DÖNEM: 24 YASAMA
YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 66
31’inci Birleşim
14 Aralık 2013 Cumartesi
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- YOKLAMALAR
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2014 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/832) (S. Sayısı: 506)
2.- 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye
Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet
Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı
Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S.
Sayısı: 507)
A) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
1) İçişleri
Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) İçişleri
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Emniyet Genel
Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Emniyet Genel
Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI
1) Jandarma Genel
Komutanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Jandarma Genel
Komutanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI
1) Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) GÖÇ İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Göç İdaresi
Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
E) ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANLIĞI
1) Orman ve Su
İşleri Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Orman ve Su
İşleri Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Orman Genel
Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Orman Genel
Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) METEOROLOJİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Meteoroloji
Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Meteoroloji
Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) TÜRKİYE SU ENSTİTÜSÜ
1) Türkiye Su
Enstitüsü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Su
Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) EKONOMİ BAKANLIĞI
1) Ekonomi
Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ekonomi
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ) KALKINMA BAKANLIĞI
1) Kalkınma
Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kalkınma
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU
1) Türkiye
İstatistik Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye
İstatistik Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) GAP BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
1) GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) DOĞU ANADOLU PROJESİ BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
1) Doğu Anadolu
Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Doğu Anadolu
Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
M) KONYA OVASI PROJESİ BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
1) Konya Ovası
Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Konya Ovası
Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
N) DOĞU KARADENİZ PROJESİ BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
1) Doğu Karadeniz
Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Doğu Karadeniz
Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlu’nun 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı’nın yedinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
2.- Antalya
Milletvekili Mehmet Günal’ın, Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın 506 sıra
sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın sekizinci tur görüşmelerinde BDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
3.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Antalya Milletvekili Mehmet Günal’ın açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 10.00’da açılarak altı oturum yaptı.
2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/832) (S. Sayısı
506) ve 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012
Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya
Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay
Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/798, 3/1275,
3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) görüşmelerine devam edilerek;
Avrupa Birliği Bakanlığı,
Türk Akreditasyon Kurumu,
Kültür ve Turizm Bakanlığı,
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü,
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü,
Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı,
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı,
Rekabet Kurumu,
Adalet Bakanlığı,
Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu,
Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu,
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı,
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu,
Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü,
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu,
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü,
2014 yılı merkezî yönetim bütçeleri ve 2012 yılı merkezî yönetim
kesin hesapları kabul edildi.
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Iğdır Milletvekili Sinan
Oğan’ın 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı’nın beşinci tur görüşmelerinde MHP Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanına,
Iğdır Milletvekili Sinan Oğan, Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına,
Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt, Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati
Yazıcı’nın 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı’nın beşinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında şahsına,
Tokat Milletvekili Reşat Doğru, Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati
Yazıcı’nın 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı’nın beşinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı
konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine,
Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, Eskişehir Milletvekili
Kazım Kurt’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine,
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, Gümrük ve Ticaret Bakanı
Hayati Yazıcı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine,
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Doğu ve Güneydoğu
Anadolu Bölgesi’nde birçok öğrencinin ağır kış şartları nedeniyle açık öğretim
sınavlarına girme olanağına sahip olamadıklarına ve bu konuya bir çözüm
bulunması gerektiğine,
Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati
Yazıcı’nın 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı’nın beşinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine,
Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlu’nun 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı’nın beşinci tur görüşmelerinde şahsı adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine,
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer
Çelik’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın,
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu,
Genel Kurulun 13 Aralık 2013 Cuma günkü 30’uncu Birleşiminin
Dördüncü Oturumunda Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan ile Isparta Milletvekili
Recep Özel arasında yaşanan olaya;
Isparta Milletvekili Recep Özel, Genel Kurulun 13 Aralık 2013 Cuma
günkü 30’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunda Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkan ile yaşadığı olaya,
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu, milletvekillerinin küfür ve
çatışmadan uzak bir ortam içerisinde görevlerini yerine getirmeleri
gerektiğine,
Kocaeli Milletvekili Haydar Akar, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’ın 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı’nın altıncı tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine,
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız’ın 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra
sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın altıncı tur görüşmelerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine,
Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk, Adalet Bakanı Sadullah
Ergin’in 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı’nın altıncı tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Alınan karar gereğince, 14 Aralık 2013 Cumartesi günü saat
10.00’da toplanmak üzere 01.46’da birleşime son verildi.
Şükran Güldal MUMCU
Başkan
Vekili
Dilek YÜKSEL İsmail
KAŞDEMİR Tokat
Çanakkale
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Fehmi
KÜPÇÜ Muhammet
Bilal MACİT
Bolu İstanbul
Kâtip Üye Kâtip
Üye
14 Aralık 2013 Cumartesi
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 10.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 31’inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.
Sayın
milletvekilleri, gündemimize göre 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki
görüşmelere devam edeceğiz.
Program uyarınca
bugün iki tur görüşme yapacağız.
Yedinci turda
İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil
Güvenlik Komutanlığı, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü,
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Meteoroloji Genel Müdürlüğü ve Türkiye Su
Enstitüsü bütçeleri ve kesin hesapları ile Göç İdaresi Genel Müdürlüğü bütçesi
yer almaktadır.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (x)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı,
2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak
Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından
Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay
Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277,
3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (x)
A) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
1) İçişleri Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) İçişleri Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
B) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Emniyet Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Emniyet Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
(x)
506 ve 507 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 10/12/2013 tarihli
27’nci Birleşim Tutanağı’na eklidir.
C) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI
1) Jandarma Genel Komutanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Jandarma Genel Komutanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
Ç) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI
1) Sahil Güvenlik Komutanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Sahil Güvenlik Komutanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
D) GÖÇ İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Göç İdaresi Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
E) ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANLIĞI
1) Orman ve Su İşleri Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Orman ve Su İşleri Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
F) ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Orman Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Orman Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
G) DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) METEOROLOJİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Meteoroloji Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Meteoroloji Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
H) TÜRKİYE SU ENSTİTÜSÜ
1) Türkiye Su Enstitüsü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Su Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet? Yerinde.
Sayın
milletvekilleri, turda yer alan bütçelerle ilgili soru sormak isteyen
milletvekillerinin sisteme girmeleri rica olunur.
Yedinci turda
grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına: Ali Serindağ, Gaziantep Milletvekili; Mehmet Siyam
Kesimoğlu, Kırklareli Milletvekili; Musa Çam, İzmir Milletvekili; Ali Sarıbaş,
Çanakkale Milletvekili; Emre Köprülü, Tekirdağ Milletvekili; Melda Onur,
İstanbul Milletvekili.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına: Mehmet Erdoğan, Muğla Milletvekili; Enver Erdem,
Elâzığ Milletvekili; Seyfettin Yılmaz, Adana Milletvekili; Muharrem Varlı,
Adana Milletvekili.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına: Erol Dora, Mardin Milletvekili; Adil Zozani,
Hakkâri Milletvekili; Halil Aksoy, Ağrı Milletvekili.
AK PARTİ Grubu
adına: Mehmet Ersoy, Sinop Milletvekili; Hüseyin Bürge, İstanbul Milletvekili;
Ahmet Tevfik Uzun, Mersin Milletvekili; Mehmet Sarı, Gaziantep Milletvekili;
Seyit Sertçelik, Ankara Milletvekili; Fehmi Küpçü, Bolu Milletvekili; Hüseyin
Filiz, Çankırı Milletvekili; Osman Kahveci, Karabük Milletvekili; Mehmet Erdem,
Aydın Milletvekili; Faruk Septioğlu, Elâzığ Milletvekili; Mustafa Akış, Konya
Milletvekili.
Şahısları adına:
Lehinde söz isteyen Mehmet Akyürek; aleyhte söz isteyen Sırrı Süreyya Önder,
İstanbul Milletvekili.
Şimdi Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ali Serindağ, Gaziantep Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz
on bir dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, İçişleri Bakanlığı da Hükûmet gibi 2013 performansıyla
maalesef bizde hayal kırıklığı yaratmıştır. Her şeyi bir yana bıraksak bile,
Gezi eylemlerine katılanlara yönelik tavır ile fişlemenin yeniden Türkiye’nin
gündemine oturması bile bu gerçeği ortaya koyuyor. Hepinizin bildiği gibi, Gezi
Parkı’na AVM yapılması istenmesi üzerine, insanların demokratik haklarını
kullanarak yaptıkları gösterilere Sayın Başbakanın talimatı üzerine polis
müdahaleleri sonucu yaklaşık 8 bin kişi yaralandı, 6 kişi hayatını kaybetti, 12
kişi gözünü kaybetti, 6 bine yakın insan gözaltına alındı. Hazırlanan
iddianameye göre 255 kişi hakkında dava açıldı. Müezzin “Camide içki içilmedi.”
dese de iddianamede bir kez daha “İbadethaneyi kirletme suretiyle zarar verme
suçu” öne çıkarıldı. Gezi olaylarına müdahaleyi Çanakkale Zaferi’yle
kıyaslamanız da Çanakkale şehitlerinin kemiklerini sızlatmıştır.
Sayın
milletvekilleri, AKP iktidarı, bütün kurgusunu, kendisi gibi düşünmeyen,
kendisi gibi inanmayan ve kendisini desteklemeyenleri cezalandırma üzerine
yapıyor. Başbakanın başlattığı, İçişleri Bakanı ve bazı valilerin devam
ettirdiği kızlı erkekli yaşam tartışması bunun en tipik örneğidir. İnsanların
sosyal yaşamlarına, hayat tarzlarına müdahale eden, toplumsal hayatı da
kendisine göre şekillendirmeye çalışan bu zihniyet, üniversite yurtlarımızda
kalan öğrencilere de âdeta hakaret etmiştir. İçişleri Bakanlığı, suçla
mücadelede önleyici tedbirleri sıkıyönetim benzeri önlemler olarak
algılamaktadır. Suç işlenmesini önleyecek mekanizmaları da sindirme, korkutma,
yıldırma, baskı, gözaltına alma olarak değerlendirmektedir. Geçtiğimiz günlerde
Muğla ve Trakya’ya seçim gezisi için, seçim kampanyası için giden Sayın
Başbakana steril bir ortam yaratmak için yapılan sivil sıkıyönetim uygulamaları
bunun örneğidir. Başbakanın hoşuna gitmeyecek reklam afişleri ve pankartların
üzeri kapatılmış, onlarca kişi keyfî olarak gözaltına alınmıştır. Valilik
kararıyla Muğla, açık hava hapishanesine dönmüştür. Birey özgürlüğü, birey
hakları ve demokratik hak arama imkânı yok edilmiştir. Demokrasi ayaklar altına
alınmıştır.
İçişleri
Bakanlığı, bazı valiler ve kolluk amirleri Başbakanın her sözünü kanun gibi
algılamaktadırlar. Algı böyle olunca, zorla suç ve suçlu yaratılmaya
çalışılmaktadır. Tıpkı Gezi davalarında ve diğer bazı davalarda olduğu gibi. Bu
ülkede kızlı erkekli bir tek karma öğrenci yurdu yokken, bir ahlak bekçisi
edasıyla karma yurtlardan bahsetmek gibi. Camide içki içildiğine dair kanıt
ortaya konamamasına rağmen cami müezzininin Terörle Mücadele şubesinde sekiz
saat sorgulanması gibi ve daha sonra da sürgüne gönderilmesi gibi. Bazı valiler
halka hakaret etmekte, bazıları insanların acılarıyla alay etmekte ve gazeteci
tehdit etmektedir.
Son günlerde de
Sayın Bakan, üzülerek belirtmek lazım ki hangi valilerin cemaate, hangi
valilerin başka mahfillere ait olduğu hususu tartışılmaktadır. Bu, ülkemiz
açısından gerçekten üzüntü vericidir. Sayın Bakan, bunu inkâr etseniz de
Türkiye İstatistik Kurumunun Diyanet İşleri Başkanlığıyla ortaklaşa yürüttüğü
sözde anket çalışması son günlerde fişleme olaylarının yeniden gündeme
oturmasına sebep olmuştur.
Yine aynı
şekilde, sağlık sektöründe inanç eksenli sorular, okullarda ortaya çıkan
soruşturmalar, Gezi eylemlerine katılanların yüzde 78’inin Alevi olduğunun
açıklanması fişlemenin en tipik örneğidir. YÖK üzerinden yurtlardaki bütün
üniversite öğrencilerinin bilgilerini istemek fişlemenin en tipik örneğidir.
İzmir Limontepe’de okul yönetiminden Alevi ve Kürt öğrencilerin isimlerinin
istenmesi hem ayrımcılık hem de fişlemenin en tipik örneğidir.
Sayın Bakan,
aslında, bu şekilde, “Toplum Destekli Polislik Projesi” adı altında psikolojik
harekât uyguluyorsunuz. Oysa, ne hayalî suçlar yaratarak ne de insanları
gözaltına alarak hiçbir sorunu çözemezsiniz, fişleyerek de artık insanları
teslim alamazsınız. Milyonlarca insanın sokağa çıktığı Gezi eylemleri bunu
göstermiştir. Zaten, bu nedenle de Gezi protestoları Hükûmetinizin kimyasını
bozmuştur. Hükûmetinize karşı demokratik zeminde yükselen haklı talepleri
polisiye tedbirlerle çözümleyemeyeceğinizi artık görmelisiniz. Demokratikleşmede
polisiye önlemler çözüm getirmez. Demokratikleşmeyi yasaklar değil, özgürlükler
geliştirir. Çözüm, şeffaf olmaktan, insan haklarına ve özgürlüklere saygılı
olmaktan geçiyor. TOMA sayısını artırsanız da, biber gazı ithalatını
yükseltseniz de, ne yaparsanız yapın, artık bunu engelleyemezsiniz. Güvenliğin,
asıl itibarıyla, önemli ölçüde demokrasi kültürüne, özgürlüklere bağlı olduğunu
artık anlamanız gerekir.
Polisimizin insan
hakları çerçevesinde eğitimine önem vereceğinize, özlük haklarını geliştireceğinize,
onları zor koşullarda göreve sevk ediyor, halkla karşı karşıya getiriyorsunuz.
41’i bu yıl olmak üzere devriiktidarınızda 299 polis intihar etmiştir. Basını
suçlayacağınıza EMNİYET-SEN’in feryatlarına kulak verin, EMNİYET-SEN bunun sebebini
açıkça ifade ediyor.
Gerçeği görmek
yerine hep hayalî gerekçeler ve düşmanlar yaratarak hiçbir sorunu çözemezsiniz.
Aynı durum sınırlarımız için de geçerli. İnsanları suçlayarak hiçbir yere
varamazsınız. Türkiye’yi Kaide bağlantılı örgütlerle komşu yaptınız ve
Türkiye’yi büyük bir güvenlik riskiyle karşı karşıya bıraktınız.
Bakanlık olarak
sivil toplum örgütlerine büyük önem verdiğinizi söylüyorsunuz ama uygulamalar
bunu göstermiyor. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğine reva gördüğünüz toplumun
hâlâ belleklerindedir ve bu anda da baskılar devam ediyor. Derneğe gönüllü
olarak hizmet edenleri ve bağışta bulunanları Maliye ve Sosyal Güvenlik eliyle
yıldırmaya çalışıyorsunuz. Bağlı 24 odası bulunan Türkiye Mimar Mühendis
Odaları Birliğini baskı altına alıyorsunuz ve onları kendinize bağlamaya
çalışıyorsunuz. Derneklerin denetimini derneklere baskı aracı olarak
kullanmaktan vazgeçin artık, insanların kutsal değerlerini istismar ederek
yolsuzluk yapanların üzerine gidin.
Bakın, Gezi
olayları sırasında oluşan Taksim Dayanışması Platformunda 300’ün üzerinde oda,
sendika, STK varken, siz neredeyse hepsini terörist ilan ettiniz ve moda
deyiminizle, hepsine “marjinal” dediniz.
Sayın Bakan,
İçişleri Bakanlığı ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının gözleri önünde cereyan
eden vahim bir husus var. Ankara-Eskişehir yolunda “demir kafes” olarak
tanımlanan yapının kaba inşaatı için 90 milyon TL harcandıktan sonra, 2013
yılında yıkımına başlanan bu yapıyla ilgili işlemler yolsuzlukların,
hukuksuzlukların tarihine örnek gösterilecek bir olaydır ve İçişleri
Bakanlığının, Sayıştayın ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının gözü önünde
yükselen bu yolsuzluk ve hukuksuzluk abidesi hiçbirinizin vicdanını
sızlatmıyor.
Devriiktidarınızda
muhalefete mensup belediyeleri baskı altına aldınız ama -demin verdiğim
örnekten de anlaşılacağı gibi- size mensup belediyelerin yaptıklarını görmezden
geldiniz Sayın Bakan. Oysa, bu, herkesin gözü önünde var olan ve herkesin tanık
olduğu bir husus.
Park ve yeşil
alan olması gerekirken… Düzenleme ortaklık payından aktarılan bir arazidir
burası. Bir bölümü de Atatürk Orman Çiftliği’ne aitken Gazi Üniversitesine
devredilmiştir. Buna rağmen, bu alanda imar planlarına, ilgili kurumların
itirazlarına, mahkeme kararlarına, müfettiş ve bilirkişi raporlarına rağmen,
inatla, aynı bulvara, ana bulvara tecavüzlü dev bir çelik kafes inşaatına
başlanmıştır. Yaklaşık 90 milyon TL harcandıktan sonra, tamamlanmadan, bu defa
yapımı durdurulmuş ve yıkılmıştır. Buna da göz yumulmuştur.
Daha sonra ne
olmuştur? Daha sonra, yıkılması için de devlet bütçesinden, belediye
bütçesinden büyük meblağlar harcanmıştır ancak bu devasa rant abidesi ve bu
yolsuzluk abidesi kimsenin vicdanını, hiçbirinizin vicdanını sızlatmamıştır.
Bu, Sayın Bakan, mutlaka hesabı sorulması gereken bir husustur.
Sayın
milletvekilleri, uygulamalarınızla, bu İçişleri Bakanlığının uygulamasıyla bu
ülkenin demokrasisinin ve özgürlüklerinin önünde ciddi bir engel var. Bu aynı
zamanda Hükûmetin de uygulaması tabii.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ SERİNDAĞ
(Devamla) – AKP, devletin bütün gücünü arkasına alarak meydan okuyacağına
hukuku hatırlamalı ve toplumun önemli bir bölümünün bunlardan rahatsız olduğunu
anlamalıdır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Mehmet Siyam Kesimoğlu, Kırklareli
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
MEHMET S. KESİMOĞLU (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin
başlangıcında, şehit olan bütün polislerimize Tanrı’dan rahmet, ailelerine
başsağlığı diliyor, yaralanmış polislerimizi de bu kürsüden sevgi ve saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, 10 Aralıkta Sayın Başbakan bu kürsüde bütçenin tümü üzerine
yaptığı konuşmada önceki dönemle ilgili olarak kendi iktidarlarıyla ilgili
kıyaslamalar yaptı ve sık sık “İşte bizim farkımız bu.” dedi. Ben de Sayın
Başbakandan aldığım ilhamla, aynı şekilde, on bir yıllık AKP iktidarını
karşılaştırarak başarılarını kutlamak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, çalışma yaşamının en çok intihara sürüklediği meslek grubumuz
polisimiz. Devriiktidarınızda her yıl polis intiharı sayısı arttı. EMNİYET-SEN,
kurulduğundan beri, intiharların kurum içindeki baskı ve yıldırmadan
kaynaklandığını söyledi. 40’ı 2013’te olmak üzere on iki yılda 300 polisimiz
kendi elleriyle yaşamına son verdi. Buna karşılık Emniyet Genel Müdürlüğü
Sağlık İşleri Daire Başkanlığı aracılığıyla bu sorunun üzerine gitmek yerine
personel sayısına oranla intihar oranının azaldığını açıkladı ya, hatta
intiharları önlemek için kurban keserek işi Allah’a havale ettiniz ya, işte
sizin farkınız bu; kutluyorum!
Bütün gün mesaide
akşam eve ne ekmek götüreceğini, kredi kartı borcunu nasıl ödeyeceğini düşünen
polislerimiz, karakolda kendilerini içtimaya çeken milletvekili çocuklarından,
dağıtılan bozuk kumanyalardan, sosyal medya üzerinden gazeteci tehdit eden
valilerden ya da ona nazire yaparmış gibi “O kavatı alın.” diyen coşkulu
meslektaşlarından, vatandaş odaklı hizmet palavralarından, yurttaşa eziyet etme
pişmanlığından, yirmi dört saat fazla mesaisiz nöbetten çıkıp ayağını uzatıp
iki dakika dinlenmeden gene nöbete gönderilme angaryasından, adaletsiz ek
göstergelerden, görevdeki maaşının yarısına ulaşamayan emekli maaşından ve daha
birçok şeyden kurtulmak için EMNİYET-SEN’i kurdu. Siz, polisimizin sorunlarını
çözüp hayatlarını kolaylaştırmak yerine o polislerimizi görevden attınız. İşte
sizin farkınız bu; kutluyorum!
Devriiktidarınızda
25.554 zırhsız, 910 zırhlı araç alındı. 2006’dan sonra MOBESE’ler için 500
milyon lira harcama yapıldı. Başbakanın mal bulmuş Mağribî gibi üzerine
atladığı, Kabataş İskelesi’nde yaşandığını iddia ettiğiniz olayda İstanbul’un
Mutlu Valisi bile kamera kayıtlarını bulamadı ama Ethem Sarısülük bir polis
tarafından vurulurken MOBESE’leriniz, herhâlde çevreciliğinizden, ağaçların
tepelerine zum yaptı. Bu da yetmezmiş gibi “Üç defa sıktım.” dediği iddia
edilen o katil polisi siz, peruk, gözlük ve takma bıyıkla mahkemeye çıkardınız.
Sonra da Ankara dışına gönderip bir cinayeti telekonferansa bağladınız ya, ve
bir de davanın yargıcı ve hâkimi mahkemede uyudu ya, işte sizin farkınız bu;
kutluyorum! (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Başbakanın
destan yazıcıları ODTÜ’ye 3 bin polisle girdi, Hatay’da Abdullah Cömert’i gaz
tabancasıyla vurdu, Eskişehir’de üniversite öğrencisi 19 yaşındaki Ali
Korkmaz’ı tekme ve tokatla döverek katletti, Hatay’da Ahmet Atakan’ı çatıda
avladı. Mehmet Ayvalıtaş ezildi, Ayvalıtaş’ın annesi bu acıya dayanamayarak dün
bir kalp kriziyle yaşamını yitirdi. Polis memuru Mustafa Sarı düşerek şehit
oldu. Bütün bunlar olurken, Sayın Başbakan dökülen kanlara, verilen canlara
değil de kırılan seramiklere dövündü ya, işte sizin farkınız bu; kutluyorum!
(CHP sıralarından alkışlar)
Polis, Gezi
olaylarında 8.163 kişiyi yaraladı. 4.070 kişi gözaltına alındı. Ekmek almaya
giderken ensesinden gaz kapsülü ile vurulan 14 yaşındaki Berkin kaç aydır yoğun
bakımda. En az 12 kişi gözünü kaybetti. Buna karşılık siz, orantısız güç kalemi
kullanarak o polise ikramiye verdiniz ya, işte sizin farkınız bu; kutluyorum!
Bu memlekette şu
anda özel güvenlik olarak görev yapanların sayısı 700 bin yani Türk Silahlı
Kuvvetlerinden büyük. İşte sizin farkınız bu; kutluyorum!
Şu anda
görüştüğümüz Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesi, on iki yılda tam 16 kat arttı,
devriiktidarınızda bir önceki yıla oranla yüzde 12 arttı. Bu artış halka biber
gazı, hedef gözeterek vücuda atış ve kimyasal takviyeli su olarak döndü.
Emniyet bütçesini 16 kat, polis şiddetini 1.600 kat artırdınız ya, işte sizin
farkınız bu; kutluyorum! (CHP sıralarından alkışlar)
Başbakanın
kahraman polisinin Gezi’de gaz fişeğiyle 2 metreden kafaya atış, plastik
mermiyle 5 metreden göz çıkarma, cop ile on saniyede kafa dağıtma, 1
metreküplük alana bin metreküplük gaz sıkıştırma, 100 metre engelli vatansever
kovalama, tazyikli suyla vatandaşı en uzağa fırlatma ak olimpik branşlarda
icrai sanat eylediğini unutup 2020 Olimpiyatları’nın kaybedilmesinin suçlusunu
da Gezi olayları olarak ilan ettiniz ya, işte sizin farkınız bu; kutluyorum!
(CHP sıralarından alkışlar)
MUSA ÇAM (İzmir)
– Sayın Bakana bir madalya!
MEHMET S. KESİMOĞLU
(Devamla) – AKP iktidarının 11’inci yılında, büyükşehir belediyesi maskesiyle
bu ülkenin coğrafi olarak yüzde 79’unu polis, yüzde 21’ini jandarma bölgesi
ilan ettiniz. Sayın Başbakan Muğla’ya gidecek; polis, eylem yapacak diye
yurttaşları gözaltına alıyor. Başbakan Kırklareli’ne, Tekirdağ’a, Edirne’ye
gidiyor, “Evinizden çıkmayın deniyor.”, sokağa çıkma yasağı ilan ediliyor.
Ülkenin yüzde 80’ini bir olağanüstü hâl bölgesi hâline getirdiniz ya, işte
sizin farkınız bu; kutluyorum!
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün 14 Aralık 2013. Bugün, buradan bütün dünyaya
ilan ediyorum: Kahpe Bizans, gâvur İzmir, yaralı Eskişehir, cumhuriyetin
başkenti ve devrimin kalbi Ankara, TOMA’lı Hilmi, Kennedy Caddesi, Dikmen, Gazi
Mahallesi, Tuzluçayır, Karşıyaka, Göztepe, Gündoğdu, Kadıköy, Yatağan,
Kemerköy, Yeniköy işçileri; Muğla, Hatay, Gaziantep, Şanlıurfa, Samsun,
Trabzon, Zonguldak, Antalya Gezi çocukları; gazi ODTÜ, her devirde isyankâr
yurtsever Mülkiyeliler ve bütün üniversiteliler, her şeye karşı Çarşı ve adını
sayamadığım her bir yer, kısaca çapulcular; meşruiyetini yitirmiş bir iktidara
karşı halkın direniş hakkını iki yüz elli yıl sonra yeniden dünya tarihine
yazdırdınız ya, sizin farkınız da işte bu; bütün çapulcuları kutluyorum.
Yüce heyetinizi
sevgi ve saygıyla da selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Musa Çam, İzmir Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
(Hatip, hatip
kürsüsüne “Neden Öldürüldüler?” yazılı pankart astı)
Sayın Çam, Sayın
Çam…
CHP GRUBU ADINA
MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer
üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum; “Günaydın.” diyorum, iyi bir hafta
sonu diliyorum.
76 milyonun bir
temsilcisi olarak vatandaşımızın ödediği vergilerin usulüne ve amacına uygun
olarak harcanıp harcanmadığını denetleme hakkım bu Hükûmet ve Sayıştay üst
yönetimi tarafından engellenmiştir. Bu durumu şiddetle kınıyor ve protesto
ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, geçtiğimiz yıl İçişleri Bakanlığının toplam bütçesi 23 milyar
950 milyon, eski parayla 23 katrilyon 950 trilyon, bugün ise, 2014 yılı bütçesi
26 milyar 842 milyon, eski hesap ile 26 katrilyon 842 trilyon. Ama ne yazık ki
bizler parlamenterler olarak, milletvekilleri olarak bu harcamaların hiçbirini
denetleyemiyoruz ve Sayıştay raporları buraya gelmiyor.
Bunlar buraya
gelmiyor, hesap vermiyorlar fakat kendileri her türlü hesabı yerel
yönetimlerden ve diğer kamu kurumlarından soruyorlar. Hesap vermeyen Hükûmet
hesap sormaya devam ediyor. Muhalefette bulunan tüm yerel yönetimler mülkiye
müfettişleri tarafından âdeta abluka altına alınmış, biri gidiyor biri geliyor,
biri gidiyor biri geliyor ve âdeta, yerel yönetimler, belediye başkanları
çalıştırılamaz hâle getiriliyor. Baskılar ve soruşturmalar, yargılamalar akıl
almaz derecede devam ediyor.
Bunlardan bir
tanesi de İzmir Büyükşehir Belediyesi ve ilçe belediyeleri. İzmir Büyükşehir
Belediyesi, Tire’den süt kooperatifinden süt aldığı için, Bayındır’dan çiçek kooperatifinden
çiçek aldığı için, Seferihisar’dan mandalina kooperatifinden mandalina aldığı
için ve 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde kadınlara fular dağıttığı için toplam üç
yüz doksan yedi yılla yargılanıyor arkadaşlar. Onlardan hesap soruluyor ama
bakanlıkların katrilyonluk bütçelerinden hiçbir hesap sorulmuyor ve bu, büyük
bir adaletsizlik ve büyük bir haksızlık.
Sayın Bakan,
bütünşehir yaptınız, il özel idarelerini kaldırdınız. İl özel idarelerinin
mülkleri şimdi sizin iktidarda olduğunuz yerel yönetimlerde belediyelere
devrediliyor.
İzmir’de İzmir İl
Özel İdaresi Sümerbank’ın yerinin, 3 kez Meclisten geçirerek, İzmir Büyükşehir
Belediyesine devredilmesiyle ilgili kararını aldı ama İzmir Valisi 3 kez bunu
reddediyor arkadaşlar, veto ediyor. Geçtiğimiz günlerde, Sayın Başbakan Trabzon
Valiliğine talimat vererek Trabzon’da bulunan il özel idaresi mülklerinin
Trabzon Belediyesine devredilmesiyle ilgili talimatı veriyor ama İzmir’de İzmir
İl Özel İdaresinin almış olduğu kararları ne yazık ki uygulatamıyoruz
arkadaşlar. Bu da İzmir’deki bir başka vahşet.
Değerli
milletvekilleri, dün Sayın Başbakan İzmir’de İzmir Büyükşehir Belediye
Başkanını açıkladı. Hayırlısı olsun.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Büyükşehir Belediye Başkanı değil, adayı.
MUSA ÇAM (Devamla)
– Ama 2011 yılından beri İzmir’e özel olarak bir ambargo uygulanıyor, İzmir’in
projelerine, İzmir’in gelişmesine her türlü ket vuruluyor.
FATİH ŞAHİN
(Ankara) – “Başkan” diye Allah söyletti galiba.
MUSA ÇAM
(Devamla) – Sayın İçişleri Bakanımız da burada, hem müfettişleriyle hem de
diğer organizasyonlarıyla.
Şimdi,
arkadaşlar, İzmir’de yapılacak olan seçim klasik anlamda Aziz Kocaoğlu ile
Binali Yıldırım arasında bir seçim değil. Sayın Başbakan her seferinde İzmir’e
gâvur olduğunu söylüyor…
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Ne alakası var?
MUSA ÇAM
(Devamla) - …onun bürokratı Diyanet İşleri Başkanı da İzmir’e geliyor ve diyor
ki: “İzmir irfanı olmayan bir kenttir.” Elinde derecesi var, ölçüyor; İzmir’in
irfanı var mıdır yok mudur, ölçüyor ve İzmir’e böyle çamur atıyor. (CHP
sıralarından alkışlar)
FATİH ŞAHİN
(Ankara) – Ne zaman, nerede söylemiş?
MUSA ÇAM
(Devamla) – İzmirli bunun hesabını 30 Mart 2014’te görecek. Bunun hesabını
görecek! Kendisine yapılan hakaretlerin ve kendisine yapılan bu zulmün hesabını
30 Martta soracak. İzmir çağdaş, demokrat, laik, Atatürkçü bir kent ve yaşam
biçimine son derece sahip olan bir kenttir ve bu kent de sonuna kadar
mücadelesini devam ettirecektir.
Ama İzmir’de bir
başka şey daha oluyor arkadaşlar. İzmir’e geçtiğimiz yıllarda bir vali geldi,
Diyarbakır Valisi, İzmir Valisi de Diyarbakır’a gitti. Araştırdığımızda İzmir
Valisinin de Erzincanlı olduğunu ve Sayın Ulaştırma Bakanının çok yakını
olduğunu görüyoruz arkadaşlar.
AHMET ARSLAN
(Kars) – Sen de Erzincanlısın!
MUSA ÇAM
(Devamla) – Bir buçuk yıldır, iki yıldır İzmir’de ciddi bir örgütlenme var.
Valisinden kaymakamına, mülki idare amirinden bilmem neyine varıncaya kadar
Sayın Binali Yıldırım ciddi bir örgütlenme yapmaktadır. Dolayısıyla, 30 Mart
2014’te yapılacak olan yerel seçimlerden ciddi endişeler ve kaygılar
duymaktayım. Neden?
MEHMET MUŞ
(İstanbul) – Korkudan!
MUSA ÇAM
(Devamla) – Çünkü mülki idare amirlerinin baskısı, tehdidi ve sandık sorumlularıyla
ilgili ciddi endişeleri ve kaygıları taşıyorum.
O nedenle, bunu
bu kürsüde burada dile getirmeyi de tarihsel bir görev olarak biliyorum çünkü
orada ayrı bir örgütlenme var ve bu örgütlenmeyi de burada açığa çıkarmak
hepimizin görevidir.
Değerli arkadaşlar,
Sayın Bakan, şuradaki resimleri siz göremediniz. Görüyor musunuz? Bu resimler
sizin bakan olduğunuz bu dönemde, 24 Ocaktan bugüne kadar, haziran ayında
öldürülen çocuklar.
Bunlara iyi
bakın. Siz de bir babasınız, biz de bir babayız ve çocuklarımız var. Bu
çocukların annelerinin, ailelerinin ne büyük acılar, ne büyük ızdıraplar
çektiğini herhâlde tahmin edebilirsiniz.
MUHARREM IŞIK
(Erzincan) – Annesi yok artık!
MUSA ÇAM
(Devamla) – Sayın Kesimoğlu biraz önce söyledi. Mehmet Ayvalıtaş’ın annesi, 43
yaşında, oğlunu kaybetmenin acısına dayanamadı ve dün kalp krizi geçirdi ve
bugün İstanbul’da toprağa verilecek.
Şimdi, hepimiz ve
hepiniz elinizi vicdanınıza koyarak… Bu çocuklar neden öldürüldü? Niçin
öldürüldü? Neden? Niçin? Taksim’deki Gezi Parkı’nda üç ağaç için mi? Gerek var
mıydı? Aynı günlerde, Brezilya’da, otobüse yapılan zam, 2016 yılında yapılacak
olimpiyatlardaki yolsuzluklar nedeniyle gençler ve milyonlarca insan sokaklara
döküldü. Brezilya Devlet Başkanı, kadın Devlet Başkanı televizyonlara çıktı,
dedi ki: “Gençlerimizi kutluyorum. Demokrasimizin nereye geldiğini, ne kadar
büyük özgürlükler içerisinde insanların bu hakkını kullandığını büyük bir
gururla, büyük bir iftiharla görüyorum. Kendilerine teşekkür ediyorum, mesajı
aldık, gereği yapılacaktır. Şimdi, eve dönmenin zamanıdır.” dedi. Bizim
ülkemizin Başbakanı ne dedi: “Talimatı verdim güvenlik güçlerine, gereken
yapılacaktır.” denildi. İşte, gereken yapıldı, bu arkadaşlarımız öldürüldü.
Benden önce konuşan Değerli Kesimoğlu da… Onlarca arkadaşımız organlarını
kaybettiler ve bugün, yüzlerce genç arkadaşım da cezaevlerinde, Gezi
eylemlerine, haziran eylemlerine katıldıkları için de hapishanelerde.
Sayın Bakan,
bunun vebali ve sorumlusu, Sayın Başbakan ve sizsiniz. Bu bütçeyi, vergi
ödeyen, vergi veren vatandaşların çocuklarını öldüresin diye Türkiye Büyük
Millet Meclisi sizlere aktarmıyor. Bu ülkede barışı, kardeşliği, dostluğu
sağlamanız için veriyoruz ve bu kaynakları da biber gazına, kimyasal suya,
TOMA’lara, akreplere aktarmanız için değil Sayın Bakan.
Değerli dostlar,
2014 yılına giriyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSA ÇAM
(Devamla) – 2014 yılının barış, özgürlük ve demokrasi yılı olmasını diliyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. İçişleri Bakanlığı bütçesine kırmızı oy
vereceğimizi ilan ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına dördüncü konuşmacı Ali Sarıbaş, Çanakkale Milletvekili.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 yılında,
Orman ve Su İşleri Bakanlığının yaptığı harcamalar ve işlemleri gereği gibi
denetleyemedim çünkü siyasi iktidarın yönlendirmesiyle Sayıştay üst yönetimi
Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderdiği raporları budadı. Milletimin bana
verdiği bütçe hakkını kullanarak vatandaşımızın ödediği vergilerin usulüne
uygun olarak harcanıp harcanmadığını tespit etmem Hükûmetçe ve Sayıştay üst
yönetimi tarafından engellendi. Sözlerime bu durumu protesto ederek başlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, öncelikle, yine, konuşmamda, 12 Eylül Anayasası’na dayanarak
ve 12 Eylül kanunlarına dayanarak bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisinde Orman
ve Su İşleri Bakanlığının kanun hükmünde kararnameyle kurulduğunu ve yüz yetmiş
beş yıllık tarihi olan bu Bakanlığın Anayasa gereği bütçesini görüşmenin yasal
olup olmadığını da tartışmaya açmak istiyorum. Çünkü, kanun hükmünde
kararnamenin Anayasa’mıza göre hâlâ Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilip
onaylanmadığını da belirtmek istiyorum. Acaba, bu soru üzerine de, bu bütçe
burada yasal mı, değil mi, ayrıca bunu da saygılarımla hepinize sunmak
istiyorum.
Faşist
diktatörlerce yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Eren’i aramızdan ayrılışının
33’üncü yıl dönümünde anıyor, katillerini bir kez daha nefretle kınıyorum.
Ayrıca, Çanakkale’de düzenlenen Gezi eylemlerine destek yürüyüşü sırasında yola
“Hükûmet istifa” yazdı iddiasıyla, cezai sorumluluğu olmadığına dair raporu
olmasına karşın, 13 yaşında, tekrar ediyorum 13 yaşındaki ortaokul öğrencisi,
kamu malına zarar verdiği gerekçesiyle altı yıla kadar hapis istemiyle
yargılanıyor. Cezai ehliyeti olmayan bu 13 yaşındaki ortaokul öğrencisinin
yargılanması doğru mudur, etik midir? Bu çocuğun ömrü boyunca buradaki polisimize ve Türkiye
Cumhuriyeti’ne karşı ilerideki yaşamı boyunca bakışının nasıl olacağını merak
ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, cumhuriyet tarihimizin hiçbir döneminde, AKP kadar orman ve
ormancılığımıza düşman bir iktidar daha gelmemiştir. Ülkemizin en az ormanlaştırıldığı
on bir yıllık AKP dönemi yaşanmıştır. Cumhuriyetin kuruluşundan 2002 yılına
kadar toplam 12 kez, on bir yıllık iktidarınızdaysa 17 kez yasalarda değişiklik
yaptınız, ormanların yağmalanmasının bu değişikliklerle önünü açtınız.
İktidarınızın en
büyük günahlarından birisi de hızla çölleşen ülkemizde önce devlet orman
fidanlıklarını, daha sonra da yılların kurumu olan Ağaçlandırma ve Erozyon
Kontrolü Genel Müdürlüğünü kapattınız. Ülkemize yapılabilecek en büyük ihaneti
yaptıktan sonra çıkıp ağaçlandırma seferberliği yaptığınızı iddia ederek hayalî
rakamlarla halkımızı aydınlattınız. Sayın Bakan, iki ay önce burada 2,5 milyar
ağaç diktiğinizi iddia ederken geçen hafta da 3,5 milyar adet ağaç diktiğinizi
iddia ediyorsunuz. İki ayda bu kadar, 1 milyar ağacı nasıl diktiniz?
Bozuk orman
alanlarıyla eski ağaçlandırma alanında yapılan çalışmaları yeni ağaçlandırılmış
gibi kayıt altına alarak, rakamları az önce verdiğim gibi şişirerek halkımızla
alay ettiniz. Bu yetmiyormuş gibi, ülkemizin en değerli ormanlarının yer
aldığı, yüzde 53’ü ormanla kaplı Çanakkale ve yüzde 56’sı ormanla kaplı orman
bölge müdürlüğü olan Sinop’u kapattınız, yerine orman alanı yüzde 6 olan
Kayseri ve orman alanı yüzde 1 olan Urfa’ya orman bölge müdürlükleri açtınız.
Bunu anlamak mümkün mü? Bunu nasıl izah edebilirsiniz?
Ayrıca, ülkemizin
oksijen deposu tarihî Kaz Dağları ormanlarımız ve su kaynaklarımızı talan
etmeleri için çok uluslu altın maden şirketlerine peşkeş çektiniz.
Altıncıların “Ben su havzalarını buradan
alıp öbür tarafa getireceğim.” diye halkımızla dalga geçmesine bile müsaade
ettiniz.
Anayasa’mızın
169’uncu maddesinde “Devlet ormanlarının mülkiyetinin devir olunamayacağı,
ormanlara zarar veren hiçbir eyleme müsaade edilemeyeceği, ormanların korunması
ve sahaların genişletilmesi için gerekli kanunları koyacağı ve tedbirler
alınacağı” hükmü yer almasına karşın ormanlarımızı sürekli tahrip ettiniz.
Örneğin,
1923-2002 yılları arasında 7.500 olan taş ocağı ruhsatı, sayenizde 43.500’e
çıktı. Yani bu rakamların on bir yıllık döneminizde ne kadar arttığını sizlere
soruyorum.
Anadolu’nun en
ücra köşelerindeki akarsularımızı sattınız. HES’ler için 23 bin hektar orman
alanı katlettiniz. Yüce Atatürk’ün mirası Atatürk Orman Çiftliği’ni 1’inci
derecede sit alanından 3’üncü derecede sit alanına dönüştürdünüz. 10 bine yakın
ağacı keserek Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın saray hayaline kurban ettiniz.
Hangi
yandaşınızdan kiraladıysanız, Orman Genel Müdürlüğünü kiralarda
süründürüyorsunuz.
ODTÜ ormanlarının
içinden geçen yol için 15 binden fazla ağaç kestiniz. Bu katliama “Dur” diyen
öğrenci vatandaşlarımızın üzerine TOMA’larınızı, gazlarınızı saldınız.
Gençlerimizi, mücadeleden dolayı, bir kez daha kutluyorum. Sayın Bakan
katledilen ağaçlar için “Oradaki şeyi bir başka yerde telafi ederim.” diyor.
Ormanın telafisinin mümkün olmadığını en iyi bilmesi gereken Bakandan çıkan
lafa bakın. Gençler bu mücadelede sizleri tekrar kutluyorum.
Sayın Bakan
üçüncü köprü için “381 bin ağaç kesilecektir.” derken, Başbakan da belediye
başkanlığı döneminde “Bu bir cinayettir.” dedi. Şimdi soruyorum: Ne değişti de
bu laflarının arkasında durmadılar?
Üçüncü havalimanı
için 2 milyon 330 bin, Kanal İstanbul için de milyonlarca ağacın bir rant için
katledileceği söyleniyor. Çok acıdır ki üçüncü köprü ve gerek üçüncü havalimanı
ve yollar için ÇED raporu ve izni alınmaksızın 8.715 hektar ormanı keserek
İstanbul’un akciğerini yok ediyorsunuz.
Faşist 12 Eylül
döneminin çıkarıp uygulamadığı 6235 sayılı TMMOB Yasası’na eklenen 3’üncü
maddeye dayanarak Orman Mühendisleri Odasının denetimini Orman ve Su İşleri
Bakanlığına bağladınız. Böylece “Darbe anayasasını kaldırıyoruz.” derken bir
meslek odasını susturmak için darbe anayasasına sığındınız. Size yazıklar
olsun! Bu mudur ileri demokrasiniz? Bu mudur 12 Eylülle hesaplaşmanız? (CHP
sıralarından alkışlar) Bu faşist yönetimle Orman Mühendisleri Odasını
susturmaya çalışıyorsunuz. Orman Mühendisleri Odasını denetlemeyi bırakın,
Bakanlığınız hakkındaki yolsuzluk iddialarını denetleyin ve aklanın ve ondan
sonra Sayıştay raporlarıyla karşımıza gelin. (CHP sıralarından alkışlar)
Burada, Cide
Orman İşletme Müdürlüğünde, geçen, bu hafta içerisinde tutuklamalar olduğunu
duyduk. Bu tutuklamalar hakkında kamuoyunda hiçbir açıklama görmedik. Bu
tutuklamaları açıklar mısınız Sayın Bakan?
Çok değerli
milletvekillerim, orman yangınlarıyla mücadele etmek üzere kiralanan
helikopterlere 1.800 dolar kira ödeniyordu ama döneminizde 9.200 euroya
kiralandığı iddia ediliyor. Bu, tamam, 7 kat fazlasına kiralanmış. Bu kiralama
işinden kötü kokular gelmiyor mu Sayın Bakanım?
Anayasa’mızın
170’inci maddesine göre, 2/B Yasası’nı da ihlal ederek -halkımızın ve
vatandaşımızın- ihtiyacı olanların dışındakilere de satmayı bir rant hâline
getirdiniz ama başaramadınız. Şimdi sormak istiyorum: Köylülerimizin bu paydan
hiç gelir alamamasına rağmen, yüzde 1 dahi pay alamayan orman köylüsüne “2/B
maddesi” olarak adlandırılan alanlarımızın bedava olarak verilmesi gerekirken
vermediniz ama Cumhuriyet Halk Partisi bunu savundu. Sizin döneminizde acaba
yüzde 1 pay dahi alamayan orman köylüsünden bu seçimlerde gidip nasıl oy
isteyeceksiniz?
Sendikalara
yaptırdığınız ve… Sendikalarda liyakat ölçüsüne uymadan sadece kendi
sendikalarınıza bağlı olan bürokratları atadınız ve bu bürokratları da atamaya
devam ettiniz.
Ben, kısacası,
böyle bir orman katliamı yapan ve zulmeden ve ormanı kesen bu Bakanlığımıza
“Hayır.” diyor, en derin sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına beşinci konuşmacı Emre Köprülü, Tekirdağ Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 yılında
Orman ve Su İşleri Bakanlığının yaptığı harcamayı ve işlemleri gerektiği gibi
denetleyemediğimi çünkü siyasi iktidarın yönlendirmesiyle Sayıştay üst
yönetiminin Türkiye Büyük Millet Meclisine raporlarını göndermediğini, bu
raporları budadığını, milletimin bana verdiği bütçe hakkını kullanarak
vatandaşlarımızın ödediği vergilerin usulüne uygun olarak harcanıp
harcanmadığını tespit etmemizin Hükûmetçe ve Sayıştay üst yönetimi tarafından
engellendiğini belirterek ve sözlerime de bu durumu protesto ettiğimi
belirterek başlamak istiyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 24’üncü Dönemin başında çıkarılan kanun hükmünde
kararnameyle çevrenin şehre ve yapılaşmaya, orman ve suların ise inşaat
sektörüne teslim edildiği iki bakanlığımız kuruldu. Her iki bakanlık da var
olma amaçlarının ve kuruluş felsefelerinin aksine, yönetenlerinin
zihniyetlerinin sonucu olarak ranta, tahribata ve maalesef talana hizmet eden
bir anlayışla yönetilmekte. Bakanlığın KHK’yla kuruluşunda oluşamayan
bilimsellik, katılımcılık ve tabii ki olmazsa olmaz kamu yararı maalesef,
uygulamalarında ve de faaliyetlerinde de oluşmuyor.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu bakanlıklardan biri de Orman ve Su İşleri
Bakanlığı. Bu Bakanlığın görev tanımına baktığınız zaman, su kaynaklarının
korunması ve sürdürülebilir bir şekilde kullanılmasına rastlarsınız. Bakanlığın
görevi bu olmasına rağmen, peki, uygulamada karşımıza çıkan ne? Uygulamada
maalesef karşımıza çıkan, hepinizin bildiği gibi, HES projeleri. Peki, bunların
sonuçları ne? Görev tanımlamasının tam aksi doğrultusunda yatağı değişen ya da
kuruyan dereler, susuz kalan topraklar, bahçeler, tarlalar, köyler ve genel
anlamıyla da çevre ve doğa tahribatı. Ne dedik? Doğaya ve tabiata değil ranta
ve talana hizmet eden bir bakanlık anlayışı.
Tabii başka bir
sonucu daha var HES uygulamalarının, o da şu: Yaşadığı toprağı korumak isteyen
köylülere yapılanlar var, yaşlılara, kadınlara, çocuklara yapılanlar var, coplamalar
var, dayaklar var. Tabii, bu dönem AKP iktidarının medarıiftiharı olan, her
türlü muhalife karşı açılan davalar var.
Birçok insana
davalar açıldı. Ancak özellik arz eden biri vardı. 17 yaşında bir kız çocuğuna,
Leyla’ya dava açıldı. Gerekçesi, onlarca jandarma askerini tek başına dövdüğü
iddiasıyla bu kıza dava açıldı. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak Leyla’nın
yanındaydık. Erzurum’da davasını takip ettik ve Leyla o davadan, o mesnetsiz
suçlamadan beraat etti. HES’lere karşı mücadelenin simgesi oldu cesaretiyle,
kararlılığıyla. 17 yaşında bir kız çocuğu hep bu mücadelesiyle hatırlanacak ve
anılacak. AKP ise HES uygulamalarıyla beraber, o çocuklara, o köylülere
zulmedenler olarak bilinecek ve hatırlanacak.
Değerli
milletvekilleri, geçtiğimiz hafta sonu Sayın Başbakan Tekirdağ ilimizdeydi.
Göstermelik, “Toplu açılış törenleri.” adı altında devletin kasasını kullanarak
her zaman yaptığı gibi seçim mitingleri yaptı, bu sözde tesis açılışlarında
belediye başkan aday adaylarını tanıttı. Ancak, şunu söyleyeyim: Tekirdağ
halkının hiç ilgi göstermediği bu yerlerde de bazı yerlerin açılışını yaptı,
Sayın Bakan da oradaydı, Tekirdağ ilimizdeydi. Ben, bölge milletvekili olarak
açılışı yapılan yerleri incelemek istedim ancak listeyi bir türlü bize vermek
istemediler. Zor da olsa listeyi elde ettik ancak incelediğimizde gördüğümüz
bazı ilginç enstantaneler vardı. Başbakanın açılışını yaptığı yerlerin çoğu
daha bitmemiş, bazısı hiç başlamamış. Size bir örnek vereyim Sayın Bakan,
kurdelelerini kesiyordunuz. Şu fotoğrafa bakın. Bu fotoğraf, sizin açılışını
yaptığınız bir caminin, ibadete açtığınız bir caminin fotoğrafı, kurdelesini
kestiniz bunun. Bu caminin daha inşaatı sürüyor, minaresi yarım. Bunların
dışında, daha birçok benzer proje vardı kurdelesini kesip açılışını yaptığınız.
Ha biten yatırımlar yok muydu? Onlar da vardı. Açılışını yaptığınız yerlerde,
yerel kaynaklarla yapılan özellikle de İl Özel İdaresinin, İl Genel Meclisinin
yaptığı yatırımlar vardı. Yalnız, burada Başbakan açısından da, sizin açınızdan
da bir sorun var çünkü Tekirdağ İl Özel İdaresi 2009 yerel seçimlerinde
Cumhuriyet Halk Partisine geçti ve hizmet vermeye başladı. Yani, sizin
açılışını yaptığınız, AKP’den övgüyle bahsettiğiniz eserler sizin değil,
Tekirdağlı Cumhuriyet Halk Partili İl Özel İdaresinin eserleri. (CHP
sıralarından alkışlar) Olsun, Başbakan bunları görmeyebilir ama halkımız
görüyor. Zaten gördüğü için de hem Tekirdağ Belediyesini hem İl Özel İdaresini
2009’da sizden aldı, Cumhuriyet Halk Partisine verdi.
Değerli
milletvekilleri, Başbakan, geçen hafta -dediğimiz gibi- devlet bütçesinden
yaptığı aday tanıtım mitinglerinde, yine aynı, işten anlamayan -Ergene’yi çözmek değil- bu işten siyasi rant
devşirmeyi hedefleyen tavrı ile dedi ki: “Ergene kirli çünkü çevresindeki
belediyeler, Cumhuriyet Halk Partili belediyeler, Ergene’yi temizlemiyor.” Bu
kadar boş, asılsız, mesnetsiz bir iddia ki bu, hiç kimsenin de inanmadığı,
hatta söyleyenlerin dahi inanmadığı bir iddia. Evvela şunu demek lazım, herkes
şunu biliyor: Ergene kirliliğinin nedeni orada yaşayan insanlar değil. Siz,
orada yaşayan insanların Ergene’yi kirlettiğini söylüyorsunuz ama Ergene’yi
kirletenler evsel atıklar değil, Ergene’nin kirliliğinin nedeni sanayi
atıkları. Yer altı sularını kullanan ve bu suları temizlemeden Ergene Nehri’ne
deşarj eden sanayi kuruluşlarının kirliliğidir bu. Şimdi, siz sorunun kaynağını
bilmiyorsunuz, sorunun nedenini bilmiyorsunuz ve bu kafayla Ergene’yi
çözeceğinizi söylüyorsunuz. Bir defa bununla hiç kimseyi inandıramazsınız.
Sizin Cumhuriyet Halk Partili belediyelere söyleyecek hiçbir şeyiniz yok ancak
bunu konuşuyor, bu iddiayla Trakya’da oy almayı hedefliyorsunuz. Ha, şunu da
söyleyelim: Eğer siz konuyu oraya çekecekseniz, o ringde tartışalım derseniz,
mücadeleyi orada yapalım derseniz, ona da varız.
Bakın, burası
Ergene Nehri’nin Çorlu ilçe sınırlarına girdiği yer. Çorlu ilçesine girdiği
nokta burası, kirliliği görüyorsunuz. Şimdi, bu fotoğraf Çorlu ilçesinin
girişinde çekildi. Peki, Çorlu ilçesine gelene kadar Ergene nerelerden geçti?
Çerkezköy ilçesinden ve 3 beldeden geçti. Yani, Çerkezköy ilçesi, Kızılpınar
beldesi, Veliköy beldesi, Velimeşe beldesi yani 4 belediye, bunların 3’ü
AKP’li, 1’i Cumhuriyet Halk Partili. Yani, eğer sizin açınızdan bakarsak orada
da mağlup olursunuz, orada da söyleyecek hiçbir şeyiniz olmaz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Bakın, evvela
yapacağınız şu: Bir defa, bu meseleye siyasi bir mesele olarak bakmayacaksınız,
Ergene’nin kıyısında kanser olan bir insanın AKP’li mi, CHP’li mi, MHP’li mi,
BDP’li mi, hangi siyasi görüşten olduğuna bakmayacaksınız, “Ne önemi var
bunun?” diyeceksiniz, “Önemli olan insan olmak.” diyeceksiniz, kafanızı
değiştireceksiniz, insan odaklı siyaset yapacaksınız. Bu işten siyasi oy
kazanmak amacıyla değil, insana hizmet etmek amacıyla bunu yapacaksınız.
Kafanızı değiştirin, kafanızı değiştiremiyorsanız eğer “Trakya’da halk sizi
değiştirdi, yakın bir gelecekte de bütün Türkiye, o kafadaki adamları
değiştirecektir.” diyorum ve yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
MUSA ÇAM (İzmir)
– Değişim zamanı geldi.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına son konuşmacı Melda Onur, İstanbul milletvekili.
CHP GRUBU ADINA
MELDA ONUR (İstanbul) – Sayın Bakan, değerli vekiller; bu taraf biraz az ama
sizlere de hayırlı bir bütçe diliyorum.
2012 yılında
Orman ve Su İşleri Bakanlığının yaptığı harcama ve işlemleri gerektiği gibi
denetleyemedim çünkü siyasi iktidarın yönlendirmesiyle Sayıştay üst yönetimi
TBMM’ye gönderdiği raporları budadı. “Budadı” bu Bakanlığın bütçesi için çok
güzel oturmuş buraya. Milletimin bana verdiği bütçe hakkını kullanarak
vatandaşımızın ödediği vergilerin usulüne uygun olarak harcanıp harcanmadığını
tespit etmem Hükûmetçe ve Sayıştay üst yönetimi tarafından engellendi.
Sözlerime bu durumu protesto ederek başlıyorum.
Ve ayrıca,
sözlerime, bugünkü bir anmayla da devam etmek istiyorum. Bizler burada
konuşurken, şu sıralarda İstanbul ağlıyor, Türkiye ağlıyor çünkü kaybettiğimiz
sevgili Mehmet Ayvalıtaş’ın annesini de kaybettik. Evlat acısına dayanamadı,
Fadime Hanım da hayatını kaybetti, şu sıralar cenazesi var; kendisine Allah’tan
rahmet diliyorum.
Geçtiğimiz yıl da
burada Su Enstitüsü bütçesi üzerine konuştum ve konuşmamı kapatırken size bir
soru sormuştum Sayın Bakan. Dedim ki: “Şuna cevap verebilir misiniz? Benim daha
önce Sayın Enerji Bakanıyla bulunduğumuz bir ortak toplantıda Sayın Bakan dedi
ki: ‘Ya, ben söyledim aslında Bakana, bu kadar çok HES yapmayalım dedim. Bunlar
doğaya zarar veriyor, vatandaşa zarar veriyor ve ben biliyorum ki Sayın AKP’li
vekiller de kendi bölgelerine gittiklerinde, eğer HES’ler varsa o bölgede,
tepki görüyorlar. Bunu biliyoruz, görüyoruz, üstelik de bu bölgelerin bir kısmı
iktidar partisine yüksek yüksek oranlarda oy vermişler.’” Bunu sormuş,
söylemişti ve ben bunu size sormuştum.
Şimdi, bu Sayın
Enerji Bakanının sözlerine ikinci bir soru ekleyeceğim ben. Geçtiğimiz günlerde
Çevre Bakanımız dedi ki: “Evet, 10 megavatın altındaki HES’ler doğaya gerçekten
zarar veriyor, biz bunlara izin vermeyeceğiz.”
Şimdi, bu bütçe
görüşülürken Sayın Bakan, bu bütçeyi Sayın Çevre Bakanının bu çıkışı üzerine
gözden geçirdiniz mi, nasıl değerlendirdiniz?
Şimdi, “10
megavatın altı” dediğiniz zaman ciddi bir rakama tekabül eder, siz de iyi
bilirsiniz çünkü belli oranların altında ÇED istenmediği için, bizde pek çok
HES sanıyorum 9,5’larda dolaşıyor. Şimdi, sizin verdiğiniz, yapacağınız bir HES
rakamı vardır, 2 binlerde. Şimdi, bunların ne kadarı 10 megavatın altında? Ben
oturup sayabilirim de ama hazır burada
bürokrat arkadaşlar var, konuşmanızda belki değinirsiniz. Kaç adedi 10
megavatın altındadır ve siz, Çevre Bakanının ifade ettiği gibi, Hükûmet olarak
bu HES’leri iptal edecek misiniz?
Şimdi, bunlardan
bir tanesi, geçtiğimiz günlerde benim ziyaret ettiğim Ahmetler köyüydü.
Ahmetler köyü Antalya’da, şahane bir kanyon Ahmetler Kanyonu ve orada da bir
köylü var. Buraya zamanında, işte bir HES -9,96. aynen10’un altında- projesi
gündeme gelmiş fakat şöyle bir şey olmuş -Manavgat’a bağlı burası- işte vali
geldiğinde -burada ÇED raporu, işte biraz valiliğin şeyine bağlı, yerel
yönetimin takdirine bağlı olarak geçiyor- bir kâğıt astırmış itirazla ilgili
olarak ama Manavgat Kaymakamlığına asmış. Vali de Erzurum Valisi. Erzurum
Valisini biz Erzurum’daki HES mücadelelerinden çok iyi tanıyoruz, Tortum’daki
kadınların böyle saçlarından, çarşaflarından yerlerde sürüklendiği günleri,
hatırlarsınız o görüntüleri. O dönemin valisi ne yazık ki. Ben kendisiyle
birkaç kez konuştum. Vali şöyle… Hatta, onu da hatırlatayayım: Askerlerini,
jandarmasını, kolluk kuvvetlerini göndermeden 2 de ambulans gönderen vali. O
vali Antalya’ya gelmiş.
Evet, aynı meydan
muharebesi Antalya’da Ahmetler köyünde de oldu. Niye oldu? Çünkü, Manavgat
Kaymakamlığına asılan o bir aylık itiraz raporunu kimse görmemiş. Zaten, sadece
Manavgat’ı ilgilendirmiyor ki “havza” diye bir şey var, sözde havza yönetimi
yapıyoruz. Akseki ilgileniyor, öbür 13-14 tane yeri besliyor. Keza geçmiş ve
köylüler bakmışlar bir gün kepçeler gelmiş. “Ne oldu?” “İşte, biz buraya HES
yapacağız.” Köylü direnmiş. Köylü inatçı bir köylü, çok eski, altı yüz yıllık
bir köy ve oralara çadırlar kurmuşlar ve biz oraya gittiğimizde, saklı bir
cennet gördük, orası turizm yapılabilecek durumda. Yapılıyor da zaten, 5 bin
turisti ağırlayan bir rafting bölgesi var. Epey bir mücadele sürdü. Köylülerin
“meydan muharebesi” diye adlandırdıkları çatışmalar sürdü. “Çatışmalar”
diyorum, özel güvenlik biber gazı sıkmış. Özel güvenliğin biber gazı sıkma
yetkisi olup olmadığını ben de bilmiyorum, bildiğim kadarıyla mevzuatta yok.
Bunu İçişleri Bakanımıza soracaktım. Hazır burada sorayım ama yazılı soru
önergesi de vereceğim. Böyle bir ortam.
Şimdi, vali demiş
ki “Köylü direnmesin, hukuki yolları kullansın.” Şimdi, Ahmetler Kanyonu ne
kadar hukuki, bir bakalım. Şimdi, birincisi, zaten sadece Manavgat’a asılması
kâğıdın yanlış. Hadi, onu hukuken uygun buldunuz. İkincisi, şimdi, proje
raporunda diyor ki: “Kanyon regülatörü ve HES projesi alanının bakir olması
nedeniyle proje hattı boyunca ÇED inceleme çalışmaları yapılamamıştır.” Yani,
bakmadan, görmeden “ÇED gerekli değil.” diye karar verebiliyorsunuz.
Bizim bir sevgili
çevre avukatı arkadaşımız var, der ki: “Google Earth üzerinden dere beğenip
üzerine HES kuruyorlar.” Aynen de durum budur.
İkincisi şu:
“Sadece santral yapımı ve regülatör
yapısı yeri incelenebilmiştir. Topoğrafik şartlar yüzünden iletim hattı boyunca
ilerlenememiştir. Kesin proje çalışmalarında, yollar açıldıktan sonra İl Çevre
ve Orman Müdürlüğü’nün istemesi durumunda iletim hattı boyunca ÇED çalışmaları
yapılacaktır.” Sayın Bakan, böyle olmaz yani böyle olduğu müddetçe bu kavgalar
bitmez. Şimdi ben, hazır da Çevre Bakanımız böyle bir öneri sunmuşken 10’un
altındaki, en azından –hele bir ara mikro HES’lerden söz ediyordu- bunlardan
bir an önce vazgeçilmesini umuyorum.
Şimdi, son
olarak, size bir soru önergesi vermiştim, çok yeni gelmiş cevabı, arkadaşlar
ilettiler. Burada da zaten ben size “HES’ler konusundaki ifadelerinizde
‘Hatamız oldu.’ demişsiniz. Bu bağlamda tespit ettiğiniz hatalar nelerdir?”
diye sormuşum. Şöyle bir cevap vermişsiniz: “’Hata yaptık’ ifadesinde, hatanın
HES’lerin yapımından kaynaklı olmayıp ‘Halka tanıtmaya gerek yok diye düşündük,
yanıldık.’ anlamında kullandım.” Şimdi “halka tanıtmaya gerek yok.” değil,
halka tanıtma değil buradaki sorun; halkın onayını alacaksınız, halka
tanıtmakla ilgili değil. Ha, bunun dışında, bence HES’in nasıl yapılması
gerekiyor? Özel sektöre de tanıtmak gerekiyor. Yani, bölgeyi görmeden…
Topoğrafik özellikleri zor diye değil, balta girmemiş orman değil ki orası,
gelip bakacak, ÇED raporuna ne var ne yok yazacak. Şimdi, bu noktada gidildiği
müddetçe bu kavgalar çok daha devam edecek.
Sayın Bakan, ben
sözlerimi burada sona erdirirken önümüzdeki 2014 yılında bir daha artık HES
için, HES kavgası için ve hele bir de “Su akar, Türk bakar.” sözünü duymak için
burada konuşma yapmamayı dileyerek hepinize hayırlı bir gün ve bütçenin de
hayırlı olmasını diliyorum.
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına ilk konuşmacı Mehmet Erdoğan, Muğla Milletvekili.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri
Bakanlığı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi ve bütçeyi takip eden 15 AKP milletvekilini ve
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bu bütçenin en
önemli konusu, gündemi maalesef geçen yıl olduğu gibi bu yıl da Sayıştay
raporları. Maalesef, Sayıştay raporlarının olmadığı, hesabın kitabın dikkate
alınmadığı, millete hesap vermekten kaçılan bir bütçe görüşmesini burada, hep
birlikte yapmaya çalışmaktayız.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepimizin bildiği gibi, İçişleri Bakanlığının temel
görevi, ülkemizde huzurun sağlanması, vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğinin
teminidir. Ancak, AKP iktidarı çeşitli sebeplerle toplumu germektedir.
Öncelikle, AKP iktidarları döneminde gelir dağılımdaki adalet olağanüstü
bozulmuştur. Yine, AKP iktidarları döneminde toplum üzerinde çok yönlü
psikolojik baskı hâkim olmuştur. Cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde olmadığı
kadar, insanlar takip edildiklerine, fişlendiklerine, telefonlarının
dinlendiğine inanmaktadırlar. Yapılan birçok operasyonda görüldüğü gibi,
telefon dinlemesi yapıldığı da maalesef doğrudur. Ben, daha önce yaptığım
konuşmalarda buradan iktidarı uyarmıştım. Bugün bir kez daha uyarıyorum: Sizin
teknolojiniz herkesi her daim dinlemeye asla yetmez ama yüce Allah hepimizin
kaydını tutuyor. Bir gün, kendi yaptıklarınızın sokağa dökülmesini
istemiyorsanız, insanların mahremine saldırıyı bırakın.
Yine, bu noktada,
başka bir hususa da dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Herkesi çeşitli yollarla
baskı altında tutan iktidar, her nedense teröristleri, kaçakçıları, uyuşturucu
tacirlerini, toplumsal olayları provoke edenleri yeterince dinleyip, takip edip
yakalamakta güçlük çekmektedir. Reyhanlı saldırısını yapanlarda olduğu gibi,
önce onlarca vatandaşımız can vermekte, o saldırı gerçekleşmekte, sonra o teröristler
yakalanabilmektedir.
AKP iktidarları
döneminde, başta hırsızlık, uyuşturucu kullanımı, uyuşturucu üretimi ve
uyuşturucu ticareti, kaçakçılık, kadına karşı şiddet, çocuklara karşı şiddet ve
cinsel istismar suçları patlamıştır. Bu suçlarla mücadelede İçişleri Bakanlığı
maalesef yetersiz kalmıştır. Bu suçlarla mücadele noktasında birtakım sosyal
tedbirler, polisiye tedbirler ve ceza hükümleri birlikte ele alınmalı ve toplum
bu suçlardan ve suçlulardan muhakkak korunmalıdır.
Tabii, AKP
iktidarlarının bu konudaki başarısızlığının bir sebebi daha var. AKP,
uyguladığı yanlış iç politika, yanlış ekonomik politika ve yanlış dış
politikadan dolayı sokağa çıkamaz hâle gelmiştir. Bugün, Sayın Başbakan bir
üniversiteye gidecekse önce oraya binlerce polis sevk edilmekte, arkasından,
Sayın Başbakan üniversiteye gidebilmektedir. Yine, Sayın Başbakanın yurt içi
gezilerinde de durum farklı değildir. 30 Kasım – 1 Aralık tarihlerinde Sayın
Başbakanım Muğla’ya gelmiştir. Bu programda Muğla polisinin korumasını yetersiz
bulan iktidar, değişik illerden yüzlerce polisi Muğla’ya sevk etmiştir. Bugün
de aynı durum Antalya’da yaşanmaktadır, geçen hafta da Trakya’da yaşanmıştır.
Hâlbuki, Muğla’daki polis ve jandarma, Muğla’da güvenliği normal zamanda pekâlâ
sağlayabilmektedir. Yazın Muğla’nın nüfusu 3-4 milyona ulaştığında bile
Muğla’ya ilave güvenlik gücü sevk edilmemektedir. Eğer sokağa çıkmaktan
korkuyorsanız, abartılı güvenlik tedbirleriyle vatandaşı canından
bezdireceğinize, yerinizde oturun. Tabii, polisi bu şekilde, esas işinden,
suçla, suçluyla mücadeleden uzaklaştırırsanız, polisi sadece Sayın Başbakanı ve
Hükûmet üyelerini korumakla görevlendirirseniz suçlar artar, suçlular da elini
kolunu sallayarak sokakta gezer. Suç ve suçluyla mücadele etmek için, polisi
asli işinde kullanmak lazım. Başbakanı korumak, Hükûmet üyelerini korumak
polisin asli işi olmaktan çıkmalı. Vatandaştan korkan bir iktidarın iktidar
olarak devam etmesi de zaten mümkün değildir.
AKP iktidarı, bir
de hak arayanlardan çok korkmaktadır. Hakkını arayan memura, işçiye, köylüye,
Yatağan’da, Milas’ta özelleştirmeye karşı çıkan işçilerimize çok sert
davranmaktadır. Yatağan’da, Milas’ta özelleştirmeye karşı direnen işçilerimiz
başka yerlerde özelleştirme sonucu yaşananları biliyorlar, kendilerinin ve
yörenin özelleştirmeden göreceği zararları biliyorlar.
Sayın Bakan,
lütfen, onlara karşı orantısız güç kullanmayın, onların kimseye zarar verme
niyetleri yok, sadece haklarını korumaya çalışıyorlar.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; uygulanan yanlış Suriye politikası sonucu ülkemize
sayısını kimsenin tam olarak bilemediği binlerce Suriyeli geldi. Bunların ne
kadarı mülteci kamplarında kalıyor? Mülteci kampları dışında ülkemizin
neresinde ne kadar Suriyeli yaşamaktadır? Bu Suriyeliler bulundukları yerlerde
ne iş yaparlar, ne yerler, ne içerler, nasıl geçinirler? Gerçekten, devletimiz
bunların oluşturduğu güvenlik zafiyetinin farkında mıdır, bundan haberdar
mıdır? AKP ne kadar Suriyeli mülteciyi Türk vatandaşı yapmıştır? Türk vatandaşı
yapılan Suriyeli mülteciler hangi özelliklerinden dolayı vatandaş
yapılmışlardır? Suriyeli mültecilerin seçime kadar vatandaş yapılacağı doğru
mudur? Elinde Türkiye Cumhuriyeti nüfus cüzdanıyla dolaştığı iddia edilen
Suriyeli mültecilere vatandaşlık verdiniz mi, verdiniz de bunları bizden mi
gizliyorsunuz, yoksa birileri Suriyeli mültecilere sahte nüfus cüzdanı mı
vermektedir? Bunlar gerçekten toplumumuzu tedirgin eden sorular. Ben milletimiz
adına bu soruları soruyorum ve inşallah, sizden cevabını da bekliyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sayın Bakanın Bütçe ve Plan Komisyonunda yaptığı
sunumda da görüldüğü gibi, özel güvenlik personeli sayısı son yıllarda çok
arttı, bugün itibarıyla özel güvenlik personeli sayısı devletimizin istihdam
ettiği polis sayısını geçmiş bulunmaktadır. Bir o kadar da özel güvenlik
eğitimi almış sertifikalı insan bu sektörde iş beklemektedir.
Değerli
arkadaşlar, özel güvenlik yeni bir sosyal yara olmadan bu konunun masaya
yatırılması ve ciddi tedbirler alınması gerekmektedir. Eğer vakit geçmeden bu
konuda ciddi bir düzenleme yapılmazsa sonuç çok vahim olacaktır.
Özel güvenlik
görevlisi olarak çalışan vatandaşlarımızın çoğunluğu sendikasız, iş güvencesi
olmadan, ucuz güvenlik sağlamak için asgari ücretle çalıştırılmaktadır.
Yine, birçok
kurum, güvenlik sektöründe tecrübeyi, mesleki birikimi yok sayarak ancak belli
yaşın altındaki genç personeli istihdam etmektedir. Bu sektörde çalışan
gençlerimiz belli bir yaşın üzerine çıktıktan sonra ne iş yapacaklar, evlerine
nasıl ekmek götürecekler? Vakit varken bu konuda eğitim, istihdam, kontenjan
bir sisteme bağlanmalı, bu sahada bir insan planlaması mutlaka yapılmalıdır ve
her kurumun belli oranda tecrübeli eleman istihdamı zorunlu hâle
getirilmelidir. Ayrıca, asgari ücretli özel güvenlik görevlisi istihdamı
yapılmamalıdır. Güvenlik, ucuz hizmet alanı olmaktan çıkarılmalıdır.
Sahil güvenlik
güçlendirilmeli ve sahillerimizdeki, insan kaçakçılığı başta olmak üzere, her
türlü kaçakçılıkla yeterli mücadele yapılmalıdır.
Yine, bugün bütün
medyada yer bulan kişisel verilerin ortada gezmesi hepimiz için önemli bir
tehdittir. Sayın Başbakan diyor ki: “Devletin mahremini kimse yayınlamasın.”
İyi de Sayın
Başbakan, siz devletin ve milletin bilgilerini ortaya dökün, sonra başkalarını
suçlayın. Bu ne biçim zihniyet? Lütfen, devletin ve milletin mahremine sahip
çıkın.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; temmuz ayında çıkan torba kanunla muhtarlarımızın
maaşları bir miktar düzeltildi ancak il genel meclisi üyelerimizin ekonomik ve
sosyal hakları unutuldu, onlara da görevleriyle mütenasip bir çözüm gereklidir.
Sayın Başbakan
her gittiği yerde mülki idare amirlerinin yaptığı KÖYDES projelerinin açılışını
yapmakta ama 1’inci sınıf mülki idare amirlerinin özlük haklarını, kendileriyle
taşrada eşit şartlarda görev yapan 1’inci sınıf hâkimlerle eşitleme noktasına
gelince onları göz ardı etmektedir. Bu sorunun da muhakkak çözülmesi lazım.
Yine, temmuz
ayında çıkan torba kanunda korucuların istihdamında 55 yaş sınırı getirildi, 55
yaşını dolduran, on beş yıl hizmeti olan koruculara emeklilik hakkı verildi
ancak 55 yaşına geldiği hâlde on beş yıl hizmet şartını yerine getiremeyen
korucularımız unutuldu. Köy korucularının mağduriyetini ele alıp bunları
giderecek bir çalışmaya ihtiyaç var. Onlar, bugüne kadar, terörle mücadele konusunda
çok önemli görevler yaptılar, bu konuda çok önemli fonksiyonlar üstlendiler.
Önümüzdeki dönemde de siz onlara daha, çok ihtiyaç duyacaksınız çünkü sözde
açılım uygulamalarınızda bahar bitecek. Siz dediniz “Teröristler Türkiye’den
çekilecek, silah bırakacak.” ama böyle bir şey olmadı. Sayın Başbakanın
kendisinin de defalarca itiraf ettiği gibi, teröristlerin ancak yüzde 15’inin
yurt dışına gittiğini diğer Hükûmet yetkilileri de çeşitli platformlarda ifade
ettiler.
Yine, bu sözde
açılım sürecinde “Her şey çok güzel olacak.” dediniz ama gelişmeler pek de öyle
gözükmemektedir. Eğer her şey güzel olacaksa PKK niye silah bırakmamakta, yurt
dışına bir kısım militanlarını götürmekte ama en önemlisi, PKK, şimdiye kadar,
otuz yıldır hiç bu kadarını yapamadığı şekilde binlerce gencimizi dağlara
çıkartmaktadır. Eğer her şey güzel olacaksa bu gençlerin dağa çıkartılmasının
gerekçesi nedir? Eğer bundan sonra hiç gürültü olmayacaksa, silahlar
konuşmayacaksa bu gençler dağda çiçek mi toplayacaklar arkadaşlar? Siz, yılanla
çuvala girilmeyeceğini ne zaman anlayacaksınız? Eğer her şey güllük gülistanlık
bir hâle geldiyse Kandil’deki yılanbaşı niye ikide birde başını kaldırıp sizi
ve ülkemizi tehdit etmektedir? Türkiye’yi Kandil’den tehdit edenlere karşı
sesinizi çıkarmayacaksınız, ondan sonra “Her şey güllük gülistanlık.”
diyeceksiniz. Böyle bir şey yok arkadaşlar.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öyle günlere geldik ki insanın inanası gelmiyor
gerçekten. Geçen gün, sosyal medyada, Sayın Bakanın bir fotoğrafını gördüm.
Yıllarca milletimize, devletimize küfreden, sanatçı geçinen bir zat ile poz
vermiş. Gerçekten çok üzüldüm çünkü Sayın Bakan, ömrü devlet hizmetinde geçmiş
bir insan, kendisine yakıştıramadığımı buradan ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; biz, bu ülkeyi yılbaşı hediyesi olarak almadık.
Ecdadımız, bu ülkeyi bize emanet etmek için yedi düvele karşı her cephede
savaştı. Ecdadın hatırasına saygı duyacaksak, ecdadımızın bize bıraktığı bu
devletin emanet olduğunun, bize miras olduğunun yani bunu birileriyle
paylaşamayacağımızın farkına varacaksak bir şeyler yapmamız lazım. Bu ülkeyi,
birileri, o ecdat, Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşı’nda ve otuz yıldır terörle
mücadelede canını veren 40 bin kardeşimiz bize emanet ettiler. Bizim görevimiz,
bu emanete sahip çıkmaktır. Bu emanete ihanet, kimsenin harcı da haddi de
değildir. Bunun herkes tarafından böyle bilinmesini istiyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
2014 bütçesinin
ülkemize, milletimize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Enver Erdem, Elâzığ Milletvekili.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Emniyet Genel
Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığının 2014 yılı bütçeleri üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, 2014 yılı bütçesi de AKP’nin daha önce yapmış olduğu 11
bütçeden farksız, hiçbir iddiası olmayan, kimsenin sorunlarını çözmeyen, rutin
bir bütçe olduğu… Her ne kadar çok farklı şeyler söylense de ekonominin iyiye
gitmediğini gösteren, emekliyi, memuru, işçiyi, asgari ücretliyi, taşeron işçisini,
4/B’liyi, 4/C’liyi memnun etmeyen, çiftçiyi yeterince desteklemeyen, büyüme
rakamları yönüyle cumhuriyet tarihi ortalamasının gerisinde kalan, işsizlik
hedeflerinde işsizimizin sorunlarını gidermeyen ve istihdamı artırmayan bir
bütçeyle karşı karşıyayız.
Bu bütçede çok
net artışın olduğu tek kalemin sosyal yardımlar olduğunu görüyoruz, o da
yaklaşık yüzde 15’ler civarında. Bu artışın da temel nedeninin, önümüzdeki
seçimlerde iktidarın fakir vatandaşlarımıza oylarının karşılığı olarak vereceği
çamaşır makinesi, buzdolabı, kömür, fasulye ve makarna harcamalarında daha
bonkör davranacağını bu kalemdeki artışlara bakarak söyleyebiliriz.
Sayıştay
Kanunu’nda yapılan değişikliklerle kamu kurum ve kuruluşlarının mali
tablolarının Sayıştayca incelenmesi sonucunda, bugün, Sayıştay Türkiye Büyük
Millet Meclisi adına denetim yapamamakta, Sayıştay raporları olmadan bütçe
kesin hesabı işlemleri görüşülüp kabul edilmektedir. Tıpkı diğer alanlarda
olduğu gibi, iktidar, denetimden kaçmakta, hesaplaşmayı daha sonraki dönemlere
veya ahirete bırakmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, 2014 yılı bütçesinin Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel
Komutanlığı çalışanlarının sorunlarını çözmek için, her ne kadar yeterli olmasa
da ben, hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Toplumun huzur ve
güvenliğinin sağlanması, vatandaşların temel hak ve hürriyetlerinin korunması,
devlet otoritesinin sağlanması ve kanun hâkimiyetinin tesisi gibi birçok görevi
üstlenen güvenlik güçlerimizin çok zor şartlar içerisinde görevlerini yerine getirirken
karşılaştıkları sorunların ortadan kaldırılarak rahat ve huzurlu bir ortamda
görevlerini yerine getirebilmeleri mutlaka sağlanmalıdır. Bugün, polis
memurundan emniyet müdürüne kadar her statü ve rütbede çalışan, sayıları 250
bini bulan emniyet personeli ile sayıları 60 bin civarında olan Jandarma Genel
Komutanlığı personelinin her rütbesinde çalışanların ayrı ayrı sorunlarının
olduğunu bilmekteyiz. Güvenlik hizmetleri sınıfındaki kamu görevlilerinin
sorunlarının çözülmesi yerine sürekli ötelenmesi ve göz ardı edilmesi bu
sorunları devasa boyutlara ulaştırmış ve içinden çıkılmaz bir hâle getirmiştir.
Güvenlik kuvvetlerimiz, bir taraftan “süreç” denen gayriyasal, akıl ve mantık
dışı uygulamalar nedeniyle yasal görevlerinden uzaklaştırılmakta, bir taraftan
iktidarın yanlış uygulamaları, yönetim hataları nedeniyle yasal sınırlarını
zorlamaya ve aşmaya teşvik edilmektedir; diğer yandan da özlük hakları, sosyal
hakları, emeklilik hakları, çalışma şartlarıyla ilgili sorunlarla uğraşmak
zorunda bırakılmaktadır.
Bugün emniyet
teşkilatında çalışan polis memurundan emniyet müdürüne kadar her rütbedeki
görevlinin ayrı ayrı sorunlarının olduğunu bizler de biliyoruz, sizler de
biliyorsunuz. Bu sorunların çözümü için bizler kanun teklifleri, soru
önergeleri, araştırma önergeleri veriyoruz, her fırsatta bunları soruyoruz;
sizler de Sayın Başbakan başta olmak üzere her seçim öncesi söz veriyorsunuz,
“Sorunları çözeceğiz.” diyorsunuz ama bir türlü çözmüyorsunuz.
En son Sayın
İçişleri Bakanımızın gazetelere yansıyan beyanatları oldu, “Bazı düzenlemeler
yapacağız. Üzerinde çalışıyoruz. Polisin emekli maaşlarını düzelteceğiz.”
diyorsunuz. Eğer polisin sorunlarını çözme konusunda gerçekten samimiyseniz şu
soruları açık ve net olarak lütfen cevaplandırınız Sayın Bakanım. Biraz sonra
kürsüden konuştuğunuzda, 250 bin polis sizin buradaki konuşmanızı takip edecek
ve şu ana kadar vermiş olduğunuz sözlere nasıl bir cevap vereceğinizi, neler
söyleyeceğinizi gerçekten buradan duymak istiyor.
Değerli
milletvekilleri, hepimizin değer yargıları, inançları, kültürleri birbirinin
benzeri, aynısı. Şimdi, verilen daha önceki sözlerin yerine getirilmediğini
düşündüğümüz zaman, bizim kültürümüzde söz vermenin önemli bir iş olduğunu
herkes bilmekte. Dolayısıyla sadece oylarını almak için vaatte bulunma yerine,
şu kürsüden benim sayacağım bu sorulardan hangisini yerine getirebiliyorsanız
lütfen buradan seslendirirseniz 250 bin polis bir miktar rahat etmiş olacaktır.
Öncelikle, Sayın
Bakanım, yüzde 90’ı üniversite mezunu olan polislerimize 3.600 ek göstergeyi
verecek misiniz, vermeyecek misiniz? Defaatle bu konuda söz verdiniz.
Polisin fazla
çalışmasının gerçek karşılığını verecek misiniz? Polisin fazla çalışması derken
dünya uygulamalarında, gelişmiş ülkelerde maaşlarına yakın ücretlerin fazla
çalışma olarak ödendiği düşünüldüğü zaman, tabii, bizim vermiş olduğumuz 100
lira, 150 lira rakamı polisin fazla çalışmasının karşılığı elbette değildir.
Polisimizi emekli
olduğu zaman insanca yaşayabileceği emekli maaşına kavuşturacak mısınız? Sayın
Bakanım, sizin de açıklamalarınız var geçmişte de şimdi de, Sayın Başbakanın da
bu konuda defaatle açıklamaları var. Polisler emekli oldukları zaman çoluk
çocuğunu geçindireceği, kirasını vereceği bir maaşa sahip olmadığı için emekli
olamamaktadırlar. Dolayısıyla, bunu düzeltecek misiniz? Buradan bu insanlara,
lütfen, gelin cevabını verin.
Emniyet
teşkilatında birimler arası maaş farklarını giderecek misiniz? Hassasta,
asayişte, trafikte, karakolda çalışan polisler ile istihbarat, terör,
Başbakanlık koruma gibi birimler arasında bin liraya varan maaş farklarını
giderecek misiniz? Emniyet müdürleri arasında maaş farkları mevcut. Bunlar
statüye ve makama bağlı olarak ayrı ayrı ödendiği için, 1.500 civarındaki
emniyet müdüründen sadece 100-150 tanesi makamlarına bağlı tazminattan istifade
edebildiği için diğer emniyet müdürleri bu konuda mağdur edilmektedir. Yine
başpolis ve kıdemli başpolislerin yaşadıkları statü sorunlarını ortadan
kaldıracak mısınız, kaldırmayacak mısınız? Bunları lütfen buradan açıklayın.
Değerli
milletvekilleri, güvenlik güçlerimizin karşılaştıkları sorunlar sadece bu
sorunlar da değildir. Adına “barış”, “çözüm”, “açılım”, “çekilme” denilen süreç
maalesef bölgeden devletin, askerin, polisin çekilmesi veya karargâhlarının
dışına çıkamamaları sonucunu doğurmuştur. “Çözüm” denen süreç, devletin
çözülmesi, milletin dağılması sonucunu doğuracak gelişmeleri ortaya çıkarmaya
başlamıştır. Bölgede moral üstünlük bölücü örgüte geçmiş durumdadır. Bölgede
asker ve polisin üzerinde, çok ciddi “Barışı provoke etmeyin.” baskısı
oluşturulmuştur. Asker ve polis, bırakın operasyon yapmayı kanuni görevlerini
dahi yerine getirememektedirler. Nusaybin’de askerî konvoya teröristlerin
yapmış olduğu roketli ve ağır silahlı saldırıya “Meşru müdafaa çerçevesinde
cevap verilmiştir.” şeklinde açıklamada bulunan Genelkurmay Başkanlığı, Türk
tarihinin en âciz ve en utanç verici açıklamasıyla tarihe geçmiştir.
Peki, bölücü
örgüt ne yapıyor? Var olma gerekçesi olan terör yapıyor, propagandasını
yapıyor, köy korucularını şehit ediyor, şehirleri yakıp yıkıyor, evleri
basıyor, bombalıyor, kurdukları asayiş timleriyle denetimler yapıyor; vali,
kaymakamlar atıyor, bölgedeki ekonomiyi kontrol ediyor, PKK mahkemelerini
kurmuş çalıştırıyor; kısacası paralel devlet yapılanmasıyla KCK bölgeyi idare
ediyor. Sayın Başbakan ve Sayın İçişleri Bakanı “Paralel devlete izin
vermeyiz.” diyorlar ama sadece sözde kalıyor. Uygulamada, Türkiye Cumhuriyeti
yasalarının işlemediği, sadece PKK’nın kurallarının yürürlükte olduğu bir bölge
oluşturuluyor.
Defalarca ifade
ettik, sağır sultan bile duydu, bir tek AKP milletvekilleri olarak sizler
duymadınız. Bu süreç, masum bir süreç değildir. Bu süreç, devlet içinden başka
bir devlet, millet içerisinden başka bir millet, bayrak içerisinden başka bir
bayrak, vatan içinden başka bir vatan çıkarma projesidir. Adım adım, aşama
aşama dört parçalı bağımsız Kürdistan kurma projesidir, terörist elebaşlarından
Karayılan’ın ifadesiyle “Bağımsız Kürdistan’a savaşsız gitmenin adıdır.” Bu
proje, AKP iktidarının yaptığı yasal düzenlemelerle oluşturulan, vatanımızın ve
milletimizin birliği ve beraberliğine ipotek koyan, Diyarbakır rezaleti
esnasında da resmen ismi koyulan, faturasını ise milletçe çekeceğimiz utanç
vesikası bir projenin adıdır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, yaptığınız
bu düzenlemeler ülkeyi böler diyoruz, sizler ise “Düzenlemeleri yaptık, ülke
bölünmedi, bölünmüyor.” diyorsunuz; farkında değilsiniz, gaflet
içerisindesiniz. Ülkenin millî eğitimini de bölerek son darbeyi vurma
telaşındasınız.
Değerli
milletvekilleri, Oslo’da MİT ve PKK arasında yapılan görüşmelerde söz verilen
bütün hususların birer birer hayata geçirildiğine hep beraber şahit oluyoruz.
Oslo’da imzalanan ihanet belgesinde yer alan, federasyon, özerklik, olmazsa
yerel yönetimlerin güçlendirilmesi talebini iktidarınızın oylarıyla Büyükşehir
Belediyesi Kanunu düzenlemesiyle karşıladınız. Kürtçenin ikinci resmî dil
yapılması, ana dilde eğitim taleplerini de ana dilde savunma düzenlemesi, TRT
Şeş, Kürtçenin kurslarda öğretilmesi, okullarda seçmeli dil olması, en son
demokratikleşme paketindeki özel okullarda ana dilde eğitim düzenlemesiyle ve
son olarak da dershanelerin kapatılarak bölgedeki eğitimin tamamen
belediyelerin kontrolüne terk edilmesi ki burada, biliyorsunuz, dershaneleri
kapatırken EDEV denilen, belediyelerin açmış olduğu, dağa aynı zamanda terörist
de gönderen yapılara buradaki eğitimi teslim ediyorsunuz. Bu düzenlemelerle,
verdiğiniz sözleri birer birer yerine getiriyorsunuz.
Oslo’da
mutabakata varılan hususlardan birisi de hakikatleri araştırma komisyonunun
kurulmasıydı. Sizler, değerli AKP milletvekilleri bu talebi de yerine
getirdiniz. Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Toplumsal Barış Yollarının
Araştırılması ve Çözüm Sürecinin Değerlendirilmesi Komisyonunu, Milliyetçi
Hareket Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisinin üye vermemesine rağmen, BDP’yi de
yol arkadaşı yapıp oluşturdunuz ve çalıştırdınız.
Değerli
milletvekilleri, Oslo’da PKK mensuplarıyla yapılan görüşmelerde kabul edildiği
söylenen, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da terörle mücadelede görev almış asker ve
polislerin savaş suçlusu olarak yargılanacağına ilişkin haberler gazetelerde
yer almaya başladı. Dün de televizyon programlarında Ergenekon’un Fırat’ın
doğusuna niye yaygınlaştırılmadığıyla ilgili programlar yapılmaya başlandı. Bu,
yandaş medyada da yer aldığına göre, yakın süre içerisinde karşılaşacağımız bir
konu olacaktır.
Tabii, şimdi bu
ifadelere, siz, AKP klasiği olarak önce şiddetle itiraz edeceksiniz,
yalanlayacaksınız. Sonra bu konunun tartışılıp, konuşulmasının doğru olacağını
söyleyeceksiniz. Daha sonra bu fikre vatandaşları ısındıracaksınız. Ondan sonra
da Meclisteki sayısal çoğunluğunuzu gerekçe gösterip her türlü düzenlemeyi
yapma yetkiniz ve gücünüz olduğunu söyleyerek hayata geçireceksiniz.
Sonuç olarak,
değerli milletvekilleri, ülkemizin ve milletimizin birlik ve beraberliğine
hizmet etmeyen, adına “süreç” denen, Oslo’da, Habur’da, oradan İmralı’ya kadar
başvurulan, millî onurumuzu ayaklar altına alan yanlış işlerle dolu politikalardan
bir an önce vazgeçilerek; gelecek seçimleri düşünen bu uygulamalar yerine,
gelecek nesilleri düşünen millî politikalar izlenmesi dileğiyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Seyfettin Yılmaz, Adana Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orman ve Su
İşleri Bakanlığı ile Orman Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, gerçekten, bütün konuşmacılar da belirtti, vatandaşlardan
alınan vergilerin nerelere harcandığının Sayıştay denetimince denetlenmesi
gerekirken ve rapor altına alınarak bu denetim yetkisinin kullanılması
gerekirken, denetim raporlarının gelmediği bu ortamda hangi bütçeyi
konuşacağız, Orman ve Su İşleri Bakanlığının hangi bütçesinden bahsedeceğiz?
Ben örnek olsun diye bir iki tane soracağım.
Mesela, Su
Yönetimi Genel Müdürlüğünüzde, Sayın Bakan, 1,5 trilyona verilen bir ihale
iptal edilip tekrar 2,5 trilyona verilerek burada kamunun zarara uğratıldığıyla
ilgili herhangi bir denetim var mıdır, herhangi bir konu var mıdır? Bunları nasıl
denetleyeceğiz, nasıl göreceğiz? Yani, bunu nasıl açığa çıkaracağız, bu
ihaleyi? Denetimin şeffaf olması gereken yerde bu denetim raporunu görmeyince,
bunun doğruluğunu nereden ortaya koyacağız? Veya Su Yönetimi Genel Müdürünüz,
her hafta sonu, yaklaşık 70’e yakın “olur”la, evi İstanbul’da olduğu için
uçakla İstanbul’a gidiyor mu? Bu gittiği süre içerisinde harcırah alıyor mu?
Yani, her hafta sonu, eğer evi oradaysa, oraya gitmek için “olur” alıp bir de
uçak parasını ve harcırahını alıyorsa bunu nasıl denetleyeceğiz? Bunları
denetlemesek olur mu? Şimdi, bunları görmemiz lazım.
ALİ ÖZ (Mersin) –
Yapmaz öyle bir şey!
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – Şimdi, ben bunları, burada birtakım iddiaları dile getirdiğim için
Orman Bakanlığı Müsteşarı 10 bin liralık tazminat davası açmış; devam edeceğim,
getirsin. Yani, ben 10 bin lirayı alın terimin hakkı olarak vermeye hazırım,
yeter ki kamunun malına zarar gelmesin.
Biz ne demişiz?
Aynı şeyi söylüyorum, biz diyoruz ki, Sayın Bakan burada, cevap versin: 10
trilyonluk yolsuzluk, zimmete para geçirme Bakanlığınızda oldu mu, olmadı mı?
Söylüyorum, açık ve net soruyorum.
İDRİS ŞAHİN
(Çankırı) – Olduysa savcılara göndersin, işine baksın. Buraya niye…
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – Evet, Bakan cevap verir Sayın Vekil.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Sen bakan mısın?
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – Oldu mu? Sayın Bakan diyor ki: “Oldu.” Ben de diyorum ki… Bakın,
değerli milletvekilleri, benim söylediğim şu: 10 trilyonluk olduğu…
İDRİS ŞAHİN
(Çankırı) – Varsa savcılığa versin.
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – …ortaya çıkan bu konuyla ilgili, burada, genel müdürlerin harcama
yetkilisi olarak imzası var mıdır yok mudur? Sorduğum soru net, bu soruyu
soruyorum: Harcama yetkilisi olarak genel müdürlerinizin imzası var mıdır yok
mudur? Evet, bu 10 trilyonluk zimmete para geçirmede harcama yetkilisi olarak
genel müdürün imzası var, harcama yetkilisi olarak. Burada bir ihmal vardır.
Şimdi, sayın
milletvekili veya Sayın Bakan, siz, ormanda, dağda, binlerce hektar alanda iki
tane ağaç kesildi diye -bakın, iki tane ağaç kesildi binlerce ağacın içinde-
ta, oradaki işçiden başlıyorsunuz, orman muhafaza memuru, orman işletme şefi,
orman işletme müdürü, orman bölge müdürüne kadar soruşturma açıyorsunuz,
mahkemeye veriyorsunuz. Veya 250 metrekare, bir yerde iznin dışında aşım oldu
diye -oradaki muhafaza memurundan başlıyorsunuz, imzası olmadığı hâlde, parafı
var diye bölge müdürüne kadar- 46 kişiyi yargılıyorsunuz. Biz kendimizi mahkeme
yerine koymuyoruz ama 10 trilyonluk yolsuzluk var mıdır, yok mudur? Var. Burada
ihmal de olsa, bu ihmali görmeyen genel müdürü müsteşar yapamazsınız, bizim
görüşümüz bu. Bununla ilgili de mahkemede gideriz, bunları ifade ederiz, aslan
gibi de savunmamızı veririz Sayın Bakan. Bunlarla falan da, 10 milyarlık
tazminatla falan da bunlardan geri durmayız.
Şimdi, yine,
bakın, burada dile getirdim, önüne gelene müfettiş gönderiyorsun. Benimle
ilgili 10 tane- iki buçuk yıldır- müfettişlerin biri geliyor biri gidiyor, biri
geliyor biri gidiyor, daha da bekliyorum.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Bölge Müdürü olduğun için
geliyorlar.
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – Evet, gelsin.
Şimdi, ben
buradan vicdanlara sesleniyorum: Ya, diyorum ki: Gelibolu’da…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Biraz da kendinize müfettiş göndersenize!
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – Bakın, diyorum ki: Gelibolu’da…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sizi İçişleri Bakanına havale ediyorum!
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – Gelibolu’da Tarihî Millî Park simülasyon merkezinde, şehitlerimizin
hatırası olan yerde, siz, kitabınızda yolsuzluğu belirtiyorsunuz, yolsuzluğu.
Bu, Yüce Divanlık. Sizi Yüce Divana göndereceğim Sayın Bakan, müfettişe değil.
Allah bu iktidarı bize nasip edecek, o Yüce Divanda hesap vereceksiniz, çok
açık söylüyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir)
– Bomba uzmanı zaten Veysel Bey! Değerli bir bomba uzmanı!
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – Evet, şimdi, burada, kitapta müsteşar muavini kendisi itiraf
ediyor: “Bir firma ihaleyi kazandı ama biz davayı kazanan firmanın paralarını,
masraflarını verdik.” diyor -“Verdi.” diyor, “Müteahhit sağ olsun.” diyor-
“Yetmedi, kâr mahrumiyeti istedi.” diyor, kâr mahrumiyeti. Yani “Kârımı da
verin bu ihaleden dolayı.” diyor. Şimdi, onun üzerine ne oluyor? Onlar da
veriliyor, adam, davayı kazanan firma ihaleden çekiliyor ve diğer firma devam
ediyor.
Ne oluyor sayın
milletvekilleri? 58 trilyona çıkan iş 80 trilyona bitiyor ve burada sözleşmede
olmamasına rağmen, şartnamede olmamasına rağmen elektrik malzeme ve ses
düzeyiyle ilgili hak edişlerin imzalanması için komisyona baskı yapılıyor.
Komisyon diyor ki: “Bunlar şartnamede ve sözleşmede yok, biz imzalayamayız.” Ne
yapıyor bu sefer? Komisyon değiştiriliyor; komisyon üyelerinden 1 tanesinin
tayini Van’a çıkıyor, 1 tanesi istifa ediyor.
E şimdi biz
bunları dile getirmeyecek miyiz? Rapor yok, bu bilgiler ortada. Şimdi her şeye
müfettiş gönderiyorsunuz. Bunu bir senedir dile getiriyoruz, niye
göndermiyorsunuz müfettiş? Niye müfettiş göndermiyorsunuz?
ALİ ÖZ (Mersin) –
AKP’li, AKP’li.
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – Şimdi, siz denetim hususlarını saklarsanız, ben bu bilgilere sağdan
soldan, oradan buradan hafiye gibi, dedektif gibi –benim görevim mi- ulaşmaya
çalışacağım, bunları ortaya koyacağım, dava açacaksınız, şunu yapacaksınız,
bunu yapacaksınız… Çıkarın bunları, açık açık belgeleri ortaya koyun, getirin
-şu destansı merkezin, şehitlerimizin ruhunu incitmeyelim o Çanakkale’de- o
ihaleyi baştan başa şu Meclisin önüne bir koyun da bir inceleyelim bakalım
herhangi bir şey var mı, yok mu.
Evet, sayın
milletvekilleri, Sayıştay raporlarıyla girdik ama gerçekten bugün küresel
ısınma ve iklim değişikliği dünyamızı tehdit eden en önemli tehlikedir. Küresel
ısınma ve iklim değişikliğinin dünyayı tehdit ettiği bu ortamda bununla
mücadele açısından en önemli yapılması gereken, orman varlığımızın korunması ve
orman varlığımızın artırılmasıdır. Bunun bilincinde olan Orman Genel Müdürlüğü,
ormancılık teşkilatı yüz yetmiş dört yıldır özveriyle gerçekten çok önemli
çalışmalara imza atmıştır. Örneğin, İstanbul’un yüzde 50’sinin su ihtiyacını
karşılayan Terkos kumul ağaçlandırması, Ankara’yı çepeçevre saran 50-55 bin
hektarlık yeşil kuşak ağaçlandırması, Adana Akyatan kumul ağaçlandırması,
Antalya Belek kumul ağaçlandırması, Pozantı, Ulukışla, Çakıt erozyon projeleri,
gerçekten, bunun gibi yüzlerce devasa projeler Türk ormancısının alın teridir,
emeğidir. Bu çalışmalar yüz yetmiş beş yıldır yapılıyor ama biraz sonra Sayın
Bakan çıkacak, Türk ormancılık tarihini kendisiyle başlamış gibi bir algıyla
anlatacak ama Bakanın suçu yok. Bakın, öyle yöneticilerle çalışıyor ki şimdi,
Bakanın her açılışında “Su akar güldür güldür, Veysel Hoca akıtır suları paldır
paldır…”
OKTAY VURAL
(İzmir) – Gözleri fıldır fıldır!
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) - “…ormanları korur.” bilmem ne gibi şiirler okutulduğu zaman bizim
Sayın Bakan sanıyor ki Orman Bakanlığı tarihi benimle başladı, Orman
Bakanlığının tarihini ben yazdım.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Zaten daha önce orman nedir bilmezdi millet ya!
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) - Şimdi, çıkacak “İşte, fidanlıkları şu yaptık, ağaçlandırmayı bu
yaptık.” Ya, Allah rızası için ben buradan soruyorum: Fidanlıklar sizin Hükûmet
döneminizde kapatıldı mı, kapatılmadı mı?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Kapattılar.
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) - Niye kapattınız fidanlıkları? Şimdi, açıyorsunuz. Şimdi, yeniden
açtılar. Niye kapattınız? Siz kapattınız. Fidanlıkları sattılar. Baktılar
olmuyor, yeniden açtılar.
Ya, ben 1992
yılında Ankara’da Orman İşletme Şefliği ve Orman İşletme Müdürlüğü yaparken
17-18 tane fidanlık vardı. Bir de diyor ki “İSKİ Genel Müdürüyken ben fidan
bulamıyordum.” Ben işletme şefiyken binlerce fidanı belediyeye, okullara sadece
şeflik olarak; öyle törenlerle değil, otobanlara resimler asarak değil,
televizyonlardan, gazetelerden reklamlar vererek değil, sadece şef olarak
binlerce, yüz binlerce, milyonlarca fidanı okullara, belediyelere elden
dağıttık. 14 tane, 15 tane… Arkanızda Ağaçlandırma Genel Müdürü, Çölleşme Genel
Müdürü var, gösterin.
Neyse, zaman
daralıyor, ben şunu diyeceğim: Bakın, bugün küresel ısınmanın karşısında
ormanlar olduğunu söyledik. Orman mühendislerimiz iş bulamıyorlar, orman
mühendislerimizin kadroya geçmesi lazım. 5 milyon hektar genç ormanımız var.
Her yıl 1 milyon 200 bin hektar genç ormanların bakımı gerekiyor. İşte, Kyoto
Protokolü’ne taraf olduk. Kyoto Protokolü’nden milyarlarca dolar yatırım
yapacakken… Bu orman mühendislerini işe başlatmamız gerekiyor, açık ve net
söylüyorum. Bu pazartesi günü eylem yapıyor genç orman mühendisi arkadaşlarım.
Allah rızası için, bir dinle bakalım şu orman mühendislerini ya,
“Ulaşamıyoruz.” diyorlar, bize geliyorlar. Bir dinle bunların şeylerini de bir
alalım, şu kadar çalışma yapacağız.
Yine, gerçekten,
her yıl ortalama 2 bine yakın yangın çıkmakta, yaklaşık 8 bin ile 10 bin hektar
arasında da orman alanımız yanmaktadır. Ben burada tüm ormancı çalışanlarına,
yangınlarla mücadelede gösterdikleri özveriden dolayı hepsine teşekkür
ediyorum. Bu uğurda, 108 meslektaşımız ormanları korumak için, orman
yangınlarıyla mücadelede şehit olmuştur. Hepsine Allah’tan rahmet diliyorum.
Beş ay yirmi
dokuz gün bu geçici işçiler çalışıyor Sayın Bakan, bu kadar iş var.
Rehabilitasyon var, ağaç dikimi var, ormanların bakımı var. Beş ay yirmi dokuz
gün çalışan bu geçici işçileri kadroya alsanız ne olur? Bunlar altı ay bir gün
ne yiyecekler, ne içecekler ey iktidar partisi, ey Hükûmet? Bunları kadroya
almak için bir çalışma yapın Sayın Bakan.
Şimdi, tabii,
Sayın Bakan, Komisyonda yaptığımız görüşmede dedi ki… Gazi yerleşkesini hepiniz
biliyorsunuz, bununla ilgili verilen mücadele de ortada. Burada çok açık ve net
bir şekilde dile getirdiğimizde, Sayın Bakan “Ya, burada bir tane bile ağaç
kesilmeyecek.” dedi. CHP milletvekilleri, MHP milletvekilleri, bütün partilerin
milletvekilleri sorduğunda bunu dedi. Şimdi bakın burada, şurayı görüyorsunuz,
on binlerce ağaç, başkanlık sarayı, buyurun.
ALİ ÖZ (Mersin) –
Yeni ağaçlar dikmişler!
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – Bütün ağaçlar kesildi. Ondan sonra da “Siz Bakanın yalan
söylediğini mi söylüyorsunuz” diyor. Biz söylemiyoruz. Biz söylüyor muyuz
“Bakan yalan söylüyor.” diye? Ben söylemem, Türkiye Cumhuriyeti hükûmetlerinin
bakanına yalan söylemeyi yakıştıramam
ama tutanaklar ortada, realite ortada.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Kendi kendilerini yalanlıyorlar.
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – Şimdi, bakın, yine çıkıp “Aslan ormancılar, kaplan ormancılar,
fedakâr ormancılar; biz sizin haklarınızı yedirmeyeceğiz. Sizin idare
binalarınızı ve sosyal tesislerinizi yapmadan, lojmanlarınızı yapmadan sizleri
yerinizden yurdunuzdan etmeyeceğiz.” diye söyleyen Bakan ve onun Genel Müdürü,
çıktığı her ortamda bunu söylediler. Peki ne oldu, ne oldu şu anda?
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) – Saray yaptılar, saray.
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – Şimdi, saray bitmek üzere.
Orman Genel
Müdürlüğünün o fedakâr çalışanları var ya, biraz sonra anlatacak Bakan “Aslan
ormancılar, kaplan ormancılar.” diye, bu fedakâr çalışanların hepsi yersiz
yurtsuz bırakıldı, çil yavrusu gibi dağıttılar.
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) – 2/B’ler ne oldu, 2/B’ler?
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – Kimi orada, kimi burada, soğuk yerlerde, masaları olmayan yerlerde
sürünerek bir yapı oluşturdular. Yetmedi, 5 Ocak tarihi itibarıyla, lojmanda
oturan 55 kişiye tebligat yapılıyor.
Sayın Bakan,
Allah rızası için, ben size soruyorum: Bu karda, kışta, kıyamette -hepimizin
çoluğu çocuğu var- 5 Ocak tarihine kadar o lojmanları boşaltmayı vicdanınızın
neresine sığdırabiliyorsunuz? Nereye gidecek orada oturanlar?
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) – “Var mı?” diye sor.
MUSA ÇAM (İzmir)
– Kara vicdanlı, kara vicdanlı!
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – Şimdi -zaman yetmiyor- Orman Mühendisleri Odasını vesayet altına
alıyor Sayın Bakan. İhtilal döneminde, 1983 yılında çıkarılan ama ihtilal
hükûmetinin bile uygulamaya cesaret edemediği yapıyı Bakanlar Kurulu kararıyla
Sayın Orman Bakanı yaptı.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Aynı yolun yolcusu.
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – Buradan soruyorum: Amaç, Orman Mühendisleri Odasını ele geçirmek
ama Orman Mühendisleri Odası, orman mühendisleri sizin bu uygulamalarınıza
destek vermeyecektir, ele geçiremeyeceksiniz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – 2 tane müfettiş göndermiş odaya, hiç duydunuz mu böyle bir şeyi?
(MHP sıralarından alkışlar)
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) – Seçimler var diye gönderiyor, seçimler yaklaştı ya
denetleyecekler, bütün kurumları denetleyecekler.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Öteki odaların da kararnamesi geliyor, sade o değil.
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) – Sivil toplum örgütü yok, diktatörlüğe devam, faşizme devam.
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – Sayın Başkan, Muharrem Bey yerine iki dakika alabilir miyim?
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Borç alıyor.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Veriyor, veriyor.
BAŞKAN – Tamam.
Evet, Sayın
Varlı’nın yerine iki dakika süre veriyorum.
Buyurun.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Devam et kardeşim, devam et.
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, ileri demokrasiden bahsediyoruz. Adalet
ve Kalkınma Partisinin grup başkan vekilleri çıktığında ileri demokrasiden
bahsediyor. Ya, Orman Mühendisleri Odasının siz neresinde varsınız Sayın Bakan?
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Tepesinde!
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – Benden çekiliyor -ben orman mühendisiyim, 4 tane de Mecliste orman
mühendisi var- orman mühendisinin aidatlarıyla, kendi çalışmalarından elde ettikleri
gelirlerle… Orman Bakanlığından 1 kuruşluk destek yok. Odalar, biliyorsunuz,
seçilirken denetim organlarını da…
İDRİS ŞAHİN
(Çankırı) – Genel Müdüre bakarak konuşun.
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – Size bakıyorum Sayın Genel Müdürüm.
...TMMOB denetim
organlarını da ve kendi denetim organlarını da, denetim organlarını seçiyorlar.
Allah rızası için, hangi ileri demokrasiden bahsediyorsun? Susturamadın. Tabii,
bunları yazıyor, alıştı ya Sayın Bakan kendine şiir döşeyen, methiyeler
döşeyen… Şimdi, bütün, kendine yakın, yandaş sendika elemanlarına talimat
vermiş. Ocak ve şubat aylarında orman mühendisleri odası seçimi var. Şu anda
benim bölgem olan Adana Bölge Müdürlüğü de dâhil olmak üzere, Mersin, Maraş,
Urfa bölge müdürlükleri bir araya geliyor, Bakan adına “Orman mühendisleri
odasını nasıl alırız?” diye çalışma içerisinde oluyorlar.
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) – Baskı ve zulme hayır!
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) - Ben şunu size açık ve net söylüyorum: Orman mühendisleri onurlu
duruş sergilerler, hiçbir baskıya ve dayatmaya da boyun eğmezler. Şubat ayında
da göreceğiz, bütün baskılara rağmen alamayacaksınız. 2 tane müfettiş gönderdi.
Orman Mühendisleri Odasında, şu anda, 2 tane müfettiş 7 Şubata kadar inceleme
yapacak. Niye? Çünkü, şube seçimleri var, “Baskıyı ortaya koyabilir miyim?”
diye.
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) – Padişahlığa hayır!
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) - Bir de yöremle ilgili bir şey söylüyorum: Bakın, bu Meclisten, yaylalarla ilgili
–şimdi, telefon geldiği için söylüyorum- yasa çıktı, yönetmelikler çıktı; iki
senedir uygulanmıyor Sayın Bakan. Bırakın artık şu reklam yapmayı, Başbakanı
ağırlamayı, bizim şeflerle açtığımız yerleri törenlerle açıp insanları buraya
toplamayı bırakın da şu yönetmeliği bir an önce uygulayın. Adana’da,
Osmaniye’de, Tekir’de, yaylalık yerlerde, millet, orada çalışanlara baskı
yapıyor; diyorlar ki: Kış geçmiş, evlerini tamir ettirecekler. “Yasa çıktı,
yönetmelik çıktı, şunun gereğini yapın da bir an önce halledin.” Bunu bari
söyleyeyim.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEYFETTİN YILMAZ
(Devamla) – Ben hepinize çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına son konuşmacı Muharrem Varlı, Adana Milletvekili.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orman ve Su
İşleri Bakanlığı, Devlet Su işleri Genel Müdürlüğü, Su Enstitüsü ve Meteoroloji
Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerinde söz aldım. Tabii, Sayıştay raporlarının
olmadığı bir bütçeyi görüşüyoruz. Bunun da ne kadar doğru olduğunu hem
milletimizin hem de sizlerin vicdanına bırakarak hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi, birkaç gün
önce, Ankara’nın bütün caddelerinde, bütün otobanlarda, bütün televizyonlarda, efendim
“113 dev eser.” Yahu, bu 113 dev eser neymiş diye bir bakayım dedim, baktım,
inceledim şöyle. Bir tanesi orman kulübesi. Ne kadar büyük bir eser, değil mi!
Bir tanesi, Adana’da su kanalının etrafında çocuklar girmesin, düşmesin diye
döşenen demir korumalıklar. Bir tanesi, bir ev yapılmış, o. Yahu, Allah’tan
korkun!
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) – Tuvaletleri de söyle!
MUHARREM VARLI
(Devamla) – Şimdi, insan bu kadar…
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) – Çekemiyorsunuz siz!
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) – Çakmak doldurma tesisi!
MUHARREM VARLI
(Devamla) - Bakın, bu ülkede taş üstüne taş koyan, bu ülkeye hizmet için
elinden geleni yapana saygı duyarız, Allah razı olsun deriz, hizmete hiçbir
zaman için karşı gelmeyiz ama hizmeti yaparken biraz mütevazı olun ya! Müslüman
mütevazı olur, Müslüman bu kadar şımarık hareket etmez, bu kadar kendisinden
nefret ettirecek, kendisine bu sözleri söyletecek durumda reklamla, şatafatla
iş yapmaz yani yaptığınız işi bile o kadar şatafatlı, o kadar reklamla
anlatıyorsunuz ki karşıdaki insanı âdeta tahrik ediyorsunuz, “Çıkın buraya,
bize bunları söyleyin.” diye âdeta tahrik ediyorsunuz.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Millet takdir ediyor, siz
etmeseniz de önemli değil.
MUHARREM VARLI
(Devamla) – Yani, şimdi, yapılan 113 eserin toplamı 3,5 milyar dolar; 3,5
milyar dolar.
Bakın, 1975
yılında bitmiş Keban Barajı’nın toplam maliyeti 7 milyar dolar. Yahu, siz
Keban’ı hayal bile edemediniz be! Keban’ı, Atatürk Barajı’nı hayal bile
edemediniz! Onların hidroelektrik üretimini, onların tarımsal sulamasını hayal
bile edemediniz. Hâlâ geçmiş dönemleri eleştiriyorsunuz, geçmiş dönemlerle
ilgili hiçbir şey yapılmamış kabul ediyorsunuz.
HALUK EYİDOĞAN
(İstanbul) – Dereleri kurutuyorlar.
MUHARREM VARLI
(Devamla) - Sayın Başbakanın ısrarla eleştirdiği Sayın Süleyman Demirel’in
yapmış olduğu barajlarla hâlâ Çukurova sulanıyor, Seyhan Barajı ile Aslantaş
Barajı Çukurova’yı suluyor hâlâ. Sizin yapmış olduğunuz, bizim Kozan ilçesinin
üstünde küçücük bir gölet var. Bugüne kadar hiç kimse ondan baraj diye
bahsetmedi. O, ufacık bir gölettir, sulama göletidir, herkes onu gölet olarak
bilir. Sizin yaptıklarınızın hepsi o göletten daha büyük değil ama sanki bir
Keban yapmış gibi, bir Atatürk Barajı yapmış gibi, bir GAP projesini düşünmüş,
projeyi gerçekleştirmiş gibi çıkıyorsunuz şatafatla, reklamlarla…
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) – Davullarla…
MUHARREM VARLI
(Devamla) – …davullarla, zurnalarla… Yani bu kadar olmaz ya, Müslüman biraz
mütevazı olur ya! Eğer ben Müslüman’sam biraz mütevazı olurum ya! Yapmayın bunu
ya!
Yani, şimdi,
burada dikkate alınacak bir tek eser var, Maraş’taki baraj. Burada “Baraj”
diyebileceğimiz bir tek o var. Onu da siz planlamamışsınız, siz projesini
yapmamışsınız, geçmiş yıllarda projelendirilmiş, efendim, uygulamaya konulmuş,
sizin döneminizde de bitmiş, açmışsınız, ondan sonra da “36 tane baraj yaptık.”
diyorsunuz. Ya, küçücük küçücük göletler…
Ben Ürdün’e
gitmiştim. Ürdün’de su problemi var. O, “Gor Çukuru” denilen yerde kışın bile
sebze üretiyorlar, o sebzeyi üretebilmek için de böyle küçücük küçücük göletler
yapıyorlar, kıştan yağmur sularını biriktiriyorlar, sizin yaptıklarınız ondan
farksız bir şey değil ki. Çıkmışsınız, baraj diye millete anlatıyorsunuz.
Ya tamam, hizmet
yapıyorsunuz, Allah razı olsun; emek veriyorsunuz, Allah razı olsun ama biraz
mütevazı olun, biraz mütevazı olun. Bu kadar şımarıklığın, bu kadar şatafatın,
bu kadar reklamın hiçbir anlamı yok. İnsanları bu kadar tahrik etmenin de bir
anlamı yok.
Şimdi, tabii,
burada bunları söylerken, benim lafım siyasetçilere, bundan bürokratlar filan
alınganlık göstermesinler, onlar siyasetçilerin tavırlarına göre iş yaparlar.
Bazı bürokratlar alınganlık gösteriyorlar, bizim bürokratlarla bir meselemiz
yok, bizim işimiz siyasetçilerle.
Şimdi, gelelim,
bu, sizin döneminizde açılan taş ocaklarına. Bakın, ben kendi bölgemden
biliyorum, geçmiş dönemde, yirmi beş yıl önce dikilmiş ağaçların -daha yeni
böyle gölgesine oturulacak, piknik yapılacak duruma gelmiş ağaçların- birçoğunu
yok ederek taş ocağı açıyorsunuz. Ve orada 9 tane köyün 1’inci derecede
cazibeli içme suyunu sağlayan bir alana taş ocağı ruhsatı veriyorsunuz. Ya,
Allah’tan korkar insan ya! Hem “Ağaçlandırma yapalım, bu ülkenin garantisi, bu
ülkenin nefesi, bu ülkenin oksijeni ağaçlandırma ve ormandan geçer.”
diyorsunuz, ondan sonra da yetişkin ormanları katlediyorsunuz.
İşte, Dokuztekne
köyü, Dutlupınar köyü, Hamidiye köyü, Hamdilli köyü, Yassıca köyü, İmran köyü,
Azizli köyü, bunların hepsi bu verdiğiniz taş ocaklarından etkileniyor.
Hepsinin şu anda içme suyuyla alakalı problemi var. Hepsinin evleri her gün
sallanıyor. Yine, yıllar önce DSİ’nin yapmış olduğu kanaletlerin tamamının kot
farkı ortaya çıkıyor, kotları düşüyor, dolayısıyla patlamalar oluyor, çiftçinin
en çok suya ihtiyacı olduğu dönemde kanaletler patlıyor, çiftçi tarlasını
sulayamıyor, çiftçiyi perişan ediyorsunuz, çiftçiyi sıkıntıya koyuyorsunuz.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, bunlar bizim hakikatlerimiz, bunları görmemiz lazım.
Şimdi, sulama
birlikleriyle ilgili yasa çıkarttınız, her şey yarım yamalak. Sulama
birliklerinde personelle alakalı problemleri çözemediniz. Türkiye'de birçok
kurumda çalışan sözleşmeli personeli kadroya geçirdiniz, ama sulama
birliklerinin sözleşmeli personelini ikinci sınıf vatandaşmış gibi dışarıda
bıraktınız. Yazık günah değil mi? Bunların hakkı yok muydu kadroya geçmeye? Ama
yapmadınız.
Yine, DSİ’nin o
büyük sulama kanallarına sanayi atıkları akıtılıyor veya rögarlar akıtılıyor.
Dolayısıyla, o rögarların aktığı kanaletlerin hepsinde yosunlanma oluyor,
yosunlanma olduğu için de sık sık sulama birlikleri kanaletlerin suyunu kesip
yosunlama ilacıyla mücadele yapmak zorunda kalıyorlar, yine bundan da
çiftçilerimiz mağdur oluyor, perişan oluyor. En hassas dönemde, mısırın püskül
çıkarttığı dönemde, pamuğun çiçeğe bindiği dönemde bir bakıyorsunuz su yok,
tarlayı sulayacaksınız, tarlanın başına gitmişsiniz, su kesilmiş. Ya, böyle bir
şey olur mu! Yapmayın bunları arkadaşlar!
Şimdi, drenaj
kanallarıyla ilgili… Her konuşmamda burada size söyledim Sayın Bakan. Hep
“Yapacağız.” dediniz, çıktınız buraya, hiçbir şey yok şu ana kadar.
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) – On bir yıl geçti, on bir yıl!
MUHARREM VARLI
(Devamla) – Bakın, Çukurova’nın o verimli, mümbit toprakları, arazileri
çoraklaşıyor. Allah’tan korkun ya! Yanlış sulama, yanlış gübreleme neticesinde
çoraklaşıyor, ama yer altı drenajı olsa, o drenajla o çoraklı sular çekilip üst
drenaja akıtılmış olsa o toprakların hiçbirinde çoraklaşma olmayacak ama siz
yer altı drenajları dediğimiz zaman önemsemiyorsunuz herhâlde veya bilmediğiniz
için önemsemiyorsunuz. Bilseniz, bunu yaşasanız, benim gibi çiftçi olsanız,
bilseniz anlarsınız bunları ama anlamadığınız için, bilmediğiniz için
önemsemiyorsunuz bunları.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Kuyu suyuna da para getirdiler bunlar.
MUHARREM VARLI (Devamla)
– Evet, yani o da bir tehdit unsuru olarak duruyor şu anda önümüzde, İç Anadolu
Bölgesi’nin birçok yerinde uygulanıyor, Çukurova bölgesinde de bir tehdit
unsuru olarak duruyor önümüzde. Bakalım ne zaman onu uygulamaya koyacaksınız,
Allah bilir, göreceğiz.
Şimdi, bu
Yedigöze Barajı… Bakın, Sayın Bakan -işte, az önce de söyledik- şatafatlı,
debdebeli, bir Müslümana yakışmayacak tavırlar içerisinde açılışlar yapıyor.
Yahu on bir yıldan beridir her defasında çıktığımda burada söylüyorum: Bu
Yedigöze Barajı 750 bin dönüm araziyi sulayacak. Kozan, İmamoğlu, Sarıçam,
Yüreğir ve Ceyhan ilçelerini, Adana’nın en önemli topraklarını, arazilerini
sulayacak bir baraj. Enerjiyle alakalı kısmını bitirdiniz. Peki, sulamayla
alakalı kısmını niye bitirmiyorsunuz Sayın Bakan? Ve her defasında sizin o
bölgede siyaset yapan milletvekili adaylarınız veya belediye başkanı
adaylarınız “İki yıla kadar bu suyunuz gelecek.” Kıvrıklı köyüne giderler,
Tatlıkuyu köyüne giderler, Isırganlı köyüne giderler, derler ki: “İki yıla kadar
sizin suyunuz gelecek, bu iş bitti.” On bir yıl geçti hâlâ o iki yıl bitmedi.
Siz zamanı mı durduruyorsunuz ben anlayamıyorum. On bir yıl geçti hâlâ Yedigöze
Barajı bitmedi. Yani, 750 bin dönüm arazi, 77 bin aileyi ilgilendiren bir
arazi. Ama çıkıyorsunuz, ufacık bir gölet yapıyorsunuz, “Baraj yaptık.” diye,
ondan sonra milletin karşısında, insanları böyle kandırmaya devam ediyorsunuz.
Yine, 2/B
arazileriyle alakalı… İşte, orman arazilerinin bir kısmı -az önce değerli
arkadaşım söyledi- duruyor, hâlâ yönetmelik uygulanmıyor, mart ayı son. Yakında
hazine arazilerinin satışı başlayacak. Buradan defalarca söyledim, yine
söylüyorum: Bakın, eğer bu hazine arazilerinin satış miktarında oranın bölgeyi
tanıyan insanlarından komisyon kurup makul bir fiyat oluşturmazsanız bu
tarlaları çiftçi alamaz, bu tarlaları faiz lobileri alır, bu tarlaları
insanların sırtından geçinenler alır. Çiftçi 50 dönüm tarlayı işleyerek
çoluğunun çocuğunun rızkını çıkartıyor, eğitim masraflarını karşılıyor ama siz
eğer bunu bile çiftçiye çok görürseniz, vallahi billahi, Allah esirgesin, bu
işin sonunda kan çıkar. Bunu çok dikkate alın Sayın Bakan. Çiftçi kendi
tarlasını bir başkasının almasına asla
müsaade etmez. Bunu özellikle belirtiyorum. Lütfen, bu konuda, o bölgede
yaşayan, o bölgeyi bilen, o bölgenin tarımını bilen, o bölgenin çiftçisinin
problemlerini bilen insanlardan komisyon kurdurarak bu arazilerin satışını
temin edelim. Yoksa, bu arazilerin hiçbirini çiftçi satın alamaz ve dolayısıyla
da orada hır çıkar ve Allah esirgesin, insanların ölümüne sebebiyet vermiş
olursunuz.
Bu bütçenin, her
şeye rağmen, hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sayın Bakan, kentinizde 675 bin metreküplük baraj olur mu? Su
birikintisi o ya! Vallahi billahi ya! Afyonkarahisar, bir de sizin kentiniz. Su
birikintisi ya! Keban’la Atatürk’ü ayağa düşürdüler, su birikintisi. Sayfa 40.
Bakanın kendi kenti.
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) – Kuş su içme yeri.
BAŞKAN – Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına ilk konuşmacı Erol Dora, Mardin Milletvekili.
(BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 2014 yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı kapsamında İçişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, İçişleri Bakanlığının görev tanımı ve çerçevesi, özetle,
yurttaşların mal ve can güvenliğini sağlamak olarak belirtilmiştir. Ancak,
içinde bulunduğumuz 2013 yılında yaşananlara baktığımızda, Bakanlığa bağlı
kolluk kuvvetleri, ne yazık ki vatandaşın mal ve can güvenliğini tehlikeye atan
tutum ve politikalar sergilemiştir. Uluslararası hukuk, meşru gösteri hakkının
kullanımı konusunda devletlerin negatif yükümlülüğü bulunduğunu, üçüncü
kişilere saldırı, cebir ve şiddet unsuru içermedikçe, kamu düzenini açık bir
biçimde ihlal etmedikçe şiddet içermeyen barışçıl protesto ve eylemlerin
devletlerce hiçbir şekilde engellenemeyeceğini, bu tür gösterilere kolluk
güçleriyle doğrudan müdahale edilemeyeceğini vurgular.
2103, toplantı ve
gösteri özgürlüğü açısından ihlallerin ve kısıtlamaların olağanüstü düzeylerde
yaşandığı bir yıl olmuştur. Kolluk güçlerinin barışçıl gösterilerde basınçlı
su, plastik mermi ve kimyasal gaz kullanarak şiddete başvurması önceki yıllara
oranla büyük bir artış göstermiştir.
Değerli
milletvekilleri, 2013 yılı, özellikle Gezi Parkı protestoları sürecinde
yaşananlar, düşünce ve ifade özgürlüğünün, basın, örgütlenme, toplantı ve
gösteri yapma özgürlükleri ile yakından ilişkili olduğunu ve birlikte
değerlendirilmesi gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır. Gezi Parkı
protestolarında en somut insan hakkı ihlallerinden biri, zehirli bir kimyasal
olan biber gazının binlerce kişinin üzerine pervasızca atılmış olmasıdır. Türk
Tabipleri Birliği raporlarına göre, kullanımının yasaklanması gereken bu
kimyasalın kalp, astım ve benzer hastalığı olan insanlar üzerinde ölümcül
etkisi bulunmaktadır. Ayrıca, gaza çok fazla maruz kalmak, özellikle hamile
kadın ve çocuklarda, orta ve uzun dönemde, başta kanser olmak üzere benzer
tahrip edici sonuçlara sebep olmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, demokratik protesto hakkının kullanılmasına yönelik polisin
şiddetinin yakın tarihli bir örneği de Nusaybin-Kamışlı arasına örülmek istenen
utanç duvarını protesto etmek isteyen sivil halka benzer biçimde gaz bombası
atılması ve orantısız biçimde güç kullanılması olmuştur.
30 Kasım 2013
tarihi itibarıyla, Türkiye İnsan Hakları Vakfı raporuna göre, 2013 yılında
eylemlere müdahaleler sonucu gözaltına alınan 6.447 kişiden 217’si tutuklanmış
-toplantı ve gösterilere müdahaleler sonucu doğrudan veya dolaylı olarak
ölenler 9’dur- 3.097 insan ise yaralanmıştır. Bu kapsamda 52 kişi hapis cezası
alırken 28 kişi adli veya idari para cezası almıştır, 53 etkinlik ise
yasaklanmıştır. Bunun yanında, örgütlenme faaliyetleri nedeniyle, önemli bir
kısmı KCK soruşturması olmak üzere, 2013 yılının ilk on ayında 1.280 kişi
gözaltına alınmış, bunlardan 445’i tutuklanmıştır. Bu çerçevede, Türkiye’deki
toplanma ve gösteri hakkıyla, güvenlik güçlerinin müdahalesiyle ilgili yasalar
ve bunların uygulanması konusunda Avrupa standartlarının gerisinde olduğu, 2013
Avrupa Birliği Türkiye İlerleme Raporu’nda da açıkça belirtilmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yine, 17 Kasım 2013 tarihinde Mardin Nusaybin’de polis
harekât timi tarafından açılan ateş sonucu 3 Suriye uyruklu sivil insan
hayatını kaybetmiştir. Hatay bölgesinde benzer sivil geçişler olmasına rağmen,
sivillerin hedef alındığına dair hiçbir bilgi bulunmazken son iki ay içerisinde
Rojava ile olan sınır hattında 4 sivil insanın öldürülmesi manidardır.
Son olarak,
geçtiğimiz hafta, 5 Aralık 2013 tarihinde Hakkâri’nin Yüksekova ilçesinde basın
açıklaması yapmak isteyen grubun üzerine polisin açmış olduğu ateş sonucu
Mehmet Reşit İşbilir, Veysel İşbilir ve son olarak da olayda ağır yaralanan
Bemal Tokçu adlı sivil vatandaşlar hayatlarını kaybetmişlerdir. Demokratik bir
basın açıklaması ve sonrasında yapılan yürüyüşte, antidemokratik yöntemlerle ve
ateşli silahlar kullanılarak güvenlik güçlerince müdahale yapılması kabul
edilemez. Nedeni ne olursa olsun, sivil ve silahsız yurttaşların ateşli
silahlarla taranmasının bir izahı olamaz. Barış ve çözüm süreci denilen bir
zaman diliminde yaşanan bu olayın Hükûmetçe derhâl aydınlığa kavuşturulması ve
bir daha böyle olayların yaşanmaması için en üst düzeyde tedbir alınması
gereklidir.
Değerli milletvekilleri,
elbette İçişleri Bakanlığına bağlı kolluk güçleri belirli bir mevzuata tabi
çalışabilmektedirler. Dolayısıyla, hak ihlallerinin ortaya çıkması münferit
vakalardan ziyade, bu mevzuatın kendilerine sunmuş olduğu geniş hareket
alanıyla mümkün olmaktadır.
Burada yasal
mevzuata ilişkin değinilecek ilk sorun, polisin silah kullanma yetkisinin
genişliğiyle ilgilidir. Söz konusu yetkiyi düzenleyen başlıca kanunlar, 2559
sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ile 3713 sayılı Terörle Mücadele
Kanunu’dur. Polisin silah kullanma yetkisinin genişliği, yaşam hakkı ihlali
olasılığını son derece artırmaktadır, bu nedenle sınırlandırılması gereken bir
yetkidir. Kaldı ki bu uygulama Birleşmiş Milletlerin 1990 yılında kabul ettiği
“Kolluk Kuvvetlerinin Zor ve Silah Kullanmalarına Dair Temel Prensipler”inin
9’uncu maddesine aykırıdır.
Yasal mevzuatla
ilgili ikinci önemli sorun, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu
ve Çevik Kuvvet Yönetmeliği’ne ilişkindir. Yönetmelik’te polisin zor kullanma
yetkisinin sınırlandırılmamış olması, sıklıkla ve kolaylıkla Kanun’a aykırı
ilan edilebilen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde polisin yüksek dozda şiddet
kullanmasına açıkça imkân vermektedir.
Değerli
milletvekilleri, polis teşkilatının bağımsız kurumlar yoluyla denetimi şarttır.
İdare içerisinde hâlihazırda birçok insan hakları biriminin mevcut olduğu
bilinmektedir ancak söz konusu birimler incelendiğinde bunların, Birleşmiş
Milletler Paris İlkelerinin özellikle tam bağımsızlık koşulunu karşılamadığı
görülecektir. Paris İlkelerine göre, bu tür mekanizmalar hem üyelik hem de
finansman açısından tam bağımsız olmalı ve çoğulcu bir üyelik yapısına sahip
olmalıdır. Bu kapsamda oluşturulan Türkiye İnsan Hakları Kurumu, Kurum
üyelerinin yürütme organlarınca seçiliyor olması nedeniyle bağımsız nitelikte
değildir. Zira, Avrupa Komisyonunun Türkiye 2012 İlerleme Raporu’nda da bu
Kurumun bağımsızlığı açısından Birleşmiş Milletler Paris İlkeleriyle uyumlu
olmadığı vurgulanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, İçişleri Bakanlığına bağlı bir birim olan Nüfus İdaresiyle
ilgili bir konuya da değinmeden geçmek istemiyorum. Çoğumuzun basından takip
edebildiği üzere, geçtiğimiz aylarda Ermeni bir yurttaşımızın, çocuğunu Ermeni
okuluna kaydettirmek istemesi üzerine, nüfus kayıtları sisteminde, İçişleri
Bakanlığının da doğruladığı üzere, azınlık yurttaşlarımıza gizli kodlar
verildiği ortaya çıktı. İçişleri Bakanlığının yaptığı yazılı açıklamada, Lozan
Anlaşması’nın özellikle 40, 41’inci maddelerinin uygulanması amacıyla, Millî
Eğitim Bakanlığının talebi üzerine, Osmanlı Dönemi nüfus kütüklerinde yer alan
milliyet ve ırk ifade eden bilgilerden yararlanarak “Azınlık vatandaşlarımızın
soy durumları Millî Eğitim Bakanlığına verilmektedir.” denilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, öncelikle, Lozan Anlaşması’nda gayrimüslimlere azınlık statüsü
verilirken bu azınlıkların isimleri ayrı ayrı zikredilmemiştir. Dolayısıyla “1,
2, 3” şeklinde bir kodlama Lozan’a aykırıdır.
Ayrıca, nüfus
kayıtlarında yer alan bu bilgilerin sadece Millî Eğitim Bakanlığı tarafından
kullanıldığı bilgisi, güven verici değildir. Dolayısıyla, söz konusu
yurttaşlarımızı çeşitli bakımlardan rahatsız eden bir uygulamadır.
Değerli
milletvekilleri, dönem dönem yurttaşlarımıza yönelik etnik, dinsel veya siyasal
kimliklerine göre fişlemeler, buna paralel engellemeler, kötü muameleler ve
daha vahim antidemokratik uygulamalar yaşandı ülkemizde. Bu, zaman zaman
gayrimüslimler, bazen başörtülüler, kimi zaman Kürtler, Aleviler, solcular veya
ülkücüler üzerinde uygulandı. Demokrasi kültürünü içselleştirebilmek için
hepimiz şunu kavramalıyız: Farklılıklarımızı fişlemek için değil ülkemizin bir
zenginliği ve demokrasimizi güçlendirmek için önemli bir olgu olarak
değerlendirmemiz gerektiğine inanıyoruz. Yurttaşlar arasında fişlemeye dair
hiyerarşik katmanlar oluşturmak barışı ve demokrasiyi değil, kin ve nefret
duygularını besleyecektir.
Sürem yetmeyeceği
için bütün yazdıklarımı okuyamayacağım.
Bu vesileyle,
tekrar, 2014 bütçesinin bütün ülkemize, bütün vatandaşlarımıza hayırlı olmasını
diliyor, hepinizi en kalbî duygularımla selamlıyorum.
Sağ olun. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Altan Tan, Diyarbakır
Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hayırlı günler,
hayırlı sabahlar.
Biraz önce su
değiştirildi. Sayın Bakanım, bizi o kadar gaza alıştırdınız ki bundan sonra
rica ediyoruz, sular da gazlı olsun.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Nasıl olsun?
ALTAN TAN
(Devamla) – Efendim, gazlı su olsun, daha iyi olur. Sayın Meclis Başkanına da
rica edelim.
BAŞKAN – Sayın
Tan, dikkate alınacak efendim.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Suyu Mardin’den getireyim sana, Mardin’den.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) – Değerli arkadaşlar, İçişleri Bakanlığının sorunları üzerinde on
dakikada ne kadar şey anlatılabilirse on dakikada bir şeyler arz etmeye
çalışacağım.
Tabii ki bu
geçtiğimiz birkaç yılın en önemli meselesi orantısız güç ve polis şiddeti.
Biraz evvel sevgili arkadaşım Erol Dora da bahsetti uzun uzadıya, devlet niye
bu kadar sertleşti, niye bu kadar Hükûmet ve Başbakan öfkeli, neden bu kadar en
ufak bir şeyin üzerine orantısız bir güçle, şiddetle gidiliyor, doğrusu
anlamakta zorlanıyorum. Yüzde 50 oy almış bir iktidar ve yine kendilerince
“Bütün kamuoyu yoklamalarında yüzde 50’nin üzerinde oyumuz var.” diyen bir
iktidar neden bu kadar güçlüyken, güçlenmişken şiddetlenir ve öfkelenir,
doğrusu ben hakikaten anlamakta zorluk çekiyorum. Çünkü, insan güçlendikçe,
kuvvetlendikçe daha sakinleşir, olaylara daha hâkim olur, daha teknik davranır,
mevzuları daha -eski tabirle- uhuvvet ve suhuletle, nezaketle halletmeye
çalışır ama maalesef anlaşılmaz bir sertleşme ve öfke durumu var,
tahammülsüzlük var. Çok uzun uzadıya da bu mevzuya girmek istemiyorum.
Bir diğer mevzu
değerli arkadaşlar, yine bu birinci mevzuyla bağlantılı olan fişleme konusu.
Millet niye bu kadar takip ediliyor, onu da gerçekten merak ediyorum. Öyle bir noktaya
geldik ki telefonda bile eşim aradığı vakit “Bak, eğer biraz kızgınsan, bir şey
söyleyeceksen lütfen devletin kayıtlarına girmesin, gelip evde konuşalım.”
diyorum. O da cevap veriyor, trajikomik, diyor ki: “Evde de konuşsak ortam
dinlemesine girecek, ne farkı var? Bari burada konuşalım.” Yani, bunu da
anlamak mümkün değil. Vatandaşı bu kadar niye takip ediyorsunuz, gerçekten
anlaşılması zor bir şey.
Bir ironide
bulunmak istiyorum, ironi yapmak istiyorum. Peki, milleti bu kadar takip
ediyordunuz da, her şeye bu kadar hâkim bir devlet istihbaratı varsa, bu kadar
meraklıysa, Millî İstihbarat Müsteşar Yardımcısı Bağdat Caddesi’nin ortasında
öldürüldü, Hiram Abas, bunun katili kim? Hrant Dink cinayetinin dibi, gerçek
katili kim ve yine aynı şekilde Uğur Mumcu’yu öldüren derin yapı kim? Şimdi,
bunların hepsinin de cevabı yok. “Karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar.”
Bize lazım olan hiçbir mevzuda bu derin istihbaratlar devreye girmiyor ama
yatak odalarından tutun alışverişlere kadar ne varsa magazinel her şey takip
ediliyor, bunu da anlamak mümkün değil.
Değerli
arkadaşlar, sürekli siyasi konulardan bahsediyoruz, polis şiddetinden
bahsediyoruz, Terörle Mücadele Kanunu’ndan bahsediyoruz, Gösteri Kanunu’ndan
bahsediyoruz ama öyle mevzularımız var ki bunlar yüreğimizde bir yara, bunlar…
BAŞKAN – Sayın
Tan, isteğiniz üzere gazlı su gönderilmiştir efendim.
Buyurun.
ALTAN TAN
(Devamla) – Teşekkür ederim efendim.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Soda gönderdim…
ALTAN TAN
(Devamla) – Sayın Bakanım, yalnız, bu da diğer bize attığınız gazlar gibi sahte
olmasın. İnşallah gerçeğidir.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Soda olduğu için, efendim, biraz gazlı!
BAŞKAN –
Başkanlık gönderdi efendim.
Buyurun.
ALTAN TAN
(Devamla) – Evet, teşekkür ederim.
Sayın Bakanım,
bir önemli mevzu, bu insan kaçakçılığı mevzusudur.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Keşke başka bir şey isteseydiniz Altan Bey.
ADİL ZOZANİ
(Hakkâri) – Başka bir şey isteseydin, demokrasi gibi.
ALTAN TAN (Devamla)
– Demokrasi istiyoruz, o da gelir inşallah.
Teşekkür ederim
hatırlattığınız için.
Böyle sohbet
güzel yani bazen konuşurken.
Evet, değerli
arkadaşlar, bir, en önemli konu insan kaçakçılığı mevzusudur. Ben bu kürsüden
de, televizyonlardan da, basın toplantılarında da defalarca bahsettim.
Sayın Bakanım,
binlerce insan teknelerde Yunanistan’a giderken, adalara giderken boğuldu öldü.
Yüzlerce insan kamyon kasalarında, tanker içlerinde boğuldu öldü. Allah’ınızı
severseniz, Somali’den gelen, Kenya’dan gelen, Mozambik’ten gelen bir zavallı
cebindeki son kuruşu Aksaray’daki bir insan kaçakçısını bularak veriyor. Sizin
İstanbul Valiniz, Emniyet Müdürünüz, Aksaray Polis Karakolundaki görevlileriniz
ne yapıyor? Lütfen izah edin. İnan edin, Allah’tan bu insanların her haberini
izlediğimde artık televizyonlara bakamıyorum. İstanbul’un göbeğinde bu kadar
rezalet nasıl oluyor, anlayamıyorum. Anlayabiliyorsanız, lütfen siz de izah
edin. Nasıl bu mazlum ve mağdur insanlar gelip bu kaçakçıları buluyor da, siz
bunları nasıl bulamıyorsunuz? Lütfen izah edin. Ve bir olay değil, iki olay
değil, üç olay değil.
İkinci bir yürek
yarası, kayıp çocuklar, köprü altı çocukları. Daha bizim çocukluğumuzda
Kemalettin Tuğcu’nun “Köprü Altı Çocukları” diye bir hikâye kitabı vardı, romanı
vardı.
Değerli
arkadaşlar, bu, İstanbul’da özellikle, İstanbul merkezi, sur diplerinde, köprü
altlarında yatan, dilendirilen, hırsızlık yaptırılan, uyuşturucuya sevk edilen
bu insanlarla ilgili neden kökten bir çözüm bulunamıyor?
Ve bir üçüncü
yürek yaramız da, uyuşturucu meselesi. Bugün Diyarbekir sokaklarından tutun,
İstanbul’da Dolapdere’de, Taksim’de aleni haplar satılıyor, aleni uyuşturucu
satılıyor. Bu Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü ne yapıyor, vazgeçtik validen ve
diğerlerinden? Ve yıllardır bu oluyor. İstediğiniz gecenin istediğiniz saatinde
binin arabanıza inin Dolapdere’ye, istediğiniz uyuşturucuyu alın gelin,
Taksim’e çıkın alın.
MUHARREM IŞIK
(Erzincan) – Aynısını Erzincan’da da yapıyorlar.
ALTAN TAN
(Devamla) – İstanbul’un göbeği efendim, göbeği.
MUHARREM IŞIK
(Erzincan) – İstanbul değil, Erzincan’da da aynısını yapıyorlar.
ALTAN TAN
(Devamla) – Nasıl oluyor bu? Ondan sonra diyorsunuz ki: “Eroin buradan geliyor,
esrar buraya gidiyor.” Bunlar da ayrı mevzular.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Demokrasi isteyen gençleri kovalamaktan ona fırsat kalmıyordur!
ALTAN TAN
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, Büyükşehir Belediye Kanunu… Tamam,
büyükşehirler kuruldu, bize göre olumlu bir adım ama valinin yetkileri ne?
Büyükşehir belediye başkanı ne yapacak? O il koordinasyon kurulunun görevleri
ne, yetkileri ne, kadrosu ne, bütçesi ne? İnan edin, bu seçimlerden sonra ciddi
bir karmaşa yaşanacak. Onun için, bugünden uyarıyoruz: Bu kanunda ne kadar
boşluk varsa, eksiklik varsa, uygulamada sıkıntılar varsa lütfen bunlar şimdiden
tespit edilsin ve iş işten geçtikten sonra, bir yıl, iki yıl tartışmalarla,
kavgalarla geçirildikten sonra bir çözüm aranmasın. Bu konuyla da ilgili
mutlaka valilerin de seçimle geleceği ciddi bir düzenlemeye ihtiyaç var. Eğer
bunları yapamazsak çok ciddi sıkıntılar yaşayacağız, bizden söylemesi, şimdiden
söyleyelim çünkü ben madde madde, fıkra fıkra inceliyorum, uygulamalara
bakıyorum -kendim de belediyecilik yaptım- ciddi sıkıntılar var, çok ciddi
sıkıntılar var.
Bir önemli mevzu
da Sayın Bakanım, son günlerdeki iddialar. Siz de takip ediyorsunuz;
Diyarbakır’da, Batman’da, Mardin’de İslami kuruluşlar açıklama yaptılar “Polis
aramıza ajan sokuyor.” diye. Bunlara İnternet sitelerine de şu an girip
bakabilirsiniz. Hizbullah-PKK çatışması tezgâhlanıyor. Hem PKK ile ilgili bazı
sızmalardan bahsediliyor hem de İslami gruplardan bahsediliyor. Batman’da bir
cinayet oldu ve MUSTAZAF-DER çevreleri bu konuda itham edildi, onlar da inkâr
ettiler veya sahiplenmediler, kabullenmediler. Ben Sayın Bakanımı aradım, dedim
ki: “Yüksekova’da MUSTAZAF-DER’in bir yetkilisi öldürüldü, Batman’da da BDP’ye
sempati duyan, BDP’li bir kardeşimiz öldürüldü. Bu 2 insanımızın da, 2
vatandaşımızın da, 2 kardeşimizin de katillerini lütfen kamuoyunun önüne koyun;
koymadığınız vakit bu derin manipülasyonlar, enfeksiyonlar hızla yayılacak,
Allah korusun, tekrar eski günlerdeki, 90’lı yıllardaki karşılıklı cinayetler,
çatışmalar gündeme gelecek.” Ama maalesef şu ana kadar Yüksekova cinayeti de,
Batman cinayeti de her iki kesimden aydınlatılamadı. Ve bu iddialarla, işte
son, bu hafta çıkan iddialarla da bu daha da gündeme çıktı, birçok şahıs çıktı
kamuoyunun önüne, dedi ki: “Bana polis şu teklifte bulundu, şu ajanlaştırma
yöntemini dayattı.” Bunlar çok ciddi iddialardır. Eğer bu iddiaların çeyreği
doğruysa değerli arkadaşlar, deniz kirlenir yani bırakınız havuzu, gölü, büyük
toplumsal yaralar meydana gelir. Onun için, Sayın Bakandan istirham ediyoruz
tekrar tekrar, bu gerçek katillerin, gerçek provokatörlerin kamuoyunun önüne
konulması lazım.
Ve son olarak da
bu, valilerle ilgili şikâyetimizi arz edelim. Sayın Bakanım, sizden de Sayın
Başbakandan da istirham ediyoruz, bölge hassas, bölgenin hassasiyetine uygun
valilerin gelmesi lazım. İşte bir Adana Valisi olayını yaşadık, evlere şenlik
yani beyanatlar evlere şenlik, konuşma evlere şenlik, tarz, tıraş, giyim,
gözlük; nereden bakarsanız, her taraf evlere şenlik. “Diyarbakır Valisi İzmir’e
gitti, biz kurtulduk, İzmir düşünsün.”, “Musul oldu vilaye, Nafi Efendi Vali/
Vâveylâ tül vilaye, vâveylâ tül ahali!” demeyelim arkadaşlar.
Selamlar. (BDP
sıralarından alkışlar)
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Vekilim, gazlı suyunu iç.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) – Gazlı suyu da getireyim efendim, beraber içelim, inşallah şifa
olur.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı, Adil Zozani, Hakkâri Milletvekili. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şöyle, saymaya
çalışacağım: 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Bakanları da say, 15.
ADİL ZOZANİ
(Devamla) – 15.
Bir bütçeyi
konuşuyoruz değil mi yani koskoca bir yılın bütçesini, devletin bütçesini? 326
milletvekili bulunan iktidar partisinin şu anda Parlamentoda bulunan
milletvekili sayısı grup başkan vekilleriyle birlikte 13. Ciddiyet bu!
Zannederim bu aralar Sayın Başbakan aday açıklamakla çok meşgul, Parlamento
çalışmalarına hiç göz atamadığı için çok fazla rehavete kapılmışsınız. Bir de
şöyle düşünüyor da olabilirsiniz: “Ya, muhalefet gelsin, boş laflar söylesin,
gitsin. Biz gene gelir son dakika el kaldırırız, zaten işimiz el kaldırmak, el
indirmek, bütçeyi kabul ederiz, iş biter.” Muhtemelen böyle düşünüyorsunuz,
birincisi değil, muhtemelen böyle düşünüyorsunuz. Bu kadar önemsizleşti, devlet
sorunları, ülke sorunları, memleket sorunları bu kadar önemsizleşti. Üç yüz
altmış beş günlük Parlamento çalışması içerisinde şu on gün en önemli olan on
gündür çünkü iktidarı-muhalefeti, herkes bütün konular üzerinde enine boyuna
kafa yorar ve gelir burada üzerinde değerlendirme yapar ama galiba ülke
sorunları önemsizleşti, galiba ülke sorunları büyük oranda çözüldü, hiçbir
sıkıntımız kalmadı. Dolayısıyla, Parlamentonun çok konuşacağı bir şey kalmadı,
Bakanlar Kurulu var olsun, Parlamentoya da artık gerek yok. Böyle bir noktaya
getirdik bu işleri.
Şimdi, Orman ve
Su İşleri Bakanlığının bütçesi üzerine değerlendirmelerimi yapacağım ama
esasında HES bakanlığı bütçesi üzerinde değerlendirme yapmış olacağız ve bizim
bu bütçe planlaması, buradaki konuşmalar ve bütçe değerlendirme programımız da
problemlidir, yanlıştır. Şimdi, Adalet Bakanlığıyla Enerji Bakanlığını yan yana
değerlendirdiğinizde hangi konu bütünlüğünü yakalamış olursunuz? İçişleri
Bakanlığıyla Orman ve Su İşleri Bakanlığının bütçelerini yan yana değerlendirdiğinizde
hangi paralelliği yakalayacaksınız? Ha, “Orman kanunlarıyla yönetiliyoruz, bu
nedenle ikisini yan yana getiririz.” derseniz o başka ama bize göre…
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Tazyikli su sıkıyor ya, orada bir bağlantı var.
ADİL ZOZANİ (Devamla)
– O bağlantıya geleceğim Sayın Vekilim.
…buradaki
dizaynda, Enerji Bakanlığıyla Orman ve Su İşleri Bakanlığını yan yana
değerlendirsek bizler değerlendirmelerimizi yaptığımızda bir ortak bağlantı
bulma şansına sahibiz. Adalet Bakanlığıyla İçişleri Bakanlığını yan yana
değerlendirdiğimizde bir bağlantı kurabiliriz. Ama bir bütün olarak bakanları
yani Kabinedeki görev paylaşımı ve yetki alanlarını değerlendirdiğiniz zaman,
karmaşık bir yapı olduğu için bu konu bütünlüğünü bu şekilde kategorize etme
şansına sahip değiliz.
Dolayısıyla,
Hasankeyf’i konuşacağız bir ucu Orman ve Su İşleri Bakanlığında
değerlendiriliyor çünkü DSİ hallediyor. Bir doğa tahribatı var, Kültür
Bakanlığıyla ilgilidir; tarih tahribatı var Kültür Bakanlığıyla ilgilidir. Bir
çevre tahribatı var, Çevre ve Şehircilik Bakanlığıyla ilgilidir. Vatandaş buna
karşı direndiği için polis gazla, copla saldırıyor, İçişleri Bakanlığıyla
ilgilidir. Hepsini bir arada değerlendirmek durumunda kalıyoruz. Dolayısıyla,
al birini vur ötekine, hiç birbirinden farkı yok.
Şimdi, önemli
konu başlıkları var, özellikle Orman ve Su İşleri Bakanlığının bütçesiyle
ilgili olarak. Değerli arkadaşlar, şu ana kadar yapılmış 1.500 civarında HES’le
ilgili olarak 400 bin vatandaş, yerinden yurdundan, yaşadığı ekolojik ortamdan
koparıldı, doğadan koparıldı. Nerede yaşıyor bu insanlar? Ceplerine üç beş
kuruş sıcak para konuluyor. Garibim köylü de bu paranın hiç bitmeyeceğini
düşünüyor, şehre geliyor, ancak bir gecekondunun tuğlalarını o parayla satın
alabiliyor, sersefil, kentin varoşlarında kendisiyle baş başa kalıyor.
Devam eden
HES’lerle birlikte yaklaşık 2 bin civarında yeni HES projesinden söz ediliyor,
yaklaşık 1 milyon insan daha buna ekleniyor ve bütün bunları yaparken ne tarih
ne ekoloji ne de insanın doğayla ilişkisi hiçbir şekilde göz önünde
bulundurulmuyor. Nerede bir dere görülürse orada bir baraj yapası geliyor bu
Hükûmetin. Mesela, bunlardan bir tanesi Deriner Barajı’dır. Dünyanın en hızlı
akan ve en güzel demografik ortamlarından birini oluşturan Çoruh Nehri üzerine
övünüyor. “Müsaade edin, 2 metre daha yükseltelim.” Bakın, Sayın Bakanın
ifadesi budur. Bize Plan Bütçe Komisyonunda söylüyor, “Siz takdir ederseniz, 2
metre daha bu barajı yükseltiriz, dünyanın en büyük barajı olur.” diyor.
“Dünyanın en yüksek barajı olur.” diyor. Zannediyor ki dünyanın en yüksek
barajını yapmış olmak dünyanın en fazla enerji üretimini elde etmek şeklinde
olacaktır. Kurgu bu; en yüksek binayı nasıl yaparız, en yüksek barajı nasıl
yaparız, gerisi teferruat. İnsanlar, doğa nasıl etkileniyor, bunların hiçbiri
bunların umurunda değil. Yazıktır, günahtır diyeceğiz ama bunlar ne yazıktan
anlar ne günahtan anlar.
Şimdi, bütün
bunları yaparken Çevre Bakanımızın bir ifadesini anımsatmak istiyorum:
“HES’lerle ufak dereleri mahvediyoruz. 10 megavattan az enerji üretecek
HES’lere kesinlikle izin vermeyeceğiz. Bundan sonra bunun hesabını soracağız.”
Bunu söyleyen Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Orman ve Su İşleri Bakanının
yakasına yapışması gerekir bu söze bağlı olarak. Yan yana oturuyorsunuz, siz
bunun çevre katliamı olduğunu ifade ediyorsunuz, yan tarafınızdaki Bakanın
uygulaması bu. O zaman, yakasına yapışacaksın. Siz bu uygulamalardan dolayı
Orman ve Su İşleri Bakanlığının yakasına yapışıyorsanız biz burada, işte, size
“bravo” deriz, “iyi yaptınız” deriz. Ama nerede?
Bakın, diğer
önemli hususlardan bir tanesi de şu: “Acele kamulaştırma.” Yani, bütün bunlar
yapılırken mesela hızlı tren hattı döşeneceği zaman, ODTÜ ormanından geçileceği
zaman, bir yerde doğa tahribatı yapılacağı zaman “acele kamulaştırma”
kavramından hareketle yapılıyor. Neye dayanıyor? 2942 sayılı Kamulaştırma
Kanunu. Bunun da 27’nci maddesine dayanıyor. 27’nci madde ne diyor: “3634
sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununun uygulanmasında yurt savunması
ihtiyacına veya aceleliğine Bakanlar Kurulunca karar alınacak hallerde veya
özel kanunlarla öngörülen olağanüstü durumlarda gerekli olan taşınmaz malların
kamulaştırılmasında seçilecek bilirkişilerce tespit edilecek değeri idare
tarafından mal sahibi adına 10’uncu maddeye göre yapılacak davetiye ve ilanda
belirtilen bankaya yatırılarak o taşınmaz mala el konulabilir.” Müfettişi kim
atıyor, bilirkişiyi kim atıyor? Bakanlar Kurulunun yetkisi dâhilinde ilgili
bakanlık yapıyor. El konulabilir yani, kritik ibare burada bu. “Bu mallara el
konulabilir” diyor. Bunu neye dayanarak yapıyor?
Değerli
arkadaşlar, şimdi, bu noktayı dikkatle dinlemenizi arzu ederim: Adı geçen bu
3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanunu savaş kanunudur. Savaş hâlleri
için çıkarılmış bir kanundur. 1939 yılında İkinci Dünya Savaşı öncesinde savaşa
hazırlık kapsamında çıkarılmış bir kanundur bu. Savaş sırasında cephane ve
askerî yığınak, askerî üs, askerî hastane, askerî yol ve köprüler için ihtiyaç
duyulan taşınmazlara bu yolla el konularak olağan kamulaştırmayla zaman
kaybedilmemesi öngörülmüştür. Savaş kanunuyla, 1939 yılında İkinci Dünya Savaşı
öncesinde çıkarılmış bir yasayla bugün Hükûmet kendi köylüsünün, kendi
vatandaşının malına, mülküne el koyuyor. Niçin el koyuyor? Bu malı, bu mülkü
bir avuç zengine peşkeş çekmek için, çantacılara peşkeş çekebilmek için bunu
yapıyor.
Neresinden
eleştireceğiz, neresinden üzerine gideceğiz, daha bunun üzerine ne
söyleyeceğiz, doğrusu bilmiyorum. Siz savaş kanunuyla kamulaştırma yapıyorsanız
kendi ülkenizde, söylenecek çok söz kalmıyor. Biz savaş arifesinde miyiz?
Çoruh Nehri
üzerinde inşa ettiğiniz ve doğa tahribatına sebebiyet veren Deriner Barajı’nın
kapladığı alandaki o kamulaştırmaları siz 3634 sayılı Kanun’un nesine
dayandırarak yapıyorsunuz? Gerçekten bunu izah etmeniz gerekir Sayın Bakan.
Nasıl yapıyorsunuz bunu? Yaparken hiç vicdanınız sızlamıyor mu? Hasankeyf’teki
köylüyü yerinden yurdundan ederken bu kanuna dayanarak yapıyorsunuz. Yıllarca
gittiniz, köylünün gözünün önünde tomar paraları salladınız “Bakın, siz buradan
çıkarsanız bu paralar sizin olur.” dediniz. Sıcak paraya köylüyü tamah ettiniz,
yerinden söktünüz o insanları ve şimdi hepsi perperişan. Demin ifade ettiğim
gibi, o sizin onlara gösterdiğiniz sıcak paralarla ancak bir şehirde bir
gecekondunun tuğlasını satın alabildi. Onun dışında yaşamı perişan oldu.
Şimdi, her
defasında ifade ediyoruz ama siz bu uygulamalarınızdan vazgeçmediğiniz sürece
biz dillendirmeye devam ediyoruz. Değerli arkadaşlar, bu Hükûmet dere olmayan
yerde de baraj yapıyor. Emin olun, dere olmayan yerde de bu Hükûmet yağmur
sularını biriktirerek baraj yapıyor. Hem de 1 tane değil, 100 kilometre
mesafede 11 tane yapıyor. 100 kilometrelik mesafede 11 tane yapıyor. Hangi
mesafeden söz ediyorum? Şırnak-Hakkâri arasındaki mesafeden söz ediyorum. Hani
deseler Zap Suyu üzerinde baraj yapıyoruz, deriz ki orada nehir var ama
Roboski’de nehir yok, 3 tane baraj yapılıyor. Neye dayanarak yapıyor, niçin
yapıyor? Yağmur sularından birikinti oluşturacağız, aklı sıra gerillanın Güney
Kürdistan’dan Kuzey Kürdistan’a geçişini engelleyecek. Bakın, Hasankeyf yani
Ilısu Barajı niçin yapıldı biliyor musunuz? Enerjiyle hiçbir alakası yok bu
barajın. Gabar ile Cudi’nin bağlantısını kesmek için yaptılar ve bir güvenlik
barajıdır. Ilısu Barajı bir güvenlik barajıdır. İki şeyi birden yapıyorlar.
Bir, oradaki doğayı, tarihi, kültürü yok ederiz dediler, Kürtleri köklerinden
koparabiliriz bu yerle dediler, bir de Gabar ile Cudi arasındaki geçişi gölet
oluşturmak suretiyle engelleriz dediler ve inatla bunu düzenleyecekler. Bunu
yaparken bir de şu anda halkı kandırmak için bir yalana daha sarıldılar: “Biz
Hasankeyf’i inşa ediyoruz.” Ya, her şeyi biliyorduk da, gerçekten, Hükûmetin
bütün marifetlerinden şu ya da bu şekilde haberimiz vardı ama binlerce yıllık
bir tarihi, binlerce yıllık bir
yaşanmışlığı “İki üç yıl içerisinde inşa ederiz.” dediler ya, garip olan bu.
Tarih anlayışı bu, ekoloji anlayışı bu. “Boşverin oradaki tarihî kalıntıları.
Kalıntı mı istiyorsunuz? Alın, biz size sahtesini yaparız.” Bunu söylüyorlar.
Şimdi, böyle düşünen bir Hükûmet, hesaplarını bunun üzerine yapan bir Hükûmet,
nasıl olur da bir tarihî belleğe sahip olabilir? Nasıl olur da insanların
tarihsel köklerine, kökenlerine saygı duyuyor olabilir? Gerçeği bu, açıkça
ifade ediyoruz.
Ergene Havzası
benim de ana gündemlerimden bir tanesiydi ama bir sayın vekil, ağzına sağlık,
ayrıntılarıyla üzerinde durduğu için Ergene Havzası’yla ilgili ben daha fazla
ayrıntıya girmeyeceğim ama ODTÜ ormanı önemli bir hassasiyet. ODTÜ ormanındaki
doğa katliamı unutulur gibi değildir, yabana atılır gibi değildir. Bu ülkede
Hükûmetin keyfîyetçiliğinin ulaştığı boyutu gösteren bir örnektir. Hakeza Gezi
de öyledir. Gezi eylemleri ve Gezi’deki o uygulamalardan sonra, Hükûmetin
Türkiye kamuoyuna bir özür borcu vardır, gelip özür dilemesi gerekir çünkü
Hükûmet, daha doğrusu İstanbul Büyükşehir Belediyesi oldubittiye getirerek, bir
kentin bir bütün olarak karşı çıktığı bir uygulamayı kente dayatarak bir
yanlışa imza atmıştı ve bu yanlış deşifre oldu, Hükûmetin bunun için de özür
dilemesi gerekir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ADİL ZOZANİ
(Devamla) – Daha söylenecek çok şey var ama sanırım bu kadarı da yeter.
Teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Barış ve
Demokrasi Grubu adına son konuşmacı Halil Aksoy, Ağrı Milletvekili. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
HALİL AKSOY (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nda yer alan Orman Genel
Müdürlüğü bütçesi üzerinde söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Türkiye’de
demokrasi ve insan hakları kültürü gelişmediği gibi, kültür ve tabiat
varlıklarını koruma kültürü de yeterince gelişmemiştir. Köklü bir tarihsel
kültüre ve büyük bir doğa potansiyeline sahip olan Türkiye’nin zenginlikleri
hükûmetler tarafından bilinçli ya da bilinçsiz politikalar neticesinde yok
edildi, talan edildi. Bu talan en çok da bu Hükûmet döneminde yaşandı, hâlâ da
yaşanıyor. Tarihî ve doğal varlıklar hiç kimsenin mülkiyetinde olmayıp sonraki
kuşaklara en duru şekilde aktarılacak zenginlik miraslarımızdandır. Bizden
sonraki kuşaklara bırakacağımız bu emanetleri yok etmek, kirletmek en büyük
insanlık suçlarından biridir. Avrupa ülkeleri, tarih, kültür ve tabiat
varlıklarını koruma projeleri için büyük bütçeler ayırmaktadırlar. Bu anlamda,
halkı bilinçlendirmek amacıyla ciddi kampanyalar gerçekleştiriyorlar, eğitimler
veriyorlar. Ancak, Türkiye’de, bu bilinç ve hassasiyet yok denecek kadar azdır.
Unutmayalım ki, tüm insanlığın ortak mirası olan bu varlıkların ve tarihî
alanların korunması, gelecek kuşaklara aktarılması başta devletlerin ve tüm
insanlığın ortak sorumluluğundadır.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye’nin çevreye, tarihsel yapılara ve doğaya önem
vermediğinin bir kanıtı da, binlerce hektar ormanlık alanın yok edilmesidir.
Milyonlarca ağaç, binlerce hektar ormanlık alan başkanlık sarayları, yeni
yollar, köprüler, oteller için kesilmekte, doğa katliamı yapılmaktadır.
Çevresel sorunların her boyutuyla baş gösterdiği bir dönemde her yıl binlerce hektarlık
ormanlık alanların yakılması, çeşitli yasalarla turistik bölgelere tahsis
edilmesi, çılgın projelerle yok edilmesi kabul edilemez bir uygulamadır.
Değerli
milletvekilleri, AKP Hükûmeti iktidara geldiği 2002 yılından bugüne, kestane ve
kızılağacı orman ağacı olmaktan çıkaran yasa, maden yasası, yenilenebilir
enerji yasası, turizmi teşvik yasası, mera yasası, 2/b yasası, kadastro yasası
ve benzeri yasaların yanı sıra, Ağaçlandırma Yönetmeliği, amenajman
yönetmeliği, izin yönetmeliği, 2/b yönetmeliği gibi yasa ve yönetmelikler
çıkarılarak ormanların sermayeye peşkeş çekilmesi sağlanmıştır. Bilime, hukuka
ve insanlığa aykırı bu uygulamaların düzeltilmesi için başvurulacak yargı
yolları da açıkça kapatılmıştır. Birçok projede idare mahkemelerinin yürütmeyi
durdurma kararı almasına karşın talan ve yıkıma devam edilmiş, hukuk ayaklar
altına alınmıştır. Buna örnek, Atatürk Orman Çiftliğinde yapılan Başbakanlık
yerleşkesidir.
Değerli
milletvekilleri, ormanlar her türlü maden işletmeciliğine, turizm yatırımına,
HES’lere, enerji yatırımına, çöplük alanına ve benzeri şeylere tahsis edilmek
suretiyle, sermayeye ucuz arsa fırsatı yaratılmıştır. İktidara geldiği günden
bugüne Türkiye’yi betonlaştıran ve ekonomik krizden çıkışın yolunu sadece
inşaat sektöründe gören AKP Hükûmeti, bunun için de doğal varlıkların başında
yer alan ormanları bu sektörlerin çıkarına sunmaktadır. Ormanların sermaye için
yatırımlara tahsis edilmesinin sınırlarının alabildiğince genişletilmesi dahi
yeterli görülmemiş, 2/B yasasıyla talana yasal kılıf uydurulmuştur. Hem gerekli
önlemlerin alınmaması hem de kasıtlı olarak çıkarılan orman yangınları ve orman
talanı nedeniyle, her geçen gün, orman vasfını kaybeden 473 bin hektarın
üzerindeki arazi, yeniden ormanlaştırma yerine, 2/B kapsamında imara
açılmıştır. Üstelik bunu yaparken orman köylüsü mağdur edilmiş, büyük
sermayedarlara ucuz fiyatlarla bu araziler peşkeş çekilmiştir.
Bir yandan, orman
vasfını yitirdikleri gerekçesiyle binlerce hektar ormanlık alan talan
edilirken, öbür yandan, tarım arazisi niteliğini yitirdiği ve ormanlık arazi
olduğu gerekçesiyle Süryanilerin toprakları da gasbedilmektedir. Peki,
topraklar neden tarım arazisi niteliğini kaybetti biliyor musunuz? Çünkü, bu
coğrafyada Süryanilerin yoğun bir nüfusu vardı. 1915’lerden tutalım 90’lı
yıllara kadar Süryaniler baskı ve katliamlara maruz kaldılar ve topraklarını
terk etmek zorunda kaldılar. Kaçan Süryanilerin arazileri yıllarca işlenmediği
için bakımsız kaldı, dolayısıyla, orman hâline geldi. Manastır arazisi de bu
şekilde ormanlık arazi hâline geldi. İşte, AKP’nin elindeki tek gerekçe bu
toprakların orman olduğu, tarım arazisi vasfını taşımadığı yönündedir.
Açıklanan pakette gasbedilen 276 dönümlük manastır arazisi iade edildi ancak
bunu yaparken de bir lütuf gibi sunuldu. Oysa, yapılan şey gasbedilen bir
hakkın iadesiydi. Bu kez de kadastro çalışmalarıyla Süryanilerin kişisel
arazileri yine aynı gerekçelerle yani tarım arazisi vasfını yitirdiği
gerekçesiyle hazineye devredilmek istenmektedir. Yani kaşıkla verip kepçeyle
alıyorsunuz, doğrusu anlamakta oldukça güçlük çekiyoruz.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'nin yüzde 80 oranında bir orman alanına sahip olabilme
kapasitesine sahip olduğunu biliyoruz. Ne yazık ki, şu an ülke topraklarının
ancak yüzde 27’si ormanla kaplıdır.
Bir ülkenin
ormanlarının yeterli seviyede olabilmesi için o ülkenin yüzde 30’unun ormanla
kaplı olması gerekmektedir. Ancak mevcut ormanların yaklaşık yüzde 80’inin
verimsiz ormanlardan oluşması göz önüne alındığında, bu, hiç de olumlu bir
tablo olarak karşımıza çıkmamaktadır. Ormanlarımızın yüzde 94’ü ise doğal
niteliğindedir. Bugün, orman alanlarımızın ancak yüzde 20'sinin kadastrosu
tamamlanarak, tapuda tescili yapılabilmiştir.
Her ne kadar,
Anayasa ve yasalarda orman alanlarının korunması ve daraltılmayacağına ilişkin
hükümler yer alıyorsa da, "Ancak" ile başlayan cümleler ile bu
ilkeler sürekli aşındırılmış ve yok sayılmıştır.
Yanan orman
alanlarının ağaçlandırılacağı yasada zorunlu kılınsa da, 1985 yılından günümüze
250 bin hektar orman alanı yanmış, ancak bu alanların sadece, yaklaşık olarak
50 bin hektarı, diğer bir deyişle, yüzde 20'si ağaçlandırılarak geri
kazanılmıştır.
Anayasa’daki bu
açık hükme rağmen, askerî operasyonlar sırasında, son otuz yılda, Hakkâri,
Dersim, Şırnak, Bingöl, Bitlis, kısacası Kürdistan coğrafyasında ormanlar
yakıldı. Sadece Hakkâri'de ormanlık alanların yüzde 60'ı bu gerekçeyle
yakılarak yok edildi.
2012 yılı yaz
aylarında güvenlik güçleri tarafından Cudi'de, Şemdinli'de savaş uçaklarının
attığı bombalar neticesinde çıkan yangının bölge halkı tarafından söndürülmeye
çalışılması sırasında bile bu eylem engellendi. Ormanların yakıldığı
yetmiyormuş gibi, söndürülmesine de karşı çıkan bir anlayış ve zihniyetle karşı
karşıya olduğumuzu unutmayalım.
Bakınız, 2011
yılında vermiş olduğumuz soru önergesine verilen gayriciddi cevapta, Kürt
coğrafyasında 1991-2011 yılları arasında 810 orman yangını çıktığı, 12.926
hektar ormanlık alanın zarar gördüğü belirtiliyor. Ayrıca, cevapta, orman
yangınlarının yüzde 43'ünün ihmal ve dikkatsizlik nedeniyle meydana geldiği,
yüzde 31'inin ise bilinmeyen, meçhul nedenlerden meydana geldiği dile
getiriliyor. Merak etmeyin, biz bu ormanların nasıl, kimler tarafından
yakıldığını çok iyi biliyoruz, tıpkı, 17 bin faili meçhul cinayetin katillerini
bildiğimiz gibi, bu yangınların da failleri saklı değil.
PKK'nin yaşam
alanlarını daraltma adına doğa katliamı yapılması konusunda şunu belirtmek
gerekir: Otuz yıldan fazla devam eden savaşta denenmeyen hiçbir yöntem kalmadı.
Sonuç alınamayan bu yöntemlerle, ülkenin en büyük zenginlikleri yok edildi,
sadece doğal kaynakları değil, ayrıca, mali kaynakları da heba edildi.
Değerli
milletvekilleri, özellikle 1980’lerden sonra, kapitalist sermaye için her türlü
kamusal varlık ve hizmet alanının özelleştirilmesi yoluna gidilmiş midir?
Gidilmiştir. Bu kapsamda, başta orman ve mera sayılan yerler olmak üzere,
devletin mülkiyetiyle gözetimindeki araziler, kıyılar, göller, akarsular, doğal
varlık ve ormanların yerli ve yabancı sermayeye çeşitli yollarla devredilmesi,
satılması veya kiralanması hızla yaygınlaştırılan uygulamalar arasındadır. Bu
anlamda, özellikle tarihî ve kültürel miraslar da bu politikalara kurban
edilmiş, binlerce yıllık tarihî yerler sular altında kalmayla yüz yüze
kalmıştır. Orman alanlarının bilim ve fen bakımından orman vasfını yitirerek
orman dışına çıkartılmasının önü kesilmesi gerekirken, tam tersine, farklı
amaçlar ve sektörler adına işgal edilerek özel mülkiyete geçirilmesi, yerli
veya yabancılara satılarak bütçeye gelir sağlanması yönünde sürekli girişimler
yapılmıştır.
1992 yılında,
Atatürk Orman Çiftliği bölgesi, doğal bir tarihî sit alanı olarak ilan
edilmişti biliyorsunuz, daha sonra 1’inci derecede sit alanı olarak tescil
edildi. Ancak 2013 yılında burası 3’üncü derece sit alanı hâline getirildi ve
şu anda Başbakanlık binası yapılıyor. Orada 10 bine yakın ağaç kesilmiş ve bir
“ak saray” inşa ediliyor. Yine, bu “ak saray” için Orman Genel Müdürlük merkez
yerleşkesi de yerle bir edildi. İdari birimler ve çalışanlar âdeta sığıntı
gibi, Ankara’nın çeşitli semtlerindeki kiralık binalara dağıtıldılar. Bir
gecede Orta Doğu Teknik Üniversitesinin ormanında yüzlerce ağaç kestiniz. Bu
durumu protesto eden öğrencileri de gazladınız, copladınız. “Yol için gerekirse
camiyi bile yıkarız.” dedi Sayın Başbakan, hatırlandığı gibi. Bu cümle bile,
sizin inanç ve adalet konusunda ne kadar samimi olduğunuzu ortaya koymaktadır.
İstanbul'un ormanlarını,
Kanal İstanbul, üçüncü havaalanı, üçüncü köprü ve daha birçok projeyle yok
etmek istiyorsunuz.
Yine, kuzey
ormanları tüm İstanbul'a nefes aldıran bir ekosistemdir. Kuzey ormanlarında
kesilen ağaçların taşınması mümkün değil, bu bir doğa katliamıdır açıkça.
“Kuzey ormanlarında milyonlarca ağaç kestik, üzerine milyarlarca ağaç dikeriz.”
denilmiş olmasına rağmen, bunun da mümkün olmadığı görülüyor. Dikilecek tek bir
fidanın dahi kendi ekosistemini geliştirebilmesi için yirmi otuz yıla ihtiyaç
vardır. Kuzey ormanlarının katledilmesiyle birlikte yeni yaşam alanlarının
açılması, İstanbul'u hepten bitirecektir.
Hükûmet, trafik
sorununu gerekçe gösterse de bilimsel çalışmalar üçüncü köprünün İstanbul
trafiğine çok az bir katkısı olacağını gösteriyor, her ne kadar yüzde 5’lik,
yüzde 3’lük bir katkı trafiği rahatlatmayacaksa da Hükûmet bunda ısrar
etmektedir. Trafiğe bu kadar küçük bir etki için bu kadar büyük bir mali
yatırım, çevrenin bu kadar ciddi tahribatı hiçbir şeyle açıklanamaz.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'de bir diğer önemli yıkım ve talan olayı ise ülkenin
suları üzerinde gerçekleşmektedir. Hükûmet tarafından para kazanılan, kâr
edilen bir meta hâline getirilmek istenilen ülke sularının yaşamsal bir varlık
olduğu ve kamuya ait olduğu âdeta unutulmuş ya da artık tamamen inkâr edilir
bir hâle gelmiştir. Doğaya ve insana can veren akarsular, yer altı suları su
kullanım hakkı sözleşmesiyle kırk dokuz yıllığına özel sektöre peşkeş
çekilmiştir ve birçok yerde satılmıştır.
Küresel rant ve
sermaye gruplarının gün geçtikçe daha da saldırganlaştığı günümüzde, suyun ve
doğanın farklı etkilerle ticarileştirildiği ve çıkar ortaklı proje ve
çalışmalarla yok edilmeye çalışıldığı
artık gün gibi ortadadır. Bu uğurda, binlerce yıllık kültür mirası
Hasankeyf’i su altında bırakıyorsunuz. Yine, her biri doğa harikası Munzur
Vadisi’ni, Fırtına Vadisi'ni ve daha birçok yeri yok ediyorsunuz. Bunun vebali
ağırdır, bir kez daha hatırlatmakta yarar var.
Kamu ve özel
sektör tarafından Türkiye genelinde yapılması planlanan 2 bine yakın nehir tipi
HES projesi bulunmaktadır. Bu kadar kapsamlı ve yakıcı etkisi olan HES'ler ne
yazık ki projelerin tamamlanması öngörülen 2023 yılında elektrik talebinin
sadece yüzde 5'ini karşılayabilecek durumdadır. Bu durum ise çevreye verilen
zarar düşünüldüğünde çok ağır bir bedeli içermektedir. Aynı HES’ler ile
sularımızın kullanım hakkı çok uluslu şirketlere verilmektedir ve bu
şirketlerde yüzlerce kişi değil, sadece birkaç kişi çalışmakta ve söz konusu
şirketler akla hayale sığmayan oranlarda rant sağlamaktadır. Bir başka değişle,
istihdam politikasına katkıları da yoktur.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; HES projeleri, ayrıca, AKP Hükûmetinin uyguladığı Kürt
coğrafyasını insansızlaştırma politikası amacı gereği, Fırat'ın ötesinde enerji
kaynağı yaratma adı altında stratejik bir silah olarak kullanılmaktadır. Kürt
coğrafyasında tarım ve hayvancılık alanında yaşamsal öneme sahip olan Dicle,
Zap, Munzur gibi akarsuların üzerine kurulan HES projeleri, kuruldukları
coğrafyayı insandan arındırmaktadır. Zap Suyu'nun üzerine kurulması düşünülen
ve hâlen inşaat aşamasında olan HES projesi, Kazan Vadisi'nin girişine
yapılacak Irak Federe Kürdistan’ı sınırıyla Türkiye sınırını birbirinden
ayırmaya yönelik projedir. Buradaki güzergâhın sular altında kalmasıyla
birlikte, Çukurca'nın bazı köylerinin Kuzey Irak ile irtibatının kesilmesine
yol açacaktır. Bu vesileyle, Zap Vadisi'ndeki bazı köylerin boşaltılması açıkça
hedeflenmektedir.
Tıpkı Munzur
Vadisi'nde olduğu gibi, devlet, bir dönemler yakarak, yıkarak, silah zoruyla
boşalttığı köyleri, strateji değiştirerek, insanların ortak kullanımında olan
akarsuları kullanarak boşaltmayı amaçlıyor. Yıllarca devam eden bu türlü
asimilasyon politikalarının ardından silahlarla, tanklarla, bombalarla
ellerinden dilleri ve kültürleri, kimlikleri ve toprakları, alınan bu halk
Kürtlerdir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HALİL AKSOY
(Devamla) – Elbette ki daha önceki yönetimlere karşı gösterdiği direnişin
aynısını, Kürtler, HES projeleriyle uygulanmak istenen insansızlaştırma
politikalarına karşı da göstereceklerdir. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
Bu duygularla
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
AK PARTİ Grubu
adına birinci konuşmacı Mehmet Ersoy, Sinop Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA MEHMET ERSOY (Sinop) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri
Bakanlığımızın 2014 yılı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Değerli
milletvekillerimiz, İçişleri Bakanlığı, güvenlikten nüfus hizmetlerine, mahallî
idarelerden valilik ve kaymakamlıkların çalışma sistemlerine, trafikten
STK’lara, derneklere kadar çok geniş bir yelpazede, kendisine verilen görevleri
ifa eden ve ülkemizin her köşesinde örgütlenmiş en köklü bakanlıklarımızdan
biridir.
Bakanlığımızın
bağlı kuruluşları eliyle yürüttüğü hizmetler üzerinde arkadaşlarımız da
görüşlerini açıklayacağından, güvenlik hizmetleri ve Göç İdaresi dışında kalan
hizmetleriyle ilgili birkaç söz söylemek istiyorum.
Değerli
milletvekillerimiz, AK PARTİ iktidarlarıyla, ülkemizde kamu yönetimi alanında
yapılan reform çalışmalarında, bürokratik hizmet anlayışından vatandaş odaklı
hizmet anlayışına geçiş sağlanması için yapılan çalışmalarda ve bugün gelinen
noktada, İçişleri Bakanlığımızın nüfus hizmetlerinde, pasaport ve ruhsat hizmetlerinde
ve mahalli idareler alanında yaptığı dönüşümlerin çok ama çok önemli bir yeri
olmuştur.
Bugün geldiğimiz
noktayı bir yeşil kart veya sosyal yardımlaşma vakıflarından bir miktar yardım
almak için tapu, nüfus ve kaymakamlıkların kapılarında, kuyruklarda
hayatlarından bezen vatandaşlarımız eminim çok iyi biliyorlardır. Yine, mahallî
idareler alanında yapılan yasal düzenlemeler ile hepimizin bildiği gibi
belediyeler ve il özel idarelerinin yetki alanları genişletilmiş, gelirleri
artırılmış, vesayet denetimi kapsamı asgariye indirilmiş, böylece Avrupa Yerel
Yönetimler Özerlik Şartı’na da uyum sağlanmıştır. Tarihimizin en kapsamlı ve en
önemli kırsal kalkınma projelerinden biri olan KÖYDES Projesi ile kırsal
kesimimizin yol ve içme suyu ihtiyacının karşılanmasına çok önemli katkılar
sağlanmıştır.
Değerli
milletvekillerimiz, her türlü resmî iş ve işlemlerimizin akışını tümüyle
değiştiren, bürokratik yapılanmamıza çağ atlatan en önemli çalışmalardan biri
de nüfus ve vatandaşlık hizmetleri alanında hayata geçirilen MERNİS, T.C.
kimlik numarası, Adrese Dayalı Kayıt Sistemi ve Kimlik Paylaşma Sistemi
projeleridir. Bu projeler sayesinde, hayatımızın her alanında karşılaştığımız
işlemlerimizin ülkemizin her noktasından ne kadar kolay
gerçekleştirilebildiğini görmenin haklı gururunu da İçişleri Bakanlığımız bize
yaşatıyor. Bu alanda çok başarılı, gerçekten çok başarılı olan Bakanlığımız
umuyorum ki çok kısa sürede çipli kimlik kartı projesini de yaygınlaştırmayı
başaracaktır. Emniyet tarafından verilen ruhsat işlemlerinin sivilleştirilmesi
ve Karayolları Trafik Kanunu’nun yeniden düzenlemesi çalışmaları da en kısa
sürede gerçekleşmesini beklediğimiz düzenlemelerdir.
Değerli
milletvekillerimiz, eminim ki üstlendikleri sorumlulukları yerine getirmek için
fedakârca ve -altını çiziyorum- kahramanca görevlerini ifa eden güvenlik
güçlerimize yapılan ve elbette tarafımızdan da hoş görülmeyecek bireysel
hataları bahane edilerek acımasızca saldıran, en galiz hakaretleri yapan bazı
çevrelerin sanki polisimizi çok düşünüyormuş gibi sürekli istismar ettiği özlük
hakları ve çalışma koşullarının iyileştirilmesiyle ilgili düzenlemelerin de bir
an evvel Meclise gelmesini ve bu düzenlemelerin de hayata geçirilmiş olmasını
bekliyoruz.
Bütün bu
çalışmaları köklü devlet ve hizmet gelenekleriyle bütünleşerek başarılı bir
şekilde gerçekleştiren başta Sayın Bakanımız olmak üzere İçişleri
Bakanlığımızın merkez ve taşra teşkilatında sorumluluk üstlenen
bürokratlarımıza, valilerimize, kaymakamlarımıza ve bütün görevlilere teşekkür
ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) - Adana Valisi de dâhil mi, Adana Valisi? Adana Valisi de dâhil mi?
MEHMET ERSOY
(Sinop) – Bireysel hatalar kapsam dışı dedim ama onu dinlemedin.
BAŞKAN – AK PARTİ
adına ikinci konuşmacı Hüseyin Bürge, İstanbul Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
İçişleri Bakanlığımızın bütçesinin görüşmeleri içerisinde grubum adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle sizleri ve aziz milletimizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, İçişleri Bakanlığımızın bütçesi söz konusu olunca belediye
kökenli bir milletvekili olarak ben de belediyelerden, yerel yönetimlerden
bahsetmek istiyorum.
Ülkemizde yerel
yönetimleri güçlendirmek adına 1930 yılında 1580 sayılı Yasa ile başlayan
serüven 1984 yılında, 2004 yılında, 2005 yılında sürmüş ve 2012 yılında Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda kabul edilen 6360 sayılı Yasa önümüzdeki
seçimlerde büyükşehirlerle alakalı bir yasa değişikliğiydi.
Belediye
başkanlığı dönemimizin başladığı 1994’ten bu yana, 1930 tarihli 1580 sayılı
Yasa’ya göre belediye başkanlığı yapmış birisi olarak belediyeler alanında yapılmış
değişikliklerin ne anlama geldiğini bir milletvekili olarak en iyi bilenlerden
birisi olduğumu ifade etmek istiyorum. Özellikle geçen yıl Meclis Genel
Kurulunda kabul edilen 6360 sayılı Büyükşehir Kanunu ile yerel yönetimlerin
güçlenmesi, canlı eksenli, insan merkezli belediyeciliğin bir büyük adımla da
gerçekleşmesi adına şahitlik ettiğimiz bir olaydır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Büyükşehir Yasası hazırlanırken iki doğru örnek göz önüne
alınarak yani İstanbul ve Kocaeli örneğinden hareket etmişizdir. İstanbul ve
Kocaeli’de mülki sınırların hizmet alanı kabul edilerek en ücra yerleşim
alanlarına belediyelerin kaliteli hizmet götürmesine imkân sağlanmıştır. Yeni
yasada bu olumlu tecrübeler göz önünde bulundurularak büyükşehir sınırları
içerisinde köylerin mahallelere dönüştürülmesi ve belediye hizmetlerinde en
ücra köşedeki mahalle bazlı hizmetin amaçlandığını biliyoruz. Bu yasayla
amaçlanan bir diğer önemli husus da imar bütünlüğünün sağlanmasıdır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, bu düzenlemelerden ne anlaşıldığı söz konusu olunca, AK PARTİ
demek başarılı belediyecilik demek, halka hizmet etmek demek, halka hizmetkâr
olabilmek demektir. 1994 yılında Kıymetli Başbakanımız Sayın Recep Tayyip
Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığında başlattığı hizmet
heyecanımızın bugün aynı tazeliği ile devam ettiğini, bizlerin milletimize
hizmetkâr olmaya ve kimsesizlerin kimsesi olmaya devam ettiğimizi halkımız çok
iyi biliyor. Fakat biz bu hizmetleri yapmaya çalışırken AK PARTİ yapacaksa
olmasın, büyükşehir yasası İçişleri Komisyonu,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda gündeme geldiğinde “Ülke
elden gidiyor, köyler kapatılıyor.” feveranı içerisinde, ana muhalefet partisi
başta olmak üzere bunun iptali için Anayasa Mahkemesine gittiğini ve oradan nasıl
geri döndüklerini biliyoruz. Şimdi, o kabul etmedikleri büyükşehirleri
yönetmeye nasıl talip olacaklarını ben de doğrusu merak ediyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, şu unutulmamalıdır ki halka rağmen belediyecilik, halka rağmen
yönetim hiçbir zaman kabul görmemiştir. Ana muhalefet partisi Sayın Genel
Başkanının 2014 bütçe konuşmalarında Hükûmetimiz için söylediği sözün
dikkatlere getirilmesi görevimdir diye düşünüyorum. “Bu Hükûmetin en takdir
ettiğim tarafı halkı aldatmasıdır.” diye bir ifade kullanmıştır. Aldatmak
yanlış, aldatılmak da yanlıştır. AK PARTİ’ye hakaret ettiğini düşünüyorken aziz
millete de halka da hakaret ettiğinin altını çizmek istiyorum.
Siyasette başarı
aldatarak olmaz, anlatarak, hizmetlerinizi anlatarak, ikna ederek mümkündür.
Biz sokaklarda hizmetlerimizi vatandaşımıza anlatıyorken “Siz neredesiniz?”
diye soru sormak içimden geliyor. Bizler bu millete inanıyoruz, bu milletimizle
birlikte siyaset yapıyoruz, onlar için var olmanın, onlara hizmetkâr olmanın
mücadelesini bütün belediye başkanı arkadaşlarımızla vermeye devam ediyoruz ve
edeceğiz de.
Bu vesileyle
bütçemizin, özellikle İçişleri Bakanlığımızın bütçesinin kendilerine ve
milletimize hayırlar getirmesini Cenab-ı Hakk’tan diliyor, huzurda ben de bütün
milletvekili arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
AK PARTİ Grubu
adına üçüncü konuşmacı Ahmet Tevfik Uzun, Mersin Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA AHMET TEVFİK UZUN (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014
yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı görüşmeleri kapsamında Emniyet Genel
Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına
söz almış buluyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Devletin temel
görevlerinden biri, bireylerin Anayasa ve yasalarla güvence altına alınan
temel, hak ve özgürlüklerini korku ve endişeden uzak, güven içinde
kullanmalarına imkân tanıyacak ortamı oluşturmaktır. AK PARTİ iktidarı olarak
güvenlik politikalarıyla yerleşik güvenlik anlayışında esneklik kazandırılarak
özgürlük için güvenlik yaklaşımı temel politika olarak benimsenmiş ve
uygulamaya konulmuştur. Adil, güçlü, müşfik devlet olgusunu daha fazla
yerleştirmek için her türlü sorunun çözümünde “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.”
yaklaşımıyla güvenlik için özgürlükten, özgürlük için de güvenlikten asla taviz
vermedik. Güvenlik ile özgürlüğün birbirinin zıddı değil, birbirinin tezadı
değil, birbirinin olmazsa olmazı iki önemli değer olduğu inancıyla çalışmaya
devam ediyoruz. Ülkemizin sınırları içinde emniyet ve asayişin sağlanması
İçişleri Bakanlığı sorumluluğundadır. Bu görev, şehir merkezinde polis, kırsal
kesimde ise jandarma tarafından yerine getirilmektedir. Ülke nüfusunun yüzde
78’i polis, yüzde 22’si jandarma görev ve sorumluluğundadır; Türkiye’nin yüz
ölçümünün ise yüzde 7’si polis, yüzde 93’ü jandarma sorumluluğunda
bulunmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; güvenlik kavramının her geçen gün yeni bir boyut
kazandığı ve güvenliği etkileyen parametrelerin sürekli değiştiği, terör
örgütleri ve suç odaklarının gelişen iletişim ve bilgi çağının etkisiyle
geçmişle kıyaslanamayacak ölçüde karmaşık, sistemli ve organize hâle geldiği
günümüz ortamında toplumun da emniyet güçlerinden beklentileri artmıştır. Hukuk
devletine bağlı, temel hak ve özgürlükleri koruyan, insan onuruna saygılı,
çağın gerektirdiği imkânlara sahip ve ileri teknolojiyi başarıyla kullanabilen
emniyet teşkilatı, bu yoldaki kararlılık ve istikrarını bugüne kadar olduğu
gibi bundan sonra da sonuna kadar sürdürecektir.
AK PARTİ iktidarı
olarak suçla mücadelede önceliğimiz, suç işlenmesini önleyecek mekanizmaları
geliştirmeye yönelik olmuştur. Suçu önlemek, suçu soruşturmaktan çok daha az
maliyetlidir ama işlenmiş suçların toplumsal maliyetinin parasal değerlerle
ifade edilmesinin de mümkün olmadığını belirtmek isterim. Geçmiş dönemlerde
faaliyete geçirilen, polisin suç oluşmadan önce harekete geçmesini amaçlayan ve
sorunlara yerinde çözümler bulmayı hedefleyen Toplum Destekli Polislik Projesi,
suçla mücadelede etkin bir şekilde kullanılmaya devam etmektedir. Son
dönemlerde sıklıkla gündeme gelen aile içi şiddetle mücadele için, Emniyet
Genel Müdürlüğü bünyesinde Aile İçi Şiddetle Mücadele Şube Müdürlüğü
kurulmuştur.
Okula giden
çocuklarımızın ve gençlerimizin okul çevrelerinde ve ev ile okul arasında
kendilerini daha güvende hissetmeleri için başlatılan ve başarıyla uygulanan
Güvenli Okul-Güvenli Eğitim Projesi’yle çocuklarımızın güvenle eğitim almaları
sağlanmaktadır.
Emniyet Genel
Müdürlüğümüz ve Jandarma Genel Komutanlığımız uyuşturucu kaçakçılığıyla
mücadeleye özel bir önem ve öncelik vermektedir. Son yıllarda jandarmamız ve
polisimiz, özellikle uyuşturucu kaçakçılığı konusunda faaliyet gösteren suç
şebekelerine ve terör örgütlerinin mali kaynaklarına büyük darbeler vurarak
büyük başarılar elde etmişlerdir.
Emniyet Genel
Müdürlüğü, 2002 yılında 189.896 personelle hizmet vermekteyken bugün bu sayı
264.100 personele ulaşmıştır. Makroekonomide önemli başarılar sağlayan Hükûmetimiz,
bu kapsamda, Emniyet Genel Müdürlüğünün bütçesini, 2002 yılında 2 milyar 430
milyon 615 bin lira iken 2014 yılında 16 milyar 557 milyon 13 bin liraya
çıkartmıştır. Öte yandan, 2013 bütçesinde Jandarma Genel Komutanlığına ayrılan
ödenek miktarı 5 milyar 843 milyon 453 bin lira iken 2014 bütçesinde 6 milyar
156 milyon 691 bin lira olarak belirlenmiştir.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizin ve milletimizin bölünmez bütünlüğünü, vatandaşımızın
can ve mal güveliğini canı pahasına sağlayan ve mevcut huzur ortamının devam
etmesi için büyük fedakârlıklar gösteren jandarma ve emniyet teşkilatımıza…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET TEVFİK UZUN
(Devamla) - …şükranlarımı sunuyor, 2014 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize
hayırlı olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
AK PARTİ Grubu
adına dördüncü konuşmacı Mehmet Sarı, Gaziantep Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA MEHMET SARI (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sahil
Güvenlik Komutanlığı 2014 yılı bütçesi üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Üç tarafı
denizlerle çevrili ülkemizin yüz ölçümünün yaklaşık yarısı büyüklüğündeki “mavi
vatan” diye ifade ettiğimiz denizlerimizde, Türkiye Cumhuriyeti’nin hak ve
menfaatlerini korumak, kanunların uygulanmasını sağlamak, gelecek nesillere
temiz bir çevre ve sürdürülebilir kaynaklar bırakmak amacıyla Sahil Güvenlik
Komutanlığı 1982 yılında kurulmuştur. Ülkemizin jeostratejik konumu,
uluslararası ticaretimizin yüzde 86’sının denizlerden yapılması ve özellikle
son dönemlerdeki yasa dışı göç olayları başta olmak üzere denizlerimizdeki
hareketliliğin her geçen gün artması da dikkate alındığında, Sahil Güvenlik
Komutanlığına olan ihtiyacın ne kadar önemli olduğu bir kez daha
anlaşılmaktadır.
13 bakanlığın
görev alanına giren konularda Sahil Güvenlik Komutanlığı can ve mal güvenliğini
ön planda tutarak Hopa’dan İğneada’ya, Enez’den Çevlik’e kadar 67 üs, liman ve
yerleşim yerinde görevini başarıyla sürdürmektedir. Bu görevi muhtelif
büyüklükteki sahil güvenlik botları, mobil radar, helikopter ve uçak ile
yapmaktadır. Sahil Güvenlik Komutanlığının mevcut gücünün, Avrupa Birliği üyesi
çoğu ülkenin donanmalarına denk olduğunu da özellikle belirtmek isterim.
Ulusal ve
uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde “mavi vatan” olarak adlandırdığımız
kıyı ve denizlerimizde Sahil Güvenlik Komutanlığı, eğitimli ve üstün
personeliyle uzmanlaşmış bir kolluk kuvveti olarak görevini icra etmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Sahil Güvenlik Komutanlığımızın 2013 yılı faaliyetlerinden
bazılarını paylaşmak istiyorum:
Sahil Güvenlik,
botlarıyla 7.720 göreve intikal etmiş, bu görevler 384 sorti helikopter ve 54
sorti uçak gayretiyle desteklenmiş ve neticede 53.115 gemi kontrol edilmiştir.
Bunlardan yasa dışı olaylara karışan 7.753 gemi, tekne, şahıs ve işletme
haklarında işlem yapılmak üzere ilgili makamlara sevk edilmiştir.
Türk arama
kurtarma bölgesinde icra edilen 630 arama ve kurtarma olayında 7.559 insan hayatı
kurtarılmış, denizlerimizde seyretmekte olan gemilerde ve adalarımızda acil
tıbbi tahliyeye ihtiyaç duyan 189 hasta, yaralı şahsın tahliye işlemi
gerçekleştirilerek en yakın sağlık kuruluşlarına intikalleri sağlanmıştır.
7.820 yasa dışı
göçmen, 89 organizatör, 1 milyon 723 bin litre kaçak akaryakıt ve muhtelif
miktarda gümrük kaçağı malzemeye el konulmuştur.
Deniz kirliliğine
neden olan 245 olay ve yasa dışı su ürünleri avcılığının önlenmesi amacıyla
3.318 olay tespit edilmiş olup gerekli idari yaptırımlar uygulanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, Sahil Güvenlik Komutanlığımız tarafından yürütülen en önemli
projelerden biri Sahil Gözetleme Radar Sistemi Projesi’dir. Proje
tamamlandığında Türkiye kıyılarında tam radar kaplaması sağlanacak, önemli
mevkilere elektrooptik görüş sistemleri tesis edilerek kaçakçılık ve yasa dışı
göçün önlenmesi gibi konularda önemli ilerlemeler kaydedilecektir.
Bir diğer proje
ise Sahil Güvenlik Muhabere Sistemi Projesi olup proje 2015 yılı içerisinde
bittiğinde modern muhabere ve bilgi transfer sistemi imkânı kazanılmış
olacaktır.
Ayrıca, ülkemiz
tersanelerinde ağır deniz ve hava şartlarında arama kurtarma ve diğer görevleri
icra edebilecek 3 adet, helikopterli 1.700 tonluk sahil güvenlik arama kurtarma
gemisi kullanılmaya başlanmış olup 1 adet geminin de şu anda inşası devam etmektedir.
Değerli
milletvekilleri, güzel vatanımıza, milletimize hizmet etmeyi kendisine şiar
edinen, Akdeniz ve bölgenin en güçlü Sahil Güvenlik Komutanlığı olması için AK
PARTİ hükûmetleri olarak her alanda olduğu gibi bu konuda da azim ve
kararlılığımızı sürdürmekteyiz.
Dünyada
teknolojik ve bilimsel değişimleri kendi bünyesine başarılı bir şekilde
uygulayan bu güzide kurumumuzun tüm görevlilerini çalışmalarından dolayı
yürekten kutluyor, 2014 yılı bütçesinin Hükûmetimize, ülkemize ve Türk
milletine hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
AK PARTİ Grubu
adına beşinci konuşmacı Seyit Sertçelik, Ankara Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA SEYİT SERTÇELİK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Göç İdaresi Genel Müdürlüğü
bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Türkiye, konumu
itibarıyla uluslararası düzeyde göç alan bir ülkedir. Yıllardan beri Orta Doğu,
Kafkasya, Balkanlar ve Orta Asya ülkelerinden siyasi ve ekonomik sebeplerden
dolayı Türk soylu ve Müslüman kardeşlerimiz yoğun olarak ülkemize göç
etmektedirler. Bunların yanı sıra, çevremizdeki ülkelerde yaşanan savaş ve
çatışmalardan kaçan yüz binlerce Müslüman, canlarını kurtarabilmek için
ülkemize göç etmek zorunda kalmışlardır. Yine, çevremizdeki ülkelerde, Asya’dan
Türkiye üzerinden Avrupa'ya geçmek isteyen çok sayıda mültecinin varlığı bilinmektedir.
Büyüyen ekonomisi
ile Türkiye'nin gelecekte gerçekleşmesi muhtemel Avrupa Birliği üyeliği
göçmenler için ülkemizi daha cazip bir konuma getirecektir. Dünyada insanların
tam olarak hareket özgürlüğünün sağlanmasına yönelik uygulamaların ise uzun
zaman alacağı düşünülmektedir.
Göç ve iltica
hareketlerinin bölgemizde bu denli önem kazandığı günümüzde, bu alanın
layıkıyla yönetilebilmesi için gerekli adımların atılması, bu çerçevede göç ve
iltica konularında sağlam bir mevzuat altyapısı ve etkin işleyen kurumsal bir
yapının oluşturulması, yasa dışı göçle mücadelenin hukuki altyapısının
güçlendirilmesi, yasal göçte ise bürokratik işlemlerin olabildiğince
azaltılarak tutarlılık ve güvene dayalı bir göç yönetim anlayışının hâkim
kılınması büyük önem arz etmektedir. Göç alanına ilişkin politika ve
stratejileri uygulamak, bu konularla ilgili kurum ve kuruluşlar arasında
koordinasyonu sağlamak, yabancıların Türkiye’ye giriş ve Türkiye’de kalışları,
Türkiye’den çıkışları ve sınır dışı edilmeleri, uluslararası koruma, geçici
koruma ve insan ticareti mağdurlarının korunmasıyla ilgili iş ve işlemleri
yürütmek üzere İçişleri Bakanına bağlı olarak kurulan Göç İdaresi Genel
Müdürlüğü, merkez teşkilatının yanı sıra 81 ilde ihtiyaç duyulacak ilçeler ile
yurt dışında teşkilatlanacaktır.
Kanunun ülkemiz
göç hukukuna getirdiği belli başlı hususları şu şekilde özetleyebiliriz: Göç
alanında kamu kurum ve kuruluşları arasında etkin iş birliği ve koordinasyon
sağlanacaktır. Ülkemizin ihtiyaç duyduğu kısa, orta ve uzun vadeli göç politika
ve stratejileri Göç Politikaları Kurulu tarafından geniş katılımla
belirlenecektir. Yeni dönemde ikamet izinleri esas itibarıyla ülke dışından
verilecektir. Böylece yabancıların Türkiye’de kalış amaçları önceden
belirlenecek, gerekli belgelerin ülkeye girmeden ibraz edilmesi sağlanacaktır.
Bu kapsamda yabancıların Türkiye’ye geldikten sonra ikamet tezkeresi alımıyla
ilgili bürokratik işlemler olabildiğince azaltılmış olacaktır. Örneğin, çalışma
izinleri ikamet izni yerine geçeceğinden birden çok kuruma başvurma ve izin
alma uygulamasına son verilmektedir. Avrupa Birliği müktesebatına paralel bir
uygulamayla Türkiye’deki yabancı öğrencilere çalışma hakkı tanınabilecektir.
Vatansız olup devlet korumasından yoksun olan kişilerin hakları ilk defa açık
bir şekilde kanunla güvence altına alınmış olacaktır.
Yabancılar ve
Uluslararası Koruma Kanunu’yla ülkemizin göç ve uluslararası koruma mevzuatı ve
idari sistemi, uluslararası standartlara uygun bir altyapıya kavuşturulmuş.
Yabancıların Türkiye’ye girişleri, Türkiye’de kalışları ve Türkiye’den
çıkışları ile Türkiye’den uluslararası koruma talep eden yabancılara ilişkin
usul ve esaslar, taraf olduğumuz uluslararası anlaşmalara uygun kanun
seviyesinde düzenlenmiştir. Böylece, AK PARTİ Hükûmeti döneminde insan hakları
alanında yeni bir adım daha atılmaktadır.
Sayın
milletvekilleri, geçen hafta Romanya’ya gerçekleştirmiş olduğumuz resmî bir
ziyarette Romanya Sanayi ve Hizmet Komisyonu Başkanı, Türkiye'nin ekonomik bir
imparatorluk hâline geldiğini söyledi. Türkiye'nin siyasi ve ekonomik gücü, son
yıllarda çevremizde ve bütün dünya ülkeleri tarafından kabul edilmektedir.
Artık, sizlerin
de Türkiye'nin bu gücünü görme vakti ve kabul etme zamanı gelmiştir diyerek
bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – İnanma, inanma, yalan söylüyorlar onlar, sizi kandırıyorlar.
MUHARREM VARLI
(Adana) – İran söylüyor mu, Çin söylüyor mu? Romanya’yı örnek veriyorsun,
yakışmadı sana.
SEYİT SERTÇELİK
(Ankara) – Bütün dünya kabul ediyor.
BAŞKAN – AK PARTİ
Grubu adına altıncı konuşmacı Fehmi Küpçü, Bolu Milletvekili.
AK PARTİ GRUBU
ADINA FEHMİ KÜPÇÜ (Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orman ve Su
İşleri Bakanlığının 2014 bütçesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle
heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Orman ve Su
İşleri Bakanlığı, son on bir yılda 62,5 milyar TL’den fazla yatırım
gerçekleştirdi. Son on bir yılda su yatırımlarında cumhuriyet tarihinin
rekorları kırıldı ve ülkemize 268’i baraj, tam 1.763 yeni tesis kazandırıldı.
En yüksek barajları, en büyük sulama tesisleri, Türkiye'nin en hızlı akan
nehri, Çoruh’un ilk altın gerdanlığı Muratlı Barajı’nı, Borçka Barajı’nı; Çoruh’un
üçüncü gerdanlığı, Türkiye'nin en
yüksek, dünyanın ise 6’ncı yüksek Deriner Barajı’nı, 218 metre
yüksekliğindeki Ermenek Barajı’nı, Ege’nin yüz kırk bir yıllık hayali Çine
Adnan Menderes Barajı’nı, yine Ege’nin en büyük barajı Dalaman Akköprü
Barajı’nı hizmete açarak ülke ekonomisine kazandırdık. 81 ilimiz için de
hazırladığımız İçme Suyu Eylem Planı ile illerimizin 2071 yılına kadar içme
suyu ihtiyacı planlanmış ve tam 41 milyon kişiye içme suyu sağlanmıştır.
Elhamdülillah, şimdi de asrın projesi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne su
temin ediyoruz.
Son on bir yılda
20 milyon dekar araziyi suyla buluşturduk ve toplam sulanan alan 60 milyon
dekara ulaştı.
Hidroelektrik
enerjide kurulu gücümüz 2002 yılında 12.500 megavat iken yüzde 70’e yakın bir
artışla 21.725 megavata, enerji üretimimiz de 78 milyar kilovatsaate çıktı.
Değerli
milletvekilleri, son on bir yılda orman varlığımız 21,7 milyon hektara ulaştı
yani 9 milyon dekar yeni orman alanı kazandırıldı. Yine, endüstriyel odun
üretiminde yüzde 85 bir artış oldu, odun dışı orman ürünleri ihracatımızda da,
300 milyon dolara çıkarak, 6 kat artış oldu. Aslında en önemlisi, fidan üretimi
6 kat artarak 75 milyondan 470 milyona çıktı. Yine, 2008-2012 yılları arasında
en büyük hamlesi, Millî Ağaçlandırma Seferberliği başarıyla tamamlandı. Yine,
orman yangınlarıyla mücadelede en başarılı ülkelerden biri hâline geldik.
Değerli
milletvekilleri, aslında Bakanlığın çalışmasına müşahhas bir örnek olarak benim
de seçim bölgem Bolu’da, elhamdülillah, suyu ve yeşiliyle müsemma, yüzde 64’ü
zaten orman iken tam 21 milyon 969 bin adet fidan toprakla buluştu ve tam 55
bin dekar alan sulu tarıma kavuştu ve kavuşacak. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Madem öyle oldu Dörtdivan’daki işletmeyi niye kapattınız Sayın
Küpçü?
FEHMİ KÜPÇÜ
(Devamla) – Yine, dere ıslahlarından, bina ve tesislerden, taşkın korumadan,
Gölcük’ten, Abant’tan, Yedigöller’den ve içme suyu projelerinden
bahsetmeyeceğim. Sadece son on bir yılda yapılan ve yapımına başlanan 7 temel
barajdan bahsedersem: Hemen Devrek’ten Dorukhan Tüneli’ni geçtikten sonra
Mengen Köprübaşı Barajı 330 milyon TL; yine, Yeniçağa, Dörtdivan ve Gerede
Ovası’nı sulu tarıma kavuşturacak -ki ben Sayın Bakanıma teşekkür ediyorum- 270
milyon TL bedelli Tekkedere Barajı; yine, Kıbrısçık Alanhimmetler Göleti, yine,
Göynük’e yapılan Gökçesaray, Yeniköy, Dedeler, Değirmenözü, Bulanık, Hasanlar
barajları yine Bolu ve Seben ovalarını sulu tarıma kavuşturacak, Abant’ın 7
büyüklüğündeki 40 milyon metreküp su depolayan Seben Taşlıyayla Göleti başlıca
yatırımlardandır.
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Seben Taşlıyayla Göleti’ni kim yaptı, onu söyleyin. Şimdi,
doğruyu söyle Fehmi Bey, ayıp oluyor yani.
FEHMİ KÜPÇÜ
(Devamla) – Sayın Valim, bitireyim müsaade ederseniz. Bolu’da emek ve katkınız
var.
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Ama onu söyleyin lütfen, ayıp oluyor.
FEHMİ KÜPÇÜ
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, Hicaz’da su yolu yapmış ecdadın torunları,
Çin’den Adriyatik’e kadar medeniyet kurmuş kadim milletin evlatları olarak
Hükûmetimiz milletinden aldığı güçle, aşkla, muhabbetle beyaz enerjiyi yani
suyu Ferhat’ın Şirin’e, Kerem’in Aslı’sına olan aşkı gibi, toprakla, milletle,
yatırımla buluşturmuş, enerjiyle taçlandırmış ve inşallah, bundan sonraki
süreçte de taçlandırmaya devam edecektir.
Ben bu hayırlı
hizmetler vesilesiyle, başta Bakanlığımıza ve Hükûmetimize milletimiz adına
kalbî şükranlarımı sunuyorum. Bu bütçenin de bu milletin birlik ve
beraberliğine, erdemine, faziletine emek ve katkı vermesini, umutlar
yeşertmesini yürekten murat ediyor, heyetinizi ve aziz milletimizi tekrar en
kalbî duygularımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Evet,
teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, birleşime bir saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 13.26
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.28
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 31’inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
2014 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
AK PARTİ Grubu
adına yedinci konuşmacı Hüseyin Filiz, Çankırı Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 2014 Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Orman ve Su İşleri
Bakanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Çankırı Milletvekili olarak söz almış
bulunmaktayım. Milletin Meclisini saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, dönemimizde Orman ve Su İşleri Bakanlığının
Çankırı’ya yapmış olduğu bir kısım yatırımlardan bahsetmek istiyorum.
Bakanlıklarımız arasında hangi bakanlık Çankırı’ya en çok yatırım yaptı diye
bir baktığımız zaman Orman ve Su İşleri Bakanlığımızın yatırımını 1’inci sıraya
oturtabiliriz. Bakınız, Çankırı merkezde yıllardır su sıkıntımız vardı. 84
kilometrelik bir isale hattından, Güldürcek Barajı’ndan Çankırı ve ilçelerine
70 milyon Türk liralık memba suyu kalitesindeki bir suyu akıttık. Gene, Çerkeş
Akhasan Barajı 58 milyon TL’lik, Kızılırmak Ovası’nın sulanması için Hamzalı
Barajı, gene Tımarlı sulaması, Koyunbaba Barajı; bunun dışında Şabanözü, Ödek,
Sarayköy, Alanpınar, Karacaözü göletleri ve sulamaları gibi Orman ve Su İşleri
Bakanlığımızın Çankırı’ya yapmış olduğu yatırımların tutarı toplam 243 milyon
lira yani eski parayla 243 trilyon lira. Bu yatırımların çoğu bitmek üzere,
ihalesi yapılmış ve bunlar bittiği zaman 207 bin dekar arazi Çankırı’da sulu
tarıma açılacak.
Değerli
arkadaşlar, on on beş yıl önce Çankırı’da yapılan bu yatırımların hepsi
Türkiye’nin tamamına bile yapılamıyordu. Peki, niye yapılamıyordu? Çünkü
müteahhitler paralarını alamayınca işleri yarıda bırakıyordu ve işler yıllarca
bekliyordu. Peki, şimdi ne oluyor? Müteahhitler işi aldığı zaman müteahhide
diyoruz ki: “İş bitirme tarihini altı ay öne çek bakalım.” Neden? Çünkü para
var, para var ki öne çekiyoruz müteahhidin iş bitirme tarihini.
Değerli
arkadaşlar, bunun dışında, Çankırı’da Karatekin Üniversitemiz var. Şahsen
kanaatim o ki Çankırı’yı ileriye taşıyacak iki tane önemli seçenek var. Bir:
Sanayi. İki: Üniversite. Dönemimizde açılmış olan üniversitemizde bugüne kadar
10 bin öğrenci sayısına ulaştık. Bugüne kadar üniversitemizin kampüsü, fakülte
binaları, laboratuvar binaları, rektörlük binaları, spor alanları, çevre
yolundan üniversiteye bağlantı yolu dâhil 150 trilyon liraya yakın üniversiteye
bir para harcadık ve Allah izin verirse yurtları ve altyapılarıyla beraber biz,
10 bin sayıyla duran bu üniversite öğrencilerini 25 bin sayıya çıkaracağız.
Sanayide de daha
önce, geçen yıl burada anlatmış olduğum bu organize sanayisinde bugün bütün
bürokratik işlemlerimizi bitirdik, resmî hüviyetine kavuşturduk, mütevelli
heyetimizi kurduk ve 50’ye yakın getireceğimiz yatırımcıların içerisindeki
lokomotif yatırımcı olan Japon lastik devini Çankırı’ya getirdik. 520 milyon
dolarlık yani 1 katrilyon liralık bu yatırımla 2015’in Ocak ayında, bir yıl
sonra 2 bin kişinin üzerinde istihdam sağlayacağız Çankırı’da. Diğer
getireceğimiz fabrikalarla beraber toplam 10 bin kişi çalışacak Çankırı’da.
Değerli
arkadaşlar, benim için siyasetin bir tek manası var, Çankırı’yı bir yere
getirmek, kendimi bir yere getirmek değil. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Bravo! Keşke bizim milletvekilleri de aynısını yapsa!
HÜSEYİN FİLİZ
(Devamla) - Eğer, Çankırı bir yere gelmiyorsa niye siyaset yapayım?
Bu anlayışla,
sınırları şehit kanıyla çizilmiş olan 780 bin kilometrekarelik bu coğrafyada 76
milyonu kardeş sayan anlayışı temsil ediyor, bu düşüncelerle ülkemizin
kalkınmasına hizmet eden, bu hizmetleri vatandaşlarımıza sunan başta Sayın
Başbakanımıza, bakanlarımıza ve bürokratlarımıza teşekkür ediyorum ve 2014 yılı
bütçesinin hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
AK PARTİ Grubu
adına sekizinci konuşmacı Osman Kahveci, Karabük Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA OSMAN KAHVECİ (Karabük) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orman
Genel Müdürlüğünün 2014 yılı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, dünyanın en önemli doğal kaynaklarından birisi de ormanlardır.
Ormanlar son yüzyılda insan eliyle en çok zarar gören doğal kaynaklarımızdan
birisidir. Buna karşı dünyada birçok uluslararası süreç başlatılmış olmasına
rağmen henüz dünyada ormansızlaştırma durdurulamamıştır.
Ülkemiz orman
yönünden zengin değildir. Yüzde 27’si ormanlarla kaplı olan ülkemizde
ormanların yüzde 99’u devlete aittir. Orman Genel Müdürlüğü de devlet adına
ormanlarımızı her türlü tehditlere karşı koruma, işletme ve geliştirme görevini
40 bin personeliyle en iyi bir şekilde yerine getirmenin gayreti içerisindedir.
Sayın
milletvekilleri, ormanlarımızın en önemli tehditlerinden birisi de orman
yangınlarıdır. Ormanlarımızın yüzde 60’ı orman yangını tehdidi altındadır ancak
bu konuda Hükûmetimiz ve orman teşkilatınca alınan etkin tedbirler,
geliştirilen modern yangın yönetim sistemleri, güçlendirilen donatımlar
sayesinde orman yangınlarıyla mücadelede ülkemiz en başarılı ülkelerden birisi
hâline gelmiştir. Bunun sonucu, yangınlara bir saatlik müdahale süresi on
beş-yirmi dakikalara ve yangın başına yanan alan miktarı da 20 hektarlardan 4
hektarlara düşürülmüştür. Orman teşkilatı bu ekipman gücünü yeri geldiğinde her
türlü afetlerde de kullanmaktan kaçınmamaktadır. Şu anda bile birçok iş
makinesi ve personeliyle kar mücadelesinde yer almıştır.
Bugün, Türkiye,
orman yangınlarıyla mücadelede bölgesinde en başarılı ülkelerden birisi olmuş
ve komşu ülkelere yardım edebilir, bilgi ve teknoloji ihraç edebilir hâle
gelmiştir. Bu başarıyı AK PARTİ hükûmetlerine, yangınla mücadeleyi vatan
savunmasıyla eş değer gören orman teşkilatının fedakâr, cefakâr ormancı
personeli ve işçisine borçluyuz. Bu uğurda şehit olanları rahmetle anıyorum.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde 20 bin orman köyünde 7 milyon vatandaşımız
yaşamaktadır. Bu vatandaşlarımızın 500 bini geçimini ormancılıktan
sağlamaktadır. Orman teşkilatı, bütün ormancılık faaliyetlerini orman
köylümüzle birlikte yapmakta ve onlara daha fazla iş ve aş vermektir. İzlenen
ücret politikalarıyla orman köylüsü enflasyona ezdirilmemekte, birim
fiyatlarına enflasyon üzerinde zam yapılmaktadır. Bu kapsamda, 2002 yılında
orman kaynaklarından orman köylüsüne aktarılan kaynak 253 milyon Türk lirası
iken, bu, 2013 yılında 5 kat artarak 1,4 milyar Türk lirasına çıkmıştır.
Sayın
milletvekilleri, ormanlarımız, koruma ve kullanma dengesi içerisinde en
gelişmiş ormancılık teknikleri kullanılarak işletilmektedir. Bu güvenle,
Türkiye, ormanlarını uluslararası sertifikasyon kuruluşlarına açmış ve
ormanlarımız sertifikalı ormanlar olmaya başlamıştır. Bu da ülkemizdeki orman
ürünlerinin AB pazarlarına girmesinin önünü açmıştır.
Değerli
milletvekilleri, OGM’nin önemli görevlerinden birisi de bozuk ormanları
rehabilite etmek ve ülkemiz orman varlığını artırmaktır. Bu konudaki hedefimiz
cumhuriyetin 100’üncü yılında ülkemiz orman alanını yüzde 30’a çıkarmaktır. Bu
konuda başlatılan beş yıllık seferberlik başarıyla sonuçlanmıştır. Bu seferberliğin
arkasından yeni seferberlikler de başlatılmış ve uygulamaya konmuştur. Bu
seferberliklere bizzat Sayın Başbakanımız da katılmış ve ağaçlandırmaya verdiği
önemi göstermiştir.
Sayın
milletvekilleri, orman teşkilatı sadece ülkemiz orman varlığını artırmakla
kalmamış, ülkemizin ormancılık alanındaki uluslararası itibarını da en yüksek
seviyelere çıkarmıştır. Mensubu olmaktan büyük gurur duyduğum orman
teşkilatının bu başarılı çalışmaları uluslararası kamuoyu tarafından da
takdirle izlenmektedir.
Sayın Bakanımızın
şahsında, Orman Genel Müdürlüğünün tüm çalışanlarına ayrı ayrı teşekkür ediyor,
bütçenin hayırlı olması temennisiyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
AK PARTİ Grubu
adına dokuzuncu konuşmacı Mehmet Erdem, Aydın Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA MEHMET ERDEM (Aydın) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili
arkadaşlarım; Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu
adına söz aldım. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizde su
kaynaklarının planlanması, yönetimi, geliştirilmesi ve işletilmesinden sorumlu
olan Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü gözbebeği kuruluşlarımızdandır. Taşkın
koruma, sulu ziraatı yaygınlaştırma, hidroelektrik enerji üretimi ve içme suyu
temini konularında Devlet Su İşleri çok büyük hizmetleri gerçekleştirmektedir.
AK PARTİ
hükûmetleri döneminde DSİ destansı hizmetlere imza atmıştır.
Çoruh’un üçüncü
gerdanlığı, Türkiye’nin en yüksek, dünyanın 6’ncı büyük barajı olan Deriner
Barajı 2012 yılında hizmete girmiştir. 218 metre yüksekliğindeki Ermenek Barajı
2009 yılında tamamlanmıştır. Ege’nin en büyük barajı Dalaman Akköprü Barajı
2011 yılında hizmete girmiştir.
Aydın’ın yüz kırk
bir yıl önce Osmanlı zamanında yerel bir yöneticisinin hayali olan projesi,
belki de “yüzyılın projesi” diyebileceğimiz Çine Adnan Menderes Barajı 2010
yılında muhteşem bir törenle hizmete girmiştir. 2005 yılında Sayın Başbakanımız
Aydın’ı teşriflerinde helikopterle Çine Barajı üzerinde iki tur attıktan sonra,
o zaman Devlet Su İşleri Genel Müdürümüz olan şimdiki Bakanımız Sayın Veysel
Eroğlu’na “Veysel Bey, bu baraj ne zaman biter?” diye helikopterin içerisinden
telefonla sordu. “İnşallah, ödenekleri artırılırsa 2009-2010 yıllarında biter.”
diye cevap alınca talimatı verdi ve Çine Barajı, yüz kırk bir yıllık hayal
gerçekleşti.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, eğer o talimat verilmemiş olsaydı ve geçen on yıllık
süreç içerisinde -2005 yılından geriye doğru- aynı ödeneklerle Çine Barajı yapımı
devam etmiş olsaydı yirmi-yirmi beş yıl daha Çine Barajı’nın bitirilmesi söz
konusu olmazdı.
İşte bunlar gibi
268 barajın yapımı AK PARTİ hükûmetleri döneminde gerçekleşmiştir. AK PARTİ
döneminde DSİ’nin tamamladığı sulama projeleriyle 20 milyon dekar arazi suya
kavuşturulmuştur. 81 ilimiz için içme suyu eylem planı hazırlanmış ve
şehirlerimizin 2040-2050 yılları planlanmıştır. Aydın ilimizde de merkez ve
havalisinin içme suyu ihtiyacını 2050 yılına kadar karşılayacak olan İkizdere
Barajı, isale hatlarıyla ve depolarıyla beraber yaklaşık 300 milyon TL’lik bir
proje yine AK PARTİ Hükûmeti döneminde gerçekleşmiştir. Bu konuda da yine Sayın
Bakanımıza çok teşekkür ediyoruz.
Aydın’ın en büyük
ilçesi Nazilli ve bölgesinin içme suyu ihtiyacını karşılayacak olan Karacasu
Dandalaz Barajı AK PARTİ döneminde bitirilmiştir. Bu proje de yaklaşık 200
milyon TL’lik bir projedir. Bunlar, 2002’de, 2003 yılında, AK PARTİ iktidara
geldiği zaman gerçekleşme oranları yüzde 5, yüzde 10 oranında olan barajlardır.
Evet, ihale yapılmış, projeye başlanmış ama gerçekleşme oranı yüzde 5, yüzde
10. Çok şükür bunlar bitirildi. İlimizde Orman ve Su İşleri Bakanlığı 2003-2012
yılları arasında toplam 3 milyar 673 milyon TL’lik yatırım gerçekleştirilmiştir
ve bu, cumhuriyet tarihinin rekorudur.
Değerli dostlar,
DSİ önümüzdeki dönemde de Aydın’da hizmetlerine devam edecek. Çine ve Koçarlı
ovasında sulama yapacak olan Gökbel Barajı ve HES inşaatı, Söke-Kuşadası
bölgesinde su ihtiyacını karşılayacak olan Söke Sarıçay Barajı, Didim ve Akbük
bölgesinin su ihtiyacını karşılayacak olan Didim Beşparmak Barajı etüt
çalışmaları devam ediyor ve inşallah bu projeler gerçekleşecek.
Geçenlerde bir
kıymetli büyükşehir belediye başkan adayımız projelerini açıklıyor, DSİ’nin bu
yaptığı projeleri kendi projeleri olarak lanse etmeye çalışıyor ve diyor ki:
“Beşparmak Barajı bitirildi, isale hatlarını yapacağız.” Ben de dedim ki:
“Beşparmak Barajı etüt çalışması var. Siz yapsanız yapsanız olmayan barajın
isale hatlarını yaparsınız.”
Evet, hepinize
sevgi ve saygılar sunuyorum, bütçenin hayırlı olmasını diliyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
AK PARTİ Grubu
adına onuncu konuşmacı Faruk Septioğlu, Elâzığ Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA FARUK SEPTİOĞLU (Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet
Su İşleri Genel Müdürlüğünün bütçesi üzerinde grubum adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama
başlarken 2014 bütçesinin hazırlanmasında emeği geçen herkese teşekkür
ediyorum.
DSİ Genel
Müdürlüğü ülkemizde bütün su kaynaklarının planlanması, yönetimi,
geliştirilmesi ve işletilmesinden sorumlu bir kuruluştur. İktidara geldiğimiz
günden itibaren DSİ olarak büyük yatırımlar yaptık. AK PARTİ iktidarı sürecinde
268’i baraj ve HES, 53’ü gölet, 305’i sulama tesisi, 76’sı içme suyu ve
kullanma suyu temini tesisi, 987’si taşkın koruma tesisi, 74’ü ise diğer tesis
olmak üzere toplam 1.763 tesis hizmete girmiştir. Bu tesisler için 2003-2013
yılları arasında DSİ tarafından toplam 56,7 milyar TL’lik yatırım
yaptırılmıştır. 2014 yılında ise 21’i baraj, 41’i sulama, 21’i içme suyu, 12
atık su arıtma, 4 taşkın koruma, küçük su tesislerinde de 585 tesis olmak üzere
toplam 684 tesisin hizmete sokulması planlanmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; seçim bölgem olan Elâzığ’da da DSİ tarafından yapılan
bazı icraatları sizinle paylaşmak istiyorum: DSİ tarafından 2003-2013 yılları
arasında tamamlanan ve devam eden işler için 2013 yılı birim fiyatları toplamı
ile 179 milyar 465 milyon 870 Türk liralık yatırım yapılmıştır. Tamamlanan
tesislerle 6.460 dekar tarım tesisi arazisi sulamaya açılmıştır. Ayrıca, 25
adet taşkın koruma ve taşkın rüsubat tesisleri ile 192 dekar arazi taşkın
zararlarından korunmuştur. Devam eden 6 adet tesisten Kuzova pompaj sulama ve
Elâzığ Hamzabey içme suyu tesislerinin inşaatları devam etmekte olup, içme suyu
isale hattı ve arıtma tesisi ile Kanatlı barajlarının yapım ihalesi yapılmış,
ihale süreçleri devam etmektedir.
Ayrıca, Keban Barajı
rezervuar ağaçlandırması ve erozyon kontrolü, 2’nci kısım proje çalışmaları
devam etmektedir. Ayrıca, 2013 Yatırım Programı’nda yer alan, 1’i devam eden
toplam 12 adet taşkın koruma tesisleriyle koruma sağlanması amaçlanmaktadır.
Yine, Elâzığ Kanatlı sulaması ve kamulaştırılmasının yapım ihalesi tamamlanmış
olup çalışmaları devam etmektedir. Uluova Sulaması Rehabilitasyon Projesi ile
Gülçatı baraj projesiyle ilgili çalışmalar devam etmekte olup genel müdürlüğe
gönderilmiştir. Bunlara ilaveten Sedeftepe, Serince, Ağın sulaması projeleri
ile Hatunköy baraj projeleriyle ilgili çalışmalar devam etmektedir.
Göl ve su
faaliyetleri kapsamında 2’si inşaat aşamasında Kapıaçmaz ve Kovancılar Tatar
Göleti ile ihale aşamasında olan Baskil Odabaşı, Baskil Akuşağı projelerinde
işe başlanmış; Alacakaya Esenlik projesi ihalesi bitmiş; Baskil İçlikaval,
Maden Durmuştepe, Kovancılar Çakırkaş projeleri ihale aşamasında; Uluova,
Gökçe, Karakoçan Bazlama, Karakoçan Yukarıovacık ve Karakoçan Sarıcan projeleri
olmak üzere toplam 12 adet tesisin çalışmaları hızla devam etmektedir.
Bu duygu ve
düşüncelerle Orman ve Su İşleri Bakanlığı ve Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünü
çalışmalarından dolayı kutluyorum. Sayın Bakanımıza Elâzığ’ımıza gösterdiği
ilgiden dolayı Elâzığ’ımız adına teşekkür ediyorum.
2014 yılı
bütçemizin ülkemize hayırlı olmasını diliyor, grubum adına hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTI sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – AK PARTİ
Grubu adına son konuşmacı Mustafa Akış, Konya Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA MUSTAFA AKIŞ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Meteoroloji Genel
Müdürlüğü ve Türkiye Su Enstitüsü kurumlarının bütçeleri üzerine söz almış
bulunuyorum ancak bu kurumlarımızın bütçelerini konuşurken havadan ve sudan da
bahsetmek istemiyorum. Fakat hava kadar, su kadar önemli olan demokrasi,
özgürlükler, kişinin kimliğini, dilini, dinini özgürce yaşayabilmesi ve kendini
ifade edebilmesi üzerine bir şeyler söylemek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, 3 Kasım 2002 seçimleriyle oluşan Parlamento ve işbaşına gelen
Hükûmetimiz, on bir yıllık süreç içerisinde çok önemli reformlar
gerçekleştirmiş, demokratikleşme yolunda çok cesur adımlar atmıştır. Bugün de
“çözüm süreci” başlığı altında yapılan çalışmayla Türkiye’nin ayağındaki
prangaların en büyüğünden, terör sorunundan inşallah kurtulunacaktır. Kökü çok
gerilerde olan bu sorun, 80’li yılların ortalarından itibaren artık bir alev
topu hâline dönüşmüştür. Kamu bürokrasisi de bu tarihten sonra meseleye tamamen
asayiş eksenli bakmaya başlamıştır. Böylece bir semptom olan terör, hastalığın
yerine ikame edilerek sorun sadece ama sadece terörle mücadeleye
indirgenmiştir. Güvenlik ve asayişe indirgenen mücadeleyle, fiilî anlamda
yurttaş ile terörist ayrımı göz ardı edilmiştir. Olağanüstü hâl, geçici bir
tedbir olmaktan çıkmış ve yirmi dört yıl sürdürülerek kendi başına ayrı bir
hukuksal ve idari düzeni ifade etmeye başlamıştır. Böylelikle mesele köy
boşaltmalarına kadar varacak bir ötekileştirmeye dönüşmüş ve 90’lı yıllar bu
şekilde heba edilmiştir.
2002 yılına
gelindiğinde ise AK PARTİ iktidarıyla birlikte iç barışı güçlendirecek,
huzurumuzu tahkim edecek adımlar bir bir atılmaya başlanmıştır. Bugüne gelinene
kadar AK PARTİ iktidarı bir yandan millet iradesine halel gelmemesi için,
kapatılma tehditleri altında, darbe senaryoları içerisinde vesayetle mücadele
etmiş, bir yandan da hak ve özgürlükler konusunda önemli reformlara imza
atmaktan geri durmamıştır.
Türkiye
değiştikçe, şartlar iyileştikçe ve olgunlaştıkça, dirençler ortadan kalktıkça,
siyaset bir hak arama yöntemi olarak, bir sorun çözme yöntemi olarak daha fazla
güç kazandıkça yapılan reformlar da o nispette büyüyecektir. Çözümsüzlüğün bir
siyaset tarzına dönüştüğü, siyasetin çözüm değil çözümsüzlük arayışı içerisinde
üretildiği ortamda AK PARTİ iktidarı hak ve özgürlükler noktasında kararlılıkla
yoluna devam etmektedir.
Değerli
milletvekilleri, aslolan hak ve özgürlük taleplerinin siyasi bir zeminde,
demokratik bir kültürle, şiddetin, silahın dışlandığı bir ortamda siyasetin
meşru araçlarıyla dillendirilmesidir. Ancak, bugün karşılaştığımız tablo
Hükûmetin cesur adımları karşısında muhalefetin istismar gayretidir. Çözüm
gerçekleştiğinde beslendikleri ve varlık sebepleri kaos ortamının ortadan
kalkacağından korkanlar huzur ortamının ortaya çıkmaması için her türlü
dejenerasyonu ve dezenformasyonu yapmaktan hiç çekinmemektedirler. Hâlâ silahın
gölgesinde siyaset yapanlar, hâlâ silahın yardımıyla mazlum vatandaşa siyasi
tercih dayatanlar bir provokasyon olduğu apaçık ortada duran ve her seçim
öncesi tekrar tekrar sahnelenen Yüksekova’daki hadiseyi bile ateşe benzin
dökerek büyütme gayretinde olmuşlar, bu ve benzeri olaylardan medet umar hâle
gelmişlerdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Kan ve gözyaşı telkin edenler bu
saiklerle siyaset yaptıkları müddetçe başarılı olamayacaklar ve siyasi
zeminlerini de kaybedeceklerdir. Artık kan ve gözyaşı miadını doldurmuştur.
Bu ülkede artık
kamu alanını otoriterleştiren, bu alanı kendi tanımladığı makbul vatandaşa
benzemeyenlere cehennem hâline dönüştüren bir devlet anlayışı yoktur. Artık
devletin ali menfaatlerini milletin üstünde tutan bir iktidar da yoktur.
Halkımız, özellikle de Kürt vatandaşlarımız kendilerini kavgaya, tartışmaya,
huzursuzluğa zorlayan siyasi anlayıştan ve onun mahalle baskısından
bıkmışlardır. Vatandaşlarımız hizmet beklemekte, müreffeh bir biçimde huzur
içerisinde yaşamak arzusundadırlar. İnsanı yaşat ki devlet yaşasın anlayışını
kedine bir yol haritası olarak benimseyerek tahriklere, kanlı provokasyonlara
rağmen, kendisine yönelik doğrudan terör eylemlerine ve tehditlerine rağmen,
millî iradeye, sandığa, demokrasiye yönelik her türlü saldırıya, her türlü
kışkırtmaya rağmen AK PARTİ değişim iradesinden bir nebze olsun geri adım atmamıştır.
Temel hak ve
özgürlüklerin genişletildiği, ülkenin demokratikleştirildiği, millet için büyük
hizmetlerin sunulduğu sessiz devrim cesaret ve kararlılıkla yoluna devam
etmektedir.
2014 bütçesinin
hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Şimdi, bölüm
lehinde söz isteyen Mehmet Akyürek, Şanlıurfa Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET AKYÜREK
(Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün görüşülmekte olan
2014 Mali Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın yedinci turunda
İçişleri Bakanlığı ile Orman ve Su İşleri Bakanlığının merkez teşkilatları ve
bağlı, ilgili kuruluşların bütçelerinin tamamı üzerinde şahsım adına lehte söz
almış bulunuyorum.
İçişleri
Bakanlığı, devlet ve toplum yaşamında çok önemli görevler üstlenmiş temel
bakanlıklardan biridir. İç güvenlik birimlerimizin her türlü bina, araç, gereç
ve diğer ihtiyaçlarını zamanında karşılamaktadır. Seçim bölgem olan Şanlıurfa
ilimiz ve Viranşehir ilçem de bu yatırımlardan olabildiğince yararlanmıştır.
İlçemiz hükûmet konağı, emniyet müdürlüğü hizmet binası yatırım programına
alınmış ve projeler tamamlanarak ihale aşamasına gelmiştir. Ayrıca ilçemize
MOBESE kurularak hizmete açılmıştır. Buradan İçişleri Bakanımız Sayın Muammer
Güler’e ve değerli bürokratlarına Viranşehirli hemşehrilerim adına minnet ve
şükranlarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ülkemizin önde
gelen yatırımcı bakanlıklarından birisi de hiç şüphesiz ki Orman ve Su İşleri
Bakanlığıdır. Şanlıurfa ilimizde orman alanları çok azdır ancak Orman ve Su
İşleri Bakanlığıyla koordineli olarak yaptığımız çalışmalar ile Viranşehir
ilçemizde 2012 yılında 35 bin, 2013 yılında ise yaklaşık 65 bin fidan dikerek,
dağıtarak ilçenin ağaçlandırılmasına katkı sunduğumuz gibi ilçemizin Küçükdikme
köyünde 3.300 dönüm hazine arazisini Orman Genel Müdürlüğüne devrederek orman
yapılmasını sağladık ve ekimine başlandı. (AK PARTİ sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar) Amacımız bu çalışmanın örnek olmasıdır. İlimiz genelinde
yaygınlaştırılmıştır.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Bunların hepsinde senin katkın var!
MEHMET AKYÜREK
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, GAP kapsamında sulama projelerinin
durumuna değinecek olursak, ana kanalların yapımı tamamlanmış ve Sayın
Başbakanımızın da katılımıyla açılışı yapılmıştır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Mardin-Ceylânpınar
Ovaları Cazibe Sulaması birinci kısım ve ikinci kısmın ihalesi yapılmıştır.
Üçüncü kısım ihalesiyse aralık ayı içinde yapılacaktır. Bunlar tamamlandığında
yaklaşık 660 bin dekar alanı sulayacaktır. Şanlıurfa Viranşehir DSİ Şube
Müdürlüğü hizmet binası ve sosyal tesislerin ihalesi yapılmış, inşaat süratle
devam etmektedir. Viranşehir Duali Cırcıp Deresi taşkın koruma ihalesi yapıldı,
inşaatı başladı. Ayrıyeten Viranşehir Nohutlu göleti ve sulama ihalesi edildi,
inşaatı başladı, bu projeyle 3.700 dekar alan sulanacaktır. Şanlıurfa Hilvan,
Siverek pompaj inşaat ihalesi 2014’te yapılacak, 1 milyon 580 bin dekar alan
sulanacaktır. Viranşehir Pompaj Sulama Projesi tamamlanmak üzere olup 2014’te
ihale edilecek, 350 bin dekar arazi sulanacak olup bu proje tarımda enerjiye
bağımlılığı da ortadan kaldıracak, ülkemiz ekonomisine son derece büyük
katkılar olacaktır. Bu projelerin gerçekleşmesinde katkılarından dolayı başta
Sayın Başbakanımıza, Bakanımız Veysel Eroğlu’ya ve değerli bürokratlarına da
vatandaşlarımız adına teşekkür ediyorum, Allah hepsinden razı olsun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Ayrıca, TİGEM
arazilerinde dağınık bir şekilde yaşayan komşularımız, akrabalarımız göçer.
Aynı zamanda bütün milletvekillerimizle yüz yıllık bu şeyi Meclisten çıkardık
ve burada da tahsis edildi, araziyle, ulaşım, eğitim, sağlık hizmetlerinden
yararlanacakları modern konutların yapımı için gerekli çalışmalar da hızla
devam etmektedir. Bu konuda bizzat mahalline gelerek sorunları yerinde gören ve
çözüm sürecini başlatan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Sayın Faruk
Çelik’e, ayrıca tüm bürokratlarıyla fedakârlık gösteren, sürecin tamamlanmasını
sağlayan Tarım Bakanımız Sayın Mehdi Eker’e göçer aileleri adına şükranlarımı
sunuyorum.
Değerli
milletvekillerim, Hükûmetimiz güzel şeylere imza atıyor. Bir örnek vereyim:
Viranşehir ilçemizde TOKİ nedir bilmezdik, 616 adet konutun ihalesi yapıldı.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Siz bilmiyorsunuz, Viranşehir niye bilmesin!
MEHMET AKYÜREK
(Devamla) – Küçük sanayi 400 tane iş yerinin temelini attık. Ayrıyeten, 330
kilometre köy yollarına asfalt yaptık, yapmaya devam ediyoruz. Sadece ilçemizde,
Viranşehir’de, 31 tane okul inşaatı devam ediyor.
Kısaca,
Başbakanımızın başkanlığında bakanlarımız, milletvekillerimiz, bürokratlarımız
gece gündüz, canla başla çalışıyor.
2014 bütçesinin
ülkemize hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. [AK
PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve BDP sıralarından alkışlar (!)]
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Akyürek.
Şimdi, söz
isteyen Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu…
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Sayın Başkanım, müsaade eder misiniz ben konuşayım?
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bakan.
İçişleri Bakanı
Muammer Güler… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süre yirmi beş
dakika Sayın Bakanım.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri
Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarının 2012 yılı kesin hesabı ve 2014 yılı bütçe
tasarısının görüşülmesi nedeniyle söz almış bulunuyorum. Sözlerimin başında,
siz Değerli Başkanı ve değerli milletvekillerimizi saygıyla selamlıyorum.
Ayrıca, bütçemiz
üzerinde söz alan, görüş ve düşüncelerini dile getiren siyasi parti
gruplarımızın değerli temsilcilerine, değerli milletvekili arkadaşlarıma ayrı
ayrı teşekkür ediyorum. Görüş ve düşüncelerinden istifade edeceğimizi burada
ifade etmek istiyorum.
Bakanlık olarak
görevli ve sorumlu olduğumuz alanlarda benimsediğimiz hizmet anlayışımız son
bir yılda yaptığımız çalışmalar ve aldığımız sonuçlar hakkında size kısaca
bilgiler vermek istiyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Bakanlığımız, güvenlik hizmetlerini, bağlı
kuruluşlarımız olan Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve
Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından yürütmektedir. Bakanlık olarak kolluk
personelimizin özellikle eğitimini çok önemsiyoruz. Emniyet personelimizin her
yıl yaklaşık yarısı hizmet içi eğitimden geçirilmektedir. Jandarma ve Sahil
Güvenlik Komutanlığı da personeli için eğitim çalışmalarını etkin bir şekilde
sürdürüyor.
Güvenlik
hizmetlerinin daha etkin ve verimli olması amacıyla iç güvenlik birimlerimizin
her türlü bina, araç gereç ve diğer ihtiyaçlarının zamanında karşılanmasına
özel önem veriyoruz. Hükûmetlerimiz zamanında emniyet ve jandarma
teşkilatımızın ve Sahil Güvenlik Komutanlığımızın her türlü araçlarının
artırılması konusunda önemli katkılar yapılmış bulunuyor.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; suç işlenmesinin önlenmesi ve işlenen suçların
faillerinin yakalanması konusunda büyük yararlarını gördüğümüz MOBESE sistemi
bütün ülkeye yaygınlaştırılmış bulunuyor. Ekim 2013 itibarıyla 81 il merkezi ve
112 ilçemizde MOBESE kurulumu tamamlanmış olup, 55 ilçemizde kurulum
çalışmaları ve 42 ilçemizde de ihale çalışmaları devam etmektedir.
Jandarma Genel
Komutanlığınca kısa adı JEMUS olan Jandarma Entegre Muhabere ve Bilgi Sistemi
hâlen 40 ilde faaliyete geçirilmiş olup, 10 ilde kurulum ve montaj çalışmaları,
8 ilde de ihale hazırlık işlemleri devam ediyor.
Sahil Güvenlik
Komutanlığı tarafından da 14 ilde JEMUS sisteminin sağladığı altyapı
kullanılarak, Sahil Güvenlik Komutanlığına münhasır olmak üzere SAHMUS adını
verdiğimiz proje başlatılmıştır. Ortak altyapı yatırımı sayesinde önemli bir
tasarruf da sağlanmış olacaktır.
Her türlü
kaçakçılık ve organize suçlarla, uyuşturucuyla, mali suçlarla, suç
gelirleriyle, göçmen kaçakçılığı ve insan ticaretiyle, yasa dışı göçle ve siber
suçlarla mücadelemiz bütün kolluk birimlerimiz tarafından büyük bir gayretle ve
kararlılıkla devam etmektedir. Bu başarı Hükûmetimizin, Bakanlığımızın, mülki
idari amirlerimizin ve gece gündüz demeden fedakârca çalışan kolluk birimlerimizin
ortak başarısıdır. Bu vesileyle, bu başarıda emeği geçen bütün çalışma
arkadaşlarımı yürekten kutluyorum. Bu kutsal görev uğruna hayatlarını kaybeden
aziz şehitlerimizi minnet ve rahmetle, gazilerimizi de gene şükranla yâd
ediyorum.
Trafik
kazalarındaki kayıplarımızı azaltmak amacıyla Sayın Başkanım 2011-2020 yılları
arasını kapsayan Karayolu Trafik Güvenliği Stratejisi ve Eylem Planı’nı 31
Temmuz 2012 tarihinde Başbakanlık genelgesiyle yürürlüğe koyduk. Kazalarda
meydana gelen ölümlerin azaltılması amacıyla Karayolu Güvenliği Yüksek Kurulu
dördüncü toplantısında 2013 ve 2014 yılları “emniyet kemeri ve hız kontrol
yılları” olarak kabul edilmiştir. Araç ve sürücü sayısında meydana gelen
artışlara rağmen, bölünmüş yolların hizmete girmesi ve teknoloji destekli etkin
denetimin yaygınlaştırılmasıyla birlikte 2013 yılının ilk on ayında, 2007
yılının ilk on ayına göre ölümlü kaza sayısında yüzde 25,1, ölüm sayısında ise
yüzde 29,3 azalma olmuştur.
Yeni yasal
düzenlemelerle ülkemiz, sürücü belgelerinin uluslararası geçerliliğini sağlamış
bulunmaktadır. Yeni tip sürücü belgelerimizin üretilmesi ve uygulanmasına
ilişkin işlemler devam etmekte olup 1 Ocak 2015 tarihinden itibaren yeni
ehliyetlerin verilmesi işlemi başlatılacaktır. Alkol ve uyuşturucu etkisinde araç
kullanımından kaynaklanan trafik kazalarını önlemek amacıyla yaptırımlar
ağırlaştırılmış bulunmaktadır. İlk defa sürücü belgesi alanlar için “aday
sürücülük” uygulaması getirilmiştir. Karayolu Trafik Güvenliği Stratejisi ve
Eylem Planı’nda yer alan hususlar ve Karayolu Güvenliği Yüksek Kurulunda alınan
kararlar doğrultusunda 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nda değişiklik
yapılmasına dair kanun taslağı hazırlanmış ve Başbakanlığa sunum aşamasına
gelmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, bu kanun tasarısıyla yaya öncelikli bir düzenleme yapılacak, yaya
veya okul geçitlerinde ilk geçiş hakkını yayalara vermeyen sürücüye cezalar
artırılacaktır. Muayenesiz araçların satışları engellenecektir. Araçlarda
belirli zamanlarda ve şartlarda kış lastiği kullanımı zorunlu hâle
getirilecektir.
Sayın Başkan,
ayrıca 6136 sayılı Silah Kanunu’muzda değişiklik yapan kanun tasarımız da
İçişleri Komisyonunda şu anda görüşülmektedir. Milletvekili arkadaşlarımın
birçoğunun da takip ettiği o geçmiş kanunda, hatta kanuni dayanağı bulunmayan
bazı hükümleri içeren yönetmelik hükümlerindeki eksiklikler de bu suretle
tamamlanmış olacaktır. Malumunuz, bu tasarıyla -İçişleri Komisyonundaki
arkadaşlarım bu konuyu açıklıkla biliyorlar- yivsiz silahlara ilişkin edinim
yaşı 18, yivli av tüfeklerine ilişkin edinim yaşı 21 ve tabancalara ilişkin
edinim yaşı da 25 olarak düzenlenmektedir. Alkollü veya uyuşturucu madde
kullanmış şekilde silah taşıyanların cezalandırılması da düzenlenmektedir.
Kamuoyunda “maganda” diye bilinen, çeşitli toplantılarda bazı kötü olayların
meydana gelmesine sebep olan bu davranışların da önlenmesi amaçlanmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kamu yönetiminin iyileştirilmesi, idarenin işleyişinin
basitleştirilmesi, bürokrasi ve kırtasiyeciliğin azaltılarak vatandaş
memnuniyetinin artırılması amacıyla güvenlik, özel güvenlik, pasaport, silah ve
patlayıcı maddeler ile trafik tescil birimlerini kapsayan emniyet hizmetlerinin
iyileştirilmesi çalışması da son aşamaya gelmiş bulunmaktadır. Bu çalışma
sonucunda bugün nüfus verileri esas alınarak emniyet birimleri tarafından
düzenlenen pasaportlar bundan böyle Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü
tarafından düzenlenecektir. Bu sayede, pasaport hizmetlerinde görev yapan
yaklaşık 3.500 polisin emniyet ve asayiş hizmetlerinde görevlendirilmesi
sağlanmış olacaktır. Yılda yaklaşık 2,5 milyonun üzerinde düzenlenen araç
trafik belgesi kaldırılacak, yerine araç muayene istasyonlarının vermiş olduğu
araç muayene raporu yeterli olacaktır. İkinci el araç alım satımlarında malik dışında
başka bir husus değişmiyorsa bundan böyle vatandaşımızın emniyet birimlerine
gitmesine gerek kalmayacak, araç tesciline ilişkin araç tescil belgesi satış
işleminin yapıldığı noterlikte düzenlenerek vatandaşımıza verilecektir. Bu
sayede emniyet birimlerine yılda yaklaşık 4 milyon 100 bin vatandaşımız
gitmeyecek, emniyet birimlerinin bu konudaki işlemlerinde de yüzde 85 azalma
olacaktır.
Vatandaşlarımız,
bazı istisnai hâller dışında, sürücü kursunu bitirdikten sonra yapılan sınavda
başarılı olması hâlinde artık sürücü belgesini almak için kurum kurum
dolaşmayacak, sürücü belgesi basılarak adresine gönderilecektir. Bu çalışmayla,
her düzeydeki mevzuatın aşırı yorumlanmasından kaynaklı istenilen yaklaşık
-değerli arkadaşlarım, altını çizerek belirtiyorum- 90’a yakın belge artık
istenmeyecektir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemiz yıllardan beri devletin ülkesi ve milletiyle
bölünmez bütünlüğüne ve anayasal düzenine kasteden iç ve dış destekli terör
örgütleriyle mücadele etmektedir. Diğer taraftan, uzun yıllardır devam eden
terörist faaliyetlerden bıkmış olan halkımız çözüm süreciyle birlikte sağlanan
sükûnet ortamıyla büyük oranda rahatlamıştır. Bu mücadeleyi büyük bir
fedakârlık ve azim içerisinde sürdüren güvenlik birimlerimize bu vesileyle bir
kez daha içtenlikle teşekkür ediyorum.
Terörle
mücadelenin önemli bir ayağını da ekonomik ve sosyal tedbirler oluşturmaktadır.
Bu kapsamda Bakanlığımızca yürütülen birkaç çalışma konusunda sizlere bilgi
vermek istiyorum.
5233 sayılı Terör
ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun
çerçevesinde, terörden zarar gören vatandaşlarımızın zararları
karşılanmaktadır. 9 Aralık 2013 tarihine kadar zarar tespit komisyonlarına
toplam 364.092 başvuru yapılmış ve bu başvuruların 331.013’ü de sonuçlandırılmıştır.
Zarar gören vatandaşlarımıza bugüne kadar 3 milyar 99 milyon 684 bin Türk
lirası ödenmiştir. 2014 yılı için de 50 milyon TL ödenek öngörülmüş
bulunmaktadır.
Köye Dönüş ve
Rehabilitasyon Projesi kapsamında, 2013 yılında valiliklerce teklif edilen 74
yeni projeyle önceki yıllardan devam eden 4 proje ve 4 cari projeyle birlikte
toplam 82 projenin desteklenmesi uygun görülerek 25 milyonluk bir ödenek
valiliklerimize aktarılmıştır. Proje çerçevesinde 1999 ve 2013 yılları arasında
Bakanlığımız bütçesinden KDRP kapsamındaki illere toplam 171 milyon ödenek
aktarılmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Bakanlık olarak şehit ailelerimiz ve gazilerimizin her
türlü sorunu ile yakından ilgileniyoruz. 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu
kapsamındaki kamu görevlileri, er, erbaş, geçici köy korucuları ve gönüllü köy
korucularından terör eylemleri nedeniyle şehit olanların yakınları ile
gazilerimize, çalışamayacak durumda olan gazilerimizin ise yakınlarına verilmiş
olan kamuda iş hakkının kapsamı, malumunuz, 6353 sayılı Kanun’la genişletilerek
2’ye çıkarılmıştır. Bugüne kadar 15.985 hak sahibi, Bakanlığımız
koordinasyonunda kamu kuruluşlarında istihdam edilmiştir. 2330 sayılı Nakdi
Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun gereğince 2013 yılında 1 milyon 990
bin TL nakdî tazminat ödemesi de yapılmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yerel yönetimlerin kaynaklarının artırılması
Hükûmetimiz tarafından sürekli bir hedef olarak görülmüş ve bu konuda
çıkardığımız kanunlarla yerel yönetimlerin mali kapasiteleri önemli oranda
artırılmıştır. 6360 sayılı Kanun’un getirdiği hükümler çerçevesinde, 30 Mart
2014’te yapılacak mahallî idareler seçimleri sonrasında Türkiye'de 51 il özel
idaresi, 1.394 belediye ve 18.237 köy olacaktır. 1.394 belediyenin 30’u
büyükşehir belediyesi, 51’i il belediyesi, 519’u büyükşehir ilçe belediyesi ve
400’ü de ilçe belediyesi ve en son olarak da 394’ü belde belediyesi olacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; vatandaşlarımıza yönelik temel hizmetlerden olan nüfus
ve vatandaşlık hizmetleri alanında hayata geçirilen MERNİS, Türkiye Cumhuriyeti
kimlik numarası, Kimlik Paylaşım Sistemi, Adres Kayıt Sistemi ve Mekânsal Adres
Kayıt Sistemi uygulamaları başarıyla yürütülmektedir. Bu önemli projelerimiz
yanında devam eden e-vatandaşlık, Dijital Arşiv ve Türkiye Cumhuriyeti Kimlik
Kartı Projesi gibi yeni projelerimiz de bulunmaktadır.
Bakanlık olarak,
sivil toplum örgütlerine büyük önem veriyor ve onları destekliyoruz. Bu
kapsamda, İçişleri Bakanlığı bütçesinden derneklerimize proje karşılığı mali
destek sağlanmaktadır. Bu yıl 175 derneğe destek verilmiştir, 2014 yılında da
250 derneğin desteklenmesi hedeflenmektedir.
Sınır yönetimi,
ülkemizin sınır ve dolayısıyla da iç güvenliği açısından fevkalade önem arz
etmektedir. Sınırlarımızın korunmasından sorumlu olacak yeni ve profesyonel bir
sınır kolluğu teşkilatının kurulması için çalışmalar devam ediyor. Sınırlarda
yaşanan her türlü güvenlik sorunu ve yasa dışı geçişler iç güvenliğimizi de,
dolayısıyla Bakanlığımızı da yakından ilgilendirmektedir. Bu nedenle, 6446
sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’yla Bakanlığımıza verilen sınır
aydınlatmalarına ait yatırımların yapılması görevi yanında, hazırladığımız
Entegre Sınır Güvenliği Sistemi Projesi’yle en kısa sürede bütün kara
sınırlarımızda modern bir gözetleme sistemi tesis etmeyi hedefliyoruz.
Göç ve iltica
hareketleri konusunda ülkemizin ihtiyaçlarını karşılamak, menfaatlerini korumak
ve gerekli politika ve stratejilerimizi oluşturmak üzere, malumunuz
Meclisimizin de büyük desteğiyle çıkarılan Yabancılar ve Uluslararası Koruma
Kanunuyla, Bakanlığımız da Göç İdaresi Genel Müdürlüğü gibi ayrı bir bağlı
kuruluşa kavuşmuş bulunmaktadır. Bu yıl da ilk defa bu Genel Müdürlüğün bütçesi
görüşülüyor burada.
Sayın
milletvekilleri, malumlarınızdır, Türkiye ile Avrupa Birliği arasında uzun
süredir müzakereleri devam eden Türkiye-Avrupa Birliği Geri Kabul Anlaşması 16
Aralık Pazartesi günü imzalanacaktır Avrupa Birliğiyle. Göç İdaresi Genel
Müdürlüğü, Türkiye’nin taraf olduğu geri kabul anlaşmalarının üçüncü ülke
vatandaşları ile vatansızlara ilişkin hükümlerini yürütmekle görevli olacaktır.
Genel Müdürlük, Türkiye-Avrupa Birliği Geri Kabul Anlaşması’yla ilgili olarak
hazırlık çalışmalarını da yapacak ve onay aşamasını müteakiben, anlaşmanın
uygulamaya geçiş sürecinin dolmasıyla birlikte gerekli iş ve işlemleri de
yürütmeye başlayacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hükûmet konaklarının yapımı görevi de 2009 yılından
itibaren Bakanlığımıza verilmiştir malumunuz. Bu tarihten itibaren 61 hükûmet
konağının yapımı tamamlanmıştır. 2013 yılı yatırım programında 70 hükûmet
konağı yer almaktayken, 25 hükûmet konağı daha eklendi. 17 hükûmet konağı etüt
proje ödeneği aktarılarak başlatılmış olacak. Yıl sonu itibarıyla da 22 hükûmet
konağını bitirmeyi hedefliyoruz.
Yine, 6360 sayılı
Kanun’la kurulan 27 yeni ilçede ihtiyaç duyulan hükûmet konağı kiralama,
mefruşat ve araç ihtiyaçlarının teminini tamamlamış bulunuyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Bakanlığımızın 2013 yılı içerisinde yapmış olduğu ve
önümüzdeki yıllarda yapacağı çalışmaları özetle aktarmaya çalıştım. İçişleri
Bakanlığı ve bağlı kuruluşları için 2014 yılı bütçe tasarısında toplam 26
milyar 842 milyon 749 bin Türk lirası ödenek ayrılması öngörülmüştür. Yüce
heyetinizin tasviplerine mazhar olduğu takdirde, Bakanlığımıza tahsis edilecek
olan bu ödeneğin hizmet gereklerine en uygun biçimde kullanılması için her
türlü gayreti göstereceğiz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; müsaadelerinizle, bu turda, sayın milletvekillerimizin
Bakanlığımızla ilgili olarak dile getirdiği hususlara ait bazı bilgi
aktarımında da bulunmak istiyorum.
İfade edildiği
gibi, Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesi 16 kat filan artmış değil, herhâlde bir
hesap hatası yapıldı. Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesi 2004-2014 yılları
arasında 4,27 kat artmıştır, hemen bu düzeltmeyle başlıyorum.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – 4,27 kat mı, yüzde 4 mü?
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Devamla) – Hayır efendim. 4,27 kat, yani 2004’te 3 milyar
870’ken… Siz hesap adamısınız, teşekkür ederim.
Değerli
arkadaşlarım, Suriyeli sığınmacılar konusu burada çok dile getirildi. Teşekkür
ediyorum değerli arkadaşlarıma, burada belki bir aydınlatıcı bilgi vermeye de
vesile oldu.
Malumunuz, 29
Nisan 2011 tarihinden itibaren, ülkelerinden kaçmaya zorlanmış olan
Suriyelilere yönelik açık kapı politikası çerçevesinde ülkemize kabullerine
izin verildi. Bu kişilere, ülkemizde kaldıkları süre içerisinde gerekli
yardımlar ve hizmetler sağlanmaktadır. Ülkemizin uygulamış olduğu bu yaklaşım,
uluslararası hukukta “geçici koruma” olarak nitelendirilmektedir. Uluslararası
hukuka göre geçici koruma, ülkeye yönelik kitlesel akım durumlarında acil
uluslararası koruma ihtiyaçlarını karşılamak için verilen istisnai bir koruma
türüdür. Geçici korumanın üç temel unsuru var değerli arkadaşlarım: Açık sınır
politikasıyla ülke topraklarına kabul, geri göndermeme ilkesi ve gelen
kişilerin temel ve acil ihtiyaçlarının karşılanması olarak tanımlanabilir.
Kamplarda şu anda değerli arkadaşlarım, çadır kent ve konteyner kentlerde
barınan Suriyeli sayısı 205.503 şu an itibarıyla, kamp dışında barınan Suriyeli
sayısı da yaklaşık 400 bindir. Yani 600 bini aşkın Suriyeli şu anda ülkemiz
sınırları içinde geçici sığınma statüsünde bulunmaktadır.
Bakanlığımız,
kamplarda ve kamp dışında kalan Suriyelilerin kayıt ve biyometrik verilerini
almak için merkezî veri tabanı kurmuştur. Her ilde kayıtlar yapılmaktaydı,
şimdi, artık, bu kayıtlar merkezîleştirilmiş bulunuyor. Kamp içindeki ve
dışındakilerin kayıt ve biyometrik verilerinin alınarak veri tabanına
kaydedilmesi işlemlerine de hızla devam edilmektedir.
Ayrıntılara
girmeyeceğim ama şu, vatandaşlığa alınma meselesine bir açıklık getirmek
istiyorum. Değerli arkadaşlarım, 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun
11’inci maddesine göre, genel usuller çerçevesinde, Suriyeli veya bir başka
yabancının Türk vatandaşlığına alınma başvurusu yapma hakkı, kesintisiz olarak
beş yıl Türkiye’de ikamet şartına bağlıdır; genel olarak söylüyorum, istisnalar
hariç. Suriyelilerin Türk vatandaşlığını kazanmalarıyla ilgili özel bir
düzenleme yoktur, sadece 5901 sayılı Kanun’a göre vatandaş olabilirler. 5901
sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu kapsamına göre, bugüne kadar, Suriye uyruklu
yabancılardan Türk vatandaşlığını kazananların sayısı 1923’ten günümüze kadar
5.730’dur ve bunun büyük çoğunluğu evlenme yoluyla vatandaşlığın kazanılması
statüsünden kaynaklanmıştır.
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Son yılda ne kadar Sayın Bakan?
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Devamla) – Hemen söyleyeceğim efendim.
Yani 1923’ten
şimdiye kadar… Son yılla ilgili bir açıklama yapmıştık, hemen, arkadaşlarım
bana iletsinler. Yani onu da şuradaki tablodan hemen ifade etmeye çalışayım,
2011’de buradaki rakam en son 27 gibi görünüyor, bir önceki yıl 31 olarak
görünüyor. Yani, çok az sayıda. Tekrar ediyorum, 1923’ten beri 5.130 olduğuna
göre yani 40’lı, 50’li, 60’lı sayıları geçmiyor.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – 2012 ve 2013’ü verirseniz…
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Devamla) - Şimdi, burada asıl konu, ifade edeceğimiz gibi, bu
Suriyelilere Türkiye Cumhuriyeti kimlik kartı verilmiş midir? Hayır,
verilmemiştir.
Değerli
arkadaşlar…
CELAL DİNÇER
(İstanbul) – Sahtesi olanlar var Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Devamla) – Ha, sahtesi olabilir ama bir de şöyle bir şey var…
CELAL DİNÇER
(İstanbul) – “Sahte kartlarla gezenler var.” deniyor.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Devamla) – Hayır, hayır… Arkadaşlarımızla şöyle bir değerlendirmede
bulunduk: Bu kamplarda bulunanlara bir tanıtma kartı veriliyor. Yani, hangi
kampta kalıyor, hangi blokta kalıyor, yanında kaç kişi var, bunların oradan
alacakları gıda maddeleri ile onlara yapılacak yardımlarla ilgili bir tanıtma
kartı var, onu..
MEHMET ERDOĞAN
(Muğla) – TC kimlik numaralı kartlar var Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Devamla) – Efendim, sahtedir onlar, asla bir şey söz konusu
değil.
MEHMET ERDOĞAN
(Muğla) – Sahteyse onları ben çıkarmayacağım, siz çıkaracaksınız.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Devamla) – E, biz çıkaracağız tabii ama böyle bir kimlik de
bizim tarafımızdan verilmiş değildir. Ben de bunu arz etmek durumundayım.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Adresleri dahi var.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Devamla) – Hemen bulalım, hemen gereğini yapalım.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Kim yapıyor o zaman bunları efendim? Organize bir şey var o zaman.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Devamla) – Organizeyse de değilse de inşallah bakacağız,
bulacağız ama ben şunu ifade ediyorum: Türkiye Cumhuriyeti devleti tarafından
onlara verilmiş bir kimlik belgesi söz konusu değildir çünkü vatandaş olmaları
söz konusu değildir. Böyle bir uygulamanın mevcut olmadığını burada size açıkça
ifade ediyorum.
MEHMET ERDOĞAN
(Muğla) – Yani, vatandaş size güvenmiyor, bunların vatandaşlığı konusunda
Hükûmete güvenmiyor sokaktaki vatandaş.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Şüphe var yani.
MEHMET ERDOĞAN
(Muğla) – Bunların hepsinin vatandaş yapılıp seçimde oy kullandırılacağını
düşünüyor vatandaş.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Devamla) – O zaman ben buradan Türkiye Cumhuriyeti’nin İçişleri
Bakanı olarak ifade ediyorum, böyle bir kimlik belgesi verilmemiştir.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Oy kullandırıyor musunuz, sorun bu.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, hemen söylüyorum. Şimdi,
Suriyelilere oturma izni ve vatandaşlık hakkı verilmekte midir ve en önemlisi
bunlara seçimlerde oy hakkı verilecek midir? Şimdi gelelim…
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Tamam, evet.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Onu da mı söylüyorlar?
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, Türk Vatandaşlığı
Kanunu’nun 11’inci maddesinde başvuru için aranan şartlar belirtilmiştir. Buna
göre bir yabancının Türk vatandaşlığını kazanabilmesi için ikamet izniyle
kesintisiz olarak beş yıl oturma şartı vardır, bu, vatandaş olmak için. 298
sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’a göre
seçmen kütüklerinin oluşturulması ve güncellenmesi görevi Yüksek Seçim Kuruluna
aittir ve Yüksek Seçim Kurulunun talebi doğrultusunda 18 yaşını bitiren Türk
vatandaşları seçmen kütüğünde olmak üzere…
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Sayın Bakan, İçişleri Bakanı olarak garanti veriyor musunuz
“Suriye vatandaşları oy kullanmayacaklar.” diye?
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Devamla) – Efendim, zaten kanuna göre de kullanamazlar. Bu benim
garanti vermemi gerektiren bir şey değil. Aykut Bey, bu…
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Böyle bir şey olmaz ki ya! Yani, burası Patagonya mı
arkadaşlar, böyle bir şey olur mu ya?
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Çok ciddi bir kaygı var.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Efendim, bu kaygıyı gidermek için buradan tekrar ifade
ediyorum değerli milletvekilleri; efendim, vatandaş olmayan… Sayın
milletvekilim…
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Yani, seçimleri şaibeli hâle getirmek için böyle bir iddia
ortaya atılıyor. Böyle bir şey olur mu ya? Muz cumhuriyeti mi burası?
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – İddia değil.
OKTAY VURAL
(İzmir) – İddia değil.
FATİH ŞAHİN
(Ankara) – Bir kendinize bakın niye başarısız oluyoruz diye!
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Burası muz cumhuriyeti mi ya? Kendi ülkenize biraz saygı
duyun arkadaşlar, burası muz cumhuriyeti değil ya!
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Görürüz muz cumhuriyeti mi
değil mi. Muz cumhuriyetinden daha kötü burası!
BAŞKAN – Sayın
Bakan, siz Genel Kurula hitap edin lütfen.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Devamla) – Sayın milletvekilim…
FATİH ŞAHİN
(Ankara) – Başarısızlıklarınıza şimdiden bahane arıyorsunuz. Seçim yenilginize
şimdiden bahane arıyorsunuz. Seçim sonuçlarını gördünüz.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Devamla) – Değerli arkadaşlarım... Değerli arkadaşlarım…
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Sayın Ünal, ölüler oy kullanıyor.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Ölüler oy kullanmıyor efendim, öyle bir şey yok.
BAŞKAN – Sayın
Ünal, lütfen…
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Evet, ölülere oy kullandırıyorsunuz. İspat edin o zaman.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Bunu garanti edin, millet rahatlasın. Niye susuyorsunuz ki?
BAŞKAN – Sayın
Bakan, siz bilginizi verin.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı
olmayan, ister Suriyeli ister hangi ülkenin vatandaşı olursa olsun, Türkiye
Cumhuriyeti’nde seçimlerde oy kullanamaz. Bunu ben söylemiyorum, bunu kanunlar
söylüyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Serindağ; en son 2013’te alınan vatandaşlık 45; 2012’de 27,
2011’de 31; 2010’da yok, 2009’da 3, 2008’de de 1 olmak üzere hemen rakamı size
vermiş oldum. Değerli arkadaşlarım, bu konuda herhangi bir tereddüdün
olmamasını istirham ediyorum sizlerden.
Şimdi, kamp
dışındakiler iaşe ve ibate ve diğer giderlerini kendi imkânlarıyla
karşılamaktadırlar genellikle. Ancak, bu kişilere valilikler, sivil toplum
kuruluşları, diğer hayır kuruluşları tarafından da destek verilmektedir. Mesela
81 ildeki Suriyelilerin birinci basamak sağlık giderleri devlet tarafından
karşılanmaktadır. Malumunuz, onların Türkiye’de çalışmalarıyla ilgili de…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Rize’de Suriyeli var mı Sayın Bakanım?
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Devamla) – Efendim, her yerde Suriyeli var tabii ki ama bunların
ağırlıklı olarak…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Bir tek Rize’de yokmuş 81 ilde, 80 ilde varmış.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Devamla) – Vallahi, Rize’de olup olmadığını bilmiyorum ama niçin
özellikle Rize’yi sordunuz?
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Ben merak ettiğim için sordum.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Devamla) – Merakınızı gidermek için bir araştırma yapayım
efendim.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Peki, teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ne kadar Suriyeli var Sayın Bakan?
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Devamla) – 200 küsur bin kamplarda, 400 bin de dışarıda olmak
üzere 600 bini aşkın Suriyeli var.
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – 1,5 milyon civarında Suriyeli var Sayın Bakan.
BAŞKAN – Evet Sayın
Bakan, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Devamla) – Sayın Başkanım, sürem…
BAŞKAN – Süre
bitti, istiyorsanız Sayın Bakanın süresinden…
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Devamla) – Hayır efendim, teşekkür ederim.
Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Görüş ve düşüncelerinize çok teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Rize’yle ilgili
bilgi de vereceğim size efendim.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sağ olun, teşekkür ederim Sayın Bakanım.
BAŞKAN – Şimdi
söz sırası Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’da. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süre otuz dakika
Sayın Bakanım.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Orman ve Su
İşleri Bakanlığının 2014 yılı bütçe tasarısını sunmak üzere huzurlarınızda
bulunuyorum. Özellikle Orman ve Su İşleri Bakanlığı ormanların korunması,
geliştirilmesi, işletilmesi, tabiatın ve biyoçeşitliliğin korunması, su
kaynaklarının korunması, geliştirilmesi ve meteoroloji tahminlerinin
yapılmasından sorumludur.
Ormancılık ve
çölleşmeyle mücadele ve millî parklarla alakalı olarak Orman Genel Müdürlüğü,
Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğümüz ve Doğa Koruma Millî Parklar
Genel Müdürlüğü bu faaliyetleri yürütmektedir.
Su işlerinde
planlamayla alakalı faaliyetler yeni kurduğumuz Su Yönetimi Genel Müdürlüğü
tarafından yürütülmektedir. Ancak, suyla alakalı bütün yatırımlar, uygulamalar,
tatbikatlar ise Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından icra edilmektedir.
Türkiye Su Enstitüsü ise suyla alakalı, geleceğe yönelik çalışmaların
yönlendirilmesi, küresel su meselelerinin çözümüne katkı sağlanması gibi
konularda çalışmalar yapmaktadır.
Bakanlığımız
69.165 personeli ve 12 milyar 107 milyon 977 bin TL’lik 2014 yılı bütçe
teklifiyle ülkemizin en büyük yatırımcı bakanlıklarından birisidir.
Özellikle ormanla
alakalı kısa bir bilgi arz etmek istiyorum sizlere. Ülkemizin yüz ölçümünün
yüzde 27,7’si orman alanıdır. 2002 yılında bu alan 20,8 milyon hektar iken 2012
yılında 21,7 milyon hektara yükselmiştir. Yani, son on yılda 9 bin hektar yani
9 milyon dekarlık bir, alanda artış olmuştur. Tabii, son on buçuk yılda ise 3
milyar adet fidanı toprakla buluşturduk. Bir de şunu vurgulamak istiyorum:
Bütün dünyada orman varlığı, odun serveti azalırken, ormanlar tahrip olurken
Türkiye’de hem alan itibarıyla hem de odun serveti artmaktadır. Bundan da,
gerçekten teşkilatımın da bu çalışmalarından dolayı gurur duyuyorum. Hakikaten
çok fedakâr çalışıyorlar. Misal olarak, on yıl önce Türkiye’deki odun serveti
1,2 milyar metreküp iken, geçen yıl sonunda bu rakam 1,5 milyar metreküpe
yükselmiştir. Bu da gerçekten gurur vesilesidir. Özellikle biz zaman zaman
seferberlik yapıyoruz. Misal olarak, 2008 yılında Ağaçlandırma ve Erozyon
Kontrolü Seferberliği gerçekleştirmiştik. Bu hedefimiz beş yılda, 2008-2012
yılı sonuna kadar 2 milyon 300 bin hektarlık alanda ağaçlandırma ve
rehabilitasyon çalışması yapalım diye karar kılmıştık ama arkadaşlarımız
gerçekten çok çalıştı ve hedefi aşarak 2 milyon 428 bin hektar alanda çalışmayı
tamamladı. Sadece son beş yılda 2 milyar adet fidan toprakla buluştu.
Bir de şunu ifade
edeyim: Bu sayıları geçmişle mukayese edersek, kısaca, 1992 ile 2002 yılları
arasında, on yıllık dönemde ortalama 75 bin hektar alanda çalışma yapılırken,
Allah’a şükür, mesela 2012 yılında biz bu rakamı 500 bin hektara çıkarttık. Bu
da bizim gurur vesilemiz.
Tabii, şunu da
ifade etmek istiyorum…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Doğru mu bu? Değil.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Ağaçlandırma ve rehabilitasyonu karıştırmadan verin rakamları.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bütün çalışmalarda ağaçlandırma ve
rehabilitasyon, erozyon kontrolü, hepsi birlikte ele alınmaktadır. Verdiğim
rakamlar bunu ifade etmektedir.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – 60 bin hektar erozyonlu arazide ağaçlandırmanız, 60 bin hektar.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Şimdi, özellikle bir de şunu ifade
edeyim: Orman teşkilatı geçmişte sadece ormanlık alanlarda faaliyet
gösteriyordu ama son kanun hükmünde kararnameyle biz orman teşkilatını bütün
Türkiye’de faaliyet gösterir hâle getirdik. Bu vesileyle, okul bahçeleri, camiler,
mezarlıklar, köy yolları, kara yolları, hastaneler, sağlık ocakları, yani her
tarafı ağaçlandırıyoruz. Misal olarak, 27.393 adet okul bahçesini
ağaçlandırmışız. 9.826 adet ibadethane ve mezarlık ağaçlandırması, 10.577
kilometre kara yolu ve köy yolu ağaçlandırması, 1.095 adet hastane ve sağlık
ocağının bahçesi ağaçlandırılmış. Ayrıca, biz özellikle fidan çok ürettiğimiz
için bütün vatandaşlara zaman zaman fidan dağıtıyoruz. Mesela, 2012 yılında 25
milyon civarındaki fidanı vatandaşlara ücretsiz olarak dağıtmışız. Ayrıca,
bütün belediyelere, proje getiren her belediyeye, sivil toplum kuruşlarına
ücretsiz fidan tahsis ediyoruz. Bu yüzden fidan üretimini artırdık. Özellikle
şunu ifade edeyim: Konuşmacılar özellikle fidanlıkların kapatıldığından
bahsettiler ama neticeye bakalım. Bakın, geçmişte yılda 75 milyon adet fidan
üretilirken biz geçen sene 470 milyon adet fidan ürettik, fark burada işte.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – 600 milyondu geçmiş dönemde yıllık üretim.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Tabii, sadece fidan üretirken bir de
biz şuna önem veriyoruz, orman köylüleri için gelir getirici ürünlere çok büyük
önem veriyoruz. Bu maksatla, “odun dışı ürünler” adıyla ceviz, badem gibi
birtakım ürünleri dikerek onların gelir maksadıyla, refah seviyesini artırma
maksadıyla kullanmalarına müsaade ediyoruz. Nitekim, 2012 yılında 2.500 hektar
alanda ceviz fidanı dikildi ve aynı zamanda bir eylem planı hazırladık,
2012-2016 yılları arasında 13 bin hektar alanda 5 milyon adet cevizi dikerek
vatandaşlar ürününü alacak, onlara teslim edeceğiz. Keza, badem eylem planı,
gene 2013-2017 yılları arasında 19 bin hektar alanda 8 milyon adet badem ağacı
dikilmesi kararlaştırıldı.
Efendim, orman
teşkilatımız gerçekten çok iyi çalışıyor. 2013 yılında 13,1 milyon metreküp
endüstriyel odun üretimi, ayrıca 6,7 milyon ster yakacak odun ve 160 bin ton
odun dışı orman ürünü üretti ve bunların satışlarından 2 milyar TL’den fazla
bir gelir elde etti. Özellikle, ormancılar aynı zamanda orman köylülerine çok
büyük destek veriyor. Bakın, bu maksatla, üretim faaliyetleri kapsamında biz
2013 yılında orman köylülerine yaklaşık 1,4 milyar TL bir katkıda bulunduk.
Hâlbuki bu rakam 2002 yılında 253 milyon TL iken biz bunu yaklaşık olarak 5
misli artırmak suretiyle 1,4 milyar TL’ye çıkardık. Ayrıca, bunun dışında ORKÖY
destekleri var. 431 milyon TL tutarında ferdî kredi vermişiz, tarımsal kalkınma
kooperatifleriyle ise 136 projeye 20 milyon 400 bin TL kredi desteği
sağlamışız. 2013 yılı sonuna kadar 5.589 aileye 89 milyon 400 bin TL ferdî
kredi desteği sağlamış olacağız. Ayrıca, bilhassa gelir getirici ürünler
kapsamında birtakım çalışmalar yapıyoruz; defne, adaçayı vesaire. Tıbbi ve Itri
Bitkiler Merkezini kurduk. Ayrıca, bal ormanları kuruyoruz. Bu sayede, Türkiye
son on yılda dünyada bal üretiminde 5’inci sıradan 2’nci sıraya yükseldi, bu da
gerçekten orman teşkilatımızın büyük başarısı. Ayrıca, biliyorsunuz,
vatandaşlarımıza rahat nefes alacağı alanlar kuruyoruz. 127 adet şehir ormanı,
1.534 adet mesirelik alan tesis ettik ve böylece vatandaşlarımıza özellikle
faydalı olmaya çalışıyoruz.
Ayrıca, orman
kadastrosuyla ilgili kısa bir bilgiyi arz etmek istiyorum. Efendim, şu anda,
ormanlarımızın yüzde 90’ının orman kadastrosu tamamlandı yani 19 milyon 120 bin
hektar alanda kadastro işlemleri tamamlandı, ancak bunların tamamının tapusunu
alamadık. Şimdi, orman kadastrosuyla Tapu Kadastro birlikte çalışıyor. Yaklaşık
olarak 16 milyon 700 bin hektarlık alanın tapusunu aldık ve bizzat ben Orman
Genel Müdürümüze teslim ettim. İnşallah, 2015 yılı sonuna kadar bütün
ormanların tapusu alınacak, böylece vatandaşla hiçbir problemimiz olmayacak.
Orman
yangınlarıyla mücadelede teşkilatımız hakikaten destan yazıyor. Avrupa’da en
başarılı teşkilat yangınla mücadelede orman teşkilatımız. Bu bakımdan onlarla
gurur duyuyorum. Ayrıca, orman yangınlarında hayatını kaybedenlere de Allah’tan
rahmet niyaz ediyorum. Efendim, şu anda, bunu, kitapçıkta kıyaslamak mümkün,
sizlere dağıttığımız kitapçıkta. Hakikaten, orman yangınlarında Avrupa’da en
başarılı ülkeyiz. Sadece Türkiye’de değil, aynı zamanda pek çok Avrupa ülkesine
de destek veriyoruz orman yangınlarıyla mücadelede. Ayrıca, biz, Antalya’da bir
orman yangınlarıyla mücadele eğitim merkezi kurduk.
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) – Çanakkale’den Gelibolu’ya üç gün sonra helikopterleriniz geliyor.
Geçtiğimiz yaz hiç de öyle değildi.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Bunları da özellikle diğer ülkelerdeki
orman teşkilatlarını da burada eğitiyoruz.
Bunun dışında,
özellikle şunu vurgulamak istiyorum: Orman yangınlarında sadece ormanlara,
yangına esasında müdahale etmiyoruz, bilhassa tarla ve bahçe yangınlarına karşı
da mücadele ediyoruz. Mesela, 2013 yılında, yani bu yıl, 4.797 adet tarım ve
bahçe yangınlarına müdahale etmişiz yani bu sayı da bizim orman yangınları
sayısından çok daha fazla. Özellikle 2013 yılında, orman yangınlarında 11 bin
orman yangın işçisi olmak üzere 19 bin personel görev aldı. 43 hava aracı bu
yangınları söndürmede faaliyet gösterdi. Ayrıca, 1.768 kara aracı kullanıldı.
Erken uyarı
sistemimiz, yangın yönetim sistemi var. Biliyorsunuz, bu sistem, 2 defa,
e-Türkiye ödülü aldı. Bunu da özellikle vurgulamak istiyorum.
Çölleşme ve
erozyonla mücadele çalışmalarımız da devam ediyor. Bir arkadaşımız şunu ifade
etti: “Ağaçlandırma ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğünü kapattınız.” dedi
ancak bunu şunun için kapattık: Özellikle arazideki çalışmaları sadece bir
kurum yapsın yani şu bardağı 10 kişi taşısa yolda kırılır. Dolayısıyla biz, bu
arazi faaliyetlerini tamamen Orman Genel Müdürlüğüne tevdi ettik ama planlama
ve çölleşmeyle ilgili, erozyonla mücadele için Çölleşme ve Erozyonla Mücadele
Genel Müdürlüğünü kurduk. Hakikaten, şimdi bu genel müdürlüğümüz de fevkalade
bir çalışma içinde. Şu anda, 3 tane büyük seferberliği başlattık, 3 büyük
seferberlik. Bakın, birincisi, Erozyonla Mücadele Eylem Planı. Plan kapsamında
14 milyon dekar alanda çalışma yapılacak. Ne zaman? 2013-2017. Arkasından,
yukarı havza sel kontrolü çalışmaları.
Değerli
milletvekillerim, Sayın Başkan; özellikle şunu vurgulamak istiyorum: Taşkınları
önlemek, sel baskınlarını önlemek, sadece dere ıslahıyla mümkün olmuyor. Yukarı
havzada ağaçlandırma ve mera ıslahları ve özellikle birtakım teraslama
çalışmaları yapmak suretiyle taşkınları bu sayede çok daha kolay önlemek mümkün.
Dolayısıyla, biz, Yukarı Havza Sel Kontrolü Eylem Planı’yla, Bakanlığımızın
bütün birimleri, hemen hemen hepsinin katılımıyla büyük bir seferberlik
başlattık; 41 milyon dekar alanda sel ve erozyonu önleme çalışması yapılacak,
şu anda çalışmalar başladı, doludizgin devam ediyor.
Ayrıca, bir de
barajların ve inşa ettiğimiz göletlerin kısa sürede dolmasını önleyecek bir
çalışma yaptık -yani gölet ve barajların etrafında- Yeşil Kuşak Ağaçlandırma
Eylem Planı, bu da 2017 yılı sonuna kadar tamamlanacak. Yaklaşık 400 tane baraj
ve göletin bu şekilde yeşil kuşakla etrafını tamamen yeşillendireceğiz.
Doğa Koruma ve
Millî Parklar Genel Müdürlüğü faaliyetlerinden çok kısa olarak bahsetmek
istiyorum efendim: Şimdi, biyolojik çeşitlilik olarak bizim flora ve faunamız
Kıta Avrupası’ndan daha fazla, hakikaten muazzam bir biyolojik çeşitlilik ve
zenginlik var; bundan dolayı büyük bir mutluluk duyuyoruz. Hatta, biz, bunları
bir veri tabanına toplamak için Nuh’un Gemisi Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Veri
Tabanını kurduk ilk defa ve buraya şu anda 500 binden fazla veri girişi
yapıldı.
Ayrıca, şunu da
ifade etmek istiyorum: Yani, Türkiye sanki korunan alanlarda geri kalıyormuş
gibi bir izlenim ediniliyor, bu doğru değil. Biz, biyolojik çeşitlikte ve
korunan alanlarda çok büyük mesafe katettik. Bakın, son on yılda korunan alan
sayısı 2002 yılında 950 iken 2013 yılında 1.533’e yükseldi. 2002 yılında
korunan alanın büyüklüğü 3,4 milyon hektar iken 2013 yılında 5,6 milyon hektara
yükseldi, yani yaklaşık 1,5-2 katı. Millî park sayısı 33’ken 40’a yükseldi.
Tabiat anıtı sayısı 102’den 111’e; tabiat parkı sayısı 17’den 193’e; ayrıca
Ramsar sulak alanları da 9 taneydi -şu anda sulak alanları koruyoruz- bunu da
9’dan 14’e yükselttik.
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) – Çanakkale’yi, Sinop’u niye kapattınız Bakanım?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Merak etmeyin Çanakkale’yle ilgili
bilgi vereceğim Sayın Vekilim.
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) – Sinop’u niye kapattınız?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Çanakkale’de…
Biraz sonra size
cevap vereceğim Sayın Vekilim.
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) – Yüzde 1’i orman olmayan yerlere bölge müdürlükleri açtınız!
Müdürlüğün istediği şekilde bir adam olamadık diye koca devleti…
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Çanakkale Destanı Tanıtım Merkezini
kurduk.
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) – Siyaseti bu kadar aşağı düşürmenin gereği var mı?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Şu anda Çanakkale’yi 100’üncü yıla
hazırlamak maksadıyla tam 49 tane proje
hazırlıyoruz, bunlar da teker teker yapılıyor.
Ayrıca, Sarıkamış
için “Kafkas Cephesi Tanıtım ve Araştırma Merkezi” kuruyoruz Sarıkamış’ta.
Bunun da inşaatları başlıyor.
Bunun dışında,
tabii, İstiklal Harbi’mizi, bu cumhuriyetin nasıl kurulduğunu, İstiklal
Harbi’mizin nasıl kazanıldığını gelecek nesillere tanıtmak maksadıyla
Afyonkarahisar’da “26 Ağustos Tabiat Parkı İstiklal Tanıtım Merkezi” inşaatına
da başlıyoruz.
Tabiatı
destekliyoruz, keklik üretiminden sülün üretimine kadar bu faaliyetler devam
ediyor.
Ben biraz da su
işlerinden bahsetmek istiyorum. Özellikle Türkiye’ye su açısından normalde 501
milyar metreküp yağıştan su geliyor ama buharlaşan, yer altına sızan veya yurt
dışına giden suları dikkate alırsak kullanılabilir su miktarımız 112 milyar
metreküp.
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Çiftçi sulama parasını ödeyemiyor Sayın Bakan, ona da değinsen
iyi olur.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Saygıdeğer vekillerim, şu ana kadar
-yani 2013 yılı rakamlarını veriyorum- yılda 44 milyar metreküp su kullanıyoruz.
Bunun 32 milyar metreküpü yani yüzde 73’ü sulamada, 7 milyar metreküpü yani
yüzde 16’sı şehirlerin içme ve kullanma suyu ihtiyacında, 5 milyar metreküpü de
yani yüzde 11’i sanayi suyu ihtiyacında kullanılıyor.
Biz, özellikle
havza korumada bütün bir nehir havzasını dikkate alıyoruz. Artık münferit
olarak planlamadan vazgeçtik, Türkiye’ye ilk defa havza esasında bir planlama
yapıyoruz. Şu ana kadar da 16 havzanın planlaması tamamlandı, 9 havzanın
planlaması da inşallah bu yıl içinde bitecek.
MELDA ONUR
(İstanbul) - Planlamaya göre değiştirecek misiniz HES projelerinizi?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Sayın Vekilim, ben sizi dinledim. Size
de cevap vereceğim, merak etmeyin, biraz sabırlı olun.
Özellikle Devlet
Su İşleri çalışanlarından gurur duyuyorum, hakikaten destan yazıyorlar. Değerli
vekiller, bakın bugün Türkiye’de su sıkıntısı yoksa bunu, gerçekten fedakâr,
gece gündüz demeyen bu arkadaşlarımıza borçluyuz, onlara teşekkür borçluyuz.
Marifet iltifata tabi, birazcık da takdir edin yani.
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Görsek iltifat edeceğiz zaten, iltifat edeceğiz.
MELDA ONUR
(İstanbul) – Yanlıştan dönmek de marifettir Sayın Bakan, o zaman iltifat
ederiz. Yanlıştan dönmek de marifettir.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, müsaade edin,
müsaade edin.
Bakın, ben
geçmişte İSKİ Genel Müdürlüğü yapmış bir kişiyim. Üniversitede ana bilim dalı
başkanıydım su konusunda, çevre konusunda. Daha sonra, 2003 yılında DSİ Genel
Müdürü oldum.
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale)
– Uygulamalara bakalım Hocam. Ders anlatmakla olmuyor Hocam bunlar.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – DSİ Genel Müdürü olduğum zaman sordum
“Yılda ne kadar tesis açıyorsunuz?”, “Efendim, üç buçuk yılda geçmiş hükûmet 9
tesis açabilmiş.” Ama, şu anda biz yılda 350-400 tesis açıyoruz. Bunların
büyüklerini Başbakanımız açıyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bakın, bu
çerçevede, 1.763 tane tesisi halkımızın hizmetine sunduk. Bunlardan 268 tanesi
baraj; 53 tane gölet var ama şu anda 334 tane gölet de hazır açılışa; ayrıca,
305 tane sulama tesisini bitirdik.
Bakın, pek çok
şehrimizde su yoktu. Mersin'de, Edirne’de, Sinop’ta, efendim, bu su yoktu.
Çankırı’da, Afyonkarahisar’da su yoktu.
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) – Edirne’de nasıl su yoktu Sayın Bakan ya? Edirne’nin her tarafı su.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – 76 tane yerleşim yerinin su meselesinin
otuz kırk yıl sonrasını çözdük. Bu büyük bir başarı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MELDA ONUR
(İstanbul) – O sularla ithal elmaları mı yıkayacağız Sayın Bakan?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Siz takdir etmeyin ama yabancılar
takdir ediyor, o yeter.
Ayrıca, 987 adet
derenin ıslahını yaptık.
Bunun dışında,
“Peki, bunları ne yapıyoruz?” derseniz; bakın, şu anda biz bunları topluca…
Hatta, Başbakanımız bunları teker teker açamıyor. 10/12/2010 tarihinde 110
tesisi açtı.
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) – O kadar çok ki kulübeleri bile açıyorsunuz.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Allah aşkına, şimdi kulübeleri de
açtığımızı falan söyleme, onları açmıyoruz. Onları biz toptan açıyoruz.
Netice
itibarıyla, geçen sene de 112 tane tesis açıldı. Kaç milyar TL biliyor musunuz?
16 milyar TL. Bu kadar tesis, Deriner gibi -249 metre yüksekliğinde- Türkiye'nin
en yüksek barajının açılışında toplu açılış çerçevesinde yapıldı. Bu sene de
-işte, sizlere de davetiye gönderdik, teşriflerinizi beklerdik ama bütçe olduğu
için gelemediniz ama sizlere kitapçık dağıttık- 113 tesisi açtık. Bunların
toplam maliyeti 3 milyar 250 milyon TL. Efendim, bakın, bunlardan 36 baraj, 16
içme suyu tesisi, 12 tane atık su arıtma tesisi, 26 sulama tesisi, 22 taşkın
koruma tesisi…
Şimdi,
arkadaşlarımız diyor ki: “Efendim, küçük binaları dahi yazmışsınız.” Öyle bir
şey yok. Biz ormanın 34 tane yatırımını 1 tesis kabul ettik, 1 tesis. Sizin
zamanınızda 1 tuvaleti açmaya neredeyse kabine gidiyordu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Tuvalet açılışını siz yapıyorsunuz.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Bakın, meteorolojinin kaç tane…
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) – Büyük düşünün biraz, bırakın bu tuvalet işlerini.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Tuvalet açılışını göstereyim mi sana?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Tam 300 tane otomatik meteoroloji
tesisini ise…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ya, şu Afyon’daki bombanın nasıl patladığını bir anlatın. O çok
önemli. Bilirkişi olarak gerçekte nasıl olmuştu, nasıl oldu? Afyon’da o şehit
aileleri bekliyor senden, bekliyor.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Anlatırız, anlatırız, onu söylerim,
gündem dışı bir konuşmada bir sor, ona cevap vereyim.
Şimdi, bakın,
meteorolojide 300 tane tesisi 1 tesis olarak kabul etmişiz. Ne kadar? 14 milyon
571 bin, bunu 1 tesis kabul ettik. Sizin dediğiniz bu, işte bu, farkımız bu.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) – Kamu İhale Kanunu’na göre mi yaptınız ihalesini, yoksa yandaşlara
mı verdiniz?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Efendim, sulama faaliyetlerinden kısaca
bahsedeyim. Sulamada hakikaten destan yazıyoruz. Şu ana kadar DSİ 5 milyon 750
bin hektar alanda çalışma yaptı, yüzde 68’e ulaştık. Yeter mi? Değil. İnşallah,
sulamayı hızlandırıyoruz ve 2013 ve 2014 yıllarını da biz sulamada hamle yılı
ilan ettik. İnşallah çok kısa zamanda bu yaklaşık 6 milyon hektarı 8,5 milyon
hektara yükselteceğiz. Bu maksatla, bakın, gerçekten çok büyük bir projeye imza
atıyoruz.
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Istranca derelerini nasıl kuruttunuz, onlardan da bahseder
misiniz? Istranca derelerini kuruttunuz.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - 1000 Günde 1000 Gölet Projesi ve
biliyorsunuz ilan ettik. Allah’a şükür, şu anda 334 tanesi gölet ve sulama
bitti, bir kısmı baraj ve 2014 yılı sonuna kadar 1.000 değil, 1.071 tanesini tamamlayacağız,
yüzümüzün akıyla size sunacağız; farkımız bu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sayın Bakan, kaç metreküpe kadar baraj, kaç metreküpe kadar gölet?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Peki, şimdi hidroelektrik enerjiye
bakalım. HES’lere karşı çıkıyorsunuz ama bakın şunu söyleyeyim: HES’ler
olmasaydı bugün Türkiye elektriksiz kalacaktı. Çünkü geçmişte maalesef HES’ler
ihmal edilmiş. Bütün Avrupa’da, Finlandiya’da hidroelektrik enerji
potansiyelinin yüzde 100’ü kullanılmış, bizde yüzde 18’i. Dolayısıyla,
yabancılar bize gülmüş. Neticede, biz, büyük bir seferberlik başlattık.
Ben geldiğimde
2003 yılı başında 26 milyar kilovatsaat olan elektrik üretimini şimdi, biz, 78
milyar kilovatsaate yükselttik, 3 misli fazla, 3 misli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Sizden önceki bakanlar yatmış mı Sayın Bakan? Sizden önceki AKP’li
bakanlar yatmış mı?
MELDA ONUR
(İstanbul) - Kaçı yüzde 10’un altında, bunun kaçı 10’un altında?
ORMAN VE SU İŞLERİ
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Allah’a şükürler olsun, destan yazdık.
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) - Enerji Bakanıyla çelişkiye düşüyorsunuz Bakan, alakası yok.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – İçme suyundan kısaca bahsedeyim.
Efendim, biliyorsunuz içme suyu konusunda söyleyecek hiçbir şeyiniz yok çünkü
bütün Türkiye’de ne kadar susuz yer varsa suyu biz götürdük. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) 76 şehre su götürdük. Daha önce de hükûmetler vardı.
Niye götüremediler?
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
- Gaziantep’e getirmediniz, Gaziantep’te vardı daha önce.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – İzmir’in suyu yoktu, İzmir’e bakın, Gördes Barajı’ndan, 100 kilometreden
fazla mesafeden 2 metre çapında dev isale hattıyla suyu götürüverdik. 508
milyon TL harcadık, bakın. Hükûmet, sırf İzmir için 508 milyon TL para harcadı,
yarım katrilyon.
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) - Yakında oksijen de satacaksınız, oksijen satacaksınız ama orman
kalmadı!
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Sadece İzmir mi? Mersin, Çankırı,
Çorum, Kars, efendim, Afyonkarahisar...
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) – Ben size fotoğraf göndereceğim, son on yılın fotoğrafını.
HÜSEYİN FİLİZ
(Çankırı) - Afrika, Afrika... Afrika’ya gidiyor.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Afrika’ya da su götürüyoruz tabii,
Kıbrıs’a da su götürüyoruz, bunları özetle belirtmek istiyorum.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) - Aydoğan’da su yokmuş Sayın Bakan, şimdi aradılar, Ankara’nın Aydoğan
köyünde su yokmuş.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Merak etme Ankara’nın da suyu geliyor.
Ankara’nın şu anda 2035 yılına kadar suyu var ama bizim hedefimiz 2060, 2070.
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) - İstanbul’a su götüreceğiz diye Istranca derelerini kuruttunuz.
ORMAN VE SU İŞLERİ
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bu yüzden Gerede’den 32 kilometre uzunluğunda
dev bir tünelle, dünyanın en uzun içme suyu tüneliyle suyu getiriyoruz işte.
(AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) - Sayın Bakan, şu Istranca derelerinden bahsediniz, kuruttunuz
orayı, ondan da bahsedin.
MELDA ONUR
(İstanbul) - 10 megavatın altını anlatacaktınız, 10 megavat, 10.
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) – Bardakta su var. Satın alıp da içiyorsunuz.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Efendim, tamam, bana gazlı su gelmedi,
ne yapayım yani!
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) – Arıtılmış su içiyorsunuz.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Şimdi, efendim, Ergene’den bahsedeyim.
Şimdi, bakın, az önce Tekirdağ vekilimiz de bahsetti Ergene’den. Şimdi, bakın,
Ergene’de, sanayi arıtmasını az çok yapıyor ama orada hiçbir belediyenin ne
katı atık bertaraf tesisi ne atık su arıtma tesisi yoktu. Dolayısıyla,
Başbakanımız bir talimat verdi.
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Bak, siz bilim adamısınız, ona göre konuşun Sayın Bakan.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Biz bu konuda -3,2 milyar TL-3,2
katrilyonluk bir proje hazırladık. 15 tane paket var biliyor musunuz içinde, 15
paket. Neticede, bunlardan 12 tane arıtma tesisini inşa ediyoruz. Hatta, Sayın
Başbakanımız geçtiğimiz pazar günü Uzunköprü İleri Biyolojik Atık Su Arıtma
Tesisi’ni açtı, biliyor musunuz; Türkiye'nin en hızlı biten ileri biyolojik
atık su arıtma tesisi. Arkasından da…
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Uzunköprü kokuyor, siz geçin bakalım burnunuzu tutmadan
geçebilecek misiniz?
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) – Sayın Bakan, bu 12 tane tesis nerelerde, sayar mısınız?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Sayın Başkanım, yani, herhâlde… (CHP ve
MHP sıralarından gürültüler)
Ya, bu kadar
kıskanmayın!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
Siz Genel Kurula
hitap edin Sayın Bakan.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Şimdi, efendim, ikincisi…
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) – Başbakandan korkmayın, doğruları söyleyin bize.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – 11/12/2013 tarihinde Başbakanımız
Kırklareli ve Vize atık su arıtma tesislerinin açılışını yaptı.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Kaç tane?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Şu anda 3 tanesi açıldı, 12 tane
açılacak.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, niye cevap veriyorsunuz? Siz Genel Kurula hitap edin.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Onun dışında, şöyle ifade edeyim:
Efendim, GAP, KOP faaliyetleri devam ediyor; Konya Ovası projeleri devam
ediyor, bunun dışında Doğu Anadolu Projesi devam ediyor. Trakya’yı da merak
etmeyin, Trakya için büyük bir proje hazırladık, “TRAGEP” adı, Trakya Gelişim
Projesi. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri alkışlar)
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) – Aman, Trakya’yı bize bırakın!
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – 10 milyar TL’lik parayla, bakın,
Trakya’da fırtına gibi eseceğiz. 123 adet baraj ve gölet inşa ediyoruz,
toprakların tamamını sulayacağız, bütün dereleri ıslah edeceğiz, içme ve
kullanma suyu ihtiyacını tamamlayacağız.
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Siz dereleri kuruttunuz, Istranca Deresi’ni kuruttunuz!
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – 12 tane ileri biyolojik arıtma tesisini
inşa edeceğiz -katı atık- belediyelerin yapamadığı bütün her şeyi yapacağız.
(AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Meteoroloji Genel
Müdürlüğümüz de gerçekten destan yazıyor. Şu ana kadar 1.174 tane otomatik
meteoroloji ölçüm istasyonu kurduk. Bunlardan havaalanlarıyla ilgili 62 adet
meteoroloji ölçüm istasyonu, şimdiye kadar olmayan 70 tane de deniz meteoroloji
ölçüm istasyonu kurduk. Ayrıca uluslararası faaliyetlerimiz devam ediyor.
Yalnız, ben
burada -sürem de az kaldı ama- sorulara da kısa bir cevap vermek istiyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Bir şey olmaz, biz veririz kendi hakkımızı.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Şimdi, burada devretti hakkımızı
herhâlde, değil mi Başkanım?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Devam edin siz efendim.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Saate karşıya bak Hocam.
BAŞKAN – Otuz
dakika kullanıyorsunuz Sayın Bakan.
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) – Bakanım, karşıda var, bakın, şuraya bakarsanız…
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Şimdi, Musa Çam Beyefendi “Hükûmet
İzmir’e ambargo uyguluyor.” diye söyledi. Efendim, en büyük yatırımlar İzmir’de
yapılıyor, bakın, en büyük yatırımlar. Şu ana kadar -burada listesi var-
Hükûmetimiz İzmir’e son on yılda 11 milyar TL’lik yatırım yapmış. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bakın, biz bütün
barajları bitirdik; Beydağı, Çaltıkoru, Yortanlı, Kavaklıdere, Zeytinova,
Ataköy, sulamalar, 47 dere ıslahı, içme suyu, 44 tane gölet ve sulama
yapılıyor. Çevre yolu, bölünmüş yollar, havaalanları, limanlar, İZBAN, hepsi
bitti Allah’a şükürler olsun.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) - Siz mi yaptınız onları, sizin Bakanlığınız mı yaptı?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – İşte, biz yaptık onları.
Efendim, bunun
dışında, Sayıştayla ilgili bir husus var. Efendim, Sayıştayla ilgili hususu
kısaca ifade etmek istiyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Yok ki raporu.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Biliyorsunuz, genel bütçeli idareler
var, özel bütçeli idareler var. Şimdi, bunlardan genel bütçeli idarelerin
herhangi bir kasası yok, bunların bütün hesabı, bütün çekler, senet, giriş
çıkış Maliye Bakanlığı tarafından tutuluyor. Dolayısıyla, burada Sayıştay
tarafından Bakanlığımızdan -genel bütçeli idare kapsamındaki Bakanlık- ve aynı
zamanda meteorolojinin Sayıştaydan istenilen bütün bilgileri, belgeleri
verilmiştir. Ama bizden mizan istemiş, bunu Maliye Bakanlığından istemesi
lazım, bizde herhangi bir kasa yok. Ama DSİ ve ormanın var, onlar da
hesaplarını verdiler, herhangi bir problem yok, onu da özellikle vurgulamak
istiyorum.
Bunun dışında, özellikle,
orman alanları, madencilik faaliyeti… Şu ana kadar ormanlık alanlarda, madenle
ilgili 43.819 hektar alanda izin verilmiş; bu, orman varlığımızın binde 2’sine
tekabül ediyor. Bunların da 43.258 hektardan 11.500 hektarı taş ocağı.
Şimdi, özellikle Ergene’yle
ilgili söyledim…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Sayın Melda Onur’un HES’lerle ilgili
konuşması vardı. Efendim, HES’lerle ilgili biz bir inceleme yapıyoruz.
Hakikaten HES’ler tabiata zarar veriyorsa zaten ÇED çalışmasıyla onların izni
verilmiyor. Ama bizim verdiğimiz HES’ler tamamen, gerçekten…
BAŞKAN – Sayın
Bakan, ancak sizden sonraki konuşmacı Sayın Buldan. Müsaade ederse Sayın
Buldan’ın süresinden ekleyebiliriz.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Yok, Sayın Başkan, vermiyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, şahıs adına söz alamaz ki.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ben müsaadenizle çok teşekkür ediyorum.
Tabii, gündemde
sorular vardı, onlara ben yazılı olarak cevap vereceğim.
Ben bütçenin
hayırlı olmasını diliyorum. Katkıda bulunan bütün vekillerimize gönülden
teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Şimdi, şahsı
adına aleyhte söz isteyen Pervin Buldan, Iğdır Milletvekili. (BDP sıralarından
alkışlar)
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; doğrusu süremden İçişleri Bakanı istemiş olsaydı
verirdim bir iki dakika çünkü burada yaklaşık otuz dakika konuştu Sayın Bakan
ama bu otuz dakikalık süre içerisinde kamuoyunu tatmin edecek, bizleri tatmin
edecek herhangi bir açıklamada bulunmadı ne yazık ki. Doğrusu, bu yarım saatlik
konuşma süresi içerisinde en azından bir dakikasını Yüksekova’da yaşanan
olaylara ayırmasını beklerdik Sayın Bakandan.
6 Aralık günü
Hakkâri’nin Yüksekova ilçesinde mezar tahribatlarını protesto etmek için
yürüyüş yapmak isteyen kitleye yönelik, güvenlik güçleri tarafından orantısız
güç kullanılarak bir saldırı gerçekleştirildi ve bu saldırıda 3 insan, 3
vatandaş yaşamını yitirdi. Sayın İçişleri Bakanı burada yarım saatlik konuşma
süresi içerisinde bu 3 insanın yaşamını yitirmesine dair herhangi bir açıklama,
orada yaşanan olaylarla ilgili gelişmeleri, soruşturmayı ve Hakkâri Valisi,
Yüksekova Kaymakamı, Hakkâri ve Yüksekova emniyet müdürleri hakkında herhangi
bir soruşturma açıldı mı; bunlar görevlerinden alınacak mı; bu konuda herhangi
bir açıklama ne yazık ki yapmadı.
Sayın Bakan,
ayrıca, Gezi olaylarında yaşamını yitiren Ethem Sarısülük, Mehmet Ayvalıtaş,
Ali İsmail Korkmaz, Abdullah Cömert, Ahmet Atakan arkadaşlarımızın olaylarıyla
ilgili ya da bu olaylarda sorumluluğu bulunan güvenlik güçleri hakkında
herhangi bir soruşturma başlatıldı mı; bunlar görevlerinden alınacak mı;
bunlarla ilgili bir gelişme var mı; ne yazık ki bu konuda da kamuoyunu ve
bizleri bilgilendirmedi.
Geçen gün Gezi
olaylarında tutuklanan arkadaşlarımızın aileleri Meclisi ziyaret ettiler, bir
beklentileri var. Bu insanlar hakkında herhangi bir iddianame bile hazır değil
şu anda, suçsuz günahsız insanlar cezaevinde ve bu insanlar öğrenciler.
Üniversiteye devam eden arkadaşlarımız, çocuklarımız suçsuz günahsız cezaevinde
tutuklu bulunuyorlar. Bununla ilgili de Sayın Bakanın, doğrusu, bugün bir
açıklama yapmasını beklerdik.
Sayın Bakan, öyle
şeyler anlattınız ki Türkiye gerçekten bir demokrasi ülkesi, Türkiye’de her şey
refah ve huzur içerisinde, insanlar demokratik tepkilerini en doğal haklarıyla
yerine getiriyorlar ama Türkiye’de ne yazık ki bugün içerisinde bulunduğumuz
süreç itibarıyla olması gerekenlerden bahsetmediniz. En çok sizin Bakanlığınızı
ilgilendiren Türkiye’nin refahı ve huzuru konusunda Türkiye’yi
bilgilendirmediniz. Şu anda Türkiye’de bir çatışmasızlık süreci var. Evet,
“Anneler ağlamasın.” diyoruz ama Yüksekova’da anneler ağladı Sayın Bakanım.
Ateşkes sadece kırsalda asker ve gerilla arasında olmamalı, ateşkes aynı
zamanda şehir merkezlerinde güvenlik güçlerinin beyinlerinde ve zihinlerinde de
olmak durumunda. Bunu içselleştirmenin, polisin ve askerin içselleştirmesinin
en fazla sizin Bakanlığınızın sorumluluğunda olduğunu ifade etmek istiyoruz,
size bunu hatırlatmak istiyoruz Sayın Bakanım.
O yüzden, biz
bugün burada sizin yapmış olduğunuz açıklamayı yeterli ve tatmin edici
bulmadığımızı ifade ediyor, sizden bu konularda açıklama yapmanızı bekliyor,
saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Şimdi yirmi
dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Halaman…
ALİ HALAMAN
(Adana) - Teşekkür ederim.
Şöyle, benim
sorum, İçişleri Bakanımıza: Şimdi, Adana’nın Kozan ilçesi var. Genelde
ilçelerin merkezinde, illerin merkezinde hükûmet konakları var, hükûmet. Resmî
daireler genelde şehrin merkezinde olur. Bu adliyenin kapısında ve refüj
şeklinde olan yerde “Ne mutlu Türk'üm diyene.” cümlesi yazılıydı. Yine, Ziraat
Bankasının önlerinde “TC” kimlikleri var. Emniyetin, belediyenin personelinin
birleşerek gece karanlıklarında bunu aşağı indirmesi, yok etmesi doğru bir şey
mi? Bunun yazılı olmasında bir mahzur var mı? Sayın Bakanımız bunu bir
açıklarsa memnun oluruz.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Kurt…
KAZIM KURT
(Eskişehir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın İçişleri
Bakanına sormak istiyorum: Sayın Bakanım, Eskişehir, son yılların en güvenli
illerinden birisi. Şu son beş yılda hiçbir toplumsal olay olmadı, hiçbir ölümlü
kavga olmadı, bir tek hariç, Ali İsmail Korkmaz’ı polislerin döverek öldürmesi.
Ali İsmail Korkmaz davasında Eskişehir’den davanın alınması için uğraşmanın
anlamı neydi? Eskişehir’in can ve mal güvenliği açısından hangi sakıncası vardı,
bunu öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Erdoğan…
MEHMET ERDOĞAN
(Muğla) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın İçişleri
Bakanı, birinci sınıf mülki idare amirlerinin ek göstergelerini ne zaman
artıracaksınız? Polislerimize verdiğiniz sözleri ne zaman tutacaksınız?
Polislerin özlük haklarını ne zaman düzelteceksiniz? Yine, adliye teşkilatı
kapanan ilçelerde kaymakamlıklar adli sicil kaydı vereceklerdi, düzenleme bu
şekilde yapılmıştı ama bugün bazı ilçelerde bu hizmetin verilemediğinden
bahsedilmektedir. Verilemiyorsa sebebi nedir? Hangi ilçelerde bu hizmet
verilememektedir?
Sayın Orman ve Su
İşleri Bakanı, yaptığınız içme suyu barajlarını protokolle belediyelere
devrediyor, yatırım bedellerini belediyelerden alıyorsunuz ancak 1,5 milyar
dolarlık yatırımla gerçekleştirilen Melen içme suyu barajını, protokol yapmadan
İstanbul Büyükşehir Belediyesine ücretsiz olarak kullandırdığınız doğru mudur?
Belediyelere protokol yapmadan kullandırdığınız, ücretsiz olarak
kullandırdığınız başka içme suyu tesisi var mıdır? Varsa, bu tesisleri ücretsiz
kullanan belediye başkanları hangi siyasi partilere mensuptur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Sarıbaş…
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Orman ve Su
İşleri Bakanına sormak istiyorum: Geçen hafta, Çanakkale Belediyesi Kaz
Dağlarını havadan fotoğrafladı ve bu fotoğraflamada Kaz Dağlarına -diğer
madencileri söylemiyorum- sadece altıncıların verdiği tahribatı bu fotoğrafları
kıyasladığımızda gördük. Kaz Dağları çok çeşitli ormanlara sahipken, burası
3.500 çeşit endemik bitki yapısına sahipken burada ne kadar ağaç kesilmiştir?
Kaç firmaya izin verilmiştir, altın firmasına? Kaç adet sondaj kuyusu
açılmasına izin verilmiştir? Yok olan endemik bitkilerin çeşitleri kaç tanedir
ve nelerdir? Bu anlamda, bunları sormak istiyorum.
SHP-Doğru Yol
zamanında başlayan ve en büyük barajlarımız olan Taşoluk ve Bakacak
barajlarının hâlâ, on bir yıldır bitirilmemesine rağmen, az önce konuşmanızda
ifade ettiğiniz gibi, “yaptık, ettik ve edeceğiz” diyorsunuz. Bunun gibi,
özellikle Ayvacık Barajı’nın bitmemesine rağmen Başbakanla beraber de kurdele
kesiyorsunuz.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Varlı,
buyurun.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Önce Sayın
Güler’e sormak istiyorum: Ankara’daki bürokrasinin konuştuğu, bugünlerde
gündeme getirdiği, bizim de kulağımıza gelen, size sormamızı istedikleri bir
soru var: Bu yeni Büyükşehir Yasası kapsamında Oslo süreciyle bağlantılı
olarak, bu kaymakamlık ve valilik makamlarının kaldırılacağıyla alakalı bir laf
var bugünlerde. Bu konuda sizin cevabınız ne olacaktır? Lütfen, cevabınızı da
üç ay sonra değiştirecek şekilde değil de iyi düşünerek verirseniz memnun
olurum.
İkincisi, Sayın
Eroğlu…
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Varlı.
Buyurun Sayın
Demiröz.
İLHAN DEMİRÖZ
(Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
İçişleri Bakanıma
sormak istiyorum: Bursa Büyükşehir Belediyesi Başkanı Recep Altepe imzası ile
muhtarlara muhtar kimlik kartı düzenlenmiştir. Bursa Büyükşehir Belediyesi
logolu kimlik kartında ad, soyad, ilçe, mahalle, dönem, kimlik bilgileri yer
almaktadır. Sorum şu: Kendi özgür iradesiyle aday olan, seçim sürecinde her
türlü masraflarını kendileri karşılayan ve hiçbir yerel yönetim, kurum ya da
siyasi partiden destek almadan, en demokratik şekilde seçilmiş muhtarlarımıza
Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından böyle bir kimlik kartı çıkarılmasının
gerekçesi nedir? Bursa Büyükşehir Belediyesi Başkanı imzalı bu kimlik kartı,
görev ve yetkileri 4541 sayılı Kanun’la belirlenmiş olan muhtarlarımıza siyasi
baskı değil midir?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Akar…
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
– Sayın İçişleri Bakanına sormak istiyorum: Biraz evvel beni Antalya Manavgat
Ahmetler köyünden aradılar. Melda Hanım’ın yaptığı konuşmayı izlemişler ve
soruyorlar köylüler: Köylerinde yapılmaya çalışılan HES’lere karşı yaptıkları
protestoda özel güvenliğe ait elemanlar tarafından köylüye üç el ateş edilmiş,
bu soruşturma yapılmış mıdır? Yapılmış ise sorumluları kimlerdir? Bu konuda
bilgilendirirseniz, bu bilgiyi bekliyor köylüler bizden.
İkinci açıklamam
da Sayın Orman ve Su İşleri Bakanına olacak: Bu kitapçıkta baraj yaptığınızı…
Tanımladığınız 30 tane tesisten bahsediyorsunuz. Üşenmedim, oturdum, topladım
ve toplamda bunlar 782 milyon 882 bin 430 metreküplük bir su depolama alanına
sahip. Bunun ne anlama geldiğini ifade etmek istiyorum: Atatürk Barajı’nın
ellide 1’i, Keban Barajı’nın otuz beşte 1’i, Hirfanlı Barajı’nın da yedide 1’i,
diğer barajları saymayacağım dahi. Yani “dev”in tanımı mı değişti, yoksa siz
farklı bir anlam mı yüklüyorsunuz?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Belen…
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İçişleri
Bakanımıza soruyorum, dünkü Hürriyet gazetesinde bir başlık: “Boğaziçi
Üniversitesi, Fener Rum Patriğini ekümenik ilan etti.” Boğaziçi Rektörünün imzasını
taşıyan, “Ekümenik Patrik Bartholomeos I için düzenlenen fahri doktora unvanı
takdim törenine katılmanızı saygılarımla rica ederim.” diye bir davetiye. Bu
rektörle ilgili bir şey yapmayı düşünüyor musunuz?
Ayrıca,
geçtiğimiz günlerde, Erzurum ilinde İŞKUR’un düzenlediği toplantıya katılan
Vali Yardımcısı Ertuğrul Egemen, bir genelgeye sığınarak İstiklal Marşı
okutmamıştır. Böyle bir genelge var mıdır? Bürokratlarınızdaki bu İstiklal
Marşı düşmanlığı nedir? Aynı şahıs daha evvel katıldığı bir kapalı toplantıda
ayağa kalkmayanları azarlamıştır. İnşallah, bu başarılarından dolayı ilk
kararnamede vali yaparsınız.
Ayrıca, Sayın
Veysel Eroğlu’na soruyorum: Haziran ayında kaç orman mühendisi alacaksınız?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Su ürünleri mühendisi aynı zamanda.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Işık…
MUHARREM IŞIK
(Erzincan) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Orman ve Su
İşleri Bakanıma sormak istiyorum: Sayın Bakanım, bu “113 dev eser”i görünce ben
size küstüm. Bütün illeri koymuşsunuz, Erzincan’a bir tek 4 tane otomatik
meteoroloji gözlem istasyonu yazmışsınız. Hiç değilse, Erzincan’a gelip büyük
törenle Vasgirt Çayı’na dikmiş olduğunuz ve şu anda kuruyan 32 tane ağacın
resmini koyaydınız.
İkinci sorum da,
Sayın Bakanım, Erzincan’da yapılan HES’ler. Özellikle 42 tane HES projesi var
şu anda bizim öğrendiğimiz, daha gerisi de vardır ama… Yani bu işte bir art
niyet aramıyorum ama neden özellikle bu yapılan barajlar için -sulama göletleri
olsun ya da HES’lerin olsun- özellikle Cumhuriyet Halk Partisine oy veren
köyler niye seçiliyor? Ben art niyet aramak istemiyorum ama bilinçli mi
diyeceğim, bakıyorsun, diğer tarafta da sular var, diğer tarafta da su
tutulacak yerler var ama özellikle
buralarda yapılmak isteniyor. Yani bu konuda, kötü niyet aramamakla birlikte,
cevap istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Serindağ…
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın İçişleri
Bakanına soruyorum: Metro istasyonu, yeşil alan ve park olması gereken,
düzenleme ortaklık payı ve Atatürk Orman Çiftliğinden belediyeye intikal eden
çok değerli bir alanda mevcut imar planlarına ilgili kurumların itirazlarına,
mahkeme kararlarına, müfettiş ve bilirkişi raporlarına rağmen 90 milyon TL
harcanarak yapılan, 2013 yılında ise yıkılan, yeri düşük bedelle yandaşlara
satılan ve imar durumu değiştirilen, bir yolsuzluk, rant ve hukuksuzluk abidesi
olan, Eskişehir yolu üzerinde bulunan “demir kafes” ile ilgili olarak Mülkiye
Teftiş Kurulunu görevlendirmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Son soru, Sayın
Çelebi…
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkanım.
Sayın İçişleri
Bakanına sormak istiyorum: Avukat Taylan Tanay’a emniyette işkence
uygulanmıştır. Görüntüler basına yansımıştır. Görüntülerde Tanay, beş polis
tarafından zor kullanılarak yere yatırılıyor, bir polis, Tanay’ın elini ters
vaziyette yukarıya kaldırırken, bir diğeri de mürekkep sürerek örneğini alıyor.
Bu esnada diğer polisler, Tanay’ın bacaklarını ve sırtını tutuyor. Bu
görüntüler işkence kanıtı değil mi?
İkinci sorum:
TOMA’ların tankına doldurulurken belgelenen ve görüntülenen, insan yaşamını
tehdit eden “corrosiva” maddesi hangi ülkeden alınmıştır? Bu ilaç, TOMA’lardaki
suya katıldığında hangi etkileri göstermektedir? Bu ilaçların vücutta kalıcı
etkiler yaratacak nitelikte olduğunu biliyor musunuz? İnsan sağlığını tehdit
ettiği açık olan bu kimyevi maddeleri kullanmaya devam etmeyi düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Evet,
teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Tam Seyfettin Bey’e gelmişti, niye bitirdiniz Sayın Başkan?
BAŞKAN – Sayın
Bakan da cevap versin, sonra tekrar vereyim süre.
Buyurun Sayın
Bakanım.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum.
Biz genelde 1053
sayılı Kanun çerçevesinde bütün belediyelerle bir protokol yapıyoruz. Ancak
Melen Projesi ile ilgili protokol hazırlandı ama şu anda Melen Projesi’nin
baraj kısmı var. Barajın da inşaatı tamamlanıyor, tamamlandıktan sonra yani
kanun çerçevesinde protokolü olmayan hiçbir belediyeye herhangi bir imkân
tanımıyoruz, mutlaka protokol yapılıyor.
Kaz Dağlarıyla
ilgili de şunu söyleyeyim, Sayın Vekilim, tabii Çanakkale’yle ilgili az önce
söyleyecektim ama şu anda ifade edeyim: Kaz Dağlarında -biliyorsunuz- korunan
alanı millî park olarak ilan ettik. Millî parkta kati surette bir izne müsaade
verilmiyor. Orada da…
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) – Yüzde 10 Bakanım, yüzde 10 o.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Tamam, onu özellikle belirteyim.
Bunun dışında diğer alanlarda tabii, mevzuat neyse ona göre, mevzuata uygun
olarak izin veriyoruz ama mutlaka denetliyoruz, maden alındıktan sonra orayı
rehabilite ediyoruz. Bakın, bunu söyleyeyim, unuttum: 2008 yılında bir genelge
yayımladık, maden alındıktan sonra aynen rehabilite edilecek, ağaçlandırılacak;
bunu, özellikle vurgulamak istiyorum. Kaldı ki biz, Çanakkale’de gerçekten çok
büyük yatırımlara imza attık yani bunu siz de biliyorsunuz, oradaki Çokal
Barajı, Taşoluk Barajı falan bitti hepsi. Bütün barajları bitirdik ve en büyük
yardımı -kusura bakmayın- Çanakkale’ye ayırdık.
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) – Sulamalara ne zaman başladınız? Yani “Baraj bitti.” demeyin ya,
kanallar yok.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –
Efendim şimdi, Sayın Akar’ın söylediği baraj meselesi: Efendim, gölet ve
barajın tarifi çok açıktır. 30 metre yüksekliğe kadar olanlara biz “gölet”
diyoruz, 30 metreden yükseklere ise “baraj” diyoruz; bu, buna göre tarif
edilmiştir.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Hepsine “baraj” demişsiniz.
ORMAN VE SU İŞLERİ
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –
Kusura bakmayın, ona bakarsanız Türkiye'nin en yüksek barajını biz inşa
ettik. İşte Deriner 249 metre, Ermenek Barajı…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Siz, tamamlıyorsunuz.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ne zaman başlamıştı?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –
Yeni bitirdik 12/12/2012 tarihinde. Daha önce Ermenek Barajı’nı
bitirdik, dünyanın sayılı barajı, 218 metre yükseklikte.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Siz tamamlıyorsunuz Sayın Bakan, tamamlıyorsunuz. Siz hayal
edemezsiniz, tamamlıyorsunuz.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –
Bakın, insaf edin, bitirdiğimiz barajları…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – “Dev” mi Sayın Bakan, “dev” mi?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ne zaman başlamıştı?
ORMAN VE SU İŞLERİ
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –
Hangisi ne zaman başladı? Deriner’in başlaması önemli değil, 2003
yılında Deriner’de daha temel bile atılmıştı.
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) – Hakkı bari teslim edin Sayın Bakan.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Bunlara lütfen, bir bakın.
Ermenek Barajı’nda, bir bakarsanız sayın vekilim, temel bile başlamamıştı.
Bunun dışında…
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) – Marmaray’la ilgili hakkı da teslim etmiyorsunuz.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Efendim, özellikle Erzincan
vekilimizin bahsettiği… Buna hakikaten fevkalâde üzüldüm.
MUHARREM IŞIK
(Erzincan) – Ben de üzüldüm.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Su neredeyse biz oraya baraj
yapıyoruz, etüt yapılıyor. Bizim herhangi bir şekilde hangi köyün CHP’li, hangi
köyün diğer partili olduğunu bilmemiz mümkün değil. (CHP sıralarından
gürültüler) Kaldı ki biliyorsunuz, biz Erzincan’a da daha yakında… Bu kitapta
yoksa biliyorsunuz, Turnaçayırı Barajı’nın temelini attık, çok hızlı şekilde
inşa edeceğiz. Ayrıca, Vasgirt Deresi’ni tamamlıyoruz. Bunu da özetle
vurgulamak istiyorum.
Bir de az önce
bir husus vardı, Sayın Seyfettin Bey’in bahsettiği hususa ben burada açıklık
getirmek istiyorum.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla)
– Benim soruma cevap vermediniz.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Efendim, bir sayman tarafından
6,5 milyon TL’lik bir sahtekârlık yapılmış. Ama, sahtekârlık şöyle:
Arkadaşlarımız, maaş mutemedinin bankaya yatırması gereken parayı imzalamışlar;
normal ama o, renkli fotokopide maaşların toplam miktarını değiştirmek
suretiyle paranın bir kısmını peyderpey maalesef kendi hesabına aktarmış. Bu
sahtekârlığı biz belirledik, tamam mı?
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – İhmal var mı, yok mu; yedi sene sürdü?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Bir dakika, bir dakika. İhmal
yok, hatta bu konuda hiçbir ihmal yok. Bunu zaten arkadaşlarımız yakaladı ve
neticede şu anda da kendisi hapiste. Yani netice itibarıyla yolsuzluk yapanı,
sahtekârlık yapanı biz hapse atarız; netice budur.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Para nerede para? Nerede para?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Parası işte alınıyor, bir kısmı
geri alındı.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – İhmali bırak, zimmet olur o zaman, parayı alamadıysa.
BAŞKAN – Evet,
Sayın Bakanım, diğer sorulara cevap verelim lütfen.
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) – Orman mühendisi alacak mıydınız Sayın Bakanım, söylemediniz.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Önümüzdeki haziranda alacağız
tabii.
MELDA ONUR
(İstanbul) – Sayın Bakan, bana da cevap verseydiniz keşke ya.
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Bakanım.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; efendim,
polisimizin özlük haklarıyla ilgili, değerli milletvekillerimizin
konuşmalarında da dile getirdikleri konular oldu. Özellikle şunu ifade edeyim:
Bizim Hükûmet dönemimizde kamu çalışanlarının enflasyonun gerisinde
bırakılmayacak bir ücret sistemini uyguladığımızı biliyorsunuz ancak şurada
şahsi görüşümü de katarak ifade ediyorum, en stresli, en zor… Gerçekten
ücretlerinde en çok iyileştirme yapılması gereken kolluk görevlileridir ve
polis de bunların başında gelmektedir. Bununla ilgili olarak gerçekten de bu
son on bir yıllık dönemde polis teşkilatıyla ilgili birçok mali ve sosyal hak
düzeltmeleri yapılmış bulunmaktadır. Sayın Başbakanımızın da sözü var, bizim de
sözümüz vardır.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Vatandaşı dövmüş, ikramiye verirsiniz…
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) - Onlar demokrasiye katkı sağlıyor, tabii, maaşlarını artırın!
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Müsaade buyurun efendim, müsaade buyurun.
Üç konuda
arkadaşlarımızın özel sıkıntısı olduğunu biliyorum. Bunların bir tanesi ek
gösterge konusudur, bir tanesi fazla mesai konusudur, bir diğeri de
emekliliklerinde maaş düşüklüklerini düzenleyen kanundur; onları çözeceğiz.
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) – Evet, bunu çözün, çözün, konuşmayın. Konuşmayın, çözün!
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Yalnız, ben şimdi şahsi görüşümü burada ifade
ediyorum, müsaade buyurursanız.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Olmaz efendim, Hükûmet adına oturuyor.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Peki, şahsi görüşümü söylemiyorum.
Komisyonda
söylediğim bir konu vardı: Polislerle ilgili bir konuyu getirdiğimiz zaman
hemen diğer meslek gruplarıyla ilgili diğer konular getirilerek bu konuda işte
herkes “Genel düzenleme yapılsın.” diye de… Maliye Bakanlığımız “Büyük bir mali
yük getiriyor.” diye maalesef bu konu biraz geride kalıyor ama…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, önergeyi getirin, biz hazırız.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Polislerimizle ilgili sizlerin de aktif ayrımcılık
yapmanız konusundaki desteklerinizi beklediğimi buradan ifade etmek istiyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Biz hazırız.
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) – Evet, hazırız.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Tamam, peki.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Biz de veririz, biz de veririz…
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – İnşallah.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, Sayın Varlı, bu Büyükşehir Yasası’yla ilgili olarak, malumunuz,
6360 sayılı Kanun’dan sonra gerek valiliklerin yatırım izleme ve değerlendirme
merkezleriyle gerek kaymakamlıkların, artık köylerin mahalleye dönüşmesiyle
ilgili olarak, belli görevlerinin, bir kısmı başka alanlara kaydırıldı, bir
kısmı kalktı ama buradaki itirazlar, Anayasa Mahkemesi tarafından da
reddedildi. Ancak valilik ve kaymakamlıkların kaldırılacağı konusundaki
görüşünüz… Zaten öyle bir şey söz konusu değil, Hükûmet olarak da böyle bir
görüşümüz yok, üç ay sonra da değiştirilecek bir konu değil ama oradaki “üç
aylık” konuyu, ben, doğrusu, anlayamadığımı da ifade etmek isterim.
Şimdi, Sayın
Erdoğan, birinci sınıf mülki idare amirleriyle ilgili ek gösterge konusunda,
5800’e getirilmesi konusunda Hükûmetimiz döneminde bir iyileştirme yapıldı
ancak bunun –ben de- birinci sınıfa ayrılmış mülki idare amirleri için 6400’e
getirilmesi konusunda Bakanlık olarak bir çalışma yapıyoruz. İnşallah…
OKTAY VURAL
(İzmir) – O zaman polislerinkini de yapın efendim.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Polisleri zaten biraz önce söyledim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – “Onu da yapıyoruz.” deyin bari.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – İnşallah efendim.
Sayın
Başbakanımızın bu konuda sözü var, Bakanlık olarak bizim de sözümüz var. Bu
konuda, efendim, tekrar ediyorum, gerçekten de polis teşkilatımızla ilgili…
MEHMET ERDOĞAN
(Muğla) - Seçimden önce mi, seçimden sonra mı Sayın Bakan?
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Efendim, bizim soruya gelin, tamam, Sayın Bakanım, o anlaşıldı,
benim soruya gelin.
İLHAN DEMİRÖZ
(Bursa) - Bizim sorulara cevap verin Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Şimdi, sizin sorulara geleceğim.
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) – Erzurum Vali Yardımcısına ne yapacaksınız Sayın Bakan?
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Erzurum Vali Yardımcısını vali yapmayacağız efendim.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) - Adana Valisini ne yapacaksınız?
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) - Biraz önce vali yapacak mısınız diye sordunuz? Vali
yapmayacağız ama…
OKTAY VURAL
(İzmir) - Adana Valisi’ni kavas olarak görevlendirecek misiniz efendim?
Başbakan, Adana Valisi’ni kavas olarak görevlendirmeyi düşünüyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) - Şimdi sözlü soruya mı dönüştü?
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Sayın Bakan, “demir kafes”e gelin artık, “demir kafes”e.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Sözlü soruya dönüştü herhâlde efendim.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) - Böyle bir usul yok Sayın Başkan.
REFİK ERYILMAZ
(Hatay) – Öldürülen gençlerimizin failleri ne oldu, gençlerimizin failleri?
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Bir dakika, Sayın Serindağ’ın sorusuna cevap
vereceğim, onu…
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) - Süresi doldu.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Şimdi, Sayın Serindağ, bu sizin sorunuzla ilgili, Bakanlığımızca
araştırma ve ön inceleme yapılmış, mülkiye başmüfettişleri tarafından yapılan
araştırma sonucunda, EGO Genel Müdürlüğü yetkilileri hakkında düzenlenen tevdi
raporu, genel hükümlere göre işlem yapılmak üzere, Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığına tevdi edilmiştir. Ayrıca, mülkiye başmüfettişleri tarafından
yapılan ön inceleme raporunda, düzenlenen önce inceleme raporuna istinaden…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – …Bakanlığımızca Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı
Melih Gökçek ve İmar ve Şehircilik Dairesi Başkanı Ömer Faruk Erciyes hakkında
verilen karar üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca işlemden kaldırma
kararı verilmiştir. Bu konudaki idari yargıyla ilgili işlemler açıktır.
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Yeni bir durum var, imar planı yeni değişti Sayın Bakan. O, eski;
imar planı yeni değişti, satış yeni oldu.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, Kozan Hükûmet Konağı
önündeki Atatürk Anıtı’nda “Türk milleti ilelebet payidar kalacaktır.” sözü,
tadilat ve yenileme nedeniyle geçici olarak kaldırılmış, işin bitiminde tekrar
kitabeye yazılmıştır.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) - Şu köylülerle ilgili bir soru sordum Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Ona da geliyorum.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, Manavgat’taki konuyla ilgili elbette özel güvenlik görevlilerinin
zor kullanma yetkisi, onlarla ilgili kanunda ve yönetmelikte çok şartlı olarak
düzenlenmiştir.
İLHAN DEMİRÖZ
(Bursa) – Benim bir sorum vardı Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) – Ancak, orada bir adli işlem olarak güvenlik güçlerimiz
bu konuyu incelemektedirler. Orada zabıtaya mukavemet suçu da işlenmiştir. Şunu
söylemek istiyorum: Oradaki konu, lisansı alınmış, ÇED raporu alınmış bir
konuda, illa işi yaptırmayacak şeklindeki bir direnme de kanuna uymamaktadır.
Eğer orada ÇED raporu veya lisans, kanuna aykırıysa, bu konuda idari yargı yollarına da başvurarak bunun düzeltilmesi
vardır ama “Ben zorla, dayatmayla, şiddet kullanarak bunu yaptırmayacağım.”
şeklindeki bir davranış da tasarruf hakkının kullanılmasına engeldir.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) - Öyle bir şey yok Sayın Bakan, köylüler kendi haklarını arıyorlar.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) - Buyurun efendim, yargı yolları açıktır. Gerekli…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) - Kurşun sıkanı ne yaptınız, onu soruyoruz Sayın Bakan.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Tamam mı Sayın
Bakan?
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) - Diğer sorulara da müsaade ederseniz yazılı olarak
cevap vereyim.
Sayın Demiröz,
belediyenin böyle bir yetkisi yok ama hangi yetkiyle bunu düzenlediler, belki
muhtar dernekleri verebiliyor, mahalle muhtarlarına mı vermiştir, konuyu
inceleteceğim.
İLHAN DEMİRÖZ
(Bursa) – Hayır, köy muhtarlarına verilmiş Sayın Bakan, bunu belirteyim.
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) - Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
Yılmaz, sorunuz vardı, sonra Sayın Su İşleri Bakanımız cevap verecek.
Buyurun.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Teşekkür ediyorum.
Ben, önce
İçişleri Bakanına soracağım. Adana Valisi… Artık İnternet’te, twit’lerde,
basında Adana olarak meşhur olduk yani bununla ilgili otuz kırk tane soru
önergesi verdik. Bir tane mülkiye müfettişi görevlendirdiniz mi bu Adana
Valisiyle ilgili? Gönderiyoruz, valiyle ilgili iddiada bulunuyoruz, cevap şu:
Valiliğin görevlendirmesi sonucundaki şeyi belirtiyorsunuz.
Diğer sorum da
Sayın Bakana. Sayın Bakana tabii, bu konuyu ikide bir getiriyoruz…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Evet,
teşekkür ediyorum Sayın Yılmaz.
Buyurun Sayın
Çelebi, siz de sorun, Sayın Bakan cevaplayacak.
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkanım, zaman kısıtlılığı nedeniyle bu sorularımızın
yanıtını yeterince alamıyoruz. Ricamız, aracılığınızla hani “Yazılı vereceğiz.”
diyorlar ya, gerçekten bu yazılı yanıtlarını en kısa zamanda vermelerini
istiyoruz. Soru soruyoruz ve açıkta kalıyor, onu özellikle rica ediyorum
aracılığınızla. Bunu Sayın Bakanlardan rica ediyoruz efendim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Onar dakika artıralım soruları.
BAŞKAN – Evet,
Sayın Bakanlar tamam mı cevaplar efendim?
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) - Yazılı olarak cevap vereceğimi ifade ettim efendim.
BAŞKAN - Konu anlaşılmıştır.
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) - Ama verin efendim.
İÇİŞLERİ BAKANI
MUAMMER GÜLER (Mardin) - Evet vereceğiz, vermezsek burada tekrar söz alma
hakkınız var efendim.
BAŞKAN –
Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Şimdi, sırasıyla,
yedinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini
ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım…
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) - Sayın Başkan, Sayın Bakan soruya eksik yanıt verdi. Yanıltıcı
bilgi var burada, izin verirseniz düzeltmek istiyorum.
Şimdi, Sayın Bakanın
söylediği husus, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının takipsizlik kararı o
yıkımdan önce, ondan sonra yeni bir durum oluşmuştur. O nedenle konunun yeniden
incelenmesi gerekmektedir Sayın Başkan.
II.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hayhay,
yoklama talebi var, yerine getireceğim.
Sayın Hamzaçebi,
Sayın Serindağ, Sayın Akar, Sayın Çelebi, Sayın Eryılmaz, Sayın Aksünger, Sayın
Demiröz, Sayın Kurt, Sayın Sarı, Sayın Susam, Sayın Dinçer, Sayın Özkan, Sayın
Kaptan, Sayın Toptaş, Sayın Yıldız, Sayın Öz, Sayın Küçük, Sayın Aygün, Sayın
Özgümüş, Sayın Gök.
İki dakika süre
veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı.)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı,
2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak
Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından
Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay
Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277,
3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
A) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)
1) İçişleri Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) İçişleri Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
B) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Emniyet Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Emniyet Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
C) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI (Devam)
1) Jandarma Genel Komutanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Jandarma Genel Komutanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
Ç) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI (Devam)
1) Sahil Güvenlik Komutanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Sahil Güvenlik Komutanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
D) GÖÇ İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Göç İdaresi Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
E) ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)
1) Orman ve Su İşleri Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Orman ve Su İşleri Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
F) ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Orman Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Orman Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
G) DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) METEOROLOJİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Meteoroloji Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Meteoroloji Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
H) TÜRKİYE SU ENSTİTÜSÜ (Devam)
1) Türkiye Su Enstitüsü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Su Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN –
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümlerini
okutuyorum:
İçişleri
Bakanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
10) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
1) İçişleri Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama
(TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 3.498.585.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 118.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 2.220.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 İskân ve Toplum
Refahı Hizmetleri 50.000.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
GENEL TOPLAM 3.550.923.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İçişleri
Bakanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir
İçişleri
Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) İçişleri Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) C E T V E L İ
(TL)
Toplam Ödenek 3.541.580.287,00
Bütçe Gideri 3.493.714.973,88
Ödenek Üstü Gider 38.002,61
İptal Edilen Ödenek 47.903.315,73
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İçişleri
Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Emniyet Genel
Müdürlüğü 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
10.82) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Emniyet Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama
(TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 347.858.500
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 15.569.258.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 4.893.500
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 635.003.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 16.557.013.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Emniyet Genel
Müdürlüğü 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir
Emniyet Genel
Müdürlüğü 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Emniyet Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) C E T V E L İ
(TL)
Toplam Ödenek 13.336.809.790,85
Bütçe Gideri 13.125.872.116,67
Ödenek Üstü Gider 78.832.956,32
İptal Edilen Ödenek 274.325.031,65
Ertesi Yıla Devredilen Ödenek 267.569.647,47
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Emniyet Genel
Müdürlüğü 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Jandarma Genel
Komutanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
10.81) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI
1) Jandarma Genel Komutanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama
(TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 150.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 6.151.841.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 İskân ve
Toplum Refahı Hizmetleri 4.700.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 6.156.691.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Jandarma Genel
Komutanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Jandarma Genel
Komutanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Jandarma Genel Komutanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) C E T V E L İ
(TL)
Toplam Ödenek 5.476.292.342,33
Bütçe Gideri 5.187.974.391,13
İptal Edilen Ödenek 287.785.569,30
Ertesi Yıla Devredilen Ödenek 285.211.454,03
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Jandarma Genel
Komutanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
10.83) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI
1) Sahil Güvenlik Komutanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama
(TL)
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 452.488.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 452.488.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Sahil Güvenlik Komutanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) C E T V E L İ
(TL)
Toplam Ödenek 408.936.897,58
Bütçe Gideri 334.897.734,74
İptal Edilen Ödenek 73.953.574,84
Ertesi Yıla Devredilen Ödenek 48.388.891,72
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Göç İdaresi Genel
Müdürlüğü 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
10.85) GÖÇ İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Göç İdaresi Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama
(TL)
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 125.634.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 125.634.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Göç İdaresi Genel
Müdürlüğü 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Orman ve Su
İşleri Bakanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
33) ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANLIĞI
1) Orman ve Su İşleri Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama
(TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 10.473.077.500
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 964.500
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 1.849.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 265.091.400
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Çevre
Koruma Hizmetleri 204.568.600
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 10.945.551.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Orman ve Su
İşleri Bakanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Orman ve Su
İşleri Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2) Orman ve Su İşleri Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) C E T V E L İ
(TL)
Toplam Ödenek 9.641.874.350,00
Bütçe Gideri 9.289.699.291,56
Ödenek Üstü Gider 656.648,32
İptal Edilen Ödenek 352.831.706,76
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Orman ve Su
işleri Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Orman Genel
Müdürlüğü 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
40.17) ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Orman Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama
(TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 10.566.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 294.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 2.028.157.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 2.039.017.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama
(TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 385.030.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 1.358.017.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 294.960.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
06 Sermaye
Gelirleri 10.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 2.038.017.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Orman Genel
Müdürlüğü 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Orman Genel
Müdürlüğü 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Orman Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) C E T V E L İ
(TL)
Toplam Ödenek 2.069.379.789,86
Bütçe Gideri 1.818.587.087,44
İptal Edilen Ödenek 250.606.524,75
Ertesi Yıla Devredilen Ödenek 186.177,67
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B)
cetvelini okutuyorum:
(B) C E T V E L İ
(TL)
Bütçe Geliri Tahmini 1.861.299.000,00
Net Tahsilat 1.795.999.858,28
Ret ve İadeler (-) 2.827.405,50
BAŞKAN – (B)
cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Orman Genel
Müdürlüğü 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Su İşleri
Genel Müdürlüğü 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.57) DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama
(TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 43.688.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 755.500
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 27.355.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 8.451.268.500
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Çevre
Koruma Hizmetleri 50.033.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
06 İskân
ve Toplum Refahı Hizmetleri 770.241.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 608.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 9.343.949.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama
(TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 111.250.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 9.063.949.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 155.250.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
06 Sermaye
Gelirleri 13.500.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 9.343.949.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Su İşleri
Genel Müdürlüğü 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Devlet Su İşleri
Genel Müdürlüğü 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2) Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) C E T V E L İ
(TL)
Toplam Ödenek 8.281.596.563,85
Bütçe Gideri 8.088.208.694,73
İptal Edilen Ödenek 189.365.502,12
Ertesi Yıla Devredilen Ödenek 79.223.295,60
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B)
cetvelini okutuyorum:
(B) C E T V E L İ
(TL)
Bütçe Geliri Tahmini 7.980.416.000,00
Net Tahsilat 8.436.130.891,05
Ret ve İadeler (-) 1.594.687,11
BAŞKAN – (B)
cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Devlet Su İşleri
Genel Müdürlüğü 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Meteoroloji Genel
Müdürlüğü 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
33.75) METEOROLOJİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Meteoroloji Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 198.300.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 2.750.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 226.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 201.276.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Meteoroloji Genel
Müdürlüğü 2014 yılı merkezî yönetim bütçesi kabul edilmiştir.
Meteoroloji Genel
Müdürlüğü 2012 yılı kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2) Meteoroloji Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
(BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) C E T V E L İ
(TL)
Toplam Ödenek 183.830.189,84
Bütçe Gideri 166.819.069,80
İptal Edilen Ödenek 17.011.120,04
Ertesi Yıla Devredilen Ödenek 14.433.913,24
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Meteoroloji Genel
Müdürlüğü 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabı kabul edilmiştir.
Türkiye Su
Enstitüsü 2014 yılı merkezî bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.58) TÜRKİYE SU ENSTİTÜSÜ
1) Türkiye Su Enstitüsü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 34.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 4.557.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 4.591.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 150.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 4.441.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 4.591.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Su
Enstitüsü 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Su
Enstitüsü 2012 yılı kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2) Türkiye Su Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) C E T V E L İ
(TL)
Toplam Ödenek 3.610.000,00
Bütçe Gideri 633.664,46
İptal Edilen Ödenek 2.976.335,54
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B)
cetvelini okutuyorum:
(B) C E T V E L İ
(TL)
Net Tahsilat 1.343.326,96
BAŞKAN – (B)
cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Türkiye Su
Enstitüsü 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabı kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, böylece İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma
Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı, Orman ve Su İşleri Bakanlığı,
Orman Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Meteoroloji Genel
Müdürlüğü ve Türkiye Su Enstitüsünün 2014 yılı merkezî yönetim bütçeleriyle
2012 yılı merkezî yönetim kesin hesapları, Göç İdaresi Genel Müdürlüğünün 2014
yılı merkezî yönetim bütçesi kabul edilmiştir.
Hayırlı
olmalarını temenni ediyorum.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Hamzaçebi.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Orman
ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile
507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın yedinci tur görüşmelerinde
Hükûmet adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Orman ve Su İşleri Bakanımız
icraatlarını anlatırken Deriner Barajı’nı da kendi hükûmetlerinin yaptığını
ifade etti.
Elbette Adalet ve
Kalkınma Partisi hükûmetlerinin Deriner Barajı inşaatında çok büyük hizmetleri
olabilir ama bu barajın temeli 1998 yılında atılmıştır. Dönemin Başbakanı Sayın
Mesut Yılmaz, dönemin Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel’dir. Onların
katıldığı törene yine dönemin Azerbaycan Devlet Başkanı Haydar Aliyev ve
Gürcistan Devlet Başkanı Şevardnadze de katılmıştır. Böylesi bir ulusal
birlikteliği yansıtan bir törenle temeli atılan bir baraj inşaatını Sayın
Bakanın sadece kendi hükûmetine mal etmesini doğrusu son derece yadırgadım.
Ben bu barajın
temelini atan saydığım isimlere, Sayın Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e, Sayın
Başbakan Mesut Yılmaz’a buradan şükranlarımızı, teşekkürlerimizi sunuyorum
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Hamzaçebi.
Sayın
milletvekilleri, böylece yedinci tur görüşmeleri tamamlanmıştır.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.48
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 31’inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
2014 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı,
2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak
Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından
Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay
Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277,
3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
I) EKONOMİ BAKANLIĞI
1) Ekonomi Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ekonomi Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ) KALKINMA BAKANLIĞI
1) Kalkınma Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kalkınma Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
J) TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU
1) Türkiye İstatistik Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Türkiye İstatistik Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
K) GAP BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
1) GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
L) DOĞU ANADOLU PROJESİ BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
1) Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M) KONYA OVASI PROJESİ BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
1) Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N) DOĞU KARADENİZ PROJESİ BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
1) Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN - Komisyon
ve Hükûmet? Yerinde.
Şimdi, sekizinci
tur görüşmelere başlayacağız.
Ekonomi
Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı, Türkiye İstatistik Kurumu, GAP Bölge Kalkınma
İdaresi Başkanlığı, Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı,
Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı, Doğu Karadeniz Projesi
Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı bütçe ve kesin hesapları yer almaktadır.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Sayın
milletvekilleri, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen
sayın milletvekilleri sisteme girebilirler.
Sekizinci turda
grupları adına ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum.
AK PARTİ Grubu
adına: Cengiz Yavilioğlu, Erzurum Milletvekili; Hüseyin Üzülmez, Konya
Milletvekili; Mehmet Ali Okur, Kocaeli Milletvekili; İlknur Denizli, İzmir
Milletvekili; Vural Kavuncu, Kütahya Milletvekili; Yunus Kılıç, Kars
Milletvekili; Temel Coşkun, Yalova Milletvekili; Sıtkı Güvenç, Kahramanmaraş
Milletvekili; Abdurrahim Akdağ, Mardin Milletvekili; Yahya Akman, Şanlıurfa
Milletvekili; Mustafa Bilici, Van Milletvekili; Gülay Samancı, Konya
Milletvekili; Mehmet Geldi, Giresun Milletvekili.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına: Müslim Sarı, İstanbul Milletvekili; Ümit Özgümüş, Adana
Milletvekili; Tufan Köse, Çorum Milletvekili; Muharrem Işık, Erzincan
Milletvekili; Ensar Öğüt, Ardahan Milletvekili; Doğan Şafak, Niğde
Milletvekili; Selahattin Karaahmetoğlu, Giresun Milletvekili.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına: Emin Haluk Ayhan, Denizli Milletvekili; Emin
Çınar, Kastamonu Milletvekili; Mehmet Günal, Antalya Milletvekili; Adnan Şefik
Çirkin, Hatay Milletvekili.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına: Altan Tan, Diyarbakır Milletvekili; Bengi
Yıldız, Batman Milletvekili; İbrahim Binici, Şanlıurfa Milletvekili.
Şahısları adına:
Lehinde söz isteyen, Abdulkerim Gök, Şanlıurfa Milletvekili; aleyhinde söz
isteyen, Aykan Erdemir, Bursa Milletvekili.
Şimdi, AK PARTİ
Grubu adına Cengiz Yavilioğlu.
Süreniz beş
dakikadır efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA CENGİZ YAVİLİOĞLU (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Ekonomi Bakanlığı üzerinde konuşma yapacağım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet tarihinde,
her hükûmetin halkın hafızasındaki yeri aynı değildir. Mesela, bazı hükümetler
tarımda, sanayide, sağlıkta elde ettiği başarılarla anılırlar, bazıları da
benzin, yağ, ekmek gibi kuyruklarla, bazıları IMF’den aldığı borçlarla,
bazıları vesayeti normalleştirmeyle, bazıları ev ve anahtar dağıtmakla,
bazıları koalisyon krizleriyle, bazıları batan bankalar, yüksek faizler,
kapanan işletmelerle hatırlanmaktadır. AK PARTİ hükûmetleri ise yaşanan bütün
zorluklara rağmen, hizmet, başarı ve özellikle istikrar ve normalleşmeyle
anılacaktır.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye istikrarsız ve anormal dönemlerden çok çekti. Eğer bu
ülkede, 1970-2002 arasında, otuz üç yıllık dönemde 20’den fazla hükûmet görev
yapmışsa, 1960’tan itibaren onlarca siyasi parti kapatılmış ve insanların
gelecek beklentileri karartılmışsa, ülkede yaşanan her sorunda çözüm Meclis
dışında başka yerlerde aranmışsa, sermaye yeşil, beyaz ve bilmem hangi renklere
ayrılmışsa, ülke terör nedeniyle on yıllardır on binlerce insanını ve bir
çalışmaya göre 1,150 trilyon TL gibi devasa bir kaynağını heba etmişse buradan
tabii ki kalkınma bekleyemezsiniz.
Değerli
milletvekilleri, “Geçmişte ekonomik gelişme neden sağlanamadı?” sorusunun
cevabı işte buralarda yatmaktadır. Tarihin bu evresinde yaptığımız iş bu safraları
atmaktır. Biz biliyoruz ki gerçek anlamda kalkınma, hem sermaye ve teknoloji
ile hem de demokratikleşme, sosyal ve zihinsel ilerlemeyle ve her alanda
kendine güven ve kültürel bir kimlikle olur. Yani, kalkınma, geçmişteki gibi
yabancı veya ülkesine yabancılaşmış teknisyenlerin ya da sıradan insanlarla
ilişiğini yitirmiş yerli bir seçkinler topluluğunun yapacağı bir iş değildir.
Kalkınma için halkın hükûmete güven duyması gerekir. Ekonomik bütün
göstergelerin altüst olduğu 2001 yılında halkın hükûmete güveni sadece yüzde
22,8’ti, bu oran 2012 yılında yüzde 60’ın üzerine yükseldi. Sadece bu oran bile
AK PARTİ hükûmetlerinin neden başarılı olduğunu göstermektedir.
Değerli
milletvekilleri, bizler, AK PARTİ hükûmetleri olarak, enflasyon, faiz ve bütçe
dengesinde mutlak iyileşmeler sağladık. İşsizlik hususunda ise nispi
iyileşmeler oluşturuldu. Cari dengeyi bozan unsurlardan enerji ve tasarruflar
konusunda çözümler geliştiriyoruz.
Bizim bütün
çabamız, on yıllık süreçte elde edilen ilerlemeyi, orta gelir düzeyi gibi bir
aşamadan artık, yüksek gelir düzeyine taşımak yani orta gelir tuzağına
yakalanmamaktır. Türkiye 1955 yılında düşük orta gelir seviyesinde iken bizim
dönemimizde, 2005 yılında ancak yüksek orta gelir düzeyine ulaşabilmiştir.
Yani, yaklaşık elli yıl düşük orta gelir düzeyinde kalmıştır Türkiye. Amacımız,
yüksek orta gelir düzeyinden yüksek gelir düzeyine olabilecek en kısa zamanda
çıkabilmektir. Bütün çalışmalarımız bunu sağlamak içindir. Biz, gelişmenin en
ciddi ve en önemli aşamasında olduğumuzu ve neler yapmamız gerektiğini iyi
biliyoruz ve çalışıyoruz.
Değerli
arkadaşlar, bildiğiniz gibi, 1970’lerde
ülkemizin tarımsal ürünlerde, 1980 ve 1990’larda ise daha çok tekstil ve
hazır giyimde ihracat ağırlığı vardı ama artık, günümüzde ihracat payları
önemli artış gösteren ürün grupları makine, otomotiv ve elektroniktir. AR-GE
için ayrılan kaynaklardaki artış, teşvik sistemi ve teknokentler, bu alandaki
kararlılığımızı göstermektedir.
Çalışmaya devam
edeceğiz. Kalkınmanın ancak bütün toplum katmanlarıyla beraber
gerçekleştirilebileceğini iyi biliyoruz. Bunun mayasının istikrar ve güven
ortamı olduğunu AK PARTİ hükûmetleri döneminde halkımız gördü ve onayladı. Bu
nedenle, bizlere desteğini artırarak devam ettiriyor. İstikrar ve güvene destek
veren halkımıza teşekkür ediyorum.
2014 yılı
bütçemizin hayırlı olmasını diliyor ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
AK PARTİ Grubu
adına ikinci konuşmacı Hüseyin Üzülmez, Konya Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA HÜSEYİN ÜZÜLMEZ (Konya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
Ekonomi Bakanlığının 2014 bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamın başında,
her yıl bugünlerde düzenlenen, vuslatının 740’ncı yılında Hazreti Mevlânâ’yı
rahmetle huzurlarınızda yâd etmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye’de son on bir yılda ekonomi adına pek çok rekorlar
kırılmış, ekonomik ve siyasi alanda önemli reformlar yapılmıştır. Bunların
neticesinde, Türkiye uluslararası düzeyde önemli başarılar elde etmiştir. Son
beş altı yıldır küresel ekonomide ve ticarette yaşanan olumsuzlukların hâlen
devam ediyor olması, IMF ve OECD’nin dünya ekonomisi için 2013 yılında büyümeyi
daha da aşağı çekmesine rağmen, Türkiye ekonomisi üçüncü çeyrekte beklentilerin
üzerinde yüzde 4,4 oranında büyüme kaydetmiştir. Bu büyüme oranıyla beraber, 16
çeyrektir büyümesini kesintisiz sürdüren Türkiye ekonomisi bu süre zarfında 6,2
büyüme yakalamıştır.
2012 yılı, dış
ticaretimiz için de parlak bir yıl olmuştur. 2002 yılında 87 milyar dolar olan
dış ticaret hacmimiz, 2012 yılının sonunda 389 milyar dolara ulaşmıştır. Yine,
2012’de, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ihracatımız rekor kırarak 153 milyar
dolar ihracat gerçekleştirmiştir. Kasım ayında ise ihracatımız yine önemli bir
rekor kırarak aylık bazda yüzde 8,8 artarak aylık bazda en büyük ihracatı
yakalamıştır.
Değerli
milletvekilleri, teşvik sisteminde ise yapısal dönüşüm gerçekleştirilmiş,
bölgesel gelişmişlik farklılıklarına göre Türkiye 6 bölgeye ayrılarak teşvik
miktarları buna göre yeniden belirlenmiştir. Önümüzdeki dönemde, daha dengeli
ve sürdürülebilir büyüme oranları elde edilmesi açısından bu yeni teşvik
sistemi son derece önemlidir. Teşvik sistemiyle uygulamaya konulan “stratejik
yatırımların teşviki” başlığı, özellikle ithalat bağımlılığı yüksek ürünlerin
ülkemizde üretimini sağlayacak, ihracatımızda ürün çeşitliliğini ve katma
değeri artıracak, dolayısıyla dış ticaret açığımızı azaltacak ve sorunlarımıza
kalıcı çözüm sağlayacak yapısal bir yenilik olacaktır.
Yeni teşvik
sisteminin uygulamaya girdiği Haziran 2012 tarihinden bugüne kadar, 102 milyar
TL tutarında 6.486 adet teşvik verilmiş ve bunların neticesinde 240 bin istihdam
öngörülmüştür. Ülkemizde yatırım yaparak en ileri teknolojileri getirecek olan,
yeni istihdam imkânları sağlayarak ülkemizin kalkınmasına ek bir güç
kazandıracak olan yabancı yatırımcılar için tarihimizin en iyi, en avantajlı
teşvikleri getirilerek ülkemize yaklaşık 130 milyar dolar yabancı sermaye
gelmesi sağlanmıştır. 2002 yılına kadar ülkemize gelen uluslararası doğrudan
yatırımcı tutarı 14 milyar dolar iken iktidarımızın, AK PARTİ iktidarının
olduğu dönemde ise bu rakam 9 kat artarak 124 milyar doları bulmuştur.
Ekonomi
Bakanlığı, göstermiş olduğu güçlü performansla ülkemizin ekonomik başarısına
çok önemli katkılar sunmaktadır. Önümüzdeki dönemde bu katkıların devam
ettirileceğine ve ülkemizi 2023’te 500 milyar dolarlık mal ve 150 milyar
dolarlık hizmet ihracatına ulaştıracağına olan inancımız tamdır.
Ekonomi
Bakanlığının faaliyetlerinin etkin bir şekilde sürdürülebilmesi amacıyla, 2014
yılı için kendisine tahsis edilen bütçenin hayırlı olmasını temenni ediyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
AK PARTİ Grubu
adına üçüncü konuşmacı Mehmet Ali Okur, Kocaeli Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA MEHMET ALİ OKUR (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ekonomi
Bakanlığı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
AK PARTİ,
ülkemizin siyasi ve ekonomi alanlarında büyük sıkıntılar yaşadığı bir dönemde,
Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın önderliğinde ülkesine ve milletine
hizmet aşkıyla yola çıkan, maruz kaldığı her türlü engellemeye rağmen ülkemize
büyük bir gelişim ve değişim süreci yaşatmış, iç politikadan dış politikaya,
eğitimden sağlığa, adaletten emniyete, enerjiden tarıma, ulaşımdan turizme,
ekonomiden toplumsal yaşama, demokrasiden insan haklarına, her alanda devrim
niteliğinde birçok ilke imza atmış, başarmış bir partidir.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye olarak, 2012’de yüzde 2,2 büyüdük. Gayrisafi yurt içi
hasıla 786 milyar dolara, kişi başına düşen gelir 10.497 dolara ulaştı.
Ekonominin büyümesindeki başlıca amaçlardan biri, istihdam yaratmak, işsizliği
azaltmaktır. İşsizlik, 2012’de 0,6 puan düşerek yüzde 9,2 olarak
gerçekleşmiştir. 2012’de istihdam edilen kişi sayısı 711 bin kişi artarak 24 milyon
821 bin kişiye yükseldi. 2013’te performansımız iyi gidiyor. Son 12 ayda
istihdam edilen kişi sayısı 600 bin arttı ve işsizlik oranımız yüzde 9,3
olmuştur. Türkiye’deki işsizlik oranı, 28 Avrupa Birliği üyesinin 15’inden daha
iyi düzeydedir. Büyüme, işsizlik ve üretimdeki olumlu performans mali
disiplinden taviz verilmeden gerçekleşmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye’nin en önemli meselesi, üretim ve ihracatın
ithalata bağımlılığını azaltmak, ülkemizdeki katma değerleri ve teknoloji altyapısını
yükseltmektir. Böylece, cari açıkla büyüme arasındaki ilişkiyi azaltmak
hedeflenmektedir. Bu amaçla, bir yandan üretim, ihracat ve yatırımları
artırmaya dönük çalışmalar devam etmekte, diğer taraftan ithalatı yöneten
politikalar oluşturulmakta ve yürütülmektedir. Son on yıldaki istikrarlı ve
öngörülebilir politikalarımız sayesinde ekonomide güven ortamını oluşturduk.
Böylece, ülkemize gelen uluslararası doğrudan yatırımlar 2002’ye kadar toplam
14,6 milyar dolar iken 2003 başından bugüne kadar 131 milyar dolara ve toplamda
yaklaşık 145 milyar dolara ulaştı. Bütün bu amaçlar ve faaliyetler
doğrultusunda kullanılmak üzere, Ekonomi Bakanlığının 2014 yılı bütçesi, 2013’e
göre yüzde 6 artışla toplam 1 milyar 454 milyon 494 bin TL olmuştur. Önümüzdeki
dönemde de üretim ve ihracata dayalı büyüme modelinin gereklerine göre ekonomi
politikaları ve tedbirleri geliştirilerek ülkemizin refah seviyesini artırmaya
devam edeceğiz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AK PARTİ iktidarlarınca yapılan yatırımlar saymakla
bitmez, rakamlar ortada. AK PARTİ, boş laflarla vatandaşlarımızı avutan bir
parti olmadı, parti programında ve meydanlarda neyi vadetmişse onu
gerçekleştirdi. Bugüne kadar yapılan hizmetleri yeterli görmüyor, ülkemizin
dünyada daha güçlü, daha itibarlı olması, dünyanın en büyük 10 ekonomisi
arasında yer alması yolunda, milletimizin refah ve mutluluğu için, gece gündüz
demeden tüm gücümüzle çalışmalarımıza devam ediyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime son verirken 2014 yılı bütçesinin ülkemiz ve
aziz milletimiz için hayırlı hizmetlere vesile olmasını temenni ederken, başta
Sayın Başbakanımız, bakanlarımız ve milletvekillerimiz olmak üzere, bütçenin
hazırlanmasında emeği geçen herkese teşekkür eder, aziz milletimize ve yüce
heyetinize saygılarımı sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
AK PARTİ Grubu
adına dördüncü konuşmacı İlknur Denizli, İzmir Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA İLKNUR DENİZLİ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kalkınma
Bakanlığı bütçesi üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum. Meclisimizi
saygıyla selamlarım.
Sözlerimin
başında ifade etmek gerekirse, 2013 yılı Hükûmetimiz açısından olduğu gibi
Kalkınma Bakanlığımız açısından da başarılı bir yıl olmuştur. Planlı kalkınma
döneminin, Onuncu Kalkınma Planı, Orta Vadeli Program ve 2014 yılı programı
hazırlanmış, Bölgesel Gelişme Ulusal Stratejisi bölge planları ile bölgesel
kalkınma eylem planları hazırlık çalışmalarında son aşamaya gelinmiştir. 5’inci
İktisat Kongresi yapılmıştır, İzmir İktisat Kongresi.
Kalkınma
politikamızı ülkemizin kaynaklarını ortaya çıkaracak ve var olan
potansiyelimizi verimli kullanacak biçimde belirliyoruz Hükûmet olarak. Sosyal
devlet olmanın gereğini hiçbir zaman gözden kaçırmıyoruz.
Kalkınma
dediğimiz şeyin tek başına rakamlarla ifade edilen bir amaç olamayacağını,
yaptığımız ve yapacağımız her şeyin nihai hedefinin bu ülkenin insanlarının
mutluluğu ve huzuru olduğunu aklımızdan çıkarmıyoruz. Kalkınma politikamız
istikrarlı ve toplumun bütün kesimlerinin büyümenin, kalkınmanın olumlu
sonuçlarından pay aldığı ekonomik büyümeyi gözetmektedir.
Kalkınmaya dair
Hükûmetimizin ve partimizin hedefleri, diğer yandan da hukukun üstünlüğü, bilgi
toplumu, uluslararası rekabet gücü, insani gelişmişlik, çevrenin korunması ve
kaynakların sürdürülebilir kullanımı gibi unsurları içermektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; cumhuriyetimizin 100’üncü yılı ufkunu ortaya koyan
Onuncu Kalkınma Planı’mız 2023 vizyonuyla uyumludur ve dört temel eksen
üzerindedir. Bunlardan ilki “Nitelikli insan, güçlü toplum”, ikincisi
“Yenilikçi üretim, istikrarlı yüksek büyüme”, üçüncüsü “Yaşanabilir mekânlar,
sürdürülebilir çevre”, dördüncü ve son eksense “Kalkınma için uluslararası iş
birliği” başlıkları altında toplanabilir. Ülkeyi on bir yıldır yöneten bir
parti olarak, sorumluluğumuzun bugünle sınırlı olmadığını, halkımızın bize
gösterdiği güvenin, bize bu ülkenin geleceğini de doğru planlama yükümlülüğünü
yüklediğini biliyoruz. Sahip olduğumuz genç ve dinamik nüfusu doğru
yönlendirerek küresel bir güç olma yolunda hızla ilerlemekteyiz.
Son on bir yılda
önemli bir kalkınma hamlesi yaptık. AK PARTİ hükûmetleri döneminde kalkınma ve
ekonomik gelişme açısından ulaştığımız nokta bütün dünyada takdir görmektedir.
Aslında, kalkınma konusunu nasıl bir dünyada yaşadığımızı bilerek konuşmamız
gerekiyor. Türkiye'nin verilerini değerlendirirken başka ülkelerin durumunun da
mutlaka farkında olmalıyız. Sonuçta, artık, yaşadığımız dünyada her bir
değişken birbiriyle yakın ilişki ve etkileşim içinde. Ülkemiz dünyanın büyük
ekonomilerinin içine girdikçe, bizim dışımızdaki ülkelerin yaşadıkları ekonomik
ve siyasi sıkıntılardan, çalkantılardan ister istemez etkileniyoruz.
Hükûmetimizin ve ekonomi yönetiminin akılcı ve ülke çıkarlarını koruyan
politikaları sayesinde, dünyadaki krizin yıkıcı etkilerinden ülkemiz
korunmakta, bunu başarmaktadır. Ancak, dünyadaki bu değişimden etkilenmeyle
dünyanın istenilen hızda büyüyememesi, bizim de hedeflerimizi gerçekleştirmek
için sürekli biçimde, yeni durumlara göre yeni düzenlemeler yapmamız
gerekliliğini de ortaya koymaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerimin sonunda bir hakkı da teslim etmekten
mutluluk duyuyorum. Kalkınma Bakanlığımız, ülkemiz adına doğru yolda ilerlemek
için çok değerli katkılar üretmektedir. Büyümemiz, gelişmemiz, daha zengin,
daha adaletli paylaşmış, daha mutlu bir ülke olmamız için programlar, planlar
yapmaktadır.
Bakanlığımızı
kutluyor, 2014 yılı bütçemizin ülkemize hayırlı olmasını diliyor, saygılarımı
sunuyorum.
(AK PARTİ ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
AK PARTİ Grubu
adına beşinci konuşmacı Kütahya Milletvekili Vural Kavuncu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bugün,
Kalkınma Bakanlığı bütçemizi konuşuyoruz, Türkiye’nin kalkınmasını konuşuyoruz.
AK PARTİ, insanı merkez alan bir anlayışla, Türkiye’nin gelişim ve değişimini
iradesi olarak ortaya koyan, buna uygun geliştirdiği politika ve
uygulamalarıyla da her seferinde milletimizden karşılık ve değer görmüş bir
partidir. Ülkemiz, her geçen gün gelişiyor, kabuk değiştiriyor, büyüyor. Bunu
aklıselim, vicdan sahibi herkes görüyor ve takdir ediyor. Hafızai beşer nisyan
ile malûldür yani insan unutur. AK PARTİ öncesi Türkiye’ye geri dönecek
olsanız, âdeta, zaman tüneline girmiş gibi olursunuz, kendinizi başka bir
Türkiye’de hissedersiniz. Şimdiye kadar AK PARTİ hükûmetleriyle sağlıkta,
ulaşımda, eğitimde, kentlerde büyük değişimler gerçekleşti.
Size kendi seçim
bölgem olan Kütahya’dan örnekler vermek istiyorum. 2002 yılında neredeydi,
bugün, 2013 yılında neredeyiz? İlimiz sosyoekonomik gelişmişlik sıralamasında
40’ıncı sıradan 38’inci sıraya yükseldi. 2012 yılı TÜİK istatistiklerine göre,
Kütahya ili en düşük işsizlik oranına sahip 1’inci il konumunda. Senelik
ihracatımız 42,5 milyon dolardı, yüzde 340 artarak 145,5 milyon dolar olarak
gerçekleşti. İnşallah, gelecek senelerde
bu artış ivmelenerek daha devam edecek. Kişi başı elektrik tüketimi gelişmişlik
göstergelerinden birisidir. 2002 yılında bu değer, 950 kilovatsaat iken bugün
3.350 kilovatsaate yükseldi.
Halkımız
bizlerden beklentilerini ne güzel ifade ederler, “Çakılı çiviniz, dikili
taşınız, tüten bacanız olsun.” derler. İşte, AK PARTİ döneminde Kütahya’ya bir
de bu gözle bakalım. 2002 yılında Kütahya’da sadece 1 tane organize sanayi,
burada da 15 fabrika, 600 çalışan vardı. Bugün, Kütahya’da 4 tane organize var,
2 tanesi Kütahya’da, 1 tanesi Tavşanlı, 1 tanesi de Gediz ilçemizde.
Kütahya’dan Almanya’ya, İspanya’ya otomobil koltuk kılıfı ihraç ediliyor.
Tavşanlı’da önemli otomobil markalarının kabloları yapılıyor. Gediz’den tüm
dünyaya her gün onlarca tır dolusu seramik taşınıyor. Kütahya organizelerinde 6
milyon metrekare alanda, şu anda faaliyette bulunan 79 fabrikada toplam 7.750
kişi çalışıyor. Bunlar bu aya ait rakamlar, önümüzdeki yıllarda ise çok daha
büyük rakamlar vereceğiz. Sadece Tavşanlı ilçemizde yeni fabrikalarla birlikte
3 bine yakın istihdam gerçekleşmiş olacak.
Bunlar
kendiliğinden gerçekleşmiyor. 2023 hedeflerimiz için, yatırım, istihdam ve
üretim konusunda var gücüyle çalışan, krizlere rağmen büyümesini devam ettiren,
yerli sanayimize, işçimize, emeğimize, yerli sermayemize ve Türkiye'de
üretilmiş damgalı ürünlere destek sağladık.
Bugüne kadar
Kütahya’daki OSB’lere 13,2 milyon TL kaynak aktarımı yapıldı. Teşvik sisteminde
Kütahya 4’üncü bölge, organizelerimiz 5’inci bölge.
5084 sayılı Kanun
kapsamında uygulanan istihdam desteği sona ermekle birlikte, tekrar 1’inci grup
iller için Kütahya’da bu süre uzatıldı. KOSGEB tarafından hizmet ve ticaret
sektöründe 778 KOBİ ve girişimciye toplam 4,1 milyon TL destek sağladık.
Eğitimde büyük yatırımlar
yapıldı, yeni projelerimiz de devam ediyor. İlk ve ortaöğrenim düzeyinde il
genelinde 784 okulumuz vardı, bugün 963 okulumuz var. Üniversitemizde 23.500
öğrenci vardı, bugün 46.500 öğrencimiz var. Öğrenci yurtları, sosyal tesisler,
spor alanları, olimpik yüzme havuzuyla ülkemizdeki en gözde kampüslerden birisi
oldu.
Evliya Çelebi
Hastanemizde doçent, profesör hocalarımız hizmet veriyor. Kardiyolog
bulunmadığı için başka şehirlere giden hastalarımız için, bugün, hastanemizde
yüzlerce açık kalp ameliyatları yapılıyor.
Sporda gençlik
merkezleri, atletizm pistleri, statlar, sentetik çim sahaları oldu.
Değerli
milletvekilleri, yenilenen Türkiye, kalkınan Kütahya’da sağlıktan eğitime,
adaletten ulaşıma, altyapı hizmetlerinden barajlara, spor yatırımlarına, on bir
senede 4,6 milyar TL kamu yatırım ve transfer harcaması gerçekleşti. Bugün,
dönemlerinde 1 metre yol yapamamış, memleketine 1 tane hasta yatağı ilave
edememiş, tüten bir baca koyamamış olanlar şimdi bizleri eleştiriyor. Onlar
konuşuyor, “Kütahya’yı köy hâline getirdiniz.” diye feryat ediyor; halkımız ise
hizmetleri görüyor, kullanıyor, dua ediyorlar. Ondan sonra da “Acaba AK PARTİ
Kütahya’da neden bu kadar çok oy alıyor?” diye merak ediyorlar.
Değerli
milletvekilleri, kalkınmada insan faktörü, toplumla ilgili çalışmalar, sosyal
hizmetler, en önemli gelişmişliğimiz. Gelecek Onuncu Kalkınma Planı’nda bunları
etkin bir şekilde sağlamış olacağız.
Bütçenin hayırlı
olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
AK PARTİ adına
altıncı konuşmacı Yunus Kılıç, Kars Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA YUNUS KILIÇ (Kars) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Kalkınma
Bakanlığının bütçesi üzerine söz aldım, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, yaklaşık üç yıl önce İngiltere’nin en çok satılan
gazetelerinden bir tanesinde okuduğum bir makaleyle sözlerimi sürdürmek
isterim. Bu makale, Ermeni asıllı bir Amerikalı sanatçının atalarının gelmiş
olduğu toprakları araştırması üzerine yapılmış bir makaleydi. Şöyle diyor: “Bu
Ermeni sanatçının atalarının doğduğu topraklar Kars’ın Rusya sınırındaki
Karakale köyü. Gittik gezdik, bu köyde hâlâ o atalarının yaşadıkları
zamanlardaki, taa Orta Çağ zamanlarındaki tablodan pek fazla bir değişiklik
olmadığını gördük.” Bunu başkaları okuduğu zaman belki çok fazla
etkilenmeyebilirler ama bölge kendi bölgemiz, köy kendi köyümüz, yöre kendi
yöremiz olduğu için bizde çok fazla değişik duygulara sebep oldu. Neydi buradan
çıkarılması gereken sonuç? Bu topraklarda altı yüz yıl önce ne varsa çok fazla
değişmeden bugüne kadar maalesef gelmişti. Neydi bu periferideki fark
edilmemişliğin, garibanlığın, yoksulluğun sebebi, bunun üzerine düşünmek
gerektiğini düşündüm. Saygıdeğer milletvekilleri, bence şuydu: Bu bölgenin
insanı cahil değildi, tembel değildi, Allah’ın onlara bir kaderi değildi,
sadece şuydu: Merkeziyetçi bir kafa vardı, Ankara’daydı, İstanbul’daydı; Kars,
Ardahan, Erzurum, Rize, Edirne hakkındaki kararları alıyordu ama oraların
şartlarını, oraların iklimini, oraların ihtiyaçlarını bilmekten ve
benimsemekten uzaktı, hiçbir zaman da o kadar bir yakınlık sağlayamadı.
Bir düşünün, siz
ülkenin bir ucunda yaşıyorsunuz, Antalya’da bir proje geliştiriyorsunuz ve
Ankara’dan aldığınız kararlarla, merkeziyetçi bir zihniyetle bunun aynısını
Kars’a, Edirne’ye yapmaya kalkıyorsunuz ve orada insanınızın beklemiş olduğu
sonuçları da almayı umut ediyorsunuz. Bu, hayalden öteye gidecek bir tavır
olmasa gerek.
Ülkemiz yüz
yıllarca bu sıkışmışlığın sıkıntılarını çekmeye devam etti. Ne zamana kadar?
Bölgesel kalkınma planlarının yapılmış olduğu günlere kadar. Bu, çok uzun bir
geçmişe ait bir olay değil. AK PARTİ’yle beraber başlayan bir zihniyet
değişikliği sonucunda, merkezden karar verilen bir ülke yerine, insanı merkeze
alan ama gelişmeyi kırsaldan ve taşradan, periferiden başlatan bir anlayışa
geçilmesiyle başladı. Bunun altyapısını oluşturmak üzere saygıdeğer
milletvekilleri, tabii bir şeyleri planlayabilirsiniz ama oraları bilen, o
bölgelerden bilgiler getiren, planlayan, bunu hazırlayan, sonuçlarını
denetleyen, insanların hayatında ne gibi değişikliklere sebep olduğunu
araştıran kurumlarınız olması lazım. Özellikle Onuncu Kalkınma Planı
planlanırken ülkemizde artık eskiden olmayan ciddi hedefler konulmaya başlandı.
Neydi bunlardan bir tanesi saygıdeğer milletvekilleri? Aşağı yukarı, 2018’in
sonunda, kişi başı 16 bin dolar gelir; 1,3 trilyon millî gelir, ortalama yüzde
5,5’lik bir büyüme ve 4 milyon yeni istihdam. Nasıl yapacaksınız bunları
Ankara’dan, nasıl yapacaksınız bunları eski merkeziyetçi kafayla? İşte,
bunların önünü kesecek olan, ülkenin planlanan gelişmeleri sürdürmesinin önünü
açacak olan en önemli şeylerden bir tanesi, saygıdeğer milletvekilleri, Kalkınma
Bakanlığının, eskiden olmayan bir duygu ve düşünceyle, yönetim tarzıyla ve
tavırla bölgesel kalkınma ofislerini, programlarını başlatması ve bölgelerde
kalkınma ajanslarını harekete geçirmesidir. Bu kararlar artık bu bölgesel
ofislerin, kalkınma ajanslarının bulunduğu yerlerde kararlaştırılacak,
bölgelerin potansiyelleri ortaya çıkarılacak, oranın ihtiyaçları belirlenecek,
efendim, rasyonel yatırımlar yapılacak, sonuçları tespit edilecek ve çıktıları
alınacak; toplumdaki yaşamın, o bölgelerdeki yaşamın nasıl değiştiği ve bu
yatırımların nasıl etkilerinin olduğu ortaya çıkarılacak. Ve sonra düzensiz
harcama ve insanımızın ihtiyaçlarını asla karşılamayan yatırımların da önüne
geçilmiş olacağını düşünüyor, Kalkınma Bakanlığının bütçesinin hayırlı olmasını
diliyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
AK PARTİ Grubu
adına yedinci konuşmacı Temel Coşkun, Yalova Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA TEMEL COŞKUN (Yalova) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı görüşmeleri üzerine Türkiye İstatistik
Kurumu bütçesi hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce milletimizi ve siz değerli Meclis üyelerimizi saygı ve sevgiyle
selamlıyorum.
Kısa adı TÜİK
olan Türkiye İstatistik Kurumu, geçmiş ile gelecek arasında sayısal bir köprü
kurarak tüm kurum ve kuruluşlara güvenli bilgiler sağlamaktadır. Bir ülkenin
gelişebilmesi için gerekli ihtiyaçların tespit edilmesi, hedeflerin
belirlenmesi ve ilerlemenin gözlemlenmesi güvenilir istatistiki bilgi ile
mümkündür. Doğru ve çabuk karar almada gerekli bilgiyi sağlamak için güçlü bir
istatistik sistemi altyapısı oluşturmak ülkemizin bugünü ve geleceği için çok
önemlidir. TÜİK, ulusal ve uluslararası normlara göre istatistikler üretmekle
görevli bir kurumdur. Son yıllarda yapılan en önemli çalışma, ulusal hesaplama
yöntemlerinin Avrupa Birliği istatistik normlarına uyumlu hâle getirilmesi
olmuştur. Uluslararası istatistik sisteminde yalnızca uygulayıcı bir ülke
konumundan çıkmış, sistemi belirleyen, yön veren aktörler arasına dâhil
olmuştur. Gerek ulusal fonlarla gerek AB desteği ile geliştirdiği teknik
kapasite sayesinde uluslararası istatistik camiasında önemli bir kurum hâline
gelen TÜİK sürekli kendini yenilemiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; modern dünyanın en önemli tanımlayıcı özelliklerinden
biri, kuşku yok ki bilgi çağıdır. Ülkemiz her alanda, her sektörde bilgi
çağının gereği yenilik ve paralelindeki gelişim sürecinde adım adım
ilerlemektedir. Küreselleşmenin boyutu ilerledikçe güncel ve ayrıntılı bilgiye
olan ihtiyaç artmaktadır. Bu bilginin en az maliyetle elde edilebilmesi ancak
belirli standart sağlayan idari kayıt sistemlerinin kurulması ile mümkündür.
Doğru ve güvenilir bilgi ışığında kalkınma ve ilerleme süreçleri başarılı bir
şekilde yürütülebilecektir. Bu nedenle, bütçemizden en büyük payı eğitime
ayırıyoruz, AR-GE yatırımları yapıyoruz. Hükûmetlerimizin AR-GE, teşvik ve
destek uygulamaları ulusal, bölgesel ve yerel yeni uygulamalara kapı
aralamıştır.
Bu bağlamda,
bölgemizde kurulan Doğu Marmara Kalkınma Ajansı mali ve teknik destek
programlarıyla müteşebbisimize önemli destekler sağlamaktadır. Sadece
Yalova’mızda mali ve teknik destek programlarına toplamda 183 proje başvurusu
yapılmış ve 72 tanesi başarılı bulunmuştur ve desteklenmiştir. Yalova, başarılı
projeler arasında Doğu Marmara bölgesini oluşturan illere göre yüzde 30’luk
payla 1’inci sırayı almıştır.
Ayrıca, tarımın
ve çiçekçiliğin hızla geliştiği Yalova, çiçekçilik yatırımlarına ev sahipliği
yapmaktadır.
Yine, çilek
çeşitleriyle Plantasyon Yenileme Projesi ilimizde uygulanmaktadır. Türkiye’de
ilk defa yetiştirilen ve verimi daha fazla olan organik çilek çeşitlerinin
üretimi Yalova’da yapılmaktadır. Nisan-kasım ayları arasında taze ve organik
çilek yiyebilirsiniz.
Ülkemizdeki kivi
üretiminin yarısı Yalova’da yapılmaktadır.
Yine, 1.500 adet
Türkiye geofit bahçesi Yalova’mızda bulunmakta ve yeni kurulmaktadır. Sayın
milletvekilleri, ülkemizde ilk olan bu proje, dünyanın en çok endemik geofit
türüne sahip koleksiyonu niteliğindedir. 2011 yılında Kalkınma Bakanlığımız
tarafından kabul edilen bu projenin maliyeti 5 milyon 500 bin TL’dir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; birçok şeyler yaptık, yapıyoruz ama biz ne yaptığımıza
değil, ne yapacağımıza bakıyoruz. On bir yıldır yılmadan, yorulmadan
çalışıyoruz ve çalışmaya da devam ediyoruz. Her alanda yaptığımız çalışmaları
aziz milletimiz takdir ediyor ve inşallah yine edecektir. 30 Mart 2014’te
milletimizin huzuruna yine çıkacağız ve karnemizi yenileyeceğiz.
Bu düşünce ve
duygularla, 2014 yılı bütçesinin hazırlanmasında emeği geçen, başta Sayın
Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, bütün kabine üyelerimize ve
emeği geçen herkese teşekkür ediyor, bütçenin hayırlı uğurlu olmasını temenni
ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
AK PARTİ Grubu
adına sekizinci konuşmacı Sıtkı Güvenç, Kahramanmaraş Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA SITKI GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın sekizinci turunda Türkiye
İstatistik Kurumu bütçesi, TÜİK’in istatistiksel faaliyetleri üzerine AK PARTİ
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi ve aziz milletimizi saygı ve sevgiyle
selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; günümüzde bir ülkenin gelişmesine yönelik doğru
politikaların belirlenmesi, doğru projeksiyonların yapılabilmesi fen ve sosyal
bilimlerde doğru sayısal analizler yapabilme yeteneğimize bağlıdır. Bu analizlerin
yapılabilmesi için güvenli verilerin toplanması, bu verilerin işlenmesi ve
istatistiksel teknikler kullanılarak analizlerin yapılması son derece
önemlidir.
AK PARTİ olarak
on bir yılık iktidarımız boyunca hayatın her alanında yapmış olduğumuz düzenlemeleri
ve atakları TÜİK’te de yaptık ve yapmaya devam ediyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; devletin başlıca veri toplama kurumu olan Türkiye
İstatistik Kurumu, uluslararası standartlarda, kullanıcı odaklı, sürdürülebilir
bir istatistik sistemi kurarak teknolojiyi ve istatistik biliminin ortaya
koyduğu yeni yöntemleri en üst düzeyde kullanan bir araştırma kurumu hâline
getirilmiştir. Ulusal ve uluslararası kullanıcıların ihtiyaç ve önceliklerini
dikkate alarak kaliteli, güncel, güvenilir, tutarlı, tarafsız, uluslararası
standartlara uygun istatistikler üreten, kullanımına sunan ve resmî istatistik
üretim sürecinde kurumlar arasında eş güdümü sağlayan bir kurum hâline
getirilmiştir. Türkiye İstatistik Kurumu, teknolojinin ve istatistik biliminin
ortaya koyduğu yeni yöntemleri en üst düzeyde kullanan bir araştırma ve bir
analiz kuruluşu hâline getirilmiştir. Kurumun bu misyonu en iyi biçimde yerine
getirdiğinin kanıtı, ürettiği verilere duyulan güvenin ülke içinde artmasıdır.
Buna ilaveten, IMF, OECD ülkeleri, Birleşmiş Milletler İstatistik Birimi gibi
uluslararası kuruşların ortaya koydukları değerlendirme raporlarında da Türkiye
verilerine duyulan güven açıkça dile getirilmektedir. Bu kuruluşların detaylı
inceleme ve araştırma olmadan bu sonuca varamayacakları hepimizin malumudur.
TÜİK birçok
alanda derlediği bilgilerle uluslararası standartlarda istatistikler
üretmektedir. TÜİK tarafından, 2013 yılında, ülke genelinde doğrudan alandan
veri derlemek suretiyle, 3.696 personelle 74 adet araştırma yürütülmüştür.
Üretilen verilerin anlaşılabilirliğini ve kullanılabilirliğini artırmak
amacıyla belirli özel günlerde haber bültenlerinin yayınlanmasına devam
edilmektedir. Bu çerçevede, kadın, çocuk, gençlik, aile, demografi ve
girişimcilik konularında özel yayınlar yapılmıştır. Çalışan çocuklar anketi
sonuçları 2013 yılında yayınlanmıştır. Tüketici Güven Endeksi, 2013 yılında
Avrupa Birliği programına uyumlu hâle getirilip yayınlamaya başlanmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; TÜİK tarafından güncel idari kayıtlara dayalı olarak
nüfus projeksiyonları yenilenmiş, ilk defa Türkiye toplamı için 2075 yılına
kadar, iller için ise 2023 yılına kadar nüfus projeksiyonları üretilmiştir.
Ayrıca, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’nden elde edilemeyen bina ve konut
bilgileri, iş gücü, engelli, göç, doğurganlık ve ölüm bilgilerinin ayrıntılı
olarak elde edilebilmesi amacıyla, ilk defa 2011 yılında, önceki nüfus
sayımlarından farklı olarak idari kayda dayalı olarak nüfus ve konut
araştırması yapılmıştır. Araştırma kapsamında, toplamda 2,2 milyon hanede
yaklaşık 9 milyon kişiyle görüşülmüştür. Çalışma sonuçları, Ocak 2013 yılında
kamuoyuyla paylaşılmıştır. Bilindiği gibi, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi
kurulmadan önce, doğru ve güncel bilgilerin tespiti sürekli bir tartışma
konusuydu. On yıllık aralıklarla sokağa çıkma yasağı uygulanır ve nüfus
sayımları bu şekilde yapılır, bu güncel ihtiyaçları karşılamayan bilgiler elde
edilirdi. Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’yle, 2007 yılından beri, her yıl
bitiminden bir ay sonra nüfusumuzu doğru olarak öğrenebilmekteyiz. İşte, AK
PARTİ iktidarıyla, nüfus sayımı için sokağa çıkma yasağı gibi en ilkel
uygulamadan kurtulmuş olduk, en doğru verilere en kolay şekilde ulaşabilir hâle
geldik. İşte, AK PARTİ’nin ülkemizi getirdiği nokta budur. İnşallah, önümüzdeki
süreçte de bu reformlar, bu çalışmalar devam edecektir. Bundan dolayı AK
PARTİ’ye ne kadar teşekkür etsek azdır.
Bu
çalışmalarından dolayı AK PARTİ’ye ve TÜİK çalışanlarına teşekkür eder, 2014
bütçesinin hayırlara vesile olmasını dilerim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
AK PARTİ Grubu
adına dokuzuncu konuşmacı Abdurrahim Akdağ, Mardin Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA ABDURRAHİM AKDAĞ (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; GAP
Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığının 2014 bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına
söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi ve aziz milletimi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Güneydoğu Anadolu Projesi, bölgenin sahip olduğu kaynakların
değerlendirilerek bu yörede yaşayan insanlarımızın gelir düzeyini ve yaşam
kalitesini yükseltmeyi, bölgeler arası farklılıkları gidermeyi ve ulusal
düzeyde ekonomik gelişme ve sosyal istikrarı hedeflemiş bir projedir.
1960’larda temeli atılan, 1980’de “GAP” adını alan projenin fiziki
gerçekleşmesi bizim iktidarımıza kadar yüzde 15’lerdeydi. AK PARTİ iktidarıyla
GAP, Türkiye projesi olarak kabul edilerek nerdeyse bitirilmek üzeredir. On
yılda, kırk yılda yapılanların 5 katı gerçekleştirildi.
2002 yılında
GAP’a ayrılan ödenek 578 milyon TL iken bugün 10 kat artırılarak 2013 Eylül ayı
itibarıyla 5,2 milyar TL ödenek ayrılmıştır. GAP, 2012 yılı itibarıyla 10
hidroelektrik santrali ile ülke enerjisinin yüzde 48’ini karşılamaktadır. Yaklaşık
4 milyon kişiye iş olanağı sağlayacak olan GAP bünyesinde, 2012 yılı sonu
itibarıyla toplam 378 bin hektar sulamaya açılmıştır. 2012 yılı sonuna kadar
toplam 843,4 kilometre ana kanal hizmete alınmıştır. Bunlardan Aşağı Mardin Ana
Kanalı 1’inci Kısmın 28,5 kilometresi; Aşağı Mardin Ana Kanalı 2’nci Kısmın
42,8 kilometresi; Aşağı Mardin Ana Kanalı 3’üncü Kısmın 37,3 kilometresi
bitirilmiştir.
Eğitim alanında,
ilköğretim ve ortaöğretim düzeyinde 11.313 derslik, 2008-2012 döneminde de
9.100 öğrencilik 9 yurt bitirilmiştir.
Sosyal Destek
Programı kapsamında yaklaşık 341 milyon TL kaynak ile 1,2 milyon kişiye
ulaşılmıştır. Gençler için Diyarbakır’da 2, Mardin’de 1 adet gençlik merkezi
tamamlanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, GAP Eylem Planı ile Mardin ve diğer illerde 1,2 milyon hektar
alanda toplulaştırma çalışmalarının yapılması hedeflenmiştir. GAP Eylem Planı
ile bir yüzyıl boyunca yapılmış olan 1 milyon hektarlık toplulaştırma projesi
kıyaslandığında çok etkileyici bir çalışma yapıldığı görülecektir. Bugüne kadar
yapılan GAP arazi toplulaştırması ve tarla içi geliştirme hizmetleriyle 1,1
milyon kişinin yararlandığı 1.881 köyde çalışmalar yürütülmüş ve 2,1 milyon
hektar arazide toplulaştırma çalışmaları tamamlanmıştır.
Ilısu
Barajı’ndaysa işe başlanmış olup fiziki gerçekleşme yüzde 60’tır.
GAP bölgesindeki
illerde doğal gaz projelerinin 5’inden 2’si tamamlanmış, kalan 3 projenin yapım
işleri devam etmektedir. Bunlardan Mardin Doğal Gaz Boru Hattı yapımı işinin
ihalesi gerçekleştirilmiş, sözleşmesi imzalanmış olup 2015 Ocak ayı itibarıyla
tamamlanması planlanmaktadır.
GAP Eylem Planı
kapsamındaki Gaziantep-Şanlıurfa otoyolu, Gaziantep çevre yolu kesimi,
Gaziantep-Birecik kesimi, Birecik-Şanlıurfa kesimi tamamlanmıştır.
Şanlıurfa-Kızıltepe-Silopi bölünmüş yolu genelinde fiziki gerçekleşme yüzde
95’tir.
Batman Havaalanı
terminali 2010’da açılmış, Şırnak Şerafettin Elçi Havaalanı ise 2013’te hizmete
girmiş; Mardin Havaalanı’nın yeni pisti 2012’de tamamlanmış, yeni terminal
binasının 2014 Şubat ayında hizmete açılması planlanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, GAP, ekonomik kalkınmanın yanında, otuz yıldır bölgede büyük
yıkımlara neden olan terör sorununun yarattığı birçok sıkıntının da ortadan
kalkmasına yardımcı olmaktadır. GAP’ın sağladığı ekonomik kazanımlar ve çözüm
sürecinin sağladığı güven ortamı bölgeye yatırımları arttıracak ve bölgede
istihdamı ve refahı arttıracaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu duygu ve düşüncelerle 2014 bütçesinin ülkemize
hayırlı olmasını diler, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
AK PARTİ Grubu
adına onuncu konuşmacı Yahya Akman, Şanlıurfa Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ben de GAP
Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2014 yılı bütçesi üzerinde söz aldım. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, başlangıçta toprak ve su kaynaklarının geliştirilmesi amacıyla
öngörülmüş olan GAP projesi, daha sonra topyekûn bir kalkınma projesine
dönüşmüş; 6 ille başlayan bu süreç, 3 ilçenin il olmasından sonra 9 il olarak
hayatiyetini sürdürmüştür.
Enerjiden
sulamaya, ulaştırmadan eğitime, sağlıktan turizme, kültürel değerlerin
restorasyonundan istihdama, tarımdan tarıma dayalı sanayinin geliştirilmesine
kadar birçok alanda kalkınmayı hedefleyen GAP projesi, aslında altın
yumurtlayan bir tavuk gibidir. Bizler bu projeyi savunurken yıllarca buraya
yatırılan her kuruşun kısa bir süre sonra ülke ekonomisine hızlı bir şekilde
geri döneceğini ve kar topu etkisiyle hem bölgeyi hem ülkeyi büyüteceğini ifade
etmiştik. Bugün, şükürler olsun, rakamlar bizi doğrular duruma geldi. GAP
projesinin master planında bu proje için 2012 değerleriyle 51,5 milyar lira
harcanması öngörülmekteydi. Bugün, 2013 itibarıyla bu rakamın 51,5 milyarı
aşarak 53,2 milyar liraya ulaştığını söylemeliyim. 2014 ile 2018 arasındaki
çalışmaları devam eden yeni beş yıllık program çerçevesinde 33,8 milyar lira
daha harcanacağının öngörüldüğünü düşünürsek bu rakamın toplamda 87 milyar
liraya ulaşacağını ifade etmemiz gerekiyor.
Değerli
milletvekilleri, GAP projesinin seyri ve kaderini ülkenin kaderinden ve
seyrinden ayrı düşünmemek gerekiyor. Özellikle koalisyon dönemlerinde ve
ekonomik kriz dönemlerinde bu projenin neredeyse durma noktasına geldiğini
gözlemledik. Ancak, 2002 yılından sonra, AK PARTİ iktidarlarıyla beraber buraya
ayrılan ödeneklerin artmış olduğunu görüyoruz. Daha önceki dönemlerde yani
2002’ye kadar olan dönemlerde yaklaşık yüzde 11 oranında sulama projelerinin
bir gerçekleştirilme oranı varken bu gerçekleşen oranın da aslında yanlış
sulama nedeniyle toprağın çoraklaşmasına ve çölleşmesine sebebiyet verdiği de
bir gerçektir. Bugün, artık -bildiğiniz üzere- yeni tekniklerle sulama
projeleri devam etmektedir. 2002 senesine kadar sadece sulama alanında 1,92
milyar -2012 değerleriyle ifade ediyorum- sulama için para harcanmışken sadece
2013 senesinde 1,25 milyar liranın sadece sulama için harcanmış olduğunu ifade
edersek AK PARTİ döneminde bu projeye gösterilen ehemmiyeti bir kez daha ifade
etmiş oluruz.
Tabii, bu arada,
15 Mayıs 2008 tarihi GAP projesi için bir milattır değerli arkadaşlar.
Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Diyarbakır’da açıklamış olduğu GAP
Eylem Planı’yla beraber âdeta bu proje şahlanış dönemini yaşamaya başlamıştır.
Bu projeden sonra yaklaşık 1 milyon dekar sulanabilir alanı olan Suruç’umuz
bundan aslan payını almış –bu
ödeneklerden- ve bugün artık Suruç tünellerinin açılacağı zamanı günlerle ifade
ediyoruz. Yıllar aylar geride kaldı, günler sonra inşallah Suruç’umuzun
tünelleri bitmiş olacak, Suruç Sulama Projesi’nin ve bu yaz da Suruç’umuz suya
kavuşmuş olacak.
Değerli
arkadaşlar, bugün, artık bölge insanı 2014 ile 2018 yılı arasında gerçekleşecek
olan yeni eylem planını beklemektedir. Zira, bu eylem planıyla beraber yaklaşık
229 tanesi yeni olmak üzere 446 projenin hayata geçmesini beklemekteyiz. Bizim
dönemimizde yapılan eylem planlarının özelliği -demin de ifade ettim- topyekûn
kalkınmayı öngörmektedir yani toprağı sularken bilinçli sulamadan tutun da
artacak nüfusun eğitim ihtiyacının karşılanmasına, elde edilen ürünlerin
pazarlanmasına ve yeni ilave katma değerler sağlanmasına kadar topyekûn entegre
bir projeden bahsediyoruz. Bölgenin altyapı, ulaşım, sağlık ve konut ihtiyacına
kadar tamamı bu programlar çerçevesinde düşünülmektedir.
Sizlere bu
projenin altın yumurtlayan tavuk olduğunu ifade ettim. Bakın, bugün
Türkiye’deki hidroelektrik enerjinin yaklaşık yarısı bu bölgede faaliyete geçen
hidroelektrik santrallerinden elde edilir duruma gelmiştir. Ve ihracatla ilgili
bir rakamı vermem gerekirse 689 milyon lira bu bölgeden 2002 senesinde ihracat
yapılırken bugün bu rakamın 8,1 milyar dolar olduğunu ve Türkiye’deki payının
yüzde 2’den yüzde 5,3’e çıktığını ifade edersem GAP’ın ne demek olduğunu çok
daha iyi anlatmış olurum.
Bu vesileyle,
Kalkınma Bakanlığımız başta olmak üzere bütün 2014 yılı bütçelerimizin
memleketimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
AK PARTİ Grubu
adına on birinci konuşmacı, Mustafa Bilici, Van Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA MUSTAFA BİLİCİ (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; DAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı bütçesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Doğu Anadolu
Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı, Hükûmetimiz döneminde kanun hükmünde
kararname ile 2011 yılında kurulmuştur. DAP Bölge Kalkınma İdaresinde Ağrı,
Ardahan, Bingöl, Bitlis, Elâzığ, Erzincan, Erzurum, Hakkâri, Iğdır, Kars,
Malatya, Muş, Tunceli ve Van illeri bulunmaktadır. DAP İdaresinin kuruluş amacı
eylem planı hazırlayarak bölgenin kalkınmasını hızlandırmak, yatırım
projelerinin uygulanmasını koordine etmek ve değerlendirmek, ilgili kurum ve
kuruluşların yatırım projelerinin bütünlük içerisinde yürütülmesini
sağlamaktır.
DAP Bölge Kalkınma
İdaresi Başkanlığı, 2013 yılında eylem planı hazırlamaya yönelik faaliyetler
sürdürmüştür. Kamu kurum ve kuruluşları, ajanslar, üniversiteler ve sivil
toplum kuruluşları ile çalıştaylar düzenleyerek DAP Eylem Planı taslağı
oluşturulmuştur. DAP Eylem Planı taslağı, bölgede iktisadi sektörlerde
verimliliğin artırılması, kentsel yerleşimlerde yaşam kalitesinin artırılması,
beşerî, sosyal sermayenin güçlendirilmesi, kurumsal kapasitenin geliştirilmesi,
temel altyapı hizmetleri ve çevresel koruma başlıklı beş ana gelişme ekseni
çerçevesinde hazırlanmıştır.
Yeni ekonomik
dünya düzeninde küresel düşünüp yerel davranmak çok önem arz etmektedir.
Merkeziyetçilik anlayışından kurtulmak, yerelde ekonomik kalkınmayı sağlamak,
uzman kişilerce yereldeki potansiyeli harekete geçirmek bölgeler arası
gelişmişlik farklarını minimize edecektir. Bu anlayışla, DAP İdaresi de Doğu
Anadolu illerinde yatırımların gerektirdiği araştırma, planlama, projelendirme
hizmetlerini yürütecektir.
Doğu Anadolu
Bölgesi Türkiye'nin en büyük bölgesi olup Türkiye yüzölçümünün yüzde 19’unu
kapsamaktadır. 90’lı yıllardan itibaren, Doğu Anadolu Bölgesi, sosyoekonomik
nedenler ve bölge içinde yaşanan sorunlardan kaynaklı yoğun göç vermektedir.
TÜİK verilerine göre, bölge illeri içerisinde en büyük nüfusa sahip il Van’dır,
en az nüfusa sahip il ise Tunceli’dir.
Doğu Anadolu
Bölgesi’nin ekonomik faaliyetlerini incelediğimizde özellikle belirli sektörler
ön plana çıkmaktadır. Bu sektörler, turizm, tarım, hayvancılık ve yer altı
kaynaklarıdır. Günümüzde, gelişmiş ülkelerin en önemli gelir kaynaklarından
biri hiç şüphesiz ki turizm girdileridir. Doğu Anadolu Bölgesi, turizm verileri
incelendiğinde, doğal potansiyelleri açısından oldukça zengindir. Ancak,
altyapı, tesis noksanlığı ve bölgedeki güvenlik sorunları gibi nedenler bu
potansiyeli ekonomik girdiye dönüştürememektedir. Yerinde ve doğru
uygulamalarla bilhassa kış, termal, inanç ve tarih turizmi geliştirilebilir ve
bölgeye önemli katkı sağlanabilir.
Hayvancılık
sektöründe de zengin bir potansiyele sahip olan DAP bölgesinde Türkiye’deki
büyükbaş hayvan varlığının yüzde 21’i, küçükbaş hayvan varlığının ise yüzde
27’si bu bölgede bulunmaktadır. Doğu Anadolu Bölgesi’nde büyükbaş süt
üretiminin Türkiye içerisindeki payı yüzde 18’dir, küçükbaş süt üretiminin
Türkiye içerisindeki payı ise yüzde 28’dir.
Değerli
arkadaşlar, AK PARTİ hükûmetlerimiz döneminde Doğu Anadolu Bölgesi’nde kamu
yatırımlarında önemli bir oranda artış sağlanmıştır. Toplam kamu yatırımları
2003-2013 yıllarında yaklaşık 7 kat artmıştır. DAP bölgesinde 2012 kamu
yatırımları içerisinde en büyük payı yüzde 30 oranında eğitim sektörü almıştır.
Yine, 2003-2013 yıllarında bu derslik sayısı yüzde 71 oranında artmış
gözükmektedir.
Sağlık sektöründe
DAP bölgesi 2002 yılı hastane sayısı 90 iken 54 adet yeni hastane eklenmiş ve
sayı 144’e ulaşmıştır.
Ulaştırma
sektöründe DAP bölgesinde 2013 öncesinde toplam 256 kilometre bölünmüş yol ağı
bulunurken 2013 yılında 12 kat artış sağlanarak bu mesafe 3.120 kilometreye
ulaşmıştır.
Değerli
arkadaşlar, hükûmetlerimiz döneminde yapılan icraatlar, uygulanan ekonomik
politikalarla Türkiye'nin bütün bölgelerinde ekonomik canlılık olmuştur.
İnşallah, yeni kalkınma modelleri ve planlamalarla Doğu Anadolu’nun da kalkınma
hızı artacak, yatırımlar için cazip bir bölge olacaktır diyorum.
Bu duygu ve
düşüncelerle 2014 yılı bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
AK PARTİ Grubu
adına on ikinci konuşmacı Gülay Samancı, Konya Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA GÜLAY SAMANCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 yılı
bütçesi üzerine Kalkınma Bakanlığına bağlı KOP Bölge Kalkınma İdaresi hakkında
grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
KOP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı, insanlığın ilk yerleşim alanlarından biri olan
Çatalhöyük ve Selçuklu’nun başkenti, hoşgörü ve sevgi kenti olan Konya’yı
bünyesinde barındıran KOP bölgesini 2023 ve 2071 hedeflerine taşımak amacı ile
2011 yılında Sayın Başbakanımızın direktifleriyle Kalkınma Bakanlığımıza bağlı
bir kurum olarak kurulmuştur. KOP bölgesi; Aksaray, Karaman, Konya ve Niğde
illerinden oluşmakta olup kalkınmaya yönelik yatırımların ve projelerin
gerektirdiği araştırma, planlama, programlama, projelendirme, izleme,
değerlendirme ve koordinasyon hizmetlerinin yerine getirilmesi ve bölgenin
kalkınmasının hızlandırılmasını amaçlamaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hükûmetimiz bölgeler arası gelişmişlik farklarının
azaltılmasını, bölgesel ve yerel kalkınmanın hızlandırılması politikasını hem
kalkınma çabalarımızın hem de ülke genelinde sosyal refah hedefimizin odağına
yerleştirmiştir. Yeni bölgesel gelişmenin temel stratejisi, mümkün olduğu
ölçüde etkinlik ve hakkaniyeti aynı anda sağlamaktır. Hükûmetimiz döneminde
başlatılan bölgesel gelişme uygulamalarını, kalkınma imkânlarını bütün ülke
sathına yaymak, bölgelerin fırsatlarını öne çıkarmak önceliğimiz olmuştur.
Burada yerel bazda üretim kültürüne geçişle birlikte bölgelerimizin
potansiyelini azami düzeyde kullanmayı amaçlayıp katılımcılığa dayanan,
tabandan tavana kalkınma anlayışını esas almaktayız. Hazırlanmakta olan eylem
planı, bölgenin ciddi bir kuraklık ve su yetersizliği sorunu olmasının yanı
sıra iklim değişikliği kaynaklı ciddi sıkıntılarla mücadele etmek durumunda
kalması nedeniyle çevreci ve dönüşüm sağlayan bir kalkınma anlayışını
yansıtacaktır. Bu anlayış çerçevesinde arazi toplulaştırması, tarımsal altyapı
ve üstyapı çalışmaları ile birlikte sürdürebilir kırsal kalkınma, kırsalı da
dikkate alan yenilikçi kentleşme, akıllı şehir perspektifleri, yenilenebilir
enerji ve demir yolları temelinde hızlı ve güvenli ulaşım altyapısı da KOP
Eylem Planı’nın odağında yer alacaktır.
Değerli
arkadaşlar, Kalkınma Bakanlığı koordinasyonunda KOP İdaresi bir taraftan eylem
planı çalışmalarını yürütürken diğer taraftan da konunun önemi ve önceliği
nedeniyle il özel idareleri ile iş birliği içerisinde Küçük Ölçekli Sulama
Sistemlerinin Rehabilitasyonu ve Yaygınlaştırılması Programı’nı yürütmektedir.
Bu program kapsamında, KOP bölgesinde 2011 ve 2012 yıllarında gerçekleştirilen
toplam 233 sulama projesi ile 35 bin hektar alan, suyun tasarruflu kullanımına
imkân sağlayan modern sulama sistemlerine kavuşmuştur. 2013 yılında ayrılmış
olan 74 milyon TL ödenek ile çoğu düşük gelirli ve yoğun göç veren dağlık bölgelerdeki 102 yerleşim
biriminin sulama sorunu giderilmiş ve katma değeri yüksek ürün desenine dönüşüm
desteklenmiş olacaktır. KOP Bölgesi Küçük Ölçekli Sulama Sistemlerinin
Rehabilitasyonu ve Yaygınlaştırılması Programı önümüzdeki yıllarda da devam
ettirilecektir çünkü su yetersizliği nedeniyle özellikle KOP bölgesinde
tasarruflu sulama sistemlerine büyük ölçüde ihtiyaç duyulmaktadır.
KOP Eylem Planı
ile artış göstermesi beklenen KOP bölgesi kamu yatırımları 2013 yılı için
yaklaşık 1,2 milyar TL olarak gerçekleşmiştir. KOP kapsamında 2013 Yılı Yatırım
Programı’nda 8 adet büyük su projesi yer almıştır. Havzaya dışarıdan su
getirecek olan Bağbaşı Barajı ve Mavi Tünel Projesi ile 204,9 milyon metreküp
su depolanacak olup Bağbaşı Barajı’nı besleyen Afşar ve Bozkır barajlarının da
tamamlanmasıyla yılda 413 milyon metreküp su, delme işlemleri tamamlanmış olan
17 kilometre uzunluğundaki Mavi Tünel ile Konya kapalı havzasına aktarılacaktır.
Hazırlanmakta
olan KOP Eylem Planı bütçesine sağlanacak ilave kaynaklarımızdan bağımsız
olarak KOP Kalkınma İdaresinin 2014 yılı bütçesi 88 milyon 694 bin TL olarak
belirlenmiştir.
Konya Ovası
Projesi İdaremizin bütçesinin ülkemiz ve bölgemiz için hayırlı olmasını diler,
hepinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – AK PARTİ
Grubu adına son konuşmacı Mehmet Geldi, Giresun Milletvekili.
AK PARTİ GRUBU
ADINA MEHMET GELDİ (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 yılı
bütçe kanunu tasarısında Kalkınma Bakanlığı Doğu Karadeniz Projesi Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve milletimi saygılarımla
selamlıyorum.
Bu proje, Doğu Karadeniz
Bölgesi’nin sahip olduğu kaynakları değerlendirerek bu yörede yaşayan
insanlarımızın gelir düzeyini ve yaşam kalitesini yükseltmeyi, bölgeler arası
ve bölge içi farklılıkları gidermeyi, ulusal düzeyde ekonomik gelişme ve sosyal
istikrar hedeflerine katkıda bulunmayı amaçlayan bir bölgesel kalkınma
projesidir.
DOKAP’ın
koordinasyonunun ayrı bir birim tarafından yürütülmesi ve DOKAP Eylem Planı
hazırlanması amacıyla 8 Haziran 2011 tarihinde 642 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname’yle Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
kurulmuştur.
Doğu Karadeniz
Projesi, yüzölçümü 48.256 kilometrekare büyüklüğünde ve 8 ili içine alan, 2012
yılı rakamlarıyla 3 milyon 872 bin 793 kişinin yaşadığı bir bölgede uygulanmaya
başlanmıştır. Proje alanında yer alan illerin 2011 yılı sosyoekonomik
gelişmişlik sıralamasındaki yerleri sırasıyla; Trabzon 31’inci, Samsun 33’üncü,
Rize 34’üncü, Artvin 44’üncü, Giresun 52’nci, Ordu 61’inci, Gümüşhane 62’nci,
Bayburt 64’üncü sıradadır. Bu sıralamadan da anlaşılacağı üzere, bölge,
gelişmişlik açısından farklılıklar arz eden bir yapıya sahiptir. Doğu Karadeniz
Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığında başkan, başkan yardımcısı, 12
geçici, 19 kadrolu olmak üzere 31 teknik hizmet ve genel idare hizmetli memur
ve hizmet alımıyla 27 personel çalışmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; DOKAP Eylem Planı çalışmaları kapsamında birçok
faaliyet gerçekleştirmiştir. Bu bağlamda, DOKAP bölgesinde bölgeye dönük
kararların bulunduğu bütün çalışmalar taranmış ve hepsinden mümkün olduğunca
yararlanılması düşünülmüştür. Bu sayede, daha önce yapılmış planlar ve bu
planların uygulama sonuçları değerlendirilmiştir. Elde edilen veriler ışığında,
Başkanlıkça taslak DOKAP Eylem Planı proje listesi hazırlıkları tamamlanmış ve
ilgili bakanlıkların strateji geliştirme başkanlıkları ve diğer kurumlarla
değerlendirme toplantıları yapılmıştır. Bu değerlendirme sonrasında,
bakanlıkların görüş ve önerileriyle DOKAP Eylem Planı son hâline getirilmek
üzeredir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yine, DOKAP’ın en önemli projelerinden biri de Yeşil
Yol Projesi’dir. Yeşil Yol, turizm master planı çerçevesinde öne çıkan, yayla
ve turizm merkezlerini üst kottan birbirine bağlayan, başlangıcı Samsun ili,
bitişi Artvin Sarp Sınır Kapısı olan ortalama 2.350 kilometre uzunluğundaki
yolu ifade etmektedir. Bu kapsamda, 2013 yılı, Kalkınma Bakanlığımız tarafından
DOKAP İdaresi ve 8 il valisiyle Mayıs 2013’te protokoller imzalanmış, her ile 5
milyon TL olmak üzere, 8 ile toplam 40 milyon TL ödenek gönderilmiştir. DOKAP
İdaresine 2014 yılında ise, bölgenin önemli yaylalarını ve kırsal
yerleşimlerini birleştirerek yeni bir turistik çekim alanı oluşturmaya yönelik
Yeşil Yol Projesi’ni hayata geçirmek üzere 47 milyon TL kaynak tahsis
edilmiştir. Bu rakamın 40 milyon TL’sinin bazı yayla yollarının iyileştirilmesi
için, geri kalan miktarının ise turizme yönelik mali destek programında
kullanılması planlanmaktadır. Hâlihazırda, Yeşil Yol güzergâhında, turizmin
geliştirilmesi için kalkınma ajansları DOKA, OKA, KUDAKA tarafından 2014
yılında ortak mali destek programı uygulanmasına dair hazırlıklar devam
etmektedir. Yapılan protokoller gereğince Yeşil Yol yapım çalışmaları valilik
ve il özel idareleri tarafından uygulanmaya başlanmıştır. Yeşil Yol ile ilgili
izleme, değerlendirme ve denetleme işlemleri ise Başkanlık tarafından
yapılmaktadır.
Bu duygu ve
düşüncelerle 2014 Mali Yılı Bütçe Kanun Tasarısı’nın ülkemize ve milletimize
hayırlı olmasını diler, saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, birleşime yarım saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.15
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.44
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 31’inci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
2014 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Şimdi söz sırası
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Müslim Sarı’da, İstanbul Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
MÜSLİM SARI (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Ekonomi Bakanlığının 2014 yılı bütçesi hakkında söz
almış bulunuyorum. Herkesi saygıyla selamlarım.
Her bütçenin bir
teması var. Bu bütçenin de ana teması aslında Sayıştay raporları oldu.
Dolayısıyla Sayıştay raporlarına ilişkin birkaç tane cümle sarf etmek isterim.
Değerli milletvekilleri,
bütçe hakkı dünyadaki bütün siyasal ve anayasal gelişmelerin temelini teşkil
eder. Magna Carta’dan başlayan, Fransız Devrimi’ne kadar giden bütün süreç,
bütün anayasal gelişmeler, aslında, vatandaşın vergisinin hesabının takibi
üzerine kurulmuştur. Dolayısıyla bu kadar önemlidir ve bütçe hakkı
parlamentolara verilmiştir. Parlamentolar da bütçe hakkının doğru bir biçimde
yerine getirilip getirilmediğini denetler.
Bizler aslında
burada iki şey yapıyoruz, bir yandan 2014 yılı bütçesini görüşüyoruz, diğer
yandan da 2012 yılının kesin hesaplarını görüşüyoruz. Dolayısıyla, 2012 yılını
ibra ediyoruz. Nasıl ibra edeceğiz? Sayıştayın düzenlediği raporlarla ibra
edeceğiz. Sayıştay yüz elli yıllık bir kurum, Türkiye Cumhuriyeti tarihinden
daha eski olan bir kurum, dolayısıyla Sayıştayın verdiği raporlar üzerinden hem
iktidar partisi milletvekilleri hem de muhalefet partisi milletvekilleri bir
değerlendirme yapacaklar ve bu değerlendirme sonucunda hesapları ibra
edecekler, tıpkı özel sektördeki yönetim kurulu, denetim kurulu üyeleri gibi.
Ancak,
biliyorsunuz, 2003 yılında bir yasal düzenleme yapıldı -Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu- ve bütün muhasebe sistemi temelden değiştirildi. Avrupa Birliği
standartlarına uygun, çağdaş, şeffaf ve hesap verebilir bir sistem kurulacağı
varsayımıyla hareket edildi. 2006 yılında bu kanun tüm yönleriyle yürürlüğe
girdi. Buna uygun olarak 2010 yılında Sayıştay Yasası çıkartıldı. Ancak 2013
yılına geldiğimiz hâlde 2012 yılının, yani yasanın çıkmasının üzerinden dokuz
yıl, yürürlüğe girmesinin üzerinden de yaklaşık yedi yıl geçmiş olduğu hâlde
biz, kanunlara uygun biçimde, gereğine uygun bir biçimde Sayıştay raporlarını
düzenleyemedik ve huzurlarınıza getiremedik.
Şimdi, bunun bir
sorumlusunun olması lazım. Çok açık olarak söylüyorum bütçe hakkı ihlal
edilmiştir. Bütçe hakkının ihlalinden hem Sayıştay sorumludur hem Hükûmet
sorumludur. Bütçe hakkının ihlali darbe suçu kadar önemli bir suçtur. Darbe
suçu, nasıl bir sistemi tepeden tırnağa ilga ediyorsa, nasıl bir sistem içindeki
en önemli suçsa vatandaşın vergi hakkının ve aldığı vergilerin denetlenemiyor
oluşu, Parlamentonun böyle bir denetimi yerine getiremiyor oluşu da bu kadar
önemli bir suçtur; bu suç işlenmiştir.
Şimdi bu genel
değerlendirmeden sonra, Ekonomi Bakanlığı bütçesi vesilesiyle ekonomiyle ilgili
düşüncelerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, bundan önceki konuşmalarda da, Hükûmetten gelen konuşmalarda
da ekonomiye ilişkin hep ılımlı, olumlu bir hava, olumlu bir algı anlatılmaya
çalışıldı. Ancak bardağın bir de boş
tarafı var ama bu boş taraf hiç gündeme getirilmiyor ve konuşulmuyor.
Şimdi ben, biraz
bardağın boş tarafını anlatmaya çalışacağım, birinci söyleyeceğim şey şudur:
Bir Türk mucizesi söz konusu değildir yani Türkiye çok hızlı büyüdü, çok yüksek
büyüdü, dünyanın en hızlı büyüyen ülkelerinden biri, AKP döneminde Türkiye
ekonomisi mucize yarattı; böyle bir şey yok.
Bakın, ben size
devletin resmî rakamlarını veriyorum: TÜİK rakamlarına göre onar yıllık
dönemler itibarıyla Türkiye ekonomisinin büyüme ortalamaları var burada. AKP
hükûmetleri dönemi boyunca 2003-2013 yani orta vadeli hedeflerin tutturulduğunu
varsaysak bile Türkiye ekonomisi yüzde 4,9 büyüyecek. Cumhuriyet kurulduğundan
AKP iktidara gelene kadar yani 2002 yılına kadar Türkiye ekonomisinin büyüme
ortalaması yüzde 5’tir. Dolayısıyla AKP hükûmetleri döneminde, Türkiye ekonomisinin tarihsel
ortalamalarının daha altında büyümüştür Türkiye; ancak “potansiyeli kadar” diyorum,
onu da çok ihtiyatlı söylüyorum, potansiyelinin de altında büyümüştür.
İkinci nokta, bir
Türk mucizesi olup olmadığının karşılaştırılması açısından; bakınız, aynı
dönemde gelişmekte olan ülkelerle Türkiye'nin karşılaştırmaları: Şu gördüğünüz
barlar gelişmekte olan ülkelerin ortalamaları, yanındaki maviler de Türkiye
ekonomisinin büyüme ortalamaları. İki dönemi aldım, 2003-2007 yani kriz öncesi
dönem, 2008-2012 yani kriz sonrası dönem. Gelişmekte olan ülkeler yüzde 7,6
büyümüş, Türkiye yüzde 6,9 büyümüş yani gelişmekte olan ülkelerin
performansının altında.
Krizden sonraya
geçiyoruz. Gelişmekte olan ülkelerin büyüme performansı düşmüş biraz, 5,4’e ama
Türkiye’ninki daha fazla düşmüş, Türkiye’nin büyüme ortalaması 3,2.
Dolayısıyla, bu, Türkiye’ye ilişkin ayrıksı bir hikâyenin olduğunu, Türkiye’de
uygulanan ekonomik modelin tıkandığını ve diğer gelişmekte olan ülkelere göre
daha olumlu bir performans gösteremediğini gösteriyor.
Bakınız,
dünyadaki yerimiz, iki tane tablo: Birincisi, satın alma gücü paritesine göre
Türkiye’nin dünya ekonomisindeki kişi başına geliri; 2004 yılında 63’üncüymüş,
bir ara 58’e kadar düşmüş, 2012 yılında 64, dolayısıyla Türkiye AKP hükûmetleri
döneminde gerilemiş dünyadan. “Dünyanın 17’nci büyük ekonomisi.” Başlarda da,
zaten iktidara geldiğinizde 17’nci büyük ekonomiydi. 1980’li yıllarda, 1990’lı
yıllarda daha iyi olduğumuz performanslar var. Dolayısıyla, Türkiye’nin
dünyadaki yeri sizin büyüme performansınızda gerilemiş Sayın Bakanım.
Yapamadığınız,
çözemediğiniz bir başka konu işsizlik. Bakınız, Komisyon Başkanı Lütfi
Ağabey’imiz 1990’lı yılları “kayıp yıllar” olarak ilan etti ve bu karanlık ve
kayıp yıllarda Türkiye’nin birçok sorununun 1990’lı yıllara göre daha iyi
noktada olduğunu gösterdi.
Bakın, ben size
bir grafik göstereceğim. 1980’li yıllarda Türkiye ekonomisindeki işsizlik oranı
8,3, 1990’lı yıllarda, “karanlık yıllar” dediğiniz yıllarda, istikrarsızlığın
olduğu yıllarda, hükûmetlerin gittiği geldiği yıllarda Türkiye ekonomisinde
işsizlik oranı yüzde 8,2.
Bakınız kriz,
cumhuriyet tarihinin en büyük krizi, işsizlik oranı yüzde 10,8, 2009’da yüzde
14’e çıkmış. Şimdi kaç? 2012’de 9,2, şu anda ise 9,8 yani 1980’li yılların ve
1990’lı yılların üzerinde bir işsizlik ortalaması var Türkiye’de ve işsizlik
sonbahardan itibaren artış trendine girmiş.
Türkiye
ekonomisinin makûs talihi cari açık. Bakınız, cari işlemler açığıyla büyüme
arasında ters ilişki var Türkiye’de. Dünyanın her ülkesi cari işlemler açığı
verebilir ancak büyümek için cari işlemler açığı vermek zorunda olan ender
ülkelerden biridir Türkiye ve ilginç olan, bir birim büyüme başına vermek
zorunda kaldığı cari işlemler açığının da büyüdüğü ve derinleştiği bir dönemi
yaşıyor Türkiye. Bu, AKP’nin icat ettiği bir ekonomik modelin sonucu da değil
ama AKP elinde derinleşen, giderek büyüyen yapısal sorunlarımızdan birisi ve
Hükûmet buraya hiçbir çözüm bulamadı geçtiğimiz on yıl boyunca. Bunun sonucu
olarak, Türkiye, cari işlemler açığı açısından dünyanın en yüksek cari işlem
açığı veren ülkelerinden biri. Yüzde 10’lardaydık, yüzde 6,2’ye düştük 2012
yılında ancak sadece Güney Afrika ve Ukrayna’dan iyiyiz. Kaldı ki şu anda yüzde
7’lere doğru gidiyoruz, bu yılı yüzde 7’nin üzerinde tamamlayacağız.
Dolayısıyla, Türkiye, dünyanın en fazla cari işlemler açığı veren ülkelerinden
biri.
Sayın Başbakan
borç oranlarımızın azaldığıyla övünerek “Nereden nereye.” diyor, “Şuradan
aldık, şuraya getirdik.” diyor. Evet, kamu borcu azaldı ama cari işlemler açığı
borç yaratıcı kalemlerle finanse edildiği için bu borcu birinin finanse etmesi
gerekiyordu. Bunu kim yaptı? Özel sektör yaptı.
Bakınız, Türk
özel sektörünün dış borç stokları, cumhuriyet kurulduğundan 2002 yılına
geldiğimiz döneme kadar, Türkiye’deki bütün özel sektör firmalarının, bütün
hükûmetlerin biriktirdiği dış borç 43 milyar. Şu anda kaç? 252 milyar yani son
on yılda özel sektörün dış borcu 6 kat artmış. Bu kadar çok cari işlemler açığı
verirseniz, bu cari işlemler açığının finansmanını da özel sektöre yüklerseniz
işte borç stokları bu noktaya gelir. Bunlardan hiç bahsetmiyor Sayın Başbakan.
Bunlar devletin resmî rakamları.
Bakınız, Türkiye
ekonomisinin kırılganlıkları büyüyor. Size iki tane grafik göstereceğim. Çok
uzağa gitmeye gerek yok. Biri, reel sektörün döviz pozisyon açıkları. Reel
sektörün döviz cinsinden borçları ve yükümlülükleri ile döviz cinsinden
varlıkları arasındaki fark, AKP iktidara geldiğinde 18 milyarmış, şu anda 164
milyar yani Türk reel sektör firmaları yatırım yapan, istihdam üreten, Türk
reel sektörü firmalarının döviz cinsinden borçları döviz cinsinden
varlıklarından 165 milyar dolar fazla, dolayısıyla kura karşı kırılgan. Türkiye
ekonomisinin kırılganlıkları büyüyor.
Bakın, Sayın
Başbakan Merkez Bankası rezervleriyle övünüyor, “Şuradan şuraya geldik.” Bir
ülke niye rezerv biriktirir?
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) - Borcu olduğu için.
MÜSLİM SARI
(Devamla) – Kendi dış yükümlülüklerini karşılayabilmek için, özellikle kısa
vadeli yükümlülüklerini karşılamak için. Bir ülkenin kısa vadeli borçları ile
rezervleri arasında ilişki kurulur ve bunun 1 olması esastır.
Bakınız, bu, 1
çizgisi; bu da Türkiye Cumhuriyeti rezervlerinin, Merkez Bankası rezervlerinin
kısa vadeli borçlara oranı ve bu oran AKP ilk iktidara geldiğinde çok daha
yüksekti, giderek aşağı doğru düşüyor. Türkiye ekonomisinin kırılganlıkları
büyüyor sayın milletvekilleri.
Bakınız,
önümüzdeki bir yılda Türkiye ekonomisinin 225 milyar dolar kaynağa ihtiyacı
var. 165 milyar dolar borcun vadesi geliyor, 60-65 milyar da cari işlemler
açığı vereceğiz, 225 milyar ve dünyada ödünç verilebilir fonlar daralıyor.
Bundan iki yıl önce konuşsaydık bunun 2 trilyon dolar olduğunu söylerdik ama
bugün 1 trilyon dolar olduğunu söyleyenler var. Yani, giderek daralan bir
pastadan, giderek küçülen bir pastadan giderek daha fazla finansmanı karşılamak
zorunda Türkiye. Bu, Türkiye ekonomisinin kırılganlıklarının büyüdüğü anlamına
geliyor. Önümüzdeki dönem FED’in operasyonlarının tersine dönmesi paranın
yönünü tersine çevirecek ve Türkiye ekonomisinin büyümesi daha fazla düşecek,
işsizliği daha fazla artacak.
Hiç konuşulmayan
konulardan biri enflasyon. Bakınız, 2006 yılında enflasyon hedefleme sistemine
geçtik. Yedi yılın hiçbirinde enflasyon hedefini tutturamadık. Sadece iki yıl
tutturduk, o da orijinal hedefleri değiştirerek. Şimdi, 2004’ü 100 kabul
ederseniz, hedefleri kümülasyon yaparsanız, gerçekleştirmeleri kümülasyon yaparsanız
yaklaşık yüzde 40’lık fark görürsünüz. Bu, kredibilite açığıdır. Bu, Hükûmetin
ve Merkez Bankasının kredibilite açığıdır. Dolayısıyla, enflasyon hedeflerini
hiçbir zaman tutturamamış, 2006 yılından beri tutturamamış bir Merkez Bankası
var.
Sonuç olarak,
önümüzde paranın yönünün değiştiği bir konjonktürde, büyüme oranlarının
düştüğü, işsizliğin yükselmeye başladığı ve yükseleceği, cari işlemler açığının
yüksek kaldığı, dolayısıyla ekonominin kırılganlıklarının yükseldiği ve
enflasyon hedeflerinin tutmadığı, pahalılığın yüksek kaldığı bir ekonomik
patika var. Bu bütçe bu patikanın hiçbirisini görmüyor, bunları öngörmüyor.
Bunları öngörerek bunun üzerinden bir hikâyeyle hazırlanmış bütçe değil, daha
çok yabancı sermayeye finansman ihtiyacı çerçevesinde sinyal vermek üzere
kurgulanmış bir bütçedir.
Ben, yine de
bütçenizin hayırlı olmasını diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Ümit Özgümüş, Adana Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Kalkınma
Bakanlığının bütçesi üzerine söz aldım ama gerçekten hangi bakanlığın üzerinde
konuşma yapacağımı ben de bilmiyorum çünkü Türkiye’de ekonomi, kalkınma hangi
bakanlığa bağlı, kim, kimden sorumlu o belli değil. Türkiye’nin kalkınması ve
ekonomisiyle ilgili bir Kalkınma Bakanlığı var, Sayın Bakan burada; bir Ekonomi
Bakanlığı var, Sayın Bakan burada; bir de bunların üzerinde mi, yanında mı,
paralel mi olduğunu bilmediğim Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanlığı var. Zaman
zaman verdiği demeçler, zaman zaman ilgi alanları, yetki alanları birbirine
karıştığı için…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Gazcı, frenci…
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ
(Devamla) – Gerçekten ekonomiyle ilgili konuları hangi bakanlığın bütçesinde
konuşacağımızı tam olarak bilmiyoruz. Askerde bir şey vardır; bir yumurtayı 3
kişiye taşıtırlar, 3’ü de kırar, Türkiye’de de ekonomiyi, kalkınmayı üç
bakanlığa birden bağladılar ekonominin yumurtasını kırdılar. Bütçe görüşmeleri
başladığından beri birçok rakam ortaya atıldı. Özellikle AKP milletvekilleri
ellerine verilen kâğıtlardan birçok rakam okudular. Zaten bir çuval rakamın
içerisinde belli başlı rakamları çıkarırsanız Türkiye’yi uçurursunuz ama ekonominin
yaldızını biraz önce arkadaşım Müslim Sarı döktü. Bazı rakamları ortaya
koyarsanız gerçekten ne olduğunu görürsünüz. Ama en önemlisi AKP iktidarında;
yanlış ekonomi politikalarından dolayı enerji hariç ve verimsiz alanlara giden
yatırımlar hariç ciddi biçimde imalat sanayi yatırımı yok. Bundan dolayı da
sürekli olarak dış ticaret açığı ve ona bağlı olarak cari açık artıyor. Sayın
Bakan Çağlayan’ın bazen televizyon konuşmalarını dinliyorum, ihracatı nasıl
uçurduklarını, dünyada hangi ülkelere ihracat yaptıklarını söylüyor ama sanki
ithalatı yapan Cumhuriyet Halk Partisi, bir türlü ithalatı söylemiyor. Ve
bakın, Sayın Sarı ihracat, cari açık rakamlarını verdiği için çok fazla
girmeyeceğim ama sadece geçen sene ilk dokuz ayda ihracatın ithalatı karşılama oranı
yüzde 70,2’yken bir sene sonra, bu sene yine ilk dokuz ayda yüzde 62,1’e geldi
ve bu başka kanallardan kapatılamadığı için cari açık da tabii, gittikçe
büyüyor ve tehlikeli hâl almaya başlıyor. 2012’nin ilk dokuz ayında 35,7 milyar
dolar cari açık, 2013’ün ilk dokuz ayında 49 milyar dolara çıktı. Aslında bu
önemli değil yani nominal olarak cari açığın büyümüş olması önemli değil,
gayrisafi yurt içi hasıla büyümüş olabilir, onunla birlikte cari açık büyümüş
olabilir ama doğru olan şey cari açığın gayrisafi yurt içi hasılaya oranı, ona
baktığımız zaman da geçen yılın ilk dokuz ayında yine gayrisafi yurt içi
hasılanın yüzde 6,1’iyken bu yıl yüzde 7,9’a çıktı. Burada dünyada kabul gören
tehlike sınırı ya da kırmızı alarm gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 5’idir.
Yani Türkiye şu anda tehlikeli sulara çoktan girmiş ve devam etmektedir.
Şimdi, cari
açığın kapatılması için -daha önce bu kürsülerde söyledik- AKP iktidarı
döneminde yapılan tek şey döviz kazandırıcı işlemler, yatırımlar veya ihracat
değil, Türkiye'nin cumhuriyet döneminde kazandığı varlıkları satmak. Değerli
arkadaşlar, geçen sene burada konuştum, bu konuşma sırasında Türkiye'nin
topraklarının yabancıya satışının yanlışlığıyla ilgili konuşurken devletin
resmî rakamlarına göre, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının rakamlarına göre
yabancıya satılan arsa miktarı 90 milyon metrekareydi. Tarihlerini vermiştim,
bunun 20 milyon metrekaresi cumhuriyet tarihi boyunca satılıyor, bunun
içerisinde büyükelçiliklere satılması gereken zorunlu araziler de var, 70 milyon
metrekaresi AKP döneminde satılandı. Şimdi, en son, MHP Milletvekilimiz Sayın
Erkan Akçay’ın soru önergesine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı cevap veriyor ve
diyor ki: “Yabancıya satılan arsa miktarımız 137 milyon metrekareyi buldu.”
Sonra, siz vatanı satıyorsunuz dediğimiz zaman da kızıyorsunuz, davalar
açıyorsunuz. İşte, vatanı satıyorsunuz, 137 milyon metrekare… Bunun çok önemli
bir bölümü tarım arazisi. Tarım arazilerini satarak cari açığı kapatmaya
çalışıyorsunuz. Satacağınız şeyler sınırlı, yavaş yavaş sonuna geliniyor. Ondan
sonra geriye kalıyor borçlanma. Ama önümüzdeki dünya ekonomisiyle ilgili
yapılan tahminlerde Amerika Birleşik Devletlerinin tahvil satışlarını yavaş
yavaş azaltacağı ve piyasada likidite krizi olacağı düşünülürse, önümüzdeki dönemde
Türkiye'yi nasıl tehlikeli bir noktaya
götürdüğünüzü hep birlikte göreceğiz.
İkinci bir konu
var: İşte, üçüncü çeyrekte 4,4 büyüdük. Davulla, zurnayla, dünyada kriz varken
bizim nasıl büyüdüğümüz anlatılmaya çalışıldı iktidar partisinin Başbakanı ve
ekonomiden sorumlu bakanlarıyla.
Değerli
arkadaşlar, bakın, dünyada kabul görmüş kaynak, Uluslararası Yönetim Geliştirme
Enstitüsü; onun yaptığı çalışmaya göre 2012’de Türkiye’nin yarattığı büyümenin
yüzde 70,1’i iç tüketimden kaynaklanıyor. Acaba bu doğru mu diye biz de bazı
rakamlara baktık -siz de bakabilirsiniz- Maliye Bakanlığının rakamlarına
baktığınız zaman, illerin vergi rakamları, vergi tabloları var, illerden
toplanan vergiler.
Değerli
arkadaşlar, bakın, 6’ncı sırada Mersin var, 7’nci sırada Antalya var, 9’uncu
sırada Hatay var, 10’uncu sırada Tekirdağ var. Bu illerimiz, Türkiye’de,
sanayileşmiş, sanayisi hızla gelişen illerin toplamından daha fazla vergi
ödüyor; yani Konya’dan, yani Kayseri’den, Gaziantep’ten, Eskişehir’den ve
Denizli’den daha fazla. Nedir bunun özelliği, bu fazla vergi ödeyen illerin
ortak özelliği ne? Limanları var. Çünkü bu toplanan vergilerin çok büyük bir
kısmı uluslararası muamelelerden alınan vergi. Yani onun alt kalemi de, yüzde
90-95’i ithalde alınan katma değer vergisi. Sadece iki örnek vereyim: 2012
yılında Hatay’dan toplanan vergi 26 milyar TL, bunun 11 milyar TL’si, yaklaşık
olarak yüzde 40’ı sadece ithalde alınan katma değer vergisinden geliyor. Yine,
Mersin’in toplam 47 milyar TL, bunun yaklaşık yüzde 35’i, 17 milyar TL’si
ithalden alınan katma değer vergisinden geliyor, Türkiye'de yaratılan katma değerden değil. Ekonomi bu
şekilde çarpık gelişiyor. Siz, sabahtan akşama kadar burada ekonominin nasıl
uçtuğunu, bazı rakamları cımbızlayarak burada açıklayın ama işin gerçeği bu.
Türkiye’de sermaye, Türkiye’de girişimci artık bu imalat sanayine girmiyor;
verimsiz alanlara, konuta, ithalata, hastane yatırımcılığına ve alışveriş
merkezlerine giriyor. Bu şekilde Türkiye, ekonomisini devam ettiremez.
2002-2005
yıllarında Adana Sanayi Odası Başkanıyken Yunanistan’a çok fazla gittik geldik.
Yunanistan aynı şimdi bizim gibi, “Biz Avrupa’nın şımarık çocuğuyuz. Biz
sanayide üretmeyiz, zeytin ve pamuğun dışında tarımdan da çıktık.” diyorlardı
-orada çalışacak olanlar da Yunanlılar değil, Arnavutlar- ve Avrupa’dan gelen paralarla ekonomiyi
götüreceklerini zannediyorlardı. Bugün gelinen noktada Yunanlı gençler 600 euro
hastalık parası alabilmek için damarlarından AIDS virüsü şırınga ediyorlar,
damarlarında AIDS çıksın ki o 600 euroyu alabilsinler. Umarım Türkiye o günlere
gelmez, gelmeyecektir ama gidişattaki tehlikeyi hepimizin görmesi gerekir.
Şimdi, bu
tablonun tersine döndürülmesi için iki şey yapmak lazım. Bir, çok uzun
yıllardan beri söylüyoruz, yapısal reformlar yaparak Türk sanayisinin rekabet
gücünü artırmak ve ithalat yerine ihracatı artıracak ekonomik politikalar.
Değerli
arkadaşlar, ikincisi, doğru teşvik politikaları. Türkiye, bir türlü teşvik
politikasını öğrenemedi, AKP iktidarı da öğrenemedi ve uygulayamadı. AKP iktidarından
önce… Aslında teşviklerde niye yanlış uygulamalar var? Çünkü, teşvikte… Bakın,
birçok bakanlık teşvik veriyor. Teşvik Uygulama, Ekonomi Bakanlığında; Kalkınma
Ajansları teşvik veriyor, Kalkınma Bakanlığında; Sanayi Bakanlığı, KOSGEB
teşvik veriyor, TÜBİTAK teşvik veriyor, Teknoloji Girişim Desteği teşvik
veriyor. Bunların hepsini toplayıp doğru bir teşvik politikası ortaya
koyamıyorlar. Bundan on beş yıl önce ortaya konan 4325 sayılı Teşvik Yasası
yanlıştı, kalkınmada öncelikli yörelere toptancı bir teşvikti. AKP iktidarı
döneminde çıkarılan 5084, cumhuriyet tarihinin en kötü, en anlamsız, en kaynak
israfı yaratan bir teşvik yasasıydı. Bunun çıkmaması için çok çok uğraştık.
Sayın Çağlayan bilir, o konuda ben ceza aldım, kendisi de o konuda bir ceza almıştı
o dönemde ama buna rağmen bu yasa çıktı.
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Mersin) – Senin cezan daha bitmedi ama!
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Babaydı, babaydı o!
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ
(Devamla) – Şimdi, yeni çıkan teşvik paketi, zararları azalmış olmasına rağmen
ne yazık ki yine doğru değil, yine yanlış, yine birbirine çok yakın bölgelerde,
illerde haksız rekabet yaratan bir teşvik politikası. Adana ile Osmaniye’nin
arası 80 kilometre ama ikisinin arasında, Adana 2’nci bölgede, Osmaniye 5’inci
bölgede; Osmaniye Organize Sanayi Bölgesine yaparsanız Mardin’in, Şırnak’ın,
Hakkâri’nin teşvikinden yararlanıyor, 6’ncı bölgenin teşvikinden yararlanıyor.
Aklı başında bir yatırımcı da kalkıp oraya gitmez ya da İzmir ile Manisa arasında
bir yolun ayırdığı iki organize sanayi bölgesinin arasında 20 kilometre var, 4
tane organize sanayi bölgesi var, 4 tane organize sanayi bölgesinin teşvikten
yararlanma dereceleri birbirinden farklı. Artık, yıllardan beri söylediğimiz
proje bazlı bir teşvik sistemine geçilmek zorunda.
DURDU MEHMET
KASTAL (Osmaniye) – Adana’nın gözü doymadı!
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ
(Devamla) – Kalkınma ajansları meselesi
var. Ömrümü tüketeceğim doğru bir kalkınma ajansı yasasının çıkması için. Ne
yazık ki o da baştan aşağı yanlış; ölü doğdu, hatalar yapılmaya devam ediliyor.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Ömrün yetmez buna!
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ
(Devamla) – Öyle görünüyor ama AKP
iktidarının ömrü bitecek, daha sonra doğru politikaları inşallah uygulayacağız.
Kalkınma
ajansının verdiği teşvikler şu anda gerçekten tam bir komedi, yani burada
hepsini anlatmaya kalksam gerçekten gülersiniz. Birkaç tane örnek verebilirim:
Yatırım alanlarına değil, ihracat yapabilecek alanlara değil, ithalatı ikame
edecek alanlara değil, komedi yani ne yaptığını bilmeden önüne gelen değişik
değişik şeylere hibe destekleri veriyorlar.
Bakın, İhale
Kanunu’nda ihaleyi yapan merci birinci derece yakın akrabalarına, sıhriye, şuna
buna falan ihale veremez. Birincisi, kalkınma ajanslarında asıl kaymağı yiyen
kalkınma ajansının yönetim kurulunu oluşturan valilikler, belediyeler, odalar.
Adana Belediyesi “Dört Mevsim Yüzüyorum”a hibe desteği almış. Dört mevsim
yüzdükleri zaman bu biraz evvel bahsettiğimiz ekonomik tabloyu tersine
çevireceğiz, döviz kazanacağız ya da ithalatı ikame edeceğiz! Adana Büyükşehir
Belediyesi Adana’nın renklerine destek almış. Adana Sanayi Odası bir eğitim
salonu yapacak, kalkınma ajansından destek almış. Mersin İl Çevre ve Orman
Müdürlüğü valiliğe bağlı Doğu Akdeniz’deki kaplumbağaları kurtarma projesine
hibe desteği almış. Kaplumbağaları kurtardığımız zaman ekonomiyi düzeltiyoruz!
Kaplumbağalar yaşasın ama bırakın, başka kurumlar var onları yaşatacak olan,
onlar yaşatsın. Onun yanında özel sektörde kapasite artırımı, rekabet gücünün
artırılması gibi projelere hibe destekleri veriliyor.
Değerli
arkadaşlar, o zaman, siz bu firmalara para verecekseniz, benim verdiğim
vergiyle haksız rekabet yaratmayın. Eğer firma rekabet gücünü artıracak
makinalar alacaksa Halk Bankasını babalar gibi satmayın, Halk Bankasından kredi
alsın. Kalkınma ajanslarının destekleri daha verimli alanlara gitsin.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Televizyon alıyorlar, televizyon.
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ
(Devamla) – Şimdiye kadar kalkınma ajansları için 1,6 milyar TL harcandı, 2014
bütçesinde 499 milyon TL ayrılmış. Ben bu bütçeye “evet” demeyeceğim gibi,
benim ve yoksul halkın vergileriyle oluşturulan bu fonu, bu verimsiz alanlara
aktardığınız için hakkımı da helal etmiyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Tufan Köse, Çorum Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
TUFAN KÖSE (Çorum) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Gezi olayları
sırasında hayatını kaybeden Mehmet Ayvalıtaş’ın annesi Fadime Ayvalıtaş,
“Fadime Ana” dün vefat etmiş, bugün de toprağa verilmiştir. Kendisine Tanrı’dan
rahmet diliyoruz, ışıklar içerisinde yatsın.
Değerli
arkadaşlarım, ben de 2014 bütçesinde Türkiye İstatistik Kurumu’nun bütçesi
üzerinde görüşlerimi bildireceğim. Ülkemize ait sayısal ve istatistiksel veri
tabanı zenginliği ve tarihçesi bakımından en güvenilir kaynağın TÜİK olması
gerektiği inancındayız. Peki, TÜİK böyle midir, en güvenilir kaynak mıdır,
şeffaf mıdır? Maalesef, maalesef öyle değil. TÜİK uzun yıllardan beri bozacının
şahidi şıracı konumuna düşürülmüştür. Anket sonuçlarıyla oynamaktadır,
araştırma sonuçlarıyla oynamaktadır, düzeltmektedir, devamında da “Biz hata
yaptık, hatalarımızı düzeltiyoruz.” demektedir. Geçmişte yine verileri
saatinden önce açıklayarak, mesajla erken saatlerde bildirerek birçok skandala
imza atmıştır.
Şimdi, geçtiğimiz
günlerde bütçe görüşmelerinde konuşuldu. 2013 yılında TÜİK’in yaptığı bir
araştırma var. Araştırmanın başlığı “Tüketici Fiyat Endekslerini Belirlemek.”
Şimdi, bu anket çalışması kapsamında evlerin kapısını çalıyor TÜİK görevlileri,
yakalarında devletin verdiği resmî kimlik var ve diyorlar ki: “Tesadüfi
örneklemelerle sizin yanınıza geldik. Bu eve geldik, bu anketin yapılacağı evi
seçtik ve TÜİK görevlisiyiz. Anket sorularına da cevap vermek zorundasınız,
görevlisiniz.” Vermezlerse ne oluyor? Biliyorsunuz, 2008’de Anayasa
Mahkemesinin bir kararıyla iptal edilmedi TÜİK Yasası “Verilmezse 925 TL
cezayla karşı karşıya kalırsınız.” diyorlar.
Peki, Tüketici
Fiyat Endeksi’ni belirlemek üzere yapılan bu anket çalışmasında TÜİK neler
sormuş? Neler sormuş bakın, sorulara bakın değerli arkadaşlarım, tam bir
skandal. “Hangi dine mensupsunuz?”
AYKAN ERDEMİR
(Bursa) – Anayasal suç.
TUFAN KÖSE
(Devamla) – Size ne kardeşim? Tüketici Fiyat Endeksi’ni araştırıyorsunuz.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Doğru değil.
TUFAN KÖSE
(Devamla) – Doğru, doğru, bakarsınız.
“Kendinizi hangi
mezhebe ait hissediyorsunuz? Aşağıdaki namazları hangi sıklıkta kılıyorsunuz?
Az olmak kaydıyla yalan söylemek günah mıdır?” Vallahi, az olmak kaydıyla yalan
söylemek günah mı bilmiyorum ama yalana vergi olsa herhâlde Bakanlar Kurulu
maaşı hacizden hiç kurtulmaz yani, yalana vergi olsa. (CHP sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar) Yalandan ölen olsa hiçbiri kalmayacak.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Maliye Bakanına söyleyelim, o konuda bir vergi getirsin.
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – Bakan mı talimat vermiş?
TUFAN KÖSE
(Devamla) – Peki, “Sarhoş olmayacak kadar içki içmek günah mıdır? Alevi
misiniz, Sünni misiniz?” filan böyle
abuk sabuk sorular. “Köpek giren eve melek girer mi?” Vallahi, girer mi girmez
mi bilmiyorum ama siz on iki yıldır köpeksiz köyde değneksiz dolaşmaya
çalışıyorsunuz, maalesef. (CHP sıralarından alkışlar)
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Yazılı açıklama yaptık TÜİK’le ilgili.
TUFAN KÖSE
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, anket devam ediyor, diyor ki: “Oy verirken
adayın dindar olup olmadığını önemser misiniz?” Sanki AKP anket yaptırıyor,
seçim anketi yaptırıyor. “Misafirlikte kadınlar ve erkekler aynı mı otursun,
ayrı mı otursun?” Ya, aynı oturur, ayrı oturur; bu, TÜİK’i niye bu kadar
ilgilendiriyor, onu da bilmiyorum. “Laiklik İslam’ı özgürce yaşamanın teminatı
mıdır?” El cevap, teminatıdır. Eğer laiklik olmasaydı bugün Afganistan’dan alın
Fas’a kadar olan coğrafyada insanlar “Allahü ekber!” diyerek birbirlerini
kesmezler, ölenler de “Allahü ekber!” diyerek Hakk’ın rahmetine kavuşmazlardı.
O anlamda laiklik hakikaten dinin özgürce yaşanmasının teminatıdır.
Değerli
arkadaşlarım, AKP’nin temsilcileri
buraya geldi, Hükûmet sözcüleri geldi, diyorlar ki: “Biz sessiz devrim yaptık,
destan yazdık, kıskanıyorsunuz. Yabancılar bizi takdir ediyor.” Tabii
yabancılar hangi mantıkla takdir eder, bilmiyorum. Yani evin içi takdir etmiyor
da yabancılar takdir ediyorsa kendinizde bir suç arayın. Bir gevşeklik
görüyorlar demek ki.
Peki, ne olmuş bu
kadar destan yazdıkları dönemde? Vatandaşların bankalara olan borcu, kredisi,
tüketici kredisi ve kredi kartı borçları tam 322 milyar TL olmuş. Yani 2002’ye
göre tam 49 kat artış göstermiş. Peki, gelirleri artmış mı vatandaşımızın?
Hemen bakıyoruz. Nereden bakacağız? Asgari ücretten bakacağız. 2002’de 225 lira
olan asgari ücret -o günkü rakamla 225 bin lira- 2013’te 803 lira olmuş, yani 4
kattan bile az artmış. 49 kat borç artmış. Yani borç içerisinde bir rüya
âleminde yaşatıyorlar vatandaşı.
Peki, 2012’de
bankalara borcunu ödemeyen yurttaş sayısı kaç? 3 milyon; 2 milyon 802 bin. Yani
borçlarını, bu kredilerini ödeyemiyor vatandaşlarımız.
İcra dosya
sayısı: Hani Başbakan rahmetli Bülent Ecevit’in önüne esnaf yazar kasa atmıştı,
yürüyüşler düzenlemişlerdi, krizin en yoğun olduğu dönem. O dönemde icra dosya
sayısı 10 milyon 26 bin. Peki, 2010’da ne? 20 milyondan fazla. 2011’de gene 20
milyondan fazla. 2012’de maalesef 21 milyonu aşmış.
Dış borç: Dış
borç 2002’de 130 milyar US dolardan 2013’te 326,3 milyar dolara düşmüş. Ben
bunları söylemeyeceğim, arkadaşlarım söyledi. İşsizlik artmış -Müslim
arkadaşımız söyledi az önce- yoksulluk artmış. TÜİK, şıracının şahidi bozacı
ya, 2009’dan sonra yoksulluk anketinin verilerini değiştirmiş, hesaplama
yöntemini değiştirmiş. Şıracının şahidi bozacı.
Mahkûm sayısı
-dün cezaevi komisyonu üyesi Veli Ağbaba söyledi- 57 binden 145 bine çıkmış.
Peki, arkadaşlar,
bu iktidar bir destan daha yazmış. Tarihe geçecekler. Başbakanlık İnsan Hakları
Kurulunun 2010 yılında yaptığı -rakamlar 2010 yılına ait- bir araştırma var.
2002’de Türkiye’deki hayat kadını sayısı 25 bin. 2010’da bu rakam 100 bini
geçmiş. 40 bin tane kadın da vesika alabilmek için genelevlerin kapısında
bekliyormuş. 40 bin tane kadın. Bunlar da resmî veriler. Bu rakamlar devletin
telaffuz ettiği rakamlar. Peki, neden on bir yıllık iktidarınızda fuhuş
sektöründe çalışanların sayısı bu kadar astronomik artmış? Niye artmış? Bunun
ekonomik ve ahlaki sebepleri nelerdir? Hiçbir bunları araştırdınız mı? 2002’den
beri, az evvel söyledim, ülkenin borç miktarı, işsizlik, ödenmeyen çek ve senet
toplamı, cari açıkları, ekonominin negatife gittiğini gösteren göstergelerdeki artışla
beraber fuhuş sektöründe de aynı derecede artış meydana gelmiş. Ekonomi
bozuldukça rakamlara takla arttırmayın. Ekonomi bozuldukça hayat kadını sayısı
da maalesef artmış.
Dindar ve
muhafazakâr bir partisiniz. Bu dehşet verici tablo üzerinde hiç düşünmeniz
gerekmiyor mu? Osmanlının çöküş döneminde de ekonominin bozulmasıyla beraber
fuhşun yaygınlaşması eşzamanlıdır.
Bakınız, size
söylüyorum, tarih araştırmacısı Cezmi Yurtsever’in bir araştırması var;
“Osmanlı Çökerken Türk Kadınını Fahişe Yaptılar” başlıklı araştırması. Diyor ki
Cezmi Hoca: “Hayat kadınlarına ilk defa 1915’te çalışma vesikası verdiler.
Ahlak zabıtası o yıllarda kuruldu. Zührevi hastalıklar hastanesi o yıllarda
açıldı. Hele 1919-22 dönemi var, mütareke dönemi, devletin parçalanmaya girdiği
dönem ve işgal yılları. Bu dönemde, mütareke yıllarında fuhuş olayları
İstanbul’da tarihte görülmemiş seviyelere ulaşmış. 5 binleri geçmiş.”
Ekonomide pembe
tablolar çizmek, rakamlara takla attırmak gittikçe artan fuhuş sektörünün AKP
döneminde ulaştığı zirveyi gizlemeye maalesef yetmiyor.
Değerli
arkadaşlarım, konuşmamı son bir TÜİK araştırmasıyla noktalamak istiyorum. 2010
yılında yapılmış yaşam memnuniyeti araştırmasına göre Türkiye’deki
insanlarımızın yüzde 85’i kendisini mutlu olarak ifade etmiş. Az evvel söyledim
ya, yalana vergi yok, yalan söyleyen de ölmüyor.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi adına dördüncü konuşmacı Muharrem Işık, Erzincan Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
MUHARREM IŞIK (Erzincan) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; milletimin
bana verdiği bütçe hakkını kullanarak vatandaşımın ödediği vergilerin usulüne
uygun olarak harcanıp harcanmadığını tespit etmem Hükûmetçe ve Sayıştay üst
yönetimi tarafından engellendi. Sözlerime bu durumu protesto ederek başlıyorum.
Biz bunu hepimiz okuduğumuz zaman gülüyorsunuz. Bugün Sayıştay eski
Başkanlarından Hasan Baş Zaman gazetesine bir röportaj vermiş, demiş ki: “Son
zamanlarda -bunu üzülerek söylemek zorundayım- siyasal iktidarın gölgesi
korkarım ki Sayıştayın üzerine koyu bir biçimde düşmüş durumda. Sayıştay da
siyasal iktidarın rahatsız olabileceğini tahmin ettiği zülfüyâre dokunması
muhtemel denetim bulgularını raporlara almakta birazcık duraksama gösteriyor
olabilir.” Bunu da Sayıştay Başkanı açıklamış. Tabii, 2012 bütçesinin özellikle
nereye harcandığını bilmediğimizi söylediler arkadaşlarımız, mali raporların
gelmediğini, tabloların görülmediğini söylediler. Bunu aslında Sayın Bülent
Arınç da kabul etti, o gelen Sayıştay raporlarının kâğıt parçası olduğunu
söyledi. Dolayısıyla, biz şöyle söyleyelim: Bu bütçe yamalı, yırtık, eksik,
hileli, en önemlisi de AKP korktuğu, kendine güvenmediği için, getirmediği için
bu bütçe şaibeli. Tabii “Et kokarsa tuzlanır.” diye bir söz var. Ama tuz
kokarsa ne olacak? Bu da maalesef koktuğunu gösteriyor. Buraya gelip sürekli
savunma yapmaya çalışıyorsunuz. Madem ki bu kadar açıksınız, madem ki bu kadar
doğru, hiçbir hileniz hurdanız yok, o zaman niye göndermiyorsunuz Sayıştay
raporlarını? Gönderseydiniz biz de –hiçbirimiz- burada ne bu kadar engellemek
için çalışırdık ne de diğer şeyleri yapardık.
LÜTFİ ELVAN
(Karaman) – Geldi raporlar.
MUHARREM IŞIK
(Devamla) – Evet Başkanım, doğru söylüyorsunuz.
Sonra, sanki
hukuk devleti değilmişiz, sanki Anayasa, güçler ayrılığı yokmuş ülkemizde,
sanki Türkiye Afrika’da yönetilen bir kabileymiş gibi yönetiyorsunuz, bunu her
kurumda görüyoruz. O çok övündüğünüz ikinci 12 Eylül de çıkardığınız yasalarla
Sayıştay zaten yok oldu, Danıştay yok oldu, daha doğrusu yok olacak, daha tam
olmamıştı, yeni olacak. Yargıtayı zaten ne hâle getirdiğiniz belli. Anayasa
Mahkemesi de yok oldu ama bazen böyle cılız ses çıkarmaya çalışıyor. İşte, onu
da en son tutuklu milletvekillerini serbest bırakmakla ilgili gösterdi. Sanki
bu lütufmuş gibi siz sunmaya çalışıyorsunuz bize, teşekkür etmemizi
bekliyorsunuz. Dört yıl, iki yüz yetmiş gün içeride tuttuğunuz -millî iradeye
saygı duydunuz sözüm ona- sahte belgelerle, bulgularla tuttuğunuz kişiyi,
milletvekilimizi bıraktığınız için de kalkıp bizden teşekkür bekliyorsunuz.
Böyle bir şey yok tabii. Belgeleri biz çıkarmadık ortaya diyorsunuz,
yargılamayı biz yapmadık diyorsunuz son itiraflarınızla, yargı bize karşı
diyorsunuz yine son itiraflarınızla, bizi dinlemiyor diyorsunuz ama işinize
geldiği zaman bir gece operasyonuyla Hakan Fidan’ı serbest bırakıyorsunuz.
Samimi olsaydınız şimdiye kadar o milletvekilleri de haksız yere tutukladığınız
onca insan da serbest bırakılırdı bir gecedeki beş dakikalık bir operasyonla
ama ne yazık ki bunların hiçbirini yapmadınız. Şimdi kalkmış bizden teşekkür
bekliyorsunuz, kusura bakmayın. Sizin özür dilemeniz gerekiyor çünkü bu kadar
masum insanı ve millî iradeye karşı olarak bu kadar insanı içeride tuttunuz,
dolayısıyla suçlusunuz. Ne derseniz deyin, yargıyla anlaşamıyorsunuz, yargı
sizin lafınızı dinlemiyor, o bizi ilgilendirmez. Siz burada iktidar olduğunuzu
söylüyorsunuz.
Ayrıca şunu da
söyleyeyim, Başbakan diyordu ki, Sayın Başbakan: ”Ben gündem oluştururum.” ama
son zamanlarda gündem de oluşturamıyor. Cami meselesini gündeme getirdi,
tutmadı. Peşine, türbanlı bir bayan kardeşimize saldırıldığını söyledi,
tutmadı, görüntüler vardı. Meclise türban geldiği zaman bizim çok büyük tepki
göstereceğimizi söylediniz, sandınız; tutmadı. Dershanelerde bir şeyler yapmaya
çalıştınız ama geri adım attınız, o da tutmadı. Daha sonra Mustafa Balbay
serbest kaldı, sizin sayenizde olduğunu sanmıyorum ama o da tutacaktı, o da
tutmadı. Bugün, Sayın Başbakan yine Antalya’da bizi suçlayıcı şeyler söylemiş
ama üç sene önce kendi kardeşiydi, o da tutmuyor maalesef. Dolayısıyla, ne
yazık ki güveninizi kaybettiniz. Taraf, tarafını değişince nasıl güvenilmez
olduğunuz, menfaatler için nasıl birbirinizi yok edeceğiniz de aslında ortaya
çıkmış oldu.
Mehmet Ayvalıtaş,
ne yazık ki birileri tarafından öldürüldü ve -hâlen yakalanamadı- annesi o
acıya dayanamayarak dün öldü, bugün defnedildi. Şu kadarını söyleyeyim: Eğer
öbür dünyaya inanıyorsanız, bu ölen canların hepsinin iki eli sizin yakanızda
olacak. Bu kadının ölmesi, rahatsız olabilir ama evlat acısına dayanamamaktan
oldu. Vicdanı olanlar bunu da gündeme getirir. O katili delikte bulup çıkaran
insanları buluyorsunuz da onu ezen insanı nasıl bulamıyorsunuz, hayretler
içindeyiz.
Şimdi, değerli
milletvekilleri gelelim GAP’a. Aslında GAP’la ilgili hiçbir şey söylemeye gerek
yok. Şu resim, sayın bakanlarım, GAP’ın ne olduğunu gösteriyor. GAP, işte,
böyle her yaz onlarca, yüzlerce insan oraya ırgat olarak çalışmaya gittiği
zaman ölümlerinin resimleri. GAP’ın gerçeği bu.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Günlük 30 lira mı, kaç para?
MUHARREM IŞIK
(Devamla) – Günde 25-30 liraya çalışıyorlar.
Tabii GAP’ta
yaptığınız şeyleri anlatıyorsunuz ama normalde bu son on sene içinde yapmış
olduğunuz, o har vurup harman savurduğunuz -işte TÜPRAŞ’ı özelleştirmeniz,
SEKA, TEKEL, TELEKOM gibi yerleri- özelleştirdiğiniz yerlerin kârlarını iki üç
sene ayırsaydınız, GAP’ta şu anda hiçbir sorun kalmazdı, GAP’taki insanlar da
böyle gidip yollarda ölmezlerdi. El Kaide’ye yaptığınız o yardımların bir
kısmını GAP’ta yaşayan o çocuklara verseydiniz, o çocuklar okurlardı, gidip de
çadırların köşesinde kalmazlardı.
Tabii, GAP,
yürütüldüğü bölgede 1 milyon 822 bin hektar alanı sulama potansiyeline sahip
yapıldığı zaman ama ne yazık ki şu anda, on yıl içinde yalnızca 178.818
hektarını sulamaya açabilmişsiniz. Yani, bu demek ki, hesaplarsak eğer, on
yılda bu kadar olmuş, yüz yıl sonra GAP bitmiş olur sizin bu hızınızla
gittiğimiz zaman.
Tabii, her alanda
olduğu gibi bölgesel olarak da büyük haksızlıklar yapılıyor, bu haksızlıkları
görüyoruz. Öyle televizyonlara çıkıp ya da anlattığınız şeylerle “Şu kadar
proje yaptık.” demekle olmuyor. Biz orada yaşıyoruz, ben de Erzincanlıyım
sonuçta, orada nasıl projeler yapıldığını görüyoruz, nasıl ayrımcılık
yapıldığını da görüyoruz.
GAP’a 27 milyar
harcama yapmışsınız; bu harcadığınız 27 milyarın da 10 milyarını İşsizlik
Sigortası Fonu’ndan almışsınız, harcamışsınız, yine garibanın cebine elinizi
sokmuşsunuz.
Tabii, GAP’ta bir
de SODES projeleriniz varmış. Bu projeleri yaparken de harcadığınız para 674
milyon beş yıl içinde ama proje sayısı 5.792. Hep bu sayıyı anlatıyorsunuz
çünkü rakamlarla oynamayı çok seviyorsunuz, bir de çok görünüyor ama yapılan
projelere baktığımız zaman içinde hiçbir şey olmadığını zaten görüyoruz; nasıl
Diyarbakır’da 1.300 tane tesis açtınız, kimi duvarları boyadınız, kimi kapıları
değiştirdiniz tesis oldu ya, aynı tesisler bu şekilde de devam ediyor.
Özellikle, tabii,
canlı hayvan ve et ithal ettiğiniz için hayvancılığı bitirdiniz, bütün bunlar
var. Tabii, en önemlisi de tarım il müdürlükleri ve Devlet Su İşleri ne yazık
ki bilinçli olarak çalıştırılmıyor, oradaki arkadaşlar proje yapamıyor. Sulama
için verdiğiniz yerlerde şu anda hem taban suyu yükselmiş hem tuzlanma oranı
artmış, ekin de yapılmıyor. Bu konuda TEMA’nın güzel bir sözü var, diyor ki:
“Bu gidişle GAP diye bir şey kalmayacak.”
Bir de şunu
söyleyeyim: Tabii, eğer kalkınmak istiyorsanız… Herkesin mailine geliyordur, o
atanamayan mühendis arkadaşlar diyorlar ki: 2013’te kamuya alınan imam sayısı
12 bin, 2013 yılında kamuya alınan polis sayısı 14 bin, 2002-2012 yılları
arasında kamuya alınan ziraat, gıda, su ürünleri mühendisleri, veteriner hekim
sayısı 10 bin; işte gösterdiğiniz çalışma bu. Eğer bilimsel bir çalışma yapmak
isterseniz, gerçekten tarımı kalkındırmak isteseniz, GAP’ı kalkındırmak
isteseniz, herhâlde mühendis arkadaşları alır, bilimsel çalışmalar yaparsınız.
Hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına beşinci konuşmacı Ensar Öğüt, Ardahan Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Hayırdır, yolculuk mu var?
CHP GRUBU ADINA
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 2014 bütçesi üzerine,
Doğu Anadolu Kalkınma İdaresi konusu üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygılarımla selamlarım.
Değerli
arkadaşlar, sayın bakanlarım; Doğu Anadolu şu ana kadar, on bir yıllık AKP
Hükûmetinden önce daha çok hızlı kalkınırken bugün maalesef hakikaten durdu
gibi bir durum var.
Şimdi, 2
bakanımız da benim hemşehrim, biri Batmanlı, biri Muşlu.
EŞREF TAŞ
(Bingöl) – Bingöllü, Bingöllü…
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) - Hakikaten çok da sevinmiştim, kendilerini de çok severim ama göçü
durduramadılar. Göç durmadı; göç durmayınca bölgede korkunç derecede de bir
hezimet var.
Şimdi, göçle
ilgili bir şiir var, onu okuyacağım. Bir halk ozanımız var bizim, Âşık Mürsel
Sinan, diyor ki:
“Fabrika işim
olsaydı,
Ekmeğim, aşım
olsaydı,
Ankara başım
olsaydı,
Ben köyümden
göçer miydim?”
Evet, Ankara
başımız olsaydı, doğu ve güneydoğu göçmezdi. (CHP sıralarından alkışlar)
İkinci kıtasında
da diyor ki:
“Öğretmenim
sürgün geldi,
Doktorum ilaçsız
kaldı,
Hastamız kızakta
öldü,
Ben köyümden
göçer miydim?”
Evet,
hastalarımız şu anda kızakta ölüyor. Bitlis’ten aradılar bugün, yollar
kapanmış. Yani doğru dürüst yol çalışmaları yok. Sayın bakanlar, bunları
söylüyorum.
Üçüncü kıtasında
da şöyle diyor:
“Ankara’da
Anayasa,
Gönlümüzde yoktur
tasa,
Beyler yan gelip
yatmasa,
Ben köyümden
göçer miydim?”
Evet, Ankara’daki
beyler yan gelip yattı, millet göç etti, perişan oldu, yoksulluk had safhada.
(CHP sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, bölgenin kalkınması için, bir kere bölgenin sürgün yeri olmaması
lazım. Bilgili, becerikli, yetenekli insanların gitmesi lazım, yetenekli
öğretmenlerin gitmesi lazım. Öğretmenlere lojman yapılması lazım, doktorlara
lojman yapılması lazım. Valilerin en az beş yıl orada kalması lazım,
kaymakamların en az beş yıl kalmaları lazım. İki yıl diyorlar, zaten adam doğru
dürüst bir program yapmıyor, bölge kalkınmadan çöküp gidiyor.
Değerli
arkadaşlar, burada bölgede çalışan memurlara, bütün devlet memurlarına batıda
çalışanlardan farklı bir ücret ödenmesi lazım Sayın Bakanım. Niye? Şimdi, kar,
kış kıyamet. Adam 5 ton kömür yakıyor, batıdaki de 500 kilo ya yakıyor ya
yakmıyor. Adam dünya kadar masraf ediyor. Zaten bölge ağır kış şartları
altında. Şimdi, siz ona bir fark ödemezseniz orada öğretmen durmuyor, izin
alıyor; benim çocuğum üniversitede devamlı sonuncu, kolejde okuyan çocuk
devamlı birinci. Burada adaletsizlik var, bu adaletsizliği Kalkınma Bakanlığı
düzenleyecek. Onun için oraya giden memurların sürgün memur olmaması lazım.
Bilgili, becerikli insanlar gitsin ve onlara yüzde 25-yüzde 30 da batıdaki
insanlardan daha farklı ücret ödensin. Ücret ödenirse o zaman bir teşvik olur.
Başka türlü olmaz.
Değerli
arkadaşlar, Doğu Anadolu’da şu anda her yerde elektrik kesik. Beni biraz önce
arayan arkadaşlarım var.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Silifke’de de kesik, Mersin’de de kesik.
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Her yerde, Mersin’de de…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Kocaeli’de de kesik, Kocaeli’de de.
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Kocaeli’de de kesik. Her yerde kesik.
Ya, Allah aşkına,
bu elektrikler nereye gidiyor? Nasıl oluyor? Bu nasıl bir şey? Lütfen, rica
ediyorum.
Bir de, elektriği
kesiyor yetmiyor, vatandaşı icraya veriyorlar, zaman da tanımıyorlar. Ya, böyle
bir şey olabilir mi? Koca bir köy diyelim suyunu çekiyor elektrikle, parasını
ödemediği için koca bir köy on beş gün susuz kalıyor ve de elektriksiz kalıyor.
Allah aşkına ya, buna bir esneklik yapsınlar ya. Bu insanlar bizim
insanlarımız.
Değerli
arkadaşlar, zamanımız kalmıyor. Bölgenin kalkınması için aşağı yukarı her ile
havaalanı yapıldı ama Ardahan ve Artvin’e yapılmadı. Ardahan ve Artvin’e ortak
bir havaalanı yapılırsa hem Ardahan’ın hem Artvin’in hem Erzurum’un ilçeleri ve
en önemlisi de Gürcistan’ın Ahıska bölgesi bundan yararlanacaktır. Şimdi, ne
yaptı bu AKP Hükûmeti? Gürcistan’ın Batumu’na havaalanı yaptılar. Tamam,
yapılsın, ben buna karşı değilim, benim nenem de Batumlu ama Ardahan’a niye
yapılmadı? Ardahan’a da yapılsın. Bölgenin kalkınması için havaalanı şart,
insanların ulaşımı, gidip gelmesi lazım.
Şimdi, burada bir
de Şavşat tünelimiz var -Sakarya tüneli- çok önemlidir. Şu anda 2.500 rakımlı
olduğu için kar, tipi, insanlar gidemiyor. Bu tünelin de mutlak surette
yapılması lazım.
Öte yandan, Ilgaz
Dağı’nı biz geçemiyoruz, Posof’a gidemiyoruz, Posof ilçemize gidip gelmek
mümkün değil. Hastamız olsa hakikaten kızaklarda ölür. Onun için Posof’a da
mutlak surette bir tünel yapılması lazım, bunları hızlandırmamız lazım,
istirham ediyorum.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Hele makinelerle bu devirde çok kolay.
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bu devlet ne yaptı biliyor musunuz?
Zamanımız kalmadığı için hemen kısa geçiyorum. Hükûmet veya Tarım Bakanı tuttu,
millete 6-7 milyar liraya hayvan sattı,
kendisi. “İki yıl ödemesiz, beş yıl sıfır faiz.” dedi. Millet 6-7 milyar
liraya aldı, arkasından Hükûmet ne yaptı biliyor musunuz, Tarım Bakanı? Çok
akıllı ya! İthal et, ithal hayvan getirdi. Onu getirince, o, kendisinin 7 bin
liraya satmış olduğu hayvan 2,5 milyona indi, 3 milyona indi. Doğru mu
kardeşim? (CHP ve MHP sıralarından “Doğru” sesleri) Bak, ne kadar güzel. Bu,
inanın, korkunç derecede bizim çiftçimizi öldürdü yani bu Edirne’dekini de,
Antalya’dakini de, Adana’dakini de, Ardahan’dakini de. Karadeniz’in,
Anadolu’nun her tarafındaki çiftçi perişan oldu, zarar etti. Kaldı ki “iki yıl
ödemesiz” dediler, bir yıl sonra tahsil etmeye başladılar. Latif Şahsuvar,
benim arkadaşım aradı, “Benden bir yıl sonra parayı istediler ve aldılar.” dedi.
Şu anda aynı arkadaşım, ismini söylediğim için söylüyorum “Benim hayvanımı bana
7 bin liraya sattılar, ithal hayvan getirdiler, beni batırdılar. 4 bin liraya
tekrar kendilerine iade ediyorum. 4 bin liraya alsınlar.” dedi. Peki, alan yok,
veren yok. Şimdi, süt para etmiyor, yem pahalı, mazot pahalı.
Değerli
arkadaşlar, burada ben size şunu göstereceğim…
ALTAN TAN
(Diyarbakır) – Saman, saman.
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Saman değil.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Ekonomi Bakanına verelim satsın Somali’ye onları, ihracatı
artırsın.
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Şimdi, bu ne biliyor musunuz? Bu mazot, bu bir litre mazot.
ŞUAY ALPAY
(Elazığ) – Başkanım, yanıcı patlayıcı madde biliyorsun.
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Sayın Bakanım, hesap kitabı böyle ilkokullular gibi yapacağım. 1 litre
mazotu almak için 1 litre süt yetmiyor.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Ne kadar yetiyor?
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Dur şimdi.
2 litre yetmiyor
Haydar.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Allah Allah!
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – 3 litre yetmiyor.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Hayda!
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – 4 litre süt yetmiyor.
KAZIM KURT
(Eskişehir) – Vay anasını!
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – 5 litre süt yetmiyor.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Batmış çiftçi ya!
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Aha kardeşim, 6 litre süt.
RAHMİ AŞKIN
TÜRELİ (İzmir) – Vah çiftçi vah!
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, bir hesap kitap yapalım Allah aşkına, burası
Türkiye Büyük Millet Meclisi. Köylü, burada, 6 litre süt verecek ki 1 litre
mazot alsın. Allah’tan reva mı, Allah aşkına ya? Bu bölge nasıl kalkınacak,
çiftçi nasıl kalkınacak, köylü nasıl kalkınacak arkadaşlar ya? (CHP ve MHP
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bana onu söyleyin.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Bunların 7 bin liraya sattığı inekler de vermiyor artık.
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Ben, şimdi, Kocaeli’nin Akmeşe köyüne, Haydar Bey’in bölgesine
gittim, orada da hayvan pazarını kapatmışlar “Sütümüz para etmiyor, perişan
durumdayız.” dediler.
Arkadaşlar, Allah
aşkına sayın bakanlarım -zamanımız da kalmadı- yani buna bir çare bulun; süt
fabrikaları kurun, et kombinaları kurun, yem fabrikaları kurun, efendim gübre
fabrikaları kurun.
Bakın, size bir
şey söyleyeceğim: Mardin’de fosfat fabrikaları var gübre için, yer altı
kaynaklarımız çok zengin, Hakkâri’de keza öyle, altın var, Erzincan İliç’te
altın var, Ağrı’da altın var, Kars’ta altın var; yerin altı zengin, yerin üstü
fakir arkadaşlar. Böyle bir Hükûmet olabilir mi?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Olmaz!
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Evet, ben, şimdi, mazotla sütü sayın bakanlara hediye edeyim.
Günlük süt… (Hatip, mazot ve süt şişesini Komisyon sırasına bıraktı)
DURDU MEHMET
KASTAL (Osmaniye) – Şov bitti, şov yapma.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Yardım edelim mi?
BAŞKAN – Sayın
Öğüt lütfen, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına altıncı konuşmacı Doğan Şafak, Niğde Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
DOĞAN ŞAFAK (Niğde) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 yılı
bütçesinde Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığına ayrılan
bütçe üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım.
Konya Ovası
Projesi, 1907 yılında çalışmalarına başlamış, 1913 yılında tamamlanmıştır. Bu
büyük proje o dönemde dünyanın önde gelen projeleri arasında yer almıştır.
Ülkemizin ilk
resmî sulama projesi olan ve GAP'tan sonra en büyük sulama yatırımı olma
özelliğini taşıyan, Devlet Su İşleri tarafından uygulanmaya başlanan projelere
“Konya ovaları projeleri” denilmiştir.
Bir bölgenin,
hele su yetersizliği olan bir bölgenin tek başına tarımla kalkınması zor
olacağından ve mevcut projeleri farklı kurumların yürütmesi nedeniyle
koordinasyon sağlanması gerektiğinden, bölgedeki proje uygulamalarını koordine
edip izleme ve değerlendirme görevini yürütecek bir yapıya ihtiyaç duyulmuştur.
Bu amaçla 2011 yılında KOP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı kurulmuştur. KOP
İdaresinin kurulmasıyla tarım ve sulama yanında diğer sektörleri de içeren
kapsamlı, bütünleşik ve çok sektörlü bir bölgesel kalkınma projesi
amaçlanmaktadır. KOP Konya, Aksaray, Karaman, Niğde illerini kapsamaktadır.
KOP projesi,
tarihi süreçte, dünyanın önde gelen projeleri olma özelliğini yitirmeye
başlamıştır. 60’ıncı Hükûmet döneminde Hükûmet yetkilileri bu projenin toplam
maliyetinin 1 milyar lira olduğunu söyleyerek bunun yüzde 9,5 oranının Niğde'ye
yatırım olarak geleceğini söylemişlerdir, diğer illere de bazı oranlar
vermişlerdir. KOP dâhilinde Niğde ve diğer illere henüz ciddi bir yatırım
gelmemiştir.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'nin tarım ambarı
sayılan Konya Ovası'nın su rezervleri hızla tükenmektedir. KOP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanı, kendi ağzıyla, basına vermiş olduğu demeçte “kral
çıplak” demiştir. KOP'un önemli bölümü ve bölge illeri kuru tarım yapmaktadır,
sertifikalı buğday ve arpa üretip satmaktadırlar. Çiftçimizin en büyük
sıkıntılarından biri, gelirlerinin sulu tarım yapanlara oranla çok daha az
olmasıdır.
Diğer
çiftçilerin, elektrik borçlarından dolayı hayatları felç olmuştur. Tarımda
kullanılan enerji fiyatlarının bu Hükûmet
döneminde maliyetleri tahammül boyutlarını aşmıştır. 140 bin tarımsal
sulama abonesinin yüzde 80'inin MEDAŞ ve
enerji şirketlerine borcu vardır. Toplam borç, faiziyle birlikte, 2,5 milyar
liranın üzerinde, yüzde 40'ının elektriği kesik durumdadır.
Türkiye'nin ekili
alanlarının yüzde 75'ini tahıl ürünleri kaplamaktadır, bunlar buğday, arpa,
çavdar, yulaftır. Bu ürünler para etmemektedir. Ayrıca, KOP bölgesinde ağırlıklı
olarak üretilen pancar, lahana, buğday, ayçiçeği gibi ürünler artık köylüye
gelir getirmemektedir.
Bu bölgede ürün
dokusunun değiştirilmesi konusunda da ilgili makamlarla koordineli çalışmak
gerekmektedir.
Türkiye, bu
Hükûmet döneminde de; Türkiye'nin yüz ölçümü bakımından ikinci büyük ili olan
Ankara'nın yüz ölçümü kadar, 2,5 milyon hektar alanı tarımda işlemekten
vazgeçmiştir. Yanlış politikalar sonucu boş bırakılan tarım alanının büyüklüğü
ise ülkemizdeki 8 ilin toplam alanını geçmiştir, toplam 20 bin
kilometrekaredir.
2002 yılında
tarımdan geçimini sağlayan çiftçi, üretici sayısı 7 milyon 400 bin iken, 2012
yılı itibarıyla bu rakam 5 milyon civarındadır yani 2 milyon üretici üretimden
elini çekerek göç etmiştir.
Burada, zamanımız
kısıtlı olduğu için kısaca değinmek istiyorum.
Karapınar’da
yapılacağı duyurulan termik santralle ilgili toplam su ihtiyacının 2 milyar
tondan fazla olduğu belirtiliyor. Buna karşılık Konya Havzası'nda 1,5 milyar
tondan fazla su olmadığı belirtilmektedir. KOP bölgesinde yatırım yapılırken
bütün bu çelişkiler, sorunlar da dikkate alınarak yapılmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, Devlet Su İşlerinin tahminlerine göre, Mavi Tünel Projesi’yle
Konya Ovası'nda 220 bin hektar alan daha sulu tarım yapma imkânı olacağı
söylenmektedir. Bu hesaba göre; proje sonrasında bile ovada en fazla 1,1 milyon
hektar sulu tarım yapılabilecektir. Geriye kalan büyük bölümü yani 1,9 milyon
hektar alan kuru tarım yapmaya devam edecektir.
Mavi Tünel Konya
Ovası'nı suya doyuracak bir proje değildir. Bölgenin tarımsal geleceğini
planlarken bu gerçeği göz ardı etmemek gerekiyor. KOP on yıl boyunca Konya
Ovası’nın zaten sulak olan güneyini kapsamaktadır. Oysaki, Konya-Ankara
istikametindeki arazilerin,
Konya-Aksaray ve Konya-Ereğli, Konya-Niğde istikametini kapsaması daha
doğru olacaktır.
Mavi Tünel
denince, genel algı ovanın bütün su ihtiyacını karşılayacağı yönündedir.
Kurumun başındaki
yetkililer, ovanın, tedbir alınmadığı takdirde, otuz yıl içinde bölgedeki yer
altı sularının biteceği uyarısını yapıyor. Fakat, Devlet Su İşleri konuyla
ilgili herhangi bir tedbir almamaktadır.
Ayrıca, KOP
Başkanı, Devlet Su İşlerinin Mavi
Tünel'le ilgili 220 bin metreküp alan sulaması tahminini çok iyimser buluyor.
Bu tahminin gerçekleşmesi durumunda,
bölgede sulu tarım yapılabilen alanın yüzde 33'ü geçmeyeceğini hatırlatıyor. Bu
tabloya karşılık, ovada sulu tarıma yönelişin artmasının, çok fazla su isteyen
tarım ürünlerinin öne çıkması ile bunların katma değerinin çok daha yüksek
olduğunu ve bölgenin en büyük çelişkisinin ironik bir durumda olduğunu itiraf
ediyor. Bunun için, Konya ve çevresiyle ilgili yapılması gereken en önemli
proje, Mavi Tünel gibi çalışmalarla bölgenin su miktarını biraz daha arttırmak
değil, kapsamlı bir kırsal kalkınma programı hazırlayarak bunu uygulamaya
geçirmektir.
Değerli
milletvekilleri, 27 Aralık 2012 tarihinde Orman ve Su İşleri Bakanı Sayın Veysel
Eroğlu'nun soru önergeme verdiği cevapta, Konya Ovası’ndaki sulamada
kullanılacak su miktarı için Konya Eylem Planı hazırladığını, bu planda Konya
Ovası’nın yer altı suyu rezervinin hesaplandığını ve buna karşılık sulanabilir
alanların belirlendiğini belirterek, tarıma göre su değil, suya göre tarım
yapılmasının zorunlu hâle geldiğini belirtmiştir. Ayrıca, Sayın Bakan, yer altı
suyu kullanımının en yoğun olduğu Konya Kapalı Havzası rasat kuyularında
ölçülen yer altı suyu seviyelerinden elde edilen neticelere göre herhangi bir
tedbir alınmadığını da dile getirmiştir.
KOP'un birçok
sorununun olduğunu bilmemize rağmen, ayrılan bütçenin yetersizliğini belirtir,
programın revize edilmesinin altını çizer, yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına son konuşmacı, Giresun Milletvekili Selahattin
Karaahmetoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
SELAHATTİN KARAAHMETOĞLU (Giresun) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, yeni bir
bütçe yapıyoruz; içinde halk olmayan bir bütçe, halka hesap verme sorumluluğu
taşımayan bir bütçe. Sistemin yapısal sorunlarının bedelini yine halkımız
ödeyecek. Büyük sermayenin ihtiraslarının bedelini halkımız daha da
yoksullaşarak ödeyecek.
24 Ocak
kararlarının çilesi hâlâ bitmedi. 24 Ocak 1980’de alınan ekonomik kararlarla
tekelci sermaye, devletle bütünleşen tekelci sermayeyi yakalamak istiyor.
Devlet olanaklarını, tekelci sermayeyi güçlendirmek için ekonomik kararlar
alınıyor. Ülkede güçlü bir toplumsal muhalefet var. Bu kararların o günkü
Parlamento içinde hayata geçmesi mümkün değil, sağ-sol çatışmaları var ve
gençlerimiz yaşamlarını kaybediyor. 12 Eylül 1980’de emperyalizm destekli
askerî faşist darbe yapılıyor. Sağ-sol çatışmaları ve ölümler sona eriyor.
Düşünüyorum, bu tedbirler önceden alınsa gençlerimiz bugün hayatta olacaktı,
acaba bu çatışmalar ve ölümler darbenin meşru bir kılıfı mıydı? 12 Eylül askerî
faşist darbesi olduğunda bir kesim, bir düşünce; yeri, zamanı ve konjonktür
uygun olduğu zaman yararlanmak üzere korunma altına alındı. Tarımda taban
fiyatları düşük verildi, işçi ücretleri düşük, maaşlar, memur maaşları düşük ve
ağır vergi yükleriyle önemli bir sermaye birikimi sağlandı. Bu sermaye
birikimini ne yazık ki, görgüsüz sermayedarlar ekonomiye kazandıramadılar.
90’lı yılların
başında Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra iki kutuplu dünya tek kutuplu
hâle geldi ve tek kutup hâline gelen kapitalist emperyalist sistem yeni
ideolojisini ortaya koydu. Bu, “yeni dünya düzeni”, “küreselleşme” ya da
“globalleşme” diye değişim ve özgürlükleri bir ideolojik argüman olarak
kullanmaya başladılar. Gerçekten, küreselleşme için özgürlükler, sermayenin
serbestçe her yere girip çıkması, önünde hiçbir engel kalmaması, gümrüklerin ve
sınırların kalkmasıydı; bunun karşılığında da emeğin organize olması söz konusu
değildi. Şunun bilinmesini isterim ki: Emperyalizmle iş birliği yaparak, barış,
demokrasi ve özgürlükleri kazanamazsınız.
Tüm dünyada bir
değişim modası başladı. Aslında değişim, küresel sermayeye teslim olmaktı, bu
yolla ülkelerin yer altı ve yer üstü kaynakları ile insan emeğini kullanmaktı.
12 Eylül askerî
faşist darbesi yapıldığında yeri ve zamanı konjonktüre uygun olanın, uygun
olduğu dönemde yararlanma adına iktidara getirilmesini düşünenler için bir
fırsat doğmuştu.
2002’de yeni bir
seçim oldu, seçim öncesi DSP-MHP koalisyonu nedense yıkıldı, yeni seçimlerde
ülkemize yeni bir iktidar geldi. Birkaç yıllık ürkeklikten sonra sermayenin
olurunu alarak, güvenini alarak, 2005-2006 yılında finans kapitalin yani banka
sermayesi ile sanayi sermayesinin birleşmesine sahip olan güçlerin, en gerici,
en şoven ve en emperyal unsurlarının altyapısı oluşmaya başladı. Bunun adı
faşizmdir. Bu, günümüze uygun bir faşizmdir. Klasik Alman faşizmi ırkçılık
üzerinden yapılmıştır ve bugün bizde de inançlar üzerinden yapılmaktadır.
Bir örnek vermek
istiyorum. Büyük kentlerde, merdiven altı atölyelerde, sağlıksız çalışma
koşullarında, düşük ücretlerle, sigortasız ve sosyal güvencesiz olarak çalışan
başı örtülü genç kızımızın başörtüsü Sayın Başbakan için bir özgürlük
mücadelesi hâline geldi ama aynı genç kızımızın ekonomik ve demokratik
taleplerini Sayın Başbakan görmezden geldi. İşte, burada başörtüsünün görevi
sömürünün üstünü örtmektir.
Doksan yıllık
cumhuriyet tarihimizde, AKP dönemi sermaye birikiminin en fazla sağlandığı
dönem oldu. 2002 yılında 4 olan katrilyoner sayısı 44’e çıktı, buna karşı
halkın yüzde 63’ü de maddi olarak yoksullaştı.
“Dünyanın en
büyük 17’nci ekonomisi” dediğimiz ülkemizin, halkının yaşam standartları
açısından dünyada 77’nci sırada olması bizim eleştirilerimizin ne kadar haklı
olduğunu gösteriyor.
Küresel güçler ve
yerli iş birlikçileri AKP’nin ekonomi politikasından ve bütçesinden oldukça
memnunlar. Aslında AKP bu anlamda görevini gerçekten layıkıyla yapan, iş
birlikçi, tekelci sermayenin siyasi bir temsilcisidir.
Ülkemizde
milyonlarca insan ileri demokrasiyle faşizmin farkının ne olduğunu bilmektedir.
Kendi taleplerini demokrasi olarak gören, muhalefet ve karşıtlarının taleplerine
gelince demokrasinin “d”si olmayan bir ülkede gerçekten ileri demokrasiden söz
etmek pişkinliktir. Bir ülkede ileri demokrasiden söz edebilmek için üretim
güçlerinin gelişmesi gerekir. Üretim ilişkilerini elinde bulunduran güçler
üretim güçlerinin önüne bir set çekiyorsa o ülkede siz ileri demokrasiden söz
edemezsiniz. İş kazalarında Avrupa 1’incisi, dünya 3’üncüsü olan ve sendikal
hakları gasbedilen bir ülkede ileri demokrasiden söz etmek mümkün değildir.
Faşizm ve darbeler sermayeden ve onun siyasi örgütlerinden bağımsız olarak
değerlendirilmez.
Doğu Karadeniz
Projesi DOKAP’ın, bölge illeri arasındaki eşitsizliği gidererek var olan mevcut
potansiyeli açığa çıkarmayı amaçlayan bir proje olduğunu biliyoruz.
Giresun, bölgede
sosyoekonomik olarak en az gelişmiş il konumundadır. Tur güzergâhlarının
gezildiği yerler, tur sayısı, konaklama sayısı, ortalama kalış süresi, doluluk
oranları değerlendirildiğinde en az faydalanan ildir.
Giresun il turizm
kaynakları envanterinde tarihî ve kültürel değerler kısmında Hisar Kale
Manastırı, Tirebolu Kalesi, Licese Kilisesi, Giresun Zeytinlik semti, Giresun
Adası, Çocuk Kütüphanesi ve Aksu Şenlik Alanı yoktur. Doğal değerlerde Giresun
Adası ve 4 bölümün bulunduğu bölge envanterde yer almamıştır. Sis Dağı, Trabzon
Yaylası olarak gösterilmiştir. Hâlbuki Sis Dağı, Giresun’un Görele ilçesinin
Bayazıt köyü sınırları içinde olup Trabzon ve Giresun’un ortak kullanma
alanıdır ve düzeltilmesi gerekir. Ada’nın tescil durumu yanlış yazılmış olup
Giresun Adası 2’nci derece arkeolojik sit alanıdır. Planda, arabalı vapur
seferleri Rize, Trabzon, Ordu’ya uğrayarak Samsun’a gitmekte, büyük bir limana
sahip olan Giresun atlanarak iskelesi olan Ordu’ya uğramaktadır, bu gerçekten
anlaşılmaz bir durumdur. DOKAP bölgesinin turizm yapısının değişimi bölümünde
Giresun ilinin yer almaması eksiklik olarak görülmektedir.
Sözlerimi
bitirirken hepinize saygılar sunuyorum, iyi akşamlar diliyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına ilk söz Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; 2014 yılı Ekonomi Bakanlığı bütçesi üzerine Milliyetçi
Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce
heyeti saygıyla selamlıyorum.
Bugün,
görüşmeleri takip ediyorum, görüşmelerde iktidar partisine mensup arkadaşlar
illerine ait temin ettikleri teknik bilgileri, muhalefete mensup arkadaşlar da
teorik ve uygulamadaki bilgileri ne yapıyorlar, burada iletiyorlar, bütün
millet de seyrediyor. Tabii ki bütçeler görüşülürken bu doğal. Herkes bütçede
ne olduğunu, bölgesinde ne olduğunu, ne olması gerektiğini, bunun hesabını
soracak. İyi hizmet giden illeri de milletvekillerimiz vatandaşlara
anlatacaklar “Biz bunları yaptırdık.” veya “Bunlar benim ilime olmadı.” diye.
Tabii, burada gözden kaçan bir şey var: Geleneksel olan, bütçelerde, hakikaten,
milletin o sene ülkede olan biteni takip edeceğine dair, iktidar ve muhalefet
partilerinin bütçeler üzerindeki görüşlerini de aktarmasıdır.
Ben Ekonomi
Bakanlığı üzerinde görüşeceğim, konuşacağım. Aslında, şimdi görüşülmekte olan
iki bakanlıktan bir tanesinde yirmi sene çalıştım, bir diğerinde de müsteşar
yardımcılığı görevinde bulundum; hatta İGEME’de de genel sekreterlik yaptık.
Şimdi, şu,
Ekonomi Bakanlığı bütçesi, 2014 yılı tasarısı. Çok güzel, Sayın Bakanım. Bunu
zatıalinizin gerçekten incelemiş olduğu kanaatini edinmek istiyorum çünkü hızlı
gelir, hızlı geçer. Ben planlamaya başladığımda bütçeyle ilgileniyordum, hâlâ
bütçeyle ilgileniyorum fakat bu Maliye sizi yanıltıyor, burada o işi yapan
arkadaşları da sıkıntıya sokuyor.
Bakın, sayfa
numarası filan yok ama “Sayın Bakanımız Zafer Çağlayan’ın programı doğrultusunda
yabancı sermaye firmalarıyla ikili ve çoklu yatırımcı görüşmelerini
gerçekleştirmek.” Doğru. Burası sizin tapulu malınız mı? Emrihak vaki olsa
–Allah gecinden versin- kim gidecek buraya? Bir başkasının gitmesi lazım,
bakanın değişmesi lazım. Bu isme olmaz bu. Maliye Bakanlığı sizi aldatıyor,
kandırıyor, takip etmiyor bunları.
Şimdi, bu, işin
ciddiye alınıp alınmadığını göstermesi açısından önemli. Merak ediyorsunuz,
söyleyeyim, atladınız belki Sayın Bakan. Diyor ki: “Sayın Bakanımız Zafer
Çağlayan’ın programı doğrultusunda yabancı sermayeli firmalar ile ikili ve
çoklu yatırımcı görüşmelerini gerçekleştirmek.” Yorumlayalım: Siz bakanlıktan
ayrıldınız, başkası için kanun çıkmasın. Bu Maliye kandırıyor sizi.
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Mersin) – Hayır, öyle olmadığını sen de biliyorsun.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Ben biliyorum ama bu, “kanun” diye çıkıyor buradan yani bu, kanun,
kanun görüşüyoruz şimdi.
Şimdi, eğer böyle
bir şey varsa, bu Hükûmet… Hayır, sizin politikayı bırakacağınızı biz basından
öğreniyoruz ama bu sizi paşa ilan ediyor, paşa. Yani şeysiz, emeklisi falan
yok. Böyle bir şey olmaz. Burada “ihracat performansı” diyor, “ihracat
performansı” var burada ama ithalat performansı yok baktığımız zaman.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – İyi değil de ondan yok.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Şimdi, bunu şunun için söyledim: Çok detaylı bakılabilir, bütçeyle
ilgili çok detaylı rakamlara da bakılabilir. Burada, fonksiyonel tasnifte,
ithalata ne kadar kaynak ayırdınız, ihracata ne kadar kaynak ayırdınız,
anlaşmalara ne kadar kaynak ayırdınız; bunlar falan gözükmüyor. Zaten Hükûmetin
de Maliye Bakanlığının da böyle bir niyeti yok çünkü hesap sorulması konusunda
Sayıştay raporlarını buraya getirmekten korkuyor. O kanunu, Sayıştay Kanunu’nu
onlar getirdi, çıkardı burada, biz de yardımcı olduk. Şimdi, bu olay böyle.
2023 yılı ihracat
hedefiniz 500 milyar dolar. Öyle değil mi Sayın Bakanım?
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Mersin) – Öyle.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – İthalat da 625 milyar dolar. Yanılıyor muyum? Yok.
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Mersin) – Yanılmazsın sen.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Ama 84 milyon nüfus olacak, baktığınız zaman, sizin hesapla, bana
göre ithalat tutar da ihracat tutmaz. İthalat gidiyor çünkü ama ihracat tutmaz.
Çünkü siz de söylediniz, “Bu hızla gidersek bunu gerçekleştirmemiz mümkün
değil.” diye. Sizin, 2023’e kadar, bu saatten sonra, yüzde 12 ihracat artış
hızıyla ülkeyi götürmeniz mümkün değil, olan biten meydanda. “Ilımlı büyüme”
diyorlar, ılımlı. Nasılsa? Mülayim.
Şimdi, ihracat…
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – 36’dan aldık.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Kim dedi 36 diye?
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – 36’dan aldık.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Sen bu işleri biliyor musun?
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Tabii, biliyorum.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Çok bilir misin?
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Onun bilmediği iş var mı ya? O her şeye karışıyor.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Senin zamanında 36’ydı.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Kaç para olacak 2023’e kadar ithalat artışı, söyle bakalım bir.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – 36’dan 150’ye çıktığına göre 150’den 500’e çıkar.
BAŞKAN – Sayın
Tunç, lütfen, hatibe müdahil olmayalım. Lütfen…
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Söyle, benim sorduğumu bir söyle.
Sen bilir misin
bu işleri? (AK PARTİ sıralarında “anlat, anlat” sesleri)
BAŞKAN – Sayın
Ayhan, karşılıklı konuşmayın, Genel Kurula hitap edin.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Hayır, hayır, ben söyleyeceğim size de…
BAŞKAN –
Biliyorum, müdahale ettim, biliyorum.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Bakın, sizin hesabınızla 350 milyar dolar artacak. Nasıl
yapacaksınız bunu? Nasıl yapacaksınız?
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Mersin) – Geçmiş on senede olduğu gibi.
ŞUAY ALPAY
(Elâzığ) – Hocam, bu hesabınız doğru olsaydı iktidara sizi getirirdi bu millet.
Öyle yapmıyor, demek ki sizin bildiğiniz de doğru değil.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Sizinki paşa yapıyor, paşa.
BAŞKAN – Sayın
Alpay, lütfen…
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Bu karara göre Sayın Bakan paşa oluyor.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Sen millete anlat Emin Ağabey, bunlar anlamaz, millete anlat.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Yok, yok bunlar da anlar, bilen var içlerinde ya, ses çıkarmıyor.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Bilmeyenler konuşuyor.
ŞUAY ALPAY
(Elâzığ) – Millet konuşuyor, millet.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Şimdi, 2023’te 500 milyar dolar düzeyinde ihracat seviyesine
ulaşmak için, dediğim gibi, yüzde 12 büyüyeceksiniz, öyle değil mi? Ancak artış
hızı hedeflenen düzeyde değil, sizin artış hızları. İhracat artışı, pazar
çeşitlendirmesi ve coğrafi konum hususunda gayret gösteriyorsunuz ama netice
alamıyorsunuz; sıkıntı orada, kayda değer ciddi bir gelişme yok.
Diğer taraftan,
ülkeniz ileri teknoloji ürünlerinde rekabetçi olmadığı ve ileri teknoloji
ürünlerinde rekabetçiliği sağlayan politikalara yönelmediği için uluslararası
ekonomideki konumunu güçlendirememiş yani Türkiye'nin uluslararası iş bölümü
içindeki konumu değişmemiş. Yüksek teknoloji ürünlerinin 91 yılı ihracatımız
içindeki payı yüzde 3; 2001 yılında yüzde 7, bugün gelinen aşamada yüzde 4
civarında. Ülkemiz bu teknoloji yapısıyla Malezya, Brezilya ve Endonezya’nın
gerisinde. Dünyada giyim perakende sektöründe ilk 50 marka içinde bir tek Türk
firması var, pazar payı binde 1. Bu firmanın Türk quality
desteği yok. Kaç para dağıttınız oradan on bir senede bir marka
çıkaramadınız? Dünya Bankasının iş yapma kolaylığı sınıflandırmasında 183 ülke
arasında Türkiye, 2006, 2007, 2008 yıllarında sırasıyla 84, 57 ve 59’uncu ama
2012 yılında 71’inci. Yatırımın her
safhasında ulusal ve uluslararası yatırımcıların karşılaştığı idari engellere
çözüm üretmek amacını taşıyan ve yatırım ortamının iyileştirilmesine çalışan
YOİKK; buna rağmen durum böyle. Bunu bir de daimî hâle getirdiniz. “50 milyon
doların üzerindeki teşvikler Başbakanlıkta bir yerde sahipleriyle görüşülmek
üzere bekliyor.” deniliyor; doğru yanlış.
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Mersin) – Kim diyor?
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Bilmem.
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Mersin) – Sen milletvekilisin, inanır mısın böyle bir
şeye?
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Yok de, yok de, yok de geçsin kayıtlara Sayın Bakanım. Yok de…
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Mersin) – Nasıl inanırsın böyle şeye?
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Söyleyeceğim.
Ülkemizin
uluslararası ekonomideki konumunun güçlendirilmesinin bir diğer nedeni,
dünyadan kopuk biçimde, Türkiye'nin sadece kendi belirlediği, benimsediği bir
yaklaşım içinde olması, küresel etkileşim içinde olmaması. Şimdi diyeceksiniz
ki: “En çok seyahat eden hükûmetiz, uluslararası toplantılara en çok katılan
hükûmetiz.” Türkiye’de de düzenliyorsunuz ancak bu küresel etkileşim falan
değil. Örneğine bir de STA’larda bir bakalım. Son iki yıl içinde belirlemiş
olduğunuz 17 hedef ve 27 öncelikli olmak üzere 44 ülkeyi hedeflemiş
durumdasınız. Bu ülkeler hedef ve öncelikli ülke olarak belirlenirken ticaret
potansiyellerinin olduğu ve ticaretin artırılmasının hedeflendiğini
anlıyorsunuz. Bu pencereden bakınca önemli bir ticareti geliştirme ve küresel
etkileşim aracı olan serbest ticaret anlaşmalarının durumuna bakmak lazım. 44
ülkenin sadece 4’üyle Hükûmetiniz döneminde STA imzalanmış durumda; Ürdün,
Mısır, -Mısır’la da zaten bozuştunuz- Şili, Güney Kore.
Şimdi, bunu devam
ettirmek mümkün ancak bir şey söylemek istiyorum. Şu, Diyanet Vakfının
sitesinden alınma Kurban Bayramı öncesi. Bakın, yurt içinde kurban
kestirirseniz 550 lira, öyle değil mi? Yurt dışında kestirirseniz 380 lira. Bu,
Türkiye’de hayvancılığın ne hâle geldiğini göstermesi açısından önemli. 7 bin
liraya sattığınız hayvan 4 bin liraya, 3 bin liraya satılmıyor, faiz yüzde
100’den fazlaya geldi.
MUHARREM VARLI
(Adana) – 2,5, 2,5.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) - Daha bu bir şey değil Sayın Bakanım, daha bu bir şey değil. Kızılay
-Çetin Emeç Bulvarı’nda, bugün üstünü kapatıyorlardı- 380 lira değil, 300
liraya yurt dışında kestiriyor, kredi kartına da 4 taksit yapıyorlar. Siz
hayvancılığın ne hâle geldiğini buradan bir düşünün.
Bir diğer olay.
Sayın Bakanım, siz Merkez Bankası Başkanına kızıyorsunuz. Buradan sahip çıktı
Sayın Babacan. “1,92 ne oldu?” dedik. Bakın, Ahmet Nazif Zorlu: “Zorlu Center’ı
hayır kurumuna bağışlarım.” diyor. Ne olursa? Dişlerini kırar dişlerini “dolar
1,92 olursa” diye. Siz Merkez Bankası Başkanına bir şey söylüyorsunuz da
kabinede söylemiyor musunuz, yanınızdaki arkadaşa sormuyor musunuz? Kaçtan
hesapladınız önümüzdeki sene kurları? Sizin hesapladığınız kurdan 10 bin
doların üstüne çıkıyor da 98 fiyatlarıyla hesapladığınız zaman 1,4 kat ediyor
millî gelirdeki gelişme, kişi başına gelir. Öyle havadan milleti kandırmanın
bir âlemi yok.
Şimdi, bakın, 1
milyonu aşan şehirden yapılan ihracat, 1 milyonu aşan firma sayısı. Bunlar
benim o dönemde, müsteşar yardımcısı olduğum dönemde –isim de veririm- o
arkadaşlara yaptırdığım çalışmalarda, ilk başlattığım. Şimdi yeni veri
sunulmuyor ortalığa, yeni veri gelmiyor. Dahilde İşleme Rejimi’ni siteden
kaldırdınız, takip edemiyor millet. Bir de ona bakalım.
Şimdi, anket
yapıyorsunuz, sizin anketinize göre en fazla ihracat yapan ilk 500 firma,
bununla yapıyorsunuz. Ülkenin 50 binin üzerinde ihracat yapan firması var. Bu
durum dahi ihracatın yapısının değişmediğini açık ve net bir şekilde
gösteriyor. KOBİ’lere yönelik aktif bir politika olsa KOBİ’lerin ihracatını da
orada görürüz.
Bakın,
yaptırdığınız ankete göre, lojistik maliyetleri yüksek, enerji maliyetleri
yüksek, döviz kuru sıkıntısı devam ediyor, ham madde ve ara malı ithalatı
yüksek, finansman ihtiyacı devam ediyor, bürokratik engeller devam ediyor. Bu
sorunları özetle sıraladık. Lojistikte sorunlar devam ediyor, hatta en temel
sorunlar devam ediyor. Kara yolu geçişlerinde Avrupa ülkelerince uygulanan
kotalar on yıl öncesinde olduğu gibi devam ediyor. Tabii, bunlar benim
cümlelerim falan değil, sizin yaptığınız çalışma ve açıklamalardan çıkan ve
orada yer alan bulguların sonucu. Orta ve büyük ölçekli işletmelerin durumu bu,
KOBİ’ler ne yapsın?
Şimdi, cari açık
artıyor. Neden? Yönettiğiniz ekonomi arızalı, tasarrufları rezil ettiniz. Özel
kesimin tasarruf oranı yüzde 24’lerden döneminizde yüzde 9’lara düştü.
Dış politikanız
arızalı. İthalatı teşvik ediyorsunuz. İhracat ve iç talebe dayalı üretim,
sanayi ithalata bağımlı. İmalat sanayisinin yurt içi hasıla içindeki payı
dramatik bir şekilde düşüyor.
Enerji
politikanız arızalı. Sizi buradan uyarıyorum. 26’ncı maddesiyle Petrol
Kanunu’nun, teşviki Enerji Bakanlığı üstüne alıyor, sizi atlıyor. Hatta o kanun
tasarısı Bakanlar Kurulu kararıyla geldi. İmzasını da siz mutlaka atmışsınızdır
ama farkında değilsiniz.
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Mersin) - Niye farkında olmayayım ya!
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Ama oraya koydular, farkında değilsiniz. Teşvikten siz sorumlu
değil misiniz?
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Mersin) - Ben sen miyim ya, farkında olmayayım?
MEHMET GÜNAL
(Antalya) - O daha vahim farkındaysan o zaman, vermişsin.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Teşvikten siz sorumlu değil misiniz? Yetkiyi ya verdin bir haberin
yok ya imzayı attın haberin yok Sayın Bakan.
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Mersin) – Senin haberin yok senin, senin haberin yok.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Bakın, şehir hastaneleriyle ilgili projelere sokuyorsunuz özel
sektörü. Orada yandaşlara avanta var. Özel sektörü bu projelere, imalat
sanayisine teşvik etseniz ithalatı azaltır, ihracatı arttırırsınız. Hatta,
sağlık gereç teknolojisine yatırım yapmanın teşvik edilmesi gerektiğini
söylüyoruz. Bunu ne yaparsınız? Desteklersiniz.
Şimdi, sanayi
envanteri ortadaydı. Bakın, AKP döneminde toplam 1 trilyon 136 milyar ihracat var,
1 trilyon 806 milyar da ithalat var. 667 milyar dolar ne var? Açık var,
Türkiye'nin yaklaşık bir yıllık millî gelirine eşit. Bu ayıp bile yeter size!
Cari açık kabaca 350 milyar. Şimdi, yaklaşık 250 milyar dolar dış ticaretten
alınan vergi var. Ya sizde açık oluyor, siz açığı kapattınız mı bütçede açık
oluyor. Şimdi, bu sarmalın içine girmiş vaziyettesiniz.
Kanunlarda
TUSKON’u getiriyorsunuz, MÜSİAD’ı getiremiyorsunuz, TÜSİAD’ı getiremiyorsunuz.
Siz TUSKON’cu musunuz, akreditasyon mu geldi? Hangisini takip ediyorsunuz?
Sizin bakanlıkta en çok teşviklerden TUSKON mu yararlanıyor, onu da bilmek
lazım. Belki onlar çok kıvrak, getirip öyle veriyorlar.
Bunu uzatıp
gitmek mümkün. 2009’da teşviki devreye soktunuz. Yeni sisteme göre istihdam en
fazla tarım sektöründe artmış. Nerede artmış? En gelişmiş sanayi illerinde. Bu
illerdeki artış en geri illerden 5 katı, basında var bunlar. İstihdam artışı
sanayiden değil tarımdan kaynaklanıyor. Şimdi istihdam artışı 2004-2008 arası
yüzde 8, 2008-2012 arası yüzde 17. Sanayide istihdam artışı 2004-2008 16,3;
2008-2012 13,7. Tarım istihdam artışı 2004-2008 yüzde 12; 2008-2012 21,55.
Birinci bölgede yüzde 42,3 artmış 2008-2012 arası, sizin teşvikiniz döneminde,
sizin bakanlığınız döneminde. Dördüncü dönem yüzde 8,5’a düşmüş. Şimdi bunlara
baktığınız zaman 2007-2012 arasında yatırım teşvik belgeleri yüzde 30 yıllık
ortalama artıyor, özel sektör yatırım ortalaması reel değil cari fiyatlarla
yüzde 10 artıyor.
Doğal gaz
ithalatını karneye bağladınız siz. Var mı bir sıkıntı? İthalatta bir problem
var mı? Burada da böyle bir sıkıntı var. Şimdi, olayları değerlendirdiğiniz
zaman cari açığın ülke açısından fevkalade problemli olduğunu görüyoruz. Bunu
sadece enerjiye bağlamak yanlış bir şey. Zaten bunu herkes yazıp çizmeye de
başladı. Takip ediyorsanız fevkalade önemli. Biraz önce “Attığım imzadan
haberim var.” dediniz. Petrol Kanunu’nun 26’ncı maddesi, bakın orada teşvik
geldi. Teşviki Enerji Bakanlığı düzenliyor Bakanlar Kurulu kararı olarak.
Sordum: “Mevcut sistem ne?” O da Bakanlar kurulu kararı. “Bu ne demek?” dedim.
Bakandan aldığım cevap, orada tutanaklarda var, lütfen onlara bakın. Gerçekten
ülkeyi sıkıntılı bir döneme sokuyorsunuz, teşvikler de işe yaramadı. Teşvikler
işe yaramadığı gibi Denizli’ye teşvik vermediğiniz için Denizli’de paralar,
Denizlilinin parası aparta gitti. Apart yaptılar, apart enflasyonu var, millet
orada rezil olmuş durumda. Emniyetin yazdığı raporlar, Hüseyin Çelik Bey
söylüyor Başbakan söylemediğini bırakmadı, Denizli’yi milletin önünde rezil
kepaze etmeye çalıştınız. Böyle bir şeyin olması mümkün değil, Denizlili
milletvekili arkadaşlar da hangi partiye mensup olurlarsa olsun buna razı
olmazlar. Benim söylemek istediğim: Sayın Bakan, devlet işi ciddiyet ister.
Hepinize saygılar
sunuyorum, bütçelerin de hayırlı olmasını diliyorum. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum sayın milletvekilleri.
Kapanma Saati: 20.13
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.24
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 31’inci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
2014 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Emin Çınar, Kastamonu
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
EMİN ÇINAR (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı görüşmelerinde Ekonomi Bakanlığı bütçesi
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım, yüce
heyetinizi saygılarımla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, ülkemiz, on bir yıldır iktidarda olan AKP’nin basiretsiz
yönetimi nedeniyle bir uçuruma doğru
sürüklenmektedir. Milletimiz bu on bir yılda ciddi sorunlarla karşı karşıya
kalmıştır. Milletimiz, bu zaman diliminde ekonomiden sosyal yaşama, eğitimden
sağlığa birçok alanda sorunlarla boğuşmaktadır. Çiftçimiz perişan olmuş,
tarlasını terk etmiş, esnafımız dükkânını kapatmış, vatandaşımız borç batağına
doğru itilmiş ve milletimiz bölünmeye doğru sürüklenmiştir. “Açılım” zırvaları
altında teröristbaşı “akıl danışılan beyefendi” ye çevrilmiş, bin yıldır bir
olarak bu topraklarda yaşayan aziz milletimiz her ortamda otuz altıya bölünmek
istenmiştir. AKP’li yöneticiler daha da ileriye giderek binlerce yıllık şan ve
şeref dolu bir tarihe sahip olan Türk milletini yok saymaya kalkışmıştır.
Vatandaşlarımız bir yandan fakirleşirken bir yandan da bu sorunlarla muhatap
bırakılmıştır. Buna rağmen, iktidar, her ortamda pembe tablolar çizmiş, her
yerde “Ülkemizin ileriye gittiği, zenginleştiği, milletimizin refah seviyesinin
arttığı” masallarını anlatmıştır.
Ülkemizde son on
bir yılda ihracat yerine ithalat, rekabet yerine tekelleşme, tasarruf yerine
borçlanma anlayışı hâkim olmuştur. Bugün, maalesef, esnafımız yaşam mücadelesi
vermekte, vatandaşımız bankalardan yakasını kurtarmaya çalışmaktadır. Borç
gırtlağa kadar dayanmış, neredeyse borcu olmayan çiftçi ya da esnaf
kalmamıştır.
Ülkemizi on bir
yıldır tek başına yöneten AKP, ülkemizin bütün değerli varlıklarını satmış,
milyarlarca dolar gelir elde etmiştir. Bu elde edilen gelirlerle üretime dönük
hangi yatırımlar yapılmıştır, işsizliğe çözüm adına hangi yeni fabrikalar
açılmıştır, enerji sorunu mu çözülmüştür, yoksa yeni enerji kaynakları mı
bulunmuştur? Bu paralar üretim yerine tüketime gitmiş, elde edilen milyonlarca
dolar heba edilmiştir. Bugün, maalesef, ülkemizin içerisinde bulunduğu ekonomik
tablo budur.
Türkiye ekonomisi
2002 yılından sonra borçlanma ve tüketim anlayışına dayalı bir büyüme sürecine
girmiştir. Bu süre zarfında ülkemizin borç stoku giderek büyümüştür. 2002
yılında ülkemizin dış borcu 129 milyar
597 milyon dolar iken 2013 yılı itibarıyla bu rakam 367 milyar 343
milyon dolara yükselmiştir. Sayın Başbakan her ortamda IMF’ye borcun
kapatıldığını ifade etmesine rağmen ülkenin dış borcundan hiçbir zaman
bahsetmemektedir. Sadece dış borç değil, iç borç da bu süre zarfında katbekat
artmıştır. Merkezî yönetim iç borç stoku 2002 yılında 149 milyar 900 milyon TL
iken 2013 yılında bu rakam 418 milyar TL’ye yükselmiştir. On bir yılda
devletimiz gibi milletimiz de giderek borçlanmıştır. 2002 yılı sonunda
hanehalkı borçları 6 milyar 700 milyon TL iken bu rakam 2013 yılında 372 milyar
100 milyon TL’ye yükselmiştir. Vatandaşlarımız 2002 yılında kazançlarının yüzde
4,7’sini borç ödemesine ayırırken, bugün milletimiz kazandığı paranın yüzde
55,2’sini borçlarını ödemek için ayırmak mecburiyetindedir. BDDK verilerine
göre takipteki alacaklar 2002 yılında 3 milyar TL iken bugün 28 milyar TL’ye
ulaşmıştır. Vatandaşımız maalesef borçlarını ödeyememektedir.
İktidar istediği
kadar millî gelirimizin 10 bin dolara çıktığını söylesin, milletimiz giderek
yoksullaşmaktadır. Vatandaşlarımız arasındaki gelir dağılımı son on bir yılda
ciddi manada açılmış, uçurum hâline gelmiştir. Bugün toplumumuzun yüzde 20’si
millî gelirden yüzde 46’6’sını elde ederken, en alttaki yüzde 20’lik kısım ise
millî gelirden yalnızca yüzde 5,9 pay almaktadır. Ülkemizin giderek
zenginleştiğini söyleyen iktidar, herhâlde milyarder zengin sayımızın arttığını
ifade etmektedir. 2012 yılında 35 dolar milyarderi bulunan ülkemizde 2013
yılında 44 dolar milyarderi olmuştur. Halkımız yoksullaşırken zengin sayımızın
artması dikkat çekicidir. 2012 yılında ülkemiz de 2,2 büyürken zenginlerin
serveti yüzde 23 oranında artmıştır. Birileri zenginliğine zenginlik katarken
milletimiz yoksullaşmıştır.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde yaşayan 30 milyona yakın vatandaşımızın kendisine
ait bir evi bulunmamaktadır. Yine bu
insanlarımız yaşadıkları ortamda ısınma sorunları yaşamaktadır. 27 milyon
insanımız yeni bir giysiyi alamamakta, 46,5 milyon vatandaşımız taksitlerini
ödeyememekte, bankalara olan kredi borçlarından dolayı hanelerindeki temel ihtiyaçlarını
karşılayamamaktadır. Ne acıdır ki 65 milyon vatandaşımız evinden uzakta
ailesiyle beraber bir haftalık tatile çıkamamakta, yine 60 milyona yakın
insanımız yıpranmış ev eşyalarını yenileyememektedir. Bunlar ülkemizin acı
gerçekleridir.
Türk-İş
tarafından açıklanan rakamlara göre 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 1.065
TL, yoksulluk sınırı ise 3.470 TL’dir. Bu rakamlara göre, çocuklarımızı
yetiştiren bütün öğretmenlerimiz yoksulluk sınırının altında ücretle ücretlendirilmektedir.
Yine diğer kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan değerli memurlarımızın
durumları bundan daha da vahimdir. Ülkemizde yaklaşık 19 milyon ailenin yüzde
61,2’si ayda 1.200 TL ve altında bir gelirle hayatını devam ettirmeye
çalışmaktadır. Yani milletimizin büyük çoğunluğu açlık sınırında yaşamaktadır.
Maalesef, iktidarın refah anlayışı milletimizi daha da büyük sıkıntılara
itmiştir. Aslında iktidar vadettiği refah ve zenginliği yandaşlarına
sağlamıştır. Vatandaşın refahı ve zenginliği başka baharlara kalmıştır.
Değerli
milletvekilleri, toplumun temel ekonomik öğelerinden birisi esnaflarımızdır.
Ülkemizde iş yerlerinin yüzde 99’u esnaf ve sanatkârlarımızdan oluşmaktadır.
İstihdamın yüzde 77’si, ekonomide oluşturulan katma değerin yüzde 36’sı esnaflar
tarafından sağlanmaktadır. Ekonomik şartların zorlaşması, sürekli artan borç
yükü, büyük alışveriş merkezlerinin çoğalması esnafımızın kepenk kapatmasının
sebebi olmuştur. 2004 yılında Türkiye genelinde 2 milyon 850 bin esnafımız
varken, 2013 yılı itibarıyla bu rakam 1 milyon 600 bine düşmüştür. Ne yazık ki
esnafımız AKP iktidarı döneminde hak ettiği gereksinimi elde edememiştir. Bir
alışveriş merkezinin açılışında Sayın Başbakan “Artık bakkal devri bitti.”
diyerek küçük esnafı kaderine terk etmiştir. Kendisi ve ailesini geçindirebilen
esnafımız büyük alışveriş baronlarına kurban edilmiş ve işsiz bırakılmıştır.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde son on bir yılda sanayi sektöründeki sorunlar da
giderek artmıştır. AKP iktidarı döneminde izlenen yanlış politikalar nedeniyle
sanayimiz yurt dışından gelen ucuz ara malların tahribatıyla karşı karşıya
kalmış ve montaja dayalı, ithalata bağımlı bir yapıya sürüklenmiştir. Büyümenin
motor gücü, ekonomilerin ihracat yapabilme kapasitesidir. Gelişmiş ve
gelişmekte olan ülkelerde ileri teknoloji ürünlerinin sanayi üretim ve
ihracattaki payı çift hanelere ulaşmışken ülkemizde bu oran bir hayli düşük
seyretmektedir. 2002 yılında yüzde 6,2 olan ileri teknoloji ürünlerinin ihracat
içerisindeki payı 2012 yılında 3,7’ye gerilemiştir. AKP pembe tablolar
çizedursun; millî sanayimiz, üreticimiz zor durumdadır. Birçok sanayicimiz, iş
adamı ve esnafımız borç batağına batmış ve iş yerlerini kapatmak zorunda
kalmıştır.
AKP iktidarı
döneminde dış ticaret açığı rekorları kırılmış, ülkemiz on bir yılda ithalat
cenneti hâline gelmiştir. 2002 yılında 15 milyar dolar olan dış ticaret açığı
2013 Ekim ayı itibarıyla 82 milyar dolara çıkmıştır. 2002 yılında ihracatın
ithalatı karşılama oranı yüzde 69,9 iken 2013 yılında bu oran yüzde 60’lara
gerilemiştir. On bir yılda 672 milyar dolar dış ticaret açığı verilmiş yani 672
milyar dolar uçup gitmiştir. Aynı durum cari açıkta da görülmektedir. 2002
yılında 626 milyon dolar olan cari açık bugün 58 milyar doları aşmıştır. Böyle
giderse milletimizi büyük ekonomik krizler kapıda beklemektedir.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde esnaf, sanayici ve memurlarımız gibi, tarım ve
hayvancılıkla uğraşan çiftçilerimiz de perişan bir vaziyettedir. AKP’nin
iktidar olduğu dönemde tarım alanları azalmış, çiftçimiz tarlasını terk etmiş,
neredeyse kredi borcu olmayan çiftçimiz kalmamıştır. 2002 yılında 530 milyon
lira kredi borcu olan çiftçimizin son on yılda bu borcu 73 kat artarak 39
milyar TL’ye ulaşmıştır.
Tarımda kendi
kendine yeten dünyanın sayılı ülkelerinden biri olan ülkemiz, AKP iktidarı
döneminde tarım ithalatı yapan ülkeler arasına girmiştir. AKP iktidarıyla
birlikte ülkemizde birçok tarım ürünü ithal edilirken 3 milyon hektar arazi boş
olarak durdurulmaktadır. Tarımdaki girdi maliyetlerinin yüksek olması nedeniyle
çiftçimiz kâr edemez hâle gelmiştir. İktidar, çiftçiyi destekler gibi
görünmekte ancak verdiği destekleri daha fazlasıyla dolaylı vergi yollarıyla
tahsil etmektedir. 2014 yılı bütçesinde tarımsal desteklere 9 milyar 700 milyon
TL tahsis edildiği ifade edilmektedir. Bu oran, gayrisafi millî hasılamızın
yüzde 0,56’sına denk gelmektedir. İşte çiftçiye verilen değer bu kadardır.
Çiftçimiz borçlu, çiftçimiz perişan, çiftçimiz ne yapacağını bilemez hâldedir.
Çiftçimize bu hâli reva gören AKP iktidarından başkası değildir.
Değerli
milletvekilleri, milletimizin daha birçok sorunu bulunmaktadır. Milletimiz
huzurlu bir hayat sürdürememektedir. Artık herkes, borçlarını kapatmayı
bırakın, nasıl azaltabileceğinin derdine düşmüştür. Çizdiğiniz pembe tablolara
bakmayı bırakıp hayatın gerçeklerine yönelin. Yoksa bu gidişat milletimizi daha
büyük felaketlerle yüz yüze bırakacaktır.
Bu vesileyle,
2014 yılı Ekonomi bütçesinin tekrardan hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce
heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi adına üçüncü konuşmacı Mehmet Günal, Antalya Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
sizleri ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama
başlamadan önce, bütçesini görüşmüş olduğumuz Kalkınma Bakanlığının, daha
doğrusu eski adıyla Devlet Planlama Teşkilatının ve bunun gibi ülke
kalkınmasına önemli katkıları olan birçok kurumun kurucusu olan, partimizin de
kurucusu olan merhum Alparslan Türkeş’i de rahmetle, minnetle tekrar yâd
ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, Kalkınma Bakanlığı, plan, planlama, program, çok yıllı bütçeleme
gibi birçok kavramları arkadaşlarımızı bize burada anlatıyorlar. Ben kısaca bu
işin başında, tartışmaya girmeden önce, bu yıl bütçenin en önemli tartışma
konusu olan Sayıştay raporlarıyla ilgili bir iki cümle söylemek istiyorum. Bunu
da bana zorunlu kılan Değerli Komisyon Başkanımız -az önce Sayın Sarı “Lütfi
Ağabey” dedi ama ben “Kardeşim” diyeyim- Sayın Elvan öyle bir tablo çizdi ki…
Hadi yukarıda bize anlatıyordu, her söylediğimizde bir defa daha söylüyordu.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Bakanlar bile öyle anlatamamıştır.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Yani Sayıştay Başkanı dahi, Meclis Başkanı, bakanlar dahi o
derecede bu işin ayrıntısını savunamadılar.
Ben çok fazla o
konuda vakit harcamayacağım ama kendisinin söylediği “Genel dış denetim
raporunda her şey yazıyor, ayrıntısına gerek yok.” dediği şeyin 2 numaralı
başlığından bir cümle okuyacağım sadece. “Genel bütçe kapsamındaki kamu
idarelerine ilişkin konu: Kurumsal mali tabloların Sayıştay denetimine
sunulamaması” 1’inci başlık. İlk paragrafını okuyorum, Sayın Elvan’a onun
dışında başka hiçbir şey söylemeyeceğim: “Genel bütçe kapsamındaki (5018 sayılı
Kanun’a ekli I sayılı cetvel) kamu idarelerinin tüm gelir, gider ve mallarına
ilişkin işlemlerinin raporlandığı kurumsal düzeyde müstakil mali tabloları,
5018 sayılı Kanun’un öngördüğü şekilde üretilememekte ve Sayıştay denetimine
sunulamamaktadır. Bu durum 5018 sayılı Kanun’un öngördüğü mali saydamlık ve
hesap verebilirlik ilkelerine aykırılık teşkil etmektedir.”
OKTAY VURAL
(İzmir) – Daha ne desin!
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Konunun özeti, dış denetim raporunun ilgili kısmının daha birinci
cümlesi. Ben onun üstüne fazla bir şey söylemek istemiyorum. Maalesef, Meclisin
en önemli hakkı olan bütçe hakkı, Sayıştay denetimiyle yapılması gereken bütçe
denetimi yapılamamaktadır. Dolayısıyla, ayrıntısını sorarsa sonra Sayın Elvan’a
ayrıntılı bir not da ben gönderebilirim ama hakikaten o şekliyle savunmak bence
doğru olmamıştır. Burada bir eksiklik var, aynen Sayıştayın söylediği gibi.
Bunun bir an önce tamamlanması için çalışma yapılması gerekirken Komisyonumuzun
gündeminde bekleyen, geçen sene nisan ayında gelmiş olan başka bir -Sayıştay
Kanunu’yla ilgili- bekleyen teklif var, 124 arkadaşımızın imzası var. Orada
tamamıyla kadük edecek bir şey vardı ama onu bile beklemeden, 8 Aralıkta
maalesef, Resmî Gazete’de yayınlanan değişiklikle, Sayıştay tamamen, bu hâliyle
bile rapor hazırlayamaz hâle getirilmiştir.
Şimdi, burada
Kalkınma Bakanlığı diyoruz, beş yıllık önümüzdeki süreci planlayan, ekonomik,
sosyal, bütün alanlarda, kültürel alanlarda beş yıllık planı önümüze koyan kalkınma
planını burada görüştük. Açıkçası çok muzdarip oldum, hâlen daha onunla ilgili
de kamuoyunda bir tepki alabilmiş değilim. Yani planın başında Sayın Bakanın
güzel sözleri var: “Katılımcı olacak, şöyle olacak, böyle olacak; işte,
demokratik olacak, çalışmalarımız var.” Ama maalesef burada Meclis kapanırken
aceleyle pazartesi günü, TBMM TV’nin açık olmadığı bir günde bunların
yayınlanmış olması –o zaman da söyledim- buradan geçirilmiş olmasından dolayı
büyük bir ızdırap duyuyorum. Yani hem ileri demokrasi diyeceksiniz hem beş
yıllık kalkınma planını doğru dürüst tartıştırmadan apar topar geçireceksiniz.
Bakın, şimdi, bugün kaçıncı günümüz Sayın Bakan? Sadece planın bir yıllık
uygulaması olan bütçeyi konuşuyoruz. Kaç saat konuşuyoruz? Dönün, bakın bakalım
tutanaklara, o gün kaç saat konuşmuşuz. Bir yılını bu kadar konuşuyoruz bakın.
Önümüzdeki beş yılı, hiç kimse dinlemeden buradan, televizyonların kapalı
olduğu pazartesi günü geçirdik. Bu bizim için büyük bir ayıptır diye
düşünüyorum.
Şimdi, “Plan,
program, bütçe” diyoruz. “Arasında ahenk sağlayalım.” diyoruz. Planın afaki bir
durumu var. Orta Vadeli Program’a bakıyoruz, mali plana bakıyoruz, zaten son
günde, söylenen eylülde dahi gelmiyor. Nasıl olacak da bu bütçe…
Bütçeye
geliyoruz, Maliye Bakanı diyor ki: “Vallahi benim söylediğime bakanlar bile
uymuyor, ben ne yapayım?” diyor. “Açık verdim.” “Haydi size ÖTV, haydi size
KDV, haydi size özel iletişim vergisinden ilave bütçeye kaynak aktarmamız
lazım.” Şimdi, bunu sağlamadığınız zaman bizim burada yaptığımız tartışmanın
hiçbir anlamı kalmıyor. Dolayısıyla, Kalkınma Bakanlığının, eski Devlet
Planlama Teşkilatının hazırlamış olduğu planda, öncelikli sektörlerin,
öncelikli alanların, öncelikli yatırımların hiçbir anlamı kalmıyor.
Şimdi,
arkadaşlarım bakıyor, işte Sayın Bakan burada. Bir tane somut örneğini, az önce
değerli konuşmacımız “şehir hastaneleri” diye bahsetti. Yukarıda beraber
yaşadık ve hâlâ da, ben inanamıyorum, Sayın Başbakan şatafatlı törenlerle bu
şehir hastanelerinin temellerini atıyor. Değerli arkadaşlar, böyle bir şey olur
mu? YPK karar çıkarıyor, ilgili bakanlık burada, sekretaryasını yapan
arkadaşlarımız buradalar. YPK diyor ki: “Şu, şu illerde, 8 tane ilde yeni bir
yatak kapasitesi yaratmaksızın siz bunu yapabilirsiniz yani açtığınız kadar kapatacaksınız.”
YPK kararı var. Ama biz ona bakmıyoruz, “Efendim, biz şehir hastanesi
yapacağız.” Nereye yapıyorsunuz? “İşte, Bilkent tarafına.” Yanında ne
veriyorsunuz? “Numune, Yüksek İhtisas, Etlik Hastanesi, bilmem ne; hepsinin
arazisini bonus olarak veriyoruz.” Şimdi, şehir rantlarından hastane rantlarına
doğru geçersek bunun bir anlamı yok. Değerli müsteşar yardımcımız burada,
Komisyonda sordum, Sayın Bakan yoktu o zaman: Önümüzdeki süreçte eğer biz bir
hastane planlaması reformu yapacaksak, yatak başına on binde 26’lık bir hedef
belirlenmiş. Şu anda on binde 26. “Peki, orta, uzun vadede hedefimiz ne?”
dedim. “On binde 30.” yani 10 bin kişiye düşen yatak sayısı. “Yani rakamsal
olarak?” dedim. Arkadaşlarımız söylediler, şu andaki mevcut yatak kapasitesine
-yenisine bakacağız yatırım programı çıkınca- geçen yıl, 2013 yılı yatırım
programında sağlık yatırımları içerisinde yer alan 5,2 milyarlık toplam
yatırımın yatak kapasitesini eklediğiniz zaman, arkadaşlarımızın söylediği orta
uzun vadeli hedefe ulaşıyoruz. Ne zaman? En fazla 2015 yılına kadar çünkü bütün
o projelerin tamamı 2013, 2014, 2015’te bitiyor.
Şunu söylemeye
çalışıyorum: Değerli arkadaşlar, hiç gereği yokken ve şu andaki, mevcut normal
ihale yöntemiyle yapılan hastaneler tamamlandığında hedefimize
ulaşmış olacakken, biz önümüzdeki
yirmi beş-otuz sene sürekli olarak devleti borç altına sokan hastane
yatırımları yapıyoruz. Sayın Bakan biliyor, o masum, biliyor; ben de biliyorum
ama Bakanlar Kurulunun bir üyesi olarak, niye öyle söylüyorum? Kalkınma
Bakanlığının içerisinde Kamu Özel Ortaklığı Başkanlığı var ama geliyor, Millî
Eğitim Bakanlığı “Ben kendim yapayım.” diyor, Sağlık Bakanlığı “Ben kendim
yapayım.” diyor, Kültür Bakanlığı -Sayın Günay burada, ona da sormuştuk-
“Efendim, şu adada şunu yapacağız, biz de buradan şu yöntemle bunu yapalım.”
diyor. Bunu niye ayrıntılı anlattım? Her işimiz böyle, herkes Kamu İhale
Kanunu’ndan muaf olmak istiyor, herkes bir şeyden istisna olmak istiyor. Peki,
o kanunları niye çıkarıyoruz, o kurumları niye kuruyoruz Sayın Bakanım?
Burada sizin
belirlediğiniz öncelikli sektörler var; önümüzdeki yıllarda, 2023’e kadar,
2050’ye kadar dünyada trendler var. Buna göre bizim oturup… Eğer
yap-işlet-devret modeli çerçevesinde bir şey yapılacaksa işte Kalkınma
Bakanlığı burada, uzman birim orada. Sağlık Bakanlığında -evlere şenlik- bir
arkadaşımıza “harcama yetkilisi” diye yazmışlar, oysa harcama yetkisi yok;
genel müdürün harcama yetkilisi olması lazım, daire başkanı harcama yetkilisi.
Yani, bu işe ne kadar önem vermediğimizin, gayriciddi yaptığımızın göstergesi
olarak söyledim; bunlar doğru şeyler değil. Neden böyle oluyor? İşte, bu
ekonomik konular, öncelikler, yatırım öncelikleri… Az önce, Sayın Ayhan’ın
burada Sayın Çağlayan’a söylediği gibi almamız gereken yapısal önlemler var,
siyasi, kısır çekişmelerle, gündelik çekişmelerle, Anayasa’ydı, açılımdı,
demokrasinin ilerisiydi, gerisiydi derken burada gidiyoruz. Peki, ne olacak
bunlar? “Dahilde İşleme Rejimi kalktı.” diyor Haluk Bey az önce. Web sitesinde
yok.
Öbür tarafta
GİTES’le ilgili söyledik, Sayın Bakan bir şeyler söyledi. “Teşvik sisteminde
yapılması gereken düzenlemeler var, dar bölgeli, sektöre daha teşvik yapalım.”
dedik. Kendi ilimden, ilçelerimden örnek verdim, “Manavgat’la, Antalya’nın
içerisindeki Gündoğmuş, Akseki bir olmaz.” diye söyledim. “Revize ediyoruz.”
diyorlar, hâlâ bekliyoruz. Maalesef, bu yapısal önlemleri öteleyen, gündelik
kısır siyasi çekişmeleri öne alan bir tartışma içerisindeyiz.
Maalesef, burada
bütün bunların ötesinde, kürsüye gelen arkadaşlarımız, iktidar partisi
mensupları -başta Sayın Başbakan olmak üzere- gelip buradaki ihtiyaçları
söyleyip yapıcı bir şekilde bizlerden destek isteyecekleri yerde hamasi
nutuklar atıyorlar ve yanlışları tekrarlamaya devam ediyorlar. Ben hâlâ,
vallahi düzeltmekten bıktım, Sayın Başbakan aynı şeyleri söylemekten bıkmadı.
Yani aynı şeyler olduğu için her seferinde burada arkadaşlarımız söylüyor,
bizler söylüyoruz. Bu yanlış bilgi sürekli olarak veriliyor ve hamaset, sanki
siyasetin bir şeyiymiş gibi… Sayın Elvan da buna zaman zaman katılıyor, baktım,
bütçe konuşmalarında dikkatle izledim. Komisyon Başkanımız olarak, eski
meslektaşım, aynı kurumda çalışmış birisi olarak, daha böyle teknik bir şeyler
bekliyordum, “Şu eksiğimiz var, gelin beraber yapalım.” demesini bekliyordum
açıkçası, biraz hayal kırıklığına uğradım diyeceğim.
Sayın Bakanım
çünkü diyor ki: “Ben zaten emekli oluyorum, bana fazla yüklenmeyin.”
Dolayısıyla…
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Mersin) – Yok, yok. Niye? Yüklenebilirsin, serbest.
Benim korkum olmaz evelallah.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Öyle mi?
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Mersin) – Evet, öyle.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Yani, onun için, tabii yavaş yavaş… İşin esprisi bir tarafa, onu
niye söyledim? Sayın Bakana da bir şey soracağım da onun için vesile olsun diye
söyledim.
Sizden tarafa çok
fazla girmeyeceğim ama ben defalarca söyledim “Sayın Başbakanın danışmanları şu
metni bir değiştirsin.” diye. Sayın Bakanım, siz bari söyleyin, “İhracatta
rekor kırdık.” diyor, “Dış ticaretimiz şuraya çıktı.” diyor, aynı dönemde
ithalatta ve dış ticaret açığında kırdığımız rekoru söylemiyor.
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – O da aynısını söylüyor.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Yani hiç olmazsa ilgili Bakan bir şeyler söylesin. Bu dış ticaret,
ithalat yok mu yani Ekonomi Bakanlığının içerisinde, ben anlamıyorum. Yani
arkadaşlar unutuyorsa Sayın Bakanın Başbakanımıza hatırlatması lazım ki.
Tabii, sadece dış
ticaret açığıyla kalmıyor değerli arkadaşlar; IMF’yle ilgili sürekli yaptığı
yanlış açıklamalar var, rezervlerle ilgili yanlış açıklamalar var, borçlarla
ilgili yine doğru olmayan açıklamalar var. Açıkçası, ben bunları duydukça biraz
şaşırıyorum ama mecburen tekrar tekrar size bunları hatırlatmak durumundayım.
Başka türlü çünkü Sayın Başbakan vazgeçmediğine göre biz de işin esasını,
doğrusunu söylemek durumundayız. Yani sıkça en çok kullandığı yanlışlardan
birisi de bu. İşine geldiği şekliyle kullanıyor.
“IMF'ye borcumuzu
ödedik.” diyor. Burada bütün arkadaşlarımız duruyor. IMF'ye borcunu ödemeyen
bir ülke olur mu? İflas etmişsiniz demektir ödemezseniz eğer. Ödeyeceksiniz.
IMF'ye varsa da ödeyeceksiniz, falanca bankaya varsa da ödeyeceksiniz, şu
konsorsiyuma varsa da ödeyeceksiniz. Biz geldiğimizde bir önceki hükûmetin
borcunu ödemiyor muyuz? Siz gittiğinizde biz geleceğiz, ödemeyecek miyiz?
Ödeyeceğiz. Peki, bunu niye söylüyor? “Biz IMF’yle çalışmıyoruz.” Defalarca
sordum, 2005 yılında kim iktidardaydı? Mayıs ayında aldığınız 10 milyar doları
kim aldı? 57’nci Hükûmetin borcu biteli çok oldu, bu ödediğiniz sizin
borçlarınız, niye onu söylemiyorsunuz? Mayıs ayında 2005’te AKP Hükûmeti
iktidarda değil miydi arkadaşlar?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Yok.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Yok, o birinci AKP.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) - Yani, dolayısıyla, 10 milyar; 6 milyar SDR, 10 milyara yakın, 9
milyar küsur dolar kullandınız. Dolayısıyla, bunları doğru söylemek lazım.
Sayın Başbakan
bir de rezervlerle ilgili çok enteresan bir cümle etti, hakikaten şaşırdım
yani. Diyor ki: “27,5 milyar dolar döviz rezervi vardı -bakın, şimdi, burayı dikkatinize
sunuyorum, bütün ekonomist arkadaşlara, ekonomi biliyorum diyenlere soruyorum-
çalıştık, gayret ettik, hamdolsun şu anda geldiğimiz nokta 134 milyar.” Neyine
çalıştınız, rezerv toplamak için mi çalıştınız? Kim çalıştı? Yani, hakikaten
anlamıyorum ya! Merkez Bankası bağımsız mı, değil mi? Toplanacak rezervlere
Başbakan müdahale ediyor mu, etmiyor mu? Eğer ediyorsa o zaman dövizde
manipülasyona aracı oluyor demektir. Eğer ediyorsa kendisi faiz lobisine hizmet
ediyor demektir. Nasıl çalışıyor, nasıl gayret ediyor da rezerv biriktiriyor,
ben bunu anlamıyorum arkadaşlar; bir.
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – Sayın Bakan dedi diye faizi indirdi o ya!
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – İkincisi, peki, bu paralar nerede? Çalıştın, gayret ettin de kimin
cebine koydun?
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Faiz lobisinin.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) - Bu koyduğun para, 134 milyar hangi bankada? Bakın, dökümünü
versinler, tamamına yakını kendisinin “faiz lobisi” diye suçladığı bankalarda
değilse ben milletvekilliğinden istifa edeyim. Bakın, kendisinin faiz lobisi
diye suçladığı uluslararası bankaların kasasında ve Amerikan hazine bonolarında
durmuyorsa nerede yani, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasının kasasında mı bu
paralar?
OKTAY VURAL
(İzmir) – 57 milyar dolar ABD hazine bonosu almışlar.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Bir de kaç paraya topluyorsunuz, maliyeti nedir, bunun karşılığında
ters operasyon yaparken ne kadar faize arkadaşlarımız katlanıyor, sosyal
maliyeti nedir; lütfen bunu Sayın Başbakana anlatın, bizim burada söylediğimiz
gümbürtüye gidiyor.
Yine, işsizlikle
ilgili söylemiş; Sayın Başbakan işsizlikle ilgili de burada “gerilettik” diyor
ama son rakamı ya bilmiyor ya söylemiyor arkadaşlarımız, 2012 sonundan
bahsediyor. Hedeflerin tutmadığını, yeniden revize ettiğimizi, yüzde 9’un
üstüne çıktığımızı ve sonuç itibarıyla yükselmeye başladığını yine
hatırlatmamışlar.
Borçlarla ilgili,
güzel, burada uluslararası yatırımcıların, müteahhitlerin hesabından bahsetmiş.
“Şu kadar artırdık.” diyor, özel sektörün yatırımıyla övünüyor. Peki, özel
sektörün borcu ne olacak, o yatırımı neyle yapıyor?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Olmaz, onlar sayılmaz.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Borçla yapıyor.
Arkadaşlar,
bunlar siyasette risktir. Böyle, kredi kartlarını sınırlayarak, taksitlerini
indirerek, tüketime sınırlama getirerek bu olmaz. Yapmamız gereken şey -biz her
zaman söylüyoruz- üretim, yatırım, ihracat seferberliği başlatmaktır ama bunu
sözle değil, yapısal önlemlerle desteklemektir. Sanal gündemlerden uzaklaşarak,
bu yapısal reformları alarak, öncelikli sektörleri, planda yer alan sektörleri,
programda yer alan sektörleri teşvik edecek şekilde yeniden üretime, ihracata
dönük bir strateji izlemek lazım. Aksi takdirde, sadece konuta dönük, inşaata
dönük, tüketime dönük, ithalata dayalı bir yapı benimserseniz Allah göstermesin,
yakında Türk usulü bir mortgage kriziyle karşılaşabiliriz, cari açığımız da
artar, sorunlarımız da çoğalır.
İnşallah bunları
dikkate alırsanız yapıcı bir şekilde Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu
tasarıların çıkmasında katkıda bulunacağımızı söylüyor, saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına son konuşmacı, Adnan Şefik Çirkin, Hatay
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) – Sayın milletvekilleri, 3’üncü defa GAP, DAP, DOKAP
ve KOP bütçeleri hakkında görüşlerimi belirtmek üzere huzurunuzdayım. Hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum efendim.
Fikritakip
açısından önemli bir şans. 2012 bütçesinde ne söylediysek, 2013’te ne
söylediysek, maalesef 2014 için de aynı şeyleri söylemek durumundayız. Yani,
şöyle bir baktığımız zaman, Sayın Bakanın GAP, DAP, KOP ve DOKAP için sözlerini
buradan aynen aktarmak istiyorum: “GAP Bölge Kalkınma İdaremizin yanında Konya
Ovası Projesi, Doğu Anadolu Projesi ve Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma
İdarelerimiz de kurumsallaşma çalışmalarını ve eylem planı hazırlıklarını
yürütmektedir.” Üç senedir yahu, yani Allah’tan korkun. Burada da yazıyor:
“Yeni bölge kalkınma idareleri DAP, KOP, DOKAP kurumsallaşma çalışmaları ve
eylem planı hazırlıkları devam etmektedir.” Bu sizin planınınız ve sizin
ifadeniz.
Yani,
dolayısıyla, tek tek böyle baktığımızda, bu projeler hakkında konuşacak bir şey
bulamıyoruz çünkü bir şey yapılmıyor. Ha bire para harcanıyor, ha bire
kurumsallaşma, eylem planı hazırlıkları, ha bire araba kiralanıyor, ha bire
bina kiralanıyor, ortada bir şey yok şimdi.
Mevcut GAP için
şöyle bir baktığımız zaman, özellikle GAP bir sulama projesidir. Yani, böyle
bilinir herkes tarafından. Bu vesileyle de, Sayın Süleyman Demirel’i buradan
minnetle ve şükranla anmayı da bir vazife biliyorum. Yani, bir projeyi
başlatan, Türkiye’nin ufkunu açan değerli insanları her zaman anmak
durumundayız ve onlara minnet ve şükranlarımızı her vesileyle ifade etmek
durumundayız. Demişiz ki geçen sene “370 bin hektar”, bu sene cevap “378 bin.”
Yani, arkadaşlar, böyle giderse, yaklaşık yüz yetmiş sekiz senede bu sulama
kanaletleri faaliyetleri bitecek ve -ölme eşeğim yaz gelsin- yüz yetmiş sekiz
sene sonra, bu hızla giderse tabii, GAP’ta sulama sorunu kalmayacak.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Gitmez, gitmez inşallah, bitiriyoruz!
ADNAN ŞEFİK
ÇİRKİN (Devamla) - Şimdi, yine sizin ifadenize göre -yani, bunlar sizin
belgeleriniz değerli arkadaşlar, Hükûmetin belgeleri- bakın, okuyorum şuradan:
“GAP bölgesinde hayvancılık bitkisel üretime koşut bir gelişme sağlayamamıştır.
1990-2008 döneminde, GAP bölgesinde, hayvan varlığında, tüm ülke genelinde
olduğu gibi düşüşler olmuştur.” Şimdi, bir hafta evvel Sayın Başbakanı
dinliyoruz, “Hayvancılıkta ihracata başladık.” diyor, bakanlığı böyle söylüyor.
Değerli
arkadaşlar, bu bölgeler çok önemli bölgeler. Bu bölgelerde hayvancılığı
geliştiremezseniz, sulamayı geliştiremezseniz, nüfus aç kalır ve ne yapar, göç
eder. Yani, göç durumuna baktığımız zaman -arkadaşlarım bunu son derece güzel
bir şekilde ifade ettiler ama tekrar olacak, özür diliyorum- Adıyaman’da
Adıyamanlı kardeşlerimizin net göç hızı 13,79; Batman’da 9,1; Diyarbakırlı
kardeşlerimin 10,49; Kilis 14,6; Mardin 11,9; Siirt 18,50; Siirt, Siirt yani
Sayın Başbakanın milletvekili seçildiği il burası yani Güneydoğu’da. Birileri
Güneydoğu’ya, bu coğrafyaya siyasi bir isim vermek istiyor, hatta bunu Meclisin
bütçe tutanaklarına da geçirmek istiyor ama ironik bir ifadeyle şunu söylemek
durumundayım: Bu hızla giderse, yaklaşık on
beş yirmi seneye kadar Güneydoğu’da Kürt kalmayacak; bakalım o zaman ne
olacak. Yani, bunlar bu şekilde olmaz. Bir projenin ciddiyeti olur.
Değerli
arkadaşlar, GAP, KOP, DOKAP, bu konularda konuşacak pek bir şey bulamayacağımıza göre, bari, hiç
olmazsa, bu fırsatla çiftçinin dertlerine gelelim. Yani, gerek aynı bölgede
gerek başka bölgelerde, patatesinden zeytinyağına kadar, çiftçilerimizin önemli
dertleri var. Bari, bu vesileyle…
MUHARREM VARLI
(Adana) – Çiftçi kanser oldu, kanser, Sayın Çirkin.
ADNAN ŞEFİK
ÇİRKİN (Devamla) – Yani çiftçi dönüp oyunu da buraya veriyor. Biraz da böyle
bir sıkıntı oluyor.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Kahrından veriyor.
ADNAN ŞEFİK
ÇİRKİN (Devamla) – İşte kahrından veriyor herhâlde yani biz burada konuşuyoruz,
çiftçimizin dertlerini anlatıyoruz ama çiftçimizin oy verdiği partiye bakınca
yine AKP çıkıyor, bu da garip bir durum ve iktidarın bakanları da geliyor, bize
burada “Siz böyle söylüyorsunuz ama çiftçi size inanmıyor, yine oyunu bize
veriyor.” diyor.
Şimdi, buradan
çiftçimize sesleniyorum: Bizi boşuna yormayın yani ya gereğini yapın ya da
hâlinize razı olun. Bunu, özellikle sadece bir muhalefet milletvekili olarak
değil bir çiftçi olarak ifade ediyorum yani durumunuzun düzelmesini
istiyorsanız değerli çiftçilerimiz iktidar partisine bir ders vermek
durumundasınız.
Mesela,
zeytinyağı. Bizim Yayladağı, Altınözü, kısmi olarak Hassa -başka bölgelerde de
var ama ağırlıklı burada- bunlar zeytinyağı üreticileri. Altınözü’ndeki
zeytinyağı üreticilerimizin, zeytin üreticilerimizin geçen yılki Suriye’den
gelen kaçak zeytinyağından dolayı mağdur olduğunu söylerken birtakım belgelere
göz attık, Ayvalık’a kadar vurmuş. Yani sizin Suriye politikanızın Ayvalık’taki
zeytinyağı üreticisini dahi perişan ettiğini gözlemliyoruz. Ulusal Zeytinyağı
Birliğinin tahmin ettiği 130-140 bin ton zeytin rekoltesi var bu yıl için ve
aynı kurum Suriye’den ne kadar kaçak zeytinyağı geldiğini ifade ediyor, biliyor
musunuz arkadaşlar? 60 bin ton. Yani neredeyse üretimimizin üçte 1’inden
fazlası Suriye’den kaçak geliyor ve zeytinyağı üreticisi perişan oluyor. Oturup
bunun için bir önlem almak ne zaman aklınıza gelecek, doğrusu onu merak
ediyorum. Buradan da yine oyunu iktidar partisine veren zeytinyağı
üreticilerini selamlıyorum efendim.
Pamuk çiftçisinin
durumu aynı. Hiç değişmiyor. Dünyada pamuk ithalatında Çin’den sonra 2’nci
ülkeyiz yani bunu nüfusa göre vursanız, yüz ölçümüne göre vursanız 1’inci
sıradayız. Ve pamuk çiftçisi perişan. Biz size, beğenmediğiniz 57’nci Hükûmette
on bir, on iki yıl evvel 1.100 liradan pamuğu teslim ettik. Ekonomik krize
rağmen, ekonomik sıkıntılara rağmen, üçlü koalisyona rağmen, pamuk çiftçisinin
pamuğunu 1.100 liradan teslim ettik. Aradan bu kadar sene geçti, daha yeni
–buyur-1.500 lira, yani 1,5 lira -veyahut işte 1,5 milyon Sayın Başbakanın
şeyiyle, biz rakamları da karıştırıyor olduk yani- yeni 1,5 milyon. Ama müthiş
girdileri var. Dünyanın en pahalı mazotunu kullanıyoruz.
Yani demin,
Cumhuriyet Halk Partisinin bir sayın milletvekili sütle ifade etti. Yani, şöyle
bakıyorum, buğday 600 bin, yani 7,5 kilo buğdayla -7 kilo süt ama- biz 1 litre
mazot alabiliyoruz. 8 kilogram mısırla 1 litre mazot alabiliyoruz. Bak, nereden
nereye, diyor ya Sayın Başbakan “Nereden nereye.”
Sayın Başbakan
geçen gün “Liradan altı sıfır attık, tuvalet 1 milyondu, 1 liraya düşürdük.”
diyor. Yani sanki ucuzlatmış. Mandalina 250 kuruş, tuvalet 1 milyon…
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Narenciyeci perişan, narenciyeci iflas etmiş durumda.
ADNAN ŞEFİK
ÇİRKİN (Devamla) - Mandalina 250 kuruş arkadaşlar, bununla ne kadar övünseniz
az!
Şimdi, Erzin,
Payas, Dörtyol -mesela Hatay’ın- bunlar narenciyeci, bunlar perişan. Bunlar
oğlunu, kızını everemiyor, bunlar borcunu ödeyemiyor. Bunlar bankaların kapılarında
çile çekiyor, ızdırap çekiyor.
Ziraat Bankası,
kulüpçü faizini geçmiş. Yani Ziraat Bankasında çiftçiye yönelik öyle bir faiz
anlayışı var ki, sözde düşük gibi görünüyor ama bir parça vadesi geçince
kulüpçüleri geçmiş. Ve yeni birimler açılıyor Ziraat Bankasında, artık ticari
banka oluyor. Adı “Ziraat”, bari adını değiştirin kurtulalım.
Bu defa çiftçi ne
yapıyor, yabancı bankalara gidiyor. Yabancı bankalar pusuda bekliyor, yabancı
bankalara tarlasını ipotek ediyor. Yani lütfen, tarih bilmeyen dönsün baksın,
burada, bu kürsüde söyledim. Fransa, Hatay topraklarını yabancılaştırmak için
Tunus Bankasını gönderdi Hatay’a işgalde ve bizim topraklarımız dâhil, Tunus
Bankası tarafından ipotek edildi ve orada yaşayan –etnik kimliğini
söylemeyeyim, mahzurlu buluyorum- başka vatandaşlara devredildi arkadaşlar,
lütfen buna iyi bakın, bunlar çok ciddi konular. Allah’tan, Hatay Samandağ’da
meşhur Samandağ biberi var da onlar da o biberle kurtarıyor. Yani bununla da
Hükûmetin Allah’a şükür bir ilgisi yok. Reyhanlı perişan, yani Reyhanlı, Kumlu,
Hassa, Kırıkhan, bunlar biraz üzüm, biraz zeytinyağı ama ağırlıklı olarak pamuk
eken bölgeler, buralar perişan. Reyhanlı’ya bakıyoruz, çok büyük bir acı
yaşadık orada. Sorduk Sayın Başbakana yazılı olarak “Burada ne kadar zarar var?
Ne yaptınız?” “11 trilyon zarar var.” diyor Başbakanlığın resmî yazısı, 9
trilyon ödenmiş yani 2 trilyon yok. Zaten perişan olan bir memleket yani işin
psikolojik boyutları da var. Bugün, Reyhanlı’da çok iyi bildiğim, çok iyi
tanıdığım bir kızımız hâlâ her gün bayılıyor, hâlâ bunun sıkıntısını çekiyor.
Patlamaya yakın bir bölgede çalışan bir kızımız ve gencecik bir kız kendini
toparlayamıyor. Yani bunların sadece ekonomik boyutu yok, bunların çok farklı
boyutları da var.
Patatesçi 18
kuruştan, 22 kuruştan başlamış, 7 kuruşa kadar düşmüş. Ne yapacak patatesçi?
Nasıl düğün yapacak, nasıl borcunu ödeyecek? Ödeyemeyecek.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Elma da dalda kaldı, elma da.
ADNAN ŞEFİK
ÇİRKİN (Devamla) – İşte, hangi birini sayalım. Yani bilmiyorum artık,
pırlantacılar herhâlde çok kâr ediyor Hükûmetiniz döneminde ama çiftçi batıyor.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Gemiciler, gemi lojistiği yapanlar.
ADNAN ŞEFİK
ÇİRKİN (Devamla) – İşte, yani buna benzer şeyler oluyor değerli arkadaşlar.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Gemi sahipleri de iyi kazandı, gemicikler de arttı.
ADNAN ŞEFİK
ÇİRKİN (Devamla) – Şimdi, gemi sahiplerine, gemicik sahiplerine yakıt son
derece uygun şartlarda veriliyor ama çiftçiden esirgeniyor. Yani çiftçi üvey
evlat, “Ananı da al git.” üslubu, tam anlamıyla çiftçide ekonomik olarak
resmini bulmuş, çiftçi anasını da alıyor, gidiyor.
Şimdi, bu
çiftçinin artık anasını da alıp sandığa gitmesi de gerekiyor, yani buradan
tekraren sesleniyorum, bu iş böyle gitmez.
Değerli
arkadaşlar, netice itibarıyla burada çiftçinin meselelerinden bahsediyoruz ama,
her kesim aynı dertte, çiftçi son derece darda.
Buraya gelip
diyorsunuz ki “Siz sorun söylüyorsunuz, proje üretmiyorsunuz.” Bakın, geçen
sene söyledik, her şarta rağmen doğruları da ifade etmek lazım, tarım kredi kooperatifleri
döneminizde çalışmalarını artırıyor ve çiftçiye de faydalı oluyor.
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – Saman da getiriyor!
ADNAN ŞEFİK
ÇİRKİN (Devamla) – “Bunu bankalaştırın.” diyoruz size. Bunu bankalaştırın, yani
bir tarım bankası kurun, Ziraat Bankası artık çiftçinin bankası değil.
Ve o gün, bir
sayın milletvekili, burada -zannediyorum Aykut Erdoğdu Bey, Cumhuriyet Halk
Partisinden- ifade etti, 670 trilyon krediyi batırıyor Ziraat Bankası. Nerede?
Bir AVM’de.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Çiftçinin cebinden!
ADNAN ŞEFİK
ÇİRKİN (Devamla) – Bu nereden? Çiftçinin cebinden.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Nasıl batırılıyor? Bir grubu kurtararak batırılıyor kredi!
ADNAN ŞEFİK
ÇİRKİN (Devamla) – Sayın Başbakanın her şekliyle her zaman ifade ettiği şu:
“İşte, 57’nci Hükûmet döneminde Ziraat Bankasını batırdınız. Efendim, şimdi
şöyle, şimdi böyle.”
Ne oluyor? Kim
batırıyormuş Ziraat Bankasını? Hırsızlar. Bunların hesabının verilmesi lazım.
Çiftçinin bu kürsüden bunları duyması, bilmesi gerekiyor arkadaşlar. Bunun için
ifade ediyoruz. Yani Ziraat Bankasında çiftçiye verilecek parayı çiftçi
batırmış oluyor, çiftçi suçlu oluyor sanki. Ne verdiniz ki çiftçiye?
Efendim, Tarım
Bakanı, her fırsatta, biz bunları söylediğimiz zaman çıkıyor, işte, “Siz,
zamanınızda 550 trilyon veriyordunuz, yanlış hatırlamıyorsam, biz şimdi 12,5;
hatta 13,5 katrilyon veriyoruz.” diyor. Yani bir meslek grubunu 30-40 katı
borçlandırıp da ona iyilik yaptığını söyleyen bir mantığı anlamakta ben güçlük
çekiyorum, bu tıbbi bir vaka herhâlde yani! Aynı şekilde memur, aynı şekilde
işçi, bunların hepsini borçlandırıyorsun, borçlandırıyorsun güzel, ondan sonra
da “Kalkındırdık.” diyorsunuz. Kalkındırıyorsanız adam niye göçüyor?
Kalkındırıyorsanız adam niye icralık oluyor, niye hacizlik oluyor?
Tabii, bunlara
bir izahat nasıl olsa getireceksiniz, Sayın Bakan biraz sonra mutlaka gelecek,
“240 bin metrekarelik, 240 bin şeylik yeni ihale hazırlığı yapıyoruz.” diyecek.
İşte, bu ihaleyi belki de yapacaksınız, sulamayla ilgili, GAP’taki sulamayla
ilgili.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ADNAN ŞEFİK
ÇİRKİN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, mesele, ihale yapmak değil, yılda kaç
kilometre ilerleme kaydetmenizdir. Yoksa, 500 bin kilometre yaparsınız, olur
biter, “Bunu da yaptık.” dersiniz.
Hepinize saygılar
sevgiler sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına ilk konuşmacı Altan Tan, Diyarbakır Milletvekili.
(BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; gecenin bu
saatinde Türkiye’nin en önemli iki bakanlığının, Kalkınma Bakanlığı ve Ekonomi
Bakanlığının meseleleriyle ilgili söz almış bulunuyorum.
Konuşmamı iki ana
eksen üzerinde yapmayı tasarlıyorum. Bunlardan birisi, bölgesel, lokal
diyebileceğimiz mevzularla alakalı tespitler, eleştiriler ve yorumlar. İkincisi
ise, Türkiye’nin genel ekonomisiyle ve kalkınma stratejisiyle ilgili yine
görüşler.
Değerli
arkadaşlar, isterseniz önce, yaklaşık kırk yıldır gündemimizi neredeyse her gün
işgal eden GAP meselesiyle başlayalım. Gerçi, benden sonra söz alacak Şanlıurfa
Milletvekilimiz Sayın İbrahim Binici arkadaşımız konuşmasını münhasıran bu konu
üzerinde yapacak. Ben sadece çok kısa bir iki mevzuya değineceğim bununla
alakalı.
Bir Mardin
milletvekilimiz, iktidar partisinden Sayın Abdurrahim Akdağ konuşmasında sulama
kanallarıyla ilgili rakamlar verirken Mardin’le de ilgili rakamlar verdi, “Şu
kadarı bitti.” Ben Süleyman Demirel gibi sizleri rakamlara boğmak istemiyorum,
sadece çok basit bir soru soruyorum: Şu ana kadar Mardin Ovası’na bir damla su
aktı mı, akmadı mı? Bu kadar. Bunun yani uzunu, kısası, gerisi, önü, arkası
yok. Bir damla su Mardin Ovası’na, Viranşehir sınırından, Derik’ten Nusaybin’e
kadar aktı mı, akmadı mı? Birinci soru bu.
İkincisi, on bir
yıllık bir iktidar dönemi ve her dönemde şu söyleniyor: “Bizden önceki
iktidarlar bu konuda bir şey yapmadılar, savsakladılar, barajları yaptılar,
kanalları yapmadılar…” Değerli arkadaşlar, on bir sene geçti, siz de hâlâ aynı
hikâyeleri söylüyorsunuz, hâlâ. On bir senede neler neler oldu. Yani Manş
Tüneli’nden tutun, Hong Kong’daki Shenzhen şehrinden Guangzhou şehrine kadar…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Hong Kong bile Çin’e devroldu.
ALTAN TAN
(Devamla) – Evet, ne sorunlar halledildi ve Hong Kong Çin’e devredildi, neler
neler oldu. Siz hâlâ, on bir senedir bu sulama kanallarının niçin
yapılamadığını veya ne kadarının yapıldığını, ne kadarının yapılacağını, aynen
Sayın Demirel gibi bizleri rakamlara boğarak, kusura bakmayın ama
uyutuyorsunuz. “2011” diyordunuz, 12,13,14,15, sayı saymayı öğreniyoruz. Bunu
bırakıyorum. Dediğim gibi, arkadaşım çok daha uzun, çok daha teferruatlı bir
şekilde sizleri bilgilendirecek.
Değerli
arkadaşlar, tabii, Güneydoğu Anadolu Projesi bu durumda da, Doğu Anadolu Projesi,
Doğu Karadeniz Projesi ve Konya Ovası Projesi hangi aşamada? Geçen sene yine
ben aynı mevzuda söz almıştım ve bazı sorular sormuştum. Geçen seneden bu
seneye neler yapıldı, doğrusu, merak ediyorum ama araştırıyorum, inceliyorum,
soruyorum, okuyorum, bakıyorum, geziyorum; doğru düzgün bir şey göremiyorum. Ve
İnternet’e giriyorum, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’ne bakıyorum,
İstanbul’da Giresun nüfusuna kayıtlı 490 bin kişi görüyorum.
SELAHATTİN
KARAAHMETOĞLU (Giresun) – 554 bin kişi.
ALTAN TAN
(Devamla) – Geçen yılki rakam 490 bin. Bu sene daha açıklanmadı.
SELAHATTİN
KARAAHMETOĞLU (Giresun) – 554 bin kaydını alanlar, doğanlar hariç.
ALTAN TAN
(Devamla) – Ordu 485 bin, Kastamonu 530 bin, Rize 200 küsur bin, Trabzon yine
aynı şekilde. 2 milyon sadece Doğu Karadenizli. Yani buna Kastamonu dâhil
değil, Batı Karadeniz’de sadece Kastamonu 530 bin.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Kocaeli’ye baksaydın, onu da ekle.
ALTAN TAN
(Devamla) – Evet…
Peki, arkadaşlar,
tamam, Güneydoğu Anadolu Projesi’ni belli mülahazalarla böyle
geciktiriyorsunuz. Kendimizden vazgeçtik. Peki Doğu Karadeniz’le ilgili,
İstanbul’a doğru bu insan akını, hücumu, hatta -öyle diyelim- sefer, bunun için
ne yapıyorsunuz? Konya Ovası’yla ilgili ne yapıyorsunuz ve yine, aynı şekilde,
Doğu Anadolu Projesi’yle ilgili ne yapıyorsunuz? Erzurum, Erzincan, Kars, Ağrı,
Iğdır, boşaldı buralar. Allah yardım etsin. Yani bizim durumumuz çok daha iyi
yani Diyarbakır, Antep, Mardin; hudayinabit, iman kuvvetiyle, gayretle, sınır
ticaretiyle, ziraatla bir şekilde kendimizi kurtarıyoruz. Peki, Doğu Anadolu
boşaldı, ne olacak burası? Hayvancılık deseniz gitmiş, tarım deseniz zaten yok doğru düzgün.
Bu konuda da
onlarca rakam var. Yani 226 bin Ardahanlı İstanbul’da yaşıyor. Peki, ne olacak
bunun sonu? Ve siz, buna bir çare bulacağınıza ne yaptınız? Dev bir proje
açıkladınız. Bütün mühendisleri, mimarları… Allah rahmet etsin, Mimar Sinan
mezarından kalksa onu hayretlere düşürecek bir proje açıkladınız, “İstanbul’a
ikinci bir boğaz yapacağız.” dediniz. Ben de “İstanbul’u Kurtarma Bakanlığı”
kurulsun diye bir teklifte bulundum.
Yirmi beş sene
bilfiil İstanbul’da yaşadım. Çocukluğumdan itibaren yaz tatillerinin tamamını
İstanbul’da geçirdim, İstanbul Boğaziçi’de, Bebek’te. Bütün ailem, 4 amcam,
babaannem, dedem Bebek’teydi. Ben İstanbul’a gittiğim vakit yüreğim sızlıyor.
Gece gidiyorum, sabah Diyarbakır’a dönüyorum; sabah gidiyorum, akşam dönüyorum
işim biter bitmez, dayalı döşeli evim de hâlâ dururken.
İstanbul’u nasıl
bu hâle getirdiniz? Peki siz GAP’ı çözmezseniz, Konya Ovası’nı çözmezseniz,
Doğu Karadeniz Projesi’ni uygulamazsanız, Doğu Anadolu –DAP- Projesi’ni hayata
geçirmezseniz nasıl olacak? Hani siz cazibe merkezleri kuracaktınız, 20 tane
cazibe merkezi kuracaktınız; işte, Konya’yı, Denizli’yi, Manisa’yı, Aydın’ı,
Trabzon’u, Erzurum’u, Van’ı, Diyarbekir’i, Eskişehir’i birer cazibe merkezi
hâline getirecektiniz? Bunu yapacağınıza, “İstanbul’a bir 10 milyon daha nüfus
nereden getiririz?” Valla Doğu Anadolu’da kalmadı Sayın Bakanım. İsterseniz
Gürcistan’dan, Azerbaycan’dan, Bulgaristan’dan getirebilirsiniz. Kalmadı, nüfus
kalmadı. Onun için, değerli arkadaşlar, bugün birinci sorun bu projelerle
alakalı: Bunlarla İstanbul birbirine bağlıdır. Bu projeler doğru düzgün hayata
geçmeden İstanbul kurtulmaz, İstanbul kurtulmadan da Türkiye kurtulmaz. Yazık.
Şimdi, hâlâ,
Türkiye’nin ithalatının yarıdan fazlasının yapıldığı Haydarpaşa Gümrüğü
İstanbul’un göbeğinde duruyor. Ya, boğazın üzerinde gümrük olur mu, liman olur
mu? Hani, yolcu gemileri gelse, turizm olsa, seyahat olsa, tamam, kabul. Hâlâ
tersaneler Haliç’te duruyor, Tuzla Tersanesi yine en olmayacak yerde duruyor ve
Türkiye’nin sanki Irak gibi sadece Basra’ya açılan 20 kilometrelik bir sahili
var. Kaç bin kilometrelik sahil var arkadaşlar, bilen var mı? 3 bin
kilometreden fazla sahil var, 4 bin kilometreye yakın. Getirip bunların hepsini
İstanbul’a koydunuz. Limanlar İstanbul’da, gümrükler İstanbul’da, gemi yapım
tersaneleri İstanbul’da, bütün orta ölçekli sanayi hâlâ İstanbul’da. Topkapı’ya
gidin, bir bakın Topkapı’ya, Edirnekapı’ya, hâlâ yarısı sanayi.
Peki, bunların
çözümüyle ilgili neler tasarladınız? Yani birbirimizi şimdi böyle karalamayı
bir yana bırakalım da bize, çıkın, deyin ki: “Biz İstanbul’un Tuzla
Tersanesi’ni şuraya alıyoruz. Haydarpaşa Gümrüğü’nü buraya götürüyoruz.
Topkapı’daki sanayiyi şuraya aktarıyoruz.”
Ve değerli
arkadaşlar, bu konularda sektörel teşvik vermediğiniz müddetçe yine bir yere
varamazsınız. Şimdi, birinci bölge, ikinci bölge, altıncı bölge, işte, şu kadar
teşvik… Rakamlar, boyuna rakamlar. Biz üniversitedeydik. Allah selametini
versin, şimdi bir bürokrat arkadaşım, burada aynı evde kalıyoruz, birkaç
arkadaşımız da AK PARTİ’den milletvekili, aynı evde öğrenciliğimiz geçti.
Süleyman Demirel devamlı rakamlar verirdi. Millet de “Ya, ne kadar çok rakam
biliyor.” derdi. Bir arkadaşımız bir gün gülerek dedi ki: “Bu rakamları bilen
var mı? Hele bir anlatın bakalım, bu rakamlar… Aklınızda kalan bir şey var mı?”
Boyuna rakam veriyorsunuz. Ama şehirlerimiz bu durumda ve bu göç hâlen de devam
ediyor. Onun için Türkiye'nin birinci sorunu önce Türkiye'nin sanayisini,
ticaretini, turizmini, limanlarını, gümrüklerini planlamadır. Bu konuda hiçbir
şey bilmiyorsanız Almanya’ya bakın. 85
milyon nüfusu var, bizden daha fazla ve toprakları bizim neredeyse üçte 1’imiz
kadar, yüzde 35-37’miz kadar. Almanya’nın toprakları 300 küsur bin kilometrekare, en büyük şehirleri Hamburg
ile Berlin. Düsseldorf, Hannover, Köln -bunların hepsine bakın- Frankfurt, 700
bin, 800 bin, 900 bin, bilemediniz 1 milyonluk şehirler. Nasıl planlamış? Hangi
sektörleri nereye aktarmış? Dolayısıyla bugün önümüzdeki birinci sorun, makro
planda işte başta “İstanbul’u Kurtarma Bakanlığı”nın acilen kurulması
mantığıyla Doğu Anadolu Projesi, Doğu Karadeniz Projesi, Konya Ovası Projesi, Güneydoğu Anadolu
Projesi (GAP) ve cazibe merkezleri projesidir. Lütfen çıkın bize bu hayalî
projelerden önce üçüncü köprüden veya İstanbul’a yeni boğaz katma gibi hangi
mantığa hitap ettiği, hangi yarara dayandığı belli olmayan veya bir şehir
efsanesi hâline dönen, işte Avrupa’nın bilmem uçak merkezi olacakmış, işte
boğazlardan geçiş Montrö Anlaşması’na göre bilmem ne olacakmış, bir de bizi
kusura bakmayın hiçbir şey bilmez… Bizde
bir tabir var “Ben köyden yarın geldim.” diye. Stenograflar kaydederken “yarın”ı
sanki ben yanlış söyledim diye “dün geldim” diye düzeltmişler. Arkadaşlar “Ben
köyden yarın geldim.” diye bir tekerleme var bizde. Yani köyden yarın gelen
insanlar muamelesi yapıyorsunuz bize. Bunları bize izah edin. Deyin ki, bakın,
bu projeleri yaptık, bu kalkınma hamlelerini oturttuk ve bunlarla ilgili işte
özellikle cazibe merkezleriyle ilgili şunları şunları yaptık. Biz mesela
yıllardır söylüyoruz “Biz Diyarbekir’e sanayi istemiyoruz, size olsun.” Şimdi
Antalya’ya sanayi olur mu? Belli şehirler sağlık şehridir, eğitim şehridir,
turizm şehridir, ticaret şehridir. Yani belli sektörler var, bunları planlayın.
Şimdi siz, Bodrum’a fabrika yapabilir misiniz? Marmaris’e termik santral olur
mu? Bunların hesabı kitabı var, bunları da bilirsiniz, siz de bilirsiniz.
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Yaptılar, Gökova’ya yaptılar.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Yapıyorlar, yapıyorlar.
ALTAN TAN
(Devamla) - Ve değerli arkadaşlar, şimdi, bütün bu girizgâhtan sonra bir diğer
önemli sorun bugün Türkiye’nin iç barışı gitti zaten yani dindar, laik, Kürt;
işte bilmem Türk meselesi, Kürt meselesi; arkasından Alevi, Sünni meselesi, bir
kapışma, bir çatışma.
Haydi, içerideki
kavga neyse ya Allah ya sabır; halledeceğiz kendi aramızda inşallah. Peki,
dışarıyla, herkesle kavga ettiniz. Şimdi dönün bakın, Hatay’daki bir tüccar veya
Gaziantep’teki bir orta ölçekli sanayici veya Denizli’deki, Bursa’daki bir
kumaş tüccarı, havlu tüccarı, tekstilci malını yükledi gidecek. Nereye?
Suriye’ye, gidemiyor; Basra’ya gidecek, gidemiyor; Suudi Arabistan’a gidecek,
Suriye’den Irak’tan geçemiyor; Gazze’ye gidecek, gidemiyor; Mısır’a gidecek,
şimdi o kadar kişi fabrikalarını söktü, Mısır’a İskenderiye’ye götürdü -ben de
gittim bir heyetle, milletvekili olmadan önce- bunların akıbeti belli değil.
Afrika’yla TUSKON yüzlerce anlaşma yaptı –başındaki benim sınıf arkadaşım-
binlerce şirket gitti; malını götürecek, Süveyş Kanalı’ndan geçemiyor bu sefer.
Peki, ne yapacak bunlar? Bir tek ben geçenlerde “Laz müteahhit” dedim de
Karadenizliler biraz alındığı için Kürt müteahhidi de ekleyeyim üzerine.
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Mersin) – Süveyş’ten kim geçemiyor Sayın Tan?
ALTAN TAN
(Devamla) - Efendim, işte nasıl gidecek, kime götürecek, hangi anlaşmaları
yapacak? Karşılıklı Dışişleri Bakanlığıyla büyükelçileri de lağvettiniz.
Sorunları kim çözecek? Başına bir iş geldiği zaman kim takip edecek?
Dolayısıyla, şu an rantiye sınıfı belli bir müteahhitlerin de -hepsini tenzih
ederim, ben de müteahhidim, yıllarca yaptım, inşaat mühendisiyim, defalarca
söyledim- ama belli bir rantiye sınıfının haricinde şehirlerde emsalleri
değiştiren, imarları değiştiren, İstanbul’un başta dört tarafını talan eden,
Topkapı Sarayı’nın, Sultanahmet Camisi’nin, Ayasofya’nın siluetini bozan belli
bir kesim hariç mal üreten, dışarıya giden insan perişan.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Kimin müşterisi onlar?
ALTAN TAN
(Devamla) - Libya da böyle kaldı, parayla Libya’ya para götürdük; 200 milyon
dolar mıydı, ne kadar?
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – 400…
ALTAN TAN
(Devamla) - 400 milyon dolar mı? Evet.
Peki, değerli
arkadaşlar, bunları tartışmazsak, bir sene sonra, iki sene sonra ciddi bir
daralma yaşayacağız, ekonomide de ciddi bir daralma yaşayacağız. İşte TUSKON
feryat ediyor. Peki, bu sorunları çözmek için bir makro siyaset var mı? Bir
diğer ikinci en önemli mevzu bu. Bunları nasıl aşacağız?
Peki, dönelim
buradan, gelelim biraz mahallemize. Dedim ya, biraz da özel şeylerden
bahsedeceğim. Şimdi, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’yle ticaretler var. Resmî
adını söylüyorum. Bu Kürdistan üzerinden de bir polemik, bir tartışmadır
gidiyor bir haftadır. Biraz ben de gireceğim o konulara ama sakin ve aklı
başında gireceğim. 10 milyar dolar ticaret yapıyoruz. Ben üç gün evvel
Erbil’deydim, Duhok’taydım, Zaho’daydım, her taraf bizim şirketlerimizle dolu.
Tamam, Allah daha fazla versin. E, daha otoban bitmedi yani Urfa-Habur
otobanının daha projesi bitmedi. İşte evvelki akşam burada kara yolları bütçesi
konuşulurken uzun uzadıya konuştum, cevap vermedi Bakan. Bu yok. Habur yolu,
yeni geldim, arkadaşlar, 10 milyar dolar ticaret yaptığınız bir yol, duble yol,
gelin bakalım ne hâlde. Özellikle de Habur’dan Cizre’ye kadar olan kesim, en
can alıcı kesim. Silopi çevre yolu hâlâ bekliyor.
Bakın, 10 milyar
dolardan bahsediyoruz ve her sene de artıyor bu, artıyor, katlamalı artıyor.
Kars’tan Tiflis’e demir yolu yapıyorsunuz, hayırlı uğurlu olsun. Yani Bağdat
milletvekilinin, Birinci Meclisi Mebusanda “Biz de gemi isteriz.” diye
bağırdığı gibi, ben de “Bize de gemi yapın, gemi alın.” falan demiyorum. Ama
Gürcistan’a hayırlı olsun.
Peki, bir demir
yolu düşünmüyor musunuz? “Düşünüyoruz.” dediler. Bir etüt Sayın Genel Müdür
evvelsi gece koydu önüme. Peki, bunu niye ihale etmiyorsunuz? Bu kadar, 10
binlerce kamyon, günde 3 bin, 4 bin, 5 bin tır -duruma göre- yollarda. Bu mal
kamyonla taşınır mı? Nereye kadar gidecek bu? İkinci kapı açılacaktı, üçüncü
kapı açılacaktı. “Anlaştık, konuştuk, oluyor, Barzani ‘Evet’ dedi, Bağdat
‘Hayır’ dedi, işte bu hafta olacak.” Peki, ne zaman olacak, nasıl olacak? Yani,
bu kilometrelerce kamyon kuyruğu nasıl duracak?
Ve bir de değerli
arkadaşlar, bir trajikomik mevzu daha var. Şimdi, burada her Kürdistan kelimesi
geçtiği vakit belli arkadaşlar ayağa kalkıyor. Bakın, arkadaşlar, bugün orada
en önemli işleri eski bir MHP’li bakanın şirketi yapıyor, çok ünlü bir bakan
yani ben isim vermek istemiyorum aile şirketinin. Aile şirketi, şu an en önemli
tünelleri ve otoyolları o firma yapıyor.
Yine, aynı
şekilde, Rizespor’un bir eski başkanı, en büyük işleri o yapıyor. Yani
havaalanları, böyle yani milyar dolarlık işler Duhok Havaalanı 420 milyon dolar,
Erbil Havaalanı TİP Proje 420 milyon dolar, Erbil-Kerkük duble yolu 100 milyon
dolar, bu işlerden bahsediyorum. Ben Erbil şehrinden Şaklava şehrine doğru
gidiyorum işte üç gün önce. Bütün yol boyunca böyle afişler elektrik
direklerinin üzerinde. Kastamonulu bir firmamız -ben o firmanın adını
vermeyeceğim- kendi logosu ve reklamını asmış ve bütün hepsinin de önüne kendi
şirketinden daha büyük harflerle Kastamonu adını yazmış yani birkaç kilometre
Kastamonu okuyarak gidiyorsun. Kastamonu’yla bir derdim yok, benim damadım da
Kastamonulu, bir derdim yok, baş göz üzerine ama bakın orada hiç kimse bir
tepki duymuyor. Yani, Kastamonu olsun veya bir MHP’li eski bakanın şirketi
olsun veya ne bileyim, Karadenizli firmalar olsun milyar dolarlık işler böyle,
az buz işler değil ama burada Kürdistan adı geçtiği vakit böyle bir tepki
oluyor.
Bankalara gittim.
Yani, Türkiye çok şükür… Olumlu adımlar bunlar. Özel finans kuruluşlarından
diğer bankalara kadar birçok banka açılmış. İnan edin, resimleri çekip
getirecektim fakat oradaki arkadaşlara bir polemik, bir sıkıntı olmasın diye
yapmadım bunu. Molla Mustafa Barzani’nin resimleri müdürlerin odasının
arkasında, Mesut Barzani’nin resimleri, yanında Atatürk’ün resimleri.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, bunlar normalleşmenin alametleri ama bunları da hazmetmeliyiz.
Yani, Kastamonu orada var olsun, Kürdistan burada var olsun, tarihî gerçekler
inkâr edilmesin, barış kazansın, dostluk kazansın, kardeşlik kazansın, çözüm
çıksın, birliktelik çıksın.
Petrol şimdi
mesela. Ben, defalarca soru önergesi verdim Sayın Taner Yıldız’a. Petrol
anlaşmaları yapıyorsunuz, tamam, iyi. Türkiye’nin yıllık 50-60 milyar dolar
-her yıl da artıyor bu rakamlar, belki bu yıl daha da artmıştır- petrol, gaz
yani enerji ihtiyacı var. Türkiye enerjide dışarıya bağımlı bir ülke, bu da çok
iyi bir şey değil uzun vadede. Yani bir ülke enerjisini çözememişse 21’inci
yüzyılda, ciddi bir sıkıntı bu. Çözsün. Kimden çözsün? Kürt kardeşlerinde var,
onlardan çözsün; Arap kardeşleri var, onlarla çözsün; kendi topraklarından
çıkarsın, kendi çözsün.
Değerli
arkadaşlar, bugün bu anlaşmalar da nasıl oluyor, hangi rakamlarla oluyor?
İngiliz istihbaratı biliyor değerli arkadaşlar, CIA biliyor. Alan biliyor,
satan biliyor, siz biliyor musunuz?
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – KİT Komisyonu üyesiyim, denetliyoruz, Sayıştay bizim adımıza
denetliyor…
ALTAN TAN
(Devamla) – Biliyor musunuz siz?
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Bilmiyorum, bize yasak.
ALTAN TAN
(Devamla) – Kimse bilmiyor. Peki, niye bilmiyoruz? Yani dünyanın bildiği ve
itiraz ettiği… Bağdat sizin yaptığınız bu anlaşmaya itiraz ediyor, diyor ki:
“Uluslararası anlaşmalara göre, ben kabul etmiyorum.” İşte, dışarısı sorun
çıkarıyor, Amerika’sı, İngiltere’si, şusu busu yani Orta Doğu’daki güç
odakları.
Değerli
arkadaşlar, bu konuda da ben boruyu döşedim, petrolü de akıttım, İran’ın,
Azerbaycan’ın yarı fiyatına aldım, benim bildiğim rakamlar da var. Yani sorup
oradan öğreniyorum, buradan öğrenemiyorum kaça alındığını, kaça satıldığını,
kaç milyon varil olduğunu, ne olduğunu. Peki değerli arkadaşlar, “Ben yaptım,
oldu.” mantığıyla giderseniz, bakın, Suriye gibi olur, Maliki gibi olur, Libya
gibi olur, Mısır gibi olur. Bunu bu Meclis de bilecek. Kendi milletvekiline
güvenmiyorsan, bu Parlamentoya, kapat burayı, kapısına kilit vur, kapat, gerek yok.
Onun için, bu
petrol mevzusunda da ciddi sorunlar yaşayabiliriz, bunların akıllı, uslu,
mantıklı, dikkatli, uluslararası dengeler göz önünde bulundurularak çözülmesi
lazım. Evet, çözelim, biz de istiyoruz, çözelim ve bundan bizim bölgemizin de
yararlanmasını istiyoruz. Bakın, dün değil evvelsi gece Sayın Bakan ve dün gece
yirmi sekiz saat Cizre-Nusaybin yolu kapalı kaldı, yirmi sekiz saat.
EŞREF TAŞ
(Bingöl) – Afet…
ALTAN TAN
(Devamla) – Yirmi sekiz saatten bahsediyoruz arkadaşlar. Afet ve o yol böyle ova,
dümdüz ova. Yirmi sekiz saat! Üç saatten, beş saatten, altı saatten
bahsetmiyoruz. Gece yarısı arıyor vatandaş, sağ olsun, Şırnak Valimize
ulaşabildim, konuştum. Sayın Vali oraya gittikten dört saat sonra ancak geçiş
verilebildi.
Şimdi, afet
tamam, afet baş göz üzerine. İşte dönüyoruz başa, bu kadar trafiğin olduğu bir
yere demir yolu yapmamışsan, otobanları yapmamışsan, çözümlerini
hazırlamamışsan afetin arkasına sığınamazsın. Afet, baş göz üzerine; Allah’tan
gelen, baş göz üzerine ama aynı kar İngiltere’ye de yağıyor, Japonya’ya da
yağıyor. Dümdüz ovadan bahsediyoruz bir de, 4 bin kamyonu, 5 bin kamyonu her
gün oradan götürmeye devam edersen çözemezsin, yarın zaten arka arkaya İstanbul
trafiği olur bu, zaten dönem dönem oluyor, bir hafta, on gün kamyonlar
bekliyor.
Değerli
arkadaşlar, bir iki şey daha sormak istiyorum, tekrar buradan Türkiye'nin genel
meselelerine çıkarak. Mesela “İthalatımız, ihracatımız arttı, şu kadar arttı,
bu kadar patladı.” deniliyor sürekli. Turgut Özal iktidara gelmeden evvel 80’li
yıllarda 2 milyar dolar bizim ihracatımız vardı -yaklaşık bu rakamlar yani 100
milyonlar, 50 milyonlar fark edebilir- 4 milyara yakın da bir ithalatımız
vardı. Şimdi, bugün yine arkadaşlara sordum biraz evvel, kendimi yenilemek
için, bu yılki ihracat hedefi 153 milyar dolar civarı, “Henüz tam kesin rakam
çıkmamış, biraz altında da olabilir.” deniliyor, ithalat ne kadar? 251 milyar
dolar.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Ne değişmiş?
ALTAN TAN
(Devamla) – E, peki oranda ne değişti? Ne ürettiniz? Kaç tane patentimiz var?
Sanayide, diğer mevzularda ne kadar ciddi bir hamlemiz var?
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Hangi markamız var?
ALTAN TAN
(Devamla) – Hangi markalarımız var?
MUZAFFER YURTTAŞ
(Manisa) – Türk Hava Yolları.
ALTAN TAN
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu konularda ciddi çalışmalar olmazsa kendimizi
rakamlara boğup sadece rakamlarla tatmin edebiliriz.
Bir iki şey de
Sayın Bakanımı -yani Bingöl Milletvekilimiz- görmüşken söyleyeyim, evvelsi gece
tekrar söyledim Karayollarıyla ilgili Sayın Bakanım: Bu Bingöl-Diyarbakır yolu
niye bitmiyor? İki tane tünel ve viyadük… Ben her ay Karayollarından brifing
alıyorum, her ay alıyorum, her ay. Bu tünelle viyadük meselesi hâlâ çözülemedi,
yani bir karar verilemedi. Tapantepe mevkisinde ve ondan önceki karakol
arasında bir tünel yapılacak ve viyadük yapılacak. Bingöl’ün önemli bir kesimi
Diyarbekir’de oturuyor biliyorsunuz, hemşehrilerimiz, sürekli gidiş geliş var,
ama, maalesef, Karayolları Genel Müdürlüğünde bu sorun aşılamadı yani çözülüp
de noktalanamadı. Bingöl’ün içinden geçen vadi var, şehri ikiye bölüyor, oraya
da bir viyadük, doğru düzgün bir vadi düzenlemesi yapılmadı.
Dert çok, makro
projeler istiyoruz, bekliyoruz. İnşallah, hayırlı işler olur.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Antalya Milletvekili Mehmet Günal’ın, Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra
sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın sekizinci tur görüşmelerinde BDP Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET GÜNAL
(Antalya) - Sayın Başkan, sayın hatip
konuşurken, partimizin adını zikrederek töhmet altında bırakacak bir şey
söyledi. Kayıtlara geçmesi açısından söylüyorum: Milliyetçi Hareket Partisi
olarak bize “Dün ‘Kürdistan’ deyince ayağa kalkıyorlar.” dedi. Bizim
söylediğimiz şey…
BAŞKAN – Ama
partinizin adını zikretmedi Sayın Günal.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – “MHP’li eski bakan” diyerek söyledi. Bize de… Kayıtlara geçsin diye
söylüyorum, söz istemiyorum.
Bizim itiraz
ettiğimiz şey, Irak Bölgesel Kürt Yönetimi içerisinde kimin yatırım yaptığı
değildir. Buraya gelip “Kürdistan” lafının tutanaklara girmesidir, burada
“Türkiye kürdistanı” denmesidir, bir özerklik istenmesidir.
Dolayısıyla,
Sayın Halaçoğlu, önceki gün de söyledi, tarihin hiçbir döneminde ne Irak’ın kuzeyindeki bir bölgeye
ne de Türkiye’de Anadolu topraklarında bir yere “Kürdistan” adı geçmemiştir.
Bizim itiraz ettiğimiz onadır. İsteyen istediği yatırımı, isteyen firmalar
yapabilir. İster Kastamonulu olur, ister filanca, o bizim işimiz değildir.
Bizim itiraz ettiğimiz konu odur.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Buyurun Sayın
Tan.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) – Sayın Başkan, “Tarihin hiçbir döneminde ‘Kürdistan’ diye bir
bölge, Türkiye sınırlarında olmamıştır.” denildi ve benim, parti ismi
kastederek bir töhmette bulunduğum söylendi. Düzeltmek için iki dakika söz
istiyorum.
BAŞKAN – Hayır,
düzeltme söz konusu olmaz Sayın Tan. Tutanaklara geçmesi açısından söyledi.
“Partinizin adından da bahsetmedi.” dedim. Siz, buyurun…
ALTAN TAN (Diyarbakır)
– Ben de, o zaman, tutanaklara geçmesi açısından söyleyeyim.
BAŞKAN – Siz de
buyurun söyleyin.
3.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, Antalya
Milletvekili Mehmet Günal’ın açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ALTAN TAN
(Diyarbakır) – Yani burada tarih tartışacaksak belgelerle tartışalım.
BAŞKAN –
Tartışıldı zaten burada, geçen gün tartışıldı.
ALTAN TAN
(Diyarbakır) – 1847 senesinde, merkezi Diyarbekir olan Kürdistan eyaleti
kurulmuştur, paşaları vardır, yazışmaları vardır. Bunların hepsini Sayın
Başbakan bir konuşmasında da zikretti. Bunlar, devletin arşivlerinde vardır.
1847 senesinde merkezi Diyarbekir şehri olan, Amid şehri olan Kürdistan eyaleti
resmî olarak varlığını sürdürmüştür ve Sultan Abdülaziz dönemine kadar.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı,
2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan
2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya
Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay
Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277,
3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
I) EKONOMİ BAKANLIĞI (Devam)
1) Ekonomi Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ekonomi Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ) KALKINMA BAKANLIĞI (Devam)
1) Kalkınma Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kalkınma Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
J) TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU (Devam)
1) Türkiye İstatistik Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Türkiye İstatistik Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
K) GAP BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1) GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
L) DOĞU ANADOLU PROJESİ BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
(Devam)
1) Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M) KONYA OVASI PROJESİ BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
(Devam)
1) Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N) DOĞU KARADENİZ PROJESİ BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
(Devam)
1) Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Bengi Yıldız, Batman
Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
BENGİ YILDIZ (Batman) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Kalkınma Bakanlığı bütçesi üzerine Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
AK PARTİ
Hükûmeti, 2011 yılının Haziran ayında kamu yönetimini sadeleştirmek amacıyla
Kalkınma Bakanlığının kurulmasına karar vermişti. Kalkınma Bakanlığının
kurulması, kamu yönetimi sistemimizde çok önemli bir geçmişe sahip olan Devlet
Planlama Teşkilatını da ortadan kaldırmıştır.
Bakanlık,
bölgeselleşme politikalarını, fonların kullanılmasını, merkezî düzeyde yine
politikalar belirleyerek bölge konusunda koordinasyonu sağlamak, kalkınma
ajansları için bir şemsiye görevi üstlenmek, bölgesel kalkınma konusunda merkez
ile yereli buluşturmak, Kalkınma Ajanslarının hem kendi aralarında hem de bu
ajansların merkezî yönetimle arasında bir nevi köprü görevi üstlenmek gibi
amaçlarla kurulduğu söyleniyor.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüldüğü gibi Avrupa Birliği müktesebatı gereği
yerelleşme, bölgeselleşme, yerelin söz ve karar süreçlerine katılması, artık
her kararın merkezden alınmadığı bir modelden söz ediliyor. Güzel.
Pratikte ne yapılıyor?
Bölgeler düzeyinde toplantılar, bilgilendirmeler, “bölge kalkınma ajansları”
adı altında yirmi beş bölge oluşturmak yani şeklî bakımdan tam demokrasinin
bütün kurumları oluşturuluyor ama yetkisiz ve etkisiz kurumlar gibi bir durumla
da karşı karşıyayız.
Sonuç ne?
Yetkileri yerele aktardınız mı? Belediye başkanları en ufak bir yatırım için
Ankara’da ilgili bakanlığın kapılarını aşındırmak zorunda kalmıyorlar mı?
Geçmiş seçimlerde olduğu gibi halka “Bizden olanları seçin kesenin ağzını
sonuna kadar açacağız.” demeyecek misiniz? Bölgeler arası eşitsizliği mi
kaldırdınız? “Teşvik” dediniz, “Anadolu kaplanları” dediniz ama ekonomiyi,
İstanbul ve onun arka bahçesi olan İzmit ve Bursa’ya sıkıştırmadınız mı? GAP ve
DAP’ta ne yaptınız? Tarım ve hayvancılık bakımından Türkiye’ye yeter bir
potansiyel taşıyan bu bölgeler ne durumda, biliyor musunuz?
Bölgede elektrik
kaçağından bahsediyorsunuz; bir araştırma yapın -sizde de verileri vardır
muhakkak- 1980 yılı ile 1990 arasında bölgedeki elektrik kaçağı oranı nedir?
Tütünün yasaklandığı, tarımın ve hayvancılığın yapılamaz hâle geldiği sizin
döneminize bir bakın, bu dönemler arasında elektrik kaçakları durumlarını
karşılaştırın. O zaman gerçeği göreceksiniz ki, orada bugün elektrik kaçağı,
insanların yoksulluğundan ve fakirliğindendir.
Somut olarak isim
vereyim: Batman’ın Kozluk ilçesinin Yedibölük köyü doğumluyum. 1983 yılında
köyümüze elektrik gelmiştir. 1992’ye kadarki bütün kayıtlarda köyün tamamının
kendi borçlarını ödediğini göreceksiniz. Ne zaman ki bölgedeki tütünü kotaya
bağladınız, daha sonra da alımından vazgeçtiniz, insanlar ne yazık ki elektrik
parasını ödeyemez duruma geldiler. Kozluk, Batman ve bölgenin tamamı açısından
da bu dönemleri karşılaştırdığınızda kaçak elektrik kullanımının bölgedeki
gelişmelerle bağlantılı olarak, gittikçe arttığını hepimiz birlikte
gözlemleyebiliriz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bölge insanı seviniyordu. Bakınız, artık bizim
bölgeden de bakanlar çıkıyor. Bingöl’den Sayın Cevdet Bey, Muş doğumlu olan
Sayın Sanayi Bakanımız Zafer Bey, Diyarbakır’da Tarım ve Hayvancılık Bakanımız
ve benim seçim bölgem olan Batman’da Maliye Bakanımız, serçeşmenin başı olarak
AK PARTİ Hükûmetinde görev yapıyorlar, bazıları da uzun yıllardır görev
yapıyor. Şimdi, tabii, “Umut fakirin ekmeğidir.” diye ünlü bir özdeyiş vardır.
Gerçekten de bölge insanı bu durumu değerlendirdiğinde… Mesela Batman’da
biliyorum, yerel gazeteler günlerce yazdılar, Sayın Maliye Bakanının Batman’dan
aday gösterilmesini. “Bölge artık, bundan sonra, bu bakanlarımız bölgenin
gerçekliğini biliyorlar, buranın sorunlarını biliyorlar, muhakkak çözüm
önerileri konusunda da ciddi katkıları olacak.” diye değerlendirmeler yaptılar
ama ne yazık ki geldiğimiz noktayı biraz sonra, verilerle ortaya koyacağım.
Şimdi, Türkiye’de
çıkan petrollerin yaklaşık olarak yüzde 70’i Batman’dan çıkıyor. Benim ve
belirttiğim gibi Maliye Bakanının bölgesi, bu sene işsizlik rakamlarında Batman
Türkiye 1’incisi oldu. Geçen sene Adıyaman Türkiye 1’incisiydi, Türkiye
petrollerinin kalan kısmının da Adıyaman’dan çıktığını hepimiz biliyoruz. Bu
bölgelerde özellikle tütün, tarım ve hayvancılık üzerinden geçimlerini sağlayan
yüz binlerce insan vardı. Bu dönemde bunları yasakladınız. Şimdi, sormak lazım
Sayın Kalkınma Bakanımız, bölge ajansları ve diğer yöntemlerle, alternatif
ürünlerle ilgili bir Bakanlıkta olduğu için; binlerce insanın çalıştığı bu
alanlara son verdiğimizde, yasakladığımızda, kota koyduğumuzda, onun yerine
yeni ürünleri koymamız lazım. Mesela Batman’da binlerce işçinin çalıştığı TÜPRAŞ’ı
özelleştirdiniz. Batman’ın gelirinin, özellikle merkezin gelirinin büyük
kaynağı TÜPRAŞ’tı, TPAO’ydu ama şu anda orada çalışan işçilerin sayısı, 1.500
ile 2 bin arasına sıkışmış durumdadır.
Sayın Bakan,
seminerleriniz, toplantılarınız, ajanslarınız o insanlar için bir şey ifade
etmiyor. Demin Sayın Altan Tan söyledi, Türkiye’nin yarısı İstanbul yoluna
düşmüş. Şunu belirteyim: Şu anda bölgede kendini en şanslı hisseden insanlar
eğer ailede bir yaşlı varsa veya -geçmişte, aslında insanın doğal yaşantısında
var- özürlü bir insan varsa, bazı ailelerin, kendi geçimlerini daha sağlıklı
yaptıklarını görüyoruz. Yani yaşlı ve
özürlü insanların bir tür eline bakan bir toplum yarattınız ne yazık ki orada.
Bir örnek
vereyim, biraz da esprili bir durumdu. Geçenlerde yaşlı yengemin yanına
gitmiştim. Kuzenim şöyle dedi: “Yengem, yaşlılık maaşını aldığı için bana hava
atıyor. Geçen gün, onun başını yıkarken, köpürtürken ‘Şu yaşlılık maaşım
olmasaydı herhâlde sen başımı bu kadar köpürtmezdin.’ dedi.” Sosyal devletin
bir gereği olarak tabii ki yaşlılarımıza, özürlülerimize maaş bağlanması çok
olumlu bir durumdur ama bölge insanının, 10 kişilik ailelerin evdeki yaşlı
maaşına bakmış olması da ayrı bir trajik durumdur.
Şimdi,
Bakanlığınızın ve Hükûmetinizin “Bölgeler arası gelişmişlik farkını
kapatacağız.” söylemine karşı ne durumda olduğumuzu verilerle görelim. Sayın
Altan Tan belirtti. Bölgede ve ülkemizde ciddi bir göç durumu vardır. Hani “1
kişinin ölümü trajedi, 1 milyon kişininki istatistik.” derler ya, Türkiye’deki
istatistikler de ne yazık ki milyonlarca insanın göçünü o kadar olağan
göstermeye başladı ki bu işin vahametini bir türlü göremiyoruz. Her il, hem göç
alır hem göç verir. Verdiği göç, aldığı göçün üstündeyse “Net göç veren iller”
diyoruz bunlara. İllerin üçte 2’si net göç veriyor, yani nüfus kaybı var. Net
göç vermek demek, bir ilin gelişim kaynaklarının, insan gücü ve sermayesinin
erozyonu demektir. Bir il, neden aldığının üstünde göç veren bir duruma gelir?
Yanıt basittir. Memnuniyetsizlikten, iş yoktur, mağduriyet çoktur, işi olan
gelişemiyordur; can, mal güvenliği yoktur; deprem, sel gibi felaketlere karşı
önlemler yetersizdir. Onun için göç verir.
AKP Türkiyesi’nin
son beş yılında net göç veren illerden yılda 230 bine yakın kayıp yaşanıyor. 81
ilden 55’i net göç verirken göçün yarısına yakını 20 ilden veriliyor. Net göçle
kan kaybına uğrayan, zayıf düşen, daha da gerileyen illerin çoğunu Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgeleri illeri oluşturuyor ama son yıllarda, özellikle İç
Anadolu, Karadeniz, hatta Akdeniz illeri bile dış göç vermeye başladı ne yazık
ki. Kalkınıyoruz, ekonomi büyüyor, gayrisafi millî hasılamız artıyor ama
millet, evi barkı bırakıyor, memleketini terk ediyor ve başka illere, batı
illerine göç ediyor. Göç mağduru illerin başında Van geliyor özellikle. Son beş
yılda net göçle 67 bin kayba uğramış Van. Yine Van göçünü, deprem olmasa bile
diğer Kürt nüfusunun yoğunluklu olduğu illerin göçü izliyor. Bunlardan
Diyarbakır’ın son beş yılda göçü dur durak bilmemiş ve Amed’den 65 bin net göç
yaşanmıştır. Hemen ardından Ağrı’da 59 bin, Mardin’de 55 bin, Muş’ta 48 bin,
Şanlıurfa’da 43 bin, Adıyaman’da 39 bin kişinin, yaşadığı toprakları terk
ettiğini gözlemliyoruz.
Göç, diğer doğu
illerinde de dur durak bilmiyor. Hayvancılığın hızla gerilediği illerden
Erzurum 62 bin, Kars 34 bin, Sivas 38 bin net göçle kapatmış son beş yılı.
Göç, göçten
dolayı kan kaybı, mağduriyet deyince hep Kürtlerin yoğun olduğu doğu ve
güneydoğu illeri akla gelir. Oysa Orta Anadolu, Karadeniz, Akdeniz illeri de
AKP’nin neoliberal politikalarından mağdur. Bu illerde de üretici faaliyetler,
tarım, hayvancılık, sanayi geriledikçe işsizlik, geçim derdi artıyor. Sosyal
devleti rafa kaldıran AKP, sorunlara yerinde çözüm üretemeyince göç hızlanıyor.
Orta Anadolu’da
Yozgat, Çorum net göç veren illerin başında geliyor. Karadeniz’de Samsun,
Zonguldak, Tokat, tarımın, sanayinin, madenciliğin gerilemesiyle işsizliğin
arttığı ve göçün yaşandığı iller arasında yer alıyor. Çukurova’da özellikle
Adana, geçmişte en fazla göç alan il olmasına rağmen, şimdi göç veren bir il
hâline geldi. Kahramanmaraş ve Hatay da en çok göç veren ilk 20 il arasına
girmiş bulunuyor.
Şimdi, moda,
güneydoğu illerine yatırım. Bir dizi samimiyetsiz iş adamının katıldığı geziler
düzenleniyor Diyarbakır’a, Mardin’e. Sanki bugüne kadar yatırıma engel olan,
barışın eksikliğiymiş gibi. Hiç ilgisi yok. Kâr-sermaye nerede kendini görürse…
Özellikle de bakın son zamanlarda, iş adamlarının petrol hattında Irak
Kürdistanı’nda, o yörede nasıl yoğun bir yatırım yaptığını hep birlikte
izliyoruz, görüyoruz.
Göçü önlemek,
Kürt illeri kadar öteki illerin de derdi, işsizlik öteki illerin de derdi
olmaya devam ediyor.
Değerli
arkadaşlar, işsizlik durumunu belirttim, Batman yüzde 25’le en çok işsizliğin
yaşandığı il; Mardin yüzde 20,9, Siirt 20, Şırnak 19,4, Adıyaman 15,8’le diğer
iller izliyor. Bu verileri tabii ki bölgenin diğer illeri de ne yazık ki
izliyor. Şimdi, gerçek işsizlik rakamları ne yazık ki kamuoyundan gizleniyor.
Tanımları bilmeden işsizliğin gerçek boyutunu kavramak da mümkün değil. Bir
kere, 15 yaşın üstünde olduğu hâlde iş gücü piyasasına çıkıp iş aramış
değilseniz, siz baştan iş gücü, dolayısıyla iş sahibi ya da işsiz
sayılmıyorsunuz. Mesela eli ayağı tutan 11,4 milyon kadın, ev kadını oldukları
için iş gücü sayılmıyorlar, dolayısıyla da işsiz de sayılmıyorlar. Kazara
bunların dörtte 1’i iş gücü piyasasına çıkarsa, Türkiye, en yüksek işsizliğe
sahip ülkeler olarak bilinen İspanya, Portekiz, Güney Afrika gibi ülkeleri siler
geçer. 15 yaşın üstündeki erkeklerin neredeyse dörtte 3’ü iş gücü piyasasına
çıkarken kadınların ancak yüzde 31’i iş gücü piyasasına çıkabiliyor.
Ağustos 2013 için
işsizlik oranı yüzde 9,8 olarak duyurulmuş. Bunu tek başına alıp mesela bir yıl
öncesiyle kıyaslarsanız 1 puan artış var ki hiç de az değil. Sayı olarak on iki
ay önce 2,4 milyon işsiz varken bir yıl sonra bu sayı 2,8 milyonu bulmuş
durumdadır yani 400 bin kişi resmî işsizler arasına katılmış durumdadır. Ancak
esas kamuflaj altındaki işsizleri yani yarı işsizleri dikkate alırsanız sorunun
gerçek boyutu ortaya çıkacak. Bu kesime “Umudu kırılan kesim.” diyoruz. Aslında
işsizlerdir ama iş aramaktan sıdkı sıyrılmış, sorarsanız da “İş varsa
çalışırım, niye çalışmayayım?” diyorlar. Peki sayıları? Az buz değil, tam 2,1
milyon insan bu durumdadır. Bunları da resmî işsizlere kattığımızda işsiz
sayısı 4,9 milyonu aşıyor.
Ancak, bu da
bitmedi. Resmî ve sayılmayan işsizlerin yanında bir de eksik istihdam denilen
yalan yanlış işi varmış gibi görünenler var. Bunlar, haftada ancak 40 saatlik
işi olan ve bulursa daha fazla çalışmak istediğini belirtenlerdir. Ağustos 2013
itibarıyla 595 bin kişi bu konumdadır. Bunları da eklediğimizde aslında işsiz
sayısının yüzde 20 civarlarına dayandığını görüyoruz.
Kadın iş gücü
meselesi, ülkemizin yine en temel problemlerinden birisidir. TÜİK’in her ay
yayınladığı hanehalkı iş gücü anketine göre 15 yaşın üstü yani iş gücü
olabilecek vasıftaki kadın, Türkiye nüfusunun yarısının 1 puan üstünde. Ev
kadını sayısının 11,4 milyonu bulduğu bir ülkede yaşıyoruz. Buna karşılık, evde
oturmayıp iş gücü piyasasına çıkan kadınların sayısı 8,8 milyon ve bunların
yüzde 12,5’u yani 1,1 milyonu işsiz olarak iş beklerken, diğerleri bir biçimde
istihdam ediliyor.
Kayıt dışı,
özellikle kadın çalışanlarda kayıt dışı kesim çok fazla. Bunlar da 7 milyon,
yani çalışanların yüzde 53’ü kayıt dışı. Bunların sayısı 4 milyon civarında,
sigortasız. Bunların 2,5 milyonu tarımda ama kentte tarım dışında çalışanlar da
1,6 milyona yakın kaçak kadın ücretli çalışan var. Demek ki ülkemizin en temel
problemlerinden birisi de budur.
Yine, üst düzeyde
-yani şirketlerde yönetici olarak- çalışan kadınlara baktığımızda, erkeklerle
karşılaştırdığımızda gerçekten sıkıntılı bir durum vardır. Yuvarlak olarak 3
bin küsur üst derece yöneticisi arasında ancak 155 tane kadın yönetici var ki
bu, ciddi bir eksikliktir. Gelişmiş ülkelerde, mesela Norveç’te, bu tür
yerlerde üst derecede çalışanların yüzde 36’sını kadınlar oluşturuyor, İsveç ve
Finlandiya gibi ülkelerde yüzde 27 ve bunu takip eden diğer Avrupa ülkelerinde
kadınların üst derece yönetici olarak çalıştığı oran çok daha fazladır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BENGİ YILDIZ
(Devamla) – Evet, Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; aslında,
daha epey konuşulacak veriler var ama süremiz yetmedi.
Teşekkür
ediyorum. Bu bütçenin de halkımıza hayırlı olmasını diliyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı İbrahim Binici, Şanlıurfa
Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı kapsamında GAP Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı bütçesi üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, kırk yılı aşkın bir maziye sahip olan Güneydoğu Anadolu
Projesi, bugüne kadar tam 29 hükûmetle 15 bakanı geride bırakmış, ne yazık ki
bu süre içerisinde de başı sıkışan başbakanlar için bulunmaz bir siyasi malzeme
olmaktan da kurtulamamıştır. Projenin amaç kısmında, “bölgeler arası
dengesizliği gidermek, Güneydoğu Bölgesi’nin refah düzeyini artırmak ve insan
kaynaklarını geliştirmek” yazılı olsa da Milli Güvenlik Kurulunda ele alınmış
olması GAP’ın daha başka amaçlar için de kullanıldığını maalesef
göstermektedir.
Esasen, yükselen
Kürt siyaseti için bir tür dalgakıran yapılmaya çalışılan GAP, Kürtler için
ekonomik illüzyona dönüştürülmüştür. Eğer bu maya tutarsa da Kürtlerden
özgürlük mücadelesi veren evlatlarının başını yiyecekleri düşlenmiştir.
Nitekim, rahmetli Turgut Özal “Eğer bölge kalkınır, bölge halkı zengin olursa
politik reaksiyonlar ve çatışmalar sona erer.” diyerek Kürtlerle GAP arasında
kurulmak istenen ilişkiyi açıkça vurgulamıştır.
Kürtlerin
kolektif hak taleplerini ekonomik rüşvetlerle ikame edeceklerini düşünen bu
sakat anlayış, GAP’a başından beri bu misyonu yüklemiştir. GAP’a yüklenen bu
misyon, Kürt özgürlük mücadelesinin sonlandırılması noktasında gelmiş geçmiş
tüm hükûmetlerin düşlerini süslemiştir. Dolayısıyla, Kürt özgürlük sorununa
gerçekçi çözüm üretemeyenler, sıkıştıkları her alanda çözüm olarak GAP’a
sarılmış, GAP’tan medet ummuşlardır.
Değerli
milletvekilleri, hikâyesi çok derin olan bu projenin üzerinden hızlıca geçerek
tekrar hatırlatmanın faydalı olacağını düşünüyorum. Aşağı Fırat ile Dicle havza
projelerinin 1977 yılında tek bir projeye indirgenmesiyle oluşturulan Güneydoğu
Anadolu Projesi, Diyarbakır, Şanlıurfa, Adıyaman, Batman, Gaziantep, Kilis,
Mardin, Şırnak ve Siirt dâhil 9 ili kapsamaktadır. Bu kapsama alanı Türkiye
coğrafyasının yaklaşık onda 1’ini, toplam sulanabilir arazilerin ise beşte
1’ini oluşturmaktadır. Eğer bu proje tamamlanabilirse Fırat ve Dicle’ye yapılan
tesislerle Türkiye toplam su potansiyelinin üçte 1’i kontrol edilmiş olacaktır.
Yine, bu proje tamamlanabilirse 1 milyon 800 bin hektar arazi sulanmış
olacaktır. Ayrıca 7.500 megavatlık
kurulu güçle yılda 27 milyar kilovatsaat elektrik enerjisi üretilecektir. İşte,
bu hedeflerin sıralandığı GAP Master Planı 1989 yılında tamamlanmış ve aynı yıl
GAP Bölge Kalkınma İdaresi kurulmuştur. Kimileri tarafından “yedi küpeli gelin”
olarak nitelendirilen bu projenin uygulamaya konulmasıyla birlikte sulama
yatırımları neredeyse unutulmuş, tabir yerindeyse, Allah’a havale edilmiştir.
Bölgesel kalkınma projesi olarak kurgulanmış olmasına rağmen, ilk yıllarda,
bölge için katma değer yaratmayan barajlara ve bu barajlardan elde edilecek
enerji projelerine ağırlık verilmiştir. Aradan geçen neredeyse kırk yılın
sonunda ne yazık ki sulama projelerinin yalnızca yüzde 20’si
tamamlanabilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, kırk yıldan bu yana süregelen GAP projesi, bir yandan
Kürtlerin gönlünü kazanma aracı olarak görülürken, öte yandan Kürt coğrafyasını
kalkındıracak proje olarak sunulmuştur. Bu yönüyle yılan hikâyesine
dönüştürülen GAP projesi, Kürt oylarına talip olan her siyasetçinin dilinde
pelesenk olmuştur. Siyasetçiler veya hükûmetler değişse bile GAP’ın bitirilmesi
vaatleri hep baki kalmış ve hiç değişmemiştir. On birinci yılını geride
bırakmış olan AKP Hükûmeti de işbaşına geldiği tarihten bugüne kadar GAP’la
ilgili çeşitli vaatlerde bulunmuştur.
Değerli
milletvekilleri, 2008 yılının Mayıs ayında AKP Hükûmetinin topyekûn
Diyarbakır’a yaptığı büyük çıkarmayı hepiniz hatırlarsınız, kabine üyelerinin
neredeyse tam kadro katıldığı. 100’e yakın milletvekili, meslek odaları
yöneticileri, mülki amirler, belediye başkanları, iş adamları ve gazeteci
ordusuyla tam bir siyasi şova dönüştüren Başbakan, önceki hükûmetler döneminde
açılan paketlerin benzerini bizzat kendisi açıklamıştır. Kürt açılımının bir
parçası olarak da işlev görmesi beklenen bu pakete “GAP Eylem Planı” adı
verilmiştir. Başbakan Diyarbakır’da muhtemelen tek ayağını kaldırıp “Bugün
açıkladığımız, bir rapor, proje veya dosya değildir. Takvimi belirlenmiş, somut olarak, müşahhas olarak
tanımlanmış, kaynağı temin edilmiş bir eylem planıdır.” derken yüzünün pancar gibi
kızardığının farkında bile değildi. Başbakan hararetle yaptığı açıklamada
2008-2012 yılları arasında uygulanacak eylem planıyla 1 milyon 60 bin hektar
alanın sulanacağını, yılda 27 milyar kilovatsaat elektrik üretileceğini, kişi
başına gelirin yüzde 209 artacağını ve toplamda –buna çok dikkat etmenizi
istiyorum- 3 milyon 800 bin kişiye iş imkânı yaratılacağını söylemişti.
Şimdi, sevgili
arkadaşlar, ben bu noktada bir es vermek istiyorum. Zira, geçmiş bir vaat olsa
bile istihdam rakamına fena hâlde takılmış durumdayım. Şöyle ki: Yalan yanlış
hesaplamaları kabul etsek bile, Türkiye genelinde işsizlerin toplam sayısı 2005
yılından bu yana 2,5 ile 3 milyon arasında gidip geliyor. Şimdi, Türkiye
İstatistik Kurumunun en son yayınladığı kasım ayı bülteninde istihdam ve
işsizliğe ilişkin rakamlara baktım. Kurumun kasım bülteninden aynen size
aktarıyorum: “Türkiye genelinde işsiz sayısı 2013 yılı Ağustos döneminde geçen
yılın aynı dönemine göre 361 bin kişi artarak 2 milyon 806 bin kişiye
yükseldi.” deniyor. İşte, benim takıldığım yer tam da burası. Ülkenizdeki
toplam resmî işsiz sayınız 2 milyon 800 bin kişiyken, yılan hikâyesine dönmüş
bir projeyle ilgili eylem planı hazırlayacaksınız, hesap kitap yapacaksınız,
sonra da insanların gözünün içine baka baka “3 milyon 800 bin kişiye istihdam
yaratacağım.” diyeceksiniz. Düşünsenize sevgili arkadaşlar, GAP için uygulamaya
konulan eylem planı eğer gerçekleşmiş olsaydı, 1 milyon istihdam açığı
yaşayacak, maazallah, belki de bu açığı kapatmak için Özgür Suriye Ordusunun
elemanlarıyla bu boşluğu doldurup iş istihdamı yapacaktık. Böyle bir facia
düşünülebilir mi?
Değerli
milletvekilleri, Başbakan hararetle yaptığı Diyarbakır konuşmasında, bugüne
kadar bölgeye yönelik birçok paket açıklandığını, raporlar yayınlandığını,
ancak bunların bir işe yaramadığını da söylemişti.
Yine aynı
konuşmasında Başbakan ilk defa takvimi belirlenmiş, kaynağı temin edilmiş bir
eylem planının AK PARTİ iktidarı döneminde yapıldığını da ifade etmiştir.
Kendisinden önceki bütün iktidarları GAP konusunda kaynak bulamamakla ve
beceriksizlikle suçlayan Başbakan GAP’ın kaynağını da çoktan temin etmişti.
Başbakan, gerekli kaynağı, milyonlarca işsizin bulunduğu ama yararlanabilmesi
için âdeta bin bir dereden su getirmesi istenen ve bu nedenle ancak bir avuç
işsizin faydalanabildiği İşsizlik Fonu’na elini daldırarak temin etmişti.
AKP’nin, İşsizlik Fonu’ndan GAP’ı bahane ederek bütçeye aktardığı rakam 10
milyar 824 milyon lirayı aşmıştır. Bu rakam Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanının açıklamalarından alınmış olup fonun kuruluşundan bugüne kadar işsizlere
ödenen paranın yaklaşık 2 katıdır arkadaşlar.
Değerli
milletvekilleri, 2008 yılı fiyatlarıyla, GAP’ın tamamlanması için gerekli olan
miktar 41 milyar 200 milyon TL olarak hesaplanmıştı. Eylem planının devreye
alındığı 2008 yılına kadar yapılan harcamaların toplam miktarı ise, yine 2008
yılı rakamlarıyla, 26 milyar liradır. İşte, GAP Eylem Planı’nda allanıp
pullanan ve Hükûmetin gerçek hedefiymiş gibi gösterilen hikâyenin özeti de bu
27 milyar liralık ek harcamayı yapmak ve yılan hikâyesine dönüştürülen GAP’ı
bitirmektir.
Peki, bu konuda
gelinen durum, katedilen aşama nasıl olmuştur? Kalkınma Bakanı, bütçenin
Komisyon görüşmelerinde, sanıyorum süre sıkıntısı nedeniyle değinemediği ancak
atıfta bulunduğu sunum kitapçığında GAP’a ilişkin bilgiler vermiştir. Şimdi,
sunum kitapçığında yer alan GAP konusundaki bilgileri sizlerle paylaşmak
istiyorum. Sayın Bakan, sunum kitapçığında, eylem planı süresince GAP’a ayrılan
kaynağın 18 milyar 200 milyon olduğunu, ancak harcamaların 14 milyar 700 milyon
lira olduğunu belirtiyor. Bu ifadelerin açık anlamı aynen şudur: Birincisi,
planda yer alan miktardaki kaynağın tamamını verememişim; ikincisi ise
ayırabildiğim sınırlı kaynağı da harcayamamış, işi yapacak veya işi bitirecek
iradeyi ortaya koyamamışım demektir.
Değerli
arkadaşlar, burada önemli bir hususun altını da kalınca çizmek istiyorum, o da
şudur: Bu harcamalar sadece enerji veya tarımsal sulama yatırımlarıyla sınırlı
değildir. İcracı bakanlıkların yapması gereken örneğin eğitim, sağlık,
ulaştırma ve istihdam gibi alanlara da bu harcama miktarı içerisinden pay
ayrılmıştır.
Sunum kitapçığına
devam edelim. Yine, Sayın Bakan merkezî bütçeden önceleri GAP bölgesi için
yüzde 7 pay ayrılmakta iken bu payın eylem planı süresince yüzde 14’e
çıkarıldığını iddia ediyor. Hemen ifade etmeliyim ki, Sayın Bakan pay hesabı
yaparken İşsizlik Fonu’ndan aşırılan yaklaşık 11 milyar liradan sunum
kitapçığında hiç ama hiç bahsetmiyor.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Bakanın sunum kitapçığında ihracat ve istihdam
iyileşmelerine dair verdiği rakamların afakiliğini bir yana bırakacak olursak,
en ilginç ifadesi sulama alanlarına ilişkindir.
Bu ifadeleri yine
sunum kitapçığından aynen aktarıyorum: “Eylem planı döneminde özellikle sulama
altyapısında ciddi gelişmeler sağlanmış, sulamaya açılan alan 273 bin hektardan
378 bin hektara yükseltilmiştir.” diye yazıyor. Evvela bir hatırlatmada
bulunmak istiyorum: Gerek eylem planında yazılı olan gerekse Diyarbakır’da
yaptığı hararetli konuşmasında Sayın Başbakanın ifade ettiği sulanacak alanın miktarı
tam 1 milyon 60 bin hektardır. Bakanın başarı olarak lanse ettiği rakam ne? 273
bin hektar olan alanı 378 bin hektara çıkarmıştır. Aradaki fark ne? 105 bin
hektar. Yani hedeflenen miktarın onda 1’i bile değil. İnsaf yani!
Şimdi, basit bir
hesap yapacak olursak: Eylem planı ne zaman başladı? 2008’de. 2008 yılını da
dâhil edersek, bugüne kadar aradan geçen süre tamı tamına altı yıl. Altı yılda
sulamaya açılan alan 105 bin hektar olduğuna göre, bir yılda sulamaya açılacak
olan alan miktarı tam 17.500 hektar.
Hesap yapmaya
devam edelim. Master planına göre GAP’la sulanacak alan ne kadar? Tam 1 milyon
800 bin hektar. Kırk yıldan bugüne kadar sulamaya açılmış toplam alan ne kadar?
Yuvarlıyorum, 400 bin hektar. Geriye ne kaldı? 1 milyon 400 bin hektar. Yılda
sulamaya açtığımız alanı ne bulmuştuk? 17.500 hektar. Hadi, bunu da 20 bin
hektar olarak yuvarlayalım. Bu hızla gidecek olursak sulanmayı bekleyen 1
milyon 400 bin hektarı kaç yılda bitirebiliriz? Bölelim 1 milyon 400 bini 20
bine. Ne çıktı şimdi? 70, değil mi? Hesap ortada. İşte, bizim GAP’a ilişkin
düşüncelerimizin, meramımızın özeti de budur.
Değerli
milletvekilleri, AKP'nin eylemi de
paketi de, tıpkı kendisinden önceki diğer hükûmetlerin paketleri gibi boş çıkmıştır. Aldığımız
duyumlara göre, AKP şimdi de GAP'a ilişkin yeni bir eylem planı hazırlığı
içindeymiş; hayırlı olsun diyelim.
Görüyorum ki
geçen yıl yaptığım eleştiri ve uyarıları dikkate almamışsınız. Bu nedenle,
geçen yıl yaptığım uyarıların aynısını bu yıl da aynen tekrarlıyorum. Boşuna
uğraşmayın çünkü GAP’a, bölgeye ve Kürtlere olan yaklaşımınız değişmedikçe bu
projeyi bitiremezsiniz. “Yüzyılın projesi” olarak lanse edilen bu projenin
odağında iyi niyet yok, çözüm yok, doğa yok, insanlık yok ve en önemlisi de o
coğrafyada yaşayan Kürtler yok. Bu projenin odağında aldatma var, tarihsel ve
kültürel kıyım var, siyasi rant var, enerji var, sömürü var değerli arkadaşlar.
Bu anlayış devam ettiği sürece, uçsuz bucaksız verimli topraklar tuzlanıp
çoraklaşmaya devam edecektir. Bu anlayış devam ettiği sürece, yanı başındaki
suyu tarlasına taşıyamadığı için açtığı kuyular nedeniyle elektriğe muhtaç
edilen çiftçi icra kapılarını aşındıracaktır. En önemlisi de, bu anlayış devam
ettiği sürece, projede yeri olmayan ve yıllardır kandırılmaktan usanmış milyonlarca
Kürt’ün ruhsal bağı aşınacaktır.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.19
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 22.33
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 31’inci Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
2014 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Şimdi, şahsı
adına lehinde söz isteyen Abdulkerim Gök, Şanlıurfa Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ABDULKERİM GÖK
(Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 2014
yılı Kalkınma Bakanlığı ve Ekonomi Bakanlığı bütçeleri üzerine görüşlerimi
ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, 2023 hedefleri doğrultusunda, adım adım bu hedeflere doğru
gitmenin mutluluğunu ve gururunu yaşadığımızı ifade etmek istiyorum.
Avrupa Birliğine
üye ülkeler, Amerika Birleşik Devletleri, hasılı dünya ekonomisi büyüme
rakamlarını aşağıya doğru revize ederken, ülkemizde açıklanmış olan 4,4 büyüme
rakamı, önümüzdeki süreçte yıllık rakamı âdeta yakalayacağımızı şimdiden
bizlere müjdelemektedir.
Dönüp
baktığımızda, özellikle bizden önceki değerli konuşmacılar âdeta bir başka
ülkenin ekonomisinden bahseder gibi bir algı oluştu bende çünkü hepimiz, bu
arkadaşlarımız da olmakla beraber, yurt dışına gittiğimizde, birçok
uluslararası kuruluşta olduğu gibi, bunların devlet başkanları ve
cumhurbaşkanları hep şunu sormuşlardır: “Sizler, özellikle ekonomideki
başarınızı neye borçlusunuz, nasıl yürütüyorsunuz?”
Doğrudur, bu
manada, gerek makro gerekse mikro düzeydeki ekonomik gelişmemiz gittikçe ivme
kazanmaktadır ancak yeterli olmadığını biliyoruz, bu doğrultuda da biz büyüme
rakamlarını son derece önemsiyoruz. Bunu destekleyen trendlere baktığımızda,
ihracatta çok önemli bir noktada olduğumuzu görmekteyiz.
Arkadaşlarımız
bahsetti, oradaki en önemli kısıtımız ise cari açığımızdır ancak cari
açığımızın da ana, temel sebebi buradaki enerji açığımızdır. Enerji
politikalarımızı da gözden geçirirsek, bugün, özellikle enerji politikaları
doğrultusunda bunu bu manada değerlendiren ülkeler örnek alınırsa, inşallah,
önemli kararlarla enerji politikamızı bir rayına koyduktan sonra cari açığımızı
da önemli bir noktada son derece ekonomik manada bir kazanım olarak
değerlendirmiş olacağız.
Sadece ekonomik
anlamda değil, aynı zamanda her bölgenin, her ilin kendi potansiyellerini
harekete geçiren bölgesel gelişme politikaları noktasında önemli bir yere doğru
bizleri taşıyan Kalkınma Bakanı ve değerli bürokratlarını da kutlamak
istiyorum.
Şunu ifade etmek
istiyorum ki 2002-2013 yılları arasında GAP, KAP, DOKAP ve KOP gibi bölgesel
gelişme politikalarına yapmış olduğumuz yatırım -rakam olarak vermek istiyorum-
57 milyar TL, eski parayla 57 katrilyon gibi bir rakamı karşımıza
çıkarmaktadır. Bu da aslında bölgeye ne kadar yatırım yaptığımızı kısa olarak
karşımıza çıkarmaktadır. 20,6 katrilyon yani yeni parayla milyar TL olan rakamı
GAP bölgesine harcadık. Ancak, önümüzdeki aylarda Sayın Başbakanımızın
açılışını gerçekleştireceği Suruç Sulama Tüneli bölge açısından da son derece
önemli. Benden önceki değerli konuşmacı ve aynı zamanda hemşehrimiz olan Sayın
Binici’yi de açılışa özellikle davet etmek istiyorum. Çünkü, bittiği andan
itibaren 732 bin dönümü yakından ilgilendiren bu sulama projesinin bölge
açısından son derece önemli, hayati bir noktaya sahip olduğunu görmekteyiz. Tabii
ki bu gelişmelerimizi neye borçluyuz, ne kadar borçluyuz, bunları sizlerin ve
kamuoyunun takdirine bırakıyoruz. Ancak, şunu belirtmek isterim ki: Ülkedeki iç
barışı, ileri demokrasiyi, temel haklar noktasındaki ilerlememizi sağladıkça,
bu anlamdaki ivme devam ettikçe kalkınmamız da büyümemiz de belki çok daha
hızlı bir şekilde gerçekleşecektir.
Demek isterim ki
ülkemizdeki temel kazanımlar sadece ve sadece ekonomi politikalarına bağlı
olarak gelişmemektedir. Bugün, birçok ülke küresel krizi henüz atlatamamışken
bizler ise kısa, orta ve uzun vadeli programlarımızı konuşup bu manada önemli
bir gelişme kaydediyoruz.
Bu duygu ve
düşüncelerle, gerek Ekonomi Bakanlığının gerekse Kalkınma Bakanlığının
bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlara vesile olmasını diler, hepinize
saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Şimdi, Hükûmet
adına Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süre otuz üç
dakika.
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Mersin) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; yüce
heyeti saygıyla selamlıyorum.
2014 yılı Ekonomi
Bakanlığı bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlar getirmesini temenni ederek
sözlerime başlıyorum.
Öncelikle, sözlerimin
başında, gerek Plan ve Bütçe Komisyonunda gerek Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulunda bütçemizle ilgili görüş ifade eden, değerlendirme, öneri yapan tüm
arkadaşlarıma bilhassa teşekkürlerimi ifade ediyorum ve yine, yapılan
eleştirilerden faydalanacağımızı, bu anlamda, değerli arkadaşlarımıza teşekkür
ettiğimi ifade etmek istiyorum.
Evet, birçok
arkadaşımız görüşlerini ifade ettiler, Ekonomi Bakanlığının faaliyetleri,
Ekonomi Bakanlığının Türkiye ekonomisiyle ilgili yapmış olduğu faaliyetleri ve
ekonomiyle ilgili faaliyetlerimize çeşitli açılardan baktılar. Elbette ki
muhalefetin bardağın boş tarafını göstermesi, boş tarafını anlatması bir kere
işin doğasında var. Ancak şunu belirtmek istiyorum ki bazı belirtilen
hususların aslında belirtildiği gibi olmadığını, sadece Türkiye’nin değil,
bizim konuşmamızın ötesinde, tüm dünyada, IMF başta olmak üzere birçok kuruluş
tarafından Türkiye ekonomisiyle ilgili değerlendirmelerin yapıldığını hepimiz
biliyoruz ve bu noktada, biraz sonra, sizlere uluslararası kuruluşlar
tarafından Türkiye’nin gerek ekonomik performansı gerek ihracat performansıyla
ilgili söylenenleri tekraren hatırlatma konusunda bilhassa konuşmama önem
vereceğim.
Evet, ben
katılıyorum eski bir sanayici olarak, Türkiye ekonomisi büyümek zorunda.
Bilhassa 2023 Türkiye’si döneminde 2 trilyon dolarlık bir millî gelire ulaşmak
ve âdeta şampiyonlar liginde oynamak önemli bir hedef. Elbette ki bu hedefe
ulaşmak için de Türkiye’nin her yıl ortalama yüzde 5’in üzerinde büyümesi
kaçınılmaz. Elbette ki cumhuriyet tarihinde, Gazi Mustafa Kemal Atatürk
cumhuriyeti kurduktan sonra çeşitli dönemlerde yapılan büyüme rakamlarının
değerli konuşmacıların ifade ettiği gibi önemli olduğunu hiçbir zaman için
kenara koymamak gerekiyor.
Ancak şunu izah
etmek gerekiyor ki bilhassa 2008’de dünyada başlayan ve dünyanın son derece
önemli bir krizi hâline gelen, âdeta ikinci bir krizi olarak kabul edilen,
Amerika’da başlayan küresel krizle beraber, bakın, bugün Avrupa ekonomisinde
toparlanmanın daha çok zaman alacağı, 17 euro bölgesi ülkesinin 7’sinin 2008
öncesi ekonomik performansa kavuşması için daha en az beş ila on yıl arasında
sabretmesi gerektiğini bir kere buradan hatırlatmak istiyoruz.
Ancak,
Türkiye’nin üçüncü çeyrekte bilhassa, geçtiğimiz gün açıklanan verilerle 4,4’lük
büyümesini ben, böyle bir ortamda “dört dörtlük büyüme” olarak
nitelendiriyorum. Daha fazla olur mu? Keşke olsaydı ama 4,4’lük büyümeyle
Türkiye bugün OECD içinde üçüncü çeyrekte büyümesini en fazla artıran 2’nci
ülke olmuştur ve yine G-20 içinde, bugün, Türkiye, büyümesini en fazla artıran,
en hızlı artıran 4’üncü ülke olmuştur. Bunlar uluslararası veriler, benim
verilerim değil.
Ümit ediyoruz ki
Türkiye ekonomisi 2013 yılında Orta Vadeli Program hedefinde -aslında ilk,
revizyon öncesi program hedefinde- belirttiğimiz gibi, inşallah yüzde 4’e yakın
bir rakamla büyümesini gerçekleştirsin. Bu anlamda, Türkiye’nin büyüme
performansının daha fazla artması, büyüme kalitesini daha fazla geliştirmesi,
bir kere, Hükûmetimizin ve Bakanlığımızın öncelikleri arasındadır. Bilhassa
ithalata dayalı bir ivme, büyüme ve bunun beraberinde getirmiş olduğu cari açık
meselesi…
Değerli
arkadaşlar, muhalefet partisi milletvekilleri; bilhassa şunu ifade etmek
istiyorum ki bizim de sizinle bu konuda aynı görüş içinde olduğumuzu ve cari
açığın Türkiye açısından her zaman için, bugün bir risk olmasa bile bir risk
oluşturabileceği faktörünü her zaman göz önünde tutmamız gerekiyor. Ancak cari
açığı tabii bir sonuç olarak gördüğümüz zaman, cari açığı oluşturan sebeplerin
ne olduğunu iyi bir şekilde irdelemek zorundayız. Cari açık sadece Türkiye’ye
münhasıran bir açık da değil. Bugün, Birleşmiş Milletlere kayıtlı 189 ülkenin
130’unda cari açık vardır ve cari açık rakamı, bilhassa ülkeler bazında
baktığımız zaman, çoğu ülke açısından katlanılamaz ve son derece büyük
rakamlara ulaşmıştır.
Bu konuda, bakın,
cari açıkla ilgili Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Fransa, Hindistan,
Kanada, Avustralya, Brezilya, bu ülkelerin her biri cari açık veren ülkelerdir.
Bunu söylerken cari açıkla ömür boyu yaşamak zorunda olmadığımızı tekrar
buradan ifade ediyorum. Ancak, şunun bilinmesi gerekiyor ki ve bilindiğini
tahmin ederek ifade ediyorum ki: Cari açıkla mücadele konusunda, cari açığımızı
en temel alan konular, bilhassa GİTES uygulaması Bakanlığım tarafından
başlatılmıştır. GİTES, Başkanlığımda yapılan bu toplantılarda gerek kamunun
gerek özel sektörün ilgili tüm kuruluşları bu çalışma içinde yer almıştır ve
GİTES’i Türkiye’nin en fazla dış ticaret açığı vermiş olduğumuz sektörleri
bazında inceledik. İncelemeyi yaparken demir çelik sektörünü, makine sektörünü,
otomotiv sektörünü, enerji sektörünü, tarım sektörünü, tekstil ve konfeksiyon
sektörünü tek tek masaya yatırarak röntgen değil, âdeta bunların MR’ını çektik.
Ve itiraf etmeliyim ki yirmi yedi yıllık sanayicilik hayatım boyunca
öğrenemediğim, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı döneminde öğrenemediğim birçok
veriyi de ben GİTES uygulaması sonucunda gördüm ve gördüm ki benim ülkem demir
çelik üretimi yapmak için 10 milyar dolar demir çelik hurda ithalatı yapmak
zorunda. 10 milyar dolar demir çelik hurda ithalatıyla Türkiye dünyanın en
yüksek, en fazla demir çelik ithalatı yapan ülkesidir. Peki, sebebi ne bunun?
Sebebi, geçmişten gelen demir çelik sektöründe bir sanayi stratejisinin
olmayışı ve geçmişte yapılan teşviklerle, uygulamalarla demir çelik sektörüne
önemli bir yolun, istikametin verilmemiş olmasıdır.
Ve bu noktada,
bakın, 236,5 milyar dolar bizim 2012 yılı ithalatımızdı. 236,5 milyar dolar
ithalatın, değerli arkadaşlar, 60,1 milyar doları Türkiye’nin kendisinde
olmayan enerji ithalatıdır. Geriye kalan 174 milyar dolarlık ithalat içinde
demir çelik ithalatı 10 milyar dolar, geçmişten beri gelen, sanayimizin yanlış
yapılanmasından kaynaklanan ve geçmişte alınmamış olan tedbirlerin bir sonucudur.
Aynı örnekleri bakır için verecek olursam, bakır sektöründe 3 milyar dolar,
alüminyum sektöründe bugün Türkiye 2 milyar dolar açık vermektedir; 2012 rakamlarından size bahsediyorum 2013 kesinleşmediği için. Aynı şekilde
otomotiv sektörü başımızın tacı. Bu sene ihracatımız yüzde 10’un üzerinde arttı
otomotiv sektöründe. Ancak, otomotiv sektöründe ihracat yapmak için, üretim
yapmak için 5 milyar doların üzerinde biz motor ve aktarma organları ithalatı
yapıyoruz. Bunlar bugün Türkiye'nin sorunları değil, geçmişten gelen, sektörün
getirmiş olduğu birtakım sıkıntıların ortaya çıkartmış olduğu durumlardır ve
aynı şekilde, parça bazında, sektör bazında baktığımız zaman, Türkiye bu cari
açığı, dış ticaret açığını bunlardan dolayı vermektedir.
Peki, tespitimizi
yaptık, önemli olan bu tespitin yapılması. Tespit yapıldıktan sonra bunun
tedavisi, bunun çözümü, bunun üretimi nedir, bunun çaresi nedir onun üzerinde
geniş çalışmalar yaptık. Sanayi Bakanlığım döneminde 2008 yılında yapılmış olan
Girişimci Bilgi Sistemi sanayi envanteri Türkiye’de bir ilk çalışma özelliğine,
hüviyetine sahiptir. Yine, bu Bakanlık görevine geldikten sonra başlatmış
olduğumuz GİTES çalışmasıyla altı sektörü didik didik ederek ithalatımızın
nereden kaynaklandığını tek tek tespit etmemiz bu anlamda son derece önemli bir
altyapı, bir veridir.
Ben sizlerin,
sanayi üretiminde ithalata bağımlı, ihracatta ithalata bağımlı görüşlerinize
katılıyorum, bunu inkâr etmiyorum ancak değerli arkadaşlar, bu, son yılların
sorunu değildir; bu, geçmişten gelen yanlış sanayi kurgulamasının, sanayinin
gerekli şekilde kurgulanmamasının ortaya çıkarmış olduğu bir sonuçtur. Nasıl
düzelteceğiz? Elimizde en büyük unsur yatırım teşvik sistemi vardı. Yatırım
teşvik sistemini bilhassa getirip bunların üzerine monte ettik.
Değerli
arkadaşların bazıları konuşma yaptılar, dediler ki: Teşvik sistemi bölgesel.
Bölgesel teşvikte Adana 2’nci sırada, bilmem başka il 3, 4, 5, 6’ncı sırada ve
organize sanayi bölgesinde olduğu zaman farklı yerlerde. Size bilhassa şunu
ifade etmek istiyorum ki yeni yatırım teşvik sistemi, bugüne kadar Türkiye'nin
gelmiş geçmiş en iddialı, en cömert yatırım teşvik sistemidir ve bugün, tüm
dünyada dikkatle, ilgiyle izlenen bir yatırım teşvik sistemi. Nedir? Dünya
konjonktüründeki bu sıkıntıların yaşanmış olduğu bir ortamda, yatırım teşvik
sistemi hayata geçmiş olmasına rağmen, değerli arkadaşlar, bugün, bizim yatırım
teşvik sistemimizde, 20 Haziran 2012’den itibaren ortaya konulmuş olan teşvik
sisteminde bir önceki dönemin aynı aylarına, aynı yıllarına baktığımız zaman,
teşviklerde son derece önemli artışlar olduğunu hep birlikte görüyoruz ve
bugüne kadar, 20 Haziran 2012 itibaren yeni teşvik sisteminin devreye
girmesiyle beraber, kasım ayı sonuna kadar geldiğimizde 108,5 milyar liralık
yatırım teşvik belgesi alınmıştır. 108,5 milyarlık yatırım teşvik belgesinin
size gerek sektörlerle gerek bölgelerle ilgili dokümanlarını ve rakamlarını
vermek isterim ve yeni teşvik sistemini kurgularken biz, sadece bölgesel teşvik
sistemi yapmadık, bilhassa bu konuda arkadaşlarımın dikkatini çekmesi adına
söylüyorum, yeni teşvik sistemini 5 bacak üzerine yapılandırdık: Genel teşvik
sistemimizi yapılandırdık, büyük ölçekli projeler teşvik sistemimizi kurduk,
stratejik yatırımlar teşvik sistemimizi kurduk ve bunun yanı sıra “öncelikli
teşvikler” dediğimiz, bugüne kadar olmayan, ilk defa uygulanan yeni bir yatırım
teşvik sistemini ve hepsinden önemlisi Türkiye’nin en fazla cari açık vermiş
olduğu sektörlerde, bilhassa cari açık odaklı, cari açığı azaltacak “stratejik
yatırımlar” kavramını ortaya attık.
Gelmiş olduğumuz
noktada şunu arkadaşlarımın bilgisine sunmak isterim ki: Değerli arkadaşlar. 30
Kasım 2013 tarihi itibarıyla 20 Haziran 2012’den gelmiş olduğumuz, teşvik
sisteminde öncelikli teşviklerin payı yüzde 15’ti tüm teşviklerin içinde.
Bölgesel teşviklerin payı sadece yüzde 29’dur ve bölgesel teşviklerdeki asıl,
ana gaye; istihdama en fazla ihtiyaç duyulan emek yoğun sektörlerin bilhassa
Uzak Doğu baskısıyla rekabet gücüne güç katacak bir bölge tasarlanarak 6’ncı bölge
ağırlıklı bir bölgesel teşvik sistemi yapılmıştır ve bölgesel teşvik sistemi
yapılırken sektörel öncelikler, ağırlıklar dikkate alınmıştır. Bunun yanı sıra,
büyük projeler yüzde 4’ünü, stratejik yatırımlar yüzde 12’sini kapsamaktadır.
Bugün itibarıyla, stratejik yatırımlar olarak Bakanlığımızdan 12,5 milyar
liralık stratejik yatırım teşvik belgesi bağlanmıştır ve bu yatırım
belgeleriyle beraber bakın, bilhassa kimya sektöründe -en fazla açık vermiş
olduğumuz sektörlerden bahsediyorum- bilhassa enerji sektöründe önemli
yatırımlar söz konusu olmuştur ve 12,5 milyar dolarlık bugünkü teşvik
belgesiyle bağlanmış olan bu yatırımlar üretime döndüğü zaman, yatırımdan
üretime dönüştüğü zaman, bakın, sadece kimya sektöründe, sadece rafineri
sektöründe 8 milyar dolar, kimya sektörünü katın, 1 milyar dolar daha, 9 milyar
dolarlık cari açığı azaltıcı bir etkisi olacaktır.
Ne yapalım? 60,5
milyar dolar, geçen yıl söylediğim gibi, enerji ithalatına para ödemek
zorundayız ancak bunu da bir kader olarak görmedik. Bilhassa teşvik
sistemimizi, öncelikli teşvikleri bu anlamda son derece önemli bir şekilde
donanıma getirdik ve öncelikli teşviklerde, AR-GE projesiyle sanayiye
dönüşmesi, üretime dönüşmesi gereken projelere, ister Adana’da yapılsın ister
Kahramanmaraş’ta yapılsın, Tunceli’de yapılsın, ister İstanbul’da ister
Ankara’da, hemen bu yakında yapılsın, aynı teşvik sistemini, 5’inci bölge
teşvik sistemini uyguladık. Bunların gayesi, ifade ettiğim gibi, bilhassa
öncelikli dediğimiz, gerek tıpta gerek ilaç sektöründe gerek medikal
sektörlerde gerek bilhassa otomotiv sektöründe ve yine, en fazla cari açık
veren, cari açığa sebep olan enerji sektöründe gerek dışa bağımlılığı azaltacak
gerek açığımızı azaltacak önemli kararlar aldık.
Yapmış olduğumuz
uygulamalarla, bugün, yerli kömürden enerji yatırımı elektrik üretimini
Türkiye’nin neresinde olursa olsun 5’inci bölge destekleriyle destekliyoruz.
Gayemiz burada doğal gazı… İthal kömüre dayalı teşvik belgesi artık vermiyoruz
ve bilhassa, yapmış olduğumuz enerji sektöründeki bu uygulamalarla,
beraberinde, Türkiye’nin neresinde olursa olsun, maden nerede olursa olsun
madenlere 5’inci bölge destekleri uyguluyoruz ve bilhassa yine geçmişte
verilmeyen yüksek kalorili kömür, demir cevheri başta olmak üzere bu alanları
da bu dönemde ilk defa teşvik kapsamı içine aldık ve bunlar ümit ediyorum ki,
inşallah, beraberinde, birlikte, Türkiye açısından, cari açık açısından,
ödemeler dengesi açısından önemli kazanımlar getirecektir.
Elbette ki
sizlerin de çok iyi bildiğini bilerek söylüyorum ki ben yirmi yedi yıl
sanayicilik yaptım. Bugün yapmış olduğunuz bir rafineri yatırımını, bugün
başlamış olduğunuz bir sanayi yatırımını öyle bir yılda, iki yılda bitirmeniz
mümkün değil. Bunların kana karışması, bunların kendini geri ödemeye başlaması,
ekonominin içine aktif olarak girmesi, nereden bakarsanız bakın, üç yıldan,
dört yıldan sonra ancak faydasını gösterecek. Bu konuda biraz daha fazla
sabırlı olmamız gerektiğini bilhassa ifade ediyorum ve yine bu teşvik
sisteminde stratejik yatırımları bilhassa koyarak Türkiye’nin dışarıdan ithal
etmek zorunda kalmış olduğu ürünlerin Türkiye’de yapılmasını önemsedik ve yüzde
40 katma değer şartı koyduk. Ben literatüre bir şey getirdim ve her fırsatta
onu ifade ettim. Bugün, Türkiye, geçen yıl, ihracatının 1 kilogram fiyatını 1
dolar 58 sente yaptı. 2009 yılında bu ilk çalışmayı başlattığım zaman, ilk
devlet bakanlığı görevime geldiğimde, o tarihte Türkiye’nin birim ihracat
kilogram fiyatı 1 dolar 19 sentti. 2009’dan 2012 sonuna geldiğimiz zaman,
ihracat birim kilogram fiyatında yüzde 36’lık bir artış var. Yeter mi? Tabii ki
yetmez. Bu, tespiti yapma adına yapmış olduğumuz bir çalışmaydı. Niye?
Maalesef, Türkiye, sizler de söylediniz, gerek sanayi üretiminde gerek
ihracatında nitelikli, yüksek katma değerli, yüksek teknolojili, inovasyona,
AR-GE’ye dayanan üretimler yapmıyor. Kim yapmıyor? Sanayi yapmıyor ama şunun da
altını çizmemiz lazım ki ben de sanayici olduğum dönemde, 2007 öncesinde,
geçmiş dönemlerde, Türkiye’de yüksek enflasyonun olduğu, yüksek koruma duvarlarının
olduğu yerde, arkadaşlar, sanayiciyi, bakın, hiçbir zaman için AR-GE,
inovasyon, teknoloji, yüksek katma değer ilgilendirmezdi çünkü sanayiciyi bir
şekilde koruyan, ne yaparsanız yapın, dükkânındaki, fabrikasındaki, rafındaki
malına her ay yüzde 6, yüzde 7 getiren bir yapı vardı. Türkiye’de ne zaman ki
enflasyon tek haneye düştü, sanayici ondan sonra inovasyonun, AR-GE’nin,
araştırmanın, katma değerin farkına varmaya başladı. Biz de bütün
yapılanmamızı, bütün teşvik sistemlerimizi bilhassa bunların üzerine monte
ederek çalışmamızı yapmaya çalışıyoruz.
Şunu yine ifade
etmek istiyorum ki: İhracat konusunda gelmiş olduğumuz nokta, arkadaşlar,
fevkalade önemli bir noktadır. Bakın, bugün Avrupa ithalatı yüzde 6 küçülürken
Türkiye'nin Avrupa’ya ihracatı yüzde 5,6 artmıştır, Avrupa’nın Türkiye’den
ithalatı artmıştır ve diğer taraftan, Türkiye'nin ihracatında gerek Afrika
gerek Asya Pasifik Bölgesi’nde ihracatı artmıştır. Bugün, Türkiye'nin hiçbir
ürününün dünyada girmediği hiçbir yer kalmamıştır şükürler olsun. 237 gümrük
bölgesine ihracat yapan bir yapıya sahibiz. Ülkemizde üretilen 20 binden fazla
ürün çeşidi dünyanın 237 gümrük bölgesine ve ülkesine ihracat malı olarak
gidiyor. Yapılmayan -geçen yıl, konuşmamda burada ifade etmiştim- sadece
Mikronezya ve Nauru vardı; şükürler olsun, bakın, bu yıl Mikronezya’ya ve
Nauru’ya da ihracat yaptık. Şu anda, dünyada Türk ürünlerinin girmediği hiçbir
pazar kalmamıştır şükürler olsun. Bunu yaparken ihracatta 97 faslın 80’inde
ihracat artışı sağladık. İhracatımızda konjonktürel gelişmeden dolayı belki istediğimiz rakamları
yakalayamayabiliriz ama en azından, revize edilmiş Orta Vadeli Program
çerçevesinde geri gitmeme konusunda önemli çalışmalar yapıyoruz. Son, kasım ayı
ihracatçı birlikleri açıklamasına baktığımız zaman, kasım ayı tüm zamanların en
yüksek ihracatının gerçekleştiği ay olmuştur, 13,8 milyar dolar bir ayda
ihracat yapılmış. Ben, buradan Türk sanayisinde üretim yapan, ihracat yapan tüm
ihracatçılara, sanayicilere teşekkürlerimi de ifade etmek istiyorum. Ve bunun
yanı sıra, bir taraftan Türkiye, mal ihracatını artırırken ümit ediyorum ki
inşallah, aralık ayı ihracatı da -bugünden rakamlara bakacak olursak-
önümüzdeki dönemde Türkiye’nin ihracat konfigürasyonunu önemli şekilde
artıracak çünkü aralık ayı on üç günlük ihracat verilerine baktığımız zaman,
geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 22’nin üzerinde bir artış, bu yılın bir
önceki ayına yani kasım ayına göre yani rekor kırmış olduğumuz kasım ayına göre
de yüzde 6’lık bir artış, öyle gösteriyor ki, inşallah, aralık ayında da
Türkiye, tüm zamanların en büyük ihracat rekorunu kıracak ve Türkiye, mal
ihracatında birçok ülke -Brezilya’sı, Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa’sı-
geri giderken Türkiye ihracatını, en azından geçmiş hâlini koruma imkânına
sahip olacaktır.
Bana deniliyor
ki: “İthalattan bahsetmiyorsun.” Arkadaşlar, bu konudaki ithamı haksızlık kabul
ederim. Ben göreve geldiğim günden beri, 2009’dan sonra ezber bozdum.
İhracattan bahsettiğim gibi ithalattan da bahsetme cesaretini gösterecek bir
yapıya sahibim.Her yıl ithalat rakamları netleştikten sonra, ocak ayı sonu
itibarıyla, tüm yılın ithalat verileri çıktıktan sonra, çıkıyorum, basının
önünde bir buçuk saat, iki saat ithalatla ilgili gelişmeleri tek tek
anlatıyorum, ithalattan utanacak bir tarafımız yok bizim.
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – Sayın Bakanım doğru
söylüyorsunuz ama bazı bakanlarda onun raporu yok.
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Ama Türkiye, burada söylemek istediğim
hadise, ithalatını elbette yapacak ancak ithalat yapısı sizden fazla bizi daha
çok rahatsız ediyor ve bu konuda önemli olan, bu rahatsızlığı sadece kabul
etmek değil, bunu giderecek olan sistemleri dizayn etmektir. Ancak, arkadaşlar,
tekrar söylüyorum yani bu ithalat üzerinde yıllardır yapılmamış politikaların,
alınmamış tedbirlerin, hatalı uygulamaların faturasını getirip bugüne teşmil
edersek hata yaparız, yanlış yaparız. İthalat rakamlarınıda her fırsatta
açıklıyoruz, açıklamaya da devam edeceğiz, bundan kimsenin endişesi olmasın.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – On bir sene oldu!
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – On bir sene oldu, on bir sene!
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – İthalat rakamları zaten açıklanıyor, gümrük
idaresini takip eden herkes, her ay sonunda Gümrük Bakanlığı, Gümrük
Müsteşarlığı ve diğer taraftan, TÜİK’le beraber ithalat rakamlarını hepimiz
şeffaf bir şekilde görüyoruz.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Başbakanın konuşmasına neden giremiyor? Bir türlü girmiyor.
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Bu rakamları saklayan yok, bu rakamları
gizleyen yok. Bu rakamları saklamanın, gizlemenin bir mantığı da yok ama tekrar
söylüyorum, “İthalatta bu kadar rakam niye?” diye soruyorsanız geçmişte alınmış
olan yanlış politikaların sonucu olduğunu söylüyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) – İhracat sizden, ithalat başkalarından, öyle mi?
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Gelmek istediğim nokta bilhassa şudur ki her
ne olursa olsun değerli arkadaşlarım, şunu ifade etmek istiyorum.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Bilgisayar programlarında bir şey var, ithalatı siliyor hemen!
Virüs girmiş!
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Bakın, Türkiye sizler açısından farklı
şekilde görünebilir ama tekrar söyledim, bugün bilhassa IMF Türkiye'yi
dünyadaki ilk 30 ekonomi içinde 2013 yılında büyümesini en fazla artıracak
4’üncü ülke olarak görüyor. Geçenlerde –her yıl yayınlanan- Brand Finance
kuruluşunun yapmış olduğu açıklamaya göre Türkiye'nin marka değeri 688 milyar
dolara çıkmıştır. İster iktidar ister muhalefet olalım, ne olursak olalım,
bunlardan hep birlikte iftihar etmesini mutlaka bilmeliyiz diye düşünüyorum ve
bu noktada, Türkiye bir taraftan da uluslararası sermaye almaya devam ediyor.
Dünyada uluslararası sermayenin ciddi bir şekilde daraldığı, dünyada bu konuda
birçok yatırımcının frene bastığı, yeniden karar döneminde olduğu bir ortamda,
bakın -1984’te Türkiye ilk yabancı sermaye almaya başlamıştı- 1984’ten 2002’ye
geldiğimiz süreçte Türkiye'ye gelen toplam, bütün o yıllar çerçevesinde gelen
rakam sadece 14,6 milyar dolardı. Ama arkadaşlar, bakın size bugün bir şey
söylüyorum: Bugün ise 2003’te AK PARTİ’nin iktidara gelmesiyle beraber, bugüne
kadar ülkemize gelen uluslararası doğrudan yatırım miktarı 132,5 milyar doları
geçmiştir, ben bununla da iftihar ediyorum.
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ
(Adana) – Şirketleri sattınız Sayın Bakan.
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Ve bunlar farklı farklı sektörlere gelmiştir.
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ
(Adana) – Topkapı Sarayı’nı satın, daha çok sermaye gelir!
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – “Şirket ortaklığı yapmıştır.” Biz de
yapıyoruz şirket ortaklığı arkadaşlar. Niye utanıyoruz?
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ
(Adana) – Dolmabahçe Sarayı’nı satın daha çok sermaye gelir!
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Ben de benim işletmelerim, Türk firmaları
dışarıda işletme alsın, işletmelere ortak olsun diye Bakanlık olarak destek
veriyorum. Türkiye bunları başarıyorsa, bakın bu başarıları bizim alkışlamamız
lazım ve burada birçoğunun ifade ettiği gibi “Efendim, hangi sektörlere
geliyor?” E, sektörler bazında baktığımız zaman da bunun yüzde 32’sinin finans
ve bankacılık sektörüne; finans ve bankacılık sektörüne, bilhassa Türkiye'ye
gelirken Türkiye'deki siyasi istikrarı ve güveni ve yapısal reformları
görmekten dolayı geldiğini ifade ederken, bakın imalat sektöründe, enerji
sektöründe, telekomünikasyon sektöründe, toplam perakende sektöründe Türkiye’ye önemli oranda uluslararası doğrudan yatırım
gelmeye devam ediyor.
Değerli
arkadaşlar, bilhassa, yine, bir iki arkadaşımın dile getirmiş olduğu bir husus
vardı. Söylemezsem eksik kalır, üzerimde vebal olur.
Biraz evvel,
bizim, daha evvelki bakanlığımızda önemli görev yapmış olan değerli kardeşim
“50 milyon liranın üzerindeki teşviklerin Başbakanlıkta yapıldığını
söylüyorlar.” dedi.
Sizin ifadeniz
değil, değil mi bu Haluk Bey? “Söylüyor.” dediniz.
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – Ben ne söylediysem zabıtlarda var.
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Ben de diyorum ki bakın…
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – Soruşturma açılmış.
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Ben de diyorum ki Ekonomi Bakanı olarak…
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – Soruşturma açılmış, gösterdim sana.
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Kim söylüyorsa yalan söylüyor, iftiradır ve müfteridir bu. Böyle bir şey
yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – Soruşturma açılmış.
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Teşviklerin karara bağlandığı, teşviklerin
verildiği tek yer var, Ekonomi Bakanlığı Teşvik Uygulama Genel Müdürlüğüdür
arkadaşlar. Ekonomi Bakanlığı Teşvik Uygulama Genel Müdürlüğü dışında herhangi
bir yerde teşvik belgesi bağlanmışsa,
veren bir yer varsa getirin bugün istifamı basmaya hazırım. Bakın bu kadar
iddialı konuşuyorum. Ama, aksi hâlde, ispat edemeyen de aynı şekilde buradan
istifa etsin.
Arkadaşlar,
bakın, bir şey söylerken, ne olur, kurumlarımızı incitmeyelim, kurumlarımızın
değerlerini düşürmeyelim. Başbakanlığın başka işi gücü yok da teşvik
belgeleriyle mi ilgilenecek?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ya, bütün gayrimenkulleri kendisine bağlamadı mı? Madenciler
bekliyor.
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Ve bu noktada teşvik belgesinin nereden,
nasıl bağlandığı ve orada çalışan arkadaşlarımızın ne yaptığı, bunların hepsi
ayan beyan ortadadır.
OKTAY VURAL
(İzmir) - Bütün gayrimenkuller Başbakana
bağlı değil mi?
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) –
Arkadaşlar, işsizlik konusunda biraz evvel görüşler ifade edildi çeşitli
partilerimiz tarafından .
MEHMET GÜNAL
(Antalya) - Her şey durdu.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Her şey durdu ya! Madenciler perişan. Kaynak yapanlar alıyor.
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – İşsizlik konusunda ne derseniz deyin. Bakın,
geçmiş olduğumuz son dört yılda, dünyada küresel krizin yaşanmış olduğu bir
ortamda Avrupa’da 5 milyon 200 bin insan işini kaybederken, Allah’a şükürler
olsun, bizim ülkemiz 6 milyondan fazla istihdam sağlamıştır. Ülkemizin en son
işsizlik rakamları yüzde 9,8’dir. Elbette ki bu rakam yüksektir. Ancak, bugün,
Türkiye’nin işsizlik rakamı, euro bölgesinin de, Avrupa’nın da ortalamasının
daha altında bir rakama sahiptir.
MÜSLİM SARI
(İstanbul) – Oralarda kriz var. Gelişmekte olan ülkelerle karşılaştırın.
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Ve bu noktada yapacağımız çalışmaları çok
daha fazla artıracağız, çok daha fazla, Allah’ın izniyle, geliştireceğiz.
Şunun altını tek
tek çizerek ifade etmek istiyorum ki: Arkadaşlar, Türkiye ekonomisinde öyle
kırılganlık falan filan yoktur. Türkiye
ekonomisi, şükürler olsun, kaya gibi sağlamdır, dimdik sağlamdır. Bunu,
bir kere, herkesin bilmesini bilhassa buradan ifade etmek istiyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Yani “Gaza basalım.” diyorsunuz Sayın Bakan.
MÜSLİM SARI
(İstanbul) – Gaza mı basalım?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Siz gazcıydınız galiba.
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Diğer yandan, arkadaşlar, şunu söyleyeyim ki:
Şimdi, ihracatta, biz, ihracatın yapısını çalıştırmaya uğraşıyoruz, ihracatın
yapısını değiştirmeye çalışıyoruz. Ancak, bugün, yüksek teknoloji, yüksek katma
değer ihracatçının sorunu değil, sanayicinin sorunudur. Bu noktada, gerek
2008’de çıkarmış olduğumuz AR-GE teşvik yasasıyla gerek diğer taraftan benim
Bakanlığım ve çeşitli bakanlıklar tarafından yapılan birçok uygulamayla
bilhassa sanayicimize yüksek katma değer, yüksek teknoloji, inovasyonu, AR-GE’yi
öğrenecek son derece önemli çalışmalar ve bununla ilgili destekler veriyoruz.
Bakanlık olarak
yapmış olduğumuz çalışmaların en başında gelen şey hakikaten bir marka hâline
gelen, maalesef bir biraz önce bir arkadaşımın eleştirdiği -başımın üstünde yeri
var, her türlü eleştiriye razıyız- TURQUALITY ve markayla ilgili Türkiye,
bugün, Avrupa’da, dünyada inşallah marka olacak. Yani, müsaade edin de “Seksen
yılda marka olmamış firmaları getirin iki, üç senede marka yapalım.” diye
aceleci de olmayın.
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – İki üç sene değil, on bir sene, on bir sene.
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Biz TURQUALITY’e beş yıl verdik, arkasından,
ben Bakanlık görevine geldikten sonra –TURQUALITY 2005’te başladı arkadaşlar-
beş yıl da ben devam ettirdim.
Şimdi, Türkiye
sadece mal ihracatçısı değil, Türkiye aynı zamanda önemli bir hizmet
ihracatçısı. Bugün, Türkiye dünya hizmet ihracatından yüzde 1 pay alan önemli
bir yapıya sahip. Geçen yıl Türkiye 43,2 milyar dolarlık hizmet ihracatı yaptı.
Buna karşılık, yapmış olduğu ithalatı koyduğunuz zaman, Türkiye sadece hizmet
dış ticaretinde 20 milyar dolardan fazla dış ticaret fazlası vererek cari
açığın azaltılmasında önemli bir yer oynadı.
Turizm konusunda
-kabul edin veya etmeyin- bugün, Türkiye -şükürler olsun, iftihar ederek
söylüyorum, dünyanın gittiğim her yerinde kasıla kasıla söylüyorum- turizmde
Avrupa’nın 4’üncü, dünyanın 6’ncı büyük destinasyonudur. Ülkemize yerlilerle
beraber 36 milyon turist gelmiştir, turizm gelirlerimiz 29 milyar dolara
yaklaşmıştır.
Size
sevineceğiniz başka bir şey söyleyeyim: Hizmet ihracatı bu yıl, son on ay
itibarıyla baktığımız zaman yüzde 10’luk bir artış gösteriyor. Tarihimizde
bugüne kadar gelmiş geçmiş -Allah’ın izniyle- en fazla hizmet ihracatını da bu
yıl yapacak, 48 milyar dolar hizmet ihracatını yakalayacağız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bakın, turizmde
bu çabalar yapılırken diğer taraftan lojistik sektöründe son derece önemli
konumdayız. Bunun yanı sıra, müteahhitlik sektöründe sektör âdeta tüm dünyaya
ders verir hâle gelmiştir. Benim de yakından bilmiş olduğum bu sektörde, bakın,
dünyada Çin’den sonra uluslararası alanda en fazla iş alan ülkeler
sıralamasında –Allah’ıma şükürler olsun, iftihar ederek söylüyorum- 2’nci hâle
gelmiştir. Ve Türkiye, ilk müteahhitlik işine 1972’de Libya’da başlamıştı.
1972-2002’ye kadar aradan geçen otuz yılda Türk müteahhitlik sektörünün dünyada
almış olduğu iş toplamı değerli arkadaşlar, sadece 44 milyar dolardı. Bugün ne
oldu biliyor musunuz? Bugün itibarıyla Türkiye’nin müteahhitlik sektörü 102
ülkede, 7.300 projede toplam 264,7 milyar dolara ulaşmıştır şükürler olsun.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Bunu da siz yaptınız değil mi?
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Otuz yılda 44 milyar dolar müteahhitlik sektöründe,
bakın son otuz yılda, 1972-2002’de…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Siz yaptınız değil mi?
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Kimin yaptığına milletimiz karar verecek.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Siz mi yaptınız?
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – 1972-2002’de 44 milyar dolar sadece
müteahhitlik sektöründe iş alan firmalarımız…
Elbette biz
aldık.
OKTAY VURAL
(İzmir) – İthalatı başkaları mı yapıyor? Onu da siz yapıyorsunuz yani Allah’ını
seversen ya!
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – O tenkit etmiş olduğunuz o uluslararası
seyahatlerle, Sayın Başbakanımızın, Sayın Cumhurbaşkanımızın, bizim heyetlerle
yapmış olduğumuz ve Türkiye’nin itibarının artmasıyla, Türkiye’nin
kredibilitesinin artmasıyla bunlar oldu. Müteahhitlik sektörü durup dururken mi
bunları yaptı?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Yani sizin yüzü suyu hürmetinize mi oldu?
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Bakın şunu söyleyeyim: Arkadaşlar,
müteahhitlik sektörü, belki ben bunu size söylerken Allah bilir bir iki ülkede
daha yeni işler alıp 265 milyar doları geçmiştir. Otuz yılda 44 milyar dolar
müteahhitlik işi alan Türkiye, geçtiğimiz yıl, tek yılda 27 milyar dolar
müteahhitlik işi almıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Şimdi, bunun altını
şöyle çizeyim:
OKTAY VURAL
(İzmir) – İçeride yandaşlara veriyorsunuz. Herhâlde “İçeride yandaşlar alıyor,
dışarıda biz alalım.” diyorlar.
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) –Sektörümüz baş tacı, sektörümüzün gayretinden
şeref duyuyoruz. Ancak, bugün, dünyanın en iddialı projeleri havaalanları
konusunda Türk firmaları dünyaya şimdi “know-how” veriyor ve bilhassa altyapı
projelerinde, Varşova metrosundan tutun dünyanın birçok yerinde müteahhitlik
sektörümüz işler yapıyor. Müteahhitlik sektörü, şükürler olsun, 102 ülkede anlı
şanlı, şerefli bayrağımızı temsil ediyor ve dalgalandırıyor. Müteahhitlik
sektörü beraberinde 200’e yakın sektöre kapı açıyor. Müteahhitlik sektörü
önemli bir katma değer yaratıyor. Bunların hepsi hizmet ihracatında ortaya
koymuş olduğumuz önemli performanslar.
Bunun yanı sıra,
sizlere zamanım içinde söyleyeceğim bir iki şey daha var ki, elbette
Bakanlığımızın görevi sadece yatırım, teşvik, yabancı sermaye, ekonomide hizmet
ticareti, bunun yanı sıra ithalat, ihracat değil; Bakanlığımızın diğer alanı
içinde serbest bölgeler vardır. Bugün, 19 serbest bölgemizde Türkiye, önemli
bir ihracat başarısı elde ediyor, yaklaşık yılda 2 milyar dolara yakın bir
katma değer elde ediyor. Ve serbest bölgeler konusunda yapmış olduğumuz
çalışmayla, inşallah, yeni nesil serbest bölgeyle bunu daha fazla
yaygınlaştıracak, daha fazla geliştirecek önemli bir tasarıyı inşallah sizlerin
dikkatine, Genel Kurulumuza getireceğiz.
Bunun yanı sıra,
Bakanlığımız bilhassa ithalatta kendisine verilmiş olan yetki ve sorumluluk çerçevesinde,
ürün güvenliği konusu da başta olmak üzere, birçok ürün güvenliği denetimi
yaparken ithalatta Türkiye’ye karşı haksız yapılan uygulamaların, Türkiye’deki
iç piyasada üretilen ürünlere karşı yapılan hatalı uygulamaların önüne geçecek
olan, sanayicimizin, yerli sanayicimizin, Türkiye’de üretim yapan sanayicimizin
haklarını da koruyacak çok önemli çalışmaları bir bir, arkası arkasına
gerçekleştiriyor.
Bilhassa şunu
söyleyerek konuşmamı bitirmek istiyorum: Evet, söylenecek çok şey var. Değerli
arkadaşlarım çok şey söyledi. Bakın, söylediklerinizin hiçbirinden
gocunmadım ama şunu ifade etmek
istiyorum: Değerli arkadaşlar, doğruyu doğru kabul etmek zorundayız. Doğruyu
yanlış göstermenin hiçbirimize faydası yok, sadece bu ülkeye zarar veririz. Bu
ülkenin dışarıdan başarısını, bugün, gelenler kendileri anlatıyor. Önümüzdeki
hafta, sürekli, dünyanın birçok ülkesinden devlet başkanları, başbakanlar
geçmişte olduğu gibi ülkemizi ziyaret edecek. Her biri gelirken yanında 50
kişi, 100 kişi, 200 kişi, iş dünyasını getirip Orta Doğu’da iş yapmak için,
Kuzey Afrika’da iş yapmak için, o
bölgelerde yatırım yapmanın yolunun Türkiye’den geçtiğini görerek
bunları ifade ediyorlar şükürler olsun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Daha önce hiç gelmiyorlardı, ilk defa geliyorlar sanki.
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Ben bundan gurur duyarım, bunları siyaset
yapma adına söylemiyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Daha önce hiç gelmiyorlardı, sanki yeni öğrendiler.
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Ama, Türkiye’nin gelmiş olduğu seviyeyi ve
Türkiye’nin bu konudaki bilhassa yapmış olduğu çalışmaları belirtmek adına
ifade ettim.
Ben bütçemizin
Bakanlığımıza, milletimize, ülkemize hayırlar getirmesini temenni ederken…
Türkiye, sadece
bölgesinde, sadece ülkesinde doğrudan yabancı yatırımları alan bir ülke olma
özelliğinde Şükürler olsun, yeni dönemde iftihar ederek söylediğimiz ve
Bakanlığımız tarafından desteklenen yeni
bir çalışmayla firmalarımıza yurt dışında yatırımlar yapma konusunda destekler
veriyoruz ve bugüne kadar Türk firmalarının yurt dışında yapmış oldukları
yatırımları 31,5 milyar, 32 milyar dolara yaklaşmıştır. Artık Afrika’da 6
milyar dolar Türk yatırımları var; Avrasya coğrafyasına gidin, yaklaşık 10
milyar dolara yakın Türk firması yatırımları var. Evet, GİTES çalışmasını
yaparken bilhassa girdi tedariki konusunda biz üretemediğimiz, üretemeyeceğimiz
ancak dışa bağımlı olduğumuz ürünlerimizde istiyoruz ki firmalarımız gitsin, global markalar olsunlar, dünyanın
her yerinde olsunlar ve bunları üretsinler.
Ben, bu duygu ve
düşüncelerle tekrar, biraz evvel bütçemizle ilgili, Bakanlığımla ilgili yapılan
eleştirilere, tenkitlere, önerilere, söylenen şeylere teşekkür ettiğimi ifade
ediyorum. Bunlardan, faydalı olanlardan yararlanacağımızı tekrar tekrar ifade
ediyor, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlarken önümüzdeki yılın her birimize
önce sağlık, sıhhat, afiyet ve hayırlı seneler getirmesini temenni ediyor,
hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum. Sağ olun, var olun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan, efendim, Sayın Bakan bu demir çelik ithalatıyla ilgili
“geçmiş yılların yanlışları” dedi. Ama 2011’de Sayın Başbakan, İskenderun’da
demir çelik tesisi açtı. Dolayısıyla herhâlde en büyük katkıyı kendileri
döneminde verdiler. Hem yapıyorlar hem şikâyet ediyorlar.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Mersin) – Sayın Başkanım, İskenderun’da yapılan, bizim
baş tacımız, entegre tesisidir. Ben zaten yüzde 70 entegre olmayan, hurdadan
üretim yapanları kastettim. İskenderun bizim için önemli.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Çalışıyor mu? Nereden çalışıyor? Dışarıdan hurda değil malzeme
getiriyor, galvanizleme yapıyor. Bahse girelim mi sizinle?
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Mersin) – Galvanizleme, galvanizleme… Demir çelikten
bahsediyoruz, yatırımdan bahsediyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, lütfen, böyle bir usulümüz yok.
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Ayhan.
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – Sayın Bakan, yatırımlarla ilgili hususta beni kastetti. O sözleri
ben söyledim, cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN – Sayın
Ayhan, böyle bir usulümüz yok ki cevap verme anlamında…
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – Ama isnat etti, bana söyledi çünkü.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Evet efendim.
BAŞKAN – Hayır,
ne söyledi Sayın Ayhan?
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – Daha ne diyecek? “Şerefsizdir, haysiyetsizdir.” dedi, daha ne
diyecek?
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Mersin) – Kim? Ben mi dedim? Ben mi dedim?
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Hayır, hayır, Sayın Başkan, öyle bir ifade kullanılmadı.
BAŞKAN – Hayır,
lütfen, bir saniye…
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Sadece Sayın Başkanım, Sayın Bakanın kullandığı ifade “Öyle
mi dediniz, öyle denildiğini mi söylediniz?” dedi, o kadar.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Bakanın avukatı da var.
BAŞKAN – Sayın
Bakan söyler yani ne söylediğini de…
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – Hayır, kötü bir şey söylemeyeceğim Sayın Başkanım, uzatmayacağım,
açıklayacağım bırakacağım.
BAŞKAN – Hayır,
iyi bir şey, kötü bir şey anlamında değil yani. Ne söyledi Sayın Bakan? Sizi kastetmedi benim anladığım kadarıyla.
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – Ben dedim ki: “50 milyon doların üstündeki teşvikler, yatırımlar
Başbakanlıkta bekliyor.” Aynen bunu söyledim. Sayın Bakan da buna cevap verdi.
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Mersin) – Ben de size sordum, dedim ki: Siz mi
söylüyorsunuz?
BAŞKAN – Verecek
tabii, cevap verecek yani.
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Mersin) – Ben de söyleyeni kastettim.
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – Hayır, ama “Bunu ispat etmeyen…” dedi. Ne vardı, işte, söyledi.
Söyleyeceğim Sayın Başkanım, bir şey söyleyeceğim, uzatmayacağım.
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Mersin) – Sayın Başkan, tutanakları verin baksınlar. Ben
böyle bir şey kullanmadım.
BAŞKAN – Sayın
Ayhan, süre var henüz. Hayır, tutanakları isteyeyim, süre var, eğer söylemişse
aynı şekilde sizin söylediğiniz gibi söz vereceğim.
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – Sayın Başkanım, söyledi. Ben uzatmayacağım, bir şey söyleyeceğim,
bırakacağım.
BAŞKAN –
Söyleyin, buyurun madem öyle. Buyurun, tutanaklara geçiyor zaten.
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – Sayın Başkanım, Petrol Kanunu’nun 26’ncı maddesinde, zaten
teşviklerin Ekonomi Bakanlığının alanı dışına da çıktığı gözüküyor; bu, bir.
Sayın Bakanın haberi var, yok; bu kanun.
İkincisi:
Başbakanlıkta, Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansıyla ilgili, ayrılan şahısla
ilgili soruşturma açıldı. Buna Sayın Başbakan da onay verdi. Sayıştayın da
takibatı var, incelemeye aldı. Benim ifade etmek istediğim bu.
Sayın Bakan neye
alınganlık gösterdi, onu da bilmiyorum.
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Mersin) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Hayır,
lütfen Sayın Bakan. Soru-cevap işlemi yapmıyoruz burada.
Teşekkür ederim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Demek Başbakanı yalanlıyor herhâlde.
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Mersin) – Tutanakları okuduğunuz zaman göreceksiniz, o
lafı ben kullanmam. Tutanaklara bakın.
BAŞKAN – Şimdi
Hükûmet adına Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın
Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kalkınma
Bakanlığının bütçesi ve diğer ilgili, ilişkili kuruluşlarımızın bütçesiyle
ilgili, TÜİK, GAP, DAP, KOP, DOKAP Bölge Kalkınma İdarelerimizin bütçeleriyle
ilgili söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, ben
de öncelikle, bu oturum boyunca söz alan, Bakanlığımızla ilgili,
faaliyetlerimizle ilgili görüşlerini, eleştirilerini ifade eden bütün gruplara,
bütün milletvekillerine şükranlarımı sunuyorum. Bunlar içinden tabii
katıldığımız fikirler olabilir, katılmadığımız olabilir ama her hâlükârda tabii
ki hepsini çalışmalarımızda dikkate almak durumundayız. Ayrıca, tabii
bazılarına da bu konuşmam çerçevesinde cevap vermeye gayret edeceğim.
Bu vesileyle
Kalkınma Bakanlığındaki, TÜİK’teki, bölge kalkınma idarelerimizdeki çalışma
arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum. Bu bütçeleri buralara getiriyorsak, bu
çalışmaları yürütüyorsak buna tabii yüzlerce, binlerce insanın katkısı var,
katılımı var; hepsine huzurunuzda teşekkür ediyorum.
Kalkınma
Bakanlığımız, yeni bir bakanlık fakat bir taraftan da köklü bir bakanlık.
Devlet Planlama Teşkilatımızın yarım asra ulaşan tecrübesi üzerine kurulmuş ve
bunu daha ilerilere taşıma gayretinde olan bir bakanlık. Bu Bakanlığımız, bu
sene gerçekten çok yoğun bir mesai sarf etti. Bir taraftan Onuncu Beş Yıllık
Kalkınma Planı’mızı hazırladık, diğer taraftan İzmir’de İzmir İktisat Kongre’mizi
gerçekleştirdik, Orta Vadeli Program’ımızın, yıllık programımızın, yatırım
programımızın teknik çalışmalarını sürdürdük. Ayrıca, şu anda, bölgesel eylem
planları üzerinde çalışıyoruz. Yeni bir bilgi toplumu stratejisi üzerinde yine
bütün arkadaşlarımızla birlikte çalışmalarımızı yürütüyoruz. Kalkınma planımızı
daha iyi uygulamamızı sağlayacak uygulama programlarını detaylandırma, yol
haritalarını çıkarma konusunda da yine gayret içindeyiz. Bu yoğun çalışmalara
katkıda bulunan herkese gerçekten şükranlarımı sunuyorum.
“Kalkınma”
kavramından ben, birçok konuşmada yaptığım gibi, başlamak istiyorum yine. Çünkü
her zaman, maalesef, tekrarlamak durumunda kalıyoruz. Kalkınma, ekonomiden
ibaret değil. Kalkınmanın tabii ki güçlü bir ekonomik boyutu var ama sosyal
boyut, çevresel boyut, kültürel boyut, hatta siyasi birtakım, hukuk devleti
gibi, temel haklar gibi boyutlar olmadan kalkınmayı sadece ekonomiyle tarif
etmek mümkün değil.
Burada kalkınma
ajanslarıyla ilgili bazı eleştiriler yapıldı. Zannediyorum bu “kalkınma”
kavramından hareket edilmediği için o eleştiriler yapıldı. Çevre konusunda bir
projeye destek olması kalkınma ajansının tabii görev alanı içindedir. Çünkü,
kalkınma kavramının bir boyutunu da “nesiller arası denge” değimiz çevre boyutu
oluşturur. sosyal konular oluşturur.
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ
(Adana) – Çevre Bakanı ne yapıyor o zaman? Çevre Bakanı yapsın onu.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Biz eğer böyle düşünmeseydik onlara “ekonomik
ajanslar” derdik, o ismi verirdik. Biz “ekonomik ajans” ismini tercih etmedik,
“kalkınma ajansı” dedik onlara, çünkü geniş bir kalkınma perspektifinden
hareket ediyoruz. Gerek merkezde gerek yörelerimizde bütün bu değişik unsurları
kapsayan sürdürülebilir insan odaklı bir kalkınma anlayışı içinde kurumlarımızı
oluşturuyoruz ve programlarımızı bu çerçevede yürütüyoruz.
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Onu Çevre Bakanına da söyleyin Sayın Bakan.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) - Türkiye'nin son on yıllık dönemde bu anlamda
katettiği mesafe de ortada, kalkınma açısından katettiği mesafe ortada. On yıl,
on bir yıl önce 230 milyar dolarlık bir büyüklüğü olan, ekonomik büyüklüğü
olan, ihracatı 36 milyar dolar olan, AR-GE harcamalarının millî gelire oranı, o
düşük millî gelire oranı yüzde 0,53 olan; bütçesi büyük oranda borç ödeme, faiz
ödeme bütçesine dönüşmüş; işsizliğin çok daha yoğun olduğu, iş gücüne katılım
oranının düşük olduğu; gelir dağılımında, Gini katsayısı dediğimiz gelir
dağılımını ölçen katsayısı 0,44’ler düzeyinde olan, bölgeler arası programları
son derece yetersiz olan bir ülke vardı. Bu son on yıllık dönemde ekonomide,
sosyal alanda, çevresel alanda, temel hak ve özgürlükler alanında Türkiye
gerçekten önemli mesafeler aldı. Tam olarak arzu ettiğimiz yerde miyiz? Elbette
değiliz. Yapmamız gereken daha çok şey var mı?
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Çevreyi mahvettiniz siz! Çevre konusunda ne yaptınız?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) - Elbette var ama Türkiye’nin katettiği mesafe,
Türkiye’nin geldiği mesafe bütün dünya tarafından da görülüyor, uluslararası
kuruluşlar tarafından da yatırımcılar tarafından da takdir ediliyor.
Planlamada üç
tane temel soru vardır, basitleştirecek olursak: Neden geldiğinizi ve nerede
olduğunuzu iyi bileceksiniz; nereye gitmek istediğinizi, hangi noktaya ulaşmak
istediğinizi iyi bileceksiniz -ama üçüncü bir soru var ki bu ikisinden de daha
önemli- nasıl gideceğinizi bileceksiniz, bulunduğunuz durumdan varmak
istediğiniz duruma hangi yollarla, yöntemlerle, hangi stratejilerle
ulaşacağınızı da iyi bilmek durumundasınız. Bu çerçevede, Onuncu Plan’ımız yol
gösterici bir plan. Bir taraftan, 2023 vizyonumuz var biliyorsunuz, 2 trilyon
dolarlık bir ekonomiyi hedefliyoruz, ihracatımız 500 milyar dolar olsun
diyoruz, kişi başına gelirimiz 25 bin dolara ulaşsın diyoruz; diğer yandan, AR-GE
harcamalarımız yüzde 3’lere kadar çıksın, bunun içinde de özel sektörün payı
üçte 2’ye yükselsin istiyoruz. Eğitimde, sağlıkta, ulaştırmada, birçok sektörde
hedeflerimiz var. Bunlara ulaşmanın yolları, yöntemleri de kalkınma planlarında
ifade ediliyor. Onuncu Plan’ımızda, Meclisimizin kabul ettiği Onuncu
Plan’ımızda bunun temel eksenlerini ortaya koymuş durumdayız.
Dört temel
eksenle biz 2023’e gideceğiz. Birincisi -ve planımızda da ilk defa, bakın,
sosyal bölümleri öne çektik biz, bu ilk defa yapıldı- nitelikli insan, güçlü
toplum dedik. İnsan odaklı bir kalkınma anlayışını beşerî sermayeden başlatmak
durumundayız. Türkiye, doğal kaynaklarla, enerjiyle büyüyebilecek bir ülke
değil. Nitekim, enerji bağımlısı bir ülkeyiz, dışarıdan enerjimizi ithal etmek
durumundayız. Türkiye kalkınacaksa coğrafyasıyla, tarihiyle, kültürüyle, devlet
geleneğiyle ve her şeyden önemlisi beşerî sermayesiyle, donanımlı, nitelikli
insan gücüyle -girişimci anlamında olsun- çalışan anlamında olsun bu kalkınmayı
gerçekleştirecek. Ve bunun için de tabii sosyal boyutu birinci eksen olarak
vurguladım.
İkinci eksenimiz,
sürdürülebilir yüksek büyüme. Türkiye, üst orta gelir grubuna yükselmiş bir
ülke artık. Alt gelir grubunda değil, orta gelir grubunun altında veya
ortasında da değil, orta gelir grubunun üst bandında yer alan bir ülke.
İnşallah, orta vadede, aşağı seviyesinde de olsa üst gelir grubuna girmeye aday
bir ülke, doğru politikalarla, istikrarlı politikalarla. Ve Onuncu Beş Yıllık
Plan’ımızda biz işte bu vizyonla, 2023 vizyonumuzun ilk beş yıllık dilimini
detaylı hâle getirdik, yol haritamızı ayrıntılı bir şekilde ortaya koyduk.
Ben, gerçekten
bunu rica ediyorum, bir boş vaktinizde o planın detaylarına bakmanızda büyük
fayda var. Tabii ki her şeyde eksikler olabilir, daha ilave şeyler söylenebilir
ama bu plan iyi bir plan oldu. 10 binin üzerinde bir katılımcıyla, bütün
yörelerimizin, bütün kurumlarımızın, bütün kesimlerimizin katkısıyla
hazırlanan; son derece katılımcı süreçlerle, iki yıl boyunca emek harcanan bu
planın, ben Türkiye için önemli bir reform gündemi olduğuna inanıyorum. Ve
önümüzdeki süreçlerde Meclisimizin özellikle, vereceği destekle, yasal
düzenlemelerle ortaya koyacağı reformlarla bu planımızın hayata geçeceğine
yürekten inanıyorum.
Bu vizyonumuzu
esas aldığımız zaman, bazen şu soru soruluyor: “2023’e acaba Türkiye
ulaşabilecek mi? Ortaya konan hedeflere gerçekçi bir şekilde yürüyebilecek
miyiz?” Bakın, son on yılda millî gelirimizi 3 kat artırmışız, 3 kattan fazla.
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Sabit fiyatlarla hesap…
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) - İhracatımızı 4 kattan fazla artırmışız, AR-GE
harcamalarımızı 5 mislinden fazla artırmışız. Önümüzdeki süreçte millî
gelirimizi 2,5 kat daha artırmayı öngörüyoruz ve bunu başarabileceğine
inanıyoruz Türkiye’nin. Niçin böyle düşünüyoruz? Son on yılda, küresel krize
rağmen, ortalama yüzde 5 büyüme sağladı Türkiye ve bugün Avrupa’da yüzde 0,5
büyümeler, yüzde 1 büyümeler böyle başarı gibi kutlanırken…
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Avrupa’yla niye kıyaslıyorsunuz?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – …son küresel krizden sonra, aslında ortalama olarak
bakarsanız yüzde 6’nın üzerinde ortalama bir büyüme sağlamış durumda Türkiye.
Bu sene de 3,6 diye tahmin etmiştik ama son gelen çeyrek 4,4; inşallah 3,6’yı
da aşan bir büyümeyi bu sene de gerçekleştireceğiz. Gelecek yıl yüzde 4, ondan
sonraki yıllar yüzde 5-5 giden bir hedef setimiz var. Ve bunu küresel krize
rağmen Türkiye başardı, küresel krize rağmen istihdamda milyonlarca artış
sağladı ve gerçekten önemli bir ihracat performansı sağladı. Sayın Bakanımız
burada değil ama ona ve ekibine de gerçekten teşekkür etmek gerekiyor. Dünyada,
talebin daraldığı bir ortamda Türkiye pazarlarını çeşitlendirmeyi becerdi ve
ihracatını artırmayı başardı. Her ülke bunu başaramıyor, Türkiye bunu başaran
bir ülke.
Önümüzdeki
süreçte ne tür avantajlarımız var? Geçmiş on yıldan farklı olarak önümüzdeki
dönemde, bir defa orta vadede küresel krizin etkilerini özellikle Avrupa’nın
atlatacağını düşünüyoruz. Bu, Türkiye için tabii ki bir artı unsur, Avrupa
bizim önemli bir pazarımız. Diğer taraftan, bölgemizde yaşanan siyasi
çalkantıları hepiniz görüyorsunuz. Bunların da orta vadede daha bir
durulacağını varsayıyoruz.
Ayrıca,
enflasyon, bakın, yıllarca, otuz yıl bu ülkenin kaderi olarak âdeta yaşandı ama
önümüzdeki süreç, tek haneli enflasyonlarla Türkiye’nin kalkınmasını
sürdüreceği bir süreç olacak. Bunun katkısını önümüzdeki on yılda daha iyi
göreceğiz.
Yine, geçtiğimiz
on yılda eğitime ve AR-GE’ye yaptığımız yatırımların sonuçlarını daha fazla
göreceğiz.
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Eğitime ne yaptınız? İnsaf ediniz, eğitimi tarumar ettiniz.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Eğitim ve AR-GE, bugünden yarına sonuç üreten, kısa
vadede sonuç üreten yatırımlar değildir. Türkiye, son on yılda, her yıl
bütçesini yaparken eğitimi bir numaraya koydu, üniversitelerden okul öncesi
eğitime kadar eğitime muazzam yatırımlar yaptı. Bunun sonuçlarını önümüzdeki
dönemde daha fazla göreceğiz çünkü bugünün…
Bakın, “Beşerî
Kalkınma Endeksi” denen Birleşmiş Milletlerin bir endeksi var. Orada üç unsur
var: Ekonomik boyutu, sağlık boyutu, bir de eğitim boyutu; ekonomi, sağlık ve
eğitim.
Eğitimi nasıl
ölçüyorlar biliyor musunuz? Bugün verdiğiniz eğitimle değil, 25 yaş üstü
nüfusun örgün eğitimde geçirdiği süreyi esas alıyorlar. Yani, bugün ölçtükleri
beşerî sermayemiz, bizden çok önceki hükûmetlerin eğitimdeki performansının
sonuçları. Bizim bugün yaptıklarımızın sonuçlarını da önümüzdeki on yılda çok
daha iyi göreceğiz inşallah çünkü bunlar uzun vadeli yapısal politikalardır,
böyle bir yılda, iki yılda sonuç verecek işler değildir ama Türkiye gelecek
stratejisini, kalkınma stratejisini beşerî sermaye üzerine kurguluyorsa,
eğitime ve araştırmaya büyük değer vermek zorundadır.
Dolayısıyla,
ikinci eksenimiz planda, yenilikçi üretim, katma değeri daha yüksek üretim,
daha fazla teknolojiye ve bilgiye dayalı üretim. Türkiye, daha fazla kilo, daha
fazla ton ihracatla yoluna devam edebilecek bir ülke değil; birim değer, birim
mal ve hizmet başına daha fazla getiri elde etmek suretiyle 2023’e gitmek
durumunda olan bir ülke. Bu da katma değer artışını gerekli kılıyor.
Tabii, altyapıya,
ulaştırmaya yaptığımız yatırımlar, konuta yaptığımız, sağlığa yaptığımız
yatırımlar yine önümüzdeki süreçte hep bize katkıda bulunacak hadiseler.
Ve nihayet çözüm
süreci: Türkiye son otuz yılda tam anlamıyla bir huzur ortamı oluşturamadığı
için, belli bölgelerimizde çatışmalar yaşandığı için özel sektör odaklı bir
şekilde –özellikle- tam anlamıyla potansiyelini de harekete geçiremedi,
kaynaklarını gereksiz yere kullanmak durumunda kaldı. Önümüzdeki süreçte çözüm
sürecinin de daha fazla pekişmesiyle, çözüm sürecinin bize getirilerini de
düşündüğümüzde, 2023 vizyonunu Türkiye çok daha rahat bir şekilde
yakalayacaktır diye düşünüyorum.
Son on yılda
AR-GE harcamalarımızı 0,53’ten 0,92’ye kadar yükseltmiş durumdayız. Bunun
içinde de özel sektörün payını artırmış durumdayız ama bunu çok daha fazla üst
noktalara çıkarmak durumundayız.
Yatırımlarımız da
bu süreçte gerçekten büyüdü, gelişti. Bakın, on yıl önce kamunun yaptığı
yatırım sadece 17 milyar Türk lirasıydı, özelinki 43, toplam 60 milyar liraydı.
Dolar bazında da 40 milyar dolara denk gelen bir yatırımımız vardı ama bu yılki
rakamlara baktığınızda, kamunun 75 milyar Türk lirası yatırım yaptığı, özelin
240 milyar yatırım yaptığı; toplam 314 milyar yatırım yapılan bir Türkiye. Bu
da 174 milyar dolar gibi bir rakama denk geliyor. Bunlar, Türkiye’nin gücünü
ortaya koyan rakamlar.
Gelir dağılımında
da son on yılda 0,44’ten Gini katsayısı 0,38’e kadar gerilemiş durumda. Yani,
Türkiye hem büyümüş hem de gelir adaletini iyileştirmiş. Tam anlamıyla gelir
adaletini sağladık mı? Hayır. Elbette ki daha yapmamız gereken şeyler var ama
gelir dağılımındaki dengesizliği de azaltmış durumdayız. Bazıları eleştiriyorlar,
“İşte, AK PARTİ döneminde zenginler zengin oldu.” diyorlar. Doğru, zenginler de
gerçekten zenginleşti ama dar gelirliler daha fazla performans gösterdi,
onların gelirleri daha fazla arttı ve bu da bu konuda uluslararası geçerliliği
olan ölçümlerde de çok açık bir şekilde görülüyor.
Kamu, bu arada
kendine büyük bir şekilde çekidüzen verdi. Bütçemiz, artık faiz bütçesi
olmaktan çıktı. Vergi gelirlerinin yüzde 85’ini, 86’sını faize harcayan bir
Türkiye’den, bunun sadece yüzde 13’ünü, 14’ünü, 15’ini harcayan bir Türkiye’ye
geldik. Yatırım bütçemiz, sosyal harcamalarımız bütçe içinde çok önemli bir
noktaya geldi. Bundan sonra da işte bu yenilikçi bir ekonomik yapıyı
destekleyecek şekilde, Türkiye, siyasi istikrarını, bütçe dengelerini ve bu harcamalarını,
beşerî sermayeye ve araştırmaya olan harcamalarını devam ettirmek durumunda.
Sadece üniversitelere yaptığımız yatırımlar ortada. Küresel kriz nedeniyle
birçok ülke bu tür yatırımlarını kısıtlarken, potansiyel büyümelerini aşağıya
çekerken, Türkiye hiçbir şekilde buradan fedakârlık etmeden potansiyel
büyümesini artıran bir ülke olarak pozitif bir şekilde ayrışmış durumda.
Bu genel çerçeve
içinde, özel bazı konulara da değinmek isterim. Kurla ilgili bir
milletvekilimiz “Kur hedefiniz nedir?” diye bir soru sordu yanlış anlamadıysam.
Biz hiçbir zaman dokümanlarımızda kur hedefi ortaya koymuyoruz değerli
arkadaşlar, bunu açık ve net söylemek isterim.
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – O zaman millî geliri nasıl hesaplıyorsun?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Hiçbir şekilde kur konusunda ne bir tahminimiz var…
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – O zaman millî geliri nasıl hesaplıyorsun?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Bir dinleyin, bağırmak yerine bir dinleyin, sonra
yorumunuzu yapın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Kur konusunda ne
bir tahminimiz var ne bir hedefimiz var, sadece bir hesaplama kuralımız var. Bu
hesaplama kuralı da her sene aynıdır, değişmez. Beklenen kuru alırız, yurt içi
ve yurt dışı deflatörleri de dikkate alarak ne değerlenen ne değeri düşen bir
kur şeklinde, bir hesaplama yöntemi şeklinde biz çalışmalarımızda bunu
kullanırız. Çünkü biz serbest kur rejimini tesis etmiş durumdayız ve bunu
uyguluyoruz ama buna zaman zaman Merkez Bankamız spekülatif hareketlerin
yoğunlaştığı dönemlerde, volatilitenin arttığı dönemlerde ve diğer birtakım
ihtiyaç anlarında elbette gerekli bazı müdahaleleri yapıyor ama bu müdahaleler
serbest kur rejiminden vazgeçtiğimiz anlamına kesinlikle gelmiyor. Biz serbest
kur rejimini bütün politika dokümanlarında ortaya koyuyoruz, böyle de yapmaya
devam edeceğiz.
Diğer taraftan,
bu genel kalkınma perspektifi içinde, plandaki üçüncü eksenimiz mekânsal boyut.
Mekânsal boyut son derece önemli; sosyal boyut, ekonomik boyut kadar mekânsal
boyut önemli. Yaşanabilir mekânlar oluşturmak, çevreyi korumak, Onuncu
Plan’ımızın üçüncü ekseni. Burada da işte, GAP, DAP, DOKAP, KOP gibi bölgesel
politikalar, çevre konuları gündeme geliyor. Şehirleşme konusu yine bu başlık
altında ele aldığımız konular arasında. Biz gerçekten kalkınmış bir ülke olmak
istiyorsak cazip şehir ortamları oluşturmak durumdayız, donanımlı insanların
yaşamayı tercih ettiği bir ülke ve bir yöre olmak durumundayız, bu da iyi bir
şehirleşmeden geçiyor. Afetlere karşı daha dayanıklı, şehir estetiğini koruyan,
kültürel, sanatsal altyapıları olan, trafiğinden hava kalitesine kadar birçok
unsuruyla yaşanabilir şehirler oluşturmak da yine bizim temel politikalarımızdan
biri.
ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – Sayın Bakan, Doğu Anadolu’da insanlar toprağın altında yaşıyor.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Bu çerçevede bir bakanlık kurduk biliyorsunuz.
Şehirleşme konusunda son derece önemli birtakım çalışmalar, programlar
yürütüyoruz, önümüzdeki süreçte de buna devam edeceğiz. Bu kapsamda,
ortalamanın altında olan bölgelerimizi de ortalamaya yaklaştırma gayreti
içindeyiz. Tabii, şunun farkındayız: Türkiye büyük bir ülke ve gerçekten de
bölgeler arasında dengesizlikler var. Bir taraftan küresel düzeyde Türkiye’yi
üst sıralara taşırken bir taraftan da Türkiye içindeki dengesizlikleri azaltmak
durumdayız. Bu kapsamda da son on yılda gerçekten yoğun bir gayret sarf ettik.
Şimdi ”Rakamlara
çok boğmayalım.” dedi arkadaşlarımız ama bazen de rakam söylemek durumundayız.
Bakın, ortalamanın altında olan şu dört bölge: GAP (Güney Doğu Anadolu), DAP
(Doğu Anadolu), KOP (Konya Ovası) ve DOKAP (Doğu Karadeniz Bölgesi); bu dört
bölgemizin, 2002 yılında, toplam dağıtılabilir kamu yatırımları içindeki
yüzdelik payı -tabii dağıtılabilir yatırımları kastediyorum, yani bir kısmı da
dağıtılamıyor yatırımların malum- sadece yüzde 20. Bu dört bölgemize 2002’de
yapılan yatırımların toplam kamu yatırımlarına oranı sadece ve sadece yüzde 20.
Peki, 2013 yılında bu pay ne olmuş? Yüzde 37,4 olmuş. Bu, işte, bizim bölgesel
kalkınmaya verdiğimiz önemin çok açık ve net bir göstergesi. Ha, bu yeterli mi?
Bu, bir anda o bölgelerimizi değiştirebilir mi? Elbette değil. Bu, biraz
birikimli bir etkidir. Bölgesel kalkınma dediğimiz hadise, yine yapısal bir
politikadır ve uzun dönemli etkiler üreten bir politikadır. Böyle, bir yılda,
üç yılda sonuç alamayabilirsiniz ama ısrarla bu politikayı devam ettirmeniz
hâlinde de mutlaka sonuç alırsınız.
Bakın, bunun
sonucunda ne olmuş? GAP’tan örnek vereyim sadece: Elbette, göç devam ediyor,
orada haklı eleştiriler var ama göç hızında çok ciddi bir azalma söz konusu.
2000 yılında, GAP illerinden göç eksi binde 36,20 iken, 2011-2012 döneminde
eksi 7,55’e kadar gerilemiş durumda. Yani, göç devam ediyor, doğru ama göç
hızında çok ciddi bir gerileme söz konusu. İnşallah, bu, tersine de döner.
Tersine dönmesi için, işte, mutlaka bu çözüm sürecinin insanların zihinlerinde
hiçbir soru işareti kalmayacak şekilde sonuçlanması, pekişmesi son derece
önemli ve inşallah Türkiye bunu başaracak. Bunu başardığımız zaman, hem o
yörelerimizin potansiyeli çok daha hızlı bir şekilde harekete geçecek, özel
sektörün oradaki yatırımlarının çok hızlı arttığını göreceğiz hem de Türkiye,
kaynaklarını, daha kalkınmaya ilişkin, araştırma alanında, eğitim alanında
kullanma imkânına kavuşmuş olacak. Sadece son beş yılda, GAP Eylem Planı’nın
uygulandığı dönemde, bu 9 ilimizde oluşan istihdam 282 bin kişi, son beş yılda.
Hiçbir etkisi olmadı diyebilir miyiz? Bakın, GAP’ta, ilk, 2008 yılında istihdam
edilen insanlarımızın sayısı 1 milyon 257 binken 2012’de bu sayı 1 milyon 539
bine çıkmış durumda. Beş yılda 282 bin insanımız, yaklaşık 300 bin insanımız iş
imkânına kavuşmuş. Bu, son derece önemli diye düşünüyorum.
Yine, GAP
bölgesinde, tabii, birçok proje var. Burada zaman yetersiz olduğu için
detaylarına giremeyeceğim ama arzu eden vekillerimize, tabii, detaylı bir
şekilde, nerelere, hangi yatırımları yaptık, onların hepsini göndermemiz
mümkün. Nitekim, bazı soru önergelerine de, doğrusu, bu konuda gerekli
cevapları da göndermiştik.
İstihdamla
ilgili, yine, genel anlamda da şunu söylemek isterim: Son on yılda Türkiye'nin
istihdamı 5-6 milyon arttı. Bir taraftan da iş gücüne katılım oranımız arttı ve
yine, son dönemlerde, kadın çalışanlarda, kadınlarımızın iş gücüne katılımında
ve istihdamında çok ciddi artışlar görüyoruz. Ayrıca, yine, istihdamın kalitesi
açısından önemli olan kayıt dışı istihdamın ciddi anlamda azaldığını görüyoruz.
On yıl önce yüzde 50’lerin üstündeyken kayıt dışı istihdam, bugün, yüzde
37’lere, 35’lere doğru gerilediğini görüyoruz. Yine, ücretli, yevmiyeli
çalışanların sayısında ciddi artışlar olduğunu görüyoruz. Bunlar hep
Türkiye'nin başarıları.
Tabii, burada
“GAP’a işsizlik sigortasından bir kaynak aktarıldı.” dendi. Doğru, aktarıldı
ama sadece GAP’a değil yani orada -kanunu da okursanız- GAP, DAP, KOP ve diğer
bölgesel programlar, altyapı programları…
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) – İşsizlik sigortası da onun için kuruldu Sayın Bakan!
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Yani, orada kanunda da zaten sadece “GAP” ifadesi yer
almaz. İstihdam sağlayıcı bölgesel programlar ve altyapı programlarına bu
kaynağı kullandırdık. Küresel kriz ortamında kullandırdık, şu anda
kullanmıyoruz biliyorsunuz. İşçi payına da dokunmadık, işveren payı ve kamu
payını -0,75’idir o- onu sadece kullandık ve “İnsanlar işsiz kalsınlar da
onlara destek olalım.” demek yerine, yatırım yapalım, insanlar iş güç sahibi
olsun, hem işsizlik sigortasından para almak durumunda kalmasınlar hem de
işsizlik sigortasına, aksine, prim yatırsınlar istedik. Nitekim, son dönemlerde
İşsizlik Sigortası Fonu’nun da azalmadığı, tersine hızlı bir şekilde arttığını
görüyoruz. Bizim buradaki politikamız “İnsanlar işsiz kalsın da yardım edelim.”
değil “İnsanlara iş bulalım.” anlayışıyla şekillendi.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – İyi mi fonun artması Sayın Bakan?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – O dönemde, yine çok akıllıca bir politika yaptık
çünkü küresel kriz ortamında yatırımların maliyeti de çok daha düşüktü, talep
yetersiz olduğu için yatırım maliyeti de çok düşüktü. O dönemde kamunun
altyapıya yatırım yapması Türkiye'nin işte bu son yıllarda sağladığı başarıda
önemli kritik bir karardır ve doğru bir karardır. Doğru olduğunu da büyüme
hızımızdan ve istihdam artışından da çok net bir şekilde görebiliyoruz.
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) – Zaten işsizlik sigortası onun için kuruldu!
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Tabii, bölgesel politikada üç unsur bence çok önemli.
Bir tanesi altyapı. Son on yılda gerçekten bu “geri kalmış” dediğimiz,
“ortalamanın altında” dediğimiz bölgelere ciddi yatırımlar yaptık. Altyapıda
ulaştırmaya yatırım yaptık, üniversitelere yaptık, hastanelere yaptık, kırsal
alana yatırımlar yaptık. Diğer taraftan, az önce Sayın Bakanımızın anlattığı
çok güçlü bir teşvik sistemi ortaya koyduk, 6 bölgeli bir sistem ama bunu huzur
ortamıyla birleştirdiğinizde, pekiştirdiğinizde… İşte, asıl bence en büyük
teşvik gerçekten bu çözüm sürecidir, en büyük teşvik huzur ortamıdır,
yatırımcının kafasında, zihninde hiçbir kuşkunun olmadığı güvenli bir ortam
oluşturmaktır. Türkiye'nin toplam yatırımlarının yüzde 80’ini özel sektör,
sadece yüzde 20’sini kamu yapıyor. Bu gerçeği görmek durumundayız. Türkiye,
piyasa ekonomisinin olduğu bir ülke ve toplam yatırımlarımızın yüzde 80’ini
aslında özel sektör yapıyor. Dolayısıyla, biz, bu bölgelerimizde özel sektör
yatırımlarını geliştirmezsek tam olarak arzu ettiğimiz refahı ve istihdamı da
oluşturamayız. Dolayısıyla, bunun gayreti içinde olmaya devam edeceğiz.
Vaktim daraldığı
için TÜİK’le ilgili bir konu var, ona geçmeden önce Sosyoekonomik Gelişmişlik
Endeksi…
ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – Tarım ve hayvancılıkla ilgili bir şey söyleyin.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Çok az vaktim var. Ayrıca yine tartışırız ama bunu
tamamlamak istiyorum.
Sosyoekonomik
Gelişmişlik Endeksi’nde illeri, biliyorsunuz, yenilemiştik ama ilçeleri henüz
yapamadık. Bunun bir sebebi şu açıkçası: Yeni Büyükşehir Belediyeleri
Kanunu’muzla birlikte ilçelerimizin sınırları, kapsamı da değişti biliyorsunuz.
Bu kapsam değişikliğini dikkate alarak yeniden bir çalışma yapmak durumundayız.
O çalışmayı şu anda yürütüyoruz, en kısa sürede de tamamlamak istiyoruz ama o
çalışmayı bitirmeden de ilçelerin Sosyoekonomik Gelişmişlik Endeksi’ni
çıkarmamız anlamlı olmayacak.
Diğer taraftan,
TÜİK’le ilgili çok önemli bir iddia ortaya atıldı bugün burada. TÜİK’in yaptığı
birtakım anketlerde, hanelere giderek insanların dinini, inancını sorguladığı
şeklinde bir eleştiri yapıldı. Sayın Sezgin Tanrıkulu’nun bir soru önergesi
vardı, ben kendisini telefonla da arayarak bilgi verdim doğrusu. Aynı gün TÜİK
de bir yazılı açıklama da yaptı, herhâlde yanlış bir bilgilendirme, yanlış bir
kaynaktan gelen bir bilgi oldu, öyle zannediyorum.
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) – Sayın Bekir Bozdağ söyledi efendim, Sayın Bekir Bozdağ iki gün
önce söyledi.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar,
bakın, burada hanehalkı bütçe anketi soru formu. Bunlar böyle yorum
meselesi değil. Bakın burada…
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) – Hayır, birbirinizden haberiniz yok, Bekir Bozdağ söyledi.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Tamam, ben izah etmeye çalışıyorum.
Hanehalkı bütçe
anketi soru formu. Lütfen, bu konuşmadan sonra gelsin arkadaşlarımız, bu dedikleri soru burada neredeymiş bir
göstersinler.
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Sayın Bakan, Diyanet İşleri Başkanlığı…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Bir soru var ortada Sayın Bakan.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Kesinlikle söz konusu değil. Yani bu hanehalkı bütçe
anketinde her yıl nasıl yapılıyorsa yine o şekilde yapılıyor.
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) – Bütçede olmayabilir. Böyle bir araştırma var mı yok mu?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Diğer taraftan, bakın, iki şeyi birbirine
karıştırmayalım.
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) – Neyi değiştirir?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) - TÜİK resmî anketler yapar, istatistikler hazırlar; bu
istatistiklere cevap vermek zorunludur, yasal olarak zorunludur ve o kurallar
içinde TÜİK bu anketlerini yapar, hanehalkı bütçe anketi böyle bir ankettir.
TÜİK kime giderse, vatandaşlık görevi olarak bu soruya cevap verilmek
durumunda.
Diğer taraftan,
uluslararası kuruluşların veya kamu kurumlarının TÜİK’ten talepleri olabilir.
Bir Bakanlık, Aile Bakanlığımız da bunu talep edebilir, özürlülerle ilgili bir
çalışma yaptırır. Diyanet İşleri Başkanlığımız da bir anketinde, Diyanet İşleri
Başkanlığının yaptığı bir ankette TÜİK’in yardımcı olmasını istemiştir. TÜİK bu
çerçevede…
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) – İşte bu.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) –O apayrı bir anket ama.
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) – Olabilir. Bu sorular var mı yok mu Sayın Bakan?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) - Bakın, onun da soru kâğıdı burada. Burada Diyanet
İşleri Başkanlığı anayasal bir kurum olarak hizmetlerini bilimsel esaslara
dayalı bir şekilde yürütmek için bir anket yaptı ve bakın burada da diyor ki…
Kesinlikle, bir
defa, isim sorulmuyor bu ankette, isim diye bir şey yok.
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) – Nasıl yok?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) - Anket burada bakın, gelip inceleyebilirsiniz.
İkincisi, bu
ankete cevap vermek kesinlikle ve kesinlikle zorunlu değildir. Diğer anketlerle
bu anketleri karıştırmayalım. Bunlara isteyen cevap verir, istemeyen cevap
vermez, burada zaten yazıyor, bakın: “Ankete katılmak istemeyen veya ankete
katılıp bazı sorulara cevap vermek istemeyen fertler hiçbir şekilde
zorlanamaz.” Bu anketler, bu tür anketlerdir. Kesinlikle zorlanamazlar.
MUHARREM IŞIK
(Erzincan) – Niye soruyorsunuz, sormaya ne gerek var?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) - Nitekim, bu ankette cevapsızlık oranı yüzde 42’dir.
Yani istemeyen vatandaşlar cevap vermezler.
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Peki, siz yüzde 42 cevapsızlık oranı olan bir anketi niye
yapıyorsunuz?
MUHARREM IŞIK
(Erzincan) – Sayın Bakan, ne gereği var,
sizce ne gereği var?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) - Burada, bu Diyanet İşleri Başkanlığımızın bir
anketidir, TÜİK buna teknik bir destek vermiştir. Diyanet anayasal bir kurum.
Her kurum gibi, hizmetlerini yaparken kendi alanıyla ilgili bilgi toplayıp
bunun üzerinden hizmetlerini daha iyi bir şekilde yapmaya çalışıyor. Burada…
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Laiklik de Anayasa’da yer alan bir ilkedir.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Ama bakın, hiçbir insanı zorlama diye bir şey söz
konusu olamaz. Burada bu konular çok açık ve net ortaya konulmuş durumda.
Diğer taraftan,
şunu da söyleyeyim: Bu tür anketleri TÜİK değil de diyelim piyasadan bir
şirkete yaptırsaydı Diyanet, bence çok daha problemli bir şey olurdu çünkü
TÜİK’in çok daha oturmuş bir sistemi vardır…
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Efendim, size ne? O soruları niye soruyorsunuz, size ne?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – …çok daha güvenli bir şekildi işleyen bir sistemdir.
Dolayısıyla, bu, TÜİK’in anketi değildir, Diyanetin anketidir, TÜİK teknik bir
destek vermiştir, güvenli bir şekilde bunu yapmıştır. Hiçbir insanın ismi
alınmamıştır, hiçbir insan cevap vermeye zorlanmamıştır, sadece, gönüllü bir
şekilde bu ankete cevap vermek isteyenler cevap vermişlerdir, olay bundan
ibarettir.
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) – Devletin anketi, sonuçta devletin anketi.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Bu ikisini, bu iki anketi birbiriyle karıştırmamak
gerekir, çok farklı statüde, çok farklı içerikte iki ankettir bunlar; bunu da
özellikle belirtmek isterim.
MUHARREM IŞIK
(Erzincan) – Sayın Bakan, karıştıran yok, bunu niye yaptınız? Onu açıklayın,
onu.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) - Bu arada, sürem de dolmak üzere.
Ben bu vesileyle,
tekrar, bu tartışmalara katkıda bulunan bütün değerli milletvekillerine ve
bütün çalışanlara şükranlarımı sunuyorum. 2013 yılının ülkemize, milletimize,
bütün insanlığa iyilikler getirmesini diliyorum. Bütçemizin milletimize,
ülkemize hayırlı olmasını diliyor hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, şimdi, Sayın Bakan, Diyanetin talebi üzerine
TÜİK’in yapmış olduğu anketle ilgili olarak, özellikle son cümlesinde şunu
vurguladı: “Bu TÜİK’in anketi değildir, Diyanetin anketidir.” Yani “Bunun
sorumluluğu bizde değil.” anlamında bir açıklama yaptı.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Sorumluluk anlamında değil, doğrusu neyse o.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Oysa hükûmeti temsilen burada konuşan bir Sayın Bakan,
eğer Diyanet bir anket yapmış ise, bunu doğru buluyor ise bunun sorumluluğunu
da üstlenmesi gerekir.
Şimdi, merak
ettiğim konu şudur: Bugüne kadar TÜİK veya Diyanet, vatandaşların hangi inancın
mensubu olduklarını öğrenmek amacıyla bir anket yaptırmış mıdır? Yaptırmadı ise
-ki yaptırmadığını ben anlıyorum- Diyanet böyle bir ankete neden ihtiyaç
duymuştur? Yani insanların hangi inanca mensup olduğunu, Alevi inancına mensup
olup olmadığını Diyanet neden merak ediyor acaba? Bu konuda Sayın Bakan hiçbir
açıklama yapmadı.
Ben, laik bir
devlette Diyanetin böylesi bir anket yaptırmasını kesinlikle yanlış buluyorum,
hele Sayın Bakanın “Bunu bir özel şirket yapsaydı doğru mu olurdu?”
açıklamasını çok daha vahim buluyorum. Yani Diyanet sanki bu anketi mutlaka
yaptırmak zorunda ama Diyanet iyi bir şey yapmış özel şirkete yaptırmamış ve
TÜİK’e yaptırmış. Böyle bir anlayışı kınıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun,
yerinizden açıklama yapın Sayın Bakan.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Yani grup başkan vekilinin söylediklerine katılmam
mümkün değil. Elbette ki Diyanetin ben doğru bir şey yaptığına inanıyorum.
Bütün kurumlar, anayasal kurumlar, çalıştıkları alanla ilgili bilimsel
çalışmalar yapıp hizmetlerini bu bilgilere dayalı bir şekilde yürütürlerse, bu,
son derece modern, çağdaş bir yönetim anlayışı olur. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Size yazıklar olsun! Yazıklar olsun!
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Hiçbir şekilde laiklikle bunun bir ilgisini
kuramıyorum. Burada hiçbir insan din ve inanç anlamındaki konumunu ifade etmeye
zorlanmamıştır, anayasal hükümler tamamen uygulanmıştır, yasal çerçeve içinde
cevaplayanların ismi bile sorulmamıştır…
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Niye soruyorsun? Neden sorma ihtiyacını duyuyorsun?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – …çünkü Diyanet bir hizmet sunuyor, bir kamu hizmeti
sunuyor.
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Ne hizmeti sunacak? Sana ne!
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – O hizmeti daha bilgi temelli bir şekilde yürütmesinden
daha doğal bir şey, daha çağdaş bir şey olabilir mi?
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Yani kilise mi yapacak, havra mı yapacak?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Karanlıkta, hiçbir bilgi olmadan bu hizmetleri sunması
mı acaba daha doğru yoksa sağlıklı bilgiler bazında, hizmetlerini o bilgilere
dayanarak yürütmesi mi daha doğru, takdirlerinize bırakıyorum.
BAŞKAN – Evet,
teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Yani, Sayın Bakan, Diyanet İşleri Başkanlığı Alevi
inancına mensup vatandaşlarımıza hizmet mi sunacak, cemevlerini ibadethane mi
kabul edeceksiniz, bunu mu demek istiyorsunuz? “Nereye, kaç sayıda, hangi
sayıda cemevi yapacağız, onu tespit etmek için bu anketi yapıyoruz.” mu demek
istiyorsunuz?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Şimdi, bakın, o bilgileri Diyanet ne yapacaksa… Ben
Diyanetten sorumlu bakan değilim.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Ama savunuyordunuz demin, demin Diyaneti savunuyordunuz!
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Benim savunduğum şu, çok açık ve net, lütfen başka
yere çekmeyin: Her kurum, her anayasal kurum çalıştığı alanın karanlığında
politikalar üreterek değil, bilgileri sağlıklı bir şekilde değerleyerek
politikalarını şekillendirirse bu, çağdaş, şeffaf bir yönetim anlayışıdır. Ama
kişilik haklarında, orada yüzde yüz size katılıyorum. Kişilik haklarına sonuna
kadar riayet edilmeli ki dünya da bunu yapıyor.
BAŞKAN – Evet,
teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Bakan, laik ve demokratik bir devlette, devlet,
vatandaşların, o ülkede yaşayan insanların hangi inanca mensup olduğunu merak
etmez, böyle bir istatistiğe ihtiyaç duymaz.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Değerli Grup Başkan Vekili, isim bazında, kişiler
bazında hiçbir şekilde böyle bir bilgi söz konusu değil.
ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – Sayın Bakanım, bütün Müslümanlar Alevidir. Herkes ehlibeyittir,
Hazreti Muhammed’in yolundan gidiyor. Bu Diyanet cahillik yapıyor.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Şahsı adına,
aleyhte söz isteyen Aykan Erdemir, Bursa Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
AYKAN ERDEMİR
(Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sekizinci turda şahsım adına
söz istedim. Yüce Meclisi ve vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Bugün burada
Hükûmeti eleştirmek için değil övmek için bulunuyorum ama bu övgü, övgülerini
telekineziyle yapan yandaşların değil Türkiye’nin yetiştirdiği en parlak bilim
insanlarının nesnel değerlendirmelerini içeren bir övgü olacak.
Bahsedeceğim
övgüler Birikim dergisinin aralık sayısında, “AKP Döneminde Türkiye Ekonomisi”
başlıklı bir makalede yayınlandı. Diyeceksiniz ki “Nasıl oldu da kendini ‘aylık
sosyalist kültür dergisi’ olarak adlandıran bir dergide AKP politikaları
övüldü?” İşte, bilimsel nesnellik herkesin hakkını teslim etmeyi gerektiriyor.
Makalemizin iki
yazarı var. İlk yazarı Doçent Doktor Refet Gürkaynak, Bilkent Üniversitesi
İktisat Bölümü öğretim üyesi, Amerika Birleşik Devletleri Merkez Bankası
Başkanı Ben Bernanke’nin Princeton Üniversitesindeki doktora öğrencisi,
asistanı ve daha sonra da birlikte makale yazdığı bir dâhi. Kendisi 36 yaşın
altında, gelecek vadeden iktisatçılara verilen Avrupa Merkez Bankası Ödülünü
almış bir dâhi.
Diğer yazarımızsa
Doçent Doktor Selin Sayek Böke, Bilkent Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler
Fakültesi Dekan Yardımcısı ve İktisat Bölümü Başkanı. Kendisi de, yine, 35
yaşın altında, başarılı iktisatçılara Almanya’daki Kiel Dünya Ekonomisi
Enstitüsünün verdiği Küresel Ekonomide Mükemmeliyet Ödülü’nü almış bir dâhi.
Bakın, bu iki
yazarımız ne diyor: On bir yıllık AKP iktidarını ikiye ayırıyorlar,
2002-2006’yı bir dönem, 2007-2013’ü bir başka dönem olarak değerlendiriyorlar.
2002-2006 döneminin ana karakteri olarak da 2001 programının sürdürülmesini
görüyorlar. İçsel tutarlılık, uygulanabilirlik, kredibilite yaratma bakımından
güçlü bir program olarak değerlendiriyorlar. Makroekonomik dengeyi sağlayan,
devlet bütçesine çekidüzen veren bir ekonomi yönetimi olduğunu ifade ediyorlar
ve diyorlar ki: “Cumhuriyet tarihi bir hükûmetin yaptığını diğerinin bozmasıyla
doluyken AKP Hükûmeti kendisinden önceki Hükûmetin programına sahip çıktı. Bunu
sadece mecburiyetten, sessiz eylemler ile değil, programa güvenilirlik
kazandıran açıklamalar ile de yaptığını vurgulamak gerekir.” Evet, 2002-2006
arasındaki yüzde 7,2’lik büyüme, dünyada, gelişmekte olan ülkeler ortalaması
olan yüzde 6,9’un üzerinde. Bu başarıda emeği geçen Ali Babacan başta olmak
üzere ekip arkadaşları bir teşekkürü hak ediyor gerçekten. Fakat nedense
2007-2012 arasında Türkiye’nin büyümesi yüzde 3,5’a düşerken gelişmekte olan
ülkelerin ortalaması yüzde 6’da kalıyor. Nasıl oluyor da bir başarı hikâyesi
böylesi bir başarısızlığı doğuruyor? Bu iki bilim insanımız bu sorunun da
yanıtını aramışlar ve “2002-2006 arasında makro iktisadi olarak iyi iktisat
politikası çerçevesinden uzaklaşılmış, o dönemin kurumsal kazanımları da
Hükûmetin her türlü kurumu kendi idaresine alması ve yasal yapıyı da buna
uydurmasıyla aşılmıştır. Talebi körüklemek için borçluluk, kırılganlık, cari
açık artırılmıştır. Türkiye devlet borcu uçurumundan özel sektör borcu
uçurumuna taşınmıştır.” diyorlar ve ekliyorlar: “AKP döneminin alametifarikası,
hem rant yaratmak ve dağıtmaktaki randımanı hem istihdam yaratan etkisi hem de
yaratılan yüksek talebin doğal bir sonucu olan inşaattır.” İnşaat balonu
şiştiği için bizi uyarıyorlar ve diyorlar ki “2013’ün ilk yarısında Bakanlar
Kurulu kararlarının yüzde 60’ı imar ile ilgilidir.” ve yine ekliyorlar: “Yapı
ruhsatlarının ortalama yıllık yüz ölçümü 2007-2012 döneminde, 2002-2006
dönemine kıyasla yüzde 75 artmıştır. Apartman inşaatının ülkenin üretim
kapasitesini artırmıyor olduğu, talep ve özellikle inşaat bu kadar
körüklenirken ortaya çıkan borçluluğun çok can yakacak olduğu ise hep bir
sonraki seçimden sonra düşünülmek üzere göz ardı edilmektedir.”
“Ne yapmalıyız?”
diye sorarsanız, elbette ki herkesin bildiği, tasarrufları artırmak, iş gücüne
katılımı artırmak, eğitim düzeyini ve niteliğini artırmak tavsiyesinde
bulunuyorlar. Kısa vadede siyasi ve iktisadi olarak maliyetli yapısal
reformları yapmanız gerektiğini, uzun vadede de üretim kapasitesini artırmak ve
kırılganlıktan uzaklaşmak için yapılması gereken adımları atmanız gerektiğini
söylüyorlar ve soruyorlar: “Siyasi istek ve irade var mı?” Bu soru, halkımızın
sorusu: “On bir yıl sonra siyasi istek ve iradeniz var mı?”
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, sekizinci turdaki konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi yirmi
dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır. On dakika soru sorma, on dakika
cevap verme süresidir.
Sayın Öz…
ALİ ÖZ (Mersin) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Kalkınma Bakanına
soruyorum: Sayın Bakan, 14 Kasım 2013’te Konya Çumra’da bir toplantıda bir
çiftçi sorununu anlatmaya çalışırken susturuluyor ve diyor ki: “Konuşacağım.
Sizin demokrasiniz bu mu? 1.500 liralık ayçiçeği 900 lira oldu. Mazot da 4.500
liraya çıktı. Çiftçi kan ağlıyor, kan.” Bu sözlere nasıl bir cevap verdiniz?
Tarım alanındaki başarı anlatma öykünüz devam edecek mi? Bu çiftçi dertli mi,
yoksa provokatör mü?
Ekonomi Bakanına
sormak istiyorum: Sayın Bakanım, Çukurova havalimanı Türkiye’nin ikinci büyük
havalimanı olacak. Bu havalimanının son durumu nedir? Kredi sorunu var mıdır?
28 Mayıs 2013’te temeli atılan bu yatırımın bugüne kadar yüzde kaçı
tamamlanmıştır? Tamamen faaliyete geçmesi, projenin tamamlanması ne zaman olacaktır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Halaman…
ALİ HALAMAN
(Adana) – Başkanım, teşekkür ederim.
Sayın Ekonomi
Bakanı su gibi anlattı, Türkiye’de hiçbir şey yok zannedersem ama ben bunu
soracağım: Şimdi, on senedir ithalat ne kadar arttı? İhracat ne kadar arttı? Bu
ithalatla ihracatın arasında, bu cari fiyatlara göre dış ticaret açığımız ne
kadar?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Akar…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Arkadaşıma…
BAŞKAN – Hayır
Sayın Akar, soru sorma işlemi devredilemez efendim. Soracaksınız buyurun, yoksa
devam edeceğim.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Hayır ama…
BAŞKAN – Lütfen,
soracaksanız siz soracaksınız.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Tamam, devam edin o zaman.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Yılmaz…
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben de Sayın
Ekonomi Bakanına bir şeyi hatırlatmak istiyorum: İki sene önce Seyhan Oteli’nde
yaptığımız toplantıda Adana’nın da bakanı olduğunu ifade etti ve “1 milyarlık
yatırımla Adana’ya geliyorum. Bu muhalefet milletvekili bize niye karşı
çıkıyor?” diyor. İki senedir bekliyoruz o 2 milyar dolarlık yatırımı, Sayın
Bakan, bekliyoruz o yatırımı.
İkincisi de:
Biraz önce Kalkınma Bakanı söyledi, “Güçlü bir teşvik sistemi kurduk.” diyor.
Bizim, Adana tarıma dayalı sanayiden dolayı gerçekten Türkiye’nin en sanayisi
gelişmiş bir kentiyken bu, sizin çıkardığınız teşvikle Adana perişan. Adana’da
şu anda fabrikalar kapanıyor. Adana işsizlikte birinci sırada. Bu nasıl bir
uygulamadır? Yani bu, getirdiğiniz teşvik Adana’yı yerle bir etti, çok açık
söylüyorum. Yani bunu sanayiciler de söylüyor. Sayın Bakan Adana Havaalanı’na
iniyor, orada sanayicilerle görüşüyordur muhtemelen. Yani şu Adana’nın önünü
artık açın. On senedir Adana’ya kan ağlatıyorsunuz, Hükûmetiniz zamanında.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Çınar…
EMİN ÇINAR
(Kastamonu) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ekonomi Bakanına
sormak istiyorum: Geçtiğimiz günlerde seçim bölgem olan Kastamonu’da yerel
basında parti yetkililerinizce bir haber yayınlandı, Kastamonu İnebolu ilçemize serbest bölge
kurulmasıyla alakalı müjdeli bir haber verildi. Bununla alakalı Bakanlığınız
tarafından herhangi bir çalışma yapılmakta mıdır?
Kalkınma Bakanına
sormak istiyorum: Son beş yılda Kastamonu’ya ne kadar vergi tahakkuk
ettirilmiştir; bunun karşılığında belediyeler hariç bölgemize ne kadar yatırım
sağlanmıştır?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Özensoy…
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Cumhurbaşkanı Meclisin açılış konuşmasında yaptığımız ihracatın her 1 dolarına karşılık
82 sentlik ithalatın olduğundan bahsetti. İki buçuk yıl sonra geldiğimiz nokta
nerededir; bu ithalat malları ihracatın içerisinde çoğaldı mı, azaldı mı? On
bir yılda cari açık toplam nedir? Bu cari açığı nasıl finanse ettiniz? Bu
finansmanın bize maliyeti nedir?
Bir de Kalkınma
Bakanımıza ben Sayın Emin Çınar’ın sorduğu sorunun aynısını Bursa için
soruyorum: Bursa’ya son beş yılda ne kadar vergi tahakkuk ettirildi? Bursa’ya
merkezî bütçeden ne kadar yatırım yaptınız?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Erdemir.
AYKAN ERDEMİR
(Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de Sayın
Kalkınma Bakanımıza sormak istiyorum: Sayın Bakanım, Türkiye'nin en büyük
sorunlarından biri -sizin de çok iyi bildiğiniz gibi- finansal okuryazarlık
sorunu ve sizin bu alanda yaptığınız samimi çalışmaları da takdirle takip
ediyorum fakat yaklaşık iki yıldır Hükûmetinizden bir talebim var: Türkiye'nin PISA sınavları
kapsamında verilmekte olan finansal okuryazarlık sınavını uygulaması ve bu
vesileyle de finansal okuryazarlık düzeyimizi ölçmesi ve bu vesileyle de
finansal okuryazarlığın örgün eğitimde zorunlu bir ders olarak konulması. Bu
sınavın maliyeti bildiğim kadarıyla 30 bin avro civarında. Sizden bu sınavın
gerçek maliyetini öğrenebilir miyim ve 30 bin avro için ya da 50 bin avro için
bu sınavın yapılmamasının Türkiye’ye uzun vadede getireceği bedel sizce ne
kadar olacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Susam…
MEHMET ALİ SUSAM
(İzmir) – Sayın bakanlarımızın ikisine de sormak istiyorum: Yaptıkları konuşmalarda geçmişe yönelik
eleştirileri vardı ama bugünü irdelediğimizde sanayimizin rekabet gücünde
erimeyi ve ihracatın teknolojik yoğunlukta giderek geriye düştüğünü görüyoruz.
2002 yılında toplam ihracat içinde ileri teknoloji ürünlerinin payı yüzde 6,2
iken 2012’de yüzde 3,7’ye düşmüş, ortanın altında teknolojiye sahip ürünlerin
ihracatımız içindeki payı yine aynı dönemde yüzde 22,8’den yüzde 31,5’a çıkmış
yani teknoloji düşük ürünler yapmışız. Türkiye aradan geçen zaman diliminde daha
çok yükte ağır ama pahada hafif ürünler ihraç eder hâle gelmiş. Demek ki
ekonominin gelişmesi giderek kötüleyen bir duruma gelmiş; rakamlar bunu
gösteriyor, bu konuda ne demek istersiniz?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Güler…
BİRGÜL AYMAN
GÜLER (İzmir) – Sayın Yılmaz, kalkınma ajansları kurulurken temel gerekçelerden
biri “Avrupa Birliği fonları ve Avrupa Birliği hibelerinden yararlanacağız.”
idi. 2006-2012’de 1,5 milyar gelirin yüzde 75’i merkezî gelirler, yüzde 25’i de
yerel gelirlerdi. AB hibeleri gelmedi mi? Geldiyse, 2006-2012’de ne kadar
Avrupa Birliği hibesi kullandı kalkınma ajansları?
Bir kısa sorum da
Onuncu Kalkınma Planı’yla ilgili. Uzun vadeli strateji belirlenmedi bu sefer.
Siz hep Türkiye’nin 2023 hedeflerinden söz ediyorsunuz, bunu çok aradım ama
resmî bir devlet belgesi bulamadım. Acaba sözünü ettiğiniz hedefler AKP’nin
belirlediği parti hedefleri mi? Bu belgeye nasıl erişirim, nerede bulurum?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Türeli…
RAHMİ AŞKIN
TÜRELİ (İzmir) – Sayın Başkan, öncelikle Kalkınma Bakanımıza sormak istiyorum.
Sayın Bakan, Türkiye ekonomisinde büyümenin kaynaklarına bakıldığında gerek
2007-2012 döneminde ve gerekse 2013 yılı tahminlerinde toplam faktör verimliliği
gerilemektedir. Bu durumun nedeni nedir?
İkinci sorum:
Kamu kesiminde taşeron çalışma ilişkisi içinde istihdam edilen kişi sayısı
kaçtır?
İki soru da
Ekonomi Bakanımıza iletmek istiyorum.
Sayın Bakan,
Dahilde İşleme Rejimi kapsamında yapılan ihracatın ara malı ithalatına
bağımlılığını gösteren istatistikleri yayınlamayı bıraktınız. Bunu neden
bıraktınız, bu istatistikleri yeniden yayınlamayı düşünüyor musunuz?
Diğer bir soru
da: Dahilde İşleme Rejimi’ni gözden geçirmeyi ve tedricî bir biçimde ve kendi
kendine yeten sektörler başta olmak üzere kaldırmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Özgümüş…
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ
(Adana) – Sorum Sayın Kalkınma Bakanına.
Sayın Bakanım,
iki tane soru önergesi verdim, yaklaşık bir buçuk yıldan beri cevap
vermiyorsunuz. Bunlardan bir tanesi şu: 12 Ocak 2012 tarihinde göreve başlayan
Çukurova Kalkınma Ajansı Genel Sekreteri kamu personeli yapancı dil seviye
tespit sınavında 70 puan almış mıdır ya da geçerliliği olan uluslararası
belgesi var mıdır? Bir buçuk yıldan beri bir dosyayı açıp buna bakamıyor
musunuz? Bu arkadaşımız bu kadar zamandan beri imza atıyor.
İkincisi, siz de
biliyorsunuz, Çukurova Kalkınma Ajansında yolsuzluk ve suistimal yapıldı. 2
arkadaşımız tekrar devlete döndüğü hâlde bunlara kıdem tazminatı ödendi. Bir
buçuk yıl sonra bunu ben ortaya çıkardım. Ben söylemeseydim bu geri
alınmayacaktı.
Peki, bu
arkadaşlardan paranın geri tahsil edilmesi, bunlara para ödeyenlerdeki suç
unsurunu ortadan kaldırıyor mu?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Baluken?
Yok.
Sayın Vural…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Teşekkür ederim.
Efendim, AKP
döneminde, on bir yıl boyunca yıllık olarak özel tasarruf oranında azalma kaç
milyar dolar olmuştur, kümülatifi nedir?
Sayın Çağlayan,
demir hurdası ihracatı izne tabi mallardan, ne kadar ihracat talebi izni
istendi? İhracatı izne tabi kıldığınızı ifade ettiniz. Bununla ilgili ne kadar
ihracat izni istendi, verdiniz mi, vermediniz mi?
Ayrıca, yurt
dışında özel ekonomi bölgeleri kuracağınızı söylemiştiniz. Hani ülkelerde özel
ekonomi bölgeleri kurdunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Evet, Sayın
Bakan, buyurun.
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Mersin) – Sayın Başkan, değerli vekiller; öncelikle
hepinizi tekrar sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Beş dakika içinde
sorulan sorulara cevap vermeye çalışacağım, veremediklerimi de her zaman olduğu
gibi yazılı olarak, tüm milletvekillerimizin sorusunu eksiksiz bırakmamak üzere
cevaplayacağım.
Ben de konuşmamın
sonunda unutmuştum, personelimize, sanayicilere, ihracatçılara, bu ülkede taş
üstüne taş koyan herkese öncelikle teşekkürlerimi iletiyorum ve bilhassa
arkadaşlarımız ithalattan, ihracattan bahsettiler. Şunu söylemek istiyorum:
2002 yılında Türkiye'nin ihracatı 36 milyar dolar, ithalatı 52 milyar dolardı;
2012 yılında Türkiye'nin ihracatı 152,5 milyar dolar, ithalatı 236,5 milyar
dolar olmuş ve Türkiye'nin 236,5 milyar dolar ithalatının 60,1 milyar doları
enerji sektöründeki ithalatın bize vermiş olduğu paydır.
Şimdi, ithalatın
tabii, yapısını iyi incelemek lazım; ithalatın nereden, nasıl yapıldığını iyi
görmek lazım. Zaman zaman ben de bu sorularla karşılaşıyorum ve her zaman da
sıkılmadan, yorulmadan cevap veriyorum. Arkadaşlar, ithalatımızın yüzde 72’si
ara malları ithalatıdır. Ara malı ithalatının büyük bir çoğunluğu olan enerji
ithalatı da ara malı ithalatı kapsamı içinde olduğundan, enerjiyi hariç
tuttuğunuz zaman, ara malı ithalatı yüzde 51 seviyesindedir.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) - Hangi sektörde?
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Mersin) – Türkiye’de yüzde 15 de yatırım malı
ithalatıdır. Şimdi, yatırım malından kastımız, ara malı ithalatından kastımız
Türkiye’de yeni yapılan tevsi, modernizasyon vesaire yatırımlar, büyük
işletmelerin kurulması için özel sektörün yurt dışından getirmiş olduğu
yatırımlar için getirilmiş olan bir şey, bundan korkmamak, bundan endişe
etmemek gerekiyor.
İkincisi, yine
aynı şekilde demir çelik, hurda ithalatı -ki net söyledim- bizim geçmişten
demir çelik sektöründeki bir yönlendirmenin olmayışı, sektörün başıboş
kalmasından ve enerji maliyetlerinin yüksekliğinden dolayı, bugün Türkiye’deki
demir çelik üretiminin yüzde 70’i ark ocaklarında yani demir çelik hurdasıyla,
yüzde 30’u ise entegre tesislerle yani Erdemir vesaire İskenderun Demir’le
yapılmıştır.
Türkiye yassı
mamul ithalatı da yapan bir ülkedir. Türkiye, bilhassa otomotiv sektöründe
kaporta sacı dediğimiz nitelikli sacı maalesef şu anda üretememektedir ama
İskenderun’da yeni yapılan bahsetmiş olduğumuz tesis de bilhassa Türkiye’nin
ithal etmek zorunda kalmış olduğu ürünlerin ithalatını azaltmak amacına
yöneliktir.
Bakın, Tosyalı
Holding’in yapmış olduğu yatırım, İskenderun’da yapmış olduğu yatırım yassı
mamulde tam üretime geçtiği zaman, ithalatımızda 1 milyar dolarlık bir azalma
getirecektir ama bununla ilgili daha geniş, detaylı açıklamayı sizlere
göndereceğim.
Sayın Emin Haluk
Ayhan’ın bahsettiği bilhassa şu Petrol Kanunu’yla ilgili konu vardı ve
kardeşime tekrar söylüyorum, ben sizin bahsettiğiniz şekilde kelimeler sarf
etmem. Çok açık söyledim, ben dedim: “Kim söylüyorsa size bunları söyleyenler
müfteridir, yalancıdır ve eğer böyle bir şey varsa ben bakanlıktan hemen istifa
etmeye hazırım.” Diğerleri de bu şeyi, aynı iddiayı yapıyor mu diye sadece bir
sataşma olsun diye… Beni zaten siz uzun yıllardır tanıyorsunuz, böyle bir üslup
olmaz.
Ama burada gelmek
istediğim konu şu: Bakın, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Teşvik
Kanunu’ndaki uygulamalar Bakanlar Kurulu kararıyla zaten yapılır. Teşvik
Kanunu’ndaki gerek Maden Kanunu’ndan gelen madde gerek Petrol Kanunu’ndaki
madde zaten kanuna konulmuş olan madde çerçevesinde Bakanlar Kurulu kararıyla
bütün teşvikler yararlandığı için bundan dolayı yararlanmaktadır. Maden
Kanunu’nda uygulama var ama petrolde bununla ilgili geldiği takdirde, biz,
tabii ki bunu, gerekeni inceleriz ve genel teşvikler kapsamında zaten bunlar
yapılıyor. Şimdi, bu noktada bakın tekrar söylüyorum, teşviklerin –siz, eski
bürokratsınız, bunu benden iyi bilmeniz lazım- yayınlandığı yer Bakanlar Kurulu
kararnamesidir. Bundan dolayı teşviklerle ilgili bilhassa uygulamalar burada
yapılıyor.
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – Sayın Bakan…
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Mersin) – Sayın Ayhan, ben, size tekrar bunu uygulamalı
bir şekilde göndereceğim.
Diğer taraftan,
Kastamonu’yla ilgili serbest bölge sorulmuştu. On dokuz serbest bölgemiz var.
Kastamonu Valisi, milletvekillerimiz geldiler, Bakanlığımızın ilgili genel
müdürüyle görüşüyorlar. Eğer hakikaten bir serbest bölge olma avantajı bir
katma değer yaratacaksa memnuniyetle bunu inceleriz, Bakanlar Kuruluna sevk
ederiz ve Bakanlar Kurulu… Yani şu anda inceleme aşamasında, herhangi bir
karara bağlanmış değildir.
Adana’yla ilgili
Süleyman Bey’in bahsetmiş olduğu konuyu duyunca “Acaba farklı bir Adana mı
var?” diye ben de korkmaya başladım. Ben Adana sanayisini de çok yakinen bilen
biriyim. Bakın, Adana’da yeni teşvik belgesiyle beraber on yedi ayda 131 adet
teşvik belgesi verildi. 3,3 katrilyon liralık teşvik belgesi Adana tarafından
alınmış durumda ve bu teşvikler yerine getirildiğinde 4.474 kişiye istihdam
sağlanacaktır. Onun için, bu konuda, tarım ürünleri konusunda olsun diğer
ürünlerde olsun ilgili bakanlıklarımız zaten bununla ilgili uygulamayı
yapıyorlar.
Değerli
arkadaşlarım, benim sürem doluyor ancak bir şeyi daha… Çukurova Havaalanı…
Çünkü Sayın Vekilim -her zaman beraber olduğumuz- herhâlde kayda geçsin diye
bana sordu. Memnuniyetle… Kendisi en az benim kadar biliyor zaten. Çukurova -şu
anda- havaalanı 357 milyon euroya ihale edilmiştir, Türkiye’nin büyük üç
havaalanı içinden biridir, kargo havaalanı taşımacılığı yapacaktır ve bu
havaalanı şu anda işi üstlenmiş olan özel sektör firması tarafından -357 milyon
euro fiyat vardı zaten- yapılmaya, devam edilmektedir. Bizim buradaki amacımız,
muradımız inşallah bu havaalanının belirtilen süre içinde bitirilmesidir.
Ben cevap
veremediğim sorulara da yazılı cevap göndereceğim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Zaten cevap veremeyeceksiniz.
EKONOMİ BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Mersin) – Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Teşekkür ediyorum.
Ben de kalan dört
buçuk dakika içinde müsaadenizle hızlı bir şekilde cevap vermeye çalışacağım.
Birincisi, bu
Çumra’yla ilgili bir soru soruldu. Konya Çumra’yı ziyaret etmiştim, orada
tarımla ilgili bir toplantıya gitmedim doğrusu, bir siyasi toplantıydı, ilçe
başkanlığımızın, ilçe teşkilatımızın bir toplantısına gittim Çumra’da ama orada
bir tane vatandaşımız kalktı, çok farklı bir toplantı gündemi varken bir
sorununu dile getirdi, o soruna karşılık, biraz da doğrusu yüksek sesle diyelim
dile getirdi, korumalar müdahale etmeye çalıştılar. Ben müdahale etmemelerini
istedim, “Bırakın, toplantıdan sonra kendisiyle görüşürüz.” dedim. Daha sonra
vatandaşımız oturdu, toplantıdan sonra da kendisiyle görüştüm. Tabii ki farklı
düşüncelerimiz vardı ama oturduk, konuştuk ve o şekilde oradan ayrılmış olduk.
Olay bundan ibaret.
Diğer taraftan,
Adana konusuna zaten cevap verildi. Adana gibi illerimizde… Ben sadece şunun
altını çizmek isterim. Bakın, bunlar metropol potansiyeli olacak bölgelerimiz,
bölgesel teşvik sisteminden ziyade stratejik sektörleri, 5’inci bölge
sektörlerini, öncelikli sektörleri çok daha fazla -genel, teknik olarak
söylüyorum- tartışmamızda bence büyük fayda var. “Asıl büyük balıkları”
diyelim, alabileceğimiz bir bölge. Bu gözle bakmamızda bence fayda var.
Diğer taraftan,
Kastamonu ve Bursa’yla ilgili şunu söyleyeyim. Kastamonu’da son on yılda
yaptığımız yatırım -ayrıştırabildiğimiz, bunun yüzde 50’sini ancak ayrıştırıyoruz,
yüzde 50’sini ayrıştıramıyoruz- 500 milyon liranın üzerinde. Bursa’daki yatırım
2,3 milyar lira, kamu yatırımlarından bahsediyorum, on yılda, 2002-2013 dönemi.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – On yılda 2,3 milyar sadece. Yazık ya!
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Evet, bu ayrıştırılabilir dediğim gibi yani yüzde
50’sini ayrıştırmış durumdayız.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – 50 milyarın üzerinde vergi verdi Sayın Bakan, 50 milyarın üzerinde!
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Vergilerle ilgili de şunu söylemek istiyorum, yani
burada hep birlikte biraz dikkat edelim. “Vergilerle bağlantılı bir yatırım
olsun” anlayışının bizi siyasi olarak nerelere götürebileceğini de takdirinize
bırakıyorum. Vergilerle biz bu işe bakamayız. Devlet vergileri toplar, ihtiyaca
göre bu harcamalarını yapar. Böyle “Ben bu kadar vergi verdim, bu kadar
isterim.” dersek, bu, bütçe disiplini açısından çok sağlıklı bir yaklaşım olmaz farklı yerlere
götürebilir bu tartışmaları.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Herhâlde, hakkı değil mi Bursa’dakilerin? Üretiyorsa alacak.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Diğer taraftan,
bu finansal okuryazarlık konusu gerçekten çok önemli. Tasarruf oranlarını
artırmamız gerekiyor, çok yönlü çabalar sarf etmemiz gerekiyor. Onlardan biri
de finansal okuryazarlık. Burada yapılan
öneriyi ben not ettim. Onu, tabii, teknik olarak değerlendirmemiz lazım.
İleri
teknolojinin niçin payı azalıyor? Aslında, bakarsanız, mutlak olarak azalmıyor
tabii, oransal olarak azalıyor. Bu, oransal azalış da tabii önemli, önemsiz
demiyorum. Nitekim, Onuncu Beş Yıllık Plan’ımızda bunu artırmayı hedefledik. Bu
yönde de çabalarımızı yoğunlaştıracağız.
Türkiye, düşük
teknolojiden orta teknolojiye doğru bir dönüşüm sağladı. Ama şimdi işte yüksek
teknolojiyi hedeflememiz lazım. Nasıl, ileri gelir düzeyini hedefliyorsak,
üretim ve ihracat yapısında da yüksek teknolojiyi hedeflemek durumundayız. Üç
gün önce Ekonomi Bakanlığımız da bu konuda bir çalışma başlatmış durumda. Hep
birlikte bu çalışmaları sürdüreceğiz.
Kalkınma
ajanslarımız, “Avrupa Birliğinden hibe alsın.” diye kurulmadı doğrusu. Bir tane
faktör belki o olabilir, yani o da çalışma alanlarından bir tanesi. Esas
itibarıyla, bizim kendi bütçemiz çerçevesinde yeni bir bölgesel kalkınma
enstrümanı. Ama bu süreçte, bir taraftan kendileri proje hazırlayarak, bir
taraftan da çeşitli yörelerde projeler yaptırarak, Avrupa Birliği fonlarını da
epeyce kendi yörelerine çektiler. Bu ajanslarımız olmasaydı birtakım alanlarda
fon kaybı yaşayabilirdik. İçinde bulundukları yöreye proje desteği vererek,
projeler hazırlayarak bu fonları daha etkili kullanmamızı sağladılar.
Önümüzdeki
süreçte yeni bir bütçe dönemi başlıyor Avrupa’nın, 2014-2020 dönemi.
Biliyorsunuz onlar, yedi yıllık bütçe yapıyorlar. “Bu dönemde aracı kurum
olarak kalkınma ajanslarını kullanabilir miyiz?” diye komisyonla
müzakerelerimiz devam ediyor.
Diğer taraftan,
bu uzun vadeli strateji… Tabii, kalkınma planları belli stratejilere dayanıyor,
bunlar her zaman belki dokümanlarla yayınlanmıyor olabilir, ama bu son
planımızda biz 2023 vizyonumuzu -kalkınma planı bağlamında söylüyorum- ilk defa
resmî bir dokümanın içine zaten derçettik yani kalkınma planının belli bir
bölümünde -onu size ayrıca gönderebilirim- belli bir sayfasında 2023
hedeflerini net bir şekilde planın içine dercetmiş olduk ve o çerçevede de
planımızı hazırladık. O vizyon var ama tabii ki planın daha somut ufku, beş
yıllık bir ufuk.
Sayın Türeli
toplam faktör verimliliğini sordu. Son dönemlerde aslında istihdamda çok büyük
bir artış sağladı Türkiye ve ağırlıklı olarak da aslında hizmet istihdamı,
tarım istihdamı gibi boyutları da var. “Bunun sonucu” diye yorumlanabilir bir
bakımdan yani istihdam artışı büyümemizin oldukça önünde gitti ama bunun daha
detaylı bir analizini ilgili arkadaşlarımızla birlikte iletebiliriz.
Taşeron işçi
sayısını da yine aynı şekilde, şimdi yanlış bir rakam vermek istemiyorum, daha
sonra yazılı olarak vermemizde fayda var diye düşünüyorum.
RAHMİ AŞKIN
TÜRELİ (İzmir) – İletirseniz seviniriz Sayın Bakan.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Sayın Özgümüş bir -kısa bir süre- genel sekreterimizin
dil puanını sordu. Doğrusu geçenlerde o soru önergesini imzaladım, aklımda
kaldığı kadarıyla 90’ın üzerinde bir dil puanı var yani bir problem yok
gibi.
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ
(Adana) – Geçersiz o, çok eski. Sayın Bakan, gene yanıltıyorlar.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Tekrar bir kontrol edeyim, peki.
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ
(Adana) – Daha önce sizi yanıltılar, yine yanıltıyorlar. Kaç kere sordum, gene
yanıltıyorlar.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Diğer taraftan, bu kıdem tazminatıyla ilgili, kıdem
tazminatı ödenmesi şu yoruma dayalı yapılmıştı: Daha sonra çalışma hayatı
bittiğinde o kıdemi de alamayacaktı ama…
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ
(Adana) – Niye almadılar? Bir buçuk sene sonra, ben söyledikten sonra aldılar.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Doğru, sizin uyarınızla yeniden değerlendirildi, böyle
bir yöntem uygulandı ve o farklılık giderilmiş oldu.
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ
(Adana) – Bir buçuk sene almadılar, niye soruşturma açmadınız “Niye almadılar?”
diye.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Bunu bir “yolsuzluk” olarak ifade etmek doğru değil.
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ
(Adana) – Ben sormasam o para gidecekti, devletin parası.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Bazen uygulamalarda farklı yorumlar olabilir. “Kıdem
tazminatını bugün mü alsın, gelecekte mi alsın?”, asıl sorun buydu aslında.
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ
(Adana) – Ben söylemesem 2 kere alırlardı.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Bugün değil de geleceğe ertelenmesi yorumu yapıldı.
Bunu çok aşırı bir kelimeyle, “yolsuzluk”la ifade etmeyi de doğrusu uygun
görmüyorum.
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ
(Adana) – Sayın Bakan, mahkemeye verdiler, ben beraat ettim.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Buna, olsa olsa “bir yanlış” diyebilirsiniz, “hata
yapılmış” diyebilirsiniz ama kimsenin burada böyle bireysel bir menfaati söz
konusu değil doğrusu.
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ
(Adana) – Ajans mahkemeye verdi, mahkeme beni haklı buldu.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Diğer taraftan, bu özel tasarruflarla ilgili Sayın
Vural’ın bir sorusu vardı. Özel tasarruflar 2002’de yüzde 18,6’yken oran olarak
14,5’e düştü ama mutlak değer olarak arttı. 15,2 milyar Türk lirasından 26,6
milyar Türk lirasına yükseldi.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Biraz da Sayın Çağlayan konuşsun, devam etsin.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – İşte, bütün derdimiz, kamu kendisine çekidüzen verdi,
tasarruflarını artırdı, bundan sonraki süreçte özel sektörü de geliştirmek
istiyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, lütfen toparlar mısınız?
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Evet Sayın Akar,
buyurun.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sayın Yılmaz’a sorum.
Sayın Bakan,
Kocaeli ili İstanbul’dan sonra nüfus yoğunluğu bakımından 456 kişiyle,
kilometrekareye düşen ikinci il. Vergi tahakkukunda İstanbul’dan sonra yine
ikinci il ama tahsilatta birinci il. Kişi başına düşen vergide de birinci
sırada Kocaeli ili. 2011’de 78’inci sırada yatırım aldı, 2012 yılında 79’uncu
sırada yatırım aldı ve biz bir Bayburt kadar yeni hastanelere, yeni okullara,
yeni yollara ihtiyacı olan bir kentiz.
2014 bütçesinde
öngörmüş olduğunuz yatırım nedir ve Türkiye’deki iller bazında sıralaması
nedir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Çok kısa
olarak Sayın Bakan, buyurun.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Teşekkür ederim.
Hazır soru
sorulmuşken bir konuda bir yanlış ifade kullandım onu da düzelteyim: Bursa’nın
beş yıllık yatırımını söylemişim, on yıllığı 4,755. Yani on yıllığı daha
farklı; bu da yüzde 50’sini ifade ediyor.
Sizin sorunuzla
ilgili de yazılı olarak cevap vereceğim, şu anda rakam yok elimde.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Her sene soruyorum o soruyu Sayın Bakan, hazırlıklı gelmeliydiniz.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Fakat şunu ısrarla söylüyorum:
BAŞKAN – Evet,
teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
KALKINMA BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Sadece kamu yatırımlarına bakmayınız, kamu özel iş
birliği modeliyle milyarlarca liralık yatırım yapıyoruz. Sadece hızlı tren
projesi, o rakamları…
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, teşekkür ediyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
– Bizim projemiz değil Sayın Bakanım.
BAŞKAN- Sayın
Bakan, teşekkür ediyorum.
Evet, soru-cevap
işlemi tamamlanmıştır.
Şimdi, sırasıyla
8’inci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini
ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım:
II.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı.)
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Yoklama
talebi vardır, yerine getiriyorum.
Sayın Hamzaçebi,
Sayın Akar, Sayın Sarı, Sayın Öğüt, Sayın Çelebi, Sayın Karaahmetoğlu, Sayın
Özgümüş, Sayın Serindağ, Sayın Kurt, Sayın Yıldız, Sayın Türmen, Sayın Öz,
Sayın Küçük, Sayın Yüceer, Sayın Susam, Sayın Haberal, Sayın Dibek, Sayın
Bayraktutan, Sayın Türeli, Sayın Güler.
Yoklama için iki
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı.)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı,
2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak
Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından
Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay
Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277,
3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
I) EKONOMİ BAKANLIĞI (Devam)
1) Ekonomi Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ekonomi Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ) KALKINMA BAKANLIĞI (Devam)
1) Kalkınma Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kalkınma Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
J) TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU (Devam)
1) Türkiye İstatistik Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Türkiye İstatistik Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
K) GAP BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1) GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
L) DOĞU ANADOLU PROJESİ BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
(Devam)
1) Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M) KONYA OVASI PROJESİ BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
(Devam)
1) Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N) DOĞU KARADENİZ PROJESİ BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
(Devam)
1) Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Ekonomi
Bakanlığının 2014 yılı bütçesinin bölümlere geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
28) EKONOMİ BAKANLIĞI
1) Ekonomi Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu
Açıklama (TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 45.838.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 155.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 1.408.501.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 1.454.494.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Ekonomi Bakanlığı
2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Ekonomi Bakanlığı
2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Ekonomi Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A ) C E T V E L
İ
(TL)
Toplam Ödenek 1.291.714.330,00
Bütçe Gideri 1.069.590.843,85
İptal Edilen Ödenek 222.123.486,15
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Ekonomi Bakanlığı
2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Kalkınma
Bakanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
32) KALKINMA BAKANLIĞI
1) Kalkınma Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu
Açıklama (TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 1.223.711.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 811.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 260.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 29.500.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL TOPLAM 1.254.282.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kalkınma
Bakanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Kalkınma
Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Kalkınma Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A ) C E T V E L
İ
(TL)
Toplam Ödenek 1.068.297.500,00
Bütçe Gideri 886.897.586,33
İptal Edilen Ödenek 181.399.913,67
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kalkınma
Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye
İstatistik Kurumu 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
32.75) TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU BAŞKANLIĞI
1) Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu
Açıklama (TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 277.934.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 1.206.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 279.140.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2) Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A ) C E T V E L
İ
(TL)
Toplam Ödenek 183.806.224,00
Bütçe Gideri 181.915.620,60
İptal Edilen Ödenek 1.890.603,40
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.34) GAP BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
1) GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu
Açıklama (TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 4.307.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
06 İskân
ve Toplum Refahı Hizmetleri 63.722.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 68.029.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
GELİR
CETVELİ
Kodu
Açıklama (TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 1.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 66.928.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 1.100.000
TOPLAM 68.029.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
2) GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A ) C E T V E L
İ
(TL)
Toplam Ödenek 70.854.000,00
Bütçe Gideri 63.120.220,91
İptal Edilen Ödenek 7.733.779,09
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B)
cetvelini okutuyorum:
(B ) C E T V E L
İ
(TL)
Bütçe Geliri Tahmini 70.854.000,00
Net Tahsilat 58.918.078,33
BAŞKAN – (B)
cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Doğu Anadolu
Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.54) DOĞU ANADOLU PROJESİ BÖLGE KALKINMA İDARESİ
BAŞKANLIĞI
1) Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu
Açıklama (TL)
06 İskân
ve Toplum Refahı Hizmetleri 69.050.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 69.050.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
GELİR
CETVELİ
Kodu
Açıklama (TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 1.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 68.829.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 220.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 69.050.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Doğu Anadolu
Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Doğu Anadolu
Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2) Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A ) C E T V E L
İ
(TL)
Toplam Ödenek 4.108.000,00
Bütçe Gideri 398.756,92
İptal Edilen Ödenek 3.709.243,08
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B)
cetvelini okutuyorum:
(B ) C E T V E L
İ
(TL)
Bütçe Geliri Tahmini 4.108.000,00
Net Tahsilat 1.003.770,00
BAŞKAN – (B)
cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Doğu Anadolu
Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Konya Ovası
Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.55) KONYA OVASI PROJESİ BÖLGE KALKINMA İDARESİ
BAŞKANLIĞI
1) Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu
Açıklama (TL)
06 İskân
ve Toplum Refahı Hizmetleri 88.694.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 88.694.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
GELİR
CETVELİ
Kodu
Açıklama (TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 1.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 88.383.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 310.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 88.694.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Konya Ovası
Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Konya Ovası
Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2) Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A ) C E T V E L
İ
(TL)
Toplam Ödenek 4.108.000,00
Bütçe Gideri 1.991.154,23
İptal Edilen Ödenek 2.116.845,77
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B)
cetvelini okutuyorum:
(B ) C E T V E L
İ
(TL)
Bütçe Geliri Tahmini 4.108.000,00
Net Tahsilat 4.115.363,36
BAŞKAN – (B)
cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Konya Ovası
Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Doğu Karadeniz
Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.56) DOĞU KARADENİZ PROJESİ BÖLGE KALKINMA İDARESİ
BAŞKANLIĞI
1) Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu
Açıklama (TL)
06 İskân
ve Toplum Refahı Hizmetleri 59.278.000
BAŞKAN – Kabul
edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 59.278.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
GELİR
CETVELİ
Kodu
Açıklama (TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 3.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 59.268.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 7.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 59.278.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Doğu Karadeniz
Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Doğu Karadeniz
Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2) Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A ) C E T V E L
İ
(TL)
Toplam Ödenek 4.108.000,00
Bütçe Gideri 691.982,03
İptal Edilen Ödenek 3.416.017,97
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B)
cetvelini okutuyorum:
(B ) C E T V E L
İ
(TL)
Bütçe Geliri Tahmini 4.108.000,00
Net Tahsilat 1.004.735,00
BAŞKAN – (B)
cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Doğu Karadeniz
Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Böylece, Ekonomi
Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı, Türkiye İstatistik Kurumu, GAP Bölge Kalkınma
İdaresi Başkanlığı, Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı,
Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı ve Doğu Karadeniz Projesi
Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığının 2014 yılı merkezî yönetim bütçeleriyle
2012 yılı merkezî yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir.
Hayırlı olmasını
temenni ediyoruz.
Sayın
milletvekilleri, programa göre, kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını
sırasıyla görüşmek için 15 Aralık 2013 Pazar günü saat 10.00’da toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.