DÖNEM: 24 CİLT: 67 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
37’nci
Birleşim
20 Aralık 2013 Cuma
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- 2014 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/832) (S. Sayısı: 506)
2.- 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye
Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya
Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay
Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277,
3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507)
IV.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli’nin 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507
sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli’nin 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması
3.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak’ın
506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın tümü üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet
ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
4.- Tekirdağ
Milletvekili Faik Öztrak’ın, Adıyaman Milletvekili
Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
5.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın 506
sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın tümü üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet
Halk Partisi Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
6.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
7.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisi Grup
Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
8.- Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli’nin, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
9.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisi Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
10.- Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli’nin, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına ve Adalet
ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
11.- Sinop
Milletvekili Engin Altay’ın, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
12.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin
506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın tümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
13.- Sinop
Milletvekili Engin Altay’ın, Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış’ın yaptığı
açıklaması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, tutuklu
milletvekillerinin tahliye taleplerinin kabul edilmemesine ve Türkiye Büyük
Millet Meclisinin bu ayıptan kurtulması gerektiğine ilişkin açıklaması
2.- Sinop
Milletvekili Engin Altay’ın, tutuklu milletvekillerinin tahliye taleplerinin
kabul edilmemesine ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu ayıptan kurtulması
gerektiğine ilişkin açıklaması
3.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakık’ın, tutuklu
milletvekillerinin tahliye taleplerinin kabul edilmemesine ve Türkiye Büyük Millet
Meclisinin bu ayıptan kurtulması gerektiğine ilişkin açıklaması
4.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın, tutuklu milletvekillerinin tahliye taleplerinin
kabul edilmemesini doğru bulmadığına ilişkin açıklaması
5.- İstanbul
Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, tutuklu milletvekillerinin tahliye
taleplerinin kabul edilmemesinin Meclis iradesine meydan okuma olduğuna ve
Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu durumu düzeltmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
6.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Barış ve Demokrasi Partisinin milletvekillerinin
tutuklu olmasının millî egemenliğe vurulmuş bir darbe olduğuna ve adı rüşvet ve
yolsuzluğa bulaşmış bir bakanın Meclis salonundan çıkarılması gerektiğine
ilişkin açıklaması
7.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, tutuklu ve hükümlü milletvekillerinin
millet iradesine uygun olarak Parlamentoda olmaları gerektiğine ve bu durumu
düzeltmek için Parlamentoya görev düştüğüne ilişkin açıklaması
8.- Iğdır
Milletvekili Sinan Oğan’ın, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in 18/12/2013
tarihli 35’inci Birleşimdeki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
9.- Maliye Bakanı
Mehmet Şimşek’in, Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
10.- Avrupa
Birliği Bakanı Egemen Bağış’ın, Meclis çatısı altında kendisine yönelik
birtakım sözel saldırılar, tempo tutmalar nedeniyle üzüntü duyduğuna ve bir
kişilik ve itibar suikastıyla karşı karşıya olduklarına ilişkin açıklaması
VI.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in, uzun tutukluluğu tasvip etmediğine ve
gerekli hukuki düzenlemelerin yapılması için kendisine düşen bir görev varsa
kanun çerçevesinde yapacağına ilişkin konuşması
VII.-
OYLAMALAR
1.- (S. Sayısı:
506) 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın oylaması
2.- (S. Sayısı:
507) 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın oylaması
VIII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, alabalık yetiştirme çalışmalarına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı (7/33414)
2.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2013 yılında meydana gelen orman
yangınlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlu’nun cevabı (7/33420)
3.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, obeziteyle
mücadele kapsamında uygulanması planlanan vergilendirmeye ilişkin sorusu ve
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/34115)
4.- Bursa
Milletvekili Sena Kaleli’nin, Bursa Uludağ’da meydana gelen orman yangınına
ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/34173)
5.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, Çanakkale’nin Bayramiç ilçesindeki bir
köyde verilen maden ruhsatına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı
Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/34176)
6.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Hesap Uzmanları Kurulunun yönetim kurulu
üyeleri ve yöneticilerine ödenen maaşlar ile sağlanan diğer haklara ilişkin
Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/34324)
7.- Ankara
Milletvekili İzzet Çetin’in, Ankara’nın Güdül ilçesindeki Ankara keçisi
yetiştiricilerinin bir ağaçlandırma projesinden kaynaklanan mağduriyetine
ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/34465)
8.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları
arasında gerçekleşen orman yangınlarının sayısına ilişkin sorusu ve Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/34684)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 10.00’da açılarak beş oturum yaptı.
(Birinci Oturum)
2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/832) (S.
Sayısı 506) ve 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu
Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu’nun (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507)
görüşmelerine devam edilerek 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın 4’üncü maddesine kadar kabul edildi.
Birleşime saat 12.00’de ara verildi.
Sadık YAKUT
Başkan
Vekili
Muharrem
IŞIK Fehmi
KÜPÇÜ
Erzincan Bolu
Kâtip Üye Kâtip
Üye
(İkinci, Üçüncü, Dördüncü ve
Beşinci Oturumlar)
2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/832) (S.
Sayısı 506) ve 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu
Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu’nun (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507)
görüşmelerine devam edilerek 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın maddeleri kabul edildi.
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, hayatını kaybeden Meclis
çalışanı Mihriban Bor’a Allah’tan rahmet dilediğine,
İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma
Satır, Isparta Milletvekili Ali Haydar Öner’in 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı’nın 5’inci maddesi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine,
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu, İstanbul Milletvekili Engin Alan’ın hayatını kaybeden annesine Allah’tan rahmet
dilediğine,
Van Milletvekili Özdal Üçer, İstanbul
Milletvekili Engin Alan’ın annesinin vefatına,
hukukun üstünlüğünün esas alınması ve tutuklu milletvekillerinin serbest
bırakılması için üç gündür açlık grevinde olduklarına,
İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, direnişlerine destek
veren milletvekillerine teşekkür ettiğine ve Hristiyan vatandaşların Doğuş (Noel)
Bayramı’nı tebrik ettiğine,
Muş Milletvekili Sırrı Sakık, Doğu ve
Güneydoğu Anadolu’da birçok ilde uzun süredir elektrik olmadığına ve Hükûmeti
bu konuda duyarlı olmaya davet ettiğine,
Mardin Milletvekili Erol Dora, Hristiyan vatandaşların Doğuş (Noel)
Bayramı’nı ve bütün vatandaşların yeni yılını kutladığına,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Meral Akşener, Başkanlık Divanı
olarak hayatını kaybeden Meclis çalışanı Mihriban Bor’a Allah’tan rahmet
dilediklerine ilişkin bir açıklamada bulundu.
Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in
2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 4’üncü maddesi
üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine,
Sinop Milletvekili Engin Altay, İstanbul Milletvekili Oktay
Saral’ın 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 5’inci
maddesi üzerinde şahsı adına yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine,
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu, İstanbul Milletvekili Oktay
Saral’ın 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 5’inci
maddesi üzerinde şahsı adına yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket
Partisine,
İstanbul Milletvekili Oktay Saral, Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına,
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu, İstanbul Milletvekili Oktay
Saral’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket
Partisine,
Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak,
İstanbul Milletvekili Oktay Saral’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına,
Sinop Milletvekili Engin Altay, İstanbul Milletvekili Oktay
Saral’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine,
İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma
Satır, Sinop Milletvekili Engin Altay’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine,
Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz, Orman ve Su İşleri Bakanı
Veysel Eroğlu’nun 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın
6’ncı maddesinde soru-cevap işlemi sırasında şahsına,
Sinop Milletvekili Engin Altay, İstanbul Milletvekili Metin
Külünk’ün 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 7’nci
maddesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet
Halk Partisine,
İstanbul Milletvekili Metin Külünk, Sinop Milletvekili Engin
Altay’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına,
Sinop Milletvekili Engin Altay, İstanbul Milletvekili Metin
Külünk’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, Sinop Milletvekili Engin
Altay’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna,
Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Alınan karar gereğince, 20 Aralık 2013 Cuma günü saat 14.00’te
toplanmak üzere 18.56’da birleşime son verildi.
Meral AKŞENER
Başkan
Vekili
Muharrem
IŞIK Fehmi
KÜPÇÜ
Erzincan Bolu
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II. - GELEN KÂĞITLAR
No:
50
20 Aralık 2013 Cuma
Tasarı
1.- Genişletilmiş Kısmi Spor Anlaşmasının Gözden Geçirilmiş
Statüsüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/872) (Milli
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16.12.2013)
Teklif
1.- Eskişehir
Milletvekili Nabi Avcı ve 3 Milletvekilinin; Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür
Başkenti Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1908)
(Plan ve Bütçe; İçişleri ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.12.2013)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, Erzurum H Tipi Kapalı
Cezaevinde kalan kronik ve ağır hastalığı olan bir mahkumun sağlık durumuna
rağmen tahliye edilmemesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/31770)
2.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, İçişleri Bakanı aleyhinde savcılığa
yapılan suç duyurusu dilekçesinin işleme konmadığı iddiasına ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/31771)
3.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Çelebi’nin, Kastamonu’nun Çatalzeytin ilçesindeki
adliyenin kapatılmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/31772)
4.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, kayıp mahkeme dosyalarına ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/31773)
5.- Van
Milletvekili Nazmi Gür’ün, hasta bir hükümlünün tedavisine ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/31774)
6.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, bir futbol derbisini izlemek üzere
dört savcının görevlendirilmesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/31775)
7.- İstanbul
Milletvekili Melda Onur’un, Adalet müfettişlerince yapılan denetimlere ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/31776)
8.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları
arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlarca kamu ihale mevzuatından
istisna sağlanarak yapılan ihalelere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/31777)
9.- İstanbul
Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın’ın, hakim ve savcıların lojman sorununa ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/31778)
10.- Mersin
Milletvekili Ertuğrul Kürkcü’nün, Kırıkkale F Tipi
Kapalı Cezaevinde yaşandığı iddia edilen bir olaya ve cezaevlerindeki avukat
görüşme yerlerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/31779)
11.- Mersin
Milletvekili Ertuğrul Kürkcü’nün, bir kadına
karakolda tecavüz edildiği iddiasına ve emniyet personeli ile ilgili tecavüz
suçlamalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/31780)
12.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, yabancı uyruklu
hükümlülere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/31781)
13.- Antalya
Milletvekili Mehmet Günal’ın, avukatlık mesleğinden hakim ve savcılığa geçiş
için yapılan sınava ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/31782)
14.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, kendisi hakkında sosyal medyada yer
alan eleştiriler nedeniyle açılan soruşturmalara ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/31783)
15.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Kırıkkale F Tipi Cezaevinde tutuklu
ve hükümlülere kötü muamelede bulunulduğu iddiasına ve el konulan eşyalara
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/31784)
16.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Rize Kalkandere
Cezaevinde kamera ile gözetim uygulamasının başlatılmasına ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/31785)
17.- Muş
Milletvekili Demir Çelik’in, Kırıklar 2 Nolu F Tipi
Cezaevinde bulunan mahkumlara kötü muamelede bulunulduğu iddialarına ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/31786)
18.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, İstanbul Okmeydanı’nda polisin gaz fişeğiyle
bir kişiyi başından ağır yaralaması ile ilgili yürütülen yargılamaya ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/31787)
19.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Eskişehir’de düzenlenen stadyum
temel atma törenine ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi
(7/31914)
20.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık tarafından profesyonel ve
amatör spor kulüplerine yapılan yardımların miktarına ve yardımlarla ilgili
bazı iddialara ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi
(7/31915)
21.- Antalya
Milletvekili Gürkut Acar’ın, Antalya Halk Eğitim Spor
Kulübü bünyesindeki bir takımla ilgili basında çıkan haberlere ilişkin Gençlik
ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/31916)
22.- İstanbul
Milletvekili Atila Kaya’nın, Bakanlık tarafından 2020 Olimpiyat Oyunları için
Arjantin’de gerçekleştirilen toplantıya götürülen kişi sayısına ve yapılan
harcama miktarına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi
(7/31917)
23.- Giresun
Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu’nun, 2020 Olimpiyat Oyunlarının ülkemize
verilmemesine ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/31918)
24.- Antalya
Milletvekili Osman Kaptan’ın, yükseköğretim öğrencilerinin yurt sorununa ilişkin
Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/31919)
25.- İzmir
Milletvekili Alaattin Yüksel’in, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna ait
kız ve erkek öğrenci yurtlarının ayrılacağı yönündeki bir açıklamasına ilişkin
Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/31920)
26.- Osmaniye
Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, Osmaniye’deki üniversite
öğrencilerinin barınma sorununa ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru
önergesi (7/31921)
27.- Osmaniye
Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, Yüksek Öğrenim Yurtlarının
kapasitesine ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/31922)
28.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, 2020 Olimpiyat Oyunlarına ev sahipliği yapacak
kentin belirlendiği toplantıya katılım için yapılan harcamalara ilişkin Gençlik
ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/31923)
29.- Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, KYK ile ilgili çeşitli
hususlara ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/31924)
30.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, 2020 Olimpiyat Oyunları için yapılan harcamalara
ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/31925)
31.- İstanbul
Milletvekili Erdoğan Toprak’ın, Beşiktaş-Galatasaray maçında çıkan taraftar
olaylarına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/31926)
32.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları
arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlarca kamu ihale mevzuatından
istisna sağlanarak yapılan ihalelere ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı
soru önergesi (7/31927)
33.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, Beşiktaş-Galatasaray maçında yaşanan taraftar
olaylarına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/31928)
34.- Hatay
Milletvekili Mevlüt Dudu’nun, Yüksek Öğrenim Kredi ve
Yurtlar Kurumuna ait yurtlarda kalan öğrenci sayısına ilişkin Gençlik ve Spor
Bakanından yazılı soru önergesi (7/31929)
35.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, kendisi hakkında sosyal medyada yer
alan eleştiriler nedeniyle açılan soruşturmalara ilişkin Gençlik ve Spor
Bakanından yazılı soru önergesi (7/31930)
36.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, bir futbol müsabakası sırasında
çıkan olaylar ile ilgili bir açıklamasına ve gözaltına alınan kişilerin serbest
bırakılmalarına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi
(7/31931)
37.- Samsun
Milletvekili Ahmet Haluk Koç’un, öğrenci yurtlarına ilişkin Gençlik ve Spor
Bakanından yazılı soru önergesi (7/31932)
38.- İstanbul
Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın, inşaat ve tadilat
ruhsatlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/32304)
39.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Zonguldak’ta meydana
gelen su baskınlarına ve engellenmesi için yapılan çalışmalara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/32720)
40.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İstanbul Pendik Belediyesi tarafından yapılan
bazı ihalelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/32726)
41.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, çözüm sürecine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/33389)
42.- İstanbul
Milletvekili Gürsel Tekin’in, Gezi Parkı protestolarının başladığı günden bu
yana işten atılan ya da istifa eden gazetecilere ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/33390)
43.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, ODTÜ arazisinde yapılan yol
çalışmalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33391)
44.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Şanlıurfa’daki bir Ermeni
kilisesinin ahıra dönüştürüldüğü iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/33392)
45.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 10. sınıf fizik ders kitabında yer
alan konu başlıklarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33397)
46.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, Bingöl’ün Adaklı
ilçesinin sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33398)
47.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Taksim Yayalaştırma Projesi ile
ilgili sorunlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33399)
48.- Erzincan
Milletvekili Muharrem Işık’ın, açtığı tazminat davalarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/33400)
49.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Düzce Üniversitesi Araştırma ve
Uygulama Hastanesi Başhekimliğine atanan bir kişiye ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/33401)
50.- Amasya
Milletvekili Ramis Topal’ın, yol, su ve altyapı
sorunu bulunan köylere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33404)
51.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, Bingöl’ün Genç
ilçesinin alt ve üst yapı sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/33405)
52.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, özel hastanelerde tedavi olan SGK’lı hastalardan alınacak fark ücretlerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33406)
53.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, PKK’nın Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yaşayan
vatandaşlardan haraç toplamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/33407)
54.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, öğretmen atamaları ve ücretli öğretmen
istihdamına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33408)
55.- Hatay
Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in, Suriyeli hasta mültecilerin sayılarının
artması ve sağlık hizmetlerinin yetersizliğine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/33409)
56.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Anıtkabir arazisi ile ilgili projelere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33411)
57.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, özel güvenlik görevlisi
sertifikası veren firmalara ve yasal yetkilerle ilgili düzenlemelere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33412)
58.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, Van ziyareti öncesi konteyner kentlere polisin
baskın yapmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33413)
59.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Batman Çayı’nda cesetleri bulunan
Suriye uyruklu kişilerle ilgili soruşturmaya ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/33415)
60.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, elektrik dağıtım şirketlerinin kayıp
kaçak oranı ile ilgili başvurularına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/33417)
61.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, duble yollara ve İstanbul Kanal
Projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33418)
62.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2002-2013 yılları arasındaki kapkaç,
hırsızlık ve tiner bağımlılarının neden olduğu ölüm ve yaralama olaylarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33419)
63.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, şehirlerarası otobüs terminalleri
ile dinlenme tesislerindeki tuvalet ücretlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/33422)
64.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Türkiye ile Yunanistan arasındaki
turizm ile ilgili verilere ve Türk vatandaşları tarafından adalarda gerçekleştirilen
turizm yatırımlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33423)
65.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, Marmaray’la ilgili çeşitli hususlara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33425)
66.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Marmaray seferlerinde sorun
yaşanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33426)
67.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, KİT’lerin yönetim kurullarına ilgili bakanlıklarca
yapılan atamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33427)
68.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Sayıştayın
denetlemeler için kurumlara gönderdikleri denetçi sayılarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33428)
69.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Eskişehir’de restorasyonu yapılan tarihi bir camiye
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33429)
70.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Van’daki depremzedelere yönelik
çalışmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33430)
71.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Marmaray Projesi kapsamında arsa istimlakları yapılmadan bazı müteahhitlere avans ödemesi
yapıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33431)
72.- Erzincan
Milletvekili Muharrem Işık’ın, ABD Ulusal Güvenlik Kurumunca dinlenip
dinlenmediğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33432)
73.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, İsrail ile ilişkiler konusunda bir
toplantıda yaptığı iddia edilen açıklamaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/33433)
74.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, doktorların yurt dışından Türkiye’ye
çalışmak için gelmesi konusunda yaptığı bir açıklamaya ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/33434)
75.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Türkiye’deki adolesan
doğum oranına ve çocuk yaşta evliliklere ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/33436)
76.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, sığınmacı kamplarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33437)
77.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, silah ruhsatları ile silah ithaline
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33438)
78.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Gezi Parkı olayları ile ilgili
olarak Ankara Büyükşehir Belediye Başkanının talimatıyla basıldığı iddia edilen
kitapçığa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33439)
79.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Söğütözü
Kongre ve Ticaret Merkezi Projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/33440)
80.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Marmaray’ın açılışına katılan
yabancı devlet temsilcilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/33441)
81.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Türkiye’de bulunan domuz
çiftliklerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33443)
82.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, İstanbul Büyükşehir Belediyesi
tarafından yapılan kitap satın alımı ihalesine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/33444)
83.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Hatay Reyhanlı’da Suudi Arabistan
sermayeli hastane bulunduğu iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/33445)
84.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, yurt dışında yatırım yapan Türk şirketlerinin
karşılaştığı sorunlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33446)
85.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, Marmaray’ın güvenli olup olmadığına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33447)
86.- Balıkesir
Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, bazı kanser ilaçlarının bulunamamasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33448)
87.- Tunceli
Milletvekili Hüseyin Aygün’ün, Tunceli’deki maden arama ve sondaj çalışmalarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33449)
88.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, dershanelerin kapatılacağı yönündeki açıklamalara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33450)
89.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, yatılı bölge okullarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/33451)
90.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, bakan yardımcılığına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33452)
91.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Suriyeli mültecilerin çocuklarının sadece
beyanla üniversitelere kayıt olabilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/33453)
92.- Hatay
Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in, Adana’da yapacağı miting öncesi Ceyhan İlçe
Milli Eğitim Müdürü tarafından verildiği iddia edilen talimata ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33454)
93.- Hatay
Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in, Hatay’da kolluk güçlerine yansıyan asayiş
olayları ile alınan güvenlik tedbirlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/33455)
94.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, TRT’de Genel Müdür Yardımcılığına
yapılan atamaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33456)
95.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, üst kurullara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/33457)
96.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Türkiye’nin Suriyeli muhaliflere
çeşitli konularda yardım ettiği iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/33458)
97.- Antalya
Milletvekili Gürkut Acar’ın, üzüm ve şarap üretiminde
yaşanan sorunlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33459)
98.- Balıkesir
Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, zeytinyağı iç tüketiminin arttırılmasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33460)
99.- Balıkesir
Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, Bakanlıktan emekli olan idarecilere tahsis
edilen koruma araçlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33461)
100.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Suriye sınırına inşa edilmesi
düşünülen duvara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33462)
101.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, dershanelerin kapatılması yönündeki
çalışmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33463)
102.- İstanbul
Milletvekili Osman Oktay Ekşi’nin, alfabeye getirilen yeni harflere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33464)
103.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Eser Danışoğlu’nun, kadına yönelik
şiddetin engellenmesi kapsamında gerçekleştirilen seminerlere ilişkin Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/33487)
104.- İzmir Milletvekili
Hülya Güven’in, kadınların istihdam sorununa ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33488)
105.- İzmir
Milletvekili Hülya Güven’in, Bakanlığın çocukların mahkemelerde tanık olarak
dinlenmesi ile ilgili görüşüne ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/33489)
106.- İstanbul
Milletvekili Celal Dinçer’in, 2013 Global Cinsiyet Eşitliği Raporunda yer alan
bazı verilere ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/33490)
107.- İzmir
Milletvekili Hülya Güven’in, engellilere verilen bakım ücretine ilişkin Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/33491)
108.- İzmir
Milletvekili Hülya Güven’in, sosyal yardım alan vatandaşların sayısına ilişkin
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/33492)
109.- İzmir
Milletvekili Hülya Güven’in, engelli bireylere verilen muhtaç aylıklarının
yeterli olup olmadığına ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/33493)
110.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları
arasında çocuklar tarafından işlenen suçlara ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33494)
111.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, maden ocağında çocukların çalıştırıldığı
iddialarına ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/33495)
112.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, Manisa’nın Soma ilçesindeki bir kömür
ocağında meydana gelen kazaya ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/33507)
113.- Kırklareli
Milletvekili Mehmet Siyam Kesimoğlu’nun, özel sağlık kuruluşlarının
hastanelerden tahsil edeceği ek ücret tavanının artırılmasına ilişkin Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/33508)
114.- İstanbul
Milletvekili Erdoğan Toprak’ın, özel hastanelerce alınacak fark ücreti
tavanının artırılmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/33509)
115.- Erzincan
Milletvekili Muharrem Işık’ın, Şanlıurfa’ya yönelik projelere ilişkin Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/33510)
116.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, engellilerin istihdamına ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/33511)
117.- İstanbul
Milletvekili Celal Dinçer’in, kamu kurumu binalarının inşaatlarında çalışan
işçilerin sosyal güvencelerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/33512)
118.- Hatay
Milletvekili Mehmet Ali Ediboğlu’nun, emeklilik yaşına ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/33513)
119.- İzmir
Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli’nin, 16-18 yaş arası
genç işçiliğine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/33514)
120.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Diyarbakır, Şanlıurfa, Osmaniye ve Mardin’de İŞKUR
vasıtasıyla işe girecek olanların sayılarının artırılmasına ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/33515)
121.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bitlis, Adıyaman ve Hakkâri’de İŞKUR vasıtasıyla
işe girecek olanların sayılarının artırılmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/33516)
122.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Elazığ, Bingöl ve Batman’da İŞKUR vasıtasıyla işe
girecek olanların sayılarının artırılmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33517)
123.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Şırnak, Muş ve Siirt’te İŞKUR vasıtasıyla işe
girecek olanların sayılarının artırılmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33518)
124.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Gümüşhane, Bayburt ve Erzurum’da İŞKUR vasıtasıyla
işe girecek olanların sayılarının artırılmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33519)
125.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ağrı ve Van’da İŞKUR vasıtasıyla işe girecek
olanların sayılarının artırılmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33520)
126.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars ve Iğdır’da İŞKUR vasıtasıyla işe girecek
olanların sayılarının artırılmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33521)
127.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da İŞKUR vasıtasıyla işe girecek olanların
sayılarının artırılmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/33522)
128.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, doğum borçlanmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/33523)
129.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, gelir testine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33524)
130.- Manisa
Milletvekili Sakine Öz’ün, elektrik dağıtım özelleştirmeleri sonrasında söz
konusu işletmelerde çalışan işçilerin çeşitli haklarının gasp edilmesine
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/33525)
131.- İstanbul
Milletvekili Osman Oktay Ekşi’nin, Sivas’ın Koyulhisar ilçesinde maden çıkarma
faaliyeti yürüten bir şirkete ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/33528)
132.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, AOÇ’de devam eden Başbakanlık Konutu İnşaatına
ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/33530)
133.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Yunanistan’ın hava ihlallerine ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33531)
134.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, Mısır’da yaşanan olayların iş insanlarının ekonomik
faaliyetlerine etkisine ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/33532)
135.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, PKK’nın çekilme sürecine ve yurt dışına çıkan
teröristlere ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33533)
136.- Balıkesir
Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş’ün, Büyükelçilik binalarındaki tabelalarda
“Cumhuriyet” ibaresinin çıkarıldığı iddiasına ilişkin Dışişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/33534)
137.- Hatay
Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in, Suriyeli sığınmacı ve mültecilere ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33535)
138.- İstanbul
Milletvekili Ali Özgündüz’ün, Iğdır il müftülüğü tarafından hazırlanan bir
rapora ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33563)
139.- İzmir
Milletvekili Erdal Aksünger’in, kişisel verilerle
ilgili yönetmelikte yapılan değişikliklere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/33564)
140.- Ankara
Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından ODTÜ
arazisinde yapılan çalışmaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/33565)
141.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, Ankara
Büyükşehir Belediyesi tarafından ODTÜ arazisinde yapılan çalışmaya ve bu
çalışmanın Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı’nın haberi dışında
gerçekleştirildiği iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/33566)
142.- Hatay
Milletvekili Refik Eryılmaz’ın, kesilen trafik cezalarına ve geç tebliğ
edilmelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33567)
143.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Van ve Ağrı’da gerçekleştirilen gıda denetimlerine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33568)
144.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars ve Iğdır’da gerçekleştirilen gıda
denetimlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33569)
145.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bitlis ve Siirt’te gerçekleştirilen gıda
denetimlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33570)
146.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Adıyaman ve Hakkâri’de gerçekleştirilen gıda
denetimlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33571)
147.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Muş ve Şırnak’ta gerçekleştirilen gıda denetimlerine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33572)
148.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Diyarbakır ve Şanlıurfa’da gerçekleştirilen gıda
denetimlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33573)
149.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Mardin ve Osmaniye’de gerçekleştirilen gıda
denetimlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33574)
150.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bingöl ve Batman’da gerçekleştirilen gıda
denetimlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33575)
151.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Erzurum ve Elazığ’da gerçekleştirilen gıda
denetimlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33576)
152.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Gümüşhane ve Bayburt’ta gerçekleştirilen gıda
denetimlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33577)
153.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, POMEM ve PMYO sınavlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/33578)
154.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2010-2013 yılları
arasında ASKİ’ye yapılan fatura itirazlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/33579)
155.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, Iğdır’da yaşanan intihar olaylarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33580)
156.- Muş
Milletvekili Demir Çelik’in, belediyelerde eş başkanlık sistemine geçilmesine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33581)
157.- Muş
Milletvekili Demir Çelik’in, İstanbul’da Suriyeli mültecilerin saldırıya
uğramasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33582)
158.- Kars
Milletvekili Mülkiye Birtane’nin, Kars’ın Digor
ilçesindeki iki köyün içme suyu sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/33583)
159.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, il belediyeleri
tarafından su faturaları hesaplanırken baz alınan birim fiyata ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33584)
160.- İzmir
Milletvekili Alaattin Yüksel’in, engellilerin sosyal hayata katılımını sağlama
noktasında belediyelerin gerçekleştirdikleri faaliyetlere ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33585)
161.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, emniyet tarafından 2012
yılında yedek ödenek kullanılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/33586)
162.- İstanbul
Milletvekili Celal Dinçer’in, bir araştırma şirketinin İstanbul
Mecidiyeköy’deki binasında gerçekleşen hırsızlık vakasına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33587)
163.- Kars
Milletvekili Mülkiye Birtane’nin, Kars’ta koruculuk
yaparken hayatını kaybeden bir vatandaşın ailesine yardım yapılmasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33588)
164.- Kars
Milletvekili Mülkiye Birtane’nin, Kars’ın Digor
ilçesindeki bir köyün köprü ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/33589)
165.- İzmir
Milletvekili Hülya Güven’in, il göç uzman ve uzman yardımcılığına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33590)
166.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, terör nedeniyle boşaltılan köylere ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33591)
167.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, bir belediyenin Suriyeli öğrencilere eğitim verdiği
iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33592)
168.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, Bolu’da Türk vatandaşlığına geçirilen Suriyelilere
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33593)
169.- İzmir
Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli’nin, Jandarma Genel
Komutanlığının sicil, terfi ve atama işlemleri açısından İçişleri Bakanlığına
bağlanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33594)
170.- Ankara
Milletvekili İzzet Çetin’in, Ankara Büyükşehir Belediyesinin Anadolu Organize
Sanayi Bölgelerine yönelik yatırımlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/33595)
171.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları
arasında Hakkâri ve çevre illerde yakalanan kaçakçılara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33596)
172.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları
arasında Hakkâri’de ele geçirilen kaçak gıda ürünlerine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33597)
173.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları
arasında çalınan altın miktarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/33598)
174.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları
arasında Hakkâri ve çevre illerde ele geçirilen kaçak sigara miktarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33599)
175.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında ele
geçirilen terör örgütü mensuplarının sayısına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/33600)
176.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları
arasında Diyarbakır’da ve ülke genelinde etkisiz hale getirilen bomba
düzeneklerinin sayısına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/33601)
177.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları
arasında intihar eden köy korucularının sayısına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/33602)
178.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları
arasında Diyarbakır’da dilencilik yaptığı tespit edilen kişilerin sayısına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33603)
179.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları
arasında Hakkâri’de yapılan izinsiz gösterilerin sayısına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33604)
180.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Yüksekova’da havai
fişek ve ses bombası patlatan eylemcilerden haklarında işlem yapılanların
sayısına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33605)
181.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları
arasında Diyarbakır’da gerçekleşen can ve mal kayıplı yol kesme eylemlerine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33606)
182.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Diyarbakır’da bir
siyasi parti il teşkilatının yapmış olduğu gösteriye ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33607)
183.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları
arasında Diyarbakır’daki göçük olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/33608)
184.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları
arasında Diyarbakır ilçe belediyeleri tarafından düzenlenen etkinliklere
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33609)
185.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları
arasında tecavüze uğrayan zihinsel ve bedensel engellilere ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33610)
186.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları
arasında Diyarbakır’da saldırıya uğrayan sağlık görevlilerine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33611)
187.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2010-2013 yılları
arasında Türkiye’de haklarında yasal işlem yapılan Suriye vatandaşlarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33612)
188.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları
arasında karakollarda yaşanan adli vakalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/33613)
189.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları
arasında karakollarda yaşanan intihar vakalarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/33614)
190.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları
arasında Jandarma Trafik ekiplerinin verdiği trafik eğitim seminerlerine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33615)
191.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları
arasında Hakkâri’de ele geçirilen kaçak gıda miktarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33616)
192.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları
arasında Hakkâri’de ele geçirilen kaçak et miktarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33617)
193.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2013 Eylül ayı
itibarıyla kullanılmaz durumda olan petrol kuyularına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33618)
194.- Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından
televizyonlara reklam verilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/33619)
195.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, dolmuşçu ve halk otobüsçü esnafının
sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33620)
196.- Hatay
Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in, bir bakan yardımcısının aracının çalınması
olayına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33621)
197.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, gezi olayları sırasında bazı valilerin gazetecilere
yönelik tutumuna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33622)
198.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Çaldıran ilçesinde 2013
yılındaki trafik kazalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/33623)
199.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, İstanbul Çekmeköy’deki
bir caminin bakımını belediyenin üstlenmesine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/33624)
200.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Çankırı’da saldırıya uğrayan bir basın
mensubuna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33625)
201.- Ankara
Milletvekili Levent Gök’ün, EGO otobüslerinin dış cephelerine ve camlarına
reklam alınmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33626)
202.- Tekirdağ
Milletvekili Emre Köprülü’nün, Muratlı Atatürk Evi ile ilgili sorunlara ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/33627)
203.- İzmir
Milletvekili Musa Çam’ın, İzmir Atatürk müzesindeki restorasyon çalışmalarına
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/33628)
204.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya Belediyesi tarafından işletilen bir
taşınmazın kullanım izninin iptal edildiği iddiasına ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/33630)
205.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, İstanbul Burgazada’da bulunan cemevi tarafından ödenen ecrimisil
bedeline ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/33631)
206.- Erzincan
Milletvekili Muharrem Işık’ın, belediyelerce Hazineye satılan taşınmazlara
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/33632)
207.- Hakkâri
Milletvekili Adil Zozani’nin, KKTC’ye sağlanan mali
desteklere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/33633)
208.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, 2003-2013 yılları
arasında oynanan on numara oyununa ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/33634)
209.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, 2002-2013 yılları
arasında oynanan sayısal loto oyunlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/33635)
210.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, 2002-2013 yılları
arasında oynanan spor loto oyununa ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/33636)
211.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, 2003-2013 yılları
arasında oynanan şans topu oyununa ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/33637)
212.- Tekirdağ
Milletvekili Emre Köprülü’nün, Tekirdağ’ın Şarköy ilçesindeki bir ilköğretim
okulunun öğretmen ve derslik ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/33638)
213.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Kürtçe eğitim vermek üzere sertifika almış kişilerin
atamasının yapılmamasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/33639)
214.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, atanamayan öğretmenler sorununa ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33640)
215.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, yatılı öğrenciler için belirlenen yemek
bedeline ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33641)
216.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, il ve ilçe milli eğitim müdürlüklerine
yapılan şube müdürü atamaları ile ilgili iddialara ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33642)
217.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, müdür normu verilmeyen okullara ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33643)
218.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, ücretli öğretmenlik uygulaması ile atanamayan
öğretmenlere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33644)
219.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Kocaeli’nin Körfez ilçesi Alihocalar
köyündeki okulun kapanması ile beraber yaşanan eğitim sorunlarına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33645)
220.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, Mersin Tarsus İlçe Milli Eğitim Müdürü ile
ilgili iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33646)
221.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, okullara gönderildiği iddia edilen bir
yazıya ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33647)
222.- Van
Milletvekili Nazmi Gür’ün, Van’ın İpekyolu ilçesindeki bir semtte bulunan
okulun fiziki şartlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/33648)
223.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Batman’da taşımalı eğitim hizmet alanının
genişletilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33649)
224.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, İstanbul Esenyurt
Belediyesinin ilçe milli eğitim müdürlüğünün haberi olmadan Suriyeli
öğrencilere ders verdiği iddiasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/33650)
225.- İstanbul
Milletvekili Osman Oktay Ekşi’nin, bir lise müdürünün şikayet edilmesi üzerine
Bakanlığın yaptığı işlemlere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/33651)
226.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Diyarbakır ve Şanlıurfa’daki öğrencilere yardımcı
ders kitaplarının bir kısmının Bakanlık tarafından sağlanmasına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33652)
227.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Şırnak, Mardin ve Osmaniye’deki öğrencilere
yardımcı ders kitaplarının bir kısmının Bakanlık tarafından sağlanmasına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33653)
228.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Adıyaman, Hakkâri ve Muş’taki öğrencilere yardımcı
ders kitaplarının bir kısmının Bakanlık tarafından sağlanmasına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33654)
229.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Batman, Bitlis ve Siirt’teki öğrencilere yardımcı
ders kitaplarının bir kısmının Bakanlık tarafından sağlanmasına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33655)
230.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Erzurum, Elazığ ve Bingöl’deki öğrencilere yardımcı
ders kitaplarının bir kısmının Bakanlık tarafından sağlanmasına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33656)
231.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ağrı, Gümüşhane ve Bayburt’taki öğrencilere
yardımcı ders kitaplarının bir kısmının Bakanlık tarafından sağlanmasına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33657)
232.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars, Iğdır ve Van’daki öğrencilere yardımcı ders
kitaplarının bir kısmının Bakanlık tarafından sağlanmasına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33658)
233.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’daki öğrencilere yardımcı ders kitaplarının
bir kısmının Bakanlık tarafından sağlanmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/33659)
234.- Samsun
Milletvekili Ahmet Haluk Koç’un, kendi branşlarında çalışamayan öğretmenlerin
durumuna ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33660)
235.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, mühendislik tamamlama eğitimine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33661)
236.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, mühendislik veya mimarlık tamamlama hakkı verilmeyen
bazı bölümlere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33662)
237.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, Türk topluluklara ilişkin derslerin müfredata konulmasına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33663)
238.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, derslerde ek kaynak kullanımıyla ilgili genelgeye
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33664)
239.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, liselere geçiş sınavlarıyla ilgili yapılan bir
düzenlemeye ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33665)
240.- Kocaeli
Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan’ın, Kocaeli’ndeki bir okulda organ bağışıyla
ilgili yapılan ankete ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/33666)
241.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, Marmaray’ın proje için gerekli güvenlik
koşulları sağlanmadan açıldığı iddialarına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/33704)
242.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, Marmaray’ın proje için gerekli güvenlik
koşulları sağlanmadan açıldığı iddialarına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33705)
243.- Çanakkale
Milletvekili Ali Sarıbaş’ın, Ezine-Bayramiç karayolu inşaatı için yapılan
kamulaştırmaların bedellerinin verilmediği iddialarına ilişkin Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/33706)
244.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Sivrihisar-Bilecik karayolunun Eskişehir kent
merkezinde yaşattığı sorunlara ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33707)
245.- Sivas
Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in, Sivas’ta bulunan
çeşitli kavşaklarda meydana gelen kazalara ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/33708)
246.- İstanbul
Milletvekili Osman Oktay Ekşi’nin, AB İlerleme Raporunda ulaşımla ilgili
eleştirilen hususlara ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından
yazılı soru önergesi (7/33709)
247.- Tekirdağ
Milletvekili Faik Öztrak’ın, sözleşmesi feshedilen
bir şirketin Marmaray konusundaki itirazlarına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/33710)
248.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Hakkâri’nin bir
köyünde hiçbir GSM operatörünün çekmediği iddialarına ilişkin Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/33711)
249.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Şırnak’ın bir
ilçesindeki bir PTT şubesinde yeterli personel bulunmadığı iddialarına ilişkin
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/33712)
250.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, Türk Telekom tarafından sabit hatlardan alınan abonelik
bedellerine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru
önergesi (7/33713)
251.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, bayramlarda meydana gelen trafik kazalarına ilişkin
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/33714)
252.- Manisa
Milletvekili Sakine Öz’ün, Manisa Alaşehir’de devam eden bir yol yapım
çalışmasına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru
önergesi (7/33715)
253.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, TCDD’nin gazetelere
vermiş olduğu teşekkür ilanına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33716)
254.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, bir soru önergesine verilen cevaba ve Türk Eximbank
personeline ilişkin Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi
(7/33717)
20 Aralık 2013 Cuma
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Cemil ÇİÇEK
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Muhammet
Bilal Macit (İstanbul)
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşimini
açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, efendim, gündeme geçmeden bir konuyu sizin
ve Genel Kurulun bilgisine sunmak istiyorum. İstanbul’da cumhuriyet
savcılarınca yürütülmekte olan soruşturmanın dördüncü günündeyiz. Bu dört
günlük süre içerisinde kamuoyuna yansıyan bilgiler, ortada ülke yönetimi ve
Hükûmet açısından son derece vahim bir durum olduğunu bize göstermektedir. 4
bakanla ilgili olarak çeşitli iddialar ileri sürülmektedir. Elbette bir hukuk
devletinde suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar hiç kimse suçlu sayılamaz.
Biz, insan hak ve
özgürlüklerine önem veren, hukuka saygılı bir siyasi parti olarak “masumiyet
karinesi” olarak isimlendirdiğimiz, “suçsuzluk ilkesi” olarak isimlendirdiğimiz
bu hukukun temel kuralına sonuna kadar saygılıyız. Ama aynı zamanda bir hukuk
devletinde olması gereken bir kural vardır, o da soruşturmaların görevli cumhuriyet
savcıları tarafından özgür ve bağımsız bir şekilde, hiçbir siyasi müdahale
olmaksızın yürütülmesidir ama ortadaki durum, görünen tablo böyle değildir.
Masumiyet karinesi ilkesine sıkı sıkıya sarılan Hükûmetin, Sayın Başbakanın,
sıra savcıların özgür ve bağımsız bir şekilde görev yapmasına gelince bundan
yana olmadığı anlaşılmaktadır. Ortadaki tablo savcıların yürütmüş olduğu
soruşturmaya siyasi bir müdahale yapıldığı yönündedir. Operasyonda görev almış
olan polisler, onların amirleri “Hükûmete bilgi vermedi.” gerekçesiyle
görevlerinden alınmaktadır. Hepinizin bildiği gibi, hukukçu arkadaşlarımızın
çok daha iyi bileceği gibi savcılıkça yürütülen bir soruşturmada görev alan
polisler adli kolluk kuvveti olarak görev yaparlar, sadece savcının talimatına
göre hareket ederler.
BAŞKAN - Sayın
Hamzaçebi, talebiniz nedir, onu anlayayım ben.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Bu bilginin siyasilere aktarılması diye bir şey söz
konusu olamaz.
BAŞKAN - Hayır,
talebinizi bir alayım ki ona göre… Ben anladım.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Efendim, bağlıyorum, bağlıyorum efendim.
BAŞKAN – Peki,
buyurun.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Bu bilginin siyasilere aktarılması söz konusu olamaz ama
Hükûmet tarafından böylesi bir müdahale söz konusudur.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) - Böyle bir müdahale yok Sayın Başkan.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Böyle bir müdahalenin olduğu ortamda bir bütçe görüşmesi
başlayacak şimdi, kesin hesap kanunu tasarısı özellikle bu operasyon nedeniyle
ortaya çıkan bilgiler çerçevesinde meşruiyetini yitirmiştir efendim. Böyle bir
konuyu gündeme geçmeden önce tüm siyasi partiler olarak bir usul tartışması
çerçevesinde değerlendirmenin yararlı olduğunu düşünüyorum. Bu konuda tüm
siyasi partilere söz verilmesini talep ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Hamzaçebi, siz de biliyorsunuz ben gündeme geçtim, tutanaklarda da var. Bu
konuyu…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – “Gündeme geçmeden önce” dediniz, ben söz istedim
efendim.
BAŞKAN - Hayır,
gündeme geçtim. Şimdi, şöyle bir şey var: Daha işin başındayız. Tüm siyasi
partilerimizin, aldığınız karar gereği, Genel Kurulumuzun, birer saat konuşma
hakları var. Dolayısıyla, bu bir saatlik süre içerisinde ister bütçe kanunu
isterse uygun gördüğü konuları kendi istediği şekliyle değerlendirme imkânı
var. Dolayısıyla, müsaade ederseniz, biz zaten alınan Genel Kurul kararı
çerçevesinde görüşmelere başlayacağız ve hepinize de sırayla söz vereceğiz.
Onun için meseleyi o çerçevede değerlendirmek bence daha uygun olur. Sizin
talebiniz de zaten tutanaklara geçti.
SİNAN OĞAN
(Iğdır) - Sayın Başkanım…
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Oğan.
SİNAN OĞAN
(Iğdır) – Sayın Başkanım, Sayın Bakan önceki akşam konuşmasında kendisinden,
ağabeyinden ve Batmanlılardan gelip burada özür dilememi istemişti. Müsaade
ederseniz görüşmelere geçmeden önce o konuyla ilgili açıklama yapmak istiyorum.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) - İç Tüzük’ü uygulayalım Sayın Başkanım,
böyle bir usul olmaz ki yani.
BAŞKAN – Müsaade
ederseniz, ben o tutanakları bilmiyorum, ne konuşuldu bilmiyorum, ben gündeme
geçeyim, uygun bir yerde eğer gerek varsa size söz veririm.
SİNAN OĞAN (Iğdır
)- Tutanakları da getirdik Sayın Başkan.
BAŞKAN – Bir
inceleme… Gündeme geçelim, nasıl olsa biz bugün uzunca bir süre buradayız, eğer
İç Tüzük açısından imkân varsa gereğini yaparız.
SİNAN OĞAN
(Iğdır) - Açık…
BAŞKAN – Hayır
tamam.
SİNAN OĞAN
(Iğdır) - Genel Kurula hitap ederek özür dilememi istediler.
BAŞKAN - Hayır,
hayır, ben bakayım, kimsenin hakkını yemek gibi bir şeyimiz yok. Evet.
Değerli
arkadaşlar, programa göre 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki son
görüşmelere başlıyoruz.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (x)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel
Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren
2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali
İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278,
3/1279) (S. Sayısı: 507) (x)
(x)
506 ve 507 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek
Cetvelleri 10/12/2013 tarihli 27’nci Birleşim
Tutanağına eklidir.
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Sayın
milletvekilleri, Genel Kurulun 4/12/2013 tarihli
25’inci Birleşiminde alınan karar gereğince bütçe görüşmelerinin sonunda
gruplara ve Hükûmete birer saat süreyle söz verilmesi -bu süre birden fazla
konuşmacı tarafından kullanılabilir- İç Tüzük’ün
86’ncı maddesine göre yapılacak lehte ve aleyhteki kişisel konuşmaların ise
onar dakika olması kararlaştırılmıştı.
Şimdi, grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin
isimlerini okuyorum: Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hakkâri
Milletvekili Sayın Adil Zozani ile Iğdır Milletvekili
ve Grup Başkan Vekili Sayın Pervin Buldan; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Giresun Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Nurettin Canikli;
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili ve Grup Başkan Vekili
Sayın Mehmet Akif Hamzaçebi ve Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak;
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Münir Kutluata ve İzmir Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın
Oktay Vural. Şahsı adına lehinde Samsun
Milletvekili Sayın Mustafa Demir. Hükûmet adına Başbakan Yardımcısı Sayın Ali
Babacan. Şahsı adına aleyhinde Yalova Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın
Muharrem İnce.
Sayın
milletvekilleri, bu sıraya göre söz vereceğim.
İlk söz, Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Sayın Adil Zozani’de.
Buyurun efendim.
(BDP sıralarından alkışlar)
ADİL ZOZANİ
(Hakkâri) – Sayın Başkan, ek süremiz de olacak mı?
BAŞKAN – Eşit
paylaştıysanız süreniz normalde otuzar dakika.
BDP GRUBU ADINA
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ekranları başında
bizleri izleyen değerli halkımıza da selamlarımızı sunarak konuşmama başmak
istiyorum.
Türkiye
gariplikler ülkesi. Günübirlik gündeminde değişiklik yaşanan, siyasal istikrarın
olmadığı bir ortamda 2014 yılı bütçe kanunu tasarısını görüşüyoruz. On günlük
bütçe değerlendirmelerinde Türkiye’nin gündemi ne kadar bütçe oldu, bu konuyu
kamuoyunun takdirine bırakıyorum. Geçmiş yıllara nazaran ayıplı bir ortamda
bütçe değerlendirmelerimizi Parlamento ve kamuoyuyla paylaşmaya çalışacağım.
Daha ilk cümle
itibarıyla paylaşmam gereken gerçeklik şu ki: Siz sansürcü üçüzler cumhuriyet
tarihi itibarıyla faşizan bir uygulamaya imza atarak bütçe görüşmelerini
gölgelediniz. Barış ve Demokrasi Partisinin, Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi
olarak bizlerin yazmış olduğu muhalefet şerhini sansürlemekle Osmanlı’nın son
yüzyılı ve cumhuriyet tarihi boyunca Kürt halkının muzdarip
olduğu ayrımcı, faşizan politikaları zirveye taşıdınız. Bizim muhalefet şerhimizi
sansürlemeniz, bizlerin haklı davamızda sürdürdüğümüz mücadelede ne kadar
mazlum olduğumuzu kanıtladığı için tarihe ayrıca not düşülmüştür. Siz sansürcü
üçüzler tarihin karanlık sayfalarına bir yenisini eklediniz. Karşıtı olarak da
bizlerin hanesine, tarihe yeni bir ak sayfa eklenmesine vesile oldunuz. Bu
nedenle sizlere kırgın değiliz. İlahi adaletin er ya da geç tecelli edeceğine
olan inancımızla tarihin gerçekliğini yüzünüze haykırmaya devam edeceğiz.
24’üncü Dönem
Parlamento ayıpla açıldı, ayıplarını yaşayarak yasama çalışmalarını sürdürdü.
Sayın Hatip Dicle şahsında bir vekilliğimiz gasbedildi.
Parlamento tarihine “çalıntı vekillik” kavramını da eklemiş oldunuz.
Ayrıca,
müstemleke hukuku da cezaevlerinde rehine tutulan vekillerimiz Sayın Selma
Irmak, Gülser Yıldırım, Faysal Sarıyıldız, Kemal
Aktaş ve İbrahim Ayhan arkadaşlarımız şahsında bir kere daha tescillenmiş oldu.
Bu ayıpla yaşayın yaşayabildiğiniz kadar.
Tarihin hiçbir
evresinde, zalimlerin mazlumları yendiğine tanıklık edilmemiştir. Bizler mazlum
halkın temsilcileri olarak, halkın kürsüsünden Anadolu ve Mezopotamya
halklarına gerçekleri anlatmaya devam edeceğiz. Size bir sözümüz yoktur çünkü
ret, inkâr ve asimilasyondan beslenen sizler sorun çözme kapasitesine sahip
değilsiniz; tersine, sorunların varlığından nemalanma gayreti içindesiniz. Bu
nedenle sözümüz size değil, Anadolu ve Mezopotamya halklarınadır.
Biz, Barış ve
Demokrasi Partisi ve bileşeni olduğumuz Halkların Demokratik Kongresi Partisi
olarak, üzerinde yaşadığımız ebedi coğrafya, halkların gönüllü ittifakına
dayalı demokratik, eşit, özgür bir geleceği hep birlikte yaratacağımıza olan
inancımızı haykırıyoruz. Herkesin kendi kimliğiyle, kendi kültürü ve tarihiyle
özgür bir ortamda yaşadığı bir gelecek vadediyoruz. Bu geleceğin inşası için
var gücümüzle mücadele edeceğiz. Bizler açısından “Nasıl bir gelecek?” sorusu
başat sorudur. Bu soruyu sorarak halkımızla birlikte geleceği inşa etmeye
çalışıyoruz. Kendimizden eminiz. İlahi adaletin ve halkların kudretinin
bizlerden yana olduğuna şüphemiz yoktur. Evet, nasıl bir gelecek, nasıl bir
Türkiye? Asıl soru bu.
20’nci yüzyıl,
dünya halkları açısından ızdırapların doruğa ulaştığı
bir yüzyıl oldu. Bütün dünya halkları kötü deneyimlere tanıklık etti. İki blok
arasında cendereye alınan toplumsal hayat, toplu katliamlara tanıklık etti.
90’lı yıllar itibarıyla tek kutuplu dünyada tarihin son sayfasının yazıldığı
palavrasıyla karşı karşıya kaldık. Egemenlerin mutlak galibiyetiyle sonlanan
bir algı yaygınlaştırılmaya çalışıldı. Bu algı “Ezilenlerin mutlak galibiyeti,
egemenlerin ebedi zaferi.” olarak lanse edildi. Ancak, böyle olmadı, 21’inci
yüzyıl başlangıcı itibarıyla Amerika’nın dünya gayrisafi hasılası içerisindeki
yüzde 33’lük ekonomik payı giderek daralmaya başladı. Bugün itibarıyla yüzde
20’nin altına inen bu verinin önümüzdeki beş yıl içerisinde yüzde 10 - yüzde 15
aralığında seyredeceği tahmin edilmektedir. Bu düşüşü kabullenen Amerika,
egemenlik şeklini değiştirme arayışına girmiştir. Ekonomik hegemonya yerini
kültürel ve siyasal hegemonyaya bırakmıştır. Bunun yanı sıra, dünyanın ekonomik
kaynakları üzerindeki sömürü mekanizmasını da sürdürülebilir kılma arayışı
içerisindedir. Transatlantik Yatırım Ortaklığı Projesi içinde Avrupa ve
Avrupa’nın kültürel nüfuz alanında bulunan ülkeleri de kapsayacak Kuzey’in
Güney üzerindeki sömürü çarkını sağlamlaştırma arayışı vardır.
Buna karşın,
gelişen Kuzey ve Orta Avrasya ekseni yeni bir blok hamlesi olarak belirginlik
kazanmaya başladı. Özellikle Rusya, Hindistan, Çin ve onun nüfuz alanındaki
teknoloji mimarisi Japonya’yı da yanlarına alarak yeni bir eksen oluşturma
gayretindeler. “Şanghay Beşlisi” olarak tanımlanan ve giderek çemberini
genişleten bu hamle, 21’inci yüzyılda tanıklık ettiğimiz iki kutuplu sömürü
çarkının tekrar gündeme getirilmesini sağlıyor.
Bu ikili çark
içinde kendisini sıkışmış hisseden AK PARTİ Hükûmeti kelimenin tam anlamıyla
bir ufuksuzluk yaşıyor. Moskova’da Şanghay Beşlisi’ne alınmak için yalvaran
Hükûmet, Washington’da Transatlantik Yatırım Ortaklığına kabul için dil
döküyor.
Kıtalara ilişkin
son olarak 90’lı yıllar itibarıyla güncellenen bazı verileri sizlerle
paylaşarak konuşmama devam etmek istiyorum. Avrasya bölgesi yerkürenin ikide
1’ini kapsayan bir alandır. Ancak, yerkürenin dörtte 1’i kadar olan Amerika,
dünyanın -bir bütün olarak- diğer bütün kıtalarına hâkimiyet kurma, ekonomik
hegemonya kurma arayışındadır.
Ayrıca, nüfussal istatistikler itibarıyla da baktığınız zaman, yine
içinde yaşadığımız Avrasya bölgesi dünya nüfusunun neredeyse dörtte 3’ünü
kapsıyor ve tarih boyunca, 5 milyon yıllık tarih boyunca sürekli olarak
egemenlik ve hegemonya üreten bu kıta, Amerika’nın hegemonyasına kendini teslim
etmiştir. Bu kıta içerisindeki yeni arayışlar içerisinde Türkiye’nin konumunun
ne olacağına ilişkin verileri de paylaşacağım elbette ama son olarak Avrasya
kıtasıyla, Amerika kıtası arasındaki, bu bloklar arasındaki dünya gayrisafi
millî hasıla katkı paylarını da ifade etmek isterim.
Avrasya dediğimiz
bu bölge dünya gayrisafi hasılasının 34 trilyon dolarını kapsıyor, buna karşın
Amerika sadece 8,1 oranında bir kapsama alanına sahip. İkili eksende siyasal ve
ekonomik gelişim seyri içinde Türkiye’nin yerinin neresi olduğu sorusu bizim
açımızdan önemlidir. Bunun için, Türkiye’nin içine sürüklendiği acziyeti görmek gerekir. 1950’ler itibarıyla Türkiye’nin
rotası Avrupa, Amerika olmuştur. Egemenlerin çıkarına göre ülke politikasını
şekillendiren siyasi zihniyetler Türkiye’yi Amerika açısından güdümlü stratejik
ortak pozisyonuna getirmiştir. Bu pozisyondaki Türkiye, Amerika’nın ileri
karakolu olmaktan öteye gidemedi, gitme şansı da yoktu, bundan sonra da olmayacaktır.
Şimdilerde ikili eksen girdabında taraflardan hangisinin ileri karakol olacağı
tercihini gündemleştirme arayışları vardır.
İleri karakol
olma hevesi içinde olduğunuz bu eksenlerin durumuna da bir göz atmak gerekir:
Amerika’dan başlayalım isterseniz. Tarihin en büyük finans krizini yaşayan bu
ülke, ekonomik hegemonya iddiasını terk etmeye başladı. Yeni siyasi ittifaklar
düzleminde Avrupa ve Avrupa’nın kültürel nüfuz alanındaki Kuzey Avrasya
üzerinde açılım yapma gayreti içindedir. Amerika’nın stratejik ortağı durumunda
olan Avrupa Birliğinin, ekonomik birlik olarak çatırdamaya başladığına tanıklık
ediyoruz. Ekonomik birlik olarak mevcut durumun sürdürülebilir olmadığı
gerçeğiyle karşı karşıya gelinmiştir. Avrupa Birliğinin geleceği, sürmekte olan
krizlerden nasıl bir sonuç doğuracağına bağlıdır. Bize göre bu krizin
doğuracağı sonuç şimdiden bellidir. Avrupa Birliğinin ekonomik birlik olarak
sürdürülebilir olamadığını düşünüyoruz ancak demokratik normları önceleyen ve
gelir paylaşımındaki adaletsizliği ortadan kaldıran bir düzleme çıkarsa bu
birliğin geleceği vardır. Sonuç itibarıyla Avrupa Birliğinin geleceği noktanın
bu olduğunu düşünüyoruz.
Diğer eksene de
bir bakalım. Çin ve Rusya’nın verileri bu açıdan çarpıcıdır. Vahşi kapitalizmi
yeniden güncelleyen bu ülkelerin -demokratik geleceğinin olmadığı- demokratik
bir geleceğe öncülük etme şansları yoktur. Çünkü dünyada ekonomik büyüme algısı
devletlerin hazine büyüklüğüne göre değil, insanların sofralarındaki ekmeğin doyurabilirlik verilerine göre ölçülür olmuştur.
Dolayısıyla, gelir dağılımındaki paylaşım sorununu çözemeyen hiçbir blokun,
ülkenin gelişme şansı yoktur.
Biz Türkiye’nin
ekonomik ve siyasal gelişimi açısından rotasının değiştirilmesi gerektiğine
inanıyoruz. Halkların gönüllü ittifakına dayalı demokratik ve özgür bir
geleceğin inşasında yeni rotamız bellidir. Halkların gönüllü ittifakıyla
oluşacak iktidarımızda bizlerin siyasi, ekonomik, gelişim rotası ana medeniyet
akımının şekillendiği bu coğrafyadır. Bu eksen üzerinden yeni bir alternatif
üreteceğimizi Türkiye kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz.
Konuşmamın bu
bölümünde Anadolu ve Mezopotamya halklarına şunu söylemek isterim. Cumhuriyet
tarihi boyunca bu coğrafyada yaşayan halklar olarak bizler, Anadolu ve
Mezopotamya halklarını Kemalist ulusalcı dikta ile muhafazakâr dinci
tahakkümünden kurtaracak halkların ittifakına, gönüllü birlikteliğine dayalı
demokratik iktidarı kurmak istiyoruz yani üçüncü yol vardır diyoruz. Kemalist
ulusalcı dikta ile muhafazakâr dinci tahakkümden muzdarip
halkların, farklı inanç ve kültür gruplarının, ötekilerin, ekolojik, demokratik
toplum yaratımı çabası içerisinde olan kişi ve kesimlerin, dili, tarihi ve
kültürü yok sayılanların, herkesin ortak adresi olarak yeni bir seçeneği
halklarımızın önüne koymuş bulunuyoruz.
Biz diyoruz ki:
“Kimsenin tarihini, kültürünü, dilini, inancını reddetmeyerek, kimsenin kimsenin inancını tarif etmeyeceği, herkesin özgürce
dilini, kimliğini, kültürünü yaşayacağı bir gelecek mümkündür.” Muaviye ve Yezit’in kültüründen beslenen, inançlar ve kültürler
arasına kin ve nefret tohumları ekenleri Muaviye ve Yezit’in
yanına göndereceğimizi ifade ediyoruz. Hiçbir inancın ibadethanesinin
dönüştürülmesine müsaade etmeyeceğiz. Hiçbir ibadethanenin diğer bir inancın
ibadethanesinin eklentisi durumuna getirilmesine müsaade etmeyeceğiz diyoruz.
Bizim halkların iktidarında bu faşizan ürünü uygulamaların hepsi son bulacaktır
diyoruz. Bunun için öncelikli işimiz, Mussolini ve
Hitler’den feyzalan kurtuluş felsefesini değiştirmek
olacaktır. Mussolini ve Hitler’e dayanan ırkçı
anlayışa, tekçi anlayışa son vereceğiz diyoruz.
Osmanlı Bankası
reklamında ifadesini bulan, sansürcü üçüzlerin “Yoktur bunların birbirinden
farkı, hepsi aynı sömürü zihniyetin türevidirler. Alın birini, vurun ötekine.”
diyoruz. Anlaşılır olması nedeniyle…
(BDP sıralarının
arkasında toplanmalar)
BAŞKAN – Lütfen,
lütfen yerlerinize oturunuz arkadaşlar.
ADİL ZOZANİ (Devamla)
– …mevcut duruma ilişkin kimi verileri kamuoyuyla da paylaşmak istiyorum.
Zenginlerin daha da zenginleşmesini, fakirlerin daha da fakirleşmesini sağlayan
döngüye ait bazı veriler vereyim. Türkiye’nin yüzde 20’lik en zengin
tabakasıyla…
BAŞKAN – Arkadaşlar…
Sayın Zozani, bir dakikanızı rica edeceğim.
Arkadaşlar,
hatibi dinleyemiyoruz lütfen…
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Sayın Başkan, beş dakika ara verebilir misiniz?
BAŞKAN – Siz
yerinize oturun. Salonda bir şey yok, arkadaşlarımız, dışarıda varsa idare
amirlerimiz şey yapar.
Siz devam edin.
Lütfen
yerlerinize oturun. Arkadaşlar, bugün özellikle sabrımız ne varsa onu
kullanalım diye hassaten rica edeceğim. Bütçenin son günü iyi bir görüntü
verelim kamuoyuna. Maalesef, hepimizin üzüldüğü sıkıntıları yaşadık. Bugün
yaşamayalım. Lütfen, daha sabırlı, daha tahammüllü olalım.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Zozani.
ADİL ZOZANİ
(Devamla) – Sayın Başkan, bu ara benim zamanımdan gitti.
BAŞKAN – Biz
onları ilave ederiz, siz merak etmeyin lütfen…
ADİL ZOZANİ
(Devamla) – Sayın Başbakanın hesaplama yöntemine saplanacak değilim elbette
ancak madem simit hesabını yaptı, o zaman sormak istiyorum: On bir yıllık AK
PARTİ hükûmetleri döneminde türeyen 40 küsur dolar milyarderine ait gemiciklere
kaç adet simidin sığabileceğinin hesabını yapmış mıdır acaba? Kendisinden bu sorunun
cevabını bekliyorum.
SGK kayıtlarına
göre 5 milyon 200 bin civarında kayıtlı asgari ücretli mevcuttur Türkiye’de.
Basit hesaplamayla 5 milyon 200 bin civarında asgari ücretlinin toplam bir
yılda eline geçen miktarla alınabilecek simitler, bir gemiciğin yükünü teşkil
edebilecek mi bunu merak ediyorum.
Ayrıca,
Türkiye’de yaygın kanaate dönüştürülmüş bir yanlışı da düzeltmek istiyorum.
Türkiye’nin batısı, Türkiye’nin doğusunu besliyormuş. Bir tabloyla bunun böyle
olmadığını ifade edeceğim. Bakınız, iller sıralamasına göre Türkiye’nin
gayrisafi hasılasına katkı paylarını belirtmek istiyorum. Türkiye’nin gayrisafi
hasılasına katkı payı itibarıyla Kocaeli sıralamada 4’üncü sıradayken,
gayrisafi hasıladan kişi başına almış olduğu miktar açısından Türkiye’nin
1’inci sırasındadır. Bir çarpıcı veri daha ifade edeyim: 16’ncı sırada olan
Antep’in gayrisafi millî hasıladan aldığı katkı maalesef 60’ncı sırada
kendisini gösteriyor; Diyarbakır 22’nci sıradayken 63’üncü sırada katkı payı
alıyor. Rakamsal verilerle ifade edeyim: Dolar bazında kişi başına düşen
gelirleri de ifade etmek isterim. Kocaeli 33.620 dolar alırken Antep 9.843
dolar alıyor kişi başına, Diyarbakır 8.029 dolar alıyor. Bu veriler çarpıcıdır.
Bu verileri paylaştıktan sonra “Türkiye’nin batısı Türkiye’nin doğusunu
besliyor.” diyenlere şunu söylemek gerekir: İnsafınız kurusun, yalanınız batsın
derim.
Evet, yalın
gerçeklik ortadadır. Türkiye’de bölgeler arası bir sömürü mekanizması işliyor.
Türkiye’nin batısı, Türkiye’nin doğusunu sömürüyor. Ancak bu sömürüye bir ad
koymak gerektiği kanısındayız. İşte, burada, Kürt ve Kürdistan meselesinin
doğurduğu ekonomik ve siyasal sömürü mekanizmasını hatırlattığımızda, sansürcü
üçüzler ittifakı devreye giriyor. Ama bu noktaya saplanıp da kalmanın bir anlam
ifade etmediğini düşünüyorum. Söylemek istediğimiz daha başka şeyler var çünkü.
Konuşmamın bu
bölümünde demokratik çözüm ve barış sürecine değineceğim. Bu sürece katkı koyan
herkese şükranlarımı ifade ederek, sürecin getirilerini kamuoyuyla paylaşmak
istiyorum.
Öncelikle, kahir
ekseriyetle bu sürece sahip çıkan Kürt halkı açısından sürecin nihaî getirisini
dört maddede özetlemek istiyorum:
1) Kürt halkı
kendi ana dilinde eğitim yapma olanağına kavuşacaktır.
2) Kürt halkı
ülke yönetimine katılım olanağı bulacak ve kurabileceği öz yönetimler
aracılığıyla kendini yönetme şansına sahip olabilecektir.
3) Örgütlenme
özgürlüğü karşılık bulacak, kendi kimliğinde doyum sorununu gidermiş olacaktır.
4) Bu haklar
anayasal güvence altına alınmış olacaktır.
Kürtlerin bu
kazanımları, Anadolu ve Mezopotamya’da yaşayan diğer halkların, başta Türk
halkı olmak üzere hiç kimsenin kaybı anlamına gelmeyecektir. Tersine, birlikte
özgürleşmenin olanağını bulmuş olacağız.
Bu koşullara
kavuşmuş Türkiye, ana medeniyet akımının şekillendiği bu coğrafyada diğer
halklar ve ülkeler için rol modeli durumuna gelip büyüme olanağını elde etmiş
olacaktır. O zaman verimli hilal bölgesi, bütün dünya halkları için üçüncü
gelişim aksı durumuna gelecektir. Biz “Türkiye Kürtlerle büyür, Kürtlersiz küçülür.” derken, bunu kastediyoruz.
Bakınız, biz
çözüm önerilerimizi açık ve net bir dille paylaşıyoruz. Bizim ajandamız bundan
ibarettir. Sizleri de bu tartışmaya davet ediyoruz. Varsa bir düşünceniz,
paylaşmaya davet ediyorum.
Konuşmamın bu
bölümünde Türkiye kamuoyunun gündemini meşgul eden son günlerdeki operasyonlara
da değinmek istiyorum: Açıkça ifade ediyoruz, hiç kimse açısından peşin hüküm
kurma taraftarı değiliz. Ancak eğer dillendirilen ithamlar doğru ise durum çok
vahim demektir, eğer dillendirilen iddialar doğru değil ise vahimden de öte bir
durumla karşı karşıya olduğumuzu ifade etmek isterim. Bu konu netliğe
kavuşuncaya kadar söyleyeceğimiz sözü saklı tutuyoruz. Ancak, şimdi, cumhuriyet
tarihinin tanıklık ettiği en büyük yolsuzluk, usulsüzlük ve peşkeş dosyasının
kapağını açacağım.
Gerek Plan ve
Bütçe Komisyonu toplantılarımızda gerekse bütçe üzerine Genel Kurul
konuşmalarımızda Sayıştay raporları ile ilgili düşüncelerimizi çözüm
önerileriyle birlikte paylaştım. Bir konunun ısrarla incelenmesini talep ettim.
O konu da (Ordu Yardımlaşma Kurumu) OYAK’tır.
OYAK’ı gündeme
getirmemizin haklı sebepleri vardır. Avrupa Birliği müzakere fasıllarında
Türkiye’nin karşısına çıkarılan bir konudur bu. Evet, ordu hiçbir koşulda
ticaretle uğraşamaz diyorum. Ancak, mesele, generallerin ticari kuruluşu olan
OYAK’ın Almanya’da, Amerika’da banka kurup, IMF’den kredi almasının çok çok
ötesindedir, hatta Fransızlarla ticari ortaklık geliştirmesinin de ötesindedir.
Uluslararası finans kuruluşları ve siyasi dizayn peşinde koşan lobilerle
ortaklaşmasından da söz etmiyorum, daha vahim bir gerçeklikten söz ediyorum.
2001 Şubat krizi ile birlikte generallerin ticari işletmesi olan OYAK’ın
yaptığı vurgundan söz edeceğim:
Bu vurguna
değinmeden önce bir notu da sizlerle paylaşacağım. Dönemin Merkez Bankası
Başkanı Gazi Erçel, şubat krizi öncesinde bankada duran TL bazlı yatırımını
dolara çevirmiş ve krizle birlikte birikimini katbekat artırmıştı. Bu durum
kamuoyuna yansıyınca, Erçel elde ettiği haksız kazancı iade etmek durumunda
kalmıştı. Bundan sonra söyleyeceklerimi dinlerken bu bilgi notunu da
hafızanızda canlı tutmanızı arzu ediyorum.
Paylaşacağım
bilgiler 2001 Şubat krizinden sonra toplanan OYAK 42’nci Olağan Genel Kurulu
tutanaklarına geçen, OYAK Genel Müdürü Doktor Şerif Coşkun Ulusoy’un sunuş
konuşmasında verdiği bilgilerden ibarettir. Ulusoy aynen şöyle diyor: “Biz
kendi inancımız ve değerlendirmelerimiz ışığında, bir krizin gelmekte olduğunu
değerlendirdik, nakde dönüş programı başlattık. İlk aldığımız tedbir bu oldu.
İkinci tedbir ise ‘kafaları değiştirmek’ şeklinde ifade edebileceğimiz ve yeni
bir organizasyona gitme yönündeki inancımız oldu. Fakat benim inancıma göre,
kafalardaki değişim, iki şey aynı anda değişmeli şeklinde olmalıdır. Evet,
kafalar fiziken değişmelidir. İki: Kafaların içi de
değişmelidir.” diyor. “Bu çerçevede, içine girdiğimiz 2000 yılının Kasım
krizinde aldığımız tedbirler neticesinde ciddi kaynaklar sağladık. Bugün
elimizde bulunan ciddi nakit kaynaklarının temeli 2000 yılında Vakıfbanka yönelik yaptığımız operasyon ve kasım ayındaki
uygulamalarımızdır.” diyor. “2001 yılına girerken yine bir krize yönelik olarak
endişelerimiz sürüyordu. Ocak ayından itibaren bir krize hazırlıklarımızı
başlattık ve elimizde birikmiş bu nakit kaynakları dolara ve yabancı paralara
dönüştürmeye başladık. Bu krize yönelik olarak, tabii, bizim tahminlerimiz bir
sıkıntının tahminen mart veya nisan aylarında gelişebileceğiydi fakat gördük ki
şubat ayında kriz başladı.” diyor.
Krizden önceden
haberdar olduklarını itiraf eden Genel Müdür krizi fırsata dönüştürmekten söz
ediyor ve sözlerini aynen aktarıyorum: “Bu şartlar altında bizim çıkış yolumuz
bu bankamızı büyütmekti. Dolayısıyla, bu fırsatın üzerine gittik yani bir yerde
krizi kriz olarak değil, bunu proaktif bir yaklaşımla
bir fırsat olarak değerlendirdik. Bankamız daha da büyüyecek. Bu adımı attıktan
sonra ocak ayı ortalarında ‘Sümerbank’ adı altında bir bankayı satın aldık.
Tabii, aldığımız banka Sümerbank değildi, içinde 6 tane bankaya ait olan
bilançoydu. Bu bilançoyu da biz kendi arzu ettiğimiz biçimde teklif verdik.
Teklifimiz kabul edildi. Biz bankayı 50 milyara satın aldık. Bugün 50 milyar
lira bir araba fiyatıdır.” diyor. “Ayrıca bu bankamıza bir miktar sermaye koyduk
ve yıl sonunda bankamızda 150 trilyona yakın net kâr elde ettik. Bunun da 142
trilyonunu buraya, kurumumuza temettü olarak ödedik. Bu 142 trilyonluk temettü
bizim tüm diğer iştiraklerimizden aldığımız temettüden 2 trilyon daha fazlaydı
çünkü bizim kırk yıldır yaptığımız yatırımlardan elde ettiğimiz temettü sadece
140 trilyondu.” diyor. “Dört buçuk ayda…” Bu ifadeye özellikle dikkat etmenizi
istiyorum değerli milletvekilleri, Ulusoy yani OYAK Genel Müdürü diyor ki:
“Dört buçuk ayda biz 142 trilyonu defterimize kâr olarak geçirdik.”
Ayrıca OYAK’la
ilgili sadece bunlarla yetinmeyeceğim, daha ifade edilecek başka şeyler de
vardır. Mesela, yargıya intikal eden usulsüzlükler, yolsuzluklar var OYAK’la
ilgili olarak. OYAK yetkilileri hakkında 21 astsubayın açmış olduğu davaya
ilişkin “Ankara Cumhuriyet Savcısı Hatice Çetin” imzalı bir bilgiyi de sizinle
paylaşmak istiyorum. Savcı Çetin aynen şöyle bir ifade kullanıyor… Dileyenler
için burada Savcı Çetin’in ifadelerinin tutanaklarını da gösteriyorum. “OYAK
yetkililerinin eylemlerinin dolandırıcılık ve hizmet nedeniyle emniyeti suistimal suçunu oluşturacağı anlaşılmış ise de OYAK
yöneticileri hakkında CMK’nın 172’nci maddesi
gereğince takibata mahal olmadığına karar verilmiştir.” diyor. Bu konu ayrıca
23’üncü Dönemde Meclis Dilekçe Komisyonuna da intikal etmiş ancak Komisyon,
Meclis İç Tüzük’ünün 116’ncı maddesine dayanarak
şikâyeti reddetmiştir. 60’tan fazla iştiraki bulunan, yurt içinde ve yurt
dışında ticari faaliyet sürdüren ve 275.990 üyesi bulunan, bu haksız rekabet
ortamında büyüyen generaller karteline kim, ne şekilde dur diyecektir?
Dileyenler açısından hem 42’nci OYAK Genel Kuruluyla ilgili toplantı
tutanaklarını da bu konuda sunabilirim hem de Meclis Dilekçe Komisyonuna
başvuran subaylara 23’üncü Dönem Meclis Dilekçe Komisyonunun verdiği cevabı da
burada sizlerle rahatlıkla paylaşabilirim.
Şimdi, eğer
gerçekten yolsuzlukların, usulsüzlüklerin üzerine gitmek istiyorsak bir bütün
olarak, bir “temiz eller” operasyonuna ihtiyacımız olduğunu ifade etmek
istiyorum. Şimdi, bu OYAK’la ilgili bu gerçeklikleri, bu usulsüzlükleri, bu
yolsuzlukları, bu dolandırıcılıkları burada paylaştıktan sonra hâlâ Meclis
suskunluğunu koruyacaksa söyleyeceğimiz çok şey kalmayacaktır, bu çarka “dur”
demek gerekecektir. Söyleyeceklerimiz bu konuyla ilgili şimdilik bundan
ibarettir.
Halkımızın
sağduyusuna seslenmek istiyorum. Çaresiz olmadığımızı ifade etmeye çalıştım.
Çare halkların kendi öz gücüne dayalı, demokratik ve özgürlükçü halk
iktidarıdır ve biz bu yükü omuzlamaya talip olduğumuzu ifade ediyoruz.
“Denenmişlerden, kirli çamaşırı olanlardan hiçbir şey çıkmaz.” diyoruz
halkımıza. Bunlar size hiçbir şey vadedemezler çünkü her birinin diğeriyle
ilgili olarak koltuğunun altında, sümeninin altında
gizli dosyaları vardır. Bu kirliliğe…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Zozani, lütfen sözlerinizi tamamlayınız, son defa olarak
size ek süre vereceğim.
ADİL ZOZANİ
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bu kirliliğe dur
demek için bir bütün olarak, süreç içerisinde tanıklık edilmiş bütün
yolsuzlukların ve usulsüzlüklerin araştırılmasını talep ediyoruz. Grup olarak,
parti olarak biz bu konuyla ilgili olarak Meclise bir araştırma önergesi
verdik, kanun teklifi de verdik. Bunların gerçekten araştırılmasını
istiyorsanız, bu konunun magazinel boyutlarıyla ele
almak yerine ciddiyetine binaen Meclisin olaya, soruna el koymasını talep
ediyoruz.
2014 yılı
bütçesinin bütün bu tartışmaların gölgesinde yapıldığını ifade etmek isteriz.
Bu tartışmalar, bu kirlilikler bertaraf edilmediği sürece Türkiye’nin rahata
kavuşmasının olanağının olmadığını ifade ediyorum.
Kamuoyunu
saygıyla selamlıyorum, hepinize teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Zozani.
Şimdi, söz sırası
Iğdır Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Pervin Buldan’da.
Buyurun Sayın
Buldan. (BDP sıralarından alkışlar)
Sizin de süreniz
30 dakika.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Sayın Başkan, ilk gün konuşmacılara dokuzar dakika vermiştiniz
hatırlatmak isterim.
BAŞKAN – Siz
evvela bu hakkınızı bir kullanın, ben inanıyorum otuz dakikada siz sözlerinizi
bitirirsiniz.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Peki, teşekkür ederim.
BAŞKAN – Yani
sözün en önemlisi son bir iki dakikaya sığmaz, onun için otuz dakika üzerinden
görüşmeleri yürütüyoruz.
Buyurun.
BDP GRUBU ADINA
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
hakkında Barış ve Demokrasi Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz aldım.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün bütçe görüşmelerinin son günü. Eşit gelir
dağılımından uzak, insan hak ve özgürlüklerini temel almayan, emekçiye,
yoksula, kadına yer vermemiş, bilime kaynaklarını kapatmış, sağlık hakkından,
eğitim hakkından çalıp silaha harcanmış, erkek egemen militarist bir bütçe
kanun tasarısının daha görüşmelerini sonlandırmak üzereyiz.
Geliri de, gideri
de denetlenemeyen bütçe kanunu, bütçe hakkından çıkıp her yıl yinelenen bir
retoriğe dönüşmüştür. Sadece bütçe kanun tasarısına dahi bakarak bu devletin
sivilleşme ve demokratikleşme yönünde gerçekleşecek bir zihniyet devrimine ne
denli ihtiyacı olduğunu görmekteyiz. Zira, halkın
bütçesi, halkın yararını gözeterek değil, bilakis egemen olanların çıkarları
doğrultusunda planlanmakta ve harcanmaktadır. En son meydana gelen gelişmeler
göstermektedir ki, esas bütçe Sayın Hükûmete ve onların yakınlarına
ayrılmıştır. Bütün Türkiye’yle beraber biz de dehşetle ve utançla izliyoruz
devlet içinde devlet gerçeğini, AKP iktidarının yolsuzluklarını, bu
yolsuzlukların boyutlarını ve devasa miktarlarını. Neresinden tutarsanız tutun,
elinizde kalıyor. Yıllardır gizli bir ittifak hâlinde kurulan paralel devlet ve
Hükûmet, el ele verip ne istedilerse yapmışlar. Her türlü yasa dışı oluşumlara,
yolsuzluklara yol verilmiş. Şimdi çıkar çatışması başlayınca Hükûmetten de,
paralelinden de inciler dökülmeye başladı. Ülkenin cevval savcıları yıllar
boyunca Hükûmetin yolsuzluklarını sadece izlemiş, zor günlere lazım olur diye
delil toplamış. Şimdi çıkarlar çatışınca bu savcılar güç dengelerinin kozlarını
çekmeye başladı.
Doğrusu, hukuk
açısından bakacak olursak, bizim izlediğimiz şey, baştan aşağı bir skandal.
Diğer taraftan, muazzam bir yolsuzluk operasyonu yapılıyor ve hemen akabinde
emniyet amirleri görevden alınıyor. Hırsızın emniyet amirlerini görevden aldığı
bir devlet düşünsek bulamazdık, kendi ülkemizde bizzat tanıklık ediyoruz. Diğer
taraftan, bu amirlerin adı onlarca şiddet, infaz ve hak ihlaline karışırken bir
tanesini dahi görevden almazken, bu amirler hırsızlara dokununca hepsini birden
görevden alıyorsunuz. Açıklama olarak da devlet içindeki her türlü
örgütlenmenin ortaya çıkarılacağı söylenmektedir. Devlet içerisindeki derin
güçlerin ortaya çıkarılması çok güzel de hırsızlık, yolsuzluk örgütlenmesi ne
olacak? Ucu kime kadar gidiyor, daha kimler kimler bu
vurgunları yaptı? Bunları soran, dile getiren bir Başbakan ve Hükûmet yok
maalesef.
Operasyon
yapanlar için “Babamın oğlu olsa affetmeyeceğim.” diyen Sayın Başbakan
“Yolsuzluk yapan babamın oğlu olsa affetmeyeceğim, sonuna kadar gideceğim.”
demiyor. Böylelikle, bizler de anlıyoruz ki bu bataklık ortaya çıkmış olsa da
Hükûmetin bu bataklığa dokunmaya hiç niyeti yok. Biz Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu olarak tavrımızı net olarak ortaya koyuyoruz. Buyurun, her türlü derin
yapılanmayı ortaya çıkaralım. Bu yapılanmalar nasıl örgütlendiler, geçmişte
neler yaptılar, neye hizmet ettiler ve bugün neyi amaçlamaktadırlar açığa
çıkaralım. Ancak ülkedeki yolsuzlukların, hırsızlıkların üzerine de ne pahasına
olursa olsun gidelim.
Evlerine ekmek
götüremedikleri için canına kıyan insanların, çöplüklerden yiyecek toplayan
çocukların yurttaşı olduğu bir ülkede, bu Hükûmet kaynakların hesabını kuruş
kuruş vermek zorundadır. Açıkça söylüyoruz: Bu yolsuzlukları açığa çıkarıp
hesabını sormak Hükûmet açısından bir namus borcudur. Bu durumun perdelenecek,
geçiştirilecek, sümen altı edilecek hiçbir tarafı
yoktur, olamaz da.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bu seneki bütçe kanunu
tasarısında olduğu gibi, bugüne kadar bu Parlamentonun oyladığı bütün bütçe
kanun tasarıları kadar, Parlamento da alınan kararlar, yapılan yasalar ve
izlenen politikalar hep savaşa hizmet etti çünkü kendisini ister sağda ister
solda konumlandırsın, milliyetçi ya da muhafazakâr olsun, bütün partiler Türk
milletinin savaşarak kahramanca bir tarih yazdığına ve bundan sonra da yine
ancak savaşarak tarihe büyük başarılar bahşedeceğine inandı. Bu şiarla Türkiye toplumu, kirli bir savaştan zafer çıkaracağına
inandırıldı. Ülkenin maddi, manevi bütün kaynakları savaş lobilerine peşkeş
çekildi.
Savaşa yatırım
yapan Türk siyasal tarihine egemen olmuş bu anlayışın beslendiği bir kaynak
vardı, Türk ulus devlet anlayışının inşasıyla bütün yönleriyle sorunlar
yumağına dönüştürülen Kürtlerin durumu. Ulus devlet ideolojisi doğrultusunda
varlığını “kendisinden olmayanın imhası” üzerine kuran bu anlayış ile beraber,
baskı ve imha politikaları ile ne kadar geliştirildiyse Kürt sorunu da bir o
kadar büyüdü. Asimilasyon, tenkil, zorunlu iskân ve hatta katliamlar bile
Kürtleri bertaraf etme yolunda bir yöntem olarak kullanıldı. Sorunun özünü
saptırmak amacıyla devlet güçleri tarafından “terör”, “asayiş”, “bölücülük” gibi
birçok tanımlama yapıldı. Doğru tanımlanamayan ve bu nedenle doğru bir şekilde
tartışılıp neticelere ulaşılmayan bir sorun üzerinde yanlış politikalar
yürütüldü, hiç olmaması gereken uygulamalara yer verildi.
Sonuç olarak
sayın üyeler, bu yanlış anlayışın bir halka bahşettiği şey, acıyla, kanla,
ölümle geçen yükü ağır yıllar oldu. Elimizde, kaybedilmiş binlerce canın ağır
faturasıyla kaldık, bir de Kürt’ün ne zindana ne dağa ne de ovaya sığmayan
özgürlük mücadelesi gerçeğiyle.
Sadece bu
topraklarda da değil, dünyanın dört bir yanında örgütlenen Kürt isyanı kendi öz
gücü ile varlığını ayakta tutmayı başardı ve bu tarihsel sorun, bugün bizlerin
olduğu kadar Türk devletinin, AKP Hükûmetinin ve bu Parlamentonun önünde
demokratik ve barışçıl yöntemler ile çözülmek üzere durmaktadır.
Önümüzdeki bu
sorun siyasal bir sorundur; bir halkın dilini, kimliğini, kültürünü, onurunu
ilgilendiren, kısacası varlığını konu edinen tarihsel bir sorundur. Bu bağlamda
Sayın Öcalan’la diyalog süreciyle beraber başlayan tarihsel önemde bir sürecin
içerisine girdik. Önümüzde hesaplaşılması gereken zor bir miras, çok yönlü
boyutları olan ve çözümü güçlü bir iradeyi gerektiren bir mesele var. Yaklaşık
bir yıldır taraflar arasında görüşmeler yürütülmektedir. Bu süreç çözüm süreci
olarak görülmekte ve demokratik talepler ile müzakere edilerek kalıcı bir
barışın sağlanması hedeflenmektedir. Sayın Öcalan, sürecin sağlıkla ve
ivedilikle ilerlemesi için ortaya büyük bir hassasiyet ve çaba koymuştur. Bir
diğer yandan PKK de süreci ilerletecek kararları uygulamaya koymuştur. Ancak,
yaklaşık bir yıldır görüşmeler devam etmesine rağmen hâlâ müzakere aşamasına
geçilememiştir, yasal bir zemin ve hukuki çerçeve oluşturulmamıştır. Oysa
Hükûmet, müzakereci rolü gereği yasal zemini hazırlamak ve süreci işler hâle
getirecek somut adımları atmak durumundadır. Aksi takdirde, bu sürecin kendisi
bile mevcut hukuk açısından yasa dışıdır. Bugün itibarıyla Sayın Öcalan’la
yaptığımız görüşmeler dahi yasal bir zemini olmadan gerçekleşmektedir. Oysa bu
süreç ancak yasal dayanaklar ile hukuki meşruiyet kazanır ve ilerler.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; diğer taraftan, çözüm sürecinin ilerlemesi için
Hükûmet kanadından atılması gereken samimi ve somut adımları hâlâ görebilmiş
değiliz. Bir yıldır sağlanan şey sadece çatışmasızlık ortamı oldu. Bu elbette
ki olumlu bir durumdur ama asla yeterli değildir. Uzun uzadıya zamana yayılan
süreçler çözümü geciktirmekle kalmıyor, yeni yaralar açılmasına, süreci
tehlikeye sokacak tehlikeli durumların yaşanmasına neden oluyor.
AKP Hükûmeti
yıllar öncesinde de Kürt sorununu kabul ettiklerini ve çözeceklerini
açıklamıştı. Hatta Başbakan “Devlet adına gerekirse özür bile dilerim.” dedi
fakat bütün bunlar sözde kalınca özür dilenmesi anlamsızlaşan birçok derin acı
daha yaşandı. Şemdinli olayı oldu örneğin ki dosyası bugün hâlâ sümen altındadır. Yargılanamayan Şemdinli olayı, devletin Roboski çocuklarına kıyan eline güç verdi. Daha birçok
çocuk öldürüldü panzerler ile gaz bombaları ile kurşunlar ile ve onlar ile
beraber daha birçok kadın ve erkek; yaşlısı, genci, ne varsa işte muhalif olan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; savaş hukukunu nihayete erdirip barış hukukuna
geçmeden çözümün yolları açılamaz. Barışı getirmek için barışın hukukunu,
yasalarını da yapmak gerekir. 12 Eylül faşizmi yasayla yürürlükten kaldırılır,
yasalarda yapılan değişiklik ve yeniliklerle bir döneme son verilir ancak.
Cezaevleri yasalar ile boşaltılabilir, dağdan inişler yasalar ile sağlanabilir,
siyasetin önü yasalar ile açılabilir. Ağır hasta tutuklular yasa ile olmaları
gereken yerlere kavuşturulur ve bir devlet ancak böylelikle bir insanlık
utancından kurtulur.
Sayın
milletvekilleri, kanunlar egemenlerin silahı olarak kullanılmamalıdır.
Silahları bırakalım ama ateşli silahların dışındaki silahları ne yapacağız?
Onları da gömmemiz gerekir. Bir kanun zarar veriyorsa, biat etmeyeni, farklı
olanı ezip yok etme, sömürme gücü sağlıyorsa o kanun da en az silah kadar
zararlı ve tehlikelidir. İşte, bu tehlikeli silahlar ne zaman bırakılacak, bu
çok önemlidir.
Devlet, kanunları
toplum üzerinde birer sindirme ve tehdit aracı olarak kullanmaktan artık
vazgeçmelidir. Nitekim içinde bulunduğumuz süreçte yargı hâlâ tutuklama kozunu
kullanmakta, cezaevleri esir kamplarına dönüştürülmektedir. Bugün cezaevlerinde
tutulan 5 milletvekilimizin durumu, Kürtlere karşı yürütülen düşman hukukunun
bir sonucudur. Türk’e ayrı, Kürt’e ayrı uygulanan hukuk, bölücülüğün de,
ayrımcılığın da, faşizmin de alelade örneğidir. Kürtler, yıllardır bir bütün
hâlinde bu hukuk sisteminin kırımına sistematik bir devlet politikası olarak
maruz bırakıldılar. Temsilcilerine uygulanan bu hukuk terörü ise, aynı zamanda,
vekillerimizi temsilci seçmiş binlerce yurttaşın yenilmiş hakkıdır, rehin
alınmış iradesidir. Bu hukuk, Kürt’ü ya hapse ya da mezara gönderir. Ermeni
öldüreni kahraman yapan, Kürt öldürene hiç dokunmayan, tecavüzcüleri serbest
bırakan bir hukuk gerçeğimiz vardır. Bu nedenle sayın üyeler, yürürlükteki
antidemokratik yasalar ve özel yetkili mahkemeler tamamen kaldırılmalıdır.
Demokrasiyi tesis edecek adalet sağlayıcı yasalar yapılmalıdır. Mevcut
yasaların faşizan ruhunda değişim yoluna ivedilikle gidilmelidir. Bu bağlamda,
grup olarak vermiş olduğumuz toplumsal barış yasa teklifinin Genel Kurulda
kabul edilmesi, içinde bulunduğumuz sürece önemli oranda katkı sağlayacaktır.
Bu sorumluluk sadece bize değil, iktidara ve aynı zamanda muhalefete de aittir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; diğer yandan, Anayasa değişikliğiyle ilgili olarak,
mevcut durum bütün demokrasi çevrelerinde kaygı yaratmaktadır. Başlayan diyalog
süreciyle beraber, Anayasa değişikliği için son derece elverişli bir ortam
oluşmasına rağmen, yeni anayasa yapımının bir başka bahara ertelenmek
istendiğini görmekteyiz. Oysa, yeni anayasanın
yapılması, çözüm sürecinin en önemli adımı olacaktır. Anayasal değişikliğin bir
başka seçim döneminin sloganı olarak kullanılmak üzere ertelenmesi, halkımıza
da, Türkiye siyasetine de ve aynı zamanda Hükûmete de kaybettirecektir. Yeniden
alınması zor mesafeler yaratmak Hükûmetin hiç ama hiç hakkı değildir. Faşist
bir anayasayla yönetilen bir ülkede ne demokratikleşme sağlanabilir ne barışçıl
bir ortam oluşturulabilir. Bu noktada, bizlerin askerî cuntanın ürünü olan bir
anayasaya ihtiyacımız olmadığı gibi bu Anayasa’nın çok üzerinde, toplumun bütün
kesimlerini kucaklayan demokratik bir anayasayı yapma gücüne de sahip
olduğumuzu ifade etmek isterim. Dolayısıyla, Hükûmetin bu aşamada demokratik
bir anayasanın yapılması yönünde geri adım atmasının hiçbir meşru dayanağı
yoktur. Sorun, sadece Hükûmetin ne istediği ve niyetiyle ilgilidir.
Sayın Başkan,
değerli üyeler; Sayın Başbakan “Herkes millî iradeyi hedef alıyor, millî
iradeye saygı duyulmalı.” diyor. Evet, sizlere sormak isterim: Millî irade
dediğiniz şey nedir? Türkiye halkının iradesi mi? Şunu belirtmek isterim: Ancak
gerçek demokrasinin uygulandığı ülkelerde halkın iradesinin gerçek temsilinden
söz edilebilir. Demokratik seçimlerin olmadığı bir ülkede aldığınız oylara
yaslanarak millî iradeden söz edemezsiniz. Yüzde 10 seçim barajının olduğu bir
ülkede halkın iradesinin gerçek temsili siz olamazsınız. Yargının seçimler
esnasında ortaya koyduğu taraflı tutumlar, vekillikten düşürme, seçilmişleri
hapishanelerde tutsak etme uygulamaları devredeyken “Ben millî iradeyi temsil
ediyorum.” diyemezsiniz. Seçim çalışmalarımız, mitinglerimiz her an
engelleniyor, siyasi kadromuz neredeyse tamamı hapishanelerde tutuluyorken,
halk iradesinin temsili siz değilsinizdir. Yoksulluğa mahkûm ettiğiniz
insanlara maddi ihtiyaçlarını dağıtarak satın aldığınız oylarla halk iradesinin
temsiline sahip olamazsınız. Sivil anayasa vaadini seçim sloganı yaparak
aldığınız oylarla -ki, o anayasa hâlâ rafta durmaktayken- siz “Ben halk
iradesinin temsilcisiyim.” diyemezsiniz. “Benim dönemimde
işkenceye sıfır tolerans tanınacak, tek bir faili meçhul cinayet işlenmeyecek.”
diye söz verip de işkenceyi sokağa kadar taşırsanız, bu işkenceden onlarca
insan gözünü, çeşitli uzuvlarını kaybedip canından dahi olursa, dağın taşın
hâlâ yasını tuttuğu 35 Roboskili can hâlâ faili
meçhul tutulan bir şekilde sizin emrinizdeki güçler tarafından katlediliyorsa
sizin halk iradesini temsil ettiğiniz söylenemez.
Anımsatmak
isterim, Paris cinayetleri, TSK tarafından gerçekleştirilen Ceylan cinayeti,
Medeni Yıldırım, en son, Reşit ve Veysel İşbilir ile Bemal Tokçu kardeşlerimizin
katliamları ve adını sıralayamadığım daha birçok kanlı cinayet, failleri ortada
iken saklı tutulan sizin döneminizin cinayetleridir. Bu cinayetler işlensin ya
da failleri saklansın diye bir tek kişi size oy vererek iradesini teslim
etmemiştir. İktidar olma yolculuğuna çıktığınızdan bu yana “Kürt sorununu
çözeceğiz, barışı getireceğiz, gerekirse özür bile dileyeceğiz.” deyip de çözüm
sürecinde savaş görüntüleri verip bu görüntülere seyirci kalırsanız hangi
iradeyi temsil ettiğiniz tartışma konusu olur.
“Hepimiz
kardeşiz, eşitiz.” söylemleri ile halka seslenip Kürt’ün, Alevi’nin, gayrimüslimin,
emekçinin, yoksulun, kadının hakkına girerseniz, sizin tabirinizle millî irade,
bizim tabirimizle halk iradesinin temsil hakkına sahip olduğunuzdan hiç dem
vuramazsınız.
Bizlerin ve diğer
demokrasi güçlerinin eleştirdiği bütün bu uygulamalar, halkın iradesini değil,
Başbakanın ve Hükûmetin bir bütün olarak ortaya koyduğu “ben yaptım oldu”cu, demokrasi kriterlerinden uzak, insan hak ve
özgürlüklerine aykırı ve çözüm sürecine hizmet etmeyen uygulamalardır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; içinde bulunduğumuz sürecin barış sürecine evrilmesi için temizlenmeye ihtiyaç vardır. Temiz bir dile,
temiz bir siyasete, temiz bir yargıya ihtiyaç vardır. Savaşın dilini
bırakmazsak, barışın dilini konuşamayız.
Hükûmete
sesleniyorum: Zafer elde etmek için tekçilik söylemlerine sığınmanız gerekmez.
Kazanmak için ırkçıların sizi alkışlamasına, Jakobenist
anlayışların onayına ihtiyacınız yoktur. Sürece dair samimiyeti iktidarın
dilinde, bürokratik uygulamalarında ve kolluk kuvvetlerinin tavırlarında da
görmek istiyoruz. Yürütmeyi elinde bulunduran güç, bütün bu alanlarda sürecin
ruhunu hâkim kılabilecek güçtür aynı zamanda. Devlet zulmeden, katleden,
totaliter eksenini hızla büyüten yanlarından arınmak zorundadır. Oysa, sürecin başından beri vuku bulan olaylar savaş
dönemini yaşatmaktadır. Biz “Cezaevleri boşalsın.” diyoruz, Hükûmet 62 tane
yeni cezaevi yapımının hazırlığında. Siyasi tutuklamalara ara verilmeden devam
edilmektedir. Özellikle Kürt çocuklarına yönelik olarak yürütülen büyük bir
tutuklama operasyonu mevcuttur. Basın açıklamasına katılan çocuklar dahi
rahatlıkla mahkemelere götürülebilmekte, çok basit suçlamalarla dahi
cezaevlerine atılmaktadırlar. Ortada bir bilgi, belge dahi olmadan, sadece,
polise mukavemetten dahi çocuklar tutuklanmaktadır. Karakollarda gizli
tanıklığa zorlanan çocuklarımız, insanlık dışı uygulamalara maruz
bırakılmaktadır. Bir halkı çocuklarıyla cezalandırmayı kabul eden bir vicdanı
tasavvur edebiliyor musunuz?
Değerli vekiller,
gerçek bir barışa niyet eden bir devlet karakollara ihtiyaç duymaz. Karakol
yapmak, halkın arasına duvarlar örmek, emperyalist güçlerin kirli savaş
planlarına ortak olmak, savaşı, savaşın hukukunu beslemek değil de nedir?
Kürtler demokratik bir kazanım elde etmesin diye yıllarca İran, Irak ve
Suriye’yle dörtlü ittifak yapan Türkiye, bugün yine, sırf Kürtlerin
kazanımlarını engellemek için her türlü terör ve çetecilik faaliyetlerine
destek verebilmektedir. Rojava’da ve Suriye’deki
diğer bölgelerde her türlü vahşeti gerçekleştiren çeteleri koruyup onlara
barınma imkânı sunup her türlü lojistik desteği veren Hükûmet, bu tavrıyla ne
ülke barışına ne de Orta Doğu barışına hizmet etmektedir. Türkiye sınırlarını
barışçıl insani dayanışmaya kapatıp Kürtlere karşı vahşet uygulamalarında bulunanlara
açmak iyi niyetli bir yaklaşım değildir. Fakat bütün bu saldırılara ve bu
desteğe rağmen Kürt özgürlük mücadelesi Rojava’da
yükselmekte ve tarihî kazanımlar elde etmektedir. Bu kazanımların
engellenmesine biz kuzey Kürtleri ve insan hak ve özgürlüklerine inanan bütün
kesimler asla geçit vermeyeceğiz. Bir asırdan sonra Türkiye’yi Orta Doğu
macerasına sürükleyen AKP, Rojava’ya karşı
geliştirdiği düşmanca siyasetten ya vazgeçecek ya da Rojava’daki
karanlık faaliyetlerin bedelini ağır ödeyerek hüsran yaşayacaktır. Çok net
ifade ediyorum: Bu hesabın en ağır tarafı Kürtleri kaybetmek olur. Bu noktada,
Kürtlerin özgürlüğü karşısında duran bütün güçler ile sonsuz mücadele
edeceğimiz çok iyi bilinmelidir.
Sayın Başkan,
değeli milletvekilleri; Hükûmet, devlet şiddetini frenlemekle kararlı gerçek
adımları hâlâ atmamaktadır. Bu nedenle, sürekli olarak devlet güçlerinin eli
ile gerçekleştirilen cinayetler meydana gelmektedir. Polis cinayetleri AKP
Hükûmeti döneminde normalleştirilmiştir. Her bir insanımız devlet tarafından
öldürüldüğünde bu devletin demokrasiden dem vurması boş laftan fazla bir şey
ifade etmiyor ve barışa ve demokratikleşmeye daha da uzaklaşıyoruz.
Ölümüze dahi
saygı göstermeyen bir devlet gerçeği mevcuttur. Mezarlıklarımız tahrip
edilmekte, bu durumu protesto eden kitlelere ateş açılabilmekte, cenaze
törenlerimize dahi kolluk kuvvetleri tarafından saldırılmaktadır. Ziyan edilen
canları ve bunun karşısındaki devlet tutumunu ne biz yutkunabiliriz ne de
Hükûmet haklı bir gerekçe ile izah edebilir. Bu nedenle, dağdaki ölümlere nasıl
“Dur!” denildi ise devlet eliyle işlenen cinayetlere de kesin bir şekilde
nihayet edilmelidir.
Sayın Başkan,
değeli milletvekilleri; devletin hak talepleri karşısında gösterdiği direnç,
insanlık suçu ile çevrelenmiş bir yaşamı dayatmaktadır. Asimilasyon bu durumun
en başat sonucudur. Çerkezler “Biz bu topraklar için canımızı verirken Türkçe
bilmiyorduk, şimdi ana dilimizi bilmiyoruz.” diyorlar. Bu topraklar için canını
veren halkların, devlet eliyle, benliklerinden, kimliklerinden edilmeleri çok
trajik bir durumdur. Oysa, ana dilde düşünmek,
konuşmak ve eğitim görmek varoluşsal bir haktır, her insana anne sütü gibi
helaldir. Bu hakka müdahale etmek zorbalıktır, talancılıktır, katliama
kalkışmaktır. Hükûmetin bu farkındalıkla hareket emesi elzemdir. Ne bu dünya bu
ülkeden ibaret ne de bu ülke yalnızca sizin dilinizden, dininizden, renginizden
ibarettir. Kabul etmek zor gelse de sizin gibi düşünmeyen, yaşamayan, sizin
gibi konuşmayan ve inanmayan insanlar var bu ülkede. Siz, onların size
benzememe hâlini kabul ederek, onların haklarına saygı duyarak yaşam alanlarını
oluşturmalı, geliştirmeli ve korumalısınız. Bu bir devlet görevidir. Ne var ki
Kürtlerin en başat talebi olan ana dilde eğitim hakkı hâlâ Hükûmetin kırmızı
çizgisine denk düşmektedir.
Din kardeşi
olarak Kürtlerin varlığını kabul eden bu Hükûmet, bir halk olarak doğal
haklarıyla Kürtleri hâlâ kabul edebilmiş değildir. Kürtler sadece Türk’ün hak
hukuku çerçevesinde kardeşliğe kabul ediliyorsa, buradaki niyeti kardeşlik
temasından ziyade, Kürtlerin rızası alınarak haklarından yoksun bırakılmasına
ilişkindir. Oysa, AKP Hükûmeti şunu gözden
çıkartmamalıdır: Kürtler, ne Abdülhamit döneminin ne de Mustafa Kemal döneminin
din kardeşliği temelinde kendisine bağlayarak haklarından mahrum bıraktığı
Kürtler değildir artık. Olacaksa bir kardeşlik, bu faşist anlayışlarla değil
kardeşlik hukuku esas alınarak olacaktır. Senin ne kadar hakkın varsa, hukukun
varsa benim de o kadar olacak, ne bir eksik ne bir fazla. Kardeşin kardeşe
üstünlüğü olmaz, kardeşin kardeşe zorbalığı olmaz çünkü kardeşlik hukuku,
herkse hakkı olanı teslim etmeyi gerektirir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; çözümü ve barışı gerçekleştirmek için en çok ihtiyaç
duyduğumuz şey adalet ve hakikattir. Türkiye Cumhuriyeti tarihine baktığımız
zaman, devletin istenmedik olayları yani insanlık suçlarını genellikle
unutturma üzerine geliştirdiği politikalarla bastırma yoluna gittiğini
görmekteyiz. Bu, yıllarca böyle oldu ama artık bu politikanın geçerli olmadığı,
sonuç vermediği gibi, yeni trajedilere imkân sunduğunu görmekteyiz. Devlet de,
Hükûmet de şunu bilmelidir: Siz tarih boyunca ne yaptıysanız sizin
yazdıklarınız kadar, tanıklık eden hafızalar da kayda geçtiler ve anlattılar.
Toplumsal bellek, yaptığınız hiçbir şeyi her türlü çabanıza rağmen unutmadı,
unutturmadı. İşte, sırf bundan dolayı, bir resmî tarih ve bir
de toplumsal hafızanın sakladığı ve anlattığı tarih vardır ve işte bu yüzden de
her Kürt, topraklarında kanla akan dereleri, süngüden geçirilen masumları,
meydanlara kurulan darağaçlarında boynu giden dedelerini, zindanlarda
katledilen babalarını, sokak ortalarında ensesine sıkılan amcalarını ve
kaçırılan, kaybedilen yakınlarını bilir. Tarih kitaplarında yazmaz ama
her Kürt bu gerçeği bilir ve hakikatlerin ortaya konulmasını, konuşulmasını ve
adaletin bir an evvel sağlanmasını talep eder. Bu nedenledir ki adalet beklerken
değil, adalet sağlandığında devletin eli Kürtlere uzanmış olacaktır. Bu nedenle
devletin kendisiyle, kendi geçmişi ile yüzleşmesi kaçınılmazdır.
Sayın Başkan,
sayın üyeler; yeryüzünde, yüzleşilmesi ve özür
dilenmesi gereken suçlar ile vicdanını karartan tek ülke, elbette ki Türkiye
değildir. İnsanlık tarihi bu günahları işleyen birçok devleti kayda geçti. Ama
tarih akışı içerisinde bu günahların sorgulanması ve “Bir daha asla!” diyerek
hesaplaşılması gereken birer insanlık suçu olduğunu da bizlere gösterdi.
Bu bağlamda,
devletin Kürt düşmanlığının antisemitizmden, Hitler faşizminden ayrı kalır bir
yanı bulunmamaktadır. Varşova’da Yahudileri fırınlarda yakarak imha eden Nazi Almanyası ile Kürt yurtseverlerini kalorifer kazanlarında
yakanlar arasında hiçbir zihniyet farkı yoktur. Bosna’da 8 bin Müslüman erkeğin
Sırp güçleri tarafından kurşuna dizilmesinin, Fransız sömürgesi…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Buldan, ek süre vereceğim. Lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
PERVİN BULDAN
(Devamla) - …Cezayir’de sekiz yılda 1 milyon kişinin katledilmesinin Zilan katliamından, Dersim soykırımından ve 33 kurşundan
bir fakı yoktur.
Arjantin’de
gözaltına aldıkları kişileri uçaklardan okyanuslara atarak kaybeden zihniyet bu
devletin içinde de vücut buldu. Binlerce Kürt böylelikle kaybedildi işte ki
anaları on yıllardır evlerini dahi boyamıyorlar, olur da bir gün çocukları
dönerse evlerini tanısınlar diye.
Bütün bu
uygulamalardan sorumlu olanlar büyük yanıldılar. İnsanlık, bu devletlerden
yaptıkları karşısında diz çöküp “Bir daha asla!” demelerini bekliyor ki nitekim
bunu yapan, bu şekilde günahlarından arınma teşebbüsü gösteren büyük ülkeler
vardır. Bizler de Türk devletinden kendi geçmişi ile yüzleşip “Bir daha asla!”
diyerek bütün yurttaşlarına güven vermesini bekliyoruz. Bu talebimiz ne bizi
güçlü kılar ne devleti zayıf düşürür. Bu isteğimiz, birbirimizi kabul etmemizi
sağlayacak, kardeşleşmeye uzanan yolu açacaktır. Bu yol Türkiye halklarına
verilebilecek en büyük, en iyi ve geç kalmış devlet hizmetidir. Kıymeti de,
işlevi de binbir türlü yatırım nutuklarından katbekat
fazladır.
Sayın başkan,
değerli milletvekilleri; konuşmama son vermeden önce bazı hususlara değinmek
isterim: İçerisinde bulunduğumuz süreç, silahlı direniş sürecinden demokratik
siyaset alanına bir kapı açmıştır, bu kapıyı kapatmayın. Bizler sadece Kürtler
adına değil, tekçilik ateşinin yaktığı bütün halklar ve kesimler adına çözüm
sürecine el verilmesini istiyoruz. Demokratik hak ve taleplerin inşası için
çaba içerisine girilmesini sadece hükümetten de değil, muhalefetten,
bürokrasiden, tüm ezilen halklardan, ezilen sınıf ve kültür temsilcilerinden,
kadınlarımızdan ve aynı zamanda sistemin dışına atılan bütün kesimlerden
beklemekteyiz. Sadece Kürtler değil, bütün Türkiye kazansın istiyoruz. Sömürü
zihniyetine dayalı kapitalist modernite yerine
demokratik moderniteyi inşa edelim diyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 1920’de bu Meclisi beraber açtık. Şimdi yine bu
Meclisin çatısı altında halkları birbirine kırdıran, sömüren, eziyet eden,
baskı ve zorbalık zihniyetini beraber sorgulayalım, mahkûm edelim ve yine
beraberce, eşitlik temelinde yaşamın mümkün olduğu demokratik bir ülkenin
imkânını halkımıza sunalım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Buldan, süreniz bitti. Bir dakika daha size ek süre vereceğim, lütfen
konuşmanızı tamamlayın, ondan sonra ek süre vermeyeceğim.
PERVİN BULDAN
(Devamla) – Teşekkür ederim.
Kimse ama hiç
kimse kendi ülkesinde kendi toprağında öldürülmesin, zulüm görmesin, ezilmesin,
yok sayılmasın. Ortak geçmişimiz, ortak vatanımız bizi ortak bir geleceği
beraberce inşa etmeye mecbur kılmıştır. Bu durum, Türk ve Kürt halkının
tarihsel gerçeğidir. Bu gerçeği görmezden gelerek ne siyaset yapılabilir ne de
bu ülke bir adım ileri götürülebilir. Asırlık sorunlarımızın içerisinde
boğulmaya mahkûm oluruz. Büyük kazanmak varken neden tükenişe mahkûm olalım?
Biz Kürtler bütün
acılarımıza rağmen bu iradeyi gösterebiliyorsak kimse arkasına sığınacak haklı
bir gerekçe aramasın. Hepimizin bu noktada hem siyasal hem tarihsel hem de
insani sorumluluklarımız bulunmaktadır.
Bu nedenle,
Parlamentonun bütün siyasal bileşenlerini bu sorumlukla hareket etmeye davet
ediyor, heyetinizi tekrar saygı ile selamlıyor, teşekkür ediyorum. (BDP ve HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Şimdi, söz
sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Giresun Milletvekili ve Grup
Başkan Vekili Sayın Nurettin Canikli’ye aittir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın Canikli,
sizin de süreniz bir saat.
Buyurun.
AK PARTİ GRUBU
ADINA NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 2014 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun
Tasarısı ve 2012 yılı Kesin Hesap Kanun Tasarısı üzerinde AK PARTİ Grubunun
görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Evet, bugün, AK
PARTİ hükûmetlerinin 12’nci bütçesinin kapanış konuşmalarını yapıyoruz.
Gerçekten, kesintisiz bir şekilde 12 bütçenin, bir parti tarafından yönetilen
hükûmetlere ait 12 bütçenin kesintisiz görüşülmesi önemlidir yani bir istikrarı
yansıtması açısından altının çizilmesi gerekiyor.
Tabii, bütçe
hazırlanması süreci gerçekten çok çetrefilli, zor, zahmetli, eziyetli bir
süreç. Bu süreçte katkısı olan herkese mutlaka teşekkür
etmemiz gerekiyor; başta Maliye Bakanlığı bürokratlarımıza, diğer -herkesin
kendi bakanlığı çerçevesinde hazırlanan bölümler var- ilgili bakanlıklardaki
arkadaşlarımıza ve belki en çok teşekkürü hak edecek Plan ve Bütçe Komisyonu
üyelerimiz, gerçekten inanılmaz bir gayret sarf ettiler, iktidarıyla
muhalefetiyle sabahlara kadar çalıştılar ve şu anda görüştüğümüz bütçe Genel
Kurul gündemine geldi ve şu anda, katkı sağlayan, Plan ve Bütçe görüşmelerinde
katkı sağlayan, Genel Kurul görüşmelerinde katkı sağlayan bütün gruplara, bütün
milletvekili arkadaşlarımıza teşekkür etmemiz gerekiyor.
Tabii, değerli
arkadaşlar, bütçe görüşmelerinin ortaya çıkardığı bu atmosfer de, bu platform
da son derece önemlidir ve anlamladır. Geçmişten beri, iktidar açısından bir
hesap verme yeridir aynı zamanda hem Türkiye Büyük Millet Meclisine ve bu
vasıtayla millete bir hesap verme yeridir, bu son derece önemlidir. Bütçe
yoluyla hem uygulama yani kesinleşen, gerçekleşen harcamaların verilen izin
çerçevesinde kullanılıp kullanmadığının tespiti açısından bir hesap verme,
genel anlamda detaylı olarak hesap verme alanıdır Hükûmet açısından, elbette
muhalefet açısından da görücüye çıkma arenası olarak değerlendirilebilir. Ama, önemli olan burada, altının çizilmesi gereken, ısrarla
durulması gereken, Hükûmetin, bu yolla, bütçe yoluyla hesap vermesidir. Bütün
dünyada böyledir, Türkiye’de böyledir.
Tabii, özellikle
son iki yıldan beri bütçe yoluyla hesap verme, hükûmetlerin hesap verme
tartışmaları çok yoğun bir şekilde sürdürülüyor. Geçtiğimiz yıl kısmen ama
özellikle bu yıl Sayıştay raporları üzerinden ki bütçenin görüşüldüğü her
yerde, her alanda bu tartışma yoğun bir şekilde yaşandı, yaşanmaya devam
ediyor. Plan Bütçe görüşmelerinde ve Genel Kurul görüşmelerinin her safhasında
bu konu gündeme geldi yani özellikle muhalefete mensup arkadaşlarımız
tarafından çok yoğun, Sayıştay raporları üzerinden çok yoğun eleştiriler
gündeme getirildi. Bu bütçenin gayrimeşru olduğundan tutun da
görüşülemeyeceğine ve bu bütçenin denetiminin yapılmasının mümkün olmadığına
kadar çok ağır eleştiriler ve ithamlarda bulunuldu. Bunların açıklığa
kavuşturulması gerekiyor. Bunların, çok açık ve samimi bir şekilde, bütün
boyutlarıyla, bütün yönleriyle, hem milletimize hem de Türkiye Büyük Millet
Meclisine sunulması ve tartışılması gerekiyor. Yani gerçek nedir? Gerçek,
muhalefete mensup arkadaşlarımızın söylediği gibi, bu sene özellikle Sayıştay
raporlarının yetersizliği ya da eksikliği nedeniyle bu bütçenin bu anlamda
sıhhatinde herhangi bir sıkıntı var mı? Bu sorgulamayı gerektirir mi? Bütün
yönleriyle bunları konuşacağız.
Şimdi bakın
değerli arkadaşlar, biraz önce ifade ettim, AK PARTİ hükûmetlerinin 12’nci
bütçesi. Son 2 bütçe hariç, diğer 10 bütçede bu tartışmalar hiç yaşanmadı yani
10 bütçenin sıhhati konusunda bir tartışma, ne Plan Bütçe görüşmeleri sırasında
ne de Genel Kurul tartışmaları sırasında gündeme geldi. Hiç gelmedi; başka
şeyler tartışıldı, başka konular konuşuldu ama Sayıştay raporları üzerinden,
gayrimeşru ya da sıhhatli olup olmadığı noktasında, AK PARTİ hükûmetlerinin ilk
10 bütçesi üzerinde herhangi bir tartışma, eleştiri yapılmadı, gündeme gelmedi.
Bu çok önemli yani başka tartışmalar oldu, bu da son derece doğaldır ama bu
sene bütçe görüşmelerine damgasına vuran, gündemin en birinci maddesine oturan
Sayıştay raporları üzerinden bir eleştiri ve meşruluğunu sorgulayacak tarzda
bir eleştiri gelmedi, onu anlatmaya çalışıyorum. Bu önemli, çünkü biraz sonra,
gerçekten bu eleştiriler açısından, ilk on yılda böyle bir eleştiri
gelmemesinden yola çıkarak bir değerlendirme yapacağız.
Şimdi, bakın,
değerli arkadaşlar, bu noktada tabii sorulması gereken kritik bir soru var.
Hani, ilk 10 bütçe görüşmeleri sırasında bu konu hiç gündeme gelmedi, sıhhati
tartışılmadı.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Ya, konu sıhhati değil, usulü.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - İşte, bu bilgiler ışığı altında sorulması gereken soru şu: İlk 10
bütçe görüşmelerinde Sayıştay tarafından Meclise gönderilip de son iki yılda
ama özellikle bu yıl Sayıştay tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine
gönderilmeyen herhangi bir rapor var mı? Soruyu tekrar
soruyorum, son derece önemli: On yılda ya da önceki on yıllarda, yani bizden
önceki hükûmetler döneminde, Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilip de
-kanun gereği, Anayasa gereği, her neyse gönderilip de- bütçe görüşmelerine
konu edilen ama bu sene gönderilmeyen, bu sene Sayıştay tarafından Türkiye
Büyük Millet Meclisine gönderilmeyen herhangi bir rapor var mı? Bu
sorunun çok net bir cevabı var değerli arkadaşlar: Hayır, yok. Yani, 2003 yılı
bütçe görüşmelerinde, 2004 yılı, 2005, 2006, 2007, 2008, 2009 ya da 1997, 1987
bütçe görüşmelerinde gönderilip de bu sene gönderilmeyen hiçbir rapor yok
değerli arkadaşlar. Bakın, bu çok önemli, son derece önemli. Neden? Çünkü, o bütçeler tartışılırken, bizim 10 bütçemiz, bizden
önceki, Sayıştayın kuruluşundan beri gündeme gelen
bütçelerin hiçbir tanesinde şu anda tartıştığımız konu gündeme gelmedi. Yani,
Sayıştay raporları üzerinden “Sayıştay raporları yetersizdir, eksiktir
dolayısıyla bu bütçe görüşülemez.”, “Bütçe hakkı ihlal ediliyor.” gibi bir
tartışma hiç gündeme gelmedi. Dolayısıyla, buradan şu sonucu çıkarıyoruz:
“Demek ki AK PARTİ’nin ilk 10 bütçesinde gerekli
bütün bilgiler, belgeler Sayıştay tarafından sağlıklı bir şekilde; mevzuatın,
kanunların, meri mevzuatın istediği tüm bilgi, belge raporlar gönderildi.”
anlamına geliyor. Öyle değil mi? Öyle. Neden? Çünkü,
hiç gündeme gelmedi bu tartışma.
Biraz daha
ileriye götürelim: AK PARTİ hükûmetlerinin ilk 10 bütçesinde yani bu konuların
tartışma olarak gündeme gelmediği ilk 10 bütçesinde gönderilen raporlarla,
bizden, AK PARTİ hükûmetlerinden önceki hükûmetler döneminde Türkiye Büyük
Millet Meclisine gönderilen raporlar da aynı, bire bir aynı, hiçbir fark yok.
Demek ki on yıllık bütçeler sıhhatli bu anlamda yani tartıştığımız konu
itibarıyla, bu noktada herhangi bir sorun yok.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, peki, o zaman şöyle soralım: Daha önceki bütçe görüşmelerinde
olmayıp da bu bütçe görüşmelerinde gelen raporlar var mı? Var. Şimdi, bakın,
geçtiğimiz yıllarda Türkiye Büyük Millet Meclisine -ilk 10 bütçe dâhil olmak
üzere- Sayıştay tarafından gönderilen 1 tane rapor var: Genel uygunluk
bildirimi raporu, şu anda gördüğünüz rapor, 1 tane rapor. Bu sene gönderilen
raporlar değerli arkadaşlar, hepsini getiremedim, bir kısmını getirebildim; bu
sene gönderilen raporlar da bunlar. Hatta bunlar bir kısmı, kurum raporlarının
bir kısmı. Genel uygunluk bildirimi raporu geldi yani
geçtiğimiz yıllarda, bizim on yıllık bütçe görüşmeleri sırasında, ondan önceki
hükûmetlerin onlarca yıllık bütçe görüşmeleri sırasında gönderilen tek bir
rapor geldi yani bu sene, 2012’ye ilişkin olarak, kesin hesap kanununa ilişkin
olarak ve ayrıca, onun dışında, genel değerlendirme raporları da geldi, kurum
değerlendirme raporları da geldi. Şimdi, bakıyorum, hangisi daha fazla
değerli arkadaşlar? Raporların gelmediğinden bahsediliyor, raporların eksik
geldiğinden bahsediliyor. Şu kesin ki hiçbir dönemde…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Hangi raporda, bilgi belge verilmediği için rapor
düzenlenememiştir?
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) - Biraz sonra ayrıntılarıyla hepsini tek tek anlatacağım.
…olmamış sayıda
rapor bu sene Türkiye Büyük Millet Meclisine geldi. Onları da söyleyeceğim
değerli arkadaşlar.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Hangi raporda bilgi belge verilmediği için… Var mı böyle
bir şey Sayın Canikli, var mı böyle bir şey?
BAŞKAN – Sayın
Canikli, bir dakikanızı rica edeceğim.
Sayın Aslanoğlu,
bakınız, Sayın Canikli’den sonra grubunuz adına 2 değerli arkadaşımız
konuşacak.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Ama, efendim…
BAŞKAN - Şu anda,
bugünkü birleşimde ilk laf atan siz oluyorsunuz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Peki efendim.
BAŞKAN - Ben
hassaten rica edeceğim yani şu on gündür zaten yeteri kadar laf atıldı.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Zülfüyâreme dokunuyor Sayın
Başkan. Olmayan bir şeyi…
BAŞKAN - Ama
böyle bir usul yok Sayın Aslanoğlu. Dün idare amirlerimizle de toplantı yaptık.
Böyle bir usul yok, hassaten rica edeceğim.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Lafım size de. Bugüne kadar bilgi belge verilmediği için
rapor düzenlenmemiş diye ne, hangi raporda…
BAŞKAN - Bir
itirazınız varsa grup başkan vekilimiz orada, biraz sonra o konuşacak. O, sizin
adınıza bunların gereğini yapar, cevabını verecektir. Ne olur yani şu
tartışmayı ağız tadıyla bugün bitirelim ya. On gündür hakikaten hepimizi üzen
durumlar oldu ve bu işler laf atmadan başlıyor, sonra nerede bitecek, onu ben
de bilemiyorum. Hassaten rica edeceğim.
Buyurun Sayın
Canikli.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Ama on gündür biz çektik Sayın Başkan, siz çekmediniz.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Moralleri bozuk zaten, sataşma. Canları sıkkın.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Arkadaşlar, çok
net şeyler söylüyorum yani hiç kimsenin “hayır” diyemeyeceği, reddetmeleri
mümkün olmayan şeyler söylüyorum. Yani, geçmiş dönemde hangi raporlar geliyorsa
ve o bütçelerin sıhhati ile ilgili bir tartışma yoksa,
bu sene de o rapor geldi. En ufak bir problem yok.
Bakın,
karıştırılan noktalardan bir tanesi de şu: Bütçe görüşmeleri sırasında Türkiye
Büyük Millet Meclisi iki şey yapıyor yasama organı olarak: Bir: Hükûmete
harcama noktasında yetki veriyor. 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı bunu içeriyor. Orada yapılacak olan harcamalarla ilgili Hükûmete yetki
veriliyor, hükûmetlere yetki veriliyor. Bu, on yıl önce de böyleydi, yirmi yıl
önce de böyle.
Sayıştay, bu
kısımda yok, bu kısım Sayıştayla ilgili değil. Sayıştayla ilgili olan, harcama yapıldıktan sonraki kısım
ya da bölüm ya da onunla ilgili raporlar yani kesin hesap kanunu. Sayıştay
orada devreye giriyor, harcama yapılmadan Sayıştay devreye girmiyor. Harcama
yapılıyor, Sayıştay bütün hatlarıyla denetimini yapıyor ve onun sonunda da
kesin hesap kanunu ve genel uygunluk bildirimi…
Neden genel
uygunluk bildirimi 2012’yi görüşüyoruz? Çünkü, yapılan
harcamalarla ilgili olduğu için. Esas tartışmalar da bunun üzerinde
yoğunlaşıyor. Yani, Sayıştayın ilgili olduğu yer, Sayıştayın ilgili olduğu rapor, harcamalarla ilgili olan
kısım, sadece genel uygunluk bildirimidir ve kesin hesap kanunudur. Onunla
ilgili bütün ayrıntıları, her şeyi, Sayıştay Türkiye Büyük Millet Meclisine
gönderiyor.
Peki, genel
uygunluk bildirimi nedir değerli arkadaşlar? Yani, her sene gelen, bu sene de
gelen, ilaveleriyle birlikte bu sene de gelen genel uygunluk bildirimi nedir?
Genel uygunluk bildirimi şudur esas itibarıyla: Yapılan bütün harcamaların,
devletin yaptığı, kamunun yaptığı, Sayıştayın
denetimi kapsamındaki tüm kamu kurumlarının yaptığı harcamalarla ilgili
tespittir. Yani, kanuna, mevzuata aykırı herhangi bir şey varsa burada yer
alır. Yani, konusu suç olan, tazmini gerektirenler başka, onları biraz sonra
anlatacağım. Dolayısıyla, bütün harcamaların özeti, her şeyi buradadır ve
Anayasa’mız da esas itibarıyla bunlar üzerine kurulmuştur. Anayasa’nın 160,
161, 162 ve 163’üncü maddeleri de esas itibarıyla genel uygunluk bildirimi ve
kesin hesap kanunu üzerine kurulmuştur yani Sayıştay denetimiyle ilgili bölüm.
Bu da son derece doğal. Neden? Sayıştay, harcama yapıldıktan sonra devreye
giriyor. Sayıştay, harcamaların kanuna, mevzuata uygun olup olmadığını
denetliyor. Dolayısıyla, iki yıl geriden gelmesi de bu nedenledir. Bu rapor
geliyor, bu rapor geçmiş yıllarda nasıl gelmişse o şekilde geliyor.
Şimdi, bakın,
değerli arkadaşlar, Genel Başkan Sayın Kılıçdaroğlu,
bütçe görüşmesinde bir rapor gösterdi, böyle kalınca bir rapor, bir de ince bir
rapor gösterdi hatırlarsınız ve ince raporun geldiğini, daha doğrusu, o kalın,
hacimli rapordan o ince raporun üretildiğini, o kalın raporun saklandığını,
Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmediğini ifade etti. Ne raporu o? O
rapor, denetçi raporu, denetçilerin ilk denetim sırasında yaptıkları rapor,
hazırladıkları rapor değerli arkadaşlar. Peki, bu rapor ilk defa bu sene mi
düzenlendi? Hayır. Sayıştay kurulduğundan beri bu raporu Sayıştay düzenliyor.
Denetçi raporu, işin, denetimin esası bu, onunla başlıyor, her şey oradan
başlıyor. Peki, geçmiş yıllarda denetçi raporu Türkiye Büyük Millet Meclisine
gönderildi mi? Gönderilmedi, hiç gönderilmedi. CHP’nin iktidar olduğu zaman da
gönderilmedi ya da başka siyasi partilerin iktidar olduğu zaman da
gönderilmedi, hiçbir zaman gönderilmedi. O gönderilmez, ne eski 832 sayılı
Sayıştay Kanunu’na göre gönderilirdi ne de şimdi 6085 sayılı Kanunu’na göre
gönderiliyor. Doğru mu arkadaşlar? Doğru değil mi? Gönderilmiyor ve buradan
yola çıkarak denetimden kaçıldığı, bazı harcamaların kamufle edildiği gibi bir
suçlamanın, maalesef, hiçbir aslı astarı yok değerli arkadaşlar, hiçbir aslı
astarı yok. Tabii, eksik bilgiden mi kaynaklanıyor, onu bilemiyorum ama denetçi
raporları hiçbir zaman Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmedi, gönderilmiyor,
gönderilmeyecek. Ha, bu raporlar gizli mi? Hayır, gizli değil. Bakın, plan ve
bütçe görüşmeleri sırasında muhalefete mensup bir arkadaşımız, bir milletvekili
arkadaşımız Sayıştay temsilcisine bu raporları inceleyip incelemeyeceğimizi
soruyor, o denetçi raporlarını. Çünkü bu çok önemli bu. Neden? Oradan yola
çıkarak, çok ağır ithamlarda bulunuldu, o rapor esas alınarak bazı harcamaların
suistimal edildiği ve Türkiye Büyük Millet
Meclisinden saklandığı iddia edildi. Onun için çok önemli, bakın, üzerine gitmemiz
lazım, konuşmamız lazım
Soruyor bakın
muhalefete mensup bir milletvekili arkadaşımız. 24 Ekim 2013 Plan ve Bütçe
tutanaklarından okuyorum: “Yani biz gelip inceleyebilir miyiz?” diyor. Neyi
söylüyor? Sayın Kılıçdaroğlu’nun o gün gösterdiği
denetçi raporunu söylüyor, kalın raporu söylüyor. Sayıştay Başkan Yardımcısı da
diyor ki: “Bakabilirsiniz, hiçbir sakıncası yok, gizli değil.” Demek ki hiç
kimse kimseden bir şey gizlemiyor değerli arkadaşlar, kimse kimseden bir şey
kaçırmıyor, buna ihtiyaç da yok. Zaten görebildiğimiz kadarıyla, anladığımız
kadarıyla Cumhuriyet Halk Partisine mensup arkadaşlarımız o denetçi raporlarını
da görmenin ötesinde elde de etmişler. Bu da son derece doğal, gizli bir şey
değil zaten. Bu noktada, eğer kirliyse bu raporlar, kirliyse, bazı harcamalar
saklanıyorsa raporlar ellerinizde. Öyle değil mi? Elinizde. Çünkü o gün Sayın Kılıçdaroğlu çok açık bir şekilde tüm kamuoyuyla paylaştı.
Varsa içinde o zaman lütfen okuyun, anlatın, kamuoyunu bilgilendirin, eksik ne
var, yanlış ne var? Bir kelime duydunuz mu?
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Anlatıyoruz da bir şey yapmıyorsunuz.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Ama bakın, yargılamaya esas raporda olmayıp da yani Sayıştay hesap
mahkemesi olarak Sayıştayın denetimine, yargısına
gitmeyip de o raporda kalan herhangi bir şey var mı? Bugüne kadar o raporu
denetimden kaçmanın bir aracı olarak Hükûmetimizi ya da bizleri suçlayanlar bu
konuda en ufak bir açıklama yapmadılar değerli arkadaşlar, en ufak bir açıklama
yapmadılar. Hâlen zaman var, eğer böyle bir iddianız varsa o zaman çıkarsınız o
raporlarda okursunuz. Şunu şunu yapmışsınız ve bunlar
yargılamaya esas raporda yer almıyor... Yani Sayıştayın
en önemli fonksiyonu, biliyorsunuz, bir hesap mahkemesi olarak hesapları
yargılıyor. Eğer orada yer alıyorsa mesele yok, yargıya intikal etmiş anlamına
gelir. Orada olmayıp da o raporda olan herhangi bir suiistimal var mı? Yok,
olsa açıklardınız zaten.
Kapatılan,
kaçırılan herhangi bir harcama var mı? Yok, kesinlikle yok. Buradan meydan
okuyorum, hodri meydan diyorum, varsa, buyurun çıkın açıklayın, oradan okuyun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Biraz sonra, biraz sonra...
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, sataşıyor; laf söyleyeceğiz, sataşıyor.
Ama bana laf söyleyin diyor, hodri meydan diyor. O zaman cevap vermek
zorundayız.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Ama bakın, tekrar ediyorum, o denetçi raporunda yargılamaya esas
raporda var ise o konu... Çünkü zaten bu denetçinin düzenlediği rapor ham rapor
arkadaşlar. Kısaca sistemi çok özet olarak aktarmaya çalışayım. Denetçiler
gidiyorlar, ham rapor, yani bütün tespitlerini rapora dolduruyorlar, sonra
idarenin görüşleri alınıyor vesaire. Ondan sonra, burada eğer hukuka aykırı,
kanuna aykırı, mevzuata aykırı bir harcama var ise onun yargılanması için
yargılamaya esas rapor tanzim ediliyor ve bir yargı fonksiyonu ifa eden Sayıştayın dairelerine gidiyor, yargı dairelerine gidiyor,
orada yargılanıyor. Sonuçta, aynen normal yargı gibi yani mekanizma süreci
aynen öyle, temyizi var vesaire; yargılanıyor, oraya gidiyor. Eğer konusu suç
teşkil etmeyen, fazla harcama kapsamında değerlendirilmeyen ama idareye de
tavsiye mahiyetinde olanlar varsa -onların ayrıntılarını biraz sonra
konuşacağız- onlar başka bir mekanizmayla gönderiliyor.
Ve arkadaşlar,
bakın, konuştuğumuz konuların da hiçbir tanesi bununla ilgili değil. Yani, bu
Meclis 2014 bütçesinin görüşmelerinin başından bugüne kadar gelmediği iddia
edilen ve bunun üzerinden çok ağır suçlamalarda bulunulan konuların, raporlarda
yer alması gereken hususların hiçbir tanesi bu konular değil. Yani, suistimal varsa bu raporlarda yer almaz, yargılamaya esas
rapor da dâhil edilir ve yargılanır. Aksi bir tespitiniz varsa, aksi bir
duyumunuz varsa, aksi bir bilginiz varsa lütfen paylaşın. Ama bunu paylaşmadan,
somut olarak içeriyle ilgili herhangi bir açıklama yapmadan “Efendim, burada
birtakım yolsuzluklar ya da suistimaller
kapatılıyor.” gibi bir iddia -kusura bakmayın- sadece bir iftiradan ibarettir,
başka bir anlama gelmez. Eğer, bakın, bu konuda…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Herhâlde ona “Kâğıt parçası” diyen ben değilim, sizin
Başbakan Yardımcınız.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – İzin verirseniz…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) –”İftira…” Nerede bakanların, oturuyorlar mı orada?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Bakın, bu konuda hiç kimse…
Tabii, gerçekler
rahatsız ediyor arkadaşlar, şimdi işin doğrusu bu.
MUSA ÇAM (İzmir)
– Ne rahatsızlığı! Sizi rahatsız edecek!
HALUK AHMET GÜMÜŞ
(Balıkesir) – Ne rahatsız edecek!
BAŞKAN –
Arkadaşlar…
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Gerçekler rahatsız ediyor, onu biliyoruz çünkü elinizden malzeme
alındı şu anda, alıyoruz malzemeyi, kullanamıyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın
Canikli, bir dakikanızı rica edeceğim.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Gerçekler bunlar.
HALUK AHMET GÜMÜŞ
(Balıkesir) – Vatandaşa sorun bakalım!
MUSA ÇAM (İzmir)
– Gerçekler çelik kasada, ayakkabı kartonları…
BAŞKAN –
Arkadaşlar, bakın, bu usulü şimdi yeniden başlattık. Bu sağlıklı bir müzakere
tarzı değil. Biraz sonra da sizin adınıza değerli arkadaşlarımız konuşacak. Bu
taraftan laf atılırsa biz ne yapacağız o zaman? Ne olur ya, bir buçuk saattir
bir sıkıntı yoktu. Yine, bakıyorum hep aynı arkadaşlar konuşuyor, laf atıyor.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Yok öyle!
BAŞKAN – Öyle.
Doğru bir şey değil.
Sayın Akar, ta
arkadan bu lafı atıyorsunuz, bunlar doğru değil. Bakın, dün rica ettik…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Bakanlar gelsin buraya, bütçe görüşüyoruz, bakanlar gelsin.
BAŞKAN – Gelir
gelmez, o onların bileceği bir iş. Bakanlardan burada bulunan var, Hükûmeti
temsilen var. Onun için…
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Evet, bütçe görüşüyoruz, ben de AK PARTİ Grubu adına konuşuyorum.
MUSA ÇAM (İzmir)
– Nerede, diğer bakanlar nerede?
BAŞKAN – Sayın
Çam, rica edeceğim, bakın…
MUSA ÇAM (İzmir)
– İçişleri Bakanı nerede, Başbakan nerede, Ekonomi Bakanı nerede?
BAŞKAN – Tamam, o
soruları sizin adınıza konuşacak arkadaşlarınız sorar. Bakın, bu müzakerenin
önemli bir özelliği var, iktidardan sonra konuşacak sizin grubunuz adına
konuşacak arkadaşlarımız, ne istiyorlarsa buradan sorarlar.
MUSA ÇAM (İzmir)
– Ama sataşıyor, sayın hatip bize sataşıyor oradan.
BAŞKAN – Sayın
Çam, bakın, geçen sefer de birkaç arkadaşımız… Yapmayın yahu! On gündür zaten
bu sıkıntıyı yaşadık hepimiz. Hep aynı arkadaşlar… Yapmayın!
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sıkıntı bu değil, sıkıntı başka.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Sıkıntı başka. Sıkıntı laf atmaktan kaynaklanmıyor, başka sıkıntı.
BAŞKAN – Sayın
Çetin, siz yoktunuz, siz de tamam… Koro tamamlandı demektir. Olmaz, yapmayın,
rica edeceğim.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Sıkıntıyı iyi teşhis etmezseniz memleketi yönetemezsiniz.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Canikli.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli
arkadaşlar, bunları açıklıkla konuşmamız lazım. Bakın, eğer bu konuda, bu
tartıştığımız düzlemde ve içerikte bir itirazınız varsa burada gelir
açıklarsınız ancak doğru bilgilerle. Biraz sonra, başka yanlış bilgilerin de
nasıl kamuoyuyla paylaşıldığını ve bu hususun nasıl bir kara propagandanın
aracı olarak kullanıldığını sizlerle paylaşacağız.
Özetleyelim
değerli arkadaşlar: Geçmiş dönemde gelip de bu dönem gelmeyen hiçbir rapor yok
ve bugüne kadar denetçi raporları hiç Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmemiş,
gizli değil. Zaten gelmesi de mümkün değil çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisine
gönderilecek olan raporlar 6085… Daha önce, 832 sayılı Sayıştay Kanunu’nda çok
net bir şekilde tadadî olarak belirtilmiş, “Şu
raporlar gönderilir.” diyor. Bu rapor yok, gelmiyor ama isteyen gidip görüyor.
Sayın Kılıçdaroğlu ve Cumhuriyet Halk Partisi
yetkilileri de görmüşler bunu. Dolayısıyla, bunun üzerinden partimize ve
Hükûmetimize yönelik olarak yapılan bütün suçlamalar butlandır değerli
arkadaşlar, içi boştur, anlamsızdır, doğru değildir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bunun buradan bir kez daha altını çizmek istiyorum.
Şimdi, tabii,
değerli arkadaşlar, hele bakın, biliyorsunuz daha önce Sayıştay Kanunu, 6085
sayılı Kanun 2010 yılında değişti. Ondan önce, çok uzun yıllardan beri
yürürlükte olan 832 sayılı bir Sayıştay Kanunu vardı. Eski Sayıştay Kanunu’nda Sayıştayın denetimi büyük oranda tırpanlanmış, hem içi
boşaltılmış hem de birçok kurum Sayıştay denetimi dışına çıkartılmıştı yani
Sayıştay son derece etkisiz bir kurum hâline getirilmişti. Her yeni oluşturulan
kurul, kuruluş ve organizasyonda ilk yer alan maddelerden bir tanesi nedir,
biliyor musunuz: “832 sayılı Sayıştay Kanunu’na tabi değildir.” Bakın,
örneklerini ben sizinle şimdi tek tek paylaşacağım burada: “832 sayılı Sayıştay
Kanunu’na tabi değildir.” O kadar çok ki… Yani, her dönemde böyle.
Şimdi, bakın, mesela, 1999 yılında -tamamen tesadüfi tarihler,
hiç, en ufak başka bir amacım yok- 1999 tarihinde kurulan İşsizlik Sigortası
Fonu’nun ilgili maddesi aynen şöyle: “Fon -yani İşsizlik Sigortası Fonu- 1050
sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu -yani onun yerine
şimdi 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu geldi, onu kastediyor-
2886 sayılı İhale Kanunu ve 832 sayılı Sayıştay Kanunu’na tabi değildir.” 99’da çıkan bir kanun. O kadar çok örnek var ki.
Örnek 2: Üst
kurulların tamamı… Örnek olarak BDDK’yı ve TMSF’yi
veriyorum. Kuruluş kanunu… Tarih ne zaman? 1999 yine. 6’ncı maddesi, diğerinin
15’inci maddesi: “Fon -yani TMSF ve üst kurullar- 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu’na -yani Mali Kontrol Kanunu’na-
Kamu İhale Kanunu’na ve 832 sayılı Sayıştay Kanunu’na tabi değildir.” Yani, tüm
harcamaları Sayıştayın denetimi dışındadır.
Devam edelim: 582
sayılı Afetten Doğan Zararların Giderilmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname
çerçevesinde yapılan harcamaların hiçbir tanesi Sayıştay denetimine tabi değil,
dışında tutulmuş. 576 sayılı Kanun Hükmünde Kararname çerçevesinde yapılacak
harcamalar, 587 sayılı Zorunlu Deprem Sigortasına Dair Kanun Hükmünde Kararname
kapsamında yapılan harcamalar…
Sayısız örnekleri
var bunların. Bunların tamamı Sayıştayın denetimi
dışında tutulmuş. KİT’ler (kamu iktisadi kuruluşları) Sayıştayın
denetimi dışında. BİT’ler (belediyelerin iktisadi
kuruluşları) Sayıştayın denetimi dışında. Bunların
hepsi denetimi dışında ve askerî mallar Sayıştayın
denetimi dışında. Kurum olarak son derece sınırlı birkaç kurum var, genel
bütçeye dâhil kuruluşlar var Sayıştay denetiminde, onun da içeriği boş çünkü
denetim biçimi son derece sığ, belge üzerinden son derece etkisiz bir denetim. Sayıştayın kuruluşundan beri yapılan denetim bu şekildeydi
değerli arkadaşlar.
Evet, şimdi
bakın, Sayıştay Kanunu -biraz önce ifade etmeye çalıştım- 2010 yılında
değiştirildi. 2010 yılında teklif olarak verildi ve bu teklifte imza
sahiplerini okuyorum: Şahsım, Mustafa Elitaş, Ayşe
Nur Bahçekapılı, Bekir Bozdağ, Suat Kılıç ve devam ediyor yani AK PARTİ’li milletvekilleri tarafından hazırlanan teklif
Türkiye Büyük Millet Meclisine sunuldu ve bu Sayıştay Kanunu yasalaştı,
yürürlüğe girdi.
Bakın, bir 82’nci
maddesi var yeni yürürlüğe konulan bu Kanun’un. Elbette muhalefet de destek verdi
ama sonuç itibarıyla burada Meclisin çalıştırılmasından iktidar grubu
sorumludur, bu da bir gerçek. Bakın, 82’nci maddesi var 6085 sayılı Kanun’un,
çok önemli değerli arkadaşlar. AK PARTİ Hükûmetinin, AK PARTİ Grubunun denetim
konusundaki yaklaşımını göstermesi açısından inanılmaz bir düzenlemedir bu.
Bakın, aynen şöyle 6085 sayılı Kanun’un 82’nci maddesi: “Diğer kanunların
Sayıştay denetiminden istisna veya muafiyet tanıyan hükümleri ile bu kanuna
aykırı hükümleri yürürlükten kaldırılmıştır.” Bir madde ile geçtiğimiz
dönemlerde çıkartılan, bizden önceki dönemlerde çıkartılan, sayısız kurumla
ilgili kanunlarda yer alan ve Sayıştay denetimi dışına çıkaran tüm hükümleri
bir maddeyle yürürlükten kaldırdık ve bir anda hepsi Sayıştay denetimine tabi
hâle geldi. Kamu iktisadi kuruluşları var mı? Var. Sayın Aslanoğlu, var,
biliyorsunuz. Belediye iktisadi kuruluşları var mı Sayın Aslanoğlu? Var. Daha
önce…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Evet.
BAŞKAN – Sayın
Canikli, isimle hitap ettiğinizde beraberinde birçok sorun çıkarırsınız, siz
Genel Kurula hitap edin lütfen.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Tamam Sayın Başkanım, tamam.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Tamam efendim. Sayın Başkanım, bitiminde… Bana sataştı.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Dolayısıyla, bunların hiçbir tanesi Sayıştay denetimine tabi
değildi. Bakın, belediyelerin iktisadi kuruluşları… Hangi belediyelerin daha
çok iktisadi kuruluşları var? İstanbul Belediyesi, Ankara Belediyesi, AK PARTİ’li belediyeler. Öyle değil mi? AK PARTİ’li
belediyeler değerli arkadaşlar. Biz, kendi belediyelerimizin iktisadi
kuruluşlarının yaptığı ciddi harcamaları, denetim dışındaki harcamaları
-elbette kendi iç denetimi var ama mali denetim anlamında söylüyorum, hiç
denetime tabi tutulmamış yıllardan beri- denetime tabi tutulmamış bu
harcamaları denetim kapsamına alıyoruz. Kendi kurumlarımızın, Hükûmete bağlı
kurumların yaptığı harcamaları denetim kapsamına alıyoruz. Bu bir fikir
vermiyor mu değerli arkadaşlar? AK PARTİ’nin ve
hükûmetlerinin bu konudaki samimiyetini, yani denetim kapsamına alınmasıyla
ilgili samimiyetini, yaklaşımını ortaya koyması açısından önemli değil mi?
Geçtiğimiz yıllarda on yıllarca uygulandı 832 sayılı Sayıştay Kanunu. Neden
bunları denetim kapsamına almadınız? Geçmişteki hükûmetlere soruyorum. Neden
kimse almadı, neden kimse akıl etmedi? Denetimden kaçan bir hükûmet bunu
yapabilir mi? Biz denetimden kaçmıyoruz.
Sadece bu kadarla
değil, bakın, reform mahiyetindeki bir başka düzenleme şu: Bakanların
yetkisindeki, uhdesindeki denetim yetkisini büyük oranda kaldırdık, yani teftiş
kurullarını kapattık, dış denetim çerçevesinde bu yetkileri Sayıştaya
devrettik değerli arkadaşlar. Hangi kanunla? İşte bu 6085 sayılı Kanun’la,
çıkardığımız bu kanunla.
BÜLENT KUŞOĞLU
(Ankara) – İç denetim farklı, dış denetim farklıdır, karıştırdınız.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Düşünebiliyor musunuz, Hükûmet, bakanlar kendi denetim kapsamındaki
yetkilerini… Çünkü teftiş kurulları kime bağlıydı bakanlıklarda? Bakana bağlı,
bakanın talimatıyla hareket eder, bakanın talimatıyla teftiş yapar ve yapılan
teftiş neticesinde oluşturulan raporlar bakanların talimatıyla yürürlüğe girer
değerli arkadaşlar. Bunu da kaldırdık ve bu yetkiyi Sayıştaya
devrettik. Sayıştay kim? Sayıştay, Hükûmete bağlı bir kurum değil, özerk bir
kuruluş. Yani Hükûmet, bakanlar kendi yetkilerini, denetim yetkilerini daha
objektif olsun, daha nötr olsun ve daha iyi görebilsinler diye, daha iyi
denetlenebilsinler diye -kendi kurumları, bakanlıklar- bu yetkilerini kime
devrediyorlar?
BÜLENT KUŞOĞLU
(Ankara) – İç denetçiler ne oldu, iç denetçiler?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Sayıştaya devrediyorlar değerli
arkadaşlar. Bakın, yüz yıl uygulandı Sayıştay Kanunu belki, hiçbir hükûmet bunu
yapmadı, yapamadı, bunu AK PARTİ yapıyor. Kendine güvenmese
ya da suistimal ya da soygun, yani tırnak içerisinde
söylüyorum, eğer öyle bir en ufak aklından bir şey geçen bir iktidar bunu
yapabilir mi, buna cesaret edebilir mi? Kendisi dışındaki bir kurumun kendisini
denetlemesini, kendisine tabi olmayan, kendisinden emir almayan bir kurum
tarafından denetlenmesini sağlayabilir mi değerli arkadaşlar? Bu bir
reformdur. Bu, AK PARTİ hükûmetlerinin ve AK PARTİ Grubunun samimi olarak
denetlenme isteğini çok net bir şekilde ortaya koymaktadır. Buna aslında
teşekkür edilmesi gerekir, bunun takdir edilmesi gerekir. Hiçbir hükûmetin bu
konuda yapamadığını son derece samimi bir yaklaşımla hayata geçiren bir
hükümettir AK PARTİ hükûmetleri ve Grubu değerli arkadaşlar. Bunları tarih
yazacak.
Bakın, aynı şey
KİT’ler için geçerli. KİT’ler -kamu iktisadi kuruluşları- daha önce, bir
zamanlar, biliyorsunuz ekonomide çok büyük ağırlığa sahiptiler, ciddi kaynaklar
kullanıyorlardı, hâlen de öyle. Kim denetliyordu? Başbakanlığa bağlı Yüksek
Denetleme Kurulu denetçileri tarafından denetleniyordu yani o da yürütme
organının altında oluşturulan bir yapı tarafından denetleniyordu. Şimdi
kapatıldı, olduğu gibi Sayıştaya devredildi 6085
sayılı Kanun’la. Şu anda KİT’ler de Sayıştay tarafından denetleniyor.
Bu noktada sormak
lazım değerli arkadaşlar? Denetim konusunda kim samimi? Bugüne kadar geçmiş
hükümetlerin uygulamaları ortada, AK PARTİ Hükûmetinin niyeti, tavrı, yaklaşımı
ortada. Çünkü, denetim demek suistimal
ihtimallerinin minimize edilmesi demek. Denetim çoğaldıkça, denetim arttıkça,
denetim ihtimali yükseldikçe değerli arkadaşlar, kaçakları kapatırsınız,
kaçakları. Yani, kendinizin yapacağı denetim ciddi anlamda birtakım sıkıntılar
içerebilir, önyargılı davranılabilir, bu doğaldır. Yani, düşünün, bir bakan,
kendisine bağlı kurumları yine kendisine bağlı bir kurum tarafından
denetlettiriyor. Uygulama böyleydi. Orada, tam istediğimiz anlamda, evrensel
standartlarda, özerk, bağımsız bir denetimin yapılması mümkün değil. Denetim
ancak idareye bağlı olmayan, idareden emir almayan, talimat almayan, hiçbir
açıdan; mali açıdan, yönetsel açıdan idareye, hükûmete, yönetime bağlı olamayan
bir kurum tarafından yapılması hâlinde anlam ifade eder. Bizim yaptığımız da
budur değerli arkadaşlar, Allah aşkına. Dolayısıyla, bütçenin görüşmelerinin
başından beri muhalefetin bu konuda söyledikleri en hafif ifadeyle
haksızlıktır, haksızlıktır. Bu Hükûmetin sadece takdir edilmesi gerekir, böyle
bir adıma cesaret ettiği için, böyle bir uygulamaya karar verdiği için. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi, bakın,
değerli arkadaşlar; getirdiğimiz bu yasayla başka şeyler de yaptık. Sayıştaya yeni denetim konuları, alanları verdikten sonra
onların da raporlanmasını istedik ve Türkiye Büyük Millet Meclisine
gönderilmesini istedik. Yeni raporlar, hiç bugüne kadar üretilemeyen, hiç
bugüne kadar Sayıştayın gündeme getirmediği raporlar
ilk defa 6085 sayılı Kanun’la üretilip Türkiye Büyük Millet Meclisine
gönderilir hâle geldi. İşte bu raporlar bunlar değerli arkadaşlar. Daha önce
hiçbir hükûmet döneminde gelmeyen, gündemde olmayan raporlar bunlar. En
ayrıntılı bir şekilde her bir kurum için bir rapor geliyor, her bir kurum için,
ne varsa. Yani gözden kaçacak en ufak bir durum, bir icraat, bir harcama söz
konusu değil, mümkün değil. Öyle bir yetki verdi ki Sayıştaya
bu yasayla Türkiye Büyük Millet Meclisi, öyle bir yetki verdi ki yani hiçbir
şekilde, zerre kadar bir harcamanın gözden kaçması kesinlikle mümkün değil.
Hukuka aykırı bir harcamanın Sayıştayın gözünden
kaçması kesinlikle mümkün değil. Onun ötesinde, daha da ileri, hatta “Kanuna
uygun, mevzuata aykırı değil ama daha iyisi olabileceğini gördüğün bir uygulama
varsa onu da bize bildir.” diyoruz Sayıştaya, bakın,
daha da ileri giderek. Normal harcama kanuna uygun, herhangi
bir problem yok, mevzuata uygun bir şekilde bir harcama yapılmış, herhangi bir
harcama, herhangi bir icraat ama eğer sen, Sayıştay, yine, buna rağmen, başka
şekilde yapılması noktasında, daha iyi olur noktasında bir görüşün, bir
kanaatin varsa onları da bize bildir, idareye de bildir, Türkiye Büyük Millet
Meclisine de bildir diyoruz.
Düşünebiliyor
musunuz, yani sadece olay hukuka uygun harcamaların yapılması değil, aynı
zamanda etkili yapılması noktasında da bir denetimi kendi elimizle açıyoruz
değerli arkadaşlar, düşünün yani. Eğer bu konuda en ufak bir tereddüdümüz olsa,
bir korkumuz olsa, bir sıkıntımız olsa böyle bir şey yapma imkânı olabilir mi?
Olabilir mi? Olamaz çünkü herhangi bir şekilde suistimal
ya da yolsuzluk noktasında bir şüphesi olan herhangi bir fiilin dış denetimini
rahatlıkla verebilir misiniz, buna cesaret edebilir misiniz? Edemezsiniz çünkü
hemen ortaya çıkar, hemen tespit edilir. O yüzden öyle bir korkumuz yok değerli
arkadaşlar, AK PARTİ’nin öyle bir problemi yok.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Bu kadar yapma ya! Halk Bankası KİT değil mi?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Tam aksine, bütün kapıları, bütün kaçakları -biraz sonra da
ayrıntılarıyla tartışacağız- kapatmaya çalışıyor, kapatıyor. En önemli
kapattığımız alanlardan bir tanesi Sayıştay denetiminin içeriği ve kapsamının
genişletilmesidir. Hem içeriği çok etkili bir denetim hâline getiriliyor hem de
daha önce denetim dışında olan harcamaların, Sayıştay tarafından denetlenemeyen
çok büyük kuruluşların denetim altına alınması suretiyle ciddi anlamda muhtemel
kaçaklar ortadan kaldırılmıştır değerli arkadaşlar.
Yeni ilave edilen
raporlar var, bakın: Dış denetim genel değerlendirme raporu ilk defa ihdas
edildi ve geldi, geçen yıl yoktu, ondan önceki yıllarda da yoktu, önceki
hükûmetler döneminde de yoktu. Faaliyet genel değerlendirme raporu, mali
istatistikler genel değerlendirme raporu ve kurum değerlendirme raporları. Bu
raporların özelliği şu: Bu raporlar hukuka uygun olup olmadığını denetlemiyor,
onun raporu başka, yargılamaya… Biraz önce söyledim; bunlar sadece görüş
bildiren raporlar, kanaat bildiren, yol gösteren raporlar değerli arkadaşlar.
Onu dahi istiyoruz, düşünün yani o kadar kendimize güveniyoruz ve o kadar yani…
Hani bizim gözümüzden kaçmış, hukuka uygun ama daha iyisi yapılabilir bir iş
veya bir durum tespit edilirse onu da raporlasınlar ve ufkumuzu açsınlar, yol
göstersinler, bu konuda farklı bir bakış açısıyla bir değerlendirme imkânı
ortaya çıksın. O zaman çok daha sağlıklı, çok daha etkili bir denetim ortaya
çıkar.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, tabii, çok fazla zaman da kalmadı. Sanıyorum bu konu büyük oranda
anlaşıldı yani bütçenin görüşmelerinin başından beri bu konuyla ilgili
söylenenlerin hiçbir tanesi doğru değil. Başka ifade kullanmıyorum. Hiçbir
tanesi doğru değil.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Diyorsun!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Belki bir kısmı bilgi eksikliğinden kaynaklanabilir ama ben kasıt
olduğu ihtimalini açıkçası düşünmüyorum, düşünmek de istemiyorum.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, bakın, başka yanlışlıklar yapılıyor. Sayın Kılıçdaroğlu
geçtiğimiz hafta TİSK Genel Kurulunda bir konuşma yaptı. TİSK Genel Kurulunda
şöyle dedi, bakın, aynen kelime kelime okuyorum Sayın
Kılıçdaroğlu’nun TİSK Genel kurulunda yaptığı
konuşmayı: “2014 bütçesine 15 milyar lirayı –aynen okuyorum- eski parayla 15
katrilyon lirayı belediyelere vermek üzere niye koyuyorsunuz? Yerel seçimler
var. Benim vergimle, benim ödediğim vergimle, benim aleyhime olacak bir seçim
sonucu elde etmek için para koyuyorsunuz oraya. İnsanda biraz vicdan olur ve öyle
bir yere koymuşlar ki, E cetveline, kimse fark etmesin diye.” Yani Sayın Kılıçdaroğlu “Hükûmet bütçeye belediyelere özel olarak
göndermek üzere 15 milyar lira yani 15 katrilyon lira bir para koymuş.” diyor.
Aynen böyle. Bütün kamuoyu… Canlı olarak ben de dinledim ve dinlediğimde
gerçekten şok oldum bir anda, yani televizyonda canlı olarak izliyordum şeyi.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, işin esası ne biliyor musunuz? Bu 15 milyar lira YÖK ve 104 tane
üniversiteye Hazine yardımı olarak gönderilecek paralar değerli arkadaşlar,
bütçenin ilgili tertibine konulmuş olan para. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ve YÖK’ün ve
üniversitelerin bütçesi de bu paralardan oluşuyor. Kanun gereği bu paralar her
yıl bütçeye konuluyor ve gönderiliyor. Yani hâlbuki,
bakın, CHP Grubunda da gerçekten bu işi bilen çok kaliteli uzman arkadaşlarımız
var. Mesela Sayın Hamzaçebi’ye ya da herhangi bir arkadaşımıza sorulsa, çok
rahat bir şekilde… Yani öyle ağır bir suçlama ki baktığınız zaman, “15 milyar
lirayı koyuyorsunuz gizli kapaklı ve bunu yandaş belediyelerinize seçimi
etkilemek amacıyla harcayacaksınız.” diyor.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Doğru, haklısın, evindeki 1,5 milyon dolardan daha ağır bir suçlama
bu!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Geleceğiz, hepsine geleceğiz.
Yani gerçekten
çok ağır bu suçlama.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Haklısın Canikli, haklısın, çok ağır suçlama!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Öyle değil mi değerli arkadaşlar? Çok ağır bir suçlama. Yani ama
işin esası bu, öyle bir para falan yok, öyle bir şey söz konusu değil. O para
normal, bütçeye her yıl konulan ve 104 üniversitenin bütçesini, kaynağını teşkil
eden para, bütçeden aktırılan para, hepsi bu. Dolayısıyla, bakın…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Çok haklısın Canikli, çok ağır suçlama bu!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Hayır, ben suçlamıyorum.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Çok ağır; 1,5 milyon dolardan daha ağır bir suçlama bu!
BAŞKAN – Lütfen…
Sayın Akar lütfen.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Lütfen yapmayın, suçlama o değil, suçlama Sayın Kılıçdaroğlu’nun
suçlaması, ben cevap veriyorum. Bakın değerli arkadaşlar, ben cevap veriyorum.
BAŞKAN – Siz
Genel Kurula hitap edin Sayın Canikli.
Lütfen…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Evet, evet, hatta ayakkabı kutularından daha ağır!
BAŞKAN – Sayın
Akar, olmuyor.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Çok ağır bir suçlama Sayın Başkan!
BAŞKAN – Ama
cevap verecek arkadaşlarımız var canım.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Belge burada, bütçenin ilgili tertibinin fotokopisi burada. Ben
kimseye bir suçlamada bulunmuyorum
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Kahroldum şimdi!
BAŞKAN – Cevap
verecek arkadaşlarımız var. Lütfen…
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Ama yani en hafif ifadeyle, eksik bilgiden kaynaklandığını
zannediyorum.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – 7 tane kasa var benim evimde Canikli!
Çok ağır suçlama
yani!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, yani ne yapalım, böyle bir yanlış bilgiye cevap
vermeyelim mi değerli arkadaşlar? Kamuoyunu bilgilendirmemiz gerekiyor. İşte
onun için kara propaganda diyorum. Yani bütçe görüşmelerinin başından beri buna
benzer eksik bilgilerle yorum ve değerlendirmeler yapılıyor, çok ağır
suçlamalarda bulunuluyor. Onu söylememiz lazım, açıklığa kavuşturmamız lazım.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Suç orta yerde, her şey orta yerde Canikli, her şey orta yerde.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Biz AK PARTİ’yiz, AK PARTİ’de
böyle şeyler olmaz değerli arkadaşlar, olmaz, boşuna uğraşmayın, bulamazsınız,
on iki yıldan beri bulamazsınız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Alkış, alkış, çok ağır suçlama!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Şimdi, bakın… (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen sükûneti muhafaza edelim.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Sayıştay denetiminin içeriğinin ve kapsamının bu kadar
genişletilmesinin temel bir nedeni var: Amacımız, muhtemel suistimal,
hukuk dışı harcamalar varsa onların kapatılmasına yöneliktir değerli
arkadaşlar. Evet, başka hiçbir amacı yoktur, başka hiçbir anlamı yoktur.
Bununla sınırlı
değil sadece, bu çerçevede, bu amaçla yaptığımız düzenlemeler bu kadarla
sınırlı değil.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Hırsızlığı anlatın. Hırsızlıklar var hırsızlıklar!
BAŞKAN – Sayın
Tanal…
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Sayın Başkan, iktidar hırsızlıkları anlatacak.
BAŞKAN – Sayın
Tanal, bakınız…
Sayın Canikli,
bir dakikanızı rica edeyim.
Arkadaşlar, biz
burada müzakereleri İç Tüzük’e uygun yönetmeye,
yürütmeye çalışıyoruz. Şu yaptığınızın İç Tüzük’te
yerini bana söylerseniz ben size istediğiniz süreyi vereceğim, ne
söyleyecekseniz söyleyin.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Evet, İç Tüzük’te yeri var.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Sayın Başkan, milletvekilliğiniz dönemizdeki tutanaklarınıza bir
bakın.
BAŞKAN – Bu doğru
bir şey değil canım. Olmaz, lütfen… Ya, toplantı yapıyoruz olmuyor, ikaz
ediyoruz olmuyor, rica ediyoruz olmuyor.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Bakın, ahlaklı parlamentoysa Sayın Başkan, hırsızlığı kabul etmez
parlamento!
BAŞKAN –
Arkadaşlar, böyle bir müzakere usulü yok. Biraz sonra da sizin adınıza
konuşmalar yapılacak, o zaman da bu gruptan söz atılırsa biz bu işin içinden
nasıl çıkacağız ya! Topu topu çok az sayıda
arkadaşımız Genel Kurulun insicamını bozuyor.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Ama siz söz veriyorsunuz.
BAŞKAN –
Yapmayın, böyle bir şey yani… Gelin, şu İç Tüzük’te
söylediğinizin, yaptığınızın yerini gösterin bize. Rica ediyoruz.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Milletvekilliğiniz döneminde ki tutanaklara bir bakın Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Canikli.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii, bazı
arkadaşlarımızın ezberleri bozuldu. Yani, onun bir rahatsızlık vermesi son
derece doğaldır.
MUSA ÇAM (İzmir)
– Bakanların çocukları ortada…
BAŞKAN – Sayın
Çam, aynı şeyi size de söylüyorum. Söyleyeceğiniz bir şey varsa kürsüye gelir
söylersiniz.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Vermiyorsunuz… Vermiyorsunuz… Söz vermiyorsunuz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Yapmayın, böyle bir usul yok ki. Böyle bir usul yok.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sayın Canikli doğru söylemiyor, bana söz verecek misiniz?
BAŞKAN – Ya,
devam etmeyin böyle bir şeye.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Biz doğruları söylüyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
grup başkan vekilleri sizden de rica ediyorum… Bakın, böyle bir şey yok, biraz
sonra da siz konuşacaksınız. Her önüne gelen söz atarsa nasıl götürürüz biz bu
işi?
Buyurun Sayın
Canikli…
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Evet, değerli arkadaşlar, işte böyle. Yani, iftiraların ne kadar
yersiz, gerçek dışı olduğu ortaya konulunca bazı rahatsızlıklar ortaya
çıkabiliyor.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Bravo! Bravo!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Şimdi, bakın değerli arkadaşlar, bu
kadarla sınırlı değil; Kamu İhale Kanunu uygulaması bizden önceki hükûmet
döneminde 22 Haziranda değiştirildi ve daha önce kamu ihale kapsamı dışında
kalan birçok kuruluş, hatta kuruluşların önemli bir bölümü Kamu İhale Kanunu
kapsamına alındı yani bunun sayısız örnekleri var; mesela, KİT’ler -yine biraz
önce konuştuğumuz- BİT’ler vesaire, bunların
hiçbirisi harcamalarında ihaleli yapmıyorlardı, daha doğrusu kendileri
tarafından belirlenmiş ve rahatlıkla suistimale konu
olabilecek ihale yöntemleriyle harcamalarını yapıyorlardı. 57’nci Hükûmet döneminde, bizden önceki hükûmet döneminde bu yasa
değiştirildi ve bütün bu kara delikler kapatıldı. Yani, 22 Haziran 2002
tarihinde, AK PARTİ Hükûmetinin iktidara gelişinden beş ay önce ama uygulaması
büyük oranda bizim hükûmetler, AK PARTİ hükûmetleri döneminde yapıldı. Bu kanun
2002’nin Haziran ayında yürürlüğe girdi, değiştirildi ancak uygulaması AK PARTİ’ye nasip oldu. Elbette bu değişiklik önemlidir çünkü
gerçekten yapılması gereken yapılmıştır.
Şimdi, bakın,
değerli arkadaşlar, bu kanundan önce, birçok kurum, KİT’ler başta olmak üzere,
kamu iktisadi kuruluşları, yeni oluşturulan kurumların tamamı ihalelerini,
alımlarını, satımlarını tamamen keyfî uygulamaya yol açabilecek yöntemlerle
yapıyorlardı. Ayrıca kanunda “davetiye usulü” denilen bir mekanizma, bir sistem
çokça kullanılıyordu ve devletin yaptığı harcamaların çok büyük bir bölümü
kapalı teklif usulüyle yapılmıyordu, onun dışındaki yöntemlerle yapıyordu ve o
nedenle de zaten hemen hemen her ihaleyle ilgili birtakım sıkıntılar o zaman
gündeme gelirdi, kamuoyunun gündemini meşgul ederdi. Bu
kanunun yürürlüğe girişinden sonra bütün bunlar, hepsi ortadan kaldırıldı
değerli arkadaşlar, hepsi ortadan kaldırıldı, hepsi kamu ihale mevzuatı
kapsamına alındı ve çok belli istisnalar dışında, işte belli rakamın altındaki
alımlar hariç, onun dışındaki tüm alım, satım, yapım, hepsi kapalı teklif
usulüyle ve gerçekten minimum maliyet, devlete minimum maliyet sağlanabilecek
bir rekabet ortamıyla yapılır hâle geldi.
AK PARTİ
döneminde kamu harcamalarının yüzde 90’ından fazlası, ihale kapsamına giren
harcamaların yüzde 90’ından fazlası kapalı teklif usulüyle yapılmış değerli
arkadaşlar. Daha önceki dönemlerde yüzde 30’un altında bu oran. Ne demektir bu?
Bu şu demektir: Rekabetin sağlanmadığı ve kapalı teklif usulü
yönteminin uygulanmadığı ihale yöntemlerinde suistimal
ve yolsuzluk ihtimali kesinlikle çok daha kuvvetlidir ve bu açıdan
karşılaştırıldığında AK PARTİ döneminde yapılan harcamaların yüzde 90’ından
fazlasının herhangi bir suistimalin olma ihtimali
sıfıra yakın olan kapalı teklif usulüyle yapıldığı dikkate alınırsa aradaki suistimal ve yolsuzluk açısından da fark çok net bir
şekilde ortaya çıkar değerli arkadaşlarım. Biz de bu kanunu
değiştirmedik ve çok kuvvetli bir şekilde bu kanunun uygulamasını yaptık.
“Yüzde 10”
denilen kısım da belli limitin altında kalan harcamalardır, ayrıca çok büyük
harcamalardır. Mesela FATİH Projesi gibi Marmaray Projesi gibi, onlar da
esasında yine bütün dünyanın gözü önünde ihaleyle yapılıyor değerli arkadaşlar,
canlı yayınlanıyor. Yani, bu uygulamalar, tabii, bütün ihalelerin bütün
dünyanın gözü önünde canlı, kameralarla yayınlanması AK PARTİ hükûmetlerinin
tipik uygulamalarından bir tanesidir, geçmişte buna benzer hususları göremezdiniz.
Sadece bu kadarla
değil. Bakın, geçmişte suistimalin ve yolsuzlukların
önemli araçlarından, kaynaklarından bir tanesi kamu bankaları idi değerli
arkadaşlar, ciddi bir kaynaktı bu anlamda bakıldığında. Özellikle siyaset
kurumu bu yolla çok büyük kamu kaynağını yandaşlarına aktarıyordu. Bunun
sayısız dosyaları, yüzlerce, binlerce örnekleri var, ayrıntılara girmeyeceğim.
Yani, bir milletvekili ya da bir bakan geçmişte kamu bankaları müdürlerine
telefon açarak, bankacılık mevzuatının gerektirdiği hassasiyetlere riayet
etmeden ve daha sonra da geriye dönmeyecek olan krediler verdiriyorlar değerli
arkadaşlar. Sayısız örnekleri var bunların ve o nedenle, zaten, bakın, kamu
bankacılık sisteminin bu şekilde kötü yönetimi ve suistimale
konu olması nedeniyle ortaya çıkan zararın 117,2 milyar doları AK PARTİ
hükûmetleri tarafından ödenmiştir değerli arkadaşlar, evet, 117,2 milyar dolar.
Bu, nedir biliyor musunuz? Bu, geçmişte bankacılık sistemi üzerinden yapılan suistimallerin faturasıdır. Peki, on bir yıldan beri AK
PARTİ hükûmetleri tarafından yönetiliyor. Bir kuruşluk bir fatura var mı
değerli arkadaşlar? Yok; sıfır, sıfır. Hatta, tam
aksine, kamu bankaları daha önce suistimalin ve
zararın kaynağı olurken, on yılda kamu bankaları hazineye temettü dağıtımı ve
vergi yoluyla tam 31,5 milyar lira kaynak aktarmış değerli arkadaşlar. Bakın,
aradaki farkı görün.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Doğru, kasada yer bulamamışlar, eve saklamışlar paraları!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Yani, bir tarafta suistimal ve zarar
nedeniyle ödenen 117,2 milyar dolar, AK PARTİ hükûmetleri tarafından ödenen…
Faturayı biz ödüyoruz, sorumlusu biz değiliz, başkaları yapıyor ama biz ödedik
bunları ve bu dönemde ise bir tane suistimal söz
konusu değil, öyle bir durum veya bir batak söz konusu değil. Bırakın onu, onun
üzerine bu kamu bankaları kâr üretmeye başlamış, temettü dağıtmış, vergi ödemiş
ve bu şekilde on yılda bütçeye, hazineye tam 31,5 milyar lira kaynak aktarmış
değerli arkadaşlar. Sadece bunun -tabii zaman çok daraldı- birkaç rakamla bu
soygunun -geçmişte- boyutunu ortaya koymak istiyorum. Bakın, Ziraat Bankasının
2002 yılında batak kredi oranı yüzde 11,7. İnanılmaz bir rakam. Yüzde 11,7’si
batmış. Halk Bankasında bu oran yüzde 48,8 değerli arkadaşlar. Temerrüt
faizleriyle birlikte hesap edildiğinde, 2002 sonu itibarıyla, Halk Bankasının
işlemiş faiziyle birlikte batak kredilerinin toplam kredilere oranı yüzde 95
değerli arkadaşlar; yüzde 95, batmış, batırılmış. Yani bu, sadece 2002’ye özgü
değil, sadece 1999 için değil, ta eskiden gelen bir süreç, çok eskiden gelen
bir birikimin sonucu bu. Aynı şekilde Vakıfbank, yüzde 24,2 batak kredi oranı.
Verilen kredinin yüzde 24’ü batmış. Niye batıyor? Biraz önce anlatmaya
çalıştığım nedenlerle batıyor, suistimale konu olduğu
için batıyor, yolsuzluğa konu olduğu için batıyor. Peki, bu oranlar nasıl, ne
hâle gelmiş şu anda değerli arkadaşlar?
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) - Niye tutuklamadın bunları Canikli?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Ziraat Bankasında bu oran yüzde 3, yüzde 11,7 olan oran yüzde 3’e
düşürülmüş. Halk Bankasında yüzde 48,8 olan batak kredi oranı yüzde 3’e
düşürülmüş. Yüzde 24,2 olan Vakıfbanktaki batak kredi
oranı yüzde 3,7’ye düşürülmüş değerli arkadaşlar.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) - Nasıl düştüğünü söyleyeyim mi?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Bu ne demektir biliyor musunuz? En az 200 milyar liralık yani eski
hesapla 200 katrilyon liralık bir kaynağın suistimale
konu edilmemesi, oradan alınması, daha önce suistimale
konu edilen, soyguna konu edilen kaynağın alınıp hazineye aktarılması anlamına
geliyor değerli arkadaşlar. Yani bunun için bir teşekkür edilmesi gerekmez mi?
Takdir edilmesi gerekmez mi Allah aşkına? Tamam, eleştirin bir şey demiyoruz,
eleştiriyorsunuz zaten. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama şu tablo çok net
bir şekilde ortada, bir şey gösteriyor, bir şey söylüyor bu tablo, bunu
görmezden gelemezsiniz. Marifet iltifata tabidir. Zaten, yanlışlıklar varsa
onlara eleştirileri en ağır şekilde yapıyorsunuz. Bir itirazımız yok, yapın.
Ama şu güzel şeyleri de değerli arkadaşlar, yani bunu biz yapıyoruz, bunu bu
ülkenin evlatları yapıyor, Türk milletinin evlatları yapıyor yani bunu da gelin,
söyleyin: “Tamam, yanlışlarınız var ama şunlar, şunlar da güzel şeyler,
hakikaten takdir ediyoruz, tebrik ediyoruz.” Bir şey kaybetmezsiniz değerli
arkadaşlar. İnanın, hiçbir kaybınız olmaz bunları söylemekle.
Şimdi, değerli
arkadaşlar…
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Bak, tutanağa da yazdılar “AKP Grubundan mahcup ve utangaç alkışlar”
diye.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Hiç öyle bir sorunumuz yok bizim yani biraz sonra o konuya da
geleceğiz, onları da şey yapacağız.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Bu kadar isteksiz alkış olur mu bütçe görüşmesinde!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Şimdi, bakın, sadece o kadar değil, Türkiye’de geçmiş yıllarda
yolsuzlukların yoğun bir şeklide yaşandığı alanlardan bir tanesi de
özelleştirme uygulamalarıdır. Bahsettiğimiz rakamlar 10 milyon dolar, 5 milyon
dolar, 50 milyon dolar değil arkadaşlar, milyarlarca dolardan bahsediyorum ben,
milyarlarca dolardan. Bakın, bir bankacılık sisteminin faturasının 117,2 milyar
dolar, düşünün, bir de etmesi gereken kârlar, dağıtması gereken temettülerle
birlikte hesap ettiğiniz zaman 125 milyar dolardan bahsediliyor, 125 milyar
dolar, hayal edin. Hayal bile edemiyor insan. Aynı şekilde, geçmiş yıllarda suistimalin yoğun olarak kullanıldığı alanlardan bir tanesi
de özelleştirme uygulamaları değerli arkadaşlar, özelleştirme uygulamaları.
Özelleştirme, bir
devlet politikası olarak 1986 yılında başladı -yani hükûmetlerin üzerinde ve
ötesinde- devam etti ve devam ediyor, bizim AK PARTİ hükûmetleri döneminde de
devam etti. 1986’dan 2002’nin sonuna kadar toplam 190 tane kamu iktisadi
kuruluşu aşağı yukarı özelleştirildi. Bunlar içerisinde büyük iktisadi
kuruluşlar da var; banka da var, GSM şirketleri de var, barajlar da var, hepsi
var. On altı yılda satılan 190 tane iktisadi kuruluş, elde edilen özelleştirme
geliri ne kadar? 8 milyar dolar değerli arkadaşlar, 8 milyar dolar. AK PARTİ’nin on bir yıllık uygulamasında özelleştirme konusu
edilen işletme sayısı yani büyük şey olarak 120 tane kamu iktisadi kuruluşu
özelleştirilmiş. On bir yılda 120 tane iktisadi kuruluş özelleştirilmiş, elde
edilen gelir ne kadar, Hazine’nin kasasına giren rakam? Tam 44 milyar dolar.
Bir tarafta on altı yıl, 190 tane satılan kurum 8 milyar dolar elde edilen
hasılat, hazineye giren para; diğer tarata 120 tane satılan işletme, 44 milyar
dolar elde edilen para değerli arkadaşlar. Bu ne demektir? Bu şu demektir:
Geçmiş yıllarda özelleştirme uygulamalarında peşkeş demektir. Evet, bakın, bir
tanesini… Yani ilginç bir örnek var, onu hatırlatmak istiyorum, hepiniz
hatırlayacaksınız.
Şimdi, AK PARTİ
hükûmetleri döneminde özelleştirmeler, diğer büyük ihalelerde olduğu gibi,
canlı yayınla yapılıyor. Geçmişte, özelleştirmeler, Başbakan gece telefon
açıyor iş adamına -bizden önceki hükûmetler döneminde- “Sen, şu bankayı satın
alacaksın, şu kamu bankasını, teklif vereceksin ve şu fiyata satın alacaksın.”
diyor değerli arkadaşlar.
MUSA ÇAM (İzmir)
– Hangi hükûmetler döneminde?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Neyse, yani… Bizden önceki dönemler olduğu kesin. Yani bizden önceki
hükûmetler dönemi olduğu kesin.
MUSA ÇAM (İzmir)
– Ama o hükûmetlerin milletvekillerinden biri arkada Meclisi yönetiyor,
Meclisi!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Aradaki farkı göstermek için söylüyorum. Orada özelleştirme
ihaleleri, kurumları böyle satılıyor, böyle veriliyor.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Sayın Başkan, bir cevap vereceksiniz değil mi?
MUSA ÇAM (İzmir)
– O hükûmetleri söylerken, size sataşıyor size!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – AK PARTİ hükûmetleri döneminde ise ne yapılıyor?
BAŞKAN – Lütfen…
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Kameraların önünde canlı olarak veriliyor değerli arkadaşlar.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Abdulkadir Aksu…
BAŞKAN - Cevap
vermesi gerekenler verir, merak etmeyin, merak etmeyin, biraz daha sabırlı
olun.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Bakın, yine çok ilginç bir örnek vermek istiyorum: TÜPRAŞ’ın… İsim
veriyorum, bakın, buyurun; tarih de veriyorum, isim de veriyorum ama kimseyi de
suçlamak için söylemiyorum. Bu konuda, AK PARTİ hükûmetlerinin, suistimalin önlenmesi noktasında, kamu kaynaklarının
yerinde kullanılması noktasındaki hassasiyetini ve samimiyetini ortaya koymak
için bunları söylüyorum değerli arkadaşlar.
Bakın, TÜPRAŞ
özelleştirildi. TÜPRAŞ’ın yüzde 34 hissesi 2000 yılında -tekrar söylüyorum,
hiçbir döneme, hiçbir şeye bir suçlama şeyi için söylemiyorum; bir tespit, bir
vakıa sadece, olay gerçek bir olay- 1,1 milyar dolara satılıyor, 1,1 milyar
dolar. TÜPRAŞ’ın yüzde 51 hissesi 2006 yılında, değerli arkadaşlar, 4,1 milyar
dolara özelleştiriliyor, satılıyor.
KEMAL EKİNCİ
(Bursa) – Daha önce kaça satılmıştı?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Aradaki fark bu işte. İşte, bu fark nedir biliyor musunuz? Bu fark
AK PARTİ’nin farkıdır. Bu para, fark, nereye giriyor,
nereye gidiyor? Hazineye giriyor, devletin kasasına giriyor
MUSA ÇAM (İzmir)
– Kutuya, kutuya, kutuya!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Peki, daha önce nereye gidiyordu, daha önce nereye gidiyordu?
MUSA ÇAM (İzmir)
– Kutuya gidiyor, kutuya!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Daha önce…
BAŞKAN – Lütfen,
siz Genel Kurula hitap edin.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Yani mesela şu TÜPRAŞ’ın özelleştirmesinde 3 milyar dolarlık, 2-2,5
milyar dolarlık daha düşük -daha önceki dönemler itibarıyla söylüyorum- daha az
gelir elde etme söz konusu. Bu para nereye gitti?
MUSA ÇAM (İzmir)
– Sayın Aksu’yla Sayın Çiçek cevap verecekler buna!
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Ayakkabı kutusuna!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Ben sizin takdirlerinize bırakıyorum değerli arkadaşlar.
İHSAN KALKAVAN
(Samsun) – Bırak bunu, altından bahset…
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Bu ülkede, yine, en büyük kaynakların heba edilmesi -aslında yasal suistimal diyelim- yasal soygunlardan bir tanesi de faiz
ödemeleri yoluyla gerçekleştirilmiştir bu ülkede, maalesef; evet, faiz
ödemeleri yoluyla gerçekleştirilmiştir.
Şimdi, bakın,
devraldığımızda devletin bütçesindeki harcamaların yüzde 43’ü yani 100 liralık
harcamanın 43 lirası faiz ödemesi olarak birilerine aktarılıyordu değerli
arkadaşlar. Devlet, toplam, bir yıl içerisinde 100 lira para harcıyor, bunun 43
lirasını faiz geliri elde edenlere aktarıyor. Rakam olarak söyleyeyim: 2002
yılında bütçe harcaması toplamı 119,6 milyar lira. Bütün, devletin tüm ihtiyaçları
için yapılan harcamaların toplamı 119,6 yani sağlık, eğitim, altyapı, her şey;
personel ücretleri, yatırım, tarım, sosyal güvenlik, sosyal destek, ne varsa;
devletin temel fonksiyonlarını ifa etmek üzere yapması gereken harcamaların,
tümünün yapıldığı harcama rakamı bu 2002 yılında. Ne kadar? 119,6 milyar lira.
119,6 milyar liranın 51,7 milyar lirası faiz ödemesi olarak birilerine
aktarılıyor ve bunların sayıları da yani faiz geliri elde edenlerin sayıları da
100 bini geçmiyor. Hatta, büyük rakamlar elde edenleri
aldığımız zaman bu sayı 20 binlere kadar düşüyor. 100 bin diyelim, düşünün,
devletin harcamalarının yüzde 43’ü 100 bin kişiye gidiyor ve yüzde 57’si de 70
milyona gidiyor. Değerli arkadaşlar, adalete bakın, sisteme bakın. Aynen böyle,
aynen böyle. Bunlar resmî rakamlar ve bizden önce üretilen rakamlar, bizden
önceki rakamlar yani bizimle alakası olmayan rakamlar. Bu, bir soygundur; bu,
soygunun daniskasıdır; bu, milletin, fakir fukaranın parasının para babalarına,
zenginlere, sermaye sahiplerine aktarılması anlamına gelir.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Bu olaylardan sonra bari bunlardan bahsetmeyin. Ayıptır ayıp. İnsanda
biraz yüz olur, yüz.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Faiz gelirini kim elde eder? Parası olan elde eder, öyle değil mi?
Sermaye sahibi faiz geliri elde eder, gariban vatandaş faiz geliri elde etmez.
Evet, bir miktar orta kesimden de var ama bunların oran içerisindeki payı yüzde
1’in bile altında değerli arkadaşlar. Esas, faiz gelirini elde edenler sermaye
sahipleri. Tekrar söylüyorum; Yüzde 43’ü, 52 milyar, 100 bin kişiye gidiyor;
57’si, kalan para da 70 milyona gidiyor; böyle bir bütçe, böyle bir politika,
böyle bir uygulama soygundan başka… Ha, soygundur ama yasal soygundur, yasal
soygundur.
Bakın, eğer bu oran, yani 2013 bütçesinde bu oran aynı kalmış
olsaydı değerli arkadaşlar, yani yüzde 43 olarak aynen kalmış olsaydı, iyileşme
ya da kötüleşme olmamış olsaydı, AK PARTİ hükûmetlerinin uygulamaları sonucunda
bütçe içerisindeki faiz ödemelerinin oranı 2002’deki gibi 43 olarak kalmış
olsaydı bu sene bütçesinden ödenmesi gerekecek olan rakam ne kadardı biliyor
musunuz? 173 milyar lira. 2013 bütçesi 404 milyar
lira, yüzde 43’e oranladığınız zaman 173 milyar lira faiz ödemesi yapılması
gerekirdi. 173 milyar lira… Peki, 2013 bütçesinde faiz ödemesi ne kadar? 53
milyar lira değerli arkadaşlar. Bu ne demektir? Bu, sadece bir yılda faizden
120 milyar lira daha az ödeme yapılıyor anlamına gelir. Bir başka ifadeyle,
eğer AK PARTİ iktidarlarının bu yönetimi olmasaydı ve geçmiş uygulamalar,
geçmiş yönetimler aynı trendle devam etmiş olsaydı ve kötüye de gitmemiş
olsaydı… Biz devraldığımızda faiz ödemelerinin payı, bütçe içerisindeki payı
sürekli artıyordu; bir de o var bakın. Hadi diyelim ki, hükûmetler geldi onu
durdurdu ve aynı oran kaldı, 2013 bütçesinden faize tam 173 milyar lira
ödemeleri gerekirdi. Ödenen rakam ne kadar? 53 milyar lira. Oran olarak ne kadar?
Yüzde 13; yani 43 olan oran 2013 bütçesinde 13’e düşürülmüştür. Sadece bir
yılda, 2013 bütçesinde bu şekilde elde edilen faiz tasarrufu, faiz geliri 120
milyar liradır değerli arkadaşlar. Soygun, soygunun büyüklüğünü görebiliyor
musunuz? On yılın rakamını topladığımız zaman nominal olarak 642 milyar lira
yapıyor, 642 milyar lira. Esasında kavga bu… Daha önce bu para birilerinin
cebine giriyordu. Evet, aynen öyle birilerinin cebine giriyordu ve bu birileri
de güçlü birileriydi değerli arkadaşlar. Sermaye sahipleriydi, holdinglerdi.
Evet, holdingler de paralarını yatırıma değil faize veriyorlardı.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Şimdi ayakkabı kutularına gidiyor!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - O dönemlerde, o yıllarda şirketlerin, büyük holdinglerin faaliyet
dışı gelirlerine baktığınız zaman faaliyet gelirlerinden kat kat fazla olduğunu
görürsünüz. Nereden geliyor o paralar? Faiz gelirlerinden geliyor; garantili
para, devlet tarafından ödeniyor. Bakın, bunların hepsi gerçek rakamlar, acı
ama gerçek. Yıllar boyu bu şekilde devletin, milletin kaynakları, paraları
birilerine aktarıldı, bütçe yoluyla aktarıldı hem de değerli arkadaşlar.
Şimdi, bakın, şu
noktada herkesin, bu ülkede yaşayan herkesin bu sonucu takdir etmesi gerekir.
Bir teşekkürü de burada hak ediyor Hükûmet, bir değil binlerce teşekkürü hak
ediyor, değerli arkadaşlar. Eksiğimiz vardır, yanlışımız vardır, tamam,
konuşuyoruz, ediyoruz ama şu olay…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Canikli, süreniz doldu.
Size de ek süre
veriyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Peki, değerli arkadaşlar, bu noktada şu soru akla gelebilir: Tamam,
bu faiz ödemelerinin oranı azaltıldı, ciddi tasarruf sağlandı, bu paralar
nereye gitti? Değil mi, güzel bir soru?
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Evet. Tam da soru bu.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Güzel bir soru, güzel.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Kutuya, kutuya.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Teşekkür ediyorum, güzel bir soru.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Bakanların çocuklarına aktarıldığını açıkla.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Bakın, söyleyeyim: 2002 yılında fakir fukaraya aktarılan yani
sosyal yardım olarak aktarılan para bütçenin yüzde 1’i iken, 2013 bütçesinde
yüzde 6,6’ya çıkartılıyor. Rakam olarak söyleyeyim: Bakın, 2002 bütçesinde
Türkiye’deki tüm fakir fukaraya farklı isimler altında yapılan yardımların
toplamı 1,1 milyar lira. Tekrar söylüyorum, 2002 bütçesini, devraldığımız son
bütçe olduğu için kullanıyorum değerli arkadaşlar. Peki, 2013 bütçesinde ne
kadar? 27,4 milyar lira değerli arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Para nereye gitmiş? İşte, bu faizden gelen para.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Marmaray’a gitti.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Hayır bitmedi. Bakın, eğitim, çok önemli. Hani diyor ya eğitim
önemli. 2002’de bütçenin sadece yüzde 9,41’i eğitime ayrılırken, 2013
bütçesinde yüzde 16,8; 2014 bütçesinde yüzde 18 öngörülüyor. Rakam olarak
söyleyeyim: 2002’de sadece eğitim için ayrılan toplam ödenek, harcanan 11,2
milyar lira iken, 2013’te 68 milyar lira harcanıyor değerli arkadaşlar; 2014’te
de 76,5 milyar lira ayrıldı. İşte, bakın, eğitime gitmiş para, faizden gelen
para buraya gitmiş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sağlık
harcamaları… Sağlık harcamalarını da söyleyeyim oran olarak, biraz hızlı
geçiyorum: 2002 yılında sağlığa yapılan toplam harcamalar yüzde 11 iken,
sordunuz, söylüyorum değerli arkadaşlar, nereye gitti bu paralar, ben de cevap
veriyorum.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Marmaray’a gitti, Marmaray’a.
MUSA ÇAM (İzmir)
– Kutuya gitti, kutuya.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Onları saymıyorum.
…2013 yılında
yüzde 17’ye çıkmış. Rakam olarak, sağlık için, sağlığın her alanında yapılan
harcamalar 2002’de 13,6 milyar lira iken 2013’te bu rakam 69,4 milyar lira
olmuş değerli arkadaşlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Millete gitti, millete.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Çiftçi… Yani maalesef bazı arkadaşlar mangalda kül bırakmaz
“çiftçi, köylü, memur” derken ama rakamlar önemli yani ne dediğinizin önemi
yok; laf değil, icraat. Biz icraatla konuşuyoruz değerli arkadaşlar.
Tarımsal destek,
tarıma destek 2002 yılında bütçenin yüzde 2,4’ü iken 3,1’e çıkartılmış.
SAKİNE ÖZ
(Manisa) – Hâlâ geri ödemeleri yapamıyorlar, paraları yok, hayvanlarını
satıyorlar.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Rakam olarak 2002 yılında bütün çiftçiye Türkiye’de yapılan toplam
destek 1,8 milyar lira -2002 bütçesinde- 2013 bütçesinde 12,8 milyar lira. Yani
bizden önceki hükûmetler çiftçiyi bu kadar seviyor, biz bu kadar seviyoruz, 12
kat daha fazla seviyoruz değerli arkadaşlar, onlardan 12 kat daha fazla
seviyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Onlar da bizi seviyor.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Neden? Yani siz toplumun kesimlerine verdiğiniz önemi nasıl
gösterirsiniz; bir Hükûmet olarak nasıl gösterirsiniz? Onlara bütçeden
ayıracağınız kaynakla gösterirsiniz. Bizden öncekiler faizcileri seviyordu.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Millet de seviyor bizi millet.
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) – Faizcilerle kol kolaydınız.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Biz faizcileri sevmiyoruz, kusura bakmayın, sevmiyoruz. Niye
sevmiyoruz? Bunu nasıl anlıyoruz? Çünkü faize, faizcilere aktarılan paraları
kesmişiz, azaltmışız.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Nereye vermişsiniz? Nereye vermişsiniz?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Nereye aktarmışız, söyledim işte; sosyal yardımlara, söyledim;
sağlığa, söyledim; eğitime, söyledim.
Ha, bir de
yatırımlar var bakın, unutmayalım değerli arkadaşlar, yatırımlar da var. 2002
yılında bütçenin yüzde 6,6’sı yatırımlara giderken 2013 bütçesinde yüzde 10’a
çıkmış oran olarak. Rakam olarak 2002 yılı bütçesinde toplam yatırım rakamı 7,8
milyar lira, 2013 bütçesinde 40 milyar lira. Varsa itirazınız söyleyin, yok.
Rakamlar, doğru rakamlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Böyle bir günde iktidar adına konuşmak güç tabii. Süre de bitmek
bilmiyor.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Yani bakın… Ha, şimdi, bir de toplam rakam olarak bakalım. Yani
işte, “Şu kadar özelleştirme geliri elde ettiniz, şu kadar vergi topladınız
-global olarak söylüyorlar- bunları nereye harcadınız?” Onları da söyleyeyim.
Şimdi, bakın, 260 milyar lira yatırımlara -son on yılda- 80 milyar lira tarımı
desteklemeye, 445 milyar lira sosyal güvenlik sistemini desteklemeye, 425
milyar lira sağlık harcamalarına…
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Evdekileri çıkartsaydınız…
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – …400 milyar lira eğitim harcamalarına, 125 milyar lira fakir
fukaraya, 671 milyar lira personele.
Şimdi, bakın,
değerli arkadaşlar, eğer kastettiğiniz, şu anda bir operasyon yapılıyor ve bu
operasyon çerçevesinde birtakım iddialar var. Evet, birtakım iddialar var.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Başkanım, beş dakika daha verin.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Sözüm çok kesildi. Sanıyorum, Sayın Başkan o konuda gereken
düzeltmeyi yapacaktır -ona inanıyorum- süre olarak.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Versin, versin. Versin de dinleyelim.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Şimdi, önce şunu söyleyelim: Bakın, on bir yıllık AK PARTİ
iktidarında böyle bir konu ilk defa gündeme geliyor değerli arkadaşlar. On bir
yıl boyunca… İddia ama. Tırnak içerisinde söylüyorum, iddia. Göreceğiz, yargıda
şu anda, göreceğiz, ne olup biteceğini göreceğiz. Bazıları hüküm veriyor.
Maalesef dünkü konuşmalarda da sanki her şey ispat edilmiş, tespit edilmiş
gibi.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Ortada, ortada.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Bakın, önce şunu çok net bir şekilde söylememiz gerekiyor. Kim ne
yanlış yaparsa yapsın, karşılığı…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Canikli verdiğim ek süre de doldu. Son defa size bir dakika daha ilave zaman
veriyorum. Lütfen konuşmayı tamamlayınız. Lütfen…
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkanım, bir saat olduğu için beş dakika daha vermeniz
lazım.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Kim ne yanlış yaparsa yapsın, kim olursa olsun üzerine
gidilecektir, gidiliyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Ne zaman, ne zaman?
REFİK ERYILMAZ
(Hatay) – Emniyet müdürlerini niye görevden alıyorsunuz?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Bakın, kanallar açık değerli arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Kanallar açık. Böyle bir olay gündeme gelmiş ise, böyle bir operasyon
yürütülüyor ise bu ne demektir, biliyor musunuz? Kanallar açık demektir, sistem
yürüyor demektir. Yani hiçbir şey kapatılmıyor demektir. Bununla da gurur
duyuyoruz.
REFİK ERYILMAZ
(Hatay) – Yolsuzluk yapanlarla mı gurur duyuyorsunuz?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Ondan yana en ufak bir kuşkumuz söz konusu değil. Kim ne hata
yapmışsa sonuna kadar üzerine gidilir ve mevzuatın, kanunların gerektirdiği
cezaya çarptırılır ama her kim aynı zamanda bunun üzerinden Türkiye’ye yönelik
olarak bir planı varsa Türkiye’yi sıkıntıya…
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Yok öyle.
REFİK ERYILMAZ
(Hatay) – Savcıları niye görevden alıyorsunuz? Onu açıklayın.
NURETİN CANİKLİ
(Devamla) – Onu söyledim değerli arkadaşlar. Varsa diyorum, varsa diyorum.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Yok mu?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Varsa onun da gereğini yaparız, hesabını sorarız. Ondan da hiç
kimsenin en ufak bir kuşkusu olmasın. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar)
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) – Savcıları görevden alarak mı?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Ben, 2014 bütçemizin ve 2012 yılı kesin hesabımızın, ülkemiz,
milletimiz, hepimiz için hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Canikli.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın İnce.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan, sayın milletvekillerini kürsüdeki hatibe laf atmamaları
konusunda defaatle uyarıyorsunuz.
BAŞKAN – Evet.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Teşekkür ederim. Fakat 5 Nisan 2000 Çarşamba günkü Tutanak
Dergisi’ne baktım. Ankara Milletvekili Sayın Cemil Çiçek, Meclis Başkanını,
milletvekiliyken tam da 7 kez çok sert bir şekilde uyarmış. Yani 7 kez laf
atmışsınız bir birleşimde.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Kötü örnek, örnek olmaz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Kime?
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Başkana.
BAŞKAN – Yok,
hayır.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Tutanaklar burada.
BAŞKAN –
Yaptıysam, yanlış yapmışım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, gülüşmeler; CHP,
MHP ve BDP sıralarından gülüşmeler) Yanlış yapmışım. Gayet açık. Yaptıysam
yanlış.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkanım, ben diyorum ki, acaba 2000 yılından sonra İç Tüzük’te bir değişiklik oldu da laf atmayla ilgili bir
müeyyide mi geldi? Arkadaşlarım bilmiyorlarsa, siz tecrübeli bir milletvekili
olarak -ben de İç Tüzük’te laf atmak yoktur diye bir
hüküm göremedim- acaba bunu açıklayabilir misiniz?
BAŞKAN –
Açıklarım. Çünkü, bakın, bu laf atmaların, kim
yapıyorsa… Ben de yaptıysam yanlış yapmışım, bunu kabulde hiçbir mahzur yok.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama bu laf atmaların bizi nereye getirdiğini
hep beraber şu on gün içerisinde gördük.
Onun için,
lütfen, yanlışsa, bu yanlışı emsal göstererek yanlışa devam etmeyelim. Bundan
daha doğru ne olabilir ki?
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkanım, Sayın Haydar Akar’ı uyardınız, arkadaşımızı. Haydar
Bey de az önce yanıma geldi, dedi ki: “Ben de otuz sene milletvekilliği yapayım,
Meclis Başkanı olayım, sonra laf atmayacağım.” Bana söz verdi. Haberiniz olsun.
BAŞKAN – Tamam,
peki…
Buyurun Sayın
Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın konuşmacı ismimi anarak bana
sataştı. İzin verirseniz tek bir kelimeyle cevap vermek isterim.
BAŞKAN – Evet,
buyurun.
İki dakika.
Siz de yeni
sataşmaya sebebiyet vermeyin.
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu’nun, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin 506 sıra sayılı Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın tümü
üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Sayın Canikli
ismimi anarak aynen şöyle söyledi: “Sayın Aslanoğlu, siz bunu bilmiyorsunuz.”
Ben, sadece,
Sayın Canikli’ye, 5 Kasım 2013 Plan Bütçe Komisyonu tutanaklarından küçük bir
paragraf okuyacağım. Neyi bilip bilmediğimi ben mi bilmiyorum acaba Hükûmetin
Başbakan Yardımcısının söylediklerini, Canikli mi bilmiyor, takdirlerinize
sunacağım.
“Sayıştayla ilgili konu, biraz da benim vicdanıma havale
ederek Sayın Aslanoğlu bu konuda ne düşündüğümü sordu. Biraz önce temsilci
arkadaşımızı dinlediniz. Dün Bakanlar Kurulu sırasında, bütçe görüşmeleri
başladığı için bu konuda arkadaşlarımızın haklı görüşleri dile getirdiklerini,
uzun tartışmalar olduğunu duydum ve akşam televizyon kanallarında da bazı
tartışmaların yaşandığına şahit oldum. Esasen bu konuya uzak değilim, bu rapor
olarak sunulan toplam 6 sayfalık yazının rapor denilebilecek bölümü sadece
küçük bir paragrafıdır. Başındaki bu kâğıdı, ortasındaki bu kâğıdı ve şunları
saymazsanız, bunun özeti küçük bir paragraftır. Bunu rapor olarak yazmışlar.”
Takdirlerinize
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Uzunırmak
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Başkan, sayın konuşmacı TÜPRAŞ’ın özelleşmesiyle ilgili olarak
bizim de içinde bulunduğumuz geçmiş hükûmetleri de zan altında bırakan bir
açıklama yapmıştır ve sayın konuşmacının söylediği gibi de değildir TÜPRAŞ
özelleştirmesi. Kendi Hükûmetleri zamanında…
Söz verir misiniz
Sayın Başkan?
BAŞKAN – Şimdi,
Sayın Uzunırmak, iki dakika söz verip vermemek o
kadar zor bir şey değil ama doğrudan şahsınızı hedef alan bir ifade yok.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Ama partimizi…
BAŞKAN – Peki,
buyurun hemen, iki dakika…
2.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın tümü üzerinde AK PARTİ
Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Sayın konuşmacıya
şunu sormak isterim: Acaba 29 Nisan 2005’ten sonra başlayan TÜPRAŞ’ın yani
gerçekleşen özelleştirmesinde 2 Eylül 2005 tarihinde 9 yatırımcının iştirakiyle
ihale yapılıyor. Doğrudur, burada bu fiyatları bulmuştur ama
AKP’nin bundan bir buçuk sene önceki kendi devri iktidarında TÜPRAŞ’ın yüzde
65,76’lık bölümünün 1 milyar 302 milyon dolara gitmesi ve bunun AKP iktidarının
yönetiminde Özelleştirme Yüksek Kurulu tarafından onanması ama PETROL-İŞ’in mahkemeye giderek Danıştaydan
bu özelleştirmenin iptal edilmesinin sağlanması mı acaba gelecekteki o
düşünülen kârı getirmiştir? Yani 2005 yılındaki övündükleri
özelleştirmenin temeli kendilerinin devri iktidarında 1 milyar 302 milyon dolara
satılmış olan TÜPRAŞ’ın, ÖYK’nın onayladığı
özelleştirmenin Danıştayın iptali sayesinde 2005
yılında TÜPRAŞ’ın fiyatları o noktaya gitmiştir. Yani AKP iktidarı kendi 2003
yılındaki özelleştirmesinde yüzde 65,76’lık kısmı 1 milyar 302 milyon dolara
satmıştır. Hiç kimse belgeden, bilgiden, tarihten kaçamaz.
İthaf olunur.
Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.28
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.39
BAŞKAN: Cemil ÇİÇEK
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Muhammet
Bilal MACİT (İstanbul)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
2014 yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012 yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın
tümü üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel
Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren
2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali
İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278,
3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon
yerinde, Hükûmet yerinde.
Şimdi, söz sırası
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili ve Grup Başkan
Vekili Sayın Mehmet Akif Hamzaçebi’ye aittir.
Sayın Hamzaçebi,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreyi herhâlde
eşit paylaştık galiba.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Evet Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Evet,
buyurun süreniz otuz dakika.
CHP GRUBU ADINA
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına siz değerli milletvekili
arkadaşlarımı ve televizyonlardan bütçe görüşmelerini izleyen vatandaşlarımızı
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Bir bütçe görüşmesini daha gerçekleştireceğiz.
Ancak, geleneksel olarak bütçe görüşmeleri yapılırken, hep bütçe konuşurken bu
sefer Türkiye’nin gündemi bir anda farklılaştı ve Türkiye’nin gündemi bugüne
kadar görmediği ölçüde bir başka konuyla meşgul oldu.
Değerli
milletvekilleri, İstanbul’da cumhuriyet savcılarınca başlatılan soruşturma
çalışmalarının dördüncü günündeyiz.
ALİ HAYDAR ÖNER
(Isparta) – Oo Sayın Bakan gelmiş! Ne yüzle gelmiş!
[CHP sıralarından alkışlar (!)]
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Bu süre içerisinde kamuoyuna intikal eden bilgiler gerek
ülke yönetiminin gerekse Hükûmetin son derece vahim, ciddi bir durum içerisinde
olduğudur. 4 Bakan hakkında çeşitli iddialar basında yer almaktadır. Hiç
şüphesiz ki bir hukuk devletinde, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar hiç
kimse suçlu sayılamaz. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, hukukun bu temel
ilkesini siyasetin merkezine almış bir partiyiz; insan haklarına, hukuka,
“suçsuzluk ilkesi” olarak isimlendirdiğimiz masumiyet karinesi ilkesine saygılı
bir partiyiz. Herkesin de bu ilkeye saygı göstermesini arzu ederiz.
Ancak, yine, bir
hukuk devletinde işleyen, işlemesi gereken bir kural vardır. Cumhuriyet
savcıları soruşturmalarını Anayasa’nın, yasaların kendisine çizmiş olduğu görev
alanı içerisinde yaparlar. Bu görev alanı içerisinde siyasetin, hükûmetin,
başbakanın, bakanların müdahale etmemesi, müdahale teşebbüsünde bulunmaması
gerekir. Bu da bir başka hukuk kuralıdır. Fakat,
duruma baktığımızda, tablo, hukuk devleti ilkesi çerçevesinde bir tablo değildir.
Bugüne kadar,
hukuksuz birçok davada hiç sesini çıkarmayan Sayın Başbakan, yetkililer,
bakanlar, bu defa masumiyet karinesine, suçsuzluk ilkesine sıkı sıkıya sarılmış
durumdalar ve “Mahkeme edilinceye kadar, mahkemeler karar verinceye kadar hiç kimse
suçlu sayılmaz.” diyorlar. Elbette, bu da bizim görüşümüzdür. Ama, bu ilkeye sarılan Sayın Başbakan, bakanlar “Savcıların
görevlerini yasalar çerçevesinde bağımsız bir şekilde yapması gerekir.”
şeklindeki hukuk devletinin bir diğer ilkesini bir kenara atmışlardır,
soruşturmayı sulandırmaya çalışmaktadırlar. Soruşturmayı yürüten savcıların
yanına müdahil olmak üzere başka savcılar görevlendirilmiştir. Polis müdürleri,
emniyet müdürleri görevlerinden alınmaktadır. Görevden alınma gerekçeleri,
savcı emriyle görev yapan polislerin bu görevini neden amirlerine
bildirmediğidir. Bu, başlı başına bir hukuk skandalıdır. Bizim kanunlarımıza
göre, ceza hukuku sistemimize göre, polis cumhuriyet savcısının emriyle görev
yapıyor ise adli kolluk hizmeti görevi yapıyordur ve bundan dolayı sadece ve
sadece savcıya karşı sorumludur, bu görevi amirlerine herhangi bir şekilde
bildirir ise bu bir suç teşkil eder. Görüyor musunuz “Polisler böyle bir
görevi, operasyon görevini amirlerine bile haber vermiyor, İçişleri Bakanının
oğlu tutuklanıyor; bundan Bakanın bile haberi yok. Böyle acıklı bir durum
olabilir mi, böyle vahim bir durum olabilir mi?” diye durumdan şikâyet edenler,
gerçekte bir hukuk kuralını ayakları altına almaktadırlar. “Bizim Hükûmet
dönemimizde bakanların oğlu da gözaltına alınır, bundan bakanların da haberi
olmaz, biz böylesi bir sistem kurduk.” diyerek bundan bir övünç payı çıkarmak
yerine, buradan polisleri, emniyet müdürlerini cezalandırmak isteyen hukuk dışı
bir anlayış var, bunu kabul etmek mümkün değildir. Türkiye’de gerçekten vahim
bir durum vardır. “Neden polisler amirlerine bunu haber vermedi? Bu suçtur.”
Ayrıca, bu şu demektir: Yani ciğeri neden kediye emanet etmediniz? Bunu
istiyorsunuz.
Değerli
milletvekilleri, bu bütçe görüşmelerinde bu konunun yeterince irdelenmesi
gerekir. 4 bakanla ilgili olarak bir fezlekenin hazırlandığı basında yer aldı,
böylesi bir bilgi basında yer almış durumda. Bu fezlekeler acaba ne durumdadır?
Normal olarak, Adalet Bakanlığı üzerinden Başbakanlık kanalıyla bu fezlekelerin
Türkiye Büyük Millet Meclisine intikal etmesi gerekir ama şu ana kadar Türkiye
Büyük Millet Meclisine böylesi bir bilgi, doküman, belge intikal etmemiştir.
Bunun akıbeti hakkında Sayın Hükûmet bilgi verirse bundan mutlu oluruz. Ancak,
bu tablo şunu göstermiştir ki bu bütçe görüşmeleri bugüne kadar olmadığı
şekilde meşruiyetini yitirmiştir. Bu bütçe dokümanları, 2014 yılı bütçe kanun
tasarısı ve 2012 yılı kesin hesap kanunu tasarısı meşruiyetini yitirmiştir.
Sayıştay raporlarının yokluğu nedeniyle esasen bir meşruiyet tartışması içine
girmiş bulunan bu bütçeler, şimdi, savcılarca yürütülen bu soruşturmalar
nedeniyle ikinci bir meşruiyet tartışmasının içine girmişlerdir. Bu bütçeler
artık meşruiyetini yitirmiş bütçelerdir.
Meşruiyet, sadece
klasik anlamıyla Parlamento çoğunluğu veya o hükûmetin arkasındaki halk desteği
veya seçimlerde aldığı oy oranı değildir. O, işin birinci şartıdır ama ikinci
şartı, o hükûmet doğru ve adil işler yapacaktır. Doğru ve adil işler yapmayan
hükûmet, seçimlerde hangi oy oranını alırsa alsın meşruiyetini yitirmiştir.
(CHP sıralarından alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, biraz önce burada iktidar partisi grubu adına konuşan Sayın
Nurettin Canikli, uzun uzadıya Sayıştay raporlarından söz etti ama üzülerek
ifade edeyim ki kendi uzmanlık alanı olmasına rağmen Genel Kurula doğru bilgi
vermemiştir, eksik bilgi vermiştir, Genel Kurulu yanıltıcı bir şekilde konuyu
anlatmıştır. Ben size kanunlara göre doğruları anlatacağım, kararı siz verin.
Sayın Canikli
şuraya bir tomar, bir balya rapor getirdi. O raporların bir bölümü de burada;
ben de örnek olarak bunları getirdim, sizlere sunacağım. Dedi ki: “Bu raporlar
bugüne kadar Türkiye Büyük Millet Meclisine geliyor muydu? Gelmiyordu, ilk defa
şimdi geldi. Yani önceki hükûmetler döneminde gelmeyen raporlar şimdi gelmeye
başladı.”
Değerli
milletvekilleri, bütçe hakkı, demokrasilerin en temel kavramıdır. Bütçe hakkı
demokrasileri yüceltir, yükseltir. Bütçe hakkına saygı duyan demokrasiler
gerçekten insan hak ve özgürlüklerine önem veren, onlara saygı duyan
demokrasilerdir, ikisi beraberdir bunların. Bütçe hakkı yok ise insan hak ve
özgürlüğü de yoktur, ikisi atbaşı gider bunların.
Değerli
milletvekilleri, bütçe hakkı, devletin yapacağı harcamaların kapsamı ve
büyüklüğü ile yani nerelere, ne miktar harcama yapacağı ile bu harcamaların
yapılması için bunların finansmanını oluşturmak üzere milletin ödeyeceği
vergilere milletin kendisinin karar vermesidir. Millet demokrasilerde bu
kararını, seçilmiş temsilcileri vasıtasıyla ve bütçe kanunları çıkararak alır.
Yani, Türkiye’de, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki milletvekilleri, milletin
temsilcisi olarak milletin bütçe hakkını buradaki oylarıyla, görüşleriyle bütçe
kanunları çıkarmak suretiyle ifade eder. Demokrasilerde hükûmetler, bütçe
kanunlarıyla parlamentodan vergilerin toplanması konusunda izin, harcamaların
yapılması konusunda yetki alırlar. İşte, Parlamentonun Hükûmete vermiş olduğu
bu vergi toplama izninin ve harcama yapma yetkisinin usulüne ve amacına uygun
olarak gerçekleşip gerçekleşmediğini denetlemek, milletin en tabii hakkıdır.
Bütçe hakkı, bütçeyi çıkarmakla bitmez, aynı zamanda bu bütçe uygulamasının
sonuçlarını da milletin denetleyip bilmesi gerekir. Yine bütün demokrasilerde
bu denetimi parlamentolar adına sayıştaylar yapar,
Türkiye’de de bu denetimi Sayıştay yapmaktadır. Sayıştay, bütçe hakkının millet
adına bekçisidir.
2003 yılı Aralık
ayında bu Parlamento, iki partili Parlamento, Adalet ve Kalkınma Partisi ve
Cumhuriyet Halk Partisinden oluşan Parlamento, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetim ve
Kontrol Kanunu’nu kabul etti. Hep birlikte kabul ettik bunu. Biz de o yasaya
destek verdik, kamu mali yönetiminde reform yapıyorduk çünkü. Eksiklikleri
olmasına rağmen o yasaya destek verdik. Daha sonra Sayıştay dedi ki: “Benim
kendi kuruluş yasam çıkmadı, o da çıksın ki ben gerçekten bütçe hakkına uygun
bir denetim yapayım.” Daha sonra 6085 sayılı Sayıştay Yasası 2010 yılı sonunda
çıktı. Ama bu yasalar çıktıktan sonra, Sayıştay raporları hazırlanmaya başladı,
Adalet ve Kalkınma Partisi attığı adımdan pişman oldu, “Eyvah, bu denetim
raporları Parlamentoya gelecek ve benim ne kadar usulsüz işlemim varsa bunu
bütün millet bilecek.” dedi. Buna tahammül edemedi. 4 Temmuz 2012 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi çoğunluk oylarıyla bir yasayı kabul etti ve Sayıştayın Türkiye Büyük Millet Meclisine sunması gereken
raporların kapsamı daraltıldı, Sayıştayın performans
denetimi yapma yetkisi kaldırıldı. Biz bu yasayı Anayasa Mahkemesine götürdük.
Anayasa Mahkemesi 27 Aralık 2012 tarihinde bu yasayı iptal etti. Ondan sonra
Hükûmeti yine bir telaş aldı. Nisan 2013 tarihinde yeni bir kanun teklifiyle
Türkiye Büyük Millet Meclisine geldi AKP Grubu. Bu yetkiyi, Sayıştayın
Anayasa Mahkemesi kararları çerçevesinde elde ettiği yetkiyi elinden almak,
raporları budamak için bir teklif verildi. Biz büyük tepki gösterdik, birçok
toplum kesimi bu teklife tepki gösterdi ve Hükûmet geri adım atmak zorunda
kaldı. Orada geri adım atan Hükûmet bir başka şey yaptı. Bu sefer fiilen bütün
üyelerini kendi Parlamento çoğunluğuyla tayin ettiği, Sayıştaydaki
Rapor Değerlendirme Kurulu üzerinden bu raporlara müdahale ederek Türkiye Büyük
Millet Meclisine bildirilmesi gereken denetim bulgularını bu raporlardan
çıkarttı, konu budur. Sayın Maliye Bakanı üç gün önce şunu söyledi: “Biz Sayıştaya 25 milyon harcama kaydını verdik. Sayıştay bu
denetimi yapıp Türkiye Büyük Millet Meclisine verebilir.” anlamında bir
değerlendirme yaptı.
Sayın Canikli,
siz bir balya rapor getirdiniz.
Sayın Canikli
konuşup gitti galiba.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Buralarda, buralarda.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Ben kendisini dinledim oysa.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – O da dinliyor, buralarda.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Neyse, kendisi bilir tabii ki. Yani, ben onu mahcup etmek
amacıyla burada değilim ama mahcubiyetini görmek isterdim doğrusu.
MİHRİMAH BELMA
SATIR (İstanbul) – Sayın Başkanım, biz dinliyoruz.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Biz dinliyoruz, o da dinliyor sizi.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Şimdi, bakın, “Bugüne kadar bu raporlar gelmedi, ilk defa
bizim dönemimizde geldi.” diyor. Evet, geldi. Adalet Bakanlığı raporu altı
sayfa, Sayıştay diyor ki, aynen okuyorum: “Denetim görüşü oluşturabilmek için
gerekli mali rapor ve tablolar ile bilgi ve belgeler yukarıda ilgili bölümde
açıklandığı üzere Adalet Bakanlığı yönetimi tarafından sağlanamadığı için
Adalet Bakanlığının 2012 yılına ilişkin mali rapor ve tabloları hakkında görüş
bildirilememektedir.” (CHP sıralarından alkışlar) Sayın Canikli, rapor bu. Bu,
Adalet Bakanlığı, burada başka bakanlıklar da var bakın, sadece beş altı
bakanlığı örnek olarak getirdim. Bir kısmı belki birkaç sayfa daha fazla
olabilir. Üst üste koyarsanız o balyayı eder, içerik yok.
Ne diyor Sayıştay
Yasası’nın 38’inci maddesi? Burada “Dış denetim genel değerlendirme raporu”
başlıklı 38’inci madde diyor ki: “Sayıştay denetçileri…” Örnek Adalet
Bakanlığını verdiğim için oradan gideyim. “…Adalet
Bakanlığının hesaplarını denetler; Adalet Bakanlığı gerekli mali tabloları
verir; ayrıca, harcama belgelerini Sayıştay denetler; bu denetim sonucunda
düzenlenen raporlar Adalet Bakanlığına tebliğ edilir; Adalet Bakanlığının yetkilileri
bu raporda tespit edilen hususlara cevaplarını verirler; Sayıştay bu
cevaplardan bir kısmını uygun görebilir, gördüklerini raporun dışına çıkarır;
kalanlar ilgili Sayıştay dairesine gider; görüşülür; o 38’inci maddedeki
prosedürü izler ve Türkiye Büyük Millet Meclisine bu raporlar gelir.”
Sayıştayın ilgili
yönetmeliği burada, yönetmelik eki tablo “Olumlu Görüş İçeren Denetim Raporu
Formatı” başlığını taşıyor. Ekler bölümü var, denetim raporunun ekinde ilk yer
alması gereken konu, denetim bulgu ve önerileridir. Yani, denetim bulguları
burada yer alacak.
Şimdi, bir
tartışma var: “Efendim, bu mali tabloları kim verecek?” Sistem değişti, eskiden
Ankara Defterdarlığı Muhasebe Müdürlüğü tüm devletin harcamalarını yapıyordu;
Jandarmanın ödemesini yapıyordu, Tarım Bakanlığının ödemesini yapıyordu,
Sayıştay o muhasebe müdürlüğünü denetliyor ve rapor düzenliyordu. Sistem
değişti şimdi yeni yasayla. Her kurumun, yani Adalet Bakanlığı, Tarım
Bakanlığı, Jandarma, her neyse, her kurumun kendi mali tablosu olacak,
bilançosu olacak, mizanı olacak, alacakları, borçları… Yani, tahakkuk esaslı
bir muhasebe sistemine geçildi. Adalet Bakanlığı diyor ki: “Ben, bunları
hazırlayıp veremedim.” E, bir yandan övünüyorsunuz “Tahakkuk esaslı muhasebeye
geçtik.” diye, daha onun gereğini yerine getirmemişsiniz. Geçtik o kısmını, ama
öbür tarafı denetledi, Ankara Defterdarlığı Muhasebe Müdürlüğündeki
harcamalarını Sayıştay denetledi. Sayın Bakan söylüyor “25 milyon harcama
verisini Sayıştaya verdik.” O harcama denetimi
sonrasında yazılan rapor nerede? Cevaplar nerede? Böyle bir rapor yazılmadı mı?
Meclisten kaçıyorsunuz.
Değerli
milletvekilleri, bütçe hakkına saygı göstermeyen bir iktidar vardır. Sayıştay
raporlarını, Sayıştayın denetim bulgularını Türkiye
Büyük Millet Meclisinden gizleyen bir Hükûmet vardır. O nedenle, bu bütçe meşru
değildir. Türkiye’de, bütçe oylamaları aynı zamanda güven oylamalarıdır. Sayıştay raporları olmaksızın kabul edilen bu bütçeler nedeniyle,
ben, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak biz bunlara “hayır” oyu vereceğiz ama
özellikle iktidar partisi grubu milletvekillerine sesleniyorum: Bu kadar yolsuzluk
iddialarından sonra, denetimin bu kadar önemli olduğu gerçeği ortaya çıktıktan
sonra elbette memleketi bütçesiz bırakmamak için bütçeye oy verebilirsiniz ama
gelin, şu kesin hesap kanunu tasarısına oy vermeyin. Hesabını vermeyen
bir hükûmet vardır burada. Bu hesap vermeyen Hükûmete buradan lütfen bir ders
verelim.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Başbakan Başbakanlık dönemini üçe ayırıyordu; çıraklık,
kalfalık, ustalık. Şimdi görüştüğümüz 2014 yılı bütçesi Sayın Başbakanın
ustalık dönemi bütçesi olmuş oluyor ve hatta ustalık döneminin zirvesindeyken
hazırlanmış olan bir bütçe oluyor. Dolayısıyla, “2002 yılında enkaz devraldık.”
edebiyatıyla yere batırdığı 2002 yılında Türkiye ekonomisinde var olan
sorunların on bir yıllık iktidar döneminden sonra çözülmüş olması, en azından
çözüm yolunda adım atılmış ve o konuda bir mesafenin alınmış olması gerekir;
ustalık bunu gerektirir. Bakalım, kendisini “usta” olarak tanımlayan Sayın
Başbakan bu konuda hakikaten bir başarı sergileyebilmiş mi?
Yine, bütçeler
millî gelirin yeniden dağıtılmasının aracıdır, ekonomide 2014 yılında 1,7
trilyon liralık bir millî gelir yaratılacak. 436 milyar liralık bir bütçe
büyüklüğüne sahibiz yani millî gelirin yüzde 25’i oranındaki bir bütçeyle, o
büyüklükteki bir harcama büyüklüğüyle, devlet, ekonomide yeniden dağıtım
faaliyetinde bulunacaktır. Yani 436 milyar liralık vergi, vergi dışı gelir veya
borçlanma hasılatı, bütçede öngörülen harcamalar yoluyla ekonomiye iade
edilecektir. İşte, bu süreç, vatandaşı doğrudan ilgilendirmektedir. “Bu bütçe
bana ne getirecek?” sorusunun cevabını vermek önemlidir. Bütçeyi bu iki açıdan
değerlendirmek gerekiyor.
Ancak gördüğüm
şudur: On bir yıldan sonra, on ikinci yıla giren Adalet ve Kalkınma Partisi
hükûmetleri artık yorulmuştur. “Metal yorgunluğu” diye bir kavram vardır. Belli
bir süre sonra, metal, özelliğini kaybeder, metali oluşturan atomlar birbirini
tutma kabiliyetini kaybederler, metalin mukavemeti azalır. Şimdi iktidarın
durumu budur. İktidar yorgunu bir AKP vardır. Bu bütçe, iktidar yorgunu AKP’nin
bir bütçesidir.
TÜİK’in gelir ve yaşam
koşulları araştırması var. TÜİK’in rakamlarına göre,
vatandaşımızın yüzde 61’i borç ve taksit ödemelerini yapmakta zorlanıyor, 2012
yılı rakamı; 2011 yılında da rakam bu, yüzde 61 düzeylerinde. Yani 2011’den
2012 düzeyine borç ve taksit ödemelerinde zorlanan geniş bir vatandaş kitlemiz
var, vatandaşımızın yüzde 61’i.
Ağır kış şartları
içerisindeyiz. “Evimin ısınma ihtiyacını bütçemle karşılamakta zorlanıyorum.”
diyen vatandaşlarımızın toplam vatandaşlara oranı yüzde 37. Bu rakam, 2011’de
yüzde 35, 2011’den 2012’ye durum daha ağırlaşmış. Vatandaş, kışın ısınma
ihtiyacını karşılayamıyor. Vatandaşlarımızın oturduğu evlerin yüzde 41’inin
çatısı sızdırıyor, duvarları nemli ve vatandaşımızın bunu onarma imkânı yok, 2011’de
de durum aynı, iyileşme diye bir şey yok burada.
İki günde bir et
veya tavuk yiyemeyen vatandaşımız, toplam nüfusun yüzde 56’sı. Evet, vatandaş,
bütçesini borçla çeviriyor, borç çarkıyla çeviriyor ve Türkiye’de tüketici
kredileri Avrupa Birliğinin 2 katına ulaşmış durumda, konut kredisi hariç.
Hükûmetin bu konuda aldığı önlemler var, gerçekten, Hükûmeti kutluyorum,
vatandaşın bu zor durumu karşısında çok önemli önlemler almış. Birincisi, kredi
kartlarını sınırlandırıyor. İkincisi, taksitli satışlardaki taksit sayısını
azaltacak düzenlemeyi hazırlamış, bütçeden sonra, yeni yılda hemen bunu
yürürlüğe koyacak ama bir konuda, ısınma konusunda almış olduğu bir önlem var
ki o konu da tebrike değer, Ankara’da doğal gaz karneyle dağıtılıyor! İkinci
Dünya Savaşı yıllarındaki Türkiye’yi, o dönemin Cumhuriyet Halk Partisini “karne”yle eleştiren Sayın Başbakan, 2023 vizyonuna doğru
giderken, Ankara’da doğal gazı karneye bağlamış durumda. Evet, Sayın Başbakan,
böyle bir Türkiye’yi bizim önümüze koymuş durumda.
Sayın Başbakan
asgari ücretle ilgili rakamlar verdi burada, asgari ücretle ne kadar süt,
peynir, pirinç alındığına ilişkin rakamlar verdi. Sayın Başbakanın rakamlarını
ciddiye almıyorum, yanlış çünkü. Sayın Başbakan Maliye Bakanına başvursun
lütfen, Sayın Maliye Bakanı da TÜİK’in rakamlarını
alıyor, kullanıyor ama Sayın Başbakan başka bir ölçü kullanmış, ben doğrusu,
anlayamadım. Asgari ücretle satın alınacak süt miktarını 435 litre olarak
sunuyor ve “Asgari ücretle şu kadar mazot alıyor, şu kadar pirinç alıyor, şu
kadar şunu alıyor…” diyor Başbakanımız. Vermiş olduğu rakamların hepsi yanlış,
ortalama rakamları söylemeye çalışıyor.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Doğru rakamlar, kesin rakamlar.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Siz, Sayın Aydın, buraya çıkıp bu konuda bir şey
söyleyemeyeceksiniz, diyeceksiniz ki: “Ya, kusura bakmayın, Sayın Başbakan
asgari ücretin netini almamış, brütünü almış.” (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Başbakan asgari ücretin brütüyle millete burada “Senin satın alma gücün
ne kadar arttı.” diyor. Yazıktır, yazıktır, yazıktır değerli arkadaşlar!
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Daha önceki dönemde de aynı rakamla ölçülüyordu, aynı oran. Aynı
oranda ölçülüyor. Daha önce nasıl ölçülüyorsa şimdi de aynı oranda tespit
ediliyor.
BAŞKAN – Sayın
Aydın, sizden sonra zaten Hükûmet adına cevap verecek bir arkadaşımız var,
müsaade edin o cevap versin eğer katılmıyorsa bu görüşe.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Şimdi, “2002’de ekonomi kötüydü.” diyor. Neydi eski
büyüme oranları? 1946-2002 dönemi büyüme oranı yüzde 5,4’tür. Biz bunu
söylüyoruz, 5,4. Yani çok partili siyasi hayata geçtiğimizden 2002 yılına
kadar, AKP iktidar olana kadar Türkiye ortalama yüzde 5 büyümüş.
Sayın Babacan
diyor ki: “1946 olmaz, çünkü İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki ilk yıl, savaştan
sonra ekonomi hızlı büyüyor, bu da ortalamayı yükseltir, onu almayalım.”
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – 1946’da yüzde kaç büyümüş?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Ne diyor? “1939’u alalım.” diyor, Atatürk’ün ölümünden
sonraki ilk yıl. Ben, Sayın Babacan’ın bu örneğini, Sayın Babacan’ın
ciddiyetiyle yan yana getirmekte zorlandım. Sayın Babacan, 1939 yılı, İkinci
Dünya Savaşı’nın başlangıç yılıdır. 1939’dan 1945’e kadar bütün dünya
ekonomisinde, savaştan etkilenen bütün ekonomilerde küçülme vardır. Yani siz
diyorsunuz ki “Savaşı da katalım da bu büyüme oranını aşağı çekelim.”
Gelin, o zaman
1924 ile 1938 arasını alalım. Büyüme nedir, geometrik ortalama? 7,3. Siz ne
büyümüşsünüz 2003-2013’te? 4,8.İsterseniz 1924 ile 2002 arasını alalım,
4,6’dır. Savaşlar var, İkinci Dünya Savaşı var, darbeler var, Kıbrıs Barış
Harekâtı var, her şey var. Az gittik, uz gittik, dere tepe düz gittik, döndük arkamıza
baktık, Sayın Başbakan, Sayın Hükûmet, bir arpa boyu kadar yol gidememiş.
Ortada övünülecek bir büyüme performansı yoktur. 2002’yi eleştiren Sayın
Başbakan, on bir yıllık iktidar döneminden sonra, sürdürülebilir istikrarlı bir
büyümeyi sağlayamamıştır. Bu, kendi içimizdeki değerlendirme, bir de diğer
ülkelerle bunu kıyaslayalım.
Bakın, gelişmekte
olan ülkelerde bu büyüme yüzde 6’nın üzerindedir.
Sahra Altı
Afrika’da yüzde 5,5’lara gelmektedir. Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da yüzde 5’in
üzerindedir -2003-2013 dönemini kıyaslıyorum- Asya ülkelerinde yüzde 8,5’tur.
Siz, bu ülkelerin de gerisinde kaldınız. Yani, yarıştığımız ülkelerin gerisinde
kalmışız. Ne diyordu Sayın Başbakan? “2002 kötüydü, iç tasarruflar düşüktü.
Toplam iç tasarrufların millî gelire oranı yüzde 18’di.” Sayın Başbakan yüzde
18’le devraldı, iyi bir oran değildi, doğru, azalmıştı. Şu an kaç? Yüzde 12,6.
Otuz yılın en düşük seviyesidir. Sayın Başbakanın tasarrufta çözdüğü hiçbir şey
yoktur.
Bir ekonomi,
tasarruf edemiyor ise yatırım da yapamıyor demektir. 1990’larda Türkiye’de
yatırımlar millî gelirin yüzde 23’ü iken, şimdi yüzde 20’lere düşmüştür.
İyileşen bir şey yoktur, kötüye gitmektedir. İşsizlik, 1990’larda, 1980’lerde
yüzde 8 seviyesindeydi, AKP iktidarları döneminde yüzde 10 bandına oturmuştur.
8,9’a düşer gibi oldu, hemen “Aman biz bu işsizlikle devam edemeyiz, bunu biraz
yükseltelim!” dediniz, yüzde 9,5’a yükselttiniz, daha da yükselteceksiniz.
Vergi sistemi,
dolaylı vergiler ağırlıklı bir yapı sergiliyordu, şimdi durum daha vahim
olmuştur. Dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içerisindeki payı 2002’de
yüzde 66 iken şimdi 71,5’a çıkmıştır. Sayın Maliye Bakanı, sosyal güvenlik
primlerini dâhil ederek bir kıyaslama yapıyor, elbette o da yapılabilir ama
eskiden beri nasıl yaptıysak Sayın Bakan, gelin, yine aynısını yapalım. Topu
taca atmak yok. Eskiden sayın maliye bakanları bunu böyle sunardı. Sizin
hükûmetlerinizin bakanları dâhil, hepiniz. Bir başarı burada yoktur.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Başbakan bir… Tarımsal destek ödemelerine giriyorum, çok
zamanım kalmadı. 2002 yılında toplam tarımsal destek ödemelerinin faiz dışı
harcamalara oranı yüzde 2,75’ti, yani bütçenin yüzde 2,75’i çiftçiye
veriliyordu. Şimdi ne kadar? Yüzde 2,55’i, aşağı düşmüş 2014 yılı bütçesi. 2013
yılı yüzde 2,54, aşağı inmişsiniz. Biz “Bu, az.” dedikçe siz başka şeyler
söylemeye başladınız, “Tarımsal kredilere sübvansiyon veriyoruz, DSİ’nin sulama
yatırımları var…” “Bunlar olmaz, girmez” diyoruz, onlar yatırım bütçesinde veya
başka bütçelerde gözüküyor, bunlar da eskiden vardı, o zaman eskinin
rakamlarını ona göre düzeltmeniz lazım. O zaman şöyle diyor sayın bakanlar:
“OECD ülkeleri içerisinde yüzde 2,1 ile OECD hesaplarına göre en yüksek desteği
bizim Hükûmetimiz veriyor Türkiye’de.” Sayın Babacan verdi bu rakamı, Sayın
Tarım Bakanı bu ölçüyü kullanıyor. 2002’de bu rakam yüzde 3,6, OECD ölçeğinde
tarıma verilen destek.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Hamzaçebi, süreniz bitti, size de elbette ek süre vereceğim. Tamamını siz mi
kullanmak istersiniz, yoksa paylaşır mısınız? Karar verirseniz, üç…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Ben alayım efendim.
BAŞKAN –
Tamamını? Peki.
O zaman, altı
dakika daha ilave ediyorum sürenize.
Buyurun efendim.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Sayın Öztrak, ben, Sayıştay
raporlarına çok zaman ayırdım, o nedenle, sizin izninize sığınıyorum. Teşekkür
ederim.
Şimdi, tarımsal
destek harcamalarında… Bakın, Sayın Canikli geldi, burada konuştu. Sayın
Canikli, siz fındık memleketinin milletvekilisiniz. Fındıkta, fındık
üreticisinin 2004 yılı don afetinden kalan 169 milyon liralık alacağı vardır.
Sizin Hükûmetiniz fındık üreticisinin bu alacağını gasbetti.
Arkadaşlar “gasp” diyorum, bakın, özellikle “gasp” kelimesini kullanıyorum ki
bir sayın bakan çıksın “Devlet, borcuna sadıktır, biz bunu ödeyeceğiz.” desin.
Bugüne kadar bunu söyleyen olmadı, bekliyorum, belki sayın bakanlar itiraz
eder, buna cevap verirler veyahut da diyecekler ki: “2011 yılında biz bütçe
kanununa bir hüküm koyarak bunları silmiştik, üstüne yatmıştık bunun.” Sayın
bakanlar, “2011 Yılı Bütçe Kanunu” dediniz, bütçe kanunları yıllıktır, o yıl
geçtikten sonra o hüküm bir şey ifade etmez.
2002’de buğday
üreticimiz 4 kilogram buğdayla 1 litre mazot alırken, bugün 6 kilogram buğdayla
1 litre mazotu ancak alabiliyor, iyileşen bir şey yok. 2002’yi kötülüyordunuz;
2002’de süt üreticisi, 1 kilogram sütle 2 kilograma yakın yem alırken şimdi 1
kilogram sütle ancak 1 kilogram yem alabiliyor, iyiye giden herhangi bir şey
yok.
Sayın Başbakanın
vermiş olduğu süt örneği de gerçeğe uygun değildir. Sayın Başbakan çarşı pazar
dolaşmadığı için, otellerin kırmızı halılarında yürümekten halkın arasında
yürümeyi unuttuğu için, muhtemelen o rakamları artık kendisi bilmiyor.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Türkiye’yi dolaşıyor Türkiye’yi, Türkiye’yi dolaşıyor Başbakan.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakanın bir “simit-çay
endeksi” var. Doğrusu, bu endekse girmek istemiyordum ama girmek zorundayım.
Çünkü Sayın Başbakan işine geldiği gibi konuşuyor. 2002 seçim kampanyasını
bunun üzerine kurmuştu. Geçim sıkıntısını asgari ücretin simit-çay fiyatlarıyla
karşılaştırması üzerinden anlatıyordu. Ama ilginç bir şey, 2002’nin ilk
yarısında yapmış olduğu mitinglerde Sayın Başbakan bir aileyi anne, baba ve 3
çocuk olmak üzere 5 kişiden oluşuyor kabul ederken, 2002’nin ikinci yarısında
aile fertleri sayısını 6’ya çıkardı. Niye? Çünkü 2002’nin birinci yarısında
asgari ücret 163.500 liraydı, ikinci yarıda asgari ücret 184 bin liraya çıkınca
-bugünkü rakamla 184 lira- simit-çay hesabının tutabilmesi için aile fertleri
sayısını 6’ya çıkardı. Tarih 15/10/2002, yer Trabzon
meydanı. Ben de o tarihte seçim çalışmalarımı Trabzon’da yürütüyorum. Trabzon
meydanında Sayın Başbakan kalabalıklara hitap ediyor, simit-çay hesabını
kalabalıkla birlikte yapıyor, diyor ki: “1 simit şu kadar, 1 çay şu kadar. Bir
ailede 4 çocuk olduğunu varsayarsak anne, babayla birlikte eder 6 kişi.”
Hesabını yapıyor, diyor ki: “220 milyon lira lazım.” Yani bugünkü rakamla 220
lira. 5 kişi olsa bu rakam 184 liraya inecek. Asgari ücret de 184 lira;
dolayısıyla çay-simit almaya tam yetiyor, denk geliyor. Başbakan, tabii ki, ne
yapacak? Hesabı değiştirecek.
Şimdi, bu bütçede
bir hesap daha yaptı, dedi ki: “Asgari ücret 804 lira, simit 50 kuruş, çay 50
kuruş; 450 lira tutar 5 kişi üzerinden.” dedi. Bir aile sadece simit-çayla
beslense dahi üç öğün, aylık masrafı 450 TL tutuyor. Sayın Başbakan, öyle
anlıyorum ki, bu simit-çay fiyatlarını danışmanına soruyor, onlar, danışmanlar
da herhâlde Başbakan kızmasın diye ona doğru bilgiyi vermiyorlar. Dört sene
önce, Sayın Cemil Çiçek, burada yine bir simit-çay tartışması olmuştu, İlhan
Kesici CHP Grubu adına konuşmuştu, “Onun hesabı yanlış.” dedi, “Simit 50
kuruştur, çay 50 kuruştur.” Sayın Başbakan, yani, dört yıldır bu simit-çay
fiyatları artmadı mı? Aileyi 6 kişi olarak hesaba aldığımızda Sayın Başbakanın…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Hamzaçebi, bir dakika daha. Lütfen toparlayın.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) - …simit-çay hesabı çökmektedir. Simit-çay hesabı yaparak
iktidara geldiniz, simit-çay hesabıyla iktidardan gideceksiniz; “yolsuzluk,
yoksulluk, yasaklar” diyerek “3Y” ile iktidara geldiniz, şimdi “yolsuzluk,
yoksulluk ve yasaklar”, “3Y” ile iktidardan gideceksiniz, o günleri yaşıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, sürem burada bittiği için konuşmamı burada sonlandırıyorum. Bu
bütçenin, meşruiyetini yitirmiş bir bütçe olduğunu ifade ediyorum. Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu olarak bu bütçeye “hayır” oyu vereceğimizi, son olarak,
söylüyorum ve Türkiye’nin çaresiz olmadığını, Türkiye’nin çözüm bulacak bir
iktidara, bir olanağa sahip olduğunu düşünerek, bunu ifade ederek sözlerimi
sonlandırıyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Hamzaçebi.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) - Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Sayın Başkan, İç Tüzük 60’a göre yerimden kısa bir açıklama yapmak
istiyorum.
BAŞKAN – Neyle
ilgili efendim?
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Seçilmiş milletvekillerimizle ilgili, tutuklu milletvekillerimizle
ilgili…
BAŞKAN – Şimdi,
müsaade ederseniz, grupların konuşmalarını bölmek çok uygun olmaz. Nasıl olsa
daha buradayız…
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Hayır, burada acil bir…
BAŞKAN – Ama
şimdi bir grubumuza söz verdik. Birinci konuşmacı konuşmasını bitirdi,
ikincisi… Konuşmanın bütünlüğü bozulur. Ben sizin söz hakkınıza bir şey demem
ama müsaade ederseniz…
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Sayın Başkan, ne alakası var! Burada, seçilmiş tutuklu
milletvekillerini hâlâ cezaevinde tutan bir zihniyet var ve siz konuşmanın
bütünlüğünden bahsediyorsunuz.
BAŞKAN – Tamam,
anladım ama müzakere bitmiyor, birleşime…
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Bu Parlamentonun yaptığı bütün çalışmaların meşruiyetini bitiren bir
kararla karşı karşıyayız.
BAŞKAN – Hayır,
anladım da birleşimi kapatmıyoruz ki buradayız, siz de buradasınız, biz de
buradayız.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Bu tavrınızı çok manidar buluyorum. Bize hemen bu konuda söz
vermeniz gerekiyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Yok,
hemen böyle bir şey olmaz. Ben buradayım, herkesin talebini alırım ama bir
konuşma yapılırken bölmeye gerek yok. Beş on dakika sonra konuşsanız ne olacak
yani.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – İç Tüzük’e aykırı bir şey talep etmiyoruz,
önemli, Mecliste halkın iradesine ipotek koyan bir kararla ilgili söz
istiyoruz.
BAŞKAN –
Arkadaşlar, müsaade ederseniz Cumhuriyet Halk Partisi adına ikinci konuşmacımız
konuşmasını bitirsin, o konuşmanın bütünlüğü bozulmasın, ondan sonra
taleplerinizi alayım. Ona göre eğer yapılacak bir şey varsa yapalım.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Konuşmanın bütünlüğünün bozulması diye bir şey yok Sayın Başkan.
Yani bütün konuşmaların arasında söz veriliyor, böyle bir uygulama yok.
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Tekirdağ Milletvekili
Sayın Faik Öztrak. (CHP sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Siz de aynı zihniyeti burada taşıyorsunuz, aynı zihniyeti
taşıyorsunuz!
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Aynı şey
sizin için de geçerli Sayın Tanal, müsaade edin, konuşma bitmedi. Tutun ki
Sayın Hamzaçebi bu konuşmayı devam ettiriyor olsaydı çünkü grup adına
konuşuyordu.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Sayın Başkan, bakın, Meclisin itibarını zedeleyen, adı yolsuzluğa
karışmış olan bir kişi, bakanlık koltuklarında oturamaz! (CHP sıralarından
alkışlar)
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkan, böyle bir şey olamaz, böyle bir şey konuşamaz!
BAŞKAN – Hayır, o
türlü şeyler olmaz, o türlü şeyleri asla kabul etmem, bu türlü itirazlar olmaz.
Sayın Öztrak, buyurun...
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Bakın, burada Meclisin itibarı önemli. Sayın Başkan, bu kadar
rüşvet yolsuzluğuna bulaşmış olan bir kişi, Meclisin itibarını zedeleyerek
bakanlık koltuklarında oturamaz! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Asıl, Meclisin itibarını zedeleyen şu anda kendisidir efendim,
böyle bir ifade kullandığı için.
BAŞKAN – Böyle
bir usul de yok, böyle bir söz hakkınız da yok. Eğer bir şey söylenecekse
grubunuz adına ikinci konuşmacı burada konuşur. Böyle bir şey olmaz, bunların
hiçbirisi doğru yaklaşımlar değil.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Böyle bir şey olur mu ya, hem yargılama yapacaksınız hem infaz!
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Efendim, Meclis leke kaldırmaz, her şey leke kaldırır ama Türkiye
Büyük Millet Meclisi leke kaldırmaz!
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Meclise en büyük leke kendisidir efendim.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Öztrak.
CHP GRUBU ADINA
FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime
başlarken grubum ve şahsım adına Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
On bir yıllık bir
iktidarın getirdiği 12’nci bütçe üzerinde görüşmelerimizi tamamlamak üzereyiz.
İktidar, bundan on bir yıl önce radikal bir reform programıyla mıntıka
temizliği yapılmış bir ekonomiyi devraldı. Ülkeyi dünyanın en kırılgan
ekonomileri arasından çıkaran ve dünyada güven uyandıran bir program
kendilerine miras kaldı. İktidara gelir gelmez dünyada bizim gibi ekonomiler
için son derece elverişli bir ekonomik iklim başladı ve bu yılın başına kadar
da sürdü. On bir yıl tek başına iktidar oldular.
İktidara gelirken
millete birtakım sözler verdiler, “Ülkede yoksulluk, yolsuzluk ve yasakları
kaldıracağız, işsizliği azaltacağız, adaletsiz gelir dağılımını düzelteceğiz,
insanı esas alacağız.” dediler. Hükûmet bugüne kadar hiç kimseye nasip olmayan
olumlu şartlara rağmen, dediklerinin hemen hemen hiçbirini yapamadı. Ekonominin
dayanıklılığını artıracak, dışarıdan gelebilecek ters dalgalara karşı
güçlenmesini sağlayacak, düşük verimlilik, düşük gelir, yetersiz eğitim,
istikrarsız büyüme gibi yapısal sorunları aşacak adımları maalesef atmadı.
Türkiye, on bir yıl sonra, OECD, Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası gibi pek
çok uluslararası kuruluş ve yatırım bankasına göre, dünyanın yeniden en
kırılgan ekonomileri listesinin ön sıralarına geçti.
Değerli milletvekilleri,
demokrasiyi zamanı geldiğinde inilecek bir tramvay, kuvvetler ayrılığını bir
engel olarak gören zihniyetin sandıktan da çıksa demokrat bir zihniyet
olmayacağını, milletçe, bu iktidar sayesinde net bir şekilde anladık. Gücün,
hukukla dengelenmezse kirleneceğini, kibirle zehirlenmiş gücün ise mutlaka
kirleneceğini hep beraber gördük. İşte, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak
bunun için ısrarla Anayasa çalışmalarında ve diğer platformlarda kuvvetler
ayrılığı prensibinin öneminden bahsettik. “Bize başkanlık rejimi teklifiyle
gelmeyin.” dedik. Aynı nedenle, son iki yıldır Sayıştay raporlarının Meclise
gelmesi için uğraştık, denetleme bulgularının raporlarda yer alması için çaba
gösterdik. Neden? Bu milletin ödediği her bir kuruş verginin bu Hükûmet tarafından
nereye harcandığının hesabını sorabilmek için.
Bugün, ülkenin
savcıları tarafından birçok üyesinin, bürokratının, yetmez, akrabalarının da
rüşvet ve yolsuzluğa battığı iddia edilen bu Hükûmet ise Meclisin denetim
yetkisini kullanmasını engellemek için olağanüstü gayret gösterdi. Elbette
soruşturma sürüyor, masumiyet karinesi gereği süreç tamamlanana kadar suçsuzluk
esastır, beraatizimmet asıldır. Biz elbette bu ilkeye
geçmişte olduğu gibi bugün de saygı gösteriyoruz ancak bundan önceki
soruşturmalarda “Türkiye’nin bağırsakları temizleniyor.” diyerek masumiyet
karinesini yok sayan Hükûmetin, hukukun bu en temel ilkesine çaresizce
sığınmasını da ibretle izliyoruz.
Değerli
milletvekilleri, bu ülkede yolsuzluk ve usulsüzlük varsa onun aklanacağı ilk
yer, Başbakanın ağzından düşürmediği sandık veya mahkemeikübra
değildir; önce Türk yargısıdır, adaletidir, sonra diğerleri gelir. Siz Sayıştayın denetiminden kaçarsanız, siz Meclisin
denetiminden kaçarsanız, gider, hesabınızı mahkemede vermek zorunda kalırsınız.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde görülmemiş, yaşanmamış bir
tabloyla karşı karşıyayız. Türkiye’de bugün bir Hükûmet krizi vardır. 61’inci
Hükûmetin 4 bakanı, bakanların çocukları, AKP’li bir belediye başkanı,
bürokratlar, savcılar tarafından rüşvet ve yolsuzluğa bulaşmakla suçlanıyor.
Başbakan ve Hükûmet ise yolsuzluk soruşturmasına muhatap olanları sahipleniyor,
soruşturmanın selametini etkileyecek atama ve görevden alma işlemlerine
başvuruyor. Suçlanan bakanlara değil, soruşturmayı yapan bürokratlara görevden
el çektiriyor. Başbakan, daha dün, rüşvet almakla suçlanan bakanlarından birini
ve rüşveti soruşturmakla görevli emniyet mensuplarını tasfiye etmek için
atadığı yeni İstanbul Emniyet Müdürünü özel uçağına alarak İstanbul’a gitti.
Sayın Başbakan, soruşturmaya muhatap olacağı iddia edilen bakan ve onu
soruşturacak yeni müdürünüzle uçakta neleri konuştunuz? Bu tavır aslında
Başbakanın kendisinin 1994’te söylediği “Hırsızlık, babadan evlada geçer,
evlattan babaya değil. Yönetimde hırsızlık, üst yöneticilerden alttaki
yöneticilere, oradan da halka yansır.” sözlerini akla getiriyor. (CHP
sıralarından alkışlar) Bu tavır, şüphesiz, Başbakanın ve tüm Hükûmetin bu
olayda organize sorumluluğu olduğu kuşkusunu yaratıyor.
Türkiye’de bugün
bir Hükûmet krizi vardır; çünkü millet tarafından ülkeyi yönetsin diye yetki
verilen Hükûmetin ülkeyi yönetemediği ortaya çıkmıştır. Bu Hükûmet döneminde,
bürokraside belirli grupların çıkarlarına göre hareket eden örgütlerin olduğu
bizzat Başbakan tarafından dile getirilmiştir. Bu, yönetimde bir cinnet
hâlidir.
AKP devri
iktidarında Anadolu’da “ikinci fetret dönemi” başlamıştır. Hükûmet, kendi
atadığı bürokratları devlet içinde devlet olmakla, siyasi mühendislik yapmakla
suçluyor ve kendilerine psikolojik harp ilan ettiklerini iddia ediyor. Bugün,
çete olmakla suçladığınız bu bürokratların atama kararlarının altında kimin
imzası vardır Sayın Başbakan? Bu ülkede, devlet içinde paralel devletin
varlığından şikâyet eden Sayın Başbakanın bunda hiç mi sorumluluğu yoktur? Bunu
söyleyen Başbakan, hele hele on bir yıldır iktidardaysa, görevi ihmal suçunu
işlemiş olmaz mı? İktidar, bu olayda artık, mağdur rolünü oynayamaz, artık, bu
sökmez. On bir yıldır iktidar olan bir Hükûmetin bugün bunları söylemesi olsa
olsa aczinin ifadesi olur.
Değerli
milletvekilleri, Hükûmet, suçluluğun ve suçluların telaşı içindedir. Bu telaşla
yapılan müdahaleler, kuvvetler ayrılığı prensibini ayaklar altına alarak,
Hükûmet krizini adım adım bir sistem krizine doğru götürmektedir. Soruşturmaya yeni savcıların atanması, dosyaların elden ele
gezmesi, soruşturmayı üstlerine haber vermeyen polis müdürlerinin, emniyet
müdürlerinin görevi kötüye kullanmakla suçlanarak görevden el çektirilmesi,
buna karşılık yolsuzluk iddialarına muhatap olan bakanların hâlâ yerlerinde
oturmaları, Adalet Bakanının başsavcıyla gece yarıları toplanması, soruşturmaya
ilişkin yayınlara yasak getirmeye çalışması, Hükûmetin, sağlıklı bir
soruşturmayı önlemek için her şeyi yapabileceğini göstermektedir. Bu
çabalar, Hükûmetin, asrın yolsuzluğu olarak bilinen Deniz Feneri’nde yaptığı
gibi bu olayın da üstünü örtmeye çalıştığını göstermektedir. On bir yıl önce
“Yolsuzluğu bitireceğim.” diyerek iktidara gelen bu Hükûmet, şimdi
“Yolsuzluğumu nasıl örterim?” noktasına gelmiştir.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye’de son on bir yıldır yaşananlar ve yapılanlar
görünmesin diye hapishaneler gazetecilerle dolduruldu. Uluslararası
Gazetecileri Koruma Komitesi, üç gün önce hapisteki gazeteci sayılarını
açıkladı. Dünya üzerinde en çok gazetecinin tutuklu olduğu ülke Türkiye; durum,
İran ve Çin’den bile kötü. On bir yıl önce “Yasaklarla mücadele edeceğim.”
diyerek iktidara gelen AKP, bu sözünü, kendine muhalefet eden herkesi hapse
atarak veya işsiz bırakarak tuttu!
Değerli
milletvekilleri, “Yoksulluğu bitireceğim.” diyerek iktidara gelen AKP’nin
yönettiği Türkiye’de, 2012 itibarıyla 41 milyon yurttaşımız iki günde bir
sofrasına bir kap et yemeği koyamıyor, 25 milyon yurttaşımız eskiyen
giysilerini değiştiremiyor, 62 milyon yurttaşımız ev masraflarını
karşılayamıyor.
Değerli
milletvekilleri, “Kimsesizlerin kimsesi olacağım.” diyerek iktidara gelen AKP,
kimsesizleri değil, ama tanıdıklarını abat etti. Fransa’nın fert başına millî
geliri Türkiye’nin 4 katı, Fransa’daki dolar milyarderlerinin sayısı 24.
İtalya’nın fert başına millî geliri Türkiye’nin 3 katı, dolar milyarderi sayısı
23. Peki, Türkiye’de dolar milyarderlerinin sayısı kaç, biliyor musunuz? 43,
yanlış duymadınız, 43. Oysa daha 2007’de bu sayı 26’ydı. Son altı yılda bu
listeye eklenen 17 dolar milyarderi arasında son operasyonda göz altına
alınanlar da var. Türkiye’deki dolar milyarderlerinin sayısı, Fransa ve
İtalya’daki dolar milyarderlerinin sayısının toplamına eşit. “Harun olacağım”
deyip Karun’laşanların neden olduğu manzara budur
arkadaşlar. “Yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar ile mücadele edeceğim.” diyerek
siyasete girenlerin on bir yılda ülkeyi getirdiği durum budur arkadaşlar.
Değerli
milletvekilleri, ben, 2001 krizinden sonra hazırlanan Güçlü Ekonomiye Geçiş
Programı’nın mutfağında Hazine Müsteşarı olarak ciddi mesai harcadım. Biz o
programı hazırlarken, artık, eskinin kirli düzenine dönmenin söz konusu
olmadığını düşünüyorduk. “Gemileri yaktık.” diye gazetelere beyanatlar
veriyorduk. AKP, içeride “Enkaz devraldım.” edebiyatı yaparken, dışarıda
uluslararası kuruluşlara “Bu programı aynen uygulayacağız.” diye söz verdi. Bu
sözü, IMF korkusuyla da 2007 yılına kadar tuttu. Ama,
sonrasında aynı AKP, 2001 öncesinin eski düzenine hızla döndü, kamu mali
yönetimini güçlendirmek, ekonomiyi günlük siyasetin dışına çıkarmak için
atılmış ne kadar adım varsa hepsini birer birer geri aldı. İşte şimdi iktidar
mensupları, ekonominin günlük işleyişine -tabii, bedeli karşılığında- müdahale
ettikleri iddiasıyla adli soruşturmalara muhatap oluyorlar.
Değerli
milletvekilleri, bağımsız kurumlar da artık günlük siyasetin tam içine çekilmiş
durumdadır. Merkez Bankasının bağımsızlığı kâğıt üstünde kalmıştır. Yasayla
kendine elindeki araçları bağımsızca kullanma yetkisi verilen Merkez Bankasının
Başkanı, Başbakandan izin almadan adım bile atamamaktadır. Bir başka bağımsız
kurum, Bankacılık Düzenleme Denetleme Kurumu, Hükûmete yakın bir iş adamının
yönetim kurulu üyesi olduğu bankadan aldığı krediyle Özelleştirme İdaresinden
elektrik dağıtım şirketi almasına izin veriyor. Kabinenin 4 bakanı da şirketin
devir töreninde 387 milyon dolarlık çeki bu iş adamının elinden güle oynaya
alıyor.
Ben Sayın
Babacan’a buradan sormak istiyorum: Son on bir yılda Bankacılık Düzenleme
Denetleme Kurumu başka kimlere bu şekilde kredi izni verdi? Çünkü,
Hükûmete yakın o iş adamı “Ben tek değilim. Bu şekilde başka kredi alanlar da
var.” diyor.
2001’den sonra
günlük siyasetin etki alanından çıkarıldığını düşündüğümüz kamu bankalarında da
ciddi sıkıntılar başladı. Birkaç gün önce Halk Bankası Genel Müdürü gözaltına
alındı. Ben, geçen yıl, Ekonomi Bakanı Sayın Çağlayan’a İran’a yapılan altın
ticaretiyle ilgili olarak sorular yönelttim. Birden fazla basın toplantısıyla
bu ticarette Halk Bankasının rolünü sorguladım. O sıralar Sayın Bakan “Yağ
satarım, bal satarım, altın da satarım.” diyerek işi ciddiye almadı. Bugün
ortaya çıkan rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasının önemli bir ayağının da İran
ile yapılan bu altın ticaretinden kaynaklandığı anlaşılıyor. Bu arada, Halk
Bankasının altın ticaretinden önceki dönemde İran’a gaz paralarını ödemek için
müteahhitlerle yürüttüğü “İran’da iş yap, Türkiye’de ödeyelim.” düzeni de
mutlaka mercek altına alınmalıdır.
Başbakan “Kamu
bankalarımız Avrupa’da derece yapıyor, bunları yaralama hedefi de var.” diyor
son soruşturmayla ilgili olarak. Sayın Başbakan, Genel Müdürün evinde ayakkabı
kutularından fışkıran dolarlar sizi ve bu bankayı yaralamıyor da bunu
soruşturmak mı yaralıyor? Halk Bankasında neler oluyor Sayın Babacan? Başbakan,
Ziraat Bankası kâr etti diye övünüyor ama Ziraat Bankası kâr ederken
çiftçimizin iki Trakya büyüklüğündeki tarım alanını ekemez hâle geldiğini
kimseye söylemiyor. (CHP sıralarından alkışlar) Başbakanın “Görev zararı
vermiyor.” dediği Ziraat Bankası, daha bu eylül ayında göz göre göre tüm
cumhuriyet tarihinin en büyük batık kredisine imza attı, bir özel bankanın aynı
projeye daha önce verdiği kredilerin batmasını engelledi. Ziraat Bankasının
batan firmaya açtığı kredi 756 milyon Türk lirası yani eski para ile 756
trilyon Türk lirası. Ziraat Bankası da Sayın Babacan’a bağlı. Sayın Bakan, bu
konularda acaba hangi adımları attınız, gerçekten çok merak ediyorum. Sayın
Bakan, size bağlı kurumların bulaştığı iddia edilen yolsuzluklarda, yaptıkları
yanlışlarda sizin sorumluluğunuz yok mudur? “Görmedim, duymadım, konuşmuyorum.”
diyerek üç maymunu nereye kadar oynayacaksınız? Devlette görevi ihmal diye bir
suç olduğunu biliyor musunuz?
Yine, kamuda
saydamlık ve hesap verebilirlik adına atılan en önemli adımlardan birisi de
2002’de çıkarılan Kamu İhale Kanunu idi. AKP, on bir yılda bu kanunda 30’un
üzerinde değişiklik yaptı Sayın Canikli; biraz önce Kamu İhale Kanunu’ndan
bahsediyordunuz. En son değişikliği daha geçtiğimiz ay yaptınız, İhale
Kanunu’nun istisna maddeleri “t” harfine kadar geldi. İhale Kanunu’nda bu kadar
sıklıkla değişiklik yapmak ne demek? Bunun tek anlamı var: “Ben işi hak edene
değil istediğime veririm.” demek.
Yine, 5018 sayılı
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nu CHP’nin de desteğiyle 2003’te bu Meclis
yasalaştırdı. Bu kanunun açık hükümlerine rağmen Hükûmet bütçe sürecini hiçbir
zaman kanuni süresinde başlatmadı. Yine kanunun açık hükümlerine rağmen, başlangıç
bütçe ödeneklerini sürekli aştı. 2006’dan 2012’ye kadar toplam ödenek aşımı 44
milyar dolar oldu.
TOKİ’yi Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun ve İhale Kanunu’nun dışına çıkararak pek çok
kamu yatırımını ve TOKİ borçlarını bütçe dengelerinin dışına taşıdı. Devlet
bütçesine paralel alternatif bütçeler oluşturdu. Şimdi bu paralel bütçelerden
gelen pis kokular artık saklanamaz hâle geldi. Nitekim,
bugün yürütülen soruşturmaların bir ayağında da TOKİ ve onun bağlı olduğu bakan
ile oğlu var.
Değerli
milletvekilleri, bu da yetmedi. Hükûmet, hazinenin borçlanmasına sınır getiren
ve 2002’de kabul edilen Kamu Finansmanı ve Borç Yönetimi Kanunu’nu delik deşik
edecek mekanizmalar geliştirdi. “Kamu-özel iş birliği” diyerek kamu mali
yönetiminin içine ciddi bir saatli bomba koydu. Kamu yatırımlarını bütçe
dengelerinin dışına taşıdı. Dışarıdan kredi bulmak zorlaştıkça da hazineyi
milyarlarca dolarlık koşullu yükümlülüğün altına sokacak işlere girişti.
Cumhuriyet tarihinde ilk defa kanunla özel sektörün dış borcuna örtülü hazine
garantisi verildi.
Sayın Babacan,
“yap-işlet-devret”, “yap-işlet”, “yap-kirala” yöntemleri çerçevesinde Türkiye
Cumhuriyeti hazinesinin kefil olduğu tutar ne kadar? İmzası atılan 173 proje
bedelinin 89 milyar dolar olduğu söyleniyor. Bu konuda da Genel Kurula bilgi
verirseniz seviniriz.
Değerli
milletvekilleri, AKP’nin sadece demokrasiye değil, ekonomiye bakışı da
sorunludur. Son on bir yılda Cumhuriyet Halk Partisi “vatandaş” dedikçe AKP
“yandaş” dedi. Cumhuriyet Halk Partisi “kural” dedikçe AKP “Ne gerek var?”
dedi. Cumhuriyet Halk Partisi “üretim” dedikçe AKP “tüketim” dedi. Cumhuriyet
Halk Partisi “tarım ve sanayi” dedikçe AKP “rezidans ve alışveriş merkezi”
dedi. Cumhuriyet Halk Partisi “iç tasarruf” dedikçe AKP “dış borç” dedi.
Cumhuriyet Halk Partisi “Gelir artsın.” dedikçe AKP “Borç artsın.” dedi.
Ancak, Sezar’ın
hakkını da Sezar’a verelim. AKP iktidarı, hissettirmeden, faiz ve borç yükünü
devletin sırtından aldı, milletin sırtına yıktı. Biraz önce Sayın Canikli
burada övünüyordu “Bütçenin faiz yükünü azalttık.” diye. Ben size şimdi
hikâyenin öbür tarafını anlatayım. Milletin bütçesi bozulurken devletin bütçesi
sağlammış gibi göründü, buna da “iş bilirlik” dediler. Aileler borçlanarak
tüketti, reel sektör borçlanarak yatırım yaptı, borçla yapılan tüketimden,
ithalattan ve yatırımdan devlet vergisini topladı. Yetmedi, Hükûmet, özel
kesimi yurt dışından borçlandırdı, özelleştirme yaparak özelleştirme
gelirlerini tahsil etti, bütçe iyi göründü. Bunların yetmediği yerde ise
iktidar mali aflara sarıldı. Hükûmet 2003 yılı Şubat ayından bu yılın mayıs
ayına kadar 7 mali af çıkardı. Bu aflarda, vatandaşa “Bankadan borçlan, bana
öde.” dedi, ne de olsa para ucuz ve boldu. Seçimler geliyor, şimdi, 8’inci mali
affın da eli kulağında. Değerli milletvekilleri, Hükûmet, borç ve faiz yükünü
devletin sırtından alıp milletin sırtına yıkma operasyonunu “mali disiplin”
diyerek tüm dünyaya pazarladı.
Peki, bu
operasyon neticesinde ne oldu? Şimdi söyleyeceğim rakamlar Merkez Bankasının
finansal istikrar raporundan. Son on bir yılda ailelerin bankalara borcu yüzde
5.424 arttı, yüzde 5.424. Yine, son on bir yılda ailelerin faiz ödemesi ise
-hani, bütçenin faiz ödemeleri düşüyordu ya- yüzde 1.369 arttı. Sonuçta,
2002’de ailelerin her 100 liralık geliri karşılığında 5 liralık borcu vardı,
şimdi 55 liralık borcu var. Bu Hükûmet, milleti faiz lobisinin kucağına attı.
Artık bıçak
kemiğe dayandı. Maddi sıkıntı çeken bir vatandaşımız daha üç gün önce Meclis
kapısında kendini yakmaya kalktı. Borcun altında ezilen vatandaşlar silahla
Meclise, bomba süsü verilmiş paketlerle Başbakanlık binasına dayanır hâle
geldi.
Biz benzer
sahneleri 2001 krizinde de gördük, Başbakanlığın önünde gördük. Dolayısıyla,
Hükûmete aklını başına almasını tavsiye ediyorum. Millet artık çıldırma
noktasına geldi. Bunları görmezden gelerek kendinizi kurtaramazsınız.
Değerli
milletvekilleri, size bir rakam vereyim: Bu sayıları, Başbakanın, iş adamlarına
“okuyun” diye öğütlediği yandaş köşelerde göremezsiniz. AKP iktidarında,
Türkiye, yurt dışına 101 milyar dolar faiz ödedi. 101 milyar dolar, Londralı,
New Yorklu bankacıların cebine gitti. Bir önceki on bir yılda dışarıya ödenen
faiz ne kadardı? Sadece 56 milyar dolar. Rakamlar yine Merkez Bankasından.
Başbakan, yurt dışındaki faiz lobisine kendinden önceki dönemin 2 katı kadar
faiz ödemiş. Şimdi çıkmış, faiz lobisini millete şikâyet ediyor. Sayın
Başbakan, hani siz faiz lobisinin hortumlarını kesmiştiniz, belini kırmıştınız?
Kırdığınız bir bel varsa o da milletin beli.
Mahdumların
odalarında dolarlar havada uçuyor, genel müdürlerinizin ayakkabı kutularından
dolarlar fışkırıyor ama vatandaş borcun altında eziliyor. Siz faiz lobisini
abat ettiniz Sayın Başbakan, sayenizde en güzel günlerini yaşıyorlar.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye’nin sıfır hatayla yönetilmesi gereken günlerden
geçiyoruz. Bugüne kadar ekonomide hataları örten sıcak para şalı artık
yetmiyor. Bakın, FED açıkladı; artık, önümüzdeki yılın başından itibaren
piyasaya vereceği ucuz para miktarı her ay 10 milyar dolar daha az olacak.
Böyle dönemlerde geminin fırtınaya hazırlanması, çapalarının sağlamlaştırılması
gerekir. Bu, yapısal reform demektir; bu, saydamlık, hesap vermek demektir. Ama, Hükûmet hesap vermekten kaçıyor. Yolsuzlukların üstünü
komplo teorileriyle örtmeye çalışıyor. Başbakan rezervlerle övünüyor ancak bu
rezervin cari açığa ve kısa vadeli dış borca yetmeyeceğini millete söylemiyor.
İktidara
geldiğinizde, bir yılda finanse edilmesi gereken her 100 dolarlık kısa vadeli
dış borç ve cari açık için Merkez Bankası kasasında 166 dolar rezerv vardı, bir
önceki Hükûmet size bunu bırakmıştı; her 100 dolar karşılığında 166 dolar.
Eylül 2013’te, şimdi bu rakam ne kadar biliyor musunuz? Yarısından bile az, 70
dolar. İşte bu nedenle, Türkiye en kırılgan 5’li listelerinden düşmüyor. Daha
geçtiğimiz yıl Türkiye’ye alkış tutan OECD, IMF, Dünya Bankası gibi pek çok
uluslararası kuruluş, yeni dönemde Türkiye’nin en kırılgan ekonomi olduğunu
söylüyor. Başbakan, “Biz 2023 Türkiye’sinin ilk 10’da yer almasının
mücadelesini verirken, dünyayı hallaç pamuğu gibi atarken, koştururken,
birileri de biz Türkiye’yi nasıl durdururuzun
gayretinde.” diyor. Bu “birileri” kim Sayın Başbakan? Ben size söyleyeyim: Bu
“birileri” sizsiniz. Bu güzelim ülkeyi yönetemiyorsunuz, önünü tıkıyorsunuz.
(CHP sıralarından alkışlar) Ekonomide biriktirdiğiniz kırılganlıklar, FED
dalgasına hazırlık yapmamanız ve yolsuzluk iddialarını dünya demokrasilerinde
kabul gören normlara göre yönetememenizin bedelini bugün bu millet ödüyor.
Dolar kuru rekorlar kırıyor, borsada şirketlerimizin değeri eriyor; tek sebep
var, o da sizin kötü yönetiminiz.
Değerli
milletvekilleri, bu iktidar ülkeyi yönetemiyor. Daha düne kadar Başbakan
1970’lerde petrol krizi sırasında yaşanan elektrik kesintilerinden bahsedip
kendi dönemini parlatıyordu. Şimdi Türkiye’nin her yerinde elektrik kesintileri
başladı, başkent de bile elektrikler ikide birde kesiliyor. Dünyada petrol
krizi yok. Tek sebep, Hükûmetin plansız, programsız kötü yönetimi. Yerli
kaynaklarımız dururken Türkiye’yi ithal doğal gaza mahkûm ettiniz. Ancak, gazın
akışını kesintisiz sağlayacak altyapıyı kuramadınız. Erzincan’daki kompresör
istasyonunda sorunlar var, doğudan batıya gaz sevkiyatında sıkıntı var, Tuz
Gölü’ne yapılacak depolama istasyonu yılan hikâyesine döndü, LNG santralleri
yetersiz, tüm Türkiye’de elektrik kesintileri var. Tekrar söylüyorum: Türkiye’nin
2023 yılında dünyada ilk 10’da yer almasının önündeki tek engel, bugünkü
Başbakan ve Hükûmettir.
Değerli
milletvekilleri, ülkeyi on bir yıldır yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar ile
yönetenler mutlaka bunun hesabını verecektir. Milletimizin umutsuzluğa
düşmemesi gerekir, demokrasiye sahip çıkarsak çare her zaman bulunur. İçinde
bulunduğumuz asrın sunduğu imkânlar hiç olmadığı kadar büyük ve parlaktır.
Ortalama bir insan bundan bir asır öncesine göre 8 kat daha zengindi. Son yirmi
yılda dünya üzerinde yaşayan 1 milyar insan aşırı yoksulluktan kurtuldu. Yaşam
koşulları iyileşti, yaşam süresi uzadı. Dünyamız artık daha küçük; buna karşın,
sunduğu imkânlar hiç olmadığı kadar büyük ve daha parlak. Pek çok insan gelecek
hakkında daha önce olmadığı kadar umutlu. Özellikle, bizim gibi gelişen ve
yükselen ekonomilerin umutlu olması için nedenler daha da çok. Önümüzdeki on
yılda, gelişen ve yükselen ekonomilerin küresel hasıladan üçte 2 pay alması
bekleniyor. Biz son on yıldaki kötü yönetim nedeniyle dünya hasılasından hak
ettiğimiz payı alamadık, vasattan kurtulamadık, orta gelir tuzağından da, orta
teknoloji tuzağından da çıkamadık ama önümüzde fırsatlar sunan bir gelecek
uzanıyor. Bunun için, her şeyin başında iyi bir yönetim gerekiyor. Fırsatlar
kadar risklerin de olduğu geleceği iyi yönetemezsek çok büyük sorunlarımız
olacak, çocuklarımız, torunlarımız bizi affetmeyecek. Riskleri fırsata
çevirebilmek için geleceğe daha çok odaklanmamız gerekiyor. Giderek küçülen ve
bütünleşen dünyada her birimizin kişisel geleceği ortak geleceğimize ve ortak
çalışmamıza bağlı. Geleceği yönetmek için ciddi bir vizyonu ortaya koymalıyız,
hem bugünün ihtiyaçlarına cevap vermeli hem de gelecek kuşaklar için sağlam
temelleri oluşturmalıyız.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye’de, eriyen rekabet gücümüzün yarattığı cari açığı da,
kibrin yol açtığı otoriterleşmenin yarattığı
demokrasi açığını da, denetimden kaçanların yolsuzluklarının neden olduğu
güvenilirlik açığını da kapatmak mümkündür. Yapılacak ilk iş, kuralları geri
getirmek ve çapaları yeniden sağlamlaştırmaktır, günlük siyasetin elini
ekonominin üzerinden derhâl çekmektir. Siyaset makamı elbette vizyon ve
strateji çizecek, geleceği yönetecektir ancak siyasetçi kime kamu ihalesi veya
banka kredisi verileceğine müdahale ederse, faiz oranının ne olacağına karar
verirse orada kaynaklar etkin dağılmaz. “Saydamlık”, “hesap verebilirlik” gibi
kavramları yeniden hayata geçirmeliyiz. Toplumda artan kutuplaşmayı önlemeli ve
yitirilen dayanışma, birlik duygusunu onarmalıyız. Bu çerçevede, yeni bir
kaynak dağıtımı ve refah paylaşımı modelini hayata geçirmek önceliklerimiz
arasında olmalıdır. Çalışan, ülkesine hizmet veren, işinde uzmanlaşmış ve haram
yemeyen herkesi üretime ve refahtan hak ettiği payı almaya katmamız gerekir.
Üretim meselesini yeniden memleket meselesi yapmalıyız. AKP Hükûmetinin yaptığı
gibi konut ve alışveriş merkezleri üzerinden rantı büyütmek ve yandaşlara
peşkeş çekmek yerine, Türkiye’yi çalışarak, üreterek büyütmeye odaklanmalıyız.
Türkiye hızla sanayileşsizleşiyor. Bir yandan imalat sanayinde hızlı bir
yabancılaşma olurken, diğer yandan yılların sanayicileri sanayiden çıkıp
müteahhit olmaya başladı. Küresel sanayi liginde ilk 15’ten düştük.
Türkiye’nin orta
gelir tuzağından kurtulması orta teknoloji tuzağından kurtulmasına bağlıdır. AR-GE
yatırımlarına özel bir önem vermemiz gerekmektedir. Bilgiyi üretebilme ve
kullanabilme yeteneklerine sahip insanlarla bilgi toplumuna geçmemiz gerekiyor.
Küresel ürün ve değer zincirlerinin montaj aşamasında değil, tasarım ve ürün
geliştirme aşamalarında yerleşmemiz gerekiyor.
Ülkemizin en
önemli üstünlüğü genç nüfusudur ancak bu nüfusun sunduğu fırsatlar doğru
kullanılamamıştır. Bugün her 5 gençten 1’i işsizdir. Kadınlarımız çalışma
hayatının dışındadır. Çalışma çağındaki nüfusunu üretim sürecinde
değerlendiremeyen bir ekonomi orta gelir tuzağından çıkamaz. Rekabet gücümüzü,
insanımızı çok çalıştırarak az ücret vererek değil, verimliliği artırarak
korumamız gerekiyor. Bugün OECD ülkeleri arasında en uzun çalışanlar Türkiye’de
ancak iş gücü verimliği konusunda aynı şeyi söylemek mümkün değil. AKP, iş gücü
verimliliğini artırmaktan taşeronlaşma ve sendikasızlaştırmayı anladı. Bu
anlayışı hızla terk etmemiz gerekiyor. Unutmamak gerekir ki vatandaşlarımızı
refahta buluşturan güçlü bir talep tabanı olmadan güçlü bir üretim tabanı da olmaz.
Bunları gerçekleştirebilmek için, eğitimin üzerine konan ideolojik ipoteği
mutlaka kaldırmayız. Açıklanan son PISA skorları Türkiye’de eğitimin nitelik ve
kalitesinde bir gelişme olmadığını açıkça ortaya koymaktadır.
Değerli
milletvekilleri, ünlü bir siyasetçinin söylediği gibi, yönetmek, ileriyi
görmektir. Sürekli dikiz aynasına bakarak, geçmişteki kavgaların yeniden
kavgasını vererek, eski düşmanlıkları canlandırarak geleceğimizi inşa edemeyiz.
İleriye bakmak zorundayız ancak gözünü dikiz aynasından ayıramayan, kendi
kusurlarının, hatalarının, yanlışlarının üstünü on bir yıldır iktidar olmasına
rağmen…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öztrak, süreniz bitti. Ek süreyi de Sayın Hamzaçebi
kullandı. Teşekkür etmek için mikrofonu açıyorum.
FAİK ÖZTRAK
(Devamla) – Bir dakika ona verdiniz.
BAŞKAN – Lütfen…
FAİK ÖZTRAK
(Devamla) – …geçmişi suçlayarak, geçmişe düşmanlaşarak örtmeye çalışan, hayali
canavarlar yaratarak “Cambaza bak.” stratejisi izleyen, yönetme kabiliyetini
kaybetmiş, yolsuzluğa batmış bu Hükûmetle bu iş olmaz. Yakında dünyanın ilk 20
büyük ekonomisi liginden de düşeriz.
HALUK İPEK
(Ankara) – Ağzını hayra aç.
FAİK ÖZTRAK
(Devamla) – Başbakan ve bakanlarına hatırlatalım: Almanya’da Cumhurbaşkanı
istifa etti düşük faizle kredi aldı diye, Japonya’da Tokyo Valisi istifa etti.
Savcıların
yönelttiği suçlamalar karşısında Başbakan ve Hükûmetin içine düştüğü telaş,
“Biz hırsızlık yapıyorduk, bir çete çıktı, bizi çökertti.” anlamına gelen
gülünç bir söylem. Bu çerçevede yapılan bürokrat kıyımları, 4 bakanın hâlâ
yerinde oturması, bunlar hakkındaki fezlekelerin kaybolması, olaydaki şahsi
sorumluluğu, hızla, Hükûmetin topyekûn sorumluluğu hâline getirmektedir.
Hükûmet
bayatlamış komplo teorileriyle yaşananların üzerini artık örtemez. Herhâlde,
bakan çocuklarının evine 7 kasayı, Genel Müdürün ayakkabı kutularına 4,5 milyon
doları faiz lobisi veya Gezi’deki kızlı erkekli gençler doldurmadı. (CHP
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Evet,
teşekkür ediyorum Sayın Öztrak.
REFİK ERYILMAZ
(Hatay) – Sayın Başkan, ben, bu Meclisin bir üyesi olarak, ciddi yolsuzluk
suçlamalarına maruz kalmış, istifa etmeyerek ve aklanmadan gelip burada, bu
koltukta oturan bakanı protesto ediyorum ve istifaya davet ediyorum! (AK PARTİ
sıralarından “Otur yerine.” sesleri, gürültüler)
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkanım, böyle korsan tebliğler yapamaz! Böyle bir şey
olabilir mi? Bir milletvekiline yakışır mı bu?
BAŞKAN – Şimdi,
bir dakika, böyle bir usul yok. Böyle bir usul yok. Bu doğru değil.
REFİK ERYILMAZ
(Hatay) – Aklanmadan ve istifa etmeden, gelip bu koltuğa oturamaz. Protesto
ediyorum, istifaya davet ediyorum!
BAŞKAN – Böyle
bir usul yok canım, arkadan gelip hemencecik söz almak diye bir şey yok.
Sırayla söz alan arkadaşlar var.
Buyurun Sayın Baluken, yerinizden bir dakika size söz veriyorum.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in,
tutuklu milletvekillerinin tahliye taleplerinin kabul edilmemesine ve Türkiye
Büyük Millet Meclisinin bu ayıptan kurtulması gerektiğine ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Evet, Sayın Başkan, bu kadar önemli bir konuda, İç Tüzük cevaz
vermesine rağmen, böyle gecikmeli olarak bize söz verdiğiniz için size teşekkür
etmiyorum. Yine, tutuklu vekil ayıbını kanıksamış olarak rutin faaliyetlerine
devam eden Genel Kurulu da selamlamıyorum. Sadece halklarımıza karşı
bilgilendirme amacıyla birkaç hususu ifade edeceğim.
Sayın Balbay’ın
Anayasa Mahkemesine bireysel başvurusundan sonra tahliyesiyle beraber ortada
hukuksal açıdan emsal teşkil eden bir durum vardı. Bu emsal karar üzerine,
seçilmiş 6 milletvekilimiz için Diyarbakır mahkemelerine yapmış olduğumuz
tahliye başvuruları reddedilmişti. Bu ret kararlarının tamamı, hem hukukçular
tarafından hem kamuoyu tarafından “ayrımcı, çifte standartçı, düşman hukuku ve
sömürge hukuku” şeklinde tanımlanmıştı. Bunun üzerine yapmış olduğumuz
itirazlarda da…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Sayın Başkan, sözümüzü bitirelim.
BAŞKAN – Bir
dakika oldu. Bakın, bu konu sizin arkadaşlarınız tarafından grup adına yapılan
konuşmalarda da söylendi. Yani ben burada adil bir yönetim sergilemeye
çalışıyorum. Yaptığım işte İç Tüzük’e ne aykırı yan
var ki?
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Sayın Başkan, bu Meclisteki bütün teamüllerde grup başkan
vekillerinin çok önemli bir konuyla ilgili yaptıkları açıklamalarda müdahale
edilmiyor.
BAŞKAN – Ama ben
soruyorum her defasında, takip de ediyorum. Bir dakika herkese oturduğu yerden
söz verilir. E, ben de o sözü verdim, fazlasıyla verdim.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Hayır, zaten bir dakikanın yarım dakikası sizin tavrınızı
protestoyla geçti.
BAŞKAN – Nesini
protesto ediyorsun? Ben burada usule uygun… Bir parti grubunun sözünü keseyim,
araya size nasıl söz verebilirim? O zaman öbür parti grubu, kendisi itiraz
etmez mi? Yaptığım işte yanlışlık yok, bu bir. İki: Toplantı bitmiş değil ki.
Daha biz buradayız.
Sayın Sakık, siz de söz istediniz. Belki aynı konudadır, devamını
siz söylersiniz.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Protesto ediyoruz tabii. Bu kadar önemli bir konuda ağır bir
sorumluluğunuz var. Söz vermekte bile sorun çıkarıyorsunuz. Biz bu kararın bir
sömürge hukuku, bir düşman hukuku ve çifte standart hukuku olduğunu
düşünüyoruz. Bu karara karşı her alanda mücadelemizi yükselteceğimizi bütün
halkımıza ifade ediyoruz.
BAŞKAN – Peki,
peki.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Bugüne kadar bütün kazanımlarını mücadeleyle ortaya koyan partimiz,
vekillerimizin özgürlüğünü de yürüttükleri mücadeleyle sağlayacaktır.
BAŞKAN – Peki,
teşekkür ediyorum Sayın Baluken.
Bak, Sayın Sakık da söz istedi, belki aynı konuyu söyleyecek.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Her şeyden önce şunu ifade edeyim: İçeride bulunan vekillerimizin bu
ayıbının sorumlusu AKP Hükûmeti ve bu kadar sorumsuz yaklaşan Meclis
Başkanıdır.
BAŞKAN – Şimdi,
böyle bir usul yok, bakınız, böyle bir usul yok. Böyle bir usul yok. Basın
toplantısı yapabilirsiniz. Arkadaşlarınız burada zaten bu konuya temas etti.
Neden tahliye edilmediğiyle ilgili yeni bir şey yok.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Siz de hiçbir şey olmamış gibi bu ayıba bugüne kadar ortak oldunuz.
Hem sizin tavrınızı hem de AKP Hükûmetinin tavrını kınıyoruz…
BAŞKAN – Lütfen,
lütfen… Hayır, hayır.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – …ve her alanda da bu kararın kaldırılması için mücadelemizi
yükselteceğiz.
BAŞKAN – Peki,
peki.
Sayın Altay,
sizin talebiniz?
2.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, tutuklu
milletvekillerinin tahliye taleplerinin kabul edilmemesine ve Türkiye Büyük
Millet Meclisinin bu ayıptan kurtulması gerektiğine ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de benzer
konu için söz aldım, aynı konu için söz aldım. Bugün Diyarbakır Ağır Ceza
Mahkemesinin aldığı karar, esasen, millî iradeyi, Türkiye Büyük Millet
Meclisini ve demokrasimizi hiçe saymaktır, saygısızlıktır.
24’üncü Dönem
Parlamentosu ayıplı başlamış idi; 8 üyesi tutsak, 1 üyesinin de milletvekilliği
gasbedilmiş başlamış idi. 2 milletvekilimiz
özgürlüğüne kavuştu, cezaevinde bulunan 6 milletvekilinin de özgürlüğüne
kavuşması ve Parlamentoda görevlerini yapması gerekir. Üyelerinin hak ve
hukukunu tesis edemeyen Parlamentonun demokrasiyi işletebilme, hak ve özgürlük
temelli bir anayasa yapabilme ehliyeti de kuvveti de yoktur. Türkiye Büyük
Millet Meclisi bu ayıptan kurtulmalıdır. Türkiye’de jüristokrasi
mi var, demokrasi mi var, bunun da en birinci savunucusu siz olmalısınız
diyorum.
Teşekkür
ediyorum. (CHP ve BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Sakık…
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sırayla,
arkadaşlarımızın buradaki şeyine göre veriyoruz.
Sayın Sakık, buyurun.
3.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın,
tutuklu milletvekillerinin tahliye taleplerinin kabul edilmemesine ve Türkiye
Büyük Millet Meclisinin bu ayıptan kurtulması gerektiğine ilişkin açıklaması
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, uzun süredir 5 arkadaşımız, 6 arkadaşımız 1 arkadaşımızın
milletvekilliği Yüksek Seçim Kurulu tarafından gasbedildi.
6 arkadaşımız… Diyarbakır’da farklı bir hukuk uygulanıyor. Anayasa Mahkemesinin
kararı bu kadar açık ve net ortadayken İstanbul’da farklı bir hukuk, Kürt
coğrafyasında farklı bir hukuk varsa, bu ülkede adalet ve hukuk yoksa iç barış
da olmaz.
Meclis Başkanı
olarak sizin söyleyecek bir sözünüz olmalı, bu Parlamentonun söyleyecek bir
sözü olmalı. Eğer sözünüz yoksa, bu konuşmalar, bu
bütçe, bizim için, Kürtler için hiçbir şey ifade etmez; boş konuşmalardır ve
barış da olmaz.
BAŞKAN – Peki,
teşekkür ederim.
Sayın Aydın…
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkanım, benim hem bir açıklamayla ilgili bir talebim
olacak hem de sataşmadan dolayı söz talebim var. İsterseniz, birer dakika ilave
edecekseniz sataşmadan dolayı…
BAŞKAN – Hayır,
size de yerinizden vereyim madem…
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Ondan sonra da sataşmadan…
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Ne sataştı ya?
BAŞKAN - …çünkü o
şeyden farklı bir işlem yapamam.
Buyurun.
4.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, tutuklu
milletvekillerinin tahliye taleplerinin kabul edilmemesini doğru bulmadığına
ilişkin açıklaması
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tabii, bugün, özellikle tutuklu BDP’li
milletvekilleriyle alakalı olarak yargının vermiş olduğu kararı biz de
tartışmalı görüyoruz. Şahsen ben bir hukukçu olarak...
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Şahsen olmaz, grup adına ifade edin.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Çünkü, otuz dört yıl sekiz ay, yerel
mahkeme kararıyla hüküm giyen ve salıverilmesine de hepimizin memnun olduğu
Sayın Mustafa Balbay örneği varken, aynı şekilde, henüz yerel mahkeme kararı
olmadan BDP’li vekillerin içeride tutuklu kalmasının
bence çok anlaşılabilir bir yanı yoktur diye düşünüyorum. Dolayısıyla, hukuk
birdir, yargı birliği vardır.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Bu kanun düzenlemesini yapın. Hükûmetsiniz, sorumluluk sizde. Böyle
açıklama yaparak kurtulamazsınız. İki yıldır tutuklular. Hükûmetsiniz…
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Ankara’da, İstanbul’da neyse Diyarbakır’da da aynı hukukun
uygulanması gerekiyor ve böyle bir çifte standardın olmaması gerektiğini bizler
de düşünüyoruz. Dolayısıyla, karar tabii ki yargının kararıdır ancak bu karara
bizlerin de katılmadığımızı ifade ediyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Peki.
Sayın Aydın, öbür
konuyla ilgili tutanakları getirteyim, zaten buradayız, bakarız, eğer bir
sataşma varsa söz veririm.
Şimdi, evvela bu
konuyla ilgili, Sayın Önder…
5.- İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, tutuklu
milletvekillerinin tahliye taleplerinin kabul edilmemesinin Meclis iradesine
meydan okuma olduğuna ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu durumu düzeltmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (İstanbul) – Sayın Başkan, burada bir partinin iki eş genel başkanı, bu
tutumun buraya gideceğini öngörerek, bir farkındalık yaratmak için bir açlık
grevi başlattı. Siz, bize bir gün gelip sormadınız “Ne yapıyorsunuz?” diye. Bu
mahkeme kararı, sizin iradenize, sizin Başkanı olduğunuz iradeye meydan okuma,
rest çekmedir, sizi tanımıyorum demektir. Siz onun yerine bize “Meclis eylem
yapma yeri değildir.” dediniz. Bunu bize diyeceğinize, bu hukuksuz insanlara,
bu paralel hukuk uygulayan insanlara “Meclis, meydan okunacak bir yer
değildir.” demenizi bekliyoruz. (BDP sıralarından alkışlar)
Hükûmete de,
yakınmasın, bir maddelik canı var bu hukuksuzluğun ve beş dakika sürer. Ana
muhalefet istiyor, Hükûmet istiyor, biz istiyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (İstanbul) – Diğer muhalefetin vekili de içeride, ne derler, onlara
soralım. Ama getirin, bu bize meydan okuyanların başına çalalım bu
hukuksuzluğu! Beş dakikamızı alır. Usulüne uydurmak bizim elimizde.
BAŞKAN – Peki.
Sayın Tanal,
buyurun.
Son söz, Sayın
Hamzaçebi, siz istemişsiniz, ondan sonra…
SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (İstanbul) – Başka türlü, bu bütçe hiç umurumuzda değil. Savaş başlayacak
Başkan, savaş!
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (İstanbul) – Bölge ateş topuna dönecek! Bağrımızı yırtıyoruz, yarın öbür
gün “Niye böyle oldu, nasıl bu duruma geldi?” diye herkes bağrını yırtacak!
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Tanal, buyurun siz, buyurun.
6.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Barış ve
Demokrasi Partisinin milletvekillerinin tutuklu olmasının millî egemenliğe
vurulmuş bir darbe olduğuna ve adı rüşvet ve yolsuzluğa bulaşmış bir bakanın
Meclis salonundan çıkarılması gerektiğine ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Barış ve
Demokrasi Partisinin milletvekillerinin tutuklu olması millî egemenliğe
vurulmuş bir olan bir darbedir. Siz Meclis Başkanısınız, bizler burada
milletvekiliyiz. Sizin önünüze Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 108’inci maddesinin
son fıkrasını “Milletvekili seçildiğinde salıverilir.” şeklinde kanun teklifini
getirdik. Bugüne kadar, Adalet ve Kalkınma Partisi yetkilileri, Meclis Genel
Kuruluna siz dâhil olmak üzere getirmediniz. Sizler samimi değilsiniz.
Ayrıca, Meclisin
itibarını sarsan, adı rüşvet ve yolsuzluğa bulaşmış olan bir bakan bakanlık
koltuğuna yakışamaz, oturamaz, Meclisin itibarını sarsamaz. (CHP sıralarından
alkışlar) Meclis leke kaldıramaz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
– Evet, doğrudur.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkanım, böyle bir şey olabilir mi ya!
BAŞKAN – Şimdi,
bunlar doğru açıklamalar değil.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Öncelikle bu bakanın Meclis salonundan çıkarılması lazım. Giydiği
elbiseler…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bunlar
doğru açıklamalar değil.
MUSA ÇAM (İzmir)
– Para, para, para!
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Para, para, para!
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Burası mahkeme mi? Beyefendi yargıç mı, savcı mı?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
– Mahkeme değil… Mahkeme değil ama burada oturamaz, oturmamalı. (AK PARTİ ve
CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar)
REFİK ERYILMAZ
(Hatay) – Siyasi ahlak bunu gerektirir.
BAŞKAN – Sayın
Hamzaçebi…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan…
ENGİN ÖZKOÇ
(Sakarya) – Size de yakışmıyor arkadaşlar, sizi de kirletiyor. Yaptığı şey
yanlıştır Sayın Başkanım.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Yapıp yapmadığına sen karar vermeyeceksin, mahkeme karar verecek.
BAŞKAN – Bir
dakika arkadaşlar, bir dakika… Sayın Hamzaçebi ne söylüyor, anlamamız lazım.
Bir dakika lütfen…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Süreyi bir daha baştan alır mısınız?
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Hamzaçebi.
ENGİN ÖZKOÇ
(Sakarya) – Yanlışsa yanlıştır!
BAŞKAN – Bir
dakika, grup başkan vekiliniz söz istedi, evvela ona bir söz verelim.
7.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin,
tutuklu ve hükümlü milletvekillerinin millet iradesine uygun olarak
Parlamentoda olmaları gerektiğine ve bu durumu düzeltmek için Parlamentoya
görev düştüğüne ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Anayasa Mahkemesi
-yazın almış bir olduğu kararla- on yıllık tutukluluk süresini uzun bularak,
onu iptal etmişti.
Yine, Sayın
Mustafa Balbay ve Sayın Haberal’ın başvurusuyla yapılan itiraz üzerine de o
konudaki uzun tutukluluğun Anayasa’ya ve insan haklarına aykırı olduğunu
belirleyerek o konuda da bir tespit kararı vermişti. Yine, uzun tutukluluğa
konu olan kişiler milletvekili olduğu için, onların tutukluluk hâlinin seçilme
hakkının ihlali olduğuna hükmetmişti. Bu karar herkes için emsal olmalıdır.
Gerek tutuklu milletvekillerinin gerek hükümlü milletvekillerinin millet
iradesine uygun olarak olması gereken yer Parlamentodur. Mahkemeler eğer
hukukun gereğini yerine getirmiyor ise Parlamentoya düşen bir görev vardır
Sayın Başkan; bu konuda sizin öncülük etmenizi ben arz ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkanım, az önce Sayın Öztrak’ın
konuşmasıyla alakalı sataşma…
BAŞKAN – Hayır,
tutanakları bir getirteyim şu işi…
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Efendim, çok açık ama onun hemen üzerine, akabinde konuşmam lazım
Sayın Başkanım olmaz ki.
BAŞKAN – Hemen,
hemen… Fark etmez… Getirteceğiz şimdi tutanakları.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Şimdi, Sayın Başkanım, öbür konuşmacıdan dolayı da başka bir
sataşma hakkı doğabilir ama.
BAŞKAN – Şimdi,
söz sırası…
Arkadaşlar, yani
bir şey bitmiş olmuyor, biz burada daha iki saat, üç saat müzakere yapacağız.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Çok açık sataşma var efendim. Yolsuzluğu, yolsuzlukla…
MUSA ÇAM (İzmir)
– Gelsin, açıklama yapsın.
ENGİN ÖZKOÇ
(Sakarya) – Sayın Başkan, tutuklanması gereken, bakanlıktan ayrılması gereken
kişilerin burada oturarak burayı meşrulaştırması doğru değil. Bunu Meclisin
kabul etmesi mümkün değildir. (AK PARTİ sıralarından “Otur yerine!” sesleri)
BAŞKAN – Ya, bu
türlü tartışma usulü yok canım! Yani, söylediğiniz her şey doğrudur diye bir
mesele yok ki ya! Böyle bir şey olmaz ya!
ENGİN ÖZKOÇ
(Sakarya) – Yani yapılan şey doğru değildir!
BAŞKAN - Böyle
bir şey olmaz! Hem bir taraftan diyoruz ki masumiyet karinesi var, ondan sonra
da daha ne olduğunu bilmediğimiz bir konuyla ilgili hemen kıymet hükmünü
vereceksek yargılama niye yapılacak o zaman?
ENGİN ÖZKOÇ
(Sakarya) – Arkadaşlar, onun yüzü kızarmıyorsa bu milletin yüzü kızarıyor!
Arkadaşlarına saygısı yok mu?
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Aydın.
Süreniz iki
dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Alkışlayın, alkışlayın… 1,5 milyon doları alkışlayın!
BAŞKAN – Lütfen,
bir sataşmaya meydan vermeyin.
Süreniz iki
dakika.
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Tekirdağ
Milletvekili Faik Öztrak’ın 506 sıra sayılı Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın tümü
üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli
arkadaşlar, şimdi, hep birlikte “Tutuklu milletvekilleri niye salıverilmedi?”
diye, bir şekilde burada tenkitlerde bulunduk. Şu anda, daha yargı aşamasına
dahi sunulmamış, ön incelemesi, soruşturması devam eden ve maalesef, gizli
yürütülmesi gereken bir soruşturma, her nedense muhalefet her şeyi çok iyi
biliyor, özellikle ana muhalefet çok iyi biliyor, gazeteler çok iyi yazıyor!
(CHP sıralarından gürültüler)
REFİK ERYILMAZ
(Hatay) – Siyasi ahlak, siyasi etik bunu gerektirir!
AHMET AYDIN
(Devamla) - Bunun neresi doğru, neresi yanlış, bunu bilemiyoruz.
REFİK ERYILMAZ
(Hatay) – Bilmiyorsun tabii ki!
AHMET AYDIN
(Devamla) – Yargı, sonuna kadar gidecek.
REFİK ERYILMAZ
(Hatay) – Tabii ki bilmiyorsun!
AHMET AYDIN
(Devamla) – Yargı, eğer kimin suçu varsa cezasını versin. Onları hep birlikte
temin edelim ama sizin bu şekilde yapmanızla olmaz. (CHP sıralarından
gürültüler)
Az önce konuşan
Sayın Öztrak, değerli arkadaşlar, bakın, 2000 yılında
BDDK’nın Başkan Yardımcısı, az önce kendisi de ifade etti, 2002 yılında da
Hazine Müsteşarı.
Değerli
arkadaşlar, o 22 banka o zaman battı ha! O 22 banka sizin o zamanınızda battı
ve bu millet bileşik faiziyle birlikte 231 milyar lira zarar etti. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Faiz lobilerinden
bahsediyorsunuz, değerli arkadaşlar, AK PARTİ’yle
birlikte faiz lobilerinden tasarruf 642 milyar lira.
(AK PARTİ ve CHP
sıralarından karşılıklı laf atmalar)
ENGİN ÖZKOÇ
(Sakarya) – Bunu yapma böyle ya!
AHMET AYDIN
(Devamla) - 642 milyar lira biz faizlerden tasarruf etmişiz.
ENGİN ÖZKOÇ
(Sakarya) – Aynı şey mi?
AHMET AYDIN
(Devamla) – İşte, faiz lobilerine karşı olan tutumumuz nedeniyle bütün bu
senaryolar çiziliyor, onun için, bütün bu oyunlar oynanıyor.
(AK PARTİ ve CHP
sıralarından karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen… Lütfen…
AHMET AYDIN
(Devamla) – Yine, aynı şekilde 2001 krizinde Kemal Derviş’in Hazine
Müsteşarlığına getirdiği Sayın Öztrak bakın o dönemi
anlatmak için hangi ifadeleri kullanılıyor?
ENGİN ÖZKOÇ
(Sakarya) – Aynı şey değil…
AHMET AYDIN
(Devamla) - IMF’yle yapılan anlaşmaları yazan bürokratlardan birisinin de
kendisi olduğunu belirten Öztrak, kendi ifadesi:
“Ertesi gün belli ödemeler yapılacak, bunlar nasıl yapılacak diye
düşünülüyordu?” diye özetliyordu.
(AK PARTİ ve CHP
sıralarından karşılıklı laf atmalar)
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) – Sayın Başkan, duyamıyoruz.
BAŞKAN – Lütfen,
arkadaşlar… Lütfen…
AHMET AYDIN
(Devamla) – Size ulaşan o zaman tehdit mektupları vardı. Bu mektuplardan bahsediyordunuz.
Bankalara ilişkin mektuplar vardı ve dolayısıyla biz -sizin o dönemdeki- IMF’ye
mecburiyetten kurtardık bu ülkeyi. (CHP sıralarından gürültüler) IMF’den borç
alan değil, IMF’ye borç veren ülke konumuna getirdik değerli arkadaşlar. Biraz
da bu gerçekleri görün diye düşünüyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından gürültüler)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET AYDIN
(Devamla) – Yine, bugüne kadar alnımız ak bir şekilde… (CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Aydın.
AHMET AYDIN
(Devamla) – …sonuna kadar gittik ve bundan sonra da… (CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
AHMET AYDIN
(Devamla) - …hiçbir yolsuzluğa bizler de prim vermeyeceğiz ama bu ülkenin
geleceğine ilişkin…
BAŞKAN – Sayın
Aydın, lütfen… Teşekkür ediyorum.
AHMET AYDIN
(Devamla) – …oynanan oyunlarla alakalı olarak da kusura bakmayın ama dur
diyeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
FAİK ÖZTRAK
(Tekirdağ) - Sayın Başkan, sataşma var; söz istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Öztrak, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Son olarak iki
dakika söz, ondan sonra görüşmelere devam edeceğiz. Yeni bir sataşma olmasın,
rica edeceğim.
4.- Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak’ın,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
FAİK ÖZTRAK
(Tekirdağ) – Teşekkür ederim.
Sayın Aydın,
bizim olduğumuz dönemde hiçbir banka müdürünün, banka genel müdürünün evindeki
ayakkabı dolaplarından dolarlar çıkmadı. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar; AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Başka bir şey,
bakın, insanda biraz minnet duygusu olur. İnsanda biraz minnet duygusu olur…
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) - Kaç tane banka batırdınız?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Ülkeyi batırdınız, batırdınız!
SALİH KOCA
(Eskişehir) – Kaç tane banka batırdınız? Bankayı komple götürdünüz. Ayıptır,
ayıp!
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Komple götürdünüz, komple...
FAİK ÖZTRAK
(Devamla) – Bankaların içindeki bütün zararları temizledik, size bıraktık… (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – 22 bankayı… 22 banka…
BAŞKAN – Lütfen
arkadaşlar…
FAİK ÖZTRAK
(Devamla) – …tepe tepe kullandınız, dünya krize girdiğinde usullere uyduğunuz
için krize girmediniz ama bugün geldiğimiz noktada, bu bankaları nerelere
peşkeş çektiğiniz ortada.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) - 100 milyar dolar nereye gitti, 100 milyar dolar?
BAŞKAN – Lütfen…
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – 22 bankayı…
BAŞKAN –
Arkadaşlar, müdahale etmeyin. Lütfen…
FAİK ÖZTRAK
(Devamla) – Ben size söyleyeyim, hızla o günlere geri dönüyorsunuz, uyarıyorum,
hızla o günlere geri dönüyorsunuz. (AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf
atmalar)
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) – BDDK’nın Başkan Vekili değil miydiniz o zaman, Başkan Vekili değil
miydiniz?
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – 22 tane bankayı batırdınız.
BAŞKAN – Lütfen,
arkadaşlar ya, bir dakika sabredin, söylediğini dinleyin.
FAİK ÖZTRAK
(Devamla) – Bak, çok açık söyleyeyim, ben şunu söyleyeyim: Bankalar zaten
batmıştı…(AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar)
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) – Niye el koymadınız? Niye engellemediniz? Niçin önlemediniz?
FAİK ÖZTRAK
(Devamla) – Bankalar zaten batmıştı, o dönemde biz onları aldık, temizledik.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Kim batırdı?
FAİK ÖZTRAK
(Devamla) – Batıran neydi biliyor musunuz? O dönemden… (AK PARTİ ve CHP
sıralarından karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen…
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) – BDDK Başkan Vekili değil miydiniz? Engelleseydiniz. Niye
engellemediniz? Niye görevinizi yapmadınız? Görevinizi yapsaydınız.
FAİK ÖZTRAK
(Devamla) – Ben görevimi yaptım, hiç merak etmeyin. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen… Lütfen…
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) – Niye engellemediniz? Engelleseydiniz.
FAİK ÖZTRAK
(Devamla) – Onu da yaptık, hiç merak etmeyin. (AK PARTİ ve CHP sıralarından
karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen… Sayın Öztrak…
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) – Hamasete gerek yok, engel olsaydınız. Niye göz yumdunuz?
BAŞKAN – Lütfen
arkadaşlar, müdahale etmeyin.
FAİK ÖZTRAK
(Devamla) – Bakın, ben size çok açık bir şey söyleyeyim arkadaşlar, hiç
sinirlenmeyin, hiç sinirlenmeyin. Ekonomiyi temizledik, kucağınıza bıraktık,
siz yeniden kirlettiniz.
BAŞKAN – Müdahale
etmeyin arkadaşlar.
FAİK ÖZTRAK
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (AK PARTİ ve CHP sıralarından
karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.07
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.19
BAŞKAN: Cemil ÇİÇEK
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Muhammet
Bilal MACİT (İstanbul)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
2014 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012 Yılı Kesinhesap
Kanunu Tasarısı üzerindeki son görüşmelere devam edeceğiz.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel
Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren
2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali
İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278,
3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, söz sırası
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Münir Kutluata’da.
Buyurun Sayın Kutluata. (MHP sıralarından alkışlar)
Sayın Kutluata, söz süreniz otuz dakika, arzu edilirse ilave süre
vereceğim.
MHP GRUBU ADINA
MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) – Teşekkür ediyorum efendim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2014 yılı bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum, yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Önümüzdeki
bütçenin sadece ihtiva ettiği büyüklükler açısından değil, on bir yıllık AKP
iktidarının ülke ekonomisini getirdiği nokta açısından da değerlendirilmesi
gerekiyor. Bu nedenle, konuşmamda Türkiye ekonomisinin yapısı ekonomideki
yapısal bozulma, geriye gidişi, bunların sebepleri üzerinde duracağım ve
örneklerini vermeye gayret edeceğim. Ancak, sözlerimin başında, bu bütçenin çok
şanssız bir bütçe durumuna düştüğünü ifade etmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, bilindiği gibi, Sayıştay raporlarının gelmemesi, önceki
bütçenin Sayıştay denetimini hakkıyla görememiş olması dolayısıyla ciddi
tartışmalarla yürüdü, bu açıdan malul bir bütçe görüntüsü içine girdi. Daha
önemli olmak üzere, bu bütçede Türkiye’de yürütülen bölünme sürecinin tarafları
tarafından, -birinin gayreti, diğerinin müsamahası ile- bütçe raporlarına
bölünme sürecini meşrulaştırmak ve alıştırmak maksadıyla ilaveler yapıldı,
cümleler koyuldu, gelmemesi gereken ifadelere yer verildi. Bütçenin itibarı,
Büyük Millet Meclisinin itibarı, saygınlığı, işin buraya kadar getirilememesi
gerektiği Milliyetçi Hareket Partisinin Sayın Genel Başkanının tavrıyla,
Milliyetçi Hareket Partisinin hareket tarzıyla engellenmiş oldu.
Üçüncü
şanssızlık, son üç gündür yaşanan olaylardır. Değerli milletvekilleri, bütçeler
gelirleri, hedefleri ve güvenilirlikleri açısından değerlendirilirler.
Hedefleri açısından milletin tamamını kapsıyor mu, herkesi kucaklıyor mu, iş
adamının önünü açıyor mu fakiri rahata erdiriyor mu, vesaire ölçülerle bütçeyi
değerlendirirsiniz.
Bir başka kriter
bütçe değerlendirmede bütçenin güvenilirliği meselesidir. Güvenilirlik
meselesi: Dayandığı gelirler sağlam mıdır, adil midir; yeniden vasıtalı
vergilere mi yükleniliyor, yoksa insafsız vergilere mi dayanıyor diye
güvenilirlik kriteri değerlendirilir ve bütçe üzerinde değerlendirmeler,
konuşmalar yapılırdı, gelenek budur. Ancak, şimdi, maalesef bütçenin
güvenilirlik açısından değerlendirilmesi boyutunda harcamalardaki güvenilirlik
meselesi ve sorunu da bir ilave unsur olarak ortaya çıkmış bulunmaktadır. Son
olayların ortaya çıkması başka bir şeydir, son olaylardan sonra ortaya çıkan
tablo başka bir şeydir.
Üzüldüğümüz taraf
şudur değerli milletvekilleri: Ortada bir şüpheli hâl varsa yargıya da intikal
edecek, mutlaka sonuca ulaşacaktır, o noktaya kadar herkes masumdur. Ancak, burada, zanlı pozisyonundaki kişilerin birinci derece
yakınlarının devletin en üst makamlarında olduğu dikkate alınırsa ve çok yakın
zamana kadar, en masum insanların uzun yıllar hapis yatmasının sebebi de delil
karartma şüphesi olarak ortaya sürülürken, şu anda “Devletin en üst
makamlarının hâkimiyet kurdukları ve suça -varsa- iştirak ettikleri
bürokratlarla beraber bir delil karatma dönemi yaşanıyor.” şüphesine iktidarın
yer vermemesi, fırsat vermemesi gerekirdi. O bakımdan, ortaya çıkan olay
başkadır, ortaya çıkan yeni tablo çok daha vahimdir bana göre. O bakımdan,
bundan sonra kim, neyi ortaya çıkaracak ve iktidar kendini bu pozisyona niye
düşürdü, gerçekten, bunlar ciddi bir sıkıntı konusudur. Ama problem, bildiğiniz
gibi, iktidarı ilgilendirmektedir.
Değerli
milletvekilleri, sözlerimin başında temas ettiğim bu olumsuz gidişin
yetersizlikten mi kaynaklandığı -iktidar açısından- yoksa bilinçli
politikaların sonucu mu olduğu meselesi üzerinde durmak istiyorum. Bu bakımdan,
önce, AKP iktidarının… Ben sözlerimi fazla rakama boğmadan, eğilimleri
göstermek suretiyle, Türkiye’nin gittiği istikametin bir tesadüf mü,
başarısızlık mı, çalkanma mı, bir tercih mi olduğunu ortaya koymaya gayret
edeceğim.
AKP iktidarının
bir ekonomi politikası var mıdır, önce bunun sorgulanması gerekir diye
düşünüyorum. Bildiğiniz gibi, ekonomi politikaları iktisadi kalkınmayı ve
sosyal gelişmeyi hedefler ve bunu yıllık büyümelerle gerçekleştirir. AKP
iktidarının iktisadi kalkınma politikası, sosyal gelişme politikası olması ve
tamamına “iktisat politikası” denebilmesi için seçtiği büyüme modelinin bunlara
hizmet edecek bir büyüme modeli olması gerekirdi. Bu büyüme modeli, malumunuz
olduğu üzere, üretime dayalı büyüme modelidir. Milliyetçi Hareket Partisinin
iddiası, tarzı, anlayışı ve ekonominin de emrettiği, üretime dayalı büyüme
modelidir. Ama, iktidarın tercihi doğrudan doğruya ve
keyfî olarak ithalata dayalı bir büyüme modeli olduğu için, Türkiye’deki
büyümenin kalkınmaya yansıyamadığı, kalkınmanın sosyal gelişmeyi
sağlayamadığını görüyoruz. Bu açıdan baktığımız zaman da iktidarın esasen
kalkınmadan hiç bahsetmediğini ve sadece yıllık büyüme rakamlarıyla
oyalandığını; “büyüme” denilerek ortaya çıkan rakamlardan da zaman zaman
şikâyet edip düşürmeye çalıştığını, bazen halkı borçlanmaya teşvik ederek
artırmaya çalıştığını yani büyümeden ziyade, ekonomide belirli şişkinliklerle
meşgul olduğunu biliyoruz. Buradan söyleyebileceğimiz, iktidarın, gerçekten,
Türkiye’de, ciddi bir iktisat politikası, sağlıklı bir iktisat politikası
maalesef yoktur.
Rakamlara çok
girmeyeceğim dedim, dolayısıyla gayret edeceğim ama ithalata dayalı büyüme
modeli döviz kazanarak değil, döviz bularak, döviz temin ederek ithalat yapma
ve vatandaşı borçlandırarak üretim yapma esasına dayandığı için, bu
sürdürülebilir bir politika değildir, nitekim sürdürülememektedir. Gelinen
noktada hanehalkının borçları 323 milyar Türk
lirasına ulaşmıştır 6 küsur milyar Türk lirasından. Her aile gelirinin yüzde
54’üyle borç ödemek zorundadır. Türkiye’nin dış borçları 129 milyardan 367
milyar dolara çıkmıştır, bu da dayanılır bir şey değildir. Hanehalkı
bu şekilde borçlandırıldığı zaman, borçlar gelirle ödenmiyor, borçlar servetle,
tapuyla, varlıklarla ödeniyor. Ülke bu kadar borçlandırıldığı zaman, ülkenin
millî geliri dışarıya akıyor ve “büyüme” dediğiniz oranları önce yabancıların
payını sağlamak için gerçekleştirmek zorunda kalıyorsunuz. O bakımdan, borç
rakamları ne kadar vahim ise daha vahim bir tablo vardır Türkiye’de; o da
Türkiye’nin gayrisafi milli hasılasının önemli bir kısmının dış ülkelere,
yabancı ülkelerin halkının refahına akıyor olmasıdır. Türkiye’nin 780 milyar
dolar civarındaki millî gelirinin oluşması sırasında 366 milyar dolarlık, sıcak
para ve satın alan sermaye olmak üzere 366 milyar dolarlık bir sermaye yabancı
ülkelerin adına kazanç elde etmekle meşguldür. 366 milyar
doların yüzde 10 kârla çalıştığını kabul etseniz 36 milyar dolar; 15’le
çalıştığını kabul etseniz, kârlılık oranının 15 olduğunu kabul etseniz 54
milyar; 20 kabul etseniz 72 milyar dolardır ama en düşüğünü alsanız ve 780
milyar dolara oranlasanız bile Türkiye’de büyümenin, millî gelirin yüzde 4’ü
civarında bir rakamın yabancı payı olarak oluşmakta olduğunu görmekteyiz. İktidar
“Burada sermaye hareketlerine bakıyoruz, böyle bir rakam görmüyoruz.” diyor.
Görmeyebilirsiniz, görmemeniz daha kötüdür. Yani transfer edilmiyorsa sıcak
paraya ekleniyor ve Türkiye’yi haşlamaya devam ediyor.
Değerli
milletvekilleri, temas etmeden geçemeyeceğim bir nokta, ülkenin durumu böyle
iken nasıl oluyor da iktidar yine söyleyecek bir şeyler bulmakta ve Türkiye’de
bir bolluk ve rahatlık varmış gibi değerlendiriyor konusudur. Bu soruyla çok
karşılaşıyorsunuzdur, biz de çok karşılaşıyoruz. İktidar da bunun rahatlığı
içinde hareket ediyor. Bunun sebebi, iktidar partisinin
1923’ten, cumhuriyetin kurulduğu tarihten 2002 yılına kadar, iktidara geldiği
tarihe kadar bu milletin tasarruflarıyla oluşturduğu bütün yatırımları satıp
harcaması, 2002 ile 2013 arasında on bir yıllık sürede muazzam cari açıklar vermek
suretiyle Türkiye’nin yurt dışı yatırım açığı pozisyonunu 400 milyar dolara
çıkarması, diğer taraftan bununla da yetinmeyip 2013’ten sonraki otuz beş kırk
yılı da yaptığı yatırım usulleriyle devletin ileride elde edeceği gelirleri,
vergileri özel sektöre aktarma yolunu seçmiş ve o günün refahını bugüne taşımak
suretiyle bir sistem oluşturmuştur. O bakımdan, bu sistem bir aldatmaca
sistemidir. Bu, Türkiye’nin geleceğinin yok edilmesi sistemidir.
Şimdi, burada,
kendi konuşması sırasında iktidar partisinin değerli temsilcisi faizlerden
örnek verdi, dedi ki: “Eskiden çoktu...” Onun üzerine bir sürü kurgular yaptı,
birçok şey söyledi, genellikle böyle söylüyor. Ben bu değerli konuşmacımıza
soruyorum: Şu anda yatırımları özel sektör yapıyor -biraz önce söylediğim gibi-
devletin vergi hakkı kendilerine devredilmek üzere yap-işlet ve yap-kirala
tarzı metotlarla. Bir taraftan bu yürüyor, diğer taraftan dünyada faizler
sıfırın altına inmiş vaziyette. Şu anda bütçedeki 53 milyar faiz neyin nesi?
Tekrar soruyorum. Yatırımı devlet yapmıyor, yatırım için borçlanılmıyor. Özel
sektörün borçları 5’e katlanmış vaziyette. Şu anda bütçedeki 53 milyar liralık
-önümüzdeki bütçede- faizin açıklamasını yapmadan on on beş sene öncelerde
dolaşmanın hiçbir anlamı olmadığını söylemeliyim.
Türkiye’nin
durumu bu açıdan değerli milletvekilleri, bir mirasyedinin pozisyonundan farklı
değildir. Aileden kalma servet harcanmıştır yani cumhuriyetin bütün
tasarruflarını satıp paraya çevirmek yüzünden, efendim, mevcut itibarla, aile
itibarıyla muazzam borçların altına girilmiştir. Diğer taraftan eşin dostun
varlığının ipotek altına sokulması gibi bir mirasyedi tarafından, Türkiye’nin
geleceği de ipotek altına sokulmuştur. Bu açıdan meseleyi değerlendirdiğiniz
zaman, bu, sadece ekonomik değil ahlaki boyutları da olan bir konu olarak
görünüyor.
Sayın Başbakan bu
kürsüden bütçenin ilk günü Hükûmet adına yaptığı konuşmada 50 milyar 513 milyon
dolarlık özelleştirme yaptıklarını söyledi. Bu bize verilmiş bir rakam iken
öğreniyoruz demeye kalmadan Sayın Başbakan arkadan ilave etti “Türkiye’yi
ağırlıklarından kurtarıyoruz.” diye. Değerli milletvekilleri, eğer ülke
yönetimi meseleye böyle bakarsa Türkiye’yi ağırlıklarından kurtarmaya çalışan
öyle ekipler, öyle heyetler, öyle türedi sermayedarlar çıkar ki önünü
alamazsınız.
Bakın, bu Türkiye
ağırlıklarından nasıl kurtulmuş? Size -çok uzatmamak için, zaman darlığı
dolayısıyla- sadece bir iki örnek vermek istiyorum. Bakın, İş Bankasına,
Milliyetçi Hareket Partisi iktidarı döneminde, ortada hiçbir yatırım yokken
sadece bir telefon hattı verilmişti, fiyatı 2,5 milyar dolardı. Aynı telefon
hattından, kamu kuruluşu olan TELEKOM’a da bir hat
verilmişti, o bedava verilmişti tabii. Yani, TELEKOM’un
bir de böyle telefon hattı vardı, Aycell ve bir sürü
yatırım yapmıştı. TELEKOM, 6,5 milyar dolara özelleştirildi dörtte 1’i peşin
alınmak suretiyle. Ağırlıklardan nasıl kurtulunduğunun
işareti olsun diye söylüyorum. Bir TEKEL fabrikası, önce iktidar tarafından 292
milyon dolara satıldı, sonra alanlar 810 milyon dolara devretti. Balıkesir’de
SEKA fabrikası geniş alanıyla 51 milyon değer biçilmişken 1,1 milyon dolara
satıldı, mahkeme iptal etti, Hükûmet karar iptal etti ve dokuz yılda bu cüzi
para ancak alınabildi. Bunun örnekleri çok fazladır. Sakarya’da bile 3.800
dönümlük bir devlet çiftçiliği, on sene atıl -özellikle atıl tutulduğunu şimdi
anlıyoruz- tutulduktan ve çökertildikten sonra yıllık 200 bin liracıktan,
sadece önündeki satış büfesinin kirasını bile karşılamayacak bir değerle
birilerine verildi. Demek istediğim, bu “Ağırlıklardan kurtardık.” meselesi,
otuz sene önce özelleştirmeye Milliyetçi Hareket Partisinin baktığı verimliliği
artırmak, siyasilerin tasallutundan korumak vesaire tarzı bir ağırlık kurtulması
meselesi değildir, o konular çünkü geride kalmıştır. Bu bakımdan, bu ifadeyi
fevkalade yanlış bulduğumu ifade etmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu iktidar dönemindeki en büyük tahribatlardan bir tanesi, bu
milletin müteşebbis, teşebbüs gücünün kırılması, bu ülkenin yetiştirdiği
müteşebbislerin kenara itilmesi, sanayici tipinin yok edilmesi, sanayicinin
yani ülkeye istihdam sağlayan, gelir sağlayan sanayicilerin kenara itilmesi ve
rekabet şartlarının ortadan kaldırılmasıdır. Ekonominin en büyük kaybı, rekabet
şartlarının ortadan kaldırılmasıdır. Bunu görebilmek için on bir yılda türeyen
çok sayıdaki sermayedar grupların ve büyüklü küçüklü holdinglerin, şirketlerin
imalat sanayisiyle işleri var mıdır, bir bakmak lazım. Hiçbirinin olmadığını
göreceksiniz.
Yüksek katma
değerli ürünler, yeni bilgiler, yeni teknolojiler yani sanayileşme, kalkınma
herkesin malumu iken Türkiye’de sadece iktidara yakınlıkla ve rekabet dışı
alanlardan para kazanmaya çalışan kimselerin ekonominin sürükleyici aktörleri
hâline getirilmesi, Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu en büyük
çöküntülerden bir tanesidir. Bu tercih, atları arabanın arkasına koşarak
tersine çektirmekten farklı bir sonuç vermemektedir. Bu yolla ithalat artmakta,
sanayici alandan çekilmekte, fabrikalar satılmakta ve Türkiye ekonomisi
olduğundan daha geriye doğru gitmektedir. Bu yolla araştırma-geliştirme
çökmekte, çökertilmekte ve araştırma-geliştirme ortamı yok edilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, söz buraya gelmişken size Marmaray Projesi’nden bahsetmek
istiyorum. Son günlerde biliyorsunuz çok gündemde ve çok önemli. Marmaray
Projesi çok önemli bir örnektir çünkü bu proje birkaç açıdan önem taşıyor:
Birincisi, AKP iktidarı ile Milliyetçi Hareket Partisinin kalkınma, yatırım,
yabancı sermayeden yararlanma ve sanayileşme gibi konulara nasıl baktıklarını
ortaya koyuyor. Diğer taraftan, artık “AKP anlayışı” diye özetlenen yanıltma ve
gösterişe dayalı siyaset tarzının bir kez daha deşifre edilmesine yarıyor.
Marmaray Projesi
çalışmaları çok önceden başlamış, 57’nci Hükûmet döneminde hükûmet
ortaklarından Milliyetçi Hareket Partisi tarafından hayata geçirilmiş bir
projedir. Parası temin edilmiş, yapım süresi dönülmez şekilde takvime bağlanmış
ve ihaleleri başlanmış bir yatırımdır. AKP iktidarı bunu aksatsa idi suçlu
olacaktı, mahkemelerde hesap verecekti. İşin aslı bu iken, İstanbul Boğazı Tüpgeçit Projesi’nin açılışında Sayın Başbakan “Abdülmecid
dedemiz düşündü, biz yaptık.” diyor. Mademki işi Abdülmecid dedemize kadar
götürecektiniz, o zaman demeniz gerekirdi ki Sayın Başbakan “Aslında,
Abdülmecid dedemiz düşündü, Sayın Bahçeli gerçekleştirdi, açmak da bize nasip
oldu.” Eğer böyle söylenmiş olsaydı, bunun bir anlamı olurdu.
Bakın,
sakatlıklar nasıl üst üste geliyor. MHP, hem Marmaray Projesi’ni başlatırken
hem de Ankara-Eskişehir hattının ihalesini yapmak suretiyle ülkede hızlı tren
hamlesini başlatırken bu hatlar üzerinde Türkiye’nin ürettiği trenlerin
çalışmasının tedbirlerini alıyordu. Bunun için, Sakarya’daki vagon sanayi
kuruluşu TÜVASAŞ, hızlı tren ve metro setleri üretme teknolojisine sahip
şirketlerle yabancı sermaye ortaklığı hâline getiriliyordu. İlk hızlı tren
hattının açılmasından ve Marmaray’ın bitmesinden 2023 yılına kadar ihtiyaç
duyulacak olan en az 16 milyar dolarlık metro setinin bu pazar avantajıyla
yerli firmalarımızla içeride üretilmesi hesap ediliyordu, bu girişim
durduruldu. İktidar, Sakarya TÜVASAŞ arazisi içerisine –lütfen dikkat
buyurunuz- yabancı ortaklı bir montaj fabrikası kurdu, birileri ithal yoluyla
bu büyük pazarı devşirme ile meşguldür. Bu örnekle, Milliyetçi Hareket
Partisinin sanayileşme ve kalkınma anlayışıyla AKP’nin ithalat ve yağmalama
anlayışı karşı karşıya getirilmiş oluyor. Kendi başlattığı Tüp Geçit Projesi’ni
MHP kendi açabilseydi Marmaray üzerinde hizmet veren metro trenleri bu milletin
ürettiği trenler olacaktı. Marmaray’ın açılışında Türkiye’yi “Asrın lideri,
asrın projesini açıyor.” diye afişlerle donattınız. MHP’nin tevazu ile başlattığı
bir projeden asrın liderini çıkardığınıza göre, projenin tamamı gerçekleşip de
olması gerektiği gibi üzerinde hizmet veren trenler Türkiye’nin ürettiği
trenler olsaydı acaba ne denilecekti, bu gerçekten merak konusudur. Birkaç gün
önce Sayın Binali Yıldırım “Millî Tren Projesi” diye bir tanıtıma kalkıştı.
Aradan on bir yıl geçtikten, ülkenin hızlı tren pazarı yağmalanmaya
başlandıktan sonra kalkışılan bu teşebbüs, iktidar partisinin İzmir Belediye
Başkan Adayının tanıtım faaliyetinden başka hiçbir anlam taşımayacaktır.
Değerli
milletvekilleri, konuyu devam ettiriyorum çok önemli bulduğum için. Bu proje,
Milliyetçi Hareket Partisinin projesidir çünkü şu anda her şeyi bitmiş ve
kamunun malı olmuştur. 1 milyona ulaşacak yolcu taşıma kapasitesiyle vatandaşın
her harcayacağı para milletin kendi parasıdır. Eğer bu AKP projesi olsaydı
mutlaka yap-işlet, yap-kirala vesaire sistemlerle ilerideki gelirlerin birileri
tarafından toplanacağı ve belki de otuz, kırk yıla uzanacak bir proje
olabilirdi. Oradan da bellidir ki projenin hakkını teslim etmek lazımdır ama
ortaya bir şey çıkmıştır, bu biten projeyi de pekâlâ satmak için bir fırsat
ortaya çıkmıştır.
Değerli
milletvekilleri, sanayileşmenin çok kötüye gittiğini, Türkiye’nin üretim
yapmadığını, inşaat yapmaktan öteye gidemediğini ve Türkiye’de gerçekten ortaya
çıkan sermayenin ve sermayedarın bu ciddi işlerle ilgili olmadığını söylemek
istiyorum. Zamanımın daralması dolayısıyla bu önemli konuya çok fazla vakit
ayıramayacağım ama şu kadarını ifade etmek istiyorum, Türkiye’deki çöküntünün
iyi görülmesi açısından ifade etmek istiyorum: Bu millet çevre kirliliğini
biliyordu, ses kirliliğini biliyordu, su kirliliğini biliyordu, hava
kirliliğini biliyordu, bu iktidar sayesinde “gökyüzü kirliliği” , “sema
kirliliği” diye bir hadiseyle karşılaştı. Büyük şehirlerimiz -başta İstanbul,
Ankara olmak üzere- mantar gibi fırlayan, birer haram abidesi gibi milletin
vicdanını sızlatan, plansız, projesiz gökdelenlerle donatılır hâle geldi.
Otoyolların koruma alanları, çevre yollarının koruma alanları bunlarla
dolduruldu.
Bakın, İstanbul
deprem bölgesi, büyük bir deprem bekleniyor. İstanbul’da, Allah göstermesin,
bir deprem olursa İstanbul halkının üzerine bina gelmemek üzere dikileceği bir
yer yoktur ama 1999 depreminde 480 tane toplanma alanı vardı, bu alanların
hiçbirinin kalmadığı söyleniyor ama iki yıl önceki rakam 240 tanesine inşaat
yapıldığıdır. Şimdi, o tarihte var olduğunu, dokunulmadığını gördüklerimizin şu
anda da ortada olmadığını, her tarafın devasa vinçlerle bu hâle getirildiğini
görüyoruz. Bu bir ekonomi politikası değildir, başından söylediğim gibi bu bir
yağmalama, bu bir kötüye gidiş politikasıdır.
Ancak, değerli
milletvekilleri -çok hızlı geçmek mecburiyetinde kaldığım için- demiştim ki
bunun bir sebebi olmalı. Bu kadar iş, bilmezlikten olamaz; bu, bir tercih midir
demiştim. O bakımdan, size bunun bir tercih olup olmadığı konusundaki
görüşlerimizi de ifade etmek istiyorum. Türkiye’yi kendi hâline bıraksaydınız,
on bir yılda 2002 yılına göre on bir sene ileriye giderdi, bu kadar dağınıklık
içine girmezdi AKP iktidarının ele geçirdiği bütün bu fırsatlara rağmen. Nedir
bu fırsatlar? Büyük bir iktidar çoğunluğu kanunları istediği zaman
değiştirebiliyor. Dünyada faizlerin çok düştüğü, 2002
Hükûmeti zamanında az gelişmiş ülkeler ortalaması olarak 54 olan faiz oranlarının
süratle düştüğü ve eksilere geldiği bir dönemde para bulma ve sermaye temin
etme kolaylığı ve 57’nci Hükûmetin ortaya koyduğu iktisat, ekonomiyi düzeltme
programının meyvelerini veriyor olması elinde müthiş bir ortamdı ve Türkiye’yi
gerçekten düze çıkarma şansı vardı. Ve terörün sıfır noktasına inip
iddialarından vazgeçme noktasına geldiği bir pozisyonda alınmış bir iktidardan,
şu anda, on bir yılın sonunda, Türkiye, hiçbir iktisadi unsuruyla hiçbir ciddi
ülkeyle kıyaslanamayacak pozisyona düşürülmüştür. Bu bakımdan, bunun, bu
bilinçli tercihin acaba ne olduğunu ve nasıl ortaya çıktığını sizlerin
dikkatine sunmak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, bunu anlayabilmek için AKP’nin iktidar olur olmaz
söylediklerine ve ortaya çıkan sonuçlara bakmak gerekiyor. Hatırlanacağı gibi,
önce, Türk milletinin varlığını reddederek Türkiye’nin Türk yurdu olmadığı
söylendi; hiç kimse tersini iddia edemeyecektir. Türkiye’nin Türk yurdu
olmadığı söylendi, böylece Türkiye sahipsiz ilan edildi. Aynı anda “Komşularla
sıfır sorun” diyerek Türk milletinin menfaatleri için hiç kimseyle sıkıntıya
girilmeyeceği ve bu konuda gayret sarf edilmeyeceği ilan edilmiş oldu. Bu,
Türkiye’nin bir yağma alanı olarak ilan edilmesinden başka bir şey değildi.
Böyle olunca, güçlü bir Türk devletine kabul ettirilemeyecek ümit kesilmiş ne
kadar istek ve talep varsa hepsi hortladı, ortaya çıktı. İş daha azıtıldı, mensubu olduğu milletin menfaatleri konusunda
hassas olmak anlamına gelen milliyetçilik hedef hâline getirildi. Erbabı gördü
ki, iktidar, Türk milliyetçiliğine düşmanlık ederek başka millî menfaatlere
alan açma işine kalkışmıştır. Dolayısıyla, bu talepler tekrardan azdı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kutluata, sözünüz bitti ama ek süre veriyorum size.
Lütfen buyurun.
MÜNİR KUTLUATA
(Devamla) – Teşekkür ederim.
Türkiye, hem
dışarıdan hem içeriden hiçbir milletin kabul edemeyeceği taleplere muhatap
oldu. Bu taleplerin karşılanabilmesi için, milletin büyük devlet tecrübesiyle
oluşturmuş olduğu savunma mekanizmaları ve kurumları dağıtıldı.
Türkiye, engin
tarihî geçmişi, güçlü devlet geleneği ve büyük millet şuuruyla bir yere sahip
olduğu “büyük ülkeler ligi”nden, kendini birdenbire
Orta Doğu’nun “güdümlü ülkeler ligi”nde buldu. BOP Eş
Başkanlığı görevinin kabul edilmesiyle zaten bu pozisyona talip olunmuştu.
Hükûmetin durumu, şike ile kulübünü düşüren büyük kulüp yöneticilerinin
durumuna benzedi.
Gelinen noktada
AKP iktidarının muhatabı Barzani’dir ve Esad’dır. 4 parçalı sözde Kürdistan’ın
kurulması için Barzani’yle el eledir, bunun 1 parçasının oluşmasına direndiği
için Esad’a düşmandır.
AKP iktidarı, şu
anda, PKK terör örgütünün siyasal hedeflerinin gerçekleşmesi için terör örgütü
elebaşıyla uyum içinde çalışmaktadır. Bunları söylemekten kastım, iktidarın
muradı, hedefi, ulaşmak istediği önündeki idealler neyse bunların Türk
milletinin refahıyla, gelişmesiyle ilgisi yoktur; bunu söylemeye çalışıyorum.
Bu bakımdan,
sonuç bu olunca AKP iktidarının siyasi hedefine hizmet edecek bir ekonomi
politikası da değil, uygulamalar seti gerekiyordu. İşte, o politikalar o yüzden
günlüktür, o yüzden bir silsile şeklinde devam etmezler, o yüzden bir tercihli
gidiştir. O bakımdan, münferit rakamları peş peşe koyarak birtakım şeyleri
ifade etmek mümkündür ancak bunları sistemli şekilde önünüze koyduğunuz zaman…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kutluata, ek bir dakika daha size süre veriyorum, lütfen
sözünüzü tamamlayınız.
MÜNİR KUTLUATA
(Devamla) – …bunları üst üste koyduğunuz zaman bu gidişin sıradan bir gidiş
olmadığı ortadadır.
Zamanım yetmediği için temas edemediğim Türk tarımı üzerine
uygulanan varlıklarını sattırma politikasının, çiftçiyi fakirleştirip
arazisinden etme politikasının gözümüzün önünde devam ettiğini; bu anlamda Türk
tarımıyla ilgilenilmediğini, bu yüzden 600 dönüme kadar yabancıya satışların
başladığını, bu sebeple iki üç gün önce bu kürsüde Milliyetçi Hareket Partisi
milletvekillerinin Tarım Bakanına sordukları bir iş adamıyla Türk tarımını Türk
köylüsünden kurtarma görüşmesine Sayın Bakanın itiraz edemediğini gördük,
yaşadık. Dolayısıyla, bunlar bilinçli
politikalardır, o bakımdan Türk halkı görmeli ve milletimiz tedbirini
almalıdır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Kutluata.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı İzmir Milletvekili ve Grup Başkan
Vekili Sayın Oktay Vural. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Vural.
Sizin de söz
süreniz otuz dakika.
MHP GRUBU ADINA
OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, 2014 yılı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Evet, bugün AKP’nin
12’nci bütçesini görüşmekteyiz. 10 Aralıktan bu yana devam eden görüşmelerde,
her konu üzerinde milletvekillerimiz, ülkemizin sorunlarını,
değerlendirmelerini ve çözüm yollarını sizlerle paylaştı. Milletimizin kulağı
olduk, gözü olduk ve dile getirdik. Eğitimden sağlığa, dış politikadan
güvenliğe, ekonomiden kültüre her konuyu dile getirirken yönümüz hep ülkemiz,
milletimiz ve insanımız oldu. Milletimiz adına sorduk, onların adına
sorguladık. İşçimizin emeğini, esnafımızın siftahını, çiftçimizin ürününü,
işsizimizin işini, memurumuzun hakkını, öğrencimizin geleceğini, emeklimizin
derdini, engellimizin sıkıntılarını anlattık, katkı sağladık.
Milletimizin
ortak aidiyeti olan millî kimliği, millî kültürü, millî varlığı savunduk.
Ecdadımızın emaneti değerlere sahip çıktık “statükocu” diyenlere inat, kan
üzerinden sözde çözüm reçetesi dayatmak isteyen vampirlere inat. “İnadına
millet, inadına birlik, inadına kardeşlik” dedik. “Rahmet birliktedir.” dedik
ayrışma diline karşı. Kanla pazarlık masasına, kan karşılığı kardeşliğimizi,
millî kimliğimizi alışveriş malzemesi yapanlara inadına karşı çıktık. En başta
Kürtleri katleden, askerimizi, polisimizi şehit eden PKK terör örgütünün
meşrulaştırılmasına karşı durduk. Küresel dayatmalara karşı “önce millî
menfaat” dedik. Küresel taşeronlara, teslimiyetçilere, BOP eş başkanlarına,
Diyarbakır’da Kürdistan’a selam gönderenlere tarihimizi, kararlılığımızı hatırlattık.
Bin yıllık kardeşliğimizi, mukaddesatımızı, muhtaciyetlerimizi,
tarihimizi, kimliğimizi hazmetmeyen hazımsızlara karşı inadına karşı durduk.
“Anlarsa uzağım, yakınım; anlamazsa yakınım, uzağım olur.” diyerek hep
milletimizin yakınlığını savunduk.
Bütçe
görüşmelerinde millî duruş ve önerilerle milletimizin hakkını ve hukukunu
savunan, ihtiyaçlarını dile getiren, öneriler sunan Milliyetçi Hareket Partisi
Grubuna mensup milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
“İnsanı yaşat ki
devlet yaşasın.” diyenlerin, bugün, insanımızı milletinden, milletini
devletinden, işinden, aşından kopararak yalnızlaştıran, köleleştiren ve sömüren
siyasal zihniyete karşı mücadele etmeye kararlıyız. Bu oyunu bozacağımıza ant
içtik.
Bugün artık son
konuşmaları yapıyoruz. İnşallah bu son konuşmalarımız ülkemizi, milletimizi ve
vatandaşlarımızı huzursuz kılan yönetim anlayışından kurtulmaya vesile olur.
“Ben her bedel ödemeye hazırım.” diyerek yanlış yönetimlerinin bedelini millete
ödetip de sırça köşklerde oturup sahte kahramanlık taslayanlara;
işsizlerimizin, emeklilerimizin, esnafımızın, çiftçimizin sessiz hıçkırıklarını
unutup kamera karşısında gözyaşı dökenlere; ayakkabı kutusuna koydukları yeşil
doların peşinde koşanlara hak ettiği dersin sandıkta verileceği günlere de giderek
yaklaşıyoruz. Mukadder son yaklaşıyor. Daha da yakın olması en halisane
dileğimizdir.
Şunu önceden
ifade etmeliyim ki bu bütçeyi hazırlayan zihniyetin arkasında bölücülük, rüşvet
ve yolsuzluk, teslimiyet, tehdit ve şantaj, tek adam anlayışı vardır.
Sayın
milletvekilleri, bütçeler, aynı zamanda bütçeyi hazırlayan hükûmetin bütçe
dönemine kadar o uyguladığı politik ekonominin, siyaset anlayışının iç ve dış
boyutları ve tercihleri hakkında siyasi bir değerlendirme yapmamızı gerekli
kılmaktadır. Özellikle, bu bütçe, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde en uzun dönemli
tek parti hükûmetinin olduğu dikkate alındığında daha önemlidir. Evet, bugüne
kadar, çok partili hayata girdiğimiz 1946’dan bu yana, cumhuriyet
hükûmetlerinin hazırladığı 66’ncı bütçeyi görüşüyoruz. Bugüne kadar,
milletimizin varlıklarını ve kaynaklarını kullanarak ülkemize hizmet eden tüm
hükûmetlere teşekkür ediyorum.
Aslında, yıllık
bütçe anlayışına göre, 1946’dan bu yana görüştüğümüz bütçelerin beşte 1’ini AKP
yapmıştır yani yüzde 20’sini. Bugün, Türk milletinin yaşı ortalama 30’dur. Buna
göre, AKP iktidarı, bu bütçeyle ömrümüzün yüzde 40’ına hükmetmiştir; 1980’lerde
doğanların ömrünün yüzde 35’ine, 1990’larda doğanların yüzde 50 ömrüne
hükmetmiştir. Eğer, bu tarihlerde doğanların gençliğe adım attıkları yaş olan
15 yaşını dikkate aldığınızda, 1980’lerde doğanların gençlik ömrünün yüzde 63
ila tamamını, 1990’larda doğanların da gençlik ömrünün tamamını AKP dönemi
siyasal zihniyetinde geçirmiştir. Milletimiz ömrünü geçirmiştir, aynen şunu
söylemektedir: “Ömrümden ömrümü aldın, yetmedi mi, geriye ne kaldı?”
Velhasıl, AKP,
yaptıklarından da yapmadıklarından da sorumludur. Gerçekten, böyle bir süreyi
dikkate aldığımız zaman, bir partinin programında yazılı hususları hayata
geçirebilmesi için zannederim bulabileceği başka bir mazeret kalmamıştır. Ama, sürekli geçmişten mazeretler arayışı içerisine girdiği
de bir vakıadır. Bu arayışın oldukça yenilikçi olduğunu da itiraf etmeliyim.
Bugün bütçesini
müzakere ettiğimiz siyasal düşüncenin söylemleri arasında tutarlılıkları tespit
etmek bazen gerçekten çok zor oluyor, zaman ve mekâna göre söylemler çok çabuk
değişiyor, mazeretler uyduruluyor. Ekonomik sıkıntıların çözülmemesinin
sorumlusu olarak bürokratik ve sivil oligarşiyi bulan odur. İşsiz olan bir gence
“Taşı sıkıp suyunu çıkaracaksın.” diye cevap verip sorunu havale eden de odur.
Fiyatından memnun olmayan çiftçiye “Önce şehirli olmak gerekir.” cevabını veren
odur. İşsiz kalmak istemeyenlere “IMF’ye borcunuzu ödeyin, öyle gelin.” diyen
odur. İşsizliğe çözüm için adres olarak iş adamlarını gösterip “Her biri 1
kişiyi işe alsa işsizlik sorunu kalmaz.” diyen odur. Bankalara “Neden kredi
vermiyorsun?” diyen odur, banka lobisini 5 kat büyüten odur, onlardan şikâyet
eden de odur.
Ona göre krizin
müsebbipleri “Ekonomik sıkıntı var.” diyenlerdir. Terörün artmasının sebebi,
ülkemizin gidişatının iyi olmasıdır! Medya eleştiriyorsa hortumları
kesildiğindendir! Anayasa değişikliğini gündeme getirip “Taslak benim değil.”
diyen odur, Uzlaşma Komisyonu’ndan kaçan da odur. İhracatı artıran odur ama
ithalatı artıran başkasıdır! Ona göre, borç batağına sokulan vatandaşımızın
kredi kartı kullanmasıdır sorun olan. Mahkûm ettiği kredi kartı kullananlara
dürüst gözle bakmayan da odur. Ona göre, tasarruflarını kaptıran yurt dışında
yaşayan vatandaşlarımız sahtekârdır, hortumlayanlar değil. Ona göre,
yolsuzlukları yapan değil, çıkaranlardır sorun. “Benim ülkemde ‘temiz eller
operasyonu’ yapana niye durmadan vuruyorsunuz?” deyip ondan sonra rüşvet operasyonu
yapan emniyet ve yargıya vuran da odur. Ülkeyi çetelerden temizlediğini
söyleyip bugün, yine, iktidarda çetelerin varlığından şikâyet eden odur.
“Askerî vesayeti kaldırdık, paralel devlet yapılanmalarına izin vermedik.”
diyen, şimdi de devlet içinde paralel devletten, illegal örgütlerden bahseden
de odur. Ona göre, kapanan kepenkler, kaybedilen işler, borç artışı, yükselen
işsizlik, şok zamlar, ekonomik sıkıntıların hepsi psikolojiktir.
Bütün bu ifadeler
ülkeyi yöneten birilerinin olmadığını, Türkiye’de sorumlu bir hükûmetin
olmadığını göstermiyor mu? Bütün bu sorumluluklardan kaçan kimdir? O kimdir?
Bence bir zihniyettir. O her şeyi bilendir, o mağrurdur, bazen de fedakârdır,
bazen de mağdurdur, her zaman mazurdur. Aslında, bu Hükûmetin tek adı vardır:
“Teflon Hükûmet.” Bu Hükûmete bir türlü sorumluluk yapışmıyor. Sorumlu olan ya
halktır ya bankalardır ya işverenlerdir ya emniyettir ya savcılardır ya
bakanlardır ya bürokratik oligarşi ya küresel sermayedir ya da küresel
güçlerdir. Bazen 1923’tür, bazen ondan öncesidir, bazen 1940’lar, bazen 1960,
bazen 28 Şubat, bazen 2002’dir sorumlu. Hatta, bazen
kendi döneminde yarattığı sanal güçlerdir; ya banka lobisidir ya faiz lobisidir
ya kendine destek olmayan iş adamlarıdır, işine geldiğinde medyadır ama özellikle
de her zaman muhalefettir. Aslında, bütün bunların sorumlusu odur ama o kendini
bulunmaz Hint kumaşı zannediyor!
Sayın
milletvekilleri, her şeyi yapan da odur, bundan önce hiçbir hükûmetin dikili
bir ağacı yoktur, hep kendisi dikmiştir. Devraldığı her şey kötüdür.
Komünizm,
iktidara geldiği her yerde, geçmişten köklü ve temelli bir kopuş amaçlamıştır.
Bolşevikler de kendi geçmişlerini kirletmek ve inkâr etmek için her yolu
denediler, aynen bugünkü gibi. Mao, Çin uygarlığını hiç saydı, aynen AKP gibi.
Lenin, Stalin, Hitler, Mao, Franco gibi totaliter
isimler geçmişin direncini kendi ikbal ve siyasi hedefleri için engel gördüler,
bunun için bizzat geçmişlerine savaş açtılar, aynen bugünkü gibi.
Bankacılık
sektörünün sağlamlaştığından bahsetmektedir ama 23 Nisan 1999 tarihinde
yürürlüğe giren Bankalar Kanunu’yla bankalar sistemine çekidüzen verildiğini
görmez. Kamu bankalarının kârlılığından bahseder, “Hazinenin
artık yükü değil.” der ama 25 Kasım 2000 tarihinde kamu bankaları hakkında
kanun ile bu bankaların çağdaş bankacılığın ve uluslararası rekabetin
gereklerine göre çalışmalarını sağlayacak biçimde yeniden yapılanmalarının
sağlanmasından bahsetmez o. “Bankaların görev zararı yok, bizden önce sürekli
zarar yazdılar.” der ama bankaların görev zararını 2 Mayıs 2001’de
sıfırladığımızı söylemez hiçbir zaman. Bütçe açıklarından dem vurur ama
1 Ocak 2002’de 69 tane fonu kapatarak kayıt dışı bütçe uygulamasına son
vermemizden hiç bahsetmez.
“Ecdadımın
hayalidir.” deyip Marmaray’dan bahseder ama ihalesini bizim yaptığımızı,
kredisini bizim bulduğumuzu hiç görmez. Mekece-Bozüyük
hattını, hızlı tren ihalesini, Çanakkale-İzmir Otoyol Projesi’ni, Körfez
geçişini, üçüncü köprünün projelerinin hazırlıklarını görmeyen de odur. “Biz,
onların IMF borcunu sıfırladık.” der ama IMF’nin 13 milyar dolarını onların
kullandığını, 10 milyar dolar da onun borçlandığını hiç söylemez sizlere. Görmeyen
gözlere, duymayan kulaklara ne diyeyim? Ama Allah’a şükür, biz haksızlık
karşısında susan dilsiz şeytan değiliz.
Sayın
milletvekilleri, AKP döneminde çul serme formüllerinden biri de iyimser hava
uyandırmaktır, o bir Polyanna’dır. Keynes, 1919’da
diyor ki: “Çevreye uyum sağlayabilme gücü insanoğlunun en belirgin özelliğidir.
Son dönemdeki olumlu gelişmeleri normal, kalıcı ve güvenilir zannederek
planlarımızı ona göre yapıyoruz.” Evet, aslında, ekonomideki gelişmeleri
normal, kalıcı, güvenilir zannederek karmaşık, güvenilmez ve geçici olduğu
unutuldu. İyimser hava oluşturularak ekonomik gelişmeler sağlıklı
değerlendirilmedi. Sanal, iyimser ortam içerisinde çevreye uyum gösteren
vatandaşlarımıza gerçekleri iletmek zor oldu. Öyle ki ithalat daha hızlı artarken
onlar sadece ihracat artışından dem vurdular. Cari açık artarken “Önemli değil
canım, önemli olan finansmanı.” dediler. Suni kur politikasıyla TL’yi değerli
kılıp dolar bazında sanal büyümeyi pazarladılar. Ekonomi sosyal eşitsizlik
yaratırken sosyal yardımlara bağımlı kitleler oluşturup sosyal adaletten dem
vurdular. İthalatla hormonlu büyümeyi pazarlayıp üretime dayalı büyümenin
üstünü örttüler. Milleti borçlandırıp tüketimi kredi köpüğüyle finanse
ettirdiler, sonra da “Büyüme var.” dediler. 2002’ye göre sabit fiyatlarla yüzde
40 artan büyümeyi kur ve enflasyonla köpükleyerek “3 kat arttı.” diye
pazarladılar, caka sattılar. Yabancı kredi kuruluşları “Rüşvetle iş
yapıyorlar.” dediler, sonra da bunların not artışlarını bize pazarladılar.
İşsizliği görmezden gelip iş arama umudunu yok ettiler, işsizliğin üstünü
örttüler. Üretmeden tüketip tüketileni üretmiş gibi pazarladılar. Kazanmadan
borçlandırıp borcu borçla kapattırdılar. Milletin tasarrufunu azaltıp dış
kaynağa yol açtılar, sonra da “Bakın, ne kadar sermaye geliyor.” diye
böbürlendiler. Evet, her olumsuz gelişmenin üstünü örtmek için Aysel Gürel
gözlüğü kullandılar! “Her şey iyi.” dediler, pazarladılar. Her şeyi kendilerine
yonttular, olumsuzluklara gözlerini kapatıp iyimserlik yonttular; aslında, sonuçta,
milletimizi yoldular. Taktik başarılarını stratejik kazanımlara çeviremeyen
yönetimler, AKP gibi sürekli mirastan tüketmiştir.
Sayın milletvekilleri, onun ustalık döneminin vardığı Türkiye’de
ithalatımız yüzde 500 artmıştır, hanehalkı borcu
yüzde 4.400 artmıştır, hanehalkı borcunun
kullanılabilir gelire oranı 11 kat artmıştır, özel sektör borcu yüzde 500
artmıştır, merkezî yönetim iç borcu yüzde 171 artmıştır, toplam borç stoku
yüzde 184 artmıştır, esnafın borcu yüzde 5.500 artmıştır, çiftçinin borcu yüzde
7.500 artmıştır, cari işlemler açığı yüzde 7.500 artmıştır. Aslında, o, yüzdelerin efendisidir!
Sayın
milletvekilleri, aziz milletim; onlara göre Rize, İstanbul, Siirt de mübarektir
çünkü bu üç şehir Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük liderinin doğmasına
vesile olmuştur! Pazarlık ve 3 çocuk güya onun sünnetidir! Ezel ve ebet
başkandır o! Ona dokunmak ibadettir! Üslubu bize Allah’ın bir lütfudur! Asrın
lideridir o! Allah’ın gönderdiği bir lütuftur o! Bu yaklaşım ve ifadelerin,
milletimizin muhafazakâr ve mütedeyyin masum kardeşlerimizin itikadına ne kadar
uygun olduğunu takdirlerine bırakıyorum.
Muhafaza edilen,
örselenmeyen hangi millî ve manevi değerlerimiz kalmıştır? Bunu şüphesiz sorma
vakti gelmiştir.
Değerli
milletvekilleri, “Milletler topla tüfekle yıkılmaz, milletler ancak
aralarındaki rabıtalar çözülerek kendi başının derdine, kendi havasına, kendi
menfaatine düştüğünde yıkılırlar.” Düşmanlarımızın bugün bizden istedikleri ne
bir vilayet ne de sancaktır, doğrudan doğruya başımızdır, devletimizdir. Ey
cemaat, gözünüzü açınız…
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Hangi cemaat?
OKTAY VURAL
(Devamla) – …ibret alınız. Bizim hani senelerden beri kanımızı, iliğimizi,
kurutan dâhilî meseleler yok mu, Kürdistan meselesi… Bunların hepsi düşman
parmağıyla çıkarılmış meselelerdir.
Evet, Mehmet Âkif Ersoy’un bu tarihî tespitleri günümüze de büyük anlam
vermektedir.
Evet, değerli
milletvekilleri, milletimiz arasındaki rabıtalar çözülmekte, “Şark meselesi”
bugün Kürt meselesi olarak hortlatılmakta, Sevr Barış Anlaşması yenilenerek
uygulamaya konulmak istenmektedir. Bölücülüğe uyabilmek için milleti yontan bir
zihniyet iktidardır. Milletimizin ortak değerleri yok sayılmakta, millî kimlik
altüst edilmekte, millî kültür ayrıştırılmakta, dilimiz bölünmektedir. Çözüm ve
barış süreci içerisinde yeni bir millet ve devlet inşasına başladılar. Türk
milleti ayrı ayrı varlıklardan yapılma basit bir yığın değil, birbirleriyle
münasebet içerisinde ve karşılıklı tesirleşme hâlinde
yaşayan kısımlardan oluşmuş bir varlıktır. Türkiye, ne komitelerin odalarda
toplanıp imal ettikleri bir devlet ne de eski bir koloni parçasıdır. Selçuklu’nun da, Osmanlı’nın da, Türkiye Cumhuriyeti’nin de
kurucusu Türk milletidir. 1923 öncelerine giderek Türk milletinin egemenliğini
sorgulayanlara, 1922 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesiyle ortaya
konulan 308 sayılı Karar tarihî bir cevaptır. Millî Kurtuluş Şavaşı’nı yapan da, egemenliğe sahip olan da Türk
milletidir.
Sayın
milletvekilleri, “Kürdistan” demek, ortak vatan ülküsüne kastetmektir. “36
etnik grup” demek, tek millet iradesini mahvetmektir. Bayrağın indirilmesine
sessiz kalmak, tek bayrak kararlılığını yok etmektir. “Özerklik” demek, tek
devleti imha etmektir. Sınırları gevşek ve başıboş bırakmak, egemenlik
haklarımıza darbedir. Teröristle müzakere, şehitlerin ruhunu muazzep etmektir.
İsyancıları, hainleri baş tacı yapmak, tarihi ve milletin hükmi şahsiyetini
hızara vermektir. Andımızı kaldırmak, millî yeminleri çiğnemektir. Millî gün ya
da bayramları dejenere etmek, kutlanmasına engel olmak, milletin ilham
kaynaklarını kurutmak, heyecan damarlarını kesmektir. Terörist sevdalılarına
ödüller vermek, millî varlığa hakaret, millî varlığa yüz çevirmektir.
Sayın milletvekilleri,
bütçeler, hazırlayan ve uygulayan hükûmetlerin güven belgesidir. Bütçelerin en
önemli ilkesi güvenilir olmasıdır fakat aynı zamanda, bütçeyi hazırlayan
hükûmete ve özelde bakanlara da güven duyulmalıdır. Bütçe hakkı,
parlamentoların vazgeçilmez haklarından biridir. Parlamenter demokrasilerde
önce bütçelerin parlamento tarafından onaylanması ve bütçe uygulaması
sonrasında da uygulama sonuçlarının denetim yetkisinin parlamentoya ait olması
bütçe hakkının bir gereğidir. Bütçe yetkisi sadece bir izin verme değil, aynı
zamanda, uygulama sonuçlarının denetimini de kapsamaktadır. Parlamentonun
denetim yetkisini kullanması, kamu kaynaklarının etkin, ekonomik ve verimli bir
şekilde kullanılıp kullanılmadığının da onaylanması anlamına gelmektedir.
Önümüzde, hesap
verebilirliği katleden bir Hükûmet vardır. Hesap verebilirlik kamu
harcamalarının can damarıdır. Maalesef, Hükûmet bu can damarını kapatmıştır.
Bütçeler, aynı zamanda, hazırlayan, onaylayan ve uygulayanlar için de bir ahlak
belgesidir. Bu Hükûmet, siyasi tarihimize denetimden kaçmak için her yolu
deneyen bir hükûmet olarak geçecektir, bu Hükûmet denetim kaçkınıdır. Türk
milleti adına denetim görevi TBMM tarafından Sayıştay vasıtasıyla
yapılmaktadır.
Maalesef, toplam
212 adet kamu idaresi hakkında düzenlenen denetim raporu Türkiye Büyük Millet
Meclisine sunulmamıştır. 146 kamu idaresine ait 15 hesap hakkında olumsuz görüş
verilmiş, 50 hesap hakkında da görüş verilmemiştir. Maalesef, Sayıştayın denetim raporlarının gelmemesiyle Türkiye Büyük
Millet Meclisine hesap vermekten Hükûmet kaçmıştır; Sayıştay üzerinde baskı
oluşturmuştur. Sayıştayla ilgili, performans denetimi
yerine yerindelik denetimini getirmek suretiyle, kullandığımız kaynakları
verimli kullanıp kullanmadığımızı sorgulama imkânımız ortadan kaldırılmıştır.
Türkiye Büyük Millet Meclisinden bilgi saklanmıştır; güncel, yeterli ve
güvenilir bilgilere ulaşması engellenmiştir. AKP zihniyeti, iktidara gelir
gelmez, kamu yönetiminin yeniden yapılandırılması kapsamında hazırladıkları
kanun çerçevesinde, kamu kuruluşlarının teftiş kurullarının kaldırılmasını
öngörmüştür. Bunun Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmesinden sonra kamu
kuruluşlarının teşkilat yasalarıyla amaçlarına ulaşmış ve teftiş kurullarını
biçmişlerdir. Düşünebiliyor musunuz, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, bu
milletin hakkını, hukukunu gasbedenlerin cezası
düşürülmüştür. Kamu İhale Kanunu maddelerinde 80 defa değişiklik yapılmıştır.
Sayın Başbakan
bir sürü yatırımdan bahsediyor ve şunları ekliyor: “Bu yatırımlar yapıldı,
yolsuzluk olsa bu kadar yatırım olur muydu?” diyor. Bu mantığa göre, yolsuzluk
yatırım olmayan bir ülkede oluyor demek ki. Bu mantığı ancak Aristo çözebilir,
ona müracaat etmek gerekir. Başbakan, Yolsuzluk Algısı Endeksi’nde düşme
olduğunu ifade etmektedir. Teftiş kurulu kaldırılırsa, Sayıştay denetimi
engellenirse vatandaş yolsuzluğu nasıl algılayacaktır? AKP yolsuzluğu
algılayacak mekanizmaları kısıtlamıştır, milletin yolsuzluklardan haberdar
olmamasını temin etmeye çalışmıştır. Bu çerçevede ne Türkiye Büyük Millet
Meclisinin ne Sayıştayın ne de kurulların denetim
yapma imkânı vardır. Temiz yönetim, temiz vicdan işidir; dürüst idare, helal
süt meselesidir.
Sayın milletvekilleri,
AKP Grup Başkan Vekili konuşmasında AKP’nin ne kadar denetimden yana olduğunu
anlatmak için çırpındı ama mızrak çuvala sığmıyor. Bu denetimden yana
olanların, söyledikleri mekanizmaların bugünlerde olup biteni neden tespit
edemediğini anlatması gerekmektedir. Her türlü denetim mekanizması törpülenen
AKP dönemiyle ilgili bildiklerimiz ve duyduklarımız artık gün ışığına
çıkmaktadır. Muhtemelen bu kadar baskıya ve tehdide rağmen “Artık yeter!”
diyerek vicdanları isyan edenlerin ortaya çıkardığı manzara, esasen, bu
zihniyeti deşifre etmiştir.
Bugün ayıplar
üstü örtülemeyecek seviyeye gelmiştir. 17 Aralıktan beri muhatabı iktidar olan
çok ciddi yolsuzluk iddia ve haberleriyle çalkalanılmaktadır.
4 bakanla ilgili vahim iddialar, belgeleriyle piyasaya çıkmıştır. Asrın
yolsuzluğu ortadadır. Öyle isnatlar, öyle suçlamalar vardır ki birisi bile
doğruysa Hükûmetin yerinde durması mümkün değildir. Yöneltilen suçlamalar
hafife alınacak türden değildir. Ortaya çıkan görüntüler, basına yansıyan
bilgi, belge, bulgular, evlerde âdeta banka kuran, kasalarca para biriktiren
yüzler, AKP Hükûmetinin eseri ve aslında altından kalkamayacağı vebalidir. Bu
iddiaların hepsi açığa kavuşmalı, suçlular hak ettiği cezayı almalıdır.
AKP Hükûmeti bu
yolsuzlukta deşifre olmuştur. Deşifre olan Hükûmet çeşitli taktiklerin peşindedir.
Önce soruşturmaya müdahil olmak ve yönlendirmek istemektedir, aynen Deniz
Feneri’nde olduğu gibi. Soruşturmayı karartmak için elinden geleni yapmaktadır.
Sizce, operasyonu
yapan polis şeflerini görevden el çektirmeleri bu yolsuzluk soruşturmasının
akıbeti konusunda bir ipucu vermiyor mu? Hiçbir hukuki ve idari gerekçeyle izah
edilemeyecek bu tavır, yargıya, soruşturmaya ağır bir müdahaledir. İstanbul
Emniyet Müdürü görevden alınıp yerine âdeta partili emniyet müdürü
atanmaktadır. Soruyorum: Bu emniyet müdürü, atamasını yapan İçişleri Bakanının
da dâhil olduğu soruşturmaya nasıl dâhil olacaktır? Türkiye Cumhuriyeti
makamları böyle, çete mantığıyla yönetilemez. Deliller artık kesinlikle güven
altında değildir. Belli ki soruşturmadaki bu polislere siyaset güvenmemiş, yeni
gelenlere, hukuku uygulayacaklarından değil, kesinlikle siyaseten kendi
yanlarında olduklarından itibar etmektedirler. Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulundan müdahale ile sonuç almayı riskli görenler çareyi başsavcılığa
müdahalede bulmuşlardır. Adli soruşturma kamuoyunun gözleri önünde fütursuzca,
utanmazca karartılmaya, engellenmeye, durdurulmaya çalışılmaktadır.
AKP Hükûmeti bu
rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasının daha da derinleşmesi, yaygınlaşması ve
zirvelere ulaşmasından endişe duymaktadır. Çeşitli illerde adli kolluk kuvveti
olarak çalışacak emniyet mensuplarına kıyım başlamış ve tamamen siyasi
atamalarla muhtemel soruşturmalar engellenmek istenmiştir. AKP Hükûmeti bu
yolsuzluk için sanal sorumlular arama gayretine girmiştir.
Gezi sürecinde
“Şu kadar seramik kırıldı, şu kadar otobüs tahrip edildi.” diyerek millî servet
kaybından dem vuranlar şimdi halkın çalınan milyarlarından niye bahsetmiyor?
Milleti soyanların yaptığı bu soygun operasyonu milletten niye kaçırılıyor?
Soruyorum: Bu ayakkabı kutusu içindeki paralar milletin parası, millî servet
değil mi?
Yolsuzluk ve
rüşveti görmeyenler hedefi saptırmak için klasik AKP numarası çekmeye
başlamışlardır. AKP iktidarı ve Sayın Başbakan, bu yüzyılın en büyük yolsuzluk
olayının üzerine çeşitli bahanelerle kapatmak istiyor. “Dış güçler”, “devlet
içinde devlet, çeteler” diyerek “Cambaza bak!” oyununu işliyor. Halkbank Genel
Müdürünün evinde bulunan 4,5 milyon dolar nakit parayı görmezden gelip, “O
Genel Müdürün evinde bu paraların ne işi var?” diye sormayıp kamu bankalarını
zayıflatmaya yönelik uluslararası komplodan söz etmek “Cambaza bak!” oyunundan
başka bir şey değildir.
Anlaşılan o ki
Başbakan dolar ve eurolardan hareketle bunu dış
güçlerin işi olarak görmektedir. O zaman Başbakana sormak gerekir: Bakanların
da bu dış güçlerin elemanıdır, atadığın emniyet mensupların da bu dış güçlerin
elemanıdır. Bunları atayan Hükûmet değil midir? Bunlar kanunlara göre atanmadı
mı? Bunlar bir çete ise siz çetebaşı mı oluyorsunuz?
Bir devletin çeteleşmesi kadar vahim bir husus olabilir mi?
Çok ilginç komplo
teorilerinden biri de, bu operasyonun yapılma sebeplerinden biri, özellikle
2013 yılının son çeyreğinde yüzde 4,4 büyüme olduğu ifade edilmektedir.
Gerçekten, AKP’nin mazeret bulması çok enteresan.
Başbakan
yardımcılarından biri “Bunlar elit kişiler, gözaltına alınmadan önce haber
verilmedi.” diyor. Diğeri de “Savcısından herkese, suç duyurusunda
bulunacağım.” diyor. Bu tehdit, bu baskılardan sonra soruşturma selametle
sonlandırılabilir mi? Başbakan yardımcıları karşı operasyondan bahsediyorlar.
Karşı operasyon ne demek? Bu yolsuzluğu ortaya çıkaran savcıların, polis
müdürlerinin üzerine gitmek demek. Başka bir anlamı var mı?
Bir zamanlar
“Yolsuzluğu yapan babam olsa cezalandırırım.” diyen bir Başbakanın, “Yolsuzluğu
ortaya çıkaranlar babamın oğlu olsa cezalandıracağım.” demesi sizce bu
yolsuzluk operasyonunun akıbeti hakkında bir şey söylemiyor mu? Zannedersin ki
rüşvet ve yolsuzluğu yapan emniyet mensuplarıdır, görevi kötüye kullanan
emniyet mensuplarıdır, savcılardır. Savcılarla ilgili yapılan bu
değişikliklerin hepsi ve emniyet mensupları hakkında yapılan bu değişikliklerin
hepsi sorumluluktan kurtulmak ve soruşturmayı selamete erdirmesini
engellemektir.
Ben de buradan
suç duyurusunda bulunuyorum. Başbakansa Başbakan, başbakan yardımcısıyla
başbakan yardımcısı, bakansa bakan, bu rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasına
müdahale edenler hakkında suç duyurusunda bulunuyorum. Hodri meydan! Ey,
cumhuriyet savcıları, hodri meydan, buyurun!
Yolsuzluk ve
rüşvet soruşturmasında Başbakan ve yardımcılarının sözleri, tutumu içler
acısıdır. AKP sözcüsü diyor ki: “Türkiye’de ilk kez, emniyet müdürü, valinin
haberi olmadan operasyon yapılıyor. Bu ülkenin Başbakanı, ülkenin İçişleri
Bakanı bunu televizyondan öğreniyor. Operasyonu yapan arkadaşlar, Başbakana,
valililere bildirmiyor.” diyor. Bunun söylenmesi, aynı zamanda yolsuzluk olayı
kadar vahim değil midir? Demek ki bundan önceki yolsuzlukların hepsi birilerine
iletilmiş olsa gerek. Başbakan, ülkeyi, muz cumhuriyetine çevirmiş de haberimiz
yok. Biz “tek parti devleti” derken, “yargı kuşatılmıştır” derken boşuna
söylemediğimiz bu sözcünün konuşmasından da anlaşılıyor. Hükûmet sözcüsü:
“İçişleri Bakanının, oğlunun gözaltına alınmasını basından öğrenmesi kadar
acıklı bir şey olur mu?” demiş. Bu zihniyet, bakanın işin içinde olmasını
görmezden gelecek kadar acıklı olmuştur aslında. Memurlardan önce siyasi
sorumluluk sahibi olanların sorumluluklarını başkalarının üstüne aktarması
ibretliktir. Bütün bunların siyasi sorumlusu Sayın Başbakandır. Sayın
Başbakanın bu sözleri var: “Hırsızlık oğuldan babaya geçmez, babadan oğula
geçer. Yönetimlerde hırsızlık en üst yöneticiden altta, sonra da halka geçer. “
Yani diyor ki: “Balık baştan kokar.” Biz de Başbakanın bu sözlerine
katılıyoruz. Ama, zannederim, şimdi bu rüşvet ve
yolsuzluğun nasıl geçtiğini ve kimden geçtiğini ortaya çıkarmanın zamanı
gelmiştir.
Başbakan rüşvet,
yolsuzluk dosyasını ortaya koyanlar için “Sandığa gelin.” diyor, “millî irade”
diye bağırıyor. Sayın Başbakan hukuk millî irade değil mi? Hukuktan kaçmak
millî iradeden kaçmak değil midir? Emniyet mensupları, savcılar millî iradenin
hukukundan güç almıyorlar mı? Millî iradeyi hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet
ruhsatı mı sandınız? Millî irade, “yedirmeyiz” diyerek mağduriyet edebiyatıyla,
uluslararası operasyon edebiyatıyla, çete edebiyatıyla üstünü örtmek değildir.
Millete hakaret edeni, soyanı savunmak ne zamandan beri millî irade olmaktadır?
Millî iradeye çağrı yapan Başbakan, siz önce kendi cüzi iradenizin hesabını
verin.
Sayın
milletvekilleri, İtalya’da “temiz eller operasyonu” olduğu zaman İtalya’yı
Türkiye’ye örnek gösterenler…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Vural, sözünüz bitti ama size ek süre veriyorum, lütfen tamamlayın.
Buyurun efendim.
OKTAY VURAL
(Devamla) - …Türkiye’de “temiz eller operasyonu” yapanlara saygı duysunlar.
Benim ülkemde “temiz eller operasyonu” yapana niye durmadan vuruyorsunuz? Rahat
olun. Anadolu’da bir söz var: “Abdestinden şüphesi olmayanın namazından şüphesi
olmaz.” Mesele bu. Onun için senin geçmişinden bir sıkıntın yoksa anından da
sıkıntın olmamalıdır. Doğru demiş. Şimdi Başbakana soruyorum: Abdestinden
şüphen mi var da namazından şüphe duyuyorsun yoksa geçmişinden sıkıntılısın da
onun için mi anından sıkıntılısın?
Biri rüşvet, biri
yolsuzluk, biri kara para aklama, biri kaçakçılıktan soruşturulurken yan gelip
yatan ne yapmış acaba, doğrusu onu merak ediyorum? “Yolsuzluğu ortaya çıkaran
mı suçludur, yolsuzluk yapan mı Ayten? Kara para aklayan mı, aklayanı ortaya çıkaran
mı sorumludur Ayten? Kaçakçılık yapan mı suçludur, kaçakçılığı ortaya çıkaran
mı Ayten? 5 kere 5, 25 ederse 150 milyonu 4’e bölersen kaç çıkar Ayten?” diye
soruyor vatandaşlarımız. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
Bu soruşturma
sonuna kadar sürdürülmeli, ucu kime giderse gitsin, hukuki süreç ona kadar
ilerletilmelidir. Bu soruşturma Cenevre’deki, Dubai’deki hesaplara, gizli
ortaklıklara, gemiciklere, rant lobisine kadar gitmelidir ve Türkiye, pırıl pırıl temizlenmeli, yolsuzluk illetinden çıkmalıdır.
Sayın milletvekilleri, “tek vatan” deyip Kürdistan inşaatına
başlayanlar, “tek millet” deyip çok millete bölenler, “tek devlet” deyip KCK
paralel devletini yapılandıranlar, “tek bayrak” deyip PKK paçavralarına yol
verenler, iş adamlarını tehdit edenler, gazetecileri susturanlar, çiftçimizi
aşağılayanlar, komşuyu komşuya düşman kılanlar, milletimizi gırtlağına kadar
borçlandıranlar, vatandaşımızı 2 torba kömür, 3 paket makarnaya mahkûm edenler,
“benim hırsızım” diyenler, rüşvet ve yolsuzluk operasyonunu karartmak
isteyenler, aldıkları madalyadan cesaret alanlar, ayakkabı kutusu partisi
kuranlar, evet, onlar, onlar zannediyor ki biz sussak mesele kalmayacak.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Vural, ek bir dakika daha süre veriyorum size.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Bitiyor efendim.
BAŞKAN - Lütfen
tamamlayın.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Ama susmayacağız. Onlar zannediyor ki sustursalar mesele kalmayacak
ama susturamayacaklar. Onlar zannediyor ki bizden kurtulsalar mesele kalmayacak
ama bizden kurtulamayacaklar. Bizden kurtulsalar hakikatten kurtulamayacak,
gören gözden, duyan kulaktan kurtulamayacaklar. Haksızlık karşısında susmayan
dilden kurtulamayacaklar. Bizden kurtulsalar vicdan azabından
kurtulamayacaklar. Vicdanı olmayan parmaklarla vicdanlardan kurtulsalar
milletin iradesinden nasıl kurtulacaklar? Ama ant olsun ki ne olursa olsun
Allah’ın azabından kurtulamayacaklar.
“Ne bu şûride siyaset ne bu fasit dava?
Görmüyor gittiği
yanlış yolu zannım çoğunuz,
Size rehberlik
eden haydudu kovunuz!”
3 bakanı belediye
başkan adayı, 4 bakanı da yolsuzluk ve rüşvet şüphelisi olan Bakanlar Kurulunun
hazırladığı bu bütçeye de, uygulayacaklara da güvenimiz yoktur. Türkiye
Cumhuriyeti devleti, kayınpeder, enişteler, mahdumlar, gemicikler, kuzucukların
kurduğu anonim şirketleri yönetecek bir devlet değildir. Biz Milliyetçi Hareket
Partisi olarak bütçeye helalinden “hayır” oyu vereceğiz.
Hepinize
saygılarımı sunuyor, 2014 yılının milletimize hayırlar getirmesini diliyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Vural.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan…
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Sayın Başkan, deminden beri tutuklu vekillerle ilgili sizden bir
açıklama istedik, Hükûmetten bir açıklama istedik. Bu kadar önemli bir konuda
tek bir cümle bile kullanmamakta niye ısrar ediyorsunuz? Üç maymunu mu
oynuyorsunuz?
BAŞKAN – Bir
dakika, sizden evvel söz isteyen var. Sizden evvel söz isteyen var.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Hayır, bu kadar… Siz Meclis Başkanı olarak halkın iradesini yapmak,
bu saldırıyla ilgili bir tavır ortaya koymak zorundasınız. Hükûmet buraya çıkıp
bu saldırıyla ilgili bir açıklama yapmak zorunda.
(BDP ve HDP milletvekillerinin
Başkanlık kürsüsü önünde toplanması)
(AK PARTİ sıralarından “Hop! Nereye
gidiyorsunuz?” sesleri)
BAŞKAN – Şimdi,
arkadaşlar, hayır, hayır, böyle bir müzakere tarzı olmaz. Böyle bir müzakere
tarzı olmaz.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Milletvekilleri içerideyken burada yapılan görüşmelerin bir
meşruiyeti yoktur ve siz tek bir cümle kullanmaktan bile imtina ediyorsunuz.
BAŞKAN – Şimdi,
bakın, arkadaşlar, böyle bir müzakere tarzı olmaz. Böyle bir müzakere tarzı
olmaz; çok doğru değil, çok doğru değil.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Hiçbir açıklama yapmadınız.
BAŞKAN – Ben
bugüne kadar o kadar çok açıklama yaptım ki… Daha evvelsi gün yaptım. Böyle bir
şey olmaz, böyle olmaz... Hayır, hayır… (Gürültüler)
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Bir saldırı var... Buradaki bütçe görüşmeleri meşru değil.
BAŞKAN – Lütfen
arkadaşlar… Lütfen arkadaşlar… Böyle bir şey olabilir mi yani? Ben birleşimi
yönetiyorum. Açıklamayı yapabilmem için kararı görmem lazım, olup biteni bilmem
lazım, ondan sonra gerekiyorsa açıklama yaparım ama ben birleşimi yönetiyorum.
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (İstanbul) - On iki buçuk yıldır Meclis sessiz Başkan, hiç değilse…
BAŞKAN - Hayır,
açıklama yaptım ben, açıklama yaptım. Üstelik bu açıklamaları Anadolu Ajansı
kanalıyla yaptım ki kayıtlara geçsin diye. Hayır, lütfen arkadaşlar, bu çok
doğru değil. Böyle bir usul yok. Böyle bir usul yok, lütfen... (Gürültüler)
Böyle bir usul yok.
Bakınız, ben saat
ikiden beri burada birleşimi yönetiyorum. Karar nedir, ne değildir, gerekçesi
nedir, bunu bilmeden, görmeden nasıl bir açıklama yapacağım. (Gürültüler)
Evet, lütfen
arkadaşlar… Bu doğru değil, doğru değil. Bakınız, ben buradayım, karar nedir,
ne değildir, neden dolayı reddedilmiştir… İşin esasını bilmeden nasıl açıklama
yapılır? Nasıl açıklama yapılır bilmediğiniz konuda?
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) - Meclis Başkanı olarak… (Gürültüler)
BAŞKAN - Lütfen…
Lütfen arkadaşlar…
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) - 5 arkadaşımız cezaevinde, bir cümle kullanmadınız.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Tamam, anlattın…
BAŞKAN – Ben,
bugüne kadar bu konuyla ilgili çok açıklama yaptım ama bir araya gelip
çözülemedi bu. Meclis Başkanından bir şey talep ederken evvela Anayasa’daki, İç
Tüzük’teki yetkisine bakarsınız.
Arkadaşlar,
birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.31
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.39
BAŞKAN: Cemil ÇİÇEK
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Muhammet
Bilal MACİT (İstanbul)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
2014 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
üzerindeki son görüşmelere devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in, uzun
tutukluluğu tasvip etmediğine ve gerekli hukuki düzenlemelerin yapılması için
kendisine düşen bir görev varsa kanun çerçevesinde yapacağına ilişkin konuşması
BAŞKAN – Değerli
arkadaşlar, lütfen, bir oturuverin, ondan sonra. Her şeyi sükûnetlice konuşmak
lazım kimin ne söylediği, ne söyleyeceği anlaşılıversin.
Şimdi, eksiği
var, fazlası var ama bu ülkede yasalar var, Anayasa var, hukuk var; eksiği
varsa tamamlayacağız, yanlışı varsa düzelteceğiz.
Anayasa’nın 6’ncı
maddesi de çok açık ve nettir: “Hiçbir kimse, organ ya da kişi, kaynağını
Anayasa’dan almayan bir yetkiyi kullanamaz.” O hâlde, bir şeyi çözeceksek, bir
şeyi karara bağlayacaksak, evvela, bu işe müdahil olacakların yürürlükteki
hukuk açısından yetkisini, hukukunu bilmemiz, tayin etmemiz lazım. İlke bazında
konuşuluyor ise, bugüne kadar, ister milletvekili olsun ister olmasın,
tutukluluğun katiyen mahkûmiyet anlamına gelmediğini, uzun tutukluluğu da tasvip
etmediğimizi müteaddit defalar söyledik.
Ben, saat ikiden
beri burada birleşimi yönetiyorum. Sizin bahsettiğiniz konu nedir, ne değildir,
ben onu bilemem. Ama bir ilkeyi bir defa daha bin defa daha söylemeye devam
ederim. Uzun tutukluluğu, biz, asla kabul etmediğimizi müteaddit defalar
söyledik. Bundan sonrası bu kararı vermesi gerekenlere aittir, bu bir.
İki: Daha
Meclisin açılışında açış konuşmamda yine son defa söyledim, dedik ki, bakınız…
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, seçilme hakkı milletin iradesi, gasbedilemez.
BAŞKAN – Bir şeyi
dinlemeden yani -ben sizi dinliyorum- kürsüye kadar geliyorsunuz, iki dakika
cümlenin sonunu getirmeme müsaade etmiyorsunuz.
Elbette, yanlış
kurallar Anayasa’mızda, hukukumuzda olduğu sürece doğru sonuçları çıkarma
imkânımız da yok. Ne yanlış, ne doğru, bunu da bir araya gelecek gruplarımız,
sizler… Bana da bir görev düşecekse -yanlış hukukun düzeltilmesi- ben onu
kanun, nizam çerçevesinde yaparım. Onun ötesinde, bilmediğim bir konuyla
ilgili, vesaireyle ilgili, buradan, şöyle veya böyle bir açıklama yapmak,
zaten, doğru da değildir, uygun da değildir. Benim yapabileceğim budur ve bir
tartışma açmayalım bunları.
SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (İstanbul) – Sayın Başkan…
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Sayın Başkan…
ADİL ZOZANİ
(Hakkâri) – Sayın Başkan, bu konuda tartışma açalım.
BAŞKAN – Bir
dakika, hanginiz konuşacaksınız? Bir dakika ya! Hanginiz konuşacaksınız?
SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (İstanbul) – Ben konuşacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Önder.
SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (İstanbul) – Sayın Başkanım, siz bu konuyu biliyorsunuz çünkü şöyle
dediniz: “Artık mahkemeler bundan gerekli sonucu çıkarsın.” Daha önce bununla
ilgili yasaya benzer bir yasa çıkardığımız zaman dediniz ki avam diliyle:
“Artık, hâkim eşek değil, davadan anlasın.”
BAŞKAN – Yok, ben
yani o ifadelerinize katılmam, ben daha düzgün cümle kullanırım.
SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (İstanbul) – “Mahkemeler bundan gerekli sonucu çıkarsın.” dediniz.
Mahkeme gerekli sonucu şöyle çıkardı: “Ey bu milletin Meclisi, senin iradeni
de, yasa koyuculuğunu da, lafzını da, içeriğini de
tanımıyorum, meydan okuyorum.” diyor.
BAŞKAN – Bunu
konuşmanın yol ve yöntemi var. Konuşulabilir ama şu an biz bütçe müzakerelerini
yapıyoruz.
SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (İstanbul) – Sayın Başkan…
ADİL ZOZANİ
(Hakkâri) – Hayır Sayın Başkan, siz bu ortamda müzakereyi konuşamazsınız.
SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (İstanbul) – Sayın Başkan, ortada Meclis kalmayacak çünkü iradesi
tanınmıyor. Bütçe yapsan ne olur, bütçe yapmasan ne olur?
BAŞKAN – Peki,
teşekkür ediyorum.
SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (İstanbul) – Bitireyim Sayın Başkan.
Şimdi, bununla
ilgili, Meclis eğer kendi izzetini, şerefini, haysiyetini gözetiyorsa, en üst
organ olduğunun idrakindeyse, bu şuuru taşıyorsa, kardeşim, beş dakikayı alır,
grup başkan vekilleri irade beyanında bulunuyorlar, tekrar bunu teyiden yaparız, bu Meclisin üzerinden bu gölgeyi, bu ayıbı
kaldırırız. Yoksa, bizim bu Mecliste bulunmamızın, bu
bütçe çalışmalarına katılmamızın bir anlamı yok.
BAŞKAN – Sizin
beyanınızı herkes duydu. Kim ne yapacak, onun gereğini ben tayin, takdir
edemem, ben şu an birleşimi yönetmek mecburiyetindeyim.
SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (İstanbul) – Bence grup başkan vekillerine söz verin, bu konuda ne
düşünüyorlarsa söylesinler.
BAŞKAN –
Düşüncemi de söyledim, ben inandığım ilkeyi de söyledim, hukuku da söyledim,
bundan sonrası daha sonraki bir konudur.
SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (İstanbul) – Çünkü, siz…
Sayın Başkanım,
bakın, son bir cümle söyleyeceğim.
BAŞKAN – Tamam.
SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (İstanbul) – Biz şunu demiş oluyoruz mealen: Demokratik siyaset yapmak
isteyen insanlar bunun karşılığında bir barış sürecine girmişlerdir. Ne
karşılığında? Demokratik siyaset yapacağız. Siz diyorsunuz ki: “Ben, bırak
sana…” Siz derken sizi kastetmedim.
BAŞKAN – Ya, bir
cümle değil, bir paragraf oldu senin konuşma şimdi.
SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (İstanbul) – Ama bu şekilde bu Meclisin iradesine -bu en çok size düşer-
deniliyor ki: “Siz, demokratik siyaset ne ki biz sizin seçilmişlerinizi bile
bırakmayız Anayasa hükmüne göre.”
BAŞKAN – Peki,
anladım.
SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (İstanbul) – Ondan sonra bu insandan barış bekleyemezsiniz,
hiçbirimizden. Bu insan yarın ateş topu olur üzerinize gelir hiç biriniz de bir
şey diyemezsiniz.
BAŞKAN – Peki, o
ayrı.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri)
– Sayın Başkan…
BAŞKAN – Yok
artık yani, böyle bir müzakere yok.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel
Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren
2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali
İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278,
3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
BAŞKAN - Şimdi,
bütçenin lehinde olmak üzere…
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Sayın Başkan, bu konuda bir görüşünüz yok mu?
BAŞKAN – Ee, canım, böyle yani sabaha kadar müzakere mi yapacağım?
Böyle bir şey olabilir mi?
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Meclis Başkanı olarak “Tutuklu vekillerin içeride olması yanlıştır.”
diyemiyor musunuz?
BAŞKAN – Bunu kaç
defa söyledim ben?
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Söylemediniz. “Müstemleke hukuku var.” diye söyleyemiyor musunuz?
BAŞKAN - Kaç defa
söyledim? Kaç defa söyledim?
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Şu anda söylemiyorsunuz.
BAŞKAN - Bırakın
tutuklu milletvekili sade vatandaşın bile uzun tutuklu kalmaması için yasa
çıkarmışız.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Uzun tutukluluk meselesi değil bu mesele, fiili bir durum var.
BAŞKAN – Adli
kontrolü getirmişiz, ferdî başvuru hakkını getirmişiz; bunları söyledik. Ee, bundan sonrası yargının işi. Bilmediğim bir konuyla
ilgili…
ADİL ZOZANİ
(Hakkâri) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bak,
diyorum, saat ikiden beri ben burada bir şey yönetiyorum. Bilmediğim bir
konuyla ilgili Meclis Başkanından bir şey söyletmek istiyorsanız bu da çok
doğru bir şey değildir. Bu da çok doğru bir şey değil.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Yargı Meclise meydan okuyor Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hayır,
ben söyleyeceğimi söyledim.
Evet, şimdi
şahısları adına Samsun Milletvekili Sayın Mustafa Demir.
Buyurun Sayın
Demir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Sayın Başkan, siz bu tutumla devam ederseniz bu görüşmeyi yapamazsınız.
BAŞKAN –
Söyleyeceğimi söyledim. Söyleyeceğimi söyledim.
(BDP ve HDP
milletvekillerinin Başkanlık kürsüsü önünde toplanması)
İBRAHİM BİNİCİ
(Şanlıurfa) – Siz savaş çıkarmak istiyorsunuz!
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Biz bu görüşmeyi yaptırmayız, bunu yapamazsınız!
BAŞKAN – Böyle
bir müzakere olmaz arkadaşlar.
ADİL ZOZANİ
(Hakkâri) – Bunu yapamazsınız!
BAŞKAN – Nasıl
yapamayız? (Gürültüler)
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Usul tartışması…
BAŞKAN – Nasıl
yapamayız? Ne demek?.. Ne demek?..
Ya, cezaevinin anahtarı Meclis Başkanının elinde mi? Meclis Başkanının elinde
mi cezaevinin anahtarı? Bu nasıl iştir ya? Bu nasıl iştir?
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Siz savaşa davet ediyorsunuz!
BAŞKAN – Nasıl
davetiye?
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) - Demokratik siyasetin önünün tıkandığı…
BAŞKAN - Ne
zamandan beri Meclis Başkanı cezaevinden adam tahliye ettiriyor ya? Böyle bir
şey olabilir mi? Yetkim belli. Hayır, ben ilkemi, inandığımı söyledim. Lütfen…
Lütfen…
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Savaş bütçesine izin vermeyiz.
BAŞKAN - Ben
söyleyeceğimi söyledim.
ADİL ZOZANİ
(Hakkâri) - O zaman biz de söyleyeceğimizi söylüyoruz!
BAŞKAN – Peki,
Sayın Demir, buyurun.
ADİL ZOZANİ
(Hakkâri) - Olacak iş mi?
MUSTAFA DEMİR
(Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2014 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı hakkında şahsım adına lehte olmak üzere söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Hayır
arkadaşlar, her işi sükûnetle konuşmak lazım. Bu usulle, bu üslupla burada bir
şey konuşulamaz. Bak, herkese söz verdim.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – “Ben Meclis Başkanı olarak vekillerin tutuklu olmasına karşıyım.”
diyemiyor musunuz? Halkın iradesini niye diyemiyorsunuz?
ADİL ZOZANİ
(Hakkâri) – “Çifte standartlı hukuka karşıyım.” diyemiyor musunuz?
BAŞKAN – Bunu bin
defa söyledim ben.
ADİL ZOZANİ
(Hakkâri) – Demediniz!
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Demediniz!
BAŞKAN – Bin
defa, bin defa söyledim.
ADİL ZOZANİ
(Hakkâri) - Şimdi deyin! Şimdi deyin!
BAŞKAN – Ya,
zorla bana bir şey mi söylettirmek istiyorsunuz? Böyle bir şey olabilir mi?
İBRAHİM BİNİCİ
(Şanlıurfa) – Ayıp ya! Yeter ya!
MUSTAFA DEMİR
(Devamla) – Sayın milletvekilleri, AK PARTİ iktidarının 11’inci bütçesinin
kapanışı, 12’nci bütçesinin görüşmelerine devam ediyoruz ve son anlarına
geldik.
BAŞKAN – Hak,
hukuk diyorsunuz zorbalıkla birinden bir şey ikrar ettirmeye çalışıyorsunuz; bu
olmaz.
ADİL ZOZANİ
(Hakkâri) – “Bu ülkede çifte standartlı hukuk uygulanamaz.” niye demiyorsunuz?
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Demir, devam edin.
MUSTAFA DEMİR
(Devamla) – Birazdan inşallah 2014 yılı bütçemiz yasalaşarak 1 Ocaktan itibaren
yürürlüğe girecektir.
Bütçe görüşmeleri
esnasında Sayın Vural’ın ifadeleri bende şöyle bir çağrışım yaptı: 2003 yılı öncesinin
sanki belli yönleriyle, o günkü şartlarla bugünkü şartlar kıyaslanabilir… Öyle
bir imajla anlatılmaya çalışıldığını hissettim, böyle bir değerlendirme
içerisindeyim. Fakat o yıla gittiğimizde bize yetkiyi devreden Hükûmetin
başında Sayın Ecevit vardı, Başbakan Yardımcısı Sayın Bahçeli’ydi ve ANAP da
iktidar ortağıydı. Yapılan seçimlerde, hatırlarsanız, özellikle Milliyetçi
Hareket Partisi yarı yarıya, daha da fazla oy kaybederek Meclis dışında kaldı,
Başbakanın partisi Meclis dışında kaldı, diğer ortak da Meclis dışında kaldı.
Yeni kurulan, daha kongresini yapmamış Adalet ve Kalkınma Partisi, genel
başkanı milletvekili adayı değilken tek başına iktidara geldi. O zaman şöyle
bir soruyu sormak icap eder: Sizin kendi seçmeninizin bile yarısının size yetki
vermekten caydığı, başka partilere oy verdiği noktada, o günkü şartları, halk
nezdindeki itibarını ve durumunu çok iyi değerlendirmek lazım.
Bunu şöyle ifade
edebiliriz değerli milletvekilleri, 2002 yılı sonu Türkiye Cumhuriyeti
tarihinin hemen hemen her alanda en zor şartlarını yaşadığı bir dönemde Adalet
ve Kalkınma Partisi…
ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Geldiğiniz noktadan utanıyor musunuz, gurur mu duyuyorsunuz, onu
söyleyin?
KEMALETTİN YILMAZ
(Afyonkarahisar) - Sorumluluğunuz bu kadar işte!
MUSTAFA DEMİR (Devamla)
– …bütün o ağır faturalarıyla birlikte iktidar sorumluluğunu alıp, etkin,
sorumluluk bilinciyle, birlikte, verimli, her alanı kapsayan, çok organize, çok
planlı, çok iyi çalışılmış icra dönemini başlattı. 11 bütçemizi yasalaştırdık
ve gerçekleştirdik. Bugün ise 12’nci bütçemizi gerçekleştiriyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; geneli itibarıyla süremin de kısalığını göz önüne
alarak, çok kısa geçerek, bir kısım şeyleri, önemli bulduğum konuları sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Adalet ve Kalkınma
Partisi özellikle ülkeyi inşa etme ve yatırım alanında hiçbir ayrım yapmaksızın
bütün alanlarda; eğitimde, sağlıkta, ulaşımda, enerjide, sulamada, gençlerle,
kadınlarla ilgili yapılan yatırımlarda, aklınıza ne geliyorsa topyekûn bir
kalkınma hamlesiyle birlikte yapım faaliyetlerine başladı. Yetmiyor, aynı
zamanda çok uzun yıllar ezilen, sosyal politikalar noktasında dünyada en zayıf
konuma düşmüş olan ülkemizin asil milleti için gerekli sosyal devlet anlayışı
için yapması gerekenleri de çok koordineli, imkânlar nispetinde yaygın ve etkin
bir şekilde uygulamaya başlamıştır. Aynı zamanda birçok alanda düzenlemeler
noktasında, neredeyse bugüne geldiğimizde, Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; reforme etmediğimiz,
düzenlemediğimiz birçok alanda da dünyadaki düzenlemelerden çok daha ileri
seviyeye taşımış bir icra dönemini bugün konuşuyoruz. Adalet ve Kalkınma
Partisi, dolayısıyla, hemen hemen her alanda topyekûn kalkınmayı bugünlere
taşımıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu yatırımlar noktasında artık zaruri ihtiyaç olan,
normal şartlarda yapılması gereken yatırımları büyük ölçüde tamamlamış, prestij
yatırımlar noktasında da çok büyük mesafe katetmiştir.
Şunları rahatlıkla ifade edebiliriz… Sayın Vural da burada ifade etti, Marmaray
konusunda, o günkü MHP’nin planlama ve finans noktasında katkıları olduğunu
ifade etti. Bir tek Marmaray değil, Hükûmetimiz, tüp geçit, üçüncü boğaz
köprüsü, üçüncü havaalanı ve buna benzer -demir yolları- birçok alanda
yatırımlarını, Adalet ve Kalkınma Partisi, dünya çapında ses getiren, ülkemizin
geleceğinde önemli rol oynayacak yatırımları hayata geçirmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu yatırımları yaparken, bu gelişmeleri sağlarken…
Yine, söz konusu oldu, Kamu ihale Kanunu üzerinde belli tartışmalar yapıldı.
2002 yılı öncesi uygulanan Kamu İhale Kanunu 2886. 4734 sayılı Kamu İhale
Kanunu’nun çıkış tarihi 2001 yılı, 2002 yılının Ocak ayı fakat iktidara
geldiğimizde biz, 2003 yılının ortalarında -yani 8’inci ayında Resmî Gazete’de yayınlandı- Kamu İhale Kanunu üzerinde topyekûn
bir değişiklik yaptık. Sayın Babacan, o zaman, o değişikliği Hükûmet adına
takip eden Başbakan Yardımcımız, hazineden sorumlu Bakanımızdı. Bugün
Türkiye’de uygulanan Kamu İhale Kanunu, dünyada en iyi uygulanan, en iyi
düzenlenmiş ihale kanunlarından bir tanesi.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Aynı maddeleri kaç defa değiştirdiniz?
MUSTAFA DEMİR
(Devamla) – Eleştiri konusu edilen şeyler… Kamu ihale kanunları bir tek kendisi
yapım süreçlerini gerçekleştirmez, ihaleyi bizzat kendisi yapmaz. İnsan
unsurundan kaynaklanabilecek muhtemel ihtimaller üzerinden eleştiriler
yapılıyor. On binlerce yatırımı projelendirip -ki daha projelendirme safhasında
Kamu İhale Kanunu devreye girer- ihale edip, yapım süreçlerini gerçekleştirip,
teslim alıp kullanıma açmanın tüm süreçleri Kamu İhale Kanunu kapsamındadır.
Bizim dönemlerimizde on binlerce ihale yapılmıştır. Bu ihaleleri bir
incelediğinizde, yüzde 90’ın üzerinde, sözleşmede ifade edilen süreler
içerisinde, hatta daha erken tamamının tamamlandığını görürsünüz.
Bugünkü uygulanan
İhale Kanunu, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, anahtar teslimi usulüyle
ihale edilmekte ve dolayısıyla geçmiş 2886’daki o mahzurlu alanlarından tamamen
temizlendiği için son derece verimli, ilave maliyetleri gerektirmeyecek, kaliteli
inşaat yapımını sağlayan bir mahiyet arz etmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisinin başardığı en önemli
noktalardan bir tanesi de yatay kalkınma noktasında ülkemizde çok büyük mesafe katedilmiştir. Bugün geldiğimiz nokta itibarıyla
Anadolu’daki şehirlerimiz, birçok noktada ihracat verilerine de baktığımızda, ki Türkiye ihracat ortalamasının 2 katı
üzerinde ihracat gelişmelerindeki rakamlara, ekonomik verilere… Yatırımların
Anadolu kentlerinde yaygınlaşması ve kullanıma açılmasıyla birlikte bugün
Anadolu’daki birçok kentlerimizde de gelişmelerde çok hızlı bir seyir
izliyoruz. Yaptığımız yatırımlara ilave, Anadolu kentlerindeki gelişmelerle
birlikte ilave yatırım ihtiyaçları doğduğunu görüyoruz. Yarın da Sayın Başbakanımız,
Ordu ilimizde -bildiğiniz gibi- bir çevre yolunun açılışını gerçekleştirecek.
Dolayısıyla, Hükûmetimizin hem genel anlamda hem yatay anlamda kalkınmayı
planlı programlı bir şekilde yürüttüğünün en güzel göstergelerinden bir
tanesidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarı döneminde, bugüne
geldiğimiz nokta itibarıyla, orta ölçekli teknolojilere büyük ölçüde sahip
olmuş bir ülkeyiz. Bu orta ölçekli teknolojilere sahip
olmanın getirdiği avantajlarla reel sektörün rekabet gücünün artırılması, kamu
hizmetlerinin çok daha sağlıklı ve kayıtlı elektronik ortamda verilmesi birçok
noktada ülkemize ciddi anlamda katkılar sağlamaktadır ve artık, 2014 yılının
bütçesini görüştüğümüz dönemlerde, geçmiş bütçe kaynaklarında da ve 2014
yılında da AR-GE harcamalarına, gelişmeye, bilgi teknolojilerine, yüksek
teknolojilere katkı sağlayacak, yüksek teknolojileri elde edebilecek
kaynakların ayrılmasıyla birlikte, artık yüksek teknolojiyi elde etme zamanına
geldiğimizi görüyoruz.
Bunlarla ilgili,
yine, Hükûmetimizin yaptığı çalışmalarda rahatlıkla şunu ifade edebiliriz:
Bildiğiniz gibi yüksek teknoloji gerektiren özellikle üretimler, savunma
sanayisi başta olmak üzere, yerli helikopter yapımı, savaş uçağı yapımı,
nükleer santraller, uydu teknolojileri noktasındaki Hükûmetimizin gayretlerinin
de ülkemizi yüksek teknolojiye taşıdığını görüyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu yüksek teknolojilere ulaşmamızda bugüne kadar bütçe
uygulamalarımızda gördüğümüz bütçe dengeleri açısından, özellikle reel
sektörümüzün ihracat artışlarında, ithalat düşüşlerinde çok ciddi katkı
sağlayacağımızı, sağladığımızı görüyoruz. Önümüzdeki yıllarda, bu konuda, çok
daha fazla mesafe katedeceğimize inanıyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Demir, ek bir dakika süre veriyorum, ondan sonra süre vermeyeceğim. Sözlerinizi
lütfen tamamlayın.
MUSTAFA DEMİR
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bütçe hakkında değerlendirmelere gelince: 2013 yılı
bütçe gerçekleşmelerinden bütçe dengelerinin büyük ölçüde tuttuğunu görüyoruz.
Büyüme rakamları sevindirici boyuttadır. Ayrıca, cari açık üzerinde de alınan
tedbirlerle birlikte ciddi bir düşüşü gözlemliyoruz. 2014 yılı bütçesinin de
2013 yılındaki bütçedeki hedefleri daha ileriye götüren, özellikle büyüme
rakamları noktasındaki gerçekleştirilebilir öngörü cari açıkta da düşme eğilimi
noktasındaki alınan tedbirler noktasında 2014 yılının ihracattaki artış
potansiyelimizin artarak devam edeceği düşüncesiyle, 2013 yılı bütçelerine göre
gerçekleşme noktasında hedefleri de aşılabileceği imkânları kendisine tanıdığını
düşünüyorum.
Bununla ilgili
özellikle ekonomi yönetimimize bir konuda da teşekkür etmek istiyorum. Bütçe
hazırlanmasında, bildiğiniz gibi, önümüzdeki yıl yerel seçimlerin ve
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin olduğu yıl ve bütçe dengelerinde…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA DEMİR
(Devamla) – Teşekkür için Sayın Başkan…
BAŞKAN – Evet,
teşekkür ediyorum Sayın Demir.
MUSTAFA DEMİR
(Devamla) - Bütçeye olumlu oy vereceğimi ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Şimdi, Hükûmet
adına, Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacan.
Buyurun Sayın
Babacan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Sayın Başkan, iki saattir burada bugün alınan karara ilişkin Hükûmetten
bir açıklama yapılmasını beklediğimizi ifade ettik.
BAŞKAN – Hükûmet
burada.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Ama şu saate kadar herhangi bir açıklama yapılmadı.
BAŞKAN – Açıklama
yapacaksa zaten sözü Hükûmete verdik.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Sayın Babacan’dan Hükûmet adına bir açıklama bekliyoruz Sayın Başkan.
Hükümetten bir açıklama bekliyoruz.
BAŞKAN –
Talebinizi dinledi. Arkadaşlar ne der, onu bilemem.
(İzmir
Milletvekili Musa Çam ayağa kalkarak pankart açtı)
MUSA ÇAM (İzmir)
– Sayın Bakan, bunları tanıyor musunuz? “Gezi’nin çocukları ve bakanların
çocukları!” “Gezi’nin çocukları ve bakanların çocukları!”
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) – Bülent Bey, Ayten’i tanıyor musun, Ayten’i! Ayten’in
çocukları bunlar!
ÖMER FARUK ÖZ
(Malatya) – Ayıp değil mi?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Ayıp, ayıp; Musa Bey, çok ayıp!
MUSA ÇAM (İzmir)
– Gezi’nin çocukları ve bakanların çocukları arkadaşlar! Bakanların çocukları,
bakanların!
BAŞKAN - Sayın
Çam, sayın grup başkan vekilleri; Genel Kurulda bu türlü afişlerin asılması
doğru değil. Dün idare amirlerimizle bir toplantı yaptık. E, burada bu yol
açılırsa yarın hepimizin sıkıntıya düşeceği bir kısım afişler açılabilir, başka
türlü sıkıntılar olabilir. Bunlar doğru şeyler değil.
Bakınız, şimdi,
yani bu kapıyı aralarsak bu Mecliste müzakere nasıl olacak, nasıl götürülecek?
(Gürültüler)
Lütfen
arkadaşlar… Lütfen…
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.00
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.07
BAŞKAN: Cemil ÇİÇEK
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Muhammet
Bilal MACİT (İstanbul)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
2014 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
üzerindeki son görüşmelere devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Söz sırası,
Hükûmet adına Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacan’da.
Buyurun Sayın
Babacan, sizin de süreniz bir saat. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞBAKAN
YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2012 yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanun Tasarısı
ile 2014 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı hakkında Hükûmetimiz adına
söz almış bulunmaktayım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Sayın Bakan, açıklama bekliyoruz. Sayın Bakan, Sayın Babacan açıklama
bekliyoruz.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Açıklama bekliyoruz açıklama! Hükûmet olarak ne düşünüyorsunuz? (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Sayın Buldan bir dakika.
BAŞKAN – Lütfen
dinleyin, belki bir şey söyleyecektir canım.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – 2014 yılı bütçemizin milletimiz için,
ülkemiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Bütçenin hazırlanmasında
emeği geçen başta Maliye Bakanlığımız olmak üzere tüm ekonomi birimlerimize de
ayrıca teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Bir saat
konuşacak, bir saat konuşacak. Ne diyeceğini önceden bilemezsiniz, ben bilemem.
Lütfen rica edeceğim.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) - Hem Komisyon aşamasında hem de Genel Kurul
aşamasında bütçede çok emeği olan Plan ve Bütçe Komisyonumuzun Değerli
Başkanına ve üyelerine de ayrıca teşekkürlerimi sunuyorum. Burada, Genel Kurul
salonunda gerçekleştirdiğimiz görüşmelerde çok sayıda konuşmacıyı dinledik,
takip ettik. Bu kürsüde dile getirilen tüm yapıcı görüş ve düşünceler için de teşekkürlerimi
sunmak ve biraz sonra da Hükûmetimizin değerlendirmelerini sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AK PARTİ iktidarı döneminde bugüne kadar 11 bütçe
hazırladık ve bunları başarıyla uyguladık. Bugün, 12’nci bütçemizin
görüşmelerinin son günündeyiz. Böylesine uzun bir süre hizmet etme görevinin
milletimiz tarafından bizlere tevdi edilmiş olması hiç kuşkusuz büyük bir
onurdur. Ancak bu onurun çok büyük bir sorumluluk anlamına geldiğinin de biz
gayet iyi bilincindeyiz. On bir yıl boyunca bu sorumluluğun gereğini yerine
getirmenin gayreti içerisinde olduk.
Hazırladığımız
tüm bütçelerde, belirlediğimiz hedeflere titizlikle bağlı kaldık. Tüm dünyada,
ekonomik ve finansal krizin yoğun olarak hissedildiği 2009 yılında, Hükûmetimiz
zamanlı ve çok iyi tespit edilmiş önlemleri yürürlüğe koydu ve böylece, birçok
ülkede görülen istihdam kayıplarının ve ekonomik daralmanın önüne geçilmiş
oldu. Maliye politikamızda bu temel duruş, siyasi istikrarla birlikte
ekonomimizdeki tüm aktörlerin üretim ve yatırım kararlarını sağlıklı bir
biçimde alabilmesini sağladı. Diğer taraftan, başta özelleştirme olmak üzere,
eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik gibi alanlarda, 2002 yılından beri
uyguladığımız yapısal reformlar neticesinde ekonomimizdeki verimlilik,
üretkenlik arttı.
Dünya Bankası
tarafından 1987 yılından bu yana yapılan sınıflandırmaya göre, Türkiye uzun
süre düşük orta gelir grubunda yer almıştı. Ancak, 2004 yılında kalıcı olarak
üst orta gelir grubuna Türkiye yükseldi ve inşallah, 2014-2016 Orta Vadeli
Program’ımızın döneminin sonunda Türkiye artık Dünya Bankası
sınıflandırılmasına göre yüksek gelirli ülke grubuna giriyor.
Ayrıca, diğer bir gösterge olarak, Avrupa Birliğinin satın alma
gücüne göre hesaplanmış kişi başına ortalama gelir seviyesini 100 olarak kabul
ettiğinizde yani 27 ülkenin ortalamasına 100 dediğinizde, 2002 yılında
Türkiye’nin kişi başına düşen millî geliri 36’ydı yani Avrupa Birliği
ortalamasının yüzde 36’sı kadar bir millî gelirimiz vardı, hamdolsun, 2012’de
bu oran yüzde 54’e çıktı. Hemen yanı başımızda
ve dünyanın en ileri ekonomilerinin olduğu bu gruba Türkiye hızla yaklaşmakta.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugüne kadar hazırladığımız tüm bütçelerimizi hep
insan odaklı bir hizmet bütçesi olarak hazırladık. Bütçelerde temel
önceliklerimiz, bir taraftan fiziki ve sosyal altyapıyı güçlendirmek olurken,
diğer taraftan toplumun dezavantajlı gruplarına sosyal yardımları artırmak
olmuştur. Bütçe disiplini ve bütçe hedeflerimizden taviz vermeden sağladığımız
bu artışları, özellikle enflasyon ve faizlerin düşmesiyle bütçede sağladığımız
tasarruflardan oluşturduk. Nitekim, faiz harcamalarının
bütçe harcamaları içindeki payı son on bir yıllık dönemde yaklaşık 30 puan
düştü. 2013 yılında faiz harcamalarının bütçedeki payı 2002 yılındaki yüzde
44,8 seviyesinde olsaydı, faiz harcamalarına 50 milyar lira değil, bu yıl
bütçesinde tam 182 milyar lira ödenek koymak durumunda kalacaktık. Genel olarak
üst gelir grubuna transfer niteliği taşıyan bu faiz ödemelerindeki tasarruf,
işte bize, altyapı yatırımları ve sosyal harcamalar için çok geniş bir alan
oluşturdu.
Değerli
milletvekilleri, bir ülkenin kalkınma ve büyüme potansiyeli, fiziki ve sosyal
altyapısının gelişmesine bağlıdır. Hükûmetlerimiz döneminde temel önceliğimiz,
bütçemizde oluşan her türlü alanı bu altyapı konularına yönlendirmek olmuştur. Nitekim, geçmiş on yılda beşerî sermayeyi güçlendirmek, daha
donanımlı ve daha nitelikli insan gücüne ulaşmak amacıyla bütçemizden en büyük
payı her zaman eğitime ayırdık. Bu kaynaklarımızı, eğitime erişimi
kolaylaştırmak, eğitimin kalitesini artırmak ve eğitim hizmetlerinin
yaygınlaşmasını sağlamak amacıyla kullandık çünkü biliyoruz ki eğitimimizin
kalitesi ne kadar artarsa ekonomimizde oluşturulan katma değer de o kadar
yükselecektir. Bir ekonominin büyüklüğü pek çok farklı şekilde hesaplanabilir
ama bu hesaplardan birisi de o ülkedeki insanların oluşturduğu katma değerlerin
toplamıdır. Daha yüksek eğitim, daha iyi eğitim, daha büyük bir ekonomi
anlamına gelecektir.
İşte bu çerçevede
2002 yılında bütçemizin yüzde 9,4’lük kısmı eğitime harcanırken 2014 bütçesinde
tam yüzde 18’i artık eğitime harcanmakta. Toplam 100 lira harcama varsa
bütçemizde, bunun 9,4’ü 2002’de eğitimmiş, şu anda bakıyoruz, tam yüzde 18 bu
2014 bütçemizde.
Benzer şekilde
sağlıkta kapsamlı bir dönüşüm hamlesi de başlattık. Bu dönemde hem sağlık
hizmetlerine erişimi hem de sağlık hizmetlerinin kalitesini artırdık. 2002’de
toplam harcamaların sadece yüzde 11,5’u sağlık iken 2014’te yüzde 17,2’si
sağlık olmuş oldu. Dolayısıyla, biz faizlerden elde ettiğimiz tasarrufu eğitim
için, sağlık için ve pek çok sosyal harcamalarda kullanmış olduk.
Değerli
milletvekilleri, iktidara geldiğimiz 2002 yılı sonundan bu yana kamu
görevlilerimizi ve emeklilerimizi enflasyona ezdirmedik, ücret ve maaşlarda
enflasyonun üzerinde artışlar yaptık. 2002-2013 döneminde
enflasyon oranı yüzde 159 oranında artarken -bu dönemin kümülatif enflasyonunu
söylüyorum- aile yardımı ödeneği dâhil en düşük memur maaşındaki artış yüzde
381 oldu, net asgari ücretteki artış yüzde 336 oldu, en düşük memur emekli
aylığındaki artış yüzde 208 oldu, en düşük SSK emekli aylığındaki artış yüzde
273 oldu, en düşük BAĞ-KUR esnaf emekli aylığındaki artış yüzde 423 oldu, en
düşük BAĞ-KUR çiftçi emekli aylığındaki artış yüzde 782, 65 yaş aylığındaki
artış yüzde 433 oldu. Enflasyonun çok çok üzerinde gelir artışı sağladı
pek çok gelir grubumuz.
Yoksulluk
göstergeleri de gelir dağılımındaki olumlu seyre paralel olarak iyileşmekte.
TÜİK verilerine göre, 1 doların altında günlük geliri olan bir vatandaşımız
artık kalmadı, bunu sıfırladık. 2,15 dolara bakıyoruz, 2,15 doların altında
yaşayan vatandaşımız da hemen hemen sıfırlanmış durumda. 4,3 baremine
baktığımızda dahi 2002 yılında vatandaşlarımızın yüzde 30,3’ü bu baremin
altındayken bugün yüzde 2,27’si bu baremin altında. Dolayısıyla, uluslararası
standartlarda Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler ölçütlerinde nereden
bakarsak bakalım çok şükür Türkiye’deki ekonomik büyüme, kalkınma yoksulluktaki
düşüşe yansımış oldu.
OECD tarafından
en son 2013 yılında yayınlanan gelir dağılımı raporuna göre yine Türkiye tüm
OECD ülkeleri içerisinde gelir dağılımının en hızlı düzeldiği ülke. Şu anda
OECD’de sadece 5 ülkede gelir dağılımı düzeliyor, diğerlerinin hepsinde gelir
dağılımı bozulmakta. Türkiye sadece o 5 ülkeden biri değil, aynı zamanda gelir
dağılımını en hızlı düzelten OECD üyesi şu anda.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2014 yılı bütçemiz, bundan önceki bütçelerimiz gibi
KOBİ’lerimizi, esnafımızı ve çiftçimizi önemli bir miktarda yine destekleyen
bir bütçe. Bu çerçevede, Hazine Müsteşarlığı bütçemizden çiftçilere, tarımsal
üreticilere, esnafımıza ve KOBİ’lere önemli finansman destekleri yine sağlamaya
devam etmekteyiz. Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri tarafından
çiftçilerimize ve tarımsal üreticilere konularına göre hâlen yüzde sıfır ile
yüzde 8,25 arasında değişen faiz oranlarıyla sübvansiyonlu kredi
kullandırılmakta. Bu kapsamda, Ziraat Bankasınca kullandırılan düşük faizli
kredilerin bakiyesi şu anda 16 milyar Türk lirası. 1 milyar da tarım kredi
kooperatifleri tarafından kullandırılan benzer krediler söz konusu ve şu ana
kadar toplam 817 bin üreticimiz bu kredi desteklerinden yararlandı. Öte yandan,
ülke genelinde meydana gelen muhtelif afetlerden etkilenen üreticilerin Ziraat
Bankası ve tarım kredi kooperatiflerine olan düşük faizli tarımsal kredi
borçlarının da dönem dönem birer yıllık ertelemesini
gerçekleştirmekteyiz. Çiftçilerimize düşük faizli kredi kullandırma nedeniyle
oluşan gelir kayıplarının karşılanması amacıyla 2013 bütçemizde ve 2014
bütçemizde yaklaşık 1,5 milyarlık ödenek koymuş durumdayız. Bu ödenek,
kredilerin sübvansiyonunda kullanılan ödenek.
Esnaf ve
sanatkârlarımızın desteklenmesi amacıyla Halk Bankası tarafından hâlen yüzde 4
ile yüzde 5 arasında değişen faiz oranlarıyla yine sübvansiyonlu kredi
kullandırılmakta. Bu kredilerin bakiyesi de 9,5 milyara ulaşmış durumda ve 280
bin esnafımız şu anda bu kredilerden yararlanmakta.
Bütçe
görüşmelerinin açılış gününde Ana Muhalefet Partisinin Genel Başkanı esnaf
kredileriyle ilgili şöyle bir ifade kullandı: “Türkiye’de şu anda 280 bin esnaf
borcunu ödeyemiyor.” dedi. Burada herhâlde kendisine verilen notlarda ciddi bir
rakam yanlışlığı var ki bu 280 bin, Halk Bankasından kredi kullanan esnafların
toplam sayısı. Peki, ödeyemeyen kaç kişi var diye baktığımızda, bu sayı şu anda
1.612 yani 280 bin değil, sadece 1.612 esnafımız şu anda çektiği krediyi
ödeyememekte ve bu oran yüzde 0,57. 2002’de rakamlar nasılmış? Toplam 63 bin
esnafımız kredi kullanıyormuş, bunlardan 24.500’ü kredisini ödeyemeyecek
durumdaymış, oran yüzde 38. Yani, yüzde 38 oranında ödeyemeyen bir esnaftan
yüzde 0,57 oranında ödeyemeyen bir esnafa doğru bir trend öyle sanıyorum ki son
derece olumlu bir tabloyu bize göstermekte.
Öte yandan, kamu
bankalarımızın toplamına bakacak olursak, kamu bankalarımızın takipteki
kredileri yani ödenmekte güçlük çekilen kredilerinin toplamı, toplam krediler
içerisinde yüzde 37’lik bir paya sahipmiş 2002 yılında. Ziraat Bankası, Halk
Bankası ve Vakıfbankı topladığımızda, takipteki
alacaklar toplam alacakların yüzde 37’si. Bugün ise, bu 3 bankanın toplamında
sadece yüzde 3’lük bir takipte olan alacak söz konusu.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Kaç defa yeniden yapılandırdınız ya.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – Ki, bu, sektör ortalamalarına aşağı yukarı
yakın bir rakam.
Bir zamanlar
görev zararıyla boğuşan bu kamu bankalarımız, artık, hazinemize ciddi miktarda
kaynak aktarmakta. Sadece, son on yıllık dönemde, kârdan elde edilen temettü
artı gelir vergisi olarak topladığımızda tam 31,5 milyar liralık nakit kaynağı
kamu bankaları hazinemize aktarmış durumda.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; özellikle, küresel krizin başladığı 2008 yılından
itibaren; aktif, etkin ve bütüncül bir istihdam politikası üzerinde çalıştık ve
bunu başarıyla uyguladık. Mevsimsellikten arındırılmış verilere göre
baktığımızda, 2009 yılının başından 2013 yılının ortasına kadarki dönemde,
Türkiye’deki istihdam toplam 4 milyon 714 bin kişi artmış durumda. Yine, aynı
dönemde, Avrupa Birliğindeki istihdam rakamlarına baktığımızda, yaklaşık 4
milyon istihdam kaybı var, istihdamda düşüş var Avrupa Birliğinde. Yani,
Türkiye tek başına, 27 Avrupa Birliği ülkesindeki kayıp istihdamı aynı dönemde
oluşturmuş durumda. Bu da, yine, uygulamış olduğumuz özgün ve Türkiye için
doğru politikaların güzel bir sonucu.
Başta
kadınlarımız olmak üzere, iş gücüne katılım oranları Türkiye’de hızla artmakta.
2008’de yüzde 46,9’ken iş gücüne katılım oranı, bugün itibarıyla yüzde 50,8’e;
tam 4 puan artmış durumda. Bu, gerçekten, istihdam istatistiklerini
incelediğinizde pek çok ülkede görülmeyen hızda elde edilmiş bir başarı. Yine,
benzer şekilde, 2008 yılında, istihdam oranı Türkiye’de, yüzde 41,7’yken, 2013
Eylül’de bu yüzde 45,6’ya çıkmış durumda.
İş gücüne katılım
oranlarındaki bu artış, işsizlik oranlarının daha hızlı düşmesini sınırlandıran
bir etki de kuşkusuz oluşturuyor ama öte yandan, yıllar itibarıyla artırdığımız
sosyal yardım harcamalarımıza baktığımızda, 2014 yılında 30,4 milyar lira
seviyesine çıktı. Düşünün ki, bütçemizden sadece sosyal desteklere, yardımlara
artık 30 milyar lira ayırabiliyoruz; 2014 bütçesi. Bu, başta engelli
vatandaşlarımız olmak üzere, pek çok toplum kesimine yaygın bir şekilde ulaşan
kaynak. Yine, nereden sağlıyoruz bu kaynağı? O yüksek faiz ödemelerinden elde
ettiğimiz tasarruflardan sağlıyoruz. Bunların içerisinde engellilerin evde
bakımı, engelli ve engelli yakını aylıkları, 65 yaş üstüne verilen aylıklar,
engellilerin istihdamı, koruyucu aile programları, kadın konukevleri gibi çok
geniş bir alan söz konusu.
Değerli
milletvekilleri, tüm bölgelerimizin kalkınma hızlarının artması ve birbirine
yakınsaması için ulaştırma altyapısının geliştirilmesine çok önem veriyoruz. Bu
nedenle, kamu yatırımları içerisinde en yüksek payı ulaştırma alıyor ve 2014
yılında da yine bütçemizde bu dengeyi koruyoruz. Kamu altyapı yatırımlarını
gerçekleştirirken bütçe disiplininden taviz vermeksizin, özel sektörün finansal
ve teknik tecrübesinden yararlanarak kamu-özel iş birliği modellerine de
ağırlık veriyoruz. Bu çerçevede, İstanbul’a üçüncü havaalanı, üçüncü köprü ve
İzmir-İstanbul Otoyolu gibi büyük projeleri bu modelle gerçekleştiriyoruz.
Özellikle İzmir-İstanbul Otoyolu Projesi’nin tamamlanmasıyla birlikte bu iki
büyük ilimiz arasındaki mesafe kara yoluyla üç buçuk saate inşallah iniyor.
Böylece, Ege Bölgesi’nin üretim potansiyeli ile İstanbul’un finansal ve ticari
kapasitesi birleşmiş oluyor.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; son iki yıllık dönem bizim yapısal reformlarımızın çok
hızlandığı bir dönem oldu. Bakın, bu dönemde ekonomi dışındaki alanlara
baktığımızda, dörd’üncü yargı reformu paketimizi
yasalaştırdık, Sayın Başbakanımız yepyeni bir demokratikleşme paketi açıkladı,
ciddi bir eğitim reformu yaptık, Türkiye’de zorunlu eğitim süresini sekiz
yıldan on iki yıla çıkardık, eğitim sistemimize yeni esneklikler getirdik.
Ekonomi alanına
dönüp baktığımız zaman, 1 Temmuz 2012’de yepyeni bir Türk Ticaret Kanunu’nu
uygulaya başladık, yeni bir Borçlar Kanunu’nu uygulamaya başladık, bankacılık
dışı finans sektörü için yepyeni bir yasa düzenleme yaptık, yeni bir afet
sigortası kanunu çıkardık. Türkiye’de, on dört ay gibi çok kısa bir süre içerisinde
deprem sigortası olan evlerin sayısı hızla artarak 6 milyonu buldu. 6 milyon
hane, şu anda doğal afetlere, depremlere karşı Türkiye’de sigortalanmış durumda
bu yeni yasal düzenleme sonrası. Bireysel emeklilik sisteminde yepyeni bir
kanunu yürürlüğe soktuk. Şu anda, tam 4 milyon vatandaşımız gönüllü olarak
devlet destekli bireysel emeklilik sistemi içinde yerini aldı ve sayı hızla
artmakta. Yeni bir Sermaye Piyasası Kanunu’nu 1 Ocak 2013’te yürürlüğe koyduk,
bu kanunu yeniden yazdık. Borsa İstanbul’u oluşturduk. Pek çok farklı
kurumumuzu, VOBAŞ’tan tutun da Altın Borsasına kadar
hepsini Borsa İstanbul’un altında topladık. Yeni bir Elektrik Piyasası Kanunu
çıkarttık, şu anda EPİAŞ’ı kuruyoruz. Elektriğe
dayalı menkul kıymetlerin işlemlerini Borsa İstanbul’un çatısı altında
gerçekleştireceğiz.
Finans
mahkemelerinin kurulması için yasal düzenlememizi yaptık, Adalet Bakanlığımız
çalışmalarını HSYK kapsamında sürdürüyor. Bankacılık için, sigortacılık için
ihtisas mahkemeleri… Ki, oradaki hâkimlerimiz, savcılarımız bu konuda
ihtisaslaşmış olacak ve önlerine gelen davaları daha hızlı, daha güvenilir,
daha tutarlı sonuçlara bağlamak için uygun bir ortamda görebilecekler. Zaten,
bizim, yargı sistemimizden beklediğimiz en önemli unsurlar nedir? Tutarlılık,
güvenilirlik ve makul bir zaman içerisinde işlemlerin tamamlanması, kararların
verilmesi. Bu, tüm dosyalar için geçerli temel ilkeler, temel prensipler.
İstanbul tahkim
merkeziyle ilgili yasa tasarımız şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisimizin
gündeminde. Yani, özel sektörün yönetiminin ağırlıklı olduğu bir yapıyla, özel
sektörün kendi aralarındaki uyuşmazlığın mahkemeye gitmeden önce hızlı bir
şekilde sonuçlandırılmasıyla ilgili yeni bir yapı kuruyoruz. Tabii ki,
nihayetinde mahkeme yolu açık –tabii, bu da Anayasa’mızın gereği- ama özel
sektörümüz çoğu zaman, çok kısa süre içerisinde ihtilaflarını çözmesi için bu
yeni mekanizmayı kullanacaktır diye inanıyoruz.
Türkiye’de
girişimciliğin desteklenmesi, araştırma - geliştirmenin desteklenmesi, inovasyonun desteklenmesi önemli konular. Yepyeni bir yasa
çıkarttık, bireysel katılım sermayesi, bu yıl çıkarttık ve uygulamaya başladık.
Diğer adıyla “melek yatırımcılarla ilgili yasa” yani parası, tecrübesi olan
vatandaşlarımızla, maddi birikimi olmayan ama heyecanı ve fikri olan
gençlerimizi buluşturacak yepyeni ve güzel bir mekanizma. Girişim sermayesiyle
ilgili yeni düzenlemeler yaptık, yeni teşvikler getirdik.
Şu, son on
dakikadır sıraladığım bütün bu adımları 2012 ve 2013 yılları gibi kısa
sayılabilecek bir sürede gerçekleştirdik.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Orta Vadeli Program hedeflerimiz ve 2014 yılı bütçemiz
hakkında görüşmelere geçmeden önce, dünya ekonomisindeki gelişmelere ve
beklentilere kısaca değinmek istiyorum.
Gelişmiş ülkeler
içinde, Amerika Birleşik Devletleri’nde belirgin bir toparlanma gözlenirken
Avrupa Birliğinde güçlü bir büyüme eğilimini hâlâ görememekteyiz. Özellikle
Avrupa Birliğindeki bu durum, Türkiye ekonomisinin potansiyel büyüme hızına
ulaşmasında da önemli bir engel teşkil etmekte. Biz, sadece ihracatımızın hâlâ
en büyük bir bölümünü Avrupa Birliğine yapmakla kalmıyoruz ama aynı zamanda,
Avrupa Birliği bizim doğrudan sermaye akışı ve diğer finansman akışı açısından
en önemli finansman kaynağımız. İşte, Avrupa Birliği ekonomisiyle ilgili her
türlü sorun, problem, durgunluk, kuşkusuz bizi de bir miktar da olsa etkileyen
unsurlar.
2013 ve 2014
yıllarına ilişkin küresel büyüme tahminleri geçtiğimiz yıla göre ciddi oranda
aşağı yönde revize edildi. Geçen sene, 2013 yılında dünya ekonomisinin yüzde
3,6 oranında büyümesi bekleniyor, hâlbuki, bakıyoruz
ki, bu sene ancak yüzde 2,9’da kalacak dünya ekonomisinin büyümesi. Yine, geçen
sene, “2014’te dünya ekonomisi 4,1 büyüyecek.” denilirken şu anda bu oran yüzde
3,6’ya çekilmiş durumda. Gelişmiş ülkelerde yine, beklentiler yüzde 1,5’tan
1,2’ye; yüzde 2,3’ten yüzde 2’ye çekilmiş durumda.
Gelişmekte olan
ülkelere yani Türkiye’nin de içinde bulunduğu ülke grubuna baktığımızda, 2013
için yüzde 5,6’lık bir büyüme öngörülüyordu ortalama, tüm gelişmekte olan
ülkeler için ama bakıyoruz, bu sene ancak 4,5 gerçekleşebilecek, bunun
içerisine Çin de dâhil. 2014 yılında yüzde 5,9 beklenirken şimdi bu beklentiler
yüzde 5,1’e aşağı doğru revize edilmiş durumda. Öte yandan, Amerikan Merkez
Bankasının 22 Mayıs 2013 tarihinde varlık alım programlarından çıkış sinyalleri
vermesi sonrasında küresel piyasalarda oynaklık arttı. Yine, son yapılan
toplantıda, varlık alım programının aylık 10 milyar dolar azaltılmasına karar
verildi. Gelecek döneme ilişkinse ekonomik verilere bağlı olarak bu program
gözden geçirilebilecek. Bu süreçte, her zaman olduğu gibi, biz gelişmeleri çok
yakından takip edeceğiz ve temkinli duruşumuzu koruyacağız.
Değerli
milletvekilleri, dünya ekonomisiyle ilgili büyüme tahminleri aşağı doğru revize
edilirken, önümüzdeki dönem için beklenen ılımlı toparlanmanın, büyümenin ne
kadar sürdürülebilir olduğunun ayrıca irdelenmesi gerekmekte. Bu çerçevede, önümüzdeki
dönemde büyümenin kalitesi pek çok ülke için çok çok önemli olacak. “Büyümenin kalitesi”yle neyi ifade ediyoruz? İki ülke düşünün ki, her
ikisi de yüzde 3 oranında büyümüş, bu iki ülkeye aynı oranda başarılı diyebilir
miyiz, diyemez miyiz? İşte, orada iyi bir analiz gerekmekte.
“Büyümenin
kalitesi” dediğimiz konu için üç önemli unsur var; bunlardan birincisi finansal
sürdürülebilirlik, ikincisi sosyal sürdürülebilirlik, üçüncüsü de çevresel
sürdürülebilirlik.
Finansal
sürdürülebilirlikle neyi kastediyoruz? Büyüme sağlandı, ama o ülkenin
hazinesinin borcu arttı mı yoksa makul bir seviyede devam ediyor mu, düştü mü?
Büyüme sağlandı, ama o ülkenin Merkez Bankası karşılıksız olarak olağanüstü
miktarlarda parayı basarak mı bunu sağladı yoksa Merkez Bankası makul
politikalarla mı devam etti? Büyüme sağlandı, ama o ülkenin vatandaşlarının
borcu hangi noktaya geldi, o ülkenin şirketlerinin borcu hangi noktaya geldi?
Bütün bunlar çok kritik konular. Eğer büyümeyle bu finansal unsurlar beraber
değerlendirilmezse ve dikkat edilmezse, bir sonraki aşamada büyüme için önemli
engel teşkil edebiliyor.
İkinci konu
sosyal sürdürülebilirlik. Yine, iki ülke düşünün, ikisi de yüzde 3 büyümüş
olsun. Bu büyüme istihdam oluşturmuş mu? Büyüme zengin ve fakir arasındaki
uçurumun kapatılmasına faydalı olmuş mu? Yoksa büyüme sonucunda zengin daha
zengin, fakir daha fakir mi olmuş? Büyümeden doğan refah adil bir şekilde
paylaşılıyor mu, yoksa büyüme demek gelir uçurumunun aynı zamanda artması mı
demek? Bunlara da kuşkusuz bakmak gerekiyor.
Büyüme var, ama
büyüme o ülkenin eğitim sistemine faydalı oluyor mu, o ülkenin sağlık sistemini
ileri götürüyor mu yoksa büyümeden elde edilen rant sadece belli bir kesimin
elinde daha fazla israf, daha fazla tüketim ve daha fazla lüks mü oluyor?
Ülkelerin büyümelerine bakarken sadece rakamlara değil, o büyümenin getirdiği
sosyal sonuçlara da mutlaka dikkat etmek gerekiyor.
Üçüncü önemli
konu, büyümenin çevresel sürdürülebilirliği. Düşünün ki bir ülke yüzde 5-6
büyüyor, ama bu büyüme korkunç bir çevre tahribatıyla beraber mi oluyor? Karbonmonoksit salımı, ormanların hızla yok oluşu, temiz su
kaynaklarının hızla ortadan kalkması sonuçlarını mı bu büyüme beraberinde
getiriyor? Büyümeyi siz belki böyle sağlıyorsunuz, bugün büyüyorsunuz ama
gelecek nesillerin refahından ve yaşam kalitesinden çalarak büyüyorsunuz. İşte,
bütün bunlar, önümüzdeki dönemde dünyanın çok daha fazla kafa yorması gereken
konular.
Tabii, bu
finansal kriz, 2008, 2009 ve bugüne kadar yaşadıklarımız pek çok ülkede
hükûmetleri öylesine sarstı, öylesine korkuttu ki “Şu anda büyüme olsun da
artık nereden, nasıl geliyor, buna bakmayalım.” gibi yüzeysel bir yaklaşım söz
konusu. Aslında iş dönüyor dolaşıyor, “ekonomi” dediğimiz alan, insan odaklı,
insandan kaynaklanan ve yine hedefi insan olan bir alan. İnsandan kaynaklanıp
insanı odağına koymayan hiçbir ekonomi politikası uzun vadede başarıya
ulaşamıyor.
Üçüncü konudan
bahsettim, çevresel sürdürülebilirlik. Tüm resme baktığımızda bu üç unsuru,
işin finansal boyutunu, sosyal boyutunu ve çevre boyutunu beraberce entegre bir
şekilde ele alan bir ekonomi politikasıyla bir ülke ancak sürdürülebilir,
sıhhatli bir şekilde büyümeye devam edebilir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisimizin kabul ettiği Onuncu
Kalkınma Planı’mızı, 2014-2016 dönemini kapsayan Orta Vadeli Program’ımızı ve
2014 yılı bütçemizi işte biz bu dış konjonktürü dikkate alarak hazırladık ve
uygulamaya başladık. Orta Vadeli Program’ımız cari işlemler açığını azaltmayı,
enflasyonu düşürmeyi, işsizlik oranını düşen bir patikaya oturtmayı ve yurt içi
tasarruf oranını artan bir eğilime kavuşturmayı hedeflemekte. Mali disiplinin
kalitesini koruyacak, tasarruf açığını azaltacak, kaynakları üretken alanlara
yönlendirecek, iş ve yatırım ortamını daha da geliştirecek ve kayıtlı ekonomiye
geçişi hızlandıracak bir Orta Vadeli Program hazırlamış bulunmaktayız. Bu
program önümüzdeki üç yıllık dönem için bize oldukça sağlam bir zemin
oluşturmakta.
Orta Vadeli
Program’ımızda 2014 yılı için büyüme hızını dünyadaki bütün belirsizliklere
rağmen yüzde 4 olarak öngördük, belirledik. 2015 ve 2016 yıllarında da yüzde
5’lik büyüme hedefleri koyduk. 2014-2016 döneminde 1 milyon 833 bin yeni
istihdam oluşturmayı ve program döneminin sonucunda işsizlik oranını 8,9’a
düşürmeyi planlıyoruz. Program döneminde enflasyonun düşüş eğilimini
sürdürmesini, 2014 yılında yüzde 5,3; 2015 ve 2016 yıllarında ise yüzde 5’lik
seviyede gerçekleşmesini bekliyoruz. Cari açığın gayrisafi yurt içi hasılaya
oranının Orta Vadeli Program dönemi boyuncu iyileşmesiyle 2016 yılı sonunda
yüzde 5,5 olarak gerçekleşmesini öngörüyoruz.
Değerli
milletvekilleri, ihtiyatlı maliye politikası uygulamamız önümüzdeki dönemde de
devam edecek. Orta Vadeli Program dönemi sonunda merkezî yönetim bütçe açığının
gayrisafi yurt içi hasılaya oranını yüzde 1,1’e, Avrupa Birliği tanımlı genel
yönetim borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranını da yüzde 30
seviyesine düşürmeyi hedeflemekteyiz.
Birçok ülkenin
kamu açıklarının yüksek seyrettiği, faiz dışı dengelerin açık verdiği bir
dönemde Türkiye’nin mali disiplini koruması ülkemizi diğer ülkelerden pozitif
yönde ayrıştırmakta, geleceğe olan güvenin korunmasında önemli rol oynamakta ve
sağlam bir çıpa görevi üstlenmektedir. Kamu maliyesindeki disiplinli duruşumuz
para politikasının etkinliğini ve esnekliğini artırmakta, makroekonomik ve
finansal istikrarı desteklemekte, cari açığın kontrol altında tutulmasına
önemli bir katkı sağlamaktadır.
Güçlü ve
sürdürülebilir bir büyüme yapısına ulaşmak açısından, aşırı borçlanmaya dayalı
bir tüketim eğiliminin kontrol altında tutulması ve tasarruf oranının
artırılması büyük önem arz etmektedir. Bu amaca yönelik olarak 2010 yılından bu
yana alınan tedbirlere ilave olarak yakın zamanda kredi kartı ve tüketici
kredilerine ilişkin bir dizi makro ihtiyati tedbirleri de hayata geçirmiş
bulunmaktayız. Tüketime yönelik kredileri dikkatle takip ederken üretim ve
ihracatın desteklenmesine yönelik krediler üzerindeki yükleri de azaltıyoruz.
Böylece, büyüme ve istihdam üzerinde olumsuz bir etkiye sahip olmaksızın cari
işlemler açığını kontrol altında tutmayı hedefliyoruz. Krediler yatırım içinse
evet, krediler üretim içinse evet, krediler ihracat içinse evet, bunların önü
açık ama tüketim içinse o noktada dikkatli olmaya devam etmemiz gerektiğini
düşünüyoruz.
Değerli
milletvekilleri, maliye, para ve makro ihtiyati politikalar alanında attığımız
bu adımları yapısal reformlarla destekliyor ve elde edilen kazanımları çok daha
güçlü ve kalıcı hâle getiriyoruz. Yapısal reformlarımızı tasarlarken ve hayata
geçirirken enerjide dışa bağımlılığın azaltılmasına, rekabet gücünün
artırılmasına, iş ve yatırım ortamının iyileştirilmesine, özel tasarruf
oranlarının artırılmasına ve finansman kalitesinin iyileşmesine odaklanıyoruz.
Yerli ve
yenilenebilir enerji yatırımlarına sağladığımız destekler, enerji verimliliğini
artırmaya yönelik attığımız adımlar, nükleer enerji yatırımlarımız, yurt içinde
ve yurt dışında petrol ve doğal gaz arama faaliyetlerimiz ve kaya gazı gibi
kaynaklara ilişkin araştırma çalışmalarımız ülkemizin enerjide dışa
bağımlılığının azaltılmasına önemli katkı sağlayacaktır.
Ülkemizin rekabet
gücünü yükseltme ve önemli ölçüde açık verdiğimiz alanlarda yatırımları artırma
hedefi doğrultusunda yeni ve kapsamlı bir teşvik programını hayata geçirdik.
AR-GE harcamalarının millî gelire oranını yaklaşık 2 katına çıkardık.
İhracat
pazarlarımızı çeşitlendirdik. 2002 yılında yüzde 10’lar civarında olan Orta
Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin toplam ihracatımız içerisindeki payını
yaklaşık 3 katına yükselttik. Ülkemizin ihracat kapasitesini artırmak amacıyla
ana ihracat sektörlerindeki rekabet gücünü destekleyecek lojistik merkezler
oluşturmaya, büyük ölçekli liman kapasitelerini kurmaya ve bu limanların demir
yollarıyla, kara yollarıyla geri bağlantılarını sağlamaya, Girdi Tedarik
Stratejisi kapsamındaki eylemlere devam edeceğiz.
Başta özel sektör
olmak üzere, AR-GE tabanlı, yenilikçi ve yüksek katma değerli üretimi
destekleyecek ürünlerin ticarileşmesini veya markalaşmasını hızlandıracağız.
Üretimde ve istihdamda büyük payı olan KOBİ’lerimizin yüksek katma değerli
üretim yapma kabiliyetlerini geliştirmek için destekler vermeye devam edeceğiz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; iş ve yatırım ortamının iyileşmesine yönelik
çalışmalara daha kapsayıcı bir biçimde devam edeceğiz. Piyasaların ve rekabet
ortamının iyi işlemesini, fikrî mülkiyet haklarının korunmasını, bürokratik ve
hukuki süreçlerin kolaylaştırılmasını, yatırımcıların yatırım yeri
ihtiyaçlarının etkin ve adil bir şekilde karşılanmasını ve yatırım ortamına
ilişkin uygulamaların bölgesel olarak yaygınlaştırılmasını sağlayacağız.
Kayıt dışılık ile
mücadeleyi iş ortamının iyileştirilmesi ve adil bir rekabet ortamının
oluşturulması bakımından çok önemli buluyoruz. Kayıt dışı ekonomik faaliyet,
istihdam ve ücretle etkin mücadele çerçevesinde denetim kapasitesini
artıracağız, mevzuatı iyileştireceğiz, ilgili birimlerin uygulama kapasitesini
ve teknolojik altyapısını geliştireceğiz.
Kurumlar arası iş
birliği ve bilgi paylaşımını artıracak, bu konuda toplumsal farkındalığı
yükseltecek ve vatandaşımızın gönüllü uyumunu artıracak politikalar
uygulayacağız.
2014 yılı bütçemizin de orta vadeli maliye politikası hedeflerimiz
doğrultusunda yurt içi tasarrufların artırılmasına, mevcut kaynakların üretken
alanlara yönlendirilmesine, ekonomimizin verimlilik düzeyinin yükseltilmesine,
istihdamın artırılmasına, enflasyonun düşürülmesine ve kamu maliyesinde güçlü
duruşun sürdürülmesine katkı sağlayacağına inanmaktayız çünkü 2014 yılı
bütçemiz bir seçim bütçesi olarak değil, sağlam gelir kaynaklarına dayalı ve
giderlerin kontrol altında tutulmasına yönelik bir bütçe olarak hazırlanmıştır.
2014 yılı bütçemiz ihtiyatlı gelir
tahminlerine dayanmaktadır. 2014 yılına ilişkin gelir tahminlerimiz küresel
ekonomideki aşağı yönlü riskler de dikkate alınarak yapılmıştır. 2014 yılında
bütçe giderlerindeki artışın gayrisafi yurt içi hasıladaki nominal artışın
altında gerçekleşmesi öngörülmüştür. Bu çerçevede, bütçemiz eğitim, sağlık ve
altyapıyı önceliklendiren; ülkemizin dört bir yanına,
ihtiyaç duyduğu yatırımlar için kaynak ayıran; çalışanları ve emeklileri
gözeten; girişimciliği, AR-GE’yi ve yenilikçiliği
teşvik eden; çiftçimizi, esnafımızı destekleyen; sürdürülebilir büyüme ve
istihdamı artıran ve Türkiye’yi 2023 hedeflerine yaklaştıran bir bütçedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizin bildiği gibi, Türkiye olarak son derece
zorlu, son derece çalkantılı bir coğrafyada yer alıyoruz. Türkiye Kafkasya,
Balkanlar ve Orta Doğu gibi henüz değişim süreçlerini tamamlayamamış, henüz tam
olarak istikrara kavuşamamış bir bölgenin ortasında bulunmakta. Hiç kuşkusuz,
yakın çevremizde yaşanan çalkantılar Türkiye için de bir risk unsuru. Hemen
doğumuzda ve güneyimizdeki siyasi istikrarsızlık, öte yandan hemen batımızdaki,
Avrupa gibi çok büyük ve önemli bir ekonomik bölgenin ekonomik ve finansal
olarak içinde bulunduğu zor durum gerçekten Türkiye’nin işini kolaylaştırmıyor,
Türkiye’nin zorluklarını artırıyor. Ancak, var olan bu risklere rağmen Türkiye
doğru politikalar izlediğinde bu çalkantılı coğrafyada öne çıkmak için de
gerçekten önemli bir avantaja sahip. İstikrarlı bir Türkiye, güven telkin eden
bir Türkiye, güvenlik içinde ve demokratik bir Türkiye bu coğrafyada çok farklı
bir çizgi izleyip kendisini ayrıştırabiliyor ve işte bu son on bir yıl içerisinde
doğru politikalar uygulayarak bölgede bir istikrar adası, dünyada dikkat çeken,
takdirle izlenen bir konuma yükseldi Türkiye. Devlet ile millet arasında güven
tesis edildi, devletin milletinden milletin devletine geçiş yapıldı.
Şeyh Edebali’nin
öğüdü doğrultusunda, “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” ilkesi, her alanda ve
her anlamda hayata geçirildi. Milletimizle kurduğumuz irtibat ve gönül bağı
sayesinde milletimizin refah düzeyi artarken devletimiz daha da güçlendi,
devletimiz itibar kazandı, bölgesinde ve dünyada daha etkin bir konuma
yükseldi.
Milletin tamamını
kucaklayan, tamamının sesine kulak veren, 76 milyonu eşit, beraber ve kardeş
gören bir anlayışla devlet, milletin hizmetkârı hâline geldi. On bir yıl içinde
her alanda çok büyük reformlar gerçekleştirdik. Demokratikleşmede çok önemli
adımlar attık. Ekonomide kararlı şekilde reformlar gerçekleştirdik.
Demokrasiyle ekonomiyi beraberce yükseltmek için büyük bir gayret içinde olduk.
Biliyoruz ki, ileri bir demokrasi olmadan ileri, gelişmiş bir ekonomi olamaz
ama ekonomi, gelişmiş, hızla kalkınan bir tablo sunmuyorsa o ülkedeki
demokrasinin ilerlemesi konusunda da sorunlar ortaya çıkabilir. Her iki alanda
da eş zamanlı ve paralel bir yükseliş yaşadı Türkiye. Ekonomik başarılarımız
demokrasimizi destekledi, demokratik adımlarımız ekonomimizi yükseltti. Başta
Avrupa Birliği üyeliği olmak üzere dış politikadaki aktif tutumumuzla hem
Türkiye’yi büyüttük hem dünyada hakkı savunan bir ülke olarak takdirleri
topladık. On bir yıl boyunca demokratikleşme alanında, ekonomide, sosyal
yaşamda ve dış politikada gerçekleştirdiğimiz adımlar, âdeta hayal gibi
görünen, gerçekleşmesine imkân ve ihtimal tanınmayan reformlardı. Bazen dış
politikada ilkeler ve prensiplerle kısa vadeli çıkarlar arasında ikilem
oluşabiliyor; biz hep tercihimizi prensipten, ilkelerden yana koyduk,
tercihimizi hep haktan yana koyduk. Biz Hükûmet olarak kararlı şekilde
kendimizden, milletimizden ve ülkemizden emin şekilde her türlü tehlikeyi ve
her türlü tehdidi göze alarak tüm bu reformları ve önemli adımları tek tek
hayata geçirdik. Şunu burada tüm samimiyetimle ifade etmek durumundayım ki: On
bir yıl boyunca yaptığımız her reform ülkemizi büyüttüğü kadar, milletimizi
rahatlattığı kadar birilerini de tedirgin etti, rahatsız etti. Birilerinin çıkarlarını
ciddi şekilde zedeledi. Türkiye ekonomisi büyüdükçe haksız kazanç sağlayanların
çıkarları zedelendi.
Burada sadece tek
bir örnek vermek istiyorum: “2002 yılı sonundan itibaren bizim hükûmetlerimiz
döneminde faiz oranlarının düşmesi ülkemize ne kazandırdı?” diye bir hesap
yaptık. Hazine Müsteşarlığımız devlet borcunu yöneten ve ana parasıyla,
faiziyle bu borcu ödeyen ve yeniden borçlanan kurum olarak bu hesapları
çıkardı. 2002 sonundan itibaren eğer faizler hiç düşmese idi o günden bugüne
Türkiye tam 642 milyar TL daha fazla faiz ödeyecek idi yani on bir yıl
içerisinde faiz oranlarının düşmesi Türkiye’ye 642 milyar lira, eski parayla
642 katrilyon kazandırdı. İşte birileri bu 642 milyarı kaybetti. Faizlerin
yüksek olmasından istifade edenler şimdi sıkıntı içinde, gelişmelerden hoşnut
değiller, memnun değiller, “O eski günlere acaba nasıl döneriz?”in
gayreti içindeler. Bu rakamlar büyük rakamlar; gerçekten Türkiye için, halkımız
için, milletimiz için büyük bir kazanç ama küçük bir kesim için de bir kayıp.
İşte yaşadığımızı, şu son bir yılda gördüklerimizi, bütün bunları biraz da bu
gelişmelere bağlamakta ben fayda var diye düşünüyorum.
Türkiye’nin
kazançlı çıktığı, milletimizin kazançlı çıktığı ama belli çevrelerin kaybettiği
tek alan tabii bu faiz meselesi değil. Şu anda Türkiye terör meselesini
çözerken sadece gençleri yaşatmakla, annelerin gözyaşını dindirmekle kalmıyor,
ekonomik anlamda da çok büyük bir kaynağı Türkiye’ye, milletimize yeniden
kazandırmaktayız. Türkiye çözüm süreciyle millet olarak topyekûn kazanmaya
çalışırken birileri de terörün devam etmesi ve büyük bir kaynağın ceplerinde
kalması için mücadele ediyor.
Türkiye istikrara
kavuştukça Türkiye’de faizden kazananlar kaybediyor. Türkiye terör meselesini
çözdükçe ölenlerin ve öldürülenlerin sırtından kazananlar kaybediyor.
Türkiye’nin dünyada etkinliği arttıkça birileri oyun sahalarını, alanlarını
kaybediyor. Türkiye güvene ve güvenliğe kavuştukça kaostan rant sağlayanlar
ciddi şekilde rant kaybına uğruyorlar.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; burada bir hususu gerek sizlere gerekse aziz
milletimize bir kez daha açık açık ve altını çizerek vurgulamak istiyorum.
Yolsuzluklar konusunda, Hükûmetimiz, göreve başladığı ilk günlerden itibaren
çok ciddi bir hassasiyet içinde olmuştur. Şeffaflık ve hesap verebilirlik temel
ilkelerimiz olmuştur. AK PARTİ iktidarı, yolsuzlukla mücadeleyi, yasaklarla
mücadeleyi, yoksullukla mücadeleyi en temel ve en acil hedefleri olarak
belirlemiş ve bu 3Y’nin üzerine kararlılıkla gitmiştir. On bir yıl boyunca
yolsuzluk konusunda hiçbir şekilde hiç kimseye müsamaha gösterilmemiştir.
Bugüne kadar hiçbir yolsuzluğun üzeri örtülmemiştir. Her kim olursa olsun
derhâl hukuka teslim edilmiş, derhâl gereği yapılmıştır. Amacımız her zaman bu
ülkede yolsuzluğun kökünü kazımak olmuştur.
Uluslararası
Şeffaflık Örgütünün araştırmalarına göre, Uluslararası Yolsuzluk Algısı
Endeksi’nde Türkiye 2002’de 102 ülke arasında 65’inci sıradaydı. Bu ne demek?
Yani sondaki üçte 1’lik grup içerisindeydi. En son yayınlanan araştırmada 177
ülke arasında 53’üncü sıraya yükseldik yani en iyi üçte 1 grubun içerisinde
çıktık, en kötü üçte 1 gruba yakınken en iyi üçte 1’lik grup içerisine girdik.
AK PARTİ
hükûmetlerinin en belirgin vasfı, hiç kuşkusuz, güven olmuştur, hizmet
olmuştur. Eğer Hükûmetimiz yolsuzluklara karşı gerçekten büyük bir hassasiyet
içinde olmasaydı Türkiye’de refahın bu kadar artması kesinlikle mümkün olmazdı.
Eğer AK PARTİ iktidarı yolsuzluklara karşı son derece dikkatli olmasaydı var
olan 347 bin adet dersliğe on bir yılda 205 bin adet derslik eklenemezdi.
Yolsuzluklara müsamahanın olduğu bir Türkiye’de Marmaray yapılamazdı, hızlı
tren hatları inşa edilemezdi; hem ülkemizde hem ta Somali’de, ta Myanmar’da,
Filistin’de, Suriye’de, Afganistan’da, Afrika’da yoksulların elinden
tutulamazdı. Yolsuzlukların üstü örtülseydi Merkez Bankası rezervleri 28 milyar
dolardan 135 milyar dolara, tarihî yüksek seviyeye çıkamazdı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Çok ürkek bir alkış oldu, çekingen bir alkış.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – 23 milyar dolar olan IMF borcu sıfıra
inemezdi. Hazinenin borçlanma faizi, eğer yolsuzlukların üstü örtülseydi yüzde
63’ten yüzde 9’a inmezdi. Eğer yolsuzlukların üstü kapatılsaydı kamu borcunun
millî gelire oranı yüzde 74’ten yüzde 36’ya inmezdi, inemezdi. Eğer Türkiye’de
yolsuzluklara göz yumulsaydı AK PARTİ bugüne kadar girdiği 7 seçimden zaferle
çıkamaz, milletin güvenini kazanamaz, milletin bu kadar yoğunlukta teveccühüne
mazhar olamazdı.
Değerli
arkadaşlar, burada çok temel bir hukuk ilkesini tekrar, hep beraber hatırlamak
durumundayız: Aksi ispat edilene kadar herkes masumdur. Bu, sadece Türkiye’nin
değil, sadece Türkiye’de kanunlarda bu şekilde yazdığı için değil ama aynı
zamanda bir evrensel hukuk kaidesidir. Kalbinde adalet duygusu olan, vicdanı
olan her insan aksi ispat edilinceye kadar zanlının masum olduğunu kabul etmek
durumundadır. Hele hele kanun yapıcı olan -ki biliyorsunuz dünyada meclislerin
bir başka ismi de kanun yapıcılığıdır- bu yüce Meclis çatısı altında kanunların
ruhunu, esasını yaşatmak, uygulamak hepimizin görevidir. Bir insanın suçlu
olduğuna karar verecek olan Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsız mahkemeleridir.
Zanlıları yargılayıp suçluyu suçsuzdan ayıracak, ak ile karayı belli edecek
olan gazeteler, televizyonlar, sosyal medya değil, sadece ve sadece yargıdır.
Gizli belge ve bilgileri ortaya saçmak, bunlar üzerinden kesin bir yargıya
varmak, anında infaza gitmek adalet değildir. Bu şekilde adalet tecelli etmez.
Bu şekilde hak yerini bulmaz. Bu şekilde ak ile kara birbirinden ayrılmaz.
Yolsuzluk ne kadar çirkinse ne kadar kötüyse ne kadar büyük bir hak yemeyse
daha yargı süreci tamamlanmadan karar vermek, ceza vermek, infaz etmek de o
kadar kötü, o kadar çirkin ve o kadar büyük bir haksızlıktır. Türkiye,
özellikle de Türkiye medyası yargı süreçlerine ve yargı kararına saygı gösterme
kültürünü de artık öğrenmek zorundadır. Bugün aksi ispat edilene kadar masum
olan insanlara yapılan haksızlığa karşı ilkeli bir duruş sergilenmezse yarın
aynı şey başkasının başına geldiğinde hiç kimse itiraz edecek hakkı kendinde
göremez. Hukukun bu en temel ilkesine riayet etmek Meclisimizin de medyamızın da
temel sorumluluğudur. Tekrar ediyorum, bu konular yargıdadır.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Yargıyı hatırladınız yani, yargıyı hatırladınız. İyi, güzel.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) - Yargı süreci başlamıştır herkes bu süreci
sağduyuyla ve sorumlulukla takip etmekle mükelleftir ancak yargımıza düşen de
itinayla ve mümkün olan en kısa zamanda görevini yerine getirmektir. Aksi ispat
edilene kadar masum olan insanlara karşı infaza girişen herkes itibar ve
siyaset suikastlarının tetikçisi olur. Ancak burada şunu da milletimizin
özellikle bilmesini istiyorum: Seçimlere sadece üç buçuk ay kala bu olaylar
gerçekleşti. Ancak şöyle bir zamanlamasına baktığınızda, muhtevasına
baktığınızda, yöntemine baktığınızda medyada işleniş ve servis tarzına
baktığınızda burada, maalesef bir siyaset mühendisliği görüntüsü vardır ve eğer
böyleyse bu oyun yeni Türkiye’ye, büyük Türkiye’ye yönelik bir oyundur. Bu oyun
doğrudan doğruya Türkiye’yi, doğrudan doğruya Türkiye siyasetini, doğrudan
doğruya Türkiye’nin büyük ideallerini hedef almaktadır.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Faiz lobisi…
BAŞBAKAN
YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – Bu oyun millî iradeye kastetmektedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisinden, iktidardan ve muhalefetten beklenen, bu
olanlar karşısında ilkeli, prensipli bir tutum sergilemektir. Milletin aleyhine
olan hiç kimsenin, hiçbir örgütün, hiçbir siyasi partinin lehine olamaz, millet
esastır. Biz hiçbir yolsuzluğu örtmeyiz, hiçbir yolsuzluğa duyarsız kalmayız
ama büyüyen Türkiye’ye yönelik hiçbir girişim, hiçbir oyun karşısında da
seyirci kalmayız, kalamayız. Biz on bir yıl boyunca her türlü çeteyle, her
türlü illegal örgütle, her türlü yolsuzuyla mücadele ettik ve bu mücadelemizi
cesaretle verdik. Bundan sonra da mücadelemiz devam edecek. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın
Başbakanımızın da ifade ettiği gibi, bu ülke üzerinde ameliyat yapılmasına izin
vermeyiz.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Organ nakli yapmışlar, ne ameliyatı, organ nakli. Haberin yok senin.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – Türkiye artık eski Türkiye değildir, Türkiye
çıkarları zedelenenlerin kirli senaryolarla istikamet çizecekleri bir ülke de
değildir.
Bakın,
iktidarımız döneminde mali suçlarla mücadele kapsamında yani yolsuzluk,
sahtecilik ve ekonomik suçlarda on bir yılda toplam 91.687 tane operasyon
düzenlenmiş. Şöyle bunu on bir yıla bölün, şöyle bir her yıldaki gün sayısına
bölün ve her gün bu konularda kaç tane operasyon düzenlendiğini siz hesap edin.
91.687 operasyon sadece yolsuzluk, sahtecilik ve ekonomik suçlarla alakalı.
Kaçakçılık suçlarında bu dönemde 113.545 tane operasyon gerçekleştirdik 214.615
kişi yakalandı bu operasyonlarda, 113.545 operasyon sadece kaçakçılıkta…
Organize suçlarda 2.234 operasyon, 30.570 tane yakalanan kişi; narkotik
suçlarda 123.018 operasyon, 259.102 kişi… Sadece bu rakamlar dahi bizim mali
suçlarla, kaçakçılıkla, organize suçlarla, narkotik suçlarıyla ne kadar yoğun
bir mücadele içinde olduğumuzu herhâlde ispat eden, gösteren, çok önemli
rakamlar bunlar.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Bakanlar Kurulunda da mücadele ederseniz…
BAŞBAKAN
YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
millet, ferasetiyle en büyük hakemdir. Milletimiz sergilenen oyunları çok net
bir şekilde görüyor, izliyor. Milletimizin gönül penceresi açık ve milletimiz,
gerçekten, pek çok olay karşısında çok sıhhatli analiz yapabiliyor, doğruyu,
eğriyi çok iyi ayırt edebiliyor. Bu olanlar ve bir siyasi mühendislik görüntüsü
veren bu olaylar eğer böyleyse, bu, milletimizin, gerçekten, takdirinden,
milletimizin değerlendirmesinden kaçmaz, kaçamaz ve 30 Martta milletimiz,
Türkiye üzerinde operasyon yapmaya çalışan çevrelere, onların uzantılarına,
onlarla birlikte hareket eden fırsatçılara, kuşkusuz, gereken cevabı sandıkta
en güzel şekilde verecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Hesaplaşma günü,
inşallah, yakın. Bütün bunların değerlendirmesini, halkımızın vicdanı, kanaati,
hep beraber göreceğiz, 30 Martta net ve açık bir şekilde ortaya çıkacak, kim ne
derse desin.
Sizlerin ve
milletimizin şunu bilmesini istiyoruz ki: Her türlü saldırıya göğüs gererek
Türkiye’yi büyütmeye devam edeceğiz. Çocuklarımıza, gençlerimize artık üzerinde
operasyon yapılamayan bir Türkiye emanet etmek için aynı heyecanla, aynı
gayretle çalışmaya devam edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Faizlerin
düşmesinin birilerini rahatsız ettiğini biliyoruz, o birilerini daha da
rahatsız etmeye devam edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Çözüm
süreçlerinin birilerini çok ciddi şekilde rahatsız ettiğini biliyoruz.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Ayakkabı kutularına da parayı faiz lobisi koydu!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) - Ölümlerden, kandan ve gözyaşından
beslenenleri rahatsız etmeye, gençleri yaşatmak için çırpınmaya da devam
edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İstikrar, güven
ve kardeşlik ortamının birilerine rahatsızlık verdiğini biliyoruz. İstikrarla,
güvenle, daha güçlü bir kardeşlikle Türkiye’yi yüceltmeye de devam edeceğiz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Demokrasinin bazı
çevreleri çok rahatsız ettiğini de biliyoruz. Biz o çevrelere de rahatsızlık
vermeye, demokrasiyi daha da büyütmeye devam edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Aktif dış
politikanın, itibarı artan bir Türkiye’nin, kirli çıkarları zedelenen çevrelere
rahatsızlık verdiğini biliyoruz. Türkiye’nin güçlenmesinden, büyümesinden, tüm
dünyada sözü dinlenen, itibarlı bir ülke olmasından rahatsızlık duyanlar
olduğunu biliyoruz. Onları da rahatsız etmeye, dünya genelinde hakkı, doğruyu
savunmaya devam edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Bol miktarda para sayma makinesi alacak mısınız, helal para sayma
makinesi?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) - Türkiye üzerinden çıkar hesabı yapan kaos
lobisinin ayağına basmaya barış lobisinin bir üyesi olarak barış mücadelesi
vermeye devam edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2023’e,
cumhuriyetimizin kuruluşunun 100’uncü yıl dönümüne şurada artık sadece on yıl
kaldı. On yıl içinde daha çok çalışarak 2 trilyon dolarlık millî gelire, 25 bin
dolarlık kişi başı millî gelire ve 500 milyar dolarlık ihracat hedefine,
inşallah, hep beraber ulaşacağız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bizim, kendi
denizaltısını üreten, kendi savaş uçaklarını imal eden, kendi ürettiği uyduları
kendisi uzaya fırlatabilen bir Türkiye inşası hayalimiz var. Bu hayali
gerçekleştirmeye başladık, somut adımlar attık, atıyoruz.
Kardeşliği daha
da güçlendirecek, 76 milyonun aynı ortak hedefe odaklandığı bir atmosferde
aydınlık yarınlara hep beraber ilerleyeceğiz.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(Mersin) – Savaş uçağıyla barış nasıl olacak?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – Yatırımların önündeki engelleri tek tek
kaldırıyoruz. Türkiye’yi yatırım için daha da uygun hâle getirip, cazip hâle
getirip küresel bir yatırım üssü yapacağız.
Son on bir yıllık
icraatımız, son on bir yılda ortaya koyduklarımız bu gelecek hayallerimizin
aslında iddialı ama gerçekçi hedefler olduğunu gösteriyor. Hayal güzeldir.
Hayal, ulaşılamayanı da düşünmek demektir, ulaşılamazı
da dikkate almak demektir ama biz, çok şükür bugüne kadar Türkiye için hayal
ettiklerimizi tek tek, tek tek gerçekleştirdik ve bundan sonraki dönemde de
hedeflerimize inşallah hep beraber ulaşacağız. Türkiye’yi bu hedeflerinden, bu
hayallerinden uzaklaştırmaya çalışanlar oldu, olacak. Türkiye’nin gerçekten
toplumuyla, ekonomisiyle, dünyadaki görünürlüğüyle ve etkinliğiyle hangi
noktadan hangi noktaya geldiğini hepimiz çok açık bir şekilde görüyoruz.
Bugün artık,
Türkiye’nin kendi iç gündemi denilen bir şey neredeyse kalmadı. Bugün
Türkiye’de yaşadığımız her olay, artık anında Avrupa gündemi, anında dünya
gündemi. Bu, dünyada artık ne kadar yakından izlenen ve etki alanı ne kadar
genişleyen bir ülke olduğumuzu bize çok çok yakından göstermekte.
Bugün dünyanın
her ülkesine ihracat yapan bir ülke konumundayız.
Bugün Türk Hava
Yolları 104 ülkeyle dünyada en çok ülkeye uçuş yapan hava yolu şirketi
statüsünü kazanmış durumda. Dünyada hiçbir hava yolu şirketi bu kadar çok
ülkeye uçuş yapmıyor.
Bugün artık
Türkiye, dünyanın tarımda 7’nci büyük ülkesi, turizmde 6’ncı büyük ülkesi;
tabii bunlara bazen gıptayla bakılıyor, bazen imreniliyor ama bazen de
çekilemiyor, kıskanılıyor. İşte o çekemeyenleri, kıskananları daha da çok
kıskandırmaya devam edeceğiz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yedi coğrafi bölgenin refah içinde eşit oranda
büyüdüğü, şehirlerimizin daha da güzelleştiği, altyapı sorunlarının çözüldüğü,
sosyal politikaların daha da güçlenip yaygınlaştığı bir Türkiye’ye doğru hızla
ilerlemekteyiz. Geçmiş on bir yıllık dönem, önümüzdeki on yıllık, 2023’e
kadarki dönemin teminatı. Geçmişte yaptıklarımız gelecekteki başarılarımızın
teminatı.
Türkiye her şeyin
en iyisini hak ediyor. Türkiye en iyiye, en güzele ulaşmak için her türlü
imkâna sahip. Bizim kaynaklarımız, başta insan kaynakları olmak üzere
gelişmemizin ve büyümemizin, ilerlememizin en önemli sebebi. Türkiye genç
nüfusuyla ve daha iyi, daha iyi her sene daha iyi olan eğitimli nüfusuyla
gerçekten dünyada çok önemli bir ekonomik güç oluyor. Bir olarak, beraber
olarak Türkiye’yi dünyanın en büyük ekonomilerinden birisi konumuna
yükselteceğiz. Milletimizin güveni bizimle, milletimizin duası bizimle, bu
yolda milletimizle yürümeye devam edeceğiz.
Ben sözlerime son
verirken tekrar 2014 bütçemizin hayırlara vesile olmasını diliyorum. Burada 17
Ekim tarihinden bu yana bütçe çalışmalarına çok yoğun bir şekilde katılan Plan
ve Bütçe Komisyonumuzun Başkanına ve tüm üyelerine özellikle emeklerinden
dolayı teşekkür etmek istiyorum. Genel Kurulda başlangıç ve bitiş günlerini de
sayarsak tam on bir gün boyunca geceli gündüzlü çalışarak, sabah akşam demeden
ve pek çok gün hafta sonundan, uykularından fedakârlık ederek burada
çalışmalara katılan, destek veren, yapıcı eleştirileriyle, yapıcı görüşleriyle
bütçe çalışmalarına ışık tutan tüm milletvekillerimize de tekrar hepinizin
huzurunda teşekkürlerimi sunuyorum. Emekleriniz, katkılarınız için tekrar teşekkür
ediyorum ve 2014 yılı bütçemizin ülkemize, memleketimize, devletimize hayırlı
olmasını diliyorum.
Hepinizi tekrar
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Babacan.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
Hamzaçebi, buyurun efendim.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Bakan konuşmasında Genel Başkanımız
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun bütçe konuşmasında,
esnafın kredi borçlarına ilişkin olarak verdiği rakamın yanlış olduğunu
söylemek suretiyle sataşmada bulunmuştur, söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun
efendim.
Yeni bir
sataşmaya sebebiyet vermeden. (CHP sıralarından alkışlar)
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
5.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin,
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile
507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın tümü üzerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanına sataşması
nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben Sayın Bakana
esnaf borcundan çok daha geniş bir kavram olan “vatandaşın borç ve taksit
ödemeleri” kavramına bakmasını öneriyorum. TÜİK’in
rakamları ortada; TÜİK’in 2012 yılı istatistiğine
göre vatandaşımızın yüzde 61,2’si borç ve taksit ödemelerini zamanında yerine
getirmekte zorlanıyor. Sayın Babacan burada çok parlak tablolar çizdi, bunun
gerçekle hiçbir ilgisi yok; yolsuzlukların üzerine oturmak isteyen bir Hükûmet
var ama buna müsaade etmeyeceğiz, buna millet müsaade etmeyecek. (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, Sayın Bakan yolsuzluk algısıyla ilgili endeksten bilgiler
verdi. Hemen şunu söyleyeyim ki bu endeksin 2011 yılında yöntemi değişmiştir,
onun ön sözünde de bu açıklanır. Yani 2011’den önceki yılları 2011’den sonraki
yıllarla kıyaslayamazsınız. Hazineden Sorumlu Sayın Bakan, Sayın Babacan bunu
gayet iyi bilir ama burada bu kelime oyunu, bu istatistik yöntemlerine aykırı,
bilime aykırı bu değerlendirmeyi maalesef yaptı ya da o istatistiklerin
metodolojisi nedir, bunu öğrenme ihtiyacı duymadı. Kendisine ben bunu
yakıştıramadım ama şunu duymaktan mutlu oldum: “Masumiyet karinesi” Şimdi,
Hükûmet ilk defa “Hiç kimse mahkeme kararı olmadan, çıkmadan, suçluluğu hükmen
sabit olmadan suçlu sayılamaz.” diyor. “Siyasi tetikçi” olarak ilan ediyor
Sayın Babacan bunları. Siyasi tetikçinin 1 numaralı ismi “Ergenekon davalarının
savcısıyım.” diyen Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dır. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep)
– Avukatı kim?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Sayın Babacan, Sayın Başbakanı siyasi tetikçi sınıfına
hep birlikte oturttuğumuz için, siz de bu görüşte olduğunuz için size teşekkür
ediyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Aydın.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Akif Hamzaçebi, Grup Başkanımız Sayın Başbakanımızla alakalı
olarak…
BAŞKAN – Evet,
buyurun siz de. İki dakikayı geçmesin.
Bu, sataşma
üzerinden artık son konuşma olsun, rica edeceğim.
6.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Tabii, Sayın
Başbakanımız millet adına her şeyin takipçisi olduğunu ifade etti de yalnız ana
muhalefet lideri “Eğer varsa bir terör örgütü, bana adresini gösterin, gidip
üye olayım.” dedi. Biz de Silivri’yi adres olarak gösterdik. (CHP sıralarından
gürültüler)
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Ortada terör örgütü yoktu, terör örgütü yoktu. Terörü siz
yarattınız. Ortada terör örgütü yoktu.
BAŞKAN – Lütfen
arkadaşlar…
AHMET AYDIN
(Devamla) – Biz Kanal İstanbul’u yaparken onlar da Silivri’yi yol ettiler,
Silivri’ye kanal yapmaya çalıştılar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MÜSLİM SARI
(İstanbul) – Dön, arkana bak, arkana!
AHMET AYDIN
(Devamla) – Kusura bakmayın, bu millet biliyor, bu millet biliyor.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Ortada terör örgütü yoktu o zaman. Yoktu, bulamadınız çünkü.
Bak, mahkeme serbest bıraktı.
AHMET AYDIN
(Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, demokrasiden dem vuranlar çok iyi
dinlesin. Çok iyi dinlesin demokrasiden dem vuranlar.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Paralar nerede, paralar?
AHMET AYDIN
(Devamla) – Özellikle e-muhtıraya karşı ana muhalefetin o zamanki Genel Başkanı
ve diğer yöneticilerinin 367 hukuk garabetine karşı verdiği kararlara ilişkin
söylemlerini bu millet çok iyi biliyor, çok iyi biliyor. (CHP sıralarından
gürültüler)
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Ahmet, paralara gel! Ahmet, paraları anlat, paraları.
AHMET AYDIN
(Devamla) – Yine ana muhalefetin şu andaki Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu… (CHP sıralarından “Dolarlar, dolarlar”
sesleri, gürültüler)
MÜSLİM SARI
(İstanbul) – Arkana bak, arkana!
AHMET AYDIN
(Devamla) – Bir dakika, dinle burayı! Dinle!
BAŞKAN – Lütfen…
Lütfen arkadaşlar…
AHMET AYDIN
(Devamla) – Ana muhalefetin Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’yla
ilgili…
MÜSLİM SARI
(İstanbul) – Arkana bak, arkana!
AHMET AYDIN (Devamla)
– Bakın, değerli arkadaşlar, Sayın Kılıçdaroğlu, 1992
yılında SSK Genel Müdürü oluyor. 1992’de…
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Ya söylediğine kendin inanmıyorsun kardeşim ya!
AHMET AYDIN
(Devamla) – 1991’de Ziya Yalçın, Genel Müdür, 128 bin lira kârla SSK’yı devrediyor.
1992 yılında Sayın Kılıçdaroğlu aldığı yıldan
itibaren her sene ciddi bir zarar artışıyla 1 milyar 111 milyon zararla SSK’yı
devrediyor, zararla devrediyor ve her yıl zarar yapmış ve her geçen yıl zararı
artırmış. Dolayısıyla kim usulsüzlük yapıyor, kim yolsuzluk yapıyor ortada.
(CHP sıralarından gürültüler)
Yine değerli
arkadaşlar…
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Arkana dön bak yolsuzluğu görmek istiyorsan!
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Rabia yaptınız Bakanlardan.
AHMET AYDIN
(Devamla) – Yine Cumhuriyet Halk Partisinin… (CHP sıralarından gürültüler)
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Ahmet, komik oluyorsun, komik.
AHMET AYDIN
(Devamla) – Özellikle Cumhuriyet Halk Partisinin bir defa kendi parti
hesaplarında usulsüzlük yaptığı Anayasa Mahkemesinin 3 kararıyla tescilli. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Kendi parti hesaplarınızı siz nereye aktardınız?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET AYDIN
(Devamla) – Tuncay Özkan’ın o zamanki Kanaltürk’üne
aktardınız, Halk TV’ye aktardınız. Bunu bütün milletimiz biliyor. (CHP
sıralarından “4 4 4” sesleri, gürültüler)
Değerli milletvekilleri,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Aydın.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir
dakika arkadaşlar… Duyamıyorum, bir dakikanızı rica edeceğim.
Sayın Hamzaçebi,
bir dakika, anlayamıyorum.
Arkadaşlar,
lütfen… Lütfen arkadaşlar… Lütfen…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Aydın çok açık bir şekilde Genel
Başkanımıza sataşmada bulundu.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Daha çok hesap vereceksiniz siz!
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Herkes hesap verecek. Bu millet hesabı herkesten soracak.
BAŞKAN – Bu ne
zamana kadar devam eder?
Şimdi Sayın İnce
konuşacak. Zararı yok. Orada tolere edelim müsaade
ederseniz.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Bir saniye Sayın Başkan. Ama rica ediyorum, sataşma var
mı, yok mu efendim? Varsa, bana söz vermek zorundasınız.
BAŞKAN – Şimdi
ben size söz vereceğim, o karşılıklı… Bunun bir sonunun olması gerekmiyor mu?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – O zaman sataşmayacak efendim.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Sataşmasın.
BAŞKAN – E, o
zaman bir dakika söz vereyim.
Buyurun.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Hayır efendim, iki dakika. Olur mu!
BAŞKAN – Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Ama şimdi siz de
başka bir şey söylerseniz, bu defa da oraya vermek durumundayım. Sabaha kadar
bu işi devam ettiririz o zaman. (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı
laf atmalar)
7.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Aydın,
konumuz yolsuzluklar, konumuz bütçe. Ta Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun
SSK Genel Müdürlüğüne gittiniz birden.
HİLMİ BİLGİN
(Sivas) – Doğru mu, yanlış mı?
İHSAN ŞENER
(Ordu) – Doğru mu, yanlış mı onu söyle.
BAŞKAN – Lütfen
arkadaşlar… Lütfen…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Şimdi, Ergenekon davasının savcılığına soyunmuş olan
Sayın Başbakan, bugün bakan arkadaşlarının çocuklarının avukatlığına soyunmuş
durumda. Hayırlı olsun size. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
“İSKİ, İSKİ” sesleri)
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Ergenekon avukatlığına soyunan da sizlersiniz.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Şimdi, Sayın Aydın, tabii ki, siz, Hükûmette değilsiniz.
Bakan olmanızı arzu ederdim. Olsaydınız böyle konuşmayacaktınız veya en azından
Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanına sorsaydınız, Sayın Kılıçdaroğlu’yla ilgili bu iddiada bulunmayacaktınız ya da
bir tarihte Sayın Canikli benzer bir iddiayı dile getirdi.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
– İddia, doğru bir iddia. Araştırdım ben.
BAŞKAN – Lütfen
arkadaşlar…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Ben çıktım şu belgeyi kendisine gösterdim. Belge şu.
Tarih 17/06/2010. Başbakan -Başbakan derken Sayın
Tayyip Erdoğan- talimatı vermiş olmalı, o zamanki Sayın Bakanınızın talimatıyla
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel müdürlük
dönemindeki bütün faaliyetleri inceleniyor, bütün ihaleler inceleniyor.
Son cümleyi
söylüyorum size: “Bu konuda yapılacak herhangi bir işlem bulunmadığından rapor
ve eklerinin dosyasında hıfzedilmesini olurlarınıza arz ederim.” Rehberlik ve
Teftiş Başkanı onaya sunuyor, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanı da 17/06/2010 tarihinde bunu onaylıyor. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Ne kadar zararla devretmiş?
İHSAN ŞENER
(Ordu) – Devamını oku, devamını…
BAŞKAN –
Arkadaşlar lütfen…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Gördünüz mü? Sayın Kılıçdaroğlu’nun
döneminde hiçbir şey olmadığını siz kendiniz onaylamışsınız. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen
arkadaşlar…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Sayın Aydın, yanıma gelin, ben size bunu vereyim,
arkadaşlarınıza dağıtırsınız. Ama benden almaktan çekinebilirseniz Sayın
Bakandan alabilirsiniz onu.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Ahmet yine olmadı!
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan, Sayın Hamzaçebi ismimden bahsederek sataşmada… (CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Yani bu
iş gerçekten İç Tüzük falan olmaktan çıktı. Yani siz şimdi bir başka…
Buyurun hadi, iki
dakika da siz… Yani bu nasıl müzakere, anlamadım ya!
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Ahmet Aydın beceremedi mi?
8.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Evet, Sayın
Hamzaçebi’nin sonucunu okuduğu o rapor, o sonuç kısmı doğru.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Yahu, iktidar değil misiniz?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Dinleyin, dinleyin, bir dinleyin…
Ama o raporun
gerekçelerine baktığınız zaman “Neden yargılanamaz ya da takibata tabi
tutulamaz?” sorusunun cevabına baktığınız zaman ki o sorunun cevabı raporun
içinde ayrıntılı olarak belirtilmiş durumda.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Egemen’e soralım! Egemen’e sor!
BAŞKAN – Lütfen
arkadaşlar…
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Aynen şöyle diyor, rapor şu: “Bütün bu fiiller doğrudur…”
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Boş yere çırpınıyorsunuz, boş yere…
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – “…bütün bu fiiller Sayın Kılıçdaroğlu
tarafından yapılmıştır ancak 1999’da çıkarılan Rahşan affı nedeniyle takibat
yapılamaz, affa uğramıştır.” deniliyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından gürültüler)
Aynen böyle
değerli arkadaşlar, aynen böyle. Yani Sayın Hamzaçebi açtığı için söylüyorum
konuyu ben. Biz gündeme getirmedik. O zaman da söyledik ve o kadar ayrıntılı, o
kadar kapsamlı…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Yahu, hiç utanma yok mu sizde, edep yok mu sizde? Hırsızlığı
soruyoruz, sen ne konuşuyorsun?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Bakın, ben getirmedim gündeme, siz getirdiniz gündeme ama doğru
şeyler söylemiyorsunuz. Doğrusu, benim söylediğim. O rapor çok kapsamlı bir
rapor, çok ayrıntılı bir rapor.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Giresunspor’u anlat, Giresunspor’u!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Ben o raporu okudum, çok iyi biliyorum raporu. Yani yanlış yerden
girdiniz.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Yahu, ne alakası var?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – O raporun bütün ayrıntılarını ben biliyorum, okudum hepsini.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Anlat! Anlat!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – “Bütün o fiiller doğru, zarara uğratılmıştır, adam kayırma vardır.”
diyor.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Hiç olmazsa bugün konuşmayın. Lanet olsun yahu! İnsanda
birazcık utanma, arlanma olur.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – “Davetiye usulü özel ihaleler verilmiştir.” diyor, diyor, diyor,
diyor. Ama sonunda 1999’da çıkarılan Rahşan affı nedeniyle hukuken takibata
tabi tutulamaz.” diyor. Hepsi budur.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından “4,4,4” sesleri)
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Hiç olmazsa bugün konuşmayın be!
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Hamzaçebi. (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)
Bir dakika
arkadaşlar, duyamıyorum, duymadan anlamadan işlem yapamam lütfen. Arkadaşlar,
bir dakika ya, yüze yüze sonuna geldik yani ne olur beş dakika sabredin ya, beş
dakika sabredin ya, işin sonuna geldik, bu artık karşılıklı… Lütfen…
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Efendim, yavuz hırsız ev sahibini bastırırmış Sayın Başkan.
BAŞKAN – Herkes
için söylüyoruz canım, Sayın Tanal yani siz de İç Tüzük’e
uymuyorsunuz, konuşan arkadaşlar da uymuyor.
Sayın Hamzaçebi,
buyurun.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Efendim, ben Sayın Canikli’ye herhangi bir sataşmada
bulunmadım, eğer bir sataşma yaptıysam Sayın Aydın’a yapmış olabilirim, öyle
olduğu hâlde siz kendisine söz verdiniz.
BAŞKAN – Grup
Başkan Vekili olarak istiyor onu.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Efendim, tabii ki ben saygı duyarım, ben
arkadaşlarımızın konuşmasından yanayım ama ben söz talep ederken kılı kırk
yaran siz Sayın Başkan, Sayın Canikli’ye sataşma olmadığı hâlde tereddütsüz söz
verdiniz, birinci söyleyeceğim bu.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Şahsa değil de gruba söylüyorsun.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – İkinci söyleyeceğim, Sayın Canikli gerçeğe aykırı
beyanda bulunmuştur, onun dediği gibi bir ifade bu onayda yoktur. Bu nedenle
69’uncu maddeye göre söz istiyorum.
BAŞKAN – Peki.
(CHP sıralarından alkışlar)
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Başkan, birkaç tane daha var orada grup başkan vekili, onlara da söz
ver.
BAŞKAN - Artık
son olsun yalnız. Emin olun bu iş müzakere olmaktan çıktı.
9.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Canikli
herhâlde bu onayı incelemedi, raporları da okumadı. Telefonla muhtemelen ilgili
kurumun daire başkanından bir bilgi aldı, o da “Ya, o şöyle şöyleydi.” gibi
yuvarlak bir cevap verdi, onu kullanıyor.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Hiç de öyle değil.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Bakın, onay ne diyor: “İhbar
konularının soyut iddialar içerdiği, Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü, BAĞ-KUR
Genel Müdürlüğü, Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı inşaat, ihale ve
işlemlerinde usulsüzlüklerin yapıldığı ve kurumun zarara uğratıldığının öne
sürüldüğü, bu şifahi ihbarlarda hangi ihalede ve hangi ihalelerde ne şekilde,
ne tür usulsüzlüklerin yapıldığının belirtilmediği…” Soyut yani. “Kılıçdaroğlu orada zarara
uğrattı kurumu.”
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Zarara uğratmadı mı peki?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Ayrıca “Hangi yıllarda veya dönemlerde…” (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen
arkadaşlar ya.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – “…bu usulsüzlüklerin yapıldığına dair bir somut bilginin
bulunmadığı, onayda belirtilen hususların çok genel ifadeler olduğu, somut
olarak herhangi bir şey belirtilmediği görülmüştür. Bu nedenle yapılacak bir
işlem yoktur.” diyor. Bu sizin Bakanlığınız, isterseniz bu şifahi ihbarın bir
şey içermediğini kabul edip derinleştirirseniz bütün dosyaları incelersiniz ama
demişsiniz ki “Öyle bir şey yok.” Sayın Canikli’nin dediği gibi “Her şey doğru
ama bir şey yapmayalım.” Böyle bir şey yok.
Sayın Canikli,
ben size sataşmada bulunmadım ama hassasiyet gösterdiniz, söz aldınız. Ama ben
size bütçe konuşmamda çok ağır bir sataşmada bulundum, keşke ondan söz
isteseydiniz. Giresun Milletvekilisiniz, Partinin yıllardır Grup Başkan
Vekilisiniz. Fındık üreticisinin 2004 yılındaki don afetinden kalan 169 milyon
liralık alacağı vardır. Hükûmetiniz bu alacağı gasbetmiştir.
“Bunu ödeyeceğim.” sözünü veremiyorsunuz burada.
Haydi gelin, size
sataşmada bulundum, söz alın, “Bunu ödeyeceğiz.” deyin, bekliyorum. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Yani, şu
yaptığımız müzakere mi gerçekten ya? Yapmayın ya.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan davul zurnayla sataşmada bulundu. Açık davetiye sundu,
kusura bakmayın Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun,
haydi siz de buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ne oldu bu böyle
müzakere arkadaş ya. Lütfen yani sataşmadan da bir konuşma yapmak mümkün ya.
10.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına ve Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Bence yine yanlış
yerden girdiler. Bakın…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Ya sen arkandakileri bir savunsana! Sen boş ver bunları. Arkaya bak,
arkaya!
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Arkaya bak, arkaya!
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Sayın Başkan, kuyruğa girecekler onlara da söz verin.
BAŞKAN – Herkese
söylüyoruz Sayın Çetin.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – …biz, AK PARTİ iktidara geldiğinde fındığın kilosu 90 sentti
değerli arkadaşlar, bakın, 90 sentti.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Boş ver fındığı dolara gel, dolara! Para sayma makinesine gel!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Geleceğim.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Azıcık utanma olur adamda!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Bugün, AK PARTİ hükûmetlerinin iktidar olduğu dönemde her yıl
fındığın kilosu bu rakamın kat kat üzerinde oldu.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Boş ver fındığı arkaya bak! Arkadaki Bakanına bak! 4,5 milyon
dolara bak!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Şu anda 6,5 lira yani 3-3,5 dolar. Bakın, eğer bir gasp varsa
fındık üreticisinin parasının gasbedilmesi durumu söz
konusuysa, bu bizden önceki dönemlere aittir arkadaşlar.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Adamsan son dört günü anlat!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Bir gasp varsa, bu bizden önceki dönemlere aittir. Bakın, 90 sent
nere, 3,5 dolar nere; bir.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Para sayma makinesine gel!
MÜSLİM SARI
(İstanbul) – Para sayma makinesi nerede, para sayma makinesi?
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Canikli, Egemen’i anlat, Egemen’i.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – İkincisi, bakın, geçmiş yıllarda da fındık üreticisi hep afetten
zarar görmüştür ama hiçbir zaman bu zararı telafi edilememiştir…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Hayır, yok.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Son dört yılı anlat Canikli.
MÜSLİM SARI
(İstanbul) – Bugüne gel, bugüne!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – …çok belli yıllar dışında hiç ödeme yapılamamıştır. İlk defa
kapsamlı bir ödeme AK PARTİ iktidarı döneminde yapıldı.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Fındığı, fıstığı boşver; çikolata
kutuları içerisinde gelen 500 bin dolarları Sayın Bakanına sor.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlar, ayrıca, fındığın arzının çok olduğu 2007
ve 2008 yıllarında…
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Çikolata kutularına gel, çikolata kutularına. Ayıp ya!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – …yaklaşık 500 bin ton arz fazlası fındık satın alınmıştır ki bu,
Türkiye tarihinde ilk kez olan, yaşanan bir olaydır ve bunun karşılığında
fındık üreticisine o yıllarda toplam 3 milyar lira nakit ödeme yapılmıştır.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Don afetinin zararı, don afetinin zararı…
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Sizin bunu ne aklınız alır ne hayaliniz alır değerli arkadaşlar.
(CHP sıralarından “Hadi oradan!” sesleri, gürültüler)
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir
dakika…
Sayın Altay,
hayırdır.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Sen açtın bu yolu Sayın Başkan, vereceksin mecburen.
BAŞKAN – Buyurun
efendim.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Sayın Başkan, niye garipsediniz benim çıkışımı, anlamadım.
BAŞKAN – Hayır,
hayır, buyurun.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Yani, Sayın Grup Başkan Vekili…
BAŞKAN – Hayır,
anlaşılamıyor. Hayırdır diyorum yani ne talep ediyorsunuz?
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Para sayma makinesi talep ediyor!
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Yani, beni akılsızlıkla suçlayan bir insana cevap vermem icap etmez
mi?
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Akılsızlıkla mı?
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Akılsızlıkla suçladı beni. “Sizin buna aklınız ermez.” diyerek…
BAŞKAN – Sizinle
ilgili doğrudan isminizi telaffuz eden bir konuşma hatırlamıyorum ben.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Sayın Başkan, öyle bir şey olur mu? Nurettin Bey’e verdiniz.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Ama, gruba söylüyor Sayın Başkan.
BAŞKAN – Siz de
buyurun.
Siz de buna
karşılık hazır olun demektir artık. Yani, böyle bir şey olur mu ya!
11.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Sayın Başbakan, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na
“Aldığın nefesi takip ediyorum.” demiş idi. Devletin bütün imkânları da
elinizde, şüphesiz ediyorsunuz, ediyorsunuz. Bir şey bulursanız ki hiçbir zaman
bulamayacaksınız… Yani, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’yla
şu gün yaşadıklarınızı mukayese ederek müflis tüccar iflas edince eski
defterleri karıştırır, siz şimdi tam o durumdasınız. Eski defterleri
karıştırmak size hiçbir şey sağlamaz, önce onu söyleyeyim.
İlaveten, çok
bilinen bir hikâye vardır, şimdi buraya çok oturur, meşhur zarf hikâyesi.
Sadrazam görevi devrederken 3 tane de zarf vermiş. Ne bunlar? “Sıkışınca birini
aç, biraz daha sıkışınca birini aç, biraz daha sıkışırsan birini aç.”
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Muharrem’e mi söylüyorsun bunları?
ENGİN ALTAY
(Devamla) - Sadrazam sıkışmış, birinci zarfı açmış: “Eskileri kötüle.” Bunu
epeydir yapıyordunuz, eskileri epey kötülediniz, on yıl eskiyi kötülediniz,
böyle durumu idare ettiniz.
Çok sıkıştınız
ikinci zarfı açtınız; altı yedi aydır ikinci zarfı açtınız. İkinci zarfta,
beraber yürüdüklerinizi kötülemeye, onlara çamur atmaya, onları izole etmeye,
bloke etmeye başladınız fakat bu son durum üçüncü zarfı açmanızı gerektirdi.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) – Üçüncü zarf yüzde 50, yüzde 50!
ENGİN ALTAY
(Devamla) - Hiç işi uzatmayın, siz de üç tane zarf hazırlayın, o koltukları
terk edin. Hiç yapılacak başka çaresi yoktur. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
İHSAN ŞENER
(Ordu) – Millet yapar onu, sen değil; sen yapamazsın onu.
ENGİN ALTAY
(Devamla) - Sizin eleştirdiğiniz partinin hiçbir bakanı için 1,5 milyon doları…
BAŞKAN – Lütfen
arkadaşlar…
ENGİN ALTAY
(Devamla) - …elden alırken görüntülenmiş video kaseti yoktur.
RAMAZAN CAN
(Aksaray) – Sen orada mıydın?
ENGİN ALTAY (Devamla)
- Sizin eleştirdiğiniz partinin iktidarlarında kamu bankalarının genel
müdürlerinin evinden 4,5 milyon dolar para ayakkabı kutularından çıkmamıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Altay.
RAMAZAN CAN
(Aksaray) – Sen orada mıydın? Aramayı sen mi yaptın?
ENGİN ALTAY
(Devamla) – Bence pişkinliği bırakın, biraz sizin Genel Başkanınızın tabiriyle
edep yahu, edep! Evet, bu kadar. Ayıp! (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Altay.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel
Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren
2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali
İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278,
3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
BAŞKAN - Şimdi,
şahsı adına aleyhinde Yalova Milletvekili Sayın Muharrem İnce.
Buyurun Sayın
İnce. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika.
ABDULLAH NEJAT
KOÇER (Gaziantep) – Yavaş gel, yavaş.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu Mecliste AKP
hükûmetlerinin yaptığı 12’nci bütçeyi görüşüyoruz. Katrilyonlar, milyonlar,
yatırımlar, paralar, oranlar, kıyaslamalar…
İHSAN ŞENER
(Ordu) – Yavaş ol, yavaş.
MUHARREM İNCE
(Devamla) …hepsi konuşuluyor ama burada insan yok, vicdan yok, derde derman
yok. Bu bütçede insanlık yok, saydamlık yok, hesap verebilirlik yok, geleceğe
dair bir umut yok ve insanımıza mutluluk yok.
Bu ülkede naylon
çadırda yatan çocuklar var, evladının mezarına kıvrılıp yatan babalar var.
Evlat acısına dayanamayıp ölen analar var. Sokaklarda sopalarla dövülerek
öldürülen, gözleri çıkarılan gençler var. Bu ülkede kendi ülkesinin gençlerine
vicdanlı davranmayıp başka ülkelerin gençlerine çıkar gözyaşı döken Başbakan
var. “Canım seramikler” deyip “canım çocuklar” diyemeyen bir Başbakanımız var.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen
arkadaşlar…
MUHARREM İNCE
(Devamla) - On iki yılda ne yazık ki yüreğinizdeki iç mahkemeyi kaybedip özel
yetkili mahkemelerde gizli ama tanıdık tanıklara, sahte belgelere, sahte rakamlara,
sahte başarılara sarılan bir iktidar oldunuz.
METİN KÜLÜNK
(İstanbul) – Sayın İnce, bak, şuna bak, şuna!
MUHARREM İNCE
(Devamla) - TOMA’nız elektrikli, Başbakanınız öfkeli,
bakanlarınız şaibeli… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
METİN KÜLÜNK
(İstanbul) – Bak, şunu gör!
BAŞKAN – Lütfen
arkadaşlar…
METİN KÜLÜNK
(İstanbul) - Sayın İnce, bak, Sarıgül’le ilgili raporunuza bakın!
BAŞKAN – Sayın
Külünk, lütfen…
MUHARREM İNCE
(Devamla) - …TOMA suyunuz Jenix’li, sporunuz
dopingli…
METİN KÜLÜNK
(İstanbul) – Kendi tarihinizle yüzleşin! Bak, resmî raporunuz var!
MUHARREM İNCE
(Devamla) - …danışmanınız jöleli, televizyonlarınız penguenli…
METİN KÜLÜNK
(İstanbul) – Altında kimlerin imzası var biliyor musun?
MUHARREM İNCE
(Devamla) - …gazeteleriniz yalanlı, dış politikanız kavgalı, enerjiniz pahalı…
METİN KÜLÜNK
(İstanbul) – İsmet Atalay’ın imzası var, Sırrı Özbek’in imzası var, Mehmet Ali
Özpolat’ın imzası var!
BAŞKAN – Sayın
Külünk…
MUHARREM İNCE
(Devamla) - …valiniz Artema’lı, Bakanınız kınalı…
METİN KÜLÜNK
(İstanbul) – Bak Sayın İnce, bak raporunuza, bak!
BAŞKAN – İdare
amiri arkadaşlarımız…
MUHARREM İNCE
(Devamla) - …mahdumlarınız çelik kasalı…
METİN KÜLÜNK
(İstanbul) – Bak, sizin raporunuza bak!
BAŞKAN –
Yapmayın, lütfen…
MUHARREM İNCE
(Devamla) - ...polisiniz peruklu…
METİN KÜLÜNK
(İstanbul) – Şişli raporunuza bakın siz! Önce kendi tarihinizle yüzleşin!
MUHARREM İNCE
(Devamla) - …hâkiminiz uykulu, düzeniniz korkulu…
METİN KÜLÜNK
(İstanbul) – Önce kendi tarihinizle yüzleşin!
MUHARREM İNCE
(Devamla) - …sağlığınız paralı, eğitiminiz sıfırlı, sınavlarınız kopyalı,
ihaleleriniz fesatlı, adaletiniz çifte standartlı.
(CHP sıralarından alkışlar)
Başbakanınız her
kürsüye çıktığında bağırıyor, “Yol yaptık.” diyor. “Deprem vergilerini ne
yaptın?” diyoruz, “Yol yaptık.” diyor. “Milyonlarca dolar borç aldın, ne
yaptın?” diyoruz, “Yol yaptık.” diyor. “50 milyar dolar özelleştirme yaptın,
nerede paralar?” diyoruz, “Yol yaptık.” diyor. Meğer siz sadece kara yolu
yapmamışsınız, meğer siz ne yollar biliyormuşsunuz! Sayıştaya
yol yapmışsınız, devletin hazinesine yol yapmışsınız, TOKİ’ye, vatandaşın
elektrik parasına, sağlık parasına, Maliyenin vergisine, halkın sağlığına ne
yollar yapmışsınız da bizim haberimiz yokmuş! (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Memleketi yangın
yerine çevirdiniz. Çağının tanığı olan gazetecileri, sanatçıları, bilim
insanlarını, aydınları çağının sanığı yaptınız. Anneleri cezaevlerinin önünde
nöbetçi yaptınız, evlat acısına dayanamayan yürek sahibi yaptınız. “Yetmez ama evet”çileri bile “Yetti gari!”
yaptırdınız. Bakanların özgül ağırlıklarını sıfırladınız. “Kayınpeder enişte,
çok para var bu işte” manşetlerini siz attırdınız. (CHP sıralarından alkışlar)
“Dünya
lideriyim.” dediniz, ne idamı engelleyebildiniz ne de 90 liderin gittiği
Mandela’nın cenazesine gidebildiniz.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Ankara’ya yakışırsın sen ya!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – İş ve meslek danışmanlığı icat ettiniz, onları da işsiz bıraktınız.
“Engellileri bile adam yerine koydum.” diyecek kadar pervasızlaştınız.
Muhalefeti iç düşman, gazeteciyi vatan haini, demokratik yarışı savaş
zannettiniz.
Gezi olaylarında
“Talimatı ben verdim.” diyorsunuz da Uludere’de talimatı kimin verdiğini bir
türlü söyleyemediniz.
Bu memleketin
sorunu, özgürlük talep eden, demokrasi talep eden Geziciler değil, arkasında
siyasi güç olan yiyicilerdir. (CHP sıralarından alkışlar)
Siz bu memleketi
insani gelişmişlikte 85’incilikten 92’nciliğe gerilettiniz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
AKİF ÇAĞATAY
KILIÇ (Samsun) – Bak, “Yamyamlar!”
BAŞKAN – Lütfen
arkadaşlar…
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Kadın-erkek eşitliğinde 71’incilikten 77’nciliğe gerilettiniz.
YUSUF BAŞER
(Yozgat) – İnce, bak, “Yamyamlar!” İnce, baksana şuraya.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Yamyam arkada, yamyam arkada! Yamyamlar arkada oturuyor!
BAŞKAN – Lütfen
müdahale etmeyin, lütfen…
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Toplumsal cinsiyet uçurumu endeksinde 105’ten 135’e, basın
özgürlüğünde 99’unculuktan 154’üncülüğe, kişi başına gelirde 57’ncilikten
63’üncülüğe gerilettiniz.
Bunlar yetmezmiş
gibi, bir de üstüne üstlük tehdit ettiniz. “Yüzde 50’yi evde zor tutuyorum.”
dediniz, “Konuşursam kıyamet kopar.” dediniz, “Açıklarsam yer yerinden oynar.”
dediniz, “Taraf olmayan bertaraf olur.” dediniz.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Mansur’dan taraf…
MUHARREM İNCE
(Devamla) – “Milyonları evde zor tutuyorum.” dediniz. İşte burada çok
haklıymışsınız, gerçekten milyonları evde tutuyormuşsunuz! (CHP sıralarından
alkışlar)
“Ağacı seven
gitsin ormanda yaşasın.” diye haykırmanıza rağmen kentlerin silüetlerini
bozana ancak küsebildiniz. “Polis rejimin teminatıdır.” dediniz, “demokrasinin
bekçisidir.” dediniz. Polise destan yazdırdınız, polise ikramiye verdiniz.
“Polis durduk yere kimseyi gözaltına almaz.” dediniz. Şimdi ne oldu da polise
“çete” diyorsunuz?
Ağacın yeşilini
savunan çocuklarımız ölürken, gözlerini kaybederken emniyet müdürünü görevden
almadınız da doların yeşiliyle meşgul olan çocuklar gözaltına alındığında
emniyet müdürünü neden gözaltına aldınız? (CHP sıralarından alkışlar)
Esnafın yazar
kasasını dilinize dolamıştınız. Para sayma makinesini, çelik kasaları niye
konuşmuyorsunuz?
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) – Yavaş konuş, yavaş!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Kendiniz için hayırlı, girişimci evlat; fakir fukaraya kindar ve
dindar evlat öğüdünü verdiniz. Can havliyle olsa, can havliyle camiye
ayakkabıyla girenlere iftira attınız ama camiye cebindeki haram parayla
girilmeyeceğini söylemediniz. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Yıllarca “Hem Müslüman hem laik olunmaz!” dediniz…
AHMET YENİ
(Samsun) – Mansur geldi, Mansur!
MUHARREM İNCE
(Devamla) - …ama hiçbir zaman “Hem Müslüman hem rüşvetçi olunmaz.” diyemediniz.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Dedik, onu da dedik.
İHSAN ŞENER
(Ordu) – Sen duymamışsın.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – “Valimi yedirtmem, bakanımı yedirtmem, müsteşarımı yedirtmem…”
Doğru, yedirtmediniz ama yetimin hakkını yedirttiniz. Asgari ücretle çalışan
başı açık bacımın da, sigortasız çalışan başı kapalı bacımın da hakkını
haramzadelere yedirtiniz.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Mansur hakkında ne söylüyorsun?
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Letonya’da çatı çöktü diye başbakan istifa ederken, Türkiye’nin
çivisi çıkmış kimsenin aldırdığı yok. Sizin üzerinizde ah var, ah, beddua var
sizin üzerinizde!
İHSAN ŞENER
(Ordu) – Kendi resmini görüyorsun herhâlde.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Sizin üzerinizde açlıktan ölen Kübra bebeğin ahı var.
İHSAN ŞENER
(Ordu) – Kendi grubuna bak, kendi grubuna.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Ataması yapılmayan öğretmenlerin ahı var. Uludere’de bombalanan
çocukların ahı var. “Ergenekon’un kasası” dediniz, cenazesini belediye
kaldırdı, Kuddusi Okkır’ın
ahı var. Onuru için intihar eden Yarbay Ali Tatar’ın ahı var. Türkan Saylan’ın ahı var.
YUSUF BAŞER
(Yozgat) – Hadi be!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Genel Sekreterinin ahı var.
HAMZA DAĞ (İzmir)
– Başı örtülülerin ahı var!
MUHARREM İNCE
(Devamla) - Bu ülkeyi kuran “2 ayyaş” dediğiniz Atatürk’ün, İsmet İnönü’nün ahı
var. (CHP sıralarından alkışlar) Eskişehir’de sokak ortasında dövülerek
öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın, Abdullah Cömert’in ahı var.
RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Menderes’in ahı var!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Kuruttuğunuz derelerin intikamı var. Kestiğiniz ağaçların,
yuvalarını bozduğunuz kuşların ahı var. HES’lere
karşı direndiği için yargılanan Leyla’nın ahı var.
Türkiye,
rüşvetle, yolsuzluklarla, para sayma makineleriyle, çelik kasalarla, ayakkabı
kutusundaki dolarla çalkalanırken içinizden bir vicdan sahibi çıkıp da “Burada
yalan var, burada talan var, burada hırsızlık var, burada haram var.” diyemedi.
Her şey faiz lobisiydi, siz de “her şey caiz lobisi”nin
üyesi oldunuz ve bunları “Hamdolsun.” diyerek kapatmak istediniz. Ben hamdolsun
demiyorum, haram olsun diyorum! Haram olsun diyorum! Haram olsun diyorum! (CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
O savcılara
buradan sesleniyorum: Meclise bilgi ve belge gönderecekmiş.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – İnceden yavaş yavaş, Ankara’ya Mansur Yavaş!
MUHARREM İNCE
(Devamla) - Sen kim oluyorsun da Meclise bilgi ve belge gönderiyorsun! Kimi
uyutuyorsun savcı! Sen Meclise bilgi ve belge değil, sen Meclise fezleke
göndereceksin, fezleke! Buraya o fezlekeler gelecek. (CHP sıralarından
alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Ne diyorsun sen? Savcıya emir mi veriyorsun?
MUHARREM İNCE
(Devamla) - Seksen dokuz saat geçti. Olayın üzerinden seksen dokuz saat geçti.
Nerede fezlekeler? O bakanların fezlekelerinin buraya gelmesi lazım.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Talimat veriyor.
MUHARREM İNCE
(Devamla) - Başbakana bu bütçeyle harcama yetkisi veriyoruz yani bu milletin,
bu fakir milletin vergilerini, gelirini Başbakana harcama yetkisi veriyoruz.
Başbakan nerede? Nerede? Utanıyor mu, cesareti mi yok? Neden buraya gelemiyor?
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
GÜLAY DALYAN
(İstanbul) – Sana ne! Sen kendine bak!
MUHARREM İNCE
(Devamla) - Neden burada hesap veremiyor?
Başbakan her gün
döviz rezervi açıklıyordu. Kutulardaki dövizler buna dâhil mi değil mi? Bunu
bir kere daha açıklasın.
GÜLAY DALYAN
(İstanbul) – Sen kendi kardeşine bak!
MUHARREM İNCE
(Devamla) - Adnan Menderes’i, merhum Menderes’i dilinizden düşürmüyorsunuz.
Menderes diyor ki çocuklarına: “Ticaret yapamazsın, benim adımı satamazsın.”
Siz Adnan Menderes’in tırnağı olamazsınız, tırnağı! (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Tırnağı olamazsınız siz! Siz bunların hiçbirini yapamazsınız.
İHSAN ŞENER
(Ordu) – Ne yaptınız? Takdir mi ettiniz?
YUSUF BAŞER
(Yozgat) – Niye astınız? Niye!
MUHARREM İNCE
(Devamla) - Bir şey daha söyleyeceğim…
İHSAN ŞENER
(Ordu) – Takdir mi ettiniz!
MUHARREM İNCE
(Devamla) - Doğru, sana öğretmişler imam-hatipte!
İHSAN ŞENER
(Ordu) – Takdir mi ettiniz?
MUHARREM İNCE
(Devamla) - “Haram paraya elinle dokunma, makineyle say.” diye öğrettiler
herhâlde, öyle mi? (CHP sıralarından alkışlar) Öyle mi öğrettiler sana! Öyle mi
öğrettiler! Haram, helal, kul hakkı, bunlar haram... Öğretmediler mi sana!
Nerede okudun sen bunları!
İHSAN ŞENER
(Ordu) – Sizden öğrenecek değiliz!
MUHARREM İNCE
(Devamla) - Bu bilgileri nerede okudun!
Çok teşekkür
ediyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Yavaş yavaş!
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan…
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Sataşma var, Sayın Bakan cevap versin.
BAŞKAN – Sayın
Mahir Ünal, buyurun.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, konuşmacı grubumuza dönük bir çok ithamda
bulundu. Sataşmadan dolayı söz istiyorum.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Gerçekleri söyledi Sayın Başkan, ne sataşması!
İZZET ÇETİN
(Ankara) – İkincisi de kuyruğa girsin Başkan. Yetmez! Yetmez!
BAŞKAN – Lütfen,
yeni bir sataşmaya sebebiyet vermeyin. Lütfen…
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Gerek kalmayacak.
BAŞKAN – Buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
12.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507
sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın tümü üzerinde şahsı adına yaptığı
konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Egemen’e söz hakkı!
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Niye cevap vermiyor? Egemen Bağış’ı dinlemek istiyoruz.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Yetmez, yetmez!
BAŞKAN - Yapılan
işte yanlışlık yok.
MAHİR ÜNAL
(Devamla) - …sizler milletvekillerisiniz ve sizler deminden beri arkadan masum
bir insana…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Kim masum ya?
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Utanın ya! Utanın!
MAHİR ÜNAL
(Devamla) - …Ve masumiyeti aksi ispat edilmedikçe -hepiniz biliyorsunuz ki- insan suçsuzdur.
Bunu bal gibi biliyorsunuz. (CHP sıralarından gürültüler)
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Masum değil.
MAHİR ÜNAL
(Devamla) - Siz iktidar olacaksınız öyle mi? Siz bu akılla siyaset yapacaksınız
öyle mi? Siz iktidara talipsiniz öyle mi? Gazete haberleriyle, medya
haberleriyle siyasi akıl üretip bu ülkeyi yöneteceksiniz öyle mi?
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Masumiyet karinesi şimdi mi aklınıza geldi?
MAHİR ÜNAL
(Devamla) - Siz hakikatten bahsediyorsunuz, adaletten bahsediyorsunuz,
hakkaniyetten bahsediyorsunuz, ahlaktan bahsediyorsunuz, dün de ifade ettim,
bal gibi biliyorsunuz ki, bu iddiaların hepsinin üzerine AK PARTİ gidecektir.
(CHP sıralarından gürültüler)
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Nasıl gidecek?
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Bakan orada, bakan cevap versin, sen değil.
MAHİR ÜNAL
(Devamla) - Ama şunu da bal gibi biliyorsunuz ki, bu hukuki sürecin, gizlilik
kararı olan bir soruşturma sürecinin her şeyi ortaya nasıl dökülüyor ve size
nasıl servis ediliyor O odalara, o çekilen resimlere siz delil olarak bakıp
bunun üzerinden nasıl siyaset yapıyorsunuz?
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Ya, gizli tanıklarla milletin hayatını karattınız be!
MAHİR ÜNAL
(Devamla) – Sizin siyasi aklınız ve sizin siyasetiniz bu mudur? Siyaseti siz
böyle mi yapacaksınız? Bizi izleyenler sizin siyasi aklınıza bakıp oy
veriyorlar.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Egemen gelsin anlatsın o zaman!
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Egemen anlatsın!
MAHİR ÜNAL (Devamla)
- O yüzden, kamuoyu yoklamalarımızda biz “CHP’ye niye oy veriyorsunuz?” diye
seçmene sorduğumuzda tek bir şeyle karşılaşıyoruz, diyor ki: “İdeolojik
nedenlerle oy veriyoruz.”
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Tescil edildi...
CANDAN YÜCEER
(Tekirdağ) – Hırsızlık yapın diye mi oy veriyorlar!
MAHİR ÜNAL
(Devamla) - Ve bir soru daha soruyoruz…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Ünal.
MAHİR ÜNAL (Devamla)
– ...diyoruz ki: “CHP’nin iktidar olmasını ister misiniz?” Diyor ki CHP’li
seçmen: “Hayır, CHP’nin iktidar olmasını istemem.” İşte bu siyasi akıldan
dolayı.
Genel Kurulu
saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel
Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren
2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali
İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278,
3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’yla 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır. (CHP sıralarından “Egemen söz
istiyor.”, “4… 4… 4…”, “Egemen… Egemen… Egemen…” sesleri, gürültüler)
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, iki dakika söz verirseniz…
BAŞKAN – İsim
zikredilmedi ki.
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – İsim
zikredilmedi.
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – İki dakika yeterli Sayın Başkan.
BAŞKAN - Vereyim,
şu işi şey yapalım, daha sonra.
Şimdi, 2014 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı’nın oylamalarını yapacağız.
Tasarılar açık
oylamaya tabidir. Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını
alacağım.
Her iki kanun
tasarısının açık oylamasının elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Şimdi, 2014 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın açık oylamasına başlıyoruz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Yolsuz bütçeye “Ret.” Fakir fukaranın hakkını yiyen bütçeye “Ret.”
BAŞKAN – Bunun
için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik
personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen
üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen üç dakikalık süre içinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın
bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve
kendisinin ad ve soyadıyla, imzasını da taşıyan oy pusulasını yine oylama
içinde öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı açık oylama
sonucu:
“Kullanılan Oy Sayısı : 439
Kabul : 318
Ret : 121
(x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Muhammet
Rıza Yalçınkaya Muhammet
Bilal Macit
Bartın İstanbul”
Bu sonuca göre
2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı kabul edilmiştir.
Şimdi, 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın açık oylamasına başlıyoruz.
Oylama için üç
dakika süre vereceğim.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı açık
oylama sonucunu arz ediyorum:
“Kullanılan oy sayısı : 432
Kabul : 315
Ret : 117 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Muhammet
Rıza Yalçınkaya Muhammet
Bilal Macit
Bartın İstanbul”
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
Bu sonuca göre,
2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı kabul edilmiştir.
Şimdi, teşekkür
konuşması yapmak üzere Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç’a
söz vereceğim; arkadan da, iki talep var, onları işleme alacağım.
Buyurun Sayın
Arınç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum, hepinize iyi akşamlar diliyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Saygını kabul etmiyoruz Bülent Bey.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Kamer Genç hariç hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2014 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı üzerinde görüşmeler tamamlanmış ve bütçemiz
değerli oylarınızla kabul edilmiştir.
Öncelikle,
bütçemizin kabulü dolayısıyla Sayın Başbakanımız adına, Hükûmetimiz adına yüce
Meclise saygılar sunuyorum. Başta, görüşmeleri başından bu
yana dikkatle ve titizlikle takip eden Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı
Sayın Devlet Bahçeli olmak üzere, partilerimizin grup başkan vekillerine,
şüphesiz başta Meclis Başkanımız ve Divan Heyetine, bütçemizi Plan Bütçe
Komisyonunda takdim eden, Genel Kurulda savunulmasını üstlenen tüm
arkadaşlarımıza ve bütçe görüşmeleri sırasında da büyük bir dikkatle
görevlerini yerine getiren tutanak kâtiplerimize, kavaslarımıza, tüm
çalışanlarımıza çok teşekkür ediyorum. Bütçemizin milletimiz için
hayırlı olmasını diliyorum, ülkemizin büyümesi ve güçlenmesine, aziz
milletimizin huzur, refah ve mutluluğuna vesile olmasını diliyorum.
Değerli
arkadaşlar, bütçe, Hükûmetimiz için, Parlamentomuz için çok önemli bir belge.
Bunun, inşallah, takibini de birlikte yapacağız. Elbette, bütçe görüşmelerinde
sarf edilen görüşlerden, düşüncelerden, eleştirilerden, önerilerden istifade
etmek istiyoruz. Sayın Başbakanımız yoğun çalışma gündemi içerisinde
Meclisimizde hazır bulunamadılar, Hükûmetimiz olarak bizler hazır bulunuyoruz.
Bunlar her zaman olagelen işlerdir. Daha önce de, bildiğiniz gibi, başka
sebeplerle Başbakan Mecliste bulunamamış olabilir. Bunu bir başka sebebe
bağlamak çok doğru değil. Bunu da bilgilerinize malumaten
arz ediyorum.
Bu teşekkür
konuşmama iki hususu eklemek isterim, Sayın Başkan, izin verirseniz. Bir
tanesi, görüşmeler sırasında, sizlerde takip ettiniz, Barış ve Demokrasi Partili
milletvekili arkadaşlarımız yüksek sesle bir konuyu protesto ettiler. Tutuklu
bulunan Barış ve Demokrasi Partisi milletvekilleri tahliye talebinde
bulunmuşlardı, bu talepleri reddedilmiş. Bunun millî iradeye bir saygısızlık
olduğunu, bunun seçmenlere bir saygısızlık olduğunu, Parlamentoya karşı bir
saygısızlık olduğunu ifade ettiler ve o arkadaşlarımızın nezdinde seçmenlerin
büyük bir infial içerisinde olduklarını söylediler. Ben bu infiali haklı
buluyorum. Arkadaşlarımız, bir yanlış uygulama neticesinde milletvekillerinin
hukukunu korumak için bunu protesto edebilir, infial gösterebilir,
düşüncelerini açıklayabilir. Arkadaşlarımıza bu davranışları sebebiyle herhangi
bir tarizde bulunmak doğrusu mümkün değil. Ancak, bu protestolarını Meclis
Başkanımızın şahsına, onun şahsında Başkanlık Divanına âdeta bir tehdide
dönüştürmeleri ve Sayın Başkanımızı belli bir konuda açıklama yapmaya davet
etmeleri hiçbir zaman doğru değil; Meclisin ne İç Tüzük’ünde
ne teamüllerinde ne de Başkanın şahsında Başkanlık Divanına böyle bir eylemin
yapılması kesinlikle mümkün değil. Daha sonra arkadaşlarımız bu
davranışlarından vazgeçtiler ve Hükûmetimizin de bu konudaki düşüncelerini
almak istediler.
Değerli
arkadaşlar, sıralarından konuşma yapan arkadaşlarımızı takip ettim, Sayın Ahmet
Aydın, Cumhuriyet Halk Partisinden sanıyorum Hamzaçebi arkadaşımızdı -tam takip
edememiş olabilirim- onlar da bunun yanlış olduğunu ifade ettiler. Milliyetçi
Hareket Partisinden bu konuda bir görüş şahsen duymadım; bu bir eksiklik değil,
onların bir tavrıdır.
Hükûmetimizi
ilgilendiren boyutu ne olabilir diye düşündüğümüzde: Verilen bir yargı
kararıdır. Savcıların bile tahliye talep ettiği bir hususta mahkemelerin kendilerine
göre bir sebeple, dört yılı aşkın bir zamandır tutuklu bulunan
milletvekillerinin bu hâllerinin devamına karar vermelerinin Hükûmetle ne
ilgisi olabilir? Elbette bir ilgisi bulundu ve ben de Sayın Başbakanımızla
görüşerek bu konuda Hükûmetimiz adına bir açıklama yapmanın doğru olacağını
ifade ettim, kendileri de uygun buldular.
Şahsi
düşüncelerimi herkes biliyor. Birkaç yıldan bu yana, özellikle
milletvekillerinin durumları, uzun tutukluluk hâlleri, yargılamanın uzaması
gibi sebeplerle hak ihlalleri yaşandığını şahsi düşüncelerim olarak ifade
etmiştim ama üzerimde Hükûmet sözcülüğü sıfatı da bulununca bu konuşmalarım
genelde Hükûmet adına yapılmış gibi de kabul edildi. Bugünkü sözlerimi
geçmişten bu yana yaşadığımız süreçle ilgili olarak tekrar arz etmek istiyorum.
Bir defa Türkiye bir hukuk devletidir, hukuk devletinin gereklerine
uyulmalıdır.
İkincisi, bağlı
olduğumuz, yargı yetkisini kabul ettiğimiz ve Anayasa gereğince uluslararası
sözleşmeler Meclis tarafından da uygun bulunup kanun hâline geldikten sonra
doğrudan uygulanma gerekliliğini de dikkate alarak bu sözlerimi ifade etmek
istiyorum. Bir: Sadece avukatlık yapmış bir hukukçu kardeşiniz olarak değil,
eminim mesleği işletmecilik olan da, diş tabipliği olan da herkes bilir ki
tutukluluk bir tedbirdir. Bu tedbirin istisna olması gereklidir. Ceza
Muhakemesi Kanunu’nda bunun usulleri gösterilmiştir, hepimiz bunu ezbere
biliriz; kaçma ihtimali, delillerin toplanmamış olması, ağır cezalık mevâddan olması eski tabirle.
Şimdi, özel
yetkili mahkemeler de olsa, diğer mahkemeler de olsa, aslında bunları bilmekle
beraber asıl kaidenin serbest olmak, tutuklamanın da bir istisna olduğudur.
Dolayısıyla, bu tedbire başvurduktan sonra en kısa zamanda, bana göre,
iddianame tanzim edildikten sonra, sorgular yapıldıktan sonra, deliller
tartışılmaya başlandıktan sonra en ağır durumlarda bile tutukluluğun sona
erdirilmesi gerekir. Bu, hukukun evrensel prensiplerinden birisidir, tutukluluk
cezaya dönüşmemelidir, tutukluluk tedbir olarak kalmalıdır. Bu konuları son
yıllarda açılan birçoğu siyasi nitelikli davalar için de geçerli olarak
söylüyorum. Adını söylemeyeceğim ama şu şu şu davalar için de bu gerekliliği hepimizin bildiği
kanaatindeyim. O günden bu yana biz bunları söylediğimizde yargı tarafından
itirazlarda, çok sanıklı davaların olduğu, çok davaların bir araya gelerek
birleştiği, delillerin takdir edilmesinde süreç alacağı, belki kaçma
ihtimallerinin bulunduğu gibi birtakım gerekçeler yayınlandı. Bunların
hiçbirisi söylediğimiz asıl prensip karşısında güçlü değildir. Burada şunu
yapmamız gerekirdi: Bir, mahkemeler tutuklarken de kendilerine göre bir gerekçe
bulmak, tahliye taleplerini reddediyorlarsa bu gerekçeyi de doyurucu, ikna
edici bir şekilde yazmak zorundadırlar. Bu kanunda eskiden beri var ama ben de
biliyorum, siz de biliyorsunuz ki dosya ve delil durumuna göre başlayıp
-avukatlar çok iyi bilirler- üç satırda biten basmakalıp, klişeleşmiş
gerekçelerle hem tutuklama mümkün olur hem de tahliye talepleri reddedilir.
Geçtiğimiz yıl
temmuz ayında, yanlış hatırlamıyorsam, üçüncü yargı paketi -zannediyorum-
çıkarken bunları düşünerek bir madde ilave etmiştik. Yargıçlar, kararlarını
verirken bu basmakalıp üç maddelik veya üç satırlık sözlerle değil, doyurucu,
ikna edici gerekçelerle bu kararı vermelidirler.
Açıkça ve
üzülerek itiraf ediyorum, madde yazmasına, yazılı hukuk bunu gerektirmesine
rağmen yine biz eski usullerle tutuklama ve tahliye taleplerinin reddini
gördük. Ne dördüncü yargı paketi ne onun öncesi bu konudaki taleplerimizin
hukuk yoluyla karşılanmasına yetmedi. Bunları milletvekillerimiz açısından da
konuşabilirim, sivil şahıslar bakımından da yani adi suçlar işlemiş insanları
da dikkate alarak tutukluluk hâlini görüşmemiz lazım. Aslında
milletvekillerimiz açısından durum daha da vahim. Aday gösterilmiş, yanlış
olabilir ama millet seçmiş. Millet seçtikten sonra yargılama devam etmek ve
hüküm noktasında, hüküm giydiği takdirde de gel bakalım denmek şartıyla
tutukluluk hâli sona erdirilebilir çünkü kanaatimce, milletvekili seçildikten
sonra yeri Parlamentodur, görevine başlamalıdır, ant içmelidir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, bunlar da dikkate alınmadı. Şimdi “Hukuk açısından ne yapılabilir?”
diye konuşuldu. CHP bu konuda hassas, Barış ve Demokrasi Partisi hassas.
Milliyetçi Hareket Partisinden de bir değerli milletvekilimiz var, onun
durumunu düşünerek de bir orta yol bularak yani kişiye göre özel düzenleme
değil, güzel bir genel düzenleme yapmak mecburiyetindeyiz. Mesela denildi ki o
zaman, bir kayıt koyalım, iki seneyi geçmez, üç seneyi geçmez. Özel yetkili
mahkemeler veya katalog suçlarında esasen böyle bir süre var, o süreyi
indirebilirsiniz ama karşımıza bir olay çıktı. Sanıyorum, 2012’nin son
aylarında tahliyeler başladı o süreyi dolduranlar için ama kamuoyu ayağa kalktı
“Onların içerisinde ırz düşmanları var, “Onların içerisinde ırz düşmanları var,
onların içerisinde bilmem hangi örgütün elemanları var.” vesaire O zaman
hepimiz şaşırdık, “Dur bakalım.” dedik. Yani, kişiye özel bir düzenleme
yapamıyorsak genel bir düzenleme yaptığımızda da o genel düzenlemede hiç
istenmeyen, arzu edilmeyen, vicdanların kabul edemeyeceği uygulamalar da
olabilir. O zaman durdu herkes. Arkasından, işte, birtakım iyileştirmeler
yaparak mesela -dördüncü yargı paketindeydi zannediyorum- basın-yayın yoluyla
işlenmişse veya fikir ve düşünce açıklamasıysa beş yıla kadar, zannediyorum,
bir tecil getirdik, o tecilden de bir milletvekili arkadaşımız istifade etti.
Çünkü Meclis Başkanlığında zannediyorum ki bir yıl sekiz aylık kesinleşmiş bir
mahkûmiyeti vardı, burada okunduğu takdirde milletvekilliği düşecekti, genel
düzenlemeyi yaptık, arkadaşımız ondan istifade etti ama bu, esas, asıl meseleyi
çözmeye de yeterli olmadı.
Değerli
arkadaşlarım, şunu sevinerek söylemeliyim: Bu sıkıntılar içerisinde Anayasa
Mahkemesinin bireysel başvuru üzerine verdiği bir karar âdeta imdada yetişti.
Ben böyle görüyorum. Neden? Çünkü bireysel başvuru yoluyla bile olsa ki bu
hakkı tanıyan 12 Eylül referandumunda halkımızın yüzde 58’inin destek verdiği
bir düzenlemenin hukukumuz için, insan hakları için ne kadar önemli bir kurum
olduğu da ortaya çıktı. Bunu, bugün, elbette büyük bir sevinçle konuşabiliriz.
Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru üzerine verdiği kararda “Başvuran
açısından uzun tutukluluk hâli vardır.” dedi, sembolik olarak da tazminat
ödenmesine karar verdi. Şimdi burada görüşler farklı. Deniyor ki: “Bireysel
başvuru üzerine verilen kararlar o kişi hakkında hüküm ifade eder.” Benim de
içinde dâhil olduğum başkaları “Hayır, bu, aynı noktada, aynı konuda, eşit
şartlar içerisinde bulunan herkesi de ilgilendirir.” Neden? Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi kararlarına dikkat etmeyecek miyiz? Edeceğiz. Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’ne dikkat etmeyecek miyiz? Edeceğiz. Bütün yazılı belgelerde
uzun tutukluluk hâllerini eleştiren pek çok kararın niçin, neden verildiğine
dikkat etmeyecek miyiz? Edeceğiz. O zaman, bence, savcı bile tahliye talep
ettiğine göre, o kişilerin isminin ne olduğuna bile bakmaksızın -ki, en azından
dört yıldan aşağısı yoktur bildiğim kadarıyla- tutukluluk hâlleri devam eden
insanların neyle suçlandıklarına ve eğer suçları sabitse ne kadar ceza
alacaklarına da bakarak bir göz ucuyla, tahliye kararlarının verilmesi
gerekirdi. Bugün, Diyarbakır’daysa o mahkeme, o mahkemenin verdiği kararların
eşitlik ilkesine tamamen aykırı olduğunu düşünüyorum. Bu, yanlış bir işlemdir.
Yargı derhâl bu hatasını düzeltmelidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli
kardeşlerim, bunun siyasi sonuçları farklı olabilir. Arkadaşlarımız,
feryatlarını ifade ederken, işte halkın çok büyük bir infial içinde olduğunu,
sokakların karışacağını belki de bunu bir endişeyle söylüyorlar, onu da
anlayışla karşılamak lazım. Ama bu tehditler bir tarafa, yargının verdiği
karara karşı, biz, hukuk açısından ne yapabiliriz, bundan sonra onu düşünmemiz
lazım. Dört siyasi parti, bence bu konuda -Sayın Bahçeli de izin verirlerse-
grup başkan vekillerimiz lütfen bir araya gelsinler, biz de Hükûmet olarak bu
konu üzerinde çalışalım ve eğer bir yasal düzenleme gerekiyorsa en kısa zamanda
gerçekleştirelim, hukuksuzluğu ve adaletsizliği ortadan kaldıralım, söylemek
istediğim budur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, ikinci bir konu: Tabii ben, grup başkan vekillerinin bir kısmını
bulunduğum yerden, bir kısmını da buradan dinledim. Özellikle bütçe üzerinde
teknik görüşmelerini yapan, rakamlarla geçmişten bugüne Türkiye’nin geldiği
noktayı isabetle gösteren arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Bunların karşılığı
verilir; biz söyleriz, siz yanlış dersiniz, karşılığını söylersiniz. Ama bunun
içerisinde iki şey dikkatimi çekti. Bir: Son yaşanan olaylar sebebiyle
Hükûmetimizin tamamı hakkında suçlayıcı ve bir linç kampanyasına dönüşen bir
hakaret kampanyası var. Bunu hak etmedik, bu doğru değil. Türkiye’de her zaman,
ta Özal zamanından da başlayarak değil, çok öncesinden de bazı bakanlar
hakkında iddialar olmuştur. Yapılacak şey ikidir: Hukuk ne diyor, ona
bakacağız; siyasi etik ne diyor, ona bakacağız. Ben, Hükûmet adına yaptığım
toplantıda, basın toplantısında meseleyi ikiye ayırdım. Bir: mesele
yolsuzluksa, yolsuzlukla mücadele Hükûmetimizin varlık sebebidir. Yolsuzluk
kimden gelirse, kim işlerse, kiminle birlikte yapmışsa lanetli bir iştir,
onunla mücadele edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Onun dışında,
söylenir veya söylenmez ama neden bu zamanda, hangi yanlışlıklar yapıldı, kim
hangi maksatla hareket etti; e, lütfen bırakın onları da söyleyelim veya
birileri söylesin. Bu sırada yapılan her türlü işlemi bütün siyasi partilerin
de takip etmesi gerekir. Yolsuzlukla mücadele hepimizin ortak kavgasıdır. Bu
konuda Milliyetçi Hareket Partisi de, Cumhuriyet Halk Partisi de, Barış ve
Demokrasi Partisi de süreci ciddiyetle takip etmelidir, yanlışlıkları ortaya
koymalıdır…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ya, her şeyi örttünüz, her şeyi örttünüz ya!
BAŞKAN – Lütfen…
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – …ve bizi de mücadele konusunda her zaman
teşvik etmelidir.
Değerli
arkadaşlarım, ben sadece bunu istiyorum, burada bir bakan arkadaşımız
müzakereleri takip ediyor.
BAŞKAN – Sayın
Arınç, toparlar mısınız lütfen; evet, rica edeceğim.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Hemen iki dakikada toparlayayım.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Zaten yeni bir siyasi konuşma veriyorsun Sayın Başkan, bu ne
teşekkür konuşması ya! Böyle bir şey olur mu? (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
İHSAN ŞENER
(Ordu) – Dinlemiyorsan çek git!
BAŞKAN – Lütfen,
lütfen, tamam.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Yani artık kesin… Ben bunun yalanlarını çok dinledim.
İHSAN ŞENER
(Ordu) – Dinlemiyorsan çek git!
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Ya sus ya, Allah Allah! Bu kadar şey
olur mu ya!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, sabır gösterin, bu
her zamanki hâlidir.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sabahtan beri yalanlarını dinliyoruz ya! (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Her gün senin yalanlarını dinliyoruz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben Hükûmetimizin
bu konu üzerinde ciddiyetle mücadele edeceğini ve sizlerin de eleştirilerine
her zaman açık olduğumuzu, bunun sonucunun da Türkiye için…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – O polisleri niye görevden aldın, onu söyle, onu söyle evvel.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – …Türk siyaseti için mutlaka çok hayırlı
olacağını düşünüyorum.
Sayın İnce’ye bir
şeyler söyleyecektim, gerek kalmadı.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Ben söylemenizi beklerdim.
BAŞKAN – Yo,
lütfen, lütfen...
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Arkadaşlar, iki tane talep var, evvela talepler var, onları bitireyim, ondan
sonra size de söz veririm.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Evvela
talepler var, onları bir yerine getireyim…
Sayın Sinan
Oğan’ın bir talebi oldu, evvela konuyu bir izah edelim, ondan sonra…
Bir tutanakla
ilgili konu, Çarşamba günkü, 35’inci Birleşimde olmuş. Şimdi, bizim 58’inci
maddeye göre ancak bir önceki birleşimde olan hususları düzeltme imkânı var,
dolayısıyla o mülakat, o karşılıklı görüşme dün yapılabilmiş olsaydı, bugün
düzeltme imkânı vardı. O usulle 58’inci maddeye göre düzeltme imkânı yok. Ama
sizin için çok önemliyse bulunduğunuz yerden 60’a göre bir dakikalık söz
vereceğim size; değilse, zaten, bir çok vesileyle çıkıyorsunuz. Yani tutanağı
düzeltme yöntemine göre düzeltme imkânı yok ama tavzih etmek için bulunduğunuz
yerden lütfen…
Buyurun efendim.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
8.- Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın, Maliye Bakanı Mehmet
Şimşek’in 18/12/2013 tarihli 35’inci Birleşimdeki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
SİNAN OĞAN
(Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir önceki oturumda Sayın
Maliye Bakanı beni özre davet etti hem kendisinden hem Batmanlılardan.
Sayın Maliye
Bakanı, 16/7/2007’de hazine arazisi TOKİ’ye
devrediliyor, 223 ada 5 parsel. Daha sonra, sizin Bakan, kardeşinizin de
Iğdır’da İl Millî Eğitim Müdürü olduğu dönemde, sizin hemşeriniz, hem de aynı
ilçeden -Gercüş’ten- olan Abdullah Demirtaş’a çok cüzi bir fiyattan satılıyor,
Abdullah Demirtaş da bunu 5 trilyona satıyor.
Bir başka olay:
Karakoyunlu ilçesinde, yine aynı şekilde, sanayi sitesi yapılması için büyükçe
bir arazi -113 bin metrekare bir arazi- belediyeye veriliyor. Siz, onu,
belediyeden, daha sonra, yine bir Batmanlı hemşerinize, Çınar Et Ürünlerine
veriyorsunuz. Üzerinden sanayi sitesi şerhini kaldırıyorsunuz. Üzerinden yol
geçiyor, sadece 1.000 metresine Karayolları 110 milyar ödüyor, 113 bin metre
demektir ki 113 trilyon bir para, maalesef ki Iğdırlının cebinden çıkıyor ve
birilerine peşkeş çekiliyor.
Ben özür
diliyorum Iğdırlılardan; o tarihlerde Iğdır’da milletvekilimiz olmadığı için
haklarını savunamadık, özür diliyorum. Siz de, lütfen, Iğdırlılardan, bu
peşkeşin özrünü dileyin.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Oğan.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman)- Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman)- Benim de cevap vermem lazım.
BAŞKAN – Buyurun
siz de buradan verin, nasıl olsa herkes dinliyor.
9.- Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in, Iğdır Milletvekili
Sinan Oğan’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman)- Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, şimdi, arkadaşımızın sorusunu okuyayım ben size, daha sonra da
verdiğim cevabı.
Şimdi,
arkadaşımız sorusunda şunu dedi: “Sayın Bakan, Ağabeyiniz Selahattin Şimşek’in
Iğdır İl Millî Eğitim Müdürü olduğu dönemlerde Iğdır’daki birçok hazine arazisi
-altını çiziyorum, hazine arazisi- kimsenin haberi olmadan herhangi bir satış
ilanı, açık artırma olmadan Batmanlı iş adamlarınca satın alındı.” Bakın, kesin
ifade. “Bu konuda Bakanlığınıza bir de soru önergesi yönelttim. Iğdır’daki
neredeyse bütün Hazine arazileri, Iğdır’daki bütün Hazine arazilerinin
Batmanlılar tarafından gizlice satın alınmasını Batmanlı ve bu arazilerden
sorumlu bir Bakan olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?” Soruyu dinlediniz.
Şimdi, bakın,
Sayın Başkan, değerli vekiller; 1 Mayıs 2009’da ben Maliye Bakanı oldum.
Arkadaşımızın bahsettiği arazi 2007 yılında TOKİ’ye devredilmiş, TOKİ bunu
ihaleyle 2009 yılında 283 bin rayiç bedel üzerinden çıkarılan ihalede 301 bin
liraya satmış. TOKİ tarafından satılmış, Bakanlığımla ilgisi yok, onay bana
gelmiyor. Bu dönemde -1 Mayıs 2009, ağabeyimin orada olduğu dönem, 17 Haziran
2010 döneminde- toplam, Maliyenin yani hazine mülkünün satıldığı miktar
8.093,69 metrekare, Hazinenin; bütün değeri 81.840 lira ve tamamı açık
ihaleyle, tamamı rekabetçi bir ortamda satılmış. Şimdi, arkadaşımızın iddiasını
az önce okudum. TOKİ’nin satışının Maliyeyle ilgisi yok. Karayolları satışının
Maliyeyle ilgisi yok. Karayolları özel bütçeli bir kuruluştur.
Ben, arkadaşımızın
erdemli bir şekilde özür dilemesini bekliyorum. İddianız külliyen yalan,
külliyen yanlış. (AK PARTİ sıralarından ‘Bravo’ sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Vereceğim. Daha söz talebi var, siz en son talep ettiniz. Bir dakika, bir
dakika.
SİNAN OĞAN
(Iğdır) – Sayın Başkan, burada söz vermiyorsunuz; basın toplantısıyla, ada,
pafta numarasıyla, Gercüşlülere Bakanın da onayıyla satıldığını ben ispat
edeceğim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Peki,
Sayın Bağış, evvela talebinizi alalım, ondan sonra. Söz talebiniz var,
talebiniz hangi konuda.
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Tempo tutuldu, benim burada olmamam gerektiği
vurgulandı, ben bu konuda kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Peki,
buyurun.
İki dakika… (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
10.- Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış’ın, Meclis çatısı
altında kendisine yönelik birtakım sözel saldırılar, tempo tutmalar nedeniyle
üzüntü duyduğuna ve bir kişilik ve itibar suikastıyla karşı karşıya olduklarına
ilişkin açıklaması
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; çok çok
teşekkür ediyorum.
Bugün Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda gerçekten üzüldüğümü sizlerle paylaşmak
istiyorum.
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) – Bugün mü üzüldün?
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Üzüldüm çünkü hakikaten Meclisin bu çatısı
altında yaşanmaması gereken birtakım sözel saldırılar, tempo tutmalar, hoş
olmayan olaylar yaşandı ama sabrettim. Topraklarımızın gönül diliyle konuşan
Yunus Emre’nin dediği gibi “Edebim elvermez edepsizlik edene, susmak en güzel
cevap edebi elden gidene.” dedim.
ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Bırak demagoji yapma, hakkındaki iddialara cevap ver. Rüşvet aldın
mı almadın mı?
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Ama burada son noktada tempo tutularak adımın
sanki stadyumda bir futbolcunun tezahüratı yapılır gibi yapılması sonrası
sizlerin huzuruna çıkmayı uygun gördüm. Şundan herkes emin olsun: Alnımız ak,
başımız dik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Çok değerli
milletvekilleri, ne muhalefet ne iktidar milletvekillerinin hiçbirinin başına
gelmesini arzu etmem ama şu anda bir kişilik ve itibar suikastıyla karşı
karşıyayız. Bir çetenin Türkiye’de bir komployla Meclisi, Hükûmeti, siyaset
kurumunu lekelemeye çalışmasıyla karşı karşıyayız.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Öyle bir şey değil.
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) – Hırsızlık yok mu?
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Sayın milletvekilleri, ben şuna inanıyorum:
Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu. Burası kimsenin malı değil,
tapulu malı değil; burası milletin. Ben bu kürsüye çıkıp, bu sıralarda oturup
milletimin huzuruna çıkmaktan onur duyarım. Başkaları gibi yabancı elçiliklerin
rezidanslarında başka büyükelçilerin huzuruna çıkmam. (AK PARTİ sıralarından
“Bravo” sesleri, alkışlar)
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) – Vay be!.. O kravatınız çok güzel
Sayın Bağış; nereden geldi?
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Şimdi, Türkiye’nin ana muhalefet partisinin
–bir dakika istiyorum Sayın Başkanım- on yıllarca, rakam vereyim otuz dört yıl
hüküm yemiş milletvekilleri…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – … Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru
hakkından yararlanarak buraya gelecekler, hakkında daha hiçbir iddia bile
olmamış, fezleke bile gelmemiş…
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) – Ama çalmadı onlar, onlar bir şey çalmadı.
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – … sadece medya saldırılarıyla küçültülmeye
çalışılan, karalanmaya çalışılan benim veya arkadaşlarım varlığından rahatsız
olacaksınız.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Yok öyle! Milletin iradesine saygı
duyacaksınız.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bağış.
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) - Onlar bir şey çalmadı!
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Hangi yüzle çıkıyorsun oraya be! Bir de suikasttan bahsediyorsun!
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Bizim arkamızda milletin duası vardır, milletin
oyu vardır. (CHP sıralarından “Para nerede!” sesleri, gürültüler)
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Parayı getir, parayı!
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Sayın milletvekilleri, bugün kapsamlı bir
açıklama yaptım, okuyun öğrenin.
Hepinize saygılar
sunuyorum.
Şimdiden yeni
yılınız kutlu olsun.(AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, yolsuzluğu nasıl yaptı, onu anlatsın!
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Egemen, seni alkışlıyorum Egemen! Alkışlıyorum seni.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Yolsuzluğu nasıl yaptığını anlatsın. Niye anlatmadı?
BAŞKAN – Sayın
Altay, buyurun.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Sayın hatip partimize sataştı, söz talep ediyorum.
BAŞKAN – Ben size
söz hakkı veriyorum ama kimin içeride kalıp kalmayacağına ben bir şey diyemem.
(CHP sıralarından gürültüler)
Arkadaşlar,
lütfen… Lütfen…
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
13.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, Avrupa Birliği
Bakanı Egemen Bağış’ın yaptığı açıklaması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Bu kalkışınız bile suçluluğun telaşıdır. Bu manzara bile
suçluluğunuzun telaşıdır… (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Lütfen…
Lütfen arkadaşlar…
ENGİN ALTAY
(Devamla) – Egemen Bağış’a, madem öyle, soruyorum…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan, Bakan niye kalkıyor oradan. Bakanı oturtun yerine.
BAŞKAN – Lütfen…
Sayın Bakan, daha görüşmeler bitmedi. Lütfen…
ENGİN ALTAY
(Devamla) – Egemen Bağış için deniyor ki: “1,5 milyon dolar parayı alırken
çekilmiş görüntün var.” Egemen Bağış, 1,5 milyon doları aldın mı almadın mı?
Gel, cevap ver!
BAŞKAN – Peki,
teşekkür ediyorum.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Egemen, parayı buraya getir Egemen!
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, Bülent Arınç bana sataştı. “Kamer Genç hariç herkese saygı
sunuyorum.” dedi.
BAŞKAN – Hayır,
siz ona laf attınız, ondan sonra o sözü söyledi. Sataşma yok.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, bakın, ben bugün akşama kadar…
BAŞKAN – Sataşma
yok. Sataşma yok; bakın, emin olun yok, Sayın Genç. Emin olun, yok. O konuştu,
herkesi saygıyla selamladı ama siz ona laf attınız, o da sizi hariç tuttu,
burada bir ithamda bulunmadı, herhangi bir şey söylemedi.
KAMER GENÇ (Tunceli)
– Sayın Başkan, beni milletvekili kabul etmedi. Sayın Başkan, bak, bana söz
vermedin…
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, sözlü soru önergeleriyle diğer denetim konularını….
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, seninle ilgili çok şeyler biliyorum, onların hepsini
açıklayacağım bak. Onları açıklayacağım, bana söz vermek zorundasın!
BAŞKAN -
…sırasıyla görüşmek için 24 Aralık 2013 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.