DÖNEM: 24 CİLT: 65 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
30’uncu
Birleşim
13 Aralık 2013 Cuma
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- 2014 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/832) (S. Sayısı: 506)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan
2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya
Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay
Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277,
3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507)
A) AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI
1) Avrupa Birliği
Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Avrupa Birliği
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU
1) Türk
Akreditasyon Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk
Akreditasyon Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI
1) Kültür ve
Turizm Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kültür ve
Turizm Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Devlet Opera
ve Balesi Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Devlet Opera
ve Balesi Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Devlet
Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Devlet
Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) TÜRKİYE YAZMA ESERLER BAŞKANLIĞI
1) Türkiye Yazma
Eserler Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Yazma
Eserler Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
1) Gümrük ve
Ticaret Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Gümrük ve
Ticaret Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) REKABET KURUMU
1) Rekabet Kurumu
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Rekabet Kurumu
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) ADALET BAKANLIĞI
1) Adalet
Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Adalet
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI
KURUMU
1) Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
I) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI
1) Türkiye Adalet
Akademisi Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Adalet
Akademisi Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ) HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU
1) Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI
1) Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU
1) Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ
1) Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M) TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU
1) Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N) MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Maden Tetkik
ve Arama Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Maden Tetkik
ve Arama Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın 506 sıra sayılı
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın
beşinci tur görüşmelerinde MHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ
Grubuna ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
2.- Iğdır
Milletvekili Sinan Oğan’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın 506 sıra
sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın beşinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
4.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın 506
sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın beşinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Gümrük ve
Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın, Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un sataşma
nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
2.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
3.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde
birçok öğrencinin ağır kış şartları nedeniyle açık öğretim sınavlarına girme
olanağına sahip olamadıklarına ve bu konuya bir çözüm bulunması gerektiğine
ilişkin açıklaması
4.- Kültür ve
Turizm Bakanı Ömer Çelik’in, Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun 506 sıra
sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın beşinci tur görüşmelerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
5.- Kayseri
Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik’in yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
6.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Genel Kurulun 13 Aralık 2013 Cuma günkü 30’uncu
Birleşiminin Dördüncü Oturumunda Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan ile Isparta
Milletvekili Recep Özel arasında yaşanan olaya ilişkin açıklaması
7.- Kayseri
Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, Genel Kurulun 13 Aralık 2013 Cuma günkü
30’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunda Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan ile
Isparta Milletvekili Recep Özel arasında yaşanan olaya ilişkin açıklaması
8.- Isparta
Milletvekili Recep Özel’in, Genel Kurulun 13 Aralık 2013 Cuma günkü 30’uncu
Birleşiminin Dördüncü Oturumunda Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan ile
yaşadığı olaya ilişkin açıklaması
9.- Kayseri
Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, milletvekillerinin küfür ve çatışmadan uzak
bir ortam içerisinde görevlerini yerine getirmeleri gerektiğine ilişkin
açıklaması
VII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Diyanet İşleri Başkanlığının “Zenginlerin faiz
ödemesi günah, fakirlerinse mubahtır.” şeklinde bir fetvasının olup olmadığına
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/31769)
2.- İstanbul Milletvekili
İhsan Özkes’in, bir müezzinin geçici görevlendirme ile yerinin değiştirilmesine
ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı
(7/32216)
3.- İstanbul
Milletvekili İhsan Özkes’in, intihar eden din görevlilerine ilişkin Başbakandan
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/32235)
4.- İstanbul
Milletvekili İhsan Özkes’in, Kırklareli İl Müftü Yardımcılığına yapılan atamaya
ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı
(7/32554)
5.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında Diyanet İşleri
Başkanlığında görev yapan personele ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağ’ın cevabı (7/32644)
6.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında Diyanet İşleri
Başkanlığı tarafından bilişim teknolojisinin geliştirilmesi için
gerçekleştirilen alımlara ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın
cevabı (7/32645)
7.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında Diyanet İşleri
Başkanlığına ait taşınmazlara ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağ’ın cevabı (7/32647)
8.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında Diyanet İşleri
Başkanlığı Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı tarafından gerçekleştirilen inceleme
ve soruşturmalara ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı
(7/32648)
9.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında Diyanet İşleri
Başkanlığı internet siteleri ile ilgili mal ve hizmet alımlarına
2002-2013 yılları
arasında Diyanet İşleri Başkanlığına yapılan siber saldırılara
İlişkin soruları
ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/32650), (7/32654)
10.- Adana
Milletvekili Osman Faruk Loğoğlu’nun, 1994-2013 yılları arasında burs verilen Arnavut
öğrencilere ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı
(7/33158)
11.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlığa bağlı kurum ve
kuruluşlarda çalışan taşeron işçilerin sayısı ile mali haklarına ilişkin sorusu
ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/33261)
12.- İstanbul
Milletvekili Ali Özgündüz’ün, Yeni Nesil Ödeme Kaydedici Cihaz kullanma
zorunluluğuna ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/33310)
13.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Türkiye genelinde kullanılan POS cihazı ile
ilgili bazı verilere ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı
(7/33313)
14.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Ahıska Türklerinin Gürcistan’ın Ahıska bölgesine
dönebilmesi için yapılan çalışmalara ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/33469)
15.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 12-13 Ekim 2013 tarihlerinde bazı gümrük
kapılarında oluşan tır kuyruklarına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı
Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/33969)
16.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, 2012 yılı uzlaşma tutanaklarının Sayıştaya
verilmediği iddialarına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati
Yazıcı’nın cevabı (7/34489)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 11.01’de açılarak sekiz oturum yaptı.
2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/832) (S.
Sayısı: 506) ve 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan
2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya
Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay
Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/798, 3/1275,
3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) görüşmelerine devam edilerek;
Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı,
Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı,
Diyanet İşleri Başkanlığı,
Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı,
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı,
Hazine Müsteşarlığı,
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu,
Sermaye Piyasası Kurulu,
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı,
Karayolları Genel Müdürlüğü,
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu,
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı,
Mesleki Yeterlilik Kurumu,
Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü,
Devlet Personel Başkanlığı,
2014 yılı merkezî yönetim bütçeleri ve 2012 yılı merkezî yönetim
kesin hesapları,
Türkiye İnsan Hakları Kurumu 2014 yılı merkezî yönetim bütçesi,
Kabul edildi.
Adana Milletvekili Ali Halaman, Van Milletvekili Burhan
Kayatürk’ün 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı’nın üçüncü tur görüşmelerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine,
Manisa Milletvekili Sümer Oral,
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu,
Adana Milletvekili Fatoş Gürkan’ın 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın üçüncü tur
görüşmelerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine;
Van Milletvekili Burhan Kayatürk, Adana Milletvekili Ali
Halaman’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine,
Adana Milletvekili Fatoş Gürkan, Manisa Milletvekili Sümer Oral ve
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun açıklamalarındaki bazı ifadelerine,
Ankara Milletvekili Levent Gök, Başbakan Yardımcısı Beşir
Atalay’ın 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı’nın üçüncü tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine,
İzmir Milletvekili Oktay Vural, Başbakan Yardımcısı Beşir
Atalay’ın 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı’nın üçüncü tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine,
İstanbul Milletvekili İhsan Özkes, Şırnak Milletvekili Mehmet Emin
Dindar’ın 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı’nın üçüncü tur görüşmelerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine,
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, İzmir Milletvekili Oktay
Vural’ın açıklamasındaki bazı ifadelerine,
İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Başbakan Yardımcısı
Bekir Bozdağ’ın 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı’nın üçüncü tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine,
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, İstanbul Milletvekili Sırrı
Süreyya Önder’in açıklamasındaki bazı ifadelerine,
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, İstanbul Milletvekili İhsan
Özkes’in usul görüşmelerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine,
İzmir Milletvekili Oktay Vural, milletvekillerinin şahsi söz
haklarını devretmelerine,
İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan Kubat, İzmir Milletvekili Oktay
Vural’ın açıklamasındaki bazı ifadelerine,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Van Milletvekili Nazmi Gür, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın
506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın üçüncü tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında şahsına,
Yalova Milletvekili Muharrem İnce, Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağ’ın 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı’nın üçüncü tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine,
İstanbul Milletvekili İhsan Özkes, Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağ’ın 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı’nın üçüncü tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında şahsına,
Çorum Milletvekili Salim Uslu, Isparta Milletvekili S. Nevzat
Korkmaz’ın 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı’nın dördüncü tur görüşmelerinde MHP Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında şahsına,
Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz, Çorum Milletvekili Salim
Uslu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket
Partisine,
Yalova Milletvekili Muharrem İnce, Çorum Milletvekili Salim
Uslu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna,
İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Faruk Çelik’in 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın dördüncü tur görüşmelerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşması sırasında şahsına,
Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın
İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’e sataşma nedeniyle söz verilip
verilmemesiyle ilgili oylamadaki tutumunun İç Tüzük’e uygun olup olmadığına
ilişkin bir usul görüşmesi yapıldı. Başkanlığın tutumunda bir değişiklik
olmadığı açıklandı.
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı, İstanbul
Milletvekili İhsan Özkes’in sataşma nedeniyle söz talebinde ısrarı üzerine
yapılan oylamaya ilişkin bir konuşma yaptı.
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Malatya’da
yaşanan bir trafik kazasında 6 öğretmenin hayatını kaybetmesine ilişkin bir
konuşma yaptı.
Alınan karar gereğince, 13 Aralık 2013 Cuma günü saat 10.00’da
toplanmak üzere 02.45’te birleşime son verildi.
Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
Başkan
Vekili
Muhammet
Bilal MACİT Muhammet
Rıza YALÇINKAYA
İstanbul Bartın
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Bayram ÖZÇELİK
Burdur
Kâtip
Üye
II.- GELEN KÂĞITLAR
No: 46
13 Aralık 2013 Cuma
Tasarı
1.- Temel Hak ve
Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı (1/869) (Adalet; İçişleri; İnsan Haklarını İnceleme; Milli
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor; Plan ve Bütçe ile Anayasa Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2013)
Teklif
1.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1904) (İçişleri; İnsan Haklarını
İnceleme ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.12.2013)
Tezkere
1.- Sayıştayda
Açık Bulunan 5 Sayıştay Üyeliği İçin Yapılacak Seçime Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/1355) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
12.12.2013)
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, emniyet müdürlükleri bünyesinde okul polisi birimi
oluşturularak bazı öğrencilerin fişlendiği iddialarına ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/5023) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
2.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Gaziantepspor-Elazığspor maçında Gaziantepli
sporculara prim vaadettiği yönünde basına yansıyan haberlere ilişkin Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanından sözlü soru önergesi (6/5024) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28.11.2013)
3.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Van’dan yapılan yurt içi ve yurt dışı aktarmasız
uçuş noktalarının sayısının arttırılmasına ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/5025) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2013)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, TBMM’de gerçekleşen bir olaya
ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/35134)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06.12.2013)
2.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Kuzey Irak’tan alınacak petrole
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35135) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.12.2013)
3.- İstanbul
Milletvekili Celal Dinçer’in, yurt dışındaki üniversitelerin denklik durumları
ile ilgili listelerdeki hatalara ve yaşanan mağduriyetlere ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/35136) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.12.2013)
4.- İstanbul
Milletvekili Celal Dinçer’in, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından okul öncesi
çocuklara yönelik yürütülen bir projeye ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/35137) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2013)
5.- İstanbul
Milletvekili Celal Dinçer’in, Suriyeli muhaliflerin Gaziantep’i hükümet merkezi
olarak belirlediği iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/35138) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2013)
6.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Gazi Üniversitesi Rektörlüğünce 12
işçinin Alevi oldukları gerekçesiyle işten çıkarıldığı iddialarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35139) (Başkanlığa geliş tarihi:
29.11.2013)
7.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, uluslararası organizasyonlara yapılan
başvurular nedeniyle yapılan harcamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/35140) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2013)
8.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, çocuk istismarı suçu işleyenlerin
elektronik kelepçe ile takibine yönelik bir çalışma olup olmadığına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35141) (Başkanlığa geliş tarihi:
02.12.2013)
9.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Türkiye Jokey Kulübüne ve ganyan
bayilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35142) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02.12.2013)
10.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Türkiye Kıyılarında Yüzme Suyu
Profillerinin Belirlenmesi Projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/35143) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.12.2013)
11.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, askeri bölgelerin satışına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35144) (Başkanlığa geliş tarihi:
02.12.2013)
12.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, TTK Üzülmez Müessese Müdürlüğünde
çalışan işçilerin sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/35145) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.12.2013)
13.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, ambulans ve morg hizmetlerinde KDV
tahsil edilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35146)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02.12.2013)
14.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, şizofreni hastalığına ve tedavisine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35147) (Başkanlığa geliş tarihi:
02.12.2013)
15.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, THY ile Lufthansa arasındaki ortak
uçuş antlaşmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35148)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02.12.2013)
16.- Bursa
Milletvekili Sena Kaleli’nin, Bursa’daki hafif raylı sistem inşaatlarının
maliyetine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35149) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02.12.2013)
17.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, İstanbul’da bağlı kurum ve kuruluşlara ait olup
depreme karşı hassas olduğu tespit edilen ve güçlendirme çalışması yapılan bina
sayısına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35150) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02.12.2013)
18.- İstanbul
Milletvekili Osman Oktay Ekşi’nin, eğitimin yerelleşmesine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/35151) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.12.2013)
19.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, İstanbul’da yaşanması muhtemel bir
sel felaketine yönelik tedbirlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/35152) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.12.2013)
20.- Adana
Milletvekili Ali Demirçalı’nın, iki koruma polisinin büro hizmetlerine
kaydırıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35153)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02.12.2013)
21.- Adana
Milletvekili Ali Demirçalı’nın, Elazığ’daki esnaf ve sanatkârlarla ilgili
çeşitli verilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35154) (Başkanlığa
geliş tarihi: 02.12.2013)
22.- Ankara
Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara’nın Polatlı ilçesindeki bir köyün
sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35155) (Başkanlığa
geliş tarihi: 02.12.2013)
23.- Ankara
Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara’nın Polatlı ilçesindeki bir köyün
sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35156) (Başkanlığa
geliş tarihi: 02.12.2013)
24.- Ankara
Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara’nın Polatlı ilçesindeki bir köyün
sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35157) (Başkanlığa
geliş tarihi: 02.12.2013)
25.- Ankara
Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara’nın Polatlı ilçesindeki bir köyün
sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35158) (Başkanlığa
geliş tarihi: 02.12.2013)
26.- Ankara
Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara’nın Polatlı ilçesindeki bir köyün yol ve su
sorununa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35159) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02.12.2013)
27.- Ankara
Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara’nın Polatlı ilçesindeki bir köyün
sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35160) (Başkanlığa
geliş tarihi: 02.12.2013)
28.- Ankara
Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara’nın Polatlı ilçesindeki bir köyün
sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35161) (Başkanlığa
geliş tarihi: 02.12.2013)
29.- Ankara
Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara’nın Polatlı ilçesindeki bir köyün
sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35162) (Başkanlığa
geliş tarihi: 02.12.2013)
30.- Ankara
Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara’nın Polatlı ilçesindeki bir köyün altyapı
sorununa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35163) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02.12.2013)
31.- Ankara
Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara’nın Polatlı ilçesindeki bir köyün yol
sorununa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35164) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02.12.2013)
32.- Ankara
Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara’nın Polatlı ilçesindeki bir köyün yol
sorununa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35165) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02.12.2013)
33.- Ankara
Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara’nın Polatlı ilçesindeki bir köyün yol
sorununa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35166) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02.12.2013)
34.- Ankara
Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara’nın Polatlı ilçesindeki bir köyün yol
sorununa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35167) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02.12.2013)
35.- Ankara
Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara’nın Polatlı ilçesindeki bazı köyler
arasındaki yolların bozuk olmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/35168) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.12.2013)
36.- Ankara
Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara’nın Polatlı ilçesindeki bir köyde bulunan
binanın bakım ve onarımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35169)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02.12.2013)
37.- Ankara Milletvekili
Levent Gök’ün, Ankara’nın Polatlı ilçesindeki bir köyün sorunlarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35170) (Başkanlığa geliş tarihi:
02.12.2013)
38.- Ankara
Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara’nın Polatlı ilçesindeki bazı köyler arasındaki
yolların bozuk olmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35171)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02.12.2013)
39.- Ankara
Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara’nın Polatlı ilçesindeki bir köyün su
sorununa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35172) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02.12.2013)
40.- Ankara
Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara’nın Polatlı ilçesindeki bir köyün
sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35173) (Başkanlığa
geliş tarihi: 02.12.2013)
41.- Ankara
Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara’nın Polatlı ilçesindeki bir köyün
sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35174) (Başkanlığa
geliş tarihi: 02.12.2013)
42.- Ankara
Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara’nın Polatlı ilçesindeki bir köyün
kanalizasyon şebekesi ile elektrik iletim hatlarında yaşanan sorunlara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35175) (Başkanlığa geliş tarihi:
02.12.2013)
43.- Ankara
Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara’nın Polatlı ilçesindeki bir köyün
sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35176) (Başkanlığa
geliş tarihi: 02.12.2013)
44.- Ankara
Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara’nın Polatlı ilçesindeki bir köyün
sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35177) (Başkanlığa
geliş tarihi: 02.12.2013)
45.- Ankara Milletvekili
Levent Gök’ün, Ankara’nın Polatlı ilçesindeki bir köyün sorunlarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35178) (Başkanlığa geliş tarihi:
02.12.2013)
46.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığının
yurt dışında yaşayan Kürtlerle ilgili yaptığı çalışmalara ilişkin Başbakan
Yardımcısından (Bekir Bozdağ) yazılı soru önergesi (7/35179) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28.11.2013)
47.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, bağlı kurum ve kuruluşların İstanbul
ilindeki binalarında depreme karşı dayanıklılık ölçümü yapılıp yapılmadığına
ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bekir Bozdağ) yazılı soru önergesi (7/35180)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02.12.2013)
48.- İzmir
Milletvekili Rıza Türmen’in, Suriyeli sığınmacılara yönelik yapılan
soruşturmalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/35181)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
49.- Ankara
Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın, UYAP’ın güvenliğine ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35182) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2013)
50.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, belediyelere yapılan icra takiplerine ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/35183) (Başkanlığa geliş tarihi:
02.12.2013)
51.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlığın afet yönetim planına
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/35184) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02.12.2013)
52.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, sokakta yaşayan ve çalışan çocuklar
sorununa ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/35185) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
53.- Bursa
Milletvekili Sena Kaleli’nin, yetiştirme yurtlarında kalan kişilerin istihdam
sorununa ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/35186) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
54.- Bursa
Milletvekili Sena Kaleli’nin, koruyucu aile uygulamasına ve Koruma Kurulu
kararlarına ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/35187) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
55.- Bursa
Milletvekili Sena Kaleli’nin, SHÇEK’e bağlı yetiştirme yurtları ile ilgili
çeşitli verilere ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35188) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
56.- Bursa
Milletvekili Sena Kaleli’nin, yetiştirme yurtlarından ayrılanlara yönelik
desteklere ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/35189) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
57.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, İstanbul’da Bakanlığa bağlı kurum ve
kuruluşlara ait olup depreme karşı hassas olduğu tespit edilen ve güçlendirme
çalışması yapılan bina sayısına ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35190) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.12.2013)
58.- İzmir
Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli’nin, imalat sanayi üretiminin ara malı
ithalatına olan bağımlılığına ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35191) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
59.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlığın afet yönetim planına
ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/35192)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02.12.2013)
60.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, hurda otomobillere ilişkin Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/35193) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02.12.2013)
61.- Bursa
Milletvekili Sena Kaleli’nin, iş ve meslek danışmanlarının sorunlarına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/35194)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
62.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in, hizmet birleştirme işlemleri ile ilgili sorunlara
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/35195)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
63.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlığın afet yönetim planına
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/35196)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02.12.2013)
64.- Muş
Milletvekili Demir Çelik’in, Muş’ta çöp toplama ile ilgili sorunlara ilişkin
Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/35197) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28.11.2013)
65.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İstanbul’un Silivri ilçesindeki bir bölgenin
nazım imar planında yapılan değişikliğe ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35198) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
66.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlığın afet yönetim planına
ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/35199)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02.12.2013)
67.- Bursa
Milletvekili Sena Kaleli’nin, Bursa’da yaşanan hava kirliliğine ve önlenmesine
yönelik alınan tedbirlere ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35200) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.12.2013)
68.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, bir kişinin Türk vatandaşlığına geçirilmesi
konusunda yapılan başvuruya ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/35201) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
69.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, 2000 yılından itibaren yurt dışında kaçırılan Türk
vatandaşlarının sayısına ve kaçırılma olaylarının hangi ülkelerde
gerçekleştiğine ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35202)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
70.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, İstanbul’da Bakanlığa bağlı kurum ve
kuruluşlara ait olup depreme karşı hassas olduğu tespit edilen ve güçlendirme
çalışması yapılan bina sayısına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35203) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.12.2013)
71.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Şanlıurfa’da bazı bölgelerde yaşanan uzun süreli
elektrik kesintilerine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35204) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2013)
72.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlığın afet yönetim planına
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/35205)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02.12.2013)
73.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlığın afet yönetim planına
ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/35206) (Başkanlığa
geliş tarihi: 02.12.2013)
74.- Van
Milletvekili Nazmi Gür’ün, Van’a yeni stat yapılmasına ilişkin Gençlik ve Spor
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35207) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.12.2013)
75.- Uşak
Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın, tütün üreticilerinin sorunlarına ilişkin
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/35208)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
76.- İstanbul
Milletvekili Melda Onur’un, Yedikule Bostanları için ilgili bakanlığa verilen
görüşlere ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/35209) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2013)
77.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlığın afet yönetim planına
ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/35210)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02.12.2013)
78.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Cilvegözü Gümrük Kapısında çalışanların hukuki
statülerine ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/35211)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
79.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Nusaybin Gümrük Kapısında çalışanların hukuki
statülerine ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/35212)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
80.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Sarp Gümrük Kapısında çalışanların hukuki
statülerine ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/35213)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
81.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Kapıkule Gümrük Kapısında çalışanların hukuki
statülerine ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/35214)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
82.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Gürbulak Gümrük Kapısında çalışanların hukuki
statülerine ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/35215)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
83.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Hamzabeyli Gümrük Kapısında çalışanların hukuki
statülerine ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/35216)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
84.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Habur Gümrük Kapısında çalışanların hukuki statülerine
ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/35217) (Başkanlığa
geliş tarihi: 28.11.2013)
85.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Habur Sınır Kapısı Modernizasyon sözleşmesinin
hangi Bakanlar Kurulu kararına dayanarak imzalandığına ilişkin Gümrük ve
Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/35218) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.11.2013)
86.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Sarp Sınır Kapısı Modernizasyon sözleşmesinin hangi
Bakanlık Kurulu kararına dayanarak imzalandığına ilişkin Gümrük ve Ticaret
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35219) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
87.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Nusaybin Sınır Kapısı Modernizasyon sözleşmesinin
hangi Bakanlık Kurulu kararına dayanarak imzalandığına ilişkin Gümrük ve
Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/35220) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.11.2013)
88.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Gürbulak Sınır Kapısı Modernizasyon sözleşmesinin
hangi Bakanlık Kurulu kararına dayanarak imzalandığına ilişkin Gümrük ve
Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/35221) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.11.2013)
89.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Cilvegözü Sınır Kapısı Modernizasyon sözleşmesinin
hangi Bakanlık Kurulu kararına dayanarak imzalandığına ilişkin Gümrük ve
Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/35222) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.11.2013)
90.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Hamzabeyli Sınır Kapısı Modernizasyon sözleşmesinin
hangi Bakanlık Kurulu kararına dayanarak imzalandığına ilişkin Gümrük ve
Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/35223) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.11.2013)
91.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Gürbulak Sınır Kapısının işletme süresinin
hesaplanmasında dikkate alınan verilere ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35224) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
92.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Habur Sınır Kapısının işletme süresinin
hesaplanmasında dikkate alınan verilere ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35225) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
93.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Sarp Sınır Kapısının işletme süresinin
hesaplanmasında dikkate alınan verilere ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35226) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
94.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Cilvegözü Sınır Kapısının işletme süresinin
hesaplanmasında dikkate alınan verilere ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35227) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
95.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Kapıkule Sınır Kapısı Modernizasyon sözleşmesinin
hangi Bakanlar Kurulu kararına dayanarak imzalandığına ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35228) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
96.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Hamzabeyli Sınır Kapısının işletme süresinin
hesaplanmasında dikkate alınan verilere ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35229) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
97.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Kapıkule Sınır Kapısının işletme süresinin
hesaplanmasında dikkate alınan verilere ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35230) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
98.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, gümrük kapılarının modernizasyonunu gerçekleştiren
şirketlerin vergi yükümlüsü olup olmadığına ilişkin Gümrük ve Ticaret
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35231) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
99.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Nusaybin Sınır Kapısının işletme süresinin
hesaplanmasında dikkate alınan verilere ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35232) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
100.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, modernizasyonu yapılan gümrük kapılarında
kullanılan teknolojiye ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35233) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
101.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, sınır kapılarını işletecek şirketlerde hangi
özelliklerin arandığına ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35234) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
102.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, kaçakçılarla ilişki içinde olan gümrük çalışanları
olup olmadığına ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi
(7/35235) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
103.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Habur Gümrük Kapısında tespit edilen kaçakçılık
olaylarına ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/35236)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
104.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Habur Sınır Kapısının modernizasyonunu
gerçekleştirmek için oluşturulan komisyona ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35237) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
105.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Nusaybin Sınır Kapısının modernizasyonunu
gerçekleştirmek için oluşturulan komisyona ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35238) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
106.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Sarp Gümrük Kapısında tespit edilen kaçakçılık
olaylarına ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/35239)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
107.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Hamzabeyli Gümrük Kapısında tespit edilen
kaçakçılık olaylarına ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi
(7/35240) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
108.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Hamzabeyli Sınır Kapısının modernizasyonunu
gerçekleştirmek için oluşturulan komisyona ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35241) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
109.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Kapıkule Gümrük Kapısında tespit edilen kaçakçılık
olaylarına ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/35242)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
110.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Cilvegözü Sınır Kapısının modernizasyonunu
gerçekleştirmek için oluşturulan komisyona ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35243) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
111.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Gürbulak Gümrük Kapısında tespit edilen kaçakçılık
olaylarına ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/35244)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
112.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Kapıkule Sınır Kapısının modernizasyonunu
gerçekleştirmek için oluşturulan komisyona ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35245) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
113.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Cilvegözü Gümrük Kapısında tespit edilen kaçakçılık
olaylarına ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/35246)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
114.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Sarp Sınır Kapısının modernizasyonunu
gerçekleştirmek için oluşturulan komisyona ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35247) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
115.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Nusaybin Gümrük Kapısında tespit edilen kaçakçılık
olaylarına ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/35248)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
116.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Gürbulak Sınır Kapısının modernizasyonunu
gerçekleştirmek için oluşturulan komisyona ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35249) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
117.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Habur Gümrük Kapısının hangi tarihli sözleşme ile
hangi şirkete verildiğine ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35250) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
118.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Sarp Gümrük Kapısının hangi tarihli sözleşme ile
hangi şirkete verildiğine ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35251) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
119.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Cilvegözü Gümrük Kapısının hangi tarihli sözleşme
ile hangi şirkete verildiğine ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35252) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
120.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Kapıkule Gümrük Kapısının hangi tarihli sözleşme
ile hangi şirkete verildiğine ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35253) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
121.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Hamzabeyli Gümrük Kapısının hangi tarihli sözleşme
ile hangi şirkete verildiğine ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35254) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
122.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Gürbulak Gümrük Kapısının hangi tarihli sözleşme
ile hangi şirkete verildiğine ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35255) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
123.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Nusaybin Gümrük Kapısının hangi tarihli sözleşme
ile hangi şirkete verildiğine ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35256) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
124.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlığın afet yönetim planına
ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/35257) (Başkanlığa
geliş tarihi: 02.12.2013)
125.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, son bir yılda Kabahatler Kanununa dayanılarak
kesilen para cezalarına İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35258)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2013)
126.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Adana’nın Tufanbeyli ilçesindeki termik santral
inşaatında çalışan bazı işçilerin darp edildiği iddiasına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35259) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
127.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, İstanbul’da bulunan Suriyeli mülteci sayısına ve
barınma sorunu yaşayan mültecilerle ilgili yapılan çalışmalara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35260) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
128.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Diyarbakır’da bulunan Suriyeli mülteci sayısına ve
barınma sorunu yaşayan mültecilerle ilgili yapılan çalışmalara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35261) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
129.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, Van’ın Erciş ilçesinde yaşanan içme suyu sorununa
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35262) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28.11.2013)
130.- Ankara
Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara’daki bazı terk edilmiş binaların tiner
bağımlıları tarafından kullanılmasına ve tiner bağımlılığı bulunan çocukların
rehabilitasyonu kapsamında yapılan çalışmalara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35263) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
131.- Manisa
Milletvekili Hasan Ören’in, Turgutlu Belediyesinin ana caddelerde ücretli
otopark uygulamasına ve gerçekleştirilen ihaleye ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35264) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
132.- Manisa
Milletvekili Hasan Ören’in, Turgutlu Belediyesinin otopark uygulamalarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35265) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28.11.2013)
133.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, İstanbul’da Bakanlığa bağlı kurum ve
kuruluşlara ait olup depreme karşı hassas olduğu tespit edilen ve güçlendirme
çalışması yapılan bina sayısına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35266) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.12.2013)
134.- Bursa
Milletvekili İlhan Demiröz’ün, Bursa’nın İnegöl ilçesindeki Beylik Han’da
meydana gelen yangına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/35267) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.12.2013)
135.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in Borçka ilçesindeki bir köyün yol
sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35268) (Başkanlığa
geliş tarihi: 02.12.2013)
136.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in Borçka ilçesindeki bir köyün ulaşım
sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35269) (Başkanlığa
geliş tarihi: 02.12.2013)
137.- İstanbul
Milletvekili Melda Onur’un, aşırı şiddet kullanan özel güvenlik şirketlerinin
denetimine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35270)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02.12.2013)
138.- Muş
Milletvekili Demir Çelik’in, Muş’taki tarihi eserler ile doğal güzelliklere ve
Haspet Kalesi’nin onarılması ile ilgili çalışmalara ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35271) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
139.- Bursa
Milletvekili Aykan Erdemir’in, Bursa Yıldırım Külliyesinde yapılan tadilat ve
restorasyonlara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/35272) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2013)
140.- Ankara
Milletvekili Ayşe Gülsün Bilgehan’ın, Divriği Külliyesinin korunmasına ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/35273) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29.11.2013)
141.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlığın afet yönetim planına
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/35274) (Başkanlığa
geliş tarihi: 02.12.2013)
142.- İstanbul
Milletvekili Osman Oktay Ekşi’nin, Milli Kütüphanenin depolarında bulunan
eserlere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/35275)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02.12.2013)
143.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlığın afet yönetim planına
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/35276) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02.12.2013)
144.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, Gelir İdaresi Başkanlığınca vatandaşlara
gönderilen bir yazıya ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/35277)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02.12.2013)
145.- Muş
Milletvekili Demir Çelik’in, Muş’taki okulların öğretmen açığına ve Muş’un
Malazgirt ilçesindeki bir okulun ihtiyaçlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35278) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
146.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, Kırklareli Otelcilik ve Turizm Meslek Lisesinin
bina sorununa ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35279)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
147.- İstanbul
Milletvekili Fatma Nur Serter’in, SBS sonuçlarına göre öğrenci alan liselerdeki
boş kontenjanlara ve açık lise kayıtlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35280) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
148.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, İstanbul’da Bakanlığa bağlı kurum ve
kuruluşlara ait olup depreme karşı hassas olduğu tespit edilen ve güçlendirme
çalışması yapılan bina sayısına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35281) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.12.2013)
149.- Diyarbakır
Milletvekili Nursel Aydoğan’ın, Edirne’de askerlik görevini ifa ederken
hayatını kaybeden bir kişinin ölüm nedenine ilişkin Milli Savunma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35282) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2013)
150.- Adana
Milletvekili Ali Demirçalı’nın, TSK mensupları arasında yaşanan intihar
olaylarındaki artışa ve bunun önlenmesine ilişkin Milli Savunma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35283) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2013)
151.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, İstanbul’da Bakanlığa bağlı kurum ve
kuruluşlara ait olup depreme karşı hassas olduğu tespit edilen ve güçlendirme
çalışması yapılan bina sayısına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35284) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.12.2013)
152.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, İstanbul’da Bakanlığa bağlı kurum ve
kuruluşların İstanbul ilindeki binalarında depreme karşı dayanıklılık ölçümü
yapılıp yapılmadığına ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35285) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.12.2013)
153.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, 1987 yılında Artvin Orman İşletme
Müdürlüğünce el konulan bir araçla ilgili yaşanan sorunlara ilişkin Orman ve Su
İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35286) (Başkanlığa geliş tarihi:
02.12.2013)
154.- Ankara
Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın, kanser tedavisinin genel sağlık sigortası
kapsamı dışına çıkarılacağı iddialarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35287) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
155.- İstanbul
Milletvekili Melda Onur’un, HIV virüsü taşıyanların sorunlarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35288) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2013)
156.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, İstanbul’da Bakanlığa bağlı kurum ve
kuruluşların İstanbul ilindeki binalarında depreme karşı dayanıklılık ölçümü
yapılıp yapılmadığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/35289)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02.12.2013)
157.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Mersin’deki sağlık evi ve istasyonlarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/35290) (Başkanlığa geliş tarihi:
02.12.2013)
158.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Diyarbakır Karayolları 9. Bölge Müdürlüğünün 2013
yılı bütçesine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı
soru önergesi (7/35291) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
159.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Samsun Karayolları 7. Bölge Müdürlüğünün 2013 yılı
bütçesine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35292) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
160.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Ankara-İstanbul yüksek hızlı tren seferlerinin
başlayacağı tarihe ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35293) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
161.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, İstanbul’da Bakanlığa bağlı kurum ve
kuruluşların İstanbul ilindeki binalarında depreme karşı dayanıklılık ölçümü
yapılıp yapılmadığına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35294) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.12.2013)
162.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, engelli vatandaşların demiryollarından
ücretsiz olarak faydalanmasına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35295) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.12.2013)
163.- Niğde
Milletvekili Doğan Şafak’ın, Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından Niğde’de
yapılan bir ihalenin hak edişleri ile işçi maaşlarının ödenmemesine ilişkin
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/35296)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02.12.2013)
164.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, bağlı kurum ve kuruluşların İstanbul
ilindeki binalarında depreme karşı dayanıklılık ölçümü yapılıp yapılmadığına
ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/35297)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02.12.2013)
165.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, bağlı kurum ve kuruluşların İstanbul
ilindeki binalarında depreme karşı dayanıklılık ölçümü yapılıp yapılmadığına
ilişkin Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/35298)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02.12.2013)
166.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, bağlı kurum ve kuruluşların İstanbul
ilindeki binalarında depreme karşı dayanıklılık ölçümü yapılıp yapılmadığına
ilişkin Başbakan Yardımcısından (Beşir Atalay) yazılı soru önergesi (7/35299)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02.12.2013)
167.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, İstanbul’da Bakanlığa bağlı kurum ve
kuruluşlara ait olup depreme karşı hassas olduğu tespit edilen ve güçlendirme
çalışması yapılan bina sayısına ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35300) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.12.2013)
168.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlığın afet yönetim planına
ilişkin Ekonomi Bakanından yazılı soru önergesi (7/35301) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02.12.2013)
169.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlığın afet yönetim planına
ilişkin Kalkınma Bakanından yazılı soru önergesi (7/35302) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02.12.2013)
170.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, fişleme iddialarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35303) (Başkanlığa geliş tarihi:
26.11.2013)
171.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, TÜİK’in 2013 Yılı Tüketici Fiyatları
Endeksini belirlemek için başlattığı anket çalışmasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/35304) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2013)
172.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 500 Türk vatandaşının Suriye’deki
çatışmalara katıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/35305) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2013)
173.- İstanbul
Milletvekili Celal Dinçer’in, üniversitelerde açılan soruşturmalara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35306) (Başkanlığa geliş tarihi:
27.11.2013)
174.- Mersin
Milletvekili Ertuğrul Kürkcü’nün, bir açıklamasına ve bir cemaate yönelik
ayrıcalık tanındığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/35307) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
175.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, SODES kapsamında faaliyet gösteren etüt
merkezleri ile ilgili bir açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/35308) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
176.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, özel tiyatrolara yapılan yardımlara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35309) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.11.2013)
177.- Aydın
Milletvekili Bülent Tezcan’ın, emniyet teşkilatının bir cemaatin kontrolüne
verildiği iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35310)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2013)
178.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Eti Maden İşletmelerinde görev yapan
bir personel hakkındaki iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/35311) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.12.2013)
179.- İstanbul
Milletvekili Celal Dinçer’in, TÜİK anketlerinde dini inançlara yönelik sorular
sorulmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35312) (Başkanlığa
geliş tarihi: 02.12.2013)
180.- Çanakkale
Milletvekili Ali Sarıbaş’ın, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi bünyesinde
kurulan bir dernekle ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/35313) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.12.2013)
181.- Çanakkale
Milletvekili Ali Sarıbaş’ın, Çanakkale İdare Mahkemesi Başkanı hakkındaki
iddialara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/35314) (Başkanlığa
geliş tarihi: 02.12.2013)
182.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Konya’da inşa edilen Bilim Merkezine ilişkin
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/35315)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2013)
183.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Diyarbakır’da kent ormanı ve kent
parkı olarak planlanan alanların imara açılmasına ilişkin Çevre ve Şehircilik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35316) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.12.2013)
184.- Mardin
Milletvekili Erol Dora’nın, ortaöğretime geçiş ortak sınavlarında din kültürü
ve ahlak bilgiler dersinden muaf olan öğrencilerin dezavantajlı durumda kalacak
olmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35317)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2013)
185.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Eser Danışoğlu’nun, özel tiyatroların desteklenmesi ile
ilgili Protokol’e eklenen bir ölçüte ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı
soru önergesi (7/35318) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2013)
186.- Diyarbakır
Milletvekili Nursel Aydoğan’ın, özel tiyatrolara yapılan bakanlık yardımına
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/35319) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26.11.2013)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Melda Onur’un, İETT otobüslerinin kolluk kuvvetlerine tahsis
edilmesi nedeniyle şehir içi ulaşım hizmetlerinde yaşanan sorunlara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/30870)
2.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Ümraniye’deki bir hastaneye ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/30875)
3.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından ilçe
belediyelerine yapılan nakdi yardımlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/30885)
4.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi tarafından ilçe
belediyelerine yapılan nakdi yardımlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/30887)
5.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından ilçe
belediyelerine yapılan nakdi yardımlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/30888)
6.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, bir törene belediye otobüsleri ile kamu
personelinin zorla götürüldüğü iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/31821)
7.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, İstanbul’daki moloz dökme alanlarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/31822)
8.- İstanbul
Milletvekili Fatma Nur Serter’in, Siirt ile Bitlis arasında yürütülen bir yol
çalışmasının çevreye etkilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/31823)
9.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Kızılcahamam Belediyesinin şebeke inşaatı işi
kapsamında satın alınan mal ve hizmetlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/31828)
10.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Balçıkhisar, Çayırhan ve Nallıhan
belediyelerinin harita yapım işleri kapsamında satın alınan mal ve hizmetlere
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/31829)
11.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Çayırhan ve Beypazarı belediyeleri içme suyu
tesisi yapım işi kapsamında satın alınan mal ve hizmetlere ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/31830)
12.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Haymana ve Çağa belediyeleri içme suyu şebeke
inşaatı işi kapsamında satın alınan mal ve hizmetlere ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/31831)
13.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, bazı belediyelerin harita yapım işleri
kapsamında satın alınan mal ve hizmetlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/31833)
14.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Çeltikçi Belediyesinin kanalizasyon tesisi
inşaatı işi kapsamında satın alınan mal ve hizmetlere ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/31847)
15.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Çamlıdere Belediyesinin kanalizasyon tesisi
inşaatı işi kapsamında satın alınan mal ve hizmetlere ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/31848)
16.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Milli Emlak Genel Müdürlüğüne ait İstinye
Koyu’nun kiraya verilip verilmediğine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/31881)
17.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, 2009 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi
tarafından yapılan reklam harcamalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/32305)
18.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı tarafından
27 Eylül 2013 tarihinde ulusal düzeyde yayın yapan gazete, televizyon ve
radyolara verilen reklama ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/32314)
19.- Balıkesir
Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş’ün, 2-B uygulamaları ile ilgili sorunlara
ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/32315)
20.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, dolardaki yükselişle ilgili bir
açıklamasına ilişkin Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi
(7/32442)
21.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, bakıma muhtaç engelli bir vatandaşın sağlık
güvencesinin Devlet tarafından karşılanmamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/33049)
22.- Hatay
Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in, Diyarbakır’ın Lice ilçesinde ve Mardin’de
çatışmalarda ölen terör örgütü üyeleri için şehitlik açıldığı ve müze yapımına
başlandığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33050)
23.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, askerlik süresi ile ilgili bir açıklamasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33051)
24.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, El Kaide ve El Nusra terör
örgütlerinin Siirt’teki faaliyetlerine ve gerçekleştirilen operasyonlara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33053)
25.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, El Kaide ve El Nusra terör
örgütlerinin Muş’taki faaliyetlerine ve gerçekleştirilen operasyonlara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33054)
26.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, El Kaide ve El Nusra terör
örgütlerinin Mardin’deki faaliyetlerine ve gerçekleştirilen operasyonlara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33055)
27.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, El Kaide ve El Nusra terör
örgütlerinin Kilis’teki faaliyetlerine ve gerçekleştirilen operasyonlara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33056)
28.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, El Kaide ve El Nusra terör
örgütlerinin Gaziantep’teki faaliyetlerine ve gerçekleştirilen operasyonlara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33057)
29.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, El Kaide ve El Nusra terör
örgütlerinin Bingöl’deki faaliyetlerine ve gerçekleştirilen operasyonlara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33058)
30.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, El Kaide ve El Nusra terör
örgütlerinin Batman’daki faaliyetlerine ve gerçekleştirilen operasyonlara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33059)
31.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Taksim’deki bir rehabilitasyon
merkezinde kalan kız çocuklarına zorla fuhuş yaptırıldığı iddialarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33060)
32.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, El Kaide ve El Nusra terör
örgütlerinin Adıyaman’daki faaliyetlerine ve gerçekleştirilen operasyonlara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33061)
33.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, El Kaide ve El Nusra terör
örgütlerinin Şırnak’taki faaliyetlerine ve gerçekleştirilen operasyonlara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33062)
34.- Bursa
Milletvekili Sena Kaleli’nin, şehit yakınlarının askerlik görevinden muafiyeti
ile ilgili yasal düzenlemeye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33064)
35.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, Mimarlar Odası Ankara Şubesine yapılan
baskına ve çeşitli iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33065)
36.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Ankara Büyükşehir Belediyesi
tarafından ODTÜ arazisinde yapılan çalışmaya ve yaşanan olaylara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33066)
37.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, kurban derisi toplama yetkisi ile
ilgili düzenlemede yapılan değişikliğe ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/33067)
38.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, ÖSYM tarafından yapılan sınavlara ait soru
ve cevapların 4982 sayılı Kanun kapsamı dışına çıkarılmasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33069)
39.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Artvin’in Cerattepe ve Genya
bölgelerinde gerçekleştirilecek maden arama faaliyetine ÇED olumlu raporu
verilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33070)
40.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Afyon Kocatepe Üniversitesi
tarafından öğrencilere uygulanan bir ankete ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/33072)
41.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Greenpeace’in Kuzey Buz Denizi’ndeki
petrol arama çalışmalarına karşı düzenlediği eylem sırasında Rus güvenlik
güçleri tarafından gözaltına alınan bir Türk vatandaşına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/33073)
42.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, OECD tarafından hazırlanan Akademik
Başarı Listesine göre Türkiye’nin akademik başarı ortalamasının düşük olmasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33075)
43.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, eğitim sisteminde yapılan
değişikliklere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33076)
44.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, İstanbul’un nüfusundaki artışa
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33077)
45.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Gezi Parkı eylemlerine katıldığı
gerekçesiyle hakkında soruşturma açılan kamu görevlilerine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/33078)
46.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Kanal İstanbul Projesinin olası
etkileri hakkında bilim adamları tarafından yapılan açıklamalara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33079)
47.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğüne
bağlı kuruluşlardan izinsiz ayrılan çocuklara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/33080)
48.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı
nedeniyle tedavi talep edenlerin sayısına ve alkol satışından elde edilen gelir
ile alkol tüketim miktarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33081)
49.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Londra’da düzenlenen savunma ve
güvenlik ekipmanları fuarı kapsamında yapılan silah alımları ile kurulan
temaslara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33082)
50.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Çanakkale’deki bir ilköğretim
okulunda Roman öğrencilere ayrımcılık yapıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/33083)
51.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, boğazlardan geçişine izin verilen
Rus savaş ve istihbarat gemilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/33084)
52.- Ankara
Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, ODTÜ arazisinde yapılan yol çalışmalarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33085)
53.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Reyhanlı’daki patlama ile ilgili
basına sızdırılan belgeler nedeniyle başlatılan soruşturmaya ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33086)
54.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, kamuda memur-işçi ayrımının
kaldırılması ile ilgili bir açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/33087)
55.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, havai fişek kullanımına getirilen
sınırlamaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33088)
56.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Ankara Valiliğince cadde ve
sokaklarda kağıt toplanmasının düzenlenmesi ile ilgili yayımlanan genelgeye
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33090)
57.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, denetimlerde ele geçirilen çocuk
sağlığına uygun olmayan ürünler ile ithal edilen ürünlerin çocuk sağlığına
uygunluk açısından denetiminde yaşanan sorunlara ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/33091)
58.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, diş hekimliğinde kullanılan amalgam
restorasyon materyalinin insan sağlığına zararlı olup olmadığına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33092)
59.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, ilaçlı ve ilaçsız stent kullanımı
ile ilgili verilere ve ilaçlı stent kullanım bedelinin Devletçe karşılanmasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33093)
60.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, işsiz nüfustaki artışa ve istihdam
politikalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33094)
61.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Küçükbakkalköy’deki evlerini satmak
zorunda kalan Roman vatandaşların mağduriyetlerine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/33096)
62.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, İstanbul’a yapılacak olan 3. Havaalanına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33097)
63.- İstanbul
Milletvekili Osman Oktay Ekşi’nin, Lübnan’da kaçırılan Türk pilotlarının
serbest bırakılmaları karşılığında bir miktar para ödendiği iddialarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33098)
64.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Van’da halen konteyner kentlerde
kalan depremzedelerin mağduriyetlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/33100)
65.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Ankara Büyükşehir Belediyesinin
ODTÜ’ye otobüs seferlerini durdurduğu iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/33101)
66.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, ODTÜ Ormanından geçirilmesi
planlanan yola ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33102)
67.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Mart 2013 tarihinden itibaren PKK’nın
faaliyetlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33104)
68.- Gaziantep
Milletvekili Mehmet Şeker’in, Kilis’te Suriyeli mülteciler için kurulan bir
konaklama merkezinin konumuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/33106)
69.- Antalya
Milletvekili Gürkut Acar’ın, MİT’in uluslararası faaliyetlerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33107)
70.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Mersin’in Bozyazı ilçesinde hortum nedeniyle
üreticilerin yaşadığı mağduriyete ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/33108)
71.- Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, Bitlis Merkeze bağlı bir köyde bazı
vatandaşların PKK terör örgütü mensuplarınca darp edilmesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33110)
72.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın,
kaçak yollarla balık avcılığı yaparken yakalanan kişi sayısına ve kaçak
avcılığın engellenmesi için alınan önlemlere ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/33111)
73.- Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, Suriye’den Türkiye tarafına havan mermisi
atılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33112)
74.- Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik
sürecine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33113)
75.- Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, Avrupa Birliği’ne katılım müzakereleri
kapsamında açılan ve sonuçlandırılan fasıllara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/33114)
76.- Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, Avrupa Birliği tarafından açıklanan 2013
Türkiye İlerleme Raporuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33115)
77.- Balıkesir
Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, Kaz Dağlarında yapımı planlanan HES’lere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33116)
78.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Diyarbakır’daki esnafların
sorunlarına ve Diyarbakır ekonomisinin gelişmesi için planlanan projelere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33117)
79.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Dicle Üniversitesinin ödenek, gelir
ve giderleri ile Üniversite tarafından gerçekleştirilen satış ve kiralamalara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33118)
80.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Diyarbakır Dicle Üniversitesinde
yaşanan cinsel taciz ve tecavüz vakalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/33119)
81.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, İstanbul İl Özel İdaresi tarafından
Musevi vakıflara yapılan yardımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/33120)
82.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Dicle Üniversitesinin akademik ve
idari personel sayısı ile öğrenci sayısına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/33122)
83.- Hatay
Milletvekili Mevlüt Dudu’nun, Hatay’daki Hazineye ait tarım arazilerinin Maliye
Bakanlığı tarafından satış kapsamı dışında bırakılmasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/33124)
84.- İstanbul
Milletvekili Celal Dinçer’in, Suriyeli öğrencilerin üniversitelere
yerleştirilmelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33125)
85.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, üstün zekalı, asperger sendromlu,
hiperaktif, otistik ve spastik çocuklara ve özel eğitim ve sağlık çalışmalarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33129)
86.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, kısa dönem askerlik süresinin düşürülmesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33131)
87.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Gezi Parkı protestolarına
katıldıkları gerekçesiyle haklarında soruşturma açılan personele ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33132)
88.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Suriyeli sığınmacılara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33133)
89.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Suriye’de yaşanan olaylar bağlamında
Ceylanpınar tarım arazilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/33134)
90.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, çeşitli hususlara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33135)
91.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Ankara’da Gezi Parkı eylemlerine
öğrencilerin katılmalarını teşvik ettikleri gerekçesiyle haklarında soruşturma
açılan okul yöneticilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33136)
92.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Karayolları Genel Müdürlüğünün yetki
alanında bulunan yollarla ilgili çeşitli hususlara ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/33137)
93.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, uzun menzilli hava savunma
sistemleri ihalesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33138)
94.- İzmir
Milletvekili Erdal Aksünger’in, ABD Ulusal Güvenlik Ajansının ülkemizdeki
faaliyetlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33140)
95.- İstanbul
Milletvekili Melda Onur’un, Van’daki konteyner kentlerde yaşayanların sorunlarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/33141)
96.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, TMSF tarafından satılan bir medya kuruluşuna ilişkin
Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/33150)
97.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Başbakan Yardımcılığına bağlı kurum
ve kuruluşlarda çalışan taşeron işçilerin sayısı ile mali haklarına ilişkin
Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/33151)
98.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, kredi kefalet kooperatiflerinde plasman
artışı yapılmasına ilişkin Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru
önergesi (7/33152)
99.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Gezi Parkı protestolarına
katıldıkları gerekçesiyle haklarında soruşturma açılan personele ilişkin
Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/33153)
100.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Başbakan Yardımcılığına bağlı kurum
ve kuruluşlarda çalışan taşeron işçilerin sayısı ile mali haklarına ilişkin
Başbakan Yardımcısından (Beşir Atalay) yazılı soru önergesi (7/33154)
101.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Gezi Parkı protestolarına
katıldıkları gerekçesiyle haklarında soruşturma açılan personele ilişkin
Başbakan Yardımcısından (Beşir Atalay) yazılı soru önergesi (7/33155)
102.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, kız çocuklarına yönelik hak ihlallerine
ve engellenmesi için yapılan çalışmalara ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33176)
103.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlığa bağlı kurum ve
kuruluşlarda çalışan taşeron işçilerin sayısı ile mali haklarına ilişkin Aile
ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/33177)
104.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, yasa dışı evlatlık edinmelere ve bebek
cinayetlerindeki artışa ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/33178)
105.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Gezi Parkı eylemlerine katıldıkları
gerekçesiyle haklarında soruşturma açılan personele ilişkin Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/33179)
106.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlığa bağlı kurum ve
kuruluşlarda çalışan taşeron işçilerin sayısı ile mali haklarına ilişkin Avrupa
Birliği Bakanından yazılı soru önergesi (7/33180)
107.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Gezi Parkı eylemlerine katıldıkları
gerekçesiyle haklarında soruşturma açılan personele ilişkin Avrupa Birliği
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33181)
108.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlığa bağlı kurum ve
kuruluşlarda çalışan taşeron işçilerin sayısı ile mali haklarına ilişkin Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/33182)
109.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Manisa’nın Soma ilçesindeki bir
maden ocağında meydana gelen kazaya ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33184)
110.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Adıyaman ve Hakkâri’de düzenlenen iş sağlığı ve güvenliği
eğitimlerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/33185)
111.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bitlis ve Siirt’te düzenlenen iş sağlığı ve
güvenliği eğitimlerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/33186)
112.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlığa bağlı kurum ve
kuruluşlarda çalışan taşeron işçilerin sayısı ile mali haklarına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/33187)
113.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bingöl ve Batman’da düzenlenen iş sağlığı ve
güvenliği eğitimlerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/33188)
114.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Erzurum ve Elazığ’da düzenlenen iş sağlığı ve
güvenliği eğitimlerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/33189)
115.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Gümüşhane ve Bayburt’ta düzenlenen iş sağlığı ve
güvenliği eğitimlerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/33190)
116.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Van ve Ağrı’da düzenlenen iş sağlığı ve güvenliği
eğitimlerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/33191)
117.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars ve Iğdır’da düzenlenen iş sağlığı ve güvenliği
eğitimlerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/33192)
118.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da düzenlenen iş sağlığı ve güvenliği
eğitimlerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/33193)
119.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Muş ve Şırnak’ta düzenlenen iş sağlığı ve güvenliği
eğitimlerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/33194)
120.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Diyarbakır ve Şanlıurfa’da düzenlenen iş sağlığı ve
güvenliği eğitimlerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/33195)
121.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Mardin ve Osmaniye’de düzenlenen iş sağlığı ve
güvenliği eğitimlerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/33196)
122.- İzmir
Milletvekili Mustafa Moroğlu’nun, çocuk işçiliğinin önlenmesine ilişkin Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/33197)
123.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlıklara bağlı kurum ve
kuruluşlarda çalışan taşeron işçi sayısı ile taşeron firmalara yapılan toplam
ödeme miktarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/33198)
124.- Sinop
Milletvekili Engin Altay’ın, sağlık hizmetleri ücretlerine ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/33199)
125.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Manisa’nın Soma ilçesindeki bir maden ocağında
iş güvenliği açısından yeterli önlemin alınmamasına ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/33200)
126.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Gezi Parkı eylemlerine katıldıkları
gerekçesiyle haklarında soruşturma açılan personele ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/33201)
127.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, ODTÜ arazisinden geçecek yolla
ilgili çalışmalara ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/33203)
128.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlığa bağlı kurum ve
kuruluşlarda çalışan taşeron işçilerin sayısı ile mali haklarına ilişkin Çevre
ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/33205)
129.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, İstanbul’un Küçükçekmece ilçesinde gerçekleştirilen
kentsel dönüşüm çalışmalarına ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/33209)
130.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, Kırklareli Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünün
bir altın madeni sahası projesi için verdiği “ÇED gerekli değildir” kararına
ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/33210)
131.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, ABD Büyükelçisinin gezisine ilişkin Dışişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33214)
132.- Uşak
Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın, Lübnan’da kaçırılan Türk pilotların
akıbetine ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33215)
133.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Eser Danışoğlu’nun, işkencenin önlenmesi için ulusal önleyici
mekanizmanın kurulması çalışmalarına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/33216)
134.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Greenpeace aktivisti bir Türk vatandaşının
Rusya’da tutuklanmasına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/33217)
135.- Adana
Milletvekili Osman Faruk Loğoğlu’nun, büyükelçi atamalarına ilişkin Dışişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33218)
136.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarda
çalışan taşeron işçilerin sayısı ile mali haklarına ilişkin Dışişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33219)
137.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Gezi Parkı eylemlerine katıldıkları
gerekçesiyle haklarında soruşturma açılan personele ilişkin Dışişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33220)
138.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, tarımsal destekleme ödemeleri için Ziraat Bankası
ile yapılan protokolün yenilenmemesine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33241)
139.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’daki çiftçilere tarımsal destekleme
kapsamında yapılan prim ödemelerine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33242)
140.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars ve Iğdır’daki çiftçilere tarımsal destekleme
kapsamında yapılan prim ödemelerine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33243)
141.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Van ve Ağrı’daki çiftçilere tarımsal destekleme
kapsamında yapılan prim ödemelerine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33244)
142.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Erzurum ve Elazığ’daki çiftçilere tarımsal
destekleme kapsamında yapılan prim ödemelerine ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/33245)
143.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bingöl ve Batman’daki çiftçilere tarımsal
destekleme kapsamında yapılan prim ödemelerine ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/33246)
144.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bitlis ve Siirt’teki çiftçilere tarımsal destekleme
kapsamında yapılan prim ödemelerine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33247)
145.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Muş ve Şırnak’taki çiftçilere tarımsal destekleme kapsamında
yapılan prim ödemelerine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/33248)
146.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Diyarbakır ve Şanlıurfa’daki çiftçilere tarımsal
destekleme kapsamında yapılan prim ödemelerine ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/33249)
147.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Mardin ve Osmaniye’deki çiftçilere tarımsal
destekleme kapsamında yapılan prim ödemelerine ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/33250)
148.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Gümüşhane ve Bayburt’taki çiftçilere tarımsal
destekleme kapsamında yapılan prim ödemelerine ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/33251)
149.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Adıyaman ve Hakkâri’deki çiftçilere tarımsal
destekleme kapsamında yapılan prim ödemelerine ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/33252)
150.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlığa bağlı kurum ve
kuruluşlarda çalışan taşeron işçilerin sayısı ile mali haklarına ilişkin Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/33253)
151.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, hayvan çiftliklerine ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/33254)
152.- Çanakkale
Milletvekili Mustafa Serdar Soydan’ın, gıda mühendisi istihdamına ilişkin Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/33255)
153.- Hatay
Milletvekili Mevlüt Dudu’nun, Hatay’daki çiftçilerin desteklenmesine ilişkin
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/33256)
154.- İstanbul
Milletvekili Melda Onur’un, elektro şokla hayvan kesimine ilişkin Gıda, Tarım
ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/33257)
155.- Antalya
Milletvekili Arif Bulut’un, tarımsal sulama ücretlerinin indirilmesine ilişkin
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/33258)
156.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Gezi Parkı eylemlerine katıldıkları
gerekçesiyle haklarında soruşturma açılan personele ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/33259)
157.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Türkiye’deki yatırımlarını satıp ayrılan yabancı
büyük şirketlere ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi
(7/33260)
158.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Konya’nın Meram ilçesindeki telefoncular
çarşısının yıkılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/33263)
159.- İstanbul
Milletvekili Gürsel Tekin’in, Kastamonu’daki bir askeri birlikte bazı
askerlerin yemin etmediği iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/33264)
160.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in Arhavi ilçesindeki bir iş yerine
içki ruhsatı verilmesi ile ilgili düzenlenen raporlar hakkındaki iddialara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33265)
161.- Van
Milletvekili Aysel Tuğluk’un, polisin dur ihtarına uymadığı gerekçesiyle
öldürülen bir kişiye ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33266)
162.- Van
Milletvekili Aysel Tuğluk’un, Ali İsmail Korkmaz’ın ölümü ile ilgili davanın
görüleceği yerle ilgili Eskişehir Valiliği tarafından yazılan yazıya ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33267)
163.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, Yozgat’ta bir belde belediye başkanı tarafından
işten çıkarılan bir kişiye ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/33268)
164.- Van
Milletvekili Nazmi Gür’ün, Van’ın Saray ilçesindeki bir köyde kaçakçılık
yaparken bir İran vatandaşının öldürülmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/33269)
165.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, emniyet güçleri tarafından elektroşok silahları
kullanımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33270)
166.- İstanbul
Milletvekili Müslim Sarı’nın, Jandarma Genel Komutanlığı personeli ile ilgili
çalışmalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33271)
167.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Gezi Parkı protestoları kapsamında gözaltına
alınan, yaralanan kişilere ve haklarında işlem yapılan kolluk görevlilerine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33272)
168.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Ankara Ulus’ta bulunan Atatürk Anıtında gece
ışıklandırılması bulunmamasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/33273)
169.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, İstanbul Büyükşehir Belediyesi
tarafından verilen bir reklama ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/33274)
170.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’daki il ve ilçe belediyelerinde düzenlenen
iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/33275)
171.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Erzurum ve Elazığ’daki il ve ilçe belediyelerinde
düzenlenen iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/33276)
172.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bingöl ve Batman’daki il ve ilçe belediyelerinde
düzenlenen iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/33277)
173.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bitlis ve Siirt’teki il ve ilçe belediyelerinde
düzenlenen iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/33278)
174.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Adıyaman ve Hakkâri’deki il ve ilçe belediyelerinde
düzenlenen iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/33279)
175.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Muş ve Şırnak’taki il ve ilçe belediyelerinde
düzenlenen iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/33280)
176.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Mardin ve Osmaniye’deki il ve ilçe belediyelerinde
düzenlenen iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/33281)
177.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars ve Iğdır’daki il ve ilçe belediyelerinde
düzenlenen iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/33282)
178.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Van ve Ağrı’daki il ve ilçe belediyelerinde
düzenlenen iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/33283)
179.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Gümüşhane ve Bayburt’taki il ve ilçe
belediyelerinde düzenlenen iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33284)
180.- Antalya
Milletvekili Yıldıray Sapan’ın, Antalya’da görülen Suriyeli mültecilere ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33285)
181.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, İstanbul’da bir kavşakta yaşanan trafik
sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33286)
182.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, 18-21 Ekim 2013 tarihlerinde ODTÜ’de yapılan
müdahalelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33287)
183.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlığa bağlı kurum ve
kuruluşlarda çalışan taşeron işçilerin sayısı ile mali haklarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33288)
184.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Jandarma Genel Komutanlığına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33289)
185.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, 6360 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesi ile yetki
ve sorumluluk konularında oluşan boşluklara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/33290)
186.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, 6360 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesi nedeniyle
belediyelerde çalışan sözleşmeli personelin durumuna ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33291)
187.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, itfaiye teşkilatı personeline ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33292)
188.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, 2002 yılından itibaren İSKİ tarafından yapılan
ihalelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33293)
189.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Erzurum’daki içme suyu ve kanalizasyon
şebekelerinin yetersizliğine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/33294)
190.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Suriye’deki iç savaş nedeniyle Türkiye’ye gelen
mültecilerin sayısı ile hangi kamplara yerleştirildiklerine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33295)
191.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, belediye başkanları hakkında verilen ve
verilmeyen soruşturma izni sayılarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/33296)
192.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, Ankara’daki cadde ve sokaklardaki otopark
işletmeciliğine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33297)
193.- İstanbul
Milletvekili Celal Dinçer’in, İstanbul’un Tuzla ilçesindeki imar planlarına
cemevlerinin işlenmesi talebine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/33298)
194.- İstanbul
Milletvekili Celal Dinçer’in, İstanbul’un Kadıköy ilçesine bağlı bir mahallenin
sosyal alan ihtiyacına ve tahsis edilen taşınmazla ilgili sorunlara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33299)
195.- İstanbul
Milletvekili Celal Dinçer’in, İstanbul’da yer alan ağaçların ilan asılarak
tahrip edilmesine ve yapılan işlemlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/33300)
196.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Mardin’in Midyat ilçesine bağlı bir köyde yol yapımı
sırasında bulunan insan kemiklerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/33301)
197.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, vatandaşlık başvurusu yapan bir kişiye ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33302)
198.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Gezi Parkı eylemlerine katıldıkları
gerekçesiyle haklarında soruşturma açılan personele ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/33303)
199.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlığa bağlı kurum ve
kuruluşlarda çalışan taşeron işçilerin sayısı ile mali haklarına ilişkin
Kalkınma Bakanından yazılı soru önergesi (7/33304)
200.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Gezi Parkı eylemlerine katıldıkları
gerekçesiyle haklarında soruşturma açılan personele ilişkin Kalkınma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/33305)
201.- Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Aydın’daki tescilli kültür varlıklarına ve
gerçekleştirilen restorasyonlara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı
soru önergesi (7/33306)
202.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, Atatürk’ün doğduğu evde yapılan restorasyon
çalışmalarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/33307)
203.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlığa bağlı kurum ve
kuruluşlarda çalışan taşeron işçilerin sayısı ile mali haklarına ilişkin Kültür
ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/33308)
204.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Gezi Parkı eylemlerine katıldıkları
gerekçesiyle haklarında soruşturma açılan personele ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33309)
205.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlığa bağlı kurum ve
kuruluşlarda çalışan taşeron işçilerin sayısı ile mali haklarına ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33311)
206.- Hatay
Milletvekili Mevlüt Dudu’nun, Hatay’da meydana gelen sel felaketinden etkilenen
çiftçilerin zararlarının karşılanmasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/33312)
207.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Genel Faaliyet raporunda yer alan yedek ödeneklerin
kullanımı ile ilgili verilere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/33314)
208.- Kırklareli
Milletvekili Mehmet Siyam Kesimoğlu’nun, bağımsız idari otoritelerin
gelirlerinin bir kısmının Maliye Bakanlığına aktarılmasını öngören düzenlemeye
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/33315)
209.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Gezi Parkı eylemlerine katıldıkları
gerekçesiyle haklarında soruşturma açılan personele ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/33316)
210.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, ilahiyat fakültelerinde yapılan müfredat değişikliğine
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33317)
211.- İstanbul
Milletvekili Sabahat Akkiray’ın, demokratikleşme paketinin kadın kamu
çalışanlarının kılık-kıyafetini düzenleyen maddesine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33318)
212.- Ankara
Milletvekili Zühal Topcu’nun, 2012-2013 eğitim-öğretim yılında 60-66 aylık
çocuklarını okula göndermeyen ailelere kesilen cezalara ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33319)
213.- İstanbul
Milletvekili Bihlun Tamaylıgil’in, öğrenci velilerine gönderilen bir mesaja
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33320)
214.- İstanbul
Milletvekili Sedef Küçük’ün, engellilerin eğitimine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33321)
215.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Mardin ve Osmaniye’de yaşayan okuma çağındaki
yabancı ülke vatandaşlarına verilen eğitime ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/33322)
216.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars ve Iğdır’da yaşayan okuma çağındaki yabancı
ülke vatandaşlarına verilen eğitime ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/33323)
217.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Van ve Ağrı’da yaşayan okuma çağındaki yabancı ülke
vatandaşlarına verilen eğitime ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/33324)
218.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Diyarbakır ve Şanlıurfa’da yaşayan okuma çağındaki
yabancı ülke vatandaşlarına verilen eğitime ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/33325)
219.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Mardin ve Osmaniye’de yer alan okullardaki onarım
ve tadilatlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33326)
220.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Diyarbakır ve Şanlıurfa’da yer alan okullardaki
onarım ve tadilatlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/33327)
221.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Muş ve Şırnak’ta yer alan okullardaki onarım ve
tadilatlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33328)
222.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Adıyaman ve Hakkâri’de yer alan okullardaki onarım
ve tadilatlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33329)
223.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bitlis ve Siirt’te yer alan okullardaki onarım ve
tadilatlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33330)
224.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bingöl ve Batman’da yer alan okullardaki onarım ve
tadilatlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33331)
225.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Erzurum ve Elazığ’da yer alan okullardaki onarım ve
tadilatlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33332)
226.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Gümüşhane ve Bayburt’ta yer alan okullardaki onarım
ve tadilatlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33333)
227.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars ve Iğdır’da yer alan okullardaki onarım ve
tadilatlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33334)
228.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Van ve Iğdır’da yer alan okullardaki onarım ve
tadilatlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33335)
229.- İzmir
Milletvekili Mustafa Moroğlu’nun, İzmir’in Narlıdere ilçesindeki bir okulla
ilgili iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33336)
230.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlığa bağlı kurum ve
kuruluşlarda çalışan taşeron işçilerin sayısı ile mali haklarına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33337)
231.- İstanbul
Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın, öğrencilerin devamsızlık durumuna ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33338)
232.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars’taki eğitim kurumlarının ihtiyaçlarına ve
Kars’a yönelik eğitim yatırımlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/33339)
233.- İzmir
Milletvekili Oğuz Oyan’ın, Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesinin öğretim elemanı alımlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/33340)
234.- Şanlıurfa
Milletvekili İbrahim Binici’nin, Şanlıurfa’nın Siverek ilçesine bağlı bir köy
okulunun sorunlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/33341)
235.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, İstanbul’da Devlete ait üniversite öğrenci
yurdu sayısı ile yapılmakta olan ve yapılması planlanan yurt sayısına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33342)
236.- Samsun
Milletvekili Ahmet Haluk Koç’un, 2013-2014 eğitim yılında yapılacak sınavlara
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33343)
237.- Samsun
Milletvekili Ahmet Haluk Koç’un, Ondokuz Mayıs Üniversitesinde uzaktan
eğitimden para alınmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/33344)
238.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Kürtçe eğitimin özel okullarda sadece lise düzeyinde
uygulanmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/33345)
239.- Kırıkkale
Milletvekili Turgut Dibek’in, Hacettepe ve Ankara Üniversitelerinin Sayıştay
raporuna konu olan çeşitli faaliyetlerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/33346)
240.- Balıkesir
Milletvekili Haluk Ahmet Koç’un, 2013-2014 eğitim-öğretim yılı açılışında
öğrencilere dağıttığı bir kitaba ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/33347)
241.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Gezi Parkı eylemlerine katıldıkları
gerekçesiyle haklarında soruşturma açılan personele ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/33348)
242.- Van
Milletvekili Nazmi Gür’ün, Van’ın Muradiye ilçesindeki köylerin sulama sorununa
ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33354)
243.- İstanbul
Milletvekili Melda Onur’un, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Hatları
İşletmesine ait bir vapurun internet üzerinden satışa sunulmasına ilişkin
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/33371)
244.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Arapgir-Kemaliye yolu inşaatı ile ilgili
iddialara ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru
önergesi (7/33372)
245.- Van
Milletvekili Nazmi Gür’ün, Van’da bir mahalleden geçen tren yolu güzergahının
değiştirilmesine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı
soru önergesi (7/33373)
246.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlığa bağlı kurum ve
kuruluşlarda çalışan taşeron işçilerin sayısı ile mali haklarına ilişkin
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/33374)
247.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, PTT işyerlerine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/33375)
248.- Tekirdağ
Milletvekili Candan Yüceer’in, İstanbul-Çerkezköy tren hattına ilişkin
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/33376)
249.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Erzurum’un Tekman ilçesine bağlı bir köyün elektrik
ve telefon sorununa ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından
yazılı soru önergesi (7/33377)
250.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Batman-Siirt Çevre Yolunda gerçekleşen trafik
kazalarına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru
önergesi (7/33380)
251.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Gezi Parkı eylemlerine katıldıkları
gerekçesiyle haklarında soruşturma açılan personele ilişkin Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/33381)
252.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, PKK terör örgütünün ilk silahlı eyleminin yıl dönümünde
yapılan kutlamalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/33382)
13 Aralık 2013 Cuma
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 10.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), İsmail KAŞDEMİR
(Çanakkale)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.
Gündemimize göre
2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
Program uyarınca
bugün iki tur görüşme yapacağız.
Beşinci turda
Avrupa Birliği Bakanlığı, Türk Akreditasyon Kurumu, Kültür ve Turizm Bakanlığı,
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü,
Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ve Rekabet Kurumu
bütçe ve kesin hesapları yer almaktadır.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (x)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu
Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (x)
A) AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI
1) Avrupa Birliği Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Avrupa Birliği Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
B) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU
1) Türk Akreditasyon Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Türk Akreditasyon Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
C) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI
1) Kültür ve Turizm Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Kültür ve Turizm Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
Ç) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
D) DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
E) TÜRKİYE YAZMA ESERLER BAŞKANLIĞI
1) Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
F) GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
1) Gümrük ve Ticaret Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Gümrük ve Ticaret Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
G) REKABET KURUMU
1) Rekabet Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Rekabet Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN –Komisyon
ve Hükûmet, yerindedir.
Turda yer alan
bütçelerle ilgili soru sormak isteyen sayın milletvekillerimiz sisteme
girebilirler.
Şimdi, beşinci
turda, grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına: Van Milletvekili Nazmi Gür, Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan, Ağrı Milletvekili Halil Aksoy, Bitlis Milletvekili
Hüsamettin Zenderlioğlu.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına: Erzurum Milletvekili
Fazilet Dağcı Çığlık, Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ürün, Konya
Milletvekili Kerim Özkul, Mardin Milletvekili Gönül Bekin Şahkulubey, Elazığ
Milletvekili Zülfü Demirbağ, İstanbul Milletvekili Gülay Dalyan, Malatya
Milletvekili Öznur Çalık, Mersin Milletvekili Nebi Bozkurt, Samsun Milletvekili
Cemal Yılmaz Demir, Antalya Milletvekili Hüseyin Samani, Düzce Milletvekili
Fevai Arslan.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına: İzmir Milletvekili Oğuz Oyan, Muğla Milletvekili Tolga
Çandar, Antalya Milletvekili Yıldıray Sapan, İstanbul Milletvekili Sedef Küçük,
Ordu Milletvekili İdris Yıldız, Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına: Tekirdağ Milletvekili Bülent Belen, Bilecik
Milletvekili Bahattin Şeker, Iğdır Milletvekili Sinan Oğan.
Şahıslar adına:
Lehinde, Mersin Milletvekili Çiğdem Münevver Ökten ve aleyhinde de Kayseri
Milletvekili Yusuf Halaçoğlu konuşacaklardır.
Şimdi, ilk söz
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Van Milletvekili Nazmi Gür’e aittir.
Buyurunuz Sayın
Gür. (BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on yedi
dakika.
BDP GRUBU ADINA
NAZMİ GÜR (Van) – Teşekkürler Sayın
Başkan.
Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2014 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nda Avrupa
Birliği Bakanlığı bütçesi üzerine grubum adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama,
Yüksekova’da polisin açtığı ateş sonucu yaşamını yitiren Mehmet Reşit İşbilir,
Veysel İşbilir ve iki gün önce yaşamını yitiren Bemal Tokçu’yu anarak başlamak
istiyorum. Aslında, bu son
yaşanan polis katliamı, şu anda hakkında söz aldığım ve bizleri
yüksek demokrasi standartlarına eriştirecek politikaları uygulamasını umduğumuz
AB Bakanlığının değerlendirmesi sonucunda anlamlı bir giriş teşkil etmektedir. Yani önce yaşam
hakkı. Bizi Avrupa’ya ulaştıracak olan da kuşkusuz, yaşam hakkına saygıdır.
Türkiye, 2005
yılından bu yana,
Avrupa Birliğine üyelik için müzakerelere başladı. Biz parti olarak, baştan
itibaren, Avrupa Birliği uyum sürecini ve müzakere sürecini her fırsatta
destekledik. Türkiye’nin Batı’ya entegre olma amacı ve politikaları, aslında,
cumhuriyetin kuruluşuna kadar götürülebilir. Nihayetinde, şu an geldiğimiz
nokta, AB ile sürdürülen üyelik müzakeresi ve bu kapsamda 13 faslın
açılmasıdır. Müzakerenin ilk başladığı 2005 yılında inanıyordum ki… Türkiye’nin
genelinde ülkenin siyaseti, ekonomisi ve sosyal hayatıyla daha demokratik ve
çoğulcu bir yapıya ulaşacağına dair umutlarım artmıştı, hepimizin umudu
artmıştı. Bu umut, açıkçası, AKP iktidarına ve onun Avrupa endeksli de olsa
kendi bünyesinde taşıdığı demokratik refleksten kaynaklanmadığını şimdiden
söyleyebilirim. Bu, biraz da Avrupa Birliği sürecinin dayattığı bir süreçti ki
AKP hükûmetleri bu süreçten her nedense, pragmatik bir şekilde, kendi lehlerine
olacak şekilde yararlanmaya çalıştılar. Neden böyle söylüyorum? Çünkü temel
insan haklarının yasal ve anayasal güvence altına alınması, tarafsız, bağımsız
bir yargının oluşturulması, çoğulculuk temelinde ülkede yaşayan tüm halkların
hak olmaktan kaynaklı bütün haklarının sağlanması ve buna saygı duyulması ancak
bizi Avrupa Birliğine yaklaştırabilirdi fakat geçen bu sürede bunun olmadığının
hepimiz canlı tanığıyız.
Şimdi, aradan
geçen yaklaşık dokuz yıl zarfında bu biraz önce sıraladığım üç temel ilke ve
pratiğin dahi sağlanmadığını, bu ülkede yaşayan her vatandaş iliklerine kadar
hissetmektedir, hepimiz bu gerçeği biliyoruz. Demokratik ve sivil bir anayasaya
dair Mecliste yaşanan uzlaşmamazlık bir yana, Mecliste çoğunluğa sahip,
gerçekten demokratik olarak davranırsa, demokrasiyi isterse… Bir gecede birçok
yasayı değiştirme gücüne sahip olan AKP, 12 Eylül rejiminin bize bıraktığı
antidemokratik yasaları korumada ısrarlı bir inat göstermiştir. Bunlardan en
önemlisi kuşkusuz Terörle Mücadele Yasası’dır ki Terörle Mücadele Yasası, bugün
insan hakları ihlallerinin temel kaynağını oluşturmaktadır.
Avrupa Birliği
2013 Türkiye İlerleme Raporu’nda da özellikle yeni anayasa çalışmasına atıfta
bulunularak yeni anayasanın özgürlük, demokrasi, eşitlik, hukukun üstünlüğü,
azınlıklara mensup kişilerin hakları dâhil olmak üzere insan haklarına saygıyı
esas alan bir kuvvet ayrılığı sisteminin sağlanması talep edilmektedir. Yeni
anayasa çalışmalarında Venedik Komisyonuyla istişarelerin başlatılmasının
sürece olumlu etki sağlayabileceği vurgulanmaktadır. Gelin görün ki bu konuda
da AKP Hükûmeti özellikle Avrupa Birliği uyum sürecinde en ufak bir adım atmış
değildir. Anlamsız bir başkanlık, yarı başkanlık sistemi dayatarak bu yeni
demokratik bir anayasanın hazırlanmasında önemli bir tıkaç rolü oynamıştır.
Yine, yargı
sisteminde atılması gereken demokratik adımlar atılmamıştır. Öngörülen ve
Avrupa Birliği ilerleme raporlarında ısrarla bağımsız bir yargı talebi
görmezlikten gelinmiş, kimi göstermelik paketlerle bu talepler maalesef
karşılanamamıştır. Bu talep sadece Avrupa Birliği talep ettiği için değil fakat
ülkemizin ihtiyacı olan ve gerçekten bağımsız bir yargıya herkesin, başta
AKP’lilerin ihtiyaç duyacağı bağımsız yargı süreci maalesef paketlerle
savsaklanmıştır.
Değerli
arkadaşlar, bu bağlamda, artık bir cezaya dönüşen uzun tutukluluk ve adil
yargılamayla ilgili AB mevzuatı maalesef göz ardı edilmiştir.
Yeri gelmişken
Sayın Balbay’a geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Anayasa Mahkemesinin
verdiği kararla, başta partili milletvekilimiz olmak üzere, şu anda tutuklu
bulunan Türkiye Büyük Millet Meclisinin tüm üyelerinin bir an önce bu
Parlamentoda yemin ederek göreve başlamasını umuyorum. Bu dileğimi de bu
vesileyle dile getirmiş oluyorum.
Değerli
arkadaşlar, temel bir hak olan gösteri ve protesto hakkı, gerçekten Türkiye’de
ayaklar altına alınmıştır. Polisin olağanüstü imtiyazları nedeniyle, polise
karşı izlenen cezasızlık politikası nedeniyle, orantısız güç kullanılarak bu
gösterilerin bastırılması, Avrupa Birliği uyum sürecinde, kuşkusuz
karşılaştığımız en önemli sorunlardan birisidir.
Yine en son, Gezi
direnişinde ve Kürdistan’da neredeyse her gün tanık olduğumuz gösterileri zorla
bastırma ve engelleme, özellikle son iki yıldır olağan hâle gelmiştir. Gezi
olaylarında, Türkiye genelinde yapılan gösterilerde 6 kişi yaşamını yitirdi,
değerli arkadaşlar, onlarca insan yaralandı, gözünü, kulağını kaybetti. Bu olaylardan hemen sonra, Lice’de karakol yapımını protesto eden
Medeni Yıldırım adlı yurttaşımız, polisin açtığı ateş sonucu hayatını
kaybetmişti ve işte en son, konuşmama başlarken andığım 3 yurttaşımız, Veysel
İşbilir, Mehmet Reşit İşbilir ve Bemal Tokçu, Yüksekova’da PKK gerillalarının
mezarlarının tahrip edilmesini protesto etmek isterken polisin açtığı ateş
sonucu yaşamlarını kaybettiler. Bu kayıplar, sadece son yedi ayda
dikkati çeken kayıplardır. Ulus devlet inşasından bu yana, bu ülkede hak
ihlalinin en büyüğünü yaşam hakkı ihlali oluşturmuştur ve AKP iktidarı
döneminde devletin bu kirli geçmişini değiştirmeye dönük hiçbir ileri adım,
olumlu bir adım atılmamıştır, gerçeklerle yüzleştirilmemiştir. Bilakis, yaşam
hakkı başta olmak üzere, insan haklarına yönelik devlet ihlali artarak devam
etmektedir. Bu tutum, demokrasiye sevdalı değil, demokrasiden korkan bir
tutumdur, ileri demokrasiyle de hiçbir ilgisi yoktur.
Değerli
arkadaşlar, bugün bireysel hak ve özgürlükler kadar kolektif haklar da devletin
gasbına uğramaya devam etmektedir. Uzun yıllardır Kürt halkının dili, kültürü,
kimliği için verdiğimiz özgürlük mücadelesi geçtiğimiz aylarda Sayın Öcalan ile
devlet heyetinin başlattığı barış görüşmeleriyle yeni bir evreye girdi bu
taleplerimiz.
Otuz yılı aşkın
bir süredir yaşanan savaşın halklar üzerinde yaptığı ağır tahribatın bir
yansıması olarak tüm Türkiye halkında bu sürece yönelik olumlu bir tavrın
geliştiğini söylemek mümkündür. Kürtler kadar Türk halkı da artık daha fazla
kanın akmasını istemiyor ve Kürt sorununun demokratik, siyasal yollarla çözümü
de kamuoyunun genel bir kabulünü, genel bir mutabakatını sağlamıştır. Eğer öyle
olmasaydı, bugün İmralı’da Sayın Öcalan’la yapılan görüşme toplumda büyük bir
infiale yol açardı. Bu nedenle halkların barışa, eşitliğe ve demokrasiye hazır
olduğunu, her dönemden çok daha fazla hazır olduğunu söyleyebiliriz. Buna hazır
olmayanın, süreci başlatma iradesini gösteren fakat gelişmesi ve ilerlemesinden
imtina eden AKP iktidarı olduğuna dair geniş bir kanı vardır kamuoyunda. AKP
iktidarı, ülkemizin en temel sorununun, AB ilerleme raporlarında da sıkça dile
getirilen, ülkenin topyekûn demokratik inşası yoluyla çözülmesi yönünde gerekli
adımları atmamaktadır. Bu açıdan, siyasal iktidar eline geçirdiği tarihî
fırsatı iyi değerlendirememektedir. Hükûmeti demokratik adımlar atmaya, ülkenin
en temel sorunlarının Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde demokratik ilke
ve pratikler yoluyla evrensel hukuk çizgisinde çözmeye, teşvik etmeye, motive
etmeye hazırız. Bu konuda Hükûmetin atacağı her ileri adıma, her demokratik
adıma destek vermeye de hazırız. Ama, buna rağmen
Avrupa Birliği Bakanlığının bu yönde hiçbir çabası olmadığını maalesef söylemek
zorundayım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; özelde Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği, genel
olarak ise ülkemizin bir bütün olarak demokratikleşmesi eşitlik, özgürlük ve
barış temelinde, daha iyi bir gelecek tesis edilmesi yönünde yasa koyuculara ve
uygulayıcılara güç ve motivasyon sağlayan stratejik bir hedef olarak
görülmelidir. AB üyeliğine ve demokratikleşmeye dönük taktiksel hesaplar ve AB
kriterlerini kendi çıkarlarına göre, kendi anladığı gibi ele almak, yaklaşmak
ülkemizi demokratikleştirmez, bilakis bu hedeflerden uzaklaştırır.
Yine, AB
üyeliğine ve demokratikleşmeye dönük taktiksel hesaplar ve AB kriterlerini
kendi çıkarlarına göre ele alan yaklaşımlar ülkemize demokrasiyi getirmez,
demokrasiyi geliştirmez. Bu kapsamda, özellikle son iki
yıldır, başta Sayın Başbakan olmak üzere Hükûmetin çeşitli yetkililerinin
Avrupa Birliğini küçümseyen ve öteleyen yaklaşımı ve söylemleri, Hükûmetin
giderek yüzünü Avrupa’dan çevirdiğine yönelik güçlü bir kanının ortaya çıkması;
bu durum, değerli arkadaşlar, Hükûmetin iktidara geldiği ilk yıllarda sürekli
tekrarladığı AB ile müzakere isteği ve pratiğine taban tabana zıttır. Yine,
böyle bir yaklaşım Hükûmetin sadece kendi çıkarları doğrultusunda bir demokrasi
anlayışını ortaya koyduğunu, yine, eğer AKP Hükûmetine yararsa, yandaşlarına
yararsa bir demokratikleşme ve AB müzakeresi yolu izlediğini güçlü bir şekilde
ortaya koymaktadır.
Son on bir yıllık
iktidar döneminizde Hükûmet yetkilileri iktidarlarını koruma adına, artık,
AB’ye daha az bel bağladıklarını düşünüyorlar. Bu da genel bir eleştiri, genel
bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım pragmatik ve taktiksel bir yaklaşımdır. Oysa
evrensel demokrasi hiçbir iktidarın basit hesap ve çıkarları üzerinde ele
alınamaz ve bu yolla gerçek bir demokrasinin yerleşmesini beklemek mümkün
değildir. Bunun için, bizim, BDP olarak AB Bakanlığından ve diğer Hükûmet
organlarından, Türkiye’den beklediğimiz, AB uyum yasaları, evrensel hukuk
ilkeleri doğrultusunda yeni bir hukuk düzeninin tesisidir ve nihayetinde uymak
zorunda olduğumuz ve taahhüdünde bulunduğumuz Kopenhag siyasi kriterlerinin
tamamına eksiksiz uyum sağlamamız, bizim en önemli, Hükûmetin en önemli
görevlerinden biridir. Bunun bir an önce hayata geçmesi bizim beklentimizdir.
Türkiye’nin
demokratikleşmesi ve başta Kürt sorunu olmak üzere ülke sorunlarının çözüme
kavuşması için Hükûmetten beklenen, demokratik adımların zaman kaybetmeden
radikal bir biçimde atmasıdır. Demokrasiden korkmak, insanlığın ve nihayetinde
bütün Türkiye’nin ihtiyaç duyacağı demokrasi talebini, halklarımızın ihtiyaç
duyduğu demokrasi talebini ötelemek ve oyalamaktan başka bir işe yaramaz. Bu da
kısa vadede belki AKP’ye yarayabilir ama uzun vadede halklarımızda çok büyük
bir kayba neden olacaktır.
Değerli arkadaşlar,
AB müzakere sürecinde Türkiye’den beklenen adımlar ile bizlerin, Türkiye’de
ezilen, ayrımcılığa uğrayan, demokratik hakları gasbedilen herkesin, her
kesimin talep ettiği demokratik adımlar örtüşmemektedir. AKP’nin attığı
adımlar, bizim, ezilenlerin, Türkiye’deki demokrasi güçlerinin taleplerini
karşılamamaktadır. Bu yönüyle, Kürtlerin yıllardır verdiği demokrasi ve
özgürlük mücadelesinin ve onun toplumda yarattığı demokratik refleksin AB
yolunda ilerleyen bir Türkiye için kazanım olduğu görülmelidir.
Biz, AB 2013
Türkiye İlerleme Raporu’nda ilan edilen 22’nci Fasıl’ın yani Bölgesel Politika
ve Yapısal Araçların Koordinasyonu Faslı’nın açılmasını gerçekten önemsiyoruz
ve bu faslın açılmasına da biliyorsunuz ciddi bir destek verdik. Ancak, bu
fasıl salt bir kalkınma ve ekonomik gelişme perspektifiyle değerlendirilemez.
Ülkemizde yaşanan bölgeler arası ekonomik ve sosyal uçurumun en temel nedeni
farklı etnik ve kimlikler üzerinde yıllardır uygulanan tekçi, baskıcı ve
asimilasyoncu politikalardır. İşte, bu fasıl, bu asimilasyoncu, tekçi
politikaların bir an önce terki, bölgeler arası kalkınma farklarının
kapatılması ve nihayetinde Türkiye’nin hak ettiği demokratik, müreffeh ve…
Gerçekten, yaşam kalitesinin artırılması yolunda önemli bir katkı sağlayacak bu
faslın kullanımı, bu faslın açılması buna hizmet edecektir.
Değerli
arkadaşlar, biz bu faslın müzakereleri sürecine başta partimiz olmak üzere
bütün muhalefetin, bütün sivil toplum örgütlerinin de dâhil edilmesinin,
bölgede -özellikle yerelde- bulunan yerel yönetimlerin bu faslın müzakere
süreçlerine dâhil edilmesinin Türkiye’ye ciddi bir kazanım sağlayacağını
düşünmekteyiz.
Biz BDP olarak,
Türkiye Cumhuriyeti’nin katı, merkeziyetçi yapısının bu ülkenin çoğulculuğuna
ve zenginliğine vurulan bir darbe olduğunu sürekli söylüyoruz, dile
getiriyoruz. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi veya Avrupa Yerel Yönetimler
Özerklik Şartı’na konulan çekincenin kaldırılması gerektiği hususu, en son
açıklanan ilerleme raporunda da ele alınmıştır. Biz bir kez daha partimiz adına
bu şartın bir an önce Türkiye tarafından da onaylanmasını ve yürürlüğe
konmasını talep etmekteyiz.
Yine, buna
paralel olarak, raporda, Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi
tarafından önerildiği üzere, kamu hizmetinin verilmesinde Türkçe dışındaki
dillerin, özellikle Kürtçenin, kullanılmasının yasal hâle getirilmesine yönelik
olarak daha önce açıklanan düzenleme için resmî adımların atılmadığının altı
çizilmiştir. Tüm bunlar, Türkiye’nin AB yolunda yapması gerekenler listesinde
el değmemiş bir şekilde durmaya devam etmektedir.
Değerli
arkadaşlar, Avrupa Birliği İlerleme Raporu bu sene, biliyorsunuz, pozitif bir
şekilde ortaya çıktı. Bu pozitif yaklaşıma, bence, hem Hükûmet hem de Avrupa
Birliği Bakanlığı son derece önem vermelidir. Bu, onlara radikal adımlar atması
için büyük bir destektir, büyük bir motivasyondur. Geçen yıl, biliyorsunuz,
Avrupa Birliğinin eleştirileri üzerine raporlar çöpe gitmişti. Bu yıl,
özellikle Sayın Başbakanın demokratikleşme paketi adı altında açıkladığı paketin
her nedense bu İlerleme Raporu’ndan bir hafta önce açıklanması ve nihayetinde
rapora olumlu adımlar olarak, pozitif adımlar olarak geçmesi, yine, bu paketin
aslında, esasında niçin açıklandığının en büyük kanıtıdır. Çünkü bu yıl Avrupa
Birliği İlerleme Raporu çöpe gitmekten son anda kurtulmuş oldu.
Bir kez daha
söylemek istiyoruz: Kürt halkının sadece kendisi için değil, BDP’nin sadece
Kürtler için değil ve fakat Türkiye’deki bütün ezilenler için, ezilen halklar
için, insanlar için, çevreler için öngördüğü 3 temel talebi burada sıralayarak
konuşmamı bitirmek istiyorum.
Bütün kimliklerin
Türkiye’de eşit ve özgür bir şekilde yaşaması için anayasa, demokratik ve özgür
bir anayasa için bütün kimliklerin güvence altına alınması bizim en temel
talebimizdir.
Yine, ana dilde
eğitim hakkı bizim en temel talebimizdir.
Demokratik
özerklik bizim en temel talebimizdir.
2014 yılının
başta ülkemizde olmak üzere tüm dünya halklarına barış, özgürlük ve eşitlik
getirmesi temennisiyle konuşmama burada son veriyorum.
Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Gür.
Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan. (BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on üç
dakikadır.
Buyurunuz
efendim.
BDP GRUBU ADINA
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; hayırlı sabahlar, hayırlı günler.
Değerli
arkadaşlar, Kültür ve Turizm Bakanlığının bütçesiyle ilgili söz almış
bulunuyorum.
Tabii, kültür ve
turizm gerçekten çok önemli ama biz ne “gerçekten çok önemli” diye söze
başlamışsak mutlaka buna elimizden geldiği kadar daha az önem vererek bir
siyaset ortaya koymuşuz yani geçmiş uygulamalarımız böyle. “Sağlık da çok
önemli” diyoruz, “eğitim de çok önemli” diyoruz ama maalesef bir bakıyoruz ki,
bu çok önemli dediğimiz sektörlerle, kurumlarla, kuruluşlarla, teşkilatlarla
ilgili çalışmalarımız maalesef dünya ortalamasının çok altında.
Değerli
arkadaşlar, kültür, zaten başlı başına bir milletin, bir toplumun var oluşunu
sağlayan, geçmişten bugüne, bugünden yarına giden esas ana unsuru, esas ana
caddesi, bugünkü tabirle otobanı. Turizm ise, dünyada hızla gelişen ve her yıl
yüz milyonlarca insanın değişik sebeplerle seyahat ettiği, birbirinden
etkilendiği ve yine, yeni dünyanın, çağımızın en önemli sektörlerinden birisi.
Biz, ikisini almışız aynı Bakanlığın içine koymuşuz ve bu Bakanlığa da
elimizden geldiği kadar sembolik bir bütçe ve az bir yetki tanımışız.
Şimdi, tabii
benim önümde notlar var, hem bölgemle ilgili notlar var hem de Türkiye’yle
ilgili notlar var ama inanıyorum ki, bunları sıraladıktan sonra Sayın Bakan söz aldığı zaman
söyleyecekleri: “İşte imkânlar bu kadar, şuraya şu kadar yapıldı, burada bu
çalışma yapıldı, bu kadarı başlatıldı, şu kadar proje hazırlandı…” Onun için
ben sondaki lafı başta söylüyorum: Bütün bu gerekçeleri cevaplayabilmek için,
karşılayabilmek için önceden, öncelikle Kültür ve Turizm Bakanlığının bir,
yetkilerini doğru düzgün tartışmak lazım; iki, bütçesini doğru düzgün tartışmak
lazım; üç, kadrolarını doğru düzgün tartışmak lazım. Yani, o meşhur söz gibi,
işte savaş kaybedildiği vakit 100 tane sebep var, “1’inci sebebi söyle.” diyor
komutan, o da “İşte, barut yoktu.” deyince 1’inci sebep olarak “Artık, gerisini
sayma.” diyor. Dolayısıyla, yetkileri tanımlanmamış, kadroları yeterli olmayan,
bütçesi yeterli olmayan bir bakanlıkla ilgili tartışmalarda da varacağımız
nokta sadece karşılıklı lafügüzaftan ibarettir.
Yetki karmaşası
da önemli bir sorundur. Bugün Türkiye’de Turizm ve Kültür Bakanlığının alanına
giren birçok mevzuyla alakalı bir yetki karmaşası söz konusudur. Önemli bir
tarihî mirasımız Vakıflar Genel Müdürlüğünün zimmetindedir, önemli bir kısmıyla
il özel idareleri ilgilenmektedir. Dolayısıyla, bu konuda da bir koordinasyon
eksikliği vardır. Yani, tekrar bu mevzuları gündeme getirdiğimiz vakit bu yetki
tartışmaları gündeme gelmektedir. Bu yetki tartışmalarıyla da yine halk
tabiriyle top ortada kalmaktadır, sahipsiz kalmaktadır.
Şimdi, bu
girişten sonra bölgemle ilgili bazı sorunları dile getirmek istiyorum, umarım
ki Sayın Bakan ilgilenir ve bu konularda bizi bilgilendirir, bilginin de
ötesinde en azından daha hızlı bir icraat olur.
Değerli
arkadaşlar, bölgemizin müthiş, muhteşem bir kültür mirası var yani neresinden
başlayayım bilmiyorum. Bir “Diyarbekir Surları” 5,5 kilometre uzunluğunda, hâlâ
bütün ihtişamıyla ayakta ve Çin Seddi’nden sonra dünyanın ayakta olan, hâlen
varlığını sürdüren en önemli şehir surları, kalesi, 82 tane burcu var. Bu
konuyla ilgili çalışmalar var, yok değil ama maalesef karınca hızıyla gidiyor.
İşte surlar orada, Diyarbekir orada, biz de buradayız; gidip baktığımız vakit
önümüze yine projeler çıkacak, etütler çıkacak; bir şeyler yapılıyor, doğru ama
maalesef çok ağır gidiyor.
Aynı şekilde bir
İçkale’miz var. Bu İçkale’yle ilgili yine Turizm Kültür Bakanlığının bir
restorasyon çalışması oldu, uzun yıllar sürdü, bitmek üzere ama tekrar bir el
atılması, hızlandırılması, bir de yaşanılır hâle yani içinde insan olan, günlük
hareket olan bir mekâna dönüştürülmesi lazım; kafeteryalarıyla,
restoranlarıyla, müzeleriyle yaşanılır bir hâle gelmesi lazım. İçkale’deki
yıkım ve temizlik de henüz maalesef bitmedi. İşte, yetki tartışması gündeme
geliyor. Toplu Konut İdaresinin orada yıkılan evleri karşılayacak konut rezervi
bitti, yeni ihaleye çıkmadı. Bugün ihaleye çıkarsanız bitmesi iki sene, yine
önemli bir zaman alıyor.
Bunun ötesinde,
yine aynı İçkale’de bir Artuklu Sarayı var. Ondan evvel de yine saray olarak
kullanılmış, daha önceki dönemlerde de ama bununla ilgili daha henüz en ufak
bir kazı bile başlamış değil, öyle duruyor durduğu yerde.
Mardin Kalesi,
yine uzunca bir müddettir tartışmada, Millî Savunma Bakanlığı ile Bakanlık
arasında geldi gitti. Sayın Ertuğrul Günay döneminde de devreye girdik. Millî
Savunma Bakanlığı, oradaki tesislerin başka bir yere yapılmasını söylüyor.
Kültür Bakanlığı “Benim bütçem müsait değil.” diyor. İl özel idaresi “Gücüm
yetmez.” diyor. Son olarak yine bir protokol imzalandığını duyuyoruz ama ne
aşamada? Fiilî olarak bizim gördüğümüz, daha doğrusu halkın gördüğü, işte halk
tabiriyle “kazma vuruldu” denilen bir çalışma maalesef henüz yok burada da.
Aynı şekilde Dara
Harabeleri, en az Hasankeyf kadar önemli, en az Efes kadar, Bergama kadar
önemli bir Dara Harabeleri var. Sanırım ki Dara’nın ismini bile Parlamentomuzun
büyük bir kısmı henüz duymadı, Mardin-Nusaybin yolu üzerinde, milattan sonra
353 yılında inşa edilmiş bir garnizon şehri. O tarihte inşa edilen barajları,
setleri, kalesi, sarayıyla çıplak gözle şu an görülebilecek bir durumda.
Dara’da da henüz ciddi bir çalışma yok, dediğim gibi, sembolik çalışmalar.
Değerli
arkadaşlar, Midyat sit alanı ilan edildi ama Midyat sit alanı ilan edildikten
sonra da şu an orada 3-4 tane acilen -yani bırakınız bütün sit alanını- restore
edilmesi gereken, ayağa kaldırılması gereken eski konaklar var. Bunlarla da
ilgili henüz işte bütçedeki imkânsızlıklardan dolayı bir adım atılamadı.
Urfa Balıklı Göl,
Hazreti İbrahim’in Kur'an-ı Kerim’de bahsedilen, “…”(x) diye, Kur'an-ı Kerim’de
“Ey ateş, İbrahim’in üzerine soğuk ve selametli ol” denilen mekân. Çok güzel
şeyler yapıldı geçmiş dönemde ama komple o mahalle, Gaziantep yoluna kadar,
Urfa çıkışında düzenlenecekti. O da yine, Sayın Necmeddin Cevheri ve Urfa
Belediye Başkanı Esat Akgöl -benim sınıf arkadaşım- döneminde başladı ama yirmi
yıldır henüz o Gaziantep yoluna kadar, esas yola kadar olan kesim maalesef
bitirilemedi.
Şimdi, Urfa
demişken hem Urfa’dan biraz bahsetmek lazım, Harran Harabeleri’yle, dünyanın
ilk üniversitesinin kurulduğu Harran’la, oradaki kümbetlerle ilgili bir şeyler
söylemek lazım hem de komple bölgeyle ilgili bir şey söylemek lazım. Şimdi,
Urfa, Diyarbakır, Mardin, Hasankeyf, bu bölge ve turizmde iki günlük, üç günlük
bir turun içerisine sığdırılabilecek bir ring sefer… Ben iki yıl profesyonel
turizm rehberliği de yaptım, İngilizce, Arapça. Sektörün bütün sorunlarını
biliyorum ve ailemin önemli bir kısmı İstanbul’da 1970’ten beri hâlen de bu işi
yapıyor, çok büyük bir turizm firması, amcamın çocukları.
Şimdi, dünyadaki
Hıristiyanlık, Müslümanlık ve Yahudiliğin neredeyse merkezi, ondan daha geriye
giderseniz Şemsilerin, Ezidilerin, Zerdüştilerin merkezi. Kur’an-ı Kerim’de
bahsedilen Hazreti İbrahim kıssasıyla ilgili Beni İsrail’in… Beni İsrail kim?
İsrail, Hazreti Yakup’un ismi. İsrailoğulları, Yakupoğulları… Hazreti Yakup’un
oğulları 12 kabileden meydana geliyor. Bu 12 kabile 12 oğlunun neslinden
gelenler ki içlerinde Hazreti Yusuf’la Bünyamin de var. Bu Beni İsrail’in
(Yakupoğulları) 12 kabilesinin ataları olan 11 şahıs Urfa doğumlu. 12 oğlunun
11’i -Hazreti Yusuf dâhil- Urfa doğumlu, bir tek Bünyamin Urfa doğumlu değil.
Dolayısıyla bugün Yahudilik açısından da, Hıristiyanlık açısından da,
Müslümanlık açısından da bütün bu semavi dinlere inanan insanlar ömürlerinde
bir sefer Urfa’ya gelseler bütün bir bölge abat olur.
Yine, aynı
şekilde, ilk Hıristiyanlığı kabul eden Süryani Kral Abgar Aryo, Urfa Kralı,
Hazreti İsa daha hayattayken onunla mektuplaşan. Bu bütün Hıristiyanlık
metinlerinde var. Bunları bilen yok ortada doğru düzgün. Ancak Hıristiyan
teolojisine hâkim olan Süryaniliğin, Hıristiyanlığın nasıl geliştiğini
entelektüel olarak merak edip okuyan insanlar bunları biliyor, bizim kendi
halkımız bile bilmiyor bunları. Ki, Abgar Aryo’ya Hazreti İsa kendi yüzüne
sürdüğü mendilini yolluyor. Bu mendil yaklaşık bin iki yüz yıl bütün Hıristiyan
kiliselerinde saklanıyor, en son Bizans, Vatikan ve ortadan kayboluyor.
Dolayısıyla arkadaşlar, İslam tarihine gelelim. Yine, ilk cami Diyarbakır Ulu
Cami, 639 senesinde Hazreti Ömer döneminde camiye çevrilmiş, ondan önce kilise.
Dünyada iki örneği var, birisi Şam’daki Emevi Cami, diğeri Diyarbakır Ulu Cami,
onun biraz daha küçüğü. Üçüncü bir mimari örneği yok, dünyada yok, iki tane.
Değerli
arkadaşlar, bunları arttırabiliriz yani Hasankeyf’ten bahsedebiliriz.
Midyat’taki Habuba harabeleri. Ezidilerin kendileri açısından çok önemli ve
kutsal addettikleri ve sit alanı olarak ilan edilmiş bir alan var. Burada da
yine ciddi bir çalışma yok.
Eğil’de peygamber
mezarları. Büyük reklamı yapıldı, her gelen siyasi ziyaret ediyor, Sayın
Başbakanımız da geldiğinde ziyaret ettiler ama yine orada da küçük bir kasaba
olmasına rağmen yine istenilen düzeyde bir çalışma yok.
Denizli
Pamukkale. “Ben henüz görmedim.” diye bir reklam vardı, gerçekten muhteşem bir
reklamdı. Yani gelecek nesillere intikal etmesi lazım. Orada da yine henüz
istenilen netice, istenilen beyazlanma elde edilemedi.
İstanbul, bir
dünya incisi, kültür turizminde milyonlarca insanın gelebileceği bir şehir ama
şu bizim beğenmediğimiz diziler var ya, işte pembe diziler, o diziler olmasa
İstanbul’u tanıtan başka bir şey yok. İşte oradaki manzaralara bakıp Orta
Doğu’daki Araplar ve Balkanlardaki, Kafkaslardaki halklar daha çok geliyor.
Değerli
arkadaşlar tabii ki Kültür Bakanlığının görevi sadece bu değil. Tiyatro,
sinema, belgeseller, kitap yayınları, bu konularda bir şeyler yapılıyor,
yapılmıyor demiyorum, ben başta da söyledim. Yani salt bir eleştiri, bir hücum,
bir tenkit değil, mutlaka ama… Sondaki
lafı başta söyledim, sona gelirken bir daha söyleyeyim. Bütün bunlarla alakalı,
değerli arkadaşlar, biz, yiyeceğimizden, içeceğimizden, giyeceğimizden kısarak
–halk tabiriyle- kültürümüze, turizmimize ve medeniyet mirasımıza daha fazla kadro,
daha fazla para, daha fazla ilgi göstermezsek… Sayın Bakanın biraz sonra tahmin
ediyorum, söyleyeceği gibi yapılan çalışmalar mutlaka var ama yeterli değil.
Tekrar hepinize
saygılarımı sunuyorum. Medeniyetimize sahip olmazsak topyekûn geçmişten bugüne
geleceğimiz olmaz arkadaşlar. Saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Tan.
Ağrı Milletvekili
Halil Aksoy…
Buyurunuz Sayın
Aksoy, süreniz on beş dakikadır.(BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
HALİL AKSOY (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
2014 Bütçe Yasa Tasarısı’nda yer alan Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü,
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü ve Türkiye Yazma Eserler Kurumu
Başkanlığı bütçeleri üzerine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, kültür ve sanatın toplumlar için ekmek ve su kadar önemli
olduğunu belirtmemize gerek yoktur herhâlde. Zira 21’inci yüzyılda bunun
idrakine varmayan toplumlar ve devletler yeryüzünden silinmeye de mahkûmdurlar.
Sanata ve kültüre önem vermeyen bir ülkede toplum ve bireyler demokratik
düşünemez, sorgulayamaz, muhakeme edemez. Bir halkın şiiri, edebiyatı, sanatı
olmazsa o halk özgürlük ve demokrasi mücadelesi veremez hatta varlığını bile
sürdüremez. Edebiyatçılar, sanatçılar bir halkın duygusunu ve özlemini
yaratanlardır. Duygusuz bir halk, duygusuz bir millet düşünülemez. Sanata,
edebiyata ve tabii kültürel değerlere böyle bir temelde yaklaşmak
gerekmektedir. Bilindiği üzere bütçeler sadece ekonomik ve mali durumu değil,
aynı zamanda, iktidarların siyasal tercihlerini de yansıtır. Bir ülkenin çağdaş
uygarlık düzeyini ve demokrasisini anlamak için o ülkenin kültür ve sanat
politikalarına bakmak yeterli olacaktır diye düşünüyoruz. Çünkü kültür
politikaları sadece tiyatroyu, baleyi, operayı, yazma eserleri, sanat ve
edebiyat alanlarını değil, bunlarla beraber yaşam biçimlerini, temel insan hak
ve özgürlüklerini de kapsayan bir bütündür. Bu nedenle, ülkenin kültür
politikaları aynı zamanda o ülkenin demokrasi seviyesini de yansıtmaktadır.
Ancak,
baktığımızda, 2014 bütçesinde de, tıpkı önceki yılların bütçelerinde olduğu
gibi, kültüre ve sanata ayrılan pay oldukça düşüktür. Bu da, Türkiye’nin ve de
Hükûmetin kültüre ve sanata verdiği önemi göstermektedir. Keza, aynı şekilde,
dilin yasaklandığı bir ortamda kültür ve sanatın gelişmesi de beklenemez. Çünkü
kültürün temel taşıyıcılarından birisi dildir. Dil, kültüre ve sanata muhtaç
olduğu ortamı hazırlar ve onu besler. Ancak, her toplum, kendi kültür ve
sanatını icra ederken kendi kültürel gerçekliği üzerinden yola çıkar. Ne yazık
ki Türkiye’deki mevcut durum bu, bu durum da hiç de iç açıcı bir noktada
değildir. Tek dil, tek din, tek millet, tek mezhep anlayışına dayanan devletin
kültür politikası ülkenin farklı kültürlerini inkâr etmiş, gelişmesine de
bugüne kadar engel olmuştur.
Değerli
milletvekilleri, kültür ve sanatı en geniş toplum kesimlerine yayma amacıyla
kurulmuş olan Devlet Tiyatroları da kendi özgünlüğü içerisinde dünyada yer
edinme çabası güderken, maalesef, ülkemizin gerçekliğinden uzak bir toplumun
göstergesi olarak kültürel çeşitliliğimizi yansıtmamaktadır. Farklı kültürlerin
gelişmesi ve yaşayabilmesi için devlet sinemaya, tiyatroya önem vererek güzel
sanatların bu dallarında farklı kültürlerin gelişmesine de olanak sağlamalıdır.
Kültürel çeşitliliğiyle Türkiye coğrafyasında “devlet tiyatrosu” gibi
tanımlamaların çok kültürlü, çoğulcu bir toplum gerçeğini gündeme yansıtmadığı
da bir gerçekliktir. Bu anlamda, tiyatrolar sahnelerini açarken, maalesef,
ülkemizin farklılıkları için perde açmamaktadırlar. Sayın Kültür Bakanı
buradadırlar. Açıklamalarını istiyoruz. Bakanlığınızın Türkçe dışındaki kültür
ve sanat projelerinin kaç tanesine ve ne kadar destek verdiğini açıklayabilir
misiniz? Başta Kürtçe olmak üzere tüm dil, aksan ve lehçeleri yok sayan bir
oyunculuk anlayışı da artık günümüzde çağdışı hâle gelmiştir. Gerçek kültür
taşıyıcıları olan tiyatroyu, baleyi, müziği ve sinemayı yurt düzeyine yaymak,
bunlardan herkesin yararlanmasını sağlamak devletin görevlerinden biridir.
Tiyatroyu, baleyi, operayı sadece elit kesimlerin sanatı olmaktan çıkarmak da
gerekir. Yine, sadece büyük şehirlerde olması yurttaşlar arasında ayrımcılık
yapmak demektir. Her insanın sanata ve edebiyata gereksinimi mutlaka vardır.
Neden bugün
Kürdistan’ın pek çok kentinde, Ağrı’da, Hakkâri’de, Şırnak’ta insanlar sanata
ulaşamıyor ya da kendi dillerinde, kendi öz kültürleriyle sanatlarını yapabilme
olanağına ve onunla ilgili desteğe sahip olamıyorlar?
Yeri gelmişken
burada Kürtlerin ilk balerini Leyla Bedirhan’ı da anmak istiyorum. “Botan
Mirinin torunu ve Kürt Prensesi” diye anılan Bedirhan, ayrıca Orta Doğu için
de, kendisi için de yani bale sanatı için de bir ilkti; rahmetle anıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, biz, devlet tarafından Türkiye’nin her köşesine eşitlik ve
adalet içerisinde kültür ve sanatın gönderilmesi, götürülmesi gerektiğini, bunu
yaparken de ülkenin farklı dil ve kültürlerine uygun projeler yapması
gerektiğini defalarca ifade ettik. Ancak bakıyoruz ki Hükûmet, kültür ve sanat
düşmanı bir politikada ısrar etmektedir. Bu politikalar neticesinde sahneler
teker teker kapatılırken, Devlet Tiyatroları ise kapanma tehlikesiyle karşı
karşıya bırakılmıştır. İstanbul’da Emek Sineması’nın yıkılma kararıyla
başlayan, Ankara’da Akün Sineması binasının satışa çıkarılmasıyla devam eden
sahne kapatma sürecinin ardından şimdi de sıra tiyatro, opera ve balenin
özelleştirilmesine geldi. Ne yazık ki bugün Türkiye’de iktidar bu doğrultuda
kültür ve sanat alanlarına kıyıcı, yıkıcı, yok edici bir tutumla saldırmaktan
geri durmuyor. Bale sanatını “Belden aşağı”, resim ve heykel sanatını “ucube”
olarak nitelendiren, yazarları ve sanatçıları sansürleyen bu zihniyet sahne
sanatlarının her alanına müdahale etmektedir.
Türkiye’de kendi
ana dilinde kitaplar yazdığı ya da muhalif düşüncelerini özgürce ifade ettiği
için, aynı şekilde ana dilinde sanatlarını icra ettikleri için yüzlerce aydın,
sanatçı Kürt bugün yurt dışında sürgün hayatı yaşamaktadırlar. Sadece Şivan’ı
ülkeye getirerek yaşanan onca zulmün ve sürgünün üstünü kapatamazsınız. Kaldı
ki Şivan bile iktidarınızın on ikinci yılında ancak Türkiye’ye gelebilmiştir.
Madem bu kadar, iyi niyetliydiniz de, Ermeni ve Kürtçe şarkıların büyük sesi
Aram Tigran'ın cenazesinin neden ülkeye getirilmesine karşı çıktınız? Oysa son
vasiyeti Aram'ın: “Amed'te toprağa verilmek.” Bu vasiyetin yerine getirilmesine
engel oldunuz. Umarım bunun hesabını ahrette de verirsiniz.
Değerli
Milletvekilleri, Skorskylere, F-16'lara, TOMA'lara, akreplere, coplara, gazlara bütçe
ayırmakta hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan bu Hükûmet, müzelere, operaya, baleye
ve tiyatroya ise, onları özelleştirerek, neredeyse bütçe ayırmama
eğilimindedir. Sormak gerekir Sayın Bakana: Devlet Tiyatrolarını hangi yönüyle
özelleştireceksiniz? Binalarını mı satacaksınız, sanatçıları mı?
Tiyatro, hayatı
sorgulayan, aykırı olan, muhalif bir yapısı olan bir kurumdur. Sizi her
eleştirenleri, sizi rahatsız edenleri, kısacası muhalifleri yok etme
düşüncesiyle hareket edemezsiniz. “Bunları özelleştireceğiz.” düşüncesinde
aslında "Bunları yok edeceğiz." düşüncesi saklıdır.
Her artı değer
üretmeyen, ticari anlatımla kâr etmeyen kurum özelleştirilebilir mi? Kâr
etmesini mi bekliyorsunuz? Bazı kurumlara ticari anlamda bakılması o devletin
çağdaş ve özgürlükçü gelişimini de ortaya koyar. Hastaneler, okullar, silahlı
kuvvetler de kâr etmiyor, aksine büyük maliyetleri var. O hâlde bu kuruluşları
da mı özelleştirmek gerekiyor?
Sayın
milletvekilleri, yine Hükûmetin son yıllardaki hukuk ve yasa tanımaz tutumu
öylesine bir hâl almıştır ki, sanat kurumlarında kadro sınavı açmayan Bakanlık
on yıllık konservatuvarlardan mezun sanatçıları "misafir sanatçı" adı
altında 40-50 Türk liralık günlük yevmiyeyle çalıştırmaktadır. Kendilerine bu
kişilerin 657 sayılı Kanun’un 4 ve 5’inci maddesi gereği kamu görevlisi mi
yoksa işçi mi oldukları yani istihdamdaki hukuki statüleri sorulduğunda, Devlet
Personel Başkanlığı kendilerinden menkul düşünceleriyle ne kamu görevlisi ne de
işçi olduklarını söylemektedir. On senelik sanat eğitimi almış sanatçılara 4/C
bile layık görülmemekte yani bir anlamda kamuda yasa dışı istihdam yapıldığı
açıkça beyan edilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, kültürel değerlerimizin çok önemli bir bölümünü içinde
barındıran yazma eserler, tarih, sanat, edebiyat, din ve diğer pek çok alanda
kaleme alınmış taşınır kültür varlıklarıdır. Bu el yazısı yazma eserler
yazıldığı döneme ve yere ait temel bilgileri bünyesinde toplayan eserlerdir.
Bilim ve sanat dünyasının ilk elden kaynaklarını da bunlar oluşturmaktadır. Bu
eserlerin gün yüzüne çıkarılarak korunması, çok kültürlü kimliğimizin dünyaya
tanıtılması, gelecek nesillere aktarılması elbette büyük önem taşımaktadır.
Özel bütçeye sahip
olan Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı tarafından yazma eserlerin orijinal
hâliyle hizmete sunulması, kütüphanecilik işlemleriyle birlikte çeviri,
sadeleştirme, araştırma çalışmalarının yapılması ve yazma eserlerle ilgili
hizmetin ülke geneline yaygınlaştırılması için bütçeden önemli bir paraya
ihtiyaç duyulmaktadır. Ancak, ayrılan bu bütçe payıyla konuya yeteri kadar önem
verilmediği açıkça görülmekte ve anlaşılmaktadır. Bunun için, ülkede din, dil,
ırk ve etnik köken ayrımı yapmadan, sanata ve kültüre katkısı olan tüm
eserleri, orijinalliğine sadık kalınarak, insanlığın ortak mirası anlayışıyla
gelecek kuşaklara aktarmaya çalışmak Kültür Bakanlığının en önemli
görevlerinden biri olmaktadır.
Ancak bakıyoruz
ki, bu görüştüğümüz 2014 yılı Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nda bile
grubumuzun muhalefet şerhinde yer alan “Kürdistan” kelimesine bile tahammül
edilmemiştir. 3 parti anlaşarak hukuksuz ve gayrimeşru bir şekilde şerhimizi
rapordan çıkarıp yeniden bastınız. Aslında böylece, farklılıklara, çok kültürlülüğe
olan yaklaşımınızı da ortaya koymuş oldunuz. Meclis Başkanının ve diğer
partilerin bu tutumunu kınadığımı bir kez daha belirtmek isterim.
Böyle bir
zihniyetin elbette ki Kürdistan’ın değerli düşünür ve edebiyatçıları olan
Ehmede Xanî'nin, Feqîye Teyran'ın, Mela Huseyin Bateyî'nin, Melayê Cizîrî'nin,
Elî Herîrî'nin tüm eserlerini Türkçeye kazandırmasını da bekleyemeyiz. Ancak,
biz bunu ısrarla talep edeceğiz, bunun mücadelesini vermeye de devam edeceğiz.
Türkiye’nin çok
dilli ve çok kültürlü yapısına uygun bir kültür ve sanat politikasının icra
edilebilmesi için Kültür Bakanlığının mutlak suretle Türkçe dışındaki dillerde
de sanat ve edebiyat çalışmalarına kaynak ayırması gerekir. Zira,
bu ülkede yaşayan bütün yurttaşların -Kürt’ün, Türk’ün, Çerkez’in, Ermeni’nin,
Süryani’nin, Laz’ın- ödediği vergilerle Kültür Bakanlığı bütçe oluşturmaktadır.
Sadece bir yapıya ait kültürün ve sanatın icrası ülkeyi ayrıştırır ve
kaynaştırmaz.
Bu anlamda,
sözlerime son verirken, bu yaz kaybettiğimiz çağdaş Kürt şiirinin öncülerinden
ve aynı zamanda yaşamı boyunca özgürlük mücadelesiyle de anılacak olan Ozan
Şerko Bekes’in dizelerini sizinle paylaşmak istiyorum: “…”(x)
Türkçesini de
isterseniz vereyim:
“Eğer
şiirlerimden gülü çıkarırlarsa dört mevsimden bir mevsimim ölür.
Eğer sevgiliyi
çıkarırlarsa iki mevsimim ölür.
Eğer ekmeği
çıkarırlarsa üçü ölür.
Ama eğer
özgürlüğü çıkarırlarsa yılım ölür ve ben de ölürüm.”
Bu duygularla
“Herkese özgürlük” diyerek Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Aksoy.
Bitlis
Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu.
Buyurunuz Sayın
Zenderlioğlu. (BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakikadır.
BDP GRUBU ADINA HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU
(Bitlis) – Bize on beş dakika olması gerekmiyor mu?
BAŞKAN – Halil
Bey’in on beş dakikaydı, sizin on dakika efendim. Benim elimdeki tablo böyle.
ADİL ZOZANİ
(Hakkâri) – Halil Bey’den artan zamanı eklersiniz.
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Devamla) – Vallahi, ben de on beş dakikaya göre hazırlamıştım.
Bir iki dakika geçebilir.
BAŞKAN –
Buyurunuz.
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Devamla) – Değerli milletvekilleri, 2014 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı’yla ilgili, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Rekabet Kurumu
hakkında Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Devletin önemli
gelir kaynağını sağlayan bir kurum olan gümrükler AK PARTİ Hükûmetinin
öncülüğünde sanki skandallara imza atmaya devam ediyormuş gibi görülmektedir.
İş yükünün en ağır olduğu kurumların başında gelen gümrüklerde çalışan personel
çalışma koşulları, özlük hakları ve ücretleri başta olmak üzere birçok alanda
büyük sorunlar yaşamaktadır. AK PARTİ Hükûmeti, gümrüklerde çalışan personelin
sorunlarını bildiği hâlde hâlen olumlu bir tek adım atmış değildir. Gümrük
emekçilerinin sorunları konusunda AK PARTİ iktidarını göreve davet ediyoruz. Bu
konuda atılacak her olumlu adımın arkasında olduğumuzu da beyan ediyoruz.
Gümrük
Bakanlığının en önemli görevlerinden birisi, kuşkusuz, gümrük kapılarının
halkımızın çıkarlarına hizmet edecek kapılar olması gerekir. Çünkü günlük
ticaretin buralarda boy verdiği gerçeği göz ardı edilmemelidir. Ortak bir refah
ortamı oluşturmalıdır. Bölgesel iş birliği bu kapıların açılışıyla mümkündür.
Bu da sağlıklı denetimle olmaktadır. Bir cerikan mazot için, bir kilo çay için,
bir paket sigara için insanların onuruyla oynamamak gerekir. Sınır boylarındaki
insanların birbirinin akrabası olduğunu unutmamalıyız.
Gümrük
çitlerinin, gümrük duvarlarının artık dünyadan kaldırıldığı böylesi bir dönemde
kapıların kapatılması çok doğal olarak karşılanmamalıdır. Sabah Mako’ya giden,
Kamışlı’ya giden, Sero’ya giden, akşam döndüğünde sorgulanmamalıdır. Bavul
ticaretiyle ilgili teşviklerde bulunulmalıdır. Sınır ticareti alanları
geliştirilmelidir. Gümrük kapılarındaki bürokratik işlemler kolaylaştırılmalıdır.
Örneğin, yazın, hepiniz biliyorsunuz ki Edirne’deki rezaleti anlatmama gerek
yok. Ekonomik iş birliği ticari ilişkileri güçlendirmeli, her şeye yasak
penceresinden bakmamalı, daha çok kolaylaştırıcı olmalıdır.
Kaçakçılık,
toplum güvenliğini sağlamanın yanı sıra, rekabetçi piyasa için en büyük tehdidi
oluşturmaktadır. Çok yönlü olan bu tehdidin önlenmesinde,
ekonomik tedbirler, mali tedbirler, siyasi kararlılıklarla birlikte gümrük
sahaları ve sınır kontrolleri önemli yer tutmaktadır ancak ne var ki Türkiye’de
AK PARTİ Hükûmetinin uyguladığı politikalar neticesinde, kaçak işçiden, cep
telefonundan, sigaradan içkiye, çaydan şekere, akaryakıttan büyükbaş, küçükbaş
hayvana kadar tam bir kaçak cennetine dönüştürülmektedir. Kaçak işçi
sayısına ilişkin resmî veriler elimizde bulunmamakla birlikte kimi kaynaklarda
Türkiye’de kaçakçılık işinde çalışanların sayısının 500 bini bulduğu iddia
edilmektedir.
Uygulamakta
olduğumuz ekonomik, mali politikaların bir sonucu olarak durum bizzat AK PARTİ
tarafından yaratılmıştır. Açıklanmayan kapıların sıkça başvurduğu maktu vergi,
özel tüketim ve gümrük vergisini artırarak Türkiye’yi bir kaçak cennetine
çevirdiğinizin farkında mısınız? Bugün Türkiye’de her yerde kaçakçılık tüm
hızıyla devam ederken, özellikle İstanbul, İzmir, Bursa, Mersin gibi şehirlerde
her alanda kaçakçılığın en büyüğü yapılırken AK PARTİ Hükûmeti bunlara göz
yummaktadır. Kaçakçılıkla mücadele… 2012 yılına göre 2013 yılında yüzde 32’lik
bir artış olduğu iddia edilmektedir.
Diğer yandan
Türkiye kürdistan bölgesinde cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar baskıcı ve
zulüm anlayışı sürmüş, bölgede yaşayan Kürt vatandaşlarımız, başta eğitim ve
sağlık olmak üzere, işsizliğe, açlığa, sefalete, yokluğa ve yoksulluğa mahkûm
edilmiştir. Kamu alanlarında hiçbir yatırım yapılmamıştır. Bugün Türkiye’nin
petrol, elektrik ve enerji ihtiyacının en büyük bölümünü bu bölgeden temin
ettiğini göz önünde tutarsak Batman’daki petrolün borulara döşenerek Mersin
Limanı’na aktığı bir
gerçektir.
Kürdistan
bölgesinde birçok sınır kapısına ihtiyaç duyulurken, her defasında Hakkâri’ye
gidip orada birçok açıklama yaparak Ankara’ya döndüklerinde ne hikmetse bunu
unutmaktadırlar. Hakkâri’de doğrudan doğruya söylenenin Ankara’da uygulamasını
yapmamanın sırrı nedir, henüz anlamış değiliz.
AK PARTİ
Hükûmetinin, konu Kürdistan sınırı olunca, akrabalarıyla sınır ticareti yapan
34 kişinin bombalanarak, çekinmeden... İki yıldan beri hâlen bunlarla ilgili
bir işlemin sonuçlanmadığı göz önündedir. Bunun bir sebebi şudur: Gümrük Bakanlığının
o bürokratik direnişi, o statükocu anlayışının bir ürünüdür bu. AK PARTİ
politikasına bu yönüyle baktığımızda, tabii ki Roboski katliamı ilk defa
yaşanan bir olay değildir, otuz üç kurşun başka bir örnektir. Daha önce
Gever’de polis demokratik bir eyleme saldırarak 3 insanımızın yaşamını
yitirmesine neden olmuştur. Türkiye tarihinde Kürdistan coğrafyasında devlet
sınırında ticaret yaptığı için katledilen yüzlerce insanımız mevcuttur.
Daha dün Özalp
ilçesinde Kapıköy, yani İran sınırında birçok vatandaşımızın yaşamını
yitirdiğini biliyoruz. Hem askerler tarafından hem pasdarlar tarafından, her
iki taraftan da bu insanlar böylesi saldırılara maruz kalmaktadırlar. Bununla
da yetinilmiyor. Bu sınırlarda âdeta kaçakçılık adına insanları geceleri evlerinden
alıp bu sınıra yakın yörelerde öldürdüklerini, faili meçhule gittiklerini de
biliyoruz.
Değerli
milletvekilleri, AK PARTİ’nin komşu ülkelerle ilgili “sıfır sorun” diyerek
uyguladığı dış politikasının sonucu olarak Orta Doğu’da nasıl yalnızlaştığı da
göz önündedir çünkü her şey dünyanın gözleri önünde cereyan etmektedir. Orta
Doğu’da oynadığı rolü hâlen anlamış değildir, hâlen bu politikanın altının ne
kadar boş olduğunun farkında bile değil. Rojava dediğimiz sınır kapılarında El
Nusra, El Kaide, ne oldukları belli olmayan bu insanlara Gümrük Bakanlığı âdeta
sahayı eğitime açmış gibi görünmektedir. Biz soruyoruz: Sayın Gümrük Bakanı,
siz ne iş yapıyorsunuz, siz neyle meşgulsünüz? Sizin haberiniz var mı?
Ceylânpınar’dan haberiniz var mı, Reyhanlı’dan haberiniz var mı, Habur’dan
haberiniz var mı? Yapılanların, o bürokratik engellerin sadece ve sadece
Kürtlere uygulandığını biliyor musunuz? Ve Orta Doğu’nun kalbinde bu saldırılar
herkesin gözleri önünde cereyan etmesine rağmen kimseden bir ses dahi çıkmıyor.
İşte görüyoruz. Bu yaptıklarınızın yanınıza kâr kaldığını sanıyorsunuz. Bir gün
gelecek, dünya halkları sizi yargılayacak, bu tutumunuzdan dolayı
yargılayacaktır. İşte görüyoruz, Suriye’deki mezalimin, Suriye’deki
haksızlığın, zulmün, baskının bir bölümünün sizin tarafınızdan tezgâhlandığı
artık aşikârdır, artık bu bir sır değildir, açık ve nettir. İşte TİGEM
işletmeleri oradadır. Orada eğitim veriyorsunuz, orada silahlandırıyorsunuz,
kapıdan geçirdikten sonra iddia ediyorsunuz: “Var mı elinizde bir belge?” Rüşvetin
belgesi yok, öldürmenin belgesi yok, kaçakçılığın belgesi yok. E ne yapalım,
nasıl bir iddiada bulunalım, nasıl bir ispatta bulunalım? İşte görüyoruz, bir
cerikan mazot için adam öldürebiliyorsun ama gidip Rojava’daki olup bitenleri
hâlen saklıyorsunuz. Niye saklıyorsunuz? Bir gün o insanlar sizin de başınıza
bela olacak. El Nusra, El Kaide Afganistan’da, Pakistan’da, Tunus’ta,
Cezayir’de, Mısır’da, Yemen’de, Irak’ta, gittikleri her bölgede yıkmışlar
yakmışlar ama bir başarı sağlamamışlar. Hâlâ neden Türkiye Hükûmeti bunlara
destek sağlıyor, anlamış değiliz. Bu nedenle söylüyoruz, Sayın Gümrük Bakanı,
kendi alanınızla biraz ilgilenseniz iyi olur diye düşünüyoruz. Daha önce
Irak’ta da olan bitenleri hepiniz biliyorsunuz. Daha dün güney Kürdistan federal
hükûmetini inkâr ettiniz, karşı çıktınız ama bugün 10 milyara yakın bir ticari
hacme sahip oldunuz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Devamla) - Neden? Çünkü siz Türkiye’de… (BDP sıralarından
alkışlar)
Peki, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Zenderlioğlu.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına ilk konuşmacı Erzurum Milletvekili Fazilet Dağcı
Çığlık.
Buyurunuz Sayın
Çığlık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır.
AK PARTİ GRUBU
ADINA FAZİLET DAĞCI ÇIĞLIK (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Avrupa Birliği Bakanlığının 2014 mali yılı bütçe tasarısının Meclis Genel
Kurulunda görüşülmesi vesilesiyle AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyor,
yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
2011 yılında
kurulan Avrupa Birliği Bakanlığı genç ve dinamik kadrosuyla AB sürecimize sahip
çıkmakta, önemli çalışmalara imza atmaktadır. Kamu kurumları arasında etkin bir
koordinasyon sağlayan Avrupa Birliği Bakanlığı Türkiye’nin bir nevi reform
mutfağı olarak çalışmaktadır. Türkiye’de son on bir yılda sessiz bir devrim
gerçekleştirmiş, yapılan reformlarla Türkiye’nin çehresini değiştirmiştir.
AB’ye uyum sürecinde Kopenhag siyasi ve ekonomik kriterleriyle AB müktesebatına
uyum çerçevesinde atılan bu adımlara biraz yakından bakıldığında Avrupa Birliği
Bakanlığının önemi daha iyi anlaşılmaktadır.
Türkiye 2005 yılı
öncesinde Kopenhag siyasi kriterlerine uyum konusunda attığı adımlarla bu
alandaki kritik eşiği aşmış ve katılım müzakereleri başlamıştır. Hükûmetimizin
kararlı çalışmaları sonucunda bugün Türkiye çok daha demokratik, çok daha şeffaf
ve çok daha özgürlükçü bir ülkedir. İdam cezası ve devlet güvenlik
mahkemelerinin kaldırılmasından sivil asker ilişkilerinin yeniden
düzenlenmesine, yargı reformundan yolsuzlukla mücadeleye, kültürel ve dinî
özgürlüklerin genişletilmesinden kadın haklarına kadar pek çok alanda kapsamlı
düzenlemeler yapılmıştır. Tüm bu reformlar sayesinde bugün Türkiye’de özgür bir
tartışma ortamı tesis edilmiş, yıllarca tabu olarak görülen, toplumun
hassasiyetle yaklaştığı konular bile özgürce tartışılır hâle gelmiştir. Üstelik
bu reformlar toplumun kadın-erkek, genç-yaşlı, Alevi-Sünni, Türk-Kürt ayrımı
yapılmadan tüm kesimlerine daha müreffeh bir Türkiye yaşama fırsatı vermiştir.
Tüm Avrupa’nın
ekonomik krizle boğuştuğu bir dönemde Türkiye’nin ekonomik kriterler alanında
kaydettiği mesafe ise takdirle izlenmektedir. AB sürecinde gerçekleştirilen
köklü yapısal reformlar, artan doğrudan yabancı sermaye ve istikrarlı
politikalarla Türkiye ekonomisi hem Avrupa’da hem de dünyada hayranlık
uyandıran başarılara imza atmaktadır.
Hükûmetimiz
döneminde AB Bakanlığı koordinasyonunda Avrupa Birliği müktesebatına uyum
içeren 320 birincil, 1.600’e yakın ikincil düzenleme çıkarılmıştır. Reform
niteliğindeki bu düzenlemeler gıda güvenliğinden katı atık yönetimine, enerji
verimliliğinden tüketici haklarına kadar çok sayıda yenilikle Türk toplumunun
hayat standartlarını daha da yükseltmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; müzakerelere başlamamızın üzerinden sekiz yıl
geçmesine rağmen, Türkiye bu yolda gerekenleri yapmaya devam etmesine rağmen ne
yazık ki AB’nin akıl tutulması yaşadığı bir dönemden geçiyoruz. Müktesebat
fasıllarının üzerindeki siyasi blokajlar ve ülkemize yönelik ön yargılar
Türkiye-AB ilişkilerinde zaman ve güven kaybına neden olmaktadır.
Türkiye bugün
sadece AB müktesebatının gereklerini yerine getirmekle meşgul olmamakta, aynı
zamanda daha önce hiçbir ülkenin karşılaşmadığı uygulamalarla ve ön yargılarla
mücadele etmek zorunda kalmaktadır. Ancak, müzakere sürecinde yaşanan
olumsuzluklara rağmen, AB üyeliği ülkemiz için stratejik bir tercih olmaya
devam etmektedir. Çağımızın hızla değişen küresel dinamikleri Türkiye-AB
bütünleşmesini giderek daha önemli ve vazgeçilmez kılmaktadır. Bu minvalde,
AB’nin daha güçlü, daha güvenli ve daha istikrarlı bir geleceğe ulaşmasında
Türkiye’nin kilit bir rol üstleneceği açıktır. AB sürecinde gerçekleştirilen
reformların da katkısıyla ülkemiz bir sosyoekonomik dönüşüm sürecinden
geçmektedir. AB süreci Türkiye’de istikrarlı bir büyüme ortamının devamı
açısından da önemli bir rol oynamaktadır. Mevcut krize rağmen AB hâlâ dünyanın
en büyük ekonomisi ve Türkiye’nin en önemli ticari ortağıdır. Dış ticaretimizin
yaklaşık yüzde 40’lık bölümü AB ülkeleri ile gerçekleşmektedir. Türkiye’ye
giren doğrudan yabancı yatırımların yüzde 71’i AB kaynaklıdır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AK PARTİ iktidarı olarak bizim temel önceliğimiz
halkımızın daha iyi bir yaşam standardına kavuşmasıdır. Bu amaca hizmet ettiği
sürece, üye ülkelerden kaynaklanan her türlü yıldırma politikasına rağmen biz
AB sürecine sahip çıktık, çıkmaya da devam edeceğiz. Önümüzdeki dönemde de yüce
Meclisimizin çatısı altındaki tüm milletvekillerini Türkiye’nin değişimine,
dönüşümüne daha güçlü destek vermeye davet ediyorum.
Bu vesileyle
Avrupa Birliği Bakanlığının bütçesinin ve 2014 yılı bütçesinin ülkemize hayırlı
olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Çığlık.
Afyonkarahisar
Milletvekili Halil Ürün…
Buyurunuz Sayın
Ürün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA HALİL ÜRÜN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Avrupa Birliği Bakanlığı bütçesi
üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle
heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Avrupa Birliğinin
krize rağmen dünya genelinde kişi başı refahın en yüksek bölge olduğu çok
nettir. Birleşmiş Milletler kalkınma raporlarına göre, yaşam süresi ve
standartları ölçüt alınarak belirlenen insani kalkınma değeri açısından Avrupa
Birliği üyesi ülkeler listenin en üst sıralarındadır. Okuryazarlık ve okulluluk
oranından cinsiyet eşitliğine kadar pek çok konuda dünya genelinde en gelişmiş
coğrafya olan Avrupa Birliğinin, Birleşmiş Milletler verilerine göre geri
olduğu tek bir konu vardır, o da yoksulluk oranıdır. Dolayısıyla gerek siyasi
gerek ekonomik açıdan dünyanın en gelişmiş coğrafyası olan Avrupa Birliğine
üyelik hedefi bizim için ulusal bir meseledir ve öyle olmaya da devam
edecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Avrupa’dan Orta Doğu’ya geniş bir coğrafyada tarihin yeniden
yazıldığı kritik bir dönemden geçiyoruz. Burada bir kez daha belirtmek gerekir
ki, Avrupa Birliği, sadece ekonomik veya sadece siyasi bir proje değildir.
Dünya savaşlar tarihi ve özellikle geçtiğimiz asırda yaşanan iki büyük dünya
savaşı düşünüldüğünde Avrupa bütünleşmesi insanlık tarihinin en önemli barış
projesidir. Bu noktada son on iki yılda yaşanan gelişmeler Türkiye'nin AB
ilişkileri açısından Avrupa Birliği olmadan yani AB’siz Türkiye'nin değil, Türkiye’siz Avrupa
Birliğinin olmayacağı fikrinin hâkim kılınması anlamında çok önem arz
etmektedir.
Türkiye'nin
Avrupa Birliğiyle ilişkilerinin başlangıcı olarak kabul edilen Ankara
Anlaşması’nın 50’nci yılını yaşıyoruz. AK PARTİ Hükûmeti döneminde yapılan çok
sayıda yasal düzenlemeyle Avrupa Birliği süreci büyük bir kazanıma dönüşmüştür.
Bu noktada Avrupa Birliği üyeliğinin gerçekleştirilebilir bir hedef olması
hususunda devrim niteliğinde çok büyük gelişmeler yaşanmıştır. AK PARTİ
Hükûmeti göreve geldiği günden beri Türkiye’de, Avrupa Birliği müktesebatı
çerçevesinde her türlü reformu öncelikli gündem maddesi olarak belirlemiş ve bu
doğrultuda Avrupa Birliğine uyum için gerekli tüm yasal düzenlemeler adım adım hayata geçirilmiştir.
Avrupa Komisyonu tarafından her yıl yayımlanan siyasi ve ekonomik kriterlerden
mevzuat uyumuna, idari kapasiteden Avrupa Birliği projelerine kadar Avrupa
Birliğiyle ilgili Türkiye’de yürütülen tüm çalışmaların bir değerlendirmesi
olan ilerleme raporunda AK PARTİ Hükûmetinin gerçekleştirdiği reformlardan
övgüyle söz edilmiştir.
Avrupa Birliği
Bakanlığı çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarımızın sorumluluğundaki çalışmalar
sonucunda hayata geçirilen düzenlemelerin tamamına öncülük etmekte, her yıl
Avrupa Birliği müktesebatına uyum amacıyla kamu kurum ve kuruluşlarımızca
hazırlanan yüzlerce taslak mevzuata görüş vermekte, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin ilgili komisyonlarındaki görüşmelere katılım sağlayıp gerekli
bilgileri sunmaktadır. Avrupa Birliği Bakanlığı farklı konularda ve farklı
alanlarda yürüttüğü çalışmalarla Türkiye’nin proje ofisidir. Yerelden ulusala,
kamudan sivil topluma farklı alanlarda yüzlerce proje yürüten, binlerce projeye
destek veren Avrupa Birliği Bakanlığı toplumun tüm kesimlerini kucaklayan bakış
açısıyla Türk bürokrasisinin yeni bir soluğudur.
Avrupa Birliği
müktesebatına uyum sadece kamu kurumlarını değil, toplumun tüm kesimlerini
içine alan çok kapsamlı bir süreçtir. Bu nedenle iletişim ve sivil toplum
diyaloğu katılım sürecinin en önemli boyutlarından birisidir.
Sayın Başkan,
kıymetli milletvekilleri; AB Komisyonunun Türkiye ilerleme raporu ve genişleme
stratejisinde, Hükûmetimizin demokratikleşme ve siyasi reformların devamı
konusundaki kararlılığının altı çizilmiş, bilhassa 30 Eylülde açıkladığımız
demokratikleşme paketine ve yargı reformuna ilişkin adımlar öne çıkarılmıştır.
Ülkemizin stratejik hedefi olan AB üyeliği bağlamında üç yıllık aradan sonra 22
no.lu bölgesel politika ve yapısal araçların koordinasyonu faslının müzakereye
açılması şüphesiz son derece önemli bir başarıdır.
Türkiye AB’ye
aday ülkeler arasında vatandaşlarına vize uygulanan tek ülkedir. Bu haksız
durumun düzeltilmesine yönelik AK PARTİ Hükûmetimizin çabaları 2013 yılında
daha da yoğunlaşmıştır. Nitekim, 16 Aralıkta
imzalanacak anlaşmayla Avrupa Birliği ve Türkiye arasında vize muafiyetine
yönelik diyalog süreci başlamıştır.
Avrupa Birliği
Bakanlığı bütçesi 2009 yılından günümüze 207 milyon avro civarındayken Avrupa
Birliği Mali İş Birliği çerçevesinde Bakanlık tarafından ülkemiz için
kullandırılan hibe miktarı 1,2 milyar avroya ulaşmıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HALİL ÜRÜN
(Devamla) – Bu noktada Avrupa Birliği Bakanlığı bütçesi genel bütçeden aldığı
her avroya karşılık ülkemiz bütçesine 5,7 avro geri kazandırmıştır.
Avrupa Birliği
Bakanlığı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Ürün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Konya
Milletvekili Kerim Özkul...
Buyurunuz Sayın
Özkul. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA KERİM ÖZKUL (Konya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün bütçesini görüşmekte olduğumuz Avrupa Birliği
Bakanlığının ilgili kurumlarından Türk Akreditasyon Kurumu (TÜRKAK) bütçesi
üzerinde grubum adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, hepinizin malumu olduğu üzere, dünya ticaretinin geliştirilmesinde,
uluslararası ticaretteki teknik engellerin aşılmasında ve insanlara kaliteli,
güvenli ürün ve hizmetler sunulmasında akreditasyonun önemli bir yeri vardır.
Genel olarak "uygunluk değerlendirmesi" diye isimlendirilen ürün ve
hizmetlerin belgelendirilme, test, analiz ve muayene işlemlerinin her ülkede farklı
niteliklerde yürütülmesinin önüne geçmek gayesiyle, uluslararası kabul edilmiş
ortak standartlara göre yapılandırılan ve çalıştırılan akreditasyon
sistemlerine ihtiyaç duyulmuştur. Bu maksatla ülkemizde de 1999 yılında 4457
sayılı Kanun’la TÜRKAK kurulmuş, bu güne kadar kanunen kendisine verilen
hizmetleri yerine getirmiştir.
Yıldan yıla artan
iş hacmine paralel olarak, üreticimize, sanayicimize, ihracatçımıza ve
tüketicimize sunulan akreditasyon hizmetleri de yaygınlaşmıştır. Böylece, bir
yandan iç piyasadaki ürün ve hizmetlerin kalitesinin yükseltilmesi sağlanırken
diğer yandan ihraç ürünlerimizin dünya piyasalarında teknik engellerle
karşılaşmadan satılabilmesine imkân hazırlanmaktadır.
Ekonomimizin
dünya piyasalarında rekabet gücünün sürdürülmesi ve piyasaya arz edilen ürün,
hizmet ve sistemlere ait belge ve raporların uluslararası geçerliliğinin
sağlanması için akreditasyon sisteminin sağlam temellere dayanması, hızlı
işlemesi ve tarafsız olması gerekmektedir.
TÜRKAK, asıl
görevi olan akreditasyon hizmetleri yanında, bu konudaki birçok kişinin
eğitilmesi, onaylanmış kuruluşlarla ilgili denetimler ve ihalelerde aranan
belge teyitleri gibi işlemlerini de yerine getirmektedir. Yürütülen eğitim
çalışmaları çerçevesinde kamu ve özel sektörden sadece 2013 yılında 2.200
kişiye, başlangıçtan bu güne kadar da yaklaşık 11 bin kişiye akreditasyonla
ilgili uluslararası standartlar, kalite ve metroloji alanlarında ve
akreditasyon denetçiliği konusunda eğitimler verilmiştir.
2012 yılında
Avrupa Birliği Bakanlığının ilgili kuruluşu hâline gelen TÜRKAK'ın 4457 sayılı
Kuruluş Kanunu’nda önemli değişiklikler gerçekleştirilmiş ve 5/7/2012
tarihinde yürürlüğe girmiştir. 2013 yılında bir yandan kanundaki değişikliklere
göre kurumun yapısı yeniden oluşturulmuş, diğer yandan ilgili yönetmeliklerin
çıkartılması, yeni dokümanların hazırlanması, denetçi havuzunun elden
geçirilmesi ve bazı düzenlemelerin yenilenmesi çalışmaları yapılmıştır. 2013
yılı boyunca akreditasyon faaliyetinin tarafları olan laboratuvarlar,
üreticiler, sanayiciler ve ihracatçılarla değişik ortamlarda bir araya
gelinmiş, görüş alışverişinde bulunulmuştur. Bu çerçevede 25-26 Ekim 2013
tarihlerinde İstanbul'da, kurumun ev sahipliğinde Uluslararası Helal
Akreditasyon Forumu düzenlenmiştir. Foruma 60 ülkeden yaklaşık bin uzman ve
sektör temsilcileri katılmıştır.
TÜRKAK bütçesinin
görüşüldüğü bu oturumda belirtilmesi gereken önemli bir husus da, 2004 yılından
bu yana TÜRKAK'ın hazine yardımı almadan kendi gelirleriyle giderlerini
karşılamasıdır. İş hacminin artması ve ülke ekonomisindeki olumlu gelişmelerin
bir sonucu olarak TÜRKAK, son on yılda giderlerini kendi gelirleriyle
karşılamış, son dört yıldır hiçbir ücret artışı yapmamış, hatta akredite
kuruluşlarının lehine düzenlemeler yapmıştır.
Bölgemizdeki en
büyük akreditasyon kuruluşu olan TÜRKAK, uluslararası kuruluşlarla ilişkilerini
geliştirirken aynı zamanda Balkan ülkeleri, Kafkasya, Orta Doğu, Orta Asya ve
Kuzey Afrika'daki gelişmekte olan ülkelerin akreditasyon kuruluşlarına da
tecrübe aktarımı, eğitim ve danışmanlık desteği vermektedir. Ayrıca TÜRKAK,
İran, Özbekistan, Azerbaycan ve Suudi Arabistan gibi bölge ülkelerindeki
kuruluşların akreditasyonunu gerçekleştirmekte, Moldova, Arnavutluk gibi bazı
ülkelerin akreditasyon kurumlarıyla ilgili uluslararası projelerinin
yürütülmesinde de görev almaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; önümüzdeki yıllarda TÜRKAK'ın, uluslararası
geçerliliğini sürdürerek artan akreditasyon taleplerinin karşılanması, etkin,
verimli ve güvenli bir akreditasyon hizmeti sunulması yönündeki gayretlerine
devam edeceği inancıyla 2014 yılı bütçemizin kurumlarımıza, Bakanlığımıza,
ülkemize ve yüce milletimize hayırlar getirmesini diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Özkul.
Mardin
Milletvekili Gönül Bekin Şahkulubey…
Buyurunuz Sayın
Şahkulubey. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA GÖNÜL BEKİN ŞAHKULUBEY (Mardin) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kültür ve Turizm Bakanlığının
2014 mali yılı bütçe görüşmeleri üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle şahsım ve grubum adına yüce heyetinizi ve aziz
milletimizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Ülkemiz, sahip
olduğu özel konum, doğal güzellikleri, ev sahipliği yaptığı uygarlıkların
kültür hazineleriyle dünyada kültür ve turizm zenginliği bakımından sayılı
ülkeler arasında yer almaktadır.
Türkiye'de kültür
varlıklarımızın korunması, iadesi ve tanıtımından yeni yapım ve restorasyonuna,
turizm planlamasından tanıtım faaliyetlerine kadar birçok alanda yurt içinde ve
yurt dışında yapılan çalışmaların neticesi olarak ülkemizi ziyaret eden turist
sayısı katlanarak artmaktadır. Bunun sonucunda turizm sektörü on yılda on bir
basamak yükseldi ve turist sayısında dünya seyahat pazarının en büyük altıncı
ülkesi oldu.
Dünya Turizm Örgütünün
raporuna göre 2013 yılının ilk sekiz ayında turizm gelirlerini en hızlı artıran
üçüncü ülke konumundayız. Yine, aynı kaynağa göre turist sayısında dünya
turizmi ortalama yüzde 5,5 büyürken Türkiye bu rakamı ikiye katlayarak yüzde
10,5 büyümüştür.
Kültür ve Turizm
Bakanlığına bağlı müze ve ören yerlerinde yapılan modernleştirme çalışmaları
sayesinde 2002 yılında 7 milyon 400 bin olan ziyaretçi sayısı 2012'de 28 milyon
780 bin olmuştur.
Değerli
arkadaşlarım, bu gelişmelerin yanı sıra tarihî eserlerin ülkemize iade
çalışmalarında da önemli mesafe alınmıştır. Sadece 2013 yılı Eylül ayı
itibarıyla Almanya'dan 1, Avustralya'dan 23, İngiltere'den 4 adet olmak üzere
toplam 28 eserin ülkemize iadesi sağlanmıştır.
En az bunun kadar
önemli bir başka çalışma ise bugünkü sınırlarımız dışında kalan kültürel
mirasımızın taşınmazlarının, TİKA ve Vakıflar Genel Müdürlüğünün iş birliğiyle
onarılmasıdır. Neticede ecdat yadigârı vakıf eserlerimizi harap olmaktan
kurtararak 3.600 vakıf eserini onardık. Mostar köprüsü, Gül Baba, Prizren'de
Sinan Paşa Camisi yeniden ayağa kaldırıldı. Gazi Mustafa Kemal’in babasının
doğduğu, büyüdüğü, yok olan evler aslına uygun olarak inşa edildi. Ülkemizde
ise İstiklal Savaşı’mızın en çetin cephelerinden biri olan Çanakkale
şehitlikleri ve tabyalar yeniden inşa edilip müze hâline getirilmiştir. Bu
düzenlemelerden önce yılda sadece 300 bin kişinin ziyaret ettiği Çanakkale
şehitliğimizi artık senede 3 milyona yakın insan ziyaret etmektedir.
Değerli
arkadaşlar, kültür ve turizm alanındaki yatırımlardan ve çalışmalardan bir
turizm şehri olan Mardin de, ilim de gereken payı almış ve almaya da devam
etmektedir. İl turizmi için önemli bir yeri olan Kasımiye Medresesi’nin
restorasyonu tamamlandı ve bu medreseyi İslam bilim ve sanat tarihi müzesine çevirmek
için TÜBİTAK’la çalışmalarımız devam etmektedir. Yaşayan tarih açısından önemli
olduğunu düşündüğüm Gençlik Evi’ni, Vali Konağı’nı, Gazipaşa İlköğretim
Okulunu, eski Halk Eğitim binasının ve eski askerî kışlanın restorasyonu
tamamlanmış ve Mardin’in turizmine hizmet vermeye başlamışlardır. Aynı zamanda
Mardin için önemli olan Mardin Kalesi’nin restorasyon ihalesi yapılmış, yer
teslimi yapılmış ve firma en kısa zamanda da çalışmalarına başlayacaktır.
Mardin'in
binlerce yıllık tarihî dokusunu bozan beton eklenti ve binalardan bu zamana
kadar 140'a yakını Tarihî Dönüşüm Projesi kapsamında yıkılmış, şehrimizin
eksikleri tarihî dokuya uygun ve hızlı biçimde giderilerek UNESCO Dünya Kültür
Mirası Listesi’ne girmeye inşallah hak kazanacağız.
Mardin Merkez, Midyat ve Savur ilçelerimizde başlattığımız Tarihî
Dönüşüm Projesi tamamlandığında dünyada Kudüs ve Venedik'ten sonra sit alanı
ilan edilen üçüncü açık hava müzesi görünümündeki Mardin'imiz hak ettiği
statüye kavuşmuş olacak ve dolayısıyla da turist sayımızda, turizm gelirimizde
ciddi artışlar olacaktır diyorum ve bu duygu ve düşüncelerle Kültür ve Turizm
Bakanlığımızın bütçesinin hayırlar getirmesini temenni ediyorum; hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Şahkulubey.
Elâzığ
Milletvekili Zülfü Demirbağ…
Buyurunuz Sayın
Demirbağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014
Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı, Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi üzerinde
görüşlerimi belirtmek üzere AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi ve milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, dün,
Malatya’da meydana gelen elim trafik kazasında hayatını kaybeden
öğretmenlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyor, ailelerine sabır niyaz
ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, sizleri, hükûmetlerimiz döneminde kültür ve turizm alanında
yapılan çalışmalarla ilgili kısaca bilgilendirmek istiyorum.
Ülkemize 2002
yılında 13 milyon turist gelirken, 2012 yılında bu sayı yüzde 170 artışla 36
milyona yükseldi. Turist sayısında 17’nci sırada olan ülkemiz, onbir yılda
büyük bir sıçrama yaparak 6’ncı sıraya yerleşti. 8,5 milyar dolar olan turizm
geliri yüzde 236 artışla 29,3 milyar dolara yükseldi.
Kongre turizmde
İstanbul dünyada 1’inci sıraya yükseldi. Termal konaklama tesis sayısı 2012
yılı itibarıyla 140’a ve bu tesislerin yatak kapasitesi ise 37.500’e ulaştı.
Kültür merkezi
sayısını 93’e yükselttik. 2013-2014 sanat sezonunda 221 özel tiyatroya toplam 4
milyon 300 bin TL destek veriyoruz. Böylece, son yılların en büyük mali
desteğiyle yine yüksek sayıda özel tiyatroya yardım yapmayı planlıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, kültür ve turizm alanında Elâzığ’a yapılan yatırımlardan da
bahsedecek olursak: Yaklaşık olarak 12 milyon TL harcama yapılan Elâzığ
Nurettin Ardıçoğlu Kültür Merkezi, inşaatı tamamlanarak hizmete açılmış
bulunmaktadır. Tiyatro, bale, opera ve sinema salonlarından oluşan çok amaçlı
büyük salon; toplantı, konferans, seminer ve çeşitli gösteri merkezinden oluşan
çok amaçlı küçük salon; büyük kütüphanesi, çocuk kütüphanesi, güzel sanatlar
galerisi; güzel sanatlar, el sanatları ve çocuk atölyeleriyle bale, folklor ve
müzik çalışma salonundan oluşmaktadır.
Elâzığ Arkeoloji
ve Etnografya Müzesi, 3 milyon TL ödenekle onarımı tamamlanarak Haziran 2011
tarihinde hizmete açılmıştır. 6 Ocak 2005 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan
Bakanlar Kurulu kararıyla Harput kültür ve turizm koruma ve gelişme bölgesi
ilan edilmiş, bu kapsamda Elâzığ Harput Koruma Amaçlı İmar Planı ve Kentsel
Tasarım Projesi Kültür ve Turizm Müdürlüğümüzce ihale edilmiş, bu projeyle
Harput’un imarı ve geleceğe taşınmasının önü açılmıştır. Yatırım ve İşletmeler
Genel Müdürlüğü ve Döner Sermaye İşletmesi Merkez Müdürlüğü tarafından
2004-2012 yılları arasında toplam 2 milyon 600 bin lira ödenek gönderilmiş,
Harput girişinden itibaren sokak dokusu aslına uygun olarak yenilenmiş, sokak
aydınlatmaları gerçekleştirilmiş, altyapı ve su, kanalizasyon gibi hizmetler
önemli ölçüde tamamlanmıştır. Harput Kalesi’nin restorasyonu kapsamında kuzey
surlarının restorasyonu da tamamlanmıştır.
Ayrıca,
Elâzığ-Tunceli-Fırat havzası kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgesi olarak
tespit ve ilan olunmuştur. Sivrice Hazar Gölü’nün korunması, temiz tutulması ve
turizme kazandırılması için çalışmalar başlatılmış olup, Hazar Gölü’nde bulunan
batık kent birinci derece arkeolojik sit alanı olarak tescil edilmiştir.
Elâzığ’ımıza
yapılan yatırımlardan bahsederken, Elâzığ’ımızın da ortasında bulunduğu batı-doğu
ve batı-güneydoğu aksları duble yol hâline getirilerek önemli bir adım atıldı,
duble yola uyarlanmak üzere Kömürhan köprü ve tünel ihalesi yapıldı. Yine
Elâzığ Havaalanı pisti 900 metreden 1.200 metreye çıkarılırken, 1 milyon yolcu
kapasiteli terminal inşa edildi.
Ayrıca, 19
Aralıkta temelini atacağımız şehir, yani eski ismiyle Bölge Hastanesinin iki
yıl sonra hizmete girmesiyle, Elâzığ’ımız sağlık merkezi durumuna gelecektir.
Sözlerimi
bitirirken, 2014 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın hayırlı olmasını diler,
sizlere ve yüce milletimize saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Demirbağ.
İstanbul
Milletvekili Gülay Dalyan…
Buyurunuz Sayın
Dalyan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA GÜLAY DALYAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kültür
ve Turizm Bakanlığı Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğünün 2014 mali yılı
bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
Meclisimizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Gazi Mustafa
Kemal Atatürk’ün 1 Kasım 1936 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisindeki
konuşmasında: “Güzel sanatlara da ilginizi yeniden canlandırmak isterim.
Ankara'da bir konservatuvar, bir tiyatro akademisi kurulmakta olmasını hatırlatmak
benim için büyük bir zevktir. Güzel sanatların her kurumu için kamutayın
göstereceği ilgi ve emek, milletin insani ve uygar yaşamı ve çalışkanlık
veriminin artması yönünden etkili olacaktır.” sözleri sanat eğitimin yaşamsal
önemini göstermektedir.
Bilindiği gibi
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü bugün İstanbul, Ankara, İzmir, Mersin,
Antalya illerinde bulunan müdürlükleri ve 2008 yılında açılışı yapılan Samsun
Devlet Opera ve Balesi Müdürlükleriyle yerleşik sahne faaliyetlerini
sürdürmektedir. Ayrıca Gaziantep, Sivas, Van illerindeki müdürlüklerin de
açılması çalışmaları devam etmektedir. Gaziantep, Sivas, Van müdürlüklerimizin
bölge kaynağını, kültürel dokumuzu ve birikimlerimizi değerlendirerek evrensel
birleşime ulaşmada önemli katkılar sağlayacak merkezler olmasını ve yöre insanı
için bir kültür merkezi hâline gelmesini hedeflemekteyiz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hükûmetimiz döneminde sanatsal koordinasyonun daha
düzenli gerçekleştirilmesi; turneler, festivaller, yarışmalar, tanıtım ve diğer
araştırma-geliştirme faaliyetlerinin daha etkin yürütülmesi amacıyla, 2009 yılı
başında bir genel koordinatör idaresinde “sanat koordinasyon birimleri”
oluşturulmuştur.
Ayrıca, Ankara
Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğüne bağlı Leyla Gencer Sahnesi, çocuklarımızın
kültürel faaliyetlerden haberdar olacakları, sanatsal yeteneklerini
değerlendirerek, eğitim alacakları ve isterlerse yeteneklerini sahnede
sergileyebilecekleri, ülkemizdeki ilk çocuk opera ve bale sahnesi olarak 17
şubat 2009’da perdelerini açmıştır.
Bunun dışında
2013 yılında turneler yoluyla 35 ilimizde temsil, konser ve eğitim etkinlikleri
gerçekleştirilmiştir.
Devlet Opera ve
Balesi Genel Müdürlüğümüz 2012 yılında başlattığı pilot iller projesi
kapsamında, mevcut il müdürlüklerimiz tarafından belirlenen 9 pilot ilde her ay
en az 1 turne yapılması programlanarak, bu illerimizde de opera ve bale
temsilleri halkımıza ulaştırılmaktadır.
Yine Genel
Müdürlüğümüzün sanatın toplumda ulaşılabilirliğini sağlamak adına hazırlanan
prodüksiyonların daha etkin bir biçimde kullanılması ve diğer şehirlerdeki
sanatseverlerin de bu eserlerden faydalanmasına olanak tanımak üzere, dönüşümlü
repertuvar sistemine geçilmiştir. Böylece bir müdürlükte sahneye konulan eser
diğer müdürlüklerde de sahnelenmektedir. Unutulmamalıdır ki, sanatın toplumun
vizyonunu açan bir özelliği vardır.
Ülkemizin opera
ve bale toplulukları yurt dışı turneleriyle çok ciddi bir tanıtım hizmeti
gerçekleştirmektedir. Ülkemizde ve yurt dışında düzenlenen festival
programlarında Türk bestecilerinin eserlerine daha çok yer verilmekte, bu özgün
eserlerimizin dünyanın
her ülkesinde çalınması ve kültürümüzün yayılması sağlanmaktadır.
Genel
Müdürlüğümüzün en önemli organizasyonlarından biri olan Uluslararası Aspendos
Opera ve Bale Festivali uluslararası boyutu ile bugün dünyanın tanınmış
festivalleri arasında yer almaktadır. Yine Uluslararası İstanbul Opera
Festivali’nin bugün geldiği noktada gelenekselleşerek Türkiye’nin kültür
sahnesinin en önemli etkinliklerinden biri hâline, marka hâline gelmesinden
büyük gurur duyuyoruz. Bu festivallerin farklı tarihsel mekânlarda
gerçekleştirilmesi -Rumeli Hisarı, Yıldız Sarayı, Topkapı Sarayı, Aya İrini,
Aspendos Antik Tiyatrosu, Bodrum Kalesi- kültür turizmine de önemli katkı
sağlamaktadır.
Bütçe rakamlarına
baktığımızda, kurumun 2002 yılından görüşmekte olduğumuz 2014 yılı bütçesine
göre artış oranı yüzde 285
olup 2014 yılında 226
milyon Türk lirası olarak belirlenmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; özellikle AK PARTİ Hükûmeti döneminde tiyatro, temsil,
seyirci sayısı artmıştır. Tüm bunlar ülkemiz için anlamlı gelişmelerdir.
Örneğin Türkiye’nin en köklü sanat kurumlarından Ankara Devlet Opera ve
Balesinin geçtiğimiz ekim ayında 15 bin izleyici ile cumhuriyet tarihinin en
yüksek izleyici sayısına ulaşması son derece anlamlıdır. Ülkemizin kültür
alanında var olan çeşitliliğini ve dinamizmini ortaya çıkararak toplumun her
kesiminin ulaşabilirliğini sağlamak ve artırmak Hükûmetimizin politikasıdır.
Bu vesileyle,
insanoğlunu geliştiren, yücelten en etkili alanın sanat olduğunu hatırlatarak
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlı
olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Dalyan.
Malatya
Milletvekili Sayın Öznur Çalık.
Buyurunuz Sayın
Çalık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekil-lerim; Kültür
ve Turizm Bakanlığına bağlı Devlet Tiyatroları 2014 yılı bütçesi üzerine AK
PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime
başlamadan önce, tüm Türkiye’yi, Malatya’yı, eğitim ve sağlık camiasını yasa
boğan Malatya-Adıyaman kara yolunda öğretmenlerimizi taşıyan bir minibüs ile
tırın çarpışması sonucu meydana gelen feci kazada 5 öğretmenimizle birlikte 6
vatandaşımızın hayatını kaybettiğini, 4 vatandaşımızın ağır yaralandığını büyük
bir üzüntüyle öğrenmiş bulunmaktayız. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza,
öğretmenlerimize ve sağlıkçılarımıza Allah’tan rahmet dilerken; ailelerine,
eğitim camiasına, ülkemize bir kez daha başsağlığı dileklerimi iletiyorum.
Yaralılarımıza da Allah’tan acil şifalar diliyorum. Şu anda, cenaze törenleri
yapılmakta ve cuma namazını müteakiben de ebedi istirahatgâhlarına
uğurlanacaklar. Bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum.
Kültür ve Turizm
Bakanlığının Devlet Tiyatrolarıyla ilgili olarak gündemime dönecek olursam;
insanları birbirine karşı sorumlu yapan, toplumun uygarlığıdır. Dayanışması
olmayan, birbirine karşı sorumluluğunu bilmeyen insanlar ise toplum değil
sadece bir yığındır. Kültürel gelişmeyi sağlayan gizil güçlerden biri de
tiyatrodur. Öyle ki, sanatsal yaratıyı en etkin biçimde topluma aktaran bir
araç durumundadır. Tiyatro, uyarı görevini yaptığı kadar toplumu ortak
komplekslerinden arındırır, onlara gerçek düşünce erkini ve özgürlüğünü sağlar.
Devletin kültür
organizasyonları kapsamında yer alması gereken en önemli girişimi, yetişme
çağında olan gençleri tiyatro eyleminin içine katmak olmalıdır. Bir yaşam
bilimi ve toplum sanatı olan tiyatro halkın önüne bir sonuç olarak çıkar. Ne var
ki, tiyatronun bir sonuç olmasının yanı sıra, araç olma niteliği de vardır.
Tiyatronun sonuç oluşu onun sanatsal bütünlüğünü, araç oluşu ise eğitimsel
gücünü açığa çıkarmaktadır.
Devlet
Tiyatroları, toplumun kültürel ihtiyacını karşılamak, geliştirmek, tiyatro
sanatını yaygınlaştırmak ve evrensel değerlere sahip bireylerin
yetiştirilmesine katkıda bulunmak misyonuyla 1949 yılında kurulmuştur. Devlet
Tiyatrolarının en önemli amacı; herkese, temsil verilebilecek her yerde ve her
şartta tiyatro sanatını ulaştırmaktır. Yine, Devlet
Tiyatrolarının, tiyatro sanatının ülkenin her noktasında sahnelenmesini
sağlamak amacıyla yerleşik sahnelerin yer almadığı noktalara turnelerle tiyatro
sanatını götürmek üzere yurt içi turneler düzenler ve sahne sanatlarının yurt dışında
tanıtılmasını sağlar, kültür köprüleri kurar, uzun vadeli kültürel iş birliği
ve projelere adım atarak ana hedefleriyle yurt dışı turneler düzenler. Devlet
Tiyatroları Genel Müdürlüğü, benim ilim Malatya dâhil olmak üzere, 23 ilde, 58
sahnesinde yurt içi ve yurt dışında turneleriyle 6.185 temsili başarıyla
gerçekleştirmiştir. Devlet Tiyatrolarının 1 Ekimde başlayan yeni sezonunda
bütün personelin özveri ve gayretiyle çalışmaları 70 yerli oyun ve 42 çeviri
oyunu tiyatro izleyicilerinin yoğun ilgi ve destekleriyle her geçen gün
başarılarını perçinlemiştir ve seyirci doluluk oranı yüzde 100’lere ulaşmıştır.
Devlet Tiyatroları sahnesi olmayan illerde tiyatro sahneleri açarak ve düzenli
turnelerle oyun sergileyerek ülke çapında geniş bir tiyatro ağı kurmuştur.
2013-2014 tiyatro sezonu sonuna kadar Manisa’da, Kayseri’de, Çanakkale’de,
Hatay’da, Mardin’de, Şanlıurfa illerinde açmayı düşündüğü sahneleri tiyatrosuna
kazandırmak amaçları arasındadır.
Bu vesileyle, ben
bir kez daha, elim kazada hayatını kaybeden öğretmenlerimize ve
vatandaşlarımıza başsağlığı diliyorum ve 2014 yılı bütçemizin hayırlara vesile
olmasını diler, saygılarımı sunarım.
Teşekkür ederim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Çalık.
Mersin
Milletvekili Nebi Bozkurt.
Buyurunuz Sayın
Bozkurt. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA NEBİ BOZKURT (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Türkiye Yazma Eserler Kurumu
Başkanlığı bütçesi üzerine grubum adına söz aldım. Yüce heyetinizi ve
milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Bilgi
muhtevaları, hatları, ciltleri, tezhip, minyatür, ebru ve tezyinatlarıyla bilim
ve sanat adamlarımızın, araştırmacıların çalışmalarına ışık tutan, mazi ile
gelecek arasında bağlantı kuran yazma eserler, kültür mirasımızın en değerli
hazineleridir. Türkiye, bilhassa yazma eserler açısından dünyanın önde gelen
ülkelerindendir. Sayısı yüz binleri bulan ve tarihî önemi haiz yazma eserlerin
büyük bölümü, kütüphaneler, saraylar, müzeler ve özel koleksiyonlarda muhafaza
edilmektedir. Son yıllarda yazma eserlere verilen önem sonucunda onların gün
yüzüne çıkarılması, korunması ve alanında uzmanlaşmış personelce restore
edilmesi amacıyla, merkezi İstanbul’da olan ve 5 daire başkanlığı, İstanbul,
Ankara ve Konya’da olmak üzere 3 bölge müdürlüğü ve bunlara bağlı 17 yazma
eserler kütüphanesinden oluşan Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı
kurulmuştur. Sadece Süleymaniye ve ona bağlı kütüphanelerde, tarihi on asır
öncesine uzanabilen birçoğu minyatür, ebru ve tezhip sanatları açısından önemli
158 bin kadar yazma eser bulunmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görevleri 6093 sayılı Kanun’la belirlenmiş Başkanlık,
kurulduğu 2010 yılından günümüze önemli çalışmalar başarmıştır. Bunların en
önemlisi, Süleymaniye Kütüphanesi bünyesinde kurulan RFID yani otomatik olarak
tanıma ve veri toplama tabanlı yeni koleksiyon sistemi projesidir. Tamamlanarak
hizmete açılan ve uhdesinde en son teknolojiyi barındıran söz konusu projeyle,
Süleymaniye ve ona bağlı kütüphanelerde bulunan eserler yılların ihmaliyle
maruz bırakıldıkları zor durumdan kurtarılıp temizlenerek koruma altına
alınmaktadır. Biri İstanbul Süleymaniye bünyesinde, diğeri Konya’da olmak üzere
2 adet Yazma ve Nadir Eserler Restorasyon Araştırma Merkezi kurulmuş, buralarda
zamanla kâğıtları eskimiş, hasar görmüş, yazıları solmuş ve tahrifata uğramış
el yazması eserler uzmanlarınca restore edilmektedir. Yakın bir zamanda
Başkanlık bünyesinde faaliyete geçecek olan Süleymaniye Kitap Şifahanesi’nin bu
alanda Türkiye'nin en
büyük yazma eser restorasyon merkezi olması planlanmaktadır. Kurumun bu
hizmetleri Mali Timbuktu, Moritanya Atar, Tayland Patani bölgesi gibi yurt
dışındaki yazmalara kadar uzanabilmektedir.
Teşkilat Kanunu
ile Yazma Eserler Kurumu Başkanlığına verilen en önemli görevlerden birisi de
eserlerin tercüme ve sadeleştirilmesidir. Başkanlık tarafından geliştirilmiş
olan 1001 Eser Projesi kapsamında kültür hayatının yapı taşları arasında yer alan yazma
eserlerin yayınlanmasına başlanmıştır. Bu kapsamda kurum, fen bilimleri,
coğrafya, edebiyat, tarih, felsefe, sanat, din bilimleri, tasavvuf, seyahatname
ve benzeri alanlarda yazılmış eserleri çeviri, latinize etme, sadeleştirme ve
tıpkıbasım yoluyla yayınlayarak günümüz ilim ve kültür hayatına kazandırmayı
amaçlamaktadır. Bu çalışmaların sonucu olarak aralarında Mesâlihu’l Ebdân Ve’l
Enfüs, Beden ve Ruh Sağlığı, Dioscorides’in Huneyn Bin İshak Tahkiki Kitâbü’l
Haşâiş Fî’t Tıb, De Materia Medica’sı, Nasirüddin Tusi’nin Tahrîru Usûli’l
Hendese Ve’l Hisâb yani Eukleides’in Elemanlar Kitabının Tahriri, Acâyibü’l
Mahlûkât ve Garâyibü’l Mevcûdât’ın da bulunduğu on iki eser yayınlanmıştır.
Sayın Başkan ve
değerli milletvekilleri; diğer yandan Başkanlık bünyesinde kurulan yazma Eser Satın Alma Komisyonu bazı
şahıs ve kurumların elinde bulunan yaklaşık 2 bin yazma eseri satın alarak
okuyucuların hizmetine sunmuştur. Başkanlık daha kaliteli hizmet için fiziki
şartların iyileştirilmesi gayretindedir.
Kendilerine
başarılar diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Bozkurt.
Samsun
Milletvekili Cemal Yılmaz Demir.
Buyurunuz Sayın
Demir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA CEMAL YILMAZ DEMİR (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Gümrük ve Ticaret Bakanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubumuz
adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Türkiye, Orta
Doğu, Balkanlar, Kafkaslar gibi çalkantılı bir coğrafyanın ve aynı zamanda
dünyanın en önemli ticaret ve enerji hatlarının kesiştiği bir kavşak noktasında yer
almaktadır. Bölgedeki sorunların çözümü hâlinde sadece Türkiye’nin değil,
bölgedeki tüm ülkelerin kazanacağını her zaman güçlü bir biçimde ifade
ediyoruz.
Bildiğiniz gibi,
iktidara geldiğimiz Kasım 2002’den bu yana hem siyasi alanda hem de ekonomi
alanında çok önemli reformlara imza attık. Attığımız her adımın ne kadar
isabetli olduğunu küresel krizde test etmiş olduk.
Biz, yeni bir
yaklaşım getirerek paradan para kazanma devrinin bitmesi gerektiğine inandık. O
nedenle, reel sektörün yeniden canlanmasını ve ülke ekonomisine güvenmesini,
yatırımlara hız vermesini sağlayacak tedbirler aldık. Diğer pek çok ülkenin
aksine, IMF’den destek almadan kendi dinamiklerimizle, kendi insanımıza
güvenerek bunu aştık. Sağlanan siyasi istikrar sonucu elde edilen güven ortamı,
yabancı yatırımcıların ülkemize küresel kriz ortamında dahi yatırım yapmalarına
imkân sağlamıştır.
Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı, yasal ticareti kolaylaştırmak, tüm gümrük işlemleri açısından
maliyetleri düşürmek, kırtasiyeciliği bertaraf ederek işlem sürelerini
kısaltmak ve eşyanın bir an önce nihai varış noktasına ulaşmasını sağlamak için
gerekli altyapıyı kurmuştur. Hızla gerçekleştirdiği yeniden yapılanmayla
ülkemizi dünyanın en kolay ve güvenli ticaret yapılan ülkelerinden biri hâline
getirmiştir. 2023 vizyonundaki ekonomik hedeflerimize ancak bu şekilde
ulaşılabilir.
Gümrükler, yasal
ticareti kolaylaştırarak ülkelerdeki teşebbüs ve rekabet gücünü artırmaktadır.
Bu noktadan hareketle, dünyanın en güvenli ve en hızlı işleyen gümrük
idarelerini oluşturarak müteşebbislerimizin rekabet gücünü artırmak amacıyla
çalışmalar hızlı bir şekilde sürmektedir.
Sonuç olarak,
gümrüklerdeki işlemler süre itibarıyla kısalmıştır. Ticareti kolaylaştıran,
sınırdaki bekleme süreleri ve dolayısıyla nakliye maliyetlerini azaltan en
güncel uygulamalarımızdan biri de nakliyecilerimiz için hızlı geçiş hattı
uygulamasıdır. Bu uygulama sayesinde nakliyecilerimiz tescil işlemlerini sınır
kapılarında kendileri için ayrılmış özel peronları kullanarak eskiye oranla en
az yüzde 50 daha kısa sürede tamamlayabilmektedirler.
2002 yılında ilk
bir dakikada tamamlanan ihracat işlemlerinin oranı yüzde 3 iken, 2012 yılında
bu oran yaklaşık 20 kat artarak yüzde 57’ye, 2013 yılının ilk yarısında ise
yüzde 60’a çıkmıştır. Ortalama olarak işlem süreleri 2002 yılında on saatin
üzerinde iken 2013 yılının ilk yarısında beş saatin altına inmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye’nin küresel bir aktör olmasının yolu
uluslararası arenada rekabet edecek güçlü marka ve firmalardan geçer. İşte, bu
nedenlerle küresel düzeyde rekabet eden iş dünyamızın rekabet gücünü artırmak
üzere bir yandan en iyi uygulamaları Türkiye’nin gümrük ve ticaret işlemlerine
uyarlıyoruz, diğer yandan, kredi kullanma imkânlarını iyileştiriyoruz.
Burada bir
noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Esnafın kullandığı kredi faizleri AK
PARTİ hükûmetleri döneminde, önce yüzde 47’den yüzde 5’e düşürülmüştür,
sübvansiyon oranıysa yüzde 20’den yüzde 50’ye çıkarılarak esnafımızın
borçlarına ödeme kolaylığı getirilmiştir. Ayrıca, kredi kefalet kooperatifleri
aracılığıyla kullandırılan hazine destekli kredilerde 2002 yılında 5 bin TL
olan kredi üst limitleri 125 bin TL’ye, yatırım kredilerinde 300 bin TL’ye
çıkarılmıştır. Kredilerden kooperatifler adına yapılan kesintiler 2002 yılında
yüzde 9 iken 2013 yılında yüzde 3’e kadar indirilmiş olup faiz oranları ise
yüzde 47’den yüzde 4’e düşürülmüştür. Esnaf ve sanatkârlara 2002 yılında Halk
Bankasından Esnaf ve Sanatkârlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri marifetiyle
kullandırılan kredilerin tutarı 154 milyon TL iken bugün 9 milyar TL’ye
çıkarılmıştır. 2013 yılı Eylül ayı itibarıyla 187 milyar dolar ithalat, 112
milyar dolar ihracat olmak üzere dış ticaret hacmi yaklaşık 300 milyar olarak
gerçekleştirilmiştir.
Bu vesileyle
konuşmama son verirken bütçenin hazırlanmasında emeği geçen, başta Sayın
Bakanımız olmak üzere, tüm Bakanlık çalışanlarına teşekkür eder, 2014
bütçesinin milletimize hayırlı olmasını diler, Genel Kurulu saygıyla
selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Demir.
Antalya
Milletvekili Hüseyin Samani… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Samani.
AK PARTİ GRUBU
ADINA HÜSEYİN SAMANİ (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gümrük
ve Ticaret Bakanlığı bütçesi hakkında söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Her alanda olduğu
gibi bu dönemde Gümrük ve Ticaret Bakanlığının yaptığı çalışmalarda da önemli
mesafeler alınmıştır. 2012 yılında ülkemiz merkezî yönetim vergi gelirlerinin
yaklaşık yüzde 20’sine tekabül eden 53 milyar 827 milyon lira bu alandan tahsil
edilmiştir. 2013 yılı Ekim ayı itibarıyla tahsil edilen vergi miktarı ise 50
milyar lirayı geçmiştir.
Gümrüklerde
uzlaşma müessesesi hayata geçirilmiştir. Artık yükümlü ve gümrük idaresi
arasındaki vergi ve vergi cezaları sorunu yargıya gitmeden bu yöntemle
çözülebilecek hâle gelmiştir. Gümrük uzlaşma uygulamasının başladığı 2011 yılı
Ağustos ayından 2013 yılı Kasım ayı sonuna kadar geçen sürede toplam 5.802
uzlaşma başvurusu olmuş ve başvuru ile uzlaşılan dosya sayıları baz alındığında
uzlaşma müessesesinde yüzde 95’lik bir başarı yakalanmıştır.
Artık kaçakçılığa
geçit verilmiyor. 2012 yılında uyuşturucu madde ve ticari eşya olmak üzere
toplamda 743 milyon 732 bin TL değerindeki kaçak yakalaması gerçekleşmiştir.
Bakanlığın kaçakçılıkla mücadele konusundaki kararlılık ve başarısı 2013
yılında da artarak devam edecektir. Bu yılın ilk on bir aylık döneminde 1
milyar TL değerinde uyuşturucu madde ve ticari eşya yakalaması
gerçekleştirilmiştir.
Kapıkule,
Gürbulak, İpsala, Habur, Cilvegözü, Sarp, Hamzabeyli ve Nusaybin gümrük
kapıları yap-işlet-devret modeliyle yenilenmiştir. Yine aynı modelle Halkalı
gümrük tesisiyle Esendere, Dilucu, Kapıköy ve Çıldır-Aktaş gümrük kapılarının
bir buçuk yıl içinde yenilenmesi için uygulama sözleşmesi imzalanmıştır.
Halkalı gümrük idaresinin temel atma töreni Eylül 2013’te, Çıldır-Aktaş Gümrük
Kapısı’nın temel atma töreni de Kasım 2013’te gerçekleşmiştir. Bu iki
idaremizin tesislerinin 2014 yılı içinde işletmeye açılması hedeflenmektedir.
İnşallah 2014’te tek pencere projesi de hayata geçirilecektir. Bu projeyle
ticaret ve taşımacılığa ilişkin gümrük hizmetlerinin tamamı tek bir noktadan
gerçekleşecek ve tüm işlemler buradan yürütülecektir.
2008 yılında
başlatılan İpek Yolu Girişimi kapsamında 6 adet uluslararası forum
gerçekleştirilerek Kervansaray Projesi de hayata geçirilmiştir. Yapılan bu
çalışmayla Türkiye’den Çin’e kadar uzanan iki ayrı koridorda İpek Yolu’nun
canlandırılması hedeflenmektedir.
Kaçak eşyanın
muhafazası ve tasfiyesine yönelik işlemler süratle sürdürülmektedir. 6455
sayılı Kanunla, yurda kaçak olarak sokulan bandrolsüz sigara ve içkiler numune
alınarak derhâl imha edilme imkânı sağlanmıştır. Böylece saklama maliyetleri de
en aza indirilmiştir. Ayrıca, 2013 yılı ilk on ayında kaçak eşya satışından
toplam 67,7 milyon lira gelir elde edilmiştir.
Şirketlerin
kurumsal bir yönetime sahip olması, teknolojik gelişmelere uyum sağlaması ve
rekabet gücünün artırılmasını amaçlayan yeni Türk Ticaret Kanunu’muzun
uygulamasını gösteren hukuki düzenlemeler yürürlüğe konulmuştur. Yürürlüğe
giren yeni Türk Ticaret Kanunu ile gayrifaal ve münfesih şirketlerin kısa
sürede tasfiyesine de imkân sağlanmıştır. Bu kapsamda, 115.515 adet şirketin
sicil kaydı silinmiştir.
Ülkemizde dört
temel veri tabanından biri olan Merkezî Sicil Kayıt Sistemi yani MERSİS
uygulamaya bu süreçte alınmıştır. Bu sistemle ticari işletmeler ile şirketlerin
kuruluş, değişiklik ve kapanış işlemleri elektronik ortama taşınmıştır. Lisanslı
depoculuk sistemi ülke genelinde yaygınlaştırılmıştır. Bu sistemle yeni bir
yatırım aracı olarak elektronik ürün senetleri de uygulamaya alınmıştır.
Bu vesileyle,
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Samani.
Düzce
Milletvekili, Fevai Arslan… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Arslan.
AK PARTİ GRUBU
ADINA FEVAİ ARSLAN (Düzce) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Rekabet
Kurumunun 2014 yılı bütçesi üzerinde grubum adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Rekabet kuralları
dünyanın pek çok ülkesinde yürürlüktedir ve bilhassa gelişmiş ülkelerin
vazgeçilmez gördüğü düzenlemelerdir. Ülkemizde de Anayasa’mızın 167’nci maddesi
hükmü devlete piyasaların sağlıklı ve düzenli işlemeleri için gerekli
tedbirleri alma, tekelleşme ve kartelleşmeyi önleme görevi vermiştir.
Rekabet Kurumunun
faaliyete geçtiği 1998 yılında yaklaşık 270 milyar dolar bir ekonomik büyüklüğe
sahip olan Türkiye Cumhuriyeti, ekonomik yapısında serbestleşme sürecini büyük
ölçüde tamamlamış, 2012 yılı itibarıyla yaklaşık 786 milyar dolarlık bir millî gelirle
dünyanın önde gelen sanayileşmiş ve gelişmekte olan ülkelerinden biri olmuş ve
dünya ekonomisinin yüzde 85’ini oluşturan G20 ülkeleri arasına girmiş
durumdadır.
Ulusal ekonominin
eskiye göre daha rekabetçi, dış dünyaya daha açık ve serbest piyasa
ekonomisinin tüm kurum ve kurallarıyla daha iyi işliyor olmasında rekabet
kurallarına uyumun rolü büyüktür. Ekonomide piyasa mekanizması dışında
gerçekleşen suni müdahaleleri bertaraf etme çabası içinde olan Rekabet Kurumu
da bu istikamette çalışmalarına başarılı bir şekilde devam etmektedir. Rekabet
Kurumu, kuruluşundan bugüne değin rekabet koşullarının teşebbüslerce bozulduğu
vakıalarda verdiği kararlarla etkin uygulama örnekleri oluşturmuş, muhtemel
rekabet ihlallerine karşı önemli bir caydırıcılık vasfı kazanmıştır. Bu
vesileyle tüketiciye de üreticiye de adil bir ortam sunularak vatandaşın daha
ucuza, daha kaliteli, bol seçenekli ürün ve hizmet alması sağlanmaya
çalışılmıştır. Kurumun 2013 yılı faaliyetlerini özetlemek gerekirse şu
hususlara değinmek yerinde olacaktır:
Bu yılın ilk on
ayında 1 Ocak 2013-31 Ekim 2013 tarihleri arasında Rekabet Kuruluna intikal
eden toplam 410 dosya nihai olarak karara bağlanmıştır. Ayrıca, özelleştirme
kapsamındaki işlemlerle ilgili olarak 7 adet görüş bildirilmiştir, toplam 173
başvuru ise kapsam dışı olarak değerlendirilmiştir. Bu dönemde bilgi ve
iletişim teknolojileri, eğitim, gıda, tarım, inşaat, mesleki faaliyetler ve
ulaştırma alanlarında toplam 15 konuda soruşturma açılmıştır. Aynı dönemde 15
soruşturma tamamlanmıştır. Hâlihazırda bilgi ve iletişim teknolojileri, eğitim,
gıda, tarım, inşaat, kültür, sanat, eğlence, mesleki faaliyetler, petrol ve
petrol ürünleri ve ulaştırma alanlarında yürütülen 21 soruşturma bulunmaktadır.
Teşebbüslerin
rekabete aykırı eylemleriyle ilgili olarak Rekabet Kurulu tarafından verilen
para cezalarının tahsili 6183 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde Maliye
Bakanlığı tarafından yapılmakta ve genel bütçeye gelir olarak kaydedilmekte, bu
tahsilat nedeniyle Rekabet Kurumuna herhangi bir gelir aktarımı
yapılmamaktadır.
Özetle, Rekabet
Kurumu, gelinen noktada piyasalardaki rekabetin önündeki engelleri kaldıran,
tüketicilere ekonomik fayda sağlayan önemli karar ve uygulamaların altına imza
atmıştır. Bu süreçte kurum gerek Avrupa Birliğindeki gelişmeleri ve gerekse
diğer uluslararası alandaki gelişmeleri yakından takip ederek uluslararası
standartları yakalayan şeffaf, adil, tarafsız bir uygulamayı hayata geçirmeye
özen göstermiştir. Nitekim, gerek AB ilerleme raporlarında
gerekse OECD gibi uluslararası kuruluş çalışmalarında Türkiye’nin ileri rekabet
hukuku normlarına uyum bakımından geldiği noktadan övgüyle söz edilmektedir.
Bütün bu nitelikleriyle kamuoyunun takdirini toplayan Rekabet Kurumu,
tüketicilerin daha kaliteli ürünü daha düşük fiyatla almalarını sağlayacak
rekabetçi piyasalar hedefiyle faaliyetlerini kararlılıkla sürdürmeye devam
edecektir.
2014 yılının ve
bütçesinin hayırlara vesile olmasını diler, hepinizi saygıyla selamlarım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Arslan.
Sayın
milletvekilleri, saat 13.00’e kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 11.57
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), İsmail KAŞDEMİR
(Çanakkale)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
2014 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Şimdi, beşinci
tur üzerinde söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna gelmiş idi.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubundan ilk konuşmacı, İzmir Milletvekili Oğuz Oyan. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Oyan.
Süreniz on iki
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
OĞUZ OYAN (İzmir) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; boş salona konuşmak da biraz caydırıcı etki yaratıyor.
Efendim, bugün
ben sadece AB Bakanlığı üzerine konuşacağım. AB Bakanlığı ne işe yarar konusuna
birazdan girmek üzere önce şunu söyleyeyim: AB ile Türkiye ilişkilerinde
birinci perde, yeni iktidar olan AKP Hükûmeti açısından kendi iç siyasi
konsolidasyonunu sağlamak için AB’yi bir kaldıraç olarak kullanması üzerinden
başlamıştır yani AB, bu anlamda kullanılmış ve tüketilmiştir. Aslına bakarsanız
iktidarın, AB’yle ilişkilerinde bir müzakere stratejisine sahip olduğu dahi
tartışmalıdır.
Bakın, bir iki
örnek vereyim: 6 Ekim 2004, ilerleme raporu açıklanıyor, Sayın Başbakan “Olumlu
ve dengeli bir rapor.” diyor. Daha sözlerinin kulaklardaki yansıması bitmeden,
arkasından AB İlerleme Raporu’nda düzeltme yapmak üzere harekete geçiyor bütün
Bakanlık, Dışişleri Bakanlığı o sırada. Daha sonra, hemen, 17
Aralık 2004’te AB Konseyi toplanıyor ve Türkiye'ye -daha önce ilerleme
raporunda olduğu üzere- açık uçlu bir yeni imtiyazlı üyelik türü, bir ikinci
statüyü dayatan bir şey imzaya açılıyor ve orada Beşir Atalay’a, o sırada
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı “İmzalama, gel, arkandayız.” diye mesaj
vermesine rağmen bu imza atılıyor ve Ankara'da gündüz vakti havai fişeklerle
kutlanıyor, “Hey, işte, oldu bitti, AB’ye girdik.” diye. Tam altı gün
sonra, 17 Aralıktan tam altı gün sonra, 2004 17 Aralığından, Dışişleri
Bakanlığı nota veriyor AB Konseyine ve Türkiye'ye dayatılan bazı koşulların
kabul edilemez olduğunu söylüyor. Şu şaşkınlığa bakınız. Yani, bu nasıl bir
müzakere stratejisidir? Yani, burada şey çok açık. Birinci perdesi, AB’yle
ilişkilerde AB, Türkiye’deki bir siyasi akımın ve üstelik,
yeni bir siyaset inşa etmeye çalışan, özel gündemi olan bir siyasi hareketin
kendi iç siyasi meşruiyetini konsolide etmek, pekiştirmek adına AB hikâyesini
kullanmak üzere oluşmuştur.
Tabii, burada
Avrupa Birliği de eli boş çıkmıyor. Bir taraftan Türkiye’deki bu siyasi
iktidara destek veriyor ama eli boş çıkmıyor. Nasıl, neyi halletmiş oluyor?
Bir: Bir kere tam üyelik perspektifini bitiriyor Türkiye’nin. Bir kere, ikinci
statüye yani imtiyazlı ortaklığı açık uçluya koyarsanız artık hiç kimse size,
AB, çok büyük bir gereksinim duymadıkça bir daha o esas statüyü vermez, onu
görüşmez. Dolayısıyla, AB istediğini buradan alıyor.
Tabii, bunun
dışında başka şeyler alıyor. Kıbrıs meselesini bir ön koşul hâline getirmeyi
başarıyor ve tıkayacak bir şey olarak ortaya çıkıyor. Bir şey daha var tabii,
müzakere çerçeve belgesini öyle bir hazırlıyorlar ki AB’nin bütünü ama her bir
ülke de müzakereyi tıkayabilecek silahlara sahip oluyor. İşte, şu kadar faslın
görüşülmesini tıkamak, şu nedenle ya da nedensiz, böyle bir müzakere çerçeve
belgesiyle de AB, Avrupa Birliği, Türkiye’nin Avrupa Birliği iddialarını
tüketiyor. İktidar bunun karşılığında ne almıştı? Kendi iç siyasi konsolidasyonunu.
Gelelim ikinci
perdeye. İkinci perde, AKP’nin ve Başbakanın giderek içeride otokrasiye
yöneldiğinin iyice ortaya çıktığı ve Avrupa Birliğinin ya da Batı’nın genel
olarak göz yumma limitlerinin sınırının aşıldığı bir dönem yani hep hoşgörüyle
görüldü. Niye? “Türkiye’de bir iktidar var işte, bizim her istediğimizi
yapıyor, bakın bir özelleştirme programıyla bizim sermayemize inanılmaz alanlar
açıyor, daha ne, neoliberal politikaları bizden çok savunuyor, IMF, Dünya
Bankası, oh yani şey gibi, neredeyse politikanın Kâbe’si gibi, daha ne
yapalım.”
Fakat bir süre
sonra, dediğim gibi, son yıllarda bu süreç o nedenlerle tıkanıyor ve Gezi olayı
bunun tam da bardağı taşıran damlası oluyor çünkü maskeler düşüyor. Çünkü
Türkiye’deki polis ve yargı şiddetinin nasıl bir iktidar aracı olarak, bir
baskılama aracı olarak kullanıldığı herkesin, görmek istemeyen gözlerin bile
gördüğü bir durum hâline geliyor. O zaman frenlere basılıyor. Tabii, bu arada o
yeni Osmanlıcılık vesaire gibi o kibirli dilleri vesaireyi, o bölge hegemonya
gücü, alt hegemon gücü olma gibi birtakım hevesleri ve bütün bunların doğurduğu
fiyaskoları, Mısır, Suriye fiyaskolarını, İsrail geçimsizliği vesaire bütün
bunlar Batı açısından soru işaretleri.
Peki, ben tekrar
başa dönüp soruyorum: Gerçekten AKP’nin bir Avrupa Birliği hedefi var mıdır?
Olmadığını Başbakan söyledi, ne zaman söyledi? 12 Kasım 2013’teki grup
toplantısında aynen tam bütününü okumayacağım, sadece bir cümlesini alacağım,
diyor ki Başbakan: “İki yüz yıldır bu millete istikamet dayatılıyor.” “İki yüz
yıldır” dediği şey nedir? Türkiye'nin bütün demokratikleşme
dönemleridir yani mutlak monarşiden meşruti bir idareye geçiş, oradan
demokrasiye geçiş, bütün bir cumhuriyet devrimleri, Batı’ya Türkiye'nin
yönelmesi ve hatta o iki yüz yıl içinde elli yıl önceki 1963 Ankara Antlaşması
yani “İki yüz yıldır Türkiye'ye istikamet dayatılıyor.” deyince hepsi yani
dolayısıyla Avrupa Birliğinin kendisi de dâhil olmak üzere. Dolayısıyla
başka yerlerde kendinize yer aramaya başlıyorsunuz.
Dolayısıyla, buradan şuna geliyoruz, AKP’nin bütün bu Avrupa
değerleriyle uyuşmaz, Avrupa değerleriyle bağdaşmaz, bu kültürel değerleri
temsil ediyor olması ama aynı zamanda AKP’nin temsil ettiği siyasi değerler,
siyasi pozisyonlar ve uyguladığı baskılama araçları özellikle Türkiye'de din
merkezli bir otokratik düzen inşasına girişmesinin ayan beyan ortaya çıkması,
doğrudan doğruya AB üyeliği önünde bir engel hâline geliyor. Yani AKP’nin kendisi, bugün Türkiye'nin AB üyeliği önünde bir
engeldir. AKP iktidarı boyunca bu engel sürecektir. (CHP sıralarından alkışlar)
Dolayısıyla birinci mesele, Türkiye'nin AKP’den kurtulmasıdır. AKP, AB
ilişkilerini tıkayan parti konumuna gelmiştir AB açısından aslında bununla yeni
bir gerekçe elde edilmiştir, Türkiye'nin üyeliğine karşı AKP gibi bir iktidar,
AB açısından bir gerekçe oluşturmuştur.
Peki, Avrupa
Birliği Bakanlığı bu tıkanmayı aşabilecek bir rolde mi, şimdi oraya gelelim.
Aslında şimdi, AB Bakanlığı, bizzat Bakanlık görevi süresinde Sayın Bakanın
diplomatik dil sınırlarını aşan bu “sokak diplomasisi” dediğimiz ya da “sokak
dövüşçüsü” der Amerikalılar, bu tür bir dille, acaba, AB nezdinde “itibar
erozyonu bakanlığı” durumuna mı gelmiştir? Bu soruyu sormak lazım. Yani AB
nezdinde “itibar erozyonu bakanlığı”na eğer dönüştüyse, bunu, bize, bütün -AB
Komisyonu üyesiyim ben- karşımızdaki muhataplarımız dile getirir duruma
geldiyse “Böyle bir diplomatik dil olur mu?” diye, burada bir sıkıntı vardır.
Şimdi, peki,
AB’yi eleştirme hakkımız yok mu? Kuşkusuz var, fazlasıyla var ama bu, üslup bozuklukları
ve hakaret üzerinden bir kazanım elde etmeyeceğini görerek başlar. Önemli olan,
içeriktir.
Şimdi, nasıl bir
içerik? Bir kere, öncelikle, hani 2004-2005 sürecinde Türkiye’nin, AKP’nin
kendi eliyle verdiği tavizlerdeki payını unutmadan -çünkü biz hediye ettik
bütün bunları, yolumuzu kendimiz tıkadık- Avrupa Birliğinin bir kere
taahhütlerini yerine getirmemesine, Avrupa Birliğinin müzakere başlıklarının
açılmasında tıkaç rolü oynamasına, kuşkusuz ikiyüzlü politikalarına karşı
kararlı bir tavır sergilemeliyiz. Her an bu tutumu sergilemek durumundayız.
Kıbrıs bakımından verdiği sözleri de yerine getirmediği için söylemeliyiz.
Ama ikinci: Eğer,
tam üyeliğe götürmeyen bir süreçte, Türkiye üzerinde yük oluşturmaya başladığı
artık -en azından on yıldır, AKP dönemi boyunca- ayan beyan ortaya çıkan bir
gümrük birliğini masaya yatıramıyorsanız, yani o zaman müzakere imkânlarınız
kalmıyor. Yani siz AB’ye şimdi ne diyorsunuz? Transatlantik Serbest Ticaret
Anlaşması AB-ABD arasında, diyorsunuz ki ABD’ye: “Benimle de yap, çünkü ben
mağdur olacağım.” E, niye yapsın seninle? Yani niye hemen yapsın ya da? Niye yapsın?
Çünkü zaten senin gümrük birliği anlaşman buna izin veriyor.
O hâlde şunu
yapmak zorundayız: Ya gümrük birliğini masaya yatıracağız AB’yle onu bir
serbest ticaret anlaşmasına dönüştüreceğiz ya da eğer bunu yapamıyorsanız,
gümrük birliğini, AB’nin yeni serbest ticaret anlaşması imzaladığı ülkelerin,
Türkiye’nin Parlamentosundan geçmesi şartını koyacaksınız. Bundan başka bir
çözüm yok. Bunları yapamıyorsanız, içeriksiz konuşmaların ötesine de gitmez,
sözün ağırlığı olmaz, sözün ağırlığı, arkasında bir kararlı duruşla ortaya
çıkar.
Şimdi, bu geri
kabul anlaşması meselesine biraz değineyim: Şimdi, 16 Aralıkta imzalanacağı
söylenen bir geri kabul anlaşması var, Dışişleri Bakanlığı böyle bir açıklama
yapmıştı. Şimdi, bu geri kabul anlaşması ve ona bağlı olarak başlatılacak
vizesiz AB seyahati müzakereleri, aslında en iyi ihtimalle de üç yıl, en erken
üç yıl sonra gündeme gelecek diye şey yapılan bu taviz, aslında Türkiye’ye yeni
bir tuzak, gümrük birliği gibi. Gümrük birliği, başta bir AB üyeliği hedefi
üzerindendi. O gerçekleşmedi, dolayısıyla tekrar müzakere etme hakkımız var.
Şimdi, bu geri
kabul anlaşması bir AB üyeliği hedefine de sahip değil. Yani “Üç yıl sonra AB
üyeliği alacaksınız.” deseler hadi otur, konuş. Öyle bir şey de yok.
Dolayısıyla, bu geri kabul anlaşması, Türkiye’yi bu ikinci statüye razı etmek,
o imtiyazlı ortaklık üzerinden “Bak, ben seni kıyımda tutmaya devam edeceğim,
sen bu geri kabul anlaşmasını imzala, ben sana vizesiz dolaşım hakkını
vereceğim. Buradan götürelim.”
Değerli
arkadaşlar, vizesiz dolaşım hakkı, ta 1957’de Avrupa Konseyi üzerinden
Türkiye’nin elde ettiği bir haktı. Daha sonra Ankara Antlaşması, Katma Protokol
vesaire, bunlar geliştirildi, başka bir bağlamda. 1980’de, henüz darbeden önce
bizzat Alman Dışişleri Bakanı Genscher’in ifadesiyle, 1980’den hemen önceki
hükûmet, o sırada işbaşındaki hükûmet tarafından bu vize meselesi iki taraflı
olarak ne yazık ki getirildi. Tabii, 1980 darbesi buna tuz biber ekti, Avrupa
Birliği yeni bir gerekçe kazandı orada ama şimdi biz bu eski hakkı yeniden
kazanmak için yeni tavizler, yeni kabul tavizleri mi vermek zorundayız?
Şimdi, bakın,
geri kabul meselesi, öyle bir hikâye ki eğer bunu kabul ederseniz bu üçüncü
ülke vatandaşları otomatik olarak Türkiye’ye gelecek -Türkiye’den gitmiş olanlar-
ve bunları siz alıp kendi ülkelerine de yollayamayacaksınız çünkü,
davalar açıyorlar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde dolayısıyla bu yol
tıkanıyor. Her hâlükârda vize-mülteci pazarlığı gayriinsanidir, yüz
kızartıcıdır, bundan mutlaka kurtulmak lazım. Türkiye, üçüncü sınıf bir ülke
durumuna düşürülmemelidir. Cumhuriyet Halk Partisi buna izin vermeyecek.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Oyan.
Muğla
Milletvekili Tolga Çandar. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Çandar.
Süreniz sekiz
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
TOLGA ÇANDAR (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, konuşmamın hemen başında, esas konuya
geçmeden önce, 27 Ağustos 2013 tarihinden beri termik santrallerin, Muğla
yöresindeki termik santrallerin ve kömür ocaklarının özelleştirilmesine karşı
mücadele eden ve 9 Aralıktan bu yana da açlık grevine başlayan maden ve enerji
işçileriyle direnişe tam destek veren başta Yatağan, Milas, Muğla Merkez ve
Bodrum olmak üzere tüm bölge halkını saygıyla selamlıyorum, onurlu ve haklı
mücadelelerinde başarılar diliyorum. (CHP sıralarından
alkışlar) Hoşgörünün egemen olduğu Muğla’mızda, demokratik haklarını kullanmak
isteyen işçilerimize karşı TOMA’larla, polis coplarıyla ve biber gazıyla
yapılan polis saldırılarını da şiddetle kınıyorum.
Ayrıca “Başbakan
gelecek” diye dört gün boyunca Muğla’ya yaşattığınız sıkıyönetim benzeri
uygulamalarınızı da kınıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Madem bu kadar
korkuyordunuz, 6 bin polisle… Kendi halkından bu kadar korkar mı bir Başbakan?
Korkuyordunuz, gelmeyecektiniz. Başbakan istediği her yere gider elbette ama bu
korku niye? Biz Muğla’da kimin şeyine “kış” dedik? Gelirdiniz hep beraber, biz
de beraber giderdik, havaalanında karşılardık bu ülkenin Başbakanı… Giderdik,
elini sıkardık “Hoş geldin Başbakanım” der, eşlik ederdik kendisine ama bu
şekilde 4 bin, 6 bin polisle gelince “Kusura bakmayın” dedik, çekildik.
Sayın Bakan, elli
yılı aşkın bir süredir ekilip biçilen ve üç kuşağın geçim kaynağı olan Milas,
Bodrum başta olmak üzere Muğla 2/B arazilerinin bir anda turizm bölgesi ilan
edilip, köylülerimize âdeta “Çekin gidin benim arazimden.” diyen köy ağası
tavrıyla davranmak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine yakışır mı? Çamovası köyü,
Kısırlar köyü, Demirciler köyü, Karacahisar köyü civarındaki arazilerin bir
anda turizm bölgesi ilan edilmesi enteresan. Ne tür yatırımlar yapacaksınız çok
merak ederek bekliyoruz. 2/B konusunda halkımız son derece mağdur, 894 aile…
Biz size büyük bir dosya hâlinde bunu hem elden gönderdik hem posta yoluyla
gönderdik ama şu anda aradan bu kadar uzun süre geçmiş olmasına rağmen…
İncelediğinizi düşünüyorum kötü niyetli değilim asla, incelediğinizi ve cevap
vereceğinizi ve bu konuda bir çözüm üreteceğinizi umuyorum.
Sayın
milletvekilleri, bir sanat dalının diğer sanat dallarından daha az ilgi görüyor
olması, o sanat dalının diğer sanat dallarından daha az değerli olduğu anlamına
gelmez. Ayrıca “Biz o sanat dalından bir şey anlamıyoruz.” diye o sanat dalı,
bizim gözümüzde bir değer kaybetmiş olabilir ama gerçek değerinden hiçbir şey
kaybetmez. Opera ve baleye sağlanan devlet desteği gereklidir çünkü bu tür
sanatlar, gişe kaygısı duyarak yaşayabilecek sanat dalları değildir. Yerleşik
çalışma alanlarına, gösteri alanlarına, opera sanatçılarının sürekli
çalıştıkları göz önünde bulundurularak… Yani “Benim bugün gösterim, temsilim var,
çarşamba günü, pazartesi iki prova yapayım…” denilecek bir sanat dalı değil.
Yaz döneminde bile sürekli çalışılması gerekir. Bunun için de çalışma alanları
olması gereklidir. Bir opera sanatçısı, bir bale sanatçısı kolay yetişmiyor.
Bir tıp doktoru kadar ağır eğitim alıyor, çalışma şartları da son derece ağır.
Dolayısıyla, opera ve balenin bugüne kadar ülkemize sağladığı yararlar, yurt
içi ve yurt dışındaki tanıtımına sağladığı saygınlık göz önünde bulundurulursa
opera ve balenin kapatılmasının düşünülmemesi bile lazımdır.
Oysa bugün
Hükûmetimizin opera ve baleyi bir yük olarak gördüğü ve kapatılacağı
söylentileri, sahne ve sahne gerisi sanatçılarıyla sanatseverleri tedirgin
etmektedir. Sadece bir tek savaş uçağına ödediğiniz para kadar parayla bir yıl
geçiniyor opera. Yani, bir savaş uçağına ödediğiniz paradır, bugün üzerinde
konuştuğumuz, operaya ayrılmasını istediğimiz para. Savaş uçağı gerekli, bunu
gereksiz gördüğüm için söylemiyorum ama eğer bu para… Bir başka deyişle şunu da
söyleyeyim: Suriye’de, bu Suriye macerasında harcanan paranın çok küçük bir
bölümünü Türk kültür ve sanat yaşamının düzenlenmesine ve geliştirilmesine
harcamış olsaydık bugün Türkiye dünyada savaş kışkırtıcısı bir ülke olarak
değil, barışçı, sanatsever ve çağdaş bir ülke olarak anılırdı. Oysa bugün, ne
yazık ki son günlerde öyle değil.
Birçok ülkede,
ayrıcalıklı sınıfların tekeline girmiş bir sanat dalı olarak algılanan opera,
bizim ülkemizde diğer ülkelere göre, daha doğrusu, bize hareket, çıkış noktası
olan ülkelere göre bile daha saygın bir konumdadır. Biz öğrencilik
yıllarımızdan hatırlıyoruz, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, cuma günleri akşam
saat dörtte otobüs kalkar senfoniye ve operaya, opera izlemeye giderdik ki
benim babam taş ocağı işçisi emeklisi, annem de ilkokula gitmiş. Biz köylü
çocuklarıyız ama operaya gittiğimizde de hiç rahatsız olmadık. Niye rahatsız
olalım? Doğru bir şey, güzel bir şey yapılıyorsa… Dolayısıyla da gereklidir.
Sanat, Platon’un da dediği gibi, insan eğitiminde son derece önemlidir, kişilik
gelişmesinde. Bu tür yüksek sanatların da kapatılması değil, tam aksine,
yaşatılması gerekir.
Devlet
Tiyatroları Opera ve Bale Çalışanları Yardımlaşma Vakfı (TOBAV), 4 Ekim 2013
tarihinde 189530 sayıyla kayda alınan 46.643 imza ile yeni yasa hazırlanması
için çalıştay önermişti. Aradan geçen süreye rağmen -bakın 4 Ekim 2013- henüz
olumlu ya da olumsuz bir yanıt verilmemiştir. Daha sonra çeşitli defalarca 4982
sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu’nu kullanarak bu konuda bir yasa çalışmasının
yapılıp yapılmadığı sorulmasına rağmen yine de bir cevap alınamadı Sayın Bakan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; opera ve çalışanlarının istedikleri, son derece
mütevazı ve basit şeylerdir. Kısaca -zamanım bitiyor- özetleyeceğim:
1) 5441 sayılı
Kuruluş Yasası’nın korunması gerekli çünkü opera sanatçılarının 657 sayılı
Devlet Memurları Kanunu’ndan farkı olduğunun bir kanıtıdır.
2) 1970 yılında
geçici bir maddeyle bağlanılan 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’ndan
çıkarılmalıdır çünkü 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun geçici 1’inci
maddesinin dipnotunda “Kendi özel kanunu yapılana kadar” diye bir not vardır
“…yapıldıktan sonra özel kanunlarına bağlanacak ve 657’den çıkacaktır.”
denmiştir. 1970 yılından beri bu ülkeye, buraya gelen hükûmetlerin hiçbiri bu
konuda bir çalışma yapmamış. Dilerim, size nasip olur.
3) Bu şartlar
altında ILO ve ISO tanımlarında olduğu gibi, opera ve bale mesleklerini aktif
olarak sahnede gerçekleştirenlerle sahne gerisinde çalışanların meslek
tanımları, Çalışma Bakanlığı tarafından yapılacak statü tanımlaması üzerine bu
tanımlara dayanan özlük haklarını ve komşu haklarını da kapsayan özel bir kanun
çıkarılmalıdır.
Teşekkür ederim,
saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Çandar.
Antalya
Milletvekili Yıldıray Sapan.
Buyurunuz Sayın
Sapan. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
YILDIRAY SAPAN (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Kültür ve Turizm
Bakanlığının bütçesi üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Ancak sözlerime
milletimin bir temsilcisi olarak, Antalya’nın bir temsilcisi olarak, vatandaşın
ödediği vergilerin, amacına yönelik harcanıp harcanmadığını denetleme hakkımı,
Sayıştayın üst yönetimi ve Hükûmet tarafından engellenmesini kınamakla başlamak
istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Evet, değerli
arkadaşlar, bilindiği gibi turizm, emek yoğun bir sektör ve bacasız sanayi
olarak ülke ekonomisine ciddi katkı sağlamaktadır. Son yıllarda Türkiye’nin çok
önemli bir sorunu hâline gelen cari açık derin bir kriz yaratmıyorsa eğer,
turizm sayesindedir. Turizmin, başta tarım olmak üzere birçok sektöre de can
suyu verdiği bilinmektedir. Dünya üzerinde bulunduğu coğrafi konumu, doğal ve
kültürel değerleri, iklimi ve zengin kültürüyle turizm için biçilmiş kaftan
olan Türkiye’nin turizmden gerekli katkıyı aldığı söylenemez.
Evet, Türkiye’de
turizm sektörü gelişmektedir, yatak ve gelen turist sayısı artmaktadır ama
turist başına düşen gelir her nedense her yıl daha da düşmektedir. Bakınız,
2003 yılında turist başına elde edilen gelir 850 dolardır. Bu rakam 2012
yılında 798 dolara düşmüştür. 2013 yılının ilk dokuz aylık verileri
incelendiğinde ise bu rakamın, bir yıl önceki verilerin de altına indiği, 789
dolara düştüğü görülmektedir.
Yine, AKP
iktidarında turizmin gayrisafi millî hasıla içindeki payı yüzde 4,5’tir. 2012
yılında ise bu rakam 3,7’ye gerilemiştir.
Turizm
gelirlerinin ihracata oranı 2003 yılında yüzde 28,2 iken, 2012 yılında 19,2’ye
düşmüştür. İşletme ve yatırım belgeli turistik yatak sayısı neredeyse 2 kat
artmasına, her yıl sektöre on binlerce yatak ilave edilmesine rağmen ülkenin
turist başına geliri düşmektedir.
Bakanlığın
bütçesinde turizme ayrılan katkı payı, AKP iktidara gelmeden önce 2002 yılında
yüzde 34 iken, 2012 yılında bu rakam 30,7’ye gerilemiştir. 2014 bütçesinde ise
yüzde 30’un da altına düşmüştür.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüz binlerce yurttaşımıza istihdam olanağı sağlayan,
onlarca yan sanayinin pay aldığı, dolayısıyla oralardaki milyonlarca kişinin de
umut kapısı olan turizm sektöründen elde edilen gelirin oransal olarak düşmesi,
üzerinde ciddi düşünülmesi gereken bir konudur. Her yıl sektörde ciddi payı
olan tur operatörlerinin, acentelerinin iflasları yaşanmaktadır. İflaslar,
sektörde domino etkisi yaratmakta, otelcileri ve emekçileri vurmaktadır.
Oteller haraç mezat satılıp el değiştirmekte ve çoğunlukla da yabancıların
eline geçmektedir. Otel işletmecileri bu tür iflaslara karşı, destek fonu
çağrısı yapmaktadır.
Türkiye'nin
bacasız sanayisi, altın yumurtlayan tavuğu olan turizm sektörünün içine düştüğü
çıkmazın temelinde, plansızlık ve iktidarın ilgisizliği yatmaktadır. Zira, Türkiye'nin gerçek anlamda bir master planı yoktur.
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yapılan bazı strateji planları master
plan değildir. Böyle bir plan olmayınca turizmin de sağlıklı gelişmesi
beklenemez. Ortada hormonal bozukluğu olan sağlıksız bir gelişme söz konusudur.
Başta Bakanlık yetkilileri ve turizmciler olmak üzere, herkes “Ege, Akdeniz
Bölgesi, özellikle de Muğla, Antalya bölgesi yatağa doydu, buraya artık
teşvikleri engelleyelim, teşvikleri başka yerlere yayalım.” diyor ama her
nedense otel yatırımlarının büyük bir çoğunluğu yine aynı bölgelere yapılıyor.
Turizm master
planı olmadığı için turizm kıyılara sıkışmış kalmıştır, iç bölgelere
açılamamıştır, doğa ve kültür turizmi geliştirilememiştir. Gelecekte alternatif
turizmin yapılabileceği doğa harikası ormanlar, dağlar birkaç kişinin
zenginleşmesi uğruna talan edilmektedir. Türkiye'nin oksijen deposu Kaz
Dağları; Artvin’in, Rize’nin yağmur ormanları, dereleri; Tunceli’nin Munzur
Çayı, Kastamonu’nun Loç Vadisi, Antalya’nın Çığlıkara sedir ormanları, Bey
Dağları, Saklıkent taş ocaklarının ve siyanürlü altın arayıcılarının talanına
terk edilmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; gelecekte Türkiye turizminin rezerv alanları olan
ormanlara, millî parklara, çaylara, kanyonlara yönelik rant saldırısı
karşısında ne yazık ki Kültür ve Turizm Bakanlığının sesi soluğu çıkmamaktadır.
Zaten ortada bir Bakanın olup olmadığı da tartışmalıdır. Kendisine Ankara ve
İstanbul’da yeni yeni ofisler açmakta, Bakanlığın bütçesini bu ofislerin
tefrişine harcamakla meşguldür. Yaklaşık bir yıldır Bakan olmasına rağmen,
turizmin başkenti Antalya’ya bir iki kez şöylesine bir uğramıştır. Sektörün
geleceğini yakından ilgilendiren, dünyanın en önemli tur operatörlerinin,
finans çevrelerinin en üst düzeyde katıldığı Antalya’daki 3’üncü Uluslararası
Resort Turizm Kongresi’ne katılmamıştır. 29 Kasımdaki bu kongrede Almanya’nın
eski Başbakanı Gerhard Schröder vardır ama ev sahibi Sayın Bakan yoktur. Bir
gün sonra İstanbul’da Lütfi Kırdar’da seyahat acentelerinin genel kuruluna da
katılmamıştır. Maalesef, Türk turizmi, görevinin bilincinde olmayan, sadece
koltuk işgal eden bir bakana mahkûm edilmiştir.
Değerli
arkadaşlar, sonuç olarak, Türk turizminin yapısal sorunları büyümektedir. Bir
an önce sektörün temsilcileri ve uzmanlarıyla birlikte bir turizm master planı
yapılmalıdır. Turizm sektöründe otelcilerin ve seyahat acentelerinin kanunları
çıkarılmalı, meslek odaları kurulmalıdır. Meslek odalarına belgelendirme
yetkisi verilmeli, böylece elde edecekleri gelirlerin bir kısmı ile sektörün
tanıtımını yapmaları sağlanmalıdır. “Her şey dâhil” sisteminin yeniden
düzenlenmesi sağlanmalıdır. “Her şey dâhil” sisteminin şehir merkezlerine uzak
tesislerde uygulanması sağlanmalı, sistem kent merkezlerine yakın bölgelerde
kesinlikle durdurulmalıdır. Aksi hâlde bu sistem yüzünden esnaf yok olacaktır.
Bu sistemin ilk
başladığı yıllarda bin doların üstünde olan turist başına düşen gelir
turizmcilere göre 700 doların da altındadır ve giderek de düşmektedir.
Değerli
arkadaşlar, Türk turizminin nefes alması için bu saydıklarımın bir an önce
hayata geçirilmesi gerekmektedir. Aksi hâlde Türk turizm sektörünü büyük bir
kriz beklemektedir.
Hepinizi saygıyla
selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Sapan.
İstanbul
Milletvekili Sedef Küçük.
Buyurunuz Sayın
Küçük. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
SEDEF KÜÇÜK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet
Tiyatroları Genel Müdürlüğünün 2014 bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi
adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
2012 yılında
devlet tiyatrolarının yaptığı harcama ve işlemleri gerektiği gibi
denetleyemedim çünkü siyasi iktidarın yönlendirmesiyle Sayıştay üst yönetimi
Türkiye Büyük Millet Meclisine yolladığı raporları budadı. Milletimin bana
verdiği bütçe hakkını kullanarak vatandaşlarımızın ödediği vergilerin usulüne
uygun olarak harcanıp harcanmadığını tespit etmem Hükûmetçe ve Sayıştay üst
yönetimi tarafından engellendi. Sözlerime bu durumu protesto ederek başlamak
istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, hayatı anlamanın ve anlatmanın yollarından birisi, belki de en
kalıcı olanı sanattır. Çoğumuz Shakespeare’i biliriz ama
Shakespeare’in yaşadığı dönemde hüküm süren kralın adını hiçbirimiz
hatırlamayız ya da devrim sonrası Fransa hakkında çok fazla fikrimiz olmayabilir
ama hemen hepimiz Victor Hugo’nun “Sefiller” romanı hakkında az ya da çok bir
şeyler biliriz ya da Köroğlu’nun “Benden selam olsun.” dediği Bolu Beyi kimdir
bilmeyebiliriz ama o başkaldırı Köroğlu’nun sözlerinden bugüne kadar
ulaşmıştır. Sanat, ideolojilerden de yöneticilerden de yönetim
biçimlerinden de uzun yaşar. Sözün özü, hayat kısa ama sanat sonsuzdur.
Bakanlık bütçesi
Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken Sayın Bakanın da isabetle belirttiği
gibi, ekonominiz yıkılabilir, yeniden yaparsınız; sanayinizi yok ederler,
yeniden yaparsınız ama kültür yok olduğu zaman, bir daha asla bunu yerine
koyamazsınız. Evet, kültürü ve kültürün en önemli taşıyıcılarından birisi olan
sanatı ve sanatçıları işte bu nedenle gözetmemiz gerekir, Anayasa’mızın 64’üncü
maddesi de bunu emreder. Ancak, bunu yalnızca güzel söylemlerle ve Anayasa
hükmüyle başarmak mümkün değildir. Eğer hem kültürü ve sanatı korumaktan söz
edip hem de sanata gizli ya da açık sansür uygulanıyorsa veya “Gezi’ye destek
verdi, tweet attı.” diye sanatçılar hakkında soruşturmalar açılıyorsa ortada
büyük bir çelişki var demektir. Eğer hem sanatın desteklenmesinden dem vurulup
hem de protestoya katılan tiyatro ve tiyatrocular bu nedenle mali destekten
yararlandırılmıyorsa ortada haksız bir cezalandırılma, bir cadı avı var
demektir. Eğer Bakanlık yardım yapacağı gruplara genel ahlaka uygunluk
protokolü imzalatıyorsa, “Yardım alan tiyatrolar genel ahlak kurallarına uygun
oyun sahnelemezse verilen yardım geri alınacak.” deniliyorsa ortada açıkça
baskı var demektir. Bütün bu örnekler, sanatçıyı sindirmeye çalışan, sanatın
muhalif kimliğini ortadan kaldırmayı amaçlayan bir düşünce sisteminin
yansımasıdır. Sanatın “genel ahlak” gibi belirsiz ve ucu açık bir kavramın
içine hapsedilmesini de anlamak mümkün değildir. Öncelikle, ölçüt nedir? Genel
ahlaka aykırılık nerede başlar, nerede biter? Buna kim, neye dayanarak karar
verir? Hem özgür sanattan söz edip hem de ucu açık sınırlamalarla sanata ket
vurmak ancak bizim gibi ülkelerde rastlanan bir gariplik olsa gerek.
Değerli
milletvekilleri, “Devlet Tiyatroları verimli değil, devlet eliyle sanat
yapılmaz.” gerekçesiyle Devlet Tiyatrolarının özelleştirilmesi veya kapatılması
son iki yıldır iktidar tarafından sürekli gündeme getirilmektedir. Her ile bir
devlet tiyatrosu yapılması projesinden bugün geldiğimiz son nokta hakikaten
trajiktir. Öncelikle, kültür kurumlarını birer iş yeri gibi değerlendiren,
sanatı basit bir gelir gider hesabına indirgeyen, “Zarar ediyorlar.”
gerekçesinin arkasına saklanarak sanatı ve sanatçıyı baskı altına almaya
çalışan bu girişimin tamamen karşısında olduğumuzun bilinmesini isterim. Devlet
Tiyatrolarında tabii ki, repertuvar seçiminden başlayarak pek çok alanda
sorunlar olabilir, yapısal sorunlar da bulunabilir. Bu durum zaten tiyatrocular
tarafından dile getirilmektedir. Ancak, bir reform ihtiyacı varsa ve bu da
yapılmak isteniyorsa, sanat kurumlarını özelleştirmek yerine, özerkleştirmek
yolunun tercih edilmesi kanaatindeyim. Zaten, çağdaş pek çok ülkede de yapılan
budur. Birçok ülkede sanat kurumları yönetimsel anlamda özerktir ve hiçbirinde
de devlet “Parayı ben veriyorum, o hâlde düdüğü ben çalarım.” zihniyetinde
değildir.
Devlet
Tiyatrolarında ya da Devlet Opera ve Balesinde bugün amaçlanan reform değildir.
Amaç, sanatın bertaraf edilmesidir. Çünkü, sanat
yandaş değildir, olamaz da. Hatta, sanat, doğası
gereği muhaliftir, itaat etmez, eleştireldir. Hiçbir toplumsal muhalefete, en
ufak bir eleştiriye dahi tahammülü olmayan bir anlayışın, tabii ki sanatın
muhalefetine de göz yumması beklenemez. (CHP sıralarından alkışlar) Yaratılmak
istenen, iktidar güdümlü bir sanattır ve demokrasilerde de hiçbir şekilde
örneği yoktur. Ancak, şundan da emin olunmalıdır: İktidar güdümlü sanat bir
ülke kültürüne yapılabilecek en büyük kötülüktür. İktidarı eleştirdiği için,
iktidarın uygulamalarına karşı çıktığı için sanatçılar cezalandırılırsa,
kurumlar kapatılmakla tehdit edilirse, kültür politikası bir kişinin istek ve
tercihlerine göre biçimlenirse, o ülkenin yalnızca sanat dünyasına zarar vermiş
olmazsınız, geleceğe de hiç kimsenin sahiplenmeyeceği kötü bir miras bırakmış
olursunuz.
Böyle kötü miras
bırakmış pek çok iktidar geldi geçti. Tarih, sokaklarda yakılan kitapları,
yasaklanan oyunları, sansürlenen eserleri yazmaktadır ama tarih hep sanatın
kazandığını da yazmaktadır. Ne kadar çabalanırsa çabalansın, ne yapılırsa
yapılsın, eninde sonunda sanat yine ayakta kalacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; salonu elinden alınan tiyatro sanatçısı Emre Kınay
“Sanatı hayattan çıkarırsanız hayatta ne kalır?” diye soruyor ve devam ediyor:
“Hiç kimse ölmez ama siyah beyaz bir dünya olur.” Doğru söylüyor. “Hiç kimsenin
bu toplumun renklerini elinden almaya hakkı yoktur.” diyor.
Her şeye rağmen,
2014 yılı bütçesinin ülkemiz kültür hayatına ve tüm toplumumuza hayırlı
olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Küçük.
Ordu Milletvekili
İdris Yıldız.
Buyurunuz Sayın
Yıldız. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA İDRİS YILDIZ (Ordu) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; vatandaşımızın ödediği vergilerin doğru harcanıp
harcanmadığının incelemesini yapan Sayıştay raporu Meclise gelmediği için ve
Meclise gelmeyen raporu inceleyemediğimizden bütçe müzakerelerinde Turizm
Bakanlığının bütçesini değil, Turizm Bakanlığının genel hatlarını ifade
edeceğimi hepinize iletiyor, Sayıştay üst yönetimini ve Hükûmeti bu tutumundan
dolayı huzurunuzda kınayarak sözlerime başlamak istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, 2013 yılında kabinede yapılan değişiklikten sonra Kültür ve Turizm
Bakanlığı sanki kabine değişikliği değil de hükûmet değişikliği olmuş gibi bir
algıya bürünmüştür. Sayın Bakan bir yıla yakın zamandır bu görevi yürütmesine
rağmen, zorunlu törenlerin dışında hemen hemen hiç görünmemiştir çünkü Sayın
Bakanın ilgi alanı daha çok dış politika ve istihbarattır hepinizin bildiği
gibi.
Değerli
arkadaşlar, Sayın Bakan, Bakanlığa, ilgisine rağmen, kendisine sürekli yeni
makam odaları yapmakta ancak bu makam odalarını yaparken kamu harcamaları
kurallarına uygun mu değil mi, buna özen göstermemektedir.
Sayın Bakan
göreve başlar başlamaz, sanki hükûmet değişikliği olmuşçasına, önceki dönemin
bütün üst yöneticilerinin istifasını istemiş, devlet nezaketinin gereğini hiçe
sayarak, devlete ve millete iyi niyetle çalışmış bu insanlara bir teşekkür bile
yapmamıştır. Tabii ki her bakanın çalışma arkadaşlarını seçme ve kendi ekibini
kurma hakkı vardır ancak bu değişimi gerçek kültür insanlarıyla yürütülen bir
yapıya dönüştürmek de önemlidir.
Göreve başlar
başlamaz üst düzey kadroların tamamına yakınının istifasının istenmesi bir
hazırlığın var olması anlamına gelmektedir. Halbuki,
Sayın Bakan, bütün üst düzey yöneticileri değiştirip kalan yöneticileri de baypas
etmesinin ardından, Kültür ve Turizm Bakanlığında bir günlük deneyimi bile
olmayan belediye kökenli bir bürokrata Bakanlığı devretmiştir. Bu nedenle,
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2013 yılı yazında Sayın Bakanla birlikte topyekûn
tatil yapmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, her köşesi ayrı bir tarih olan, medeniyet merkezi olan ülkemizin
sesinin dünyaya duyurulması, tanıtılması en büyük isteğimiz ve temennimizdir.
Ancak, bunu yapabilmek için doğru politikalar üzerinden doğru bir vizyon
tercihi yapılması gerekmektedir. Yukarıda anlatmış olduğum kadro değişiklikleri
ve ehil kişilerin görevden alınması, Bakanlığın çalışmasını olumsuz yönde
etkilemiştir.
Diğer bir husus,
kazı konusunda yaşanan gecikmeler, bazı kazıların iptalleri ve bazılarının hiç
başlamamasıdır. Bununla birlikte, restorasyonlar, yeni müze ve kültür merkezi
inşaatları yavaşlamış, bir kısmı da durmuştur. Örneğin, 2013 yılı Cumhuriyet
Bayramı’nda tamamlanacağı söylenen Van, Şanlıurfa, Hatay, Afyon, Uşak müze
inşaatları ne zaman tamamlanacaktır? Manisa’da, Denizli’de, Fethiye’de
projelendirilen ve protokolleri yapılan müze inşaatlarına ne zaman
başlanacaktır?
Değerli
arkadaşlarım, Atatürk Kültür Merkezi, hepimizin bildiği gibi, yıllardır Taksim
Meydanı’nda karanlıkta beklemektedir. 2012 yazında, önceki Bakan döneminde
restorasyonuna başlanmış, 2013 yılında biteceği, hatta Cumhuriyet Bayramı’nda
AKM’nin yeniden perde açacağı da söylenmişti fakat bu restorasyon, hepimizin
bildiği gibi, Türkiye’de 2013 Mayıs sonu Haziran başında yaşadığımız Gezi
olaylarına kurban gitti. Önce Sayın Başbakanın bir demeci, sonra da Sayın
Bakanın bir talimatıyla AKM restorasyon inşaatı durduruldu. Şimdi ise Sayın
Bakan, Bütçe Komisyonunda, AKM’nin yıkılıp yeniden yapılacağını açıkladı.
AKM’nin
restorasyonu için devletin yaptığı bir ihale var; yer teslimi yapılmış,
restorasyon için gereken kaynağın yarısı özel sektörden sağlanmış, yüklenici
firma işe başlamış ama siz, bir talimatla işi durduruyorsunuz.
AKM farklı bir
yapı, bunu hep beraber biliyoruz. 1940’lı, 1950’li yılların mimari anlayışını
temsil eden bir kültür varlığı. Ayrıca, bu kültür varlığı tescil edilmiş.
Burası bir konser salonu olmaktan bir kültür merkezi olmaya, rahmetli
Menderes’in kararıyla dönüştürülmüş. Bir kültür varlığıdır. Şimdi ise
yıkmaktan, yenisini yapmaktan söz ediyorsunuz.
Sayın Bakan, siz, demokratik bir hukuk devletinin, cumhuriyet
hükûmetinin hukuka ve yasalara bağlı bir Bakanı mısınız, yoksa sizi o göreve
getiren kişinin Taksim Gezi Parkı olaylarında söylediği sözlerin yasalara uygun
olup olmadığına bakmaksızın, mevzuata, hukuka, koruma kanunlarına uygun olup
olmadığına bakmaksızın, Sayın Başbakanın talimatıyla, onun ifadelerini
uygulamakla kendini sınırlayan bir görev adamı mısınız? Bunu özellikle sormak istiyorum.
Hükûmetler
geçici, eserler kalıcıdır. Birçok dünya şehrinde tarihî yapılar hâlen varlığını
sürdürmektedir ancak kimsenin aklına yıkıp yenisini yapmak gelmemektedir. AKM
de bu örneklerden, dünya tarih miraslarından bir tanesidir.
Değerli
arkadaşlarım, Kültür ve Turizm Bakanlığında ihalelerin şeffaflığı artık
gerçekten şaibe altındadır. Bu çerçevede, Sayın Bakanın ihale uygulamalarının
ortaya çıkaracağı bazı olumsuzluklara da değinmek istiyorum. Kültür ve Turizm
Bakanlığının akçeli işleri bir süredir karanlığa gömülmüştür ve bu durum olaya objektif
bakan herkesi rahatsız edecek boyutlara ulaşmıştır. Bakanlığın iş ve ihaleleri
bir süredir bütün şeffaflığını kaybetmiştir, Bakanlıkta bir iki kişinin seçtiği
sınırlı sayılı bir listeden davet usulüyle yapılmaktadır. Bakanlıkta bütün
akçalı konular, ister kültürle ilgili olsun ister turizmle ister yatırımla
ister tanıtımla ister restorasyonla, hepsi bir kişinin izninden, imzasından,
görüşmesinden çıkmaktadır. Bu kişi ne Müsteşar ne de Sayın Bakandır.
Yurt dışı tanıtım
ihalesi Kültür ve Turizm Bakanlığının en önemli akçalı işlerinden birisidir.
Bakanlık, bu yıl sonbaharda yaptığı bu önemli ihalesinde, önceki yıllara aykırı
olarak, kapalı bir yöntem uygulamıştır. Bakanlığın her yıl sonbaharda yaptığı
tanıtım ihalesinin, başlangıçta 40 milyon dolar olmasına rağmen, yıl içinde ek
ödeneklerle birlikte 100 milyon doların üstüne çıktığı bilinmektedir. Böylesine önemli bir iş için beklentimiz, Bakanlık yetkililerinin,
çeşitli kıtaları temsilen katılan yurt dışı müşavirliklerinin, turizm alanında
çalışan bütün meslek örgütlerinin, seyahat acenteleri, otel işletmecileri
birlikleri, yatırım ve hava ulaşım birlikleri, rehber ve reklamcıları
birlikleri, üniversitelerin tanıtım konusundaki deneyimli temsilcileriyle
birlikte yapılması gerekirken, Bakanlığınızın bu şekilde bir uygulama içinde
olmadığını görüyoruz. Hatta, önceki dönemde olduğu gibi işi dünya
ölçeğinde farklı birkaç firmaya bölüştürmesine rağmen, bu yıl bir tek firmaya
ihale ettiğinizi öğrenmiş bulunuyoruz. Acaba bu firma kim? Ne için bu firma
açıklanmıyor?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS YILDIZ
(Devamla) – En önemlisi de bütçe görüşmelerinden sonra bu firma açıklandığında
o firmayla ilgili basında çıkan söylentilerin doğru olup olmadığını merak
ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Yıldız.
Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt.
Buyurunuz Sayın
Kurt. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
KAZIM KURT (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
milletvekilleri, bir milletvekili olarak denetim hakkımızı elimizden alan,
Parlamentonun bütçe hakkına engel olan ve halkın da bilgilenme hakkını
engelleyen Hükûmeti ve Sayıştayı kınayarak başlıyorum ben de. (CHP sıralarından
alkışlar)
Bu yıl Sayıştay
raporları düzgün bir biçimde Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmiş olsa idi
gerçekten çok ciddi ve farklı bilgiler elde edecektik ancak bunu elde edemedik.
Yalnız, Gümrük ve Ticaret Bakanlığında bir istisna ile karşı karşıyayız. Biz,
Gümrük ve Ticaret Bakanlığının esas raporunu bulduk. Burada çalışan yurtsever,
devrimci, hukuka inanan denetçilerin vermiş oldukları rapor değerlendirildiği
zaman neler görecektik, sizinle onları paylaşmak istiyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Bravo! Yurtsever, devrimci arkadaşlara selam olsun buradan.
KAZIM KURT
(Devamla) – Sayıştay, denetçilerin raporlarını değiştirmek üzere baskı yaptı
ancak bazıları değiştirdi, pek çoğu direndi. Bunun üzerine, Rapor Denetleme
Kurulu devreye girdi ve raporları sansürledi. Gümrük ve Ticaret Bakanlığının
250 sayfalık raporu sansürden sonra 19 sayfaya düştü.
Bu “Eskiden de
raporlar gelmiyordu, şimdi rapor geldi, daha ne istiyorsunuz?” diye bizi
eleştirmeye çalışan arkadaşlara şunu söylemek istiyorum: Yasalar değişti, 6085
ve 5018 sayılı yasalar hesap verebilirliği temel ilke olarak aldı. Bunun
yanında, 17/12/2011 tarihinde bir de yönetmelik
yapıldı, esaslar tespit edildi ama kurumlar bu esaslara uygun olarak Sayıştaya
bilgi vermedi. Bunun üzerine, 8 Aralık 2013’te, yani bütçe görüşmeleri
başlamadan iki gün önce, Sayıştaya farklı bir yönetmelik değişikliği yaptırarak
güya değişikliği ötelediğimizi belgelemeye çalıştık.
Ben, bir
milletvekili olarak, Sayıştay Başkanlığından Bilgi Edinme Hakkı Kanunu’na göre
bu belgeleri istedim, reddetti, Sayıştay da -güya kendi bilgi alamıyor, belge
alamıyor ama- bize bilgi ve belge vermekten kaçındı.
Bu belgeleri
alsaydık neler olacaktı? Bakınız; bir, gümrük kapılarının modernizasyonu
amacıyla yap-işlet-devret modeliyle yapımının hukuka aykırı taraflarını
görecektik. İhale aşamasında, yapım aşamasında ve işletme aşamasında hangi
yanlışlıkların ve hangi kayırmacılıkların yapılmış olduğunu görecektik ama
Allah rızası için yapıldığı iddia edilen gümrük kapılarının, Allah rızası için
değil ciddi bir rant için yapıldığı net bir biçimde ortaya çıkacaktı.
3996 sayılı Kanun
ve 94/5907 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’na göre, yap-işlet-devret modeliyle
yapılan bu işlerde, ihale hazırlığı, çağrı, teklif alma usulü ve bunların
denetlenmesi aşamalarında yanlışlıklar yapılmıştır, belgeler saklanmıştır,
Sayıştay bu belgeleri alamamıştır.
Gümrük
kapılarının modernizasyonu işlerinin TOBB’a verilmesi başlı başına yanlıştır
ancak bu yanlış bilerek ve isteyerek yapılmıştır. Kamu kurumu niteliği öne
çıkarılarak kamunun paraları odaya ve odanın şirketine aktarılmıştır. Oysa 5018
sayılı Kanun’un 71’inci maddesi kamu zararını “Kamu görevlilerinin kasıt, kusur
ve ihmallerinden kaynaklanan mevzuata aykırı karar, işlem ve eylemleri sonucunda
kamu kaynağında artışa engel ve eksilmeye neden olunması” olarak tarif
etmiştir. Kanunun bu tanımına göre, TOBB ile gerçekleştirilen yap-işlet-devret
modelinin tamamı kamu zararıdır. Yaklaşık maliyet hesabı, TOBB’un bulduğu,
anlaştığı şirket tarafından yanlış olarak hesaplanmıştır. Bu yanlış hesap
nedeniyle işletmeciye hak ettiğinden daha fazla işletme süresi verilmiştir.
Yatırım finansman maliyetiyle işletmeden elde edilecek tahminî gelir
kıyaslanarak işletme süresi tespit edilmektedir. Hem yatırım finansman hesabı,
tahmini yanlış yapılmıştır hem işletmecinin bulduğu şirketler tarafından
hesaplanınca ister istemez işletme süreleri olması gerekenden daha uzun
olmuştur.
Yer tesliminden
itibaren bir yıl içinde tamamlanması gereken yatırımlar tamamlanmamıştır. Buna
rağmen, idare yüklenici firmaya hiçbir yaptırım uygulamamıştır. Proje firması,
kontrol firması, üretici firma ve işletmeci firma aynı ya da birbiriyle
bağlantılı olunca yatırımların gerçekleşmesi aşamasında da aykırılıklar,
eksiklikler ve sözleşmeye aykırılıklar bulunmaktadır.
Kapıkule, Habur,
Sarp, Cilvegözü sınır kapılarında hangi ileri teknoloji kullanılmıştır ve hangi
yüksek maddi kaynak aktarılmıştır? Bu iki unsur, yap-işlet-devret modelinin
temel gerekçesi olan bütçe imkânsızlığı, ödenek yetersizliği gibi sebeplerin
doğru olmadığını ortaya koymaktadır.
Tüm kapılarda
TOBB yatırımı 212 milyon 938 bin 156 Türk lirasıdır. Buna karşılık, altı yılda
toplam elde ettiği gelir 611milyon 933 bin 433 liradır. Demek ki, TOBB
yatırdığının 3 katını altı yılda almıştır.
Yapılan işlere
baktığımız zaman, Kapıkule Gümrük Kapısı, yirmi yıl süreyle işletilmek üzere,
TOBB’a ait Gümrük ve Ticaret AŞ’ye verilmiştir. Proje değerlemesi yapılırken
ortaya konulan finansal analizlerde yer alan tahminler ile gerçekleşen rakamlar
karşılaştırıldığında ortaya çıkan 17,5 katlık sapma makul değildir. Dört yılda,
yatırımın 3 katı gelir elde edilmiştir. İşletme süresi derhâl gözden
geçirilerek -denetçilerin saptamasına göre- en az bin yedi yüz gün, yani beş
yıl kısaltılmalıdır. Bu gümrük kapısında en çok göze çarpan, x-ray cihazında da
sorun vardır, tümünde vardır.
Sarp Gümrük Kapısı’nda aynı yanlışlıkları saptayan denetçiler,
inşaatların tamamlanmamasına rağmen erkenden geçici işletme izni verildiğini,
yine x-ray cihazının bozuk olduğunu, maliyetlerin şişirilmiş olduğunu, bu
nedenlerle izin verilmemesi gerektiği hâlde işletmeye başlatıldığını ve sürenin
en az iki bin iki yüz yirmi gün, yani altı yıl gibi bir kısaltmaya tabi
tutulması gerektiğini saptamıştır.
Cilvegözü Sınır
Kapısı için öngörülen on üç yıllık işletme süresinin de yanlış hesaplandığını,
çünkü gelir tahminlerinin TOBB tarafından yapıldığını ve bilerek kendi lehine
düzenlemeler yapıldığını tespit etmişlerdir. X-ray cihazı ve tır arama hangarı yanlış konumlandırılmıştır.
Hatalı konumlandırma nedeniyle şu anda Cilvegözü’nde sıkıntılar yaşanmaktadır.
Habur Sınır Kapısı da on beş yıllık bir süre için işletilmek üzere yapılmış ve
orada da benzer yanlışlıklar devam etmiştir. Şu anda, tesisin içinde ve
sözleşme kapsamında yapılması gereken lojmanlar kullanılmayacak durumda ve kötü
üretilmiştir. Söz konusu lojmanların yıkılmak üzere olduğu tespit edilmiştir.
Tüm gümrük kapılarında x-ray cihazları sorundur. Bakanlık, ayrıca, burada
İnternet ve bilgisayar yatırımlarını kendi cebinden yapmıştır. Sarp Sınır
Kapısı’nda x-ray cihazı arızalı olarak kırk altı gün boyunca onarılmamış, işlem
yapılamamıştır. Dikkat ederseniz, ortak sorun, yanlış hesaptan kaynaklanan bir
sorun ve tamamı kamu zararıdır. O hâlde, bu denetçilerin raporları Türkiye
Büyük Millet Meclisine sunulsaydı bunları net bir biçimde görecektik ve
öğrenecektik.
Sadece bunlar mı
yanlış? Hayır, değil. Gümrük Kanunu’nun 244’üncü maddesine göre uzlaşma
müessesi getirildi, bu uzlaşma müessesesinde 100 milyon 478 bin 680 liralık
alacak için uzlaşmaya gidildi, denetçiler belgeleri istediği zaman, gizli
olduğu gerekçesiyle bu belgeler verilmedi. Bu uzlaşmalar kiminle yapıldı, nasıl
yapıldı, hangi koşullarda yapıldı, doğru mu yapıldı, bunu denetleyecek bir
mekanizma bu Hükûmet tarafından gerçekleştirilmedi, ortadan kaldırıldı, Meclis
de denetleyemiyor. Oysa 5018 sayılı Kanun’un 1’inci maddesi mali saydamlık ve
hesap verebilirlik ilkesini getiriyor. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı bu ilkeyi
çiğnemiş, hesap vermemiş, hesap vermek isteyenlere de karşı durmuştur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAZIM KURT
(Devamla) – Vatandaş vergisini veriyorsa, hükûmet de hesabını vermelidir
diyorum.
Saygılar
sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Kurt.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına ilk konuşmacı, Tekirdağ Milletvekili Bülent Belen.
(MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Belen.
Süreniz on beş
dakikadır.
MHP GRUBU ADINA
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2014 yılı bütçesiyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Genel Kurulu ve
ekranları başında bizi izleyen büyük Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Bütçeler,
ülkelerin iktisadi ve sosyal olarak var olma mücadelelerinin yansıdığı
belgelerdir. Bütçeler, demokratik toplumlarda sosyal sözleşme niteliği
taşımaktadır. Bu hâliyle bütçeler, aynı zamanda bir yetki devri belgesidir.
Yetki devri, millet adına onun temsilcisi Meclisin bütçeyi onaylaması suretiyle
hükûmete kaynak bulma ve harcama yapmaya yetki vermesi şeklinde kendisini
göstermektedir.
Bütçede öngörülen
ekonomik hedefler, milletimizin beklenti ve talepleriyle, ekonominin reel
durumlarıyla, dünya ekonomik konjonktürüyle uygun olmalıdır. Bir sosyal
sözleşme olarak bütçenin önemi, kamu kaynaklarının nasıl toplandığı ile nasıl
ve nereye harcandığıyla ilgilidir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; gelelim Avrupa Birliği maceramıza. 31 Temmuz 1959
tarihinde Avrupa Ekonomik Topluluğuna başvurmamız ve 12 Eylül 1963 tarihinde
imzalanan Ankara Antlaşması’yla resmiyet kazanan Avrupa Birliği yolculuğumuzun
üzerinden tam elli yıl geçmiştir. AKP hükûmetlerinin klasik söylemi hâline
gelen “Nereden nereye.” sözü, Avrupa Birliği yolculuğumuz için de çok yerinde
bir tabir olacaktır.
Bir an için
geriye dönelim ve bundan dokuz yıl önce, Ankara Kızılay Meydanı’nda gündüz
vakti atılan havai fişekleri hatırlayalım. Sayın Başbakan ve beraberindekiler
sanki Avrupa Birliğine girmişiz gibi otobüs üzerinden halkı selamlıyordu. Fakat, aradan geçen dokuz yıla rağmen bir arpa boyu yol
alamadık. Elimizde yarım kapanmış bir fasıl ve geçici kapanmış bir fasıldan
başka da bir şey yok. Bu fasıllar siyasi birtakım gelişmelere ve Güney Kıbrıs
Rum yönetiminin tavrına bağlandı. Sürecin ilerleyememesinin de nedeni zaten bu.
Avrupa Birliği Bakanlığının da 2013 yılı Avrupa Birliği İlerleme Raporu’nu bir
başarıymış gibi bize sunmasının aslında bir anlamı da yoktur. Çünkü, Avrupa Birliğinin temeli malların ve emeğin serbest
dolaşımı değil midir? Niye bir türlü oralara hiçbir şart ileri sürülmeden
gelemiyoruz? Bizim için öne sürdükleri şartlar hep aynı: Bölgesel politika,
yerel yönetimlere destek ve yerel özerlik. Sizin adına “çözüm süreci” bizim ise
“yıkım ve ihanet süreci” adını verdiğimiz bu sürecin sonucu olarak karşımıza
geliyor.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; elli yıllık Avrupa Birliği yolculuğumuz ve bu
yolculukta yaşadığımız olaylar ve gelişmeler gösteriyor ki bu iş iyice
kilitlenmiş vaziyettedir. Hükûmetin oturup, enine boyuna düşünüp yeni bir yol
haritası çizmesi lazım. Avrupa Birliği bizi oyalamaktadır, samimi değildir,
tabiri caizse, elli yıllık nişanlılık bir sona ermelidir. Milliyetçi Hareket
Partisi olarak evliliğe itirazımız yok, sadece onurlu üyelik istedik. Onurumuzu
kurtarmamız lazım. Onurlu üyeliğin üyeliği olmuyor bari onurumuzu kurtaralım.
Buraya harcadığımız mesaiyi, oturup memlekete daha faydalı işler için harcayalım.
Gümrük birliğini
de Avrupa Birliği ile Amerika arasındaki ticaret anlaşmasını da dikkate alarak
tartışmamız lazım. Türkiye’nin durumu ne olacak? Gümrük birliğinden dolayı
zaten üçüncü ülkelere karşı birtakım dezavantajlarımız var. Büyük ticari
partnerlerimiz olan Avrupa Birliği ve Amerika’nın kendi arasında bir anlaşma
yapması, hele hele Türkiye’nin dâhil olmaması durumunda sorunumuz daha da
büyüyecek. Bu durumun üzerini de güzel bir şekilde kamufle etmişsiniz ve
diyorsunuz ki: “Avrupa Birliğine bağımlılığımızı azalttık.” Avrupa Birliğine
bağımlılığımızı azaltmak bilinçli bir politika tercihi değildir. Bu, zaruri bir
ihtiyaç olarak doğdu çünkü Avrupa’da kriz çıktı. Bu durum kalıcı bir hâle
getirilmeli, pazar çeşitlendirmesi yapılmalıdır. Eğer bu dezavantajlı konumumuz
devam ederse, Avrupa Birliğiyle Amerika bu anlaşmayı imzalarsa Türkiye’nin
gümrük birliğinde kalmasının da bir sebebi kalmayacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 6-7 Kasım 2013 tarihinde Avrupa Parlamentosunun
Brüksel’de düzenlediği “Batı Balkanlarda Gençlik ve Eğitim” konulu seminere
AKP, CHP ve MHP’den 1’er milletvekili olarak katıldık. Türkiye, Arnavutluk,
Bosna Hersek, Makedonya, Kosova, Karadağ, Sırbistan ve Avrupa Parlamentosundan
parlamenterlerle birlikte semineri gerçekleştirdik. Alman Parlamenter Bayan
Doris Pack’in yönettiği seminerin sonunda verilen yemekte çok dikkat çeken
konuşmalara şahit oldum. Sizlere bunların bir kısmını aktarmak istiyorum. Alman
Parlamenter Sayın Doris Pack iki yanında ve karşısında oturmakta olan Hırvatistan,
Sırbistan ve Bulgaristan ülkelerini temsilen bulunan parlamenterlere “Sizi
Avrupa Birliğine biz aldık.” diğer aday olan ülke parlamenterlerine de “Sizi de
biz alacağız.” diye üzerine basa basa propaganda yapıyordu. Bu sözleri duyunca,
Avrupa Birliğinin Avrupa Birliği olmaktan çıkarak bir Almanya imparatorluğuna
dönüşeceği endişesini taşıdım. Avrupa Birliği konusunda en güçlü gruba mensup
Almanya’nın bizim üyeliğimize bakışı bellidir. Sorarım size: Avrupa Birliğine
üyeliği kabul edilen bu ülkelerden bizim, Türkiye olarak neyimiz eksik? Bu
ülkelerde olup da bizim ülkemizde olmayan nedir? Avrupa Birliği istiyor diye,
Kıbrıs’ta Annan Planı’nı Kıbrıs Türkü’ne baskı yaparak, zorla kabul ettirdik.
Bu planı kabul etmeyen Rum kesimi ise Avrupa Birliğine tam üye yapıldı.
Şimdi, bizim
üyeliğimizle ilgili, Brüksel’de katıldığımız toplantıdaki Avrupalı
parlamenterlerin sözleriyle ilgili birkaç kelime etmek istiyorum. Bize diyorlar
ki: “Ankara Antlaşması’nın şartlarını yerine getirmezseniz bundan sonra size
fasıl açılmaz.” Böyle bir dayatmayı kabul etmek bizim onurumuza dokunur. Sözün
kısası, Avrupa Birliği sürekli haksızlıklar yapmakta ve Türkiye’yi Avrupa
Hristiyan birliğine almak niyetinde olmadığını her vesileyle göstermektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; milletimiz nezdinde de itibarını yitiren ve her geçen
gün büyük Türk milletinin desteğini geri çektiği Avrupa Birliği rüyasından
uyanıp yeni ekonomik ve siyasi birliklere yönelmek zamanı geldi de geçiyor.
Avrupa Birliğinden sorumlu Sayın Bakan, yetmedi mi yüzlerce yıl atalarımızın
hamilik yaptığı ve idare ettiği bu devletlerden ulufe beklemek? AKP Hükûmeti
olarak yapacağınız en güzel şey, Avrupa Birliği Bakanlığının adını değiştirerek
“Türk dünyası bakanlığı” yapmak ve Türkiye’nin önderliğinde yeni bir oluşuma
önayak olmaktır. Gelin, biz de Türk cumhuriyetleriyle birlikte bir Türk
ekonomik ve siyasi birliği kuralım ve kendimize yeni pazarlar, yeni ufuklar
açalım.
12 Ocak 2012
tarihinde ülkemizi ziyaret eden Kırgızistan Cumhurbaşkanı Sayın Almazbek
Atambayev Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda yapmış olduğu konuşmada,
zannedersem, her Türk ferdinin hislerine tercüman olmuştur. Bir kabristanda
birbirine sırtını dayayarak düşmanlarına ok atan 2 Türk askerinin taşın üzerine
çizilmiş resimlerinin bulunduğunu ifade eden Sayın Atambayev “İşte buna
‘arkadaşların dayanışması’ denir. İşte bu anlayış ile ulu Türk kağanlığı
kurulmuş ve iki yüz sene ayakta kalmayı başarmıştır. Artık, ulu Türk
kağanlığını kuramasak bile, en azından Türk devletlerinin kardeşliğini
pekiştirmeliyiz, kuvvetli bir Türk birliğini yapmalıyız.” diyerek sadece bizim
değil, Orta Asya’da bulunan Türk cumhuriyetlerinin de arzularını dile getirmiştir.
Bu arada da
aklıma gelmişken söylemeden geçemeyeceğim; AKP’nin Merkez Karar Yönetim Kurulu
üyesi olan, sözüm ona bir profesörün söylediği ve hiçbir temele dayanmayan o
meşhur sözünü. Sanırım, o şahsa Sayın Atambayev en güzel cevabı çok önceden
vermiş oldu. Peki, nedir bu Türk birliği, neyi ifade eder? Türk birliği, geniş
tanımıyla, köken itibarıyla Türk olan tüm ülke, özerk yönetim ve başka
ülkelerde yaşayan Türk topluluklarının, kısaca Türk dünyasının ekonomik ve
siyasi olarak tek çatı altında toplanmasını ve teşkilatlanmasını ifade eden
siyasi bir kavramdır. Dar anlamıyla da Türkçe konuşan devletlerin bir araya
gelerek Avrupa Birliğine benzer bir yapı oluşturabileceğine yönelik bir fikir
oluşumudur. Yani, Türk birliği Türkiye ve Orta Asya’da bulunan Türk cumhuriyetleriyle
mal ve hizmetlerin serbestçe dolaşımı, ortak para birimi kullanımı ve ortak
yönetimler ile ortak alfabe, bütün ülkelerin ekonomik, sosyal ve kültürel
olarak bir paydada buluşmalarıdır. Genç nüfusu, teknolojiyi ve çok önemli yer
altı ve yer üstü kaynaklarını yönetmektir Türk birliği. “Tek millet, iki
devlet.” dediğimiz Azerbaycan, ata yurtlarımız Kazakistan, Kırgızistan,
Özbekistan, Türkmenistan ve diğer Türk devletlerinin birleşip dünyaya egemen
olan ve istediği gibi at koşturan emperyalist güçlere bir Türk şamarıdır Türk
birliği. Kazakistan’ın Karaganda bölgesinde bulunan kömür
yataklarını, Ural-Emba havzasında bulunan petrol rezervlerini, ayrıca bakır,
kurşun, çinko, demir, manganez yataklarını, Azerbaycan’da bulunan petrolü,
doğal gazı, Özbekistan’da bulunan petrol, doğal gaz, bakır ve altın
madenlerini, Kırgızistan’da bulunan kömür, bakır, petrol ve doğal gaz
yataklarını, Türkmenistan’ın zengin yer altı ve yer üstü kaynaklarını ve
ülkemizin sahip olduğu bütün zenginlikleri üye devletlerle beraber yönetmektir
Türk birliği. Vatandaşımızın ucuza ısındığı, arabasına yakıt doldururken
cebinin yanmayacağı, sobasını yakarken cüzdanının tutuşmayacağı bir ideolojidir
Türk birliği. Biz Milliyetçi Hareket Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisine
gönül veren milyonlarca vatandaşımızla bu sevda ve hedef için üzerimize düşen
bütün görevleri muhalefette yapıyoruz. Allah’ın izniyle devri iktidarımızda da
daha fazlasını yapacağız.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye'nin önderliğinde kurulacak önce Türk birliği,
ardından da bu birliğe -güçlü olmasından dolayı- katılacak Müslüman ülkelerle
oluşturulacak ekonomik, siyasi ve sosyal birliğin kurulma çalışmaları
başlatılarak bu birlikteliğin gerçekleşmesiyle dünya ekonomisinin motoru, yön
vericisi, yöneticisi konumuna gelebilmenin planlarının yapılması zamanı geldi
de geçmektedir. Bunların yapılması ve bunun gerçekleşmesinin neticesinde,
dünyada hâlen devam etmekte olan totaliter rejimler, vahşi kapitalizm ve sömürü
düzeninin sona ermesiyle, yerine hakkın güçlü olana değil, haklı olana
verildiği, insanların huzur, barış içinde yaşadığı, açlıktan ölümlerin
yaşanmadığı bir dünyanın oluşturulabilmesi yolunda çalışmalar yapılması en
doğru yol olacaktır.
Muhalefete “Proje
üretmiyorsunuz.” diyerek yüklenen iktidar, Milliyetçi Hareket Partisinden
kopyaladığı ve 1999 yılında Milliyetçi Hareket Partisinin 500’e yakın bilim
adamına hazırlattığı projelerden on iki yıllık zorunlu eğitim, sosyal güvenlik
politikaları ve “2023 Lider Ülke Türkiye” projelerini hayata geçirmiş fakat
tabii, kendisi hazırlayamadığı için uygulamada başarıya ulaşamamıştır.
Cenab-ı Allah’ın izniyle, bizim büyük ülkümüz olan Türk Birliği
Projesi’ni gerçekleştirmeği ve Milliyetçi Hareket Partisi olarak diğer
projeleri gerçekleştirmeği, en kısa zamanda bu ülkenin refah seviyesini, bu
insanların, Türk milletinin refahını yükseltmeyi, Cenab-ı Allah’tan Milliyetçi
Hareket Partisine önümüzdeki seçimlerde nasip etmesini diliyor, 2014 bütçesinin
de ülkemize hayırlar getirmesini niyaz ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Belen.
Bilecik
Milletvekili Bahattin Şeker. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Şeker, süreniz yirmi dakikadır.
MHP GRUBU ADINA
BAHATTİN ŞEKER (Bilecik) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Kültür
ve Turizm Bakanlığının 2014 yılı bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi
adına söz almış bulunuyorum.
Sayın Bakanım
burada yoktu ama geldi.
KÜLTÜR VE TURİZM
BAKANI ÖMER ÇELİK (Adana) – Buradayım dinliyorum, gözüm üstünüzde.
BAHATTİN ŞEKER
(Devamla) – Peki, teşekkür ederim.
Günümüzde
turizmin yarattığı ekonomik, sosyal, kültürel ve politik etkiler özellikle
uluslararası ilişkilerde oynadığı rol anlamında giderek önem kazanmaktadır.
Kültür ve turizm alanındaki hizmetler ve çalışmalar ile ülkemizin dünyaya
sesini duyurması ve insanlığa tanıtılması, dış ülkelere vereceği mesajı
belirleyip ulaştırması eminim hepimizin temennisidir.
Ülkemizin
zenginlikleri dünyanın dikkatine sunulurken daha markalaşmış, daha profesyonel
ve dünya sıralamasında daha üst sıralara yükselecek şekilde, doğru
yaklaşımlarla devlet kurumlarının organizasyonu, sektörde yer alan kuruluşların
yatırımları ve değerler üzerinden, maddi ve manevi değerler üreten bir
anlayışla büyümelidir.
Ülkemizde ve
dünyada turizme verilen önem artmakta, turizm eğilimleri çeşitlilik kazanmakta,
yeni yerler insanların ilgisini çekmektedir. Son yıllarda, amaçsız gezmenin
yerini artık, bilinçli bir kültürel turizmin aldığı bilinmektedir. Kültürel
turizm için gelenler, ziyaretleri esnasında birden fazla turizm bölgesini
ziyaret etmektedirler.
Ulusal ve
uluslararası düzeyde turizm, iş hacmini ve yatırımları geliştirmekte, gelir ve
döviz girdisi sağlamakta, yeni istihdam alanları açmakta, sosyal ve kültürel
hayatı etkilemektedir. Deniz, kum ve güneşe dayanan kıyı turizmi önemini devam
ettirmekle birlikte, son yıllarda turistik taleplerde değişimler ve
farklılıklar olmaktadır.
Turizm pazarında
rekabet hızlanmakta, doğal ve kültürel çekiciliklere sahip olan mekânlar,
termal mekânlar, yaylalar, sağlık turizmi, inanç turizmi, kış sporları, yat
turizmi, kongre ve fuar turizmi gibi alanlar da öne çıkmaktadır. Bu alanlarda
gelişim yaşanmaktadır. Bütün bunlar Türkiye’nin potansiyelinde ve tecrübesinde
olan alanlardır. Turizmi bu şekilde çeşitlendirerek aslında, turistin, ülkemizi
sadece ziyaret etmesinden çıkarıp ülkemizin köklü ve zengin kültürüyle
yüzleşmesi de sağlanabilir. 7 bölgemizin ve 81 vilayetimizin kendine özgü
güzellikleri vardır. Dünyada eşine az rastlanacak birikimler ülkemizde hâlâ
canlılığını korumakta, muhafaza edilmeyi beklemekte ve hâlâ tanıtım
aşamasındadır. Eğer bu konularda ciddi atılımlar gerçekleştirilir, insanımız
bilinçlendirilir ve yatırımlarla şekillenirse Türkiye'nin en büyük imkânı
kültür ve turizm faaliyetleri olacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; medeniyetlerin merkezi olan ve dört mevsimin yaşandığı
yurdumuzda 7 coğrafi bölgenin her biri, doğal güzelliklerin çekiciliği, tarihî
yerleri, farklı dokuları, kırsal ve kentsel mekânları, kültürel cazibesiyle
ayrı bir öneme sahiptir. Maalesef, bölgelerimizin bu zenginliğinde, yurt içi ve
yurt dışı turlar, programlar ve projeler, beklenen seviyede değildir. Bu,
elbette ülkemizin kültür ve turizm potansiyeline yakışmamaktadır. Az gelişmiş yörelerde turizmi geliştirmek, turistik bölgelerde
altyapıyı desteklemek, çevreyi korumak, ortak kültür mirasına sahip çıkmak,
sektörde kaliteyi artırmak, yeni özel teşvikler vermek, müzeleri ve kültürel
alanları daha etkin kullanmak, el sanatları ve turistik ürünlere katkı yapmak,
yaşayan kültür mirasına ve somut olmayan kültürel mirasa sahip çıkmak, gelen
turist profilinin gelişmesini sağlamak, bence, Bakanlığımızın başlıca
çalışmaları olmalıdır. Yurt dışından gelen turistin dönüşümü ve turist
profilinin gelişmesi, biraz da yurt içindeki turistik faaliyetlerin gelişimiyle
ilgilidir.
Bakınız, bu
vesileyle, yıllardan beri konuşulmasına rağmen beklenen seviyede atılımlar
yapılmayan bir noktaya da temas etmek istiyorum. Genç nesil, özellikle kendi
kültürümüzün ve yurdumuzdaki zenginliklerin farkına varmadan yaşıyor. Çeşitli
imkânlar ve şartlar kısıtlı. Bu, mâkus talih olmaktan çıkarılmalıdır. İlkokul
çağlarından itibaren bu ülkenin evlatları, Çanakkale’den Mardin’e, Trabzon’dan
Muğla’ya, İzmir’den Kars’a, Bilecik’ten Diyarbakır’a kadar, her bölgemizdeki
tarihî ve kültürel mirasımızı yerinde görmeli, ecdat yadigârı olan bu aziz
vatan toprağında kendi zenginlikleri içinde hatıralar kazanmalı, ay yıldızlı al
bayrak altında kardeşliğin ve bütünlüğün destanını okumalıdır. Umarım, Kültür
ve Turizm Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı ile
ortak projelerle bunlar çözülür. Evet, Sarıkamış’ta ecdadının şahadetine
tanıklık edenler, Çanakkale’de yazılan o muhteşem destanı okuyanlar daha memnun
olurlar.
Çok değerli
arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde
yapılan projelerin maliyetleri ve projeleri üstlenen firmalar noktasında gerek
sektörün gerekse kamuoyunun doğru aydınlatılması gerekmektedir. Sürdürülen
projeler konusunda kamuoyu doğru bilgilendirilmemektedir ve bu konuda bir
eksiklik yaşanmaktadır. Bu eksikliğin giderilmesi, sektörün canlandırılması,
dinamiği ve sürekliliği için çok önemli olduğu kadar belirlenen hedefler
açısından da önemlidir. Açıkçası, belli bir eylem planı içerisinde devlet ve
sektör uyumunun sağlandığı bir organizasyona ve vizyona ihtiyaç vardır.
Türkiye’nin kültür ve turizm faaliyetlerinde bir model geliştirmiş olması ve
kendi dinamikleriyle hayata geçirmesi gerekmektedir. Bazı uygulamalar, bu
anlamda belirtmiş olduğumuz vizyonu gölgelemektedir. Bakınız, bilhassa, kıyı
şeridinde yer alan yerleşimlerde yaşanan çarpık yapılaşmanın önüne geçilmesi,
bunların dokusunun muhafaza edilmesi, yetkililerin ve sorumluların buralarda
uygulamış olabileceği keyfî uygulamaların önüne geçilmesi gerekmektedir. Ne
yazık ki bu zamana kadar turistik bölgelerimizde, kıyı şeridinde olan
bölgelerimizde, çarpık yapılaşmanın ve betonlaşmanın önüne geçilememiş, son on
yıllık süreçte daha da vahşi bir şekilde yapılaşma sürmüştür. Tabiatımız tahrip
edilmiş, turistik bölgelerimiz bilinçsizce yapılan betonarme yapıların insafına
bırakılmıştır. Gelen turistin şaşırdığı, halkımızın duyarsızlaştığı,
yatırımcıların özensizleştiği, bürokrasinin yetki ve sorumluluğunu yerine
getirmediği bir ortam hâkim olmuştur.
Değerli
milletvekilleri, elbette, turistik bölgelerimizdeki çarpık yapılaşmayı
hatırlatıp İstanbul’u unutmak olmaz. Turizm konusunda en önemli illerimizden
biri, iki kıtayı birleştiren, dünya çapında eşsiz bir değere ve öneme sahip
olan İstanbul’dur. Tarih, İstanbul olmadan yazılamaz. Geleceğin tarihçileri de
İstanbul’u anlamadan dünyayı idrak edemeyecektir. İstanbul’da tarihî ve
kültürel yerlerimize, müzelerimize daha büyük önem verilmeli, şehrin bu tarihî
dokusunun zedelenmesine izin verilmemeli, buradaki sanatsal değerler
geliştirilmeli, Türkiye’nin dünyaya açılan penceresi olarak öne çıkarılmalıdır.
Bu anlamda, İstanbul’da artık çarpık kentleşme sorunları âdeta dağ gibi
birikmiştir. Bu şehrimizin dokusunun, tabiatının, kültürünün, mimarisinin
tahribatının önüne geçilmelidir.
Bakınız, bu
ilimizde en önemli eksiklik de İstanbul trafiğinin keşmekeşliği ve can
güvenliği sorunudur. Elbette, ulaşım imkânları çeşitlendirilmeye son zamanlarda
çalışılmaktadır, projeler üretilmekte ve hayata geçirilmektedir. Aynı zamanda,
güvenlik güçlerimiz İstanbul’da gerçekten büyük çaba sarf etmektedir. Ancak, bu
trafik ve can güvenliği meselesi İstanbul’un artık imajı hâline gelmiştir. Bu,
İstanbul’un da kaderi olmaktan çıkarılmalıdır.
Burada sayın
bakanlarımız da var, İstanbul milletvekilleri. Bakın, ben geçen gün, yurt
dışından döndüğümde, havaalanında indim, İstanbul’u tam iki saat on beş
dakikada çıkabildim. Hem olimpiyatlarda hem de bugün Türkiye’nin yaptığı imajda
trafik İstanbul için çok önem kazanmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türk turizm sektörünün yıllardır biriken sorunlarının
çözümü ve gerekli önlemlerin alınması için en önemli husus, turizmin tüm
kesimlerini içine alan bir turizm çerçeve kanununun çıkarılmasıdır.
Yurt dışında
bulunan tarihî ve kültürel varlıklarımızın ve eserlerimizin yeniden ülkemize
getirilmesini ve zenginliklerimiz arasında kendi ana vatanımızda sergilenmesi
adına çaba sarf edilmiş olmasını takdir ve tebrik ediyoruz. Umarım bu
çalışmalar devam eder. Her fırsatta söylüyoruz: Türkiye’ye ait olan bu eserleri
yıllardan beri iade etmeyen ülkeler tarih önünde bir kara leke taşımaktadır. O
yüzden, bu konuda ülkemiz adına emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz.
Ancak,
hatırlatmak gerekiyor ki tarihî eser kaçakçılığı ülkemiz için acı bir
gerçektir. Binlerce tarihî eser ve binlerce kültürel değer ya yurt içinde
çalınmış ya da yurt dışına kaçırılmıştır. Bu konuyla ilgili olarak sadece
güvenlik birimlerimizin değil, bütün kurum ve kuruluşların organize olduğu
yeniden yeni birimler kurulmalıdır. Dünyada böyle zenginlikleri olup bu
kültürel ve tarihî mirasa karşın böylesine duyarsız kalan başka hiçbir ülke
yoktur.
Daha birkaç hafta
önce, Ankara polisimizin Resim ve Heykel Müzesinden kaybolan eserleri bulmak
için başlattığı operasyonda 30 tablo ele geçirilmiş, ardından da Ankara Resim
ve Heykel Müzesi Müdürlüğünde yapılan sayım sonunda 302 parça eserin 256
adedinin kayıp ve 46 adedinin ise sahte olduğu anlaşılmıştır. Sayın Bakanım, bu
konuda sorumluluk en çok size düşmektedir. Tarihî eser kaçakçılığı ister yurt
içi ister yurt dışı olsun, bu konuda en ağır ceza ve yaptırımların hayata
geçirilmesi gerekmektedir. Türkiye bazı suçların hem geçiş noktası hem de
merkezi konumundadır, merkezi olduğu suçlardan birisi de tarihî eser
kaçakçılığıdır. Türkiye'nin kültürel zenginliği ve tarihî mirası böyle
yağmacılardan kurtarılmalıdır.
Dünyanın en
zengin klasik yazma eserlerinin Türkiye'de olduğu bilinmektedir, bunların 700
bin civarında olduğu söylenmektedir. Bu binlerce yazma eserin yeni
kurumsallaşmalar sayesinde korunması ve gelecek nesillere aktarılması, sağlıklı
ve titiz bir şekilde kullanılması gerekmektedir. Burada en önemli konu,
bunlarla ilgili bir envanter çalışması yapılmasıdır. El yazmaları son derece
mühimdir.
Bakınız, son
günlerde, yine Bakanlığınıza bağlı Millî Kütüphaneden 147 ton kitâp ve yazılı
materyal, içinde tarihi çok eskiye dayanan yüzlerce nadide eser sahaflarda
kilosu 15 ile 50 kuruş arasında satılmıştır. Sizler de bunu biliyorsunuz. Döküm
listesi olmayan, 11 kamyonla Hurdasana gönderilen bu eserler ve “Millî
Kütüphane” mühürlü kitaplar, dışarıda büyük meblağlarla satılırken ortaya
çıktı. Yine, Millî Kütüphane depolarında 346 bin kitabın çürümeye terk edildiği
ortaya çıkmıştır.
Sayın Bakanım,
Millî Kütüphanenin kitap hazinesinin yarıdan fazlasının kayıt altında olmadığı
söylenmektedir. Yüzlerce esere ve tarihî öneme sahip kitaplara hiçbir işlem
yapılmadığı iddia edilmektedir. Bu, ilgisizliktir, duyarsızlıktır,
nankörlüktür. Bunların kurtarılamayacak kadar yıprandığı söylenmektedir. Bu,
sorumsuzluktur. Bu vahim durum ve sorumsuzluklar karşısında sessiz mi
kalınacaktır, bunları yapanlar acaba hesap vermeyecek midir?
Başka bir husus
daha var. Yine, İstanbul’da, saraydan lojmanına III. Selim tahtını kaçıran
“Müze Müdürü” olarak anılan şahıs, basında saraydan taht kaçırma hadisesinin
yer alması ve kamuoyunda büyük tepki uyandırmasının ardından eski görev yeri
Konya’ya gönderilmiştir. Fakat, bu sefer de Mevlânâ
Müzesinde asırların hatırası olan çok kıymetli Şebiarus Havuzu’nu “alttan su
kaçırıyor” gerekçesiyle kaldırtmış, birkaç metre öteye de taklidini yaptırma
gafletine düşmüştür. Üstelik, havuzun tarihî
mermerleri de yine aynı özensizlik ve gafletle sökülerek ne yazık ki
parçalanmıştır. Aynı zamanda, Türk dostu Pakistanlı ünlü şair Muhammed İkbal ve
divan şairlerimizden Nef’i’nin temsilî mezar taşlarını da bu düzenlemeler
gerekçesiyle ne yazık ki kaldırmıştır. Tarihî eserlerimizi korumakla mükellef
olan bu Müze Müdürü hafriyatçı mıdır, inşaatçı mıdır, mezarcı mıdır, taht ve
koltuk sevdalısı mıdır yoksa bunların hepsi birden midir? Bunun açıklamasını
kim yapacaktır? Bunun hesabını kim verecektir? Bunu yapan sorumlular acele
hesap vermeli ve cezalarını çekmelidir. Gelişmiş ülkelerde böyle şeyler
yaşanmaz, yaşansa bile hiç kimse tarafından örtülmez.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizde son yıllarda bilhassa sinema sektörü büyük
ilerlemeler kaydetmiş, yurt dışında da ilgi görmüştür. Bakanlığımız sinema
sektörüne gerekli desteği vermelidir. Türk sinemasının gelişmesi, Türk
sanatçılarının takdir kazanması, bu ülkenin dünyaya sunduğu değerlerin olması
hepimiz için gurur vericidir. Sinema ve dizi sektöründe birçok sanatçımız diğer
ülkelerde hayranlıkla seyredilmekte ve ülkemizin tanınmasına milyon dolarlar
verilse de yapılamayacak ve paha biçilemeyecek derecede büyük katkı
sağlamaktadırlar. Birçok ülkede Türk sinema ve dizi sektörünün eserleri
yayınlanmaktadır. Bu yayınların devamı Kültür ve Turizm Bakanlığının
katkılarıyla yapılan film, dizi ve belgesellerle desteklenmelidir. Bilhassa
İslam ülkelerinde, Türk cumhuriyetlerinde, Balkan ülkelerinde ilgi gören bu
yapımlar, bence hitap ettiğimiz kültürel ve tarihî coğrafyamızın canlılığını
hâlâ koruduğunu da göstermektedir
Evet, ülkemiz
hakkında bütün kara propagandalara, düşmanca lobi faaliyetlerine ya da birtakım
şer odakların çabalarına da en güzel cevap bu dizi ve filmler olacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk,
muasır medeniyetler seviyesine ulaşmayı ve aşmayı hedeflerken can damarı olarak
sanatın ve sanatçının gelişimini ve Türk kültürünün yükselmesini görmüştür.
Cumhuriyetimizin kuruluşunda işte bu kültür ve sanat faaliyetlerine yönelik
üstün öngörüyle sanat faaliyetleri, devletin kuruluşunda yapı taşlarından biri
olarak yerini almıştır. Sanat, zenginleştirici ve geliştirici bir kudrete sahip
olduğundan bu yönüyle çağdaşlığın da göstergesidir.
Konservatuvarı,
operası, balesi, tiyatrosu, orkestrası bulunmayan ülkelerin, toplumsal
gelişmesini sağlayamadığı gibi, millî kültürünü de ve tabii demokratik
kültürünü de geliştiremediği görülmektedir. Bakınız, içinde yaşadığımız
coğrafya bunun örnekleriyle doludur. Sanatın ve sanatçının önemi, bilhassa
yaşadığımız bizim bölge için anlamlıdır çünkü yaşanan acılar, duyarsızlık,
anlayışsızlık, cehalet, hâkimiyeti asla tartışılmayan diktatörler, mutlak
krallıklar, sorgulanamayan emirlikler, bölgemizde yaşayan Müslüman toplumların
âdeta kaderi ve kısır döngüsü hâline gelmiştir. Hepimizin bildiği gibi, kısır
döngü, vahşice katliamları, tecavüzleri, istila ve işgali beraberinde
getirmiştir. Sanatın ve sanatçının susturulduğu, geri plana itildiği, anlamını
yitirdiği, değersizleştirildiği, itibarsızlaştırıldığı toplumlarda zevksizlik,
duyarsızlık ve vicdansızlık gelişir. İnsanı olgunlaştıran ve birikim sahibi
yapan, bilginin kazandırdıklarına bir seviye ve anlayış kazandırıp
olgunlaştıran, toplumları aydınlatan, medeniyetlere yön veren içimizden çıkan
sanatçı ve sanatçılardır.
Evet, son
günlerde müzik ve sahne sanatları alanında bugüne kadar gelen tüm sanat
varlığımızı ortadan kaldıracak yeni bir yasa taslağı hazırlandığını takip
ediyoruz. Türkiye’de sanatın geliştirilmesi konusu, sadece tek bir kurumun ya
da 10 kişilik bir kuruluşun insafına kalırsa bu, sanat ve sanatçı üzerinde
siyasi vesayet kurma olarak gözükür. Demokrasinin, özgürlüklerin, sanatın ve
sanatçının, hakkın ve hukukun üstünde bir imtiyaz kurulmasına, bir vesayet
tartışması açılmasına kimse razı olmaz. Ancak, bu tip yasa tasarılarıyla
sanatın üzerinde sansürcü ve siyasi bir vesayet kurulmak istendiği aşikârdır.
Bu yasada, ne yazık ki Türkiye'nin köklü sanat kurumları, Devlet Tiyatroları,
Devlet Opera ve Balesi ile Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğüne bağlı tüm sanat
kurumlarının ortadan kaldırılarak tasfiye edildiği görülmektedir. Meclise
geleceği söylenen yasa tasarısı iki noktada sanata müdahale etmektedir. Tasarı
ilk olarak sanatı sansürlemeyi ve siyasileştirmeyi, ikincisi de sanat
borsasının yaratılmasını, sanatın tamamen ticarileşmesini ve rant elde
edilmesini amaçlamaktadır. Bu ve bunun gibi yaklaşımlarla sanatın hür bir
şekilde ifade edilmesi engellenerek sanat alanları siyasi ve ticari malzeme
hâline getirilmektedir.
Bu ülkenin
gelişimi sanat ve sanatçıdan yoksun bir şekilde olamaz. Muhalif de olsa
sanattan ve sanatçıdan korkmamak gerekir. Sanatsız, zevksiz, kalpsiz, vicdansız
bir toplum, hasarlı bir toplum olarak kendi kendini felakete sürükler. Buna
izin vermeyecek olan da yetki ve sorumluluğu içinde ülkesindeki sanatın gelişimine
katkıda bulunanlardır. Aksi hâlde, yasakçı ve sansürcü mantık sanatın kudreti
karşısında küçük duruma düşer. Tarih bunun birçok örnekleriyle doludur.
Sözlerime son
verirken Kültür ve Turizm Bakanlığının bu kadar hedef ve projelerinin bu bütçe
için çok az olduğunu söylemek gerekir.
Ve aynı zamanda
da kendi ilimle ilgili son şeyi de Sayın Bakana söylemek istiyorum:
Yenipazar’da bulunan kanyona destek olacağınıza kuruluş ve kurtuluşa beşiklik
etmiş Bilecik’in il ve ilçelerindeki diğer sorunlara da iyi bir imajla
yakınlaşacağınıza inanıyor, bütçemizin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor,
başarılar diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Şeker.
Iğdır
Milletvekili Sinan Oğan.
Buyurunuz Sayın
Oğan, süreniz yirmi dakikadır. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ile Rekabet Kurumunun,
hâlihazırda görüşülmekte olan 2014 yılı bütçesi üzerine Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisimizi saygıyla
selamlıyorum.
Konuşmama
başlamadan önce, onuruyla, şerefiyle, fedakârlıkla görevini ifa etmiş olan,
şehit Gümrük ve Tekel Bakanımız Gün Sazak Bey’i rahmetle ve minnetle anıyorum.
Değerli arkadaşlar,
Gümrük Bakanlığıyla ilgili, Rekabet Kurumuyla ilgili konuşmama başlamadan önce,
burada daha önce dile getirdiğim birkaç hususu yeniden dile getirmek istiyorum.
Hatırlarsanız,
Iğdır Üniversitesiyle ilgili birtakım yolsuzluk dosyalarını burada gündeme
getirmiş ve dosyayı da olduğu gibi Millî Eğitim Bakanımıza vermiştim. Hem
savcıları göreve çağırmıştım hem de milletimize bu durumu burada açıkça ifade
etmiştim ama öyle anlaşılıyor ki bu yolsuzlukların, verdiğimiz dosyaların
hiçbir kıymetiharbiyesi yok, bugüne kadar da herhangi bir işlem yapılmış değil.
O zaman, ister istemez bizim aklımıza şu soru geliyor: Eğer belgesiyle,
ispatıyla, dosyasıyla verdiğimiz yolsuzluk dosyasının üzerine gitmiyorsanız o
zaman, siz de bu yolsuzluğun ortağısınız. Başka da bir açıklama kalmıyor.
Bir diğer husus:
Iğdır’da yapılan birçok ihaleyi nedense hep AKP iktidarıyla beraber yürüyenler
ve özellikle de AKP İl Başkanının şirketi alıyor. Bununla ilgili de dosyaları
ilgili yerlere verdik. Özellikle de İl Özel İdaresinde yapılan bütün ihaleler,
neredeyse bütün ihaleler AKP’nin Iğdır İl Başkanı Cabbar Baştemur’a veriliyor.
İsmini de buradan ifade ediyorum, sayın grup başkan vekilleri herhâlde bunun
gerekçesini buradan açıklarlar diye bekliyorum.
Şimdi, değerli
arkadaşlar…
Sayın Gümrük
Bakanımız da teşrif ettiler; iyi, sevindim buna.
GÜMRÜK VE TİCARET
BAKANI HAYATİ YAZICI (Rize) – Şimdi değil, baştan beri buradayım.
SİNAN OĞAN
(Devamla) – Sayın Bakanım, ben konuşmaya çıkmadan önce baktım, yoktunuz;
sevindim buna. Teşekkür ederim.
GÜMRÜK VE TİCARET
BAKANI HAYATİ YAZICI (Rize) – Sizin konuşmaya başlamanızdan beri buradaydım,
şahitlerim var.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Koşarak geldi üstelik, başında geldi. Ben
şahidim.
SİNAN OĞAN
(Devamla) - Sayın Bakanımızın bu nezaketine teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım,
keşke aynı nezaketi bomboş olan AK PARTİ sıralarındaki boş koltukları doldurmak
için gelecek olan arkadaşlarınız da gösterseydi ama saysak herhâlde 20 tane
burada…
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Yo, yo, 20 kişi yok. Çok iyimsersiniz.
OKTAY VURAL
(İzmir) – 19 kişi…
SİNAN OĞAN
(Devamla) – Evet, 19 kişiymiş.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sizde kaç kişi var, sizde?
SİNAN OĞAN
(Devamla) – Oranlama yaparsak, sizin milletvekili sayısıyla bizimkini
kıyaslarsak herhâlde verecek bir cevabınız olmaz.
Değerli
arkadaşlar, biraz önce bir arama motoruna “Gümrük Bakanlığı” ve “yolsuzluk”
kelimelerini yazdım, 278 bin sonuç çıktı. Sayın Bakanım, bilgisayar önünüzdeyse
siz de yazabilirsiniz. “Gümrük” ve “rüşvet” kelimelerini yazdım, 245 bin sonuç
çıktı. “Gümrük” ve “kaçakçılık” kelimelerini yazdım, 656 bin sonuç çıktı.
Sadece “kaçakçılık” kelimesine 718 bin sonuç çıktı. “Kaçakçılık” ve “terör”
kelimelerini yazdım, 1 milyon 460 bin sonuç çıktı. “Kaçakçılık” ve “PKK”
kelimelerini yazdım, 1 milyon 130 bin sonuç çıktı. “Kaçakçılık” ve “AKP”
kelimelerini yazdım, 567 bin sonuç çıktı. Siz “AKP”den pek hoşlanmıyorsunuz,
“AK PARTİ” diyorsunuz.
VEDAT DEMİRÖZ
(Bitlis) – Bayağı çalışmışsınız.
SİNAN OĞAN
(Devamla) – “Kaçakçılık” ve “AK PARTİ” kelimelerini yazdım, 1 milyon 140 bin
sonuç çıktı.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – “Kaçakçılık” ve “MHP” yazdınız mı?
SİNAN OĞAN
(Devamla) - Nihayetinde, “AKP” ve “PKK” kelimelerini yazdım, 5 milyon 260 bin
sonuç çıktı. Yine, siz “AKP”den pek hoşlanmıyorsunuz, bir de “AK PARTİ” ve
“PKK”yı yan yana yazalım dedim, 10 milyon 100 bin sonuç çıktı.
VEDAT DEMİRÖZ
(Bitlis) – Ama böyle bir şey olmaz Sayın Vekilim ya!
SİNAN OĞAN
(Devamla) – Aslında bu rakamlar her şeyi ortaya koyuyor arkadaşlar.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – “Kaçakçılık” ve “MHP”yi de yazsaydın hele, kaç sonuç çıkacaktı?
SİNAN OĞAN
(Devamla) - On beş dakika burada aslında konuşmamıza gerek yok. “AKP” ve “PKK”,
“AK PARTİ” ve “PKK”, “AKP” ve “kaçakçılık” kelimeleri özdeş hâle gelmiş. Bunun
için Sayıştay raporuna falan da gerek yok. Nasılsa Sayıştay raporunu siz artık
buraya getirmiyorsunuz, sağ olsun Sayıştay da raporları kuşa çevirerek zaten
gönderiyor; buna gerek yok. Bir arama motoruna bunları yazarsanız -o kadar
ayyuka çıkmış ki- arama motorlarından herhangi birine bunları yazdığınızda
kaçakçılığın Türkiye’de ayyuka çıktığı, kaçakçılığın iktidarınızla âdeta
özdeşleştiği, kaçakçılıktan en çok terörün nemalandığı, terör örgütü PKK’yla da
isminizin âdeta birbiriyle yapışık, siyam ikizleri gibi olduğu gün gibi ortaya
çıkıyor. O sebeple vatandaşlarımız da “AKP, PKK, kaçakçılık” kelimelerini
yazdıklarında bu sonuçları net bir şekilde görebileceklerdir.
Biraz konunun
özeline inecek olursak Gümrük Bakanlığı ve Rekabet Kurumu… Rekabet
anlayışınızın sakat olduğunu en başından ifade edeyim. Siz nasıl bir rekabet
anlayışına sahipsiniz ki MHP’li iş adamlarını MİT’e fişletiyorsunuz? İş adamı
sizden olunca, mücahitken müteahhit olunca iyi; MHP’li olunca, millî ve manevi
değerlerine sahip olunca gidin MİT’e fişletin. Basında çıkan haberleri buradan
çıkıp yalanlayabildiniz mi? Yalanlayamadınız. Siz eğer rekabeti böyle, buradan
anlıyorsanız o zaman vay bizim iş adamlarımızın hâline.
Tabii,
bölücülüğünüz o kadar tescillenmiş ki -bu arada onu da ifade edeyim- iş
adamlarına ayrı bir baskı yapıyorsunuz, başında “Türk” kelimesi olduğu için
sendikalarımıza ayrı bir baskı yapıyorsunuz. Gümrük Bakanlığındaki bizim, Türk
milletinin sendikası olan sendikalarımız ve o sendikalarımıza üye olan
insanlarımız sizin baskınız altında. Aynısı Rekabet Kurumu için de geçerlidir.
Rekabet Kurumunun
amacı şöyle ifade ediliyor Kanun’un 20’nci maddesinde: “Mal ve hizmet
piyasalarının serbest ve sağlıklı bir rekabet ortamı içinde teşekkülünün ve
gelişiminin teminini sağlamak.” Şimdi, Türkiye’de eskiden
küçük esnaf vardı; eskiden, hakikaten, hepimizin bire bir tanıdığı,
mahallemizde, yolumuzun üzerinde, gerektiğinde veresiye yazdırabildiğimiz,
gerektiğinde anahtarımızı teslim ettiğimiz, mahallemizin hakikaten de her şeyi
olan küçük esnaf vardı ama siz, rekabet ortamını sağlamak bir tarafa dursun,
yabancı şirketleri o kadar çok Türkiye'nin içine soktunuz ki, siz her boş
bulduğunuz yere o kadar çok AVM yaptınız ki bugün küçük esnaf neredeyse siftah
yapmadan tezgâhını akşam kapatmak zorunda kalıyor; tabii, o küçük esnaf o
mahallede kaldıysa.
Sayın Başkan
Nurettin Kaldırımcı Beyefendi web sayfasında -Rekabet Kurumu Başkanı- diyor ki:
“Bir suşi ustasının yetişebilmesi için en az yirmi seneye ihtiyacı var.” Eğer
yanlış bilmiyorsam suşi Japon mutfağının bir yemeği. Oysa Sayın Başkanın endişe
etmesi gereken konu bir suşi ustasının yetişmesi değil; bir kuru fasulye, bir
pilav, aklınıza ne gelirse, bir karnıyarık, Türk mutfağından bizim bölgenin taş
köftesi, bunları pişirecek usta, bunları servis edecek lokantaları düşünün siz.
Her yere AVM dikiyorsunuz, bugün maalesef bunları servis edecek lokantamız
kalmadı çünkü mantar gibi AVM, mantar gibi “fast food”lar her yeri sarmış
durumda.
VEDAT DEMİRÖZ
(Bitlis) – Özel teşebbüs yapıyor, devlet yapmıyor ki.
SİNAN OĞAN
(Devamla) – Siz, özel teşebbüse devletin malını peşkeş çekmezseniz, siz
vatandaşın elindeki araziyi TOKİ adına alıp ondan sonra yandaşınıza, mücahitken
müteahhit yaptığınız yandaşınıza bunları peşkeş çekmezseniz özel teşebbüs de
bunu yapmaz. Özel teşebbüs elbette yapacak. Peki, elin yabancı sermayesi özel
teşebbüs de benim bakkalım özel teşebbüs değil mi, elin yabancı firmaları özel
teşebbüs de bizim mahallenin, bizim köyün insanı özel teşebbüs değil mi? Size
göre değil.
VEDAT DEMİRÖZ
(Bitlis) – O da yapsın, öyle bir şey olur mu?
SİNAN OĞAN (Devamla)
– Peki, madem rekabet, bu medyadaki durum nedir? Gidip TMSF olarak el konuluyor
bazı medya organlarına. Peki, niye el konuluyor? AKP propagandası devlet eliyle
yapılsın diye mi? El koyuyorsunuz, en az iki sene, üç sene oradan
propagandanızı yapıyorsunuz, milletin alın teriyle kazandığı helal vergisinden
siz AKP propagandası yapıyorsunuz, ondan sonra da onu bir başka yandaşınıza
peşkeş çekiyorsunuz. Peki, Rekabet Kurumu ne yapıyor; armut mu topluyor, bostan
mı gözlüyor? Buradan Rekabet Kurumuna soruyorum: TMSF’deki AKP propagandası
yapan televizyon ve medya yayın organlarına niye müdahale etmiyorsunuz? Tabii,
arada bir ceza kesiyorsunuz -buradan merak ediyorum- bu cezaları niye tahsil
edemiyorsunuz? Tahsil ederseniz yandaşlarınıza sıkıntı mı çıkar?
Tabii, Türk
TELEKOM konusuna hiç girmiyorum. Türk TELEKOM konusunda yedi senedir süren
husus hâlâ devam ediyor. Fiber optik kablolarında Türk TELEKOM’un tekel konumu
hâlâ devam ediyor.
Başka bir garip
durum, devlet memurlarının denetlenmesi, onlara “mobbing” uygulanması, onların
her birinin yanına bir kamera dikilmesi de ayrı bir garabet. Elbette ki
MOBESE’lerle, dinlemeyle, vesaireyle vatandaşı paranoyak ettiniz, bir devlet
memurları kalmıştı, şimdi her devlet memurunun başına bir kamera dikerek onlara
da “mobbing” uyguluyorsunuz.
Ülkemizde,
maalesef, her şeyin kaçağı var. Kaçakçılık iktidarınıza öyle bir sirayet etmiş
ki Sayıştay raporuna dahi kaçakçılık uygulaması yapıyorsunuz, milletin
denetiminden kaçırıyorsunuz. Yani, bir nevi siz de kaçakçısınız Sayın AKP
Hükûmeti ve ilgili bakanları. Sayıştay raporlarında Sayın Başbakanın Rifat
babası götürüyor. Sayıştay raporlarında bunu gizlemeye çalıştınız ama
beceremediniz, o bir şekilde yansıdı. Öte taraftan Sayın Davutoğlu’nun Mesut
ağabeyi de götürüyor gümrüklerden. Onu da gizlemeye çalışıyorsunuz. Hem
gümrüklerden hem limanlardan bir taraftan Rifat babanız, bir taraftan Mesut
ağabeyiniz götürüyor. Kimin parasını götürüyor? Türk milletinin parasını
götürüyor, Türk milletinin, yetimin hakkını yiyor.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
– Öyle bir millet tanımı tanımadıkları için…
SİNAN OĞAN
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, tabii, iş öyle bir noktaya gelmiş ki, öyle
bir noktaya gelmiş ki, sınırlarımız öyle bir yolgeçen hanına dönmüş ki artık
1.000-2.000 atlı birden hücum ediyor sınırımıza. Atlılar bir araya geliyor ve
kaçakçılık artık organize atlı şebekesiyle yapılıyor. Ve maalesef ki hem
askerimizin hem polisimizin o manada elini kolunu bağladığınız için, aman
sürecinize zarar gelmesin diye endişe ettiğiniz için, bu şekilde, artık
sınırımıza atlı organize birlikler hücum ediyor.
Meselenin daha
vahim boyutları var aslında. Karaköy’deki gümrük binası, hayalî ihracat,
yolsuzluk, rüşvetle ilgili dosyaların olduğu bina -gündüz vakti, gece vakti hiç
fark etmiyor- soyuluyor. Yani, biz, çok şeyin soyulduğunu biliyorduk; ne
bileyim buzdolabı çalarlardı, işte, kıymetli eşya ne varsa onların çalındığını
biliyorduk ama Gümrük Bakanlığının binasının soyulduğuna da sizin iktidarınız
döneminde şahit olduk. Artık kaçakçılık, vurgun, hırsızlık, yolsuzluk o
boyutlara gelmiş ki Bakanlığınızın binasını koruyamıyorsunuz. Yahu Bakanlığının
binasını koruyamayan, devletin sınırını nasıl korur? Elbette koruyamaz.
Geçen sene burada
ifade etmiştim. Kaçakçılık öyle organize hâle gelmiş ki, özellikle PKK terör
örgütü kaçakçılığı o derece ilerletmiş ki sınıra boru döşemiş, yanına da bir
rafineri koymuştu. Şimdi, bu sene bakıyoruz bu iş bayağı verimli hâle gelmiş,
zeytinyağının da kaçak borusunu döşemişler. Memlekete, sayenizde, boruyu
döşeyen döşeyene! Zeytinyağının kaçakçılığını yapmak için evet, sınıra boru döşemişler;
basında var, herhâlde Sayın Bakanımız da gazeteleri takip ediyordur. Geçen sene
burada yaptığımız konuşmada petrol için kaçak boru döşendiğini, yanına da
rafineri yapıldığını ifade etmiştik.
Bilmiyorum Sayın
Bakan, üzerine gittiniz mi, yoksa o rafineri bugünlerde modernize mi ediliyor
bunun da cevabını doğrusu merak ediyoruz.
Tabii, burada bir
hususu da ifade etmek lazım. Sizin üst yönetim olarak tuzunuz kuru, keyfiniz
yerinde ama gümrük kapılarında, gümrük muhafaza memurlarının silahla yirmi dört
saat nöbet tutan, zaman zaman hayatını tehlikeye sokan gümrük muhafaza
memurlarının durumunun da içler acısı olduğunu ifade etmek lazım. Ve bir an
önce gümrük muhafaza memurlarının emniyet hizmetleri sınıfına dâhil edilmesi
veyahut da gümrük muhafaza hizmetleri sınıf ihdasıyla kolluk kuvvetlerine
tanınan bütün hak ve yetkilerle donatılması da gerekmektedir.
Türkiye’de her
şeyin kaçağı var. Kaçak işçiden tutun kaçak sigaraya, kaçak sigaradan tutun
kaçak çaya kadar her konu kaçak noktaya gelmiş.
OKTAY VURAL (İzmir)
– Şekere…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Kaçak insana kadar.
SİNAN OĞAN
(Devamla) – Her konu kaçak noktaya gelmiş. Esnaf ve Sanatkârlar Odası
Konfederasyonu Genel Başkanı -ki kendisi akildir, hatırlatalım- yüzde 27
oranında kaçak ekonomi olduğunu söylüyor. Hani sizden birisi, bunu çok
yalanlama şansınız yok.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Akil olunca doğrudur.
SİNAN OĞAN
(Devamla) – Tabii, onlar için doğru. Akil olunca onların sözü geçerli.
Acaba Sayın
Palandöken akil raporunda bu yüzde 27 kayıp ekonominin teröre aktığını ve bunun
müsebbibinin de Hükûmet olduğunu, Hükûmetin bunu önlemekle aslında terörü de
önleyeceğini yazdı mı? Bilmiyoruz.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Barış bozulur, yazarsa ortam bozulur.
SİNAN OĞAN
(Devamla) – Türkiye’de, sigara kaçakçılığının ekonomiye zararı 5 milyar, içki 6
milyar, akaryakıt 10 milyar. O kadar çok kaçakçılık yapılıyor ki şimdi,
küçükbaş ve büyükbaş hayvanın da kaçakçılığı yapılıyor. Vallahi sizi tebrik
etmek lazım. Hayvan kaçak giriyor, saman ithal ediliyor. Bakın, hayvan kaçak
giriyor, ona vereceğimiz saman ithal ediliyor. E, bir tek çiftçi yerli; bari
oldu olası çiftçiyi de ithal edin, çiftçiyi de bari ithal edin. Yani, biraz
daha ileriye götürelim, e, hükûmeti de ithal edin dışarıdan, bir kısmı kaçak
zaten. Dolayısıyla da artık her şey kaçak.
Elektrik de kaçak
bu arada, özellikle güneydoğudaki kaçak elektriğin önüne bir türlü geçemediniz,
yüzde 80 dolayında kaçak elektrik var ve hâlâ bunun önlemini alamadınız ve
maalesef ki bunun faturasını, helaliyle faturasını aydan aya düzenli ödeyen
vatandaşımız çekmeye devam ediyor. Ee, burada her şey kaçak: Sınırdan boruyu
döşüyorlar, kaçak; elektrik kaçak, küçük hayvan kaçak, büyükbaş hayvan kaçak,
saman ithal. Ya siz ne işe yarıyorsunuz Sayın Bakan? E, ondan sonra kendi
binanızı da koruyamıyorsunuz. O da çalıntı.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Çay da kaçak.
SİNAN OĞAN
(Devamla) – Tabii daha önemlisi var: Çay. Geçen sene dedim ki Rize Ticaret
Odasının raporu var. Allah’tan herhangi bir baskıya uğramadı. Bu sene bir rapor
daha hazırlamışlar. Sizin de, Sayın Başbakanın da hemşehrisi Rize Ticaret
Odasına göre, kaçakçılık Türkiye’de çayı bitirecek. Hatta bazı iddialara göre,
sizden olan üst düzey bazı kimselerce Rize’deki çay fabrikalarına kaçak çayı
getirilerek, orada karıştırılarak vatandaşa satılıyor. Yani, kaçakçılık o
boyutta ki Sayın Bakan, sizin kendi hemşehriniz Rize’deki ticaret borsasının
raporlarında, bu, gün yüzüne çıkarılmış. Hani biz desek belki inanmazsınız ama
herhâlde, zannediyorum, kendi hemşehrinize, kendi hemşerinizin raporuna da
artık inanırsınız diye ümit ediyorum.
Değerli arkadaşlar, her şey kaçak da sınır kapılarından, özellikle
de Iğdır dışındaki sınır kapılarından her şey rahat rahat geçiyor da madem bu
ülkede eşitlik var, madem kaçakçılık bu kadar serbest, madem benzin, mazot her
şey geçiyor; peki, ben sormak istiyorum, Iğdırlı vatandaşlar bana sorduğu için
ben de size sormak durumundayım. Hemen 50
kilometre ilerimizdeki Gürbulak’tan tankerlerle mazot geçiyor, sesiniz
çıkmıyor; biraz ilerisinde Habur’dan geçiyor, her yerden geçiyor. Ya Iğdır’da
cetveli almışsınız elinize, her geçen aracın deposunu santimetreyle
ölçüyorsunuz. Benim vatandaşlarım başka bir ülkenin kanununa mı tabi?
Iğdır’daki vatandaşlara bu cezayı niye veriyorsunuz merak ediyorum. Herhâlde
size oy vermediğinden olsa gerek ama emin olunuz ki yerel seçimlerde de genel
seçimlerde olduğu gibi Iğdırlı vatandaş size bunun hesabını soracaktır Sayın
Bakan ve Sayın AKP iktidarı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SİNAN OĞAN
(Devamla) – Her şeyiniz kaçak. Göreceksiniz Iğdır’da da kaçak duruma
düşeceksiniz.
Bu vesileyle,
Bakanlığımızın bütçesinin her şeye rağmen, her türlü kaçakçılığa rağmen,
hayırlara vesile olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Oğan.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Aydın.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkanım, Sayın Oğan konuşmasında özellikle yolsuzluklar ve
kaçakçılık noktasında “Siz de bu işin ortağısınız.” diye hem grubumuzu hem
Sayın Grup Başkanımızı itham etti. Sataşmadan cevap istiyorum efendim.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Hükûmet adına bakan var orada. Hayırdır bakanlığa mı niyetlendin?
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) - “Grup başkan vekilleri cevap versin.” dedi.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Hayır, hayır, bakanlar bilmiyor diye belki…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Yeni sataşmalara
mahal vermeyiniz.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Iğdır
Milletvekili Sinan Oğan’ın 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra
sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın beşinci tur görüşmelerinde MHP Grubu
adına yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna ve Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Tabii, Sayın Oğan
bu konuşmayı hangi ruh hâli içerisinde yaptı, bilemiyorum. Az önce “İşte ‘AK
PARTİ yolsuzluk’, ‘AK PARTİ kaçakçılık’ yazdım şu kadar sonuç çıktı…” Bunu
hangi psikolojiyle, hangi anlamda yaptığını bilemiyorum.
Şimdi kendisine
soruyorum: Ben de az önce baktım. “Sinan Oğan PKK” yazdım 140 bin sonuç çıktı.
Siz PKK’lı mısınız? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu sonuçla buna varabilir
misiniz? “Sinan Oğan yolsuzluk” yazdım 81.350 sonuç çıktı.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – O araştırdığı için çıkmış, siz yaptığınız için çıktı sonuçlar.
Gerçekleri sor!
AHMET AYDIN
(Devamla) – Ya bu mantıkla siz, bu şekilde PKK’lı olabilir misiniz? Yolsuzluk
yapabilir misiniz?
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Ama bak, buna sen bile inanmıyorsun ama öbürüne millet inanıyor.
AHMET AYDIN
(Devamla) – Değerli kardeşlerim, değerli arkadaşlarım; bir defa konuşma baştan
sona yanlış. Bütün ithamlar, bütün iftiralar, bütün karalamalar yanlış.
İl başkanının
ismini verdi ama il başkanı o mu, değil mi, bir araştırsın sorsun. Kendisi
Iğdır Milletvekilidir. Onu da kendisine soruyorum.
Şimdi değerli
kardeşlerim, açın sonuçlara bakın, Uluslararası Yolsuzluk Algısı Endeksi var.
Bu, Türkiye'nin düzenlediği bir şey değil, uluslararası bir endeks. Bu
endekste, devri iktidarınızda 2002 yılında Türkiye, yolsuzluk algısı bakımından
102 ülke arasında 65’inci sıradaydı, şimdi gelinen noktada 177 ülke arasında
Türkiye 53’üncü sırada. Yolsuzluk hangi dönemde yapılmış? Ne zaman yapılmış?
Bunu sorarım.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Hâkim ve savcıların elini kolunu bağlarsanız öyle olur tabii.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayıştay raporlarını getir bakalım.
AHMET AYDIN
(Devamla) – Şunu diyorsunuz: “Milletin parasını götürüyorsunuz.” Bu millet
kendi parasını kimin götürdüğünü çok iyi biliyor. “Bu gidişle Hükûmeti ithal
edeceksiniz.” diyorsunuz.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Teftiş kurullarının köküne kibrit suyu ektiniz!
AHMET AYDIN (Devamla)
– Değerli arkadaşlar, hükûmetin ithali bir dönem oldu, ne oldu?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Teftiş ne oldu? Sayıştay ne oldu? Denetim yok, hâkim yok, savcı yok…
AHMET AYDIN
(Devamla) – Sizin devri iktidarınız döneminde Kemal Derviş’i ithal eden sizler
değil misiniz, sizin koalisyon hükûmeti değil miydi? Hükûmeti ithalse bu ithali
yapan sizlersiniz, sizin koalisyon döneminiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Dolayısıyla, bu konuşma baştan sona yanlış, karalama üzerine, iftiralar
üzerine…
OKTAY VURAL (İzmir)
– Sayıştay raporlarını getirin, Sayıştay! Gümrük Ticaretin raporunu getir,
bakalım!
AHMET AYDIN
(Devamla) – Eğer varsa bir tane dosyanız, sağlam dosyanız varsa, kim yaparsa
yapsın yolsuzluğu sonuna kadar götürelim, hukuka, yargıya…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayıştay raporlarını saklamayın.
AHMET AYDIN
(Devamla) – Sonuna kadar hep birlikte arkasında duralım. Burada “Yolsuzluk
var.” demekle olmuyor, karalama yapmakla olmuyor.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Aydın.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Aydın, şu yolsuzluk raporlarını getirin, getirin.
SİNAN OĞAN
(Iğdır) – Sayın Grup Başkan Vekili…
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Endeksi verdim, endeksi.
OKTAY VURAL (İzmir)
– Biz de bir görelim ne var. Hodri meydan!
BAŞKAN – Lütfen,
sessiz olursanız, Sayın Oğan’ı dinlemek istiyorum.
Buyurunuz Sayın
Oğan.
SİNAN OĞAN
(Iğdır) – Sayın Grup Başkan Vekili şahsıma bir soru sordu ve kürsüden
cevaplanmasını istedi, hem de sataşmada bulundu hem de ithamda bulundu. Müsaade
ederseniz cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN –
Buyurunuz.
Yeni sataşmalara
mahal vermeyiniz lütfen.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, bizimki sataşma değil.
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Oğan.
2.- Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın, Adıyaman Milletvekili
Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
SİNAN OĞAN
(Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz sataşmada bulunmuyoruz,
biz gerçekleri burada ifade ediyoruz ama bir konuda Sayın Grup Başkan Vekilini
takdir ettik, hızlı öğreniyor. Evet, orada hakikaten yazmış, “Sinan Oğan” ve
birtakım ibarelerde bulunmuş…
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – “PKK” yazdım.
SİNAN OĞAN
(Devamla) – Takdir ettik kendilerini, öğreniyorlar, öğrenecekler bu işleri.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Peki, “kaçakçılık” ve “AK PARTİ” yazdığın zaman aynı şey
değil mi? Bu, AK PARTİ’nin kaçakçılıkla mücadele ettiğini göstermez mi?
SİNAN OĞAN
(Devamla) – Biz, tabii, kaçakçılığın içeriğine de bakarız, istiyorsanız gelin
içeriklerine de bakalım.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Bakın, bakın.
SİNAN OĞAN
(Devamla) – “Sinan Oğan” ve “PKK” yazdığınızda Sinan Oğan’ın ömrünün PKK ve
terör örgütleri ve onların yardakçılarıyla mücadelede geçtiğini görürsünüz.
“AKP PKK” yazdığınızda Diyarbakır’daki kucaklaşmaların, Barzani’yle
kucaklaşmaların, PKK’yla kucaklaşmaların olduğunu görürsünüz.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – PKK yok orada ya, Diyarbakır’daki buluşmada Barzani var. Ne alakası
var?
SİNAN OĞAN
(Devamla) – Dolayısıyla da vatandaş da görüyor. Dolayısıyla, vatandaş yazsın,
vatandaşın terazisi en iyi terazidir, vatandaş “AKP PKK” yazsın, “Sinan Oğan
PKK” yazsın, ne çıktığını görecektir.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – Peki, on yıldan beri vatandaşın terazisini niye kabul
etmiyorsunuz? Vatandaşın terazisi on yıldan beri AK PARTİ’yi tartıyor.
SİNAN OĞAN
(Devamla) – Vatandaşın terazisi en güzel terazidir. Madem bu kadar kendinize
güveniyorsunuz…
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) – On yıldan beri bunları görmüyor mu vatandaş? Vatandaşa da mı
inanmıyorsunuz?
SİNAN OĞAN
(Devamla) - …madem “Yolsuzlukla, kaçakçılıkla bir işimiz yok.” diyorsunuz, o
zaman getirin Sayıştay raporlarını. Sayıştay raporlarını niye sansüre
uğrattınız? Sansüre niye uğratıyorsunuz? Madem korkmuyorsunuz, hodri meydan,
getirin Sayıştay raporlarını! (MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, Sayıştay raporlarını getirsinler.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Sayın Başkan, vatandaş oy veriyor diye siz soymaya devam mı
edeceksiniz?
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Oğan.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu
Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
A) AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI (Devam)
1) Avrupa Birliği Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Avrupa Birliği Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
B) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU (Devam)
1) Türk Akreditasyon Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Türk Akreditasyon Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
C) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI (Devam)
1) Kültür ve Turizm Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Kültür ve Turizm Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
Ç) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
D) DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
E) TÜRKİYE YAZMA ESERLER BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
F) GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI (Devam)
1) Gümrük ve Ticaret Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Gümrük ve Ticaret Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
G) REKABET KURUMU (Devam)
1) Rekabet Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Rekabet Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN –
Hükûmetin konuşmalarına geçiyoruz.
Kültür ve Turizm
Bakanı Ömer Çelik.
Buyurunuz
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on sekiz
dakikadır.
KÜLTÜR VE TURİZM
BAKANI ÖMER ÇELİK (Adana) – Saygıdeğer Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlarım.
Kültür ve Turizm
Bakanlığının bütçesi üzerinde konuşulurken genel olarak bütün arkadaşlarımızın
kültürel meseleler ve Türkiye'nin turizm değerlerinin korunması ve bunun
geliştirilmesi konusundaki hassasiyetine özellikle teşekkür ederim.
Kuşkusuz, Gazi
Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi, cumhuriyetin temeli kültürdür. Kültür,
tabii, sadece cumhuriyetle birlikte, cumhuriyetin korunması, cumhuriyetin
kazanımlarının ilerletilmesi manasında da düşünülmemiştir; milletin geçmişten
bugüne bütün varlığının, bütün birikiminin dünden bugüne ve bugünden yarına
aktarılması için temel bir zemin olarak algılanmıştır. Komisyon toplantısındaki
bütçe görüşmeleri sırasında da ifade etmiştim: Milletlerin başından,
devletlerin başından bazen acı tecrübeler geçer, bazen zaferler olur, bazen
yenilgiler olur fakat milleti ayakta tutan şey, her zaman onun varoluş
kodlarının adı olan kültürüdür. Tarihin pek çok aşamasında milletlerin başına
gelen olaylar neticesinde bir milletin ordusu mağlup olabilir, sahip olduğu
bazı toprakları kaybedebilir, sanayisi tahrip edilebilir, ekonomisi
çökertilebilir ama tarih içerisinde varlığını ve varoluşunu sürdüren milletler,
kültürü bir varoluş kodu olarak algılayıp bunu gelecek nesillere aktarma
konusunda yüksek iradeye sahip olan milletlerdir. Nitekim
tarihte yüz yıl, iki yüz yıl, üç yüz yıl, çok daha uzun zaman yaşamış bazı
devletlerin bugün adları tarih kitaplarında, siyasi tarih kitaplarında çok kısa
anılırken örneğin –daha önce verdiğim bir örnekte belirttiğim gibi- birkaç on
yıl yaşamış Çağatay devleti, kültürün bir devleti tarihe nasıl marka olarak
nakşettiğini göstermek bakımından çok önemlidir. Normalde, birkaç on
yıllık bir ömrü olduğu için, Çağatay devletinin gerek siyaset tarihinde gerek
toplumsal tarihte hiçbir şekilde büyük ve ağırlıklı bir yere sahip olmaması
gerekirdi ama bugün siyasi tarih hakkında konuşurken de tarihin diğer
alanlarında konuşurken de Çağatay devletinden bahsetmeden geçemeyiz.
OKTAY ÖZTÜRK
(Erzurum) – Çağatay, Türk devleti değil mi Sayın Bakan?
KÜLTÜR VE TURİZM
BAKANI ÖMER ÇELİK (Devamla) – Peki, ömrü toplamda otuz yılı geçmeyen bir devlet
niçin bu kadar önemli olmuştur? Sebebi şudur: O devleti güçlü kılan, dünya
kültür tarihine yaptığı katkıdır. Dünya kültür tarihi açısından Ali Şir Nevaî
adlı bir düşünür vazgeçilmez bir insandır. Ali Şir Nevaî’den bahsetmeden
düşünce tarihinden bahsedemezsiniz. Ali Şir Nevaî eserlerini Çağatay
Türkçesiyle yazdığı için Ali Şir Nevaî’nin yüksek entelektüel düzeyi Çağatay
Türkçesini dünya kültür tarihine kazımıştır, Çağatay Türkçesinin varlığı da
Çağatay devletini siyasi tarihin o kısa ömrüne rağmen vazgeçilmez bir unsuru
hâline getirmiştir. Dolayısıyla, tek bir mütefekkir ve o mütefekkirin
kullandığı dil bir devleti çok kısa ömrüne ve o kısa ömür içerisinde kayda
değer başarıları olmamasına rağmen tarihin vazgeçilmez bir unsuru hâline
getirebilmiştir.
Nitekim, İkinci Dünya
Savaşı tarihini, Birinci Dünya Savaşı tarihini iyi okuyanlar bilirler, bugün,
dünyada kültür devleti olarak anılan devletlerin pek çoğunda, savaş başlar
başlamaz ilk verilen emir ordulara değil kültür kurumlarına verilmiştir, “Millî
kütüphaneyi koruyun.” denilmiştir. Büyük savaşlar başladığında, bugün dünyanın
büyük kültür devletleri ilk olarak kendi millî kütüphanelerini, büyük müzelerini
yer altında korumaya alarak kendi varlıklarını sürdürmenin yolunun ne olduğunu
herkese göstermişlerdir. Nitekim, bizim de siyasi
coğrafyamızın çok ötesine geçen, siyasi coğrafyamızın sınırlarını katbekat aşan
bir kültür coğrafyasına sahip olmamız, devletimizin büyüklüğünü, milletimizin
derinliğini göstermektedir. Moğolistan’daki Bilge Kağan ve
Tonyukuk anıtlarından Mostar Köprüsü’ne kadar; Mali’deki Timbuktu Yazma Eserler
Kütüphanesi’nden Balkanlar’daki Gül Baba Türbesi’ne kadar bütün bu varoluş
coğrafyası, bunun yanı sıra Suriye’deki Süleyman Şah Türbesi’nden dünyanın pek
çok yerindeki kültürel varlığımıza; bunun yanı sıra şehitliklerimize, Galiçya
Cephesi’nden geçmişteki savaşlarda yer aldığımız cephelerdeki pek çok
şehitliklerimize kadar hepsi siyasi varlığımızın çok ötesine bizi götüren bir
coğrafyaya sahip olduğumuzu, bir varoluş koduna sahip olduğumuzu
göstermektedir.
Nitekim, bu coğrafyanın
varlığı, bu büyük kültürel coğrafyanın varlığı, bugün siyasi olarak da ekonomik
olarak da Türkiye’nin, hem bölgesinde hem bölgesinin ötesindeki birtakım
olaylara müdahalesinde, oradaki halklarla kaynaşmasında, oralarla entegrasyon
kurmasında çok önemli bir rol oynamaktadır. Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti
Kültür ve Turizm Bakanlığının genel politika perspektifini biz bu şekilde
tanımlıyoruz.
Ülkemizdeki hangi
kimliğe sahip olursa olsun bütün kimliklerin varlığını, sadece somut kültürel
mirasın değil bütün kimliklerin varlığını yani soyut kültürel mirası da,
Anadolu’nun, Mezopotamya’nın, Karadeniz’in, Akdeniz’in, Orta Doğu’nun,
Balkanlar’ın, Türkiye’nin bir İslam ve Avrupa ülkesi olmasının bütün
kazanımlarını, Kültür Bakanlığı olarak, bu ülkenin millî mirası olarak kabul
ediyoruz. Bu sebeple, kültürler arasında yahut da ideolojik tercihler arasında
kültürel mirasın korunması hususunda hiçbir ayrım gözetilmemesi gerekir. Bu
ayrım gözetildiği takdirde, sadece siyaseten bir eksiklik üretmiş olmayız,
milletimizin varoluş kodlarını, dünden bugüne ve bugünden geleceğe aktarılacak
kodlarını zedeleme konusunda da maalesef, yanlış işler yapmış oluruz. O
sebeple, şunu çok açık bir şekilde belirtmek isterim ki: Anadolu’nun bütün
kültürel mirası, Anadolu’da var olan, geçmişten bugüne var olan bütün
kimlikler, bütün kültürel kimlikler, bütün etnik kimlikler, bütün dinî kimlikler
Kültür Bakanlığının geliştirilmesi yönünde politikasının hedefi olmak,
politikasının zemini olmak durumundadır. Burada kültürel bir ayrımcılık yapmak
ya da kültüre ideolojik bir oligarşik yaklaşımla bakmak kendi kazanımlarımızdan
taviz vermek anlamına gelir.
Bu bağlamda şunun
açık bir şekilde belirtilmesi gerekir: Türkiye’nin, bundan sonrasına daha iyi
ilerlemeyebilmesi için -arkadaşlarımızın sorularına buradan cevap vererek
ilerleyeceğim- kültür ve sanat alanında çok daha yüksek üretimlere imza atması
gerekir. Bu yüksek üretimlere imza atılması için şimdiye kadar emek vermiş,
bundan sonra emek verecek olan sanatçılarımızın kıymeti konusunda bir tartışma
yoktur. Cumhuriyetin daha ilk kurulduğu yıllarda kültür ve sanat kurumlarına
verdiği destek, cumhuriyeti kuranların büyük vizyonunu göstermektedir. Bugün
geldiğimiz noktada bunların daha da geliştirilmesi, daha da büyütülmesi bu
ülkenin geleceği açısından vazgeçilmez bir durumdur. O sebeple, “Kültür sanat
kurumları kapatılıyor.” ya da “Kültür sanat kurumları lağvedilecek.” gibi bir
yaklaşım bizim vizyonumuzun dışındadır. Bahsettiğimiz şey, Türkiye’de
devlet-sanat üretimi ilişkisinin yeniden yapılandırılması, devlet-sanat üretimi
ilişkisinin çağdaşlaştırılmasıdır. Şunu kabul etmek gerekir ki: Sanatçının memur
olduğu, devletin bu kadar kültür sanat alanı içerisinde mali bir güce sahip
olduğu bir kültür sanat ortamı hiçbir şekilde çoğulcu ve özgürlükçü olamaz.
Kültür ve sanat, nihayetinde rekabetle kendisini yükselten ve rekabetle ayakta
duran ve rekabetle geleceğe yürüyen alanlardır. Bu alan içerisinde hiçbir
ideolojik, oligarşik yaklaşıma, hiçbir ideolojik önceliğe yer verilmemesi
gerekir. Bu alan, bir kadrolaşma alanı değildir. Bu alanda isimler üzerinden
siyaset üretilmesi bu ülkeye yapılabilecek en büyük zarar olur. Şunu kabul
etmek gerekir: Türkiye’nin yaptığı ve bugün geldiği noktada ürettiği pek çok
reforma göre kültür sanat alanı kısır kalmıştır ve devlet-sanat üretimi
ilişkisinin yeniden yapılandırılması gerekir. Burası rekabete açılmalıdır, daha
yüksek sanatsal performanslarla ve kültürel aktivitelerle evrensel olanla
yarışacak bir noktaya gelmelidir.
Bakın, pek çok
eleştiri getirildi. Ben size Avrupa Birliği içerisindeki büyük bir kültür
devletinin değerlendirme ölçütleriyle ilgili birkaç şey okuyacağım bizatihi
kendi metinlerinden. Örneğin, kültür sanat alanındaki kurum
ve kuruluşların değerlendirilmesi, bunun ölçüleri: Sanat sektöründe yenilikçi
olması, geniş kitlelere erişebilmesi, ilgili sanat dalında kaliteli hizmet
sunulması, finansal yeterlilik ve sürdürülebilirliğe sahip olması, etkin
yönetim yapısına sahip olması, sanatsal altyapısının değerlendirilmesi, farklı
kültür ve topluluklara yönelik sunum kapasitesi, amatör ve yeni yetişen
sanatçıların desteklenmesi, coğrafi yaygınlık, uygun raporlama.
Şimdi, bizim
elimizdeki devlet-kültür sanat kurumu ilişkisi, hiçbir şekilde, bugün, kültür
devleti olarak dünyada etkinlik gösteren modellere uymamaktadır. Elimizdeki
ilişki Sovyetler Birliği’nde bile 1995’te terk edilmiş bir modeldir.
Bahsettiğimiz şey şudur: Kültürel alanı, genç insanlara, daha çoğulcu bir
şekilde ve özgürlükçü bir biçimde açmaktır.
Bakın, burada da
ifade edildi “Şu ya da bu sebeple tiyatroların ödeneği kesiliyor.” diye.
Külliyen yanlış bir bilgidir. Anadolu’da, şimdiye kadar dışlanmış, fırsat
verilmemiş genç tiyatrolara, hiç destek almamış tiyatrolara, sanat kurumlarına
verilen destek bu sene yüzde 80 oranında artırılmıştır. Burası ideolojik bir
alan değildir. Bir kuruma destek verdiğiniz zaman dört beş yıl destek
verirsiniz, seyirci desteği oluşturmasını beklersiniz, ayakta kendi kendisine
kalmasını beklersiniz. Bu gerçekleşmiyorsa yeni insanlara, genç insanlara
fırsat vermek gerekir, onların önünü açmak gerekir.
Milli
Kütüphaneyle ilgili basında pek çok haber çıktı. Milli Kütüphane millî kültürün
kalesidir, millî kültürün hafızasıdır. Milli Kütüphaneyi korumak sadece Kültür
Bakanlığının işi değildir, bütün bir milletin sorumluluğudur, bütün bir
Meclisin sorumluluğudur.
Ben burada, üzerime düşeni en büyük sorumlulukla yapmaya hazır
olduğumu ve bunu devam ettireceğimi, orada envanterde olmayan eserlerin
envantere geçirilmesi, korunmayan eserlerin korunması konusunda tam bir
kararlılık göstereceğimi yüce Meclisin huzurunda söylüyorum ama bunun yapılması
konusunda ihmali olan bürokratları görevden aldığım zaman, o zaman
arkadaşlarımın buraya çıkıp da “Siz tecrübeli bürokratları görevden aldınız.”
diye beni eleştirmesi, Milli Kütüphanedeki o aksaklıkların devam ettirilmesine
destek vermek anlamına gelir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Ben, tam tersine,
Milli Kütüphaneyi millî kültürün hafızası gördüğüm için oradaki yeniden
yapılandırmaya büyük bir önem veriyorum ve hepinizi, tüm milletvekillerini,
oranın eski hâlini görmeye, yeni hâlini, yeni yaptıklarımızı denetlemeye -ve
Millî Kütüphaneyi sık sık ziyaret ederek bizi denetlemeye- davet ediyorum.
Bu sanat
kurumlarıyla ilgili ideolojik tercih meselesi, dediğim gibi, bizim gündemimizde
yok ama şunun bilinmesi gerekiyor: Kamuya ait bir kaynağı kullanırken bir ölçü
koymak zorundasınız ve koyulan her ölçüye de rölatif diyebilirsiniz. Her kamu
parasını kullanan kurum, genel ahlak ölçüsüne dikkat etmek durumundadır. Genel
ahlak ölçüsüyle -şimdi ahlak felsefesine girmeyeceğim, etik ile ahlak
arasındaki farka da girmeyeceğim- ahlaki kriterlere dikkat etmekle ahlakçılık
arasındaki farkı herkesin bildiğini varsayarak konuşuyorum. Bunun karşısına
başka ölçüler koysanız, onlara başka eleştiriler gelecektir. Bu ilk defa bu
sene konulmuş ve tiyatroya özel konulmuş da değildir. Telif haklarında bu kriter
vardır, sinema alanında bu kriter vardır. Kamu parasını kullanan herhangi bir
siyasetçi -burada ben olayım, başkası olsun- millete sorumluluk mevkisinde olan
birisi, bu kaynakların nasıl kullanıldığı konusunda millete hesap vermek
durumundadır.
Ha, onun dışında
birisi bir oyun oynamak istiyor, onun dışında bir alanı tercih etmek istiyor,
bu tabii ki onun takdiridir, burada oynayacaktır ama burada kamu kaynağı
kullanılırken “Hiçbir kriterin olmaması” gibi bir ölçü hiçbir şekilde kabul
edilemez, bu doğru da bulunmaz. Ki yürürlükte olan pek çok düzenlemede de -hem
başka alanlardaki düzenlemelerde hem kültür sanat alanındaki düzenlemelerde-
bunlar açık bir şekilde vardır.
Altan Bey çok
önemli restorasyonlara ve bugün yürütülen çalışmalara değindi. Kendisine tek
tek o konularla ilgili bilgileri göndereceğim fakat şu önemlidir: Çözüm
sürecinin getirdiği noktada, Güneydoğu Anadolu’ya ve Doğu Anadolu’ya çok büyük
bir ilgi vardır. Biz özellikle tur operatörleriyle konuşarak buralara dönük
olarak yabancıların turistik ziyaretlerinin artması, buraya dönük yatırımların
artması konusunda özel bir perspektif geliştiriyoruz. Bu bağlamda, özellikle
Fırat Havzası Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi, Kuzey Van Gölü
Selçuklu Turizm Merkezi, Doğu Karadeniz Projesi, Çoruh Vadisi Projesi gibi
projelere fevkalade önem veriyoruz. Buraya dönük olarak tabii ki kamu
kaynakları kısıtlı fakat geçenlerde bu işlerin başındaki bir şahısla
konuşmamızda, kendisine bugün İngiltere’de restorasyon için ne kadara ihtiyaç
duyduklarını sordum, sadece kraliyetle ilgili binalar için 50 milyon sterline
ihtiyaç duyulduğu söylendi. Yani, bu, dünyanın hiçbir yerinde yetmiyor. Türkiye
gibi, Anadolu gibi medeniyetler havzası olan bir ülkede de buraya ayrılacak her
türlü kaynak kuşkusuz yetersiz hâle gelecektir.
Arkadaşlarımızın
kalelerle ilgili, başka alanlarla ilgili burada ifade ettikleri konular var. O
konularla ilgili, kalelerle ilgili ve diğer alanlarla ilgili, bunlara genel bir
restorasyon projesi değil ama her birinin kendi kriteri içerisinde değerlendirildiği
bir perspektifle yaklaşmaya çalışıyoruz. Önümüzdeki dönem bunların hem kültürel
varlık olarak korunması ama kültürel varlık olarak korunmasının ötesinde de
buraların turizm alanına açılması, insani diplomasi açısından, oradaki
hareketliliğin artırılması açısından, aynı zamanda kültürel varlıkların dünyaya
tanıtılması ve kıymetlendirilmesi bakımından da çok önemli olacaktır.
Bizim Bakanlık
olarak fark ettiğimiz bir husus vardır, o da şudur: Doğu ve Güneydoğu
Anadolu’ya bu çözüm sürecinden sonra yatırım konusunda da çok büyük bir ilgi
vardır.
Bir mesele var,
bu meseleye girmek istemiyordum ama maalesef, birkaç milletvekili arkadaşımız
bunu aylardır dile getiriyor. Ben hakikaten bunu gündemime bile almak
istemiyordum ama burada almak durumunda artık kendimi hissediyorum kayıtlara
geçsin diye. Örneğin, İkinci Meclis binasında kendime makam odası yaptırdığım
şeklinde ve çok sayıda makam odası kullandığım şeklinde. Değerli arkadaşlarım,
yüce Meclise arz ederim ki benden önceki bakanlar hangi makam odalarını
kullanıyorsa ben de onları kullanıyorum ama tam tersine, kültürel varlığımızı
korumak için bir işlem yaptım ve burada tam tersi anlatılıyor. Üstelik bu, soru
önergelerine konu oldu, bu kürsüde dile getirildi.
1923 yılında,
biliyorsunuz, İkinci Meclis binası olarak bildiğimiz bina, Mimar Vedat Tek
tarafından yapıldı, 1924-1960 yıları arasında ikinci Türkiye Büyük Millet
Meclisi olarak kullanıldı. Daha sonra, orası CENTO binası olarak kullanıldı.
CENTO’nun lağvedilmesinden sonra Kültür Bakanlığına devredildi. Ben bakan
olduğumda, bütün kurumları gezerken orayı da gezdim ve bana gösterdiler,
“Burada Atatürk’ün çalışma odası var, burada Atatürk’ün kabul odası var.”
vesaire, vesaire ve orada Atatürk’ün Meclisi bir kapıyı açarak seyrettiği
locayı gördüm. O locanın karşısında bir oda var. “Burası neydi?” dedim, dediler
ki: “Burası, misafirleri geldiği zaman Atatürk buradan Meclisi gösterirdi.”
“Peki, burayı kim kullanıyor şu anda?” dedim, dediler ki: “Şu anda -o zamanki-
Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü.” Dedim ki: “Atatürk’ün kabul
odasının, Cumhurbaşkanlığı kabul salonunun ve yüce Meclisin, İkinci Meclisin
direkt açıldığı bir odanın herhangi bir bürokrat ya da siyasetçi tarafından
makam odası olarak kullanılmasını ben kabul edemem. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Burası boşalacak, yeniden düzenlenecek ve devlet büyükleri ve yabancı
ziyaretçiler İkinci Meclisi ziyaret ettiği zaman burada ağırlanacak.” dedim.
Şimdi oraya sekiz ay boyunca, Bakanlığım müddetince bir kere uğradım, sadece bu
talimatı verdim. Bu çalışmalar bitti, çalışmanın sonucunu görmek için bile
gitmeye vaktim olmadı ama şimdi, maalesef, 3-4 tane arkadaşım, benim
kurtardığım bu yeri benim makam odası olarak kullandığım şeklinde suçlamada
bulunuyorlar ve bununla ilgili soru önergesi veriyorlar. Sizden istirhamım
şudur arkadaşlar: Herhangi bir şekilde sızdırılan bilgilerle itham etmeden
önce…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KÜLTÜR VE TURİZM
BAKANI ÖMER ÇELİK (Devamla) – …bu konulardaki araştırmayı daha derinlemesine yapmanızı
istirham ediyorum.
Kültür meseleleri
konusunda, Türkiye’nin turizm varlıklarının gelişmesi konusunda hassasiyet
gösteren yüce Meclise, bütün milletvekillerine saygılar sunuyorum, başarılı
olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Çelik.
Avrupa Birliği
Bakanı Egemen Bağış.
Buyurun Sayın
Bağış. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on yedi
dakika.
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Avrupa Birliği Bakanlığımızın 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı’nın Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmesi
vesilesiyle huzurlarınıza çıkmış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, sözlerim hemen başında, kuruluşundan bu yana bu yüce çatı
altında Türkiye’nin demokratikleşme sürecine, şeffaflaşma sürecine, zenginleşme
sürecine, reform sürecine, kısa adıyla Avrupa Birliği sürecine katkı sağlamış
bütün milletvekillerine şükranlarımı sunuyor, ebediyete intikal etmiş olan
bütün parlamenterlerimizi de hayırla, rahmetle yâd ediyorum.
Her zaman
vurguladığımız gibi bu Meclis, Türk milletinin iradesinin yansıdığı aziz bir
Meclistir. Bu Meclis “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” ilkesini gururla
taşıyan yüce bir Meclistir. Bütün renkleri ve zenginleriyle Türkiye’nin özeti
niteliğindeki Türkiye Büyük Millet Meclisi, özellikle son on bir yılda Türkiye’nin
AB sürecinin arkasındaki en önemli itici güç olmuştur. Avrupa Birliğine uyum
sürecinde yapılan köklü reformlar bu Meclisin eseridir. Çıkmaz denilen kanunlar
bu Meclisten çıkmış, yapılamaz denilen düzenlemeler bu Meclis tarafından
yapılmıştır. Meclisimiz her zaman AB sürecine sahip çıkmıştır. Her fırsatta
ifade ediyoruz, Avrupa Birliğinin yolu, belirli minvallerden, bazı siyasilerin
gösterdiği herhangi bir ilden değil, buradan, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurulundan geçer. Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüştüğümüz her mevzu,
çıkarılan her yasa Avrupa Birliği sürecinde mesafe almamız anlamına gelir.
Bildiğiniz gibi,
bu yıl Türkiye’nin AB’yle entegrasyon sürecini resmî olarak başlatan Ankara
Antlaşması’nın 50’nci yılını geride bıraktık. Ne yazık ki, Türkiye, AB
tarafından hiçbir ülkeye uygulanmayan çifte standartlara maruz bırakılmış,
hiçbir ülkenin üyelik süreci Türkiye’ninki kadar uzun sürmemiştir. Ankara
Antlaşması’na imza atıldığı gün doğan çocuklar, bugün 50 yaşındadır. Ancak buna
rağmen AB, birçok zorlu süreçte Türkiye’nin pusulası olmuş, ülkemize önemli bir
demokratikleşme perspektifi de sunmuştur.
Biz Hükûmet
olarak, Avrupa Birliği sürecine her zaman bu hassasiyetle yaklaştık ve ülkemizi
bu anlayışla Avrupa Birliği standartlarına her geçen gün daha da
yakınlaştırdık. Hiç şüphesiz, bugün, Türkiye’de, Avrupa’nın en reformcu
Hükûmeti işbaşındadır. Burada söz alan bazı muhalefet sözcüleri “AK PARTİ’den
kurtulmadan AB sürecinde bir yere varamayız.” dediler. Onlar şunu unutuyorlar:
AK PARTİ, AB hedefi konusunda hiçbir zaman şaşmadı. Ama,
AK PARTİ AB sürecinin, iki yüz yıllık modernleşme sürecinden temel bir farkı
vardı. İki yüz yıllık süreç, çoğu zaman, millete rağmen bir süreç olmuştu, AB
süreci ise milletin önündeki engelleri kaldıran, milletin kendi dinamiklerini
hayata geçirmesini sağlayan bir süreç oldu. Sözde modernleşme sürecinin
yarattığı sonuç vesayete dayalı bir imtiyazcılar demokrasisiydi ama
Hükûmetimizin önderliğinde başlayan AB süreci, bu vesayetleri yıkarak gerçek
katılımcı demokrasiye geçişi sağladı.
Yine, gururla
söylüyorum, Avrupa’da gündemi en yoğun, en reformcu Meclis de Türkiye Büyük Millet
Meclisidir. Partimizin iktidara geldiği 2002’den bu yana, bu çatı altında, 320
birincil, 1.600’e yakın ikincil düzenleme yasalaşmıştır. Türkiye, bugün,
demokrasisiyle, ekonomisiyle, siyasi istikrarıyla, adalet, ulaşım, sağlık,
AR-GE, tarım, toplu konut, eğitim ve daha birçok farklı alanda gerçekleştirdiği
dev yatırımlarla birçok AB üyesinin dahi ilerisinde bir noktadadır.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sen bu söylediklerine inanıyor musun?
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) - Ekonomik krizden bu yana Avrupa’da 6 milyon
kişi işsiz kalırken Türkiye aynı dönemde 5 milyon kişiye yeni istihdam
yaratmıştır. Avrupa’nın en hızlı büyüyen ekonomisi bizim ekonomimiz olmuştur.
2013 yılı bu başarıların devam ettiği, son on bir yılda olduğu gibi, yine
Türkiye'nin reformcu kimliğinin öne çıktığı ve Türkiye-AB ilişkilerinde önemli
gelişmelere şahitlik ettiğimiz bir yıl olmuştur.
16 Ekimde
yayınlanan AB Komisyonunun 2013 Türkiye İlerleme Raporu Türkiye'nin hakkını
teslim etmiş, raporda Hükûmetimizin reformlara bağlılığının altı çizilmiştir ve
Anayasa Komisyonu Başkanımız Sayın Profesör Burhan Kuzu geçmiş senelerde çok
eleştirdiği raporu, bu sene, öven açıklama yapmıştır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Rapor, içeriğindeki bazı eksik veya yanlış noktalara rağmen, genel
olarak objektif ve yapıcı tonuyla Türkiye-AB ilişkilerinde olumlu bir
atmosferin yakalanması hususunda önemli bir adım olmuştur.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Yeniden siz yazsaydınız!
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) - Yargı reformundan çözüm sürecine,
demokratikleşme paketinden farklı inanç gruplarıyla diyaloğa kadar pek çok
konuda raporda övgüyle bahsedilmiştir. Buna ilaveten, komisyon, müzakere
sürecinde yaşanan tıkanıklığın Türkiye'nin teknik eksikliklerinden
kaynaklanmadığını, tam tersi, bazı üye devletlerin süreçteki siyasi
tavırlarından kaynaklandığını raporda itiraf etmiştir. Bu, çok önemli ve altı
çizilmesi gereken bir zihniyet dönüşümüdür. Komisyon ilk kez bu kadar samimi ve
net bir ifadeyle Türkiye'nin müzakere sürecindeki tıkanıklıktan dolayı üye
ülkelerin sorumluluğuna atıfta bulunmuştur.
Ayrıca,
Türkiye-AB ilişkilerinin potansiyelini tam anlamıyla kullanmanın en iyi yolunun
güvenilir canlı bir müzakere süreci çerçevesinde mümkün olduğu belirtilmiş,
müzakerelere ivme kazandırılmasının gerektiği vurgulanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, bütün bu çabalarımızın neticesinde, yıllardır her platformda,
her vesileyle altını çizdiğimiz haksızlıklar karşısında AB Komisyonu
yetkilileri de artık daha fazla sessiz kalamamış, açılış kriterlerinin bir an
önce Türkiye’ye iletilmesi konusunda 23 ve 24’üncü fasıllarla ilgili özel
çağrıda bulunmuştur. Bu yıl reform sürecinde izlediğimiz kararlı politikalar
sadece ilerleme raporuna yansımamış, müzakere sürecimize de yeni bir ivme
kazandırmıştır ve bunun neticesinde 22’nci faslın, “Bölgesel politikalar”
faslının açılmasına hep beraber şahitlik ettik. Bu fasıl, hatırlarsınız,
geçmişte, Sarkozy yönetiminde Fransa’nın engellediği bir fasıldı ama
Hükûmetimizin azimli kararlarıyla yeni yönetimin, Hollande yönetiminin engelini
kaldırmasıyla bu faslın açılması da sağlanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, yine burada bazı milletvekilleri Türkiye'nin AB sürecinde
sokak diplomasisi kullandığını ve Türkiye’ye karşı söylemlere sert cevaplar
verdiğini iddia etmişlerdir. Tabii, Avrupalı bazı yetkililer bizim üslubumuzla
ilgili olarak muhalefet partimize, özellikle ana muhalefet partimize eğer
şikâyette bulunuyorlarsa bu, doğru yolda olduğumuzun göstergesidir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Çünkü bizim milletimizin değerlerine hakaret edenlere,
aşağılayanlara, küçümseyenlere, aynı, Türkiye’de kendi milletine “Göbeğini
kaşıyan adam.” diyenlere yaptığımız gibi hak ettikleri cevabı vermek bizim
boynumuzun borcudur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Ne oldu verdin de? Kahraman mı oldun verdin de?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Ben, milletimin
değerlerine hakaret edenlere hoşgörüyle yaklaşanlardan olamadım, olabilenler
var, onları da gözlemliyorum ama ben, milletimin bana verdiği görev çerçevesinde
adamına göre muamele yaparak, Türkiye’ye hakkıyla bir söylem, eleştiri veyahut
da bir tartışmayla gelenlere hakkıyla cevap veriyorum ama hakaretle gelene de
aynı, anladığı dilden cevabını vermek benim boynumun borcudur.
İşte, bu
çabalarımızın neticesinde 2013 yılı, vize konusunda da gerçekten tarihî bir
taçlandırmanın yılı oluyor. Bakın, AB üyesi ülkelerin birçoğunun bizim
vatandaşlarımıza uyguladığı vize, aslında, 1980 darbesinin bu millete attığı en
büyük kazıklardan biridir. 1980 darbesi öncesinde -Allah rahmet eylesin-
rahmetli İnönü’nün 1963 yılında imzaladığı Ankara Antlaşması sayesinde bize
vize uygulamaması gereken ülkelerin, Türkiye'nin gencecik fidanları Avrupa’ya
sığınmacı olarak gidemesinler diye vize uygulanmasına göz yuman, hatta teşvik eden
darbeci zihniyetin o yanlış, çarpık zihniyetini düzeltmek için otuz yıldır
uğraşıyoruz. Ve çok şükür, bunların neticesinde, artık, Avrupa Birliği
Türkiye'nin yükselen gücünün de bilinciyle Türkiye'yle vize muafiyet
müzakerelerine başlamak için gerekli adımları attı.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Randevu istediler sizden! Sizden randevu mu istedi hani hakaret
ettiğiniz Avrupa Birliği!
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) - Üye ülkeler, Avrupa Birliği Komisyonuna yetkiyi
verdi. Kısmetse ayın 16’sında, pazartesi sabahı Sayın Başbakanımız bu konunun
detaylarını halkımıza da müjdeleyecek.
Tabii, bu
başarının mimarı, hiç şüphesiz sürecin her aşamasını bizzat takip eden ve
bizlere “diklenmeden dik durma” talimatı veren Sayın Başbakanımız Recep Tayyip
Erdoğan’dır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama emeği geçen bütün
kurumlarımızı, kuruluşlarımızı iş dünyamızın temsilcilerini ben buradan,
özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulundan da tebrik etmek
istiyorum.
Tabii ki, vize
muafiyeti Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına sağlanmış bir lütuf değildir. Bu,
Türkiye'nin hem Avrupa Birliği hem de insanlık hukukundan kaynaklanan hakkıdır.
Avrupa Birliğiyle Türkiye arasındaki vize muafiyeti süreci de bu hakkın teslim
edilmesi anlamına gelmektedir.
Değerli milletvekilleri,
burada özellikle şunu vurgulamak istiyorum: Sayın muhalefet sözcüleri “Neden AB
konusunda hâlâ kararlıyız da bir Türk dünyası birliği kurulmuyor?” gibi
eleştiriler getirdiler ve bu eleştirilerden bahsederken özellikle Türk
dünyasındaki saygın liderlerden biri olan Kırgızistan’ın Devlet Başkanı Sayın
Atambayev’den bahsettiler.
Şunu özellikle
sayın milletvekillerinin dikkatine getirmek istiyorum: İlk defa bir lider, bir
devlet başkanı, Sayın Atambayev Türkiye Cumhuriyeti’nin bir siyasetçisine, bir
devlet adamına “Ağabey” diye hitap etmektedir. Bu “Ağabey” diye hitap ettiği
kişi de Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Türkiye
Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’dür. Bu, kendi başına
Türkiye'nin Türk dünyasıyla olan ilişkilerinin en önemli göstergelerinden bir
tanesidir.
Bakın, bizden
evvelki iktidarların ihmal ettiği Türk dünyasıyla ilişkiler konusunda…
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) – O zaman Bakanlığın adını değiştir Sayın Bakan, Türk dünyası bakanı
ol, “AB” demekle bir şey olmuyor. Gereğini yapın o zaman.
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) - …bizim tarihimizin
başladığı nokta olarak bilinen, bugünün Moğolistan’ındaki Orhun Abidelerinin
bulunduğu yerdeki o tarihî anıtlar, açıkta, hiçbir koruma altında olmadan, sadece safariye gider gibi ciplerle
gidilebilen bir mekândayken, biraz sonra söz alacak olan Sayın Bakanımız Hayati
Yazıcı’nın bizzat açtığı bir müzede güvence altına alınmış ve o müzeye
gidilebilmesi için de Türkiye Cumhuriyeti imkânlarıyla, TİKA aracılığıyla yol
yapılmıştır. Biz kendi tarihimize de, kendi
milletimize de, kendi köklerimize de her zaman sahip çıktık, çıkmaya devam
edeceğiz.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Şanlıurfa’nın köylerinde hâlâ yol yok Sayın Bakan. Önce, ülke
içindeki yolları bir yapın.
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) – Onu Avrupa Birliği istediği için yapmayın.
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) - Ama Avrupa Birliği süreci, bizim için, aynı
zamanda bir demokratikleşme sürecidir, bir şeffaflaşma sürecidir, derin devlet
zihniyetinin bu ülkeden silinme sürecidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Onun için de biz aynı çabayı aynı kararlılıkla yürütmeye devam edeceğiz.
İşte, bu
çerçevede, Avrupa Birliğinin ülkemize sağladığı mali imkânlar da çok önemlidir.
Sizlerin bugün bize onaylarınızla vereceğiniz bütçenin yaklaşık 5 katı kadarını
AB hibesi olarak her yıl ülkemize getiriyoruz. Bu hibelerle bugün Türkiye’nin
35 ilinde katı atık ayıklama, su arıtma tesisleri yapılıyor. Bu sene 70 bin
vatandaşımız -ilkokul öğrencisinden yetişkin meslek sahibine kadar- AB
fonlarıyla Avrupa’da eğitim görecekler. Geçen sene bu rakam 61 bin kişiydi.
Bugüne kadar 370 bin vatandaşımız bu fonlarla Avrupa’da eğitim gördüler.
Sadece, Erasmus’tan yararlanan öğrenci sayısı bu yıl 22 bin kişi oldu. Bu da
Türkiye’nin eğitim konusunda ne kadar önemli başarılar elde ettiğinin bir
göstergesidir. Bakın, on yıl evvel kurulan Ulusal Ajansımız, Bakanlığımızın
ilgili kurumu, bugün 33 farklı ülke ajansı içerisinde Avrupa’da öğrenci hacmi
açısından 3’üncü en büyük ulusal ajans hâline gelmiştir. Bu da Türkiye’nin
başarısının en güzel göstergesidir.
Sayın
milletvekilleri, yine, Bakanlığımıza bağlı olarak çalışan Türk Akreditasyon
Kurumumuz da gerçekten çok önemli işlevler yapıyor. Bugüne kadar 849 uygunluk
değerlendirme kuruluşunu akredite etmesi, bu kurumun ne kadar stratejik
olduğunun bir göstergesidir. Ve kurulduğu 2002 yılından bu yana, TÜRKAK, Avrupa
Akreditasyon Birliğine tam üyedir, Uluslararası Laboratuvar Akreditasyon
Birliği, Uluslararası Akreditasyon Forumu gibi dünya çapındaki kuruluşlara da
üye olmuştur ve karşılıklı, çok taraflı tanıma anlaşmaları imzalamıştır.
Böylece TÜRKAK’ın verdiği akreditasyon hizmeti uluslararası düzeyde tanınırlık
kazanmış, akredite kuruluşlarının belge ve raporları anlaşmaya taraf ülkeler tarafından
da geçerli olarak kabul edilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, TÜRKAK bu yıldan itibaren helal akreditasyon konusunda çok
önemli çalışmalar yapmaktadır ve 25-26 Ekim 2013 tarihinde İstanbul’da (IHAF)
2013 Uluslararası Helal Akreditasyon Forumu gerçekleştirilmiştir.
Bunu şu yüzden
çok önemsiyorum: Bugün dünyada helal ürün ticaretinin, maalesef yüzde 82’si
İslam Konferansı Örgütü üyesi olmayan ülkelerin elindedir. Biz, sadece
Türkiye'nin değil, bütün İslam Konferansı Örgütü ülkelerin bu konuda ortak bir
akreditasyon bilincine sahip olarak, bu ekonomik pastadan mümkün olduğu kadar
yararlanabilmesi için de hummalı bir çalışma yapıyoruz.
Sayın
milletvekilleri, Avrupa Birliği Bakanlığı olarak, Başbakanımız Sayın Recep
Tayyip Erdoğan’ın cumhuriyetin ilanından sonraki en önemli çağdaşlaşma projesi
olarak ifade ettiği AB sürecinde, tüm bakanlıklarımızla ilgili tüm paydaşlarla
uyum ve koordinasyon içerisinde çalışmalarımızı önümüzdeki dönemde de aynı
kararlılıkla sürdüreceğiz.
Tek başına Avrupa
Birliği Bakanlığı, Hükûmetimizin Avrupa Birliği sürecindeki kararlılığının
mührü, Türkiye'nin ileri demokrasi yolculuğuna kazandırdığı önemli bir eserdir.
Avrupa Birliği
Bakanlığı, kurulduğu günden bu yana Türkiye'nin reform mutfağı anlayışıyla
çalışmalarını gerçekleştirmiş, bundan sonra da aynı şekilde çalışmaya devam
edecektir. Umuyoruz ki bu kararlı çabalarımız AB nezdinde de artık hak ettiği
karşılığı önümüzdeki dönemde görmeye başlayacak, Türkiye-AB iş birliğinin daha
fazla zedelenmesi, daha fazla ertelenerek önemli fırsatların heba edilmesinin
önüne geçilecektir.
Avrupa Birliği
projesi bir kıtaya sığacak, günlük tartışmalarla istismar edilecek bir süreç
değildir. Avrupa Birliği, bugün insanlık tarihinin en kapsamlı barış
projesidir. AB üyesi ülkelerin tarihlerine baktığınız zaman, asırlarca
birbirleriyle savaşmış milletlerin, bugün AB çatısı altında huzur içerisinde
birlikte yaşayabildiklerini görüyoruz.
İşte, bu insanlık
tarihinin en kapsamlı barış projesi, Türkiye üye olmadıkça kıtasal bir proje
olarak kalmaya mahkûmdur. Türkiye'nin AB üyeliği ise o kıtasal barış projesini
küreselleştirecek bir süreçtir. Biz bu yüzden, bütün bu engellere rağmen, bütün
çifte standartlara rağmen, iktidarıyla muhalefetiyle hep birlikte kendi
vatandaşlarımızın yaşam standartlarını yükseltecek reform yasalarını buradan,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulundan birlikte çıkararak Türkiye’nin AB
sürecini, insanlığın en kapsamlı barış projesinin de küreselleşme sürecini hep
birlikte insanlığa armağan etmek durumundayız.
Avrupa Birliğinin
kabuğunu kırması, dünyaya açılması için Türkiye çok önemli bir fırsattır.
Türkiye’siz bir Avrupa Birliği eksik ve fakir kalmaya mahkûmdur. Tabii ki
Türkiye, AB üyesi olmadan da yoluna devam edebilir, tabii ki Avrupa Birliği de
Türkiye olmadan aksaklıklara rağmen, eksikliklerine rağmen yoluna devam
edebilir ama Türkiye-AB ilişkisi bir kazan-kazan ilişkisidir. Avrupa Birliğinin
de Türkiye ile ilgili çok önemli kazanımları söz konusudur, Türkiye
Cumhuriyeti’nin de Avrupa Birliği yolunda bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra
da çok önemli kazanımları söz konusudur. Biz bu yüzden burada siz değerli
milletvekillerimizin desteğiyle Türkiye’nin demokratikleşme yolundaki
kararlılığının, şeffaflaşma yolundaki kararlılığının, zenginleşme yolundaki
kararlılığının ve Atatürk’ün hedef gösterdiği çağdaş medeniyetler seviyesinin
üzerine çıkma yolundaki kararlılığının simgesi olan Avrupa Birliği sürecinde AB
Bakanlığının bütçesi konusunda gösterdiğiniz hassasiyet için hepinize teşekkür
ediyoruz.
Bütçemizin
ülkemize, milletimize, demokrasimize, Avrupa Birliğine ve insanlığa hayırlı
olması temennisiyle hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Bağış.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Bakan şöyle bir cümle sarf etti: Türk
vatandaşlarına vizesiz Avrupa’ya giriş izninin verileceğini belirtiyor. Ancak,
tabii, bunun karşısında Türkiye geri kabul anlaşmasını imzalıyor. Bu geri kabul
anlaşmasının içeriğinde de Avrupa’ya göç eden, yasa dışı giden göçmenlerin
Türkiye’ye geri gönderilmesi, Türkiye’de depo edilmesi karşılığında bu
imzalanıyor.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Soru-cevapta sorar Sayın Başkanım.
Soru-cevapta
sorar cevap alırsın.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Bunun mahzurlarını anlatmıyor. Tabii ki aslında burada bu vizesiz
açısından Türkiye’ye getireceği zararları hiç belirtmedi. Mesela, aynı zamanda
Kıbrıs Rum Devleti’ni de, o bölümü de biz tanımış olacağız ki bu mahzurlarını
anlatmadı. Bunları anlatmasını talep ederdim ben.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Tanal.
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, zaman verirseniz anlatayım çünkü
sayın milletvekili yanlış bilgilendirilmiş.
BAŞKAN - Sayın
Bakan, bu, soru-cevap bölümüne geçiyor, bunu soru olarak alalım. Böylece siz
lütfen yerinize geçerseniz…
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Takdir Başkanlığın. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
Gümrük ve Ticaret
Bakanı Hayati Yazıcı…
Buyurunuz Sayın
Yazıcı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi
dakikadır.
GÜMRÜK VE TİCARET
BAKANI HAYATİ YAZICI (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
heyeti saygıyla selamlıyorum.
Tabii, hemen
konuşmamın başında, Sayın Bağış’ın gönderme yaptığı bir konuyu sizinle
paylaşmak istiyorum. Bakanlığımın ilk yılında, gerçekten benim hayatımda en
özgün sayfalardan birisi Karakurum’da Göktürk anıtlarının açılışını yapmaktı.
Yanılmıyorsam 8 Ekim 2008 tarihiydi. Sayın Başbakanımızla birlikte, Yüksek
Düzeyli Stratejik İşbirliği toplantısı yapmak üzere Türkmenistan’da
bulunuyorduk. Türkiye’de bir karakolumuza terörist unsurların baskını oldu, 7-8
askerimiz şehit edilmişti, hâliyle Başbakanımız yurda döndü ve o görev bana
düştü. Afganistan’a gittik. Ulan Batur’dan pervaneli bir uçakla tarlaya iniş
yaptık, hayatımda ilk defa tarlaya indim.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Nerede Sayın Bakan?
GÜMRÜK VE TİCARET
BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Karakurum’da, Afganistan’da.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Moğolistan’da.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Moğolistan’da.
GÜMRÜK VE TİCARET
BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Pardon, Moğolistan’da.
Uçaktan iniş
yaptığımız yerden Göktürk anıtlarının bulunduğu yere kadar olan mesafe 46
kilometre ve gene Sayın Bakanın hatırlattığı gibi, TİKA bu yolu yapmış,
asfaltla kaplamış. Gittiğimiz yerde gördüğümüz manzara gerçekten gurur verici.
Tarihin çok önemli, dünya insanlık tarihinin önemli miras varlıklarından olan o
eserler yer altından çıkartılmış, onların sergilenmesi için bir müze
oluşturulmuş. Onu Türkiye yapmış, Cumhuriyet Hükûmeti yapmış, AK PARTİ Hükûmeti
bunu göz önünde bulundurmuş ve gerçekleştirmiş. O açılışı orada
arkadaşlarımızla birlikte yaptık. Heyette Sayın Şandır da vardı, o da son derece
mutlu oldu, Bakan Said Yazıcıoğlu’yla birlikteydik. Bu vesileyle, Değerli Bakan
arkadaşıma bu hatırlatmayı yaptığı için teşekkür ediyorum.
Burada yapılan
müzakerelerde bir memnuniyetimi ifade etmek isterim. Söz alan arkadaşlarımız,
en azından düşüncelerini, bakışlarını ifade ettiler. Bunu ifade ederken elbette
ki eleştiri haklarını da kullandılar. Ha, eleştiri konuları doğrudur,
yanlıştır, onlara gireceğim. Ama bunları ifade ederken demek ki arkadaşlarımız
tahkir edici, küçük düşürücü sözcükler kullanmadan da bunu başarabiliyorlar.
Yani bu anlamda ben arkadaşlarıma genelde teşekkür ediyorum. Ve eleştirileri,
özellikle Sayıştay raporuna bağlı olarak dile getirilen hususları konuşmamın
sonunda, Bakanlığımın faaliyetlerinin sonunda zaman planlaması içerisinde
cevaplayacağım.
Değerli
milletvekilleri, ülkelerin büyüklüğü, gücü ekonomik performansıyla ölçülür. Bir
ülkenin ekonomisi ne kadar büyükse, ne kadar güçlü ise o ülkenin gücü de
öyledir. Topluma yansıması, sosyal politikaların etkin, yaygın bir şekilde
uygulanmasıyla ölçülür. İşte bu açıdan baktığımızda, Türkiye dünyanın 16’ncı,
Avrupa’nın 6’ncı büyük ekonomisi. Ekonominin elbette ki dış ticaret verileri
son derece önemli ve Türkiye’nin 2012 yılında dış ticaret hacmi 389 milyar
dolar. Ve bu sene itibarıyla, şu gün itibarıyla da ihracatımız 144 milyar
dolar, ithalatımız 237 milyar dolar, geçen yılı aşacağız. Bununla şunu ifade
etmek istiyorum: Bütün bu rakamlar yani 389 milyar dolarlık dış ticaret
faaliyeti nerede gerçekleşiyor? Gümrük kapılarında, gümrük alanlarında. İşte bu
kapıları sevk ve idare eden kamu kurumu Gümrük ve Ticaret Bakanlığı. Böylesine
önemli bir görevi Bakanlığımızdaki arkadaşlarımızla birlikte sürdürüyoruz.
Biz
çalışmalarımızı iki sözcükle özetledik. Hedefimiz Türkiye’yi ticaretin en kolay
yapıldığı ülke hâline getirmek. Elbette ki bu yetmez, aynı zamanda, ticaretin
en güvenli yapıldığı bir ülke hâline getirmek. Bütün projelerimizi,
çalışmalarımızı bu iki anahtar sözcüğün odak noktasında sürdürüyoruz.
Gümrükler son
derece önemli, bunun önemini vurgulamaya gerek yok ama birkaç örnek vermek
istiyorum. Değerli milletvekilleri, OECD’ye göre dünya ticaretinde maliyetlerin
yaklaşık yüzde 15’ini gümrük işlemleri oluşturur ve bu oranda, yani yüzde
15’lik oranda yüzde 1’lik bir azalma dünya ticaret hacminde yaklaşık 40 milyar
dolarlık bir katkı sağlar, böyle söyleniyor. Gene, Dünya Bankasına göre bir
ülkede ihracat maliyetlerindeki yüzde 10’luk bir azalma ülkenin toplam
ihracatında yüzde 4,7’lik bir artışa yol açar. İşte, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı
olarak böylesi önemli hedefler doğrultusunda çalışmalarımızı sürdürürken
projeler geliştiriyoruz ve bu projeleri ticaret erbabının ticari faaliyetini
kolaylaştırma noktasında sürdürüyoruz. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı bütün bu
faaliyetlerini 16 gümrük ve ticaret bölge müdürlüğü, 155 gümrük müdürlüğü, 9
tane gümrük muhafaza kaçakçılık ve istihbarat müdürlüğü, 23 tasfiye işletme
müdürlüğü, 6 laboratuvar ve 81 ilimizde faaliyetini sürdüren il ticaret
müdürlükleri aracılığıyla sürdürüyoruz.
Şu an itibarıyla
beşerî kaynağımıza baktığımızda, 14.756 personel görev yapıyor ve bu personelin
yüzde 85’i lisans ve lisansüstü eğitime sahip.
Bir hususun daha
altını çizeyim: Bundan birkaç yıl önce beşerî kaynağımız son derece yetersizdi.
O günden bu yana yüce Meclisten aldığımız kadrolarla beşerî kaynağımızı önemli
ölçüde düzelttik ve şu anda bu beşerî kaynağımızın yüzde 43’ü 30’lu yaşın
altında. Böylesine genç, dinamik bir kadroyla çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Değerli
milletvekilleri, gümrükte gerçekten hizmetlerin etkin ve verimli sonuçlar elde
etmesi için önemli projeleri hayata geçirdik ve uygulamaya koyduk. Bu kapsamda,
onaylanmış kişi statüsünü devreye koymuş bulunuyoruz. Yani biz ticaret
erbabının gerçekten beyanını dikkate almak suretiyle, gümrükten işlemleri yaparken
onun daha önceki yaşamını referans almak suretiyle geçişleri kolaylaştırmış
bulunuyoruz ve böyle 1.700 dolayında onaylanmış kişi statüsüne sahip mükellef
gümrüklerde çok seri, etkin şekilde çalışmalarını sürdürüyor.
Bunu bir aşama
daha bu sene öne taşıdık, yetkilendirilmiş yükümlü statüsüne geçiyoruz. Yetkilendirilmiş yükümlü statüsü işlemlerini, yerinde gümrükleme,
izinli gönderici gibi mekanizmaları da kapsamak suretiyle âdeta gümrük
faaliyetlerini müteşebbislerin fabrikalarında, atölyelerinde, antrepolarında
yapabilmelerine imkân sağlayan bir prosedürdür bu ve bu prosedür içerisinde, bu
uygulama çerçevesinde yetkilendirilmiş yükümlü statüsüne hak kazanmış
müteşebbisler -ticaret erbabı- aldığı siparişi gece gündüz demeden, hafta sonu
tatili, bayram tatili demeden hemen deposunda, antreposunda hazırlık
işlemlerini tamamlayarak sevkiyat talimatını verecek, sevkiyat kara yoluysa
kara kapısına, hava yoluysa havaalanına geçişini sağlayacak.
2013 yılı
itibarıyla gümrüklerde yapılan işlemleri de sizlerle paylaşmak istiyorum. Ocak-kasım ayı itibarıyla, 2013 yılında, 5 milyon 10 bin 809 adet
beyanname işlem görmüştür ve dış ticaret faaliyetleri dolayısıyla Gümrük ve
Ticaret Bakanlığının tahsil ettiği vergilerin genel vergiler itibarıyla oranı
yüzde 28 dolayındadır ve 2013 yılının ilk on ayında bu çerçevede tahsil edilen
vergi toplamı 50 milyar TL’yi aşmış bulunuyor.
“Yeni
uygulamaları devreye soktuk.” dedim. Bunlardan bir tanesi de elektronik özet
beyan uygulamasıdır. Bunu da 2012 yılı başından itibaren devreye sokmuş
bulunuyoruz.
Bir diğer
projemiz, 1 Ocak 2012 tarihinde yürürlüğe koyduğumuz, hâlen devam eden “Ortak
Transit Rejimi”dir. Değerli milletvekilleri, ortak transit uygulaması
Türkiye’nin taşımacılık açısından Avrupa Birliği üyesi ülke hâline gelmesi anlamına
gelen bir uygulamadır ve bu uygulama dolayısıyla Türk taşıyıcılarının yıllık
kazancı, yani tasarrufu 270 milyon dolayındadır, giderek daha da artış
sağlayacaktır.
“Tır Elektronik
Ön Beyan Sistemi”ni devreye koyduk. “Hızlı Geçiş Hattı” uygulamasını yük
taşıyan, ticaret yapan, ticaret erbabının gümrük kapılarında bekleme sürelerini
asgariye indirmek amacıyla pilot olarak Kapıkule’de başlatmış bulunuyoruz.
Gümrüklerdeki
zorlukları giderici, ortadan kaldırıcı iyileştirmelerimiz başka projelerle
devam ediyor. “Tek Pencere” projemiz üzerindeki çalışmalarımızı hızlı bir
şekilde ve paylaşımcı bir anlayışla sürdürüyoruz. Bu projemizi
gerçekleştirdiğimizde dış ticaret erbabının değişik kamu kurum ve kuruluşlarını
dolaşmasına gerek kalmayacak. İç gümrüklerde bir noktada, bir yerde evraklarını
iletmek suretiyle ilgili kamu kurum ve kuruşlarının sonuçlarını aynı elektronik
ortamda, aynı noktaya geri dönüşlerini sağlayarak işlem süreçlerinin
tamamlandığı bir uygulamadır. Bu konudaki çalışmalarımız yoğun bir şekilde
devam ediyor.
“Tek Durak”
uygulaması çalışmamızın da inşallah pilot uygulamasına Kapıkule’de
başlayacağız. Kapılarda görürsünüz, bir yerde pasaport kontrolü vardır, bir
yerde beyanname tescili vardır, bir yerde tahlil işlemleri vardır, vesaire.
Bunları da bir noktada toplamak suretiyle tek noktadan bu hizmetlerin
gerçekleştirilmesini sağlamak üzere çalışmalarımız devam ediyor.
Bunları yaptık,
yaptığımız çalışmalar sonucu nereye geldik? İşlem sürelerini önemli ölçüde
kısalttık. Gerçekten, gümrüklerde olması gerekenin ötesinde, örneğin olması
gerekenin 1 kat fazlası beklemeler, o işlem dolayısıyla maliyetleri 1 misli
artırır. Dolayısıyla, işlem sürelerinin azalmasının ne kadar katkı sağlayacağı
ortada. Bu açıdan baktığımızda, gümrüklerimizde, ihracat işlemlerinin yüzde
61’i sadece bir dakikada tamamlanmaktadır. Ortalama işlem süresi 2002 yılında
10 saatin üzerindeyken 2013 yılının ilk on bir ayında bu süre 3 saat 57
dakikaya indirilmiştir, yani böylesine bir iyileştirme sağlamış bulunuyoruz.
Çok taraflı
ilişkiler açısından gümrük hizmetlerine baktığımızda, 61 ülkeyle idari yardım
anlaşması imzalamış ve hayata geçirmiş bulunuyoruz. Kervansaray Projesi’yle
İpek Yolu güzergâhındaki gümrük idarelerinin ortak uygulamalarını
gerçekleştirme çerçevesinde, 2008 yılında Türkiye’nin öncülüğünde başlatılan bu
çalışmaları devam ettiriyoruz.
Gümrükte hizmetin
kalitesi bakımından ihtiyaç duyulan laboratuvarları modernize ettik. 6 tane
laboratuvarımız var, bunlardan 2 tanesi uluslararası düzeyde akredite olmuş
laboratuvarlardır.
Kaçakçılıkta son
derece etkin bir mücadele sürdürüyoruz. Şimdi, değerli arkadaşlarımız
Bakanlığımızın bütçesiyle alakalı irdeleme yaparken “Türkiye kaçak cenneti, her
şey kaçak!” gibi, ölçülmesi mümkün olmayan, mesnedi olmayan sözcükler kullandı.
Ama değerli arkadaşlar, verilere bakmak lazım. Türkiye’nin coğrafi konumu,
jeostratejik konumu itibarıyla baktığınız zaman, Türkiye bir kavşak ülkedir,
geçiş güzergâhında olan bir ülkedir. Elbette ki Türkiye’nin bu özelliği ve
çevresindeki ülkelerin özellikle akaryakıt üreten ve tüketen ülkeler olması
dolayısıyla Türkiye kaçakçılık bakımından çok önemli bir kavşaktadır. Ama son
derece etkin bir mücadele sürdürüyoruz ve bu konuda da gerçekten kamu
kuruluşlarımızın, bütün mücadeleci kuruluşların hep birlikte başarılı olduğu
kanısındayım.
Toplam olarak,
kaçakçılıkla mücadelede elde ettiğimiz ürünlerin 2012 yılında parasal değeri
743 milyon 732 bin TL’dir. Ama bu sene, kasım sonu itibarıyla kaçakçılıkla
mücadeleden elde ettiğimiz ürünlerin toplam değeri 1 milyar 7 milyon TL’dir
kasım ayı sonu itibarıyla, bir ay daha var. Demek ki burada, geçen seneye
oranla kaçak yakalamamızda yüzde 35’lik bir artış var.
Uyuşturucuyla
mücadelede, baktığımız zaman, Türkiye, dünya eroin yakalamasında 2’nci
sıradadır. Yani bunu şimdi bazıları o zaman çok mu eroin üretiliyor diyecekler
ama ben bu yargımın gerekçesini Türkiye’nin jeostratejik konumu itibarıyla
getirip izah ettim. Yani bizim doğumuzda uyuşturucu üretimi var, batımızda
kullanıcı var, geçiş ülkesi. Dolayısıyla
Türkiye eroinle mücadelede Avrupa bölgesinde, 2012’de yakalanan eroinin yüzde
94’ünü yakalayan bir ülke konumundadır. En son olarak 2013 Ağustos ayında bizim
Trakya’da Hamzabeyli Sınır Kapımızda gümrük tarihinin en büyük, tek partide en
büyük yakalaması olan 717 kilogram eroin yakalaması gerçekleştirilmiştir.
Evet, sürem bir
hayli gitti. Şu Sayıştay raporuna değinmek istiyorum. Yani bizim iç ticaret,
esnaf sanatkârlar, kooperatiflerle ilgili çalışmalarımız elbette ki zamanım
müsait değil ama şu Sayıştay raporuna değinmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, Sayıştay hiç şüphe yok önemli bir kuruluş. Mali denetim yapar,
mali yargılama yapar. Kim adına? Türkiye Büyük Millet Meclisi adına. Ama, süreçleri iyi bilmezseniz her şeyi birbirine
karıştırırsınız. Danıştayın bir çalışma prosedürü var. Danıştay denetçileri
var. Denetçilerin yaptıkları çalışma, o çalışmanın yer aldığı doküman Sayıştay
raporu değildir, bir defa bunu bilin. Neye rapor denir, neye çalışma notu denir
onu iyi ayırt etmek gerekir. Demin, çok değerli milletvekilimin “devrimci
vatansever” olarak nitelediği kişiden elde ettiği o metin, öyle bir çalışma
notudur.
Bir örnek vermek
istiyorum size, orada bizim Bakanlığımıza yaptığı eleştirilerden bir tanesi şu:
Gümrük Kanunu’nun 218’inci maddesi. Diyor ki bu maddede: “Gümrüklü yer ve
sahalarda işleticiler Gümrük Müsteşarlığının ihtiyaç duyduğu tüm alet edevat,
makine, aksamı temin etmek zorundadır.” Düşünebiliyor musunuz, bu kanun 1999
tarihinde yazılmış. Bir hukuk devletinde böyle bir kanun olmaz. Siz özel sektöre,
bir vatandaşa bir kanun gücüyle mükellefi olmadığı bir hususu yaptıramazsınız.
Bu, angaryadır, doğrudan doğruya Anayasa’ya aykırıdır. Bana diyor ki…
KAZIM KURT
(Eskişehir) – Değiştirin.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Değiştirin o zaman, değiştirin.
GÜMRÜK VE TİCARET
BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Değiştiririz, değiştiririz.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sayın Bakan, siz bu kanunu uygulamakla yükümlüsünüz.
GÜMRÜK VE TİCARET
BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Siz gelin uygulayın!
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – O zaman değiştirin. On bir yıldır iktidarsınız.
GÜMRÜK VE TİCARET
BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Siz gelin deyin ki herhangi bir liman
işleticisine: “X-ray alacaksın 5 milyon TL’lik.” 2,5 milyon euro tutuyor
bunlar. Bunu gelin aldırın. Siz nasıl aldıracaksınız? Bunun yöntemini bana
öğretin ben de alayım.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Siz o kanunları uygulamakla yükümlüsünüz.
GÜMRÜK VE TİCARET
BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – O sizin sunduğunuz raporda bunu söylüyor. Bu
bir angaryadır, bunu uygulama kabiliyeti yok. Dolayısıyla bir örnek vereyim…
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Sayın Bakan, değişince o kanunu uygulayacaksınız ya da değiştirin
yani ya değiştirin ya uygulayın.
GÜMRÜK VE TİCARET
BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Değiştireceğiz.
Ha, o notlar bu
maddeyi değiştirmemize vesile olur, o kadar katkısı var yani hiçbir işe yaramaz
demiyorum. Onun katkısı, demek ki bu madde yürürlükten kalkacak, uygulama
kabiliyeti yok.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Ama, şu anda yürürlükte; uygulamak
zorundasınız.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – O maddeyi uygulamıyorsunuz, eksik yapıyorsunuz, suç işliyorsunuz.
Eksik yapıyorsunuz, kanunu uygulamıyorsunuz.
GÜMRÜK VE TİCARET
BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Değerli milletvekilleri, Türkiye büyük bir
ülke, Bakanlığımız da çok önemli görevler yapıyor, “Cumhuriyetimizin
kuruluşunun 100’üncü yıl dönümünde 500 milyar dolarlık dış ticaret hedefi”nde
en anahtar kamu kuruluşlarından bir tanesidir. Bu anlamda, bütçenin
gerçekleşmesinde, uygulanmasında, oluşmasında katkı veren herkesi ve yüce
heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Yazıcı.
KAZIM KURT
(Eskişehir) – Sayın Başkan…
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Söz
vereceğim sırayla efendim, bir dakika.
Sayın Kurt…
KAZIM KURT
(Eskişehir) – Sayın Başkan, bana sataşma var efendim “Yanlış bilgi aktarıyor.”
diye.
BAŞKAN – Yanlış
bilgi verdiğinize dair…
Buyurunuz
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
İki dakika süre
veriyorum.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un, Gümrük ve Ticaret
Bakanı Hayati Yazıcı’nın 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra
sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın beşinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
KAZIM KURT
(Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar,
bu ihaleler verilirken Gümrük Kanunu’nun 218’inci maddesi net bir biçimde
duruyordu ve yürürlükteydi. Alan firma teklifini bu kanun hükümlerini bilerek
verdi. Dolayısıyla “Efendim, biz o kanuna göre x-ray cihazı aldıramayız.” demek
kollamadır, kayırmadır, yandaşa bir kıyak daha yapılmasının somut kanıtıdır.
(CHP sıralarından alkışlar) O nedenle, bu ihaleyi alan firma 218’inci maddeye
uygun bir biçimde gümrük kapısını işletmeyi, oradaki tüm eksiklikleri
tamamlamayı taahhüt etmiştir. Siz buna x-ray cihazını aldırmazsanız, bilgisayar
yedek parçalarını ve altyapısını aldırmazsanız suç işlemişsinizdir. Sayıştay
denetçisi bunu yakalamıştır, Rapor Denetleme Kurulu da bunu tıraşlamıştır. Olay
budur.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Kurt.
GÜMRÜK VE TİCARET
BAKANI HAYATİ YAZICI (Rize) – Sayın Başkan, çok yanlış bir anlayış var, müsaade
ederseniz düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN – Evet,
iki dakika düzeltiniz. Yerinizden de düzeltebilirsiniz, nasıl arzu ederseniz.
Buyurunuz.
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın, Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
GÜMRÜK VE TİCARET
BAKANI HAYATİ YAZICI (Rize) – Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; bir
defa konusu şu: Diyelim ki İstanbul havalimanını bir işletici özeleştirmeden
ihaleye girmiş, almış, işletiyor. Onun şartnamesinde böyle bir yükümlülük yoksa
bir başka liman özelleştirmeden ihaleye çıkartılmış. Nedir yükümlülüğü?
KAZIM KURT
(Eskişehir) – Kanun neyse o.
MUSA ÇAM (İzmir)
– Kanun neyse o Sayın Bakan.
GÜMRÜK VE TİCARET
BAKANI HAYATİ YAZICI (Rize) – Bir dakika.. İhale
şartnamesinde öngörülen hususlar. İhale şartnamesinde olmayan...
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) - Sayın Bakan, şartnameye koymazsanız suç işliyorsunuz zaten.
GÜMRÜK VE TİCARET
BAKANI HAYATİ YAZICI (Rize) – Ha, koyarsanız olur. İhale şartnamesinde olmayan
bir yükümlülüğü ”Şu kanun böyle diyor.” diyemezsiniz ,
uygulatamazsınız, bu angaryadır, Anayasa’ya aykırıdır.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Bakan.
2.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Gümrük ve
Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Özür dilerim.
Sayın Bakan,
girişim özgürlüğüyle angaryayı karıştırıyor. Ona ancak girişim
özgürlüğü diyebilir, ki girişim özgürlüğünün de kanuna
uygun olması lazım. Biz milletvekilleri olarak, Sayın Bakan da dâhil olmak
kaydıyla, Anayasa uyarınca ettiğimiz yeminde ne diyoruz? “Kanuna bağlı kalacağımıza...” Gümrük Kanunu’nun
217’nci maddesi de bunu emretmiyor mu? Bu yemine de aykırı hareket etmiyorlar
mı?
Onun ötesinde
Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci maddesi uyarınca şartnameler kanuna aykırı olamaz.
Eğer bunu görmezlikten gelmişse bu da yolsuzluğun bir başka çeşididir diyoruz.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Tanal.
Konu netlikle
anlaşıldı.
Buyurunuz Sayın
Doğru, siz ne istemiştiniz?
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Osmanlıdan bu tarafa hiç bir şey yapılmadı diyerek Sayın Bakan 57’nci
Hükûmeti ilzam etmiştir.
Ben iki dakika
söz istiyorum.
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Doğru.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Gümrük ve Ticaret
Bakanı Hayati Yazıcı’nın 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra
sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın beşinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına
yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
REŞAT DOĞRU
(Tokat) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Adalet ve
Kalkınma Partisi iktidarının dışında sanki hiçbir şey yapılmadığı şeklinde
zaman zaman başta Başbakan olmak üzere bakanlarıyla hep beraber söyleniyor.
Bakın,
Moğolistan’da Orhun anıtlarında da hiçbir şey yapılmadığını sadece kendi
zamanlarında yapıldığını ifade ettiler. Sayın Bakan, peki, Moğolistan’daki yolu
yaptığınız zaman o yola nasıl gittiniz, o ormanlıkların olduğu yere, orada yol
var mıydı? Bakın, orada yol vardı. Bizim iktidarımız zamanında yani 57’nci
Hükûmet zamanında o yolu biz revize etmiştik, sizin zamanınızda asfalt
yapılmıştı.
BAŞKAN – Lütfen
Genel Kurula yönelik konuşunuz.
REŞAT DOĞRU
(Devamla) - Ama şunu unutmayın, bakın,
57’nci Hükûmet zamanında 2000 senesinde 80 kişi, 2001 senesinde 62 kişi, 2002
senesinde de 68 kişi Moğolistan’daki Orhun anıtlarına gönderildi. Bunların
içerisinde arkeologlar vardı, tarihçiler vardı, sanat tarihçileri vardı, Gazi
Üniversitesinden, Konya Üniversitesinden ve beraberinde Hacettepe
Üniversitesinden çok değerli insanlar vardı. Onlar oraya gittiler ve çalışma
yaptılar üç ay süreyle, yaz süresince ve altın adam heykeli de dâhil olmak
üzere birçok heykel çıkarıldı.
Siz oraya
gittiğiniz zaman orada bir müze var mıydı? Çıkarılan herhangi bir şeyler var
mıydı? Onların hepsi 2002’de, bizim zamanımızda yapıldı ve Ulan Batur’a müze
yaptık. O müzeyi de biz… O zamanki Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer’le
beraber -ben de gittim- hem onun açılışında bulunduk hem de orayı ziyaret ettik
Sayın Bakanım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Doğru.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
Hamzaçebi, nedir?
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Doğu
ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde birçok öğrencinin ağır kış şartları nedeniyle
açık öğretim sınavlarına girme olanağına sahip olamadıklarına ve bu konuya bir
çözüm bulunması gerektiğine ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Efendim, Hükûmetimizin iki sayın bakanı burada. İfade
edeceğim konu kendileriyle ilgili değil ama Sayın Millî Eğitim Bakanıyla ilgili
ve önemli bir konuyu çok kısaca ifade etmek istiyorum. Kendileri kanalıyla
Sayın Millî Eğitim Bakanına umarım bu ifade edeceğim şikâyet konusu ulaşır.
Ülkemiz ağır kış
şartları içerisinde ve yarın ve öbür gün açık öğretim sınavları yapılacak. Doğu
ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden sayısız telefon ve mesaj aldım. Bir kısım
yollar kapalı, ulaşım aksamış durumda, bazı yerlerde ulaşım imkânsız hâle
gelmiş durumda ve böyle bir tabloda, böyle bir iklimde birçok öğrencimiz bu
sınavlara yarın girme olanağına sahip değil. Sayın Millî Eğitim Bakanı, Sayın
YÖK Başkanı konuyu inceleyip bu öğrencilerimiz için bir çözüm yolu bulsunlar
diye kendilerine buradan bir öneri yapıyoruz.
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Hamzaçebi.
Hükûmet herhâlde
bu konuyu dikkate alacaktır.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Buyurunuz.
FATİH ŞAHİN
(Ankara) – Nasıl “Buyurun.” efendim?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, biraz önce Hayati Yazıcı çok yanlış bir bilgi verdi.
Gümrüklerle ilgili, Sayıştay denetçisi 300 sayfalık rapor düzenlemiş; oradaki
yolsuzlukları, hırsızlıkları, suistimalleri belirtmiş. Sayıştay. Bu raporu,
Sayıştay Rapor Denetleme Kurulu 10 sayfaya indirmiş.
FATİH ŞAHİN
(Ankara) – Sayın Başkan, neye göre söz veriyorsunuz? Elini kolunu sallayarak
geliyor konuşuyor Sayın Başkan.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – O raporun öncesinde hakikaten, gümrükteki yolsuzlukları…
FATİH ŞAHİN
(Ankara) – Zamanımız kıymetli. Böyle herkese söz mü vereceksiniz?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – …eğer şeffafsa, eğer hakikaten memlekette gizlilik yoksa bu
raporlar açıklansın.
FATİH ŞAHİN
(Ankara) – Neye göre, hangi maddeye göre söz veriyorsunuz Sayın Başkan?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ya, tabii zoruna gidiyor.
FATİH ŞAHİN
(Ankara) – Neye göre söz veriyorsunuz, açıklamak zorundasınız.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ya, tabii ki zorunuza gidiyor.
FATİH ŞAHİN (Ankara)
– Herkes böyle iftira atamaz buraya elini kolunu sallayarak gelerek.
Neye göre söz
veriyorsunuz, neye göre dinliyorsunuz Sayın Başkan?
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, çok rica ederim, yönetime bu kadar müdahale etmeyiniz. Bir
dakika müsaade edin, talebi nedir alayım.
FATİH ŞAHİN
(Ankara) – İftira atıyor ama talepte bulunmuyor ki. Geliyor hakaret ediyor, siz
“talep” diyorsunuz Sayın Başkan. Böyle bir şey olur mu!
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayıştay, denetleme mahalline gidiyor, olayları inceliyor, 300
sayfa rapor düzenliyor. Sayıştay Rapor Düzenleme Kurulu…
FATİH ŞAHİN
(Ankara) – Talebini alın lütfen Sayın Başkan, neymiş meramı, bir derdini
söylesin.
KAMER GENÇ
(Tunceli) - …bu Hükûmetin emrinde, o raporu tamamen siliyor, on sayfalık ince
raporu gönderiyor. Görevlilere diyor ki…
FATİH ŞAHİN
(Ankara) – Sayın Başkan, izin veremezsiniz buna. Böyle, hakarete, iftiraya
alenen izin veremezsiniz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Eğer bunları örtmek istemiyorsanız buyurun, inceleme raporunu
okuyalım.
BAŞKAN – Sayın
Genç…
FATİH ŞAHİN
(Ankara) – Alenen izin veremezsiniz bunlara, böyle bir usul yok, İç Tüzük
burada, neye göre söz veriyorsunuz?
BAŞKAN - Bir
dakika sayın milletvekilleri, niçin tartışıyorsunuz? Bir dakika, sayın
milletvekilleri…
FATİH ŞAHİN
(Ankara) – Devam etmesine izin veremezsiniz, iftiraya, hakarete izin
veremezsiniz. Burada yok böyle bir şey, böyle bir usul yok.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Gerçeklerin üstünü örtüyorsunuz ya!
BAŞKAN – Sayın
Genç, bu söyledikleriniz daha önce tutanaklara geçti, söylendi, sizin de
söyledikleriniz tutanağa geçti.
Teşekkür
ediyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Tamam efendim, millet bilsin yani.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu
Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
A) AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI (Devam)
1) Avrupa Birliği Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Avrupa Birliği Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
B) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU (Devam)
1) Türk Akreditasyon Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Türk Akreditasyon Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
C) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI (Devam)
1) Kültür ve Turizm Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Kültür ve Turizm Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
Ç) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
D) DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
E) TÜRKİYE YAZMA ESERLER BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
F) GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI (Devam)
1) Gümrük ve Ticaret Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Gümrük ve Ticaret Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
G) REKABET KURUMU (Devam)
1) Rekabet Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Rekabet Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Şimdi,
lehinde Mersin Milletvekili Çiğdem Münevver Ökten.
Buyurunuz Sayın
Ökten. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÇİĞDEM MÜNEVVER
ÖKTEN (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 yılı bütçe kanunu
tasarısı beşinci turunda bulunan Kültür, Turizm; Avrupa Birliği; Gümrük ve
Ticaret Bakanlığı bütçeleri üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
Değerli
milletvekilleri, özellikle son dönemde Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde
olumlu bir ortam yakalanmıştır. Üç buçuk yıllık bir aradan sonra bir faslın
açılması, son yıllardaki en objektif ve dengeli ilerleme raporunun yayınlanması
ve nihayetinde vize konusunda somut gelişmeyle Türkiye-Avrupa Birliği
ilişkileri yeni bir ivme kazanmıştır. Bunu Türkiye için “vizesiz Avrupa” olarak
yorumlayabiliriz. Mutabık kaldığımız ortak yol haritası çerçevesinde, üç-üç
buçuk yıl sonra artık Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları Schengen bölgesine
vizesiz girebileceklerdir. Vize duvarlarının yıkılmasıyla birlikte, aslında
Avrupa’daki birçok ön yargı da beraberinde yıkılacaktır.
Türkiye gibi,
1963 yılından itibaren Avrupa Birliği ile ortaklık ilişkisi içerisinde bulunan,
1995 yılından beri aday ve 2005 yılından beri katılım müzakerelerini yürüten
bir ülkenin vatandaşlarına vize uygulanması Avrupa Birliği bütünleşmesinin
ruhuna aykırı düşmektedir.
İş insanlarımız
ürünlerini Avrupa ülkelerinde düzenlenen fuarlara gönderebilirken kendileri
vize engeliyle karşılaşmaktadır.
Vizeleri, iş
randevuları veya toplantı tarihleri geçtikten sonra kendilerine verilmektedir.
Vize alabilmek için bürokratik zorluklar, banka hesaplarını gösterme ve Avrupa
Birliği ülkelerindeki ortaklarından davet mektupları istemek zorunluluğu ticari
gizlilik ilkesini de ihlal etmekte ve onları sıkıntıya sokmaktadır. Avrupalı
mahkemeler tarafından da teyit edilen Ankara Antlaşması ve Karma Protokol’e
aykırı olan bu uygulama gümrük birliği açısından da haksız rekabete yol
açmaktadır. Vize uygulaması, iş insanlarımıza yeni iş bağlantıları kurmak bir
yana, mevcut işlerini yürütmekte güçlükler çıkarmakta, böylece ticaretin önünde
teknik bir engel teşkil etmektedir. Ticari ve sosyal hayatımızı etkileyen bu
durum vize muafiyetinin uygulamaya geçmesiyle son bulacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye'nin büyük ticari hacme sahip serbest bölgesi
Mersin’de kurulmuştur. Tarım, ticaret, sanayi ve turizmin yanı sıra, lojistik
sektöründe de varlık göstermektedir. Serbest bölge, Mersin Limanı ve sınır
kapılarındaki hareketlilik kent ekonomisine artan bir ivme kazandırmaktadır.
Mersin Serbest Bölgesi’nin faaliyete başladığı 1985 yılından 2012 yılı sonuna
kadar gerçekleştirdiği ticaret hacmi toplam 43,3 milyar dolar ticaret hacmidir.
158 ülke ile 682 değişik malın ticareti yapılmıştır. Bu da gelişen ve artan
ekonomik istikrarın da bir göstergesidir.
Sayın
Başbakanımızın desteği ve 61’inci Dönem AK PARTİ Hükûmetinin 800 milyar liralık
yatırımla Akdeniz Oyunları’nı ilimizde gerçekleştirmiş olması, kentimizin
kültür, inanç ve turizm sektörüne ek olarak spor turizmi için bölgenin merkez
üssü olmasını sağlamıştır. Mersin ilimizde kültür ve turizm kenti olarak
taşınır, taşınmaz kültürel varlıklarımızı korumakta ve muhafaza etmekteyiz. Binlerce yılı temsil eden anıt ağaçlardan, milattan sonra 5’inci
yüzyılda yapıldığı düşünülen Meryem Ana Kilisesi’ne, Aydıncık ilçe merkezindeki
Kelenderis antik kentinden Uzuncaburç antik kentine, dinsel, kültürel anıt
eserlerimizden Mut Kalesi’ne, Liman Kalesi’ne, Mezgit Kalesi’ne; Ashabı
Kehf’ten Danyal Hazretlerinin kabrine, Alahan Manastırı’na, Roma Köprüsü’ne,
Zeus Tapınağı’na, Alaaddin Camisi, Laal Paşa Camisi ve Şeyh Ömer Türbesi’ne,
yakın tarihimize şahitlik etmiş tarihî hükûmet konağımıza kadar birçok eserimiz
Kültür Bakanlığı tarafından desteklenmektedir.
AK PARTİ
hükûmetlerinin uzun vadeli hedefleri, planlaması ve öngörmesi sayesinde Mersin
ilimiz başta olmak üzere Türkiye’nin bütün illerindeki yatırım planlarındaki
kalkınma çok büyük bir artış göstermektedir.
Bu vesileyle 2014
yılı bütçemizin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, bütçemizin
hazırlanmasında emeği geçenlere teşekkür ediyorum.
Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Ökten.
Aleyhte Kayseri
Milletvekili Yusuf Halaçoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Halaçoğlu.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, bugün
maalesef Ermenistan’da Dışişleri Bakanımızın verdiği bir beyanatla başlamak
istiyorum. Tehciri benimsemediklerini benimseyen, söyleyen ve “adil hafıza” adı
altında yeni bir kavramla ortaya çıkan Dışişleri Bakanımız, zannediyorum ki
Birinci Dünya Savaşı sırasındaki 23 isyandan haberdar değil ve bu isyanda en
önemli geçit noktalarının Ermeniler tarafından da tutulduğunun farkında değil.
Tehcir, sadece güvenlik için alınmış bir karardır ve kendi toprakları
içerisinde yapılmıştır. Diğer taraftan “adil hafıza” adı altında bir konuyu
ortaya atarken Ermeni çetelerince katledilen 518 bin Müslümanı da hatırlaması
gerekirdi diye düşünüyorum. Önce bu konuda kendisini kınıyorum.
Değerli
milletvekilleri, kültür, bir toplum için son derece önemlidir. Bugün ülkemizde
bu konuda büyük bir yozlaşma söz konusudur. Bununla ilgili olarak şunları ifade
etmek isterim kısaca: Şimdi, enteresandır ki Türkiye’de bugün misyonerlerin
cirit attığı bir dönem yaşanmaktadır ve maalesef yine Türkiye genelinde 25 bin
kilise ev kurulmuştur. Sadece Keçiören’de mesela 46 mahalle vardır ama 53
kilise ev vardır. Trabzon’da 2005 ile 2006 yılları arasında Santa Maria Kilisesine
kayıt yaptıran ve Hristiyan olduğunu söyleyen genç sayısı 12 bini geçmektedir,
keza, Adana’da 3 binlere ulaşmıştır bu rakam.
Şimdi, hâl
böyleyken Türkiye’de ilginç bir durum yaşanmaktadır. Hani, tarihî yapıları
restore edebilirsiniz. Restore ettiğiniz tarihî yapıların muhakkak ki Türkiye
için bir önemi vardır ama bu açtığınız, yaptığınız restorasyonlarda özellikle
kiliseleri, hiç Hristiyan nüfus olmamasına rağmen, ibadete açarsanız, bunların
sonucunu farklı şekilde görmeniz mümkün olmaz.
Ayrıca, bunun
ötesinde, önemli bir konu daha var ki, 1923 Lozan Anlaşması’na göre sadece
İstanbul’a bağlı, Gökçeada’yla birlikte, 6 ilçede metropolit bulundurulması
gerekirken maalesef bu Hükûmet döneminde Bursa’ya, Kütahya’ya, Isparta’ya da
metropolit atanmıştır ve bunlar bu bölgelerde şu an ikamet etmektedir.
Değerli
milletvekilleri, iki konu üzerinde durmak istiyorum bunun dışında. Biraz önce,
yani ilk başlarda bir milletvekili arkadaşımız Selanik’teki Atatürk’ün eviyle
ilgili çok önemli gelişmeler olduğundan söz etti. Bugünkü Sayın Kültür
Bakanımızla bunun alakası olmadığını da özellikle belirtmek istiyorum çünkü
onun döneminden önce gerçekleştirilmiş bir operasyondu orası. Dolayısıyla,
kendisiyle de yaptığım görüşmeler sonrasında önemli ölçüde düzeltme ile ilgili girişimler
söz konusu.
Şimdi, değerli
arkadaş, Selanik’teki Atatürk Evi… Hani Kocacık’taki Atatürk’ün dedesinin evi
onarıldı ya onunla başlamak istiyorum. O yeniden yapıldı ama hiç Türk evine
benzer bir ev yapılmadı, aslında tamamen Arnavutluk kule evi tarzında yapıldı.
Orijinali zaten burada yanımızda var dolayısıyla bu orijinaliyle yakından
uzaktan hiçbir alakası yok.
Onların oradan
göç ettikleri tarih 1830 yılıdır, Kırmızı Hafız Ahmet Efendi’dir. 1830’da göç
edilmiştir, Ali Rıza Efendi Selanik’e gittikten sonra, 1839’da doğmuştur. Ama, o eve bakın ne hâle gelmiştir. Hatta,
Atatürk neredeyse video seyrediyor hâle geldi. Şöyle bir Türk evi olur mu? Hâlbuki, daha önceki Türk evleri böyledir. Oradaki ev
böyleydi ve bu ortadan kaldırıldı. Sayın Bakandan istirham ediyorum ki söz
verdi tekrar eski hâline getirilecek. Yatak odasındaki yüklükte bulunan banyoya
bile asri tuvalet konulmuş bir durumdaydı, bir düşünün.
Dolayısıyla,
bunların kültürümüzün mirası olarak devam ettirilmesi gerekir aksi takdirde her
şey altüst olur.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Halaçoğlu.
KÜLTÜR VE TURİZM
BAKANI ÖMER ÇELİK (Adana) – Sayın Başkan, bir konuda açıklama yapabilir miyim?
BAŞKAN – Tabii,
buyurunuz.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
4.- Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik’in, Kayseri
Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507
sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın beşinci tur görüşmelerinde şahsı
adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
KÜLTÜR VE TURİZM
BAKANI ÖMER ÇELİK (Adana) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Sayın
Halaçoğlu’nun bahsettiği Selanik’teki Atatürk Evi’yle ilgili sizlere bilgi
vermek istiyorum. Şu ifade bakımından bu bilgiyi vermek istedim, “Eski hâline
döndürülecek.” ifadesi.
Ben, Sayın
Halaçoğlu burayla ilgili hassasiyetini belirttiğinde kendisine de teşekkür
ettim fakat “Eski hâli” dediğimiz hâl orijinal bir hâl değil. İçindeki
malzemelerin çoğu Anadolu’nun birçok yerinden gönderilmiş ve sentetik bir
biçimde oraya hatıra olarak koyulmuştu. Şu yanlış anlaşılmasın yani “Sanki
oradaki eşyaların hepsi Atatürk’ün kullandığı orijinal eşyalardı da ondan sonra
Kültür Bakanlığı tarafından kaldırıldı.” gibi bir yanlış anlaşılma olmasın.
Fakat, şöyle bir ihtiyaç
hissettik, kendisiyle de paylaştık bunu: Orada Atatürk’ün hayatını anlatan ve
yaşadığı evde hangi odanın ne anlam ifade ettiğini anlatan videolar var,
resimler var fakat kullandığı eşyalarla ilgili bir eksiklik var. Her odaya
kullandığı birkaç eşyayı koymak şeklinde, etnografik olarak o evi tamamlama
şeklinde bir süreci sürdürüyoruz ama eski hâlinin de orijinal bir hâl
olmadığını burada ifade edeyim. Bu etnografik çalışmaya devam ediyoruz; yüce
Meclisin bilgisine sunarım.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Bakan.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Sayın Başkanım, şimdi, bu sözümün yanlış anlaşıldığını düşünüyorum.
Bununla ilgili bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Lütfen,
yerinizden de yapabilirsiniz açıklamanızı.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Evet, mikrofonu açabilirseniz.
BAŞKAN –
Buyurunuz.
5.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, Kültür ve
Turizm Bakanı Ömer Çelik’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Şimdi, Sayın
Bakanım, şu anki yapılmış şekli de Atatürk’le hiç alakası olmayan konular; yani
şurada Atatürk’ün orijinal hiçbir eseri yok. Yani tamamen modern hâle
getirilmiş, bütün kapısı, penceresi panolarla donatılmış bir şekil.
Şimdi, orada
önemli olan şey şudur: Atatürk doğduğu zaman da ki isterseniz içerisinde onun
kullandığı eşya olmasın, ama bir Türk evinde doğmuştur, Türk evi tipinde bir
evde doğmuştur. Bugün onun örnekleri vardır. Dolayısıyla Atatürk’ün doğduğunu
ortaya koyabilecek, doğduğu zamanı ortaya koyabilecek bir ev tipinin olması
gerekir. Siz zaten bulamazsınız burada, ne yaparsanız yapın bulamazsınız.
Dolayısıyla orada hiç ama hiç Atatürk’le alakası olmayan şöylesine bir bina,
içi bomboş, ruhsuz bir ev yapmak mı daha doğrudur, yoksa o tarihte Atatürk’ün
yaşadığı dönemdeki bir ev tipini oraya koyup, insanların girdiğinde, ziyaret
ettiğinde Atatürk böyle bir evde doğmuştur fikrini vermek mi doğrudur?
Dolayısıyla, yani siz oraya ne koyarsanız koyun başka türlü bu evi canlı
tutamazsınız, ruhsuz hâlde bırakırsınız.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Halaçoğlu.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) - Benim istirhamım o dönemde yaşanıldığı biçimde bir ev tipinin
yapılmasıdır.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz; konu anlaşılmıştır.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu
Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
A) AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI (Devam)
1) Avrupa Birliği Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Avrupa Birliği Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
B) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU (Devam)
1) Türk Akreditasyon Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Türk Akreditasyon Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
C) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI (Devam)
1) Kültür ve Turizm Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Kültür ve Turizm Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
Ç) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
D) DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
E) TÜRKİYE YAZMA ESERLER BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
F) GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI (Devam)
1) Gümrük ve Ticaret Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Gümrük ve Ticaret Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
G) REKABET KURUMU (Devam)
1) Rekabet Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Rekabet Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN - Beşinci
turdaki konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, soru-cevap
işlemine geçiyoruz. Biliyorsunuz, soru-cevap işlemi yirmi dakika. Yirmi
dakikanın on dakikasını birer dakika olarak sayın milletvekillerimize
vereceğiz; ondan sonrasını Hükûmet nasıl uygun görüyorsa ona göre
cevaplayacaklardır.
Sayın Akar…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Gümrük ve Ticaret
Bakanı, Gümrük Kanunu hükümlerini uygulamadığını, suç işlediğini itiraf ettiği
için bütün sorularımı Egemen Bağış’a soracağım.
Şimdi, birinci
sorum Egemen Bağış’a: Siz AKP genel başkan yardımcısı mısınız, yoksa Türkiye
Cumhuriyeti Bakanı mısınız? Eğer Bakansanız, Ankara’da yapılan AB Ekonomik
Karma Komisyonu’nu terk etmeniz ve AKP’nin şovuna katılmanızı nasıl
değerlendireceksiniz? Aksi takdirde Bakanlığı bırakmanız gerekiyor diye
düşünüyorum.
İkinci sorum: AB
vizelerinin kalkması konusunda sizden bir randevu talep etti mi Avrupa Birliği?
Üçüncü sorum:
Bakanlığınız döneminde Avrupa Birliğinden ve Avrupa Birliğine üye olmayan
ülkelerden kaç ülkede vizeyi kaldırdınız?
Dördüncü sorum:
Çifte vatandaşlıkta Avusturya’da ve Almanya’da Hükûmetiniz döneminde, on bir
yıllık süreçte ne gibi gelişmeler sağladınız? Bütün dünya ülkelerinin çifte
vatandaşlığı kabul edilirken Türklerin çifte vatandaşlığı kabul edilmiyor.
Bunun hakkında ne yaptınız?
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Akar.
Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
3 bakana da ayrı
ayrı soracağım, eşitlik bozulmasın diye. Şanlıurfa medeniyetlerin havzasıdır.
Şanlıurfa’da tarihî yerlerin bulunduğu yerleri gösteren yollarda tabelalar
yoktur. Şanlıurfa’da tarihî yerlerin
bulunduğu yerlerde tuvalet yoktur, içme suyu yoktur. Bunu ne zaman
yapacaksınız? Ben hep sordum ama üç yıllık milletvekilliği süresi içerisinde
bir türlü olumlu cevap alamadım.
Soru iki, Gümrük
ve Ticaret Bakanlığına: Yurt dışına çıkış harçları, pulları bu seyahat
özgürlüğünün önünde bir engel değil midir, bunu kaldırmayı düşünüyor musunuz,
buna benzer uygulamayı başka ülkeler gösteriyorlar mı?
Üçüncü sorum:
2013 yılında Avrupa Birliğinden ülkemize ne kadar hibe fonu aktarılmıştır,
aktarılan hibe fonları hangi projeler için, ne kadar kullanılmıştır, hibe
fonlarında kalan miktar ne kadardır, hibe fonu Bakanlık bütçesinde yer almakta
mıdır, yoksa doğrudan ilgili projeyi uygulayacak olan bakanlığa mı
aktarılmaktadır?
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Tanal.
Sayın Varlı…
MUHARREM VARLI
(Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sorum Sayın
Çelik’e: Kendisi de Adana Milletvekili. Adana’nın denize sahili olan iki tane
ilçesi var; birisi Karataş, birisi Yumurtalık. İkisi de hem Antalya’yı hem Ege
sahillerini aratmayacak derecede denizi güzel, sahili güzel, kumsalı güzel
ancak bir türlü turizme açılamadı. Bunun sebebi de hem ulaşım açısından
Ceyhan-Yumurtalık arasındaki yolun bitirilememiş olması hem oradaki yıldızlı
otel sayılarının arttırılamamış olması ve orada çok değerli bir tarihî eser,
Yumurtalık Kalesi’nin restorasyonunun bir türlü yapılamamış olması.
Sayın Bakan, bu
her iki ilçenin turizme açılabilmesi, orayı turizm cenneti hâline getirebilmek
adına bir projeniz var mıdır? Bu yolun, Ceyhan-Yumurtalık arasındaki yolun bir
an önce bitirilmesi için bir gayret sarf edilecek midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Varlı.
Sayın Eyidoğan…
HALUK EYİDOĞAN
(İstanbul) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakan
Çelik’e: Tescil edilmiş tarihî evlerin onarım giderleri mülk sahiplerince
karşılanmakta, onarım ödeneği ve izni için Bakanlığınıza yapılan başvurulara
cevap çok uzun sürmektedir. Bu durum yapıyı kullanan vatandaşlarımızın çok
çeşitli sorunlarla karşılaşmasına neden olmaktadır. 2013 Değerlendirme
Raporu’nda “Devam etmekte olan bazı kentsel renovasyon projelerinin kültürel ve
tarihî miras açısından risk oluşturma potansiyeli bulunmaktadır. Sivil toplum,
karar alma süreçlerinde her zaman yer almamaktadır ve şeffaflık ve kamuoyuyla
istişare eksikliği söz konusudur.” denmektedir. Bu konuda görüşünüz nedir?
Sayın Bakan
Bağış’a: 24 Haziran 2013 tarihinde New York Times’ta yayınlanan bir makalede,
Türkiye’nin AB sürecinden koptuğu ve artık bu süreçle ilgilenmediğini iddia
eden bir yorum var. Bu makaleye cevaben bir mektup yazdığınız ifade ediliyor.
Cevabınızda özet olarak ne dediniz?
Sayın Bakan
Yazıcı’ya: Avrupa’da yaşayan Türklerin, Türkiye, Sırbistan, Bulgaristan,
Yunanistan sınır kapılarında, özellikle ağustos ayında yaşanan en büyük
sıkıntıları nelerdir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Eyidoğan.
Sayın Şahin… Yok.
Sayın Çam…
MUSA ÇAM (İzmir)
– Teşekkür ederim.
Sayın Bakan
Bağış’a: Geri Kabul Anlaşması yürürlüğe girdiğinde, AB ülkelerine Türkiye
üzerinden kaçak giriş yapmış üçüncü ülke vatandaşlarının otomatik olarak
Türkiye’ye iadeleri gündeme gelecek. Türkiye, çoğu zaman, bu kaçak göçmenleri
geldikleri ülkelere gönderemeyecek. Bu konuda nasıl bir çalışma yapmaktasınız?
Bu anlaşmanın şartlarını yerine getirebilecek misiniz?
İkinci sorum
Sayın Gümrük Bakanımıza: Biraz önce Eskişehir Milletvekilimiz Sayın Kazım Kurt,
x-ray sistemiyle ilgili yolsuzlukları belgeleriyle ortaya koydu. Böyle bir
yolsuzluk Avrupa Birliği üyesi ülkelerde olmuş olsa bakan aynı gün ve aynı
saatte istifa eder, Japonya’da olsa harakiri yapar. Biz sizin harakiri
yapmanızı istemiyoruz ama istifa etmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Çam.
Sayın Kurt…
KAZIM KURT
(Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Yazıcı’ya
sormak istiyorum: Sayın Bakanım, Sarp Sınır Kapısı’nın proje maliyet bedeli 40
milyon, x-ray cihazlarının maliyeti tahmini 5 milyon yani sözleşme bedelinin
yüzde 13’ü civarında ve bu teslim edilmiyor. Bunun teslim edilmemesi sonucu
burada çalışmayan cihaz nedeniyle yakalanamayan kaçakla ilgili bir tahmininiz
var mı? Bu, özellikle kaçakçılık yapmak için oraya konulmamış olabilir mi?
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Kurt.
Sayın Demiröz…
İLHAN DEMİRÖZ
(Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sorum Sayın Bakan
Çelik’e: Bursa Mudanya ilçesi Myrleia antik kentin bulgularını taşımaktadır. Bu
alan imara açılmış ve özel bir şirket tarafından AVM yapılmak üzere inşaatına
başlanmıştır. Bakanlığınız bugüne kadar cereyan eden gelişmelerle ilgili
bölgede herhangi bir inceleme, değerlendirme çalışması yapmış mıdır? Sonuçları
nelerdir?
Kültür ve Turizm
Bakanı olarak tarihî bir değerimizin üzerine beton dökülerek AVM yapılmasının
önüne geçmek için bir girişiminiz olacak mıdır? Adli ve hukuki süreci devam
eden AVM inşaatında Mudanya ilçe belediyesi, Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge
Müdürlüğü ve müze müdürlüğünün göz yummasının altında yatan nedenler nelerdir?
Son olarak da,
Turizm Bakanı olarak, bu bölgenin çok zengin bir medeniyete beşiklik etmesini…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Demiröz.
Sayın Batum…
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sorum Sayın
Çelik’e: Bakanlığınızın bütçesi üzerindeki görüşmeler sırasında Devlet Opera ve
Balesi ile Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğünü kapatmak yönünde bir tasarı
hazırlığı içinde olduğunuzu açıkça ifade ettiniz. Gerekçe olarak da söz konusu
kurumsal yapının arkaik dönemden kalma bir model olduğunu söylediniz. Sizler
“arkaik model” ya da “vesayet düzeni” filan dediniz mi biz şunu anlıyoruz: Ele
geçirme, yandaşlaştırma, siyasal ya da ekonomik rant elde etme operasyonu
başlıyor. Şimdi, ben de bu hususta sizin hukuksal, siyasal, tarihsel
gerekçelerinizi ve dayandığınız uluslararası modelleri merak ediyorum.
Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Batum.
Sayın Ata… Yok.
Sayın Tan… Yok.
Sayın Öz…
ALİ ÖZ (Mersin) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakan Ömer
Çelik Bey’e sormak istiyorum: Mersin’in ilçelerinde turizm yönünden
değerlendirilmesi gereken çok sayıda yer var. Ancak bunların çoğu bakımsızlık
ve ilgisizlikten âdeta atıl durumda. Özellikle Anemurium antik kentinin bakımı
ve yenileme çalışmaları var mı? Ne aşamada?
Gine, Anamur
Köşekbükü Mağarası var, 2011 yılında çıkan bir yangınla tamamen turizme kapalı
hâle ve hizmet veremez duruma geldi. Buranın onarımı, restorasyonu, aydınlatması
ve iç dizaynı için bir şey yapmayı düşünüyor musunuz?
Bir de bizim
orada en büyük sorunumuz, nükleer santralin yapılacağı Büyükeceli Koyu,
Türkiye'nin en güzel koylarından birisi. Santral oraya yapıldığı zaman Turizm
Bakanı olarak gelip orada denize girer misiniz?
Çok teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Öz.
Sayın Dinçer…
CELAL DİNÇER
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sorum Sayın
Hayati Yazıcı Bakanıma: Sayıştayca Bakanlığınızdaki usulsüzlük ve yolsuzlukla
ilgili rapor düzenlendi mi? Bu yolsuzluklar Sayıştay Rapor Düzenleme Kurulunca
rapordan çıkarıldı mı?
İktidarınız
döneminde yapılan ihracatın içinde tespit ettirdiğiniz hayalî ihracat var
mıdır?
Hayalî ihracat
yaptığı belirlenen kaç firma hakkında inceleme başlatılmıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Dinçer.
Buyurunuz Sayın
Bakan.
Önce kim cevap
verecek acaba?
GÜMRÜK VE TİCARET
BAKANI HAYATİ YAZICI (Rize) – Ben vereyim.
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Yazıcı.
GÜMRÜK VE TİCARET
BAKANI HAYATİ YAZICI (Rize) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli
milletvekilleri, önce Sayın Tanal’ın “Yurt dışı çıkış harçlarını kaldırmayı
düşünüyor musunuz?” sorusu var. Yani bu olabilir. Biliyorsunuz, daha önce daha
yüksekti bu, sanırım 80 TL civarındaydı, 2006 yılında 102 TL, vesaire falan ama
2007 yılında bunu indirdik 15 TL’ye. Ben de uçaktan inerken, doğrusu, yapılan
anonstan rahatsızlık duyuyorum yani “Yurt dışı harç almayanların şuraya
gitmesi, buraya gelmesi…” Ben de aynı görüşteyim. Maliye Bakanı arkadaşımla da
bunu konuşacağım, bütçeye katkısı ne, getirisi ne, götürüsü ne, yani inşallah
böyle bir formülasyon yaparız.
Efendim, Sayın
Çam’ın x-ray sistemiyle ilgili: Yani şimdi, değerli arkadaşlar, birbirimizi
böyle itham etmek bu kadar basit olmaması lazım. Yani ben konuyu isterseniz,
gelirsiniz, özel olarak size anlatırım. Brifing veririm, özel olarak dediğim o, fizikî değil, monolog
hâlinde değil. Gelirsiniz, biz size anlatırız, brife ederiz, konunun
detaylarını, boyutlarını görürsünüz. Yani ben size diyorum ki: O maddenin
uygulanması nasıl sağlanır, siz bir anlatın bana, nasıl sağlarsınız? Yani biz
şimdi hür teşebbüs mensubu bireyin kafasına mı vuracağız “Sen şu x-ray’i
alacaksın.” diye? Bakın, sözleşmelerin özgün tarafı, özel hukuk sözleşmeleri
var, kamusal sözleşmeler var. Sözleşmelerde öngörülen yükümlülükler dışında
bireylere, sözleşmenin taraflarına başka bir yükümlülük yükleyemezsiniz. Bu
hukukun çok temel kuralıdır, hukuk fakültesinin de alfabesidir. Dolayısıyla,
ben o açıdan bakıyorum.
Sayın Kurt’un
“X-ray sistemi ne oldu?” sorusu var. Bakın, değerli arkadaşlar, bir defa
x-ray’i üreten 3 ülke var; Amerika, Almanya ve Çin üretiyor. Ha, burada
yüklenici firma arzu etti ki: “Bu kadar pahalı bir ürünü Türkiye’de
yaptırabilir miyiz?” Yapabilecek olanlar ortaya çıktı, o sebeple bir süre
uzatımı oldu, daha sonra da kamusal kaynakla bu yapıldı fakat bunun tutarı
sözleşme süresinden düşülmüştür. Bundan ötürü kaçakçılara mı göz yumuldu? Bu ne
biçim mantık ben anlayamadım. Bizim, bakın, doğru dürüst herkesin elbette ki
Türkiye’ye kazandırmaları konusunda desteğimiz sonsuzdur. Yanlış yapanla ilgili
de bizim toleransımız sıfırdır, bizde öyle bir şey olmaz, öyle bir kaygınız
olmasın.
İşte, Sayın
Dinçer diyor ki: “Sayıştayca Bakanlığınız hakkında rapor düzenlendi mi?”
Bakanlığımızla ilgili Sayıştayca düzenlenmiş bir rapor yok, Sayıştay raporu yok
bu doğrultuda. Denetçinin çalışması var, denetçinin çalışması Sayıştay raporu
değildir.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Yazıcı.
Sayın Çelik…
KÜLTÜR VE TURİZM
BAKANI ÖMER ÇELİK (Adana) – Sayın Başkan teşekkür ederim.
Sorulan sorularda
sayın milletvekilimiz Şanlıurfa’daki ören yerleri ve tarihî yerlerde gerekli
işaretlemenin olmadığını söyledi, “Üç yıldır da yanıt alamadım, bir tarih
verilebilir mi?” dedi. Şimdi, bize bağlı olan her yerle ilgili, bize bağlı olan
yerlerde eksik bir işaret varsa ya da işaretleme konusunda bir eksiklik varsa
bununla ilgili şimdi söylüyorum: Hemen tespit edilecek ve dört ay içerisinde bu
tamamlanacak. Sayın milletvekilimize de bununla ilgili bilgi verilecek. Süreyi
de buradan söylüyorum dört ay içerisinde tamamlanacaktır, varsa bir eksiklik
bize bağlı olan yerlerde.
Koruma
kurullarıyla ilgili olarak, koruma kurulları toplantılarına -buralarda alınan
kararlar konusunda- sivil toplum örgütlerinin dâhil olmasında sıkıntılar olduğu
söylendi. Koruma kurullarına, sivil toplum örgütleri gözlemci olarak
katılabilirler. Eğer herhangi bir yere gözlemci olarak katılmaları konusunda
bir engel çıkmışsa, bu bana somut olarak bildirilirse bunun gereğini yaparım
ama somut olmanın dışında genel bir ifade kullanılıyorsa bu genel ifade
içerisinde koruma kurullarında sivil toplum örgütlerinin gözlemci olmaması gibi
bir durumun olmadığını söyleyebilirim.
Birkaç kere
dillendirildi, “Şeffaflık problemi var.” deniyor. Şeffaflık problemi söz konusu
olduğunda, şeffaflığın olmaması başka manalara gelir. O sebeple, bu konuda
genel ifadeler kullanmak yerine somut olarak ne kastediliyorsa o bize
bildirilirse ben kendilerine bilgi veririm, bir yanlışlık varsa da gereğini
ivedilikle yaparım. O bakımdan “Şeffaflık problemi var.” diyerek genel bir
ifade kullanıp bunun arkasından yanlış anlaşılabilecek imalara yol açmamak
gerekir.
Adana’yla ilgili
soru soruldu. Bu, Yumurtalık’taki yerle ilgili 2012 yılında planları
tamamlandı, tahsise 2012’de çıkıldı fakat müracaat olmadı. Nihayetinde, bu
müracaat konusunda bir zorlama yapamayız; bu, hür teşebbüsün işidir. Şimdi,
yeniden bir plana çıkması söz konusu olacak. O çerçevede, talep olursa buranın
turizme kazandırılması için -zaten orada bir çalıştay da yapıldı arkadaşlarımız
tarafından- o süreci takip ediyoruz.
Yine, Karataş
planlarının hazırlanması konusunda il özel idaresine yetki verildi, planlama
süreci devam ediyor.
Bursa
Mudanya’daki inşaatla ilgili olarak: Tabii, o inşaat, oradaki tarihî
kalıntıların korunması temelinde izin verilmiş bir inşaat ama şu anda zaten
yargı sürecinde, yargı süreci şu anda devam ediyor.
Mersin’deki antik
şehirle ilgili bir soru soruldu. O sorunun ifade ettiği şekilde oraya bir müze
yapmayı düşünüyoruz fakat yer tespitinde bir problem oldu. Yer tespitindeki
problemi aştığımız takdirde orada bir müze yapacağız ya da mevcut müzeyi yıkıp
yerine yeni bir müze yapılması için girişim başlatacağız.
“Devletin sanat
üreten kurumlarla olan ilişkisinin değiştirilmesinin uluslararası dayanağı
nedir?” denildi. Bir kere daha söylüyorum, tam tersine, elimizdeki mevcut
modelin uluslararası bir dayanağı yoktur. Bu modele en çok benzeyen model bir
tek Çin’de uygulanıyor. Sorun şudur: Sorun, Türkiye’nin sanat üretiminin,
kültür üretiminin standartlarını daha çok yükseltmek, evrensel rekabete
açmaktır. Burada da çoğulcu ve özgürlükçü bir modelle, sanatçının memur olduğu
modelin dışına çıkarak bir model geliştirmek gerekiyor. Burada
devlet, kendi elinde operasyonel bazı kurumları tutar, bu kurumlar çerçevesinde
bu bahsettiğimiz bütün sanat alanlarını destekler, bunun Anadolu’ya açılmasına,
dışarıdan gelecek projelere daha çok destek verilmesine kendisini açar ama
devletin memur sanatçı modeliyle kültür ve sanat alanını domine ettiği bir yapı
özgürlükçü bir yapı değildir, çoğulcu bir yapı değildir, kültür sanat alanının
ihtiyaç duyduğu rekabeti karşılamamaktadır; arayışımız bu temeldedir. Bu
sebeple, “kapatma” ifadesi hiçbir şekilde doğru bir ifade değildir. Sorulması
gereken soru: Elimizdeki modelin uluslararası dayanağı nedir? Her konuda
uluslararası standartları yakalamaya çalışan Türkiye’nin, bu alanda da reform
yapması ve uluslararası standartları yakalaması gerektiğini düşünüyoruz.
Diğerlerine
yazılı cevap veririm Sayın Başkan.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Çelik.
Buyurunuz Sayın
Bağış.
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
milletvekillerinin sorularından, özellikle Geri Kabul Anlaşması’yla ilgili bir
yanlışı düzeltme ihtiyacı hasıl olduğunu anlıyorum. Türkiye hiçbir şekilde bir
göçmen deposu olmayacaktır. Türkiye üzerinden geçerek AB ülkelerine giren
düzensiz göçmenlerin ülkemize kabulü, ancak bu kişilerin ülkemizden
geçtiklerinin kabul edilmesi durumunda söz konusu olabilecektir. Anlaşmada
belirtilen şartlar ve koşullar yerine getirildikten sonra, ancak Türkiye’nin kabul
etmesiyle geri alım gerçekleşecektir. Geri alım da, bizim pazartesi
imzalanmasını beklediğimiz anlaşma, siz sayın milletvekillerinin burada
onayından geçtikten üç yıl sonra gerçekleşmeye başlayacaktır.
Sayın
milletvekilleri, ayrıca, sınır güvenliğimizin her geçen gün iyileştirildiği
düşünüldüğünde -ki 2011 yılında ülkemizin sınırlarında yasa dışı yollarla
Avrupa’ya geçmeye çalışan 77 bin kişi tutuklanmışken, gözaltına alınmışken,
2012’de yapılan çabalar neticesinde bu rakam 35 bine düşmüştür- artık Türkiye
transit bir ülke olmayacağını dünyaya çok net bir şekilde duyurmuştur. Bu
önlemlerle rakam daha da azalacaktır.
Türkiye mutabakat
zaptını imzalaması sırasında Güney Kıbrıs Rum yönetimine ilişkin tutum ve
siyasetinde bir değişiklik olmadığına dair bir bildirimde de bulunacaktır.
Kamuoyunda yapılan tartışmalardan ve bugün burada gelen sorulardan, bu konuda
gerçekten bir bilgi eksikliği olduğunu görüyoruz. Bakanlık olarak bu eksikliği
gidermek ve her türlü soruya yanıt vermek üzere bir soru-cevap kitapçığı
hazırlıyoruz. Pazartesi günü itibarıyla bu çalışmayı da tamamlayıp hem
halkımızın takdirine hem de sayın milletvekillerimizin bilgisine sunacağız.
Bir
milletvekilimiz 2013 yılında Avrupa Birliğinden hibe olarak ne kadar fon
alındığını sordu. Bu yıl içerisinde ülkemize gelecek olan toplam fon 902 milyon
avrodur. Bunun 204 milyon avrosu kırsal kalkınma projelerine, 91 milyon avrosu
insan kaynaklarını geliştirme projelerine, 366 milyon avrosu bölgesel kalkınma
projelerine, 238 milyon avrosu müktesebata uyum projelerine, 2,1 milyon avrosu
ise sınır ötesi iş birliğine yönelik projelerde kullanılacaktır. Bunlara
yönelik çalışmalar da devam etmektedir.
Bir sayın
milletvekilimiz benim şu andaki titrimi sordu. Ben, mensubu olmaktan büyük onur
duyduğum Adalet ve Kalkınma Partisinin eski Genel Başkan Yardımcısıyım,
hâlihazırda da Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği Bakanı ve
Başmüzakerecisiyim. İstanbul milletvekilleri içerisinden Bakanlar Kurulunda
görev yapan, Sayın Başbakanımızın dışındaki hâlihazırdaki tek kişiyim.
Şehrimin
Büyükşehir Belediye Başkan adayının tanıtılacağı toplantıya, ilk günden
itibaren destek verdiğim Sayın Kadir Topbaş’a desteğimin devam ettiğini
göstermek babında katılmak, benim en doğal siyasi hakkımdır.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Olur mu canım öyle bir şey ya? Yabancı delegasyonlarla toplantı
yapılıyor.
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) - Ayrıca, KPK toplantısına katılma gibi bir
mecburiyetim yoktur. KPK bir parlamenterler platformudur ama bugüne kadar her
toplantısına katıldım. O toplantıya da katılıp erken ayrılacağımı KPK eş
başkanlarına on beş gün önceden bildirdim. O sabah da gittim, konuşmamı yaptım,
Sayın Bakan Yardımcımızı orada adıma bıraktıktan sonra da ayrıldım.
“Kaç ülkede vize
kaldırdınız?” gibi bir soru geldi. AB üyesi ülkelere tek tek vize
kaldırılmıyor. Bu konuda da bir bilgi eksikliği var. AB üyesi ülkelerin ortak
vize mekanizması olduğu için, 28 ülkenin tamamında kaldırmak için çabamız devam
etmektedir.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Olmayanları da sordum.
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) - Çifte vatandaşlıkla ilgili bir soru geldi.
Almanya’da yeni koalisyonun…
BAŞKAN – Sayın
Bağış, süremiz sona erdi.
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Bir dakikada bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Bitiriniz.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sayın Bakan, olmayanları da sordum.
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Yeni Alman Hükûmeti Almanya’da doğanlara çifte
vatandaşlık hakkı veriyor, diğer vatandaşlarımızın hakkı için de çabalarımız
sürmektedir.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Çifte vatandaşlık vermiyor, doğru söylemiyorsunuz.
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) - New
York Times’a bugüne kadar defalarca yazı gönderdik, bahsi geçen yazıya da cevap
gönderdik ve yayımlandı. Türkiye'nin haklarını her platformda savunmaya devam
edeceğiz, bundan kimsenin şüphesi olmasın.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Bağış.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Egemen Bağış’ın çifte vatandaşlıkla ilgili
verdiği bilgi şu: Şimdi, Almanya’daki Türkiye dışındaki tüm devletlerin yani
tüm yabancıların çifte vatandaşlığını Alman kabul ediyor. Neden? Çünkü o diğer
yabancı ülkeler vatandaşlarını vatandaşlıktan atmıyor ancak Türkiye Cumhuriyeti
devleti şunu yapıyor: Kendi özbeöz vatandaşımızı vatandaşlıktan attığı için,
Almanya’daki Türk vatandaşlarımız mecburiyet karşısında… Diyor ki: “Kardeşim,
ya Türk vatandaşlığından çık ya Alman vatandaşlığına gir. Ben çifte
vatandaşlığı kabul etmiyorum.” Yani Bakanlığın bu zorluğu karşısında Almanya’da
bulunan Türk vatandaşlarımız mağdur oluyor ve bu mağduriyetin giderilmesi için
asıl olan devletler hukukunda -Sayın Hayati Yazıcı Bey Bakanım da çok iyi
bilir- devlet, kendi vatandaşını vatandaşlıksız duruma bırakamaz, terk edemez.
BAŞKAN – Sayın
Tanal…
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Bitiriyorum. özür dilerim.
Eğer biz
direnirsek, vatandaşımızı vatandaşlıktan atmazsak, Alman devleti, bizim oradaki
Türk vatandaşlarımızın çifte vatandaşlığını, diğer ülkeleri kabul ettiği gibi
bizi de kabul etmek zorundadır.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Sayın Başkan, böyle bir usul var mı?
BAŞKAN – İç
Tüzük’ü okuyunuz lütfen.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) - Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Tanal.
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım, yarın İçişleri Bakanımız
geldiğinde bu konuyu Sayın Tanal kendisine de gündeme getirebilir ama bir bilgi
eksikliği var. Yeni Koalisyon Anlaşması’nda Almanya’da doğan bütün
soydaşlarımızın, kardeşlerimizin, vatandaşlarımızın çifte vatandaşlık hakkı
Almanya tarafından verilecek.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Yok öyle bir şey, yok.
AVRUPA BİRLİĞİ
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Ama bizim vatandaşlıktan çıkarmamızla ilgili,
Avrupa Birliğinin yetkisi içerisinde olan bir konu değil, İçişleri Bakanlığının
yetkisindedir. Ona da yarın İçişleri Bakanımız burada size gerekli cevabı
verecektir.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Bakan.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Sayın Başkan, özür dilerim, bakın…
BAŞKAN – Sayın
Tanal, konu anlaşıldı.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Bakın, çok özür dilerim, tek cümleyle…
BAŞKAN – Siz
düzeltmenizi yaptınız.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) - Yani, bu, devletler hukukunu bilmediği anlamına geliyor.
BAŞKAN – Sayın
Tanal, siz düzeltmenizi yaptınız, Sayın Bakan da izahını yaptı, konu da
kapandı.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Ama yanlış bir bilgiyi veriyor.
BAŞKAN – Lütfen…
Anlaşıldı.
Şimdi, sırasıyla
beşinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini
ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Avrupa Birliği
Bakanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
25) AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI
1) Avrupa Birliği Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 222.924.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 795.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 223.719.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Avrupa Birliği
Bakanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Avrupa Birliği
Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Avrupa Birliği Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 188.378.000,00
Bütçe Gideri 181.213.685,89
İptal Edilen Ödenek 7.164.314,11
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Avrupa Birliği
Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türk Akreditasyon
Kurumu 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.21) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU
1) Türk Akreditasyon Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 135.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 9.707.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 9.842.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 10.652.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 9.525.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 20.177.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türk Akreditasyon
Kurumu 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türk Akreditasyon
Kurumu 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2) Türk Akreditasyon Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 11.697.500,00
Bütçe Gideri 10.130.558,25
İptal Edilen Ödenek 1.566.941,75
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Bütçe Geliri Tahmini 19.000.000,00
Net Tahsilat 23.787.146,77
BAŞKAN – (B)
cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Türk Akreditasyon
Kurumu 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Kültür ve Turizm
Bakanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
21) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI
1) Kültür ve Turizm Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 473.593.700
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 749.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kaum Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 13.603.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 448.360.200
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 20.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 1.038.463.100
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 1.974.789.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kültür ve Turizm
Bakanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Kültür ve Turizm
Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Kültür ve Turizm Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 1.881.643.860,89
Bütçe Gideri 1.613.323.102,03
Ödenek Üstü Gider 20,25
İptal Edilen Ödenek 268.083.827,81
Ertesi Yıla Devredilen Ödenek 231.444.067,84
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kültür ve Turizm
Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Opera ve
Balesi Genel Müdürlüğü 2014 merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.16) DEVLET OPERA VE BALESİ
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 18.379.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 1.955.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 284.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 205.556.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 226.174.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 3.564.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 222.161.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 449.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 226.174.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Devlet Opera ve
Balesi Genel Müdürlüğü 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Devlet Opera ve
Balesi Genel Müdürlüğü 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 192.089.128,01
Bütçe Gideri 189.944.922,34
İptal Edilen Ödenek 2.144.205,67
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Bütçe Geliri Tahmini 178.182.000,00
Net Tahsilat 188.708.508,91
Ret ve İadeler 1.760,00
BAŞKAN – (B)
cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Devlet Opera ve
Balesi Genel Müdürlüğü 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Devlet
Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.15) DEVLET TİYATROLARI GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 21.876.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 2.958.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 162.227.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 187.061.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 7.917.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 179.061.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 83.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 187.061.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet
Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Devlet
Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
2) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 162.319.805,00
Bütçe Gideri 158.449.084,22
İptal Edilen Ödenek 3.870.720,78
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B)
cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Bütçe Geliri Tahmini 147.714.000,00
Net Tahsilat 156.424.463,16
Ret ve İadeler 3.094,26
BAŞKAN – (B)
cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Devlet
Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Türkiye Yazma
Eserler Başkanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum
40.53) TÜRKİYE YAZMA ESERLER
BAŞKANLIĞI
1) Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 5.149.600
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 1.969.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 15.921.400
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 23.040.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 10.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 22.835.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 195.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 23.040.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Türkiye Yazma
Eserler Başkanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Türkiye Yazma
Eserler Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2) Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 25.204.000,00
Bütçe Gideri 11.872.142.22
İptal Edilen Ödenek 13.331.857,78
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Bütçe Geliri Tahmini 25.204.000,00
Net Tahsilat 14.698.426,17
BAŞKAN – (B)
cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Türkiye Yazma
Eserler Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
31) GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
1) Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 565.367.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 42.609.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 36.691.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 644.667.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Gümrük ve Ticaret Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 478.557.538,00
Bütçe Gideri 444.774.061,36
İptal Edilen Ödenek 33.783.476,64
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Rekabet Kurumu
2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
42.07) REKABET KURUMU
1) Rekabet Kurumu Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 32.899.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 25.901.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 58.800.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 1.015.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 57.785.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 58.800.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Rekabet Kurumu
2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Rekabet Kurumu
2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Rekabet Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 60.297.000,00
Bütçe Gideri 51.103.025,92
İptal Edilen Ödenek 9.193.974,08
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Bütçe Geliri Tahmini 46.760.000,00
Net Tahsilat 40.615.697,80
Ret ve İadeler 188.289,30
BAŞKAN – Kabul
edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Rekabet Kurumu
2012 yılı merkezî kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, böylece Avrupa Birliği Bakanlığı, Türk Akreditasyon Kurumu,
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, Devlet
Tiyatroları Genel Müdürlüğü, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı, Gümrük ve
Ticaret Bakanlığı ve Rekabet Kurumunun 2014 yılı merkezi yönetim bütçeleri ile
2012 yılı merkezi yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir.
On beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 17.03
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.22
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale),Dilek YÜKSEL
(Tokat),
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
2014 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesinhesap Kanunu
Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu
Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
Ğ) ADALET BAKANLIĞI
1) Adalet Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Adalet Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI
KURUMU
1) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları
Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları
Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI
1) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
İ) HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU
1) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
J) ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI
1) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
K) ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU
1) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
L) ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ
1) Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
M) TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU
1) Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
N) MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, altıncı
tur görüşmelere başlıyoruz. Altıncı turda Adalet Bakanlığı, Ceza İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumu, Türkiye Adalet Akademisi, Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu, Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu,
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü bütçe ve kesin hesapları yer almaktadır.
Bütçeyle ilgili,
bu turda soru sormak isteyen sayın milletvekilleri sisteme girebilirler.
Şimdi, altıncı turda grupları ve şahsı adına söz isteyen sayın
milletvekillerinin adlarını okuyorum: Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
İstanbul milletvekili Murat Başesgioğlu, Erzurum Milletvekili Oktay Öztürk,
Bursa Milletvekili Necati Özensoy, Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu;
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Batman Milletvekili Bengi Yıldız, Van
Milletvekili Özdal Üçer, Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici; Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç, Çanakkale
Milletvekili İsmail Kaşdemir, İstanbul Milletvekili Bülent Turan, Konya
Milletvekili Harun Tüfekci, Muş Milletvekili Faruk Işık, Yozgat Milletvekili
Yusuf Başer, Siirt Milletvekili Afif Demirkıran, Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet
Yıldırım Ramazanoğlu, Nevşehir Milletvekili Ahmet Erdal Feralan, Batman
Milletvekili Ziver Özdemir, Hatay Milletvekili Orhan Karasayar, Muş
Milletvekili Muzaffer Çakar, Bingöl Milletvekili Eşref Taş; Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk, Malatya Milletvekili
Veli Ağbaba, Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, Muğla Milletvekili Ömer Süha
Aldan, Kocaeli Milletvekili Haydar Akar, Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker,
Aydın Milletvekili Osman Aydın.
Şahıslar adına,
lehte Malatya Milletvekili Hüseyin Cemal Akın; aleyhte Bartın Milletvekili
Muhammet Rıza Yalçınkaya ve Hükûmet.
Şimdi, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına ilk konuşmacı, İstanbul Milletvekili Murat
Başesgioğlu.
Buyurunuz
efendim.
Süreniz yirmi
dakikadır. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Adalet Bakanlığı 2014 yılı bütçesi üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi ve aziz milletimizi şahsım ve grubum adına saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, “adalet” kavramı hem devlet hem de toplumsal hayatımızda
önemli bir değerdir. “Adalet mülkün temelidir.” diyerek devletimizin
temellerinin adalet üzerine inşa edildiğini beyan etmişizdir. Adaletli olmayı
emreden dinî inancımız ve kültürel mirasımız toplumsal harcımızı adalet
ilkeleriyle yoğurmuştur. Tüm tarihimiz boyunca toplumsal huzur ve barışı
“adalet” kavramında bulmuş, toplumsal vicdanımız adaletle tatmin olmuş,
adaletsizlikte ise incinmiştir.
Uluslararası
camiada da adalet vazgeçilmez bir değerdir. İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesi’nde herkesin, davasının bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından
adil ve aleni olarak görülmesini istemeye hakkı olduğu yıllar öncesinden kabul
edilmiştir. Vatandaşların ülkedeki mevzuata, uygulamaya ve sonuçlarına güven
duymalarını içeren “hukuk güvenliği” evrensel değerler arasında sıkça telaffuz
edilen bir kavram olmuştur.
Değerli
milletvekilleri, gelmiş geçmiş bütün cumhuriyet hükûmetleri adalet hizmetlerini
iyileştirmek için gayret sarf etmişlerdir. Son on yıldır görev yapan sayın
bakanlar döneminde de altyapı hizmetleri, adliye sarayları ve fiziki yapılar,
insan kaynaklarındaki iyileştirmeler, teknolojik gelişmeler ve yoğun yasa
çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Bu alanda, başta sayın bakanlar olmak üzere,
adalet dağıtan hâkim ve savcılarımıza, Bakanlık merkez ve taşra teşkilatında
çalışan tüm görevlilere teşekkürlerimizi sunuyoruz. Ancak, değerli
milletvekilleri, ülkemizdeki adalet açığı o kadar büyüktür ki, yargının
sorunları o kadar çoktur ki, bu kadar yoğun bir gündemi bir tek bakanlığın,
Adalet Bakanlığının tek başına çözmesi mümkün değildir. Bu, tamamen siyasal
iktidarın hukuk devleti ilkesini özümsemesine, yargı bağımsızlığına ve yargının
tarafsızlığına verdiği önemle eşdeğerdir.
Bakınız, on yılı
aşkın süredir yapılan çalışmalara, çıkarılan yasalara, uygulamaya ilişkin
düzenlemelere, yargının sorunlarını çözeceği iddiasıyla yapılan 2010 Anayasa
değişikliğine, toplumu büyük beklentilere sokarak çıkarılan 4 adet yargı
paketine rağmen, maalesef çok ağır bir tabloyla karşı karşıyayız. Tazminat
Komisyonu kurmamıza ve Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı tanımamıza
rağmen, hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine en çok şikâyet başvurusu
yapılan ve yine hakkında en çok ihlal kararı verilen ülkeler içerisinde ilk
sırada yer almaktayız.
Mahkemelerde iş
yoğunluğu had safhadadır. Ceza ve tutukevlerinde hükümlü ve tutuklu sayıları
çoğu kez kapasiteleri aşmaktadır. İfade ve düşünce hürriyeti, toplantı, gösteri
ve yürüyüş haklarının kullanımında ve korunmasında toplum olarak büyük
sıkıntılar çekmekteyiz. Kamuoyunun çok yakından takip ettiği birçok davada
masumiyet karinesinin ortadan kalktığı, tutukluluğun geçici bir tedbir olmaktan
çıkıp fiilî mahkûmiyete dönüştüğü yolunda çok sayıda iddia ve itirazlar
gerçekleşmiştir. Bu davalardan Balyoz ve Ergenekon gibi sonuçlanan davalar da
açıkçası toplum vicdanında karşılık bulmamış, hâlen de tartışılmaya devam
etmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; dikkatlerinize sunmak istediğim bir konu da tutuklu
milletvekilleri konusudur. Hepiniz hatırlayacaksınız, 2011 Temmuz ayında
Mecliste temsil edilen tüm siyasi partilerin ortak iradeleriyle bir protokol
imzalanmış ve tutuklu milletvekillerinin sorununa çözüm bulunması amaçlanmış
idi. 2011 Temmuzundan bu tarafa geçen iki buçuk yılı aşkın süre içerisinde
tutuklu milletvekillerinin sorununa yasama kendi dinamikleriyle bir çözüm
maalesef üretememiştir. Yargılamalar bitmiş, davalar sonuçlanmıştır. Bu
bağlamda -çok yakında- Anayasa Mahkemesince Sayın Mustafa Balbay hakkında
verilen kararı çok önemli buluyoruz. Sayın Balbay’a bir kez daha geçmiş olsun
diyoruz. Bu kararın diğer davalardan tutuklu BDP’li milletvekilleri için de yol
gösterici olacağına inanıyorum. Aynı şekilde, bu kararın İstanbul Milletvekilimiz
Sayın Engin Alan için de emsal teşkil edeceğine inanıyoruz. Sayın Alan’ın
avukatı tarafından Anayasa Mahkemesine müvekkili hakkında adil yargılamanın
ihlali ve milletvekilliği görevlerini yapamaması nedeniyle bireysel başvuruda
bulunulmuştur. Anayasa Mahkemesinin Sayın Balbay hakkındaki kararının gerekçesi
iki ana noktadadır: Birincisi, uzun tutukluluk süresi, ikincisi de
milletvekilliği yapamaması yani seçilme hakkının ihlaliyle ilişkilidir. Sayın
Alan hakkında bu gerekçeler geçerli olduğu gibi, adil yargılanamama itirazı da
daha önemlidir. Burada klasik tutuklu hükümlü, kesin hüküm gibi şeklî ve zamana
bağlı ayrımlara takılmamalıyız, netice de işin özü özgürlüğe ilişkindir. Kaldı
ki hem doktrinde hem de uygulamada kesin hüküm konusu hâlen tartışmalıdır.
Sayın Alan için hak arama yolları tamamen tükenmemiştir; kanun yararına bozma,
yargılamanın yenilenmesi, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru ve kendi
takdirine bağlı olmak üzere Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru yolları
açıktır. Bu çerçevede, İstanbul Milletvekilimiz Sayın Alan tarafından Anayasa
Mahkemesine yapılan başvurunun kabul edilmesini, tutukluluğunun sona ermesini
ve yeniden yargılama yolunun kendisine açılmasını temenni etmekteyiz. Bu
temennimiz Sayın Alan’la sınırlı değildir, uzun tutukluluk ve diğer hak ihlali
tüm mağdurlar için de geçerlidir. Eğer, yargının tozlu arşivlerine üzerine
şaibe bulaşmış dosyalar terk etmek istemiyorsak bu mağdurların ödemiş olduğu
ağır bedeller dikkate alınmalı ve yeniden yargılanmalarının yolu açılmalıdır.
Sayın
milletvekilleri, son on yılda mevcut yapısal sorunlarımıza ilaveten yeni ve can
alıcı iki büyük tehdit daha ilave olmuştur. Bunlardan birincisi: Parlamenter
demokrasiden hızla uzaklaşıp otoriter bir yönetime doğru gitmekte olduğumuzdur.
Siyasal yönetim sistemimiz kuvvetler ayrılığı sistemine göre tanzim edilmiş,
devlet organlarına bu prensip çerçevesinde yetki ve sorumluluklar verilmiştir.
Yasama, yürütme ve yargı erklerinin kendi aralarında dengeli, kendi sınırlarını
aşmayan, tek elde toplanmayan, birbirini kuşatmayan bir konumda olmaları
demokratik yöntemlerin olmazsa olmazıdır. Bu prensibin zorlanması, yetki ve
görev alanlarının aşılması, devlet yönetiminde siyasi krizlere neden olur.
Kuvvetler ayrılığı prensibini hayata geçiren, onu ayakta tutan da hukuk
devletidir. Yasama veya yürütmenin anayasal sınırlar dışına taşan güç ve yetki
kullanımı hukukun üstünlüğü gereğince sınırlanır. Elbette, belki de en başta
yargı da hukukun üstünlüğü içindedir. Keza, hukuk devleti şeklî bir kanun
devleti anlamına gelmemektedir, meşruiyet içerisinde durması gerekir. Tam
anlamıyla bir hukuk devletinden bahsedilebilmesi için de bağımsız ve tarafsız
bir yargı şarttır. Bu evrensel kabule rağmen maalesef ülkemizde kuvvetler
ayrılığı yerine kuvvetlerin temerküzüne doğru bir gidiş başlamış, devletle
hükûmet kavramları aynılaşmış, yasama, yasa yapma ve iktidarı denetleme
fonksiyonundan etkisiz kalmış, yürütme ve yasamanın iç içe geçtiği, girdiği bir
ortam karşımıza çıkmıştır. AK PARTİ iktidarının sayısal gücüne güvenmesi ve tek
başına hareket etme alışkanlığı parlamenter demokraside derin çatlaklar
oluşturmuştur.
Değerli
milletvekilleri, ikinci tehdit ise milletimizin birlik ve bütünlüğüne yönelmiş
etnik temelli bölücü tehdittir. Türkiye Cumhuriyeti devletini tasfiye etmeyi,
etnik ayrışma ve bölünme yoluyla milletimizi parçalamayı hedef almış bir tehdit
söz konusudur. Aslında, bu emperyalizmin Türk milletiyle yarım kalmış bölme,
parçalanma hesabının güncellenmiş yeni bir versiyonudur. Ne yazık ki kendine
yeni imkânlar ve aktörler bulabilmiştir. Emperyalizmin bu oyununu bozarak bu
coğrafyada Türk milleti olarak var olmak, bir ve beraber yaşamak milletimizi
oluşturan herkesin, Türklerin de, Kürtlerin de ortak paydası olmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, asıl hayret verici olan, görevi devletin diğer kurumlarıyla
birlikte bu tehdidi yok etmek olan Hükûmetin bu konudaki duyarsızlığı ve yanlış
politikalarıdır. Bu konudaki görevini yerine getirmeyen Hükûmet, PKK’yı ve
bölücü başını muhatap alarak uzun süredir yaptığı gizli görüşmeleri, sözde
açılım ve çözüm süreci adı altında açıktan yapmaya başlamıştır. Sözde çözüm
süreci, tüm iddiaların aksine bir devlet politikası değildir çünkü bu konuda
devlet politikası olması için işletilmesi gereken hiçbir karar süreci
işletilmemiştir. Parlamentoda siyasal muhalefetin katıldığı veyahut da diğer
Meclis gruplarının katıldığı bir karar oluşturma süreci geçmemiştir. Ben
hatırlamıyorum ki hiçbir Millî Güvenlik Kurulunda bu sözde açılım sürecine atıf
yoktur. Çok açıkçası bu açılım sürecinin gerçek içeriğini bilen maalesef
Parlamentoda ve Hükûmet içinde çok sınırlı sayıda kişi bulunmaktadır.
Dolayısıyla, bu şekilde gizlenmiş bir projenin bir devlet politikası olması
mümkün değildir. Her Millî Güvenlik Kurulu bildirisini dikkatle takip ediyorum,
size de tavsiye ediyorum, hiçbirinde bu çözüm sürecine bir referans yoktur ve
bu çözüm sürecinin yapılma şeklinin ve akıbetinin devlet politikası olduğu
yolunda bir açıklama yoktur, olması da kesinlikle mümkün değildir. Hiçbir
devlet biriminin, neticede bizi ayrılığa getirecek, etnik bölücülüğe prim
sağlayacak böyle bir projeye devlet katkısını sunması mümkün değildir.
Değerli
milletvekilleri, ayrıca, bu sürecin toplumsal ve siyasal hiçbir meşruiyeti
yoktur. 2011 seçimlerinde seçim meydanlarında vatandaşımızdan oy isteyen
iktidar partisi, hiçbir şekilde bu şekilde bir süreci başlatacağını, PKK’yla,
bölücü örgütle görüşeceğini ve çeşitli açılım denemelerinde bulunacağını
milletimizle paylaşmamıştır. Burada vekâletsiz bir iş görme söz konusudur ve
bu, sonuçları itibarıyla hiçbir zaman toplumsal ve siyasal bir meşruiyete
dayanmamaktadır. Ayrıca, bu sürecin her adımı -dikkatinizi çekerim- Ceza
Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu, Siyasi Partiler Kanunu ve anayasa hukuku
açısından açıkça suç teşkil etmektedir. Çıkarılan 4 yargı paketinin birçok
hükmü bu sürecin içini doldurmak için yapılan taktiksel hamlelerdir. En son
açıklanan demokratikleşme paketi de bu amaca matuftur. İster taktik ister
stratejik olsun, atılan her adım birliğimizden, kardeşliğimizden bir parça koparmakta
ve etnik ayrışmayı körüklemektedir. Geldiğimiz nokta, PKK’yı tüm Kürt kökenli
vatandaşlarımızı temsil noktasına çıkarmış, etnik bölücülüğü siyasallaştırmış,
muhatap almış ve meşru sayarak müzakere edildiği bir noktaya getirmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, aslında bu saydığım hususlar bir terör örgütünün baştan beri
hedeflediği hususlardır. 1983 yılında Türk milletine isyan eden bölücü örgüt
800 bin kişilik Türk Silahlı Kuvvetlerini yenemeyeceğini biliyordu. O, günün
birinde Türkiye Cumhuriyeti devletinin kendisini masanın karşısına oturtup
muhatap almasını, kendisini meşru saymasını ve kendisiyle müzakere koşullarını
oluşturmasını hedeflemiştir. Çok açıktır, bu kürsüden hicap duyarak ifade etmek
istiyorum ki bu örgüt, 1983’ten beri yapmış olduğu mücadeleler sonunda bu
hedefini bu devirde yakalamıştır. Bunu sizin ve aziz milletimizin tertemiz
vicdanlarına havale ediyor ve önümüzdeki sürecin ülkemiz açısından, kardeşlik
hukukumuz açısından çok kritik bir süreç olduğunu da takdirlerinize sunmak
istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, baştan beri, dikkat
ederseniz, üç hususa dikkatinizi çekmeye çalıştım: Birincisi, hukuk devleti,
yargı bağımsızlığı, yargı tarafsızlığı; diğer ikisi de -iki tehditten
bahsettim- birisi parlamenter demokrasiden uzaklaştığımız, otoriter bir
yönelime doğru gittiğimiz; bir üçüncüsü de ülkemizin ve devletimizin bekası
açısından etnik bir bölücülükle karşı karşıya olduğumuz. Bunlar çok hayati tehditlerdir. Birçok sorun stokumuz var;
işsizlik gibi, eğitim sorunu gibi, sağlık sorunu gibi, sosyal güvenlik gibi
birçok sorunumuz var. Ama, bu saydığım hususlar yeni,
hayati ve can alıcı sorunlardır. Türkiye bu üç noktada belli bir noktaya
varmadan yoluna devam edemez, bölgenin güçlü ülkesi olamaz. Peki, bu noktayı
nasıl sağlayacağız? Kafamızdaki soru budur. Parlamentoda siyasi partiler
arasında bu konuda bir mutabakat olmuş mudur? Hayır, olmamıştır. Maalesef
iktidar partisinin tek başına Meclisteki sayısal çoğunluğuna, sandalyesine
güvenerek “Her şeyi ben yaparım.” iddiasıyla siyasi muhalefetle paylaşma gereği
duymadığı bu süreçler çok kritik bir noktaya gelmiştir. Maalesef bu üç can
alıcı noktada uzlaşma, bir çözüm dinamiği görülmemiştir, önümüzdeki seçim
sürecinde de böyle bir mutabakatın olma ihtimalî çok zayıf görünmektedir.
Peki, yasama bu
konuda bir çözüm üretmediyse bu sorunlar sahipsiz mi kalacak? Ne olacak bu
ülkenin geleceği? Bu sorunları tek başına bırakıp devam mı edilecek? Bu zararlı
sürecin sonuçlarından ülkemizi, milletimizi nasıl koruyacağız? Hep birlikte
gidişata seyirci mi kalacağız? İşlenen suçlara, sağlanmayan kanun hâkimiyetine,
devlet egemenliğini paylaşma gayretlerine, paralel devlet yapılanmalarına
sessiz mi kalacağız? Elbette, Milliyetçi Hareket Partisi olarak görevimizin
bilincindeyiz. Bu tehditleri bertaraf etmek için tüm gayretimizle çalışıyoruz
ve muhalefet etme sorumluluğumuzu da hiç kimseye ciro etme kolaylığı içerisinde
değiliz. Bu kapsamda, önümüzdeki yıllarda yapılacak üç seçimi de -mahallî
seçimleri, Cumhurbaşkanlığı seçimini ve milletvekili genel seçimlerini-
ülkemizin kader seçimleri olarak görüyoruz. Bu seçimlerde yanlış girilen bu
yoldan ülkemizi bir bütün olarak kurtarmak veyahut da Allah korusun, azaba,
parçalanmaya, bölünmeye götürmek gibi çok riskli bir yol ayrımında olduğumuzu
bugünden ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; evet, bu üç konu sahipsiz değildir. Devletimizin
kurucu felsefesi, anayasal sistemimiz bu üç konuyu da sahipsiz bırakmamıştır.
Kimi adres gösteriyoruz? Ben göstermiyorum, Anayasa’mızın bu anlamda gösterdiği
adres başta yüksek yargı olmak üzere Türk yargı sistemidir, Türk hukuk
mevzuatıdır. Bu süreci hukuk devleti ilkeleri uyarınca denetleyecek yegâne
kurum da başta yüksek yargı organları olmak üzere Türk yargısıdır.
Ülkemizin
yaşadığı siyasal kriz ve kaoslardan çıkışlarda bazen yürütme, bazen de yasama
organı öncülük etmiştir. Bugün ise bu öncülük görevi Türk yargısındadır. Yargı organları kimin destek, kimin köstek olduğuna bakmadan millî
ve üniter yapımızda gedik açacak her türlü idari ve yasal düzenlemeleri
denetleyerek, bizi demokrasiden ve demokratik parlamenter sistemden
uzaklaştıracak otoriter değişikliklere onay vermeyerek, vatanımızın her karış
toprağında kanun hâkimiyetinin sağlanmasını gözeterek, kısaca mevcut Anayasa ve
yasaların verdiği yetkiyi kullanarak bu kritik süreçten salimen çıkmamıza katkı
sunabilirler. Buna öncülük edecek Türk yargısı aynı zamanda ülkemizde
hukuk devletinin ve bağımsız yargının da bir daha geri gitmemek üzere
gerçekleşmesini sağlamış olacaktır.
Evet, ben bu
görüşümü çeşitli platformlarda dile getirdiğim zaman maalesef bana umutsuz
gözlerle bakıldığına şahit oldum. “Bu hâldeki Türk yargısı mı bu meseleden bizi
çıkaracak?” gibi, açıkça telaffuz edilmeyen sorular soruluyor. Evet, bütün
olumsuzluklara rağmen, içinde bulunulan bütün şartlara rağmen, ben öncelikle,
Türk hâkim ve savcısının da içinde bulunduğu bu durumdan memnun olmadığını,
bağımsız bir yargıyı, tarafsız bir yargıyı ve gerçek anlamında bir hukuk
devletini hedeflediğini biliyorum. Onun için, benim umudum hâlâ var ve inşallah,
yargı cesareti konusunda önderler çıkacaktır. Yargının bağımsızlığı konusunda
bu toprakların yetiştirdiği çok değerli insanlar çıkacak ve bu bahsettiğim üç
tehdit konusunda yasamanın yanında anayasal görevini yapacak güçlü kurumlar söz
konusu olacaktır. Benim inancım budur, bu inancımı sonuna kadar taşıyacağım.
Bu duygular
içerisinde, Adalet Bakanlığı bütçemizin adalet camiamıza ve yüce milletimize
hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygılarla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Başesgioğlu.
Erzurum
Milletvekili Oktay Öztürk…
Buyurunuz Sayın
Öztürk. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on sekiz
dakika.
MHP GRUBU ADINA
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Adalet Akademisi ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu bütçeleri hakkındaki görüşlerimizi arz etmek üzere huzurunuzdayım.
Sözlerimin başında heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ayrıca, hâkim,
savcı, avukat, kâtip, mübaşir, gardiyan, bürokrat, amir, memur, tüm yargı
mensuplarını da saygıyla selamlıyor, sağlık, huzur ve mutluluk diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, adaletten bahsediyoruz. Adalete çeşitli anlamlar
yükleyebilirsiniz. Vicdanınızın el verdiği ölçüde adaleti çeşitli şekillerde
tarif edebilirsiniz ama bilinmeli ki adalet söz konusu ise orada zulmetmek
yoktur ama mutlaka hak sahibine hakkını teslim etmek vardır. Adalette ve her
hâlükârda, adaletin sonuçlarında ise haksızları terbiye etmek vardır. Adaleti
hak ve özgürlüklerin güvencesi ve devletin temeli olarak görüyoruz. Bu nedenle,
yargı, insanların tereddütsüz güvenebileceği, adalet duygusunun zihinlerde ve
kalplerde yer ettiği bir yapıda olmalıdır. İnsanlarımızın adaletli ve
hakkaniyetli bir sosyal düzen içerisinde yaşaması için hukukun üstünlüğü
prensibi hâkim kılınmalıdır. Zira, hak ve
özgürlüklerin güvence altına alınması, çeşitli güç unsurlarının hukuk devleti
kurallarına göre sınırlandırılması suretiyle güçlünün değil haklının korunması,
toplumsal ahengin ve huzurun tesis edilmesi devletin temel görevleri
arasındadır. Kısacası, adalet mülkün yani devletin ve toplumsal düzenin
temelidir. Bu denli önemli olan adaletin tesisi ise her şeyden önce hâkimlerin
ve savcıların liyakatli ve hakkaniyetli olmasına bağlıdır. Peki, bugün için
Türkiye’de var olan durum böyle midir? Hemen cevap vereyim: Ne yazık ki böyle
değil. Böyledir demeyi de çok arzu ederdim. Zira,
adaletin üçlü sacayağından ikisini oluşturan hâkim ve savcıların hukuk
fakültesi eğitimlerinden başlayarak meslek sınavları, adaylık dönemindeki
eğitimleri, mesleğe başladıktan sonraki maddi ve manevi imkânları, tayin ve
terfileri ve nihayet emekliliklerine kadarki tüm aşamaları ne yazık ki yapısal
olarak pek çok sorun, sıkıntı ve olumsuzluklar barındırmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, maalesef, ülkemizde özellikle 2010 Anayasa değişiklikleri
sonrası yaşananlar Türk yargısının içler acısı bir hâlde olduğunu, âdeta alarm
vermekte olduğunu ve bunun ise devlet ve millet hayatını her açıdan olumsuz
yönde etkilediğini açıkça gözler önüne sermektedir. AKP parmak çoğunluğu
demokratik denetim mekanizmalarını içine sindiremediğinden olsa gerek ki, yargı
erkini bir denetim organı olmaktan çok maalesef bir arka bahçe hâline
dönüştürme gayretine girmiştir. Bu iktidar döneminde birçok yasal düzenleme
yapılmasına rağmen yargı teşkilatının sorunları çözülememiş ancak bunun yanında
yargı âdeta Hükûmet otoritesinin sağlanmasının bir aracı hâline getirilmeye
çalışılmıştır. Altını çizerek ifade etmek isterim ki AKP iktidarı yargıyı
bağımsız ve tarafsız görev yapamaz hâle getirmiştir. Bu durum vicdan sahibi her
vatandaşımız tarafından üzüntüyle gözlenmekte, insaf sahibi tüm kurum ve
kuruluşlarımızca teyit edilmektedir ve hatta uluslararası kuruluşların
raporlarında dahi durumun vahametine dikkat çekilmektedir. Nitekim 2012 yılında
Avrupa Yargıçlar Birliği ile Demokrasi ve Özgürlükler İçin Avrupa Yargıçlar ve
Savcılar Birliği (MEDEL) Türk yargısının içerisinde bulunduğu durumu gösterir
iki ayrı rapor yayınlamıştır. Her iki raporda da yargı sistemimizdeki
aksaklıklar, sıkıntılar ve sorunlar uzun uzun ortaya konulmakla birlikte
özellikle MEDEL Raporu’nda yer verilen şu tespit son derece dikkat çekicidir:
“Açık şekilde Türk yargısı yürütme erkinin emri altındadır ve hayati önemdeki
kontrol ve sınırlandırma fonksiyonunu yerine getirmesine izin verilmemektedir.”
denilmekte.
Sayın
milletvekilleri, yapılan objektif araştırmalara göre Türk milletinin adalete
olan güveni, yargının adaletle karar vereceğine inancı yüzde 30’lara inmiştir.
Çeşitli şekillerde yapılan kamuoyu yoklamalarına, bu kamuoyu araştırmalarına
baktığımız vakit güvenilirlik açısından en üst seviyede olması gereken adalet
mekanizması maalesef işte böyle, en iyi ihtimalle yüzde 30’larda gösteriliyor.
Günümüzde de
artık bir şekilde yargıya işi düşen vatandaşlarımızın yaptığı ilk iş iyi bir
hukukçu aramak, konunun uzmanı bir avukat bulmak değil, maalesef ve ne yazık
ki, karar verecek hâkimin tanıdığını bulmak. Hâkime ulaşmak olmazsa olmaz
şeklinde değerlendirilmektedir çünkü vatandaş, hâkimi tanıdığı zaman haksızken
bile hak alabileceğine inanmaktadır. Eğer hâkime ulaşamazsa haklı olduğu hâlde
bile hakkını alamayacağını düşünmektedir. Bu noktada tabii ki hâkimlerimizi,
savcılarımızı tenzih etmek istiyorum. Bu, toplumdaki algıdır, “Hâkimlerimiz,
savcılarımız bu şekildedir.” diye bir hüküm bizce ortaya konmuş değil,
toplumdaki algıdan bahsediyorum. Eğer yargıya güven duygusu aşınmışsa, insanlar
adalet organlarının haklarını veremeyeceğine inanmaya başlamışsa haklarını
hukuk dışı yollarla elde etme yöntemlerine başvuracaklardır. Bu durum,
ülkemizin devlet ve millet hâlinde devamını imkânsız kılacak derecede ağır bir
tehdit oluşturmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, görüldüğü gibi Türk yargısının hâli içler acısı ancak
unutmamak gerekir ki adalet bir gün herkese lazım olacaktır. Geçmişte
adaletsizliğe uğradıklarını iddia edenlerin bir an önce bu adaletsiz
uygulamalardan vazgeçmesi gerekmektedir. Ve bütün parmak çoğunluğuna inanarak
demokrasiyi sadece sayılar rejiminden ibaret gören iktidarlara şunu söylüyoruz
ki: Adalet, gün gelecek en büyük sığınağınız olacaktır ancak böyle giderse,
korkarım, öyle bir günde sığınılacak bir adaletten söz etmek dahi mümkün olamayacaktır.
Çok geç olmadan yapılması gereken, yargının sorunlarının siyasi saiklerle değil
objektif olarak tespit edilmesi ve bu sorunların çözüme kavuşturulmasıdır. İşte
bugün müzakere ettiğimiz Adalet Akademisi ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu söz ettiğim sorunların odağında yer almaktadır.
Değerli
milletvekilleri, hâkim ve savcıların mesleğin en başında temiz vicdanlarını ve
açık zihinlerini emanet ettikleri ilk kurum Adalet Akademisidir. Deyim
yerindeyse, Adalet Akademisi hâkim ve savcıların ilk mektebidir ve bu kurumun
en önemli görevi hâkim ve savcıların eğitim faaliyetleridir. Dolayısıyla, hâkim
ve savcıların adil, tarafsız ve bağımsız bir vizyonla yetiştirilmesi en başta
Adalet Akademisinin bu niteliklere sahip olmasına bağlıdır. Adalet Akademisi,
Hâkim ve Savcı Adayları Eğitim Merkezinin yerine 4954 sayılı Türkiye Adalet
Akademisi Kanunu ile 23/7/2003 tarihinde AKP döneminde
kurulmuştur. Akademi, kanunla kendisine görev olarak verilen eğitim, görüş
bildirme, danışma ve yardım, inceleme, araştırma, yayım ve iş birliği
alanlarında yaklaşık on yıllık geçmişine rağmen yeterli gelişmeyi
sağlayamamıştır. Adli ve idari yargı hâkim ve savcı adaylarına eğitim verilmesi
hizmetinin -ki bunda da yeterince başarılı olunamamıştır- ötesine ne yazık ki
geçememiştir. Adı Akademi olmasına rağmen akademik bir yapıya
kavuşturulamamıştır, tam tersine siyasi kadrolaşma yuvası hâline getirilmiştir.
Hukuk ve adalet
alanında hayati derecede önemli sorunların yaşandığı bir ortamda Türkiye Adalet
Akademisi kendinden beklenen tarihî sorumluluğu yerine getirmemekte, bunun
yerine, belli grup ve kişilere kadro ve unvan verilmesi ve fırsat sunulması
gibi konularla iştigal etmektedir.
Türkiye Adalet
Akademisi her şeyden önce bir eğitim kurumu olduğu, daha doğrusu böyle olması
gerektiği hâlde, gerek meslek öncesi gerekse meslek içi eğitim faaliyetlerinde
görevini yeterince yerine getirememiştir. Bu durum, özellikle kamuoyunun
yakından takip ettiği, adalete ve hukuka aykırı operasyonel sonuçlar doğuran
davalarda verilen ve vicdanları kanatan kararlarda açıkça gün yüzüne
çıkmaktadır. Demek ki, söz konusu kararlara imza atan yargıçlara siyasal
kaygılarla değil hukuk ve adalete göre vicdani kanaatleri doğrultusunda karar
vermeleri gerektiği, yani adil, tarafsız ve bağımsız olmaları gerektiği
yeterince öğretilememiştir.
Bugün ne yazık ki
Adalet Akademisi, siyasi iktidarın kontrol ve denetimi altında hatta daha
vahimi onun hizmetindedir. En vahimi ise, daha önce bu durumdan
rahatsızlıklarını dilden düşürmeyenlerin dümene geçince sessizliğe bürünmeleri
ve için için memnuniyet beslemeleridir.
Değerli
milletvekilleri, eğitimlerini tamamlayıp mesleklerine atanan hâkim ve
savcıların meslek hayatları boyunca mesleki açıdan muhatap oldukları en önemli
kurum ise Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruludur.
Bilindiği gibi 12
Eylül 2010 Anayasa değişikliği referandumundan önce hâkim ve savcılar
hakkındaki bilgi gücü tekeli Adalet Bakanlığının elinde idi ve AKP hükûmetleri,
Adalet Bakanlığı eliyle tuttuğu bu gücü iktidarı boyunca cüretkârca
kullanmıştır. Bu dönemde AKP, çok eleştirdikleri Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu üyelerine sunduğu kişisel imkânlar ve ayrıca teftiş kurulu
müfettişlerine düzenlettirilen belli hâkim ve savcılar hakkındaki kayırmacı
raporlar aracılığıyla HSYK’yı etkilemiş ve istediği atamaları sessizce yapmayı
başarmıştır. Ergenekon, Balyoz gibi kamuoyunun yakından takip ettiği davaları
açan ve tutuklamalara karar veren, mahkûmiyet hükümlerini veren hâkim ve
savcıların tayinleri işte o eski HSYK döneminde yaptırılan atamalar sayesinde
gizlice gerçekleştirilmiştir.
2010 Referandumu
ise asıl olarak Anayasa Mahkemesi ile HSYK’yı ve onun aracılığıyla cumhuriyet
savcıları ile kürsü hâkimlerini yani bütünüyle yargıyı AKP iktidarının kontrolü
altına alma amacıyla yapılmıştır. Ancak 2010 referandumundan sonraki süreçte
yaşananlar göstermiştir ki AKP’nin kontrolü dışında, hatta yeri geldiğinde
AKP’yle hesaplaşmayı dahi göze alabilen ve öngörülemeyen bir yapı oluşmuştur.
Oysa AKP, yargıyı kendi kontrolü altına almak için bu yapısal değişikliklere
girişmeseydi ve bunun yerine Türk milletinin her ferdinin güvenebileceği ve
adaletinden şüphe etmeyeceği bir yargı sistemi oluşturmaya çalışsaydı bazı güç
odaklarıyla âdeta hâkimiyet mücadelesine de mecbur kalmayacaktı.
Bugün itibarıyla
HSYK’yla ilgili en temel eleştirimiz kurulun oluşumuna ilişkindir. Bu bağlamda,
Adalet Bakanlığı Müsteşarı kurulda doğal üye olarak bulunmamalıdır.
Cumhurbaşkanının üye seçim yetkisinin kaldırılarak üyelerin TBMM tarafından
seçilmesi gerekmektedir. HSYK üyelerinin görev süresi dolduktan sonra tekrar
seçilebilmeleri, bir sonraki seçimi dikkate alarak tarafsızlıktan
uzaklaştırılabileceği için, görev süresi makul olarak -mesela altı yıl- ve
fakat mutlaka bir defaya mahsus olmak üzere seçilmeleri gerekmektedir.
HSYK’yla ilgili
bir diğer önemli eleştirimiz ise kurul kararlarının yargısal denetimine
ilişkindir ki bu konuda da en kısa ifadesiyle HSYK kararlarının yargısal olarak
denetlenmesi gerektiğini düşünmekteyiz.
Değerli
milletvekilleri, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 2014 bütçesine gelince.
Kurulun bütçesiyle ilgili olarak Anayasa’da bir düzenleme yapılmamış olsa da
6087 sayılı HSYK Kanunu’nda kurulan kendi bütçesiyle yönetileceği
düzenlenmektedir fakat bütçenin nasıl yapılacağı, kimler tarafından belirleneceği
konuları hakkında tam bir netlik yoktur. Anılan kanunun 44’üncü maddesinin
üçüncü fıkrası uyarınca: “…bütçeyle ilgili görüşmelerde Kurulu Başkan –yani
Adalet Bakanı- temsil eder; Başkanvekili ve Kurul üyeleri açıklama yapmak üzere
davet edilemez.” Bu durum, yargı üst kurulu üyelerinin kendi bütçeleri hakkında
doğrudan etkili olmadıklarının göstergesidir. Oysa Avrupa Konseyi Bakanlar
Komitesinin 2010 tarihli tavsiye kararı, yargısal sistemin bütçesi
hazırlanırken eğer varsa yargı kurulları veya mahkemelerin idaresinden sorumlu
diğer bağımsız makamlar, mahkemelerin kendileri ve/veya yargıçların merkez
örgütlerine danışılmasını öngörmektedir.
Yine, bütçe
konusunda kurulun kendi kaynakları olmalı ve bunları kendisi bağımsız olarak
yönetebilmelidir. Kurulun kendisinin belirlediği bir bütçesinin olmaması
durumunda, kaynakları elinde bulunduran makamların bunları kısarak kurula tesir
etmeye çalışabilecekleri düşünülmektedir.
Sonuç olarak,
biz, HSYK tarafsız bir şekilde, liyakat esaslı çalışmalarını yürüttüğü sürece
devletimiz tarafından her türlü ihtiyaçlarının karşılanması gerektiği
düşüncesindeyiz, yeter ki onlar adaletli olsunlar. Eğer bir ülkede adalet var
ise o ülkede korkulacak bir şey de yoktur ama bugün her saniyemizin korku
içerisinde olmasının sebebini de burada aramak gerekiyor.
Değerli
milletvekilleri, yargı mensuplarıyla yargı personelinin de birçok sorunu
bulunmaktadır. Yargı mensupları ekonomik olarak geçim sıkıntısı yaşamamalıdır.
Hâkim ve cumhuriyet savcılarının özlük haklarının yürütme organına bağlı
olmaktan çıkarılması ve yaptıkları görevin mehabetine uygun şekilde
iyileştirilmesi gerekmektedir. Keza, yargı personelinin çalışma koşullarının ve
özlük haklarının acilen iyileştirilmesi de zaruridir. Hem hâkim ve cumhuriyet
savcıları hem de ceza infaz kurumu memurlarının fiilî hizmet zammından
yararlandırılmaları için yasal düzenleme yapılması gereklidir. Mübaşirlerin
genel idare hizmetleri sınıfına dâhil edilmesi hakkaniyete uygun olacak ve
yaşanan mağduriyetin giderilmesi sağlanacaktır. Kamu avukatları ile hukuk
müşavirlerinin yakınmaları dikkate alınmalı, özlük haklarının düzeltilmesi için
gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
Yukarıdan
itibaren söylediklerimize eş olarak şunu söylüyoruz: Yargıyla lalettayin bir
şekilde uğraşılmamalı, oynanmamalı. Adalet, böylesine falanın adaleti, filanın
adaleti hükmünü kaldırmaz. Elbette ki adalet mensuplarının adil olmasını
istiyoruz ama buna paralel olarak bütün kurumların da adil olması gerekiyor.
İktidarı elinde bulunduranların da herkesten önce adil olması gerekiyor;
sözlerine, sohbetlerine oldukça dikkat etmeleri gerekiyor.
Son sözü söyleme
noktasında olanların öncelikle bilmesi gereken bir şey vardır ki, her yerde her
zaman konuşurlar ama en önemli olarak ne konuşmamaları gerektiğini bilmeleri
gerekir çünkü bunların arkasından adalet tecelli ettiği vakit insanlar şüpheye
düşüyor. Eğer siz, sandalyesinden önünüzde kalkmadığı için nerede olduğunu
işaret ederseniz bir insana, bu noktada verilen adaletin adil olmadığını da
herkese söylemiş olursunuz. Bugün, içeride yatan İstanbul Milletvekilimiz Engin
Alan, belki hukuken yargıçlar doğru değerlendirmişlerdir, suçu sabittir,
bilemiyoruz ama değil mi ki Sayın Başbakan işaret etmiştir “Önümüzde kalkmadı.”
İşte nerede olduğunu görüyorsunuz. Kimi inandıracaksınız buradaki kararın adil
olduğuna?
Şimdi, birkaç
gündür bir sayın milletvekilimiz burada bar bar bağırıyor, “İmralı’yla
yaptığınız pazarlıkları açıklayın.” diyor, “Açıklamazsanız namertsiniz.” diyor.
Şimdi, biz de merak ediyoruz, hangi pazarlıklar yapıldı? Yarın KCK tutukluları
dışarı çıktığı vakit adalet mi tecelli etti, yoksa bu pazarlıklar sonucu mu
çıktılar? Bu hükmün ortadan kalkmasını sağlayabilir misiniz? Ve biz, burada
haklı olarak şunu soruyoruz: Bu pazarlıkların içerisinde Engin Alan’ın içeride
yatması da var mı? Çünkü ortaya koyduğunuz adaletsizlik maalesef bizi bu
noktada düşünmeye sevk etmektedir.
Sözlerimi ibret
olması temennisiyle şu cümlelerle bitirmek istiyorum: Adalet ancak hakikatten,
saadet ancak adaletten doğabilir. Adaletsizliği işleyen, çekenden daha
sefildir. Adaletin, Adalet ve Kalkınma Partisini kalkındıran adalet olmaktan
çıkması dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Öztürk.
Bursa
Milletvekili Necati Özensoy…
Buyurunuz Sayın
Özensoy. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on yedi
dakikadır.
MHP GRUBU ADINA
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bütçesiyle
ilgili söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben
eleştirilerime geçmeden önce, tespitlerime geçmeden önce Sayın Bakandan bir şey
rica edeceğim. Yine, Bütçe Programı’ndaki ilk paragrafla alakalı, “Temel Amaç
ve Hedefler” 2013’tekini okuyacağım, 2014’te biraz daha genişletilmiş: “Enerji
politikasının temel amacı iktisadi kalkınmanın ve sosyal gelişmenin ihtiyaç
duyduğu enerjinin rekabetçi bir piyasa ortamında sürekli, kaliteli, güvenli,
çevreye duyarlı ve mümkün olan en düşük maliyetle teminidir.” Hedefini, altını…
Tabii ki burada, bu programda yeteri kadar ayrıntılara girmeden veya müşahhas
örneklerle değil, yuvarlak cümlelerle ifade edilmiş. Bize bir
vizyon koyarsa yani bizim eleştirilerimize cevap vermekten ziyade bize böyle
müşahhas bir vizyon koyarsa: 2023 hedefleri 100 bin megavat, 500 milyar
kilovatsaate nasıl çıkılacak, hidrokarbon ihtiyacında dışa bağımlılığımız yüzde
72’den nasıl yüzde 50’lere çekilecek; bütün bunları biraz daha böyle açıklayıcı
bir vizyon koyabilirse bizim eleştirilerimiz de havada kalır diye düşünüyorum.
Şimdi, bakın,
eleştirilerime geçmeden önce de yine Enerji Bakanlığında samimi olduğumuzu da
ifade etmek adına altı yıldır KİT Komisyonu üyesi olarak, enerji koridorundaki
gelen bütün kurumlarla ilgili eleştirilerimizi yaparken işini hakkıyla yapan,
doğru yapan, katkı sağlayan kurumlara da teşekkür ettiğimizi oradaki kayıtlar,
tutanaklar da gösterir. Mesela ben sondan başlayarak Ulusal Bor Enstitüsünün
-pek fazla katkısının olmamasına rağmen- Eti Madenin görevlerini çok iyi
şekilde yaptığını; gerçekten, bor ve bor kimyasalları konusunda hem üretimin
arttırılması hem de pazarın arttırılması konusunda hem de yeni bor ve bor
kimyasallarını üretmekte, patent almakta çok başarılı olduklarını buradan
söylemek istiyorum.
Bir de, bakın,
buradan başlarsak, yine, Eti Madenin son yıl içerisinde baca gazı
filtrasyonuyla ilgili ortaya koyduğu çok önemli bir buluş var. Bu buluşla
alakalı bize o videoyu da izlettirdiler.10 megavatlık bir elektrik santralinin
içerisinde denedikleri karbondioksit ve kükürtdioksit gazlarının hemen hemen
tamamını, yüzde 100’e yakınını tutuyorlar; üstelik de bunu, baca gazındaki o
filtrasyonu da ürün olarak, cam sanayisinde kullanacak ürün olarak da açığa
çıkartıyorlar. Bu, bana göre çok önemli, dünya çapında bir buluş. Ama ben şunu
anlamıyorum: Bu konu KİT Komisyonunda görüşülürken, bizler işte bunların çok
önemli olduğunu ifade ederken, gazetelerde veya Enerji Bakanının, Bakanlığının
gündeminde bir satırlık bir şey yok. Şimdi, bakın…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Bürokratlar duymuyor mu, oradalar? Bizimle beraber dolaşıyorlar.
NECATİ ÖZENSOY
(Devamla) – Tabii, bürokratlara da -Enerji Bakanlığı, EÜAŞ vesaire-
söylediğimizde onlar da inanmakta güçlük çektiler.
Ama ben şunu
söyleyeyim: Nabucco’yla ilgili, o günlerde, imzalar atılırken, sayfalarca,
manşetten, ana sayfadan bir sürü haberler girildi: “İşte, Türkiye enerji
koridoruna giriyor, şu kadar metrede şu kadar kâr.”
Sayın Bakan, 2011
Sayıştay raporunda olmasına rağmen, “Artık oraya kaynak aktarmayın, burası
riskli bir durum.” denmesine rağmen, 35 milyon euroyu çöpe attınız, 35 milyon
euro. Şimdi, bunun hesabını nasıl vereceksiniz yarın öbür gün, ben onu merak
ediyorum; üstelik, Sayıştay sizi uyardığı hâlde ve
“Nabucco” gibi -ifade ettim- sanki Türkiye’yi şaha kaldıracak bir projeymiş gibi
ifade ettiğiniz bu proje şimdi çöpe atıldı. Bunu da yani… Üstelik,
Eti Madenin yaptığı dünya çapında bir işi bir satırla ifade etmemenize rağmen,
Nabucco gibi çöpe atılan bir projeyi nasıl böyle gündeme getiriyoruz, onu da
merak ettiğimi söyledim.
Bir de, bakın,
elbette, Türkiye Cumhuriyeti devletinin, burada ifade ettiğim gibi…
Ha, şunu da
parantez olarak söyleyeyim: Burada ifade edeceğimiz rakamlar, eleştirilerin
tamamı, işte sizin programınız yani Hükûmet Programı ve yine Dünya Enerji
Konseyi Türk Millî Komitesinin hazırladığı enerji raporundandır ve yine
kurumların bize verdikleri raporlardandır. Üzerine bir gram ilave de
olmayacaktır, onu da ifade edeyim.
Bu rapor aynen
şunu söylüyor, diyor ki: “2011 yılında Türkiye birincil enerjiden yüzde 72’sini ithal
enerjiyle karşılamıştır.” diyor. 90’lı yıllardan almış 2010’a kadar. 90’lı
yıllarda yüzde 52 nispetinde dışarıdan alırken, giderek -tabii, devraldığınızda
belki yüzde 52 değildi ama yüzde 60’lardaydı- dışa bağımlı bir enerji
politikaları üzerinde devam ediyoruz. Üstelik, tabii
burada baktığımızda petrol, hidrokarbon tüketiminin içerisinde yüzde olarak da
giderek düşmüş, yerine elbette doğal gaz ikame edilmiş.
Şimdi,
hidrokarbonla alakalı, birincil enerjilerle ilgili petrolden başlayalım.
Petrolün en önemli üreticisi kim? Türkiye Petrolleri. Türkiye Petrollerinin
yine bu kitapçıklarda, bu raporlarda ifadesine göre giderek üretiminde 28.100
varile kadar düştüğü seneler ve daha sonra kapatılan kuyuların açılmasıyla şu
anda 33-34 bin varillere çıkan bir üretimi var, yurt içiyle alakalı. Yurt
dışıyla alakalı, Azerbaycan, Çıralı, Kazakistan bölgesindeki çıkan petrollerle
alakalı da sizin döneminizde 1 varillik bir anlaşma yok. Gelirlerin tamamı
zaten on dört yıl, on beş yıl önce yapılmış anlaşmalar gereği şu anda devam
eden üretimler. Bakın, Türkiye Petrolleriyle ilgili, petrolle ilgili son
aylarda sık sık iyi niyetle özellikle Irak’ın kuzey bölgesine ziyaretler
yaptınız, yapmak istediniz, uçağınız geri çevrildi. Daha sonra ziyaret ettiniz,
anlaşmalar yaptınız. Şu anda geldiğimiz nokta ne? Yine bir sıfır. Eğer Irak
Merkezi Hükûmeti bu anlaşmayı onaylamazsa ki, bunu baştan biliyor olmanız lazım
bu kadar gayret göstermeden önce. Dolayısıyla Sayın Dışişleri Bakanının da
yaptığı açıklamalar var; işte “Artık, petrol akarken Türk bakmayacak.” gibi
yine böyle birtakım alaycı, aşağılayıcı şeyler. Şimdi, geldiğimiz noktada
sonuçta ne olacak? Bu Irak petrolü geçmişte zaten akan, buradan Türkiye
Cumhuriyeti devletinin para kazandığı bir proje, geçmişte yapılan bir proje.
Şimdi, siz bunu hayata geçirmek, canlandırmak, belki Irak’tan daha ucuz petrol
temin etmek adına gayretlerde bulundunuz ama dış politika adına da, dış
politikayla birlikte yürütülecek bu girişimler maalesef yine sınıfta kaldı
sizin ifadenizle, hatta aldığınız ihalelerde bile iptaller geldi. Dolayısıyla
petrolde maalesef, yeni Petrol Yasası çıkmasına rağmen, yani dağ fare doğurdu
diyebilirim. Hidrokarbon ihtiyacının petrol kısmının da yine Türkiye yüzde
91’ini, belki yarınlarda daha da fazlasını ithal etmeye devam edecek.
Bu dışa
bağımlılıkta, yine siz kendi programınızda ifade ediyorsunuz; 2012 yılında 57
megavat olan elektrik santrallerinin toplam kurulu gücünün 2013 yılında belli
bir oranda, yüzde 7,7 artarak 61 bin megavata ulaşacağı tahmin edilmektedir. Bu
artışta en önemli payın doğal gaz santrallerinden geleceği öngörülmektedir.
Bakın, kendiniz ifade ediyorsunuz. Şimdi, bu doğal gaz santralleri bu şekilde,
bu lisanslarla önü açılarak Türkiye’de nasıl bir dışa bağımlılık azalacaktır?
Nasıl bir program uygulayacaksınız, gerçekten bunu çok merak ediyorum. Şu anda
lisans başvuruları yapılmış, lisanları alınmış, inşaat hâlindeki bütün bu
projelere baktığımızda maalesef bu projeksiyonu biz göremiyoruz ama şunu ifade
edeyim: Tabii ki yine bu raporlarda bütün bunlar konuşuluyor. Özellikle
Türkiye’nin yerli yenilenebilir kaynaklarının rakamlarıyla, hatta şu andaki
mevcut olanla 750 milyar kilovatsaat üretebilecek bir yapıya sahip olduğunu siz
de biliyorsunuz, bu işle ilgilenenler de biliyor ama önemli olan bu potansiyeli
harekete geçirmek, bu potansiyelle insanların önünü açarak, teşvik ederek
bunların hayata geçirilmesini sağlamak.
Şimdi, yerli
yenilenebilir kaynaklarla ilgili 2 tane yasa çıkardınız. Birincisinde, işte
fiyatlar ciddi anlamda euro sente bağlı olarak hidroelektrikle ilgili 7 euro
sentte başlayıp; efendim, denizde, rüzgâr enerjisinde 12 euro sente, güneşle
ilgili 25 euro sente varan fiyatlarla bir kanun çıktı ama daha sonra, işte,
geçtiğimiz yıllarda çıkan kanunla bu fiyatlar neredeyse güneşte üçte 1’e
düşürüldü. Bunun yanında bakıyorsunuz yani siz gerekçe olarak ifade
ediyorsunuz; işte, maliyetlerin düştüğünden vesaireden bahsediyorsunuz ama
bütün bunlara rağmen, Türkiye’ye yansıyan güneş enerjisi gücünün yarısı Almanya
ve Avrupa’ya yansımasına rağmen şu anda Almanya ciddi bir yatırımla güneş
enerjisinde çok büyük mesafeler almış durumda. Dolayısıyla, siz 7 bin, 8 bin
megavatlık başvuruya rağmen bu yıl sadece 600 megavatlık bir başvuru kabulüyle,
lisans kabulüyle yine bu güneş enerjisinin önünü kesiyorsunuz. Yani, bu tür
politikalarla bu anlamda, başında ifade ettiğim enerji politikalarının
sonuçlarını nereye doğru götüreceksiniz, doğrusu ben merak ediyorum.
İşte bunun
yanında rüzgâr, elbette bir sürü efsaneleri var; işte, temiz enerji,
yenilenebilir enerji ama bunu siz de biliyorsunuz, puant saatlerinin yüzde
20’sinden fazlası sisteme bağlanamıyor. Dolayısıyla, bugün puant saatimiz
Türkiye’de 40 bin megavattır, bugün en fazla 8 bin megavat bağlarsınız.
2023’teki projeksiyona göre 100 bin megavata da çıksa en fazla 20 bin megavat
bağlayacak bir yapıda. Yani rüzgâra bu anlamda Türkiye'de bel bağlamanın çok da
doğru olmadığı kanaatindeyim.
Şimdi, tabii,
enerji konuları gelince söylenecek çok şey var, ifade edilecek çok şey var.
Bakın, yine, bu denetim noktasında BILL gibi, TPIC gibi, TPOC gibi, bunların
denetim raporlarının hazırlanmadığını Sayıştay tarafından, bunun önünün
açılmasını da sizin sağlamanız gerektiğini buradan ifade etmek istiyorum.
Tabii, elektrik
üretiminin içerisinde elbette vatandaşı ilgilendiren en büyük sıkıntılardan bir
tanesi de biliyorsunuz kayıp kaçaklar. Daha önce biliyorsunuz 2008 yılında
maliyet bazlı fiyatlandırmaya geçilerek bu kayıp kaçaklar konuldu ama daha
sonra 2013 yılı itibarıyla bölgesel bazlı fiyatlandırmaya geçilmesi
öngörülmesine rağmen bundan imtina ettiniz ve sebep olarak da şunu söylediniz,
dediniz ki: “O zaman bölgesel anlamda çok büyük farklılıklar doğar.” Doğrudur.
Yani böyle bir anlamda şimdi başka bir yerdeki büyük kayıp kaçakları niye
Marmara Bölgesi’nin insanı, niye Anadolu’nun insanı ödüyor? Devlet olarak
sübvanse edin. Yani bunu, yapılan her türlü devletin kaçağını, hırsızlığını
vesairesini vatandaşa fatura etmenin anlamını izah etmeniz lazım; daha doğrusu
vatandaşın sırtına niye yüklersiniz, bunu da anlamak mümkün değil.
Özellikle kayıp
kaçak oranları bir dönem 14,7’ye kadar düşmesine rağmen bugün niye 17’lere
kadar -yani yuvarlak söylüyorum- çıktı, bunun da izahını yapmanız lazım. Yani
özelleştirilen şirketlerde diyorsunuz ki: “Hem kayıp kaçaklar azaldı, azalıyor
hem de…” İşte, burada TEDAŞ’ın projeksiyonunda görüldüğü gibi 14,7’ye düşmesine
rağmen yukarılara kadar gidiyor. Yani bunu özelleştirirken acaba rakamlar
üzerinde birtakım oynamalar mı yapıldı? Efendim, o şirketlerin kayıp kaçak
oranları daha yüksek gösterilerek mi devredildi? Özellikle İstanbul bölgesinde
bu kayıp kaçakların arttığını görüyoruz. Gerçekten, bu anlamda birçok şey aslında
izaha muhtaç diye düşünüyorum.
Burada ifade
ettiğim gibi, vizyon olarak konulduğunda, bakın, temiz, çevreye duyarlı enerji
olarak bahsettik. İşte nükleer enerjiye çok girmek istemiyorum. Onunla ilgili,
Ruslara uluslararası anlaşmayla verildi, arkasından şimdi Japon görünümlü
Fransızlar girecekler, arkasından Çin diye ifade ediyorsunuz. Nükleer enerjinin
yerli kaynak olmadığını hepimiz biliyoruz ancak ve ancak enerji çeşitlendirmesi
açısından, arz güvenliği açısından bir faydası olacaktır. Dışa bağımlılık,
dolayısıyla oradan aldıkları ortalama 12,35 senti, Rusya, herhâlde
Türkiye’dekilerin cebine koyacak değil. Rusya’ya gidecek bu paralar. Çevre açısından duyarlılık noktasındaki projeleri hem hidroelektrik
santrallerini hem de termik santralleri daha hassas yaparak, böyle Kozağacı
bölgesindeki gibi üzerindeki değerlerin, kiraz ağaçlarının, doğanın çok daha
fazla değerde olduğu yerlerde, hem de 30 milyon tonluk bir yer yerine gidip 5
milyar tonluk yerlerde yaparsanız, yeni sahalarda yaparsanız çok daha faydalı
olacaktır diyorum. Hidroelektrik santraller de aynı şekilde, boru tipi
yerine göl tipine, çevreye can suyu verecek şekilde ve bütün bu raporlarda
aslında bütün bu sıkıntıların nedenlerinin hepsinin olduğunu buradan ifade
etmek istiyorum.
Bana göre
Hükûmetin bugüne kadarki en kötü politikalarının da enerji politikaları
olduğunu ifade ederek hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Özensoy.
Adana
Milletvekili Ali Halaman.
Buyurunuz Sayın
Halaman. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Değerli
milletvekilleri, 2014 yılı bütçe kanun tasarısı kapsamında Atom Enerjisi, Maden
Tetkik Arama Genel Müdürlüğünün bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi ve
grubum adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygı sevgiyle selamlarım.
Çok değerli
milletvekilleri, “enerji” dendi mi akla Türkiye'nin enerjideki sıkıntısı
gündeme geliyor. Çünkü Türkiye enerjide cidden sürekli sıkıntılı olmuştur. Bu
sıkıntıları iktidarlar, siyasetçiler çözme noktasında çok ciddi mücadele
etmelerine rağmen -yani doğal gazında yüzde 99, mazotunda, benzininde yüzde 91,
dolayısıyla yapmış olduğun barajlardan ürettiğin elektrikten dolayı- Türk
toplumunun enerjiyle ilgili, siyasetçiye karşı her zaman bir laf etme, bir söz
söyleme imkânı olmuş. Çünkü enerjinin yerli, yeterli hâle gelmesi için
iktidarlar, siyasiler çok uğraşmasına rağmen iyimser diyebileceğimiz sonuçlar
alamamış.
Bundan dolayı Türkiye’de sürekli mazot fiyatları, benzin
fiyatları, ithal yeni çıkan dağıtım firmaları, yani benzinliklerin, mazot satan
yeni yeni yerleşik alanların açılması; Türkiye’de yüzde 70-75 toplanmayan
elektrik paraları; yeni enerjiye cevap olması için çok kârlı gözüken, birinci
derecede alıcısı devlet gözüken, hükûmet gözüken yeni kurulan HES’ler, termik
santraller -bunun bir kısmı ithal kömüre dayalı bir kısmı yerli üretimle
ilgili- yapılan enerjiyle ilgili barajlar, yine bu enerjinin özelleşmesiyle
ilgili, Türkiye’deki firmaların özellikle bunun üzerine atlaması, yani
Türkiye'nin enerjisini sürekli olarak gündeme taşımış ve münakaşalı olmuş.
Son zamanlarda,
özellikle nükleer enerjiyle ilgili Sinop’ta, işte, Mersin Akkuyu’da kurulan ama
toplumun bir kısmının “Yaptırmayız…” Çevreciler tarafından sürekli gündeme
getirilen kurumlar hâline gelmiş.
Son zamanlarda, özellikle bu ihtiyaçlara cevap verme noktasında
Enerji Bakanlığının, korsan gibi gözüken, Türkiye tarafından her zaman “korsan”
ve “peşmerge” olarak anılan, “Irak’ta,
Kuzey Irak’ta mazot var, benzin var.” diyerek, “Türkiye'nin benzine ve mazota
ihtiyacı var.” diyerek bu peşmerge kılıklıları Başbakanlık düzeyinde davet
ederek, zaman zaman “Kerkük’teki mazota bir şey derseniz, Musul’a bir şey
derseniz ben de Diyarbakır için bir şey söylerim.” diyenleri mazot ve varil
adına Türkiye’ye davet ederek Türkiye'nin enerjisini sıkıntılı hâlden Bakanlık
kurtarmaya çalışmış. Buna rağmen,
Enerji Bakanı mazotun ve benzinin çok olduğu yerlere toplantılara giderken
müdahale edilip uçaktan indirilmeyen, geri döndürülen ve bu yetmiyormuş gibi
tekrar kendi ülkene “Ben hayret ettim, Diyarbakır’da benim bu kadar gücüm
varmış, sukutuhayale uğradım. Bu kadar çok pohpohlanmaktan mutlu oldum.”
diyerek gelen adamla karşılıklı mazot anlaşması yapıyor; daha üstteki adam
diyor ki: “Ne oluyor hemşehrim? Sen kimin malını kime satıyorsun?” Yani
Anadolu’da bazen şöyle olur: Adamın 500 dönüm tarlası olur, çiftçilik yapar;
adamın bir de belki… Küçümseme açısından demiyorum, “Dutma” derler bazen yani
çiftçilik işlerini yapan işçisine. Yani dışarıdan bir adam gelir, adamın
tarlasıyla ilgili, üretimiyle ilgili olan bir işini işçiyle konuşur. Yani
eskiden mahkûmların arasında gardiyanlarla ilgili şöyle bir şey olurdu:
“Gardiyanın kötüsü mahkûma dert anlatır.” derler. Ya, sen bu memlekette bu
kadar enerjinin… Yani dün 16 liralık tüpün bugün fiyatı 100 lira olmuş, on sene
önce 16 lira. Bundan on sene önce 1.000 liralık mazot -eski parayla söylüyorum-
4,5 lira olmuş, 4.500 lira.. Ya, zam yapmadığın ne var
senin, ne var? Yani bu memlekette…
Şimdi, ben
HES’lerle ilgili yani kendi bölgemle ilgili bir şey anlatacağım: En kârlı iş
olmasına rağmen yani iki senede adam barajı yapıyor, HES yapıyor, çevreye
olmadık sıkıntı veriyor; alıcısı devlet, parası peşin, dağıtımını yapıyor. İki
yıl içerisinde bitiyor ve amorti ediyor. Ya, böyle bir ticaret var mı bu
memlekette ya?
Şimdi, buna
rağmen, bu verdiğim misalden dolayı “Kuzey Irak’ta anlaşma yapıyorum.” derken
beraber, Irak’ın başında bulunan Cumhurbaşkanıyla, Başbakanıyla, iki
uluslararası ilişki, görüşme nasıl olması gerekirken yapmadıkları için alttaki
adam diyor ki: “Ben bunları yapamam.” Öbür taraftaki adam da diyor ki: “Senin
yaptıklarını ben kabul etmem.” diyor. Şimdi, bunlardan dolayı Enerji
Bakanlığının yani… Benim çok konum monum değil, ben piyasa şartlarında enerjiyi
nasıl, evimde kullandığım tüp neyse, doğal gaz neyse ben bunun üzerinden
anlatırım. Benim çocuklarım dün “Doğal gaz alacağız” dediler, “Karne var.”
dediler. Ya, şimdi, her çıkan iktidarın hatipleri geçmiş dönemi karne dönemi
olarak anlatıyordu. O zaman senin bugünkü yaptığın doğal gazdaki karne değil
mi?
Bundan dolayı,
Türkiye’nin enerjiyle ilgili, yani bu BİT’lerin içerisinde, bizim geçmiş
dönemde Adana’nın -yani Tufanbeyli’den, Maraş’tan, Göksu’dan, Kayseri’den,
“Adana Irmağı” deriz- akarsuları üzerinde 50 tane lisans verdiler, HES
yaptırdılar. Bunların bir kısmı üretime geçti, bir kısmı hantal duruyor. O
HES’lerden bir tanesinde, teknik arıza, firmanın arızası veya Bakanlığın
inisiyatifinden çıkan, sözleşmeden çıkan hatalardan dolayı 12 tane insan öldü,
Hakk’ın rahmetine kavuştu. Şimdi, bunun 6 tanesinin ölüsü bile bulunmadı. Yani
“Ceyhan’ı Amsterdam yapacağız.” dediler, serbest bölgede -o “Çalık Grubu” mu
diyorlar- bir firmaya yer verdiler, “Al, burayı ne yaparsan yap.” dediler, çivi çakmadılar. Ceyhan serbest
bölgede enerjiyle ilgili çivi yok.
İSMET BÜYÜKATAMAN
(Bursa) – Söz verdiler.
ALİ HALAMAN
(Devamla) – Bak, biz buna rağmen, yani zaman zaman, olması için de yardımcı
olduk.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Çalık, onların Çalık’ı.
ALİ HALAMAN
(Devamla) – Şimdi, HES’lerle ilgili, o ölen çocukların, insanların ailelerine
12’şer bin lira para verdiler. Bak, her zaman burada gündeme gelen o 33 tane
ölenlere 125 milyar para verdiler. Şimdi, ben böyle bir Enerji Bakanlığının
bütçesine… Veya böyle bir Enerji Bakanlığının iyi yaptığını söyleme imkânım
olur mu veya bu bütçeyi tasdik etme imkânımız olur mu?
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Olmaz bence.
ALİ HALAMAN
(Devamla) – Ben bundan dolayı, Enerji Bakanlığının bütçesinin, her şeye rağmen,
Cenab-ı Hakk’tan hayırlara vesile olmasını dilerken buna ret vereceğimi
söylemek ister, hepinizi saygı, sevgiyle selamlarım. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Halaman.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına, Batman Milletvekili Bengi Yıldız. (BDP
sıralarından alkışlar)
Sayın Yıldız,
buyurunuz.
Süreniz yirmi beş
dakika.
BDP GRUBU ADINA
BENGİ YILDIZ (Batman) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, Adalet Bakanlığı bütçesi üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakanın
görevdeki son günleri. Uzun zamandır Adalet Bakanlığı yapıyor. İnsani ilişkiler
açısından, Adalet Bakanlığı bürokrasisinin ulaşılabilirliği açısından gerçekten
iyi bir performans sergilediklerini söylemek gerekir. Yeni görevlerinde de
başarılar diliyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Size öyle ama başkalarına öyle değil.
BENGİ YILDIZ
(Devamla) – Sen geldiğinde onu söylersin.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ben söylerim de ama sen doğrusunu söyle.
BENGİ YILDIZ
(Devamla) – Fakat, Sayın Bakan doğrusunu isterseniz bu
kadar bakanlıkta kaldıktan sonra bu Parlamentonun en az tartışılan
bakanlarından birisi oldu. Bu da herhâlde onun o kişisel özelliklerinden
kaynaklanıyor. Çünkü, temel hak ve özgürlükler, kişi
güvenliği, özellikle özgürlük söz konusu olduğunda benzer bakanlıkta görev
alanların bakanlık icraatlarının üstüne bir de kendi söylemlerini yerleştirince
toplumda ciddi tepkiler aldıklarını gördük ve o koltukta fazla oturamadıklarını
da hep beraber gözlemledik. Neden bunu söylüyorum? Çünkü,
Sayın Adalet Bakanının döneminde bu ülke tarihinin en önemli, en devasa
davaları görüldü; KCK davaları, Balyoz davaları, Ergenekon davaları. Binlerce
insan temel hak ve özgürlüklerinden edildiler, gözaltı süreçlerinden tutun da
yargılama süreçlerinde çok keyfî muameleler yapıldı. Buna rağmen, Sayın
Bakanımız en az eleştirilen bakan oldu diyebilirim. Gerçi, Sayın Bakanım
diyecek ki: “Bu, kuvvetler ayrılığının gereğidir. Yargı bağımsız olduğu için bu
icraatlar yargının icraatlarıdır, beni ve Hükûmetimi direkt ilgilendiren
konular değildir.” Ama, hepimiz biliyoruz ki Türkiye
Cumhuriyeti tarihinde, geçmişten bugüne kadar yargı hep siyasaldı, ne yazık ki
siyasal olmaktan kurtulamadı. Dolayısıyla, bağımsız ve tarafsız yargı hâlen
hepimizin özlemi ama çok uzakta olan bir özlem gibi de gözüküyor.
Burada Sayın
Adalet Bakanı ve Hükûmeti eleştirirken onların çokça başvurduğu geçmişi örnek
göstermeyeceğim çünkü geçmişi örnek göstererek kimse bugünkü sorumluluktan
kurtulamaz. Bizim referansımız çağdaş dünya, Avrupa Birliği, demokratik
ülkelerin ölçütleridir. Buna baktığımızda da Türkiye’nin adalet politikası
iflas etmiştir, çok eleştirilecek bir adalet politikası olduğunu belirtmek
isteriz.
Mahkemelerin
duvarlarında tıpkı Meclisimizin duvarlarında olduğu gibi çok veciz sözler
yazılır. Burada “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” deniliyor. Bunun
henüz hayata geçmediğini çok iyi biliyoruz. “Adalet mülkün temelidir.” kavramı
bütün adliyelerde vardır, altına da “Mustafa Kemal Atatürk” diye yazılır. Son
zamanlarda çok tartışmalı bir konudur. Kemalistler ile Hükûmet yanlıları
arasında bir tartışma var, bu söz Mustafa Kemal’in midir yoksa Hazreti Ömer’in
midir diye, ciddi bir tartışma. En sonunda, Sayın Mustafa Armağan, geçmiş
tarihî kaynakları da referans göstererek bu sözün Hazreti Ömer’e ait olduğunu
söyledi. Tabii ki çok tarihî bir söz olduğunu biz de biliyoruz. Ama bu tartışma
tabii ki acı bir tartışmadır. “Adalet mülkün temelidir.” sözünü kimin
söylediğinin bu kadar arkasından gideceğimize bu sözün, bu deyişin ne kadar
hayata geçip geçmediğinin, bizim iktidarlarımız döneminde ne kadar hayata geçip
geçmediğinin peşine düşseydik herhâlde daha anlamlı olurdu. Mesela bunu Mustafa
Kemal söylemişse cumhuriyet tarihinin yargılamalarına, adalet politikalarına
bakalım. İstiklal mahkemelerinden umumi müfettişliklere kadar hukukun, adaletin
o diyara uğramadığı bir yargılama sürecinin, yönetim sürecinin olduğunu hep
birlikte görüyoruz, “Önce asalım, sonra gerekçesini oluşturalım.” diye tarihe
mal olan yargısal kararların verildiğini görüyoruz.
Şimdi, geldik
21’inci yüzyıla, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarda. “Adalet mülkün
temelidir.” kavramını çokça kullanıyor ama özellikle de geçmiş cumhuriyet
dönemi politikaları, halkın içinde olmadığı, adaletin içinde olmadığı
politikaları… 1950’den beri Demokrat Parti, sonra sağdaki Adalet Partisi,
Anavatan, en son AK PARTİ geçmiş dönemleri eleştirerek “Yeter artık, söz
milletindir.” gibi veciz sözlerle geçmişi eleştirmek üzerinden iktidar oldular.
Yaklaşık olarak elli altmış yıllık bir dönemdir de sağ politikalar ülkemizde
hâkim ve adaletin devletin temeli, yönetimin temeli olmadığını, gittikçe de ne
yazık ki geçmiş dönemleri de aratan bir adalet politikasıyla karşı karşıya
olduğumuzu hep birlikte görüyoruz.
“Adalet mülkün
temelidir.” derken, bizim Hocamız -demin Burhan Hoca vardı burada- okula
kaydolduğumuzda 5’erli, 6’şarlı gruplar hâlinde aldılar bizi: “‘Adalet mülkün
temelidir.’ ne anlama geliyor gençler?” Her birimiz bir şey söyledik. Kimimiz
dedi ki “Herhâlde sermayenin temelidir.”, kimimiz de farklı, farklı şeyler
söyledik. O zaman hocalarımız bunun devletin, yönetimin, bir sistemin temeli
olduğunu, o anlama geldiğini söylediler.
Değerli
arkadaşlar, bugünkü tartışmalar nelerdir? Adil düzen üzerinden geldik, adil
paylaşımdan geldik. Bugünlerde tartışılan konu “dershaneler” üzerinden,
Hükûmete çok yakın bir gazeteci bugünkü durumu açıklamak için “Efendim,
2002’den önce cemaatin kaç tane milletvekili vardı, şimdi kaç tane var? Kaç
tane bürokratı vardı -işte, devletin çeşitli mekanizmalarında, muhtemelen şimdi
tartışacağımız Hâkimler Savcılar Kurulunda- şimdi kaç tane var?” gibi bir
muhasebeye, bir paylaşım sistemine girdi. Yıl 2013; demokratik bir devlette
ülkenin etkin cemaatlerinden birisinin gücünün toplum içerisinde, devlet
içerisinde karşılığının, etkinliğinin ne kadar olduğu çok rahatlıkla bir
konuşma, makaleler konusu olabiliyor. Biz de buradan anlıyoruz ki, mevcut
Hükûmet de “Adalet mülkün temelidir.” kavramını -oradaki “mülk” kavramı devlet,
yönetim, adil bir yönetim değil de- esasında “Adalet sermayenin temelidir;
adalet kapitalizmin temelidir; adalet güçlülerin temelidir.” şeklinde algılamış
ve bu şekilde bir pratik sergilemiştir.
Değerli
arkadaşlar, Sayın Bakanımızın üyesi olduğu 61’inci Hükûmet Programı’nda adalete
ilişkin vaatler şu şekilde belirtilmiş:
“‘Adalet mülkün
temelidir.’ anlayışına sahip olan Hükûmetimiz, hukuk devletinin temelinin
‘adalet ilkesi’ olduğunu benimsemiştir.
Ekonomik
kalkınmadan sosyal barışın tesisine kadar hemen her alanı ilgilendiren ve
insanımızın gündelik hayatını doğrudan etkileyen bu alanda, herkesin güven
duyduğu bir adalet sistemi oluşturmak temel hedefimizdir.
Öncelikle hukuk
sistemimizde, güncelliğini kaybeden, evrensel ilkelerden kopuk ve toplumun
taleplerini karşılamaktan uzak kalmış, başta Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi
Kanunu gibi kanunları yeniledik. Uzun yargılama sürelerinin kısaltılması
amacıyla yüksek mahkemelerin kapasitelerini artırdık.
Yargı
süreçlerinin hızlandırılmasına ilişkin düzenlemeler yaparak mahkemelerin iş
yükünü yaklaşık yüzde 20 oranında azalttık.
Modern adalet
sarayları inşa ederek adliyeleri bodrum katlarından kurtardık ve cumhuriyet
tarihinde yapılanın 5 katı kadar adalet hizmet binası yaptık.”
İstanbul’da,
hatırlıyorsunuz, değerli arkadaşlar, Çağlayan Adliyesi ve Kartal Adliyesi
yapıldı. Sayın milletvekilleri bilir, bunlar, çokça eleştirdiğimiz Doğu Avrupa
ülkelerindeki o devasa devlet yapılarına benzeyen, ruhsuz yapılardır. Avukatlar
tutuklandığı zaman Twitter’dan şöyle bir şey gelmişti: “Keşke bu Çağlayan
Adliyesinin temeline orayı yaparken biraz da adalet harcı yerleştirseydiler.”
diye söylemişlerdi. Gerçekten bu kadar ruhsuz, bu kadar devasa binaların
yapıldığı bir Avrupa ülkesi görmedim. Mesela, Belçika’da, İngiltere’de birçok adliye binalarına
girdim, tıpkı bir kutsal mekâna girer gibi tarihî, çok sessiz binalardı
gerçekten ve insanlar oraya girdiğinde bir mabede girer gibi girerdi, bu kadar
bir saygınlığı vardı. Şimdi, bizimkini kaç katlı yaptık? Bin tane penceresi var
ve çoğunlukla damları da akıtıyor, asansörleri çalışmıyor. Böyle adalet
binaları yaparak adaleti hayata geçirebileceğimizi düşünüyor ve buna göre de
bir söylem içerisine giriyoruz. Şüphesiz, adliyeleri bodrum katından çıkarıp
daha iyi hizmet edilebilir yerlere taşımak iyidir ama mesela, Millî Eğitim
Bakanlığının okulları vardır, daha böyle geçmişten izler taşır, oraya
baktığında -gerçekten de dersin ki- geçmiş Osmanlı mimarisini andıran bir
yapıyla karşılaşırsın. Ama adalet binalarına baktığımızda soğuk ve gerçekten
bir o kadar içindekilerin de tabii ki adaleti de o şekilde gerçekleşiyor.
“Adli Tıp
Kurumunun kapasitesini daha da artırarak, kurumun hizmetlerini hızlandıracak ve
ülke geneline yaygınlaştıracağız.” diyor 61’inci Hükûmet Programı. Adli Tıp Kurumunun şu anda ne hâlde olduğunu, oraya giden yüzlerce
hastanın aylarca rapor beklediğini, o raporlarla adli tabipler birliğinin
raporları arasındaki çelişkilerde ne yazık ki Adli Tıp Kurumunun raporlarının
esas alındığını ve tahliye bekleyen onlarca hastanın Adli Tıp Kurumundan
gelecek raporları beklerken ne yazık ki yaşamlarının sonuna geldiğini hep
birlikte izliyoruz. Şimdi, bu, 61’inci Hükûmetin Programı’ndaki
vaatlerdi değerli arkadaşlar.
Avrupa Birliği
nasıl görüyor bizi? Sayın Bakanım diyor ki: “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
başvurular 2011-2012 dönemine göre…” O dönemde 8.010 başvuru yapılmış, Eylül
2012’den bugüne kadar da 5.919 yeni başvuru yapılmış. Burada, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine yapılan başvuruların azalması ülkemizde yargının iyi
çalışıyor olmasına bir gösterge olarak sunulmuş ama herkes biliyor ki aynı
dönemde Anayasa Mahkemesi bireysel başvuruları kabul ettiği için artık Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine başvurular yapılmıyor. Son merci olarak iç hukuk yollarında
Anayasa Mahkemesine başvurulduğu için burada bir azalma, nispi bir azalma
gözüküyor ama bu gerçeği yansıtmıyor. Şu anda Anayasa Mahkemesinde binlerce
dosya birikmiş, benim de geçmişten kalan dosyalarımdan 250 tanesi şu anda
Anayasa Mahkemesindedir çünkü AİHM’e gitmeden önce oraya başvurma durumu ortaya
çıktı. Dolayısıyla da Avrupa Birliği İlerleme Raporu bu nispi ilerlemeye
değiniyor fakat bu da göreceli bir durumdur.
Avrupa Birliği
İlerleme Raporu, işkence ve kötü muamelenin önlenmesine ilişkin olarak
“Gösteriler ve tutuklamalar sırasında, resmî gözaltı merkezlerinde ve
cezaevlerinde aşırı güç kullanımı endişe kaynağı olmaya devam etmektedir.”
diyor. Kolluk kuvvetleri, işkence ve kötü muamele iddiasında bulunan kişiler
aleyhinde dava açıyor. Yani, polis, vatandaşı darp ediyor, işkence yapıyor;
vatandaş dava açtığında polis hemen ondan sonra karşı dava açıyor ve ne yazık
ki mahkemeler vatandaşın davasından önce kolluk kuvvetlerinin davasını öne alıp
bu noktada caydırıcı bir rol oynuyorlar.
Avrupa Birliği
İlerleme Raporu buna değinmiş. “Bağımsız bir kolluk gözetim komisyonu hâlen
kurulmamıştır.” diyor. Yine “Bununla birlikte, çoğunlukla sol görüşlü ve Kürt
kökenli çok sayıda gazeteci, özellikle de henüz değiştirilmemiş olan Türk Ceza
Kanunu’na göre cezaevine atıldı.” diyor. “Tüzüğünde ana dilde eğitim hakkını
savundu diye sendikalara karşı kapatma davası açıldı.” diyor. “Çocukların terör
örgütü üyesi olma suçuyla tutuklandığı vakalar devam ediyor. Mayıs 2013
itibarıyla yaşları 12 ile 18 arasında değişen yaklaşık 2 bin çocuk cezaevinde
bulunmaktadır.” tespitinde bulunuyor.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizin, adalet sistemimizin en temel
problemlerinden birisi de uzun tutukluluktur. Son zamanlarda Sayın Balbay’ın
tahliyesiyle birlikte, Barış ve Demokrasi Partisi mensubu milletvekili
arkadaşlarımızın da müracaatları var, büyük ihtimalle onlar da kısa zamanda
serbest bırakılacaktır ama ülkemizdeki temel sorun bu değildir, daha yüzlerce
seçilmiş yerel yöneticiler içeridedir. Bu da yetmiyor değerli arkadaşlar,
Türkiye kamuoyu, halkımız bizi izliyor. Eğer cezaevindeki milletvekilleri ve
seçilmişler dışarı çıkarsa, buna karşılık da binlerce insan uzun tutukluluktan
dolayı cezaevinde kalmaya devam ederse yine milletvekillerinin ve yargının
kendisine bir ayrımcılık, pozitif bir ayrımcılık, daha doğrusu dokunulmaz bir
alan yarattığı şeklinde kamuoyunda ciddi tartışmalar olacaktır. Dolayısıyla da
uzun tutukluluktan herkesin şikâyet ettiği bir dönemde bunu sınırlayacak yasal
bir düzenlemeye ihtiyaç vardır.
Sayın Bakanım,
Roboski meselesinin üzerine Hükûmet olarak gitmeyeceğinizi biliyoruz ama geçmiş
dönemde işlenen bir toplu katliam vardır. En son, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi bu konuda karar verdi. Yaklaşık olarak 2 milyon euro tazminata
Türkiye'yi mahkûm etti.
Şırnak’ın
Kuşkonar ve Koçağıl köylerinde 26 Mart 1994’te 38 kişinin ölümüyle sonuçlanan
hava bombardımanı gerçekleşmişti. Burada ne yazık ki Hükûmetiniz döneminde de
ciddi hiçbir soruşturma yapılmadığı için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
Türkiye'yi mahkûm etti ve bu mahkûm etme kararının başlıklarını sizlerle
paylaşmak istiyorum:
1) Hükûmet, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin Şırnak uçuşunu kanıtlayan belgeleri Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine vermedi.
2) Hükûmet,
saldırıyı PKK'nin yaptığını, tüm adımların atıldığını savundu.
3) 38 kişinin
öldüğü katliamda sadece bir kişiye otopsi yapıldı.
4) On dört yıl
sonra ilk kez bir savcı bölgeye gitmek istedi, jandarma “Can güvenliğinizi
sağlayamayız -yani sizin döneminizde- diye savcının bölgeye gitmesine izin
vermedi.”
5) On dokuz buçuk
yıl boyunca sivil makamlar tek askerî yetkiliyi bile sorgulamadı bu davadan
dolayı.
6) Hükûmet, inkâr
edilen uçuşları teyit eden askerî belgeyi ise yalanlayamadı.
Biliyorsunuz, o
dönem Tansu Çiller dönemiydi. Uçaklar bu köyleri bombalayıp 38 yurttaşımızın
yaşamına mal olan bu saldırıyı gerçekleştirdiğinde, Tansu Çiller “PKK'nin
uçakları köyleri bombaladı, PKK'nin tankları geldi, bombaladı.” şeklinde
söylüyordu. O zamanın İçişleri ve Genelkurmay Başkanlığı ise “Başka ülkelerin
uçakları geldi, burayı bombaladı.” şeklinde açıklamalar yapmıştı. Bu kadar
hukuk garabeti oluşturan bu yargılamada Adalet ve Kalkınma Partisinin
savunmaları tıpkı diğer hükûmetler dönemindeki savunmaların aynısıdır. Bu
belgeleri bilmesine rağmen bilmezlikten gelmiştir ve özellikle etkin bir
yargılamanın sürmesi için hiçbir gayret içerisinde olmadığına AİHM vurgu
yapıyor.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; adil yargılamanın en önemli unsurlarından birisi de
avukatlardır. Şu anda, 20-30 tane avukat diyebileceğimiz arkadaşlarımızın Asrın
Hukuk Bürosundan, Halkın Hukuk Bürosundan, KCK ve Dev-Sol davalarından içeri
alındıklarını biliyoruz. Nedir bu? Özellikle Çağdaş Hukukçular Derneği genel
başkanları ve yöneticileri şu anda içeridedirler. Çağdaş Hukukçular Derneği
Başkanı bu operasyon düzenlendiğinde yurt dışındaydı ve ülkemize geri
geldiğinde Çağdaş Hukukçular Derneğinin Başkanı tutuklandı ve tutuklanma
gerekçelerinden birisi de kaçma şüphesi olarak vurgulandı. Bu da ilginç bir
durumdur. Yine, “KCK” adı altında tutuklanan Batman Barosundan, Diyarbakır
Barosundan, Van Barosundan, İstanbul Barosundan arkadaşlarımız vardır. Şimdi,
özellikle bunu Sayın Bakana soruyorum. Çünkü bu insanlar Sayın Öcalan’la
görüştükleri için, yasal olarak onun avukatları olduğu için tutuklandılar.
Gerekçe nedir? Kandil’le yazışma yaptıkları gerekçesiyle tutuklandılar. Şimdi,
soruyorum Sayın Bakan: Bugün, evet, Sayın Pervin Buldan, Sayın İdris Baluken,
Ahmet Türk, Ayla Akat Ata, Sayın Altan Tan –görüyorum- Sayın Öcalan’la
görüşüyorlar.
ALTAN TAN (Diyarbakır)
– Ben de (…)(x) buradayım.
BENGİ YILDIZ
(Devamla) - Evet, sen de (…)(x) oradasın.
Ola ki yarın
bugün bu sürecin, Allah korusun, iyi gitmediği derse hele siz… Ki bunların
böyle hukuksal altyapısı da yok, Sayın Öcalan söylüyor. Avukat değiller yani
yasal bir zemin de yok. Hükûmetinizin izniyle oraya gidip geliyorlar.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Yasada karşılığı var, yasaldır.
BENGİ YILDIZ
(Devamla) – Yani, belki biz…
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Cezaevine gidebiliriz, İmralı’ya da gidebiliriz, onda bir şey yok.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Yaptığımız başka bir şey yok.
BENGİ YILDIZ
(Devamla) – Gitmenizde problem yok.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BENGİ YILDIZ
(Devamla) – Bu arkadaşların, avukatların da cezaevine gitme, savunma bir hukuki
haklarıydı o da ama ne oldu?
Ben korkarım, bu
avukat arkadaşlar gibi yarın sizin hakkınızda da, bizim hakkımızda da aynı
işlemden aynı davalar görülebilir çünkü hiçbirimiz hukukun güvencesi altında
değiliz, hepimiz keyfî uygulamalar altındayız.
Teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Yıldız.
Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan.
Süreniz yirmi
dakikadır, buyurunuz. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; halk arasında çok meşhur bir laf var “Damdan düşenin
hâlinden damdan düşenler anlar.” diye. Bu memlekette damdan düşmeyen kalmadı.
Geçmişten bugüne kadar gelirsek bu ülkede dindar Müslümanlar -Bediüzzaman Saidi
Kürdi’den Şeyh Sait Efendi’ye kadar- cezaevlerini, işkenceyi, baskını, zulmü,
baskıyı tanıdı. Bu ülkede solcular, sosyalistler, Marksistler aynı acıları
yaşadı. Bu ülkede Kürtlerin hayatı hapishane önünde veya hapishane içinde geçti
ve bu ülkede yine milliyetçi, ülkücü hareket de Mamak’tan ve daha önce 1940’lı
yıllardaki tabutluklara kadar veya tabutluklardan Mamak’a kadar bütün bu
ülkedeki bu baskıyı, işkenceyi, zulmü gördü.
Bir tek örnek
verip ondan sonra konuşmama devam edeceğim. Allah rahmet etsin, Muhsin Yazıcıoğlu’yla
bir hukukum vardı benim şahsen de arkadaş olarak; yine Allah selametini versin,
Hasan Mezarcı’nın evinde bir sohbette şunları söyledi: “Yedi buçuk sene
Mamak’ta kaldım, cezaevinde kaldım. Sekiz ay da bir hücrede bir Marksistle
-eski tabirle komünistle- aynı hücrede kaldım, sekiz ay bana ne işkence
yapıldıysa ona aynısı yapıldı, ona ne yapıldıysa aynısı bana da yapıldı.”
Şimdi, değerli
arkadaşlar, bunları niye anlatıyorum, Bediüzzaman Saidi Nursi’den -Kürdi’den-
Şeyh Sait’ten Muhsin Yazıcıoğlu’na kadar, Alparslan Türkeş’in tabutluklarına
kadar niye geliyorum? Bu ülkede bu sistemden herkes, hepimiz çektik, hepimiz bu
uygulamalardan geçtik ama ne yazık ki bugün, tabiri caizse, kendini kurtaran,
canını kurtaran, refaha eren ve bir noktada, mevki, statü, makam, para sahibi
olanlar maalesef geçmişlerini unuttular.
Değerli
arkadaşlar, bugün de cezaevlerinde ciddi sorunlar var. Sayın Bakan “12
Eylüldeki Diyarbakır Cezaevi gibi değil.” diyebilir. Doğru, değil ama bugün
hâlâ modern, çağdaş, demokratik, insani, İslami, vicdani, ahlaki şartlar
oluşmadı değerli arkadaşlar.
Sürekli geçmişle
kendimizi mukayese edersek bir yere varamayız, bu, Süleyman Demirel’in
polemiklerine döner. “Efendim, eskiden tulumbayla su çekiyordunuz, eskiden gaz
lambası vardı, Isparta şehir merkezine bile günde iki saat ancak elektrik
verilebiliyordu. İşte, bugün arabalar var, buzdolapları var, yollar var,
otobanlar var.” E, tamam da elektrik Afganistan’da da var, Kenya’da da var,
Kongo’da da var. Yani mukayeseyi ne ile yapacaksınız? Neyi ne ile mukayese
edeceksiniz? Bugün, ”Geçmişte çok kötü şeyler yaşandı ve biz oralardan buraya
geldik.” diye, olan, yaşanan olumsuzlukları, haksızlıkları, sıkıntıları mazur
gösteremezsiniz, meşru gösteremezsiniz, haklı gösteremezsiniz, mümkün değil.
Onun için, bu
girizgâhtan sonra, bu hatırlatmadan sonra, tekrar söylüyorum: Değerli
arkadaşlar, hepimiz, herkes damdan düştü. Bu Parlamentonun yarısı belki
cezaevlerinden, tutuklamalardan, sorgulamalardan, örgütlerden, cemaatlerden,
tarikatlardan, yapılanmalardan geçti ama bugün maalesef bu duyarlılık yok,
işte, sıkıntı burada. Bizim eleştirdiğimiz, bizim feryat ettiğimiz nokta bu.
Değerli
arkadaşlar, “Dün geride kaldı, artık, bize feleğin topu bile kâr etmez.”
demeyin. Bakın, devran dönüyor, genelkurmay başkanları içeriye giriyor. Anlı
şanlı, birilerini kazığa oturtmakla tehdit edenler bugün içeriden çıkamıyor.
Yarının da size de bize de ne getireceği belli değil. Hukuk hepimize lazım,
insanlık ve adil muamele yine hepimize lazım. Burada da oturursak lazım, yarın
içeriye de girsek yine hepimize lazım.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, bir diğer sorun, işte bu mukayese meselesi. AKP iktidarı işbaşına
geldiği vakit -yine bunlar resmî sayılar, rakamlar- 2002 yılındaki toplam
hükümlü ve tutuklu sayısı 59.429. Bizim milletimize ne olmuşsa, başımıza ne
düşmüşse, bugün geldiğimiz noktada, on yıl sonra, on bir-on iki yıl sonra
140.716 gibi bir rakam var. “Nüfusumuz 2 misli arttı, suç oranı da aynı kaldı.”
diyorsanız doğru, ama öyle değil; yüzde 136,6’lık bir artış söz konusu. Demek
ki burada hem toplumun ahlaki yozlaşmasında veya ekonomik, sosyopolitik
yapısında ciddi sorunlar var hem de ciddi bir demokrasi daralması var veya
yeterince ifade edememe var veya gereğinden fazla, olması gerekenden fazla
tutuklamalar, gözaltılar, yargılamalar var. Bu rakamların bir izahının olması
lazım yani sosyolojiye göre de, psikolojiye göre de, siyaset sosyolojisine göre
de yine bu kadar büyük artışın, 2 mislinden fazla olan artışın bir izahının
olması gerekir.
Değerli
arkadaşlar, vaktimiz sınırlı. Cezaevinde kalan mahpuslarla alakalı -topyekûn
“mahpus” tabirini kullanıyoruz tutuklu için de, hükümlü için de- belli gözlemlerimiz
var. İzniniz olursa ben bunları sırayla okumak istiyorum zamandan kazanmak
için: Üç öğün yemek yemek her insanın en doğal hakkıdır. Hiçbir gerekçeyle
mahpusların beslenme hakkı kısıtlanamaz ancak en temel insan hakkı olan
beslenme hakkının dahi cezaevlerinde ihlal edildiği, hasta mahpuslara
diyetlerine uygun yiyecek verilmediği gözlemlerimiz arasındadır. Sıcak-soğuk su
ihtiyacını karşılamak ve cezaevlerinde hijyeni sağlamak, cezaevi idaresinin
yükümlülüğündedir ancak mahpusların temizliğini sağlayacak koşulların
sağlanmadığı ve su ihtiyacının giderilmediği, hatta arsenikli su verildiği
gözlenmiştir bazı yerlerde. Bu olumsuzluklar, tutuklu ve hükümlülerin sağlık
sorunlarını da gündemde tutmaktadır.
Ceza Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Kanunu’nun 88-(1) maddesi hükmünce “Cezaevi idareleri
hükümlünün kişiliğini geliştirecek, yeni beceriler edinmesini sağlayacak,
sosyal amaçlı faaliyetler düzenlemekle yükümlüdür.” denilmekte ne var ki
cezaevlerinde yasaca güvence altına alınmış bu hak, yok sayılmaktadır.
Cezaevi içi
sohbet ve görüş hakkı, Adalet Bakanlığının 22/01/2007
gün ve 45/1 sayılı Genelgesi’nin ortak etkinlikleri düzenleyen üçüncü bölümünün
13’üncü maddesine göre düzenlenmiş ve buna göre hükümlü ve tutukluların 10
kişiyi aşmayacak gruplar hâlinde ve idarenin gözetiminde, açık görüş
alanlarında veya diğer ortak yerlerdeki sosyal faaliyetler çerçevesinde,
haftada toplam on saati aşmamak üzere, sohbet amacıyla bir araya
getirilebileceği hükme bağlanmış olduğu hâlde bu hak uygulama alanı bulamamıştır.
Ziyaretçi ve
görüş hakkı, bireyin en temel haklarındandır. Ancak, mahpusların uzak
cezaevlerine sürgün edilmeleri neticesinde, ekonomik yetersizliklerinden ötürü
aileler ziyarete gelememekte, gidememekte ya da idarenin, görüş günlerini keyfî
biçimde değiştirmesi nedeniyle mahpuslar ile aileler bu haktan mahrum
kalmaktadır. Sürgünlerin gayesi, mahkûmları yalnızlaştırmak, alenen yok
etmektir. Görüşçüsü gelmeyen mahkûmlar yalnızlaşmakta, yaşamdan iyice
ümitlerini kesmekte, intihara dahi yönelebilmektedirler.
Sayın Bakan,
Diyarbakır’dan Bolu’ya, Tekirdağ’a veya değişik illere sürgün edilen -yani bana son günlerde
gelen iller olduğu için, bu illerin isimlerini zikrediyorum- mahkûmlar var.
Bunların anneleri, babaları, eşleri, çocukları nasıl gidecekler? Hangi ekonomik
imkânlarla gidecekler ve niye bu kadar uzağa gidecekler, nasıl bunlarla diyalog
kuracaklar? Lütfen, siz kendinizi bunların yerine koyun ve şu an, bize gelen en
önemli taleplerin başında bu uzak mesafelerde kalan mahkûmlarla ilgili talepler
ve bunları biz sıklıkla Adalet Bakanlığına iletiyoruz ama maalesef yine
yeterince bir netice alamıyoruz, sürgünler ve dağıtmalar ülkenin dört bir
tarafına hâlen de devam ediyor.
Haberleşme ve
iletişim hakkı da cezaevlerinin keyfî uygulamalarından nasibini almıştır. Hemen
hemen bütün cezaevlerinde belli kitaplara sansür uygulanmakta ve mahpuslara
istedikleri oranda kitaplar verilmemektedir. Şimdi, bir kitabın eğer basımı ve
dağıtımı serbest ise bunun üzerinde kanuni bir yasaklama varsa hangi yayına
niçin sansür uygulanıyor, bunun da hukuki bir izahı maalesef yok.
Uygun fiziki
koşulların sağlanması, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Kanunu’nun 63’üncü
maddesi hükmü ile güvence altına alınmış olmasına rağmen, uygulamada oda ve
yatak sayıları yetersiz olup, yine cezaevi yönetiminin yatakları, mahpuslara
para karşılığı sattığı mahpusların şikâyetleri arasında yer almaktadır.
Hijyen koşulları
ise olumsuz olup hastalıklara davetiye çıkarır niteliktedir. Bu kadar tutuklu,
hükümlü, mahkûm olursa, 59 binden 146 bine kadar çıkan bir rakam olursa tabii
ki Türkiye’ye cezaevi yetiştirilmesi de mümkün değil. Şu an sadece Diyarbakır’a
yapılan yeni cezaevinin keşfi 200 trilyon lira civarındadır, 200 trilyon eski
parayla, yeni parayla 200 milyon TL civarındadır ve boyuna cezaevi yapılmaktadır.
Yani toplumun sosyal dokusu rahatlatılacağına, adli suçlarda
suç işlemenin önünü kesecek çalışmalar yapılması gerekirken; öbür taraftan da
hem o noktada gerekenler yapılmamakta hem de siyasi meselede kafasını kaldıran,
bir şekilde gözaltına alınmakta, tutuklanmakta ve ondan sonra, çıkana kadar
canı çıkmaktadır, dört sene, beş sene, altı sene bu uzun tutukluluk hâlleri
devam etmektedir.
Değerli
arkadaşlar, hükümlünün muayene ve tedavi hakları da sürekli olarak ihlal
edilmektedir. Mahpusların pek çoğu, sürekli tedavi gerektiren ve ölümcül
sonuçlara yol açabilecek hastalıklara yakalanmış durumdadır. Olumsuz cezaevi
koşullarının da bu hastalıklara yol açtığı gözlenmektedir. Ve işin en enteresan
tarafı, neredeyse nüfusunun yarısı bugüne kadar gözaltına alınmış, tutuklanmış,
işkenceden geçmiş ve önemli bir kısmı tutuklu kalmış.
Diyarbekir’de bir
mahkûm koğuşu yoktur Sayın Bakanım. En ufak ameliyatlar Elâzığ’a, Malatya’ya,
Antep’e havale edilmektedir. Ben şahsen bunu ilk duyduğum vakit tüylerim diken
diken oldu. 3 bine yakın yatak kapasitesi var bugün Diyarbakır’ın, Dicle
Üniversitesinin 1.050 yataklı hastanesi var, 550 yataklı araştırma hastanesi
var, 450 yataklı devlet hastanesi var, var, var, var; kanser hastanesi var,
onkoloji hastanesi var ama bir mahkûm koğuşu yok. Mahkûm koğuşu olmadığı için
de ameliyat için gönderilen bu mahkûmlar, çevre illere sevk ediliyor. Çevre
illerdeki doktorların da siyasi kanaatine göre ve duruşlarına göre bu insanlar
maalesef daha da mağdur oluyorlar. Yani, bunun başka türlü bir izahı yok, bu,
zulümden başka bir şey değil.
Değerli
arkadaşlar, çocuk cezaevlerinde kalan mahkûmlarla da ilgili ciddi sorunlar var.
Biliyorsunuz, bu, Türkiye’nin derin bir yarasıdır. En son Pozantı Cezaevinde
yaşanan skandalı örtbas etmek mümkün değildi ama ne olduysa o da bir şekilde
kapatıldı, gitti.
Değerli
arkadaşlar, hepimiz çocuk sahibiyiz, hepimiz çocuk olduk. Bugün insanın
çocukluğunda yaşadığı en ufak bir travma bir ömür boyu devam ediyor ve hangi
psikoloğa giderseniz gidin -artık Türk filmlerine bile konu oldu- sizi uzatıyor
bir kanepenin üzerine, “Gözlerinizi kapatın.” diyor ve çocukluğunuzdan başlıyor
sizi çözmeye, bilinçaltınızı. Neler yaşadığınızı, ne olduğunu, hangi olayların
psikolojinizde ne gibi depresyonlara sebep olduğunu anlamaya çalışıyor.
Şimdi,
çocuklarımızla ilgili, özellikle bu Sincan Cezaevi ve Pozantı Cezaevi birer
örnek oldu yani kötü örnek oldu, “örnek oldu” derken. Keşke doğru düzgün bir
örnek olsaydı. Herkesten ve her şeyden fazla bu konuların üzerinde durmak
lazım.
Ve hasta
mahkûmlardan bahsetmiştim. 3 Kasım 2013 tarihi itibarıyla 162’si ağır olmak
üzere 544 hasta mahkûm var değerli arkadaşlar. Yine, biliyorsunuz, bunların bir
kısmını Cumhurbaşkanımızın affetme veya salıverme yetkisi var ama ne hikmettir
ki ancak ya tabutları oradan çıkmakta veyahut da bir şekilde oradan çıkan
insanlar beş gün, on gün sonra hayatını kaybetmektedir. Yani buna da, yine,
insaf ölçülerinde bir müdahale gerekmektedir.
24 Ocak 2013
tarih ve 6411 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile hasta mahkûmların
cezalarının, iyileşinceye kadar geriye bırakılması durumu yeniden düzenlenmiş
ve “hayatını yalnız idame ettirememe” şartına “toplum güvenliği bakımından
tehlike oluşturmama” şartı da eklenmiştir. Allah’ınızı severseniz, bu ne demektir? Sayın Bakanım, bunu
lütfen bir izah edin, “hayatını yalnız idame ettirememe” şartına “toplum
güvenliği bakımından tehlike oluşturmama” şartı da eklenmiştir, haberiniz var
mı? Varsa nasıl kabul ettiniz, hangi vicdanla, niye kabul ettiniz?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Burada kabul ettik.
ALTAN TAN
(Devamla) – Nasıl müdahale etmediniz? Yani adli tıp “Hayatını tek başına
sürdüremez.” şeklinde bir rapor verse dahi, savcının “Toplum için tehlikeli
değildir.” kararının olması gerekmektedir. Ne söyleyelim, bilmiyorum. Adam
ölüyor. Peki, hangi toplum güvenliğini, şartını, bir şeyini ihlal edecek, nasıl
edecek, bunun anlamı ne, manası ne yani bunun? Ben şahsen anlayamadım. Anlayan
varsa buyursun, izah etsin.
Değerli arkadaşlar, yoğun idari baskılar, tecrit cezaları, ortak
alana çıkma hakkının engellenmesi, tecridin yol açtığı fiziksel ve psikolojik
sorunlar, ısınma sorunu, havalandırma hakkının engellenmesi, görüş ve telefon
sürelerinin kısalığı, dışarıdan gelen gazete, dergi ve yayınlara ulaşımın
engellenmesi, yemeklerin sağlıksız ve kötü oluşu, fiziki koşulların
yetersizliği, sürekli görev yapan bir hekimin olmayışı, genel sağlık hizmetleri
ve diş sağlığı hizmetlerine erişimde zorluklar, hastaneye sevklerde yaşanan
gecikmeler, sevkler sırasında uygunsuz cezaevi araçlarında uzun süre bekletilme
-ki biliyorsunuz bir mahkûm aracı bir yerde devrildi, bir başka olayda yandı;
bunları üst üste koysak onlarca mahkûm bu sevk sırasında hayatını kaybetti
değerli arkadaşlar- mahremiyetin göz ardı edilmesi ve sağlık personelinin
olumsuz tutumları gibi sorunlar yüzünden mahkûmlar yaşamlarını artık idame
ettiremez hâle getirilmiştir ve yine, ayrıca Sincan Cezaevi dâhil, birçok
cezaevinde -Bolu, Buca-Kırıklar, Beycuma gibi cezaevleri bunların başında- hücrelerin
yatakhane olarak kullanılan bölümlerine bile kameraların kurulmakta ve
kameralarla bütün özel hayat da izlenmektedir.
Değerli
arkadaşlar, dediğim gibi, bunları, bütün bu olumsuz şartları yıllarca yaşadık
ama işte, o damdan düştükten sonra, bugün, demek ki insan biraz rahatlayınca
neler olup bittiğini çok fazla incelemiyor, kurcalamıyor.
Bir mahkûmdan
bahsetmek istiyorum: Hasan Kaçar, 29 yaşında, müebbet hapse mahkûm, on yıldır
cezaevinde bulunuyor ve ankilozan spondilit hastasıdır. Otuz gün önce
yürüyebiliyordu ama artık hastalığı nedeniyle hareket edemiyor ve boynunu
çeviremiyor. Hâlihazırda hastanede ancak bürokratik engellemelerden ötürü
müdahale edilemiyor, hastaneden tekrar cezaevine gönderilme olasılığında yaşama
şansı da belki hiç olmayacak.
Değerli
arkadaşlar, dert çok ve Sayın Bakanın bu konuda gayretlerini de biliyoruz. Hani
bazen diyorlar ya “Yiğidi öldür, hakkını yeme.” Ama bu gayretler, Sayın Bakanın
gayreti demek ki yeterli gelmiyor; Parlamentonun biraz kendine gelmesi lazım,
AKP Grubunun kendine gelmesi lazım, Hükûmetin kendine gelmesi lazım. Bu
sorunları eğer siz Parlamentoda kanunlar hâline, Bakanlıkta yönetmelikler
hâline getiremezseniz bunların hepsinin yine hiçbir anlamı yok.
Çağdaş Hukukçular
Derneğiyle ilgili yine yapılan gözaltılar, bir yıla yakındır tutuklu bulunan
avukatlar, yere yatırılarak kolu kırılırcasına bükülen ve zorla parmak izi
alınan İstanbul Şube Başkanı Taylan Tanay, aynı muamelelere maruz kalan Başkan
Selçuk Kozağaçlı, bu örneklerden sadece birkaç tanesi.
Adliyelerdeki
emekçilerin, çalışan memurların çektikleri sıkıntıları da ayrı. Bir sayfa da
onların gönderdikleri maruzat var. Ne yazık ki zaman az, dert çok.
Değerli
arkadaşlar, son olarak da şundan bahsetmek istiyorum: Tutuklu milletvekilleri
bir skandala dönüştü; Meclis Başkanlığı açısından skandal, Başbakan açısından
skandal, bizler için skandal. Ne olduysa oldu. Şimdi en son Anayasa Mahkemesi
insafa geldi, bir karar verdi, 2 arkadaşımız -CHP’den 1 arkadaşımız daha önce,
bir arkadaşımız daha sonra- serbest bırakıldı. 5 tane milletvekilimiz şu an
cezaevinde, Hatip Dicle 6’ncısı, cezaevinde.
Peki, değerli
arkadaşlar, bu bir haftadır bu mahkeme neyi tartışıyor, neyi bekliyor? Ve son
olarak, “Efendim, Anayasa Mahkemesi gerekçeli kararını yayımlasın.” dedi.
Mecbur kaldı Anayasa Mahkemesi, bu zatı muhteremler diyeceğim ama onu da
mecburen söylüyorum, onların keyfi için gerekçeli kararı da bugün yayımladı.
Yine bu iş kaldı pazartesiye.
Değerli
arkadaşlar, bu işi kan davasına çevirirseniz ülkeye yazık edersiniz. Barış
lazım, uzlaşma lazım. Bu arkadaşlarımızın kaldıkları her saniye zulümdür,
haksızlıktır, yazıktır. Bunların hepsinin giderilmesi için hepimize büyük işler
düşüyor.
Saygılar
sunuyorum, teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Tan.
Şanlıurfa
Milletvekili İbrahim Binici…
Buyurunuz Sayın
Binici, süreniz yirmi dakika. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve bağlı
kuruluşların 2014 bütçesi üzerinde BDP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle herkesi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, sürdürülebilir kalkınma ve ekonomik büyüme için gerekli olan
temel girdilerin başında, hiç kuşkusuz, enerji kaynakları gelmektedir. Bu
bakımdan, tüm ekonomiler için, enerji alanında sürdürülebilir politikalar
oluşturmak ve arz güvenliğini sağlamak, yaşamsal derecede önem arz etmektedir.
Sürdürülebilir enerji politikaları, insanı odağına alarak doğal çevreyle uyumu
hedeflerken, arz güvenliği de kaynak çeşitliliğinin yanı sıra enerjinin düşük
maliyetli olarak talep edilen miktar ve kalitede topluma arz edilmesini
içermektedir. Günümüzde enerji kaynakları, sürdürülebilir ekonomik büyümeyi,
sosyal yapıyı ve çevresel faktörleri direkt olarak etkilediği gibi,
uluslararası siyaseti de şekillendiren, en önemli belirleyen hâline gelmiştir.
Esasen, başta
petrol olmak üzere fosil yakıtların uluslararası siyaset üzerindeki ağırlığı,
19’uncu yüzyılın ortalarına kadar dayanmaktadır. Emperyalist ülkeler, bu
tarihlerden itibaren dünya siyasetini, petrol ve enerji kaynaklarını esas
alarak belirlemeye başlamışlardır. Kısa sürede sanayi koluna dönüşen petrole
olan bağımlılık arttıkça, dünya yüzeyinde tespit edilen petrol bölgelerine
yöneliş de ivme kazanmıştır. Bu yöneliş sonucunda patlak veren birinci paylaşım
savaşlarıyla Orta Doğu ve Afrika’nın kuzeyindeki petrol kaynaklarının, ikinci
paylaşım savaşlarıyla da Kafkasya bölgesindeki petrol kaynaklarının ele
geçirilmesi hedeflenmiştir.
Petrolün yanı
sıra doğal gazın da emperyal güçler tarafından ele geçirilme çabaları,
dünyamızı savaşlar, isyanlar, askerî darbeler ve katliamlarla karşı karşıya
bırakmaktadır. İnsanlık dışı bir değerlendirme olmakla birlikte “Bir damla petrol, bir
damla kandan daha değerlidir.” diyen dönemin İngiltere Başkanı Winston
Churchill, insanlığın petrol yüzünden yaşadığı mücadeleyi en dramatik biçimde
özetlemiştir.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – İbrahim Bey, Suruç’tan telefon ettiler, elektrikleri yok, dağıtım…
İBRAHİM BİNİCİ
(Devamla) – Onu soracağım Sayın Bakanıma.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayır hayır, dağıtım şirketi de Taner Yıldız’ın akrabasıymış,
eskiden orada Genel Müdürlük yaptığı şirketmiş. Sen de oradan Suruç’un o
derdini dile getirirsen memnun olurum.
İBRAHİM BİNİCİ
(Devamla) – Orta Doğu, Kuzey Afrika, Rusya Federasyonu, Kafkaslar ve Orta
Asya’da hâlen devam etmektedir. Bu bakımdan, enerji, artık salt ekonomik
gelişmeyle ilgili değil, aynı zamanda ülkenin güvenliğiyle de direkt ilişkili
bir konuma gelmiştir.
Dünya
ekonomisinde sürmekte olan enerji mücadelesinin en önemli aktörlerinden birisi,
hiç kuşkusuz, Amerika Birleşik Devletleridir. Yeryüzünde tüketilen birincil
enerji ve ham petrolün dörtte 1’ini, benzinin ise yarıya yakınını tek başına
tüketen bir ülke olarak petrol tüketiminin üçte 2’sini ithal etmektedir. Bu
nedenle, Amerika için enerji elde etme mücadelesi, aynı zamanda Amerika’nın
gelecek ve güvenlik sorunu olarak görülmektedir.
ABD, devlet
politikası olarak şekillendirdiği enerji sektörünü, enerji alanlarındaki
çıkarlarını korumak için devasa miktarlarda finansal ve askerî yatırımlar
yapmaktan kaçınmamaktadır. Bu bakımdan, ABD’nin tüm çabası, enerjinin hem
kaynak hem de ulaşım güvenliğini garanti altına almaya yöneliktir. Amacına
ulaşmak içinse gerektiğinde askerî gücünü kullanabilmekte ve bu uğurda gözünü
kırpmadan kan dökebilmektedir maalesef.
Nitekim, ABD’nin Orta
Doğu’daki varlığı ve bunun için katlandığı maliyet, enerji oyununun bir parçası
olma zorunluluğundan kaynaklanmaktadır. Bunu sadece kendi enerji ihtiyacı için
değil, dünya enerji hatlarını kontrol etme yoluyla dünya siyasetini belirleme
gücünü sürekli kılma adına yapmaktadır.
Yine aynı şekilde
küresel enerji piyasasının en önemli aktörlerinden birisi de, hiç kuşkusuz,
Rusya’dır. Rusya’nın petrol ve özellikle doğal gazdaki avantajını ekonomik
olduğu kadar siyasi bir silah olarak kullandığı da hepimizin malumudur.
Genel olarak
paylaştığım bu bilgiler çerçevesinde meramımı kısaca ifade etmem gerekirse,
dünyanın üretim lokomotifi konumundaki ülkelerin esas amacı, enerji arz
güvenliğini sürdürülebilir kılmaya yöneliktir. Dolayısıyla, enerjinin sürekli,
güvenli, kaliteli ve asgari maliyetle temin edilmesinin serbest piyasa
ekonomisinin insafına terk edilmeyecek kadar önemli olduğu da ortadadır.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'nin enerji politikalarını ele alırken, dünyada
şekillenen enerji politikalarından bağımsız olarak değerlendirmenin mümkün
olmadığını düşünüyorum. Nitekim, enerji kaynaklarının
neredeyse yüzde 73’ünü ithal eden Türkiye'nin, dünyada şekillenen enerji
politikalarından münezzeh olmadığı gayet açıktır. Türkiye'nin sadece geçtiğimiz
yıl enerji ihtiyacı için 60 milyar doları aşan ithalat yapması bile dünyada
şekillenen enerji politikaları karşısındaki kırılganlığını yeterince
kanıtlamaktadır.
Bakınız, bu
kırılganlığın ulaştığı boyutun anlaşılması açısından petrol fiyatlarına ilişkin
küçük bir örnek bu meseleyi daha da anlaşılır kılacaktır. Mesela, geçtiğimiz
yıl 137 milyon varil civarında petrol ithalatı yapıldığını göz önüne
aldığımızda, petrolün varilinde 1 dolarlık yükselme, petrol faturamızı 137
milyon dolar artırmakta ve dolayısıyla cari açık belasını da beraberinde
getirmektedir.
Değerli
milletvekilleri, tüm dünyada enerji sektöründeki neoliberal politikalar ve
yürürlükte olan serbest piyasa ekonomilerinin sorgulandığı bir süreçten
geçiyoruz. Stratejik önem arz eden enerji konusunun bir devlet politikası
olarak şekillendirildiği bu süreçte Hükûmetin enerji alanını tamamen özel
sektöre bırakma ısrarını anlamak da mümkün değildir diyebilirim.
Bu anlayışın bir
sonucu olarak, özellikle doğal gaz ve elektrik arz güvenliği konusunda hemen
her yıl bıçak sırtı durumlar yaşandığı malumlarınızdır. Dolayısıyla, enerji
alanının kamu hizmeti niteliğinde benimsenmesi ve devlet politikası
çerçevesinde yeniden yapılandırılması zorunludur.
Değerli
milletvekilleri, bu Hükûmet, iktidarı devraldığı 2002 yılından itibaren
uygulamaya koyduğu politikalar neticesinde yüzde 67 olan dışa bağımlılık
oranını yüzde 73’e çıkarmıştır. Gelinen noktada üretilen elektrik enerjisinin
ise neredeyse yarısı, tek bir kaynaktan yani yüzde 98 oranında dışa bağımlı
olduğumuz doğal gazdan üretilmektedir. Elektrik üretiminde içine düşürüldüğümüz
girdap yalnızca bununla da sınırlı değildir. Elektrik üretiminde kullanılan
ithal kömür ve fuel oil gibi diğer ithal kaynakların miktarı, yüzde 12’yi de
çoktan aşmış durumdadır. Sonuç olarak, elektrik üretimimizin neredeyse yüzde
60’ı, ithal kaynaklarla gerçekleşir hâle getirilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, elektrik üretiminde başta doğal gaz olmak üzere ithal kaynak
payını düşürmek ve dışa bağımlılığı azaltmak adına yenilenebilir kaynaklara
yöneldiğini söyleyen Hükûmet, sayıları 2 binleri çoktan aşmış HES projeleriyle
kaş yapayım derken göz çıkarmıştır. Ilısu ve Munzur projeleriyle giriştiği
doğa, tarih ve kültür katliamlarına yenilerini ekleyen Hükûmet, kendi üyesi
Bakanın ifadesiyle de “HES’lerle de ufak dereleri mahvetmişiz.” diye bir
itirafta bulunmuştu.
Dünyada eşi
benzeri olmayan, en az 12 bin yıllık tarihî Hasankeyf’in, baraj gölü alanında
kalacak olması Hükûmetin umurunda bile değildir. Bunun yanı sıra, resmî
rakamlara göre, zarar görecek olan 55 binden fazla insanın kültürel, sosyal ve
ekonomik hakları da görmezden gelinmektedir. Tıpkı geçmişte olduğu gibi, kısa
ömürlü barajlar için de Birecik ve Yortanlı’da yapılmış olan kültür
katliamlarının benzeri Hasankeyf’te, doğa katliamlarının devamı da Munzur ve
Fırtına Vadisi’nde uygulamaya konulmuştur.
Unutulmamalıdır
ki enerji üretiminde yeni alternatifler geliştirilmesi imkân dâhilindedir; lakin, tarihî, kültürel ve doğal değerlerimizin alternatifi
yoktur. Bu noktada hemen belirtmek isterim ki kaynaklardan en rasyonel biçimde
yararlanmak enerjide dışa bağımlı olan Türkiye açısından elbette ki önemlidir.
Ancak, DSİ ve Elektrik İşleri Etüt İdaresi tarafından uygulanan Su Kullanım
Hakkı Yönetmeliği’yle akarsularımız kaynağından kuşatılmış, âdeta doğa ve çevre
talanına dönüşmüştür. Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeki hemen her dere üzerinde
birden fazla, özellikle İkizdere’de 26 adet HES projesine onay verilmesi bu
talan anlayışının en açık kanıtıdır.
Nitekim, bu duruma daha
fazla kayıtsız kalamayan Çevre ve Şehircilik Bakanı su uzmanı olan kabine
arkadaşının yerine “HES projeleriyle ufak dereleri de mahvettik.” diye açıkça
itirafta bulunmuştur. HES projelerinin araştırılmasıyla ilgili bugüne kadar
verdiğimiz önergeleri dikkate almayan iktidar partisinden bir Bakanın bu
itirafını önemsiyor ve samimi olduğuna inanmak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, AKP Hükûmetinin üzerinde inatla durduğu diğer bir konu da
nükleer santral kurma hayalidir. Avrupa ülkeleri nükleer enerjiden vazgeçerken
AKP Hükûmeti Mersin ve Sinop’ta nükleer santral kurmanın arayışına düşmüştür.
Tamamen milliyetçi kaygılarla nükleer santrale destek veren azınlığı arkasına
alan iktidar, başta yöre halkı olmak üzere büyük toplumsal muhalefeti görmezden
gelmektedir. İktidar, nükleer silah sahibi olma heveslisi ırkçı ve şoven
kesimleri mutlu etmek için sivil toplum örgütleri ve enerji uzmanlarının
itirazlarına da kulaklarını tıkamıştır.
Bildiğimiz üzere,
Çernobil kazasının belleklerimizdeki izi neredeyse silinmeye yüz tutmuşken,
Fukuşima belasıyla yeniden canlanmıştır. Aslında, Çernobil, kuşaktan kuşağa
aktarılan kötü bir miras gibi, hâlen girdiği bedenlerde sinsice yaşamaya devam
etmektedir.
Japonya’da
yaşanan deprem ve tsunami felaketiyle yaşanan kazanın boyutları, içinde
bulunduğumuz bugün bile tam olarak bilinememektedir. Teknoloji devi olan
Japonya, bu kazayı önleyemediği gibi, kazanın boyutlarını ve gelecekteki
etkilerini hesap etmekten uzaktır.
Fukuşima nükleer
santral kazasının belki de hayra yorulacak tek yanı, nükleer enerjinin
risklerini, insanın bu facia karşısındaki çaresizliğini, en önemlisi de
telafisi mümkün olmayan doğa ve çevre felaketlerini bir kez daha göz önüne
sermesidir. Bu nedenlerledir ki Almanya, Belçika ve İspanya başta olmak üzere,
birçok Avrupa ülkesi yeni nükleer enerji projelerini rafa kaldırmışlardır.
Değerli
milletvekilleri, henüz nükleer tesisi olmayan Türkiye'nin, 1999'da meydana
gelmiş olan İstanbul İkitelli'deki olayla "dünyanın en önemli 20
radyoaktif kazası" listesine girdiğini hatırlayanlarınız vardır. Hurda
deposundan mı, yoksa Çekmece Nükleer Araştırma Merkezinden mi kaynaklandığı
bugün bile çözülemeyen bu kaza hâlen esrarını korumaya devam etmektedir.
Yine, nükleer
tesis olmayan Türkiye'de İkitelli benzeri bir olay bu sefer de on üç yıl sonra
İzmir'de ortaya çıkmış ve Gaziemir'deki eski bir kurşun fabrikasının bahçesinde
nükleer atık skandalı patlak vermiştir. Üstelik bu atıklardan hazırladığı
raporlar vesilesiyle yıllardan beridir haberdar olduğu ortaya çıkan Türkiye
Atom Enerjisi Kurumu, atıkların üzerine 1.200 ton kum döktürerek bu olayın
üzerini kapatma yoluna gitmiştir. Düşünün ki bu kurum, Türkiye’nin nükleer
enerjisiyle ilgili her faaliyetini ve araştırmaları yapan yegâne kurumdur.
Düşünün ki bu kurum, Mersin ve Sinop’ta kurulması planlanan nükleer
santrallerin her aşamasında sözüm ona denetimini yapacaktır ve yine düşünün ki
bu kurum, nükleer yakıt çubuklarının eritildiğine dair şaibelerin dolaştığı bu
tesiste ortaya çıkan skandalın üzerini AKP kumuyla örtmüştür maalesef.
Değerli
milletvekilleri, şimdi sayın vekilim de bahsetti. Beni de biraz önce aradılar;
Urfa, Diyarbakır, Mardin bölgesinde yani DEDAŞ dağıtım şirketi bölgesinde
bulunan illerde maalesef yedi sekiz saatten beri elektrik yok.
MUHARREM IŞIK
(Erzincan) – Dikmen’de de yok, Dikmen’de.
İBRAHİM BİNİCİ
(Devamla) – Diyarbakır, Şanlıurfa, Mardin, Batman, Şırnak, Siirt illerinin
elektrik dağıtım işi Dicle Enerji Yatırım, Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketine
özelleştirme yoluyla devredildi, bu özelleştirmenin hisse devir sözleşmesi 28
Haziran 2013 tarihinde imzalanarak kesinlik kazandı. İşte, ne olduysa bu
tarihten sonra oldu. Geçtiğimiz yaz başından bu yana DEDAŞ ağındaki illerimizde
zaten var olan elektrik kesintileri insanlarımızı âdeta canından bezdirmiştir.
Özelleştirme devrinin gerçekleşmesinin hemen ardından başlatılan, sözüm ona,
yok trafoların bakımıymış, yok onarım ve yenileme çalışmalarıymış, türlü
gerekçelerle halk karanlığa mahkûm edilmektedir. Hemen çevresinde yer alan
barajların yanı sıra Atatürk Barajı’na da ev sahipliği yapan Urfa ve dağıtım
bölgesindeki diğer iller, artık bu kesintiler için ileri sürülen hiçbir
gerekçeye ne inanıyor ne de dikkate alıyorlar.
DEDAŞ ağındaki
illerin özellikle yoksul kenar mahalle ve köylerinde uygulanan kesintilerin
“kaçağı önleme” gerekçesiyle yapıldığı bizzat DEDAŞ yetkililerince ifade
edilmektedir. Uyanık geçinen yetkililerin kesintiler için yoksul mahalle ve
köyleri seçmesinin tek nedeni ise elektrik kesintilerini gündemden kaçırmaya
yöneliktir.
Ancak, gün
geçmiyor ki kesintiler nedeniyle Urfa'da, Suruç'ta, Siverek'te, Kızıltepe'de,
Harran'da, Mardin'de, Diyarbakır'da, Van'da, Muradiye'de ve daha pek çok yerde
protesto edenler sokağa çıkmasın.
Protestoların
yapıldığı yerlere bakıldığında, kesintilerin sadece DEDAŞ bölgesiyle sınırlı
olmadığı, bir bütün olarak Kürt coğrafyasında uygulandığı görülecektir.
Kürtlerin elektrik kesintileriyle terbiye edilmesine yönelik bu uygulamaları
protesto ediyorum, kınıyorum ve bir an önce sonlandırılmasını diliyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Binici.
Sayın
milletvekilleri, 20.30’a kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.39
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.31
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Dilek YÜKSEL (Tokat)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
2014 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesinhesap Kanunu
Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Şimdi, altıncı
tur üzerinde söz sırası Adalet ve Kalkınma Partisinin.
İlk konuşmacı
Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Tunç.
AK PARTİ GRUBU
ADINA YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet
Bakanlığının 2014 yılı bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
AK PARTİ’nin
adalet vizyonu, güven veren adalettir. Bunun için, AK PARTİ adaletle ilgili
sorunların tümünü hem parti programıyla hem de hükûmet programlarıyla analiz
etmiş, hazırlanan Yargı Reformu Strateji Belgesi’nde belirtilen hususların
yüzde 70’ini adım adım gerçekleştirmiştir. Türkiye, son on bir yılda atılan bu
adımlarla hukukun hâkim olduğu, her vatandaşın hakkını arayabildiği bir ülke
hâline gelmiştir.
Adalet
Bakanlığının 2002 bütçesi 808 milyon lira iken 2014 bütçesi 10 kat artışla 8,8
milyar liraya yükselerek dikkate değer bir artış gerçekleştirilmiştir on bir
yıl içinde.
AK PARTİ’den önce
adalet hizmetleri fiziki imkânsızlıklar içerisinde, apartmanların ara
katlarında görülürken, bugün adalet teknolojiyle donatılmış saraylara
taşınmıştır.
Geçen yüzyıldan
kalan ve güncelliğini kaybeden, toplumun gerisinde kalan temel kanunların
tamamı yenilenmiş, ceza mevzuatımız ve özel hukuk mevzuatımız çağdaş sisteme
uyarlanmıştır.
Cezaevi şartları
insan haklarına uygun hâle getirilmeye çalışılmış, cezaevlerinin fiziki
imkânları ve ceza infaz mevzuatı da daha çağdaş hâle getirilmiştir.
AK PARTİ’den önce
güçlünün hukukuna göre şekillenen adalet bugün hukukun gücünü yansıtmakta,
sıfatı ne olursa olsun, yanlış yapandan millet adına hesap sorulmaktadır.
Bugün, darbe
anayasasına göre şekillenen bir Anayasa Mahkemesi yerine Türkiye Büyük Millet
Meclisinin ve baroların da üye seçebildiği, bireysel başvuru hakkıyla bir insan
hakları mahkemesine dönüşen bir Anayasa Mahkemesi vardır.
Ankara’daki 120
yüksek yargı mensubunun seçtiği bir HSYK yerine, bugün, Türkiye genelindeki 13
bin hâkim ve savcının seçtiği, Bakanlığın uhdesindeki yetkilerin devredildiği,
demokratik hukuk devleti ilkesine uygun bir HSYK vardır.
Değerli
milletvekilleri, AK PARTİ iktidarı döneminde yargı bağımsızlığının ortadan
kaldırıldığı şeklindeki konuşmalar tamamen çarpıtmadan ibarettir. Yargı
kurumlarını ve mensuplarını da itham altında bırakan bu karalama kampanyalarına
katılmamız mümkün değildir. Bunlar, bu kampanyayı yapanlar genellikle darbe
davalarından rahatsız olan çevrelerdir. Milletimize karşı komplo kuranlar
karşısında yargının sessiz kalması beklenemez. Bu önemli suçları soruşturmak
demokratik hukuk devletinin gereğidir. “Silivri’deki mahkemenin kararları meşru
değildir. Onları yargıç olarak tanımıyoruz.” demenin hukuk devletinde yeri
yoktur. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru nedeniyle verdiği kararı bir
beraat kararıymış gibi topluma sunmak da doğru değildir. Bugün yayınlanan
gerekçeli kararı incelediğimizde, evet, tutukluluk süresi açısından kabul
edilebilirlik kararı veriliyor ancak daha önemli olan, tutuklanmayı haklı
gösterecek somut olayın gerçekleşmediği iddialarını yüksek mahkeme reddediyor.
Hepimizin yargı sürecini sonuna kadar beklememiz ve ona göre konuşmamız
gerekiyor.
Ülkemizde,
özellikle 2010 referandumuyla birlikte, yargı bağımsızlığının
güçlendirilmesinden rahatsız olanlar, yargının arka bahçe olmaktan çıkıp
milletin yargısı hâline gelmesini hazmedemeyenlerdir. Yakın tarihimiz yargının
arka bahçe hâline geldiği örneklerle doludur: Partisinin il kongresinde konuşan
dönemin Adalet Bakanını hatırlıyoruz. 27 Mayısla birlikte Türk demokrasisinin
üzerinde asker ve yargı vesayetini kuranları hatırlıyoruz. Darbenin ilk 7 ayı
içinde 614 yüksek yargı mensubunu resen emekli edip yerine Yassıada
mahkemesinin hâkim ve savcılarını yerleştirerek yüksek yargıyı parselleyenleri
hatırlıyoruz. Adnan Menderes için idam kararı verenlerin Anayasa Mahkemesine
nasıl üye yapıldıklarını hatırlıyoruz. Bugünkü yargı için “İktidarın arka
bahçesi.” diyenler, geçmişte kendi arka bahçeleri olarak kullandıkları bir
yargıyı özlüyor olabilirler ancak artık o günler geride kalmıştır.
Elbette ki yargı
bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğünü daha da kuvvetlendirme adına önemli
çalışmalar yapılması gerekir, biz buna katılıyoruz. Şu anda, Yargı Reformu
Strateji Belgesi’nin önemli bir kısmı gerçekleşmiş ve gerçekleştirilmektedir ve
2014 yılında da bu reformların devam edeceğine olan inancımı belirtmek istiyor,
Adalet Bakanlığı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Tunç.
Çanakkale
Milletvekili İsmail Kaşdemir.
Buyurunuz Sayın
Kaşdemir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
2014 yılı bütçe görüşmelerinde Adalet Bakanlığı bütçesi üzerinde söz aldım.
Sizleri saygılarımla selamlıyorum.
Anayasa’nın 2’nci
maddesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti
olduğu ifade edilmektedir ancak, bir devlete hukuk devleti denebilmesi için
sadece anayasada ifade edilmesiyle değil, onun uygulamalarına ve bazı hususların
gerçekleşmesine bağlıdır. Hukuk devleti, yasama ve yargının ve özellikle
yürütme ve idarenin hukuka bağlı olduğu, hukukun üstünlüğüne dayalı,
yönetilenlerin olduğu kadar yönetenlerin de hukuka bağlı olduğu sistemin
adıdır.
AK PARTİ
iktidarları boyunca, hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesiyle ilgili önemli
adımlar atılmış, önündeki engellerin önemli bir kısmı kaldırılmış, sürekli
olarak yüksek yargı organlarının açılış törenlerinde veya bilimsel
toplantılarda dile getirilen hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmayan bazı
uygulamalara son verilmiştir. Bir ülkede hukuk devleti anlayışının
yaşayabilmesi için o sistemin demokratik bir yapıya sahip olması gerekir.
Demokrasinin olmadığı bir ülkede hukuk devletinden söz etmemiz mümkün değildir.
Bir ülkede demokrasinin var olması için de halkın katılımının yanı sıra hukukun
üstünlüğü, çok partili siyasi hayat, halkın kendi idarecilerini özgürce seçmesi
gibi unsurların var olması gerekir. Bu bağlamda, demokrasi ve hukuk devleti
ilkeleri birbirlerinin tamamlayıcısı konumunda olan iki önemli olgudur. Yani,
demokrasi olmazsa hukuk devleti, hukuk devleti olmazsa demokrasi olmaz. AK
PARTİ iktidarlarının önem verdiği ve başarılı olduğu işte budur. Milleti
devletiyle birlikte ayakta tutacak ve güçlendirecek bu iki ilkeye yaptıkları
katkıdan dolayı hem Bakanlığımıza hem de hükûmetlerimize teşekkür ediyoruz.
Bağımsız ve tarafsız yargı oldukça pozitif hukuka ve vicdanlarına göre karar
veren, brifinglerde kendilerine söylenen veya dikte edilenleri değil,
vicdanlarının sesini dinleyen yargıçlar demokrasimizi ve hukuk devletimizi
güçlendirecek ve geleceğe taşıyacaktır. İddia edildiği gibi, hukuk devletini ve
demokrasimizi tahrip değil, tam aksine tamir etmeye çalışıyoruz. Güçlü bir
devletin güçlü bir toplumla mümkün olduğunu biliyoruz. Milletin egemenliği
güçlü bir toplum ve güçlü bir hukuk sistemiyle mümkün olacaktır. Milletin
egemenliğine kayıt ve şart koyan her şeyle mücadele etmeye kararlıyız. AK
PARTİ, demokrasiyi savunmaya, hukuk devleti ilkesini yüceltmeye, milletin
iradesine ram olmaya, çetelerle, mafyalarla, gayrimeşru örgütlerle mücadele
etmeye devam edecektir. “Neredeymiş o örgüt? Gidip o örgüte üye olacağım.” asla
demeyecektir. Her kim ki bundan böyle, millî iradeyi akamete uğratmaya teşebbüs
ederse, kim ki milletten aldığı meşru yetkiyle göreve gelen hükûmete demokrasi
ve hukuk dışında saldırırsa, tuzak kurarsa karşısında hukuku, karşısında
demokrasiyi, karşısında yüce milletimizi görecektir. Bundan böyle, iktidar
olmak isteyenler birilerinin kulaklarına bir şeyler fısıldamayacak, birilerinin
huzuruna çıkmayacak, ne söyleyecekse millete söyleyecek, milletin huzuruna
çıkacaktır. Türk yargısının alnına kara çalanları, “Sizi içeri tıkan kuvvet
böyle istiyor.” diyenleri, 367 garabetini icat edenleri ve onlara destek
verenleri millet affetmemiş ve milletimiz onları vicdanında yargılayarak mahkûm
etmiştir. Şimdi de Türk demokrasisinde en büyük hakem olan milletimiz bu
mahkûmiyeti denetimli serbestliğe çevirmiştir. Millet takip ediyor, kontrol
ediyor “Bakalım ıslah oldular mı, bakalım demokrasiye, hukuk devletine, millî
iradeye saygılı olmayı öğrendiler mi?” diye. “Kim onlar?” diye sormayın. Onlar
kendilerini çok iyi biliyor, millet çok çok daha iyi biliyor. AK PARTİ, millet
yetki verdiği sürece, milletin egemenliğinin tesisi için, Türk demokrasisinde
en yüce makamın Meclisimiz olması için, demokratik hukuk devleti ilkelerinin
tam olarak bu ülkede hâkim olması için, bağımsız ve tarafsız yargı için,
adaletin hüküm sürmesi için, hiç kimseden korkmadan, çekinmeden çalışmaya devam
edecektir. Hakkı Hak bilen, gücünü milletinden alan kimseden korkmaz, kimseden
çekinmez.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2002’den bu yana yani AK PARTİ hükûmetlerinin iş
başında olduğu dönemde hukuk ve demokrasi alanında yaptığımız reformlar
hepimizin malumu. Biz, reformcu bir partiyiz ve reformlarımızı sürdürmeye devam
edeceğiz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2014 yılı bütçe kanununun milletimize, memleketimize
hayırlı olmasını diliyor, sizleri saygılarımla selamlıyorum.
Teşekkür ederim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Kaşdemir.
İstanbul
Milletvekili Bülent Turan.
Buyurunuz Sayın
Turan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA BÜLENT TURAN (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın Adalet Bakanlığı bütçesi bölümünde AK PARTİ grubumuz adına söz
aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, adalet insanlık tarihi kadar eski bir kavramdır. Çünkü
toplumların düzenini sağlayan yegâne unsur adalettir. Albert Camus’un dediği
gibi “Adalet olmadan düzen olmaz.” Eski çağlardan günümüze, toplumu anlamaya
çalışan, toplum bilimleriyle meşgul olan tüm filozoflar adaletin üzerine
düşmüşler, bununla ilgili çalışmalar yapmışlardır. Farklı zamanlarda, farklı
toplumlarda, farklı parametrelerle beraber buna ilişkin teori üreten
aydınlarımız farklı kararlara varmışlardır. Örneğin Aristo’ya göre güçsüzü
güçlüye karşı korumaktır adalet, Mevlâna’ya göre her şeyi yerli yerine
koymaktır adalet, Machiavelli’ye göre ise güçlüden yana olmaktır adalet.
Dolayısıyla, her toplumun, her kesimin, her partinin farklı adalet anlayışı
olmuştur. Yasama organlarının hazırladığı hukuk kurallarının çok daha ötesinde,
adalet toplumda egemen olan ahlak kurallarıyla da eş değer anlamlıdır. Adaleti
yalnızca yazılı hukuk kurallarıyla beraber düşünenler, zaman içerisinde yanlış
yaptıklarını anlamışlardır.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye’de adaletin gelişimi tıpkı diğer toplumlarda olduğu gibi değişiklikler
arz etmiştir. Yaşam tarzının, toplum değerlerinin ve bunun daha ötesinde,
toplumun temel parametrelerinin, hukuk kurallarının inkâr edilip de yasalarının
ithal edilmesiyle hazırlanan adalet arayışı çoğu zaman hüsranla sonuçlanmıştır.
Kanunlarımız hep var olmuş ama adalet arayışımız hep devam etmiştir.
Değerli
milletvekilleri, bu konunun son örneklerini on beş yirmi yılda çok yoğun
yaşadığımız ülkemizde dönüp arkaya baktığımızda hâkimlerin ve savcıların parti
teşkilatlarına atandığı, âdeta askerî brifinglerle oturup kalkan yargıçların olduğu, paran kadar
haklı olunan, makamın kadar tutuklu kalınan, rütben kadar cezalandırılan
anlayışın olduğu ülkemizde çok önemli parametreler, çok önemli değişiklikler
olmuştur.
Değerli
milletvekilleri, hatırladıkça yüzümüzün kızardığı o günlerden bugünlere adalet
arayışımızda çok büyük reformlar yaptığımızı gururla söyleyebiliriz. Her şeyin
bitmediğini biliyoruz ama çok önemli bir adım atıldığını, çok önemli bir mesafe
katedildiğini tüm toplumumuz biliyor.
2002 yılındaki
büyük değişiklikten sonra yani milletin siyasi problemlere el koymasından
sonra, Türkiye’de vesayetçi anlayışın büyük oranda yıkıldığı, güvenlik
paradigmasının değiştiği, mevzuata bakışın önemli oranda farklılaştığı bir
sürece girdik.
Değerli
arkadaşlar, tüm bu paradigma değişiklikleri elbette kolay olmadı.
Cezaevlerinden parti kapatmalarına, çetelerden darbelere, kavgalara, iftira
kampanyalarından yurt dışı şikâyetlere kadar birçok olmadık savaşla, olmadık
problemle karşılaşıldı. Ancak, biz biliyorduk ki düşünür Ali Şeriati’in dediği
gibi, rahatları rahatsız etmek de AK PARTİ’nin görevi. Rahatları rahatsız etmek
de AK PARTİ’nin göreviydi.
Değerli
arkadaşlar, Adalet Bakanlığımız konuyla ilgili çalışmalarını yaptığında
yargılama sürecini kısaltmak, hak arama yollarını artırmak, insan haklarına
uygun, gelişmiş ülkelerdeki örnekleriyle beraber somut adımlar atmak için çok
büyük işler yaptı. Sürem yetmediğinden dolayı bunlara ayrıntılı olarak
giremeyeceğim ancak bu adımların çok somut meyvelerini hep beraber görmeye
başladık. Artık ülkemizde adalet yargılaması daha hızlı sonuç veriyor. Artık
ülkemizde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitmeden kendi ülkemizde Anayasa
Mahkememize bireysel başvuru hakkından kamu denetçiliğine kadar, İnsan Hakları
Kurumuna kadar birçok önemli konuda adım atıldığını, bunların da zaman
içerisindeki somut verilerinin bizleri mutlu ettiğini hepiniz biliyorsunuz.
Örneğin, Avrupa Birliği kriterlerine baktığımızda, ülkemizdeki tutukluluk
oranlarının -tutuklu sayısının hükümlüye göre- çok daha ileriye gittiğini, çok
daha örnek seviyelere geldiğini hep beraber gururla gördük. Bunların “Yetmez
ama evet.” olduğunu, reformlara devam edeceğimizi, büyük riskler alarak
attığımız adımlara büyük riskler alarak devam edeceğimizi keyifle
söyleyebilirim. Biliyorsunuz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde 2002
yılında binlere yakın rakamlarda mahkûm olan ülkemiz, son yıllarda 50-60’a
kadar düşmüştür ve inşallah daha iyisi olacaktır.
Tabii ki bu uzun
soluklu, bu riskli sürecin öncülerinden çok kıymetli Adalet Bakanımıza son
bütçesi olmasından dolayı, yeni siyasi kararının hem şahsına hem Hataylı
kardeşlerimize hayırlı olmasını, aynı konuda büyük adımlar atılmasındaki
kararlılığını devam ettireceğimizi buradan keyifle söylüyorum. Kendisine siyasi
hayatında tekrar başarılar diliyorum.
Tüm Genel
Kurulumuzu bütçeye “evet” diyerek saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Turan.
Konya Milletvekili
Harun Tüfekci. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Tüfekci.
AK PARTİ GRUBU
ADINA HARUN TÜFEKCİ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş-yurtları Kurumu bütçesiyle ilgili AK
PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Divanı, değerli arkadaşlarımı
saygı ve hürmetle selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, suçun ceza kanunlarındaki yaptırımı olarak ortaya çıkan infaz
sistemi, bilindiği üzere, caydırıcı olma özelliğine sahiptir. Gelişmiş
ülkelerde uygulanan infaz sistemi gibi, ülkemizdeki infaz sistemi de
Anayasa’ya, uluslararası kanunlara ve ulusal mevzuat sistemine bağlı, insan
haklarına saygılı; bir yandan suçluyu toplumdan ayırmak, bir yandan da suçluyu
ıslah etme amacı gütmektedir.
AK PARTİ
iktidarları döneminde, her alanda olduğu gibi, ceza infaz kurumlarının
modernleşmesi için de çok önemli adımlar atılmıştır. Ceza infaz sistemimizde
mevzuat ve diğer altyapı çalışmaları ile önemli mesafeler katetmiş
bulunmaktayız. Yapılan çalışmalarla modern ve güvenlikli ceza infaz kurumları
inşa edilmiş, oda sistemine geçilmesi de bu arada tamamlanmıştır.
Tüm dünyada, ceza
infaz sistemi medeniyetin önemli göstergelerinden biri olarak kabul
edilmektedir, bu nedenle üzerinde hassasiyetle durulması gerekmektedir. AK
PARTİ iktidarı döneminde bu hassasiyet üst düzeyde gösterilmiştir.
Değerli
arkadaşlar, dönemimizde hakikaten ceza infaz sisteminde önemli değişiklikler
yapılmıştır. Tutuklu ve hükümlülerin insani haklarının
geliştirilmesi, yeni infaz anlayışına uygun olmayan kurumların kapatılması,
modern ve güvenlikli kurumların sisteme kazandırılması, ceza infaz kurumlarında
şeffaflığın sağlanması, kamu denetimi yanında uluslararası ve sivil toplum
örgütlerinin denetimine açılması ve bunun güçlendirilmesi, insani inisiyatifin
azaltılarak teknolojinin tüm imkânlarının kullanılması ve insan kaynaklarının
güçlendirilmesi bunların arasında sayacağımız önemli göstergelerden birkaçıdır.
Önem verdiğimiz
alanlardan biri de hükümlü ve tutukluların insani haklarının genişletilmesine
ilişkindir. Bu önlemler yalnızca hükümlü ve tutukluların insani haklarını
genişletmemekte, aynı zamanda dolaylı olarak ailelerin de haklarını
genişletmektedir. Yapılan bu düzenlemelerle, ağır hastalığı olan ve sakatlığı
bulunan kişilerin cezalarının ertelemesinden tutunuz da hükümlülere aile
görüşme imkânı sağlanmış, koşullu salıverilmesine bir yıl ve daha az olan
hükümlülerde cezaların -denetimli serbestlik yoluyla bu tedbirin uygulanması-
infazı bu şekilde gerçekleştirilmiştir. Tutuklu ve hükümlülerin yakınlarının
ağır hastalığı veya ölümü hâlinde mazeret izni, inanın en önemli hususlardan
biri ve insani konulardan biri hâline gelmiştir.
AK PARTİ iktidarı
döneminde, ceza infaz alanında insan kaynaklarının sıkıntı çekilen alan
olmaktan çıkarılması da büyük önem taşımaktadır. Bu kapsamda yürüttüğümüz
çalışmalarla personel sayısı 2002 yılında 25.405 iken ekim ayının sonu
itibarıyla 48.928 olmuştur yani personel sayısı yüzde 93 civarında artırılmış
ve kalan eksiklikler de en kısa süre içerisinde inşallah ikmal edilecektir.
Değerli
arkadaşlar, ceza infaz kurumlarının en önemli organlarından biri de Tutukevleri
İşyurtları Kurumudur. İş yurtları, hükümlü ve tutukluların meslek ve
sanatlarının korunup geliştirilmesi veya bir meslek ve sanat öğrenmeleri için bu amaçla
kurulmuş bir tesistir. Ülkemiz genelinde 362 cezaevi bulunurken bunlardan
233’ünde şu anda iş yurtları bulunmaktadır. Hükümlü ve tutuklulara bir mesleği
edindirme, kazandırma, boş vakitlerini
değerlendirme ve bu arada maddi imkân sağlama ve en önemlisi de onların
ıslahının sağlanması, topluma kazandırılması amaçlanmış ve bu alanda önemli bir
adım atılmıştır.
Ceza infaz kurumu
işyurduna bağlı iş kollarında endüstri ürünleri, el işi ürünler, tarım ve
hayvancılık ürünleri, inşaat ve onarım işleri, hizmet sektörü ve uygulamalı
sosyal tesis işletmeciliği olmak üzere 6 ana başlık altında 100’den fazla iş
kolunda mal ve hizmet üretilmektedir.
Değerli
arkadaşlar, ben de buradan, yargıda çok önemli reformlara imza atan Değerli
Bakanımıza, inşallah, yeni çıkmış olduğu kutlu yolda, Hatay ilimizde,
büyükşehrimizde kendisine başarılar diliyor ve bütçemizin memleketimize,
milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyor, siz değerli heyeti saygı ve
hürmetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Tüfekci.
AK PARTİ Grubu
adına Muş Milletvekili Faruk Işık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Işık.
AK PARTİ GRUBU ADINA FARUK IŞIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yargı teşkilatının 2014 yılı bütçesini görüştüğümüz bugünde,
adalet ve hukuk alanında model alınan, eğitim ve araştırma kurumu olmayı vizyon
edinen Türkiye Adalet Akademisinin büyük bir gayret ve özveriyle yürüttüğü
çalışmalar hakkında sizleri bilgilendirmek üzere, AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Adalet
Akademisi, 2003 yılında, Hükûmetimiz tarafından kurulmuş, tüzel kişiliği olan,
bilimsel, idari ve malî özerkliğe sahip, özel bütçeli bir kamu kurumudur.
Gururla ifade etmek isterim ki mevcut hâliyle, Avrupa’nın en büyük yerleşkesine
sahip yargı akademisi olarak öne çıkmaktadır. Bu da bizim yargı alanındaki
eğitime ne kadar önem verdiğimizin önemli bir göstergesidir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; adalet dağıtmak, devletin temel fonksiyonlarından biri
ve meşruiyetin de temelidir. Bu alandaki hizmetlerin modern kamu yönetimi
anlayışı çerçevesinde adil, güvenilir, etkili ve makul sürede sunulması, önemli
ölçüde, başta hâkim ve savcılar olmak üzere tüm yargı personelinin mesleki
yetkinliğiyle doğru orantılıdır. Türkiye Adalet Akademisi, bu amaçla, ülkemizde
ve uluslararası alanda meydana gelen güncel, hukuki gelişmeleri izleyerek hâkim
ve savcıların meslek öncesi ve meslek içi eğitimlerini planlamakta ve genelde
uygulamanın içinden gelen öğretim görevlileriyle ilgili eğitimi sağlamaktadır.
Bu bağlamda, 2013 yılı eğitim döneminde Akademide 1.863 hâkim ve savcı adayına
meslek öncesi, 3.961 hâkim ve savcıya Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluyla
birlikte meslek içi eğitim hizmeti gerçekleştirilmiştir. Burada hemen ifade
etmek isterim ki Akademide verilen eğitimlerde çağın gereklerine uygun, etkin
ve verimli tüm öğretim metotları kullanılmaktadır. Bunun yanı sıra, eğitim
müfredatının geliştirilmesi için yerli ve yabancı uzmanlarla birlikte
çalışılmakta, projeler geliştirilmekte ve modeller hazırlanmaktadır.
23/10/2013 tarihi
itibarıyla, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile Akademi arasında kurulan video
konferans sistemiyle, doğrudan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi uzmanları
tarafından adaylara insan hakları ve mahkeme uygulamaları konusunda ders
verilmeye başlanmıştır. Türkiye Adalet Akademisi eğitim çalışmaları yanında, adayların
sosyal ve kültürel değerlerinin geliştirilmesi için çalışmalar yapmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye Adalet Akademisi, hâkim ve savcılar dışında,
avukat, noter, mahkeme personeli ve diğer kurumlardaki hukuk müşavirlerine, müfettiş
ve denetçilere de eğitim hizmeti vermektedir. Bu kapsamda, 2013 yılında, Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile bağlı kuruluşlarındaki hukuk müşavirlerine ve
avukatlarına, Millî Savunma Bakanlığı inceleme müfettişlerine eğitim
verilmiştir.
Ayrıca,
Arabuluculuk Kanunu uyarınca Bilkent, Şehir ve Gediz üniversiteleriyle
birlikte, hukukçulara yönelik ara buluculuk eğitimi başarıyla devam etmektedir.
Keza, Türkiye’de
Adalet Akademisinin bilimsel çalışmalar ve etkinlikler çerçevesinde düzenlediği
ulusal ve uluslararası sempozyum ve çalıştaylarla hukuk ve yargı sisteminin
işleyişiyle ilgili çeşitli aktüel sorunlar tartışılmıştır. Bu bağlamda, 2013
yılı içinde 5 büyük uluslararası program gerçekleştirilmiştir. Programlar, yurt
dışında hakîm, savcı ve uzman, sivil toplum kuruluşları temsilcileri,
Türkiye’den de hâkim ve savcı, avukat, sivil toplum kuruluşları temsilcileri,
ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının temsilcileri, akademisyen ve medya
mensuplarından oluşan toplam 1.236 kişinin katılımıyla gerçekleştirilmiştir.
Türkiye Adalet
Akademisi yayın alanında da iddialı bir kurumumuzdur. Hukuk ve adalet alanında
bilgi ihtiyacının karşılanmasına katkıda bulunmak amacıyla, hakemli ve
uluslararası endekslerde taranan 4 süreli yayın ile değişik alanlarda yayınlar çıkarmaktadır.
Türkiye'de Adalet Akademisi, hukuk ve adalet alanında Türkiye'nin en büyük
etkin kütüphanesini kurma çalışmaları kapsamında 21 bini aşan kaynağın
bulunduğu güncel kütüphanesiyle hizmet vermektedir. Yürütülen proje kapsamında,
yurt dışında yayınlanan insan haklarına yönelik…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FARUK IŞIK
(Devamla) – …5 bin kitabın temin edilmesine başlanmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye Adalet Akademisi, uluslararası ilişkiler
kapsamında Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi başta olmak üzere, 57 ülke ve 14 uluslararası hukuk ve adalet
alanındaki kurum ve kuruluşla iş birliği yapmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; uluslarası toplumun saygın bir üyesi olan ülkemizde
özgürlükçü demokrasinin geliştirilmesi, temel hak ve özgürlüklerin
güçlendirilmesi, hukukun evrensel değerlerinin yaygınlaştırılması yolunda
Türkiye Adalet Akademisi, görev ve sorumluluklarını yerine getirmek amacıyla
çalışmalarını kararlılıkla sürdürmektedir.
Bu duygu ve
düşüncelerle, Türkiye Adalet Akademisinin 2014 yılı bütçesinin hayırlı olmasını
diler, Sayın Başkan ve değerli milletvekillerini saygıyla selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Işık.
Yozgat
Milletvekili Yusuf Başer.
Buyurunuz Sayın
Başer. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA YUSUF BAŞER (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun bütçesi üzerinde konuşmak üzere grubum adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla
selamlıyorum.
Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu, mahkemelerin bağımsızlığı, tarafsızlığı ve hâkimlik
teminatı esaslarına göre kurulan ve görev yapan anayasal bir kurumdur.
Anayasa’mızın 159’uncu maddesinde düzenlenen ve teminat altına alınan hâkim ve
savcılar, geçmişte tam manasıyla bağımsız ve tarafsız değildi.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun önceki yapısıyla ilgili
olarak gerek yargı camiasından ve gerekse bilimsel çevrelerden gelen
eleştiriler kısaca şunlardı: Objektif, tarafsız, şeffaf ve geniş tabanlı
olmaması; ilk derece hâkim ve savcılar ile avukatların Kurulda temsil
edilmemesi, Kurul kararlarına karşı iç itiraz sisteminin olmayışı ve yargı
denetimine tamamen kapalı olması, Teftiş Kurulunun ve müfettişlerin Adalet
Bakanına bağlı olması, Bakan ve Müsteşarın Kurulda etkin olması, Müsteşarın
bulunmadığı toplantıların yapılamaması, üye sayısının az olması.
Haklarında cezai
ve hukuki işlemler yapıp kararlar verdiği, hâkim ve savcıların talep ve
düşüncelerine duyarsız, demokratik meşruiyet temelinden yoksun bir yapılanma
söz konusuydu. Hâkimi tanıyan birisini bulmak eski Türkiye manzarasıydı. Yani,
önceden Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda birbirini doğuran, birbirini
besleyen, dışa kapalı bir kast sistemi mevcuttu. Bunlar eski Türkiye
manzarasıydı.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AK PARTİ olarak Türkiye’de yargı bağımsızlığının,
tarafsızlığının, hâkimlik teminatının ve hukuk devletinin güçlenmesinin
yolunun, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile Anayasa Mahkemesinin yapısında
rasyonel manada değişiklikler yapılmasıyla olabileceğine inanıyorduk. Onun
içindir ki AK PARTİ olarak muhalefetin baskı ve boykotlarına ve “Hayır.”
kampanyalarına rağmen milletimizin teveccühüyle Anayasa’mızı değiştirdik.
12 Eylül halk
oylamasıyla birlikte Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu demokratik meşruiyet,
şeffaf ve geniş tabanlı bir yapıya kavuşturulmuştur. Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunda ilk derece hâkimler ve savcılar ile avukatların da temsili
sağlanmıştır. Kendi içinde kapalı kast yapısı değiştirilmiş, yargının temsil
kabiliyeti artırılmıştır.
Meslekten çıkarma
kararlarına karşı yargı yolu açılmıştır.
Demokratik
gereklere ve standartlara uygun bir şekilde meydana getirilmiş bulunan Kurul,
içinden seçilerek geldiği geniş tabanın beklentilerine, sorun ve ihtiyaçlarına
karşı daha duyarlı hâle gelmiştir.
Teftiş Kurulu
Adalet Bakanlığından alınmış, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna
bağlanmıştır. Bakan ve Müsteşarın Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda üye
olarak bulunması, 22 üyeli bir kurulda bağımsızlığı ortadan kaldırıcı bir etki
meydana getirmemiştir. Adalet Bakanı siyasi muhataplık adına Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunda sembolik Başkanlık yapmaktadır. Geçen üç yıllık süre
içerisinde ilk toplantı hariç hiçbir toplantıya Bakanımızın katılmamış olması
ayrı bir demokratik nezaket olarak algılanmalıdır.
2010 yılında
Anayasa değişikliğine karşı çıkanların bugün Anayasa değişikliğinin
nimetlerinden istifade ettiğini gördükçe AK PARTİ olarak Türkiye'nin tüm
meselelerinde olduğu gibi Anayasa değişikliğinde de sadece belli bir kesimin
değil, milletimizin tamamını düşünerek hareket ettiğimizin haklı gururunu
yaşıyoruz. Bunlar ise yeni Türkiye manzaralarıdır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AK PARTİ olarak 2002 yılından itibaren amacımız,
Türkiye'nin normalleşmesidir, yeni Türkiye’yi inşa etmektir, gelecek kuşaklara
güçlü Türkiye bırakmaktır, güçlü toplum bırakmaktır, bilge toplumun tohumlarını
atmaktır; Türkiye’yi ileri demokrasiyle buluşturmak, 76 milyon vatandaşımızı
ileri demokrasinin nimetlerinden istifade ettirmektir.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Deniz Feneri’yle mi?
YUSUF BAŞER
(Devamla) – AK PARTİ olarak temel hedefimiz, hiç kimsenin emrinde ve hizmetinde
olmayan bağımsız yargıdır.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Emin misin?
YUSUF BAŞER
(Devamla) – …hukuku, hukukun temel ilkelerini ve evrensel hukuk kurallarını
özümsemiş yargıdır, hukukun üstünlüğüne inanan, bağımsız, bağlantısız, tarafsız
yargının oluşturulmasıdır diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Başer.
Siirt
Milletvekili Afif Demirkıran.
Buyurunuz Sayın
Demirkıran. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 2014 yılı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bütçesi üzerinde
grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, Enerji Bakanlığı bütçesini veyahut Enerji Bakanlığının
faaliyetlerini gerçekten beş dakika içinde özetlemek o kadar zor ki çünkü
devasa bir bakanlıktan bahsediyorum.
Sayın Bakanım,
Allah kolaylık versin. Elektriksiz bırakmıyorsunuz, petrolsüz bırakmıyorsunuz,
doğal gazsız bırakmıyorsunuz, madenleri çıkarıyorsunuz ve en önemlisi değerli
arkadaşlar, bir enerji diplomasisi yürütüyorsunuz. (CHP, MHP ve BDP
sıralarından gürültüler)
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Türkiye'nin yarısında elektrik yok. Çökmüş, doğal gaz sistemi
çökmüş, millet donuyor soğuktan.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Ayıp ayıp! Bak, Urfa, Mardin, Diyarbakır, Bingöl; herkes seni
dinliyor.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Zeytinyağı mı, ayçiçeği yağı mı, tereyağı mı; hangi yağ?
AFİF DEMİRKIRAN
(Devamla) – İhtiyacım yok ki, ihtiyacım yok.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Elektriğe de ihtiyacınız yok demek ki, dört saattir kesik yukarıda,
Dikmen’de.
AFİF DEMİRKIRAN
(Devamla) – Biliyorum, sektörün içinden gelmeyim, hepiniz çok iyi biliyorsunuz
sektörün içinden geldiğimi ve bu sektörü çok iyi tanıdığımı da biliyorsunuz.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Sektörü biliyorsun da Siirt’i, Diyarbakır’ı, Mardin’i bilmiyorsun.
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) – Hangi sektör, ben bilmiyorum onu?
AFİF DEMİRKIRAN
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, Türkiye, AK PARTİ döneminde, geçmişle mukayese
ettiğimiz zaman ekonomik olarak ciddi şekilde yükselme gösterdi, halkın refahı
da aynı şekilde arttı. Buna paralel olarak enerji talebinde de ciddi şekilde
artış oldu.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Daha fazla dışa bağımlılık, kayıp kaçakta daha fazla yükselme oranı,
ihalelerde daha fazla yolsuzluk.
AFİF DEMİRKIRAN
(Devamla) – Bakın, biz 2002’de yönetimi devraldığımızda Türkiye'nin kurulu
elektrik gücü sadece ve sadece 32 bin megavattı. Şimdi ne kadar biliyor
musunuz? 2 misline çıktı ve 62 bin megavata çıktı.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Boğaz’ı da sandalla geçiyorduk, sandalla.
AFİF DEMİRKIRAN
(Devamla) – Bunu burada tutmak kolay değildir, Türkiye’yi elektriksiz bırakmak
kolay değildir. Bunun için yürek ister, bunun için azim ister, bunun için
cesaret ister, bunun için bilgi ister. İşte, bu bilgi, şurada gördüğünüz,
Enerji Bakanlığı bürokrasisinde ve Sayın Bakanda vardır; onun için, hiç merak
etmeyin.
Bazı
arkadaşlarımız burada bazı tereddütlerini söylediler, ifade ettiler. Sayın
Bakan eminim onlara açıklık getirecektir ama ben şunu söylüyorum, diyorum ki:
Türkiye 2023’e, cumhuriyetimizin 100’üncü yılına geldiğinde bugünkü enerji,
elektrik talebi en az 2 misli artacaktır, 450 milyar kilovatsaat elektriğe
ihtiyacımız var.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Yağ damlatıyorsun yağ, yazık yeter!
AFİF DEMİRKIRAN
(Devamla) – Ha, bunu bir şekilde karşılamamız lazım. onun için, biz önümüze bir
politika koyduk…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Ne koydunuz, politika ne?
MUHARREM VARLI
(Adana) – Deniz Feneri.
AFİF DEMİRKIRAN
(Devamla) – …dedik ki: O zamana kadar biz bütün linyit ve taş kömürü
kaynaklarımızı elektrik üretiminde kullanacağız; bu, bir.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Ama düşmüş, on bir senedir aşağı düşüyor, yüzde 17’ye düştü.
AFİF DEMİRKIRAN
(Devamla) – İki: Bütün hidroelektrik kaynaklarımızın tamamı 140-180 milyar
kilovatsaattir, tamamını elektrik üretiminde kullanacağız. Ve biz diyoruz ki:
Rüzgârımız da boşa akmayacak, boşa esmeyecek; 20 bin megavat kurulu bir rüzgâr
gücümüz olacak.
Bakın, biz
iktidara geldiğimiz zaman yok denecek mertebedeydi, 19 megavat, sadece ve
sadece 19 megavat, 20 megavatın da altında kurulu bir rüzgâr gücümüz vardı.
Şimdi neredeyiz? 2.700; 2.700 megavat kurulu rüzgâr gücümüz var.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Dünya nerede, dünya? Hindistan uzaya çıktı ya, sen neden
bahsediyorsun? On bir yıldır iktidardasınız, hâlâ bir şey yapmadınız.
AFİF DEMİRKIRAN
(Devamla) - Biz bunu, bu kurulu rüzgâr gücünü 20 bine çıkaracağız. Güneşten
alabildiğine istifade edeceğiz. Bunda hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
Jeotermal
kaynaklar: Biz göreve geldiğimizde sadece 17,5 megavat jeotermal elektrik gücü
vardı, şimdi 310 megavat.
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) – Yüzde kaç?
AFİF DEMİRKIRAN
(Devamla) - Zaten, teknik olarak üretilebilecek, elektrik üretiminde
kullanabilecek jeotermal kapasitemiz 600 megavattır.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – On bir senedir yapmanız gereken bir iş vardı, onu yapmadınız.
AFİF DEMİRKIRAN
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, biz bunu yaparken yerli kaynaklarımızı,
yenilenebilir kaynaklarımızı azami miktarda hizmete vereceğiz, halkımızın
hizmetine vereceğiz. Ama bütün bunlar yetiyor mu? Hayır. Biz enerji
verimliliğine azami şekilde dikkat ediyoruz. Biz çevreye zarar vermeden,
çevreyi dikkate alarak tüm bunları yapıyoruz. Biz sadece Türkiye'nin değil,
Avrupa’nın da enerji güvenliğini sağlamak üzere Türkiye’yi bir terminal hâline
getirdik.
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) – Dünyanın en fazla çevreye zarar veren…
AFİF DEMİRKIRAN
(Devamla) - Doğu’daki enerji kaynağı ülkelerle Batı’daki tüketim ülkeleri
arasında uygulamakta olduğumuz projelerle Türkiye’yi bir terminal, bir enerji
terminali hâline getirdik.
Evet, biz nükleer
santral yapacağız çünkü 2023’e geldiğimiz zaman ve daha sonraki aşamalarda
yerli kaynaklarımız yetmeyecek bizim elektrik ihtiyacımıza. Diyorsunuz ki haklı
olarak: “Niçin doğal gaza bu kadar çok bağımlıyız?” İşte, doğal gaza çok fazla
bağımlı olmamak için, ithal petrole çok fazla bağımlı olmamak için biz nükleer
santral kuracağız.
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) – Ülkeyi kirleterek enerji elde edemezsiniz. Çanakkale’ye 11 termik
santral izni verdiniz.
AFİF DEMİRKIRAN
(Devamla) - Biz kömür miktarımızı artırdık. 8 milyar tonla devraldık rezerv
olarak, 14 milyar tona çıkardık. Bunlar az buz şeyler değildir.
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) – Dünyanın hiçbir yerinde yok bu.
AFİF DEMİRKIRAN
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, benim sürem doldu Sayın Başkanım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Bütçemizin hayırlara vesile olmasını diliyorum ve Allah
kolaylık versin diyorum Bakanlığımıza. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Demirkıran.
Kahramanmaraş
Milletvekili Yıldırım Mehmet Ramazanoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Ramazanoğlu.
AK PARTİ GRUBU
ADINA YILDIRIM M. RAMAZANOĞLU (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Çok değerli
milletvekili arkadaşlarım, AK PARTİ Grubu adına Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı bütçesi üzerinde konuşmak amacıyla söz almış bulunuyorum. Tüm Genel
Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.
Bildiğiniz gibi,
enerji sektörü, tüm kalkınma politikaları içinde en hayati, stratejik
alanlardan biridir. Değişen enerji fiyatları, küresel ısınma ve iklim
değişikliği konusunda hızla gelişen duyarlılık, dünya enerji talebindeki artış,
globalleşen dünyamızın en önemli gündem maddeleridir. Tükenme sürecindeki fosil
yakıtlara yönelik bağımlılık bir yandan devam ederken diğer yandan yeni enerji
teknolojilerinin, bu konudaki gelişmelerin henüz artan talebi karşılayacak
durumda, aynı hızda gelişmemiş olması önemli bir başka sorundur. İşte bu
gerçekler, ülkelerin enerji güvenliği konusundaki kaygılarını her geçen gün
artırmaktadır. Bu nedenle modern dünyanın en önemli stratejik hedefi, gelecek
nesillerin artan enerji ihtiyacını aynı oranda karşılayabilmektir. Dünyadaki
sanayileşme, kentleşme, doğal kaynaklara ve enerjiye olan ihtiyacı gittikçe
artırmaktadır. Uluslararası Enerji Ajansına göre, mevcut enerji politikaları ve
enerji arzı tercihleri aynı şekilde devam edecek olursa 2030 yılına kadar
dünyanın mevcut enerji ihtiyacı yüzde 40 oranında artış gösterecektir. İşte,
enerji talebinde öngörülen bu artışın karşılanabilmesi için, dünyadaki toplam
enerji arzı alt yapısına 26 trilyon dolarlık bir yatırım yapılması zorunluluğu
vardır. Bu yatırım tutarının 13,7 trilyon doları sadece elektrik ihtiyacıyla
ilgili bir alt yapı gereksinimidir. Tabii, sadece bu devasa rakamlar bile
enerji arz güvenliğinin dünyadaki tüm ülkeler için geleceğe yönelik en önemli
stratejik unsur olarak yerini koruyacağını ve önemini her geçen gün artırmaya
devam edeceğini göstermektedir.
Enerji arz
güvenliği ülkemiz için de son derece önemlidir. İşte gerek AK PARTİ Hükûmetinin
gerekse Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının gayretleriyle ülkemizde enerji
arz güvenliği için;
1) Enerji
piyasamızın şeffaf, rekabetçi anlayışla yeniden yapılandırılması,
2) Yerli ve
yenilenebilir kaynak potansiyelimizin tespiti ve kullanımı,
3) Nükleer
enerjinin elektrik üretimine dâhil edilmesi,
4) Enerji
verimliliğinin sağlanması,
5) Yeni enerji
teknolojilerinden yararlanılması gibi alanlarda AK PARTİ döneminde
gerçekleştirilen yasal ve teknik çalışmalar sayesinde çok önemli mesafeler
alınmıştır. Tüm emeği geçenlere şükranlarımızı sunuyoruz.
Dünyadaki hızlı
gelişim yakalayan Türkiye, özellikle yenilenebilir enerji kaynakları alanında
çok önemli bir potansiyele sahiptir. İşte, Türkiye, bir yandan yenilenebilir
enerji potansiyelini teşvik ederken diğer yandan bu alanda kendine ait millî,
bilimsel altyapısını ve teknolojisini üretebilir hâle gelecektir. Bu durum,
aynı zamanda ülkemizin dışa bağımlılığını da azaltacaktır. Hâlen Türkiye’de
yenilenebilir enerji kullanım oranı yüzde 26 iken bunu 2023’te en az yüzde 30’a
çıkarmak ülkemizin geleceğindeki en önemli hedeflerden biridir.
Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı tarafından 2014 yılı sonuna kadar öngörülen stratejik
planın enerji hedefleri:
1) Enerji
temininde yerli kaynaklara öncelik vermek,
2) Enerji
kaynaklarının kullanım ve tedarikini çeşitlendirmek,
3) Enerji arzı
içindeki yenilenebilir enerji payını artırmak,
4) Enerji
verimliliğini artırmak,
5) Serbest piyasa
koşullarını iyileştirmek,
6) Yatırım
ortamını kolaylaştırmak,
7) Ülkemizin bir
enerji koridoru ve terminali olmasını sağlamak,
8) Tüm bu
çalışmaları çevreye duyarlı şekilde gerçekleştirebilmek.
İşte,
Hükûmetimizin ve Bakanlığın bu faaliyetlerindeki başarılı çalışmalarının aynen
devam edeceğine yürekten inanıyoruz.
Bu arada, izin
verirseniz Sayın Başkanım, bir hatıramı anlatmak istiyorum: Afif Bey elektriğe
sahip olmaktan hakikaten mutlu olduğunu ifade etti. Hacettepe Üniversitesi Tıp
Fakültesi son sınıf öğrencisi iken cebimizde ampul, elimizde sandalyeyle
dolaşıyorduk, odalarda ampul yoktu, sandalyenin üstüne basıp ampulü takıyorduk,
elektrik varsa odalardaki hastaların takibini yapıyorduk. Maalesef, sadece
prizlere elektrik veriliyordu jeneratör marifetiyle ama ampullere elektrik
verilemediği için, maalesef ampul de olmadığından ampuller cebimizde taşınmak
zorundaydı birileri almasın diye. Bu günlerden, nereden nereye geldiğimizi,
özellikle Afif Bey’in bu konudaki beyanını teyiden söylemek istiyorum.
Teknik detaylara
daha fazla girmeden sözlerimi tamamlarken başta Sayın Bakanımız olmak üzere,
tüm Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bürokratlarına ve personeline ülkemiz
ve geleceğimiz adına gerçekleştirdikleri son derece değerli çalışmaları ve
katkıları için teşekkür ediyorum. “Evet”lerimizle kabul edilecek olan bütçenin
hayırlara vesile olmasını diliyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Ramazanoğlu.
Nevşehir
Milletvekili Ahmet Erdal Feralan.
Buyurunuz Sayın
Feralan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA AHMET ERDAL FERALAN (Nevşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2014 yılı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Dünyada nüfus
artışı, kentsel gelişim ve sanayileşmenin artmasına paralel olarak enerjiye ve
doğal kaynaklara olan ihtiyaç giderek artmaktadır. Ülkemizde de enerji arz ve
talebi büyük bir hızla artış göstermektedir. Son on yılda ülkemizin birincil
enerji talebi yüzde 50 oranında artmış, elektrik enerjisi tüketimi 2 kat ve
doğal gaz tüketimi 3 kat artış göstermiştir.
Ülkemiz, dünyada,
2002 yılından bu yana, ekonomik büyümesine paralel olarak elektrik ve doğal
gazda Çin’den sonra en fazla talep artış hızına sahip ülke konumundadır.
Geleceğe dönük olarak yapılan projeksiyonlar enerji talep artışının orta ve
uzun vadede de devam edeceğini göstermektedir. Büyüyen bir ekonomiye sahip olan
ülkemizin sürekli artan enerji talebini karşılamak ve enerji arzının
sürekliliğini sağlamak amacıyla yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarımızın
tamamının devreye alınmasına ve mevcut enerji kaynaklarının daha verimli
kullanılmasına yönelik çalışmalar AK PARTİ hükûmetleri döneminde büyük bir ivme
kazanmıştır. Enerjimizin güvenliği, kesintisiz ve karşılanabilir maliyetlerle
tüketicilere ulaştırılması ekonomik büyümenin, refahın ve ülke güvenliğimizin
olmazsa olmazıdır. Bu çerçevede, Hükûmetimiz, enerji konusunda, iktidara
geldiği ilk günden bu yana aktif ve akılcı politikalar üretmiştir. Hedefimiz
enerji kaynaklarımızı en verimli şekilde kullanmak, dünya enerji piyasasında
söz sahibi bir ülke olmaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; burada, iktidara geldiğimizden bu yana enerjide
nereden nereye geldiğimizi sizlerle paylaşmak istiyorum. 2002 yılında, biraz
önce Afif Bey’in de bahsettiği gibi, 32 bin megavat olan elektrik enerjisi
kurulu gücümüz 2013 yılı Ekim ayı itibarıyla yaklaşık 2 kata yakın artarak 62
bin megavata yükselmiştir. Elektrik iletim ve dağıtım şebeke uzunluğu 1,1
milyon kilometreyle dünyanın en büyük 5’inci, Avrupa’nın en büyük 2’nci
şebekesi hâline gelmiştir. Yenilenebilir enerjide de kurulu gücümüz iktidara
geldiğimizden bu yana 2 kat artmış, 25 bin megavata ulaşmış ve bu kaynaklardan
elektik üretimimiz 65 milyar kilovatsaati aşmıştır. Yine, 12 bin megavat olan
hidrolik kurulu gücümüz 22 bin megavata ulaşmış, 2002 yılında yok düzeyde olan
rüzgâr enerjisi kurulu gücü 3 bin megavata yaklaşmış.
Bir örnek
vereceğim: Bu yatırımlardan bir tanesi de ilimizde, Nevşehir’de ve Kırşehir’de
yapıldı. Geycek Rüzgâr Enerji Santrali tamamlandığında, 150 megavat ile
Türkiye’nin…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Siz mi yaptınız?
AHMET ERDAL
FERALAN (Devamla) – Fark etmez, fark etmez.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Hayır, merak ettiğim için soruyorum.
AHMET ERDAL
FERALAN (Devamla) – Özelleştirmeyi öneriyoruz biz burada.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Ha, pardon tamam.
AHMET ERDAL
FERALAN (Devamla) – Evet, özelleştirmenin önünü açıyoruz.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Ahmet efendi yaptı yani?
AHMET ERDAL
FERALAN (Devamla) – Türkiye’nin en büyük rüzgâr enerji santrali olacaktır. 17,5
megavat olan jeotermal kurulu gücümüz 310 megavata…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Bir de sizin yaptığınızı biz de özelleştirebilsek gelecekte.
AHMET ERDAL
FERALAN (Devamla) – Evet…
Petrol ve doğal
gaz yurt dışı arama yatırımlarımızı paylaşayım isterseniz sizle. 2002 yılına
oranla 15 artmış, 15 kat. İktidara geldiğimizde sadece 5 şehrimizde doğal gaz
vardı, doğal gaz kullanabilen il sayımız 5 taneydi, 72 şehre ulaştı. Bunlardan
biri de Nevşehir. Yıllarca Nevşehir’de siyasetçiler insanları doğal gazla
avuttular, uyuttular, biliyor musunuz? “Doğal gazın vanası falan ile gelmiş,
filan beldeye gelmiş, falan ilçeye gelmiş.” Bu vana üzerinden siyaset yaptılar
yıllarca. Bugün Nevşehir’de, Avanos’ta, Ürgüp’te yüzde 87’ye ulaştı abone sayısı
kendi ilimizde.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Ne güzel, ne mutlu, ne mutlu! Siz de olmasaydınız bu böyle olurdu
zaten.
AHMET ERDAL
FERALAN (Devamla) – Hükûmetimizin geliştirdiği enerji diplomasisiyle ülkemiz
enerjide de Asya ile Avrupa arasında köprü işlevi görmekte ve Türkiye’miz bir
enerji üssü olmaya devam etmektedir.
Ben 2014
bütçesinin Türkiye’mize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum, hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Bu hava kirliliği neden var, söyle o zaman. Madem yüzde 87’ye çıktı, hava kirliliği niye
orada var? Kayseri’de niye hava kirliliği var?
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Feralan.
Batman
Milletvekili Ziver Özdemir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Özdemir.
AK PARTİ GRUBU
ADINA ZİVER ÖZDEMİR (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu
bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle
şahsım ve grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, bütçe, devletin imkânlarının vatandaşın hizmetine nasıl tahsis
edildiğinin bir özetidir. Hatırlanacağı üzere AK PARTİ öncesi dönemlerin
bütçelerinin ortak özellikleri, başlangıçta açık vereceklerini kabullenmesiyle
gündeme geliyordu. Bütçe giderlerinin bütçe gelirlerini aşması, âdeta
yadırganmayan ve alışkanlık hâline gelmiş bir bütçeleme tekniğiyle
gerçekleştiriliyordu. AK PARTİ iktidarı döneminde uygulanan basiretli, kararlı,
ileriyi gören politikalar sayesinde bütçe, sağlam, öngörülebilir, güvenilir,
istikrarlı bir yapıya kavuşmuştur; milletin sırtında yük olmaktan çıkarılıp
millete hizmet eder hâle gelmiştir. Bu açıdan on bir yıldır başarılı, gerçekçi
bir bütçe ortaya koyduğu için Hükûmetimize de buradan teşekkür ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu kuruluşundan bugüne elektrik,
doğal gaz, petrol ve LPG piyasalarını düzenleyip denetlemektedir. Bu lisanslar
kapsamındaki şirketlerin yatırım gerçekleşmelerinden tarifelendirmeye kadar çok
geniş bir alandaki piyasa faaliyetleri, kurumun düzenleme ve denetlemesi
altındadır. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, AK PARTİ iktidarının sağladığı
ekonomik ve siyasi istikrar ve Meclisimizin kurduğu yasal altyapı sayesinde devlet
garanticiliğini değil rekabeti esas almış, risk üstlenmeye ve doğru hesap
yapmaya dayanan, geleceği öngörülebilen bir piyasa yapısını kurmuştur.
Kurum tarafından
kasım ayı itibarıyla petrol piyasasında 13.693, elektrik piyasasında 2.047,
doğal gaz piyasasında 283 ve LPG piyasasında 14.529 olmak üzere toplam 30.552
adet lisans verilmiştir. Bugün gelinen aşamada, 21 bin megavatı son altı yılda
olmak üzere, son on yılda 23 bin megavata yaklaşan özel sektör yatırımı devreye
girmiştir. Bu yılın ilk on ayında devreye alınan 5 bin megavata yaklaşan özel
sektör yatırımı cumhuriyet tarihimizin neredeyse rekoru olacaktır. Hâlbuki
bundan önce rüzgârın alım garantileri olmadan dönmeyeceği söylenmiştir. Bugün
kurulu gücü 2.700 megavata ulaşan rüzgâr tesisi işletmeye alınmıştır. Aynı
anlayışla, ülkemizin hidroelektrik santrallerinin yapılamayacağı da iddia
ediliyordu. Oysa ki son on yılda kurulu güç yüzde 78 oranında artarak 22 bin
megavata ulaşmış, üstelik bu yıl en fazla özel sektör yatırımı bu alanda
tamamlanmıştır.
Üstelik son
yıllarda enerji sektörü yerli ve yabancı finansman akışı ve bankacılık sektörü
açısından en başta gelen sektör olmuştur. Bu sektör hem ülkemizin yurt içi
gayrisafi millî hasıla artışında belirleyici konum kazanmış hem de 500 büyük
sanayi kuruluşu içinde sektörü temsil eden şirketlerin sayısı en başlarda yer
alıyor.
Bu örnekleri daha
mikro ölçeklere indirdiğimizde, ikincil mevzuat hazırlıkları sırasında
enerjinin tabana yayılması, vatandaşın kendi enerjisini kendisinin üreterek
satabileceği lisanssız elektrik üretimi uygulamasına bir fantezi, bir hayal
gözüyle bakılıyordu. Bugün, ülkemizin her yerinde sayısı bini aşan başvuru
yapılmış, önemli bir kısmı olumlu değerlendirilerek yatırımlarına başlanmış ve
işletmeye geçenler olmuştur.
Bugüne kadar
ülkemizin her yerinde yapılan enerji yatırımları, o bölgenin yoluna, suyuna,
istihdamına, okuluna, camisine, yereldeki hanımların el sanatlarını gelire
dönüştürmelerine, kısaca birçok ekonomik ve sosyal projenin devreye girmesine
de olanak sağlamıştır. Keza, EPDK şehir içi doğal gaz dağıtım ihalelerini
yapmaya başladığında, ihalelerde oluşan fiyatlarda devletin herhangi bir
garantisi olmadan özel sektörün tamamen kendi kaynaklarını, kendi riskini
üstlendiği bir modelle bu yatırımların tamamlanamayacağı hususu çeşitli mahfillerde sık sık
ifade ediliyordu. Bugün, EPDK ihaleleri sonrasında ülkemizin 72 vilayetinde
milyonlarca aboneye kaliteli ve kesintisiz doğal gaz hizmeti verilmektedir.
Toplamında 8 bin kilometre çelik boru, 9 milyon 200 bin abone sayısı ve 8,6
milyar TL toplam
yatırım tutarına erişilmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, arzumuz daha seviyeli, daha bilimsel, Hükûmete yön ve yol
gösterici birtakım fikirlerin bu süreçte de konuşulması ve tartışılmasıdır.
Bütçenin
hayırlara vesile olmasını diliyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Özdemir.
Hatay
Milletvekili Orhan Karasayar, buyurunuz efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulusal
Bor Araştırma Enstitüsü Başkanlığının 2014 yılı mali bütçesi üzerinde grubumuz
adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü (BOREN) yaklaşık 3 milyar tonluk rezerv büyüklüğü ve üretim
açısından dünyada 1’inci sırada yer aldığımız bor madeni -4865 sayılı kuruluş
Kanunu çerçevesinde- araştırma ve teknoloji geliştirme, bilgi yönetimi ve iş
birlikleri geliştirme alanlarında faaliyetlerini sürdürmektedir. Yeni bor
ürünleri ve kullanım alanları geliştirilmesi, mevcut bor ürünlerine pazar
geliştirecek yeni kullanım alanlarının bulunması ve ülkemizde bor sektörünün
zincirinin geliştirilmesi noktasında uygulanabilir olan mevcut ürünlerin
ülkemizde üretilmesi BOREN’in hedefleri arasında yer almaktadır. Bu kapsamda,
BOREN’e, 2004 yılından bugüne kadar toplam 417 adet proje başvurusunda
bulunulmuş, 191 adet proje desteklenmiştir. Geliştirilen ürünlerin 7 adetinin
ticari üretimi yapılmış, 5 adet bor ürünün pilot üretim ve endüstriyel uygulama
girişimi gerçekleştirilmiştir. Bu kapsamda 3 ayrı firma ile 4 adet lisans
sözleşmesi yapılmıştır. Enstitü tarafından tarımsal kullanıma yönelik
geliştirilen bir ürünün muadilinin üretimi ise 8 bin ton kapasiteyle Eti Maden
İşletmelerince üretilmektedir. Söz konusu projeler kapsamında elde edilen 23
adet buluş için enstitü adına 9 adet patent belgesi alınmış olup kalan buluşlar
için süreç devam etmektedir.
Çok farklı
alanlarda kullanımı olan bor ürünlerinin ticarileşmesini, sektöre sunumunu ve
ürünlerin süreklilik içinde kullanımını sağlamak amacıyla BOREN’in idari ve
stratejik kontrolü altında farklı kurumlar bünyesinde yetkinlik merkezleri
oluşturulmuştur.
Bu çerçevede ilk
yetkinlik merkezi sektörle iş birliği içinde Atılım Üniversitesi bünyesinde
“BOREN Bor Kaplama Yetkinlik Merkezi” adıyla kurulmuştur. Söz konusu yetkinlik
merkezinde 1 adedi BOREN tarafından desteklenen 3 adet proje yürütülmektedir.
İkinci olarak,
bor ve ürünlerinin ahşap ve ahşap kompozit malzeme sektöründe uygulanmasına
yönelik olarak “BOREN Ahşap, Kompozit ve Uygulamalar Yetkinlik Merkezi” adıyla
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi bünyesinde kurulmuştur.
Üçüncü yetkinlik
merkezi ise insan ve çevre sağlığı göz önüne alınarak bor ve ürünlerinin
biyolojik ve biyoteknolojik uygulamalarda kullanımına yönelik olarak Yeditepe
Üniversitesi alt yapısı üzerinde “BOREN Biyolojik ve Biyoteknolojik Uygulamalar
Yetkinlik Merkezi” adıyla kurulmuştur. Bu merkezde 2 adet proje
yürütülmektedir.
Dördüncü
yetkinlik merkezi ise enerji uygulamalarına yönelik bor ve hidrojen esaslı ürün
ve üretim teknolojisini geliştirmek için “BOREN-TÜBİTAK MAM Bor ve Hidrojen
Teknolojileri Yetkinlik Merkezi” oluşturulmuştur. Bu merkezde ise borlu araç ve
İHA’larda menzil artırmaya yönelik 2 adet proje yürütülmektedir.
Beşinci yetkinlik
merkezi ise İstanbul Teknik Üniversitesi bünyesinde “BOREN Borlu Malzeme
Uygulamaları Yetkinlik Merkezi” adıyla oluşturulmuştur. Bu merkezde ise bor ve
metal borür ve bor karbür üretimi teknolojilerinin geliştirilmesini hedefleyen
2 adet proje yürütülmektedir.
Ayrıca enstitü
bünyesinde bir çekirdek AR-GE merkezi oluşturulmuş olup merkez bünyesinde
izotop zenginleştirme ve uluslararası iş birliğiyle borlu ileri metal
alaşımları geliştirilmesine yönelik çalışmalar yürütülmektedir.
Dünyada borun
kullanıldığı önemli alanlardan biri de tarım sektörüdür. Dünyada bor
tüketiminin yaklaşık yüzde 5’i bu sektörde gerçekleşmektedir. Bu çerçevede
Tarım Bakanlığı iş birliğinde Tarım Bor Araştırma ve Uygulama Programı
başlatılmıştır. 2012 yılında Eti Madem İşletmeleri Genel Müdürlüğünün
ihtiyaçları dikkate alınarak çıkarılan bor cevherinin hızlı bir şekilde ve daha
yüksek verimle robotik, otomatik makinelerde zenginleştirilmelerine yönelik
özel sektör iş birliğinde ve “Eti Maden İşletmeleri Koordinasyonunda
Zenginleştirilme Makinesi Geliştirilmesi” başlıklı proje başlatılmıştır.
Projenin 2004 yılı başında tamamlanması beklenmektedir. Bu çalışmayla bor
alanındaki dışa bağımlılık giderilecektir. BOREN, üniversiteler başta olmak
üzere kamu araştırma kurumları ve özel sektörle iş birliği içinde katalizör
görev üstlenerek proje ve programlar geliştirmeye ve yürütmeye devam
etmektedir.
2014 yılı
bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Karasayar.
Muş Milletvekili
Muzaffer Çakar.
Buyurunuz Sayın
Çakar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA MUZAFFER ÇAKAR (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
Atom Enerjisi Kurumunun 2014 yılı bütçesiyle ilgili söz almış bulunmaktayım.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye’nin 2023
ekonomik kalkınma hedeflerinden olan 500 milyar dolar ihracat hedefine ulaşmak,
kişi başına düşen millî geliri artırmak ve dünyanın en iyi 10 ekonomisi
arasında yer alabilmek için enerji verimliliğinin artırılması gerekmektedir.
Elektrik talep artışında dünyada Çin’den sonra 2’nciyiz, Avrupa’da ise 1’inci
ülke konumundayız. 2012 yılında 239 milyar kilovat olan elektrik talebimizin
2023 yılında 500 milyar kilovat olması öngörülmektedir. Enerji üretiminde dışa
bağımlılık oranımız yüzde 74 seviyesindedir. Kullandığımız doğal gazın yüzde
98’ini, petrolün yüzde 92’sini, kömürün yüzde 20’sini ithal etmiş bulunuyoruz.
Güneş, rüzgâr ve yenilenebilir enerji kaynakları potansiyelimizin tamamının
kullanılması durumunda bile enerji ihtiyacımızın ancak yüzde 40’lık bir
bölümünü karşılayabilmekteyiz.
Türkiye
Petrolleri Anonim Ortaklığının 2010 yılı verilerine göre, ülkemizin enerji
ihtiyacının yüzde 47,2’sini karşılayan petrol ve doğal gaz rezervlerinin 2070
yılında tükeneceği öngörüldüğünden, geri kalan yüzde 60’lık enerji
ihtiyacımızın karşılanması bizi nükleer güç santralleri inşa etme seçeneğiyle
karşı karşıya bırakmaktadır. Nükleer enerji santralleri kurma sürecimiz devam
ediyor. Mersin Akkuyu için Rusya ile Sinop için ise Japonya ile hükûmetler
arası anlaşma yapıldı. Ülkemiz için son derece stratejik bir adım olan Akkuyu
Nükleer Santrali Projesi Rusya ile enerji iş birliğimize yeni bir boyut
kazandırdı. Projenin gerçekleştirilmesine yönelik çalışmalar belirlenen takvime
göre devam ediyor. Türkiye’ye tek kalemde yapılmış en büyük yatırım olacak 2
santralin toplam yatırım maliyeti 42 milyar dolar olacak. 2023 yılına kadar 2
nükleer santrali hayata geçireceğiz, 3’üncünün de inşaatına başlayacağız
inşallah. Hedefimiz yerli nükleer santral kurmak.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Ruslar yapıyor, siz yapmıyorsunuz.
MUZAFFER ÇAKAR
(Devamla) – Bir nükleer santralle 7,2 milyar dolarlık doğal gaz ithalatını
azaltmış olacağız.
Kıymetli
arkadaşlar, “nükleer” kelimesinden korkmamak lazım. Her gün bindiğimiz otomobilin
devrilmesi, bindiğimiz geminin batması, uçağın düşmesi her zaman olasılık
dâhilindedir. Böyle bir ihtimalden korkarak nükleer enerjiyi kullanmamak
divaneliktir derim ben.
NAZMİ GÜR (Van) –
Santral patlasa bize bir şey olmaz değil mi?
MUZAFFER ÇAKAR
(Devamla) - Bunu bir dönem dokuzuncu Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel bir
konferansta, 1970’li yıllarda böyle bir fırsatın Türkiye’nin önüne geldiğini
söylemişti ve o günün şartlarında korkularından bu adımı atmadıklarını ifade
etmişlerdi.
NAZMİ GÜR (Van) –
Kim korkar nükleer santralden!
MUZAFFER ÇAKAR
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, bunu gerçekleştirmek için mangal gibi yürek
gerek! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Dünya, nükleer
enerji santrallerini yıllardan beri kullanıyor. Fransa elektrik üretiminin
yüzde 74’ünü, Almanya yüzde 28’ini, Amerika Birleşik Devletleri ise yüzde
20’sini nükleer santrallerden temin etmektedir. Dünya çapında 400’den fazla
nükleer santral bulunmaktadır. Nükleer enerji rezerv miktarına bağlı olmadığı
için üretimde süreklilik arz eden en temiz seçenektir. Aynı zamanda, tarım ve
turizm üzerinde herhangi bir olumsuz etkisi olmadığını Fransa ve Amerika
Birleşik Devletleri örneklerinden görebilmekteyiz. Örneğin Fransa'da Loire
Nehri üzerinde 14 adet nükleer santral bulunmakta, ayrıca bu nehrin suyu
sulamada kullanılmakta ve döküldüğü yerde balık tutulmakta, yüzülmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun 2014 yılı bütçesiyle ilgili AK
PARTİ Grubu olarak kurumun çalışmalarında başarılar diler, yüce heyetinizi
saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Çakar.
Bingöl
Milletvekili Eşref Taş.
Buyurunuz Sayın
Taş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA EŞREF TAŞ (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 mali
yılı bütçesi, MTA bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
MTA’nın
çalışmalarını size kısaca anlattığımda Türkiye'de hâlâ bir şehir efsanesi gibi
tekrarlanan, “Ülkemiz maden bakımından çok zengin ama gelişmiş ülkeler bunu
çıkarttırmıyor.” sözünün de artık geçerliliğinin kalmadığını görmüş olacağız.
MTA son on yılda kapasitesini ve kalitesini 10 kat artırmış bulunmaktadır.
Yüzeyde maden kalmadığı için artık madencilikte “aramak” demek sondaj yapmak,
daha derinlere inmek demektir. Bu amaçla içerisinde 2.500 metreye kadar sondaj
yapabilen 18 adet yeni sondaj makinesi satın alınmıştır. 2003’te 32 bin metre
civarında olan sondajlı aramalar, bugün itibarıyla 310 bin metreye ulaşmış
bulunmaktadır. Peki, bu aramalar sonucunda ne olmuş bir de ona bakalım.
Linyit 8,3 milyar
tondan 13,7 milyar tona ulaşmıştır. Ayrıca, 576 bin ton
bakır, 68 ton altın, 4 milyar ton dolomit, 2,8 milyar ton kalsit, 1,2 milyar
ton feldspat, 6,5 milyar ton kuvarsit-kuvars kumu ve kuvars, 406 milyon ton
mermer-doğal taş, 10,5 milyar ton kaya tuzu ve 51 milyon ton sodyum sülfat
potansiyel rezerv tespit edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, yenilenebilir enerji kaynağı olan jeotermal enerji
potansiyelinde ülkemiz Avrupa'da 1’inci, dünyada 7’nci sıradadır. Görünür ısı
kapasitesi 2002'de 3 bin megavattan şu an 4.853 megavata çıkarılmıştır.
Ayrıca, derin
sularda sismik araştırma yapabilecek, ileri teknolojiyle donatılmış modern bir
araştırma gemisinin yapımı kendi tersanelerimizde devam etmektedir. İnşallah
2015'te onu da denize indireceğiz.
Sayın
milletvekilleri, ülkemizin genelinde süren yatırımlar Bingöl'ümüzde de barış
ortamının getirdiği sinerjiyle birlikte katlanarak devam etmektedir.
MTA Genel
Müdürlüğümüzün Bingöl ili ve ilçelerinde yapmış olduğu çalışmalar sonucunda
metalik maden yatakları ortaya çıkarılmıştır. Bunların en önemlileri demir,
bakır, kurşun, çinko, fosfat, disten ve linyit olarak sayılabilir. Genç
Halvelan, Peğne, Gıraba, Mışkiğ, Hamek, Dereykeşku, Dire sahalarıdır. Yine
Halvelan sahasında seramik ham maddesi olarak 140 bin ton, Karlıova ilçemizde
88 milyon ton linyit rezervi bulunmuştur.
TKİ'ye ait bu
alanın işletme hakkı ihaleyle özel sektöre devredildi. Burada 150 megavat
gücünde elektrik santrali kurulacak.
İlimiz Sancak
mevkisinde özel sektör tarafından 17 kilometre uzunluğunda bir alan içerisinde
kömür varlığı tespit edilmiş, sondaj çalışmaları hâlen devam etmektedir. Bu
kaynağa ilişkin 600 megavat gücünde linyit yakıtlı termik santralin ÇED süreci
devam etmektedir
Genç ilçemizde,
MTA ve özel sektörün yapmış olduğu sondaj çalışmaları sonucunda 300 milyon ton civarında
demir cevheri tahmin edilmektedir.
Sadece bir
girişimcimiz tarafından demir cevherine yönelik zenginleştirme amaçlı sanayi
tesisi tamamlanmış, devreye alma çalışmaları hızla devam etmektedir. Yıllık 650
bin ton demir cevheri üretimi hedeflenmektedir. Proses devreye girdiğinde, Genç
ilçemiz, Türkiye’nin demir cevheri ihtiyacının yüzde 10’unu tek başına
karşılıyor olacaktır.
Bingöl’de tespit
edilen diğer madenlerle ilgili çalışmalar devam etmektedir.
Enerji Bakanımıza
ve MTA Genel Müdürlüğüne hem Bingöl hem de ülkemiz adına yaptığı çalışmalar
nedeniyle teşekkür eder, hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Taş.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına ilk konuşmacı Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk.
Buyurunuz Sayın
Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on bir
dakika.
CHP GRUBU ADINA
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet
Bakanlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, elimdeki belgede “Denetim görüşü oluşturabilmek
için gerekli mali rapor ve tablolar ile ilgili bilgi ve belgeler yukarıda ‘Kamu
İdaresi Mali Tabloları ile Denetimin Dayanağı, Amacı, Yöntemi ve Kapsamı’
başlıkları altında açıklandığı üzere kamu idaresi yönetimi tarafından
sağlanamadığı için Adalet Bakanlığının 2012 yılına ilişkin mali rapor ve
tablolar hakkında görüş bildirilmemiştir.” deniliyor.
Sayın Bakanım,
niye bu denetim görüşü oluşturmak için gerekli tabloları göndermediniz?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Yüzü yok!
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Adalet Bakanına öyle soru sorulur mu ya?
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Sayıştayın aslında Adalet Bakanlığının bu adli sarayları yaparken
harcadığı paraları Ankara Defterdarlığından incelemiş olması lazım. Acaba
Sayıştay bunu Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetimine niye göndermiyor? Yani
biz, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, gönderilmeyen, aslında olmayan bir bütçe,
Adalet Bakanlığı bütçesi üzerinde görüşmek durumundayız.
Değerli
milletvekilleri, gerçekten, bugün az önce bir arkadaşımız konuştu, Adalet ve
Kalkınma Partisi adına arkadaşlarımız konuştu. “Silivri’deki mahkemelerle
ilgili verdiğim kararların meşru olmadığını söyleyenler darbe heveslileridir.”
dedi. Ben buradan söylüyorum, Meclis kürsüsünden: Silivri mahkemelerinin yani
özel yetkili mahkemelerin verdiği kararlar hem hukuki değildir hem meşru
değildir. (CHP sıralarından alkışlar)
Yassıada mahkemeleri ne kadar meşru ise, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan
ve Hüseyin İnan’ı bir şafak vakti alacakaranlıkta idam sehpalarına gönderen
mahkemeler ne kadar meşru ise, yine Başbakanı 24 Temmuz 2010 AKP grup
toplantısında iki göz iki çeşme ağlatan Erdal Eren’in yaşını büyüterek genç
yaşta asan o mahkemeler ne kadar meşru ise Silivri mahkemeleri de o kadar
meşrudur. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar)
Eğer “Silivri’deki
mahkemeler, verdiği kararlar meşru değildir.” diyen darbe heveslisi ise “Hukuk
devletinde olmaması gereken mahkemeler.” diyen Bekir Bozdağ da darbe
heveslisidir. “Bu mahkemeler cani olmuştur, bu mahkemeler devlet içinde devlet
olmuştur, beni de yiyecek.” diyen Sayın Başbakan da darbe heveslisidir. Nitekim, bu mahkemeler hukuk devletinde olmaması gereken
mahkemeler olduğu nedeniyle, Hükûmet tarafından bu mahkemelerin, aynı yargılama
yöntemleri muhafaza edilse bile, adı değiştirilmek zorunda kalındı. Bu özel
yetkili mahkemelerin dayanağını oluşturan Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250, 251,
252’nci maddeleri yürürlükten kaldırıldı.
Değerli
arkadaşlarım, bir başka konuyu da sizlerle paylaşmak istiyorum. AKP konuşmacısı
arkadaşım hukuk devletini çok güzel tanımladı ama hukuk devletini tanımladıktan
sonra “hukuk devletine bu iktidarın çok saygı duyduğunu” söyledi, şimdi, “bu
iktidar döneminde hukuk devletiyle bağdaşmayan uygulamalara son verildiğini”
söyledi.
TEVFİK ZİYAEDDİN
AKBULUT (Tekirdağ) – Verdik ya!
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Ben şimdi soruyorum: Hukuk devletinde bir Başbakan hukuk devletinde
bir Başbakan, hukuk devletine saygısı olan bir Başbakan hukuk devletinin özünü
oluşturan, hukuk devletinin temeli olan, aynı zamanda demokrasinin de temeli
olan “kuvvetler ayrılığı” ilkesini yürütmenin önünde engel olarak görür mü?
“Ama işte, bu kuvvetler ayrılığı var ya, o önünüze gelip engel oluyor,
dikiliyor.” der mi? Yine, hukuk devletinde bir Başbakan “BDP milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması için yargıya gereken talimatı verdik,
gerekenleri söyledik. Yargı gerekenleri yapacak. Biz de Parlamentoda gerekeni
yapacağız.” der mi? Hukuk devletinde bir Adalet Bakanı “Eğer bu suçsa -‘açılım
süreci’ denilen süreçteki olaylarla ilgili olarak- ben bu suçu işliyorum.” der
mi?
Değerli milletvekilleri, hepsinden önemlisi, hukuk devletinde bir
Başbakan, bakanlar mahkemenin verdiği kararları uygulamaması nedeniyle
mahkemeler tarafından tazminata mahkûm edilir mi? Elimdeki karar, Ankara 16.
Asliye Mahkemesinin kararı, hem de sizin atadığınız, yargıyı teslim
aldırdığınız dönemde verilen karar, 2011/139 esas sayılı Karar’ı. Bu, bir
mahkeme kararının uygulanmaması nedeniyle başta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
olmak üzere, Maliye Bakanı ve Ali Babacan, diğerleri Kemal Unakıtan vesairenin,
hepsinin hakkında açılmış tazminat davasıdır ve bu tazminat davasında yargı
kararını uygulamadıkları için 10 milyar TL -eski parayla, yeni parayla 10 bin
TL- tazminata mahkûm edilmişlerdir. Bu da Yargıtay 4.
Hukuk Dairesinin onamasıdır değerli arkadaşlarım.
Değerli
milletvekilleri, Adalet Bakanlığı aslında reform merkezi olmaktan çoktan
çıkmıştır. Adalet Bakanlığı halkın taleplerini karşılayabilecek reform
niteliğindeki yasaları üretmekten çıkmıştır. Adalet Bakanlığı başka yerlerde
hazırlanan projelerin uygulama aracı hâline gelmiş bir siyasi yapı hâline
gelmiştir.
Bakın, 4 tane
yargı paketi çıkardılar ve hepsinin içinde “demokrasi” kelimesi var ve hepsinde
adli yargının verimliliğinin artırılması ve etkinleştirilmesi var ama her
paketten sonra demokrasi daha çok ayaklar altına alındı. “İleri demokrasi”
iddialarına karşın, her paketin içinde “demokratikleşme” ve “demokrasiyi
yükseltme” gibi iddialar var ise demek ki Türkiye ileri demokrasi iddiasına
karşın temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınamadığı bir durumdadır.
Yine bir paket
geldi, demokratikleşme paketi ve bu demokratikleşme paketinin, değerli
arkadaşlarım, adı demokratikleşme; hepsinde olduğu gibi içinde gizli yasaklar
var.
Değerli
milletvekilleri, demin söyledim, yargıdaki sorunların temel nedeni, hukuk
devletini içine sindirememiş, içselleştirememiş, AKP’li arkadaşımın söylediği
gibi, yasama ve yürütmenin eylemlerinin yargı tarafından denetlenmesi ilkesi
hukuk devletinin alfabesiyken bu denetlenmeyi yürütmenin önünde engel olarak
gören bir siyasi iktidar var. Hukuk devletinden kopmuş bir siyasi iktidar ve
reform olmaktan uzak, aynı konuda, aynı kanunda 180 derece ters kararlarla,
kanunlarla yapılan değişiklikler. Demin arkadaşlar söyledi -hayret ettim- Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda, Ceza Kanunu’nda
yapılan değişiklikleri. Bakın, arka arkasına, daha yürütmeye girmeden Ceza
Kanunu’nun çok maddesi değiştirilmiş. “Vesayeti kaldırdık, vesayeti kaldırdık…”
Bu ülkede yargıçlar var, hukukun üstünlüğü ilkesini yargıç ve savcıların
üstünlüğü olarak görüyorlar. Ama, Sayın Haberal’ın
açtığı tazminat davasında hâkimler tazminata mahkûm oldu diye o hâkimleri
kurtarmak için bir yasa değişikliği yaptık. Hâkimlerin kendi kişisel kast ve
kusurlarından dahi haklarında dava açılamaz hâle geldi, devlet aleyhine dava
açılabilir hâle geldi. Ve bugün, Türkiye’de bu iktidar döneminde mahkeme
salonları, mahkeme başkanının “Komutan, şu avukatı dışarı at.” sesleriyle
yankılanır bir hâle geldi. Avukatlık mesleği asli kurucu unsurudur yargılamanın,
hiçe sayıldı, avukatlar dışarı atılarak kararlar verildi ve bu kararlara
hukukçuların saygı duymasını istiyorsunuz değerli arkadaşlarım. Böyle bir şey
olamaz. İçlerinde vicdan olan, hukuk diyen, hukuk devleti ilkesine bağlı herkes, bu
savunmanın esas unsuru olan avukatları yok sayarak verilen karara tahammül
edemez. Edenler edebilir ama ben etmiyorum. O nedenle, bu mahkemelere isyanımız
var, bu mahkemelere itirazımız var.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Aslında, bu Bakanlık için söyleyecek çok sözümüz var ama on
dakikaya bunları sığdırmamız mümkün değil.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Öztürk.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Biz Cumhuriyet Halk Partisi adına, bu Bakanlığın bütçesine olumsuz
oy vereceğiz. Bunun ne kadar parlak olduğunu Sayın Bakanımız söylüyor zaten,
“Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği ihlal kararları var. O ihlal
dosyaları o kadar biriktiği için, bu Parlamentoda, kendi dosyalarımızı eritmek
için kanun çıkartmak zorunda kaldık.” Danıştayın, Yargıtayın dairelerini bir
yükselttiniz, bir düşürdünüz. Şimdi, bir bakacaksınız, iki bakacaksınız, ondan
sonra konuşacaksınız.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Öztürk.
Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba…
Buyurunuz Sayın
Ağbaba. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz dokuz
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Otuz üç yıl önce
bugün, 13 Aralık 1980’de 17 yaşında gencecik bir fidan yaşı büyütülerek asıldı.
Faşist General Kenan Evren “Asmayalım da besleyelim mi?” dedi, Erdal Eren
darağacına gönderildi. Bugün buradan bir kez daha Erdal Eren’i ve onun yolunda
yürüyen Gezi eylemlerinde öldürülen gençlerimizi saygıyla anıyorum. (CHP ve BDP
sıralarından alkışlar) Unutmayalım ki Erdal’ı da, Gezi’de kaybettiklerimizi de
katleden aynı zihniyettir.
Değerli
arkadaşlar, cezaevleri Türkiye’nin görünmeyen ama oluk oluk kanayan
yaralarından biri. Cezaevleri Türkiye’nin âdeta turnusol kâğıdı gibi.
Türkiye’de ne kadar demokrasi varsa, ne kadar hukuk varsa cezaevlerinde de
ancak o kadar var. Parasız eğitim ve özgür üniversite istedikleri için 3 bine
yakın öğrenci içeride ama Ali İsmail Korkmaz’ı katledenler dışarıda. 13 yaşında
“Kahrolsun Faşizm.” diyen bir çocuk yargılanıyor ama Ethem Sarısülük’ü yakından
vuran polis dışarıda. “Adalet” diyen avukatlar içeride, “demokrasi” diyen
sendikacılar içeride, katliamlarda rolü olan polis şefleri dışarıda.
Değerli
milletvekilleri, cezaevlerindeki sorunları, sıkıntıları üçe ayırarak
anlatabilirim. Cezaevlerindeki sorunlar çözülecekse eğer, önce orada tecrit
içerisinde yaşayan infaz koruma memurlarının sorunları çözülmelidir. Bugün
maalesef AKP’li hiçbir konuşmacı infaz koruma memurlarıyla ilgili konuşmadı çünkü
onların umurunda değil infaz koruma memurları. İnfaz koruma memurları,
tartışmasız, memurlar arasından en şansız olanları. Jandarmanın, polisin
yıpranma payı var ama maalesef infaz koruma memurlarının yıpranma payı yok.
Yıllardır söylüyoruz ama bu, Sayın Bakanın da umurunda değil. Memurlar
içerisinde fazla mesai yapıp mesai almayan tek memur infaz koruma memuru.
Cezaevindeki memur, müdür emekli olmak istiyor ama olamıyor. Neden? Çünkü, emekli oldukları gün maaşları yarı yarıya düşüyor.
Memurlar içerisinde bayram tatili yapmayan memurlar bir tek infaz koruma
memurları. Sosyal yaşamları sıfır. Tam olarak tecrit altında bir hayat
sürüyorlar. Emekli olunca silahları ellerinden alınıyor, sokak ortasında
bırakılıyor.
Değerli
milletvekilleri, AKP’nin on yılda en çok büyüttüğü, darbe dönemlerine bile tur
bindirdiği bir icraatı var ki o da mahpuslar, o da mahpushaneler; icraat
ortada. Değerli milletvekilleri, sayın grup başkan vekilim, lütfen, bundan sonra AKP’yi bu konuda eleştirmeyin
çünkü bu konuda hakikaten 12 Eylül rejimine de tur bindirdi. 2003 Ocağında 57
bin olan mahpus sayısı bugün 145 bin, 2 katından fazla. Niye? Hani hep
övünüyorsunuz ya “Ekonomi büyüdü, Türkiye büyüdü.” diye ama büyüyen bir şey
daha var ki -bu sizi tamamen yalanlıyor- o da cezaevinde bulunan mahpus sayısı.
Değerli
arkadaşlar, bir mesele daha var ki bunu dikkatlerinize sunmak istiyorum.
2017’ye kadar cezaevlerinin kapasitesinin 255 bin olacağı söyleniyor. Bakın,
aman dikkat çünkü bu oyunu daha önce görmüştük; Silivri’de bir kampüs yapıldığı
zaman, büyük bir mahkeme salonu yapıldığı zaman herkes sordu “Niye bu salonlar yapılıyor?” diye. Önce salonlar
açıldı, sonra o salonlara göre davalar açıldı. Balyoz, Ergenekon, KCK davaları
bu salonlar için açıldı değerli arkadaşlar. Onun için, üç yıl içerisinde
kapasite artıyor, buradan avukatlara, öğrencilere, sendikacılara çağrı
yapıyorum: Aman dikkat edin!
Değerli
arkadaşlar, cezaevlerinde her şey sorun. CHP Cezaevi Komisyonu olarak, bıkmadan
usanmadan, hiç kimseyi ayırmadan iki buçuk yıldan beri söylüyoruz ama maalesef
Hükûmet körleri, sağırları oynuyor. Cezaevinde girişte çıplak arama var,
kadınlara çıplak arama dayatılıyor. Mahpusları, kadınları erkekleri ayırmadan
arıyorsunuz. Sayın Bakana soru sordu Sayın Aygün, aynen verdiği cevap şu arkadaşlar:
“Soyuyoruz ama utandırmıyoruz.” Geçtiğimiz günlerde İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu üyeleriyle birlikte gittiğimiz Antalya Cezaevinde bir mahkûm dedi ki:
“Sayın Bakana lütfen söyle. Bizim üç dakikada, dört dakikada yaşadığımız o
çıplak aramada, Sayın Bakan, ömrümüzden bir yıl, iki yıl gidiyor.” Onu da
sizlerin vicdanlarına sunuyorum değerli arkadaşlar.
Mahpuslarda
kadın-erkek ayırmadan “Otur, kalk”, oturup kalkarken de “3 kez öksür.” deniyor.
Pozantı’da, Antalya’da çocuklara tecavüz ediliyor, hem de devlet gözetiminde.
Bir cezaevinde çocuğa tecavüz ediliyor, Adalet Bakanlığı çocuğu suçluyor, diyor
ki: “Neden bağırmadın, neden acil butonuna basmadın?” Bir başka cezaevinde
süngerli, halılı odalarda kaba dayaklar atılıyor. Bir başkasında, kendisine jilet
atan çocuğun yarasına tuz basılıyor.
Peki, değerli
arkadaşlar, bunları kim yapıyor? Bunları infaz koruma memurları mı yapıyor?
Hayır. Bunları bürokratlar, cezaevi müdürleri mi yapıyor? Hayır. Değerli
arkadaşlar, ne kadar çok cezaevi yaptığıyla övünen Hükûmet, duble yolları yapan
Hükûmet, çıplak aramayı da, Pozantı’daki tecavüze de göz yuman aynı insanlar
değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
MURAT YILDIRIM
(Çorum) – Ya, el insaf!
VELİ AĞBABA
(Devamla) – Kadınlarımıza, annelerimize, bacılarımıza oyuk araması yapanlar ile
hastane yaptığıyla övünenler aynı kişiler değerli arkadaşlar. Cezaevlerinde her
şey sorun…
TEMEL COŞKUN
(Yalova) – Ayıp! Ayıp!
VELİ AĞBABA
(Devamla) - Ayıp nedir, biliyor musunuz arkadaşlar? Ayıp, bunlara göz
yummaktır. Ayıp, bunları iki buçuk yıldan beri söylediğimiz hâlde bunları
görmezden gelmektir değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
TEMEL COŞKUN
(Yalova) – Hiç alakası yok.
VELİ AĞBABA
(Devamla) – Bakın, cezaevlerinde sağlık hizmeti almak sorun, diş çektirmek sorun
-altı ay sonraya gün veriliyor- yemek sorun -infaz koruma memuru için de sorun,
orada kalan insanlar için de sorun- sohbet etmek sorun, yatmak, uyumak sorun.
Antalya’da 510 kişilik cezaevinde tam 1.800 kişi kalıyor, 35 kişilik C5
koğuşunda 82 kişi yatıyor. Birçok cezaevinde üst üste yatanlar, birçok
cezaevinde nöbetleşe uyuyanlar, hatta hatta nöbetleşe nefes alanlar var.
Kitap sorun, her
cezaevinde farklı, kiminde 5, kiminde 10. Senin gibi seçilmiş bir milletvekili
Engin Alan’a 10’dan fazla kitap verilmesi yasak. Değerli arkadaşlar, daktilo
kullanmak yasak, İnternet çıktısı, fotokopi yasak. Altmış yıl önce Nazım
Hikmet’in kullanmış olduğu o daktiloyu güvenlik sebebiyle cezaevine
sokmuyorlar.
Bakın, Tuncay
Özkan, Deniz Yıldırım, Hikmet Çiçek, Doğu Perinçek yazarak geçimlerini sağlayan
insanlar ama cezaevlerinde maalesef bunlar yasak.
Değerli
arkadaşlar, sakal bırakmak yasak; size serbest, cezaevinde yatanlara yasak.
Nakil olmak, sevk olmak yasak. Hele bu sevk, hele bu sevk… Değerli
milletvekilleri, yıllarca kendi şehirlerinden uzakta yatan mahkûmlar var.
Örneğin, Süleyman Salman diyor ki Antalya Cezaevinden: “İki buçuk yıldan beri
annemi göremiyorum. Hasta ve yaşlı olduğu için, imkânımız olmadığı için
gelemiyor.” Adanalı Ergün Köroğlu “Doğan çocuğumu bir buçuk yıldan beri
göremiyorum.” diyor. Başka bir örnek daha vereyim: Kastamonulu yaşlı bir teyze,
Kocaeli’de kalan bir teyze yokluktan, yoksulluktan sizin büyütmüş olduğunuz,
ekonomisini büyütmüş olduğunuz Türkiye’de altı yıldan beri çocuklarını görememiş.
Değerli
arkadaşlar, 12 Eylül cezaevlerinde herkes aynı marşları söylüyordu, şimdi de
herkes aynı kanaldan bilgi almaya zorlanıyor. Cezaevlerinde yandaş kanallar
serbest, Ulusal TV, Halk TV, İmc, Cem, Yol TV yasak.
Cezaevlerinde
dört duvar arasında başka sorunlar var ki, onları da hemen kısaca söyleyeyim:
Sağa baktın sorun, sola baktın sorun, yüksek sesle konuştun sorun, türkü
söyledin sorun. Marş söylersen karşılığında bir ay görüş cezası,
milletvekillerine mektup yazarsan karşılığında üç ay iletişim cezası, slogan
atarsan bir yıl görüş cezası. Onlarca keyfî uygulamalar var değerli
milletvekilleri.
Değerli
arkadaşlar, adaleti simgeleyen sembolün gözleri kördür, öyle olması da gerekir
ama bizler gözlerimizi açmak zorundayız. Meclis uyuma, sadece el kaldırma,
Hükûmeti övme, küfretme, milletvekiline saldırma ve cennete kimin gidip
gitmeyeceğinin kararlaştırıldığı bir yer değildir, Meclis ülke sorunlarının
çözüm yeridir. Bu nedenle, yarın cezaevine kimin girip çıkacağı belli olmaz.
Bu sorunların
çözümü konusunda hepinizin duyarlı olacağınıza inanıyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
METİN KÜLÜNK
(İstanbul) - Sayın Ağbaba, biz oralardan geliyoruz, merak etme.
MURAT YILDIRIM
(Çorum) - 2002 öncesinin Diyarbakır Cezaevini bir git gör bakalım, 2002
öncesinin. Hep unuttunuz bunları.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Ağbaba.
Tunceli
Milletvekili Hüseyin Aygün.
Buyurunuz Sayın
Aygün. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz dokuz
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
HÜSEYİN AYGÜN (Tunceli) – Çok sağ olun Başkanım.
16 Haziran günü
İstanbul’un Okmeydanı’nda sabah yedi buçukta ekmek almaya giden 14 yaşında bir
çocuk, Berkin Elvan, polis tarafından gaz bombasıyla başından vuruldu. Bugüne
kadar 2 ameliyat oldu beyninden ve en sonuncusu 18 Kasımdaydı. Bu ameliyatlarda
ne yazık ki herhangi bir mesafe katedilemedi ve bugün 181 gündür uyuyor,
beyninden aldığı ağır darbe nedeniyle kendine gelemiyor, 14 yaşında.
Ben merak ettim,
Adalet Bakanının acaba erkek çocuğu var mı böyle 12, 13, 14 yaşlarında filan.
Çünkü bugün, cumhuriyet savcısı, Berkin’i vuran polislerle ilgili açılan
soruşturma dosyasında avukatlara şu soruyu sordu, Radikal gazetesinde yer aldı:
“Berkin’in elinde taş, sopa veya molotof var mıydı?” diye bir soru sormuş. Ben de o dosyanın avukatı olan Evrim Deniz Karatana’yı aradım
-Berkin’in ailesinin avukatı- bu savcı kim dedim yani bir araştırır mısınız. Sağ
olsun, araştırdı, KCK davalarına bakan ve özel yetkili savcılıktan İstanbul’a
düz savcı olarak atanan bir arkadaşmış.
181 gündür komada olan 14 yaşında bir çocuk, onun hakkını arama
adına ailenin yaptığı başvuruyu soruşturan bir savcı elinde molotof olup
olmadığını soruyor ve deminden beri burada kürsüye gelen bütün AKP’li hatipler
şunu söylediler: “Bizim kurduğumuz Adalet Akademisi hem yaptığı bilimsel
yayınlarla hem de on yıllık tecrübesiyle Avrupa’nın en kaliteli hâkim ve savcı
yetiştiren kurumudur.” Yani o savcıya,
İstanbul’da Berkin’i soruşturan o savcıya şunu soruyorum: Karşına gelen herkesi
acaba KCK’li mi görüyorsun? Yani herkesi KCK’li olarak daha evvelden görmüş ve
tutuklamış olabilirsin, bu sende bir alışkanlığa da yol açmış olabilir ama
böyle bir davada avukata sorulacak soru mudur?
Buradan Adalet
Akademisine geliyorum, bana verilen dokuz dakikalık sürede anlatmam gereken
akademiye. Yani böyle savcıları yetiştiren bir akademi, arkadaşlar, değerli
olabilir mi? Yani böyle bir akademiye salt bu savcı nedeniyle kuşku duymak
zorunda değil miyiz? Ben bugün çok kötü duygular hissettim savcının sorgusunu
gazetede okuyunca ve şöyle dedim: AKP’li Zeyid Aslan gibi bu savcıya küfür
edemeyeceğime göre, ne yapacağız bu adama? Güvenmiyorum Adalet Bakanına, hiçbir
güvenim yok yani şikâyet edeceğim, ne yapacak; HSYK ne yapacak? HSYK da
cemaatle bir güç savaşı veriyor. Özgürlük adına, Berkin’in hakları adına,
öldürülenler adına herhangi bir dert var mı? HSYK ancak yukarıdan atamalarla
istenen davaları, istenen hükümleri verme yönünde dönüştürme organından
ibarettir. Ben hiçbir saygı duymuyorum HSYK’ya da Adalet Bakanına da çünkü
hiçbir talebimi dikkate almıyor ki. Sadece büyük bir basınç hissettiğinde ancak
bir meselede toplumdaki gerilimi birazcık düşürme yönünde mecburen kararlar veriyorlar.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – HSYK’lıları Amerika’ya gezmeye göndermişler, 24 tane HSYK üyesini;
en güzel şekilde eğlendiriyorlar.
HÜSEYİN AYGÜN
(Devamla) – Şimdi, arkadaşlar, bugün sabah Erdal Eren’in de ölüm yıl dönümüydü.
Erdal Eren 12 Eylülde asıldı, 17 yaşındaydı ve kemik testi onu reşit
gösteriyordu; yargılandığı dosyada da birkaç ay içinde yapılan sembolik bir
kovuşturmanın ardından idam edildi. 12 Eylülün yanılmıyorsam 3’üncü idamıydı.
Berkin… İşte “Yeni Türkiye” diyor ya gelen herkes buraya, eski Türkiye’ye
ait manzaralar, hani önlerinde hazır olan metinler; üç yıl evvel de beş yıl
evvelde aynı olan metinler, güncel ve insani hiçbir şeyi taşımayan metinler
gelip burada okunuyor ya, Berkin’i bıyıkları yeni terlemiş olan Erdal Eren’le
kıyaslayın fotoğraflarını, yeni Türkiye hangisi, bu mu? Yani 14 yaşında
bir çocuğu öldürüp sonra onun ailesinin açtığı davada “Elinde molotof var
mıydı?” diye soruşturmak mıdır? Türkiye’de demokrasi olsa o savcı o koltukta
oturamaz, bunun hesabı sorulur.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul)
– Zalimlik! Zalimlik!
HÜSEYİN AYGÜN
(Devamla) – Ya, sizde biraz inanç var gerçekten. Ben Sadullah Bey’e
sesleniyorum, bu ara belediye başkanlığına belki hazırlanıyor, Adalet
Bakanlığıyla çok ilgilenemeyecek hâliyle ama ya, gerçekten böyle bir savcıya
Adalet Bakanı olarak ne yaparsınız yani? Sizin çocuğunuzun başına bir polis
-Allah göstermesin- kapsülle vursa ne yaparsınız? Bilmiyorum, ne yapılabilir?
Çok korkunç bir şey yani.
Buradan hani
“Adil, tarafsız bir yargı kurduk, Türkiye’de iyi bir adli rejim var, artık
eskisi gibi vesayet yok.” falan filan denmesini de ne kadar samimi olduğu
konusunda milletimizin sorgulamasını diliyorum. Çünkü,
sadece KCK’lilere, Ergenekon’dan yatanlara, yeni tahliye edilen Balbay’a değil;
bu ara ta Pensilvanya’dan başlayan, Türkiye’de de Hâkimler Savcılar Yüksek
Kuruluna, oradan, sıradan mahkemelere kadar uzanan bir güç savaşı var ve
birbiri ardınca tahliyeler çıkıyor. Dün de Oda TV davasında bazı tahliyeler
verildi. Ya, bunları gerçekten “Özgürlük ve demokrasi yönünde bir anlayış hâkim
oluyor, o yüzden mahkemeler birilerini bırakıyor.” diye mi yorumlayalım, yoksa
yukarıdaki büyük tepişmeden dolayı herkes kendine biraz çekidüzen mi veriyor ya
da başka merkezlerden birtakım yönlendirmeler var diye mi yorumlayalım? Balbay
geldi, burada konuştu; hepiniz adına konuştu, özgürlükler ve demokrasi adına
konuştu. Dört buçuk yıl yatmış birinin o kadar aklıselim konuşmasına da hayran
kaldığımı söyleyeyim. Yani, hiç mi kin olmaz! Herhâlde korktuğu için değil,
zaten adamın hayatını mahvetmişsiniz. Üç aylıkken çocuğunu bırakmış, hücreye
girmiş, altı yaşında çocuğu; çıktı, çocuğuyla birlikte oldu. Ama o aklıselimden
belki biraz öğrenebiliriz diye düşünüyorum, o yüzden Balbay’ın çıkmasını da
mutlulukla karşılıyorum.
Bugün, yine, çok
kötü bir şey daha oldu, bu adalet mefhumunu tartıştığımız için onu da anlatmam
gerekiyor. Mehmet Ayvalıtaş’ın annesi İstanbul 1 Mayıs Mahallesi’nde sabah kalp
krizi geçirdi ve öldü. Mehmet Ayvalıtaş, faiz lobisinin yaptığı söylenen gizli
darbe provokasyonunun -bize göre aslında özgürlük ve demokrasi eylemlerinin-
ilk şehidiydi, bir trafik kazasında öldü 1 Mayıs Mahallesi’nde. Ama o gün oraya
binlerce gaz bombası atan polis, halkın da kara yolunu gelişigüzel işgal
etmesine ve bütün olayların seyrinden çıkmasına yol açmıştı. Oradan geçmekte
olan bir araç Mehmet Ayvalıtaş’a çarptı ve on dokuz yaşındaki bu çocuğu öldürdü
1 Haziran 2003 günü oldu bu olay. Bu sabah da kırk üç yaşındaki annesi oğlunun
acısına dayanamayarak öldü, yarın da saat on ikide toprağa verilecek.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Kaza değil, kasıtlı olarak araç öldürdü çocuğu.
HÜSEYİN AYGÜN (Devamla) – Belki, Mehmet Ayvalıtaş dosyasında
adalet elde edilebilseydi, Ethem Sarısülük’ü öldüren polis Urfa’ya
gönderilmeyip adil bir yargılamaya tutulsaydı, Ethem’in davasına üç duruşma
boyunca perukla, bıyıkla, gözlükle çıkıp dünya hukuk tarihinde görülmeyen gizli
tanıklığın yanı sıra “gizli sanıklık” diye bir müessese yaratılmasaydı, belki
Berkin’in görüntülerinden ötürü Allah’ın bir savcısı infiale kapılıp Kızılay’ın
ortasında göstere göstere “Ethem’in başına kurşun mu sıkılır?” deyip tutuklama
isteseydi, o polis Urfa’da 22 tane ikramiyeyle ödüllendirilmeyip hapishaneye
konsaydı bizim acılarımız daha az olurdu, bu kürsüden daha az öfkeli konuşmalar
yapardık ve Fadime Ayvalıtaş bu sabah 1 Mayıs Mahallesi’ndeki evinde hayata
gözlerini yummazdı.
Bu Gezi
olaylarında öldürülen insanların davaları çok korkunç; mesela Ali İsmail, 19
yaşında, başına demir çubuklarla vurularak öldürüldü. Dosyadaki 26 tanık
Eskişehir’de yaşadığı hâlde, Sayın Adalet Bakanı o davayı Kayseri’ye gönderdi. Oysa, Şerzan Kurt davası -babası ve oğluyla birlikte
öldürülen bir Kürt ailenin davası- daha evvelden güvenli bir yer diye
Eskişehir’e nakledilmişti. Ama, bütün açık delillere,
Eskişehir’in güvenli bir Avrupa kenti olmasına rağmen o dava tutup Kayseri’ye
gönderildi. Yani, nereden baksanız Adalet Bakanına sitem etmekten ve eleştiri
yapmaktan başka şansımız yok. Dileriz, Adalet Bakanlığındaki bu uygulamalarını
Hatay’da –seçilirse- göstermez.
Çok teşekkürler.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Aygün.
Muğla
Milletvekili Ömer Süha Aldan. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Aldan.
Süreniz on
dakika.
CHP GRUBU ADINA
ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yargının
içinde bulunduğu durumu değerlendirmek için 12 Eylüllerdeki değişime göz atmak
yerinde olacaktır. Kısaca, yargının başına ne geldiyse 12 Eylüllerde gelmiştir.
Türk yargısında en büyük kırılma 12 Eylül darbesiyle yaşandı. Öncesinde
Hâkimler ile Savcılar Kurulu ayrıydı. Hatta daha önceleri bir hâkim izne
ayrılmak istediğinde, Bakanlığa sadece bilgi için bir dilekçe göndermesi
yeterliydi. Zira, kural olarak yargıcın iznine yürütme
birimi karışamazdı yani o denli teminat altında idiler. Hâkim ve savcıların
toplum içindeki saygınlıkları öne çıkardı. Kararlarının adil olmasına özen
gösterir, kimseye eyvallah etmezlerdi. Lakin, kıt
kanaat geçinirlerdi. İşleri yoğundu. Mevzuatı takip edecek kaynaklardan yoksun
çalışırlardı. Yargı yerleri genellikle hükûmet konaklarının altında köhne
odalardan ibaretti. Çoğu zaman ödenek bulunamadığından tebligat pulu satın
alınamaz ve keşfe gidecek araç bulamazlardı. Zira,
bırakın makam araçlarını, hizmet araçları bile yoktu. Onların içini acıtan, o
günün koşullarında düşünce özgürlüğüne yönelik ağır cezalar ile insan
haklarından yoksun usul hükümleri olurdu.
Mesleki açıdan
yoksunluklarına rağmen mutluydular. Zira, kendilerini
1961 Anayasası’nın sağladığı güvence altında hissederlerdi. Görev özgürlüğüne
sahip olmakla birlikte bu özgürlüğün sınırlarını iyi bilir, başına buyruk
kararlar almazlardı. Siyasiler tavassut girişimine cesaret edemezlerdi çünkü
tekme tokat odadan atılacaklarını bilirlerdi. Keza, dolar çantalarıyla işi
halleden dava takipçileri de yoktu o zamanlar.
Sonra, 12 Eylül
darbesi geldi, yargı ağır yaralar aldı. Bekçilerin, düşük rütbeli askerlerin
bile düzenlediği raporlarla hâkim ve savcılar “aşırı solcu” yaftasıyla
işlerinden oldular, sürüldüler. Doksan günlük gözaltılar, işkence ile alınan
ifadeler ve de birbirini izleyen idam kararlarıyla yargı gölgelendi. Paşalar
tutuklanacakların listesini gönderiyorlardı. Kimi hâkim ve savcılar askerlerin
gözüne bakar oldular. Ancak, çoğunluğu darbecilere direnecek yürekliliğe
sahiptiler.
1982 Anayasa’sı
ile HSYK oluşturuldu. Seçimler yapıldı, siviller yeniden iktidar oldular. Lakin, hâkim, savcıların teminatları yasa metninden ibaret
kaldı. Adalet Bakanı ile Müsteşarı, etkin kurul üyesi konumuna geldiler.
“Serbest piyasa”, “özelleştirme”, “Köşeyi dönme” söylemlerinin egemen olduğu
yıllar başladı. İktidar, kendi zenginini yaratma derdinde idi ancak yargı, ayak
bağı görülüyordu. Öyle ya, birileri çağ atlama derdindeyken yargı pranga
addediliyordu. Meslekte dost-ahbap korumacılığı öne çıktı. HSYK’da adamını
bulan yükseldi, yükselemeyen ise Ankara’da ağabey bulma çabasına girdi. Tek tük
de olsa adalet bakanlarının etkisiyle siyasi atamalar olmuyor değildi.
Hâkimler ve
savcılar tüm bunlara rağmen ve düşük ücretlerine karşın yine de mutluydular.
Darbe sonrası askerin baskısından kurtulmuş, siyasilerin haksız taleplerine
karşı kafa tutma öz güvenini gösterebilen, yolsuzlukların üstüne gidebilecek
yürekliliği kendilerinde gören insanlardı. Lakin, hâlâ
pul parası bulamıyor, hâlâ daktiloyla işlerini yürütmeye çabalıyor ve hâlâ
hizmet araçlarından yoksun kalıyorlardı. 2002 sonundan itibaren yeni bir
anlayışa muhatap olmaya başladılar. Başlangıçta onların da öncekiler gibi
olacağını, sonunda yargıyla yürütme arasında elden geldiğince bir denge
oluşacağını hesapladılar. Oysa, yıllardır kıyıda
köşede kalan muhlis görünümlü meslektaşlarının yetiştirilip bir köşede
bekletildiğini göremediler. Keza, adım adım özel yetkili mahkemelerin bu
anlayıştakilerce istilasını da yine 5 Kasımda Amerika Birleşik Devletleri’ndeki
görüşmenin anlamını da kavrayamadılar. Sonra, operasyon dalgalarıyla
karşılaştık. Koca koca adamları gözaltına aldıran savcılar, onları kumbaraya
bozuk para atar gibi cezaevine tıkan hâkimler hukuk dünyasında boy göstermeye
başladı. Gerine gerine kameralara poz vererek korku salanların zırhlı koruma
arabaları Başbakan hediyesiydi. İktidarın istediği her şey oluyor, cezaevleri
tıka basa dolduruluyor, iktidar da cezaevi infaz yerleşkeleri inşaatlarını yetiştiremiyordu.
Memleket ahalisi operasyon manyağı hâline getirilmişti. Lakin,
ülkeye egemen olan güce sadece özel yetkili mahkemeler yetmez olmuştu. İktidarı
konjonktürel olarak destekleyen yeni yargı kurumlarına, hatta yargıyı ele
geçirmeye ihtiyaç vardı. Öyle ya, AKP devletinin yargı ayağı hâlâ topaldı.
Meşhur davalar yüksek yargıya gidince düzmece kanıtların ortaya çıkması
istenmiyordu. Öte yandan, özelleştirmelere, HES yağmasına karşı çıkan yargıçlar
hâlâ dik duruyor, Deniz Feneri yolsuzluğunu ortaya çıkarmaya çalışan yürekli
savcılar bazılarının yüzünü kızartıyordu. Derken 2’nci 12 Eylül, 2010’da
gerçekleşti. Liberaller, 12 Eylül darbecilerinden hesap sorulacağını sanan
aymazlar, yargının yapısındaki değişim sayesinde “Özelleştirilecek kamu
mallarını ucuza kapatırız.” diye hayal kuran yerli sermaye, derin devletin
yargı ayağının sonlanacağını düşünen ahmak, küçük burjuvaların desteğiyle yargı
yeni bir denize yelken açtı. (CHP sıralarından alkışlar)
Yargı mensupları
eski HSYK’nın dost-ahbap ilişkisinden bıkmışlardı, yenilerinin daha iyi
olacağını sandılar. Şimdilerde, son üç yıldır görev yapan yeni HSYK’nın
eskisini bile arattığını görüyorlar. Yeni HSYK göreve gelir gelmez ilk iş
olarak HSYK’nın yedek üyelerinin eşlerini yüksek mahkemeye üye seçti. Keza, Yargıtaya
ve Danıştaya üye seçiminde biat edenleri tercih etti. Nitekim onlar da daha
Yargıtaydaki ilk daire seçiminde ne kadar minnettar olduklarını ortaya
koydular.
Bugün gerek
yüksek yargıda gerekse yerel mahkemelerde görev yapan yargı mensupları artık Arabi
görünümlü ve Selçuklu motifleriyle süslenmiş yeni binalarda hizmet veriyorlar.
Artık adliyelerin araçları var, pul parası peşinde koşmuyorlar, daktiloların
yerini bilgi paylaşımlı bilgisayar ağları almış durumda, az bulsalar da hatırı
sayılır maaş alıyorlar, lakin yargı mensupları mutsuz, kendi deyimleriyle artık
ayakları adliyeye gitmek istemiyor çünkü kendilerini bağımsız ve özgür
hissetmiyorlar. “Hâkimlik teminatı” diye bir şeyin kalmadığının farkındalar.
Ağzını açanı, yargı yolu kapalı disiplin cezası veya sürgün bekliyor. Yüksek
yargıya seçilme haksızlığı nedeniyle yaşını dolduran buruk biçimde emekliliği
tercih ediyor.
Aslında, toplum
da yargı konusunda mutsuz. Örneğin 2010 yılının Şubat ayında Eurobarometer
firmasının Avrupa Birliği düzeyinde yaptığı ankette yargıya güven yüzde 65
iken, 22 Kasım 2012’de İksara tarafından yapılan aynı, benzer bir ankette
yargıya güvenenlerin sayısı sadece yüzde 5’tir.
Bugün HSYK’nın
anlaşılması için üç örnekle bitirelim: Deniz Feneri yolsuzluğunun üzerine
cesurca giden üç savcı, işlemedikleri suçtan yargı önüne çıkarıldılar.
“Ergenekon”
adıyla lanse edilen davada, kurgulanmış düzene karşı çıkan Savcı Kasım
İlimoğlu’na disiplin cezası icat edildi, şimdi hakkını Anayasa Mahkemesinde
arıyor.
Sincan eski Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz, Türk Ceza
Kanunu’nun 278 ve 279’uncu maddeleri gereğince işlendiği açık olan bir suçla
ilgili suç duyurusunda bulundu diye kınama cezasıyla cezalandırıldı, hem de
yargı yoluna itiraz hakkı olmadan ve de 3’e karşı 4 oyla ve de resmî sıfatının
gerektirdiği saygınlık ve güven duygusunu sarsacak davranışta bulunmak
suçundan.
Değerli Adalet ve
Kalkınma Partisinin biraz önceki konuşmacıları, deminden beri HSYK’nın ne kadar
iyi bir kurum olduğundan bahsettiniz. Sizlere bu konuda son olarak şunu
söylemek isterim: Ey AKP’liler, madem mevcut HSYK’dan bu kadar memnunsunuz,
neden Anayasa Uzlaşma Komisyonunda Kurulun yapısının değiştirilmesi için öneri
verdiniz?
Ve son olarak
değerli arkadaşlarım -bunu ayıpladığımı ifade ederek söyleyeyim- geçenlerde
burada Sayın Balbay konuşurken “Bizim sayemizde.” diye laf atanlar oldu. Evet,
doğru, sizin sayenizde. Eğer Anayasa Mahkemesi Başkanının istediği vakıf
yasasını çıkarmış olsaydınız belki Sayın Balbay hâlâ içeride olacaktı.
Hepinize saygılar
sunarım. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Aldan.
Kocaeli
Milletvekili Haydar Akar…
Buyurunuz Sayın
Akar. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz dokuz
dakika.
CHP GRUBU ADINA
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji
Bakanlığının bütçesi hakkında konuşacağız bu akşam. Yalnız, bu konuşmaya
başlamadan evvel, bize gelen Sayıştay raporlarını size tekrar göstermek
istiyorum. Şimdi Enerji Bakanlığıyla ilgili birkaç tane böyle Sayıştay raporu
geldi, içeriğine baktığınız zaman da hikâye anlatıyor içinde. Asıl Sayıştay
raporları ise bunlar -bir kısmını getirebildim ağır olduğu için- Enerji
Bakanlığı hakkındaki Sayıştay raporları.Neymiş?
Elektrik Üretim A.Ş. Genel Müdürlüğü, Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. (TEDAŞ)
-bazılarının yapısı değişti ama- Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu, Türkiye
Taşkömürü Kurumu gibi birçok kurumu içine alan Sayıştay raporları. İşte bu
Sayıştay raporlarını okursanız gerçek hikâyenin ne olduğunu çok iyi anlarsınız.
Peki, gerçek
hikâye ne arkadaşlar? Şimdi, siz buraya geliyorsunuz, bütçeyi görüşüyoruz on
gün, hep beraber, üst üste, uzunca saatler burada ve ellerinizi kaldırıyorsunuz
talimatla, bu bütçeyi onaylıyorsunuz. Buraya kadar bir şey yok ve yine bu bütçe
hakkında, arkadaşlarımız, AKP’li arkadaşlar geliyorlar buraya beşer dakika
-belki bürokratlar ama haksızlık yapmayayım- kendi hazırladıkları metinleri
burada bize okuyorlar, başarı hikâyesi anlatıyorlar. Tamam, orayı da anladık,
Hükûmeti methedecek, gayet doğal, o partinin milletvekilleri. Buraya kadar bir
sıkıntı yok ama en büyük sıkıntı bu oyladığınız, kabul ettiğiniz bütçeyi
denetlemiyorsunuz. Yani, bir yıl sonra gelip “Bu parayı ne yaptın Sayın Bakan?”
diye sormuyorsunuz veya soranlara da karşı çıkıyorsunuz, sormak isteyenleri de
engelliyorsunuz, sordurmuyorsunuz. Eğer sordurmuş olsaydınız, bu kitapların her
birinde yazmış olan, o başarı değil, yolsuzluk hikâyelerini sizler de öğrenmiş
olurdunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
Enerji Bakanı,
bütçe konuşmasında, 2014 yılı kitapçığının “rapor ve metin” kısmında, 177’nci
sayfasında diyor ki: “Avrupa Birliği ülkeleriyle kıyaslandığında en ucuz
enerjiyi, elektriği, doğal gazı satan ülkeyiz.” Ya bu ülkenin okuma yazması
yok, ya bu milletvekillerinin hepsi Ali okulundan mezun, ya kimse bu işten
anlamıyor. Peki, baktığınız zaman gerçek ne? 34 tane OECD ülkesi arasında
benzinde, mazotta, doğal gazda ve elektrikte şampiyonuz arkadaşlar, onları
kutluyorum bu şampiyonluklarından dolayı. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, nasıl
geldik buraya? On bir yıllık iktidarınız döneminde geldik buraya biz yani
yanlış politikalarınız yüzünden geldik. Peki, 2000 yılındaki tüketimin yerli
kaynaklardan üretilme veya yerli kaynakları kullanma oranı neydi? Yüzde 33.
2012’de nedir? Yüzde 26. Hani bütçe açığını düşüreceksiniz ya, cari açığı
düşüreceksiniz ya, bunun kaynağı nedir? Yerli kaynakları artırmaktır. Siz ne
yapmışsınız? Tam tersini yapmışsınız. Yani ne yapmışsınız? Aşağı doğru
çekmişsiniz, TTK’yı kapatmışsınız, HEMA denen bir şirkete vermişsiniz, otuz
altı ay ihale yapmışsınız rödovansla. Size daha önce de anlattım bunu “Otuz
altı ay sonra 500 bin ton kömür vereceksin.” şartıyla rödovans usulü
vermişsiniz. Yahu, deprem olmamış, sel olmamış, felaket olmamış, hiçbir şey yok
ama peşinden bu 500 bin ton kömürü veremiyor. Ne kadar uzatıyorsunuz
sözleşmesini? Kırk dört ay on iki gün sözleşmesini uzatıyorsunuz. Tamam,
uzattınız, yapmadı, etmedi çünkü öbür firmalar bu şartlarla giriyorlar ihaleye.
Diyorlar ki otuz altı ayda 500 bin ton kömür şartıyla giriyorlar ama
vermişsiniz. Sonra ne yapıyorsunuz? Yine veremiyor bu 500 bin ton kömürü,
seksen aya çıkartıyorsunuz, seksen aya hazırlık süresini arkadaşlar ve
şartnamede cezai şartlar var, “Eğer, bu 500 bin ton kömürü veremezsen sen,
bunun karşılığındaki parayı ödemek zorundasın.” diyor. Sayın Bakan, aldınız mı
bu parayı? Almadınız değil mi? Almazsınız çünkü niye almadığınızı anlamış
değilim.
Yine, aslında
anlatacak çok hikâye var, sizin başarı hikâyeniz bu enerji alanında ama zaman o
kadar kısıtlı ki. Şimdi, bu kısa örnekten yola çıkarak dışa bağımlılık... Hep
konuşuyoruz, on bir yıldır konuşuyoruz, Türkiye dışa bağımlılıkta hâlen yüzde
72. Demin bir arkadaşınız “yüzde 74” dedi, ben azaltıyorum rakamı; yüzde 72,
doğru rakam bu. 2012’de dışa bağımlılık nedeniyle ödemiş olduğumuz para 60
milyar dolar. Bunda yüzde 91 petrol, doğal gaz yüzde 98, kömür yüzde 20.
Bakın, şimdi ne
yaptılar? Doğal gaz anlaşmaları yaptık değil mi? Kimlerle yaptık? Rusya’yla
yaptık, Azerbaycan’la yaptık, İran’la yaptık doğal gaz anlaşmalarını. Bu Bakan
yapmadı, suçlamayayım, haksızlık yapmayayım. Bundan önceki dönemdeki bakanlar
yaptı ama Sayın Bakan daha güzel bir şey yaptı veya sizin daha önceki Enerji
Bakanınız daha güzel bir şey yaptı. Dedi ki Rusya’ya: “Sen bana pahalı
satıyorsun bu gazı, hadi gel seninle bir anlaşma yapalım, şunun formülünü
değiştirelim.” Oturdu, formülü değiştirdi o Bakan. Hatırlarsınız değil mi o
Bakanı? Değiştirdi ve o formülü değiştirdiğinde Türkiye'nin başlangıç zararı
526 milyon dolar, tüm anlaşmanın sonundaki zararı da 15 milyar dolar olacak, 15
milyar dolar arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
Yine,
Azerbaycan’la yapılan anlaşmaya gelelim: Azerbaycan’la 2001 yılında bir anlaşma
yaptınız; yapıldı, siz yapmadınız. Dediler ki: “Taban ücret 70 dolar, tavan
ücret 120 dolar.” Sayın Bakan bu anlaşmayı beğenmedi ya da şöyle diyelim:
Azerbaycan revize istedi, “Anlaşmayı tekrarlayalım, yeniden gözden geçirelim.”
dediler. 2010’da gözden geçirdiniz anlaşmayı ve anlaşmaya dediniz ki: “2008’den
geçerli olacak.” Bunu kabul ettiniz. İki yıllık ödediğiniz para 1,4 milyar
dolar, yine sözleşme sonunda geleceğiniz rakam 15 milyar dolar. Yani bu
kaybedeceğimiz para, bu anlaşmaların yenilenmesiyle Türkiye Cumhuriyeti’nin
vatandaşının cebinden çıkacak para, iki tane anlaşma söylüyorum, 30 milyar
dolar arkadaşlar, 30 milyar dolar. Bu parada herkesin alın teri var, her yetimin
hakkı var bu parada arkadaşlar. Bu kadar savurgan bir şekilde yapılamaz bu
anlaşma.
Yine 2011 yılı
itibarıyla Türkiye Cumhuriyeti 4 milyar dolar bu ülkelere kullanmadığı gazın
parasını ödemiştir. Şimdi soruyorum: Kullanmadığı gazın parasını niye ödedi?
Bugün başımıza
gelen bir olay var. Ne var olay? Bugün hani başarı hikâyesi anlatıyorsunuz ya,
Türkiye'nin şu anda yarısında elektrik yok, yarısında insanlar ısınamıyor.
Bakın gazetelere, her tarafta manşetsiniz.
Hani bir
kompresörler vardı bu doğal gazı pompalayan, basınç düşmesin diye ulaştıran
kompresörler vardı. Sayın Bakan, bu kompresörlerin ihalesinde yolsuzluk var
mıydı? Vardı değil mi arkadaşlar? Biz bunu dile getirdiğimizde, söylediğimizde
ne diyorsunuz? “Nereden çıkartıyorsunuz arkadaşlar.”
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Hem soruyorsun hem kendin cevap veriyorsun.
HAYDAR AKAR
(Devamla) - Bu söylediklerimin hepsi işte bu kitaplarda arkadaşlar, Sayıştay
raporlarında. Eğer siz bu Sayıştay raporlarını buraya getirtmezseniz…
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Okudun mu sen onu? Okudun mu raporu?
HAYDAR AKAR
(Devamla) - …eğer siz millet adına bu
Hükûmeti denetlemezseniz… “Herkesin hakkı var üzerinizde.” diyorum, kul hakkı
var üzerinizde arkadaşlar, kul hakkı var.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Raporun daha sayfasını açmamışsın, raporu gösteriyorsun ya!
HAYDAR AKAR
(Devamla) – Onun için de bugün bütçeyi oylarken, el kaldırırken aynı şekilde de
geleceksiniz, bunun hesabını soracaksınız Bakandan, bunun hesabını
soracaksınız.
Sadece bu değil
arkadaşlar 4 milyarın bedeli. Tuz Gölü’nde depo yapıyorlar. Ne diyorlar? “Kış
aylarında kullanmadığımız doğal gazı yazın çok fazla kullanıyoruz, yazın doğal
gaz tüketimimiz düşüyor, onun için de depolanması gerekiyor. Nerede yapacağız?
Buna en uygun yer Tuz Gölü.” Eh be kardeşim, ben iki buçuk senedir
Parlamentodayım, on bir senedir iktidarsınız, beceremediniz bunu yapmayı. Niye
beceremediniz? Adamlar teknik takibe takılmışlar. Tuz Gölü çetesi kurmuşlar,
Tuz Gölü çetesi. Hani siz çeteleri çökertmiştiniz ya. Hâlen yapamadınız, hâlen
yapamadınız ve bu şekilde de devam ediyorsunuz.
Biraz sonra Bakan
gelecek, yine başarı hikayeleri anlatmaya başlayacak burada ama bunun gerçekle
ilgisi yok. Kim olursa olsun Türkiye’de, hangi iktidar olursa olsun gelişen
teknolojik şartlarda da zaten bunları gerçekleştirecek diyorum, hepinize
sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Akar.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Raporu okudun mu, raporu okudun mu, okudun mu?
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Bunların hepsi okunmuş Recep.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Daha sayfası açılmamış lan daha, daha sayfasını açmamışsın!
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – O meydancı Recep!
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Ne demek meydancı?
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Gösteririm sana gel, gel buraya, gel!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)
– Sen yanındakine bir göster…
BAŞKAN –
Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker…
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Ben bir gideyim, neyi gösterecekmiş bir bakayım.
(Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan’ın AK PARTİ sıralarına doğru yürümesi)
BAŞKAN –
Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker.
Buyurunuz Sayın
Şeker.
Süreniz sekiz
dakikadır. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, ETİ Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğüne bağlı olarak Lüksemburg,
Finlandiya, Amerika, Çin ve Rusya’da olmak üzere 5 adet pazarlama ve satış
şirketi ağı bulunmaktadır. Ayrıca, muhtelif ülkelerde bu 5 şirkete ait Eti
Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğüne bağlı temsilcilik ve acenteler
bulunmaktadır. Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü 2840 sayılı… (Gürültüler)
Sayın Başkanım,
süremi bekletirseniz.
BAŞKAN –
Buyurunuz, siz devam ediniz lütfen.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Avradına gösterecek, bana değil!
BAYRAM ÖZÇELİK
(Burdur) – Ya, Lütfü Türkkan ne yapıyorsun ya?
SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) – Ne demek o ya! Çok ayıp ya!
(“Ara ver”
sesleri)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.36
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 22.56
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale), Fehmi KÜPÇÜ
(Bolu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
2014 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesinhesap Kanunu
Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun konuşmacılarındaydı sıra.
Gaziantep
Milletvekili Mehmet Şeker. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Şeker.
CHP GRUBU ADINA
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Eti Maden
İşletmeleri Genel Müdürlüğüne bağlı olarak Lüksemburg, Finlandiya, Amerika, Çin
ve Rusya olmak üzere 5 adet pazarlama ve satış şirketi bulunmaktadır. Ayrıca
muhtelif ülkelerde bu 5 şirkete ait Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğüne
bağlı temsilcilik ve acenteler de bulunmaktadır.
Eti Maden
İşletmeleri Genel Müdürlüğü 2840 sayılı Kanun’dan aldığı yetkiyle bor tuzu
madenlerimizi devlet adına tekel olarak işletmektedir. Bor tuzu ve rafine bor
ürünleri gelişmiş ülke sanayilerinin ve ileri teknoloji enstitülerinin
kullandığı bir maddedir. Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü bor tuzu
madenlerimizin ve bu maden kaynaklarımızın ürettiği muhtelif ürünlerden 2011
yılında toplam 2,5 milyon ton ihracat gerçekleştirmiş, en çok da Çin Halk
Cumhuriyeti’ne gerçekleştirmiştir. Çin Halk Cumhuriyeti’ne yapılan 885 bin ton
bor ve rafine bor ürünleri ihracatının Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü ve
ona bağlı pazarlama şirketi Şanghay Etimine ASIA tarafından yapılan 179 bin ton
ihracatın dışında kalan 706.202 ton ihracat hangi firmalar eliyle gerçekleşmiştir?
Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü faaliyet raporlarında yer
alan bilgilere göre, 2011 yılında toplam 2,5 milyon ton bor ve rafine bor
ürünleri ihracatının 811.468 tonunun Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü ve
onun yurt dışı pazarlama şirketlerince, kalan 1 milyon 626 tonluk ihracatın ise
acente ve diğer satıcılar tarafından gerçekleştirildiği görülmektedir. Bir başka deyişle Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü toplam
ihracatının yüzde 33’ünü Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü ve 5 adet yurt
dışı şirketiyle yapmış, geriye kalan yüzde 67’sini ise acenteler aracılığıyla
gerçekleştirmiştir. Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü ihracatının yüzde
67’sini gerçekleştiren bu ayrıcalıklı acenteler hangi firmalardır?
Danıştay kararına
göre, bu 2840 sayılı Yasa’nın değişik 2’nci maddesi uyarınca “Bor tuzlarının
aranması, işletilmesi, pazarlaması devlet eliyle yapılacak.” denilmektedir. Eti
Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü ve 5 adet yurt dışı pazarlama şirketleri
dışında bor ve bor ürünleri ihracatı acente ve diğer satıcılar eliyle
yapılmaktadır.
Yine, değerli
milletvekilleri, Emet Borik Asit Tesisi 1998 yılındaki Hükûmet tarafından otuz
ay süreyle ve süre uzatımları da dâhil 15/3/2004
tarihinde ihaleye çıkarılmıştır. Kesin kabulün bundan sonra en geç bir yıl
içerisinde, yani 15/3/2005 tarihinde yapılması
gerekiyordu. Oysa kesin kabul üç ay sonra yapılıyor. Kesin kabulle birlikte
kesin hesabın da yapılması gerekiyorken kesin hesap 30/3/2010
tarihinde yapılıyor. Sayın Bakan, buraya dikkatinizi çekiyorum: Kesin hesap 30/3/2010 tarihinde yapılıyor. Bu nedenle de kurum yaklaşık
3 milyon 139 bin 649 lira alacağı geç tespit ediliyor ve kurum zarara
uğratılıyor.
Bu firma, her ne
hikmetse sözleşme gereklerini yerine getirmediği için mahkemelik oluyor. Buna
rağmen Kırka IV
kazan-turbo jeneratör üniteleri yapım işini de bu firma alıyor daha sonra.
Kırka Boraks Pentahidrat Tesisi Projesi turbo jeneratör üretim işini yine bu
firma alıyor. Sözleşme bedeli 10 milyon
947 bin lira artı KDV’si var. Yer teslim tarihi 17/10/2007.
Sözleşmeye göre işin süresi 720 gün, firmaya toplamda 209 gün cezasız süre
uzatımı veriliyor. 209 gün hiçbir ceza verilmeden bu firma gözetiliyor. İşin
teslim süresinde pek çok yanlışlıklar yapılıyor. Sözleşmeye göre bitim süresi 720 gün olan
yani 6/10/2009 tarihinde teslim edilmesi
gerekmektedir. Firma, jeneratörle
ilgili, Bakanlık onayı beklediğini, kazanlar için bedelsiz tadile gideceğini
belirterek, 3 aylık cezasız ek süre istiyor; bu süre de veriliyor. Buna göre işin yeni
bitim tarihi de 4/1/2010 oluyor.
Firmanın
talebiyle yönetim kurulu tarafından firmaya 105 günlük ikinci bir cezasız süre
uzatımı verilmiştir. Bu süre sonunda firma performans testleri için 15 günlük
ek süreye ihtiyacı olduğunu belirtmiş, 3/5/2010
tarihinde teslim edilmesi istenmiştir.
2/5/2010 tarihinde sahaya
gelen performans test komisyonu sadece kazanın doğal gazla testini
yapabilmiştir.
Firma, performans
testlerini 4/6/2010 tarihinde tamamlıyor, geçici kabul komisyonu oluşturuluyor,
30/6/2010 tarihinde geçici kabul tutanağı da tanzim ediliyor ama tutanak ne hikmetse
4/6/2010 tarihinde düzenleniyor. Firmaya da sadece işin bitmesi gereken 3/5/2010 tarihi itibarıyla 32 günlük bir gecikme cezası
kesiliyor ama 26 gün için herhangi bir işlem yapılmıyor.
Teslim sonrası, 8
aydan itibaren buhar kazanı ve alternatör kısmında yağ kaçakları tespit
ediliyor, buhar türbini durduruluyor. Firmayla yapılan onlarca yazışmaya rağmen
kazandaki arıza giderilmiyor ve bu arada 160 ton/saat kapasiteli buhar
kazanının sorunun tespiti için hizmet alımı yöntemiyle 41.400 liralık tekrar
bir hizmet alımı yapılıyor. Bu da kurum tarafından ödeniyor, eksik ve kusurlu
imalatı yapan firmaya bu fatura yansıtılmıyor.
Bütün bu
usulsüzlükler karşısında sözleşmeye göre iş zamanında bitirilmediği takdirde
her takvim günü için yüklenicinin hak edişinden sözleşme bedelinin on binde 5’i
oranında gecikme cezası kesilmeliydi. Yüklenicinin taahhüdünü sözleşme
hükümlerine göre yerine getirmediği durumlarda kesin teminatını gelir
kaydetmesi ve sözleşmeyi feshetmesi gerekmekteydi.
Kırka V. Boraks
Pentahidrat Tesisi ihalesi de 230 milyon TL’lik bir iş. Kurum
daha önce I, II, III ve IV tesislerini kurmasına rağmen sanki ilk kez böyle bir
tesis kuruyormuşçasına yapım işinin özgün nitelikte ve karmaşık olması bahane
edilerek, bu bahanenin de arkasına sığınılarak, 4734 sayılı Kanun’un 62/C
maddesi çiğnenerek bu maddeye göre "Uygulama projeleri yapılmadan ihaleye
çıkılamaz." denilmesine rağmen ihale böylece yapılmıştır. Ayrıca,
yine aynı maddenin "Uygulama projesi bulunan yapım işlerinde anahtar
teslimi götürü bedel teklifi alınmak suretiyle ihale yapılması
zorunludur." hükmü de ihaleye belli istekliler arasında ihale usulü ve
miktar, kalite yönünden ürün garantili anahtar teslimi götürü bedel yöntemiyle
çıkılarak çiğnenmiştir.
Peki, tüm
bunların sonunda ne olmuştur? Eti Maden İşletmelerini zarara uğratanlara hiçbir
şey olmamıştır. Ama, kurumun zarara uğratıldığını
tespit eden müfettişe soruşturma açılmıştır, ceza verilmiştir, tayini
yapılmıştır. Peki, bunun üzerine müfettiş ne yapmıştır? Namuslu bir müfettiş
gibi savcılığa suç duyurusunda bulunmuştur, savcılık iddianame hazırlamıştır.
Bu iddianame Sayın Bakan, şu anda sizin önünüze geldi. Eğer müsaade ederseniz,
bu yanlışı yapanlarla ilgili çok ciddi soruşturma yapılıyor -sizin önünüzde- bu
izni vermeniz gerekiyor. Eğer bu ülkede yolsuzlukların olmasını istemiyorsak,
bu ülkede bu yanlışları yapan insanların üzerinde kalmasını istemiyorsak bu
izni vermeniz gerekiyor. Bu da sizin için bizim açımızdan ciddi bir test
olacaktır, sonucu bekliyoruz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Şeker.
Aydın
Milletvekili Osman Aydın.
Buyurunuz Sayın
Aydın. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz dokuz
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
OSMAN AYDIN (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grubum adına
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ve Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğünün
bütçeleri üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Son yıllarda
nükleer enerji üretimi konusunda oldukça tartışmalı bir süreci yaşıyoruz.
Çernobil ve özellikle de 2011 yılında Japonya’da da tsunaminin yol açtığı
nükleer felaketlerle birlikte nükleer enerji santralleri üzerindeki tartışmalar
iyiden iyiye yoğunlaşmış bulunmaktadır. Bu felaketlerine karşın, ülkemizde
kurulacak nükleer santraller, Hükûmetimiz tarafından ekonomimizin en önemli
sorunu olan dış ticaret açığının çözümü için bir çare olarak sunulmaktadır.
Nükleer enerjiye geçiş yüksek sesle ve her şeye rağmen savunulmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, bugüne kadar ilgili kurumlar, kuruluş amacı ve ruhuna uygun hareket
etmiş olsaydı, yeterli AR-GE çalışmalarını yapabilmiş olsaydı, yerli teknoloji
ile yerel uranyum kaynaklarının zenginleştirilmesini başarabilmiş olsaydı ve
nükleer enerjiyi de kullanılabilir bir hâle getirmiş olsaydı o zaman
nükleer enerjinin dış ticaret açığına çözüm olma iddiasını
gerçekleştirebileceği kanısındayım fakat ne yazık ki Türkiye Atom Enerjisi
Kurumu, nükleer enerji konusunda yeterli sonuç alıcı bir AR-GE çalışması bugüne
kadar yürütememiştir. Ülkemizde yapılması planlanan nükleer enerji santralleri,
enerji egemenliğimizi sağlamayacak, tam tersine enerji temininde dışarıya olan
bağımlılığımızı daha da artıracaktır.
Çözüm nedir?
Arkadaşlar, çözüm, tabii ki kendi yerel kaynaklarımızı devreye sokacak
çalışmaları yapabilmektir. Bunun için yeterli kaynak ve donanımı sağlayarak,
yerli uranyum kaynakları kullanılabilir hâle getirilerek yerli nükleer enerji
üretim teknolojisinin geliştirilmesi gerekmektedir. Gerçekten bu çalışmalar
yapılır, yerel uranyum kaynakları devreye sokulabilirse o zaman enerji
bağımlılığına karşı nükleer enerji bir çözüm olabilir. Mevcut durum devam
ettiği takdirde enerji üretimindeki dışa bağımlılığımızı maalesef 2002
yılındaki yüzde 67 seviyesinden bugün geldiği yüzde 72 seviyesinde tutmamız
mümkün olmayacak, 2020’li yıllarda yüzde 80’lere dışa bağımlılık ulaşmış
olacaktır. Bunu bugün özellikle Mersin Akkuyu’daki nükleer santralin
anlaşmalarına baktığımız takdirde açık bir şekilde görmekteyiz. Bugün Mersin
Akkuyu nükleer enerji santralinin teknolojisi tamamen dışa bağımlıdır. Enerji
üretim kaynağı tamamen dışa bağımlıdır. Millî ekonomiye, millî kaynağa,
enerjideki dışa bağımlılığı çözme konusunda hiçbir katkısı olmayacağı gibi,
elektrik üretim maliyetlerini kilovat başına 15 sente yakın bir ücretle anlaşma
sağlanmış olması nedeniyle daha da artıracaktır. Biz eğer ki Mersin’e nükleer
santral kurma hevesi yerine, 2020’li yıllardaki elektrik ihtiyacımızı dışarıdan
karşılamak için ihale açmış olsaydık 15 sent kilovatsaatine fiyatın yarısına
elektrik enerji ihtiyacımızı karşılayabilme imkânına kavuşabilirdik diye
düşünüyorum.
Madencilik,
hepimizin bildiği gibi özellikle ülkelerin ekonomik olarak gelişmelerine,
büyümelerine, zenginleşmelerine büyük katkı sağlayan temel sektördür. Ülkeler
yer altı kaynaklarını bulup, tespit edip, üreterek ekonomilerini
büyütmüşlerdir. Ülkemiz yer altı kaynakları yönünden büyük zenginliklere
sahiptir. Fakat madencilik sektörümüzün ekonomimiz içindeki büyüklüğü maalesef
ancak yüzde 1,5-2 seviyelerindedir. Oysa, gelişmiş ülkelerde
bu oran yüzde 5-6 seviyeleri civarındadır. Bu da açık bir şekilde
göstermektedir ki yer altı kaynaklarımız yeterince değerlendirilememektedir.
Genç cumhuriyetimizin yöneticileri 1935 yılında gerçekten madenciliğin
ekonomiye yapacağı katkıyı bildikleri için, bu kaynakların aranması, bulunup
ekonomiye kazandırılabilmesi için Maden Tetkik Arama Enstitüsünü kurmuşlardır.
MTA da
kuruluşundan bu yana birçok başarılı çalışmaya imza atmıştır. Emeği geçen
herkesi kutluyor, teşekkür ediyorum. Ancak bu çalışmalar yukarıdaki rakamların
da açık bir şekilde gösterdiği gibi yeterli değildir. MTA’nın daha da
güçlendirilmesi, donanımının artırılması, yetkin personelinin artırılması
gerekmektedir. Bu nedenle bütçeden ayrılan payın yeterli olmadığı açık bir
şekilde görülmektedir.
MTA’nın
çalışmaları neticesinde yenilenebilir kaynaklarımızdan jeotermal kaynakların ne
kadar önemli bir kaynak olduğu açık bir şekilde ortaya çıkartılmıştır. Bu yer
altı kaynaklarımız da ekonomiye büyük katkı sağlamaktadır. MTA’nın geliştirilmesi
neticesinde bulunan sahalar ihale yoluyla yatırımcılara satılmış ve enerji
üretim yatırımları yapılmıştır. Bu gelişmeden jeotermal kaynağın bulunduğu yöre
de gelir elde etmeye başlamıştır. Daha önce işletmelerin gayrisafi hasılasının
yüzde 1’lik idare payı özel idarelere kaynak olarak verilirken, Büyükşehir
Yasası’ndan sonra aynı yüzde 1’lik idare katkı payı maalesef genel bütçeye
dâhil edilmiştir. Bu şekilde yerel yönetimler mağdur edilmiş, zarara
uğratılmıştır. Külfet belediyelere bırakılmış, gelir genel bütçeye
aktarılmıştır. Bu mantık anlaşılabilir bir mantık değildir.
2012/15 sayılı
Başbakanlık Genelgesi’yle madencilik faaliyetleri büyük bir zarara uğramış
bulunmaktadır. Bu genelgede kamu kurum ve kuruluşları ile sermayesinin yüzde
50’sinden fazlası kamu kurum ve kuruluşlarına ait şirketlerin taşınmazlarıyla
ilgili irtifak, takas, tahsis, devir vesaire her türlü tasarrufa yönelik
işlemler için Başbakanlıktan izin alınması zorunluluğu getirilmesi bu konuda
kamu taşınmazları üzerinde faaliyet gösteren işletmeleri izin alma konusunda büyük bir
sıkıntıya sokmuş, uzun zamandır izin alamayan birçok işletme ihracat
taahhütlerini yerine getiremez hâle gelmiş bulunmaktadır. Bu sorunun ivedilikle
çözülmesi çok büyük önem arz etmektedir ülke ekonomisi açısından.
Bugün maalesef,
nükleer enerjide zamanında gerekli AR-GE yatırımlarını yapmadığımız için
tamamen dışa bağımlı bir nükleer enerjiyle karşı karşıya isek yarın dünyanın en
büyük rezervlerine sahip olduğumuz bordan üretilecek enerji için gerekli AR-GE
çalışmalarını yapamadığımız takdirde bundan da yararlanamayacağımız açık bir
şekilde görülmektedir. AR-GE’ye gerçekten yeterli kaynak ayrıldığında
yapılabilir bir olaydır. Dünyanın birçok ülkesinin birçok kurumu bordan enerji
üretilmesi, bordan üretilen enerjiyle yürüyen otomobil yapılabilmesi için
milyonlarca dolar kaynak ayırıp AR-GE yaptığını hepimiz biliyoruz. Biz
kurumları oluşturuyoruz fakat gerekli vizyonu ve misyonu üstlenmelerini ve
hedefler koymalarını ve hedeflere ulaşabilmesi için gerekli kaynakların
ayrılmasını bir türlü beceremiyoruz. Bordan enerji
üretilmesi, bordan üretilen enerjiyle yürüyen araba yapılabilmesi için, bordan
üretilen enerjiyle çalışan elektrik santrali yapılabilmesi için gerekli AR-GE
yapılmasına yönelik kadro oluşturulması, gerekli eğitimli kadroların
yetiştirilmesi, gerekli donanım kurulması için yeterli AR-GE bütçesi kaynağı
ayrılmalı, hedefler konulmalı, konulan hedeflerin realizasyonu izlenmelidir ki
21’inci yüzyıl ülkemizin yüzyılı olsun, 21’inci yüzyıl zenginliğin yüzyılı olsun,
dünyadaki ilk 10 ekonomi içine girebilelim.
Bu temennilerle
hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Aydın.
Şahısları adına
lehine, Malatya Milletvekili…
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim
Sayın Aydın.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkanım, az önceki oturumda yaşanan bir hadiseyle ilgili
bir açıklama istiyorum yerimden, eğer mikrofonu açarsanız.
BAŞKAN – Buyurun,
mikrofonu açıyorum.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
6.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Genel Kurulun 13
Aralık 2013 Cuma günkü 30’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunda Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan ile Isparta Milletvekili Recep Özel arasında yaşanan
olaya ilişkin açıklaması
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bir önceki oturumda, maalesef grubum sıralarına kadar gelerek
tehditler savuran Milliyetçi Hareket Partisi Milletvekili Sayın Lütfü Türkkan,
Isparta Milletvekilimiz Sayın Recep Özel’i ta sıralarımıza gelmek suretiyle âdeta
ölümle tehdit ederek ve tekrar geri dönüşünde de çok ağır ve galiz küfürler
etmek suretiyle, hem Meclisin saygınlığına hem mehabetine hem de
milletvekiline, bırakın bir milletvekiline sade bir vatandaşa dahi yakışmayan
tavırlar sergilemiştir.
ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Davet eden kendisi, davet eden kendisi.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Öncelikle herkes haddini bilecek. Bunun altını çizmek
istiyorum.
ERKAN AKÇAY
(Manisa) – O da bilecek.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Hiçbir kimse, kabadayı edasıyla sıralarımıza kadar gelerek bir
milletvekilimizi tehdit etme hakkına ve haddine sahip değildir. Bundan sonraki
süreçte de eğer böyle birtakım şeylerde bulunulursa buna da pabuç
bırakmayacağımızı özellikle ifade etmek istiyorum.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Dün de aynısını kendileri yaptılar.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Bakın, değerli arkadaşlar, kimden gelirse gelsin, nereden gelirse
gelsin -bir milletvekilimiz dahi yaptığı zaman- kim yaparsa yapsın…
VELİ AĞBABA
(Malatya) – AKP’de dâhil mi?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – …bu Meclisin saygınlığına hepimizin sahip çıkması lazım.
MÜSLİM SARI
(İstanbul) – Küfredenler ne olacak?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Bu Meclisin onurunu, haysiyetini hepimizin koruması lazım.
MÜSLİM SARI
(İstanbul) – Küfredenler ne olacak?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Bu manada, özellikle bu milletvekili arkadaşımızın hem
sıralarımıza kadar gelip tehditle, çok ciddi bir tehditle -oradaki
arkadaşlarımızın hepsi şahit ve bir kısım şeyler siz kalktıktan sonra tutanağa
da yansımamış olabilir, ama tutanağa yansıyan kısmı da dâhil olmak üzere- milletvekili sıralarımıza
kadar geldiği ve orada galiz küfürler ettiği, hakaret ettiği ortadadır. Bu
açıdan, öncelikle, bu işin muhatabı olan, âdeta mağduru konumunda da olan
Milletvekilimiz Sayın Recep Özel’in bir açıklama yapma gereği vardır. Bu konuda
kendisine yerinden bir söz verirseniz, bu konuyla ilgili bir bilgilendirme
yapacaktır.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Aydın.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Halaçoğlu.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) - Ben de açıklama yapmak
istiyorum.
BAŞKAN –
Buyurunuz, siz de açıklamayı yapınız.
7.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, Genel Kurulun
13 Aralık 2013 Cuma günkü 30’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunda Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan ile Isparta Milletvekili Recep Özel arasında yaşanan
olaya ilişkin açıklaması
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Şimdi, efendim,
bakın, tutanaklarda sadece konuşmacı olan Haydar Akar ile Recep Özel arasında
bir tartışma var. Aynen şu şekilde: Siz “Teşekkür ederiz Sayın Akar.”
demişsiniz. Ardından “Raporu okudun mu, raporu okudun mu?” Recep Özel
tarafından. Haydar Akar “Hepsi okunmuş Recep.” Recep Özel “Okudun mu? Daha
sayfası açılmamış bunun, daha sayfasını açmamışsın.” Haydar Akar “O meydancı
Recep!” Lütfü Türkkan “Ne demek meydancı?” Yani buradaki zaten muhatabı Haydar
Akar. Haydar Akar’a “Meydancı ne demek?” diye soruyor. Bunun üzerine Recep Özel
“Gösteririm sana gel, buraya, gel. Gel buraya, gel!” Şimdi, “Gaziantep
Milletvekili Mehmet Şeker” diyor Başkan, siz söylüyorsunuz. Ardından Lütfü
Türkkan “Neyi gösterecekmiş bir bakayım.”
Şimdi “Gösteririm
gel buraya” diyen Lütfü Türkkan değil Recep Özel. Neyi gösterecekmiş? O da “Neyi gösterecekmiş bir bakayım.” diyor.
Siz uyarıyorsunuz tekrar “Mehmet Şeker” diye. “Buyurunuz Şeker, süreniz sekiz
dakikadır.” demişsiniz. Mehmet Bey konuşurken “Teşekkür ederim Sayın Başkan,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.” demiş Ondan sonra Lütfü Türkkan da “Gel sana
göstereceğim.” deyince Recep Bey’e doğru yürüyor.
Şimdi, burada,
oraya varıp da neyi göstereceğini… Herhâlde oradaki konuşmalar kendi aralarında
geçmiştir. Burada herhâlde “Avradına gösterecek bana değil.” demiş Lütfü
Türkkan da.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
– Bu kullanılabilecek bir şey mi Hocam?
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Şimdi, yanlış olabilir bu ama şurasını söyleyeyim: (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Olabilir mi?
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Yanlış olabilir.
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Yanlış olabilir mi?
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Lütfen dinleyin.
İSRAFİL KIŞLA
(Artvin) – Ana avrat küfredin bari.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Ama şimdi burada…
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri…
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Bir dakika… Meydancı ne
demektir? Meydancı ne demek? Her şeyden önce onu düşünün.
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Ne demek meydancı?
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Yani burada seviyeyi bu
kadar düşüren, bu kadar düşüren sizlersiniz.
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Meydancı ne demek?
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Sinkaflı konuşan sizlersiniz bugüne kadar. Yapmayın yani! Ayıptır.
Ayıptır!
İBRAHİM KORKMAZ
(Düzce) – Yakışmıyor, yakışmıyor; sana hiç yakışmıyor.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Muhatabı Lütfü Türkkan değil zaten, muhatabı farklı kişi.
BAŞKAN – Sayın
Halaçoğlu, çok teşekkür ediyoruz.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – “Avradına gösterecek” diyor “avradını” demiyor. “Avradına
gösterecek” diyor.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – Daha ne desin?
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Halaçoğlu.
Sayın
milletvekilleri…
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Hoca, hiç olmadı, hiç olmadı bu söylediğin, hiç olmadı. Sana
yakışmadı.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri…
FARUK IŞIK (Muş)
– Yazıklar olsun sana!
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – Hiç olmadı, hiç olmadı.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Sayın Başkanım, ben kürsüden ne olduğunu açıklayabilir miyim?
BAŞKAN –
Yerinizden lütfen, herkes yerinden açıkladı. Siz de buyurunuz, yerinizden
açıklamayı yapınız. (AK PARTİ ve MHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)
Sayın milletvekilleri lütfen.
Sizi de
dinliyoruz, buyurunuz
8.- Isparta Milletvekili Recep Özel’in, Genel Kurulun 13
Aralık 2013 Cuma günkü 30’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunda Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan ile yaşadığı olaya ilişkin açıklaması
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Sayın Başkanım, çok değerli arkadaşlar; biz Kocaeli Milletvekili
Haydar Akar’la zaman zaman burada birbirimize latife anlamında, kürsüdeyken,
bizim veya onun konuşmalarında birtakım laf atmalarımızın karşılığı olan ve
belli bir saygı ve sevgi çerçevesindedir. Hiçbirimiz, hiçbir zaman incitici bir
laf söylemedik. Haydar Akar o denilen lafı bana söyledikten sonra evet,
muhatabı benim ve Haydar Akar bir CHP Grubu. Burada, MHP Grubundaki arkadaş, o
malum zatın kendisine ne oluyor da aynı lafı tekrarlayıp bana hakaret anlamında
onu sorması üzerine “Ne demek?” diye. Ben de “Gel, onun ne demek olduğunu
burada göster.” dedim. Arkadaş buradan, kendisi, büyük bir külhanbeyi edasıyla
sıralara kadar gelip: “Bak, seni seçim bölgen Isparta’ya göndermem, seni
öldürürüm ve öldürtürüm.” lafını yanımda Isparta Milletvekili Süreyya Sadi
Bilgiç, öbür sıradaki milletvekili arkadaşlarımız da duymuştur, şahittir. Ondan
sonra başka bir lafı –tekrar burada ben anmak istemiyorum- onu söylemesi
üzerine de diğer milletvekili arkadaş onu almış gitmişti.
Biz, kimsenin
tehditlerine, şantajlarına boyun eğecek şeyde değiliz. Lütfü Türkkan’ın bu
lafını, o tehdidini mehdidini… Burada kendisiyle o seviyeye, o mertebeye düşmek
de istemiyorum çünkü bu kutsal çatı altında biz seviyeli siyaset yapmak
arzusundayız, isteğindeyiz. Ben o tehdidini kendisiyle baş başa bırakıyorum,
millete havale ediyorum efendim ama gereken cezanın da verilmesini talep
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Özel.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkanım…
ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Sana da ceza verilmesi lazım.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Sana da ceza aynen verilmeli.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Niye bana ceza verilecek ya?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkanım, bu konuda İç Tüzük’ün 160’ıncı maddesi çok açık ve
bu uygulanarak ilgili şahsa, Lütfü Türkkan’a kınama cezası verilmesini talep
ediyorum.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Neye dayanarak verecekler Sayın Başkanım?
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) - Elindekine dayanarak, elindekine. Hoca, elindekine dayanarak.
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Tutanaklar burada, ne söylediği buradaki tutanaklarda gözüküyor.
Burada, kaldı ki muhatap kendisi değil Haydar Bey.
EMRULLAH İŞLER
(Ankara) – Muharrem İnce de küfretti, ona verildi mi ceza ya?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkanım, burada hem üçüncü paragrafında “kaba ve yaralayıcı
sözler” var, dörüncü paragrafında “saldırıda bulunmak” gibi çok açık… Bu
ikisinin de bir şekilde değerlendirilerek kınama cezasının verilmesini talep
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, bu konuyu tekrar görüşmemiz gerekecek.
On dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 23.23
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 23.36
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Dilek YÜKSEL
(Tokat)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
2014 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu
Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
Ğ) ADALET BAKANLIĞI (Devam)
1) Adalet Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Adalet Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI
KURUMU (Devam)
1) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları
Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları
Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
İ) HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU (Devam)
1) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
J) ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI (Devam)
1) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
K) ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU (Devam)
1) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
L) ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ (Devam)
1) Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
M) TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU (Devam)
1) Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
N) MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Bir söz talebi
var.
Buyurunuz Sayın
Halaçoğlu.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
9.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun,
milletvekillerinin küfür ve çatışmadan uzak bir ortam içerisinde görevlerini
yerine getirmeleri gerektiğine ilişkin açıklaması
YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisini oluşturan üyelerin her biri
bütün Türk milletini temsil etmektedir. Dolayısıyla, her milletvekilinin
millete saygısı dolayısıyla küfürden uzak, çatışmadan uzak bir ortam içerisinde
görevlerini yerine getirmesi gerekir. Dolayısıyla, bu tür çatışmalar,
küfürleşmeler tarafımızdan tasvip edilmemektedir. Dolayısıyla, bundan böyle
herkesin daha dikkatli olmasını dilerim.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Halaçoğlu.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu
Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
Ğ) ADALET BAKANLIĞI (Devam)
1) Adalet Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Adalet Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI
KURUMU (Devam)
1) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları
Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları
Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
İ) HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU (Devam)
1) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
J) ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI (Devam)
1) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
K) ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU (Devam)
1) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
L) ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ (Devam)
1) Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
M) TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU (Devam)
1) Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
N) MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Şimdi,
şahıslar adına lehinde, Malatya Milletvekili Hüseyin Cemal Akın.
Buyurunuz Sayın
Akın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN CEMAL
AKIN (Malatya) – Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; Adalet Bakanlığı
bütçesi hakkında söz almış bulunuyorum. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Dün Malatya’da
meydana gelen trafik kazasında hayatlarını kaybeden hemşehrilerime Cenab-ı
Hak’tan rahmet diliyorum, yakınlarına sabrı cemil diliyorum.
Yargıda
problemleri süratle çözebilmek için Hükûmetimiz, yeni müesseseleri sistemimize
kazandırmıştır. Çünkü tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de nüfusun artışına;
ekonomik ve sosyal problemlere bağlı olarak yargıya intikal eden uyuşmazlık
sayısı da artmıştır. Bunun sonucu olarak, yargı mensupları büyük iş yükü altındadır.
Bu kapsamda, adaletin etkinliğini arttırmak için mahkemelerin dışında,
uyuşmazlıkların yargıya intikal etmeden önce veya intikal ettikten sonra
dostane yollarla çözümlenmesinin önemi anlaşılmıştır ve dostane çözüm yolları
da daha sık uygulanmaya başlanmıştır. Birleşmiş Milletler verilerine göre, bu
kurum, 160’tan fazla ülkede vardır. Ara buluculuk, tarafları bir araya getirerek onların
birbirlerini anlamalarını ve bu suretle çözümlerini üretmelerini sağlamak için
aralarında iletişim sürecinin kurulmasını gerçekleştirerek tarafsız ve bağımsız
bir üçüncü kişinin yardımıyla yürütülen dostane çözüm yoludur. Bu sistem,
Amerika Birleşik Devletleri’nde elli yıldır, Avrupa ülkelerinde kırk yıldır
uygulanmaktadır. Dünyadaki uygulamada, söz gelimi İngiltere’de, yıllık 1,5
milyon hukuk davasından yüzde 3,1’i yani 50 bini mahkemelerce çözülmekte, yüzde
96,5’i dostane çözüm yöntemleri olan ara buluculuk, sulh, uzlaşma ve tahkim
gibi yöntemlerle çözülmektedir.
Ara buluculuk,
özünde uzlaşma kültürü olan toplumumuz açısından geçmişte uygulanan bir
sistemdi. Ahilik teşkilatımız geçmişte taraflar arasında uyuşmazlıkları çözerek
huzur sağlamıştı. Bundan dolayı, geçmişte toplumumuzun her kademesi arasında
uzlaşma kültürü yaygındı ve yerleşmişti. Bu kapsamda, 6325 sayılı Hukuk
Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu yasalaşarak yürürlüğe girmiştir. Ara
bulucular, hukuk fakültelerini bitirdikten sonra meslekte beş yıl kıdem sahibi
olan ve bu hususta eğitim alan hukukçular arasından seçilmektedir. Türkiye
Barolar Birliği, Türkiye Adalet Akademisi ve hukuk fakülteleri ara buluculuk
eğitimi de vermektedirler. Bu eğitimde ikna yöntemleri, beden dili, müzakere
yöntemleri, iletişim teknikleri gibi dersler de ilaveten verilmektedir. Adalet
Bakanlığı Arabuluculuk Daire Başkanlığınca yapılan yazılı ve uygulamalı sınavda
başarılı olanlar 14 Kasım 2013 tarihi itibarıyla Daire Başkanlığınca tutulan
ara bulucular siciline kaydolmuşlardır. Bu şekilde, bu sistem ülkemizde fiilen
faaliyete başlamıştır. Artık, vatandaşlarımız arasında uyuşmazlık çıktığında
dava yoluna gitmeden sorunlarını ara bulucular vasıtasıyla çözebilmektedirler.
Ara buluculuk,
kaybedeni olmayan bir çözüm yoludur. Taraflara kazandırma prensibi gereğince
her iki tarafın da kendi kararlarını kendilerinin verdiği bir uygulamadır. Ara
buluculuk süreci gizli bir süreçtir. Ticari işletmeler açısından gizlilik, sır
ilkesi önemlidir. Zamandan, dava masraflarından tasarruf edilmektedir. Dava
yolundan farklı olarak çok kısa sürede ihtilaf çözümlenir. Bu süreç esnek ve
ihtiyari bir süreçtir. Ara buluculuk geçmişi yargılamaz, geleceği kurar,
uyuşmazlık bittikten sonra ilişkilerin devamını sağlar. Taraflar ara bulucuya
başvurduktan sonra, huzurda anlaştıklarında hep birlikte anlaşma metnini
imzalarlar. Taraflardan biri veya her ikisi mahkemeye başvurarak bu anlaşma
metnine icra edilebilirlik şerhi kazandırabilir. Mahkemeler çekişmesiz yargı
işi olarak, süratle, icra edebilirlik şerhi verirler, bu şerh ilam niteliğinde
belgedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN CEMAL
AKIN (Devamla) – Zaman aşımı ve hak düşürücü süreler ara buluculuk sürecinde
işlemez, taraflar anlaşamadıkları takdirde dava yoluna gidebilirler.
Yargı
yoğunluğunun azalmasına sebep olacak bu düzenlemenin ve bütçenin ülkemize
hayırlı olmasını diler, muhterem heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Akın.
Hükûmet olarak
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız.
Buyurunuz Sayın
Yıldız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz otuz iki
dakikadır.
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Bakanlığımızın 2013 yılı bütçesi üzerinde değerlendirmeler yapmak
üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi, heyetinizi saygıyla sevgiyle
selamlıyorum.
Tabii, şu ana
kadar tavsiye niteliğinde, öneri, eleştiri niteliğinde konuşan bütün
arkadaşlara teşekkür ediyorum. Bunların içerisinde konuyu doğru anlayıp doğru
anlatanlar olduğu gibi, belki yanlış anlayıp da yanlış anlatanlar da oldu,
bunun üzerinde biraz değerlendirmeler yapmak istiyorum. Bunun kasıtlı olmadığı
kanaatindeyim. Başarı hikâyesinden falan bahsetmeyeceğim ama burada belli temel
konular üzerinde biraz fikir alışverişinde bulunmamız lazım diye düşünüyorum.
Değerli
arkadaşlar, öncelikle, Türkiye’nin dört bir yanında havalar bugün, geçtiğimiz
yılın aynı günlerine, aralık ayına dayanarak söylüyorum, ortalama 6 derece daha
soğuk. Bununla alakalı, 183 milyon metreküp civarındaki günlük tüketim şu anda
200 milyon metreküpler civarına geldi. Hamdolsun, gaz arzıyla alakalı herhangi
bir sıkıntımız yok ve bununla alakalı da bütün meskenlerimizin, önemli ölçüde
sanayimizin ihtiyaçları karşılanmaya devam ediyor. Yalnız, her zaman
söylüyorum, geçen hafta bir televizyon programında da söyledim. Atmosfere açık
işletmelerde, hele hele 1milyon 100 bin kilometre iletim ve dağıtım hattı olan
işletmelerde bir kısım aksaklıkların olmasının çok muhtemel olacağını söyledim.
Bakın, Heathrow Havaalanı Londra’dadır ve geçen, aşırı rüzgâr ve fırtınada
yaklaşık yedi saat civarında ve 130 bin kişinin elektriksiz kaldığı bir ortam
oluştu. İsveç hakeza, Moskova’da 12 milyon insan elektriksiz kaldı ve
Manhattan’da yaklaşık 7 milyona yakın, komple çevresiyle beraber elektriksiz kaldığı
anlar oldu. Bunu şunun için söylüyorum: Herhangi bir arızanın, herhangi bir
işletme hatası diyelim ki, bunların her birisinin muhtemel olabileceğini
açıklıkla söylüyorum. Çünkü 83 bin kilometre civarında doğal gaz dağıtım ve
iletim hattı var. Biraz önce bahsettim, dünyanın etrafını 25 kez dolaşacak olan
iletim ve dağıtım hattımız var.
Dün Yerköy’de bir
trafo patladı aşırı güç çekiminden dolayı. Sayın Başbakan Yardımcımızın benden
daha önce haberi olmuş, bana bildirdi. Sabah dördü yirmi geçe 2 ilçemizin de
elektrik tedariki sağlanmış oldu.
Bakın, Suruç’tan
bahsetti arkadaşımız. Suruç’ta 2x50 mwa’lık trafomuz vardır. Birisi aşırı güç
çekiminden dolayı yanmıştır. Şimdi, biz onu değiştiriyoruz. Ancak, şimdi, bu
nereden kaynaklanıyor? Bakın, şu anda hâlâ oradaki vatandaşlarımızın, sehven
olduğuna inandığım bir şekliyle, yüzde 76’sı elektriği hâlâ kaçak kullanıyor
arkadaşlar. Geri kalan yüzde 24’ünün de yüzde 20’si tahakkukta para ödüyor.
Şimdi, her şeyi
açık konuşmak istiyorum. Bir köyde -arkadaşlarım geldiler, bana bunu
söylediler- 3 tane vatandaşımıza 5’er TL, ayda 5’er TL para yatırttırılıyor.
Biz dedik ki: Bu köyde para ödeyen yok. Köyün elektriğini normalde kesecek
işletmeci. Deniyor ki: “3 tane vatandaşımız orada elektrik parasını ödüyor.”
Bakın, 5’er TL’den. O yüzden, biz birbirimizi aldatmayalım arkadaşlar, açık ve
net olalım. Bizim Türkiye'nin dört bir yanında, Edirne’den Kars’a, Sinop’tan
Hatay’a varıncaya kadar vatandaşlarımızın hakkının, hukukunun korunması için
uğraşmamız lazım.
Bazı arkadaşlarımız
haklı olarak dediler ki: “Kayıp kaçak oranlarıyla alakalı neler yaptık?” Evet,
kayıp kaçak oranlarının daha hızlı da düşürülmesi lazım. Bugün Dicle ve Van
bölgesini çıkarttığımızda Türkiye'nin kayıp kaçak ortalaması Avrupa Birliğinin
kayıp kaçak ortalamasından düşüktür; yüzde 9,4’tür. Şimdi, bize düşen görev o
bölgelerimizde de bunu yapmaktır arkadaşlar. Bunu nasıl yapacağız?
Vatandaşımıza anlatacağız, dokusu, yapısı sağlam olan vatandaşımıza bunları
aktaracağız, ödeme alışkanlıkları kazandıracağız ve oradaki şirket 762 milyon
TL’lik faizi sildi; asıl paralarla alakalı “Eğer tahsilat yapacaksak asıl
paraları da indiriyorum ama tek şartla, abone olmanız şartıyla.” dedi.
Şimdi, 22 bin 700
tane sulama pompasından 580 tane abone olundu. Arkadaşlar, biz bir noktasında
buna “Dur.” demek durumundayız, buna kayıtsız kalamayız, “Neyse, o zaman
yapılsın.” diyemeyiz. Bu irade koyduğumuz yapıya hep beraberce sahip çıkacağız.
Oradaki vatandaşımız da bizim vatandaşımız. Her türlü kolaylığın sağlanmasında
–ama abone olmak kaydıyla- her birimiz görev yapacağız. O yüzden, biz bu
iradeyi gösteriyoruz ve bunun da bizim önümüzdeki vizyon, önümüzdeki stratejik
hedefler ve önümüzdeki politikalar çerçevesinde mutlaka yapılabiliyor olması
lazım.
Değerli
arkadaşlar, bugün yaklaşık 1,8 milyar TL’lik bizim Bakanlık bütçemiz ama aynı
zamanda ilgili kuruluşlarımızın da yatırım ödeneğiyle beraber 6 milyarlık bir
rakamla huzurunuza gelmiş bulunuyoruz. Bağlı, ilgili ve ilişkili bütün
kurumlarımızla beraber bunların her birisini inşallah önümüzdeki yıl yönetmeye
gayret edeceğiz.
Şimdi, bizim arz
güvenliğimizi sağlamakla alakalı, bir milletvekili arkadaşımız “Somut şeyler
söyler misiniz?” dedi yani neler yapacağız? Biz genel cümlelerle şunu
söylüyoruz, somutlara da geçiyorum: Bizler Türkiye'nin büyümesini… Ki yalnızca
kasım ayı itibarıyla söyleyeyim tahakkuk etmiş rakamı, geçen yılın kasım ayına
göre yüzde 4,2 tüketimimiz arttı, geçen ayın elektrik tüketimine göre de yüzde
5,7 civarında arttı. Türkiye’deki enerji büyümesi, ekonomik büyümemizden daha
fazla olmak zorunda ki hak edilen refah seviyesi daha fazla sunulabiliyor
olsun. O yüzden, büyüyen Türkiye'nin büyüyen enerji sektörünü mutlaka
oluşturmamız lazım; o yüzden, yerli kaynaklarımızı, yenilenebilir
kaynaklarımızı, su, rüzgâr, güneş, jeotermal gibi kaynakları, biyokütle gibi
kaynakların her birini olabildiğince harekete geçirmemiz lazım ve bu
yatırımları da hızlıca yapmamız lazım.
İsim vermeyeceğim
ama bir haberden alarak söylüyorum. Şimdi, biz üretirsek bunu iletmemiz lazım,
iletirsek dağıtmamız lazım, dağıtıyorsak da kullanmamız lazım. “Köylü
kardeşlerimiz görevlileri dereye attı…” Haberin altına bakıyorum yani niçin
dereye atmışlar yani maden mi aradılar orada, çevreyi mi kirlettiler? “Elektrik
iletim hattının direğini dikmeye giden görevliler köylülerimizin tepkisiyle
karşılaştı ve derede buldular kendilerini…”
Arkadaşlar, bu
iletim hattını biz niçin yapıyoruz? Herhangi bir milletvekilimizin herhangi bir
ildeki ihtiyacını yani Türkiye'nin büyüyen ihtiyacını karşılamak üzere yapıyoruz.
Şimdi, eğer ben bu iletim hattını o vatandaşımızın tarlasından geçtiğim oradaki
10 metrekarelik yeri ben alamıyorsam, bunu iletemiyorsam burada önemli bir
yanlışlık var demektir. Bakın, doğal gaz iletim boru hatlarıyla alakalı zaman
zaman o güzelim bitki örtüsünden, çilek örtüsünün yanından geçtiğimiz oluyor.
Arkadaşlar bildiriyorlar, biz kendilerine diyoruz ki: “Arkadaşlar güzergâh
değiştirme imkânımız var mı, coğrafya buna müsaade ediyor mu?” Müsaade ettiği
yerde yapıyoruz, müsaade etmediği yerde yapmıyoruz arkadaşlar. Bugün,
Trakya’dan Dilovası’na varıncaya kadar, Türkiye’nin ortalama büyüme hızının 4
katı civarında büyüme hızı var, öyle mekânlar var ki 4 katı hızla büyüyor.
Şimdi, biz oraya iletimini götürmemiz lazım.
Bakın,
Ataşehir’de biz bir yer istiyoruz, Ataşehir’de finans merkezi olacak ve orada
katlar yükselecek. Önceden bunu görüyoruz, iki yıl önceden kamulaştırma
hazırlıklarını yapıyoruz. Bugün Dilovası’ndan geçip de İstanbul’a ulaşacağımız
ve aynı şekilde Gemlik’ten gelip de ulaşacağımız herhangi bir yer artık
bulunmuyor. Çanakkale Boğazı’nın altından geçiyoruz. Eğer ben burada kalkıp da
bu iletim hattını yapamazsam arkadaşlar evin yolunu bulamam. O yüzden,
birbirimize yardımcı olacağız ve mutlaka bununla alakalı, Türkiye’nin
gelişmesine, büyümesine her yönüyle katkı koyacağız.
Şimdi, biz arz
güvenliğiyle alakalı neler yapmak istiyoruz? Öncelikle, tespit ettiğimiz ve 14
milyar ton civarındaki yerli kömürümüzün mutlaka 2023 yılına kadar hepsinin
kullanılabiliyor olması lazım. Hepsinin
bitirilmesi anlamında söylemiyorum, kullanılmaya başlanacak, otuz yıllığına,
kırk yıllığına bunlar değerlendirilecek. Değerli arkadaşlar, Afşin-Elbistan,
Konya Karapınar, Eskişehir Alpu, Soma, Çanakkale ve birçok ilimizde bunlarla
alakalı geliştirdiğimiz kömürlerin enerjiye dönüşmesi lazım.
Bakın, akışkan
yataklı kömür teknolojisi var, yüzde 20’ler, 22’ler civarında daha pahalı. Biz
bir karar aldık, dedik ki: “Bırakın biraz daha pahalı olsun ama çevreye duyarlı
olsun, çevreyle beraber biz bunları yapabiliyor olalım”. Birisi 100 dolara
çıkarken birisi 120 dolara çıkıyor. Biz, şartnamemizde de bunu rahatlıkla
koyabilecek durumdayız, çevreye duyarlı şekilde yapılmak üzere.
Başka ne
yapacağız? Somut adımlar istedi arkadaşlar. 2023 yılında ilk 2 ünitesi
Rusya’dan ve Japonya’nın da 1’inci ünitesinin devreye alınmak kaydıyla bunların
mutlaka işletmeye alınmasını öngörüyoruz. Bu, şu demektir değerli arkadaşlar:
7,2 milyar dolarlık -bugünkü cari fiyatlarla- doğal gazı daha az ithal
edeceğimiz anlamına geliyor. Bu, iyi bir şey. O yüzden bunu da inşallah gerçekleştireceğiz.
Doğal gaz depolamalarından tutun rüzgâra varıncaya kadar bunları
gerçekleştireceğiz.
Bir yorum
yapıldı, ben bu yoruma katılıyorum: “Rüzgârla iş bitmez.” dendi. Evet, rüzgârla
iş bitmez çünkü temel baz, yük oluşturan rüzgârlar değildir. Siz, bir ülkenin
enerji yönetiminde “Rüzgâr eserse elektrik üretirim, esmezse elektrik üretmem.”
diyemezsiniz. O yüzden, tabana kömür santrallerini, nükleer santralleri, doğal
gaz santrallerini uygun bir şekilde yerleştirip üzerine; güneş açtığı zaman
elektrik üreten güneş santrallerini, rüzgâr estiği zaman rüzgârdan elektrik
elde edilen yapıları, ve aynı şekilde jeotermal bütün
o buharın kullanıldığı dönemlere gelmemiz lazım.
Değerli
arkadaşlar, şu anda 330 megavatlara çıktık jeotermalde. Bu rakam,
küçümsenmemesi gereken önemli bir rakam, jeotermal olduğu için söylüyorum.
Bunlar yerin altında bekleyen değerlerimiz.
Enerji önemli
olduğu kadar, bunun madencilik ve yer altı kaynakları, tabii kaynakları da
önemli. Biz, devlette, her zaman söylediğim gibi, ortak dil oluşturarak bütün
yapılarımızı, çevreyi, bitkiyi, denizi, sahili, tabiat varlıklarını, kültür
varlıklarının her birisini koruyarak yapmamız lazım. O yüzden, bazı işlerimizin
yavaşladığını söylemem lazım. Bakın, bazı orman izinlerinde daha itinalı
davranılması gerektiğini söylemem lazım. Bir kısım küçük HES’lerde yapılan
eleştirilere kayıtsız kalmamamız lazım geldiğini söylemem lazım. Bir kısım -tabirimi
mazur görün- bazı hoyrat çalışmaların, müteahhitlerimizin yaptığı hoyrat
çalışmaların makul görülmemesi lazım geldiğinin altını çizmem lazım. Ama
bunların her birisi bir kültür. Biz bir hak veriyorsak… Mesela, artık geçen ay itibarıyla kanuna
koyduğumuz ve sizlerin tensibiyle, onayıyla çıkan “ön lisans” kavramı yürürlüğe
girdi. Öncelikle bir işveren, bir iş adamı aldığı lisansı artık otuz yıllığına
elinde taşıyamayacak. İlk altı ayda yapması gerekenler var, ilk bir yılda
yapması gerekenler var, yapmadığı zaman ön lisansı iptal edilecek, o bir lisans
anlamına zaten gelmemiş olacak. Bunların her birisini adım adım inşallah
gerçekleştirmiş olacağız.
Değerli
arkadaşlar, bırakın, yerli kaynaklarımızın her birisini makul ölçülerde devreye
alalım. Bakın, kış şartlarında işletmeciliğin en zor anlarının yaşandığı
ülkeler görüyoruz ve bizim bunu mutlaka yerli kaynaklarımızla beraber ikame
edebiliyor olmamız lazım. O yüzden, jeotermal kaynaklarımızın her birisini de
inşallah gerçekleştireceğiz. Bunun için tabii ki uygun fiyatlarla bunu yapmamız
lazım.
Elektrik
fiyatları üzerinde arkadaşlarımız eleştiri koydular. Arkadaşlar, şu anda
Türkiye, Uluslararası Enerji Ajansının dönem başkanlığını yapıyor. Bununla
iftihar edersiniz diye söylüyorum. 28 tane OECD ülkesinin iki yıllığına dönem
başkanlığını yapacak.
Bakın, orada,
Eurostat dediğimiz tek bir veri kullanılır ve Uluslararası Enerji Ajansı
bunlardan alır. Ben şimdi bunlardan isteyen arkadaşlarıma da verebilirim.
Elektrikte konutta -hani biz diyoruz ya vergiler yüksek- vergiler dâhil,
Bulgaristan ve Litvanya’dan sonra Türkiye’yi, bugünkü cari döviz fiyatlarıyla
beraber 28 tane Avrupa Birliği üyesi ülke arasında en ucuz elektriğini satan
ülke olarak söylüyorum. Bunu da kayıtlarımdan size inşallah aktarabilirim.
Sanayi için söylersek Finlandiya’dan sonra Türkiye 2’nci sıradadır.
Bakın, altını
çizerek söylüyorum: 28 tane Avrupa Birliği üyesi ülke arasında doğal gazını en
ucuz alan ülke biz değiliz ama doğal gazını en ucuz satan ülke biziz. Çok açık
bir ifade kullanıyorum, konutta vergiler dâhil, en son pariteden sonra
Romanya’dan sonraki fiyatları da bundan rahatlıkla alabiliriz.
Peki, asgari
ücret karşısında biz ne yaptık yani on bir yıl boyunca ne yaptık? Kestirmeden
söyleyeyim arkadaşlar, çok fazla teknik detaya girmeden: Hemen hemen 2 kat alım
gücü oluşturduk. Aynı asgari ücretle aynı doğal gaz miktarını, aynı kilovatsaat
elektriği 2 kat daha fazla alabilecek hâle geldik.
Değerli
arkadaşlar, bakın, bugün devlet denetiminde ve devlet gözetiminde bir özel
sektör mantığını öngörüyoruz. Biz özel sektörü layüsel bir şekilde bırakamayız.
Osmangazi’den örnek verdi arkadaşlar. Doğrudur, bir kısım edinimlerini yerine
getiremediler. Biz buna kayıtsız kalamayız. 475 milyon dolara özelleştirilmiş
orası. Şu anda kayyum heyeti orayı yönetiyor. Ne zamana kadar? Yeni sahibini
bulana kadar. 21 tane dağıtım şirketinden eğer benzer durumda olanlar varsa
onlara da aynı işlemi uygulayacağımızı onlar çok rahatlıkla bilirler.
Doğal gaz dağıtım
hizmetlerinde de şu anda Türkiye'de İGDAŞ’ın haricinde -ki o da özelleştirme
programına giriyor- özelleşmemiş dağıtım şirketi kalmamış olacak, hem
elektrikte hem de doğal gazda.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, her zaman söylüyorum, on bir yıl önce biz iktidara geldiğimizde 20
yaşında olan bir tesis şu anda 31 yaşında. Bunların rehabilitasyonlarıyla
alakalı şu ana kadar 1 milyarın üzerinde bir para harcadık, harcamaya da devam
ediyoruz çünkü bunların baca gazı analizleriyle alakalı her zaman dikkat
etmemiz gereken konu var.
Bir yanlış
anlamadan daha bahsedeyim: “Nabucco öldü, çöpe atıldı, siz neredeydiniz?”
deniliyor. Değerli arkadaşlar, bunu ancak bir Avusturya’nın doğal gaz
tedarikiyle alakalı konuyu konuşurken dile getirebilirsiniz, bir Avusturya
yetkilisi olarak dile getirebilirsiniz çünkü…
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Ne demek bunlar?
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Ne demek hemen söyleyeyim, şu demek:
Nabucco, Baumgarten’da Avusturya’ya kadar gidecek olan bir hattı. Türkiye
üzerinden, 1.800 kilometrelik hattın Türkiye’den geçmesi ilgilendiriyor
Türkiye'yi. Biz, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin de doğal gaz tedariki için
uğraşırız ama önce ülkemizi düşünürüz.
Arkadaşlar,
projenin adının “Nabucco” veya “TANAP” olması, yarın bir gün bir başka isimde
olması bizi çok fazla ilgilendirmez.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Sayın Bakan, 35 milyon euro gitti mi gitmedi mi, onu söyleyin.
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) -Bizi ilgilendiren kısım şudur: 1.800
kilometrelik hattın Türkiye’den geçip geçmediğidir. Bu hat Türkiye’den geçiyor
arkadaşlar.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – “Avusturyalı” dediniz, onu söylüyoruz.
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) - Peki, Avusturya’dan geçiyor mudur bu
hat? Avusturya’dan geçmiyor arkadaşlar. Eğer siz “Nabucco niçin olmadı? “
derseniz, Avusturya’nın haklarıyla alakalı konuşmuş olursunuz. Ben diyorum ki…
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Yani, biz on sene Avusturyalılara mı çalıştık?
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) - Hayır, Avusturyalılarla ilgili
çalışmıyorsunuz.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – 35 milyon euro harcadınız mı Sayın Bakan?
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) - Ben sözümün başında söyledim, bazı
yanlış anlamalar olabilir, yanlış anladığınızda ben düzeltmek için bunları
söylüyorum.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – “Avusturyalı” diyorsunuz, daha ne diyeceksiniz yani?
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, ben siz
konuşurken bir kelime bile kullanmadım, size de aynı şekilde tavsiye ediyorum.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Biz size “Avusturyalı” mı dedik? Biz size böyle hakaret ettik mi
ama?
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) - Bunun hakaret olmadığını çok iyi
bilirsiniz.
Tekrar
söylüyorum, bu, ancak bir Avusturya’nın doğal gaz haklarıyla alakalı konuşurken
dile getirilir diyorum. Bugün ne olmuştur TANAP’la? Avrupa’nın kuzeyi midir
yoksa Avrupa’nın güneyi midir?
Değerli
arkadaşlar, şu anda en son geldiğimiz nokta, Avrupa’nın kuzeyine veya güneyine
gitsin, Türkiye’den geçmesi bizim için önemlidir. Azerbaycan’dan,
Şahdeniz-2’den çıkan gaz bugün Avrupa’nın güneyine gitmektedir TAP Projesi’yle.
Yani, Gürcistan, Türkiye, Yunanistan ve İtalya üzerinden İsviçre’ye
gitmektedir. Şimdi “Niçin Bulgaristan üzerinden Romanya, Macaristan ve
Avusturya’ya gitmedi?” diye sorarsanız bunun cevabı ayrı “Türkiye bu Nabucco’yu
niçin çöpe attı?” derseniz bunun cevabı ayrı. Ben diyorum ki Türkiye alacağını
almıştır arkadaşlar. 1,8 milyon tonluk boru hattının Türkiye’den tedarik edilmesiyle
alakalı anlaşmalara, sözleşmelere bunu koymuştur ve aynı istihdam aynı şekilde
oluşturulacaktır. Nabucco’daki hissemiz yüzde 17,8’dir, TANAP’taki hisselerimiz
de inşallah önümüzdeki hafta daha da yükselecektir. Türkiye burada kazanan
ülkedir, o yüzden biz isimlere takılmıyoruz. Bir de bunun bir yanlış anlama
olduğunu açıklıkla söylemem lazım.
Değerli
arkadaşlar, şimdi, konuşmalar sırasında dikkatimi çekti, “Onu siz mi yaptınız?
Onu A firması, B firması yaptı.” dendi. Ee, daha iyi değil mi? Kamu bütçesi
kullanmadan, siz bunları, kamu bütçesinden ayırmadığınız her payı adalette,
eğitimde, emniyette kullanıyorsanız daha iyi değil mi bu?
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Sayın Bakan, borcu kabul etmeyip yatırımı kabul ediyorsunuz!
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Biz, arkadaşlar, bugün şuna dikkat
ediyoruz…
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Özel sektör borcunu kabul etmeye gelince “Bize ne!” diyorsunuz ama
yatırım yapınca “Bizim yatırımımız.” diyorsunuz.
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Türkiye’de özel sektör dinamizmiyle
beraber liberalleşen, serbestleşen ve daima değişip büyüyen bir ülkeyi
yönetiyoruz biz. Bize, lütfen, birisinin bir işin nasıl olmayacağını değil,
nasıl yapılacağını tarif etmesi lazım. O yüzden, buna devam ediyoruz.
Irak’ta ne oldu,
Kuzey Irak’ta ve merkez Irak’ta ne oldu? Değerli arkadaşlar, Bağdat’taki
kardeşlerimiz bizi davet ettiler, “Siz ‘Merkezî Irak Hükûmetinin, Bağdat’ın
onayı olmadan biz bu gazı ihraç etmeyeceğiz.’ diye burada basın toplantısında
söyler misiniz?” dediler. Biz dedik ki: Hayır, böyle bir şey söylemeyiz çünkü
yaptığımız iş öyle bir iş değil. “Peki, nedir yaptığınız iş?” dediler. Biz
“Merkezî Irak Hükûmetinin de -ifadeyi seçerek kullanıyorum- rızası aranır.”
cümlesiyle… Bunu kabul ediyorsanız geliriz dedik ve “Buyurun.” dediler
-bunların her birinin yazışmaları vardır- Bağdat’a gittik. Sayın Şehristani ile
Başbakan Yardımcısıyla kardeşane oturduk, neler üzerinde mutabakat sağlamamız
lazım, neler yapmamız lazım diye. Değerli kardeşlerim dedim… Bakın, ben burada
bütün milletvekili arkadaşlarıma da bunu açıklıkla söylüyorum. Dört-dört buçuk
yıl önce Merkezî Irak’ta 35 tane dünya devi firmanın davet edildiği bir dizi
ihale yapıldı, bir tane değil. TPAO da konsorsiyum üyesiyle beraber buna girdi.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – A grubuna giremedi Sayın Bakan.
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Aynen öyle.
Çünkü TPAO’nun
çıkarma kapasitesi tek başına yetmediği için konsorsiyum üyeleriyle beraber
girdi. 25 milyar dolarlık işi, 4 ayrı işte kendi hissesine düşen 5,5 milyar
dolarlık işi ihalede aldı, bir yandan devam ediyor bunlara. Daha sonra, 235
milyon dolarlık bir işte Merkezî Irak Hükûmeti dedi ki: “Siz bu ihaleyi
kazandınız ama biz bu ihaleyi size vermiyoruz.” Biz dedik ki: “Kardeşlerimizin
bu kararını saygıyla karşılıyoruz.” Sorumuz şu oldu: “Başka vermek
istemediğiniz ihale var mı, onları da bize bildirin.” “Yok, böylesine devam
ediyoruz.” dediler.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Bu iyi bir şey mi Sayın Bakan?
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Arkadaşlar, şimdi, bakın, Irak 2,7
milyon varil günlük petrol çıkarırken dört buçuk yıl önce, şu anda 2,5 milyon
varil çıkarıyor, yani bütün bu ihalelere rağmen. Ortada bir şey eksik gidiyor.
Şimdi, Irak’ın -bu anki hâliyle, labirentlerin arasından gidip de günde görmek
istemediğimiz birçok patlamalarla beraber onlarca insanın öldüğü bir Bağdat-
yıllık geliri 100 milyar dolar civarında. Türkiye'nin -bir düzeltme yaparak
söylüyorum- 60 milyar dolar ithalatı var dedik, 8 milyar dolar da ihracatı var,
net ithalatı 52 milyar dolar. Yani Türkiye'nin bu hâliyle Irak’ın bu hâli
arasında 150 milyar dolarlık bir fark var ama biz Irak’ın normalleşmesini ve
gelirlerini 3 katına çıkarmayı teklif ediyoruz, diğer bütün işlerle beraber.
Yani 300 milyar dolar geliri olan bir Irak, üç yıl içerisinde 1 trilyon dolarla
kuzeyinden güneyine varıncaya kadar tekrar imar edilir.
Bu Irak, Saddam
oraya dört gün girdi diye Kuveyt’e 38 milyar dolarlık tazminat ödeyen bir
Irak’tır. Kendisi savaş tazminatı almakta mıdır? Hayır, savaş tazminatı
almamaktadır, hatta, bir kısım tazminleri de yapmak
durumundadır.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Biz buna emperyalizmin sömürüsü diyoruz, emperyalizmin mazlum
halkları sömürüsü diyoruz.
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Biz bütün bunların her birisini
açıkça konuştuk, dedik ki: “Ey Iraklı kardeşler, Irak’ın normalleşmesinin iki
tane temel yolu var. Bir: Basra’dan dünya piyasasına açılan petrol hatları. Bir
diğeri de güvenli siyasi istikrara sahip olan Türkiye’dir.” Türkiye'nin günlük
1,5 milyon varil iletim kapasitesi var. Peki, ne kadarı kullanılıyor bunun? Şu
anda, 400 bin varili ancak kullanılıyor ve bizim Irak’la anlaşmamız şudur
arkadaşlar: Üç yıl içerisindeki geçti. Eğer Irak, bu ham petrol
Kerkük-Yumurtalık Boru Hattı’nın yarı kapasitesini dolduramıyorsa yarı
kapasitesini doldurmuş gibi biz taşıma bedeli alıyoruz. Şimdi, ben diyorum ki:
Ey Iraklı kardeşler, biz sizden zaten 750 bin varilin parasını alacağız. Gelin
bunu 750 bin varillik taşıtın da bari fazladan para ödemeyin. Türkiye bunu her
hâlükârda zaten alacak, Türkiye'nin herhangi bir gelir kaybı yok ama sizin ciddi
bir zararınız var. Ve en sonunda söylediğimiz cümle şu: Mademki Irak’ın tamamı,
Irak Anayasası’na göre kuzeyi, güneyi, doğusu, batısı fark etmiyor,
ki öyle, o zaman kuzeyinden çıkan petrolün de, Basra’dan çıkan petrolün de her
birinin Irak halkının tamamına ait olduğunun bilinmesi lazım. Ve bize kendileri
şunu önerdiler: “Basra’dan çıkan petrolleri Türkiye üzerinden dünya
piyasalarına sunar mısınız?” En son Bağdat’taki görüşmemizde bu tekrar
yinelendi, Sayın Luaibi de söyledi, Sayın Şehristani de söyledi. 400
kilometrelik bir açıkları varmış, evet, biz bunu yaparız dedik. İster tek
başımıza yapalım, ister sizinle beraber yapalım, isterse biz üçüncü bir ortak
bulalım onlarla yapalım. Niçin? Basra’dan çıkan petrolün de aktarılması için.
Bakın, yalnızca Kuzey Irak değil.
Şimdi, bizim
söylediğimiz nokta şu: Irak’tan behemehâl 300 bin varil petrol aktarılabilecek.
Bu ediyor 700-750 bin varil. Yani, zaten ücretini ödediklerini, taşıma ücretini
ödedikleri petrolün oradan akması sağlanacak.
Son cümlemi şöyle
toparlayayım: Biz Iraklı kardeşlerimize şunu söyledik: Üçlü mekanizmayla
beraber isterseniz biz işin içerisinde varız ve bu anlaşmayı, sözleşmeyi, her
birisini, Merkezî Irak’la yapılan anlaşmalar, Kuzey Irak’la yapılan
sözleşmelerin her birisini açıklıkla burada konuşabiliriz. Ve teklifimiz şuydu:
Siz şu ana kadar yokluğu paylaştınız, biz size varlığı paylaşmayı teklif
ediyoruz. Siz yokluğu paylaşarak sıkıntınızı büyüttünüz, biz varlığı paylaşarak
refah seviyenizi büyütmek istiyoruz.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Bunların uluslararası ilişkilerde bir değeri yok.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Sonuçta ikna ettiniz mi Irak Merkezî Yönetimi’ni Sayın Bakan?
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Bütün bunların her birisini anlattık
ve onlar da dediler ki: “Evet, bizim hassasiyetlerimiz vardır.”
Hassasiyetlerinizi bildirin dedik, bildirdiler. Hassasiyetleri şu arkadaşlar.
Her zaman böyle anlatma imkânı bulamayabilirim.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – “Bizim iç işlerimize karışmayın.” diyor Maliki, Sayın Bakan.
Biz de gittik Maliki’yle konuştuk.
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Dediler ki: “Miktar ve paralandırma…
Oradan kaç varil petrol geçecek?” Biz dedik ki: Türkiye sınırları içerisinde
biz bundan mesulüz ve sizin görevlendireceğiniz, SOMO Petrol’ün
görevlendireceği kişiler gelsinler, biz üç yüz altmış beş gün onları misafir
ederiz ve her gün de bu miktarlara baksınlar. Bu miktarları ölçsünler ve her
gün de merkez Irak Hükûmetine, Bağdat’a bildirsinler. Peki, bunda mutabıkız
diyelim. Sonra? Daha sonra bunların paralandırılması.
Değerli
arkadaşlar, şimdi, her birimizin hamdolsun, belli bir milliyetçilik anlayışı
var, her birimizin
iktidar muhalefet demeden ülkesini düşünen bir politikası var.
Biz Türkiye’deki bir kamu bankasında bunların bulundurulmasını istedik çünkü
cirolar 8-10 milyar dolarlar civarında yıllık. Şu ana kadar peki nerede
bulunduruluyor? Amerika’nın bankalarında bulunduruluyor. Biz bunu saygıyla
karşılarız da Türkiye’nin üzerinden geçen bir petrolle alakalı da biz
teklifimizi sunduk. Buna çok sıcak bakanlar oldu ve sözleşmelerimizde böyle bir
maddeyi de dercettik. Bize dediler ki: “Peki, siz Birleşmiş Milletler kararına
uyar mısınız?” Birleşmiş Milletlerin kararları bizi bağlayıcıdır dedik, tabii
ki uyarız. “Yüzde 5 buradan savaş tazminatları kesiliyor.” dediler. Biz
sözleşmemize savaş tazminatlarının da -yüzde 5- Türkiye’deki kamu bankalarından
ayrılmasını aynen dercettik. Şimdi, bütün hassasiyetler dikkate alındıktan
sonra, bütün öngörüler oraya konduktan sonra, bundan sonrası iş yapmaktır
arkadaşlar. O yüzden Türkiye, doğru bir şekilde tercihlerini kullanacak, doğru
işler yaptığı kadar da inşallah güçlenmeye devam edecek.
Peki, bundan
sonraki konularda, dışa bağımlılık konusunda, arkadaşlar, bütün hassasiyetlere
katılıyorum. Dışa bağımlılıkla alakalı hangi cümleler kullanılmışsa Türkiye’nin
yerli kaynaklarına yapılan bir katkı olarak bunları tercüme ediyorum. Peki, ne
yapmamız lazım?
HALUK EYİDOĞAN
(İstanbul) – Niye on bir yıldır beklediniz?
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – On bir yıl boyunca ne yaptık
arkadaşlar?
HALUK EYİDOĞAN
(İstanbul) – On bir yıl niye beklediniz Sayın Bakan? Sayın Hilmi Güler’le kömür
yetmeyince doğal gaza bağladınız, on bir yıl beklediniz, şimdi kömüre
dönüyorsunuz.
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Şu anda ben size şöyle bir şey
yapayım. Türkiye’de şu anda yaklaşık 900 adede yakın irili ufaklı santral
vardır. Değerli arkadaşlar, bugün, Amerika Birleşik Devletleri’nin sizdeki
algısı, yüzde 46’sını kömürden elde ettiğiyle alakalı bir algı var mı
sizde? Böyle bir algı yok, değil mi?
Güzel rüzgâr santrallerini görüyoruz, güzel güneş voltaik pilleri görüyoruz ama
bugün itibarıyla yüzde 46’sını kömürden elde ediyor.
HALUK EYİDOĞAN
(İstanbul) – On bir yıl evvel de söyledik, o zaman neredeydiniz Sayın Bakan?
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) –
Safdillik yapmaya gerek yok.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Biz de öyle dedik. Doğal gaza niye döndünüz o zaman Sayın Bakan?
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Bizlerin yerli kömürlerimizi mümkün
olduğu kadar da kullanabiliyor olmamız lazım. Şu ana kadar Afşin-Elbistan’daki
ve bütün bu işlemlerle alakalı…
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Hangisinde baca gazı arıtma tesisi var. Bir tane termik santralde
baca gazı arıtma tesisi kuramadınız. Çocuk aldatıyorsunuz, yazık!
HALUK EYİDOĞAN
(İstanbul) – On bir yıl bütün termik santralleri ihmal ettiniz.
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Bak, bu söylediklerinize şöyle
seviniyorum: Yerli kömürü destekliyorsunuz, ne kadar güzel.
HALUK EYİDOĞAN
(İstanbul) – En küçük bir yatırım yapmadınız termik santrallere, bir de akışkan
yataktan bahsediyorsunuz.
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Belki soru-cevap kısmında da aktarmak
üzere, şu anda birçok konumuz var.
HALUK EYİDOĞAN
(İstanbul) – On bir yıl evvel akışkan yatak teknolojisi vardı Türkiye’de.
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Ben şu ana kadar bütün bu konularla
alakalı katkılarınızdan dolayı tekrar teşekkür ediyorum.
Hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Yıldız.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Akar.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sayın Bakan konuşmasında OECD ülkelerini kastederek “28 ülke” dedi
ama 34 ülkede Türkiye'nin elektrik fiyatı olarak en ucuz 2’nci ülke olduğunu
söyledi, yanılttı Meclisi. Biz de en pahalı olduğunu söylüyoruz. Açıklamama
müsaade edin lütfen.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Kamuoyu takdir edecek siz mi doğruyu
söylüyorsunuz Bakan mı.
BAŞKAN –
Yerinizden lütfen Sayın Akar, düzeltme talebinizi yerinizden yerine getireyim.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Ne düzeltmesi ya! Bakanın dediğini milletvekili mi düzeltecek?
Böyle bir şey olur mu ya?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Bunu millet takdir edecek yani her söyleneni düzeltecek...
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Sizin söylediğinizi ben düzeltebilir miyim?
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Akar.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakan biraz evvel elektrik
fiyatlarının Türkiye'nin –Avrupa demedi- 28 tane OECD ülkesinden en ucuz
olduğunu söyledi.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Sayın Başkan, herkes kendi sözünü düzeltir, başkasının sözünü
düzeltemez ki ya! Böyle bir şey olur mu ya!
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Bakın, Enerji Raporu 2012. Burada, enerji raporunu hazırlayanlar
içerisinde TKİ Genel Müdürlüğünden, EÜAŞ Genel Müdürlüğünden, TMMOB’dan, makine
mühendisleri, İTÜ Rektörlüğünden ve birçok değerli bilim adamı diyelim ve
elektriği çok iyi bilen insanlar bulunuyor. Hazırladıkları rapor elektrik
fiyatların da, vergiler dâhil, sadece Amerika Birleşik Devletleri hariç,
Türkiye'nin 1’inci olduğunu gösteriyor yani Türkiye'nin daha üzerinde.
Meksika’da bile elektrik fiyatları bizden daha pahalı değil arkadaşlar.
Bilemiyorum Sayın
Bakan bu elektrik fiyatlarını nereden buldu ama ben bu elektrik fiyatlarını…
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Siz nereden buldunuz?
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – İşte bu rapordan bulduk biz bu elektrik fiyatlarını.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Akar.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Ben teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Tanal, sizin talebiniz nedir?
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – O da mı düzeltecek Sayın Başkan?
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Özür dilerim, bu saatte vaktinizi almak istemezdim ancak…
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Böyle bir usul yok Sayın Başkan, lütfen!
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – …şimdi, sorun şu: Sayın Bakan, bilemiyorum, dil sürçmesi mi,
bilinçli mi söyledi ama ısrarla söyleyince söz söyleme ihtiyacını hissettim.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Mahmut Bey neyi düzeltecekmiş Sayın Başkanım?
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Sayın Başkanım, böyle bir usul yok!
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Dedi ki: “Şanlıurfa ili Suruç ilçesinde yüzde 73’ü kaçak elektrik
kullanıyor…
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Şimdi soruya girsinler, sorularını sorsunlar ya, böyle bir şey var
mı ki yani?
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – …ancak burada dokusu, yapısı sağlam olan vatandaşa bunu
anlatacağız; dokusu, yapısı sağlam olmayana anlatmayacağız.” Bu, gerçekten
toplumu karakter itibarıyla bir tahlil anlamına geliyor.
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – “Dokusu sağlam olmayan” demedim,
çarpıtmayın!
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkanım, ya neden dolayı söz istedi?
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Bu, kaçak olarak…
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Neden dolayı söz istedi, böyle bir usul var mı Sayın Başkanım?
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Ülkem insanlarını aşağılama anlamına geliyor. Aynı zamanda, insan
onuruyla bağdaşmayan bir durumdur bu. Fakir olan vatandaşımızı aşağılayan bir
durumdur bu.
BAŞKAN – Sayın
Tanal, sözünüzü anladık.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Tanal aşağılıyor, böyle demekle aşağılıyor, Sayın Bakan
böyle demedi.
BAŞKAN – Lütfen
sakin olunuz, lütfen sayın milletvekilleri.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Nasıl sakin olalım Sayın Başkan? Neye göre yönetiyorsunuz Meclisi?
BAŞKAN – Lütfen.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Her
sayın milletvekilinin bir açıklama talebi, bir düzeltme isteği olabilir, buna
İç Tüzük’ümüz izin veriyor.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Hangi madde Sayın Başkan?
BAŞKAN – Lütfen,
müsaade ediniz, bakınız lütfen.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Sayın Başkan, herkes kendi sözünü düzeltir, başkasının sözünü
düzeltemez. Böyle bir şey olur mu? Ben sizin sözünüzü nasıl düzeltebilirim? Olur mu öyle şey canım!
BAŞKAN – Sayın
Kacır, lütfen, çok rica ederim.
Tamam, şimdi
tutanaklara bakarız, cümle yoksa Sayın Bakanımız da bunu tekrar düzeltir.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, söz alabilir miyim efendim?
BAŞKAN – Şimdi
Adalet Bakanı Sadullah Ergin konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın
Ergin.
Süreniz otuz üç
dakikadır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
2014 yılı Adalet
Bakanlığı bütçesi üzerine Genel Kurula bilgi arz etmek üzere söz aldım.
Sözlerimin
başında şunu ifade ederek başlamak istiyorum: Bu yıl, 2014 yılı bütçesi son
otuz yıl içerisinde Adalet Bakanlığına tahsis edilen en büyük bütçe. Bu açıdan
Hükûmetimize adalet hizmetlerini geliştirmek üzere bu fedakârlığından dolayı
teşekkür ederek sözlerime başlıyorum ve otuz yıl sonra bütçe içerisinde
1,72’lik bir paya ulaştı adalet bütçesi.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yargıya ilişkin konularda grupları ve şahısları adına
değerlendirme yapan değerli milletvekillerimize, katkı sunan arkadaşlarıma
teşekkür ediyorum. Gerek bütçe görüşmeleri gerekse diğer vesilelerle adalet
sistemimize ilişkin tüm hususları açık yüreklilikle paylaşmaktan bugüne kadar
kaçınmadık. Parlamentomuz ve kamuoyumuzun sorunlardan, kaydedilen gelişmelerden
ve planladıklarımızdan haberdar olmasını arzu ediyoruz. Günümüzde ve gelecekte
değişim sürecinin tam olarak anlaşılabilmesi ve yapmaya çalıştıklarımızın
açıkça ifade edilebilmesi bu şekilde mümkün olacaktır. Demokratik bilincin
gereği olarak, adalet sistemimizle ilgili sorunlu alanları, niyetimizin ne
olduğunu, varmak istediğimiz noktayı her zaman tüm açıklığıyla ortaya koymaya
çalıştık. Bugün de bütçe görüşmeleri vesilesiyle bulunduğumuz noktayı, hangi
noktaya geldiğimizi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Huzurlarınızda
bir kez daha ifade etmek istiyorum: Bizim amacımız sorunsuz işleyen bir adalet
sisteminin ülkemize kazandırılması, demokratik hukuk devletinin evrensel kabul
görmüş ilkelerinin hayata geçirilmesi, özgürlüklerin genişletilmesi ve sonuç
olarak, halkımızın güven ve refah içinde hayatını sürdürmesine elverişli bir
sisteme kavuşmasıdır. İnsan haklarına saygılı ve hukukun üstünlüğüne dayalı bir
demokrasinin ülke yönetimine hâkim kılınması günümüz medeniyetinin temelidir.
İşte, tüm bunlardan dolayı hedefimiz adalet ve özgürlüklerin çıtasını hep daha
yükseğe taşımak olmuştur. Bunun için her kesimin önyargılarından arınarak
konuya ortak bir yaklaşım tarzı geliştirmesi gerektiğine de inanıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; adalet sistemimiz son yıllarda önemli
gelişmeler kaydederek âdeta kabuk değiştiriyor. İyi bir mevzuat altyapısının
sağlanması, insan kaynaklarının güçlendirilmesi ile teknik ve fiziki altyapının
yenilenmesi alanlarında önemli gelişmeler yaşandı.
Değişimin diğer
bir boyutunu ise zihinsel altyapı oluşturmuştur. Gelişen Türkiye’de daha iyi
adalet hizmeti talep eden toplumun beklentilerine cevap vermeye başlayan bir
yargı sistemine sahip olma çabalarımız sonuçlarını vermeye başlamıştır. Bugün
için adalet sistemimiz hizmet odaklı bir anlayışa gelmiştir. İnsan haklarına
saygıyı esas alan ve çözüme odaklanmış adalet sistemine doğru yol alıyoruz. Bu
yolda ilerlerken belirlediğimiz politikalar adım adım hayata geçiyor. İnsan
kaynakları yaklaşımımız; hâkim, savcı ve personel sayısının artırılması ile
eğitim hizmetlerinin geliştirilmesini içeren ve bu konuda önemli sonuçlar alan
projelerdir. İnsan kaynaklarına paralel değişim gösteren bir diğer alan ise
teşkilat yapımızdır. İlk derece mahkemeleri ve yüksek yargı organlarının
güçlendirilmesi için almış olduğumuz önlemler bu cümledendir.
Önemli gelişmeler
yaşadığımız diğer bir alan ise mevzuat altyapımızdaki değişikliklerdir. Temel
mevzuatın yenilenmesi önemli ölçüde tamamlanmıştır. Bunun yanı sıra yargının
hızlanması ve insan hakları uygulamalarının geliştirilmesi için hazırlanmış
yargı paketlerinin yasalaşması sağlanmıştır. Şimdi ise süreç içerisinde
uygulama takip edilerek verimlilik ve iyileştirme adına gerekli müdahaleler
devam etmektedir. Zira mevzuat alanının güncelliği dinamik bir yaklaşımı
beraberinde getirmektedir.
Önem verdiğimiz
bir diğer alan ise altyapı hizmetleri olmuştur. Bu kapsamda ülkemizin dört bir
yanında yeni adalet sarayları yükselmiş ve yükselmeye devam etmektedir.
Altyapıya ilişkin
önemli bir değişim ise bilişim altyapımızda yaşanmıştır. Bugün, adli birimlerde
yargısal ya da idari tüm işlemler bilişim sistemi üzerinden yapılabilmektedir.
Tüm bunların
yanında, ceza ve infaz kurumlarımızın modernleşmesi için de önemli adımlar
atılmıştır. Öte yandan, infaz anlayışı çok boyutlu hâle getirilmiştir.
Denetimli serbestlik, adli kontrol ve şartlı tahliye kapsamında geliştirilen
seçimlik ve bireyselleştirilmiş infaz yöntemleri, elektronik kelepçe gibi
uygulamalar bu çok boyutluluğun birer örneğidir.
Ülkemizde insan
hakkı ihlallerine ilişkin şikâyetleri tamamen ortadan kaldırmak
kararlılığındayız. Bunun için çok önemli adımlar attığımızı herkes geçmişte
yaşanan acı tecrübeleri düşündüğünde görecektir. Adalet sistemimize ilişkin
mevzuat değişikliklerini yaparken dikkat ettiğimiz hususlardan birisi de insan
hakkı ihlallerinin sona erdirilmesidir.
Belirttiğim bu
çalışmalar dışında birçok alanda yeni politikalar ortaya konularak
uygulanmaktadır. Bu yeni politikalar alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri,
adli yardım, koruyucu hukuk, adli zaman yönetimi, mağdur hakları, mahkeme
yönetimi sisteminin geliştirilmesi gibi birçok alanda toplanmaktadır.
Birazdan
ayrıntısına değineceğim çalışmalardan da öte, belki de en önemli kazanımımız
sistemimizin çözüm kapasitesinin artmış olmasıdır. Tüm adalet kurumları daha
iyiye ulaşmak için sürekli bir arayış içerisindedir. Başta Bakanlığımız olmak
üzere, yargı kurumlarımızın tümü stratejik planlama çalışmalarına ciddiyetle
yaklaşmış ve bu noktada adımlarını atmıştır. Bakanlığımız 2014 yılında,
önümüzdeki beş yılda yapacaklarının yer alacağı yeni stratejik planı
hazırlamaktadır. Bu plan döneminin de başarıyla sürdürüleceğine olan inancımı
paylaşmak istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, özellikle son üç yıldır üzerinde çok yoğun emek harcayarak
durduğumuz konulardan bir tanesi de insan haklarıdır. Şükür ki bu konuda önemli
mesafe alınmış ve somut gelişmeler yaşanmıştır. Bize göre, sorunlar uluslararası
kurumlara taşınmaya ihtiyaç duyulmaksızın ülke içerisinde oluşturulan
alternatif yollarla çözülebilmelidir. Bu yolda ilk olarak kurumsal yapılanma
ele alınmıştır. İnsan Hakları Daire Başkanlığının kurulması bu alanda atılan
ilk adım olmuştur. Bu kurumsal yapılanma vasıtasıyla ilk defa Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi nezdindeki süreçler tek tek masaya yatırılmış ve çözümler tartışılmıştır.
Tüm bu çalışmalar AİHM’le her aşamada istişareyle yürütülmüştür. Bu
çalışmaların neticesi, çözümler tek tek hayata geçirilmeye
başlanmıştır. İnsan Hakları Tazminat Komisyonunun oluşturulması bu alanda
önemli bir aşama teşkil etmiştir. Söz konusu Komisyon başka ülkeler tarafından
da örnek alınmaya başlandı şu anda. 12 Eylül 2010’da kabul edilen Anayasa
değişikliğiyle sistemimize dâhil olan Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru
hakkı ile Kamu Denetçiliği Kurumunun faaliyete geçmesi insan haklarının
korunmasına ilişkin standartlarımızı güçlendiren diğer çalışma alanları oldu.
Her iki başvuru yolundan da alınan sonuçlar kamuoyumuzun gündemine geldikçe
çalışmanın değeri daha da iyi anlaşılacaktır.
Geçtiğimiz süreç
içerisinde başta yargı reformu paketleri olmak üzere gerçekleştirdiğimiz
mevzuat değişiklikleriyle getirdiğimiz iyileştirmeler de büyük önem
taşımaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından yayımlanan
istatistiklere göre, değerli milletvekilleri, Avrupa Konseyine üye ülkeler
arasında en çok şikâyet edilen ülkeler sıralamasında Türkiye 2’nci sıradaydı
ama bugün itibarıyla Türkiye, bu en çok şikâyet edilen 2’nci ülkelikten 5’inci
ülkeliğe gerilemiştir. Önümüzdeki günlerde bu konudaki tablonun daha da iyiye
gideceği açıktır.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Kaç ülke arasında 5’inciyiz Sayın Bakanım?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Onu ifade ettim, 47 Konsey üyesi ülke
arasında 2’nci ülkelikten 5’inciliğe gerilemiştir ama bu gerileme trendi devam
edecektir.
Âdeta seferberlik
ilan ederek yürüttüğümüz tüm bu çalışmalarımız, hâlihazırda Avrupa Konseyi ve
Strazburg Mahkemesi tarafından birçok ülkeye model olarak
gösterilmeye başlanmıştır. Kasım ayı içerisinde Strazburg’a yapmış olduğumuz
ziyarette bu açıkça diğer ülkelerin büyükelçileri önünde de tarafımıza ifade
edilmiştir. Diğer yandan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihat veri tabanı
olan HUDOC’un Türkçe versiyonu Bakanlığımız ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
sekretaryası iş birliğiyle hazırlanarak kullanıcıların istifadesine
sunulmuştur. Bu yenilik Avrupa Konseyinin resmî dilleri olan İngilizce ve
Fransızcadan başka bir dille yayın yapması bakımından AİHM tarihinde bir ilk
olma özelliğini taşımaktadır. 47 üyesi olan Avrupa Konseyi ve bu konseyin
mahkemesi olan AİHM’de İngilizce ve Fransızca dışında yayın yapılan 3’üncü dil
Türkçe olmuştur.
NAZMİ GÜR (Van) –
Davası çok olduğundan.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Devamla) - Herhâlde İngilizlerin de, Fransızların da davası çok ki o iki
dille yayın yapılıyor.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, uluslararası ilişkilerimizin en önemli parçasını
Avrupa Birliğiyle ilişkiler oluşturmaktadır. Bakanlığımız Avrupa Birliğine
üyelik müzakereleri çerçevesinde üzerine düşen sorumlulukları sürekli, önemli
bir öncelik olarak görmüştür. Avrupa Birliği müktesebatına uyum sürecinde
üzerine düşen tüm önlemleri gecikmeksizin yerine getirmiştir. Bu konuda daha
önce görülen savunmacı ve içe kapanık politika terk edilerek kararlı adımlar
atılmıştır. Ülkemiz uyum sürecinde adalet alanında üzerine düşenleri son
yıllarda önemli ölçüde yerine getirmiştir. Bu sürecin reform çalışmalarımıza
olumlu katkısını burada ifade etmeliyim.
İlerleme
raporları üyelik müzakerelerinin yürütülmesinde önemli enstrümanlardır.
Çalışmalarla gelinen nokta bunlar vasıtasıyla ortaya konulmaktadır. Ortaya
konulan değerlendirmelerin tümünün doğru ya da yanlış olduğunun söylenmesi işin
tabiatı itibarıyla mümkün değildir. Dönemimizde her ilerleme raporunda geniş
biçimde olumlu gelişmelerden bahsedilmiştir. Reform çalışmalarımızın
uluslararası arenada anlaşılıyor olması bizleri daha da mutlu etmektedir.
Eleştiriler büyük bir titizlikle inceleniyor ve çalışmalarla bu eleştirilerin
giderilmesine katkı sunmaya gayret ediyoruz. 2013 yılı ilerleme raporu da bu
minvalde ele alınmıştır. Söz konusu raporda tarafımıza eleştiriler
yöneltilmekle beraber yargı alanındaki çok sayıda olumlu gelişmeler de ifade
edilmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; mevzuatımızın tüm yönleriyle gözden
geçirilmesi, günün değişen ihtiyaçları yanında toplumu bulunduğu noktadan daha
ileriye taşıyacak normların ihdası büyük önem arz etmektedir. Hükûmetlerimizin
çalışmalarıyla adalet sistemimizin mevzuat altyapısında çağımızın hukuk devleti
ve demokrasi anlayışı ile insan hakları ilkelerine uygun reform niteliğinde
değişiklikler yapılmıştır. Bu kapsamda son on yılda temel yasalarımızın tümü
değiştirilmiştir. Türk Ticaret Yasası, Hukuk Muhakemeleri Yasası ve Borçlar
Kanunu ise en son değiştirilen temel yasalarımız olmuştur. Son dönemde
gündemimize giren yargı reformu ve demokratikleşme paketleriyle de daha iyi bir
adalet sistemine doğru giden yolun âdeta kilit taşları döşenmiştir. Başta
Anayasa değişiklikleri olmak üzere mevzuat değişiklikleriyle birçok yeni
uygulama ve kurum ülkemize kazandırılmıştır.
Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; adalet hizmetleri alanında başarı sağladığımız konulardan
bir tanesi de insan kaynakları hususudur. Her 100 bin kişiye düşen hâkim sayısı
2002 yılında 7,5 iken, bugün itibarıyla 11,1’e yükselmiştir. Yine her 100 bin
kişiye düşen savcı sayısı 4,5 iken bugün itibarıyla 6,2’ye yükselmiştir. Bu
artışlar sevindirici olmakla beraber yetersizdir, onu da ifade ediyorum.
Bakanlığımız,
eğitim çalışmalarının etkinliğinin artırılması için de büyük çaba sarf
etmektedir. Örneğin gelişmiş ülkelerde yargı alanında önemli bir kurumsal aktör
olan Adalet Akademimiz de son on yıl içerisinde kurularak bugünkü
kurumsallaşmış yapısına getirilmiştir.
Adalet teşkilatı,
son yıllarda en önemli gelişmelerden birisini de personel sayısındaki artışta
kaydetmiştir. 2002 yılına oranla bu alandaki artış yüzde 100’ün üzerindedir.
Önümüzdeki yıllarda yapılacak alımlarla beraber ihtiyaç tamamen giderilmiş
olacaktır. Ayrıca, adalet teşkilatına daha önce uzman personel istihdamı çoğu
alanlarda bulunmamaktayken sosyolog, psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacı gibi
uzmanlık alanları oluşturularak istihdam edilmeye başlanmıştır bu meslek
gruplarımız da.
İcra ve iflas
sistemimizin etkinliği de önemli çalışma alanlarımızdan birini oluşturmuştur.
Bu amaçla Bakanlığımız bünyesinde sadece icra ve iflas işlerine bakacak bir
daire kurulmuş ve bu birim icra ve iflas sisteminin etkinliğinin artırılmasına
dönük çalışmaları yürütmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; uzun yıllar yargı sistemimizin altyapı sorunlarının
kalıcı biçimde çözülmesi için maalesef planlı bir çalışma yapılamamıştır. Bu
kapsamda önemli mesafe aldığımız altyapı çalışmalarından bir tanesi de yargı
teşkilatlarımızın görev yaptığı fiziki altyapıdır. Bu konuda Türkiye’de 170’in
üzerinde adalet sarayı hizmete sokulmuş ve yenileri de şu anda inşa
edilmektedir.
Yine, bilişim
sistemi konusunda yaşadığımız gelişmeler son derece önemlidir. Buna en son
sesli ve görüntülü bilişim sistemi olan SEGBİS’i eklemek suretiyle önemli bir
mesafe kaydettik. SEGBİS, adliyelerden adliyelere, cezaevlerinden adliyelere
yönelik görüntülü ifade alma, beyanda bulunma imkânları sağlamak suretiyle
birçok zorunlu nakil işlemini de ortadan kaldırmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, modern ve güvenlikli ceza infaz kurumu inşası suretiyle kapasite
sorununun aşılması yolunda önemli çalışmalar yapılmıştır. Yapmış olduğumuz
adliye saraylarının yanında ceza infaz kurumlarımızın yapılması sadece kapasite
artırımına dönük değildir. Türkiye’deki ceza infaz kurumlarımızın mevcut hâlini
inceledik ve bunlar içerisinden standartları uygun olmayan 235 ceza infaz
kurumunu kapattık ve bunun yerine 80’in üzerinde yeni ceza infaz kurumu kampüsü
şeklinde inşa edildi. Önümüzdeki süreçte şartları el vermeyen, uygun olmayan
ceza infaz kurumlarının kapatılmasına devam edilecektir. Bu ceza infaz
kurumlarının dönüştürülmesi çalışmalarını sadece yeni cezaevleri yapımı olarak
algılamanın doğru olmadığını ifade etmek için bunun altını çiziyorum. Mevcut
ceza infaz kurumu kapasitemizi günün modern anlayışına uygun, insanca cezaların
infaz edilebildiği kurumlarla değiştirmek, ikame etmek amacıyla bu kurumlar
inşa edilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizdeki gelişmelerden özellikle adalet alanında kaydetmiş
olduğumuz hususları sizlerle konu başlıkları itibarıyla da paylaşmak istiyorum.
Burada görüş ve eleştirilerini dile getiren değerli milletvekillerimizin farklı
konularda eleştirileri oldu. Elbette ki bu eleştirilerden istifade
edeceklerimiz olacaktır. Ancak, şu ana kadar yapılan çalışmalar ile Türkiye’nin
katettiği önemli mesafelerden bir kısmını da sizlerle paylaşmak istiyorum
doğrusu. Bunlardan bir tanesi ceza infaz kurumlarımızda bulunan hükümlü ve
tutukluların durumudur, sayısıdır.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye’de ceza infaz kurumlarımızda bulunan tutuklu hükümlü
oranları şu an itibarıyla Avrupa Birliği ortalamalarından da üç puan aşağıya
inmiştir.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Yapmayın Sayın Bakan ya…
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Çok net ifade ediyorum.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Hükmen tutukluları dönüp başka bir kategoriye koydunuz,
Avrupa standartları altına düşürdünüz bir yıl içerisinde Sayın Bakan ya…
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Onu da ayrı söyleyeceğim. O söylediğinizi
de, her ikisini de ifade edeceğim.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) - Bu
kadar samimiyetsiz bir rakam nasıl olur ya!
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Her ikisi de var. Bu grafikleri sizinle de
paylaşacağım.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) - Yapmayın ya.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, 2006 yılında cezaevlerinde
bulunan her 100 kişiden 49’u tutuklu, 51’i hükümlü. 2001 yılında her 100
kişiden 50,4’ü tutuklu daha azı hükümlü, yarıdan fazlası tutuklu. Şimdi, bugün
gelmiş olduğumuz nokta -şuradaki tutuklu oranlarının düşüş grafiğini
görüyorsunuz- yüzde…
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan, aynı yıllarda verdiğinizde hükmen tutukluları
hangi listeye koydunuz?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Onu da söyleyeceğim. Söyleyeceğimi ifade ettim,
sabrederseniz…
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – O yıllarda yani yüzde 51 dediğiniz yıllarda hükmen tutuklular
hangi tarafta?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Sabrederseniz onu da ifade edeceğimi söyledim Sayın
Milletvekili.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Onu da beraber söyleyin de bir bilelim yani.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bugün itibarıyla cezaevlerinde
bulunan her 100 kişiden 19,7’si tutuklu, kalanı hükümlü. AB ortalaması yüzde
23,5’tur. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Şimdi, buradan
değerli milletvekilimin ifade ettiği hükmen tutuklu olanların da dâhil olduğu
rakamlara gelelim. Benim verdiğim tabloda -Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ve
Yargıtayımızın kullandığı kritere dayalı bir rapordur bu- Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi ilk derece mahkemelerinin karar vermesiyle beraber sanığın artık
hükümlü hâline geldiğine işaret etmektedir.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan, 2002’de onlar dâhil mi, değil mi onu soruyorum
size.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Yargıtayımız da aynı şeyi ifade etmektedir.
Şimdi, geliyorum,
hükmen tutukluların da içerisinde olduğu orana. 2001 yılında hükmen
tutuklularla beraber tutuklu oranı yüzde 60,4’tür. 2006 yılında hükmen
tutuklularla beraber olanların oranı 62,5’tur. Yani tutuklu ve hükmen
tutukluların oranı her yüz kişiden 62,5’tur 2006 yılında. Bugün itibarıyla,
hükmen tutukluları katsak bile bu oran yüzde 28,2’dir.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – AB ne kadar Sayın Bakan?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Yüzde 62,5’tan yüzde 28’e gelmiş bir rakamdır. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MALİK ECDER ÖZDEMİR
(Sivas) – Sayın Bakan, yapmayın ya!
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, ben bu grafikleri değerli
milletvekillerimizle de paylaşacağım. Şunu kabul etmek lazım, Türkiye'de…
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) – Sayın Bakan, 2002’de ne kadar tutuklu ve hükümlü vardı toplam,
şimdi ne kadar tutuklu ve hükümlü var?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Ona da geleceğim, onu da vereyim. Onu da bir
arkadaşımız dile getirdi, denildi ki: “2002 yılında 59 bin kişiyle aldınız…”
Ben şöyle söyleyeyim, bir aftan sonraki rakamdır 59 bin.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – 57 bin.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) – 57 bin, 59 bin, var hepsinin grafiği burada. 57 bin
bir önceki sene.
Değerli
arkadaşlar, 1999 yılında -boş verin 2002’yi- Türkiye'de cezaevlerinde bulunan
hükümlü, tutuklu sayısı kasım ayı itibarıyla 72.417’dir.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) – Şimdi ne kadar?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Bundan sonra af çıkartılmıştır, o rakam aşağılara
inmiştir…
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Ya, af çıkmış ya Sayın Bakan sonuçta.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) – …ama aflardan sonra derhâl eski rakama doğru bir
toparlama hareketi gelir.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan, sonuçta af çıkmış mı? O rakama inmiş mi?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Bugün itibarıyla 144 bindir. Evet, bunları çok net
ifade ettim.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – 2003’te kaç?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin kat etmiş olduğu
mesafe… (AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı konuşmalar) Cezaevlerindeki
hükümlü-tutuklu oranları itibarıyla çok önemli bir mesafe kat etmiştir Türkiye.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de, Avrupa Komisyonu da bunları ilerleme
raporlarında çok net ifade etmiştir. Bu kürsüden çok değişik değerlendirmeler
yapıldı, eleştiriler yapıldı. Hepsini dikkatlice takip ettim.
Bakınız, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin önünde Türkiye en çok şikâyet edilen 2’nci ülkeydi,
16.900 dosyamız vardı Strazburg Mahkemesinde. Bugün itibarıyla, Türkiye’nin,
Strazburg Mahkemesindeki dosyası son on bir ayda 16.900’den 11.200’e inmiştir
ve Türkiye 2’ncilikten
5’inciliğe gerilemiştir. Bu gerileyiş, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önündeki
bu iyileşme bundan sonra da devam edecektir.
Değerli
arkadaşlar, bu konuyla ilgili çok tedbirler aldık. Bir tanesi: Mevzuatımızda
ihlal almamızı sağlayan kanunları süratle değiştirdik. Bu Parlamentoda
beraberce yaptığımız dördüncü yargı paketi içerisinde, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin vermiş olduğu ihlal kararlarının gerekçelerini ortadan kaldıran
önemli değişikliklere imza attık. Bunun sonucunda, hâkim ve savcıların, AİHM
içtihatlarına uyumlarını, uyumlu davranmalarını terfilerinde bir kriter olarak
getirdik ve İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarını Türkçeye çevirerek hâkim,
savcılarımızın uygulamasına açtık, istifadesine açtık. Hâkim ve savcılarımızı
Strazburg Mahkemesine, dünyanın değişik merkezlerine, insan hakları
uygulamalarını yerinde görmek üzere çalışma ziyaretleri için gönderdik. Bunlar
çok önemli çalışmalardı ve şimdi bu çalışmaların meyvesini alıyoruz ve bugün
Strazburg’a giderseniz gerek Avrupa Konseyinde…
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan, bütün cezaevleri kapasitesinin 3 katı tutuklu ve
hükümlüyle dolu, 3 katı. 300 kişilik cezaevinde 900 kişi kalıyor…
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) - … gerekse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye modelinden
bahsediliyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki performans açısından Türkiye
diğer Konsey üyesi ülkelere örnek gösterilmeye başlandı. Bundan rahatsız
olmamak lazım. Bu gelişmeleri daha da teşvik etmek lazım.
Bakınız,
Parlamentoda yapmış olduğumuz son yasal çalışmadan sonra Tazminat Komisyonu
kurduk ve burada ortaya çıkan sonuçları sizinle paylaşmak istiyorum: Bu
komisyona 4.493 dosya başvurdu, kısa süre içerisinde bu dosyalar karara
bağlandı. Yüz iki günde karara bağlanıyor,
on iki- on üç günde infaz ediliyor, yüz on beş günde anahtar teslim,
ihtilaflar sonuçlandırılıyor. Şikâyet eden vatandaşımız memnun, üç buçuk-dört
ayda alacağıyla, hakkıyla buluşuyor; Türkiye memnun, ihlal almıyor,
vatandaşıyla kendi anlaşarak sorunu çözüyor; İnsan Hakları Mahkemesi memnun,
önündeki iş yükünü azaltmış oluyor. Dolayısıyla çok hayırlı bir iş yaptık. AİHM
kazandı, Türkiye kazandı, vatandaşımız kazandı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Esas olan, bu ihlallerin ortaya çıkmasını engelleyecek adımlar
atmaktı ki, onları da sizlerle beraber yerine getirdik.
Şimdi, her
arkadaşımız kendi penceresinden birtakım değerlendirmeler yaptı. Ancak bu
değerlendirmeler içerisinde biraz önce sizlerle paylaşmış olduğum grafikler,
tutuklu, hükümlü oranları Londra merkezli Essex Üniversitesinin istatistik
sitesinden alınmıştır. Bizim kendi tuttuğumuz istatistik değil bunlar. Bütün
Avrupa’yı ve dünyayı takip eden, cezaevi uygulamalarını takip eden Essex Üniversitesinin
verileridir bunlar; bu bir.
İkincisi; Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesindeki performansımızdaki iyileşmeler ortadadır.
Üç; Avrupa
Komisyonunun 2013 Türkiye İlerleme Raporu’na bir bakalım. Bu raporda
Türkiye’nin yargı sistemine dönük eleştiriler var. Bu eleştirileri dikkatle
inceliyoruz ve burada Türkiye’nin atması gereken adımları hassasiyetle atmaya
gayret ediyoruz. Her şeyi bitirdik gibi bir iddiamız yok, eksiklerimizin
farkındayız ve bu eksiklikleri de gidermek için önemli adımlar atıyoruz. Ama değerli
arkadaşlar, bu raporda Avrupa Komisyonu adalet konusuna şimdiye kadar olmadığı
kadar geniş bir yer ayırmıştır ve burada olumlu gelişmeleri peş peşe
sıralamıştır. Bunların birkaç tanesini sizinle paylaşmak istiyorum.
Bakınız, kendi
penceremizden değerlendirmeler yapılabilir ama Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
nasıl görüyor Türkiye’yi; Essex, Londra nasıl görüyor Türkiye’yi ya da
Brüksel’de Avrupa Komisyonu Türkiye’deki gelişmeleri nasıl görüyor; o tespitler
içerisinden alıyorum.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Hiç iyi görmüyor Sayın Bakan.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2012-2016
Stratejik Planı’nı uygulamaya devam etmiştir.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Sayın Bakan, on yılda kaç kişi ölmüş cezaevinde, kaç kişi intihar
etmiş?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) – HSYK, Türkiye Adalet Akademisi ve diğer yargı
organlarıyla iş birliği yaparak, ülkenin her yanından çok sayıda hâkim ve
savcının yeni mevzuat, insan hakları ve yargı etiği konularında eğitim almasını
teşvik etmiştir.
Bir başka tespit:
HSYK, Adalet Bakanlığıyla iş birliği yaparak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
kararlarının çevrilmesini ve yayınlanmasını teşvik etmiş ve AİHM tarafından
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ihlaline yol açtığı tespit edilen
kararları, verilen hâkimlere bildirilmiştir. Yine HSYK içtihada ilişkin
yorumların ortaya konulması ve uygulamadaki hukuki kararların bütünlüğünün ve
tutarlığının sağlanabilmesi amacıyla ilk derece mahkemeleri ve yüksek mahkeme
üyelerini bir araya getiren hukuki istişare toplantıları yapmıştır.
Sonuç olarak,
HSYK kararlarının öngörülebilirliği ve şeffaflığı daha da güçlendirilmiştir.
HSYK yargı konularında kamuoyunun bilgilendirilmesine yönelik çabalar
kapsamında hâkim ve savcılar arasından basın sözcüleri atamış ve bunlara
eğitimler vermiştir. Bu şekilde Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru yolları,
İnsan Hakları Mahkemesindeki olumlu gelişmeler, tutuklu oranlarının düşmesi
gibi birçok olumlu gelişmeler Avrupa Birliğinin ilerleme raporlarında çok net
ifade edilmiştir.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, söz alarak somut birtakım konularda değerlendirmede
bulunan milletvekili arkadaşlarımın da tespitlerine ilişkin birtakım cevapları,
kalan süre içerisinde vermeye çalışacağım.
Burada bir
değerli milletvekilimiz çözüm sürecine dönük olarak benim bir televizyon
programındaki beyanlarımı dile getirdi. Hukuk devletlerinde çözüm süreci
konusunda bir adalet bakanı: “Eğer bu suç ise ben bu suçu işliyorum.” der mi?
diye bir soru sordu. Tabii, bu, bağlamından kopartılarak defalarca dile
getirilen bir husus. Bu konunun hassasiyetine binaen olayı sizinle paylaşmak
istiyorum; o da şudur: Bir televizyon programında “Çok canlar yandı -benim
ifadelerim bunlar- çok kanlar aktı. Her insanın yüreğine ateş düşüren bir süreç
yaşadık. Büyük resmi görelim.” dediğimde, yapımcı da “Endişeler var. Bir savcı
çıkar da eğer dava açarsa zor durumda kalabilirsiniz.” diye bana soru soruyor.
Ben de diyorum ki: “Bir savcı çıktığında ‘Siz niye Türkiye’ye barışı getirmeye
çalışıyorsunuz?’ diye hesap mı soracaktır? ‘Akan kanın, gözyaşının dindirilmesi
için niçin gayret sarf ediyorsunuz?’ diye mi soracaktır? Bunları yapmaya
çalışmak suçsa, evet, şu anda yaptığımız budur. Ben bu işi yapıyorum.” dediğimi
ifade ediyorum ve devamla “Terör, varlığını bazı sorunların istismarına
borçludur. Bu doğrudur ama diğer taraftan terörün istismarıyla kurulan
mikroiktidar alanları da mevcuttur ki terörün istismarıyla kurulmuş
mikroiktidar alanlarını da ortadan kaldırmak zorundayız.” diyorum ve devamla
“Bunu yapamazsak, halkın iradesini yönetime yansıtma imkânı bulamayız.
Niyetimiz ve gayretimiz her türlü istismarın sona erdirilmesidir. Bu sürecin en
büyük amacı terör örgütünün silahlarını bırakması yani suç teşkil eden kanlı
eylemlerin sona erdirilmesidir. Bu amacı gerçekleştirmek için girişilen
çabaların hangi hukuki değeri ihlal ettiğini düşünebiliriz? Sözünü ettiğim
çabalar son otuz yılın suç teşkil eden eylemlerini temize çıkarma gayreti
değildir asla, suç teşkil edecek eylemlerin devamını önlemekten ibaret bir
gayrettir. Bir fiilin suç teşkil etmesi için yasada gösterilen maddi unsurların
suç işlemek kastıyla gerçekleştirilmiş olması gerekir.” diye cevap veriyorum.
Değerli
milletvekilleri, bizim, çözüm sürecine ilişkin tespitlerimizin aslı esası
budur. Onun dışında, değerli milletvekillerimizin çok sayıda tespitleri oldu
ama zamanımız çok müsait değil. Hemen şunları ifade etmeme müsaade ederseniz,
burada milletvekili arkadaşlarımca birtakım tespitler yapıldı. Bu tespitler
içerisinde, ceza infaz
kurumlarındaki uygulamalara dönük eleştiriler yapıldı. Biz bu
eleştirilerden istifade ediyoruz ama olayı olduğundan farklı gösterme
gayretlerini de doğru bulmadığımı ifade ediyorum. Türkiye’de ceza infaz
kurumlarındaki şartlar, hem fiziki şartlar olarak hem infaz sistemine ilişkin
şartlar her geçen gün insanileştirilmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan, insanlar sırt sırta, et ete yatıyorlar. Lütfen
ya, hiç olmazsa bu konuda samimi davranın.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyor, bütçemizin hayırlara
vesile olmasını temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Ergin.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – İnsan Hakları Komisyonu Başkanı orada. Yani “Koşullar
iyileştirildi.” diyemezsiniz Sayın Bakan, lütfen ya.
VELİ AĞBABA
(Malatya) – Antalya’da 500 kişilik cezaevinde 1.800 kişi yatıyor, 1.800 kişi.
BAŞKAN – Evet,
Sayın Hamzaçebi, buyurunuz.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Adalet Bakanı cezaevleriyle ilgili
ayrıntılı rakamlar verdi, tablolar sundu, bize de göndereceğini söyledi, onları
bekliyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Ergin.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Ancak Sayın Bakan tutuklu ve hükümlülerle ilgili oransal
ve rakamsal bilgileri verirken, daha evvel benim Adalet Bakanlığından almış
olduğum bilgilerden çok daha farklı bilgiler verdi.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Mesela?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Ben 2011 yılında Adalet Bakanlığından cezaevindeki
tutuklu ve hükümlü sayılarını almıştım. Tutukluların, 2011 sonunda cezaevinde
tutuklu ve hükümlü olarak bulunan kişilerin toplam sayısı 128 bindi ve yine,
Adalet Bakanlığının rakamlarına göre bu 128 bin kişinin 55 bini tutukluydu.
Yani tutukluların cezaevinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin toplamına oranı
yüzde 43’tü. 2011 sonu, sizin verdiğiniz rakam bu bana.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Ama nasıl yüzde 43 oluyor ki?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Bakın, şu anda verdiğiniz rakam yüzde 28. Hükümlüler
dâhil olmak üzere, toplam tutukluların cezaevindeki toplam vatandaşımıza oranı
yüzde 28.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – 2013 itibarıyla, bu yıl itibarıyla.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Efendim, yani ama gösterdiğiniz eğri çok daha farklı bir
şeyi gösteriyordu.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Ben size göndereyim, itirazınızı yapın.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Efendim, gönderin. Sayın Bakanın rakamlarının ben
gerçeği aksettirmesini tabii ki arzu ederim ama ben öyle bir izlenim almadım.
Sayın Bakan gönderirse, izninizle bir daha söz isteyeceğim.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – 2011’den bu yana oran düşmüş.
BAŞKAN – Evet,
teşekkür ederiz Sayın Hamzaçebi.
Sayın Öztürk,
buyurunuz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkanım, şimdi, Sayın Bakan çözüm sürecine yönelik sözlerini
söylerken, aslında yapılan eylem ve işlemlerin suç olup olmadığı konusundaki
değerlendirmesi, tespiti doğru değil. Ben onunla ilgili açıklama yapmak
istiyorum, bu bir.
İkincisi, yine,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi... Ha, şu: Yani suç olduğunu Abdullah Öcalan
söylüyor. Yani ben yapılan girişimlerin doğru olup olmadığını söylemiyorum ama
eylemler yapılırken mevcut hukuka uygun mu değil mi, ona göre yapılır. Biz
ondan sonra, Adalet Komisyonunda yasa çıkarttık, önce eylemler yapıldı, sonra
yasa çıkarttık.
BAŞKAN – Evet,
Sayın Öztürk, tutanaklara geçti bunun şey olmadığı.
Teşekkür ederiz
Sayın Öztürk.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Şimdi, Sayın Bakanın söylediğinin tam tersi, Abdullah Öcalan bu
arada yaptığı görüşmeden kendisinin de görüşenler…
BAŞKAN – Bunu
konuşmanızda da söylemiştiniz.
Teşekkür
ediyoruz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – İkinci konu, Tazminat Komisyonu kuruldu, 4 bin küsur dosyanın…
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkanım, soru-cevapta sorsunlar.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) - …Avrupa İnsan Mahkemesinin önünden Tazminat Komisyonu çekildi… (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Böyle bir usul yok Sayın Başkanım.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) - …rakamları evirip, çevirmeyelim.
BAŞKAN – Sayın
Öztürk, soru-cevap bölümüze geliyoruz beş dakika sonra. Sorularınızı orada
sorunuz lütfen, çok rica edeceğim.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Değerli Başkanım, Sayın Adalet Bakanının hükümlü ve tutuklularla
ilgili açıklaması şöyle yanlış…
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkanım, bütün açıklamaları değerlendirecekler mi
arkadaşlar? Sayın Başkanım, böyle bir usul yok.
BAŞKAN –
Soru-cevap bölümünde, lütfen sayın milletvekilleri...
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Değerli Başkanım, bitiriyorum, özür dilerim.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sisteme girsinler, soru-cevapta sorsunlar.
BAŞKAN – Ama sayın milletvekilleri, öyle şeyleri
söylüyorsunuz ki, soru-cevap bölümünde sorabileceğiniz soruları… Lütfen…
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Soru değil Sayın Başkanım, düzeltme.
Bir, hükmün
açıklanmasının ertelenmesi kanunu çıktı…
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Ya, Mahmut Bey herkesi düzeltmek zorunda mı ya!
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Ceza Kanunu 100’üncü maddesinin son fıkrası uyarınca iki yıla
kadar tutuklama kararı…(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Üç, denetimli
serbestlik olayı oldu, bunların tamamı aşağı yukarı tutukluların sayısının
azaltılmasını… Aşağı yukarı örtülü bir aftı.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Tanal.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Daha yeni başlamıştı Sayın Başkan, devam etsin!
BAŞKAN – Şimdi
aleyhinde, Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya.
Buyurun Sayın
Yalçınkaya. (CHP sıralarından alkışlar)
MUHAMMET RIZA
YALÇINKAYA (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, geçtiğimiz hafta Zonguldak’ta meydana gelen kaçak ocak faciasında 3
yurttaşımız, 3 canımız ocak içerisinde havasızlıktan boğularak yaşamını
yitirmiş, iş cinayetine kurban gitmiştir. 24 yaşındaki İsmail Altun, 53
yaşındaki Yaşar Özerdoğan ve 54 yaşındaki Mustafa Özalpuğan Bartın ilinin
Amasra ilçesinden ailelerinin ve çocuklarının geçimini sağlayabilmek,
karınlarını doyurabilmek, borçlarını ödeyebilmek için Zonguldak’a çalışmaya
gitmişlerdi. Hiçbir iş güvenliği tedbiri alınmamış, âdeta bir köstebek yuvasını
andıran kaçak maden ocağına çalışmak için giren bu hemşehrilerimin oradan
cansız bedenleri çıkarıldı. Bu dram ne ilk ne de sondur, yaşanan ne ilk ne de
son cinayettir. Son yirmi yılda kaçak ocaklarda 112 vatandaşımız hayatını kaybetti.
Uzun yıllardan
beri süregelen ve kadın-erkek, çoluk çocuk hep birlikte çalışmanın yürütüldüğü,
hiçbir can güvenliği önleminin alınmadığı, mühendislik bilim ve tekniğinin söz
konusu bile olmadığı kaçak kömür ocağı faaliyetleri Zonguldak’ın ve bölgenin
kanayan bir yarası olmaya devam etmektedir. Kaçak maden ocakları herkesin
bildiği ama hiç kimsenin çözmeye yanaşmadığı veya yanaşamadığı bir sorun olarak
ortada durmaktadır. 1980’li yıllardan sonra neoliberal politikalarla başlayan,
AKP iktidarı döneminde dolu dizgin devam eden bu düzen böyle sürüyor ve sanki
kaçınılmaz, önlenemez bir oluşummuş gibi devlet seyrediyor. (CHP sıralarından
alkışlar) Yeni bir kaçak ocak cinayeti meydana gelinceye kadar her şey
unutuluyor. Devletin, hiçbir can güvenliği önleminin bulunmadığı böyle yerlerde
çalışmanın önüne geçecek denetlemeleri yapması esastır. Bunun yanında, devletin
görevi insanların işsizlik nedeniyle nasıl bir çaresizlik içerisinde
olduklarını algılayarak istihdama yönelik politikaları uygulamak için bir an
önce harekete geçmektir. Çünkü, çaresizlik yöre
insanlarını güvensizlik ve güvencesiz, köstebek yuvası gibi kör kuyularda
sefalet ücretiyle çalışmaya itmekte, devlet de bunu seyretmektedir. (CHP
sıralarından alkışlar)
Devlet işsizini
ölüme terk edemez, devlet insanlarını açlıktan ölmek ya da kazalarda ölmek
noktasına sürükleyemez, devlet her şeyden önce vatandaşlarının can
güvenliğinden sorumludur.
Maden
mevzuatında, iş güvenliği mevzuatında tüm önlemler alınmasına rağmen, tamamen
uygulamadan ve denetim eksikliğinden kaynaklanan bu cinayetler sistemli bir hâl
aldıysa, devletin bu anlamda görevini yapamadığı ortaya çıkmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, mühendislik faaliyetleri olmadan, iş güvenliği tedbirleri
alınmadan, projelendirilmemiş, ruhsatı alınmamış bu yerlerde madencilik
faaliyetlerinin yürütülmesine müsaade etmek insan hayatını hiçe saymaktır.
Ruhsat alınmadan maden ocağı işletilmesi, Maden Kanunu’nun 12’nci maddesine
göre devlet ile mülki idare tarafından engellenmesi gerekirken, bu konuda neden
hiçbir çalışma yapılmamaktadır? İhbar üzerine kapatılmış olan kaçak ocakların
tekrar açılması neden engellenmemektedir? Devletin tek görevi mevzuat
hazırlamak olmayıp aynı zamanda mevzuatın takip edilmesi, denetleme ve bunun
için gerekli altyapının sağlanması olmalıdır. Bu denetimleri yeteri kadar
yapmayıp bu kaçak ocakların çalıştırılmasına göz yumanlar, cinayet olarak kabul
ettiğimiz bu ölümlerin vicdani ve hukuki sorumluluğunu üstlerinden atamazlar.
Hükûmet, devlet olmanın gereğini yerine getirmediği müddetçe bu tür kaçak ocak
faciaları ne yazık ki yaşanmaya devam edecektir.
Sözlerimi burada
bitirirken, hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı
diliyor ve yetkililerin sorumluluklarının gereğini yerine getirmelerini talep
ediyorum.
Saygılarımla.
(CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Yalçınkaya.
Sayın
milletvekilleri, şimdi soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
Yirmi dakikanın
on dakikasını sayın milletvekillerine ayıracağız.
İlk olarak Sayın
Belen…
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sorum Adalet
Bakanına. Sayın Bakan, Tekirdağ ili Çorlu ilçesinde 400 dönüm civarında araziyi
kamulaştırdığınız hakkında bilgi aldım. Bu kamulaştırdığınız yere bir adliye
kompleksi yapmayı mı düşünüyorsunuz, yoksa cezaevi mi yapacaksınız? Çorlu, suç
oranının çok düşük olduğu bir şehirdir. Biz Çorlulular olarak ithal mahkûm
istemiyoruz, cezaevi de istemiyoruz. Bu konuda Çorlu’da bir kamuoyu araştırması
yapacak mısınız?
30 Mart
seçimlerine kadar PKK’lıları da kapsayan bir genel af çıkarmayı düşünüyor
musunuz? Ayrıca, çözüm sürecini bugüne kadar siz yürüttünüz. Şimdi belediye
başkan adaylığınızdan dolayı Sayın Başbakanın söylemesine göre, bu ay sonunda,
zannedersem istifa edeceksiniz. İstifa ettikten sonra ve hatta seçilirseniz belediye
başkanlığınız döneminde de çözüm süreci sorumluluğunu yürütecek misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Belen.
Sayın Öz…
ALİ ÖZ (Mersin) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Adalet Bakanına
sormak istiyorum. Sayın Bakanım, avukatların -hazine avukatları dışında-
mesleğinde on yılı doldurup… Serbest avukatların yeşil pasaport sorunu bir
türlü çözülmüyor. Buradaki çözümsüzlüğün nedeni Adalet Bakanlığı mı, Dışişleri
Bakanlığı mı?
Bir diğer sorum
da infaz koruma memurlarının çalışma şartları, özlük hakları ve emeklilikten
sonra taşıma olmak üzere silah ruhsatı alamama sorunlarını çözmek için yeni
çalışmalarınız var mı?
Üçüncü sorum da
kapatılan Mersin Bozyazı ve Çamlıyayla adliyeleriyle alakalı, vatandaşlardan
ciddi şikâyet gelmekte. Kapatmış olduğunuz ilçe adliyeleriyle alakalı yeni bir
düzenleme olacak mı?
Enerji Bakanına
sormak istiyorum. Sayın Bakanım, deniz ve hava ulaşımında ayrıcalık tanınırken
mal ve insan taşıyan nakliye ve taşıma sektöründe çok fazla miktarda kamyoncu
ve otobüsçünün enerjide vergi indirimiyle alakalı ciddi müracaatları var. Bu
konuyla alakalı bir şey yapmanın aynı zamanda kaçak mazot kullanılmasının da
önüne geçeceği kanaatini taşınıyorum. Bu konuda bir düzenleme yapacak mısınız?
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Öz.
Sayın Akar…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sorum Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanına. Daha önce defalarca dile getirdim bu problemi:
Kocaeli’de 3 tane doğal gaz dağıtım şirketi var. Bunlardan en büyüğü İZGAZ
özelleşti bildiğiniz gibi ama İzmit ve merkez ilçesine bağlı Akmeşe, Balören,
Ambarcı, Avluburun, Sapakpınar, Karaabdülbaki bölgelerinde AKP milletvekilleri
ve Büyükşehir Belediye Başkanı tarafından verilen yatırım sözlerine rağmen
İZGAZ tarafından doğal gaz yatırımları bir türlü gerçekleştirilmemektedir. Her
yıl “Bu kış doğal gazla ısınacaksınız.” diye kandırılan vatandaşlarımız ne
zaman doğal gaza kavuşacaklar? Planlanan bir yatırım var mıdır? Konuya ilişkin
vermiş olduğumuz soru önergesine vermiş olduğunuz cevapta “Bu bölgeler İZGAZ
sorumluluğunda değildir.” diyorsunuz. Kimin sorumluluk alanıdır ve neden
sürekli vatandaşlarımıza yatırım sözü verilmektedir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Akar.
Sayın Özgündüz…
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Adalet
Bakanına sorum.
Sayın Bakanım,
biliyorsunuz, egemenlik hakkının çok önemli bir unsuru olan yargılama yetkisini
kullanan hâkim, savcılarımızın maaşları 2006 yılından günümüze reel olarak
yüzde 25 oranında azalmıştır. Aynı zamanda, Anayasa Mahkemesi üyeleriyle
Yargıtay üyeleri arasında, hatta Anayasa Mahkemesi raportörleriyle Yargıtay
üyeleri arasında ciddi anlamda maaş farkı doğmuştur. Bu konuda bütün
meslektaşlarımız dört gözle bir müjde bekliyor. Bu yönde bir çalışmanız var
mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Özgündüz.
Sayın Halaman…
ALİ HALAMAN
(Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Adalet
Bakanımız derli toplu bir konuşma yaparken bireysel şikâyet hakkının olduğunu
söyledi. Bundan dolayı da, emsal gibi gözüken bir sürü milletvekili arkadaşlar
tutuklu iken serbest bırakıldı, aramıza katıldı, Meclise geldi Bizim seçilen,
milletvekili olan Engin Alan’ın hâli ne olacak?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Halaman.
Sayın Çınar…
EMİN ÇINAR
(Kastamonu) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu sorum Adalet
Bakanına olacaktır: Seçim bölgem olan Kastamonu’da daha önceden kurum
yetkililerinizce yarı açık cezaevi yapılmasıyla alakalı bir çalışma yapıldı. Bu
çalışmanın akıbetinin ne olduğunu öğrenmek istiyorum.
Diğer bir sorum:
Zor şartlar altında görev yapan ceza infaz koruma memurlarının yıpranma
tazminatıyla alakalı bir talepleri söz konusudur. Bu konuda herhangi bir
çalışmanız var mıdır?
Bir diğer sorum
Enerji Bakanına: Ülkemizde resmî rakamlar itibarıyla günlük akaryakıt tüketimi
500 bin varil civarındadır. Gayriresmî rakamlar ise 650 bin varil olduğunu
göstermektedir. Yaklaşık olarak 150 bin varil kaçak akaryakıt tüketimi söz
konusudur. Bu konuda hangi tedbirler alınmıştır, ne gibi çalışmalar
yapılmaktadır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Çınar.
Sayın Tanal…
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sorum Sayın
Adalet Bakanına: Tabii, Sayın Adalet Bakanı dedi ki: “Biz adalet saraylarını
yapıyoruz.” Ama marifet adalet sarayları değil, marifet o binalarda adalet
dağıtmaktır. Bu konuda herkes adaletten şikâyetçi, bununla ilgili ne
çalışmaları var?
İki: Hâkim ve
savcılarla ilgili tabii ki daha önce şahsi olarak açılan tazminat davaları
temel hak ve özgürlüklerin güvencesiydi. Ancak bu güvence kaldırılarak bu
tazminatlar devlete karşı açılabilir şekline getirildi. Bugüne kadar açılan
tazminat davalarından Bakanlık olarak, devlet olarak ne kadar hâkimlere rücu
edildi, savcılara rücu edildi? Rücu edilmeyen var mıdır ve rücu edilmeyenler
için de bir işlem yapılacak mıdır?
Bir başka soru:
Siz hiç cezaevinde kaldınız mı? Cezaevi koşullarında, girişte, çıkışta hiç
üstünüz arandı mı? O aranma koşulları insani midir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Tanal.
Sayın Köktürk…
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorum Enerji
Bakanına: Sayın Bakan, Sayın Başbakanın bütçe sunuş konuşmasında ifade ettiği
üzere, cari açığımızın en önemli kalemlerinden birini enerji ithalatı
oluşturmaktadır. Türkiye, az önceki arkadaşlarımın da söylediği gibi, her yıl
enerji ithalatına 60 milyar dolar civarında bedel ödemektedir. İthal edilen
kalemler arasında doğal gaz ve petrolün yanında taş kömürü de bulunmaktadır. Oysaki, sizin az önceki ifadelerinize göre, Türkiye’de 14
milyar ton kömür rezervi vardır ve sadece Zonguldak’ta 1,5 milyar ton taş
kömürü rezervi bulunmaktadır. Bütün bunlara karşın bugün Zonguldak limanlarına
ithal kömür gemileri yanaşmaktadır, üretim azalmıştır, istihdam azalmıştır.
Oysaki milletvekilleriniz 2011 seçimlerinde, Zonguldak’ta Türkiye Taş Kömürleri
Kurumunda üretimi artırma, istihdamı artırma sözü vermiştir ve TTK’ya 2.500
işçi alım sözü vermiştir. Şimdi size sormak istiyorum: Milletvekillerinizin
verdiği bu sözü ne zaman tutacaksınız?
İkinci sorum da
şu: Sayın Yalçınkaya’nın ifade…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Köktürk.
Sayın Dinçer…
CELAL DİNÇER
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sorum, Sayın
Enerji Bakanımıza.
Sayın Bakanım,
benim sorularım çok net, sizden de çok net cevaplar bekliyorum.
Birinci sorum:
Türkiye Kömür İşletmelerine ihalesiz 18 milyon liralık lastik aldınız mı,
almadınız mı?
İkinci sorum:
Eskişehir Mihalıççık madenini KİAŞ’a devrederken ihale yaptınız mı, yapmadınız
mı?
Üçüncü sorum:
Azerbaycan’la anlaşma değişikliği yaparak 1,4 milyar dolar fiyat farkı ödediniz
mi, ödemediniz mi?
Son sorum:
Bakanlığınıza bağlı maden işletmeciliği yapan TKİ, TTK gibi kuruluşlarda maden teknikeri ihtiyacı
çok fazla iken neden senede sadece 2 veya 3 kişi alabiliyorsunuz? İş bekleyen
yüzlerce maden teknikeri sizden güzel bir haber beklemektedir. Bunun
cevaplarını alırsam çok teşekkür ederim, saygılar.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Dinçer.
Sayın Çelebi…
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.
İlk önce, Sayın
Bakanımıza, Adalet Bakanımıza sormak istiyorum.
Taylan Tanay’ın
bugün her tarafta yansıdı işkence gördüğü, bu konuda bir işlem yapacak mısınız
Sayın Bakan?
İkincisi: Gezi
olayları sırasında Ankara’da polis kurşunuyla öldürülen Ethem Sarısülük
davasında uyuyan mahkeme heyetinin görüntülerini siz de biliyorsunuz, basına da
yansıdı. Uyuyan adaleti gösteren bu görüntülerden sonra mahkeme heyetiyle
ilgili bir işlem yapılmış mıdır? Bu mahkeme heyetiyle devam etmek dava seyri için
uygun mudur?
Üçüncü sorum:
Sayın Bakan, sizi Antakyalı oluşunuzla ve şimdilerde de Antakya Belediye
Başkanı adaylığınızla tanıyoruz. Haziran ayında ülke genelinde ve Antakya’da
yaşanan olaylarda 3 tane Antakyalı genç öldürülmüştür, bu gençlerin faillerinin
bulunması adına Bakanlığınızın ne gibi hamleleri olmuştur, çalışmaları
olmuştur, onu sormak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Çelebi.
Buyurunuz Sayın
Ergin.
Süreyi beşer
dakika olarak…
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Evet, teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sırasıyla
cevaplamaya çalışacağım.
İlk, Sayın
Belen’in sorusu: “Tekirdağ’ın Çorlu ilçesinde 400 dönümlük bir arazi
kamulaştırdınız.” dedi. Şöyle düzelteyim: 520 dönümlük bir arazi, bunun 300
dönümü hazine adına kayıtlı, 220 dönümü de kamulaştırmayla toplam 520 dekar
oluyor. Burada, bir ceza infaz kurumu kampüsü düşünüyoruz. Tabii ki
cezaevlerinin hem modernleştirilmesi, günün koşullarına uygun infaz şartlarına
kavuşması hem de yoğunluğun, popülasyonun makul noktaya çekilmesi noktasında bu
yatırımların yapılması zarureti var. Bu açıdan, bunlar, geldiği bölgeye sıkıntı
taşımayan aksine…
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) – Aksine taşıyor Sayın Bakan.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – …sosyoekonomik katkı sağlayan tesisler.
BÜLENT BELEN
(Tekirdağ) – Tekirdağ F tipi cezaevlerinden Tekirdağ halkı çok şikâyetçi,
mağdur.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Bu anlamda bir çalışma yapılıyor.
Sayın Belen’in
ikinci sorusu: “30 Marta kadar bir genel af yapacak mısınız?” diye sordu, yanılmıyorsam.
Şu an itibarıyla benim başında olduğum Bakanlıkta böyle bir çalışma yok.
Üçüncü soru:
“Çözüm sürecini siz takip ediyordunuz, istifadan sonra da…” Böyle bir şey
mümkün değil, Anayasa’ya göre pratiği de yok, siyaset açısından da böyle bir
şey mümkün değil; görevli arkadaşlarımız, bizden sonrakiler bu işi
yürüteceklerdir.
Sayın Öz’ün
sorusu: “Avukatların yeşil pasaport sorunu için ne düşünüyorsunuz?” Tabii ki
pasaport işlemleri ve burada -yeşil pasaport, kırmızı pasaport- bunların
rejiminin ayarlanması İçişleri Bakanlığımızın görev, yetki alanında.
CELAL DİNÇER
(İstanbul) – Sayın Bakanım, kanun teklifimiz var, şu anda bekliyor komisyonda.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Müsaade ederseniz!
Tabii, bu,
İçişleri Bakanlığının yetkisinde olmakla beraber yeşil ve kırmızı pasaportların
uluslararası boyutu da var. Sadece Türkiye’nin tek taraflı olarak atacağı
adımlarla mesafe katetmesi mümkün değil. Bu sistemi işleten ortak anlaşmaların
Türkiye’ye yüklediği sorumluluklar çerçevesinde çözüm aranıyor, o kadarını
ifade edeyim.
Onun dışında,
infaz memurlarının sorunları konusunda birden çok arkadaşım bu soruya temas
ettiler, tamamı için bir değerlendirme yapmış olayım.
Şu anda -daha
önce de Genel Kurulda buna ilişkin ifadelerde bulunmuştum- Ceza İnfaz Kurumunda
çalışan infaz koruma memurlarımızın özlük haklarına ilişkin düzenlemeleri,
cezaevlerinin dış güvenliğine ilişkin yasa tasarımız komisyonda bekliyor. O
tasarı içerisinde bunların da değerlendirilmesini öngörüyoruz. İnşallah, Adalet
Komisyonundaki o görüşmeler sırasında İnfaz Kurumu personeliyle ilgili
yapılabilecek şeyler konusunu tartışacağız.
Ayrıca, Sayın
Öz’ün, kapatılan Mersin’deki ilçe adliyelerine ilişkin bir sorusu oldu. Şu anda
bu adliyelerin tekrar açılmasına dönük bir çalışma yürütülmüyor Sayın Öz.
Sayın Özgündüz,
hâkim ve savcıların 2006’dan günümüze kadar maaşlarında reel olarak belli bir
oranda azalma olduğunu ifade ettiniz.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Yüzde 26.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Yüzde 26.
Bizde böyle bir
hesaplama yöntemi yok, o hesaplama yöntemini bizimle paylaşırsanız bir de biz
bakalım ona.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Tabii, olur Sayın Bakan.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Çünkü Türkiye’de hiçbir zaman için kamu personeli reel
olarak maaşlarında bu on sene içerisinde geriye gitmediler. Kaldı ki bu on yıl
içerisinde hâkim, savcılarımızın durumunu iyileştiren arada düzenlemeler de
yapılmış idi.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Vergi düzenlemesinden dolayı Sayın Bakan çok ciddi…
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Elbette ki hâkim ve savcılarımız yaptıkları zor ve
meşakkatli işte daha iyi bir ücreti hak ediyorlar, ona bir itirazım yok. Ama, bütçe imkânları ölçüsünde ve diğer meslek gruplarıyla
da belli bir oran içerisinde bu çalışmanın yapılması ihtiyacı var.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Sayın Bakan, otuz yıldan
sonra, otuz yıl içinde en fazla…
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Şu an için böyle bir çalışma yok. Ama,
ben daha önce de ifade etmiştim; bu tip çalışmalar konuşularak yapılmaz; bir
hazırlık, imkân varsa yapılır, getirilir ve o şekilde deklare edilir. Onu da
arz etmiş olayım.
Sayın Halaman
“Bireysel başvuru yoluyla milletvekilleri tahliye olmaya başladı. Bizim
İstanbul Milletvekilimiz Sayın Engin Alan’ın durumu ne olacak?” diye bir soru
sordunuz. Tabii ki bu tahliye kararlarını veren mahkemeler, bizim bu yönde bir
tasarruf yapma imkânımız yok. Ancak, Sayın Alan’ın avukatları da yanılmıyorsam
Anayasa Mahkemesine bir başvuruda bulundular. Bu başvurunun sonucuna göre
ortaya çıkacak tabloyu ilgili mahkeme değerlendirecektir. Bu kadarla iktifa
etmiş olayım.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan, bu kararlardan memnun musunuz? Mustafa Balbay’ın
tahliye kararından memnun musunuz?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Bu yolu, bu Parlamentoda Anayasa değişikliği yaparak
beraberce açtık ve Türkiye'de aksayan birtakım işlerin önünü açmak üzere
Anayasa Mahkemesinin ön açıcı olarak yapmış olduğu bu içtihatlar elbette ki
bizi memnun etmektedir.
Sayın Başkanım,
sürem doldu, kalanlarına yazılı cevap vereyim.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz.
Buyurunuz Sayın
Yıldız.
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
dört dakika içerisinde bir önceki konuşmada özellikle rica eden
milletvekilimizin sorusunu cevaplamak istedim.
Şimdi, kaçak
ocaklarla ilgili açıklama yapıldı. Değerli arkadaşlar, sekiz yılda 2.816 tane
ocak kapatmışız gerekli şartlara uymadığı için. Bu kapatmalar da genellikle
öyle kapısına mühür vurarak falan da olmuyor, dinamit patlatılıyor ve orada
çökertiliyor kömür. 1.344 tane kapsül, 3.508 tane de dinamit kullanarak ocağın
komple girişini durduruyoruz ama buna rağmen onlar açılıp yapılıyor.
Ben de ölenlere
rahmet diliyorum ve bu konuda üzgün olduğumuzu, bu üzüntüyü paylaştığımızı bu
vesileyle belirtmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, bir konuya açıklık getirmemiz lazım. Sayın Kılıçdaroğlu da burada
bahsetti, biraz önce elektrik fiyatlarıyla alakalı konuda da denildi. Şimdi,
arkadaşlar, gerek OECD gerekse Uluslararası Enerji Ajansının verilerinde bir
ülkenin son on yıldaki performansı, bazı ülkelerde düşük, bazı ülkelerde yüksek
fiyatların seyretmesiyle gelinen noktalar, fiyatlar ayrı şeyler. Bir tanesi,
2005 yılında 100 birim olan 83’e düşmüş, bir tanesi de 107’ye yükselmiş. O
ondan ucuz demek değildir. Mesela, Lüksemburg 183 olmuş ama Türkiye'den ucuz
anlamına gelmiyor. Bu yanlış anlamanın giderilmesi için özellikle söz aldım.
Bunun da, verdiğim verilerin benim koyduğum veriler değil, Eurostat’ın verileri
olduğunu söylemem lazım.
Milletvekilimiz
özellikle bu Emet’le alakalı, borik asit tesisleriyle alakalı kesin hesabın
geciktirildiği ve bununla alakalı 3 milyon TL’de fazla ödeme yapıldığına dair
bize bilgi verdiler.
Değerli arkadaşlar,
konunun aslı şöyle: 1998 yılında birim fiyat usulüne göre ihale ediliyor, 2004
yılında tamamlanıyor, geçici kabulü yapılıyor, 2005 yılında kesin kabulünden
sonra firma 2005 yılının 5’inci ayında 1 milyon TL alacaklı olduğunu gösteren
kesin hesabı kuruma sunuyor. 5 bin pafta ve 10 bin sayfa belgenin yer aldığı
kesin hesap inceleniyor, inceleme sonucunda kurumun 2,6 milyon TL civarında
-artı KDV- alacağının çıktığı belirleniyor. Geciken süreyle alakalı 3,5 milyon
TL şirketten bu para tahsil ediliyor bütün gecikmeleriyle beraber yani o
şirkette bu para kalmıyor. Kesin hesap işleminde kamu zararına uğratılmadığı
gibi, bu işlemler kamu yararı doğrultusunda yapılmış oluyor.
Penta ihalesiyle
alakalı da bahsettiniz, 230 milyon TL’lik bir işlem. Öncelikle, bu ihale teknik
ve mali açıdan da endüstriyel tesis işlerinden ve 62/c ve 18/b maddelerine göre
de belli istekliler usulünce ihaleye çıkılıyor. İşin yaklaşık maliyeti 230 milyon
TL ama en ekonomik bedel olarak da 169 milyon TL bedel veren bir firmaya
veriliyor. Firma ihale yasaklısı değil, kanuna aykırı bir durum söz konusu
değil ve bununla alakalı da devam ediyor.
Diğer konuyla
alakalı, yine benzer bir firmayla alakalı en düşük vererek bu teklifi alıyor.
Firma -turbo jeneratörle alakalı söylemiştiniz- performans testleri başarıyla
tamamlanıyor, kazanlar yapılıyor, kurumun üretim yapması sağlanıyor. Ondan
sonra, bu işle alakalı kesin kabul gerçekleştirilmemiş oluyor. Süreç devam
ediyor, kurumun bir zararı o anda doğmuyor ve müfettişler de bu konuyla alakalı
yaptıkları incelemelerde…
MEHMET ŞEKER
(Gaziantep) - Sayın Bakan, bu müfettiş sizin Bakanlığınızın müfettişi.
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) - Siz bize sordunuz “İnceleme izni
verecek misiniz?” diye. Evet, biz buna inceleme izni vereceğiz ama soruşturma
iznine o incelemelerden sonra karar vereceğiz. O yüzden bu devam eden bir
süreçtir arkadaşlar.
Ben geri kalan
kısmına da yazılı cevap vermeyi uygun görüyorum.
Arz ediyorum
Sayın Başkanım.
SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) – Sayın Bakan, yazılı cevaplar bir an önce gelsin.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Yıldız.
Şimdi, sayın
milletvekilleri, sırasıyla altıncı turda yer alan bütçelerin bölümlerine
geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Adalet
Bakanlığının 2014 yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunacağım…
III.-Y O K L A M A
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Yoklama
talebi vardır, yerine getireceğim.
Sayın Özdemir,
Sayın Akar, Sayın Ağbaba, Sayın Şeker, Sayın Özgündüz, Sayın Yıldız, Sayın Köktürk,
Sayın Dinçer, Sayın Hamzaçebi…
Sayın
milletvekilleri, üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu
Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
Ğ) ADALET BAKANLIĞI (Devam)
1) Adalet Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Adalet Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI
KURUMU (Devam)
1) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları
Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları
Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
İ) HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU (Devam)
1) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
J) ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI (Devam)
1) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
K) ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU (Devam)
1) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
L) ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ (Devam)
1) Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
M) TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU (Devam)
1) Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2) Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
N) MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN - Adalet
Bakanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
08) ADALET BAKANLIĞI
1) Adalet Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 1.942.863.500
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 256.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 6.296.370.500
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 8.239.490.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Adalet Bakanlığı
2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Adalet Bakanlığı
2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Adalet Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 5.994.365.242,00
Bütçe Gideri 5.967.116.443,39
Ödenek Üstü Gider 15.617.667,61
İptal Edilen Ödenek 42.866.466,22
Ertesi Yıla Devredilen Ödenek 12.383.916,25
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Adalet Bakanlığı
2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2014 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.41) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE
TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU
1) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları
Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetler 846.936.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 846.936.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Vergi
Gelirleri 4.101.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 86.851.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 733.591.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 22.192.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
06 Sermaye
Gelirleri 656.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
09 Ret ve
İadeler (-) -455.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 846.936.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2014 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2012 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları
Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 1.460.935.152,26
Bütçe Gideri 1.297.762.792,37
İptal Edilen Ödenek 163.172.359,89
Ertesi Yıla Devredilen Ödenek 38.028.686,00
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Kesin hesap (B)
cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Bütçe Geliri Tahmini 772.457.000,00
Net Tahsilat 1.462.241.131,79
Ret ve İadeler (-) 752.216,06
BAŞKAN – (B)
cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2012 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Adalet
Akademisi Başkanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.10) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ
BAŞKANLIĞI
1) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 15.284.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 15.284.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 657.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 14.462.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 165.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 15.284.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Türkiye Adalet
Akademisi Başkanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Türkiye Adalet
Akademisi Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 14.694.500,00
Bütçe Gideri 12.884.170,81
İptal Edilen Ödenek 1.770.329,19
Ertesi Yıla Devredilen Ödenek 40.000,00
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B)
cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Bütçe Geliri Tahmini 11.767.000,00
Net Tahsilat 12.060.377,64
BAŞKAN – (B)
cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Türkiye Adalet
Akademisi Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
23) HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU
1) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 57.534.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 57.534.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 48.112.000,00
Bütçe Gideri 37.792.705,25
İptal Edilen Ödenek 10.319.294,75
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
20) ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI
1) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 432.024.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 29.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 2.450.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 173.823.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 İskân ve
Toplum Refahı Hizmetleri 1.220.750.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 1.829.076.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir
Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 661.998.630,00
Bütçe Gideri 413.463.066,51
İptal Edilen Ödenek 248.535.563,49
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
42.05) ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME
KURUMU
1) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 11.962.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 110.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 2.200.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 137.750.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 152.022.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 140.022.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 13.750.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
09 Ret ve
İadeler (-) -1.750.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 152.022.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 157.585.000,00
Bütçe Gideri 136.046.193,81
İptal Edilen Ödenek 21.538.806,19
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B)
cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Bütçe Geliri Tahmini 115.585.000,00
Net Tahsilat 176.986.727,11
Ret ve İadeler (-) 765.701,25
BAŞKAN – (B)
cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.26) ULUSAL BOR ARAŞTIRMA
ENSTİTÜSÜ
1) Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 11.739.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 11.739.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 8.239.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 3.500.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 11.739.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2) Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 10.205.283,00
Bütçe Gideri 9.315.442,91
İptal Edilen Ödenek 889.840,09
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Bütçe Geliri Tahmini 9.420.000,00
Net Tahsilat 11.081.369,96
BAŞKAN – (B)
cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.27) TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ
KURUMU
1) Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 9.879.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 1.560.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 116.476.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 127.915.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 18.130.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 109.415.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 370.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 127.915.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2) Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 109.452.823,86
Bütçe Gideri 81.016.078,91
İptal Edilen Ödenek 28.436.744,95
Ertesi Yıla Devredilen Ödenek 7.322.231,60
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Bütçe Geliri Tahmini 102.439.000,00
Net Tahsilat 93.644.894,95
Ret ve İadeler (-) 278.851,38
BAŞKAN – (B)
cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Maden Tetkik ve
Arama Genel Müdürlüğü 2014 merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.40) MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1) Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 67.887.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 1.700.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 315.429.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 385.016.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 27.820.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 295.016.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 62.180.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 385.016.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Maden Tetkik ve
Arama Genel Müdürlüğü 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Maden Tetkik ve
Arama Genel Müdürlüğü 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2) Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 387.689.557,90
Bütçe Gideri 350.644.455,15
İptal Edilen Ödenek 37.045.102,75
Ertesi Yıla Devredilen Ödenek 2.311.946,34
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kesin hesap (B)
cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Bütçe Geliri Tahmini 358.824.000,00
Net Tahsilat 504.036.810,77
Ret ve İadeler (-) 95.638.057,25
BAŞKAN – (B)
cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Maden Tetkik ve
Arama Genel Müdürlüğü 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, böylece Adalet Bakanlığı, Ceza ve İnfaz
Kurumları İle Tutukevleri İş Yurtları Kurumu, Türkiye Adalet Akademisi,
Hâkimler Ve Savcılar Yüksek Kurulu, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumu, Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü, Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu ve Maden Tetkik Ve Arama Genel Müdürlüğünün 2014 yılı merkezî
yönetim bütçeleri ve 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesapları kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, böylece altıncı tur görüşmeleri tamamlanmıştır.
Programa göre,
kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını sırasıyla görüşmek için 14 Aralık 2013
Cumartesi günü saat 10.00’da toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.