Nuri İPEK Normal Nuri İPEK 2 2 2014-07-17T09:53:00Z 2014-07-17T09:53:00Z 114 71291 406362 3386 953 476700 14.00 Clean Clean false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk

DÖNEM: 24                            CİLT: 67                    YASAMA YILI: 4

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

37’nci Birleşim

20 Aralık 2013 Cuma

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

 

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

 

 

1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506)

 

 

2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507)

 

 

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak’ın 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın tümü üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

4.- Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

5.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın tümü üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

6.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

7.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

8.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

9.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

10.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına ve Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

11.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

12.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın tümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

13.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış’ın yaptığı açıklaması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, tutuklu milletvekillerinin tahliye taleplerinin kabul edilmemesine ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu ayıptan kurtulması gerektiğine ilişkin açıklaması

2.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, tutuklu milletvekillerinin tahliye taleplerinin kabul edilmemesine ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu ayıptan kurtulması gerektiğine ilişkin açıklaması

3.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, tutuklu milletvekillerinin tahliye taleplerinin kabul edilmemesine ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu ayıptan kurtulması gerektiğine ilişkin açıklaması

4.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, tutuklu milletvekillerinin tahliye taleplerinin kabul edilmemesini doğru bulmadığına ilişkin açıklaması

5.- İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, tutuklu milletvekillerinin tahliye taleplerinin kabul edilmemesinin Meclis iradesine meydan okuma olduğuna ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu durumu düzeltmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

6.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Barış ve Demokrasi Partisinin milletvekillerinin tutuklu olmasının millî egemenliğe vurulmuş bir darbe olduğuna ve adı rüşvet ve yolsuzluğa bulaşmış bir bakanın Meclis salonundan çıkarılması gerektiğine ilişkin açıklaması

7.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, tutuklu ve hükümlü milletvekillerinin millet iradesine uygun olarak Parlamentoda olmaları gerektiğine ve bu durumu düzeltmek için Parlamentoya görev düştüğüne ilişkin açıklaması

8.- Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in 18/12/2013 tarihli 35’inci Birleşimdeki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

9.- Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in, Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

10.- Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış’ın, Meclis çatısı altında kendisine yönelik birtakım sözel saldırılar, tempo tutmalar nedeniyle üzüntü duyduğuna ve bir kişilik ve itibar suikastıyla karşı karşıya olduklarına ilişkin açıklaması

VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in, uzun tutukluluğu tasvip etmediğine ve gerekli hukuki düzenlemelerin yapılması için kendisine düşen bir görev varsa kanun çerçevesinde yapacağına ilişkin konuşması

VII.- OYLAMALAR

1.- (S. Sayısı: 506) 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın oylaması

2.- (S. Sayısı: 507) 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın oylaması

 

VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, alabalık yetiştirme çalışmalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/33414)

2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2013 yılında meydana gelen orman yangınlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/33420)

3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, obeziteyle mücadele kapsamında uygulanması planlanan vergilendirmeye ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/34115)

4.- Bursa Milletvekili Sena Kaleli’nin, Bursa Uludağ’da meydana gelen orman yangınına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/34173)

5.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, Çanakkale’nin Bayramiç ilçesindeki bir köyde verilen maden ruhsatına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/34176)

6.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Hesap Uzmanları Kurulunun yönetim kurulu üyeleri ve yöneticilerine ödenen maaşlar ile sağlanan diğer haklara ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/34324)

7.- Ankara Milletvekili İzzet Çetin’in, Ankara’nın Güdül ilçesindeki Ankara keçisi yetiştiricilerinin bir ağaçlandırma projesinden kaynaklanan mağduriyetine ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/34465)

8.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında gerçekleşen orman yangınlarının sayısına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/34684)

 

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 10.00’da açılarak beş oturum yaptı.

(Birinci Oturum)

2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/832) (S. Sayısı 506) ve 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) görüşmelerine devam edilerek 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 4’üncü maddesine kadar kabul edildi. 

Birleşime saat 12.00’de ara verildi.

 

                                                               Sadık YAKUT

                                                               Başkan Vekili

 

           Muharrem IŞIK                                                                          Fehmi KÜPÇÜ

                 Erzincan                                                                                         Bolu

                Kâtip Üye                                                                                   Kâtip Üye

 

(İkinci, Üçüncü, Dördüncü ve Beşinci Oturumlar)

2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/832) (S. Sayısı 506) ve 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) görüşmelerine devam edilerek 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın maddeleri kabul edildi. 

İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, hayatını kaybeden Meclis çalışanı Mihriban Bor’a Allah’tan rahmet dilediğine,

İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır, Isparta Milletvekili Ali Haydar Öner’in 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 5’inci maddesi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine,

Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu, İstanbul Milletvekili Engin Alan’ın hayatını kaybeden annesine Allah’tan rahmet dilediğine,

Van Milletvekili Özdal Üçer, İstanbul Milletvekili Engin Alan’ın annesinin vefatına, hukukun üstünlüğünün esas alınması ve tutuklu milletvekillerinin serbest bırakılması için üç gündür açlık grevinde olduklarına,

İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, direnişlerine destek veren milletvekillerine teşekkür ettiğine ve Hristiyan vatandaşların Doğuş (Noel) Bayramı’nı tebrik ettiğine,

Muş Milletvekili Sırrı Sakık, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da birçok ilde uzun süredir elektrik olmadığına ve Hükûmeti bu konuda duyarlı olmaya davet ettiğine,

Mardin Milletvekili Erol Dora, Hristiyan vatandaşların Doğuş (Noel) Bayramı’nı ve bütün vatandaşların yeni yılını kutladığına,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Meral Akşener, Başkanlık Divanı olarak hayatını kaybeden Meclis çalışanı Mihriban Bor’a Allah’tan rahmet dilediklerine ilişkin bir açıklamada bulundu.

Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine,

Sinop Milletvekili Engin Altay, İstanbul Milletvekili Oktay Saral’ın 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 5’inci maddesi üzerinde şahsı adına yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine,

Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu, İstanbul Milletvekili Oktay Saral’ın 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 5’inci maddesi üzerinde şahsı adına yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine,

İstanbul Milletvekili Oktay Saral, Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına,

Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu, İstanbul Milletvekili Oktay Saral’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine,

Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak, İstanbul Milletvekili Oktay Saral’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına,

Sinop Milletvekili Engin Altay, İstanbul Milletvekili Oktay Saral’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine,

İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır, Sinop Milletvekili Engin Altay’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine,

Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 6’ncı maddesinde soru-cevap işlemi sırasında şahsına,

Sinop Milletvekili Engin Altay, İstanbul Milletvekili Metin Külünk’ün 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine,

İstanbul Milletvekili Metin Külünk, Sinop Milletvekili Engin Altay’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına,

Sinop Milletvekili Engin Altay, İstanbul Milletvekili Metin Külünk’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına,

Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, Sinop Milletvekili Engin Altay’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna,

Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.

Alınan karar gereğince, 20 Aralık 2013 Cuma günü saat 14.00’te toplanmak üzere 18.56’da birleşime son verildi.

 

                                                             Meral AKŞENER

                                                               Başkan Vekili

 

           Muharrem IŞIK                                                                          Fehmi KÜPÇÜ

                 Erzincan                                                                                         Bolu

                Kâtip Üye                                                                                   Kâtip Üye

 

 

II. - GELEN KÂĞITLAR

                                                                                                                                                No: 50

20 Aralık 2013 Cuma

Tasarı

1.- Genişletilmiş Kısmi Spor Anlaşmasının Gözden Geçirilmiş Statüsüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/872) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.12.2013)

Teklif

1.- Eskişehir Milletvekili Nabi Avcı ve 3 Milletvekilinin; Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1908) (Plan ve Bütçe; İçişleri ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.12.2013)

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Erzurum H Tipi Kapalı Cezaevinde kalan kronik ve ağır hastalığı olan bir mahkumun sağlık durumuna rağmen tahliye edilmemesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/31770)

2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, İçişleri Bakanı aleyhinde savcılığa yapılan suç duyurusu dilekçesinin işleme konmadığı iddiasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/31771)

3.- İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi’nin, Kastamonu’nun Çatalzeytin ilçesindeki adliyenin kapatılmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/31772)

4.- İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın, kayıp mahkeme dosyalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/31773)

5.- Van Milletvekili Nazmi Gür’ün, hasta bir hükümlünün tedavisine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/31774)

6.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, bir futbol derbisini izlemek üzere dört savcının görevlendirilmesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/31775)

7.- İstanbul Milletvekili Melda Onur’un, Adalet müfettişlerince yapılan denetimlere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/31776)

8.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlarca kamu ihale mevzuatından istisna sağlanarak yapılan ihalelere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/31777)

9.- İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın’ın, hakim ve savcıların lojman sorununa ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/31778)

10.- Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü’nün, Kırıkkale F Tipi Kapalı Cezaevinde yaşandığı iddia edilen bir olaya ve cezaevlerindeki avukat görüşme yerlerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/31779)

11.- Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü’nün, bir kadına karakolda tecavüz edildiği iddiasına ve emniyet personeli ile ilgili tecavüz suçlamalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/31780)

12.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, yabancı uyruklu hükümlülere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/31781)

13.- Antalya Milletvekili Mehmet Günal’ın, avukatlık mesleğinden hakim ve savcılığa geçiş için yapılan sınava ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/31782)

14.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, kendisi hakkında sosyal medyada yer alan eleştiriler nedeniyle açılan soruşturmalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/31783)

15.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Kırıkkale F Tipi Cezaevinde tutuklu ve hükümlülere kötü muamelede bulunulduğu iddiasına ve el konulan eşyalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/31784)

16.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Rize Kalkandere Cezaevinde kamera ile gözetim uygulamasının başlatılmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/31785)

17.- Muş Milletvekili Demir Çelik’in, Kırıklar 2 Nolu F Tipi Cezaevinde bulunan mahkumlara kötü muamelede bulunulduğu iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/31786)

18.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, İstanbul Okmeydanı’nda polisin gaz fişeğiyle bir kişiyi başından ağır yaralaması ile ilgili yürütülen yargılamaya ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/31787)

19.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Eskişehir’de düzenlenen stadyum temel atma törenine ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/31914)

20.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından profesyonel ve amatör spor kulüplerine yapılan yardımların miktarına ve yardımlarla ilgili bazı iddialara ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/31915)

21.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, Antalya Halk Eğitim Spor Kulübü bünyesindeki bir takımla ilgili basında çıkan haberlere ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/31916)

22.- İstanbul Milletvekili Atila Kaya’nın, Bakanlık tarafından 2020 Olimpiyat Oyunları için Arjantin’de gerçekleştirilen toplantıya götürülen kişi sayısına ve yapılan harcama miktarına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/31917)

23.- Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu’nun, 2020 Olimpiyat Oyunlarının ülkemize verilmemesine ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/31918)

24.- Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın, yükseköğretim öğrencilerinin yurt sorununa ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/31919)

25.- İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna ait kız ve erkek öğrenci yurtlarının ayrılacağı yönündeki bir açıklamasına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/31920)

26.- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, Osmaniye’deki üniversite öğrencilerinin barınma sorununa ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/31921)

27.- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, Yüksek Öğrenim Yurtlarının kapasitesine ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/31922)

28.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, 2020 Olimpiyat Oyunlarına ev sahipliği yapacak kentin belirlendiği toplantıya katılım için yapılan harcamalara ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/31923)

29.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, KYK ile ilgili çeşitli hususlara ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/31924)

30.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, 2020 Olimpiyat Oyunları için yapılan harcamalara ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/31925)

31.- İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak’ın, Beşiktaş-Galatasaray maçında çıkan taraftar olaylarına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/31926)

32.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlarca kamu ihale mevzuatından istisna sağlanarak yapılan ihalelere ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/31927)

33.- İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın, Beşiktaş-Galatasaray maçında yaşanan taraftar olaylarına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/31928)

34.- Hatay Milletvekili Mevlüt Dudu’nun, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna ait yurtlarda kalan öğrenci sayısına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/31929)

35.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, kendisi hakkında sosyal medyada yer alan eleştiriler nedeniyle açılan soruşturmalara ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/31930)

36.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, bir futbol müsabakası sırasında çıkan olaylar ile ilgili bir açıklamasına ve gözaltına alınan kişilerin serbest bırakılmalarına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/31931)

37.- Samsun Milletvekili Ahmet Haluk Koç’un, öğrenci yurtlarına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/31932)

38.- İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın, inşaat ve tadilat ruhsatlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/32304)

39.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Zonguldak’ta meydana gelen su baskınlarına ve engellenmesi için yapılan çalışmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/32720)

40.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İstanbul Pendik Belediyesi tarafından yapılan bazı ihalelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/32726)

41.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, çözüm sürecine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33389)

42.- İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin’in, Gezi Parkı protestolarının başladığı günden bu yana işten atılan ya da istifa eden gazetecilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33390)

43.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, ODTÜ arazisinde yapılan yol çalışmalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33391)

44.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Şanlıurfa’daki bir Ermeni kilisesinin ahıra dönüştürüldüğü iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33392)

45.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 10. sınıf fizik ders kitabında yer alan konu başlıklarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33397)

46.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Bingöl’ün Adaklı ilçesinin sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33398)

47.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Taksim Yayalaştırma Projesi ile ilgili sorunlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33399)

48.- Erzincan Milletvekili Muharrem Işık’ın, açtığı tazminat davalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33400)

49.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Düzce Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Başhekimliğine atanan bir kişiye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33401)

50.- Amasya Milletvekili Ramis Topal’ın, yol, su ve altyapı sorunu bulunan köylere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33404)

51.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Bingöl’ün Genç ilçesinin alt ve üst yapı sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33405)

52.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, özel hastanelerde tedavi olan SGK’lı hastalardan alınacak fark ücretlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33406)

53.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, PKK’nın Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yaşayan vatandaşlardan haraç toplamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33407)

54.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, öğretmen atamaları ve ücretli öğretmen istihdamına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33408)

55.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in, Suriyeli hasta mültecilerin sayılarının artması ve sağlık hizmetlerinin yetersizliğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33409)

56.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Anıtkabir arazisi ile ilgili projelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33411)

57.- İstanbul Milletvekili Celal Adan’ın, özel güvenlik görevlisi sertifikası veren firmalara ve yasal yetkilerle ilgili düzenlemelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33412)

58.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, Van ziyareti öncesi konteyner kentlere polisin baskın yapmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33413)

59.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Batman Çayı’nda cesetleri bulunan Suriye uyruklu kişilerle ilgili soruşturmaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33415)

60.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, elektrik dağıtım şirketlerinin kayıp kaçak oranı ile ilgili başvurularına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33417)

61.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, duble yollara ve İstanbul Kanal Projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33418)

62.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2002-2013 yılları arasındaki kapkaç, hırsızlık ve tiner bağımlılarının neden olduğu ölüm ve yaralama olaylarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33419)

63.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, şehirlerarası otobüs terminalleri ile dinlenme tesislerindeki tuvalet ücretlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33422)

64.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Türkiye ile Yunanistan arasındaki turizm ile ilgili verilere ve Türk vatandaşları tarafından adalarda gerçekleştirilen turizm yatırımlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33423)

65.- İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın, Marmaray’la ilgili çeşitli hususlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33425)

66.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Marmaray seferlerinde sorun yaşanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33426)

67.- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un, KİT’lerin yönetim kurullarına ilgili bakanlıklarca yapılan atamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33427)

68.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Sayıştayın denetlemeler için kurumlara gönderdikleri denetçi sayılarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33428)

69.- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un, Eskişehir’de restorasyonu yapılan tarihi bir camiye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33429)

70.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Van’daki depremzedelere yönelik çalışmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33430)

71.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Marmaray Projesi kapsamında arsa istimlakları yapılmadan bazı müteahhitlere avans ödemesi yapıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33431)

72.- Erzincan Milletvekili Muharrem Işık’ın, ABD Ulusal Güvenlik Kurumunca dinlenip dinlenmediğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33432)

73.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, İsrail ile ilişkiler konusunda bir toplantıda yaptığı iddia edilen açıklamaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33433)

74.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, doktorların yurt dışından Türkiye’ye çalışmak için gelmesi konusunda yaptığı bir açıklamaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33434)

75.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Türkiye’deki adolesan doğum oranına ve çocuk yaşta evliliklere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33436)

76.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, sığınmacı kamplarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33437)

77.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, silah ruhsatları ile silah ithaline ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33438)

78.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Gezi Parkı olayları ile ilgili olarak Ankara Büyükşehir Belediye Başkanının talimatıyla basıldığı iddia edilen kitapçığa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33439)

79.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Söğütözü Kongre ve Ticaret Merkezi Projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33440)

80.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Marmaray’ın açılışına katılan yabancı devlet temsilcilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33441)

81.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Türkiye’de bulunan domuz çiftliklerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33443)

82.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan kitap satın alımı ihalesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33444)

83.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Hatay Reyhanlı’da Suudi Arabistan sermayeli hastane bulunduğu iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33445)

84.- İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın, yurt dışında yatırım yapan Türk şirketlerinin karşılaştığı sorunlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33446)

85.- İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın, Marmaray’ın güvenli olup olmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33447)

86.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, bazı kanser ilaçlarının bulunamamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33448)

87.- Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün, Tunceli’deki maden arama ve sondaj çalışmalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33449)

88.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, dershanelerin kapatılacağı yönündeki açıklamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33450)

89.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, yatılı bölge okullarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33451)

90.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, bakan yardımcılığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33452)

91.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Suriyeli mültecilerin çocuklarının sadece beyanla üniversitelere kayıt olabilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33453)

92.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in, Adana’da yapacağı miting öncesi Ceyhan İlçe Milli Eğitim Müdürü tarafından verildiği iddia edilen talimata ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33454)

93.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in, Hatay’da kolluk güçlerine yansıyan asayiş olayları ile alınan güvenlik tedbirlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33455)

94.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, TRT’de Genel Müdür Yardımcılığına yapılan atamaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33456)

95.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, üst kurullara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33457)

96.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Türkiye’nin Suriyeli muhaliflere çeşitli konularda yardım ettiği iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33458)

97.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, üzüm ve şarap üretiminde yaşanan sorunlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33459)

98.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, zeytinyağı iç tüketiminin arttırılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33460)

99.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, Bakanlıktan emekli olan idarecilere tahsis edilen koruma araçlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33461)

100.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Suriye sınırına inşa edilmesi düşünülen duvara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33462)

101.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, dershanelerin kapatılması yönündeki çalışmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33463)

102.- İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşi’nin, alfabeye getirilen yeni harflere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33464)

103.- İstanbul Milletvekili Ayşe Eser Danışoğlu’nun, kadına yönelik şiddetin engellenmesi kapsamında gerçekleştirilen seminerlere ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/33487)

104.- İzmir Milletvekili Hülya Güven’in, kadınların istihdam sorununa ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/33488)

105.- İzmir Milletvekili Hülya Güven’in, Bakanlığın çocukların mahkemelerde tanık olarak dinlenmesi ile ilgili görüşüne ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/33489)

106.- İstanbul Milletvekili Celal Dinçer’in, 2013 Global Cinsiyet Eşitliği Raporunda yer alan bazı verilere ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/33490)

107.- İzmir Milletvekili Hülya Güven’in, engellilere verilen bakım ücretine ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/33491)

108.- İzmir Milletvekili Hülya Güven’in, sosyal yardım alan vatandaşların sayısına ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/33492)

109.- İzmir Milletvekili Hülya Güven’in, engelli bireylere verilen muhtaç aylıklarının yeterli olup olmadığına ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/33493)

110.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında çocuklar tarafından işlenen suçlara ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/33494)

111.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, maden ocağında çocukların çalıştırıldığı iddialarına ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/33495)

112.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, Manisa’nın Soma ilçesindeki bir kömür ocağında meydana gelen kazaya ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/33507)

113.- Kırklareli Milletvekili Mehmet Siyam Kesimoğlu’nun, özel sağlık kuruluşlarının hastanelerden tahsil edeceği ek ücret tavanının artırılmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/33508)

114.- İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak’ın, özel hastanelerce alınacak fark ücreti tavanının artırılmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/33509)

115.- Erzincan Milletvekili Muharrem Işık’ın, Şanlıurfa’ya yönelik projelere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/33510)

116.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, engellilerin istihdamına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/33511)

117.- İstanbul Milletvekili Celal Dinçer’in, kamu kurumu binalarının inşaatlarında çalışan işçilerin sosyal güvencelerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/33512)

118.- Hatay Milletvekili Mehmet Ali Ediboğlu’nun, emeklilik yaşına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/33513)

119.- İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli’nin, 16-18 yaş arası genç işçiliğine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/33514)

120.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Diyarbakır, Şanlıurfa, Osmaniye ve Mardin’de İŞKUR vasıtasıyla işe girecek olanların sayılarının artırılmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/33515)

121.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bitlis, Adıyaman ve Hakkâri’de İŞKUR vasıtasıyla işe girecek olanların sayılarının artırılmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/33516)

122.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Elazığ, Bingöl ve Batman’da İŞKUR vasıtasıyla işe girecek olanların sayılarının artırılmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/33517)

123.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Şırnak, Muş ve Siirt’te İŞKUR vasıtasıyla işe girecek olanların sayılarının artırılmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/33518)

124.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Gümüşhane, Bayburt ve Erzurum’da İŞKUR vasıtasıyla işe girecek olanların sayılarının artırılmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/33519)

125.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ağrı ve Van’da İŞKUR vasıtasıyla işe girecek olanların sayılarının artırılmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/33520)

126.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars ve Iğdır’da İŞKUR vasıtasıyla işe girecek olanların sayılarının artırılmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/33521)

127.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da İŞKUR vasıtasıyla işe girecek olanların sayılarının artırılmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/33522)

128.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, doğum borçlanmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/33523)

129.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, gelir testine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/33524)

130.- Manisa Milletvekili Sakine Öz’ün, elektrik dağıtım özelleştirmeleri sonrasında söz konusu işletmelerde çalışan işçilerin çeşitli haklarının gasp edilmesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/33525)

131.- İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşi’nin, Sivas’ın Koyulhisar ilçesinde maden çıkarma faaliyeti yürüten bir şirkete ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/33528)

132.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, AOÇ’de devam eden Başbakanlık Konutu İnşaatına ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/33530)

133.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Yunanistan’ın hava ihlallerine ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33531)

134.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, Mısır’da yaşanan olayların iş insanlarının ekonomik faaliyetlerine etkisine ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33532)

135.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, PKK’nın çekilme sürecine ve yurt dışına çıkan teröristlere ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33533)

136.- Balıkesir Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş’ün, Büyükelçilik binalarındaki tabelalarda “Cumhuriyet” ibaresinin çıkarıldığı iddiasına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33534)

137.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in, Suriyeli sığınmacı ve mültecilere ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33535)

138.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz’ün, Iğdır il müftülüğü tarafından hazırlanan bir rapora ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33563)

139.- İzmir Milletvekili Erdal Aksünger’in, kişisel verilerle ilgili yönetmelikte yapılan değişikliklere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33564)

140.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından ODTÜ arazisinde yapılan çalışmaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33565)

141.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından ODTÜ arazisinde yapılan çalışmaya ve bu çalışmanın Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı’nın haberi dışında gerçekleştirildiği iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33566)

142.- Hatay Milletvekili Refik Eryılmaz’ın, kesilen trafik cezalarına ve geç tebliğ edilmelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33567)

143.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Van ve Ağrı’da gerçekleştirilen gıda denetimlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33568)

144.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars ve Iğdır’da gerçekleştirilen gıda denetimlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33569)

145.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bitlis ve Siirt’te gerçekleştirilen gıda denetimlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33570)

146.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Adıyaman ve Hakkâri’de gerçekleştirilen gıda denetimlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33571)

147.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Muş ve Şırnak’ta gerçekleştirilen gıda denetimlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33572)

148.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Diyarbakır ve Şanlıurfa’da gerçekleştirilen gıda denetimlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33573)

149.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Mardin ve Osmaniye’de gerçekleştirilen gıda denetimlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33574)

150.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bingöl ve Batman’da gerçekleştirilen gıda denetimlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33575)

151.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Erzurum ve Elazığ’da gerçekleştirilen gıda denetimlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33576)

152.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Gümüşhane ve Bayburt’ta gerçekleştirilen gıda denetimlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33577)

153.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, POMEM ve PMYO sınavlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33578)

154.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2010-2013 yılları arasında ASKİ’ye yapılan fatura itirazlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33579)

155.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, Iğdır’da yaşanan intihar olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33580)

156.- Muş Milletvekili Demir Çelik’in, belediyelerde eş başkanlık sistemine geçilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33581)

157.- Muş Milletvekili Demir Çelik’in, İstanbul’da Suriyeli mültecilerin saldırıya uğramasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33582)

158.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane’nin, Kars’ın Digor ilçesindeki iki köyün içme suyu sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33583)

159.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, il belediyeleri tarafından su faturaları hesaplanırken baz alınan birim fiyata ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33584)

160.- İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in, engellilerin sosyal hayata katılımını sağlama noktasında belediyelerin gerçekleştirdikleri faaliyetlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33585)

161.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, emniyet tarafından 2012 yılında yedek ödenek kullanılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33586)

162.- İstanbul Milletvekili Celal Dinçer’in, bir araştırma şirketinin İstanbul Mecidiyeköy’deki binasında gerçekleşen hırsızlık vakasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33587)

163.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane’nin, Kars’ta koruculuk yaparken hayatını kaybeden bir vatandaşın ailesine yardım yapılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33588)

164.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane’nin, Kars’ın Digor ilçesindeki bir köyün köprü ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33589)

165.- İzmir Milletvekili Hülya Güven’in, il göç uzman ve uzman yardımcılığına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33590)

166.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, terör nedeniyle boşaltılan köylere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33591)

167.- İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın, bir belediyenin Suriyeli öğrencilere eğitim verdiği iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33592)

168.- İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın, Bolu’da Türk vatandaşlığına geçirilen Suriyelilere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33593)

169.- İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli’nin, Jandarma Genel Komutanlığının sicil, terfi ve atama işlemleri açısından İçişleri Bakanlığına bağlanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33594)

170.- Ankara Milletvekili İzzet Çetin’in, Ankara Büyükşehir Belediyesinin Anadolu Organize Sanayi Bölgelerine yönelik yatırımlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33595)

171.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında Hakkâri ve çevre illerde yakalanan kaçakçılara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33596)

172.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında Hakkâri’de ele geçirilen kaçak gıda ürünlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33597)

173.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında çalınan altın miktarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33598)

174.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında Hakkâri ve çevre illerde ele geçirilen kaçak sigara miktarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33599)

175.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında ele geçirilen terör örgütü mensuplarının sayısına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33600)

176.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında Diyarbakır’da ve ülke genelinde etkisiz hale getirilen bomba düzeneklerinin sayısına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33601)

177.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında intihar eden köy korucularının sayısına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33602)

178.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında Diyarbakır’da dilencilik yaptığı tespit edilen kişilerin sayısına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33603)

179.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında Hakkâri’de yapılan izinsiz gösterilerin sayısına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33604)

180.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Yüksekova’da havai fişek ve ses bombası patlatan eylemcilerden haklarında işlem yapılanların sayısına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33605)

181.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında Diyarbakır’da gerçekleşen can ve mal kayıplı yol kesme eylemlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33606)

182.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Diyarbakır’da bir siyasi parti il teşkilatının yapmış olduğu gösteriye ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33607)

183.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında Diyarbakır’daki göçük olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33608)

184.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında Diyarbakır ilçe belediyeleri tarafından düzenlenen etkinliklere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33609)

185.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında tecavüze uğrayan zihinsel ve bedensel engellilere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33610)

186.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında Diyarbakır’da saldırıya uğrayan sağlık görevlilerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33611)

187.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2010-2013 yılları arasında Türkiye’de haklarında yasal işlem yapılan Suriye vatandaşlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33612)

188.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında karakollarda yaşanan adli vakalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33613)

189.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında karakollarda yaşanan intihar vakalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33614)

190.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında Jandarma Trafik ekiplerinin verdiği trafik eğitim seminerlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33615)

191.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında Hakkâri’de ele geçirilen kaçak gıda miktarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33616)

192.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında Hakkâri’de ele geçirilen kaçak et miktarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33617)

193.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2013 Eylül ayı itibarıyla kullanılmaz durumda olan petrol kuyularına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33618)

194.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından televizyonlara reklam verilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33619)

195.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, dolmuşçu ve halk otobüsçü esnafının sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33620)

196.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in, bir bakan yardımcısının aracının çalınması olayına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33621)

197.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, gezi olayları sırasında bazı valilerin gazetecilere yönelik tutumuna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33622)

198.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Çaldıran ilçesinde 2013 yılındaki trafik kazalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33623)

199.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, İstanbul Çekmeköy’deki bir caminin bakımını belediyenin üstlenmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33624)

200.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Çankırı’da saldırıya uğrayan bir basın mensubuna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33625)

201.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, EGO otobüslerinin dış cephelerine ve camlarına reklam alınmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33626)

202.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü’nün, Muratlı Atatürk Evi ile ilgili sorunlara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/33627)

203.- İzmir Milletvekili Musa Çam’ın, İzmir Atatürk müzesindeki restorasyon çalışmalarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/33628)

204.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya Belediyesi tarafından işletilen bir taşınmazın kullanım izninin iptal edildiği iddiasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/33630)

205.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, İstanbul Burgazada’da bulunan cemevi tarafından ödenen ecrimisil bedeline ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/33631)

206.- Erzincan Milletvekili Muharrem Işık’ın, belediyelerce Hazineye satılan taşınmazlara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/33632)

207.- Hakkâri Milletvekili Adil Zozani’nin, KKTC’ye sağlanan mali desteklere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/33633)

208.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, 2003-2013 yılları arasında oynanan on numara oyununa ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/33634)

209.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, 2002-2013 yılları arasında oynanan sayısal loto oyunlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/33635)

210.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, 2002-2013 yılları arasında oynanan spor loto oyununa ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/33636)

211.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, 2003-2013 yılları arasında oynanan şans topu oyununa ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/33637)

212.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü’nün, Tekirdağ’ın Şarköy ilçesindeki bir ilköğretim okulunun öğretmen ve derslik ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33638)

213.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, Kürtçe eğitim vermek üzere sertifika almış kişilerin atamasının yapılmamasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33639)

214.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, atanamayan öğretmenler sorununa ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33640)

215.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, yatılı öğrenciler için belirlenen yemek bedeline ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33641)

216.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, il ve ilçe milli eğitim müdürlüklerine yapılan şube müdürü atamaları ile ilgili iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33642)

217.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, müdür normu verilmeyen okullara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33643)

218.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, ücretli öğretmenlik uygulaması ile atanamayan öğretmenlere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33644)

219.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Kocaeli’nin Körfez ilçesi Alihocalar köyündeki okulun kapanması ile beraber yaşanan eğitim sorunlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33645)

220.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, Mersin Tarsus İlçe Milli Eğitim Müdürü ile ilgili iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33646)

221.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, okullara gönderildiği iddia edilen bir yazıya ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33647)

222.- Van Milletvekili Nazmi Gür’ün, Van’ın İpekyolu ilçesindeki bir semtte bulunan okulun fiziki şartlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33648)

223.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Batman’da taşımalı eğitim hizmet alanının genişletilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33649)

224.- İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın, İstanbul Esenyurt Belediyesinin ilçe milli eğitim müdürlüğünün haberi olmadan Suriyeli öğrencilere ders verdiği iddiasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33650)

225.- İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşi’nin, bir lise müdürünün şikayet edilmesi üzerine Bakanlığın yaptığı işlemlere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33651)

226.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Diyarbakır ve Şanlıurfa’daki öğrencilere yardımcı ders kitaplarının bir kısmının Bakanlık tarafından sağlanmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33652)

227.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Şırnak, Mardin ve Osmaniye’deki öğrencilere yardımcı ders kitaplarının bir kısmının Bakanlık tarafından sağlanmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33653)

228.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Adıyaman, Hakkâri ve Muş’taki öğrencilere yardımcı ders kitaplarının bir kısmının Bakanlık tarafından sağlanmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33654)

229.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Batman, Bitlis ve Siirt’teki öğrencilere yardımcı ders kitaplarının bir kısmının Bakanlık tarafından sağlanmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33655)

230.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Erzurum, Elazığ ve Bingöl’deki öğrencilere yardımcı ders kitaplarının bir kısmının Bakanlık tarafından sağlanmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33656)

231.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ağrı, Gümüşhane ve Bayburt’taki öğrencilere yardımcı ders kitaplarının bir kısmının Bakanlık tarafından sağlanmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33657)

232.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars, Iğdır ve Van’daki öğrencilere yardımcı ders kitaplarının bir kısmının Bakanlık tarafından sağlanmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33658)

233.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’daki öğrencilere yardımcı ders kitaplarının bir kısmının Bakanlık tarafından sağlanmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33659)

234.- Samsun Milletvekili Ahmet Haluk Koç’un, kendi branşlarında çalışamayan öğretmenlerin durumuna ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33660)

235.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, mühendislik tamamlama eğitimine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33661)

236.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, mühendislik veya mimarlık tamamlama hakkı verilmeyen bazı bölümlere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33662)

237.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Türk topluluklara ilişkin derslerin müfredata konulmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33663)

238.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, derslerde ek kaynak kullanımıyla ilgili genelgeye ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33664)

239.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, liselere geçiş sınavlarıyla ilgili yapılan bir düzenlemeye ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33665)

240.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan’ın, Kocaeli’ndeki bir okulda organ bağışıyla ilgili yapılan ankete ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33666)

241.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, Marmaray’ın proje için gerekli güvenlik koşulları sağlanmadan açıldığı iddialarına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/33704)

242.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, Marmaray’ın proje için gerekli güvenlik koşulları sağlanmadan açıldığı iddialarına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/33705)

243.- Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş’ın, Ezine-Bayramiç karayolu inşaatı için yapılan kamulaştırmaların bedellerinin verilmediği iddialarına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/33706)

244.- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un, Sivrihisar-Bilecik karayolunun Eskişehir kent merkezinde yaşattığı sorunlara ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/33707)

245.- Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in, Sivas’ta bulunan çeşitli kavşaklarda meydana gelen kazalara ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/33708)

246.- İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşi’nin, AB İlerleme Raporunda ulaşımla ilgili eleştirilen hususlara ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/33709)

247.- Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak’ın, sözleşmesi feshedilen bir şirketin Marmaray konusundaki itirazlarına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/33710)

248.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Hakkâri’nin bir köyünde hiçbir GSM operatörünün çekmediği iddialarına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/33711)

249.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Şırnak’ın bir ilçesindeki bir PTT şubesinde yeterli personel bulunmadığı iddialarına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/33712)

250.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, Türk Telekom tarafından sabit hatlardan alınan abonelik bedellerine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/33713)

251.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, bayramlarda meydana gelen trafik kazalarına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/33714)

252.- Manisa Milletvekili Sakine Öz’ün, Manisa Alaşehir’de devam eden bir yol yapım çalışmasına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/33715)

253.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, TCDD’nin gazetelere vermiş olduğu teşekkür ilanına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/33716)

254.- İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın, bir soru önergesine verilen cevaba ve Türk Eximbank personeline ilişkin Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/33717)

 

 

20 Aralık 2013 Cuma

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Cemil ÇİÇEK

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Muhammet Bilal Macit (İstanbul)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, efendim, gündeme geçmeden bir konuyu sizin ve Genel Kurulun bilgisine sunmak istiyorum. İstanbul’da cumhuriyet savcılarınca yürütülmekte olan soruşturmanın dördüncü günündeyiz. Bu dört günlük süre içerisinde kamuoyuna yansıyan bilgiler, ortada ülke yönetimi ve Hükûmet açısından son derece vahim bir durum olduğunu bize göstermektedir. 4 bakanla ilgili olarak çeşitli iddialar ileri sürülmektedir. Elbette bir hukuk devletinde suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar hiç kimse suçlu sayılamaz.

Biz, insan hak ve özgürlüklerine önem veren, hukuka saygılı bir siyasi parti olarak “masumiyet karinesi” olarak isimlendirdiğimiz, “suçsuzluk ilkesi” olarak isimlendirdiğimiz bu hukukun temel kuralına sonuna kadar saygılıyız. Ama aynı zamanda bir hukuk devletinde olması gereken bir kural vardır, o da soruşturmaların görevli cumhuriyet savcıları tarafından özgür ve bağımsız bir şekilde, hiçbir siyasi müdahale olmaksızın yürütülmesidir ama ortadaki durum, görünen tablo böyle değildir. Masumiyet karinesi ilkesine sıkı sıkıya sarılan Hükûmetin, Sayın Başbakanın, sıra savcıların özgür ve bağımsız bir şekilde görev yapmasına gelince bundan yana olmadığı anlaşılmaktadır. Ortadaki tablo savcıların yürütmüş olduğu soruşturmaya siyasi bir müdahale yapıldığı yönündedir. Operasyonda görev almış olan polisler, onların amirleri “Hükûmete bilgi vermedi.” gerekçesiyle görevlerinden alınmaktadır. Hepinizin bildiği gibi, hukukçu arkadaşlarımızın çok daha iyi bileceği gibi savcılıkça yürütülen bir soruşturmada görev alan polisler adli kolluk kuvveti olarak görev yaparlar, sadece savcının talimatına göre hareket ederler.

BAŞKAN - Sayın Hamzaçebi, talebiniz nedir, onu anlayayım ben.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Bu bilginin siyasilere aktarılması diye bir şey söz konusu olamaz.

BAŞKAN - Hayır, talebinizi bir alayım ki ona göre… Ben anladım.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Efendim, bağlıyorum, bağlıyorum efendim.

BAŞKAN – Peki, buyurun.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Bu bilginin siyasilere aktarılması söz konusu olamaz ama Hükûmet tarafından böylesi bir müdahale söz konusudur.

AHMET AYDIN (Adıyaman) - Böyle bir müdahale yok Sayın Başkan.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Böyle bir müdahalenin olduğu ortamda bir bütçe görüşmesi başlayacak şimdi, kesin hesap kanunu tasarısı özellikle bu operasyon nedeniyle ortaya çıkan bilgiler çerçevesinde meşruiyetini yitirmiştir efendim. Böyle bir konuyu gündeme geçmeden önce tüm siyasi partiler olarak bir usul tartışması çerçevesinde değerlendirmenin yararlı olduğunu düşünüyorum. Bu konuda tüm siyasi partilere söz verilmesini talep ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, siz de biliyorsunuz ben gündeme geçtim, tutanaklarda da var. Bu konuyu…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – “Gündeme geçmeden önce” dediniz, ben söz istedim efendim.

BAŞKAN - Hayır, gündeme geçtim. Şimdi, şöyle bir şey var: Daha işin başındayız. Tüm siyasi partilerimizin, aldığınız karar gereği, Genel Kurulumuzun, birer saat konuşma hakları var. Dolayısıyla, bu bir saatlik süre içerisinde ister bütçe kanunu isterse uygun gördüğü konuları kendi istediği şekliyle değerlendirme imkânı var. Dolayısıyla, müsaade ederseniz, biz zaten alınan Genel Kurul kararı çerçevesinde görüşmelere başlayacağız ve hepinize de sırayla söz vereceğiz. Onun için meseleyi o çerçevede değerlendirmek bence daha uygun olur. Sizin talebiniz de zaten tutanaklara geçti.

SİNAN OĞAN (Iğdır) - Sayın Başkanım…

BAŞKAN - Buyurun Sayın Oğan.

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Sayın Başkanım, Sayın Bakan önceki akşam konuşmasında kendisinden, ağabeyinden ve Batmanlılardan gelip burada özür dilememi istemişti. Müsaade ederseniz görüşmelere geçmeden önce o konuyla ilgili açıklama yapmak istiyorum.

AHMET AYDIN (Adıyaman) - İç Tüzük’ü uygulayalım Sayın Başkanım, böyle bir usul olmaz ki yani.

BAŞKAN – Müsaade ederseniz, ben o tutanakları bilmiyorum, ne konuşuldu bilmiyorum, ben gündeme geçeyim, uygun bir yerde eğer gerek varsa size söz veririm.

SİNAN OĞAN (Iğdır )- Tutanakları da getirdik Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bir inceleme… Gündeme geçelim, nasıl olsa biz bugün uzunca bir süre buradayız, eğer İç Tüzük açısından imkân varsa gereğini yaparız.

SİNAN OĞAN (Iğdır) - Açık…

BAŞKAN – Hayır tamam.

SİNAN OĞAN (Iğdır) - Genel Kurula hitap ederek özür dilememi istediler.

BAŞKAN - Hayır, hayır, ben bakayım, kimsenin hakkını yemek gibi bir şeyimiz yok. Evet.

Değerli arkadaşlar, programa göre 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki son görüşmelere başlıyoruz.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (x)

2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (x)

                             

(x) 506 ve 507 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 10/12/2013 tarihli 27’nci Birleşim Tutanağına eklidir.

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Sayın milletvekilleri, Genel Kurulun 4/12/2013 tarihli 25’inci Birleşiminde alınan karar gereğince bütçe görüşmelerinin sonunda gruplara ve Hükûmete birer saat süreyle söz verilmesi -bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir- İç Tüzük’ün 86’ncı maddesine göre yapılacak lehte ve aleyhteki kişisel konuşmaların ise onar dakika olması kararlaştırılmıştı.

Şimdi, grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Sayın Adil Zozani ile Iğdır Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Pervin Buldan; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Giresun Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Nurettin Canikli; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Mehmet Akif Hamzaçebi ve Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Münir Kutluata ve İzmir Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Oktay Vural. Şahsı adına lehinde Samsun Milletvekili Sayın Mustafa Demir. Hükûmet adına Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacan. Şahsı adına aleyhinde Yalova Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Muharrem İnce.

Sayın milletvekilleri, bu sıraya göre söz vereceğim.

İlk söz, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Sayın Adil Zozani’de.

Buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar)

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, ek süremiz de olacak mı?

BAŞKAN – Eşit paylaştıysanız süreniz normalde otuzar dakika.

BDP GRUBU ADINA ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ekranları başında bizleri izleyen değerli halkımıza da selamlarımızı sunarak konuşmama başmak istiyorum.

Türkiye gariplikler ülkesi. Günübirlik gündeminde değişiklik yaşanan, siyasal istikrarın olmadığı bir ortamda 2014 yılı bütçe kanunu tasarısını görüşüyoruz. On günlük bütçe değerlendirmelerinde Türkiye’nin gündemi ne kadar bütçe oldu, bu konuyu kamuoyunun takdirine bırakıyorum. Geçmiş yıllara nazaran ayıplı bir ortamda bütçe değerlendirmelerimizi Parlamento ve kamuoyuyla paylaşmaya çalışacağım.

Daha ilk cümle itibarıyla paylaşmam gereken gerçeklik şu ki: Siz sansürcü üçüzler cumhuriyet tarihi itibarıyla faşizan bir uygulamaya imza atarak bütçe görüşmelerini gölgelediniz. Barış ve Demokrasi Partisinin, Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi olarak bizlerin yazmış olduğu muhalefet şerhini sansürlemekle Osmanlı’nın son yüzyılı ve cumhuriyet tarihi boyunca Kürt halkının muzdarip olduğu ayrımcı, faşizan politikaları zirveye taşıdınız. Bizim muhalefet şerhimizi sansürlemeniz, bizlerin haklı davamızda sürdürdüğümüz mücadelede ne kadar mazlum olduğumuzu kanıtladığı için tarihe ayrıca not düşülmüştür. Siz sansürcü üçüzler tarihin karanlık sayfalarına bir yenisini eklediniz. Karşıtı olarak da bizlerin hanesine, tarihe yeni bir ak sayfa eklenmesine vesile oldunuz. Bu nedenle sizlere kırgın değiliz. İlahi adaletin er ya da geç tecelli edeceğine olan inancımızla tarihin gerçekliğini yüzünüze haykırmaya devam edeceğiz.

24’üncü Dönem Parlamento ayıpla açıldı, ayıplarını yaşayarak yasama çalışmalarını sürdürdü. Sayın Hatip Dicle şahsında bir vekilliğimiz gasbedildi. Parlamento tarihine “çalıntı vekillik” kavramını da eklemiş oldunuz.

Ayrıca, müstemleke hukuku da cezaevlerinde rehine tutulan vekillerimiz Sayın Selma Irmak, Gülser Yıldırım, Faysal Sarıyıldız, Kemal Aktaş ve İbrahim Ayhan arkadaşlarımız şahsında bir kere daha tescillenmiş oldu. Bu ayıpla yaşayın yaşayabildiğiniz kadar.

Tarihin hiçbir evresinde, zalimlerin mazlumları yendiğine tanıklık edilmemiştir. Bizler mazlum halkın temsilcileri olarak, halkın kürsüsünden Anadolu ve Mezopotamya halklarına gerçekleri anlatmaya devam edeceğiz. Size bir sözümüz yoktur çünkü ret, inkâr ve asimilasyondan beslenen sizler sorun çözme kapasitesine sahip değilsiniz; tersine, sorunların varlığından nemalanma gayreti içindesiniz. Bu nedenle sözümüz size değil, Anadolu ve Mezopotamya halklarınadır.

Biz, Barış ve Demokrasi Partisi ve bileşeni olduğumuz Halkların Demokratik Kongresi Partisi olarak, üzerinde yaşadığımız ebedi coğrafya, halkların gönüllü ittifakına dayalı demokratik, eşit, özgür bir geleceği hep birlikte yaratacağımıza olan inancımızı haykırıyoruz. Herkesin kendi kimliğiyle, kendi kültürü ve tarihiyle özgür bir ortamda yaşadığı bir gelecek vadediyoruz. Bu geleceğin inşası için var gücümüzle mücadele edeceğiz. Bizler açısından “Nasıl bir gelecek?” sorusu başat sorudur. Bu soruyu sorarak halkımızla birlikte geleceği inşa etmeye çalışıyoruz. Kendimizden eminiz. İlahi adaletin ve halkların kudretinin bizlerden yana olduğuna şüphemiz yoktur. Evet, nasıl bir gelecek, nasıl bir Türkiye? Asıl soru bu.

20’nci yüzyıl, dünya halkları açısından ızdırapların doruğa ulaştığı bir yüzyıl oldu. Bütün dünya halkları kötü deneyimlere tanıklık etti. İki blok arasında cendereye alınan toplumsal hayat, toplu katliamlara tanıklık etti. 90’lı yıllar itibarıyla tek kutuplu dünyada tarihin son sayfasının yazıldığı palavrasıyla karşı karşıya kaldık. Egemenlerin mutlak galibiyetiyle sonlanan bir algı yaygınlaştırılmaya çalışıldı. Bu algı “Ezilenlerin mutlak galibiyeti, egemenlerin ebedi zaferi.” olarak lanse edildi. Ancak, böyle olmadı, 21’inci yüzyıl başlangıcı itibarıyla Amerika’nın dünya gayrisafi hasılası içerisindeki yüzde 33’lük ekonomik payı giderek daralmaya başladı. Bugün itibarıyla yüzde 20’nin altına inen bu verinin önümüzdeki beş yıl içerisinde yüzde 10 - yüzde 15 aralığında seyredeceği tahmin edilmektedir. Bu düşüşü kabullenen Amerika, egemenlik şeklini değiştirme arayışına girmiştir. Ekonomik hegemonya yerini kültürel ve siyasal hegemonyaya bırakmıştır. Bunun yanı sıra, dünyanın ekonomik kaynakları üzerindeki sömürü mekanizmasını da sürdürülebilir kılma arayışı içerisindedir. Transatlantik Yatırım Ortaklığı Projesi içinde Avrupa ve Avrupa’nın kültürel nüfuz alanında bulunan ülkeleri de kapsayacak Kuzey’in Güney üzerindeki sömürü çarkını sağlamlaştırma arayışı vardır.

Buna karşın, gelişen Kuzey ve Orta Avrasya ekseni yeni bir blok hamlesi olarak belirginlik kazanmaya başladı. Özellikle Rusya, Hindistan, Çin ve onun nüfuz alanındaki teknoloji mimarisi Japonya’yı da yanlarına alarak yeni bir eksen oluşturma gayretindeler. “Şanghay Beşlisi” olarak tanımlanan ve giderek çemberini genişleten bu hamle, 21’inci yüzyılda tanıklık ettiğimiz iki kutuplu sömürü çarkının tekrar gündeme getirilmesini sağlıyor.

Bu ikili çark içinde kendisini sıkışmış hisseden AK PARTİ Hükûmeti kelimenin tam anlamıyla bir ufuksuzluk yaşıyor. Moskova’da Şanghay Beşlisi’ne alınmak için yalvaran Hükûmet, Washington’da Transatlantik Yatırım Ortaklığına kabul için dil döküyor.

Kıtalara ilişkin son olarak 90’lı yıllar itibarıyla güncellenen bazı verileri sizlerle paylaşarak konuşmama devam etmek istiyorum. Avrasya bölgesi yerkürenin ikide 1’ini kapsayan bir alandır. Ancak, yerkürenin dörtte 1’i kadar olan Amerika, dünyanın -bir bütün olarak- diğer bütün kıtalarına hâkimiyet kurma, ekonomik hegemonya kurma arayışındadır.

Ayrıca, nüfussal istatistikler itibarıyla da baktığınız zaman, yine içinde yaşadığımız Avrasya bölgesi dünya nüfusunun neredeyse dörtte 3’ünü kapsıyor ve tarih boyunca, 5 milyon yıllık tarih boyunca sürekli olarak egemenlik ve hegemonya üreten bu kıta, Amerika’nın hegemonyasına kendini teslim etmiştir. Bu kıta içerisindeki yeni arayışlar içerisinde Türkiye’nin konumunun ne olacağına ilişkin verileri de paylaşacağım elbette ama son olarak Avrasya kıtasıyla, Amerika kıtası arasındaki, bu bloklar arasındaki dünya gayrisafi millî hasıla katkı paylarını da ifade etmek isterim.

Avrasya dediğimiz bu bölge dünya gayrisafi hasılasının 34 trilyon dolarını kapsıyor, buna karşın Amerika sadece 8,1 oranında bir kapsama alanına sahip. İkili eksende siyasal ve ekonomik gelişim seyri içinde Türkiye’nin yerinin neresi olduğu sorusu bizim açımızdan önemlidir. Bunun için, Türkiye’nin içine sürüklendiği acziyeti görmek gerekir. 1950’ler itibarıyla Türkiye’nin rotası Avrupa, Amerika olmuştur. Egemenlerin çıkarına göre ülke politikasını şekillendiren siyasi zihniyetler Türkiye’yi Amerika açısından güdümlü stratejik ortak pozisyonuna getirmiştir. Bu pozisyondaki Türkiye, Amerika’nın ileri karakolu olmaktan öteye gidemedi, gitme şansı da yoktu, bundan sonra da olmayacaktır. Şimdilerde ikili eksen girdabında taraflardan hangisinin ileri karakol olacağı tercihini gündemleştirme arayışları vardır.

İleri karakol olma hevesi içinde olduğunuz bu eksenlerin durumuna da bir göz atmak gerekir: Amerika’dan başlayalım isterseniz. Tarihin en büyük finans krizini yaşayan bu ülke, ekonomik hegemonya iddiasını terk etmeye başladı. Yeni siyasi ittifaklar düzleminde Avrupa ve Avrupa’nın kültürel nüfuz alanındaki Kuzey Avrasya üzerinde açılım yapma gayreti içindedir. Amerika’nın stratejik ortağı durumunda olan Avrupa Birliğinin, ekonomik birlik olarak çatırdamaya başladığına tanıklık ediyoruz. Ekonomik birlik olarak mevcut durumun sürdürülebilir olmadığı gerçeğiyle karşı karşıya gelinmiştir. Avrupa Birliğinin geleceği, sürmekte olan krizlerden nasıl bir sonuç doğuracağına bağlıdır. Bize göre bu krizin doğuracağı sonuç şimdiden bellidir. Avrupa Birliğinin ekonomik birlik olarak sürdürülebilir olamadığını düşünüyoruz ancak demokratik normları önceleyen ve gelir paylaşımındaki adaletsizliği ortadan kaldıran bir düzleme çıkarsa bu birliğin geleceği vardır. Sonuç itibarıyla Avrupa Birliğinin geleceği noktanın bu olduğunu düşünüyoruz.

Diğer eksene de bir bakalım. Çin ve Rusya’nın verileri bu açıdan çarpıcıdır. Vahşi kapitalizmi yeniden güncelleyen bu ülkelerin -demokratik geleceğinin olmadığı- demokratik bir geleceğe öncülük etme şansları yoktur. Çünkü dünyada ekonomik büyüme algısı devletlerin hazine büyüklüğüne göre değil, insanların sofralarındaki ekmeğin doyurabilirlik verilerine göre ölçülür olmuştur. Dolayısıyla, gelir dağılımındaki paylaşım sorununu çözemeyen hiçbir blokun, ülkenin gelişme şansı yoktur.

Biz Türkiye’nin ekonomik ve siyasal gelişimi açısından rotasının değiştirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Halkların gönüllü ittifakına dayalı demokratik ve özgür bir geleceğin inşasında yeni rotamız bellidir. Halkların gönüllü ittifakıyla oluşacak iktidarımızda bizlerin siyasi, ekonomik, gelişim rotası ana medeniyet akımının şekillendiği bu coğrafyadır. Bu eksen üzerinden yeni bir alternatif üreteceğimizi Türkiye kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz.

Konuşmamın bu bölümünde Anadolu ve Mezopotamya halklarına şunu söylemek isterim. Cumhuriyet tarihi boyunca bu coğrafyada yaşayan halklar olarak bizler, Anadolu ve Mezopotamya halklarını Kemalist ulusalcı dikta ile muhafazakâr dinci tahakkümünden kurtaracak halkların ittifakına, gönüllü birlikteliğine dayalı demokratik iktidarı kurmak istiyoruz yani üçüncü yol vardır diyoruz. Kemalist ulusalcı dikta ile muhafazakâr dinci tahakkümden muzdarip halkların, farklı inanç ve kültür gruplarının, ötekilerin, ekolojik, demokratik toplum yaratımı çabası içerisinde olan kişi ve kesimlerin, dili, tarihi ve kültürü yok sayılanların, herkesin ortak adresi olarak yeni bir seçeneği halklarımızın önüne koymuş bulunuyoruz.

Biz diyoruz ki: “Kimsenin tarihini, kültürünü, dilini, inancını reddetmeyerek, kimsenin kimsenin inancını tarif etmeyeceği, herkesin özgürce dilini, kimliğini, kültürünü yaşayacağı bir gelecek mümkündür.” Muaviye ve Yezit’in kültüründen beslenen, inançlar ve kültürler arasına kin ve nefret tohumları ekenleri Muaviye ve Yezit’in yanına göndereceğimizi ifade ediyoruz. Hiçbir inancın ibadethanesinin dönüştürülmesine müsaade etmeyeceğiz. Hiçbir ibadethanenin diğer bir inancın ibadethanesinin eklentisi durumuna getirilmesine müsaade etmeyeceğiz diyoruz. Bizim halkların iktidarında bu faşizan ürünü uygulamaların hepsi son bulacaktır diyoruz. Bunun için öncelikli işimiz, Mussolini ve Hitler’den feyzalan kurtuluş felsefesini değiştirmek olacaktır. Mussolini ve Hitler’e dayanan ırkçı anlayışa, tekçi anlayışa son vereceğiz diyoruz.

Osmanlı Bankası reklamında ifadesini bulan, sansürcü üçüzlerin “Yoktur bunların birbirinden farkı, hepsi aynı sömürü zihniyetin türevidirler. Alın birini, vurun ötekine.” diyoruz. Anlaşılır olması nedeniyle…

(BDP sıralarının arkasında toplanmalar)

BAŞKAN – Lütfen, lütfen yerlerinize oturunuz arkadaşlar.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – …mevcut duruma ilişkin kimi verileri kamuoyuyla da paylaşmak istiyorum. Zenginlerin daha da zenginleşmesini, fakirlerin daha da fakirleşmesini sağlayan döngüye ait bazı veriler vereyim. Türkiye’nin yüzde 20’lik en zengin tabakasıyla…

BAŞKAN – Arkadaşlar…

Sayın Zozani, bir dakikanızı rica edeceğim.

Arkadaşlar, hatibi dinleyemiyoruz lütfen…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, beş dakika ara verebilir misiniz?

BAŞKAN – Siz yerinize oturun. Salonda bir şey yok, arkadaşlarımız, dışarıda varsa idare amirlerimiz şey yapar.

Siz devam edin.

Lütfen yerlerinize oturun. Arkadaşlar, bugün özellikle sabrımız ne varsa onu kullanalım diye hassaten rica edeceğim. Bütçenin son günü iyi bir görüntü verelim kamuoyuna. Maalesef, hepimizin üzüldüğü sıkıntıları yaşadık. Bugün yaşamayalım. Lütfen, daha sabırlı, daha tahammüllü olalım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Zozani.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Sayın Başkan, bu ara benim zamanımdan gitti.

BAŞKAN – Biz onları ilave ederiz, siz merak etmeyin lütfen…

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Sayın Başbakanın hesaplama yöntemine saplanacak değilim elbette ancak madem simit hesabını yaptı, o zaman sormak istiyorum: On bir yıllık AK PARTİ hükûmetleri döneminde türeyen 40 küsur dolar milyarderine ait gemiciklere kaç adet simidin sığabileceğinin hesabını yapmış mıdır acaba? Kendisinden bu sorunun cevabını bekliyorum.

SGK kayıtlarına göre 5 milyon 200 bin civarında kayıtlı asgari ücretli mevcuttur Türkiye’de. Basit hesaplamayla 5 milyon 200 bin civarında asgari ücretlinin toplam bir yılda eline geçen miktarla alınabilecek simitler, bir gemiciğin yükünü teşkil edebilecek mi bunu merak ediyorum.

Ayrıca, Türkiye’de yaygın kanaate dönüştürülmüş bir yanlışı da düzeltmek istiyorum. Türkiye’nin batısı, Türkiye’nin doğusunu besliyormuş. Bir tabloyla bunun böyle olmadığını ifade edeceğim. Bakınız, iller sıralamasına göre Türkiye’nin gayrisafi hasılasına katkı paylarını belirtmek istiyorum. Türkiye’nin gayrisafi hasılasına katkı payı itibarıyla Kocaeli sıralamada 4’üncü sıradayken, gayrisafi hasıladan kişi başına almış olduğu miktar açısından Türkiye’nin 1’inci sırasındadır. Bir çarpıcı veri daha ifade edeyim: 16’ncı sırada olan Antep’in gayrisafi millî hasıladan aldığı katkı maalesef 60’ncı sırada kendisini gösteriyor; Diyarbakır 22’nci sıradayken 63’üncü sırada katkı payı alıyor. Rakamsal verilerle ifade edeyim: Dolar bazında kişi başına düşen gelirleri de ifade etmek isterim. Kocaeli 33.620 dolar alırken Antep 9.843 dolar alıyor kişi başına, Diyarbakır 8.029 dolar alıyor. Bu veriler çarpıcıdır. Bu verileri paylaştıktan sonra “Türkiye’nin batısı Türkiye’nin doğusunu besliyor.” diyenlere şunu söylemek gerekir: İnsafınız kurusun, yalanınız batsın derim.

Evet, yalın gerçeklik ortadadır. Türkiye’de bölgeler arası bir sömürü mekanizması işliyor. Türkiye’nin batısı, Türkiye’nin doğusunu sömürüyor. Ancak bu sömürüye bir ad koymak gerektiği kanısındayız. İşte, burada, Kürt ve Kürdistan meselesinin doğurduğu ekonomik ve siyasal sömürü mekanizmasını hatırlattığımızda, sansürcü üçüzler ittifakı devreye giriyor. Ama bu noktaya saplanıp da kalmanın bir anlam ifade etmediğini düşünüyorum. Söylemek istediğimiz daha başka şeyler var çünkü.

Konuşmamın bu bölümünde demokratik çözüm ve barış sürecine değineceğim. Bu sürece katkı koyan herkese şükranlarımı ifade ederek, sürecin getirilerini kamuoyuyla paylaşmak istiyorum.

Öncelikle, kahir ekseriyetle bu sürece sahip çıkan Kürt halkı açısından sürecin nihaî getirisini dört maddede özetlemek istiyorum:

1) Kürt halkı kendi ana dilinde eğitim yapma olanağına kavuşacaktır.

2) Kürt halkı ülke yönetimine katılım olanağı bulacak ve kurabileceği öz yönetimler aracılığıyla kendini yönetme şansına sahip olabilecektir.

3) Örgütlenme özgürlüğü karşılık bulacak, kendi kimliğinde doyum sorununu gidermiş olacaktır.

4) Bu haklar anayasal güvence altına alınmış olacaktır.

Kürtlerin bu kazanımları, Anadolu ve Mezopotamya’da yaşayan diğer halkların, başta Türk halkı olmak üzere hiç kimsenin kaybı anlamına gelmeyecektir. Tersine, birlikte özgürleşmenin olanağını bulmuş olacağız.

Bu koşullara kavuşmuş Türkiye, ana medeniyet akımının şekillendiği bu coğrafyada diğer halklar ve ülkeler için rol modeli durumuna gelip büyüme olanağını elde etmiş olacaktır. O zaman verimli hilal bölgesi, bütün dünya halkları için üçüncü gelişim aksı durumuna gelecektir. Biz “Türkiye Kürtlerle büyür, Kürtlersiz küçülür.” derken, bunu kastediyoruz.

Bakınız, biz çözüm önerilerimizi açık ve net bir dille paylaşıyoruz. Bizim ajandamız bundan ibarettir. Sizleri de bu tartışmaya davet ediyoruz. Varsa bir düşünceniz, paylaşmaya davet ediyorum.

Konuşmamın bu bölümünde Türkiye kamuoyunun gündemini meşgul eden son günlerdeki operasyonlara da değinmek istiyorum: Açıkça ifade ediyoruz, hiç kimse açısından peşin hüküm kurma taraftarı değiliz. Ancak eğer dillendirilen ithamlar doğru ise durum çok vahim demektir, eğer dillendirilen iddialar doğru değil ise vahimden de öte bir durumla karşı karşıya olduğumuzu ifade etmek isterim. Bu konu netliğe kavuşuncaya kadar söyleyeceğimiz sözü saklı tutuyoruz. Ancak, şimdi, cumhuriyet tarihinin tanıklık ettiği en büyük yolsuzluk, usulsüzlük ve peşkeş dosyasının kapağını açacağım.

Gerek Plan ve Bütçe Komisyonu toplantılarımızda gerekse bütçe üzerine Genel Kurul konuşmalarımızda Sayıştay raporları ile ilgili düşüncelerimizi çözüm önerileriyle birlikte paylaştım. Bir konunun ısrarla incelenmesini talep ettim. O konu da (Ordu Yardımlaşma Kurumu) OYAK’tır.

OYAK’ı gündeme getirmemizin haklı sebepleri vardır. Avrupa Birliği müzakere fasıllarında Türkiye’nin karşısına çıkarılan bir konudur bu. Evet, ordu hiçbir koşulda ticaretle uğraşamaz diyorum. Ancak, mesele, generallerin ticari kuruluşu olan OYAK’ın Almanya’da, Amerika’da banka kurup, IMF’den kredi almasının çok çok ötesindedir, hatta Fransızlarla ticari ortaklık geliştirmesinin de ötesindedir. Uluslararası finans kuruluşları ve siyasi dizayn peşinde koşan lobilerle ortaklaşmasından da söz etmiyorum, daha vahim bir gerçeklikten söz ediyorum. 2001 Şubat krizi ile birlikte generallerin ticari işletmesi olan OYAK’ın yaptığı vurgundan söz edeceğim:

Bu vurguna değinmeden önce bir notu da sizlerle paylaşacağım. Dönemin Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel, şubat krizi öncesinde bankada duran TL bazlı yatırımını dolara çevirmiş ve krizle birlikte birikimini katbekat artırmıştı. Bu durum kamuoyuna yansıyınca, Erçel elde ettiği haksız kazancı iade etmek durumunda kalmıştı. Bundan sonra söyleyeceklerimi dinlerken bu bilgi notunu da hafızanızda canlı tutmanızı arzu ediyorum.

Paylaşacağım bilgiler 2001 Şubat krizinden sonra toplanan OYAK 42’nci Olağan Genel Kurulu tutanaklarına geçen, OYAK Genel Müdürü Doktor Şerif Coşkun Ulusoy’un sunuş konuşmasında verdiği bilgilerden ibarettir. Ulusoy aynen şöyle diyor: “Biz kendi inancımız ve değerlendirmelerimiz ışığında, bir krizin gelmekte olduğunu değerlendirdik, nakde dönüş programı başlattık. İlk aldığımız tedbir bu oldu. İkinci tedbir ise ‘kafaları değiştirmek’ şeklinde ifade edebileceğimiz ve yeni bir organizasyona gitme yönündeki inancımız oldu. Fakat benim inancıma göre, kafalardaki değişim, iki şey aynı anda değişmeli şeklinde olmalıdır. Evet, kafalar fiziken değişmelidir. İki: Kafaların içi de değişmelidir.” diyor. “Bu çerçevede, içine girdiğimiz 2000 yılının Kasım krizinde aldığımız tedbirler neticesinde ciddi kaynaklar sağladık. Bugün elimizde bulunan ciddi nakit kaynaklarının temeli 2000 yılında Vakıfbanka yönelik yaptığımız operasyon ve kasım ayındaki uygulamalarımızdır.” diyor. “2001 yılına girerken yine bir krize yönelik olarak endişelerimiz sürüyordu. Ocak ayından itibaren bir krize hazırlıklarımızı başlattık ve elimizde birikmiş bu nakit kaynakları dolara ve yabancı paralara dönüştürmeye başladık. Bu krize yönelik olarak, tabii, bizim tahminlerimiz bir sıkıntının tahminen mart veya nisan aylarında gelişebileceğiydi fakat gördük ki şubat ayında kriz başladı.” diyor.

Krizden önceden haberdar olduklarını itiraf eden Genel Müdür krizi fırsata dönüştürmekten söz ediyor ve sözlerini aynen aktarıyorum: “Bu şartlar altında bizim çıkış yolumuz bu bankamızı büyütmekti. Dolayısıyla, bu fırsatın üzerine gittik yani bir yerde krizi kriz olarak değil, bunu proaktif bir yaklaşımla bir fırsat olarak değerlendirdik. Bankamız daha da büyüyecek. Bu adımı attıktan sonra ocak ayı ortalarında ‘Sümerbank’ adı altında bir bankayı satın aldık. Tabii, aldığımız banka Sümerbank değildi, içinde 6 tane bankaya ait olan bilançoydu. Bu bilançoyu da biz kendi arzu ettiğimiz biçimde teklif verdik. Teklifimiz kabul edildi. Biz bankayı 50 milyara satın aldık. Bugün 50 milyar lira bir araba fiyatıdır.” diyor. “Ayrıca bu bankamıza bir miktar sermaye koyduk ve yıl sonunda bankamızda 150 trilyona yakın net kâr elde ettik. Bunun da 142 trilyonunu buraya, kurumumuza temettü olarak ödedik. Bu 142 trilyonluk temettü bizim tüm diğer iştiraklerimizden aldığımız temettüden 2 trilyon daha fazlaydı çünkü bizim kırk yıldır yaptığımız yatırımlardan elde ettiğimiz temettü sadece 140 trilyondu.” diyor. “Dört buçuk ayda…” Bu ifadeye özellikle dikkat etmenizi istiyorum değerli milletvekilleri, Ulusoy yani OYAK Genel Müdürü diyor ki: “Dört buçuk ayda biz 142 trilyonu defterimize kâr olarak geçirdik.”

Ayrıca OYAK’la ilgili sadece bunlarla yetinmeyeceğim, daha ifade edilecek başka şeyler de vardır. Mesela, yargıya intikal eden usulsüzlükler, yolsuzluklar var OYAK’la ilgili olarak. OYAK yetkilileri hakkında 21 astsubayın açmış olduğu davaya ilişkin “Ankara Cumhuriyet Savcısı Hatice Çetin” imzalı bir bilgiyi de sizinle paylaşmak istiyorum. Savcı Çetin aynen şöyle bir ifade kullanıyor… Dileyenler için burada Savcı Çetin’in ifadelerinin tutanaklarını da gösteriyorum. “OYAK yetkililerinin eylemlerinin dolandırıcılık ve hizmet nedeniyle emniyeti suistimal suçunu oluşturacağı anlaşılmış ise de OYAK yöneticileri hakkında CMK’nın 172’nci maddesi gereğince takibata mahal olmadığına karar verilmiştir.” diyor. Bu konu ayrıca 23’üncü Dönemde Meclis Dilekçe Komisyonuna da intikal etmiş ancak Komisyon, Meclis İç Tüzük’ünün 116’ncı maddesine dayanarak şikâyeti reddetmiştir. 60’tan fazla iştiraki bulunan, yurt içinde ve yurt dışında ticari faaliyet sürdüren ve 275.990 üyesi bulunan, bu haksız rekabet ortamında büyüyen generaller karteline kim, ne şekilde dur diyecektir? Dileyenler açısından hem 42’nci OYAK Genel Kuruluyla ilgili toplantı tutanaklarını da bu konuda sunabilirim hem de Meclis Dilekçe Komisyonuna başvuran subaylara 23’üncü Dönem Meclis Dilekçe Komisyonunun verdiği cevabı da burada sizlerle rahatlıkla paylaşabilirim.

Şimdi, eğer gerçekten yolsuzlukların, usulsüzlüklerin üzerine gitmek istiyorsak bir bütün olarak, bir “temiz eller” operasyonuna ihtiyacımız olduğunu ifade etmek istiyorum. Şimdi, bu OYAK’la ilgili bu gerçeklikleri, bu usulsüzlükleri, bu yolsuzlukları, bu dolandırıcılıkları burada paylaştıktan sonra hâlâ Meclis suskunluğunu koruyacaksa söyleyeceğimiz çok şey kalmayacaktır, bu çarka “dur” demek gerekecektir. Söyleyeceklerimiz bu konuyla ilgili şimdilik bundan ibarettir.

Halkımızın sağduyusuna seslenmek istiyorum. Çaresiz olmadığımızı ifade etmeye çalıştım. Çare halkların kendi öz gücüne dayalı, demokratik ve özgürlükçü halk iktidarıdır ve biz bu yükü omuzlamaya talip olduğumuzu ifade ediyoruz. “Denenmişlerden, kirli çamaşırı olanlardan hiçbir şey çıkmaz.” diyoruz halkımıza. Bunlar size hiçbir şey vadedemezler çünkü her birinin diğeriyle ilgili olarak koltuğunun altında, sümeninin altında gizli dosyaları vardır. Bu kirliliğe…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Zozani, lütfen sözlerinizi tamamlayınız, son defa olarak size ek süre vereceğim.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Bu kirliliğe dur demek için bir bütün olarak, süreç içerisinde tanıklık edilmiş bütün yolsuzlukların ve usulsüzlüklerin araştırılmasını talep ediyoruz. Grup olarak, parti olarak biz bu konuyla ilgili olarak Meclise bir araştırma önergesi verdik, kanun teklifi de verdik. Bunların gerçekten araştırılmasını istiyorsanız, bu konunun magazinel boyutlarıyla ele almak yerine ciddiyetine binaen Meclisin olaya, soruna el koymasını talep ediyoruz.

2014 yılı bütçesinin bütün bu tartışmaların gölgesinde yapıldığını ifade etmek isteriz. Bu tartışmalar, bu kirlilikler bertaraf edilmediği sürece Türkiye’nin rahata kavuşmasının olanağının olmadığını ifade ediyorum.

Kamuoyunu saygıyla selamlıyorum, hepinize teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Zozani.

Şimdi, söz sırası Iğdır Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Pervin Buldan’da.

Buyurun Sayın Buldan. (BDP sıralarından alkışlar)

Sizin de süreniz 30 dakika.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, ilk gün konuşmacılara dokuzar dakika vermiştiniz hatırlatmak isterim.

BAŞKAN – Siz evvela bu hakkınızı bir kullanın, ben inanıyorum otuz dakikada siz sözlerinizi bitirirsiniz.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Peki, teşekkür ederim.

BAŞKAN – Yani sözün en önemlisi son bir iki dakikaya sığmaz, onun için otuz dakika üzerinden görüşmeleri yürütüyoruz.

Buyurun.

BDP GRUBU ADINA PERVİN BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı hakkında Barış ve Demokrasi Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün bütçe görüşmelerinin son günü. Eşit gelir dağılımından uzak, insan hak ve özgürlüklerini temel almayan, emekçiye, yoksula, kadına yer vermemiş, bilime kaynaklarını kapatmış, sağlık hakkından, eğitim hakkından çalıp silaha harcanmış, erkek egemen militarist bir bütçe kanun tasarısının daha görüşmelerini sonlandırmak üzereyiz.

Geliri de, gideri de denetlenemeyen bütçe kanunu, bütçe hakkından çıkıp her yıl yinelenen bir retoriğe dönüşmüştür. Sadece bütçe kanun tasarısına dahi bakarak bu devletin sivilleşme ve demokratikleşme yönünde gerçekleşecek bir zihniyet devrimine ne denli ihtiyacı olduğunu görmekteyiz. Zira, halkın bütçesi, halkın yararını gözeterek değil, bilakis egemen olanların çıkarları doğrultusunda planlanmakta ve harcanmaktadır. En son meydana gelen gelişmeler göstermektedir ki, esas bütçe Sayın Hükûmete ve onların yakınlarına ayrılmıştır. Bütün Türkiye’yle beraber biz de dehşetle ve utançla izliyoruz devlet içinde devlet gerçeğini, AKP iktidarının yolsuzluklarını, bu yolsuzlukların boyutlarını ve devasa miktarlarını. Neresinden tutarsanız tutun, elinizde kalıyor. Yıllardır gizli bir ittifak hâlinde kurulan paralel devlet ve Hükûmet, el ele verip ne istedilerse yapmışlar. Her türlü yasa dışı oluşumlara, yolsuzluklara yol verilmiş. Şimdi çıkar çatışması başlayınca Hükûmetten de, paralelinden de inciler dökülmeye başladı. Ülkenin cevval savcıları yıllar boyunca Hükûmetin yolsuzluklarını sadece izlemiş, zor günlere lazım olur diye delil toplamış. Şimdi çıkarlar çatışınca bu savcılar güç dengelerinin kozlarını çekmeye başladı.

Doğrusu, hukuk açısından bakacak olursak, bizim izlediğimiz şey, baştan aşağı bir skandal. Diğer taraftan, muazzam bir yolsuzluk operasyonu yapılıyor ve hemen akabinde emniyet amirleri görevden alınıyor. Hırsızın emniyet amirlerini görevden aldığı bir devlet düşünsek bulamazdık, kendi ülkemizde bizzat tanıklık ediyoruz. Diğer taraftan, bu amirlerin adı onlarca şiddet, infaz ve hak ihlaline karışırken bir tanesini dahi görevden almazken, bu amirler hırsızlara dokununca hepsini birden görevden alıyorsunuz. Açıklama olarak da devlet içindeki her türlü örgütlenmenin ortaya çıkarılacağı söylenmektedir. Devlet içerisindeki derin güçlerin ortaya çıkarılması çok güzel de hırsızlık, yolsuzluk örgütlenmesi ne olacak? Ucu kime kadar gidiyor, daha kimler kimler bu vurgunları yaptı? Bunları soran, dile getiren bir Başbakan ve Hükûmet yok maalesef.

Operasyon yapanlar için “Babamın oğlu olsa affetmeyeceğim.” diyen Sayın Başbakan “Yolsuzluk yapan babamın oğlu olsa affetmeyeceğim, sonuna kadar gideceğim.” demiyor. Böylelikle, bizler de anlıyoruz ki bu bataklık ortaya çıkmış olsa da Hükûmetin bu bataklığa dokunmaya hiç niyeti yok. Biz Barış ve Demokrasi Partisi Grubu olarak tavrımızı net olarak ortaya koyuyoruz. Buyurun, her türlü derin yapılanmayı ortaya çıkaralım. Bu yapılanmalar nasıl örgütlendiler, geçmişte neler yaptılar, neye hizmet ettiler ve bugün neyi amaçlamaktadırlar açığa çıkaralım. Ancak ülkedeki yolsuzlukların, hırsızlıkların üzerine de ne pahasına olursa olsun gidelim.

Evlerine ekmek götüremedikleri için canına kıyan insanların, çöplüklerden yiyecek toplayan çocukların yurttaşı olduğu bir ülkede, bu Hükûmet kaynakların hesabını kuruş kuruş vermek zorundadır. Açıkça söylüyoruz: Bu yolsuzlukları açığa çıkarıp hesabını sormak Hükûmet açısından bir namus borcudur. Bu durumun perdelenecek, geçiştirilecek, sümen altı edilecek hiçbir tarafı yoktur, olamaz da.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bu seneki bütçe kanunu tasarısında olduğu gibi, bugüne kadar bu Parlamentonun oyladığı bütün bütçe kanun tasarıları kadar, Parlamento da alınan kararlar, yapılan yasalar ve izlenen politikalar hep savaşa hizmet etti çünkü kendisini ister sağda ister solda konumlandırsın, milliyetçi ya da muhafazakâr olsun, bütün partiler Türk milletinin savaşarak kahramanca bir tarih yazdığına ve bundan sonra da yine ancak savaşarak tarihe büyük başarılar bahşedeceğine inandı. Bu şiarla Türkiye toplumu, kirli bir savaştan zafer çıkaracağına inandırıldı. Ülkenin maddi, manevi bütün kaynakları savaş lobilerine peşkeş çekildi.

Savaşa yatırım yapan Türk siyasal tarihine egemen olmuş bu anlayışın beslendiği bir kaynak vardı, Türk ulus devlet anlayışının inşasıyla bütün yönleriyle sorunlar yumağına dönüştürülen Kürtlerin durumu. Ulus devlet ideolojisi doğrultusunda varlığını “kendisinden olmayanın imhası” üzerine kuran bu anlayış ile beraber, baskı ve imha politikaları ile ne kadar geliştirildiyse Kürt sorunu da bir o kadar büyüdü. Asimilasyon, tenkil, zorunlu iskân ve hatta katliamlar bile Kürtleri bertaraf etme yolunda bir yöntem olarak kullanıldı. Sorunun özünü saptırmak amacıyla devlet güçleri tarafından “terör”, “asayiş”, “bölücülük” gibi birçok tanımlama yapıldı. Doğru tanımlanamayan ve bu nedenle doğru bir şekilde tartışılıp neticelere ulaşılmayan bir sorun üzerinde yanlış politikalar yürütüldü, hiç olmaması gereken uygulamalara yer verildi.

Sonuç olarak sayın üyeler, bu yanlış anlayışın bir halka bahşettiği şey, acıyla, kanla, ölümle geçen yükü ağır yıllar oldu. Elimizde, kaybedilmiş binlerce canın ağır faturasıyla kaldık, bir de Kürt’ün ne zindana ne dağa ne de ovaya sığmayan özgürlük mücadelesi gerçeğiyle.

Sadece bu topraklarda da değil, dünyanın dört bir yanında örgütlenen Kürt isyanı kendi öz gücü ile varlığını ayakta tutmayı başardı ve bu tarihsel sorun, bugün bizlerin olduğu kadar Türk devletinin, AKP Hükûmetinin ve bu Parlamentonun önünde demokratik ve barışçıl yöntemler ile çözülmek üzere durmaktadır.

Önümüzdeki bu sorun siyasal bir sorundur; bir halkın dilini, kimliğini, kültürünü, onurunu ilgilendiren, kısacası varlığını konu edinen tarihsel bir sorundur. Bu bağlamda Sayın Öcalan’la diyalog süreciyle beraber başlayan tarihsel önemde bir sürecin içerisine girdik. Önümüzde hesaplaşılması gereken zor bir miras, çok yönlü boyutları olan ve çözümü güçlü bir iradeyi gerektiren bir mesele var. Yaklaşık bir yıldır taraflar arasında görüşmeler yürütülmektedir. Bu süreç çözüm süreci olarak görülmekte ve demokratik talepler ile müzakere edilerek kalıcı bir barışın sağlanması hedeflenmektedir. Sayın Öcalan, sürecin sağlıkla ve ivedilikle ilerlemesi için ortaya büyük bir hassasiyet ve çaba koymuştur. Bir diğer yandan PKK de süreci ilerletecek kararları uygulamaya koymuştur. Ancak, yaklaşık bir yıldır görüşmeler devam etmesine rağmen hâlâ müzakere aşamasına geçilememiştir, yasal bir zemin ve hukuki çerçeve oluşturulmamıştır. Oysa Hükûmet, müzakereci rolü gereği yasal zemini hazırlamak ve süreci işler hâle getirecek somut adımları atmak durumundadır. Aksi takdirde, bu sürecin kendisi bile mevcut hukuk açısından yasa dışıdır. Bugün itibarıyla Sayın Öcalan’la yaptığımız görüşmeler dahi yasal bir zemini olmadan gerçekleşmektedir. Oysa bu süreç ancak yasal dayanaklar ile hukuki meşruiyet kazanır ve ilerler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; diğer taraftan, çözüm sürecinin ilerlemesi için Hükûmet kanadından atılması gereken samimi ve somut adımları hâlâ görebilmiş değiliz. Bir yıldır sağlanan şey sadece çatışmasızlık ortamı oldu. Bu elbette ki olumlu bir durumdur ama asla yeterli değildir. Uzun uzadıya zamana yayılan süreçler çözümü geciktirmekle kalmıyor, yeni yaralar açılmasına, süreci tehlikeye sokacak tehlikeli durumların yaşanmasına neden oluyor.

AKP Hükûmeti yıllar öncesinde de Kürt sorununu kabul ettiklerini ve çözeceklerini açıklamıştı. Hatta Başbakan “Devlet adına gerekirse özür bile dilerim.” dedi fakat bütün bunlar sözde kalınca özür dilenmesi anlamsızlaşan birçok derin acı daha yaşandı. Şemdinli olayı oldu örneğin ki dosyası bugün hâlâ sümen altındadır. Yargılanamayan Şemdinli olayı, devletin Roboski çocuklarına kıyan eline güç verdi. Daha birçok çocuk öldürüldü panzerler ile gaz bombaları ile kurşunlar ile ve onlar ile beraber daha birçok kadın ve erkek; yaşlısı, genci, ne varsa işte muhalif olan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; savaş hukukunu nihayete erdirip barış hukukuna geçmeden çözümün yolları açılamaz. Barışı getirmek için barışın hukukunu, yasalarını da yapmak gerekir. 12 Eylül faşizmi yasayla yürürlükten kaldırılır, yasalarda yapılan değişiklik ve yeniliklerle bir döneme son verilir ancak. Cezaevleri yasalar ile boşaltılabilir, dağdan inişler yasalar ile sağlanabilir, siyasetin önü yasalar ile açılabilir. Ağır hasta tutuklular yasa ile olmaları gereken yerlere kavuşturulur ve bir devlet ancak böylelikle bir insanlık utancından kurtulur.

Sayın milletvekilleri, kanunlar egemenlerin silahı olarak kullanılmamalıdır. Silahları bırakalım ama ateşli silahların dışındaki silahları ne yapacağız? Onları da gömmemiz gerekir. Bir kanun zarar veriyorsa, biat etmeyeni, farklı olanı ezip yok etme, sömürme gücü sağlıyorsa o kanun da en az silah kadar zararlı ve tehlikelidir. İşte, bu tehlikeli silahlar ne zaman bırakılacak, bu çok önemlidir.

Devlet, kanunları toplum üzerinde birer sindirme ve tehdit aracı olarak kullanmaktan artık vazgeçmelidir. Nitekim içinde bulunduğumuz süreçte yargı hâlâ tutuklama kozunu kullanmakta, cezaevleri esir kamplarına dönüştürülmektedir. Bugün cezaevlerinde tutulan 5 milletvekilimizin durumu, Kürtlere karşı yürütülen düşman hukukunun bir sonucudur. Türk’e ayrı, Kürt’e ayrı uygulanan hukuk, bölücülüğün de, ayrımcılığın da, faşizmin de alelade örneğidir. Kürtler, yıllardır bir bütün hâlinde bu hukuk sisteminin kırımına sistematik bir devlet politikası olarak maruz bırakıldılar. Temsilcilerine uygulanan bu hukuk terörü ise, aynı zamanda, vekillerimizi temsilci seçmiş binlerce yurttaşın yenilmiş hakkıdır, rehin alınmış iradesidir. Bu hukuk, Kürt’ü ya hapse ya da mezara gönderir. Ermeni öldüreni kahraman yapan, Kürt öldürene hiç dokunmayan, tecavüzcüleri serbest bırakan bir hukuk gerçeğimiz vardır. Bu nedenle sayın üyeler, yürürlükteki antidemokratik yasalar ve özel yetkili mahkemeler tamamen kaldırılmalıdır. Demokrasiyi tesis edecek adalet sağlayıcı yasalar yapılmalıdır. Mevcut yasaların faşizan ruhunda değişim yoluna ivedilikle gidilmelidir. Bu bağlamda, grup olarak vermiş olduğumuz toplumsal barış yasa teklifinin Genel Kurulda kabul edilmesi, içinde bulunduğumuz sürece önemli oranda katkı sağlayacaktır. Bu sorumluluk sadece bize değil, iktidara ve aynı zamanda muhalefete de aittir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; diğer yandan, Anayasa değişikliğiyle ilgili olarak, mevcut durum bütün demokrasi çevrelerinde kaygı yaratmaktadır. Başlayan diyalog süreciyle beraber, Anayasa değişikliği için son derece elverişli bir ortam oluşmasına rağmen, yeni anayasa yapımının bir başka bahara ertelenmek istendiğini görmekteyiz. Oysa, yeni anayasanın yapılması, çözüm sürecinin en önemli adımı olacaktır. Anayasal değişikliğin bir başka seçim döneminin sloganı olarak kullanılmak üzere ertelenmesi, halkımıza da, Türkiye siyasetine de ve aynı zamanda Hükûmete de kaybettirecektir. Yeniden alınması zor mesafeler yaratmak Hükûmetin hiç ama hiç hakkı değildir. Faşist bir anayasayla yönetilen bir ülkede ne demokratikleşme sağlanabilir ne barışçıl bir ortam oluşturulabilir. Bu noktada, bizlerin askerî cuntanın ürünü olan bir anayasaya ihtiyacımız olmadığı gibi bu Anayasa’nın çok üzerinde, toplumun bütün kesimlerini kucaklayan demokratik bir anayasayı yapma gücüne de sahip olduğumuzu ifade etmek isterim. Dolayısıyla, Hükûmetin bu aşamada demokratik bir anayasanın yapılması yönünde geri adım atmasının hiçbir meşru dayanağı yoktur. Sorun, sadece Hükûmetin ne istediği ve niyetiyle ilgilidir.

Sayın Başkan, değerli üyeler; Sayın Başbakan “Herkes millî iradeyi hedef alıyor, millî iradeye saygı duyulmalı.” diyor. Evet, sizlere sormak isterim: Millî irade dediğiniz şey nedir? Türkiye halkının iradesi mi? Şunu belirtmek isterim: Ancak gerçek demokrasinin uygulandığı ülkelerde halkın iradesinin gerçek temsilinden söz edilebilir. Demokratik seçimlerin olmadığı bir ülkede aldığınız oylara yaslanarak millî iradeden söz edemezsiniz. Yüzde 10 seçim barajının olduğu bir ülkede halkın iradesinin gerçek temsili siz olamazsınız. Yargının seçimler esnasında ortaya koyduğu taraflı tutumlar, vekillikten düşürme, seçilmişleri hapishanelerde tutsak etme uygulamaları devredeyken “Ben millî iradeyi temsil ediyorum.” diyemezsiniz. Seçim çalışmalarımız, mitinglerimiz her an engelleniyor, siyasi kadromuz neredeyse tamamı hapishanelerde tutuluyorken, halk iradesinin temsili siz değilsinizdir. Yoksulluğa mahkûm ettiğiniz insanlara maddi ihtiyaçlarını dağıtarak satın aldığınız oylarla halk iradesinin temsiline sahip olamazsınız. Sivil anayasa vaadini seçim sloganı yaparak aldığınız oylarla -ki, o anayasa hâlâ rafta durmaktayken- siz “Ben halk iradesinin temsilcisiyim.” diyemezsiniz. “Benim dönemimde işkenceye sıfır tolerans tanınacak, tek bir faili meçhul cinayet işlenmeyecek.” diye söz verip de işkenceyi sokağa kadar taşırsanız, bu işkenceden onlarca insan gözünü, çeşitli uzuvlarını kaybedip canından dahi olursa, dağın taşın hâlâ yasını tuttuğu 35 Roboskili can hâlâ faili meçhul tutulan bir şekilde sizin emrinizdeki güçler tarafından katlediliyorsa sizin halk iradesini temsil ettiğiniz söylenemez.

Anımsatmak isterim, Paris cinayetleri, TSK tarafından gerçekleştirilen Ceylan cinayeti, Medeni Yıldırım, en son, Reşit ve Veysel İşbilir ile Bemal Tokçu kardeşlerimizin katliamları ve adını sıralayamadığım daha birçok kanlı cinayet, failleri ortada iken saklı tutulan sizin döneminizin cinayetleridir. Bu cinayetler işlensin ya da failleri saklansın diye bir tek kişi size oy vererek iradesini teslim etmemiştir. İktidar olma yolculuğuna çıktığınızdan bu yana “Kürt sorununu çözeceğiz, barışı getireceğiz, gerekirse özür bile dileyeceğiz.” deyip de çözüm sürecinde savaş görüntüleri verip bu görüntülere seyirci kalırsanız hangi iradeyi temsil ettiğiniz tartışma konusu olur.

“Hepimiz kardeşiz, eşitiz.” söylemleri ile halka seslenip Kürt’ün, Alevi’nin, gayrimüslimin, emekçinin, yoksulun, kadının hakkına girerseniz, sizin tabirinizle millî irade, bizim tabirimizle halk iradesinin temsil hakkına sahip olduğunuzdan hiç dem vuramazsınız.

Bizlerin ve diğer demokrasi güçlerinin eleştirdiği bütün bu uygulamalar, halkın iradesini değil, Başbakanın ve Hükûmetin bir bütün olarak ortaya koyduğu “ben yaptım oldu”cu, demokrasi kriterlerinden uzak, insan hak ve özgürlüklerine aykırı ve çözüm sürecine hizmet etmeyen uygulamalardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; içinde bulunduğumuz sürecin barış sürecine evrilmesi için temizlenmeye ihtiyaç vardır. Temiz bir dile, temiz bir siyasete, temiz bir yargıya ihtiyaç vardır. Savaşın dilini bırakmazsak, barışın dilini konuşamayız.

Hükûmete sesleniyorum: Zafer elde etmek için tekçilik söylemlerine sığınmanız gerekmez. Kazanmak için ırkçıların sizi alkışlamasına, Jakobenist anlayışların onayına ihtiyacınız yoktur. Sürece dair samimiyeti iktidarın dilinde, bürokratik uygulamalarında ve kolluk kuvvetlerinin tavırlarında da görmek istiyoruz. Yürütmeyi elinde bulunduran güç, bütün bu alanlarda sürecin ruhunu hâkim kılabilecek güçtür aynı zamanda. Devlet zulmeden, katleden, totaliter eksenini hızla büyüten yanlarından arınmak zorundadır. Oysa, sürecin başından beri vuku bulan olaylar savaş dönemini yaşatmaktadır. Biz “Cezaevleri boşalsın.” diyoruz, Hükûmet 62 tane yeni cezaevi yapımının hazırlığında. Siyasi tutuklamalara ara verilmeden devam edilmektedir. Özellikle Kürt çocuklarına yönelik olarak yürütülen büyük bir tutuklama operasyonu mevcuttur. Basın açıklamasına katılan çocuklar dahi rahatlıkla mahkemelere götürülebilmekte, çok basit suçlamalarla dahi cezaevlerine atılmaktadırlar. Ortada bir bilgi, belge dahi olmadan, sadece, polise mukavemetten dahi çocuklar tutuklanmaktadır. Karakollarda gizli tanıklığa zorlanan çocuklarımız, insanlık dışı uygulamalara maruz bırakılmaktadır. Bir halkı çocuklarıyla cezalandırmayı kabul eden bir vicdanı tasavvur edebiliyor musunuz?

Değerli vekiller, gerçek bir barışa niyet eden bir devlet karakollara ihtiyaç duymaz. Karakol yapmak, halkın arasına duvarlar örmek, emperyalist güçlerin kirli savaş planlarına ortak olmak, savaşı, savaşın hukukunu beslemek değil de nedir? Kürtler demokratik bir kazanım elde etmesin diye yıllarca İran, Irak ve Suriye’yle dörtlü ittifak yapan Türkiye, bugün yine, sırf Kürtlerin kazanımlarını engellemek için her türlü terör ve çetecilik faaliyetlerine destek verebilmektedir. Rojava’da ve Suriye’deki diğer bölgelerde her türlü vahşeti gerçekleştiren çeteleri koruyup onlara barınma imkânı sunup her türlü lojistik desteği veren Hükûmet, bu tavrıyla ne ülke barışına ne de Orta Doğu barışına hizmet etmektedir. Türkiye sınırlarını barışçıl insani dayanışmaya kapatıp Kürtlere karşı vahşet uygulamalarında bulunanlara açmak iyi niyetli bir yaklaşım değildir. Fakat bütün bu saldırılara ve bu desteğe rağmen Kürt özgürlük mücadelesi Rojava’da yükselmekte ve tarihî kazanımlar elde etmektedir. Bu kazanımların engellenmesine biz kuzey Kürtleri ve insan hak ve özgürlüklerine inanan bütün kesimler asla geçit vermeyeceğiz. Bir asırdan sonra Türkiye’yi Orta Doğu macerasına sürükleyen AKP, Rojava’ya karşı geliştirdiği düşmanca siyasetten ya vazgeçecek ya da Rojava’daki karanlık faaliyetlerin bedelini ağır ödeyerek hüsran yaşayacaktır. Çok net ifade ediyorum: Bu hesabın en ağır tarafı Kürtleri kaybetmek olur. Bu noktada, Kürtlerin özgürlüğü karşısında duran bütün güçler ile sonsuz mücadele edeceğimiz çok iyi bilinmelidir.

Sayın Başkan, değeli milletvekilleri; Hükûmet, devlet şiddetini frenlemekle kararlı gerçek adımları hâlâ atmamaktadır. Bu nedenle, sürekli olarak devlet güçlerinin eli ile gerçekleştirilen cinayetler meydana gelmektedir. Polis cinayetleri AKP Hükûmeti döneminde normalleştirilmiştir. Her bir insanımız devlet tarafından öldürüldüğünde bu devletin demokrasiden dem vurması boş laftan fazla bir şey ifade etmiyor ve barışa ve demokratikleşmeye daha da uzaklaşıyoruz.

Ölümüze dahi saygı göstermeyen bir devlet gerçeği mevcuttur. Mezarlıklarımız tahrip edilmekte, bu durumu protesto eden kitlelere ateş açılabilmekte, cenaze törenlerimize dahi kolluk kuvvetleri tarafından saldırılmaktadır. Ziyan edilen canları ve bunun karşısındaki devlet tutumunu ne biz yutkunabiliriz ne de Hükûmet haklı bir gerekçe ile izah edebilir. Bu nedenle, dağdaki ölümlere nasıl “Dur!” denildi ise devlet eliyle işlenen cinayetlere de kesin bir şekilde nihayet edilmelidir.

Sayın Başkan, değeli milletvekilleri; devletin hak talepleri karşısında gösterdiği direnç, insanlık suçu ile çevrelenmiş bir yaşamı dayatmaktadır. Asimilasyon bu durumun en başat sonucudur. Çerkezler “Biz bu topraklar için canımızı verirken Türkçe bilmiyorduk, şimdi ana dilimizi bilmiyoruz.” diyorlar. Bu topraklar için canını veren halkların, devlet eliyle, benliklerinden, kimliklerinden edilmeleri çok trajik bir durumdur. Oysa, ana dilde düşünmek, konuşmak ve eğitim görmek varoluşsal bir haktır, her insana anne sütü gibi helaldir. Bu hakka müdahale etmek zorbalıktır, talancılıktır, katliama kalkışmaktır. Hükûmetin bu farkındalıkla hareket emesi elzemdir. Ne bu dünya bu ülkeden ibaret ne de bu ülke yalnızca sizin dilinizden, dininizden, renginizden ibarettir. Kabul etmek zor gelse de sizin gibi düşünmeyen, yaşamayan, sizin gibi konuşmayan ve inanmayan insanlar var bu ülkede. Siz, onların size benzememe hâlini kabul ederek, onların haklarına saygı duyarak yaşam alanlarını oluşturmalı, geliştirmeli ve korumalısınız. Bu bir devlet görevidir. Ne var ki Kürtlerin en başat talebi olan ana dilde eğitim hakkı hâlâ Hükûmetin kırmızı çizgisine denk düşmektedir.

Din kardeşi olarak Kürtlerin varlığını kabul eden bu Hükûmet, bir halk olarak doğal haklarıyla Kürtleri hâlâ kabul edebilmiş değildir. Kürtler sadece Türk’ün hak hukuku çerçevesinde kardeşliğe kabul ediliyorsa, buradaki niyeti kardeşlik temasından ziyade, Kürtlerin rızası alınarak haklarından yoksun bırakılmasına ilişkindir. Oysa, AKP Hükûmeti şunu gözden çıkartmamalıdır: Kürtler, ne Abdülhamit döneminin ne de Mustafa Kemal döneminin din kardeşliği temelinde kendisine bağlayarak haklarından mahrum bıraktığı Kürtler değildir artık. Olacaksa bir kardeşlik, bu faşist anlayışlarla değil kardeşlik hukuku esas alınarak olacaktır. Senin ne kadar hakkın varsa, hukukun varsa benim de o kadar olacak, ne bir eksik ne bir fazla. Kardeşin kardeşe üstünlüğü olmaz, kardeşin kardeşe zorbalığı olmaz çünkü kardeşlik hukuku, herkse hakkı olanı teslim etmeyi gerektirir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çözümü ve barışı gerçekleştirmek için en çok ihtiyaç duyduğumuz şey adalet ve hakikattir. Türkiye Cumhuriyeti tarihine baktığımız zaman, devletin istenmedik olayları yani insanlık suçlarını genellikle unutturma üzerine geliştirdiği politikalarla bastırma yoluna gittiğini görmekteyiz. Bu, yıllarca böyle oldu ama artık bu politikanın geçerli olmadığı, sonuç vermediği gibi, yeni trajedilere imkân sunduğunu görmekteyiz. Devlet de, Hükûmet de şunu bilmelidir: Siz tarih boyunca ne yaptıysanız sizin yazdıklarınız kadar, tanıklık eden hafızalar da kayda geçtiler ve anlattılar. Toplumsal bellek, yaptığınız hiçbir şeyi her türlü çabanıza rağmen unutmadı, unutturmadı. İşte, sırf bundan dolayı, bir resmî tarih ve bir de toplumsal hafızanın sakladığı ve anlattığı tarih vardır ve işte bu yüzden de her Kürt, topraklarında kanla akan dereleri, süngüden geçirilen masumları, meydanlara kurulan darağaçlarında boynu giden dedelerini, zindanlarda katledilen babalarını, sokak ortalarında ensesine sıkılan amcalarını ve kaçırılan, kaybedilen yakınlarını bilir. Tarih kitaplarında yazmaz ama her Kürt bu gerçeği bilir ve hakikatlerin ortaya konulmasını, konuşulmasını ve adaletin bir an evvel sağlanmasını talep eder. Bu nedenledir ki adalet beklerken değil, adalet sağlandığında devletin eli Kürtlere uzanmış olacaktır. Bu nedenle devletin kendisiyle, kendi geçmişi ile yüzleşmesi kaçınılmazdır.

Sayın Başkan, sayın üyeler; yeryüzünde, yüzleşilmesi ve özür dilenmesi gereken suçlar ile vicdanını karartan tek ülke, elbette ki Türkiye değildir. İnsanlık tarihi bu günahları işleyen birçok devleti kayda geçti. Ama tarih akışı içerisinde bu günahların sorgulanması ve “Bir daha asla!” diyerek hesaplaşılması gereken birer insanlık suçu olduğunu da bizlere gösterdi.

Bu bağlamda, devletin Kürt düşmanlığının antisemitizmden, Hitler faşizminden ayrı kalır bir yanı bulunmamaktadır. Varşova’da Yahudileri fırınlarda yakarak imha eden Nazi Almanyası ile Kürt yurtseverlerini kalorifer kazanlarında yakanlar arasında hiçbir zihniyet farkı yoktur. Bosna’da 8 bin Müslüman erkeğin Sırp güçleri tarafından kurşuna dizilmesinin, Fransız sömürgesi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Buldan, ek süre vereceğim. Lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

PERVİN BULDAN (Devamla) - …Cezayir’de sekiz yılda 1 milyon kişinin katledilmesinin Zilan katliamından, Dersim soykırımından ve 33 kurşundan bir fakı yoktur.

Arjantin’de gözaltına aldıkları kişileri uçaklardan okyanuslara atarak kaybeden zihniyet bu devletin içinde de vücut buldu. Binlerce Kürt böylelikle kaybedildi işte ki anaları on yıllardır evlerini dahi boyamıyorlar, olur da bir gün çocukları dönerse evlerini tanısınlar diye.

Bütün bu uygulamalardan sorumlu olanlar büyük yanıldılar. İnsanlık, bu devletlerden yaptıkları karşısında diz çöküp “Bir daha asla!” demelerini bekliyor ki nitekim bunu yapan, bu şekilde günahlarından arınma teşebbüsü gösteren büyük ülkeler vardır. Bizler de Türk devletinden kendi geçmişi ile yüzleşip “Bir daha asla!” diyerek bütün yurttaşlarına güven vermesini bekliyoruz. Bu talebimiz ne bizi güçlü kılar ne devleti zayıf düşürür. Bu isteğimiz, birbirimizi kabul etmemizi sağlayacak, kardeşleşmeye uzanan yolu açacaktır. Bu yol Türkiye halklarına verilebilecek en büyük, en iyi ve geç kalmış devlet hizmetidir. Kıymeti de, işlevi de binbir türlü yatırım nutuklarından katbekat fazladır.

Sayın başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama son vermeden önce bazı hususlara değinmek isterim: İçerisinde bulunduğumuz süreç, silahlı direniş sürecinden demokratik siyaset alanına bir kapı açmıştır, bu kapıyı kapatmayın. Bizler sadece Kürtler adına değil, tekçilik ateşinin yaktığı bütün halklar ve kesimler adına çözüm sürecine el verilmesini istiyoruz. Demokratik hak ve taleplerin inşası için çaba içerisine girilmesini sadece hükümetten de değil, muhalefetten, bürokrasiden, tüm ezilen halklardan, ezilen sınıf ve kültür temsilcilerinden, kadınlarımızdan ve aynı zamanda sistemin dışına atılan bütün kesimlerden beklemekteyiz. Sadece Kürtler değil, bütün Türkiye kazansın istiyoruz. Sömürü zihniyetine dayalı kapitalist modernite yerine demokratik moderniteyi inşa edelim diyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1920’de bu Meclisi beraber açtık. Şimdi yine bu Meclisin çatısı altında halkları birbirine kırdıran, sömüren, eziyet eden, baskı ve zorbalık zihniyetini beraber sorgulayalım, mahkûm edelim ve yine beraberce, eşitlik temelinde yaşamın mümkün olduğu demokratik bir ülkenin imkânını halkımıza sunalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Buldan, süreniz bitti. Bir dakika daha size ek süre vereceğim, lütfen konuşmanızı tamamlayın, ondan sonra ek süre vermeyeceğim.

PERVİN BULDAN (Devamla) – Teşekkür ederim.

Kimse ama hiç kimse kendi ülkesinde kendi toprağında öldürülmesin, zulüm görmesin, ezilmesin, yok sayılmasın. Ortak geçmişimiz, ortak vatanımız bizi ortak bir geleceği beraberce inşa etmeye mecbur kılmıştır. Bu durum, Türk ve Kürt halkının tarihsel gerçeğidir. Bu gerçeği görmezden gelerek ne siyaset yapılabilir ne de bu ülke bir adım ileri götürülebilir. Asırlık sorunlarımızın içerisinde boğulmaya mahkûm oluruz. Büyük kazanmak varken neden tükenişe mahkûm olalım?

Biz Kürtler bütün acılarımıza rağmen bu iradeyi gösterebiliyorsak kimse arkasına sığınacak haklı bir gerekçe aramasın. Hepimizin bu noktada hem siyasal hem tarihsel hem de insani sorumluluklarımız bulunmaktadır.

Bu nedenle, Parlamentonun bütün siyasal bileşenlerini bu sorumlukla hareket etmeye davet ediyor, heyetinizi tekrar saygı ile selamlıyor, teşekkür ediyorum. (BDP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi, söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Giresun Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Nurettin Canikli’ye aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Canikli, sizin de süreniz bir saat.

Buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2014 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Tasarısı ve 2012 yılı Kesin Hesap Kanun Tasarısı üzerinde AK PARTİ Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, bugün, AK PARTİ hükûmetlerinin 12’nci bütçesinin kapanış konuşmalarını yapıyoruz. Gerçekten, kesintisiz bir şekilde 12 bütçenin, bir parti tarafından yönetilen hükûmetlere ait 12 bütçenin kesintisiz görüşülmesi önemlidir yani bir istikrarı yansıtması açısından altının çizilmesi gerekiyor.

Tabii, bütçe hazırlanması süreci gerçekten çok çetrefilli, zor, zahmetli, eziyetli bir süreç. Bu süreçte katkısı olan herkese mutlaka teşekkür etmemiz gerekiyor; başta Maliye Bakanlığı bürokratlarımıza, diğer -herkesin kendi bakanlığı çerçevesinde hazırlanan bölümler var- ilgili bakanlıklardaki arkadaşlarımıza ve belki en çok teşekkürü hak edecek Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerimiz, gerçekten inanılmaz bir gayret sarf ettiler, iktidarıyla muhalefetiyle sabahlara kadar çalıştılar ve şu anda görüştüğümüz bütçe Genel Kurul gündemine geldi ve şu anda, katkı sağlayan, Plan ve Bütçe görüşmelerinde katkı sağlayan, Genel Kurul görüşmelerinde katkı sağlayan bütün gruplara, bütün milletvekili arkadaşlarımıza teşekkür etmemiz gerekiyor.

Tabii, değerli arkadaşlar, bütçe görüşmelerinin ortaya çıkardığı bu atmosfer de, bu platform da son derece önemlidir ve anlamladır. Geçmişten beri, iktidar açısından bir hesap verme yeridir aynı zamanda hem Türkiye Büyük Millet Meclisine ve bu vasıtayla millete bir hesap verme yeridir, bu son derece önemlidir. Bütçe yoluyla hem uygulama yani kesinleşen, gerçekleşen harcamaların verilen izin çerçevesinde kullanılıp kullanmadığının tespiti açısından bir hesap verme, genel anlamda detaylı olarak hesap verme alanıdır Hükûmet açısından, elbette muhalefet açısından da görücüye çıkma arenası olarak değerlendirilebilir. Ama, önemli olan burada, altının çizilmesi gereken, ısrarla durulması gereken, Hükûmetin, bu yolla, bütçe yoluyla hesap vermesidir. Bütün dünyada böyledir, Türkiye’de böyledir.

Tabii, özellikle son iki yıldan beri bütçe yoluyla hesap verme, hükûmetlerin hesap verme tartışmaları çok yoğun bir şekilde sürdürülüyor. Geçtiğimiz yıl kısmen ama özellikle bu yıl Sayıştay raporları üzerinden ki bütçenin görüşüldüğü her yerde, her alanda bu tartışma yoğun bir şekilde yaşandı, yaşanmaya devam ediyor. Plan Bütçe görüşmelerinde ve Genel Kurul görüşmelerinin her safhasında bu konu gündeme geldi yani özellikle muhalefete mensup arkadaşlarımız tarafından çok yoğun, Sayıştay raporları üzerinden çok yoğun eleştiriler gündeme getirildi. Bu bütçenin gayrimeşru olduğundan tutun da görüşülemeyeceğine ve bu bütçenin denetiminin yapılmasının mümkün olmadığına kadar çok ağır eleştiriler ve ithamlarda bulunuldu. Bunların açıklığa kavuşturulması gerekiyor. Bunların, çok açık ve samimi bir şekilde, bütün boyutlarıyla, bütün yönleriyle, hem milletimize hem de Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulması ve tartışılması gerekiyor. Yani gerçek nedir? Gerçek, muhalefete mensup arkadaşlarımızın söylediği gibi, bu sene özellikle Sayıştay raporlarının yetersizliği ya da eksikliği nedeniyle bu bütçenin bu anlamda sıhhatinde herhangi bir sıkıntı var mı? Bu sorgulamayı gerektirir mi? Bütün yönleriyle bunları konuşacağız.

Şimdi bakın değerli arkadaşlar, biraz önce ifade ettim, AK PARTİ hükûmetlerinin 12’nci bütçesi. Son 2 bütçe hariç, diğer 10 bütçede bu tartışmalar hiç yaşanmadı yani 10 bütçenin sıhhati konusunda bir tartışma, ne Plan Bütçe görüşmeleri sırasında ne de Genel Kurul tartışmaları sırasında gündeme geldi. Hiç gelmedi; başka şeyler tartışıldı, başka konular konuşuldu ama Sayıştay raporları üzerinden, gayrimeşru ya da sıhhatli olup olmadığı noktasında, AK PARTİ hükûmetlerinin ilk 10 bütçesi üzerinde herhangi bir tartışma, eleştiri yapılmadı, gündeme gelmedi. Bu çok önemli yani başka tartışmalar oldu, bu da son derece doğaldır ama bu sene bütçe görüşmelerine damgasına vuran, gündemin en birinci maddesine oturan Sayıştay raporları üzerinden bir eleştiri ve meşruluğunu sorgulayacak tarzda bir eleştiri gelmedi, onu anlatmaya çalışıyorum. Bu önemli, çünkü biraz sonra, gerçekten bu eleştiriler açısından, ilk on yılda böyle bir eleştiri gelmemesinden yola çıkarak bir değerlendirme yapacağız.

Şimdi, bakın, değerli arkadaşlar, bu noktada tabii sorulması gereken kritik bir soru var. Hani, ilk 10 bütçe görüşmeleri sırasında bu konu hiç gündeme gelmedi, sıhhati tartışılmadı.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Ya, konu sıhhati değil, usulü.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - İşte, bu bilgiler ışığı altında sorulması gereken soru şu: İlk 10 bütçe görüşmelerinde Sayıştay tarafından Meclise gönderilip de son iki yılda ama özellikle bu yıl Sayıştay tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmeyen herhangi bir rapor var mı? Soruyu tekrar soruyorum, son derece önemli: On yılda ya da önceki on yıllarda, yani bizden önceki hükûmetler döneminde, Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilip de -kanun gereği, Anayasa gereği, her neyse gönderilip de- bütçe görüşmelerine konu edilen ama bu sene gönderilmeyen, bu sene Sayıştay tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmeyen herhangi bir rapor var mı? Bu sorunun çok net bir cevabı var değerli arkadaşlar: Hayır, yok. Yani, 2003 yılı bütçe görüşmelerinde, 2004 yılı, 2005, 2006, 2007, 2008, 2009 ya da 1997, 1987 bütçe görüşmelerinde gönderilip de bu sene gönderilmeyen hiçbir rapor yok değerli arkadaşlar. Bakın, bu çok önemli, son derece önemli. Neden? Çünkü, o bütçeler tartışılırken, bizim 10 bütçemiz, bizden önceki, Sayıştayın kuruluşundan beri gündeme gelen bütçelerin hiçbir tanesinde şu anda tartıştığımız konu gündeme gelmedi. Yani, Sayıştay raporları üzerinden “Sayıştay raporları yetersizdir, eksiktir dolayısıyla bu bütçe görüşülemez.”, “Bütçe hakkı ihlal ediliyor.” gibi bir tartışma hiç gündeme gelmedi. Dolayısıyla, buradan şu sonucu çıkarıyoruz: “Demek ki AK PARTİ’nin ilk 10 bütçesinde gerekli bütün bilgiler, belgeler Sayıştay tarafından sağlıklı bir şekilde; mevzuatın, kanunların, meri mevzuatın istediği tüm bilgi, belge raporlar gönderildi.” anlamına geliyor. Öyle değil mi? Öyle. Neden? Çünkü, hiç gündeme gelmedi bu tartışma.

Biraz daha ileriye götürelim: AK PARTİ hükûmetlerinin ilk 10 bütçesinde yani bu konuların tartışma olarak gündeme gelmediği ilk 10 bütçesinde gönderilen raporlarla, bizden, AK PARTİ hükûmetlerinden önceki hükûmetler döneminde Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilen raporlar da aynı, bire bir aynı, hiçbir fark yok. Demek ki on yıllık bütçeler sıhhatli bu anlamda yani tartıştığımız konu itibarıyla, bu noktada herhangi bir sorun yok.

Şimdi, değerli arkadaşlar, peki, o zaman şöyle soralım: Daha önceki bütçe görüşmelerinde olmayıp da bu bütçe görüşmelerinde gelen raporlar var mı? Var. Şimdi, bakın, geçtiğimiz yıllarda Türkiye Büyük Millet Meclisine -ilk 10 bütçe dâhil olmak üzere- Sayıştay tarafından gönderilen 1 tane rapor var: Genel uygunluk bildirimi raporu, şu anda gördüğünüz rapor, 1 tane rapor. Bu sene gönderilen raporlar değerli arkadaşlar, hepsini getiremedim, bir kısmını getirebildim; bu sene gönderilen raporlar da bunlar. Hatta bunlar bir kısmı, kurum raporlarının bir kısmı. Genel uygunluk bildirimi raporu geldi yani geçtiğimiz yıllarda, bizim on yıllık bütçe görüşmeleri sırasında, ondan önceki hükûmetlerin onlarca yıllık bütçe görüşmeleri sırasında gönderilen tek bir rapor geldi yani bu sene, 2012’ye ilişkin olarak, kesin hesap kanununa ilişkin olarak ve ayrıca, onun dışında, genel değerlendirme raporları da geldi, kurum değerlendirme raporları da geldi. Şimdi, bakıyorum, hangisi daha fazla değerli arkadaşlar? Raporların gelmediğinden bahsediliyor, raporların eksik geldiğinden bahsediliyor. Şu kesin ki hiçbir dönemde…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Hangi raporda, bilgi belge verilmediği için rapor düzenlenememiştir?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Biraz sonra ayrıntılarıyla hepsini tek tek anlatacağım.

…olmamış sayıda rapor bu sene Türkiye Büyük Millet Meclisine geldi. Onları da söyleyeceğim değerli arkadaşlar.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Hangi raporda bilgi belge verilmediği için… Var mı böyle bir şey Sayın Canikli, var mı böyle bir şey?

BAŞKAN – Sayın Canikli, bir dakikanızı rica edeceğim.

Sayın Aslanoğlu, bakınız, Sayın Canikli’den sonra grubunuz adına 2 değerli arkadaşımız konuşacak.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Ama, efendim…

BAŞKAN - Şu anda, bugünkü birleşimde ilk laf atan siz oluyorsunuz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Peki efendim.

BAŞKAN - Ben hassaten rica edeceğim yani şu on gündür zaten yeteri kadar laf atıldı.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Zülfüyâreme dokunuyor Sayın Başkan. Olmayan bir şeyi…

BAŞKAN - Ama böyle bir usul yok Sayın Aslanoğlu. Dün idare amirlerimizle de toplantı yaptık. Böyle bir usul yok, hassaten rica edeceğim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Lafım size de. Bugüne kadar bilgi belge verilmediği için rapor düzenlenmemiş diye ne, hangi raporda…

BAŞKAN - Bir itirazınız varsa grup başkan vekilimiz orada, biraz sonra o konuşacak. O, sizin adınıza bunların gereğini yapar, cevabını verecektir. Ne olur yani şu tartışmayı ağız tadıyla bugün bitirelim ya. On gündür hakikaten hepimizi üzen durumlar oldu ve bu işler laf atmadan başlıyor, sonra nerede bitecek, onu ben de bilemiyorum. Hassaten rica edeceğim.

Buyurun Sayın Canikli.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Ama on gündür biz çektik Sayın Başkan, siz çekmediniz.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Moralleri bozuk zaten, sataşma. Canları sıkkın.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Arkadaşlar, çok net şeyler söylüyorum yani hiç kimsenin “hayır” diyemeyeceği, reddetmeleri mümkün olmayan şeyler söylüyorum. Yani, geçmiş dönemde hangi raporlar geliyorsa ve o bütçelerin sıhhati ile ilgili bir tartışma yoksa, bu sene de o rapor geldi. En ufak bir problem yok.

Bakın, karıştırılan noktalardan bir tanesi de şu: Bütçe görüşmeleri sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisi iki şey yapıyor yasama organı olarak: Bir: Hükûmete harcama noktasında yetki veriyor. 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı bunu içeriyor. Orada yapılacak olan harcamalarla ilgili Hükûmete yetki veriliyor, hükûmetlere yetki veriliyor. Bu, on yıl önce de böyleydi, yirmi yıl önce de böyle.

Sayıştay, bu kısımda yok, bu kısım Sayıştayla ilgili değil. Sayıştayla ilgili olan, harcama yapıldıktan sonraki kısım ya da bölüm ya da onunla ilgili raporlar yani kesin hesap kanunu. Sayıştay orada devreye giriyor, harcama yapılmadan Sayıştay devreye girmiyor. Harcama yapılıyor, Sayıştay bütün hatlarıyla denetimini yapıyor ve onun sonunda da kesin hesap kanunu ve genel uygunluk bildirimi…

Neden genel uygunluk bildirimi 2012’yi görüşüyoruz? Çünkü, yapılan harcamalarla ilgili olduğu için. Esas tartışmalar da bunun üzerinde yoğunlaşıyor. Yani, Sayıştayın ilgili olduğu yer, Sayıştayın ilgili olduğu rapor, harcamalarla ilgili olan kısım, sadece genel uygunluk bildirimidir ve kesin hesap kanunudur. Onunla ilgili bütün ayrıntıları, her şeyi, Sayıştay Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderiyor.

Peki, genel uygunluk bildirimi nedir değerli arkadaşlar? Yani, her sene gelen, bu sene de gelen, ilaveleriyle birlikte bu sene de gelen genel uygunluk bildirimi nedir? Genel uygunluk bildirimi şudur esas itibarıyla: Yapılan bütün harcamaların, devletin yaptığı, kamunun yaptığı, Sayıştayın denetimi kapsamındaki tüm kamu kurumlarının yaptığı harcamalarla ilgili tespittir. Yani, kanuna, mevzuata aykırı herhangi bir şey varsa burada yer alır. Yani, konusu suç olan, tazmini gerektirenler başka, onları biraz sonra anlatacağım. Dolayısıyla, bütün harcamaların özeti, her şeyi buradadır ve Anayasa’mız da esas itibarıyla bunlar üzerine kurulmuştur. Anayasa’nın 160, 161, 162 ve 163’üncü maddeleri de esas itibarıyla genel uygunluk bildirimi ve kesin hesap kanunu üzerine kurulmuştur yani Sayıştay denetimiyle ilgili bölüm. Bu da son derece doğal. Neden? Sayıştay, harcama yapıldıktan sonra devreye giriyor. Sayıştay, harcamaların kanuna, mevzuata uygun olup olmadığını denetliyor. Dolayısıyla, iki yıl geriden gelmesi de bu nedenledir. Bu rapor geliyor, bu rapor geçmiş yıllarda nasıl gelmişse o şekilde geliyor.

Şimdi, bakın, değerli arkadaşlar, Genel Başkan Sayın Kılıçdaroğlu, bütçe görüşmesinde bir rapor gösterdi, böyle kalınca bir rapor, bir de ince bir rapor gösterdi hatırlarsınız ve ince raporun geldiğini, daha doğrusu, o kalın, hacimli rapordan o ince raporun üretildiğini, o kalın raporun saklandığını, Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmediğini ifade etti. Ne raporu o? O rapor, denetçi raporu, denetçilerin ilk denetim sırasında yaptıkları rapor, hazırladıkları rapor değerli arkadaşlar. Peki, bu rapor ilk defa bu sene mi düzenlendi? Hayır. Sayıştay kurulduğundan beri bu raporu Sayıştay düzenliyor. Denetçi raporu, işin, denetimin esası bu, onunla başlıyor, her şey oradan başlıyor. Peki, geçmiş yıllarda denetçi raporu Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderildi mi? Gönderilmedi, hiç gönderilmedi. CHP’nin iktidar olduğu zaman da gönderilmedi ya da başka siyasi partilerin iktidar olduğu zaman da gönderilmedi, hiçbir zaman gönderilmedi. O gönderilmez, ne eski 832 sayılı Sayıştay Kanunu’na göre gönderilirdi ne de şimdi 6085 sayılı Kanunu’na göre gönderiliyor. Doğru mu arkadaşlar? Doğru değil mi? Gönderilmiyor ve buradan yola çıkarak denetimden kaçıldığı, bazı harcamaların kamufle edildiği gibi bir suçlamanın, maalesef, hiçbir aslı astarı yok değerli arkadaşlar, hiçbir aslı astarı yok. Tabii, eksik bilgiden mi kaynaklanıyor, onu bilemiyorum ama denetçi raporları hiçbir zaman Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmedi, gönderilmiyor, gönderilmeyecek. Ha, bu raporlar gizli mi? Hayır, gizli değil. Bakın, plan ve bütçe görüşmeleri sırasında muhalefete mensup bir arkadaşımız, bir milletvekili arkadaşımız Sayıştay temsilcisine bu raporları inceleyip incelemeyeceğimizi soruyor, o denetçi raporlarını. Çünkü bu çok önemli bu. Neden? Oradan yola çıkarak, çok ağır ithamlarda bulunuldu, o rapor esas alınarak bazı harcamaların suistimal edildiği ve Türkiye Büyük Millet Meclisinden saklandığı iddia edildi. Onun için çok önemli, bakın, üzerine gitmemiz lazım, konuşmamız lazım

Soruyor bakın muhalefete mensup bir milletvekili arkadaşımız. 24 Ekim 2013 Plan ve Bütçe tutanaklarından okuyorum: “Yani biz gelip inceleyebilir miyiz?” diyor. Neyi söylüyor? Sayın Kılıçdaroğlu’nun o gün gösterdiği denetçi raporunu söylüyor, kalın raporu söylüyor. Sayıştay Başkan Yardımcısı da diyor ki: “Bakabilirsiniz, hiçbir sakıncası yok, gizli değil.” Demek ki hiç kimse kimseden bir şey gizlemiyor değerli arkadaşlar, kimse kimseden bir şey kaçırmıyor, buna ihtiyaç da yok. Zaten görebildiğimiz kadarıyla, anladığımız kadarıyla Cumhuriyet Halk Partisine mensup arkadaşlarımız o denetçi raporlarını da görmenin ötesinde elde de etmişler. Bu da son derece doğal, gizli bir şey değil zaten. Bu noktada, eğer kirliyse bu raporlar, kirliyse, bazı harcamalar saklanıyorsa raporlar ellerinizde. Öyle değil mi? Elinizde. Çünkü o gün Sayın Kılıçdaroğlu çok açık bir şekilde tüm kamuoyuyla paylaştı. Varsa içinde o zaman lütfen okuyun, anlatın, kamuoyunu bilgilendirin, eksik ne var, yanlış ne var? Bir kelime duydunuz mu?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Anlatıyoruz da bir şey yapmıyorsunuz.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ama bakın, yargılamaya esas raporda olmayıp da yani Sayıştay hesap mahkemesi olarak Sayıştayın denetimine, yargısına gitmeyip de o raporda kalan herhangi bir şey var mı? Bugüne kadar o raporu denetimden kaçmanın bir aracı olarak Hükûmetimizi ya da bizleri suçlayanlar bu konuda en ufak bir açıklama yapmadılar değerli arkadaşlar, en ufak bir açıklama yapmadılar. Hâlen zaman var, eğer böyle bir iddianız varsa o zaman çıkarsınız o raporlarda okursunuz. Şunu şunu yapmışsınız ve bunlar yargılamaya esas raporda yer almıyor... Yani Sayıştayın en önemli fonksiyonu, biliyorsunuz, bir hesap mahkemesi olarak hesapları yargılıyor. Eğer orada yer alıyorsa mesele yok, yargıya intikal etmiş anlamına gelir. Orada olmayıp da o raporda olan herhangi bir suiistimal var mı? Yok, olsa açıklardınız zaten.

Kapatılan, kaçırılan herhangi bir harcama var mı? Yok, kesinlikle yok. Buradan meydan okuyorum, hodri meydan diyorum, varsa, buyurun çıkın açıklayın, oradan okuyun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Biraz sonra, biraz sonra...

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, sataşıyor; laf söyleyeceğiz, sataşıyor. Ama bana laf söyleyin diyor, hodri meydan diyor. O zaman cevap vermek zorundayız.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ama bakın, tekrar ediyorum, o denetçi raporunda yargılamaya esas raporda var ise o konu... Çünkü zaten bu denetçinin düzenlediği rapor ham rapor arkadaşlar. Kısaca sistemi çok özet olarak aktarmaya çalışayım. Denetçiler gidiyorlar, ham rapor, yani bütün tespitlerini rapora dolduruyorlar, sonra idarenin görüşleri alınıyor vesaire. Ondan sonra, burada eğer hukuka aykırı, kanuna aykırı, mevzuata aykırı bir harcama var ise onun yargılanması için yargılamaya esas rapor tanzim ediliyor ve bir yargı fonksiyonu ifa eden Sayıştayın dairelerine gidiyor, yargı dairelerine gidiyor, orada yargılanıyor. Sonuçta, aynen normal yargı gibi yani mekanizma süreci aynen öyle, temyizi var vesaire; yargılanıyor, oraya gidiyor. Eğer konusu suç teşkil etmeyen, fazla harcama kapsamında değerlendirilmeyen ama idareye de tavsiye mahiyetinde olanlar varsa -onların ayrıntılarını biraz sonra konuşacağız- onlar başka bir mekanizmayla gönderiliyor.

Ve arkadaşlar, bakın, konuştuğumuz konuların da hiçbir tanesi bununla ilgili değil. Yani, bu Meclis 2014 bütçesinin görüşmelerinin başından bugüne kadar gelmediği iddia edilen ve bunun üzerinden çok ağır suçlamalarda bulunulan konuların, raporlarda yer alması gereken hususların hiçbir tanesi bu konular değil. Yani, suistimal varsa bu raporlarda yer almaz, yargılamaya esas rapor da dâhil edilir ve yargılanır. Aksi bir tespitiniz varsa, aksi bir duyumunuz varsa, aksi bir bilginiz varsa lütfen paylaşın. Ama bunu paylaşmadan, somut olarak içeriyle ilgili herhangi bir açıklama yapmadan “Efendim, burada birtakım yolsuzluklar ya da suistimaller kapatılıyor.” gibi bir iddia -kusura bakmayın- sadece bir iftiradan ibarettir, başka bir anlama gelmez. Eğer, bakın, bu konuda…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Herhâlde ona “Kâğıt parçası” diyen ben değilim, sizin Başbakan Yardımcınız.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – İzin verirseniz…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) –”İftira…” Nerede bakanların, oturuyorlar mı orada?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bakın, bu konuda hiç kimse…

Tabii, gerçekler rahatsız ediyor arkadaşlar, şimdi işin doğrusu bu.

MUSA ÇAM (İzmir) – Ne rahatsızlığı! Sizi rahatsız edecek!

HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) – Ne rahatsız edecek!

BAŞKAN – Arkadaşlar…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Gerçekler rahatsız ediyor, onu biliyoruz çünkü elinizden malzeme alındı şu anda, alıyoruz malzemeyi, kullanamıyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Canikli, bir dakikanızı rica edeceğim.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Gerçekler bunlar.

HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) – Vatandaşa sorun bakalım!

MUSA ÇAM (İzmir) – Gerçekler çelik kasada, ayakkabı kartonları…

BAŞKAN – Arkadaşlar, bakın, bu usulü şimdi yeniden başlattık. Bu sağlıklı bir müzakere tarzı değil. Biraz sonra da sizin adınıza değerli arkadaşlarımız konuşacak. Bu taraftan laf atılırsa biz ne yapacağız o zaman? Ne olur ya, bir buçuk saattir bir sıkıntı yoktu. Yine, bakıyorum hep aynı arkadaşlar konuşuyor, laf atıyor.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yok öyle!

BAŞKAN – Öyle. Doğru bir şey değil.

Sayın Akar, ta arkadan bu lafı atıyorsunuz, bunlar doğru değil. Bakın, dün rica ettik…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bakanlar gelsin buraya, bütçe görüşüyoruz, bakanlar gelsin.

BAŞKAN – Gelir gelmez, o onların bileceği bir iş. Bakanlardan burada bulunan var, Hükûmeti temsilen var. Onun için…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Evet, bütçe görüşüyoruz, ben de AK PARTİ Grubu adına konuşuyorum.

MUSA ÇAM (İzmir) – Nerede, diğer bakanlar nerede?

BAŞKAN – Sayın Çam, rica edeceğim, bakın…

MUSA ÇAM (İzmir) – İçişleri Bakanı nerede, Başbakan nerede, Ekonomi Bakanı nerede?

BAŞKAN – Tamam, o soruları sizin adınıza konuşacak arkadaşlarınız sorar. Bakın, bu müzakerenin önemli bir özelliği var, iktidardan sonra konuşacak sizin grubunuz adına konuşacak arkadaşlarımız, ne istiyorlarsa buradan sorarlar.

MUSA ÇAM (İzmir) – Ama sataşıyor, sayın hatip bize sataşıyor oradan.

BAŞKAN – Sayın Çam, bakın, geçen sefer de birkaç arkadaşımız… Yapmayın yahu! On gündür zaten bu sıkıntıyı yaşadık hepimiz. Hep aynı arkadaşlar… Yapmayın!

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sıkıntı bu değil, sıkıntı başka.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Sıkıntı başka. Sıkıntı laf atmaktan kaynaklanmıyor, başka sıkıntı.

BAŞKAN – Sayın Çetin, siz yoktunuz, siz de tamam… Koro tamamlandı demektir. Olmaz, yapmayın, rica edeceğim.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Sıkıntıyı iyi teşhis etmezseniz memleketi yönetemezsiniz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Canikli.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, bunları açıklıkla konuşmamız lazım. Bakın, eğer bu konuda, bu tartıştığımız düzlemde ve içerikte bir itirazınız varsa burada gelir açıklarsınız ancak doğru bilgilerle. Biraz sonra, başka yanlış bilgilerin de nasıl kamuoyuyla paylaşıldığını ve bu hususun nasıl bir kara propagandanın aracı olarak kullanıldığını sizlerle paylaşacağız.

Özetleyelim değerli arkadaşlar: Geçmiş dönemde gelip de bu dönem gelmeyen hiçbir rapor yok ve bugüne kadar denetçi raporları hiç Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmemiş, gizli değil. Zaten gelmesi de mümkün değil çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilecek olan raporlar 6085… Daha önce, 832 sayılı Sayıştay Kanunu’nda çok net bir şekilde tadadî olarak belirtilmiş, “Şu raporlar gönderilir.” diyor. Bu rapor yok, gelmiyor ama isteyen gidip görüyor. Sayın Kılıçdaroğlu ve Cumhuriyet Halk Partisi yetkilileri de görmüşler bunu. Dolayısıyla, bunun üzerinden partimize ve Hükûmetimize yönelik olarak yapılan bütün suçlamalar butlandır değerli arkadaşlar, içi boştur, anlamsızdır, doğru değildir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunun buradan bir kez daha altını çizmek istiyorum.

Şimdi, tabii, değerli arkadaşlar, hele bakın, biliyorsunuz daha önce Sayıştay Kanunu, 6085 sayılı Kanun 2010 yılında değişti. Ondan önce, çok uzun yıllardan beri yürürlükte olan 832 sayılı bir Sayıştay Kanunu vardı. Eski Sayıştay Kanunu’nda Sayıştayın denetimi büyük oranda tırpanlanmış, hem içi boşaltılmış hem de birçok kurum Sayıştay denetimi dışına çıkartılmıştı yani Sayıştay son derece etkisiz bir kurum hâline getirilmişti. Her yeni oluşturulan kurul, kuruluş ve organizasyonda ilk yer alan maddelerden bir tanesi nedir, biliyor musunuz: “832 sayılı Sayıştay Kanunu’na tabi değildir.” Bakın, örneklerini ben sizinle şimdi tek tek paylaşacağım burada: “832 sayılı Sayıştay Kanunu’na tabi değildir.” O kadar çok ki… Yani, her dönemde böyle.

Şimdi, bakın, mesela, 1999 yılında -tamamen tesadüfi tarihler, hiç, en ufak başka bir amacım yok- 1999 tarihinde kurulan İşsizlik Sigortası Fonu’nun ilgili maddesi aynen şöyle: “Fon -yani İşsizlik Sigortası Fonu- 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu -yani onun yerine şimdi 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu geldi, onu kastediyor- 2886 sayılı İhale Kanunu ve 832 sayılı Sayıştay Kanunu’na tabi değildir.” 99’da çıkan bir kanun. O kadar çok örnek var ki.

Örnek 2: Üst kurulların tamamı… Örnek olarak BDDK’yı ve TMSF’yi veriyorum. Kuruluş kanunu… Tarih ne zaman? 1999 yine. 6’ncı maddesi, diğerinin 15’inci maddesi: “Fon -yani TMSF ve üst kurullar- 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu’na -yani Mali Kontrol Kanunu’na- Kamu İhale Kanunu’na ve 832 sayılı Sayıştay Kanunu’na tabi değildir.” Yani, tüm harcamaları Sayıştayın denetimi dışındadır.

Devam edelim: 582 sayılı Afetten Doğan Zararların Giderilmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname çerçevesinde yapılan harcamaların hiçbir tanesi Sayıştay denetimine tabi değil, dışında tutulmuş. 576 sayılı Kanun Hükmünde Kararname çerçevesinde yapılacak harcamalar, 587 sayılı Zorunlu Deprem Sigortasına Dair Kanun Hükmünde Kararname kapsamında yapılan harcamalar…

Sayısız örnekleri var bunların. Bunların tamamı Sayıştayın denetimi dışında tutulmuş. KİT’ler (kamu iktisadi kuruluşları) Sayıştayın denetimi dışında. BİT’ler (belediyelerin iktisadi kuruluşları) Sayıştayın denetimi dışında. Bunların hepsi denetimi dışında ve askerî mallar Sayıştayın denetimi dışında. Kurum olarak son derece sınırlı birkaç kurum var, genel bütçeye dâhil kuruluşlar var Sayıştay denetiminde, onun da içeriği boş çünkü denetim biçimi son derece sığ, belge üzerinden son derece etkisiz bir denetim. Sayıştayın kuruluşundan beri yapılan denetim bu şekildeydi değerli arkadaşlar.

Evet, şimdi bakın, Sayıştay Kanunu -biraz önce ifade etmeye çalıştım- 2010 yılında değiştirildi. 2010 yılında teklif olarak verildi ve bu teklifte imza sahiplerini okuyorum: Şahsım, Mustafa Elitaş, Ayşe Nur Bahçekapılı, Bekir Bozdağ, Suat Kılıç ve devam ediyor yani AK PARTİ’li milletvekilleri tarafından hazırlanan teklif Türkiye Büyük Millet Meclisine sunuldu ve bu Sayıştay Kanunu yasalaştı, yürürlüğe girdi.

Bakın, bir 82’nci maddesi var yeni yürürlüğe konulan bu Kanun’un. Elbette muhalefet de destek verdi ama sonuç itibarıyla burada Meclisin çalıştırılmasından iktidar grubu sorumludur, bu da bir gerçek. Bakın, 82’nci maddesi var 6085 sayılı Kanun’un, çok önemli değerli arkadaşlar. AK PARTİ Hükûmetinin, AK PARTİ Grubunun denetim konusundaki yaklaşımını göstermesi açısından inanılmaz bir düzenlemedir bu. Bakın, aynen şöyle 6085 sayılı Kanun’un 82’nci maddesi: “Diğer kanunların Sayıştay denetiminden istisna veya muafiyet tanıyan hükümleri ile bu kanuna aykırı hükümleri yürürlükten kaldırılmıştır.” Bir madde ile geçtiğimiz dönemlerde çıkartılan, bizden önceki dönemlerde çıkartılan, sayısız kurumla ilgili kanunlarda yer alan ve Sayıştay denetimi dışına çıkaran tüm hükümleri bir maddeyle yürürlükten kaldırdık ve bir anda hepsi Sayıştay denetimine tabi hâle geldi. Kamu iktisadi kuruluşları var mı? Var. Sayın Aslanoğlu, var, biliyorsunuz. Belediye iktisadi kuruluşları var mı Sayın Aslanoğlu? Var. Daha önce…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Evet.

BAŞKAN – Sayın Canikli, isimle hitap ettiğinizde beraberinde birçok sorun çıkarırsınız, siz Genel Kurula hitap edin lütfen.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Tamam Sayın Başkanım, tamam.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Tamam efendim. Sayın Başkanım, bitiminde… Bana sataştı.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Dolayısıyla, bunların hiçbir tanesi Sayıştay denetimine tabi değildi. Bakın, belediyelerin iktisadi kuruluşları… Hangi belediyelerin daha çok iktisadi kuruluşları var? İstanbul Belediyesi, Ankara Belediyesi, AK PARTİ’li belediyeler. Öyle değil mi? AK PARTİ’li belediyeler değerli arkadaşlar. Biz, kendi belediyelerimizin iktisadi kuruluşlarının yaptığı ciddi harcamaları, denetim dışındaki harcamaları -elbette kendi iç denetimi var ama mali denetim anlamında söylüyorum, hiç denetime tabi tutulmamış yıllardan beri- denetime tabi tutulmamış bu harcamaları denetim kapsamına alıyoruz. Kendi kurumlarımızın, Hükûmete bağlı kurumların yaptığı harcamaları denetim kapsamına alıyoruz. Bu bir fikir vermiyor mu değerli arkadaşlar? AK PARTİ’nin ve hükûmetlerinin bu konudaki samimiyetini, yani denetim kapsamına alınmasıyla ilgili samimiyetini, yaklaşımını ortaya koyması açısından önemli değil mi? Geçtiğimiz yıllarda on yıllarca uygulandı 832 sayılı Sayıştay Kanunu. Neden bunları denetim kapsamına almadınız? Geçmişteki hükûmetlere soruyorum. Neden kimse almadı, neden kimse akıl etmedi? Denetimden kaçan bir hükûmet bunu yapabilir mi? Biz denetimden kaçmıyoruz.

Sadece bu kadarla değil, bakın, reform mahiyetindeki bir başka düzenleme şu: Bakanların yetkisindeki, uhdesindeki denetim yetkisini büyük oranda kaldırdık, yani teftiş kurullarını kapattık, dış denetim çerçevesinde bu yetkileri Sayıştaya devrettik değerli arkadaşlar. Hangi kanunla? İşte bu 6085 sayılı Kanun’la, çıkardığımız bu kanunla.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – İç denetim farklı, dış denetim farklıdır, karıştırdınız.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Düşünebiliyor musunuz, Hükûmet, bakanlar kendi denetim kapsamındaki yetkilerini… Çünkü teftiş kurulları kime bağlıydı bakanlıklarda? Bakana bağlı, bakanın talimatıyla hareket eder, bakanın talimatıyla teftiş yapar ve yapılan teftiş neticesinde oluşturulan raporlar bakanların talimatıyla yürürlüğe girer değerli arkadaşlar. Bunu da kaldırdık ve bu yetkiyi Sayıştaya devrettik. Sayıştay kim? Sayıştay, Hükûmete bağlı bir kurum değil, özerk bir kuruluş. Yani Hükûmet, bakanlar kendi yetkilerini, denetim yetkilerini daha objektif olsun, daha nötr olsun ve daha iyi görebilsinler diye, daha iyi denetlenebilsinler diye -kendi kurumları, bakanlıklar- bu yetkilerini kime devrediyorlar?

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – İç denetçiler ne oldu, iç denetçiler?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Sayıştaya devrediyorlar değerli arkadaşlar. Bakın, yüz yıl uygulandı Sayıştay Kanunu belki, hiçbir hükûmet bunu yapmadı, yapamadı, bunu AK PARTİ yapıyor. Kendine güvenmese ya da suistimal ya da soygun, yani tırnak içerisinde söylüyorum, eğer öyle bir en ufak aklından bir şey geçen bir iktidar bunu yapabilir mi, buna cesaret edebilir mi? Kendisi dışındaki bir kurumun kendisini denetlemesini, kendisine tabi olmayan, kendisinden emir almayan bir kurum tarafından denetlenmesini sağlayabilir mi değerli arkadaşlar? Bu bir reformdur. Bu, AK PARTİ hükûmetlerinin ve AK PARTİ Grubunun samimi olarak denetlenme isteğini çok net bir şekilde ortaya koymaktadır. Buna aslında teşekkür edilmesi gerekir, bunun takdir edilmesi gerekir. Hiçbir hükûmetin bu konuda yapamadığını son derece samimi bir yaklaşımla hayata geçiren bir hükümettir AK PARTİ hükûmetleri ve Grubu değerli arkadaşlar. Bunları tarih yazacak.

Bakın, aynı şey KİT’ler için geçerli. KİT’ler -kamu iktisadi kuruluşları- daha önce, bir zamanlar, biliyorsunuz ekonomide çok büyük ağırlığa sahiptiler, ciddi kaynaklar kullanıyorlardı, hâlen de öyle. Kim denetliyordu? Başbakanlığa bağlı Yüksek Denetleme Kurulu denetçileri tarafından denetleniyordu yani o da yürütme organının altında oluşturulan bir yapı tarafından denetleniyordu. Şimdi kapatıldı, olduğu gibi Sayıştaya devredildi 6085 sayılı Kanun’la. Şu anda KİT’ler de Sayıştay tarafından denetleniyor.

Bu noktada sormak lazım değerli arkadaşlar? Denetim konusunda kim samimi? Bugüne kadar geçmiş hükümetlerin uygulamaları ortada, AK PARTİ Hükûmetinin niyeti, tavrı, yaklaşımı ortada. Çünkü, denetim demek suistimal ihtimallerinin minimize edilmesi demek. Denetim çoğaldıkça, denetim arttıkça, denetim ihtimali yükseldikçe değerli arkadaşlar, kaçakları kapatırsınız, kaçakları. Yani, kendinizin yapacağı denetim ciddi anlamda birtakım sıkıntılar içerebilir, önyargılı davranılabilir, bu doğaldır. Yani, düşünün, bir bakan, kendisine bağlı kurumları yine kendisine bağlı bir kurum tarafından denetlettiriyor. Uygulama böyleydi. Orada, tam istediğimiz anlamda, evrensel standartlarda, özerk, bağımsız bir denetimin yapılması mümkün değil. Denetim ancak idareye bağlı olmayan, idareden emir almayan, talimat almayan, hiçbir açıdan; mali açıdan, yönetsel açıdan idareye, hükûmete, yönetime bağlı olamayan bir kurum tarafından yapılması hâlinde anlam ifade eder. Bizim yaptığımız da budur değerli arkadaşlar, Allah aşkına. Dolayısıyla, bütçenin görüşmelerinin başından beri muhalefetin bu konuda söyledikleri en hafif ifadeyle haksızlıktır, haksızlıktır. Bu Hükûmetin sadece takdir edilmesi gerekir, böyle bir adıma cesaret ettiği için, böyle bir uygulamaya karar verdiği için. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, bakın, değerli arkadaşlar; getirdiğimiz bu yasayla başka şeyler de yaptık. Sayıştaya yeni denetim konuları, alanları verdikten sonra onların da raporlanmasını istedik ve Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmesini istedik. Yeni raporlar, hiç bugüne kadar üretilemeyen, hiç bugüne kadar Sayıştayın gündeme getirmediği raporlar ilk defa 6085 sayılı Kanun’la üretilip Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilir hâle geldi. İşte bu raporlar bunlar değerli arkadaşlar. Daha önce hiçbir hükûmet döneminde gelmeyen, gündemde olmayan raporlar bunlar. En ayrıntılı bir şekilde her bir kurum için bir rapor geliyor, her bir kurum için, ne varsa. Yani gözden kaçacak en ufak bir durum, bir icraat, bir harcama söz konusu değil, mümkün değil. Öyle bir yetki verdi ki Sayıştaya bu yasayla Türkiye Büyük Millet Meclisi, öyle bir yetki verdi ki yani hiçbir şekilde, zerre kadar bir harcamanın gözden kaçması kesinlikle mümkün değil. Hukuka aykırı bir harcamanın Sayıştayın gözünden kaçması kesinlikle mümkün değil. Onun ötesinde, daha da ileri, hatta “Kanuna uygun, mevzuata aykırı değil ama daha iyisi olabileceğini gördüğün bir uygulama varsa onu da bize bildir.” diyoruz Sayıştaya, bakın, daha da ileri giderek. Normal harcama kanuna uygun, herhangi bir problem yok, mevzuata uygun bir şekilde bir harcama yapılmış, herhangi bir harcama, herhangi bir icraat ama eğer sen, Sayıştay, yine, buna rağmen, başka şekilde yapılması noktasında, daha iyi olur noktasında bir görüşün, bir kanaatin varsa onları da bize bildir, idareye de bildir, Türkiye Büyük Millet Meclisine de bildir diyoruz.

Düşünebiliyor musunuz, yani sadece olay hukuka uygun harcamaların yapılması değil, aynı zamanda etkili yapılması noktasında da bir denetimi kendi elimizle açıyoruz değerli arkadaşlar, düşünün yani. Eğer bu konuda en ufak bir tereddüdümüz olsa, bir korkumuz olsa, bir sıkıntımız olsa böyle bir şey yapma imkânı olabilir mi? Olabilir mi? Olamaz çünkü herhangi bir şekilde suistimal ya da yolsuzluk noktasında bir şüphesi olan herhangi bir fiilin dış denetimini rahatlıkla verebilir misiniz, buna cesaret edebilir misiniz? Edemezsiniz çünkü hemen ortaya çıkar, hemen tespit edilir. O yüzden öyle bir korkumuz yok değerli arkadaşlar, AK PARTİ’nin öyle bir problemi yok.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bu kadar yapma ya! Halk Bankası KİT değil mi?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Tam aksine, bütün kapıları, bütün kaçakları -biraz sonra da ayrıntılarıyla tartışacağız- kapatmaya çalışıyor, kapatıyor. En önemli kapattığımız alanlardan bir tanesi Sayıştay denetiminin içeriği ve kapsamının genişletilmesidir. Hem içeriği çok etkili bir denetim hâline getiriliyor hem de daha önce denetim dışında olan harcamaların, Sayıştay tarafından denetlenemeyen çok büyük kuruluşların denetim altına alınması suretiyle ciddi anlamda muhtemel kaçaklar ortadan kaldırılmıştır değerli arkadaşlar.

Yeni ilave edilen raporlar var, bakın: Dış denetim genel değerlendirme raporu ilk defa ihdas edildi ve geldi, geçen yıl yoktu, ondan önceki yıllarda da yoktu, önceki hükûmetler döneminde de yoktu. Faaliyet genel değerlendirme raporu, mali istatistikler genel değerlendirme raporu ve kurum değerlendirme raporları. Bu raporların özelliği şu: Bu raporlar hukuka uygun olup olmadığını denetlemiyor, onun raporu başka, yargılamaya… Biraz önce söyledim; bunlar sadece görüş bildiren raporlar, kanaat bildiren, yol gösteren raporlar değerli arkadaşlar. Onu dahi istiyoruz, düşünün yani o kadar kendimize güveniyoruz ve o kadar yani… Hani bizim gözümüzden kaçmış, hukuka uygun ama daha iyisi yapılabilir bir iş veya bir durum tespit edilirse onu da raporlasınlar ve ufkumuzu açsınlar, yol göstersinler, bu konuda farklı bir bakış açısıyla bir değerlendirme imkânı ortaya çıksın. O zaman çok daha sağlıklı, çok daha etkili bir denetim ortaya çıkar.

Şimdi, değerli arkadaşlar, tabii, çok fazla zaman da kalmadı. Sanıyorum bu konu büyük oranda anlaşıldı yani bütçenin görüşmelerinin başından beri bu konuyla ilgili söylenenlerin hiçbir tanesi doğru değil. Başka ifade kullanmıyorum. Hiçbir tanesi doğru değil.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Diyorsun!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Belki bir kısmı bilgi eksikliğinden kaynaklanabilir ama ben kasıt olduğu ihtimalini açıkçası düşünmüyorum, düşünmek de istemiyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, başka yanlışlıklar yapılıyor. Sayın Kılıçdaroğlu geçtiğimiz hafta TİSK Genel Kurulunda bir konuşma yaptı. TİSK Genel Kurulunda şöyle dedi, bakın, aynen kelime kelime okuyorum Sayın Kılıçdaroğlu’nun TİSK Genel kurulunda yaptığı konuşmayı: “2014 bütçesine 15 milyar lirayı –aynen okuyorum- eski parayla 15 katrilyon lirayı belediyelere vermek üzere niye koyuyorsunuz? Yerel seçimler var. Benim vergimle, benim ödediğim vergimle, benim aleyhime olacak bir seçim sonucu elde etmek için para koyuyorsunuz oraya. İnsanda biraz vicdan olur ve öyle bir yere koymuşlar ki, E cetveline, kimse fark etmesin diye.” Yani Sayın Kılıçdaroğlu “Hükûmet bütçeye belediyelere özel olarak göndermek üzere 15 milyar lira yani 15 katrilyon lira bir para koymuş.” diyor. Aynen böyle. Bütün kamuoyu… Canlı olarak ben de dinledim ve dinlediğimde gerçekten şok oldum bir anda, yani televizyonda canlı olarak izliyordum şeyi.

Şimdi, değerli arkadaşlar, işin esası ne biliyor musunuz? Bu 15 milyar lira YÖK ve 104 tane üniversiteye Hazine yardımı olarak gönderilecek paralar değerli arkadaşlar, bütçenin ilgili tertibine konulmuş olan para. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Ve YÖK’ün ve üniversitelerin bütçesi de bu paralardan oluşuyor. Kanun gereği bu paralar her yıl bütçeye konuluyor ve gönderiliyor. Yani hâlbuki, bakın, CHP Grubunda da gerçekten bu işi bilen çok kaliteli uzman arkadaşlarımız var. Mesela Sayın Hamzaçebi’ye ya da herhangi bir arkadaşımıza sorulsa, çok rahat bir şekilde… Yani öyle ağır bir suçlama ki baktığınız zaman, “15 milyar lirayı koyuyorsunuz gizli kapaklı ve bunu yandaş belediyelerinize seçimi etkilemek amacıyla harcayacaksınız.” diyor.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Doğru, haklısın, evindeki 1,5 milyon dolardan daha ağır bir suçlama bu!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Geleceğiz, hepsine geleceğiz.

Yani gerçekten çok ağır bu suçlama.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Haklısın Canikli, haklısın, çok ağır suçlama!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Öyle değil mi değerli arkadaşlar? Çok ağır bir suçlama. Yani ama işin esası bu, öyle bir para falan yok, öyle bir şey söz konusu değil. O para normal, bütçeye her yıl konulan ve 104 üniversitenin bütçesini, kaynağını teşkil eden para, bütçeden aktırılan para, hepsi bu. Dolayısıyla, bakın…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Çok haklısın Canikli, çok ağır suçlama bu!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Hayır, ben suçlamıyorum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Çok ağır; 1,5 milyon dolardan daha ağır bir suçlama bu!

BAŞKAN – Lütfen… Sayın Akar lütfen.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Lütfen yapmayın, suçlama o değil, suçlama Sayın Kılıçdaroğlu’nun suçlaması, ben cevap veriyorum. Bakın değerli arkadaşlar, ben cevap veriyorum.

BAŞKAN – Siz Genel Kurula hitap edin Sayın Canikli.

Lütfen…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Evet, evet, hatta ayakkabı kutularından daha ağır!

BAŞKAN – Sayın Akar, olmuyor.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Çok ağır bir suçlama Sayın Başkan!

BAŞKAN – Ama cevap verecek arkadaşlarımız var canım.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Belge burada, bütçenin ilgili tertibinin fotokopisi burada. Ben kimseye bir suçlamada bulunmuyorum

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kahroldum şimdi!

BAŞKAN – Cevap verecek arkadaşlarımız var. Lütfen…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ama yani en hafif ifadeyle, eksik bilgiden kaynaklandığını zannediyorum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – 7 tane kasa var benim evimde Canikli!

Çok ağır suçlama yani!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, yani ne yapalım, böyle bir yanlış bilgiye cevap vermeyelim mi değerli arkadaşlar? Kamuoyunu bilgilendirmemiz gerekiyor. İşte onun için kara propaganda diyorum. Yani bütçe görüşmelerinin başından beri buna benzer eksik bilgilerle yorum ve değerlendirmeler yapılıyor, çok ağır suçlamalarda bulunuluyor. Onu söylememiz lazım, açıklığa kavuşturmamız lazım.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Suç orta yerde, her şey orta yerde Canikli, her şey orta yerde.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Biz AK PARTİ’yiz, AK PARTİ’de böyle şeyler olmaz değerli arkadaşlar, olmaz, boşuna uğraşmayın, bulamazsınız, on iki yıldan beri bulamazsınız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Alkış, alkış, çok ağır suçlama!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Şimdi, bakın… (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen sükûneti muhafaza edelim.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Sayıştay denetiminin içeriğinin ve kapsamının bu kadar genişletilmesinin temel bir nedeni var: Amacımız, muhtemel suistimal, hukuk dışı harcamalar varsa onların kapatılmasına yöneliktir değerli arkadaşlar. Evet, başka hiçbir amacı yoktur, başka hiçbir anlamı yoktur.

Bununla sınırlı değil sadece, bu çerçevede, bu amaçla yaptığımız düzenlemeler bu kadarla sınırlı değil.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Hırsızlığı anlatın. Hırsızlıklar var hırsızlıklar!

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, iktidar hırsızlıkları anlatacak.

BAŞKAN – Sayın Tanal, bakınız…

Sayın Canikli, bir dakikanızı rica edeyim.

Arkadaşlar, biz burada müzakereleri İç Tüzük’e uygun yönetmeye, yürütmeye çalışıyoruz. Şu yaptığınızın İç Tüzük’te yerini bana söylerseniz ben size istediğiniz süreyi vereceğim, ne söyleyecekseniz söyleyin.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Evet, İç Tüzük’te yeri var.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Sayın Başkan, milletvekilliğiniz dönemizdeki tutanaklarınıza bir bakın.

BAŞKAN – Bu doğru bir şey değil canım. Olmaz, lütfen… Ya, toplantı yapıyoruz olmuyor, ikaz ediyoruz olmuyor, rica ediyoruz olmuyor.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakın, ahlaklı parlamentoysa Sayın Başkan, hırsızlığı kabul etmez parlamento!

BAŞKAN – Arkadaşlar, böyle bir müzakere usulü yok. Biraz sonra da sizin adınıza konuşmalar yapılacak, o zaman da bu gruptan söz atılırsa biz bu işin içinden nasıl çıkacağız ya! Topu topu çok az sayıda arkadaşımız Genel Kurulun insicamını bozuyor.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ama siz söz veriyorsunuz.

BAŞKAN – Yapmayın, böyle bir şey yani… Gelin, şu İç Tüzük’te söylediğinizin, yaptığınızın yerini gösterin bize. Rica ediyoruz.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Milletvekilliğiniz döneminde ki tutanaklara bir bakın Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Canikli.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tabii, bazı arkadaşlarımızın ezberleri bozuldu. Yani, onun bir rahatsızlık vermesi son derece doğaldır.

MUSA ÇAM (İzmir) – Bakanların çocukları ortada…

BAŞKAN – Sayın Çam, aynı şeyi size de söylüyorum. Söyleyeceğiniz bir şey varsa kürsüye gelir söylersiniz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Vermiyorsunuz… Vermiyorsunuz… Söz vermiyorsunuz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yapmayın, böyle bir usul yok ki. Böyle bir usul yok.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Canikli doğru söylemiyor, bana söz verecek misiniz?

BAŞKAN – Ya, devam etmeyin böyle bir şeye.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Biz doğruları söylüyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın grup başkan vekilleri sizden de rica ediyorum… Bakın, böyle bir şey yok, biraz sonra da siz konuşacaksınız. Her önüne gelen söz atarsa nasıl götürürüz biz bu işi?

Buyurun Sayın Canikli…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Evet, değerli arkadaşlar, işte böyle. Yani, iftiraların ne kadar yersiz, gerçek dışı olduğu ortaya konulunca bazı rahatsızlıklar ortaya çıkabiliyor.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bravo! Bravo!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Şimdi, bakın değerli arkadaşlar, bu kadarla sınırlı değil; Kamu İhale Kanunu uygulaması bizden önceki hükûmet döneminde 22 Haziranda değiştirildi ve daha önce kamu ihale kapsamı dışında kalan birçok kuruluş, hatta kuruluşların önemli bir bölümü Kamu İhale Kanunu kapsamına alındı yani bunun sayısız örnekleri var; mesela, KİT’ler -yine biraz önce konuştuğumuz- BİT’ler vesaire, bunların hiçbirisi harcamalarında ihaleli yapmıyorlardı, daha doğrusu kendileri tarafından belirlenmiş ve rahatlıkla suistimale konu olabilecek ihale yöntemleriyle harcamalarını yapıyorlardı. 57’nci Hükûmet döneminde, bizden önceki hükûmet döneminde bu yasa değiştirildi ve bütün bu kara delikler kapatıldı. Yani, 22 Haziran 2002 tarihinde, AK PARTİ Hükûmetinin iktidara gelişinden beş ay önce ama uygulaması büyük oranda bizim hükûmetler, AK PARTİ hükûmetleri döneminde yapıldı. Bu kanun 2002’nin Haziran ayında yürürlüğe girdi, değiştirildi ancak uygulaması AK PARTİ’ye nasip oldu. Elbette bu değişiklik önemlidir çünkü gerçekten yapılması gereken yapılmıştır.

Şimdi, bakın, değerli arkadaşlar, bu kanundan önce, birçok kurum, KİT’ler başta olmak üzere, kamu iktisadi kuruluşları, yeni oluşturulan kurumların tamamı ihalelerini, alımlarını, satımlarını tamamen keyfî uygulamaya yol açabilecek yöntemlerle yapıyorlardı. Ayrıca kanunda “davetiye usulü” denilen bir mekanizma, bir sistem çokça kullanılıyordu ve devletin yaptığı harcamaların çok büyük bir bölümü kapalı teklif usulüyle yapılmıyordu, onun dışındaki yöntemlerle yapıyordu ve o nedenle de zaten hemen hemen her ihaleyle ilgili birtakım sıkıntılar o zaman gündeme gelirdi, kamuoyunun gündemini meşgul ederdi. Bu kanunun yürürlüğe girişinden sonra bütün bunlar, hepsi ortadan kaldırıldı değerli arkadaşlar, hepsi ortadan kaldırıldı, hepsi kamu ihale mevzuatı kapsamına alındı ve çok belli istisnalar dışında, işte belli rakamın altındaki alımlar hariç, onun dışındaki tüm alım, satım, yapım, hepsi kapalı teklif usulüyle ve gerçekten minimum maliyet, devlete minimum maliyet sağlanabilecek bir rekabet ortamıyla yapılır hâle geldi.

AK PARTİ döneminde kamu harcamalarının yüzde 90’ından fazlası, ihale kapsamına giren harcamaların yüzde 90’ından fazlası kapalı teklif usulüyle yapılmış değerli arkadaşlar. Daha önceki dönemlerde yüzde 30’un altında bu oran. Ne demektir bu? Bu şu demektir: Rekabetin sağlanmadığı ve kapalı teklif usulü yönteminin uygulanmadığı ihale yöntemlerinde suistimal ve yolsuzluk ihtimali kesinlikle çok daha kuvvetlidir ve bu açıdan karşılaştırıldığında AK PARTİ döneminde yapılan harcamaların yüzde 90’ından fazlasının herhangi bir suistimalin olma ihtimali sıfıra yakın olan kapalı teklif usulüyle yapıldığı dikkate alınırsa aradaki suistimal ve yolsuzluk açısından da fark çok net bir şekilde ortaya çıkar değerli arkadaşlarım. Biz de bu kanunu değiştirmedik ve çok kuvvetli bir şekilde bu kanunun uygulamasını yaptık.

“Yüzde 10” denilen kısım da belli limitin altında kalan harcamalardır, ayrıca çok büyük harcamalardır. Mesela FATİH Projesi gibi Marmaray Projesi gibi, onlar da esasında yine bütün dünyanın gözü önünde ihaleyle yapılıyor değerli arkadaşlar, canlı yayınlanıyor. Yani, bu uygulamalar, tabii, bütün ihalelerin bütün dünyanın gözü önünde canlı, kameralarla yayınlanması AK PARTİ hükûmetlerinin tipik uygulamalarından bir tanesidir, geçmişte buna benzer hususları göremezdiniz.

Sadece bu kadarla değil. Bakın, geçmişte suistimalin ve yolsuzlukların önemli araçlarından, kaynaklarından bir tanesi kamu bankaları idi değerli arkadaşlar, ciddi bir kaynaktı bu anlamda bakıldığında. Özellikle siyaset kurumu bu yolla çok büyük kamu kaynağını yandaşlarına aktarıyordu. Bunun sayısız dosyaları, yüzlerce, binlerce örnekleri var, ayrıntılara girmeyeceğim. Yani, bir milletvekili ya da bir bakan geçmişte kamu bankaları müdürlerine telefon açarak, bankacılık mevzuatının gerektirdiği hassasiyetlere riayet etmeden ve daha sonra da geriye dönmeyecek olan krediler verdiriyorlar değerli arkadaşlar. Sayısız örnekleri var bunların ve o nedenle, zaten, bakın, kamu bankacılık sisteminin bu şekilde kötü yönetimi ve suistimale konu olması nedeniyle ortaya çıkan zararın 117,2 milyar doları AK PARTİ hükûmetleri tarafından ödenmiştir değerli arkadaşlar, evet, 117,2 milyar dolar. Bu, nedir biliyor musunuz? Bu, geçmişte bankacılık sistemi üzerinden yapılan suistimallerin faturasıdır. Peki, on bir yıldan beri AK PARTİ hükûmetleri tarafından yönetiliyor. Bir kuruşluk bir fatura var mı değerli arkadaşlar? Yok; sıfır, sıfır. Hatta, tam aksine, kamu bankaları daha önce suistimalin ve zararın kaynağı olurken, on yılda kamu bankaları hazineye temettü dağıtımı ve vergi yoluyla tam 31,5 milyar lira kaynak aktarmış değerli arkadaşlar. Bakın, aradaki farkı görün.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Doğru, kasada yer bulamamışlar, eve saklamışlar paraları!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yani, bir tarafta suistimal ve zarar nedeniyle ödenen 117,2 milyar dolar, AK PARTİ hükûmetleri tarafından ödenen… Faturayı biz ödüyoruz, sorumlusu biz değiliz, başkaları yapıyor ama biz ödedik bunları ve bu dönemde ise bir tane suistimal söz konusu değil, öyle bir durum veya bir batak söz konusu değil. Bırakın onu, onun üzerine bu kamu bankaları kâr üretmeye başlamış, temettü dağıtmış, vergi ödemiş ve bu şekilde on yılda bütçeye, hazineye tam 31,5 milyar lira kaynak aktarmış değerli arkadaşlar. Sadece bunun -tabii zaman çok daraldı- birkaç rakamla bu soygunun -geçmişte- boyutunu ortaya koymak istiyorum. Bakın, Ziraat Bankasının 2002 yılında batak kredi oranı yüzde 11,7. İnanılmaz bir rakam. Yüzde 11,7’si batmış. Halk Bankasında bu oran yüzde 48,8 değerli arkadaşlar. Temerrüt faizleriyle birlikte hesap edildiğinde, 2002 sonu itibarıyla, Halk Bankasının işlemiş faiziyle birlikte batak kredilerinin toplam kredilere oranı yüzde 95 değerli arkadaşlar; yüzde 95, batmış, batırılmış. Yani bu, sadece 2002’ye özgü değil, sadece 1999 için değil, ta eskiden gelen bir süreç, çok eskiden gelen bir birikimin sonucu bu. Aynı şekilde Vakıfbank, yüzde 24,2 batak kredi oranı. Verilen kredinin yüzde 24’ü batmış. Niye batıyor? Biraz önce anlatmaya çalıştığım nedenlerle batıyor, suistimale konu olduğu için batıyor, yolsuzluğa konu olduğu için batıyor. Peki, bu oranlar nasıl, ne hâle gelmiş şu anda değerli arkadaşlar?

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Niye tutuklamadın bunları Canikli?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Ziraat Bankasında bu oran yüzde 3, yüzde 11,7 olan oran yüzde 3’e düşürülmüş. Halk Bankasında yüzde 48,8 olan batak kredi oranı yüzde 3’e düşürülmüş. Yüzde 24,2 olan Vakıfbanktaki batak kredi oranı yüzde 3,7’ye düşürülmüş değerli arkadaşlar.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Nasıl düştüğünü söyleyeyim mi?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bu ne demektir biliyor musunuz? En az 200 milyar liralık yani eski hesapla 200 katrilyon liralık bir kaynağın suistimale konu edilmemesi, oradan alınması, daha önce suistimale konu edilen, soyguna konu edilen kaynağın alınıp hazineye aktarılması anlamına geliyor değerli arkadaşlar. Yani bunun için bir teşekkür edilmesi gerekmez mi? Takdir edilmesi gerekmez mi Allah aşkına? Tamam, eleştirin bir şey demiyoruz, eleştiriyorsunuz zaten. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama şu tablo çok net bir şekilde ortada, bir şey gösteriyor, bir şey söylüyor bu tablo, bunu görmezden gelemezsiniz. Marifet iltifata tabidir. Zaten, yanlışlıklar varsa onlara eleştirileri en ağır şekilde yapıyorsunuz. Bir itirazımız yok, yapın. Ama şu güzel şeyleri de değerli arkadaşlar, yani bunu biz yapıyoruz, bunu bu ülkenin evlatları yapıyor, Türk milletinin evlatları yapıyor yani bunu da gelin, söyleyin: “Tamam, yanlışlarınız var ama şunlar, şunlar da güzel şeyler, hakikaten takdir ediyoruz, tebrik ediyoruz.” Bir şey kaybetmezsiniz değerli arkadaşlar. İnanın, hiçbir kaybınız olmaz bunları söylemekle.

Şimdi, değerli arkadaşlar…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bak, tutanağa da yazdılar “AKP Grubundan mahcup ve utangaç alkışlar” diye.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Hiç öyle bir sorunumuz yok bizim yani biraz sonra o konuya da geleceğiz, onları da şey yapacağız.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bu kadar isteksiz alkış olur mu bütçe görüşmesinde!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Şimdi, bakın, sadece o kadar değil, Türkiye’de geçmiş yıllarda yolsuzlukların yoğun bir şeklide yaşandığı alanlardan bir tanesi de özelleştirme uygulamalarıdır. Bahsettiğimiz rakamlar 10 milyon dolar, 5 milyon dolar, 50 milyon dolar değil arkadaşlar, milyarlarca dolardan bahsediyorum ben, milyarlarca dolardan. Bakın, bir bankacılık sisteminin faturasının 117,2 milyar dolar, düşünün, bir de etmesi gereken kârlar, dağıtması gereken temettülerle birlikte hesap ettiğiniz zaman 125 milyar dolardan bahsediliyor, 125 milyar dolar, hayal edin. Hayal bile edemiyor insan. Aynı şekilde, geçmiş yıllarda suistimalin yoğun olarak kullanıldığı alanlardan bir tanesi de özelleştirme uygulamaları değerli arkadaşlar, özelleştirme uygulamaları.

Özelleştirme, bir devlet politikası olarak 1986 yılında başladı -yani hükûmetlerin üzerinde ve ötesinde- devam etti ve devam ediyor, bizim AK PARTİ hükûmetleri döneminde de devam etti. 1986’dan 2002’nin sonuna kadar toplam 190 tane kamu iktisadi kuruluşu aşağı yukarı özelleştirildi. Bunlar içerisinde büyük iktisadi kuruluşlar da var; banka da var, GSM şirketleri de var, barajlar da var, hepsi var. On altı yılda satılan 190 tane iktisadi kuruluş, elde edilen özelleştirme geliri ne kadar? 8 milyar dolar değerli arkadaşlar, 8 milyar dolar. AK PARTİ’nin on bir yıllık uygulamasında özelleştirme konusu edilen işletme sayısı yani büyük şey olarak 120 tane kamu iktisadi kuruluşu özelleştirilmiş. On bir yılda 120 tane iktisadi kuruluş özelleştirilmiş, elde edilen gelir ne kadar, Hazine’nin kasasına giren rakam? Tam 44 milyar dolar. Bir tarafta on altı yıl, 190 tane satılan kurum 8 milyar dolar elde edilen hasılat, hazineye giren para; diğer tarata 120 tane satılan işletme, 44 milyar dolar elde edilen para değerli arkadaşlar. Bu ne demektir? Bu şu demektir: Geçmiş yıllarda özelleştirme uygulamalarında peşkeş demektir. Evet, bakın, bir tanesini… Yani ilginç bir örnek var, onu hatırlatmak istiyorum, hepiniz hatırlayacaksınız.

Şimdi, AK PARTİ hükûmetleri döneminde özelleştirmeler, diğer büyük ihalelerde olduğu gibi, canlı yayınla yapılıyor. Geçmişte, özelleştirmeler, Başbakan gece telefon açıyor iş adamına -bizden önceki hükûmetler döneminde- “Sen, şu bankayı satın alacaksın, şu kamu bankasını, teklif vereceksin ve şu fiyata satın alacaksın.” diyor değerli arkadaşlar.

MUSA ÇAM (İzmir) – Hangi hükûmetler döneminde?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Neyse, yani… Bizden önceki dönemler olduğu kesin. Yani bizden önceki hükûmetler dönemi olduğu kesin.

MUSA ÇAM (İzmir) – Ama o hükûmetlerin milletvekillerinden biri arkada Meclisi yönetiyor, Meclisi!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Aradaki farkı göstermek için söylüyorum. Orada özelleştirme ihaleleri, kurumları böyle satılıyor, böyle veriliyor.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, bir cevap vereceksiniz değil mi?

MUSA ÇAM (İzmir) – O hükûmetleri söylerken, size sataşıyor size!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – AK PARTİ hükûmetleri döneminde ise ne yapılıyor?

BAŞKAN – Lütfen…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Kameraların önünde canlı olarak veriliyor değerli arkadaşlar.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Abdulkadir Aksu…

BAŞKAN - Cevap vermesi gerekenler verir, merak etmeyin, merak etmeyin, biraz daha sabırlı olun.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bakın, yine çok ilginç bir örnek vermek istiyorum: TÜPRAŞ’ın… İsim veriyorum, bakın, buyurun; tarih de veriyorum, isim de veriyorum ama kimseyi de suçlamak için söylemiyorum. Bu konuda, AK PARTİ hükûmetlerinin, suistimalin önlenmesi noktasında, kamu kaynaklarının yerinde kullanılması noktasındaki hassasiyetini ve samimiyetini ortaya koymak için bunları söylüyorum değerli arkadaşlar.

Bakın, TÜPRAŞ özelleştirildi. TÜPRAŞ’ın yüzde 34 hissesi 2000 yılında -tekrar söylüyorum, hiçbir döneme, hiçbir şeye bir suçlama şeyi için söylemiyorum; bir tespit, bir vakıa sadece, olay gerçek bir olay- 1,1 milyar dolara satılıyor, 1,1 milyar dolar. TÜPRAŞ’ın yüzde 51 hissesi 2006 yılında, değerli arkadaşlar, 4,1 milyar dolara özelleştiriliyor, satılıyor.

KEMAL EKİNCİ (Bursa) – Daha önce kaça satılmıştı?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Aradaki fark bu işte. İşte, bu fark nedir biliyor musunuz? Bu fark AK PARTİ’nin farkıdır. Bu para, fark, nereye giriyor, nereye gidiyor? Hazineye giriyor, devletin kasasına giriyor

MUSA ÇAM (İzmir) – Kutuya, kutuya, kutuya!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Peki, daha önce nereye gidiyordu, daha önce nereye gidiyordu?

MUSA ÇAM (İzmir) – Kutuya gidiyor, kutuya!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Daha önce…

BAŞKAN – Lütfen, siz Genel Kurula hitap edin.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yani mesela şu TÜPRAŞ’ın özelleştirmesinde 3 milyar dolarlık, 2-2,5 milyar dolarlık daha düşük -daha önceki dönemler itibarıyla söylüyorum- daha az gelir elde etme söz konusu. Bu para nereye gitti?

MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Aksu’yla Sayın Çiçek cevap verecekler buna!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ayakkabı kutusuna!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ben sizin takdirlerinize bırakıyorum değerli arkadaşlar.

İHSAN KALKAVAN (Samsun) – Bırak bunu, altından bahset…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bu ülkede, yine, en büyük kaynakların heba edilmesi -aslında yasal suistimal diyelim- yasal soygunlardan bir tanesi de faiz ödemeleri yoluyla gerçekleştirilmiştir bu ülkede, maalesef; evet, faiz ödemeleri yoluyla gerçekleştirilmiştir.

Şimdi, bakın, devraldığımızda devletin bütçesindeki harcamaların yüzde 43’ü yani 100 liralık harcamanın 43 lirası faiz ödemesi olarak birilerine aktarılıyordu değerli arkadaşlar. Devlet, toplam, bir yıl içerisinde 100 lira para harcıyor, bunun 43 lirasını faiz geliri elde edenlere aktarıyor. Rakam olarak söyleyeyim: 2002 yılında bütçe harcaması toplamı 119,6 milyar lira. Bütün, devletin tüm ihtiyaçları için yapılan harcamaların toplamı 119,6 yani sağlık, eğitim, altyapı, her şey; personel ücretleri, yatırım, tarım, sosyal güvenlik, sosyal destek, ne varsa; devletin temel fonksiyonlarını ifa etmek üzere yapması gereken harcamaların, tümünün yapıldığı harcama rakamı bu 2002 yılında. Ne kadar? 119,6 milyar lira. 119,6 milyar liranın 51,7 milyar lirası faiz ödemesi olarak birilerine aktarılıyor ve bunların sayıları da yani faiz geliri elde edenlerin sayıları da 100 bini geçmiyor. Hatta, büyük rakamlar elde edenleri aldığımız zaman bu sayı 20 binlere kadar düşüyor. 100 bin diyelim, düşünün, devletin harcamalarının yüzde 43’ü 100 bin kişiye gidiyor ve yüzde 57’si de 70 milyona gidiyor. Değerli arkadaşlar, adalete bakın, sisteme bakın. Aynen böyle, aynen böyle. Bunlar resmî rakamlar ve bizden önce üretilen rakamlar, bizden önceki rakamlar yani bizimle alakası olmayan rakamlar. Bu, bir soygundur; bu, soygunun daniskasıdır; bu, milletin, fakir fukaranın parasının para babalarına, zenginlere, sermaye sahiplerine aktarılması anlamına gelir.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Bu olaylardan sonra bari bunlardan bahsetmeyin. Ayıptır ayıp. İnsanda biraz yüz olur, yüz.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Faiz gelirini kim elde eder? Parası olan elde eder, öyle değil mi? Sermaye sahibi faiz geliri elde eder, gariban vatandaş faiz geliri elde etmez. Evet, bir miktar orta kesimden de var ama bunların oran içerisindeki payı yüzde 1’in bile altında değerli arkadaşlar. Esas, faiz gelirini elde edenler sermaye sahipleri. Tekrar söylüyorum; Yüzde 43’ü, 52 milyar, 100 bin kişiye gidiyor; 57’si, kalan para da 70 milyona gidiyor; böyle bir bütçe, böyle bir politika, böyle bir uygulama soygundan başka… Ha, soygundur ama yasal soygundur, yasal soygundur.

Bakın, eğer bu oran, yani 2013 bütçesinde bu oran aynı kalmış olsaydı değerli arkadaşlar, yani yüzde 43 olarak aynen kalmış olsaydı, iyileşme ya da kötüleşme olmamış olsaydı, AK PARTİ hükûmetlerinin uygulamaları sonucunda bütçe içerisindeki faiz ödemelerinin oranı 2002’deki gibi 43 olarak kalmış olsaydı bu sene bütçesinden ödenmesi gerekecek olan rakam ne kadardı biliyor musunuz? 173 milyar lira. 2013 bütçesi 404 milyar lira, yüzde 43’e oranladığınız zaman 173 milyar lira faiz ödemesi yapılması gerekirdi. 173 milyar lira… Peki, 2013 bütçesinde faiz ödemesi ne kadar? 53 milyar lira değerli arkadaşlar. Bu ne demektir? Bu, sadece bir yılda faizden 120 milyar lira daha az ödeme yapılıyor anlamına gelir. Bir başka ifadeyle, eğer AK PARTİ iktidarlarının bu yönetimi olmasaydı ve geçmiş uygulamalar, geçmiş yönetimler aynı trendle devam etmiş olsaydı ve kötüye de gitmemiş olsaydı… Biz devraldığımızda faiz ödemelerinin payı, bütçe içerisindeki payı sürekli artıyordu; bir de o var bakın. Hadi diyelim ki, hükûmetler geldi onu durdurdu ve aynı oran kaldı, 2013 bütçesinden faize tam 173 milyar lira ödemeleri gerekirdi. Ödenen rakam ne kadar? 53 milyar lira. Oran olarak ne kadar? Yüzde 13; yani 43 olan oran 2013 bütçesinde 13’e düşürülmüştür. Sadece bir yılda, 2013 bütçesinde bu şekilde elde edilen faiz tasarrufu, faiz geliri 120 milyar liradır değerli arkadaşlar. Soygun, soygunun büyüklüğünü görebiliyor musunuz? On yılın rakamını topladığımız zaman nominal olarak 642 milyar lira yapıyor, 642 milyar lira. Esasında kavga bu… Daha önce bu para birilerinin cebine giriyordu. Evet, aynen öyle birilerinin cebine giriyordu ve bu birileri de güçlü birileriydi değerli arkadaşlar. Sermaye sahipleriydi, holdinglerdi. Evet, holdingler de paralarını yatırıma değil faize veriyorlardı.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Şimdi ayakkabı kutularına gidiyor!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - O dönemlerde, o yıllarda şirketlerin, büyük holdinglerin faaliyet dışı gelirlerine baktığınız zaman faaliyet gelirlerinden kat kat fazla olduğunu görürsünüz. Nereden geliyor o paralar? Faiz gelirlerinden geliyor; garantili para, devlet tarafından ödeniyor. Bakın, bunların hepsi gerçek rakamlar, acı ama gerçek. Yıllar boyu bu şekilde devletin, milletin kaynakları, paraları birilerine aktarıldı, bütçe yoluyla aktarıldı hem de değerli arkadaşlar.

Şimdi, bakın, şu noktada herkesin, bu ülkede yaşayan herkesin bu sonucu takdir etmesi gerekir. Bir teşekkürü de burada hak ediyor Hükûmet, bir değil binlerce teşekkürü hak ediyor, değerli arkadaşlar. Eksiğimiz vardır, yanlışımız vardır, tamam, konuşuyoruz, ediyoruz ama şu olay…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Canikli, süreniz doldu.

Size de ek süre veriyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Peki, değerli arkadaşlar, bu noktada şu soru akla gelebilir: Tamam, bu faiz ödemelerinin oranı azaltıldı, ciddi tasarruf sağlandı, bu paralar nereye gitti? Değil mi, güzel bir soru?

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Evet. Tam da soru bu.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Güzel bir soru, güzel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Kutuya, kutuya.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Teşekkür ediyorum, güzel bir soru.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bakanların çocuklarına aktarıldığını açıkla.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bakın, söyleyeyim: 2002 yılında fakir fukaraya aktarılan yani sosyal yardım olarak aktarılan para bütçenin yüzde 1’i iken, 2013 bütçesinde yüzde 6,6’ya çıkartılıyor. Rakam olarak söyleyeyim: Bakın, 2002 bütçesinde Türkiye’deki tüm fakir fukaraya farklı isimler altında yapılan yardımların toplamı 1,1 milyar lira. Tekrar söylüyorum, 2002 bütçesini, devraldığımız son bütçe olduğu için kullanıyorum değerli arkadaşlar. Peki, 2013 bütçesinde ne kadar? 27,4 milyar lira değerli arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Para nereye gitmiş? İşte, bu faizden gelen para.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Marmaray’a gitti.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Hayır bitmedi. Bakın, eğitim, çok önemli. Hani diyor ya eğitim önemli. 2002’de bütçenin sadece yüzde 9,41’i eğitime ayrılırken, 2013 bütçesinde yüzde 16,8; 2014 bütçesinde yüzde 18 öngörülüyor. Rakam olarak söyleyeyim: 2002’de sadece eğitim için ayrılan toplam ödenek, harcanan 11,2 milyar lira iken, 2013’te 68 milyar lira harcanıyor değerli arkadaşlar; 2014’te de 76,5 milyar lira ayrıldı. İşte, bakın, eğitime gitmiş para, faizden gelen para buraya gitmiş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sağlık harcamaları… Sağlık harcamalarını da söyleyeyim oran olarak, biraz hızlı geçiyorum: 2002 yılında sağlığa yapılan toplam harcamalar yüzde 11 iken, sordunuz, söylüyorum değerli arkadaşlar, nereye gitti bu paralar, ben de cevap veriyorum.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Marmaray’a gitti, Marmaray’a.

MUSA ÇAM (İzmir) – Kutuya gitti, kutuya.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Onları saymıyorum.

…2013 yılında yüzde 17’ye çıkmış. Rakam olarak, sağlık için, sağlığın her alanında yapılan harcamalar 2002’de 13,6 milyar lira iken 2013’te bu rakam 69,4 milyar lira olmuş değerli arkadaşlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Millete gitti, millete.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Çiftçi… Yani maalesef bazı arkadaşlar mangalda kül bırakmaz “çiftçi, köylü, memur” derken ama rakamlar önemli yani ne dediğinizin önemi yok; laf değil, icraat. Biz icraatla konuşuyoruz değerli arkadaşlar.

Tarımsal destek, tarıma destek 2002 yılında bütçenin yüzde 2,4’ü iken 3,1’e çıkartılmış.

SAKİNE ÖZ (Manisa) – Hâlâ geri ödemeleri yapamıyorlar, paraları yok, hayvanlarını satıyorlar.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Rakam olarak 2002 yılında bütün çiftçiye Türkiye’de yapılan toplam destek 1,8 milyar lira -2002 bütçesinde- 2013 bütçesinde 12,8 milyar lira. Yani bizden önceki hükûmetler çiftçiyi bu kadar seviyor, biz bu kadar seviyoruz, 12 kat daha fazla seviyoruz değerli arkadaşlar, onlardan 12 kat daha fazla seviyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Onlar da bizi seviyor.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Neden? Yani siz toplumun kesimlerine verdiğiniz önemi nasıl gösterirsiniz; bir Hükûmet olarak nasıl gösterirsiniz? Onlara bütçeden ayıracağınız kaynakla gösterirsiniz. Bizden öncekiler faizcileri seviyordu.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Millet de seviyor bizi millet.

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Faizcilerle kol kolaydınız.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Biz faizcileri sevmiyoruz, kusura bakmayın, sevmiyoruz. Niye sevmiyoruz? Bunu nasıl anlıyoruz? Çünkü faize, faizcilere aktarılan paraları kesmişiz, azaltmışız.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Nereye vermişsiniz? Nereye vermişsiniz?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Nereye aktarmışız, söyledim işte; sosyal yardımlara, söyledim; sağlığa, söyledim; eğitime, söyledim.

Ha, bir de yatırımlar var bakın, unutmayalım değerli arkadaşlar, yatırımlar da var. 2002 yılında bütçenin yüzde 6,6’sı yatırımlara giderken 2013 bütçesinde yüzde 10’a çıkmış oran olarak. Rakam olarak 2002 yılı bütçesinde toplam yatırım rakamı 7,8 milyar lira, 2013 bütçesinde 40 milyar lira. Varsa itirazınız söyleyin, yok. Rakamlar, doğru rakamlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Böyle bir günde iktidar adına konuşmak güç tabii. Süre de bitmek bilmiyor.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yani bakın… Ha, şimdi, bir de toplam rakam olarak bakalım. Yani işte, “Şu kadar özelleştirme geliri elde ettiniz, şu kadar vergi topladınız -global olarak söylüyorlar- bunları nereye harcadınız?” Onları da söyleyeyim. Şimdi, bakın, 260 milyar lira yatırımlara -son on yılda- 80 milyar lira tarımı desteklemeye, 445 milyar lira sosyal güvenlik sistemini desteklemeye, 425 milyar lira sağlık harcamalarına…

İZZET ÇETİN (Ankara) – Evdekileri çıkartsaydınız…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …400 milyar lira eğitim harcamalarına, 125 milyar lira fakir fukaraya, 671 milyar lira personele.

Şimdi, bakın, değerli arkadaşlar, eğer kastettiğiniz, şu anda bir operasyon yapılıyor ve bu operasyon çerçevesinde birtakım iddialar var. Evet, birtakım iddialar var.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Başkanım, beş dakika daha verin.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Sözüm çok kesildi. Sanıyorum, Sayın Başkan o konuda gereken düzeltmeyi yapacaktır -ona inanıyorum- süre olarak.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Versin, versin. Versin de dinleyelim.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Şimdi, önce şunu söyleyelim: Bakın, on bir yıllık AK PARTİ iktidarında böyle bir konu ilk defa gündeme geliyor değerli arkadaşlar. On bir yıl boyunca… İddia ama. Tırnak içerisinde söylüyorum, iddia. Göreceğiz, yargıda şu anda, göreceğiz, ne olup biteceğini göreceğiz. Bazıları hüküm veriyor. Maalesef dünkü konuşmalarda da sanki her şey ispat edilmiş, tespit edilmiş gibi.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ortada, ortada.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bakın, önce şunu çok net bir şekilde söylememiz gerekiyor. Kim ne yanlış yaparsa yapsın, karşılığı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Canikli verdiğim ek süre de doldu. Son defa size bir dakika daha ilave zaman veriyorum. Lütfen konuşmayı tamamlayınız. Lütfen…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım, bir saat olduğu için beş dakika daha vermeniz lazım.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Kim ne yanlış yaparsa yapsın, kim olursa olsun üzerine gidilecektir, gidiliyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İZZET ÇETİN (Ankara) – Ne zaman, ne zaman?

REFİK ERYILMAZ (Hatay) – Emniyet müdürlerini niye görevden alıyorsunuz?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bakın, kanallar açık değerli arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Kanallar açık. Böyle bir olay gündeme gelmiş ise, böyle bir operasyon yürütülüyor ise bu ne demektir, biliyor musunuz? Kanallar açık demektir, sistem yürüyor demektir. Yani hiçbir şey kapatılmıyor demektir. Bununla da gurur duyuyoruz.

REFİK ERYILMAZ (Hatay) – Yolsuzluk yapanlarla mı gurur duyuyorsunuz?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ondan yana en ufak bir kuşkumuz söz konusu değil. Kim ne hata yapmışsa sonuna kadar üzerine gidilir ve mevzuatın, kanunların gerektirdiği cezaya çarptırılır ama her kim aynı zamanda bunun üzerinden Türkiye’ye yönelik olarak bir planı varsa Türkiye’yi sıkıntıya…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Yok öyle.

REFİK ERYILMAZ (Hatay) – Savcıları niye görevden alıyorsunuz? Onu açıklayın.

NURETİN CANİKLİ (Devamla) – Onu söyledim değerli arkadaşlar. Varsa diyorum, varsa diyorum.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Yok mu?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Varsa onun da gereğini yaparız, hesabını sorarız. Ondan da hiç kimsenin en ufak bir kuşkusu olmasın. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Savcıları görevden alarak mı?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ben, 2014 bütçemizin ve 2012 yılı kesin hesabımızın, ülkemiz, milletimiz, hepimiz için hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Canikli.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın İnce.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, sayın milletvekillerini kürsüdeki hatibe laf atmamaları konusunda defaatle uyarıyorsunuz.

BAŞKAN – Evet.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim. Fakat 5 Nisan 2000 Çarşamba günkü Tutanak Dergisi’ne baktım. Ankara Milletvekili Sayın Cemil Çiçek, Meclis Başkanını, milletvekiliyken tam da 7 kez çok sert bir şekilde uyarmış. Yani 7 kez laf atmışsınız bir birleşimde.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Kötü örnek, örnek olmaz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Kime?

MUHARREM İNCE (Yalova) – Başkana.

BAŞKAN – Yok, hayır.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Tutanaklar burada.

BAŞKAN – Yaptıysam, yanlış yapmışım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, gülüşmeler; CHP, MHP ve BDP sıralarından gülüşmeler) Yanlış yapmışım. Gayet açık. Yaptıysam yanlış.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım, ben diyorum ki, acaba 2000 yılından sonra İç Tüzük’te bir değişiklik oldu da laf atmayla ilgili bir müeyyide mi geldi? Arkadaşlarım bilmiyorlarsa, siz tecrübeli bir milletvekili olarak -ben de İç Tüzük’te laf atmak yoktur diye bir hüküm göremedim- acaba bunu açıklayabilir misiniz?

BAŞKAN – Açıklarım. Çünkü, bakın, bu laf atmaların, kim yapıyorsa… Ben de yaptıysam yanlış yapmışım, bunu kabulde hiçbir mahzur yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama bu laf atmaların bizi nereye getirdiğini hep beraber şu on gün içerisinde gördük.

Onun için, lütfen, yanlışsa, bu yanlışı emsal göstererek yanlışa devam etmeyelim. Bundan daha doğru ne olabilir ki?

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım, Sayın Haydar Akar’ı uyardınız, arkadaşımızı. Haydar Bey de az önce yanıma geldi, dedi ki: “Ben de otuz sene milletvekilliği yapayım, Meclis Başkanı olayım, sonra laf atmayacağım.” Bana söz verdi. Haberiniz olsun.

BAŞKAN – Tamam, peki…

Buyurun Sayın Aslanoğlu…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın konuşmacı ismimi anarak bana sataştı. İzin verirseniz tek bir kelimeyle cevap vermek isterim.

BAŞKAN – Evet, buyurun.

İki dakika.

Siz de yeni sataşmaya sebebiyet vermeyin.

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Sayın Canikli ismimi anarak aynen şöyle söyledi: “Sayın Aslanoğlu, siz bunu bilmiyorsunuz.”

Ben, sadece, Sayın Canikli’ye, 5 Kasım 2013 Plan Bütçe Komisyonu tutanaklarından küçük bir paragraf okuyacağım. Neyi bilip bilmediğimi ben mi bilmiyorum acaba Hükûmetin Başbakan Yardımcısının söylediklerini, Canikli mi bilmiyor, takdirlerinize sunacağım.

Sayıştayla ilgili konu, biraz da benim vicdanıma havale ederek Sayın Aslanoğlu bu konuda ne düşündüğümü sordu. Biraz önce temsilci arkadaşımızı dinlediniz. Dün Bakanlar Kurulu sırasında, bütçe görüşmeleri başladığı için bu konuda arkadaşlarımızın haklı görüşleri dile getirdiklerini, uzun tartışmalar olduğunu duydum ve akşam televizyon kanallarında da bazı tartışmaların yaşandığına şahit oldum. Esasen bu konuya uzak değilim, bu rapor olarak sunulan toplam 6 sayfalık yazının rapor denilebilecek bölümü sadece küçük bir paragrafıdır. Başındaki bu kâğıdı, ortasındaki bu kâğıdı ve şunları saymazsanız, bunun özeti küçük bir paragraftır. Bunu rapor olarak yazmışlar.”

Takdirlerinize sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurun Sayın Uzunırmak

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, sayın konuşmacı TÜPRAŞ’ın özelleşmesiyle ilgili olarak bizim de içinde bulunduğumuz geçmiş hükûmetleri de zan altında bırakan bir açıklama yapmıştır ve sayın konuşmacının söylediği gibi de değildir TÜPRAŞ özelleştirmesi. Kendi Hükûmetleri zamanında…

Söz verir misiniz Sayın Başkan?

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Uzunırmak, iki dakika söz verip vermemek o kadar zor bir şey değil ama doğrudan şahsınızı hedef alan bir ifade yok.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Ama partimizi…

BAŞKAN – Peki, buyurun hemen, iki dakika…

2.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Sayın konuşmacıya şunu sormak isterim: Acaba 29 Nisan 2005’ten sonra başlayan TÜPRAŞ’ın yani gerçekleşen özelleştirmesinde 2 Eylül 2005 tarihinde 9 yatırımcının iştirakiyle ihale yapılıyor. Doğrudur, burada bu fiyatları bulmuştur ama AKP’nin bundan bir buçuk sene önceki kendi devri iktidarında TÜPRAŞ’ın yüzde 65,76’lık bölümünün 1 milyar 302 milyon dolara gitmesi ve bunun AKP iktidarının yönetiminde Özelleştirme Yüksek Kurulu tarafından onanması ama PETROL-İŞ’in mahkemeye giderek Danıştaydan bu özelleştirmenin iptal edilmesinin sağlanması mı acaba gelecekteki o düşünülen kârı getirmiştir? Yani 2005 yılındaki övündükleri özelleştirmenin temeli kendilerinin devri iktidarında 1 milyar 302 milyon dolara satılmış olan TÜPRAŞ’ın, ÖYK’nın onayladığı özelleştirmenin Danıştayın iptali sayesinde 2005 yılında TÜPRAŞ’ın fiyatları o noktaya gitmiştir. Yani AKP iktidarı kendi 2003 yılındaki özelleştirmesinde yüzde 65,76’lık kısmı 1 milyar 302 milyon dolara satmıştır. Hiç kimse belgeden, bilgiden, tarihten kaçamaz.

İthaf olunur.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.28


 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.39

BAŞKAN: Cemil ÇİÇEK

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

2014 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012 yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın tümü üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)

2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon yerinde, Hükûmet yerinde.

Şimdi, söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Mehmet Akif Hamzaçebi’ye aittir.

Sayın Hamzaçebi, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreyi herhâlde eşit paylaştık galiba.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Evet Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Evet, buyurun süreniz otuz dakika.

CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına siz değerli milletvekili arkadaşlarımı ve televizyonlardan bütçe görüşmelerini izleyen vatandaşlarımızı sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Bir bütçe görüşmesini daha gerçekleştireceğiz. Ancak, geleneksel olarak bütçe görüşmeleri yapılırken, hep bütçe konuşurken bu sefer Türkiye’nin gündemi bir anda farklılaştı ve Türkiye’nin gündemi bugüne kadar görmediği ölçüde bir başka konuyla meşgul oldu.

Değerli milletvekilleri, İstanbul’da cumhuriyet savcılarınca başlatılan soruşturma çalışmalarının dördüncü günündeyiz.

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Oo Sayın Bakan gelmiş! Ne yüzle gelmiş! [CHP sıralarından alkışlar (!)]

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Bu süre içerisinde kamuoyuna intikal eden bilgiler gerek ülke yönetiminin gerekse Hükûmetin son derece vahim, ciddi bir durum içerisinde olduğudur. 4 Bakan hakkında çeşitli iddialar basında yer almaktadır. Hiç şüphesiz ki bir hukuk devletinde, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar hiç kimse suçlu sayılamaz. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, hukukun bu temel ilkesini siyasetin merkezine almış bir partiyiz; insan haklarına, hukuka, “suçsuzluk ilkesi” olarak isimlendirdiğimiz masumiyet karinesi ilkesine saygılı bir partiyiz. Herkesin de bu ilkeye saygı göstermesini arzu ederiz.

Ancak, yine, bir hukuk devletinde işleyen, işlemesi gereken bir kural vardır. Cumhuriyet savcıları soruşturmalarını Anayasa’nın, yasaların kendisine çizmiş olduğu görev alanı içerisinde yaparlar. Bu görev alanı içerisinde siyasetin, hükûmetin, başbakanın, bakanların müdahale etmemesi, müdahale teşebbüsünde bulunmaması gerekir. Bu da bir başka hukuk kuralıdır. Fakat, duruma baktığımızda, tablo, hukuk devleti ilkesi çerçevesinde bir tablo değildir.

Bugüne kadar, hukuksuz birçok davada hiç sesini çıkarmayan Sayın Başbakan, yetkililer, bakanlar, bu defa masumiyet karinesine, suçsuzluk ilkesine sıkı sıkıya sarılmış durumdalar ve “Mahkeme edilinceye kadar, mahkemeler karar verinceye kadar hiç kimse suçlu sayılmaz.” diyorlar. Elbette, bu da bizim görüşümüzdür. Ama, bu ilkeye sarılan Sayın Başbakan, bakanlar “Savcıların görevlerini yasalar çerçevesinde bağımsız bir şekilde yapması gerekir.” şeklindeki hukuk devletinin bir diğer ilkesini bir kenara atmışlardır, soruşturmayı sulandırmaya çalışmaktadırlar. Soruşturmayı yürüten savcıların yanına müdahil olmak üzere başka savcılar görevlendirilmiştir. Polis müdürleri, emniyet müdürleri görevlerinden alınmaktadır. Görevden alınma gerekçeleri, savcı emriyle görev yapan polislerin bu görevini neden amirlerine bildirmediğidir. Bu, başlı başına bir hukuk skandalıdır. Bizim kanunlarımıza göre, ceza hukuku sistemimize göre, polis cumhuriyet savcısının emriyle görev yapıyor ise adli kolluk hizmeti görevi yapıyordur ve bundan dolayı sadece ve sadece savcıya karşı sorumludur, bu görevi amirlerine herhangi bir şekilde bildirir ise bu bir suç teşkil eder. Görüyor musunuz “Polisler böyle bir görevi, operasyon görevini amirlerine bile haber vermiyor, İçişleri Bakanının oğlu tutuklanıyor; bundan Bakanın bile haberi yok. Böyle acıklı bir durum olabilir mi, böyle vahim bir durum olabilir mi?” diye durumdan şikâyet edenler, gerçekte bir hukuk kuralını ayakları altına almaktadırlar. “Bizim Hükûmet dönemimizde bakanların oğlu da gözaltına alınır, bundan bakanların da haberi olmaz, biz böylesi bir sistem kurduk.” diyerek bundan bir övünç payı çıkarmak yerine, buradan polisleri, emniyet müdürlerini cezalandırmak isteyen hukuk dışı bir anlayış var, bunu kabul etmek mümkün değildir. Türkiye’de gerçekten vahim bir durum vardır. “Neden polisler amirlerine bunu haber vermedi? Bu suçtur.” Ayrıca, bu şu demektir: Yani ciğeri neden kediye emanet etmediniz? Bunu istiyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, bu bütçe görüşmelerinde bu konunun yeterince irdelenmesi gerekir. 4 bakanla ilgili olarak bir fezlekenin hazırlandığı basında yer aldı, böylesi bir bilgi basında yer almış durumda. Bu fezlekeler acaba ne durumdadır? Normal olarak, Adalet Bakanlığı üzerinden Başbakanlık kanalıyla bu fezlekelerin Türkiye Büyük Millet Meclisine intikal etmesi gerekir ama şu ana kadar Türkiye Büyük Millet Meclisine böylesi bir bilgi, doküman, belge intikal etmemiştir. Bunun akıbeti hakkında Sayın Hükûmet bilgi verirse bundan mutlu oluruz. Ancak, bu tablo şunu göstermiştir ki bu bütçe görüşmeleri bugüne kadar olmadığı şekilde meşruiyetini yitirmiştir. Bu bütçe dokümanları, 2014 yılı bütçe kanun tasarısı ve 2012 yılı kesin hesap kanunu tasarısı meşruiyetini yitirmiştir. Sayıştay raporlarının yokluğu nedeniyle esasen bir meşruiyet tartışması içine girmiş bulunan bu bütçeler, şimdi, savcılarca yürütülen bu soruşturmalar nedeniyle ikinci bir meşruiyet tartışmasının içine girmişlerdir. Bu bütçeler artık meşruiyetini yitirmiş bütçelerdir.

Meşruiyet, sadece klasik anlamıyla Parlamento çoğunluğu veya o hükûmetin arkasındaki halk desteği veya seçimlerde aldığı oy oranı değildir. O, işin birinci şartıdır ama ikinci şartı, o hükûmet doğru ve adil işler yapacaktır. Doğru ve adil işler yapmayan hükûmet, seçimlerde hangi oy oranını alırsa alsın meşruiyetini yitirmiştir. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, biraz önce burada iktidar partisi grubu adına konuşan Sayın Nurettin Canikli, uzun uzadıya Sayıştay raporlarından söz etti ama üzülerek ifade edeyim ki kendi uzmanlık alanı olmasına rağmen Genel Kurula doğru bilgi vermemiştir, eksik bilgi vermiştir, Genel Kurulu yanıltıcı bir şekilde konuyu anlatmıştır. Ben size kanunlara göre doğruları anlatacağım, kararı siz verin.

Sayın Canikli şuraya bir tomar, bir balya rapor getirdi. O raporların bir bölümü de burada; ben de örnek olarak bunları getirdim, sizlere sunacağım. Dedi ki: “Bu raporlar bugüne kadar Türkiye Büyük Millet Meclisine geliyor muydu? Gelmiyordu, ilk defa şimdi geldi. Yani önceki hükûmetler döneminde gelmeyen raporlar şimdi gelmeye başladı.”

Değerli milletvekilleri, bütçe hakkı, demokrasilerin en temel kavramıdır. Bütçe hakkı demokrasileri yüceltir, yükseltir. Bütçe hakkına saygı duyan demokrasiler gerçekten insan hak ve özgürlüklerine önem veren, onlara saygı duyan demokrasilerdir, ikisi beraberdir bunların. Bütçe hakkı yok ise insan hak ve özgürlüğü de yoktur, ikisi atbaşı gider bunların.

Değerli milletvekilleri, bütçe hakkı, devletin yapacağı harcamaların kapsamı ve büyüklüğü ile yani nerelere, ne miktar harcama yapacağı ile bu harcamaların yapılması için bunların finansmanını oluşturmak üzere milletin ödeyeceği vergilere milletin kendisinin karar vermesidir. Millet demokrasilerde bu kararını, seçilmiş temsilcileri vasıtasıyla ve bütçe kanunları çıkararak alır. Yani, Türkiye’de, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki milletvekilleri, milletin temsilcisi olarak milletin bütçe hakkını buradaki oylarıyla, görüşleriyle bütçe kanunları çıkarmak suretiyle ifade eder. Demokrasilerde hükûmetler, bütçe kanunlarıyla parlamentodan vergilerin toplanması konusunda izin, harcamaların yapılması konusunda yetki alırlar. İşte, Parlamentonun Hükûmete vermiş olduğu bu vergi toplama izninin ve harcama yapma yetkisinin usulüne ve amacına uygun olarak gerçekleşip gerçekleşmediğini denetlemek, milletin en tabii hakkıdır. Bütçe hakkı, bütçeyi çıkarmakla bitmez, aynı zamanda bu bütçe uygulamasının sonuçlarını da milletin denetleyip bilmesi gerekir. Yine bütün demokrasilerde bu denetimi parlamentolar adına sayıştaylar yapar, Türkiye’de de bu denetimi Sayıştay yapmaktadır. Sayıştay, bütçe hakkının millet adına bekçisidir.

2003 yılı Aralık ayında bu Parlamento, iki partili Parlamento, Adalet ve Kalkınma Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisinden oluşan Parlamento, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanunu’nu kabul etti. Hep birlikte kabul ettik bunu. Biz de o yasaya destek verdik, kamu mali yönetiminde reform yapıyorduk çünkü. Eksiklikleri olmasına rağmen o yasaya destek verdik. Daha sonra Sayıştay dedi ki: “Benim kendi kuruluş yasam çıkmadı, o da çıksın ki ben gerçekten bütçe hakkına uygun bir denetim yapayım.” Daha sonra 6085 sayılı Sayıştay Yasası 2010 yılı sonunda çıktı. Ama bu yasalar çıktıktan sonra, Sayıştay raporları hazırlanmaya başladı, Adalet ve Kalkınma Partisi attığı adımdan pişman oldu, “Eyvah, bu denetim raporları Parlamentoya gelecek ve benim ne kadar usulsüz işlemim varsa bunu bütün millet bilecek.” dedi. Buna tahammül edemedi. 4 Temmuz 2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi çoğunluk oylarıyla bir yasayı kabul etti ve Sayıştayın Türkiye Büyük Millet Meclisine sunması gereken raporların kapsamı daraltıldı, Sayıştayın performans denetimi yapma yetkisi kaldırıldı. Biz bu yasayı Anayasa Mahkemesine götürdük. Anayasa Mahkemesi 27 Aralık 2012 tarihinde bu yasayı iptal etti. Ondan sonra Hükûmeti yine bir telaş aldı. Nisan 2013 tarihinde yeni bir kanun teklifiyle Türkiye Büyük Millet Meclisine geldi AKP Grubu. Bu yetkiyi, Sayıştayın Anayasa Mahkemesi kararları çerçevesinde elde ettiği yetkiyi elinden almak, raporları budamak için bir teklif verildi. Biz büyük tepki gösterdik, birçok toplum kesimi bu teklife tepki gösterdi ve Hükûmet geri adım atmak zorunda kaldı. Orada geri adım atan Hükûmet bir başka şey yaptı. Bu sefer fiilen bütün üyelerini kendi Parlamento çoğunluğuyla tayin ettiği, Sayıştaydaki Rapor Değerlendirme Kurulu üzerinden bu raporlara müdahale ederek Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirilmesi gereken denetim bulgularını bu raporlardan çıkarttı, konu budur. Sayın Maliye Bakanı üç gün önce şunu söyledi: “Biz Sayıştaya 25 milyon harcama kaydını verdik. Sayıştay bu denetimi yapıp Türkiye Büyük Millet Meclisine verebilir.” anlamında bir değerlendirme yaptı.

Sayın Canikli, siz bir balya rapor getirdiniz.

Sayın Canikli konuşup gitti galiba.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Buralarda, buralarda.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Ben kendisini dinledim oysa.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – O da dinliyor, buralarda.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Neyse, kendisi bilir tabii ki. Yani, ben onu mahcup etmek amacıyla burada değilim ama mahcubiyetini görmek isterdim doğrusu.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Sayın Başkanım, biz dinliyoruz.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Biz dinliyoruz, o da dinliyor sizi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Şimdi, bakın, “Bugüne kadar bu raporlar gelmedi, ilk defa bizim dönemimizde geldi.” diyor. Evet, geldi. Adalet Bakanlığı raporu altı sayfa, Sayıştay diyor ki, aynen okuyorum: “Denetim görüşü oluşturabilmek için gerekli mali rapor ve tablolar ile bilgi ve belgeler yukarıda ilgili bölümde açıklandığı üzere Adalet Bakanlığı yönetimi tarafından sağlanamadığı için Adalet Bakanlığının 2012 yılına ilişkin mali rapor ve tabloları hakkında görüş bildirilememektedir.” (CHP sıralarından alkışlar) Sayın Canikli, rapor bu. Bu, Adalet Bakanlığı, burada başka bakanlıklar da var bakın, sadece beş altı bakanlığı örnek olarak getirdim. Bir kısmı belki birkaç sayfa daha fazla olabilir. Üst üste koyarsanız o balyayı eder, içerik yok.

Ne diyor Sayıştay Yasası’nın 38’inci maddesi? Burada “Dış denetim genel değerlendirme raporu” başlıklı 38’inci madde diyor ki: “Sayıştay denetçileri…” Örnek Adalet Bakanlığını verdiğim için oradan gideyim. “…Adalet Bakanlığının hesaplarını denetler; Adalet Bakanlığı gerekli mali tabloları verir; ayrıca, harcama belgelerini Sayıştay denetler; bu denetim sonucunda düzenlenen raporlar Adalet Bakanlığına tebliğ edilir; Adalet Bakanlığının yetkilileri bu raporda tespit edilen hususlara cevaplarını verirler; Sayıştay bu cevaplardan bir kısmını uygun görebilir, gördüklerini raporun dışına çıkarır; kalanlar ilgili Sayıştay dairesine gider; görüşülür; o 38’inci maddedeki prosedürü izler ve Türkiye Büyük Millet Meclisine bu raporlar gelir.”

Sayıştayın ilgili yönetmeliği burada, yönetmelik eki tablo “Olumlu Görüş İçeren Denetim Raporu Formatı” başlığını taşıyor. Ekler bölümü var, denetim raporunun ekinde ilk yer alması gereken konu, denetim bulgu ve önerileridir. Yani, denetim bulguları burada yer alacak.

Şimdi, bir tartışma var: “Efendim, bu mali tabloları kim verecek?” Sistem değişti, eskiden Ankara Defterdarlığı Muhasebe Müdürlüğü tüm devletin harcamalarını yapıyordu; Jandarmanın ödemesini yapıyordu, Tarım Bakanlığının ödemesini yapıyordu, Sayıştay o muhasebe müdürlüğünü denetliyor ve rapor düzenliyordu. Sistem değişti şimdi yeni yasayla. Her kurumun, yani Adalet Bakanlığı, Tarım Bakanlığı, Jandarma, her neyse, her kurumun kendi mali tablosu olacak, bilançosu olacak, mizanı olacak, alacakları, borçları… Yani, tahakkuk esaslı bir muhasebe sistemine geçildi. Adalet Bakanlığı diyor ki: “Ben, bunları hazırlayıp veremedim.” E, bir yandan övünüyorsunuz “Tahakkuk esaslı muhasebeye geçtik.” diye, daha onun gereğini yerine getirmemişsiniz. Geçtik o kısmını, ama öbür tarafı denetledi, Ankara Defterdarlığı Muhasebe Müdürlüğündeki harcamalarını Sayıştay denetledi. Sayın Bakan söylüyor “25 milyon harcama verisini Sayıştaya verdik.” O harcama denetimi sonrasında yazılan rapor nerede? Cevaplar nerede? Böyle bir rapor yazılmadı mı? Meclisten kaçıyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, bütçe hakkına saygı göstermeyen bir iktidar vardır. Sayıştay raporlarını, Sayıştayın denetim bulgularını Türkiye Büyük Millet Meclisinden gizleyen bir Hükûmet vardır. O nedenle, bu bütçe meşru değildir. Türkiye’de, bütçe oylamaları aynı zamanda güven oylamalarıdır. Sayıştay raporları olmaksızın kabul edilen bu bütçeler nedeniyle, ben, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak biz bunlara “hayır” oyu vereceğiz ama özellikle iktidar partisi grubu milletvekillerine sesleniyorum: Bu kadar yolsuzluk iddialarından sonra, denetimin bu kadar önemli olduğu gerçeği ortaya çıktıktan sonra elbette memleketi bütçesiz bırakmamak için bütçeye oy verebilirsiniz ama gelin, şu kesin hesap kanunu tasarısına oy vermeyin. Hesabını vermeyen bir hükûmet vardır burada. Bu hesap vermeyen Hükûmete buradan lütfen bir ders verelim.

Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakan Başbakanlık dönemini üçe ayırıyordu; çıraklık, kalfalık, ustalık. Şimdi görüştüğümüz 2014 yılı bütçesi Sayın Başbakanın ustalık dönemi bütçesi olmuş oluyor ve hatta ustalık döneminin zirvesindeyken hazırlanmış olan bir bütçe oluyor. Dolayısıyla, “2002 yılında enkaz devraldık.” edebiyatıyla yere batırdığı 2002 yılında Türkiye ekonomisinde var olan sorunların on bir yıllık iktidar döneminden sonra çözülmüş olması, en azından çözüm yolunda adım atılmış ve o konuda bir mesafenin alınmış olması gerekir; ustalık bunu gerektirir. Bakalım, kendisini “usta” olarak tanımlayan Sayın Başbakan bu konuda hakikaten bir başarı sergileyebilmiş mi?

Yine, bütçeler millî gelirin yeniden dağıtılmasının aracıdır, ekonomide 2014 yılında 1,7 trilyon liralık bir millî gelir yaratılacak. 436 milyar liralık bir bütçe büyüklüğüne sahibiz yani millî gelirin yüzde 25’i oranındaki bir bütçeyle, o büyüklükteki bir harcama büyüklüğüyle, devlet, ekonomide yeniden dağıtım faaliyetinde bulunacaktır. Yani 436 milyar liralık vergi, vergi dışı gelir veya borçlanma hasılatı, bütçede öngörülen harcamalar yoluyla ekonomiye iade edilecektir. İşte, bu süreç, vatandaşı doğrudan ilgilendirmektedir. “Bu bütçe bana ne getirecek?” sorusunun cevabını vermek önemlidir. Bütçeyi bu iki açıdan değerlendirmek gerekiyor.

Ancak gördüğüm şudur: On bir yıldan sonra, on ikinci yıla giren Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri artık yorulmuştur. “Metal yorgunluğu” diye bir kavram vardır. Belli bir süre sonra, metal, özelliğini kaybeder, metali oluşturan atomlar birbirini tutma kabiliyetini kaybederler, metalin mukavemeti azalır. Şimdi iktidarın durumu budur. İktidar yorgunu bir AKP vardır. Bu bütçe, iktidar yorgunu AKP’nin bir bütçesidir.

TÜİK’in gelir ve yaşam koşulları araştırması var. TÜİK’in rakamlarına göre, vatandaşımızın yüzde 61’i borç ve taksit ödemelerini yapmakta zorlanıyor, 2012 yılı rakamı; 2011 yılında da rakam bu, yüzde 61 düzeylerinde. Yani 2011’den 2012 düzeyine borç ve taksit ödemelerinde zorlanan geniş bir vatandaş kitlemiz var, vatandaşımızın yüzde 61’i.

Ağır kış şartları içerisindeyiz. “Evimin ısınma ihtiyacını bütçemle karşılamakta zorlanıyorum.” diyen vatandaşlarımızın toplam vatandaşlara oranı yüzde 37. Bu rakam, 2011’de yüzde 35, 2011’den 2012’ye durum daha ağırlaşmış. Vatandaş, kışın ısınma ihtiyacını karşılayamıyor. Vatandaşlarımızın oturduğu evlerin yüzde 41’inin çatısı sızdırıyor, duvarları nemli ve vatandaşımızın bunu onarma imkânı yok, 2011’de de durum aynı, iyileşme diye bir şey yok burada.

İki günde bir et veya tavuk yiyemeyen vatandaşımız, toplam nüfusun yüzde 56’sı. Evet, vatandaş, bütçesini borçla çeviriyor, borç çarkıyla çeviriyor ve Türkiye’de tüketici kredileri Avrupa Birliğinin 2 katına ulaşmış durumda, konut kredisi hariç. Hükûmetin bu konuda aldığı önlemler var, gerçekten, Hükûmeti kutluyorum, vatandaşın bu zor durumu karşısında çok önemli önlemler almış. Birincisi, kredi kartlarını sınırlandırıyor. İkincisi, taksitli satışlardaki taksit sayısını azaltacak düzenlemeyi hazırlamış, bütçeden sonra, yeni yılda hemen bunu yürürlüğe koyacak ama bir konuda, ısınma konusunda almış olduğu bir önlem var ki o konu da tebrike değer, Ankara’da doğal gaz karneyle dağıtılıyor! İkinci Dünya Savaşı yıllarındaki Türkiye’yi, o dönemin Cumhuriyet Halk Partisini “karne”yle eleştiren Sayın Başbakan, 2023 vizyonuna doğru giderken, Ankara’da doğal gazı karneye bağlamış durumda. Evet, Sayın Başbakan, böyle bir Türkiye’yi bizim önümüze koymuş durumda.

Sayın Başbakan asgari ücretle ilgili rakamlar verdi burada, asgari ücretle ne kadar süt, peynir, pirinç alındığına ilişkin rakamlar verdi. Sayın Başbakanın rakamlarını ciddiye almıyorum, yanlış çünkü. Sayın Başbakan Maliye Bakanına başvursun lütfen, Sayın Maliye Bakanı da TÜİK’in rakamlarını alıyor, kullanıyor ama Sayın Başbakan başka bir ölçü kullanmış, ben doğrusu, anlayamadım. Asgari ücretle satın alınacak süt miktarını 435 litre olarak sunuyor ve “Asgari ücretle şu kadar mazot alıyor, şu kadar pirinç alıyor, şu kadar şunu alıyor…” diyor Başbakanımız. Vermiş olduğu rakamların hepsi yanlış, ortalama rakamları söylemeye çalışıyor.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Doğru rakamlar, kesin rakamlar.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Siz, Sayın Aydın, buraya çıkıp bu konuda bir şey söyleyemeyeceksiniz, diyeceksiniz ki: “Ya, kusura bakmayın, Sayın Başbakan asgari ücretin netini almamış, brütünü almış.” (CHP sıralarından alkışlar) Sayın Başbakan asgari ücretin brütüyle millete burada “Senin satın alma gücün ne kadar arttı.” diyor. Yazıktır, yazıktır, yazıktır değerli arkadaşlar!

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Daha önceki dönemde de aynı rakamla ölçülüyordu, aynı oran. Aynı oranda ölçülüyor. Daha önce nasıl ölçülüyorsa şimdi de aynı oranda tespit ediliyor.

BAŞKAN – Sayın Aydın, sizden sonra zaten Hükûmet adına cevap verecek bir arkadaşımız var, müsaade edin o cevap versin eğer katılmıyorsa bu görüşe.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Şimdi, “2002’de ekonomi kötüydü.” diyor. Neydi eski büyüme oranları? 1946-2002 dönemi büyüme oranı yüzde 5,4’tür. Biz bunu söylüyoruz, 5,4. Yani çok partili siyasi hayata geçtiğimizden 2002 yılına kadar, AKP iktidar olana kadar Türkiye ortalama yüzde 5 büyümüş.

Sayın Babacan diyor ki: “1946 olmaz, çünkü İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki ilk yıl, savaştan sonra ekonomi hızlı büyüyor, bu da ortalamayı yükseltir, onu almayalım.”

AHMET AYDIN (Adıyaman) – 1946’da yüzde kaç büyümüş?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Ne diyor? “1939’u alalım.” diyor, Atatürk’ün ölümünden sonraki ilk yıl. Ben, Sayın Babacan’ın bu örneğini, Sayın Babacan’ın ciddiyetiyle yan yana getirmekte zorlandım. Sayın Babacan, 1939 yılı, İkinci Dünya Savaşı’nın başlangıç yılıdır. 1939’dan 1945’e kadar bütün dünya ekonomisinde, savaştan etkilenen bütün ekonomilerde küçülme vardır. Yani siz diyorsunuz ki “Savaşı da katalım da bu büyüme oranını aşağı çekelim.”

Gelin, o zaman 1924 ile 1938 arasını alalım. Büyüme nedir, geometrik ortalama? 7,3. Siz ne büyümüşsünüz 2003-2013’te? 4,8.İsterseniz 1924 ile 2002 arasını alalım, 4,6’dır. Savaşlar var, İkinci Dünya Savaşı var, darbeler var, Kıbrıs Barış Harekâtı var, her şey var. Az gittik, uz gittik, dere tepe düz gittik, döndük arkamıza baktık, Sayın Başbakan, Sayın Hükûmet, bir arpa boyu kadar yol gidememiş. Ortada övünülecek bir büyüme performansı yoktur. 2002’yi eleştiren Sayın Başbakan, on bir yıllık iktidar döneminden sonra, sürdürülebilir istikrarlı bir büyümeyi sağlayamamıştır. Bu, kendi içimizdeki değerlendirme, bir de diğer ülkelerle bunu kıyaslayalım.

Bakın, gelişmekte olan ülkelerde bu büyüme yüzde 6’nın üzerindedir.

Sahra Altı Afrika’da yüzde 5,5’lara gelmektedir. Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da yüzde 5’in üzerindedir -2003-2013 dönemini kıyaslıyorum- Asya ülkelerinde yüzde 8,5’tur. Siz, bu ülkelerin de gerisinde kaldınız. Yani, yarıştığımız ülkelerin gerisinde kalmışız. Ne diyordu Sayın Başbakan? “2002 kötüydü, iç tasarruflar düşüktü. Toplam iç tasarrufların millî gelire oranı yüzde 18’di.” Sayın Başbakan yüzde 18’le devraldı, iyi bir oran değildi, doğru, azalmıştı. Şu an kaç? Yüzde 12,6. Otuz yılın en düşük seviyesidir. Sayın Başbakanın tasarrufta çözdüğü hiçbir şey yoktur.

Bir ekonomi, tasarruf edemiyor ise yatırım da yapamıyor demektir. 1990’larda Türkiye’de yatırımlar millî gelirin yüzde 23’ü iken, şimdi yüzde 20’lere düşmüştür. İyileşen bir şey yoktur, kötüye gitmektedir. İşsizlik, 1990’larda, 1980’lerde yüzde 8 seviyesindeydi, AKP iktidarları döneminde yüzde 10 bandına oturmuştur. 8,9’a düşer gibi oldu, hemen “Aman biz bu işsizlikle devam edemeyiz, bunu biraz yükseltelim!” dediniz, yüzde 9,5’a yükselttiniz, daha da yükselteceksiniz.

Vergi sistemi, dolaylı vergiler ağırlıklı bir yapı sergiliyordu, şimdi durum daha vahim olmuştur. Dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içerisindeki payı 2002’de yüzde 66 iken şimdi 71,5’a çıkmıştır. Sayın Maliye Bakanı, sosyal güvenlik primlerini dâhil ederek bir kıyaslama yapıyor, elbette o da yapılabilir ama eskiden beri nasıl yaptıysak Sayın Bakan, gelin, yine aynısını yapalım. Topu taca atmak yok. Eskiden sayın maliye bakanları bunu böyle sunardı. Sizin hükûmetlerinizin bakanları dâhil, hepiniz. Bir başarı burada yoktur.

Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakan bir… Tarımsal destek ödemelerine giriyorum, çok zamanım kalmadı. 2002 yılında toplam tarımsal destek ödemelerinin faiz dışı harcamalara oranı yüzde 2,75’ti, yani bütçenin yüzde 2,75’i çiftçiye veriliyordu. Şimdi ne kadar? Yüzde 2,55’i, aşağı düşmüş 2014 yılı bütçesi. 2013 yılı yüzde 2,54, aşağı inmişsiniz. Biz “Bu, az.” dedikçe siz başka şeyler söylemeye başladınız, “Tarımsal kredilere sübvansiyon veriyoruz, DSİ’nin sulama yatırımları var…” “Bunlar olmaz, girmez” diyoruz, onlar yatırım bütçesinde veya başka bütçelerde gözüküyor, bunlar da eskiden vardı, o zaman eskinin rakamlarını ona göre düzeltmeniz lazım. O zaman şöyle diyor sayın bakanlar: “OECD ülkeleri içerisinde yüzde 2,1 ile OECD hesaplarına göre en yüksek desteği bizim Hükûmetimiz veriyor Türkiye’de.” Sayın Babacan verdi bu rakamı, Sayın Tarım Bakanı bu ölçüyü kullanıyor. 2002’de bu rakam yüzde 3,6, OECD ölçeğinde tarıma verilen destek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, süreniz bitti, size de elbette ek süre vereceğim. Tamamını siz mi kullanmak istersiniz, yoksa paylaşır mısınız? Karar verirseniz, üç…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Ben alayım efendim.

BAŞKAN – Tamamını? Peki.

O zaman, altı dakika daha ilave ediyorum sürenize.

Buyurun efendim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Sayın Öztrak, ben, Sayıştay raporlarına çok zaman ayırdım, o nedenle, sizin izninize sığınıyorum. Teşekkür ederim.

Şimdi, tarımsal destek harcamalarında… Bakın, Sayın Canikli geldi, burada konuştu. Sayın Canikli, siz fındık memleketinin milletvekilisiniz. Fındıkta, fındık üreticisinin 2004 yılı don afetinden kalan 169 milyon liralık alacağı vardır. Sizin Hükûmetiniz fındık üreticisinin bu alacağını gasbetti. Arkadaşlar “gasp” diyorum, bakın, özellikle “gasp” kelimesini kullanıyorum ki bir sayın bakan çıksın “Devlet, borcuna sadıktır, biz bunu ödeyeceğiz.” desin. Bugüne kadar bunu söyleyen olmadı, bekliyorum, belki sayın bakanlar itiraz eder, buna cevap verirler veyahut da diyecekler ki: “2011 yılında biz bütçe kanununa bir hüküm koyarak bunları silmiştik, üstüne yatmıştık bunun.” Sayın bakanlar, “2011 Yılı Bütçe Kanunu” dediniz, bütçe kanunları yıllıktır, o yıl geçtikten sonra o hüküm bir şey ifade etmez.

2002’de buğday üreticimiz 4 kilogram buğdayla 1 litre mazot alırken, bugün 6 kilogram buğdayla 1 litre mazotu ancak alabiliyor, iyileşen bir şey yok. 2002’yi kötülüyordunuz; 2002’de süt üreticisi, 1 kilogram sütle 2 kilograma yakın yem alırken şimdi 1 kilogram sütle ancak 1 kilogram yem alabiliyor, iyiye giden herhangi bir şey yok.

Sayın Başbakanın vermiş olduğu süt örneği de gerçeğe uygun değildir. Sayın Başbakan çarşı pazar dolaşmadığı için, otellerin kırmızı halılarında yürümekten halkın arasında yürümeyi unuttuğu için, muhtemelen o rakamları artık kendisi bilmiyor.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Türkiye’yi dolaşıyor Türkiye’yi, Türkiye’yi dolaşıyor Başbakan.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakanın bir “simit-çay endeksi” var. Doğrusu, bu endekse girmek istemiyordum ama girmek zorundayım. Çünkü Sayın Başbakan işine geldiği gibi konuşuyor. 2002 seçim kampanyasını bunun üzerine kurmuştu. Geçim sıkıntısını asgari ücretin simit-çay fiyatlarıyla karşılaştırması üzerinden anlatıyordu. Ama ilginç bir şey, 2002’nin ilk yarısında yapmış olduğu mitinglerde Sayın Başbakan bir aileyi anne, baba ve 3 çocuk olmak üzere 5 kişiden oluşuyor kabul ederken, 2002’nin ikinci yarısında aile fertleri sayısını 6’ya çıkardı. Niye? Çünkü 2002’nin birinci yarısında asgari ücret 163.500 liraydı, ikinci yarıda asgari ücret 184 bin liraya çıkınca -bugünkü rakamla 184 lira- simit-çay hesabının tutabilmesi için aile fertleri sayısını 6’ya çıkardı. Tarih 15/10/2002, yer Trabzon meydanı. Ben de o tarihte seçim çalışmalarımı Trabzon’da yürütüyorum. Trabzon meydanında Sayın Başbakan kalabalıklara hitap ediyor, simit-çay hesabını kalabalıkla birlikte yapıyor, diyor ki: “1 simit şu kadar, 1 çay şu kadar. Bir ailede 4 çocuk olduğunu varsayarsak anne, babayla birlikte eder 6 kişi.” Hesabını yapıyor, diyor ki: “220 milyon lira lazım.” Yani bugünkü rakamla 220 lira. 5 kişi olsa bu rakam 184 liraya inecek. Asgari ücret de 184 lira; dolayısıyla çay-simit almaya tam yetiyor, denk geliyor. Başbakan, tabii ki, ne yapacak? Hesabı değiştirecek.

Şimdi, bu bütçede bir hesap daha yaptı, dedi ki: “Asgari ücret 804 lira, simit 50 kuruş, çay 50 kuruş; 450 lira tutar 5 kişi üzerinden.” dedi. Bir aile sadece simit-çayla beslense dahi üç öğün, aylık masrafı 450 TL tutuyor. Sayın Başbakan, öyle anlıyorum ki, bu simit-çay fiyatlarını danışmanına soruyor, onlar, danışmanlar da herhâlde Başbakan kızmasın diye ona doğru bilgiyi vermiyorlar. Dört sene önce, Sayın Cemil Çiçek, burada yine bir simit-çay tartışması olmuştu, İlhan Kesici CHP Grubu adına konuşmuştu, “Onun hesabı yanlış.” dedi, “Simit 50 kuruştur, çay 50 kuruştur.” Sayın Başbakan, yani, dört yıldır bu simit-çay fiyatları artmadı mı? Aileyi 6 kişi olarak hesaba aldığımızda Sayın Başbakanın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, bir dakika daha. Lütfen toparlayın.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - …simit-çay hesabı çökmektedir. Simit-çay hesabı yaparak iktidara geldiniz, simit-çay hesabıyla iktidardan gideceksiniz; “yolsuzluk, yoksulluk, yasaklar” diyerek “3Y” ile iktidara geldiniz, şimdi “yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar”, “3Y” ile iktidardan gideceksiniz, o günleri yaşıyoruz.

Değerli milletvekilleri, sürem burada bittiği için konuşmamı burada sonlandırıyorum. Bu bütçenin, meşruiyetini yitirmiş bir bütçe olduğunu ifade ediyorum. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bu bütçeye “hayır” oyu vereceğimizi, son olarak, söylüyorum ve Türkiye’nin çaresiz olmadığını, Türkiye’nin çözüm bulacak bir iktidara, bir olanağa sahip olduğunu düşünerek, bunu ifade ederek sözlerimi sonlandırıyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, İç Tüzük 60’a göre yerimden kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Neyle ilgili efendim?

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Seçilmiş milletvekillerimizle ilgili, tutuklu milletvekillerimizle ilgili…

BAŞKAN – Şimdi, müsaade ederseniz, grupların konuşmalarını bölmek çok uygun olmaz. Nasıl olsa daha buradayız…

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Hayır, burada acil bir…

BAŞKAN – Ama şimdi bir grubumuza söz verdik. Birinci konuşmacı konuşmasını bitirdi, ikincisi… Konuşmanın bütünlüğü bozulur. Ben sizin söz hakkınıza bir şey demem ama müsaade ederseniz…

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, ne alakası var! Burada, seçilmiş tutuklu milletvekillerini hâlâ cezaevinde tutan bir zihniyet var ve siz konuşmanın bütünlüğünden bahsediyorsunuz.

BAŞKAN – Tamam, anladım ama müzakere bitmiyor, birleşime…

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Bu Parlamentonun yaptığı bütün çalışmaların meşruiyetini bitiren bir kararla karşı karşıyayız.

BAŞKAN – Hayır, anladım da birleşimi kapatmıyoruz ki buradayız, siz de buradasınız, biz de buradayız.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Bu tavrınızı çok manidar buluyorum. Bize hemen bu konuda söz vermeniz gerekiyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Yok, hemen böyle bir şey olmaz. Ben buradayım, herkesin talebini alırım ama bir konuşma yapılırken bölmeye gerek yok. Beş on dakika sonra konuşsanız ne olacak yani.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – İç Tüzük’e aykırı bir şey talep etmiyoruz, önemli, Mecliste halkın iradesine ipotek koyan bir kararla ilgili söz istiyoruz.

BAŞKAN – Arkadaşlar, müsaade ederseniz Cumhuriyet Halk Partisi adına ikinci konuşmacımız konuşmasını bitirsin, o konuşmanın bütünlüğü bozulmasın, ondan sonra taleplerinizi alayım. Ona göre eğer yapılacak bir şey varsa yapalım.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Konuşmanın bütünlüğünün bozulması diye bir şey yok Sayın Başkan. Yani bütün konuşmaların arasında söz veriliyor, böyle bir uygulama yok.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Tekirdağ Milletvekili Sayın Faik Öztrak. (CHP sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Siz de aynı zihniyeti burada taşıyorsunuz, aynı zihniyeti taşıyorsunuz!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Aynı şey sizin için de geçerli Sayın Tanal, müsaade edin, konuşma bitmedi. Tutun ki Sayın Hamzaçebi bu konuşmayı devam ettiriyor olsaydı çünkü grup adına konuşuyordu.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, bakın, Meclisin itibarını zedeleyen, adı yolsuzluğa karışmış olan bir kişi, bakanlık koltuklarında oturamaz! (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, böyle bir şey olamaz, böyle bir şey konuşamaz!

BAŞKAN – Hayır, o türlü şeyler olmaz, o türlü şeyleri asla kabul etmem, bu türlü itirazlar olmaz.

Sayın Öztrak, buyurun...

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakın, burada Meclisin itibarı önemli. Sayın Başkan, bu kadar rüşvet yolsuzluğuna bulaşmış olan bir kişi, Meclisin itibarını zedeleyerek bakanlık koltuklarında oturamaz! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Asıl, Meclisin itibarını zedeleyen şu anda kendisidir efendim, böyle bir ifade kullandığı için.

BAŞKAN – Böyle bir usul de yok, böyle bir söz hakkınız da yok. Eğer bir şey söylenecekse grubunuz adına ikinci konuşmacı burada konuşur. Böyle bir şey olmaz, bunların hiçbirisi doğru yaklaşımlar değil.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Böyle bir şey olur mu ya, hem yargılama yapacaksınız hem infaz!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Efendim, Meclis leke kaldırmaz, her şey leke kaldırır ama Türkiye Büyük Millet Meclisi leke kaldırmaz!

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Meclise en büyük leke kendisidir efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztrak.

CHP GRUBU ADINA FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken grubum ve şahsım adına Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

On bir yıllık bir iktidarın getirdiği 12’nci bütçe üzerinde görüşmelerimizi tamamlamak üzereyiz. İktidar, bundan on bir yıl önce radikal bir reform programıyla mıntıka temizliği yapılmış bir ekonomiyi devraldı. Ülkeyi dünyanın en kırılgan ekonomileri arasından çıkaran ve dünyada güven uyandıran bir program kendilerine miras kaldı. İktidara gelir gelmez dünyada bizim gibi ekonomiler için son derece elverişli bir ekonomik iklim başladı ve bu yılın başına kadar da sürdü. On bir yıl tek başına iktidar oldular.

İktidara gelirken millete birtakım sözler verdiler, “Ülkede yoksulluk, yolsuzluk ve yasakları kaldıracağız, işsizliği azaltacağız, adaletsiz gelir dağılımını düzelteceğiz, insanı esas alacağız.” dediler. Hükûmet bugüne kadar hiç kimseye nasip olmayan olumlu şartlara rağmen, dediklerinin hemen hemen hiçbirini yapamadı. Ekonominin dayanıklılığını artıracak, dışarıdan gelebilecek ters dalgalara karşı güçlenmesini sağlayacak, düşük verimlilik, düşük gelir, yetersiz eğitim, istikrarsız büyüme gibi yapısal sorunları aşacak adımları maalesef atmadı. Türkiye, on bir yıl sonra, OECD, Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası gibi pek çok uluslararası kuruluş ve yatırım bankasına göre, dünyanın yeniden en kırılgan ekonomileri listesinin ön sıralarına geçti.

Değerli milletvekilleri, demokrasiyi zamanı geldiğinde inilecek bir tramvay, kuvvetler ayrılığını bir engel olarak gören zihniyetin sandıktan da çıksa demokrat bir zihniyet olmayacağını, milletçe, bu iktidar sayesinde net bir şekilde anladık. Gücün, hukukla dengelenmezse kirleneceğini, kibirle zehirlenmiş gücün ise mutlaka kirleneceğini hep beraber gördük. İşte, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bunun için ısrarla Anayasa çalışmalarında ve diğer platformlarda kuvvetler ayrılığı prensibinin öneminden bahsettik. “Bize başkanlık rejimi teklifiyle gelmeyin.” dedik. Aynı nedenle, son iki yıldır Sayıştay raporlarının Meclise gelmesi için uğraştık, denetleme bulgularının raporlarda yer alması için çaba gösterdik. Neden? Bu milletin ödediği her bir kuruş verginin bu Hükûmet tarafından nereye harcandığının hesabını sorabilmek için.

Bugün, ülkenin savcıları tarafından birçok üyesinin, bürokratının, yetmez, akrabalarının da rüşvet ve yolsuzluğa battığı iddia edilen bu Hükûmet ise Meclisin denetim yetkisini kullanmasını engellemek için olağanüstü gayret gösterdi. Elbette soruşturma sürüyor, masumiyet karinesi gereği süreç tamamlanana kadar suçsuzluk esastır, beraatizimmet asıldır. Biz elbette bu ilkeye geçmişte olduğu gibi bugün de saygı gösteriyoruz ancak bundan önceki soruşturmalarda “Türkiye’nin bağırsakları temizleniyor.” diyerek masumiyet karinesini yok sayan Hükûmetin, hukukun bu en temel ilkesine çaresizce sığınmasını da ibretle izliyoruz.

Değerli milletvekilleri, bu ülkede yolsuzluk ve usulsüzlük varsa onun aklanacağı ilk yer, Başbakanın ağzından düşürmediği sandık veya mahkemeikübra değildir; önce Türk yargısıdır, adaletidir, sonra diğerleri gelir. Siz Sayıştayın denetiminden kaçarsanız, siz Meclisin denetiminden kaçarsanız, gider, hesabınızı mahkemede vermek zorunda kalırsınız.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde görülmemiş, yaşanmamış bir tabloyla karşı karşıyayız. Türkiye’de bugün bir Hükûmet krizi vardır. 61’inci Hükûmetin 4 bakanı, bakanların çocukları, AKP’li bir belediye başkanı, bürokratlar, savcılar tarafından rüşvet ve yolsuzluğa bulaşmakla suçlanıyor. Başbakan ve Hükûmet ise yolsuzluk soruşturmasına muhatap olanları sahipleniyor, soruşturmanın selametini etkileyecek atama ve görevden alma işlemlerine başvuruyor. Suçlanan bakanlara değil, soruşturmayı yapan bürokratlara görevden el çektiriyor. Başbakan, daha dün, rüşvet almakla suçlanan bakanlarından birini ve rüşveti soruşturmakla görevli emniyet mensuplarını tasfiye etmek için atadığı yeni İstanbul Emniyet Müdürünü özel uçağına alarak İstanbul’a gitti. Sayın Başbakan, soruşturmaya muhatap olacağı iddia edilen bakan ve onu soruşturacak yeni müdürünüzle uçakta neleri konuştunuz? Bu tavır aslında Başbakanın kendisinin 1994’te söylediği “Hırsızlık, babadan evlada geçer, evlattan babaya değil. Yönetimde hırsızlık, üst yöneticilerden alttaki yöneticilere, oradan da halka yansır.” sözlerini akla getiriyor. (CHP sıralarından alkışlar) Bu tavır, şüphesiz, Başbakanın ve tüm Hükûmetin bu olayda organize sorumluluğu olduğu kuşkusunu yaratıyor.

Türkiye’de bugün bir Hükûmet krizi vardır; çünkü millet tarafından ülkeyi yönetsin diye yetki verilen Hükûmetin ülkeyi yönetemediği ortaya çıkmıştır. Bu Hükûmet döneminde, bürokraside belirli grupların çıkarlarına göre hareket eden örgütlerin olduğu bizzat Başbakan tarafından dile getirilmiştir. Bu, yönetimde bir cinnet hâlidir.

AKP devri iktidarında Anadolu’da “ikinci fetret dönemi” başlamıştır. Hükûmet, kendi atadığı bürokratları devlet içinde devlet olmakla, siyasi mühendislik yapmakla suçluyor ve kendilerine psikolojik harp ilan ettiklerini iddia ediyor. Bugün, çete olmakla suçladığınız bu bürokratların atama kararlarının altında kimin imzası vardır Sayın Başbakan? Bu ülkede, devlet içinde paralel devletin varlığından şikâyet eden Sayın Başbakanın bunda hiç mi sorumluluğu yoktur? Bunu söyleyen Başbakan, hele hele on bir yıldır iktidardaysa, görevi ihmal suçunu işlemiş olmaz mı? İktidar, bu olayda artık, mağdur rolünü oynayamaz, artık, bu sökmez. On bir yıldır iktidar olan bir Hükûmetin bugün bunları söylemesi olsa olsa aczinin ifadesi olur.

Değerli milletvekilleri, Hükûmet, suçluluğun ve suçluların telaşı içindedir. Bu telaşla yapılan müdahaleler, kuvvetler ayrılığı prensibini ayaklar altına alarak, Hükûmet krizini adım adım bir sistem krizine doğru götürmektedir. Soruşturmaya yeni savcıların atanması, dosyaların elden ele gezmesi, soruşturmayı üstlerine haber vermeyen polis müdürlerinin, emniyet müdürlerinin görevi kötüye kullanmakla suçlanarak görevden el çektirilmesi, buna karşılık yolsuzluk iddialarına muhatap olan bakanların hâlâ yerlerinde oturmaları, Adalet Bakanının başsavcıyla gece yarıları toplanması, soruşturmaya ilişkin yayınlara yasak getirmeye çalışması, Hükûmetin, sağlıklı bir soruşturmayı önlemek için her şeyi yapabileceğini göstermektedir. Bu çabalar, Hükûmetin, asrın yolsuzluğu olarak bilinen Deniz Feneri’nde yaptığı gibi bu olayın da üstünü örtmeye çalıştığını göstermektedir. On bir yıl önce “Yolsuzluğu bitireceğim.” diyerek iktidara gelen bu Hükûmet, şimdi “Yolsuzluğumu nasıl örterim?” noktasına gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de son on bir yıldır yaşananlar ve yapılanlar görünmesin diye hapishaneler gazetecilerle dolduruldu. Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesi, üç gün önce hapisteki gazeteci sayılarını açıkladı. Dünya üzerinde en çok gazetecinin tutuklu olduğu ülke Türkiye; durum, İran ve Çin’den bile kötü. On bir yıl önce “Yasaklarla mücadele edeceğim.” diyerek iktidara gelen AKP, bu sözünü, kendine muhalefet eden herkesi hapse atarak veya işsiz bırakarak tuttu!

Değerli milletvekilleri, “Yoksulluğu bitireceğim.” diyerek iktidara gelen AKP’nin yönettiği Türkiye’de, 2012 itibarıyla 41 milyon yurttaşımız iki günde bir sofrasına bir kap et yemeği koyamıyor, 25 milyon yurttaşımız eskiyen giysilerini değiştiremiyor, 62 milyon yurttaşımız ev masraflarını karşılayamıyor.

Değerli milletvekilleri, “Kimsesizlerin kimsesi olacağım.” diyerek iktidara gelen AKP, kimsesizleri değil, ama tanıdıklarını abat etti. Fransa’nın fert başına millî geliri Türkiye’nin 4 katı, Fransa’daki dolar milyarderlerinin sayısı 24. İtalya’nın fert başına millî geliri Türkiye’nin 3 katı, dolar milyarderi sayısı 23. Peki, Türkiye’de dolar milyarderlerinin sayısı kaç, biliyor musunuz? 43, yanlış duymadınız, 43. Oysa daha 2007’de bu sayı 26’ydı. Son altı yılda bu listeye eklenen 17 dolar milyarderi arasında son operasyonda göz altına alınanlar da var. Türkiye’deki dolar milyarderlerinin sayısı, Fransa ve İtalya’daki dolar milyarderlerinin sayısının toplamına eşit. “Harun olacağım” deyip Karun’laşanların neden olduğu manzara budur arkadaşlar. “Yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar ile mücadele edeceğim.” diyerek siyasete girenlerin on bir yılda ülkeyi getirdiği durum budur arkadaşlar.

Değerli milletvekilleri, ben, 2001 krizinden sonra hazırlanan Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı’nın mutfağında Hazine Müsteşarı olarak ciddi mesai harcadım. Biz o programı hazırlarken, artık, eskinin kirli düzenine dönmenin söz konusu olmadığını düşünüyorduk. “Gemileri yaktık.” diye gazetelere beyanatlar veriyorduk. AKP, içeride “Enkaz devraldım.” edebiyatı yaparken, dışarıda uluslararası kuruluşlara “Bu programı aynen uygulayacağız.” diye söz verdi. Bu sözü, IMF korkusuyla da 2007 yılına kadar tuttu. Ama, sonrasında aynı AKP, 2001 öncesinin eski düzenine hızla döndü, kamu mali yönetimini güçlendirmek, ekonomiyi günlük siyasetin dışına çıkarmak için atılmış ne kadar adım varsa hepsini birer birer geri aldı. İşte şimdi iktidar mensupları, ekonominin günlük işleyişine -tabii, bedeli karşılığında- müdahale ettikleri iddiasıyla adli soruşturmalara muhatap oluyorlar.

Değerli milletvekilleri, bağımsız kurumlar da artık günlük siyasetin tam içine çekilmiş durumdadır. Merkez Bankasının bağımsızlığı kâğıt üstünde kalmıştır. Yasayla kendine elindeki araçları bağımsızca kullanma yetkisi verilen Merkez Bankasının Başkanı, Başbakandan izin almadan adım bile atamamaktadır. Bir başka bağımsız kurum, Bankacılık Düzenleme Denetleme Kurumu, Hükûmete yakın bir iş adamının yönetim kurulu üyesi olduğu bankadan aldığı krediyle Özelleştirme İdaresinden elektrik dağıtım şirketi almasına izin veriyor. Kabinenin 4 bakanı da şirketin devir töreninde 387 milyon dolarlık çeki bu iş adamının elinden güle oynaya alıyor.

Ben Sayın Babacan’a buradan sormak istiyorum: Son on bir yılda Bankacılık Düzenleme Denetleme Kurumu başka kimlere bu şekilde kredi izni verdi? Çünkü, Hükûmete yakın o iş adamı “Ben tek değilim. Bu şekilde başka kredi alanlar da var.” diyor.

2001’den sonra günlük siyasetin etki alanından çıkarıldığını düşündüğümüz kamu bankalarında da ciddi sıkıntılar başladı. Birkaç gün önce Halk Bankası Genel Müdürü gözaltına alındı. Ben, geçen yıl, Ekonomi Bakanı Sayın Çağlayan’a İran’a yapılan altın ticaretiyle ilgili olarak sorular yönelttim. Birden fazla basın toplantısıyla bu ticarette Halk Bankasının rolünü sorguladım. O sıralar Sayın Bakan “Yağ satarım, bal satarım, altın da satarım.” diyerek işi ciddiye almadı. Bugün ortaya çıkan rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasının önemli bir ayağının da İran ile yapılan bu altın ticaretinden kaynaklandığı anlaşılıyor. Bu arada, Halk Bankasının altın ticaretinden önceki dönemde İran’a gaz paralarını ödemek için müteahhitlerle yürüttüğü “İran’da iş yap, Türkiye’de ödeyelim.” düzeni de mutlaka mercek altına alınmalıdır.

Başbakan “Kamu bankalarımız Avrupa’da derece yapıyor, bunları yaralama hedefi de var.” diyor son soruşturmayla ilgili olarak. Sayın Başbakan, Genel Müdürün evinde ayakkabı kutularından fışkıran dolarlar sizi ve bu bankayı yaralamıyor da bunu soruşturmak mı yaralıyor? Halk Bankasında neler oluyor Sayın Babacan? Başbakan, Ziraat Bankası kâr etti diye övünüyor ama Ziraat Bankası kâr ederken çiftçimizin iki Trakya büyüklüğündeki tarım alanını ekemez hâle geldiğini kimseye söylemiyor. (CHP sıralarından alkışlar) Başbakanın “Görev zararı vermiyor.” dediği Ziraat Bankası, daha bu eylül ayında göz göre göre tüm cumhuriyet tarihinin en büyük batık kredisine imza attı, bir özel bankanın aynı projeye daha önce verdiği kredilerin batmasını engelledi. Ziraat Bankasının batan firmaya açtığı kredi 756 milyon Türk lirası yani eski para ile 756 trilyon Türk lirası. Ziraat Bankası da Sayın Babacan’a bağlı. Sayın Bakan, bu konularda acaba hangi adımları attınız, gerçekten çok merak ediyorum. Sayın Bakan, size bağlı kurumların bulaştığı iddia edilen yolsuzluklarda, yaptıkları yanlışlarda sizin sorumluluğunuz yok mudur? “Görmedim, duymadım, konuşmuyorum.” diyerek üç maymunu nereye kadar oynayacaksınız? Devlette görevi ihmal diye bir suç olduğunu biliyor musunuz?

Yine, kamuda saydamlık ve hesap verebilirlik adına atılan en önemli adımlardan birisi de 2002’de çıkarılan Kamu İhale Kanunu idi. AKP, on bir yılda bu kanunda 30’un üzerinde değişiklik yaptı Sayın Canikli; biraz önce Kamu İhale Kanunu’ndan bahsediyordunuz. En son değişikliği daha geçtiğimiz ay yaptınız, İhale Kanunu’nun istisna maddeleri “t” harfine kadar geldi. İhale Kanunu’nda bu kadar sıklıkla değişiklik yapmak ne demek? Bunun tek anlamı var: “Ben işi hak edene değil istediğime veririm.” demek.

Yine, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nu CHP’nin de desteğiyle 2003’te bu Meclis yasalaştırdı. Bu kanunun açık hükümlerine rağmen Hükûmet bütçe sürecini hiçbir zaman kanuni süresinde başlatmadı. Yine kanunun açık hükümlerine rağmen, başlangıç bütçe ödeneklerini sürekli aştı. 2006’dan 2012’ye kadar toplam ödenek aşımı 44 milyar dolar oldu.

TOKİ’yi Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun ve İhale Kanunu’nun dışına çıkararak pek çok kamu yatırımını ve TOKİ borçlarını bütçe dengelerinin dışına taşıdı. Devlet bütçesine paralel alternatif bütçeler oluşturdu. Şimdi bu paralel bütçelerden gelen pis kokular artık saklanamaz hâle geldi. Nitekim, bugün yürütülen soruşturmaların bir ayağında da TOKİ ve onun bağlı olduğu bakan ile oğlu var.

Değerli milletvekilleri, bu da yetmedi. Hükûmet, hazinenin borçlanmasına sınır getiren ve 2002’de kabul edilen Kamu Finansmanı ve Borç Yönetimi Kanunu’nu delik deşik edecek mekanizmalar geliştirdi. “Kamu-özel iş birliği” diyerek kamu mali yönetiminin içine ciddi bir saatli bomba koydu. Kamu yatırımlarını bütçe dengelerinin dışına taşıdı. Dışarıdan kredi bulmak zorlaştıkça da hazineyi milyarlarca dolarlık koşullu yükümlülüğün altına sokacak işlere girişti. Cumhuriyet tarihinde ilk defa kanunla özel sektörün dış borcuna örtülü hazine garantisi verildi.

Sayın Babacan, “yap-işlet-devret”, “yap-işlet”, “yap-kirala” yöntemleri çerçevesinde Türkiye Cumhuriyeti hazinesinin kefil olduğu tutar ne kadar? İmzası atılan 173 proje bedelinin 89 milyar dolar olduğu söyleniyor. Bu konuda da Genel Kurula bilgi verirseniz seviniriz.

Değerli milletvekilleri, AKP’nin sadece demokrasiye değil, ekonomiye bakışı da sorunludur. Son on bir yılda Cumhuriyet Halk Partisi “vatandaş” dedikçe AKP “yandaş” dedi. Cumhuriyet Halk Partisi “kural” dedikçe AKP “Ne gerek var?” dedi. Cumhuriyet Halk Partisi “üretim” dedikçe AKP “tüketim” dedi. Cumhuriyet Halk Partisi “tarım ve sanayi” dedikçe AKP “rezidans ve alışveriş merkezi” dedi. Cumhuriyet Halk Partisi “iç tasarruf” dedikçe AKP “dış borç” dedi. Cumhuriyet Halk Partisi “Gelir artsın.” dedikçe AKP “Borç artsın.” dedi.

Ancak, Sezar’ın hakkını da Sezar’a verelim. AKP iktidarı, hissettirmeden, faiz ve borç yükünü devletin sırtından aldı, milletin sırtına yıktı. Biraz önce Sayın Canikli burada övünüyordu “Bütçenin faiz yükünü azalttık.” diye. Ben size şimdi hikâyenin öbür tarafını anlatayım. Milletin bütçesi bozulurken devletin bütçesi sağlammış gibi göründü, buna da “iş bilirlik” dediler. Aileler borçlanarak tüketti, reel sektör borçlanarak yatırım yaptı, borçla yapılan tüketimden, ithalattan ve yatırımdan devlet vergisini topladı. Yetmedi, Hükûmet, özel kesimi yurt dışından borçlandırdı, özelleştirme yaparak özelleştirme gelirlerini tahsil etti, bütçe iyi göründü. Bunların yetmediği yerde ise iktidar mali aflara sarıldı. Hükûmet 2003 yılı Şubat ayından bu yılın mayıs ayına kadar 7 mali af çıkardı. Bu aflarda, vatandaşa “Bankadan borçlan, bana öde.” dedi, ne de olsa para ucuz ve boldu. Seçimler geliyor, şimdi, 8’inci mali affın da eli kulağında. Değerli milletvekilleri, Hükûmet, borç ve faiz yükünü devletin sırtından alıp milletin sırtına yıkma operasyonunu “mali disiplin” diyerek tüm dünyaya pazarladı.

Peki, bu operasyon neticesinde ne oldu? Şimdi söyleyeceğim rakamlar Merkez Bankasının finansal istikrar raporundan. Son on bir yılda ailelerin bankalara borcu yüzde 5.424 arttı, yüzde 5.424. Yine, son on bir yılda ailelerin faiz ödemesi ise -hani, bütçenin faiz ödemeleri düşüyordu ya- yüzde 1.369 arttı. Sonuçta, 2002’de ailelerin her 100 liralık geliri karşılığında 5 liralık borcu vardı, şimdi 55 liralık borcu var. Bu Hükûmet, milleti faiz lobisinin kucağına attı.

Artık bıçak kemiğe dayandı. Maddi sıkıntı çeken bir vatandaşımız daha üç gün önce Meclis kapısında kendini yakmaya kalktı. Borcun altında ezilen vatandaşlar silahla Meclise, bomba süsü verilmiş paketlerle Başbakanlık binasına dayanır hâle geldi.

Biz benzer sahneleri 2001 krizinde de gördük, Başbakanlığın önünde gördük. Dolayısıyla, Hükûmete aklını başına almasını tavsiye ediyorum. Millet artık çıldırma noktasına geldi. Bunları görmezden gelerek kendinizi kurtaramazsınız.

Değerli milletvekilleri, size bir rakam vereyim: Bu sayıları, Başbakanın, iş adamlarına “okuyun” diye öğütlediği yandaş köşelerde göremezsiniz. AKP iktidarında, Türkiye, yurt dışına 101 milyar dolar faiz ödedi. 101 milyar dolar, Londralı, New Yorklu bankacıların cebine gitti. Bir önceki on bir yılda dışarıya ödenen faiz ne kadardı? Sadece 56 milyar dolar. Rakamlar yine Merkez Bankasından. Başbakan, yurt dışındaki faiz lobisine kendinden önceki dönemin 2 katı kadar faiz ödemiş. Şimdi çıkmış, faiz lobisini millete şikâyet ediyor. Sayın Başbakan, hani siz faiz lobisinin hortumlarını kesmiştiniz, belini kırmıştınız? Kırdığınız bir bel varsa o da milletin beli.

Mahdumların odalarında dolarlar havada uçuyor, genel müdürlerinizin ayakkabı kutularından dolarlar fışkırıyor ama vatandaş borcun altında eziliyor. Siz faiz lobisini abat ettiniz Sayın Başbakan, sayenizde en güzel günlerini yaşıyorlar.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin sıfır hatayla yönetilmesi gereken günlerden geçiyoruz. Bugüne kadar ekonomide hataları örten sıcak para şalı artık yetmiyor. Bakın, FED açıkladı; artık, önümüzdeki yılın başından itibaren piyasaya vereceği ucuz para miktarı her ay 10 milyar dolar daha az olacak. Böyle dönemlerde geminin fırtınaya hazırlanması, çapalarının sağlamlaştırılması gerekir. Bu, yapısal reform demektir; bu, saydamlık, hesap vermek demektir. Ama, Hükûmet hesap vermekten kaçıyor. Yolsuzlukların üstünü komplo teorileriyle örtmeye çalışıyor. Başbakan rezervlerle övünüyor ancak bu rezervin cari açığa ve kısa vadeli dış borca yetmeyeceğini millete söylemiyor.

İktidara geldiğinizde, bir yılda finanse edilmesi gereken her 100 dolarlık kısa vadeli dış borç ve cari açık için Merkez Bankası kasasında 166 dolar rezerv vardı, bir önceki Hükûmet size bunu bırakmıştı; her 100 dolar karşılığında 166 dolar. Eylül 2013’te, şimdi bu rakam ne kadar biliyor musunuz? Yarısından bile az, 70 dolar. İşte bu nedenle, Türkiye en kırılgan 5’li listelerinden düşmüyor. Daha geçtiğimiz yıl Türkiye’ye alkış tutan OECD, IMF, Dünya Bankası gibi pek çok uluslararası kuruluş, yeni dönemde Türkiye’nin en kırılgan ekonomi olduğunu söylüyor. Başbakan, “Biz 2023 Türkiye’sinin ilk 10’da yer almasının mücadelesini verirken, dünyayı hallaç pamuğu gibi atarken, koştururken, birileri de biz Türkiye’yi nasıl durdururuzun gayretinde.” diyor. Bu “birileri” kim Sayın Başbakan? Ben size söyleyeyim: Bu “birileri” sizsiniz. Bu güzelim ülkeyi yönetemiyorsunuz, önünü tıkıyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar) Ekonomide biriktirdiğiniz kırılganlıklar, FED dalgasına hazırlık yapmamanız ve yolsuzluk iddialarını dünya demokrasilerinde kabul gören normlara göre yönetememenizin bedelini bugün bu millet ödüyor. Dolar kuru rekorlar kırıyor, borsada şirketlerimizin değeri eriyor; tek sebep var, o da sizin kötü yönetiminiz.

Değerli milletvekilleri, bu iktidar ülkeyi yönetemiyor. Daha düne kadar Başbakan 1970’lerde petrol krizi sırasında yaşanan elektrik kesintilerinden bahsedip kendi dönemini parlatıyordu. Şimdi Türkiye’nin her yerinde elektrik kesintileri başladı, başkent de bile elektrikler ikide birde kesiliyor. Dünyada petrol krizi yok. Tek sebep, Hükûmetin plansız, programsız kötü yönetimi. Yerli kaynaklarımız dururken Türkiye’yi ithal doğal gaza mahkûm ettiniz. Ancak, gazın akışını kesintisiz sağlayacak altyapıyı kuramadınız. Erzincan’daki kompresör istasyonunda sorunlar var, doğudan batıya gaz sevkiyatında sıkıntı var, Tuz Gölü’ne yapılacak depolama istasyonu yılan hikâyesine döndü, LNG santralleri yetersiz, tüm Türkiye’de elektrik kesintileri var. Tekrar söylüyorum: Türkiye’nin 2023 yılında dünyada ilk 10’da yer almasının önündeki tek engel, bugünkü Başbakan ve Hükûmettir.

Değerli milletvekilleri, ülkeyi on bir yıldır yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar ile yönetenler mutlaka bunun hesabını verecektir. Milletimizin umutsuzluğa düşmemesi gerekir, demokrasiye sahip çıkarsak çare her zaman bulunur. İçinde bulunduğumuz asrın sunduğu imkânlar hiç olmadığı kadar büyük ve parlaktır. Ortalama bir insan bundan bir asır öncesine göre 8 kat daha zengindi. Son yirmi yılda dünya üzerinde yaşayan 1 milyar insan aşırı yoksulluktan kurtuldu. Yaşam koşulları iyileşti, yaşam süresi uzadı. Dünyamız artık daha küçük; buna karşın, sunduğu imkânlar hiç olmadığı kadar büyük ve daha parlak. Pek çok insan gelecek hakkında daha önce olmadığı kadar umutlu. Özellikle, bizim gibi gelişen ve yükselen ekonomilerin umutlu olması için nedenler daha da çok. Önümüzdeki on yılda, gelişen ve yükselen ekonomilerin küresel hasıladan üçte 2 pay alması bekleniyor. Biz son on yıldaki kötü yönetim nedeniyle dünya hasılasından hak ettiğimiz payı alamadık, vasattan kurtulamadık, orta gelir tuzağından da, orta teknoloji tuzağından da çıkamadık ama önümüzde fırsatlar sunan bir gelecek uzanıyor. Bunun için, her şeyin başında iyi bir yönetim gerekiyor. Fırsatlar kadar risklerin de olduğu geleceği iyi yönetemezsek çok büyük sorunlarımız olacak, çocuklarımız, torunlarımız bizi affetmeyecek. Riskleri fırsata çevirebilmek için geleceğe daha çok odaklanmamız gerekiyor. Giderek küçülen ve bütünleşen dünyada her birimizin kişisel geleceği ortak geleceğimize ve ortak çalışmamıza bağlı. Geleceği yönetmek için ciddi bir vizyonu ortaya koymalıyız, hem bugünün ihtiyaçlarına cevap vermeli hem de gelecek kuşaklar için sağlam temelleri oluşturmalıyız.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de, eriyen rekabet gücümüzün yarattığı cari açığı da, kibrin yol açtığı otoriterleşmenin yarattığı demokrasi açığını da, denetimden kaçanların yolsuzluklarının neden olduğu güvenilirlik açığını da kapatmak mümkündür. Yapılacak ilk iş, kuralları geri getirmek ve çapaları yeniden sağlamlaştırmaktır, günlük siyasetin elini ekonominin üzerinden derhâl çekmektir. Siyaset makamı elbette vizyon ve strateji çizecek, geleceği yönetecektir ancak siyasetçi kime kamu ihalesi veya banka kredisi verileceğine müdahale ederse, faiz oranının ne olacağına karar verirse orada kaynaklar etkin dağılmaz. “Saydamlık”, “hesap verebilirlik” gibi kavramları yeniden hayata geçirmeliyiz. Toplumda artan kutuplaşmayı önlemeli ve yitirilen dayanışma, birlik duygusunu onarmalıyız. Bu çerçevede, yeni bir kaynak dağıtımı ve refah paylaşımı modelini hayata geçirmek önceliklerimiz arasında olmalıdır. Çalışan, ülkesine hizmet veren, işinde uzmanlaşmış ve haram yemeyen herkesi üretime ve refahtan hak ettiği payı almaya katmamız gerekir. Üretim meselesini yeniden memleket meselesi yapmalıyız. AKP Hükûmetinin yaptığı gibi konut ve alışveriş merkezleri üzerinden rantı büyütmek ve yandaşlara peşkeş çekmek yerine, Türkiye’yi çalışarak, üreterek büyütmeye odaklanmalıyız.

Türkiye hızla sanayileşsizleşiyor. Bir yandan imalat sanayinde hızlı bir yabancılaşma olurken, diğer yandan yılların sanayicileri sanayiden çıkıp müteahhit olmaya başladı. Küresel sanayi liginde ilk 15’ten düştük.

Türkiye’nin orta gelir tuzağından kurtulması orta teknoloji tuzağından kurtulmasına bağlıdır. AR-GE yatırımlarına özel bir önem vermemiz gerekmektedir. Bilgiyi üretebilme ve kullanabilme yeteneklerine sahip insanlarla bilgi toplumuna geçmemiz gerekiyor. Küresel ürün ve değer zincirlerinin montaj aşamasında değil, tasarım ve ürün geliştirme aşamalarında yerleşmemiz gerekiyor.

Ülkemizin en önemli üstünlüğü genç nüfusudur ancak bu nüfusun sunduğu fırsatlar doğru kullanılamamıştır. Bugün her 5 gençten 1’i işsizdir. Kadınlarımız çalışma hayatının dışındadır. Çalışma çağındaki nüfusunu üretim sürecinde değerlendiremeyen bir ekonomi orta gelir tuzağından çıkamaz. Rekabet gücümüzü, insanımızı çok çalıştırarak az ücret vererek değil, verimliliği artırarak korumamız gerekiyor. Bugün OECD ülkeleri arasında en uzun çalışanlar Türkiye’de ancak iş gücü verimliği konusunda aynı şeyi söylemek mümkün değil. AKP, iş gücü verimliliğini artırmaktan taşeronlaşma ve sendikasızlaştırmayı anladı. Bu anlayışı hızla terk etmemiz gerekiyor. Unutmamak gerekir ki vatandaşlarımızı refahta buluşturan güçlü bir talep tabanı olmadan güçlü bir üretim tabanı da olmaz. Bunları gerçekleştirebilmek için, eğitimin üzerine konan ideolojik ipoteği mutlaka kaldırmayız. Açıklanan son PISA skorları Türkiye’de eğitimin nitelik ve kalitesinde bir gelişme olmadığını açıkça ortaya koymaktadır.

Değerli milletvekilleri, ünlü bir siyasetçinin söylediği gibi, yönetmek, ileriyi görmektir. Sürekli dikiz aynasına bakarak, geçmişteki kavgaların yeniden kavgasını vererek, eski düşmanlıkları canlandırarak geleceğimizi inşa edemeyiz. İleriye bakmak zorundayız ancak gözünü dikiz aynasından ayıramayan, kendi kusurlarının, hatalarının, yanlışlarının üstünü on bir yıldır iktidar olmasına rağmen…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztrak, süreniz bitti. Ek süreyi de Sayın Hamzaçebi kullandı. Teşekkür etmek için mikrofonu açıyorum.

FAİK ÖZTRAK (Devamla) – Bir dakika ona verdiniz.

BAŞKAN – Lütfen…

FAİK ÖZTRAK (Devamla) – …geçmişi suçlayarak, geçmişe düşmanlaşarak örtmeye çalışan, hayali canavarlar yaratarak “Cambaza bak.” stratejisi izleyen, yönetme kabiliyetini kaybetmiş, yolsuzluğa batmış bu Hükûmetle bu iş olmaz. Yakında dünyanın ilk 20 büyük ekonomisi liginden de düşeriz.

HALUK İPEK (Ankara) – Ağzını hayra aç.

FAİK ÖZTRAK (Devamla) – Başbakan ve bakanlarına hatırlatalım: Almanya’da Cumhurbaşkanı istifa etti düşük faizle kredi aldı diye, Japonya’da Tokyo Valisi istifa etti.

Savcıların yönelttiği suçlamalar karşısında Başbakan ve Hükûmetin içine düştüğü telaş, “Biz hırsızlık yapıyorduk, bir çete çıktı, bizi çökertti.” anlamına gelen gülünç bir söylem. Bu çerçevede yapılan bürokrat kıyımları, 4 bakanın hâlâ yerinde oturması, bunlar hakkındaki fezlekelerin kaybolması, olaydaki şahsi sorumluluğu, hızla, Hükûmetin topyekûn sorumluluğu hâline getirmektedir.

Hükûmet bayatlamış komplo teorileriyle yaşananların üzerini artık örtemez. Herhâlde, bakan çocuklarının evine 7 kasayı, Genel Müdürün ayakkabı kutularına 4,5 milyon doları faiz lobisi veya Gezi’deki kızlı erkekli gençler doldurmadı. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum Sayın Öztrak.

REFİK ERYILMAZ (Hatay) – Sayın Başkan, ben, bu Meclisin bir üyesi olarak, ciddi yolsuzluk suçlamalarına maruz kalmış, istifa etmeyerek ve aklanmadan gelip burada, bu koltukta oturan bakanı protesto ediyorum ve istifaya davet ediyorum! (AK PARTİ sıralarından “Otur yerine.” sesleri, gürültüler)

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım, böyle korsan tebliğler yapamaz! Böyle bir şey olabilir mi? Bir milletvekiline yakışır mı bu?

BAŞKAN – Şimdi, bir dakika, böyle bir usul yok. Böyle bir usul yok. Bu doğru değil.

REFİK ERYILMAZ (Hatay) – Aklanmadan ve istifa etmeden, gelip bu koltuğa oturamaz. Protesto ediyorum, istifaya davet ediyorum!

BAŞKAN – Böyle bir usul yok canım, arkadan gelip hemencecik söz almak diye bir şey yok. Sırayla söz alan arkadaşlar var.

Buyurun Sayın Baluken, yerinizden bir dakika size söz veriyorum.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, tutuklu milletvekillerinin tahliye taleplerinin kabul edilmemesine ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu ayıptan kurtulması gerektiğine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Evet, Sayın Başkan, bu kadar önemli bir konuda, İç Tüzük cevaz vermesine rağmen, böyle gecikmeli olarak bize söz verdiğiniz için size teşekkür etmiyorum. Yine, tutuklu vekil ayıbını kanıksamış olarak rutin faaliyetlerine devam eden Genel Kurulu da selamlamıyorum. Sadece halklarımıza karşı bilgilendirme amacıyla birkaç hususu ifade edeceğim.

Sayın Balbay’ın Anayasa Mahkemesine bireysel başvurusundan sonra tahliyesiyle beraber ortada hukuksal açıdan emsal teşkil eden bir durum vardı. Bu emsal karar üzerine, seçilmiş 6 milletvekilimiz için Diyarbakır mahkemelerine yapmış olduğumuz tahliye başvuruları reddedilmişti. Bu ret kararlarının tamamı, hem hukukçular tarafından hem kamuoyu tarafından “ayrımcı, çifte standartçı, düşman hukuku ve sömürge hukuku” şeklinde tanımlanmıştı. Bunun üzerine yapmış olduğumuz itirazlarda da…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, sözümüzü bitirelim.

BAŞKAN – Bir dakika oldu. Bakın, bu konu sizin arkadaşlarınız tarafından grup adına yapılan konuşmalarda da söylendi. Yani ben burada adil bir yönetim sergilemeye çalışıyorum. Yaptığım işte İç Tüzük’e ne aykırı yan var ki?

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, bu Meclisteki bütün teamüllerde grup başkan vekillerinin çok önemli bir konuyla ilgili yaptıkları açıklamalarda müdahale edilmiyor.

BAŞKAN – Ama ben soruyorum her defasında, takip de ediyorum. Bir dakika herkese oturduğu yerden söz verilir. E, ben de o sözü verdim, fazlasıyla verdim.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Hayır, zaten bir dakikanın yarım dakikası sizin tavrınızı protestoyla geçti.

BAŞKAN – Nesini protesto ediyorsun? Ben burada usule uygun… Bir parti grubunun sözünü keseyim, araya size nasıl söz verebilirim? O zaman öbür parti grubu, kendisi itiraz etmez mi? Yaptığım işte yanlışlık yok, bu bir. İki: Toplantı bitmiş değil ki. Daha biz buradayız.

Sayın Sakık, siz de söz istediniz. Belki aynı konudadır, devamını siz söylersiniz.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Protesto ediyoruz tabii. Bu kadar önemli bir konuda ağır bir sorumluluğunuz var. Söz vermekte bile sorun çıkarıyorsunuz. Biz bu kararın bir sömürge hukuku, bir düşman hukuku ve çifte standart hukuku olduğunu düşünüyoruz. Bu karara karşı her alanda mücadelemizi yükselteceğimizi bütün halkımıza ifade ediyoruz.

BAŞKAN – Peki, peki.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Bugüne kadar bütün kazanımlarını mücadeleyle ortaya koyan partimiz, vekillerimizin özgürlüğünü de yürüttükleri mücadeleyle sağlayacaktır.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ediyorum Sayın Baluken.

Bak, Sayın Sakık da söz istedi, belki aynı konuyu söyleyecek.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Her şeyden önce şunu ifade edeyim: İçeride bulunan vekillerimizin bu ayıbının sorumlusu AKP Hükûmeti ve bu kadar sorumsuz yaklaşan Meclis Başkanıdır.

BAŞKAN – Şimdi, böyle bir usul yok, bakınız, böyle bir usul yok. Böyle bir usul yok. Basın toplantısı yapabilirsiniz. Arkadaşlarınız burada zaten bu konuya temas etti. Neden tahliye edilmediğiyle ilgili yeni bir şey yok.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Siz de hiçbir şey olmamış gibi bu ayıba bugüne kadar ortak oldunuz. Hem sizin tavrınızı hem de AKP Hükûmetinin tavrını kınıyoruz…

BAŞKAN – Lütfen, lütfen… Hayır, hayır.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – …ve her alanda da bu kararın kaldırılması için mücadelemizi yükselteceğiz.

BAŞKAN – Peki, peki.

Sayın Altay, sizin talebiniz?

2.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, tutuklu milletvekillerinin tahliye taleplerinin kabul edilmemesine ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu ayıptan kurtulması gerektiğine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (Sinop) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de benzer konu için söz aldım, aynı konu için söz aldım. Bugün Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesinin aldığı karar, esasen, millî iradeyi, Türkiye Büyük Millet Meclisini ve demokrasimizi hiçe saymaktır, saygısızlıktır.

24’üncü Dönem Parlamentosu ayıplı başlamış idi; 8 üyesi tutsak, 1 üyesinin de milletvekilliği gasbedilmiş başlamış idi. 2 milletvekilimiz özgürlüğüne kavuştu, cezaevinde bulunan 6 milletvekilinin de özgürlüğüne kavuşması ve Parlamentoda görevlerini yapması gerekir. Üyelerinin hak ve hukukunu tesis edemeyen Parlamentonun demokrasiyi işletebilme, hak ve özgürlük temelli bir anayasa yapabilme ehliyeti de kuvveti de yoktur. Türkiye Büyük Millet Meclisi bu ayıptan kurtulmalıdır. Türkiye’de jüristokrasi mi var, demokrasi mi var, bunun da en birinci savunucusu siz olmalısınız diyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP ve BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Sakık

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sırayla, arkadaşlarımızın buradaki şeyine göre veriyoruz.

Sayın Sakık, buyurun.

3.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, tutuklu milletvekillerinin tahliye taleplerinin kabul edilmemesine ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu ayıptan kurtulması gerektiğine ilişkin açıklaması

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, uzun süredir 5 arkadaşımız, 6 arkadaşımız 1 arkadaşımızın milletvekilliği Yüksek Seçim Kurulu tarafından gasbedildi. 6 arkadaşımız… Diyarbakır’da farklı bir hukuk uygulanıyor. Anayasa Mahkemesinin kararı bu kadar açık ve net ortadayken İstanbul’da farklı bir hukuk, Kürt coğrafyasında farklı bir hukuk varsa, bu ülkede adalet ve hukuk yoksa iç barış da olmaz.

Meclis Başkanı olarak sizin söyleyecek bir sözünüz olmalı, bu Parlamentonun söyleyecek bir sözü olmalı. Eğer sözünüz yoksa, bu konuşmalar, bu bütçe, bizim için, Kürtler için hiçbir şey ifade etmez; boş konuşmalardır ve barış da olmaz.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

Sayın Aydın…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım, benim hem bir açıklamayla ilgili bir talebim olacak hem de sataşmadan dolayı söz talebim var. İsterseniz, birer dakika ilave edecekseniz sataşmadan dolayı…

BAŞKAN – Hayır, size de yerinizden vereyim madem…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ondan sonra da sataşmadan…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Ne sataştı ya?

BAŞKAN - …çünkü o şeyden farklı bir işlem yapamam.

Buyurun.

4.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, tutuklu milletvekillerinin tahliye taleplerinin kabul edilmemesini doğru bulmadığına ilişkin açıklaması

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, bugün, özellikle tutuklu BDP’li milletvekilleriyle alakalı olarak yargının vermiş olduğu kararı biz de tartışmalı görüyoruz. Şahsen ben bir hukukçu olarak...

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Şahsen olmaz, grup adına ifade edin.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Çünkü, otuz dört yıl sekiz ay, yerel mahkeme kararıyla hüküm giyen ve salıverilmesine de hepimizin memnun olduğu Sayın Mustafa Balbay örneği varken, aynı şekilde, henüz yerel mahkeme kararı olmadan BDP’li vekillerin içeride tutuklu kalmasının bence çok anlaşılabilir bir yanı yoktur diye düşünüyorum. Dolayısıyla, hukuk birdir, yargı birliği vardır.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Bu kanun düzenlemesini yapın. Hükûmetsiniz, sorumluluk sizde. Böyle açıklama yaparak kurtulamazsınız. İki yıldır tutuklular. Hükûmetsiniz…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ankara’da, İstanbul’da neyse Diyarbakır’da da aynı hukukun uygulanması gerekiyor ve böyle bir çifte standardın olmaması gerektiğini bizler de düşünüyoruz. Dolayısıyla, karar tabii ki yargının kararıdır ancak bu karara bizlerin de katılmadığımızı ifade ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Peki.

Sayın Aydın, öbür konuyla ilgili tutanakları getirteyim, zaten buradayız, bakarız, eğer bir sataşma varsa söz veririm.

Şimdi, evvela bu konuyla ilgili, Sayın Önder…

5.- İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, tutuklu milletvekillerinin tahliye taleplerinin kabul edilmemesinin Meclis iradesine meydan okuma olduğuna ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu durumu düzeltmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın Başkan, burada bir partinin iki eş genel başkanı, bu tutumun buraya gideceğini öngörerek, bir farkındalık yaratmak için bir açlık grevi başlattı. Siz, bize bir gün gelip sormadınız “Ne yapıyorsunuz?” diye. Bu mahkeme kararı, sizin iradenize, sizin Başkanı olduğunuz iradeye meydan okuma, rest çekmedir, sizi tanımıyorum demektir. Siz onun yerine bize “Meclis eylem yapma yeri değildir.” dediniz. Bunu bize diyeceğinize, bu hukuksuz insanlara, bu paralel hukuk uygulayan insanlara “Meclis, meydan okunacak bir yer değildir.” demenizi bekliyoruz. (BDP sıralarından alkışlar)

Hükûmete de, yakınmasın, bir maddelik canı var bu hukuksuzluğun ve beş dakika sürer. Ana muhalefet istiyor, Hükûmet istiyor, biz istiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Diğer muhalefetin vekili de içeride, ne derler, onlara soralım. Ama getirin, bu bize meydan okuyanların başına çalalım bu hukuksuzluğu! Beş dakikamızı alır. Usulüne uydurmak bizim elimizde.

BAŞKAN – Peki.

Sayın Tanal, buyurun.

Son söz, Sayın Hamzaçebi, siz istemişsiniz, ondan sonra…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Başka türlü, bu bütçe hiç umurumuzda değil. Savaş başlayacak Başkan, savaş!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Bölge ateş topuna dönecek! Bağrımızı yırtıyoruz, yarın öbür gün “Niye böyle oldu, nasıl bu duruma geldi?” diye herkes bağrını yırtacak! (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Tanal, buyurun siz, buyurun.

6.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Barış ve Demokrasi Partisinin milletvekillerinin tutuklu olmasının millî egemenliğe vurulmuş bir darbe olduğuna ve adı rüşvet ve yolsuzluğa bulaşmış bir bakanın Meclis salonundan çıkarılması gerektiğine ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Barış ve Demokrasi Partisinin milletvekillerinin tutuklu olması millî egemenliğe vurulmuş bir olan bir darbedir. Siz Meclis Başkanısınız, bizler burada milletvekiliyiz. Sizin önünüze Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 108’inci maddesinin son fıkrasını “Milletvekili seçildiğinde salıverilir.” şeklinde kanun teklifini getirdik. Bugüne kadar, Adalet ve Kalkınma Partisi yetkilileri, Meclis Genel Kuruluna siz dâhil olmak üzere getirmediniz. Sizler samimi değilsiniz.

Ayrıca, Meclisin itibarını sarsan, adı rüşvet ve yolsuzluğa bulaşmış olan bir bakan bakanlık koltuğuna yakışamaz, oturamaz, Meclisin itibarını sarsamaz. (CHP sıralarından alkışlar) Meclis leke kaldıramaz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Evet, doğrudur.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım, böyle bir şey olabilir mi ya!

BAŞKAN – Şimdi, bunlar doğru açıklamalar değil.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Öncelikle bu bakanın Meclis salonundan çıkarılması lazım. Giydiği elbiseler…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bunlar doğru açıklamalar değil.

MUSA ÇAM (İzmir) – Para, para, para!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Para, para, para!

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Burası mahkeme mi? Beyefendi yargıç mı, savcı mı?

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Mahkeme değil… Mahkeme değil ama burada oturamaz, oturmamalı. (AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar)

REFİK ERYILMAZ (Hatay) – Siyasi ahlak bunu gerektirir.

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Size de yakışmıyor arkadaşlar, sizi de kirletiyor. Yaptığı şey yanlıştır Sayın Başkanım.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Yapıp yapmadığına sen karar vermeyeceksin, mahkeme karar verecek.

BAŞKAN – Bir dakika arkadaşlar, bir dakika… Sayın Hamzaçebi ne söylüyor, anlamamız lazım. Bir dakika lütfen…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Süreyi bir daha baştan alır mısınız?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Yanlışsa yanlıştır!

BAŞKAN – Bir dakika, grup başkan vekiliniz söz istedi, evvela ona bir söz verelim.

7.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, tutuklu ve hükümlü milletvekillerinin millet iradesine uygun olarak Parlamentoda olmaları gerektiğine ve bu durumu düzeltmek için Parlamentoya görev düştüğüne ilişkin açıklaması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Anayasa Mahkemesi -yazın almış bir olduğu kararla- on yıllık tutukluluk süresini uzun bularak, onu iptal etmişti.

Yine, Sayın Mustafa Balbay ve Sayın Haberal’ın başvurusuyla yapılan itiraz üzerine de o konudaki uzun tutukluluğun Anayasa’ya ve insan haklarına aykırı olduğunu belirleyerek o konuda da bir tespit kararı vermişti. Yine, uzun tutukluluğa konu olan kişiler milletvekili olduğu için, onların tutukluluk hâlinin seçilme hakkının ihlali olduğuna hükmetmişti. Bu karar herkes için emsal olmalıdır. Gerek tutuklu milletvekillerinin gerek hükümlü milletvekillerinin millet iradesine uygun olarak olması gereken yer Parlamentodur. Mahkemeler eğer hukukun gereğini yerine getirmiyor ise Parlamentoya düşen bir görev vardır Sayın Başkan; bu konuda sizin öncülük etmenizi ben arz ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım, az önce Sayın Öztrak’ın konuşmasıyla alakalı sataşma…

BAŞKAN – Hayır, tutanakları bir getirteyim şu işi…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Efendim, çok açık ama onun hemen üzerine, akabinde konuşmam lazım Sayın Başkanım olmaz ki.

BAŞKAN – Hemen, hemen… Fark etmez… Getirteceğiz şimdi tutanakları.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Şimdi, Sayın Başkanım, öbür konuşmacıdan dolayı da başka bir sataşma hakkı doğabilir ama.

BAŞKAN – Şimdi, söz sırası…

Arkadaşlar, yani bir şey bitmiş olmuyor, biz burada daha iki saat, üç saat müzakere yapacağız.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Çok açık sataşma var efendim. Yolsuzluğu, yolsuzlukla…

MUSA ÇAM (İzmir) – Gelsin, açıklama yapsın.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, tutuklanması gereken, bakanlıktan ayrılması gereken kişilerin burada oturarak burayı meşrulaştırması doğru değil. Bunu Meclisin kabul etmesi mümkün değildir. (AK PARTİ sıralarından “Otur yerine!” sesleri)

BAŞKAN – Ya, bu türlü tartışma usulü yok canım! Yani, söylediğiniz her şey doğrudur diye bir mesele yok ki ya! Böyle bir şey olmaz ya!

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Yani yapılan şey doğru değildir!

BAŞKAN - Böyle bir şey olmaz! Hem bir taraftan diyoruz ki masumiyet karinesi var, ondan sonra da daha ne olduğunu bilmediğimiz bir konuyla ilgili hemen kıymet hükmünü vereceksek yargılama niye yapılacak o zaman?

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Arkadaşlar, onun yüzü kızarmıyorsa bu milletin yüzü kızarıyor! Arkadaşlarına saygısı yok mu?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Aydın.

Süreniz iki dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Alkışlayın, alkışlayın… 1,5 milyon doları alkışlayın!

BAŞKAN – Lütfen, bir sataşmaya meydan vermeyin.

Süreniz iki dakika.

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak’ın 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın tümü üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, şimdi, hep birlikte “Tutuklu milletvekilleri niye salıverilmedi?” diye, bir şekilde burada tenkitlerde bulunduk. Şu anda, daha yargı aşamasına dahi sunulmamış, ön incelemesi, soruşturması devam eden ve maalesef, gizli yürütülmesi gereken bir soruşturma, her nedense muhalefet her şeyi çok iyi biliyor, özellikle ana muhalefet çok iyi biliyor, gazeteler çok iyi yazıyor! (CHP sıralarından gürültüler)

REFİK ERYILMAZ (Hatay) – Siyasi ahlak, siyasi etik bunu gerektirir!

AHMET AYDIN (Devamla) - Bunun neresi doğru, neresi yanlış, bunu bilemiyoruz.

REFİK ERYILMAZ (Hatay) – Bilmiyorsun tabii ki!

AHMET AYDIN (Devamla) – Yargı, sonuna kadar gidecek.

REFİK ERYILMAZ (Hatay) – Tabii ki bilmiyorsun!

AHMET AYDIN (Devamla) – Yargı, eğer kimin suçu varsa cezasını versin. Onları hep birlikte temin edelim ama sizin bu şekilde yapmanızla olmaz. (CHP sıralarından gürültüler)

Az önce konuşan Sayın Öztrak, değerli arkadaşlar, bakın, 2000 yılında BDDK’nın Başkan Yardımcısı, az önce kendisi de ifade etti, 2002 yılında da Hazine Müsteşarı.

Değerli arkadaşlar, o 22 banka o zaman battı ha! O 22 banka sizin o zamanınızda battı ve bu millet bileşik faiziyle birlikte 231 milyar lira zarar etti. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Faiz lobilerinden bahsediyorsunuz, değerli arkadaşlar, AK PARTİ’yle birlikte faiz lobilerinden tasarruf 642 milyar lira.

(AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar)

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Bunu yapma böyle ya!

AHMET AYDIN (Devamla) - 642 milyar lira biz faizlerden tasarruf etmişiz.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Aynı şey mi?

AHMET AYDIN (Devamla) – İşte, faiz lobilerine karşı olan tutumumuz nedeniyle bütün bu senaryolar çiziliyor, onun için, bütün bu oyunlar oynanıyor.

(AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen… Lütfen…

AHMET AYDIN (Devamla) – Yine, aynı şekilde 2001 krizinde Kemal Derviş’in Hazine Müsteşarlığına getirdiği Sayın Öztrak bakın o dönemi anlatmak için hangi ifadeleri kullanılıyor?

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Aynı şey değil…

AHMET AYDIN (Devamla) - IMF’yle yapılan anlaşmaları yazan bürokratlardan birisinin de kendisi olduğunu belirten Öztrak, kendi ifadesi: “Ertesi gün belli ödemeler yapılacak, bunlar nasıl yapılacak diye düşünülüyordu?” diye özetliyordu.

(AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar)

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, duyamıyoruz.

BAŞKAN – Lütfen, arkadaşlar… Lütfen…

AHMET AYDIN (Devamla) – Size ulaşan o zaman tehdit mektupları vardı. Bu mektuplardan bahsediyordunuz. Bankalara ilişkin mektuplar vardı ve dolayısıyla biz -sizin o dönemdeki- IMF’ye mecburiyetten kurtardık bu ülkeyi. (CHP sıralarından gürültüler) IMF’den borç alan değil, IMF’ye borç veren ülke konumuna getirdik değerli arkadaşlar. Biraz da bu gerçekleri görün diye düşünüyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET AYDIN (Devamla) – Yine, bugüne kadar alnımız ak bir şekilde… (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.

AHMET AYDIN (Devamla) – …sonuna kadar gittik ve bundan sonra da… (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

AHMET AYDIN (Devamla) - …hiçbir yolsuzluğa bizler de prim vermeyeceğiz ama bu ülkenin geleceğine ilişkin…

BAŞKAN – Sayın Aydın, lütfen… Teşekkür ediyorum.

AHMET AYDIN (Devamla) – …oynanan oyunlarla alakalı olarak da kusura bakmayın ama dur diyeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) - Sayın Başkan, sataşma var; söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Öztrak, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Son olarak iki dakika söz, ondan sonra görüşmelere devam edeceğiz. Yeni bir sataşma olmasın, rica edeceğim.

4.- Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) – Teşekkür ederim.

Sayın Aydın, bizim olduğumuz dönemde hiçbir banka müdürünün, banka genel müdürünün evindeki ayakkabı dolaplarından dolarlar çıkmadı. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Başka bir şey, bakın, insanda biraz minnet duygusu olur. İnsanda biraz minnet duygusu olur…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Kaç tane banka batırdınız?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ülkeyi batırdınız, batırdınız!

SALİH KOCA (Eskişehir) – Kaç tane banka batırdınız? Bankayı komple götürdünüz. Ayıptır, ayıp!

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Komple götürdünüz, komple...

FAİK ÖZTRAK (Devamla) – Bankaların içindeki bütün zararları temizledik, size bıraktık… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AHMET AYDIN (Adıyaman) – 22 bankayı… 22 banka…

BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar…

FAİK ÖZTRAK (Devamla) – …tepe tepe kullandınız, dünya krize girdiğinde usullere uyduğunuz için krize girmediniz ama bugün geldiğimiz noktada, bu bankaları nerelere peşkeş çektiğiniz ortada.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - 100 milyar dolar nereye gitti, 100 milyar dolar?

BAŞKAN – Lütfen…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – 22 bankayı…

BAŞKAN – Arkadaşlar, müdahale etmeyin. Lütfen…

FAİK ÖZTRAK (Devamla) – Ben size söyleyeyim, hızla o günlere geri dönüyorsunuz, uyarıyorum, hızla o günlere geri dönüyorsunuz. (AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar)

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – BDDK’nın Başkan Vekili değil miydiniz o zaman, Başkan Vekili değil miydiniz?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – 22 tane bankayı batırdınız.

BAŞKAN – Lütfen, arkadaşlar ya, bir dakika sabredin, söylediğini dinleyin.

FAİK ÖZTRAK (Devamla) – Bak, çok açık söyleyeyim, ben şunu söyleyeyim: Bankalar zaten batmıştı…(AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar)

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Niye el koymadınız? Niye engellemediniz? Niçin önlemediniz?

FAİK ÖZTRAK (Devamla) – Bankalar zaten batmıştı, o dönemde biz onları aldık, temizledik.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Kim batırdı?

FAİK ÖZTRAK (Devamla) – Batıran neydi biliyor musunuz? O dönemden… (AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – BDDK Başkan Vekili değil miydiniz? Engelleseydiniz. Niye engellemediniz? Niye görevinizi yapmadınız? Görevinizi yapsaydınız.

FAİK ÖZTRAK (Devamla) – Ben görevimi yaptım, hiç merak etmeyin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen… Lütfen…

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Niye engellemediniz? Engelleseydiniz.

FAİK ÖZTRAK (Devamla) – Onu da yaptık, hiç merak etmeyin. (AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen… Sayın Öztrak

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Hamasete gerek yok, engel olsaydınız. Niye göz yumdunuz?

BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar, müdahale etmeyin.

FAİK ÖZTRAK (Devamla) – Bakın, ben size çok açık bir şey söyleyeyim arkadaşlar, hiç sinirlenmeyin, hiç sinirlenmeyin. Ekonomiyi temizledik, kucağınıza bıraktık, siz yeniden kirlettiniz.

BAŞKAN – Müdahale etmeyin arkadaşlar.

FAİK ÖZTRAK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.07


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.19

BAŞKAN: Cemil ÇİÇEK

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012 Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı üzerindeki son görüşmelere devam edeceğiz.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)

2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Münir Kutluata’da.

Buyurun Sayın Kutluata. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Kutluata, söz süreniz otuz dakika, arzu edilirse ilave süre vereceğim.

MHP GRUBU ADINA MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) – Teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 yılı bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum, yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Önümüzdeki bütçenin sadece ihtiva ettiği büyüklükler açısından değil, on bir yıllık AKP iktidarının ülke ekonomisini getirdiği nokta açısından da değerlendirilmesi gerekiyor. Bu nedenle, konuşmamda Türkiye ekonomisinin yapısı ekonomideki yapısal bozulma, geriye gidişi, bunların sebepleri üzerinde duracağım ve örneklerini vermeye gayret edeceğim. Ancak, sözlerimin başında, bu bütçenin çok şanssız bir bütçe durumuna düştüğünü ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi, Sayıştay raporlarının gelmemesi, önceki bütçenin Sayıştay denetimini hakkıyla görememiş olması dolayısıyla ciddi tartışmalarla yürüdü, bu açıdan malul bir bütçe görüntüsü içine girdi. Daha önemli olmak üzere, bu bütçede Türkiye’de yürütülen bölünme sürecinin tarafları tarafından, -birinin gayreti, diğerinin müsamahası ile- bütçe raporlarına bölünme sürecini meşrulaştırmak ve alıştırmak maksadıyla ilaveler yapıldı, cümleler koyuldu, gelmemesi gereken ifadelere yer verildi. Bütçenin itibarı, Büyük Millet Meclisinin itibarı, saygınlığı, işin buraya kadar getirilememesi gerektiği Milliyetçi Hareket Partisinin Sayın Genel Başkanının tavrıyla, Milliyetçi Hareket Partisinin hareket tarzıyla engellenmiş oldu.

Üçüncü şanssızlık, son üç gündür yaşanan olaylardır. Değerli milletvekilleri, bütçeler gelirleri, hedefleri ve güvenilirlikleri açısından değerlendirilirler. Hedefleri açısından milletin tamamını kapsıyor mu, herkesi kucaklıyor mu, iş adamının önünü açıyor mu fakiri rahata erdiriyor mu, vesaire ölçülerle bütçeyi değerlendirirsiniz.

Bir başka kriter bütçe değerlendirmede bütçenin güvenilirliği meselesidir. Güvenilirlik meselesi: Dayandığı gelirler sağlam mıdır, adil midir; yeniden vasıtalı vergilere mi yükleniliyor, yoksa insafsız vergilere mi dayanıyor diye güvenilirlik kriteri değerlendirilir ve bütçe üzerinde değerlendirmeler, konuşmalar yapılırdı, gelenek budur. Ancak, şimdi, maalesef bütçenin güvenilirlik açısından değerlendirilmesi boyutunda harcamalardaki güvenilirlik meselesi ve sorunu da bir ilave unsur olarak ortaya çıkmış bulunmaktadır. Son olayların ortaya çıkması başka bir şeydir, son olaylardan sonra ortaya çıkan tablo başka bir şeydir.

Üzüldüğümüz taraf şudur değerli milletvekilleri: Ortada bir şüpheli hâl varsa yargıya da intikal edecek, mutlaka sonuca ulaşacaktır, o noktaya kadar herkes masumdur. Ancak, burada, zanlı pozisyonundaki kişilerin birinci derece yakınlarının devletin en üst makamlarında olduğu dikkate alınırsa ve çok yakın zamana kadar, en masum insanların uzun yıllar hapis yatmasının sebebi de delil karartma şüphesi olarak ortaya sürülürken, şu anda “Devletin en üst makamlarının hâkimiyet kurdukları ve suça -varsa- iştirak ettikleri bürokratlarla beraber bir delil karatma dönemi yaşanıyor.” şüphesine iktidarın yer vermemesi, fırsat vermemesi gerekirdi. O bakımdan, ortaya çıkan olay başkadır, ortaya çıkan yeni tablo çok daha vahimdir bana göre. O bakımdan, bundan sonra kim, neyi ortaya çıkaracak ve iktidar kendini bu pozisyona niye düşürdü, gerçekten, bunlar ciddi bir sıkıntı konusudur. Ama problem, bildiğiniz gibi, iktidarı ilgilendirmektedir.

Değerli milletvekilleri, sözlerimin başında temas ettiğim bu olumsuz gidişin yetersizlikten mi kaynaklandığı -iktidar açısından- yoksa bilinçli politikaların sonucu mu olduğu meselesi üzerinde durmak istiyorum. Bu bakımdan, önce, AKP iktidarının… Ben sözlerimi fazla rakama boğmadan, eğilimleri göstermek suretiyle, Türkiye’nin gittiği istikametin bir tesadüf mü, başarısızlık mı, çalkanma mı, bir tercih mi olduğunu ortaya koymaya gayret edeceğim.

AKP iktidarının bir ekonomi politikası var mıdır, önce bunun sorgulanması gerekir diye düşünüyorum. Bildiğiniz gibi, ekonomi politikaları iktisadi kalkınmayı ve sosyal gelişmeyi hedefler ve bunu yıllık büyümelerle gerçekleştirir. AKP iktidarının iktisadi kalkınma politikası, sosyal gelişme politikası olması ve tamamına “iktisat politikası” denebilmesi için seçtiği büyüme modelinin bunlara hizmet edecek bir büyüme modeli olması gerekirdi. Bu büyüme modeli, malumunuz olduğu üzere, üretime dayalı büyüme modelidir. Milliyetçi Hareket Partisinin iddiası, tarzı, anlayışı ve ekonominin de emrettiği, üretime dayalı büyüme modelidir. Ama, iktidarın tercihi doğrudan doğruya ve keyfî olarak ithalata dayalı bir büyüme modeli olduğu için, Türkiye’deki büyümenin kalkınmaya yansıyamadığı, kalkınmanın sosyal gelişmeyi sağlayamadığını görüyoruz. Bu açıdan baktığımız zaman da iktidarın esasen kalkınmadan hiç bahsetmediğini ve sadece yıllık büyüme rakamlarıyla oyalandığını; “büyüme” denilerek ortaya çıkan rakamlardan da zaman zaman şikâyet edip düşürmeye çalıştığını, bazen halkı borçlanmaya teşvik ederek artırmaya çalıştığını yani büyümeden ziyade, ekonomide belirli şişkinliklerle meşgul olduğunu biliyoruz. Buradan söyleyebileceğimiz, iktidarın, gerçekten, Türkiye’de, ciddi bir iktisat politikası, sağlıklı bir iktisat politikası maalesef yoktur.

Rakamlara çok girmeyeceğim dedim, dolayısıyla gayret edeceğim ama ithalata dayalı büyüme modeli döviz kazanarak değil, döviz bularak, döviz temin ederek ithalat yapma ve vatandaşı borçlandırarak üretim yapma esasına dayandığı için, bu sürdürülebilir bir politika değildir, nitekim sürdürülememektedir. Gelinen noktada hanehalkının borçları 323 milyar Türk lirasına ulaşmıştır 6 küsur milyar Türk lirasından. Her aile gelirinin yüzde 54’üyle borç ödemek zorundadır. Türkiye’nin dış borçları 129 milyardan 367 milyar dolara çıkmıştır, bu da dayanılır bir şey değildir. Hanehalkı bu şekilde borçlandırıldığı zaman, borçlar gelirle ödenmiyor, borçlar servetle, tapuyla, varlıklarla ödeniyor. Ülke bu kadar borçlandırıldığı zaman, ülkenin millî geliri dışarıya akıyor ve “büyüme” dediğiniz oranları önce yabancıların payını sağlamak için gerçekleştirmek zorunda kalıyorsunuz. O bakımdan, borç rakamları ne kadar vahim ise daha vahim bir tablo vardır Türkiye’de; o da Türkiye’nin gayrisafi milli hasılasının önemli bir kısmının dış ülkelere, yabancı ülkelerin halkının refahına akıyor olmasıdır. Türkiye’nin 780 milyar dolar civarındaki millî gelirinin oluşması sırasında 366 milyar dolarlık, sıcak para ve satın alan sermaye olmak üzere 366 milyar dolarlık bir sermaye yabancı ülkelerin adına kazanç elde etmekle meşguldür. 366 milyar doların yüzde 10 kârla çalıştığını kabul etseniz 36 milyar dolar; 15’le çalıştığını kabul etseniz, kârlılık oranının 15 olduğunu kabul etseniz 54 milyar; 20 kabul etseniz 72 milyar dolardır ama en düşüğünü alsanız ve 780 milyar dolara oranlasanız bile Türkiye’de büyümenin, millî gelirin yüzde 4’ü civarında bir rakamın yabancı payı olarak oluşmakta olduğunu görmekteyiz. İktidar “Burada sermaye hareketlerine bakıyoruz, böyle bir rakam görmüyoruz.” diyor. Görmeyebilirsiniz, görmemeniz daha kötüdür. Yani transfer edilmiyorsa sıcak paraya ekleniyor ve Türkiye’yi haşlamaya devam ediyor.

Değerli milletvekilleri, temas etmeden geçemeyeceğim bir nokta, ülkenin durumu böyle iken nasıl oluyor da iktidar yine söyleyecek bir şeyler bulmakta ve Türkiye’de bir bolluk ve rahatlık varmış gibi değerlendiriyor konusudur. Bu soruyla çok karşılaşıyorsunuzdur, biz de çok karşılaşıyoruz. İktidar da bunun rahatlığı içinde hareket ediyor. Bunun sebebi, iktidar partisinin 1923’ten, cumhuriyetin kurulduğu tarihten 2002 yılına kadar, iktidara geldiği tarihe kadar bu milletin tasarruflarıyla oluşturduğu bütün yatırımları satıp harcaması, 2002 ile 2013 arasında on bir yıllık sürede muazzam cari açıklar vermek suretiyle Türkiye’nin yurt dışı yatırım açığı pozisyonunu 400 milyar dolara çıkarması, diğer taraftan bununla da yetinmeyip 2013’ten sonraki otuz beş kırk yılı da yaptığı yatırım usulleriyle devletin ileride elde edeceği gelirleri, vergileri özel sektöre aktarma yolunu seçmiş ve o günün refahını bugüne taşımak suretiyle bir sistem oluşturmuştur. O bakımdan, bu sistem bir aldatmaca sistemidir. Bu, Türkiye’nin geleceğinin yok edilmesi sistemidir.

Şimdi, burada, kendi konuşması sırasında iktidar partisinin değerli temsilcisi faizlerden örnek verdi, dedi ki: “Eskiden çoktu...” Onun üzerine bir sürü kurgular yaptı, birçok şey söyledi, genellikle böyle söylüyor. Ben bu değerli konuşmacımıza soruyorum: Şu anda yatırımları özel sektör yapıyor -biraz önce söylediğim gibi- devletin vergi hakkı kendilerine devredilmek üzere yap-işlet ve yap-kirala tarzı metotlarla. Bir taraftan bu yürüyor, diğer taraftan dünyada faizler sıfırın altına inmiş vaziyette. Şu anda bütçedeki 53 milyar faiz neyin nesi? Tekrar soruyorum. Yatırımı devlet yapmıyor, yatırım için borçlanılmıyor. Özel sektörün borçları 5’e katlanmış vaziyette. Şu anda bütçedeki 53 milyar liralık -önümüzdeki bütçede- faizin açıklamasını yapmadan on on beş sene öncelerde dolaşmanın hiçbir anlamı olmadığını söylemeliyim.

Türkiye’nin durumu bu açıdan değerli milletvekilleri, bir mirasyedinin pozisyonundan farklı değildir. Aileden kalma servet harcanmıştır yani cumhuriyetin bütün tasarruflarını satıp paraya çevirmek yüzünden, efendim, mevcut itibarla, aile itibarıyla muazzam borçların altına girilmiştir. Diğer taraftan eşin dostun varlığının ipotek altına sokulması gibi bir mirasyedi tarafından, Türkiye’nin geleceği de ipotek altına sokulmuştur. Bu açıdan meseleyi değerlendirdiğiniz zaman, bu, sadece ekonomik değil ahlaki boyutları da olan bir konu olarak görünüyor.

Sayın Başbakan bu kürsüden bütçenin ilk günü Hükûmet adına yaptığı konuşmada 50 milyar 513 milyon dolarlık özelleştirme yaptıklarını söyledi. Bu bize verilmiş bir rakam iken öğreniyoruz demeye kalmadan Sayın Başbakan arkadan ilave etti “Türkiye’yi ağırlıklarından kurtarıyoruz.” diye. Değerli milletvekilleri, eğer ülke yönetimi meseleye böyle bakarsa Türkiye’yi ağırlıklarından kurtarmaya çalışan öyle ekipler, öyle heyetler, öyle türedi sermayedarlar çıkar ki önünü alamazsınız.

Bakın, bu Türkiye ağırlıklarından nasıl kurtulmuş? Size -çok uzatmamak için, zaman darlığı dolayısıyla- sadece bir iki örnek vermek istiyorum. Bakın, İş Bankasına, Milliyetçi Hareket Partisi iktidarı döneminde, ortada hiçbir yatırım yokken sadece bir telefon hattı verilmişti, fiyatı 2,5 milyar dolardı. Aynı telefon hattından, kamu kuruluşu olan TELEKOM’a da bir hat verilmişti, o bedava verilmişti tabii. Yani, TELEKOM’un bir de böyle telefon hattı vardı, Aycell ve bir sürü yatırım yapmıştı. TELEKOM, 6,5 milyar dolara özelleştirildi dörtte 1’i peşin alınmak suretiyle. Ağırlıklardan nasıl kurtulunduğunun işareti olsun diye söylüyorum. Bir TEKEL fabrikası, önce iktidar tarafından 292 milyon dolara satıldı, sonra alanlar 810 milyon dolara devretti. Balıkesir’de SEKA fabrikası geniş alanıyla 51 milyon değer biçilmişken 1,1 milyon dolara satıldı, mahkeme iptal etti, Hükûmet karar iptal etti ve dokuz yılda bu cüzi para ancak alınabildi. Bunun örnekleri çok fazladır. Sakarya’da bile 3.800 dönümlük bir devlet çiftçiliği, on sene atıl -özellikle atıl tutulduğunu şimdi anlıyoruz- tutulduktan ve çökertildikten sonra yıllık 200 bin liracıktan, sadece önündeki satış büfesinin kirasını bile karşılamayacak bir değerle birilerine verildi. Demek istediğim, bu “Ağırlıklardan kurtardık.” meselesi, otuz sene önce özelleştirmeye Milliyetçi Hareket Partisinin baktığı verimliliği artırmak, siyasilerin tasallutundan korumak vesaire tarzı bir ağırlık kurtulması meselesi değildir, o konular çünkü geride kalmıştır. Bu bakımdan, bu ifadeyi fevkalade yanlış bulduğumu ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bu iktidar dönemindeki en büyük tahribatlardan bir tanesi, bu milletin müteşebbis, teşebbüs gücünün kırılması, bu ülkenin yetiştirdiği müteşebbislerin kenara itilmesi, sanayici tipinin yok edilmesi, sanayicinin yani ülkeye istihdam sağlayan, gelir sağlayan sanayicilerin kenara itilmesi ve rekabet şartlarının ortadan kaldırılmasıdır. Ekonominin en büyük kaybı, rekabet şartlarının ortadan kaldırılmasıdır. Bunu görebilmek için on bir yılda türeyen çok sayıdaki sermayedar grupların ve büyüklü küçüklü holdinglerin, şirketlerin imalat sanayisiyle işleri var mıdır, bir bakmak lazım. Hiçbirinin olmadığını göreceksiniz.

Yüksek katma değerli ürünler, yeni bilgiler, yeni teknolojiler yani sanayileşme, kalkınma herkesin malumu iken Türkiye’de sadece iktidara yakınlıkla ve rekabet dışı alanlardan para kazanmaya çalışan kimselerin ekonominin sürükleyici aktörleri hâline getirilmesi, Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu en büyük çöküntülerden bir tanesidir. Bu tercih, atları arabanın arkasına koşarak tersine çektirmekten farklı bir sonuç vermemektedir. Bu yolla ithalat artmakta, sanayici alandan çekilmekte, fabrikalar satılmakta ve Türkiye ekonomisi olduğundan daha geriye doğru gitmektedir. Bu yolla araştırma-geliştirme çökmekte, çökertilmekte ve araştırma-geliştirme ortamı yok edilmektedir.

Değerli milletvekilleri, söz buraya gelmişken size Marmaray Projesi’nden bahsetmek istiyorum. Son günlerde biliyorsunuz çok gündemde ve çok önemli. Marmaray Projesi çok önemli bir örnektir çünkü bu proje birkaç açıdan önem taşıyor: Birincisi, AKP iktidarı ile Milliyetçi Hareket Partisinin kalkınma, yatırım, yabancı sermayeden yararlanma ve sanayileşme gibi konulara nasıl baktıklarını ortaya koyuyor. Diğer taraftan, artık “AKP anlayışı” diye özetlenen yanıltma ve gösterişe dayalı siyaset tarzının bir kez daha deşifre edilmesine yarıyor.

Marmaray Projesi çalışmaları çok önceden başlamış, 57’nci Hükûmet döneminde hükûmet ortaklarından Milliyetçi Hareket Partisi tarafından hayata geçirilmiş bir projedir. Parası temin edilmiş, yapım süresi dönülmez şekilde takvime bağlanmış ve ihaleleri başlanmış bir yatırımdır. AKP iktidarı bunu aksatsa idi suçlu olacaktı, mahkemelerde hesap verecekti. İşin aslı bu iken, İstanbul Boğazı Tüpgeçit Projesi’nin açılışında Sayın Başbakan “Abdülmecid dedemiz düşündü, biz yaptık.” diyor. Mademki işi Abdülmecid dedemize kadar götürecektiniz, o zaman demeniz gerekirdi ki Sayın Başbakan “Aslında, Abdülmecid dedemiz düşündü, Sayın Bahçeli gerçekleştirdi, açmak da bize nasip oldu.” Eğer böyle söylenmiş olsaydı, bunun bir anlamı olurdu.

Bakın, sakatlıklar nasıl üst üste geliyor. MHP, hem Marmaray Projesi’ni başlatırken hem de Ankara-Eskişehir hattının ihalesini yapmak suretiyle ülkede hızlı tren hamlesini başlatırken bu hatlar üzerinde Türkiye’nin ürettiği trenlerin çalışmasının tedbirlerini alıyordu. Bunun için, Sakarya’daki vagon sanayi kuruluşu TÜVASAŞ, hızlı tren ve metro setleri üretme teknolojisine sahip şirketlerle yabancı sermaye ortaklığı hâline getiriliyordu. İlk hızlı tren hattının açılmasından ve Marmaray’ın bitmesinden 2023 yılına kadar ihtiyaç duyulacak olan en az 16 milyar dolarlık metro setinin bu pazar avantajıyla yerli firmalarımızla içeride üretilmesi hesap ediliyordu, bu girişim durduruldu. İktidar, Sakarya TÜVASAŞ arazisi içerisine –lütfen dikkat buyurunuz- yabancı ortaklı bir montaj fabrikası kurdu, birileri ithal yoluyla bu büyük pazarı devşirme ile meşguldür. Bu örnekle, Milliyetçi Hareket Partisinin sanayileşme ve kalkınma anlayışıyla AKP’nin ithalat ve yağmalama anlayışı karşı karşıya getirilmiş oluyor. Kendi başlattığı Tüp Geçit Projesi’ni MHP kendi açabilseydi Marmaray üzerinde hizmet veren metro trenleri bu milletin ürettiği trenler olacaktı. Marmaray’ın açılışında Türkiye’yi “Asrın lideri, asrın projesini açıyor.” diye afişlerle donattınız. MHP’nin tevazu ile başlattığı bir projeden asrın liderini çıkardığınıza göre, projenin tamamı gerçekleşip de olması gerektiği gibi üzerinde hizmet veren trenler Türkiye’nin ürettiği trenler olsaydı acaba ne denilecekti, bu gerçekten merak konusudur. Birkaç gün önce Sayın Binali Yıldırım “Millî Tren Projesi” diye bir tanıtıma kalkıştı. Aradan on bir yıl geçtikten, ülkenin hızlı tren pazarı yağmalanmaya başlandıktan sonra kalkışılan bu teşebbüs, iktidar partisinin İzmir Belediye Başkan Adayının tanıtım faaliyetinden başka hiçbir anlam taşımayacaktır.

Değerli milletvekilleri, konuyu devam ettiriyorum çok önemli bulduğum için. Bu proje, Milliyetçi Hareket Partisinin projesidir çünkü şu anda her şeyi bitmiş ve kamunun malı olmuştur. 1 milyona ulaşacak yolcu taşıma kapasitesiyle vatandaşın her harcayacağı para milletin kendi parasıdır. Eğer bu AKP projesi olsaydı mutlaka yap-işlet, yap-kirala vesaire sistemlerle ilerideki gelirlerin birileri tarafından toplanacağı ve belki de otuz, kırk yıla uzanacak bir proje olabilirdi. Oradan da bellidir ki projenin hakkını teslim etmek lazımdır ama ortaya bir şey çıkmıştır, bu biten projeyi de pekâlâ satmak için bir fırsat ortaya çıkmıştır.

Değerli milletvekilleri, sanayileşmenin çok kötüye gittiğini, Türkiye’nin üretim yapmadığını, inşaat yapmaktan öteye gidemediğini ve Türkiye’de gerçekten ortaya çıkan sermayenin ve sermayedarın bu ciddi işlerle ilgili olmadığını söylemek istiyorum. Zamanımın daralması dolayısıyla bu önemli konuya çok fazla vakit ayıramayacağım ama şu kadarını ifade etmek istiyorum, Türkiye’deki çöküntünün iyi görülmesi açısından ifade etmek istiyorum: Bu millet çevre kirliliğini biliyordu, ses kirliliğini biliyordu, su kirliliğini biliyordu, hava kirliliğini biliyordu, bu iktidar sayesinde “gökyüzü kirliliği” , “sema kirliliği” diye bir hadiseyle karşılaştı. Büyük şehirlerimiz -başta İstanbul, Ankara olmak üzere- mantar gibi fırlayan, birer haram abidesi gibi milletin vicdanını sızlatan, plansız, projesiz gökdelenlerle donatılır hâle geldi. Otoyolların koruma alanları, çevre yollarının koruma alanları bunlarla dolduruldu.

Bakın, İstanbul deprem bölgesi, büyük bir deprem bekleniyor. İstanbul’da, Allah göstermesin, bir deprem olursa İstanbul halkının üzerine bina gelmemek üzere dikileceği bir yer yoktur ama 1999 depreminde 480 tane toplanma alanı vardı, bu alanların hiçbirinin kalmadığı söyleniyor ama iki yıl önceki rakam 240 tanesine inşaat yapıldığıdır. Şimdi, o tarihte var olduğunu, dokunulmadığını gördüklerimizin şu anda da ortada olmadığını, her tarafın devasa vinçlerle bu hâle getirildiğini görüyoruz. Bu bir ekonomi politikası değildir, başından söylediğim gibi bu bir yağmalama, bu bir kötüye gidiş politikasıdır.

Ancak, değerli milletvekilleri -çok hızlı geçmek mecburiyetinde kaldığım için- demiştim ki bunun bir sebebi olmalı. Bu kadar iş, bilmezlikten olamaz; bu, bir tercih midir demiştim. O bakımdan, size bunun bir tercih olup olmadığı konusundaki görüşlerimizi de ifade etmek istiyorum. Türkiye’yi kendi hâline bıraksaydınız, on bir yılda 2002 yılına göre on bir sene ileriye giderdi, bu kadar dağınıklık içine girmezdi AKP iktidarının ele geçirdiği bütün bu fırsatlara rağmen. Nedir bu fırsatlar? Büyük bir iktidar çoğunluğu kanunları istediği zaman değiştirebiliyor. Dünyada faizlerin çok düştüğü, 2002 Hükûmeti zamanında az gelişmiş ülkeler ortalaması olarak 54 olan faiz oranlarının süratle düştüğü ve eksilere geldiği bir dönemde para bulma ve sermaye temin etme kolaylığı ve 57’nci Hükûmetin ortaya koyduğu iktisat, ekonomiyi düzeltme programının meyvelerini veriyor olması elinde müthiş bir ortamdı ve Türkiye’yi gerçekten düze çıkarma şansı vardı. Ve terörün sıfır noktasına inip iddialarından vazgeçme noktasına geldiği bir pozisyonda alınmış bir iktidardan, şu anda, on bir yılın sonunda, Türkiye, hiçbir iktisadi unsuruyla hiçbir ciddi ülkeyle kıyaslanamayacak pozisyona düşürülmüştür. Bu bakımdan, bunun, bu bilinçli tercihin acaba ne olduğunu ve nasıl ortaya çıktığını sizlerin dikkatine sunmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bunu anlayabilmek için AKP’nin iktidar olur olmaz söylediklerine ve ortaya çıkan sonuçlara bakmak gerekiyor. Hatırlanacağı gibi, önce, Türk milletinin varlığını reddederek Türkiye’nin Türk yurdu olmadığı söylendi; hiç kimse tersini iddia edemeyecektir. Türkiye’nin Türk yurdu olmadığı söylendi, böylece Türkiye sahipsiz ilan edildi. Aynı anda “Komşularla sıfır sorun” diyerek Türk milletinin menfaatleri için hiç kimseyle sıkıntıya girilmeyeceği ve bu konuda gayret sarf edilmeyeceği ilan edilmiş oldu. Bu, Türkiye’nin bir yağma alanı olarak ilan edilmesinden başka bir şey değildi. Böyle olunca, güçlü bir Türk devletine kabul ettirilemeyecek ümit kesilmiş ne kadar istek ve talep varsa hepsi hortladı, ortaya çıktı. İş daha azıtıldı, mensubu olduğu milletin menfaatleri konusunda hassas olmak anlamına gelen milliyetçilik hedef hâline getirildi. Erbabı gördü ki, iktidar, Türk milliyetçiliğine düşmanlık ederek başka millî menfaatlere alan açma işine kalkışmıştır. Dolayısıyla, bu talepler tekrardan azdı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kutluata, sözünüz bitti ama ek süre veriyorum size.

Lütfen buyurun.

MÜNİR KUTLUATA (Devamla) – Teşekkür ederim.

Türkiye, hem dışarıdan hem içeriden hiçbir milletin kabul edemeyeceği taleplere muhatap oldu. Bu taleplerin karşılanabilmesi için, milletin büyük devlet tecrübesiyle oluşturmuş olduğu savunma mekanizmaları ve kurumları dağıtıldı.

Türkiye, engin tarihî geçmişi, güçlü devlet geleneği ve büyük millet şuuruyla bir yere sahip olduğu “büyük ülkeler ligi”nden, kendini birdenbire Orta Doğu’nun “güdümlü ülkeler ligi”nde buldu. BOP Eş Başkanlığı görevinin kabul edilmesiyle zaten bu pozisyona talip olunmuştu. Hükûmetin durumu, şike ile kulübünü düşüren büyük kulüp yöneticilerinin durumuna benzedi.

Gelinen noktada AKP iktidarının muhatabı Barzani’dir ve Esad’dır. 4 parçalı sözde Kürdistan’ın kurulması için Barzani’yle el eledir, bunun 1 parçasının oluşmasına direndiği için Esad’a düşmandır.

AKP iktidarı, şu anda, PKK terör örgütünün siyasal hedeflerinin gerçekleşmesi için terör örgütü elebaşıyla uyum içinde çalışmaktadır. Bunları söylemekten kastım, iktidarın muradı, hedefi, ulaşmak istediği önündeki idealler neyse bunların Türk milletinin refahıyla, gelişmesiyle ilgisi yoktur; bunu söylemeye çalışıyorum.

Bu bakımdan, sonuç bu olunca AKP iktidarının siyasi hedefine hizmet edecek bir ekonomi politikası da değil, uygulamalar seti gerekiyordu. İşte, o politikalar o yüzden günlüktür, o yüzden bir silsile şeklinde devam etmezler, o yüzden bir tercihli gidiştir. O bakımdan, münferit rakamları peş peşe koyarak birtakım şeyleri ifade etmek mümkündür ancak bunları sistemli şekilde önünüze koyduğunuz zaman…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kutluata, ek bir dakika daha size süre veriyorum, lütfen sözünüzü tamamlayınız.

MÜNİR KUTLUATA (Devamla) – …bunları üst üste koyduğunuz zaman bu gidişin sıradan bir gidiş olmadığı ortadadır.

Zamanım yetmediği için temas edemediğim Türk tarımı üzerine uygulanan varlıklarını sattırma politikasının, çiftçiyi fakirleştirip arazisinden etme politikasının gözümüzün önünde devam ettiğini; bu anlamda Türk tarımıyla ilgilenilmediğini, bu yüzden 600 dönüme kadar yabancıya satışların başladığını, bu sebeple iki üç gün önce bu kürsüde Milliyetçi Hareket Partisi milletvekillerinin Tarım Bakanına sordukları bir iş adamıyla Türk tarımını Türk köylüsünden kurtarma görüşmesine Sayın Bakanın itiraz edemediğini gördük, yaşadık. Dolayısıyla, bunlar bilinçli politikalardır, o bakımdan Türk halkı görmeli ve milletimiz tedbirini almalıdır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kutluata.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı İzmir Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Oktay Vural. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Vural.

Sizin de söz süreniz otuz dakika.

MHP GRUBU ADINA OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 2014 yılı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Evet, bugün AKP’nin 12’nci bütçesini görüşmekteyiz. 10 Aralıktan bu yana devam eden görüşmelerde, her konu üzerinde milletvekillerimiz, ülkemizin sorunlarını, değerlendirmelerini ve çözüm yollarını sizlerle paylaştı. Milletimizin kulağı olduk, gözü olduk ve dile getirdik. Eğitimden sağlığa, dış politikadan güvenliğe, ekonomiden kültüre her konuyu dile getirirken yönümüz hep ülkemiz, milletimiz ve insanımız oldu. Milletimiz adına sorduk, onların adına sorguladık. İşçimizin emeğini, esnafımızın siftahını, çiftçimizin ürününü, işsizimizin işini, memurumuzun hakkını, öğrencimizin geleceğini, emeklimizin derdini, engellimizin sıkıntılarını anlattık, katkı sağladık.

Milletimizin ortak aidiyeti olan millî kimliği, millî kültürü, millî varlığı savunduk. Ecdadımızın emaneti değerlere sahip çıktık “statükocu” diyenlere inat, kan üzerinden sözde çözüm reçetesi dayatmak isteyen vampirlere inat. “İnadına millet, inadına birlik, inadına kardeşlik” dedik. “Rahmet birliktedir.” dedik ayrışma diline karşı. Kanla pazarlık masasına, kan karşılığı kardeşliğimizi, millî kimliğimizi alışveriş malzemesi yapanlara inadına karşı çıktık. En başta Kürtleri katleden, askerimizi, polisimizi şehit eden PKK terör örgütünün meşrulaştırılmasına karşı durduk. Küresel dayatmalara karşı “önce millî menfaat” dedik. Küresel taşeronlara, teslimiyetçilere, BOP eş başkanlarına, Diyarbakır’da Kürdistan’a selam gönderenlere tarihimizi, kararlılığımızı hatırlattık. Bin yıllık kardeşliğimizi, mukaddesatımızı, muhtaciyetlerimizi, tarihimizi, kimliğimizi hazmetmeyen hazımsızlara karşı inadına karşı durduk. “Anlarsa uzağım, yakınım; anlamazsa yakınım, uzağım olur.” diyerek hep milletimizin yakınlığını savunduk.

Bütçe görüşmelerinde millî duruş ve önerilerle milletimizin hakkını ve hukukunu savunan, ihtiyaçlarını dile getiren, öneriler sunan Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna mensup milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” diyenlerin, bugün, insanımızı milletinden, milletini devletinden, işinden, aşından kopararak yalnızlaştıran, köleleştiren ve sömüren siyasal zihniyete karşı mücadele etmeye kararlıyız. Bu oyunu bozacağımıza ant içtik.

Bugün artık son konuşmaları yapıyoruz. İnşallah bu son konuşmalarımız ülkemizi, milletimizi ve vatandaşlarımızı huzursuz kılan yönetim anlayışından kurtulmaya vesile olur. “Ben her bedel ödemeye hazırım.” diyerek yanlış yönetimlerinin bedelini millete ödetip de sırça köşklerde oturup sahte kahramanlık taslayanlara; işsizlerimizin, emeklilerimizin, esnafımızın, çiftçimizin sessiz hıçkırıklarını unutup kamera karşısında gözyaşı dökenlere; ayakkabı kutusuna koydukları yeşil doların peşinde koşanlara hak ettiği dersin sandıkta verileceği günlere de giderek yaklaşıyoruz. Mukadder son yaklaşıyor. Daha da yakın olması en halisane dileğimizdir.

Şunu önceden ifade etmeliyim ki bu bütçeyi hazırlayan zihniyetin arkasında bölücülük, rüşvet ve yolsuzluk, teslimiyet, tehdit ve şantaj, tek adam anlayışı vardır.

Sayın milletvekilleri, bütçeler, aynı zamanda bütçeyi hazırlayan hükûmetin bütçe dönemine kadar o uyguladığı politik ekonominin, siyaset anlayışının iç ve dış boyutları ve tercihleri hakkında siyasi bir değerlendirme yapmamızı gerekli kılmaktadır. Özellikle, bu bütçe, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde en uzun dönemli tek parti hükûmetinin olduğu dikkate alındığında daha önemlidir. Evet, bugüne kadar, çok partili hayata girdiğimiz 1946’dan bu yana, cumhuriyet hükûmetlerinin hazırladığı 66’ncı bütçeyi görüşüyoruz. Bugüne kadar, milletimizin varlıklarını ve kaynaklarını kullanarak ülkemize hizmet eden tüm hükûmetlere teşekkür ediyorum.

Aslında, yıllık bütçe anlayışına göre, 1946’dan bu yana görüştüğümüz bütçelerin beşte 1’ini AKP yapmıştır yani yüzde 20’sini. Bugün, Türk milletinin yaşı ortalama 30’dur. Buna göre, AKP iktidarı, bu bütçeyle ömrümüzün yüzde 40’ına hükmetmiştir; 1980’lerde doğanların ömrünün yüzde 35’ine, 1990’larda doğanların yüzde 50 ömrüne hükmetmiştir. Eğer, bu tarihlerde doğanların gençliğe adım attıkları yaş olan 15 yaşını dikkate aldığınızda, 1980’lerde doğanların gençlik ömrünün yüzde 63 ila tamamını, 1990’larda doğanların da gençlik ömrünün tamamını AKP dönemi siyasal zihniyetinde geçirmiştir. Milletimiz ömrünü geçirmiştir, aynen şunu söylemektedir: “Ömrümden ömrümü aldın, yetmedi mi, geriye ne kaldı?”

Velhasıl, AKP, yaptıklarından da yapmadıklarından da sorumludur. Gerçekten, böyle bir süreyi dikkate aldığımız zaman, bir partinin programında yazılı hususları hayata geçirebilmesi için zannederim bulabileceği başka bir mazeret kalmamıştır. Ama, sürekli geçmişten mazeretler arayışı içerisine girdiği de bir vakıadır. Bu arayışın oldukça yenilikçi olduğunu da itiraf etmeliyim.

Bugün bütçesini müzakere ettiğimiz siyasal düşüncenin söylemleri arasında tutarlılıkları tespit etmek bazen gerçekten çok zor oluyor, zaman ve mekâna göre söylemler çok çabuk değişiyor, mazeretler uyduruluyor. Ekonomik sıkıntıların çözülmemesinin sorumlusu olarak bürokratik ve sivil oligarşiyi bulan odur. İşsiz olan bir gence “Taşı sıkıp suyunu çıkaracaksın.” diye cevap verip sorunu havale eden de odur. Fiyatından memnun olmayan çiftçiye “Önce şehirli olmak gerekir.” cevabını veren odur. İşsiz kalmak istemeyenlere “IMF’ye borcunuzu ödeyin, öyle gelin.” diyen odur. İşsizliğe çözüm için adres olarak iş adamlarını gösterip “Her biri 1 kişiyi işe alsa işsizlik sorunu kalmaz.” diyen odur. Bankalara “Neden kredi vermiyorsun?” diyen odur, banka lobisini 5 kat büyüten odur, onlardan şikâyet eden de odur.

Ona göre krizin müsebbipleri “Ekonomik sıkıntı var.” diyenlerdir. Terörün artmasının sebebi, ülkemizin gidişatının iyi olmasıdır! Medya eleştiriyorsa hortumları kesildiğindendir! Anayasa değişikliğini gündeme getirip “Taslak benim değil.” diyen odur, Uzlaşma Komisyonu’ndan kaçan da odur. İhracatı artıran odur ama ithalatı artıran başkasıdır! Ona göre, borç batağına sokulan vatandaşımızın kredi kartı kullanmasıdır sorun olan. Mahkûm ettiği kredi kartı kullananlara dürüst gözle bakmayan da odur. Ona göre, tasarruflarını kaptıran yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız sahtekârdır, hortumlayanlar değil. Ona göre, yolsuzlukları yapan değil, çıkaranlardır sorun. “Benim ülkemde ‘temiz eller operasyonu’ yapana niye durmadan vuruyorsunuz?” deyip ondan sonra rüşvet operasyonu yapan emniyet ve yargıya vuran da odur. Ülkeyi çetelerden temizlediğini söyleyip bugün, yine, iktidarda çetelerin varlığından şikâyet eden odur. “Askerî vesayeti kaldırdık, paralel devlet yapılanmalarına izin vermedik.” diyen, şimdi de devlet içinde paralel devletten, illegal örgütlerden bahseden de odur. Ona göre, kapanan kepenkler, kaybedilen işler, borç artışı, yükselen işsizlik, şok zamlar, ekonomik sıkıntıların hepsi psikolojiktir.

Bütün bu ifadeler ülkeyi yöneten birilerinin olmadığını, Türkiye’de sorumlu bir hükûmetin olmadığını göstermiyor mu? Bütün bu sorumluluklardan kaçan kimdir? O kimdir? Bence bir zihniyettir. O her şeyi bilendir, o mağrurdur, bazen de fedakârdır, bazen de mağdurdur, her zaman mazurdur. Aslında, bu Hükûmetin tek adı vardır: “Teflon Hükûmet.” Bu Hükûmete bir türlü sorumluluk yapışmıyor. Sorumlu olan ya halktır ya bankalardır ya işverenlerdir ya emniyettir ya savcılardır ya bakanlardır ya bürokratik oligarşi ya küresel sermayedir ya da küresel güçlerdir. Bazen 1923’tür, bazen ondan öncesidir, bazen 1940’lar, bazen 1960, bazen 28 Şubat, bazen 2002’dir sorumlu. Hatta, bazen kendi döneminde yarattığı sanal güçlerdir; ya banka lobisidir ya faiz lobisidir ya kendine destek olmayan iş adamlarıdır, işine geldiğinde medyadır ama özellikle de her zaman muhalefettir. Aslında, bütün bunların sorumlusu odur ama o kendini bulunmaz Hint kumaşı zannediyor!

Sayın milletvekilleri, her şeyi yapan da odur, bundan önce hiçbir hükûmetin dikili bir ağacı yoktur, hep kendisi dikmiştir. Devraldığı her şey kötüdür.

Komünizm, iktidara geldiği her yerde, geçmişten köklü ve temelli bir kopuş amaçlamıştır. Bolşevikler de kendi geçmişlerini kirletmek ve inkâr etmek için her yolu denediler, aynen bugünkü gibi. Mao, Çin uygarlığını hiç saydı, aynen AKP gibi. Lenin, Stalin, Hitler, Mao, Franco gibi totaliter isimler geçmişin direncini kendi ikbal ve siyasi hedefleri için engel gördüler, bunun için bizzat geçmişlerine savaş açtılar, aynen bugünkü gibi.

Bankacılık sektörünün sağlamlaştığından bahsetmektedir ama 23 Nisan 1999 tarihinde yürürlüğe giren Bankalar Kanunu’yla bankalar sistemine çekidüzen verildiğini görmez. Kamu bankalarının kârlılığından bahseder, “Hazinenin artık yükü değil.” der ama 25 Kasım 2000 tarihinde kamu bankaları hakkında kanun ile bu bankaların çağdaş bankacılığın ve uluslararası rekabetin gereklerine göre çalışmalarını sağlayacak biçimde yeniden yapılanmalarının sağlanmasından bahsetmez o. “Bankaların görev zararı yok, bizden önce sürekli zarar yazdılar.” der ama bankaların görev zararını 2 Mayıs 2001’de sıfırladığımızı söylemez hiçbir zaman. Bütçe açıklarından dem vurur ama 1 Ocak 2002’de 69 tane fonu kapatarak kayıt dışı bütçe uygulamasına son vermemizden hiç bahsetmez.

“Ecdadımın hayalidir.” deyip Marmaray’dan bahseder ama ihalesini bizim yaptığımızı, kredisini bizim bulduğumuzu hiç görmez. Mekece-Bozüyük hattını, hızlı tren ihalesini, Çanakkale-İzmir Otoyol Projesi’ni, Körfez geçişini, üçüncü köprünün projelerinin hazırlıklarını görmeyen de odur. “Biz, onların IMF borcunu sıfırladık.” der ama IMF’nin 13 milyar dolarını onların kullandığını, 10 milyar dolar da onun borçlandığını hiç söylemez sizlere. Görmeyen gözlere, duymayan kulaklara ne diyeyim? Ama Allah’a şükür, biz haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan değiliz.

Sayın milletvekilleri, AKP döneminde çul serme formüllerinden biri de iyimser hava uyandırmaktır, o bir Polyanna’dır. Keynes, 1919’da diyor ki: “Çevreye uyum sağlayabilme gücü insanoğlunun en belirgin özelliğidir. Son dönemdeki olumlu gelişmeleri normal, kalıcı ve güvenilir zannederek planlarımızı ona göre yapıyoruz.” Evet, aslında, ekonomideki gelişmeleri normal, kalıcı, güvenilir zannederek karmaşık, güvenilmez ve geçici olduğu unutuldu. İyimser hava oluşturularak ekonomik gelişmeler sağlıklı değerlendirilmedi. Sanal, iyimser ortam içerisinde çevreye uyum gösteren vatandaşlarımıza gerçekleri iletmek zor oldu. Öyle ki ithalat daha hızlı artarken onlar sadece ihracat artışından dem vurdular. Cari açık artarken “Önemli değil canım, önemli olan finansmanı.” dediler. Suni kur politikasıyla TL’yi değerli kılıp dolar bazında sanal büyümeyi pazarladılar. Ekonomi sosyal eşitsizlik yaratırken sosyal yardımlara bağımlı kitleler oluşturup sosyal adaletten dem vurdular. İthalatla hormonlu büyümeyi pazarlayıp üretime dayalı büyümenin üstünü örttüler. Milleti borçlandırıp tüketimi kredi köpüğüyle finanse ettirdiler, sonra da “Büyüme var.” dediler. 2002’ye göre sabit fiyatlarla yüzde 40 artan büyümeyi kur ve enflasyonla köpükleyerek “3 kat arttı.” diye pazarladılar, caka sattılar. Yabancı kredi kuruluşları “Rüşvetle iş yapıyorlar.” dediler, sonra da bunların not artışlarını bize pazarladılar. İşsizliği görmezden gelip iş arama umudunu yok ettiler, işsizliğin üstünü örttüler. Üretmeden tüketip tüketileni üretmiş gibi pazarladılar. Kazanmadan borçlandırıp borcu borçla kapattırdılar. Milletin tasarrufunu azaltıp dış kaynağa yol açtılar, sonra da “Bakın, ne kadar sermaye geliyor.” diye böbürlendiler. Evet, her olumsuz gelişmenin üstünü örtmek için Aysel Gürel gözlüğü kullandılar! “Her şey iyi.” dediler, pazarladılar. Her şeyi kendilerine yonttular, olumsuzluklara gözlerini kapatıp iyimserlik yonttular; aslında, sonuçta, milletimizi yoldular. Taktik başarılarını stratejik kazanımlara çeviremeyen yönetimler, AKP gibi sürekli mirastan tüketmiştir.

Sayın milletvekilleri, onun ustalık döneminin vardığı Türkiye’de ithalatımız yüzde 500 artmıştır, hanehalkı borcu yüzde 4.400 artmıştır, hanehalkı borcunun kullanılabilir gelire oranı 11 kat artmıştır, özel sektör borcu yüzde 500 artmıştır, merkezî yönetim iç borcu yüzde 171 artmıştır, toplam borç stoku yüzde 184 artmıştır, esnafın borcu yüzde 5.500 artmıştır, çiftçinin borcu yüzde 7.500 artmıştır, cari işlemler açığı yüzde 7.500 artmıştır. Aslında, o, yüzdelerin efendisidir!

Sayın milletvekilleri, aziz milletim; onlara göre Rize, İstanbul, Siirt de mübarektir çünkü bu üç şehir Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük liderinin doğmasına vesile olmuştur! Pazarlık ve 3 çocuk güya onun sünnetidir! Ezel ve ebet başkandır o! Ona dokunmak ibadettir! Üslubu bize Allah’ın bir lütfudur! Asrın lideridir o! Allah’ın gönderdiği bir lütuftur o! Bu yaklaşım ve ifadelerin, milletimizin muhafazakâr ve mütedeyyin masum kardeşlerimizin itikadına ne kadar uygun olduğunu takdirlerine bırakıyorum.

Muhafaza edilen, örselenmeyen hangi millî ve manevi değerlerimiz kalmıştır? Bunu şüphesiz sorma vakti gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, “Milletler topla tüfekle yıkılmaz, milletler ancak aralarındaki rabıtalar çözülerek kendi başının derdine, kendi havasına, kendi menfaatine düştüğünde yıkılırlar.” Düşmanlarımızın bugün bizden istedikleri ne bir vilayet ne de sancaktır, doğrudan doğruya başımızdır, devletimizdir. Ey cemaat, gözünüzü açınız…

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Hangi cemaat?

OKTAY VURAL (Devamla) – …ibret alınız. Bizim hani senelerden beri kanımızı, iliğimizi, kurutan dâhilî meseleler yok mu, Kürdistan meselesi… Bunların hepsi düşman parmağıyla çıkarılmış meselelerdir.

Evet, Mehmet Âkif Ersoy’un bu tarihî tespitleri günümüze de büyük anlam vermektedir.

Evet, değerli milletvekilleri, milletimiz arasındaki rabıtalar çözülmekte, “Şark meselesi” bugün Kürt meselesi olarak hortlatılmakta, Sevr Barış Anlaşması yenilenerek uygulamaya konulmak istenmektedir. Bölücülüğe uyabilmek için milleti yontan bir zihniyet iktidardır. Milletimizin ortak değerleri yok sayılmakta, millî kimlik altüst edilmekte, millî kültür ayrıştırılmakta, dilimiz bölünmektedir. Çözüm ve barış süreci içerisinde yeni bir millet ve devlet inşasına başladılar. Türk milleti ayrı ayrı varlıklardan yapılma basit bir yığın değil, birbirleriyle münasebet içerisinde ve karşılıklı tesirleşme hâlinde yaşayan kısımlardan oluşmuş bir varlıktır. Türkiye, ne komitelerin odalarda toplanıp imal ettikleri bir devlet ne de eski bir koloni parçasıdır. Selçuklu’nun da, Osmanlı’nın da, Türkiye Cumhuriyeti’nin de kurucusu Türk milletidir. 1923 öncelerine giderek Türk milletinin egemenliğini sorgulayanlara, 1922 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesiyle ortaya konulan 308 sayılı Karar tarihî bir cevaptır. Millî Kurtuluş Şavaşı’nı yapan da, egemenliğe sahip olan da Türk milletidir.

Sayın milletvekilleri, “Kürdistan” demek, ortak vatan ülküsüne kastetmektir. “36 etnik grup” demek, tek millet iradesini mahvetmektir. Bayrağın indirilmesine sessiz kalmak, tek bayrak kararlılığını yok etmektir. “Özerklik” demek, tek devleti imha etmektir. Sınırları gevşek ve başıboş bırakmak, egemenlik haklarımıza darbedir. Teröristle müzakere, şehitlerin ruhunu muazzep etmektir. İsyancıları, hainleri baş tacı yapmak, tarihi ve milletin hükmi şahsiyetini hızara vermektir. Andımızı kaldırmak, millî yeminleri çiğnemektir. Millî gün ya da bayramları dejenere etmek, kutlanmasına engel olmak, milletin ilham kaynaklarını kurutmak, heyecan damarlarını kesmektir. Terörist sevdalılarına ödüller vermek, millî varlığa hakaret, millî varlığa yüz çevirmektir.

Sayın milletvekilleri, bütçeler, hazırlayan ve uygulayan hükûmetlerin güven belgesidir. Bütçelerin en önemli ilkesi güvenilir olmasıdır fakat aynı zamanda, bütçeyi hazırlayan hükûmete ve özelde bakanlara da güven duyulmalıdır. Bütçe hakkı, parlamentoların vazgeçilmez haklarından biridir. Parlamenter demokrasilerde önce bütçelerin parlamento tarafından onaylanması ve bütçe uygulaması sonrasında da uygulama sonuçlarının denetim yetkisinin parlamentoya ait olması bütçe hakkının bir gereğidir. Bütçe yetkisi sadece bir izin verme değil, aynı zamanda, uygulama sonuçlarının denetimini de kapsamaktadır. Parlamentonun denetim yetkisini kullanması, kamu kaynaklarının etkin, ekonomik ve verimli bir şekilde kullanılıp kullanılmadığının da onaylanması anlamına gelmektedir.

Önümüzde, hesap verebilirliği katleden bir Hükûmet vardır. Hesap verebilirlik kamu harcamalarının can damarıdır. Maalesef, Hükûmet bu can damarını kapatmıştır. Bütçeler, aynı zamanda, hazırlayan, onaylayan ve uygulayanlar için de bir ahlak belgesidir. Bu Hükûmet, siyasi tarihimize denetimden kaçmak için her yolu deneyen bir hükûmet olarak geçecektir, bu Hükûmet denetim kaçkınıdır. Türk milleti adına denetim görevi TBMM tarafından Sayıştay vasıtasıyla yapılmaktadır.

Maalesef, toplam 212 adet kamu idaresi hakkında düzenlenen denetim raporu Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmamıştır. 146 kamu idaresine ait 15 hesap hakkında olumsuz görüş verilmiş, 50 hesap hakkında da görüş verilmemiştir. Maalesef, Sayıştayın denetim raporlarının gelmemesiyle Türkiye Büyük Millet Meclisine hesap vermekten Hükûmet kaçmıştır; Sayıştay üzerinde baskı oluşturmuştur. Sayıştayla ilgili, performans denetimi yerine yerindelik denetimini getirmek suretiyle, kullandığımız kaynakları verimli kullanıp kullanmadığımızı sorgulama imkânımız ortadan kaldırılmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisinden bilgi saklanmıştır; güncel, yeterli ve güvenilir bilgilere ulaşması engellenmiştir. AKP zihniyeti, iktidara gelir gelmez, kamu yönetiminin yeniden yapılandırılması kapsamında hazırladıkları kanun çerçevesinde, kamu kuruluşlarının teftiş kurullarının kaldırılmasını öngörmüştür. Bunun Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmesinden sonra kamu kuruluşlarının teşkilat yasalarıyla amaçlarına ulaşmış ve teftiş kurullarını biçmişlerdir. Düşünebiliyor musunuz, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, bu milletin hakkını, hukukunu gasbedenlerin cezası düşürülmüştür. Kamu İhale Kanunu maddelerinde 80 defa değişiklik yapılmıştır.

Sayın Başbakan bir sürü yatırımdan bahsediyor ve şunları ekliyor: “Bu yatırımlar yapıldı, yolsuzluk olsa bu kadar yatırım olur muydu?” diyor. Bu mantığa göre, yolsuzluk yatırım olmayan bir ülkede oluyor demek ki. Bu mantığı ancak Aristo çözebilir, ona müracaat etmek gerekir. Başbakan, Yolsuzluk Algısı Endeksi’nde düşme olduğunu ifade etmektedir. Teftiş kurulu kaldırılırsa, Sayıştay denetimi engellenirse vatandaş yolsuzluğu nasıl algılayacaktır? AKP yolsuzluğu algılayacak mekanizmaları kısıtlamıştır, milletin yolsuzluklardan haberdar olmamasını temin etmeye çalışmıştır. Bu çerçevede ne Türkiye Büyük Millet Meclisinin ne Sayıştayın ne de kurulların denetim yapma imkânı vardır. Temiz yönetim, temiz vicdan işidir; dürüst idare, helal süt meselesidir.

Sayın milletvekilleri, AKP Grup Başkan Vekili konuşmasında AKP’nin ne kadar denetimden yana olduğunu anlatmak için çırpındı ama mızrak çuvala sığmıyor. Bu denetimden yana olanların, söyledikleri mekanizmaların bugünlerde olup biteni neden tespit edemediğini anlatması gerekmektedir. Her türlü denetim mekanizması törpülenen AKP dönemiyle ilgili bildiklerimiz ve duyduklarımız artık gün ışığına çıkmaktadır. Muhtemelen bu kadar baskıya ve tehdide rağmen “Artık yeter!” diyerek vicdanları isyan edenlerin ortaya çıkardığı manzara, esasen, bu zihniyeti deşifre etmiştir.

Bugün ayıplar üstü örtülemeyecek seviyeye gelmiştir. 17 Aralıktan beri muhatabı iktidar olan çok ciddi yolsuzluk iddia ve haberleriyle çalkalanılmaktadır. 4 bakanla ilgili vahim iddialar, belgeleriyle piyasaya çıkmıştır. Asrın yolsuzluğu ortadadır. Öyle isnatlar, öyle suçlamalar vardır ki birisi bile doğruysa Hükûmetin yerinde durması mümkün değildir. Yöneltilen suçlamalar hafife alınacak türden değildir. Ortaya çıkan görüntüler, basına yansıyan bilgi, belge, bulgular, evlerde âdeta banka kuran, kasalarca para biriktiren yüzler, AKP Hükûmetinin eseri ve aslında altından kalkamayacağı vebalidir. Bu iddiaların hepsi açığa kavuşmalı, suçlular hak ettiği cezayı almalıdır.

AKP Hükûmeti bu yolsuzlukta deşifre olmuştur. Deşifre olan Hükûmet çeşitli taktiklerin peşindedir. Önce soruşturmaya müdahil olmak ve yönlendirmek istemektedir, aynen Deniz Feneri’nde olduğu gibi. Soruşturmayı karartmak için elinden geleni yapmaktadır.

Sizce, operasyonu yapan polis şeflerini görevden el çektirmeleri bu yolsuzluk soruşturmasının akıbeti konusunda bir ipucu vermiyor mu? Hiçbir hukuki ve idari gerekçeyle izah edilemeyecek bu tavır, yargıya, soruşturmaya ağır bir müdahaledir. İstanbul Emniyet Müdürü görevden alınıp yerine âdeta partili emniyet müdürü atanmaktadır. Soruyorum: Bu emniyet müdürü, atamasını yapan İçişleri Bakanının da dâhil olduğu soruşturmaya nasıl dâhil olacaktır? Türkiye Cumhuriyeti makamları böyle, çete mantığıyla yönetilemez. Deliller artık kesinlikle güven altında değildir. Belli ki soruşturmadaki bu polislere siyaset güvenmemiş, yeni gelenlere, hukuku uygulayacaklarından değil, kesinlikle siyaseten kendi yanlarında olduklarından itibar etmektedirler. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan müdahale ile sonuç almayı riskli görenler çareyi başsavcılığa müdahalede bulmuşlardır. Adli soruşturma kamuoyunun gözleri önünde fütursuzca, utanmazca karartılmaya, engellenmeye, durdurulmaya çalışılmaktadır.

AKP Hükûmeti bu rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasının daha da derinleşmesi, yaygınlaşması ve zirvelere ulaşmasından endişe duymaktadır. Çeşitli illerde adli kolluk kuvveti olarak çalışacak emniyet mensuplarına kıyım başlamış ve tamamen siyasi atamalarla muhtemel soruşturmalar engellenmek istenmiştir. AKP Hükûmeti bu yolsuzluk için sanal sorumlular arama gayretine girmiştir.

Gezi sürecinde “Şu kadar seramik kırıldı, şu kadar otobüs tahrip edildi.” diyerek millî servet kaybından dem vuranlar şimdi halkın çalınan milyarlarından niye bahsetmiyor? Milleti soyanların yaptığı bu soygun operasyonu milletten niye kaçırılıyor? Soruyorum: Bu ayakkabı kutusu içindeki paralar milletin parası, millî servet değil mi?

Yolsuzluk ve rüşveti görmeyenler hedefi saptırmak için klasik AKP numarası çekmeye başlamışlardır. AKP iktidarı ve Sayın Başbakan, bu yüzyılın en büyük yolsuzluk olayının üzerine çeşitli bahanelerle kapatmak istiyor. “Dış güçler”, “devlet içinde devlet, çeteler” diyerek “Cambaza bak!” oyununu işliyor. Halkbank Genel Müdürünün evinde bulunan 4,5 milyon dolar nakit parayı görmezden gelip, “O Genel Müdürün evinde bu paraların ne işi var?” diye sormayıp kamu bankalarını zayıflatmaya yönelik uluslararası komplodan söz etmek “Cambaza bak!” oyunundan başka bir şey değildir.

Anlaşılan o ki Başbakan dolar ve eurolardan hareketle bunu dış güçlerin işi olarak görmektedir. O zaman Başbakana sormak gerekir: Bakanların da bu dış güçlerin elemanıdır, atadığın emniyet mensupların da bu dış güçlerin elemanıdır. Bunları atayan Hükûmet değil midir? Bunlar kanunlara göre atanmadı mı? Bunlar bir çete ise siz çetebaşı mı oluyorsunuz? Bir devletin çeteleşmesi kadar vahim bir husus olabilir mi?

Çok ilginç komplo teorilerinden biri de, bu operasyonun yapılma sebeplerinden biri, özellikle 2013 yılının son çeyreğinde yüzde 4,4 büyüme olduğu ifade edilmektedir. Gerçekten, AKP’nin mazeret bulması çok enteresan.

Başbakan yardımcılarından biri “Bunlar elit kişiler, gözaltına alınmadan önce haber verilmedi.” diyor. Diğeri de “Savcısından herkese, suç duyurusunda bulunacağım.” diyor. Bu tehdit, bu baskılardan sonra soruşturma selametle sonlandırılabilir mi? Başbakan yardımcıları karşı operasyondan bahsediyorlar. Karşı operasyon ne demek? Bu yolsuzluğu ortaya çıkaran savcıların, polis müdürlerinin üzerine gitmek demek. Başka bir anlamı var mı?

Bir zamanlar “Yolsuzluğu yapan babam olsa cezalandırırım.” diyen bir Başbakanın, “Yolsuzluğu ortaya çıkaranlar babamın oğlu olsa cezalandıracağım.” demesi sizce bu yolsuzluk operasyonunun akıbeti hakkında bir şey söylemiyor mu? Zannedersin ki rüşvet ve yolsuzluğu yapan emniyet mensuplarıdır, görevi kötüye kullanan emniyet mensuplarıdır, savcılardır. Savcılarla ilgili yapılan bu değişikliklerin hepsi ve emniyet mensupları hakkında yapılan bu değişikliklerin hepsi sorumluluktan kurtulmak ve soruşturmayı selamete erdirmesini engellemektir.

Ben de buradan suç duyurusunda bulunuyorum. Başbakansa Başbakan, başbakan yardımcısıyla başbakan yardımcısı, bakansa bakan, bu rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasına müdahale edenler hakkında suç duyurusunda bulunuyorum. Hodri meydan! Ey, cumhuriyet savcıları, hodri meydan, buyurun!

Yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasında Başbakan ve yardımcılarının sözleri, tutumu içler acısıdır. AKP sözcüsü diyor ki: “Türkiye’de ilk kez, emniyet müdürü, valinin haberi olmadan operasyon yapılıyor. Bu ülkenin Başbakanı, ülkenin İçişleri Bakanı bunu televizyondan öğreniyor. Operasyonu yapan arkadaşlar, Başbakana, valililere bildirmiyor.” diyor. Bunun söylenmesi, aynı zamanda yolsuzluk olayı kadar vahim değil midir? Demek ki bundan önceki yolsuzlukların hepsi birilerine iletilmiş olsa gerek. Başbakan, ülkeyi, muz cumhuriyetine çevirmiş de haberimiz yok. Biz “tek parti devleti” derken, “yargı kuşatılmıştır” derken boşuna söylemediğimiz bu sözcünün konuşmasından da anlaşılıyor. Hükûmet sözcüsü: “İçişleri Bakanının, oğlunun gözaltına alınmasını basından öğrenmesi kadar acıklı bir şey olur mu?” demiş. Bu zihniyet, bakanın işin içinde olmasını görmezden gelecek kadar acıklı olmuştur aslında. Memurlardan önce siyasi sorumluluk sahibi olanların sorumluluklarını başkalarının üstüne aktarması ibretliktir. Bütün bunların siyasi sorumlusu Sayın Başbakandır. Sayın Başbakanın bu sözleri var: “Hırsızlık oğuldan babaya geçmez, babadan oğula geçer. Yönetimlerde hırsızlık en üst yöneticiden altta, sonra da halka geçer. “ Yani diyor ki: “Balık baştan kokar.” Biz de Başbakanın bu sözlerine katılıyoruz. Ama, zannederim, şimdi bu rüşvet ve yolsuzluğun nasıl geçtiğini ve kimden geçtiğini ortaya çıkarmanın zamanı gelmiştir.

Başbakan rüşvet, yolsuzluk dosyasını ortaya koyanlar için “Sandığa gelin.” diyor, “millî irade” diye bağırıyor. Sayın Başbakan hukuk millî irade değil mi? Hukuktan kaçmak millî iradeden kaçmak değil midir? Emniyet mensupları, savcılar millî iradenin hukukundan güç almıyorlar mı? Millî iradeyi hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet ruhsatı mı sandınız? Millî irade, “yedirmeyiz” diyerek mağduriyet edebiyatıyla, uluslararası operasyon edebiyatıyla, çete edebiyatıyla üstünü örtmek değildir. Millete hakaret edeni, soyanı savunmak ne zamandan beri millî irade olmaktadır? Millî iradeye çağrı yapan Başbakan, siz önce kendi cüzi iradenizin hesabını verin.

Sayın milletvekilleri, İtalya’da “temiz eller operasyonu” olduğu zaman İtalya’yı Türkiye’ye örnek gösterenler…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Vural, sözünüz bitti ama size ek süre veriyorum, lütfen tamamlayın.

Buyurun efendim.

OKTAY VURAL (Devamla) - …Türkiye’de “temiz eller operasyonu” yapanlara saygı duysunlar. Benim ülkemde “temiz eller operasyonu” yapana niye durmadan vuruyorsunuz? Rahat olun. Anadolu’da bir söz var: “Abdestinden şüphesi olmayanın namazından şüphesi olmaz.” Mesele bu. Onun için senin geçmişinden bir sıkıntın yoksa anından da sıkıntın olmamalıdır. Doğru demiş. Şimdi Başbakana soruyorum: Abdestinden şüphen mi var da namazından şüphe duyuyorsun yoksa geçmişinden sıkıntılısın da onun için mi anından sıkıntılısın?

Biri rüşvet, biri yolsuzluk, biri kara para aklama, biri kaçakçılıktan soruşturulurken yan gelip yatan ne yapmış acaba, doğrusu onu merak ediyorum? “Yolsuzluğu ortaya çıkaran mı suçludur, yolsuzluk yapan mı Ayten? Kara para aklayan mı, aklayanı ortaya çıkaran mı sorumludur Ayten? Kaçakçılık yapan mı suçludur, kaçakçılığı ortaya çıkaran mı Ayten? 5 kere 5, 25 ederse 150 milyonu 4’e bölersen kaç çıkar Ayten?” diye soruyor vatandaşlarımız. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

Bu soruşturma sonuna kadar sürdürülmeli, ucu kime giderse gitsin, hukuki süreç ona kadar ilerletilmelidir. Bu soruşturma Cenevre’deki, Dubai’deki hesaplara, gizli ortaklıklara, gemiciklere, rant lobisine kadar gitmelidir ve Türkiye, pırıl pırıl temizlenmeli, yolsuzluk illetinden çıkmalıdır.

Sayın milletvekilleri, “tek vatan” deyip Kürdistan inşaatına başlayanlar, “tek millet” deyip çok millete bölenler, “tek devlet” deyip KCK paralel devletini yapılandıranlar, “tek bayrak” deyip PKK paçavralarına yol verenler, iş adamlarını tehdit edenler, gazetecileri susturanlar, çiftçimizi aşağılayanlar, komşuyu komşuya düşman kılanlar, milletimizi gırtlağına kadar borçlandıranlar, vatandaşımızı 2 torba kömür, 3 paket makarnaya mahkûm edenler, “benim hırsızım” diyenler, rüşvet ve yolsuzluk operasyonunu karartmak isteyenler, aldıkları madalyadan cesaret alanlar, ayakkabı kutusu partisi kuranlar, evet, onlar, onlar zannediyor ki biz sussak mesele kalmayacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Vural, ek bir dakika daha süre veriyorum size.

OKTAY VURAL (Devamla) – Bitiyor efendim.

BAŞKAN - Lütfen tamamlayın.

OKTAY VURAL (Devamla) – Ama susmayacağız. Onlar zannediyor ki sustursalar mesele kalmayacak ama susturamayacaklar. Onlar zannediyor ki bizden kurtulsalar mesele kalmayacak ama bizden kurtulamayacaklar. Bizden kurtulsalar hakikatten kurtulamayacak, gören gözden, duyan kulaktan kurtulamayacaklar. Haksızlık karşısında susmayan dilden kurtulamayacaklar. Bizden kurtulsalar vicdan azabından kurtulamayacaklar. Vicdanı olmayan parmaklarla vicdanlardan kurtulsalar milletin iradesinden nasıl kurtulacaklar? Ama ant olsun ki ne olursa olsun Allah’ın azabından kurtulamayacaklar.

“Ne bu şûride siyaset ne bu fasit dava?

Görmüyor gittiği yanlış yolu zannım çoğunuz,

Size rehberlik eden haydudu kovunuz!”

3 bakanı belediye başkan adayı, 4 bakanı da yolsuzluk ve rüşvet şüphelisi olan Bakanlar Kurulunun hazırladığı bu bütçeye de, uygulayacaklara da güvenimiz yoktur. Türkiye Cumhuriyeti devleti, kayınpeder, enişteler, mahdumlar, gemicikler, kuzucukların kurduğu anonim şirketleri yönetecek bir devlet değildir. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bütçeye helalinden “hayır” oyu vereceğiz.

Hepinize saygılarımı sunuyor, 2014 yılının milletimize hayırlar getirmesini diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Vural.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan…

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, deminden beri tutuklu vekillerle ilgili sizden bir açıklama istedik, Hükûmetten bir açıklama istedik. Bu kadar önemli bir konuda tek bir cümle bile kullanmamakta niye ısrar ediyorsunuz? Üç maymunu mu oynuyorsunuz?

BAŞKAN – Bir dakika, sizden evvel söz isteyen var. Sizden evvel söz isteyen var.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Hayır, bu kadar… Siz Meclis Başkanı olarak halkın iradesini yapmak, bu saldırıyla ilgili bir tavır ortaya koymak zorundasınız. Hükûmet buraya çıkıp bu saldırıyla ilgili bir açıklama yapmak zorunda.

(BDP ve HDP milletvekillerinin Başkanlık kürsüsü önünde toplanması)

(AK PARTİ sıralarından “Hop! Nereye gidiyorsunuz?” sesleri)

BAŞKAN – Şimdi, arkadaşlar, hayır, hayır, böyle bir müzakere tarzı olmaz. Böyle bir müzakere tarzı olmaz.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Milletvekilleri içerideyken burada yapılan görüşmelerin bir meşruiyeti yoktur ve siz tek bir cümle kullanmaktan bile imtina ediyorsunuz.

BAŞKAN – Şimdi, bakın, arkadaşlar, böyle bir müzakere tarzı olmaz. Böyle bir müzakere tarzı olmaz; çok doğru değil, çok doğru değil.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Hiçbir açıklama yapmadınız.

BAŞKAN – Ben bugüne kadar o kadar çok açıklama yaptım ki… Daha evvelsi gün yaptım. Böyle bir şey olmaz, böyle olmaz... Hayır, hayır… (Gürültüler)

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Bir saldırı var... Buradaki bütçe görüşmeleri meşru değil.

BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar… Lütfen arkadaşlar… Böyle bir şey olabilir mi yani? Ben birleşimi yönetiyorum. Açıklamayı yapabilmem için kararı görmem lazım, olup biteni bilmem lazım, ondan sonra gerekiyorsa açıklama yaparım ama ben birleşimi yönetiyorum.

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) - On iki buçuk yıldır Meclis sessiz Başkan, hiç değilse…

BAŞKAN - Hayır, açıklama yaptım ben, açıklama yaptım. Üstelik bu açıklamaları Anadolu Ajansı kanalıyla yaptım ki kayıtlara geçsin diye. Hayır, lütfen arkadaşlar, bu çok doğru değil. Böyle bir usul yok. Böyle bir usul yok, lütfen... (Gürültüler) Böyle bir usul yok.

Bakınız, ben saat ikiden beri burada birleşimi yönetiyorum. Karar nedir, ne değildir, gerekçesi nedir, bunu bilmeden, görmeden nasıl bir açıklama yapacağım. (Gürültüler)

Evet, lütfen arkadaşlar… Bu doğru değil, doğru değil. Bakınız, ben buradayım, karar nedir, ne değildir, neden dolayı reddedilmiştir… İşin esasını bilmeden nasıl açıklama yapılır? Nasıl açıklama yapılır bilmediğiniz konuda?

İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Meclis Başkanı olarak… (Gürültüler)

BAŞKAN - Lütfen… Lütfen arkadaşlar…

İDRİS BALUKEN (Bingöl) - 5 arkadaşımız cezaevinde, bir cümle kullanmadınız.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Tamam, anlattın…

BAŞKAN – Ben, bugüne kadar bu konuyla ilgili çok açıklama yaptım ama bir araya gelip çözülemedi bu. Meclis Başkanından bir şey talep ederken evvela Anayasa’daki, İç Tüzük’teki yetkisine bakarsınız.

Arkadaşlar, birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.31

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.39

BAŞKAN: Cemil ÇİÇEK

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki son görüşmelere devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in, uzun tutukluluğu tasvip etmediğine ve gerekli hukuki düzenlemelerin yapılması için kendisine düşen bir görev varsa kanun çerçevesinde yapacağına ilişkin konuşması

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, lütfen, bir oturuverin, ondan sonra. Her şeyi sükûnetlice konuşmak lazım kimin ne söylediği, ne söyleyeceği anlaşılıversin.

Şimdi, eksiği var, fazlası var ama bu ülkede yasalar var, Anayasa var, hukuk var; eksiği varsa tamamlayacağız, yanlışı varsa düzelteceğiz.

Anayasa’nın 6’ncı maddesi de çok açık ve nettir: “Hiçbir kimse, organ ya da kişi, kaynağını Anayasa’dan almayan bir yetkiyi kullanamaz.” O hâlde, bir şeyi çözeceksek, bir şeyi karara bağlayacaksak, evvela, bu işe müdahil olacakların yürürlükteki hukuk açısından yetkisini, hukukunu bilmemiz, tayin etmemiz lazım. İlke bazında konuşuluyor ise, bugüne kadar, ister milletvekili olsun ister olmasın, tutukluluğun katiyen mahkûmiyet anlamına gelmediğini, uzun tutukluluğu da tasvip etmediğimizi müteaddit defalar söyledik.

Ben, saat ikiden beri burada birleşimi yönetiyorum. Sizin bahsettiğiniz konu nedir, ne değildir, ben onu bilemem. Ama bir ilkeyi bir defa daha bin defa daha söylemeye devam ederim. Uzun tutukluluğu, biz, asla kabul etmediğimizi müteaddit defalar söyledik. Bundan sonrası bu kararı vermesi gerekenlere aittir, bu bir.

İki: Daha Meclisin açılışında açış konuşmamda yine son defa söyledim, dedik ki, bakınız…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, seçilme hakkı milletin iradesi, gasbedilemez.

BAŞKAN – Bir şeyi dinlemeden yani -ben sizi dinliyorum- kürsüye kadar geliyorsunuz, iki dakika cümlenin sonunu getirmeme müsaade etmiyorsunuz.

Elbette, yanlış kurallar Anayasa’mızda, hukukumuzda olduğu sürece doğru sonuçları çıkarma imkânımız da yok. Ne yanlış, ne doğru, bunu da bir araya gelecek gruplarımız, sizler… Bana da bir görev düşecekse -yanlış hukukun düzeltilmesi- ben onu kanun, nizam çerçevesinde yaparım. Onun ötesinde, bilmediğim bir konuyla ilgili, vesaireyle ilgili, buradan, şöyle veya böyle bir açıklama yapmak, zaten, doğru da değildir, uygun da değildir. Benim yapabileceğim budur ve bir tartışma açmayalım bunları.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın Başkan…

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan…

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, bu konuda tartışma açalım.

BAŞKAN – Bir dakika, hanginiz konuşacaksınız? Bir dakika ya! Hanginiz konuşacaksınız?

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Ben konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Önder.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın Başkanım, siz bu konuyu biliyorsunuz çünkü şöyle dediniz: “Artık mahkemeler bundan gerekli sonucu çıkarsın.” Daha önce bununla ilgili yasaya benzer bir yasa çıkardığımız zaman dediniz ki avam diliyle: “Artık, hâkim eşek değil, davadan anlasın.”

BAŞKAN – Yok, ben yani o ifadelerinize katılmam, ben daha düzgün cümle kullanırım.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – “Mahkemeler bundan gerekli sonucu çıkarsın.” dediniz. Mahkeme gerekli sonucu şöyle çıkardı: “Ey bu milletin Meclisi, senin iradeni de, yasa koyuculuğunu da, lafzını da, içeriğini de tanımıyorum, meydan okuyorum.” diyor.

BAŞKAN – Bunu konuşmanın yol ve yöntemi var. Konuşulabilir ama şu an biz bütçe müzakerelerini yapıyoruz.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın Başkan…

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Hayır Sayın Başkan, siz bu ortamda müzakereyi konuşamazsınız.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın Başkan, ortada Meclis kalmayacak çünkü iradesi tanınmıyor. Bütçe yapsan ne olur, bütçe yapmasan ne olur?

BAŞKAN – Peki, teşekkür ediyorum.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Bitireyim Sayın Başkan.

Şimdi, bununla ilgili, Meclis eğer kendi izzetini, şerefini, haysiyetini gözetiyorsa, en üst organ olduğunun idrakindeyse, bu şuuru taşıyorsa, kardeşim, beş dakikayı alır, grup başkan vekilleri irade beyanında bulunuyorlar, tekrar bunu teyiden yaparız, bu Meclisin üzerinden bu gölgeyi, bu ayıbı kaldırırız. Yoksa, bizim bu Mecliste bulunmamızın, bu bütçe çalışmalarına katılmamızın bir anlamı yok.

BAŞKAN – Sizin beyanınızı herkes duydu. Kim ne yapacak, onun gereğini ben tayin, takdir edemem, ben şu an birleşimi yönetmek mecburiyetindeyim.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Bence grup başkan vekillerine söz verin, bu konuda ne düşünüyorlarsa söylesinler.

BAŞKAN – Düşüncemi de söyledim, ben inandığım ilkeyi de söyledim, hukuku da söyledim, bundan sonrası daha sonraki bir konudur.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Çünkü, siz…

Sayın Başkanım, bakın, son bir cümle söyleyeceğim.

BAŞKAN – Tamam.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Biz şunu demiş oluyoruz mealen: Demokratik siyaset yapmak isteyen insanlar bunun karşılığında bir barış sürecine girmişlerdir. Ne karşılığında? Demokratik siyaset yapacağız. Siz diyorsunuz ki: “Ben, bırak sana…” Siz derken sizi kastetmedim.

BAŞKAN – Ya, bir cümle değil, bir paragraf oldu senin konuşma şimdi.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Ama bu şekilde bu Meclisin iradesine -bu en çok size düşer- deniliyor ki: “Siz, demokratik siyaset ne ki biz sizin seçilmişlerinizi bile bırakmayız Anayasa hükmüne göre.”

BAŞKAN – Peki, anladım.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Ondan sonra bu insandan barış bekleyemezsiniz, hiçbirimizden. Bu insan yarın ateş topu olur üzerinize gelir hiç biriniz de bir şey diyemezsiniz.

BAŞKAN – Peki, o ayrı.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Yok artık yani, böyle bir müzakere yok.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)

2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)

BAŞKAN - Şimdi, bütçenin lehinde olmak üzere…

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, bu konuda bir görüşünüz yok mu?

BAŞKAN – Ee, canım, böyle yani sabaha kadar müzakere mi yapacağım? Böyle bir şey olabilir mi?

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Meclis Başkanı olarak “Tutuklu vekillerin içeride olması yanlıştır.” diyemiyor musunuz?

BAŞKAN – Bunu kaç defa söyledim ben?

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Söylemediniz. “Müstemleke hukuku var.” diye söyleyemiyor musunuz?

BAŞKAN - Kaç defa söyledim? Kaç defa söyledim?

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Şu anda söylemiyorsunuz.

BAŞKAN - Bırakın tutuklu milletvekili sade vatandaşın bile uzun tutuklu kalmaması için yasa çıkarmışız.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Uzun tutukluluk meselesi değil bu mesele, fiili bir durum var.

BAŞKAN – Adli kontrolü getirmişiz, ferdî başvuru hakkını getirmişiz; bunları söyledik. Ee, bundan sonrası yargının işi. Bilmediğim bir konuyla ilgili…

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bak, diyorum, saat ikiden beri ben burada bir şey yönetiyorum. Bilmediğim bir konuyla ilgili Meclis Başkanından bir şey söyletmek istiyorsanız bu da çok doğru bir şey değildir. Bu da çok doğru bir şey değil.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Yargı Meclise meydan okuyor Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hayır, ben söyleyeceğimi söyledim.

Evet, şimdi şahısları adına Samsun Milletvekili Sayın Mustafa Demir.

Buyurun Sayın Demir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, siz bu tutumla devam ederseniz bu görüşmeyi yapamazsınız.

BAŞKAN – Söyleyeceğimi söyledim. Söyleyeceğimi söyledim.

(BDP ve HDP milletvekillerinin Başkanlık kürsüsü önünde toplanması)

İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Siz savaş çıkarmak istiyorsunuz!

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Biz bu görüşmeyi yaptırmayız, bunu yapamazsınız!

BAŞKAN – Böyle bir müzakere olmaz arkadaşlar.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Bunu yapamazsınız!

BAŞKAN – Nasıl yapamayız? (Gürültüler)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Usul tartışması…

BAŞKAN – Nasıl yapamayız? Ne demek?.. Ne demek?.. Ya, cezaevinin anahtarı Meclis Başkanının elinde mi? Meclis Başkanının elinde mi cezaevinin anahtarı? Bu nasıl iştir ya? Bu nasıl iştir?

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Siz savaşa davet ediyorsunuz!

BAŞKAN – Nasıl davetiye?

İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Demokratik siyasetin önünün tıkandığı…

BAŞKAN - Ne zamandan beri Meclis Başkanı cezaevinden adam tahliye ettiriyor ya? Böyle bir şey olabilir mi? Yetkim belli. Hayır, ben ilkemi, inandığımı söyledim. Lütfen… Lütfen…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Savaş bütçesine izin vermeyiz.

BAŞKAN - Ben söyleyeceğimi söyledim.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - O zaman biz de söyleyeceğimizi söylüyoruz!

BAŞKAN – Peki, Sayın Demir, buyurun.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Olacak iş mi?

MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı hakkında şahsım adına lehte olmak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Hayır arkadaşlar, her işi sükûnetle konuşmak lazım. Bu usulle, bu üslupla burada bir şey konuşulamaz. Bak, herkese söz verdim.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – “Ben Meclis Başkanı olarak vekillerin tutuklu olmasına karşıyım.” diyemiyor musunuz? Halkın iradesini niye diyemiyorsunuz?

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – “Çifte standartlı hukuka karşıyım.” diyemiyor musunuz?

BAŞKAN – Bunu bin defa söyledim ben.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Demediniz!

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Demediniz!

BAŞKAN – Bin defa, bin defa söyledim.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Şimdi deyin! Şimdi deyin!

BAŞKAN – Ya, zorla bana bir şey mi söylettirmek istiyorsunuz? Böyle bir şey olabilir mi?

İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Ayıp ya! Yeter ya!

MUSTAFA DEMİR (Devamla) – Sayın milletvekilleri, AK PARTİ iktidarının 11’inci bütçesinin kapanışı, 12’nci bütçesinin görüşmelerine devam ediyoruz ve son anlarına geldik.

BAŞKAN – Hak, hukuk diyorsunuz zorbalıkla birinden bir şey ikrar ettirmeye çalışıyorsunuz; bu olmaz.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – “Bu ülkede çifte standartlı hukuk uygulanamaz.” niye demiyorsunuz?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Demir, devam edin.

MUSTAFA DEMİR (Devamla) – Birazdan inşallah 2014 yılı bütçemiz yasalaşarak 1 Ocaktan itibaren yürürlüğe girecektir.

Bütçe görüşmeleri esnasında Sayın Vural’ın ifadeleri bende şöyle bir çağrışım yaptı: 2003 yılı öncesinin sanki belli yönleriyle, o günkü şartlarla bugünkü şartlar kıyaslanabilir… Öyle bir imajla anlatılmaya çalışıldığını hissettim, böyle bir değerlendirme içerisindeyim. Fakat o yıla gittiğimizde bize yetkiyi devreden Hükûmetin başında Sayın Ecevit vardı, Başbakan Yardımcısı Sayın Bahçeli’ydi ve ANAP da iktidar ortağıydı. Yapılan seçimlerde, hatırlarsanız, özellikle Milliyetçi Hareket Partisi yarı yarıya, daha da fazla oy kaybederek Meclis dışında kaldı, Başbakanın partisi Meclis dışında kaldı, diğer ortak da Meclis dışında kaldı. Yeni kurulan, daha kongresini yapmamış Adalet ve Kalkınma Partisi, genel başkanı milletvekili adayı değilken tek başına iktidara geldi. O zaman şöyle bir soruyu sormak icap eder: Sizin kendi seçmeninizin bile yarısının size yetki vermekten caydığı, başka partilere oy verdiği noktada, o günkü şartları, halk nezdindeki itibarını ve durumunu çok iyi değerlendirmek lazım.

Bunu şöyle ifade edebiliriz değerli milletvekilleri, 2002 yılı sonu Türkiye Cumhuriyeti tarihinin hemen hemen her alanda en zor şartlarını yaşadığı bir dönemde Adalet ve Kalkınma Partisi…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Geldiğiniz noktadan utanıyor musunuz, gurur mu duyuyorsunuz, onu söyleyin?

KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) - Sorumluluğunuz bu kadar işte!

MUSTAFA DEMİR (Devamla) – …bütün o ağır faturalarıyla birlikte iktidar sorumluluğunu alıp, etkin, sorumluluk bilinciyle, birlikte, verimli, her alanı kapsayan, çok organize, çok planlı, çok iyi çalışılmış icra dönemini başlattı. 11 bütçemizi yasalaştırdık ve gerçekleştirdik. Bugün ise 12’nci bütçemizi gerçekleştiriyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geneli itibarıyla süremin de kısalığını göz önüne alarak, çok kısa geçerek, bir kısım şeyleri, önemli bulduğum konuları sizlerle paylaşmak istiyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi özellikle ülkeyi inşa etme ve yatırım alanında hiçbir ayrım yapmaksızın bütün alanlarda; eğitimde, sağlıkta, ulaşımda, enerjide, sulamada, gençlerle, kadınlarla ilgili yapılan yatırımlarda, aklınıza ne geliyorsa topyekûn bir kalkınma hamlesiyle birlikte yapım faaliyetlerine başladı. Yetmiyor, aynı zamanda çok uzun yıllar ezilen, sosyal politikalar noktasında dünyada en zayıf konuma düşmüş olan ülkemizin asil milleti için gerekli sosyal devlet anlayışı için yapması gerekenleri de çok koordineli, imkânlar nispetinde yaygın ve etkin bir şekilde uygulamaya başlamıştır. Aynı zamanda birçok alanda düzenlemeler noktasında, neredeyse bugüne geldiğimizde, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; reforme etmediğimiz, düzenlemediğimiz birçok alanda da dünyadaki düzenlemelerden çok daha ileri seviyeye taşımış bir icra dönemini bugün konuşuyoruz. Adalet ve Kalkınma Partisi, dolayısıyla, hemen hemen her alanda topyekûn kalkınmayı bugünlere taşımıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yatırımlar noktasında artık zaruri ihtiyaç olan, normal şartlarda yapılması gereken yatırımları büyük ölçüde tamamlamış, prestij yatırımlar noktasında da çok büyük mesafe katetmiştir. Şunları rahatlıkla ifade edebiliriz… Sayın Vural da burada ifade etti, Marmaray konusunda, o günkü MHP’nin planlama ve finans noktasında katkıları olduğunu ifade etti. Bir tek Marmaray değil, Hükûmetimiz, tüp geçit, üçüncü boğaz köprüsü, üçüncü havaalanı ve buna benzer -demir yolları- birçok alanda yatırımlarını, Adalet ve Kalkınma Partisi, dünya çapında ses getiren, ülkemizin geleceğinde önemli rol oynayacak yatırımları hayata geçirmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yatırımları yaparken, bu gelişmeleri sağlarken… Yine, söz konusu oldu, Kamu ihale Kanunu üzerinde belli tartışmalar yapıldı. 2002 yılı öncesi uygulanan Kamu İhale Kanunu 2886. 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun çıkış tarihi 2001 yılı, 2002 yılının Ocak ayı fakat iktidara geldiğimizde biz, 2003 yılının ortalarında -yani 8’inci ayında Resmî Gazete’de yayınlandı- Kamu İhale Kanunu üzerinde topyekûn bir değişiklik yaptık. Sayın Babacan, o zaman, o değişikliği Hükûmet adına takip eden Başbakan Yardımcımız, hazineden sorumlu Bakanımızdı. Bugün Türkiye’de uygulanan Kamu İhale Kanunu, dünyada en iyi uygulanan, en iyi düzenlenmiş ihale kanunlarından bir tanesi.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Aynı maddeleri kaç defa değiştirdiniz?

MUSTAFA DEMİR (Devamla) – Eleştiri konusu edilen şeyler… Kamu ihale kanunları bir tek kendisi yapım süreçlerini gerçekleştirmez, ihaleyi bizzat kendisi yapmaz. İnsan unsurundan kaynaklanabilecek muhtemel ihtimaller üzerinden eleştiriler yapılıyor. On binlerce yatırımı projelendirip -ki daha projelendirme safhasında Kamu İhale Kanunu devreye girer- ihale edip, yapım süreçlerini gerçekleştirip, teslim alıp kullanıma açmanın tüm süreçleri Kamu İhale Kanunu kapsamındadır. Bizim dönemlerimizde on binlerce ihale yapılmıştır. Bu ihaleleri bir incelediğinizde, yüzde 90’ın üzerinde, sözleşmede ifade edilen süreler içerisinde, hatta daha erken tamamının tamamlandığını görürsünüz.

Bugünkü uygulanan İhale Kanunu, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, anahtar teslimi usulüyle ihale edilmekte ve dolayısıyla geçmiş 2886’daki o mahzurlu alanlarından tamamen temizlendiği için son derece verimli, ilave maliyetleri gerektirmeyecek, kaliteli inşaat yapımını sağlayan bir mahiyet arz etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisinin başardığı en önemli noktalardan bir tanesi de yatay kalkınma noktasında ülkemizde çok büyük mesafe katedilmiştir. Bugün geldiğimiz nokta itibarıyla Anadolu’daki şehirlerimiz, birçok noktada ihracat verilerine de baktığımızda, ki Türkiye ihracat ortalamasının 2 katı üzerinde ihracat gelişmelerindeki rakamlara, ekonomik verilere… Yatırımların Anadolu kentlerinde yaygınlaşması ve kullanıma açılmasıyla birlikte bugün Anadolu’daki birçok kentlerimizde de gelişmelerde çok hızlı bir seyir izliyoruz. Yaptığımız yatırımlara ilave, Anadolu kentlerindeki gelişmelerle birlikte ilave yatırım ihtiyaçları doğduğunu görüyoruz. Yarın da Sayın Başbakanımız, Ordu ilimizde -bildiğiniz gibi- bir çevre yolunun açılışını gerçekleştirecek. Dolayısıyla, Hükûmetimizin hem genel anlamda hem yatay anlamda kalkınmayı planlı programlı bir şekilde yürüttüğünün en güzel göstergelerinden bir tanesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarı döneminde, bugüne geldiğimiz nokta itibarıyla, orta ölçekli teknolojilere büyük ölçüde sahip olmuş bir ülkeyiz. Bu orta ölçekli teknolojilere sahip olmanın getirdiği avantajlarla reel sektörün rekabet gücünün artırılması, kamu hizmetlerinin çok daha sağlıklı ve kayıtlı elektronik ortamda verilmesi birçok noktada ülkemize ciddi anlamda katkılar sağlamaktadır ve artık, 2014 yılının bütçesini görüştüğümüz dönemlerde, geçmiş bütçe kaynaklarında da ve 2014 yılında da AR-GE harcamalarına, gelişmeye, bilgi teknolojilerine, yüksek teknolojilere katkı sağlayacak, yüksek teknolojileri elde edebilecek kaynakların ayrılmasıyla birlikte, artık yüksek teknolojiyi elde etme zamanına geldiğimizi görüyoruz.

Bunlarla ilgili, yine, Hükûmetimizin yaptığı çalışmalarda rahatlıkla şunu ifade edebiliriz: Bildiğiniz gibi yüksek teknoloji gerektiren özellikle üretimler, savunma sanayisi başta olmak üzere, yerli helikopter yapımı, savaş uçağı yapımı, nükleer santraller, uydu teknolojileri noktasındaki Hükûmetimizin gayretlerinin de ülkemizi yüksek teknolojiye taşıdığını görüyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yüksek teknolojilere ulaşmamızda bugüne kadar bütçe uygulamalarımızda gördüğümüz bütçe dengeleri açısından, özellikle reel sektörümüzün ihracat artışlarında, ithalat düşüşlerinde çok ciddi katkı sağlayacağımızı, sağladığımızı görüyoruz. Önümüzdeki yıllarda, bu konuda, çok daha fazla mesafe katedeceğimize inanıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Demir, ek bir dakika süre veriyorum, ondan sonra süre vermeyeceğim. Sözlerinizi lütfen tamamlayın.

MUSTAFA DEMİR (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe hakkında değerlendirmelere gelince: 2013 yılı bütçe gerçekleşmelerinden bütçe dengelerinin büyük ölçüde tuttuğunu görüyoruz. Büyüme rakamları sevindirici boyuttadır. Ayrıca, cari açık üzerinde de alınan tedbirlerle birlikte ciddi bir düşüşü gözlemliyoruz. 2014 yılı bütçesinin de 2013 yılındaki bütçedeki hedefleri daha ileriye götüren, özellikle büyüme rakamları noktasındaki gerçekleştirilebilir öngörü cari açıkta da düşme eğilimi noktasındaki alınan tedbirler noktasında 2014 yılının ihracattaki artış potansiyelimizin artarak devam edeceği düşüncesiyle, 2013 yılı bütçelerine göre gerçekleşme noktasında hedefleri de aşılabileceği imkânları kendisine tanıdığını düşünüyorum.

Bununla ilgili özellikle ekonomi yönetimimize bir konuda da teşekkür etmek istiyorum. Bütçe hazırlanmasında, bildiğiniz gibi, önümüzdeki yıl yerel seçimlerin ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin olduğu yıl ve bütçe dengelerinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA DEMİR (Devamla) – Teşekkür için Sayın Başkan…

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum Sayın Demir.

MUSTAFA DEMİR (Devamla) - Bütçeye olumlu oy vereceğimi ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi, Hükûmet adına, Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacan.

Buyurun Sayın Babacan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, iki saattir burada bugün alınan karara ilişkin Hükûmetten bir açıklama yapılmasını beklediğimizi ifade ettik.

BAŞKAN – Hükûmet burada.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Ama şu saate kadar herhangi bir açıklama yapılmadı.

BAŞKAN – Açıklama yapacaksa zaten sözü Hükûmete verdik.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Babacan’dan Hükûmet adına bir açıklama bekliyoruz Sayın Başkan. Hükümetten bir açıklama bekliyoruz.

BAŞKAN – Talebinizi dinledi. Arkadaşlar ne der, onu bilemem.

(İzmir Milletvekili Musa Çam ayağa kalkarak pankart açtı)

MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Bakan, bunları tanıyor musunuz? “Gezi’nin çocukları ve bakanların çocukları!” “Gezi’nin çocukları ve bakanların çocukları!”

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Bülent Bey, Ayten’i tanıyor musun, Ayten’i! Ayten’in çocukları bunlar!

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Ayıp değil mi?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ayıp, ayıp; Musa Bey, çok ayıp!

MUSA ÇAM (İzmir) – Gezi’nin çocukları ve bakanların çocukları arkadaşlar! Bakanların çocukları, bakanların!

BAŞKAN - Sayın Çam, sayın grup başkan vekilleri; Genel Kurulda bu türlü afişlerin asılması doğru değil. Dün idare amirlerimizle bir toplantı yaptık. E, burada bu yol açılırsa yarın hepimizin sıkıntıya düşeceği bir kısım afişler açılabilir, başka türlü sıkıntılar olabilir. Bunlar doğru şeyler değil.

Bakınız, şimdi, yani bu kapıyı aralarsak bu Mecliste müzakere nasıl olacak, nasıl götürülecek? (Gürültüler)

Lütfen arkadaşlar… Lütfen…

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.00

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.07

BAŞKAN: Cemil ÇİÇEK

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki son görüşmelere devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Söz sırası, Hükûmet adına Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacan’da.

Buyurun Sayın Babacan, sizin de süreniz bir saat. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanun Tasarısı ile 2014 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı hakkında Hükûmetimiz adına söz almış bulunmaktayım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Bakan, açıklama bekliyoruz. Sayın Bakan, Sayın Babacan açıklama bekliyoruz.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Açıklama bekliyoruz açıklama! Hükûmet olarak ne düşünüyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Buldan bir dakika.

BAŞKAN – Lütfen dinleyin, belki bir şey söyleyecektir canım.

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – 2014 yılı bütçemizin milletimiz için, ülkemiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Bütçenin hazırlanmasında emeği geçen başta Maliye Bakanlığımız olmak üzere tüm ekonomi birimlerimize de ayrıca teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Bir saat konuşacak, bir saat konuşacak. Ne diyeceğini önceden bilemezsiniz, ben bilemem. Lütfen rica edeceğim.

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) - Hem Komisyon aşamasında hem de Genel Kurul aşamasında bütçede çok emeği olan Plan ve Bütçe Komisyonumuzun Değerli Başkanına ve üyelerine de ayrıca teşekkürlerimi sunuyorum. Burada, Genel Kurul salonunda gerçekleştirdiğimiz görüşmelerde çok sayıda konuşmacıyı dinledik, takip ettik. Bu kürsüde dile getirilen tüm yapıcı görüş ve düşünceler için de teşekkürlerimi sunmak ve biraz sonra da Hükûmetimizin değerlendirmelerini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ iktidarı döneminde bugüne kadar 11 bütçe hazırladık ve bunları başarıyla uyguladık. Bugün, 12’nci bütçemizin görüşmelerinin son günündeyiz. Böylesine uzun bir süre hizmet etme görevinin milletimiz tarafından bizlere tevdi edilmiş olması hiç kuşkusuz büyük bir onurdur. Ancak bu onurun çok büyük bir sorumluluk anlamına geldiğinin de biz gayet iyi bilincindeyiz. On bir yıl boyunca bu sorumluluğun gereğini yerine getirmenin gayreti içerisinde olduk.

Hazırladığımız tüm bütçelerde, belirlediğimiz hedeflere titizlikle bağlı kaldık. Tüm dünyada, ekonomik ve finansal krizin yoğun olarak hissedildiği 2009 yılında, Hükûmetimiz zamanlı ve çok iyi tespit edilmiş önlemleri yürürlüğe koydu ve böylece, birçok ülkede görülen istihdam kayıplarının ve ekonomik daralmanın önüne geçilmiş oldu. Maliye politikamızda bu temel duruş, siyasi istikrarla birlikte ekonomimizdeki tüm aktörlerin üretim ve yatırım kararlarını sağlıklı bir biçimde alabilmesini sağladı. Diğer taraftan, başta özelleştirme olmak üzere, eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik gibi alanlarda, 2002 yılından beri uyguladığımız yapısal reformlar neticesinde ekonomimizdeki verimlilik, üretkenlik arttı.

Dünya Bankası tarafından 1987 yılından bu yana yapılan sınıflandırmaya göre, Türkiye uzun süre düşük orta gelir grubunda yer almıştı. Ancak, 2004 yılında kalıcı olarak üst orta gelir grubuna Türkiye yükseldi ve inşallah, 2014-2016 Orta Vadeli Program’ımızın döneminin sonunda Türkiye artık Dünya Bankası sınıflandırılmasına göre yüksek gelirli ülke grubuna giriyor.

Ayrıca, diğer bir gösterge olarak, Avrupa Birliğinin satın alma gücüne göre hesaplanmış kişi başına ortalama gelir seviyesini 100 olarak kabul ettiğinizde yani 27 ülkenin ortalamasına 100 dediğinizde, 2002 yılında Türkiye’nin kişi başına düşen millî geliri 36’ydı yani Avrupa Birliği ortalamasının yüzde 36’sı kadar bir millî gelirimiz vardı, hamdolsun, 2012’de bu oran yüzde 54’e çıktı. Hemen yanı başımızda ve dünyanın en ileri ekonomilerinin olduğu bu gruba Türkiye hızla yaklaşmakta.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugüne kadar hazırladığımız tüm bütçelerimizi hep insan odaklı bir hizmet bütçesi olarak hazırladık. Bütçelerde temel önceliklerimiz, bir taraftan fiziki ve sosyal altyapıyı güçlendirmek olurken, diğer taraftan toplumun dezavantajlı gruplarına sosyal yardımları artırmak olmuştur. Bütçe disiplini ve bütçe hedeflerimizden taviz vermeden sağladığımız bu artışları, özellikle enflasyon ve faizlerin düşmesiyle bütçede sağladığımız tasarruflardan oluşturduk. Nitekim, faiz harcamalarının bütçe harcamaları içindeki payı son on bir yıllık dönemde yaklaşık 30 puan düştü. 2013 yılında faiz harcamalarının bütçedeki payı 2002 yılındaki yüzde 44,8 seviyesinde olsaydı, faiz harcamalarına 50 milyar lira değil, bu yıl bütçesinde tam 182 milyar lira ödenek koymak durumunda kalacaktık. Genel olarak üst gelir grubuna transfer niteliği taşıyan bu faiz ödemelerindeki tasarruf, işte bize, altyapı yatırımları ve sosyal harcamalar için çok geniş bir alan oluşturdu.

Değerli milletvekilleri, bir ülkenin kalkınma ve büyüme potansiyeli, fiziki ve sosyal altyapısının gelişmesine bağlıdır. Hükûmetlerimiz döneminde temel önceliğimiz, bütçemizde oluşan her türlü alanı bu altyapı konularına yönlendirmek olmuştur. Nitekim, geçmiş on yılda beşerî sermayeyi güçlendirmek, daha donanımlı ve daha nitelikli insan gücüne ulaşmak amacıyla bütçemizden en büyük payı her zaman eğitime ayırdık. Bu kaynaklarımızı, eğitime erişimi kolaylaştırmak, eğitimin kalitesini artırmak ve eğitim hizmetlerinin yaygınlaşmasını sağlamak amacıyla kullandık çünkü biliyoruz ki eğitimimizin kalitesi ne kadar artarsa ekonomimizde oluşturulan katma değer de o kadar yükselecektir. Bir ekonominin büyüklüğü pek çok farklı şekilde hesaplanabilir ama bu hesaplardan birisi de o ülkedeki insanların oluşturduğu katma değerlerin toplamıdır. Daha yüksek eğitim, daha iyi eğitim, daha büyük bir ekonomi anlamına gelecektir.

İşte bu çerçevede 2002 yılında bütçemizin yüzde 9,4’lük kısmı eğitime harcanırken 2014 bütçesinde tam yüzde 18’i artık eğitime harcanmakta. Toplam 100 lira harcama varsa bütçemizde, bunun 9,4’ü 2002’de eğitimmiş, şu anda bakıyoruz, tam yüzde 18 bu 2014 bütçemizde.

Benzer şekilde sağlıkta kapsamlı bir dönüşüm hamlesi de başlattık. Bu dönemde hem sağlık hizmetlerine erişimi hem de sağlık hizmetlerinin kalitesini artırdık. 2002’de toplam harcamaların sadece yüzde 11,5’u sağlık iken 2014’te yüzde 17,2’si sağlık olmuş oldu. Dolayısıyla, biz faizlerden elde ettiğimiz tasarrufu eğitim için, sağlık için ve pek çok sosyal harcamalarda kullanmış olduk.

Değerli milletvekilleri, iktidara geldiğimiz 2002 yılı sonundan bu yana kamu görevlilerimizi ve emeklilerimizi enflasyona ezdirmedik, ücret ve maaşlarda enflasyonun üzerinde artışlar yaptık. 2002-2013 döneminde enflasyon oranı yüzde 159 oranında artarken -bu dönemin kümülatif enflasyonunu söylüyorum- aile yardımı ödeneği dâhil en düşük memur maaşındaki artış yüzde 381 oldu, net asgari ücretteki artış yüzde 336 oldu, en düşük memur emekli aylığındaki artış yüzde 208 oldu, en düşük SSK emekli aylığındaki artış yüzde 273 oldu, en düşük BAĞ-KUR esnaf emekli aylığındaki artış yüzde 423 oldu, en düşük BAĞ-KUR çiftçi emekli aylığındaki artış yüzde 782, 65 yaş aylığındaki artış yüzde 433 oldu. Enflasyonun çok çok üzerinde gelir artışı sağladı pek çok gelir grubumuz.

Yoksulluk göstergeleri de gelir dağılımındaki olumlu seyre paralel olarak iyileşmekte. TÜİK verilerine göre, 1 doların altında günlük geliri olan bir vatandaşımız artık kalmadı, bunu sıfırladık. 2,15 dolara bakıyoruz, 2,15 doların altında yaşayan vatandaşımız da hemen hemen sıfırlanmış durumda. 4,3 baremine baktığımızda dahi 2002 yılında vatandaşlarımızın yüzde 30,3’ü bu baremin altındayken bugün yüzde 2,27’si bu baremin altında. Dolayısıyla, uluslararası standartlarda Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler ölçütlerinde nereden bakarsak bakalım çok şükür Türkiye’deki ekonomik büyüme, kalkınma yoksulluktaki düşüşe yansımış oldu.

OECD tarafından en son 2013 yılında yayınlanan gelir dağılımı raporuna göre yine Türkiye tüm OECD ülkeleri içerisinde gelir dağılımının en hızlı düzeldiği ülke. Şu anda OECD’de sadece 5 ülkede gelir dağılımı düzeliyor, diğerlerinin hepsinde gelir dağılımı bozulmakta. Türkiye sadece o 5 ülkeden biri değil, aynı zamanda gelir dağılımını en hızlı düzelten OECD üyesi şu anda.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 yılı bütçemiz, bundan önceki bütçelerimiz gibi KOBİ’lerimizi, esnafımızı ve çiftçimizi önemli bir miktarda yine destekleyen bir bütçe. Bu çerçevede, Hazine Müsteşarlığı bütçemizden çiftçilere, tarımsal üreticilere, esnafımıza ve KOBİ’lere önemli finansman destekleri yine sağlamaya devam etmekteyiz. Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri tarafından çiftçilerimize ve tarımsal üreticilere konularına göre hâlen yüzde sıfır ile yüzde 8,25 arasında değişen faiz oranlarıyla sübvansiyonlu kredi kullandırılmakta. Bu kapsamda, Ziraat Bankasınca kullandırılan düşük faizli kredilerin bakiyesi şu anda 16 milyar Türk lirası. 1 milyar da tarım kredi kooperatifleri tarafından kullandırılan benzer krediler söz konusu ve şu ana kadar toplam 817 bin üreticimiz bu kredi desteklerinden yararlandı. Öte yandan, ülke genelinde meydana gelen muhtelif afetlerden etkilenen üreticilerin Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerine olan düşük faizli tarımsal kredi borçlarının da dönem dönem birer yıllık ertelemesini gerçekleştirmekteyiz. Çiftçilerimize düşük faizli kredi kullandırma nedeniyle oluşan gelir kayıplarının karşılanması amacıyla 2013 bütçemizde ve 2014 bütçemizde yaklaşık 1,5 milyarlık ödenek koymuş durumdayız. Bu ödenek, kredilerin sübvansiyonunda kullanılan ödenek.

Esnaf ve sanatkârlarımızın desteklenmesi amacıyla Halk Bankası tarafından hâlen yüzde 4 ile yüzde 5 arasında değişen faiz oranlarıyla yine sübvansiyonlu kredi kullandırılmakta. Bu kredilerin bakiyesi de 9,5 milyara ulaşmış durumda ve 280 bin esnafımız şu anda bu kredilerden yararlanmakta.

Bütçe görüşmelerinin açılış gününde Ana Muhalefet Partisinin Genel Başkanı esnaf kredileriyle ilgili şöyle bir ifade kullandı: “Türkiye’de şu anda 280 bin esnaf borcunu ödeyemiyor.” dedi. Burada herhâlde kendisine verilen notlarda ciddi bir rakam yanlışlığı var ki bu 280 bin, Halk Bankasından kredi kullanan esnafların toplam sayısı. Peki, ödeyemeyen kaç kişi var diye baktığımızda, bu sayı şu anda 1.612 yani 280 bin değil, sadece 1.612 esnafımız şu anda çektiği krediyi ödeyememekte ve bu oran yüzde 0,57. 2002’de rakamlar nasılmış? Toplam 63 bin esnafımız kredi kullanıyormuş, bunlardan 24.500’ü kredisini ödeyemeyecek durumdaymış, oran yüzde 38. Yani, yüzde 38 oranında ödeyemeyen bir esnaftan yüzde 0,57 oranında ödeyemeyen bir esnafa doğru bir trend öyle sanıyorum ki son derece olumlu bir tabloyu bize göstermekte.

Öte yandan, kamu bankalarımızın toplamına bakacak olursak, kamu bankalarımızın takipteki kredileri yani ödenmekte güçlük çekilen kredilerinin toplamı, toplam krediler içerisinde yüzde 37’lik bir paya sahipmiş 2002 yılında. Ziraat Bankası, Halk Bankası ve Vakıfbankı topladığımızda, takipteki alacaklar toplam alacakların yüzde 37’si. Bugün ise, bu 3 bankanın toplamında sadece yüzde 3’lük bir takipte olan alacak söz konusu.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Kaç defa yeniden yapılandırdınız ya.

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – Ki, bu, sektör ortalamalarına aşağı yukarı yakın bir rakam.

Bir zamanlar görev zararıyla boğuşan bu kamu bankalarımız, artık, hazinemize ciddi miktarda kaynak aktarmakta. Sadece, son on yıllık dönemde, kârdan elde edilen temettü artı gelir vergisi olarak topladığımızda tam 31,5 milyar liralık nakit kaynağı kamu bankaları hazinemize aktarmış durumda.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle, küresel krizin başladığı 2008 yılından itibaren; aktif, etkin ve bütüncül bir istihdam politikası üzerinde çalıştık ve bunu başarıyla uyguladık. Mevsimsellikten arındırılmış verilere göre baktığımızda, 2009 yılının başından 2013 yılının ortasına kadarki dönemde, Türkiye’deki istihdam toplam 4 milyon 714 bin kişi artmış durumda. Yine, aynı dönemde, Avrupa Birliğindeki istihdam rakamlarına baktığımızda, yaklaşık 4 milyon istihdam kaybı var, istihdamda düşüş var Avrupa Birliğinde. Yani, Türkiye tek başına, 27 Avrupa Birliği ülkesindeki kayıp istihdamı aynı dönemde oluşturmuş durumda. Bu da, yine, uygulamış olduğumuz özgün ve Türkiye için doğru politikaların güzel bir sonucu.

Başta kadınlarımız olmak üzere, iş gücüne katılım oranları Türkiye’de hızla artmakta. 2008’de yüzde 46,9’ken iş gücüne katılım oranı, bugün itibarıyla yüzde 50,8’e; tam 4 puan artmış durumda. Bu, gerçekten, istihdam istatistiklerini incelediğinizde pek çok ülkede görülmeyen hızda elde edilmiş bir başarı. Yine, benzer şekilde, 2008 yılında, istihdam oranı Türkiye’de, yüzde 41,7’yken, 2013 Eylül’de bu yüzde 45,6’ya çıkmış durumda.

İş gücüne katılım oranlarındaki bu artış, işsizlik oranlarının daha hızlı düşmesini sınırlandıran bir etki de kuşkusuz oluşturuyor ama öte yandan, yıllar itibarıyla artırdığımız sosyal yardım harcamalarımıza baktığımızda, 2014 yılında 30,4 milyar lira seviyesine çıktı. Düşünün ki, bütçemizden sadece sosyal desteklere, yardımlara artık 30 milyar lira ayırabiliyoruz; 2014 bütçesi. Bu, başta engelli vatandaşlarımız olmak üzere, pek çok toplum kesimine yaygın bir şekilde ulaşan kaynak. Yine, nereden sağlıyoruz bu kaynağı? O yüksek faiz ödemelerinden elde ettiğimiz tasarruflardan sağlıyoruz. Bunların içerisinde engellilerin evde bakımı, engelli ve engelli yakını aylıkları, 65 yaş üstüne verilen aylıklar, engellilerin istihdamı, koruyucu aile programları, kadın konukevleri gibi çok geniş bir alan söz konusu.

Değerli milletvekilleri, tüm bölgelerimizin kalkınma hızlarının artması ve birbirine yakınsaması için ulaştırma altyapısının geliştirilmesine çok önem veriyoruz. Bu nedenle, kamu yatırımları içerisinde en yüksek payı ulaştırma alıyor ve 2014 yılında da yine bütçemizde bu dengeyi koruyoruz. Kamu altyapı yatırımlarını gerçekleştirirken bütçe disiplininden taviz vermeksizin, özel sektörün finansal ve teknik tecrübesinden yararlanarak kamu-özel iş birliği modellerine de ağırlık veriyoruz. Bu çerçevede, İstanbul’a üçüncü havaalanı, üçüncü köprü ve İzmir-İstanbul Otoyolu gibi büyük projeleri bu modelle gerçekleştiriyoruz. Özellikle İzmir-İstanbul Otoyolu Projesi’nin tamamlanmasıyla birlikte bu iki büyük ilimiz arasındaki mesafe kara yoluyla üç buçuk saate inşallah iniyor. Böylece, Ege Bölgesi’nin üretim potansiyeli ile İstanbul’un finansal ve ticari kapasitesi birleşmiş oluyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son iki yıllık dönem bizim yapısal reformlarımızın çok hızlandığı bir dönem oldu. Bakın, bu dönemde ekonomi dışındaki alanlara baktığımızda, dörd’üncü yargı reformu paketimizi yasalaştırdık, Sayın Başbakanımız yepyeni bir demokratikleşme paketi açıkladı, ciddi bir eğitim reformu yaptık, Türkiye’de zorunlu eğitim süresini sekiz yıldan on iki yıla çıkardık, eğitim sistemimize yeni esneklikler getirdik.

Ekonomi alanına dönüp baktığımız zaman, 1 Temmuz 2012’de yepyeni bir Türk Ticaret Kanunu’nu uygulaya başladık, yeni bir Borçlar Kanunu’nu uygulamaya başladık, bankacılık dışı finans sektörü için yepyeni bir yasa düzenleme yaptık, yeni bir afet sigortası kanunu çıkardık. Türkiye’de, on dört ay gibi çok kısa bir süre içerisinde deprem sigortası olan evlerin sayısı hızla artarak 6 milyonu buldu. 6 milyon hane, şu anda doğal afetlere, depremlere karşı Türkiye’de sigortalanmış durumda bu yeni yasal düzenleme sonrası. Bireysel emeklilik sisteminde yepyeni bir kanunu yürürlüğe soktuk. Şu anda, tam 4 milyon vatandaşımız gönüllü olarak devlet destekli bireysel emeklilik sistemi içinde yerini aldı ve sayı hızla artmakta. Yeni bir Sermaye Piyasası Kanunu’nu 1 Ocak 2013’te yürürlüğe koyduk, bu kanunu yeniden yazdık. Borsa İstanbul’u oluşturduk. Pek çok farklı kurumumuzu, VOBAŞ’tan tutun da Altın Borsasına kadar hepsini Borsa İstanbul’un altında topladık. Yeni bir Elektrik Piyasası Kanunu çıkarttık, şu anda EPİAŞ’ı kuruyoruz. Elektriğe dayalı menkul kıymetlerin işlemlerini Borsa İstanbul’un çatısı altında gerçekleştireceğiz.

Finans mahkemelerinin kurulması için yasal düzenlememizi yaptık, Adalet Bakanlığımız çalışmalarını HSYK kapsamında sürdürüyor. Bankacılık için, sigortacılık için ihtisas mahkemeleri… Ki, oradaki hâkimlerimiz, savcılarımız bu konuda ihtisaslaşmış olacak ve önlerine gelen davaları daha hızlı, daha güvenilir, daha tutarlı sonuçlara bağlamak için uygun bir ortamda görebilecekler. Zaten, bizim, yargı sistemimizden beklediğimiz en önemli unsurlar nedir? Tutarlılık, güvenilirlik ve makul bir zaman içerisinde işlemlerin tamamlanması, kararların verilmesi. Bu, tüm dosyalar için geçerli temel ilkeler, temel prensipler.

İstanbul tahkim merkeziyle ilgili yasa tasarımız şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisimizin gündeminde. Yani, özel sektörün yönetiminin ağırlıklı olduğu bir yapıyla, özel sektörün kendi aralarındaki uyuşmazlığın mahkemeye gitmeden önce hızlı bir şekilde sonuçlandırılmasıyla ilgili yeni bir yapı kuruyoruz. Tabii ki, nihayetinde mahkeme yolu açık –tabii, bu da Anayasa’mızın gereği- ama özel sektörümüz çoğu zaman, çok kısa süre içerisinde ihtilaflarını çözmesi için bu yeni mekanizmayı kullanacaktır diye inanıyoruz.

Türkiye’de girişimciliğin desteklenmesi, araştırma - geliştirmenin desteklenmesi, inovasyonun desteklenmesi önemli konular. Yepyeni bir yasa çıkarttık, bireysel katılım sermayesi, bu yıl çıkarttık ve uygulamaya başladık. Diğer adıyla “melek yatırımcılarla ilgili yasa” yani parası, tecrübesi olan vatandaşlarımızla, maddi birikimi olmayan ama heyecanı ve fikri olan gençlerimizi buluşturacak yepyeni ve güzel bir mekanizma. Girişim sermayesiyle ilgili yeni düzenlemeler yaptık, yeni teşvikler getirdik.

Şu, son on dakikadır sıraladığım bütün bu adımları 2012 ve 2013 yılları gibi kısa sayılabilecek bir sürede gerçekleştirdik.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orta Vadeli Program hedeflerimiz ve 2014 yılı bütçemiz hakkında görüşmelere geçmeden önce, dünya ekonomisindeki gelişmelere ve beklentilere kısaca değinmek istiyorum.

Gelişmiş ülkeler içinde, Amerika Birleşik Devletleri’nde belirgin bir toparlanma gözlenirken Avrupa Birliğinde güçlü bir büyüme eğilimini hâlâ görememekteyiz. Özellikle Avrupa Birliğindeki bu durum, Türkiye ekonomisinin potansiyel büyüme hızına ulaşmasında da önemli bir engel teşkil etmekte. Biz, sadece ihracatımızın hâlâ en büyük bir bölümünü Avrupa Birliğine yapmakla kalmıyoruz ama aynı zamanda, Avrupa Birliği bizim doğrudan sermaye akışı ve diğer finansman akışı açısından en önemli finansman kaynağımız. İşte, Avrupa Birliği ekonomisiyle ilgili her türlü sorun, problem, durgunluk, kuşkusuz bizi de bir miktar da olsa etkileyen unsurlar.

2013 ve 2014 yıllarına ilişkin küresel büyüme tahminleri geçtiğimiz yıla göre ciddi oranda aşağı yönde revize edildi. Geçen sene, 2013 yılında dünya ekonomisinin yüzde 3,6 oranında büyümesi bekleniyor, hâlbuki, bakıyoruz ki, bu sene ancak yüzde 2,9’da kalacak dünya ekonomisinin büyümesi. Yine, geçen sene, “2014’te dünya ekonomisi 4,1 büyüyecek.” denilirken şu anda bu oran yüzde 3,6’ya çekilmiş durumda. Gelişmiş ülkelerde yine, beklentiler yüzde 1,5’tan 1,2’ye; yüzde 2,3’ten yüzde 2’ye çekilmiş durumda.

Gelişmekte olan ülkelere yani Türkiye’nin de içinde bulunduğu ülke grubuna baktığımızda, 2013 için yüzde 5,6’lık bir büyüme öngörülüyordu ortalama, tüm gelişmekte olan ülkeler için ama bakıyoruz, bu sene ancak 4,5 gerçekleşebilecek, bunun içerisine Çin de dâhil. 2014 yılında yüzde 5,9 beklenirken şimdi bu beklentiler yüzde 5,1’e aşağı doğru revize edilmiş durumda. Öte yandan, Amerikan Merkez Bankasının 22 Mayıs 2013 tarihinde varlık alım programlarından çıkış sinyalleri vermesi sonrasında küresel piyasalarda oynaklık arttı. Yine, son yapılan toplantıda, varlık alım programının aylık 10 milyar dolar azaltılmasına karar verildi. Gelecek döneme ilişkinse ekonomik verilere bağlı olarak bu program gözden geçirilebilecek. Bu süreçte, her zaman olduğu gibi, biz gelişmeleri çok yakından takip edeceğiz ve temkinli duruşumuzu koruyacağız.

Değerli milletvekilleri, dünya ekonomisiyle ilgili büyüme tahminleri aşağı doğru revize edilirken, önümüzdeki dönem için beklenen ılımlı toparlanmanın, büyümenin ne kadar sürdürülebilir olduğunun ayrıca irdelenmesi gerekmekte. Bu çerçevede, önümüzdeki dönemde büyümenin kalitesi pek çok ülke için çok çok önemli olacak. “Büyümenin kalitesi”yle neyi ifade ediyoruz? İki ülke düşünün ki, her ikisi de yüzde 3 oranında büyümüş, bu iki ülkeye aynı oranda başarılı diyebilir miyiz, diyemez miyiz? İşte, orada iyi bir analiz gerekmekte.

“Büyümenin kalitesi” dediğimiz konu için üç önemli unsur var; bunlardan birincisi finansal sürdürülebilirlik, ikincisi sosyal sürdürülebilirlik, üçüncüsü de çevresel sürdürülebilirlik.

Finansal sürdürülebilirlikle neyi kastediyoruz? Büyüme sağlandı, ama o ülkenin hazinesinin borcu arttı mı yoksa makul bir seviyede devam ediyor mu, düştü mü? Büyüme sağlandı, ama o ülkenin Merkez Bankası karşılıksız olarak olağanüstü miktarlarda parayı basarak mı bunu sağladı yoksa Merkez Bankası makul politikalarla mı devam etti? Büyüme sağlandı, ama o ülkenin vatandaşlarının borcu hangi noktaya geldi, o ülkenin şirketlerinin borcu hangi noktaya geldi? Bütün bunlar çok kritik konular. Eğer büyümeyle bu finansal unsurlar beraber değerlendirilmezse ve dikkat edilmezse, bir sonraki aşamada büyüme için önemli engel teşkil edebiliyor.

İkinci konu sosyal sürdürülebilirlik. Yine, iki ülke düşünün, ikisi de yüzde 3 büyümüş olsun. Bu büyüme istihdam oluşturmuş mu? Büyüme zengin ve fakir arasındaki uçurumun kapatılmasına faydalı olmuş mu? Yoksa büyüme sonucunda zengin daha zengin, fakir daha fakir mi olmuş? Büyümeden doğan refah adil bir şekilde paylaşılıyor mu, yoksa büyüme demek gelir uçurumunun aynı zamanda artması mı demek? Bunlara da kuşkusuz bakmak gerekiyor.

Büyüme var, ama büyüme o ülkenin eğitim sistemine faydalı oluyor mu, o ülkenin sağlık sistemini ileri götürüyor mu yoksa büyümeden elde edilen rant sadece belli bir kesimin elinde daha fazla israf, daha fazla tüketim ve daha fazla lüks mü oluyor? Ülkelerin büyümelerine bakarken sadece rakamlara değil, o büyümenin getirdiği sosyal sonuçlara da mutlaka dikkat etmek gerekiyor.

Üçüncü önemli konu, büyümenin çevresel sürdürülebilirliği. Düşünün ki bir ülke yüzde 5-6 büyüyor, ama bu büyüme korkunç bir çevre tahribatıyla beraber mi oluyor? Karbonmonoksit salımı, ormanların hızla yok oluşu, temiz su kaynaklarının hızla ortadan kalkması sonuçlarını mı bu büyüme beraberinde getiriyor? Büyümeyi siz belki böyle sağlıyorsunuz, bugün büyüyorsunuz ama gelecek nesillerin refahından ve yaşam kalitesinden çalarak büyüyorsunuz. İşte, bütün bunlar, önümüzdeki dönemde dünyanın çok daha fazla kafa yorması gereken konular.

Tabii, bu finansal kriz, 2008, 2009 ve bugüne kadar yaşadıklarımız pek çok ülkede hükûmetleri öylesine sarstı, öylesine korkuttu ki “Şu anda büyüme olsun da artık nereden, nasıl geliyor, buna bakmayalım.” gibi yüzeysel bir yaklaşım söz konusu. Aslında iş dönüyor dolaşıyor, “ekonomi” dediğimiz alan, insan odaklı, insandan kaynaklanan ve yine hedefi insan olan bir alan. İnsandan kaynaklanıp insanı odağına koymayan hiçbir ekonomi politikası uzun vadede başarıya ulaşamıyor.

Üçüncü konudan bahsettim, çevresel sürdürülebilirlik. Tüm resme baktığımızda bu üç unsuru, işin finansal boyutunu, sosyal boyutunu ve çevre boyutunu beraberce entegre bir şekilde ele alan bir ekonomi politikasıyla bir ülke ancak sürdürülebilir, sıhhatli bir şekilde büyümeye devam edebilir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisimizin kabul ettiği Onuncu Kalkınma Planı’mızı, 2014-2016 dönemini kapsayan Orta Vadeli Program’ımızı ve 2014 yılı bütçemizi işte biz bu dış konjonktürü dikkate alarak hazırladık ve uygulamaya başladık. Orta Vadeli Program’ımız cari işlemler açığını azaltmayı, enflasyonu düşürmeyi, işsizlik oranını düşen bir patikaya oturtmayı ve yurt içi tasarruf oranını artan bir eğilime kavuşturmayı hedeflemekte. Mali disiplinin kalitesini koruyacak, tasarruf açığını azaltacak, kaynakları üretken alanlara yönlendirecek, iş ve yatırım ortamını daha da geliştirecek ve kayıtlı ekonomiye geçişi hızlandıracak bir Orta Vadeli Program hazırlamış bulunmaktayız. Bu program önümüzdeki üç yıllık dönem için bize oldukça sağlam bir zemin oluşturmakta.

Orta Vadeli Program’ımızda 2014 yılı için büyüme hızını dünyadaki bütün belirsizliklere rağmen yüzde 4 olarak öngördük, belirledik. 2015 ve 2016 yıllarında da yüzde 5’lik büyüme hedefleri koyduk. 2014-2016 döneminde 1 milyon 833 bin yeni istihdam oluşturmayı ve program döneminin sonucunda işsizlik oranını 8,9’a düşürmeyi planlıyoruz. Program döneminde enflasyonun düşüş eğilimini sürdürmesini, 2014 yılında yüzde 5,3; 2015 ve 2016 yıllarında ise yüzde 5’lik seviyede gerçekleşmesini bekliyoruz. Cari açığın gayrisafi yurt içi hasılaya oranının Orta Vadeli Program dönemi boyuncu iyileşmesiyle 2016 yılı sonunda yüzde 5,5 olarak gerçekleşmesini öngörüyoruz.

Değerli milletvekilleri, ihtiyatlı maliye politikası uygulamamız önümüzdeki dönemde de devam edecek. Orta Vadeli Program dönemi sonunda merkezî yönetim bütçe açığının gayrisafi yurt içi hasılaya oranını yüzde 1,1’e, Avrupa Birliği tanımlı genel yönetim borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranını da yüzde 30 seviyesine düşürmeyi hedeflemekteyiz.

Birçok ülkenin kamu açıklarının yüksek seyrettiği, faiz dışı dengelerin açık verdiği bir dönemde Türkiye’nin mali disiplini koruması ülkemizi diğer ülkelerden pozitif yönde ayrıştırmakta, geleceğe olan güvenin korunmasında önemli rol oynamakta ve sağlam bir çıpa görevi üstlenmektedir. Kamu maliyesindeki disiplinli duruşumuz para politikasının etkinliğini ve esnekliğini artırmakta, makroekonomik ve finansal istikrarı desteklemekte, cari açığın kontrol altında tutulmasına önemli bir katkı sağlamaktadır.

Güçlü ve sürdürülebilir bir büyüme yapısına ulaşmak açısından, aşırı borçlanmaya dayalı bir tüketim eğiliminin kontrol altında tutulması ve tasarruf oranının artırılması büyük önem arz etmektedir. Bu amaca yönelik olarak 2010 yılından bu yana alınan tedbirlere ilave olarak yakın zamanda kredi kartı ve tüketici kredilerine ilişkin bir dizi makro ihtiyati tedbirleri de hayata geçirmiş bulunmaktayız. Tüketime yönelik kredileri dikkatle takip ederken üretim ve ihracatın desteklenmesine yönelik krediler üzerindeki yükleri de azaltıyoruz. Böylece, büyüme ve istihdam üzerinde olumsuz bir etkiye sahip olmaksızın cari işlemler açığını kontrol altında tutmayı hedefliyoruz. Krediler yatırım içinse evet, krediler üretim içinse evet, krediler ihracat içinse evet, bunların önü açık ama tüketim içinse o noktada dikkatli olmaya devam etmemiz gerektiğini düşünüyoruz.

Değerli milletvekilleri, maliye, para ve makro ihtiyati politikalar alanında attığımız bu adımları yapısal reformlarla destekliyor ve elde edilen kazanımları çok daha güçlü ve kalıcı hâle getiriyoruz. Yapısal reformlarımızı tasarlarken ve hayata geçirirken enerjide dışa bağımlılığın azaltılmasına, rekabet gücünün artırılmasına, iş ve yatırım ortamının iyileştirilmesine, özel tasarruf oranlarının artırılmasına ve finansman kalitesinin iyileşmesine odaklanıyoruz.

Yerli ve yenilenebilir enerji yatırımlarına sağladığımız destekler, enerji verimliliğini artırmaya yönelik attığımız adımlar, nükleer enerji yatırımlarımız, yurt içinde ve yurt dışında petrol ve doğal gaz arama faaliyetlerimiz ve kaya gazı gibi kaynaklara ilişkin araştırma çalışmalarımız ülkemizin enerjide dışa bağımlılığının azaltılmasına önemli katkı sağlayacaktır.

Ülkemizin rekabet gücünü yükseltme ve önemli ölçüde açık verdiğimiz alanlarda yatırımları artırma hedefi doğrultusunda yeni ve kapsamlı bir teşvik programını hayata geçirdik. AR-GE harcamalarının millî gelire oranını yaklaşık 2 katına çıkardık.

İhracat pazarlarımızı çeşitlendirdik. 2002 yılında yüzde 10’lar civarında olan Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin toplam ihracatımız içerisindeki payını yaklaşık 3 katına yükselttik. Ülkemizin ihracat kapasitesini artırmak amacıyla ana ihracat sektörlerindeki rekabet gücünü destekleyecek lojistik merkezler oluşturmaya, büyük ölçekli liman kapasitelerini kurmaya ve bu limanların demir yollarıyla, kara yollarıyla geri bağlantılarını sağlamaya, Girdi Tedarik Stratejisi kapsamındaki eylemlere devam edeceğiz.

Başta özel sektör olmak üzere, AR-GE tabanlı, yenilikçi ve yüksek katma değerli üretimi destekleyecek ürünlerin ticarileşmesini veya markalaşmasını hızlandıracağız. Üretimde ve istihdamda büyük payı olan KOBİ’lerimizin yüksek katma değerli üretim yapma kabiliyetlerini geliştirmek için destekler vermeye devam edeceğiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iş ve yatırım ortamının iyileşmesine yönelik çalışmalara daha kapsayıcı bir biçimde devam edeceğiz. Piyasaların ve rekabet ortamının iyi işlemesini, fikrî mülkiyet haklarının korunmasını, bürokratik ve hukuki süreçlerin kolaylaştırılmasını, yatırımcıların yatırım yeri ihtiyaçlarının etkin ve adil bir şekilde karşılanmasını ve yatırım ortamına ilişkin uygulamaların bölgesel olarak yaygınlaştırılmasını sağlayacağız.

Kayıt dışılık ile mücadeleyi iş ortamının iyileştirilmesi ve adil bir rekabet ortamının oluşturulması bakımından çok önemli buluyoruz. Kayıt dışı ekonomik faaliyet, istihdam ve ücretle etkin mücadele çerçevesinde denetim kapasitesini artıracağız, mevzuatı iyileştireceğiz, ilgili birimlerin uygulama kapasitesini ve teknolojik altyapısını geliştireceğiz.

Kurumlar arası iş birliği ve bilgi paylaşımını artıracak, bu konuda toplumsal farkındalığı yükseltecek ve vatandaşımızın gönüllü uyumunu artıracak politikalar uygulayacağız.

2014 yılı bütçemizin de orta vadeli maliye politikası hedeflerimiz doğrultusunda yurt içi tasarrufların artırılmasına, mevcut kaynakların üretken alanlara yönlendirilmesine, ekonomimizin verimlilik düzeyinin yükseltilmesine, istihdamın artırılmasına, enflasyonun düşürülmesine ve kamu maliyesinde güçlü duruşun sürdürülmesine katkı sağlayacağına inanmaktayız çünkü 2014 yılı bütçemiz bir seçim bütçesi olarak değil, sağlam gelir kaynaklarına dayalı ve giderlerin kontrol altında tutulmasına yönelik bir bütçe olarak hazırlanmıştır. 2014 yılı bütçemiz ihtiyatlı gelir tahminlerine dayanmaktadır. 2014 yılına ilişkin gelir tahminlerimiz küresel ekonomideki aşağı yönlü riskler de dikkate alınarak yapılmıştır. 2014 yılında bütçe giderlerindeki artışın gayrisafi yurt içi hasıladaki nominal artışın altında gerçekleşmesi öngörülmüştür. Bu çerçevede, bütçemiz eğitim, sağlık ve altyapıyı önceliklendiren; ülkemizin dört bir yanına, ihtiyaç duyduğu yatırımlar için kaynak ayıran; çalışanları ve emeklileri gözeten; girişimciliği, AR-GE’yi ve yenilikçiliği teşvik eden; çiftçimizi, esnafımızı destekleyen; sürdürülebilir büyüme ve istihdamı artıran ve Türkiye’yi 2023 hedeflerine yaklaştıran bir bütçedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizin bildiği gibi, Türkiye olarak son derece zorlu, son derece çalkantılı bir coğrafyada yer alıyoruz. Türkiye Kafkasya, Balkanlar ve Orta Doğu gibi henüz değişim süreçlerini tamamlayamamış, henüz tam olarak istikrara kavuşamamış bir bölgenin ortasında bulunmakta. Hiç kuşkusuz, yakın çevremizde yaşanan çalkantılar Türkiye için de bir risk unsuru. Hemen doğumuzda ve güneyimizdeki siyasi istikrarsızlık, öte yandan hemen batımızdaki, Avrupa gibi çok büyük ve önemli bir ekonomik bölgenin ekonomik ve finansal olarak içinde bulunduğu zor durum gerçekten Türkiye’nin işini kolaylaştırmıyor, Türkiye’nin zorluklarını artırıyor. Ancak, var olan bu risklere rağmen Türkiye doğru politikalar izlediğinde bu çalkantılı coğrafyada öne çıkmak için de gerçekten önemli bir avantaja sahip. İstikrarlı bir Türkiye, güven telkin eden bir Türkiye, güvenlik içinde ve demokratik bir Türkiye bu coğrafyada çok farklı bir çizgi izleyip kendisini ayrıştırabiliyor ve işte bu son on bir yıl içerisinde doğru politikalar uygulayarak bölgede bir istikrar adası, dünyada dikkat çeken, takdirle izlenen bir konuma yükseldi Türkiye. Devlet ile millet arasında güven tesis edildi, devletin milletinden milletin devletine geçiş yapıldı.

Şeyh Edebali’nin öğüdü doğrultusunda, “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” ilkesi, her alanda ve her anlamda hayata geçirildi. Milletimizle kurduğumuz irtibat ve gönül bağı sayesinde milletimizin refah düzeyi artarken devletimiz daha da güçlendi, devletimiz itibar kazandı, bölgesinde ve dünyada daha etkin bir konuma yükseldi.

Milletin tamamını kucaklayan, tamamının sesine kulak veren, 76 milyonu eşit, beraber ve kardeş gören bir anlayışla devlet, milletin hizmetkârı hâline geldi. On bir yıl içinde her alanda çok büyük reformlar gerçekleştirdik. Demokratikleşmede çok önemli adımlar attık. Ekonomide kararlı şekilde reformlar gerçekleştirdik. Demokrasiyle ekonomiyi beraberce yükseltmek için büyük bir gayret içinde olduk. Biliyoruz ki, ileri bir demokrasi olmadan ileri, gelişmiş bir ekonomi olamaz ama ekonomi, gelişmiş, hızla kalkınan bir tablo sunmuyorsa o ülkedeki demokrasinin ilerlemesi konusunda da sorunlar ortaya çıkabilir. Her iki alanda da eş zamanlı ve paralel bir yükseliş yaşadı Türkiye. Ekonomik başarılarımız demokrasimizi destekledi, demokratik adımlarımız ekonomimizi yükseltti. Başta Avrupa Birliği üyeliği olmak üzere dış politikadaki aktif tutumumuzla hem Türkiye’yi büyüttük hem dünyada hakkı savunan bir ülke olarak takdirleri topladık. On bir yıl boyunca demokratikleşme alanında, ekonomide, sosyal yaşamda ve dış politikada gerçekleştirdiğimiz adımlar, âdeta hayal gibi görünen, gerçekleşmesine imkân ve ihtimal tanınmayan reformlardı. Bazen dış politikada ilkeler ve prensiplerle kısa vadeli çıkarlar arasında ikilem oluşabiliyor; biz hep tercihimizi prensipten, ilkelerden yana koyduk, tercihimizi hep haktan yana koyduk. Biz Hükûmet olarak kararlı şekilde kendimizden, milletimizden ve ülkemizden emin şekilde her türlü tehlikeyi ve her türlü tehdidi göze alarak tüm bu reformları ve önemli adımları tek tek hayata geçirdik. Şunu burada tüm samimiyetimle ifade etmek durumundayım ki: On bir yıl boyunca yaptığımız her reform ülkemizi büyüttüğü kadar, milletimizi rahatlattığı kadar birilerini de tedirgin etti, rahatsız etti. Birilerinin çıkarlarını ciddi şekilde zedeledi. Türkiye ekonomisi büyüdükçe haksız kazanç sağlayanların çıkarları zedelendi.

Burada sadece tek bir örnek vermek istiyorum: “2002 yılı sonundan itibaren bizim hükûmetlerimiz döneminde faiz oranlarının düşmesi ülkemize ne kazandırdı?” diye bir hesap yaptık. Hazine Müsteşarlığımız devlet borcunu yöneten ve ana parasıyla, faiziyle bu borcu ödeyen ve yeniden borçlanan kurum olarak bu hesapları çıkardı. 2002 sonundan itibaren eğer faizler hiç düşmese idi o günden bugüne Türkiye tam 642 milyar TL daha fazla faiz ödeyecek idi yani on bir yıl içerisinde faiz oranlarının düşmesi Türkiye’ye 642 milyar lira, eski parayla 642 katrilyon kazandırdı. İşte birileri bu 642 milyarı kaybetti. Faizlerin yüksek olmasından istifade edenler şimdi sıkıntı içinde, gelişmelerden hoşnut değiller, memnun değiller, “O eski günlere acaba nasıl döneriz?”in gayreti içindeler. Bu rakamlar büyük rakamlar; gerçekten Türkiye için, halkımız için, milletimiz için büyük bir kazanç ama küçük bir kesim için de bir kayıp. İşte yaşadığımızı, şu son bir yılda gördüklerimizi, bütün bunları biraz da bu gelişmelere bağlamakta ben fayda var diye düşünüyorum.

Türkiye’nin kazançlı çıktığı, milletimizin kazançlı çıktığı ama belli çevrelerin kaybettiği tek alan tabii bu faiz meselesi değil. Şu anda Türkiye terör meselesini çözerken sadece gençleri yaşatmakla, annelerin gözyaşını dindirmekle kalmıyor, ekonomik anlamda da çok büyük bir kaynağı Türkiye’ye, milletimize yeniden kazandırmaktayız. Türkiye çözüm süreciyle millet olarak topyekûn kazanmaya çalışırken birileri de terörün devam etmesi ve büyük bir kaynağın ceplerinde kalması için mücadele ediyor.

Türkiye istikrara kavuştukça Türkiye’de faizden kazananlar kaybediyor. Türkiye terör meselesini çözdükçe ölenlerin ve öldürülenlerin sırtından kazananlar kaybediyor. Türkiye’nin dünyada etkinliği arttıkça birileri oyun sahalarını, alanlarını kaybediyor. Türkiye güvene ve güvenliğe kavuştukça kaostan rant sağlayanlar ciddi şekilde rant kaybına uğruyorlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada bir hususu gerek sizlere gerekse aziz milletimize bir kez daha açık açık ve altını çizerek vurgulamak istiyorum. Yolsuzluklar konusunda, Hükûmetimiz, göreve başladığı ilk günlerden itibaren çok ciddi bir hassasiyet içinde olmuştur. Şeffaflık ve hesap verebilirlik temel ilkelerimiz olmuştur. AK PARTİ iktidarı, yolsuzlukla mücadeleyi, yasaklarla mücadeleyi, yoksullukla mücadeleyi en temel ve en acil hedefleri olarak belirlemiş ve bu 3Y’nin üzerine kararlılıkla gitmiştir. On bir yıl boyunca yolsuzluk konusunda hiçbir şekilde hiç kimseye müsamaha gösterilmemiştir. Bugüne kadar hiçbir yolsuzluğun üzeri örtülmemiştir. Her kim olursa olsun derhâl hukuka teslim edilmiş, derhâl gereği yapılmıştır. Amacımız her zaman bu ülkede yolsuzluğun kökünü kazımak olmuştur.

Uluslararası Şeffaflık Örgütünün araştırmalarına göre, Uluslararası Yolsuzluk Algısı Endeksi’nde Türkiye 2002’de 102 ülke arasında 65’inci sıradaydı. Bu ne demek? Yani sondaki üçte 1’lik grup içerisindeydi. En son yayınlanan araştırmada 177 ülke arasında 53’üncü sıraya yükseldik yani en iyi üçte 1 grubun içerisinde çıktık, en kötü üçte 1 gruba yakınken en iyi üçte 1’lik grup içerisine girdik.

AK PARTİ hükûmetlerinin en belirgin vasfı, hiç kuşkusuz, güven olmuştur, hizmet olmuştur. Eğer Hükûmetimiz yolsuzluklara karşı gerçekten büyük bir hassasiyet içinde olmasaydı Türkiye’de refahın bu kadar artması kesinlikle mümkün olmazdı. Eğer AK PARTİ iktidarı yolsuzluklara karşı son derece dikkatli olmasaydı var olan 347 bin adet dersliğe on bir yılda 205 bin adet derslik eklenemezdi. Yolsuzluklara müsamahanın olduğu bir Türkiye’de Marmaray yapılamazdı, hızlı tren hatları inşa edilemezdi; hem ülkemizde hem ta Somali’de, ta Myanmar’da, Filistin’de, Suriye’de, Afganistan’da, Afrika’da yoksulların elinden tutulamazdı. Yolsuzlukların üstü örtülseydi Merkez Bankası rezervleri 28 milyar dolardan 135 milyar dolara, tarihî yüksek seviyeye çıkamazdı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Çok ürkek bir alkış oldu, çekingen bir alkış.

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – 23 milyar dolar olan IMF borcu sıfıra inemezdi. Hazinenin borçlanma faizi, eğer yolsuzlukların üstü örtülseydi yüzde 63’ten yüzde 9’a inmezdi. Eğer yolsuzlukların üstü kapatılsaydı kamu borcunun millî gelire oranı yüzde 74’ten yüzde 36’ya inmezdi, inemezdi. Eğer Türkiye’de yolsuzluklara göz yumulsaydı AK PARTİ bugüne kadar girdiği 7 seçimden zaferle çıkamaz, milletin güvenini kazanamaz, milletin bu kadar yoğunlukta teveccühüne mazhar olamazdı.

Değerli arkadaşlar, burada çok temel bir hukuk ilkesini tekrar, hep beraber hatırlamak durumundayız: Aksi ispat edilene kadar herkes masumdur. Bu, sadece Türkiye’nin değil, sadece Türkiye’de kanunlarda bu şekilde yazdığı için değil ama aynı zamanda bir evrensel hukuk kaidesidir. Kalbinde adalet duygusu olan, vicdanı olan her insan aksi ispat edilinceye kadar zanlının masum olduğunu kabul etmek durumundadır. Hele hele kanun yapıcı olan -ki biliyorsunuz dünyada meclislerin bir başka ismi de kanun yapıcılığıdır- bu yüce Meclis çatısı altında kanunların ruhunu, esasını yaşatmak, uygulamak hepimizin görevidir. Bir insanın suçlu olduğuna karar verecek olan Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsız mahkemeleridir. Zanlıları yargılayıp suçluyu suçsuzdan ayıracak, ak ile karayı belli edecek olan gazeteler, televizyonlar, sosyal medya değil, sadece ve sadece yargıdır. Gizli belge ve bilgileri ortaya saçmak, bunlar üzerinden kesin bir yargıya varmak, anında infaza gitmek adalet değildir. Bu şekilde adalet tecelli etmez. Bu şekilde hak yerini bulmaz. Bu şekilde ak ile kara birbirinden ayrılmaz. Yolsuzluk ne kadar çirkinse ne kadar kötüyse ne kadar büyük bir hak yemeyse daha yargı süreci tamamlanmadan karar vermek, ceza vermek, infaz etmek de o kadar kötü, o kadar çirkin ve o kadar büyük bir haksızlıktır. Türkiye, özellikle de Türkiye medyası yargı süreçlerine ve yargı kararına saygı gösterme kültürünü de artık öğrenmek zorundadır. Bugün aksi ispat edilene kadar masum olan insanlara yapılan haksızlığa karşı ilkeli bir duruş sergilenmezse yarın aynı şey başkasının başına geldiğinde hiç kimse itiraz edecek hakkı kendinde göremez. Hukukun bu en temel ilkesine riayet etmek Meclisimizin de medyamızın da temel sorumluluğudur. Tekrar ediyorum, bu konular yargıdadır.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Yargıyı hatırladınız yani, yargıyı hatırladınız. İyi, güzel.

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) - Yargı süreci başlamıştır herkes bu süreci sağduyuyla ve sorumlulukla takip etmekle mükelleftir ancak yargımıza düşen de itinayla ve mümkün olan en kısa zamanda görevini yerine getirmektir. Aksi ispat edilene kadar masum olan insanlara karşı infaza girişen herkes itibar ve siyaset suikastlarının tetikçisi olur. Ancak burada şunu da milletimizin özellikle bilmesini istiyorum: Seçimlere sadece üç buçuk ay kala bu olaylar gerçekleşti. Ancak şöyle bir zamanlamasına baktığınızda, muhtevasına baktığınızda, yöntemine baktığınızda medyada işleniş ve servis tarzına baktığınızda burada, maalesef bir siyaset mühendisliği görüntüsü vardır ve eğer böyleyse bu oyun yeni Türkiye’ye, büyük Türkiye’ye yönelik bir oyundur. Bu oyun doğrudan doğruya Türkiye’yi, doğrudan doğruya Türkiye siyasetini, doğrudan doğruya Türkiye’nin büyük ideallerini hedef almaktadır.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Faiz lobisi…

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – Bu oyun millî iradeye kastetmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisinden, iktidardan ve muhalefetten beklenen, bu olanlar karşısında ilkeli, prensipli bir tutum sergilemektir. Milletin aleyhine olan hiç kimsenin, hiçbir örgütün, hiçbir siyasi partinin lehine olamaz, millet esastır. Biz hiçbir yolsuzluğu örtmeyiz, hiçbir yolsuzluğa duyarsız kalmayız ama büyüyen Türkiye’ye yönelik hiçbir girişim, hiçbir oyun karşısında da seyirci kalmayız, kalamayız. Biz on bir yıl boyunca her türlü çeteyle, her türlü illegal örgütle, her türlü yolsuzuyla mücadele ettik ve bu mücadelemizi cesaretle verdik. Bundan sonra da mücadelemiz devam edecek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Başbakanımızın da ifade ettiği gibi, bu ülke üzerinde ameliyat yapılmasına izin vermeyiz.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Organ nakli yapmışlar, ne ameliyatı, organ nakli. Haberin yok senin.

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – Türkiye artık eski Türkiye değildir, Türkiye çıkarları zedelenenlerin kirli senaryolarla istikamet çizecekleri bir ülke de değildir.

Bakın, iktidarımız döneminde mali suçlarla mücadele kapsamında yani yolsuzluk, sahtecilik ve ekonomik suçlarda on bir yılda toplam 91.687 tane operasyon düzenlenmiş. Şöyle bunu on bir yıla bölün, şöyle bir her yıldaki gün sayısına bölün ve her gün bu konularda kaç tane operasyon düzenlendiğini siz hesap edin. 91.687 operasyon sadece yolsuzluk, sahtecilik ve ekonomik suçlarla alakalı. Kaçakçılık suçlarında bu dönemde 113.545 tane operasyon gerçekleştirdik 214.615 kişi yakalandı bu operasyonlarda, 113.545 operasyon sadece kaçakçılıkta… Organize suçlarda 2.234 operasyon, 30.570 tane yakalanan kişi; narkotik suçlarda 123.018 operasyon, 259.102 kişi… Sadece bu rakamlar dahi bizim mali suçlarla, kaçakçılıkla, organize suçlarla, narkotik suçlarıyla ne kadar yoğun bir mücadele içinde olduğumuzu herhâlde ispat eden, gösteren, çok önemli rakamlar bunlar.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Bakanlar Kurulunda da mücadele ederseniz…

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; millet, ferasetiyle en büyük hakemdir. Milletimiz sergilenen oyunları çok net bir şekilde görüyor, izliyor. Milletimizin gönül penceresi açık ve milletimiz, gerçekten, pek çok olay karşısında çok sıhhatli analiz yapabiliyor, doğruyu, eğriyi çok iyi ayırt edebiliyor. Bu olanlar ve bir siyasi mühendislik görüntüsü veren bu olaylar eğer böyleyse, bu, milletimizin, gerçekten, takdirinden, milletimizin değerlendirmesinden kaçmaz, kaçamaz ve 30 Martta milletimiz, Türkiye üzerinde operasyon yapmaya çalışan çevrelere, onların uzantılarına, onlarla birlikte hareket eden fırsatçılara, kuşkusuz, gereken cevabı sandıkta en güzel şekilde verecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Hesaplaşma günü, inşallah, yakın. Bütün bunların değerlendirmesini, halkımızın vicdanı, kanaati, hep beraber göreceğiz, 30 Martta net ve açık bir şekilde ortaya çıkacak, kim ne derse desin.

Sizlerin ve milletimizin şunu bilmesini istiyoruz ki: Her türlü saldırıya göğüs gererek Türkiye’yi büyütmeye devam edeceğiz. Çocuklarımıza, gençlerimize artık üzerinde operasyon yapılamayan bir Türkiye emanet etmek için aynı heyecanla, aynı gayretle çalışmaya devam edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Faizlerin düşmesinin birilerini rahatsız ettiğini biliyoruz, o birilerini daha da rahatsız etmeye devam edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Çözüm süreçlerinin birilerini çok ciddi şekilde rahatsız ettiğini biliyoruz.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Ayakkabı kutularına da parayı faiz lobisi koydu!

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) - Ölümlerden, kandan ve gözyaşından beslenenleri rahatsız etmeye, gençleri yaşatmak için çırpınmaya da devam edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İstikrar, güven ve kardeşlik ortamının birilerine rahatsızlık verdiğini biliyoruz. İstikrarla, güvenle, daha güçlü bir kardeşlikle Türkiye’yi yüceltmeye de devam edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Demokrasinin bazı çevreleri çok rahatsız ettiğini de biliyoruz. Biz o çevrelere de rahatsızlık vermeye, demokrasiyi daha da büyütmeye devam edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Aktif dış politikanın, itibarı artan bir Türkiye’nin, kirli çıkarları zedelenen çevrelere rahatsızlık verdiğini biliyoruz. Türkiye’nin güçlenmesinden, büyümesinden, tüm dünyada sözü dinlenen, itibarlı bir ülke olmasından rahatsızlık duyanlar olduğunu biliyoruz. Onları da rahatsız etmeye, dünya genelinde hakkı, doğruyu savunmaya devam edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Bol miktarda para sayma makinesi alacak mısınız, helal para sayma makinesi?

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) - Türkiye üzerinden çıkar hesabı yapan kaos lobisinin ayağına basmaya barış lobisinin bir üyesi olarak barış mücadelesi vermeye devam edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2023’e, cumhuriyetimizin kuruluşunun 100’uncü yıl dönümüne şurada artık sadece on yıl kaldı. On yıl içinde daha çok çalışarak 2 trilyon dolarlık millî gelire, 25 bin dolarlık kişi başı millî gelire ve 500 milyar dolarlık ihracat hedefine, inşallah, hep beraber ulaşacağız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bizim, kendi denizaltısını üreten, kendi savaş uçaklarını imal eden, kendi ürettiği uyduları kendisi uzaya fırlatabilen bir Türkiye inşası hayalimiz var. Bu hayali gerçekleştirmeye başladık, somut adımlar attık, atıyoruz.

Kardeşliği daha da güçlendirecek, 76 milyonun aynı ortak hedefe odaklandığı bir atmosferde aydınlık yarınlara hep beraber ilerleyeceğiz.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Savaş uçağıyla barış nasıl olacak?

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – Yatırımların önündeki engelleri tek tek kaldırıyoruz. Türkiye’yi yatırım için daha da uygun hâle getirip, cazip hâle getirip küresel bir yatırım üssü yapacağız.

Son on bir yıllık icraatımız, son on bir yılda ortaya koyduklarımız bu gelecek hayallerimizin aslında iddialı ama gerçekçi hedefler olduğunu gösteriyor. Hayal güzeldir. Hayal, ulaşılamayanı da düşünmek demektir, ulaşılamazı da dikkate almak demektir ama biz, çok şükür bugüne kadar Türkiye için hayal ettiklerimizi tek tek, tek tek gerçekleştirdik ve bundan sonraki dönemde de hedeflerimize inşallah hep beraber ulaşacağız. Türkiye’yi bu hedeflerinden, bu hayallerinden uzaklaştırmaya çalışanlar oldu, olacak. Türkiye’nin gerçekten toplumuyla, ekonomisiyle, dünyadaki görünürlüğüyle ve etkinliğiyle hangi noktadan hangi noktaya geldiğini hepimiz çok açık bir şekilde görüyoruz.

Bugün artık, Türkiye’nin kendi iç gündemi denilen bir şey neredeyse kalmadı. Bugün Türkiye’de yaşadığımız her olay, artık anında Avrupa gündemi, anında dünya gündemi. Bu, dünyada artık ne kadar yakından izlenen ve etki alanı ne kadar genişleyen bir ülke olduğumuzu bize çok çok yakından göstermekte.

Bugün dünyanın her ülkesine ihracat yapan bir ülke konumundayız.

Bugün Türk Hava Yolları 104 ülkeyle dünyada en çok ülkeye uçuş yapan hava yolu şirketi statüsünü kazanmış durumda. Dünyada hiçbir hava yolu şirketi bu kadar çok ülkeye uçuş yapmıyor.

Bugün artık Türkiye, dünyanın tarımda 7’nci büyük ülkesi, turizmde 6’ncı büyük ülkesi; tabii bunlara bazen gıptayla bakılıyor, bazen imreniliyor ama bazen de çekilemiyor, kıskanılıyor. İşte o çekemeyenleri, kıskananları daha da çok kıskandırmaya devam edeceğiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yedi coğrafi bölgenin refah içinde eşit oranda büyüdüğü, şehirlerimizin daha da güzelleştiği, altyapı sorunlarının çözüldüğü, sosyal politikaların daha da güçlenip yaygınlaştığı bir Türkiye’ye doğru hızla ilerlemekteyiz. Geçmiş on bir yıllık dönem, önümüzdeki on yıllık, 2023’e kadarki dönemin teminatı. Geçmişte yaptıklarımız gelecekteki başarılarımızın teminatı.

Türkiye her şeyin en iyisini hak ediyor. Türkiye en iyiye, en güzele ulaşmak için her türlü imkâna sahip. Bizim kaynaklarımız, başta insan kaynakları olmak üzere gelişmemizin ve büyümemizin, ilerlememizin en önemli sebebi. Türkiye genç nüfusuyla ve daha iyi, daha iyi her sene daha iyi olan eğitimli nüfusuyla gerçekten dünyada çok önemli bir ekonomik güç oluyor. Bir olarak, beraber olarak Türkiye’yi dünyanın en büyük ekonomilerinden birisi konumuna yükselteceğiz. Milletimizin güveni bizimle, milletimizin duası bizimle, bu yolda milletimizle yürümeye devam edeceğiz.

Ben sözlerime son verirken tekrar 2014 bütçemizin hayırlara vesile olmasını diliyorum. Burada 17 Ekim tarihinden bu yana bütçe çalışmalarına çok yoğun bir şekilde katılan Plan ve Bütçe Komisyonumuzun Başkanına ve tüm üyelerine özellikle emeklerinden dolayı teşekkür etmek istiyorum. Genel Kurulda başlangıç ve bitiş günlerini de sayarsak tam on bir gün boyunca geceli gündüzlü çalışarak, sabah akşam demeden ve pek çok gün hafta sonundan, uykularından fedakârlık ederek burada çalışmalara katılan, destek veren, yapıcı eleştirileriyle, yapıcı görüşleriyle bütçe çalışmalarına ışık tutan tüm milletvekillerimize de tekrar hepinizin huzurunda teşekkürlerimi sunuyorum. Emekleriniz, katkılarınız için tekrar teşekkür ediyorum ve 2014 yılı bütçemizin ülkemize, memleketimize, devletimize hayırlı olmasını diliyorum.

Hepinizi tekrar saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Babacan.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, buyurun efendim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Bakan konuşmasında Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun bütçe konuşmasında, esnafın kredi borçlarına ilişkin olarak verdiği rakamın yanlış olduğunu söylemek suretiyle sataşmada bulunmuştur, söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

Yeni bir sataşmaya sebebiyet vermeden. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

5.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın tümü üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben Sayın Bakana esnaf borcundan çok daha geniş bir kavram olan “vatandaşın borç ve taksit ödemeleri” kavramına bakmasını öneriyorum. TÜİK’in rakamları ortada; TÜİK’in 2012 yılı istatistiğine göre vatandaşımızın yüzde 61,2’si borç ve taksit ödemelerini zamanında yerine getirmekte zorlanıyor. Sayın Babacan burada çok parlak tablolar çizdi, bunun gerçekle hiçbir ilgisi yok; yolsuzlukların üzerine oturmak isteyen bir Hükûmet var ama buna müsaade etmeyeceğiz, buna millet müsaade etmeyecek. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan yolsuzluk algısıyla ilgili endeksten bilgiler verdi. Hemen şunu söyleyeyim ki bu endeksin 2011 yılında yöntemi değişmiştir, onun ön sözünde de bu açıklanır. Yani 2011’den önceki yılları 2011’den sonraki yıllarla kıyaslayamazsınız. Hazineden Sorumlu Sayın Bakan, Sayın Babacan bunu gayet iyi bilir ama burada bu kelime oyunu, bu istatistik yöntemlerine aykırı, bilime aykırı bu değerlendirmeyi maalesef yaptı ya da o istatistiklerin metodolojisi nedir, bunu öğrenme ihtiyacı duymadı. Kendisine ben bunu yakıştıramadım ama şunu duymaktan mutlu oldum: “Masumiyet karinesi” Şimdi, Hükûmet ilk defa “Hiç kimse mahkeme kararı olmadan, çıkmadan, suçluluğu hükmen sabit olmadan suçlu sayılamaz.” diyor. “Siyasi tetikçi” olarak ilan ediyor Sayın Babacan bunları. Siyasi tetikçinin 1 numaralı ismi “Ergenekon davalarının savcısıyım.” diyen Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dır. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Avukatı kim?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Sayın Babacan, Sayın Başbakanı siyasi tetikçi sınıfına hep birlikte oturttuğumuz için, siz de bu görüşte olduğunuz için size teşekkür ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Aydın.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Akif Hamzaçebi, Grup Başkanımız Sayın Başbakanımızla alakalı olarak…

BAŞKAN – Evet, buyurun siz de. İki dakikayı geçmesin.

Bu, sataşma üzerinden artık son konuşma olsun, rica edeceğim.

6.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Tabii, Sayın Başbakanımız millet adına her şeyin takipçisi olduğunu ifade etti de yalnız ana muhalefet lideri “Eğer varsa bir terör örgütü, bana adresini gösterin, gidip üye olayım.” dedi. Biz de Silivri’yi adres olarak gösterdik. (CHP sıralarından gürültüler)

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ortada terör örgütü yoktu, terör örgütü yoktu. Terörü siz yarattınız. Ortada terör örgütü yoktu.

BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar…

AHMET AYDIN (Devamla) – Biz Kanal İstanbul’u yaparken onlar da Silivri’yi yol ettiler, Silivri’ye kanal yapmaya çalıştılar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MÜSLİM SARI (İstanbul) – Dön, arkana bak, arkana!

AHMET AYDIN (Devamla) – Kusura bakmayın, bu millet biliyor, bu millet biliyor.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ortada terör örgütü yoktu o zaman. Yoktu, bulamadınız çünkü. Bak, mahkeme serbest bıraktı.

AHMET AYDIN (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, demokrasiden dem vuranlar çok iyi dinlesin. Çok iyi dinlesin demokrasiden dem vuranlar.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Paralar nerede, paralar?

AHMET AYDIN (Devamla) – Özellikle e-muhtıraya karşı ana muhalefetin o zamanki Genel Başkanı ve diğer yöneticilerinin 367 hukuk garabetine karşı verdiği kararlara ilişkin söylemlerini bu millet çok iyi biliyor, çok iyi biliyor. (CHP sıralarından gürültüler)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Ahmet, paralara gel! Ahmet, paraları anlat, paraları.

AHMET AYDIN (Devamla) – Yine ana muhalefetin şu andaki Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu… (CHP sıralarından “Dolarlar, dolarlar” sesleri, gürültüler)

MÜSLİM SARI (İstanbul) – Arkana bak, arkana!

AHMET AYDIN (Devamla) – Bir dakika, dinle burayı! Dinle!

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen arkadaşlar…

AHMET AYDIN (Devamla) – Ana muhalefetin Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’yla ilgili…

MÜSLİM SARI (İstanbul) – Arkana bak, arkana!

AHMET AYDIN (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlar, Sayın Kılıçdaroğlu, 1992 yılında SSK Genel Müdürü oluyor. 1992’de…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ya söylediğine kendin inanmıyorsun kardeşim ya!

AHMET AYDIN (Devamla) – 1991’de Ziya Yalçın, Genel Müdür, 128 bin lira kârla SSK’yı devrediyor. 1992 yılında Sayın Kılıçdaroğlu aldığı yıldan itibaren her sene ciddi bir zarar artışıyla 1 milyar 111 milyon zararla SSK’yı devrediyor, zararla devrediyor ve her yıl zarar yapmış ve her geçen yıl zararı artırmış. Dolayısıyla kim usulsüzlük yapıyor, kim yolsuzluk yapıyor ortada. (CHP sıralarından gürültüler)

Yine değerli arkadaşlar…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Arkana dön bak yolsuzluğu görmek istiyorsan!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Rabia yaptınız Bakanlardan.

AHMET AYDIN (Devamla) – Yine Cumhuriyet Halk Partisinin… (CHP sıralarından gürültüler)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Ahmet, komik oluyorsun, komik.

AHMET AYDIN (Devamla) – Özellikle Cumhuriyet Halk Partisinin bir defa kendi parti hesaplarında usulsüzlük yaptığı Anayasa Mahkemesinin 3 kararıyla tescilli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Kendi parti hesaplarınızı siz nereye aktardınız?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET AYDIN (Devamla) – Tuncay Özkan’ın o zamanki Kanaltürk’üne aktardınız, Halk TV’ye aktardınız. Bunu bütün milletimiz biliyor. (CHP sıralarından “4 4 4” sesleri, gürültüler)

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydın.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir dakika arkadaşlar… Duyamıyorum, bir dakikanızı rica edeceğim.

Sayın Hamzaçebi, bir dakika, anlayamıyorum.

Arkadaşlar, lütfen… Lütfen arkadaşlar… Lütfen…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Aydın çok açık bir şekilde Genel Başkanımıza sataşmada bulundu.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Daha çok hesap vereceksiniz siz!

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Herkes hesap verecek. Bu millet hesabı herkesten soracak.

BAŞKAN – Bu ne zamana kadar devam eder?

Şimdi Sayın İnce konuşacak. Zararı yok. Orada tolere edelim müsaade ederseniz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Bir saniye Sayın Başkan. Ama rica ediyorum, sataşma var mı, yok mu efendim? Varsa, bana söz vermek zorundasınız.

BAŞKAN – Şimdi ben size söz vereceğim, o karşılıklı… Bunun bir sonunun olması gerekmiyor mu?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – O zaman sataşmayacak efendim.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sataşmasın.

BAŞKAN – E, o zaman bir dakika söz vereyim.

Buyurun.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Hayır efendim, iki dakika. Olur mu!

BAŞKAN – Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Ama şimdi siz de başka bir şey söylerseniz, bu defa da oraya vermek durumundayım. Sabaha kadar bu işi devam ettiririz o zaman. (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

7.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Aydın, konumuz yolsuzluklar, konumuz bütçe. Ta Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun SSK Genel Müdürlüğüne gittiniz birden.

HİLMİ BİLGİN (Sivas) – Doğru mu, yanlış mı?

İHSAN ŞENER (Ordu) – Doğru mu, yanlış mı onu söyle.

BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar… Lütfen…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Şimdi, Ergenekon davasının savcılığına soyunmuş olan Sayın Başbakan, bugün bakan arkadaşlarının çocuklarının avukatlığına soyunmuş durumda. Hayırlı olsun size. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından “İSKİ, İSKİ” sesleri)

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ergenekon avukatlığına soyunan da sizlersiniz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Şimdi, Sayın Aydın, tabii ki, siz, Hükûmette değilsiniz. Bakan olmanızı arzu ederdim. Olsaydınız böyle konuşmayacaktınız veya en azından Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanına sorsaydınız, Sayın Kılıçdaroğlu’yla ilgili bu iddiada bulunmayacaktınız ya da bir tarihte Sayın Canikli benzer bir iddiayı dile getirdi.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – İddia, doğru bir iddia. Araştırdım ben.

BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Ben çıktım şu belgeyi kendisine gösterdim. Belge şu. Tarih 17/06/2010. Başbakan -Başbakan derken Sayın Tayyip Erdoğan- talimatı vermiş olmalı, o zamanki Sayın Bakanınızın talimatıyla Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel müdürlük dönemindeki bütün faaliyetleri inceleniyor, bütün ihaleler inceleniyor.

Son cümleyi söylüyorum size: “Bu konuda yapılacak herhangi bir işlem bulunmadığından rapor ve eklerinin dosyasında hıfzedilmesini olurlarınıza arz ederim.” Rehberlik ve Teftiş Başkanı onaya sunuyor, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanı da 17/06/2010 tarihinde bunu onaylıyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ne kadar zararla devretmiş?

İHSAN ŞENER (Ordu) – Devamını oku, devamını…

BAŞKAN – Arkadaşlar lütfen…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Gördünüz mü? Sayın Kılıçdaroğlu’nun döneminde hiçbir şey olmadığını siz kendiniz onaylamışsınız. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Sayın Aydın, yanıma gelin, ben size bunu vereyim, arkadaşlarınıza dağıtırsınız. Ama benden almaktan çekinebilirseniz Sayın Bakandan alabilirsiniz onu.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ahmet yine olmadı!

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, Sayın Hamzaçebi ismimden bahsederek sataşmada… (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Yani bu iş gerçekten İç Tüzük falan olmaktan çıktı. Yani siz şimdi bir başka…

Buyurun hadi, iki dakika da siz… Yani bu nasıl müzakere, anlamadım ya!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ahmet Aydın beceremedi mi?

8.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Evet, Sayın Hamzaçebi’nin sonucunu okuduğu o rapor, o sonuç kısmı doğru.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Yahu, iktidar değil misiniz?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Dinleyin, dinleyin, bir dinleyin…

Ama o raporun gerekçelerine baktığınız zaman “Neden yargılanamaz ya da takibata tabi tutulamaz?” sorusunun cevabına baktığınız zaman ki o sorunun cevabı raporun içinde ayrıntılı olarak belirtilmiş durumda.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Egemen’e soralım! Egemen’e sor!

BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Aynen şöyle diyor, rapor şu: “Bütün bu fiiller doğrudur…”

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Boş yere çırpınıyorsunuz, boş yere…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – “…bütün bu fiiller Sayın Kılıçdaroğlu tarafından yapılmıştır ancak 1999’da çıkarılan Rahşan affı nedeniyle takibat yapılamaz, affa uğramıştır.” deniliyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

Aynen böyle değerli arkadaşlar, aynen böyle. Yani Sayın Hamzaçebi açtığı için söylüyorum konuyu ben. Biz gündeme getirmedik. O zaman da söyledik ve o kadar ayrıntılı, o kadar kapsamlı…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Yahu, hiç utanma yok mu sizde, edep yok mu sizde? Hırsızlığı soruyoruz, sen ne konuşuyorsun?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bakın, ben getirmedim gündeme, siz getirdiniz gündeme ama doğru şeyler söylemiyorsunuz. Doğrusu, benim söylediğim. O rapor çok kapsamlı bir rapor, çok ayrıntılı bir rapor.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Giresunspor’u anlat, Giresunspor’u!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ben o raporu okudum, çok iyi biliyorum raporu. Yani yanlış yerden girdiniz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yahu, ne alakası var?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – O raporun bütün ayrıntılarını ben biliyorum, okudum hepsini.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Anlat! Anlat!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – “Bütün o fiiller doğru, zarara uğratılmıştır, adam kayırma vardır.” diyor.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Hiç olmazsa bugün konuşmayın. Lanet olsun yahu! İnsanda birazcık utanma, arlanma olur.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – “Davetiye usulü özel ihaleler verilmiştir.” diyor, diyor, diyor, diyor. Ama sonunda 1999’da çıkarılan Rahşan affı nedeniyle hukuken takibata tabi tutulamaz.” diyor. Hepsi budur.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından “4,4,4” sesleri)

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Hiç olmazsa bugün konuşmayın be!

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi. (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

Bir dakika arkadaşlar, duyamıyorum, duymadan anlamadan işlem yapamam lütfen. Arkadaşlar, bir dakika ya, yüze yüze sonuna geldik yani ne olur beş dakika sabredin ya, beş dakika sabredin ya, işin sonuna geldik, bu artık karşılıklı… Lütfen…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Efendim, yavuz hırsız ev sahibini bastırırmış Sayın Başkan.

BAŞKAN – Herkes için söylüyoruz canım, Sayın Tanal yani siz de İç Tüzük’e uymuyorsunuz, konuşan arkadaşlar da uymuyor.

Sayın Hamzaçebi, buyurun.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Efendim, ben Sayın Canikli’ye herhangi bir sataşmada bulunmadım, eğer bir sataşma yaptıysam Sayın Aydın’a yapmış olabilirim, öyle olduğu hâlde siz kendisine söz verdiniz.

BAŞKAN – Grup Başkan Vekili olarak istiyor onu.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Efendim, tabii ki ben saygı duyarım, ben arkadaşlarımızın konuşmasından yanayım ama ben söz talep ederken kılı kırk yaran siz Sayın Başkan, Sayın Canikli’ye sataşma olmadığı hâlde tereddütsüz söz verdiniz, birinci söyleyeceğim bu.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Şahsa değil de gruba söylüyorsun.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – İkinci söyleyeceğim, Sayın Canikli gerçeğe aykırı beyanda bulunmuştur, onun dediği gibi bir ifade bu onayda yoktur. Bu nedenle 69’uncu maddeye göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Peki. (CHP sıralarından alkışlar)

İZZET ÇETİN (Ankara) – Başkan, birkaç tane daha var orada grup başkan vekili, onlara da söz ver.

BAŞKAN - Artık son olsun yalnız. Emin olun bu iş müzakere olmaktan çıktı.

9.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Canikli herhâlde bu onayı incelemedi, raporları da okumadı. Telefonla muhtemelen ilgili kurumun daire başkanından bir bilgi aldı, o da “Ya, o şöyle şöyleydi.” gibi yuvarlak bir cevap verdi, onu kullanıyor.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Hiç de öyle değil.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Bakın, onay ne diyor: “İhbar konularının soyut iddialar içerdiği, Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü, BAĞ-KUR Genel Müdürlüğü, Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı inşaat, ihale ve işlemlerinde usulsüzlüklerin yapıldığı ve kurumun zarara uğratıldığının öne sürüldüğü, bu şifahi ihbarlarda hangi ihalede ve hangi ihalelerde ne şekilde, ne tür usulsüzlüklerin yapıldığının belirtilmediği…” Soyut yani. “Kılıçdaroğlu orada zarara uğrattı kurumu.”

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Zarara uğratmadı mı peki?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Ayrıca “Hangi yıllarda veya dönemlerde…” (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar ya.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – “…bu usulsüzlüklerin yapıldığına dair bir somut bilginin bulunmadığı, onayda belirtilen hususların çok genel ifadeler olduğu, somut olarak herhangi bir şey belirtilmediği görülmüştür. Bu nedenle yapılacak bir işlem yoktur.” diyor. Bu sizin Bakanlığınız, isterseniz bu şifahi ihbarın bir şey içermediğini kabul edip derinleştirirseniz bütün dosyaları incelersiniz ama demişsiniz ki “Öyle bir şey yok.” Sayın Canikli’nin dediği gibi “Her şey doğru ama bir şey yapmayalım.” Böyle bir şey yok.

Sayın Canikli, ben size sataşmada bulunmadım ama hassasiyet gösterdiniz, söz aldınız. Ama ben size bütçe konuşmamda çok ağır bir sataşmada bulundum, keşke ondan söz isteseydiniz. Giresun Milletvekilisiniz, Partinin yıllardır Grup Başkan Vekilisiniz. Fındık üreticisinin 2004 yılındaki don afetinden kalan 169 milyon liralık alacağı vardır. Hükûmetiniz bu alacağı gasbetmiştir. “Bunu ödeyeceğim.” sözünü veremiyorsunuz burada.

Haydi gelin, size sataşmada bulundum, söz alın, “Bunu ödeyeceğiz.” deyin, bekliyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Yani, şu yaptığımız müzakere mi gerçekten ya? Yapmayın ya.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan davul zurnayla sataşmada bulundu. Açık davetiye sundu, kusura bakmayın Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun, haydi siz de buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Ne oldu bu böyle müzakere arkadaş ya. Lütfen yani sataşmadan da bir konuşma yapmak mümkün ya.

10.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına ve Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bence yine yanlış yerden girdiler. Bakın…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Ya sen arkandakileri bir savunsana! Sen boş ver bunları. Arkaya bak, arkaya!

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Arkaya bak, arkaya!

İZZET ÇETİN (Ankara) – Sayın Başkan, kuyruğa girecekler onlara da söz verin.

BAŞKAN – Herkese söylüyoruz Sayın Çetin.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …biz, AK PARTİ iktidara geldiğinde fındığın kilosu 90 sentti değerli arkadaşlar, bakın, 90 sentti.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Boş ver fındığı dolara gel, dolara! Para sayma makinesine gel!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Geleceğim.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Azıcık utanma olur adamda!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bugün, AK PARTİ hükûmetlerinin iktidar olduğu dönemde her yıl fındığın kilosu bu rakamın kat kat üzerinde oldu.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Boş ver fındığı arkaya bak! Arkadaki Bakanına bak! 4,5 milyon dolara bak!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Şu anda 6,5 lira yani 3-3,5 dolar. Bakın, eğer bir gasp varsa fındık üreticisinin parasının gasbedilmesi durumu söz konusuysa, bu bizden önceki dönemlere aittir arkadaşlar.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Adamsan son dört günü anlat!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bir gasp varsa, bu bizden önceki dönemlere aittir. Bakın, 90 sent nere, 3,5 dolar nere; bir.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Para sayma makinesine gel!

MÜSLİM SARI (İstanbul) – Para sayma makinesi nerede, para sayma makinesi?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Canikli, Egemen’i anlat, Egemen’i.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – İkincisi, bakın, geçmiş yıllarda da fındık üreticisi hep afetten zarar görmüştür ama hiçbir zaman bu zararı telafi edilememiştir…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Hayır, yok.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Son dört yılı anlat Canikli.

MÜSLİM SARI (İstanbul) – Bugüne gel, bugüne!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …çok belli yıllar dışında hiç ödeme yapılamamıştır. İlk defa kapsamlı bir ödeme AK PARTİ iktidarı döneminde yapıldı.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Fındığı, fıstığı boşver; çikolata kutuları içerisinde gelen 500 bin dolarları Sayın Bakanına sor.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlar, ayrıca, fındığın arzının çok olduğu 2007 ve 2008 yıllarında…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Çikolata kutularına gel, çikolata kutularına. Ayıp ya!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …yaklaşık 500 bin ton arz fazlası fındık satın alınmıştır ki bu, Türkiye tarihinde ilk kez olan, yaşanan bir olaydır ve bunun karşılığında fındık üreticisine o yıllarda toplam 3 milyar lira nakit ödeme yapılmıştır.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Don afetinin zararı, don afetinin zararı…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Sizin bunu ne aklınız alır ne hayaliniz alır değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından “Hadi oradan!” sesleri, gürültüler)

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir dakika…

Sayın Altay, hayırdır.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Sen açtın bu yolu Sayın Başkan, vereceksin mecburen.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, niye garipsediniz benim çıkışımı, anlamadım.

BAŞKAN – Hayır, hayır, buyurun.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Yani, Sayın Grup Başkan Vekili…

BAŞKAN – Hayır, anlaşılamıyor. Hayırdır diyorum yani ne talep ediyorsunuz?

MUHARREM İNCE (Yalova) – Para sayma makinesi talep ediyor!

ENGİN ALTAY (Sinop) – Yani, beni akılsızlıkla suçlayan bir insana cevap vermem icap etmez mi?

RECEP ÖZEL (Isparta) – Akılsızlıkla mı?

ENGİN ALTAY (Sinop) – Akılsızlıkla suçladı beni. “Sizin buna aklınız ermez.” diyerek…

BAŞKAN – Sizinle ilgili doğrudan isminizi telaffuz eden bir konuşma hatırlamıyorum ben.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, öyle bir şey olur mu? Nurettin Bey’e verdiniz.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ama, gruba söylüyor Sayın Başkan.

BAŞKAN – Siz de buyurun.

Siz de buna karşılık hazır olun demektir artık. Yani, böyle bir şey olur mu ya!

11.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başbakan, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na “Aldığın nefesi takip ediyorum.” demiş idi. Devletin bütün imkânları da elinizde, şüphesiz ediyorsunuz, ediyorsunuz. Bir şey bulursanız ki hiçbir zaman bulamayacaksınız… Yani, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’yla şu gün yaşadıklarınızı mukayese ederek müflis tüccar iflas edince eski defterleri karıştırır, siz şimdi tam o durumdasınız. Eski defterleri karıştırmak size hiçbir şey sağlamaz, önce onu söyleyeyim.

İlaveten, çok bilinen bir hikâye vardır, şimdi buraya çok oturur, meşhur zarf hikâyesi. Sadrazam görevi devrederken 3 tane de zarf vermiş. Ne bunlar? “Sıkışınca birini aç, biraz daha sıkışınca birini aç, biraz daha sıkışırsan birini aç.”

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Muharrem’e mi söylüyorsun bunları?

ENGİN ALTAY (Devamla) - Sadrazam sıkışmış, birinci zarfı açmış: “Eskileri kötüle.” Bunu epeydir yapıyordunuz, eskileri epey kötülediniz, on yıl eskiyi kötülediniz, böyle durumu idare ettiniz.

Çok sıkıştınız ikinci zarfı açtınız; altı yedi aydır ikinci zarfı açtınız. İkinci zarfta, beraber yürüdüklerinizi kötülemeye, onlara çamur atmaya, onları izole etmeye, bloke etmeye başladınız fakat bu son durum üçüncü zarfı açmanızı gerektirdi. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Üçüncü zarf yüzde 50, yüzde 50!

ENGİN ALTAY (Devamla) - Hiç işi uzatmayın, siz de üç tane zarf hazırlayın, o koltukları terk edin. Hiç yapılacak başka çaresi yoktur. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

İHSAN ŞENER (Ordu) – Millet yapar onu, sen değil; sen yapamazsın onu.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Sizin eleştirdiğiniz partinin hiçbir bakanı için 1,5 milyon doları…

BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar…

ENGİN ALTAY (Devamla) - …elden alırken görüntülenmiş video kaseti yoktur.

RAMAZAN CAN (Aksaray) – Sen orada mıydın?

ENGİN ALTAY (Devamla) - Sizin eleştirdiğiniz partinin iktidarlarında kamu bankalarının genel müdürlerinin evinden 4,5 milyon dolar para ayakkabı kutularından çıkmamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Altay.

RAMAZAN CAN (Aksaray) – Sen orada mıydın? Aramayı sen mi yaptın?

ENGİN ALTAY (Devamla) – Bence pişkinliği bırakın, biraz sizin Genel Başkanınızın tabiriyle edep yahu, edep! Evet, bu kadar. Ayıp! (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Altay.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)

2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)

BAŞKAN - Şimdi, şahsı adına aleyhinde Yalova Milletvekili Sayın Muharrem İnce.

Buyurun Sayın İnce. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Yavaş gel, yavaş.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu Mecliste AKP hükûmetlerinin yaptığı 12’nci bütçeyi görüşüyoruz. Katrilyonlar, milyonlar, yatırımlar, paralar, oranlar, kıyaslamalar…

İHSAN ŞENER (Ordu) – Yavaş ol, yavaş.

MUHARREM İNCE (Devamla) …hepsi konuşuluyor ama burada insan yok, vicdan yok, derde derman yok. Bu bütçede insanlık yok, saydamlık yok, hesap verebilirlik yok, geleceğe dair bir umut yok ve insanımıza mutluluk yok.

Bu ülkede naylon çadırda yatan çocuklar var, evladının mezarına kıvrılıp yatan babalar var. Evlat acısına dayanamayıp ölen analar var. Sokaklarda sopalarla dövülerek öldürülen, gözleri çıkarılan gençler var. Bu ülkede kendi ülkesinin gençlerine vicdanlı davranmayıp başka ülkelerin gençlerine çıkar gözyaşı döken Başbakan var. “Canım seramikler” deyip “canım çocuklar” diyemeyen bir Başbakanımız var. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar…

MUHARREM İNCE (Devamla) - On iki yılda ne yazık ki yüreğinizdeki iç mahkemeyi kaybedip özel yetkili mahkemelerde gizli ama tanıdık tanıklara, sahte belgelere, sahte rakamlara, sahte başarılara sarılan bir iktidar oldunuz.

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Sayın İnce, bak, şuna bak, şuna!

MUHARREM İNCE (Devamla) - TOMA’nız elektrikli, Başbakanınız öfkeli, bakanlarınız şaibeli… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Bak, şunu gör!

BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar…

METİN KÜLÜNK (İstanbul) - Sayın İnce, bak, Sarıgül’le ilgili raporunuza bakın!

BAŞKAN – Sayın Külünk, lütfen…

MUHARREM İNCE (Devamla) - …TOMA suyunuz Jenix’li, sporunuz dopingli…

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Kendi tarihinizle yüzleşin! Bak, resmî raporunuz var!

MUHARREM İNCE (Devamla) - …danışmanınız jöleli, televizyonlarınız penguenli

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Altında kimlerin imzası var biliyor musun?

MUHARREM İNCE (Devamla) - …gazeteleriniz yalanlı, dış politikanız kavgalı, enerjiniz pahalı…

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – İsmet Atalay’ın imzası var, Sırrı Özbek’in imzası var, Mehmet Ali Özpolat’ın imzası var!

BAŞKAN – Sayın Külünk…

MUHARREM İNCE (Devamla) - …valiniz Artema’lı, Bakanınız kınalı…

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Bak Sayın İnce, bak raporunuza, bak!

BAŞKAN – İdare amiri arkadaşlarımız…

MUHARREM İNCE (Devamla) - …mahdumlarınız çelik kasalı…

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Bak, sizin raporunuza bak!

BAŞKAN – Yapmayın, lütfen…

MUHARREM İNCE (Devamla) - ...polisiniz peruklu…

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Şişli raporunuza bakın siz! Önce kendi tarihinizle yüzleşin!

MUHARREM İNCE (Devamla) - …hâkiminiz uykulu, düzeniniz korkulu…

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Önce kendi tarihinizle yüzleşin!

MUHARREM İNCE (Devamla) - …sağlığınız paralı, eğitiminiz sıfırlı, sınavlarınız kopyalı, ihaleleriniz fesatlı, adaletiniz çifte standartlı. (CHP sıralarından alkışlar)

Başbakanınız her kürsüye çıktığında bağırıyor, “Yol yaptık.” diyor. “Deprem vergilerini ne yaptın?” diyoruz, “Yol yaptık.” diyor. “Milyonlarca dolar borç aldın, ne yaptın?” diyoruz, “Yol yaptık.” diyor. “50 milyar dolar özelleştirme yaptın, nerede paralar?” diyoruz, “Yol yaptık.” diyor. Meğer siz sadece kara yolu yapmamışsınız, meğer siz ne yollar biliyormuşsunuz! Sayıştaya yol yapmışsınız, devletin hazinesine yol yapmışsınız, TOKİ’ye, vatandaşın elektrik parasına, sağlık parasına, Maliyenin vergisine, halkın sağlığına ne yollar yapmışsınız da bizim haberimiz yokmuş! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Memleketi yangın yerine çevirdiniz. Çağının tanığı olan gazetecileri, sanatçıları, bilim insanlarını, aydınları çağının sanığı yaptınız. Anneleri cezaevlerinin önünde nöbetçi yaptınız, evlat acısına dayanamayan yürek sahibi yaptınız. “Yetmez ama evet”çileri bile “Yetti gari!” yaptırdınız. Bakanların özgül ağırlıklarını sıfırladınız. “Kayınpeder enişte, çok para var bu işte” manşetlerini siz attırdınız. (CHP sıralarından alkışlar)

“Dünya lideriyim.” dediniz, ne idamı engelleyebildiniz ne de 90 liderin gittiği Mandela’nın cenazesine gidebildiniz.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Ankara’ya yakışırsın sen ya!

MUHARREM İNCE (Devamla) – İş ve meslek danışmanlığı icat ettiniz, onları da işsiz bıraktınız. “Engellileri bile adam yerine koydum.” diyecek kadar pervasızlaştınız. Muhalefeti iç düşman, gazeteciyi vatan haini, demokratik yarışı savaş zannettiniz.

Gezi olaylarında “Talimatı ben verdim.” diyorsunuz da Uludere’de talimatı kimin verdiğini bir türlü söyleyemediniz.

Bu memleketin sorunu, özgürlük talep eden, demokrasi talep eden Geziciler değil, arkasında siyasi güç olan yiyicilerdir. (CHP sıralarından alkışlar)

Siz bu memleketi insani gelişmişlikte 85’incilikten 92’nciliğe gerilettiniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Bak, “Yamyamlar!”

BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar…

MUHARREM İNCE (Devamla) – Kadın-erkek eşitliğinde 71’incilikten 77’nciliğe gerilettiniz.

YUSUF BAŞER (Yozgat) – İnce, bak, “Yamyamlar!” İnce, baksana şuraya.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Yamyam arkada, yamyam arkada! Yamyamlar arkada oturuyor!

BAŞKAN – Lütfen müdahale etmeyin, lütfen…

MUHARREM İNCE (Devamla) – Toplumsal cinsiyet uçurumu endeksinde 105’ten 135’e, basın özgürlüğünde 99’unculuktan 154’üncülüğe, kişi başına gelirde 57’ncilikten 63’üncülüğe gerilettiniz.

Bunlar yetmezmiş gibi, bir de üstüne üstlük tehdit ettiniz. “Yüzde 50’yi evde zor tutuyorum.” dediniz, “Konuşursam kıyamet kopar.” dediniz, “Açıklarsam yer yerinden oynar.” dediniz, “Taraf olmayan bertaraf olur.” dediniz.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Mansur’dan taraf…

MUHARREM İNCE (Devamla) – “Milyonları evde zor tutuyorum.” dediniz. İşte burada çok haklıymışsınız, gerçekten milyonları evde tutuyormuşsunuz! (CHP sıralarından alkışlar)

“Ağacı seven gitsin ormanda yaşasın.” diye haykırmanıza rağmen kentlerin silüetlerini bozana ancak küsebildiniz. “Polis rejimin teminatıdır.” dediniz, “demokrasinin bekçisidir.” dediniz. Polise destan yazdırdınız, polise ikramiye verdiniz. “Polis durduk yere kimseyi gözaltına almaz.” dediniz. Şimdi ne oldu da polise “çete” diyorsunuz?

Ağacın yeşilini savunan çocuklarımız ölürken, gözlerini kaybederken emniyet müdürünü görevden almadınız da doların yeşiliyle meşgul olan çocuklar gözaltına alındığında emniyet müdürünü neden gözaltına aldınız? (CHP sıralarından alkışlar)

Esnafın yazar kasasını dilinize dolamıştınız. Para sayma makinesini, çelik kasaları niye konuşmuyorsunuz?

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Yavaş konuş, yavaş!

MUHARREM İNCE (Devamla) – Kendiniz için hayırlı, girişimci evlat; fakir fukaraya kindar ve dindar evlat öğüdünü verdiniz. Can havliyle olsa, can havliyle camiye ayakkabıyla girenlere iftira attınız ama camiye cebindeki haram parayla girilmeyeceğini söylemediniz. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Yıllarca “Hem Müslüman hem laik olunmaz!” dediniz…

AHMET YENİ (Samsun) – Mansur geldi, Mansur!

MUHARREM İNCE (Devamla) - …ama hiçbir zaman “Hem Müslüman hem rüşvetçi olunmaz.” diyemediniz.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Dedik, onu da dedik.

İHSAN ŞENER (Ordu) – Sen duymamışsın.

MUHARREM İNCE (Devamla) – “Valimi yedirtmem, bakanımı yedirtmem, müsteşarımı yedirtmem…” Doğru, yedirtmediniz ama yetimin hakkını yedirttiniz. Asgari ücretle çalışan başı açık bacımın da, sigortasız çalışan başı kapalı bacımın da hakkını haramzadelere yedirtiniz.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Mansur hakkında ne söylüyorsun?

MUHARREM İNCE (Devamla) – Letonya’da çatı çöktü diye başbakan istifa ederken, Türkiye’nin çivisi çıkmış kimsenin aldırdığı yok. Sizin üzerinizde ah var, ah, beddua var sizin üzerinizde!

İHSAN ŞENER (Ordu) – Kendi resmini görüyorsun herhâlde.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Sizin üzerinizde açlıktan ölen Kübra bebeğin ahı var.

İHSAN ŞENER (Ordu) – Kendi grubuna bak, kendi grubuna.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Ataması yapılmayan öğretmenlerin ahı var. Uludere’de bombalanan çocukların ahı var. “Ergenekon’un kasası” dediniz, cenazesini belediye kaldırdı, Kuddusi Okkır’ın ahı var. Onuru için intihar eden Yarbay Ali Tatar’ın ahı var. Türkan Saylan’ın ahı var.

YUSUF BAŞER (Yozgat) – Hadi be!

MUHARREM İNCE (Devamla) – Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Genel Sekreterinin ahı var.

HAMZA DAĞ (İzmir) – Başı örtülülerin ahı var!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Bu ülkeyi kuran “2 ayyaş” dediğiniz Atatürk’ün, İsmet İnönü’nün ahı var. (CHP sıralarından alkışlar) Eskişehir’de sokak ortasında dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın, Abdullah Cömert’in ahı var.

RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Menderes’in ahı var!

MUHARREM İNCE (Devamla) – Kuruttuğunuz derelerin intikamı var. Kestiğiniz ağaçların, yuvalarını bozduğunuz kuşların ahı var. HES’lere karşı direndiği için yargılanan Leyla’nın ahı var.

Türkiye, rüşvetle, yolsuzluklarla, para sayma makineleriyle, çelik kasalarla, ayakkabı kutusundaki dolarla çalkalanırken içinizden bir vicdan sahibi çıkıp da “Burada yalan var, burada talan var, burada hırsızlık var, burada haram var.” diyemedi. Her şey faiz lobisiydi, siz de “her şey caiz lobisi”nin üyesi oldunuz ve bunları “Hamdolsun.” diyerek kapatmak istediniz. Ben hamdolsun demiyorum, haram olsun diyorum! Haram olsun diyorum! Haram olsun diyorum! (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

O savcılara buradan sesleniyorum: Meclise bilgi ve belge gönderecekmiş.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – İnceden yavaş yavaş, Ankara’ya Mansur Yavaş!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Sen kim oluyorsun da Meclise bilgi ve belge gönderiyorsun! Kimi uyutuyorsun savcı! Sen Meclise bilgi ve belge değil, sen Meclise fezleke göndereceksin, fezleke! Buraya o fezlekeler gelecek. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Ne diyorsun sen? Savcıya emir mi veriyorsun?

MUHARREM İNCE (Devamla) - Seksen dokuz saat geçti. Olayın üzerinden seksen dokuz saat geçti. Nerede fezlekeler? O bakanların fezlekelerinin buraya gelmesi lazım.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Talimat veriyor.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Başbakana bu bütçeyle harcama yetkisi veriyoruz yani bu milletin, bu fakir milletin vergilerini, gelirini Başbakana harcama yetkisi veriyoruz. Başbakan nerede? Nerede? Utanıyor mu, cesareti mi yok? Neden buraya gelemiyor? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

GÜLAY DALYAN (İstanbul) – Sana ne! Sen kendine bak!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Neden burada hesap veremiyor?

Başbakan her gün döviz rezervi açıklıyordu. Kutulardaki dövizler buna dâhil mi değil mi? Bunu bir kere daha açıklasın.

GÜLAY DALYAN (İstanbul) – Sen kendi kardeşine bak!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Adnan Menderes’i, merhum Menderes’i dilinizden düşürmüyorsunuz. Menderes diyor ki çocuklarına: “Ticaret yapamazsın, benim adımı satamazsın.” Siz Adnan Menderes’in tırnağı olamazsınız, tırnağı! (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Tırnağı olamazsınız siz! Siz bunların hiçbirini yapamazsınız.

İHSAN ŞENER (Ordu) – Ne yaptınız? Takdir mi ettiniz?

YUSUF BAŞER (Yozgat) – Niye astınız? Niye!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Bir şey daha söyleyeceğim…

İHSAN ŞENER (Ordu) – Takdir mi ettiniz!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Doğru, sana öğretmişler imam-hatipte!

İHSAN ŞENER (Ordu) – Takdir mi ettiniz?

MUHARREM İNCE (Devamla) - “Haram paraya elinle dokunma, makineyle say.” diye öğrettiler herhâlde, öyle mi? (CHP sıralarından alkışlar) Öyle mi öğrettiler sana! Öyle mi öğrettiler! Haram, helal, kul hakkı, bunlar haram... Öğretmediler mi sana! Nerede okudun sen bunları!

İHSAN ŞENER (Ordu) – Sizden öğrenecek değiliz!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Bu bilgileri nerede okudun!

Çok teşekkür ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Yavaş yavaş!

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan…

İZZET ÇETİN (Ankara) – Sataşma var, Sayın Bakan cevap versin.

BAŞKAN – Sayın Mahir Ünal, buyurun.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, konuşmacı grubumuza dönük bir çok ithamda bulundu. Sataşmadan dolayı söz istiyorum.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Gerçekleri söyledi Sayın Başkan, ne sataşması!

İZZET ÇETİN (Ankara) – İkincisi de kuyruğa girsin Başkan. Yetmez! Yetmez!

BAŞKAN – Lütfen, yeni bir sataşmaya sebebiyet vermeyin. Lütfen…

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Gerek kalmayacak.

BAŞKAN – Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

12.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın tümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Egemen’e söz hakkı!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Niye cevap vermiyor? Egemen Bağış’ı dinlemek istiyoruz.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Yetmez, yetmez!

BAŞKAN - Yapılan işte yanlışlık yok.

MAHİR ÜNAL (Devamla) - …sizler milletvekillerisiniz ve sizler deminden beri arkadan masum bir insana…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Kim masum ya?

İZZET ÇETİN (Ankara) – Utanın ya! Utanın!

MAHİR ÜNAL (Devamla) - …Ve masumiyeti aksi ispat edilmedikçe   -hepiniz biliyorsunuz ki- insan suçsuzdur. Bunu bal gibi biliyorsunuz. (CHP sıralarından gürültüler)

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Masum değil.

MAHİR ÜNAL (Devamla) - Siz iktidar olacaksınız öyle mi? Siz bu akılla siyaset yapacaksınız öyle mi? Siz iktidara talipsiniz öyle mi? Gazete haberleriyle, medya haberleriyle siyasi akıl üretip bu ülkeyi yöneteceksiniz öyle mi?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Masumiyet karinesi şimdi mi aklınıza geldi?

MAHİR ÜNAL (Devamla) - Siz hakikatten bahsediyorsunuz, adaletten bahsediyorsunuz, hakkaniyetten bahsediyorsunuz, ahlaktan bahsediyorsunuz, dün de ifade ettim, bal gibi biliyorsunuz ki, bu iddiaların hepsinin üzerine AK PARTİ gidecektir. (CHP sıralarından gürültüler)

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Nasıl gidecek?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Bakan orada, bakan cevap versin, sen değil.

MAHİR ÜNAL (Devamla) - Ama şunu da bal gibi biliyorsunuz ki, bu hukuki sürecin, gizlilik kararı olan bir soruşturma sürecinin her şeyi ortaya nasıl dökülüyor ve size nasıl servis ediliyor O odalara, o çekilen resimlere siz delil olarak bakıp bunun üzerinden nasıl siyaset yapıyorsunuz?

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ya, gizli tanıklarla milletin hayatını karattınız be!

MAHİR ÜNAL (Devamla) – Sizin siyasi aklınız ve sizin siyasetiniz bu mudur? Siyaseti siz böyle mi yapacaksınız? Bizi izleyenler sizin siyasi aklınıza bakıp oy veriyorlar.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Egemen gelsin anlatsın o zaman!

İZZET ÇETİN (Ankara) – Egemen anlatsın!

MAHİR ÜNAL (Devamla) - O yüzden, kamuoyu yoklamalarımızda biz “CHP’ye niye oy veriyorsunuz?” diye seçmene sorduğumuzda tek bir şeyle karşılaşıyoruz, diyor ki: “İdeolojik nedenlerle oy veriyoruz.”

İZZET ÇETİN (Ankara) – Tescil edildi...

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – Hırsızlık yapın diye mi oy veriyorlar!

MAHİR ÜNAL (Devamla) - Ve bir soru daha soruyoruz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ünal.

MAHİR ÜNAL (Devamla) – ...diyoruz ki: “CHP’nin iktidar olmasını ister misiniz?” Diyor ki CHP’li seçmen: “Hayır, CHP’nin iktidar olmasını istemem.” İşte bu siyasi akıldan dolayı.

Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)

2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’yla 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. (CHP sıralarından “Egemen söz istiyor.”, “4… 4… 4…”, “Egemen… Egemen… Egemen…” sesleri, gürültüler)

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, iki dakika söz verirseniz…

BAŞKAN – İsim zikredilmedi ki.

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – İsim zikredilmedi.

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – İki dakika yeterli Sayın Başkan.

BAŞKAN - Vereyim, şu işi şey yapalım, daha sonra.

Şimdi, 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın oylamalarını yapacağız.

Tasarılar açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Her iki kanun tasarısının açık oylamasının elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi, 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın açık oylamasına başlıyoruz.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Yolsuz bütçeye “Ret.” Fakir fukaranın hakkını yiyen bütçeye “Ret.”

BAŞKAN – Bunun için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen üç dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadıyla, imzasını da taşıyan oy pusulasını yine oylama içinde öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan Oy Sayısı    :     439

Kabul                             :     318

Ret                                 :      121 (x)

                                   Kâtip Üye                                            Kâtip Üye

                    Muhammet Rıza Yalçınkaya                    Muhammet Bilal Macit

                                      Bartın                                                 İstanbul”         

Bu sonuca göre 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı kabul edilmiştir.

Şimdi, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın açık oylamasına başlıyoruz.

Oylama için üç dakika süre vereceğim.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı açık oylama sonucunu arz ediyorum:

“Kullanılan oy sayısı      :      432

Kabul                             :      315

Ret                                 :      117 (x)

                                   Kâtip Üye                                            Kâtip Üye

                    Muhammet Rıza Yalçınkaya                    Muhammet Bilal Macit

                                      Bartın                                                 İstanbul”

                            

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

Bu sonuca göre, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı kabul edilmiştir.

Şimdi, teşekkür konuşması yapmak üzere Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç’a söz vereceğim; arkadan da, iki talep var, onları işleme alacağım.

Buyurun Sayın Arınç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum, hepinize iyi akşamlar diliyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Saygını kabul etmiyoruz Bülent Bey.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Kamer Genç hariç hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı üzerinde görüşmeler tamamlanmış ve bütçemiz değerli oylarınızla kabul edilmiştir.

Öncelikle, bütçemizin kabulü dolayısıyla Sayın Başbakanımız adına, Hükûmetimiz adına yüce Meclise saygılar sunuyorum. Başta, görüşmeleri başından bu yana dikkatle ve titizlikle takip eden Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli olmak üzere, partilerimizin grup başkan vekillerine, şüphesiz başta Meclis Başkanımız ve Divan Heyetine, bütçemizi Plan Bütçe Komisyonunda takdim eden, Genel Kurulda savunulmasını üstlenen tüm arkadaşlarımıza ve bütçe görüşmeleri sırasında da büyük bir dikkatle görevlerini yerine getiren tutanak kâtiplerimize, kavaslarımıza, tüm çalışanlarımıza çok teşekkür ediyorum. Bütçemizin milletimiz için hayırlı olmasını diliyorum, ülkemizin büyümesi ve güçlenmesine, aziz milletimizin huzur, refah ve mutluluğuna vesile olmasını diliyorum.

Değerli arkadaşlar, bütçe, Hükûmetimiz için, Parlamentomuz için çok önemli bir belge. Bunun, inşallah, takibini de birlikte yapacağız. Elbette, bütçe görüşmelerinde sarf edilen görüşlerden, düşüncelerden, eleştirilerden, önerilerden istifade etmek istiyoruz. Sayın Başbakanımız yoğun çalışma gündemi içerisinde Meclisimizde hazır bulunamadılar, Hükûmetimiz olarak bizler hazır bulunuyoruz. Bunlar her zaman olagelen işlerdir. Daha önce de, bildiğiniz gibi, başka sebeplerle Başbakan Mecliste bulunamamış olabilir. Bunu bir başka sebebe bağlamak çok doğru değil. Bunu da bilgilerinize malumaten arz ediyorum.

Bu teşekkür konuşmama iki hususu eklemek isterim, Sayın Başkan, izin verirseniz. Bir tanesi, görüşmeler sırasında, sizlerde takip ettiniz, Barış ve Demokrasi Partili milletvekili arkadaşlarımız yüksek sesle bir konuyu protesto ettiler. Tutuklu bulunan Barış ve Demokrasi Partisi milletvekilleri tahliye talebinde bulunmuşlardı, bu talepleri reddedilmiş. Bunun millî iradeye bir saygısızlık olduğunu, bunun seçmenlere bir saygısızlık olduğunu, Parlamentoya karşı bir saygısızlık olduğunu ifade ettiler ve o arkadaşlarımızın nezdinde seçmenlerin büyük bir infial içerisinde olduklarını söylediler. Ben bu infiali haklı buluyorum. Arkadaşlarımız, bir yanlış uygulama neticesinde milletvekillerinin hukukunu korumak için bunu protesto edebilir, infial gösterebilir, düşüncelerini açıklayabilir. Arkadaşlarımıza bu davranışları sebebiyle herhangi bir tarizde bulunmak doğrusu mümkün değil. Ancak, bu protestolarını Meclis Başkanımızın şahsına, onun şahsında Başkanlık Divanına âdeta bir tehdide dönüştürmeleri ve Sayın Başkanımızı belli bir konuda açıklama yapmaya davet etmeleri hiçbir zaman doğru değil; Meclisin ne İç Tüzük’ünde ne teamüllerinde ne de Başkanın şahsında Başkanlık Divanına böyle bir eylemin yapılması kesinlikle mümkün değil. Daha sonra arkadaşlarımız bu davranışlarından vazgeçtiler ve Hükûmetimizin de bu konudaki düşüncelerini almak istediler.

Değerli arkadaşlar, sıralarından konuşma yapan arkadaşlarımızı takip ettim, Sayın Ahmet Aydın, Cumhuriyet Halk Partisinden sanıyorum Hamzaçebi arkadaşımızdı -tam takip edememiş olabilirim- onlar da bunun yanlış olduğunu ifade ettiler. Milliyetçi Hareket Partisinden bu konuda bir görüş şahsen duymadım; bu bir eksiklik değil, onların bir tavrıdır.

Hükûmetimizi ilgilendiren boyutu ne olabilir diye düşündüğümüzde: Verilen bir yargı kararıdır. Savcıların bile tahliye talep ettiği bir hususta mahkemelerin kendilerine göre bir sebeple, dört yılı aşkın bir zamandır tutuklu bulunan milletvekillerinin bu hâllerinin devamına karar vermelerinin Hükûmetle ne ilgisi olabilir? Elbette bir ilgisi bulundu ve ben de Sayın Başbakanımızla görüşerek bu konuda Hükûmetimiz adına bir açıklama yapmanın doğru olacağını ifade ettim, kendileri de uygun buldular.

Şahsi düşüncelerimi herkes biliyor. Birkaç yıldan bu yana, özellikle milletvekillerinin durumları, uzun tutukluluk hâlleri, yargılamanın uzaması gibi sebeplerle hak ihlalleri yaşandığını şahsi düşüncelerim olarak ifade etmiştim ama üzerimde Hükûmet sözcülüğü sıfatı da bulununca bu konuşmalarım genelde Hükûmet adına yapılmış gibi de kabul edildi. Bugünkü sözlerimi geçmişten bu yana yaşadığımız süreçle ilgili olarak tekrar arz etmek istiyorum. Bir defa Türkiye bir hukuk devletidir, hukuk devletinin gereklerine uyulmalıdır.

İkincisi, bağlı olduğumuz, yargı yetkisini kabul ettiğimiz ve Anayasa gereğince uluslararası sözleşmeler Meclis tarafından da uygun bulunup kanun hâline geldikten sonra doğrudan uygulanma gerekliliğini de dikkate alarak bu sözlerimi ifade etmek istiyorum. Bir: Sadece avukatlık yapmış bir hukukçu kardeşiniz olarak değil, eminim mesleği işletmecilik olan da, diş tabipliği olan da herkes bilir ki tutukluluk bir tedbirdir. Bu tedbirin istisna olması gereklidir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nda bunun usulleri gösterilmiştir, hepimiz bunu ezbere biliriz; kaçma ihtimali, delillerin toplanmamış olması, ağır cezalık mevâddan olması eski tabirle.

Şimdi, özel yetkili mahkemeler de olsa, diğer mahkemeler de olsa, aslında bunları bilmekle beraber asıl kaidenin serbest olmak, tutuklamanın da bir istisna olduğudur. Dolayısıyla, bu tedbire başvurduktan sonra en kısa zamanda, bana göre, iddianame tanzim edildikten sonra, sorgular yapıldıktan sonra, deliller tartışılmaya başlandıktan sonra en ağır durumlarda bile tutukluluğun sona erdirilmesi gerekir. Bu, hukukun evrensel prensiplerinden birisidir, tutukluluk cezaya dönüşmemelidir, tutukluluk tedbir olarak kalmalıdır. Bu konuları son yıllarda açılan birçoğu siyasi nitelikli davalar için de geçerli olarak söylüyorum. Adını söylemeyeceğim ama şu şu şu davalar için de bu gerekliliği hepimizin bildiği kanaatindeyim. O günden bu yana biz bunları söylediğimizde yargı tarafından itirazlarda, çok sanıklı davaların olduğu, çok davaların bir araya gelerek birleştiği, delillerin takdir edilmesinde süreç alacağı, belki kaçma ihtimallerinin bulunduğu gibi birtakım gerekçeler yayınlandı. Bunların hiçbirisi söylediğimiz asıl prensip karşısında güçlü değildir. Burada şunu yapmamız gerekirdi: Bir, mahkemeler tutuklarken de kendilerine göre bir gerekçe bulmak, tahliye taleplerini reddediyorlarsa bu gerekçeyi de doyurucu, ikna edici bir şekilde yazmak zorundadırlar. Bu kanunda eskiden beri var ama ben de biliyorum, siz de biliyorsunuz ki dosya ve delil durumuna göre başlayıp -avukatlar çok iyi bilirler- üç satırda biten basmakalıp, klişeleşmiş gerekçelerle hem tutuklama mümkün olur hem de tahliye talepleri reddedilir.

Geçtiğimiz yıl temmuz ayında, yanlış hatırlamıyorsam, üçüncü yargı paketi -zannediyorum- çıkarken bunları düşünerek bir madde ilave etmiştik. Yargıçlar, kararlarını verirken bu basmakalıp üç maddelik veya üç satırlık sözlerle değil, doyurucu, ikna edici gerekçelerle bu kararı vermelidirler.

Açıkça ve üzülerek itiraf ediyorum, madde yazmasına, yazılı hukuk bunu gerektirmesine rağmen yine biz eski usullerle tutuklama ve tahliye taleplerinin reddini gördük. Ne dördüncü yargı paketi ne onun öncesi bu konudaki taleplerimizin hukuk yoluyla karşılanmasına yetmedi. Bunları milletvekillerimiz açısından da konuşabilirim, sivil şahıslar bakımından da yani adi suçlar işlemiş insanları da dikkate alarak tutukluluk hâlini görüşmemiz lazım. Aslında milletvekillerimiz açısından durum daha da vahim. Aday gösterilmiş, yanlış olabilir ama millet seçmiş. Millet seçtikten sonra yargılama devam etmek ve hüküm noktasında, hüküm giydiği takdirde de gel bakalım denmek şartıyla tutukluluk hâli sona erdirilebilir çünkü kanaatimce, milletvekili seçildikten sonra yeri Parlamentodur, görevine başlamalıdır, ant içmelidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bunlar da dikkate alınmadı. Şimdi “Hukuk açısından ne yapılabilir?” diye konuşuldu. CHP bu konuda hassas, Barış ve Demokrasi Partisi hassas. Milliyetçi Hareket Partisinden de bir değerli milletvekilimiz var, onun durumunu düşünerek de bir orta yol bularak yani kişiye göre özel düzenleme değil, güzel bir genel düzenleme yapmak mecburiyetindeyiz. Mesela denildi ki o zaman, bir kayıt koyalım, iki seneyi geçmez, üç seneyi geçmez. Özel yetkili mahkemeler veya katalog suçlarında esasen böyle bir süre var, o süreyi indirebilirsiniz ama karşımıza bir olay çıktı. Sanıyorum, 2012’nin son aylarında tahliyeler başladı o süreyi dolduranlar için ama kamuoyu ayağa kalktı “Onların içerisinde ırz düşmanları var, “Onların içerisinde ırz düşmanları var, onların içerisinde bilmem hangi örgütün elemanları var.” vesaire O zaman hepimiz şaşırdık, “Dur bakalım.” dedik. Yani, kişiye özel bir düzenleme yapamıyorsak genel bir düzenleme yaptığımızda da o genel düzenlemede hiç istenmeyen, arzu edilmeyen, vicdanların kabul edemeyeceği uygulamalar da olabilir. O zaman durdu herkes. Arkasından, işte, birtakım iyileştirmeler yaparak mesela -dördüncü yargı paketindeydi zannediyorum- basın-yayın yoluyla işlenmişse veya fikir ve düşünce açıklamasıysa beş yıla kadar, zannediyorum, bir tecil getirdik, o tecilden de bir milletvekili arkadaşımız istifade etti. Çünkü Meclis Başkanlığında zannediyorum ki bir yıl sekiz aylık kesinleşmiş bir mahkûmiyeti vardı, burada okunduğu takdirde milletvekilliği düşecekti, genel düzenlemeyi yaptık, arkadaşımız ondan istifade etti ama bu, esas, asıl meseleyi çözmeye de yeterli olmadı.

Değerli arkadaşlarım, şunu sevinerek söylemeliyim: Bu sıkıntılar içerisinde Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru üzerine verdiği bir karar âdeta imdada yetişti. Ben böyle görüyorum. Neden? Çünkü bireysel başvuru yoluyla bile olsa ki bu hakkı tanıyan 12 Eylül referandumunda halkımızın yüzde 58’inin destek verdiği bir düzenlemenin hukukumuz için, insan hakları için ne kadar önemli bir kurum olduğu da ortaya çıktı. Bunu, bugün, elbette büyük bir sevinçle konuşabiliriz. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru üzerine verdiği kararda “Başvuran açısından uzun tutukluluk hâli vardır.” dedi, sembolik olarak da tazminat ödenmesine karar verdi. Şimdi burada görüşler farklı. Deniyor ki: “Bireysel başvuru üzerine verilen kararlar o kişi hakkında hüküm ifade eder.” Benim de içinde dâhil olduğum başkaları “Hayır, bu, aynı noktada, aynı konuda, eşit şartlar içerisinde bulunan herkesi de ilgilendirir.” Neden? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına dikkat etmeyecek miyiz? Edeceğiz. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne dikkat etmeyecek miyiz? Edeceğiz. Bütün yazılı belgelerde uzun tutukluluk hâllerini eleştiren pek çok kararın niçin, neden verildiğine dikkat etmeyecek miyiz? Edeceğiz. O zaman, bence, savcı bile tahliye talep ettiğine göre, o kişilerin isminin ne olduğuna bile bakmaksızın -ki, en azından dört yıldan aşağısı yoktur bildiğim kadarıyla- tutukluluk hâlleri devam eden insanların neyle suçlandıklarına ve eğer suçları sabitse ne kadar ceza alacaklarına da bakarak bir göz ucuyla, tahliye kararlarının verilmesi gerekirdi. Bugün, Diyarbakır’daysa o mahkeme, o mahkemenin verdiği kararların eşitlik ilkesine tamamen aykırı olduğunu düşünüyorum. Bu, yanlış bir işlemdir. Yargı derhâl bu hatasını düzeltmelidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli kardeşlerim, bunun siyasi sonuçları farklı olabilir. Arkadaşlarımız, feryatlarını ifade ederken, işte halkın çok büyük bir infial içinde olduğunu, sokakların karışacağını belki de bunu bir endişeyle söylüyorlar, onu da anlayışla karşılamak lazım. Ama bu tehditler bir tarafa, yargının verdiği karara karşı, biz, hukuk açısından ne yapabiliriz, bundan sonra onu düşünmemiz lazım. Dört siyasi parti, bence bu konuda -Sayın Bahçeli de izin verirlerse- grup başkan vekillerimiz lütfen bir araya gelsinler, biz de Hükûmet olarak bu konu üzerinde çalışalım ve eğer bir yasal düzenleme gerekiyorsa en kısa zamanda gerçekleştirelim, hukuksuzluğu ve adaletsizliği ortadan kaldıralım, söylemek istediğim budur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, ikinci bir konu: Tabii ben, grup başkan vekillerinin bir kısmını bulunduğum yerden, bir kısmını da buradan dinledim. Özellikle bütçe üzerinde teknik görüşmelerini yapan, rakamlarla geçmişten bugüne Türkiye’nin geldiği noktayı isabetle gösteren arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Bunların karşılığı verilir; biz söyleriz, siz yanlış dersiniz, karşılığını söylersiniz. Ama bunun içerisinde iki şey dikkatimi çekti. Bir: Son yaşanan olaylar sebebiyle Hükûmetimizin tamamı hakkında suçlayıcı ve bir linç kampanyasına dönüşen bir hakaret kampanyası var. Bunu hak etmedik, bu doğru değil. Türkiye’de her zaman, ta Özal zamanından da başlayarak değil, çok öncesinden de bazı bakanlar hakkında iddialar olmuştur. Yapılacak şey ikidir: Hukuk ne diyor, ona bakacağız; siyasi etik ne diyor, ona bakacağız. Ben, Hükûmet adına yaptığım toplantıda, basın toplantısında meseleyi ikiye ayırdım. Bir: mesele yolsuzluksa, yolsuzlukla mücadele Hükûmetimizin varlık sebebidir. Yolsuzluk kimden gelirse, kim işlerse, kiminle birlikte yapmışsa lanetli bir iştir, onunla mücadele edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Onun dışında, söylenir veya söylenmez ama neden bu zamanda, hangi yanlışlıklar yapıldı, kim hangi maksatla hareket etti; e, lütfen bırakın onları da söyleyelim veya birileri söylesin. Bu sırada yapılan her türlü işlemi bütün siyasi partilerin de takip etmesi gerekir. Yolsuzlukla mücadele hepimizin ortak kavgasıdır. Bu konuda Milliyetçi Hareket Partisi de, Cumhuriyet Halk Partisi de, Barış ve Demokrasi Partisi de süreci ciddiyetle takip etmelidir, yanlışlıkları ortaya koymalıdır…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya, her şeyi örttünüz, her şeyi örttünüz ya!

BAŞKAN – Lütfen…

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – …ve bizi de mücadele konusunda her zaman teşvik etmelidir.

Değerli arkadaşlarım, ben sadece bunu istiyorum, burada bir bakan arkadaşımız müzakereleri takip ediyor.

BAŞKAN – Sayın Arınç, toparlar mısınız lütfen; evet, rica edeceğim.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Hemen iki dakikada toparlayayım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Zaten yeni bir siyasi konuşma veriyorsun Sayın Başkan, bu ne teşekkür konuşması ya! Böyle bir şey olur mu? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

İHSAN ŞENER (Ordu) – Dinlemiyorsan çek git!

BAŞKAN – Lütfen, lütfen, tamam.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani artık kesin… Ben bunun yalanlarını çok dinledim.

İHSAN ŞENER (Ordu) – Dinlemiyorsan çek git!

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ya sus ya, Allah Allah! Bu kadar şey olur mu ya!

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, sabır gösterin, bu her zamanki hâlidir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sabahtan beri yalanlarını dinliyoruz ya! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Her gün senin yalanlarını dinliyoruz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Ben Hükûmetimizin bu konu üzerinde ciddiyetle mücadele edeceğini ve sizlerin de eleştirilerine her zaman açık olduğumuzu, bunun sonucunun da Türkiye için…

KAMER GENÇ (Tunceli) – O polisleri niye görevden aldın, onu söyle, onu söyle evvel.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – …Türk siyaseti için mutlaka çok hayırlı olacağını düşünüyorum.

Sayın İnce’ye bir şeyler söyleyecektim, gerek kalmadı.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Ben söylemenizi beklerdim.

BAŞKAN – Yo, lütfen, lütfen...

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Arkadaşlar, iki tane talep var, evvela talepler var, onları bitireyim, ondan sonra size de söz veririm.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Evvela talepler var, onları bir yerine getireyim…

Sayın Sinan Oğan’ın bir talebi oldu, evvela konuyu bir izah edelim, ondan sonra…

Bir tutanakla ilgili konu, Çarşamba günkü, 35’inci Birleşimde olmuş. Şimdi, bizim 58’inci maddeye göre ancak bir önceki birleşimde olan hususları düzeltme imkânı var, dolayısıyla o mülakat, o karşılıklı görüşme dün yapılabilmiş olsaydı, bugün düzeltme imkânı vardı. O usulle 58’inci maddeye göre düzeltme imkânı yok. Ama sizin için çok önemliyse bulunduğunuz yerden 60’a göre bir dakikalık söz vereceğim size; değilse, zaten, bir çok vesileyle çıkıyorsunuz. Yani tutanağı düzeltme yöntemine göre düzeltme imkânı yok ama tavzih etmek için bulunduğunuz yerden lütfen…

Buyurun efendim.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

8.- Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in 18/12/2013 tarihli 35’inci Birleşimdeki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir önceki oturumda Sayın Maliye Bakanı beni özre davet etti hem kendisinden hem Batmanlılardan.

Sayın Maliye Bakanı, 16/7/2007’de hazine arazisi TOKİ’ye devrediliyor, 223 ada 5 parsel. Daha sonra, sizin Bakan, kardeşinizin de Iğdır’da İl Millî Eğitim Müdürü olduğu dönemde, sizin hemşeriniz, hem de aynı ilçeden -Gercüş’ten- olan Abdullah Demirtaş’a çok cüzi bir fiyattan satılıyor, Abdullah Demirtaş da bunu 5 trilyona satıyor.

Bir başka olay: Karakoyunlu ilçesinde, yine aynı şekilde, sanayi sitesi yapılması için büyükçe bir arazi -113 bin metrekare bir arazi- belediyeye veriliyor. Siz, onu, belediyeden, daha sonra, yine bir Batmanlı hemşerinize, Çınar Et Ürünlerine veriyorsunuz. Üzerinden sanayi sitesi şerhini kaldırıyorsunuz. Üzerinden yol geçiyor, sadece 1.000 metresine Karayolları 110 milyar ödüyor, 113 bin metre demektir ki 113 trilyon bir para, maalesef ki Iğdırlının cebinden çıkıyor ve birilerine peşkeş çekiliyor.

Ben özür diliyorum Iğdırlılardan; o tarihlerde Iğdır’da milletvekilimiz olmadığı için haklarını savunamadık, özür diliyorum. Siz de, lütfen, Iğdırlılardan, bu peşkeşin özrünü dileyin.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Oğan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman)- Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman)- Benim de cevap vermem lazım.

BAŞKAN – Buyurun siz de buradan verin, nasıl olsa herkes dinliyor.

9.- Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in, Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman)- Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, şimdi, arkadaşımızın sorusunu okuyayım ben size, daha sonra da verdiğim cevabı.

Şimdi, arkadaşımız sorusunda şunu dedi: “Sayın Bakan, Ağabeyiniz Selahattin Şimşek’in Iğdır İl Millî Eğitim Müdürü olduğu dönemlerde Iğdır’daki birçok hazine arazisi -altını çiziyorum, hazine arazisi- kimsenin haberi olmadan herhangi bir satış ilanı, açık artırma olmadan Batmanlı iş adamlarınca satın alındı.” Bakın, kesin ifade. “Bu konuda Bakanlığınıza bir de soru önergesi yönelttim. Iğdır’daki neredeyse bütün Hazine arazileri, Iğdır’daki bütün Hazine arazilerinin Batmanlılar tarafından gizlice satın alınmasını Batmanlı ve bu arazilerden sorumlu bir Bakan olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?” Soruyu dinlediniz.

Şimdi, bakın, Sayın Başkan, değerli vekiller; 1 Mayıs 2009’da ben Maliye Bakanı oldum. Arkadaşımızın bahsettiği arazi 2007 yılında TOKİ’ye devredilmiş, TOKİ bunu ihaleyle 2009 yılında 283 bin rayiç bedel üzerinden çıkarılan ihalede 301 bin liraya satmış. TOKİ tarafından satılmış, Bakanlığımla ilgisi yok, onay bana gelmiyor. Bu dönemde -1 Mayıs 2009, ağabeyimin orada olduğu dönem, 17 Haziran 2010 döneminde- toplam, Maliyenin yani hazine mülkünün satıldığı miktar 8.093,69 metrekare, Hazinenin; bütün değeri 81.840 lira ve tamamı açık ihaleyle, tamamı rekabetçi bir ortamda satılmış. Şimdi, arkadaşımızın iddiasını az önce okudum. TOKİ’nin satışının Maliyeyle ilgisi yok. Karayolları satışının Maliyeyle ilgisi yok. Karayolları özel bütçeli bir kuruluştur.

Ben, arkadaşımızın erdemli bir şekilde özür dilemesini bekliyorum. İddianız külliyen yalan, külliyen yanlış. (AK PARTİ sıralarından ‘Bravo’ sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Vereceğim. Daha söz talebi var, siz en son talep ettiniz. Bir dakika, bir dakika.

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Sayın Başkan, burada söz vermiyorsunuz; basın toplantısıyla, ada, pafta numarasıyla, Gercüşlülere Bakanın da onayıyla satıldığını ben ispat edeceğim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Peki, Sayın Bağış, evvela talebinizi alalım, ondan sonra. Söz talebiniz var, talebiniz hangi konuda.

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Tempo tutuldu, benim burada olmamam gerektiği vurgulandı, ben bu konuda kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Peki, buyurun.

İki dakika… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

10.- Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış’ın, Meclis çatısı altında kendisine yönelik birtakım sözel saldırılar, tempo tutmalar nedeniyle üzüntü duyduğuna ve bir kişilik ve itibar suikastıyla karşı karşıya olduklarına ilişkin açıklaması

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; çok çok teşekkür ediyorum.

Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda gerçekten üzüldüğümü sizlerle paylaşmak istiyorum.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Bugün mü üzüldün?

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Üzüldüm çünkü hakikaten Meclisin bu çatısı altında yaşanmaması gereken birtakım sözel saldırılar, tempo tutmalar, hoş olmayan olaylar yaşandı ama sabrettim. Topraklarımızın gönül diliyle konuşan Yunus Emre’nin dediği gibi “Edebim elvermez edepsizlik edene, susmak en güzel cevap edebi elden gidene.” dedim.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bırak demagoji yapma, hakkındaki iddialara cevap ver. Rüşvet aldın mı almadın mı?

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Ama burada son noktada tempo tutularak adımın sanki stadyumda bir futbolcunun tezahüratı yapılır gibi yapılması sonrası sizlerin huzuruna çıkmayı uygun gördüm. Şundan herkes emin olsun: Alnımız ak, başımız dik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Çok değerli milletvekilleri, ne muhalefet ne iktidar milletvekillerinin hiçbirinin başına gelmesini arzu etmem ama şu anda bir kişilik ve itibar suikastıyla karşı karşıyayız. Bir çetenin Türkiye’de bir komployla Meclisi, Hükûmeti, siyaset kurumunu lekelemeye çalışmasıyla karşı karşıyayız.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Öyle bir şey değil.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Hırsızlık yok mu?

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Sayın milletvekilleri, ben şuna inanıyorum: Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu. Burası kimsenin malı değil, tapulu malı değil; burası milletin. Ben bu kürsüye çıkıp, bu sıralarda oturup milletimin huzuruna çıkmaktan onur duyarım. Başkaları gibi yabancı elçiliklerin rezidanslarında başka büyükelçilerin huzuruna çıkmam. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Vay be!.. O kravatınız çok güzel Sayın Bağış; nereden geldi?

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Şimdi, Türkiye’nin ana muhalefet partisinin –bir dakika istiyorum Sayın Başkanım- on yıllarca, rakam vereyim otuz dört yıl hüküm yemiş milletvekilleri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – … Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru hakkından yararlanarak buraya gelecekler, hakkında daha hiçbir iddia bile olmamış, fezleke bile gelmemiş…

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Ama çalmadı onlar, onlar bir şey çalmadı.

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – … sadece medya saldırılarıyla küçültülmeye çalışılan, karalanmaya çalışılan benim veya arkadaşlarım varlığından rahatsız olacaksınız.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Yok öyle! Milletin iradesine saygı duyacaksınız.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bağış.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) - Onlar bir şey çalmadı!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Hangi yüzle çıkıyorsun oraya be! Bir de suikasttan bahsediyorsun!

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Bizim arkamızda milletin duası vardır, milletin oyu vardır. (CHP sıralarından “Para nerede!” sesleri, gürültüler)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Parayı getir, parayı!

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Sayın milletvekilleri, bugün kapsamlı bir açıklama yaptım, okuyun öğrenin.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Şimdiden yeni yılınız kutlu olsun.(AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, yolsuzluğu nasıl yaptı, onu anlatsın!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Egemen, seni alkışlıyorum Egemen! Alkışlıyorum seni.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Yolsuzluğu nasıl yaptığını anlatsın. Niye anlatmadı?

BAŞKAN – Sayın Altay, buyurun.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın hatip partimize sataştı, söz talep ediyorum.

BAŞKAN – Ben size söz hakkı veriyorum ama kimin içeride kalıp kalmayacağına ben bir şey diyemem. (CHP sıralarından gürültüler)

Arkadaşlar, lütfen… Lütfen…

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

13.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış’ın yaptığı açıklaması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ENGİN ALTAY (Sinop) – Bu kalkışınız bile suçluluğun telaşıdır. Bu manzara bile suçluluğunuzun telaşıdır… (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Lütfen… Lütfen arkadaşlar…

ENGİN ALTAY (Devamla) – Egemen Bağış’a, madem öyle, soruyorum…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, Bakan niye kalkıyor oradan. Bakanı oturtun yerine.

BAŞKAN – Lütfen… Sayın Bakan, daha görüşmeler bitmedi. Lütfen…

ENGİN ALTAY (Devamla) – Egemen Bağış için deniyor ki: “1,5 milyon dolar parayı alırken çekilmiş görüntün var.” Egemen Bağış, 1,5 milyon doları aldın mı almadın mı? Gel, cevap ver!

BAŞKAN – Peki, teşekkür ediyorum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Egemen, parayı buraya getir Egemen!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, Bülent Arınç bana sataştı. “Kamer Genç hariç herkese saygı sunuyorum.” dedi.

BAŞKAN – Hayır, siz ona laf attınız, ondan sonra o sözü söyledi. Sataşma yok.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bakın, ben bugün akşama kadar…

BAŞKAN – Sataşma yok. Sataşma yok; bakın, emin olun yok, Sayın Genç. Emin olun, yok. O konuştu, herkesi saygıyla selamladı ama siz ona laf attınız, o da sizi hariç tuttu, burada bir ithamda bulunmadı, herhangi bir şey söylemedi.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, beni milletvekili kabul etmedi. Sayın Başkan, bak, bana söz vermedin…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sözlü soru önergeleriyle diğer denetim konularını….

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, seninle ilgili çok şeyler biliyorum, onların hepsini açıklayacağım bak. Onları açıklayacağım, bana söz vermek zorundasın!

BAŞKAN - …sırasıyla görüşmek için 24 Aralık 2013 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 22.19