DÖNEM: 24 YASAMA
YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 67
35’inci
Birleşim
18 Aralık 2013 Çarşamba
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- 2014 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/832) (S. Sayısı: 506)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan
2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya
Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay
Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277,
3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507)
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, bütçe oylamasının, devam etmekte olan yolsuzluk ve
rüşvet operasyonuyla ilgili iddianamenin hazırlanmasından sonraya ertelenmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
2.- Kayseri
Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan’ın
2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 11’inci maddesi üzerinde
BDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
3.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan’ın 2014
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 11’inci maddesi üzerinde BDP
Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
4.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan’ın 2014
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 11’inci maddesi üzerinde BDP
Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
5.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal’ın, Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan’ın 2014 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 11’inci maddesi üzerinde BDP Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal’ın, Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın 2014 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 10’uncu maddesi üzerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
2.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin yaptığı
açıklaması sırasında Barış ve Demokrasi Partisine, sataşması nedeniyle
konuşması
3.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın 2014 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 13’üncü maddesi üzerinde AK PARTİ
Grubu adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
4.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın 2014
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 13’üncü maddesi üzerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
5.- Bursa
Milletvekili Mustafa Öztürk’ün, Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın 2014 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 14’üncü maddesi üzerinde şahsı adına
yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
6.- Kocaeli
Milletvekili Haydar Akar’ın, Bursa Milletvekili Mustafa Öztürk’ün sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
7.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal’ın, Bursa Milletvekili Aykan Erdemir’in 2014 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 15’inci maddesi üzerinde CHP Grubu
adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
8.- Bursa
Milletvekili Aykan Erdemir’in, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
VII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında yenilenebilir
enerjiyle ilgili verilere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’ın cevabı (7/32722)
2.- Tekirdağ
Milletvekili Bülent Belen’in, Çorlu Devlet Hastanesi inşaatına ve yüklenici
firmanın esnaf ve tüccarlara olan borçlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/33410)
3.- Elâzığ
Milletvekili Enver Erdem’in, Elâzığ’da doğal gaz dağıtım işini üstlenen firmanın
yükümlülüklerini yerine getirmemesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/33536)
4.- İstanbul
Milletvekili Osman Oktay Ekşi’nin, AB ilerleme raporunda yer alan bazı
ifadelere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/33537)
5.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bakanlık ve bağlı kuruluşlar tarafından Diyarbakır
ve Şanlıurfa’da ulusal ve uluslararası sempozyumlar düzenlenmesine ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/33538)
6.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bakanlık ve bağlı kuruluşlar tarafından Muş,
Şırnak, Mardin ve Osmaniye’de ulusal ve uluslararası sempozyumlar
düzenlenmesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/33539)
7.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bakanlık ve bağlı kuruluşlar tarafından Siirt,
Adıyaman ve Hakkâri’de ulusal ve uluslararası sempozyumlar düzenlenmesine
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/33540)
8.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bakanlık ve bağlı kuruluşlar tarafından Bingöl,
Batman ve Bitlis’te ulusal ve uluslararası sempozyumlar düzenlenmesine ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/33541)
9.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bakanlık ve bağlı kuruluşlar tarafından Erzurum ve
Elâzığ’da ulusal ve uluslararası sempozyumlar düzenlenmesine ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/33542)
10.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Bakanlık ve bağlı kuruluşlar tarafından Kars, Iğdır ve Ağrı’da
ulusal ve uluslararası sempozyumlar düzenlenmesine ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/33543)
11.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bakanlık ve bağlı kuruluşlar tarafından Ardahan’da
ulusal ve uluslararası sempozyumlar düzenlenmesine ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/33544)
12.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bakanlık ve bağlı kuruluşlar tarafından Ağrı,
Gümüşhane ve Bayburt’ta ulusal ve uluslararası sempozyumlar düzenlenmesine
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/33545)
13.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2013 Eylül ayı itibarıyla kullanılmayan petrol
kuyularında yaşanan kazaların sayısına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/33546)
14.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, Eti Maden İşletmelerindeki usulsüzlük
iddialarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/33547)
15.- Edirne
Milletvekili Recep Gürkan’ın, belediyelerin elektrik borçlarına ve Edirne
Belediyesinin elektriğinin kesilmesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/33548)
16.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, Silopi Termik Santralindeki işçilerin çalışma
koşullarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/33549)
17.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, THY’yle ilgili soru önergelerine cevap verilmemesine
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/33629)
18.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2013 Ekim ayı itibarıyla engelliler için
ayrılan rampaların bazı nesnelerle kullanılmaz hâle gelmesine
- 2013 Ekim ayı
itibarıyla engelli vatandaşlar için sorun teşkil eden kaldırımlarla ilgili
yapılan çalışmalara
- Kaldırımların
engelli erişimine uygun hâle getirilmesine ilişkin Soruları ve Çevre ve
Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/33881), (7/33882), (7/33885)
19.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Çevre Kanunu’na aykırı hareket edildiği
gerekçesiyle kesilen cezalara ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı
Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/33889)
20.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, Ilıcak köyündeki kaplıcaların sorunlarına
ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı
(7/34390)
21.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Akşehir Gölü’ndeki bazı sorunlara ilişkin sorusu
ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/34391)
22.- İstanbul
Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın, 2013 Kasım ayı itibarıyla faaliyet gösteren
yapı denetim firmalarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktar’ın cevabı (7/34762)
23.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Devlet Personel Başkanlığı Hizmet Binası
inşaatı işinin iptal edilmesinden kaynaklanan harcamalara ilişkin sorusu ve
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/34763)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 10.00’da açılarak yedi oturum yaptı.
2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/832) (S.
Sayısı: 506) ve 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan
2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya
Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay
Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/798, 3/1275,
3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) görüşmelerine devam edilerek;
Gençlik ve Spor Bakanlığı,
Spor Genel Müdürlüğü,
Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu,
Maliye Bakanlığı,
Gelir İdaresi Başkanlığı,
Kamu İhale Kurumu,
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı,
Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu,
2014 yılı merkezî yönetim bütçeleri ve 2012 yılı merkezî yönetim
kesin hesapları kabul edildi.
Gelir bütçesi üzerindeki görüşmeler tamamlanarak 2014 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı 6’ncı maddesine kadar kabul edildikten sonra
Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Adıyaman Milletvekili
Muhammed Murtaza Yetiş’in 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra
sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın on ikinci tur görüşmelerinde AK PARTİ Grubu
adına yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine,
Kocaeli Milletvekili Haydar Akar, Bitlis Milletvekili Vedat
Demiröz’ün 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı’nın on ikinci tur görüşmelerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında şahsına,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Sakarya Milletvekili Engin
Özkoç’un 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı’nın on ikinci tur görüşmelerinde CHP Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanına,
Sakarya Milletvekili Engin Özkoç, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına,
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Maliye Bakanı Mehmet
Şimşek’in 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı’nın on ikinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı
konuşması sırasında CHP Grubuna,
Antalya Milletvekili Mehmet Günal, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in
506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın on ikinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında MHP Grubuna,
Hakkâri Milletvekili Adil Zozani, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in
506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın on ikinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında BDP Grubuna,
İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu, Maliye Bakanı Mehmet
Şimşek’in 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı’nın on ikinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı
konuşması sırasında şahsına,
Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, Aydın Milletvekili Ali
Uzunırmak’ın yaptığı açıklaması sırasında şahsına,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Konya Milletvekili Faruk
Bal’ın yaptığı açıklaması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Isparta Milletvekili S.
Nevzat Korkmaz’ın 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 3’üncü
maddesi üzerinde şahsı adına yaptığı konuşması sırasında şahsına ve Adalet ve
Kalkınma Partisine,
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Manisa Milletvekili Hasan
Ören’in 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 4’üncü maddesi
üzerinde şahsı adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine,
Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi,
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Iğdır Milletvekili Pervin Buldan,
Ankara Gölbaşı yakınlarında askerî eğitim uçuşu yapan bir
helikopterin yüksek gerilim hattına çarparak düşmesi sonucu 4 askerin şehit
olmasına;
Bingöl Milletvekili İdris Baluken,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Van Milletvekili Özdal Üçer’e 16/12/2013
tarihli 33’üncü Birleşimde verilen kınama cezasına;
Bingöl Milletvekili İdris Baluken, Van Milletvekili Özdal Üçer’e
kullanmadığı bir cümle üzerine kınama cezası verildiğine ve bu durumun
düzeltilmesi gerektiğine,
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu, Van Milletvekili Özdal
Üçer’in geçen tutanak hakkında yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerin
Anayasa’ya aykırı olduğuna ve Meclisten özür dilemesi gerektiğine,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Van Milletvekili Özdal
Üçer’in geçen tutanak hakkında yaptığı konuşmasının da kınama cezasını
gerektirdiğine,
İzmir Milletvekili Oktay Vural, bütçe görüşmelerinin, bütçeyi
yapan iradeye güvenin kalmadığı bir ortamda yapıldığına,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebi, Antalya Milletvekili Mehmet Günal, Hakkâri Milletvekili Adil
Zozani ve İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun sataşma nedeniyle yaptıkları
konuşmalarındaki bazı ifadelerine,
Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak, Gençlik ve Spor Bakanı Suat
Kılıç’ın 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı’nın on ikinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine,
Konya Milletvekili Faruk Bal, Ankara Milletvekili Tülay
Selamoğlu’nun 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 3’üncü
maddesi üzerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine,
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, vergi denetiminde
zaman zaman siyasi müdahalenin söz konusu olduğuna ve Çağdaş Yaşamı Destekleme
Derneğine kurumlar vergisi tarhiyatının kanuni olmadığına,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Van Milletvekili Özdal Üçer, 16/12/2013
tarihli 33’üncü Birleşimdeki bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin bir konuşma
yaptı.
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Şükran Güldal Mumcu, Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in Van Milletvekili Özdal Üçer’e kullanmadığı bir
cümle üzerine kınama cezası verildiği ve bu cezanın geri alınması gerektiğiyle
ilgili açıklamasına,
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Şükran Güldal Mumcu, Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in Başkanlığa yazılı başvurusu üzerine İç Tüzük’ün
155’inci maddesi gereğince inceleme başlatılacağına,
İlişkin birer açıklamada bulundu.
Başkanlıkça, görüşmeleri izlemek üzere Genel Kurulu teşrif etmiş
bulunan Hırvatistan Parlamentosu Turizm Komisyonu Başkanı ve
Hırvatistan-Türkiye Dostluk Grubu Başkanı Goran Beus Richemberg ve
beraberindeki heyete “Hoş geldiniz.” denildi.
Alınan karar gereğince, 18 Aralık 2013 Çarşamba günü saat 10.00’da
toplanmak üzere 23.58’de birleşime son verildi.
Şükran
Güldal MUMCU
Başkan
Vekili
İsmail
KAŞDEMİR Dilek
YÜKSEL
Çanakkale Tokat
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II.- GELEN KÂĞITLAR
No.: 49
18 Aralık 2013 Çarşamba
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2010-2013 yılları arasında Meteoroloji Genel
Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilen AR-GE çalışmalarına ilişkin Orman ve Su
İşleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/5041) (Başkanlığa geliş tarihi:
05.12.2013)
2.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, bölge tahmin ve uyarı merkezlerinin sayısının
artırılması için gerçekleştirilen çalışmalara ilişkin Orman ve Su İşleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/5042) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2013)
3.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2010-2013 yılları arasında Meteoroloji Genel
Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilen AR-GE çalışmalarına ilişkin Orman ve Su
İşleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/5043) (Başkanlığa geliş tarihi:
05.12.2013)
4.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından tahmin
ve erken uyarı sistemlerinin geliştirilmesi kapsamında yapılan çalışmalara
ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/5044) (Başkanlığa
geliş tarihi: 05.12.2013)
5.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Meteoroloji Genel Müdürlüğünün üyesi olduğu
uluslararası kuruluşlara ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/5045) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2013)
6.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından yabancı
ülkeler ile ortak yürütülen projelere ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/5046) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2013)
7.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından
yürütülen çalışmalara ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/5047) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2013)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, bazı Alevi vatandaşların evlerinin
işaretlenmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35470) (Başkanlığa
geliş tarihi: 04.12.2013)
2.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, engelli vatandaşlara yönelik
çalışmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35471) (Başkanlığa
geliş tarihi: 04.12.2013)
3.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, açılışını yaptığı tesisler ve
yapılan açılış törenlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35472)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04.12.2013)
4.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, LPG’ye yapılan zamlara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35473) (Başkanlığa geliş tarihi:
04.12.2013)
5.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, bir davanın sanıklarından birinin
polisle ilgili işkence iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/35474) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.12.2013)
6.- Adana
Milletvekili Ali Demirçalı’nın, bir konuşmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/35475) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.12.2013)
7.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, Otizm Eylem Planı’nda sağlanan gerçekleşmelere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35476) (Başkanlığa geliş tarihi:
05.12.2013)
8.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş için
yapılması planlanan anıt mezara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/35477) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2013)
9.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Diyanet İşleri Başkanlığından başka
kurumlara geçen personele ve din görevlisi açığına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/35478) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
10.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, astsubayların özlük haklarına ve
astsubay intiharlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35479)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
11.- İstanbul
Milletvekili İhsan Özkes’in, 633 sayılı Kanuna göre ilgili dernek ve vakıflara
aktarılması gereken gelirlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/35480) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
12.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Meteoroloji Genel Müdürlüğü
tarafından personele ödenmesi gereken bir meblağın personele dağıtılmadığı
iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35481) (Başkanlığa geliş
tarihi: 06.12.2013)
13.- Balıkesir
Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, mahkeme kararıyla kapatılan bir taş
ocağının tekrar faaliyete geçtiği iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/35482) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
14.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, meteoroloji mühendisliği kadrolarına
ve yapılan atamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35483)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
15.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Gezi Parkı olayları nedeniyle avukat
ve memurlar hakkında başlatılan soruşturmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/35484) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
16.- Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, 2004 MGK kararlarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/35485) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
17.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun
lağvedileceği iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35486)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
18.- Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, Türk vatandaşlarının yaşadığı vize
sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35487) (Başkanlığa
geliş tarihi: 06.12.2013)
19.- Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, bir gazetecinin iddialarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35488) (Başkanlığa geliş tarihi:
06.12.2013)
20.- Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, Merkezi Sistem Ortak Sınavına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35489) (Başkanlığa geliş tarihi:
06.12.2013)
21.- Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, bir duruşmada uyukladığı iddia edilen
savcılara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35490) (Başkanlığa geliş
tarihi: 06.12.2013)
22.- Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, istifa eden iki generale ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35491) (Başkanlığa geliş tarihi:
06.12.2013)
23.- Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, gözaltına alınan Suriye uyruklu iki kişiye
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35492) (Başkanlığa geliş tarihi:
06.12.2013)
24.- Denizli
Milletvekili İlhan Cihaner’in, depremden sonra Van’da oluşturulan konteyner
kentlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35493) (Başkanlığa geliş
tarihi: 06.12.2013)
25.- Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, bazı ihalelerdeki yolsuzluk iddialarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35494) (Başkanlığa geliş tarihi:
06.12.2013)
26.- İstanbul
Milletvekili Celal Dinçer’in, Cemevlerinin giderlerine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/35495) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
27.- İstanbul
Milletvekili İhsan Özkes’in, bir derneğe bağışta bulunduğu için soruşturulduğu
iddia edilen bir kişiye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35496)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
28.- İstanbul
Milletvekili Sabahat Akkiray’ın, bir üniversitedeki Atatürkçü Düşünce Kulübünün
kapatıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35497)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
29.- Antalya
Milletvekili Gürkut Acar’ın, TRT’de yapılan bir programa ilişkin Başbakan
Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/35498) (Başkanlığa geliş
tarihi: 04.12.2013)
30.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, Gezi Parkı protestoları sırasında İstanbul Bezm-i
Alem Camii’nde çekilen görüntülere ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent
Arınç) yazılı soru önergesi (7/35499) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2013)
31.- Samsun
Milletvekili Ahmet Haluk Koç’un, TRT’de çalışan personelin sosyal medya
hesaplarının kontrol edildiğine ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı
soru önergesi (7/35500) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
32.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Siverek’te bulunan kemiklere yönelik Adli Tıp
Kurumunca verilen karara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/35501) (Başkanlığa geliş tarihi: 03.12.2013)
33.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba’nın, bir cezaevi kurumunda yaşanan tecavüz vakasına
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/35502) (Başkanlığa geliş
tarihi: 04.12.2013)
34.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, 18 yaşından küçükler hakkında açılan dava
sayısına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/35503) (Başkanlığa
geliş tarihi: 04.12.2013)
35.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, bir soruşturmanın akıbetine ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35504) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2013)
36.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, 2012 yılı adli istatistiklerine ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35505) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2013)
37.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, İzmir Şakran Çocuk ve Gençlik Cezaevinde
yaşandığı iddia edilen hak ihlallerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35506) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2013)
38.- Balıkesir
Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, Şakran Çocuk ve Gençlik İnfaz Kurumundaki
işkence iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/35507)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
39.- İzmir
Milletvekili Hülya Güven’in, il özel idareleri tarafından koruyucu ailelere
ödenen aylıklara ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35508) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.12.2013)
40.- İzmir
Milletvekili Hülya Güven’in, koruyucu ailelere ilişkin Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/35509) (Başkanlığa geliş tarihi:
04.12.2013)
41.- İzmir
Milletvekili Hülya Güven’in, kapatılan Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu Genel Müdürlüğünün il özel idarelerine devredilen taşradaki sosyal
hizmet kuruluşlarına ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35510) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.12.2013)
42.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun
lağvedileceği iddialarına ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/35511) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.12.2013)
43.- İstanbul
Milletvekili Şafak Pavey’in, taşeron işçilere ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/35512) (Başkanlığa geliş tarihi:
04.12.2013)
44.- İstanbul
Milletvekili Şafak Pavey’in, Genel Sağlık Sigortası uygulamasına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/35513)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04.12.2013)
45.- Muğla
Milletvekili Nurettin Demir’in, Şanlıurfa’da Toplum Yararına Program kapsamında
yapılan işçi alımlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/35514) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.12.2013)
46.- Manisa
Milletvekili Sakine Öz’ün, iş kazası sonucu vefat eden bir madenciye ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/35515)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04.12.2013)
47.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba’nın, ÇED raporuna ihtiyaç duyulmadan Malatya’da maden
ocağı kurulması izni verildiği iddialarına ilişkin Çevre ve Şehircilik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35516) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.12.2013)
48.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında TOKİ tarafından
satılan arsalara ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/35517) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2013)
49.- Ankara
Milletvekili İzzet Çetin’in, TEİAŞ’ın iptal edilen bir personel alım sınavına
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/35518)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04.12.2013)
50.- Muğla
Milletvekili Nurettin Demir’in, Şanlıurfa’nın ilçelerinde yaşanan elektrik
kesintisi sorununa ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35519) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.12.2013)
51.- İstanbul
Milletvekili Celal Dinçer’in, traktörlere hurda teşviki verilmesine ilişkin Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/35520) (Başkanlığa
geliş tarihi: 04.12.2013)
52.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Van ve Elazığ’daki çiftçilerin girdi maliyetleri
konusunda yaşadıkları sorunlara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35521) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
53.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Batman ve Bitlis’teki çiftçilerin girdi maliyetleri
konusunda yaşadıkları sorunlara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/35522) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
54.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bingöl ve Şırnak’taki çiftçilerin girdi maliyetleri
konusunda yaşadıkları sorunlara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35523) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
55.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Muş ve Hakkâri’deki çiftçilerin girdi maliyetleri
konusunda yaşadıkları sorunlara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35524) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
56.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Diyarbakır ve Osmaniye’deki çiftçilerin girdi
maliyetleri konusunda yaşadıkları sorunlara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35525) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
57.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Adıyaman ve Mardin’deki çiftçilerin girdi
maliyetleri konusunda yaşadıkları sorunlara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35526) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
58.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars ve Iğdır’daki çiftçilerin girdi maliyetleri
konusunda yaşadıkları sorunlara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35527) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
59.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’daki çiftçilerin girdi maliyetleri
konusunda yaşadıkları sorunlara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35528) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
60.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Gümüşhane ve Bayburt’taki çiftçilerin girdi
maliyetleri konusunda yaşadıkları sorunlara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35529) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
61.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Erzurum ve Ağrı’daki çiftçilerin girdi maliyetleri
konusunda yaşadıkları sorunlara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35530) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
62.- Kocaeli
Milletvekili Haydar Akar’ın, hakim ve savcılara koruma tahsis edilmesine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35531) (Başkanlığa geliş
tarihi: 04.12.2013)
63.- Kocaeli
Milletvekili Haydar Akar’ın, ülkemiz üzerinden gerçekleştirildiği iddia edilen
silah sevkiyatlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35532)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04.12.2013)
64.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Erzurum’daki köy yollarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35533) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.12.2013)
65.- İstanbul Milletvekili
Şafak Pavey’in, Van depremzedelerinin karşılaştığı sorunlara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35534) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.12.2013)
66.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Çankırı’nın Şabanözü ilçesindeki yolların
yeni asfaltlanmasına rağmen bozulmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35535) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2013)
67.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında büyükşehir
belediyesi bulunan illerde belediye ve özel halk otobüslerinin karıştığı trafik
kazalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35536)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2013)
68.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında büyükşehir
belediyesi bulunan illerde dolmuş ve taksilerin karıştığı trafik kazalarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35537) (Başkanlığa geliş
tarihi: 05.12.2013)
69.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Denizlispor taraftar grupları arasında çıkan
kavgada bir kişinin hayatını kaybetmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/35538) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2013)
70.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, çözüm sürecinde teslim olan terör örgütü
mensuplarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35539)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
71.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, intihar eden polis memurlarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35540) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
72.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Kadıköy Rıhtımında meydana gelen çökmeye
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35541) (Başkanlığa geliş
tarihi: 06.12.2013)
73.- İstanbul
Milletvekili Şafak Pavey’in, zihinsel engellilerin öğrenim imkanlarına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35542) (Başkanlığa geliş
tarihi: 04.12.2013)
74.- İstanbul
Milletvekili Şafak Pavey’in, LYS 3 Türk Dili ve Edebiyatı sınavlarında sorulan
sorularda yanlışlıklar olduğu iddialarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35543) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.12.2013)
75.- İstanbul
Milletvekili Şafak Pavey’in, araştırma görevlilerinin yaşadığı sorunlara
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35544) (Başkanlığa
geliş tarihi: 04.12.2013)
76.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Eskişehir’deki taşıma ihalelerine ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35545) (Başkanlığa geliş tarihi:
04.12.2013)
77.- Balıkesir
Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, Balıkesir’de taşımalı eğitimde yaşanan
sorunlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35546)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2013)
78.- Balıkesir
Milletvekili Namık Havutça’nın, OECD’nin Uluslararası Öğrenci Değerlendirme
Programının 2012 Yılı Eğitim Kalite Raporuna ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35547) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2013)
79.- İstanbul
Milletvekili Fatma Nur Serter’in, bazı danışmanların ihalelere aracılık yaptığı
iddialarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35548)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
80.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, görevde olan ya da atama bekleyen öğretmenlerin
intiharlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35549)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
81.- Antalya
Milletvekili Yıldıray Sapan’ın, öğrenci affına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35550) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
82.- İstanbul
Milletvekili Fatma Nur Serter’in, farklı eğitim düzeylerindeki öğrencilerin
maliyetine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35551)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
83.-
Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet Toptaş’ın, bir yardım kampanyasına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35552) (Başkanlığa geliş
tarihi: 06.12.2013)
84.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, İstanbul Ataşehir’de engellilere yönelik hizmet
veren okuldaki bazı sınıfların kapatılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35553) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
85.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’daki meslek liselerinde tam teşekküllü
revirler oluşturulmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/35554) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
86.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Adıyaman ve Mardin’deki meslek liselerinde tam
teşekküllü revirler oluşturulmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35555) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
87.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Diyarbakır ve Osmaniye’deki meslek liselerinde tam
teşekküllü revirler oluşturulmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35556) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
88.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Muş ve Hakkâri’deki meslek liselerinde tam
teşekküllü revirler oluşturulmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35557) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
89.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bingöl ve Şırnak’taki meslek liselerinde tam
teşekküllü revirler oluşturulmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35558) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
90.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Batman ve Bitlis’teki meslek liselerinde tam
teşekküllü revirler oluşturulmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35559) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
91.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Van ve Elazığ’daki meslek liselerinde tam
teşekküllü revirler oluşturulmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35560) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
92.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Erzurum ve Ağrı’daki meslek liselerinde tam
teşekküllü revirler oluşturulmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35561) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
93.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars ve Iğdır’daki meslek liselerinde tam
teşekküllü revirler oluşturulmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35562) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
94.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Gümüşhane ve Bayburt’taki meslek liselerinde tam
teşekküllü revirler oluşturulmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35563) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
95.- Muğla
Milletvekili Nurettin Demir’in, Şanlıurfa’da Toplum Yararına Program kapsamında
yapılan işçi alımlarına ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35564) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.12.2013)
96.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, Atasu Barajı Atık Su Arıtma Tesisi
Projesine ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35565)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04.12.2013)
97.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, Şimşirli Köy İrtibat Yolları
Projesine ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35566)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04.12.2013)
98.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, Söğütlü Vadisi Islahı Projesine
ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35567)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04.12.2013)
99.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, bazı projelere ilişkin Orman ve Su
İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35568) (Başkanlığa geliş tarihi:
04.12.2013)
100.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, DSİ’ye ait bazı projelere ilişkin
Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35569) (Başkanlığa geliş
tarihi: 04.12.2013)
101.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında Meteorolojinin Sesi
radyosunun dinlenme oranlarına ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/35570) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2013)
102.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında Meteorolojik Tahmin
Giriş Sistemi için satın alınan mal ve hizmetlere ilişkin Orman ve Su İşleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35571) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2013)
103.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında Türkiye’de bulunan
gönüllü meteorolojistlerin sayısına ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35572) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2013)
104.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında Yüksek Atmosfer
Gözlem Sistemleri için satın alınan mal ve hizmetlere ilişkin Orman ve Su
İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35573) (Başkanlığa geliş tarihi:
05.12.2013)
105.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında Meteoroloji
Radarları için satın alınan mal ve hizmetlere ilişkin Orman ve Su İşleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35574) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2013)
106.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında Yüksek Performanslı
Bilgisayar Sistemleri için satın alınan mal ve hizmetlere ilişkin Orman ve Su
İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35575) (Başkanlığa geliş tarihi:
05.12.2013)
107.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında meteorolojik
iletişim alt yapısı için satın alınan mal ve hizmetlere ilişkin Orman ve Su
İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35576) (Başkanlığa geliş tarihi:
05.12.2013)
108.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında Meteorolojik
Haberleşme ve Uygulamalar Paketi için satın alınan mal ve hizmetlere ilişkin
Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35577) (Başkanlığa geliş
tarihi: 05.12.2013)
109.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında Meteoroloji Genel
Müdürlüğü tarafından kullanıma sunulan mobil cihaz uygulamasına ilişkin Orman
ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35578) (Başkanlığa geliş
tarihi: 05.12.2013)
110.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından Sayısal
Hava Tahmin Modelleri için satın alınan mal ve hizmetlere ilişkin Orman ve Su
İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35579) (Başkanlığa geliş tarihi:
05.12.2013)
111.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında Meteoroloji Genel
Müdürlüğü bölge müdürlükleri için kiralanan binalara ve satılan lojmanlara
ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35580)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2013)
112.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında Meteorolojik Radar
Ağları için satın alınan mal ve hizmetlere ilişkin Orman ve Su İşleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35581) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2013)
113.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında Meteoroloji Genel Müdürlüğü
bölge müdürlükleri için kiralanan binalara ilişkin Orman ve Su İşleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35582) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2013)
114.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında Görüntülü Toplantı
Sistemi için satın alınan mal ve hizmetlere ilişkin Orman ve Su İşleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35583) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2013)
115.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında Meteorolojinin Sesi
radyosu için satın alınan mal ve hizmetlere ilişkin Orman ve Su İşleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35584) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2013)
116.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından
Meteorolojik Gözlem Sistemleri Ağının Bakım-Onarım ve İşletilmesi ile
Havaalanları AWOS Sistemleri için satın alınan mal ve hizmetlere ilişkin Orman
ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35585) (Başkanlığa geliş
tarihi: 05.12.2013)
117.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Meteorolojik İletişim ve Dağıtım Sistemi için
satın alınan mal ve hizmetlere ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/35586) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2013)
118.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından
Otomatik Meteoroloji İstasyonları ile Meteorolojik ve Hidrolojik Karakterli
Afetler İçin Erken Uyarı Sistemi Geliştirilmesi Projesi için satın alınan mal
ve hizmetlere ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/35587) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2013)
119.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından merkez
ve taşra teşkilatı bina ve müştemilatı için yapılan harcamalara ilişkin Orman
ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35588) (Başkanlığa geliş
tarihi: 05.12.2013)
120.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Meteoroloji Genel Müdürlüğü bölge müdürlükleri
için satın alınan bina ve müştemilatlara ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35589) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2013)
121.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri’nin, Meteoroloji Genel Müdürlüğüne ait sosyal tesisler ile
lojmanlara ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35590)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2013)
122.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Meteorolojik İletişim ve Kayıt Programı için
satın alınan mal ve hizmetlere ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/35591) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2013)
123.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında Otomatik
Meteoroloji İstasyonları için satın alınan mal ve hizmetlere ilişkin Orman ve
Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35592) (Başkanlığa geliş tarihi:
05.12.2013)
124.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Türkiye Meteorolojik Veri Arşiv Sistemi için
satın alınan mal ve hizmetlere ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/35593) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2013)
125.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında Meteorolojik Gözlem
Sistemleri Ağının bakım onarım ve işletilmesi için satın alınan mal ve
hizmetlere ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35594)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2013)
126.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında HF Deniz Radarları
Projesi için satın alınan mal ve hizmetlere ilişkin Orman ve Su İşleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35595) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2013)
127.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, bir derenin ıslah projesine ilişkin
Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35596) (Başkanlığa geliş
tarihi: 06.12.2013)
128.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, Manahos Vadisi Islah Projesine
ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35597) (Başkanlığa
geliş tarihi: 06.12.2013)
129.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, Yomra Deresi Islah Projesine ilişkin
Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35598) (Başkanlığa geliş
tarihi: 06.12.2013)
130.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, Yomra Şana Deresi Islah Projesine
ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35599)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
131.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, Zarha Deresi Islah Projesine ilişkin
Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35600) (Başkanlığa geliş
tarihi: 06.12.2013)
132.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, Karaçam Papar Deresi Islah Projesine
ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35601)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
133.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, bazı derelerin ıslah projesine
ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35602)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
134.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, bazı vadilerin ıslah projesine
ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35603)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
135.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, bazı derelerin ıslah projesine
ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35604)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
136.- İstanbul
Milletvekili Osman Oktay Ekşi’nin, Bakanlıkça yapılan bir ihaleyle ilgili
iddialara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/35605) (Başkanlığa
geliş tarihi: 03.12.2013)
137.- Balıkesir
Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, sağlık hizmetlerinde yaşanan gecikmelere
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/35606) (Başkanlığa geliş
tarihi: 05.12.2013)
138.- Ankara
Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın, ilik nakli konusunda yaşanan sıkıntılara
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/35607) (Başkanlığa geliş
tarihi: 06.12.2013)
139.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında Türk Hava Yolları
ve Anadolu Jet uçaklarının karıştıkları kazalar ile bu şirketler bünyesinde
çalışan yabancı personel sayısına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35608) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2013)
140.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Türk bayrağı taşıyan deniz araçlarının sayısı
ile gemi sanayinin geliştirilmesi için yürütülen projelere ilişkin Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/35609) (Başkanlığa
geliş tarihi: 05.12.2013)
141.- İstanbul
Milletvekili Erdoğan Toprak’ın, Metrobüs Sistemine ilişkin Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/35610) (Başkanlığa
geliş tarihi: 06.12.2013)
142.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, gemi sanayinin geliştirilmesi için yürütülen
projelere ve gemicilik sektörüne verilen desteklere ilişkin Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/35611) (Başkanlığa geliş tarihi:
05.12.2013)
143.- Bursa
Milletvekili Aykan Erdemir’in, Türkiye’nin bir uluslararası sözleşmeye taraf
olmasına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35612)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
144.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, ihracatçıların uğradığı zararlara ilişkin Gümrük ve
Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/35613) (Başkanlığa geliş tarihi:
04.12.2013)
145.- Van
Milletvekili Nazmi Gür’ün, depremde hasar gören Van Devlet Tiyatrosu ve Van
Kültür Merkezi binalarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35614) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
146.- Balıkesir
Milletvekili Namık Havutça’nın, bazı ifadelerine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/35615) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
147.- Gaziantep
Milletvekili Mehmet Şeker’in, resen emekliye sevk edilen kişilere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35616) (Başkanlığa geliş tarihi:
06.12.2013)
148.- İstanbul
Milletvekili Celal Dinçer’in, Bakanlığın düzenlediği bir geziye ilişkin Gençlik
ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/35617) (Başkanlığa geliş tarihi:
04.12.2013)
149.- İzmir
Milletvekili Erdal Aksünger’in, bir tesisten “Atatürk” isminin çıkarıldığı
iddialarına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/35618)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
150.- İstanbul
Milletvekili İhsan Barutçu’nun, insülin ve şeker ölçüm cihazlarının
karşılanmasında yaşanan sorunlara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35619) (Başkanlığa geliş tarihi: 09.12.2013)
151.- Van
Milletvekili Aysel Tuğluk’un, İŞKUR’un resmi internet sitesindeki başvuru
formunda yer alan bir okula ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35620) (Başkanlığa geliş tarihi: 09.12.2013)
152.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, gözaltına alınan bir avukata işkence yapıldığı
iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35621)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09.12.2013)
153.- Van
Milletvekili Aysel Tuğluk’un, Van’da konteyner kentte yaşayanların sorunlarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35622) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09.12.2013)
154.- Van
Milletvekili Aysel Tuğluk’un, Van’ın Erciş ilçesinde bir konteyner kentte
yaşayanların polis tarafından taciz edildiği iddialarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35623) (Başkanlığa geliş tarihi: 09.12.2013)
155.- Van
Milletvekili Aysel Tuğluk’un, bir askeri okula ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/35624) (Başkanlığa geliş tarihi: 09.12.2013)
156.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, 2007 yılında yapılan bir operasyon sonrası
kaybolan bir üstteğmene ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/35625) (Başkanlığa geliş tarihi: 09.12.2013)
157.- Van
Milletvekili Aysel Tuğluk’un, askeri güvenlik yolu inşaatlarına ilişkin Milli
Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/35626) (Başkanlığa geliş tarihi:
09.12.2013)
158.- Van
Milletvekili Aysel Tuğluk’un, radyasyonlu atıklara ve radyasyona maruz kalan
kamu görevlilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35627)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09.12.2013)
159.- Van
milletvekili Aysel Tuğluk’un, Elazığ E Tipi Kapalı Cezaevinde kalan bir
hükümlüye ayrımcılık yapıldığı iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/35628) (Başkanlığa geliş tarihi: 09.12.2013)
160.- Van
Milletvekili Aysel Tuğluk’un, Van’da TOKİ tarafından inşa edilen deprem
konutlarının değerinin üzerinde satıldığı iddialarına ilişkin Çevre ve Şehircilik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35629) (Başkanlığa geliş tarihi: 09.12.2013)
161.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, Bingöl’ün enerji potansiyeline ve enerji
alanında Bingöl’de gerçekleştirilen projelere ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35630) (Başkanlığa geliş tarihi: 09.12.2013)
162.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, bir ilçe milli eğitim müdürü hakkındaki
iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35631)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09.12.2013)
163.- İstanbul
Milletvekili İhsan Barutçu’nun, çocuk endokrinolojisi alanında yaşanan
eksikliklere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/35632)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09.12.2013)
18 Aralık 2013 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 10.01
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 35’inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, gündeme geçiyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bu, bütçeyle
ilgili alınan bir geleneksel karar olduğu için yapıyorum muhteremler.
Sayın
milletvekilleri, şimdi programa göre 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (X)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu
Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (X)
BAŞKAN –
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Geçen birleşimde
2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 5’inci maddesi kabul
edilmişti.
Şimdi 6’ncı
maddeyi okutuyorum…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Vural.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Bugünkü görüşmelere başlamadan önce bir hususu Genel Kurula arz etmek
istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, bütçe oylamasının,
devam etmekte olan yolsuzluk ve rüşvet operasyonuyla ilgili iddianamenin
hazırlanmasından sonraya ertelenmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, bütçeler önemli belgelerdir. Hem kesin hesap hem bütçeyle
ilgili, sayın bakanların bütçeleri oylanmakta, yaptığı işlerin hesabı
verilmekte ve bu oylama sonucunda denetim ve güven ilişkisine dayalı bir
değerlendirme yapılmaktadır. Şimdi, gerçekten bu bütçeler aynı zamanda bu bütçeyi
uygulayacak olan bakana da güven duyulup duyulmadığını ortaya koyan
bütçelerdir. Bu bakımdan, çok önemli bir rüşvet ve yolsuzluk operasyonu devam
etmekte ve bu operasyon içerisinde bazı kamu görevlileri ve bakanların
ilişkileri sorgulanmaktadır. Bütçenin güvene dayalı olması çok önemlidir.
Dolayısıyla bu bütçe görüşmelerinin yürütüldüğü bir ortam içerisinde
birilerinin savcılıkta ama bütçelerinin Mecliste olması bu görüşmelerin
sağlıklı bir ortam içerisinde yapılmasını engellemektedir.
Bu bakımdan, eğer
uygun olursa, bu bütçelerle ilgili… Belki bunun sonucunda sayın bakanların
değişmesi durumu olabilir, Hükûmetin alacağı takdirdir ama burada eğer biz
bununla ilgili bir oylamayı yaparsak, bu sebepten dolayı ayrılmaları söz konusu
olan bakanlara bir taraftan güven duymuş olacağız, bir taraftan da böyle bir
hususla ilgili bir ortam ortaya çıkacak. Bu da değerli milletvekillerinin
verdiği oyların yanlış anlaşılmaya sebebiyet vereceğini düşünüyorum.
O bakımdan,
Hükûmetin özellikle bu konuda bu bütçenin görüşmelerinin oylanmasının, bu
rüşvet ve yolsuzluk operasyonuyla ilgili iddianame ortaya çıkıncaya kadar ve
bununla ilgili, Hükûmetin, Sayın Başbakanın kullanabileceği bir inisiyatif
gerçekleşinceye kadar ve milletimizi de bütçesiz bırakmamayı da dikkate alarak
2014 yılından önce olmak şartıyla son oylamalarının ötelenmesi gerektiğini
düşünüyorum. Aksi takdirde, bu bütçede eğer öyle bir şey, bundan dolayı sayın
bakanlarla ilgili Sayın Başbakanın bir icraatı olacaksa -burada
milletvekillerimizin yaptığı oylama güven oylamasıdır- Parlamentonun güven
duyup da daha sonra bununla ilgili bir görevden alınma gibi bir durum ortaya
çıkarsa, sistem açısından sıkıntı olacaktır.
Ben bu konuyu arz
etmek istedim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Bir de şunu ifade etmek istiyorum: Burada Hükûmet var. Rüşvet ve
yolsuzluk operasyonu devam ederken, bu operasyonu yapan kamu görevlilerinin
görevden alınması hukukun üstünlüğüne darbedir, bu bir parti devleti
anlayışıdır. Hiç kimse ayıpların üstünü örtemeyecektir. Eğer bir vicdan isyanı
varsa, bırakınız da kamu görevlileri çalışsın. “Hodri meydan” diyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Vural.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Efendim, basın toplantısı yapsın bununla ilgili. Bunu, burada niye
açıklıyor? Basın toplantısı yapsın.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ama bu girişimin hukuk devletine, hukuk devleti ilkelerine aykırı
olduğunu, Hükûmetin bu konuda…
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Bunlar bütçeyle alakalı konu mu?
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Vural.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Bütçeyle alakası olmaz olur mu, tam da bütçenin kendisi.
OKTAY VURAL
(İzmir) –… hukuki sürecin önünü açması gerektiğini düşünüyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Vural.
RECEP ÖZEL (Isparta)
– Başkanım, bununla ilgili basın toplantısı yapabilir ya.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Yolsuzlukların ta kendisi.
ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Neyle alakalı? Bütçeyle alakalı, her şeyle alakalı.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Milletin parasıyla alakalı, parası.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Tabii ki, tam bütçeyle alakalı.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Tam da bütçe, bütçe tabii. Nasıl kesin hesaba oy vereceksiniz? İnsaf
ya, sizi düşünüyoruz.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu
Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
BAŞKAN – Maddeyi
okutuyorum:
Aktarma, ekleme,
devir ve iptal işlemleri
MADDE 6- (1) a) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli
idarelerin bütçelerinin "Personel
Giderleri" ile "Sosyal
Güvenlik Kurumlarına Devlet Primi Giderleri" tertiplerinde yer alan
ödenekleri, Maliye Bakanlığı bütçesinin "Personel Giderlerini Karşılama
Ödeneği" ile gerektiğinde "Yedek Ödenek" tertibine; diğer
ekonomik kodlara ilişkin tertiplerde yer alan ödenekleri ise 5018 sayılı
Kanunun 21 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan sınırlamalara tabi
olmaksızın Maliye Bakanlığı bütçesinin "Yedek Ödenek" tertibine
aktarmaya,
b) Genel bütçe
kapsamındaki kamu idarelerinden, hizmeti yaptıracak olan kamu idaresinin isteği
üzerine bütçesinden yıl içinde hizmeti yürütecek olan idarenin bütçesine,
fonksiyonel sınıflandırma ayrımına bakılmaksızın ödenek aktarmaya ve bu konuda
gerekli işlemleri yapmaya,
c) Genel bütçe
kapsamındaki kamu idareleri için 2014 Yılı Programının Uygulanması,
Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karara uygun olarak yılı yatırım programında
değişiklik yapılması hâlinde, değişiklik konusu projelere ait ödeneklerle ilgili
kurumlar arası aktarmaya,
ç) Kamu
idarelerinin yeniden teşkilatlanması sonucu, bütçe kanunlarının uygulanması ve
kesin hesapların hazırlanması ile ilgili olarak gerekli görülen her türlü bütçe
ve muhasebe işlemleri için gerekli düzenlemeleri yapmaya,
Maliye Bakanı
yetkilidir.
(2) Genel bütçe
kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idareler, aktarma yapılacak
tertipteki ödeneğin yüzde 20'sine kadar kendi bütçeleri içinde ödenek aktarması
yapabilirler. Bu idarelerin yüzde 20'yi geçen diğer her türlü kurum içi
aktarmalarını yapmaya Maliye Bakanı yetkilidir. 2014 Yılı Programının
Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karara uygun olarak 2014 Yılı
Yatırım Programına ek yatırım cetvellerinde yer alan projelerde değişiklik
yapılması hâlinde bu değişikliğin gerektirdiği tertipler arası ödenek aktarması
işlemlerinin tamamı 5018 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin üçüncü fıkrasında
yer alan sınırlamalara tabi olmaksızın idarelerce yapılır.
(3) Genel bütçe
kapsamındaki kamu idareleri, 29/6/2011 tarihli ve 644
sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname kapsamında Çevre ve Şehircilik Bakanlığına yaptıracağı
işlere ilişkin ödeneklerini Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bütçesine aktarmaya
yetkilidir.
(4) Genel bütçe
kapsamındaki kamu idareleri, 12/11/2012 tarihli ve
6360 sayılı On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Yedi İlçe Kurulması ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun
34 üncü maddesi kapsamında yaptıracakları her türlü yatırım, yapım, bakım,
onarım ve yardım işlerine ilişkin ödeneklerini İçişleri Bakanlığı bütçesine
aktarmaya yetkilidir. Merkezi yönetim kapsamındaki diğer kamu idareleri ise bu kapsamdaki
kaynak transferlerini tahakkuk işlemi ile gerçekleştirir.
(5) Milli Savunma
Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı; cari yıl
içinde aralarında yapılan hizmetlerin bedellerini karşılamak amacıyla varılacak
mutabakat üzerine, bütçeleri arasında karşılıklı aktarma yapmaya yetkilidir.
(6) Milli Savunma
Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı;
bütçelerinde yer alan Silahlı Kuvvetlerin tek merkezden yönetilmesi gereken
ikmal ve tedarik hizmetleri ile bir fonksiyona ait bir hizmetin diğer bir
fonksiyon tarafından yürütülmesi hâlinde ilgili ödeneği, fonksiyonlar arasında
karşılıklı olarak aktarmaya yetkilidir.
(7) Özel bütçeli idareler ile düzenleyici ve denetleyici
kurumların (B) işaretli cetvellerinde belirtilen tahmini tutarlar üzerinde
gerçekleşen gelirler ile (F) işaretli cetvellerinde belirtilen net finansman
tutarlarını aşan finansman gerçekleşme karşılıklarını, idare ve kurumların
bütçelerinin mevcut veya yeni açılacak tertiplerine ödenek olarak eklemeye
Maliye Bakanlığınca belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde kamu idareleri
yetkilidir.
(8) Genel bütçe
kapsamındaki kamu idareleri arasındaki kaynak transferleri ödenek aktarma
suretiyle yapılır. Merkezi yönetim bütçesi kapsamındaki idareler ve kurumlar
arasındaki diğer kaynak transferleri tahakkuk işlemleriyle gerçekleştirilir. Bu
işlemler karşılığı tahsil edilen tutarlar, ilgili kamu idaresince bir yandan
(B) işaretli cetvellere gelir, diğer yandan (A) işaretli cetvellere ödenek
kaydedilir.
(9) a) Milli
Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı ve
Emniyet Genel Müdürlüğü bütçelerinin (özel ödenekler ve "03.9 Tedavi ve
Cenaze Giderleri" ekonomik kodunu içeren tertipler hariç) mal ve hizmet
alım giderleri ile ilgili tertiplerinde yer alan ödeneklerden yılı
içinde harcanmayan kısımları,
hizmetin devamlılığını sağlamak
amacıyla ödeneklerinin yüzde 30'unu aşmamak üzere ertesi yıl bütçesine
devren ödenek kaydetmeye,
b) 12/3/1982
tarihli ve 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununun 21 inci maddesinin ikinci
fıkrası gereğince Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesinin 21.01.36.00 ve
21.01.36.63 kurumsal kodu altında bulunan
(03) ekonomik kodunu
içeren tertiplerinde yer
alan tanıtma amaçlı
ödeneklerden harcanmayan kısımları ertesi yıl bütçesinin aynı
tertiplerine devren ödenek kaydetmeye,
c) Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu bütçesinin 40.08.33.00-01.4.1.00-2-07.1 tertibinde yer alan ödenekten harcanmayan kısımları
ertesi yıl bütçesinin aynı tertibine devren ödenek kaydetmeye,
ç) Bilim, Sanayi
ve Teknoloji Bakanlığı bütçesinin 26.01.31.00-04.8.1.02-1-07.1,
26.01.31.00-04.8.1.04-1-08.1, 26.01.31.00-04.8.1.04-1-05.4 ve
26.01.31.00-04.8.1.06-1-05.4 tertiplerinde yer alan ödeneklerden harcanmayan
kısımları ertesi yıl bütçesinin aynı tertiplerine devren ödenek kaydetmeye,
d) Hazine
Müsteşarlığı bütçesinin 07.82.32.00-04.1.1.00-1-07.2,
07.82.32.00-04.1.1.00-1-05.6 ve 07.82.32.00-01.2.1.00-1-08.2 tertiplerinde yer
alan ödeneklerden harcanmayan kısımları ertesi yıl bütçesinin aynı tertiplerine
devren ödenek kaydetmeye,
e) Emniyet Genel
Müdürlüğü bütçesinin "03.1.1.01 Emniyet Genel Müdürlüğü Güvenlik
Hizmetleri Yatırımları" fonksiyonu altında yer alan yatırım ödeneklerinden
harcanmayan kısımları ertesi yıl bütçesinin aynı tertibine devren ödenek
kaydetmeye,
f) İlgili mevzuatı gereğince özel gelir kaydedilmek üzere tahsil
edilen tutarları, idare bütçelerinde söz konusu mevzuatta belirtilen amaçlar
için tertiplenen ödenekten kullandırmak üzere genel bütçenin (B) işaretli
cetveline gelir kaydetmeye ve bütçelenen ödenekten gelir gerçekleşmesine göre
ilgili tertiplere aktarma yapmaya, yılı içinde harcanmayan ödenekleri (2013
yılından devredenler de dâhil) ertesi yıl bütçesine devren gelir ve ödenek
kaydetmeye, bu hükümler çerçevesinde yapılacak işlemlere ilişkin usul ve
esaslar belirlemeye,
Maliye Bakanı
yetkilidir.
BAŞKAN – Madde
üzerinde ilk söz, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Van Milletvekili Sayın
Özdal Üçer’e aittir.
Buyurun Sayın
Üçer. (BDP sıralarından alkışlar)
(Hatip elinde bir
fotoğrafla kürsüye çıktı)
BDP GRUBU ADINA
ÖZDAL ÜÇER (Van) – “Sayın Başkan, değerli üyeler; yaklaşık yirmi sekiz yıldır
cezaevinde bulunmaktayım. Yaşamımı demokrasi ve özgürlük mücadelesine adadım.
Ülkemizin demokratikleşmesi, özgürleşmesi ve özgürlükler ülkesi hâline gelmesi
için sizlerle birlikte çalışmak isterdim ama bu mümkün olmadı. Oldukça
kısıtlayıcı koşullarda milletvekilliğimin üçüncü yılını da cezaevinde bitirmek
üzereyim. Maliye Bakanlığının sunduğu 2014 yılı bütçesi hakkında, araştırma ve
inceleme imkânlarımın olmadığı bir ortamda sadece sorumluluk duygusuyla ve
katkı yapmak dileğiyle sizlere sesleniyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bütçe hazırlıkları ve uygulamaları tüm yönleriyle
hayatımızı etkiliyor. Demokrasimizin sağlıklı işleyip işlemediğinin ve
toplumlarımızın önceliklerine hitap edip etmediğinin göstergesi olmaktadır.
Bilindiği gibi, demokrasisi gelişmiş olan toplumlar öncelikle şeffaflığı esas
alırlar. Geçmiş uygulamaların hesabını verme gibi çok önemli bir konuyu dar bir
zaman aralığına sığdırıp tartışamazlar, tartışmazlar çünkü böylesi bir daraltma
sorgulamayı imkânsız hâle getirir. Bu yüzden, hazırlanan bütçeler her
hazırlanma aşamasında ilgili topluluk ve kurumlarla tartışılarak aleniyet
kazanır. Günümüzün gelişmiş iletişim teknolojisi bir hayli kolaylık da
sağlamaktadır. Maalesef bu önemli konu önemsenmemekte ve insanlarımıza hesap
vermekten kaçınma bir iktidar tasarrufu olarak görülmektedir.
Demokrasisi zayıf
olan ülkeler şeffaflıktan kaçınırlar. Hükûmetin şeffaflıktan kaçınması öz güven
yoksunluğundan ve sınırlı bir demokrasiyi savunmasından kaynaklanmaktadır. En
önemlisi de kapsayıcı bir politika uygulamaktan uzak olduğu için bu evrensel
ilkeyi işletmemektedir. Peki, Hükûmet neden bu evrensel ilkeyi işletmemektedir?
Kuşku yok ki Hükûmetin on bir yıllık bütçe uygulamaları
kendine yakın şirketleri kollama, kendi yerel yönetimlerini besleme, en fazla
rant getiren alanlara yönelme, hazine arazileri ve kamu alanlarının satışı,
inşaat, sağlık ve benzeri gibi ve bankalar aracılığıyla piyasalarla oynayarak
günlük büyük kazançlar elde etme politikaları ülkemizi bölmüş ve toplumda gelir
uçurumu yaratmıştır. Şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkeleri
işletilmediği için bütçe tartışmalarında Meclis âdeta bir oldubittiye
zorlanmaktadır. Sonuçta, hesap vermeden, şeffaflık sağlanmadan bütçe
onaylanmaktadır. Muhakkak ki bütçeyi Hükûmet hazırlayacaktır, politik olarak
kendi önceliklerine ağırlık verecektir ancak yasalar karşısında sorumluluk
taşıdığını ve dengeleri sağlamak zorunda olduğunu da unutmayacaktır.
Zaten demokrasisi
oldukça zayıf olan -örgütlenme, düşünce özgürlüğü ve benzeri konular açısından
değerlendirildiğinde- ülkemizde otoriter ve merkezî bir mantıkla bütçe
çalışmaları ele alınırsa nihayetinde zorbalığa varan uygulamalar ortaya çıkar.
Bu zorbaca uygulamaların başında hidroelektrik santralleri ve maden arama
faaliyetleri gelmektedir. On bir yıllık hükûmet icraatlarında bu alanlarda
yüzlerce kanunsuz uygulama açığı çıkmıştır. Mahkemelerdeki dava yoğunluğu da
bunu göstermektedir. Dolayısıyla, kanunlara aykırı bu uygulamalardaki ısrar ve
uygulanan şiddeti zorbalık olarak ifade etmek aşırı bir itham değildir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yine, şeffaflık ilkesi uygulanmadığı ve katılımcılık
esas alınmadığı için şu anda mahkemece iptal edilen Karadeniz Sahil Yolu Projesi’nin
giderleri kimlerden tahsil edilecektir? Bu büyük projeye gerek planlama gerek
fizibilite gerekse de uygulama çalışmaları aşamalarında yapılan astronomik,
sadece hafriyat taşımaya ödenen rakamlar bile akıl dışıdır. Ödemelerin hesabını
kimler verecektir?
Tabii ki Hükûmet
sadece şeffaflıkla ilgili değil, aynı zamanda bütçe hazırlama aşamalarında ve
uygulamalarda katılımcı ve denetime açık politikalardan uzak durmaktadır.
Karadeniz Sahil Yolu Projesi yüzlerce örnekten sadece biridir, katılımcı bir
politikadan uzak olarak hazırlanıp uygulandığı için çökmüştür. Aynı durum,
üçüncü köprü başlangıç uygulamalarında da görülmüştür. Bu örneklere dayanarak
şunu belirtmek istiyorum: Karadeniz Sahil Yolu Projesi’ne harcanan bütçe,
askerî harcamalar çıkarılsa yıllık olarak Doğu Anadolu Bölgesi’ne harcanan
bütçeden daha fazladır. Şimdi de kaynak çöpe atılmış, mahkemece iptal
edilmiştir. Sadece bu yol için yapılan viyadüklere ödenen para Van
Belediyesinin üç yıllık bütçesini geçmektedir. Bu kayıplar, demokrasi kültürünü
önemsemeyen merkezî
uygulamaların bir sonucudur. Hükûmetin birçok alanda hazırladığı bütçelerin
katılımcılıktan -yerel halkların ihtiyacı, STK’lar, yerel yönetimler ve daha
nicesi- uzak olarak hazırlanmasının en
önemli nedeni, Hükûmet yanlısı şirketlere büyük rantlar sağlamak içindir. Bunun için
bazı alanlardaki bütçe hazırlıkları, kamusal akılla hiçbir alakası olmayan bu
tür uygulamalar kendini en büyük işveren olarak görme anlayışından
kaynaklanmaktadır. Özellikle, HES, yol, köprü, enerji ve tarım alanında
hazırlanan bütçelerde bu kayırmalar görülmektedir. Basından öğrendiğim kadarıyla bu bilgileri
takdim ediyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hükûmetin 2014 yılı bütçesi de bu mantıkla
hazırlanmıştır. Yıllardır ihmal edilen eğitim bütçesini buna örnek
gösterebiliriz. Yine, sunulan mevcut bütçeyle kentsel kalkınma esas alınmakta
ve bir bütün olarak kırsal kesimin tasfiyesi amaçlanmaktadır. Bu politika,
bütçe mantığında bindiği dalı kesmektir. Başta çok fazla talep, tüketici
toplumunun büyütülmesini yaratarak pazarı canlandırma amaçlansa da sonuçları
itibarıyla yıkıcı olduğu açıktır. Fakat, Hükûmetin on
yıldır uyguladığı tarım, hayvancılık, orman, maden, HES politikaları vahşi
kapitalizmi anımsatmaktadır. Doğamız, doğal park ve sit alanlarımız kör bir
hırsla yağmalanmaktadır. Birçok havzamızda ekolojik felaketler -gediz havzası,
Konya Ovası gibi- birbirini takip etmekte ve ekosistemler tahrip edilmektedir.
Sayın Başkan ve
değerli milletvekilleri; Maliye Bakanlığı 2014 yılı bütçesi sunuşunda şöyle
denilmektedir: Türkiye’de kadınların iş gücüne katılım oranı düşüktür. Temmuz
2013 itibarıyla yüzde 31,6 olan kadınların iş gücüne katılımı, yüzde 64,4 olan
OECD ortalamasının yarısı kadardır. Türkiye’de iş gücü piyasanın en önemli
sorunlarından biri de iş gücü piyasasındaki katılıktır. Türkiye’de iş gücü
piyasası esneklik göstergeleri açısından 34 OECD üyesi ülke arasında en son
sıradadır. Türkiye’de haftalık 48,9 saat olan ortalama çalışma süresi, OECD
ülkelerindeki ortalama 38,5 saat ile karşılaştırıldığında çok yüksektir.
Ayrıca, toplam istihdamın sadece 11,8’i kısmi zamanlıdır. Bu oran, OECD
ülkelerinde yüzde 20’lerin üzerindedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sonuç olarak 2014 yılı bütçesinde işsizliğe,
emekçilerin içinde bulunduğu koşullara, kırsal kesimin korunarak
geliştirilmesine ve doğanın tahribatı sorununun nasıl çözüleceğine ilişkin en
ufak bir emare bulunmamaktadır. Tam tersine, HES ve nükleer santraller ön plana
çıkarılarak -kısmen demir yollarına geçmişten biraz fazla önem verilmesi
dışında- ekolojik tahribatı sürdürmede ısrarcı olduğu görülmektedir. Ayrıca,
otuz yıllık savaşın yarattığı büyük ekonomik tahribatlar bulunmaktadır. Köye
dönüş çalışmaları başta olmak üzere toplumsal alanda ortaya çıkan yaraların
sarılması ve istihdamın artırılması büyük önem taşımaktadır. Bütçe
hazırlanırken böylesine büyük bir sorun yokmuş gibi görmezden gelinmiştir.
2014 yılı
bütçesinin, belirtilen eleştirilerin ışığında düzeltilerek yürürlüğe girmesini
ümit ediyorum. Daha anlamlı katkılar yapabileceğim özgür koşullarda birlikte
çalışma dileğimi tekrardan yineliyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum.
Kemal Aktaş. Van
Milletvekili. D Tipi Kapalı Cezaevi. Diyarbakır.” (BDP sıralarından alkışlar)
Diyarbakır’da ve
bütün zindanlarda özgürlük direnişi olan bütün KCK tutukluları başta olmak
üzere, sayın milletvekillerimiz başta olmak üzere, bütün siyasi tutsakların
onurlu mücadelesini, onurlu direnişini saygıyla selamlıyorum. Ülkemizde bütün
siyasi tutsakların özgür olması dileğiyle sayın milletvekillerimin, başta Sayın
Hatip Dicle olmak üzere bütün sayın milletvekillerimin Mecliste bizlerle
siyaset yapabilme şansına bir an önce kavuşabilmesi dileğiyle Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işık.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 Yılı Bütçe
Kanunu’nun 6’ncı maddesi üzerinde grubum adına görüşlerimizi aktarmak üzere
huzurunuza geldim. Bu vesileyle sizleri ve bizleri izleyen aziz milletimizi
saygıyla selamlıyorum.
Bu madde, özellikle bazı konularda yedek ödeneklerin aktarılması,
idare içerisinde fasıllar arası kaydırmanın yapılması, yatırımlar için kurumlar
arası aktarmaların yapılması, her türlü bütçe ve muhasebe işlemleri için
gerekli düzenlemelerin yapılması konusunda Maliye Bakanına yetki veriyor yani
tabiri caizse “Ormanın kralı benim.” diyor Sayın Bakan, “Her türlü yetki bana
aittir; ben istersem olur, ben istemezsem olmaz.” anlamında bir yetki alıyor. Hayırlı olsun. Olması da gerekir.
Diğer taraftan,
ödeneğin yüzde 20’sine kadar aktarma yapılabilmesini ve bunu aşan durumlarda
yine Maliye Bakanının yetkili kılınmasını öngören düzenlemeler var. Çevre ve
Şehircilik Bakanlığının yapacağı işler için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
bütçesine aktarma yapılacağı hükümleri yer alıyor.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Önce Bakanını bir aktarmak lazım!
ALİM IŞIK
(Devamla) – Evet.
Diğer taraftan,
büyükşehir yapılan yeni bütünşehirlerde yine İçişleri Bakanlığına yetki
veriyor. Millî Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik
Komutanlığı arasında aktarmaların yapılabileceği hüküm altına bağlanıyor. Fazla
gelirler, idarece ödenek olarak kendi idarelerine eklenebilecek. Ayrıca, Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına da yine yetki veriliyor.
Bunlarla ilgili
görüşlerimi biraz sonra açıklayacağım. Ancak, konuşmamın başında, dün Sayın
Bakana Türkiye’nin gündemine gelen yolsuzluk operasyonlarıyla ilgili
düşüncesini sorduğumda gayet samimi bir şekilde “Şahsımla veya yakın çevremde
böyle bir olay olsa düşünebilirim.” şeklinde cevap vermişti ve hepimiz de
rahatladık yani sağduyunun hâkim olduğu kabine üyelerinin de bulunduğu
konusunda. Ancak, bu sabah, eğer doğruysa, Twitter’dan sanki bunun cımbızla
çekilip alındığı, başka anlamlara gelecek şekilde verildiği gibi bir mesajınızı
okudum. Sayın Bakanım, sizin dürüstlüğünüze inandığımı zaten dün de söylemiştim.
Bugün de bu dönüşün… Eğer doğruysa bu ifadeler medyada yer alan -ki Twitter’dan
verdiğiniz mesajların size ait olduğunu düşünüyorum- o zaman, dünkü
söylediğinizin bugün arkasında kalmanızın sizin açınızdan size yakışan olduğunu
düşünüyorum.
Diğer taraftan,
sadece bu olaylara adı karışan bakanlarla ilgili bir yorum yapmayı
düşünmüyorum. Fakat siz bu bütçeyi, bu bakanlarla, nasıl bunlara emanet ederek
yürüteceksiniz? Artık, bu, bulandı. Onun için, bir taraftan, evet, “Yargıya
intikal etmiş bir konu, yorum yapmak istemiyorum.” diyorsunuz, doğrudur, ben de
aynı şeyi düşünüyorum ama aynı Hükûmetin bir gecede bu operasyonları yapan
müdürleri görevden alması yargıya müdahale değil mi Sayın Bakanım? Yani, bu
nasıl bir Türkiye, bu nasıl bir hükûmet anlayışı? Operasyonu yapan müdürleri
görevden alacaksınız, Deniz Feneri’ndeki savcıları görevden alacaksınız, ondan
sonra da “Yargıya intikal etmiş konuda biz herhangi bir yorum yapmak
istemiyoruz.” diyeceksiniz. Burada bir çelişki var, burada bir sıkıntı var.
Onun için, özellikle sizin bu konuyu -düzeltecek ifadelerle, size yakışan
şekilde- tekrar yorumlayacağınıza inancımı belirtmek istiyorum konuşmamın
başında.
Değerli
milletvekilleri, günümüzde meydana gelen olumsuzluklara baktığımızda altında
rant kavgasının olduğu ortaya çıkıyor. Bu, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının
yine bu maddeyle aldığı haklar dan -ödenek aktarması ve yetkilerin onda
toplanması, büyükşehir yapılan yerlerde yeni bir düzenleme getirilmesi- yeniden
kavgaların, hırsızlıkların, usulsüzlüklerin yaşanacağı bir 2014 yılını bize
hazırlıyor. “Kentsel dönüşüm” adı altında yapılan düzenlemelere baktığınız
zaman tamamen birilerini zengin etmeye yönelik ada ve parsel bazında özel
uygulamaların yapıldığını görüyoruz.
Ben kendi ilim
Kütahya’dan örnek vereyim. Küçük Sanayi Sitesi’nin bulunduğu ve ona yakın bir
mahallemizde, Karapınar Mahallesi olarak bilinen mahallede, göçmen
vatandaşlarımızın çoğunlukla bulunduğu parseller üzerinde sıvılaşma ve zemin
sıvılaşması olduğu gerekçesiyle kentsel dönüşüm başlatıldı. “2 katlı binayı
kaldıramaz.” anlayışıyla yıktığınız mahallede 11 katlı, 12 katlı şimdi şehrin
içerisinde ucube binalar dikiliyor. Ama, bir
bakıyorsunuz gerçekten orada yaşayan vatandaşların evleri, arazileri ellerinden
öldüm pahasına alınmış, itiraz edenlere akşamüzeri bir ekip geliyor, zorla ikna
ediliyorlar, ertesi gün imza atılıyor, şimdi 40-50 bin liraya evler alınıyor,
aynı yerde o evin bulunduğu yere 12 katlı apartmanlar dikiliyor ve apartmanın
bir dairesi 150-200 bin liradan aşağı değil. Şimdi, yani bunun neresinde vicdan
var? Bunun neresi bu milletin lehine?
Dolayısıyla, bu
bütçede Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile ilgili aktarmaları derhâl kaldırmanız
lazım. Artık, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Türkiye'nin her yerinde bu konuda,
maalesef, sicil olarak sicili bozulmuş bir Bakanlık durumuna gelmiştir. Onun
için, ben bu bakan arkadaşlarımızın derhâl ama derhâl, yarından itibaren veya
bugün bu görevi bırakmalarından yana olduğumu şahsi fikrim olarak ifade
ediyorum. Bu Hükûmette bu yolsuzluğa bulaşan Bakan arkadaşlarımızın bu bütçeyi
doğru dürüst uygulama şansı kalmamıştır. Doğru yaptıkları her işte dahi
vatandaşın kafasında mutlaka bir soru işareti çıkacak, dolayısıyla bu, huzur
getirmeyecektir. Bunu mutlaka sizlerle paylaşmak istedim.
Bir diğer konu,
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile ilgili. Buradaki yetkililerle ilgili
olduğu için konuşuyorum. Cari açığın önemli kalemlerinden birisinin enerji
giderleri olduğunu biliyoruz, sizler de zaman zaman dile getiriyorsunuz. Fakat
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının sorumluluğunda olan TÜBİTAK'ın rapor
verdiği ve Türkiye'de bazı girişimci mucit insanlarımızın ürettiği yakıt
tasarruf cihazları, bir türlü, iki üç yıldır, müracaatları yapılmasına rağmen,
Bakanlığınızdan ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığından bir teşvik
alamıyor. Ticari ismi "Eko 66" olarak Amerika'dan dahi yılın ödülünü
almış bir belgeli yakıt tasarruf cihazı. TÜBİTAK'a soruyoruz, Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığına soruyoruz "TÜBİTAK'tan böyle bir rapor alınmamıştır."
diyor ama vatandaşın elinde rapor var. "Yüzde 12-13 oranında yakıt
tasarrufu sağlar." diye TÜBİTAK raporu veriyor ama Bakanlık böyle bir
raporun verilmediğini ifade ediyor.
Şimdi, bu konuda,
özellikle yerli mucitlerin desteklenmesi, yakıt tasarrufuna yol açan önemli
buluşların teşvik edilmesi konusunda, enerji açığının kapatılması ve yerli
girişimcileri motive etme adına önemli bir uygulama olacağını düşünüyorum.
Özellikle bu konuyu sizlerden istirham ediyorum Sayın Bakanım yani enerji
tasarrufu sağlayan yerli uygulamalara bu Hükümetin bir şekilde destek olması
gerektiğini ifade etmek istiyorum.
Millî Savunma
Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı arasındaki
ödenek aktarmalarının doğru bir uygulama olacağını düşünüyorum. Ancak Sahil
Güvenlik Komutanlığının uygulamaları ve orada gerçekleşen bazı idari
görevlerdeki usulsüzlükler konusunu size buradan hatırlatmak istiyorum,
belgelerini size ulaştırırım. Defalarca soru önergesi vermeme rağmen, bu
konuda, maalesef, inandırıcı, doğru bir cevap alamadık. Fakat orada çok ciddi
iddialar vardır, birkaç bürokrat koca bakanlığın adını lekeleyecek durumdadır;
bunu da sizlerle paylaşmak istiyorum
Diğer taraftan,
yeni büyükşehir yapılan illere yapılacak ödenekler konusunda da İçişleri
Bakanlığının çok dikkatli davranması gerektiğini düşünüyorum. Zaten burada
çıkarılan kanunlarla büyükşehirlerdeki meraları imar alanına açtınız, bir de
para aktardınız, her türlü yetkiyi bu bakanlıklara verdiğiniz zaman bu anlamda
ciddi sorunların yaşanacağı bir 2014 yılı kaçınılmaz olur diyorum, bu duygu ve
düşüncelerle tekrar 2014 yılı bütçesinin hayırlara vesile olmasını diliyor,
sizlere de saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Ahmet Toptaş.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014
yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 6’ncı maddesi üzerine Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi
saygılarımla selamlarım.
Bütçe
görüşmelerinde Hükûmetin halka hesap vermesi gereken konularda, halk adına
denetim yapma görevimizi yerine getirmemizi engelleyen ve bu çerçevede,
Sayıştay raporlarını Meclise göndermeyen Sayıştay Başkanını ve bu raporları
talep etmeyen Meclis Başkanını protesto ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, iki gündür medyada flaş haber olarak sürekli verilen ihaleye fesat
karıştırma, rüşvet alma, kara para aklama ile ilgili operasyon, gözaltına
alınan bakan çocukları, iş adamları, banka yöneticileriyle ilgili iddialar,
Sayıştay raporlarının neden Meclisten kaçırılarak nelerin gizlenmek istendiğini
ortaya çıkarmıştır. Artık mızrak çuvala sığmamaktadır. Yıllardır söylediğimiz,
Meclis araştırması, Meclis soruşturması istediğimiz yolsuzluk iddialarımız
sürekli reddedildi ama kirli ilişkiler, kirli çamaşırlar, kumpaslar ortaya
serilmeye başlandı. Bunlar henüz buz dağının görünen parçaları.
Değerli
milletvekilleri, Türk halkı inim inim inlerken, AKP iktidarı pembe dünyalar
anlatarak, doğru olmayanları gerçekmiş gibi anlatarak bugüne kadar geldik.
Artık, halkımız gerçeği yaşamakta, görmekte ve sizin pembe hayallerinize itibar
etmemektedir; Sayın Başbakanın dediği gibi, 30 Mart seçimleri de bu itibarın da
derecesini gösterecektir.
Bakınız, sizin
halkı uyutmak için kurguladığınız, her gün korkuttuğunuz, yandaşınız olan ya da
akrabayı taallukatınıza aldırdığınız gazeteler ve televizyonlarda yayınlattığınız
pembe dünya, halkın gerçekleriyle nasıl çatışıyor göreceksiniz.
Bırakın bir
meslek ya da kariyer sahibi olmadığı için iş bulamayan milyonlarca insanı,
milyonlarca üniversite mezunu genç -inşaat mühendisi, mimar, gıda mühendisi,
ziraat mühendisi, atanamayan binlerce öğretmen, sağlık memuru- yoksul ana
babalarının kendilerine verdiği harçlıkla sokaklarda gençliklerini
tüketmektedirler. Yarattığınız ithalata dayalı ekonomik modelle, bizim
çocuklarımızın yerine başka ülkelerin çocuklarına iş olanağı sağlıyorsunuz.
Bir memurun
aylığı açlık sınırını zor karşılıyor. Bir işçi emeklisinin aylığı başka hiçbir
gideri olmasa yani giyinmese, kuşanmasa, elektrik parası, su parası ödemese,
kira parası ödemese, çocuklarının okul masrafını ödemese sadece beslenmek için
harcasa ancak yirmi yedi gününe yetiyor. Aynı şekilde, bir BAĞ-KUR emeklisinin
maaşı yirmi üç günlük beslenmesine yetiyor. Bir asgari ücretlinin aldığı ücret,
yirmi üç günlük beslenmesine yetiyor. Emekli, karnını bile doyuramadığı için
bir iş yeri açıyor, maaşından yüzde 15, sosyal güvenlik destekleme primi
kesiyorsunuz. Gidin, görün şu, bu gibi koşullarda, buz gibi havada 3
metrekarelik dükkânda bir örs, çekiç koymuş, ayakkabı tamirciliği yapan ve
tamir için ayakkabı bekleyen emekliyi. Çöp kutularından pet şişe toplayan
emeklileri görün, şoförlük yapan emeklileri görün, anahtarcılık yapmak zorunda
kalan emeklileri görün. Günde 10 lira para kazanacak, evine bir ekmek fazla
götürecek diye çabalayan emekliyi, geçinecek kadar para vermediğiniz için çalışmak
zorunda kalan emekliyi, bir de yüzde 15 sosyal güvenlik destekleme primi
keserek cezalandırıyorsunuz.
İşçilerin iş
güvenliğini yok ettiniz. Çalışma özgürlüğünü ortadan kaldırdınız. Hiçbir işçi
sendikasının direne direne toplu sözleşme yaptığına tanık oldunuz mu? Memur
sendikalarına grev hakkı verecektiniz, artık memur sendikaları da yandaşınız
bir sendikada topladığınız memurlar adına, on dakikada sözleşme imzalar hâle
geldi.
4/B’ler
yarattınız, 4/C’ler yarattınız; işçilerin ve memurların iş güvencesini, gelecek
güvencesini ortadan kaldırdınız.
Yirmi beş yıl
kesintisiz prim yatırmış insanları “Yaşınız tutmuyor.” diye emekli etmediniz, hatta, sağlık hakkından bile yararlanamayan bu insanlar,
sokakta hiçbir güvencesiz ama yirmi beş yılını prim ödeyerek bu ülke için
çalışarak geçirmiş insanlar.
Değerli
arkadaşlar, hiçbir gelecek güvencesi olmayan taşeron işçilerinin miktarı 1
milyonun üzerindedir. Hastanelerde, belediyelerde, Karayollarında, hatta
Mecliste, binlerce taşeron işçisi hiçbir iş güvenliği olmadan güvence
beklemektedir.
700 bine yakın
güvenlik görevlisi hiçbir gelecek güvencesi olmadan sizden çare beklemektedir
ama hiçbirinizin bunu kendine dert ettiğini sanmıyorum. Eğer dert etmiş
olsaydınız, bu sorunların çözümü için, gerekli düzenlemeler için Parlamentoya
tasarılar getirirdiniz.
Borcunu
ödeyemediği için intihar eden memurları, askerleri düşünün, intihar eden
polisleri düşünün. Değerli arkadaşlar, sizin yarattığınız hayal dünyasıyla
gerçekler birbiriyle aynı değil. Çocuğu için, kundaktaki çocuğu için mama
çalan, mama çaldığı için de cezaevine çocuğuyla birlikte gönderilen bir anneyi
düşünün.
Dinleyin, esaret
altındaymış gibi YÖK baskısı altında bulunan, özgürlüğü elinden alınmış
üniversiteleri dinleyin, üniversite gençlerini dinleyin. Dinleyin değerli
arkadaşlar, bilim üretemeyen bu kuruluşlarda, bilim üretemeyen üniversite
hocalarını dinleyin. Banklarda oturma şekline bile karıştığınız, kafelerde
oturmalarına bile fırsat vermediğiniz binlerce gencin sorunlarını dinleyin.
Değerli
milletvekilleri, AKP’nin devri iktidarında 2,9 milyon hektar tarım arazisi
artık işlenmiyor. Motorinin fiyatı 1,30 liradan 4,58 liraya çıktı. Gübre ve
tarım ilaçları fiyatları uçarken, buğday, arpa, pancar, patates, ayçiçeği
vesaire tarım ürünlerinin fiyatları artık bunların arkasında nal toplar hâle
geldi.
2012’de sadece
150 milyon dolarlık buğday ithal eden Türkiye, 2012 yılında 1,1 milyar dolarlık
buğday ithal etti, saman ithal etti. Yani, kendi çiftçilerimize vermediğimiz
için 2,9 milyon hektar arazi boş kalıyor ama biz başkalarının çiftçilerine para
ödüyoruz. Kendi çiftçilerimizden esirgediklerimizi başka ülkelerin çiftçilerine
ödüyoruz, onlardan saman almak durumunda kalıyoruz. 2002 yılında sadece 8
milyon dolarlık canlı hayvan ve et ithal ederken 2011 yılında 1 milyar 535
milyon dolarlık canlı hayvan ve et ithal etmişiz.
Esnaf, bankalara
esir olmuş. 2002’de 8 milyon olan icra dosyası, 2012’de 21 milyona yükselmiş.
Esnafı vergilerinizle ezmişsiniz, AVM’lerle eziliyorlar. Bir de önümüzdeki yıl
yürürlüğe girecek olan İş Güvenliği Yasası’yla küçük esnafın artık ayakta
duramayacak hâle geldiğini söylemek isterim.
Yandaşlarınızı
ihya ettiniz. Muhalif saydığınız sanayicileri, iş adamlarını her türlü iktidar
yetkilerini kullanarak yok etmeye çalışıyorsunuz. Türk halkı artık pembe
senaryolara itibar etmiyor. Yıllarca türban üzerinden siyaset yaptınız,
sürdürdünüz bugüne kadar, sıkıştınız, şimdi, sıkıştığınızda her zaman
yaptığınız gibi, bir cami yalanı ortaya atıyorsunuz. Sayın Başbakan, Edirne’de
150 caminin yıkıldığını söylemiş Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında. Sayın
Başbakanın deyişiyle ne demek lazım? “Edep yahu!” demek lazım. Değerli
arkadaşlar, “Camide içki içildi.” dedi beş ay önce, imam üç yer değiştirmek
zorunda kaldı. “Camiler yıkıldı.” dedi. Soruyorum Sayın Başbakana: Foça
Kozbeyli Camisi, Üsküdar Aminehatun Camisi, Alvarlızade Camisi… Sayayım mı?
70-80 tane cami devri iktidarınızda yıkılmış. Cemevleri, camiler birileri için
siyaset meydanı ama bizim için ibadethanedir.
Değerli
arkadaşlar, Lincoln’ün ünlü bir sözü vardır: “Herkesi bazen kandırabilirsiniz,
birilerini her zaman kandırabilirsiniz ama herkesi her zaman kandıramazsınız.”
Şimdi, şapka
düşmüş kel görünmüştür. Bütün iman, edep, ahlak tartışması yapanların çocukları
soruşturuluyor. Çevreci çocuklar, yaşam haklarına müdahaleye karşı çıkan
çocuklar öldürülürken “Destan yazdı.” dediğiniz polisler, şimdi bakan
çocuklarını soruşturuyor, bugün 5 tane emniyet müdürü görevden alındı. Yani
bizim çocuklar öldürülürken “destan yazılacak,” sizin çocuklar soruşturulurken
hepsi görevden alınacak… (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET TOPTAŞ
(Devamla) – Bunun sonu gelmez değerli arkadaşlar. Vicdanı olan herkes, bu
halkın hakkına sahip çıkmak zorundadır. Hukuk devletine sahip çıkmak
zorundadır, bir gün hesabın birilerinden sorulacağını da anlamalıdır.
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Şahıslar adına
ilk söz, İstanbul Milletvekili Sayın Harun Karaca. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurun.
HARUN KARACA
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi ve aziz
milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Dokuz gündür 2014
yılı bütçesi üzerinde müzakereler yapmaktayız. Benden önceki konuşmacıların
yapıcı eleştirilerine ve hak etmediğimiz acımasız eleştirilerine hep beraber
şahit olduk.
Bütçelerde
hükûmet müzakereleri, hükûmet politikaları gözden geçirilirken muhalefetin de
muhalefet etme biçimleri gözden geçirilmektedir. Şunu gördük ki ağzımızla kuş
tutsak, ne kadar hizmet edersek edelim muhalefet her zamanki gibi karalamaya
devam etmektedir. Ben de merak ettim, çok eskilere gidip Meclis tutanaklarına
bir göz attım. Tarih 15 Kasım 1954. Hükûmet sıralarında rahmetli Menderes,
Zorlu, Polatkan ve arkadaşları…
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Oraya sığının gene.
HARUN KARACA
(Devamla) – …muhalefet sıralarında da merhum İnönü. Bu muhalefet tarzı eminim
ki size çok tanıdık gelecek.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Ya, biraz utanır insan ya, sakalından biraz utanır.
HARUN KARACA
(Devamla) – Üç konudan bahsediliyor.
Sabrederseniz
dinleyeceksiniz.
GÖKCEN ÖZDOĞAN
ENÇ (Antalya) – Neden utanacağız?
HARUN KARACA
(Devamla) - Bağımsız yargı, seçim emniyeti, linyit kömürü. Meclis
tutanaklarından okuyacağım.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Eğer utanılacaklar varsa döküldü, saçıldı, onlardan utan.
GÖKCEN ÖZDOĞAN
ENÇ (Antalya) – “Diktatör” diyorsunuz…
HARUN KARACA
(Devamla) - Niye? Tarihinizden utanıyor musunuz? Meclis tutanaklarından
okuyorum…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Boşver Meclis tutanaklarını da polis tutanaklarına bir bak istersen,
polis tutanaklarına.
HARUN KARACA
(Devamla) - “İsmet İnönü – Bugün bu memleketin müşterek olan başlıca
dertlerinden birisi adli istiklal meselesidir...”
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Polisleri niye görevden aldınız, ona bak.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – “Kahraman polis”ti, Gezi’deyken “kahraman polis”ti.
HARUN KARACA
(Devamla) – …arkadaşlar, mahkeme istiklalini, hâkim teminatını lütfen ve
behemahâl ve süratle tamir ve ıslah ediniz. Bu memleketin başlıca davası
hâkimlerin teminatının tamamlanmasıdır. Bu memlekette hâkim, Adalet
Bakanlığının salahiyetlerinin tehdidi altındadır. Hâkim, Büyük Millet
Meclisinin kürsüsünde Başbakanın ve salahiyetlerinin ithamları ve tesirleri
altında nasıl vazife ifa eder? Vatanda seçim emniyeti, her türlü huzur ve
emniyetin muhafazası, adaletin tesir altında bulunmadığına itimat etmeye
müstenittir.”
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Adam olsaydı 3 bakan, şimdi istifa etmez miydi?
HARUN KARACA
(Devamla) – “Bunu temin ediniz arkadaşlar. Merzifon’da Hükûmet linyit kömürü
dağıtıyor, muhtarları çağırıyor, köyünün veya şahıslarının kömür alabilmeleri
için CHP’den istifa etmeleri lazım olduğunu söylüyorlar. Merzifon’da böyle
olmuştur, Bilecik’te böyle olmuştur, Bigadiç’te böyle olmuştur. Çağrılıyor ve
istifaya icbar ediliyor.” diyor merhum İnönü.
Menderes cevap
veriyor: “Onların ifadesine göre bu memlekette istibdat vardır, bu memlekette
seçim emniyeti mevcut değildir, bu memlekette 1 ton linyit pahasına partilerden
istifa edilir. 7 vilayette örfi idare hâkimken seçimleri yaptınız, yine
kazandık. Neden? Çünkü iman bütünlüğü var. Biz senin muhtarın gibi 1 ton
linyite iman satan insanlardan parti kurmadık…”
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Hiç değişmemişler o zamandan bu yana.
HARUN KARACA
(Devamla) - “…Üst üste seçimleri her defasında kazanan bir iktidara karşı
böylesine mücadele edilmez. “
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Ben biraz sonra anlatacağım 3Y’yi.
HARUN KARACA
(Devamla) – “Bu, günahtır, insafa uygun değildir. Bu, memleketin kaderini
karartmak teşebbüslerinden başka mana ifade etmez. Dün Meclis seçimlerini
kazanırsınız, ‘Onun hakkında söyleyeceklerimiz var.’ derler. Bu geçer, demek ki
tesiri sıfıra iner, arkasından muhtar seçimlerini kahir bir ekseriyetle
kazanırsınız fakat ne gam! Halk Partisi derhâl bir beyanname neşreder, seçimin
bütün tesir ve neticelerini sıfıra indirmek için, dalavere yapıldığı iddiasında
bulunur. Bu dünyada en çok sövülüp sayılan bir başvekil olarak huzurunuzdayım.
Dünyada benim kadar sövülen sayılan, benim kadar hakarete maruz bırakılan bir
başvekil daha mevcut değildir…”
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Yok, sonra oldu.
BÜLENT TURAN (İstanbul)
– Sayenizde, sayenizde; gurur duyun!
HARUN KARACA
(Devamla) – “…Bizim günahımız iktidara gelmemizdir. Affetmez bir kin bizi bu
günahımız için ölünceye kadar takip edecektir. Ağzımızla kuş tutsak, Allah’ı
semavattan şahit diye yere indirsek kabul etmelerine imkân yoktur…”
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sen 50’yi bırak da bugüne şahit…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Ya, şu İstanbul’u anlat, İstanbul’u! Boş ver 50’yi ya, İstanbul’u
anlat, İstanbul’u!
HARUN KARACA
(Devamla) – “…çünkü onları tatmin edecek olan hırs, sadece iktidara gelmekten
ibarettir…”
MUHARREM İNCE
(Yalova) – İstanbul’u anlatsana, İstanbul’u!
HARUN KARACA
(Devamla) – Zamanım yetmediği için size bir şiirle cevap vereceğim.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Tarihî eser kaçakçılığını anlat, altın kaçakçılığını anlat, altın
kaçakçılığını!
HARUN KARACA
(Devamla) – “Onlar sanıyorlar ki biz sussak mesele kalmayacak./Hâlbuki biz
sussak, tarih susmayacak…”
İZZET ÇETİN
(Ankara) – İnsan bir utanır ya!
HARUN KARACA
(Devamla) – “…Tarih sussa hakikat susmayacak…” (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
“…Onlar sanıyorlar ki bizden kurtulsalar mesele kalmayacak./Hâlbuki bizden
kurtulsalar vicdan azabından kurtulamayacaklar…”
OKTAY VURAL
(İzmir) – Aynen öyle, susmayacağız!
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Marmaray’daki tarihî eser kaçakçılığını anlat! Altınları anlat,
altınları!
HARUN KARACA
(Devamla) – “…Vicdan azabından kurtulsalar tarihin azabından
kurtulamayacaklar.” der Sezai Karakoç üstat.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Altınları anlat, altınları!
HARUN KARACA
(Devamla) – Zamanım olmadığı için cevap vermiyorum.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Babasının konumuna göre cirosu artanları anlat!
HARUN KARACA
(Devamla) – Ben bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi ve aziz milletimizi
saygıyla selamlıyorum. 2014 bütçesinin hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Sağ olun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Karaca.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Susturamayacaksınız! Aynen öyle olacak, susmayacağız,
susturamayacaksınız!
HARUN KARACA
(İstanbul) – Sıranızı verirseniz size de cevap veririm.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Bütün yolsuzluk ve rüşvetlerle…
HARUN KARACA
(İstanbul) – Verin on dakika sıranızı, size de cevap vereyim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Hepinizi davet ediyoruz, gelin, gelin!
HARUN KARACA
(İstanbul) – Güveniyorsanız sıranızı verin, size de cevap vereyim.
BAŞKAN – Sayın
Vural, bir saniye…
ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Sezai Karakoç verdiğiniz ödülleri bile kabul etmedi, ağzına bile
almıyor adınızı!
BAŞKAN – Sayın
Akçay…
Şahıslar adına
son söz İzmir Milletvekili Sayın Mustafa Moroğlu’nda.
Buyurun Sayın Moroğlu.
(CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA MOROĞLU
(İzmir) – Sevgili Başkan, sayın milletvekilleri; evet, siz sussanız tarih
susmayacak. Bunu son konuşan arkadaşım çok güzel söyledi çünkü bugün
milletvekili görevi yapanların asıl görevi bugünün sorunlarını ve çözüm
yollarını anlatmak, özellikle son iki gündür yapılan olaylarla ilgili bu
Meclisi göreve davet etmektir. Bu Meclisin görevini yapması ancak öyle
sağlanabilir. Değilse, elli yıl öncesindeki hikâyeleri anlatmakla
milletvekilinin, görevini, yapmış olabileceğini zannetmiyorum.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Hikâye değil, tutanağı var.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Hikâye değil, tutanaklar var. Meclis tutanakları hikâye değil
yahu!
MİHRİMAH BELMA
SATIR (İstanbul) – Yasama, yürütme, yargı var.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Meclis tutanakları hikâye değil ki!
OKTAY VURAL
(İzmir) – Polis tutanakları da var.
MİHRİMAH BELMA
SATIR (İstanbul) – Üç erki bir anlasanız; yasama, yürütme, yargıyı bir
anlasanız.
MUSTAFA MOROĞLU
(Devamla) – Dediğim gibi, siz bugünkü tutanaklara bakarak görevinizi yapmaya
çalışırsınız, geçmişe de…
GÖKCEN ÖZDOĞAN
ENÇ (Antalya) – Sizden mi öğreneceğiz ne yapacağımızı?
MUSTAFA MOROĞLU
(Devamla) – Bakın arkadaşlar, ben sizi ilk önce bir… (AK PARTİ ve MHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
lütfen…
MUSTAFA MOROĞLU
(Devamla) – Sevgili milletvekili arkadaşlarım, ilk önce, ne zaman
milletvekilleri birbirini dinlemeyi öğrenirse, ne zaman… (AK PARTİ ve MHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
Şimdi, Sayın
Moroğlu, siz Genel Kurula hitap edin lütfen.
MUSTAFA MOROĞLU
(Devamla) – Herhâlde yeniden başlatacaksınız?
BAŞKAN – Sayın
Özel lütfen… Tek tek isim olarak mı söyleyeyim canım.
MUSTAFA MOROĞLU
(Devamla) – Genel Kurula hitap edeceğim de hakkımı talep ediyorum Sayın Başkan.
Savunmaya devam
edecektik, dün savunma bütçesiyle ilgili söyleyemediklerimi söylemeye
çalışacaktım, arkadaşlarım kendilerine dokunan sözler olunca, eleştiri olunca
dayanamıyorlar. Ben her zaman dayanmaya ve söz sırası geldiğince sözümü söylemeye
devam edeceğim. Bütün arkadaşları da aynı kurallar içinde çalışmaya davet
ediyorum sevgili arkadaşlarım.
“Savunmaya devam
edeceğiz.” dedim çünkü savunmayla ilgili İzmir’in önemli sorunları var.
İzmir’in en önemli sorunları arasında da Bütünşehir Yasası’yla ortaya çıkan,
kamu mallarının talan edilmesi için Hükûmetin ve iktidarın tıpkı bugün
tartışılan konularda olduğu gibi İzmir’e büyük saldırıları var. Bu saldırıların en önemlilerinden birisini de kamu mallarının haraç
mezat satılması şeklinde görüyoruz çünkü Bütünşehir Yasası çıktıktan sonra
bütün il özel idarelerinin yaptıkları hizmetleri belediyelere yüklerken kamu
mallarının yani o şehrin bugüne kadar elde ettiği, kazandığı bütün
zenginliklerin kime devredileceği konusunda AKP iktidarı kendi belediyelerine
farklı, diğer, Cumhuriyet Halk Partili ve muhalefet belediyelerine de farklı
davranışlarını sürdürmektedir.
Başbakan
Trabzon’da en son yaptığı konuşmada, kendiliğinden, Bütünşehir Yasası’nın
ortaya koyduğu antidemokratik kurulları bile oluşturmaya gerek kalmadan, “Evet,
Trabzon’un bütün mallarını, İl Özel idaresinin bütün mallarını Trabzon
Belediyesine veriyorum.” diyebilmektedir. AKP’nin Trabzon milletvekilleri ya da
Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekilleri dışında da AKP’nin Trabzon ve İzmir
milletvekillerinden buna karşı bir ses çıkarmalarını beklemek de bir İzmir
milletvekili olarak benim görevim. Çünkü, bu kurullar
oluşturulurken muhalefetin milletvekillerine ya da muhalefetin belediye
başkanlarına bile sorulmadan İzmir’in Karayolları arazileri haraç mezat
satılmıştır, Kınık’taki arazileri başka bir biçimde yandaşlara peşkeş çekilmeye
devam edilmektedir.
Şimdi, soruyorum
değerli milletvekilleri ve değerli yurttaşlarıma: Kendi çıkardıkları yasalara
bile bağlı kalmadan bir kürsüden “Ben, Özel İdarenin mallarını, tümüyle,
Trabzon Büyükşehir Belediyesine veriyorum.” diyen bir Başbakanınız varsa,
bakanlarınızın buna bağlı olarak işlem yapmaları ve dün ve bugün yaşadığımız
tabloların ortaya çıkması doğaldır. Onun için…
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Gereği neymiş? Anlayamadık.
MUSTAFA MOROĞLU
(Devamla) – Dinlerseniz anlarsınız çünkü başka şeyler konuşuyorsunuz.
GÖKCEN ÖZDOĞAN
ENÇ (Antalya) – Ne yazık ki anlayamıyoruz sizi, öyle bir sıkıntımız var bizim.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Bence dinlese de anlayamıyor.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Hayır, belediyeleri bitiremediniz mi?
MUSTAFA MOROĞLU
(Devamla) – Belediyelere… Sevgili arkadaşlarım, sevgili kardeşim, talebimiz
şudur: Bir Başbakan, kendi çıkardığı Bütünşehir Yasası’nın kurullarını bile
oluşturmadan “Şu şehirde AKP’li belediye var, bu özel idarenin mallarını ben bu
belediyeye veriyorum.” diyemez. Diyorsa, orada Başbakan, tek adam diktatörlüğü
vardır.
GÖKCEN ÖZDOĞAN
ENÇ (Antalya) – Aynı yasa Antalya’da uygulanacak, CHP’li belediye var, onu ne
yapacağız?
MUSTAFA MOROĞLU
(Devamla) – Demin eleştirmeye kalktığınız tek adam diktatörlüğü vardır. Siz
Meclisin iradesini de…
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen.
MUSTAFA MOROĞLU
(Devamla) – …bu tek adama devretmiş sayılırsınız.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Şaka mı, şaka mı?
MUSTAFA MOROĞLU
(Devamla) – Bunu anlayamayacak kadar ve buna karşı çıkamayacak kadar
iradelerinizi bir kişiye teslim ettiyseniz, benim söyleyecek bir şeyim yok, siz
yolunuza devam edin. (CHP sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Çok ayıp, çok ayıp.
MUSTAFA MOROĞLU
(Devamla) – Ama ben yine, sözlerimi o şairin sözleriyle… Tarihin akışını hiç
kimse durduramayacaktır, ne İçişleri Bakanının talimatıyla görevden alınan
emniyet müdürlerine yaptığınız uygulama ne de üç çocuk yaparak yolsuzluklara
devam etme mecburiyeti durduracaktır.
GÖKCEN ÖZDOĞAN
ENÇ (Antalya) – Bu kadar dam üstünde saksağan olamaz.
MUSTAFA MOROĞLU
(Devamla) – Yolsuzluklarınıza devam edin.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Moroğlu.
Soru-cevap
işlemine geçiyorum.
Sayın Halaman…
ALİ HALAMAN
(Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Sorum Sayın
Maliye Bakanımıza. On sekiz yaşını bitirmiş, işe girememiş gençler; yirmi beş
yaşına gelmiş, üniversiteyi bitirmiş, işe girememiş gençler… Bunlara genel
sağlık sigortasından sigorta yapılmak isteniyor ama bunların sigorta primleri
aile geliri üzerinden tahakkuk ettiriliyor. Bu, doğru bir yaklaşım mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Moroğlu…
MUSTAFA MOROĞLU
(İzmir) – Sayın Başkan, devam ediyorum: Bedelli askerlikle ilgili bir kanun
teklifimiz var 2013’ün 11’inci ayında. AKP Genel Başkan Yardımcısı Numan
Kurtulmuş “Sıcak bakıyoruz bedelli askerliğe.” dedi; bir başka yetkili çıktı
“Bakmıyoruz.” dedi; Grup Başkanvekili Elitaş “O, teknik bir konudur, açıklama
yapmıştır, Meclis gereğini yapar.” dedi. Evet, Meclis gereğini yapacak mı?
Bedelli askerlik kanunu ile ilgili teklifimizin bir an önce gelmesini talep
ediyoruz ve “zenginimiz bedel öder, askerimiz fakirdendir” anlayışının son
bulmasını istiyoruz. Bir an önce bu talebimizin Meclis tarafından yerine
getirilmesini talep ediyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Toptaş…
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
çalışan emeklilerden kesilen yüzde 15 sosyal güvenlik destekleme primi artık
bir cezaya dönüşmüştür, kaldırmayı düşünüyor musunuz?
Yine, yirmi beş
yıl çalışıp emeklilik primini sürekli yatıran ama yaşı tutmadığı için emekli
olamayan, hatta sosyal güvenliğin sağlık yardımından bile yararlanamayan
emeklilerle ilgili bir düzenleme düşünüyor musunuz?
Yine, Sayın
Bakan, iki gündür yapılan operasyonla ilgili beş emniyet şube müdürünün
görevden alındığını öğrendik. Dün akşam da sosyal medyaya yansıyan haberlere
göre, Adalet Bakanının acilen Hatay’daki programını kesip döndüğü, HSYK’yı
toplantıya çağırdığı, soruşturmayı yürüten savcılarla ilgili bir operasyon
yapılacağı gibi haberler yayıldı. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
İnce…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
rüşvet, sahte belge, yolsuzluk, tarihî eser kaçakçılığı, altın kaçakçılığı,
hayalî ihracat, yabancıların usulsüz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına
geçirilmesi gibi çok ciddi iddialar var. 3 bakanın çocuğu, 1 kamu bankasının
genel müdürü, 1 belediye başkanı ve çeşitli bürokratlar gözaltında. Bir yandan
da bu operasyonu küçültmek, itibarsızlaştırmak isteyen insanlar var, gruplar var,
çabalar var. Siz “Benimle ilgili olsaydı istifa edebilirdim.” gibi bir söz
ettiniz. Şu anda Mehmet Şimşek olarak bulunmuyorsunuz, Hükûmeti temsilen orada
bulunuyorsunuz. Peki, diğer bakanlar için ne söyleyeceksiniz, Hükûmetiniz adına
ne söyleyeceksiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Aksünger…
ERDAL AKSÜNGER
(İzmir) – Sayın Bakan, Bakanlığınız döneminde başlatılan e-haciz sistemi,
Maliyede borçlulara hiçbir ihbar göndermeden yapılmakta. Sistem, yıllar
öncesinden kalan küçük bakiyeler de dâhil olmak üzere, sistemde gördüğü anda
tüm hesapların hepsine el koymaktadır. Bu küçük küsuratlardan dolayı küçük
esnaf ve KOBİ çok ciddi şekilde mağdur durumdadır. Şimdi, bu e-haciz sistemiyle
ilgili şu ana kadar kaç mükellefi, kaç… Veya orada şöyle de belki tarif etmek
lazım: Aslında çok küçük bakiyelerden dolayı mağdur olan esnafı, KOBİ’yi ayırt
edebildiniz mi? Kaç kişiye bu tür uygulama yapılmıştır? Kaç kişinin hesaplarına
el konulmuş, kaç kişi gerçekten de mağduriyetten ve bir vesileyle yaptığınız
incelemeyle geri bırakılmıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Çetin…
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Sayın Bakan, gerçekten bugün orada bulunmak istemezdim, sizin
yerinizde olmak istemezdim böyle bir günde ama yine de biz sorularımızı
soracağız.
Sayın Bakan,
Millî Savunma bünyesinde ve tüm kamu personeli içerisinde, mevcut çalışma
yaşamı içindeki ücretli ve maaşlıların özellikle emekli olduktan sonraki
maaşları arasında korkunç farklılık var. Bu, yanlış ücret politikasının doğal
sonucu. Özellikle astsubaylar ve polisler, dünün Gezi sırasında kahramanları,
bugünün yaramaz çocukları Emniyet mensupları, hakikaten, emekli olduklarında
perişanlık içine giriyor. Yani sıkı para politikası ya da sıkı personel
politikası, çalışanları çalışırken de, emekliliğinde de mağdur ediyor. Ne zaman
onlara bir müjde vereceksiniz? Yani makamları yukarıda olanların mutluluğunu
biraz azaltıp çalışanlara bir şey vadedebilecek misiniz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, buyurun.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Değerli arkadaşlar,
sorularınız için de teşekkür ediyorum.
Sayın Halaman’dan
başlayayım. Tabii, takdir edersiniz ki sağlık, sosyal güvenlik, prim üzerine
kurulu bir sistem. Yani tabii ki 18 yaşına kadar veya öğrenciyse, işte,
öğrenciliği bitene kadar genel sağlık sigortası kapsamındadır. Ancak, daha
sonrasında ailevi durumu, maddi imkânları, geliri eğer elverişli ise tabii ki
oradan cüzi bir prim alınarak bu sağlık kapsamında tutulmaya devam ediyor.
Benim bildiğim kadarıyla, dünyada uygulamalar bu çerçevede yürütülüyor. O
açıdan, Türkiye’deki uygulama çok aykırı bir uygulama değildir. Buna rağmen
yani bu bahsettiğiniz ilave prime rağmen biz önümüzdeki sene bu bütçeden Sosyal
Güvenlik Kurumuna tam 77 milyar lira para aktaracağız. Bu, şu anlama geliyor:
Türkiye’de yapılan toplam yatırımların neredeyse 2 katı bir bedeli biz bütçeden
sosyal güvenlik sistemine destek, prim veya açık finansmanı olarak aktaracağız.
Dolayısıyla, takdir sizin.
Sayın Moroğlu’nun
sorusuna gelince, bedelli askerlik konusu tabii ki ağırlıklı olarak Millî
Savunma Bakanlığının, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaçları ve tabii ki
onların önerileri çerçevesinde şekillenirse daha doğru olur diye düşünüyorum.
Yani ben Maliye Bakanı olarak… Tabii ki bedelli askerlikten çok, aslında
tamamen bir profesyonel askerliğe geçilmesi daha etkin ama bu benim görüşüm.
Ama bu konu, yani bu benim portföyüm değil, benim alanım değil, ben sadece…
Bedelli askerlik konusunda şu anda sizin bir teklifiniz var. Bu tabii ki
Meclisimizin takdirinde olan bir konudur. Benim bu noktada ilave bir şey
söylemem zor olur.
SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (İstanbul) – Kökünü kaldırın Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Sayın Toptaş’ın sorusuna gelince, tabii, emekli
olduktan sonra tekrar iş hayatına dönülürse bir prim kesiliyor, bir katkı payı.
Bu, bildiğim kadarıyla 2008’den sonra getirildi. Ben bunun doğru bir uygulama
olduğu kanısındayım. Sebebi de şu: Yani, eğer çalışabilir düzeyde ise, o zaman
aslında vatandaşımızın erken emekli olmamasında hem ülke açısından hem
kendileri açısından büyük bir fayda var ama…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Bakan, emeklilik maaşıyla geçinemediği için çalışıyor adam.
Baktığınız noktadan bakmamak lazım.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Ama, değerli arkadaşlar,
şöyle… Bakın, ben size bir örnek vereyim. Keşke zamanım olsa… Bundan iki yıl
önce Almanya geldi, tek taraflı olarak Çifte Vergilendirme Anlaşması’nı iptal
etti. “Ya, durun bir saniye. Ne yapıyorsunuz?” şeklinde konuya baktık; dediler
ki: “Biz kendi ülkemizde artık emeklilerden de vergi alacağız.”
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) – Bura Türkiye Sayın Bakan, emeklilerin durumu ortada.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Hayır, hayır. Arkadaşlar, bakın, örnek olarak
veriyorum ben size.
Ve, biz itiraz
ettik, “Hayır.” dedik. Tek olarak iptal ettiler. Sonra oturduk. Tekrar
müzakereler yapıldı, yeni bir anlaşma imzalandı. Belli bir seviyeye kadar muaf
tutuldu, sonrasında yüzde 10 getirildi. Yani çalışan emeklilerden değil, normal
emeklilerden dahi vergi alan ülkeler var.
Bu, emniyetteki…
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) – Yaşa takılanlar…
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Yaşa takılanlar…
Şimdi, değerli
arkadaşlar, Türkiye’de emeklilikte ortalama yaş 44 ve bu Avrupa’daki emeklilik
yaşlarına göre yani Avrupa’daki sistemlere göre, OECD’ye göre
karşılaştırdığınız zaman yaklaşık otuz yıl daha düşük. ve,
sosyal güvenlik sistemi -az önce de rakamlar verdim- bu şekilde gidemez, sosyal
güvenlik sisteminin sürdürülebilirliği bu anlamda sıkıntılı. O nedenle, yani,
emekli olabilmek için sadece prim gün sayısı doldurmak yetmiyor, mutlaka yaşı
da doldurması lazım.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sosyal güvenlikten yararlanamıyorlar, bari ondan yararlansınlar.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Şimdi, emniyet müdürleriyle ilgili, görevden alınmasıyla
ilgili soruyu sordunuz. Bu konuyla ilgili benim bir bilgim yok, dolayısıyla
değerlendirme yapmam doğru olmaz ama ben yargıya tabii ki şu anda…
LEVENT GÖK
(Ankara) – Sayın Bakan, sizin de hiçbir şeyden bilginiz yok. Bakanlarla ilgili
operasyon yapılıyor, “Bilgim yok.” diyorsunuz; emniyet müdürü hakkında
soruşturma yapılıyor, “Bilgim yok.” diyorsunuz.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Arkadaşlar, gerçekten yok. Ben sabah sabah çıktım…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ya, sizin neden haberiniz var?
LEVENT GÖK
(Ankara) – E, siz Hükûmetsiniz ama, kimin bilgisi
olacak yani?
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Tabii, sizin korkunuz yok, sizin çocuğunuz 1 yaşında daha.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, benim henüz çocuk yok.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, müsaade ederseniz…
LEVENT GÖK
(Ankara) – Ya, sizin neden bilginiz var Sayın Bakan? Yani siz bilmeyeceksiniz
de kim bilecek bunları?
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sizin korkunuz yok, bebek daha.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – O zaman, Hükûmet sırasına oturmayın.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şöyle: şimdi, şu anda soruşturma aşamasında olan, bir
anlamda yargı noktasında sürecin devam ettiği bir operasyonla ilgili olarak
yorum yapmamın doğru olmadığını ben dün de ifade ettim değerli arkadaşlar.
LEVENT GÖK (Ankara)
– O koltukta niye oturuyorsunuz bilginiz yoksa?
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Soruşturmayı yapanlar görevden alınıyor, siz “Bilgim
yok.” diyorsunuz!
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Savcıları, hâkimleri de alıyorlar.
OKTAY VURAL
(İzmir) – 4,5 milyon dolar bulunmuş efendim, ayakkabı kutusunda.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Değerli arkadaşlar, işte, siz burada söylüyorsunuz,
ben de sabah sizin gibi gelmişim, bu konularla ilgili bir bilgim yok ama arada,
arzu ediyorsanız, ilgili bakan arkadaşımı ararım, onun bana verdiği bilgileri
sizinle paylaşırım.
LEVENT GÖK
(Ankara) – Sayın Bakan, şimdiye kadar 40 defa aramış olmanız lazımdı.
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) – Arayın, sorun, bize cevap verin, gazetelerden öğrenmeyelim.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, niye itiraz ediyorsunuz? “Bilgim yok.” diyor. Allah Allah!..
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) – Gazetelerden öğreniyoruz Sayın Başkan. Gazetelerden değil,
Hükûmetten öğrenelim.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) - Sayın Başkan, onlar bilgi almak istemiyor ki ortalığı karıştırmak
istiyor.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Maliye Bakanına bilgi vermiyorlar.
BAŞKAN – Kırk
dokuz saniyeniz var, hızlıca bitirin.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Bu, mükellef, e-haciz’le ilgili bir soru vardı.
E-hacizle ilgili olarak, tabii, önce e-haciz uygulanabilmesi için borcun
kesinleşmiş olması lazım ve kendisine defalarca ödeme emri gönderilmiş,
ödememiş olması gerekiyor.
Değerli
arkadaşlar, devlete borcunuz varsa bunu öncelik sıralamasında en alta koymak da
doğru bir şey değildir. Yani sizin banka hesaplarınızda paranız varken devlete,
dolayısıyla 76 milyona borcunuz varsa ödemenizde fayda var. Maliyenin yaptığı,
bu alacakların tahsilatı dışında…
ERDAL AKSÜNGER
(İzmir) – Sayın Bakan, ödeyip ödememe meselesi değil, küçük bakiyelerle
ilgiliydi.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Bakan, sizin bilginiz yoksa, Başkan
bir ara versin de ben anlatayım size neler olduğunu.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, uygulanan haciz tutarı ise borcun miktarı
kadardır. Borç tahsil edildikten sonra da kalan para istenildiği gibi tabii ki
mükellef tarafından kullanılabilmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Evet,
teşekkür ederim Sayın Bakan. Kalan sorulara yazılı cevap verme imkânınız var.
LEVENT GÖK
(Ankara) – Sayın Bakan, siz bunları öğrenin, bu sorular tekrar sorulacak,
“Bilmiyorum.” diye cevap vermeyin.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan, Sayın Bakan bu operasyonlarla ilgili bilgisi
olmadığını söylüyor. İsterseniz bize bir söz hakkı verin de aydınlatalım
Meclisi.
BAŞKAN – Yok,
öyle bir usulümüz olsa olurdu da, Sayın Grup Başkan Vekili, öyle bir usul yok.
MİHRİMAH BELMA
SATIR (İstanbul) – Nereden biliyorsunuz ya? Siz de operasyonları gazetelerden
biliyorsunuz, nereden biliyorsunuz?
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Savcı mı kendileri Sayın Başkan?
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Siz nereden biliyorsunuz operasyonları, size mi bilgi veriyorlar?
MUSTAFA MOROĞLU
(İzmir) – Nereden mi biliyoruz? Her yerden biliyoruz. Ya, hiç olmazsa biraz
susmayı öğrenin ya!
BAŞKAN – Madde 6’da bir önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
"2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 6 ncı maddesinin (9)
numaralı fıkrasının (a), (b), (c) ve (ç) bentlerinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
İstanbul
BAŞKAN –
Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKANI LÜFTİ ELVAN (Karaman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Anayasa’nın bütçe görüşmelerini düzenleyen 162’nci maddesinin “Değişiklik
önergeleri, üzerinde ayrıca görüşme yapılmaksızın okunur ve oylanır.” hükmü
gereğince önergenin gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
Bütçe kanunları
ile Maliye Bakanına verilen Anayasaya ve 5018 sayılı Kanuna aykırı yetkilerin
diğer doğrudan bir sonucu ise, TBMM'nin bütçe hakkı kapsamında verdiği
harcanabilecek miktarın üst sınırının aşılarak "ödenek üstü
harcama"ya yol açılmasıdır.
5018 sayılı
Kanunun temel amaçlarından biri de ekonomik istikrarı, sürdürülebilir büyümeyi
ve mali disiplini sağlamaktır.
Nitekim Kanunun
"Kamu maliyesinin temel ilkeleri" başlıklı 5. maddesinin birinci
fıkrasının (e) bendinde, "Kamu malî yönetimi malî disiplini sağlar."
denilirken; "Bütçe ilkeleri" başlıklı 13 üncü maddesinin birinci
fıkrasının (a) bendinde "Bütçelerin hazırlanması ve uygulanmasında,
makroekonomik istikrarla birlikte sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak
esastır." kuralına yer verilmiştir.
Öte yandan, Kanunun 20. maddesinin birinci fıkrasının (d)
bendinde, "Kamu idareleri, bütçelerinde yer alan ödeneklerin üzerinde
harcama yapılamaz." kuralına yer verilirken; 70. maddesinde, "Kamu
zararı oluşturmamakla birlikte bütçelere, ayrıntılı harcama programlarına,
serbest bırakma oranlarına aykırı olarak veya ödenek gönderme belgelerindeki
ödenek miktarını aşan harcama talimatı veren harcama yetkililerine, her türlü
aylık, ödenek, zam ve tazminat dahil yapılan bir aylık net ödemeler toplamının
iki katı tutarına kadar para cezası verilir." denilerek 1050 sayılı
Kanundan farklı olarak 5018 sayılı Kanunda ödenek üstü harcama yapılması, cezai
yaptırıma bağlanmıştır.
AKP
İktidarlarının 2003-2012 bütçeleri kesin hesap kanunları incelendiğinde ilginç
sonuçlara ulaşılmaktadır.
AKP İktidarları
2003-2012 döneminde merkezi yönetim bütçesi kapsamında 2 trilyon 237 milyar 270
milyon 119 bin TL harcama yaparken, bunun yüzde 3'ü oranında ve 66 milyar 971
milyon 466 bin TL ödenek üstü harcama yapmıştır.
1050 sayılı
Muhasebe-i Umumiye Kanunu’nun yürürlükte olduğu 2003-2005 döneminde konsolide
bütçe harcama tutarı 462 milyar 896 milyon 328 bin TL ve ödenek üstü harcama
ise 7 milyar 346 milyon 375 bin TL ile yüzde 0,96 oranındadır.
Buna karşın, ekonomik istikrar ve mali disiplini esas alan ve
ödenek üstü harcama yapılmasını cezai yaptırıma bağlayan 5018 sayılı Kanunun
yürürlükte olduğu 2006-2012 döneminde ise, merkezi yönetim harcama tutarı 1
trilyon 774 milyar 373 milyon 791 bin TL olarak gerçekleşmiş ve bunun yüzde
3,36 oranında ve 59 milyar 625 milyon 90 bin TL tutarında ödenek üstü harcama
yapılmıştır.
Başka bir
anlatımla, 2003-2005 döneminde yüzde 0,96 olan ödenek üstü harcama, 2006-2012
döneminde tam 3,5 kat artarak yüzde 3,36'ya çıkmıştır.
Bu durum, AKP
iktidarı bütçelerinin bir yandan samimiyetsizliğini ve ülkeyi hızla mali
disiplinden uzaklaştırdığını, diğer yandan 2003-2012 döneminde merkezî yönetim
bütçesi kapsamında yaptığı 66 milyar 971 milyon 466 bin TL ödenek üstü
harcamayı TBMM'nin "bütçe hakkı" dışında gerçekleştirdiğini ortaya
koymaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
7’nci maddeyi
okutuyorum:
Diğer bütçe
işlemleri
MADDE 7- (1)
Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı bütçesinin 38.01.02.00-09.4.2.20-2-05.2
(Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı) tertibinde yer alan ödenek, bu Program
kapsamında lisansüstü eğitim
veren yükseköğretim kurumlarına,
mal ve hizmet
alımlarında kullanılmak üzere, görevlendirilen öğrencilerin sayıları
ve öğrenim alanları dikkate alınarak tahakkuk ettirilmek suretiyle ödenir.
Ödenen bu tutar karşılığını bir yandan ilgili yükseköğretim kurumunun (B)
işaretli cetveline öz
gelir, diğer yandan (A) işaretli cetveline ödenek kaydetmeye
ilgili yükseköğretim kurumu yetkilidir.
(2) 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 43
üncü maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi, 44 üncü, 46 ncı, 58 inci, ek 25
inci, ek 26 ncı ve ek 27 nci maddeleri ile 19/11/1992 tarihli ve 3843 sayılı
Kanunun 7 nci maddesi uyarınca tahsil edilen tutarlar ve diğer gelirler,
yükseköğretim kurumları bütçelerine özel gelir ve özel ödenek olarak
kaydedilmez. Tahsil edilen bu tutar ve gelirler, ilgili yükseköğretim kurumu bütçesine
öz gelir olarak kaydedilir. Kaydedilen bu tutarlar karşılığı olarak ilgili
yükseköğretim kurumu bütçesine konulan ödenekler, gelir gerçekleşmelerine göre
kullandırılır.
(3) Öz gelir
karşılığı olarak ilgili yükseköğretim kurumu bütçesinin (A) işaretli cetvelinde
fonksiyonel sınıflandırmanın dördüncü düzeyinde tertiplenen ödenekler arasında
(09.6.0-Eğitime yardımcı hizmetler fonksiyonu altında öz gelir karşılığı tefrik
edilen ödenekler arasında yapılacak aktarmalar hariç) aktarma yapılamaz.
(4) Maliye Bakanı;
a) Milli Savunma
Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığınca yabancı
ülkelere ve uluslararası kuruluşlara kiraya verilen veya bir hizmetin yerine
getirilmesinde kullanılan kara, deniz ve hava taşıtlarından alınan kira veya
ücret tutarlarını,
b) Türk Silahlı
Kuvvetlerinin öğrenim ve eğitim müesseselerinde okutulan ve eğitim gören
yabancı uyruklu subay, astsubay veya erlere yapılan giderler karşılığında
ilgili devletlerce ödenen tutarları,
c) Emniyet Genel
Müdürlüğünün öğrenim ve eğitim müesseselerinde okutulan ve eğitim gören yabancı
uyruklu öğrenci ve personele yapılan giderler karşılığında ilgili devletler
veya uluslararası kuruluşlar tarafından ödenen tutarları,
ç) NATO
makamlarınca yapılan anlaşma gereğince yedek havaalanlarının bakım ve
onarımları için ödenecek tutarları, aynı amaçla kullanılmak üzere bir yandan
genel bütçeye gelir, diğer yandan yukarıda yazılı idare bütçelerinde açılacak
özel tertiplere ödenek kaydetmeye ve bu suretle ödenek kaydedilen tutarlardan
yılı içinde harcanmayan kısımları ertesi yıla devretmeye yetkilidir.
BAŞKAN - Madde
üzerinde, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Mardin Milletvekili Sayın Erol
Dora.
Buyurun. (BDP
sıralarından alkışlar)
(Hatip tarafından
hatip kürsüsüne fotoğraf asıldı)
BDP GRUBU ADINA
EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün ben
cezaevinde bulunan Şırnak Milletvekilimiz Sayın Faysal Sarıyıldız’ın göndermiş
olduğu metni sizlere okuyacağım.
Konuşmama
başlamadan önce, tutuklu milletvekillerimiz Hatip Dicle, Gülser Yıldırım, Selma
Irmak, Faysal Sarıyıldız, Kemal Aktaş ve İbrahim Ayhan’ı saygıyla selamlıyorum.
İkinci olarak da
vekillerimizin tahliye edilmemeleri gerekçesiyle bu kararı protesto etmek
amacıyla Halkların Demokratik Partisinin başlatmış olduğu bu açlık grevini de
selamlıyorum ve bu anlamda da bütün siyasi partileri göreve çağırıyorum.
“Bütçe kanun
tasarısı dâhil, kamunun huzuru ve demokratik yaşamını temin etme iddiasıyla
başlatılan hiçbir faaliyetin onsuz yapılamayacağı çatışmasızlık, diyalog ve
müzakere süreci, meselenin esasına dair kayda değer bir adım atılmadan yaklaşık
bir yıldır sürüyor ise bu topraklara gençlerimizin kanının artık dökülmüyor
olmasının huyu suyu hatırınadır.
Şüphesiz,
insanların artık eskisi kadar ölmüyor olması, ocaklara ateş düşmüyor,
ölümlerden bitap düşen yüreklerin yanmıyor olması çok değerlidir.
Halk iradesinin
kurumsallaşmış mekânlarından biri olan Millet Meclisinin en kutsal görevi, bu
ortamı daim kılacak bir yasama faaliyetinde bulunmaktır. Tekinsiz bir rehavete
emanet edilmeyecek kadar ehemmiyetli olan bu sürecin ağırlığına denk bir
çabanın içerisinde olmak, her şeyden önce samimi ve gerçekçi olmayı icap
ediyor.
Siyasal iktidar,
henüz görev ve sorumluluklarını yerine getirmemiştir. Egemenlik kibri, üslubu
ve diliyle zehirlenen siyasal ortam, her hakkın ancak siyasal iktidar
tarafından baş edilebileceğine inanan ferasetin aşılmasıyla değişebilir. Bu
anlamda, özünde tarafların her türlü egemenlik duygusundan arınarak karşılıklı
saygı temelinde gelişen müzakere, tüm zamanların olduğu gibi günümüzün de
yegâne çözüm yöntemidir.
Bir kapitalist
uygarlık imalatı olan ulus devletçiliğin milliyetçi ideolojisiyle temiz Anadolu
insanının yüreğine bir asırdır korku salınıyor. Tüm bir toplum paranoyak hâline
getirilmeye çalışılıyor. Şu an ne zaman insani, demokratik hak ve talepler
ifade edilmeye çalışılırsa aynı retoriğe kodlanan siyasal iktidar, halkın henüz
hazır olmadığı klişesine sarılır.
İktidar
yapılarının biçimlendirilmiş kitle algılarına göre popülist bir siyasete sarılmalara
anlaşılırdır. Ancak, gün geçtikçe gerilen sürecin, Hükûmetin mevcut yaklaşımı
ile fazla gelişme kaydedemeyeceğini, aksine, arzu etmediğimiz bir mecraya
sürükleneceğini öngörmek için kâhin olmaya gerek yok.
Kürt siyasal
hareketi bu ülkenin en kadim sorununun çözümünün bir süreç işi olduğunun
farkındadır. Ancak, halkımız, gerçek barışı getireceğine inandığı bir sürecin
başladığına dair bir emare, bir iyi niyet yaklaşımını görmek istemektedir.
Siyasal iktidar, çözüm niyeti taşıdığına dair halkımızın güvenini almak
durumundadır. Ancak, Hükûmet, şu ana kadarki politik yaklaşımı ile güven telkin
etmek bir yana sürece dair ilk başlarda oluşan iyimser havayı da pervasızca
dağıtmaktadır.
İçinde
bulunduğumuz süreç, her şeyden önce, tarafların birbirine karşı insani, ahlaki
ve vicdani bir yaklaşım geliştirmesini gerektirmektedir. İster Yaradan’ın sesi
olarak algılansın ister ahlaki bir yeti ya da duygusal olarak algılansın, şayet
vicdan kaskatı kesilmemişse bir halka ve çocuklarına karşı eldeki tüm kurumlarla
düşmanlık beslemeye, had bildirmeye devam edilirse güvenilirlik testinden
geçmek mümkün değil. Bu durum da süreç, başından itibaren kadük kalır.
Şu an
cezaevlerindeki gerçeklik büyük bir insanlık ayıbı durumundadır. Yıllar önce
uygulanan işkenceler ve cezaevi koşulları nedeniyle bedenleri çürüyen insanlara
insanca bir ölümü dahi çok gören, vicdan eksikliğiyle malul zihniyet,
halkımızın yüzüne karşı pişkince ve âdeta öç duygusuyla sırıtmaktadır. Anlamlı
bir barışı amaçlayan diyalog ve müzakere süreçleri tarafların karşılıklı
atacakları iyi niyet adımlarıyla insani jestlerle ruh kazanır, yüreklerde
biriken öfkeler yumuşar, insana uzunca bir gerilim iklimiyle oluşan yargılarını
gözden geçirme imkânı sağlar. Tarihte de hep böyle olmuştur, siyasi pazarlık niteliği
olmasa da insani, ahlaki yönü olan adımlar büyük barışlara ortam sunmuştur. Oysa, bu ülkenin en temel sorununu çözme iddiasıyla
başlatılan bu süreçte, sözünü ettiğimiz duyarlılığı sergilemek bir yana, mevcut
yasalar dahi uygulanmamakta, aynı millî tornadan geçmiş devlet kurumları,
siyasal iktidardan cesaret alarak, el birliği etmişçesine cezaevlerinde siyasi
tutsaklara karşı düşmanca bir tutum almaya devam etmektedir.
5275 sayılı İnfaz
Kanunu’nun 16’ncı maddesinin (3)’üncü fıkrasında ölümcül hastalığı olan ya da
cezaevinde tedavi imkânı bulunmayan hayati nitelikteki hastalıkları olan
tutuklu ve hükümlülerin infazına ara verilmesini yani mahkûmların
cezaevlerinden bırakılması gerektiğini söylüyor. Oysa,
Adalet Bakanlığının verilerine göre, sadece şimdiki Hükûmet döneminde 2 binden
fazla insan cezaevlerinde yaşamını yitirmiştir. Bakanlığın aynı raporunda
cezaevlerindeki sürekli hastalığı olan mahkûm sayısı 264 olarak belirtilse de
gerçek rakam bunun daha çok fazlasıdır.
Mesela, şu an
Adalet Bakanlığının hasta tutsaklar listesinde olmayanlardan biri de hemen yanı
başımdaki ranzada baygın hâlde yatan Gıyasettin Sevmiş’tir. Gıyasettin
Sevmiş’in Wilson hastalığı, kuru bakır birikimi nedeniyle böbrek, karaciğer ve
beyninde tahribat başlayınca durumu giderek ağırlaşmaya başladı. Ağır siroz
hastası olan Sevmiş, bir ay kadar önce Van F tipi cezaevinden Dicle
Üniversitesine sevk edildi. Ancak kuru bakır ölçüm cihazının bozuk olduğu belirtilerek
hasta tekrar Van F Tipi Cezaevine gönderilmek üzere şu an Diyarbakır F Tipi
Cezaevinde tutuluyor yani ölüme terk edilmiş durumda. Şahsım olarak, her gün
dirhem dirhem eriyen bir arkadaşımın ölüme giderek yaklaştığına şahit oluyorum.
Şu anda ülkemizin
dört bir yanındaki cezaevlerinde ölümün eşiğinde olan yüzlerce insan
bulunmaktadır. Önemli bir kısmı için araştırma, devlet ve üniversite
hastanelerinin kurullarınca verilen ‘cezaevi koşullarında kalamaz’ raporlarına
rağmen içeride tutulmaya devam ediliyor. Alınan söz konusu raporlara rağmen
hastalar, ölümün kıyısına varınca ancak adli tıp kurumlarına yönlendirilmekte,
buradaki görevlilerin ideolojik yaklaşımları nedeniyle de ancak hastaların az
bir kısmına tahliye edilmeleri yönünde rapor düzenlenmektedir. Buradan alınacak
olası tahliye yönündeki raporlara rağmen, bu kez devletin savcıları devreye
girmekte, rahatlıkla ‘Toplumun güvenliği için tehlike arz ediyor.’
diyebilmektedirler.
Sizinle
paylaşacağım, yine bizzat tanık olduğum başka bir hikâye, büyük bir dram
olmakla birlikte bu ülkenin savcısının ve güvenlik birimlerinin adalet, vicdan,
barış ve hukukla hiçbir ilgisi olmayan garazi yaklaşımlarını ele vermek
açısından uygun bir örnek. Ramazan Özalp, yaklaşık yirmi yıldır cezaevinde,
birçok hastalığın yanı sıra iki yıl kadar önce felç geçirdi, o günden beri bir
et ve kemik yığını olarak yatağında duruyor. Özalp’a uzunca bir zamandan sonra
Adli Tıp Kurumu tarafından ‘cezaevinde yaşayamaz’ raporu verildi. Tahliye
beklenirken bu kez ülkenin savcı ve polisi devreye girerek ‘Özalp çıkamaz.’
dediler. Ramazan Özalp için TEM’in hazırladığı raporda ‘Her ne kadar kişinin
serbest bırakılması kendisinin bu hâliyle toplum güvenliği için tehlike arz
etmiyorsa da serbest bırakılması hâlinde örgüt tarafından kullanılacak olması
ve örgütün propagandasını yapacağı yönünde istihbari bilgilere ulaşılmıştır.’
denildiği için serbest bırakılmıyor.
Kemik kanseri
olan Halil Güneş de şu anda benimle aynı cezaevinde olan, solunum cihazına
bağlı başka bir hasta. Ameliyat sonrası cezaevinde enfeksiyon kaptığı için açık
yarasından dışarı taşmış kaburgalarıyla yirmi dört saat acı içerisinde
kıvranıyor, her gün ancak morfin kullanarak yatıştırılabiliyor.
Mehmet Emin
Özkan’ın da durumu aynı şekildedir.”
Zaman yetmediği
için kısa kesmek zorunda kalacağım.
“Balzac’ın
belirttiği üzere, ‘Vicdanımız yanılmaz bir yargıçtır biz onu öldürmedikçe.’
Ancak Kürtler, demokratlar, muhalifler ve sosyalistler söz konusu olduğunda
muktedirdirler. Acımasızca vicdanı yerle yeksan ettikleri için mevcut hukuk ve
adalet sistemi de yanılan bir teraziye dönüşmüştür. Bir halka ve çocuklarına
böyle rüsva bir yaşamı reva görmek yazıktır, günahtır. Barışa bağışlamak
istediğimiz öfkemizi bastırmakta inanın çok zorlanıyoruz. Ölmekte olan
arkadaşlarımızı bilhassa böyle bir süreçte şantaj konusu yapmayın.
Faysal
Sarıyıldız. Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi.”
Tekrar Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mesut Dedeoğlu.
Buyurunuz. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerine Milliyetçi
Hareket Partisi Grubumuz adına söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı Hükûmetin
12’nci bütçesidir. Bütçeler, devletin hangi alanlara ne kadar kaynak ayırdığını
ve hangi alanlarda ne kadar kaynak sağlayacağını gösterme açısından çok
önemlidir. Hükûmetin 12’nci bütçesi de daha önceki bütçelerde olduğu gibi yine
tamamen vergiye dayalı kaynaklar üzerine kurulmuştur. Hükûmet, bu kaynakları,
toplumun günlük hayatta kullandığı pek çok ürüne zam yaparak, hatta vatandaşa
ceza keserek sağlamayı planlamaktadır. Yeni yılda trafik cezalarına bile umut
bağlayarak gelir sağlamayı planlayan Hükûmet daha şimdiden dar gelirlinin
tüpüne ve gazına zam yapmıştır. Düşük oranda yapılan zamlar daha ceplere
girmeden, yılbaşı öncesi LPG fiyatları yüzde 30 oranında artmıştır. Hükûmet
evde kullanılan tüp gazının rafineri çıkış fiyatını da yüzde 15,41 oranında
yükseltmiştir. Hükûmetin gelir kaynaklarının başında akaryakıt zamları hâlen
birinci sırada yer almaktadır. Türkiye, bu nedenle, son on bir yıl içinde
dünyanın en pahalı akaryakıtını kullanır hâle gelmiştir. 2002’de 1,60 lira olan
benzinin litre fiyatı, bu Hükûmet döneminde, yapılan son zamlardan sonra 4,90
liraya yükselmiştir. Bugün ülkemizde mazot, benzin fiyatlarıyla neredeyse
yarışır hâle gelmiştir. Mazotun litre fiyatı 4,45 liraya çıkmıştır. Hükûmet
sadece akaryakıt fiyatlarına zam yapmakla kalmamış, bu bütçe sonrası pek çok
sayıda ürüne zam yapmayı da planlamaktadır. Hükûmet, bütçe açıklarını zam yaparak
yine vatandaşlarının sırtına yüklemeyi âdeta her bütçe çalışmalarında
alışkanlık hâline getirmiştir. Bütçe öncesi yapılan ve sonrası yapılması
planlanan yüksek oranlı zamlar bunun en açık göstergesidir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hükûmet tarafından, başta enerji politikaları olmak
üzere, pek çok alanda yanlış politika uygulanmaktadır. Hükûmet bu bütçede de
geçmiş bütçelerde de olduğu gibi, yükü yine işçinin, memurun, emeklinin,
esnafın, çiftçinin, asgari ücretlinin ve dar gelirlinin sırtına yüklemiştir.
Bütçe dengelerini
tutturmak amacıyla, çalışanlardan alınan vergilerden vazgeçmeyen Hükûmet,
ortaya çıkan gelir dağılımı bozukluğuna da seyirci kalmaktadır. Ülkemizde gelir
dağılımı iyice bozulmuştur. Uygulanan yanlış ekonomik politikayla açlık ve
yoksulluk sınırının da gerisinde bırakılmıştır. Açıklanan rakamlara göre işçi,
memur, emekli ve taşeron işçilerin büyük bir kısmı açlık ve yoksulluk sınırının
altında yaşamaktadır. Hükûmet, açlık ve yoksulluk sınırı altında yaşayan bu
kesimlere bu bütçede mutlaka bir yer vermeli, buna yönelik bir çalışma
yapmalıdır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu bütçede çalışanlar ve emekliler için bir umut
yoktur, dar gelirli artık bütçeden umudunu kesmiştir. İşçi, memur, emekli,
esnaf ve asgari ücretli bu bütçede de maalesef unutulmuştur. Bu bütçe ülke
genelindeki devlet yatırımlarını da olumsuz yönde etkileyecektir. Kahramanmaraş
ilimizde pek çok konuda da kaynak bekleyen yatırım bulunmaktadır. Bu yatırımların
başlaması veya en kısa sürede tamamlanması gerekmektedir. Hükûmet, bütün bu
yatırımları tamamlamak yerine, ülke genelinde yabancı yatırımlarla birlikte
yap-işlet-devret veya yap-işlet-kirala şeklindeki yatırımlara yönelmektedir.
Ülkemizin
kalkınmasına ve istikrarına yönelik çalışmalar yapılmalıdır, işsizlik önlenmeli
ve üretim artırılmalıdır. Bu vergi anlayışı ve politikalar nedeniyle Hükûmetin
hiçbir yere varması mümkün değildir, Hükûmet bu gidişle hiçbir yere varamaz.
Hükûmet, milletimizin her türlü zorunlu harcamasından yüksek oranda vergi
almaya devam etmektedir. İktidar, uygulanan yanlış ekonomi politikalarından bir
an önce vazgeçmelidir. Hükûmet bulabilirse yeni kaynaklara yönelmelidir,
özelleştirme politikalarındaki yanlışı milletin günlük harcamalarına fatura
etmeye çalışmamalıdır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; elimizde bulunan ne kadar millî kurum ve kuruluşumuz
varsa yok pahasına satılmıştır, satmaya da devam etmektedirler. Kahramanmaraş
ilimiz de maalesef bu özelleştirmelerden nasibini fazlasıyla almıştır. Hükûmet,
cumhuriyet döneminden kalma birçok tesisi özelleştirmiştir. Bunların en başında
gelen Elbistan Şeker Fabrikası da tüm itirazlarımıza rağmen özelleştirilmiştir
ancak bu özelleştirme sonradan beklemeye tabi tutulmuştur. Burada özveriyle
çalışan personelin akıbeti belirsizdir, burada çalışan personel kendi
geleceğinden umutsuzdur. Burada çalışan personelimiz senede otuz gün, altmış
gün veya doksan gün çalışmaktadır ve yıllarını oraya vermiştir. Bunlar emekli
olabilecek mi, olamayacak mı, Hükûmetin bu konuyla ilgili bir çalışma yapması gerekmektedir.
Birleşik Arap
Emirlikleri’ne verilen Elbistan linyit kömür havzasının bir bölümünde de
anlaşmazlık nedeniyle benzer olaylar yaşanmaktadır. Kahramanmaraş ilimizde
devlet yatırımları yapılmasını, kalan yatırımların bir an önce tamamlanmasını
ve özelleştirme çalışmalarından vazgeçilmesini diliyorum.
Yine,
Kahramanmaraş’ımızın en büyük problemlerinden bir tanesi Sütçü İmam
Üniversitemizin Tıp Fakültesiydi. Çok uzun yıllar mücadele edilmesine rağmen,
nihayetinde bitti. Sayın Maliye Bakanım, dün akşam sormuş olduğum soruda cevap
verdiniz. Üniversitemizin bitmesine rağmen, teçhizat konusunda ve personel
konusunda, asistanlar konusunda çok büyük eksiklikler var. 130 tane acil bakım
ünitemiz olmasına rağmen, maalesef ki bu eksiklikler nedeniyle
çalışamamaktadır. Dün akşamki verdiğiniz sözü, inşallah, ocak ayının içerisinde
gerçekleştiririz ve Kahramanmaraş Tıp Fakültesi Hastanemiz istenilen
özelliklerde halkımıza hizmet vermeye başlar.
Yine,
Kahramanmaraş’ımızın en büyük problemlerinden bir tanesi organize sanayi bölgemiz.
İki tarafta düşünülen, Gaziantep yolu üzerinde ve Adana yolu üzerinde
düşünülen, Türkoğlu bölgesinde düşünülen organize sanayi bölgelerimizin bir an
önce istimlak çalışmalarının ve tahsislerinin yapılarak üretime hazır hâle
getirilmesi ve müteşebbislerimize sunulması noktasında çalışmaların yapılmasını
diliyorum.
Kahramanmaraş’ın
birçok problemi var; şu son zamanlar da özellikle ilçelerimizde ve
beldelerimizde belediyelerde çalışan personelimizin maaş alamama konusu. Sadece
bir tanesinin örneğini vermek istiyorum, Çağlayancerit ilçemizin memurları ve
işçileri zamanında maaş alamamakta. İşçilerimiz beş aydan beri Çağlayancerit
Belediyesinden maaşlarını alamamakta.
Bununla beraber
yine, problemlerimizden bir tanesi Kahramanmaraş’ımınız yolları. Çevre illere
bağlantı sağlayan en önemli yollarımız Kahramanmaraş-Göksun-Kayseri yolumuz ve
Kahramanmaraş- Gaziantep yolumuz, Kahramanmaraş-Adana bağlantı yolumuz
yıllardan beri sürüm sürüm sürünmekte, nihayetinde bir noktaya gelemedik.
Bunlara bir an önce ödenek ayrılması noktasında ve bunların hizmete geçmesi
noktasında çalışmaların yapılmasını ve bütçe ayrılmasını temenni etmekteyim.
Bunlarla beraber,
Kahramanmaraş’ımızın eğitim konusu: Türkiye genelindeki 81 ilimizin son
sıralarında yer almakta ama bu Hükûmet dershanelerle uğraşmakta. Eğitimin önünü
açması lazım, yeni dersliklerin yapılması lazım, atanamayan öğretmenlerimizi
atamamız lazım. Bir sürü vekil öğretmenimiz çalışıyor, onların yerine asli
unsurları teşekkül etmiş ve pedagojik formasyonlarını tam almış atanamayan
öğretmenlerimizin derhâl atanması ve bu 130 bin öğretmen açığımızın derhâl
yerine getirilmesini temenni ediyorum.
Bu duygu ve
düşüncelerle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Dedeoğlu.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Erzincan Milletvekili Sayın Muharrem Işık.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
MUHARREM IŞIK (Erzincan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grubum adına
7’nci madde üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Sözlerime
başlamadan önce, iki gündür Meclisimizde açlık grevi yapan BDP ve HDP’li
milletvekillerimizin bu yaptığı grevin bir an önce görülmesini ve tutuklu
milletvekillerimizin ve aynı zamanda haksız yere yıllarca tutuklu yatan tüm
vatandaşlarımızın da bir an önce serbest bırakılmasını temenni ederek sözlerime
başlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (İstanbul) – Teşekkür ederiz.
MUHARREM IŞIK
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, 1215 yılında Magna Carta Sözleşmesi’nde
şöyle diyor: “Kral, halkın onayını almadan vergi toplamayacak. Mahkemeler halka
açık olacak. Kişiler kanunlara uygun olarak yargılanacak. Haksız yere kimse
tutuklanmayacak, sürgün edilmeyecek. Soylulardan oluşan bir kurul kralın Magna
Carta’ya uygun hareket edip etmeyeceğini denetleyecek.” Bu sözleşmede vergiler
ile ilgili yükümlülüklerin halkın rızasıyla kararlaştırılmasına karar verilmiş,
kamu harcamalarında halkın rızasının alınması kararlaştırılmış ve her yıl da
tekrarlanması istenmiş.
Şimdi, ben
maliyeden fazla bir şey anlamam, para işinden de fazla anlamam ama okuduğum
şeyi anlayacak kadar da zeki olduğumu düşünüyorum, vatandaşımız da bunu
düşünüyor. Şimdi, bir bakanlığa ait denetim görüşü, diyor ki:
“Denetim görüşü oluşturabilmek için gerekli mali rapor ve tablolar ile bilgi ve
belgeler yukarıda ‘Kamu İdaresi Mali Tabloları’ ile ‘Denetimin Dayanağı, Amacı,
Yöntemi ve Kapsamı’ başlıkları altında açıklandığı üzere, kamu idaresi yönetimi
tarafından sağlanamadığı için Adalet Bakanlığının 2012 yılına ilişkin mali
rapor ve tabloları hakkında görüş bildirilememektedir.”
Yine, başka:
Sayıştay 2011 TOKİ denetim raporunda kritik bir tespit yapmış, bunu basından
öğrendik. TOKİ’nin bütçe formatının standartlara uygun olmadığını belirten
denetçiler, bu nedenle kurum faaliyetlerinin sağlıklı incelenmediğini
vurguluyor.
Ayrıca, TOKİ’ye
2011 yılında 18 milyar olarak arsa, arazi verilmiş, satışı yapmış ve 2012
yılında da TOKİ karşılıksız, bedelsiz olarak hazineden 1 milyon 914 bin 626
metrekare arsa almış. Denetçiler… Bu tabloda görülen şeye hiçbir şey demeye
gerek yok. İşte, “Şu tablo geldi, bu tablo geldi. Siz anlamıyorsunuz, siz
bilmiyorsunuz…” İşte, grup başkanlarımız çıkıyor, bakanlarımız çıkıyor ama burada
görünen bu; işte, kamu idaresi yönetimi tarafından getirilip belgeleri
verilmemiş, orada ne olmuş, dürüst mü yapmışlar, yoksa çalmışlar mı çırpmışlar
mı; onu bilen yok. Zaten TOKİ’de olan olayları da, bugün mahkemelerin yaptığı
tutuklamalarda da gördük ki demek ki bir şeyler var. Zaten alınan arsaların
bedelsiz verilmesi, onların kimlere ne yapıldığı, o İstanbul’daki gökdelenleri
gördüğümüz zaman onları görmekteyiz.
Tabii,
“Demokrasilerde en önemli yasa, vazgeçilmez olan yasa bütçe.” diyorlar, bunu
her zaman da söylüyorlar. Özellikle dünyada demokrasilerin başlamasının
özgürlük mücadelesiyle, vergi mücadelesiyle başladığı söyleniyor çünkü ekonomi
her zaman için çok önemli, rekabette de bu çok önemli. Eğer siyasetçi bunu, bu
aldığı bütçeyi dürüst bir şekilde kullanmıyorsa, yandaşına aktarıyorsa, oy
getirmek için uğraşıyorsa buradan demokrasi çıkması mümkün değil. Tabii,
demokrasiyle yönetilen ülkelerde bu geçerli ama bizde ne yazık ki göremiyoruz.
Biz bütçe denetlemesi yapamadık, doğru da karar veremedik. İnsan düşünüyor,
acaba biz 1215 yılından, sekiz yüz yıl önceden de daha geriye mi gidiyoruz?
Baktığımız şeyleri gördüğümüz zaman da gerçekten öyle gittiğimiz görünüyor.
Ben buradaki
milletvekili arkadaşların birçoğunun çok iyi niyetli olduğunu düşünüyorum,
içlerinde bir kötülük olmadığını da düşünüyorum ama yani ben iki senedir şunu
gördüm: Hükûmet ne getirirse hiç tartışmadan “Evet.” diyorsunuz; hiç
tartışmıyorsunuz, hiç yorumlamıyorsunuz. Bari şu bütçeyi tartışsaydınız, bari
şu bütçede ne olduğunu görseydiniz. Vebal altına giriyorsunuz, bu doğru bir şey
değil. Amerika Birleşik Devletleri gibi bir ülkede Obama gibi güçlü bir liderin
haftalarca neler çektiğini hepimiz televizyonlarda izledik; bütçeyi geçiremedi,
bir sürü sıkıntı yaşadı ama tabii, bunları örnek almak lazım, bunlardan da ders
çıkarmak lazım.
Tabii, vergilerin
şeyine baktığımız zaman, yüzde 70’ini dolaylı vergilerden aldığımızı, gine
zavallı, gariban halkın üzerine yüklediğimizi görüyoruz ancak yüzde 8’le 9’unu
sermayeden aldığımızı görüyoruz. Bunları yaparken de “İşte, biz vatandaşa
şunları yaptık.” diye anlatıyoruz ama bunlar inandırıcı değil, insan gördüğüne
inanıyor. İşte, Tarım Bakanı burada çıkıyor, diyor ki: “Biz çiftçiye şunları
verdik.” Ben bir örnek vereyim: Erzincan Otlukbeli’nin Karadivan köyünde -yazın
gidip gezdiğiniz zaman- geçen yıl 6.700 liraya aldığı bir ineğin taksitini
ödeyecek, zamanı gelmiş, 10 bin lira taksit verecek. 4 tane inek götürmüş satmaya,
satamıyor ki taksitini versin. İşte gelinen nokta bu.
Tabii, en önemli
olan “Demokrasinin yerleşmesi.” dedik ama ne yazık ki ülkemizde demokrasi
yerleşmiyor, yapılan onca özelleştirmenin nereye gittiğini kimse bilmiyor,
harcamaların nereye gittiğini kimse bilmiyor. Bir örtülü ödeneği örnek
vereceğiz: Örtülü ödenekteki artışlara baktığımız zaman, bu yıl 1 milyarı
geçeceği söyleniyor, geçen yıl 1,2 milyar olmuş ama bunun nereye gittiğini,
kime verildiğini, nasıl harcandığını hiç kimse bilmiyor. İşte, 2005 yılında 150
milyon harcama yaparken şu anda milyarlar konuşuluyor, bunun da ne olduğunun
görülmesi lazım aslında.
Vatandaşı o kadar
düşünüyoruz ki, pırlantada, altında KDV’yi düşürürken tavukta 8 kat artırmasını
biliyoruz ne yazık ki!
Özellikle, biz
burada “Polis devletine doğru gidiyoruz.” dediğimiz zaman siz kızıyorsunuz bize
ama bunun en güzel göstergesi hem polise hem jandarmaya ayırdığınız para, MİT’e
ayırdığınız para ve en son olarak da yeni bulduğunuz, o imparatorluk kurmak
için uyguladığınız dinlemelerle ilgili olarak ayırdığınız paralar. Bilişim
teknolojilerine ayırdığınız paralar korkunç miktarda. Ve herkesi dinliyorsunuz
ama ne yazık ki kendiniz de dinlenmişsiniz haberiniz yok.
Özelleşen
kurumlar zarar etse kimsenin içi yanmayacak ama zarar etmediğini bildiğimiz
hâlde, işte, TELEKOM’u, TÜPRAŞ’ı, özellikle “rakı” diyeyim, rakıyı büyük bir
oranda özelleştirdiniz ama… Mesela rakının nasıl özelleştirildiğine baktığımız
zaman TEKEL’de, önce 292 milyona birine siz satmışsınız. Daha sonra, alan
vatandaş hemencecik 950 milyona satmış, orada 600 milyon bir kâr etmiş. O da
tutmuş 2,1 milyar dolara satmış, demek ki gerçek değeri bu. Acaba bu aldığı
zaman çok büyük yatırım mı yaptı, sattı? Yok, aynı tesisi sattı ama dünyanın
parasını orada kazanmış oldu, bunu da bilmemiz lazım.
Tabii,
“Demokrasiyle yönetilmiyoruz.” diyoruz ama kızıyorsunuz. Örneğin, açlık
sınırında yaşayan insanlara asgari ücret belirlerken hiç düşünmeden -eğer
bütçeleri gerçekten demokrasiye uygun hazırlamış olsak- o insanlara açlık
sınırının altında fiyat vermeyiz, biraz daha üstünde veririz ama ne yazık ki
açlık sınırının altında, bir kişiyi hesaplayarak ölüme mahkûm etmekteyiz.
Eğer, dediğim
gibi demokrasiyle yönetilmiş olsak, bu bütçe buraya gelir, burada herkes
tartışır, herkes onaylardı. “Yargıda neden taraf tutuluyor?” diye sorulurdu.
“Bugün, işinize geldiği için 5 polis müdürü neden görevden alındı?” diye
sorulurdu. Deniz Fenerinin hesabı sorulurdu, asrın soygunuydu ama kapattınız,
bunun hesabı sorulurdu bu Mecliste. “MİT Başkanına neden ayrımcılık yaptınız?”
diye sorulurdu. Başbakanın “İstediğiniz her şeyi verdim, daha ne istiyorsunuz?”
lafına burada, çıkıp herkes “Ne verdin?” diye sorardı, bunun altında çok şey
var çünkü. Ama, bunların hiçbirini biz burada
sormadık.
Ethem Sarısülük’ü
vuran katil polis saklanmazdı -sen vurdun göz göre göre, herkes görüyor yani
hiç yoruma gerek var mı? Herkes izlediği zaman görüyor ki çekmiş silahı,
sıkmış- ona hesap sorulurdu, o öyle, bir yerlere gönderilip maaşla
ödüllendirilmezdi, şu anda içeride olurdu. İsmail Korkmaz’ı dövenler
yakalandığı zaman, aylarca -serbest bırakıldı, yakalandı- konuşmalarından
sonra, o vali bir dakika bırakılmazdı görev yerinde. Vatandaşına “kavat” diyen
bir vali orada bırakılmaz, anında görevden alınırdı ama ne yazık ki bunların
hiçbiri yapılmadı.
Vatandaşını yüzde
50-50 diye ayıran bir Başbakana hesap sorulurdu ama sormadık. Her konuşmasında
Alevi, Kürt, Sünni, Laz, Çerkez ayrımını yapmazdı, bir Başbakana yakışmayan bir
şey ve bunun hesabı sorulurdu ama ne yazık ki hiçbiri sorulmadı.
Askerde intihar
eden onca gencimizin neden intihar ettiğini defalarca getirdik buraya, hesap
sorulurdu “Niye intihar ediyorlar?” diye ama ne yazık ki hiçbiri sorulmadı.
Tabii, Sayın
Başbakan, istifa eden kendi milletvekili için dün demiş ki: “Meclise kendisi
tek başına seçilmedi. Ahlaklı olanın partiden değil, Parlamentodan ayrılması
gerekir.” İyi de sormazlar mı Sayın Başbakan, benim Salih ağabeyimdi o zaman,
istifa ettiği zaman hemen kucaklayıp aldınız, o kimin oylarıyla seçilmişti,
vatandaşın oyuyla seçilmemiş miydi? (CHP sıralarından alkışlar) CHP’li olunca
ya da başka bir partiden olunca onlar vatandaş olmuyor mu? Onların oyunun
iradesi olmuyor mu? Söyleyeceğiniz şeyden önce, bir de eskiden söylediklerinize
bakmanız lazım. Zaten o kadar şanslısınız ki basın ve medya ele alınmış,
tamamen ele geçirilmiş ve ne yazık ki basın ve medyanın yayınlamalarından
dolayı da böyle şey yapılıyor.
Tabii, şunu
söyleyeceğim son olarak: Gerçekten korktuğunuz bir şeyler var. Çünkü, dün Twitter’a bakarken şöyle bir şey gördüm: Bir
vatandaş Twitter’dan bir belediye başkanına bir “tweet” atmış, “Senin oğlanı
içeri almışlar!” demiş, hemen cevap olarak -büyük yazıyla- “nerede okudun.”
diye feryat ediyor. Demek ki korktuğunuz bir şeyler var. Bunu artık
saklayamıyorsunuz, açığa çıktı. Ama bence doğru olan şey şu: Artık çuval mızrağa
sığmıyor, her şey açığa çıkmaya başladı. Sizin de burada yapmanız gereken bu
sorgulamaları, bütçeden başlayarak her şeyi demokrasiye uygun olarak ve
insanların da geleceğini düşünerek… Çünkü, siz kendi
geleceğinizi fazla düşünüyorsunuz, bu düşünmeyle de… İşte bu operasyonlar bazı
şeyleri gösterdi aslında. Demek ki hâlen bu ülkede bazı şeyleri
oturtamamışsınız çünkü geldiğinizden beri insanları ötekileştirdiniz, bundan
vazgeçmeniz lazım.
Hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar?
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Işık.
Şahısları adına
ilk söz, Antalya Milletvekili Sayın Gökcen Özdoğan Enç…
Buyurunuz. (AK
PARTİ sıralarında alkışlar)
GÖKCEN ÖZDOĞAN
ENÇ (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz 2014 Mali
Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Demokratik, laik,
sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nde eğitim her alanda kalkınmanın
öncelikli hedeflerinden birisi olmuştur. Bu anlamda, eğitimde yakalayacağımız
başarılar tabii ki ülkemizin gelişmesi adına da çok önemlidir. Hükûmetimiz, on
bir yıllık dönemi boyunca, eğitimin alt yapısını güçlendirmek, eğitimdeki sıkıntıları
gidermek adına birtakım girişimlerde bulunmuştur.
Türkiye çok genç
bir nüfusa sahip. Hükûmetimiz, ülkesini takip eden, çağdaş ülkeleri takip eden
nesillerin yetiştirilmesi adına da elinden geleni yapmaya devam etmektedir.
Maalesef, bu noktada, yurt dışında lisansüstü eğitimini tamamlayanlar ülkemize
gelip çalışmak yerine, dış ülkelerde birtakım şirketlerde, üniversitelerde
görev almaktadırlar. Buna, biz kısaca “beyin göçü” diyoruz. Türkiye yıllardır
beyin göçüyle ilgili birçok çalışma yaptı ancak biz bunda istediğimiz hedefi
yakalayamadık ta ki tersine beyin göçünü başlatıncaya kadar. Bu anlamda, büyük
teknoloji şirket ve kurumlarımızın hem de üniversitelerimizin dış ülkelerle
rekabet edecek düzeyde ekonomik güce ulaşmaları beyin göçünü azaltarak ülkemize
olan talebi artırmıştır. Ülkemizde ciddi anlamda AR-GE olanaklarının
artırılması, bakanlıklarımızca verilen destekler artık giderek beyin göçünün
azaldığını kanıtlamaktadır. Yurt dışında yaşayan Türk araştırmacıların ülkemize
geri dönmesi için TÜBİTAK tarafından başlatılan 2232-Yurda Dönüş Araştırma Burs
Programı büyük ilgi görmüştür. 2013 yılında, 117 araştırmacı Türkiye’ye geri
dönmek için başvuruda bulunmuştur. Bu burs programı sayesinde, geçen yıla göre
bu başvuru oranı 5 kat artmıştır. TÜBİTAK Bilim İnsanı Destekleme Daire
Başkanlığının başlattığı 2232-Yurda Dönüş Araştırma Burs Programı kapsamında,
araştırmacılara iki yıl boyunca aylık 3.250 TL burs verilmektedir.
Eğitimin sürekli
çok önemli olduğunu vurgulamaktayız. Bu anlamda, 2002 yılında 99 tane
üniversitemiz vardı, geldiğimiz tarih itibarıyla 175 tane üniversitemiz oldu.
Bu rakam devlet ve vakıf üniversitelerini kapsamaktadır. Yeni kurulan 51
üniversiteye de 106 bin yeni kadro ihdas edilmiştir. 2002 yılı bütçesinde
Bakanlık, YÖK ve üniversiteler olmak üzere eğitime yaklaşık olarak 10 milyar TL
ayrılmıştı. 2014 yılı bütçesinde ise eğitime ayrılan tutar yüzde 630
artırılarak 72 milyar liraya ulaşmıştır. Bu da cumhuriyet tarihinin rekoru
demektir. Bütçedeki oranına baktığımız zaman da birinci sıraya eğitimi almış
bulunmaktayız.
Birkaç rakam daha
vererek konuşmamı sonlandırmak istiyorum.
Bizi, kadınları,
kızları hapsetmekle suçlayanlara, her ortamda kadın politikamızı eleştirenlere
yükseköğretimde geldiğimiz oranları vererek konuşmamı tamamlamak istiyorum.
2002-2003 öğretim yılında yükseköğretim içinde okullaşma oranı kadınlarda yüzde
23, erkeklerde yüzde 31, toplamda yüzde 27 olmuştur. 2012-2013 eğitim öğretim
yılında ise okullaşma oranı -yükseköğretimden bahsediyoruz- kadınlarda yüzde
70, erkeklerde yüzde 79, toplamda yüzde 74’e yükseltilmiştir. Bu rakamlar
gerçekten dikkat çekicidir. Çünkü, özellikle ana
muhalefet partisinin sürekli, diline pelesenk ettiği “Kadınları, kızları evlere
kapatıyorsunuz. Kadınları çocuk doğurmanın dışında işlevselleştirmediniz.”
diyenler için bu rakamların dikkatle incelenmesini rica ediyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Daha zaman vardı, 40 saniye vardı daha.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Daha süre vardı.
GÖKCEN ÖZDOĞAN
ENÇ (Antalya) – Konuşun, çıkın, konuşun.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Artan süreyi biz kullanabilir miyiz?
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Yani süre vardı, kullanabilirdiniz. Konuşurken laf atmadık bak,
oturunca söyledik.
GÖKCEN ÖZDOĞAN
ENÇ (Antalya) – Hayır, çıkın, konuşun. Buradan laf atınca da “Çık, konuş.”
diyorsunuz, konuşuyorum, işte.
BAŞKAN – Şahıslar
adına son söz Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işık’ın.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Başkan, 2014 yılı mali bütçesinin 7’nci maddesi üzerinde
şahsım adına söz aldım. Bu vesileyle, sizleri ve bizleri izleyen değerli
vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Bu madde
Yükseköğretim Kurulundaki bazı uygulamalar ve buna yönelik ödeneklerin
aktarılmasıyla ilgili bir madde. O nedenle, bu konuşmamı üniversite
öğrencileri, üniversitede çalışan personel ve üniversitedeki öğretim
elemanlarının sorunlarına ayırmak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, bilindiği gibi, siyasi bir politika aracı olarak seçimler
öncesinde üniversitelerdeki birinci öğretim harçları indirildi, kaldırıldı,
güzel, hepimizin istediği bir uygulamaydı. Ama, aynı
üniversitede ikinci öğretim öğrencilerinin para ödemesi devam ediyor. Veliler
diyor ki: “Bu haksızlığı ne zaman kaldıracak Hükûmet?” Buradan Sayın Bakana
söylüyorum: İkinci öğretim harçlarının kaldırılması gerekiyor. Bunu, mutlaka bu
2014 yılında gerçekleştirmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Bir diğeri,
öğrencilerimizin yatay geçiş yapma hakkı. Tabii, üniversiteler sayı olarak
artınca birçok üniversite arasında yatay geçiş imkânları arttı fakat
üniversitelerde yatay geçiş yapan öğrencilere uygulanan yeni programlardaki
düzensizlik nedeniyle, her öğrenci en az bir dönem veya bir yıl kaybetmek
zorunda kalıyor. Bunu da çözmemiz lazım. YÖK’ün buna bir standart getirmesi
yine öğrencilerimizin ve onların velilerinin talepleri.
Değerli
milletvekilleri, en önemli sorunlardan birisi, maalesef, son dönemde üniversite
yönetimlerinin kendi üniversitelerinde çalışan öğretim elemanlarına yaptıkları
baskılar ve açtıkları disiplin soruşturmalarıdır. Verdiğim bir soru önergesine
aldığım cevapta da görülüyor ki son dört beş yılda hem öğrencilere hem de
öğretim elemanlarına ve personele açılan disiplin soruşturması ve ceza
alanların sayısı patlamış. Yani, ne oluyor, memleket nereye gidiyor? Bu sayın
rektörler kendi babalarının çiftliği mi zannediyorlar üniversiteyi?
Diğer taraftan,
birçok üniversitemizde “doçent” unvanını almış, kadroya yerleştirilemeyen,
profesörlük için süresini doldurmuş, her türlü bilimsel şartlarını hazırlamış
ama iki yıl geçmiş, kadro alamayan, tek sebebinin de sayın rektörün arzu
etmediği, istemediği bir kişi olmasından dolayı kadro alamayan yüzlerce
elemanımız var. Doktorasını bitirmiş, yardımcı doçent atanması lazım, kadro var
ama sayın rektör istemiyor. Niye? “Yarın doçent olduğunda bana oy vermez.”
Sayın Bakanım, siz kadroları veriyorsunuz, YÖK’te de kadrolar var.
Üniversiteler bölümlerden ve fakültelerden gelen talepler doğrultusunda,
rektörlük aracılığıyla bu kadro taleplerini YÖK’e bildirmiyorlar veya
istedikleri adamınkini bildiriyorlar, istemediklerini bildirmiyorlar. Bu sorunu
çözmemiz lazım. Bu, gerçekten, üniversitelerdeki sosyal barışı bozacak en büyük
problemlerden birisi.
Bir diğer konu:
50/D ile araştırma görevlileri doktora yapmalarından, yüksek lisans
yapmalarından sonra, süresi bittiği anda kapının önünde kalıyor gençlerimiz. En
azından bir yere atanıncaya kadar bunlara üniversiteye devam hakkının verilmesi
gerekiyor.
Akademik
personelin özlük hakları konusu, maalesef, yıllarca bu Hükûmetin üzerine
gitmediği, gitmek istemediği ve çözmek istemediği bir konu hâline gelmiştir.
Bugün, bir üniversite öğretim üyesi veya orada çalışan araştırma görevlisi veya
uzman ya da öğretim görevlisi aldığı maaşı evindeki çocuğuna söylemekten utanır
hâle gelmiştir.
Sayın Bakanım,
üniversitelerde çalışan akademik personelin bu özlük hakkı sorununu düzeltmediğimiz
sürece üniversitelerden bilimsel çalışma beklemeyiniz lütfen. Üniversitede bir
saatlik ek ders için kavga eden hocaların sayısı her geçen gün artmaktadır.
Mutlaka bu özlük hakları sorununu çözmek lazım. YÖK’ün sayfasında da zaten buna
yönelik teklif var. Maliye Bakanının olumlu baktığı söyleniyor ama “Sayın
Başbakan ‘Üniversiteler benim istediğim çizgiye gelmeden para alamaz.’ diye
diretiyor.” diye iddialar var. Ben size aktarıyorum, bunu söyleyen aynen bir
üniversite öğretim üyesi.
İdari personele
mesai ücreti hakkı verildi ama denildi ki: “Aylık elli saati geçemez ve idari
personelin ancak yüzde 30’u bunu alabilir.” Böyle bir şey olabilir mi değerli
milletvekilleri? Bir yüksekokulda 10 kişi var idari personel, ancak 3’üne
verebilirsiniz; daha önce 100 saat olan hakkı 50 saate düşürdünüz. Verdiğiniz
para zaten çekirdek parası. Bunun da kaldırılması lazım. Mutlaka buna çözüm
getirilmesi gerekiyor.
ÖYP programından
mezun olanlara mecburi hizmet hakkı ciddi anlamda ailevi sorunlara yol açıyor.
Bunun da çözülmesi gerektiğini düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Soru-cevap
işlemine geçiyorum.
Sayın Demiröz…
İLHAN DEMİRÖZ
(Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanıma
sormak istiyorum: Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı her bütçe konuşmasında veya
bir yerde bulduğumuz zaman topu taca atıyor. Şöyle ki 6 bin kadro talebi
olduğunu ifade ediyor ve “Maliye Bakanlığından bu konuda olur istiyoruz.”
ifadesi var. Ziraat mühendisleri, gıda mühendisleri, veteriner arkadaşlarımız
sizin ağzınızdan bu konuda bir açıklama bekliyorlar. Bu konuda oldukça fazla
telefon ve faks aldık. Bu 6 bin kadroyla ilgili ne düşünüyorsunuz? 2014 yılında
bu meslektaşlarımız için müjdeli bir haberi bari siz verin, Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığından vazgeçtik çünkü.
BAŞKAN – Sayın
İnce…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
bundan önceki soruda size şunları sordum, dedim ki: Altın kaçakçılığı, tarihî
eser kaçakçılığı, imar yolsuzluğu, rüşvet, sahte belge, hayali ihracat,
bunlarla ilgili bir operasyon sürüyor, siz de “Bilgim yok.” dediniz. Şimdi,
Hükûmeti temsilen şu Genel Kurulda siz bulunuyorsunuz, başka kimseye soracak
hâlimiz yok bunu, size soracağız.
İstanbul’da Mali
Şube Müdürü, Kaçakçılık Şube Müdürü, Organize İşler Şube Müdürü, Terörle
Mücadele Şube Müdürü, Asayiş Şube Müdürü görevden alındı yani operasyonun bir
parçası olan kişiler, polis müdürleri görevden alınıyor. Bu, ahlaki mi; bu,
doğru mu; bu, hukuka uygun mu; bu, vicdana uygun mu? Bunu, siz Hükûmetin bir
temsilcisi olarak nasıl değerlendiriyorsunuz, bunlar neden görevden alındı?
Yani, işlem yürürken bunları görevden alan güç nedir? Ucu başka yerlere
dokunacak diye korku mu var?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Daha üst yerler mi var, nedir bu? Bu konuda bilgi istiyorum
Hükûmetten.
BAŞKAN – Sayın Günal…
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, dün buradaki açıklamanızda özel hayatın gizliliği ve vergi
mahremiyetinden bahsetmiştiniz. Vergi Usul Kanunu’nun 5’inci maddesinde aynen
bu hususta açıklama var: “Ayrıca, kamu görevlilerince yapılan adli ve idari
soruşturmalar ile ilgili olarak talep edilen bilgi ve belgeler ile bankalara,
yapacakları vergi tahsiline yönelik bilgiler verilebilir.” Peki, Sayıştayın
yaptığı bir soruşturma değil mi, Sayıştay bir mahkeme değil mi? Onların
istediği bilgileri vermemek için neden vergi mahremiyetinin arkasına
sığınıyorsunuz?
Bir de dün
başlayan operasyonun arkasından bugün falanca gruba şu kadar vergi cezası diye
bir haber gördük. Gezi olaylarının arkasında da bir şey gelmişti. Bu, bir
tesadüf müdür, devam eden bir işlem midir? Merak ediyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Aksünger...
Sayın Halaman…
ALİ HALAMAN
(Adana) – Başkanım, teşekkür ederim.
Sorum, Sayın Maliye
Bakanına. Türkiye’de dolaylı, dolaysız vergi oranları çok yüksek. Bundan dolayı
vergi mükellefi artmıyor, daha çok kayıt dışı çoğalıyor. Yani, Sayın Bakanımızın bu
vergi oranlarını -dolaylı, dolaysız- düşürtme imkânı var mı? Bununla ilgili bir
çalışırlarsa memnun oluruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Genç…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Devamlı, Hükûmet
sırasında oturan zatlar sorduğumuz sorulara cevap vermiyorlar. Vermiyorlarsa
niye orada oturuyorlar? Türkiye’de 9 şiddetinde bir deprem olmuş; çağdaş bir
ülkede, ahlaklı bir ülkede, edepli bir ülkede, sorumluluk taşıyan insanların
olduğu bir siyasi kadroda, bu, Hükûmetin istifasını gerektirir.
Şimdi, Hükûmet
diye bir şey yok. Bu milletle alay ediliyor ve maalesef, suistimallerin üzerine
giden kişiler de alınıyor. E, bütçe de zaten yok. Soruyoruz, Merkezî Uzlaşma
Komisyonunda –soruyorum- 700 trilyon liralık vergisi 40 trilyona indirilen kişi
kimdir? Kim yaptı bunu? Sizin AKP Grubunda mali müşavirlik yapan kişiler var.
Merkezî Uzlaşma Komisyonunda trilyonlarca vergi ve ceza siliniyor. Kimleri
sildiniz, bunları açıklayın. Bunun, vergi mahremiyetiyle ne ilgisi var? Yani
vergileri zaten kim ne ediyorsa şey ediyor. Vergi incelemelerini kestiniz…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ
(Tunceli) – …hayalî ihracat incelemelerini kestiniz.
BAŞKAN – Sayın
Akçay…
ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Dün yapılan
operasyonlarla ilgili iddialar fevkalade korkunçtur. 3 bakanın çocukları ve 1
bakanla ilgili, bazı iş adamları, belediye başkanlarıyla ilgili, rüşvet,
ihaleye fesat karıştırma, kara para aklama, kaçakçılık gibi fevkalade
suçlamalar vardır. Bunun üzerine, İstanbul Mali Şube, Kaçakçılık, Organize,
Asayiş, Terörle Mücadele Şube müdürleri görevden alınmıştır. Şimdi de savcıları
değiştirme gayreti içindedirler. 2 bakan, çocuklarıyla ilgili “Bir şey çıkmaz.”
diyebiliyor. Bunu nasıl söyleyebiliyor? Ya “Bir şey yok.” diyemiyor, “Bir şey
çıkmaz.” diyor. Bu dahi bir baskı durumudur. Şu anda savcılar, hâkimler,
emniyet personeli baskı altındadır. Hükûmet bu soruşturmalardan elini
çekmelidir ve Hükûmeti buna davet ediyorum ve AKP Meclis Grubunu da sessiz…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERKAN AKÇAY
(Manisa) - …kalmamaya davet ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, buyurunuz.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Demiröz’ün
sorusundan başlayayım. Biz, 2014 yılı bütçesinde, yaklaşık 74 bin istihdam
öngördük ama bunların kurumlar arasında nasıl dağıtılacağı hususunda henüz
kesinleşmiş bir karar yok. Dolayısıyla, bütçe onaylandıktan sonra, muhtemelen
ocak, şubat aylarında, bu 74 binin dağılımı noktasında bir çalışma yapılacak;
Maliye Bakanlığı, Devlet Personel Başkanlığının ortak yapacağı bir çalışma.
Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığımızın 6 bin ilave personel talebini ben de duyuyorum, bana
da bu konuda epey talepler geliyor. Fakat, bu yönde,
henüz Devlet Personelden bize ulaşmış olumlu bir görüş yok, önce onu bir ifade
edeyim ama ulaşsaydı da muhtemelen artık bu sene kapsamında değerlendirilmez,
2014’te değerlendirilir. Fakat, 2014’te de kurumların
yani ne kadar eleman alacağı hususunda tabii ki benim bugünden bir şey söylemem
doğru olmaz.
Yalnız, şunu
ifade edeyim ben size: Son, mesela 2006-2012 döneminde biz Tarım Bakanlığına
toplamda 12.546 kadro vermişiz. Bunun 4.681 adedi veteriner hekim, 7.694 adedi
ise mühendis unvanlı pozisyonlardır. Dolayısıyla, yani biz, gerek Tarım, Gıda
ve Hayvancılık Bakanlığı olsun gerekse diğer bakanlıklar olsun tabii ki
ihtiyaçları çerçevesinde bunu 74 binlik üst sınırla değerlendireceğiz, o
çerçevede gereken desteği vereceğiz.
Sayın İnce, açık
ve net olarak söylüyorum: Şu anda birtakım iddialar var, soruşturmalar var yani
yargıya intikal etmiş bir husus var. Siz, benim yerimde olsaydınız daha ilave
ne söyleyebilirsiniz? Ben diyorum ki: Yargıya intikal etmiş bir konudur, benim
bu konuda yorum yapmam doğru olmaz.
Şimdi, emniyet
müdürlerinin görevden alınması meselesine gelince…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sizin yerinizde olmak istemezdim şu an için!
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Arada, ben İçişleri Bakanımızı aradım, ulaşamadım
kendilerine.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Kimse ulaşamıyor!
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Ama şunu söylüyorum: Eğer, bu, soruşturmanın tabii ki
sağlıklı bir şekilde yürütülmesini engellemeye yönelik bir çaba ise tabii ki bu
doğru olmaz ama böyle olup olmadığını ben bilmiyorum. Hangi saiklerle, neden…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ama tepki gösterecek misiniz?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Arkadaşlar, bakın, tepki gösterebilmem için…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Yani, bunu engellemeye yönelik bir hareketse tepki gösterecek
misiniz?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Sayın Genç, arkadaşlar, bakın, tepki gösterebilmem
için konunun detaylarına vâkıf olmam lazım.
ÖZCAN YENİÇERİ
(Ankara) – Polisi niye görevden alıyorsunuz? Bu nasıl bir anlayış?
BAŞKAN – Şimdi
niye yerinizden bağırıyorsunuz?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Yargıya intikal etmiş bir konudur.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Yargıyla ilgisi yok ki.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Bunlar şu anda iddia düzeyindedir.
BAŞKAN – Cevap
veriyor.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Bu
konuda benden daha nasıl bir yorum beklersiniz? Kim yanlış yapmışsa
yargı gereğini yapar değerli arkadaşlar.
HASAN ÖREN
(Manisa) – Gün içinde ulaşmak mümkün müdür İçişleri Bakanına? Öğleden sonra
cevap verirsiniz.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – O sorunun muhatabı ben değilim.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Savcılarda da bir değişiklik var herhâlde. O konuda ne
diyeceksiniz?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, Vergi Usul Kanunu’nda 5’inci…
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Belki İçişleri Bakanına ulaşamazsınız ama Adalet Bakanına
ulaşabilirsiniz.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Değerli arkadaşlar, böyle bir usul yok. Ben sorulara
cevap vermeye çalışıyorum.
BAŞKAN – Sayın
Korkmaz, lüften…
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – İyi de soru sorsaydınız cevap verirdim o zaman.
BAŞKAN – Lütfen…
Sayın Korkmaz, lütfen…
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, değerli arkadaşlar, vergi mahremiyeti konusu
son derece açık ve nettir. Ben dün de söyledim, gelecek sene Vergi Usul
Kanunu’nda köklü bir değişiklik için Vergi Usul Kanunu’nu Meclise getireceğiz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Niye gelecek seneye bırakıyorsunuz? Kaldırırsınız o zaman.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Getirdiğimizde, eğer burada bir irade oluşursa ben
vergi mahremiyetinin tamamen kaldırılmasından bile yanayım.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Şu anda Sayıştaya vermenize engel mi diye sordum, soruya cevap
verin lütfen.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şu anda Sayıştayın yaptığı denetim adli veya idari bir
soruşturma değildir. Sayıştay incelemeyi yapar, eğer bir kamu zararı söz
konusuysa tahsiline gider.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Buna dayanarak Sayıştaya vermemeniz doğru mu?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Eğer bir suç unsuru varsa yargıya iletir.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Buna dayanarak vermemeniz doğru mu?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Bunu çok iyi biliyorsunuz.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Siz de biliyorsunuz, istisna getirmiş zaten.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Dolayısıyla, Sayıştay burada adli veya idari bir
soruşturma mercisi değil. Sayıştayın burada yaptığı iş, sonuçta eğer…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan, süreniz doldu.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, hiçbirisine cevap vermedi, sorulara cevap vermedi
efendim.
BAŞKAN - Madde
üzerinde bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
“2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı”nın 7 nci maddesinin (1)
numaralı fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
İstanbul
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Anayasanın 161.
maddesinin ikinci fıkrasında “Malî yıl başlangıcı ile merkezi yönetim bütçesinin
hazırlanması, uygulanması ve kontrolü kanunla düzenlenir.” kuralına yer
verilmiştir.
Anayasanın sözünü
ettiği merkezi yönetim bütçesinin hazırlanması, uygulanması ve kontrolüne
ilişkin kanun, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunudur.
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu Tasarısının yasalaşması,
Avrupa Birliği Uyum Şartları arasında yer almış; IMF İcra Direktörleri
Kurulu'nun 6. gözden geçirmeyi onaylamasında ön şart olarak kabul edilmiş,
yasalaşması için 3 Ağustos 2002 tarihinde TBMM'ye sunulmuş, 10.12.2003
tarihinde yasalaşmış ve 1.1.2006 tarihinde bütün maddeleriyle yürürlüğe
girmiştir.
Kanun ile
uluslararası standartlara ve Avrupa Birliği normlarına uygun olan, mali
saydamlığa ve hesap verebilirliğe dayanan, kamu kaynaklarının etkili, ekonomik,
verimli ve yasalara uygun şekilde elde edilmesi ve kullanılmasını sağlayan ve
TBMM'nin bütçe hakkından kaynaklanan denetim yetkisini kullanabilmesine güvence
oluşturan bir kamu mali yönetim sistemi kurulması amaçlanmıştır.
5018 sayılı
Kanunun temelinde, “stratejik planlama ve performans esaslı çok yıllı
bütçeleme" yatmaktadır. Kanuna göre kamu idarelerinin bütçeleri, kalkınma
planı - stratejik plan - performans programı - bütçe gibi birbirine bağlı ve
birbirini tamamlayan ve yukarıdan aşağıya hiyerarşik bir yapı oluşturan
bütünsel bir süreç olarak tasarlanmıştır.
Buna göre, kamu idareleri, stratejik amaçlar ve ölçülebilir
hedefler saptamak, performanslarını önceden belirlenmiş göstergeler
doğrultusunda ölçmek ve bu sürecin izleme ve değerlendirmesini yapmak amacıyla
uzun süreli stratejik plan (md. 9/1) ile stratejik plana göre yürütecekleri
faaliyet ve projeleri ve bunların kaynak ihtiyacı ile performans hedef ve
göstergelerini içeren yıllık performans programı hazırlamak (md. 9/4) ve kamu
hizmetlerinin istenilen düzeyde ve kalitede sunulabilmek için bütçeleri ile
program ve proje bazında kaynak tahsislerini, stratejik planlarına, yıllık amaç
ve hedefleri ile performans göstergelerine dayandırmak zorundadırlar (md: 9/2).
İdarelerce her yılın sonunda hazırlanacak idare faaliyet
raporlarında ise, ilgili idare hakkındaki genel bilgilerle birlikte, kullanılan
kaynaklar, bütçe hedef ve gerçekleşmeleri ile meydana gelen sapmaların
nedenleri, stratejik plan ve performans programı uyarınca yürütülen faaliyetler
ile performans bilgilerini içerir şekilde hazırlanacak (md. 41/4); Sayıştay söz
konusu raporları değerlendirerek değerlendirme sonuçları ile birlikte TBMM'ye
sunacak, TBMM ise bu raporlar ve değerlendirmeler ile denetim bulguları
temelinde, kamu kaynağının elde edilmesi ve kullanılmasına ilişkin olarak kamu
idarelerinin yönetim ve hesap verme sorumluluklarını görüşecektir (md. 41/3).
Bununla birlikte,
AKP iktidarları merkezi yönetim bütçesini, 5018 sayılı Kanuna göre hazırlamak
ve uygulamak yerine, 5018 sayılı Kanunla yürürlükten kaldırılmış olan 1050
sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanununa göre hazırlamaya ve uygulamaya devam
etmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
8’inci maddeyi
okutuyorum:
Mali kontrole
ilişkin hükümler
MADDE 8- (1) 5018
sayılı Kanuna ekli (I) ve (II) sayılı cetvellerde yer alan kamu idareleri;
a) Arızi
nitelikteki işleriyle sınırlı kalmak koşuluyla yıl içinde bir ayı aşmayan
sürelerle hizmet satın alınacak veya çalıştırılacak kişilere yapılacak
ödemeleri,
b) İlgili
mevzuatı uyarınca kısmi zamanlı hizmet satın alınan kişilere yapılacak
ödemeleri,
c) 5/6/1986 tarihli ve 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanununun 25
inci maddesi gereğince aday, çırak ve işletmelerde meslek eğitimi gören
öğrencilere yapılacak ödemeleri,
ç) 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4
üncü maddesinin (C) fıkrası gereğince çalıştırılan geçici personele yapılacak
ödemeleri,
bütçelerinin (01.4) ekonomik kodunda yer alan ödenekleri aşmayacak şekilde
yaparlar ve söz konusu ekonomik kodu içeren tertiplere ödenek eklenemez,
bütçelerin başka tertiplerinden (bu ekonomik kodu içeren tertiplerin kendi
arasındaki aktarmalar ile 6 ncı maddenin birinci fıkrasının (b) bendi
kapsamında yapılan aktarmalar hariç) ödenek aktarılamaz ve ödenek üstü harcama
yapılamaz. Ancak, özelleştirme uygulamaları nedeniyle iş akitleri
feshedilenlerden 657 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin (C) fıkrası hükmü
çerçevesinde anılan kamu idarelerinde istihdam edilecek personel ile bu
ekonomik kodu içeren tertiplerden yapılması gereken akademik jüri ücreti ödemeleri
için gerekli olan tutarları ilgili tertiplere aktarmaya Maliye Bakanı
yetkilidir.
(2) Bu Kanuna
bağlı (T) işaretli cetvelde yer alan taşıtlar, ancak çok acil ve zorunlu
hâllere münhasır olmak kaydıyla ilgili bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu
kararı ile edinilebilir.
(3) 5018 sayılı
Kanuna ekli (I) ve (II) sayılı cetvellerde yer alan kamu idareleri, sürekli
işçileri ile 4/4/2007 tarihli ve 5620 sayılı Kanuna
göre çalıştıracakları geçici işçileri, bütçelerinin (01.3) ile (02.3) ekonomik
kodlarını içeren tertiplerde yer alan ödenekleri aşmayacak sayı ve/veya süreyle
istihdam edebilirler. Bu işçilerle ilgili toplu iş sözleşmelerinden doğacak
yükümlülükler, ihbar ve kıdem tazminatı ödemeleri, asgari ücret ve sigorta prim
artışı nedeniyle meydana gelecek ödenek noksanlıkları Maliye Bakanlığı
bütçesinin "Personel Giderlerini Karşılama Ödeneği" ile "Yedek
Ödenek" tertiplerinde yer alan ödeneklerden aktarma yapılmak suretiyle
karşılanabilir. Bu fıkrada belirtilen ekonomik kodlara bu durumlar dışında (söz
konusu ekonomik kodlar arasındaki aktarmalar ile bu kodlar için birimler arası
aktarmalar hariç) hiçbir şekilde ödenek aktarması yapılamayacağı gibi bütçenin
başka tertiplerinden işçi ücreti ve fazla süreli çalışma ve/veya fazla çalışma
ücreti de ödenemez. Bu fıkradaki ödenek aktarmasına ilişkin kısıtlamalar, kendi
bütçe tertiplerinden aktarma yapılması koşuluyla TÜBİTAK için uygulanmaz.
(4) 5018 sayılı Kanuna ekli (I) ve (II) sayılı cetvellerde yer
alan kamu idarelerinin harcama yetkilileri, sürekli işçiler ile 5620 sayılı
Kanuna göre çalıştıracakları geçici işçilerin fazla çalışmaları karşılığı
öngörülen ödeneğe göre iş programlarını yapmak, bu ödeneği aşacak şekilde fazla
süreli çalışma ve/veya fazla çalışma yaptırmamak ve ertesi yıla fazla süreli çalışma
ve/veya fazla çalışmadan dolayı borç bıraktırmamakla yükümlüdürler. Deprem,
yangın, su baskını, yer kayması, kaya düşmesi, çığ ve benzeri afetler nedeniyle
yürürlüğe konulacak Bakanlar Kurulu kararları uyarınca yaptırılacak fazla
çalışmalar ile fazla çalışma ücret ödemelerine ilişkin ilama bağlı borçlar için
yapılacak aktarmalar hariç fazla süreli çalışma ve/veya fazla çalışma ücret
ödemeleri için hiçbir şekilde ödenek aktarması yapılamaz.
(5) Genel bütçe
kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idareler tarafından uluslararası
anlaşma, kanun ve kararnameler gereği üye olunan uluslararası kuruluşlar
dışındaki uluslararası kuruluşlara, gerekli ödeneğin temini hususunda Maliye
Bakanlığının uygun görüşü alınmadan üye olunamaz ve katılma payı ile üyelik
aidatı adı altında herhangi bir ödeme yapılamaz.
(6) Ekonomi
Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığının uluslararası anlaşma, kanun ve
kararnamelerle Türkiye Cumhuriyeti adına üye olduğu uluslararası kuruluşlara
ilişkin işlemlerine (katılma payı ödemeleri dâhil) beşinci fıkra hükmü
uygulanmaz.
(7) Merkezi
yönetim kapsamındaki kamu idarelerince işletilen eğitim ve dinlenme tesisi,
misafirhane, çocuk bakımevi, kreş, spor tesisi ve benzeri sosyal tesislerin
giderleri, münhasıran bu tesislerin işletilmesinden elde edilen gelirlerden
karşılanır. Bu yerlerde, merkezi yönetim bütçesi ile döner sermaye ve fonlardan
ücret ödenmek üzere 2014 yılında ilk defa istihdam edilecek yeni personel
görevlendirilmez.
BAŞKAN – Madde
üzerinde gruplar adına ilk söz, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Batman
Milletvekili Sayın Bengi Yıldız’da.
Buyurun. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 8’inci maddesi hakkında BDP Grubu
adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben de sözlerime
başlarken başta cezaevlerindeki milletvekili arkadaşlarımı, tutuklu belediye
başkanlarını, il encümenlerini, belediye meclisi üyelerini ve haksız yere
cezaevinde uzun yıllardır tutsak bulunan bütün tutukluları saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
AKP Hükûmeti
döneminde uygulanan ekonomik politikalarla “taşeronlaşma”, “eksik zamanlı” ve
“esnek çalışma” adı altında emekçi kesimin sosyal güvencelerden yoksun, tam bir
köle düzeni içerisinde çalıştırıldığı bilinmektedir.
Kadınların iş
gücüne katılımında ve işçi ölümlerinde Avrupa Birliği standartlarının çok
uzağındayız. Hâlihazırda, çalışan 8 milyona yakın kadının yüzde 53’ü yani 4
milyonu kayıt dışıdır. 11 milyonun üzerinde ev kadını iş gücünden sayılmıyor,
yani iş sahibi gibi görünüyorlar.
İş kazalarında
Türkiye Avrupa 1’incisi. Verilere göre, 2000 ile 2012 yılları arasında,
Türkiye’de toplam 12.686 işçi iş kazalarında hayatını kaybetmiştir. Bu durum
2013 yılında daha da vahimdir. 2013 yılının ilk on aylık döneminde 1.017 işçi
yaşamını yitirirken 2012 yılının ilk on aylık dönemine nazaran, bu, 300 küsur
bir artış anlamına gelir yani bir azalma değil artış söz konusudur. Tabii, bu
sayılar, basına yansıyan iş kazalarının derlenmesiyle ulaşılan sayılar olduğu
için, gerçek rakamların bu sayının çok daha üzerinde olduğu bilinmektedir.
Kadının iş
hayatına katılımı, sosyal ve siyasal yaşamdaki yeri rejimin karakterini
belirler. İşçinin sağlığı ve güvenliği ise devletin hukukla ve demokrasiyle
olan ilişkisini gösterir. Bu açıdan, bu rejim ne demokrasi ne de hukuk
devletidir; bu devlet, insandan çok sermayeyi kutsayan bir egemen zümrenin
devletidir. Öyle olduğu içindir ki kimse kendini güvende hissetmiyor.
Bugün, kimin
hangi gerekçeyle gözaltına alınacağı ve tutuklanacağının bir ölçütü yoktur.
Herkesin her zaman, herhangi bir uyduruk gerekçeyle tutuklanabildiği bir
ülkedeyiz. Bu olup bitenlerden kim sorumludur? AKP ve yandaş medyasına göre,
geçmişte Ergenekon sorumluydu, şimdi de cemaat. Dönüp sorulduğunda, aynı
çevreler “KCK, Ergenekon, Balbay, Nedim Şener, Ahmet Şık gibi gözaltı ve
tutuklamalardan da cemaat sorumludur.” diyorlar.
Doğrusunu
isterseniz “Bu cemaat ne kadar güçlü?” diye soru sormak gerekiyor. Hem KCK ve
PKK’yle savaşıyor hem Ergenekon ve onun çevresiyle savaşıyor hem de Hükûmetle
savaşıyor ve hâlen de bu kadar etkin ve bu kadar gücünü koruyabiliyor.
Geçmişte, komünizm, Kürtçülük, irtica korkularıyla ülke idare ediliyordu, şimdi
ise moda cemaat. Cemaat kim? Biz vatandaş olarak bu yapıların hesabını kimden
soracağız? Cemaat bir parti değil ki bir daha oy vermeyeceğiz diyelim. Bu işi
yapan hâkim, savcı, emniyet yetkilileri, her kimse onları görevden alma, hukuka
aykırı işlem yapanlardan hesap sorma gücünüz ve olanaklarınız vardır. 2010
öncesi ve sonrası diye ayrımlar yapıyorsunuz, âdeta milattan önce ve milattan
sonra gibi. Şimdi, milattan sonra değil mi?
Meclis Başkanı,
AKP’li vekiller, yandaş medya ve köşeyi dönmüş yazarlar Diyarbakır
mahkemelerinin verdiği kararların yanlışlığına vurgu yapıyorlar ve topu
cemaatin sahasına atıyorlar. Hiç samimi değilsiniz. Samimi olsaydınız bir zulme
dönüşen tutukluluğu, hâkimlerin ve savcıların insafına bırakmak yerine hukukun
güvencesine bağlardınız. “Diyarbakır’daki hâkim ve savcılar Anayasa Mahkemesini
dinlemiyor.” diyorsunuz, siz dinliyor musunuz? Buyurun bakalım, Anayasa
Mahkemesi 04/07/2013 tarihinde yani dört beş ay önce
6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi ve yine 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanunu’nun 10’uncu maddesindeki düzenlemeyi iptal etti. İptal edilen
düzenleme CMK’nın tutukluluk sürelerini düzenliyordu. Neydi bu düzenleme?
CMK’nın 102’nci maddesine göre, ağır ceza mahkemelerinin dışında kalan
tutukluluk süresi bir yıldır, bunu ancak altı yıl daha uzatabilirsiniz. Ağır
ceza mahkemesinin kapsamındaki tutukluluk süreleri iki yıldır, üç yıl daha
uzatırsınız beş yıl olur. Ama, bunu, Terörle Mücadele
Kanunu ve diğer düzenlemelerle ne hâle getirdiniz? Beş yılı on yıl yapabiliyor
mahkemeler yani ağır ceza mahkemeleri bunun 2 katı uygulayabiliyorlar. Bu
tutukluluk süresini Anayasa Mahkemesi iptal etti ve topu Meclise attı. Bir yıl
sonra geçerli olacak bu iptal kararı, aradan dört beş ay geçmesine rağmen
Meclis bu alanda bir düzenleme getirmemiştir. Anayasa’nın 153’üncü maddesine
göre, yürürlüğü ertelenen bu iptal kararını Meclis öncelikle ele alıp bu kanun
boşluğunu doldurmakla görevlidir. Hâlbuki şu ana kadar hâlen bu alanda bir
düzenleme yapılmış değildir. Siz de bunu biliyorsunuz.
Yine, son olarak
verilen başka Anayasa Mahkemesi kararları da var. Hem Sayın
Balbay’ın tutukluluğunun makul süreyi aştığı ve seçilme hakkının ihlal
edildiğine ilişkin kararı hem de onu takip eden günlerde Anayasa Mahkemesi,
Firas Aslan ve Hebat Aslan adlı örgüt üyeliğinden yargılanan 2 tutuklunun
birisi dört yıl, diğeri üç yıl sekiz ay yatmalarını uzun tutukluluk açısından
ihlal olarak gördü, özgürlük ve güvenlik haklarına müdahale edildiği
gerekçesiyle 8 milyar manevi tazminat ödenmesine hükmetti.
Şimdi, Anayasa
Mahkemesi arka arkaya karar veriyor, uzun tutukluluğun bir işkenceye, bir cezaya
dönüştüğünü söylüyor. Bir, iki, üç, dört, arka arkaya son
dört ay içerisinde kararlar veriyor ama Meclis, Meclis Başkanıyla,
Başbakanıyla, milletvekilleriyle, yandaş medyasıyla, gazetelerinde manşet
atanlar, şurada, Sayın Sırrı Süreyya Önder’in de dediği gibi, on dakika on beş
dakika içerisinde bir maddeyle uzun tutukluluğu ortadan kaldırabilecek bir
düzenlemeyi hayata geçirmiyor, sonra da dönüp cemaati ve diğer kesimleri
suçlayarak bu işin içerisinden sıyrılabileceğini düşünüyor. Dolayısıyla,
biz, AKP Hükûmetinin bu konuda samimi olmadığını belirtmek istiyoruz ama hani,
işçi sınıfı meydanlarda çokça dillendiriyor “Gün gelecek, devran dönecek, AKP
halka hesap verecek.” O günlerin çok yakın olduğunu bu operasyonlarla
anlıyoruz. Gün dönüyor, devran dönüyor.
Eminim ki hepiniz
hukuka, hukuk devletine, uzun tutukluluğun bir işkenceye dönüştüğüne ilişkin
şeylerden önümüzdeki günlerde çokça şikâyet edeceksiniz çünkü hukukun egemen
olmadığı bir ülkede hiç kimse güvence altında değildir. Siz dahi üç dönem arka
arkaya Parlamentoya büyük bir çoğunlukla gelmenize rağmen, sizin de geleceğiniz
güvence altında değildir.
Bu duygu ve
düşüncelerle yüce Meclisi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın İzzet Çetin.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
İZZET ÇETİN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2014
yılı bütçe kanun tasarısının 8’inci maddesi üzerine söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
tabii, bütçe kanunu uzun bir maraton. Bir taraftan Plan ve Bütçe Komisyonu,
diğer taraftan bugüne kadar geçen süre içerisinde hep Mecliste bütçeye ilişkin
çok şey söylendi ama iki günden bu yana normal bir bütçe görüşmeleri yapılıyor
gibi olsa da hem iktidar partisinin Hükûmet kanadında hem de Parlamento
kanadında işlerin iyi gitmediği açık.
8’inci madde mali
kontrole ilişkin hükümleri içeriyor. Yani burada iki günden
bu yana yaşadığımız konularla maddeyi şöyle yan yana getirdiğinizde, bütçe kanununa
bakarsanız, sanki ülkedeki kaynakları kullanan hep taşeron işçileri, esnek
çalışmak zorunda kalan işçiler, 4/C’liler, 4/B’liler ya da özelleştirilme
mağduru konumunda olanlar ya da yaşa takılıp bekleyenler ya da tamamına yakını
yoksulluk sınırının altında maaş alan emekliler sanki bu ülkede bütün
kaynakları götürüyor da Hükûmet tedbir alıyor gibi bir mantıkla düzenlenmiş bir
madde yani mali kontrole ilişkin. Okuduğunuzda, sıkı para politikasının
ve sıkı personel politikasının nasıl önlenmek istendiğine tanıklık edersiniz.
Bir de madde içerisinde, özellikle son yıllarda ve özellikle de AKP’nin son
döneminde, taşıt alımlarına ve kiralamalarına ilişkin işlemlerin nasıl
yapılması, düzenlenmesi gerektiğini içeren bir madde.
Ben sondan
başlayayım. Gerçekten, taşıtlara ilişkin düzenlemeye
baktığınızda; 2011, 2012, 2013 yıllarının seyrini izlerseniz taşıt alımlarında
bir azalma görürsünüz ama işin özüne, derinliğine inerseniz, taşıt almak yerine
makam mevki sahiplerine, iş görürken hizmet satın almada olduğu gibi burada da
kiralama yönteminin önünün açıldığına ve kaynak kullanımının Hükûmet eliyle
nasıl israfa doğru yöneldiğine tanıklık edersiniz. Çok açık söyleyeyim.
Kurumun adını vermek istemiyorum. Maliye Bakanlığının bağlı kuruluşlarından
birinin genel müdürü -plaka sivil olunca- Kırıkkale Tıp Fakültesinde okuyan
kızını devletin kiraladığı araçla her gün getirip götürüyor mu? Sayın Bakan
buna bir baksın ve bunun ne anlama geldiğini iyi değerlendirsin. Yani,
plakaları resmiyetten çıkarttığınızda halktan araç kullanımını gizlersiniz,
israfı derinleştirir, sonra da sanki çalışanlar burada ülkeyi soyuyormuş gibi
bir mantıkla olaya yaklaşırsınız.
Değerli
arkadaşlar, gerçekten çalışanların pek çok sorunu var. Bu madde, çalışanlara
ilişkin ödeneklerin nasıl yapılması gerektiğini düzenliyor ama ben buna
takılmak istemiyorum bugün.
Şimdi,
ülkemizdeki bir manzaraya bakın: Ülkemizde 10,5 milyon emeklinin yüzde 60’ı
açlık sınırı olan 1.065 liranın altında maaş alıyor, tamamı yoksulluk sınırının
altında maaş alıyor. Ortalama olarak 2 milyon 700 bin civarında olan devlet
memurlarının büyük bir bölümü, 4 kişilik aile için baz alınan yoksulluk
sınırının altında maaş alıyor. Asgari ücret, hepiniz biliyorsunuz, 803 lira.
Çalışanların yüzde 47’si -Maliye Bakanımızın kendi rakamıdır- ya asgari ücretle
çalıştırılıyor ya da asgari ücretli gösteriliyor. Kayıt dışı ekonomi yüzde 39.
Kayıt dışı ekonomi bölümünde çalışanlar asgari ücrete hasret. Şimdi, böyle bir
manzara var. Diğer taraftan, BAĞ-KUR emeklilerinin, Emekli Sandığı emeklilerinin
durumu daha vahim. Öbür taraftan, şu anda ülkemizde 12 milyon 226 bin 334
yurttaşımız yeşil kart sahibi yani yoksulluk testi yaptırdılar, kişi başına
gelirleri asgari ücretin üçte 1’inin altına olduğu için yeşil kart aldılar.
Şimdi, bir
tarafta böyle bir manzara var. Öbür tarafa bir baktığınız zaman, değerli
arkadaşlar, neyi göreceksiniz bu manzarada? Çok daha farklı. Yirmili yaşlarında
bile milyon dolarlık işler yapanlar, daha düne kadar dışarıda eş dost parasıyla
okurken bugün gemiciklerle filo kuranlar; öbür tarafta, iş takibi yaparak köşe
dönenler, babalarının konumuna göre cüzdanları kabaranlar, iktidara yakınlığına
göre de cüzdanları şişip lüks içinde yaşayanlar var.
Düşünün değerli
arkadaşlar, “Türkiye demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.” diyor
Anayasa’nın 2’nci maddesi. Eğer Türkiye’de demokrasi körleştirilmeseydi bu on
bir yıllık süre içerisinde, dünden bu yana yaşadıklarımız yaşanmazdı. 3 bakanın
oğlu soruşturma geçiriyor, bakan neredeyse maiyetindeki memurları tarafından
oğlunun soruşturuluyor olmasından rahatsızlık duymamış, diğer bakanlar pişkin
pişkin, iki günden bu yana bekliyoruz. Hadi Başbakanı anlıyorum, feryat ediyor,
hiçbir şey yapması mümkün değil ama birazcık ar, namus, hayâsı olan insan o
koltuğu soruşturmanın selameti için bırakır, beklenen budur. (CHP sıralarından
alkışlar) Ama nerede böyle bir davranış!
Başbakan Hakan
Şükür için, partisinden istifa etti diye “Meclisten de istifa etmesi gerekir.”
diyor. Evet, ahlaken belki öyle olması gerekir ama on iki yıldan bu yana
seçildikleri partilerden istifa edip AKP’ye geçenlere madalya takarken
Başbakan, aklına, bir gün AKP’de de çözülme olacağı hiç gelmedi mi? (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Unutmuş, unutmuş.
İZZET ÇETİN
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu olayı cemaat-AKP hesaplaşması gibi
küçültmenin bir mantığı yok. On bir yıldan bu yana adım adım demokrasiden
uzaklaşmanın doğal sonucudur yaşadıklarımız ama keşke benim ülkem böylesi
çirkinlikleri yaşamasa.
Bakınız,
özelleştirmelerle başladı. Özelleştirmelerde Balıkesir SEKA’ya 133 milyon dolar
değer tespiti yapıldı, yandaş Albayraklara 1 milyon 105 bin dolara verildi, bir
daire parasına.
TÜPRAŞ’ın yüzde
65’i 1 milyar 305 milyon dolara satıldı. PETROL-İŞ Sendikamız dava açtı,
Danıştay iptal etti. Bir yıl sonra yüzde 49’u bu sefer 4 milyar 100 milyon
dolara satıldı. Aradaki 3 milyar doların hesabı sorulmadı. Deniz Feneri’nin
hesabı sorulmadı.
2002 yılı 3 Kasım
seçimlerinden önce iki genel başkan, o günkü Genel Başkanımız Sayın Deniz
Baykal’la birlikte Başbakan kürsüye çıktığında, dokunulmazlıkları kaldırmak
için anlaştılar; kim iktidar olursa dokunulmazlıkları kaldıracaktı. Ne oldu?
Dokunulmazlıkları kaldırsaydık ne olurdu? Bugün bakanların çocuklarına, yarın
belki başka bakanlara kadar uzanacak bu yüz kızartıcı halkalar
yaşanmayabilirdi. Ne dedi Başbakan o zaman? “Dokunulmazlıkları kaldıralım da
bir gecede polis bizi evden toplasın mı?” dedi. Kaldırmadınız ama on iki yıl
sonra geldiğiniz noktada dokunmak zorunda kaldılar. Eğer o gün dokunulmazlıklar
kalkmış olsa temiz siyaset Türkiye’ye yerleşir, hepimiz yüzü ak, başı dik,
gerine gerine siyaset yapardık. Belki çocuklarınız da dokunulmazlık zırhının
altına saklanarak böylesi yüzünüzü kızartacak işlere girişmezlerdi.
Değerli
arkadaşlar, gerçekten, bu ülke bizim ülkemiz yani bizim ülkemizde demokrasi,
insan hakları elbette gelişmeli. Bakınız, arkadaşlar açlık grevinde. Neden?
Hukuk zedelendi bu ülkede, yargı taraflı hâle geldi. Anadolu’nun bir yerinde
başka bir yargı ya da hüküm, bir başka yerinde bir başka hüküm uygulanır ve
böylesi bir noktaya taşınırsa ülke, elbette adalet hepimiz için aranır bir
noktaya düşer. Bugün haksızlığa uğradığı için hakkını hukuk yoluyla arayanları
horlar, iter kakarsanız yarınlarda umarım sizler aynı duruma düşmezsiniz. Ben
orada mücadele eden arkadaşların bu haklı mücadelesini İzzet Çetin olarak
yürekten destekliyorum. (BDP sıralarından alkışlar) Gelin, bu ülke hepimizin,
barışı, dostluğu, dayanışmayı güçlendirelim, demokrasiyi ve özgürlükleri
genişletelim, kirli siyasetten arınmak için dokunulmazlıkları kaldıralım, şu
kürsüde konuşma dışında herkes hesabını versin, Başbakan bile olsa.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP ve BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
2014 Bütçe
Kanunu’nun 8’inci maddesi üzerine söz aldım ve 8’inci madde de mali kontrole
ilişkin hükümleri düzenliyor. Tabii, mali yapının, bir devlet yapısının
öncelikle şeffaf olması gerekir, hesap verebilir olması gerekir ve
denetlenebilir olması gerekir. Denetim ve kontrol, devlet olmanın en temel
gereklerinden biridir ve denetimin yok sayıldığı bir mali model, hukuk ve
demokrasi dışıdır ve yozlaşmanın çok ciddi bir belirtisidir.
Değerli
arkadaşlar, 2014 bütçesi giderleri 436 milyar liradan oluşuyor, 403 milyar lira
da bütçe gelir toplayacak.
Şimdi, ben buradan sizlere
ve vatandaşlarımıza soruyorum: Devletin bu bütçesini, 436 milyar harcamasını ve
403 milyar liralık gelirini AKP Hükûmetine emanet edebilir miyiz bu yaşadığımız
süreç sonunda? Yani, artık ortaya da çıktı ki -biz yıllardır tabii bunu
söylüyoruz ve iddia ediyoruz- âdeta kediye ciğer emanet edilir bir duruma
gelmiştir ve yaşadığımız olaylar nedeniyle artık AKP iktidarına para pul emanet
edilemez çünkü şeffaf değil, denetlenebilir değil, hesap verebilir değil.
Bir yöneticiye,
bir Hükûmete üç şey emanet edilir değerli arkadaşlar: Bir, para; iki, iş; üç,
insan. On bir yıllık AKP iktidarının geldiği noktada, artık, bu Hükûmete -o
kadar bir yıpranmışlık içerisindedir ki- para, iş ve insan emanet edilemez. Son
yapılan operasyonlarla ilgili iddialar üstü örtülemeyecek kadar vahimdir
değerli arkadaşlar; mugalata ve polemik yapılacak bir konu da değildir. Çok
ciddi iddialar vardır; rüşvet, ihaleye fesat karıştırma, kara para aklama,
tarihî eser kaçakçılığı ve bu iddialara karışan 49, 50’den fazla insanın operasyona uğradığı insan gruplarına baktığımızda bir üçlü grup
görüyoruz; -dün de ifade ettiğim gibi- siyasetçi, iş adamı ve bürokrat iş
birliği yani bu yolsuzluğun meydana gelmesi için gerekli olan üç faktörün de
oluştuğunu görüyoruz. 3 bakan çocuğu gözaltına alınıyor ve 1 bakanla ilgili çok
vahim rüşvet iddiaları var, inşallah doğru değildir ve pek çok ünlü iş adamı ve
bürokrat da göz altına alındı.
Değerli
arkadaşlar, imar usulsüzlükleri, rant yolsuzlukları, yerel yönetimlerin imarı
açmadığı arazilerin rüşvetle bakanlık üzerinden illegal olarak imara açılması
iddiaları var. Hatırlıyor musunuz değerli arkadaşlar, iktidar
ve muhalefet olarak, ben, 2007’den bu yana, çok iyi hatırlıyorum, TOKİ’yle
ilgili düzenlemelerde, Çevre Şehircilik Bakanlığının, eski Bayındırlık
Bakanlığının görev ve yetkilerinde, Belediye Kanunu’nda pek çok değişiklikler
yaptı AKP iktidarı ve biz bunlara itiraz ettik, TOKİ’ye, Çevre ve Şehircilik
Bakanlığına imar düzenleme yetkileri verildi ve eleştirdik. Şimdi bu
yapılan operasyonlardan ve ortaya atılan iddialardan da anlıyoruz ki AKP
iktidarı TOKİ’yle ilgili bu imar düzenlemelerini, bakanlığa yetki veren
düzenlemeleri demek ki bunun için yapmış şüphesi artık ayan olmaya başladı. Bir
yerde imar, inşaat, rant varsa orada durmak gerekir.
On bir yıldır
iktidarsınız. On bir yılda seçimleri kazanmanın rahatlığı, kibri ve hatta
şımarıklığıyla maalesef AKP iktidarı, ülkenin tapusunu aldığı zehabına, vehmine
kaptırmıştır kendisini. Savcılar değiştirilerek soruşturmanın seyri
değiştirilmek isteniyor. Biraz önce öğreniyoruz ki bazı savcılar ilave ediliyor
ve bu soruşturma sulandırılmak isteniyor. 3 bakanla ilgili fezleke hazırlığını
duyuyoruz. Bu konu, bu iş, MİT Müsteşarını bir gecede burada soruşturmadan
kurtarmaya benzemez, benzemeyecek.
Her şey elinizde,
iktidar, tek başına iktidar, siz de kurumlar üzerinde her türlü imkâna ve
tahakküme sahipsiniz. Ancak Sayın Başbakan diyor ki: “Bizim Allah’ımız var.”
Peki, bizim Allah’ımız da var. Savcıların, polislerin, hâkimlerin Allah’ı yok
mu değerli arkadaşlar? Allah herkes içindir.
Herkes kendisi içindir. Hiç kimse siyasi cambazlık yapmaya
kalkmasın.
İstanbul’da
Emniyet Müdürlüğü Mali Şube, Kaçakçılık, Organize Suçlar, Asayiş, Terörle
Mücadele Şube müdürleri derhâl görevden alınıyor. Suçluluğun ve suçüstü olmanın
telaşı vardır. Neden görevden alınıyor? AKP Hükûmeti çok ciddi bir şaibe
altındadır fakat aynı Hükûmet, bu yolsuzlukları örtmenin gayreti içindedir.
Şimdi de eğer siz
bu savcıları da değiştirirseniz ve soruşturmanın seyrini, yönünü başka yönlere
çekip üstünü de örtmeye kalkarsanız, vallahi, bu da artık sizi kesinlikle
kurtarmayacaktır. O nedenle, biraz önce sorumda da ifade ettiğim gibi, Adalet
Kalkınma Partisi Türkiye Büyük Millet Meclisi Grubu da bu konuda sessiz
kalmamalıdır, haksızlık karşısında susmamalıdır. Haksızlık karşısında susmanın
kültürümüzde ne demek olduğunu hepimiz biliyoruz. 2 sayın bakan, çocuklarıyla
ilgili “Bir şey çıkmaz.” diyor. “Bir şey çıkmaz.” demek bu soruşturulan konunun
mahiyeti hakkında bilgi sahibi olduğunu gösterir. “Bir şey yok.” diyemiyor,
“Bir şey çıkmaz.” diyor. Bilip bilmediğini de bilemiyoruz ama bu söz dahi
görevlileri etki altına almaya yönelik mesajlardır. Şu anda hâkimler, savcılar,
emniyet personeli, kamu görevlileri çok ciddi bir baskı altındadır. Ben Hükûmeti
bu soruşturmalardan elini çekmeye davet ediyorum ve hakkında çok ciddi iddialar
bulunan bakanları da derhâl istifa etmeye davet ediyorum.
Tabii, son
yıllarda bu yolsuzluk artık ülkemizi saran bir virüs hâline geldi ve toplumsal
ve ekonomik dokular ciddi olarak tahrip edilmektedir ve bu yolsuzluklar
istikrarsızlık yaratıyor; güvenlik, iktisadi ve insani boyutun pek çok yönünü
olumsuz etkiliyor. Birçok kurum ve kuruluşta meydana gelen yolsuzluklar, ülke
ekonomisini tehdit ettiği gibi, kamuoyunda Hükûmete ve Türkiye Büyük Millet
Meclisine olan güveni de sarsmaktadır.
Bu düşüncelerle
hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Şahısları adına
ilk söz Van Milletvekili Sayın Fatih Çiftci’ye aittir.
Buyurun Sayın
Çiftçi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
FATİH ÇİFTCİ
(Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 Mali Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın 8’inci maddesi üzerinde şahsım adına, lehte konuşmak üzere söz
almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi ve televizyonları başında bizi izleyen
aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Bütçenin 8'inci
maddesi mali kontrole ilişkin hükümleri içermekte ve düzenlemektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bütçe yapma hakkı demokrasilerin olmazsa olmazıdır.
İktidarların topladığı vergileri ve kamu kaynaklarını nerede harcadığını ve
nasıl kullandığını toplumun ve temsilcilerinin bilmesi demokrasinin gereğidir.
2014 bütçesi AK
PARTİ’nin 12’nci bütçesidir. AK PARTİ hükûmetleri bu bağlamda yaptıkları
disiplinli, popülizmden uzak, şeffaf, insan odaklı, yatırım ve istihdamı
destekleyen bütçelerle bugüne kadar hizmet etmiş ve ülkemizi kalkındırmıştır.
Uygulanan disiplinli mali politikalar sayesinde istikrar sağlanmıştır. 2014
bütçesinde de bu görülmektedir. Ayrıca, bu ekonomik gelişmeye paralel olarak,
ülkemizin demokratikleşmesi ve ileri demokrasiye ulaşması için reformlar
yapılmış ve yapılmaya da devam edilmektedir. Temel hak ve hürriyetlerin
korunması, yasakların kaldırılması ve özgürlükler ortamının doğması için
anayasal ve yasal reformlar yapılmıştır. AK PARTİ hükûmetleri döneminde yapılan
reformlar ve politikalar sonucunda ekonomimiz istikrar kazanmış ve sürekli büyümüştür. Dünyadaki
ekonomik krize rağmen, iktidarımız süresince ortalama yüzde 5,1 büyüme
sağlanmıştır. Ülkemizde hükûmetlerimizin yapmış olduğu bütçeler ve aldığı
kararlarla vergi yükü azaltılmıştır. Türkiye, OECD ülkeleri arasında en düşük
vergi yüküne sahip 6’ncı ülkedir. Aynı şekilde, istihdam üzerindeki vergi yükü
de azaltılmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AK PARTİ
hükûmetlerinin bütçeleri, ülkemizin her köşesine ihtiyaç duyduğu yatırımı
götüren, reel kesimi destekleyen, ekonomik ve sosyal kalkınmaya odaklanmış,
toplumsal refahı, ekonomik, idari, mali istikrarı gözeten bütçelerdir. AK
PARTİ’yle birlikte makro dengeler çok iyi bir konuma gelmiş, ihracat rekor
seviyeye ulaşarak 2012’de 152,5 milyar dolar olmuştur. Faiz oranları çok yüksek
seviyelerden tek haneli rakamlara düşmüş, millî gelir 3.500 dolardan 10.700
dolara ulaşmıştır. Milletimizin
vergileri ve kamu kaynakları yatırıma dönüşmüştür. Altyapı ve üstyapı,
istihdamı artıran yatırımlar yapılmış ve desteklenmiştir. Başta eğitim, sağlık,
ulaşım, tarım, enerji, kentsel dönüşüm ve TOKİ yatırımlarıyla ülkemizde çok
önemli yatırımlar yapılmış, 2014 bütçesinde de yatırımlar için 44,3 milyar TL
yatırım ödeneği ayrılmıştır.
Hükûmetimizin
yaptığı bazı hizmetleri anlatmak gerekirse; en büyük pay eğitime ayrılmış,
eğitim kurumlarında fiziki şartlar ve derslik sayısı eskisiyle kıyaslanmayacak
derece de arttırılmış, ücretsiz kitap verilmeye başlanmış, her ile bir
üniversite, yükseköğrenim yurtları yapılmış, üniversitelerde harç paralarının
kaldırılmasıyla eğitim alanında çok büyük reform yapılmıştır.
Sağlıkta çok
önemli yatırımlar yapılmış, SSK ve devlet hastaneleri birleştirilmiş, her ilde
yeni hastaneler oluşturulmuş, şimdi ise şehir hastaneleri yapılmaktadır. 2014
bütçesinde de en büyük ikinci pay sağlık harcamalarına ayrılmıştır.
Ulaşımda, kara
yolları, deniz yolları, hava yolları ve demir yollarında yapılan yatırımlarla
âdeta çağ atlatılmıştır. Sadece kara yollarından bir kıyaslama yaparsak 6.100
kilometre olan kara yolları bölünmüş yolları 22.845 kilometreye ulaşmıştır.
Bölgeler arası
gelişmişlik farkı azaltılarak gelişmemiş bölgeleri kalkındırmak için
Hükûmetimizce çok önemli yatırımlar yapılmış; GAP, DAP, DOKAP ve KOP illerinde
yatırım ödenekleri on bir yılda 6 kat arttırılmıştır.
Hükûmetlerimizin
uygulamaya koyduğu yatırım teşvik sistemi ile yatırımlara hiçbir zaman olmadığı
kadar destek verilmiş, bu bağlamda 5‘inci ve 6’ncı bölgelerdeki doğu ve
güneydoğu illeri de desteklenmiştir.
Yeni teşvik
sistemiyle vergi ve sosyal güvenlik primi faiz indirimi, yatırım için arazi
tahsisi gibi destekler de sağlanmıştır. Engelli ve özürlüler için çok önemli
yatırımlar yapılmış ve kaynaklar aktarılmıştır. Kamu çalışanları ve emekliler
enflasyona karşı ezdirilmemiş, 2014 bütçesinde bu konuda iyileşmeler
sağlanmıştır.
Çiftçilerimiz de
Hükûmetimizce desteklenmiştir. 2014 bütçesinde bu destekler devam edecektir.
2014 bütçesinde de çiftçilerimize 9,7 milyar TL destek ayrılmıştır.
2002’de 23 milyar
dolar olan gayrisafi yurt içi hasıla 2012’de 62 milyar dolara ulaşmış, böylece
tarımsal büyüklükte Avrupa'nın 1’incisi, dünyanın 7’nci ülkesi konumuna ülkemiz
ulaşmıştır.
Tüm bu duygu ve
düşüncelerle 2014 bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diler,
yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Şahısları adına
son söz İstanbul Milletvekili Sayın Abdullah Levent Tüzel, buyurun. (BDP
sıralarından alkışlar)
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, dün
başlamış olduğumuz açlık grevinden söz etmek istiyorum. Bildiğiniz gibi,
başvuruya rağmen bırakılmayan 5 vekil arkadaşımızın -iki buçuk yıldır tutuklu
bulunan vekil arkadaşlarımızın- bırakılmasına dönük ve Meclisin harekete
geçmesine dönük bir açlık grevi başlattık. Bugün de sürdürüyoruz. Dayanışma
gösteren, sahip çıkan bütün milletvekillerine ve -Türkiye halkı ayakta- bütün herkese teşekkür
ediyoruz. Meclisin, burada, hızla harekete geçmesi gerekiyor. Artık, bu
seyirciliğe son verilmesi lazım. Açıkça, çifte standart ve ikiyüzlülüğe son
verecek adımların atılması gerekiyor. Öncelikle de, bu Terörle Mücadele
Kanunu’nun ve özel yetkili mahkemelerin ortadan kaldırılması, bu adil olmayan
ve insan haklarıyla bağdaşmayan uygulamalara son verilmesi, halkın
temsilcilerinin göreve gelmelerinin sağlanması lazım. Bu bütçe görüşmeleri de
bitmeden vekil arkadaşlarımızı burada bekliyoruz.
Biz bu açlık
grevine başlamışken Türkiye
gündemi, bildiğiniz gibi, rüşvet, ihale, yolsuzluk skandalı ve
bunun operasyonuyla sarsıldı. Bir kez daha TOKİ, belediyeler, bakan çocukları,
danışmanları, müteahhitler, bunların içerisinde olduğu bir yolsuzluk zinciri
karşımıza çıktı. Bunlar bilinmedik şeyler değildi. Türkiye’de, iktidarlar, hep,
bildiğimiz gibi, bu türden yolsuzluk ilişkileri içerisinde iktidarlarını
sürdürdüler. Bir kez daha kamu arazilerinin, orman alanlarının peşkeş çekilmesi
karşımıza çıktı.
Bütçede
konuştuğumuz -daha dün konuşulan- Kamu İhale Kurumu ve Kamu İhale Yasası, torba
yasalarla tam 50’yi aşkın kez değiştirilen bu yasa, hatırladık… TOKİ gibi büyük
bir kurumun doğrudan Başbakanlığa bağlı olduğunu biliyoruz. Bu iktidarın temiz
olmadığı, hep konuşulan “yetim hakkı yedirmeme” işinde, aslında birinci
dereceden sorumlu olduğu açığa çıkıyor. Aslında, bir iç hesaplaşmanın yansıması
gibi karşımıza çıkıyor. Ama bu bilinenlerin, bu şimdi ortaya ifşa edilenlerin
sadece bununla sınırla olmadığını ve bütün yönleriyle açığa çıkarılması
gerektiğini açıkça hepimiz ortaya koyuyoruz ve talep ediyoruz.
AKP’yi oluşturan,
bugünkü iktidarı oluşturan güçlerin ekonomik temelleri sarsılıyor ve
birbirlerine saldırıyorlar. Ancak, Başbakanı ve Hükûmeti Yüce Divana götürecek
şekilde bu soruşturmanın ilerletilmesi ve bütün yönleriyle açığa çıkarılması
gerekiyor. Meclisin de, bütün vekillerin de böyle bir irade otaya sergilemesi
lazım ama bakıyoruz biz, emniyet müdürleri görevden alınıyor, savcılar
değiştiriliyor, böylesi bir müdahaleyle karşı karşıyayız, bildiğimiz manzaralar
yaşanıyor. Yani, bakanların görevde kalmaması yetmez ama aynı şekilde, bir
bütün olarak Hükûmetin soruşturulması ve bir mercek altına yatırılması gerekir.
Diğer taraftan,
Meclise düşen görev, elbette demokratik adımların hızlı bir şekilde atılmasıdır
bu dediğimiz yasal düzenlemelerin yapılması ve vekillerin özgürlüğüne
kavuşturulması açısından.
Değerli
milletvekilleri, şimdi, Bakana daha öncesinde sorduğumuz bir soru var onu bir
kez daha hatırlatmak istiyoruz. Daha doğrusu Başbakanlığa sorduk, onun adına
bakan yanıt verdi. 10 Ekim tarihli sorumuzda, 2011 yılı Sayıştay raporlarında
geçen 87 tane şirketin 2,5 milyar liralık borcunun 2,4 milyarı tamamen
silinmiş. Bu nasıl bir silinme, bu nasıl bir uzlaşma? Yani, burada bir
yolsuzluk araştırması gerekmiyor mu? Aslında, bakıyoruz, yolsuzluğun adı
uzlaşmaya çıkmış ya da vergi mahremiyetiyle bunun üzeri örtülmek isteniyor.
İşte bu bütçe
görüşmeleri sırasında halkın emeğini, vergisini, alın terini, geleceğini
korumak adına, biliyorsunuz, kamu emekçileri, 19 Aralıkta yani yarın greve
çıkıyorlar. Bu grev aslında halkın grevine dönüştürülmeli, bütün bu
yolsuzlukların derinleştirilmesi, Hükûmetin hesap vermesi ve halkın ödediği
vergilerin bu yolsuzluklara kurban edilmemesi için bu greve sahip çıkılması
gerekiyor. Meclis bu görevlerini yapmazsa o zaman ne olacak? Elbette bizim
yapmış olduğumuz açlık grevi yetmeyecek, o zaman doğrudan Meclisin, doğrudan
grevi… Meclis bu grevi hak edecek, Meclis bu boykotu hak edecek.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ABDULLAH LEVENT
TÜZEL (Devamla) – O nedenle bu bütçeye onay vermiyoruz. Bu bütçenin arkasında
halkın yakasına yapışmasını talep ediyoruz.
Hepinize teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Soru-cevap
işlemine geçiyorum.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, kamu
iktisadi teşekküllerinde 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye göre 2 sayılı
cetvele tabi çalışan personelin maaşları ve kesintileri arasında maaş artışları
dikkate alındığında önemli ölçüde kayıp olduğu; örneğin, Aralık 2013 maaşından
kesilen verginin yaklaşık 900 TL olduğu söylenmekte. Bu personelde maaş artışı
ve kesinti nedeniyle oluşan dengesizlik nasıl giderilecek, bu konuda bir
çalışmanız var mı?
Ayrıca, KİT’lerde
çalışan personele ödenen ek tazminat ve ek ödemelerin emekli maaşına
yansıtılmasıyla ilgili bir çalışma olabilecek mi?
İkinci sorum:
Özellikle son dönemde İran’a uygulanan ambargonun sonucu olarak İran’la
alışveriş yapan ülkelerin bankalar aracılığıyla para transferi yapamadığı,
dolayısıyla Türkiye’nin de İran’la yaptığı alışverişlerde altınla bu işi
çözdüğü ve bunda da Halkbankın aracı olduğu iddiaları var. Bu konuda son durum
nedir?
BAŞKAN – Sayın
Halaman…
ALİ HALAMAN
(Adana) – Başkanım, teşekkür ederim.
Sayın Bakanım,
deniz sınırlarımızda, kara sınırlarımızda son günlerde aşırı disiplinsizlik,
güvensizlikten dolayı mazot kaçakçılığı daha çok öne çıkmıştır, bu da haksız
rekabete sebebiyet veriyor. Bunu nasıl halledeceksiniz Sayın Bakanım?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Akçay…
ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
1928 tarihinde kurulan ve 1939 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla
kamuya yararlı dernek statüsü edinen Türk Maarif Cemiyeti ve en son Türk Eğitim
Derneği ana tüzüğünde belirtilen amaçları yerine getirirken yapılan çelenk
bağışları ve Avrupa Birliği ülkeleriyle birlikte yürüttüğü burs programları
ticari faaliyet kapsamında değerlendirilip kurumlar vergisine tabi tutulmaya
zorlanmaktadır ve iktisadi işletme sayılmaktadır. Bu kadar baskı ve zorlama Türk Eğitim Derneğine nereden
kaynaklanmaktadır? Bildiğiniz üzere, vergi adaleti, eşitlik ve genellik
açısından bu uygulamayı bütün benzeri kurumlar için uyguluyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Kaplan.
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
özelleştirme mağduru yaklaşık 24 bin 4/C’li, Hükûmetin birçok açıklamasında kendilerine
verdiği kadro sözünü bir türlü tutamadığından yakınıyor. Maaşları yarı yarıya
inen, iş hakları amirlerinin iki dudağı arasında bulunan 4/C’lilerin neredeyse
memurların yarısı kadar maaş aldıkları biliniyor. Aile yardımı almayan, çocuk
yardımı almayan, izin hakları olmayan 4/C’liler bu özelleştirmenin faturasını
ağır olarak ödeyenlerden biri. Hükûmetiniz olarak, Maliye Bakanı olarak
4/C’lilere verdiğiniz bu sözü tutma konusunda bir çalışmanız var mı?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Öğüt...
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakan,
Hükûmetinizin başı partinizden istifa eden milletvekili Hakan Şükür’le ilgili
olarak ''Böyle bir şeyi kendisine yakıştıramadım. Bir insan bir partinin
bayrağı altında seçime giriyorsa ondan sonra o parti ile birlikte hareket eder;
ayrılıyorsa sadece o partiden ayrılmaz, eğer dürüstse, altını çiziyorum, eğer
dürüstse o zaman Parlamentodan ayrılır, milletvekilliğinden ayrılır çünkü
bağımsız olarak bu Parlamentoya gelmiş birisi değilsin. Ama tabii, bu herkese
nasip olan bir şey değil. Gene tekrar ediyorum, ama tabii, bu herkese nasip
olan bir şey değil. Olması gereken budur.” demiştir. Siz de aynı görüşte
misiniz? Daha yakın zamanda Adıyaman’dan seçilen CHP milletvekili AKP’ye
geçmiştir. Bu milletvekili neden nasiplenmiştir, açıklayabilir misiniz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
aslında, ben, Tayyip Erdoğan’ın hangi olay vuku bulursa istifa edeceğini
öğrenmek istiyorum? Şimdi, Sadullah Ergin belediye başkanı adayı, geliyor,
Hâkimler ve Savcılar Kurulunu topluyor. Hâkimler ve Savcılar Kurulu bundan on beş yirmi
gün önce tüm kadrosuyla Amerika’ya çok lüks bir geziye gönderilmişti. Evvela
Bakandan öğrenmek istiyorum: Bu gezi Türkiye’ye kaça mal oldu?
Bir de yani
normal bir akıl, izan ve halk karşısında sorumluluk sahibi, halka saygısı olan
bir hükûmet bir soygunla karşı karşıya kaldığı zaman onun ortaya çıkması için
başarı gösterir ama bu, istifa etmiyor, emniyeti görevden alıyor. Burada
Hükûmet sözcüsü diyor ki: “Efendim, bu adalete intikal etmiş.” Adalete intikal
etmemiş, adaletin elinden almaya çalışıyorsunuz. Bu olayı ortaya çıkaran
emniyet görevlilerini görevden alıyorsunuz. Hâkimler ve Savcılar Kurulunu
toplayıp ondan sonra savcıları görevden alacaksınız. Peki, nasıl bu yargı işleyecek,
onu öğrenmek istiyorum efendim.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, buyurun.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Birinci sorudan
başlayacağım. Şimdi, gelir vergisi çerçevesinde tüm kazançlar gibi ücretler de
artan oranlı vergiye tabidir. Yani dolayısıyla bu husus sadece KİT’lere özgü
değil, aslında hem özel sektör hem kamuda gelir vergisi oranları artan oranlı
olduğu için yüzde 15’ten başlayıp yüzde 35’e kadar çıkıyor. Dolayısıyla gelir
düzeyine bağlı olarak zaman içerisinde daha yüksek vergi dilimlerine
girilebiliyor. Bundan dolayı bu bahsettiğiniz durum yaşanıyor ama sadece
KİT’lere özgü değil. Şimdi, KİT’lerde ödenen ek ödeme, ek tazminatların
emekliliğe yansıtılması konusunda şu anda bir çalışma yok. Bildiğiniz gibi bu
ödemeler vergiye de tabi değil. Dolayısıyla bu çerçevede şu anda üzerinde
durduğumuz bir çalışma söz konusu değil.
Geçici personelle
ilgili soru soruldu. Biliyorsunuz, 2004 yılına kadar özelleştirme sonucu kıdem
tazminatı, ihbar tazminatı ödenenlere kamuda çalışma imkânı sağlanmıyordu. Sendikaların girişimiyle, Hükûmetimizin uygun bulmasıyla birlikte
bir düzenleme yapıldı ve eskiden de özelleştirme nedeniyle kıdem, ihbar
tazminatını alıp da kamudan bir şekilde işine son verilenler tekrar kamuya
alındı, alınırken 4/C kapsamında alındı ve o gün için bayağı çok önemli, çok
iyi bir gelişme olarak addedildi hem sendikalar tarafından hem bütün ilgili
kesimler tarafından. Zaman içerisinde aslında 4/C’lilerin durumunda epey
bir iyileştirme yaptık.
Şunu söyleyeyim:
Mesela, 2014 yılı için, biz, normal olarak, diyelim ki memur maaş artışının 2
katına yakın bir artış yaptık. Mesela 2014 yılı için 350 lira artırılmış.
Ayrıca, aile yardımı ödeneği de getirilmiştir. Dolayısıyla, eskiden olmayan
birtakım imkânlar da şu anda verilmiştir. Ben şöyle söyleyeyim: İlköğretim
mezunu olanlar ilk alındıklarında, 2004 yılı Aralık ayında 350 lira
alıyorlardı; Ekim 2013 itibarıyla 1.033 lira alıyorlar, Ocakta 1.547 lira
alacak ilkokul mezunları. Lise ve dengi okul mezunları 2004 yılı Aralık ayında
397 lira alıyorlardı, Ekim itibarıyla 1.144 lira alıyorlar, yine Ocak 2014’te
1.658 lira alacaklar.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Böyle fuzuli şeylerle zamanı dolduruyor, ondan sonra sorularımıza
cevap vermiyor.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Yükseköğrenim mezunları 443 lira alıyorlardı, şimdi
1.254 lira alıyorlar ama 2014’ün başında 1.768 lira alacaklar. Dolayısıyla,
gerçekten 4/C’li çalışanlarımıza yönelik olarak çok ciddi artışlar söz
konusudur ve burada hem fazla çalışma ücreti getirilmiş, aile yardımı
getirilmiş, bütün bunlar, yani mali haklarında çok ciddi iyileştirmeler
yapılmıştır fakat şu an itibarıyla kadro noktasında bir çalışmamız söz konusu
değildir.
Altın ihracatına
ilişkin soruldu ama ben soruyu tam olarak alamadım. Onun için kusuruma
bakmasınlar. Yani sorunun son kısmını anlayamadığım için cevap veremeyeceğim.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sonra bir daha sorarım.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Yine bir değerli arkadaşımızın uzlaşmayla ilgili bir
hususu vardı.
Değerli
arkadaşlar, dün burada da ifade ettim. Uzlaşma müessesi 1961’den beri
hukukumuzda var ve uygulanıyor.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ama sizin kadar suistimal eden olmadı. 5 milyar doları, Citibank’ın
bir kalemde sildiniz, 5 milyar dolar, Citibank’ın borcu. Bir de yandaş bir tüccarın
700 milyonunu sildiniz, onları açıkla.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Bunun nasıl yapılacağına ilişkin 1999’da en son
yönetmelik değişikliği yapılmış.
Değerli arkadaşlar, uzlaşma müessesinde, yazılan inceleme
raporunun ilgili mevzuata uygun olup olmadığı, idarenin konu hakkındaki
uygulamaları ve görüşü, olayın yeterince delillendirilip delillendirilmediği,
tarhiyatın yargı mercisinde dava konusu yapılması hâlinde, idarenin lehine
sonuçlanıp sonuçlanmayacağı gibi hususlar dikkate alınarak, tabii ki
cezalardan, faizden, bazen de -orada eğer bir hata varsa onu dikkate alarak-
ana paradan indirimler yapılıyor. Ama dün de ifade
ettim, yakında, inşallah, 2014 yılında Vergi Usul Kanunu’na ilişkin çalışmayı
bitireceğiz, buraya getireceğiz, burada bir irade oluşsun ve ben Maliye Bakanı
olarak bu uzlaşmanın külliyen kaldırılmasına tarafım.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Mahkemeler var, hukuk mahkemeleri var, Danıştay var. Ne işe yarıyor
onlar?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Bakın, açık ve net olarak söylüyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Parayı alan merkez uzlaşmadan cebine atıyor, ondan sonra devletin memurları da siliyor.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Eğer Hükûmetimiz ve sizler yani Meclis olarak bu yönde
ortaya irade koyarsanız ben uzlaşma müessesesinin tamamen kaldırılmasından
yanayım.
Dolayısıyla, bu
konularda benim pozisyonum açık ve nettir değerli arkadaşlar. Ama 1961’den
beri…
KAMER GENÇ
(Tunceli) - Sayın Bakan, on bir senedir oradasın. Bu yolsuzluklar varken niye
şimdiye kadar harekete geçmediniz?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Sayın Genç, bakın, cevap veriyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ama yazık yani! Bu devletin giden parasına yazık!
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Ama, bakın, böyle bir usul
yok.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayıştay raporlarından birisi bu! Gizlediğiniz raporlardan birisi
bu!
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Siz soru sorarken ben dinliyorum, şu anda siz beni
dinlemiyorsunuz ve oradan bana bağırıyorsunuz. Yanlış bu yaptığınız.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayır bağırma değil ama içimiz yanıyor. Milletin kanını emdiniz
yahu!
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Sayın Başkan, böyle bir usul yok. Yani gerçekten ben
arkadaşların sorularına samimi olarak cevap vermeye çalışıyorum, arkadaşların
oradan bağırmaları hiç hoş değil.
BAŞKAN – Siz de
cevap vermeyin. Siz sorulara cevap verin. Karşılıklı konuşmayın. Bitti zaten
süreniz, on beş saniye kaldı.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Evet, dolayısıyla, benim sorularla ilgili
söyleyeceklerim bu kadar Sayın Başkan.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, Hâkimler ve Savcılar Kurulunu Amerika’ya gönderdiler.
Onların masrafını soruyorum, söylesin.
BAŞKAN – Zamanı
doldu. Bağrıştınız, zaman doldu.
Evet, madde
üzerinde iki önerge vardır, sırasıyla okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
“2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı”nın 8’inci maddesinin dördüncü
fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan Akçay Oktay Vural Yusuf Halaçoğlu
Manisa İzmir Kayseri
Mesut Dedeoğlu Sümer Oral Alim Işık
Kahramanmaraş Manisa Kütahya
Mehmet
Günal Mustafa
Kalaycı
Antalya
Konya
“Kamu kurum ve
kuruluşlarında asli ve süreklilik arz eden görevlerde taşeron eliyle personel
çalıştırılması amacıyla hizmet satın alınamaz.”
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
“2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı”nın 8’inci maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
İstanbul
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET MUŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Anayasanın 161.
maddesinin ikinci fıkrasında, "Malî yıl başlangıcı ile merkezi yönetim
bütçesinin hazırlanması, uygulanması ve kontrolü kanunla düzenlenir."
kuralına yer verilmiştir.
Anayasanın sözünü
ettiği merkezi yönetim bütçesinin hazırlanması, uygulanması ve kontrolüne
ilişkin kanun, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunudur.
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu Tasarısının yasalaşması,
Avrupa Birliği Uyum Şartları arasında yer almış; IMF İcra Direktörleri
Kurulu'nun 6. gözden geçirmeyi onaylamasında ön şart olarak kabul edilmiş,
yasalaşması için 3 Ağustos 2002 tarihinde TBMM'ye sunulmuş, 10.12.2003
tarihinde yasalaşmış ve 1.1.2006 tarihinde bütün maddeleriyle yürürlüğe
girmiştir.
Kanun ile
uluslararası standartlara ve Avrupa Birliği normlarına uygun olan, mali
saydamlığa ve hesap verebilirliğe dayanan, kamu kaynaklarının etkili, ekonomik,
verimli ve yasalara uygun şekilde elde edilmesi ve kullanılmasını sağlayan ve
TBMM'nin bütçe hakkından kaynaklanan denetim yetkisini kullanabilmesine güvence
oluşturan bir kamu mali yönetim sistemi kurulması amaçlanmıştır.
5018 sayılı
Kanunun temelinde, "stratejik planlama ve performans esaslı çok yıllı
bütçeleme" yatmaktadır. Kanuna göre kamu idarelerinin bütçeleri, kalkınma
planı-stratejik plan-performans programı-bütçe gibi birbirine bağlı ve
birbirini tamamlayan ve yukarıdan aşağıya hiyerarşik bir yapı oluşturan
bütünsel bir süreç olarak tasarlanmıştır.
Buna göre, kamu idareleri, stratejik amaçlar ve ölçülebilir
hedefler saptamak, performanslarını önceden belirlenmiş göstergeler
doğrultusunda ölçmek ve bu sürecin izleme ve değerlendirmesini yapmak amacıyla
uzun süreli stratejik plan (md. 9/1) ile stratejik plana göre yürütecekleri
faaliyet ve projeleri ve bunların kaynak ihtiyacı ile performans hedef ve göstergelerini
içeren yıllık performans programı hazırlamak (md. 9/4) ve kamu hizmetlerinin
istenilen düzeyde ve kalitede sunulabilmesi için bütçeleri ile program ve proje
bazında kaynak tahsislerini, stratejik planlarına, yıllık amaç ve hedefleri ile
performans göstergelerine dayandırmak zorundadırlar (md. 9/2).
İdarelerce her yılın sonunda hazırlanacak idare faaliyet
raporlarında ise, ilgili idare hakkındaki genel bilgilerle birlikte, kullanılan
kaynaklar, bütçe hedef ve gerçekleşmeleri ile meydana gelen sapmaların
nedenleri, stratejik plan ve performans programı uyarınca yürütülen faaliyetler
ile performans bilgilerini içerir şekilde hazırlanacak (md. 41/4); Sayıştay söz
konusu raporları değerlendirerek değerlendirme sonuçları ile birlikte TBMM'ye
sunacak, TBMM ise bu raporlar ve değerlendirmeler ile denetim bulguları
temelinde, kamu kaynağının elde edilmesi ve kullanılmasına ilişkin olarak kamu
idarelerinin yönetim ve hesap verme sorumluluklarını görüşecektir (md. 41/3).
Bununla birlikte,
AKP İktidarları merkezi yönetim bütçesini, 5018 sayılı Kanuna göre hazırlamak
ve uygulamak yerine, 5018 sayılı Kanunla yürürlükten kaldırılmış olan 1050
sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanununa göre hazırlamaya ve uygulamaya devam
etmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
“2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı”nın 8 inci maddesinin dördüncü
fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan Akçay (Manisa) ve arkadaşları
“Kamu kurum ve
kuruluşlarında asli ve süreklilik arzeden görevlerde taşeron eliyle personel
çalıştırılması amacıyla hizmet satın alınamaz.”
BAŞKAN –
Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET MUŞ (İstanbul) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
21. Yüzyılın
kölelik düzeni olarak da adlandırılabilecek olan taşeron hizmetinin sosyal
devlet ilkesi çerçevesinde kaldırılması amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Birleşime bir
saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 13.16
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.18
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 35’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
2014 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet burada.
9’uncu maddeyi
okutuyorum.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Yatırım Harcamaları, Mahalli İdareler ve Fonlara İlişkin Hükümler
Yatırım
harcamaları
MADDE 9 - (1)
2014 Yılı Yatırım Programına ek yatırım cetvellerinde yer alan projeler dışında
herhangi bir projeye harcama yapılamaz. Bu cetvellerde yer
alan projeler ile ödeneği toplu olarak verilmiş projeler kapsamındaki yıllara
sari işlere (kurulu gücü 500 MW üzerinde olan baraj ve HES projeleri,
Gebze-Haydarpaşa, Sirkeci-Halkalı Banliyö Hattının İyileştirilmesi ve Demiryolu
Boğaz Tüp Geçişi İnşaatı Projesi, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanlığınca gerçekleştirilecek şehir içi raylı ulaşım sistemleri ve metro
yapım projeleri ile diğer demiryolu yapımı ve çeken araç projeleri hariç) 2014
yılında başlanabilmesi için proje veya işin 2014 yılı yatırım ödeneği, proje
maliyetinin yüzde 10'undan az olamaz. Bu oranın altında kalan proje ve
işler için gerektiğinde projeler 2014 Yılı Programının Uygulanması,
Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar esaslarına uyulmak ve öncelikle
kurumların yatırım ödenekleri içinde kalmak suretiyle revize edilebilir.
(2) Merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin, yatırım
programında ödenekleri toplu olarak verilmiş yıllık projelerinden
makine-teçhizat, büyük onarım, idame-yenileme, tamamlama ile bilgisayar
yazılımı ve donanımı projelerinin detay programları ile alt projeleri
itibarıyla tadat edilen ve edilmeyen toplulaştırılmış projeler ile ilgili
işlemlerde 2014 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair
Karar esasları uygulanır.
(3) Merkezi
yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin bütçelerine yatırım projeleri ile ilgili
olarak yapılacak ödenek ekleme, devir ve aktarma işlemleri 2014 Yılı
Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Kararda yer alan
usul ve esaslara göre yatırım programı ile ilişkilendirilir.
(4) 2014 Yılı
Yatırım Programına ek yatırım cetvellerinde yıl içinde yapılması zorunlu
değişiklikler için 2014 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve
İzlenmesine Dair Kararda yer alan usullere uyulur.
BAŞKAN – Madde
üzerinde ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili
Sayın Osman Kaptan’a aittir.
Buyurun Sayın
Kaptan. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
OSMAN KAPTAN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 9’uncu maddesi üzerine
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım, hepinizi selamlarım.
Sayın
arkadaşlarım, yatırımlar, özellikle de sabit sermaye yatırımları çok önemlidir.
Çünkü sabit sermaye yatırımları üretim demektir, iş demektir, istihdam
demektir, gelir artışı demektir, teknoloji demektir, sermaye birikimi demektir.
Hükûmet, yatırımların yaklaşık yüzde 80’ini özel sektöre bırakmıştır. Özel
sektör ise kaynak yaratacak, istihdam yaratacak, döviz girdisi sağlayacak,
üretime ve ticarete dönük yatırımlar yapmak yerine; genellikle altyapı
yatırımları yapmaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, kuşkusuz ki ülkemizin büyüme ve kalkınma sürecinde ana unsur
yatırımlardır. Yatırımlar, tasarruflarla finanse edilmektedir. Türkiye’de yurt
içi tasarruflar AKP döneminde dibe vurmuştur. Çünkü insanlarımız, bırakın
tasarruf yapmayı zaten zar zor geçinebilmektedirler. 1990’lı yıllarda millî
gelir içindeki payı yüzde 23’ler civarında olan yurt içi tasarruflar, 2003-2013
döneminde yüzde 15’lere gerilemiştir.
AKP devri
iktidarında icra dosyası sayısı 2,5 kat artarak 21 milyona ulaşmıştır,
vatandaşlarımızın bankalara olan borcu ise 50 kat artarak 322 milyar TL’ye
ulaşmıştır. Ülkemiz, 2002 yılında Birleşmiş Milletler insani gelişmişlik
sıralamasında 88’inci sıradayken, 2012 yılında yine bu listede 90’ıncı sıraya
düşmüşse, maalesef, son on bir yılda bırakın iyileşmeyi, durumumuz daha da
kötüleşmiştir denebilir. Bu durumda, dünyanın en büyük 16’ncı, Avrupa’nın en
büyük 6’ncı ekonomisi olmakla övünmemiz de ne yazık ki anlamsız hâle
gelmektedir.
Değerli
milletvekilleri, üretimin çok daha ciddi biçimde desteklenmesine, yapısının
değiştirilmesine, yeni sektörlerin devreye sokulmasına, bilgi ekonomisine
geçişin hızlandırılmasına ihtiyaç vardır. Enerjide dışa bağımlılığı azaltan,
boraks ve diğer kıymetli maden potansiyellerimizi değerlendiren yatırımlara
öncelik vermeliyiz. Teknolojiye, AR-GE’ye, eğitime, sağlığa, tarıma ve turizm
yatırımlarına daha fazla ağırlık vermeliyiz. İç ve dış yatırımcılar için
uygulanan bürokrasi ve prosedürler en aza indirgenmelidir. Kalkınmaya önder
olacak, iş olanakları yaratacak doğrudan sermaye yatırımlarına, GAP, DAP, KOP
ve DOKAP gibi bölgesel kalkınma projelerine gerekli kaynak ayrılmalıdır.
Hükûmet, eğitimi
yazboz tahtasına çevirmiş, eğitimde sınıfta kalmıştır. Çin, Hong Kong, Kore,
Malezya ve Japonya gibi ülkeler eğitime ciddi yatırım yapıyorlar, OECD PISA
araştırmalarına göre de ilk sıralarda yer alıyorlar. Türkiye ise dip sıralardan
kurtulmak için eğitime daha çok yatırım yapmak ve eğitimde ciddi çağdaş
reformlar yapmak zorundadır.
Değerli
arkadaşlarım, dünyanın her yerinde üretime destek vermek amacıyla akaryakıt ve
elektrik fiyatları düşürülürken biz de artırılmaktadır. Mazot fiyatı benzine
yaklaşmıştır. 5 liralık benzinden 3 liralık vergi alınmaktadır. Çiftçimiz
dünyanın en pahalı akaryakıtını, en pahalı gübresini ve en pahalı ilacını
kullanmaktadır. Mersin’de narenciye üreticileri “2001 yılında portakalın
kilosunu 60-70 kuruştan satıyorduk, şimdi 25-30 kuruşa satamıyoruz. 2001’de
mazot 1 liraydı, şimdi 4,5 lira. İstanbul’da portakalı 3 liraya vatandaş yiyor,
1 liraya yese bu durum ağırımıza gitmez ama Sayın Başbakan bizim anamızı
ağlattı.” diyorlar.
Sayın
milletvekilleri, inşaatta Çin’den sonra dünya 2’ncisiyiz; inşaat firmalarımızı
kutluyoruz. Ne yapsınlar, yurt içinde TOKİ’yle haksız rekabet yapacaklarına
yurt dışına gidiyorlar. Sayın Erdoğan Bayraktar “Geçen yıl TOKİ 50-55 milyon
lira dolandırıldı, bunda bizim de sorumluluğumuz var.” demişti. Sayın Bakan, bu
sorumluluğunuzun gereğini yerine getirdiniz mi? Ne yaptınız? Yoksa,
konuyu oğlunuza mı havale ettiniz? TOKİ, öncelikle, 174 üniversitemizin
ihtiyacı olan YURTKUR’un öğrenci yurtlarını bir an önce yapıp bitirmelidir,
öğrencilerimizi de kışta kıyamette perişan olmaktan kurtarmalıdır.
Sayın
arkadaşlarım, Türkiye’de yatırımlar açısından öncelikli illerden bir tanesi de
Antalya’dır. Bu kürsüden birçok kez ifade ettiğim gibi, Antalya demek, yılda 11
milyon turistin geldiği, 7 milyar dolar turizm geliri getiren il demektir.
Antalya, Paris, Londra ve New York’tan sonra dünyada en fazla turist çeken
4’üncü, Avrupa’da ise 3’üncü il demektir. Antalya, sebze ve meyve ihracatında
Türkiye’de 1’inci il demektir; nüfusta 6’ncı, sosyoekonomik gelişmişlikte
5’inci ildir.
Antalya demek, 80
ilden insanlarımızın gelip yerleştiği il demektir. Antalya, her yıl sele, su
baskınına, doluya, dona maruz kalan, seralarını su bastığı, sebzeleri çürüdüğü,
çiftçilerimizin elinin böğründe kaldığı il demektir.
GAP gibi, DAP
gibi projelere bir de BAP (Batı Akdeniz Projesi) veya AP (Antalya Projesi)
eklenmelidir. Batı ilçelerimizin birine havaalanı yapılmalıdır. Antalya çevre
yolları öncelikle bitirilmelidir. Çubukbeli’ne tünel yapılmalıdır. Doğal gazın
turizm ve seracılıkta kullanılması için tüm ilçelerimize yaygınlaştırılması
sağlanmalıdır. Üretici bölgelerinin aleyhine olan Toptancı Hal Kanunu’nun
yeniden düzenlenmesi sağlanmalıdır.
Sebzemizin,
narenciyemizin, narımızın, elmamızın, mantarımızın, velhasıl malımızın para
etmesini istiyoruz. İhracatın süreklilik kazanmasını, ihracat primlerinden
üreticilere de pay verilmesini istiyoruz.
Antalya’ya hızlı
tren projesi EXPO 2016’ya yetişecek denmişti, 2014 yılı yatırımına da
alınmamıştır. Bu gidişle Antalya’ya ne Konya üzerinden ne de Eskişehir
üzerinden 2016’ya hızlı tren de yetişmez, yavaş tren de yetişmez. Devletten
aldığının fazlasını devlete veren bir il olan Antalya, bu yatırımları
fazlasıyla hak etmiyor mu?
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yatırımlar konusunda gerçek şudur: Samanı bile
dışarıdan ithal eder duruma geldikten sonra Hükûmet ekonomik yatırım yapmıyor
diyebiliriz. Ne yapıyor? Siyasi yatırım yapıyor, ideolojik yatırım yapıyor,
kendi partisine yatırım yapıyor, kendi yakınlarına, yandaşlarına yatırım
yapıyor, çocuklarına yatırım yapıyor; laik cumhuriyete karşı, Atatürk’e karşı,
Türk’e karşı, ne mutlu Türk’üm diyene karşı yatırım yapıyor. Bu tehlikeli, bu
karşı devrim yatırımları Hükûmetin elinde er geç patlayacaktır. Bu yanlış
gidişe, bu tehlikeli gidişe yüce Türk milleti sandıkta “dur.” diyecektir.
Dün başlayan
soruşturmaların selameti için ilgili bakanlar hemen istifa etmelidir. İstifa
etmezlerse yine soruşturmanın selameti için derhâl görevlerinden
alınmalıdırlar.
NAMIK HAVUTÇA
(Balıkesir) – Soruşturmayı yürüten savcıları görevden aldılar, savcıları, bırak
istifa etmeyi!
OSMAN KAPTAN
(Devamla) - Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Sayın Emin Haluk Ayhan. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun.
MHP GRUBU ADINA
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan bütçe kanunun 9’uncu maddesi üzerine
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Kanun tasarısının
üçüncü bölümünde “Yatırım Harcamaları, Mahalli İdareler ve Fonlara İlişkin
Hükümler” başlığı altında yatırım harcamalarını kapsayan bir madde bu madde.
Maddenin (2)’nci fıkrasına gerek var mıydı yok muydu? Sayın Bakan burada yok
ama oradaki Bakan bu işi biliyor mu bilmiyor mu bilmiyorum.
Biliyor musunuz,
(2)’nci fıkrasına gerek var mıydı?
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) - Siz yapın konuşmanızı, gereken cevabı…
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) - Var mıydı?
Bilmiyorsunuz,
bilmiyorsunuz, anlaşıldı.
Şimdi, iki gündür
cereyan eden olay var. Bakın, “Ekonomi arızalı, arızalı yürüttünüz.” dedim. Dün
olan olayı dikkate alırsanız, eğer borsa çakılıyor, dolar yükseliyorsa iki şey
var. Sayın Bakan, eğer dün olan olaydan dolayı dolar yükseliyor, borsa
çakılıyorsa iki şey var: Ya sizin yönettiğiniz ekonomi çok arızalı, kırılgan,
çok kötü, bu hâle düştü ya da çok vahim bir olay var; ikisinden biri. Ya basit
bir şeyden bu hâle geldiniz, basit bir şeyden ekonominin böyle olmaması lazım.
İyi dediyseniz işin rezaleti çıkıyor. Gerçi sizin o taraf fişlemeyle meşgul,
sizin o taraf fişlemeyle meşgul. Dün söyledim, araştırma önergesi verdim
Sayıştayla ilgili Sayın Bakan. Gelin, burada bir müşterek araştırma komisyonu
kurulsun, Sayıştayın yetkililerini de koyalım şuraya, bu işten anlayan her
partinin milletvekilleri dizilsin, bir hesap soralım. Onlar bizim adımıza
denetleme yapıyorlar. Ne yapıyorlar, bir görelim, görmüyoruz ne yaptıklarını.
Buraya geliyor Maliye Bakanı bir şey konuşuyor, muhalefet orada konuşuyor, laf
ortada kalıyor. Bizim adımıza, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetleme
yapılıyor. Gelin, bunun hesabını soralım.
Bakın, iki şey
var diyorum: Ya dünkü olan olay çok vahim, borsa böyle çakılıyor yahut da
ekonomi kırılgan, tırışkadan bir şeyden ne oluyor? Ekonomi bu hâle geliyor.
Sizin bunu söylemeniz lazım.
Şimdi, iki gündür
ben çıktığım zaman Sayın Bakan burada olmuyor, onu özellikle söylemek
istiyorum. Biz Sayın Bakanın takdir ettiğimiz yönlerini hiç çekinmeyiz, açıkça
söyleriz ama şunu açık ve net bir şekilde söyleyeyim, hesaplarınız sakat,
kitaplarınızda yazan da sakat. Neden söylüyorum? Bakın, sabit sermaye
yatırımlarının yurt içi hasılaya katkıları 2012 yılında negatif, 2013 yılı
birinci çeyreğinde binde 6, ikinci çeyrekte yüzde 1, üçüncü çeyrekte 1,3.
Gelelim kamu
sektörüne: 2012 yılında binde 3, 2013 yılı birinci çeyrekte yüzde 2,3; ikinci
çeyrekte yüzde 1,5; üçüncü çeyrekte binde 4. Bu ne saçmalık? Kamu altyapı
yatırımlarını kışta kıyamette, birinci çeyrekte mi yapıyorsunuz? İstatistiğin
hesapları orada, yanınızda Maliyenin bürokratları var. Birinci çeyrekte eğer
siz yatırım rakamlarını yüksek gösteriyorsanız bütçeden demek ki geçen sene
harcamaları düşük göstermek için ne yaptınız? Bu seneye ödemeleri sarkıttınız,
2013’ün başına. Herkes bunları bilir, orada oturan sıradaki arkadaşların hepsi
bilir bunları. Hesap kitap tutmuyor birbiriyle.
Gelelim özel
sektör sabit sermaye yatırımlarına: 2012 yılında yurt içi hasılaya katkısı
negatif 1,1; birinci çeyrekte negatif 1,6; ikinci çeyrekte negatif binde 4;
üçüncü çeyrekte yüzde 1. Yani, üçüncü çeyrekte, altı çeyrekten sonra, özel
kesim yatırımları aşka gelmiş, coşmuş, coşmuş, böyle bir şey olabilir mi?
2013 yılında
yıllık artış hedefiniz toplam sabit sermaye yatırımları için nedir? Artış
hedefiniz 2013 yılı için, yüzde 6,8’di Sayın Bakan; kamunun yüzde 5,4; özelin
yüzde 7,1. Şimdi, diyorsunuz ki, yıllık “6,8” dediğiniz “2,9 olacak.”; “5,4”
dediğiniz “18,6 olacak.” Hatta, ilk yarısı için yüzde
55’ler civarında. Bu hesabı kitabı yapan oradaki, arkadaki arkadaşların hepsi
güler size, gerçekten güler. Bir bilenle oturun, konuşun bari,
size yakın bürokrat da vardır “Yaptığımız bu rezillik nedir?” diye bir sorun,
öğrenin. Oraya Bakan diye oturmak, bu işlerden sizi vareste kılmaz, bilmeniz
lazım.
Kamu harcamaları…
İhale Kanunu 50 kere değişti. Her yolsuzluğu burada Türkiye Büyük Millet
Meclisine legalize etme yoluna gittiniz. Hatta, öyle
bir şey var ki, UNCTAD’la Başbakanlık Teftiş Kurulunun siyasetin finansmanıyla
ilgili, yolsuzlukla ilgili, şeffaflaştırılmasıyla ilgili toplantıda Başbakan
Yardımcısı Beşir Atalay diyor ki: “Biz, İhale Kanunu’nu değiştirdik.” İhale
Kanunu’nu siz yapmadınız, İhale Kanunu sizden önceki dönemde yapıldı. Siz, her
yolsuzluğu legalize etmek için İhale Kanunu’nu 50 kere değiştirdiniz, her
yolsuzluğa göre düzeltme yoluna gittiniz.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – 50 kere az, 80 kere.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Allah’tan korkmak lazım.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – 80 madde değişti.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Değişen 80 madde ama 50 kere değişti.
Şimdi, bakın,
altı çeyrekte düşen özel yatırım harcamaları, yatırım teşvik belgelerindeki
artışların gerçekleştiği dönemde kaydediliyor. Böyle bir şey olabilir mi?
İmalat sanayisinde özel sektör yatırımlarını teşvik etmiyorsunuz, cukkalı şehir
hastanelerine, yandaşlara iş çıkarıyorsunuz; yaptığınız iş bu. Özel sektör
yapsın, imalat sanayine ara malı üretimi için yapsın, ihracata katkı sağlasın.
Bakın, ihracatın büyümeye katkısı negatif olmaya devam ediyor. Siz bunlardan
anlamazsınız, anlayan çıkıp gidiyor.
Şimdi, son beş
yılki rakamlarda teşviki görmek mümkün. 2007 ile 2012 arasında yüzde 30
civarında ortalama artış kaydeden yatırım teşvik belgeleri var. Buna rağmen,
aynı dönemde, özel yatırım artış ortalaması cari fiyatlarla -reel demiyorum-
sadece cari fiyatlarla yüzde 10. Bir anlamda, teşvik belgelerindeki artış
ekonomi genelinde özel yatırım artışına istenilen ölçüde etki etmemiş.
Sayın Bakan, ben,
sizin arkadaşlara, bizim burada söylediğimizi duyurmak istiyorum; lütfen, gidin
söyleyin. “Muhalefet milletvekilleri, dünkü olaydan sonra eğer borsa çakılıp
dolar yükseliyorsa ya bizim ekonomimiz çok kırılgan, bu basit, ufak tefek
gözaltılardan dolayı rezil bir vaziyete geldi ya da çok vahim olaylar oluyor,
ülkenin itibarını rezil ediyoruz; bunu, muhalefet böyle söyledi.” diye lütfen
Kabinede söyleyin. Siz burada bizi dinliyorsanız, bunları aktarma mecburiyetini
de kendinizde lütfen hissedin.
Bakın, araştırma
önergesi verdim diyorum. Gelin, Sayıştaya, hep beraber, buradan, her siyasi
partiden arkadaşlarla gidelim, komisyona üye verelim, bizim adımıza ne
yapıyorlar öğrenelim. Siz hiç bir Sayıştay Başkanının bir yetkisini, bir
açıklamasını gördünüz mü? Bize verdikleri cevaba baktığınız zaman… Bakın, neyi
sormuşuz, dün söyledim, kamuoyu duysun diye tekrar aynı şeyi söylüyorum: Sadık
Yakut Bey’i aradım, “Sizin imzanızla bana geldi. Yarın açıklama yaparsam
alınmayın.” dedim. Bakın, söyledi: “Yapın, rahat yapın.” “Denetime başlandıktan
sonra, denetimden vazgeçilen veya denetim sonucu rapor düzenlenmeyen kurum var
mı? Denetimden vazgeçen kurumlar hangileridir?” diye sordum. Cevaba bakın:
“Denetçisinin vefatı, emekliliğe ayrılması ya da yurt dışına gitmesi gibi
beklenmedik sebeplerle çok sınırlı sayıda kurum denetimi tamamlanmadığı için
revize edilmek zorunda kalınmıştır.” Cevap mı bu? Bir buçuk asırlık kurum bu
ya! Ne hâle getirdiniz bu kadar sürede! Hiç mi sıkılma yok canım! Bu Sayıştay
hepimizin kurumu, orada yetişen insanlar güzide insanlar. Kurumsal yapıyı da
rezil ettiniz. Maliye ile Sayıştay birbirine düşer oldu. Yanınızdaki bürokrat
arkadaşlar Sayıştaydaki arkadaşlarla ne hâle geldiler. Niye böyle yapıyorsunuz
canım!
Gelin, araştırma
önergemize “evet” diyelim. Ben, buraya verdim ama size de bırakacağım bir
nüshasını. Yani kırmızı plakalı arabaya oturup, bu kadar koruma ordusuyla
etrafı dolaşmak, Hükûmette bulunmak iş değil. Yüzlerce polisle beraber…
Görülmüş değil böyle bir şey!
Ben, bütçenin
hayırlı olmasını diliyorum.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili Sayın Hüsamettin
Zenderlioğlu.
Buyurun. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı 9’uncu maddesi üzerine Barış ve
Demokrasi Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği gibi,
Diyarbakır 5. ve 6. Ağır Ceza Mahkemelerince milletvekillerimizle ilgili
tahliye taleplerinin reddine ilişkin bir karar alınmıştır. Bu karar, bugün,
Türkiye'nin gündemine oturmuş ve bu kararın ne kadar antidemokratik olduğunu ve
bu kararı gerçekten insan haklarıyla bağdaşmayan, adaletin geleneğiyle
bağdaşmayan, demokrasiyle hiç ilişkisi olmayan bir karar olarak nitelendirmek
mümkündür çünkü tutuklu milletvekillerimiz, bilindiği gibi, hâlen yargılanmaktadırlar.
Sayın Hatip Dicle, Sayın İbrahim Ayhan, Sayın Selma Irmak, Sayın Faysal
Sarıyıldız, Sayın Kemal Aktaş ve Sayın Gülser Yıldırım hakkında herhangi bir
hüküm olmadığı hâlde, her ne hikmetse, bu karar 5. ve 6. ağır ceza
mahkemelerinin kendi duygularını katarak böyle bir karar alması bir adaletin
skandalıdır, bir skandaldır aslında. Kendilerine isnat edilen bir fiilî suç
yok, suçları sadece siyaset yapmaktır, sadece, kendi halkına yapılan zulmü ve
mezalimi dile getirmekten başka bir şeyleri yoktur. Yolsuzluklara karışmamış,
ihale almamış, çalmamış çırpmamış olmasına rağmen, düşüncelerinden dolayı
bugün, bu mahkemelerde üç buçuk-dört yıldan beri bu insanlar yargılanmaktadır
ve ceza dahi verilse bu suçun cezası yerine getirilmiştir. Ancak bu kararın hukukla
ilgisi yok, bu karar sadece siyasi bir karardır. Dünya devletlerine
baktığımızda, halklara baktığımızda, bu devletler demokratikleşirken gerek
Türkiye’nin adaleti gerek siyasi bakımdan onun yargısına baktığımızda, ne kadar
art niyetli olduğunu, ne kadar geri olduğunu da görmek mümkündür.
Bu vesileyle,
gerçekten, cezaevleriyle ilgili bu antiterör yasası olsun, diğer kanunlardaki
maddeler olsun, tamamen Kürt halkına yönelik çıkarılan yasalardır, özel
yasalardır. Çünkü bu özel yasalar istiklal mahkemelerinden tutalım, devlet
güvenlik mahkemelerine kadar ve bugün de -bu sıkıyönetim mahkemeleri dâhil- AK
PARTİ Hükûmetinin çıkarmış olduğu özel yasalar çerçevesi içerisinde bu insanlar
düşüncelerinden dolayı içeridedirler. Sadece milletvekilleri değil, seçilmiş 10
bine yakın insanımız şu anda içeride, belediye başkanları içeride, meclis
üyeleri içeride, il genel meclisi üyeleri içeride.
Biz şunu
söylüyorduk, bu kürsüde defalarca ifade ettik, “Bakın, Türkiye bir polis
devletine doğru hızla gitmektedir.” dedik.
Bugün bazıları
çıkmış, burada söylüyor, işte, ”Şu olmuş, bu olmuş.” Ben hiç ona
değinmeyeceğim. Benim, bir kere bu polis operasyonlarına bir inancım yoktur,
çünkü biliyoruz ki bu operasyonlar çok bilinçli olarak ortaya konulan
operasyonlardır. Bugün arkadaşlarımız açlık grevinde ve dolayısıyla, partimiz
demokratik hakkını kullanarak gündem oluşturmaya çalışırken, bomba gibi başka
bir gündem yaratarak gerçekten gündemi altüst ettiler. Bunun neresi adaletle
bağdaşıyor? Bunun neresi insanlıkla ilişkilidir?
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tabii ki söz cezaevlerinden açılmışken, Türkiye'deki
hapishanelerde yaşanan hak ihlalleri… Kendilerine göre bir tespitte bulunarak,
çok böyle periyodik bir biçimde işkencehanelere dönüşmüştür ve hâlen Türkiye'de
siyasi tutukluların dışındaki insanlara da zaman zaman bu tür yakıştırmalar da
yapılmıştır.
Hasta
tutuklularla ilgili şunu ifade etmek istiyorum: Hâlen bu hasta hükümlü olan
insanlar tedavi edilmiyor. Birkaç kez Sayın Adalet Bakanıyla görüşmelerimiz
oldu, kendilerine dosyalar sunduk. Bu cezaevlerinde gerçekten 411 kişinin çok
acil durumda, hasta olduklarını, tedavi imkânlarının bu cezaevi koşullarında
olmadığını, hatta bu cezaevleriyle ilgili bir düzenlemenin yapılması
gerektiğini… Cezaevlerini tam bir ceberut devlet sistemini yansıtan müdürler
idare ediyor ve bu müdürlerin hiçbir zaman da Adalet Bakanını dinledikleri
söylenemez.
Bu vesileyle,
bizimle beraber… Tabii ki bu sürecin bir barış süreci olması, bu barış
sürecinde silahların susması, demokratik mücadeleye, siyasal mücadeleye,
politik mücadeleye öncelik verilmesi açısından bazı şeylerin olmasını
istemiyoruz. Alt komisyon olarak arkadaşlarımızla beraber 12 tane cezaevine
gitme kararımız vardı fakat her nedense 6 cezaevine gittik, alt komisyon olarak
gittik ve ondan sonra birkaç cezaevine kendim gittim. O arkadaşlarımız da orada
gördüler. Kemoterapiyle tedavi gören bir insan, bütün adli kuruluşların,
tıbbın, cezaevinde kendini idame edemeyecek derecede hasta oldukları hâlde,
biliyor musunuz adli tıp yeni bir karar alıyor, diyor ki: “Hayır, bunlar
cezaevinde kendilerini idame edebilirler.” Bunlardan bir kaçını isterseniz size
sayayım. Hulki Güneş, Ali Öztürk, Barış Karahan, Hasan Alkış, Cesim Yıldırım,
Cihan Güneş, Cemil İvendi, Cevdet Bayır ve Hasan Kaçar. 160 hasta tutuklu şu
anda ölümle yaşam arasında mücadele etmektedir. Geriye kalan 108 kişinin şu
anda acilen tedavi görmeleri gerekir. Geriye kalan 181 kişinin de mutlaka
ivedilikle tedavi olmaları gerekir. Yani, buna baktığımızda, 411 kişi şu anda
hasta, kendilerini cezaevlerinde idame edecek durumda olmadıklarını elimizdeki
belgelerle burada size gösterebiliriz. Tabii ki bu insanların böyle, yönetime
yalvararak, yakararak, ezilerek, büzülerek, horlanarak değil, kendi hakları
olanı istemektedirler, insanca tedavi görmek istemektedirler ama ne yazık ki bu
tespitlerin hiçbirini kimse ne değerlendirdi ve ne de kulak astı, âdeta göz
ardı edildi. Buna örnek çoğaltabiliriz çünkü biliyoruz ki Türkiye’de cezaevleri
keyfî uygulamaların, insan hak ihlallerinin, onur kırıcı muamelelerin, baskı,
işkence ve… İşkenceyle insanları katleden, tedavileri yapılmayan bu insanların
sorumlusu kimdir? Ben bu halkın kürsüsünden sesleniyorum, diyorum ki: Bakın,
gerillanın cenazesi gelmiyor, askerin cenazesi gelmiyor ama bu süreçte, eğer
cezaevlerinden böylesi cenazeler çıkarsa kimse buna cevap olamaz. Onun için
söylüyorum, hukuki bir kararla bu insanlar bugün çıkabilirler ama maalesef,
kimse bunların feryadını, sesini duymuyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Devamla) – Geçenlerde yani 31 Ocak 2013 tarihli Resmî Gazete’de
yayımlanan 6411 sayılı Kanun’la, İnfaz Kanunu’nun 16’ncı maddesine göre bu
insanların serbest bırakılması gerekirken, bürokrasinin direnişinden dolayı bu
hasta tutuklular bırakılmıyor. Bunu Sayın Adalet Bakanının dikkatine sunuyorum.
Tümünü anlatma
zamanımız olmadı, inşallah başka bir zaman arkadaşlarımızın bu dileklerini bu
kürsüden bir daha yerine getireceğiz.
Saygılarımı
sunuyorum.
Teşekkür ederim.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Şahıslar adına
ilk söz, İstanbul Milletvekili Sayın Osman Boyraz’da.
Buyurun Sayın
Boyraz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OSMAN BOYRAZ
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 9’uncu maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle, sizleri ve ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimizi sevgi,
saygı ve muhabbetle selamlıyorum. Bütçemizin hazırlanmasında emeği geçen başta
Sayın Başbakanımız, bakanlarımız ve bütün herkese bir kez daha millet adına
şükranlarımı sunuyorum.
Bu milletin
geleceği, ümidi, hayalleri olan AK PARTİ’nin 2002 yılında iktidara gelmesiyle
yani millet iradesinin tecelli etmesiyle eğitimden sağlığa, adaletten emniyete,
enerjiden tarıma, dış politikadan iç politikaya, demokrasiden insan haklarına
hemen hemen her alanda hayal dahi edilemeyen başarılara hep birlikte imza
attık. Dünyanın, özellikle komşu ülkelerinin ekonomik ve siyasal krizlerle
karşılaştığı bugünlerde Türkiye daima gelişen, büyüyen ekonomisiyle çevresine,
çevre ülkelere ilham kaynağı olmaya başlamıştır. Çok büyük proje ve yatırımlara
da malumunuz olmak üzere imza atmışızdır. İstikrarlı büyümenin sağlanabilmesi
için özel sektör yatırımlarının da gerçekleşmesi gerekmektedir. Bunun için,
yatırım ortamlarını daha uygun hâle getirebilmek için, stratejik ve bölgesel
yatırımlar başta olmak üzere, özel sektör yatırımlarına da çok yönlü
politikalar uygulamaktayız.
Değerli
milletvekilleri, şimdi, sizlere özellikle AK PARTİ dönemlerinde yapılmış ve
yapılmakta olan yatırımların bazılarından bahsetmek istiyorum. On bir yıllık
iktidarımız döneminde kara yollarına 98,5 milyar, demir yollarına 29,4 milyar,
hava yollarına ise 8,3 milyar yatırım yapılırken haberleşme hizmetleri için
19,3 milyar, denizcilik hizmetleri için de 2,5 milyar kaynak aktarılmıştır.
Demir yolu ağımız 12.730 kilometreye çıkmıştır. Yaklaşık 2.500 kilometrelik
yüksek hızlı tren demir yolunun da inşasına devam ediyoruz. Aktif havalimanı
sayımız 26’dan 52’ye çıkmış, 2013 yılında yaklaşık 34,5 milyon olan toplam
yolcu sayısı 2012 yılının sonunda 131 milyona ulaşmıştır. 2003 yılında
bilişim sektörünün pazar büyüklüğü 11,5 milyar dolar iken bugün bu rakam 47
milyar doları aşmıştır.
Son on iki ayda
istihdam edilen kişi sayısı artırılarak işsizlik oranımız yüzde 9,9’a
gerilemiştir. Tüm bu gelişmeler Türkiye’nin krizler ülkesi olarak değil, huzur
ve istikrar ülkesi olma yolunda ilerlediğini göstermektedir.
Değerli milletvekilleri, siyasetimizin tek öznesi olan insanımızı
merkeze alarak insan odaklı siyaset yapıyoruz ve hiç kimseyi ötekileştirmeden,
yok saymadan, rengine, tenine bakmadan, 780 bin kilometrekarelik alanı evimiz
ve 76 milyonu da kardeşimiz bilerek diyoruz ki: “İnsan olan insan gelsin
beriye/Kimi kara kimi çalar sarıya/Aslolan insandır, bakma deriye/ İnsana
muhabbet, cana muhabbet.” diyoruz ve şairin de ifade ettiği gibi muhabbet
köprüleri kuruyoruz, milletimizle gönül köprülerini inşa ediyoruz. Bu köprüde muhabbet var, bu köprüde aşk var, bu köprüde sevda var.
Ve necip milletimiz de kadirşinaslığını her zaman, her daim göstermekte ve
girdiğimiz her seçimde oyumuzu artırarak ve milletimizin desteğine, teveccühüne
mazhar olarak millete hizmet etme noktasında gece gündüz çalışmalara devam
ediyoruz.
SELAHATTİN
KARAAHMETOĞLU (Giresun) – Bu hikâyenin sonu...
OSMAN BOYRAZ
(Devamla) - Bir düşünürün ifade ettiği gibi: “Başarı uzun soluklu bir yarıştır,
asla varış noktası değildir.” İşte, onun için biz diyoruz ki: Bundan yıllar
önce bir saat önünü bile göremeyen hükûmetlerden bugün 2023’ü, 2071’i hayal
eden ve onun için projeksiyon hazırlayan hükûmetleri görüyoruz.
Tabii, biraz önce
buradan laf atan arkadaşımıza da diyorum ki: Eğer bu millet sizin
söylediklerinize itibar etseydi on bir yıldır o sıralarda değil, işte bu
sıralarda otururdunuz.
NAMIK HAVUTÇA
(Balıkesir) – Önümüzdeki dönem sen oturacaksın buralarda, önümüzdeki dönemi
bekle.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) - Artık savcılar da söylüyor, biz söylemiyoruz.
NAMIK HAVUTÇA
(Balıkesir) – Önümüzdeki dönem inşallah gelirsin buraya.
OSMAN BOYRAZ
(Devamla) - Evet, özellikle şunu da ifade edeyim: Meclisimizin özellikle son
zamanlarda birbirimizle olan ilişkilerinde, birbirimize davranışlarımızda zaman
zaman üslupta sıkıntılar yaşıyoruz. Ve şunu ifade ediyorum…
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) - Burada oturmamızın anlamı belli oluyor Yusuf Bey.
OSMAN BOYRAZ (Devamla) -
Bir gönül adamı olan Yunus Emre’nin sözleriyle sözlerimi noktalamak
istiyorum, Meclisin mehabetine daha uygun davranmak adına: “Çiçeklerle hoş
geçin, balı incitme gönül/Bir küçük meyve için dalı incitme gönül/Dokunur
gayretine, karışma hizmetine/Sahibi hürmetine bir kulu incitme gönül/Sevmekten
geri kalma, yapan ol, yıkan olma/Sevene diken olma, gülü incitme gönül…” (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Birkaç tane Yunus’tan oku, Yunus’tan.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – İncitmeden götür!
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Ağacı kökünden söktünüz be!
OSMAN BOYRAZ
(Devamla) - “…Konuşmak bize mahsus, olsa da bir güzel söz/Ya hayır de ya da
sus; dili incitme gönül.”
Hepinize
saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler.
Şahıslar adına
ikinci söz, Osmaniye Milletvekili Sayın Hasan Hüseyin Türkoğlu’na aittir.
Buyurunuz. (MHP
sıralarından alkışlar)
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
Türk milletinin saygıdeğer milletvekilleri; 9’uncu madde üzerine şahsen söz
almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Bütçe, kapsadığı
dönem itibarıyla bütçenin uygulayıcısı olan hükûmetlerin gelir politikalarıyla
gider politikalarının neler olduğunu, hangi önceliklere sahip olduklarını,
siyasal ve sosyal tercihlerini gösteren belgelerdir. Bir başka açıdan ise
bütçe, milletten alınan ve devlete geçen paranın nasıl harcanılacağını gösteren
bir belgedir.
Bu bütçeyi
hazırlayan ve dokuz gündür bizimle müzakere eden Hükûmet, dün, bu sefer
gerçekten cumhuriyet tarihinin en önemli olayına imza atmıştır. Dün, alın
yetkiyi, milletin ve devletin parasını harcayın dediğiniz bu Hükûmetin
üyelerinin çocukları, akrabaları, yanlarında çalışanlar, belediye başkanları ve
birçok yandaş iş adamları, birçok kişi, kara para aklama, ihaleye fesat
karıştırma, imar yolsuzluğu, kaçakçılık gibi çok ciddi suçlardan gözaltına
alındılar. Soruşturmanın sonucu nereye gider, kime dayanır henüz bilmiyoruz ama
sizlerin, iktidar partisi milletvekillerinin “Beyler, ne oluyor?” deme vaktiniz
hâlâ gelmedi mi? “Bu olan biten nedir, bu kadar cüretkâr bir soruşturmanın
içinde muhakkak doğrular vardır, Hükûmet bize Başbakan aracılığıyla izahta
bulunmalı.” talebiniz olmayacak mı? Yoksa “Beni milletvekili yaptılar, bana ne,
ne güzel ceylan derisi koltukta oturuyorum, iyi bir maaş ve itibar sahibiyim.”
mi diyeceksiniz? Ya da “Bizim de kredi ve teşvik, ihale gibi işlerimiz var,
aman sessiz kalayım da sekteye uğramasın.” mı diyeceksiniz? Veyahut “Beni
zamanında bürokraside terfi ettirdiler, o zaman da salla başı, al maaşı, şimdi
de.” mi diyeceksiniz?
Tercih tabii ki
sizin ancak hatırlatmak isterim ki işler bu noktaya gelmeden evvel bu kürsüden
ve birçok yerden sizlere uyarılar yapıldı, “Bu Hükûmet yolsuzluğa bulaşmış.”
denildi, “bizim” diye sahip çıktınız. Elli defa Kamu İhale Kanunu değiştirildi,
itiraz ettik, parmak çoğunluğunuzla reddettiniz. “TELEKOM özelleşiyor, pis
kokular geliyor, kasasında milyara yakın parayla devrediliyor.” dediğimizde
“Usta bilir.” dediniz. 55 milyon dolarlık Balıkesir SEKA, 1 milyon 100 bin
dolara Sayın Başbakanın dünürüne satılıp Danıştay satışı iptal ettiğinde
Özelleştirme Kanunu’nu değiştirip yargı kararını etkisiz kılan düzenlemeye imza
attınız.
Partinizin bir
genel başkan yardımcısının ilk defa rüşvetin belgesiyle yakalandığını görmezden
geldiniz.
Gemlik’te bir
gübre fabrikası deposunda 33 milyon dolarlık gübreyle 85 milyon dolara 5
taksitle satıldı, o gübre kokusunu bile duymadınız.
Sabah-ATV grubu
satıldı, satın alan kişi Sayın Başbakanın damadını Genel Müdür yaptı.
Satışı için iki kamu bankası her türlü kuralı çiğnedi, kredi verdi. Yani,
devletin parasıyla devletin malını aldılar, olayın içine bakmak yerine, ATV’nin
dizilerine baktınız.
İstanbul
Büyükşehir Belediyesi tanesi 1 milyon 200 bin avroya metrobüs aldı yani Türk
parasıyla tanesi 3,5 trilyona otobüs aldı, “Kadir Ağabeyimiz.” deyip geçtiniz.
Cuma günü 14.30’da 16 milyon TL’lik ihale onayı veren, 16.30’da
ihale ilanına çıkan, takip eden pazartesi sabah dokuzda ihale yapan, o işe
münhasır 10 milyon TL’lik teminat mektubunu ihaleden on gün önce hazırlayan
firmaya işi veren valinin işi tezgâhlayan milletvekilinizin ricasıyla batıya
daha iyi bir ile tayin edilmesine “Terfi” dediniz.
İnsanımızın
fitre, zekat ve kurban paralarını zimmetine geçirenlerin soruşturmasını
köstekleyen Hükûmete, hatta soruşturma yapan savcıların sudan bahanelerle
yargılamasına, bu savcıların “Dokunulmaz, yaklaşılmaz bir hırsızlar imparatoru
var.” ifadelerine üç maymunu oynadınız.
Bütün dünyada
sorgulanan ve yargılanan Mercedes ve Siemens’in rüşvet iddialarını merak bile
etmediniz. Sabaha kadar saysak zaman yetmez.
Şimdi, bugün, 17
Aralık depreminden sonra sakın bize “Vallahi yeni duyduk, Allah Allah neler
olmuş? İftiradır. Yaptığımız bir cihat.
Yoldan çıkma olabilir. Cemaatin işleri…”
filan demeyin. Bu soruşturmalardan dolayı failler muhakkak Türk adaleti önünde
hesap vermelidir, ucu nereye dayanırsa dayansın, sonuna kadar gidilmelidir.
Ancak, Adalet ve
Kalkınma Partisinin ehli namus milletvekilleri için bir fırsat vardır ve fırsat
da bu Hükûmetin hemen bugün sorgulanmasıdır. Eğer bu yapılmaz ise bu yolsuzluk,
usulsüzlük ve kaçakçılığa suç ortağı olmak anlamına gelir ki belki bu dünyada
bundan sıyrılmak mümkün olur ama mahkemeikübrada kaçmak ve gizlenmek asla
mümkün değildir.
Bu düşüncelerle
bütçenin hayırlı olmasını diler, Türk milletinin milletvekillerini saygıyla
selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Soru-cevap
işlemine geçiyorum.
Sayın Halaman…
ALİ HALAMAN
(Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Sayın Bakanımıza
sorduk, cevap da alamadık ama zamanı yetmedi zannedersem. Basında sürekli,
Türkiye'nin muhtelif yerlerinde işte “Elektrik parası toplanmıyor, su parası
toplanmıyor, vergi toplanmıyor.” diyerek söylentiler olur. Bir de vergisini
veren gerçek usulde, dolayısıyla kurumsal vergisini verenlere son zamanlarda
şöyle bir söylenti var: Yani defterler incelenmeden salma usulü vergi istendiği
söyleniyor. Bu doğru mu, makul mü? Bakanımıza bunu sormak isterim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Öğüt…
Sayın Öğüt yok
mu?
Sayın Işık…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
İran’la ilgili sorumu tekrarlıyorum: Bilindiği gibi, son yıllarda İran’a
uygulanan ambargo nedeniyle İran’la ticaret yapan ülkeler arasında bankalar
aracılığıyla para transferi zorlaştı veya engellendi. Türkiye'nin İran’la
yaptığı ticaretin karşılığı olarak İran’a altın veya alma ya da verme şeklinde
bir uygulamayı seçtiği ve burada da Halkbank’ı aracı olarak kullandığı, son iki
günde Türkiye’yi çalkalayan sansasyonun altında da bunun bir sebep olduğu
iddiaları var yani Halkbankın İran’dan gelen altınları birileri aracılığıyla
bölüştüğü iddiaları doğru mu? İran’la altın alışverişi ve ticaretimizin son
durumu nedir? Bu konuya özellikle sizin bir açıklık getirmenizi istirham
ediyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Öz…
ALİ ÖZ (Mersin) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, sağlık
çalışanlarının döner sermaye gelirlerinin emekliliklerine yansıtılmasıyla
alakalı on bir yıllık iktidarınız döneminde bir mesafe alınamadı. Hâlâ emekli
ücretiyle kıt kanaat geçinmeye çalışıyorlar, geçinemedikleri için de çoğu ek iş
arıyor ve emekli olmaktan da korkuyorlar. Dolayısıyla, bu aldıkları aktif
dönemdeki döner sermayelerinin emekliye yansıtılması için tüm sağlık
çalışanları adına böyle bir çalışma yapacak mısınız?
Türkiye’nin
ekonomik durumunun iyi olduğunu; gelişen, büyüyen bir Türkiye olduğunu iddia
etmenize rağmen bu sağlık çalışanlarını cüce bırakmaktan artık vazgeçmenizin
zamanı gelmedi mi diyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Atıcı…
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, size
bir soru önergesi vermiştim. Bu soru önergesinde “Yastıkaltı altınlar ne
oluyor, acaba kara para mı aklanıyor?” demiştim. Size arzu ederseniz onun
sayısını, tarihini veririm. 7’nci soruma cevap olarak dediniz ki: “MASAK
Başkanlığına altın mevduat hesabı kapsamında 38 adet şüpheli işlem bildiriminde
bulunulmuştur. Ancak, size bu konuda falanca kanunun maddesi uyarınca bilgi
vermem mümkün değildir.” İmza: Mehmet Şimşek, Maliye Bakanı.
Şimdi, Sayın
Bakan, bu yaşanan olayları siz daha önce biliyor muydunuz? Bu 38 şüpheli
bildirim içinde bu son iki gündür yaşanan olayların benim verdiğim soru
önergesiyle bir ilgisi var mı? “Sanki siz biliyordunuz, acaba bunu Başbakana
söylemediniz mi?” diye aklımdan geçirmiyor değilim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Havutça…
NAMIK HAVUTÇA
(Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
çalışma yaşamında 4/C’li, 4/B’li , sözleşmeli, taşeron
istihdam, geçici istihdam gibi bir çok istihdam şekilleri Hükûmetiniz
döneminde… Çalışanların sosyal güvenlik destek priminden… Hatta geçici
işçilerin 100 yaşına kadar emekli olamama gibi durumları var. Bu işçilerin,
geçici işçilerin özellikle, emekli olmaları için Hükûmetiniz döneminde bir
çalışma yürütülüyor mu?
İkincisi: İl
genel meclislerinden büyükşehir belediyesine dönüşen, orada istihdam edilen
sözleşmeli işçilerin, geçici işçilerin, taşeron çalışanlarının kadroya
alınması, devlet ve kamu yerlerinde çalışan bu işçilerin kadroya alınmasıyla
ilgili Hükûmetinizin bir çalışması var mı?
BAŞKAN – Sayın
Özcan…
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben de Sayın
Bakana bu güncel konularla ilgili bir konuyu sormak istiyorum: Halk Bankasının
ihtilaflı alacakları yüzde 10’a yaklaştı Sayın Bakanım. Bu ihtilaflı alacakları
hiç inceletme şansınız oldu mu? Bu ihtilaflı alacakların özellikle belirli
kişilerle ilgili ihtilaflı alacaklar olduğu yönünde duyumlarımız var. Ben
sizden bu konuda bir cevap bekliyorum.
Bir de tabii
tuhaf olan bir durum var, size de tuhaf geliyor mu bilmiyorum: Bir Halk Bankası
Genel Müdürünün, bir bürokratın evinde 4,5 milyon dolarlık nakit para bulunması
sizce normal midir? Niye böyle bir Genel Müdür bankacılık sistemini kullanmayı
tercih etmez? Ben bu soruların cevabını merak ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, buyurun.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi, birincisi,
Sayın Halaman’ın sorduğu bir soru vardı bir önceki seanstan, müsaade ederseniz
onunla başlayayım. Bu, akaryakıt kaçakçılığıyla ilgili bir soruydu yanlış
hatırlamıyorsam. Biz son iki yılda gerek İstanbul gerek Ankara Organize Vergi
Kaçakçılığı ile Mücadele Grup Başkanlıklarının çabalarıyla fiilî envanter ve
denetim çalışmalarını gerçekleştirdik. 2012-2013 yıllarında yaklaşık 1,7 milyar
liralık vergi tarh edilmesi sonucu ortaya çıktı.
Ayrıca, jet
yakıtlarının havacılık sektörü dışında amacına aykırı olarak kullanılmasından
kaynaklanan vergi kayıp ve kaçaklarının önüne geçmek için denetim
faaliyetlerini yürüttük ve orada da yaklaşık olarak 246 milyon lira ilave vergi
tarhiyatına gittik.
Yine, ÖTV’siz
deniz yakıtının amaç dışı kullanımını önlemek amacıyla bir çalışma başlattık ve
bu çalışma sonucunda bugüne kadar 103 milyon liralık bir vergi tarh edilmesi
söz konusu olmuştur.
Ayrıca, bir iki
hafta önce şöyle bir tedbir aldık: Eskiden götürü teminat uygulaması vardı yurt
dışından akaryakıt ithalatında. Şimdi, ithal edilen ürünlerin... ÖTV’nin
tamamını teminat olarak istiyoruz. Dolayısıyla, akaryakıt kaçakçılığını
engellemek için hakikaten yoğun bir çaba içerisindeyiz. Tabii ki akaryakıt üzerindeki
vergi yükünün yüksek olması hasebi burada kaçakçılığı cazip kılan bir faktör
ama buna rağmen mücadele noktasında ne gerekiyorsa yapıyoruz.
Şimdi, gelelim
bugünkü son sorunuza. “Salma usulü…” Siz öyle bir şey dediniz herhâlde. Salma
usulü bir vergi tarhiyatına gidilmesi kesinlikle bizim kabul edeceğimiz bir
durum değildir. Bunu yapan bir daire varsa lütfen bana iletin, ben o daire
hakkında -ama elinizde de bir şeyler varsa yani şikâyet- hemen gerekli
soruşturmayı açayım.
Bir önceki
konuşmacı arkadaşlarımızdan bir tanesi, yanlış hatırlamıyorsam Sayın Çetin de
yine bir bürokratımızın taşıtları usulüne aykırı olarak, şahsı için şehirler
arası kullandığına dair bir şey söyledi. Konuyu araştıracağım ama bir bilgileri
varsa lütfen iletsinler, gereğini yapayım. Yani, dolayısıyla, lütfen, bu
konularda elinizde bir şey varsa bize yardımcı olun, biz gereğini yapalım.
Gelelim İran'la
ilgili soruya. Değerli arkadaşlar, şu an itibarıyla önümde İran'la altın
ihracatının, ithalatının büyüklükleri yok. Genel anlamda arkadaşlar altın
ticaretine ilişkin birtakım rakamlar vermişler. 2012 yılında Türkiye -2012’den
bahsediyorum- net olarak 5,7 milyar dolarlık altın ihracatı yaparken 2013 Ekim
ayı itibarıyla net olarak -yaklaşık- 9 milyar dolarlık altın ithalatı yapmıştır.
Dolayısıyla, bazı yıllar Türkiye net ithalatçı, bazı yıllar Türkiye net
ihracatçı. Aslında, örneğin, net altın ithalat-ihracatını geçen seneyle
birlikte cari açık hesaplarından ayırırsanız bu sene cari açıkta bir kötüleşme
olmadığını ben bütçe konuşmamda ifade etmiştim.
Şimdi, Halk
Bankasıyla ilgili olarak, değerli arkadaşlar…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Bakan, iddia da oradan kaynaklanıyor zaten. İran’dan gelen
altının fazlalaştığı ve bu banka aracılığıyla piyasaya girmesi… Yolsuzluğun
oradan çıktığı anlaşılıyor.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Anlıyorum da bakın, öbür sorulara cevap veremeyeceğim
böyle diyalog kurarsak.
Şimdi,
dolayısıyla Halk Bankasına ilişkin özel bir sorunuz varsa takdir edersiniz ki
ben bilemem, BDDK veya ilgili bakan arkadaşlarımıza lütfen sorun.
Sağlık
çalışanlarına gelince. Doğrudur, döner sermaye ödemeleri nedeniyle şu anda
aldıkları maaşla emekli olduklarında büyük farklılıklar çıkıyor ortaya. Ama, şöyle bir husus var değerli arkadaşlar: Bu sadece
sağlık çalışanları için değil, aynı şey -sabahleyin gündeme getirildi-
astsubaylarımız için de geçerlidir, aynı şey polislerimiz için de geçerlidir.
Sosyal güvenlik sisteminin mevcut durumu ortada. Şu anda ilave özlük haklarının
getireceği yük çok ciddi boyutlara ulaşacaktır. O nedenle, bana deseniz ki: “Bu
konuda şu anda bir çalışmanız var mı?” Hayır. “Böyle bir talep var mı Sağlık
Bakanlığımızdan?” Var. Daha önceki Bakanımızdan da vardı, şimdi de var. Ama, devletin imkânlarını dikkate almak zorundayız, almazsak
ya ilave borçlanacağız ya da ilave vergi tabii ki gündeme gelecek. Bizim
tercihimiz mümkün olduğunca ülkenin şu an itibarıyla yağında kavrulması, bu
şekilde götürmemiz.
Yastıkaltı
altınlarla ilgili soru sormuşsunuz bana.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Sayın Başkanım, bir dakika izin verirseniz…
BAŞKAN – Tamam,
bir dakika ekliyorum.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, ben size bize bildirilen şüpheli işlemeleri ifade etmişim. Ama, kimler hakkında şüpheli işlem bildirildiği hususu,
bakın yine dönüp dolaşıyor -yani şahıs veya şirketlerle ilgili olarak- bu yine
Maliye Bakanlığı bünyesinde vergi mahremiyetine takılıyor. Şimdi diyeceksiniz
ki “Bunu bahane olarak kullanıyor.” Ben bahane olarak kullanmıyorum. Şu anda,
Vergi Usul Kanunu’nda yani daha önceden yapılan böyle bir düzenleme olmasa, ben
sizlerle paylaşmaktan memnun olurum. Ben bu konuların detayına vâkıf değilim.
Yılda 70 bin inceleme yapılıyor, ben her birisine bir dakika ayırsam, geçen gün
hesapladım, günde on altı saat 365 gün çalışarak ancak günde bir dakika
ayırabileceğim. Ben daha çok makro düzeyde bu ülkenin gelir gider ve bütçesini
yönetmeye çalışıyorum.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Dünkü olaylarla ilgisi var mı Sayın Bakan?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, dünkü olaylarla ilgisi olup olmadığını
bilmiyorum ama konuyu araştırabilirim.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Lütfen, rica ediyorum.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, dolayısıyla, bu hususta benim ve Sayın
Başbakanımız arasında bir diyalog olmamıştır. Çünkü ben detaylarıyla… Dediğim
gibi, sadece sizin sorunuza, ben, ne kadar inceleme yapılmıştır, onun bilgisini
verdim.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Bu konuyu da yazılı bildirirseniz…
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Sayın Başkan müsaade ederse öbür sorulara da cevap
veririm.
BAŞKAN – Yok,
onlara vaktimiz yok. Daha sonra yazılı cevap verirsiniz.
Şimdi, madde
üzerinde…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, efendim, müsaade ederseniz bir cümle söyleyeyim.
Şimdi, bu Maliye Bakanı vergi mahremiyetini yanlış anlıyor. Vergi mahremiyeti,
Vergi Usul Kanunu’nun 5’inci maddesinde deniliyor ki…
BÜLENT TURAN
(İstanbul) - Sayın Başkan, hangi usule göre konuşuyoruz?
BAŞKAN – Anladım
da siz de yani devamlı bir akıl verme hâlindesiniz. Ne yapayım canım!
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bir dakikanızı rica edeyim.
Bu sırlar imalat
sırrıdır, yoksa vergi kaçakçısının kaçırdığı vergi miktarını saklamak değildir,
siz onun adına sığınarak kaçakçıları koruyorsunuz.
BAŞKAN – Tamamdır
Sayın Genç, ben bunu elli
kere duydum sizden.
KAMER GENÇ
(Tunceli) - Vergi mahremiyeti bu değil efendim.
BAŞKAN - Tamam,
kayıtlara geçti.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, yanlış bilgi veriyorlar.
BAŞKAN – Ne
yapalım canım, Allah Allah!
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hırsızları ve yolsuzları koruyorlar.
BAŞKAN - Geçti
kayıtlara, tamam.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ama yani doğru cevap versin, ona sığınmasın.
BAŞKAN – İyi, ben
elime kerpeten alayım sökeyim dişlerini “Doğrusunu söyle.” diye, hayret bir şey
ya! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Dişlerini sökmeyi de hak ediyor.
BAŞKAN - Madde
üzerinde bir önerge vardır okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
"2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı"nın 9 ncu maddesinin
(1) numaralı fıkrasındaki, "Bu oranın altında kalan proje ve işler için
gerektiğinde projeler 2014 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve
İzlenmesine Dair Karar esaslarına uyulmak ve öncelikle kurumların yatırım
ödenekleri içinde kalmak suretiyle revize edilebilir.” Cümlesinin madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
İstanbul
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULKERİM GÖK (Şanlıurfa) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
AKP
İktidarlarının 5018 sayılı Kanuna aykırı uygulamaları, Maliye Bakanına 5018
sayılı Kanuna aykırı olarak verilen yetkiler ile ödenek üstü harcamalarda öne
çıkmaktadır.
5018 sayılı
Kanunun "Ödenek aktarmaları" başlıklı 21. maddesi;
"Merkezî
yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin bütçeleri arasındaki ödenek aktarmaları
kanunla yapılır.
Ancak, merkezî
yönetim kapsamındaki kamu idareleri, aktarma yapılacak tertipteki ödeneğin,
yılı bütçe kanununda farklı bir oran belirlenmedikçe yüzde beşine kadar kendi
bütçeleri içinde ödenek aktarması yapabilirler. Bu şekilde yapılan aktarmalar,
yedi gün içinde Maliye Bakanlığına bildirilir.
Personel
giderleri tertiplerinden, aktarma yapılmış tertiplerden ve yedek ödenekten
aktarma yapılmış tertiplerden, diğer tertiplere aktarma yapılamaz."
şeklinde
kurallaştırılmış; "Yedek ödenek" başlıklı 23. maddesinde ise, merkezî
yönetim bütçe kanununda belirtilen hizmet ve amaçları gerçekleştirmek, ödenek
yetersizliğini gidermek veya bütçelerde öngörülmeyen hizmetler için, genel
bütçe ödeneklerinin yüzde ikisine kadar Maliye Bakanlığı bütçesine yedek ödenek
konulabileceği, bu ödenekten aktarma yapmaya Maliye Bakanının yetkili olduğu
belirtilmiştir.
Bu kurallara
göre;
- Merkezi yönetim
kapsamındaki kamu idarelerinin bütçeleri arasında ödenek aktarımı kanunla
yapılacak;
- Merkezi yönetim
kapsamındaki kamu idareleri kendi bütçeleri içinde yılı bütçe kanununda farklı
bir oran belirtilmedikçe aktarma yapılacak tertipteki ödeneğin yüzde beşine
kadar ödenek aktarmalarını kendi yapacak ve bunu yedi gün içinde Maliye
Bakanlığına bildirecek;
- Personel
giderleri tertiplerinden, aktarma yapılmış tertiplerden ve yedek ödenekten
aktarma yapılmış tertiplerden, diğer tertiplere aktarma yapılamayacak;
- Maliye
Bakanlığı bütçesine genel bütçe ödeneklerinin yüzde ikisine kadar yedek ödenek
konulabilecek ve yedek ödenekten aktarma yapmaya Maliye Bakanı yetkili
olacaktır.
Bu bağlamda, 5018
sayılı Kanunda Maliye Bakanına tanınan yetki, Maliye Bakanlığı bütçesine genel
bütçe gelirlerinin yüzde ikisi kadar konulacak yedek ödenekten aktarma yapmakla
sınırlıdır.
Geçmiş yıllar Bütçe Kanunlarında olduğu üzere, "2014 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının "Aktarma, ekleme, devir ve iptal
işlemleri" başlıklı 6. Maddesinde de Maliye Bakanına 5018 sayılı Kanunda
öngörülmeyen ve 5018 sayılı Kanunun temel amacı ve sistematiği yanında yukarıda
yer verilen 21 ve 23. maddelerindeki temel kurallarına açıkça aykırı olan; bu
aykırılıktan dolayı Anayasanın 161. maddesinin ikinci fıkrasıyla bağdaşmayan
yetkiler verilmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Sizin önergeniz,
sizin.
Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Sayın Başkan, arada buraya da söyleyin. Bunların da haberi yok,
arkadaşlara hatırlatın lütfen.
BAŞKAN – Demin
onlara da söyledim.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Gerçi arkadaşların bu ara sesi çıkmıyor ama…
BAŞKAN – Sayın
Ağbaba, hepinizin çok yorgun olduğunu biliyorum ben.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Efendim, biz yorgunuz, onlar bir şey yapmıyor ki, biz yorgunuz.
BAŞKAN – Hepiniz
çok yorgunsunuz, ayırt edemem.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Onlar sadece “böyle” yapıyorlar, biz çalışıyoruz.
BAŞKAN –
Dolayısıyla, ondan hatırlatma ihtiyacı duyuyorum, yoksa şey değil. Yani
hakikaten, acayip bir çalışma gösterdi bütün milletvekilleri. Allah yardımcınız
olsun. Ayrıca da tebrik ediyorum.
Evet, 10’uncu
maddeyi okutuyorum:
Mahalli idarelere
ilişkin işlemler
MADDE 10- (1)
Maliye Bakanlığı bütçesinin;
a)
12.01.31.00-06.1.0.07-1-05.2 tertibinde yer alan
ödenek, 13/1/2005 tarihli ve 5286 sayılı Kanun uyarınca il özel idarelerine
devredilen personelin aylık ve diğer her türlü mali ve sosyal haklarına ilişkin
ödemelerini karşılamak üzere il özel idarelerine,
b)
12.01.31.00-06.1.0.08-1-07.1 tertibinde yer alan
ödenek, Köylerin Altyapısının Desteklenmesi Projesi (KÖYDES) kapsamında
köylerin altyapı ihtiyaçları için il özel idareleri ve/veya köylere hizmet
götürme birliklerine,
c)
12.01.31.00-06.1.0.09-1-07.1 tertibinde yer alan
ödenek, Su Kanalizasyon ve Altyapı Projesi (SUKAP) kapsamında belediyelerin
içme suyu ve atıksu projelerini gerçekleştirmek üzere İller Bankası Anonim
Şirketine,
tahakkuk
ettirilmek suretiyle kullandırılır. SUKAP kapsamında ihtiyaç olması hâlinde
genel bütçe kapsamındaki ilgili kamu idaresi bütçesine veya özel bütçeli idare
bütçesine ödenek aktarılabilir. Bu fıkra kapsamında ilgili idarelere yapılan
Hazine yardımları haczedilemez ve üzerine ihtiyati tedbir konulamaz.
(2) Birinci
fıkranın (a) bendine göre yapılacak ödemelere ilişkin usul ve esaslar İçişleri
Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı tarafından birlikte belirlenir.
(3) Birinci
fıkranın (b) ve (c) bentlerinde yer alan ödeneklerin, 2014 Yılı Yatırım
Programında belirlenmesini müteakip, KÖYDES Projesi için iller bazında; SUKAP
için ise belediyeler bazında dağılımı, kullandırılması, izlenmesi ve denetimine
ilişkin usul ve esaslar Yüksek Planlama Kurulu tarafından karara bağlanır.
(4) 6360 sayılı Kanun uyarınca tüzel kişiliği kaldırılan il özel idarelerinin
bulunduğu illerdeki büyükşehir belediyeleri 2013 yılında söz konusu il özel
idarelerince öz kaynakları ile gerçekleştirilen eğitim ve sağlık amaçlı yatırım
tutarlarının dörtte üçünden az olmamak üzere, her derecedeki Devlet okullarının
inşaat, bakım ve onarımları ile sağlık yatırım projelerinin gerçekleştirilmesi
için yatırım harcaması yaparlar. Bu harcamalar,
Milli Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığının planlamaları esas alınarak ilgili
büyükşehir belediyesi ile valilik arasında yapılacak protokollere dayalı olarak
yapımı devam eden projelere öncelik verilmek suretiyle gerçekleştirilir.
Tamamlanan proje konusu işler ilgili Bakanlığa bedelsiz olarak devredilir. Bu
kapsamda, söz konusu yatırımların valilik bünyesinde yapılmasının kararlaştırılması
halinde büyükşehir belediyelerince aktarılan tutarları, bir yandan genel
bütçenin (B) işaretli cetveline gelir, diğer yandan İçişleri Bakanlığı
bütçesinin ilgili tertiplerine ödenek kaydetmeye, kaydedilen bu ödeneklerden
kullanılmayan tutarları ertesi yıl bütçesine devren gelir ve ödenek kaydetmeye
İçişleri Bakanı yetkilidir.
BAŞKAN – Madde
üzerinde ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bolu Milletvekili Sayın
Tanju Özcan’da. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz.
CHP GRUBU ADINA
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri; 10’uncu madde
üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Tabii, az önce
Sayın Başkan yorgunluktan bahsetti ama şu soruyu sormadan da geçemeyeceğim
sözlerimin başında. Ben iki gündür AKP Grubunda bir durgunluk görüyorum. Bu
durgunluğun sebebini de merak ediyorum. Bu gerçekten el kaldırıp indirmekten
kaynaklanan bir yorgunluk mu, yoksa dünden bu yana Türkiye’de yaşanan gelişmelerin
verdiği bir durum mu?
EŞREF TAŞ
(Bingöl) – Hiç alakası yok.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Durgunluk değil, vurgunluk!
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Biz dimdik ayaktayız.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Hiçbir şey yok, hiç alakası yok Tanju.
EŞREF TAŞ
(Bingöl) - Dimdik ayaktayız biz.
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – Ama dışarıdan bakılınca dimdik ayakta gibi görünmüyorsunuz,
öncelikle onu söyleyeyim.
Arkadaşlar, ben
size bir şey soracağım. Şimdi, 1994
yılında bir değerli Türk büyüğümüz açıklama yapmış, diyor ki: “Yolsuzluğu babam
yapsa cezalandırırım.”
EŞREF TAŞ
(Bingöl) – Doğru.
RECEP ÖZEL
(Isparta) - Aynı noktadayız.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – “Türk büyüğü” deme bir büyüğümüz de, adam “Türk’üm” demiyor.
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – Kim biliyor musunuz bu açıklamayı yapan? Şu anda Türkiye
Cumhuriyeti’nin Başbakanı olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan. Diyor ki:
“Yolsuzluğu yapan babam bile olsa cezalandırırım.” (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
EŞREF TAŞ
(Bingöl) - Aynen, aynen katılıyoruz.
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – Şimdi, arkadaşlar, bakın Türkiye’de Sayın Başbakanın bu sözünden
cesaret alan bir namuslu savcı çıkmış bir operasyon düzenliyor, diyor ki:
‘Türkiye’de yolsuzluğu kim yaparsa yapsın cezalandırırım. Babam bile yapsa ben
bunu cezalandırırım.’ diyen bir Başbakanın yönettiği ülkede ben rahatça
soruşturmamı yaparım.” diyor ve samimi olarak bir soruşturma başlatılıyor.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – O savcılara dün ateş püskürüyordun, ateş, ateş!
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – Peki, bu soruşturmada soruşturulan konular neler arkadaşlar, şöyle
bir hatırlayalım: Rüşvet var. Ne için rüşvet var? İhaleler için rüşvet var,
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı vermek için rüşvet var, yolsuzluklar var, kara
para aklama var. Ana başlıkları bunlar.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Nereden biliyorsun?
TANJU ÖZCAN (Devamla)
– E, bunu herkes söylüyor.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Yargı kararını versin, ondan sonra konuşacağız.
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – Senin bildiğini ben de biliyorum elbette.
İDRİS ŞAHİN
(Çankırı) – Maşallah, her şeyden haberiniz var, bizim haberimiz yok ama sizin
var!
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – Arkadaşlar, Başbakan şunu da söylüyor, diyor ki…
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Siz yargıç mısınız? Mahkeme kararı olmadan…
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – Müsaade ederseniz…
…”Adli süreç
devam ediyor, bu yüzden konuşamam.” ama
bir yandan da kendilerine tuzak kurulduğundan bahsediyor ama şunu hiç
söyleyemiyor: “Yok, bu iddialar mesnetsiz, aslı astarı yok, iftira bunlar.”
bile diyemiyor.
AHMET YENİ
(Samsun) – Mahkemeye müdahale edemezsiniz.
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – Arkadaşlar, “Mahkemeye müdahale etmeyin.” güzel de Ergenekon süreci
başladığında Sayın Başbakan “Ben bu sürecin savcısıyım.” demişti, hatırlar
mısınız? Şimdi biz aynı Başbakandan şunu bekledik, “Yolsuzluk yapan babam bile
olsa cezalandırırım.” diyen Başbakan şunu demeliydi: “Bu sürecin savcısı bundan
sonra benim.” Diyebildi mi peki? Diyemedi.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Aynen öyle yaparız ama haysiyet cellatlığına da izin vermeyiz.
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – Arkadaşlar, suçlamalar sonucunda kimler gözaltına alındı, hatırlatıyorum:
3 değerli bakanımızın oğlu, bakanların özel kalem müdürleri…
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Demek ki kimsenin gözünün yaşına bakmıyor...
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – …bir kamu bankasının genel müdürü, iktidara çok yakın olduğunu
bildiğimiz iş adamları, bir sayın bakan hakkında da rüşvet alırken çekilmiş
görüntüleri olduğu söyleniyor. İktidar bakanlarından bir tanesi de bugüne kadar
çıkıp “Yok böyle bir şey, nereden çıktı?”
demedi veya en azından “Bu bakan ben değilim.” de demedi. Çok dikkat
çekicidir.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Sükût ikrardan gelir.
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – Peki, bu kadar ciddi bir soruşturma varken, bu kadar ciddi
gözaltılar varken Sayın Başbakan ne dedi? Az önce söyledim, “Bize tuzak
kurdular.” dedi, “Bize tuzak kurdular.” Kim tuzak kurdu, nasıl kurdu bilmiyorum
ama Sayın Başbakandan ben şu cevabı beklerdim Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı,
milletvekili olarak: “Yok kardeşim bunlar. Bunlar iftira, birileri bize iftira
attı, sayın bakanlara iftira attı, onların çocuklarına iftira attı, kamu bankası
genel müdürümüze iftira attı.” demesini beklerdim.
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – O zaman sen ne söyleyecektin?
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – Ama böyle bir şey söylenmedi arkadaşlar.
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Öyle söylese sen ne söyleyecektin?
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – Ne yapıldı peki arkadaşlar?
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Başbakan
mahkeme değil ki.
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – İşte onu söylese, ne söyleyecektin?
BAŞKAN – Rica
ediyorum ya, yapmayın!
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – Tam tersi, ne yapıldı arkadaşlar?
BAŞKAN – Lütfen!
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Öyle söyleseydi sen ne söyleyecektin, onu söyle?
BAŞKAN – E, peki,
şimdi…
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Neyi yapmayın ya, haysiyet cellatlığına izin vermeyiz!
BAŞKAN – Tamam
canım, çıkar cevap…
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – Sayın Başkan, müsaade ederlerse devam edeceğim.
“Bu iş nereye giderse
gitsin, sonuna kadar gitsin.” denileceğine…
EŞREF TAŞ
(Bingöl) – Gitsin.
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – …ne yaptı bizim Başbakanımız?
NAMIK HAVUTÇA
(Balıkesir) – Emniyet müdürlerini görevden aldı.
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – Hiçbir şey yapmadı. Bakanlar aynen görevde, suçlanan bakanlar
görevde, çocuklar gözaltında.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Suçun şahsiliği ilkesi var.
NAMIK HAVUTÇA
(Balıkesir) – Savcıyı, emniyet müdürünü görevden aldı.
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – Ne yaptı? Hiçbir şey yapmadı. Tam tersi, görevden alması gereken
bakanları görevden almadı. O görevden alınması gereken bakanlar, görevden
alınmaması gereken, soruşturmayı yürüten polis müdürlerini görevden aldı. Hatta, Hatay Büyükşehir Belediye başkan adayı olan AKP’li
bir zatımuhterem artık aday olduğunu unuttu, hâlâ Adalet Bakanı saikiyle
davranıp, HSYK’ya müdahale edip savcıların görev yerlerini bile değiştirmeye,
soruşturmadan el çektirtmeye çalıştı.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Adalet Bakanı o, Adalet Bakanı!
EŞREF TAŞ
(Bingöl) – Bakan, Bakan!
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – Arkadaşlar biz neden bahsediyoruz? Böyle bir şey söz konusu
olabilir mi? Gülüyorsunuz bazılarınız da niye güldüğünüzü bile anlamıyorum!
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Sana gülüyoruz, sana!
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – Bakın, bir ülkede İçişleri Bakanının oğlu kendi maiyetindeki
polisler tarafından evinden alınmış sabaha karşı.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Mahkeme kararını bekleyin.
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – O İçişleri Bakanı görevinin başında “Vay, siz benim oğlumu nasıl
gözaltına alırsınız?” der gibi oradaki polis müdürlerini görevden alıyor. Bu,
yürütmenin yargıya karşı açık müdahalesidir. Bu bir darbedir arkadaşlar,
darbedir; bunun adı darbedir, koymak lazım. (CHP sıralarından alkışlar)
Böyle bir şey siz
dünyada duydunuz mu? Bakın, böyle bir iddia Japonya’da olsa ne olurdu?
Japonya’da bir bakanın oğlu rüşvet almaktan dolayı gözaltına alınsaydı, kara
para aklamaktan dolayı gözaltına alınsaydı o bakan intihar ederdi.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Mahkeme kararını bekleyin mahkeme kararını, ondan sonra
konuşursunuz!
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Sen hukukçu değil misin?
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – Avrupa’da veya herhangi bir dünya ülkesinde en azından o bakan ne
yapardı biliyor musunuz? Özür dilerdi ve görevinden istifa ederdi.
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Sen hukukçu değil misin?
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – Veya bir başka ülkedeki bir başbakan ne yapardı biliyor musunuz bu
durum karşısında? Onları kulaklarından tutup o görevlerinden alır kenara
koyardı.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Sizin babanız suç işlese sizi mi suçlayacağız!
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – “Yargı derhâl gereğini yapmalıdır.” derdi. Bunların hiçbiri
yapılmadığı gibi, tam tersi, Sayın Başbakan, hâlâ bu bakanlar sütten çıkmış ak
kaşıkmış gibi…
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Suçlu olduklarını ne biliyorsun ya?
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – …bakanlarımızın çocuklarının herhangi bir suçu, günahı yokmuş gibi
“Bize tuzak kurdular.” diyor.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Masumiyet karinesi ne? Tanju, masumiyet karinesini anlatsana!
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – Arkadaşlar, ben hukukçuyum, biraz samimi olalım.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Masumiyet karinesini anlat!
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – Ya, soruyorum size, hepiniz akşama kadar şurada İnternet’i takip
ediyorsunuz: ya, İçişleri Bakanımızın oğlunun evinden para sayma makinesi
çıkıyor, para sayma makinesi, siz hâlâ neden bahsediyorsunuz! Bir danışmanlık
şirketi sahibinin evinden para sayma makinesi çıkıyor.
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Çıkar.
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – Çok miktarda para çıktığından da bahsetmiyorum, ayakkabı
kutularındaki paralardan da bahsetmiyorum.
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Suç mu?
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – Demek ki o kadar çok para var ki elinden gelip geçen, artık eliyle
saymaya yorulmuş adam, siz hâlâ nelerden bahsediyorsunuz.
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Bizim bakkal Ahmet’te de var o.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Niye kıskanıyorsun ya, niye kıskanıyorsun! Bizim çocukları staja
göndereceğiz oraya!
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – Arkadaşlar, sizi vicdanlı olmaya davet ediyorum, biraz vicdanlı
olun. Bakın, yaşananlardan çok rahatsız olduğunuzu biliyorum, bu işlerin içinde
bazılarınızın olduğunu da tahmin ediyorum ama büyük bir çoğunluğunuzun bu
işlerin içinde olduğuna inanmıyorum, inanmak da istemiyorum. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Sayın Başkan, böyle bir şey var mı, olur mu böyle bir şey!
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – Ama arkadaşlar en azından
şunu çıkın, Sayın Başbakana söyleyin: “Ne oluyor Sayın Başbakanım, bu bakanlar
hâlâ niye görevde?” deyin, Allah’ınızı severseniz bunu söyleyin.
Arkadaşlar,
bakın, buradan açık söylüyorum, dünyada bunun örneği görülmemiştir. Ya Sayın
Başbakan bu bakanları azledecek, görevlerinden alacak ya da Sayın Başbakan
onlarla birlikte o kayığa binecek ve derhâl istifa edecek.
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Emrin olur.
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – Bu yükü AKP Hükûmeti taşıyamaz, hiçbir Türkiye Cumhuriyeti hükûmeti
böyle bir yükü, böyle bir utancı taşıyamaz.
FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) – Üç ay sonra seçim var, seçim. Üç ay sonra seçim var.
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – Sizi bu utanca ortak olmamaya davet ediyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından
alkışlar)
Arkadaşlar, sayın
milletvekilleri, tabii, aslında belediyelerden, il özel idarelerinden
bahsedecektim ama gündem Türkiye’de o kadar hızlı ki… Aslında, şöyle bakın,
Türkiye’deki AKP’li belediye başkanları, aynı, İçişleri Bakanının oğlu
muamelesi görüyor. Ne yapıyor? Kendi oğlu için polis müdürlerini görevden
alıyor, soruşturmayı engellemeye çalışıyor; hangi AKP’li belediye başkanı
hakkında bir suç duyurusu, şikâyet olursa da soruşturma izni vermemek suretiyle
o belediye başkanını kendi oğlu gibi koruyor âdeta. Bunları biliyorsunuz
arkadaşlar.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Bir sürü belediye başkanına soruşturma izni verildi, gözaltına
alındı, tutuklandı, onu söylemiyorsunuz. Sizin derdiniz başka.
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – Türkiye’nin en çok şikâyet edilen belediye başkanı Bolu’nun
Belediye Başkanıdır Sayın Metiner ve Bolu’nun Belediye Başkanı hakkında
verilmiş daha şu güne kadar üç tane soruşturma izni yok. “Araştırmak istiyoruz,
yolsuzluk iddiaları var, bunları araştırayım.” diyor savcı, buna dahi izin
verilmiyor. Yüzlerce şikâyetten bahsediyorum, üç tane soruşturma izni yok
diyorum ortada. Soruşturulması ayıp mı?
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Onlarca insan gösterebiliriz size.
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – Bir vatandaş şikâyette bulunuyorsa, “Bunu soruşturun.” diyorsa
savcı da, İçişleri Bakanı neden bunu engelliyor?
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Ucu kendine dokunur diye.
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – Ucu kendine dokunur diye mi endişe ediyor? Evet, ucu kendine
dokunur diye mi endişe ediyor? Aynı soruyu o zaman şöyle değiştirerek soralım:
Sayın Başbakan o zaman, bu son soruşturmada bu bakanları görevde tutmak
suretiyle ve o bakanlar eliyle savcıları değiştirmeye çalışarak, polis
müdürlerini değiştirterek ucunun kendine dokunmasını mı engellemeye çalışıyor?
O zaman bu soruyu da mı soralım?
Arkadaşlar, yerel
yönetimlerle ilgili de çok vahim iddialar var. Bugün İçişleri Bakanının
soruşturma iznine tabi olduğu için birçok konu ortaya çıkmıyor ama inşallah
2015 yılında veya yakın tarihte, devri iktidarınız sona erdikten sonra…
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Çok beklersiniz onu, çok beklersiniz.
TANJU ÖZCAN
(Devamla) – …o belediyelerinizdeki yolsuzluklar da teker teker ortaya çıkacak,
Türk milleti bunu öğrenme şansı bulacak.
Hepinizi
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, konuşmacı grubumuzu kastederek…
BAŞKAN – Sayın
hatip geçsin, evet, buyurun Sayın Ünal.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Martta hesaplaşırız sandıkta. Çok beklersin!
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Sayın konuşmacı grubumuzu… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Siz de
bağırmayın da dinleyeyim Sayın Ünal’ı. Sayın Metiner, Sayın Ünal’ı
dinleyeceğim.
Buyurun.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Sayın konuşmacı grubumuzu kastederek “Birçoğunuzun da içinde
bulunduğunuzu biliyorum.” gibi çirkin bir ifade kullandı.
BAŞKAN – Buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, Bolu
Milletvekili Tanju Özcan’ın 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın
10’uncu maddesi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada her şeyden
önce, her birimiz siyasetin tek limanının ahlak olduğu bilinciyle siyaset
yapıyoruz. Dolayısıyla adli, hukuki sürecin devam etmesi başka bir şeydir,
bizim bu işin ahlakını muhafaza etmemiz ayrı bir şeydir. (CHP, MHP ve BDP
sıralarından gürültüler) Bunun üzerinden bir itibar suikastı yapmak ahlaki
değildir, bunun üzerinden bir siyasi suikasta kalkışmak ahlaki değildir. [CHP
ve MHP sıralarından alkışlar(!)]
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Vay, vay, vay!
MAHİR ÜNAL
(Devamla) – Biz AK PARTİ olarak diyoruz ki bu işin sonu nereye kadar giderse
gitsin, bu işin peşindeyiz, bu işin hukuki olarak takipçisiyiz.
CELAL ADAN
(İstanbul) – Savcıyı niye görevden alıyorsun kardeşim o zaman?
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Savcıyı görevden alıyorsun, polis müdürünü görevden alıyorsun,
böyle sonuna gitmez.
MAHİR ÜNAL
(Devamla) – Bu ayrı bir konu ama birilerinin de bu hukuki durumu kullanarak
siyasi suikast yapmalarına da biz meşru Hükûmet olarak izin vermeyiz.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Ya, bu da mı darbe girişimi Sayın Ünal, bu da mı darbe girişimi?
GÜRKUT ACAR
(Antalya) – Bu da mı darbe? Yine mi “darbe” diyorsunuz? Yine “darbe” mi
diyorsunuz?
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Bir dinle ya!
MAHİR ÜNAL
(Devamla) – İşin diğer tarafına gelince, arkadaşlar, bir şeyin meşru olması
başka bir şeydir, ahlaki olması başka bir şeydir, hukuki olması başka bir
şeydir. Burada Emniyet Genel Müdürünün yaptığı bir açıklama var, Emniyet Genel
Müdürü diyor ki: “Bazı şube müdürlerinin görevi kötüye kullandıkları tespit
edilmiş…
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Ya, bırak Allah aşkına ya! Sen inandın mı Başkan buna ya?
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Siz inanıyor musunuz bu söylediğinize? Siz, kendiniz inandınız mı
buna?
MEHMET ERDOĞAN
(Muğla) – Söylediklerine inanıyor musun sen? Allah aşkına, bırak bunları ya!
MAHİR ÜNAL
(Devamla) – …ve haklarında soruşturma açılmıştır. Ve Başsavcı diyor ki:
“Görevden aldık.” demiyor, “Yanlarına soruşturmanın daha hızlı sürdürülmesi
için ek savcı hizmete alınmıştır.” diyor.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Hadi canım sen de!
GÜRKUT ACAR
(Antalya) – Engellenmesi için yapıyor, soruşturmayı engellemek için yapıyor.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Selameti açısından!
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Siz kendiniz inandınız mı buna?
MAHİR ÜNAL
(Devamla) – Şimdi, buradan yola çıkarak bize suikast yapmaya kalkışmayın, bu
işi kullanmaya kalkışmayın…
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Mızrak çuvala sığmıyor.
ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Harakiri yapıyorsunuz, harakiri.
GÜRKUT ACAR
(Antalya) – Derhâl istifa etmeleri lazım.
MAHİR ÜNAL
(Devamla) – …bunun üzerinden bir itibarsızlaştırmaya çalışmayın çünkü hukuk
hepimiz için lazım. (Gürültüler)
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Aynen öyle!
MAHİR ÜNAL
(Devamla) – Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. [AK PARTİ sıralarından
alkışlar; CHP, MHP ve BDP sıralarından alkışlar (!)]
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Gürültü
kesilsin...
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Sataşacak bir ifadem olmadı Sayın Başkan.
BAŞKAN – Canım,
ne dediğini bilmiyoruz.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan, Sayın Grup Başkan Vekili, “Bu konu üzerinden siyaset
yapmak ahlaki değildir.” diyerek grubumuzun üyesini incitmiştir. İzin
verirseniz cevap vermek istiyorum.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, “Yargı süreci devam eden bir hususla ilgili,
Genel Kurul yargı makamı değildir ve bunun üzerinden de itibarsızlaştırma
yapılmamalıdır.” dedim.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Sayın Başkan, bence geçerli bir gerekçe. Ben de aynı gerekçeyle bir siyasetçi
olarak siyaset yapmak…
BAŞKAN – Ben o
kadar sinirleniyorum ki bu işlere… Yani bu, çocuk oyuncağı hâline çevrildiği
zaman, son derece, bütün sigortalarım atar, istismar edildiği zaman da bütün
sigortalarım atar.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Engin Alan’ı içeri atarken hiç sesiniz çıkmadı. Engin Alan’ı
Balyozdan içeri atarken nasıl oldu bu iş?
BAŞKAN – Ben
milletvekillerine son derece, konuşmalarına müsait davranan bir insanım ama
gerçekten, alay edilmiş hissediyorum kendimi.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Estağfurullah Sayın Başkan, böyle bir maksadımız olmadı.
BAŞKAN – Bu beni
son derece rencide eder, ben de rencide ederim. Yani onu söyleyeyim. Yani
gülerek, gülerek bu olmaz.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.37
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.50
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35’inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
2014 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu
Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
BAŞKAN -
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Madde üzerinde,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Sayın Mehmet Erdoğan.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe kanununun
10’uncu maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Mahallî idarelere
yapılacak yardımlar ve mahallî idarelerle ilgili iş ve işlemler yıllardır her
bütçe kanununda yer almaktadır. Belediyelerin görevleri Belediye Kanunu’yla
belirlenmiş ve belediyelerin hizmetlerini yerine getirebilmesi için gerekli
olan kaynaklar da Belediye Gelirleri Kanunu’yla belirlenmiştir. Pekâlâ, bu
durumda bütçe kanununda mahallî idarelere değişik adlar altında hazineden
yardım verilmesine ilişkin hükümler niçin yer almaktadır? Cevap belli
arkadaşlar. Belediyeleri iktidara muhtaç etmek, bir mahallî seçim öncesinde
“İktidardan belediye başkanı seçmezseniz size yardım yok.” muhabbeti yapabilmek
için.
Yine, başka
partilerden seçilen belediye başkanlarını, tehditle, şantajla kendi partinize
getirmek için de bu baskı araçlarına ihtiyacınız var. Şimdi soruyorum size:
2009 mahallî seçimlerinden bu yana hazine yardımlarını ve diğer baskı
yöntemlerini kullanmak suretiyle kaç belediye başkanımızı AKP saflarına transfer ettiniz? Tabii,
AKP’nin mahallî idarelerdeki ayrımcılığı, aklımızın, hayalimizin ötesine
geçmiştir. AKP iktidarı denetimi, muhalefet belediyelerinin üzerinde
Demokles’in kılıcı gibi kullanırken, iktidar belediyelerini denetlememekte,
onlarla ilgili ortaya çıkan yolsuzluklara yargılama izni vermemektedir.
Yolsuzluk yaptığı mahkeme tarafından tescil edilen iktidar mensubu birçok
belediye başkanı hâlâ görevlerinin başında kalmaya devam ederken muhalefete
mensup belediyelerde herhangi bir soruşturma başladığı zaman, önce belediyle
başkanları görevden uzaklaştırılmaktadır yani çifte standart uygulanmaktadır,
iş muhalefete gelince AKP’nin adaleti tatile gitmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2014 yılı bütçesinin en önemli özelliği Sayıştay
raporları olmadan bütçe görüşmesi yapılmasıdır. Hâlbuki demokrasinin en önemli
özelliği seçilmişlerin hesap vermesidir ama AKP’nin böyle bir niyeti hiç
olmadı.
Değerli
arkadaşlar, mahallî idareler yani belediyeler ve özel idareler de bütçeden
ciddi kaynaklar kullanmaktadır. Bunların denetimlerinin de Sayıştay tarafından
yapılması ve denetim raporlarının Meclise gelmesi lazım. Bakınız, Sayıştay
Raporları Değerlendirme Kurulu toplanmış, bizim yerimize karar almış
arkadaşlar: “Mahalli idarelerin de meclisleri var, biz bu raporları Türkiye
Büyük Millet Meclisine değil, ilgili kurumlara gönderelim, onlar kendi
meclislerinde görüşsünler.” Bu nasıl bir zihniyet? Bu raporları Meclisten
kaçırmak kimsenin hakkı da, haddi de değildir, bunun sorumlusu AKP iktidarıdır.
Bu raporların muhakkak Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmesi lazım.
Yine, Sayıştayın
yandaş tutumunu ve iktidara mensup belediyelerin denetlenmesini nasıl
engellediğinizi de dikkatinize sunmak istiyorum. Sayıştay İstanbul Büyükşehir
Belediyesini denetlemek için 3 Sayıştay denetçisi görevlendirmiştir. 3
denetçiyle bu mümkün mü? Elbette değil. Peki, burada amaç nedir? Denetimi
etkisizleştirmek. Öyle de yapıyorlar zaten. İşte, denetim bitince yolsuzluklar
da ayyuka çıkıyor, her yerde savruluyor.
Yine, basına da
aksettiği gibi, Ankara Büyükşehir Belediyesini, EGO Genel Müdürlüğünü ve ASKİ
Genel Müdürlüğünü denetlemekle görevli Sayıştay ekiplerinin ekip başkanları
Sayıştay tarafından değiştirilmiştir. Sebep gayet açık: Bu kamu görevlileri
iktidar ve ona mensup belediyelerin yolsuzluklarını ve yanlışlarını ortaya
çıkarmanın suç olduğunu önceden öğrenmeden bu işleri yapmışlar, iktidarı üzecek
raporların yazılmasına sebep olmuşlardır. Pekâlâ
bundan sonra iktidarı üzecek, iktidarın yanlışlarını ortaya çıkaracak Sayıştay
denetçilerinin meslekten ihracıyla ilgili bir çalışmanız olacak mı arkadaşlar?
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; çifte standart uygulamasında başka bir örneği de
sizlerle ve yüce milletimizle paylaşmak istiyorum. Orman ve Su İşleri Bakanlığı
bütçesi görüşülürken burada Sayın Bakana sorduk ama cevap alamadık. Onun için
buradan tekrar soruyorum: Bilindiği gibi, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, içme
suyu tesislerini ve barajlarını yapmakta ve belediyelerle protokol yaparak bu
tesisleri belediyelere kullandırmaktadır. Bu tesislerin parasını bir takvim
dâhilinde belediyelerden almaktadır. Ancak duyumlarımıza göre, İstanbul
Büyükşehir Belediyesi tarafından kullanılmakta olan Melen Projesi’yle ilgili
olarak bugüne kadar herhangi bir protokol yapılmamıştır. İstanbul Büyükşehir
Belediyesi, Melen Projesi’nden suyu bedava olarak almakta, İstanbullu
vatandaşlarımıza satıp parasını tahsil etmektedir. Oysa iktidar partisine
mensup olmayan belediyelerden suyu bedava kullanan yoktur.
Buradan Sayın
Bakana tekrar soruyorum: İstanbul dışında iktidara mensup belediyeler
tarafından bedava içme suyu tesisi kullanan kaç belediye vardır? Bunlar hangi
belediyelerdir? Orman ve Su İşleri Bakanlığı bu konuda neden çifte standart
uygulamaktadır ve 30 Martta AKP İstanbul Büyükşehir Belediyesini kaybederse
Melen Projesi’nden bedava su vermeye devam edecek misiniz İstanbul
Belediyesine?
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemiz hızla 30 Mart 2014 tarihinde yapılacak mahallî
idareler genel seçimlerine odaklanmaktadır. Bu konuda bütün partiler yoğun bir
çalışma içinde olup adaylarını belirleme ve tanıtma gayretindedirler ancak
partisinin tabelasından başka hiçbir uygulamasında “adalet” bulunmayan AKP
iktidarı, mahallî seçimlerle ilgili olarak bütün devlet imkânlarını kullanarak
haksız bir rekabet başlatmıştır. Diğer partiler kendi imkânlarıyla aday tanıtım
toplantıları ve mitingleri yaparken AKP iktidarı, devletin kaynakları ve kamu
görevlileri eliyle sözde açılış ve temel atma törenleri düzenlemekte ve bu
törenlerde adaylarını hem tanıtmakta hem de oradaki kamu görevlilerine emanet
etmektedir. Bunun bir örneği de 1 Aralıkta Muğla’da yaşanmıştır. “Eğer adayımız
seçilmezse siz yerinizde oturamazsınız.” kısmı da kibarca kamu görevlilerine
ihsas edilmiştir. Bu, son derece yanlış bir uygulamadır, devlet adabına da,
siyasi ahlaka da uygun değildir. AKP’nin devlet kesesinden yaptığı bu aday
tanıtım çalışmalarını kınıyorum ve yüce milletimize şikâyet ediyorum. Bu
yanlışların hesabı Milliyetçi Hareket Partisi iktidarı tarafından size ve bu
yanlışa alet olan kamu görevlilerine muhakkak sorulacaktır. Yine, yüce
milletimiz 30 Martta bu yanlışın hesabını size sandıkta muhakkak ödetecektir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; konuşmamın son kısmında Hükûmete bazı önerilerim
olacak. Öncelikle AKP iktidarı AB Bakanlığını süratle kapatmalıdır ve AB
üyeliği hedefinden hemen vazgeçmelidir. Eğer AB’ye katılırsak Hükûmetin
görevine devam etmesi mümkün değildir. Çünkü AB normlarını uygulamaya
koyarsanız yolsuzluk yapamazsınız; yolsuzlukları araştıran, takip eden, ortaya
çıkaran emniyet müdürlerini görevinden alamazsınız; görevden aldığınız bu
işleri yapan emniyet müdürlerine soruşturma açamazsınız, soruşturma yapan
savcıları görevden alamazsınız ya da işi sulandırmak için 2 savcının yanına 2
savcı daha katamazsınız. AB üyesi olursanız yapmanız gereken iş bellidir
arkadaşlar. Almanya’da Cumhurbaşkanı Christian Wulff, yolsuzluk ve dostlarından
para almakla itham edilince istifa etti. Fransa’da Bütçe Bakanı Jerome Cahuzac
hakkında vergi kaçırmak suçundan soruşturma açıldı, ilgili bakan istifa etti.
İngiltere Enerji Bakanı, hakkında soruşturma açılınca istifa etti. İtalya
Kalkınma Bakanı, hakkında soruşturma açılınca, bu yolsuzluk iddiaları ortaya
çıkınca istifa etti. Bu listeyi uzatmak mümkün ama ortak nokta belli
arkadaşlar. Soruşturma yapan emniyet müdürlerini, savcılarını görevden almak
yok. Bu görevlilerle ilgili onlara “Siz yetkinizi, görevinizi kötüye
kullandınız.” diye soruşturma açmak yok. Suçlananlar, herhangi bir yolsuzlukla
itham edilenler milletinden özür dileyip boynunu büküyor, erdemli bir davranış
sergileyip istifa ediyorlar. O savcılar ve emniyet müdürleri de birtakım
yolsuzlukları ortaya çıkarttıkları için terfilerini alıp görevlerine devam
ediyorlar.
Burada iktidar
gücünüzü kullanarak yolsuzluk soruşturmalarını bir müddet öteleyebilirsiniz.
Artık mızrak çuvala sığmıyor. Türk milleti olanların hepsini görüyor. Allah’ın
adaleti mutlaktır. Er ya da geç Allah’ın adaleti tecelli edecektir. Milliyetçi
Hareket Partisi olarak buradan Türk milletine söz veriyoruz. Bugün gündemde
olan bütün yolsuzlukların hesabını bir bir soracağız. Yaptıklarınızın
hiçbirisini yanınıza bırakmayacağız.
Bu vesileyle
bütçenin hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Mardin Milletvekili Sayın Erol Dora. (BDP
sıralarından alkışlar)
Buyurun.
BDP GRUBU ADINA
EROL DORA (Mardin) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
kapsamında 10’uncu madde üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama
başlamadan, önce Şırnak Milletvekilimiz Sayın Faysal Sarıyıldız’ın metnini
bitirememiştim, oradan devam edeceğim. Bu hasta tutuklular biliyorsunuz bizim
çok önemsediğimiz bir konudur. O açıdan, onun göndermiş olduğu mektubu
bütünüyle sizlere aktarmak istedim. Meclisin bu anlamdaki duyarlılığını bu yöne
çekmek amacıyla devam edeceğim.
“Kemik kanseri
olan Halil Güneş de şu anda benimle aynı cezaevinde olan solunum cihazına bağlı
başka bir hasta. Ameliyat sonrası cezaevinde enfeksiyon kaptığı için açık
yarasından dışarı taşmış kaburgalarıyla yirmi dört saat acı içerisinde
kıvranıyor. Her gün ancak morfin kullanılarak yatıştırılabiliyor. Mehmet Emin
Özkan ise bir itirafçının ifadeleri doğrultusunda yirmi yıl önce bir suikast silahıyla
öldürülen Tümgeneral Bahtiyar Aydın olayından sorumlu tutulan, yetmiş beş
yaşında bir sürü hastalıkla boğuşan ölümün eşiğindeki bir hükümlüdür. Daha
sonra Bahtiyar Aydın’ın devlet içinde oluşan çeteler tarafından infaz edildiği
ortaya çıkmasına rağmen Lice’nin bir köylüsü olan Özkan hâlâ tutuklu. Devletin,
Hükûmetin ve aynı millî hassasiyete sahip geçmiş devlet kurumlarının halkımıza
yönelik yaklaşımını ele veren bu örnekleri daha da uzatabiliriz.
Şimdi, biraz
hukuk devletinden sizlere bahsetmek istiyorum. Bildiğiniz gibi, hukuk devleti,
bütün işlem ve eylemleri hukuka uygun, her alanda adaletli bir hukuk düzeni
kurup bunu geliştirerek sürdürmekle kendini yükümlü sayan, hukuku tüm devlet
organlarına egemen kılan, Anayasa’ya ve evrensel hukuka aykırı durum ve
tutumlardan kaçınan, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup
güçlendiren devlettir. Buradan çıkarılacak fikir odur ki yurttaşların yargı
sisteminden en öncelikli talepleri adalete erişimdir. Bu nedenle, yargı
mekanizmasının da en asli görevi yurttaşların adalet ihtiyacına cevap
vermektir. Trajik olan şudur ki yeni sivil bir anayasa yapmaya uğraştığımız şu
zaman diliminde, mevcut 1982 darbe Anayasası’nın suç ve cezalara ilişkin
esasların yer aldığı 38’inci maddesinde ‘Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar
kimse suçlu sayılamaz.’ denilerek kabul edilen masumiyet karinesini bile
dikkate almayan uygulamalarla karşı karşıyayız. Kaldı ki Anayasa’nın da
üzerinde bulunan ve Türkiye'nin de uygulama yükümlülüğü olan Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin 5’inci maddesinde gözaltına alındıktan sonra hâkim
karşısına çıkarılan ve tutuklanmasına karar verilen kişinin makul bir süre
içinde yargılanmaya ve adli kovuşturma sırasında serbest bırakılmaya ve serbest
bırakılmayı istemeye hakkı açıkça belirtilmiş bir husustur. Bu referansla
güncel konu olan Diyarbakır 5. ve 6. Ceza Mahkemelerinin verdiği karara
değinmek istiyorum. Yargının bu kararı, seçilmiş milletvekillerinin yasama
faaliyetlerini yerine getirmelerini engelleyen bir müdahaledir -halkın iradesiyle
oluşan siyasal temsil yetkisini ortadan kaldıran- seçmen iradesinin
Parlamentoya yansımasını önlemektedir. Anayasa Mahkemesinin Sayın Balbay
kararında da belirttiği gibi milletvekillerinin adil yargılanma hakları ve
tutuklulukları da makul süreyi aşmış bulunmaktadır. Milletvekillerinin tutuklu
yargılanmaları Anayasa’ya aykırıdır ve insan haklarını açıkça ihlal etmektedir.
Bu hem kişi özgürlüğü hem de temsil ihlali yani temsil ettiklerinin de
haklarının ihlali olarak değerlendirilmiştir Anayasa Mahkemesinde. Tahliye
taleplerinin reddedilmesi, bizce,
keyfîliktir, siyasi bir karardır ve hukuku tanımamaktır.
Bildiğiniz gibi,
Anayasa’mızın 153’üncü maddesine göre de, Anayasa Mahkemesi kararlarının
yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını bağladığı yoruma mahal
bırakmayacak şekilde açık ve net olarak belirtilmiş bulunmaktadır.
Milletvekillerimizin tahliye taleplerinin reddedilmesi, mahkemelerin çifte
standartlı davrandıklarının da açık bir göstergesidir. Yüksek mahkeme olan Anayasa Mahkemesinin açık
kararına rağmen, yerel mahkemeler tarafından Anayasa Mahkemesinin bu içtihadını
hiçe sayarak evrensel sözleşmelerde referans edilen hukuk devleti kavramı ile
Türkiye’de işletilen kanun devletinin aslında birbirinden ne derece uzak
yapılar olduğunu hem Türkiye
kamuoyuna hem de dünya kamuoyuna bir kez daha ispat etmiş oldu.
Gerek Anayasa Mahkemesi kararıyla ve gerekse evrensel hukuk norm ve
içtihatlarıyla bağdaşmayan bu karar, ülke yurttaşlarının adaletin tecellisine
olan inançlarını bir kez daha zedelemiş bulunmaktadır, demokratikleşmeye
çalışan bir ülkenin önüne yeni bir set koymuş bulunmaktadır. Bu vesileyle,
Türkiye’nin uluslararası düzeyde parlak olmayan hukuk karnesine bir zayıf not
daha eklemiş bulunmaktadır.
Biz, Barış ve
Demokrasi Partisi milletvekilleri ve temsil ettiğimiz yurttaşlar olarak hukuk
dersinden sürekli zayıf not alan bir yargı sistemiyle artık yaşamak
istemiyoruz. Bununla ilgili her türlü demokratik mücadeleyi vermekten geri
durmayacağız. Kaldı ki demokrasi yolunda Parlamento çatısı altında bulunan tüm
milletvekillerinin de önceliği bu olmalıdır. Hukuk, yurttaşların tamamını
ilgilendiren bir meseledir. Bu nedenle, hukuksuzluğa sırtını dönen anlayışların
hukuksuzluktan nemalanmaktan başka gerekçeleri olamaz.
Değerli
milletvekilleri, hukuk devletlerinde eşitlik, görmezden gelinemeyecek önemde
bir kavramdır. Demokrasilerde eşitlik, kamu politikalarının üretimine etkin ve
etkili biçimde katılabilme ve bu üretimi tartışma fırsat ve yetkisine sahip
yurttaşların ortaya çıkabilmesinin temelidir. Siyasal katılım siyasal bilincin
ve güvenin gelişmesine katkıda bulunduğuna göre, bu anlamda yurttaşlıkta
eşitlenme veya eşit yurttaşlık kişinin ve toplumun kendini gerçekleştirmesini
sağlar. Daha önemlisi, eşit yurttaşlığın siyasal ve toplumsal barış ve istikrar
için temel bir koşul olduğu da unutulmamalıdır. Eşitsizliklerin giderilmesi
ayrıca siyaset ve adalet kavramlarının toplum zihninde meşruiyet kazanmalarını
sağlar. Bununla birlikte, bir ülkede adaletsizliğin giderilmesi bireyin ya da
topluluğun kendisini o ülkede yurttaş olarak görebilmesini sağlar.
Değerli
milletvekilleri, özellikle adında adalet vurgusu yapılan bir partinin on yıldır
iktidarda olduğu bir ülkede en basit haklar olan yurttaşın seçme, vekilin
seçilme hakkına dair bir konuda ağır problemler yaşanıyor olması demokratik
siyasetin gelişebilmesi bakımından hayal kırıcıdır. Biz, Barış ve Demokrasi
Partisi olarak barışı ve demokrasiyi herkes için istiyoruz. Sizlerin de,
Parlamentoda grubu bulunan tüm siyasi partilerin düşüncelerinin bu temelde
olması gerektiğine inanıyoruz. Millî duygulara hassasiyeti ülkede yaşayan bütün
halklar için istediğinizde, cumhuriyeti bu ülkede yaşayan tüm farklı
toplulukları dikkate alarak kurguladığınızda, adalet ve kalkınmayı bütün halklar
ve siyasi görüşler için tesis edebildiğinizde bu ülkede gerçek bir demokrasi ve
eşit yurttaşlık duyguları yeşerebilecektir. Aksi durumda, hukuki, kültürel,
sosyal ve politik ötekileştirme tarzında beyhude ısrarlar gerilimleri,
istikrarsızlıkları, çatışmaları, netice itibarıyla da kaygıları ve korkuları
artırmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Burada ortaya koymaya çalıştığımız
tespitler, siyasi değil, tarih boyunca birçok farklı coğrafyada ve özellikle de
üzerinde yaşıyor olduğumuz bu coğrafyada defalarca tecrübe edilmiş sosyolojik
gerçekliklerdir.
Bu düşüncelerle
konuşmama son vermeden önce, düşünüyorum ve umut etmek istiyorum ki, hiçbir
parti farkı gözetilmeden içeride bulunan şu anda bütün milletvekillerimizin,
hangi partiye ait olursa olsun hepsinin bir an önce bu Meclise dönmelerini
sağlamak yönünde bir an önce Meclisin harekete geçmesidir. Şu anda Meclisin
meşruiyeti açısından, bu Meclisin meşruiyetine gölge düşüren bu durumdan
hepimizin sıkılması gerektiğine inanıyorum. Hukuk hepimiz için gereklidir ve
halkın iradesine ipotek konulduğunu da düşünüyoruz. Bu temelde bir an önce
bütün siyasi tutukluların ve bir tedbir olan tutukluluğun aslında bir infaza
dönüşmüş olduğundan dolayı bütün uzun tutukluların bir an önce serbest
bırakılması noktasında bir an önce Meclisin harekete geçmesini bekliyor, bu
duygularla tekrar hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.” (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler.
Şahıslar adına
ilk söz Kastamonu Milletvekili Sayın Mustafa Gökhan Gülşen’de.
Buyurun Sayın
Gülşen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA GÖKHAN
GÜLŞEN (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 merkezi
yönetim bütçe kanunu 10’uncu maddesi üzerine söz aldım, sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Mahalli idarelere
ödenek aktarımıyla ilgili olan bu madde KÖYDES Projesi’ni de kapsamaktadır. Bu
vesileyle KÖYDES programından başlayarak on bir yıldır AK PARTİ hükûmetlerince
hazırlanan bütçelerin seçim bölgem Kastamonu’ya nasıl yansıdığını sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Projenin
başlangıç yılı olan 2005 yılından bugüne kadar KÖYDES Projesi kapsamında
ilimize 213 milyon liralık ödenek aktarılmıştır. Bu kaynaklarla 1.630 kilometre
asfalt, 2.250 kilometre stabilize, 116 bin kilometre parke yol yapılmış, 1.266
köy ve mahallenin içme suyu problemi çözülmüş, 75 köprü, 1.350 menfez hizmete
girmiştir. 1.070 köyü, 9.700 kilometre köy yolu ağı bulunan Kastamonunda
elbette köylerimizin altyapı sorunları tamamen bitmemiş ancak büyük oranda
çözülmüştür. Kırsal nüfusumuzun ana geçim kaynağı hayvancılık ve orman
gelirleridir. On bir yıllık süreçte yem bitkisi ve hayvancılık için köylümüzün
aldığı destek 1 milyon 500 bin liradan 25 milyon liraya yükselerek 16 kat artış
göstermiştir. Orman köylümüz
2002 yılında yaptığı üretim için toplamda 12 milyon lira alırken,
2013 yılında üretim için 101 milyon lira ödeme yapılmıştır. Tarım kesiminde
gelir artışını sağlayacak bir başka önemli yatırım da Devlet Su İşleri
tarafından yapılmış, 117 bin dekar tarım arazisi bu dönemde sulamaya
açılmıştır. Son on yıl içinde Devlet Su İşlerimiz Kastamonu genelinde 337
milyon liralık yatırım gerçekleştirmiştir.
Sağlık
Bakanlığınca 8 ilçe devlet hastanesi, 7 sağlık ocağı tamamlanarak hizmete
açılmış. Merkez ve 3 ilçemizde yapılacak devlet hastanelerinin ihale süreçleri
başlatılmıştır. Millî Eğitim Bakanlığımız, Turizm Bakanlığımız, Gençlik ve Spor
Bakanlığımız milyonlarca liralık yatırımla onlarca hizmeti ilimizde faaliyete
geçirmiştir. 2006 yılında kurulan Kastamonu Üniversitesi yılda 79 milyon lira
bütçesi ve 18 bin öğrencisiyle ilimizin, ilçelerimizin ekonomik, sosyal ve
kültürel manada gelişimine katkı sağlamaktadır.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizin her köşesinde olduğu gibi Kastamonu’da da ulaşım
yatırımlarında büyük artış vardır. 2002 öncesi on yıllık dönemde güncel
rakamlarla kara yollarındaki yatırım tutarımız 107 milyon lira iken, 2002 yılı
sonrasındaki on yılda kara yolları yatırımlarımız 720 milyon liraya ulaşmıştır.
Bu süreçte bölünmüş yol uzunluğumuz da 6 katına çıkmıştır. Sayın Başbakanımızın
“Biz Ferhat, millet Şirin; dağları dele dele gidiyoruz.” ifadesi Kastamonu’da
karşılığını bulmuş, Ilgaz Tüneli çalışmalarına başlanmıştır. Yine Kastamonu’nun
elli dört yıldır özlemle beklediği Kastamonu Hava Limanı bu dönemde hizmete
girmiş, temmuz ayı itibarıyla seferler başlamıştır. Kurtuluş Savaşı’mızın en
önemli lojistik üssü olan İnebolu Limanı bu dönemde tamamlanmış, 1998 yılında
kapatılan İnebolu gümrüğü AK PARTİ Hükûmetince tekrar hizmete açılmıştır.
Tüm bunların
sonunda yıllarca ulaşım zorlukları sebebiyle Karadeniz ile Ilgaz Dağları
arasında sıkışıp kalmış, gelişememiş, kalkınamamış, göç vermiş olan Kastamonu,
havadan, karadan, denizden ulaşımın rahat olduğu bir şehir hâline gelmiştir.
Elbette artık Kastamonu halkı bu hizmetleri yapan kadrolardan demir yolunu da
talep etmektedir.
Ulaşım
imkânlarının artması ve uygulanan teşvikler neticesinde, il merkezi ve Tosya
ilçemizde bulunan organize sanayi bölgelerimiz büyük oranda dolmuş, yeni
organize sanayi bölgesi kurulması için çalışmalara başlanmıştır. Son on yıllık
süreçte 50 kişi üzeri işçi çalıştıran firma sayımız 15’ten 99’a çıkmış,
işsizlik rakamlarımız çok aşağılara, yüzde 3,5’lara kadar gerilemiş ve göç
durma noktasına gelmiştir.
Değerli
milletvekilleri, elbette şehirlerimizin, ilçelerimizin daha büyük hizmetlere
ihtiyacı var. Milletimiz bize güvendikçe hizmet nimettir şuuruyla onlar için
çalışmaya, daha büyük hizmetler yapmaya, milletin talep ettiği hizmetleri
yerine getirmeye gayret edeceğiz.
Bu vesileyle, bu
yatırımlarda emeği olan geçmiş dönem milletvekillerimize, saygıdeğer
bakanlarımıza ve Kastamonu’yu hayalleriyle buluşturan Sayın Başbakanımıza
şükranlarımı arz ediyorum. 2014 bütçesinin ülkemiz için, milletimiz için
hayırlı olmasını diliyor, sizlere saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Şahıslar adına
son söz Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Durdu Özbolat.
Buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
DURDU ÖZBOLAT
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 10’uncu maddesi üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum. O vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, sözlerime başlamadan önce, cezaevinde yatan milletvekillerinin
serbest bırakılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinde açlık grevi yapan
milletvekili arkadaşlarıma selamlar gönderiyor ve yürekten destekliyorum. (CHP,
BDP ve HDP sıralarından alkışlar)
Bütçe gerek
gelirler gerekse harcamalar yönünden denetlenmemektedir. Bu, halkın hesap
sorma, vergilerin nasıl harcandığını öğrenme ve sorgulama hakkı olan bütçe
hakkının ortadan kaldırılması demektir. Hükûmet, hem halkın yaratmış olduğu
artı değerin yaklaşık üçte 1’ine vergi, prim, fon ya da kamusal hizmet
fiyatlaması adı altında el koyuyor hem de bu el koyduğu gelirleri nereye harcadığı
konusunda bilgi vermeye yanaşmıyor.
AKP’nin millî
gelirden kullandığı kaynaklar, KDV, ÖTV gibi dolaylı vergilerin de
yükselmesiyle yüzde 40’a yaklaştı. Uygar ülkelerde kaynakları toplayan ve
dağıtan devlet kurumları arasında merkez yerel paylaşımı daha dengeliyken
Türkiye’de bir uçurum var. OECD verileri gösteriyor ki, Türkiye, kamu
harcamalarının yüzde 10’unu dahi yerel yönetimlere kullandırmıyor. Bu yüzde
10’luk harcama dilimine, doğrudan merkeze bağlı il özel idarelerinin yüzde
20’ye yaklaşan payları da dâhil.
Türkiye’de 30
büyükşehir, 3 binden fazla belediye, 51 il özel idaresi, 35 bine yakın köy
bulunuyor. Belediye hizmeti aldığı varsayılan 65 nüfus var, yani toplam nüfusun
yüzde 85’i. Ancak bu kurumların yaptıkları harcama, toplam devlet harcamasının
yüzde 10’unu dahi bulmuyor. Esas çarpıklık burada.
Toplam kamu
harcamaları millî gelirin yüzde 36’sını bulurken mahalli idarelerin yaptığı
harcamalar millî gelirin yüzde 3,6’sına ulaşamıyor. Bu yüzde 10’u bile
bulamayan payla belediyeler, bırakın yatırım yapmayı, personel harcamalarını,
temel mal ve hizmetlerini tedarik etmeyi dahi başaramıyorlar. Bakınız,
Cumhurbaşkanlığının bütçesi Diyarbakır ve Eskişehir belediyelerine ayrılan
payların toplamından fazla. 2014 bütçesinden Diyanet İşleri Başkanlığına ayrılan
ödenek 5,5 milyar lira. Yüzde 18’lik bir artış anlamına gelen bu ödenekle
Diyanet, tam on üç bakanlığı geride bırakmış. Bir de milyonlarca yurttaşımıza
hizmet götürmesi beklenen belediyelere ayrılan bütçenin 39 milyar lira olduğu
düşünülürse durumun vahameti daha iyi kavranacaktır.
Değerli
arkadaşlar, tüm bunlara ek olarak, siyasi hesaplarla ve seçimlere yönelik
kaygıyla çıkarılan Büyükşehir Yasası var ki yerel hizmetleri tamamen hayal
hâline getirdi. Sayısız belde ve köye, yolunu dahi bilmeyen merkez
belediyelerce hizmet götürülmesini beklemek bir trajedidir. Kent merkezine 40
kilometre uzaklıkta bulunan Maraş’ın Pazarcık ilçesinin 9 köyünün mahalleye
dönüştürülerek merkez ilçeye bağlanması, 3 köyünün Türkoğlu’na bağlanması bu
yanlış uygulamalardan sadece bir örnek. Bu siyasi kararlar, yerel yönetimleri
ve belediye hizmetlerini bitirmek anlamına gelir.
Kendi
belediyelerine kepçeyle dağıtan Hükûmet, diğer belediyelere kaşıkla veriyor.
Bununla da yetinmiyor, denetim elemanlarına kamp kurduruyor, soruşturma ve gece
yarısı baskınlarıyla muhalif parti belediyelerini çalışamaz hâle getiriyor.
Bu tablo,
Türkiye’yi, neoliberal renklerle süslenmiş, toplumsal ve mali açıdan çarpık,
iktidarın tam güdüm ve denetiminde bir yerel idare sistemine götürmektedir. Belediyeler
sürekli borçlanmaya yöneliyor ve toplam borçları 45 milyar lirayı aşmış
durumda.
Aynı zamanda bu
anlayış, yerel idarelerin farklı ekonomik arayışlar içerisine girmesinin ve
ranta dayalı yağmalamanın kapılarını da açıyor. Halkımız için bir değer ifade
eden her türlü mekânlar, sermaye için rant alanına dönüştürüldü. Tarihsel ve
toplumsal değerler, doğal kaynaklar, tabiat ve kültür miraslarımız rant için
yok edilmekte. Kentsel dönüşümün arkasına sığınarak polis gücüyle insanları
evlerinden yurtlarından eden zorbalıklar, kentlerde hâkimiyetini ilan eden rant
ekonomisinin bir sonucudur.
Bu gerçeğin
sayısız örneklerinden biri, hemen yanı başımızda Dikmen Vadisi’nde yıllardır
yaşanıyor. Orada yaşayanlar sekiz yıldır zulme karşı direniyorlar.
Çağdaş kent ve
yaşam hedefi, yerel yağmalamaya, talan politikalarına yem edilemez. Bu nedenle,
2014 yılı merkezî yönetim bütçesine “evet” dememiz olanaksızdır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Soru-cevap
işlemine geçiyorum.
Sayın Acar…
GÜRKUT ACAR
(Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Antalya Çağdaş Eğitim Vakfı’nda çelenk bağışları için ticari faaliyet olduğu
gerekçesiyle inceleme yapıyorsunuz. Çelenk bağışları nasıl bir ticari iş
sayılır, bunu merak ediyorum. Asla ticari bir iş yapmayan, tüm mal varlığını ve
gelirlerini yoksul öğrencilere özgülemiş bir vakfa haksızlık yapmıyor musunuz?
Adalet ve Kalkınma Partisi yandaşı vakıflarla eşitliği bozmuş olmuyor musunuz?
AKP’nin arka bahçesindeki kaç vakfa benzeri cezalar verildi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Şimşek…
CEMALETTİN ŞİMŞEK
(Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, 25
yaşını doldurmuş, üniversiteyi bitirmiş ancak iş bulamamış, işsiz olan ve yine,
18 yaşını doldurmuş, işsiz olan gençlere ailesinin geliri üzerinden genel
sağlık sigortası primi tahakkuk ettirilmektedir. Her türlü sorumlulukları
ailesi üzerinden düşmüş olan bu şahısların genel sağlık sigortasında
ailelerinin geliri üzerinden sağlık sigortası tahakkuk ettirilmesi doğru mu? Bu
konuda bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?
Bir de hakikaten,
Türkiye’de garip şeyler oluyor. Önemli bir soruşturmanın akabinde soruşturmayı
yürüten polis müdürlerinin görevden alınmasını nasıl izah ediyorsunuz? Bu
bakımdan kamuoyu Hükûmetten bir açıklama bekliyor. Bu polis müdürleri niçin
görevlerinden alındılar?
BAŞKAN – Sayın
Soydan…
MUSTAFA SERDAR
SOYDAN (Çanakkale) – Teşekkür ederim.
Gazetecileri
Koruma Komitesi tutuklu gazetecilerin dünya sıralamasında Türkiye'nin 1’inci
sırayı koruduğunu açıkladı. Bu birincilik, başarıyla övünen, hayatın her
alanına ileri demokrasiyi yerleştirmeye çalışan Hükûmete ve olimpiyatlardan
birincilik yerine kına getiren Sayın Spor Bakanına hayırlı olsun! Bu konudaki
düşüncelerinizi merak ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Yılmaz…
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, bu
Tarım Bakanlığı “karekod” adı altında bir uygulama yapıyor. Yaklaşık 1 milyar
dolar gibi bir rakamı… Özel uçağı da olan ve Tarım Bakanının da bu özel uçakla
defalarca uçtuğu iddia edilen bir firmaya bir yıl içerisinde 1 milyar dolar
gibi bir paranın aktarıldığı iddiası ortalıklarda dolaşıyor. Dünyada hiç eşi
benzeri yok bu uygulamanın. Bir etiketi 6 kuruş gibi bir fiyatla sadece bir
firmadan, Veriso Data firmasından alma zorunluluğu getiriliyor. Sizin bandrol
uygulamanız var, bin tanesini 2,7 kuruşa verirken bir etiketin 6 kuruşa
verilmesi yani 2.500 kat bir fiyat konulması ve 1 milyara yakın bir paranın bir
firmaya bu şekilde aktarılıyor olması nasıl etiktir? Yani dünyada eşi benzeri
yok…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Oğan…
SİNAN OĞAN
(Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
ağabeyiniz Selahattin Şimşek’in Iğdır İl Millî Eğitim Müdürü olduğu dönemlerde
Iğdır’daki birçok hazine arazisi kimsenin haberi olmadan, herhangi bir satış
ilanı, açık artırma olmadan Batmanlı iş adamlarınca satın alındı. Bu konuda
Bakanlığınıza bir de soru önergesi yönelttim. Iğdır’daki neredeyse bütün hazine
arazilerinin Batmanlılar tarafından gizlice alınmasını Batmanlı ve bu
arazilerden sorumlu bir Bakan olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Havutça…
NAMIK HAVUTÇA
(Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
tarımsal üretimi Türkiye’nin en önemli ekonomik güçlerinden birini oluşturuyor,
temelini oluşturuyor. Şimdi, çiftçilerimiz şu anda tarımsal üretimde 3 milyon
dönüme yakın araziyi ekmekten vazgeçti. Türk çiftçisi dünyanın en pahalı
mazotunu, gübresini kullanıyor. Çiftçilerimiz kullandığı mazotu Bodrum’a tatile
gitmek için kullanmıyor, Türkiye’de buğday üretmek için, et üretmek için ve
mısır üretmek için kullanıyor yani Türkiye’yi beslemek için kullanıyor.
Gemicilere verdiğiniz, pırlantaya verdiğiniz KDV desteğini Türk çiftçisinden
esirgerseniz Türkiye’de üretim imkânsız hâle gelecek. Çiftçilerimiz –soruyorum-
bir kilo mazota ne kadar KDV ve ÖTV ödüyor? Hükûmet olarak, bunların nefes
alması için onlara bu desteği vermeyi düşünüyor musunuz?
BAŞKAN – Sayın
Bakan, buyurunuz.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, Antalya Çağdaş Eğitim Vakfıyla ilgili bir soru var, çelenk
bağışlarının nasıl bir ticari iş kapsamında değerlendirildiği hususu. Ben yani
spesifik olarak her ilde yapılan incelemenin mahiyetine vâkıf değilim ama
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğine ilişkin, birtakım faaliyetlerin ticari
faaliyet niteliğinde olduğuna ilişkin bir inceleme yapılmış veya en azından
basına bu yansıdı. Şimdi, Kızılay’ın da ticari mahiyette, diğer herhangi bir
vakfın da bu anlamda ticari mahiyette bir faaliyeti varsa maliyenin
değerlendirmesi böyle olur yani herhangi bir derneğe, herhangi bir vakfa
ilişkin özel bir uygulamamız söz konusu olamaz. Fakat dün bu konu çok
tartışıldı ve ben bu konuyu inceleteceğimi, eğer kanuna, mevzuata aykırı bir
uygulamamız varsa gereğini yapacağımı söylemiştim dün. Dolayısıyla, yine bu
çerçevede ben cevap vermek istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, 25 yaşını doldurmuş veya 18 yaşını doldurmuş vatandaşlarımızdan,
daha doğrusu ailelerinden genel sağlık sigortası kapsamında gelir düzeyi
müsaitse prim alınması hususu kanunla yapılan bir düzenlemedir. Bu düzenleme
doğru mu yanlış mı, bu sübjektif bir konudur. Şu anda fiilen var olan bir
husustur. Muhtemelen Meclisimizden geçmiş bir yasayla yapılmıştır. Bu konu incelenebilir
ama sosyal güvenlik sistemi, katkıya dayanır. Şu anda sosyal güvenlik
sisteminde büyük bir açık vardır buna rağmen. Dolayısıyla, imkânı olanların
sağlıktan tamamen hiçbir prim ödemeden yararlanması doğru olmaz. Bu defa prim
ödeyenlere bir haksızlık olur. Dolayısıyla, yani sistem bu anlamda bakılırsa
doğru kurgulanmıştır.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Milyonlarca kişi borçlu, milyonlarca kişi. Borçtan dolayı da tedavi
falan göremiyorlar.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Soruşturmayı, daha doğrusu bu emniyet müdürlerinin
görevden alınması meselesini tekrar sordunuz. Sabahleyin bu konuyu ben
açıkladım. Değerli arkadaşlar, kim bu milletin bir kuruşuna tenezzül ederse...
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ya bu lafları bırakın ya. Yazık, yazık ya!
AHMET YENİ
(Samsun) – Ya dinle, cevap veriyor.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Bir müsaade edin, konuşuyoruz ya.
BAŞKAN – Bakın,
bir sürü soruya cevap vermesi lazım, yerinizden laf atmayın, zaman geçiyor.
Kaldı iki dakika.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ama Sayın Başkan yani böyle laf söylenmez ki.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, kim bu milletin bir kuruşunu yerse,
mahkemelerimiz, yargımız sonuna kadar gitsin.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Siz biliyorsunuz ki hesap soran…
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Sonuna kadar. Kimliği ne olursa olsun, hangi şahıs
olursa olsun, kim olursa olsun ve değerli arkadaşlar, şu anda bu konu yargıya
intikal etmiştir. Sabahleyin de dün de bu konularda hep sorular soruldu,
defalarca söyledim yani ne gerekiyorsa yapılmalıdır, kim olursa olsun gereği
yapılacaktır.
CEMALETTİN ŞİMŞEK
(Samsun) – Yargıya intikal etmiş konuyla ilgili bir şey söylemeyeceğim. Polis
müdürleri niye görevden alındı?
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Nasıl adaletten bahsedersin Sayın Bakan?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Bizim, yanlış yapanı barındırmamız, savunmamız asla
mümkün değildir.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ya, bir defa, kimin hesaplarını inceliyorsun sen Maliye Bakanı
olarak?
CEMALETTİN ŞİMŞEK
(Samsun) – Çocukların hesapları da incelendi mi?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Bu milletin -dediğim gibi- 1 kuruşuna tenezzül edenin
sonuna kadar cezalandırılmasından tarafım ben. Dolayısıyla, bu konuda açık ve
netim.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Allah’ın adaletinden kurtuluş yok.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, hem Allah nezdinde hesap verecekler hem de
tabii ki yargı nezdinde bu millete hesap verecekler ama şu anda soruşturma
aşamasında olan bir konudur, yargıya intikal etmiş bir konudur.
CEMALETTİN ŞİMŞEK
(Samsun) – Yargıya intikal etmiş konuya bir şey demiyorum. Polis müdürleri niye
görevden alındı?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Bunu sık sık bana sormanız, aynı çerçevede cevap
almanız yani…
BAŞKAN – Konuşun,
konuşun, bitti zaman.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Bakanım, polis müdürleri niye görevden alındı, görüşünüzü
soruyoruz.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Değerli arkadaşlar...
CEMALETTİN ŞİMŞEK
(Samsun) – Sayın Bakan, yargıya intikal etmiş konuda bir şey demiyoruz. Polis
müdürleri niye görevden alındı?
BAŞKAN – Hadi
bakalım, aferin.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, tutuklu gazetecilerle ilgili olarak…
BAŞKAN – Tamam
canım, konuşun, gitti.
CEMALETTİN ŞİMŞEK
(Samsun) – Ama soru soruyoruz.
BAŞKAN – Yani,
gitti, zaman gitti.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – …Türkiye'nin ilk sırada olması büyük bir ayıptır.
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – O ayıbı kaldırın, madem öyle.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Ve Türkiye'nin ama bu detayları yani muhtemelen…
CEMALETTİN ŞİMŞEK
(Samsun) – Kimse açıklama yapmıyor.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – …hangi sebeplerle, niçin olduğunu, gerçekten bunlar
gazetecilik mesleğinden dolayı mı, değil mi?
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Bunlar klasik laflar.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Bu konuda, geçmişte, Adalet Bakanlığının birtakım
açıklamaları oldu.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Bari bugün bunları söylemeyin, ayıp ayıp ya! Evlerinde 4.5 milyon dolar çıkmadı onların, ayıp ya!
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, ben diyorum ki, bu
hususta daha önceden birtakım değerlendirmeler, açıklamalar oldu. Yargıtay
tarafından…
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – “Gazetecilik yaptığı için tutukladık.” demeyecek zaten, kılıfına
uyduracak.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Bakın “Gazetecilerin gazetecilik mesleği nedeniyle
tutuklanması bir yanlıştır, bir ayıptır.” diyorum ama başka sebeplerden dolayı…
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Zaten, başka sebepler uydurulur Sayın Bakan, böyle cevap olmaz.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – …Yargıtayca onaylanmış cezası varsa da bunu
gazetecilik kapsamında değerlendirmemek lazım; onu söylüyorum. İkisinin
ayrımını -yapacak kadar- herhâlde siz de rahat bir şekilde yapabilirsiniz.
SİNAN OĞAN
(Iğdır) – Sayın Başkan, ek süre verebilir misiniz Sayın Bakana, süre bitti.
BAŞKAN – Vermeyeceğim.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, Tarım Bakanlığıyla ilgili bir konu sordunuz; bu
bir iddia. Tarım Bakanlığına ilişkin bir husus var. Tarım Bakanımız buraya
geldiler, yine gelecekler.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Cevap vermiyor ki.
BAŞKAN – Devam
et, devam.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Lütfen sorun kendilerine, açıklama yapsınlar ama
şimdi, Tarım Bakanının cevap vermediği bir hususu bir iddia olarak ortaya
atıyorsunuz. Benim şu anda önümde bir şey yok, ben nasıl size cevap vereyim?
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Daha dün kendisi açıkladı.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Dolayısıyla, bu iddianız varsa, bu hususta birtakım
bilgi, belgeler varsa lütfen gereğini yapınız, lütfen ilgili arkadaşımıza
sorunuz.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Cevap verse…
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, gelelim…
SİNAN OĞAN
(Iğdır) – Iğdır’a gel.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Iğdır’a gelelim.
Ben şimdi talimat
verdim. O dönemde yapılan bütün satışlar, ihalesiz veya ihaleli…
SİNAN OĞAN
(Iğdır) – Soru önergesi de verdim.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Soru önergesinde sormuşsanız mutlaka cevabını da
veririz.
Yani, en son
orada ne zaman görev yaptı? Bu, herhâlde üç dört yıl öncedir. Ben ne zaman
Maliye Bakanı oldum?
SİNAN OĞAN
(Iğdır) – Sayın Bakanım, hâlâ devam ediyor.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Bilmiyor musunuz Sayın Bakanım?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Bakın, arkadaşlar, şimdi, dolayısıyla, o konuyu
inceleteceğim. Bakın, ne diyorum? Kim olursa olsun…
SİNAN OĞAN (Iğdır)
– O ilişkiler üzerinden devam ediyor satışlar.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Ama, “o ilişkiler üzerinden”
diye bir şey yok.
Şimdi, bir
vatandaş… Bakın, konuyu inceleteceğim, çıkartacağım. Sizin iddia ettiğiniz gibi
gizli mizli şey olur mu arkadaşlar ya? Millî Emlakın bütün satışları; bir,
teşvik kapsamında değilse mutlaka ve mutlaka ihaleyle olur, ihaleyle olmaması
ancak kanunla olur. Kanun kime cevaz veriyor? Vakıf üniversitelerine, kamu
yararı olan derneklere veriyor. Dolayısıyla, ben bu iddiayı oturup, inceletip
çıkartacağım.
SİNAN OĞAN
(Iğdır) – Sayın Bakan, ciddi bir iddiadır.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Eğer sizin söylediğiniz şekilde değilse siz çıkıp özür
diler misiniz, onu da merak ediyorum.
SİNAN OĞAN
(Iğdır) – Iğdır iş adamları adına soruyorum, “Biz almak istiyoruz…” diyorlar.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, ama, işte, onun, bunun
söylemesi değil. Bakın, konuyu aldım, inceleteceğim, getireceğim. Müsteşara
söyledim: “Şu son yani benim Bakan olduğumdan bugüne kadar Iğdır’da yapılmış
bütün işlemleri hemen çıkartın. Hele Batmanlı birisi bulaşmışsa özellikle
çıkartın, bütün detaylarıyla getirin.” Açık ve net olarak söylüyorum, o konuda
en ufak bir tereddüdüm yok.
SİNAN OĞAN
(Iğdır) – Biz de size “Allah razı olsun.” deriz Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, tabii ki çiftçimize, değerli arkadaşlar, biz
imkânlarımız çerçevesinde bütçeden tarımsal destek veriyoruz. Bu destek yeterli
mi, yetersiz mi tartışılabilir ama bir mazot desteği var. Şimdi, şunu da kabul
edelim: Bakın, Türkiye, tarımda Avrupa’da 4’üncü sıradaydı. Ne zaman? Tarımsal
gayrisafi yurt içi hasılada 2002 yılında 4’üncü sırada, bugün 1’inci sıraya
çıkmış; dünyada 11’inci sıradaydı, bugün 7’nci sıraya çıkmış. Nerede? Tarım sektörünün
büyüklüğünde. Şimdi, dolayısıyla, tarım sektöründe…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Evet,
teşekkür ederim.
Şimdi, madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
“2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı”nın 10 uncu maddesinin (1)
numaralı fıkrasındaki “SUKAP kapsamında ihtiyaç olması hâlinde genel bütçe
kapsamındaki ilgili kamu idaresi bütçesine veya özel bütçeli idare bütçesine
ödenek aktarılabilir.” cümlesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
İstanbul
BAŞKAN –
Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ABDULKERİM GÖK (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Tamam.
Gerekçeyi okuyun.
Gerekçe
Anayasanın 161.
maddesinin ikinci fıkrasında, "Malî yıl başlangıcı ile merkezi yönetim
bütçesinin hazırlanması, uygulanması ve kontrolü kanunla düzenlenir."
kuralına yer verilmiştir.
Anayasanın sözünü
ettiği merkezi yönetim bütçesinin hazırlanması, uygulanması ve kontrolüne
ilişkin kanun, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunudur.
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu Tasarısının yasalaşması,
Avrupa Birliği Uyum Şartları arasında yer almış; IMF İcra Direktörleri
Kurulu'nun 6. gözden geçirmeyi onaylamasında ön şart olarak kabul edilmiş,
yasalaşması için 3 Ağustos 2002 tarihinde TBMM'ye sunulmuş, 10.12.2003
tarihinde yasalaşmış ve 1.1.2006 tarihinde bütün maddeleriyle yürürlüğe
girmiştir.
Kanun ile
uluslararası standartlara ve Avrupa Birliği normlarına uygun olan, mali
saydamlığa ve hesap verebilirliğe dayanan, kamu kaynaklarının etkili, ekonomik,
verimli ve yasalara uygun şekilde elde edilmesi ve kullanılmasını sağlayan ve
TBMM'nin bütçe hakkından kaynaklanan denetim yetkisini kullanabilmesine güvence
oluşturan bir kamu mali yönetim sistemi kurulması amaçlanmıştır.
5018 sayılı
Kanunun temelinde, "stratejik planlama ve performans esaslı çok yıllı
bütçeleme" yatmaktadır. Kanuna göre kamu idarelerinin bütçeleri, kalkınma
planı -stratejik plan-performans programı-bütçe gibi birbirine bağlı ve
birbirini tamamlayan ve yukarıdan aşağıya hiyerarşik bir yapı oluşturan
bütünsel bir süreç olarak tasarlanmıştır.
Buna göre, kamu idareleri, stratejik amaçlar ve ölçülebilir
hedefler saptamak, performanslarını önceden belirlenmiş göstergeler
doğrultusunda ölçmek ve bu sürecin izleme ve değerlendirmesini yapmak amacıyla
uzun süreli stratejik plan (md. 9/1) ile stratejik plana göre yürütecekleri
faaliyet ve projeleri ve bunların kaynak ihtiyacı ile performans hedef ve göstergelerini
içeren yıllık performans programı hazırlamak (md. 9/4) ve kamu hizmetlerinin
istenilen düzeyde ve kalitede sunulabilmek için bütçeleri ile program ve proje
bazında kaynak tahsislerini, stratejik planlarına, yıllık amaç ve hedefleri ile
performans göstergelerine dayandırmak zorundadırlar (md: 9/2).
İdarelerce her yılın sonunda hazırlanacak idare faaliyet
raporlarında ise, ilgili idare hakkındaki genel bilgilerle birlikte, kullanılan
kaynaklar, bütçe hedef ve gerçekleşmeleri ile meydana gelen sapmaların
nedenleri, stratejik plan ve performans programı uyarınca yürütülen faaliyetler
ile performans bilgilerini içerir şekilde hazırlanacak (md. 41/4); Sayıştay söz
konusu raporları değerlendirerek değerlendirme sonuçları ile birlikte TBMM'ye
sunacak, TBMM ise bu raporlar ve değerlendirmeler ile denetim bulguları
temelinde, kamu kaynağının elde edilmesi ve kullanılmasına ilişkin olarak kamu
idarelerinin yönetim ve hesap verme sorumluluklarını görüşecektir (md. 41/3).
Bununla birlikte,
AKP İktidarları merkezi yönetim bütçesini, 5018 sayılı Kanuna göre hazırlamak
ve uygulamak yerine, 5018 sayılı Kanunla yürürlükten kaldırılmış olan 1050
sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanununa göre hazırlamaya ve uygulamaya devam
etmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 11’i
okutuyorum:
Fonlara ilişkin
işlemler
MADDE 11- (1)
Türk Silahlı Kuvvetlerine stratejik hedef planı uyarınca temini gerekli modern
silah, araç ve gereçler ile gerçekleştirilecek savunma ve NATO altyapı
yatırımları için yıl içinde yapılacak harcamalar; 7/11/1985
tarihli ve 3238 sayılı Kanunla kurulan Savunma Sanayii Destekleme Fonunun
kaynakları, bu amaçla bütçeye konulan ödenekler ve diğer ayni ve nakdi imkânlar
birlikte değerlendirilmek suretiyle Savunma Sanayii İcra Komitesince tespit
edilecek esaslar çerçevesinde karşılanır.
(2) Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil
Güvenlik Komutanlığına bütçe ile tahsis edilen mevcut ödeneklerden birinci
fıkra hükümleri gereğince tespit edilecek tutarları; Emniyet Genel Müdürlüğüne
bütçe ile tahsis edilen mevcut ödeneklerden uçak ve helikopter, insansız hava
araçları (İHA), uçuş simülatörü ve Elektronik Harp (HEWS) projesine ilişkin
tutarları; Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğüne bütçe ile tahsis
edilen mevcut ödenekler ile bu Genel Müdürlük bütçesine kaydedilen ödeneklerden
motorbot alımına yönelik tutarları; Orman Genel Müdürlüğüne bütçe ile tahsis
edilen mevcut ödeneklerden Helikopter Alım Projesine ilişkin tutarları; Maden
Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğüne bütçe ile tahsis edilen mevcut ödeneklerden
araştırma gemisi alımına yönelik tutarları; ilgili hizmetleri gerçekleştirmek
üzere Savunma Sanayii Destekleme Fonuna ödemeye ilgisine göre Milli Savunma
Bakanı, İçişleri Bakanı, Sağlık Bakanı, Orman ve Su İşleri Bakanı veya Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanı yetkilidir.
(3) Savunma
Sanayii Destekleme Fonundan Hazineye yatırılacak tutarları bir yandan genel
bütçeye gelir, diğer yandan Milli Savunma Bakanlığı bütçesinin ilgili
tertiplerine ödenek kaydetmeye ve geçen yıllar ödenek bakiyelerini devretmeye
Maliye Bakanı yetkilidir.
(4) İlgili yıllar
bütçe kanunları uyarınca, yürütülmesi öngörülen projeler için Savunma Sanayii
Destekleme Fonuna aktarılan tutarlardan kullanılmayan kısımlar, Savunma Sanayii
Destekleme Fonundan ilgili genel bütçeli idarenin merkez muhasebe birimi hesabına;
özel bütçeli idarelerde ise muhasebe birimi hesabına yatırılır ve ilgili
idarenin (B) işaretli cetveline gelir kaydedilir. Gelir kaydedilen tutarlar
karşılığını ilgili idare bütçesine ödenek kaydetmeye genel bütçeli idarelerde
Maliye Bakanı, özel bütçeli idarelerde ise ilgili özel bütçeli idare
yetkilidir. Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil
Güvenlik Komutanlığı dışındaki idarelerde ödenek kaydı yılı yatırım programı
ile ilişkilendirilerek yapılır.
BAŞKAN – Madde
üzerinde ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili
Sayın Arif Bulut’ta.
Buyurun Sayın
Bulut. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ARİF BULUT (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, 11’inci madde üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, 1700’lü yıllarda, Napolyon “Para, para, para” diye bir üçleme
yapmış. Neden bunu söylediği konusunda rivayetler muhtelif ama paranın önemini
vurgulaması açısından önemi büyük. Bütçe demek de “Para, para, para.” demektir.
Bizim bütçemiz de “Vergi, vergi, vergi.” üçlemesinden oluşmaktadır. Doğal
olarak, bu kadar ağır vergilendirme de “Rüşvet, rüşvet, rüşvet.” üçlemesine
neden olmaktadır. Bu rüşvet olayından ülkemiz çok büyük zararlar görmüştür,
görmeye de devam etmektedir.
Bakanlar
Kurulunun 3 üyesinin oğlanları, rüşvet almak iddiasıyla gözaltına alındı.
Hükûmete yakın birçok isim de şu anda gözaltında. Hepsinin ortak paydası,
rüşvet almak ve rüşvet vermek. Normal şartlar altında, bu 3 bakan ve
bankalardan sorumlu olan devlet bakanı Ali Babacan derhâl istifa etmelidir.
Özellikle, İçişleri Bakanının yerinde kalması ülke için bir felakettir.
Başbakanın bu tür kanunsuz olaylarda takındığı tavrı biliyoruz. “Beraber
yürüdüğümüz arkadaşlarımı yedirmem.” diyen Başbakan, şimdi de “Bizim Allah’ımız
var.” diyerek bakanlarını yedirmeyeceğinin sinyalini vermektedir bu aziz
milletin de Allah’ı olduğunu unutmaktadır. Milletle yolsuzluklar,
kanunsuzluklar arasına Allah’ı koyarak milleti kandırdığını sanan Başbakanı
kınıyorum.
Takke düşmüş, kel
görünmüştür; devletin malı deniz değildir; aksırıncaya kadar, tıksırıncaya
kadar yiyemeyeceksiniz; polisleri de görevden alsanız, savcıları da görevden
alsanız, hâkimleri de görevden alsanız kurtulamayacaksınız; bunun hesabını bu
aziz millete muhakkak vereceksiniz.
Yerel seçimlerin
yaklaşmakta olduğu şu günlerde, sosyal yardım bütçeleri bir önceki yıla göre
yüzde 15,3 oranında artırılarak 30 milyar Türk lirasına çıkarılmıştır. Bu
artış, Hazreti Ali hassasiyetiyle yapılan bir artış değildir, bu artışın
altında yerel seçimler yatmaktadır. Yerel seçimler öncesinde, iyice
yoksullaştırılan vatandaşa sadaka dağıtılarak devletin imkânlarını seçim
yatırımı olarak kullanıp bundan oy artışı sağlamayı amaçlamaktadır.
On bir yıllık AKP
iktidarı, demokratik bir toplumdaki sosyal devlet anlayışını kendi anlayışına
uygun hâle getirdi. Kendi anlayışına evirerek demokratik toplumdaki kişisel hak
ve özgürlükler çerçevesindeki ekonomik özgürlüğü de yok ederek, toplumu
fukaralaştırarak, demokratik toplumdaki bireyi ümmet hâline getirerek bir
sadaka toplumu yaratmıştır. Yine, bu süre içinde, topladığı vergilerin, vergi
dışı gelirlerin, özelleştirme gelirlerinin, birçok fonun ve örtülü ödeneğin
nereye ve nasıl harcandığının hesabını verememişler, denetimden kaçırmışlardır.
Bir toplumdaki aşevlerinin sayısının artmış olması, sosyal yardımların artmış
olması, “Emekliler Fak-Fuk Fon’dan yardım alabilir.” diye yasa çıkarılmış
olması, ülkenin iyi yönetildiğini değil, kötü yönetildiğini gösterir.
Değerli
arkadaşlar, 2013 yılı sonu itibarıyla ülkemizde kaç tane Suriyeli sığınmacı
var? Suriye’deki iç savaşa ne kadar karıştık? El Kaide’ye ne kadar destek
veriyoruz? Suriye’ye ne kadar silah sevkiyatı yaptık? Kaç tane çocuğun ölümüne
sebep olduk? Bütçemizin ne kadarını Suriye için heba ettik? Bundan sonra ne
kadar para harcayacağız? Bunları tam olarak bilmiyoruz. Verilen rakamlar tatmin
etmekten çok uzaktır.
Dışişlerindeki
başarısızlığımız, başta İran olmak üzere, Libya, Irak, Mısır, Suriye ve
İsrail’le olan ticari ilişkilerimizi bozmuş, hem ihracatta hem de turizmde Türkiye çok büyük, çok
ciddi zarara uğratılmıştır. Özellikle Antalya ve Göller Bölgesi’ni tercih eden
İranlı ve İsrailli turistler, artık, Türkiye’ye de, Antalya’ya da gelmez
olmuşlardır. Sayın Başbakan, sürekli ve tekrar tekrar, Suriye’deki iç savaş
nedeniyle zor koşullar altında yaşama mücadelesi veren Suriye vatandaşlarının
ve çocuklarının acılarını dile getirmekte, Mısır’da yaşananların kendisini çok
üzdüğünü söylemektedir. Mısır’daki darbe, Türkiye'nin en önemli sorunu hâline
gelmiştir. Rabia işareti, AKP’nin resmî işareti olmuştur. Hepimiz darbelere
karşıyız, demokrasi dışı uygulamalara karşıyız. Bu yüzden
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” diyoruz ancak kendi ülkemizdeki
yokluk ve yoksulluğu çözemezken, kendi ülkemizdeki çocukların karnı tok olarak
yatağa girmesini sağlayamamışken, Van depreminden bugüne geçen sürede hâlen
çocuklarımız, vatandaşlarımız ısıtılamamış, başlarını sokacak bir çatı
kurulamamışken, ayaklarında çorap bile yokken, elektriksiz konteynerlerde yaşam
savaşı verirken, bu söylenenlerin hiçbir inandırıcılığı yoktur. Burada
söylenenlerin hiçbiri, Başbakanın çektiği vicdan azabından değildir, demokrasi
aşkından, demokrasiye olan inancından ve yüksek ahlaki değerlerinden değildir;
Millî Görüş anlayışının ve buna bağlı olan dünya görüşünün Müslüman Kardeşlerle
aynı olmasındandır, Mursi’nin şahsında kendi kimliğini ve kişiliğini
görmesindendir, insan sevgisinden, hümanistlikten değil, dinî duygularının
gereğidir, çıkarmış olduğunu söylediği Millî Görüş gömleğini yeniden giydiğinin
göstergesidir. Bu nedenle, bizim açımızdan hiçbir anlam ifade etmeyen
sözlerdir.
Değerli arkadaşlar, bütçe görüşmelerinden önce Tam Gün Yasası’nı
da içine alan torba yasa görüşüldü ancak bitirilemedi, iyi ki de bitirilemedi
çünkü Türkiye'nin her yerinden, başta tabip odaları, uzmanlık dernekleri,
bizzat çalışan hekimlerin kendileri, emekli hekimler ve diğer sağlık
çalışanları, aile hekimleri, asistan hekimler, hatta sağlıkla ilgisi olan herkes
-Sağlık Bakanı hariç, AKP’li doktor milletvekilleri hariç- ama herkes isyan
etti. Bu gruplar içinde iktidar korkusu
nedeniyle sessiz kalanlar da oldu ama hiç kimse “İyi oldu.” demedi. Bu nedenle,
Sağlık Bakanını uyarıyorum. Bunu bir fırsat olarak görüyorum, bu fırsatın
değerlendirilmesi gerekir. Bu yasa, bu hâliyle çıkarılmamalıdır. Her denemede başarısızlıkla sonuçlanan, hekimin ve diğer sağlık
çalışanlarının çalışma barışını ve huzurunu bozan, çalışma hevesini tamamen yok
eden bir metodu, üstelik Anayasa Mahkemesinin uygulanmasında yarar görmediği,
iptal ettiği bir metodu yeniden ve tekrar tekrar getirerek yasalaştırmanın ne
çalışanlara ne doktorlara ne de hastalara bir şey kazandırmayacağı, hatta her
iki tarafa da zarar vereceği göz önüne alınmalı, ülkemiz gerçeklerine uygun bir
yasa çıkarılmalıdır. Bu yasa çıkarılırken, 20 bin nitelikli uzman hekim
açığı olduğu da unutulmamalıdır.
Biz, Cumhuriyet
Halk Partisi milletvekilleri olarak her türlü desteği vermeye hazırız. Bu bile
yetmez, tüm tarafların mutabık olduğu bir yasa çıkarılmalıdır. Sağlıkta
deneme-yanılma yöntemiyle yön tayini yapılmaz. Sağlık ciddi bir iştir. Halkın
sağlığı, başdanışmanın eniştesiyle, Spor Bakanının kayınpederine emanet
edilemez.
Değerli
arkadaşlar, bakınız, 2011 yılının Ekim ayında Antalya’nın Serik ilçesinin Gebiz
beldesinde bir sel felaketi yaşandı, 6 vatandaşımız sele kapılarak öldü, 2
tanesinin cenazesi bile bulunamadı, 36 ev ve 10 iş yeri yok oldu, ulaşımı
sağlayan köprüler yıkıldı, yollar bozuldu. İki yıldan fazla oldu, bölgeye 5
adet konteyner kondu ve 5 aile buraya başını soktu. 36 aileden 30 tanesi hâlen
akrabalarının evinde kalmaktadır. Bunların başını sokacağı bir konut bile
yapılamamıştır. Her sene Antalya’nın çeşitli yerlerinde afetler olmakta; sel
felaketi, dolu felaketi, hortumla oluşan afetler olmakta ancak bunların hiçbiri
bugüne kadar afet kapsamına alınarak Afetler Fonu’ndan yararlandırılmamıştır.
Demek ki, bu fonlar, kullanılması gereken yerde kullanılmamaktadır. Antalya’nın
Aksu, Demre, Kumluca, Finike, Serik, Manavgat bölgelerinde ciddi afetler
oluşmuştur, hiçbiri afetler fonundan faydalanamamıştır. Suriyeli sığınmacılara
sağlanan imkân ve olanaklar kendi vatandaşlarımıza asla sağlanmamıştır. Kendi
vatandaşlarımızın acıları yok sayılmıştır. Ancak Suriyeli sığınmacılara
devletin tüm imkânları seferber edilmiştir.
Bir başka sorun
da Türkiye genelindeki elektrik dağıtımıdır. Türkiye’nin her yeri gibi,
Antalya’da da elektrik kesintileri vatandaşın kâbusu olmuştur. Enerji Bakanı
ise çaresizliği oynamakta, elektrikteki büyük sorunları inkâr etmektedir.
Elektrik dağıtımının özelleştirilmesinden sonra altyapı sorunları hızla
artmıştır. Dağıtım şebekeleri talebe ve ihtiyaca cevap veremez duruma
gelmiştir. Bırakın yeni yatırım yapmayı, eski şebekelerin idamesi bile mümkün değildir.
Başta Serik ilçesi olmak üzere, Antalya’nın bütün ilçelerinde ciddi elektrik
sorunu vardır arkadaşlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ARİF BULUT
(Devamla) – Bu sorunun Türkiye’nin her yerinde olduğunu bilmekteyiz. Enerji
Bakanına, bir an önce bu sorunu çözmesi için çağrı yapıyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Necati Özensoy.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bütçe kanunu
11’inci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugünlerde bütçe
kanununu görüşüyoruz. Yani işçinin, memurun, köylünün,
esnafın, sanayicinin ve yine dolaylı olarak da bütün Türk milletinin ödediği
vergiler, yani tüyü bitmemiş yetimin hakkı olan bu milyarlarca lira üzerinde
yapılan tasarruflarla ilgili görüşlerimizi burada ifade ediyoruz, ama bir
taraftan da bugünlerde, kötü bir tesadüf, eğer rakamlar doğruysa, eğer ifade
edilenler doğruysa, cumhuriyet tarihinin en büyük rüşvet ve yolsuzluk
operasyonunu hep birlikte izliyoruz.
Ben, bu konuyla
ilgili masumiyet karinesini dikkate alarak konuşacağım, geçmişten bu yana hep böyle
konuştuk, şimdi de böyle konuşacağım. Dilerim ki bu ismi geçen bakan çocukları,
bakanlar, banka müdürleri, bakanların özel kalem müdürlerinin hepsi suçsuz
olsunlar. Samimi olarak söylüyorum, işte, çıkan paraların
kaynaklarını ifade edebilsinler, görüntüler sahte olsun, bunu canıgönülden
istiyorum, çünkü milletvekili olduğum bir dönemin, böyle büyük bir rüşvetle,
böyle büyük bir yolsuzlukla anılmasını, yarınlarda tarihe böyle geçmesini de
gerçekten istemiyorum, ama şunu ifade etmek istiyorum: Bakın, bu operasyon
sonucunda, mahkemeler kurulduktan sonra, bütün bu operasyonda gözaltına
alınanlar, yargılananlar beraat etseler bile, bugün yapılan operasyonlarla
ilgili polis müdürlerinin görevden alınması ve dün kahraman olan Savcı Zekeriya
Öz, Ergenekon soruşturmasını yaparken -üstelik altına korunsun diye zırhlı
araba da verdiğiniz- âdeta kahraman ilan ettiğiniz cesur savcının yanına 2
savcı vererek onu etkisizleştirmenin neticesinde çıkacak karar acaba kamu
vicdanında ne kadar kabul görecek?
Şimdi, iktidar partisi
mensupları, Sayın Başbakan diyor ki: “Bunlar tuzak.” Peki, ifade ettiğim gibi,
dün Ergenekon soruşturmasını tek başına yapan bu kahraman savcı mı şimdi bu
iktidara, Sayın Başbakana tuzak kuruyor? Bunu da biraz ifade etmek lazım, biraz
doğru bir şekilde izah etmek lazım diye düşünüyorum.
Şimdi, bakın,
bundan önce, 57’nci Hükûmet döneminde yine Bayındırlık Bakanlığında bir
operasyon olmuştu. Bayındırlık Bakanlığındaki yapılan operasyonda Sayın Bakanın
ne çocuklarının ne akrabalarının ne de yandaşlarının herhangi bir ismi
geçmediği hâlde Sayın Koray Aydın o gün hem bakanlıktan hem de
milletvekilliğinden istifa etti. Milletvekilliğinden istifayı Meclis kabul
etmedi. Daha sonra, sizin yine burada, o dönemdeki oylarınızla Yüce Divana sevk
ettiniz. Yüce Divana sevk etmenizin gerekçesi de geçmişteki on yıl içerisinde
hesaplarından geçen 1,5 milyon dolar civarındaki bir para. Tabii ki Sayın Koray
Aydın bakanlığa, milletvekilliğine gelirken ne belediye başkanlığından ne de
memurluktan geldi. Yüzlerce, binlerce yaptığı inşaatçılıktan kaynaklanan
dairelerin satışından dolayı kaynaklarını gösterdi ve yine Anayasa
Mahkemesinde, Yüce Divanda 11 hâkimin de beraat istemesiyle aklandı.
Şimdi, Sayın Grup
Başkan Vekili Mahir Bey biraz önce burada güzel bir şey ifade etti: “Her şey
hukuk demek değil, ahlak da lazım.” dedi. Çok doğru, katılıyorum, bazen ahlaki
de davranmak lazım.
Şimdi buradan
ifade ediyorum: Sayın bakanların yerinde kalmaları hukuki olabilir ama ahlaki
olan, sayın bakanların bir an önce oradan istifa etmeleridir. Dolayısıyla, bu
ahlaki duruşu sayın bakanların bir an önce göstermesi ve üstelik,
soruşturmayı yapan İçişleri Bakanlığı gibi bir bakanlığın başında bulunan bir
Bakanın da bundan son derece imtina etmesi lazım. Adı geçen bakanların da
kendilerini temize çıkarmaları açısından da bu konuda hassasiyet göstermeleri,
kamuoyunda daha fazla bu konuların tartışılmaması gerektiği, Meclise ve
Hükûmete de bu konuda daha fazla ithamlarda bulunulmaması noktasında
hassasiyetlerimi ben buradan ifade etmek istiyorum.
Tabii, bütçe
konuşmalarında, bütçe görüşmelerinde birçok konu konuşuldu, birçok şey
söylendi. Bakın, biraz önce genel sağlık sigortasıyla ilgili bir soru soruldu.
Sayın Bakan “Bir kanun gereği yapılıyor. Bu kanun doğrudur yanlıştır, bu,
sübjektif bir şey.” dedi. Sayın milletvekillerine burada yaşayarak gördüğüm bir
şeyi ifade edeyim, ne kadar sübjektif ne kadar doğru siz de karar verin.
Bakın, gelir
testi nasıl yapılıyor? Daha doğrusu, 18 yaşını bitirmiş, eğer öğrenci değilse
veya öğrenciyse de anasının babasının herhangi bir sosyal güvenliği yoksa, bu anlamda, oturduğu evin aile gelir testi yapılıyor
veya gelir testi yaptırmayanlar en üst noktadan yani 300 küsur lira her ay o
genel sağlık sigortasına para ödemek zorundalar. Bundan haberdar olmayan milyonlarca
genç var.
Ben yine bir
vatandaşa yardımcı olmak açısından, 18 yaşını bitirmiş bir lise öğrencisi için,
ameliyatına da yardımcı olayım diye o gelir testiyle ilgili gittiğimde, bakın,
ağabeylerinin yanında oturuyor, annesinin, babasının herhangi bir sosyal
güvencesi yok ama ağabeylerinin gelirlerini teste tabi tuttukları için bir sürü
borç çıkarmışlar. Hâlâ o vatandaş ameliyatını olamadı, o şekilde bekliyor.
Yine, oraya
gittiğimde gözümle şahit olduğum, bir babanın feryadını işittim. Çocuğu sakat,
çalışamaz durumda, 26-27 yaşlarında. Diyor ki baba: “Ya, ben zaten bu çocuğa iş
bulamıyorum, zaten ben engelli olduğu için birçok fedakârlıkla bu çocuğu bu
yaşlara getirdim. Bir de genel sağlık sigortası için benden niye para
istiyorsunuz?” Tabii ki oradaki memur da haklı olarak diyor ki: “Kanun böyle.”
Şimdi, 18 yaşını bitirmiş, öğrenci olmayan bir gencin ailedeki yükümlülüğü
bitiyorsa, eğer o gencin herhangi bir geliri varsa, kira geliri vesaire, onun
üzerinden alınması gerekir. Dolayısıyla, genel sağlık sigortası sisteminde
ciddi anlamda sıkıntılar var Sayın Bakan. “Kanun böyle.” deyip bunu üzerinizden
atamazsınız. Bunun için de tekrar bir çalışma yapmanız gerekir.
Fonlarla ilgili
çok fazla söze giremedim ama bu kanundakinin dışında, özellikle İşsizlik
Fonu’na, 2002 yılı başında başlayan bu İşsizlik Fonu’na yatan 69 milyar lira
para var. Bu 69 milyar liranın bugüne kadar ancak ve ancak 6 milyar lirasını
işsizlik parası olarak ödemişsiniz. Türkiye’de, kayıtlı, rakamlara göre 2
milyon 800 bin işsiz var. Birtakım, daha genişletirseniz 4 milyonun üzerinde
işsiz var. Bu noktada bir an önce işsizlere, işlerinden ayrılanlara hak
ettikleri… O fona konulan paraları birtakım yerlere ayırıp veya birtakım
açıklarınızı finanse etmek yerine, hakkını vermek üzere, işçilere daha iyi
şartlar oluşturmak üzere yeniden birtakım girişimlerde bulunmanız gerekir.
Bizim bütçeye ret
vereceğimizi ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Nursel Aydoğan.
Buyurun. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi
öncelikle saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, hepimizin bildiği gibi, bu Meclisin bir tutuklu vekiller sorunu
var, tutuklu vekiller problemi var ve iki buçuk yıldan beri de bu sorun
Meclisin gündemindedir. İlginçtir, iki buçuk yıldan beri bu sorun hâlen
çözümlenmemiş bir sorun ve şimdi, bu şekilde, Diyarbakır 5. ve 6. Ağır Ceza
Mahkemelerinin verdiği bir kararla önümüze tekrar gelmiş bulunmaktadır.
Şimdi, iki buçuk
yıldan beri, tutuklu milletvekilleri sorununun çözülmesi için Barış ve Demokrasi
Partisi olarak inanılmaz bir mücadele verdik. Bu mücadelenin bir kısmını
Mecliste sürdürürken, diğer kısmını, asıl önemli olanı sokakta verdik,
alanlarda, meydanlarda verdik. Yapmadığımız eylem ve etkinlik kalmadı.
Mitingler yaptık, basın açıklamaları yaptık, oturma eylemleri yaptık. Yani,
yaptığımız bütün eylem ve etkinliklerin karşısında, Mecliste bir tek gün
tutuklu vekillerin problemi gündeme gelmedi. İktidar partisi AKP, ne yazık ki
bu kadar eylem ve etkinliği, bu kadar halkın kendi seçtiklerini, iradesini
Mecliste görmek istediğiyle ilgili talebi görmezden geldi.
Şimdi, gerçekten
demokrasilerde böyle midir arkadaşlar? Demokrasiye inanıyorsak, demokrasiyi
benimsiyorsak… Demokrasi nedir, bunu hepimizin bilmesi gerekir. Biliyoruz da
zaten, biliyoruz ama yapmıyoruz. Yüzde 50 oyla iktidara gelmiş bir parti.
Binlerce insan sokaklara çıkıyor, alanlara, meydanlara çıkıyor, “Siyasi irademi
hapsedemezsiniz.” diyor; yüzde 50 oy almış olan bir iktidar partisi, bütün bu
halkın talebini, istemini görmezden geliyor. Demokrasi bu demek değildir ki.
Siz sokakları dikkate almayacaksanız, insanların sokağa çıkıp yaptıkları
eylemleri, etkinlikleri dikkate almayacaksanız, o zaman bu ülkede bir
demokrasiden söz etmek mümkün değil.
Öyle midir
gerçekten demokrasinin işlediği ülkelerde? En beğenmediğiniz, eleştirdiğiniz
İsrail’de halk çıktı sokaklara, ev kiralarının yüksek olduğuyla ilgili, 100 bin
kişiyle bir eylem yaptı. Ertesi gün İsrail’in Başbakanı çıktı, “Ben bununla
ilgili konuyu gündeme getiriyorum ve derhâl ev kiralarıyla ilgili problemi
çözeceğim.” dedi. Eğer demokrasi varsa, inanıyorsak, işte budur arkadaşlar.
Sokağa çıkanı, eylem yapanı, talep edeni göreceksiniz. Bunu görmüyorsanız,
demokrasiye inanmıyorsunuz demektir.
Şimdi, vakit
hâlen çok geçmiş değildir. Meclisin önünde bir görev duruyor. Yani, tutuklu
milletvekillerinin sorunu, bu ülkedeki, Diyarbakır’daki iki özel yetkili ağır
ceza mahkemesinin yetkisine, sorumluluğuna bırakılacak bir konu değildir, konu
olmadığı da anlaşılmıştır zaten. Son derece keyfî bir kararla, hukuku
katlederek bir karar vermişlerdir.
Bu Türkiye’de en
yüksek yargı organlarından biri de Anayasa Mahkemesidir. Anayasa Mahkemesinin
kararları herkesi bağlar; toplumu bağlar, bireyleri bağlar, Hükûmeti bağlar,
mahkemeleri bağlar, herkesi bağlar. Böyle bir karar alınıyor ama bakıyorsunuz,
bir iki savcıyla üç beş mahkeme heyeti Anayasa Mahkemesinin bu kararını boşa
çıkarıyor. Şimdi, demek ki biz bu kararı üç beş savcı, üç beş hâkime, onların
keyfiyetine bırakmayacağız. Meclisin bu konuda bir görevi var, bir sorumluluğu
var, halkın taleplerini ve istemlerini görmezlikten gelemez. Hâlen, bu yasanın
değiştirilmesiyle ilgili önümüzde bir görev ve sorumluluk var. Meclis en kısa
zamanda… Arkadaşlarımız ağır ceza mahkemesine, bir üst mahkemeye başvuru yaptılar.
Tabii ki mahkemenin kararını bekleyeceğiz ama eğer o mahkemenin kararı da
olumsuz gelirse Meclis bu anlamda üzerine düşen görevi hızla yerine
getirmelidir diyoruz.
Şimdi,
arkadaşlar, ağır ceza mahkemesinin verdiği bu karar, inanmanızı istiyorum ki,
sadece tutuklu milletvekillerinin tutuklu kalmasıyla ilgili bir karar değildir.
Bunu hepimizin anlaması, bilince çıkarması gerekir. Bu karar, Türkiye’de
yürümekte olan çözüm sürecine bir darbedir değerli arkadaşlar. Bu karar oradaki
2 hâkimin kendiliğinden, bireysel olarak verdikleri bir karar değildir. Nasıl
ki Hakan Şükür AKP’den kendi isteğiyle istifa etmediyse, oradaki mahkeme
başkanları, üyeleri de -yani ben muhalif olanlara demiyorum, bu karara imza
atanlar- kendileri bu kararı vermemişlerdir, bir yerlerden aldıkları emir ve
talimatla bu kararı vermişlerdir.
Şimdi, bu karar,
o kadar basit bir karar değildir. Bu kararı verenler istiyorlar ki PKK hemen
ateşkesi bozsun, silaha sarılsın, gelsin tekrar silahlı mücadeleye başlasın,
binlerce insan gerçekten bu ülkede tekrar yaşamını yitirsin. Bu karar, öyle
basit, 5 tane BDP milletvekilinin tutuklanmalarını gerektiren,
tutuklanmalarıyla ilgili bir karar değildir ki. Esas önemli yönü burasıdır,
esas, Meclisin görmesi gereken yeri burasıdır. Eğer biz bunu görmezsek,
gerçekten çok büyük çabalarla, emeklerle başlatılmış olan bu süreci tekrar,
bozulmayla karşı karşıya bırakmış olacağız değerli arkadaşlar. O nedenle,
hepimizin bu konuda son derece dikkatli olması gerekiyor, son derece uyanık
olması gerekiyor bu süreci bozmak isteyenlere karşı.
Yani bu süreç
şimdi bozulmak istenmiyor, bu sürecin bozulmak istenmesiyle ilgili süreç iki
sene önce başladı. Bugün mahkemelere bu kararı aldıranlar, bir süre önce, MİT
Müsteşarı Sayın Hakan
Fidan’ı da tutuklamak almak istediler, onun da ifadesini almak istediler. Ama, Sayın Hakan Fidan
onlara teslim olmadı, bu anlayışa teslim olmadı. Eğer bunu başarabilselerdi,
eğer bunu yapabilselerdi, arkadan, Sayın Başbakanı da aynı şekilde belki
tutuklamak için mahkemelere götürecekler, savcı karşısına çıkaracaklardı ama
Sayın Başbakan da bu konuda direndi. Evet, direnmesiydi, süreç bu şekilde bu
noktaya gelmeyecekti. İşte, bu süreci başlatanlar, şimdi bu şekilde devam
ettirenlerdir ama biz bu gelişmeleri, bu zihniyeti çok iyi okuyoruz. Onlara
pabuç bırakmayacağız, herkes bunu böyle bilsin. Kimsenin gücü bu ülkede artık
bu barışın, bu çözüm sürecinin engellenmesine yetmeyecektir. Bu operasyonları
yapanlar da aynı zihniyettir, bu operasyonların arkasında da çözüm sürecini
sabote etmek vardır. Evet, net söylüyorum: Hükûmetin gücünü azaltmak
istiyorlar, Hükûmeti farklı şeylerle muhatap hâline getirip çözüm sürecinde
daha dik durmasını, daha çözüm sürecinin arkasında durmasını engellemeye
çalışıyorlar. Biz bunu anlamayacak kadar apolitik değiliz, biz bunları
çözmeyecek kadar politikanın, siyasetin uzağında değiliz; bütün bunları çok iyi
anlıyoruz. Hükûmetin içerisine sokulmak istenen durumu da çok iyi anlıyoruz,
çok iyi biliyoruz ama başaramayacaklar.
Şimdi, bazı
arkadaşlar diyorlar ki “5 tane emniyet müdürünü niye görevden aldınız?” Şimdi,
bu operasyon basit bir operasyon değildir ki. Yapacaktınız, niye altı ay önce
yapmadınız, niye iki sene önce yapmadınız? İki seneden beri teknik takip var bu
işleri yapanlara. Yani bu operasyonu yapanlar, bu emniyet müdürleri, öyle basit
değildir.
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Ya, oraya söyleyin!
NURSEL AYDOĞAN
(Devamla) – Evet, ben, arkadaşlara söylüyorum, milletvekili arkadaşlara
söylüyorum. Bu gelişmeleri hepimizin iyi okuması lazım.
Öyle
kendiliğinden bu sürece…
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Oraya söyleyin! Oraya söyleyin!
NURSEL AYDOĞAN
(Devamla) – Hayır, oraya değil, size söylüyorum.
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Niye? Neden bize söylüyorsunuz? Onlara söyleyin.
NURSEL AYDOĞAN
(Devamla) – İlla ki diyorsunuz “Emniyet müdürlerini niye görevden aldılar?”
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Yolsuzluğa devam etsinler, devam etsinler! Söyleyin, devam
etsinler!
NURSEL AYDOĞAN
(Devamla) – Alacaklar tabii ki. Onlar alacaklar tabii ki, o emniyet müdürlerini
de görevden alacaklar. Onların yaptığı basit bir iş değildir.
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Söyleyin, devam etsinler! Devam etsinler!
NURSEL AYDOĞAN
(Devamla) – Basit bir iş değildir. Elbette ki bunu söylerken bu ülkede
yolsuzluk yapılsın, rant yapılsın, bakanların çocukları bunlara bulaşsın demek
istemiyoruz…
HASAN ÖREN
(Manisa) – Ne demek istiyorsunuz?
NURSEL AYDOĞAN
(Devamla) – …ama bunu yapan zihniyetin çözüm sürecini sabote etmekle alakası
var, ilgisi var diyorum, sadece bunu izah etmek istiyorum. Herkesin bunu böyle
bilmesi gerekir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Madde üzerinde,
şahıslar adına…
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, Diyarbakır
Milletvekili Nursel Aydoğan’ın 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın 11’inci maddesi üzerinde BDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
- Sayın Başkanım, şimdi, yani, Allah aşkına, bir yolsuzluk varsa, kim
çıkarıyorsa çıkarsın, kim ortaya koyuyorsa koysun. “Niye bugün çıkardınız, niye
yarın çıkardınız?” denmez; yolsuzluk varsa üzerine gidilir, kim, ne zaman
yapmışsa bunun hesabı sorulur. Sayın Bakan da bunu izah etti demin, “Sonuna
kadar gidilsin.” diye. Ben samimiyetine inanıyorum ama Hükûmetin samimiyetine
inanmıyorum. Hem yolsuzluğu çıkaran emniyet müdürlerini görevden alacak…
BAŞKAN –
Anlamadım ben Sayın Halaçoğlu.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) - …hem şube müdürlerini görevden alacak…
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Bakan Bey Hükûmetin temsilcisi olarak orada oturmuyor mu
Başkanım?
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) - …hem savcıları görevden alacak. Böyle bir saçma şey olmaz! Bunun
hesabı, kim olursa olsun sorulmak zorundadır.
BAŞKAN –
Kayıtlara geçti.
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Oyunu gördük, oyunu! Hocam, oyunu gördük!
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Oyun veya oyun değil; yapılmış mı, yapılmamış mı, ona bakın siz.
BAŞKAN – Sayın
Halaçoğlu, bir saniye…
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Gizlemenin gereği yok ki, kim yapmışsa…
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Yahu, ayakkabıda 4,5 milyon dolar çıkmış, “oyun”
diyorsunuz. Böyle bir şey olur mu ya!
BAŞKAN – Sayın
Türkoğlu, bir saniye…
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – O yönü de var, bu yönü de var; çok yönlü.
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Ama, olmaz ya!
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Olmuş mu, olmamış mı? Olmuşsa, kim yapmışsa üzerine gideceksin.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Hocam, hukuk bunun üzerine gidecek, sonuna kadar takipçisi
olacağız.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Ama bakın, görevden aldıklarınız…
BAŞKAN – Sayın
Halaçoğlu, Sayın Baluken bir şey söyleyecek, onu dinlemek istiyorum. Sonra,
kaldı ki Sayın Aydoğan bu emniyet müdürleriyle ilgili fikrini söyledi. O da bir
fikir, dolayısıyla sizinki de bir fikir; tamam.
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Adamlar çalmış, oyun da oyun…
BAŞKAN - Buyurun.
3.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Diyarbakır
Milletvekili Nursel Aydoğan’ın 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın 11’inci maddesi üzerinde BDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Sayın Halaçoğlu’nun konuşmasından sonra, hani, sanki,
Barış ve Demokrasi Partisi olarak, burada konuşan sayın hatibimiz
“Yolsuzlukların üzerine gitmesin.” der gibi bir algı oluştu.
BAŞKAN – Yok,
şimdi kayıtlara geçiriyorsunuz.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Bunun tutanaklara geçmesi açısından şunu
ifade edeyim: Biz, Barış ve Demokrasi Partisi olarak, ortaya çıkan hem bu
yolsuzluk kirliliğinin hem de devlet içerisindeki otonom örgütlenmenin
çözülmesi için Meclisin inisiyatif alması gerektiğini, bağımsız araştırma
komisyonlarıyla hem sonuna kadar yolsuzlukların üstüne hem de sonuna kadar bu
paralel devlet yapılanması üstüne gittiğini bugün ifade ettik.
Diğer taraftan,
emniyet müdürlerinin alınmasıyla ilgili de bir haftadır burada bas bas
bağırıyoruz. Yüksekova’da 3 genci katleden emniyet müdürünü almayan AKP’nin,
kendisine dokundu diye 5 emniyet müdürünü almasının sorgulanması gerektiğini
ifade ediyoruz.
BAŞKAN – Tamam,
kayıtlara geçti Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Son bir cümlem…
BAŞKAN – Geçti
ama. Şimdi, bakın, kayıtlara geçti.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Son bir cümle…
BAŞKAN – Tek bir
cümle o zaman.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Yine, savcılarla ilgili, kendisine dokunduğu zaman müdahale eden
anlayışın, tutuklu vekillerle ilgili de karar veren savcı ve hâkimlerle ilgili
de aynı tutumu göstermesi gerektiğini söylüyorum.
BAŞKAN – Paragraf
oldu. Tamamdır.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Şimdi, şahıslar adına…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan, partimize de sataştı.
BAŞKAN – Aslında
sataşma yok ama buyurun, siz de kayıtlara geçirin, eşitlik sağlansın.
4.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Diyarbakır
Milletvekili Nursel Aydoğan’ın 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın 11’inci maddesi üzerinde BDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan, para görüntüleri ortada, 5 tane kasa ortada, para
sayma makinesi ortada. Bütün bunlar ortadayken bunlar komplo mu? Yani, yazık!
Bunu insan nasıl savunabilir? Bugün bütün görüntüler ortadayken, savcılar
görevden alınmışken, polis müdürleri görevden alınmışken nasıl bunu çözüm
sürecine bağlıyor? Bu, gerçekten, yani ne satranca uygun ne zekâya uygun ne
siyasete uygun. Bu hiçbir şeye uygun değil, bu ahlaka da uygun değil.
BAŞKAN – Neyse…
Sayın Aydoğan’ın fikri öyle.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Yani, ortada, görüntüler ortada. Nasıl olur da soruşturma yürürken
polis müdürlerini görevden alıyorsunuz, savcıyı görevden alıyorsunuz? Yani,
ortada.
BAŞKAN – Şimdi
kayıtlara geçti.
MUHARREM İNCE
(Yalova) - Bırakın insanlar araştırsın, sonuna kadar üzerine gitsin demeniz
varken ne diye… Hükûmetin avukatlığı BDP’ye mi düştü? Hükûmetin
avukatlığını…(BDP sıralarından gürültüler)
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Ne demek ya?
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Ne demek? Avukatlığını yapmıyoruz biz AKP’nin.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan…
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Şimdi,
evet, çarşı karıştı.
Bir saniye… Sayın
Ünal’a da vereyim.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Tamam,
sizin hakkınız baki.
Buyurun Sayın
Ünal.
5.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, Diyarbakır
Milletvekili Nursel Aydoğan’ın 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın 11’inci maddesi üzerinde BDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, burada bir milletvekilinin kürsüde bir siyasi
okuma yapması neden bizi rahatsız ediyor? Kendi siyasi okumasını, kendi politik
okumasını kürsüde paylaşabilir ve meseleleri bu şekilde gördüğünü ve kendi
siyasi okumasını da bu şekilde yaptığını ifade edebilir, bu da en doğal
hakkıdır. Kaldı ki yargı süreci devam ederken… Türkiye Büyük Millet Meclisi
yargı makamı değildir. Dolayısıyla, yargı süreci devam eden bir hususu, sanki
yargı sonuçlanmış ve mahkeme kararını vermiş ve suç sabit olmuş gibi burada
siyasilerin değerlendirmesi hem toplumsal sorumluluğa hem de siyasi sorumluluğa
uygun değildir.
BAŞKAN –
Kayıtlara geçti.
Şimdi, buyurun.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Kürsüden mi cevap vereyim, buradan mı?
BAŞKAN – Ben,
önce… Sayın İnce’nin sataştığını mı düşünüyorsunuz?
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Hükûmetin avukatlığını BDP yapıyormuş gibi bir cümle kullandı.
BAŞKAN – Bir
dakika, bir dakika… Tamam, onu anladım da… Genelde, muhalefet partileri
birbirine sataştı diye söz vermek hiç olmuyordu da burada yani karşılıklı,
iktidar-muhalefet arasında.
Buyurun.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkanım, neden ben buradan konuşuyorum?
SIRRI SAKIK (Muş)
– Biz mağduruz, onun için.
BAŞKAN – Şimdi, o
da size sataşırsa… Bakın, ben önce bir eşitlik yaptım herkese, kayıtlara
geçirdik sözlerinizi ama o arada “BDP, Hükûmetin avukatı mı oldu?” sorusu
üzerine bir sataşmadan aldı. Şimdi o size sataşırsa size de veririm. Dikkatle
dinleyin.
Buyurun Sayın
Baluken.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin yaptığı açıklaması sırasında Barış ve Demokrasi
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi, demin
burada konuşan arkadaşımızın ifadelerinden farklı bir şey algılamış
olabilirsiniz ama BDP'nin bu konudaki duruşu ve ifadeleri son derece nettir.
BDP, burada, AKP Hükûmetini, bu çözüm sürecindeki yaklaşımlarından dolayı en
fazla eleştiren ve çözüm sürecini bitirme riskini de -bu Hükûmetle- Meclisin
gündemine taşıyan bir konumda tanımlıyor.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Gezi’de de öyle.
İDRİS BALUKEN
(Devamla) – Bu konuda bugüne kadar yapmış olduğumuz açıklamaların tamamında
bunu ifade ettik. En son Yüksekova’da yapılan katliamda da “Evet, ortada bir
provokasyon var, bir paralel örgütlenme var ama AKP de bu paralel örgütlenmenin
suç ortağıdır.” dedik, “Bunun gereğini yerine getirmediği sürece bütün
sorumluluk Hükûmettedir.” dedik. Bugün de aynı şeyi söylüyoruz. Alabildiğince
kirlilik içerisine bulaşmış, pislik akıtan bir yolsuzluk skandalıyla karşı
karşıyayız. Bunu getirip savunacak hâlimiz yok, sonuna kadar üstüne gidilmesi
lazım ama bu üstüne gidilme işini artık AKP Hükûmetinin yerine getirme
güvenilirliği de kalmamıştır. O nedenle, bu işi Meclis yapmalıdır diyoruz.
Diğer taraftan,
bu kadar derin bir organizasyonla paralel bir otonom yapının da üzerine
gidilmesi gerektiğini ifade ediyoruz. Bunun için de Meclis inisiyatif
almalıdır. O nedenle, açık ve net söyleyeyim, bütün bu suçların tamamında AKP
ortaktır; Yüksekova’daki katliamda, tutuklu vekillerin serbest bırakılmamasında
ve birkaç gündür ortaya çıkan pisliklerin tamamında ağır sorumluluk
Hükûmettedir.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Arkadaşın öyle demedi.
İDRİS BALUKEN
(Devamla) – Gereğini yerine getirir, bu konularla ilgili kendi sorumluluğunu
yerine getirip paralel devleti ortaya çıkaran farklı bir tutum ortaya koyarsa o
zaman biz bununla ilgili farklı şeyler ifade edebiliriz. Şu anda gerek süreçle
ilgili gerek bu paralel devletin yaptığı bütün pisliklerle ilgili bütün
sorumluluk AKP Hükûmetinin kendisindedir.
Teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu
Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
BAŞKAN – Şahıslar
adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Oya Eronat, buyurunuz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
OYA ERONAT
(Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 11’inci maddesi üzerine şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Ben, bugün, İnsan
Hakları Komisyonunun Mağdur Hakları Alt Komisyonu hakkında biraz bilgi vermek
istiyorum. Mağdur hakları sadece Türkiye’yle alakalı bir konu değil, bu,
dünyayla alakalı bir konu. 1940 yılında ilk defa dünyada “Mağdur vardır.”
cümlesi literatüre girmiştir. 1960’dan sonra kadın haklarıyla ilgili yapılan
çalışmalar sonucu 2004 ve 2005 yıllarında CMK ve TCK’ya “Mağdur vardır.”
cümlesi eklenmiştir. Evet, mağdur vardır ama haklarını ne kadar biliyor? Bir de
kim mağdur, kim suçtan zarar gören?
Şimdi, bir trafik
kazasını örnek verelim: Bu trafik kazasında hayatını kaybeden kişi mağdur ama
onun eş ve çocukları suçtan zarar gören kapsamına giriyor. Bunu cinayet ve
benzeri gibi suçlar için de söyleyebiliriz. Bir de mağdur hakkını ne kadar
biliyor? İlk beyanda çok büyük sorunlar yaşanıyor. Hâkim soruyor: “Şikâyetçi
misin?” Cevap: “Evet, şikayetçiyim.” Hemen yasa gereği 2’nci soruyu soruyor:
“Peki, davaya katılacak mısın?” Cevap: “Hayır, katılmayacağım; aman aman,
katılmak istemiyorum.” Davaya katılmayı mahkemeye gidip gelme olarak algılıyor
yani müdahil olmuyor. O zaman da hâkim günlük telaşı içinde eğer davaya
katılmanın mahkemeye gidip gelmek olmadığını mağdura açıklayamamışsa mağdur
daha sonra yargılama sonucu temyize gitme hakkını kaybediyor. Bu konularda
sıkıntılarımız var.
Bir diğer sıkıntı
da ulaşım konusunda yaşanıyor. Sanık, cezaevinden adli tıbba, doktora veya
başka bir şehirdeki mahkemeye cezaevi araçlarıyla, ring araçlarıyla
gidebilirken mağdurun bu tip hakları yok. Yalnızca adli tıbba gitmesi
gerekirken ona imkân sağlanabiliyor ama dönüşte gene imkânları yok, bunda da
büyük sıkıntılar var.
Bir de kurumlarda
ve devlette çalışma şartı hükümlülerde yüzde 2 iken mağdurlarda böyle bir şart
yok. Diyelim ki işte, bir ailenin geçindirmekle yükümlü erkeği trafik kazasında
hayatını kaybetti, onun eş ve çocukları mağdursa, bunlar için, yasada,
kurumlarda çalışma şartı yok, bunlar için böyle bir yasa tasarısı da yok. Bu
tip eksiklerin de giderileceğini umuyoruz. Bu konuda, Adalet Bakanlığı
bünyesinde üç hafta önce Mağdur Hakları Daire Başkanlığı kuruldu. Gerçi, çok
çiçeği burnunda bir daire başkanlığı ama çalışmalarına başladı, inşallah,
verimli sonuçlar elde edeceğiz.
Gene, son zamanlarda,
çocuklarla ilgili, 2011 yılından itibaren güzel çalışmalar yapıldı. Çocuklara
yönelik istismar ile mücadele kapsamında 2011 yılı Mayıs ayında çocuk izleme
merkezleri kuruldu, “ÇİM” diyoruz bunlara. Çocuklara bilinçli ve etkin bir
şekilde müdahale etmek amacıyla, adli ve tıbbi işlemlerin bu alanda eğitimli
kişiler tarafından tek seferde yapılması için bu merkezler açıldı. Daha önce,
çocuğun bu mağduriyetini veya ifadesini hem adliyede hem adli tıpta defaaten
anlata anlata mağduriyeti ve yaşadığı travma daha fazla, katlanarak artıyordu.
Ben sözlerimi
daha fazla mağduriyetlerin yaşanmaması üzerine bitiriyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Şahıslar adına
son söz İstanbul Milletvekili Sayın Sırrı Süreyya Önder’de.
Sayın Önder yok
mu? Geçti sayacağım.
SIRRI SAKIK (Muş)
– O açlık grevinde, aklı başında değil.
BAŞKAN – Hayır,
grevi yan odada yapıyor.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Geldi, geldi.
BAŞKAN – Ya,
muhterem, öyle olur işte.
Buyurun. (BDP
sıralarından alkışlar)
SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (İstanbul) – Sayın Başkan, kıymetli arkadaşlar; gecikmemi bağışlayın.
İçeride Sayın Arınç’ın yaptığı söylem aşırmasını dinliyordum. Aklımda kalan son
cümleyi söyleyeyim, diyordu ki: “Bu kadar ilgisiz tutuklamalar olur mu?
Çağırdığınız zaman gelecek insanlar sabahın köründe tutuklanır mı?” falan. (BDP
ve CHP sıralarından gülüşmeler)
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Bu cümlelere çok aşinayız.
İDRİS ŞAHİN
(Çankırı) – Bu cümleleri Sayın Başbakan Yardımcısı kullanmaz, tutuklamayla
gözaltının ne anlama geldiğini gayet iyi bilir Sırrı Bey.
SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (Devamla) – İşte, şimdi orada arkadaşlar, bak, bu yan odada… Hâlen devam
ediyor.
İDRİS ŞAHİN
(Çankırı) – Gözaltıyla tutuklamanın farkını bilirsiniz.
SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (Devamla) – İşte, ben biliyorum da… Biz bilmekle de kalmadık, biz çok
yaşadık, siz yeni öğreniyorsunuz, o yüzden Sayın Naim’siz İdris Şahin. (BDP
sıralarından gülüşmeler, alkışlar)
Burada yok, değil
mi?
Arkadaşlar, otuz
üç yıl önce bugün bu ülkede çok önemli bir şey oldu. 12 Eylülde DİSK
yargılaması başladı. Yaklaşık 2 bin kişi yargılandı, gözaltına alındı,
tutuklandı. Böyle bir tarihî gün, onun ilk davasının görüldüğü gün.
Sorgulamaları on altı ay sürdü. DİSK Genel Başkanı Abdullah Baştürk’ün sadece
sorgusu yüz dokuz gün sürdü. Yöneltilen suçlama, TİSK’e, İşveren Sendikaları
Konfederasyonuna ve TÜSİAD’a yöneltilmeyen suçlamalardı. Onlar yaptığında meşru
gören cunta, DİSK’in yaptığını bir anayasal suç olarak nitelendirmişti. Bu
yargılama aşağı yukarı altı yıl sürdü ve DİSK, on bir yıl kapalı kaldı. 78 tane
idam isteniyordu, bu altı yıllık duruşmanın sonunda bütün DİSK’ten yargılanan
emekçiler, uzmanlar, aydınlar, bilim insanlarının tümü beraat ettiler fakat Terörle Mücadele
Yasası’na o zaman, o zaman hükûmet olan Özal iktidarı, bugün AK PARTİ içinde o
günkü Özal iktidarında bakan olan birçok arkadaş Terörle Mücadele Yasası’na bir
madde ekleyip DİSK’in malını geri iade ettirmemek için elli bin türlü Ali
Cengiz oyunu oynadılar.
Bu örneği şunun
için verdim: Bu ülkede Anayasa hiç yok; emekçiler söz konusu olduğunda,
solcular söz konusu olduğunda, aydınlar, bilim insanları, ilerlemeden yana olan
insanlar söz konusu olduğunda bu ülkenin anayasası Terörle Mücadele Kanunu.
Hiçbir şekilde bu Anayasa’dan, meri olandan bile müstefit olduğu görülmemiştir
bu adını andığım kesimlerin. Bir de buna inanç temsiliyetlerini ekleyelim,
inancını bir politik duruş olarak dile getiren, zamanında ister İslamcı, Alevi,
ne olursa olsun. Sistem böyle çalışıyor. Terörle Mücadele Kanunu’nu anayasa
yapmış bir sistemden bahsediyoruz ve otuz yıldır mağdurları, mazlumları ve
zalimleri değişiyor ama sistem hiç değişmiyor. Bugün olan bitene
hayıflanacağınıza, dün burada herkesin bu cümlelerle itiraz ettiği şeye siz
bugün iltihak edeceğinize, elde “Gelin demokratik siyasete bir alan açalım;
gelin, bu iradeye kimsenin meydan okumasına fırsat vermeyelim.” seçeneği hiç
değerlendirilmiyor. Niye? Çünkü muktedir olmanın avantajını kimse bırakmıyor.
Siyaset, demokratik siyasal yollar yerine daima sistemin o karanlık, küflü,
bilindik, solcuların, Kürtlerin, Alevilerin çok yakından bildiği sistemler
üzerinden yürüyor, hatta MHP’lilerin. Onun için, bunun mağduru olmayan yok.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (Devamla) - Bu vesileyle, 2’nci gününü idrak ettiğimiz, buna bir
farkındalık yaratmak için yürüttüğümüz bu açlık grevine tekrar dikkatinizi
çekiyorum. Meclis kendi iradesine ve şerefine el koymalıdır yoksa bugün siz
onlara söversiniz, dün onlar size sövüyordu, biz hepinize sitem ediyorduk, hiç
sövmedik. Bunu bu şekilde Meclise havale ediyorum.
Teşekkür ederim.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Soru-cevaba
geçiyorum.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Yüksekova Esendere Gümrük Kapısı’nda hayalî ihracat yaptıkları gerekçesiyle
MASAK tarafından inceleme ve soruşturma açılan işletme sahiplerinin sonuçta
hangi cezalar aldığı kamuoyunca merak edilmektedir. Bu soruşturmanın sonucu ne
oldu?
İkincisi:
Kütahya’da Dumlupınar Üniversitesi Merkez Kampüsü’nde Fizik Tedavi ve
Rehabilitasyon Hastanesi için yapılmış 520 yataklı bir yeni bina var ama üç
yıldır 300-400 bin TL’lik bir ödenek nedeniyle faaliyete geçirilemedi. Bu
konuda yardımcı olabilir misiniz? Sağlık Bakanlığına devri yapılmış olmasına
rağmen, ödenek yetersizliği yüzünden şu ana kadar hizmete sokulamayan bu bina
hizmete sokulabilir mi?
Bir de Kütahya
ili ve bazı diğer illerde taşımalı eğitimde taşıma hizmeti veren servis
ücretlerinin ödenmediği iddiası var…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Özkan…
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Sayın Bakan,
geçtiğimiz günlerde, kanatlı etinde ve yumurtada KDV’yi yüzde 1’den yüzde 8’e
çıkardınız. Bu oran, vatandaşın sofrasında yüzde 7’lik bir fiyat artışı
demektir. Bu uygulamadan vazgeçmeyi düşünüyor musunuz?
Yine, ayrıca,
yemde ve sütte yüzde 8 olan, elektrikte yüzde 18 olan KDV ile mazottaki yüzde
65’lik özel tüketim vergisi ve KDV’yi aşağıya çekmeyi düşünür müsünüz?
Hükûmetin bu konuda bir çalışması var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Öğüt…
KADİR GÖKMEN ÖGÜT
(İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, şu
sıralar -ismini veremediğimiz için Bankacılık Kanunu’na göre- operasyon geçiren
bir kamu bankası genel müdürünün evinde 4,5 milyon dolar bulunduğunu öğrendik.
Sizin, banka genel müdürü atarken daha dikkatli olmanızı rica ediyoruz. Kendi
bankasına bile güvenemeyip evinde para saklayan bir genel müdürden ne
beklemektesiniz?
Daha bir hafta
önce, bu banka vasıtasıyla esnafa ne kadar çok kredi verdiğinizi Başbakan
ballandıra ballandıra anlatmıştı. Övünerek anlattığınız bankanın genel müdür
yardımcıları partinizden milletvekili ve genel başkan adayıdır. Şimdi
“Bürokratları yaptı.” deyip elinizi yıkamaya nasıl içiniz rahat ediyor, bunu
öğrenmek istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Genç…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
soru sormaya gerek yok çünkü sorulara yanlış cevap veriliyor.
Biraz önce,
konuşmasında dedi ki Mehmet Bey “Efendim, devletin kör kuruşunu kimseye
yedirtmeyiz.” Soruyorum: Tayyip Erdoğan’ın çocuklarının, damatlarının
hesaplarını incelediniz mi? En büyük para orada var. Albayrakların hesaplarını
incelediniz mi, Çalık’ın hesaplarını incelediniz mi, Taşyapı’nın hesaplarını
incelediniz mi? İncelemediniz. Sadece gidiyorsunuz, işte, rakiplerin
hesaplarını inceliyorsunuz. Bu sizin sakladığınız Sayıştay raporunda, Merkez
Uzlaşma Komisyonunda sizin bazı milletvekillerinin de mali müşavir olduğu bazı
firmaların çok büyük vergi alacaklarının silindiği yazılı, bunun için bu
raporları açıklamıyorsunuz. Dolayısıyla, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisine
doğru bilgi verin. Ayrıca, yapılan soruşturmada savcıları görevden almışsınız
yani yeni yeni savcı vermişsiniz, biraz önce söyledi. Polisleri görevinden
almışsınız. Alnı açık bir hükûmet çıkar, istifa eder. “Buyurun, varsa bir
yolsuzluğumuz, hırsızlığımız bulun.” diyecek. Bu, örtbas etmektir hırsızlığı,
arkası kirli olmak demektir, alnı kirli olmak demektir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bu millet size gerekli cezayı verecektir. Lütfen, bunu örtbas
etmeyin.
BAŞKAN – Sayın
Öz…
ALİ ÖZ (Mersin) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
kara yollarındaki taşıtlara 2 tane sigorta yapılıyor. Bir tanesi normal,
zorunlu taşıt sigortası; bir de isteğe bağlı kasko sigorta. Sosyal Güvenlik
Kurumunun bazı hastalıkların tedavisi için, aynı arabalarda, taşıtlarda olduğu
gibi, insanlara da “Belli hastalıklarınıza biz artık bakmıyoruz, ek prim,
sosyal destek primi mutlaka yatırın.” diyerek yeni bir sigorta sistemi
yaratılacağı ifadeleri var. Böyle bir uygulamaya geçilecek mi? Eğer böyle bir
uygulamaya geçilecekse devlet, insanların sağlığı noktasındaki anayasal hakkını
ihlal etmiş olmayacak mı? Birinci sorum bu.
Bir diğer sorum
da… Bugüne kadar Suriye’den ülkemize gelen mülteci sayısı ne kadardır? Bunlara
ne kadar para harcanmıştır? Harcanan kısmın ne kadarı sağlık gideridir? Sağlık
gideri içerisinde de acil durumlar dışında, elektif şartlarda yapılması
gerekenler de yapılıp bunlara sürekli olarak ülke bütçesinden kaynak aktarılmış
mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Erdemir…
AYKAN ERDEMİR
(Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Hürriyet gazetesi yazarı Tolga Tanış 15 Aralık 2013 tarihinde yayımlanan
makalesinde Birleşmiş Milletler ve TÜİK kaynaklarında Türkiye’den Suriye’ye
haziran ayından bugüne kadar 47 ton silah ihraç edildiğinin görüldüğü bilgisini
paylaştı. Gümrük bildirimlerinin ve ihracat verilerinin bu derece ayrıntılı ve
gerçeği yansıtır bir şekilde tutulmasından dolayı duyduğum memnuniyeti ifade
etmek ve bu konuda görevini layıkıyla yapan görevlilere teşekkür etmek istedim.
Suriye’ye silah ambargosu uygulandığını iddia eden Hükûmet yetkililerimizin
açıklamalarının gerçeği yansıtmadığını kanıtlayan bu görevlilerimizin
gayretkeşliği bizleri ziyadesiyle mutlu etmiştir. Allah kendilerinden razı
olsun.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Bakan,
buyurunuz.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi, tabii,
1’inci sorudan başlayacağım. 20/07/2011 tarihinde,
Gümrük ve Ticaret Bakanlığının denetim elemanı görevlendirmesi talep edilmiş
MASAK tarafından, denetim elemanları görevlendirilmiş. Denetim elemanı
tarafından Aklama Suçu İnceleme Raporu düzenlenmiş. Raporda 5237 sayılı Türk
Ceza Kanunu’nun 282’nci maddesi kapsamında suç duyurusunda bulunulmuş olup
rapor ilgili savcılığa gönderilmiştir. Şu anda, bendeki bilgi bu kadar.
Savcılık ve mahkeme süreci –muhtemelen- devam ettiği için, arkadaşlar sonuca
ilişkin bana bir şey getirmediler.
Şimdi,
Dumlupınar’daki sağlık tesisiyle ilgili olarak, eğer hakikaten ödenek ihtiyacı
sizin söylediğiniz gibi sadece 300-400 bin liralık bir ihtiyaçsa memnuniyetle
karşılarız.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Teşekkür ederim.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Taşımalı eğitime ilişkin iki gündür sorular geliyor
değerli arkadaşlar. Taşımalı eğitim ödenekleri ülke genelinde zamanında
yapılıyor yani ödenekler aktarılıyor, herhangi bir sıkıntı yok ama bazı il ve
ilçelerde Millî Eğitim uygulamaları vesairesi nedeniyle mahallî düzeyde
sıkıntılar varsa ben bilmiyorum. Ama, az önce Millî
Eğitim Bakanımız da buradaydı yani Maliye Bakanlığı olarak biz o ödeneklerin
tamamını serbest bıraktık, bırakıyoruz. O anlamda bir sıkıntı yok. Sadece Millî
Eğitim Bakanlığının büyükşehirlerde kapsamı genişleten bir yönetmelik çalışması
vardı, ona ilişkin henüz uygun görüş vermedik, büyükşehirlerden bahsediyorum.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, beyaz ette -yani daha doğrusu, işte, “kanatlı” dediniz- eskiden de
KDV oranı perakende yüzde 8’di, bugün de yüzde 8, dolayısıyla vatandaşa
yansıması yok. Şöyle bir şey olmuştu: Tarım Bakanlığının talebi üzerine, et
ürünlerinde toptan –bakın, toptan diyorum- satışlarda KDV 1’e çekilmişti,
perakende yüzde 8’deydi. Fakat sonradan, özellikle tavuk üreticileri geldiler,
“KDV iadeleri biraz zaman alıyor ve bu zaman almasından -bizim sektör kayıt
içerisinde- dolayı da biz büyük bir finansman yüküyle karşı karşıyayız. Ne olur
bu KDV’yi eski hâle getirin yani kırmızı etle bizi karıştırmayın, bu hâle
getirin.” dediler, talepleri o yönde oldu. Biz sektörün talebine binaen bu
düzenlemeyi yaptık. Vatandaşa yansıması olmayacak çünkü nihai tüketiciye
satıcıda KDV yüzde 8’di, yine yüzde 8. İndirilen KDV eskiden toptandaydı, şimdi
toptanda da yüzde 8’e çıkarttık, böylece bu sorunu çözmüş olduk.
Değerli
arkadaşlar, akaryakıt ürünlerinde vergi yükünün yüksek olduğunu ben defalarca
söyledim. Benzinde yaklaşık yüzde 60, motorinde yaklaşık yüzde 50’dir. Bu
oranlar yüksektir ama şunu da söyledim: 2002 yılına oranla da bu oranlar
yükselmemiştir ama bu, yüksek olmadığı anlamına da gelmiyor. Şu anda, indirmeye
yönelik bir çalışmamız yok, nedeni de şu: Hadi, bırakalım bütçeyi bir kenara,
gelir saikini bir kenara bırakalım, geçen sene, biz doğal gaz ve petrol
ithalatı için 60 milyar dolar ödemiş bir ülkeyiz, bu yüksek bir rakamdır,
sürdürülebilir bir rakam değildir. Şimdi, bunun üzerindeki vergileri indirerek
bunun tüketimini artırmanın önünü açamayız değerli arkadaşlar, açık ve net
olarak söyleyeyim.
Şimdi, kamu
bankası genel müdürümüzle ilgili olarak, değerli arkadaşlar, tekrarlıyorum: Kim
olursa olsun, ismi cismi ne olursa olsun, kim hata yapmışsa yargı gereğini
sonuna kadar yapsın. Bunun için yargıya her türlü desteği veririz. Aramızda
-bakın, ben genel konuşuyorum- hata yapmış olanlar olabilir, önemli olan
bunların yargı, hukuk önünde tam cezasına çarptırılmasıdır. Bunun için, biz
yargının arkasında olacağız, yargıya gereken desteği vermek durumundayız,
vereceğiz.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Onu atayanın sorumluluğu yok mu?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Arkadaşlar, açık ve net: Bak, benim söylediğim çok
açık ve net: Kim olursa olsun, hata yapılmışsa…
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – İngiltere’de böyle mi olurdu? Siz İngiltere’de yetiştiniz,
İngiltere’de de böyle mi olurdu?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Değerli arkadaşlar, müsaade ederseniz, diğer sorular
da var.
Şimdi, Sayın
Genç, bakın, hiçbir yolsuzluğu örtbas etme gibi bir derdimiz yok. Bahsettiğiniz
şahıs veya şirketler denetlenmiş olsa dahi, ben vergi mahremiyeti nedeniyle
denetlenip denetlenemediğini söyleyemiyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Onun ardına sığınıyorsunuz.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Sayın Genç, bakın, bunu defalarca tekrarladım. Vergi
mahremiyetini bu Meclis kaldırsın, ben memnuniyetle kimin denetlendiğini, kimin
denetlenmediğini sizlerle paylaşmaktan büyük gurur duyarım.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – O bahaneye sığınıyorsunuz, tamamen örtbas ediyorsunuz.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, değerli arkadaşlar, Sosyal Güvenlik Kurumunun
ilave bir prim, ilave bir sigorta yaptırtma hususuna ilişkin bir çalışmanın
farkında değilim. Böyle bir çalışma varsa benim bilgim yok. Bu konunun birinci
muhatabı tabii…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Süremiz
doldu.
Teşekkür
ediyorum.
Şimdi, madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
"2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı"nın 11 inci maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki
"... ve diğer ayni ve nakdi imkânlar birlikte ..." ibaresinin madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
İstanbul
BAŞKAN –
Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTUĞRUL SOYSAL
(Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Tamam.
Gerekçeyi
okutuyorum.
Gerekçe:
AKP
iktidarlarının 5018 sayılı Kanuna aykırı uygulamaları, Maliye Bakanına 5018
sayılı Kanuna aykırı olarak verilen yetkiler ile ödenek üstü harcamalarda öne
çıkmaktadır.
5018 sayılı
Kanunun "ödenek aktarmaları" başlıklı 21. maddesi;
"Merkezî
yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin bütçeleri arasındaki ödenek aktarmaları
kanunla yapılır.
Ancak, merkezî
yönetim kapsamındaki kamu idareleri, aktarma yapılacak tertipteki ödeneğin,
yılı bütçe kanununda farklı bir oran belirlenmedikçe yüzde beşine kadar kendi
bütçeleri içinde ödenek aktarması yapabilirler. Bu şekilde yapılan aktarmalar,
yedi gün içinde Maliye Bakanlığına bildirilir.
Personel
giderleri tertiplerinden, aktarma yapılmış tertiplerden ve yedek ödenekten
aktarma yapılmış tertiplerden, diğer tertiplere aktarma yapılamaz."
şeklinde
kurallaştırılmış; "Yedek ödenek" başlıklı 23. maddesinde ise, merkezî
yönetim bütçe kanununda belirtilen hizmet ve amaçları gerçekleştirmek, ödenek
yetersizliğini gidermek veya bütçelerde öngörülmeyen hizmetler için, genel
bütçe ödeneklerinin yüzde ikisine kadar Maliye Bakanlığı bütçesine yedek ödenek
konulabileceği, bu ödenekten aktarma yapmaya Maliye Bakanının yetkili olduğu
belirtilmiştir.
Bu kurallara
göre;
Merkezi yönetim
kapsamındaki kamu idarelerinin bütçeleri arasında ödenek aktarımı kanunla
yapılacak;
Merkezi yönetim
kapsamındaki kamu idareleri kendi bütçeleri içinde yılı bütçe kanununda farklı
bir oran belirtilmedikçe aktarma yapılacak tertipteki ödeneğin yüzde beşine
kadar ödenek aktarmalarını kendi yapacak ve bunu yedi gün içinde Maliye
Bakanlığına bildirecek;
Personel
giderleri tertiplerinden, aktarma yapılmış tertiplerden ve yedek ödenekten
aktarma yapılmış tertiplerden, diğer tertiplere aktarma yapılamayacak;
Maliye Bakanlığı
bütçesine genel bütçe ödeneklerinin yüzde ikisine kadar yedek ödenek
konulabilecek ve yedek ödenekten aktarma yapmaya Maliye Bakanı yetkili
olacaktır.
Bu bağlamda, 5018
sayılı Kanunda Maliye Bakanına tanınan yetki, Maliye Bakanlığı bütçesine genel
bütçe gelirlerinin yüzde ikisi kadar konulacak yedek ödenekten aktarma yapmakla
sınırlıdır.
Geçmiş yıllar Bütçe Kanunlarında olduğu üzere, "2014 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı”nın "Aktarma, ekleme, devir ve iptal
işlemleri" başlıklı 6. Maddesinde de Maliye Bakanına 5018 sayılı Kanunda
öngörülmeyen ve 5018 sayılı Kanunun temel amacı ve sistematiği yanında yukarıda
yer verilen 21 ve 23. maddelerindeki temel kurallarına açıkça aykırı olan; bu
aykırılıktan dolayı Anayasanın 161. maddesinin ikinci fıkrasıyla bağdaşmayan
yetkiler verilmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum…
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Tamam,
evet.
Sayın İnce, Sayın
Havutça, Sayın Ayaydın, Sayın Ören, Sayın Moroğlu, Sayın Tayan, Sayın Öner,
Sayın Özkan, Sayın Genç, Sayın Erdemir, Sayın Serter, Sayın Öğüt, Sayın Ağbaba,
Sayın Aygün, Sayın Çetin, Sayın Akar, Sayın Köktürk, Sayın Kaplan, Sayın Oyan,
Sayın Acar.
Yoklamayı
başlatıyorum, iki dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı yoktur.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.48
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.06
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35’inci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN - 11’inci
madde üzerinde Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun verdiği önergenin oylamasından önce
yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi yoklama
işlemini tekrar yapacağım.
Yoklama için iki
dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır.
2014 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının görüşmelerine devam edeceğiz.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu
Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet burada.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
12’nci maddeyi
okutuyorum:
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Çeşitli Hükümler
Hazine garantili
imkân ve dış borcun ikraz limiti ile borç üstlenim taahhüt limiti ve
borçlanmaya ilişkin işlemler
MADDE 12- (1)
2014 yılında, 28/3/2002 tarihli ve 4749 sayılı Kamu
Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanuna göre sağlanacak;
garantili imkân ve dış borcun ikraz limiti 3 milyar ABD Dolarını aşamaz.
(2) 1 inci
maddenin birinci fıkrasının (a) bendi ile belirlenen başlangıç ödeneklerinin
yüzde 1'ine kadar ikrazen özel tertip Devlet iç borçlanma senedi ihraç edilebilir.
(3) 2014 yılında
4749 sayılı Kanunun 8/A maddesi çerçevesinde Hazine Müsteşarlığınca sağlanacak
borç üstlenim taahhüdü 3 milyar ABD Dolarını aşamaz.
BAŞKAN – Madde
üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Manisa
Milletvekili Sayın Hasan Ören’e aittir..
Buyurun Sayın
Ören. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
HASAN ÖREN (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten böyle
günlerde siyaset çok zordur. Siyasetçi de sinirlerine hâkim olmalı, dengesini
kaybetmemeli; dengesini kaybettiğinde de ağzından çıkan sözlerin nereye
gittiğini, kimleri kırdığını duyması, görmesi gerekli.
Sayın Başbakan,
dün Konya’da, istifa eden Hakan Şükür’le ilgili bir şeyler söylemişti,
söylediğini aynen buradan okuyorum: “Bir partinin bayrağı altında seçime
giriyor isen devam edeceksin, partiden ayrılıyor isen dürüstsen o zaman
milletvekilliğinden de istifa edeceksin.” Aslında kime sorarsanız bunun altına
imza atar, yıllardır Cumhuriyet Halk Partisi’nin söylediği de bu. Yani, siyasi
etik kanunu çıkaralım, böyle alavere dalaverelerle transferlerden vazgeçelim.
Evet, bir milletvekili partisiyle anlaşamaz, istifa eder ve bağımsız kalır,
buna kimsenin diyeceği bir şey yok ama bir milletvekili istifa ettikten sonra
sizin partinize geçiyor ise Adıyaman Milletvekilini partinize almaktan gurur ve
kıvanç duyuyor iseniz… Şimdi, Başbakan’ın bu, partisinden istifa etmiş olan
Hakan Şükür için kullandığı “dürüstlük” kelimesini Adıyaman Milletvekili Salih
fiyat acaba nasıl algılayacaktır, kendilerine sormak gerekli. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Fırat, Fırat. “Fiyat” değil.
HASAN ÖREN
(Devamla) – Pardon, özür dilerim. Fırat, Fırat, Fırat. Doğrudur. Ben “fiyat” mı
dedim? Özür dilerim. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – O noktaya kadar geldiysen…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Ne kadar fiyatı acaba, kaç para?
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Fırat’ın fiyatı yoktur.
HASAN ÖREN
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, bugünlerdeki kızmanızı anlıyorum. Bugün kızma
hakkınız var, kızma hakkınızı kullanın çünkü hepinizin kafası karışık; sizin
değil, Bülent Arınç’ın kafası karışık, bakanların kafası karışık, başbakanların
kafası karışık.
Ne oldu?
Yolsuzluklar, yıllardır söylüyoruz…
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Hasan, buraya kadar düştün mü?
HASAN ÖREN
(Devamla) - Siyaset-yargı… Hani, dün, o yargıya övgüler yağdırdığınız, biz size
“Durun bakalım sonuçlansın, yargı devam ediyor, yargı devam ederken suçsuzluk
karinesi var. Bunun üzerine konuşulmaz.” dediğimizde sizler ne diyordunuz?
İSMAİL KAŞDEMİR
(Çanakkale) – Aksini söyleyen mi var?
HASAN ÖREN
(Devamla) - Dediğiniz bir tek şey vardı:
“Ergenekon, Türkiye
bağırsaklarını temizliyor.” Şimdi Türkiye neresini temizliyor? (CHP sıralarından
“Bravo” sesleri, alkışlar) Şimdi Türkiye
neresini temizliyor?
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Niye şimdi aynısını söylemiyorsunuz?
HASAN ÖREN
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, dün kahraman yaptığınız Zekeriya Öz’ü
aldınız. Şimdi, Zekeriya Öz, bakanın çocuklarına dokununca… Allah’ım
göstermesin, asla böyle bir şeyin olmasını istemiyorum, doğru da saymıyorum.
Ama, bu yargı, altı boş olan bir iddiayla İçişleri Bakanının çocuğuna kadar
gidebiliyor ise on bir
yılın içindeki hesabı yine siz vereceksiniz.
GÖKCEN ÖZDOĞAN
ENÇ(Antalya) – Demek ki yargı bağımsızmış.
HASAN ÖREN
(Devamla) - Bu yargıyı, o zaman, buraya getirmişsiniz demek ki. O zaman,
Ergenekon davasında, KCK davalarında bu yargı yanlış kararlar vermiş demek ki.
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Yargı sonuçlansın, sonuçlansın.
HASAN ÖREN
(Devamla) - Şimdi, aşağı tükürsen bıyık, yukarıya tükürsen sakal. Eğer, bu
hukuk sistemi çocuklarınızla ilgili gerekli olan belgeleri ve bilgileri çıkarır
ise yani bu tutuklamaya dönüşür ise o zaman bir felaket.
Şimdi, bakınız,
ben, size…
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Oradan kendine çıkar yol arama, oradan Ergenekon’u kurtarmaya
çalışma.
HASAN ÖREN
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakınız, ben masum olduklarına inanıyorum, öyle
inanmak istiyorum.
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Aferin.
HASAN ÖREN (Devamla)
- Bakanın çocuklarının hırsızlık yapmasını, bakanın çocuklarının bu ülkenin
yetim, gurebanın hakkını yemesini düşünmek mümkün müdür? Aksini düşünüyorum ama
aksini düşündüğümde de bu bu Zekeriya Özleri, bu savcıları nereye koyalım, siz
onu söyleyin bana.
HALİDE İNCEKARA
(İstanbul) – Ne yapalım ya, söyle, ne yapalım?
HASAN ÖREN
(Devamla) – Bakınız arkadaşlar, yirmi dokuz saniyelik bir şey, Başbakan
konuşuyor, bakınız.
(Hatip cep
telefonundan bir ses kaydı dinletti)
(AK PARTİ
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
GÖKCEN ÖZDOĞAN
ENÇ (Antalya) – Ne şimdi bu?
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Biz hangi suçluya sahip çıkmışız?
BAŞKAN – Sayın
Ören, hem vaktinizi kaybediyorsunuz hem kürsüde sadece siz konuşabilirsiniz.
HASAN ÖREN
(Devamla) – Ben yirmi dokuz dakikamı feda etmeye hazır olduğum için bunu
yaptım. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Başbakana verdi, söz hakkını Başbakana verdi.
BAŞKAN – Ama yani
öyle de bir sistemimiz var.
ALİ ŞAHİN
(Gaziantep) – Sen konuş, sen!
HASAN ÖREN (Devamla)
– Değerli arkadaşlar, demek ki Sayın Başbakanın dediği gibi hırsızlık çocuktan
babaya geçmiyor yani babadan çocuğa geçiyor.
HALİDE İNCEKARA
(İstanbul) – Başbakan hayranlığınıza da bayıldım yani.
AKİF ÇAĞATAY
KILIÇ (Samsun) – Biraz önce “İnanmıyorum.” dedin.
HASAN ÖREN
(Devamla) – Yani eğer bir bürokrat hırsızlık yapıyorsa…
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) - Hani inanmıyordun?
HASAN ÖREN
(Devamla) – …bu ülkenin değerlerini ayakkabı kutularına saklıyorsa o zaman
bakanından hesap sormak gerekli.
İSMAİL KAŞDEMİR
(Çanakkale) – Hani “İnanmıyorum” diyordun az önce?
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) - Masumiyet karinesi diye bir şey var.
GÖKCEN ÖZDOĞAN
ENÇ (Antalya) – Soruşturur o.
İSMAİL KAŞDEMİR
(Çanakkale) – Sen orada mıydın, gördün mü? Gördün mü?
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Hepsi laf!
HASAN ÖREN
(Devamla) – Şimdi, biraz evvel Sayın Maliye Bakanı buradan gitti. Dedi ki: “Ben
Maliye Bakanı olarak eğer benim Bakanlığımda bu gerçekleşseydi, benim
Bakanlığımla ilgili bu söylenmiş olsaydı ben istifa ederdim.”
Değerli arkadaşlar,
bu bakanların diğerinin dili yok mu?
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Böyle bir şey söylemedi. Yalan söyleme, öyle söylemedi! Yalan
söyleme!
HASAN ÖREN
(Devamla) – Böylesine bir olayda burada Maliye Bakanı bunu söylüyor ise
diğerlerine ne demek gerekli?
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Yalan söylüyorsun, öyle söylemedi, sözü çarpıtma! Ortada vuku bulmuş
bir şey yok.
HASAN ÖREN
(Devamla) – Sevgili Milletvekilim, senin “Yalan söylüyorsun.” demendeki
hakareti bugünkü kızgınlığına veriyorum, sinirine veriyorum.
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Ben buradaydım. Yok canım!
HASAN ÖREN
(Devamla) – Çünkü, bu yolsuzluk ve usulsüzlük seni de
çıldırtıyor, sen de insansın.
HALİDE İNCEKARA
(İstanbul) – Allah Allah, yapma ya!
GÖKCEN ÖZDOĞAN
ENÇ (Antalya) – Kesinleşmiş bir şey yok. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Yalan konuşuyorsun!
HASAN ÖREN
(Devamla) – Bakınız, şimdi yapılacak olan bir tek şey var. Eğer burada yargı
bunu devam ettiriyorsa savcıları niye alıyorsunuz görevden?
MEHMET METİNER
(Adıyaman) - Savcılar görevden alınmadılar, alınmadılar.
HASAN ÖREN
(Devamla) – Ergenekon savcılarını aldınız mı, KCK tutuklularının yargılandığı
yerdeki savcıları aldınız mı? (CHP ve BDP sıralarından alkışlar)
Zekeriya Öz’ü
getirdiniz, orada altına zırhlı arabaları verdiniz, bugün niye alıyorsunuz?
GÖKCEN ÖZDOĞAN
ENÇ (Antalya) – Alınan bir şey yok ki, nereden çıkarıyorsunuz onu?
HASAN ÖREN
(Devamla) – Peki, emniyet müdürlerini, emniyet müdür yardımcılarını niye
alıyorsunuz? İki dakika önce yine İnternet’e düştü, 6 emniyet müdür
yardımcısını daha almışsınız.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – İyi yapmışız, iyi yapmışız, iyi iyi.
HASAN ÖREN
(Devamla) – Daha kolayı var; bunun
kolayı, eğer gerçekten, siz, Türkiye’de yaşanan bu soygunu, bu imar
yolsuzluklarını açığa çıkartmak istiyor iseniz savcıları ve emniyet müdürlerini
alacağınıza…
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Burası bürokratik bir cumhuriyet değil; iyi yapmışız.
HASAN ÖREN
(Devamla) – ... İçişleri Bakanını alsanız da Bakan arkadaşımızı rahatlatıp, bu
sonuçlar ortaya çıktıktan sonra alnının akıyla tekrar o Bakanlığa gelse olmaz
mı? (CHP sıralarından alkışlar) Niye zorluyorsunuz?
İHSAN ŞENER
(Ordu) – Ne yapacağımızı biz biliriz.
HASAN ÖREN
(Devamla) – Şimdi ne dediniz, Gezi eylemlerinde bangır bangır bağırdınız:
“Destan yazan polislerimiz” Şimdi ne yazıyor polisler? Emekliliklerini mi
yazıyorlar? (CHP sıralarından alkışlar) Aldığınız polisler, müdürler
emekliliğini mi yazıyor şu an?
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Siyasetin bu kadar, siyasetin bu kadar ya!
HASAN ÖREN
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakınız, Halk Bankası Genel Müdürünün evinden…
MEHMET METİNER
(Adıyaman) - Siz de siyaseti buraya
kadar düşürdüyseniz...
HASAN ÖREN
(Devamla) – …eğer kutular içerisinde 4,5
trilyonluk, yani 4,5 milyonluk bir para çıkıyor ise…
İSMAİL KAŞDEMİR
(Çanakkale) – Sen gördün mü, orada mıydın?
HASAN ÖREN
(Devamla) – Ben bunları söylüyorum.
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Niye konuşuyorsun burada?
HASAN ÖREN (Devamla)
– Bütün, bütün, bütün fotoğraflarla
önünüzde. Eğer böyle bir para çıkıyor ise…
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Siyasetçinin muhatabı siyasetçidir.
HASAN ÖREN
(Devamla) – Böyle bir para, bu para çıkıyor ise bakınız ne diyor Ayşe Teyze…
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Sinan Aygün’ün evinden ne kadar çıkmıştı hatırlıyor musun?
HASAN ÖREN
(Devamla) – Halk Bankası Genel Müdürünün ayakkabı kutusundan 4,5 milyon dolar
para çıkmış," emekli Ayşe Teyzem hâlâ daha kışlık mantosunun cebinde
unuttuğu 5 lirayı bulduğuna seviniyor. Bir tarafta 4,5 milyon dolar, bir
tarafta ise Ayşe Teyze’nin geçmiş yıldan kışlık mantosunun cebinde bıraktığı 5
lira.
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Bırak, demagoji yapma!
HASAN ÖREN
(Devamla) – Bu insanların paralarını çarçur etmeyin arkadaşlar, söylediğimiz
bu, hepinize bunu söylüyorum.
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – O işi de siz yaparsınız.
HASAN ÖREN
(Devamla) – Diyorum ki, eğer çiftçi mazotu 4.500 liraya alıyor ise, eğer emekli
maaşları bu kadar düşük ise…
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Bakanlara dön de konuş, bakanlara.
HASAN ÖREN
(Devamla) – … işçiyi asgari ücretle
geçinmeye mahkûm ediyorsanız, siz kredi kartı borçlularını milyonlarca insana
taşıdıysanız ayakkabı kutusu içerisinde giden paralardan dolayı emeğiyle
geçinen insanların sırtına sarıyorsunuz. Yapmayın! Hani Allah’tan korkuyorduk.
Bunun karşısında, bu 3 bakanı dinlendirmek, kenara almak doğru bir anlayış değil mi?
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Sabret, sabret! Biraz bekle.
İHSAN ŞENER
(Ordu) – Korksan bunları söyleyemezdin şu anda.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Biraz bekle, biraz sabret, acele etme.
HASAN ÖREN
(Devamla) – 2009 yılında, Almanya’da Ulaştırma Bakanı, 50 kilometrelik hız
yapılacak bir alanda 109 kilometreyle radara girdiğinden dolayı istifa eden bir
bakan.
Şimdi, kendi emir
verdiği, emri altında çalıştığı, canının istediğinde dakikasında müdürleri
işten el çektirdiği Bakanın oğlu yakalanmış, siz orada diyorsunuz ki: ”Bunlar
normaldir.”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Burası bürokratik bir cumhuriyet değil Hasan Bey.
HASAN ÖREN
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, hukuk hepimize lazım.
Hepinize teşekkür
ederim. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Bravo! Bravo sana!
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ören.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Bravo sana! Sen bile bu kerteye düştüysen, bravo sana!
BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekili, Sayın Lütfü
Türkkan. (MHP sıralarından alkışlar)
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – O ne kasa mı, para kasası mı?
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Lütfü, ayakkabı kutusu mu o?
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Ayakkabı kutusu mu o?
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Ne kutuymuş be!
BAŞKAN -
Buyurunuz.
MHP GRUBU ADINA
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bazı terk eden
arkadaşların söylediklerim karşısında söyleyecek lafı olmamalı ki erkenden
dışarıya doğru çıkıyorlar. Şu anda onların bu soygunun ortağı olmadığını
düşünmek istiyorum.
Ben, Türkiye bu
kadar sıcak gündem içerisindeyken dikkatinizi bir başka noktaya çekmek
istiyorum. Dünyada, çok uzağımızda olsa bile bizden olan insanların katliamına seyirci
kalının bir dünyada yaşıyoruz. Mısır’daki ölen çocuklara, Suriye’de ölen
çocuklara ağlayanlar, maalesef, Doğu Türkistan’da katledilen Türklerin farkında
değiller, bir gün dahi ağızlarına almadılar. Ben, çok hoş olmamakla beraber,
birkaç resmi sizinle paylaşmak için resim getirdim, onları da göstermek
istiyorum.
Bu, Doğu
Türkistan’da katledilen annenin başında ağlayan bir çocuk, annesiz kalan bir
çocuk.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Bize de göster Lütfü Bey, biz de görelim.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Devamla) – Evet, sizin de görmenizde fayda var.
Bu, öldürüldükten
sonra ortaya atılan bir Uygur Türkü’nün cesedi üzerindeki akbabalar… Öldürmek
kesmiyor Çinlileri, bir de derilerini yüzüyorlar. Bunu fazla göstermek
istemiyorum, çocukların görmemesi gerekiyor.
Dünyada böyle bir
çılgınlık yaşanırken burada Halk Bankasının Müdürünün kasasından ne kadar
çıktığını konuşmak benim canımı acıtıyor. Böyle bir gerçek de var karşımızda,
bunun da farkına varmanızı istiyorum. Doğu Türkistan’da sadece katledilmiyor,
oradaki Türk nüfusunun yok edilmesi için âdeta bir soykırım uygulanıyor.
Bundan sonra biraz
sıcak gündeme geçmek istiyorum. Bu yapılan operasyonlarla alakalı olarak Adalet
ve Kalkınma Partisi medyası “zamanlaması manidar”, “cemaat operasyonu”,
“uluslararası operasyon” veya “Erdoğansız AKP isteyenlerin operasyonu” şeklinde
birtakım bahanelerle operasyonun içini boşaltmaya çalışıyorlar. Ama hiçbirisi,
bugüne dek hiçbirisi “Hayır, bizim dönemimizde yolsuzluk yapılmadı.” diyemiyor,
öyle bir gerçek de var.
Bakın,
arkadaşlar, havaalanından deniz dolgusuna, Topçu Kışlası’ndan medya
patronluğuna, maden ruhsatına kadar, TOKİ ihalelerine kadar bütün ihalelere
katılan patronlar hep aynı, bunların sayısı yaklaşık 10’u geçmiyor. Hep aynı
insanlar mı var Türkiye'de, başka hiç iş adamı yok mu, hiç becerikli adam
kalmadı mı? Halkın gördüğü bu yolsuzlukları medya görmedi bugüne kadar ama
bundan sonra herhâlde çok saklanamayacak gibi geliyor.
Ben günahını
almak istemiyorum kimsenin. Hele hele bir babanın oğlunu bir nezaretin
kapısında görmesini asla istemiyorum. Ben babama tanık oldum. Nezarethane
kapısında, cezaevi demirlerinin arkasında babamın beni nasıl gördüğünü çok iyi
hatırlıyorum; rahmetlinin o yüzündeki acıyı çok iyi biliyorum. Allah hiçbir
babaya -evlatlarımız var- böyle bir acıyı yaşatmasın. Belki de soruşturmada adı
geçenlerin gerçekten yolsuzlukla hiçbir ilişkileri yoktur; analarının ak sütü
gibi helal para kazanıyorlardır belki ama hiç kimse, yolsuzluğun olmadığına,
AKP’lilerin temiz olduğuna inanmıyor artık; bunu da kabullenin. Kimi dinlerseniz
dinleyin sokağa çıktığınızda, size bir yolsuzluk hikâyesi anlatacaktır, kendi
çevresinde duyduğu, var olduğu, bildiği bir yolsuzluk hikâyesi anlatacaktır.
Bakın, bunlardan
bir tanesini ben sizinle paylaşacağım. Geçen seçimlerden önce çok konuşulan,
çok bilinen ama medyada dile getirilmeyen, gözaltında olan Fatih Belediye
Başkanıyla ilgili bir iddia var. Diyorlar ki: “Bizim 2011 seçimlerinden önce bu
beyefendi, bir rüşvet soruşturmasından sonra ayağından vuruldu; hemen bir ön
pansuman yapıldı, özel uçakla yurt dışına gitti, yedi sekiz gün sonra
getirildi, hiçbir şey olmamış gibi kimseden şikâyet edilmedi, konu da kapandı.”
Şimdi, bakın, arkadaşlar -vuran da hiçbir ceza almıyor çünkü şikâyetçi yok
ortada- bu Belediye Başkanı şu anda Vatan’daki emniyet müdürlüğünün üst
katında, VIP katında misafir ediliyor, soruşturması devam ediyor. Bu, sadece
bizim kulağımıza -ben Fatihliyim- gelenlerden bir tanesi. Sizin de kulağınıza
buna benzer bir sürü şeyler geliyor. Bunları saklamak, yok olduğu anlamına
gelmez. Bunlar, mutlaka, zaman içerisinde ortaya çıkacak ve konuşulacak.
Bana göre,
Türkiye, artık, boğazına kadar yolsuzluğa bulaşmış bir takım tarafından
yönetiliyor. Böyle bir sıkıntısı var Türkiye’nin. Şimdi yolsuzluk varken kalkıp
bunu da Irak petrolleriydi, ABD’nin operasyonuydu gibi kılıflara sığdırmanın
anlamı yok; mızrak çuvala sığmıyor çünkü. Biraz evvel konuşmacı arkadaşımız
söyledi, Türkiye bağırsaklarını temizlemişti, şimdi neresini temizliyor? Ama
temizlenen bir yer var, onu da biliyorum. Bu milletin, yetimin, fakirin
fukaranın hakkını gasbedenler yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Bir televizyon
kanalının haber müdürü, bu yolsuzluğun 100 milyar dolara yaklaştığını söylemiş.
Ben böyle bir bütçe olduğunu düşünmüyorum, bu çok büyük bir para. 100 milyar
dolar Türkiye'nin çok ciddi bir meselesi.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Yüzde 10 alıyorlar Lütfü Bey, yüzde 10.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Devamla) – Ama bir hanım kızımız çok güzel bir yazı yazmış, biraz evvel
ulaştı, diyor ki: “Hükûmetin iddia ettiği yıllık 10 bin dolarlık gayrisafi
millî hasılası, demek ki hiç çalınmasa, bizim aylık gayrisafi millî hasılamız
olacaktı. Çalmanın boyutu bu noktaya kadar gelmiş.” Ve demiş ki: “Ben AKP’ye oy
verdim. Biz bu ülkeyi yönetsinler diye oy verdik, ülkeyi yesinler diye değil.”
Seçmeninizden de böyle bir sitem var.
Bakın, Sabah
gazetesinde bir haber okuyorum, diyor ki: “Halk Bankasına yapılan bu operasyon,
Yahudi lobisi kuruluşu AIPAC’ın Halk Bankasına operasyonudur.”
Ya muhterem,
adamın ayakkabı kutusundan 4,5 milyon dolar çıkabiliyorsa bunu Amerika, AIPAC,
Yahudi lobisi diye adlandırmanın bu işi temizleyecek bir tarafı var mı?
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) – Yahudi lobisi koymuştur onu.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Devamla) – Yani, bence, kimin yaptırdığı değil, bu işin yapanı kim; ona bakmak
lazım.
MUSTAFA SERDAR
SOYDAN (Çanakkale) – Faiz lobisi... Faiz lobisi…
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Devamla) – Yani bir şey söyleyeceğim ama… Ben küçük çapta bir sanayiciyim.
Evde eşimin mücevherlerini saklayacak bir kasam dahi yok, hiç öyle bir kasam
yok. Ayakkabı kutusunda para saklamak gerçekten hiç aklıma gelmemişti.
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Çok yaratıcı.
D. ALİ TORLAK
(İstanbul) – Ayakkabı numarası da 58’miş galiba.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Hiç yoksulluk çekmemişsin o zaman.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Devamla) – Yani, bu çok önemli bir beyin. Bunu alıp buzluğa kaldırmak lazım.
Böyle beyni çalışan yeteneklere ülkenin ihtiyacı var.
Bu operasyonlar
sonucu bir şey daha çıkacak, o da şu: Gözaltındaki müteahhitlerden daireleri
olan, ehven şartlarda -dikkatinizi çekiyorum, ehven şartlarda- daireler alan
eski Marksist dönekleri, kendilerini liberal yandaş sayan gazeteciler de ortaya
çıkacak. Onlar şu anda sizlerden fazla korkuyorlar. Bundan emin olabilirsiniz.
Bir şey söylemek
istiyorum: Bu operasyonun haklı veya haksız olduğu konusunda herkes çeşitli
fikirler yürütebilir. Doğru olabilir, yanlış olabilir; sonucu hakkında kimse
hüküm veremez şu aşamada. Peki, emniyet müdürlerini görevden almak bu
operasyona meşruiyet kazandırır mı, kazandırmaz mı? Ben iktidar erki olsam bu
işi sonuna kadar takip etmesi için bırakırım. Eğer görevden alıyorsam bir
sıkıntı hasıl olur. Zaten vardı, bu sıkıntı büyüyecek.
Peki, polisleri
görevden aldın, savcıyı da aldın, ne oldu? Bitti mi? Kapandı mı? Hayır.
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Deniz Feneri gibi kapanır zannediyorlar.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Devamla) – Bakın, Anadolu’da bir tabir var: Eşeğin büyüğü ahırda. Bundan sonra
daha çıkacaklar, olanlar vardır. Öyle düşünüyorum, bu ilk olmayacaktır, son da
değildir. Eğer böyle bir yol açıldıysa bu yol burada bitmeyecektir, bundan
sonra gerisi de gelecektir ama benim bütün üzüntüm, ülkeye zarar verecek
noktaya gelmesi. Zekeriya Öz’ü, bir adamı darbecilikten attığında alkışlayanlar
şimdi “postmodern darbeci” diyorlar.
Efendime
söyleyeyim, yolsuzluk ve rüşvetin araştırıldığı bu operasyon Türkiye’ye dün 25
milyar liraya mal oldu. Yani dün İstanbul Borsası 25 milyar lira kaybetti. O da
havalimanıyla üçüncü köprüden gelen paralar dün zayi oldu. Bakın, dün borsa
yüzde 5,21 düşüşle kapatmış; 70.946 puanla kapanmış. Bunu, üçüncü köprüden
gelen paraları, havalimanından gelen paraları yok ederek; 4,5 milyon dolar için
Türkiye'nin 25 milyar lirasına mal edenler utansın; bu durumdan kendine pay
çıkarsın.
Hepinize saygılar
sunuyorum, sağ olun var olun. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Türkkan.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Sırrı Sakık. (BDP
sıralarından alkışlar)
Buyurun.
BDP GRUBU ADINA
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de hepinizi saygıyla
sevgiyle selamlıyorum.
MHP Grubu adına
konuşan arkadaşımızın Uygur Türkleriyle ilgili göstermiş olduğu o tablo
hepimizin acısıdır. İnsanlığa karşı bir vahşet uygulanırsa, adı kim olursa
olsun, coğrafyası ne olursa olsun hepimiz onun karşısında dik durmalıyız, zulme
karşı direnmeliyiz.
Sevgili
arkadaşlarımız, aslında bu Parlamentoda tartışıp konuştuğumuz konular; bu
ülkede hukuk sistemi çökmüştür. Hepimiz bu sistemin mağdurlarıyız ve asıl sorun
nedir? Eğer Türkiye’de bugün yolsuzluklar konuşuluyorsa, Türkiye’de hukuksuzluk
konuşuluyorsa, çözemediğimiz yüz yıllık Kürt sorununun bu işin ana maddesi
olduğunu düşünelim çünkü hep dedik: Kürtlerle ilgili Kürt sorunu gündemde
kaldığı müddetçe bu ülkede ne bütçeyi tartışabiliriz…
GÜRKUT ACAR
(Antalya) – Her şeyi ona bağlıyorsunuz.
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa)
– Her şey ona bağlı.
SIRRI SAKIK
(Devamla) - …ne orduyu denetleyebiliriz ne yargıyı denetleyebiliriz çünkü hepsi
bir bütün olarak birer militan gibi duruyorlar; herkes ülkeyi babasının
çiftliği gibi yönetiyor, asıl sorun burada. İsterseniz on beş, yirmi yıllık
canlı tarihe doğru bir hareket edelim ve o sıcak süreci birlikte
değerlendirelim. Bakın, on beş yirmi yıl içerisindeki -çok uzak değil,
hepimizin yaşadığı bu tarihte- hukuksuzluklara bir göz atalım. Ne oldu? Neler
yapıldı? Bu Parlamento bu hukuksuzluklara karşı ne kadar seyirci kaldı?
Geçmişten bugüne kadar, Demokratik Toplum Partisinden Barış Partisine,
geçmişten, HEP’ten DEP’e kadar bu kürsüde hep bunları seslendirdik. Bu ülkede
farklı bir hukuk uygulanıyor. Özellikle sorun Kürtler olunca –yine tepki
göstereceksiniz, “Aman aman, Kürt sorunu…-” gözünüzü kapattınız, kulaklarınızı
kapattınız, “Kürtlere nerede zalimane politikalar uygulanıyorsa uygulansın.”
dediniz ve seyirci kaldınız, bu sürece ortak oldunuz. Yani cumhuriyet döneminde
Kürtlere “Kürdo, idam…” yani Kürtler idam ediliyordu, yargısız, sualsiz idam
ediliyordu.
Mesela Sason’da
ne oldu biliyor musunuz? Bir mahkeme kurulmuş, mahkeme başkanı ve arkadaşları
oturuyor, hiçbir yargılama yok, ayakta bulunan bütün arkadaşlar sıraya dizilmiş,
“1’den 15’e kadar idam, 15’ten 90’a kadar on beş yıl, 90 sonrası beraat.”
Bakın, cumhuriyet döneminde böyle bir zulüm. Sonra, cumhuriyet sonrası, işte,
son birkaç yıldır “Kürt’e zindan…” ve hiçbir yargı yok, hiçbir hesaplaşma,
kitaplaşma yok, sadece, yargı, bir militanlık düzeyinde Kürt’e acımasız bir
şekilde, zalimce davranıyor.
Dönün bakın, Uğur
Kaymaz 12 yaşında, bedeninde 13 kurşun var, babasıyla birlikte Kızıltepe’nin
göbeğinde öldürülüyor ve yargı yeri Mardin olması gerekirken alelacele
katilleri kollamak, korumak adına mahkeme Eskişehir’e alınıyor, Uğur Kaymaz’ı
katledenler beraat ediyor.
Şerzan Kurt, bir
Kürt öğrenci. Muğla’da YÖK’ü protesto ediyor, parasız bir eğitim talebi var.
Beylik tabancasını çeken bir polis Şerzan’ı alnından, ensesinden kurşunlayıp
öldürüyor. Muğla’daki mahkemeye güvenmiyorlar bu karanlık güçler, alelacele
mahkemeyi tekrar Eskişehir’e alıyorlar. O katil polis orada serbest bırakılıyor
ve bugün aramızda dolaşıyor.
Yine, Bulanık’ta
Demokratik Toplum Partisinin kapatılmasını protesto eden oradaki BDP’liler
saldırıya maruz kalıyor, 2
kişi ölüyor, 10 kişi yaralanıyor. Mahkeme Muş’tan Samsun’a,
Samsun’dan Ankara’ya... Altı ay içerisinde katiller, 2 kişiyi öldürmüş, 10
kişiyi yaralamış bu katiller aklanıyor, beraat ediyorlar.
Ve sonra dönüp
geliyoruz bugün yaşadığımız bu süreçte, şimdi kıyametler kopuyor. Ne oluyor? Bu
ülkenin yargı konusunda en üst mercisi olan Anayasa Mahkemesi -Anayasa
Mahkemesi diyor ki- bir karar alıyor, uzun tutukluluk süresini haksız buluyor
ve bundan dolayı Mustafa Balbay -otuz dört yıl ceza almış Mustafa Balbay-
serbest bırakılıyor. Aynı şekilde emsal teşkil etmesi gereken BDP’li
milletvekilleri için yapılan başvuru reddediliyor. Biz bunu iyi okuruz yani
buradan ne yapılmak istediğini çok iyi biliyoruz. Mustafa Balbay otuz dört yıl
ceza almış, bizim arkadaşlarımızın alacağı ceza yedi yıl, on yıl arasıdır ve bu
arkadaşlarımız zaten beş yıldır cezaevinde ve bu hâkimler bir militan duruş
sergiliyorlar. Ne yapıyorlar? Mesleklerini riske etmek adına yani… Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu, yarın bu dosyaları alıp bakacak, bunların geleceğiyle
ilgili “Bakın, siz militanlık yaptınız, siz adaletli davranmadınız…” Bunu göz
önünde bulundurmalarına rağmen militanca bir duruş sergiliyorlar ve mahkeme
karar veriyor bu arkadaşlarımızın tutukluluk hâllerinin devamına.
Şimdi, bu ülkede
Kürtlere karşı uygulanan bu politikaları hep birlikte görüyoruz ve ne oluyor?
Anayasa Mahkemesinin yani en üst kurul olan yargının hükmünü yok hükmünde
sayıyor bu yargıçlar. Şimdi, bana dönüp söyleyebilir misiniz: “Yargıçlar orada
hukuk adına konuşuyor.” Hayır, militan yargıçlık gösteriyorlar.
Şimdi, siz, bu
ülkede böyle militan yargıçlar yarattınız; siz, bu ülkede militan kurumlar
oluşturdunuz, hesap soramayacağınız kurumlar oluşturdunuz çünkü siz sorunları
çözmediniz; sorunların üstünü örttünüz, sümen altı ettiniz. Kürt sorununu çözmediğiniz
müddetçe, bu ülkede -kim gelirse gelsin- emin olun, bugünkü tablo, gelecek her
iktidarın başına gelir çünkü şeffaflık yok, çünkü demokrasi yok, çünkü hukuk
yok, çünkü sizde de vicdan yok.
Şimdi şikâyet
ediyorsunuz. Peki, bu yargı sisteminden hepiniz, hepimiz sorumlu değil miyiz?
AK PARTİ sorumlu değil mi? CHP, MHP, BDP zaten bu işin mağduru. Sizler sorumlu
değil misiniz?
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Anayasa'ya “Evet.” oyu verenler düşünsün.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Ama Kürtlere uygulandığı için siz buna sessiz ve sedasız kaldınız
ve Kürtlere uygulanan bu zulüm politikalarının ortağı oldunuz.
Ya, yirmi yıldır
infazlar gerçekleşiyor, yirmi yıldır gencecik insanlar öldürülüyor…
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Kendi arkadaşlarına bak, başkalarına bakma.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – …ve suçüstü yakalanıyorlar ama hiçbiriyle ilgili bir tek soruşturma
bile yapılmıyor ve bütün zorlamalara rağmen, zaman aşımını aşabilmek adına bir
mahkeme açılıyor, göstermelik bir şekilde mahkeme açılıyor. Arkasından,
mahkeme, katiller suçüstü yakalanmasına rağmen katilleri tutuklamıyor ama en
basit suçtan mağdur olan insanlar on yıl, on beş yıl cezaevlerinde
kalabiliyorlar. Şimdi, bunları görmedik mi, yaşamadık mı? Bugün mü akıl
başımıza geldi? Ama bunları hep sizlerle paylaştık. Kayıkçı kavgasının dışında
ne yaptınız, ne ettiniz?
Bir tek şeyi
sizinle paylaşmak istiyorum: Sadece yargı bu değil. Bakın, şu Parlamentonun şu
arka odasında geçen gün bir olaya tanıklık ettim. Buradan bir arkadaşımız
kalktı, düşüncesini ifade etti. BDP’nin sizin gibi PKK’yi değerlendirme hakkı…
Size hiç kimse bu hakkı vermez. “Ben, PKK’yi ve Kürt özgürlük hareketini bir
terörist örgüt olarak görmüyorum.” BDP’liler böyle bakıyor. Ama,
arkada hemen alelacele bir toplantı gerçekleşti. Gittik, bütün grup başkan
vekilleri geldiler oraya bütün partiler adına. Şimdi, İç Tüzük’te böyle bir
ceza yok, bütün grup başkan vekilleri tek tek ifade etti. Sevgili Cumhuriyet
Halk Partisi grup başkan vekili de dedi: “Yani, İç Tüzük’ümüzde böyle bir ceza
yok.” “Veremeyiz.” dediler. Ama, sorun Kürtler, Kürt
milletvekilleri olunca… Anlaştık, oradan çıkıp buraya geldik; kendinize göre
bir yargı sistemi oluşturdunuz. Geldiniz, birleştiniz ve arkadaşımızı
cezalandırdınız. Yani, şimdi, sorun Kürtler olunca -bu kadar, kendiliğinizden-
bu Parlamento bile bir an önce oturup kendisini yargıç yerine koyabiliyor; asıl
tehlike buradadır. Hepimizin sığınabileceği bir hukuka hepimizin ihtiyacı var.
Eğer hukukun ve huzurun ülkesini istiyorsanız- kişiden kişiye, halktan halka,
siyasi partilerden siyasi partilere “aman”sız, “lakin”siz, hepimizin
sığınabileceği bir hukuka ihtiyacımız vardır. Gerisi, çıkıp “Yok, biz
seçmenlerimize bunu anlatamayız.” Allah belasını versin bu oyların! Allah
belasını versin bu iktidar kavgasının! Yani, kandan daha kutsal mı,
insanlarımızın ölümünden daha kutsal mıdır bu seçmen tutkunluğu, bu iktidar
tutkunluğu, bu mevki, makam tutkunluğu? Nereye kadar? Cumhuriyet kurulduğu
günden bugüne kadar sürekli bu iktidar kavgası ve sürekli “Kürt Mehmet nöbete.”
anlayışı ama artık, emin olun, denizin bittiği yerdir.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler.
Şahısları adına
ilk söz Denizli Milletvekili Sayın Bilal Uçar.
Buyurunuz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BİLAL UÇAR
(Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın 12’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama
başlamadan önce, bugün ebediyete uğurladığımız 21’inci Dönem Denizli Milletvekilimiz
Mehmet Gözlükaya’ya Allah’tan rahmet diliyorum, ailesine ve dostlarına da
başsağlığı diliyorum.
Ben konuşmamda
kendi ilim Denizli’den ve ilimizin Türkiye ekonomisine katkılarından bahsetmek
istiyorum kısaca: 1980’li yıllarda Türkiye'nin yapmış olduğu toplam ihracatın
daha fazlasını Denizli bugün tek başına gerçekleştirmektedir. Yıllık 3 milyar
dolar civarındaki ihracatıyla Türkiye'nin kalkınmasına ciddi katkı sunmaktadır.
Yeni yatırımlara, üretime ve pazarlamaya odaklanmış müteşebbis Denizli insanı,
geliştirdiği ekonomik modeliyle gelişmekte ve kalkınmakta olan illere örnek
olarak gösterilmektedir.
Denizli imalat
sanayisi tekstil sektöründe, özellikle uzmanlaştığı havlu, bornoz alanında
üretim ve satışlarıyla son yıllarda dünya ölçeğinde ilk sırada yer almış, bu
alanda işini dünyada en iyi yapan bir endüstri konumuna gelmiştir. Türkiye’de
en fazla ihracat yapan iller sıralamasında Denizli 8’inci sıradadır.
10 ve 10’un
üzerinde işçi çalıştıran firma sayısı 3.253, ihracatçı firma sayısı 840’tır.
SGK’lı çalışan
işçi sayısı eylül ayı itibarıyla 189.514’tür. Kadın istihdamında da yüzde 31
ile Türkiye’de 2’nci sıradadır.
1’i ıslah olmak
üzere 6 organize sanayi bölgesi bulunmakta olup deri ve mermer organize sanayi
bölgeleri yakında faaliyete geçecektir.
Yine, Türkiye’de
ilk ve tek organize sera bölgesi, jeotermal kaynaklarımızın da avantajıyla
ilimizde faaliyete geçmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Denizli ekonomisini oluşturan ana sektörler sanayi,
tarım, hayvancılık, madencilik ve turizmdir. Tarımda 376.738 hektar olan tarım
alanlarının 51.700 hektarında toplulaştırma işlemi tamamlanmış olup 51 bin
hektarlık alanda çalışmalar devam etmektedir.
Yine, tarım
alanlarımızın 166 bin hektarı sulanmakta, 28 bin hektarlık alanda inşaat
çalışmaları devam etmektedir.
Tarımsal üretimde
üzüm, nar, kiraz, tütün, buğday, elma, leblebi, kekik, domates, ay çekirdeği,
ceviz ihracat kaleminde önemli yer tutmaktadır. İlimizden 87 çeşit tarım ürünü
83 ayrı ülkeye ihraç edilmektedir. Bugün Türkiye’de leblebi üretiminin yüzde
70’ini Serinhisar ve Tavas ilçeleri başta olmak üzere Denizli sağlamaktadır.
Hayvancılıkta
Denizli bölgesel bir merkez konumuna gelmiştir. 2002 yılında 75 bin civarında
olan büyükbaş hayvan sayısı 250 bine, 300 bin civarında olan küçükbaş hayvan
sayısı 700 bine ulaşmıştır. Özellikle Acıpayam, büyük kapasiteli hayvancılık
tesisleri ile ciddi bir yatırım alanıdır.
Mermerde
Türkiye’nin 2’nci büyük mermer havzası Denizli’dedir. Özellikle traverten
mermer dünyanın her bir yanından talep almakta ve ihracatımızda önemli bir
kalemi teşkil etmektedir.
Denizli, sahip
olduğu eşsiz tabiat harikası Pamukkale sayesinde turizm sektöründe önemli bir
merkez hâlindedir. İç ve dış turizme on iki ay hizmet veren ilimiz, en çok
turist çeken iller sıralamasında 5’inci sırada yer almaktadır. Yıllık 2 milyon
turist Pamukkale ve Laodikeia’yı ziyaret etmektedir.
Jeotermal kaynak
bakımından Türkiye’nin en büyük rezervi ilimizde olup elektrik üretiminde ciddi
yatırım yapılmıştır ve yatırımlar devam etmektedir. Jeotermal kaynak
seracılıkta ve termal sağlık turizminde büyük bir potansiyeli barındırmaktadır.
Ulaştırmaya
baktığımız zaman, 2003 yılına kadar 65 kilometre olan bölünmüş yola on yıllık
AK PARTİ iktidarı döneminde 236 kilometre ilave yapılarak 301 kilometreye
ulaşmıştır. Demir yolunda ise yüz elli yıllık maziye sahip Denizli-İzmir demir
yolu yenilenmiş ve modern ulaşıma açılmıştır. Denizli-İstanbul ulaşımını
sağlayan demir yolunda ise yenileme çalışmaları son aşamadadır.
Eğitimde de
Denizli başarılı bir profil sergilemektedir. Pamukkale Üniversitesi 13 fakülte,
4 enstitü, 5 adet dört yıllık yüksekokul, 12 meslek yüksekokulu ile 45 bin
öğrenciye eğitim vermektedir.
En önemlisi,
Denizli, belediyecilikte AK PARTİ ile tam bir devrim yaşamış, destanlar
yazılacak hizmetlerle Denizli, Türkiye’nin en güzel şehirlerinden biri olmuş ve
Ege’nin vizyon kenti olmuştur.
Barışın,
sevginin, çalışmanın, üretmenin ve bir arada kardeşçe yaşamanın adıdır Denizli.
Buradan bütün hemşehrilerimi ve Genel Kurulu saygıyla selamlarken 2014
bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Amasya
Milletvekili Sayın Ramis Topal, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
Vallahi, bu
yorgunluk üzerine çok güzel alkışlıyorsunuz, tebrikler. (CHP sıralarından
alkışlar)
RAMİS TOPAL
(Amasya) – Bütçe kanunun 12’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi ve ekranları başında bizi izleyen sayın
vatandaşlarımı saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; geçtiğimiz yıllardaki bütçeler, Türkiye’ye ve
Amasya’ya neler kazandırmış şöyle bir bakalım: Orman ve Su İşleri Bakanlığının
ORKÖY aracılığıyla orman köylüsünü 18 bin TL borçlandırıp süt ineği diye
verdiği inekler, kesimlik et ineği angus çıktı. Türkiye’ye çağ atlattığını
söyleyen Hükûmet; hâlâ Amasya’da içme suyu bulunmayan ya da zehirli içme suyu
bulunan köylerimiz var. Bu köyler adına ben buradan Hükûmete soruyorum: Bu
köylerimiz ne zaman temiz içme suyuna kavuşacak? Buna ek olarak, yıllarca
bitmeyen Amasya sulama göletleri yanına bir de Amasya merkezde Aydınca Barajı
eklendi.
Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığının projeler düzenleyerek, köylülere yardım olsun diye 7
bin TL’den başlayıp 4 bin TL’ye verdiği ineklerin bugün piyasa değerleri 1.500
TL’dir.
Çevre ve
Şehircilik Bakanlığına gelince, güzelim Yeşilırmak üzerine 22 tane HES
projesine izin verdi. Yeşilırmak havzasını can suyuna muhtaç bıraktı.
Amasya’nın dünya markası olmuş elmasının, çiçek bamyasının suyunu keserek
onları yok etmeye çalıştı.
Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı ise ön adı “yeşil” olan Amasya’ya termik santral yapmak
için kolları sıvadı. Sevdası için dağları delen bir Ferhat’ı vardı Amasya’nın.
Şimdi ise Amasya’yı, Suluova’yı, Merzifon’u kül ve zehirli havayla doldurup
yaşanmaz hâle getirmeye çalışan bir Enerji Bakanımız var.
Ulaştırma
Bakanlığı on yıldır bir kamyon, bir greyderle Amasya’ya çevre yolu yapmaya
çalışıyor. Ne yazık ki bitiremiyor, bitecek gibi de gözükmüyor. Yetmiyor,
21’inci yüzyılda yolları asfalt olmayan ya da asfaltları bozulmuş, derin
çukurlar olan köy yolları var. Köylüler, köylere gidip gelirken bu yollara
düşmemek için, çukurlara düşmemek için ne yapacaklarını şaşırıyorlar. Bu mu çağ
atlamış Türkiye?
Dışişleri
Bakanlığı tüm komşularımızla aramızı bozdu. Türkiye’nin en fazla soğanını
üretip komşulara satan Amasya’nın, soğanlarını satamayıp Yeşilırmak’a dökmesine
sebep oldu.
Millî Eğitim
Bakanlığı, ilçede norm kadro fazlası öğretmen bulunmasına karşın, köylere
öğretmen atama yerine, köydeki öğrencileri ve köylüleri ilçelere göç etmeye
zorladı.
Maliye Bakanlığı
çiftçiye, memura, emekliye zam verirken cimri davrandı; mazota, gübreye,
elektriğe, besi yemlerine, suya ve benzeri temel ihtiyaçlara zamma gelince eli
çok açık ve bonkör davrandı.
Ekonomi Bakanlığı
kişi başına düşen millî gelirin 10.500 doları geçtiğini söylüyor ama Amasya'da
kimse kredi kartı borçlarını, Ziraat Bankasına olan borçlarını, tarım kredi
kooperatiflerine olan borçlarını kapatamadı; aksine, her geçen yıl borçları
daha da arttı. Bu gidişle kapatmaları da imkânsız görünüyor.
Sağlık
Bakanlığına gelince, hastanelerin eksik olan doktor ve araç gereçlerini
tamamlayacağı yerde, Amasya Merzifon'daki hastane tabelalarından “T.C.”
ibaresini kaldırmayı Amasya’ya büyük hizmet olarak gördü.
İçişleri
Bakanlığı milletin huzurunu ve güvenliğini sağlayacağı yerde, Gezi olaylarında
insanların ölümlerine, gözlerini kaybetmelerine ve yaralanmalarına sebep oldu.
Taksim Divan Oteli önünde benim burnumu kıranlar da dâhil olmak üzere suçluları
yakalayamadı.
Adalet Bakanlığı
suçluları yakalayıp adaletin karşısına çıkaracağına suçluları koruma yoluna
gitti. Her vatandaşın hukuk karşısında eşit hissetmesini sağlayacağı yerde
Amasya Gümüşhacıköy'de liseyi kapatıp bir hapishane verdi.
Gençlik ve Spor Bakanlığına
gelince, yapamadığı yurtlar yüzünden bırakın durumu iyi olan ailelerin
çocuklarını, asgari ücretle geçinen ailelerin çocuklarını bile yurtlara
yerleştiremedi. Çocuklarımız üniversite eğitimlerini yarım bırakmak zorunda
kaldı.
Ben, Tarım, Orman
ve Köyişleri Komisyonu üyesiyim. Bu Komisyonun görevinin ne olduğunu, hangi
amaç için kurulduğunu hâlâ anlayamadım. Komisyonda ülke çiftçisinin, besicinin
sorunlarının tartışılacağını, kanunlar, teklifler hazırlanacağını düşünüyordum.
Ancak bu Komisyon, üç yılda 13 defa toplandı. Bu Komisyona Tarım Bakanı bir
defa katıldı. Tarımdaki sıkıntılar bir defa konuşuldu. Kalan 12 toplantıda ise,
2/B arazileri ve uluslararası anlaşmalar konuşuldu. Nasıl bir Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonu bu komisyon, bilemiyorum!
Üç yıl içinde
Amasya'mıza birçok bakan geldi, gitti. Hiçbir bakan Merzifon’a, Taşova'ya,
Suluova'ya, Göynücek’e, Hamamözü'ne, Gümüşhacıköy'e gidip “Buradaki sıkıntılar,
sorunlar nedir?” diye sormadı. Her geldiklerinde o güzelim Amasya’nın tarihî
yerlerini, camilerini, müzelerini gezip turistik seyahat yaparak gittiler.
2014 bütçesinin
de, diğer bütçeler gibi, Türkiye'de ve Amasya'daki çiftçinin, köylünün,
esnafın, emeklinin durumunun daha da iyileştireceğini düşünmüyorum. Bu bütçeyi
bir cümlede özetlemek gerekirse “Kayınpeder enişte, çiftçi, memur, vatandaş,
hiç şaşırmadık bu işe!” diyor, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Soru-cevap
işlemine geçiyorum.
Sayın Öğüt,
buyurun.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanımız
yerinde az önce Savunma Bakanı vardı, onun için, ona yönlendireceğim bir
sorumuz var, kusura bakmayınız Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
vekiliniz, yani Genel Başkan Yardımcınız, 2 numaranız, partinin 2 numarası
Numan Kurtulmuş, televizyonda, herkesin gözü önünde “Bedelli askerlik çıkacak.”
diyor, milyonlarca genci ve aileyi umutlandırıyor fakat daha sonra, Savunma
Bakanı “Böyle bir şey yok.” diyor. Hanginiz doğru söylüyorsunuz? Tam kararınız
nedir? Bu kadar gencin ve ailenin umutlarını kırmaya hakkınız var mıdır?
Döneminizde 1.036
asker intihar etmiştir. Sadece geçen on beş günde 7 astsubay intihar etmiştir.
Sebebi araştırılmış mıdır? Ordumuzun bel kemiği astsubaylarımızın ekonomik,
sosyal ve psikolojik durumları araştırılmış mıdır? 25 bin uzman jandarmanın ek
göstergelerini düzeltecek misiniz? Orduevlerinden yararlandıracak mısınız?
Okulda geçen süreler sosyal güvenceye alınacak mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Özkan…
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Sayın Bakan,
Sayın Başbakan Adana’da ekim ayında yaptığı bir konuşmada Merkez Bankası
kasasında 129 milyar dolar para olduğunu, millî gelirin de 800 milyar dolara
çıktığını söyledi. Durum böyle ise, otomobillerden, otobüslerden, yolcu
taşımacılığından, şehirler arası ve yurt dışı taşımacılarından, 10 numara yağ
yakan kamyon şoförlerinden, yani 50NC’lerden, tırlardan alınan “sorma ver” parası olan, A, B, C, D, E, R1,
R2, K1, K2, L, F belgeleri, T1, T2, T3 paralarından vazgeçmeyi düşünüyor
musunuz? Vatandaş bunu soruyor.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Işık…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Millî Eğitim Bakanlığı bursuyla, 1416 sayılı Kanun gereğince yurt dışına
gönderilen yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin, geri dönüşlerinde herhangi
bir üniversiteye atanmaları veya herhangi bir kuruma atanmaları hâlinde, yurt
dışında öğrenimleri boyunca geçirilen sürelerin kıdemlerine yansıtılmadığı,
dolayısıyla, bir mağduriyet ortaya çıktığı söylenmekte. Bu konunun çözümü için
bir çalışma yapılması sağlanabilir mi?
İkincisi de,
nakliyeci esnafının kullandığı ve çiftçimizin kullandığı mazottan ÖTV’nin
kaldırılması veya düşürülmesi, KDV’nin belli bir oranda düşürülmesi konusunda
bir düşünceniz var mı? Bu konuda yardımcı olabilir misiniz bu esnaflara?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Kaplan…
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
temmuz ayında, 25 Temmuz tarihli size bir soru önergem var. Soru önergesine
verdiğiniz cevap da yanımda. Benim sorularımla hiç alakalı olmayan bir şey var.
Size sorduğum soru şu: Kocaeli ilinin önemli şirketlerinden, aynı zamanda
Türkiye'nin de önemli şirketi olan TÜPRAŞ’a, sizin, o dönem, polis nezaretinde,
sabahın erken saatinde 20 polis ve maliye ekipleriyle “Rutin kontrol yaptık.”
diye bir açıklamanız var. Size o zaman sorduğum soru şuydu: “Size bir ihbar mı
yapılmıştı? İhbar yapılmamışsa siz tüm Maliye Bakanlığı olarak herhangi bir
kuruma polis gözetiminde mi gidiyorsunuz?” Soruma cevap alamadım.
Yine, benzer bir
durum, Koç Holdingin, bugün, özellikle Aygaz, TOFAŞ gibi şirketlerine böyle bir
baskı yapmak sizin Maliye Bakanlığının başka bir yerden bir emir aldığı
anlamına mı geliyor? Açıklarsanız sevinirim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Kaleli…
SENA KALELİ
(Bursa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
“Her kim kimliği,
ilmi, serveti, iktidarıyla büyüklenir, hikmetinden sual olunmaz, kendi
iradesini dayatır, keyfine göre yönetirse kendini Allah yerine koyar. Her kim
de buna rıza gösterirse bu şirke ortak olur.”
Değerli iktidar
milletvekilleri, iktidarınıza karşı bu kadar paranoya geliştirirseniz, hiç
kimseye hak arama alanı bırakmazsınız. Her hak arayışını, her soruşturmayı
“komplo”, “yıpratma” olarak değerlendirirsiniz. Soruşturmanın gizliliği ve
selameti açısından görevlileri görevinden alacağınıza, bakanlarınız istifa
etse, soruşturmanın gizliliği ve selametini sağlamış olmaz mısınız?
Ayrıca, mesleki
planlama yapılmadan eğitim alan iş ve meslek danışmanları, tıbbi sekreterler,
öğretmenler ve diğer meslek sahipleri, yaşa takılanlar, hepsi atama bekliyorlar
ve işsizler. Bunca yolsuzluğa, peşkeş…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Şimşek…
CEMALETTİN ŞİMŞEK
(Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
öncelikle şunu ifade etmek isterim ki bu soruyu size -bir Hükûmet üyesi olarak-
yönlendiriyorum ve amacım da bir polemik yaratmak falan değil çünkü bu
soruşturmayla ilgili de bir yorum yapmıyoruz yani adli süreçle alakalı bir
yorumumuz yok. Ancak bu soruşturma, öyle sıradan bir soruşturma değil, 3
bakanın oğlunun da gözaltına alındığı bir soruşturma. Ve akşam bu kişiler
gözaltına alınıyor, sabah, soruşturmayı yürüten polis müdürleri görevden
alınıyor. Eğer bu durum demokratik bir ülkede olsaydı derhâl Bakanlar Kurulu
toplanır, kamuoyunu bu konuda bilgilendirirdi ancak bizim bakanlar, Başbakan da
dâhil, sanki ülkede hiçbir şey olmamış gibi rutin işlerini, programlarını devam
ettiriyorlar ve siz de bu konuyla ilgili bir soruya verdiğiniz cevapta İçişleri
Bakanına ulaşamadığınızı söylediniz…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CEMALETTİN ŞİMŞEK
(Samsun) - …Başbakan ise “Burası muz cumhuriyeti değil…”
BAŞKAN – Sayın
Bakan, buyurunuz.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum.
Müsaade ederseniz
son iki sorudan başlayayım çünkü bu konuları çok işledik bugün.
Bir kere, her
şeyden önce, şunu söyleyeyim: O bahsettiğiniz husus yani İçişleri Bakanımızla
ilgili ulaşamama hususu, sabahleyin, arada bir kez arayıp kendisinin toplantıda
olduğu bir husustu. Yani dolayısıyla, onu o bağlamda değerlendirmek lazım.
Başbakan
Yardımcımız Sayın Bülent Arınç, bugün bir basın toplantısı yaptılar ve bu
konularda bilgilendirdiler.
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) – “Ayten.” dedi, “Ayten.”
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, biz milletimizin irfanına, sağduyusuna
güveniyoruz. Ben eminim ki milletimiz bu kadar aceleci davranmayacaktır;
iddianameyi görecektir, savunmayı görecektir ve bu çerçevede hükmünü
verecektir. Bakın, başından beri söylüyorum, kim bu ülkede bir yanlışlık
yaparsa, bu ülkenin haksız bir şekilde 1 kuruşunu dahi bir şekilde kullanır,
gasbederse, ne gerekiyorsa, biz adli makamların arkasındayız, yargının
arkasındayız, gerekli desteği vereceğiz, gereken yapılmalıdır. Her toplumda,
her yerde yanlış yapan çıkabilir, önemli olan bu yanlışa karşı bizim
tavrımızdır. Ama burada da tartışmalar yaşandı, yani bunun arka planında ayrı
birtakım mülahazalar var mı yok mu, bunlar tartışılıyor. Bunu komplo teorileri
çerçevesinde de değerlendirmemek lazım. Ben, şahsen, bir sorun varsa, o sorunun
bütün yönleriyle değerlendirilmesi gerektiğine inanıyorum.
Bakın, yine
tekrarlıyorum, bir iddianame var, sabredelim bu iddianame açıklansın,
arkasından bunun savunması yapılsın. Yani bizler de aceleci davranmayalım
gerçekten. Ben inanıyorum ki milletimiz de böyle yapacaktır ve milletimiz son
verdiği kararda da, yani bu hüküm tabii ki vicdanda yankı bulacaktır. Burada
bir hata varsa, bir eksik varsa gereği yapılmalıdır. Bakın, bunu, sabahtan
beri, inanın birçok vesileyle defalarca söyledim, ama teşekkür ediyorum bu
konudaki hassasiyetiniz için, biz de en az sizin kadar bu konularda hassasız.
Şimdi, bir önceki
soruya geleyim. Bir arkadaşımız dedi ki: “İş, meslek danışmanları, yaşa
takılanlar vesaire.”
Şimdi, değerli
arkadaşlar, bir kere şunu görmemiz lazım: Bizim hedefimiz, Türkiye'de herkesin,
mümkün olan, yani lise mezunu herkesin artık üniversiteye gitmesi Kore’de
olduğu gibi, dünyayla rekabet etmemiz için herkesin üniversite mezunu olması.
Ama üniversite mezunu herkesin devlette çalışacağına dair bir kanı, yanlış bir
kanıdır.
Bakın, 400 binin
üzerinde öğretmen almışız, belki üç yıl, beş yıl sonra hiç öğretmen alma
ihtiyacımız olmayacak arkadaşlar, belki hiç kamuya personel alma ihtiyacımız
olmayacak değerli arkadaşlar. Eğer üniversiteyi sadece devlette bir işe girmek
için, yani olaya bu şekilde yaklaşıyorsak yanlış yaklaşıyoruz. Üniversite
eğitimi ayrı bir boyut kazandırıyor insana. Dolayısıyla, ben olaya o çerçevede
bakıyorum. Kamunun ihtiyacı olan personeli bütçe imkânları çerçevesinde almaya
devam edeceğiz, ama herhangi bir okul, herhangi bir fakülte, bir meslekten bir
arkadaşımız mezun oldu diye devletin böyle bir taahhüdü yok. Dünyanın hiçbir
ülkesinde böyle bir taahhüt yoktur, olamaz da değerli arkadaşlar.
Şimdi, TÜPRAŞ’a
gelelim. Ben, şirket ismi vererek değerlendirme normalde yapamam ama siz
kendiniz ismini verdiniz. Bakın, şunu söyleyeyim, bu, basına yansıdığı için
söylüyorum: Zaman zaman ihbar veya savcılık talebi üzerine -bakın, genel
konuşuyorum burada- zaman zaman aramalı inceleme yapılabiliyor. Bu yeni değil,
bu ilk değil. Şimdi, bunun Gezi olayları sonrasına tekabül etmesi birtakım
tabii ki algılar, çağrışımlar yapmış olabilir ama dün de bu soruya cevap
verdim. Gezi sonrası ortaya çıkan, hatta mesela, dün, öbür gün sonuçlanan
diyelim ki bazı incelemeler hemen o konuyla ilişkilendiriliyor. İnanın hiçbir
inceleme altı ay önceden bitmiyor. Bazı incelemeler değerli arkadaşlar…
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) – Sayın Bakanım, bakın…
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Bir müsaade edin bakın… Soru sordunuz.
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) – Buyurun.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, incelemeler zaman zaman bir yılı alıyor, bazen
uzatılıyor, daha çok zaman alıyor. Ben size şunu söyleyebilirim: Keşke şu
mahremiyet olmasa da bahsettiğiniz teker teker bütün incelemeler hangi tarihte
başlamış, neyin üzerine, hangi saikle, hangi ihbar, hangi savcı, hangi bilmem
neyin veya hangi birimin değerlendirmesiyle veya bize geri inceleme raporları
gönderilmesiyle yapılmıştır; söyleyebilsem, vergi mahremiyeti var,
söyleyemiyorum. Koç Grubu Türkiye’de güzide bir gruptur. İstihdam sağlıyor,
katma değer sağlıyor. Biz, Türkiye’de üretim yapan, yatırım yapan, istihdam
yapan herkesi değerli buluyoruz. Maliye Bakanlığının yaklaşımı budur.
Türkiye’de katma değer üreten herkesin önünde Maliye Bakanlığı olarak biz
önümüzü ilikleriz. Genel konuşuyorum ve hiçbir istisnası yoktur. Bakın, burada…
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) – Sayın Bakanım, size sorduğum soru şu, dedim ki: “20 polisle
sizin rutin baskınınız, bütün kurumları böyle mi inceliyorsunuz?” diye sordum,
yanıt alamadım.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Arkadaşlar, ben “rutin” demedim. İncelemeler…
Bakın değerli
arkadaşlar, ben, şimdi… Bakın, arkadaşlar bilgi verdiler, Bakanlığımız Vergi
Denetim Kurulunca 2011, 2012 ve 2013 yıllarında toplam yani TÜPRAŞ’ta olduğu
gibi…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
saniye… Size bir dakika daha vereceğim ben.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Yalnız şu var Sayın Bakanım: Vergi mahremiyeti, incelemenin
tarihi, ne zaman yapılır, ne zaman sonuçlanır, o kapsama girmez mi?
BAŞKAN – Açıldı
Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, bakın, 2011, 2012, 2013 yıllarında TÜPRAŞ’ta olduğu gibi, toplam 59
adet aramalı inceleme yapılıyor. Yani, polisle birlikte, gerekirse savcıyla
birlikte maliye elemanlarının gittiği, bakın, 59 tane. Şimdi siz kalkıp bir
tanesinden bahsediyorsunuz.
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) – O zaman ihbar mı var? Soruma cevap alamadığım için soruyorum
Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Değerli arkadaşlar, bakın, ben mahremiyet çerçevesinde
detay veremiyorum ama detayları veriyorum size mümkün olduğunca. Dolayısıyla
olayları bu şeklide değerlendirmek lazım.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Husumete mi dayalı aramalı inceleme yapılıyor? Senin adamların
aramalı incelemeye tabi mi? Yok.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Sayın Öğüt’ün sorusu vardı. Millî Savunma Bakanımız
burada, daha sonra takdir ederlerse cevaplandırırlar.
Sayın Özkan,
şöyle: Yani, bizim Merkez Bankamızda rezervimizin olması veya millî gelirimizin
belli boyutlara ulaşmış olması…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Efendim, beş dakika verirseniz…
BAŞKAN – Beş
dakika veremem, o zaman o yol olur, yol.
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Yazılı verelim.
BAŞKAN – Evet,
yazılı vereceksiniz.
Şimdi, madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
"2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı"nın 12 nci
maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan "Hazine Müsteşarlığınca"
ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
İstanbul
BAŞKAN –
Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Hükûmet, Sayın Şimşek, önergeye katılıyor musunuz önergeye?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
"2014 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 6’ncı maddesinin birinci fıkrasının
(a) bendiyle Maliye Bakanına verilen;
"Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli
idarelerin bütçelerinin "Personel Giderleri" ile "Sosyal
Güvenlik Kurumlarına Devlet Primi Giderleri" tertiplerinde yer alan
ödenekleri, Maliye Bakanlığı bütçesinin "Personel Giderlerini Karşılama
ödeneği" ile gerektiğinde "Yedek ödenek" tertibine; diğer
ekonomik kodlara ilişkin tertiplerde yer alan ödenekleri ise 5018 sayılı Kanunun
21. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan sınırlamalara tabi olmaksızın Maliye
Bakanlığı bütçesinin "Yedek ödenek" tertibine aktarma yetkisi, 5018
sayılı Kanunun 21. maddesindeki, kamu idareleri bütçeleri arasında ödenek
aktarımının kanunla olacağı ile personel giderleri tertiplerinden diğer
tertiplere aktarma yapılamayacağına ilişkin kurallarına açıkça aykırıdır.
Yine aynı
şekilde, Maliye Bakanına 6. maddenin birinci fıkrasının (b) bendiyle,
"Genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinden, hizmeti yaptıracak olan kamu
idaresinin isteği üzerine bütçesinden yıl içinde hizmeti yürütecek olan
idarenin bütçesine" üstelik, "fonksiyonel
sınıflandırma ayrımına bakılmaksızın" ödenek aktarma yetkisi verilmesi;
5018 sayılı Kanunun 21. maddesindeki, kamu idareleri bütçeleri arasında ödenek
aktarımının kanunla olacağı kuralına aykırıdır. Kurumlar
arası ödenek aktarımının "fonksiyonel sınıflandırma ayrımına
bakılmaksızın" verilmesi ve böylece örneğin (X) idaresinin bütçesindeki
bir yatırım harcamasının, (Y) idaresinin bütçesine tüketim harcaması olarak
aktarılabilmesi ise, bütçede değişiklik yapılması anlamına gelir ki, Anayasanın
163. maddesindeki, "Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname ile bütçede
değişiklik yapmak yetkisi verilemez." kuralı karşısında, Bakanlar Kuruluna
verilmeyen bütçede değişiklik yapma yetkisinin Maliye Bakanına verilmesi,
Anayasanın 163. maddesine aykırıdır.
6. maddenin ikinci fıkrasıyla, kamu idarelerinin kendi bütçeleri
içinde yapacakları ödenek aktarımının yüzde 20'yi aşması halinde, yüzde 20'yi
aşan ödenek aktarımlarını yapma yetkisinin Maliye Bakanına verilmesi, 5018
sayılı Kanunun 21. maddesinde, kamu idare bütçeleri içinde yapılacak ödenek
aktarımlarının kamu idareleri tarafından yapılacağı kuralı karşısında, 21.
maddesine ve ayrıca Maliye Bakanının aktarma yetkisinin Maliye Bakanlığı
bütçesinin "yedek ödenek" tertibiyle sınırlı olduğuna ilişkin 23.
maddesine aykırıdır.
6. maddenin
sekizinci fıkrasındaki, "Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri
arasındaki kaynak transferleri ödenek aktarma suretiyle yapılır."
şeklindeki düzenleme 5018 sayılı Kanunun 21. Maddesinin birinci fıkrasındaki,
"Merkezî yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin bütçeleri arasındaki
ödenek aktarmaları kanunla yapılır." kuralına aykırıdır.
6. maddenin dokuzuncu fıkrasının (a), (b), (c), (ç), (d), (e) ve
(f) bentlerinde, Maliye Bakanına kamu idaresi bütçelerinde yer alan
ödeneklerden harcanmayan kısımları ertesi yıl bütçelerine devren ödenek
kaydetme yetkisi verilmesi, 5018 sayılı Kanunun "Ödeneklerin kullanılması"
başlıklı 20. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendindeki, "Cari yılda
kullanılmayan ödenekler yıl sonunda iptal edilir." kuralına açıkça
aykırıdır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 13’ü
okutuyorum:
Gelir ve
giderlere ilişkin diğer hükümler
MADDE 13- (1)
22/2/2005 tarihli ve 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanununun 51 inci maddesinin
birinci fıkrasının (f) bendi ile 3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye
Kanununun 68 inci maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi uyarınca il özel
idareleri ve belediyelerin ileri teknoloji ve büyük tutarda maddi kaynak
gerektiren altyapı yatırımlarında Kalkınma Bakanlığının teklifi üzerine
Bakanlar Kurulunca kabul edilen projeleri için yapılacak borçlanmalar, 5302 sayılı
Kanunun 51 inci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi
ile 5393 sayılı Kanunun 68 inci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi
kapsamında hesaplanan faiz dâhil borç limitinin hesaplanmasına dâhil edilir. Ancak, il özel idareleri, belediyeler ve bunların bağlı kuruluşları
ile sermayesinin yüzde 50'sinden fazlasına sahip oldukları şirketler tarafından
Avrupa Birliği ile katılım öncesi mali iş birliği çerçevesinde desteklenen
projelerinin finansmanı için yapılan borçlanmalar, çok taraflı yatırım ve
kalkınma bankalarından doğrudan veya İller Bankası Anonim Şirketi aracılığıyla
yapılan borçlanmalar ile SUKAP kapsamında yürütülecek işler için İller Bankası
Anonim Şirketinden yapılan borçlanmalarda söz konusu borç stoku limitine uyma
şartı aranmaz.
(2) Türkiye
İhracat Kredi Bankası Anonim Şirketinin politik risk kapsamında yapacağı
tahsilatın ve Bankanın faaliyet kârlarından Hazineye tekabül eden temettü
tutarlarının ve olağanüstü yedek akçelerinin tamamı veya bir kısmı, Bankanın
politik risk alacağına ve/veya ödenmemiş sermayesine mahsup edilebilir. Söz
konusu mahsup işlemlerine Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan; mahsup
işlemlerini Hazine Müsteşarlığının teklifi üzerine mahiyetlerine göre ilgili
Devlet hesaplarına kaydettirmeye ve bu işlemlere karşılık gelen tutarları bir
yandan bütçeye gelir, diğer yandan da Hazine Müsteşarlığı bütçesinin ilgili
tertibine ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı yetkilidir.
(3) 2006 yılından
önce katma bütçeli olan idarelerden 5018 sayılı Kanunla genel bütçe kapsamına
alınanların ilgili mevzuatında belirtilen kurum gelirleri, genel bütçe geliri
olarak tahsil edilir.
(4) 4/12/1984 tarihli ve 3096 sayılı Türkiye Elektrik Kurumu
Dışındaki Kuruluşların Elektrik Üretimi, İletimi, Dağıtımı ve Ticareti ile
Görevlendirilmesi Hakkında Kanun kapsamındaki tabii kaynakların ve tesislerin
işletme haklarının devrinden elde edilen gelirlerin tamamı genel bütçeye gelir
kaydedilir.
BAŞKAN – Madde
üzerinde ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili
Sayın İlhan Cihaner’e aittir.
Buyurun Sayın
Cihaner. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
İLHAN CİHANER (Denizli) – Herkesi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama çok
basit birtakım gerçekleri hatırlatarak başlayacağım. Bütçeler aslında basit
birer mali tablo olmanın ötesinde anlamlar taşır. Bunlara bakarak, ülkeyi
yöneten hükûmetlerin hangi iktisadi ve sosyal politikaları izlediklerini,
kimlerden vergi topladıklarını, vergilerin adil bir şekilde toplanıp
toplanmadığını, eğitime, sağlığa, sosyal güvenliğe ne kadar pay ayrıldığını
yani bunlara ne kadar önem verdiğini görebiliriz. Ancak, AKP bütçeleri,
emeğiyle geçinen yurttaşlarımızın, işçilerin, memurların ve tüm emekçilerin
ödedikleri vergilerle devletten aldıkları hizmetler arasındaki orantısızlığın
tablosu olarak karşımızda durmaktadır. Bu bütçeler, Türkiye’de sosyal devletin
nasıl ortadan kaldırıldığının, kamu girişimciliğinin nasıl tasfiye edildiğinin,
sermaye yanlısı neoliberal politikaların nasıl uygulandığının açık birer
belgesi olarak karışımızda durmaktadır.
On bir yıl
boyunca sosyal devleti tasfiye eden iktidar, Başbakan millî iradeyi dilinden
düşürmemesine rağmen, millî iradenin somutlaştığı yeri yani bu Meclisi devre
dışı bırakmak, etkisizleştirmek, işlevsizleştirmek için elinden geleni
yapmaktadır. İktidar, milletvekillerinin verdiği soru önergelerine yanıt
verilmemesinden tutun da Sayıştay raporları üzerinden Hükûmetin denetlenmesine
olanak veren mekanizmaları ortadan kaldırmaya kadar uzanan bir genişlikte millî
iradeyi temsil eden kurumu
yani Parlamentoyu iş göremez hâle getirmiş, yasama organını
göstermelik bir kuruma dönüştürmüştür.
“Tarih en büyük
öğretmendir, kafalarına vura vura hukuku, adaleti öğretecek hem de kendi
argümanlarını, enstrümanlarını kullanarak.” Bu sözleri yaklaşık iki yıl önce
etmiştim. Hükûmet sözcüsünün biraz önce yaptığı açıklamasını ibretle okuyun ve
diğer davalarda yaşananlara verdiği tepkileri bir hatırlayın ama samimi
üzüntüm, bu öğrenmenin yani hukuku adaleti öğrenmenin, bunun farkına varmanın
çocuklar ve evlatlar üzerinden yaşanıyor olmasıdır. Evlatlar hep değerlidir,
suçsuzdur anaların gözünde ama anlaşılıyor ki sizin evlatlarınız daha
değerliymiş. Bugüne kadar bu halkın çocuklarına küfür eden valileri korudunuz,
çırılçıplak soyup utandırmadan arayanları, taciz edenleri korudunuz,
öldürenleri, kör edenleri, cezaevlerinde tecavüz edenleri korudunuz, hatta “Destan
yazdılar.” deyip ikramiye verdiniz. Komada direnen 14 yaşındaki Berkin’in
hiçbir değeri olmadı sizin için. Asfalta boyayla “Faşizme ölüm, Hükûmet istifa”
yazdı diye asfalta zarar vermek suçundan yargılanan 13 yaşındaki çocuğun adını
hiç bilmezsiniz. Bakın, 13 yaşından bahsediyorum, bu halkın çocuklarını
katlettiğiniz yetmiyormuş gibi, cenazelerinin kaldırılmasına bile günlerce izin
vermediniz.
Bu halkın
gazetecilerine, politikacılarına, avukatlarına işkence yaptınız, cezaevlerine
doldurdunuz; öğretmenlerini, emekçilerini copladınız, gaza boğdunuz.
Katliamları, yolsuzlukları soruşturacağınıza bunları açığa çıkaranların, halk
için “hack” yapanların peşine düştünüz. Roboski’de çocuklarını katlettiğiniz bu
halkın -bu arada heceleyeyim, yanlışlık olmasın: Dobroski değil, Ro-bos-ki- hiç
ama hiç birinde siyasi sorumluluk hissetmediğiniz gibi, bu saldırıların
sorumlusu olan valiler ve emniyet müdürleri için “Yedirmeyiz, adamlarımızı
satmayız.” dediniz. Hele, şimdilerde papaz olduğunuz savcılar için “Kıllarına
dokundurtmayız!” demiştiniz, hatırladınız mı? Ali Tatar’ın, onun intiharından
sorumlu olan; özel hayatı açıkça ve alçakça medyaya sızdırıldığı için intihar
eden Berk Erden’in ölümünden sorumlu olan savcılar... Siyasi davalarda benzer
yüzlerce hukuksuzluğa imza atmış savcıların “Kıllarına dokundurtmayız.” deyip
sırtlarını sıvazladınız, altlarına zırhlı araçlar verdiniz. Bunca hukuksuzluk,
işkence, ölüm kılınızı kıpırdatmadı da bugün ne oldu ki müdürler görevden
alındı, savcılar değiştirildi yeni savcılar eklendi?
Başta,
çocuklarınız çok değerliymiş dedim ama değilmiş aslında; anlaşıldı ki değerli
olan cüzdanlarınızmış, para kasalarınızmış, para sayma makinalarınızmış, kendi
kirli hesaplarınızmış. “Yedirmeyiz.” derken “Hissemizi başkasına yedirmeyiz”miş
meğer kastınız. İşte, seçilmiş milletvekilleri, belediye başkanları, siyasi
parti liderleri; açıkça, zorbaca cezaevinde tutuluyorken hiç böyle cevval önlemler
alma gereği duymadınız ama belki de tarihin en önemli yolsuzluk iddiaları
soruşturulurken polisleri, savcıları değiştirdiniz. Gazetecilere, yazarlara
hatta adalet çağrısı yapan barolara, ana muhalefet partisinin Genel Başkanına
eleştirileri nedeniyle adil yargılamayı etkileme suçundan dava açıp fezleke
düzenleyen savcılar, bu görevden almalara bakalım ne diyecekler?
Her şeye rağmen,
tüm kalbimle ve samimiyetimle çocuklarınız ve adamlarınız için adil bir süreç
diliyorum. Ama korkarım ki devri iktidarınızda adil savcı ve hâkimleri bulmakta
çok zorlanacaksınız. Çünkü, bir çoğunu kanser ettiniz,
özel hayatlarını açıklamakla tehdit edip istifa ettirdiniz. “Çetenin nöbetçi
hâkimi.” dediniz, uydurma soruşturmalarla sürdünüz, mesleklerine küstürdünüz,
uzaklaştırdınız.
İki gündür ortaya
çıkan tablonun siyasi sonucu Hükûmetin ya derhâl istifasıdır ya da karnından
konuşmayı bırakıp devlet içinde örgütlü yapıdan kasıtları her kim ise o konuda
etkin bir soruşturma başlatmaktır. On bir yıl boyunca sosyal devleti, hukuk
devletini, demokrasiyi, Meclis iradesini ayaklar altına aldınız; otoriter,
baskıcı, antidemokratik bir rejim kurdunuz. Şimdi kendi içinizden
çözülüyorsunuz. Yakında gideceksiniz ama polisiye operasyonlarla değil, bizzat
halk gönderecek sizi. İşte o zaman hepsinin hesabını birer birer vereceksiniz.
Ben, AKP’ye oy
veren yurttaşlarımıza da seslenmek istiyorum: Artık bu iktidarın ülkemize ne
yaptığını görün. Yurttaşları kutuplaştırıp ikiye böldükleri yetmiyormuş gibi
şimdi de devlet aygıtını ikiye böldüler. “Devlet bölünmemişken ne hayrını
gördük ki.” diyebilirsiniz ama polisi, yargıyı, karanlık odaklara gönüllü
teslim ettiğini itiraf eden bir hükûmet söz konusu. Bir hukuk devletinde, bir
demokraside seçilmiş hükûmetler gölge, kapalı, illegal yapılanmalarla iktidarı
paylaşır mı? Parlamentoyu, meşruiyet ve kıymetiharbiyeden yoksun hâle getirmiş
bir hükûmet söz konusu. “Ne istediler de vermedik?” deyip mutlu mesut günlerde
kamu kaynaklarını, valilikleri, bakanlıkları kardeşçe paylaştığını itiraf eden
bir hükûmet söz konusu.
Bu mudur
düşlediğimiz, yaşamak istediğimiz ülke? Kasetlerle özel hayata ait gizlice
çekilmiş görüntülerle dizayn edilen bir ülke mi istediğimiz? Herkesin
telefonunun dinlendiği ya da bu kaygıyla yaşadığı bir ülke mi istediğimiz?
Soruşturmalardan kurtulmak için Başbakanın tanıdığına ihtiyaç duyulan bir ülke
mi? Sizlerin, bizlerin, çocuklarımızın payına, kendisini ateşe verecek boyutta
yoksulluk, taşeron işçiliği, iş cinayetleri, güzel ölümler, gıda yardımları,
konteyner kentlerde dondurucu soğuk düşerken, bunların çocuklarının payına
düşenleri iyi takip edin ve hesabını sorun.
Yıllarca haysiyet
cellatlığı yaptılar. Şimdi, devlet içinde örgütlenmiş yapı, masumiyet karinesi,
soruşturmanın gizliliği, siyasi soruşturma diyorlar; davetle gelebilecek
kişilerin evleri sabahın beşinde basılır mı diyorlar; beraatizimmet asıldır
diyorlar. Bu çifte standartlı, ahlaksız kavgadan adalet ve özgürlük çıkmaz,
çıksa çıksa daha fazla pislik çıkar. Gelin, şeffaf, adil, özgür, eşit bir
ülkeyi beraber inşa edelim. Aksi takdirde, kendileriyle birlikte tüm halkı dibe
çekecekler.
Konuşmamı haziran
direnişine uygun bir çağrıyla bitireyim: Şimdi elinizdeki mazbataları yavaşça
yere bırakıp Meclisi terk edin.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Vallahi, ona millet karar verir Sayın Cihaner.
BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adını İstanbul Milletvekili Sayın Celal Adan.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
CELAL ADAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Özellikle, 3
bakanın çocuklarının sabah polis marifetiyle alınıp yolsuzluk iddiasıyla
gözaltına alınması, iki gündür medyada cereyan eden bu çalma çırpmaya dayalı
iddiaların Türk demokrasisi adına, Türk siyaseti adına, beni üzdüğünü,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunu üzdüğünü ifade etmek isterim.
Öncelikle, böyle
bir iddia ile ilgili konuşayım mı, konuşmayım mı diye emin olun çok düşündüm. Fakat, zaman zaman burada konuşurken -özellikle 2002’deki
milyar doları olan vatandaş sayısıyla 2013 yılında milyar dolarları olan sayıya
baktığımızda- katma değer üretmeden, sanayici olmadan, tarımda faaliyet
göstermeden birilerinin milyar dolarları olduğunu ve İstanbul’da 4 bin imar
değişikliğinin olduğunu söyledim. Ayrıca, İstanbul milletvekillerini davet
ettim, “Değerli arkadaşlar, İstanbul'un oksijen alanlarını peşkeş çektiler.”
dedim, kulak asmadınız. İşte, bu kulak asmamanın Türk demokrasisine, Türk
siyasetine bir darbeye dönüştüğü bir döneme de bu vesileyle öncülük yaptınız.
Değerli
milletvekilleri, bir yıllık teknik ve fiziki takip sonucunda, yolsuzluk ağlarının
deşifre edildiği, kirli kazanç bağlantılarının belirlendiği, rüşvet çarkının
tespit edildiği anlaşılmaktadır. Sahte belgelerle hayalî ihracat teşebbüsleri,
altın kaçakçılığı, kara para aklama, rüşvetle vatandaşlık dağıtımı, imar
usulsüzlükleri, rant yolsuzlukları, arazi vurgunculuğu ve ihalelere fesat
karıştırma gibi ağır suç ve suçlamalar iktidar yönlendirmeli yandaş ve
yolsuzluk çetelerini köşeye sıkıştırmıştır.
İstanbul’daki
yolsuzluk operasyonu bir kez daha göstermiştir ki Hükûmet boyunu aşan kir ve
karanlık işlere bulaşmış, çıkar ilişkilerinin, kul ve yetim hakkını gasbeden
ahlaksızların merkez üssü hâline getirilmiştir. Nitekim,
Başbakan Erdoğan’ın yönetimi altındaki Türkiye, resmen yolsuzluğun,
yoksulluğun, yasakların hâkimiyeti altına girmiştir. Allah’tan korkmaz, kuldan
utanmaz hırsızlar, yağmacılar, talancılar, hortumcular, yankesiciler,
komisyoncular, tefeciler, tufeyliler, AKP Hükûmetinin etrafında öbek öbek
toplanmışlar, aynı amaca doğru yönelmişlerdir. Şu günkü şartlarda Hükûmetin
sevk ve idare ettiği yolsuzluk ve hukuksuzluk kervanı gizlenmeyecek,
saklanmayacak, örtülemeyecek kadar büyümüş, kökleşmiş, her tarafı sarmıştır.
Kara para zincirinin halkaları, gayrimeşru gelir kapılarının parçaları, yasa
dışı yollarla servet üstüne servet edinen mafyatik yapılanmaların uzantıları
AKP’ye tam olarak sızmış, hatta ele geçirmiştir.
Her şeyden önce,
sürdürülen adil soruşturma nereye uzanırsa uzansın, ucu kime dokunursa dokunsun
mutlaka sonuna kadar götürülmelidir. Türkiye yolsuzluklarla hesaplaşmalı, temiz
toplum, temiz yönetim, temiz siyaset için herkes samimi bir şekilde mücadele
etmelidir. Kanunsuzluklarla baş edebilmek, yolsuzluk damarlarını kökünden kesip
atabilmek için bu tarihî fırsat heba edilmemelidir.
Ayrıca, söz
konusu hukuki süreci yıpratmak, sulandırmak, rotasından saptırmak amacıyla
gündemde sıcaklığını koruyan siyasi bir kutuplaşmaya, malum anlaşmasızlığa ve
sözde rövanşist bir çıkışa bağlamak en azından pişkinlik ve utanmazlık
örneğidir. Meseleyi Hükûmet-cemaat çekişmesine hapsetmek, yolsuzluklarla ilgili
soruşturmayı zamanlama itibarıyla manidar bulup yakın geçmişteki iktidar
tasarruflarına misilleme olarak yorumlamak son derece maksatlı, son derece
kasti, oldukça da akıl dışıdır. Başbakan Erdoğan’ın “Tehditlere boyun
eğmeyeceğiz.” diyerek saptırma girişimi, “Birilerinin topu, tüfeği varsa, bizim
Allah’ımız var.” ifadeleri suçüstü yakalanan, üste çıkmaya gayret eden telaşlı
bir zihniyetin çırpınışlarından başka bir şey değildir. Yolsuzlukları örtbas
etmeye, millî irade dolandırıcılığıyla akılları karıştırmaya ve siyaset
cambazlığıyla günahları örtmeye hiç kimse, hele ki Başbakan Erdoğan asla
kalkışmamalıdır.
Aziz milletimiz,
çalan çırpan, hırsızlıklarla menfaat temin eden kim olursa olsun yakalarından
tutulmasını, bunlardan hesap sorulmasını beklemektedir. Tüyü bitmemiş yüz
binlerce yetimin, mağdur olmuş milyonlarca mazlumun hakkına el uzatacak kadar
İslam’dan, insaftan, insanlıktan uzaklaşanlar sona yaklaşmış, krediyi
tüketmişlerdir.
Milliyetçi
Hareket Partisi İstanbul’da süren yolsuzluk soruşturmasını titizlikle, büyük
bir özenle takip edecektir. Hukuka saygı duymak herkes için ortak
yükümlülüktür. Bu kapsamda, siyasi telkin ve müdahalelerin olmaması konusunda
özellikle Başbakan ve Hükûmetin çok dikkatli hareket etmesi zorunluluğu vardır.
Bugünkü ortamda gecikmeyle de olsa yargı devreye girmiş, inisiyatifi ele
almıştır.
Değerli
milletvekilleri, Hükûmete karşı nerede bir şey gelişirse millî iradeye bir
kumpas kurulduğu, bir darbe zihniyetinin toplumda oluşturulmaya çalışıldığı
düşüncesi Başbakan tarafından ifade edilmektedir. “Önce Allah, sonra millet
iradesi” diyen Milliyetçi Hareket Partisi... Millet iradesini dışlayacak
herhangi bir komplo, herhangi bir yapılanma varsa Başbakan Tayyip Erdoğan bu
iradeyi gelsin, burada ortaya koysun. Millet iradesi sahipsiz değildir, sonuna
kadar millet iradesine sahip çıkarız. Ancak, bizim, yolsuzluklarla ilgili
geçmişte söylediklerimiz bugün gün ışığına çıkarken geçenlerde yaptığım bir
konuşmada eğer bir gün adalet teşekkül eder, Hükûmet değişirse ve adaletli bir
Hükûmet Türkiye’de yönetimi devralırsa bakanların, Başbakanın hesap vereceğini
söyledim; bir adım ötesi, tutuklanacaklarını söyledim.
Şimdi, bakınız,
bu süreç, bu yolsuzluk süreci bir şekliyle bir yere geldi oturdu. Söylüyorum:
İstanbul’da katrilyonluk projeleri, yani imar sahibi Hasan Özdemir’ken -faraza
bir isim- ona imar izni bir, imar bir başka tapu sahibine geçince iki buçuğa
çıkıyor. Size samimi bir şey söylüyorum: Gidelim, 2002’den sonra
değişikliklerde hep imar değişiklikleri olmuş. Her imar değişikliğinin tekabül
ettiği rakam 100 milyon dolardır. Bunun üzerine gideceğiz.
Ama bir şeyi daha
sizinle paylaşmak istiyorum bu bütçe sürecinde karşılaştığımız bir iki olayla
ilgili. Önce, Başbakan, bizatihi öncülüğünü yaparak, Türk milletinin millet
olma olgusu üzerinde bir tartışma zemini yarattı. Türk milleti âdeta yokmuş
gibi, 36 etnik gruptan müteşekkil bir cemiyet inşasıyla milleti tartıştık.
Sonra, Türk devletini -Osmanlı’nın bitişi- ezanı hür, bayrağı hür Türk
devletinin iradesini tartıştık. “Ne mutlu Türk’üm!” ifadelerini ayaklar altına
aldık. T.C.’yi tartıştık, Türk devletinin iradesini tartıştık.
Bu zemin bir
tartışmayı daha getirdi. Millet, devlet tartışmasından sonra, burada, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin kürsüsünde Kürdistan coğrafyasından bahsedildi. Âdeta,
millî birliği, beraberliği teminat altına alan, Türk devletinin kuruluşuna
öncülük yapmış olan Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu tartışmalara hep
birlikte şahit olduk.
Bir şeyi daha
söylüyorum burada bugün tarihe not düşmesi için. Bu tartışmalara öncülük
yapanlar, bu tartışmalardan güç alarak burada zaman zaman irade ortaya
koyanlar, Türk milletinin merhametine, şefkatine, sevgisine sığınanlar şunu
bilmelidirler: Bugün bu ortamı yaratan hem Hükûmetten hem de bu Hükûmetin
yarattığı bu ortamı Türk milletine âdeta küfrederek dile getirenlerden hesap
sorulacaktır.
Hepinize
saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Demir Çelik.
Buyurun. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
DEMİR ÇELİK (Muş) – Teşekkürler Başkanım.
Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; 2014 bütçesinin 13’üncü maddesi üzerine söz almış
bulunmaktayım. Şahsım ve partim adına hepinizi saygıyla selamlıyor, iyi
akşamlar diliyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; evet, günlerdir bütçeyi tartışıyor, konuşuyoruz ancak
iki gündür bütçenin kendisine dair sözlerin yetmediği bir anı beraberce de
yaşıyoruz. Gündem o kadar hızlı ve o kadar derinliğine, yoğunca yaşanıyor ki
yetişmek, ifade etmek, yorumlamak bile bazen imkânsız. Bu yönüyle de bizim
geçmişten beri söylediğimizde haklı çıktığımızın canlı tanıklığına şahit
olduğumuz anları ve zamanları yaşıyoruz. Her şeyden önce, bütçenin bir savaş ve
çatışmacı, güvenlikçi anlayışın bütçesi olduğunun, özgürlükleri, adaleti,
eşitliği esas almadığının, hiyerarşik olduğunun, eril olduğunun, antidemokratik
ve katılımcı olmadığının altını çizdik. Bu manada da, yaşananlar, bu
nitelikteki bir bütçeyi yeniden tartışmanın çok da kıymetinin kalmadığı
gerçeğiyle bizi karşı karşıya bıraktırmıştır ama her şey bitmiş değil.
Yaşananlar bir realite ise, yaşananlar doksan yıllık birikmiş sorunlarımızın
demokratik siyasetin gereği olarak çözümsüz bırakılmış olmasının bizatihi
sonucuysa bu manada da yeni olanaklar, yeni fırsatları da bize tanıyor. Ancak
gelin görün ki tam da demokratik siyaset üzerinden Türkiye'nin
demokratikleşmesine yönelik çözüm projelerimizi tartışacağımız yer Meclis
olması gerekirken sıralar bomboş, koltuklardan eser yok. Bunu kiminle, nasıl
tartışacağız? Bu anlamıyla da öncelikle iktidarından muhalefetine tüm siyasi
partilerin ve aktörlerin bir şeye karar vermesi lazım. Biz, gerçekten
sürdürülebilir, hesap verebilir, şeffaf, adil ve hukuk devleti olma kararında,
isteğinde miyiz, değil miyiz? Bunda birlikteysek gelin, ne olur, kendi
programımızın, ikbalimizin ve geleceğimizin sınırlamasından azade bir duruşla
hep birlikte bu kaosu, bu kaotiği aşacak yeni bir ortak zihniyeti var
edebiliriz, etmeliyiz de. Çünkü Meclis dediğiniz şey, en nihayetinde 70 milyon
insanımızın, 70 milyon Türkiye toplumunun ve halklarının siyasal iradesinin
tescilidir. Bu siyasal irade onların yaşadıklarına çözüm bulamayacaksa, onların
yaşadıkları siyasal, sosyal sorunlarına meşru çözüm perspektifi, projesi sunamayacaksa
niçin var olsun, niçin heba edilsin ülkenin kaynakları, değerleri? Biz, 550
insan, sorunları çözebilmek adına halkımızdan aldığımız vesayetin gereğini
yerine getirmek zorundayız, biz onların siyasal temsilcileriyiz ama gelin,
görün ki sizin, bizim, hepimizin rahatsızlık duyduğu, kaldırılması uğruna otuz
üç yıldır bıkmadan, usanmadan tartıştığımız, tartışıyor olduğumuz Anayasa,
bütün bu kötülüklerin anası değil mi? Katılımcı değil, demokratik değil,
özgürlükçü değil. 5 askerî diktatörün karar verdiği Anayasa’yı değiştiremeyen
bir Meclis, yolsuzluğun da yoksulluğun da, sefaletin de önüne geçebilme
iradesine sahip değil demektir.
Bir Meclis ki,
Uzlaşma Komisyonuna eşit sayıda temsiliyeti sağlamışken, böylesi bir olanağı
bütün siyasal partilerin koordinasyonuyla karar altına alabilmişken Anayasa’yı
değiştiremiyorsa o Anayasa’dan beslenen yasalarımızı da, kanunlarımızı da
değiştiremeyiz çünkü bizim gönlümüzde ve gözümüzde özgürlük yok, adalet yok,
eşitlik yok. Bizim gönlümüzde ve gözümüzde kutsanan yasalar ve kanunlar var.
Yasa ve kanun, toplum için, birey için, özgürlük için değilse ne anlamı var?
Rahatsızlık duyduğumuz bu konu, hepimizin yüreğini acıtıyor, daraltıyorsa niçin
değiştirmeme kararsızlığında veya değiştirmeme ısrarında bulunuyoruz.
Bakın, dün de
söyledim, bugün de söylemekte bir beis görmüyorum. Evet, Amed’de yani
Diyarbakır’da bir hukuk skandalı yaşandı. Bu hukuk skandalı yeni yaşanıyor
değil ama Türkiye'nin tümünün vicdanını sızlatan, siyasal düşüncesi, fikri ne
olursa olsun herkese “Artık yeter, bu da olmaz!” dedirtecek bir skandal, hukuk
dışı. Biz siyasal olduğunu söylemiştik. 14 Nisan 2009’dan başlayan, 100
binlerce Kürt siyasetçisini içeriye almayı, gözaltına alarak tutsak ve rehine
muamelesine tabi tutmak istediklerini ilk günden itibaren söylüyoruz. Bunun
hukuki bir gerekçesi yok. Gizli tanıklara söyletilen, gizli tanıklara yapılan
basınç ve baskının neticesinde bizatihi ifadesiymiş noktasında iddianameye tabi
tutulan ifadelerle insanların kaderleriyle, gelecekleriyle, gençlikleriyle,
aşklarıyla oynadılar, oynuyorlar. Bugün, 10 binlerce siyasi tutsak, seçilmiş
milletvekilinden belediye başkanına, il genel meclisinden belediye meclis
üyesine 10 binlerce insanla biz 30 Mart 2014’te adil, eşitlikçi bir seçimi
birlikte yürütebilir miyiz? Hazineden yardım almayan, yüzde 10 seçim
barajlarına tabi tutulan ve 10 binlerce siyasetçisiyle siyaset yürütme
fırsatını verdiğini sananlarla biz adil, eşitlikçi bir koşulu, bir ortamı
birlikte paylaşabilir miyiz? Biz bu anlamda yükselen bir hukuka “adalet”
diyebilir miyiz?
Değerli Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; kapitalist modernitenin hiyerarşiye ve hegemonik
güce yarattığı fırsatın adı “hukuk” değildir. Kapitalist modernitenin sermaye
birikimine, iktidar birikimine hizmet edecek hukuk adil değildir, eşitlikçi
değildir, evrensel değildir. Demokratik ve evrensel olmayan hukuktan yana
olmak, ister BDP, MHP, CHP, AKP olsun fark etmez, bilerek, işe “lades”
demektir. Eğer rahatsızlık duyuyorsak, yolsuzluktan, suistimalden, kaçaktan
göçekten rahatsızlık duyuyorsak, sermaye birikimine, iktidar birikimine yol
açan retçi, inkârcı, asimilasyonist, tekçi politikalara itiraz edeceğiz;
yerine, adil, eşitlikçi, demokratik bir anayasaya ile eşit, özgür vatandaş
olmanın haklarını birbirimize tanıyacağız. Bu çerçevede, bu perspektifte
birlikte olacağız ki bize dün gösterdikleri gibi yeni düşmanlar yaratanlara
fırsat vermeyelim. Bakın, doksan yıl boyunca bu devlette iktidar olanlar her
zaman bir şeyi başarmışlardır: Bize, ötekileştirdiğini düşman göstererek
iktidarın nemasını fırsata dönüştürmüştür. Kürt’ü düşman göstermiştir, Alevi’yi
göstermiştir, demokratı göstermiştir, dindarı göstermiştir yeri geldiğinde ve
gösteriyor. “Yeter” diyemediğimizde, çözüm alanı ve mekanı olan Meclisin
siyasal iradesini ortaklaştıramadığımızda, iktidar değişse bile iktidar
partilerinden herhangi biri yerine güç alsa, erk ve güç sahibi olduğunda
yapacağımız budur. Hatırlayınız, Gezi olayları esnasında günümüzün İçişleri
Bakanı Sayın Muammer Bey “Polis durduk yere herkesi gözaltına almaz. Beni niçin
almıyor?” dememiş miydi? O gün gözaltına alınanların suçunun olduğuna yönelik
bir çağrıyı, bir söylemi dile getiren Sayın İçişleri Bakanı, bugün çocuğu
gözaltına alındı diye kendisiyle birlikte bir kısım emniyet görevlilerini
görevden alabiliyorsa bu paradoksu, bu çelişkiyi izah etmek durumundayız. Güç
ve iktidar kimdeyse onun düdüğünün çaldığı Türkiye, hukuk devleti değildir.
Böylesi bir ülke adil ve demokratik yönetimlerden yoksun demektir. O nedenle,
Kürt sorunu, Alevi sorunu, ezilenlerin, emekçilerin, yoksulluk, açlık, sefalet
sorununu ve iktidardan dışarıya kalmış toplumun yüzde 95’inin eğitim, sağlık,
sosyal, siyasal sorunlarının tümünün çözüm iradesi burasıdır. Tam da demokratik
çözümü, demokratik siyaseti konuştuğumuz bu süreçte biz, ya demokratik özgür
bir ülke olacağız ya da bu söylemimiz havada kalmış bizlerse acısını
yüreklerimizde taşıdığımız ahlar vahlarla günümüzü gün edeceğiz.
Elit siyaset
istemiyorsak, halkın ve toplumun temel ihtiyaçlarına cevap olabilecek
özgürlükler buradan yükselmeli diyor, saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, AK PARTİ Grubu adına konuşmak istiyorum.
BAŞKAN – Tamam,
tamam…
Kayseri
Milletvekili Sayın Mustafa Elitaş, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına.
Buyurunuz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sekiz gündür
bütçe meselelerini görüşmeye çalışıyoruz. İnşallah cuma günü de son noktayı
koyup, 2014 yılı merkezi yönetim bütçesini ve 2012 yılıyla ilgili merkezî
yönetim bütçesinin kesin hesap kanununun oylamalarını yapıp gerçekleştireceğiz.
Bütçemizin öncelikle milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyorum.
Dün ve bugün ortaya çıkan çeşitli operasyonlarla ilgili, dün
yaşadığımız, 3 bakanımızın oğlunun da adının geçtiği ifade edilen soruşturma
sonucunda Hükûmet Sözcümüz yaklaşık bir saat önce bu konuyla ilgili açıklamalar
yaptı, AK PARTİ sözcüsü olarak sözcü Genel Başkan Yardımcımız açıklamalar yaptı
ve biraz önce de, herhâlde, muhtemelen Sayın Başbakanımız bu konuyla ilgili
açıklamalar yaptı.
Değerli
milletvekilleri, her kim ki yolsuzluk yapıyorsa, her kim ki bu ülkenin tüyü
bitmedik yetiminin hakkını yiyorsa, her kim ki nüfuz kullanarak bilerek veya
bilmeyerek kendi menfaatine bir şey temin ediyorsa, onun üzerine sonuna kadar
gidilmesi gerektiğini ifade ediyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Niye önünü kapatıyorsunuz? Niye alıyorsunuz görevden? Savcıyı
görevden niye alıyorsunuz?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – On bir yıldır bu memlekette mafyayla, çeteyle…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Polisleri görevden alıyorsunuz. Savcıları görevden alıyorsunuz.
Korku var, korku.
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – Polis müdürlerini görevden aldınız.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – …yolsuzlukla mücadele eden bir iktidarın, bu süreç içerisinde kim
yaparsa yapsın, ucu nereye giderse gitsin…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ya ucu size geldiği için… Ucu, Tayyip’e geliyor Tayyip’e…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) –…bu konuyu araştırmak boynunun borcudur ve vazifesidir. İnşallah bu
süreç içerisinde bu gerçekleşecek…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Yiğit olun, yiğit! Dürüst olun, dürüst!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Ama değerli milletvekilleri, bakın “Beraatizimmet asıldır.” diye
bir esas vardır ama daha ortada…
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Biz dürüst oluyoruz!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Sayın Başkan, şu korsan yayını durdurur musunuz?
BAŞKAN – Efendim?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Şu korsan yayını durdurur musunuz?
BAŞKAN –
Durdurmaya çalışıyorum da olmuyor.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Dürüst olsun efendim, doğru konuşsun. Hem polisleri görevden
alıyorlar hem savcıları görevden alıyorlar, bir de “Nereye ucu dokunursa…”
diyor.
BAŞKAN – Sayın
Genç, lütfen…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Sayın grup başkan vekiline rica etsek belki susturabilir.
BAŞKAN –
Sanmıyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ucu dokunuyor bunlara, Recep Erdoğan’a dokunuyor, onun için...
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Sayın Grup Başkan Vekilim…
BAŞKAN – Sayın
Genç, lütfen…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Sayın Grup Başkan Vekili, susturun, konuşalım.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sana ne ya!
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – Ya, siz buraya talimat vermeye…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Grup başkan vekili benim amirim değil. Evvela insanca konuş!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Sayın Başkan, İç Tüzük hükümleri belli. Konuşan konuşmacıya…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ben milletvekiliyim, bağımsız…
BAŞKAN – Sayın
Elitaş, siz buraya hitap edin Genel Kurula.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Ama konuşamıyorum.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Sen önüne bak…
BAŞKAN – Sayın
Genç, rica ediyorum, lütfen…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkanım, milletvekiline saygı göstersin!
BAŞKAN – Bakın,
ben çok zor durumda kalıyorum ama…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ne demek yani, grup başkan vekilim beni sustursun!
BAŞKAN – İşte,
anladım ama ben çok zor durumda kalıyorum her seferinde.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayır, yani ben kişiliğimi bilen bir insanım, nerede ne zaman
konuşacağımı biliyorum ama Parlamentoya saygı göstersin!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Kişiliğini, şahsiyetini, yerini bilseydin oradan laf atmazdın.
BAŞKAN – Lütfen,
rica ediyorum…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – “Ucu nereye dokunursa dokunsun.” diyor, niye savcıyı görevden
alıyorlar? Niye polisi görevden alıyorlar?
BAŞKAN – Bakın,
defalarca siz bunu söylediniz, arkadaşlar söyledi, çıktı cevap veriyor.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Yiğit olun, yiğit! Çıkın, dürüst konuşun!
BAŞKAN - Sayın
Genç, lütfen…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Dürüst olun, dürüst!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Seninle bir konuya, tartışmaya girmiyorum, seni de ciddiye
almıyorum, seni de muhatap almıyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ben de seni muhatap almıyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – O zaman sus, laf atma, sus!
RECEP ÖZEL
(Isparta) – O zaman sus!
BAŞKAN – Sayın
Elitaş, siz devam eder misiniz lütfen.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Az sonra senin servetini getiririm.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Dürüst ol, dürüst!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Az sonra senin servetinin ne olduğunu getiririm. Ömür boyunca
memurluk yapmış bir adamın çocuğunun üzerine 10 tane gayrimenkul nereden gelir?
Senin çocuğunun üzerinde 10 tane gayrimenkul…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Yahu varsa, şerefli adamsan açalım soruşturmayı…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Senin çocuğun burada, Mecliste memur olarak çalışıyor, 10 tane
gayrimenkulü nereden bulmuş?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bak, soruşturmayı açalım… Tamam, peki, ben şimdi sana cevap
vereceğim.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Senin çocuğun bu Mecliste memur olarak çalışıyor, en fazla maaşı 3
bin liradır; 10 tane gayrimenkulü nereden bulmuş, onun şeyini ver sen, dürüstlük
timsali olarak ortaya çıkıyorsun!
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Elitaş, siz…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Bakın, değerli milletvekilleri, beraatizimmet asıldır.
Şimdi, bir ifade
okuyacağım: Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanlığı üzerinden bu senenin başında
bir operasyon başlatıldı, çeşitli iddialar var. İddialar içerisinde diyor ki:
“Sahte fatura kullanmak, 10 misli fiyatla asfalt almak…”
KEMAL
DEĞİRMENDERELİ (Edirne) – 29 polis müdürü görevden alınmış Sayın Elitaş, nasıl
oluyor bu?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – “…10 katı fiyatla toprak kazımını yapmak, 5 katı fiyatla beton
alımını yapmak, edimin ifasına fesat karıştırmak.” Ama şu anda bu iş yargıda.
Yargı sürecinde olan bir şeyi ifade ederek, Eskişehir Büyükşehir Belediye
Başkanlığının bunları bunları
yaptığını ifade etmek yanlıştır, yargı son kararını verecektir.
Nitekim 10 Aralık tarihinde, 9 Aralık tarihinde birinci derece mahkeme bir
milletvekili hakkında otuz dört yıl hüküm vermesine rağmen, darbe yapmakla
suçlanmasına rağmen, o milletvekiliyle ilgili son aşamaya gelmediğinden dolayı,
Yargıtay kesin kararını onamadığından dolayı milletvekili arkadaşımız hukuk
felsefesi çerçevesinde karar verilene kadar hâlâ masumdur.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Sayın Elitaş, bunu siz söylemediniz mi? Beş yıl herkesi darbeci
diye suçladınız.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Ama değerli milletvekilleri böyle bir hadise çıktı diye ya niye
doğru söylediğimiz şeylerden rahatsız oluyorsunuz?
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Ama herkesi darbecilikle suçlamadınız mı? Beş yıldır da herkesi
darbecilikle suçlamadınız mı Allah aşkına?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Burada konuşanları biz dinliyoruz, dikkate alıyoruz, ciddiye
alıyoruz.
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Ergenekon sürecinde, Balyoz sürecinde bunları söyledim ben.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Ne evler yaktınız, kimini fuhşa soktunuz!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Bakın, değerli milletvekilleri, ama bir şeyi kalkıp da kesin
hükümlü olarak, kesin hüküm vererek iddiaları, araştırmaları, soruşturmaları
sanki bitmiş gibi ortaya koymak, o insanları töhmet altında bırakmak hukuka
saygısızlıktır, insan ahlakına olan saygısızlıktır. (CHP sıralarından
gürültüler)
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) – Ya, yıllarca bunu yapmadınız mı ya?
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Peki, o bakanların orada kalması normal mi?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, Türkiye üzerine eskiden oyunlar oynanırdı,
Türkiye’de bir vesayet vardı. Bu vesayet de üç yılda bir, beş yılda bir
birilerinin ne yapacağıyla ilgili dikkatle beklenirdi.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Sayın Elitaş, 300 tane subay fuhuşla suçlandı bu yargı tarafından,
aynı yargı tarafından.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Birileri manşet atardı, derdi ki: “Görevliler ne zaman gelecek?”
“Ordu göreve.” diye davet eden üniversite profesörleri vardı, “Genç subaylar
rahatsızdır.” diye manşet atan gazetecilerimiz vardı.
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Sayın Elitaş, bu bakanların görevde kalması doğru mu, değil mi?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Genelkurmay Başkanlığında
“Hadi, daha ne olacak?” diye ordu komutanlarıyla toplantı yapıp göreve davet
eden gazeteciler vardı.
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) – Para sayma makinelerı var, para sayma makineleri!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Bakın, Gezi olaylarıyla ilgili ortaya çıktığında Gezi olaylarının
öncüsü biri, dedi ki: “Maksat ağaç değil, nereye gideceği belli.”
AYTUN ÇIRAY (İzmir)
– Sayın Elitaş, işiniz çok zor, çok.
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) – Kim o öncüsü? 4 milyon insan çıktı ortaya!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - …ve “şanlı haziran direnişi” dedikleri… Ondan önce cumhuriyet
mitingleriyle ilgili, halkın iradesiyle seçilmiş Parlamentoyu içine
sindiremeyenler, içselleştiremeyenler…
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – Bu laflar eskidi, yeni laflar bulmanız lazım.
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Hikâye anlatmaya mı çıktın oraya?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - …“Muhtar dahi olamaz.” diye ifade ettikleri bir kişinin
liderliğinde -Genel Başkanın- sürekli yükselerek yüzde 50 halkın gönlüne girmiş
bir siyasi partiyi içine kabul edemeyenler, bunu hazmedemeyenler derin güçleri
göreve çağırma ile faaliyet ederlerdi.
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) – Sürekli yükseldiniz, çok yükseldiniz!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Bakın, hiçbir zaman fırsatçılık yapmadık, fırsat içinde de
bulunmadık.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Sayın Elitaş, bakın bu resimlere!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, yaşadığım bir hadiseyi anlatıyorum size:
17 Ağustos 1999 depremi oldu.
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) – Şimdi yaşananları anlat, şimdi yaşananları!
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – O Bakanın, o görevde kalması doğru mu değil mi?
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Aziz Yıldırım’ın resmine bak, Aziz Yıldırım’ın.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – 17 Ağustos 1999 depremi oldu, o zaman hepimizin yüreği yandı.
BAŞKAN – Lütfen,
Sayın Ağbaba lütfen yapmayın tamam yapmayın, bakın cevap veriyor, konuşuyor.
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – Zorlamayalım işi zor zaten, anlatamıyor.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – O depremde yaşayan, içinde olan birisi olarak ifade ediyorum
Türkiye’nin en büyük soba imalat eden firmaların yönetim kurulu başkanı, genel
müdürü olarak. Geldiler, dediler ki: “17 Ağustos depreminde katalitik sobaya
ihtiyacımız var.” En fazla soba imal eden firmanın genel müdürüyüm. “Tamam.”
dedik.
AYTUN ÇIRAY
(İzmir) – TOMA’ları kim sattı?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – “Biz bundan bir kuruş para kazanmayacağız, fiyatımız 33 dolardır.”
dedik, bir sobanın fiyatı. “Günde ne kadar yaparsınız?” “1.000 veya 1.200 tane
yaparız, daha da artırabiliriz, belki 1.500’e çıkarabiliriz. Neye ihtiyacınız
var?” “45 bin soba ihtiyacımız var.” “33 dolara veririz.” dedik. Dediler ki
bize: “Hayır, biz 33 dolardan almayacağız.” “Kaçtan alacaksınız?” Bu ya 1 dolar
kâr eder ya 1 dolar zarar eder ya da başa baş gelir. Sanki benden ikram
bekliyor gibi. “Ne istiyorsanız onu verin.” “Biz sizden 45 dolara alacağız”
dediler. “Ne yapıyorsunuz, 45 dolara nasıl alınabilir?” dedik. Ve değerli
arkadaşlar, biz veremedik 33 dolardan, 45 dolardan aldılar.
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Yeterlilik yoktur.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Sonra, hasbelkader milletvekili olduk. Arkasından, o süreç
içerisinde 80 bin ranza istediler. Dedim ki: “80 bin ranzayı 16 milyon liraya
veririm.” o günkü fiyatla.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Ya intihar eden subayların hesabını ver intihar eden subayların.
Yarın Ali Tatar’ın ölüm yıl dönümü. Ali Tatar, onuruna yediremedi kendini
vurdu, sizin yüzünüzden!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – “Hayır, 29 bin liraya alacağız.” dediler. “Veremeyiz” dedik.
“İnsanın vicdanı sızlar, buzun üstüne temel atmak demektir bu iş.” dedik.
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) – Şimdi mi aklınıza geldi?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – “Işığı gördüğünde, ateşi gördüğünde erir, biter.” dedik.
Sonra,
milletvekili olduk, Soruşturma Komisyonu Başkanı olduk. Bakın, enteresan.
KEMAL
DEĞİRMENDERELİ (Edirne) – Şimdi vicdan kalmamış herhâlde.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Sen paradan bahset sen, bahset.
BAŞKAN – Sayın
Yılmaz, lütfen.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Soruşturma Komisyonu Başkanı olduk. İncelerken incelerken baktık
ki, o ranzalar, 80 bin ranza 29 bin liradan alınmış ve 45 bin katalitik soba 45
dolardan alınmış. Felaketten zengin olanları gördük. Felaketi fırsat bilip
zengin olanları gördük, değerlendirdik.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Vallahi Sayın Elitaş çok güzel anlatıyor, nereden nereye getirdi
Sayın Başkan, bravo yani.
BAŞKAN –
Olabilir, olabilir. Herkes aynını yapıyor, habire bir şey diyorsunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, bakın, şu anda soruşturmalar devam ediyor.
Bu soruşturmalar çerçevesinde savcıların yeri değiştirilmedi, savcılar da
görevden alınmadı.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Sayın Elitaş, unutmamak lazım; Erzincan depreminde de yolsuzluk
oldu Sayın Elitaş. Esas konu aslında o olması lazım.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – 52 kişinin gözaltında bulunduğu durumda savcılara yardımcı olmak
üzere Ergenekon iddianamesinde de bu iş oldu, Balyoz iddianamesinde de bu iş
oldu.
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Allah, Allah! 300 kişi getirdin de bunlar yedek savcı tayin edildi mi?
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Bu Osmanlı döneminde padişahın veziri de yolsuzluk yapmıştı, idam
edildi; onu da anlatın Sayın Elitaş. Konu oraya geliyor.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Savcılara yardımcı olmak üzere 2 tane daha savcı ilave edildi.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Yetkiyi onlardan alıp kendi adamlarınıza veriyorsunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, bunu fırsata dönüştürmeyelim.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Allah var, Allah, yukarıda. Allah var, unutma.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Allah’tan kork.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Siyasette, bakın, iftiraları, soruşturmaları iftira kapsamında
getirip gerçek gibi ifade etmek yarın bu Parlamentonun itibarını zedeler.
“Birileri rahatsız.” diye manşet atanlar başka şeyleri rahatsız diye ifade
ederler.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Sayın Elitaş, bu kadar… Bravo!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Bugün, bu konuların başka kaynaklardan olduğunu hepimizin bilmesi
gerekir diye ifade ediyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar; CHP sıralarından “Bravo[!]” sesleri, alkışlar)
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Sayın Elitaş, bravo!
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Elitaş.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan…
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Bravo vallahi! Çok başarılı bir Grup Başkan Vekili Sayın Elitaş!
BAŞKAN –
Gürültüyü kessin arkadaşlar. Gürültü kesilsin de duyabileyim.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Ne güzel anlattı! Kutlarım sizi Sayın Elitaş!
BAŞKAN – Evet,
buyurun.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan, Sayın Elitaş Eskişehir Büyükşehir Belediye
Başkanımızı, imalı bir şekilde, yolsuzluk yapmış gibi…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – “Mahkemede mahkeme başkanı söylüyor.” dedim.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Belediye Başkanımızı…
BAŞKAN – Şimdi,
ben, önce Sayın Genç’e söz vereceğim, sonra size söz veririm ama önce Sayın
Genç’e vereceğim.
Buyurun Sayın
Genç. (CHP sıralarından alkışlar)
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın 13’üncü maddesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bunların konuşmalarını
dinledikçe insanlığımdan utanıyorum. Ya, böyle bir şey olur mu?
Diyorlar ki:
“Efendim, ucu kime dokunursa dokunsun, her şeyini açık bıraktık.” Sen, şimdi,
bugün soruşturmayı yapan… Senin Bülent Arınç’ı dinledik. “Efendim, soruşturmayı
yapan o emniyet amirleri, memurları Emniyet Genel Müdürüne niye bildirmediler?”
diyor. E, bildirseler önünü keserler.
Eğer, bak,
Mustafa Elitaş, aklın çalışıyorsa, hakikaten insanları kandırmak istemiyorsan,
namuslu insansanız, buyurun, bu
soruşturmaları yapan savcıları görevden almayalım. Yanına 2 tane savcı niye
veriyorsunuz? Çünkü, o savcının görevini alıp ona
vereceksiniz. Polislerin de elindeki belgeleri aldınız, tahrip edeceksiniz.
Yani, alnı açık olan, Tayyip Erdoğan çıkar, arkadaş, madem ki
böyle bir yolsuzluk, bir soygun çıkmış ortaya, ben Başbakanlığı bırakıyorum
-adliyede zaten hâkimler de size göre oluşturuldu yani yargı da size göre- ben
giderim, bu yargıda hesabı veririm, aklanırım, gelirim, milletin karşısında
derim ki: Ey vatandaşlar, bakın, ben gittim yargıya, herhangi bir suçum yok,
geldim. Ama, sizin arkanızda binlerce
yolsuzluk davaları var, binler değil, on binlerce var, devleti talan ettiniz.
Bakın, özelleştirmede kimlere neler verdiniz? Devletin en kıymetli arazilerini
yandaşlarına verdiniz.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sen kızının gayrimenkullerinden bahset.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Bakın, Tayyip Erdoğan gidiyor, Rixos otellerinde ailesiyle kalıyor.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Kamer, sen gayrimenkullerinden bahset.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Rixos otellerine, geçenlerde, Bodrum’da 687 dönüm devletin
arazisini verdi 150 milyon dolara…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Kamer, seninkini geçtik de kızının gayrimenkullerinden bahset.
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Laf atıyor efendim, laf atıyor.
KAMER GENÇ
(Devamla) – …hemen üç gün sonra gitti, Ziraat Bankasından 180 milyon dolarlık
kredi aldı. Bu, öte tarafta, emekliye 2 bin lira şey vermiyor.
Mustafa Bey, bak,
Mustafa, sen Kayseri’de hâkime telefon ettin mi, ettin mi, takıldın mı?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Kızının gayrimenkulleri gelince biliyor
musun…
KAMER GENÇ
(Devamla) – Bak, eğer benimle ilgili, bir suistimal konusunda şeyin varsa; bak,
işte Maliye Bakanı burada, hesap uzmanları, maliye müfettişleri orada.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ
(Devamla) – Yiğitliğiniz varsa, şerefiniz varsa bütün her şeyimizi açıklayalım,
çıkalım, kürsülerde konuşalım.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sen kızının gayrimenkullerinden bahset.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Böyle iki dakikayla beni konuşmaktan mahrum etmeyin.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Kızının gayrimenkullerinden bahset sen.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Sayın Başkan, herkese üç dakika veriyorsunuz…
BAŞKAN – Ay, hiç
ben öyle bir şey yapmadım.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Peki, neyse… (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Yani,
üstüme iyilik sağlık.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Efendim, işte hep iftira, hep iftira, hep yalan.
BAŞKAN – Katiyen
onu yapmadım. Standardımız var bizim ya.
Buyurun.
4.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın 13’üncü maddesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Eskişehir
Büyükşehir Belediye Başkanımızın başarısını Artvin’den Edirne’ye herkes kabul
ediyor. Hiç burada çamur atmaya gerek yok. Emniyet elinizde, savcılar elinizde,
Hükûmet sizsiniz, İçişleri Bakanlığı sizde, gereğini yapın, gereğini yapın.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Savcılar elimizde!
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Savcılar elimizde olsa…
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Şimdi, bakın, birincisi, Başbakan suç işliyor. Başbakan az önce
“çete” diyor, “Çete.” Başbakan açıkça suç işliyor, adil yargılamayı etkiliyor
Başbakan.
Bakın, hiç
hukuktan anlamaya gerek yok, avukat olmaya, hukuk fakültesi bitirmeye gerek
yok. Bir, polisler birilerini gözaltına almış, savcı biliyor bunu değil mi? Siz
savcıyı değiştirirseniz, polisleri değiştirirseniz… Ne yapmak istiyorsunuz? Ne
için değiştirmiş olabilirsiniz? Bunu düşünelim. Yani, o polis müdürlerini siz
niye değiştiriyorsunuz? Organize işler, kaçakçılık, bütün bunları neden?
…Birincisi bu.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Savcı değişmiyor.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Bak, hukukçular ne diyor.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Savcı değişmedi ki.
MUHARREM İNCE
(Devamla) - Bir diğeri ne biliyor musunuz? Bakın, ben size hukukla,
Anayasa’yla, yönetmelikle, İç Tüzük’le konuşmayayım, vicdanımla konuşayım,
vicdanımla. Çok ah aldınız, çok can yaktınız, çok insanı intihar ettirdiniz,
çok insanı hapislerde çürüttünüz. Kul hakkı var üzerinizde.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Ali Tatar’ın ölüm yıl dönümü yarın.
MUHARREM İNCE
(Devamla) - Fitil fitil burnunuzdan çıkacak bunlar; Anayasa’da da çıkacak,
mahkemede de çıkacak, Allah’ın huzurunda da çıkacak. O kadar insanın canını
yaktınız ki. (CHP sıralarından alkışlar) O kadar insana “darbeci” dediniz,
incittiniz ki, o kadar insanı ezdiniz ki, o kadar insanı…
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Fuhuş…
MUHARREM İNCE
(Devamla) - Bakın, nişanlısıyla çekilmiş fotoğrafı, subayı, “fuhuş” diye tanıttınız. O kadar
insanı itibarsız hâle getirdiniz ki, o kadar kul hakkı var ki üzerinizde, fitil
fitil bunlar burnunuzdan gelecek. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
VELİ AĞBABA
(Malatya) – İnşallah, inşallah!
MUHARREM İNCE
(Devamla) - Oyun bittiğinde şahla piyon aynı torbaya girer. Bunu unutmayın.
Oyun bitti bence, bitti.
Teşekkürler. (CHP
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan…
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– Sayın Başkan…
BAŞKAN – Hayrola
Sayın Tanal?
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Şimdi, Sayın Başkan, Sayın Elitaş dedi ki: “Siz bu yolsuzlukları
buraya getiriyorsunuz, yalan söylüyorsunuz, tüm milletvekillerinin, bizim
itibarımızı zedeliyor.”
BAŞKAN – Neyse
şimdi…
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Ben, Sayın Başkan, elimdeki “MG” rumuzlu, İstanbul 8. Ağır Ceza
Mahkemesinin, hesaplarına yatan parayla ilgili ve bu yatan paranın başkaları
tarafından çekildikten sonra ve bu parayı dava etmediğinin…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, böyle bir usul, esas yok.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) - …şikâyet etmediğinin resmî belgesini huzurunuza sunacağım.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Böyle bir usul olur mu Sayın Başkan?
BAŞKAN – Sayın
Elitaş, hiçbir usul usulüne uygun gitmiyor. Herkes birbirine aynı şeyi yapıyor.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) - Maliye Bakanı burada…
BAŞKAN – Sayın
Tanal, anlaşıldı.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, aklına esen konuşuyor.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) - Bakın, Sayın Başkan, Maliye Bakanı burada. Bu “MG” rumuzlu kişi
kim? Bu yüklü çekilen paraları niçin ihbar etmezler?
BAŞKAN - Bak, ara
veririm. Yapmayın ya!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Grup başkan vekili niye konuşuyor Sayın Başkan?
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Bu bakan mıdır, Bakanlar Kurulunda mıdır, milletvekili midir?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, grup başkan vekili niye konuşuyor? Böyle bir usul
olur mu?
BAŞKAN – Ya,
anladım da, ya bir ağızdan, cümbür cemaat konuşuluyor.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Ama lütfen…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Ama siz burada konuşturuyorsunuz.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Ama Sayın Başkan, bu Meclisin itibarını zedeleyen Elitaş’tır.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, böyle bir zorluk… Grup başkan vekili niye konuşuyor
burada?
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Ben size belgeyle, mahkeme kararıyla konuşmak istiyorum.
BAŞKAN – Ben
birleşime kırk beş dakika ara veriyorum.
Hadi buyurun,
afiyet olsun.
Kapanma Saati: 19.59
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.47
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35’inci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
2014 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu
Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
BAŞKAN –
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Şimdi, söz sırası
Hükûmet adına Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek’te. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın
Şimşek.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Aslında, bu tasarıda
şimdiye kadar kürsüye çıkmadım fakat bugün bir milletvekili arkadaşımız, Sayın
Sinan Oğan bir iddiada bulundu, ben de konuyu araştırttım.
İddia şuydu:
Kardeşimin İl Millî Eğitim Müdürü olarak görevli olduğu dönemde, Iğdır’da
birçok hazine taşınmazının ihalesiz olarak ve doğrudan bir şekilde Batmanlılara
satıldığı iddiasıydı.
Şimdi, ben 1
Mayıs 2009 yılında Maliye Bakanı oldum ve hâlen Maliye Bakanıyım. Kardeşim ise
1 Kasım 2007 ile 17 Haziran 2010 tarihleri arasında Millî Eğitim Müdürü olarak
görev yaptı. Buna göre, Iğdır ilinde, kardeşimin görevde olduğu dönem ile
Bakanlığımın döneminin kesiştiği yani 1 Mayıs 2009 ile 17 Haziran 2010 yılları
arasında hiçbir Batmanlıya Iğdır’da arazi satışı gerçekleşmemiştir, bir kere
onun altını çizeyim. Bu dönemde Iğdır’da sadece 14 hazine taşınmazının, ama o
da 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’nun 45’inci maddesi uyarınca yani açık,
şeffaf, rekabetçi ortamda ihaleyle değişik vatandaşlara satış yapılmıştır.
Toplam yüz ölçümü 8.093 metrekaredir, toplam bedeli ise 81.840 liradır; bakın,
bu, Iğdır’da bu dönemde yapılan bütün satışlar. Dolayısıyla, kardeşimin
Iğdır’da Millî Eğitim Müdürü olduğu dönemde, hiçbir Batmanlıya değil, hiçbir
vatandaşa ihalesiz, doğrudan satış yapılmamıştır.
Şimdi, ben
değerli arkadaşıma sorusu için teşekkür ediyorum ama bu iddialar önemlidir, bu
kadar kolay olmaması lazım.
Ben, şimdi,
kendisinden istirham ediyorum: Hem Batmanlı hemşehrilerimden hem benden hem de
kardeşimden özür dilesin.
Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Şahıslar adına
Diyarbakır Milletvekili Sayın Cuma İçten.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
CUMA İÇTEN
(Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve ekranları başında
bizleri izleyen aziz vatandaşlarım; peygamberler ve sahabiler kenti şehri
Diyarbekir’den sizlere selamlar getirdik.
On bir yıl önce
Mecliste konuşamadıklarımızı artık bugün konuşabiliyoruz. On bir yıl önce
sağcısından solcusuna, Türk’ünden Kürt’üne, doğusundan batısına neredeyse tüm
vatandaşlarımızın gözlerinden kan akıyordu; annelerimiz evlat acısı yaşıyor ve
ocaklara ateşler düşüyordu; Etiler’de, Bebek’te, Boğaz’da oturan para babaları
bu ülkeyi bir eli yağda, diğer eli balda yönetiyorlardı. Hafızanızı lütfen
yoklayın, vatandaş çöplerden ekmek toplayarak geçimini sağlıyordu; seyahatten,
eğitimden, sağlıktan neredeyse yoksun yaşıyorduk; bırakın köyleri, şehirde bile
su, yol, elektrik yoktu. Bir Anayasa kitapçığı fırlatıldı, bizlere maliyeti 5
milyar doları geçti. Binlerce iş adamı iflas etti. Aileler dağıldı. Hatta, intiharlar yaşandı. Enflasyonun yüzde 40’lara
çıktığını, paranın rengine bakıldığını ve hepsinden kötüsü faiz lobilerinin
bankalarla el ele verip vatandaşın kanını emdiğini gördük. Biz, bu ülkede,
bunları yaşadık.
İşte, şimdi, on
bir yıllık AK PARTİ iktidarıyla, anaların yüreklerine su serpildi. Sağlık,
eğitim, adalet ve ekonomik alanlarda birçok sorunu bitirdik. Artık,
ötekileştirmeyen; din, dil, ırk ayrımı yapmayan, bölmeyen; 81 ilde temsil
edilen ve hizmet götürürken ülkenin her yerinden oy alan bir siyasi anlayış
oluşturduk. Hep birlikte yeni adı Türkiye olan bir medeniyet inşa ediyoruz.
Biz bunları
yaparken, ülkenin sadece batısından ve doğusundan, yani bu büyük coğrafyayı
sadece yaşadığı yerden görenler ne yapıyorlar? Milleti temsilen geldikleri
Mecliste, halkın sıkıntılarına derman olmak, sorunlarına dokunmak yerine,
sıralara vuruyorlar, kürsüye çıkıp küfür ve hakaret ediyorlar; kimi oturma
eylemi yapıyor, kimi bardak kırıyor, kimi kürsüyü işgal edip laf atıyor ama
hepsi kalp kırıyor.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Kimi de para sayıyor makineyle!
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
– Sevgili kardeşim, herkes, milletin parasının hesabını soruyor, milletin
vergisinin…
CUMA İÇTEN
(Devamla) – Artık, akan kan durmuştur.
Ülkemize barış ve huzur gelmesine rağmen, hâlâ bundan rahatsız olanlar var; bu
kardeşlik iklimini reddediyorlar, atalarımızın şanlı tarihini de görmezlikten
geliyorlar. Bakın, biz “Silahlar susacak.” dedik, elhamdülillah sustu.
“Vesayetçi sistem son bulacak.” dedik, hamdolsun son buluyor. Biz dün ne
dediysek hepsini yaptık. Allah, dün kan akıtanları bugün konuşturup İslam
kardeşliğinden, ümmet anlayışından, birlik ve beraber yaşamaktan bahsettirdi. E
günaydın, günaydın! Nihayet, otuz yıl sonra, dediğimizi anladılar. Herkes rahat
olsun, biz var oldukça bu ülkeyi kimse bölemez. Ankara’da, Edirne’de,
Yozgat’ta, birileri, siyaset yapma uğruna atıp tutacaklarına, e buyursunlar
Diyarbakır’a gidip konuşsunlar. Ama, yaptığımız her
şeye rağmen, kulakları duymayanlar, ne Diyarbakır’dan asrın lideri Sayın
Başbakanımızın ziyaretinde 80 yaşında bir amcanın “Artık kan akmayacak, gözyaşlarımı
bırakın toprağa değsin, barış olsun.” diyen feryadını duyabilirler ne de hasta
yatağında yatan engelli kardeşimin maaş aldığını görebilirler.
2014 yılı bütçesi
ve AK PARTİ iktidarının diğer bütçeleri insanlık onurunu temel almaktadır. Bu
bütçe, yeni bir Türkiye'nin, barışın, sevginin ve kardeşliğin bütçesidir.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Bütçeyi bir denetleyebilsek…
CUMA İÇTEN
(Devamla) – Bu bütçe, Halid Bin Velid gibi gönülleri fetheden, Selâhaddin
Eyyubî gibi mazlumları koruyan ve Fatih Sultan Mehmet gibi birleştiren yeni bir
Türkiye'nin bütçesidir.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) - Bir denetleyebilsek bütçeyi, çalınmasının önüne geçebilsek; doğru
söylüyorsun.
CUMA İÇTEN
(Devamla) - Biz, Pir Sultan Abdal’ın dediği gibi “Gelin canlar bir olalım.”
diyoruz. Mevlânâ’nın dediği gibi “Yaratılanı sevdik Yaradan’dan ötürü.”
diyoruz.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Bir de parayı sevdik, sıcaklığından dolayı!
CUMA İÇTEN
(Devamla) - Yunus’un dediği gibi “Biz gelmedik dava için / Bizim işimiz sevda
için/Dostun evi gönüllerdir / Gönül yapmaya geldik.” diyoruz. Cahit Sıtkı’nın
dediği gibi “Memleket isterim/Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun/Kardeş
kavgasına bir nihayet olsun.” diyor ve halka hizmetin Hakk’a hizmet olduğuna
inanıyoruz.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Kardeşim, hepiniz şair oldunuz ama…
CUMA İÇTEN
(Devamla) - Evet, solcusuyla sağcısıyla, doğusuyla batısıyla, türküsüyle
sazıyla, şiiriyle sevdasıyla; iktidarıyla muhalefetiyle biz aynı damardan akan
kanız; biz biriz, biz beraber Türkiye’yiz.
En kalbî
duygularımla sizleri selamlıyor, 2014 bütçesinin vatanımıza, milletimize hayırlara
vesile olmasını diliyor, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Şahıslar adına
son söz, Konya Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycı.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA KALAYCI
(Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
AKP’nin on bir
yıllık iktidar dönemi hem merkezî idarede hem de mahallî idarelerde kamu
ihaleleri ve imar düzenlemeleriyle ilgili yolsuzluk iddialarının ayyuka çıktığı
bir dönem olmuştur. AKP hükûmetleri yolsuzluklarla mücadele etmediği gibi,
yolsuzlukların önünü açacak düzenlemeler yapmış, etkin bir denetim sistemi
oluşturmak yerine denetimi etkisizleştirmiştir.
AKP iktidarı, ilk
önce, ihale mevzuatını değiştirmekle işe başlamıştır. Kamu ihalelerini
istedikleri gibi yönlendirebilmek için ihale mevzuatında çok sayıda
değişiklikler yapılmış, birçok işe istisna ve muafiyet getirilmiş ve ihale
mevzuatı dikensiz gül bahçesine döndürülmüştür.
Kamu ihale
sisteminden kaçmak, ihalelerin dilediğine verilmesini sağlama almak için ilan
yapılmayan ihalelerde ihale dokümanının sadece idare tarafından davet
edilenlere satılmasına yönelik düzenleme bile yapılmıştır.
Yolsuzlukların
önünü açan ikinci düzenleme alanı imar mevzuatında olmuştur. İmara ilişkin yetkilerin
çeşitlendirilmesi suretiyle rant paylaşımı kolaylaştırılmış, kentsel rantların
paylaşımı için âdeta altyapı oluşturulmuştur. Şehirler sağlıklı yaşam alanları
olmaktan çıkarılarak belirli ellerde toplanan rant alanları hâline
dönüştürülmüştür. Vatandaşın elinden düşük fiyatlarla alınan yerler, imar
yetkisi kullanılarak kısa süreler içinde, büyük rantların sağlandığı alanlar
hâline getirilmiştir.
Yolsuzlukların
önünü açan üçüncü düzenleme alanı ise denetim sisteminin engel olmaktan
çıkarılması olmuştur. Teftiş kurullarını, önce toptan kapatmaya yeltenen, sonra
da tesirsiz hâle getiren AKP Hükûmetinin Sayıştayı da işlevsiz ve etkisiz hâle
getirmek için çıkardığı kanun Anayasa Mahkemesinden dönmüş ancak tekrar, çok
daha ağır hükümleri içeren bir kanun teklifi gündeme getirilerek Sayıştay
üzerinde baskı oluşturulmuş, Sayıştay sindirilmiştir.
AKP’nin yaptığı
dördüncü düzenleme alanı ise yolsuzluk cezalarının hafifletilmesi olmuştur.
Türk Ceza Kanunu’nda yapılan değişikliklerle, usulsüzlük ve yolsuzluk yapanlar
kurtarılmıştır. İhaleye fesat karıştırma suçunun cezası azaltılmış, görevini
ihmal eden ve kötüye kullananlara verilecek ceza indirilmiş, cezanın
ertelenmesi ya da paraya çevrilebilmesinin önü açılmıştır.
Türkiye, hiçbir
dönemde yolsuzluğu ve kanunsuzluğu kendisi için bir nevi hak ve imtiyaz gibi
gören böylesine bir iktidar tarafından yönetilmemiştir. AKP zihniyetinin sahip
olduğu eksik ve mahzurlu demokrasi anlayışı sonucunda, artık, iktidar olmak,
milletimizin yüksek menfaatinin sağlanmasının aracı olarak değil, âdeta,
yağmacılığın, zenginleşmenin vasıtası olarak görülür bir konuma gelinmiştir.
Yolsuzluk ve
rüşvet iddiaları yine, gündeme damgasını vurmuştur. Yolsuzluk
ve rüşvet iddialarında, bir bakanın kayınpederi ve Başbakanın danışmanın
eniştesiyle ilgili konular gündemdeyken bu defa, AKP’li bazı bakanların
çocukları, bir AKP genel başkan yardımcısının kuzeni, bazı bakanların
danışmanları ve özel kalemleri, AKP’li bir belediye başkanı, AKP’nin atadığı
bir kamu bankası genel müdürü ve bazı bürokratlar ile AKP yandaşlığıyla temayüz
etmiş bazı iş adamlarının rol oynadığı görülmektedir. Suçlamalara bakar
mısınız: İhaleye fesat karıştırmak, rüşvet vermek, hayali ihracat yapmak, kara
para ve altın kaçakçılığı, usulsüz imar düzenlemesi yapmak, Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanunu’na aykırı hareket etmek.
Değerli
arkadaşlarım, her şeyden önce sürdürülen adli soruşturma nereye kadar uzanırsa
uzansın, ucu kime dokunursa dokunsun mutlaka sonuna kadar götürülmelidir, ihale
lobileri, rant lobileri, kaçakçılar, rüşvetçiler, vurguncular ortaya
çıkarılmalıdır. Türk milleti, soruşturmayı yürüten savcının ve operasyonları
yapan polis müdürlerinin değil, bu yolsuzluk iddialarında çocukları, yakınları
yer alan bakanların istifasını istemektedir. Türkiye yolsuzluklarla
hesaplaşmalı, temiz toplum, temiz yönetim ve temiz siyaset için herkes samimi
bir şekilde mücadele etmelidir. Kanunsuzluklarla baş edebilmek ve yolsuzluk
damarlarını kökünden kesip atabilmek için bu tarihî fırsat heba edilmemelidir.
Teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Soru-cevap
işlemine geçiyorum.
Sayın Demiröz…
İLHAN DEMİRÖZ
(Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanıma
sormak istiyorum: Bursa Mustafakemalpaşa Taşpınar Köyündeki 2/B arazisi için
Mustafakemalpaşa Mal Müdürlüğünce bir tespit fiyatı, 6 bin ile 8 bin TL
arasında tespit edildi. İtiraz hakkının olmadığını biliyoruz. Vatandaşımız
soruyor: “Fiyat artışı Taşpınar köyüne mi mahsus? Çevremizdeki komşu köylerde
metrekaresi 250-400 TL arasında değişiyor.” Durak, Akçapınar, Onaç köylerini
örnek vermiş. “Taşpınar köyündeki arazinin konumu ise 1 kilogram toprak
bulunmamaktadır. Bizim yerlerimiz kime satıldı, bunu öğrenmek istiyoruz.”
diyor. Sayın Bakan, bu konuda bir inceleme yaptırmanız mümkün mü?
Aynı durum
Osmangazi Yiğitali’de var, Yıldırım Fidyekızık’ta var. Birbirine yakın olan 2
parsel arasında korkunç fiyat farklılıkları var. Bunun da siyaseten veya başka
nedenle olduğu ifade ediliyor. Bu konuda inceleme yaptırırsanız…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Tanal…
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
bankalarda şüpheli alacaklarla ilgili, rumuz, mesela şu anda benim elimde olan
bir karar var, “MG” rumuzlu, Kapalıçarşı Halk Bankasından çok yüksek tonajda
bir para çekilmiş ve bu para da… O, “MG” rumuzlu kişi bu şüpheli olan paranın
peşine düşmemiş, şikâyet etmemiş ve dava da etmemiş. Bu dosya numarası İstanbul
8. Ağır Ceza Mahkemesi, 2011/33 esas. Bu “MG” rumuzlu kişi milletvekili midir,
Bakanlar Kurulunun içerisinde midir, bir şahıs mıdır? Bununla ilgili, şüpheli
alacaklarla ilgili Maliye herhangi bir araştırma yapıyor mu, bir teftiş yapıyor
mu, aramalı bir vergi denetimi yapıyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Genç…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, şu anda
Tunceli’nin Pülümür dağında ve çeşitli şantiyelerde, Elâzığ’ın çeşitli
şantiyelerinde bulunan Karayolları işçileri diyorlar ki “Biz taşeron işçisi
statüsünde olmayıp Karayollarının esas elemanı olmamız konusunda yargı kararı
var, bu karar ne zaman uygulanacak?” Ayrıca, yaşa takılanlar var. Bunlar “Hiç
olmazsa yaş haddinden emekli oluncaya kadar, o tarihe kadar sosyal güvenlikten
yararlanacak mıyız?” diye bu konuda ısrarla sordukları için soruyorum.
Şimdi, Sayın
Başkan, biraz önce Bülent Arınç’ı dinledik, diyor ki: “Efendim, başlatılan bu
soruşturma amirlerine bildirilmemiş.” Savcı talimat vermiş polise, demiş ki:
“Bunları yakala.”
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Bilseydi gereğini yapmazdı ki.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Zaten Emniyet Genel Müdürüne, Valiye bildirilse, onlar Bakanın
adamları, bunu engelleyecekler. Yani, bu AKP Hükûmeti “Yolsuzluk yok.” demiyor
ama “Niye bize haber vermeden bu soruşturmaya başladınız?” diyor. Yani, “Bize
haber verin ona göre biz size izin verelim.” diyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Özkan…
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Sayın Bakan, kamu
mallarının yani barajların, limanların, şeker fabrikalarının, devlet üretme
çiftliklerinin, sigara fabrikalarının, gübre fabrikalarının satışından elde
edilen gelirle geçtiğimiz on bir yıl içinde günün ihtiyaçlarına cevap verecek,
işsizliği çözecek kaç fabrika, kaç entegre tesis yapılmıştır? Bir iki örnek verir misiniz.
Şeker fabrikalarında
çalışan taşeron işçileriyle ilgili bir çalışmanız var mı?
Biraz önce
sorduğum taşıt belgelerinin paralarının kaldırılmasıyla ilgili düşüncelerinizi
almak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Ağbaba…
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Malatya ili
Yeşilyurt ilçesine bağlı Görgü yani Cafana köyü Malatya’ya en yakın ve en büyük
köylerimizden birisidir. Ankara asfaltında bulunmaktadır. Ankara’dan,
Mersin’den gelirken bu köye geldiğinizi kokan kanalizasyon sularından anlayabiliyorsunuz.
Maalesef köyde bulunan kanalizasyon şebekelerinden sızan sular hem köyü
kirletmekte hem de insan sağlığını tehdit etmektedir. Köyde bulunan çocukların
birçoğu hastadır. Maalesef, orada bulunan insanlar kokudan geceleri
yatamamaktadır. Ben geçtiğimiz hafta ziyaret ettim, kışın bile o köyden büyük
kokular gelmektedir.
Yine bu köyün
tarım arazileri taş ocakları nedeniyle işgal edilmiş durumdadır. Bu taş
ocaklarının vermiş olduğu zarar neticesinde artık Cafana’da tarım yapılamaz
durumdadır.
Bu kanalizasyon
suyunun düzenlenebilmesi için Maliye Bakanlığından paraya ihtiyaç
duyulmaktadır. Bu konuda Cafana köyüne yardım etmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, buyurun.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi şöyle
yapalım: Bursa Mustafakemalpaşa’ydı yanlış hatırlamıyorsam, orada bahsettiğiniz
köydeki…
İLHAN DEMİRÖZ
(Bursa) – Taşpınar köyü.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – …Taşpınar köyündeki 2/B rayiç bedellerini inceletelim.
Bütün rayiç bedeller komisyon usulüyle tespit edilmiştir. İtiraz olmuşsa
merkezden yine uzmanlar gidip bakmışlardır. Dolayısıyla, bir kere o noktada biz
gereken o dosyaları alır, inceletiriz. Bu, birinci husus.
Şimdi, başkasına
verilmesi diye bir şey söz konusu değil. Biz hak sahiplerini belirlemişiz. Bir
kanun var, Meclisten geçen kanun çerçevesinde bu satışlar gerçekleştiriliyor
ama tabii, mevcut hak sahipleri almazsa hazine mülkiyetine geçiyor.
Dolayısıyla, o husus da ayrı bir konu.
Şimdi, Sayın
Tanal, elinizdeki belgeyi lütfen bize iletin. Birinci husus o.
İkinci husus: Ne
tür bir denetim gerekiyorsa, burada MASAK mı gerekiyor, başka bir kurumun mu
bakması gerekiyor, o çerçevede, gerekirse şikâyeti de bildirin yani belgeyi de
verin bize, şikâyeti de…
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Dosya numarasını söylüyorum: İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesinde
devam eden…
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Arkadaşlar, şöyle, elinizde var, bir kopyasını verin
bize, elinizde var, bir kopyasını verirseniz…
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Efendim, işte söylüyorum, sayıyı söylüyorum.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Tamam, işimiz daha kolaylaşır, daha hızlı bakılır.
Şimdi, Sayın
Genç, Karayolları taşeron işçilerine ilişkin bazı yargı kararları var. Bu yargı
kararları çerçevesinde ne yapılacağı hususunda Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığımız bir çalışma yaptı ve bunun sonucunda genel anlamda taşeron
işçilerine ilişkin düzenlemeleri de içeren bir yasa paketi üzerinde
çalışıyorlardı en son. Muhtemelen, ben ümit ediyorum ki önümüzdeki yılın
başında gelir ama onun çerçevesi, detayları konusunda ilgili bakanın bilgi
vermesi daha doğru olur. Yani, ne yapılacak? Yargı kararları ne çerçevede
uygulanacak? Ayrıca, genel anlamda taşeron işçilerine ilişkin ne tür
düzenlemeler yapılacak meselesi ilgili bakanlığın onu detaylandırmasında fayda
var.
Şimdi,
emeklilikte yaş bekleyenler meselesinde bunların, işte, bu bekleme süresinde
sosyal güvenlik, daha doğrusu sağlık hizmetlerinden yararlanması meselesi de
bildiğim kadarıyla ilgili bakanlık tarafından üzerinde çalışılan bir konu. Ama
bu aşamada hani, verilmiş, kesinleşmiş bir karar veya bir düzenleme olmadığı
için bir şey söylemem doğru olmaz.
Şimdi, Sayın
Özkan, burada bütün özelleştirmelerden elde edilen gelirleri sormuşsunuz.
Arkadaşlar getirseydi ben hemen paylaşırdım ama birazdan getirirlerse
paylaşırım. “Peki, bu gelirlerle ne kadar fabrika yapıldı?” diye soruyorsunuz.
Şimdi, değerli arkadaşlar, 1980’li yıllardan itibaren, hemen hemen her hükûmet
döneminde özelleştirme yapıldı. Sol, yani demek istediğim, solundan sağından
bütün hükûmetler yani her türlü hükûmet özelleştirme yaptı. Özelleştirmelerde,
burada maksat, bir: Tabii ki esas itibarıyla, üretimden çok, devletin asli
hizmetlerine, görevlerine döndürmesini sağlamak yani böyle bir amaç belirlendi
ve dolayısıyla, devlet buradan elde ettiği gelirlerle yeni fabrikalar açma gibi
zaten bir çaba içerisinde hiçbir dönemde olmadı. Devlet, esas itibarıyla
buradan gelen gelirleri hazineye aktarmıştır, “Hazine birliği” ilkesi vardır;
bütün gelirler, özelleştirme gelirleri dâhil bir havuzda toplanır ve o
çerçevede milletimizin hizmeti için kullanılır.
Şimdi, taşeron
işçilerine ben zaten cevap vermiştim.
Sayın Ağbaba,
Malatya’nın bir köyüyle ilgili bir hususu gündeme getirdiniz. Onun siz
detaylarını bize iletin, biz Maliye olarak bakalım. Normalde KÖYDES’ten
bunların karşılanması lazım ama... Siz bir getirin, yıl sonunda biz ilgilenelim
onunla.
Peki, şimdi…
(Gürültüler)
Sayın Başkan,
biraz gürültü var, kusura bakmayın.
BAŞKAN –
Gürültüyü hanımlar yapıyor. Şimdi ben onlara kıyıp da gürültü yapmayın diyemem,
kusura bakmayın, olmaz. (Alkışlar) Adamlar taş yesin, kadınlar çok yaşasın.
(Alkışlar)
Evet, ama gene,
şimdi, Sayın Bakan hafifçe…
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Biz de kendilerini alkışlıyoruz.
BAŞKAN – …yani,
sesini duyurabilmesi lazım.
Gürültüyü biraz
azaltalım.
Buyurun Sayın
Bakan.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Aslında ben sorulan bütün sorulara cevap verdim Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Tamam,
teşekkür ederim.
Madde üzerinde
bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
"2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı”nın 13 ncü maddesinin (1)
numaralı fıkrasının birinci cümlesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
İstanbul
BAŞKAN – Muhterem
Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ BOĞA (Muğla) – Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Tamam,
teşekkür ederim.
Hükûmet?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Evet,
gerekçeyi okuyun.
Gerekçe:
Anayasanın 161.
maddesinin ikinci fıkrasında, “Malî yıl başlangıcı ile merkezi yönetim
bütçesinin hazırlanması, uygulanması ve kontrolü kanunla düzenlenir.” kuralına
yer verilmiştir.
Anayasanın sözünü
ettiği merkezi yönetim bütçesinin hazırlanması, uygulanması ve kontrolüne
ilişkin kanun, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunudur.
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu Tasarısının yasalaşması,
Avrupa Birliği Uyum Şartları arasında yer almış; IMF İcra Direktörleri
Kurulu'nun 6. gözden geçirmeyi onaylamasında ön şart olarak kabul edilmiş,
yasalaşması için 3 Ağustos 2002 tarihinde TBMM'ye sunulmuş, 10.12.2003
tarihinde yasalaşmış ve 1.1.2006 tarihinde bütün maddeleriyle yürürlüğe
girmiştir.
Kanun ile
uluslararası standartlara ve Avrupa Birliği normlarına uygun olan, mali
saydamlığa ve hesap verebilirliğe dayanan, kamu kaynaklarının etkili, ekonomik,
verimli ve yasalara uygun şekilde elde edilmesi ve kullanılmasını sağlayan ve
TBMM'nin bütçe hakkından kaynaklanan denetim yetkisini kullanabilmesine güvence
oluşturan bir kamu mali yönetim sistemi kurulması amaçlanmıştır.
5018 sayılı
Kanunun temelinde, “stratejik planlama ve performans esaslı çok yıllı
bütçeleme” yatmaktadır. Kanuna göre kamu idarelerinin bütçeleri, kalkınma planı
-stratejik plan-performans programı- bütçe gibi birbirine bağlı ve birbirini
tamamlayan ve yukarıdan aşağıya hiyerarşik bir yapı oluşturan bütünsel bir
süreç olarak tasarlanmıştır.
Buna göre, kamu idareleri, stratejik amaçlar ve ölçülebilir
hedefler saptamak, performanslarını önceden belirlenmiş göstergeler
doğrultusunda ölçmek ve bu sürecin izleme ve değerlendirmesini yapmak amacıyla
uzun süreli stratejik plan (md.9/1) ile stratejik plana göre yürütecekleri
faaliyet ve projeleri ve bunların kaynak ihtiyacı ile performans hedef ve göstergelerini
içeren yıllık performans programı hazırlamak (md.9/4) ve kamu hizmetlerinin
istenilen düzeyde ve kalitede sunulabilmek için bütçeleri ile program ve proje
bazında kaynak tahsislerini, stratejik planlarına, yıllık amaç ve hedefleri ile
performans göstergelerine dayandırmak zorundadırlar (md.9/2).
İdarelerce her yılın sonunda hazırlanacak idare faaliyet
raporlarında ise, ilgili idare hakkındaki genel bilgilerle birlikte, kullanılan
kaynaklar, bütçe hedef ve gerçekleşmeleri ile meydana gelen sapmaların
nedenleri, stratejik plan ve performans programı uyarınca yürütülen faaliyetler
ile performans bilgilerini içerir şekilde hazırlanacak (md. 41/4); Sayıştay söz
konusu raporları değerlendirerek değerlendirme sonuçları ile birlikte TBMM'ye
sunacak, TBMM ise bu raporlar ve değerlendirmeler ile denetim bulguları
temelinde, kamu kaynağının elde edilmesi ve kullanılmasına ilişkin olarak kamu
idarelerinin yönetim ve hesap verme sorumluluklarını görüşecektir (md. 41/3).
Bununla birlikte,
AKP iktidarları merkezi yönetim bütçesini, 5018 sayılı Kanuna göre hazırlamak
ve uygulamak yerine, 5018 sayılı Kanunla yürürlükten kaldırılmış olan 1050
sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanununa göre hazırlamaya ve uygulamaya devam
etmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hava çok güzel
Meclisin içinde, herkes gülümsemeye başladı. Lütfen, bunu bozmadan bir maddemiz
kaldı, onu tamamlayalım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
14’üncü maddeyi
okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 14 - (1) Bu
Kanun 1/1/2014 tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Ercan Cengiz.
Buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar )
CHP GRUBU ADINA
ERCAN CENGİZ (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2014 Yılı
Merkezi Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 14’üncü maddesi üzerinde grubum adına söz
almış buluyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, hukuk devleti ilkesi, devletin her türlü işlem ve eylemlerinin
hukuk kurallarına bağlılığının sağlanması yoluyla devletin hukuk çerçevesine
alınmasını, hukukla bağlanmasını ve yönetimde keyfîliğin yerine, kuralların ve
adaletin hâkim olmasını, vatandaşların hukuki güvenlik içinde bulunmasını
gerekli kılar. Kısaca, hukuk devleti, bireyler gibi devletin bütün organlarıyla
işlem ve eylemlerinin hukuk kurallarına uyması ve kendisini bu kurallara bağlı
sayması demektir. Burada, hukuk devleti kavramıyla kanun devleti kavramları
farklı şeyleri ifade etmektedir. Hukuk devleti kavramı, sadece pozitif hukuku
olan bir devlet değil, hukukun hâkim kılındığı bir devlettir. Bir iktidarın
gerçekleştirdiği bütün eylemler biçimsel olarak kanuni olsa bile,
gerçekleştirilen eylemlerin hukuk devleti ilkesiyle bağdaştırılabilmesi için
kanunun varlığı tek başına yeterli değildir. Mutlak monarşilerde ya da
diktatörlüklerde de kanun vardır ama bunlara hukuk devleti denemez. Hukuk
devleti, çağdaş hukuk normlarıyla nihai amacı adalet olan temel hak ve
özgürlükleri ve demokrasiyi güvence altına alan devlettir. Hukuk devletinin
oluşmasında etken olacak en önemli unsur ise kuvvetler ayrılığı ilkesi ve yargı
bağımsızlığıdır. Yargı bağımsızlığı bir hukuk devletinin en temel unsurudur.
Kuşkusuz bu bağımsızlık, yargı mensuplarına verilmiş bir imtiyaz da değildir.
Bu genel
tespitler ışığında baktığımızda, ülkemizi on bir yıldır tek başına yönetmekte
olan AKP iktidarının hukukla ve bağımsız yargı ile ciddi sorunlar yaşadığını,
en azından bu ilkelerle kafasının karışık olduğunu söyleyebiliriz. AKP
zihniyetinin demokrasi anlayışı kendi yapısından farklı olmayan bir anlayıştır.
Eğer, işlerine gelirse “yargı yücedir, bağımsızdır”; işlerine gelmezse “yargı
diktadır ve siyasidir.” Onların bu tavırlarını pek çok Anayasa Mahkemesi,
Yargıtay, Danıştay ve mahkeme kararlarında gördük, yaşadık; bu konuda ilkeli
hiçbir tavırlarını görmüş değiliz. Yargıdan bunların istediği kararlar
çıkıyorsa “yargı bağımsızdır, süperdir, hatta harikadır” ama bunların
istemediği karar var ise yargının ne diktası ne Ergenekon’u ne CHP’lisi
kalıyor. Bugüne kadar ortaya çıkan pek çok olayda AKP’nin bu çelişkili
tavırlarına tanık olduk. Ergenekon için bir davayı yürüten savcılar süper,
“yargı bağımsız”; Balyoz isimli davayı yürüten savcılar çok iyi “yargı
bağımsız”; cemaate ilişkin davayı yürüten savcı Ergenekoncu, “Derin yapılanma
ürünü”. Deniz Feneri soruşturmasını yürüten savcılar “derin devletçi
, Ergenekoncu, hukuk dışı ilişkileri var.” MİT soruşturmasını yürüten
savcılar “derin devlet, hukuk dışı ilişki içerisinde.” Milletvekillerinin
tutukluluk durumlarıyla ilgili verilen kararlar için “siyasi, derin devlet işi”
gibi yaptıkları değerlendirmeleri hatırlıyoruz. Görüyoruz ki AKP, hukuku,
pragmatist bir araç olarak görmektedir. Kendi çıkarları söz konusu olduğunda
hukuk onlar için vazgeçilmezdir, tersi bir durumda ise kararı veren kişiler
darbecidir, Ergenekoncudur. Hukuksal kararların hepsine saygı duymazsak nasıl
hukuk devleti olabiliriz? Kuşkusuz, yargı bağımsızlığı tek başına bir imtiyaz
sayılmaz. Bu kural, bireylerin doğru ve adil yargılanma haklarının teminatı
olarak tanınmıştır. Bu teminat ancak iyi eğitimli, bilgili, donanımlı, maddi ve
manevi yönden tatmin edilmiş yargıç ve savcılar eliyle sağlanabilir.
Sayın
milletvekilleri, Adalet Bakanlığı bütçesi, birlikte görüşülen kurumlar da dâhil
edildiğinde genel bütçenin yüzde 2’sini bile bulmamaktadır; 480 milyarda 9,5
milyarı bulmuyor adalet bütçesi.
Türkiye’de 2013
yılı Eylül ayı itibarıyla hâkim ve savcı sayısı 12.767, mahkemelerde çalışan
adalet personeli sayısı ise 43 bindir. Gerek personel gerekse hâkim sayısı
Avrupa Birliği üye ülkelerinin ortalamasının çok altındadır. Ağır iş yükü,
cazip olmayan ücret politikası yargının en önemli sorunudur. Bu ucuz politika,
yargıda ciddi anlamda nitelik sorununu da ortaya çıkarmaktadır. Bu politikanın
ısrarla sürdürülmesi ve buna AKP dönemindeki siyasallaşmanın eklenmesi,
nitelikli hâkim ve savcıların meslekten ayrılması sonucunu doğurmuştur. Bir
hukuk devleti iddiasında olan Türkiye’de yargının bağımsızlığına ve
tarafsızlığına olan inanç maalesef günden güne azalmış, pek çok olay ve
uygulamalarla siyasal iktidarın kontrol ettiği bir yargı kurumu algısı topluma
yerleşmiştir.
Nitekim, OECD ülkeleri
arasında yargıya güvenin en az olduğu ülkenin Türkiye olduğu geçtiğimiz
günlerde medyaya yansıdı. Bugün yüksek mahkemeler dâhil Türk yargısı büyük bir
çöküşün içerisindedir. Maalesef, bugün hiç kimse için yargı ve yargıç güvencesi
kalmamış durumdadır.
Anayasa’nın 160
ve 164’üncü maddelerinde, yüksek denetim kurumu ve hesap mahkemesi olarak
düzenlenen Sayıştay da AKP iktidarında etkisizleştirilmiş, âdeta bir tabela
kurumuna dönüştürülmüştür. Sayıştay denetimleri, kamu mali yönetiminde
şeffaflığın sağlanması, kamu kaynaklarının etkin, verimli ve idareli bir
şekilde kullanılmasını temin ve yolsuzlukların önlenmesi açısından son derece
önemli olmasına rağmen bu denetim organı gerek yapılan yasal düzenlemelerle
gerekse uygulamadaki lakayıt tavırlarla etkisizleştirilmiş, pasivize
edilmiştir. Görülüyor ki kamu kaynaklarının nasıl kullanıldığının tespiti ve
bunların raporlar aracılığıyla bütçe hakkının sahibi Parlamentoya sunulması
AKP’yi rahatsız etmektedir.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde ilk defa 1961 Anayasası’yla yargıç güvencesi
sağlanmış ancak yargı bağımsızlığı tam anlamıyla bir türlü
gerçekleştirilememiştir. 1982 Anayasası’nda ise yargıçlar ve savcılar birlikte
düşünülmüş, bir yandan savcılar yargıç gibi düşünülmeye başlanmış, diğer yandan
hâkimler savcılar kanalıyla kontrol altına alınıp memurlaştırılmıştır. Bugünkü
sistem, memurlaştırılmış yargıçlar sistemidir ve bu sistemin yargı bağımsızlığı
ve kavramıyla bir ilgisi yoktur. Böyle bir yapıdaki yargı, kişilere güvence
olabilir mi? Siyasi bir görüş temsilcisi olan ya da kendini o şekilde
tanımlayan bir yargı mensubu kendisi dâhil hiç kimseye güvence olamaz.
Değerli
arkadaşlar, yargı bağımsızlığı konusu öncelikle bir kültür işidir. Devletlerin,
halkların, kurumların, bireylerin, bağımsız yargı ve bağımsız yargıç kültürünü
benimsemeleri hâlinde o toplumda bağımsız bir yargı bilinci oluşabilir. Bu
kültürden uzak toplumların, bireylerin, hatta yargıçların bağımsız yargıyı
gerçekleştirebilmeleri hiçbir şekilde mümkün olamaz.
Biz bugün HSYK
yapısı nasıl olmalı diye tartışıyoruz, “Gelişmiş ülkelerde, başka ülkelerde
şöyle ya da böyle.” diye. Unutulmamalı ki gelişmişlik, bağımsız yargı kültürüne
ve bilincine sahip olmak demektir. O ülkelerde toplum, bireyler, devlet, herkes
bağımsız yargı kültürünü benimsemiştir. En azından, baskın görüş öyledir,
davranışları da böyledir. Dolayısıyla, bu tür ülkelerde hangi sistem olursa
olsun o sistem doğruya, ideale yakın çalışır, yargıda ve yargılamada sorunlar
olmaz, o ülkelerde hâkimlerle ilgili kararları veren kurulun, hükûmet ya da
adalet bakanı tarafından oluşturulması hâlinde dahi çok fazla sorunlar
yaşanmaz.
Bugün, AKP
iktidarı kendi yargısını oluşturmaya çalışmış, bütün hukuk dışı, yanlış,
çelişkili kararlarıyla, tutarsız hukuk yorumlarıyla kendine yakışır bir yargı.
Ne yazık ki Türk yargısı bugün bir grubun hâkimiyetine ve tercihlerine teslim
edilmiştir.
Bakınız, değerli
arkadaşlar, iş o hâle geldi ki bir gün önce çok önemli bir soruşturma
başlatılıyor ve bugün sabah İstanbul’da bazı emniyet müdürleri jet hızıyla görevden
alınıyor. Henüz soruşturma ve yargı aşamasında olan bu durumla ilgili çok
konuşmak istemiyorum ancak birkaç kelime etmeden de geçmek doğru olmaz. Şu an
toplumdaki herkeste, her yerde, her kesimde, kafalarda aynı soru var: “Bu olay
bir cemaat-Hükûmet kavgası mı, yoksa böyle bir hava mı yaratılıyor?” Bence
bunun arkasına sığınmak operasyonun boyutunu hafife almaktır. Ortada bir
yolsuzluk iddiasıyla başlatılan büyük bir soruşturma var ve bu soruşturma
Hükûmetin 4 bakanına yönelik iddialar içermektedir. Hükûmete düşen görev,
soruşturmayı yürüten savcıları ve emniyet görevlilerini rahat bırakmak, hatta
onlara destek olmaktır. Oysa, aksine girişim
iddialarını duymaktayız, bunun gerçek olmadığını düşünmek istiyoruz. Bazı
delillerin karartılması iddiası dahi vahim sonuçlar doğurur. Evet, bir siyasal,
dinî hizmet, adı her neyse, bir hareketin yargıda kadrolaşmasına göz yumar,
destek verir, onların size muhalif olanlarına yaptıkları hukuk dışılıkları
alkışlarsanız; iş, güç kavgasına dönüştüğünde siz de hedef olursunuz, bu sefer
siz feryat eder, bağırırsınız. Yargının, yargılamanın çok hassas bir konu
olduğunu her fırsatta söyledik, söylemeye devam ediyoruz. Güven veren, güçlü,
bağımsız, teminatlı bir yargı örgütü oluşturmanın zamanı çoktan gelmiştir.
Arkadaşlar,
toplumun en büyük arzusu adaletin eşit dağıtılmasıdır ve toplumların en büyük
derdi de adaletsizliktir. Unutulmamalıdır ki adaletin olmadığı yerde yaşam
değersizdir. Topluma ve insanlara mutluluk yolunu açan adaletli günler diliyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Osmaniye Milletvekili Sayın Hasan Hüseyin Türkoğlu.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Sayın Başkan, Türk milletinin saygıdeğer
milletvekilleri; 2014 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 14’üncü
maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
İktidara
geldiğinde yoksullukla, yolsuzlukla ve yasaklarla mücadele edeceği iddiasını
programına koyan AKP hükûmetleri bu alanların her birinde ayrı ayrı başarısız
olmuştur. Yolsuzlukla mücadele edeceğini söyleyen AKP hükûmetleri bizzat
yolsuzluk ve usulsüzlükle anılmaktadırlar. Kendileri yetmiyormuş gibi,
dünürleri, çocukları, yandaşları, hatta birçok partililerini yolsuzlukların,
şaibelerin içinde görmekteyiz. Hükûmet, Türkiye Cumhuriyeti’ni bir siyasal
ganimet olarak görmektedir. Bir yandan, Cumhuriyet Türkiyesi’ne hınç ve rövanş
duygularıyla bazen açık ve bazen sinsi bir savaş yürütürken diğer yandan,
cumhuriyetin bütün birikimlerini bir siyasi savaş ganimeti gibi geçmişin
mücahitleri, dünün müteahhitleri ve bugünün her şeye müsaitlerine bonkörce
dağıtmaktadır. Devletin mülkleri, iktisadi ve ticari işletmeleri, makam ve
unvanları Sayın Başbakanın yandaş ve yoldaşlarına alenen peşkeş çekilmektedir.
Tam bir “han-ı yağma” düzeni.
Olaya bakın,
yolsuzluk iddiasına muhatap olan kişi Başbakanın danışmanı, kayınbiraderi,
milletvekili ve Başbakanın başdanışmanı, damadı, Başbakanın Spor Bakanı.
Maşallah, Başbakanlık değil, sanki aile şirketi.
Bizim Çukurova’da
bir tabir vardır, annenin kardeşine yani teyzeye “dezze” denir. Belediye
başkanı belediyeye hep akrabalarını doldurmuşsa o belediyeye de “dezzem oğlu
belediyesi” derler. Bizimki de dezzem oğlu hükûmeti olmuş da haberimiz yok.
Çıraklık
döneminde acemice yapılan yolsuzluklar kalfalık döneminde Türkiye Büyük Millet
Meclisi de alet edilerek suç olmaktan çıkarılmış ya da cezası hafifletilmiştir.
Ustalık döneminde ise Sayıştay raporları gibi denetim raporları hoyratça
toplumdan ve Türkiye Büyük Millet Meclisinden ve adaletten kaçırılmaktadır.
Eğer AKP’ye mensup olup da bu yolsuzlukların cihat gereği olduğunu düşünen
varsa bilsinler ki tüyü bitmemiş yetimin hakkı tam da budur.
Saygıdeğer
milletvekilleri, bütçeler siyasal iktidarların elde ettikleri kamu gelirleriyle
kamu servetini toplum kesimleri arasında nasıl paylaştırmayı planladığını ve
hangi kamu hizmetlerine ne kadar kaynak ayıracaklarını gösteren temel iktisadi,
mali ve siyasi metinlerdir. Bütçeler bir yandan, kamu gelirlerinin kaynaklarını
belirleme bakımından toplumsal külfetin dağıtımını düzenlerken diğer yandan
kamusal nimetlerin paylaşımının esaslarını ortaya koyarlar. Bu bakımdan, bütçeler
toplumsal barışı ve sosyal adaleti gözeterek adalet, hak ve nesafet ilkelerine
bağlı kalmak zorundadırlar. Ancak AKP iktidarının on bir yıldır Türk milletine
ve demokratik, laik cumhuriyete karşı yönelttiği şaşı bakış maalesef Hükûmetin
bütçesine de yansımıştır.
Bir yandan, medeni toplumun vazgeçilmez ihtiyaçları hâline gelen
otomobilden telefona, akaryakıttan doğal gaza kadar her türlü ihtiyacın üzerine
bindirilip değişik isimlerle kamufle edilen dolaylı vergilerle dar ve orta
gelirli vatandaşlarımız bir vergi cehennemine sokulurken, geçmişin mücahitleri,
dünün müteahhitleri, bugünün ise her şeye müsaitleri olanlar âdeta bir vergi
cennetinde yaşayıp dokunulmazlıklarının keyfini çıkarmaktadırlar.
Bu bütçeyle,
çalışan emekçi kesimleri, memuru, işçiyi, esnafı ve emekliyi mağdur eden,
çiftçiyi ve köylüyü yoksulluğa mahkûm eden bir paylaşım düzeni kurulmaktadır.
Üstat Necip Fazıl’ın dediği gibi “Bir kişiye dokuz pul, dokuz kişiye bir pul
dağıtılmaktadır.”
Değerli
milletvekilleri, AKP Hükûmetinin bakış ve zaviye bozukluğunun en vahim ve en
tehlikelisine Türk milletinin birlik ve beraberlik ve huzuru üzerinde yürüttüğü
gayrimillî operasyonlarda şahit olmaktayız. Bin yıllık kardeşliğimiz, tek ve
güçlü bir millet olarak birlikte yaşama azim ve kararımız, bizi birbirimize
bağlayan manevi halatlar Türkiye düşmanı lağım fareleri tarafından hesaplaşma,
hırs ve kin duygularıyla sinsice kemirilmektedir.
Bu iktidar
sinsidir çünkü bölücü küresel projelerine meşruiyet kazandırmak için
şehitlerimizin mübarek kanlarını bahane edebilmiştir. “Akan kan duracak, analar
ağlamayacak.” sloganlarıyla diktiği bölücülük fidanını kan ve gözyaşı
istismarıyla sulamış, beslemiş, büyütmüştür. Sayın Başbakanın diktiği bu
bölücülük fidanı on bir yılda hızla büyümüş ve cehennemdeki zakkum ağacı gibi
meyvelerini vermiştir. Başbakan bugün, kendi büyüttüğü lanetli ağacın bölücü
meyvelerini İmralı ve Erbil’le birlikte devşirmekle meşguldür. Türkiye'nin
belli bir coğrafyasını “Kürdistan” diye niteleyerek Türk milletine, Türkiye
Cumhuriyeti devletine ve Anayasası’na, bu kutsal mekânda ettiği milletvekili
yeminine ihanet etmiştir. Bir de sıkılmadan, Birinci Meclisi ve zabıtlarını
kendisine şahit tutmuştur. Buradan Sayın Başbakanı siyasi namus adına
söylediklerini ispata davet ediyorum. Ne son Osmanlı Meclisi Mebusanında ne de
onun devamı olan Birinci Mecliste hiçbir zaman “Kürdistan Mebusu” sıfatı
taşıyan bir milletvekili olmamıştır. Varsa, Sayın Başbakan çıksın o Kürdistan
mebusunun adını ve temsil ettiği siyasi birimin neresi olduğunu söylesin. Söyleyemez
çünkü tarih ve devletin resmî belgeleri Sayın Başbakanı yalanlayacaktır. Sayın
Başbakan hem Osmanlı Devleti’nin ve aziz ecdadımızın hatıralarına hem de
cumhuriyetin kurucu kadrolarına alenen iftira etmiştir. Aslında Sayın
Başbakanın derdi tarihî gerçekleri ortaya çıkarmak değildir; Sayın Başbakanın
amacı Türk milleti üzerinde psikolojik harekât yürüterek zihin bulanıklığı
yaratmak ve hayalini kurduğu Kürdistan’a giden yolun taşlarını döşemektir.
Kürdistan’ı kurma konusunda Sayın Başbakan Lozan görüşmelerine katılan müstevli
İngiliz Başbakanı Lloyd George’dan daha şehvetli ve arzulu çıkmıştır. Onun
ruhuna Fatiha okutacak kadar ileri gitmiştir. Ancak, Sayın Başbakana
hatırlatmayı borç bilirim: Türk milleti en zayıf olduğu o günlerde bütün
dünyaya, düvelimuazzamaya, İngiliz’e, Fransız’a, İtalyan’a ve Rus’a rağmen
vatanını ve milletini böldürtmemiştir ki şimdi size böldürtsün. İşte, ben, bu
yüzden bu iktidar sinsidir diyorum. Eline kara bir hokkabaz çuvalı almış,
sürekli cafcaflı, yaldızlı ve gösterişli paketler çıkarmakta. Önümüze konulan
her paketten ayrı bir ihanet ve fitne projesi çıkmaktadır. Gösterişli bir
paketin, açıyorsunuz, içinden bebek katiline af çıkıyor; başka birine
bakıyorsunuz, Barzani; bir diğerinden Şeyh Sait çıkıyor. Son açtığımız pakette
ise dağdaki teröriste övgüler dizip Mehmetçik’e hakaretleriyle bilinen hainler,
Ahmet Kaya ve Şivan Perwer çıkıyor. Kısacası; bin yıllık kardeşliğimizi yıkmayı
hedef alan ne kadar küresel ve yerel bölücü fitne varsa Sayın Başbakanın kara
çuvalından çıkıyor. Sayın Başbakan “barış ve kardeşlik” diye diye bizi 36
farklı aileye, 36 ayrı kabileye, 36 ayrı dile ayırmaya çalışmaktadır.
Türkülerimizi, ağıtlarımızı, sevinçlerimizi, kederlerimizi, akrabalık
bağlarımızı, şehirlerimizi, mahallelerimizi ve daha da vahimi, ortak gelecek
hayalimizi, birlikte yaşama arzumuzu ve umutlarımızı yıkmaya çabalamaktadır.
Diyarbakır’da “büyük buluşma” deyip bölücü tiyatro sahnesinde boy gösteren
Şivan Perwer haininin teröristlerin ölümü için yaktığı ağıtları dinlerken
maaile gözyaşı dökmeye utanmamıştır. Diyarbakır’da anlaşılmıştır ki, Sayın
Başbakan “Analar ağlamayacak.” derken asıl kaygılandıklarının şehit anaları
değil, bölücü terörist anaları olduğunu göstermiştir.
İSRAFİL KIŞLA
(Artvin) – Ayıp, ayıp!
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Devamla) – Bu durumda mecburen soracağım. Başbakan ve ailesi hiç ömrü
boyunca şehitlerimiz için ağlamış mıdır? Acılı şehit analarının ağıtlarını,
feryatlarını dinlemiş midir?
VEDAT DEMİRÖZ
(Bitlis) – Ayıp ya, ayıp!
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Devamla) – Kınalı kuzularımıza yakılan türkülerle düet yapmış mıdır?
Hayır, aksine benim şehidime “kelle” diyerek onları tahkir etmiştir. Bu iktidar
sinsidir çünkü binlerce gencimizin kanını üzerinde taşıyan bebek katilinin ve
teröristlerin affedilerek sokağa salınması arzusunu çözüm süreci ve normalleşme
diye milletimize yutturmaya çalışmıştır.
Başbakan Kandil
ve İmralı’yı affetme arzusunu “Bu benim hayalim.” diyerek milletin aklıyla alay
etmeye cüret edebilecek kadar izandan uzaktır.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) – Ya bırak!
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Devamla) – Sayın Başbakanın hayali İmralı ve Öcalan olabilir ama
kâbusu Milliyetçi Hareket Partisi ve Devlet Bahçeli olacaktır.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) – Belli oluyor, belli oluyor!
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Devamla) – Sayın Başbakanın hayali Kürdistan olabilir ama 780 bin
kilometrekarelik bir ve bütün mübarek vatan toprağının tapusunu uhdesinde
bulunduran Türk milliyetçileri kâbusu olacaktır. Sayın Başbakanın hayali modern
sultanlık olabilir ama aklı hür, vicdanı hür, feraseti yüksek aziz Türk milleti
kâbusu olacaktır.
Bu duygu ve
düşüncelerle bütçenin milletimize hayırlar getirmesini diler, Türk milletinin
milletvekillerini saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Sayın Türkoğlu AKP Grubuna sataştı efendim.
BAŞKAN – Ama
bakın yani demin bir söz söyledim Sayın Ağbaba. Dedim ki yani hava çok güzel ne
olur bunu bozmadan götürelim. Olabilir.
BAŞKAN - Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Sayın Adil Zozani. (BDP sıralarından
alkışlar)
Buyurun.
BDP GRUBU ADINA
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu kürsüde ne
söylediysek, geçmişte ne söylediysek esasında gelişmeler, olup bitenler bir
şekilde bizi doğruladı. Bir şekilde bizim burada ifade ettiğimiz çifte
standartlar, çifte hukuk uygulamaları, usulsüzlükler, yolsuzluklar, güne dönük
ne söylediysek bir bir karşımıza çıktı. Ve geçmişte sadece bize dokunup
herkesin sustuğu durum şimdi herkese dokunur duruma geldi. Umut ediyorum,
güncel gelişmeler ışığında Meclis, artık sadece BDP’ye veya BDP’lilere
dokunduğu zaman sessiz kaldığı durumlar karşısında bugün dönüp artık herkese
dönük tahripkâr bir ortamın oluştuğunu ve giderek siyaset açısından felaket
olarak telakki edilebilecek, ifade edebilecek bir tabloyla karşı karşıya
olduğumuzu herkese ifade eder.
Bakınız, son iki
gündür Türkiye’de olup bitenler, eğer usulsüzlükler ve yolsuzluklar boyutuyla
doğruysa çok vahim, doğru değilse çok daha vahim bir tabloyla karşı karşıya
olduğumuzu bize gösteriyor.
Özel yetkili
mahkemelerle ilgili olarak bizler geçmişte bu kürsüde ne ifade ettiysek bugün
de aynı şeyi ifade ediyoruz. Bakınız, Temmuz 2012’de özel yetkili mahkemelerin
yetki alanlarının sınırlandırılmasılla ilgili olarak üçüncü yargı paketi bu
Mecliste kabul edildi. Biz o gün ne demişiz, bugün ne diyoruz paylaşmak
istiyorum. Temmuz 2012’de özel yetkili mahkemelerin görev alanlarının
sınırlandırılmasıyla ilgili olarak yaptığımız konuşmanın birinde aynen şu
cümleyi kullanıyoruz: “Merak etmeyin, özel yetkili mahkemeler kalkmaz. Biz bu
devletin aklını ezberledik. Bu devlet biz Kürtleri mahkemesiz, özel yetkili
mahkemelerden mahrum bırakmaz.” demişizdir. Biz bu mantığı biliyoruz. Ta,
1920’lerden bugüne kadar bu mantık bu şekilde işledi. Ne zaman “Bir iyileştirme
yapılacak.” dendiyse daha vahimi geldi, gelen gideni arattı. O nedenle, samimi
duygularımızı ifade edeyim. Biz dün şunu söylüyorduk: “Keşke ‘değişiklik’ adı
altında bir tasarı gelmese, hiç olmazsa mevcut olan kalsa. Gelen daha beter,
gelen ya da getirilmek istenen öncekinden çok daha beter.” ifadelerini
kullanmışız. O gün bizi dinlemediniz, o gün bizi dinlemediniz, bugün karşınıza
çıktı.
1920’lerden beri
yani Hasan Hayri’nin…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Bizi karıştırma.
ADİL ZOZANİ
(Devamla) - …Diyap Ağa’nın “Kürdistan
Milletvekili” olarak davet edilip bu kürsülerden konuştuğu günlerden bugüne
kadar tablo aynı işliyor, tablo aynı işliyor, herkes açısından aynı işliyor.
Hiçbirimizin, hiçbirinizin ne mahremiyeti kaldı ne özel yaşantısı kaldı. Şimdi
silkelenip kendinize gelecek misiniz? Onu ifade ediyoruz. Herkese dokunmaya
başladı. Bugüne kadar bize dokundu, sessiz kaldınız; şimdi, devletin yarattığı
bu canavar devletin Başbakanı tarafından “çete örgütlenmesi” olarak ifade
ediliyor.
NURETTİN DEMİR
(Muğla) – Ödül verecek ödül, polislere…
ADİL ZOZANİ
(Devamla) - Biz ne diyorduk? “Çete
yapılanması” diyorduk.
Sizden rica
ediyorum, bugün görevden aldıklarınızı Hakkâri’ye, Diyarbakır’a, Van’a,
Batman’a, Şırnak’a göndermeyin, Dersim’e göndermeyin, bari bu iyiliği çok
görmeyin. Görevden aldıklarınızı oraya göndermeyin, evlerinde kalsınlar,
maaşlarını da ödeyin çünkü geçmişte hep yaptınız. Daha geçen yaz 500 civarında
polisin görev yeri değiştirildi, “Batıda operasyonlarla ilgili işiniz bitti,
hadi doğuya gidin.” dediniz. Bunları göndermeyin, bunlar yerinde kalsın, bunu
ifade ediyorum.
Ağız tadıyla biz
bu bütçeyle ilgili olarak teknik değerlendirmeler yapmak istedik ama ne
hikmetse bu bütçe görüşüldüğü günden bu yana her gün sarsıcı yeni bir gelişme
oluyor, esasında bütçeyi konuşmuyoruz. Düşünün ilk günkü atmosferi, böyle,
Sayıştayla ilgili raporların havada uçuştuğu ilk tabloyu bir göz önüne getirin.
Şimdi Sayıştayla ilgili kimse bir şey tartışmıyor.
Kayıtlara geçmesi
açısından, pratik olarak ben Sayıştayla ilgili olarak ne yapılması gerektiğini
konuşmamın bu bölümünde ifade etmek istiyorum.
Birinci olarak,
Sayıştay Kanunu’nun 34’üncü maddesinin (a) bendinde “güvenilir ve yeterli
bilgi” kavramı kullanılıyor. Öncelikle Sayıştaya verilen bilginin güvenilir ve
yeterlilik kavramlarıyla tanımlanmasının önüne geçeceğiz. Verilen bilgi
güvenilir ve yeterli olacak. Sayıştay Kanunu’ndaki 9’uncu madde gereği talep
edilen her bilginin Sayıştayın önünde olmasını sağlayacağız. Bunu kim
sağlayacak? Öncelikle iktidar partisi, hükûmeti oluşturan parti bunu
oluşturacak.
Aynı maddenin (c)
fıkrasında düzenleme ihtiyacı var. Bakın, dün de ifade ettik, ne performans
denetimiyle ilgili rapor geliyor ne düzenlilikle ilgili Meclise rapor geliyor.
Bu konuda mutlak anlamda bir düzenlemeye ihtiyaç vardır. Performansı
denetlenmemiş hiçbir bütçe amacına ulaşmış bütçe olarak varsayılamaz.
36’ncı maddenin
(2)’nci fıkrasının (a) bendiyle ilgili mutlak bir düzenleme bu anlamda yapılmak
durumundadır. Sayıştaya düzenlilik denetimi yapılabilecek bir olanağın
verilmesi gerekir. Bunun için de 5018/42’nci maddeye bir ilavenin yapılması,
bir fıkra eklenmesi gerekir. Ayrıca 5018/43’te de hükûmeti taahhüt altına
alacak, hükûmetin bilgileri kısıtlamadan Sayıştayla paylaşacağı bir düzenlemenin
yapılması gerekiyor.
Bakın, madde
madde ifade ediyorum. Görüşlerimizi ifade ediyoruz. Hangi maddede, hangi
kanunun maddesinde ne yapılması gerektiğini ifade ediyoruz. Çünkü bunu
yapmazsak gelecek sene aynı şeyleri tartışıyor olacağız.
6085 yani Sayıştay
Kanunu’nun 48’inci maddesine mutlak surette bir fıkranın eklenmesi gerekir.
Oraya da genel uygunluk bildirimiyle birlikte Sayıştay raporlarının tamamının
Meclisin bilgisine sunulmasını zorunlu kılacak ifadeler koymamız gerekir.
Bakın, 6085/43
(2)’nci fıkrada hâlâ Sayıştay raporlarının Devlet Planlama Teşkilatıyla
paylaşılacağı ifade ediliyor. Siz bu kurumu gömeli yıllar oldu, böyle bir kurum
yok. Şimdi onun yerine Kalkınma Bakanlığını kurdunuz, ifadeyi bari
değiştirmeniz gerekir.
Ayrıca, 44’üncü
maddeye askerî ve güvenlik harcamalarının mutlak surette denetim altına
alınacağı bir ifadenin, bir fıkranın eklenmesi gerekecek. Bunun için bir
düzenlemeye ihtiyaç var, yasal düzenlemeye ihtiyaç var. Hazır bir komisyon
kurulmuşken bu komisyon bu alanda da bir çalışma yapmak durumundadır.
Ayrıca, mevcut
hâliyle Sayıştay raporlarını Plan ve Bütçe Komisyonunda sağlıklı değerlendirme
olanağı yoktur. Dünyadaki diğer örneklerini inceleme, yerinde görme fırsatımız
oldu. Mesela İngiltere’de bu iş nasıl işliyor? Sayıştay raporlarını, devletin
harcamalarını kontrol eden ayrı bir komisyon var ve o komisyonun başkanlığını
da iktidar partisi mensubu bir milletvekili yapmıyor, muhalefet partisi mensubu
bir milletvekili yapıyor. Bizim de burada benzer bir düzenlemeye ihtiyacımız
vardır. Ya Plan ve Bütçe Komisyonunun içerisinde -bir alt komisyon marifetiyle-
Sayıştay raporlarını değerlendirecek yeni bir komisyon kurulacak ya da ayrıca
bir ihtisas komisyonuna ihtiyaç vardır. Sayıştay raporlarının Meclise sunulma
süresini geriye çekmek durumundayız. Bütçeyle birlikte Sayıştay raporlarını
aynı komisyonda değerlendirme olanağı mevcut değildir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ADİL ZOZANİ
(Devamla) – Bu düzenlemeleri yapabilirsek bundan sonraki yıllar için daha
sağlıklı değerlendirme yapma şansına sahibiz. Bunları partimizin görüşü olarak
ifade etmek istedim.
Teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Şahıslar adına
ilk söz Bursa Milletvekili Sayın Mustafa Öztürk’e aittir.
Buyurun Sayın
Öztürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın 14’üncü maddesi lehine şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle
bütçemizin milletimize, ülkemiz dışında yaşayan soydaşlara, akraba
topluluklarına ve vatandaşlarımıza hayırlı olmasını diliyorum.
Bugün bütçe
görüşmelerinin dokuzuncu günü, dokuz gündür bütçe görüşmelerini dinliyoruz.
Partimizin hazırlamış olduğu on ikinci bütçeye muhalefetin yine ciddi bir
eleştiri getiremediğini gördük.
ADİL ZOZANİ
(Hakkâri) – Daha ne getirsin? Allahtan kork ya!
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) – Başlangıçta Sayıştayla yattılar kalktılar, şimdi de iki gündür
kendilerine bir şey çıkmayacak operasyonlardan bahsediyorlar. Bu
operasyonlardan size bir şey çıkmaz merak etmeyin. Neden? Bakın, bu yapılan
mesele…
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Bize çıkmayacak zaten, size çıkacak!
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) – Yolsuzluk kim olursa olsun üstüne gideriz, kesinleşen şeylere...
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sen ne biliyorsun ya, detayları biliyor musun sen?
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) – …ama bu operasyon Türkiye’ye yapılan bir operasyondur, bu operasyon
bu millete yapılan bir operasyondur, Türkiye ekonomisine darbe operasyonudur.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Allah Allah ya! Adamın evinde 4 milyon dolar çıkıyor, operasyondan
bahsediyorsun!
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) – Bakmıyor musunuz Türkiye’yle Halk Bankasının arasında, İran’la
altın ticaretiyle arasındaki şeye?
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Kaç numara ayakkabı giyiyorsun ya!
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) – Bakmıyor musunuz füze meselesine?
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Ne kadar önyargılısın, bir soruşturma tamamlansın. Bak, siz demiyor
musunuz, “Soruşturma tamamlansın.” demiyor musunuz?
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) – Bakmıyor musunuz Kuzey Irak petrollerinin parasının nerede
tutulacağına? Görmüyor musunuz bunları? Bunları görün, ona göre değerlendirin.
O yüzden bu operasyonlar Türkiye’ye karşı yapılıyor. Siz bari ortak olmayın bu operasyonlara,
boş verin.
Muhalefet
partilerinden maalesef bütçenin özüne, hedeflerine dair bir proje almadık,
hiçbir söz etmediler. Bu noktada rahmetli Erbakan Hoca’mızı dinledim, bütçe
görüşmelerini -o bütçe görüşmelerini ben arıyorum şahsen- müthiş bir konuşma,
müthiş nükteler. Rahmetli Erbakan Hoca’mız herhâlde şöyle derdi muhalefete…
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – “Sizi gidi faizciler sizi, sizi gidi faizciler sizi!”
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) – “Sizi gidi yavru üçüzler sizi! Hadi oradan hadi! Dersinize iyi
çalışmamışsınız, dersinize iyi çalışıp öyle gelin.” derdi. AK PARTİ
iktidarlarından önce hazırlanan bütçelerde IMF kırmızı çizgiler belirlerdi.
Kendine olan faiz borçlarının ödenmesi için ne derdi? “Eğitime kaynak aktarma,
sağlığa kaynak aktarma, sosyal kaynaklara kaynak aktarma” derdi.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Rahmetli Hoca’yı yalnız bırakıp gittiniz. Günah
mı çıkarıyorsunuz, günah mı!
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) – Daha önceki hükûmetler döneminde gelirlerin büyük bir kısmı borç ve
faize gidiyordu, onları ödüyorduk. Para basılıyordu, devalüasyonla bir gecede
millî gelirimizin yarıya düştüğünü gördük. Böyle bir bütçeyle kalkınmayı,
yatırımları, üretimi nasıl yapacağız, cari masrafları nasıl karşılayacaksınız?
Karşılanmadı zaten, hep küçüldük hep küçüldük, büyüyemedik, gelişemedik. Biz
millî bir bütçe hazırladık, açık, net söylüyorum. Ne demek millî bütçe? IMF’den
ve dış kaynaklardan bağımsız bir bütçe hazırladık.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Tabii ya!
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) – İşte, geldiğimizde 23,5 milyar dolar borç vardı. Bunları ödedik, 5
milyar dolar da borç verme anlaşması yaptık.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Bakan çocuklarının bile milyar dolar paraları var.
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) - Ülke menfaatlerine ve beklentilerine uygun bir bütçe hazırladık.
Enflasyon yüzde 30 küsurken yüzde 6 noktalara indi. Faiz ve borç kıskacından
kurtulmuş bir bütçe hazırladık. Yüzde 63 ile borçlanan Türkiye artık bir dönem
yüzde 4,67’ye düşmüştü, işte yine sizin anlayamadığınız Gezi olaylarıyla biraz
yükseldi. Türkiye’ye nasıl operasyonlar yapılıyor onları araştırın.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Ya adam olun yaptırmayın kardeşim, ülkeyi siz yönetiyorsunuz.
Ülkeyi siz yönetiyorsunuz, adam olun yaptırmayın operasyonu.
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) - Büyümeyi hedefleyen bir bütçe hazırladık. AK PARTİ iktidarları
döneminde ortalama yüzde 5 büyüdü, büyümeye de devam ediyor, dünyada kriz
olmasına rağmen.
Yatırımı ve
üretimi teşvik ettik. 44,2 milyar yatırıma ayırdık, ihracatı ve istihdamı
artıran bir bütçe hazırladık. İhracat 36 milyar dolardan 153 milyar dolarları
geçti. Nasıl oluyor bu? Sanayiyle oluyor, üretimle oluyor, teşvikle oluyor,
destekle oluyor.
Ben bütçeyi üç
ana başlıkta incelemek istiyorum. Bir: Bilgi ve AR-GE meselesi. Bilgi edinme
kalitesi eğitimden geçer, eğitim reformundan geçer, gençlerimizin yeteneklerini
ortaya çıkaracak araştırma ve proje bazlı eğitimden geçer. Biz, bunun için bu
bütçede de en fazla payı eğitime harcadık. 78,5 milyar dolar harcadık, aktardık
oraya.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Harcadın da denetliyor musun o bütçeyi? Denetliyor musun nereye
harcadı diye!
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) - Bak, birinci birinci!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bu bakan bu parayı nereye harcadı diye
denetliyor musun! Denetliyor musun!
BAŞKAN – Sayın
Akar, Sayın Akar. Biraz sonra konuşacaksınız.
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) - Sağlığa aktardık 75 milyar lira. Cumhuriyet tarihinde yapıldığı
kadar derslik yaptık, öğretmen ataması yaptık. İstiyoruz ki dünya çapında bilim
adamları yetişsin, buluşlar yapalım, AR-GE yapalım, yüksek teknolojiye sahip
olalım, dünya çapında markalarımız olsun. Bu nedenle AR-GE paylarını binde
4’ten yüzde 1’lere, 2.5 katı artırdık. Yeterli mi?
Hayır yeterli değil. Avrupa Birliğinin ortalamasını geçmek zorundayız. Özel
sektörün AR-GE’ye daha fazla kaynak aktararak hem kendilerini büyütmelerini hem
de dünyayla rekabet etmelerini istiyoruz.
İkincisi: Sermaye
ve kaynak kullanımı. Sermaye birikimi yoksa hiçbir şey yapamazsınız. Bak, bütün
sermaye yöntemlerini kullandık, dış sermayeyi çektik, kamu-özel ortaklığı
yaptık, hepsini yaptık elhamdülillah. O yüzden yatırımları yapıyoruz, altyapı
ihtiyaçlarını gideriyoruz.
Bir başkası da
enerji. Enerjiyi de çözüyoruz, alternatif yenilenebilir enerji kaynaklarını
üretiyoruz.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Bu konuşmadan sana bakanlık çıkmaz.
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) – Dolayısıyla, silahımızı, tüfeğimizi, tankımızı kendimiz yapıyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) – Millî, bakın, millî, geçen bir gazetede çıktı.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Bu konuşmadan sana bakanlık çıkmaz.
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) – ASELSAN diyor ki: “Bırakın bize millî bütçemizi yapalım.” Millî
bütçemizi yapıyoruz, millî.
Hayırlı olsun.
(AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; CHP ve MHP sıralarından
“Bravo” sesleri, alkışlar[!])
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
Tanal, ben şimdi Sayın Akar’a söz vereceğim.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Sayın Başkan, sayın hatip biraz önce dedi ki: “Türkiye'de yapılan bu
operasyonlar Türkiye Cumhuriyeti devletine yapılan operasyondur.”
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Bursa) – Türkiye'ye yapılan, ekonomiye yapılan bir…
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Peki, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Genelkurmay Başkanı, Türk Silahlı
Kuvvetleri, üniversite öğrencileri, üniversite öğretim üyelerine baskı
yapıldığı zaman neredeydi? Onlarda bir yolsuzluk mu vardı?
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – “Oh olsun.” diyorlardı o zaman.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Yani, belgesini ben size gösteriyorum. Bakın, bunun neresi…
BAŞKAN – Şahıslar
adına son söz Kocaeli Milletvekili Sayın Haydar Akar’a aittir.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, Türkiye dün sabah
büyük bir krizle uyandı. Hepimiz bu krizi hâlen izliyoruz. Tabii, bu kriz
neydi? Belki de Türkiye'nin ve dünyanın, gelmiş geçmiş, içinde Hükûmet
üyelerinin, ailelerin olduğu, çocukların olduğu bir krizdi, bir ilkti bu; 3
bakanın ailelerinin, çocuklarının olduğu bir kriz. Bir kamu bankasının üst
düzey yöneticisinin olduğu, yine bir belediye başkanının olduğu ve birden çok
insanın olduğu bir krizden bahsediyoruz. Neydi bu kriz? Rüşvet ve yolsuzluk
kriziydi.
Aslında üç ayrı
olay birleştirilmiş ve birlikte yapılmıştı. Öyle bir operasyon yapıldı ki,
zarflar özel dağıtıldı operasyon yapacak timlere. Nedeni de şuydu:
Hükûmetinize, Hükûmetinizi idare eden İçişleri Bakanına, onların emniyet
müdürlerine güvenmedikleri için cumhuriyet savcıları operasyonu gizli yaptılar.
Şimdi, kim yaptı
bu operasyonu? Cumhuriyetin savcıları, Türkiye Cumhuriyeti’nin savcıları yaptı.
Kimle birlikte yaptı? Emniyetle birlikte yaptı. Nasıl olması gerekiyordu bu
operasyon sonucunda? Birtakım insanlar gözaltına alındı. Kimdi bu gözaltına
alınanlar? Tabii, sizin Hükûmetinizin mensubu olan bakanların çocukları da
vardı bunların içinde. Bir başka ülkede olsaydı bu nasıl olurdu? O bakanlar
hemen istifa ederlerdi yani “Temiz siyaset, temiz toplum budur.” derlerdi ve
istifa ederlerdi. Bunun dünyada örnekleri var arkadaşlar. Yani, size hemen kısa
birkaç örnek sunmak istersem: Örneğin, Danimarka Kalkınma Bakanı bürokratların
kendisini uyarmadığı için halkı yanılttığını düşünerek istifa etti bir konuda.
Yine, Lüksemburg Başbakanı rüşvet ve yasa dışı dinleme olayı olduğu için -bir
kez olmuş yasa dışı- istifa etmiş. Türkiye’de her gün yasa dışı dinlemeler
oluyor ama istifa eden ortada yok. Yine, Çek Cumhuriyeti Başbakanı istifa
etmiş. Niye istifa ettiklerini ben söyleyeyim, siz araştırın arkadaşlar.
Ama, asıl önemlisi şu
arkadaşlar: Bakın, ben bir KİT Komisyonu üyesiyim. Yani, 4734 sayılı Kamu İhale
Kanunu’na göre ihaleler yapılıyor bu kamu kurumlarında, KİT’lerde (kamu
iktisadi teşebbüsleri) biz KİT Komisyonunda denetliyoruz. Neyi denetliyoruz?
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bize vermiş olduğu yetkiyi yani Türkiye
Büyük Millet Meclisinin bir ferdi olarak gidiyoruz orada kamu adına ve
vatandaşlar adına denetim yapıyoruz, Sayıştay raporlarından yapıyoruz. Şimdi,
bu Sayıştay raporlarından yaptığımız denetimlerde birçok ihlale, birçok
yolsuzluğa rastlıyoruz; bunları burada tek tek sayabilirim sizlere. Ama, garip olan, aynı burada davrandığınız gibi, bütçeyi
onayladığınız gibi, bütçenin her kalemini “Acaba bir yıl önce Sayın Bakan bu
bütçeyi nasıl kullanmış, Enerji Bakanı bu bütçeyi nasıl kullanmış, Ulaştırma
Bakanı bu bütçeyi nasıl kullanmış?” diye sormadan onayladığınız gibi o
Komisyondaki arkadaşlarımız da aynen bu şekilde onaylıyorlar, hiç bakmaksızın
ibra ediyorlar oradaki yolsuzlukları.
4734 sayılı Kanun
sizin döneminizde değiştirildi. Niye değiştirildi arkadaşlar? Avrupa
müktesebatına uyduruldu, eksikler giderildi. Bir de 3’üncü maddesi var. Nedir
bu 3’üncü maddesi? İstisnalar maddesiydi. 4 tane alt fıkrası vardı bunların ama
bugün alfabenin harfleri yetmiyor istisnalarda. Nedir bu istisnalar biliyor
musunuz? En basit (r) maddesini söyleyeyim ben size, redevans usulü. Biliyor
musunuz fakirlere dağıtılan kömürün redevansla alındığını? Biliyor musunuz
bugün Zonguldak taş kömürü işletmesinin redevansla verildiğini? Biliyor
musunuz, Afşin-Elbistan’da, hani sizin yandaş gazeteleri alan baronlar var ya,
basın baronları, onların nasıl bedava aldığını ve devleti nasıl kazıkladığını?
Niye bunları merak edip sormuyorsunuz?
Şimdi, sevgili
arkadaşlar, aslında sizin bir suçunuz yok, günahınız yok. Gerçekten, sizin
içinizdeki milletvekili arkadaşların yüzde 98’i, yüzde 95’i bu işlerle hiç
ilgilenmiyor, suçu günahı yok. Parayı götüren, malı götüren, devleti götüren,
soyan, arkadaki bir kesim var. İşte sizden ricam, bu arkadaki kesime sahip
çıkmayın arkadaşlar ve siz buna sahip çıkıyorsunuz burada, sahip çıkıyorsunuz
bunlara siz. Çıkmayın! (CHP sıralarından alkışlar)
Demin hatip
konuşuyor. Ne konuştuğunu biliyor musun sen? Ne konuştuğunu biliyor musun?
Bugün dünyanın en büyük yolsuzluğu açıklanmış Türkiye’de, bütün Avrupa basını
bundan bahsediyor, sen kalkmışsın bunu savunuyorsun. Savunman gereken şu: “3
tane bakan derhâl istifa etmeli.” demen lazım bu kürsüden.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Ortak değilse.
HAYDAR AKAR
(Devamla) - 29 tane emniyet görevlisi görevden alınacağına, 3 tane bakan derhâl
istifa etmeli, Hükûmet istifa etmeli.” demelisin buradan. Sana düşen görev bu.
Sana vatandaş
“Benim verdiğim vergileri, doğru, yolsuzluk yapmadan, çarçur etmeden, ayakkabı
numarasına göre sığdıracağın para olarak görmemelisin.” diyor. (CHP
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Şimdi, bunu
yapmazsan kul hakkı yemiş olursun diyorum, saygılar sevgiler sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Bursa) – Sayın Başkan, sataşma var. Sataşmadan söz istiyorum.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Kime sataştım?
BAŞKAN –
Soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Öğüt…
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Bursa) – Sayın Başkan, sataşma…
BAŞKAN – Şunu
bitireyim, olabilir. Ya, mümkün olduğunca görmemeye çalışıyorum da.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Sayın Bakanım, sağlık mensupları, bildiğiniz gibi maaşları en
düşük çalışanlardır. Ek birtakım ödemelerle yaşam şartları biraz
yükseltilmiştir ama ek ödemeler özlük haklarına yansımamaktadır. Bu da
emeklilikte ciddi ekonomik zorluklar çekmelerine sebep olmaktadır. Kırk bir
yıllık bir uzman doktor emekli olduğunda 1.700-1.800 lira almaktadır. Büyük
ekonomik zorluklar ailevi olarak da sosyal sıkıntılara yol açmaktadır.
Bunun yanı sıra
haberlerde, gazetelerde, 2014 yılından itibaren göz ve diş konusunda devletin
artık ödeme yapmayacağına dair birtakım haberler duyduk. Bu haberlerin ne
kadarının doğru olduğunu bilemiyoruz ama haberlerde gördüğümüz kadarıyla da çok
ayrıntı var ve sonuçta da özel sigorta sistemiyle, tamamlayıcı sigortayla
bunların tamamlanacağı söyleniyor. Bu da halka yeni bir yük getirecektir.
Özellikle diş ve gözde halkın sağlığı konusunda çok önemli problemler
yarattığını söylemek istiyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Demiröz…
İLHAN DEMİRÖZ
(Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanıma
sormak istiyorum: 2/B arazilerinin satışının içerisine hazineye ait tarım
arazilerinin satışı da konuldu. Alan olarak da tarım arazileri 2/B
arazilerinden fazla. Bu yasa içerisine tarım alanlarının satışı neden konuldu,
bunu öğrenmek istiyorum; bir. Çünkü, Milli Emlak
Müdürlüğü tarafından zaten satıyordunuz veya kiralıyordunuz.
Ayrıca, 2/B ile
tarım alanlarının satışını karşılaştırdığımız zaman, ülkemizde 2013 itibarıyla
ne kadar bir satış gerçekleştirildi?
Yine, tarım
arazilerinin satışı Bursa’mızda ne kadar gerçekleştirildi, bu konuda bilgi
istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
İyi akşamlar
diliyorum.
BAŞKAN – Sayın
Kaplan…
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
Hazinenin mahallî idarelerden alacaklarının büyük bir bölümü büyükşehir
belediyelerine ait. Bunların başında da Kocaeli Büyükşehir Belediyesi ve Ankara
Büyükşehir Belediyesi var. Siz Maliye Bakanı olarak bu belediyeleri
Başbakanlığın Tasarruf Genelgesi’ne uyup uymadıklarıyla ilgili hiç denetlediniz
mi?
Yine, siz Maliye
Bakanlığı aracılığıyla, kendinizden olmayan belediyelere, örneğin, Didim
Belediyesine, atık su bedeli ve su bedeli karşılığı esnafa bir genelge
göndererek, borçlanan belediyenin hesaplarının bu defterdarlığa yatırılmasını
istiyorsunuz. Niye Kocaeli Büyükşehir Belediyesi ve Ankara Büyükşehir
Belediyesi için ya da AKP'li belediyeler için böyle bir şey düşünmüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Özkan…
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Sayın Bakan,
ülkemizde enerji fiyatları oldukça yüksek. Ülkeler arasında en pahalı elektriği
tüketiyoruz. Elektrik özelleşti; sorunlar, sıkıntılar devam ediyor. Kayıp kaçak
oranı oldukça yüksek. Bu bedeli düzgün vatandaşın üzerine yüklemek adalet anlayışına
hiç yakışmıyor. Kaldırılması talebi var. Özelleşme sonucu, bu yaz kısa
aralıklarla vatandaşın fatura ödemeye zorlanması, bir ayda 2 fatura
gönderilmesi, fatura ödemesini geciktirenlerin elektriklerinin kesilmesi ve
aç-kapa parası alınması vatandaşı canından bezdirdi. Maliye olarak elektrik
paralarının iki ayda bir alınmasıyla ilgili bir çalışma yapmayı düşünür
müsünüz? Vatandaşın isteğidir, paylaşıyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Dedeoğlu…
MESUT DEDEOĞLU
(Kahramanmaraş) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Maliye
Bakanım, 666 no.lu Kanun Hükmünde Kararname’yle, çalışanlara fazla mesaileri
kaldırdınız. Vergilerinizi toplayan, büyük bir özveriyle çalışan Maliye
personelinize hiç olmazsa maaşlarında özel bir iyileştirme veya bir prim düşündünüz
mü, düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Akar…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sayın Bakan, Kandıra Karaağaç köylüleri 2/B arazilerini alamamaktan
yakınıyorlar, nedeni şu: Hemen Adapazarı sınırında olan, Sakarya sınırında olan
bu köy Kocaeli’nin köyü. Adapazarı sınırında, Sakarya sınırında olan köylüler,
yarı fiyatında 2/B rayiç bedeli belirlenmişken, bu köyde bunların 2 katı, 3
katı şeklinde bir rayiç fiyat belirlenmiş ve sürekli bu köylüler şehir
merkezlerine gelerek haklarını aramaya çalışmaktadırlar.
Sıkıntı şu: Yetmiş
yıldır, seksen yıldır aynı araziyi, toprakları kullanan bu köylüler -köyün
tamamında var bu olay- kendi dedelerinden kalan bu toprakları alma şansına
sahip değil çünkü bu köylüler çiftçi yani ektikleri üründen kazanamadıkları
için bırakın kendi oturdukları araziyi almayı, 1 metrekare alma şansına bile
sahip değiller. Bu rayiçlerin tekrar gözden geçirilmesi gerekiyor diyorum. Bu
konuda yardımcı olursanız sevinirim.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, buyurunuz.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi, sağlık
mensupları, özellikle doktorlarımızla ilgili hususlar daha önce de gündeme
getirildi. Özellikle emeklilik maaşlarıyla cari maaşlar arasındaki farklılıklar
gündeme getirildi, birkaç kez cevap verdim.
Bu arada,
birtakım rakamları da sizlerle paylaşmak istiyorum. 4’ün 1’inde olan bir uzman
doktorun kadro net maaşı 3.785, döner sermayeden de 6.517 alabiliyor -bunlar
ortalama rakamlar herhâlde- yani, 10.300’ün üzerine kadar bu maaş rahat bir
şekilde çıkabiliyor veya 9 bin, 10 bin civarı.
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) – Yok böyle bir şey.
NURETTİN DEMİR
(Muğla) – 10 bin alan var mı?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – 12 bin de alan var değerli arkadaşlar, 12 binden daha
fazla bile alan doktorlar var.
CEMALETTİN ŞİMŞEK
(Samsun) – Güvenceli maaştan söz ediyorlar Sayın Bakan, güvenceli, sosyal
güvencesi olan.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Bakın, şimdi, dolayısıyla…
Şimdi, emeklilik
maaşlarıyla ilgili -o zaman, madem, karşılıklı diyaloğa geçeceğiz- daha önce
söyledim…
AYTUĞ ATICI (Mersin)
– Sayın Bakan, çok iyi olmadı, bu konuda fazla iddialı konuşmayın ne olur.
Doktorların büyük bir kısmı açlık sınırında yaşıyor.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şu anda, hiçbir kesimin emeklilik maaşlarının
iyileştirilmesine yönelik bir çalışmamız yoktur. Sosyal güvenlik sistemi zaten
büyük bir açık, büyük bir yükle karşı karşıyadır. Bu açığı artıracak, bu yükü
artıracak herhangi bir çalışmamız şu an itibarıyla yoktur.
Göz ve diş
tedavileri konusunda devletin ödeme yapmayacağı hususu hakkında herhangi bir
bilgim yoktur. İlgili Bakan arkadaşımıza sorarsanız eminim böyle bir çalışma
var mı, yok mu iletirler ama bizim bildiğimiz böyle bir çalışma yok.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Onların da haberi yok.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Ben, böyle bir çalışma bilmiyorum değerli arkadaşlar.
Yine, özel
sigorta, tamamlayıcı sigorta hususları tartışılabilir ama şu anda benim
bildiğim kadarıyla, yani bizim gündemimizde, Maliye Bakanlığının gündeminde
böyle bir çalışma yok. İleride, bu hususların hepsi tartışılabilir, ülke için
doğrusu neyse, o yapılır.
Şimdi, Sayın
Demiröz, hazineye ait tarım arazileri 2/B tasarısı kapsamında, 2/B koşullarında
satılması noktasında zaten bir kanun çıkartılmıştı, o süreç devam ediyor. Yani
“Siz, zaten, tarım arazilerini Millî Emlak olarak satıyordunuz da, bunda fark
nedir?” diye sorduğunuz zaman, fark şu: 2/B koşullarında… 2/B koşulları şu
demek: Peşin ödüyorsanız 100 liralık bir yeri 50 liraya alıyorsunuz demektir
-yanlış hatırlamıyorsam öyle- yok, taksitle ödüyorsanız, yüzde 10’unu
ödüyorsunuz, sonra altı yılda taksitler hâlinde ödüyorsunuz. Dolayısıyla, büyük
bir avantaj.
Sayın Kaplan,
şimdi, biz Maliye Bakanlığı olarak hiçbir belediyeyi denetlemiyoruz, yani idari
anlamda vesaire diğer konularda; Sayıştay denetliyor veya İçişleri Bakanlığı
denetliyor. Biz, sadece, bir ticari faaliyet varsa o çerçevede vergi
denetiminde bulunabiliyoruz, bizim denetimimiz onunla sınırlıdır. Yani,
dolayısıyla, bu noktada…
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) – Didim Belediyesi Maliye Bakanlığı eliyle…
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, Didim konusu hakkında bir bilgim yok.
Arkadaşlar not almışlar, Didim konusuna bakarız. Yani, Didim’e karşı özel bir
uygulamamızın olması için bir sebep yoktur.
Şimdi, gelelim
enerji konusuna. Değerli arkadaşlar, yani, dünyanın ve Avrupa’nın en yüksek
elektriği… Yani, daha doğrusu, en yüksek fiyata elektrik sattığımız iddiası
doğru bir iddia değildir. Enerji Bakanımız, defalarca, Eurostat’nın rakamlarını
telaffuz edip Avrupa’da en ucuz doğal gazın Türkiye’de satıldığını hanehalkına,
en ucuz elektrik satan ülkelerden birisi olduğunun altını çizmiştir.
Dolayısıyla ben bunu düzeltmek istiyorum. Kayıp kaçak oranı, aslında bir iki
bölge hariç, Avrupa Birliği ortalamasındadır fakat o bölgelerde de inşallah, şimdi,
özelleştirmeyle birlikte, kayıp kaçak oranı hızla düşecektir. Elektrik bedeli
ödenmediği zaman kesilmesi yani normal bir hizmet olarak bakılması gereken bir
husustur. Şu an itibarıyla, elektrik bedellerinin iki ayda bir ödenmesi
hususunu çalışmıyoruz yani önümüzde böyle bir çalışma yok. Şimdi,
özelleştirmeden sonra yatırımlar devam etti. Arkadaşların bana verdiği
rakamlara göre, özelleştirme sonrasında yatırımlar bir önceki yıla göre 2’ye
katlanıp 1,7 milyar liraya çıktı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ekliyorum.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Dolayısıyla
özelleştirme nedeniyle yani yatırım yapılmadığı vesaire gibi hususlar gerçeği
yansıtmıyor, yatırımlar 2’ye katlanmıştır. Şu andaki uygulamaya göre, tüketim,
ortalama kırk beş günlük bir sürede faturalandırılıyormuş; arkadaşlar bana yeni
getirdiler.
Burada, yine,
bütün bu hizmetler, hizmetlerde aksama olması… Özelleştirmeyi tabii ki
Özelleştirme İdaresi yaptı ama bundan sonra EPDK sorumludur yani biz, yakında,
inşallah TEDAŞ’ı, olduğu gibi, Enerji Bakanlığına veya EPDK’ya devredeceğiz.
Özellikle tüketici hakları noktasında, hizmet kalitesi noktasında, yatırımlar
noktasında EPDK’nın bu işleri takip etmesi zaten mevzuat gereğidir.
666 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname çerçevesinde, biz, fazla mesai ücretlerini, sadece ve
sadece…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika daha vereyim, siz de toparlayın.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Tamam.
Belli bir
sınırlama getirdik, tamamen kaldırılmış değildir, Bakanlar Kurulu kararıyla bu
ihdas edilebiliyor ama herkese, çalışsa da çalışmasa da, fazla mesaiye kalsa da
kalmasa da uygulamasına son verdik.
Maliye
Bakanlığına özel bir düzenleme yapmam söz konusu olamaz çünkü bu doğru olmaz,
zaten yapsam bile Başbakanlık kabul etmez ama işin şey kısmı şu: Herhangi bir
kesime ilişkin özel bir düzenlemeyi ben doğru bulmuyorum, özlük haklarında
düzenleme yapılacaksa eşit, adaletli bir şekilde herkes için yapılmalıdır.
Sayın Akar,
Karaağaç köyüyle ilgili konu bize iletildi, arkadaşlar inceleyecekler.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Öztürk, bir
şey diyorsunuz.
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Bursa) – Sayın Başkanım, şahsıma yönelik bir sataşma var. Sataşmadan dolayı
söz istiyorum.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Sataşma var!
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Ne zaman?
BAŞKAN – Çok
iştiyakla arkadaşlarımız sizin konuşmanızı arzu ediyorlar.
Hayır, bir
dakika… Vermedim canım daha, dur. Bir dakika…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Ben de konuşacağım.
BAŞKAN - Arzu
ediyorlar. Bakın, CHP Grubu şiddetle sizin konuşmanızı arzu ediyor. Şimdi, siz
konuşacaksınız, ondan sonra, değdi, değmedi, öyle oldu, böyle oldu; haydi
bakalım, bir on beş dakika gitti. Hayırlısıyla…
Buyurunuz.
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Bursa) – Bir dakika Sayın Başkan.
BAŞKAN – İki
dakikadır bizim sistem. İki dakika öyle, iki dakika öyle; hayırlısıyla bir yolu
açtınız.
Haydi bakalım.
Hayırlı olsun.
Buyurun.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sayın Başkanım, ben sizi üzmeyeceğim.
BAŞKAN -
Görmemeye gayret etmiştim ama…
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
5.- Bursa Milletvekili Mustafa Öztürk’ün, Kocaeli
Milletvekili Haydar Akar’ın 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın
14’üncü maddesi üzerinde şahsı adına yaptığı konuşması sırasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Bursa) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; bakın, şahsıma
dönerek dedi ki: “Neden karşı çıkmıyorsunuz?” Sözlerimizin başında şunu
söyledik, dedik ki: “Hukuksal olarak kimin yolsuzluk yaptığı tespit edilirse
biz onun üstüne gideriz. AK PARTİ iktidarı bunun için geldi. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
NURETTİN DEMİR
(Muğla) – Daha ne olsun ya!
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) - Bakın, biz, hukuksal anlamda tespit edilen kendi belediye
başkanlarımızı disiplin kuruluna sevk ettik ve partiden ihraç ettik ama sizde
bir tane gösterebilir misiniz?
RAMİS TOPAL
(Amasya) – Yok, suçlu yok kardeşim.
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) - Geçmişe bakın. (CHP sıralarından gürültüler)
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Neyine bakayım ya!
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) – İSKİ’ye bakın, Çankaya’ya bakın, Kocaeli’ye bakın. Çok şey var, şu
anda olanlar var. Beni konuşturmayın.
Bakın, şunu
söylüyorum: Geçmişe bakın…
RAMİS TOPAL
(Amasya) – Siz zaten o kadar denetliyorsunuz ki!
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) - 28 Şubattan 2002 yılına kadar baktığınız zaman, bu ülkenin 111
milyar doları gitti, peşkeş çekildi birilerine. İhaleler kapalı kapılar ardında
yapılıyordu, biz televizyondan şeffaf ihaleler yapıyoruz; bakın onlara, onlara
bakın. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Paraları ayakkabının içinde saklıyorsunuz.
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) - Sizin bize bu konuda söyleyecek hiçbir sözünüz yok.
Bakın, biz
yolsuzluklardan elde ettiğimiz kaynaklarla Marmaray’ı yaptık, İzmir-İstanbul
otobanını yapıyoruz, füzeyi yapıyoruz, uydu fırlatıyoruz, tankımızı, tüfeğimizi
yapıyoruz. Bunları bu kaynaklarla yapıyoruz, neyle yapacağız? Yani dolayısıyla,
sizin bize bu konuda söz söyleme hakkınız
yok. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
Dolayısıyla, ben
yüce Meclisi…
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – TELEKOM’u kaça sattınız, TELEKOM’u? TELEKOM kaça gitti Mustafa?
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) – Yani özellikle, bakın, 28 Şubata bakın; sermayenin kırmızıya,
yeşile ayrıldığı dönemleri yaşadık, ne kadar büyük baskılar yaşadık. Bunlara
bakın, ondan sonra gelip burada bize söz söyleyebilirsiniz, sizin bize
söyleyecek hiçbir sözünüz yok.
Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Öztürk, hayırlı, mübarek olsun açtığınız yol! Hadi bakayım!
Sayın Akar,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
6.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın, Bursa Milletvekili
Mustafa Öztürk’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Evet, Sevgili Arkadaşım, otuz yıldır, İSKİ’deki, 600 bin dolarlık,
bir kamu görevlisinin yapmış olduğu yolsuzluğun, ki bizim ihbarımız üzerine
ortaya çıkmıştır, bunun bedelini ödeyemedik ama bugün sizin bürokratınızın evinde ayakkabı
kutuları içinde 4,5 milyon dolar çıkıyor…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Kaç numaraymış ayakkabı?
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Ayakkabı numarası 80, 80!
HAYDAR AKAR
(Devamla) - Yine, bakanlarınızın, ki ülkedeki İçişleri
Bakanının oğlunun evinde para sayma makineleri bulunuyor ama paranın yüzü
tatlıdır, paranın yüzü sıcaktır.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – 48 numaraymış ayakkabı!
VELİ AĞBABA
(Malatya) – 45-50 olmaz, 80!
HAYDAR AKAR
(Devamla) - Şimdi, belediyelere gelince, ben sana çok örnek veririm ama çok
basit, kendi belediyemden, bulunduğum ilçe belediyesinden örnek vereceğim.
Defalarca bu kürsüden söyledim, İçişleri Bakanına ve arkadaşlarıma, Kocaeli milletvekili
arkadaşlara raporları sundum; teknik takip sonucu yakalanan belediye başkanı
nasıl yakalandı biliyor musunuz? Devletin müfettişine 50 bin TL rüşvet verirken
yakalandı polise, devletin müfettişine ve bugün serbest geziyor. Arkasında kim
var biliyor musun? Sabah akşam “din, iman, kitap” diyen Şevki Yılmaz var
Sevgili Kardeşim. Para o kadar tatlı bir şey ki, ne din kalıyor ne iman kalıyor
ne kitap kalıyor; bunu da hiçbir zaman unutma! Bu para herkesi yoldan çıkartır.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Ben buraya
geldim, bir şey söyledim, “Buradaki arkadaşların yüzde 90’ı bu işle ilişkili
değil.” dedim. Bakın, hepinizin iki gündür kafası eğik, burada malı götürenler
farklı insanlar. Yüzünüz, kafanız aşağı düşmüş.
İSRAFİL KIŞLA
(Artvin) – Kimsenin kafası öne eğik değil beyefendi, sen kendi adına konuş!
HAYDAR AKAR
(Devamla) – Sizin yapmanız gereken ne biliyor musunuz, doğru hareket?
Bakanların, bu işe bulaşmış bakanların derhâl istifasını istemek. Eğer bunu
yapabilmiş olsaydınız, ben bu kürsüden size teşekkür eder ve alkışlardım. Bu
alkışı şimdi hak etmiyorsunuz, çünkü hâlen o savunmayı yapıyorsunuz buradan. O
hırsızlığı, vatandaşın parasının çalınmasını sineye çekiyorsunuz diyeyim. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
Daha fazla bir
şey söylemek istemiyorum, çünkü söylersem ağır konuşmuş olacağım.
Teşekkür
ediyorum. Sağ olun.
BAŞKAN –
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.16
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 22.33
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35’inci Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
2014 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu
Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
BAŞKAN -
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Madde üzerinde
bir önerge var, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
"2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı"nın 14’üncü
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
İstanbul
"Yürürlük
MADDE 14- (1) Bu
Kanun 31/12/2013 tarihinde yürürlüğe girer."
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ BOĞA (Muğla) – Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
AKP
İktidarlarının 5018 sayılı Kanuna aykırı uygulamaları, Maliye Bakanına 5018
sayılı Kanuna aykırı olarak verilen yetkiler ile ödenek üstü harcamalarda öne
çıkmaktadır.
5018 sayılı
Kanunun "Ödenek aktarmaları" başlıklı 21. maddesi;
"Merkezi
yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin bütçeleri arasındaki ödenek aktarmaları
kanunla yapılır.
Ancak, merkezi
yönetim kapsamındaki kamu idareleri, aktarma yapılacak tertipteki ödeneğin,
yılı bütçe kanununda farklı bir oran belirlenmedikçe yüzde beşine kadar kendi
bütçeleri içinde ödenek aktarması yapabilirler. Bu şekilde yapılan aktarmalar,
yedi gün içinde Maliye Bakanlığına bildirilir.
Personel
giderleri tertiplerinden, aktarma yapılmış tertiplerden ve yedek ödenekten
aktarma yapılmış tertiplerden, diğer tertiplere aktarma yapılamaz."
şeklinde
kurallaştırılmış; "Yedek ödenek" başlıklı 23. maddesinde ise, merkezî
yönetim bütçe kanununda belirtilen hizmet ve amaçları gerçekleştirmek, ödenek
yetersizliğini gidermek veya bütçelerde öngörülmeyen hizmetler için, genel
bütçe ödeneklerinin yüzde ikisine kadar Maliye Bakanlığı bütçesine yedek ödenek
konulabileceği, bu ödenekten aktarma yapmaya Maliye Bakanının yetkili olduğu
belirtilmiştir.
Bu kurallara
göre;
- Merkezi yönetim
kapsamındaki kamu idarelerinin bütçeleri arasında ödenek aktarımı kanunla
yapılacak;
- Merkezi yönetim
kapsamındaki kamu idareleri kendi bütçeleri içinde yılı bütçe kanununda farklı
bir oran belirtilmedikçe aktarma yapılacak tertipteki ödeneğin yüzde beşine
kadar ödenek aktarmalarını kendi yapacak ve bunu yedi gün içinde Maliye
Bakanlığına bildirecek;
- Personel
giderleri tertiplerinden, aktarma yapılmış tertiplerden ve yedek ödenekten
aktarma yapılmış tertiplerden, diğer tertiplere aktarma yapılamayacak;
- Maliye
Bakanlığı bütçesine genel bütçe ödeneklerinin yüzde ikisine kadar yedek ödenek
konulabilecek ve yedek ödenekten aktarma yapmaya Maliye Bakanı yetkili
olacaktır.
Bu bağlamda, 5018
sayılı Kanunda Maliye Bakanına tanınan yetki, Maliye Bakanlığı bütçesine genel
bütçe gelirlerinin yüzde ikisi kadar konulacak yedek ödenekten aktarma yapmakla
sınırlıdır.
Geçmiş yıllar Bütçe Kanunlarında olduğu üzere, 2014 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının "Aktarma, ekleme, devir ve iptal
işlemleri" başlıklı 6. maddesinde de Maliye Bakanına 5018 sayılı Kanunda
öngörülmeyen ve 5018 sayılı Kanunun temel amacı ve sistematiği yanında yukarıda
yer verilen 21 ve 23. maddelerindeki temel kurallarına açıkça aykırı olan; bu
aykırılıktan dolayı Anayasanın 161. maddesinin ikinci fıkrasıyla bağdaşmayan
yetkiler verilmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
15’inci ve son
maddeyi okutacağım.
Sizden bir kere
daha rica ediyorum. Yani yeteri kadar herkes birbiriyle hâlleşti. Şimdi, şunu
hızlıca bitirelim ve herkes evine gitsin. Ben yorgun değilim ama sizin yorgun
olmanız lazım. Maşallah, cin gibisiniz.
15’inci maddeyi
okutuyorum:
Yürütme
MADDE 15 - (1) Bu
Kanunun;
a) Türkiye Büyük
Millet Meclisi ile ilgili hükümlerini Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı,
b)
Cumhurbaşkanlığı ile ilgili hükümlerini Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri,
c) Sayıştay
Başkanlığı ile ilgili hükümlerini Sayıştay Başkanı,
ç) Genel bütçe
kapsamındaki kamu idareleri ile ilgili hükümlerini ilgili bakanlar ve Maliye
Bakanı,
d) Özel bütçeli
idarelere ilişkin hükümlerini idarelerin bağlı veya ilgili olduğu bakanlar ve
Maliye Bakanı,
e) Düzenleyici ve
denetleyici kurumlara ilişkin hükümlerini kendi kurulları ve/veya kurum
başkanları,
f) Diğer
hükümlerini Maliye Bakanı,
yürütür.
BAŞKAN – Madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Aykan
Erdemir.
Buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Erdemir,
çok mutlu bir yüz ifadesiyle geldiniz, hayrola?
(Hatip kürsüye
bir kutu bıraktı)
CHP GRUBU ADINA
AYKAN ERDEMİR (Bursa) – Evet.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sizleri ve bizleri ekran başında izleyen aziz
vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Büyüklerimiz
demiş ki: “Açtırma kutuyu, söyletme kötüyü.”
İSMAİL KAŞDEMİR
(Çanakkale) – Hadi aç bakalım, aç!
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Başkanım, sizi hiç dinlememiş.
AYKAN ERDEMİR
(Devamla) – Bugün burada iyiyi de, kötüyü de söyleyeceğiz, her daim olduğu gibi
hakikati konuşacağız. Bu kutu AK PARTİ’nin kara kutusu.
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Beyaz görünüyor.
AYKAN ERDEMİR
(Devamla) – Bugün burada, halkımızın huzurunda karakutuyu açacağız.
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Karayla beyazı karıştırıyorsun aslanım!
AYKAN ERDEMİR
(Devamla) – Bugüne kadar doğru yaptıklarınızı övdük, size teşekkür ettik, Allah
razı olsun dedik.
GÖKCEN ÖZDOĞAN
ENÇ (Antalya) – Nasıl övdünüz! İki buçuk senedir hakaret ediyorsunuz.
AYKAN ERDEMİR
(Devamla) – Yanlış yaptığınızda ise uyardık, eleştirdik. Hakkı ve hukuku tebliğ
ettik.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Allah, Allah, ne zaman yaptınız bunu ya, ne zaman yaptınız? Rüyanda
mı yaptın sen bunları?
AYKAN ERDEMİR
(Devamla) – Ne yazık ki dinletemedik, sizi yolunuzdan çeviremedik.
Rahat olun,
endişe etmeyin.
Bir sayın bakana
rüşvet iddialarını sormuşlar: “Ben rahatım.” demiş. Acaba “Ben rahatım, siz
rahat olmayan diğer bakanlara sorun bu soruyu.” mu demek istemiş?
GÖKCEN ÖZDOĞAN
ENÇ (Antalya) – Oscar ödüllerinde en iyi erkek oyuncu ödülünü mutlaka sana
verirler bu sene.
AYKAN ERDEMİR
(Devamla) – Kendisinin ne kadar rahat olduğu kamuoyunun malumu. Türkiye’nin sıkıntısı
işte bu rahatlık. Bu işler, bu organize işler bu kadar rahat olmamalı.
Biliyoruz ki, bu işler dünyada bu kadar rahat değil. Böyle bir yolsuzluk ve
rüşvet skandalı Japonya’da olsa harakiriye, İsveç’te olsa istifaya, Türkiye’de
olsa pişkinliğe yol açıyor. (CHP sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar) Bu
pisliğe, bu rezilliğe, bu ahlaksızlığa, bu kokuşmuşluğa ne söylesek az!
Yüz yıl önceden bugünü görmüşçesine yazan Tevfik Fikret üstat
bizim yerimize konuşsun, han-ı yağmanızı dile getirsin: “Bütün bu nazlı
beylerin ne varsa ortalıkta say/Haseb, neseb, şeref, oyun, düğün, konak,
saray/Bütün sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay/Bütün sizin, bütün
sizin; hazır hazır, kolay kolay/Yiyin efendiler yiyin, bu hanı iştiha
sizin/Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!” (CHP sıralarından alkışlar)
Evet, yalnızca
doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yememiş bazı mahdumlar, çalıp
çırptıklarını kutularına istiflemiş, yeşilleri saymaktan bitap düşmüşler. O
derece ki, para sayma makinesi almışlar; o derece ki, bir eve 7 kasa
sığdırmışlar. Bizim çocuklara düşen ise, Nazım Hikmet’in dediği gibi: “Hani
şimdi bizim soframıza haftada bir et gelir ve çocuklarımız işten eve sapsarı
iskelet gelir.” Bu güzel ve yoksul ülkede niceleri evine 1 kilo et girmeden
uykuya dalar, niceleri yarattığınız kâbusta uyuyabilmek için koyunları sayar.
Sizin mahdumlar, görüyoruz ki, yatak odasında para sayıyor, para! (CHP
sıralarından alkışlar) Sayın efendiler, sayın; doyuncaya, tıksırıncaya,
çatlayıncaya kadar sayın yeşilleri, sayın paraları! “Duble yol.” diye diye
memleketin dört bir yanına duble yolsuzluk döşemişsiniz. Sizin mahdumlar
olmasa, bu hızla radara yakalanmasa duble yolsuzluk hızlı tren süratinde, dolu
dizgin devam edecekmiş.
Değerli
milletvekilleri, hırsızlara kefil olmayın.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Daha kesinleşmiş bir şey var mı bunları söylüyorsun?
AYKAN ERDEMİR
(Devamla) – Siz burada emeğinizi, gecenizi, eşinizden, çoluğunuzdan
çocuğunuzdan esirgediğiniz vaktinizi veriyorsunuz; cebinizden, malınızdan,
mülkünüzden harcıyorsunuz ama kimileri var ki sırtınızdan memleketi soyuyor,
geleceğimizi çalıyor. Harama, haramzadeye ortak olmayın. Ey alnı ak olanlar, ey
alnı ak kalanlar, Alınlarınıza kara çaldırmayın. Ey bu ülkenin geleceğini
çalanlar! Biliyoruz ki gün artık ağarmaktadır, gün doğacak ve çaldığınızı
yerine koyacağız, sattığınızı yeniden yapacağız, kırıp döktüğünüzü
birleştireceğiz…
GÖKCEN ÖZDOĞAN
ENÇ (Antalya) – -ceğiz, -ceğiz, -ceğiz…
AYKAN ERDEMİR
(Devamla) – …yaraları saracak, gönülleri yapacağız ama bu karakutunuzda bir
günahınız var ki, bir enkazınız var ki, bir suçunuz var ki düzeltebilir miyiz
bilemiyorum.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Baykal’ın şu Sarıgül’le ilgili dosyayı açabilecek misin, sen
açabilecek misin onu?
AYKAN ERDEMİR
(Devamla) – Buramızda, burada, halkımızın huzurunda AK PARTİ’nin karakutusunu
açıyorum, hazır mısınız, geliyor...
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Sen de şu karakutunu açsana, şu karakutunu! Şu Baykal’ın Sarıgül’le
ilgili dosyasını açabilecek misin?
AYKAN ERDEMİR
(Devamla) – Sizinki gibi 85 numara değil, 42 numara; 4,5 milyon dolar almaz.
İşte, karakutunuz. Bu gördüğünüz, Sayın Bakanım, yeşil inci Bursa.
GÖKCEN ÖZDOĞAN
ENÇ (Antalya) – Gazeteciler çekiyor bak, bu tarafa, bu tarafa, yanlış yere
gösteriyorsun!
AYKAN ERDEMİR
(Devamla) – Bizi bizde, bizim için saklayan bir hazine, Osmanlının payitahtı,
Ivo Andriç’in “O, dünyanın en güzel şehirlerinden biridir, Bursa’yı görmeyenin
Türkiye’yi gördüğü söylenemez.” dediği güzel Bursa. Ama ey geleneksiz
muhafazakârlar! Nasıl kıyabildiniz bu güzel Bursa’ya? “Geleneksiz
muhafazakârlar” diyorum çünkü kâr uğruna, rant uğruna, fani dünyanın malı
uğruna, Doğanbey TOKİ’nizle ya da Bursalının deyimiyle “Doğanbey ucubesiyle”
Ulu Cami’yi de Yeşil Türbe’yi de gölgesinde bıraktınız rantınızın. Bursa’nın
tarihî siluetini mahvettiniz ve biz iktidara geldiğimizde sözümüz olsun ki,
andımız olsun ki ilk kazmayı biz vuracağız, Bursa’yı geleneksiz
muhafazakârların gölgesinden kurtaracağız, Osmanlı’nın payitahtını bir kez daha
layık olduğu o kültür mirası şehir unvanına kavuşturacağız. (CHP sıralarından
alkışlar)
GÖKCEN ÖZDOĞAN
ENÇ (Antalya) – Antalya’ya yaptığınız gibi mi Bursa’ya yapacaksınız?
AYKAN ERDEMİR
(Devamla) – Ey geleneksiz muhafazakârlar! Değer miydi? Bir kat uğruna, bir rant
uğruna, bir kâr uğruna, şu güzelim Bursa’ya, şu güzelim Ulu Cami’ye, şu güzelim
Yeşil Türbe’ye bu gölgeyi düşürmeye, bu lekeyi düşürmeye değer miydi?
Doymadınız mı; aksırıncaya, tıksırıncaya kadar yediniz, doymadınız mı? Değer
miydi? İşte, gün gelecek, gün ağaracak, Doğanbey Mahallesi’nde bir kez daha
insanlar güneşi görecek çünkü bugün Doğanbey güneşe hasret çünkü bugün Doğanbey
huzura hasret. Doğanbey ranta boğulmuş, Doğanbey kâra boğulmuş, Doğanbey
mahdumların şirketlerine boğulmuş ama Doğanbey Bursa’ya hasret, Doğanbey Ulu
Cami’ye hasret, Doğanbey Yeşil Türbe’ye hasret ama gün gelecek, Doğanbey’de bir
kez daha…
İSMAİL KAŞDEMİR
(Çanakkale) – Aynı şeyleri konuşuyorsun, başka bir şey konuş!
AYKAN ERDEMİR
(Devamla) –…halkın ve Hakk’ın mahallesi Doğanbey ortaya çıkacak ve bunun için
önce bir kazma gerekecek, önce yıkmak gerekecek çünkü bu rezillik önce hak ile
yeksan olacak, ondan sonra yeniden bu ülkeye Hakk’ın günleri gelecek.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN –
Buyurunuz.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
7.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, Bursa
Milletvekili Aykan Erdemir’in 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın 15’inci maddesi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğim
kadarıyla, Aykan Bey iyi bir akademisyen
ve burada, kürsüde bir keresinde “Ben derslerime başlarken edeple başlarım,
erdemle başlarım.” demişti. Bu da ilkeli bir insan olduğu duygusunu, izlenimini
oluşturuyor.
Şimdi,
isterseniz, bakın, az önce ahlaktan bahsettim, ahlak ilkeli olmaktır, erdemli
olmaktır. O hâlde hatırlayalım: Şimdi, siz burada masumiyet karinesini yok
ettiniz, yargısız infaz yaptınız. Henüz, daha gözaltı aşamasında olan ve suçu
sübut bulmamış insanların haysiyetlerine ve onurlarına dönük öyle bir suikast
yaptınız ki, öyle bir haysiyet cellatlığı yaptınız ki…
RECEP GÜRKAN
(Edirne) – Siz, on yıldır yapıyorsunuz, on yıldır!
MAHİR ÜNAL
(Devamla) – Bakın, kimden gelirse gelsin, geçmişte bunu… Bakın, arkadaşlar, iki
yanlış bir doğru etmez. (CHP sıralarından gürültüler)
AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Doğru, iki yanlış bir doğru etmez, doğru.
MAHİR ÜNAL
(Devamla) – Şimdi, şunu konuşamayız…
Bakın, ahlaklı
olmak şu demek değildir: “Siz bize şunu yaptınız, biz size şunu yapıyoruz.”
demek değildir.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Ali Tatar ne diyordu, Ali Tatar?
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) - Ali Tatar’dan nasıl özür dileyeceksiniz?
MAHİR ÜNAL
(Devamla) – Bu Meclis bir karar verecek, buradaki milletvekilleri…
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Sayın Ünal, Ali Tatar intihar etti, kendini vurdu, yarın ölüm yıl
dönümü.
BAŞKAN – Sayın
Ağbaba, ben Sayın Ünal’ı duyamıyorum ya!
MAHİR ÜNAL
(Devamla) – Sayın Ağbaba, müsaade et!
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Yarın ölüm yıl dönümü Ali Tatar’ın.
MAHİR ÜNAL
(Devamla) – Bakın, hepimiz yetişkin insanlarız ve buraya çıkıp konuşabilecek
erişkinlikte insanlarız.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – O onurluydu, intihar etti.
MAHİR ÜNAL
(Devamla) – Dolayısıyla, sözünüz varsa gelin buradan konuşun da konuşabilelim
ama şunu yapmayalım: Haysiyet cellatlığı yapmayalım, itibar suikastları
yapmayalım, suçu kesinleşmemiş insanların haysiyetlerine ve onurlarına dönük
buradan pervasız ifadeler kullanmayalım. “Geçmişte şu olmuştu, bu olmuştu.”
demek, bunu devam ettirmek demektir. Dolayısıyla, burada, bu Meclis, tarihî bir
Meclistir; bu Meclis, bunu başarabilecek bir Meclistir.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Onlarca kişi öldü Mahir Bey, onlarca kişi!
MAHİR ÜNAL
(Devamla) – Ben, burada, birilerine sataşmak adına da bunları söylemiyorum,
sadece ahlaki bir ilkeyi hatırlatmak için bunları söylüyorum. Bir
akademisyenin, erdemi kendisine değer edinmiş akademisyenin böyle bir konuşma
yapmasını da bir milletvekili olarak açıkçası kabul edemiyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan, biz kimseyi peşinen suçlu kabul etmiyoruz, böyle bir
düşüncemiz yok.
MAHİR ÜNAL
(Devamla) – Ama bütün konuşma bunun üzerine.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Ama söylemek istediğimiz şu: Bir soruşturma yürürken polis
müdürlerini görevden alıyorlarsa, savcıları görevden alıyorlarsa birilerini
korumak, önlem almak çabası demektir bu; birincisi bu.
MEHMET ŞÜKRÜ
ERDİNÇ (Adana) – Milleti kandırmayın! Hiçbir savcı görevden alınmadı.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
– İktidarın savcıyı görevden alma yetkisi var mı?
MUHARREM İNCE
(Yalova) - İkincisi, iki yanlış bir doğru tabii ki yapmaz. Ama,
insanların onuruyla oynadıkları için intihar eden insanlar vardı. Genelkurmay
Başkanını terörist ilan ettiler. “Ergenekon’un kasası” dedikleri insanın
cenazesini belediye kaldırdı, belediye. Cebinde beş kuruş para çıkmadı.
Neredeydi o vicdanlılar o zaman? (CHP sıralarından alkışlar) Bunları görmediler
mi? Bunların hesabını verecek, herkes verecek! Bu dünyada da verecek, öbür
dünyada da verecek! (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Biz bu dünyanın
peşindeyiz, gerisi bizi ilgilendirmez.
BAŞKAN –
Tamamdır.
MUHARREM İNCE
(Yalova) - Bu dünyada bu hesap verilecek, herkes verecek bu hesabı!
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, burası mahkeme değil. Öncelikle Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulunu birileri mahkemeye dönüştürmesin.
“İki yanlıştan
bir doğru çıkmaz.” ifadesini şunun için kullandım: “Tencere dibin kara, seninki
benden kara.” diyerek bir üslup atışması veya tartışması için buraya gelmedik
biz. Dolayısıyla, burada, öncelikle her birimiz kendi ilkelerimiz doğrultusunda
konuşmak durumundayız ve ebeveyn-çocuk ilişkisi ya da çocuk-çocuk ilişkisiyle
burada siyaset yapamayız. Biz buraya yetişkin insanlar olarak geldik. “Sen şunu
yaptın, ben bunu yaptım.” siyasetini yapmayalım anlamında bunu ifade ettim.
Dolayısıyla, geçmişteki yargılamaların da soruşturulacağı yer burası değildir
ama Meclis karar alırsa başka bir sonuç çıkar.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkanım, ebeveyn-çocuk ilişkisi… Duyan da kreşteki çocukları
zanneder.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Öyle bir şey var mı ya!
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Biz kreşteki çocuklardan söz etmiyoruz.
BAŞKAN – Hayır,
öyle değil.
MUHARREM İNCE
(Yalova) - Yatak odasından para sayma makinesi çıkan çocuklardan söz ediyoruz…
BAŞKAN – Hayır, o
başka. Sayın İnce, bir saniye…
MUHARREM İNCE
(Yalova) - … 4,5 milyon dolar paradan söz ediyoruz.
BAŞKAN – Şimdi,
bakın, bu 50 kere söylendi de bahsettiği…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Kreşten söz etmiyoruz biz.
BAŞKAN – Bir şey
demiyorum.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Buna yargı karar verir Sayın Başkan. Meclis de bunun
arkasında dursun, yargı da buna karar versin.
BAŞKAN – Sayın
Ünal’ın söylediği başka bir şey. Bizim birbirimizle olan ilişkilerimiz açısından
söyledi doğru anladıysam.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Evet.
AYKAN ERDEMİR
(Bursa) – Sayın Başkanım, Sayın Grup Başkan Vekili beni suikast yapmakla itham
etti. 69’a göre söz istiyorum
BAŞKAN – Buyurun.
Yalnız, rica
edeyim Hocam yani tekrarı olmasın şu işin.
8.- Bursa Milletvekili Aykan Erdemir’in, Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
AYKAN ERDEMİR
(Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, geçtiğimiz günlerde Değerli Hocamız Sayın Profesör Doktor
Binnaz Toprak’ı bir suikast çetesinin üyesi olmakla itham etmiştiniz. Kendisi
Sayın Bilal Erdoğan’a suikast düzenleyecek olan bir grup akademisyen çetesinin
içindeydi. İddianamede böyle yer alıyordu.
EMRULLAH İŞLER
(Ankara) – Biz mi hazırladık o iddianameyi?
AYKAN ERDEMİR
(Devamla) – Bu suikast meselesini biraz bence fazla abartmaya başladınız…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Bülent Arınç’a da vardı bir suikast.
AYKAN ERDEMİR
(Devamla) – …ve her gördüğünüz kişiyi de suikast yapacak zannediyorsunuz. Ama, bunun ötesinde polemiği uzatmak istemiyorum, ben Sayın
Grup Başkan Vekiline katıldığımı söylemek istiyorum. Ne güzel ki aradan geçen
iki buçuk yıl sonra hem AK PARTİ hem Cumhuriyet Halk Partisi bugün bir noktada
anlaşmaya başladı.
SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (İstanbul) – Eskiden de anlaşıyordunuz, eskiden de.
ADİL ZOZANİ
(Hakkâri) – İkinize birden dokununca anlaştınız tabi.
AYKAN ERDEMİR
(Devamla) – “Masumiyet karinesi” dediniz, Allah razı olsun; “hukukun üstünlüğü”
dediniz, Allah razı olsun.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Bunu her zaman söylüyoruz, bunu hep söyledik.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Darbeciler sizi, darbeciler!
AYKAN ERDEMİR
(Devamla) – İki buçuk yıldır size bunları anlatmaya çalışıyorduk. Görüyoruz ki
yavaş da olsa, ağır da olsa, geç de olsa idrak etmeye başladınız. Bu, Türkiye
için bir kazanımdır. Gelin, bugün masumiyet karinesinden, hukukun üstünlüğünden,
yargı bağımsızlığından yararlanamayan, hapislerde çürüyen, uzun tutukluluk
süreleriyle işkence çeken kişileri de kurtaralım. Milletvekillerimiz var, hem
Milliyetçi Hareket Partisinden var hem Barış ve Demokrasi Partisinden var.
Gelin, hukukun üstünlüğünü; gelin, masumiyet karinesini; gelin, yargının
bağımsızlığını; gelin, özgürlüğün önemini bir kere daha idrak edelim ve
gereğini yapalım.
EMRULLAH İŞLER
(Ankara) – Niye anayasadan kaçtınız o zaman? Anayasa’yı değiştirelim.
AYKAN ERDEMİR
(Devamla) – Çünkü, hukuk, yalnızca mahdumlar için yok;
hukuk, öncelikle insanlar için var, halkımız için var; öncelikle hukuk adalet
için var. (CHP sıralarından alkışlar)
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu
Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili Sayın Süleyman
Nevzat Korkmaz.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin
başında, değerli arkadaşlar, 21’inci Dönem Milliyetçi Hareket Partisi Isparta
Milletvekili Doktor Sayın Osman Gazi Aksoy’u kaybettiğimizi bugün öğrenmiş
bulunuyorum. Dolayısıyla bu vesileyle kendisine Allah’tan rahmet diliyorum,
sevenlerine ve Milliyetçi Hareket Partisi camiasına da sabırlar diliyorum.
Evet, değerli
milletvekilleri, gerçekten millet adına kaygılanan, milletin derdiyle
dertlenenler için son derece yoğun ve bir o kadar sıkıcı bir gündemin
içerisindeyiz. Bakan çocuklarının, üst düzey bürokratların ve bazı iş
adamlarının çok ciddi yolsuzluk suçlamalarıyla gözaltına alınmaları,
tutuklanmaları gerçekten Türkiye’yi germiştir. Kamuoyu, Hükûmetin yapacağı
açıklamayı sabırla beklemiştir. Ben, bugün Sayın Arınç’ın açıklamasını izlerken
gerçekten istemeden de olsa trajikomik bir görüntüye şahitlik ettim: Sayın
Arınç “Soruşturmayı engelleyecek müdahalelerde bulunmayacağız.” diye söylerken
inanın altından alt yazı geçiyordu, emniyetteki o şube müdürlerinin görevden
alındığıyla ilgili alt yazı geçiyordu.
Gelin,
arkadaşlar, bu konu üzerine biraz kafa yoralım, sadece bu işi böyle
açıklamalarla, sudan, böyle su üstüne yazılan konuşmalarla falan
geçiştirmeyelim. Bunlar çok ciddi iddialar, bu ciddi iddiaların üzerinde
duralım. Maalesef, bu açıklama kamu vicdanını tatmin etmemiştir. Dolayısıyla,
bazı sualleri kamuoyu adına sormak ve milletimizin düşüncelerini de bu kürsüden
ifade etmek gibi bir mesuliyetle karşı karşıya kaldık.
Değerli
milletvekilleri, bu vesileyle şunu hatırlatmak istiyorum: 2011’de Milliyetçi
Hareket Partisine kurulan tuzaklar sonrasında, maalesef, Sayın Başbakan meydan
meydan dolaşıp bu işin keyfini sürmüştür. “Ben bu ülkenin Başbakanıyım,
haberleşme hürriyetine ve özel hayata müdahale benim sorumluluğumdur, suçluları
çıkarıp milletçe paylaşayım.” dememiştir. Üzerinden iki buçuk yıl geçtiği hâlde
hâlâ daha suçlular yargı önüne çıkarılmamıştır. Maalesef, bu işin keyfi
sürülmüştür arkadaşlar. Bu ahlaksız tezgâh, maalesef, Hükûmetin yapacağı
müdahaleyle ortadan kaldırılmadığı gibi meydan meydan dillendirilmiştir. Âdeta
meydanlarda insanların onurlarıyla, haysiyetleriyle oynanırcasına bütün oraya
gelen kitlelere âdeta rakam saydırır gibi saydırma yapılmıştır. Efendim “Şu
kadar divan üyeleri var bunların. Kaldı mı 10 -yok, işte, birkaç gün sonra-
kaldı mı 9 -bilmem- kaldı mı 8.” Hatırladınız mı? Şimdi, bu millet, arkadaşlar,
bu ahlaksız tezgâhı unutmamıştır. Vatandaş şimdi, şöyle sayıyor kıymetli
arkadaşlar: “Başbakan dâhil Bakanlar Kurulunda 26 bakan var. 25, 24, kaldı mı
23.” diye. “Daha gerisi var.” deniyor. Evet, etme bulma dünyası. Kasetler
havada uçuşuyor, yolsuzluklar ayyuka çıkmış. Sadece bir genel müdür, bir
müsteşar, bir bakandan bahsedilmiyor; âdeta organize suç şebekesiymiş gibi
Bakanlar Kurulundan, 3-4 bakandan -belki daha fazla bakan, soruşturmayla ortaya
çıkacak- söz ediliyor. Tabii, Bakanlar Kurulunun başı olarak Başbakan burada
hangi konuma düşürülüyor, yüce Meclisin takdirine bırakıyorum. Başbakanın
şahsının bizim açımızdan samimiyetle söylememiz gerekirse hiçbir önemi yok ama
Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanının böyle anılması herkes gibi beni de üzüyor.
Sayın Başbakan bu
ciddi iddialar karşısında kamuoyunu, adalet mekanizmasını hâkim ve savcıların
adalet mücadelelerine destek vererek onları rahatlatmak, onları cesaretlendirmek
yerine “Yedirtmem.” edebiyatına çoktan başladı. Sayın Başbakan her gittiğiniz
yerde hak, adalet edebiyatı yapıyorsunuz “Tüysüz yetimin hakkını kimseye
yedirmem.” diye. Biz gerçekten anlayamadık, yedirmediğiniz tüysüz yetimin hakkı
mı, yoksa tüysüz yetimin hakkını yiyenler mi? Kaldı ki bu millet
-elhamdülillah- neyi yiyip neyi yemeyeceğini gayet iyi biliyor; sağlığını,
sıhhatini bozacak mikroplu şeylerden hep uzak durmuştur. Çok şükür, bunları da
sizden öğrenecek değildir.
Sayın Başbakan,
marazalı ne kadar kişi ve olay varsa sizin göreviniz bunları ortaya çıkarmak,
yargıya teslim etmek, yoksa adaletin önünde barikatlar kurmak değil. Bu ülkenin
hâkim ve savcıları yolsuzlukların üstüne gitmek için harekete geçmiş, Başbakan
kollarını açmış “Yedirtmem.” diyor. Hangi demokratik hukuk devletinde bir
Başbakan bunu yapabilir?
Ayrıca bu tavır,
adaletin tecellisinin engellenmesi suçu değil de nedir? Sormamız gerekmiyor mu
Sayın Başbakana, savcılar, iş kendine kadar uzayınca mı şer odaklarının iş
birlikçisi oldu? Yoksa, “Bu ‘win-win’ler kayıplara,
zararlara dönüşmeye başlar.” diye mi korkuyorsunuz? “Adımız ak.” diyorsunuz,
sizin için önemli olan, alnınızın ak olması değil mi? “Bu iş nereye kadar
giderse gitsin -şahsına, oğluna, kızına, yakın çevresine ne ise- önemli olan,
tüysüz yetimin hakkının korunmasıdır.” neden diyemiyorsunuz, neden? Hâlbuki, 2008’deki Konya konuşmasını sizlere hatırlatmak
istiyorum: “Tüyü bitmemiş yetimin hakkını yemedik ve yedirmeyeceğiz. Ha, aksi
varsa, yiyen varsa onu da aramızda barındırmayacağız.” Evet, işte, zülüf
önünüze döküldü; hadi bakalım, ak mı kara mı göreceğiz, samimi olup
olmadığınızı göreceğiz ama Sayın Başbakan, bu millet artık tanıyor sizi, kusura
bakmayın. Meclis Anayasa Komisyonunda bekleyen, sizin, bakanlarınızın ve bazı milletvekillerinin
yolsuzluk iddiası içeren fezlekeleri var. Biz inanmak istemiyoruz, inşallah, bu
ülkenin Başbakanı ve bakanları için bu bir iftira olsun ama bir şeyin aslı
astarı olması başka, milletin seçtiği yöneticilerin üzerinde şaibe bulutlarının
dolaşması başka bir şey.
Bugüne kadar
“Benim alnım açık, vicdanım rahat, kaldırın dokunulmazlığımı, hatta, tüm dosyaları da kaldırın. Yargı bizim suçsuzluğumuza
zaten karar verecektir. Böylece, muhalefetin de iddiası boşa çıkacaktır.” neden
diyemiyorsunuz Sayın Erdoğan, neden diyemiyorsunuz?
Başka bir
Başbakan olsaydı yerinizde -hangi görüşten olursa olsun- Yüz kere başvurmuştu,
“Çiğ et yedim de karnım mı ağrıyacak, kaldırın dokunulmazlığı.” diye Yüz kere
başvurmuştu. Yapamıyorsunuz, sesiniz çıkmıyor. Gerekli gereksiz her konuda
konuşuyorsunuz ama millet ağzınızın içine bakıyor “Bu muhalefetin meydan
okumasına ne cevap verecek?” diye, susuyorsunuz. Sayın Başbakan, bu dosyalarla
ilgili suskunluğunuzun sebebi nedir? Bu, hep karşı çıktığınız üstünlerin hukuku
değil de nedir? Böyle durumlarda kendisine güvenen bir hükûmet ne yapar? Hemen
harekete geçer ve kamuoyunda kendisiyle ilgili şüpheleri kaldırmak üzere
yargının önüne çıkar, hesabını verir.
Peki, bu Hükûmet
ne yaptı? İşte, birkaç saat önce Sayın Arınç açıkladı, sanırım -samimiyetle
söylüyorum- siyasi hayatının en zor konuşmasını yaptı. Zorlandı, yutkundu ve
dedi ki: “Yargı sürecinin açık, hızlı, şeffaf gerçekleşmesini bekliyoruz.”
Arkadaş, olaylar ortaya çıkıyor, sen, emniyet şube müdürlerini görevden
alıyorsun. Yarın, yetki değişikliğine gideceğini kör gözlerin bile gördüğü
savcı ataması yapıyorsun. “Nereden biliyorsunuz? Nereden biliyorsunuz?” diye
söyleyeceksiniz bu yetki değişikliğine tevessül edip etmeyeceğinizi. Deniz
Feneri’nden biliyoruz, Kayseri mahkemelerinden biliyoruz. Dürüst bir hükûmetin
yapacağı şey midir bu, arkadaşlar? Yatak odalarından çıkan para sayma
makineleri ve ayakkabı kutularında istif edilen milyon dolarlar… Nasıl
gizleyeceksiniz? Mızrağı çuvala sığdıramayacaksınız ey AKP’li milletvekili
arkadaşlarım. Bunu takip etmek, milletvekili olarak boynumuzun borcudur.
Gelelim size
Sayın Maliye Bakanı. “Bu iddialar benim hakkımda olsaydı çoktan istifa
ederdim.” gibi bir söz söylediniz. Sayın Bakan, bu meselelere çok da dahliniz
olmadığını görüyorum, memnuniyetle görüyorum ve bu sözünüzü de samimi kabul
ediyorum. Ancak, Sayın Bakan, bu sözüm hem size hem Sayın Başbakana: Dürüst
olmak, sadece kendisinin yememesi, içmemesiyle bitmiyor. Dürüst devlet adamı,
beytülmali sadece yemeyen değil, aynı zamanda, yedirmeyen, hatta kem gözlerden gözü
gibi saklayan insandır. Siz tertemiz olsanız da çevrenizdeki insanlar kirliyse,
malı götürüyorsa sizin görevinizi yapmış olduğunuzu kabul edemeyiz. “Ben bu
işler içinde yokum.” demeniz vicdanı rahatlatmaz yani o sıralarda o
arkadaşlarınızla oturacaksınız, birbirinizin yüzüne bakacaksınız; bu, sizi
rahatsız etmeyecek mi? “Efendim, mahkeme safhasında; beklemek lazım. Suçsuzluk
karinesi…”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
S. NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) – Doğru, doğru, arkadaşlar, insanların suçlu olup olmadığını ancak o
soruşturma sonunda anlayabilirsiniz. Nasıl “Suçludur.” demek yanlışsa, baştan
“Suçlu değildir.” demek de o kadar yanlıştır.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Tabii ki öyledir, tabii ki öyledir!
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Müsavi düzen… Beraatizimmet asıldır ya!
S. NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) – Müsaade edin…
Bu soruşturma
sağlıklı bir biçimde yürüsün diyorum. Yüce Meclisi de bu geç saatte saygıyla
selamlıyorum.(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Van Milletvekili Sayın Özdal Üçer. (BDP
sıralarından alkışlar)
Buyurun.
BDP GRUBU ADINA
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; on iki yıldır AKP
Hükûmetinin halka ve hakka uygun bütçe hazırlamadığı ve bütçe harcamalarını
yapmadığı, kamu harcamalarında çok büyük sorunların olduğunu artık söylemeye
gerek yok, 7 yaşındaki çocukları bu kürsüye getirseniz bu ülkede neler olup
bittiğini çok iyi biliyor.
Ben, AKP’nin “3Y”
teorisinden bahsetmek istiyorum. İşte, yolsuzlukla, yoksullukla ve yol yapım
çalışmalarıyla ilgili “3Y.” Evet, yollar yapıldı, duble yollar, hani kara
yolları tabirine göre, bölünmüş yollar diyorlar ya, aslında bölünmüş değil,
parça parça yollar, paramparça olmuş yollar yaptılar. Yapılan yol, altı ay
içinde bozuldu, bir daha yaptılar. Benim ilçemle Van merkez
arasındaki Gürpınar yolu on iki yıldır 12 defaya yakın yapıldı, bozuldu ve o
yolda hangi müteahhitler kazandı, ona hangi bakan yakındı, onun da
sorgulanmasını, eğer çok duyarlı bir savcı varsa ona da bir savcılık müdahalesi
gerektiğini belirtmek istiyorum ama aynı durum, Van Adliyesi için de geçerliydi.
Orada cemaat üyesi savcıların oradaki ortaklığını da sorgulamak
gerekiyor. Yolsuzlukla ilgili bu Meclisin derhâl bir Meclis araştırması
komisyonu oluşturması ve bu konuda derhâl üstüne güçlü bir şekilde gitmesi
lazım.
Şimdi, adliyenin
yapım inşaatında da yolsuzluk var, kara yollarında da, hava yollarında da,
okulda da, hatta cezaevi inşatlarında da var.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Bu Meclis binasında da varmış yolsuzluk. Yeni yapılan Meclis
binasında da varmış diyorlar.
ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) – En çok yapılan karakollarda bile yolsuzluk var, cezaevlerinde bile
yolsuzluk var ama o yapılan cezaevlerinde aslında yolsuzluk yapanların, suçlu
olarak içeride olması gerekirken kim içeride? Kemal Aktaş içeride, Van
Milletvekili.
O adliyenin
yolsuzluğuyla, müteahhitlerin intiharına neden yolsuzluklarla ilgili, adliye
yetkilileri, savcılar hiçbir şekilde yargılanmıyor, dokunulmuyor,
eleştirilmiyor, tartışılmıyor. Oradan rant sağlayan TOKİ yetkilileri ya da
siyasi parti yetkilileri ya da milletvekili çocukları, kasaları olan çocuklar
etkilenmiyor, demir kasalar yaptırıyorlar ama bizim çocuklarımıza da demir
kafesler yapıyorlar. “Panzere taş attı.” diye on iki yıl ceza yiyen 13 yaşında
çocuklarımız var. 30 yaşındaki her şeyi bilen ve kutu kutu paraları olan ama onu
“kutu kutu penseymiş, arkasını dönseymiş” gibi lanse ettirenler, onlara “çocuk”
diyenler o zaman şunu bilsinler: Sayın Meclis Başkanı, o dönem “Panzere taş
attı.” diye çocukları terörist ilan etmemiş miydi, “Onlar çocuk değiller.”
dememiş miydi? Peki, şimdi, 30 yaşındaki, 40 yaşındakilere niye “çocuk”
deniyor? Onlar çocuk değiller. O panzerlere karşı duran, yürekleri büyük,
elleri küçükler çocuktu ama o çocuklar terörist ilan edildiler. 11 yaşındaki
çocukların bedenine 13 kurşun sıktılar, 11 yaşındaki çocukları on üç yıl hapis
cezalarıyla tıktıkları cezaevlerindeki yaşadıkları trajediyi artık anlatmaya
dilimiz dönmüyor.
Biz iki gündür
açlık grevindeyiz “Bütün siyasi tutuklular serbest kalsın.” diye. Bu Meclisin
ayıbı olan, bu Meclisin yüz karası olan bir davanın sona erdirilmesi için
siyasi parti temsilcilerinin devreye girmesi, bütün milletvekillerinin serbest
kalması için biz eylem yapıyoruz. Açız, “aç” demeye utanıyoruz çünkü bu ülkede
milyonlarca çocuk aç uyuyor. Biz açlıktan ölsek de “açız”
diyemeyeceğiz, utanacağız, utanmalıyız çünkü bu ülkede daha geçen yıl annesinin
kucağında çocuk açlıktan öldü ama birileri iftar sofralarında, kuş sütü eksik
olmayan sofralarda besmele çekip iftar açtı ama “Sabahtan akşama kadar orucum,
ibadet ediyorum.” diye iftar saatinde de çocuklarına, 30 yaşındaki, 40
yaşındaki çocuklarına, el bebek gül bebek muamelesi yapan kodamanlar, Allah’ın
huzuruna nasıl çıkacak, artık, onların işi. Ben orada onlara
hiçbirimizin yardımcı olamayacağını, hiçbir avukatın yardımcı olamayacağını,
hiçbir savcının yardımcı olamayacağını, hiçbir masumiyet karinesinin geçerli
olmayacağını düşünmekteyim.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Efendim, bu işi ahirete havale etme, Türkiye’de hesap soralım
ayrıca.
ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) – “Masumiyet karinesi” deniliyor, peki, on yıllardır mahkemesi
başlamış, tutukluluk gerekçesi yok, iddianamesi hazırlanmamış, yaklaşık on
yıldır cezaevinde olan KCK tutuklularına MHP, CHP, AKP hep birlikte “terör”
demiyor mu? Milletvekilleri terör, belediye başkanları terör, çocuklar terör
diye ilan ediliyor ama terör… Terör nedir? Terör, birinin malına, canına kasten
zarar vermektir ama bunların hiçbiri birinin malına, canına kasten zarar
vermedi, tek suçları siyasetçi olmaktı, nefsimüdafaa yapabilmekti. Panzere
karşı kendini savunabilmek için taş atan çocuklar terör oldu ama o panzerlerin
metalleri ağırlığı kadar altın çalanlar, olmadı. Enflasyon olmasın diye sokağa
dökülen kadınlar tencere, tava çaldı; onlar çaldı diye terör oldu ama
milyonları çalan, milyarları çalan, ayakkabı kutularını dolduranlar terör
olmadı. İşte o yüzden, asıl terör, devletin yetkisini, devletin gücünü,
milletin parasını kullanıp da birilerinin malına, canına zarar verenlerdir.
Siz, bizlerin
siyaset yapamadığını eleştirenler, daha nasıl siyaset yapalım, daha neyi nasıl
söyleyelim? Hangi dinî kitapta bizim söylediklerimizin karşılığı yok, hangi
felsefede bizim söylediklerimizin doğruluğu, karşılığı yok? Hepsinde var. Bütün
inançlara, bütün dinî değerlere, bütün felsefelere göre en doğruyu söylüyoruz
ama burada, inanın biz BDP’liler en doğruyu söylediğimiz hâlde bile, maalesef,
üçlü blok karşımızda dimdik duruyor. Niye? Biz bölücüyüz.
Evet, biz
böleceğiz. Biz, demokratik özerk Kürdistan projemizi bir bölme operasyonu
olarak algılayanlara sunuyoruz. Evet, biz demokratik bir bölmeden, paylaşmadan
bahsediyoruz. İktidarı paylaşmadan, yönetimi paylaşmadan bahsediyoruz.
Demokratik birliktelikten bahsediyoruz. Bir ekmeği bölmekten bahsediyoruz.
Bölerek çoğalmaktan bahsediyoruz. Bölmek, ekmeği parçalar, dilimlere ayırır, belki
ekmeğin dilimini küçültür ama ekmeği yiyen kişi sayısını artırır. Bölmek
azaltmaz, çoğaltır. Asıl, çarpmak böler, çarpmak azaltır. Çarpmak, nasıl
çarpmak? Böyle kasalarca parayı çarpmak, terörizmdir. Panzerlerle çocuklara
çarpmak, terörizmdir. Polis kurşunuyla insanların kafasına çarpmak,
terörizmdir.
O yüzden
matematik özürlü bir Meclisimiz var. Lütfen, Millî Eğitim Bakanlığımızdan rica
ediyorum, millî eğitim müfredatına bölmeyle, çarpmayla ilgili gerçekçi, güzel,
bilimsel bir müfredat konulsun. Bölmenin zararlı olmadığı, çarpmanın zararlı
olduğu, çalıp çırpmanın zararlı olduğunu matematiksel olarak şey yapsın.
Evet,
matematikten bahsettik. Çalıp çırpıp çarpıp ayakkabı kutularına doldurulan o
parayla, bir kutu parayla kaç tane depremzedeye ev yapılırdı hesapladınız mı?
Kutu gibi evler yapılırdı ama o ayakkabı kutusundan büyük olurdu evler. O
evlere çocuklar sığardı. O evlere yüreği yanık analar sığardı. Şu an dul olduğu
için, çocukları aç perişan olduğu için konteynerde yaşayanlar çocuklar sığardı.
O ayakkabı
kutularındaki paralarla kaç okul yapılırdı, biliyor musunuz? Şu an Van’daki
Erek Lisesinde konteynerde ders işlemek zorunda kalan öğrenciler, o kutu gibi
dersliklere sığarlardı. Ve o Erek Lisesindeki öğrencinin etrafı sarılıyor, her
gün polis baskısından mağdur ediliyor. Efendim niye? Gençler terör… Lise
öğrencilerine terör muamelesi yapılıyor ama o okuldaki usulsüzlüğü yapanlara
terör muamelesi yapılmıyor.
İşte terör,
insanın malına, canına kasten zarar veren insanlardır. Bu ülkede birileri, bizim
halkımızın canına ve malına kasten zarar veriyor, hırsızlık yapıyor, çalıp
çırpıyor, yolsuzluk yapıyor. Yol yapıyor gibi görünüyor ama yol yaparken
yolsuzluk yapmayı ihmal etmiyor ve o yolsuzluk, yoksulluğa neden oluyor.
Evet, “3Y” hiçbir
zaman aklımızdan silinmiyor AKP gelince aklımıza; “3Y”. “3Y” hepsi büyük bir
“Y”ye dönüşüyor, kocaman bir “Y”: Yalan, yalan, yalan! AKP yalan, AKP yalan,
AKP yalan! (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Şahıslar
adına Eskişehir Milletvekili Sayın Salih Koca.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
SALİH KOCA
(Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmelerinde sona
geldiğimiz 2014 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 15’inci maddesi üzerine söz
almış bulunuyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Yaklaşık bir ay
boyunca Plan Bütçe Komisyonu toplantılarında, son dokuz gündür de Genel Kurulda
öz eleştiri yapan, katkı sağlayan milletvekillerimizin yanı sıra çok talihsiz
sözler de duyduk. İktidarımızın yaptığı hizmetlere karşı küçümseyici, yok
sayıcı ifadelerle birlikte milletin iradesini hiçe sayan söylemler işittik.
Milletin iradesini hiçe saymaktan daha büyük gericilik olamaz. Çağdaşlığın,
çağı yakalamanın tek yolu, bireyin tercihlerini önemsemek, seçtiğine öncelikle
“milletin tercihi” diye saygı duymaktan geçer.
Millet niçin AK
PARTİ’yi tercih ediyor? Bir kez olsun samimiyetle bu sorunun sorulması
gerekirdi. Ben bu soruyu her gün kendime soruyor, yanıtlara her gün bir
yenisinin daha eklendiğini görüyorum. Şöyle ki: Özüyle,
ruhuyla buluşmuş, kökleriyle barışmış, kardeşlik ve dayanışma, birlik ve
beraberlik içinde yaşayan bir Türkiye hedefinde olduğumuz için; on bir yılda
demokratikleşme adına reformlara imza atıp “hayal” denilen açılım politikaları
ve demokratikleşme paketleriyle milletin, devletine olan güvenini inşa
ettiğimiz için; sadece sözümüzle, dilimizle değil, kalbimizle, ruhumuzla
Türkiye sevdalısı olup “tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek vatan”
dediğimiz için; KÖYDES ve BELDES projeleriyle yerel yönetimleri daha da
güçlendirerek, son sekiz yılda mahallî idarelerimize 8 milyar 728 milyon lira
ödenek gönderip yolsuz, susuz, elektriksiz köy bırakmadığımız için; 87 milyar
olan dış ticaretimizi 387 milyar dolara, 36 milyar dolar olan ihracatımızı 153
milyar dolara, Merkez Bankası döviz rezervimizi 27 milyar dolardan 135 milyar
dolara çıkardığımız için; TİKA, Yunus Emre enstitüleri, Yurtdışı Türkler ve
Akraba Topluluklar Başkanlığı ve benzeri kurumlarımızla dünyanın her yerine
ulaşıp gönül köprüleri kurduğumuz için; on bir yılda 205.036 derslik ekleyip
eğitimin hizmetine sunduğumuz, FATİH Projesi’ni hayata geçirip ücretsiz ders
kitapları ve 1 milyonun üzerinde bilgisayar ve tablet bilgisayarları
öğrencilerimizle buluşturduğumuz için; 650 adet hastane, 2.243 adet sağlık
tesisi yapıp, hastaneleri birleştirip, şehir hastanelerinin temellerini atıp
sürekli yenilikler sunarak sağlıktan memnuniyet oranını yüzde 39’lardan yüzde
76’lara yükselttiğimiz için; başta şehitlerimizin geride kalanlarını kutsal bir
emanet olarak kabul edip ihtiyaçları karşılamak üzere sosyal yardım
kaynaklarını 1 milyar 376 milyondan 20 milyara çıkardığımız için; Altay
tankımız, Awacs uçaklarımız, ATAK helikopterimiz, İnsansız Hava Aracı Projemiz,
MİLGEM savaş gemilerimizi ortaya çıkarıp seyir füzeleri, tanksavar füzeleri,
güdümlü roketleri kendi teknolojilerimiz ile üretir hâle geldiğimiz için; 2002
yılındaki 6.100 kilometre bölünmüş yol ağını 22.845 kilometreye ulaştırdığımız
ve 6 il birbirine duble yol ile bağlıyken bugün 74 ilimizi duble yollarla
birbirine bağladığımız için; on bir yılda 10 milyondan fazla yolcuyu ilk kez
uçağa bindirip, toplam yolcu sayısını 35 milyondan 152 milyona çıkarıp, Türk
Hava Yollarını halkın yolu hâline getirip dünya markası yaptığımız için; bir
mühendislik harikası olan asrın projesi Marmaray’ı, milletimizin hizmetine
sunduğumuz için; Ankara-Eskişehir yüksek hızlı tren hattıyla ülkemizi dünyada
8’inci, Avrupa’da 6’ncı yüksek hızlı tren işletmecisi ülke seviyesine yükseltip
nüfusun yarısına tekabül eden yaklaşık 15 ilimizi daha yüksek hızlı tren ağıyla
birbirlerine bağlayacağımız için; şehirlerimizi, konforlu ulaşımı, tertemiz
havası ve yeşil doğası, üst düzey estetiğiyle daha yaşanılabilir mekânlara
çevirdiğimiz için.
Kısaca, bu
iktidar, Hükûmet, adaleti ve kalkınmayı gerçekleştirerek, siyaseti halkı için
yaptığı için halkın gönlüne girmiş ve üç dönemdir iktidar olmuştur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SALİH KOCA
(Devamla) - Bu düşüncelerle, 2014 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor,
yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Bursa
Milletvekili, Sayın İlhan Demiröz. (CHP sıralarından alkışlar)
Hayrola, bütçenin
son maddesinde hep Bursalılar konuşuyor.
İLHAN DEMİRÖZ
(Bursa) – Nasıl efendim?
BAŞKAN – Bütün
partilerden…
Buyurun.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Bizimki, Bursalı değil, Vanlıydı Başkan.
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) – İnşallah, Bursa’dan da çıkaracağız bir dahakine.
BAŞKAN – Hayır,
hayır. Sizinkini kastetmedim.
Buyurun.
İLHAN DEMİRÖZ
(Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin ilerleyen bu saatinde,
bu son konuşmamda hepinize saygı ve sevgilerimi ileterek başlamak istiyorum.
Buradan, bizden
önce çok değerli hatip arkadaşlarımız konuşma yaptı. Ancak, AKP sıralarında bu
akşam alınganlık çok fazla. Arkadaşlar, sizleri suçlayan yok ama ortada bir
gerçek var, bir operasyon var, bir yolsuzluk var. Hani siz “3Y”yle
başlamıştınız...
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Operasyon var da…
İLHAN DEMİRÖZ
(Devamla) – Yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklarla mücadele olarak. Şimdi, şöyle
düşünmenizi istiyorum. Eğer bugün, 3 bakan istifa etseydi bu konuşmaların
hiçbir tanesi olmayacaktı. Eğer 29 tane şube müdürü görevden alınmasaydı bu
konuşmaların hiçbir tanesi olmayacaktı. Lütfen, bu akşam, gecenin ilerleyen bu
saatinden sonra, evinize gittiğiniz zaman, yattığınız zaman, vicdanınızla,
gözlerinizi kapadığınız zaman dışarıdaki yoksul insanları, emeklileri, dul,
yetimleri, çiftçileri bir düşünün. Hani kul hakkı yemiyorduk, hani yetim hakkı
yemiyorduk, hani hiçbir kimseye bunları yedirmiyorduk? Bu arkadaşlarımızın
ifadeleri bundan öteye gitmiyor. Onun için, biz sizlere güveniyoruz. Sizin de
en az muhalefet milletvekilleri kadar bu olaya sahip çıkıp, ilgililerin sonuna
kadar gitmesini sağlamanız lazım. Aksi takdirde, bu görevden almalarla,
efendim, savcıların yanına yeni savcılar katmalarla bu soruşturmanın selamete
ulaşamayacağının altını özellikle çizmek istiyorum ve burada bu leke de bir
kara leke olarak her zaman sizin üzerinizde kalır arkadaşlar. (CHP sıralarından
alkışlar)
Ben, tabii ki, bu
ifadelerden sonra bir iki konuya da değinmek istiyorum daha çok kendi konumla
ilgili. Buraya çıkan bir sayın arkadaşımızın sorusundan sonra, Tarım Bakanı
gibi Maliye Bakanı da hemen “Efendim, tarım ekonomisinde dünyanın 7’ncisi,
Avrupa’nın 1’incisiyiz.” diyor. Arkadaşlar, bununla ilgili konuşma veya
seçenekleri tartışabiliriz ama bunu derken, Sayın Bakanın, isterdim ki, kişi
başına düşen millî gelir 10.600 TL ama aynı şekilde çiftçilerde çiftçi başına
düşen millî gelir 3.600
dolar… Ve şöyle şunu da söylerdim hemen: Kanada’da 43 bin dolar,
Hollanda’da 33 bin
dolar, Amerika Birleşik Devletleri’nde 31 bin dolar, Malezya’da 7
bin dolar. Bu ne? Çiftçilerin yıllık
millî gelire olan desteği.
Peki, biz bu
durumla kaçıncı sıradayız? 22’nci sıradayız arkadaşlar. Sayın Maliye Bakanının,
özellikle dünya tarım ekonomisinde 7’nci, Avrupa’da 1’inci olarak söylerken, o
zaman çiftçi olarak çiftçilerin düştüğü gelir paylarıyla da dünyada 22’nci
olduğumuzu söylemesi gerekir
diye düşünüyorum.
İkinci bir konu,
Sayın Maliye Bakanını bulmuşken; Mazotla ilgili bir çatışmamız var Tarım
Bakanıyla ilgili. Efendim, işte bu seneki bütçe içerisinde 14 milyar 300
milyonluk Tarım Bakanlığının bir bütçesi var. “Biz, 9 milyar 600 bin TL destek
veriyoruz.” diyor. Biz de diyoruz ki: Türkiye’de tarım işçileri 3,5 milyar
litre/yıl mazot kullanıyor arkadaşlar, 3,5 milyar litre mazot. E, bunun ÖTV ve
KDV’siyle çarptığınız zaman yani 4,25’in ancak 1,50’si, rafineriden pompaya
kadar gelen masrafları düşünürseniz, bununla çarptığınız zaman, Tarım Bakanlığı
olarak çiftçiyi desteklemediğinizi ifade etmek istiyorum.
Bir konuyu da
söylemem lazım. Çok kanunlar çıkarıyor ve bu kanunların yürürlükte kalması için
çaba sarf ediyorsunuz. Sayın Maliye Bakanına bir ricam var. 2006 yılında çıkan
Tarım Kanunu’nda, gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 1’inden az olmamak üzere
çiftçilere destek yapılması gerekmektedir. 2006’dan 2013’e kadar gelen,
çiftçilere eksik ödenen pay 40 milyar TL’dir. Sayın Bakanın, bu payı çiftçilere,
köylülere ödemesi gerektiğini ifade ediyorum.
Gecenin ilerleyen
bu saatinde hepinize iyi akşamlar diliyorum, iyi geceler diliyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İLHAN DEMİRÖZ
(Devamla) – Bütçenin de hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor ancak ret
vereceğimizi de özellikle belirtmek istiyorum çünkü bu bütçenin içerisinde işçi
yok, memur yok, dul-yetim yok, çiftçi yok, hiç kimse yok.
EKREM ÇELEBİ
(Ağrı) – Bursa’ya gelen yatırımlara bak.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Demiröz.
İLHAN DEMİRÖZ
(Devamla) – Kimlerin olduğu da bu operasyonla belli oldu, onun için ret
veriyorum.
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sağ
olun.
Şimdi, Sayın
Demiröz’ün de dediği gibi, gecenin bu ilerleyen saatlerinde biraz daha
hızlansak iyi olacak.
Şimdi soru-cevap
işlemine geçiyorum.
Sayın Kaplan…
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
geçen yıl yapılan yasa değişikliğiyle Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına
genel müdürlük olarak bağlanan fakir fukara fonunun, kamu bankalarında tutulan
fon paralarının promosyonunu nemalandırdığı ve nema gelirininden -7,5 milyon
lira- usulsüz harcama yapıldığını siz de takip etmiştiniz, biliyorsunuz.
Sayıştaya göre “Fon geliri devletin geliridir, devletin gelir hesabına
kaydedilir, hiçbir şekilde harcanmaz, hazineye aktarılır.” bilgisini bilmiş
olmanıza rağmen bu konuda Maliye Bakanlığı olarak herhangi bir çalışma
yürüttünüz mü?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Demir…
NURETTİN DEMİR
(Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, dün
sorumun sonunu duyamamıştınız, o yüzden sorumu tekrarlıyorum: Bugün Türkiye’de
130 bin öğretmen açığı var, 30 binden fazla ücretli öğretmen çok kötü sosyal ve
ekonomik koşullarda görev yapmaktadır. Atanamayan öğretmen sayısı ise 350 bini
buldu. 35’ten fazla öğretmen adayı da atanamadığı için intihar etti. Atanamayan
öğretmenler için kadro konusunda bir çalışmanız var mı?
İkinci bir sorum:
6235 sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanunu’na 12 Eylül darbe
döneminde eklenen ek 3’üncü maddeyle, meslek odalarını idari ve mali açıdan
bakanlıklara bağlıyorsunuz, bir yandan da “Darbelere karşıyız.” diyorsunuz,
diğer yandan da darbelerden, nimetlerinden faydalanmaktan çekinmiyorsunuz.
Sizce bu, bir çelişki değil midir?
Son bir nokta,
dün yapılan…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Özkan…
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Sayın Bakan,
saman gibi atık ürünlerin suyla çürütülmesinden elde edilen kültür mantarı
kompostunda KDV yüzde 18’dir, kültür mantarında ise yüzde 8’dir. Bu konu
yıllardır karışıklık yaratmaktadır ve defalarca soru önergeleri vermemize
rağmen hâlâ bir çözüm üretilememiştir.
Bitkisel bir
protein olan, birçok derde deva olan kültür mantarı kompostundaki yüzde 18’lik
KDV’yi yüzde 1’e düşürmeyi düşünür müsünüz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Tanal…
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bana
gelen bir tweet’i aynen size okuyorum: “Başbakan Erdoğan’ın yeğeni maddeyle
yakalanıp ‘İçiciyim.’ deyince serbest bırakıldı. Şu anda yolsuzluk ve rüşvetle
ilgili soruşturma yapılanlar ve gözaltında bulunanlar da ‘Biz yiyiciyiz.’
derlerse, acaba kanun anlamında bunlar da serbest kalır mı, kanun buna cevaz
verir mi?”
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
İDRİS ŞAHİN
(Çankırı) – Sen bir avukatsın, yasasının ne olduğunu biliyorsun. Şu soru
sorulur mu?
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Ne oldu? Biraz daha yüksek sesle söyleyin, duymayanlar var.
BAŞKAN – Sayın
Önder, buyurun.
SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (İstanbul) – Sayın Bakan, Sayın İçişleri Bakanı “Gezi olaylarında polise
dağıttığımız ikramiyeleri geri toplayacağız.” diyormuş. Aslı var mı?
İkincisi,
bölgenize gideceksiniz. Bölgenizin vekilleri çifte standarttan dolayı içeride.
Bir küçük çocuk size bunun sebebini sorduğunda ne cevap vermeyi düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Öğüt…
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Tıbbi sekreterler
iki yıl veyahut da dört yıl yüksekokul okuyan, fakülte okuyan, hastane ve
polikliniklerde önemli görevler gören gençler, bir meslek. Bu arkadaşlarımız,
60 bin mezun şu anda işsiz vaziyette, atanmayı bekliyorlar. Bunların yerine ise
halk eğitimlerde birer aylık sertifika programıyla tıbbi sekreterler devlete
yerleştiriliyor. Bunlara kadro vermeyi düşünüyor musunuz, onu sormak istiyorum.
Bir de bugünkü en
son ileri demokrasi örneği olarak, eskinin çok önemli demokratı olarak
gördüğünüz gazeteci Sayın Ilıcak’ın Sabah gazetesinden atıldığını duyduk. İleri
demokrasiye yeni bir taze kan daha geldiğini öğrenmiş olduk. Sanıyorum hepiniz
mutlu olmuşsunuzdur.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Köktürk…
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) – Sayın Bakan, Almanya’da Siemens’in rüşvet vermesiyle ilgili
açılan davada, Siemens’in üst düzeydeki yetkilisi, Türkiye’ye 13 milyar euroluk
mal sattıklarını, bunun karşılığında da 57 milyon euroluk rüşvet dağıttıklarını
ve bu rüşvetin bir kısmını da Hükûmette, kabinede görev alan bir bakana
verdiklerini ifade etmişti. Bu Siemens’in yetkilisinin Alman mahkemesinde
rüşvet verdiklerini iddia ettiği bakan kimdir? Siemens dosyası Almanya’dan
istenilmiş midir? Bu konuda herhangi bir soruşturma yapılmış mıdır? (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Bakan, buyurunuz.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi, bu Sosyal
Dayanışma ve Yardımlaşma Fonu paralarının nemalandırıldığı, buradan elde edilen
komisyonların usulsüz kullanıldığı hususlarını ilk defa duyuyorum. Bu varsa,
ilgili denetimi Sayıştay yapar. Maliye Bakanlığı hiçbir devlet idaresini
doğrudan doğruya denetleyemez ve sadece vergi denetimi noktasında mükellefleri…
Kendi, Maliye Bakanlığı içerisinde bir sorun varsa tabii ki yine teftişi
yapabiliyoruz. Başka yerlerde, başka kurumlarda denetimi, hususları ancak
görevlendirme olursa yapabiliyoruz. Normalde bu husus varsa, lütfen, gerek
Başbakanlık Teftiş Kurulu olsun gerek Cumhurbaşkanlığına bağlı denetim birimleri
olsun gerekse diğer denetim birimlerine bildirin, konu incelensin, gereği
yapılsın.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, öğretmen noktasında, bu rakamları biliyorsunuz. Biz bugüne kadar
yaklaşık 408 bin civarında öğretmen atadık. Yani, şu anda görev yapan 810 bin
civarında öğretmenin yarısından fazlası son on bir yıl içerisinde, AK PARTİ
hükûmetleri döneminde atanmış.
NAMIK HAVUTÇA
(Balıkesir) – Yarısı da emekli oldu zaten.
RECEP GÜRKAN
(Edirne) – Hiç ayrılanları söylemiyorsun. “Şunu atadım, bunu atadım...” Bir de
ayrılanları söyle.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Önümüzdeki sene
de yine ihtiyaçlar çerçevesinde tabii ki öğretmen alımı yapılacaktır ama şunun
altını tekrar çizmek istiyorum: Şu veya bu şekilde, ilgili fakültelerden mezun
olan arkadaşlarımızın illa kamuya öğretmen olarak alınacağı taahhüdü yok yani
öğretmen olarak alınma taahhüdü yok. Hiçbir mezuna hiçbir taahhüdümüz olamaz.
Şu anda her mezunu aldığımız bir tek alan var, o da tıp. Diğer alanlarda böyle
bir ne taahhüt var ne bir öngörümüz var. Öyle bir gün gelecek ki -çok da fazla
değil, belki üç beş yıl içerisinde- kamunun emekli olanlar dışında hiçbir
şekilde eleman alma ihtiyacı olmayabilir çünkü şu anda zaten kamunun personel
harcamaları, şöyle söyleyeyim, bütçede personel harcamaları yüzde 30 sınırına
dayanmış durumda. Bu oran 2002 yılında yüzde 18 küsurdu. Dolayısıyla, zaten
artık bütçede de alan olarak son derece sınırlı bir alanla karşı karşıyayız.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Mülakatla alırsınız.
NURETTİN DEMİR
(Muğla) – Urfa’da 10 bin öğretmen açığı var Sayın Bakan, 10 bin!
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Tabii ki ihtiyaç olanı alacağız ama dediğim gibi,
böyle bir taahhüt yok, gençlerimiz üniversite tercihlerinde bunu dikkate
alsınlar.
Şimdi,
“Mühendisler odasıyla ilgili düzenlemeyle idari açıdan bakanlıklara bağlanması
meselesi bir çelişki ifade ediyor mu?” Bu konunun muhatabı ben değilim ama yani
düzenleme eğer yapıldıysa muhtemelen Mecliste yapılmıştır, onda tartışılmıştır.
Mantarla ilgili
konuda detaylara vâkıf değilim ama not aldık. Diğer mantarlara paralel olarak
yüzde 8’e indirilmesi çalışılabilir ama bir taahhüt…
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Mantar kompostu…
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Anladım. Çünkü, ben, konuyu
çalışmadan, araştırmadan buradan bir şey söylemem, sadece bu konu çalışılabilir
diyorum.
Şimdi, Sayın
Önder, şöyle söyleyeyim: Biz, mahkemelerden tutarlı karar vermelerini bekleriz
ve bütün vekillerin burada olması ve bu Meclis çatısı altında kendileriyle
ilişkili karar kesinleşene kadar görev yapması bizim de temennimizdir,
tercihimizdir. Dolayısıyla, aslında, bu, son derece açık ve nettir. Anayasa
Mahkemesinin kararı da açık ve nettir ama bu konudaki farklı uygulamalar,
takdir edersiniz ki Hükûmetin takdirinde olan bir konu değildir. Ama açık ve net
olarak söylüyorum: Yani, biz, nihai hüküm kesinleşene kadar
milletvekillerimizin burada, sizler gibi bu sıralarda oturup siyaset yapmasını
tercih ederiz.
Sayın Öğüt, yine,
tıbbi sekreterlerle ilgili…
ADİL ZOZANİ
(Hakkâri) – İhale meselesini atladınız Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – …atamayla ilgili konuyu sordunuz. Şu anda, hiçbir
kesime biz… Bütçe çerçevesinde toplamda 74 bin kamu…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Hemen bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Tamam.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum.
Yani, şu an
itibarıyla, brüt olarak, bütçede, 74 bin kamuya personel alımı öngörülüyor.
Bunun dağılımını henüz yapmadık. Hangi bakanlığa, hangi idareye ne kadar kadro
dağıtılacağı meselesi inanıyorum ki ilk çeyrekte belirlenir.
Sayın Köktürk’ün
Siemens’le ilgili bir sorusu var “Bir soruşturma var mı, o soruşturmanın sonucu
ne oldu?” şeklinde. Ben arkadaşlara söyledim, baksınlar. Benim hatırladığım
kadarıyla, o hususta, bir ara bir görevlendirme yapılmıştı. Sonucu ne oldu,
öğrenirsem yarın sizlerle paylaşırım ama yani, burada, hangi dönemde olduğu… O
konuları da öğrenirim. Siemens’in bunu hangi dönemde yapmış…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Batman) – …hangi yıllarda yapmış olduğunu da paylaşırım.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan.
Madde üzerinde
bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
“2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı”nın 15 inci maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (c) bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
İstanbul
BAŞKAN –
Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
"2014 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı"nın 6. maddesinin birinci fıkrasının
(a) bendiyle Maliye Bakanına verilen;
"Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli
idarelerin bütçelerinin "Personel Giderleri" ile "Sosyal
Güvenlik Kurumlarına Devlet Primi Giderleri" tertiplerinde yer alan
ödenekleri, Maliye Bakanlığı bütçesinin "Personel Giderlerini Karşılama
Ödeneği" ile gerektiğinde "Yedek ödenek" tertibine; diğer
ekonomik kodlara ilişkin tertiplerde yer alan ödenekleri ise 5018 sayılı Kanunun
21 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan sınırlamalara tabi olmaksızın
Maliye Bakanlığı bütçesinin "Yedek Ödenek" tertibine aktarma"
yetkisi, 5018 sayılı Kanunun 21. maddesindeki, kamu idareleri bütçeleri
arasında ödenek aktarımının kanunla olacağı ile personel giderleri
tertiplerinden diğer tertiplere aktarma yapılamayacağına ilişkin kurallarına
açıkça aykırıdır.
Yine aynı
şekilde, Maliye Bakanına 6. maddenin birinci fıkrasının (b) bendiyle,
"Genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinden, hizmeti yaptıracak olan kamu
idaresinin isteği üzerine bütçesinden yıl içinde hizmeti yürütecek olan
idarenin bütçesine" üstelik, "fonksiyonel
sınıflandırma ayrımına bakılmaksızın" ödenek aktarma yetkisi verilmesi;
5018 sayılı Kanunun 21. maddesindeki, kamu idareleri bütçeleri arasında ödenek
aktarımının kanunla olacağı kuralına aykırıdır. Kurumlar arası ödenek
aktarımının "fonksiyonel sınıflandırma ayrımına bakılmaksızın" verilmesi
ve böylece örneğin (X) İdaresinin bütçesindeki bir yatırım harcamasının, (Y)
idaresinin bütçesine tüketim harcaması olarak aktarılabilmesi ise, bütçede
değişiklik yapılması anlamına gelir ki, Anayasanın 163. maddesindeki,
"Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname ile bütçede değişiklik yapmak
yetkisi verilemez." kuralı karşısında, Bakanlar Kuruluna verilmeyen
bütçede değişiklik yapma yetkisinin Maliye Bakanına verilmesi, Anayasanın 163.
maddesine aykırıdır.
6. maddenin ikinci fıkrasıyla, kamu idarelerinin kendi bütçeleri
içinde yapacakları ödenek aktarımının yüzde 20'yi aşması hâlinde, yüzde 20'yi
aşan ödenek aktarımlarını yapma yetkisinin Maliye Bakanına verilmesi, 5018
Sayılı Kanunun 21. maddesinde, kamu idare bütçeleri içinde yapılacak ödenek
aktarımlarının kamu idareleri tarafından yapılacağı kuralı karşısında, 21.
maddesine ve ayrıca Maliye Bakanının aktarma yetkisinin Maliye Bakanlığı
bütçesinin "yedek ödenek" tertibiyle sınırlı olduğuna ilişkin 23.
maddesine aykırıdır.
6. maddenin
sekizinci fıkrasındaki, "Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri
arasındaki kaynak transferleri ödenek aktarma suretiyle yapılır."
şeklindeki düzenleme 5018 sayılı Kanunun 21. Maddesinin birinci fıkrasındaki,
"Merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin bütçeleri arasındaki
ödenek aktarmaları kanunla yapılır." kuralına aykırıdır.
6. maddenin dokuzuncu fıkrasının (a), (b), (c), (ç), (d), (e) ve
(f) bentlerinde, Maliye Bakanına kamu idaresi bütçelerinde yer alan
ödeneklerden harcanmayan kısımları ertesi yıl bütçelerine devren ödenek
kaydetme yetkisi verilmesi, 5018 Sayılı Kanunun "ödeneklerin kullanılması"
başlıklı 20. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendindeki, "Cari yılda
kullanılmayan ödenekler yıl sonunda iptal edilir." kuralına açıkça
aykırıdır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, 10 madde geçirdik.
Sayın Özçelik,
gelmiş geçmiş en hızlı metin okuyan bir kâtip üye olarak, Sayın Kâtip Üyemiz
olarak… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Hayır, hayır… Okumadı bu akşam.
Sizin sataşma talepleriniz, onun yavaş yavaş okuması sonucunda bir saat
fazladan çalışmış olduk.
Teşekkür ediyorum
hepinize.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Performans düşüşü var.
BAŞKAN - Hayır,
Sayın İnce baktığı zaman performansı düştü.
SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Burhan Kuzu Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığına atanmış. Şimdi Twitter’da… Onu da kutluyoruz grubumuz adına, yeni
görevi de hayırlı olsun.
BAŞKAN – Programa
göre, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın oylanmamış
maddelerinin görüşmelerini ve oylamalarını yapmak için 19 Aralık 2013 Perşembe
günü saat 10.00’da toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
İyi geceler
dilerim.