DÖNEM: 24 CİLT: 65 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
29’uncu Birleşim
12 Aralık 2013 Perşembe
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- YOKLAMALAR
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2014 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/832) (S. Sayısı: 506)
2.- 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye
Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet
Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı
Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S.
Sayısı: 507)
A) KAMU DÜZENİ VE GÜVENLİĞİ MÜSTEŞARLIĞI
1) Kamu Düzeni ve
Güvenliği Müsteşarlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kamu Düzeni ve
Güvenliği Müsteşarlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) AFET VE ACİL DURUM YÖNETİMİ BAŞKANLIĞI
1) Afet ve Acil
Durum Yönetimi Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Afet ve Acil
Durum Yönetimi Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) TÜRKİYE İNSAN HAKLARI KURUMU
1) Türkiye İnsan
Hakları Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
Ç) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
1) Diyanet İşleri
Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Diyanet İşleri
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KOORDİNASYON AJANSI BAŞKANLIĞI
1) Türk İşbirliği
ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk İşbirliği
ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) YURTDIŞI TÜRKLER VE AKRABA TOPLULUKLAR BAŞKANLIĞI
1) Yurtdışı
Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Yurtdışı
Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI
1) Hazine
Müsteşarlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Hazine
Müsteşarlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU
1) Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) SERMAYE PİYASASI KURULU
1) Sermaye
Piyasası Kurulu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sermaye
Piyasası Kurulu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANLIĞI
1) Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Karayolları
Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Karayolları
Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ) BİLGİ TEKNOLOJİLERİ VE İLETİŞİM KURUMU
1) Bilgi
Teknolojileri ve İletişim Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Bilgi
Teknolojileri ve İletişim Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) SİVİL HAVACILIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI
1) Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU
1) Mesleki
Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Mesleki
Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M) TÜRKİYE VE ORTADOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ
1) Türkiye ve
Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye ve
Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N) DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI
1) Devlet
Personel Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Devlet
Personel Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Adana
Milletvekili Ali Halaman’ın, Van Milletvekili Burhan Kayatürk’ün 506 sıra
sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın üçüncü tur görüşmelerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
2.- Manisa
Milletvekili Sümer Oral’ın, Adana Milletvekili Fatoş Gürkan’ın 506 sıra sayılı
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın
üçüncü tur görüşmelerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
3.- Kayseri
Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, Adana Milletvekili Fatoş Gürkan’ın 506 sıra
sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın üçüncü tur görüşmelerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
4.- Van
Milletvekili Burhan Kayatürk’ün, Adana Milletvekili Ali Halaman’ın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
5.- Adana
Milletvekili Fatoş Gürkan’ın, Manisa Milletvekili Sümer Oral ve Kayseri
Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
6.- Ankara
Milletvekili Levent Gök’ün, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın 506 sıra sayılı
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın
üçüncü tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
7.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın 506 sıra
sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın üçüncü tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
8.- İstanbul
Milletvekili İhsan Özkes’in, Şırnak Milletvekili Mehmet Emin Dindar’ın 506 sıra
sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın üçüncü tur görüşmelerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
9.- Başbakan
Yardımcısı Beşir Atalay’ın, İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
10.- İstanbul
Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın 506
sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın üçüncü tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
11.- Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın, İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
12.- Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın, İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in usul görüşmelerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
13.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, milletvekillerinin şahsi söz haklarını
devretmelerine ilişkin açıklaması
14.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Doğan Kubat’ın, İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Van
Milletvekili Nazmi Gür’ün, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın 506 sıra sayılı
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın
üçüncü tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
2.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın 506 sıra
sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın üçüncü tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
3.- İstanbul
Milletvekili İhsan Özkes’in, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın 506 sıra
sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın üçüncü tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
4.- Çorum
Milletvekili Salim Uslu’nun, Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın 506 sıra
sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın dördüncü tur görüşmelerinde MHP Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
5.- Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, Çorum Milletvekili Salim Uslu’nun sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
6.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, Çorum Milletvekili Salim Uslu’nun sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
7.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Çelebi’nin, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk
Çelik’in 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı’nın dördüncü tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, İstanbul Milletvekili
İhsan Özkes’in sataşma nedeniyle söz talebinde ısrarı üzerine yapılan oylamaya
ilişkin konuşması
2.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Malatya’da yaşanan bir
trafik kazasında 6 öğretmenin hayatını kaybetmesine ilişkin konuşması
VII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, İstanbul Milletvekili
İhsan Özkes’e sataşma nedeniyle söz verilip verilmemesiyle ilgili oylamadaki
tutumunun İç Tüzük’e uygun olup olmadığı hakkında
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 11.00’de açılarak sekiz oturum yaptı.
Yalova Milletvekili Muharrem İnce, geçen tutanak hakkında bir
konuşma yaptı.
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin geçen tutanak hakkında yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.
CHP Grubunun, 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2012 yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın kamu idareleri
bütçeleri üzerinde İç Tüzük’ün 72’nci maddesi gereğince yapılacak görüşmelerin
birinci ve ikinci turlarında gruplar ve Hükûmet adına yapılacak konuşmaların
yetmiş beşer dakika, kişisel konuşmaların onar dakika olmasına ilişkin önerisi
yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli’nin CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında
Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.
2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/832) (S.
Sayısı: 506) ve 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan
2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya
Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay
Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/798, 3/1275,
3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) görüşmelerine devam edilerek;
Cumhurbaşkanlığı,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı,
Sayıştay Başkanlığı,
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı,
Yargıtay,
Danıştay,
Başbakanlık,
Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı,
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği,
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu,
Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü,
Vakıflar Genel Müdürlüğü,
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu,
Atatürk Araştırma Merkezi,
Atatürk Kültür Merkezi,
Türk Dil Kurumu,
Türk Tarih Kurumu,
2014 yılı merkezî yönetim bütçeleri ve 2012 yılı merkezî yönetim
kesin hesapları;
Kamu Denetçiliği Kurumu 2014 yılı merkezî yönetim bütçesi,
Kabul edildi.
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu, Hakkâri Milletvekili Adil
Zozani’nin 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı’nın birinci tur görüşmelerinde BDP Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında şahsına ve Milliyetçi Hareket Partisine,
İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Hakkâri Milletvekili
Adil Zozani’nin 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı’nın birinci tur görüşmelerinde BDP Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisini,
Hakkâri Milletvekili Adil Zozani, İstanbul Milletvekili Ferit
Mevlüt Aslanoğlu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına,
İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu, Isparta Milletvekili Süreyya
Sadi Bilgiç’in 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı’nın birinci tur görüşmelerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine,
Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç, İstanbul Milletvekili
Aykut Erdoğdu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına,
İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Isparta Milletvekili
Süreyya Sadi Bilgiç’in 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra
sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın birinci tur görüşmelerinde AK PARTİ
Grubu adına yaptığı konuşması sırasında şahsına,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı’nın birinci tur görüşmelerinde CHP Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanına,
Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, İstanbul Milletvekili Ali
Özgündüz’ün 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı’nın birinci tur görüşmelerinde CHP Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna,
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Adıyaman Milletvekili
Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisi Grup Başkanına,
İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz, Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına,
Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, Adıyaman Milletvekili
Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına,
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu, Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket
Partisine,
Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınç’ın 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı’nın birinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında şahsına,
Bingöl Milletvekili İdris Baluken, Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınç’ın 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı’nın birinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında BDP Grubuna,
Kütahya Milletvekili Alim Işık, Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınç’ın 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı’nın birinci tur görüşmelerinde soru-cevap işlemi sırasında
şahsına,
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu, Hakkâri Milletvekili Adil
Zozani’nin 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı’nın ikinci tur görüşmelerinde BDP Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında şahsına,
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu, Kars Milletvekili Mülkiye
Birtane’nin 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı’nın ikinci tur görüşmelerinde BDP Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında şahsına,
Bingöl Milletvekili İdris Baluken, Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında BDP Grubuna,
Manisa Milletvekili Sakine Öz, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın ikinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında şahsına,
Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sadık Yakut, UEFA Şampiyonlar
Ligi’nde Juventus’la karşılaşacak Galatasaray’a başarılar dilediğine,
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sadık Yakut, UEFA Şampiyonlar
Ligi’nde üst tura çıkan Galatasaray’ı tebrik ettiğine,
İlişkin birer konuşma yaptı.
Tokat Milletvekili Zeyid Aslan, 12 Aralık 2013 Çarşamba günkü
28’inci Birleşimin Birinci Oturumundaki bazı ifadelerine,
Yalova Milletvekili Muharrem İnce, 12 Aralık 2013 Çarşamba günkü
28’inci Birleşimin Birinci Oturumundaki bazı ifadelerine,
Yalova Milletvekili Muharrem İnce, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın birinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Danışma Kurulunun, Genel Kurulun 4/12/2013 tarihinde kabul ettiği
siyasi parti grubu önerisi ile belirlenen 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın
Genel Kuruldaki görüşmelerine ilişkin olarak İç Tüzük’ün 72’nci maddesi
gereğince yapılacak görüşmelerde gruplar ve Hükûmet adına yapılacak
konuşmaların iki, dört, altı, sekiz, dokuz ve onuncu turlarda altmış beşer
dakika, diğer turlarda ise elli beşer dakika olmasına; Genel Kurulun 13 Aralık
2013 tarihi ila 19 Aralık 2013 tarihleri (bu tarihler dâhil) arasında yapacağı
görüşmelerine saat 10.00'da başlanmasına ilişkin önerisi kabul edildi.
Alınan karar gereğince, 12 Aralık 2013 Perşembe günü saat 11.00’de
toplanmak üzere 03.14’te birleşime son verildi.
Sadık
YAKUT
Başkan
Vekili
Muharrem
IŞIK Fehmi
KÜPÇÜ
Erzincan Bolu
Kâtip Üye Kâtip
Üye
12 Aralık 2013 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.01
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur
BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşimini
açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Vallahi yoktur Sayın Başkan.
MÜSLİM SARI (İstanbul) – Nerede var?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gündemimize göre 2014 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ben Sayın Başkanın hukuk anlayışına
hakikaten inanan, güvenen biriyim…
BAŞKAN – Ben sizi de saydım.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – …ama gerçekten yok.
BAŞKAN – Sayın Tanal, ben sizi de saydım. Sadece iktidarı değil,
muhalefeti de hesaba kattım.
Program uyarınca bugün iki tur görüşme yapacağız.
Üçüncü turda Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı, Afet ve Acil
Durum Yönetimi Başkanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, Türk İşbirliği ve
Koordinasyon Ajansı Başkanlığı, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı, Hazine Müsteşarlığı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ve
Sermaye Piyasası Kurulu bütçe ve kesin hesapları ile Türkiye İnsan Hakları
Kurumunun bütçesi yer almaktadır.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı:
506) (x)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu
Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (x)
(x) 506 ve 507 S. Sayılı
Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 10/12/2013 tarihli 27’nci Birleşim
Tutanağı’na eklidir.
A) KAMU DÜZENİ VE GÜVENLİĞİ
MÜSTEŞARLIĞI
1) Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) AFET VE ACİL DURUM YÖNETİMİ
BAŞKANLIĞI
1) Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) TÜRKİYE İNSAN HAKLARI KURUMU
1) Türkiye İnsan Hakları Kurumu
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
Ç) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
1) Diyanet İşleri Başkanlığı 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Diyanet İşleri Başkanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KOORDİNASYON
AJANSI BAŞKANLIĞI
1) Türk İşbirliği ve Koordinasyon
Ajansı Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk İşbirliği ve Koordinasyon
Ajansı Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) YURTDIŞI TÜRKLER VE AKRABA
TOPLULUKLAR BAŞKANLIĞI
1) Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI
1) Hazine Müsteşarlığı 2014 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Hazine Müsteşarlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) BANKACILIK DÜZENLEME VE
DENETLEME KURUMU
1) Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) SERMAYE PİYASASI KURULU
1) Sermaye Piyasası Kurulu 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sermaye Piyasası Kurulu 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Sayın milletvekilleri, turda yer alan bütçelerle ilgili soru
sormak isteyen milletvekilleri sisteme girebilirler.
Üçüncü turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin
isimlerini okuyorum:
Gruplar adına: Cumhuriyet Halk Partisi adına Celal Dinçer, Haluk
Eyidoğan, Levent Gök, İhsan Özkes, Haluk Ahmet Gümüş, Aydın Ağan Ayaydın;
Milliyetçi Hareket Partisi adına Hasan Hüseyin Türkoğlu, Atila Kaya, Reşat
Doğru, Sümer Oral; Barış ve Demokrasi Partisi adına Nursel Aydoğan, Nazmi Gür,
Altan Tan. Adalet ve Kalkınma Partisi adına Zeynep Armağan Uslu, Burhan
Kayatürk, Mustafa Şahin, Mehmet Emin Dindar, Hasan Karal, Fatoş Gürkan, İsmail
Safi, Tülay Kaynarca, Mustafa Baloğlu, Mehmet Muş, Ahmet Yeni.
Şahıslar olarak: Lehinde olmak üzere Ahmet Salih Dal, aleyhte
olmak üzere Süleyman Nevzat Korkmaz.
Şimdi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Sayın Celal Dinçer.
Buyurun Sayın Dinçer. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz sekiz dakika.
CHP GRUBU ADINA CELAL DİNÇER (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Saygıdeğer milletvekilleri, Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının bütçesi hakkında CHP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
2010 tarihinde, terörle mücadele eden kurum ve kuruluşlar arasında
koordinasyonu sağlamak üzere İçişleri Bakanlığına bağlı olarak kurulan
Müsteşarlık, bir yıl sonra Başbakanlığa bağlanmıştır.
Terörle mücadeleye ilişkin politika ve stratejileri belirlemek,
kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak üzere kurulan Müsteşarlık, ilk
icraat olarak Ankara’nın merkezinde bir binayı yıllık 2 milyon liranın
üzerindeki bir parayla on yıllığına kiralamış, daha sonra, kiraladığı bu binaya
milyarlarca liralık harcama yapmıştır. Kurulduğu günden bugüne kadar uzun bir
süre geçmesine rağmen istihbarat ve değerlendirme merkezi olarak kurması
gereken birimi hâlen tamamlayamamıştır.
Müsteşarlıkça bugüne kadar bazı yayınlar yapılmış, araştırmalar
yapılmış ve toplantılar düzenlenmiştir. Ben de merak ettim, acaba hangi
faaliyetleri yaptı bu Müsteşarlık? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadında
“Terörle Mücadele ve İnsan Hakları” konulu Avrupa Konseyi yayınını Türkçeye
çevirmişler. Ön sözünü Sayın Başbakanın yaptığı “2002-2012 yılları arasında Türkiye’de
demokratikleşme” adı altında atılan adımları, adı, rahmetli Bülent Ecevit’in
seçim bildirgesinden alıntı olduğu anlaşılan “Sessiz Devrim” isimli kitapta
yayınlamışlar. Avrupa Konseyi ile beraber Terörle Mücadelede Ulusal ve
Uluslararası Koordinasyon Kurulu toplantıları yapmışlar. Bir de, hepimizin çok
yakından bildiği akil insanlar heyetinin görev yaptığı sürece ihtiyaç
duydukları lojistik destek hizmetlerini sağlamışlar.
Bu Müsteşarlığın en ilginç icraatı ise cumhuriyetimizin kurucusu
Mustafa Kemal Atatürk’ün adından hiç bahsedilmeyen resmî İnternet sayfasının
-ne ilgisi var ise- AKP Hükûmetinin yasalarda yaptığı düzenlemelerin tek tek
sıralandığı “demokratikleşme envanteri” adı altında bir tanıtım sayfasına
dönüştürülmesi olmuştur ve çok büyük bir buluştur.
Peki, bu çalışmalar sonucunda sonuç ne olmuştur? Sonuç kocaman bir
sıfır. Yani, havanda su dövme faaliyetlerinde oldukça başarılı olmuşlar. İnsan
bu çalışmaları gördükçe bu Müsteşarlığın isminin “AKP düzeninin devamını
sağlama ve tanıtma müsteşarlığı” olarak değiştirilmesini mi teklif etse diye
düşünmüyor değil!
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu Müsteşarlık AKP’nin
reklamını yaparken ülkemizde neler olmuş bir ona bakalım: Gezi Parkı nedeniyle
demokratik hakkını kullanmak isteyen vatandaşlarımız aşırı şiddete maruz
kalmış, yaralanmış, sakat kalmış, hayatlarını kaybetmiştir. Halkın protesto
hakkı orantısız şekilde önlenmeye çalışılmıştır.
Bakanlarımız bu kürsüde bol bol fotoğraf ve grafikler
gösteriyorlar, eserlerini sergiliyorlar. Ben de şimdi sizlere AKP’nin ileri
demokrasisinden, farklı birkaç eserini göstermek istiyorum. Bu resim, İstanbul
Sancaktepe’de işinden evine giden ve park ettiği yerden arabasını almak isteyen
Hakan Yaman’a ait. Bu eski hâli, bu da şiddetten sonraki hâli. Bu resim,
İstanbul Yenidoğan’da çalıştığı iş yerinden evine giden Hülya Aslan’a ait, eski
hâli, bu da şiddetten sonraki hâli.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Bunlara çok sevinmiş bir hâlin var ya!
CELAL DİNÇER (Devamla) - Bu resim, hepimizin çok yakından bildiği,
Uludere’de yanlış istihbarat sonucu uçaklarla bombalanan ve hayatlarını
kaybeden 34 vatandaşımıza ait. İşte sizin bu tutumunuz yüzünden dünya insan
hakları karnemiz bir yıl öncesine göre 3 basamak birden gerilemiş, 78’inci
sıraya düşmüştür değerli arkadaşlar.
Şimdi, ne acıdır ki dünya kamuoyu önünde yaşanan ve bu şiddetten
zarar gören, ölen, yaralanan, gözlerini kaybeden vatandaşlarımız aynı zamanda
suçlu ilan edilmiştir. Çünkü, tüm bu yaşanan orantısız şiddete rağmen
“Kahramanlık destanı yazdınız.” diye onları öven bir Başbakana sahibiz. Medeni
ülkeler böyle kahramanlıklardan anlamıyor. Onlar bu tür hareketleri kahramanlık
değil, diktatoryal, çirkin davranışlar olarak yorumluyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu iktidarın güvenlik
konsepti çok yanlıştır. Nüfusu bu kadar genç olan bir ülkede gençleri
sıkıştırmak, dövmek bir güvenlik konsepti olmamalıdır. Güvenlik güçlerinin
sokaktaki genel yaklaşımı: İşçi, çiftçi, çevreci, kadın, erkek, çoluk çocuk kim
bir araya geliyorsa, demokratik usullerle hakkını istiyorsa önce etrafını
kuşatmak, biraz daha diklenirlerse copla, gazla ve değişik zehirli
kimyasallarla müdahale etmek, ardından da on sekiz-yirmi yıllık ceza
istemleriyle yargılatmak. Bu, olayları doğru analiz edememe ve doğru
yönlendirememe meselesidir. Ama artık siz alıştınız, muhalif olan herkese,
sorunlarını dile getiren herkese “Hükûmet karşıtı ve darbeci” yaftasını
yakıştırmaya.
AHMET YENİ (Samsun) – Polise yapılan saldırılardan bahsedin.
CELAL DİNÇER (Devamla) – Şimdi, bu mu demokratikleşme, bu mu insan
hakları, bu mu ileri demokrasi? Elbette değil. Sayın Bakan, farkında mısınız
bilmiyorum ama iktidarınız, bunu temel bir refleks hâline getirmiş durumda.
Peki bunda hiç kimsenin vebali yok mu? Bunda Güvenlik Müsteşarlığının çok büyük
vebali var ve bu vebalde en büyük pay da hiç kuşkusuz, şiddet uygulayan, suç
işleyen görevlileri, halka hakaret eden, tehdit eden, aşağılayan valileri
“Yedirtmem.” diyen Başbakana aittir.
Şimdi soruyorum: Tüm yabancı ülke yöneticileri bizim güvenlik
güçlerinin orantısız şiddetini tenkit ederken, Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarımızdan tık çıkmamıştır, niye? Ölenler, yaralananlar, sakat kalanlar bu
toplumun parçası değil mi? Yapılanlar yanlış. “Demokratik hakkını kullanmak
isteyenlere daha ılımlı yaklaşılmalı.” niye demediniz? Kendiniz Türkçeye çevirip yayınlattığınız
Terörle Mücadele ve İnsan Hakları kitabını da mı okumadınız ey Müsteşarlık
temsilcileri? İstanbul Emniyetinin elinde milyonlarca insanı mezheplerine göre
ayırt eden cihaz varmış gibi hazırladığı ve yayımladığı tehlikeli Gezi
Raporu’na; Türkiye İstatistik Kurumunun halkı Alevi-Sünni diye ayrıştırmaya
yönelik, kamu güvenliğini ve ülke bütünlüğünü bozan saçma sapan sorularla dolu
anketine; İzmir Emniyetinin Kürt ve Alevi öğrencileri fişleme gayretine;
vatandaşlarımızı ayrıştırmak ve ötekileştirmek için yapılan yayınlara;
ülkemizin hemen tamamına kontrolsüz şekilde yayılan Suriyeli sığınmacıların
kamu düzeni açısından yaratacağı sorunlara neden ses çıkarmadınız?
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kuruluş amacına yönelik
önemli bir faaliyet gösteremeyen, çok büyük yükümlülüklerle oluşturulmuş bu
kurum, dağ fare doğurdu misali, fonksiyonsuzdur, iktidarın bir tanıtım birimine
dönüşmüştür. Geçen yıllarda ayrılan bütçe AKP’nin reklamına harcanmıştır.
Yaklaşık 21 milyonluk bu yılki bütçe de AKP iktidarının reklamını yapmaya
harcanacaktır, bu da millet için bir yüktür, haksızlıktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CELAL DİNÇER (Devamla) – Müsteşarlığın 2014 yılında verimli bir
çalışma yapmasını ümit ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Haluk Eyidoğan, İstanbul Milletvekili, buyurun, süreniz sekiz
dakika. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2014 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı çerçevesinde Afet ve Acil
Durum Yönetimi Başkanlığı yani kısa adı AFAD bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk
Partisi adına görüş bildireceğim. Milletimin bana verdiği bütçe hakkını
kullanarak vatandaşımızın ödediği vergilerin usulüne uygun olarak
harcanıp harcanmadığını tespit etmem Hükûmetçe ve Sayıştay üst yönetimi
tarafından engellenmiştir. Sözlerime bu durumu protesto ederek başlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugüne kadar yaşadığımız
afetler, Türkiye’de yeni ve bütünleşik bir afet yönetimi düzeninin bir an önce
kurulmasını gerektirmektedir. Ancak, çağdaş bir risk yönetim ve müdahale düzeni
hâlâ kurulamamıştır. Hükûmet yedi yıl bekledikten sonra, 2009’da 5902 sayılı
Yasa’yla Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığını (AFAD) kurmuştur. Ancak AFAD,
yasasının içeriği ve genel nitelikleri itibarıyla afet risklerini azaltmada
uluslararası gelişmelerden habersiz kalmıştır ve yetersizdir. Hükûmet “Bu dönem
yapacağız.” söylemleriyle, hâlâ deneme-yanılma yoluyla, göç yolda düzülür
mantığıyla ülkemizde afet yönetimi kurmaya çalışmaktadır. Hükûmet, yalnızca
yardım dağıtarak ve müdahaleye odaklanarak -ki onu da gereği gibi yapamıyor-
afet yönetimi yapılamayacağını artık anlamalıdır. İktidarın 11’inci yılında, 1
Şubat 2013’te bir toplantıda Sayın Bakan Beşir Atalay “Türkiye afet öncesi
hazırlıkta, farkındalıkta, bilinçlendirmede yeterli değil. Onu bu dönem
güçlendireceğiz.” demiştir ve yetersizlikleri bu cümleyle ifade etmiştir. Peki,
bu farkındalığı yaratmak için 2014 bütçesinden ayırdıkları para ne kadardır?
Bütçenin yüzde 1’i.
Bakanın itirafından anlaşılan o ki risk azaltma konusunda durum
daha da vahimdir. Bakınız, AFAD 2014 bütçe teklifi 840 milyon TL’dir. Maalesef
Planlama ve Zarar Azaltma Dairesi Başkanlığına verilen ise bütçenin yüzde
9’udur ama afet sonrası müdahale ve iyileştirmeye ayrılan pay ise bütçenin
yüzde 40’ıdır. Yani, bütçe risk azaltma değil, müdahale üzerine kurgulanmıştır.
Peki, müdahale ve iyileştirme için bu kadar para ayrılması
anlayışına rağmen Van ve Erciş’te yaşanan insanlık dramı nedir? Van depreminin
üzerinden yirmi altı ay geçmiştir. Oralarda hâlâ konteynerlerde yaşamak zorunda
olan 120 aile vardır. Orada dün gece hava eksi 10 dereceydi. Ailelere
“Konteynerleri terk edin.” deniyor yüz yedi gündür. Van’daki konteynerlerde
elektrik, Erciş’teki konteynerlerde hem elektrik hem su kesik. Çocuklar okula
gidemiyor, sağlık sorunları had safhada.
Şimdi, size bizim Rabia’yı anlatacağım, Vanlı Rabia’yı. Diyor ki
Vanlı Rabia: “3 çocuğum var. TOKİ konutları bana çıkmadı. Yedi ay ‘Mevlânâevi’
denen, 1 oda kadar bile olmayan yerde kaldım. Çocuklarımızı buradaki okullara
kaydetmiyorlar. Büyük kızım depremden sonra sara hastalığına yakalandı, daha
önce böyle bir rahatsızlığı yoktu, dışarıda bayılıyor. Çocuklarım, en çok da
büyük kızım akşamları uykudan uyanıp ağlıyor. Devletten herhangi bir yardım
almadım, komşularım yardım ediyor. Çocuklarım ‘Neden böyle?’ diye hâlimizi,
durumumuzu sorguluyorlar. Bir evimiz olmadığı için bunlar yaşanıyor.” Peki,
Suriyelilerin barındığı konteyner kamplarda mültecilere verilen her türlü imkân
ve yardımlar bu depremzedelere, bu insanlarımıza, bu Rabialara neden
verilmiyor?
Bakınız, 1990’dan bu yana uluslararası afetler politikası
değişmiştir. Bu yeni politika, afet öncesinde ve bir süreklilik içerisinde
risklerin belirlenmesi ve azaltılması çalışmalarına öncelik verir. Bugün,
Birleşmiş Milletler çatısı altında hemen her ülke yeni politikanın gereklerini
yerine getirmiş, kurumsal ve yasal düzenlemeler yapmış, özellikle risk yönetimi
konusunda uzman birimler oluşturmuşlardır. Türkiye ise afet yönetiminde
uluslararası yeni politikanın dışında kalmıştır.
Hükûmet, alternatif görüşleri hiçe sayarak planlama, yerel
yönetimler, kentsel dönüşüm ve hatta kentsel aktörlerin yer alacağı risk
yönetimi eylemlerini doğrudan Çevre ve Şehircilik Bakanlığının görev alanına
sokmuştur. Eğer Bakanlık risk azaltma yönetimi yapacaksa AFAD’ın mevcut durum,
kapasite ve eylemlerini bizzat gözden geçirmelidir. Aksi takdirde, hep şikâyet
ettiğimiz çok başlılık durumu yeniden hortlayacaktır. AFAD’ın risk yönetimi
konusunda yetkinleşmesi isteniyorsa bu kurumun köklü bir biçimde değişikliğe
uğratılması gerekmektedir. Risk yönetimi kanadını oluşturmak üzere beş ya da
altı yeni daire başkanlığı ile planlama kadrolarının geliştirilmesi zorunludur.
Türkiye'nin onaylamış olduğu uluslararası toplantıların
belgelerindeki diğer ilke ve kararlar ile risk azaltma teknikleri şunlardır:
Toplum katılımının sağlanması, her tür ve ölçekteki planlamada risklerin göz
önüne alınması, şehirlerde artan risklere ve kentsel yoksulların risklerine
öncelik verilmesi bir an evvel sağlanmalıdır. Bu kararlara yürürlük kazandırmak
üzere, Birleşmiş Milletler 2007’de her ülkenin kendi ulusal, kentsel, yerel
platformlarını oluşturmasını tavsiye etmiştir. Nitekim, göç
politikasızlığından, çevreyle ilgili kararlardan, Gezi olaylarında
yaşananlardan, TMMOB’la ilgili yasal düzenlemelerden gördük ki Hükûmet, bırakın
platformlar, çalışma grupları ve dayanışma ortaklıkları oluşturma niyetini,
bunların oluşmamasını sağlamaya yönelik totaliter, baskıcı bir düzeni
kurmaktadır. Bu ülkede yüzücü gözlüğü takıp sokağa çıkarsanız veya pankartlı
oturma eylemi yaparsanız tutuklanabilirsiniz, meslek odası basılıp sempozyum
bildiri kitapçığı toplatılabilir, derenizi savundunuz diye dövülebilirsiniz,
kentsel yağmaya karşı çıktığınız için gaz bombasına, plastik mermiye maruz
kalabilirsiniz, hatta öldürülebilirsiniz.
Ülke çapında genel anlayış ve yapılanma bu hâldeyken, özellikle
halkımızın yüzde 75’inin yaşadığı illerde afet yönetimi düzeni ne durumdadır?
Yaptığım incelemeler sonucunda şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki şehir
depremleri sürecine girmiş ülkemizde bu noktada durum, 1999 depremi öncesinden
daha iyi değildir. Önümüzdeki yirmi beş yılda Marmara Denizi’nde 7 ve daha
büyük bir depremin olma olasılığı riskinin yüzde 65 olduğunu bilginize
özellikle sunmak isterim. Göç alan ve plansız, denetimsiz büyüyen şehirlerimizin
bilimden ve akılcılıktan uzaklaşmanın vebalini taşıyamayacak kadar deprem
riskleri artan yerleşim yerlerine dönüştüğünü bir kez daha hatırlatmak isterim.
Sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Levent Gök, Ankara Milletvekili.
Buyurun Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz dokuz dakika.
CHP GRUBU ADINA LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İnsan Hakları Kurumu bütçesi üzerinde söz aldım. Milletimin
bana verdiği bütçe hakkını kullanarak vatandaşımızın ödediği vergilerin usulüne
uygun olarak harcanıp harcanmadığını tespit etmem, Hükûmetçe ve Sayıştay üst
yönetimi tarafından engellenmiştir. Sözlerime bu durumu protesto ederek
başlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz İnsan
Hakları Kurumunun, geçtiğimiz yıl, tam bir buçuk yıl önce, 21 Haziran 2012
tarihinde, bu Mecliste yasası kabul edildi ve 30/6/2012 tarihinde Resmî
Gazete’de yürürlüğe girerek Türkiye’de İnsan Hakları Kurumu oluşturuldu. Aradan
tam bir buçuk yıl geçmesine karşın -Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
Sayın Bakan ve varsa eğer İnsan Hakları Kurumu Başkanına sormak isterim ve tüm
yurttaşlarımıza seslenmek isterim- Türkiye’de bir buçuk yıldan bu yana “İnsan
Hakları Kurumu” diye bir kurumun kurulduğuna ve bu kurumun bugüne kadar
herhangi bir insan hakkı ihlalini çözdüğüne ve bu olayların üzerine gittiğine
dair bir bilgi sahibi olanınız acaba var mıdır?
Değerli arkadaşlarım, biz, kuruluş kanununda o zaman da bu
kürsüden ifade ettik, ölü doğmuş bir kurumun bütçesini konuşuyoruz. Bu kurum,
hem ulusal düzeyde hem de uluslararası düzeyde ölü doğmuş bir kuruluştur. Neden
mi? Siz, bu kurumun, Türkiye’de olağanüstü durumlar yaşandığı zaman başkanının
kalkıp kamuoyu önünde bir tek cümle ile olayları kınadığını ve Hükûmeti
sorumluluğa davet ettiğini hiç gördünüz mü? Örneğin, bu yıl içerisinde,
hastalık veya intihar sonucu cezaevinde gerçekleşen 25 tane intihar vakasından
bu kurumun haberi var mıdır? Yargısız infazlar sonucu ölen 36 kişiden bu
kurumun haberi var mıdır? Faili meçhul -2013’te- 7 kişiden bu kurumun haberi
var mıdır? Cezaevlerinin tam 3 kat dolu olduğunu bu kurum bilmekte midir, hangi
cezaevini incelemiştir ve görevlileri sorumluluğa davet etmiştir? İfade,
örgütlenme, toplantı ve gösteri özgürlüğü karşısında, barışçıl gösteriler
karşısında halkımıza karşı uygulanan orantısız şiddet acaba bu kurumun
dikkatini çekmiş midir? Daha birkaç gün önce Hakkâri Yüksekova’da gerçekleşen
ve 3 kişinin öldüğü olaylar bu kurumun ilgisini çekmiş midir?
VELİ AĞBABA (Malatya) – Hayır.
LEVENT GÖK (Devamla) - Değerli yurttaşlarım, Değerli Başkanım,
değerli milletvekilleri; “insan hakları” bedava bir kavram değildir. İnsan
haklarından söz ettiğiniz zaman, insan hakları adına konuşanlar konuştukları
zaman, Türkiye’de yer yerinden oynamalıdır. Daha birkaç gün önce -sıcak olduğu
için konuşuyorum- 3 kişinin Yüksekova’da ölmesi acaba hiçbirimizin sorunu değil
midir? Hele, İnsan Hakları Kurumu gibi bir kurum bu olayın üzerine derhâl niçin
oraya gitmez? Bu olaylar karşısında yaşanan bilgi kirliliğini gidermek İnsan
Hakları Kurumunun görevi değil midir? İnsan hakları toplumun ortak vicdanıdır.
(CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, biz, bu kurumun bunu yapamayacağını bildiğimiz için, ben
Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları Komisyonu Başkan Vekili ve Ankara
Milletvekili sıfatımla, Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonuna az önce verdiğim dilekçeyle, Yüksekova’da birkaç gün önce
gerçekleşen olayların gerçeğini araştırmak, Emniyetin varsa sorumluluğu, varsa,
neyse olayların ardındaki gerçekliğin bulunması açısından bir alt komisyon
önerimi yapmış bulunmaktayım.
Tüm yurttaşlarımız bilmelidir ki Türkiye’de hiçbir olay karanlık
dehlizlerin altında kalmayacaktır. Bizler, insan hakları savunucuları her
olayın üzerine kararlılıkla gidecek yürekliliğe sahip olmalıyız.
Değerli Başkanım, değerli milletvekilleri; Türkiye’de kurulan
kurum, dostlar alışverişte görsün diye kurulan bir kurumdur; hem ulusal ölçekte
tanınmamıştır hem de az önce ifade ettiğim gibi uluslararası ölçekte akredite
edilmemiş bir kuruluştur.
Türkiye, 1987 yılında Birleşmiş Milletlerce kabul edilen İşkenceye
Karşı Zalimane ve Onur Kırıcı Davranışlara Karşı Ek Sözleşme’yi, ihtiyari
sözleşmeyi 27 Eylül 2011’de onaylamıştır değerli arkadaşlarım.
Bakın, İnsan Hakları Kurumu neden kurulmuştur? Burada, Birleşmiş
Milletlere verdiğimiz taahhüt çerçevesinde Türkiye de bir ulusal önleme
mekanizması kuracak ve Birleşmiş Milletler nezdinde kurulmuş olan uluslararası
mekanizmaların Türkiye’de, cezaevleri, koğuşlar, karakollar, jandarma
karakolları, emniyetin karakolları, kadın ve çocuk bakımevleri, ıslahevleri ve
her türlü yerde yapacağı habersiz denetimlerde ortak bir çalışmayı
yürütecektik. Bu sözü Birleşmiş Milletlere verdik.
Sayın Bakan, konuşmanızda özellikle sizden şu soruma cevap
vermenizi istiyorum: Türkiye 27 Aralık 2011’de onaylamasına karşın -verilen söz
bir yıllık sözdür- bir yıl sonra yani 27 Eylül 2012 tarihinde Türkiye’de ulusal
önleme mekanizması kurulması gerekliliği Birleşmiş Milletlere bizzat Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlu tarafından tevdi edilmesine rağmen, Türkiye’de niçin
hâlen işkenceyi önlemek için bir ulusal mekanizma kurulmamıştır? Bu sorunun çok
açık ve net cevabını bekliyorum.
Bunun dışında, Türkiye’de kurulan İnsan Hakları Kurumu, “Paris
İlkeleri” çerçevesinde kurulmuş bir kurumdur ama orada da biz yine Avrupa’ya,
Avrupa Birliğine kurumu kurmak için yola çıktığımızı ifade ettik. Ne yaptık,
biliyor musunuz? Paris İlkeleri der ki: “Kurulacak ulusal kurullar bağımsız
olacaktır ve mali özerkliği olacaktır.” Değerli arkadaşlarım, bütün medeni
toplumlar kurdukları insan hakları kurumlarını kendi ülkelerinin en saygın
siyasetçileri, felsefecileri, sosyologları, psikologları, insan hakları
savunucularından bağımsız olarak kurmuşken, Türkiye'de kurulan İnsan Hakları
Kurulunun 11 tane üyesinin 7 tanesini bizzat Başbakan atamıştır, 2 tanesini
Cumhurbaşkanı atamıştır, 1 tanesi de YÖK tarafından atanmıştır. Yüzde 85’ini
yürütmenin atadığı bir kuruldan bahsediyoruz. Şimdi, böyle bir kurulun bağımsız
olması söz konusu olabilir mi değerli arkadaşlarım?
İnsan Hakları Kurumu Başkanını tanımıyorum. Daha ben Komisyon
üyesi olarak İnsan Hakları Kurumu Başkanını kamuoyunda bir tek demeç verirken
görmedim. Biz bugün bu kuruma 4 milyon 517 bin TL’lik bir bütçeyi konuşuyoruz.
Bu kurum ne yapacaktır, ne yapmıştır şimdiye kadar ve hangi uzmanlarıyla, hangi
görevlileriyle Türkiye'de işkenceyi önleyecektir? Türkiye'deki bu kurum biliyor
mu acaba cezaevi sayısını, karakol sayısını? Türkiye'de tam 81 il var Sayın
Bakanım, 957 ilçe var, 34.395 köy var, ülkede tam 75 milyon insan yaşıyor; bu
ülkede 3.300 tane karakol var, emniyetin karakolu; 5 bin civarında jandarma
karakolu var ve 400’e yakın cezaevi var. Şimdi, 75 tane kadrosu, 9 tane hizmet
birimi olan bu kurumun İşkenceyi Önleme Komitesi olarak İnsan Hakları Kurumuna
getirdikleri kavram “ulusal önleme mekanizması olarak işkenceyi önleme
birimi”dir. Daha bu kurumun çalışma esasları kabul edilmemiştir.
Sayın Bakanım, konuşmanızda şu soruya da cevap vermenizi
istiyorum: Türkiye'deki İnsan Hakları Kurumunun çalışma yönetmeliği kurulmuş
mudur? Bu kurul ne zaman toplanmıştır, kaç tane karar almıştır, kaç tane ihlal
kararı almıştır? Çalışma yönetmeliği olmadığı için bir buçuk yıldan beri
toplanamayan bir kuruldan söz ediyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bu kurulun kendisine düşen kadro sayısıyla
işkenceyi önleme iddiası gerçek dışıdır. Böylesine, sırf dostlar alışverişte
görsün diye kurulan bu kurumun ne Türkiye'de ne de dünyada inandırıcılığı
bulunmamaktadır. Biz bunları söylediğimiz zaman bizlere kızıyorsunuz ama Avrupa
Birliği bunları şiddetle eleştiriyor. Avrupa Birliği diyor ki: “Türkiye'deki
İnsan Hakları Kurumunun uluslararası kuruluşlarla akreditesi tamamlanmamıştır
ve kurumun işkenceyi önleme görevi şu anda mümkün görülmemektedir.” Bize
inanmıyorsanız Avrupa Birliğine inanın.
Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
İstanbul Milletvekili İhsan Özkes, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz sekiz dakikadır.
CHP GRUBU ADINA İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2014 yılı Diyanet bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Atatürk’ün kurduğu Diyanet, okuttuğu mevlitlerde Atatürk’e bir
Fatiha’yı bile çok görüyor. Camilerde Atatürk’ün adının anılması âdeta
yasaklanmıştır. Hâlbuki Atatürk olmasa ne Diyanet olurdu ne de Diyanet Başkanı
olurdu. Bu kadar vefasızlık Müslümanlığa sığar mı? Diyanet, dinî konularda
halkı aydınlatsın diye kurulmuştu ancak ülkede cinci, büyücü, üfürükçü,
muskacı, hurafeci kol geziyor. Zira, Diyanet, din işlerinden başka, siyaset,
ticaret gibi her işi yapıyor.
Dolmabahçe Camisi’ne sığınan gençlere “Camide içki içtiler.” diye
iftira eden muktediri aklama gayretine giren Görmez, kraldan çok kralcı
kesilmiş ve iftira kervanına katılarak göstericilerin camide tuvaletlerini
yaptığını iddia etmiştir, Gezi olaylarında zulmün ve şiddetin yanında yer
almıştır. İslam’ın engin hoşgörüsü gençlerimizden esirgenmiştir. Mısır’daki
olaylarda camiler sığınma yerleri olarak geceleri bile açık tutulurken
Türkiye’de camiler âdeta iktidarın yasak bölgesi ilan edilmiştir. VIP’li
camilerin açılışını yapan, bayram sabahlarında tarihî camileri siyasi şovlarla
açan, cami avlularının miting alanlarına dönüşmesine ses çıkarmayan, camide
tenis oynattıran Başkan, Gezi olaylarında Allah’ın kullarının can havliyle
Allah’ın evine sığınmalarına karşı durarak Diyaneti Türkiye'nin Diyaneti olmaktan
çıkarmış, âdeta AKP’nin din bürosu hâline getirmiştir. (CHP sıralarından
alkışlar)
Başkan Diyaneti siyasetin içine iyice çekiyor, iktidar sözcüsü
gibi davranıyor, siyasi demeçler veriyor. Halkın dinini, imanını ölçmeye,
tartmaya çalışan Diyanet Başkanının kendisi acaba ne kadar dindar? TÜİK
aracılığıyla yine bir anket yaptırdı: “Alevi misiniz, Sünni misiniz?” Bıraksın
vatandaşı ayrıştırmayı da devlet malını aşıran kimsenin cenaze namazının
kılınamayacağını anlatsın. (CHP sıralarından alkışlar) Halkın parasıyla halkı
fişliyor. Diyanet bütçesinde Alevilerin vergileri yok mu? Alevilerin “Haram
olsun.” dedikleri Diyanet bütçesi, lüks otellerde düzenlenen etkinliklerle tıka
basa yeniliyor. Aleviler oyalanmaktan vazgeçilmelidir, cemevleri yasal statüye kavuşmalıdır,
Diyanette Alevilerin de temsil edildiği bir idari yapı oluşmalıdır. Ruhban
okuluna açılış müjdesi veren, kilise ve havraların elektrik ücretlerini ödeyen
Diyanet Başkanı, aynı yaklaşımı cemevlerine neden göstermez?
Kevser Suresi’nde olmayan anlamları Kevser Suresi’nde varmış gibi
anlatarak, Allah’ın ayetlerini kendi keyfine göre tefsir eden Başbakanı
alkışlayarak muktedirin hoşnutluğunu Allah’ın hoşnutluğuna tercih etmek caiz
mi? (CHP sıralarından alkışlar) Kur'an-ı Kerim’e değil de muktedirin gözlerine
bakarak siparişle siyasi kürtaj fetvası vermek caiz mi?
Dişinden tırnağından artıran Anadolu insanına dünyanın en pahalı
haccı yaptırılıyor, her hacıdan en az 500 dolar fazla alınıyor. İnşallah,
Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında, hacılarımız, daha az ücretle hac
ibadetlerini yapacaklardır. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Hacıların parasından Diyanet İşleri Başkanının lojman tamiratına 400 bin TL
harcanması kabul edilemez. Hacda 14 milyon Suudi riyali yolsuzluk iddiasıyla
ilgili soru önergeme yirmi bir aydır cevap verilememesi manidardır. Ele verir
talkımı, kendi yutar salkımı olmasın.
Caferileri üzen Iğdır Müftüsünün çirkin raporu, Yozgat Müftü
Yardımcısının “Karısı, kızı düğünde oynayan deyyustur.” demesi, İzmir’i irfan
geleneğinden yoksun gören Başkanın ayrıştırıcı zihniyetinden kaynaklanıyor.
(CHP sıralarından alkışlar)
Kadına şiddetin yüzde 1.400 arttığını görmeyen, “Kadına karşı
şiddetle uğraşacağınıza önce Suriye’deki insanlığa karşı cinayetleri önleyin.”
diyen Başkanın eline Suriye’de akan kanlardan sıçramadı mı? (CHP sıralarından
alkışlar)
“Suriye’de özgürlükleri için mücadele eden kardeşlerimizi muvaffak
eyle.” diye duacı olduklarından, ciğer yiyen, kafa kesen, cihat nikâhı
yapanların vebaline bu teröristlere destek verenler ortak değil mi? (CHP
sıralarından alkışlar)
Diyanet kaynayan bir kazan, adaletsizliğin ve hukuksuzluğun odağı
hâline gelmemelidir. İnsanların en acı durumlarında onları teselli eden din
görevlilerinden son yıllarda intihar edenlerin varlığı düşündürücüdür.
Müftü, vaiz, imam, müezzin ve Kur’an kursu öğretmenlerinin
atamaları iktidar milletvekillerinin il, ilçe başkanlarının isteklerine göre
değil, mesleki başarılarına göre yapılmalıdır. Yirmi yılın üzerinde görevli
olmasına rağmen hacca hiç gidememiş olanlara görevlendirmelerde öncelik
verilmelidir. Haftada bir gün izin yapan din görevlilerinin her ay
kullanamadıkları dört günün ücreti maaşlarına yansımalıdır.
Vekil imamlara umut verildi, tam da kadroya alınacakları anda
sukutuhayale uğradılar, aileleri perişan oldu. Ne istediniz bu vekil
imamlardan? Vekil din görevlilerine yapılan bu zulümler sona ermelidir.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, vekil ve fahri din görevlilerinin
kadroya alınmasını istiyoruz. Vaizlerin özlük hakları iyileştirilmelidir.
İlahiyat mezunları ile diğer fakülte mezunları arasında ek gösterge farkı
giderilmelidir. Millî Eğitimde olduğu üzere, murakıplar il müftülüğü denetim
elemanı veya müfettişi yapılmalıdır. Torpili olmayan imamlar köylerde,
mahrumiyet bölgelerinde emekliliğe mahkûm olmamalıdır. Vakıflara ait
gayrimenkullerde -cami lojmanı olarak- ikamet eden din görevlilerine hâlen devam
eden ecrimisil zulmü durdurulmalıdır.
Güneş gibi herkesin üzerine doğan, Mevlânâ gibi herkesi kucaklayan
din görevlilerimizin sorunlarının giderilmesini istiyoruz. Diyaneti kuran parti
olarak, Diyanet kurumuna ve din görevlilerine yürekten saygılıyız. Diyanetin
ancak siyaset üstü olmasıyla saygınlığını koruyabileceğine inanıyoruz. Çünkü
yüce dinimiz İslam ilahi bir dindir, partiler üstüdür, evrenseldir ve tüm
insanlığa gelmiştir. Kul hakkı yenilmeyen, Allah’ın kulları arasında ayrım
yapılmayan, iktidardan değil Allah’tan korkulan bir kurum olmak en çok Diyanete
yakışmaz mı? Hak, hukuk, adalet, eşitlik ve özgürlük gibi, yüce dinimizin önem
verdiği konuları öne çıkaran bir kurum olması en çok Diyanete yaraşmaz mı?
Teşekkür ederim, saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Balıkesir Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş,
Buyurunuz Sayın Gümüş. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz sekiz dakikadır.
CHP GRUBU ADINA HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) – Sayın Başkan,
Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; TİKA ile Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı bütçeleri hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi sevgiyle selamlarım.
Konuşmamda sizlere Orta Asya dengelerinden söz etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, Hükûmetiniz bu konulara biraz uzaktır. Asya’daki yükseliş
ve potansiyeller içeren coğrafyalara bakıp, “Asya ne kadar yükseliyor.” deyip
bu coğrafyayı, Orta Asya’yı sorunsuz olarak algılıyorsunuz; ne var ne yok,
haberiniz bile yoktur. Bugüne kadar uyguladığınız sığ ve dar görüşlü
politikalar nedeniyle bugün, Türkiye Orta Asya’da neredeyse yok gibidir. Orta
Doğu’da ülkemizi bataklığın içerisine sürükleyen dış politikanız, Orta Asya’da
bugüne kadarki kazanımları da yitirmiştir. İktidarınız döneminde Orta Asya’da
Türkiye etkisi sıfır noktasına doğru sürüklenmiştir, tüm kazanımlar yitirilmek
üzeredir.
Sizlere ilgilenmek istemediğiniz derinliğine ve başarısız
olduğunuz bir konu hakkında konuşacağım. Konu, uluslararası jeopolitik
uzmanlarına göre -“Balkanizasyon” kelimesini belki duymuşsunuzdur- “Geleceğin
Balkanları” olarak addedilen Orta Asya’dır. Yeni bir komisyon kuruldu, “Balkan”
kelimesini kaldırdılar, “Güneydoğu Avrupa” diyorlar çünkü “Balkan” kelimesi
jeopolitikte bir şeyleri anımsatır; karışıklığı, karmaşayı anımsatır. Niye Orta
Asya ülkelerine “Geleceğin Balkanları” diyorlar? Hiç haberiniz var mı, duydunuz
mu?
Bugün bu coğrafya, stratejik doğal zenginlikleri ve Asya’nın âdeta
kalbinde olması nedeniyle tüm küresel güçlerin yoğun ilgi alanı hâline
gelmektedir. Dünyada hegemonik ve enerji dengelerinin mihenk taşı olan enerji
ve hegemonik dengelerin mihenk taşı olan Hazar ve Orta Doğu coğrafyasının
doğudan giriş kapısı Orta Asya’dır. Hem dünyanın en büyük yükselen
coğrafyasının kalbidir hem de doğudan girişin kapısıdır.
Değerli üyeler, bugünün dünyasında Orta Asya’da bütünleşme
meselesi geçmiş dönemlere göre daha büyük önem arz etmektedir; bizim açımızdan
değil sadece, dünya açısından. Niye acaba? Bölgede en etkin devletler olan
Rusya, ABD ve Çin, Orta Asya’nın dağınık bir görünümde olmasını değil,
bütünleşmiş bir sosyoekonomik, kültürel ve jeopolitik mekâna dönüşmesini
istemektedir. Ortak bir amaç gibi gözükmesine rağmen bu durum, bunu isteyen bu
bütünleşmeyi isteyen, her bir devlet, kendi isteğinin farklı bir modelle ve
kendi açısından gerçekleşmesini arzu etmektedir. Orta Asya’da her bir devlet farklı
bir bütünleşme istiyor, acaba niye
istiyor?
Rusya, gümrük birliği vasıtasıyla 2015 yılında Çin’in olmadığı
-bak, Şanghay’dan bahsediyorduk- bir Avrasya ekonomik birliğinin kurulması
fikrini gündeme almışken Çin bu düşünceden çok rahatsızdır. Çin’in bugün Orta
Asya ülkelerine giren en büyük yatırımcı olması -Orta Asya ülkelerine giren en
büyük yatırımcı Çin’dir- Orta Asya ülkeleriyle sınır kapılarına 30 tane sınır
kapısı açması, bu sınırlar boyunca onlarca havaalanları inşa etmesi, sınır
boyundaki serbest ticaret alanlarını -serbest ticaret bölgeleri vardı bir
zamanlar Çin’in kalkınma motorları olan- bunları yeniden aktive etmesi bu bölge
için özel ve önemli bir ajandaya sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Çin’in
hedefi, 2015 ve 2020 yıllarında, inşası devam eden otoyolların ve demir
yollarının bitmesi ile bölge ile hegemonik bir ilişkinin kurulmasıdır. Bu
hedefi gerçekleştirmek için büyük harcamalar yapmaya hazırdır Çin ve Orta Asya
ülkeleriyle ekonomik ilişkileri geliştirecek anlaşmaları ardı ardına imzalamaktadır.
Çin’in Orta Asya’yı doğal yayılma alanı olarak algıladığı bugün birçok makalede
konu edilmektedir. Bu ilişki ve anlaşmalar sonucunda Çin, en büyük idari
bölgesi olan Sincan’ın üç komşusu Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ile alt
bölgesel ekonomik birleşme sürecini son zamanda ileri durumlara kadar
taşımıştır. Bu süreç, resmî kardeş devletler arası ilişkiler ve stratejik
ortaklık çerçevesinde gelişmektedir.
Çin’in, Orta Asya hedeflerine paralel olarak, Afganistan ve İran
ile ilişkileri de gelişmektedir. İşin ilginç yanı, Orta Asya ülkelerinin
liderleri Çin ile ekonomik ilişkilere çok sempatik bakarken ve bunları üst
düzeye taşımak isterken halktan ve basından önemli uyarılar gelmektedir “Bakın,
hegemonik ilişkiler kuruluyor ve bunun geleceği tehlikeli olabilir.” diye.
Çin’in Sincan Özerk Bölgesi’nin nüfusunu hızla Çinlileştirip bu
bölgeyi Orta Asya’nın ekonomik merkezi olmaya hazırlaması ve Şanghay İşbirliği
süreci içerisinde hegemonik varlığını kurmak istemesi geleceğin Asya dengeleri
açısından son derece önemlidir. İşte sizlerin içerisinde var olmak istediğiniz
Şanghay İşbirliği Örgütünün içinde var olan olağanüstü ve Hazar’daki doğal
kaynaklar üzerinde hegemonya kurma emelleri bunlardır. ABD ise bölgedeki
ağırlığını ve dengeleri koruyabilmek için hızla üsler kurma çabasındadır.
Bizim Hükûmetimiz ise Batı ile kötüleşen ilişkilerinden ötürü
endişelerini artırmış, bugüne kadar unuttuğu Orta Asya coğrafyasında ve Şanghay
İşbirliği Örgütünde var olabilme ümidine kapılmıştır. Sayın Başbakan bir zamanlar
“Anlı şanlı anlaşmalar yapıyoruz.” dediği AB’den “Artık kurtarın bizi.” diye
Orta Asya’ya ve Şanghay İşbirliği Örgütüne seslenmektedir. Eğer geleceği
görüyorduysanız, “Geleceği görüyoruz.” diyorsa Sayın Başbakan, niye “Kurtarın
bizi AB’den.” diyorsunuz? Demek ki siz bir zamanlar kör müydünüz ya da bu
şimdiki yaptığınız hesap yanlış mıydı?
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Aydın Ağan Ayaydın, İstanbul Milletvekili.
Buyurun.
Süreniz on dört dakikadır. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AYDIN AĞAN AYAYDIN (İstanbul) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın
Hazine Müsteşarlığı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Sermaye Piyasası
Kurulu bütçeleri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; milletimin bana verdiği
bütçe hakkını kullanarak vatandaşımızın ödediği vergilerin usulüne uygun olarak
harcanıp harcanmadığını tespit etmem Hükûmetçe ve Sayıştay üst yönetimi
tarafından engellendi. Bu durumu protesto ederek sözlerime başlamak istiyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
Küresel ekonomi, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin aleyhine
olan yeni bir konjonktüre girmekte, dünyada bol likidite dönemi yerini küresel
düzeyde mali sıkılaşmaya bırakmaktadır; Amerika Birleşik Devletleri
ekonomisinde ortaya çıkan toparlanmaya bağlı olarak, bu durumdan olumsuz
etkilenecek ülkelerin başında Türkiye gelmektedir. Görünen köy kılavuz
istemezken, tüm bu hususlar yıllardır ekonomi yönetimine defalarca bizzat
söylenmesine rağmen, AKP iktidarı bildiğini okumakta, söylemde ihracata,
gerçekte ise yüksek iç talebe dayalı, ithalata bağımlı, yüksek cari açık
yaratan ve yurt içi tasarrufları eriten büyüme modelinde ısrar etmeye devam
etmektedir.
Bu model sonucunda Türkiye, büyüme yüksek cari açık iklimine
mahkûm edilmiş; büyümede geleneksel ortalamayı aşamamış, cari açığı dizginleyememiş,
işsizliğin önüne geçememiştir, fiyat istikrarını sağlayamamış ve de belki de en
önemlisi, yurt içi tasarrufları dibe vurmuş bir ülke hâline gelmiştir.
Nitekim, uluslararası piyasalarda küresel likiditenin daraldığı bu
konjonktürün en sıkıntılı ülkesi olarak Türkiye'nin gösterilmesinin sebebi de
yurt içi tasarrufların geldiği düzey ve buna bağlı olarak ortaya çıkan yüksek
döviz girişi bağımlılığı olmuştur. Bizim gibi, gelişmekte olan ülkelerde yurt
içi tasarruf oranı ortalama yüzde 30’larda iken, ülkemizde zaten düşük olan
tasarruf düzeyini AKP yüzde 18,6’dan almış ve yüzde 12’lere kadar indirmiştir.
Maalesef, yurt içi tasarrufların da kısa ve orta vadede yeterli hâle
gelemeyeceği açıktır, daha 2016’da yüzde 16 olacak. Hâl böyle iken, cari açık
ülkenin kaderi hâline dönüşmüştür.
Türkiye gibi cari açığını büyük ölçüde kısa vadeli sermaye
girişleriyle kapatma yolunu izleyen bir ülke önümüzdeki dönemde finansmanı
nasıl bulacaktır? Finansman maliyeti artmayacak mıdır? Yüksek cari açık
vermeden büyümeyi nasıl sağlayacaksınız? Eğer güvenilen şey -ki o anlaşılıyor-
ihracat ise, ihracatın son dönemdeki performansı ortada yani yeterli düzeyde
değildir.
Ekonomi yönetimi, son dönemde büyümenin kaynağının ihracat olması
gerektiğini, önümüzdeki dönemde iç talebe değil dış talebe dayalı bir büyüme
kompozisyonu istediklerini sıklıkla dile getirmektedir. Bizim yıllardır dile
getirdiğimiz bu değerlendirme doğru bir tespit, elzem bir hedef ve iyi bir
temenni olmakla birlikte, sanırım küresel ve yerel dinamiklerin dayatması ya da
denizin bitmesi diyelim. Evet, AKP’nin ısrar ettiği ve yıllardır uyguladığı
büyüme modeli açısından son derece önemli. Artık sürdürülebilir ve gerçekçi bir
büyüme kompozisyonu, gerek iç talebin ve gerekse de daha çok net ihracatın
birlikte katkı yaptığı dengeli bir büyüme modeli şarttır.
Böyle bir ekonomik yapı ve konjonktürde ekonomi yönetimi ne
yapıyor? İç tüketimi baskılamak için özel kredileri frenlemek istiyor yani bunu
yaparken fiyat üzerinden değil, miktar üzerinden kredi sınırlaması gerçekleştirmeye
çalışıyor. Bu, daha önce de denenmiş ancak sonuç verememiş, bugün de sonuç
vermeyecek bir yöntemdir; AKP iktidarına bunu özellikle belirtmek istiyorum.
Bakınız, Cumhuriyet Halk Partisi olarak yıllardır söylüyoruz
“Türkiye’nin en büyük sorunu düşük tasarruf.” diye. Ama siz ne yaptınız?
Bırakın tasarrufların erimesini izlemeyi, bizzat buna hizmet etmeye devam
ediyorsunuz. Şimdi ise, ortaya çıkıyorsunuz, “Tasarrufları artırmak gerek. Bu
kadar tüketim riskli.” diyorsunuz. Ben size söyleyeyim, bu da lafta kalacaktır,
bugüne kadar AKP iktidarının yaptıkları ve söyledikleri hep farklı olmuştur.
Türkiye’de sadece son beş altı yılda kredi hacminin millî gelire
oranı yüzde 30’lardan, hızla ve büyük bir artışla, bugün yüzde 50’nin üzerine
çıkmıştır. Dolayısıyla, anlaşılmaktadır ki bu trend sürecek ve kredi hacmi de
büyümeye devam edecektir. Hele önümüzde üç seçim varken kısa vadeli siyasi
çıkarlara uyan bu modelden vazgeçemeyeceksiniz. İşte, büyüme rakamları ortada,
yine iç taleple büyüyen bir ekonomi tespitlerimizi ne yazık ki teyit
etmektedir.
Gelelim AKP’nin sözde başarı hikâyesine: 2013 yılı büyümesi Orta
Vadeli Program’daki gibi yüzde 3,6 olarak gerçekleşirse AKP’nin 2003-2013
dönemi büyüme ortalaması yüzde 4,9 olacaktır. Evet; 4,9. O beğenmediğiniz,
“istikrarsız koalisyonlar hükûmeti” dediğiniz 1990’lı yıllarda ise yüzde 5
düzeyinde büyümeler görmüştük.
İşsizliğe bakalım. Beğenmediğiniz koalisyon hükûmetlerinde olduğu
gibi, 1990’lı yıllarda işsizlik ortalaması yüzde 8,2. Peki, o kadar çok övündüğünüz
on bir yıllık AKP iktidarı dönemindeki işsizlik ortalaması ne kadardır? Yüzde
10,7. (CHP sıralarından alkışlar)
Enflasyon hedeflemesi uygulandığından beri tutturulamayan ve yüzde
5’e bir türlü çekilemeyen enflasyon mudur sizin başarınız? Ya da cari açık
sorununun kronik ve yüksek hâle gelmesi ve cari açıktan korkulduğu için
büyümede yüzde 2’ler, yüzde 3’lere razı olunması mıdır sizin başarı oranınız?
Bu noktada hakkını teslim etmek gerekir ki borç yükü konusunda AKP
iktidarı son derece ciddi mesafe almıştır. Kamu borç stokunun millî gelire
oranının yüzde 40’ın altına düşmesi size göre başarıdır. Ancak, madalyonun bir
diğer yüzü var. Son on yılda ciddi şekilde artan bir özel kesim dış borcu söz
konusudur. 2002’de ülke dış borcunun üçte 2’si devlete ait iken bugün borcun
üçte 2’si özel sektöre aittir. Bugün ülkenin borç stoku 367 milyar dolar olup
bunun 127 milyar doları da kısa vadelidir. Yine, özel sektörün net döviz
yükümlülüğü 165 milyar dolardır. Yani, döviz borçları döviz varlıklarından 165
milyar dolar daha fazladır. Finansal olmayan kesimin yani reel sektörün
“kaldıraç oranı” dediğimiz borç öz kaynak oranı sırf son beş yılda yüzde 65’ten
yüzde 105’e çıkmıştır. Sizin başarı dediğiniz bu mudur? Açıktır ki bu durum
ülke ekonomisi için çok büyük bir risktir. Borcu ve kur riskini özel sektöre
yıkmak çözüm değildir. Neticede bu borç da bu ülkenin borcu değil midir, bu
ekonominin yükümlülüğü değil midir bu borçlar?
Üstelik AKP bu yanlış ekonomi politikalarına Merkez Bankasını da
mecbur etmiştir. Bağımsızlığını hiçe sayarak, nihayet onu da emrindeki sıradan
bir kuruma dönüştürmüştür. Ana hedefi olan fiyat istikrarı konusundaki
enflasyon tahminleriyle inandırıcılığını bitiren banka, nihayet, AKP iktidarına
biat suretiyle de bağımsızlığını ne yazık ki kaybetmiştir. (CHP sıralarından
alkışlar) Faizler yüzde 9’lara gelmişken politika faizini yüzde 4,5’ta tutan,
küresel gelişmelere bağlı sermaye çıkışları karşısında cüzi miktarlarda döviz
satışıyla yetinen, faiz artırımı için siyasi iktidardan izin bekleyen ve o izni
almadığı için faiz değiştiremeyeceği anlaşılan, son yıllarda enflasyon
tahminlerinin hiçbiri tutmayan bir Merkez Bankasının piyasa tarafından ciddiye
alınmasını beklemek fazlasıyla saflık olacaktır. Nitekim, piyasalar da bu
çerçevede kendi faizini de, kendi döviz kurunu da bulmakta, tüm bu olup
bitenler ise Merkez Bankasınca ancak seyredilmektedir. Bu noktada yeri
gelmişken sormak istiyorum: “Yıl sonu dolar 1,92.” diye kur taahhüdünü vermek
doğru mudur? İşte, yıl bitiyor; 1,92 nerede kaldı? Merkez Bankası Başkanına
güvenen bir kişi zarar eder ki ediyor, bunun bedelini kim ödeyecek? Bankanın ve
de kendi itibarını ayaklar altına alan Sayın Başçı hangi yüzle o koltukta
oturmaya devam ediyor? (CHP sıralarından alkışlar)
Gelelim seçim ekonomisi tartışmalarına. Ekonomi yönetimi hep
söylüyor “Seçim ekonomisi yok.” diye. Tamam da Orta Vadeli Program pek öyle
demiyor. Bakınız, kamu tasarrufları ve bütçe açığı açısından 2014 diğerlerinden
farklı bir yıl olarak duruyor. 2014 yılında kamu tasarruf oranında düşüş var,
buna paralel şekilde bütçe açığı 2014 yılında artıyor. Merak ediyorum, 2014’ün
bu özelliği nereden geliyor? Eğer seçimleri saymazsak doğru olabilir.
Buraya kadar güzel ama başta benim olmak üzere, enerji
verimliliğine ilişkin pek çok kanun teklifi yıllardır komisyonlarda bekliyor.
Sırf ısı yalıtımının ülkeye kazancı 10 milyar dolardan fazla olacak ancak bu
konuda vermiş olduğumuz kanun teklifleri komisyonların raflarında yerini
beklemeye devam ediyor.
Bir başka konuya değinmek istiyorum. Bankacılık Kanunu’nun 50’nci
maddesi bankaların yönetim kurulu üyelerine, genel müdürlerine ve şirketlerinin
ortaklarına kredi açmayı yasaklıyor. Geçmiş dönemde -bu Hükûmetin en çok
övündüğü- o dolaylı kredilerini banka sahiplerine verenleri cezaevlerinde
çürüttünüz çünkü doğruydu, bankaların kaynaklarını kendi şahıslarına ve
şirketlerine aktarıyorlardı. Şimdi, bu döneme geliyoruz, Bankacılık Kanunu’nun
50’nci maddesi yerinde duruyor. Ama, bu Hükûmete yakın bir yandaş, Bankacılık
Kanunu’nun 50’nci maddesine aykırı olarak, Özelleştirme İdaresinden satın
aldığı Dicle enerji şirketine kendi bankasından kredi vererek orayı satın
alıyor. (CHP sıralarından alkışlar) Geçmiş hükûmetler döneminde bankaların
kaynaklarını kendi şirketlerine aktaranları hapislerde çürüttünüz. Şimdi aynı
kanun maddesi yürürlükte iken size yandaş olanlara, kendi bankalarından
kaynaklarını özelleştirmeden satın aldığı şirketlere kredi vererek kanuna
aykırı bu işlemi yapanlara neden sessiz kalıyorsunuz? Bu yetmiyormuş gibi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYDIN AĞAN AYAYDIN (Devamla) – …Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurumu yorum yapıyor, diyor ki: “Efendim, bu kredi dolaylı bir kredidir.”
Hâlbuki kanunda yazıyor: Her ne sebeple olursa olsun, banka ortakları kendi
şirketlerine kredi aktaramazlar.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayaydın.
MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Babacan cevap verecek size.
BAŞKAN – Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Muğla
Milletvekili Sayın Mehmet Erdoğan, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, Muğla Büyükşehir Belediye Başkan
Adayımız Sayın Mehmet Erdoğan.
BAŞKAN – Kolay gelsin, iyi çalışmalar.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sağ olun.
MHP GRUBU ADINA MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı ile Afet ve Acil Durum
Yönetimi Başkanlığı bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi ve televizyonları başında bizleri
takip eden değerli vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Ancak, sözlerime başlamadan bir hususun da altını çizmek
istiyorum: İktidarın bütçeye verdiği önemi görmek isteyen bütün
vatandaşlarımızın iktidar sıralarına bir göz atmalarını istirham ediyorum. 326
milletvekilinden 26’sını bile salonda bulundurmayarak bütçeye verdiği önemi AKP
iktidarı çok ciddi bir şeklide ifade etmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz coğrafyasının
önemli bölümü -başta deprem olmak üzere- çeşitli felaketlere maruz kalabilecek
niteliktedir. Bu bakımdan, ülkemizde afet ve acil durum yönetimi çok önemlidir.
Ancak, her konuda olduğu gibi AKP iktidarı bu alana da el atmış ve işleri
curcunaya çevirmeyi başarmıştır. Bu konuda görevli olan Sivil Savunma Genel
Müdürlüğü ile Afet İşleri Genel Müdürlüğünü kapatmıştır. Arama kurtarma
birliklerini il özel idarelerine devretmiştir. Şimdi de 30 büyükşehirde özel
idarelerin kapatılmasıyla birlikte bu işler belediyelere kalmaktadır. Ayrıca,
taşra teşkilatı bulunmayan AFAD koordinasyonu sağlama konusunda başarısız
olmuştur. En son yaşanan Van depreminde ilgili ilgisiz birçok üst düzey kamu
görevlisinin, bakanın Van’a giderek birbiriyle çelişen talimatlar vermesi,
olaya müdahale etmekle görevli olanları zor durumda bırakmıştır. Oysa afet
yönetimi profesyonel bir iştir ve öyle de olmalıdır.
Yine afet ve acil durumlara müdahale de profesyonel ekipler
tarafından yapılmalıdır. Eskilerin deyimiyle “Yarım hoca dinden, yarım doktor
candan eder.” yani, AFAD’ı siz acemi eğitim merkezi hâline getirirseniz, AFAD’ı
olaylara müdahale edebilecek güçten, kuvvetten düşürürseniz, sadece Başbakanlık
koridorlarında bir birim hâline getirirseniz, bundan sonra yaşayacağımız
felaketlerin etkilerinden ülkemiz daha çok etkilenir. Bu sebeple, AFAD
bünyesinde hareket kabiliyeti yüksek arama kurtarma birlikleri yer almalıdır.
Yine, mülki idare amirlerinin afet konusunda sekretaryasını
yapacak, normal zamanda gerekli hazırlıkları yapacak bir taşra birimine de
ihtiyaç vardır.
Bu arada, kentsel dönüşümle ilgili burada çok tartışmalı kanunlar
görüştük ama kentsel dönüşümü rantsal dönüşüme çevirerek ülkemizin afetlerden,
afet riskinden kurtarılması da mümkün değildir.
Yine, ülkemizin başında başka bir afet vardır ki o da AKP
iktidarıdır. Bu sebeple, 2/B arazilerini satın almak için Muğla’daki
hemşehrilerimiz diğer tarlalarını, traktörlerini, ineklerini, danalarını
satmaktadırlar. Yine, şu anda, narenciyeleri bahçelerinde kalmıştır, 20-25
kuruşa düşmüş olan portakallarını toplayacak alıcı bulamamaktadırlar. Yine,
seracılarımız, üreticilerimiz perişandır. Dünyanın en pahalı girdilerini
kullanmakta, dünyanın en ucuz ürünlerini satmaktadır. Bu sebeple, ülkemizin
inşallah en kısa zamanda bu felaketten de kurtulması için dua ediyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; devletin en önemli görevi
kamu düzenini, vatandaşın can ve mal emniyetini sağlamaktır. Bu işi eskiden
İçişleri Bakanlığı yapardı. Bir gün, AKP, icra görevi olmayan bir müsteşarlık
kurdu; Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı. Biz başlangıçta merak ettik, bu
kurum ne iş yapacak diye. Ama, çok geçmeden gördük ki bu kurumun görevi kamu
düzenini sağlamak değil, ortalığı karıştırmak, toplumu ayrıştırmak, ülkemizin
birliğine, dirliğine kasteden teröristleri meşrulaştırmakmış yani “açılım”
denen zırvanın koordinasyonunu sağlamakmış.
Eskiden teröristlerle görüşmek gizli işlerdendi, ayıptı. “Siz
teröristlerle görüşüyorsunuz.” deyince “İspat etmeyen şerefsizdir.” deniyordu.
Şimdi işler ilerledi, teröristler için Habur’da karşılama törenleri
düzenleniyor. Eskiden suçlular, teröristler mahkemeye götürülürdü, şimdi
mahkemeler teröristlerin ayağına götürülüyor. Artık, Diyarbakır’da Türk Bayrağı
olmayan, İstiklal Marşı’nın okunmadığı nevruz mitingleri yapılıyor.
Teröristlerin ellerinde paçavralar, teröristbaşının posterleri, teröristbaşının
mesajları oradan okunuyor. Bu ucube durumu ne polisler görüyor ne valiler
görüyor ne savcılar görüyor yani teröristler istediğini, istediği zaman,
istediği yerde yaptı mı kamu düzeni sağlanmış oluyor.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Ya, gidip görüşme yapıyoruz, görüşme;
müzakere süreci, gidip görüşme yapılıyor. Mesajı da okunacak, açıklamaları da
yapılacak, buna alışacaksınız! Hayret ya!
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Herkesi alıştırabilirsiniz ama biz
alışmayacağız!
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Alışacaksınız, hiç kusura bakmayın!
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Yine, Sayın Başbakan, AKP’li
arkadaşların gurur duyduğu Barzani ve milletimize, devletimize küfretmeyi
alışkanlık edinmiş sözde sanatçılarla Diyarbakır’da buluşup birlikte halay
çekince kamu düzeni sağlanmış oluyor.
Yakınlarda ABD’ye giden bir Başbakan Yardımcısı “Türkiye'nin
Demokratikleşme Süreci” diye bir panele katılıyor arkadaşlar. Orada, kamu
düzeninin nasıl sağlandığını, ülkemizin PKK’ya nasıl teslim edildiğini bir bir
sıralıyor. Kendi ifadesiyle “Artık, PKK paçavralarıyla mitingler yapılması
yasak değil. Teröristbaşının posteriyle mitingler yapmak suç değil. Bu
suçlardan ceza alanların hepsini serbest bıraktık.” diyor. “Bundan sonra, bu
suçlarla ilgili takibat yapmıyoruz.” diyor. Daha bitmedi arkadaşlar:
“Milletimizin, devletimizin birliğine karşı özerklik, eyalet vesaire
arayışları, bu konuda isteyenin istediğini söylemesi de suç değil. Bunlarla
ilgili paneller düzenlemesi, devletimizin birliğine, dirliğine herkesin
istediğini söylemesi de suç değil” diyor. Hızını alamamış, azınlıklara
verdiklerini, Lozan’da aldığımız, bütün kazandığımız kazanımları bir bir teslim
ettiklerini de övünerek sayıyor.
Arkadaşlar, siz unuttunuz mu Çanakkale’deki dedelerimiz niçin
şehit oldu? 30 bin, 40 bin vatandaşımız doğu ve güneydoğuda niçin can verdi?
Siz bunlara nasıl hesap vereceksiniz?
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bizim dedelerimiz de bize hakaret edesiniz
diye şehit olmadı orada.
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Yani, bölücülerin her yerde her
istediğini yapması serbest. Niçin? “Analar ağlamasın!” diye. Ama bölgede
kontrol kimde? Bunu, sizin takdirlerinize bırakıyoruz. Daha birkaç gün önce, 2
astsubayımız ve 2 uzman çavuşumuz kaçırıldı.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Evet, Yüksekova’da 3 kişi yaşamını yitirdi
aynı gün.
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Kimler tarafından? Cevap yok. Sonra,
birileri araya girdi “Süreç zarar görmesin!” diye PKK lütfetti, askerlerimizi
serbest bıraktı. Bu ne züldür arkadaşlar! Buna nasıl tahammül ediyorsunuz?
PERVİN BULDAN (Iğdır) – İşte, bunların olmaması için bu barış
süreci var.
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – PKK lütfetti, askerlerimizi serbest
bıraktı.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – İnsanların ölmemesi için bu barış süreci
var.
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Ne günlere kaldık ya Rabbi!
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Bunu anlayın artık!
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Bizi bu duruma düşüren AKP
zihniyetinden kurtar ya Rabbi!
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Kan dökülmesin diye barış süreci var.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Herkesi kandırabilirsin, MHP’yi
asla!
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Kazan kaldıran yeniçeri ocağı gibi, PKK
canı sıkılırsa Yüksekova’yı birbirine katacak, süreç zarar görmesin diye sineye
çekeceğiz! (MHP ve BDP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, hatibi dinleyelim!
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Velhasıl, geldiğimiz noktada kamu
düzenini sağlamak çok kolaylaştı. Açılım, demokratikleşme, süreç vesaire…
Velhasıl, bölücüler ve küresel güçler ne istiyorsa ver, kurtul; ülkede kamu
düzeni sağlanıyor arkadaşlar!
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, bu arada, birkaç
hususun daha altını çizmek istiyorum. Bizim bilmediğimiz, kamu düzeniyle ilgili
ülkemizde yeni gelişmeler mi vardır? Muğla’da, Trakya’da kamu düzenini tehdit
eden yeni olaylar mı cereyan etmektedir? Sayın Başbakanın yurt içi gezi ve
mitinglerinde “güvenlik” adı altında hayatın durdurulmasına niçin ihtiyaç
duyulmaktadır? Muğla gibi Türkiye’nin en güvenli noktasında -ben bugüne kadar
Muğla’da, gece gündüz, gezerken hiç güvenlik ihtiyacı duymadım, yanımda bir
güvenlik görevlisi bulundurmaya ihtiyaç duymadım- niçin Muğla polisi yetersiz
hâle gelmiştir? Türkiye’nin dört bir tarafından binlerce polis Muğla’ya niçin
taşınmıştır? Yine, Muğla’da, Sayın Başbakanın katılacağı mitinglerde polislerin
sahaya silahsız ve sivil olarak toplanmasına acaba AKP’nin miting alanına başka
bir kimse bulamamasından mı ihtiyaç duyulmuştur?
Yine, Sayın Başbakanın gezi ve mitinglerinde “güvenlik” adı
altında hayatın durdurulmasına niçin ihtiyaç duyulmaktadır? Bazı vali ve
kaymakamlarımızın Başbakanın gezisi öncesinde ve gezi sırasında kendileri
tarafından sakıncalı görülen kişileri gözaltına alma yetkisini nereden aldığını
da buradan sormak istiyorum? Suçlular serbest gezerken bazılarının “suç
işleyecek” diye gözaltına alınması hakkını size kim vermektedir?
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. 2014 bütçesinin hayırlı,
uğurlu olmasını diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
İstanbul Milletvekili Atila Kaya, buyurun Sayın Kaya. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on beş dakikadır.
MHP GRUBU ADINA ATİLA KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile ilgili,
Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesiyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Büyük Orta Doğu Projesi’nin Eş Başkanı,
etnik temelden kalkarak federasyona varmayı hedefleyen siyasi bir açılım
projesi başlatmış ve Diyanet İşleri Başkanlığını da bu projenin bir ayağı
olarak öngörmüştür. Ne var ki o zamanki Diyanet İşleri Başkanı kendisine
yakışır bir ferasetle, ülkemizde birlik ve beraberliğin sağlanması ile
ayrımcılığın önlenmesinin Diyanetin amaçları arasında olduğunu belirterek
Diyanetin şaibeli siyasi projelerin parçası olmak yerine kendi asli işini
yapması gerektiğini ifade etmişti. Bunun üzerine, açılım sürecinde aktif rol
alması şartıyla şimdiki Başkan göreve getirilmişti. Bu sürecin bir sonucu
olarak Sayın Bardakoğlu nasıl saygıyla hatırlanacaksa Sayın Görmez de bu
iktidarın seçimine gerçekten de uygun olmakla hatırlanacaktır. Bu, İslam
tarihinde din işleriyle ilgili mevkilerde bulunanların siyasi otoritelerin
haksız uygulamalarına direndiklerinde saygınlık, onu desteklerinde zelillikle
anılmalarına uygundur.
Peki, Sayın Görmez başka nasıl hatırlanacaktır? Mesela,
Başbakanının “Gâvur İzmir” imasına uygun olarak “İzmir’in farklı bir dindarlığı
var. Bu dindarlığın irfan geleneğine ihtiyacı var.” demiş olmasıyla
hatırlanacaktır. Mesela, Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesinde Din
Görevlilerinin Katkısının Sağlanması Projesi’nin imza töreninde “Kadına karşı
şiddetle uğraşacağınıza önce insanlığa karşı cinayetleri önleyin.” demesiyle
hatırlanacaktır ama en çok da Gezi olayları sonrasında Başbakanın Dolmabahçe
Camii Müezzinine duyduğu öfkenin takipçisi olmakla. Yüce Allah’ın Furkan
suresinde buyurduğu “Onlar ki yalana şahitlik etmezler, boş şeyler ve kötü
sözlere rastladıkları zaman da vakarla geçip giderler.” emrine uygun davranan
bu müezzine soruşturma açtırmak ve onu sürmekle hatırlanacaktır.
Hiçbirimiz unutmayacağız ki o zulmedilen müezzinin çok iyi bildiği
“Ey iman edenler, bir topluluğa olan kininiz sizi adaletten alıkoymasın.” ve
yine “Ey iman edenler, kendiniz, anne babanız ve yakınlarınız aleyhine bile
olsa Allah için, şahitler olarak adaleti ayakta tutun.” ayetlerini imam-hatipli
olmakla övünen Sayın Başbakan da, geçmişte vaizlik yaptığını söyleyen
Diyanetten sorumlu Sayın Bakan da, ilahiyat profesörü olan Diyanet İşleri
Başkanı da bilmezden gelmişlerdir. Aslında, müezzinin başına gelenlere şaşmamak
gerek. Unutulmamalıdır ki Sayın Görmez iktidarın istediklerini söylemedi diye
gönderilen bir başkanın koltuğunda oturmaktadır. Şu da görülmelidir ki bu
iktidar, artık, mütedeyyinleri de rahatsız eden bir boyuta gelmiştir.
Değerli milletvekilleri, mevcut Diyanet İşleri Başkanı iktidar
karşısındaki zaaflarıyla hatırlanırken sadece yaptıkları değil, yapmadıkları da
yapamadıkları da akla getirilecektir. Mesela, geçtiğimiz yılın eylülünde “Cami
mimarisinde kötü taklitler bizim ciddi bir sorunumuzdur.” diyen Görmez, aynı
yılın kasımında, projesi belli olan Çamlıca’daki çakma selatin camisiyle ilgili
tek laf edememiştir. Çünkü, bilmektedir ki İstanbul’un o uzak tepesinde
yükselecek olan cami değil Sayın Başbakanın nefsidir.
Değerli milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanının yapamadığı öyle
şeyler vardır ki umurunda olsa üstlendiği manevi sorumluluğu ateşten gömlek
hâline getirecek türdendir. Örneğin, AKP iktidarında bir anda
zenginleşiverenleri göz önüne getirsin ve kendisine “Mümin kimdir?” diye
sorulan Hazreti Peygamber’in neden “İnsanların elinden ve dilinden emin olduğu
kimsedir.” şeklinde, ibadeti vurgular türden olmayan bir cevap verdiğini
açıklasın. Biliyorsa sırattan gemicikle geçebilme yollarını da bir anlatsın,
dinleyelim.
Tartıda hile yaptığı için bir kavmin helak edildiğine inanan bir
insan olarak Diyanet İşleri Başkanına soruyorum: “Asrın dolandırıcılığı” olarak
adlandırılan Deniz Feneri davası karşısında iktidarın takındığı tavır ile
ilgili ne düşünmektedir? Bu ülkedeki Müslümanların kulağı onun cevabındadır.
Lütfen, kitabı eğip bükmeden cevap versin. Müslüman coğrafyasını kan gölüne
çeviren Büyük Orta Doğu Projesi gibi bir haçlı oyununda bir Müslüman Başbakanın
Eş Başkan olmasını Müslüman halka Diyanet İşleri Başkanı bir anlatsa ya!
Değerli milletvekilleri, referansının İslam olduğunu söyleyen bir
Başbakan ve onun yönetimde yer verdiği kadroları bilmelidir ki İslam, dinî
hiçbir siyasi yönetim modeli öngörmemiş. Yüce kitabımız Kur'an sadece yönetim
ilkeleri vazetmiştir; bunlar da adalet, liyakat ve şûradır. Aslında liyakat de,
şûra da “adalet” kavramında mündemiçtir. Yani, İslam’da en temel ilke
adalettir. Bunun karşıtı ise zulümdür. Türk devlet geleneğinde de yönetim temel
ilke olan adalet üzerine bina edilmiştir. Bunun en veciz ifadesi ise Selçuklu
Veziri Nizamülmülk’ün Siyasetname’sinde de, Osmanlı devlet adamı Koçi Bey’in
risalesinde de yer alan aynı cümledir: “Devlet küfr ile çökmez ancak zulm ile
çöker.” Selçukludan tek nasibi genel merkez binasındaki geometrik desenler,
Osmanlı’dan tek nasibi ise Çamlıca’daki çakma selatin camisi olan bir
zihniyetin bunu kavramasını beklemiyorum. Bunları, iktidar ve onun Diyanet
İşlerinin yönetim anlayışının bir uygulaması olan Iğdır Müftülüğü raporunun
anlamı iyice ortaya çıksın diye dile getiriyorum.
Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, Iğdır Müftülüğü Caferi
yurttaşlarımızın inancına dil uzatan ve onları devlet güvenliği konusunda
şüpheli konumuna yerleştirmek isteyen bir rapor hazırlamış ve Iğdır Valiliği de
bu raporu onaylayarak Emniyet Genel Müdürlüğüne göndermiştir. Iğdır Müftüsü
mezhepçi Başbakanından cesaret alarak mı, yoksa Diyanet İşleri Başkanından emir
alarak mı böyle bir tasarrufta bulunmuştur, bilemiyoruz. Sonuçta, insanları
kadar, inançları kadar, Türklüklerine bağlılıklarıyla da temayüz etmiş olan
yurttaşlarımız rencide edilmiştir. Müftünün densizliği ve valinin
basiretsizliğinden ibaret sayılamayacak bu olay, iktidarın Diyaneti siyasetinin
aracı olarak kullanmasının en rahatsız edici örneklerinden birisidir.
Sayın milletvekilleri, bu örnekten kalkarak diyebiliriz ki ya yurt
dışında mezhebe göre dost ve düşman belirleyen iktidar aynı politikayı ülke
içerisinde de uygulamaya çalışmaktadır ya da açılım coğrafyasında Türk Bayrağı
gibi dikilen bu insanlar “Türk’üm” demekten imtina eden Başbakanı rahatsız
etmektedir ve Caferi yurttaşlarımız üzerinde bu tür oyunların oynanması da
açılım ihanetinin bir ayağıdır; muhtemeldir ki her ikisi de.
Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı
Sayın Devlet Bahçeli’nin bir konuşmasında ifade ettiği “Yol için cami yıkmayı
göze alıyorsun, BOP yoklamasına yok yazılmamak için kilise açıyorsun.” sözleri
üzerine, Sayın Başbakan da bu ülkede Hristiyan, Musevi ve ateist yurttaşların
da vergi verdiğini, onların hukukunu korumanın da adalet anlayışı gereği
olduğunu söylemişti. Şimdi soruyorum kendisine: Hristiyan, Musevi ve ateistin
de Başbakanı olan Sayın Erdoğan sadece Caferi yurttaşlarımızın mı Başbakanı
değildir? Yoksa onun için adalet, kendi
çıkarlarının sınırında biten bir
şey midir?
Değerli milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanlığı, bugüne dek en
çok bir Sünni örgütlenmesi gibi çalışmakla eleştirilmiştir. Iğdır Müftüsü
örneğinde bir kez daha gördüğümüz gibi, bu eleştirilerde haklılık payı da
vardır. Ne var ki devri iktidarlarında sultana bağlılık, Sünniliğin de önüne
geçmiştir. Sünni gelenekte en öne çıkarılan rol modellerinden biri, zalim
sultanların kendisine teklif ettiği kadılık görevini reddettiği için hem Emevi
hem de Abbasi zindanlarında işkence görerek hayatını kaybeden İmamıazam’dır.
Diyanet İşleri Başkanının hem geliş usulünden hem de bu usule
sadık tavrından anlaşılmaktadır ki rol modeli zalim sultan karşısında hakkın
yanında yer alan İmamıazam değildir.
Sayın milletvekilleri, sözlerimi Diyanet İşleri Başkanına bir
hatırlatma ve bir tavsiye ile bitirmek istiyorum. Hatırlatmam şudur: Geçtiğimiz
aylarda, El Kaide’nin Kenya ve Pakistan’da gerçekleştirdiği terör eylemleri
kendisine sorulduğunda “Bunlar tamamen İslam dışı, İslam’ın reddettiği,
İslam’ın hiçbir zaman kabul etmediği şeylerdir.” demişti. Sakın unutmasın, El
Kaide dinin siyasete alet edilmesinin sınırlarına vardırılmış hâlidir sadece.
Sonuç karşısındaki tavrının inandırıcı olmasını istiyorsa nedenin oluşmasını
engelleyici tavrını da ortaya koymalıdır.
Önceleri “Kürt açılımı” olarak anılan sözde çözüm sürecinde
Diyanet İşleri Başkanına tavsiyem ise şu olacaktır: Kurban Bayramı’nın
arifesinde, Hükûmetin İmralı’daki muhatabı olan teröristbaşı Diyarbakır’da bir
İslam Kongresi düzenlenmesi çağrısı yapmıştı. Böyle bir kongrenin düzenlenmesini
de o meşum süreçlerine sığdırabileceklerse eş başkanlığını Sayın Görmez yapsın.
BOP Eş Başkanının açılımcı Diyanet İşleri Başkanına yakışan da bu olur diyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Tokat Milletvekili Reşat Doğru, süreniz on beş dakikadır.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nda, TİKA ve
Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığıyla ilgili söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
TİKA yani Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi ve Yurtdışı Türkler
ve Akraba Toplulukları Başkanlığı 1990’lı yıllarda Orta Asya’da bağımsızlığını
kazanan Türk devletlerinden sonra kurulmuştur. Kuruldukları zamandan itibaren
de çok önemli hizmetler yapmışlardır. Kuruluşların amacı, Türk dünyası ile
ilişkilerin geliştirilmesi ve yaşadıkları coğrafyada onlara yardım ve öncülük
yapılması idi. Ancak, TİKA, AKP iktidarı ile birlikte, önce adını, sonra
faaliyetlerini değiştirerek kuruluş amacının dışına maalesef çıkmıştır. TİKA,
1992 yılında kurulurken Türk dünyasında faaliyet gösterecek, oralardaki
soydaşlarımıza yardım edecekti. Ancak, son on bir yılda bu böyle olmamış, amacı
dışına çıkmış, dünya devletlerine yardım kuruluşu hâline getirilmiştir.
Kuruluşunda, nerede Türk varsa oraya ulaşılacaktı. Türkiye sevdirilecek, Türk
sevdirilecek, ortak tarih, edebiyat, ortak alfabe oluşturulacak, birliktelikler
sağlanacaktı ancak bunların birçoğu ya olmamış ya da başka baharlara
bırakılmıştır.
Çeşitli ülkelere yardım faaliyetlerine geçilmesi, son zamanlarda,
tabii ki TİKA’yla ilgili birtakım iddiaların da ortaya çıkmasına ve ortaya
atılmasına sebep olmuştur. TİKA, faaliyetlerinin büyük kısmını yurt dışında
yaptığı için denetim konuları da çeşitli mahfillerde artık gündeme gelmeye
başlamıştır. Harcanan para, kullanılan para çok büyük miktarlardadır. Haklı
olarak Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bütün milletvekilleri ve Türk halkı,
paraların nerelere, nasıl harcandığını öğrenmek istemektedir. Bu bakımdan,
TİKA’nın yurt dışında gerçekleştirdiği ihale, yatırım, ödeme ve benzeri
faaliyetleriyle ilgili bilgi verilmesi gereken çeşitli iddialar vardır. Bu
iddialarla ilgili olarak milletvekilleri çeşitli kereler soru önergeleri
vermişlerdir ancak kapsamlı, açıklayıcı cevaplar verilmediği de ortadadır.
Milletvekilleri olarak şu soruların sorulmasını istiyoruz: TİKA
kapsamında gerçekleştirilen yurt dışındaki ihalelerde yasal mevzuata uygun
davranılıyor mu, davranılmıyor mu? İhaleleri hangi şirketler alıyor? Aynı işler
için verilen diğer teklifler var mıdır? TİKA’nın yurt dışında gerçekleştirilen
projeleri için satın alınan hizmet ya da malzemelere ne kadar para ödeniyor?
Devletlere çeşitli yardımlar yapılırken acaba hangi kriterlere göre oralara
paralar veriliyor? Siyasi amaçlarla bunlar yapılıyor mu, yapılmıyor mu? Bu
soruları milletimiz adına, milletvekillerimiz adına öğrenmek istiyoruz.
Sayın milletvekilleri, bugün, ülkemizin dışında, Azerbaycan’ın
Ermeni işgali altındaki yerlerde, Kırım’da, Ahıska’da, Kerkük’te, Doğu
Türkistan’da, Suriye’de, Balkanlarda yaşayan Türklerin birçok ama birçok
sorunları vardır. Bunların dışında, Avrupa’da da yaklaşık olarak 3,5 ila 4
milyon civarında kardeşimiz, soydaşımız yaşamaktadır. Bütün bu sorunlara sahip
çıkacak, çözecek olan da Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Avrupa Türkleri
arasında madde bağımlılığı artıyorsa, uyuşturucu suçundan 30 binden fazla insan
hapiste yatıyorsa bunun sorumlusu en öncelikle Türkiye Cumhuriyeti devleti
olmalıdır. Bakınız, şu anda, o 30 binden fazla insanımız yatıyor diyoruz,
oradaki çocuklarımız Türkiye’ye gönderiliyor cezaları bittikten sonra, hiçbir
rehabilitasyona maruz kalmadan, onları bir saatli bomba şeklinde köylerine
gönderiyoruz ve köylerine geldikleri zaman da bir sâri hastalık gibi kendi
alışkanlıklarını diğer insanlara maalesef bulaştırıyorlar. Bu sorun gibi,
Hükûmetin birçok bakanlığının sorumluluğuna giren -Avrupa Türklerinde- birçok
konu vardır, bunları tabii anlatmak mecburiyetindeyiz. Ayrıca, Kerkük, Musul,
Telafer’de bütün Türklerin çok büyük baskıyla karşı karşıya olduklarını
görüyoruz. O insanlara sahip çıkacak, onlara el uzatacak da yine bizim
devletimiz olmalıdır.
Doğu Türkistan’da Sincan Bölgesi’nde bizim kardeşlerimize
saldırılar yapılıyor, katliamlar oluyor. Bu konuyu dünyada sivil toplum
kuruluşlarına taşıyacak, çözüm önerileri sunacak olan Türkiye Cumhuriyeti
devleti olmalıdır. Eğer Irak’taki Türkler zorla, göç baskısıyla gönderiliyorsa
ve oradaki insanların olduğu bölgelerde son zamanlarda katliamlar oluyorsa
bunların mutlaka çeşitli mahfillere taşınması gerekmez mi?
“Doğu Türkistan” diyoruz, Doğu Türkistan’da şu anda insanlık dışı
birçok hadise meydana geliyor. Bakınız, 2009 yılında Uygur Türklerinin
bölgesine sonradan yerleşen Çinliler arasında çıkan çatışmalarda 200’ün
üzerinde insan hayatını kaybetmişti. O dönemden bu yana gerginlik bu bölgede
dinmemiştir. Burada yaşayan kardeşlerimiz esir muamelesi görmekte, evlerinden
bazen çıkamamaktadır; iş yerlerinde öldürülmekte, yaşadıkları yerler de yakılıp
yıkılmaktadır. Türkiye olarak oradaki Türklerin sıkıntılarıyla yakından
ilgilenmek, sorunların çözümünde uluslararası girişimlerde bulunmak bizim esas
görevimiz olması gerekmektedir.
Bakınız, Doğu Türkistan Türklerinin lideri Rabia Kadir
Hanımefendi, büyük zorluklar içerisinde çok büyük mücadele vermektedir ve
Türkleri temsil noktasında dünyanın her tarafına koşmaktadır. Japonya’da Doğu
Türkistan Türkleriyle büyük kongreler yapılmakta, orada onların haklı
sebepleri, haklılıkları anlatılmaktadır ama enteresandır, Rabia Kadir
Hanımefendi Türkiye’mize girememektedir, Türkiye’mize kabul edilmemektedir.
Şurası bir gerçektir ki sahip çıkılmamaktadır ya da cılız şekilde sahip
çıkılmaya çalışılmaktadır. Bunların hiçbirisini maalesef yeterli görmüyoruz.
Yurt dışındaki bütün Türklere
sahip çıkmak gerekmektedir. Doğu Türkistan Sincan Bölgesi’ndeki,
Kırım’daki, Telafer’deki, Sivastopol’daki, Bükreş’teki Türkler de bizim kardeşlerimizdir.
Türk insanının bulunduğu her yer ilgi alanımızda olmalı, mutlaka ama mutlaka
oralara uzanmalıyız. Türk dünyası ülkemizin geleceği ve teminatıdır. Bu
dünyadan korkmadan oralara yaklaşmak da bizim esas görevimiz olmalıdır. Ancak,
gördüğümüz kadarıyla Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının Türk milleti ve
sözüyle bir problemi vardır. Türk milliyetçiliği maalesef ayaklar altına
alınmakta, 36 etnik kimlikten bahsedilmektedir. Hatta Adalet ve Kalkınma
Partisi MKYK üyesi bir şahıs “Dünyada Türk diye bir ırk yoktur.” diyerek
tarihi, yaşadığı coğrafyayı inkâr edebilmektedir. Bunları kabul etmek mümkün
değildir.
Sayın milletvekilleri, TİKA da, Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı da dünyada çeşitli yerlerde yaşayan Türkler için
kurulmuş olan kuruluşlardır. Türk yoksa o zaman bu kuruluşlar neden kurulmuş ve
faaliyet göstermektedir? Cevabı da mutlaka verilmelidir.
TİKA, tabii ki Afrika’ya, Filistin’e, Afganistan’a yardım
edebilir, oralara ofisler açabilir fakat Türk dünyasındaki insanlar ekmek
bulamıyor, hastane bulamıyor, doktor bulamayan yerler var. Madem oralara yardım
yapılıyor hiç olmazsa Türk dünyasındaki ihtiyaçlı, fakir insanlara da el uzatılabilir.
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığının daha aktif
olmasını bekliyoruz. Kurulduğu günden itibaren çok güzel faaliyetleri olmuştur
ancak tekrar gözden geçirilmeli, Hükûmet tarafından Türk dünyasının dışına
itilen TİKA’nın boşluğu bu kuruluşumuz tarafından mutlaka doldurulmalıdır. Yurt
dışından getirilen öğrenciler daha farklı şekilde sahiplenilmeli, okulları
bitince geriye dönüşleri teşvik edilmeli, ülkelerinde çeşitli vesilelerle takip
edilmeleri ve ilişkilerimizin de koparılmaması gerekmektedir.
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığının yurt dışında
bürolar açması gerekmektedir. Ayrıca, yurt dışında, özellikle Avrupa’da çeşitli
konularda toplantılar yapılıp insanlarımız bilgilendirilmelidir. Oralarda
yapılan toplantılara sadece belli bir siyasi görüşü olan insanlar değil de her
gruptan, ülkesine, milletine bağlı insanlar davet edilebilir yani herkesi
kapsayan, her kesimin katıldığı toplantılar yapılabilir. Avrupa ülkelerindeki
Türklerden bize gelen şikâyetler toplantılara sadece AKP’ye yakın kuruluşların
çağrıldığı noktasındadır, hâlbuki oralarda Türk federasyonları gibi yıllarca
Türk gençliğine, Türk insanına sahip çıkmış çok köklü kuruluşlar vardır.
Oralardaki insanlar neden çağrılmamaktadır? Onlar da çağrılıp onların görüşünün
de alınması gerekmez mi diye düşünüyoruz.
Yurt dışındaki, Avrupa’da yaşayan Türk gençlerinin uyuşturucu
başta olmak üzere birçok problemi var demiştim. Oralarda yaşayan insanlara
millî ve manevi değerlerine sahip çıkan eğitim noktasında da destek olunması
gerekmektedir.
Ayrıca, gençlerimiz, oradaki gençler -ikinci nesil, üçüncü nesil
olmuştur- neredeyse Türkiye’yi ve Türk dünyasını tanımamaktadır. O insanlar
ülkemize davet edilerek tarihî yerlerimiz gösterilebilir; Çanakkale, Bursa,
Topkapı Sarayı, Söğüt, Ahlat gösterilmeli, tarih şuuru o çocuklarımıza
verilmelidir. Türk devletinin büyüklüğü, tarihî kültürünün haşmeti o gençlere
gösterilip, yaşattırılıp gururlu olmaları, gurur duymaları sağlanmalıdır.
Sayın milletvekilleri, Türk dünyasında yirmi yıllık bağımsızlık
süreci çok uzun bir zaman süreci değildir. Bu zaman sürecinin de büyük bir
kısmı, neredeyse yarısından fazlası Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı
zamanında geçmiştir. “Bu dünyada çok şey yaptık.” denirken geçmiş tamamen
unutulmaktadır. Bağımsızlıkları kazanıldığı zaman Türkiye Cumhuriyeti
hükûmetleri ellerindeki her türlü imkânı kullanmış, çok önemli projeler
yapmışlardır. Sivil toplum kuruluşlarımız, hatta hiçbir özelliği olmayan sade
vatandaşlarımız bile koşarak o coğrafyaya “Turan ülküsü gerçekleşti.” diyerek
gitmişlerdir. O projeler mutlaka Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında devam
etmelidir ama maalesef etmemiştir.
Hiç olmazsa bundan sonra oradaki devletler zaman aralıklarıyla
ziyaret edilebilir; karşılıklı ziyaretlerde ekonomik, kültürel, sosyal projeler
ortaya konulabilir. Ayrıca, yapılan karşılıklı anlaşmalar da mutlaka mutlaka
uygulanmalıdır. Yani gördüğümüz, yapılan çeşitli projeler maalesef kâğıt
üzerinde bıraktırılmaya çalışılıyor veyahut da çok fazla ciddi manada
gelişmeler olmuyor. Bunu anlamakta zorluk çekiyoruz. “Yaptık, ilişkiler
gelişti.” diyerek neredeyse göz boyanıyor.
Sayın milletvekilleri, Özbekistan devleti dâhil olmak üzere, bütün
bağımsız Türk devletleriyle ilişkilerimiz mutlaka mutlaka geliştirilmeli,
sorunlar ortaya konularak çözümlenmelidir. Özbekistan devleti Orta Asya’da, 25
milyonun üzerinde nüfusun yaşamış olduğu bir yerdir. Oradaki insanlardan, o
topraklardan, Taşkent’ten, Buhara’dan, Semerkant’tan vazgeçme şansımız diye bir
şeyin olmadığını söylemek istiyorum.
Ayrıca, bugün, Gürcistan’da Ahılkelek bölgesine Ahıska Türkleri
geri dönemiyorsa bunun sorumlusu Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarıdır. Geriye
dönüş konusu, maalesef, ciddiye alınmamıştır. Hâlbuki bu bölge Türklerin ana
yurdudur. Burası Türklerin geçmişten itibaren yaşamış olduğu öz yurtlarıdır. Stalin’in
yok etmeye çalıştığı bu insanlar acaba neden desteklenmiyor; kendi hâllerine,
kendi kaderlerine terk ediliyor? Geçmiş dönemlerde TİKA marifetiyle, kanalıyla
Kırım Türklerine ev ve arazi alınıp o bölgeye geri dönüşleri desteklenmişti.
Neden aynı projeyi Ahıska Türklerinden esirgiyorsunuz? Yoksa Ahıska Türklerinin
Ahılkelek bölgesine dönüşü sizlerin görev sahasına, TİKA’nın görev sahasına
girmiyor mu? Sorumuzun cevabını bekliyoruz.
Ayrıca, Azerbaycan’ın, Karabağ dâhil, topraklarının üçte 1’i işgal
altındadır. Öz topraklarından zorla çıkarılan insanlar perişan hâlde, göçmen
hâlde, kaçkın hâlde çeşitli bölgelerde maalesef çok zor şartlar altında
yaşamaktadır. Bugünlerde Suriye mültecilerine, oradaki insanlara, oradaki
kardeşlerimize yardım ediyoruz. Onlara yardım etmek bizim görevimizdir çünkü
Türkler tarihin her döneminde mağdur insanlara gönüllerini açmış, her türlü
imkânlarını da açmışlardır ancak Azerbaycan Türkü’nün sorunlarını da her hâlde
sahiplenmemiz gerekmektedir. Yani Karabağ’da bir işgal varsa, onun etrafındaki
7 tane kentte işgal varsa bu işgalin sebepleri ve sonuçları ve bundan sonra
neler yapılacağı şeklinde de birtakım çalışmalar mutlaka yapılmalıdır. Çünkü
Azerbaycan topraklarında, o bölgelerde şu anda dramlar yaşanmaktadır ama
enteresandır, STK’lar, sivil toplum kuruluşları da maalesef oradaki dramları
görmüyor.
10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’dür. Acaba 10 Aralık İnsan
Hakları Günü’nde Türk dünyasıyla ilgili neler yapılmıştır? Azerbaycan’daki,
Karabağ’daki insanların, topraklarından çocukluk hâllerindeyken dışarıya
çıkarılmış olan o insanların memleketlerine dönüşleriyle ilgili neden birtakım
şeyler yapılmamaktadır? Bunları öğrenmek istiyoruz.
Tabii, özellikle Hocalı katliamı… Bakınız, Hocalı katliamının kanı
kurumamış olmasına rağmen -işte “Dünya İnsan Hakları Günü” diyoruz- Dünya İnsan
Hakları Günü’nde Hocalı katliamını yapanların hâlâ serbest bir şekilde gezdiği,
devlet başkanı olduğu, başbakan olduğu bir dünyayı da yaşıyoruz ama herhâlde
bunu da ortaya koymak, bunların sorumlularını da bulmak bizim görevimiz
içerisinde olması gerekmektedir.
Türk dünyasında şu anda birçok yerde okullarımız vardır: Manas’ta,
Ahmet Yesevi, Azerbaycan’da, Romanya’nın Mecidiye bölgesinde. Enteresandır, bu
bölgelerdeki okullarımız da Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında maalesef çok
fazla sahiplenilmemiştir. O bölgelerdeki fiziki şartlar iyice bozulmuştur. TİKA
marifetiyle bazı noktalarda -işte bilgisayardır- birtakım destekler yapılmaya
çalışılmaktadır ama bunlar yeterli değildir. O okullar mutlaka devletimizin
yetkilileri tarafından ziyaret edilmeli ve o bölgeler takip edilmelidir diyor,
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğru.
Manisa Milletvekili Sayın Sümer Oral.
Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on sekiz dakikadır.
MHP GRUBU ADINA SÜMER ORAL (Manisa) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Hazine Müsteşarlığının 2014 yılı bütçe tasarısı üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Hazine Müsteşarlığının 2014 yılı bütçe tasarısı üzerinde 15+3
dakikalık sürenin verdiği imkân dâhilinde iki önemli konuya değinmek istiyorum.
Bunun birincisi, kamu maliyesinin bugün içinde bulunduğu yapıdır. Diğeri ise
yurt içi tasarruf açığının son on bir yılda her sene biraz daha artan seyri ve
bu gelişme sonucu büyüme ve ekonominin çarklarının bugün büyük ölçüde dış
kaynakla döner hâle gelmiş olmasıdır. Bu her iki gelişme de Hazine
Müsteşarlığınca yakinen izlenen temel alanlardır.
Sözlerimin başında şunu ifade etmek isterim ki içinde bulunduğumuz
küresel ekonomide, küresel konjonktürde ekonomik bozulmalar, ekonomik
dalgalanmalar süratle ve genelleşerek ilerliyor. Böyle bir ekonomik
konjonktürde ülkelere düşen, dış dalgalanmalara karşı dayanıklı bir yapı
oluşturma ve onu titizlikle koruma gayreti olmalıdır. Esasen, ülke ekonomileri
açısından bunların dışında sığınacak daha sakin bir liman da mevcut değildir.
Ekonomik yapı ve gelişmeleri değerlendirirken konjonktürel
oluşumları ve bunların taşıdığı büyüklük ve sonuçları dile getirmekle
yetinilmeyip bunların ötesinde, daha kapsamlı bir analize gidilmesi gereğine
inanıyorum. Böylece “nominalizm” diye adlandırabileceğimiz bir tablo yerine,
ekonominin, kamu maliyesinin yapısal durumunu ortaya koyacak, onun seyrini
gösterecek reel bir analiz hiç kuşku yok ki çok daha bir değere sahip olacak.
Bu yaklaşım, özellikle kamu maliyesinde yapısal düzenleme, reform ihtiyacı olup
olmadığını net bir biçimde ortaya koyacak verileri de beraberinde getirecektir.
On bir yıllık tek başına bir iktidar dönemi sonunda “On iki yıl önce şu idi,
yirmi yıl önce bu idi.” demek yerine bu kapsamda bir analiz çok daha isabetli
olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dengelere oturmuş sağlam
bir kamu maliyesi güçlü bir ekonomi için ön koşuldur. Nitekim, bizde de,
Türkiye’de de 21’inci asra girerken yani 2000’li yılların hemen başında
gerçekleştirilen kapsamlı yasal ve yapısal reformların amacı da sürdürülebilir
bir büyüme ortamı yaratmak yanında, ekonomiyi dışa karşı daha dayanıklı bir
yapıya kavuşturmak idi. Nitekim, kamu kesiminde bulunan fonların tasfiyesi,
bütçe birliğinin sağlanması, görev zararlarının tümünün tasfiyesi, Kamu İhale
Kanunu, Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu, Borçlar Kanunu gibi bazı düzenlemeler
ve özellikle mali disipline duyarlılık bu kapsamda yapılanların başlıcalarıdır.
Sayın Başkan, bütçenin görüşülmesi sırasında Sayın Başbakan
bankaların fevkalade kötü bir yapıda, içi boş olarak alındığını, öyle bir
Ziraat Bankası alındığını ifade ettiler. Oysa, kamu bankaları alanında en köklü
düzenlemeler, bankacılık sistemini sağlıklı ve uluslararası standartlara uygun
hâle getirecek düzenlemeler, AKP henüz daha kurulmamışken, Türkiye’de 1999,
2000 ve 2001 yıllarında tamamlanmıştı. Ayrıca, bankaların, özellikle kamu
bankalarının -sadece Ziraat Bankasının değil- finansman yapılarını
sağlamlaştıracak düzenlemeler de gerçekleştirilmiş ve bu cümleden olarak 2000
ve 2001 yılında 25,1 milyar Türk lirası görev zararları; 3,2 milyar da sermaye
desteği olarak 28,3 milyar lira karşılanmış, hazine kâğıdı yani devlet iç
borçlanma senedi ve nakit olarak verilmiştir. Dolayısıyla, Ziraat Bankasının 3
Kasım 2002 tarihinde hazineden bir alacağı yoktu.
Bakın -esasında bunları ifade etmeye gerek yok, bugünkü Hükûmet bunları
söylemekte çok çekingen davranıyor ama- Türkiye’yi ziyaret eden IMF Başkanı
Madam Christine Lagarde, bütün bu bankacılık reformlarının 2002’den önce
yapıldığını ve bu nedenle, 2008 finansal krizinden Türkiye’nin bankalarının
sağlıklı çıktığını ifade etmiştir. Ayrıca, bunlar, Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurulunun yayınlarında, Bankalar Birliğinin yayınlarında da açık açık
ifade ediliyor. Elimdeki kitap, Kasım 2012’de Bankalar Birliğinin çıkardığı bir
kitap; aynen şunu söylüyor: “Ülkemizde bankacılık düzenlemeleri konusunda en
köklü değişiklikler 23 Haziran 1999 tarihinde yayımlanan 4389 sayılı Bankalar
Kanunu ile meydana getirilmiştir.” Daha daha da anlatıyor. Bunlara gerek yok
ama şimdi bunlar ortadayken nasıl olur da bu Hükûmet “Bankacılık sistemini ben
yaptım.” diyebilir? Bunu da vatandaşlarımıza bırakıyorum.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Der, der!
SÜMER ORAL (Devamla) – Gerçekleştirilen bu reformlar, makul bir
sürede makroekonomik göstergelerin olumlu eğilim içine girmesini sağlamıştır.
1999 yılında -altını çizmek istiyorum, 1999’da- yüzde 62,9 düzeyinde seyreden
enflasyon oranı 2002 yılında 28,9’a, 2003’te ise 18,4’e gerilemiştir. Büyüme
hızı 2002’de yüzde 6,2 olmuş, cari işlemler açığı ise aynı yıl sadece binde 3
düzeyinde kalmıştır. Oluşturulan bu sağlam yapının titizlikle korunması, hatta
yeni tedbir ve yapısal düzenlemelerle takviyesi gerekirken buna yeterli özen
gösterilmemiş, dolayısıyla kamu maliyesinde son yıllarda önemli bazı kırılmalar
yaşanmaya başlanmıştır.
Kamu maliyesinin mevcut durumu tepe noktaları itibarıyla bugün
şöyle bir görünüm arz ediyor: Bütçenin harcama ayağı esnekliğini büyük ölçüde
yitirmiş, katılaşmıştır. Faiz dışı harcamalar artık faiz harcamalarındaki
azalışlarla karşılanabilecek yapıdan süratle uzaklaşmaya başlamıştır. Ve bütçemizin
harcama kalemleri içerisinde ileriye dönük fevkalade ciddi sıkıntıları görmemek
mümkün değil. Esasında bunların tartışılması lazım bütçede.
Bütçenin gelir ayağı, asli ve sürekli kaynak olan vergi sistemi
son derece sağlıksız bir nitelik kazanmış, verginin sosyal ve ekonomik
fonksiyonları âdeta ihmal edilmiştir. Dolaylı vergilerin vergi yapısı içindeki
payı geride bıraktığımız on bir yılda yüzde 65 oranlarından yüzde 70’lere
çıkmıştır. Aflar dışında, vergi yasası alanında, çok sık ifade edilmiş olmasına
rağmen dişe dokunur, köklü bir düzenleme yapılamamıştır, sadece kurumlar
vergisinde bir oran düşüşü vardır.
Son yıllarda bütçelerde bir defalık gelirler yer almaya
başlamıştır. Bir defalık gelirler bir defalık giderler için değil, devamlılık
arz eden harcama artışlarını karşılamak amacıyla kullanılıyor. Geçici
gelirlerin daimî gelir gibi ele alınmış olması, kamu finansmanı açısından makul
bir uygulama olmayıp bütçe dengesi açısından da hayli yanıltıcı olur, belki
bütçe açıklarının gerçek boyutunu gizler.
Ayrıca, bütçe giderek büyük bir fona dönüşmektedir. 5018 sayılı
Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nda 2007 yılında yapılan değişiklik ve
bütçe kanununa konulan hükümlerle, bütçeye ödenek eklenmesi ve tertipler
arasında tahsisat aktarılmasında Meclise ait olan, bütçe hakkının da bir gereği
olan yetki Maliye Bakanına devredilmiştir. Böylece, yıl içinde Meclisin bilgi
ve onayı dışında önemli büyüklükte ödenek ilaveleri yapılmaktadır. Uygulama,
Sayıştayca her yıl eleştiri konusu yapılmasına rağmen, artarak devam
etmektedir.
Toplu Konut İdaresi yani kısaca TOKİ, konut yapımı dışına çıkarak
âdeta eski Bayındırlık Bakanlığının yerini almaya başlamıştır, şu farkla:
Meclisten ödenek alma ve Kalkınma Bakanlığı izni aranmadan Kamu İhale
Kanunu’nun süreç ve ilkelerine uymak zorunda değildir. Gelir ve gider durumu,
harcama esasları şeffaflıktan uzak bulunuyor. Gizli bir fon demek belki daha
doğru olacak. Fon üzerinde Meclisin denetimi yoktur, gerçek bir Sayıştay
denetimi ise mevcut değildir.
Bütçe disiplininin önemli ayaklarından biri de Kamu İhale
Kanunu’dur. Bu, ne yazık ki bütçenin büyük bir fon gibi yönlendirilmesine yol
açan unsurlardan biri hâline gelmiştir. Gerçekleştirilen değişikliklerle pek
çok harcama ve kurum bu kanun kapsamı dışına çıkarılmıştır.
Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ve Kamu İhale Kanunu’ndaki
değişiklikler birlikte değerlendirildiğinde, bütçenin bir fon gibi
yönlendirilmeye başladığı sonucuna ulaşılmaktadır. Torba kanun uygulamalarından
sonra, görünen o ki torba bütçelere doğru da adım adım ilerliyoruz. Hayırlısı.
Ekonomilerde mali disiplin sözde icraat ile sağlanmaz. “Mali
disiplinden hiç fedakârlık yapmıyoruz.” demek bir şey ifade etmez bunun
icraatla gösterilmesi lazım. Bütçe açıkları, eğer bütçe açıklarından
bahsediliyorsa bu da tek başına mali disiplinin ölçüsü olamaz. Mali disiplin,
kamu maliyesi uygulamalarının bütününden ortaya çıkacak bir sonuçtur. Yukarıda
özet olarak belirtilmiş bulunan uygulamalar mali disiplinin bugün hayli
zedelenmiş olduğunu açık bir şekilde ortaya koyuyor.
Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; yurt içi tasarruf düzeyi,
ihtiyacımız olan büyümenin temini açısından bir ön koşuldur. Bugün, Türkiye,
yılda ortalama yüzde 7’ye yakın -belki 7 olmayabilir ama 7’ye yakın- bir büyüme
oranındadır. Geride bıraktığımız on bir yıllık sürede yurt içi tasarruflar her
yıl azalan bir eğilim içine girmiştir. 2002 yılında gayrisafi yurt içi
hasılanın yüzde 19’u düzeyinde olan tasarruf oranının 2013 yılında yüzde 12’ler
seviyesine gerilemesi beklenen bir durum. 2012 yılında yüzde 14,5 olan oranın bir
yıl içinde yüzde 12’lere gerilemiş olması, bir yıl içinde 2 puan birden düşmesi
son derece düşündürücüdür. Bu, tam dramatik bir tablodur. Özel kesim
tasarruflarında ise tablo daha da kötüdür. İç tasarruflardaki bu gelişmeye çare
bulunmadığı sürece Türkiye’de büyüme sorun olmaya devam edecektir. Bu alanda
alınan bazı tedbirler ne yazık ki yetersiz kalmıştır.
Türkiye, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarlarında dünyanın en
yüksek cari açık veren ülkelerinden biri hâline gelmiştir. 2002 yılında
gayrisafi yurt içi hasılanın binde 4 oranında olan cari açık, 2011 senesinde
yüzde 10’lar düzeyine çıkmıştır. 2003-2012 arasında, on yılda, cari açık 331
milyarı aşmıştır, bu kadar kaynak yurt içinden yurt dışına çıkmıştır. Cari
açıktaki büyüme tek başına enerji ithalatına da bağlanamaz. Enerji dışında da
cari açık vardır. Cari açığın aşırı büyüklüğü yanında finansman yapısında da
gittikçe bozulmalar görülüyor.
Yurt içi tasarruf açığını küçültecek, cari açığı düşürecek dişe
dokunur yapısal düzenlemelere gidilmemiştir. Alınan bazı tedbirler varsa da
bunların beklenen sonuçları verdiği söylenemez. Yurt içi tasarrufların yeterli
düzeyde olmayışı, cari işlemler açığının yüksek düzeyde seyri, ekonomi ve
büyümenin çarklarının bugün büyük ölçüde dış kaynakla dönmesine neden olmuştur.
Bu durum, bünyesinde önemli riskler taşımaktadır.
Türkiye’nin dış borcu 2013 yılı ikinci çeyreğinde 367,3 milyar
dolardır. Bu borç 2002’de 129,5 milyar dolar idi. Özel kesimin dış borcu bu
dönemde 43,1 milyar dolardan 252,3 milyar dolara yükselmiştir.
Ekonomimiz ve özel kesim için fevkalade önemli bir diğer gösterge
olan açık döviz pozisyonu, 2002’de negatif 6,5 milyar dolar iken 2013 yılının
ikinci çeyreğinin sonunda negatif 165,3 milyar dolara çıkmıştır. Borcun nispi
olarak ifade edilmesi, bu anlattığım mahzurları ve durumları gidermez,
Türkiye'nin dışa karşı bağımlılığını ve kırılganlığını da gidermez. Bu
rakamlar, ekonomimizin bugün dışa karşı ne ölçüde bağımlı hâle dönüştüğünü,
kırılgan yapısını ortaya koyan önemli göstergelerdir.
Nitekim, Amerikan Merkez Bankası Federal Rezervin geçtiğimiz mayıs
ayı başında açıklamış olduğu, tahvil alım miktar sınırlamasından en fazla
etkilenen, millî parası en fazla değer yitiren ülkelerin başında Türkiye
gelmektedir, yüzde 15 oranları seviyesindedir. Özellikle Amerikan Merkez
Bankası FED’in 5 Mayıs 2013 tarihindeki açıklaması sonrası gündeme gelen
“kırılgan beşli” adı verilen bir grup vardır, “BRICS” olarak bilinen gruba
benzer bir grup. Burada, Brezilya, Güney Afrika, Endonezya, Türkiye ve
Hindistan bulunuyor. Bu ülkelerin böyle bir grup içinde değerlendirilmesinin
nedenleri olarak yüksek cari açık oranları, yüksek enflasyon oranları ve büyüme
performanslarındaki düşüşler gösteriliyor. Bu grubun içinde Türkiye, enflasyon
oranı bakımından Hindistan’dan sonra 2’nci en kötü, cari açık açısından ise en
kötü ekonomi durumunda görülüyor; tablo bu. Sayın Başbakan, Merkez Bankasındaki
esasen yarısından fazlası başkalarına ait olan brüt döviz rezervlerinden her
salı günü söz ediyor da nedense bu rakamlar gelince göz ve kulak kapatılıyor.
Yukarıda belirtilen kamu maliyesi ve yurt içi tasarruf açığı gibi
sorunlar yapısal niteliktedir. Yapısal sorunlar, geçici tedbirlerle değil,
yapısal düzenlemelerle çözümlenir. Geride bıraktığımız on bir yılda, ekonominin
gereği yapısal reformlara sıcak bakılmadığı çok açık biçimde görülüyor. 2005,
2006, 2007 yıllarında konjonktür bu açıdan son derece uygundu, önemli fırsatlar
kaçırılmıştır.
Bir küçük örnek olarak söylüyorum: Sayın Ali Babacan, tüm
uğraşılarına rağmen, mali kuralı bir türlü tatbikata koyamadı. On bir yıllık
bir iktidar kendi döneminin değerlendirmesini ve bugünün önemli sorunlarını bir
tarafa bırakmış eski yılların defterlerini açmaya başlıyorsa doğrusu gidişatın
pek de hayırlı olduğunu söylemek mümkün değildir.
Sayın Başkan, teşekkür eder, bütçenin hayırlı olmasını diler,
saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Oral.
Barış ve Demokrasi Partisi adına, Şırnak Milletvekili Sayın Hasip
Kaplan.
Buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dün akşamdan bu yana bölgeden gelen telefonların sayısı 200’ü
aştı. Cizre gibi on yılda bir kar yağışının olduğu bir ilçemiz dâhil; İdil,
Mardin, Siirt, zaten Hakkâri tarafı her kış kapanır -bu bilinir ama- Nusaybin,
İpek Yolu yani Mersin, Antakya, Antep’ten Habur’a kadar olan transit yolda -ki en önemli yol- 1 metreyi aşkın kar yağışı
nedeniyle gerçekten büyük bir afet yaşanıyor. Her noktadan çok sayıda aracın
şarampole yuvarlandığı, kiminin mazotunun bittiği, çoluk çocuk hastaların
olduğu bilgileri geliyor. Şu görüntüler, hemen biraz önce, bir saat önce
aldığımız görüntüler bunlar. Ki Cizre’ye on yılda bir o da 5 santimetre kar
yağar. Ama, elli yıl önce bir kırmızı kar yağmıştı, büyük bir felaket
yaşanmıştı; 2 metreyi aşkın olduğu söylenir, büyüklerimiz anlatır, biz de çok
çocukken gördük. O felaket yaşandığı zaman uçaklar hem yiyecek atıyorlardı hem
de hayvanlar telef olmasın diye arpa torbalarının atıldığı bir dönemdi. Bunu
mutlaka o dönemde yaşayanlar bilirler.
Bu resimler şehir merkezinde çekilmiş çünkü şehir merkezinin hemen
1 kilometre ötesinde mahsur kalmış durumda araçlar ve tek olanak, şehir
merkezlerinde belediye araçları şu an faaliyet gösteriyor. Bu gösterilen
araçlar da belediye kepçeleri ki çok etkili olamıyor.
Buradan baktığımız zaman, tabii ki yağış bir doğal afet. Bölgeden
gelen telefonlara baktığımız zaman, özellikle İdil-Nusaybin arasındaki İpek
Yolu, İdil-Cizre arası. Yine, İdil-Midyat arasında Midyat Belediyesinin greyder
ve buldozerleri yardıma gidiyor ve onlar da şarampole yuvarlanıyor; 100’ün
üzerinde aracın kaldığı… İdil-Cizre arasında 70 civarında, Balveren tarafında
100’ün üzerinde aracın, yine Nusaybin arasında on beş saat... İlginçtir,
Mardin-Diyarbakır gibi gidiş-geliş yolu olan bir güzergâh bu, çok önemli bir
merkezde maalesef on beş saatten beri
yollar kapalı ve araçta insanlar.
Midyat’ın Bagok bölgesinde göçebelerin yaşadığı, İdil’in Sırtköy
civarında yine göçerlerin yaşadığı çadırların tamamının yağış nedeniyle
çöktüğü, Yayvantepe’den sonra Erzanıh köyü… Şu an son gelen telefonda İdil’in
Sulak köyü ve Alcanya mezrasında çocuk ve ağır hastaların da olduğu, araçların,
konvoyun maalesef karda kaldığı bilgisi geldi.
Şimdi, buradan baktığımız zaman böyle bir afat durumunda, bir
felaket durumunda, yağış durumunda kim akla gelir? İlk akla gelen işte,
kurtarma ekipleri oluyor, yardımları oluyor. Tabii ki Karayolları akla gelir,
Ulaştırma gelir, Karayollarının yol açması gerekir en önemlisi ama maalesef,
benim Şırnak vilayetinde görüştüğüm ilçe kaymakamı ve belediye başkanlarımız bu
konuda Karayollarının bu ulaşım noktalarına hâlâ erişemediğini bize
bildirdiler.
Beni üzen bir şey tabii, şunu açık ifade etmek istiyorum, yeni
haberler düştü “Güneydoğu kara teslim.” diye. Diyarbakır’da, Şırnak’ta,
Mardin’de okullar tatil. İşte, Şırnak’ta kar 1 metrenin üzerinde. Mahsur kalan
yerlerin haberleri, kapanan köy yolları… Tabii ki Şırnak, Hakkâri dağlık bölge,
o zaten bilinen bir gerçek ama bunlar ovada yaşananlar.
Şimdi, buradan baktığımız zaman, insanların, hasta olanların,
yolda kalanların, yakıtı biten araçların ve gerçekten yaşama mücadelesi veren
insanların ta Diyarbakır’dan Besta derelerine kadar, Güçlükonak’tan Uludere’ye
kadar -ki oradan da haberler geldi- yaşanan bu olumsuzlukların karşısında tabii
ki Karayolları tek başına yeterli değildir. Sağlık Bakanlığının helikopterleri
olur -tabii ki Ulaştırma Bakanlığının var- Orman Bakanlığının yangın
helikopterleri böyle dönemlerde devreye girer. Bizim bölgede, maşallah,
Skorsky, Kobra çok. Güvenlik Müsteşarlığının da bütçesini görüşüyoruz. Yani, bu
helikopterler, bu Kobralar insani yardım konusunda bu çözüm sürecinde havalanıp
bir yardımcı olsalar ne olur diye düşünüyor insan. Şaşırıp kalıyoruz.
Ben sabah AFAD’ı aradım “Genel Müdürü bağlayın.” dedim, “Şurada
bir tören var, oradadır.” dediler. Özel Kaleme ulaştım, dedim “Böyle bir şey
yaşanıyor, bilginiz var mı?” Bilgileri yok. “E, ilimizle bir temas kuralım,
bize bir cevap gelmiş mi?” İli aramışlar, ilden bir talep gitmediği, valilikten
bir talep gitmediği söylendi. Sonra, Sayın Atalay’la burada görüştüm, durumu
aksettirdim: “Böyle böyle bir durum yaşanıyor, bu ciddi bir durum.” Sayın
Atalay’la görüştükten sonra 11.30’du, en son bana AFAD’dan, Özel Kalemden gelen
-dönen- telefon, saat 12.30: “Şırnak Valiliğiyle görüştük, yeni talep aldık,
ödenek gönderdik.” İşte, böyle bir olayda, böyle acil bir durumda, insanlar,
hastalar, yolda kalanlar, yakıt, bunları dikkate aldığınız zaman bir sosyal
devletin bütün refleksleriyle harekete geçmesi gerekirken maalesef bir
milletvekilinin AFAD’ı araması, bakanla görüşmesi, arkasından kaymakam ve
belediye başkanlarıyla görüşmesinden sonra bunun dikkate alınması bizim bu
konularda hâlâ yeterli bir örgütlenme ve ani bir kriz merkezi hareketliliği
içinde olmadığımızı gösteriyor. Peki, elli yıl önce uçaklar kalkıp torbalarla
hem yiyecek hem hayvanlar için arpa atarken elli yıl sonra, bu kadar gelişmiş,
dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi böyle bir kar yağışı karşısında bu kadar
hazırlıksız yakalanabilir mi? Yakalanıyor demek. Sadece, kar yağdığı zaman
İstanbul’da kriz oluyor, trafik kapanıyor, okullar tatil oluyor, Ankara’da
oluyor ama ülkenin diğer bölgelerine baktığınız zaman maalesef sorun olmuyor.
Bu konudan baktığımız zaman, vatandaşın vergilerinin yerini
bulması, öncelikle bu tür acil durumlarla işlev görmesi son derece önemlidir.
Elbette ki bu bölgelerin bir kısmı Şırnak, Uludere, Beytüşşebap tarafı sürekli
kar yağan bölgelerdir. İşte görüyoruz bazı valiliklerde donanımlı araçlar var.
Rize’ye AFAD aracı tam donanımlı -Başbakanın şehrinde- verilmiş. Sanıyorum bu
durumda olan aynı şehirlerin hepsine yani bir Bitlis’e, bir Van’a herhâlde
bunun aynı şekilde yapılması... Ki il özel idare üzerinden bu modifikasyonu
tamamlanmış arama-kurtarma araçları teslim ediliyor. “Neden yok?” sorusuna
hakikaten cevap aramak istiyoruz ve bu, harcamaların sağlıklı yapılabilmesi
açısından son derece önemlidir.
Burada, şunu ifade etmek istiyoruz -ki bu kısa konuşma süresi
içinde-insanlarımız on sekiz saat -ki iki saat oldu- yirmi saattir bu sıkıntı
içindeler, herkesi duyarlılığa çağırıyoruz. Sayın Bakanlığın diğer ilgili
bakanlıkları da harekete geçirmesini diliyoruz. Bütün yurttaşlarımıza da
buradan geçmiş olsun diyoruz. Bütün çığlıkları yerini, adresini bulmuştur.
İnşallah, bu sıkıntıdan kurtulacaklardır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kaplan.
Diyarbakır Milletvekili Sayın Nursel Aydoğan.
Buyurun Sayın Aydoğan. (BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on beş dakikadır.
BDP GRUBU ADINA NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Kamu Düzeni ve
Güvenliği Müsteşarlığı bütçesi üzerine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
bütün arkadaşları saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye, 4 Mart 2010 tarihinde Türkiye
Cumhuriyeti’nin kuruluşundan günümüze kadar devam eden ve hâlen de çözülmeyen
Kürt sorunu nedeniyle yeni bir kurumla tanıştı. Kuruluş amacı her ne kadar
“Terörle mücadele alanında politika ve stratejiler geliştirmek.” olarak
tanımlansa da artık tüm Türkiye, başta Kürt sorunu olmak üzere, Aleviler,
azınlıkların karşılaştığı sorunlar gibi, sorun alanları üzerinde çalışan bir
kurum olduğunu anlamış durumdadır. Bu nedenle, kurum, öncelikle kuruluş
amaçlarını yeniden tanımlamalıdır. Elbette ki terör ve terörle mücadele
bugün dünyadaki pek çok ülkenin
gündemindedir ve gündeminde de olması gereklidir. Ancak Kürt sorununu terör sorunu
olarak görmek, bunu önlemek, bitirmek amacıyla yeni bir kurum oluşturmak doğru
ve gerçekçi değildir. Bu nedenle Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı Kürt
sorununun demokratik barışçıl yolla çözümünü esas alan bir çalışma yürütecekse
başta kuruluş nedenlerini, amaçlarını ve sorun alanlarını doğru tanımlamak
durumundadır. Zaten Türkiye’deki esas sorun tam da budur, sorun doğru
tanımlanmıyor, “Terör sorunu var, terörle mücadele esastır.” deniyor.
Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı eğer gerçekten sonuç almak
istiyorsa Türkiye’de Kürt sorunu vardır ve bu sorun Türkiye Cumhuriyeti’ni
kuran temel iki halktan biri olan Kürt halkının cumhuriyetin kuruluşuyla
birlikte dil, kimlik ve öz yönetim hakkının gasbedilmesiyle ortaya çıkan bir
sorundur diyebilmelidir. Eğer bu haklar gasbedilmeseydi, asimilasyon ve inkâr
politikası uygulanmasaydı bugün “Kürt sorunu” diye bir sorun olmayacaktı
diyebilmelidir. Ve yine, bugün terör sorunu olarak görülen sorun inkâr ve
asimilasyon politikasıyla ortaya çıkan Kürt sorunudur ve PKK de bu politikanın
sonucu olarak ortaya çıkmış bir örgüttür yani PKK Kürt sorununun nedeni değil,
sonucudur diyebilmelidir. Ve yine, Türkiye'nin imza attığı Birleşmiş Milletler
gibi uluslararası sözleşmelerde de belirtildiği üzere kimliği, dili inkâr
edilen bir halkın isyan etme hakkı vardır. İşte, Kürt halkı da tam 28 kez isyan
hakkını kullanmış ve sonuncusu da 29’uncu isyandır diyebilmelidir. Ve yine,
Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı tam doksan yıldır devam eden büyük
acılara, büyük trajedilere neden olan bu sorunun çözümünde önemli bir görev ve
sorumluluğu yerine getirmek için kurulmuştur diyebilmelidir. Bu zor ve tarihî
görevi başarmak üzere yola çıktık diyebilmelidir.
Biz gerçekleri Türkiye halkına anlatmanın zorluğunu ve bu anlamda
da Sayın Beşir Atalay’ın işinin hiç de kolay olmadığını biliyoruz. Ama
Müsteşarlık kuruluşunun üç yılını geride bırakırken, Kürt sorunu ve çözümü
noktasında belli bir aşamaya da gelinmişken kullanılan bu problemli dilden
vazgeçilmelidir çünkü bu dil çözümü zorlaştıran bir dildir, süreci sıkıntıya
sokan bir dildir. Eğer amaç gerçekten bu tarihî sorunu çözerek Türkiye’yi
demokratikleştirmek ve demokratikleştirerek Avrupa ve Orta Doğu’nun güçlü
ülkesi yapmaksa çözüme yönelik yaklaşımlar da ona göre olmalıdır. Dil, çözüm
dili olmalıdır; dil, barış dili olmalıdır.
Değerli milletvekilleri, 21 Mart 2013 tarihî “Nevroz”undan sonra
başlayan demokratik çözüm ve barış sürecinin, çözüm karşıtlarına rağmen,
Türkiye genelinde yüzde 70 ve Kürt halkınca da yüzde 90 düzeyinde bir kabulü ve
karşılığı vardır. Onay verenler, Türkiye’de artık bir Kürt sorunu olduğuna ve
çözülmesi gerektiğine inananlardır, birlikte, eşit ve özgür yaşamamız
gerektiğine inananlardır, ülkesini sevenlerdir, gerçek yurtseverlerdir. Şimdi,
bize göre, toplumda çözüm ve barış sürecinin bu kadar karşılığı varken
yapılması gereken hızla yol almaktır çünkü çözüm süreçleri hassas süreçlerdir.
Hem ulusal hem de uluslararası anlamda, süreci sabote etmek ve süreci boşa
çıkarmak isteyenler olabilir, olacaktır da. 9 Ocak Paris katliamı bunun en
güzel örneğidir.
İşte, eleştirimiz tam da bu noktada Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığına yöneliktir. Çözümü zamana yaymak, ertelemek, ötelemek, tam da
barışı istemeyen güçlerin hareket alanını genişletecek ve umutlarını
artıracaktır. Bu alanı daraltacak ve umutları kıracak tek şey de hızlı hareket
etmektir. Bu nedenle, sürecin yürütücü aktörlerinden biri olarak Sayın Beşir
Atalay, İmralı’da bir yıldan beri Sayın Öcalan ile sürdürülen diyalog
sürecinden müzakere sürecine geçilebilmesi için tüm dünya örneklerinde, Güney Afrika’da,
İrlanda’da da olduğu gibi, barış ve çözüm sürecinin yasal dayanaklarını
oluşturacak gerekli yasal düzenlemeleri Meclisin gündemine en kısa zamanda
getirmelidir.
Değerli milletvekilleri, neredeyse bir yıldan beri bu ülkede
çatışmalar yaşanmıyor, ateşkes süreci devam ediyor, operasyonlar durmuş
durumdadır. Şüphesiz ki sonuca ulaşma açısından gelinen nokta önemlidir ama
daha da önemli olan bundan sonrasıdır. Sürecin devamı ve sonuç alıcılık için
gerekli yasal dayanakları oluşturacak yasalar kadar, süreci izleyecek ulusal ve
uluslararası bir gözlemci heyetinin oluşturulması ve kamuoyunun kaygılarının
giderilmesi için gazeteci ve akademisyen heyetinin İmralı’ya gitmesi
gereklidir. Mutlaka, hayatın ve yaşamın gerçeğinden uzak, tarihî ve mevcut
gerçekleri kabul etmeyen, Orta Doğu’daki gelişmeleri doğru okuyamayan ve âdeta
hayal dünyasında yaşayanlar yapılması gerekenlere ve yapılacaklara karşı
çıkacaklardır fakat süreç, tüm karşı çıkışlara rağmen gerçekleri görme, doğru
analiz yapma, doğru sonuçlara ulaşmak için hayal dünyasında yaşayanları
hayalleriyle baş başa bırakıp yola devam edilmesini ve hiçbir şeye heba
edilmemesini gerektiren süreçtir.
Zira, 2009 yılında çözüme zemin hazırlamak için Habur’dan gelen
barış grupları Kürt halkı için, barış ve çözüm isteyenler için büyük bir çözüm
ve barış umudu yaratmıştı. Yıllardır çözüm ve barış için mücadele eden Kürt
halkının, evlatları ve yakınları ile buluşması ve kucaklaşması büyük bir
coşkuya neden olmuştu ama bu coşkuyu ve sevinci bile anne babalara, halka çok
görenler, yaşananları anlamak yerine saldırarak sürecin başlamadan bitmesine
neden oldular. O zaman, bu saldırılar karşısında Hükûmet olarak direnemediniz.
Oysa, sizlerin de bildiği gibi, barışı gerçekleştirmek savaşı yürütmekten daha
zordur. İktidarınızı korumak ve kalıcılaştırmak için yeniden, bilindik,
denenmiş ama sonuç alınamamış güvenlikçi politikalara geri döndünüz. Bu
politikalar nedeniyle 2009’dan bu yana binlerce kişi tutuklanmış, demokratik
sivil eylemlerde 150’ye yakın kişi katledilmiş, çatışmalarda sadece 2002
yılında bini aşkın asker, polis ve gerilla yaşamını yitirmiştir.
Değerli arkadaşlar, politika ve siyaset bir cesaret ve kararlılık
işidir. İşte, bu çözüm ve barış karşıtı zihniyete karşı cesaret ve kararlılıkla
direnebilseydiniz bugün bu sorun çözülmüş, ölümlerin önüne geçilmiş olacaktı ve
bizler şu anda burada farklı konuları tartışıyor olacaktık.
Değerli milletvekilleri, 2013 Ocak ayı, 2009 Habur sürecinin
başarısızlığından sonra, yürütülen her türlü güvenlikçi politikanın hükmünün
kalmadığının, Kürt halkının ne tür yöntemle üzerine gelinirse gelinsin hak ve
özgürlüğünden asla vazgeçmeyeceğinin anlaşıldığı yıl olmuştur. Artık yeni
dönemden, yeni bir süreçten bahsediyoruz. Şimdi süreç, demokratik reformları
hızla yapma sürecidir. Eğer Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının görevi,
çözümün ve barışın politikasını, stratejisini geliştirmekse bunun gereğini
yapmalıdır. Müsteşarlık tarafından hazırlanan ve büyük bir beklenti yaratılarak
Sayın Başbakan tarafından 30 Eylülde halka açıklanan demokrasi paketi gibi
paketler bizi çözüme götürecek paketler değildir. İçinde Kürt halkının siyasi
iradesinin Mecliste temsiliyetinin önüne geçmek için konulan seçim barajının
düşürülmesini içermeyen, ana dilde eğitim hakkının bir hak olduğunu kabul etmeyen,
köye dönüşleri sağlamayan, koruculuğu kaldırmayan paketler oyalama
paketleridir. Bu oyalama politikasından hızla vazgeçmek ve yeni anayasanın
yapımı, cezaevlerinin boşaltılması, silahlı güçlerin demokratik siyasal yaşama
katılımı gibi çözümü direkt etkileyen konularda ilgili uluslararası
deneyimlerden yararlanılarak esaslı beklentileri karşılayan bir çalışmanın
mutlaka yapılması gereklidir.
Değerli milletvekilleri, demokratik çözüm ve barış süreci son
derece hassas bir aşamaya gelmiştir. Bize göre, Hükûmet olarak üzerinize düşen
tarihî sorumlulukları yerine getirmeyle ilgili tarihî bir sorumluluk ile karşı
karşıya olduğunuzu hatırlatmak isteriz çünkü sürecin başarıya ulaşmaması kaos
demektir. Artık bu ülke insanının yeni çatışmalı süreci ve kaos ortamını
kaldırma durumu kalmamıştır. Türkiye’nin, Türkiye’deki demokratik kamuoyunun
beklentisi çözüm ve barışın da sağlanması yönündedir.
Değerli milletvekilleri, süreç bu kadar hassasiyetini korurken,
âdeta bıçak sırtında ilerlerken yanlış bir politikanın ürünü olan KCK adı
altındaki siyasi operasyonlar hâlen sürmektedir. Demokratik eylemlere
tahammülsüzlük had safhadadır. Her demokratik eyleme polisin müdahalesi,
saldırısı ile sivil katliamlar yapılması eğer bir politikanın parçası değilse
Sayın Başbakanın deyimiyle herhâlde ileri demokrasi örneğidir.
Sayın Başbakan, birçok konuşmasında demokrasimizin her geçen gün
daha ileriye gittiğini belirtmişti. Daha bir hafta önce Yüksekova’da Reşit ve
Veysel İşbilir ile Bemal Topçu katledildi. Lice’de Medeni Yıldırım’ın, Gezi
direnişi sırasında Ali İsmail Korkmaz, Ethem Sarısülük, Abdullah Cömert, Ahmet
Atakan ve Mehmet Ayvalıtaş’ın demokratik eylemlerde katledildiği böyle ileri
bir demokrasi örneği dünyada yoktur; olsa bile değerli arkadaşlar,
demokrasilerde, demokratik bir hukuk devletinde katliamı yapanlar, sorumlular
bulunur, adalete teslim edilir fakat bizde, kamu görevlileri olmalarına rağmen,
yargı önüne çıkarılan, cezalandırılan çok az olduğu gibi, çıkarılanlar da ya
beraat etmekte ya da çok az cezalarla cezalandırılmaktadır. Bu tablonun
karşılığı, Hükûmetin dediği gibi, demokrasi değildir. Bu anlamda, AKP’nin en
önemli özelliği kendine demokrat bir parti olmasıdır. Türkiye er ya da geç
gerçek demokrasi ile radikal demokrasi ile karşılaşacaktır. Gerçek
demokrasilerde de kendine demokrat olanlar olmayacak, suçlular çeşitli
kaygılarla asla korunmayacaktır.
Değerli milletvekilleri, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının
güvenlikle ilgili operasyonel bir faaliyeti bulunmamasına rağmen, ayrılan bütçe
rakamsal olarak önemlidir. 2014 yılı için ayrılan bütçe 20 milyon 944 bin Türk
lirasıdır, aynı zamanda, örtülü ödenekten de bütçe alan bir kurumdur.
Türkiye’de örtülü ödenek bütçesinin kullanımı, hepinizin bildiği gibi,
açıklanmamaktadır.
Biz, ayrılan her iki bütçenin de barışa ve çözüme hizmet eden
işlerde, insanlık yararına kullanılmasını temenni ediyor, diliyor, hepinize
tekrar saygılar ve sevgiler sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Van Milletvekili Sayın Nazmi Gür. (BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on beş dakikadır.
BDP GRUBU ADINA NAZMİ GÜR (Van) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, merkezî yönetim bütçe kanunu tasarısı üzerine
özellikle Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı ile Türkiye İnsan Hakları
Kurumu adlı iki kurumun bütçeleri üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bu kürsüde birçok kez, Van’da yaşanan deprem sonrası halkımızın
karşılaştığı zorlukları, Van’ın karşılaştığı zorlukları dile getirdik, Hükûmete
öneriler sunduk. Bu konuda kanun tasarıları hazırladık ve halkın
beklentilerini, Van halkının beklentilerini, devasa sorunların çözümü için,
sürekli, hem bakanlıklarla hem bu kürsüde önerilerimizi, düşüncelerimizi dile
getirdik ancak şu ana kadar Van ilinde depremin yani 23 Ekim ve 9 Kasım 2011
tarihlerinde yaşanan iki büyük depremin ne acısı ne sorunları ne de bıraktığı
izler silinmiş değil. Bu konuda yaptığımız girişimlerin büyük bir kısmı maalesef
sonuçsuz kalıyor. İşte, hâlâ, depremden sonra yaklaşık iki yıldır -üçüncü kışa
giriyorlar- 100-120 aile konteyner kentlerde yaşam savaşı veriyorlar. Bu
ailelerin tek isteği, yine deprem sonrası süreçte yapılan konutların onlara da
tahsis edilmesi, onların da faydalanması çünkü kiracı olduklarını iddia
ediyorlar, kiracı olduklarını söylüyorlar ve bu yoğun kar altında, şiddetli kış
koşullarında -maalesef çocuklarıyla birlikte yaşlılar, hastalar- bu konuda
Hükûmetin, oradaki yerel yöneticilerin, özellikle valinin bilgisi dâhilinde
elektrikleri kesilmiş durumda ve yaşam mücadelesi veriyorlar. Buna tanıklık
eden insanlardan birisi de Sayın Burhan Bey’dir, Van Milletvekili. O da çok
yakından takip ediyor, bunun farkındayız, biliyoruz ama ne kendisi ne bizler
maalesef bu konuda henüz çözüm üretmiş değiliz. Bugün sevindirici bir haber
aldık; Van Belediyesi, kesilen elektriklerin bağlanması ve orada kullanılacak
elektriğin yükünü alabilmek için başvurdu ve umarım belediyemizin girişimiyle
bu soğuk kış yetmezmiş gibi halkımız orada karanlıkta kalmaz ve oradaki
ailelere elektrik verilir, hiç olmazsa elektrikle ısınma olanağına kavuşmuş
olurlar. Bunu da Belediyemiz büyük bir fedakârlıkla yerine getirecektir.
Değerli arkadaşlar, baştan itibaren, biz, özellikle Van
depreminden sonra ayrımcılık yapıldığını iddia ettik, hep bir ayrımcılık
olduğunu gündeme getirdik. Neden? Çünkü, birincisi, depremden hemen sonra bütün
Van halkının beklentisi, kamuoyunun beklentisi Van’ın bir afet bölgesi olarak
ilanı üzerine idi ancak hatırlayın, o dönemde Sayın Başbakan “Biz afet ilan
edersek oraya bir tek çivi çakılmaz.” demişti. Oysa Marmara depreminden hemen
sonra o büyük depremden etkilenen il, ilçeler, köyler âdeta yeniden yaratıldı.
Orada afet ilan edilmişti, devlet bütün gücüyle oraya yüklendi, neredeyse, o
kentleri, o şehirleri, o ilçeleri, o kasabaları yeniden yarattı ve bugün
insanlar depreme dayanıklı konutlar içinde. Oranın ekonomisi yeniden yapılandı,
iş sahibi olanlar, esnaf devletin, Hükûmetin sağladığı, aldığı önlemler
neticesinde bugün eski hâline kavuştu diyebiliriz. Tabii ki depremin yaraları,
yarattığı travma tümüyle sarılmaz ancak büyük ölçüde sarıldığını düşünüyoruz. Ancak
Van’da böyle bir yol izlenmedi. Her nedense Hükûmet orada afet ilan etmedi ve
yaklaşık 36 bin konut TOKİ marifetiyle yapıldı ve halka satıldı. “Dağıtıldı”
demiyorum ya da “verildi” demiyorum çünkü yirmi yıllık, iki yılı ödemesiz, on
sekiz yılı geri ödemeli bu konutlar hak sahiplerine dağıtıldı. Tabii, konutlar
dağıtılırken, örneğin; Edremit TOKİ’de suyun yeni bağlandığını, bir ay önce
bağlandığını söylemekte fayda var ya da TOKİ konutlarının büyük bir kısmının
kanalizasyonunun göle aktığını söylemekte de fayda var. Bu konuda altyapı
sorunları henüz çözülmüş değil.
Neden peki afet ilan etmedi? Çünkü afet ilan etseydi orada
depremin büyük yükünü halk değil, devlet kendi üzerine almış olacaktı, Van’ın
ekonomisi ile birlikte halkın yaraları daha çabuk sarılacaktı ve böylece
Hükûmet bir ayrımcılık yapmamış olacaktı. Çünkü biz biliyoruz ki geçmişte,
Gölcük ve İzmit bölgesindeki depremlerde özel bir kanun çıkarıldı; 4731 sayılı
Yasa’yla oradaki esnafın, sanayicinin vergisi terkin edildi. Bizim bütün
girişimlerimize rağmen, Van esnafının, Sanayi ve Ticaret Odasının bütün
girişimlerine rağmen maalesef Hükûmet böyle bir yolu Van için seçmiş değil. Ama
biz burada, bu kürsüde ısrar ediyoruz
tekrar: Van esnafının, ticaret odalarının, sanayicisinin bu sorununun
çözümü için Hükûmet derhâl bir özel kanun -tıpkı geçmişte, geçmiş koalisyon
hükûmetinin çıkardığı, yürürlüğe giren ve bölgedeki kalkınmayı, ekonomik
kalkınmayı, gerçekten sağlayan, “…x” eden bu yasayı- Van için de çıkarsın.
Biz parti olarak bu konuda birçok yasa önerisi sunduk. Umarım
Hükûmet bunları dikkate alır ve Van esnafını, sanayicisini rahatlatacak,
kalkınmaya gerçekten yoğunlaştıracak bu vergi terkini kanununu bir an önce
yasalaştırır. Van halkının ve Van esnafının, Van sanayicisinin tek arzusu
budur. Çünkü, değerli arkadaşlar, Van’dan toplanacak bu iki yıllık vergi belki
Türkiye’de toplanan vergi içinde çok azdır. Van’ın Türkiye’de toplanan
vergilere katkısı yaklaşık binde 2 civarındadır. Bu binde 2’lik bir dilimin
affa uğraması, terkin edilmesi Türkiye ekonomisine çok büyük bir yük getirmez
ancak Van’da ekonomiyi yeniden canlandırır, Van’da ekonomik atılımı yeniden
sağlar, esnafımız, sanayicimiz moral bulur ve böylece Van kendini yenileme
şansına kavuşur çünkü şu anda Van’da gerçekten çivi çakılmıyor. TOKİ konutları
dışında Van’da iş yapan müteahhitler -özellikle konut sektöründe çalışan
müteahhitler- son iki yıldır tek bir konut dahi yapmış değiller. Bunun da Van
ekonomisine yansımasının olumsuz olduğu hepinizin bilgisi dâhilindedir.
(x) Bu bölümde hatip tarafından
Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.
Yine, değerli arkadaşlar, Van’da, özellikle esnafımızın vergi ve
sigorta konusunda ödemesi bitti, artık önümüzdeki yıldan itibaren vergi
ödeyecekler. Yani geçmiş iki yılın vergisiyle birlikte bu yıl tahakkuk edecek
vergiyi de, 2013 yılında tahakkuk edecek vergiyi de ödeyecekler. Katmerli vergi
ödemeleri Van esnafımızın ve özellikle sanayicimizin belini bükecek. Onun için,
bizim, Hükûmetten isteğimiz, dileğimiz, ricamız, biz de Van’ın milletvekili
olarak bu ricayı bu kürsüde tekrar dile getiriyoruz: Depremde zarar görenlerin,
özellikle esnafımızın, sanayicimizin vergi borçlarının ve vergi cezalarının
terkiniyle ilgili Vergi Usul Kanunu, Katma Değer Vergisi Kanunu, Harçlar Kanunu
ve Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu’nda değişiklik yapılsın ve bu konuda, tıpkı
geçmişte Gölcük depremindeki, o bölgedeki, Marmara Bölgesi’ndeki depremdeki
insanlara sağlanan kolaylıklar Van için de sağlansın. Biz bunu istiyoruz ve
bunu diliyoruz.
Değerli arkadaşlar, yine, afet bölgesi… Biraz önce Sayın Hasip
Kaplan konuşurken AFAD’ın ne iş yaptığı, nasıl işlediğiyle ilgili gerçekten çok
ironik bir örnek sundu. AFAD’la iletişime geçerken Ankara… Yani bir bölgede,
ülkemizin bir bölgesinde afet var, insanlar yaşam mücadelesi veriyor, oraya
müdahale edilmesi gerekiyor ancak karar Ankara’dan alınıyor, Şırnak’tan,
Van’dan ya da başka bir yerden değil. Oranın valisi, oranın yönetimini
oluşturan, yerinden yönetimini oluşturan yetkilileri Ankara’nın talimatı
olmadan… Tabii, önce, talimat alabilmek için Ankara’dan, bilgi vermeleri
gerekiyor. Ankara’nın da bilgisi olmadığını öğrendik ve ne yazık ki “Biz, işte,
para gönderdik, orada biz ödenek çıkardık. Orada kendilerini kurtarsınlar.”
demeye getiriyorlar. Bu, son derece yanlış bir örgütlenmedir. Özellikle afetler
karşısında devletin, kamu gücünün derhâl harekete geçmesi konusunda bizim
geçmişten beri gerçekten çok acı bir deneyimimiz var. Van depreminde
-hatırlayın- iki üç gün, bu devlet, büyük devlet olma gururuyla uluslararası
yardımları kabul etmemişti ve bu nedenle onlarca insan, yurttaş yaşamını
kaybetmişti.
Şimdi benzeri bir durum, Ankara karar almadan herhangi bir yerdeki
bir afete karşı müdahale yapılamıyor. Oysa, çağdaş ülkelerde, demokratik
ülkelerde durum farklıdır, afetle ilgili bütün kurumlar, bütün örgütlenmeler yerinden yapılır. Mesela,
belediyelerin, yerel yönetimlerin ve orada kurulan kimi gönüllü kuruluşların
afet yönetimiyle ilgili uzaktan yakından ilgisi yoktur, onlar dışlanırlar, afet
yönetimi konusunda karar sahibi değiller; Ankara karar sahibidir, Ankara karar
verir, Ankara ne derse o olur ve çoğunlukla Ankara’nın ne dediğini, nasıl
olduğunu ve nihayetinde alınan kararların nasıl felaketler yarattığı da bir
gerçek. Onun için bizim önerimiz, düşüncemiz, afet konusunda yerinde
örgütlenmeye gidilmesi. Merkezî bir koordinasyon olabilir kuşkusuz; buna karşı
değiliz ancak afet konusunda her ilde, her ilçede mutlaka örgütlenmenin, böyle
sivil savunma ya da itfaiye gibi genelgeçer kurumlarla değil, ciddi kurumlarla
çünkü ülkemiz deprem bölgesi, ülkemiz sel bölgesi ve ülkemiz felaketler
bölgesi. Bunu çok ciddiye almak gerekiyor ve bu yerinden yönetimi özellikle
afette arama kurtarma ve afet işlerini
yönetme konusunda yerel yönetimlere, özellikle belediyelere kesinlikle yetki
verilmelidir ve bu konuda belediyelerin katılımı, özellikle afet yönetimi
konusundaki katılımı mutlaka sağlanmalıdır. Sadece burada kimi bürokratların,
Ankara’da oturan kimi bürokratların afet konusunda tek yetkili
ve karar sahibi, söz sahibi olmalarının önüne geçilmelidir.
Değerli arkadaşlar, geri kalan birkaç dakikayı da özellikle…
Türkiye İnsan Hakları Kurumu isimli bir kurumun ne yaptığı konusunda bir
milletvekilli olarak doğrusu benim bir fikrim yok. Böyle bir kurum oluşturuldu,
bu kurumun şimdiye kadar ne yaptığı, gelecekte ne yapacağıyla ilgili gerçekten
Parlamentonun bir milletvekili olarak benim ve kamuoyunun bilgisi son derece
sınırlıdır, kısıtlıdır. Gerçekten sormak istiyoruz, Türkiye İnsan Hakları
Kurumu ne yapar, ne işe yarar? Biz biliyoruz, özellikle AB ilerleme
raporlarında pozitif adım olarak ismi geçen bir kuruluş. Pozitif adım olarak
kalmaktan öteye kimi AB raporlarında ve yine hazırlanan bu “Sessiz Devrim” adlı
kitapta işte “Biz ilerleme yaptık, adım attık.” demekten başka ne işe yarıyor,
hangi işimize yarıyor, insan haklarının hangi alanında Türkiye’de bu kurum iş
ve fikir üretti, bu konuda soru işaretleri gerçekten ortalıkta duruyor.
İnsan hakları konusunda ülkemizin karnesi ortadadır. Özellikle
düşünce ve fikir hürriyeti konusunda, toplantı ve gösteri yürüyüşü konusunda,
toplantı ve örgütlenme özgürlüğü konusunda, inanç özgürlüğü konusunda ve
neredeyse bir gelenek hâlini alan polis şiddeti konusunda mimlidir bu ülke,
karnesi de son derece zayıftır. İşte, Yüksekova’da -ki bizim provokasyon olarak
değerlendirdiğimiz- toplumsal olaylarda halkın demokratik olarak tepkisinin
dile getirileceği bir etkinlikte polisin açtığı ateşle 3 yurttaşımız yaşamını
kaybetti. Merak ediyorum, Türkiye İnsan Hakları Kurumu bu konuda ne yaptı, ne
beyan etti, hangi fikirleri beyan etti, hangi araştırmayı, hangi incelemeyi
yaptı, bu konuda gerçekten bu kurumun başkanı, bu kurumu oluşturan tek tek
bireyler, bu kurumu oluşturan üyeler ve Sayın Bakanımız bu konuda lütfetsin
bize de açıklamalarda bulunsunlar. Gerçekten Türkiye İnsan Hakları Kurumu,
Türkiye’nin insan hakları karnesini iyileştirmek için mi, insan hakları
alanında köklü reformlar yapmak için mi, Türkiye’de insan haklarına saygıyı
sağlamak için mi kuruldu, yoksa AB ilerleme raporlarında ya da işte geçenlerde
bastırdığınız “Sessiz Devrim” isimli kitapta bir ilerleme olsun ya da yapılmış
bir sessiz devrim olsun diye mi koydunuz, onu çok merak ediyoruz. Devrimler
sessiz olmaz, devrimlerin sesi çıkar, biz de gerçekten Türkiye’de
demokratikleşme ve…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NAZMİ GÜR (Devamla) - …insan hakları alanında derin ve özellikle
halkımızın tüm çıkarlarına uygun yasal değişikliklerin yapılmasını istiyoruz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gür.
Hakkâri Milletvekili Sayın Adil Zozani, buyurun. (BDP sıralarından
alkışlar)
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, az önce Sayın Nursel
Aydoğan’dan arta kalan 2 dakikalık sürenin benim süreme ilave edilmesini talep
ediyorum.
BAŞKAN – 1 dakika 45 saniye gibi bir süre kalmış. Tamam,
peki.
Buyurun.
BDP GRUBU ADINA ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Hanefi mezhebi işleri başkanlığı, TİKA, Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı, BDDK, Hazine Müsteşarlığı ve SPK, Sermaye Piyasası
Kurulu bütçeleri üzerine söz almış bulunuyorum.
Öncelikle Hazine Müsteşarlığından başlayacağım, Hazine
Müsteşarlığının politikalarını ve bütçesini değerlendirmeye çalışacağım.
Şimdi, ilk günden beri, bütçe tasarısı Meclise sevk edildiği ve
Plan ve Bütçe Komisyonunda tartışılmaya başladığı günden bu yana esasında çokça
tartıştığımız Sayıştay raporlarının sorun alanlarını oluşturan kurum olarak
Hazine Müsteşarlığını değerlendirebiliriz, onu da Maliye Bakanlığıyla
birlikte çünkü devlet muhasebe sistemini
yasada öngörülen çerçeveye çekmediği için, o çerçevede bir devlet muhasebe
sistemi, kurumlar düzeyinde bir muhasebe sistemi, mizan sistemi
oluşturulamadığı için, bütün Sayıştay belgelerinde, Meclise sevk ettiği
Sayıştay belgelerinde kanaat bildirilemediği, rapor bildirilemeyeceği
tespitleri vardır.
Bütün tartışmalardan sonra, hem Komisyon aşamalarında hem Genel
Kurul aşamalarında bu çerçevede önümüzdeki döneme ışık tutacak, önümüzdeki
dönemlerde, önümüzdeki yıllarda Sayıştay raporlarının Meclise sağlıklı bir
şekilde iletilebilmesinin zeminini oluşturabilecek önerilerin de
geliştirilmesini beklerdik. Ancak, bugüne kadar mevcut durumdan bir
memnuniyetin olduğunu görüyoruz ve bu konuda herhangi bir iyileştirmenin,
herhangi bir yasal düzenlemenin yapılmayacağı kanaati bizde mevcut.
Biliyorsunuz, Sayıştay raporlarında Bakanlık sık sık ifade
etmişti, “25 milyon veri sunduk.” diyor. Bu, ne anlama geliyor? Sayıştaya
“Samanlıkta iğne arayın.” demek. Siz kurumlar düzeyinde mizan sunmadığınız
sürece Sayıştayın, Sayıştay denetçilerinin bu işin içinden çıkmaları mümkün
değildir. Ayrıntılarıyla, tek tek ne yapılması gerektiği esasında hem Maliye
Bakanlığının hem Hazine Müsteşarlığının önerileriyle birlikte Meclise gelmesi
gerekirdi.
Sayın Bakanlar burada sunumlarını yaparken bu konuda bir açıklık
getirecekler mi, bu konulara bir açıklık getirecekler mi doğrusu merak
ediyoruz; bugüne kadar getirmediler, bu aşamada getirmelerini bekliyoruz. Çünkü
bu yıl konuştuğumuz bütçe ve Sayıştay raporları esası itibarıyla bir ilki
teşkil ediyor ve bu ilk önümüzdeki yıllar açısından da bir teamüle dönüşeceği
için burada sarf edilen her sözün önemi vardır, burada sarf edilen her sözün
gelecek yıllar açısından altı çizilecektir. Dolayısıyla, iktidarı, muhalefeti,
burada konuşan her konuşmacının, bu konuya eğilen herkesin söyleyeceklerinin
gelecek yıllar açısından teamüle dönüşeceğini düşünerek konuşması gerekir.
Dolayısıyla, özellikle bakanların bu konuda sorumlulukları vardır, bu konulara
açıklık getirmelerini bekleriz.
Hem 6085’te hem 5018’de mutlak anlamda düzenlemelere ihtiyaç
vardır, kanuni değişikliklere ihtiyaç vardır ve bunların bu bütçe görüşmeleri
esnasında Parlamentoyla paylaşılması gerekir. Nelerin yapılması gerektiğini bu
Parlamentoda konuşmak gerekir. Bunu yapmazsak önümüzdeki yıllarda da aynı kısır
döngü içerisinde bütçeyi konuşmak durumunda kalırız.
TİKA’yla ilgili hiçbir değerlendirmede bulunmayacağım. Başından
itibaren, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı bütçesini protesto
ettiğimizi ifade edelim, hem Plan ve Bütçe Komisyonu aşamalarında hem burada
Genel Kurulda. İçinde biz olmayan bir kurumun bütçesini meşru görmüyoruz, helal
görmüyoruz, onaylamanın da mümkün olmadığını da ifade ediyoruz. Dolayısıyla, bu
faslı açmadan kapatıyoruz. Türkiye’de Anadolu halklarından, Mezopotamya
halklarından toplanan vergilerle bir etnik kimliğin uluslararası varlığını
sürdürmek üzere para harcanmasını helal görmüyoruz, hakkımızı helal etmiyoruz.
Dolayısıyla, bu faslı hiç açmıyoruz.
İkinci önemli başlıklardan bir tanesi: Yurtdışı Akraba
Topluluklar. Hiç itirazımız yok. Azerbaycan’da, Türkmenistan’da, Kazakistan’da,
dünyanın başka yerlerinde… Türkiye’de mevcut olan bir halkın akrabalarıyla
ilişkilerini sorgulamıyoruz, bu ilişkilerin var olması gerektiğini de ifade ediyoruz
ama bunu da bir ayrımcılığa tabi tutmadan yapmanızı istiyoruz. Siz, yurt
dışındaki akraba topluluklarla ilişkilerinizi ne kadar meşru görüyorsanız,
bizler açısından da Kürdistan’ın diğer parçalarında yaşayan Kürtlerle
ilişkilerimiz o kadar meşru ve doğaldır, sizin de bunu doğal olarak kabul
etmeniz gerekiyor. Bizim kendi akrabalarımızla ilişkilerimizi kesmek için tel
örgüler ve duvarlar örülürken sizin bu Yurtdışı Akraba Topluluklara ilişkin
politikanızı kusura bakmayın sorgularız, bu politikayı sorgularız.
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) – Hangi politika? Öyle bir politika
yok ki!
ADİL ZOZANİ (Devamla) – Gene, önemli bir nokta BDDK, SPK şeyi
vardır.
Türkiye'de AK PARTİ hükûmetleri döneminde bu kurumlar üzerinden
kumar meşrulaştırıldı. Paranın parayla çoğaltılması devri bu hükûmetler
döneminde had safhaya ulaştı. Sayın, kaç kumar kalemi var Türkiye'de? Siz
kumarı sadece rulet olarak mı algılıyorsunuz? Hayır. Millî Piyango bir
kumardır, Sayısal Loto bir kumardır, at yarışı bir kumardır ve siz bu kumarı Türkiye'de
meşrulaştırdınız, had safhaya getirdiniz. Her gün at koşturuyorsunuz, her gün
beygirleri izliyorsunuz. Dolayısıyla, sermaye politikanızın doğru olduğunu
söylemek mümkün değildir. Kumara ve faize dayalı bir ekonomi politikası helal
bir ekonomi politikası değildir. Bu sorunun başlığını da açıp bu şekilde
bırakıyoruz. Çok sayıda kurum olduğu için kısa kısa değinmelerle geçmek
durumunda kalıyorum.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Haram mı şimdi bunlar?
ADİL ZOZANİ (Devamla) – Elbette ki haramdır ve bu kumarı, maalesef
din istismarını yapan bir iktidar Türkiye'de meşrulaştırıyor. Türkiye'de zaten
âdettir, her işi zıddına yaptırırlar. Vakti zamanında merhum Erbakan İsrail’e
çok karşıydı, Türkiye'nin İsrail’le uluslararası anlaşmaları o dönemde, merhum
Erbakan hükûmetleri döneminde rekor düzeye ulaştı. Bu bir alışkanlıktır
Türkiye'de, her şeyi zıddına yaptırırlar ve her şeyi zıddı üzerinden
meşrulaştırırlar; kumar da Türkiye'de AK PARTİ hükûmetleri üzerinden
meşrulaştı.
Hanefi mezhebi işleri başkanlığının bütçesine gelince, özellikle
altını çiziyorum, Hanefi mezhebi işleri başkanlığı. Çünkü, maalesef Türkiye’de
İslamiyet’in diğer mezhepleri de inkâr edilir oldu. Alevilik inkâr ediliyor,
Hanbelilik inkâr ediliyor, Malikilik inkâr ediliyor, Şafiilik inkâr ediliyor.
Hepsi bu potanın, Hanefi mezhebi potasının içerisinde eritiliyor. Klasik
Türk-İslam sentezidir, buradan sorgulama yapmadan bu soruna çözüm bulamazsınız
ve mevcut durumda “Diyanet İşleri Başkanlığı” dediğiniz Hanefi mezhebi işleri
başkanlığının bütçesi meşru değildir.
Türkiye’de kişi başına düşen doktor sayısı ile kişi başına düşen
din görevlisi sayısı arasında bir kıyaslama yapın, arada bir uçurum var.
İnsanları üfürükçülere, muskacılara yönlendiren bir politika tercih
ediyorsunuz, ardından da gelip çağdaş, medeni, uygar, demokratik bir toplumdan
söz ediyorsunuz. Politikanız bu olduğu sürece böyle bir şeyden söz edemezsiniz.
Özellikle din, Anadolu toplumları arasında bir ayrıştırma aracına dönüştürüldü.
Anadolu’nun birçok kentini gezin, Mezopotamya’nın birçok kentini gezin bir
gerçeklik göreceksiniz, farklı dinlere ait ibadethanelerin çatısının bitişik
olduğunu göreceksiniz, çatıları birbirine yaslanmış ibadethaneler göreceksiniz.
Tarihte böyledir, bu coğrafyada, bu kadim coğrafyada yaşayan kadim halklar
birbirlerinin inançlarıyla uğraşmamışlar, tersine inançlarının çatısını
birbirine yaslayarak büyümüşler. Ancak din o kadar siyaset malzemesi durumuna getirildi
ki, artık ibadethanelerin birbirine mesafelerini metreyle ölçer duruma geldik.
Bunu doğru buluyor musunuz? Tuzluçayır sizin eserinizdir; halkı, halkın
inançlarını bu kadar karşı karşıya getirdiniz. Hiç kendinize soruyor musunuz?
Kendinizi o kadar muktedir gördünüz ki, sizin dışınızdaki insanların,
toplulukların inançlarını tarif etme cesaretinde bulundunuz, böyle bir cürette
bulundunuz. Ne haddinize! İnsanların inançlarını sorgulamak, tarif etmek,
kusura bakmayın, haddinize değil. Bu coğrafyada yaşayan milyonlarca Alevi
vatandaş eğer cemevlerini kendileri açısından ibadethane olarak tarif ediyor ve
öyle kabul ediyorsa, size düşen kabul etmektir; oysaki siz, milyonlarca insanın
ibadetini de kendi mezhepçi anlayışınızla tarif etme cüretinde bulunuyorsunuz,
tarif etme gafletinde bulunuyorsunuz. Bu gafletten geri dönün, yaptığınız iş,
iş değildir.
90’lı yıllarda Kürt halkına karşı kullandığınız çeteler vardı,
kontralar vardı. Bu kontraları o dönemler camilerde örgütlüyordunuz ve son
dönemlerde aynı faaliyetlerin yeniden başladığını görüyoruz. Yine camiler
kontraların merkezi durumuna getirilmeye çalışılıyor. Oradan Kürtlere karşı,
Kürt siyasetine karşı yeni bir saldırı dalgası geliştirilmeye çalışılıyor. Var
mıdır bundan haberiniz? Eğer haberiniz yoksa işte, size söylüyoruz. Bunu
merkezî bir politika olarak yapıyorsanız ateşle oynadığınızı size ifade etmek
isterim. Tarihte özellikle Kürt halkını inanç ekseninde birbirine
karşıtlaştırmak için Şafiilik ile Alevilik karşı karşıya getirildi. Özellikle
bu coğrafyada, Anadolu’da, Mezopotamya’da yaşayan Kürt, Türkmen, Alevi
kardeşlerimize “Sizi Kerbela’da katleden Şafiilerdir.” dedirttiniz. Böyle bir
politika esas alındı, böyle bir ayrıştırıcı yöntem izlendi. Oysaki Kerbela’dan
sonra, Kerbela’dan önce Muaviye ve torunu Yezit Alevilere karşı kıyım
gerçekleştirirken onlara sahip çıkan ve sahip çıktığı için Alevi kanaat
önderleriyle sürgüne gönderilen İmam Şafii’nin ta kendisiydi. Bu tarihî
gerçekleri siz gizlediniz, bu tarihî gerçekleri yok saydınız. Özellikle Kürt
halkını Alevi ve Şafii mezhepleri ekseninde birbirine karşıt duruma getirmeye
çalıştınız. Çok şükür ki bu tezgâh bozuldu, bu tezgâh amacına ulaşmadı. Sizin
yaptığınız, sizin ayrıştırıcı politikalarınız amacına ulaşmadı.
Bir önemli nokta daha -şunu dilim varmıyor ifade etmeyeyim ama-
merak eden varsa tarihi açsın baksın. Bugünün ayrıştırıcı politikalarını,
mezhep eksenli politikalarını siyaset malzemesi durumuna getirerek, inançları
siyaset malzemesi durumuna getirerek ayrıştırıcı politikalar güdenlerin ile
Kerbela’da katliam yapan Muaviye’den, Yezit’ten hiçbir farkı yok. Esasında
bugünün ayrıştırıcıları Muaviye’nin, Yezit’in takipçileridir. Bunun da İslam’la
hiçbir alakası yoktur. Bunun da İslam’da hiçbir şekilde yeri yoktur.
Önemli bir nokta daha; Diyanet İşleri dediğimiz kurumun bütçesini
telaffuz etmeyeceğim. Çok sorduk…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Zozani.
ADİL ZOZANİ (Devamla) – 2 dakikamı ilave ettiniz mi Sayın Başkan?
BAŞKAN – Ekledik, 15+2 yaptık.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Biraz daha konuşsun.
ADİL ZOZANİ (Devamla) – Bir nokta daha ifade ederek bitirmek
istiyorum.
Bakınız, çok sorduk, ilgili Bakana sorduk, “Diyanet İşleri
Vakfının bütçesini bizimle paylaşın.” dedik. Diyanet İşleri Başkanlığı
dediğimiz kurumun bütçesini bir kenara bırakıyorum.
BAŞKAN – Süreniz bitti Sayın Zozani.
ADİL ZOZANİ (Devamla) – Birkaç cümle söyleyeceğim Sayın Başkan.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Çok güzel konulardan bahsediyor Sayın
Başkan. Biraz daha bilgilenmek isteriz, öğrenme hakkı açısından.
BAŞKAN – Biz de istiyoruz ama elimizde başka olanak yok. Ayrıca
ikili görüşebilirsiniz.
ADİL ZOZANİ (Devamla) – Bakın, bu bütçeye yıllık 680 milyon
Diyanet İşleri Vakfı Başkanlığı bütçesini ekleyin…
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Zozani.
ADİL ZOZANİ (Devamla) – …aynı zamanda bu vakfın 10 bin
gayrimenkulünü de ilave edin, karşınızdaki devasa bütçeyi görmüş olursunuz.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 13.56
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.23
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur
BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
29’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Şanlıurfa
Milletvekili Sayın Zeynep Armağan Uslu konuşacak.
Süreniz beş dakika.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ZEYNEP ARMAĞAN USLU (Şanlıurfa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, bildiğimiz üzere, son on bir yıldır
güçlü ve köklü demokratikleşme hamlelerini süreklilik ilkesiyle sürdüren ve
gerçekleştiren bir yönetim anlayışıyla yoluna devam ediyor. Ve elbette bu ifade
önceki yıllarda yapılanları yok saymak anlamına gelmiyor. Ancak ülkenin değişim
hızının, gücünün son yıllarda attığını da ifade etmek gerekir.
Bu anlamda, sıklıkla “yeni Türkiye” kavramı üzerinden vurgulanan
da pek çok yönüyle aslında işte tam da bu değişim. Ve bu değişim neticesindedir
ki “efendi devlet”ten “hizmetkâr devlet”e evrilen, vatandaşlarının sosyal ve
kültürel haklarını en geniş biçimde tanıyan, siyasi hakların kapsamını
genişleten devlet tasavvuru ve hükûmet yapılanmasıyla en derin toplumsal acımız
olan terör de son bir yıldır sonlandırılabildi. Toplumsal barışı uzun yıllar
sonra tesis etme adına gerçek ve ülkemize yakışır bir duruş da sergilenebildi.
Ve bu ülkenin, bilhassa güneydoğunun bir ili olan Şanlıurfa’nın
temsilcilerinden biri olarak söylemeliyim ki, bu konuda çok ama çok acı
tecrübelerimiz var. Bu tecrübeler bize gösterdi ki, terör, sadece askerî
yöntemlerle çözümlenemez, çözümlenemedi de. Konu ancak toplumsal boyutuyla da
dikkate alınır ve bu boyut en az askerî yöntemler kadar dikkate alınırsa,
önemsenirse kalıcı çözümler üretilebilir. Ve bu yaklaşım AK PARTİ
Hükûmetlerinin de tutumunu özetler niteliktedir. Ve terör meselesinin ekonomik,
sosyal, psikolojik ve uluslararası tüm boyutlarıyla derinlemesine kavranarak
çözümlenmesi de bizim siyasi yaklaşımımızın ana aksını oluşturmaktadır ve işte
bu yaklaşımın bir iz düşümü olarak 2010 yılında kurulmuş olan Kamu Düzeni ve
Güvenliği Müsteşarlığı, Başbakanlık bünyesinde terörle mücadelenin bilimsel
veriler ışığında sürdürülebilmesi ve araştırma geliştirme faaliyetleri dâhil,
her türlü ulusal ve uluslararası çalışmaların yürütülmesi ve bugün geldiğimiz
nokta itibarıyla analiz, rapor, kitap ve politika önerileriyle kurumlara, karar
alıcılara, tüm karar alıcı mekanizmalara ciddi katkılar sunmaktadır. Çözüm
odaklı stratejiler üretilmekte, bu alanda faaliyet gösteren kurumların
koordinasyonu etkin bir biçimde sağlanmaktadır.
KDGM’nin 2013 yılında gerçekleştirdiği çalışmaların sadece bir
kısmını özetlersek, çözüm sürecinde etkin rol üstlenen akil insanlar heyetini
bir kez daha hatırlamakta fayda vardır. Akil insanlar heyeti hem sürece büyük
katkı sağlamış hem de farklı görüşlerin Hükûmet nezdinde damıtılması anlamında
etkin bir duruş sergileyebilmiştir ve işte bu yapının koordinasyonu da ilgili
kurum tarafından gerçekleştirilmiştir.
Yine, 30 eylülde kamuoyuna açıklanan demokratikleşme paketinin ilk
hazırlık ve koordinasyon çalışmaları yapılmış, Türkiye'nin demokratikleşme
konusunda geçirdiği dönüşümü göz önüne seren çok ciddi bir envanter
niteliğindeki “Sessiz Devrim” kitabı Türkçe, İngilizce, Arapça ve Kürtçe
yayımlanmıştır. Yıllar boyunca dillerin, kültürlerin ve kimliklerin yok
sayıldığı, inkâr edildiği bir Türkiye’den bugün böylesi yayınların
basılabildiği bir Türkiye’ye geçebilmiş olmamız, sadece bu tutum bile aslında
kendi başına, tek başına anlamlıdır ve bize çok şey anlatmaktadır. Artık bu
ülke çok kültürlü yapısını yok saymayan, kucaklayan, farklılıklardan zenginlik
damıtan bir ülkedir.
Ha, bu arada şunu da söylemek gerekir: Marifet, devrim niteliğinde
işler yapmaktır; bunları sözde değil, özde yapmaktır. Yani birilerinin çok arzu
ettiği gibi, yıkarak, kırarak, dökerek değil, halka zulmederek değil, “sessiz
devrim” ifadesinde anlamını bulduğu gibi iş yaparak yol almak önemlidir. Yani
“Sessiz devrimler de olur.” diyoruz.
Bu bağlamda, artık çok kültürlü yapısını kucaklayan bu devletin
terör meselesini de merkeze alan yaklaşımının önemli temsilci kurumlarından
biri olan KDGM 92 personeli ve 2013 yılı bütçesi 20 milyon 272 bin TL iken
2014’te de 20 milyon 944 bin TL ödenek teklif edilen bu bütçe yapılanmasıyla
kurumun daha etkin katkılar sağlayabilmesi için ileriki yıllarda bu
bütçelemenin daha da güçlendirilmesinin anlamlı olacağının altını çiziyor, yüce
heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Şimdi söz sırası Van Milletvekili Sayın Burhan Kayatürk’te.
Buyurun Sayın Kayatürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA BURHAN KAYATÜRK (Van) – Sayın Başkan, çok
değerli milletvekili arkadaşlarım; Afet ve Acil Durum yani AFAD Başkanlığı
bütçesi üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, biraz önce, özellikle, Van
Milletvekilimiz Nazmi Gür Bey Van depremiyle alakalı birkaç şey söyledi. Tabii,
benim onun gibi 15 dakikam yok maalesef 5 dakika içerisinde bir şeyler söylemek
zorundayım.
Doğrusu, Marmara depremiyle karşılaştırıldı. Marmara depreminde
10 yılda yapılanları, Allah’a hamdolsun,
AK PARTİ Hükûmeti 10 ayda yaptı, daha doğrusu, 10 yılda yapılamayanları 10 ayda
yaptı, bunu da biz gördük.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Marmara depremiyle Van depremini nasıl
karşılaştırıyorsun? Yani ekonomik boyutunu bir ortaya koy!
BURHAN KAYATÜRK (Devamla) – Onu da ortaya koyacağız inşallah.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Ne alakası var?
BAŞKAN – Müdahale etmeyelim lütfen.
BURHAN KAYATÜRK (Devamla) – Değerli milletvekilleri, acı
tecrübelerle sabit olduğu üzere, ülkemiz sık sık doğal afetlerle
karşılaşmaktadır ancak millet olarak en çok muzdarip olduğumuz afet çeşidi
depremlerdir. Ülkemizin yüzde 90’ına yakını birinci, ikinci ve üçüncü deprem
bölgelerindedir. Bu riskler AK PARTİ Hükûmeti öncesi hükûmetler tarafından
maalesef algılanamamıştır. Özellikle 17 Ağustos 1999 depremi büyük bir
felaketti ancak bu deprem karşısında bir şey yapamamak çok daha büyük bir
felaketti.
Biz bu depremler karşısında hazırlıklı olmamız gerektiğini
bilmeliyiz çünkü söylediğim şekilde Türkiye depremler bölgesinde. Bakın, sadece
Van’da 1904’te deprem olmuştur, 1942’de deprem olmuştur, 1976’da deprem olmuş
ve 2011’de deprem olmuş; yaklaşık her otuz beş yılda bir deprem olmuş. Ancak,
daha önceki depremler maalesef başka bir felaketle sonuçlanmış -hazırlıksız bir
şekilde- bir mücadele edilmemiştir. Özellikle ben 1976 depremini büyük bir
çaresizlikle, büyük acılarla yaşamış bir insanım. Ancak 2011 yılı depremleri,
Van ve Erciş’teki depremler, Allah’a hamdolsun çok ciddi bir hazırlık ve çok
önemli çalışmalarla karşılandı. 644 canımızı kaybettik, 700 bin insan etkilendi
bu depremden. Ancak, bakın, depremden üç buçuk saat sonra Başbakanımız
kabinesinin yarısıyla deprem bölgesindeydi ve bir yıl içerisinde iki yüz elli
iki gün, bir ve birden çok bakanımız bulundu. Aynı zamanda Başbakan Yardımcımız
Sayın Beşir Atalay neredeyse bizi hiç yalnız bırakmadı. Bu nedenle çok kısa
süre içerisinde 75 bin çadır, peşinden 35 bin konteyner hızlı bir şekilde
depremzedelere teslim edildi ki depremin ikinci gününde değerli arkadaşlar,
sadece Erciş’te kurtarma ekibi çalışanı sayısı 3.950 kişiydi. Dolayısıyla,
depremin birinci yılında çok büyük bir rekor hızıyla 16.895 tane konutu Erciş
merkezde, Van merkezde ve köylerde biz teslim etmiş olduk yani bu hız dünyanın
hiçbir yerinde yok. Ancak bugün, özellikle geldiğimiz noktada, Van’da 100 aile
civarında konteynerleri terk etmeyen ailelerin olduğunu biz biliyoruz. Burada
yetkililer, başta Van Valisi bunlara her türlü imkânı sunmakta, kiralarını
ödemeye hazır olmaktadır. Dolayısıyla, 250 aileden 100 aileye inmiş durumda ve
bu ailelerin de inşallah bir an önce kira yardımını alarak buradan
ayrılmalarını biz tavsiye ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, söylediğim şekilde bizim yaptıklarımızı
beş dakikada anlatmak mümkün değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BURHAN KAYATÜRK (Devamla) - Dolayısıyla, 2014 yılı bütçesinin
ülkemize, milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kayatürk.
Malatya Milletvekili Sayın Mustafa Şahin, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ŞAHİN (Malatya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Afet ve Acil Durum Başkanlığı bütçesi üzerinde söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Özellikle, ülkemizin içerisinde bulunmuş olduğu, afet riski yüksek
olan bölgelerimizin… 1939 Erzincan depremiyle bu sorun ciddi bir şekilde gün
yüzüne çıkmış ve o gün yapılan birtakım yasal düzenlemelerle beraber 1959
yılında 7269 sayılı Yasa’yla biraz daha netleştirilmiştir. Ancak, biz 1999
yılına geldiğimizde, yaşamış olduğumuz depremle gerçekten çok ciddi açıkların,
sıkıntıların var olduğunu bir kez daha bire bir yaşayarak bunları hissettik ve
bunlarla alakalı daha önce yine bütün alanlarda yapmış olduğumuz devasa
çalışmalardan, devrim niteliğindeki dönüşümlerden dolayı, gerçekten birçok
kurumlarımız daha iyi nitelikli bir hizmet vermeye devam etti. Bununla beraber,
Afet Acil Durum Başkanlığı kurulmadan önce üç başlı olan bu kurumumuz da tek
çatı altında birleştirilerek şemsiye bir kurum hâline getirilmişti. Bunun, biz,
gerçekten farklılıklarını ne zaman yaşadık? 23 Ekim 2011 tarihinde yaşamış
olduğumuz Van depremiyle yine 1999’da yaşamış olduğumuz Marmara’daki deprem
arasındaki farkı insanlarımız çok daha iyi bir şekilde bugün görmekteler.
Biz, o günkü, 1999 depremine baktığımız zaman, gece saat 03.00’te
-ki ben de o bölgedeydim- yaşanan depremde, maalesef sabah saat altı buçuğa
kadar insanlarımız çaresiz, naçar hâlde devletin şefkat ellerini bekleyedursun,
ancak altı buçuktan itibaren devlet orada birtakım kurumlarıyla
-vatandaşlarımızın daha önce ulaşmış oldukları bölgede- varlığını hissettirmeye
başlamıştı.
Ancak, biz -bugün, Van depremini şu anda arkadaşlarımız
eleştiriyorlar- elbette ki eleştirilere her zaman için açığız ama Van depremine
baktığımız zaman, orada 600 küsur insanımızı kaybetmişiz, 1.900 küsur insanımız
yaralı kurtulmuş, 252’den fazla canımızı da sağ salim bir şekilde enkaz altından
çıkarmışız. Bunları nasıl yapabildik, nasıl gerçekleştirdik? İşte şu anda
yapmış olduğumuz değişim ile dönüşümler neticesinde yaptık.
HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Bitlis) – Havaalanlarına ulaştıramadılar
o insanları. Bunları neden
söylemiyorsun?
MUSTAFA ŞAHİN (Devamla) – Yirmi dakika içerisinde devletin oraya
ulaşması elbette ki can kaybını bu noktada biraz daha azalttı ve riski azalttı.
Daha önce kriz şeklinde algılanan bunlarda, kriz yönetimine dönüşen depremle
ilgili çalışmalarda, bugün bu noktada da risk yönetimini uygulayan bir noktaya
geldik.
Depremlerden önce, afetlerden önce… Elbette ki birçok afet var;
afetlerin hiçbirisini Cenab-ı Allah hiçbir insana, hiçbir bölgeye vermesin ama
o noktaya geldiğimiz zaman, elimize ne gelse onlardan medet umacak bir noktaya
gelmiş oluyoruz. Ancak bunun öncesinde ve sonrasında yapılması gerekenleri
Hükûmet olarak bugüne kadar çok iyi bir şekilde yaptık.
Evet, Van depremine baktığımızda, bugüne kadar o bölgede yapmış
olduğumuz konteyner kentler, çadırlarımız, sıcak aşların verilmesi, hemen
akabinde bir yıl içerisinde… Biraz önce arkadaşlarımız gene feveran ediyorlar
ama biz ne yaparsak yapalım, Cenab-ı Allah bu ülkeye 1999’daki afatı
yaşatmasın, ayın zamanda siyasi afeti de yaşatmasın. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) O günün şartlarında yaşananları insanlarımız çok iyi biliyorlar, ne
kadar kızarsanız kızın hiç önemli değil.
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Siyasi afet sizsiniz, siz.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Çok büyük konuştun ya!
MUSTAFA ŞAHİN (Devamla) – Hiç büyük konuşmuyoruz, insanlarımız
bunları zaten… O afeti yaşadığınız için bu noktadasınız.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Türkiye sarsıldı şu anda, öyle büyük
konuştun!
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Marmara depreminde kimse kalmadı açıkta.
MUSTAFA ŞAHİN (Devamla) – Bugüne kadar çıkmış olduğunuz her yerde,
başta Başbakanımız olmak üzere, AK PARTİ’nin yapmış olduğu, millete mal olan,
bu ülkede yapılan her hayırlı işe karşı çıkan bir muhalefet anlayışınız var.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Malatya ayağa kalktı, dinliyor, Malatya
ayakta!
MUSTAFA ŞAHİN (Devamla) – Allah bu afeti, sizleri de başımızdan
eksik etsin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Maşallah, maşallah!
MUSTAFA ŞAHİN (Devamla) – Kesinlikle bugüne kadar yapmış olduğunuz
çalışmalara baktığımız zaman, 1999’da, üniversitelerimiz başta olmak üzere,
insanlarımızın giyimine, yaşam şekline, hayat tarzlarına müdahale eden bir
afetle karşı karşıyaydık. Bunlar hoşunuza gitse de gitmese de böyleydi. (MHP
sıralarından gürültüler)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sen bu kadar hırsızlığı, soygunu
Malatya’da anlatabiliyor musun, sokağa çıkabiliyor musun?
BAŞKAN – Müdahale etmeyin lütfen.
Sayın milletvekilleri…
MUSTAFA ŞAHİN (Devamla) – Hiç boşuna feveran etme, boşuna hiç
feveran etmeyin.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bu soygunu, bu hırsızlığı anlatabiliyor
musun Malatya’da?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bu kadar hırsızlığı nasıl
beceriyorsunuz? Yüzünüz kızarmıyor mu?
MUSTAFA ŞAHİN (Devamla) – Eğer, biz bugün afetleri risk olmaktan
çıkardıysak, bugüne kadar yapmış olduğumuz çalışmalar… Gerçekten, bütün
kurumlarıyla beraber ülkesiyle milletini barışık bir hâle getirdik.
Biraz önce bir arkadaşımız yine bahsetti, burada her şeyin
zıddıyla kaim olduğundan bahsetti.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Vallaha, önce hırsızlıklarınızı
anlatacaksınız, sonra afeti.
MUSTAFA ŞAHİN (Devamla) – Evet, her şey zıddıyla kaimdir.
Bugün eğer Doğu ve Güneydoğu’da insanlarımızın, mütedeyyin insanlarımızın
başına terör belasını, Marksist-Leninist bir ideolojinin ürünleri olarak
oradaki insanlarımızı derdest etmeye çalışanlar varsa bunlar da sizin
ürünleriniz, sizin yaptıklarınız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Marksistlerin jargonuyla konuşuyorsun.
MUSTAFA ŞAHİN (Devamla) – Hiçbir şey söylemeye gerek yok,
vatandaşımız bunları çok iyi bir şekilde görmekte.
Evet, biz dünyanın birçok yerine, hangi bölge olursa olsun…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ŞAHİN (Devamla) – …başta Suriye olmak üzere, bütün
bölgelerde insanlarımızın hemen yanı başlarında olduk.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Şahin.
MUSTAFA ŞAHİN (Devamla) – Ben tekrar bütçemizin hayırlara vesile
olmasını diliyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Bakın, son iki konuşmacı da Van
depremiyle ilgili bilgiler verirken…
BAŞKAN – Biraz sessiz olur musunuz lütfen.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – …99’da meydana gelen, belki de asrın en
büyük felaket olan o depremle Van depremini karşılaştırmak gibi bir garabetin
içerisine girdiler.
MUSTAFA ŞAHİN (Malatya) – Garabet sizsiniz…
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Yani, bir kere Van depremiyle o 99
depremi nasıl karşılaştırılır?
BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim sayın milletvekili.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Ekonomiye 25 milyar dolarlık zararı, 20
bin kişinin öldüğü…
BAŞKAN – Teşekkür ederim, kayıtlara geçti.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – …on binlerce insanın öldüğü ve kırk beş günde
geçici konutlara, iki yılda da kalıcı konutlara…
BAŞKAN – Şimdi, Şırnak Milletvekili Sayın Mehmet Emin Dindar,
buyurun.
Süreniz beş dakikadır.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Konuşuyor, konuşuyor.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) - Sayın Başkan, ben de bir konuya
değinmek istiyorum.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Kayda geçti söyledikleriniz.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Tamam, bitirsin ondan sonra…
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan ama…
BAŞKAN - Lütfen Sayın Milletvekili, böyle bir usul yok ama.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) - Nasıl yok ya?
BAŞKAN – Evet, yok.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Ben burada elimi kaldırdıysam buraya
gelen herkes sözünü bitiriyor.
BAŞKAN -Tamam, söylediklerinizi anladım, kayda da geçti.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – İşinize gelmedi mi kesersiniz.
BAŞKAN - Ben ne yaptığımı gayet iyi biliyorum.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurun Sayın Hatip.
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET EMİN DİNDAR (Şırnak) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AK PARTİ Grubu adına…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, milletvekili söz istiyor.
Böyle bir hakkınız yok sizin. Söz istiyor milletvekili. Böyle bir hakkınız yok
ya.
MEHMET EMİN DİNDAR (Devamla) – Sayın Başkanım, konuşacak mıyım
bekleyecek miyim?
BAŞKAN – Bakın…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Dinlemek zorundasınız, böyle bir şey yok.
BAŞKAN – Bakın, beni böyle mecburiyetlerde bırakmayın. Sizi
görmedim.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Efendim, mecburi bırakan İç Tüzük.
BAŞKAN – Sizi görmedim. Beni böyle mecburiyetlerde bırakmayın.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Mecburi bırakan İç Tüzük, ben değilim.
BAŞKAN – Milletvekilini görmedim.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Dinlemek zorundasınız ya, ne diyor?
BAŞKAN - Onun kendi ağzı var, söyleyebilir.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Beğenmeyebilirsiniz...
BAŞKAN – Lütfen…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Beğenmeyebilirsiniz ama dinlemek
zorundasınız.
BAŞKAN – Buyurun.
Siz itham etmeyin, hüküm de vermeyin, ben görüyorum.
Buyurun.
Sayın Hatip, bir dakika.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli Meclis; bakınız,
konuşmacı Van depremiyle 1999 Kocaeli depremini karşılaştırmıştır, bilimsel
olarak bu yanlıştır.
BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim. Böyle bir usul yok.
Teşekkür ederim.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Van depreminin merkezi Van’la Erciş
arasındadır ve iki merkeze de uzaktadır.
BAŞKAN – Tamam, teşekkür ederim. Böyle bir usulümüz yoktu.
Buyurun Sayın Hatip.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Kocaeli depreminde, Kocaeli’nin merkezi
Sakarya’nın içindedir.
BAŞKAN – Tamam yeter. Teşekkür ederim. Hatibe saygılı olun,
lütfen.
Buyurun Sayın Hatip.
MEHMET EMİN DİNDAR (Devamla) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AK PARTİ Grubu adına Türkiye İnsan Hakları Kurumu bütçesi
üzerine söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, iki gün önce Dünya İnsan Hakları Günü’nü
kutladık. 10 Aralık 1948 tarihinde ilan edilen İnsan Hakları Evrensel
Bildirgesi artık devletlerin iç meselesi olmaktan çıkmış, evrensel bir hâl
alarak tüm dünyanın ortak hedefi olmuştur. İnsan hakları doğuştan var olan ve
insanlar arasında dil, din, mezhep, ırk, yaş ve cinsiyet ayrımı yapmaksızın
sevgi, saygı, dostluk ve kardeşlik duyguları geliştirmek, insanın insan olması
sebebiyle sahip olduğu hakların tümüdür. Bu bağlamda Hükûmetimiz, iktidarı
devraldığı 2002 yılından itibaren bu meşakkatli yılları aşarak 21 Haziran
2012’de Türkiye İnsan Hakları Kurumunu kurmuştur.
İktidarımızdan önce insan haklarının en çok ihlal edildiği bir bölgenin
evladı olarak, bu topraklar üzerinde dedelerimiz, babalarımız ve bizler de
büyük acılar çektik ve büyük hüzünlere şahitlik ettik; bu yaşanılanların
hiçbirisini hak etmemiştik. Ölümler, gözyaşları, korkular, diz boyu yoksulluk,
çaresizlik, umutsuzluk hak ettiğimiz ve layık olduğumuz bir hayat tarzı
değildir.
Geçmişte bu karanlıklar varken yarınların aydınlık olacağına
inanıyorum. Faili meçhul cinayetlerin, yıkılan, yakılan köylerin hesaplarının
sorulduğu ve bunu bize reva gören insanların hukuk indinde hesap verdikleri
günlerin geldiğini görüyoruz.
AK PARTİ iktidarının on bir yıllık hizmetleri neticesinde yapılan
olumlu çalışmalar sayesinde özellikle Doğu ve Güneydoğu’da yaşayan
vatandaşlarımızın huzur bulduğuna inanıyorum. Bunu sabote etmek isteyenlere hep
birlikte karşı koymamız gerektiği kanaatindeyim. AK PARTİ iktidarı sayesinde
barış rüzgârlarının estiği bu günlerde savaş çığırtkanlıkları yapmak
isteyenlere fırsat vermemeliyiz. İnsanlara “Savaş değil, barış gerekli.”
demeliyiz çünkü insan eşrefi mahlukattır; ona saygısızlık, kainattaki tüm
halka, tüm haklara da saygısızlıktır, ona hizmet ise tüm kainata ve Hakk’a
hizmet demektir.
Bölgemdeki olumsuzlukları ortadan kaldıran ve bu bölgenin güzel
insanlarına hizmet eden başta Sayın Başbakanıma ve AK PARTİ’nin bütün
mensuplarına ve bu konuda emeği geçen herkese halkım adına saygılarımı
sunuyorum.
Bölgemde zalimlere karşı mücadele etmenin kolay olmadığını
bildiğim hâlde boyun eğmeyeceğimizi de bildirmek istiyorum. Güçlünün yanında
değil, haklının yanında yer almak ve hakkı güçlü kılmak gerektiği inancıyla
daima haklının ve mazlumun yanında yer almayı ve zalimlere karşı durmayı
kendimize hedef edinmişiz.
Değerli milletvekilleri, eğer bu yolda can verirsek şehit
olacağımız inancına sahibiz ve cennetle müjdelenenlerden birisi oluruz. Cennet
ucuz olmadığı gibi, cehennem dahi lüzumsuz değildir. Yaşasın zalimlere cehennem
diyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
“İnsanların hayırlısı, insanlara faydası olandır.” hadisi şerifini
hatırlatarak, bütçenin hayırla vesile olması dileğiyle şahsım ve grubum adına
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dindar.
Sayın Halaman, söz istemişsiniz.
ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Duymuyorum, bir sessiz olursanız arkadaşlar lütfen.
Duyulmadı sesiniz ama sanıyorum kısa bir söz istiyorsunuz.
Bir dakika veriyorum, buyurun.
Yerinizden yalnız, lütfen yerinizden.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Adana Milletvekili Ali
Halaman’ın, Van Milletvekili Burhan Kayatürk’ün 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın üçüncü tur
görüşmelerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ALİ HALAMAN (Adana) – Şimdi, Sayın Başkanım, demin Van
milletvekili yani hatip, 1999’da olağanüstü olan bir depremi Van depremiyle
kıyasladı. Şimdi, Bolu’da, Düzce’de, Bursa’da, İstanbul’da olan deprem 25 bin
insanın ölümüne sebep oldu. Dolayısıyla, Milliyetçi Hareket Partisinin
Bayındırlık Bakanı, dolayısıyla Tapudan sorumlu devlet bakanı, Sağlık Bakanı
bir yıl içinde geçici konutları ve kalıcı konutları yaptırarak o bölgenin
insanını rahatlattı, ayağa kaldırdı. O günün şartlarında deprem vergisi olarak alınan,
depremle sınırlı olan vergi bile bugün bugünkü iktidar tarafından alınmaya
devam ediyor.
Saygılarımı sunuyorum.
Sağ olun.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı:
506) (Devam)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu
Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
A) KAMU DÜZENİ VE GÜVENLİĞİ
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) AFET VE ACİL DURUM YÖNETİMİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) TÜRKİYE İNSAN HAKLARI KURUMU
(Devam)
1) Türkiye İnsan Hakları Kurumu
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
Ç) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
(Devam)
1) Diyanet İşleri Başkanlığı 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Diyanet İşleri Başkanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KOORDİNASYON
AJANSI BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Türk İşbirliği ve Koordinasyon
Ajansı Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk İşbirliği ve Koordinasyon
Ajansı Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) YURTDIŞI TÜRKLER VE AKRABA
TOPLULUKLAR BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Hazine Müsteşarlığı 2014 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Hazine Müsteşarlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) BANKACILIK DÜZENLEME VE
DENETLEME KURUMU (Devam)
1) Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) SERMAYE PİYASASI KURULU (Devam)
1) Sermaye Piyasası Kurulu 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sermaye Piyasası Kurulu 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN - Rize Milletvekili Sayın Hasan Karal, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA HASAN KARAL (Rize) – Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; insanlık tarihi içerisinde birçok şey değişmişse de değişmeyen
tek olgu dindir. İnsanlar sınırlı hayat çizgileri içerisinde sadece beş
duyularıyla yaşayamazlar, zihin dünyalarındaki sonsuzluk duygusunu da yaşam
süreçlerine katarlar. Şu bir gerçektir ki din olgusu insanlığın vazgeçemediği
en kudretli bir olgudur. Devleti yönetmeye talip siyasilerin, halklarının bu en
yüce duygularına kayıtsız kalması da asla düşünülemez.
Değerli arkadaşlarım, bir insan olarak, insanca duygulara sahip
bir varlık olarak gelecek adına hepimizin ortak bir beklentisi vardır: Daha
iyi, daha mutlu bir yaşam tarzına sahip olmak. İnsan sayısınca gelecek
beklentisinin olduğu yerde bunu sağlamak elbette zordur ama bütün dereleri,
ırmakları denize akıtabilirsiniz. Deniz sonsuzluk duygusudur. Derelerin önünü
tıkasanız da güneş onu buharlaştırarak denize ulaştırır, bunun önüne geçmek
asla mümkün değildir. Neler yaparsak yapalım, gelecek hepimizin adına ölümdür.
Ölüm, bütün bir hayatı paranteze alarak onu sıfırla çarpandır yani hayatı
yutandır. İnsanlığa hizmet adına, insan fıtratına uygun yaptığımız her şey
elbette ki kayda değerdir ve kutlu yaklaşımlardır. İnanan insanlar için
söylüyorum, ya ötesi? Sonsuzluğa gidilirken elleri boş olarak Allah’ın huzuruna
varmak üzücü bir varış değil midir?
Siyaseti insanlara ve insanlığa hizmet olarak algılıyoruz.
Kavgamız bizzat insanla değil, insanlığa tebelleş olan kötülüklere karşıdır ve
öyle olmalıdır. Bir doktor gibi, hastaya değil, mikroba düşman olmak;
yaratılanı Yaradan’dan ötürü sevmek aynı zamanda fıtratımızın da hayata bir
yansımasıdır. İbadeti evrenle bütünleşmek olarak algılayan Mevlânâ,
medeniyetimizin önemli bir iz sürücüsü olarak bizlere şunu hatırlatıyor: “Kavga
testiler arasında. Kırın testileri, su birliğine ulaşacaksınız.” Dünyadaki ve
ülkemizdeki kavgalara baktığımızda bunu net olarak görebilmekteyiz. İnsanlığa
hizmet adına yola koyulanlar testi hükmünde olan çıkarlarını, şan ve
şöhretlerini, makamlarını kırarlarsa ruh birliğine ulaşarak barışı sağlamakta
zorlanmazlar. Ruhlarını kalıba dökemeyenlerin aynı bayrak altında, bir arada
barış içinde yaşaması zordur.
Diyanet İşleri Başkanlığımız, maddi dünyanın içinde zaman zaman
zorlanan insanlarımıza iç dünyalarındaki suyu hatırlatmaktadır. Dünyadaki
oluşumlara baktığımızda, olmak için değil sahip olmak için çaba harcayan, bu
uğurda savaşları göze alan devletlere, kurum ve kuruluşlara rastlamaktayız.
Sahip olunan şeyler adil bir biçimde insanlar arasında paylaşılamıyorsa
oralarda mutlaka kan akmaktadır; ahlaki erozyonlar, kişisel ve toplumsal
bunalımlar ayyuka çıkmaktadır. O zaman, midelerini doyurduğumuz insanların
ruhlarını da doyurmak barış adına elbette ki hükûmetlerin işidir, işi
olmalıdır. Artık, iyi vatandaş yetiştirmek yetmiyor; evrensel algılı iyi insan
da yetiştirmek, insanlara saygısı kadar çevreye de duyarlı bireyler yetiştirmek
hepimizin görevi olmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığı
cumhuriyetimizin kuruluşuyla yaşıt olan teşkilatlarımızdan bir tanesi olup
1924’ten bugüne başarıyla hizmetlerini yürütmektedir. Diyanet İşleri
Başkanlığının birinci ve asli görevi din hizmetleridir. Bu görevini ifa
ederken, Diyanet İşleri, topluma doğru bilgiyi oluşturmak, doğru bilgiyi
insanlara öğretmek konusunda çok önemli bir hizmeti ifa etmektedir; hem
kültürümüzün hem de medeniyetimizin anlayışlarını, milletimizin birliğini
beraberliğini temin edici, insanlar arasındaki sevgi ve saygıyı güçlendirici
bir usul ve üslup içerisinde, Kur’an ve sünnete uygun, İslam’ın temel
kaynaklarını referans yaparak bugüne kadar başarıyla yürüttüğü din hizmetlerini
2013 yılı içerisinde de başarıyla sürdürmüştür.
Bu anlamda öne çıkan bazı hizmetlerden örnekler vermek istiyorum:
Özellikle, Kutlu Doğum haftaları artık topluma mal olmuş bir haftaya
dönüşmüştür. Kadın ve aile konusunda Diyanet İşleri Başkanlığımız rehberlik
büroları oluşturmuştur ve ülkemizin muhtelif yerlerindeki camilerin fiziki
yapısında değişiklikler yapılmış, cezaevlerinde hükümlü ve tutuklu olan pek çok
insanımızın din hizmetleri konusundaki ihtiyaçlarını karşılamak için vaiz ve
din görevlisi kadroları tahsis edilmiştir. Engelliler konusunda da, özellikle
camilerimizin fiziki şartlarının engelli vatandaşlarımızın ibadetlerini
kolaylıkla yerine getirebilmeleri için dönüşüm süreci başlatılmıştır.
Personelin eğitimi konusunda da ciddi çalışmalar yapılmış, bu çerçevede
özellikle Kur’an kurslarında örgün eğitimde ve hafızlık eğitiminde binlerce
yavrumuz Kur’an-ı Kerim’i öğrenmekte ve hafızlık yapma noktasında
desteklenmektedir.
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; bütçesini görüştüğümüz
Diyanet İşleri Başkanlığımız, ülkemizin âdeta bir sibobu hükmündedir, varlık ve
birlik suyumuzdur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Karal.
HASAN KARAL (Devamla) - Bu duygularla sözlerime son verirken 2014
yılı bütçesinin milletimiz ve ülkemiz için hayırlara vesile olmasını Cenab-ı
Allah’tan temenni ediyor, yüce heyetinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz.
Adana Milletvekili Sayın Fatoş Gürkan, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA FATOŞ GÜRKAN (Adana) – Teşekkür ediyorum
Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 mali yılı bütçe kanunu
tasarısının Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı yani kısaca TİKA
bütçesi üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve aziz milletimizi
saygıyla selamlıyorum.
Bir milleti millet yapan tarihi, kültürü, dili ve ortak
paylaşımlarıdır. Ne mutlu bize ki onur ve gururla yad ettiğimiz, dünyayı
şekillendirmiş, gücün, adaletin, huzurun timsali bir ecdadımız var. Öyle zengin
ve büyük bir mirasın varisleriyiz ki bazen biz bile bu mirasın farkında
değiliz. Ecdadımızın ne kadar büyük olduğunu, eskiden bizim himayemizde olan
bölgelerdeki ülkelerin şu anki durumu görünce daha iyi anlıyoruz. Ecdadımız,
hâkim olduğu coğrafyaları imar etmekle kalmamış, huzur ve güven getirmiş,
yüzlerce yıl devam edecek kardeşliğin tohumlarını ekmiştir ama maalesef çok
uzun bir süre zarfında ülkemiz kendi sınırlarına kapanmış, dünyadaki
gelişmelere uyum sağlayamamış ve ecdadımızın mirasına sahip çıkamamıştır.
AK PARTİ iktidarında, Sayın Başbakanımızın önderliğinde farklı bir
perspektif kazanan yeni dış politikamızla, çok uzun zamandır kader birliği
yapmış olduğumuz bu ülkelerle köprüler inşa edilmiş, kültürel ve ekonomik
alanlarda güçlü ilişkiler kurulmaya başlanmıştır. Bu önemli çalışmaları yürüten
kurumların başında da TİKA gelmektedir. Dünyanın dört bir yanında ülkemizi
temsilen önemli çalışmalar yürüten TİKA, ecdadımızın o topraklardaki mührü
niteliğindeki eserlerin restorasyonu, eğitim, altyapı hizmetleri, kültürel ve
ekonomik birçok proje ve çalışmayı hayata geçirmiş, çalışmalarına büyük bir
hızla devam etmektedir.
TİKA’nın son yıllarda yaptığı çalışmalara göz attığımızda, kurum,
kilometrelerce uzaklıktaki noktaları birbirine bağlamıştır. Etiyopya’da yaşayan
Harar Türklerinden Moğolistan’ın Başkenti Ulan Batur’a 1.000 kilometre
uzaklıkta yaşayan Dukha Türklerine kadar projeler yapılmıştır.
Örneğin, Moğolistan’daki Orhun Yazıtları korumaya alınarak, Bilge
Kağan Müzesine dönüştürülmüş ve buraya 46 kilometre yol yapılmıştır. Yine,
Bilge Tonyukuk Anıtları’na bir müze yapılması ve müzeye giden 12 kilometrelik
yolun inşası için de çalışmalara başlanmıştır.
Makedonya Kocacık köyünde Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi’nin
doğduğu ve yaşadığı ev TİKA ve Kültür Bakanlığımızın ortak çalışmasıyla inşa
edilmiştir.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Babası Selanik’te doğdu, iki ay sonra.
FATOŞ GÜRKAN (Devamla) – TİKA, 1992 yılında, rahmetli Turgut
Özal’ın Hükûmeti döneminde kurulmuştur. AK PARTİ iktidarında güçlendirilen
TİKA’nın geldiği noktaya bakarsak 1992-2002 yılları arasında 28 ülkeye
ulaşılmışken, 2002’den günümüze kadar büyük bir artışla 110 ülkeye hizmet
yapılmıştır. 1992-2002 yılları arasında 2.241 proje yapılmış ve bunun için 66
milyon dolar kaynak aktarılmışken, 2002’den günümüze kadar 11.447 proje
yapılarak 755 milyon dolar kaynak aktarılmıştır.
Ben, çok fazla rakamlara boğmak istemiyorum konuşmamı, özellikle,
kurban bayramlarında gittiğim ülkelerden birkaç örnek vermek istiyorum:
Somali, Uganda, Pakistan ve Bangladeş’i ziyaret ettiğimde, inanın,
açlıktan, sefaletten, hastalıktan, susuzluktan ölen birçok insanla karşı
karşıya geldim. Bunlardan birkaç fotoğraf göstermek istiyorum size.
Örneğin, Gana’da uzun yıllar önce başlamış ama bitirilememiş bir
okulu TİKA yapmış. Yine, Gazze’de altyapı çalışmaları, TİKA tarafından
yapılmış. Yine, Uganda’da bir yardım faaliyetinden, açlıktan ölen kardeşlerimize
yardım götürmüşüz. Tabii, sadece TİKA yapmıyor, sivil toplum örgütleri de,
gönüllü örgütler de birçok yardımlarda bulunuyorlar, onlara da teşekkür
ediyoruz. Yine, Etiyopya’da susuzluktan ölen kardeşlerimize yapılan bir su
kuyusu.
Evet, biz diyoruz ki…
SAKİNE ÖZ (Manisa) – Aynı durum, Manisa’nın köylerinde de var,
onlar da yardım bekliyor.
FATOŞ GÜRKAN (Devamla) - Biraz önce bir konuşmacı arkadaşımız
“TİKA’nın yaptığı yardımlar nedeniyle hakkımı helal etmiyorum.” dedi. Bir
insanı ölümden kurtarmak, hastalıktan kurtarmak, susuzluktan kurtarmak
hepimizin insanlık borcu. Dolayısıyla, TİKA’ya hepimizin teşekkür etmesi
gerekirken, “Hakkımı helal etmiyorum.” gibi bir deyimi asla kabul etmiyorum.
Evet, gerçek milliyetçilik, millete, milletine hizmet etmek,
ecdadının mirasına sahip çıkmaktır. Bu anlamda, TİKA’ya bu kadar güç veren
Sayın Başbakanımıza, sayın bakanlarımıza, TİKA Başkanımıza ve tüm bürokrat
arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FATOŞ GÜRKAN (Devamla) – 2014 yılı bütçesinin hem TİKA’ya hem
Hükûmetimize, ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gürkan.
SÜMER ORAL (Manisa) - Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Manisa Milletvekili Sümer
Oral’ın, Adana Milletvekili Fatoş Gürkan’ın 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın üçüncü tur
görüşmelerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
SÜMER ORAL (Manisa) - Sayın Başkan, tutanaklara geçtiği için dile
getirmek istiyorum. Sayın konuşmacı, 1992 yılında rahmetli Özal Hükûmetinin
bulunduğunu söylediler -tutanaklara böyle geçmesini istemediğim için- 1992
yılında Sayın Demirel ve rahmetli Erdal İnönü Hükûmeti vardı. Bunun
düzeltilmesini istedim.
Teşekkür ederim.
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – TİKA da o zaman kuruldu.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Gerekli düzenlemeyi yapacaklardır.
Buyurun.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Ben de bir şeyi tutanaklara geçmesi
açısından düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
3.- Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlu’nun, Adana Milletvekili Fatoş Gürkan’ın 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın üçüncü tur
görüşmelerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Kocacık köyü, Atatürk’ün babasının
doğduğu yer değildir. Kızıl Hafız Ahmet dedesidir, oradadır. Oradan Selanik’e
göç ettikten iki ay sonra babası doğmuştur Selanik’te. Onu düzeltmek istedim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Buyurun.
4.- Van Milletvekili Burhan
Kayatürk’ün, Adana Milletvekili Ali Halaman’ın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
BURHAN KAYATÜRK (Van) – Sayın Başkanım, biraz önce, arkadaşlar,
ben Van depremini anlattığımda, Marmara depremiyle, öbür depremleri
karşılaştırdığımda, “Bu, Van depremi nerede?” gibi bir küçümsemeyle cevap
verdiler. Yani, acıların küçümsenmesi söz konusu olamaz. Yani, orada biz 644
insanımızı kaybettik. Marmara’dakiler için de üzülüyoruz, Van’dakiler için de
herkes üzülüyor. Kimsenin bunu küçümsemesi doğru değildir.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Kayatürk, tutanaklara geçmiştir.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı:
506) (Devam)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu
Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
A) KAMU DÜZENİ VE GÜVENLİĞİ
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) AFET VE ACİL DURUM YÖNETİMİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) TÜRKİYE İNSAN HAKLARI KURUMU
(Devam)
1) Türkiye İnsan Hakları Kurumu
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
Ç) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
(Devam)
1) Diyanet İşleri Başkanlığı 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Diyanet İşleri Başkanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KOORDİNASYON
AJANSI BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Türk İşbirliği ve Koordinasyon
Ajansı Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk İşbirliği ve Koordinasyon
Ajansı Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) YURTDIŞI TÜRKLER VE AKRABA
TOPLULUKLAR BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Hazine Müsteşarlığı 2014 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Hazine Müsteşarlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) BANKACILIK DÜZENLEME VE
DENETLEME KURUMU (Devam)
1) Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) SERMAYE PİYASASI KURULU (Devam)
1) Sermaye Piyasası Kurulu 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sermaye Piyasası Kurulu 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN - Şimdi, İstanbul Milletvekili İsmail Safi konuşacak.
Buyurun Sayın Safi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
(AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN – Ama sayın milletvekilleri, lütfen!
Bütçeyi görüşüyoruz, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurul salonu, lütfen sessiz olalım. Sohbet etmek ihtiyacımızı dışarıda
kulislerde giderebiliriz.
Teşekkür ederim.
Buyurun Sayın Safi.
AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL SAFİ (İstanbul) – Teşekkür ederim
Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Ben de Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı
Başkanlığının bütçesi üzerinde konuşmak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye’nin dünyada ve bölgesinde önemli bir aktör hâline gelme
çabasının bir uzantısı olarak, 2000’li yıllardan itibaren dış politika
anlayışımız da önemli değişmeler geçirmiştir. Esasen, bu değişim sadece Türkiye’yle
sınırlı kalmamış, Türk coğrafyası da bu değişimden nasibini almıştır. Daha düne
kadar, yardım elini uzattığımız kimi Türk Cumhuriyetleri bugün, zenginleşen
ekonomileri ve güçlenen yönetimleriyle artık yardıma muhtaç değil, aksine,
yardıma ihtiyaç duyan diğer soydaş Türk Cumhuriyetlerine yardım eli uzatan ülke
konumuna gelmişlerdir.
TİKA, Orta Asya’da yükselen bu kardeş cumhuriyetlerle, başta Türk
dünyası olmak üzere, dünyanın farklı coğrafyalarında ortak proje geliştirmeye
çalışmaktadır. Tüm dünyada ve özellikle yakın coğrafyamızda yaşanan büyük değişimler ve dönüşümler doğrultusunda, TİKA
da faaliyet coğrafyasını genişletmiş, 2002 yılında 12 olan program koordinasyon
ofisi sayısı 2012 yılında 33’e yükselmiştir. Türk İşbirliği ve Koordinasyon
Ajansı Başkanlığı TİKA bugün, 30 ülkede 33 program koordinasyon ofisiyle
faaliyet göstermektedir. Ülkemizin izlemiş olduğu aktif ve ilkeli dış politika
anlayışına bağlı olarak çalışma yaptığımız ülkelerin sayısı her gün artmaya
devam etmektedir. Bugün, Türkiye TİKA aracılığıyla Pasifik’ten Orta Asya’ya,
Orta Doğu’ya; Afrika’dan Balkanlara, Kafkasya’dan Latin Amerika’ya, yaklaşık
100 ülkede kalkınma merkezli iş birliği projeleri yürütmekte ve bu ülkelerle
tecrübe paylaşımı yaşamaktadır.
Değerli milletvekilleri, 2013 yılı içerisinde gelişmekte olan
ülkelere TİKA tarafından 227 milyon dolarlık yardım götürülmüştür. Toplam 1.872
proje hayata geçirilmiş olup, bunların 1.674’ü ülke, 198’i bölgesel proje
konumundadır. Yapılan yardımların 163 milyon doları proje programı yardımı, 55
milyon doları da teknik iş birliği yardımıdır. Sivil toplum kuruluşları
tarafından gerçekleştirilen projelere 5,2 milyon dolar destek sağlanmış ve bu
yolla da 138 proje hayata geçirilmiştir. Ayrıca, gelişmiş ülke statüsünde
bulunan ülkelere de 4,8 milyon dolar yardım gerçekleştirilmiştir.
TİKA tarafından yapılan yardımların coğrafi dağılımına baktığımız
zaman, bu yardımların yüzde 35,91’i Afrika’da, yüzde 24,15’i Orta Doğu’da,
yüzde 21,39’u Kafkaslar ve merkezî Asya’da, yüzde 17,22’si Balkanlar ve Doğu
Avrupa’da, yüzde 1,33’ü ise Amerika kıtası, Okyanusya ve Uzak Doğu’da
yapılmıştır.
Diğer verilere de baktığımız zaman, inşaatı ve onarımı
gerçekleştirilen okul sayısı 63, donanım ve tefrişat yardımı yapılan okul
sayısı 121, eğitim desteği verilen öğrenci sayısı 2.412, uzman eğitimi alan
sağlık personeli sayısı 653, bilgisayar laboratuvar kurulumu 62, inşaatı
tamamlanan hastane ve poliklinik 12, onarımı gerçekleştirilen hastane ve
poliklinik 15, modern tıbbi cihaz donanımı sağlanan hastane sayısı 68, açılan
su kuyusu adedi 227, TİKA projeleri kapsamında görevlendirilen danışman sayısı
1.290, TİKA projeleri kapsamında tüm sektörlerde eğitilen uzman sayısı
4.004’tür.
Teşekkür ediyor, bütçemizin hayırlara vesile olmasını diliyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
İstanbul Milletvekili Sayın Tülay Kaynarca…
Buyurun Sayın Kaynarca, süreniz beş dakikadır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığının
2014 yılı bütçesi üzerine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı, yurt dışındaki vatandaşlarımızın bulundukları ülkelerdeki sorunlara,
gençlik daireleri ile ilgili sıkıntılara ve Türkiye öğrenci burslarına yönelik
çalışmaları yapmaktadır. İlgili Başkanlık 2010 yılında kurulmuştur, 300’ü aşkın
personeli mevcuttur ki her biri en az birden fazla yabancı dil bilip dünyanın
dört bir yanındaki vatandaşlarımızın sorunlarına çözüm üretmekle mükelleftir.
Değerli milletvekilleri, şimdi, bu kurumumuzla ilgili bazı
çalışmalara dikkat çekmek istiyorum. Önce Danışma Kurulu: Yurt dışındaki
vatandaşlarımızla ilgili bir Danışma Kurulu var, 19 ülkeden 70 üyesi bulunan
bir Danışma Kurulu bu. Ayrıca, 10 kişiden oluşan da onur üyelikleri bulunuyor.
Beş yıllığına seçiliyorlar ve yaptıkları, bir başka ifade ile “yurt dışı
vatandaşlar meclisi” gibi. En son haziranda yapılan Danışma Kuruluna Saygıdeğer
Başbakanımızın da katılması çok önemlidir. Peki, ne tür kararlar, ne tür
çalışmalar yapılıyor? En sonki toplantıda, yurt dışında çalışan
vatandaşlarımızın çocuklarının askerlik bedellerinin düşürülmesine yönelik
istişareler yapılmış, karara bağlanmış ve hayata geçmiştir.
Değerli milletvekilleri, diğer bir konu başlığıysa çocuklarımız ve
gençlerimiz. Çok önemli, çok önemsiyorum. Yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın çocukları, ailelerin elinden alınıp o ülkelerdeki gençlik
dairelerine -ki bizdeki Çocuk Esirgeme Kurumu- ya da bakıcı ailelere
veriliyorlar. Mağdur sayısına lütfen dikkat ediniz! 4 bini aşkın aile var ve bu
çocukların, ailelerin hakkını korumak için hukuk desteği sağlıyoruz.
Yeni bir önemli gelişme ise aile müşavirliklerinin kurulması.
Yani, yurt dışına aile müşavirleri de gönderilebilecek.
Değerli milletvekilleri, diğer bir konu başlığı yurt dışındaki
tutuklu ve hükümlü vatandaşlarımızla ilgili. Avrupa bölgesinde yaklaşık 6 bin
vatandaşımızın hükümlü ve tutuklu olduğuna dikkat çekmek istiyorum. Bu
kapsamda, vatandaşlarımızın
karşılaştıkları hukuki sorunlara çözüm yolları geliştirebilmek için yurt
dışında yaşayan tam 300 hukukçumuza eğitim verildiğine de dikkat çekmek
istiyorum.
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığının
sorumluluğundaki diğer bir konu ise sivil toplum kuruluşları. Lütfen sayıya
dikkat ediniz, toplam 5 bin civarında STK var vatandaşlarımızın yurt dışında
oluşturduğu; çok ciddi bir güç, çok ciddi bir oluşum bu ama birlikte hareket
edilebilir, birlikte ortak kültür, ortak hareketle bir çalışma yapılabilirse.
Dolayısıyla, bu konuda yurt dışı ve yurt içinde çalıştaylarımız
gerçekleştirildi. Amaç, bu STK’larla irtibata geçerek sorunlara karşı birlikte
mücadele edebilme kültürünü de oluşturabilmek. Yurt dışındaki STK’larımızın
proje hazırlamak, proje yönetimi konularında kapasitelerini artırmak amacıyla
Başkanlık STK Kapasite Geliştirme programları düzenlemiştir.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ama bu STK’ların hepsi Hükûmete yakın
olanlar, diğerlerine vermiyorsunuz.
TÜLAY KAYNARCA (Devamla) – Değerli milletvekilleri, diğer bir konu
başlığımız Ahıska Türkleri, ki ben de bir Ahıska Türkü’yüm, dolayısıyla, bu
konudaki çalışmaları çok çok önemsediğimin de altını çizmek istiyorum.
Başkanlık, Ahıska Türkleriyle ilgili önemli adımlar atmıştır. Önce şu bilgiyi
vermeliyim: 2000-2008 yılları arasında 15.513 Ahıska Türkü Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlığı sıfatı elde etmiştir. 2009’da ise bu rakam 11.540’tır. Toplam
rakama dikkat çekmek istiyorum, 27.728. Gürcistan’a geri dönüşler konusu da önemlidir.
Nitekim, bugüne kadar 1.058 kişiye geri dönüş statüsü verilmiştir. Ancak, geri
dönüşlerle ilgili yaşanan sıkıntılar var, bununla ilgili de çalışmaların
sürdüğünü belirtmek istiyorum.
Diğer konu başlığımız burslarla ilgili. Yurt dışındaki
uluslararası öğrenci bursları çok önemli. 2001 yılında 9 bin dolayındaki başvuru 56 bine
yükselmiştir. Türkiye’nin de bir eğitim üssü olabilmesi için vakıfların da burs
vermesi çok çok önemlidir, bu konuya dikkat çekmek lazım. Çünkü Amerika,
İngiltere, Kanada ve Avustralya’da eğitimden elde edilen gelir, bu rakamlar
oldukça dikkat çekicidir. Dolayısıyla, Türkiye de bu konuda ciddi bir ivme
kazanmıştır.
Verdiğim bilgiler ışığında, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığının bütçe rakamının 194 milyon 500 bin TL olduğunu belirtiyor, 2014
yılı bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyorum. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaynarca.
Konya Milletvekili Mustafa Baloğlu.
Buyurun Sayın Baloğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA BALOĞLU (Konya) – Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığının
bütçesi üzerine söz aldım. Heyeti saygıyla selamlıyorum.
Biliyorsunuz, 10-17 Aralık Mevlânâ’yı Anma Haftası. Bu vesileyle
Hazreti Mevlânâ’yı saygı, sevgi ve şükranla anıyorum. Şu anda bütün Mevlânâ
dostları Konya’ya akın ediyorlar. Bu vesileyle 17 Aralık Şebiarus törenlerine
hem değerli milletvekillerimizi hem de bizi izleyen vatandaşlarımızı davet
ediyorum ve onları Konya’da görmekten büyük bir mutluluk duyacağımızı belirtmek
istiyorum.
Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızla ilgili çalışmalar yapmak ve
sorunlarına çözüm üretmek amacıyla kurulan Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı, soydaş ve akraba topluluklar ile sosyal, kültürel,
ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi amacıyla bu topluluklara yönelik
faaliyetleri yürütüyor. Avrupa Birliği çerçevesinde yürütülen projeler ile
Yükseköğretim Kurulu ve üniversiteler hariç olmak üzere kamu kurum,
kuruluşlarınca ülkemizde eğitim görmesi uygun görülenler ile uluslararası
anlaşmalar çerçevesinde ülkemize gelen öğrencilerin ülkemizdeki eğitim
süreçlerinin başarılı bir şekilde sonuçlandırılması için her türlü esası
belirleyerek ilgili kurumlar arasında koordinasyonu sağlamak amacıyla
çalışmalarını sürdürmektedir.
Başbakan Yardımcımız Sayın Bekir Bozdağ’ın “Türkiye’nin diaspora
bakanlığı” olarak adlandırdığı bu kurum bir kamu diplomasisi kurumu olarak dış
politikaya yardımcı olmak üzere kurulmuş, 300’den fazla, hepsi en az bir dil
bilen, pek çoğu da bir dilden fazla dil
bilen, yurt dışında eğitim almış, kaliteli personeli ile dünyanın dört
bir yanındaki soydaşlarımızın, vatandaşlarımızın ve akrabalarımızın derdine
koşan bir teşkilattır. Burada benim en çok hoşuma giden nokta, kurumun ana
sloganı: “Nerede bir vatandaşımız, nerede bir soydaşımız ve nerede bir
akrabamız varsa Türkiye tereddütsüz oradadır.” felsefesiyle çalışma yapıyor
olmalarıdır.
Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız daha önce oylarını gümrük
kapılarında vermekteyken, hazırlanan yasayla, yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın yaşadıkları yerlerde oy kullanabilmeleri sağlanmıştır.
Ayrıca, çifte vatandaşlığı tanımayan Avusturya, Almanya ve Danimarka’da yaşayan
vatandaşlarımızın bulundukları ülkenin vatandaşı olarak o ülkelerde etkin
olmalarını teminen, Türkiye’deki haklarını kaybetmemeleri için düzenlenen Mavi
Kart’ta sorunlar yaşanıyordu. Bu sorunların düzeltilmesi için yasal
değişiklikler yapılarak Mavi Kart uygulamasında işlerlik sağlanmıştır.
Dünya genelinde vatandaşlarımızın kurduğu 5 bine yakın sivil
toplum örgütü vardır. Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, yurt
dışında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarını bir araya getirmek, sivil
toplum kuruluşlarının sorunlarını tespit etmek, kapasitelerini geliştirmek
amacıyla çeşitli faaliyetler düzenlemektedir. Bu kapsamda yapılmış olan
çalışmalar oldukça kıymetlidir. STK’ların kapasitelerini geliştirmek amacıyla
proje hazırlama, lobicilik, sosyal medya gibi konuları içeren eğitim programlarının
ilki 10-17 Mart 2013 tarihinde Avrupa’nın 7 ülkesinden 25 STK’nın 47
temsilcisinin katılımıyla, yine ikincisi 30 Eylül-3 Ekim tarihleri arasında 16
ülkeden 117 temsilcinin katılımıyla gerçekleşmiştir.
Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın gelecekte toplumda etkin
olmaları idarede ve siyasette etkin olmalarına bağlıdır, o nedenle de rol
modellere ihtiyaç vardır. Yurt dışında yaşayan gençlerimizin eğitim ve sosyal
başarılarını desteklemek ve rol modeller olacak bireylerin yetiştirilmesini sağlamak
amacıyla Başkanlığımız tarafından Yurtdışı Genç Liderler Projesi
başlatılmıştır, on yılda 500 gencin eğitimi planlanmaktadır.
Bunların dışında diğer önemli bir konu da yurt dışında yaşayan
Türk ailelerin farklı gerekçelerle ellerinden alınan çocuklarıdır. Bu soruna
yönelik çalışmalar Başkanlığımız koordinasyonunda, ilgili bakanlıklarla
yürütülmektedir.
Avrupa’daki Türk ailelerin gençlik daireleriyle yaşadıkları
sorunların ve bu sorunlara yönelik çözüm önerilerinin ele alınması maksadıyla
2012 yılında başlatılan çalışmalar devam etmiş, sorunun yaşandığı Almanya,
Avusturya, Hollanda ve Belçika’da konuyla ilgili saha çalışmaları yapılmıştır.
Başkanlık, iletilen sorunların takibini yapmakta, hukuki rehberlik ve
danışmanlık desteği sağlamaktadır.
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, yurt dışında
tutuklu ve hükümlü olan çok sayıda vatandaşımızı da unutmamış, onlarla ilgili
çalışmalar da yapmaktadır. Böylesine önemli işler yapan bir kurumun daha da
büyük başarılara imza atacağı ve ülkemizi yurt dışında en güzel şekilde temsil
etmeye devam edeceği inancıyla Hazreti Mevlânâ’nın şu sözleriyle konuşmamı
noktalamak istiyorum:
“Gerçek aşkı bilen kalp
Bir damla suya bile hürmetle bakar.
Cahil kişi gülün güzelliğini görmez,
Gider, dikenine katlanır.”
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Muş, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2014 yılı bütçesi üzerine Hazine Müsteşarlığı için söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Hazinenin en önemli fonksiyonlarından bir
tanesi, belki de en önemlisi, nakit ve borç yönetimidir ve Hazine bu
fonksiyonunu en iyi, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarları döneminde
gerçekleştirmiştir. Bakınız, değerli milletvekilleri, Hazine Müsteşarlığımız bu
dönemde neleri başarmıştır:
Göreve ilk geldiğimiz zaman, AB tanımlı borç stokunu yüzde 74
oranından yüzde 36’ya indirmeyi başarmıştır ve 2016 yılıyla alakalı olarak
konulmuş olan hedef yüzde 30 seviyesidir.
Bir diğer konu, değerli milletvekilleri, iç borçlanma ortalama vadesiydi.
İlk göreve geldiğimiz zaman, dokuz ay vade ile iç borçlanma için finansman
sağlayabiliyorduk. Sadece dokuz ay, dokuz ay sonra başka bir borçlanma, bir
dokuz ay sonra başka bir borçlanmaya Hazine gitmek zorundaydı. Fakat bugün
Eylül 2013 itibarıyla bu, yetmiş dört aya çıkmıştır yani altı yılın üzerine
çıkmıştır. Bu, hakikaten alkışlanması gereken bir başarıdır.
Bir diğer konu, değerli milletvekilleri, ülkemizde devalüasyon
olduğu zaman kamu çok ciddi anlamda riskle karşı karşıya idi. İlk görevi devraldığımızda
döviz cinsi borçların ağırlığı yüzde 58 idi. Bugün bu rakam yarıya kadar
indirildi ve yüzde 27 seviyesine düşürüldü. Net olarak baktığınız zaman yani
döviz aktiflerimizi de bu rakamdan düştüğünüz zaman biz ekside değil,
artıdayız. Yani, bu şunu gösteriyor: Artık, ülkemiz olası bir dalgalanmada,
olası bir devalüasyonda bir riskle karşı karşıya değildir.
Bir diğer konu, değerli milletvekilleri, borç dağılımında sabit ve
değişken faizli borcun yapısı idi. Bu oran, değişken faizli oran yüzde 55 idi,
yüzde 55. Bugün bu oran yüzde 41’e indirilmiş durumda.
Değerli milletvekilleri, çok eleştirildi, çok konuşuluyor
Hazinenin Hazine garantili dış borç stoku. Hazine dış finansman için ne kadar
garanti vermiş? Bakınız, burada bir artış var, 2000’de yaklaşık 6,8 milyar,
2001-2002 yıllarında yaklaşık 6 milyar
dolarlık Hazinenin verdiği bir garanti var. Bizim dönemimizde bu ekonomi 3 kat
büyüyor ve 9,7-9,8 milyar dolara kadar yükseliyor ama resmin diğer tarafı da
var, o da şu: 2002’de Hazine üstlendiği borçların yüzde 55’ini karşılamış,
yüzde 55 üstleniyor, yüzde 55’ini karşılıyor. Peki, bu dönemde ne yapmış
Hazine? Sadece yüzde 5, sadece yüzde 5.
Değerli milletvekilleri, aslında, bütçenin belki de en önemli
noktası, içerideki kompozisyondur yani nereye, ne kadar kaynak aktarılmış?
Bakın, Hazine Müsteşarlığımız, hakikaten, burada başarılı bir performans
sergilemiştir. 2001 yılında bütçe içerisindeki finansman maliyeti yani faizin
toplam tutarı bütçe giderlerinin yüzde 47’si, 100 liralık bütçeniz varsa 47
lirası faiz için ödeniyor. 2002’de bu 43 lira olmuş, yüzde 43 yani oradan
almış. Hazine bunu nereye düşürdü biliyor musunuz değerli milletvekilleri?
Yüzde 11 seviyesine düşürmüş, 11. Eğer eski oran devam etmiş olsaydı, bugün
bütçenin yarısını biz finansman maliyeti
yani faiz olarak ödeyecektik. Ne kadar yapıyor biliyor musunuz bu rakam?
200 milyar TL yapıyor, bütçenin yarısı bu.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Niye ödüyoruz Mehmet kardeşim?
MEHMET MUŞ (Devamla) – Bu,
tasarruf edildi ve bu kaynak millete hizmet için kullanıldı.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Nereye ödüyoruz, “Borcumuz yok.”
diyorsunuz.
MEHMET MUŞ (Devamla) – Bu
kaynak millete hizmet için kullanıldı eğitime aktarıldı, sağlığa aktarıldı,
sosyal politikalara aktarıldı, şu söyleniyor: “Borcumuz artmadı mı?” İşte,
oranı söylüyorum…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Var mı borcumuz?
MEHMET MUŞ (Devamla) – …borcun nereden nereye geldiğini
söylüyorum: Yüzde 36.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Borcumuz var mı?
MEHMET MUŞ (Devamla) – Oran artmış.
Bakın, 2002’de miktarsal olarak finansman maliyeti 50 milyar.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Başbakana sorduk, söylemedi. Borcumuz var
mı?
MEHMET MUŞ (Devamla) – 2013’e geliyoruz, 2014’e geliyoruz,
finansman maliyeti yine 50 milyar. Ya bunu enflasyon oranında artırsanız 150
milyar olurdu zaten.
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Borç stoku ne kadar?
MEHMET MUŞ (Devamla) – Hani Gezi’nin müdavimlerinden bir tanesi
bir “tweet” atıyor ya: “Mesele sadece Gezi Parkı değil arkadaş, sen hâlâ
anlamadın mı?” diyor ya. Evet anladık, meselenin ne olduğunu iyi anladık.
Mesele, faiz lobisi. Mesele, 50 değil de niye 150 vermiyorsunuz? Mesele, 50
değil de niye 200 vermiyorsunuz faiz rantiyesine, faiz lobisine? Niye
birilerine bu parayı transfer etmiyorsunuz meselesi.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Mehmet Kardeşim, borcumuz var mı borcumuz?
(AK PARTİ sıralarından “Dinle, dinle öğren.” sesleri, gürültüler)
MEHMET MUŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, millet bunu iyi
anlıyor. Müdavimlerine duyurulur…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karşılıklı konuşmayın lütfen.
MEHMET MUŞ (Devamla) – Gezi’nin de müdavimlerine duyurulur.
Ben, Hazine Müsteşarlığımızı, bürokratlarımızı, teknokratlarımızı,
başta Sayın Bakanımızı tebrik ediyor, huzurlarınızda alkışlıyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Muş.
Samsun Milletvekili Sayın Ahmet Yeni.
Buyurun Sayın Yeni.
Süreniz beş dakikadır.
(AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar,
gürültüler)
Sayın milletvekilleri, hatip kürsüye geldi; lütfen, sessizliğimizi
koruyalım.
AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ile Sermaye Piyasası
Kurulunun 2014 yılı bütçesi üzerinde söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türk ekonomisinin iki ana unsuru, güçlü
bankacılık ve mali disiplindir. Bu iki unsuru sağlıklı şekilde yürütemeyen
ülkelerin ekonomik anlamda bir gücünden ve kalkınmasından söz edilemez. Bunun
maalesef en büyük kanıtı, 2001-2002 yıllarında ülkemizin başına kara bir bulut
gibi çöken krizler olmuştur. Bu dönemde, bankacılık sektörü, ülkemizdeki birçok
ekonomik krizin nedeni veya derinleştiricisi olmuştur. 2001’de, bankalar,
topladıkları mevduatı yasal sınırların dışına çıkararak kendi grup şirketlerine
kredi olarak kullandırdılar. Politikacı-bankacı, politikacı-iş adamı gibi
kurulan karanlık ilişkiler sistemin çökmesine ve arkasında milyarlarca dolarlık
enkaz bırakmasına sebep oldu. Bir anda gecelik faiz yüzde 7 binlere çıktı.
Bankacılık ve finans sektörü yerle bir edildi. Kamu bankalarının içi
boşaltıldı, birileri faizle zengin edildi. Bunun sonucunda, şurada kitapları
bulunan 22 bankayı batırdılar. Fona devredilen bankaların devlete ve millete
maliyeti 111 milyar lira oldu. Değerleri milletvekilleri, unutmayın ki o
dönemde iktidarda DSP, MHP ve ANAP iktidarı vardı.
Değerli milletvekilleri, 2001-2002 yıllarında, Hükûmet,
Vakıfbankın satılması konusunda Bakanlar Kurulu kararı almıştı. O dönemde
Ziraat Bankası 19 milyar görev zararı açıklamış, Halkbank 11 milyar TL görev
zararı ile 353 şubesini kapatmıştı, bir gecede binlerce bankacı o dönemde işsiz
kalmıştı. 2002 yılında Halk Bankası yüzde 47 faizle esnafın belini bükmüş,
Ziraat Bankası da yüzde 59 faizle çiftçinin tepesine çökmüştü.
AK PARTİ olarak on bir yıldır ortaya koyduğumuz güçlü ve
istikrarlı finansal yapı, Türk bankacılık sektörünün uluslararası rekabet
gücünü artırmış, aktif kalitesi büyük bir yapıya kavuşmuştur. Vakıfbank,
2003-2005 yıllarında dünyanın en hızlı büyüyen bankası olmuştur. Halkbank, 2003
yılından bu yana, hazineye 8 milyar Türk lirası kaynak aktarmıştır. Ziraat
Bankası, 36 milyar lira kâr elde etmiş, bunun 21 milyar lirasını devlete vergi,
temettü olarak devretmiştir. Bu büyüme ve artışlardan özel bankalar ve katılım
bankaları da hisselerini almışlardır.
Değerli milletvekilleri, biz kamu bankalarının zarar edip milletin
hazinesine yük olmasına asla göz yummadık. Milleti sömürerek para kazanma
peşinde koşan kurum olmalarına izin vermedik. Paradan para kazanan değil;
tarımı, sanayiyi, ticareti destekleme mücadelesinde olan kurumlar olması için
politika ürettik. AK PARTİ döneminde hiçbir banka batmamış ve fona
devredilmemiştir.
Konuşmamın kalan kısmında Sermaye Piyasası Kuruluna yer vermek
istiyorum. Hepinizin bildiği gibi, AK PARTİ’nin ortaya koyduğu 2023 vizyonunu
gerçekleştirebilmek için, 2012 Aralık sonunda yeni Sermaye Piyasası Kanunu
çıkartılmıştır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Ahmet Bey, dosyaları aç
dosyaları!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kitaplarda ne var Ağabey?
AHMET YENİ (Devamla) – Toprakbank da burada… Konuşturmayın beni!
Bu kapsamda, İMKB, İstanbul Altın Borsası, Vadeli İşlem ve Opsiyon
Borsası nisan ayında “Borsa İstanbul” adı altında birleştirilerek, tüm
piyasaları çatısı altında toplayarak tek ve güçlü bir borsa oluşturulmuştur.
Aracılık sektörü ve portföy yönetiminde Avrupa Birliği düzenlemelerine
paralellik sağlanmış, halka açılmak ve menkul kıymet ihraç etmek
kolaylaştırılmış, kamuyu aydınlatma ve fiyat tespitine yönelik, yatırımcıyı
koruyan düzenlemeler meydana getirilmiştir.
Değerli milletvekilleri, tüm bu reformları, değişimi ve dönüşümü
Başbakanımız ve Genel Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde AK
PARTİ iktidarları yaptı. AK PARTİ kurulduğu günden bugüne kadar yaptıklarıyla,
vizyonu ve hedefleriyle mevcut siyasi teorilerin sınırlarını aşmış bir
partidir. AK PARTİ, milleti kuşatan, onun dertleriyle dertlenen,
hassasiyetlerini benimseyen, Türkiye’nin menfaatini ve istikbalini her şeyin
üstünde tutan bir partidir. AK PARTİ, hizmetin, demokrasinin, istikrarın, içte
ve dışta güç ve saygınlığın sembolüdür. AK PARTİ, Türkiye’de üretimin,
değişimin ve gelişimin lideridir. AK PARTİ milletin partisidir, AK PARTİ
milletin vicdanıdır, milletin sesidir, AK PARTİ milletin ta kendisidir; onun
için her seçimden oylarını artırarak çıkmaktadır.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ziraat Bankasının 750 trilyonu ne oldu,
kime verildi? KİT Komisyonunda konuşmuştuk.
AHMET YENİ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, 2002 döneminde
batırılan ve o dönemde iktidar olan partilerin burada kitapları var. Lafla
değil, bu kitapları okumanızı talep ediyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – 50’nci maddeyi niye uygulamadınız Ahmet
Bey?
AHMET YENİ (Devamla) - Sayın Oral, bu kitaplara bir baktınız mı?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET YENİ (Devamla) – Buna bakarak kürsüden konuşun, batırdığınız
bankalar burada.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yeni.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ahmet Bey, 50’nci maddeyi niye
uygulamadınız? Ziraat Bankasındaki 750 trilyonu KİT’te konuşmuştuk Ahmet Bey.
Onları niye söylemediniz?
AHMET YENİ (Samsun) – Kitaplar burada, kitaplar. Batırdığınız…
BAŞKAN - Arkadaşlar, susar mısınız.
Grup adına konuşmalar sona erdi sayın milletvekilleri.
FATOŞ GÜRKAN (Adana) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurun Sayın Gürkan.
FATOŞ GÜRKAN (Adana) – Sayın Başkanım, konuşmamda geçen bir
cümlenin açıklığa kavuşturulması için kısa bir söz istiyorum.
BAŞKAN – Kendi beyanınız mı düzelteceksiniz?
FATOŞ GÜRKAN (Adana) – Evet efendim.
BAŞKAN – Bir dakika süre veriyorum, yerinizden.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
5.- Adana Milletvekili Fatoş
Gürkan’ın, Manisa Milletvekili Sümer Oral ve Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlu’nun açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
FATOŞ GÜRKAN (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.
Konuşmamda geçen, TİKA’nın kuruluş tarihiyle ilgili… Sayın
Cumhurbaşkanımız o zaman rahmetli Turgut Özal’dı. Onun özellikle önemli ölçüde
hükûmete buranın kurulmasıyla ilgili talimatlarıyla TİKA kurulmuştur. O zamanki
hükûmet Doğru Yol ve SHP’dir, koalisyon hükûmetidir.
Bir de Sayın Yusuf Halaçoğlu “Kocacık köyü Ali Rıza Efendi’nin
doğduğu köy değildir.” dedi.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Ben öyle demedim. Sadece “Doğduğu yer
değildir, düzeltiyorum.” dedim.
FATOŞ GÜRKAN (Adana) – Sonuçta baba mirasıdır. Bu baba mirasına da
sahip çıkan AK PARTİ olmuştur.
BAŞKAN – Teşekkür ederim. Çünkü siz sadece düzeltme için söz
talebinde bulundunuz. Onun için vermiştim.
FATOŞ GÜRKAN (Adana) – Teşekkür ediyorum.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı:
506) (Devam)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu
Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
A) KAMU DÜZENİ VE GÜVENLİĞİ
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) AFET VE ACİL DURUM YÖNETİMİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) TÜRKİYE İNSAN HAKLARI KURUMU
(Devam)
1) Türkiye İnsan Hakları Kurumu
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
Ç) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
(Devam)
1) Diyanet İşleri Başkanlığı 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Diyanet İşleri Başkanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KOORDİNASYON
AJANSI BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Türk İşbirliği ve Koordinasyon
Ajansı Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk İşbirliği ve Koordinasyon
Ajansı Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) YURTDIŞI TÜRKLER VE AKRABA
TOPLULUKLAR BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Hazine Müsteşarlığı 2014 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Hazine Müsteşarlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) BANKACILIK DÜZENLEME VE
DENETLEME KURUMU (Devam)
1) Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) SERMAYE PİYASASI KURULU (Devam)
1) Sermaye Piyasası Kurulu 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sermaye Piyasası Kurulu 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Evet, şimdi şahıslar adına konuşmalara geçiyoruz.
İlk konuşmacı, lehte olmak üzere Kilis Milletvekili Ahmet Salih
Dal.
Buyurun Sayın Dal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AHMET SALİH DAL (Kilis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı üzerinde şahsım adına lehte
görüşlerimi bildirmek üzere söz aldım. Sizleri ve aziz milletimizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün tüm insanlık küreselleşmenin etkisini derinden hissetmekte,
evrensel standartlar taşıyan ve tüm yönetimlerce bireyin haklarının korunacağı,
uluslararası ilişkilerde hak ve adaletin sağlanacağı bir dünya umudunu
taşımaktadır. Özgürlükçü demokrasilerin en önemli ilkesi “İnsanın devlet için
değil, devletin insan için var olduğu” anlayışıdır. Bu anlayışa uygun olarak
“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” felsefesinden hareket eden partimiz de bütün
politikaların merkezine bireyi, temel hak ve özgürlükleri koymaktadır. Bu
hakların korunması ve geliştirilmesi Türkiye'nin öncelikli siyasi hedefleri
arasında yer almaktadır. Bu doğrultuda ülkemiz, hepinizin de bildiği gibi
demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün güçlendirilmesiyle temel hak ve
özgürlüklere saygının tam olarak sağlanması amacıyla kapsamlı bir reform
sürecinden geçmektedir. Bu çerçevede “Üstünlerin hukuku değil, hukukun
üstünlüğü” anlayışını esas alarak bir dizi yenilik gerçekleştirmemizin yanı
sıra, bu reform sürecini devam ettirme konusunda da azimliyiz.
Türkiye Cumhuriyeti uluslararası barış, güvenlik ve refah için
tehdit oluşturan sorunlarla ve bu bağlamda insan hakları ihlalleriyle
mücadelede de kararlı duruşunu dün olduğu gibi, bugün de, yarın da devam
ettirecektir. Bu bağlamda, benim de üyesi olduğum Meclis İnsan Hakları İnceleme
Komisyonumuz, cezaevlerinde, polis merkezlerinde, mültecilerin kaldığı
kamplarda, mağdur haklarında ve daha birçok alanda insanca yaşama, demokrasi ve
özgürlükler adına birçok inceleme yapmış, eksiklikler tespit edilmiş ve çözüm
konusunda raporlarını hazırlayıp ilgili bakanlıklarda da konunun takipçisi
olmuştur.
Dil, din, ırk ayrımı yapmadan, Myanmar’daki mazlumlardan Şili’deki
depremzedelere, Doğu Türkistan’daki kardeşlerimizden Filipin’deki afetzedelere;
ölümden, vahşetten, silahtan kaçıp ülkemize sığınan Suriyeli kardeşlerimize;
kısacası dünyanın dört bir tarafında zulme uğrayan, çaresizliğe düşen, uzanacak
bir yardım eline ihtiyacı olan bütün toplumların refahı ve huzuru için
çalışıyoruz, onların dertlerini yüreğimizde hissediyoruz. Gönüllerini millete
açamayanlar ne Türkiye’yi dünyaya anlatabilirler ne de dünyayı algılayabilirler.
Değerli milletvekilleri, siyasetimizin özünde insan vardır. İnsan
hakları ve hürriyetiyle insani onur ise, etnik, coğrafi, dinî, mezhebî veya başka
herhangi bir kimliğe bağlı değişken değerler değildir. Bu nitelikler bütün
insanlara aittir ve her insan tarafından da saygı gösterilmelidir.
Bireyi bütün politikaların merkezine alarak demokratikleşmenin
sağlanmasını, temel insan hak ve özgürlüklerini temin etmeyi ve kurmayı önemli
ödevleri arasında sayan bir iktidar olarak bütçe programlarımızı da insan
odaklı yapıyoruz.
Bizler bugüne kadar okullar, üniversiteler, barajlar, hastaneler
inşa ettik, yollar, köprüler, demir yolları inşa ediyoruz, konutlar inşa
ediyoruz. İşte bunların hepsini insanımızın, çocuklarımızın geleceği için,
refahı için yapıyoruz. En önemli icraatın da gönüllerin inşası olduğunun
farkındayız.
Yunus Emre’nin dediği gibi “Ben gelmedim dava için, benim işim
sevi için. Dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldik.”
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Keşke öyle yapsanız, keşke bu
söylediğinizi yapsanız.
AHMET SALİH DAL (Devamla) – Öyledir, öyledir.
Demokrasinin, özgürlüklerin ve güvenliğin egemen olması için barış
ve kardeşliğin yaşamımıza hâkim olması için iri olmalıyız, bir olmalıyız ve
diri olmalıyız.
Bütçemizin hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, şimdi Hükûmet adına Hükûmet temsilcilerine
söz vereceğim. İlk söz Başbakan Yardımcısı Sayın Beşir Atalay’a aittir.
Buyurun Sayın Bakan, süreniz on sekiz dakikadır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. İnşallah, 2014
yılı bütçelerimiz hayırlı olsun diyorum.
Burada değinildiği için ifade etmek istiyorum konuşmama başlarken.
Bugün ülkemizin büyük bir kesiminde kar yağışı var, şiddetli bir kar yağışı;
hem Güneydoğu’da hem Doğu’da hem Karadeniz Bölgesi’nde. Valilerimiz,
kurumlarımız çaba içindeler. Biraz önce burada dile getirildi. Tabii, merkezden
de Hükûmet olarak bütün kurumlarımız bu konuda alarmdalar. Onu önce ifade etmek
istedim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsıma bağlı -iki kurum
bağlı kuruluş birisi ilişkili kurum olmak üzere- üç kurum üzerinde sizlere kısa
bilgiler sunacağım.
Önce AFAD’la başlıyorum. Tabii, Allah hiçbir ülkeye afet vermesin
ama her ülkenin de bu tür kuruluşlara ihtiyacı var. AFAD, biliyorsunuz, 2010
yılında Hükûmetimiz tarafından kuruldu. Afetle mücadele veya afet konusunun
yönetimi değişik kurumlardaki birimlerle yürütülüyordu üç ayrı bakanlıkta.
Onların hepsi bir araya getirilerek böyle merkezî bir koordinasyon kurumu
kuruldu. Doğrusu illerde de birimler var, onların çalışmalarında AFAD’la iş
birliği var ama bağlılıkları valilikleredir oradaki birimlerimizin.
Bir de tabii, afet konusu pek çok kurumu ilgilendiriyor. Onun
için, Hükûmetten 11 bakanın içinde olduğu Afet ve Acil Durum Yüksek Kurulumuz
vardır. Mevzuatın oluşturulması, genel politikaların belirlenmesini de bu kurul
tarafından yürütürüz ve şu anda da özellikle son iki yılda Türkiye’deki afet
yönetimini baştan sona tekrar değerlendiriyoruz ve yeniliyoruz. Sizler de buna
şahitsiniz, aslında bir iki yasamız da buradan geçti o manada. Yani afetle
ilgili, hem ülkemizi afete daha hazır hâle getirme, yani riski azaltıcı
çalışmalar hem de afet sonrası daha hızlı müdahale ve zararları daha kısa
sürede telafi yönünde ciddi çalışmalar yapılıyor. Ulusal Deprem Stratejisi ve
Eylem Planı, Türkiye Afet Müdahale Planı gibi planlarımız, çalışmalarımız,
bunlar tamamlandı ve bunların uygulamalarını gerçekleştiriyoruz.
Doğrusu, afet riskini azaltma yönünde özellikle okullarımıza
dönük, iş yerlerine dönük ve bütün topluma dönük “Afete hazır Türkiye” gibi bir
başlık altında da çalışmalar yürüyor. Biliyorsunuz, okullarda müfredatın içine
de girdi bu konular çünkü bu bilinçlendirmeyi biz çok önemli görüyoruz. Yani
her seviyede bu bilinçlendirme önemli çünkü hepimiz bunu kabul etmek
durumundayız. Türkiye özellikle deprem açısından risklere çok açık bir ülke,
ülkemizin büyük kesimi deprem bölgesi, dolayısıyla da bu konuda -kabullenerek-
önceden hazırlıklar çok önemli, biz de bunu yapmaya çalışıyoruz.
Burada tabii özellikle iki yasayı da önemli görüyor ve anıyorum.
Birincisi, Kentsel Dönüşüm Yasası, biliyorsunuz, çıkarıldı ve Kentsel Dönüşüm
Yasası’nın icra görevi Çevre ve Şehircilik Bakanlığımızda ve bu Bakanlığımız şu
anda ciddi şekilde -kendisine çok da finansman ayrıldı- yürütüyor. Ayrıca, Afet
Sigortaları Yasası yenilendi. Evvelden de mecburiydi ama denetimi yoktu, şimdi
her konut alan veya konut yaptıran, bir konuta oturacak olandan elektrik
bağlanması dâhil, deprem sigortasıyla ilgili… Tabii, çalışmayı yapmasına ve onu
belgelemesine bağlı. Bunun gibi tedbirler de alındı.
Ama uygulama olarak çok önemli iki konuyu, yeni getirdiğimiz
çalışmayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Birincisi, Türkiye genelinde lojistik
depolar. AFAD’ın veya Hükûmetin lojistik depoları yoktu bugüne kadar, bugüne
kadar lojistik tamamen Kızılay tarafından sağlanıyordu.
Yine, Kızılay var. Türkiye'nin bu konuda çalışan tabii en önemli
kurumu, yarı resmî sivil toplum kuruluşumuz ama biz uygulamalarda şunu gördük
özellikle son Van depreminde:
İstediğimiz lojistiği zamanında ve yeterli şekilde temin edememe gibi
durumlarla karşılaştık. Doğrusu, bu lojistik depolar konusu benim kendimin çok
özel olarak üzerinde durduğum bir konu. Türkiye’yi afetselliğe göre, nüfus
yapısına göre, deprem riskine göre on beş bölgeye ayırdık ve şu anda on beş
yerde inşaatları başladı. Bu lojistik depoları yapıyoruz. Çok çağdaş bir şeyle,
sayımı dökümü kolay, oradan konteynerlerle alıp hemen afet yerine ulaştırılması
kolay bir sistem ve orada çadırdan battaniyeye, ısıtmadan aydınlatma
araçlarına, arama kurtarma malzemelerine her şey hazır bulunacak. Malzemeleri
şu anda hazır. Mesela, çadır stokumuzda Kızılayın ülke ortalaması hazır tutma
oranı daha önce genelde 50 bin civarıydı, şu anda biz 112 bine çıkardık ve bu
depolarımız yapıldığında hepsinde yeterli sayıda bu malzemeler bulunacak.
İkincisi, önemle üzerinde durduğumuz, kurumlarımızın
koordinasyonu. Buna sivil toplum kuruluşları da dâhil, hepsi, yerel yönetimler
de dâhil. Yani, afet anında sıfırıncı dakikaya hazır olma. Bir afet olduğunda,
alarm çaldığında, afetin büyüklüğüne göre her kurumumuz ne yapacağını biliyor.
Kurumlarımızla bu uzunca çalışıldı. Bunu bir yönetmeliğe bağladık. O
yönetmelikte her kurumun görevi belli, iş tanımı belli, silahlı kuvvetlerden
Türk Hava Yollarına, bütün bakanlıklarımıza ve orada koordinasyon için yeni
çabalara girmenize gerek kalmayacak ve o her kurum kendi görevini en iyi
şekilde yapmış olacak. Doğrusu biz bunu çok önemli görüyoruz. Bütün bunların
envanteri var, sivil toplum kuruluşlarının envanteri var, kimin ne kadar, hangi
konuda yardım ulaştırabileceği gibi, hepsi burada belirlenmiş oluyor.
Üçüncüsü, tabii, başta ifade ettiğim, esas, hazırlıklı olma. Çok
proje yürütülüyor -şimdi benim tabii zamanım da kısa, burada sizleri doğrusu
bunların hepsiyle ilgili bilgilendirmek isterim ama- yani şu anda elimizde 20
civarında, yaklaşık 10 tanesi tamamlanmış proje var. Yani kimyasallardan tutun
afetin her türüne dönük ve daha iyi koordinasyon, eğer depremse en kısa sürede
şiddet olarak en gerçek veriyi bulmak vesaire ve tek veri açıklamak, bütün
kurumların koordinasyonu gibi. Bunların hepsi yeni şeyler ve ben daha önce de
Mecliste, yüksek huzurunuzda ifade etmiştim yani bu 2012-2013 yılı inşallah
afet yönetiminde Türkiye için bir dönüşüm yılı olacak diye, o dönüşümü
sağlıyoruz yani şu anda büyük mesafe aldık ve son rötuşlarını yapıyoruz
diyebilirim.
Bunu ifade ettikten sonra, müsaadenizle üzerinde çok durulduğu
için, aslında Van depremi ve sonrası burada çok konuşuldu. Biliyorsunuz,
gensorulara konu oldu falan Mecliste ama bugün yine değinildiği için, özellikle
bir Van milletvekilimizin hiç olumlu bir cümle kullanmadan yani yapılan her
şeyi olumsuz ve felâket gibi göstermesi üzücüdür tabii, böyle olgun, yetişmiş
bir milletvekili arkadaşımızın. Onun için bazı şeyleri söylemek istiyorum.
Bakın, değerli arkadaşlar yani bunlar abartılı şeyler değil, biz
yaptığımız için değil, Türkiye’nin gururudur. Uluslararası alanda, Van
depreminin yönetimi örnek olay olarak alındı, Birleşmiş Milletler ve diğer
kuruluşlar… Yani koordinasyonu, hızlı ulaşım, çadır kentin hızlı oluşumu,
konteyner kent, 30 bin konteyner… 1 tır 2 konteyner alıyor. Ankara’dan dizseniz
tırları, Van’a kadar dizin, işte o kadar tır gitti buraya.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kocaeli’ne günde 10 bin tır giriyor Sayın
Bakan, çok önemli bir şey değil, abartmayın.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Ve bütün bunlar o
kadar kısa şekilde yapıldı ki. Ve bir yılda da 15 bin konutu teslim ettik.
Şimdi, bakın, Van yenilendi. Değerli milletvekilleri, bunun için
sevinelim, Van yenilendi. 2 su projesi, sadece 2 su projesi 150 milyon TL. Bir,
mevcut eski su altyapısı tamamen, sıfırdan yenilendi. İki, su kaynağı
yetersizdi, 40 kilometreden Devlet Su İşleri yeni su getirdi, şu anda ulaşmak
üzere, bitiyor. Yani yoluyla, çevre yoluyla, imar planıyla Van, köyleri ve Erciş
yenilendi. Gidin Edremit’e. Allah aşkına, milletvekilimiz çok sık gidiyor, bir
baksın havadan, uçak inerken. Edremit’te yeni bir şehir kuruldu, herkes onu
övüyor. Ha, eksikler varsa söyleyelim ama devlet oraya tam 5 milyar TL harcadı,
5 milyar TL. Bir yılın içinde bu para harcanmıştır, bakın.
Ayrıca, işte “Parayla satıldı.” Yani burada bir defa daha
açıklamak istiyorum: Değerli milletvekilleri, afetzedelere, evi yıkılan veya
ağır hasar görenlere -ve sonradan bunu kiracılara da genişlettik- 110 bin TL maliyeti
olan evler 75 bin TL’ye verildi yani yüzde 30 sübvanse edildi. Yirmi yıl vade,
peşin ödeme yok, iki yıl ödeme yok, sonrası on sekiz yılda taksitlerle
ödenecek, vade farkı yok, faizi yok. Herkes, aklı yeten herkes hesaplasa yirmi
yıl sonra bunun zaten neredeyse parasız şekilde verildiği gibi bir yere gelir.
“Satıldı depremzedelere.” diye söyleniyor. Başka hangi politika uygulanır,
tabii onu bilemiyorum.
Şimdi, bunlar bir de afet bölgesi. Değerli milletvekilleri, bakın,
afet bölgesi ilanı sıkıyönetim ilanı gibi bir şeydir. Bütün tasarrufları
önleyen, bütün faaliyetleri önleyen bir karardır. Çok istisnaidir ama afete
maruz bölge ilan edersiniz, o zaman ancak, işte, depremzedeye evi ucuz
verirsiniz, ticaret erbabının bütün vergilerini vesaire ertelersiniz. O tür
çalışmalar öyle yapılabilir. Mevzuatı açın bakın. Yani, bir basit mevzuat
çalışmasıyla bu mukayeseler yapılabilir. Afet bölgesi ne demek, afete maruz
bölge ne demek, bunlar nasıl uygulanıyor, bizim hukukumuzda bunların hepsi çok
açık. Bunu özellikle ifade etmek istiyorum.
Tabii, vaktim az kaldı, diğerlerine kısa kısa değineceğim.
İnsan Hakları Kurumumuzla ilgili… Bu kurumumuz yeni kuruldu,
çalışmalarına başlayalı daha bir yıl olmadı ve çok verimli şekilde çalışıyor.
2013 yılı içinde, ekim ayı sonuna kadar kuruma ihlal iddiası içeren 748
başvuruda bulunulmuştur. Kuruma yapılan başvurular incelenerek ilgili kurum ve
kuruluşlarla temasa geçilmekte, başvuru sonucu ve yapılabilecek diğer işlemler
konusunda başvuranlar bilgilendirilmektedir. Uzunca metin, ben onu okumuyorum
ama yani bu kurumumuz hem uluslararası kuruluşlarla Türkiye’nin muhatap
kuruluşu olarak hem içeride kendisine verilen görevleri yapmaktadır. Şimdi,
burada “İşte, Paris Şartı’nı karşılamıyor.” gibi falan, bunlar çok tartışıldı
sayın milletvekilim, komisyonunuzda. Paris Şartı üyelerin atanmasını falan
içermiyor. İngiltere ve Fransa’da üyeleri bir bakan atıyor. Yani, bunları
hepimiz biliyoruz ama üyelerin vasfına bakın. Burada 7 üye nasıl? Bu 11 üyenin
vasıflarına bakın. Hangi işleri yapmışlar? Birikimlerine bakın. Yani, burada
biz doğrusu bunların çalışmasından çok memnunuz. Ha, bir de “Uluslararası
akreditasyon yok.” diyorsunuz. Bakın, çok teknik bir bilgidir, akreditasyon
talebinde henüz bulunmadık çünkü onun şartı var: Bir yılınız dolacak, bir
yıllık raporunuzu hazırlayacaksınız, ondan sonra uluslararası akreditasyon için
başvuracaksınız. Şu anda henüz böyle bir başvuru olmadı ama gerek Avrupa
Birliği muhtevasındaki kuruluşlarla gerek diğerleriyle de ilişkileri
sürmektedir.
Bakın, “Bir buçuk yıldır yönetim kurulu toplanamıyor.” diyor. Her
iki haftada bir, perşembe günleri İnsan Hakları Kurulu toplanıyor, bunu ifade
edeyim ben. Yani efendim, tabii, yeni kurulmuş, mevzuatını yeni tamamlıyor,
kendi çalışma şartları yeni oluşuyor. Bunları da bu şekilde…
Ayrıca, cezaevi ziyaretleri, başka konular, bana çokça not
verdiler, değinemiyorum şimdi dakikalarım sayılı olduğu için. Ama yani İnsan
Hakları Kurumu kendisine düşen görevini şu anda yapıyor, onu ifade etmek
isterim.
Efendim, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığımızla ilgili de… Bu
da biliyorsunuz bir koordinasyon kuruluşu olarak kuruldu, kendisinin
operasyonel bir görevi yok ve kendisine verilen görevleri… Şu anda da bana
bağlıdır ve ben, daha çok, biliyorsunuz, kabine içinde güvenlik çalışmalarının
koordinasyonundan sorumlu Başbakan Yardımcısıyım, Terörle Mücadele Yüksek
Kurulu Başkanıyım. Bütün bu konularda benim elimin altında bu çalışmaları
yürüten, kurumumdur. Demokratikleşme paketi onun koordinasyonunda
hazırlanmıştır. Yürüttüğü pek çok çalışma vardır, o çalışmaların birçoğu
kamuoyuna açıklanmaz. Pek çok ürettiği rapor vardır. Zaten burası bir strateji
kuruluşudur, pek çok stratejik rapor hazırlar. Ancak ilgili birimlerin
yöneticilerine bunları gönderir. Dolayısıyla, ben kurumumuzun çalışmalarını
burada vakit olsa uzun uzun anlatırım ama isterseniz başka bir zaman
memnuniyetle.
Şimdi, bir şeye takılındı, sadece onu anayım, “Sessiz Devrim”
kitabımız. Bu, biliyorsunuz, şu anda, Türkçe, İngilizce, Fransızca ve Kürtçe
yayınlandı, uluslararası alanda da bu pek çok yere gönderildi. Arkadaşlar, bu,
on yıllık dönemimizin bir demokrasi envanteridir. Çoğunu bu Meclis
gerçekleştirmiştir. Birçoğu Anayasa değişikliğidir, birçoğu yasadır veya alt
mevzuattır ama burada biz sadece kendi şeyimizle almadık. 2002 yılı da vardır;
biliyorsunuz, reformların bir kısmı, Anayasa falan 2002 yılında yapılmıştır,
oradan başlattık ve bu on yıl inanın -belki biz yaptık diye muhalefet
eleştiriyor falan ama- Türkiye’nin büyük değişim yıllarıdır. Yani onu alın
şöyle, o kitabı, envantere bir bakın. 2002’de, 2003’te, 2004’te neler yapılmış?
Ve biz bunu inanarak hazırladık. “Sessiz Devrim” deyişimiz şu: Kimseyi
kopyalama, taklit falan değil; demokrasinin içinde, hukukun içinde bütün bunlar
yapıldı. Ben şöyle diyorum: Bizimki, AK PARTİ’nin dönemi, bir demokrasi
mücadelesidir.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Peki Hataylıları niye tehdit ettiniz dün
siz? Hataylıları niye tehdit ettiniz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Sessiz Devrim kitabı
da o demokrasi mücadelesinin bir eseridir, onun bir envanteridir, başka bir şey
değil.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Hataylıları dün niye tehdit ettiniz
Sayın Bakan?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ben hepinize çok
teşekkür ediyorum, konuşmacılara katkıları için.
Bütçemiz hayırlı olsun diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sağ olun.(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Sayın Başkan…
LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, bir hususu ben…
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Bakanımız -69’a
göre söz istiyorum- sataşmada bulunmuştur şahsıma.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Sataşma yapmadım
ben.
BAŞKAN – Ne demiştir?
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – “Muhalefetten bir milletvekili felaket
tellallığı yapmıştır.” dedi.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Hayır, onu demedim.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Muhalefetten konuşan üç milletvekili
var. Lütfen…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Hayır.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Hayır efendim, ben notumu aldım.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Hakaret etti hatta, hakaret etti.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Hayır. Ben “bir Van
milletvekili” dedim ve kimi kastettiğim belli, Nazmi Bey’i.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Kimdir efendim o milletvekili, onu
öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN – Bakın, “Van Milletvekili” dediğine dair kâtip üyelerin de
duyumu var.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Sayın Başkan, ayrıca Sayın Bakan
yanlış bilgilendirmeler yapmıştır.
BAŞKAN – İsterseniz tutanakları getirtelim bakalım. Tutanakları
getirtip bakacağım. Lütfen…
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Afet yönetim bilimi açısından yanlış
bilgilendirmeler yapmıştır.
LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Gök.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Hatay’ı tehdit etti mi, Hatay’ı? Dün
Hatay’ı tehdit etmiş.
BAŞKAN – Sayın Gök, buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova) – “Oy vermezseniz bir daha gelmeyin bize.”
demiş.
BAŞKAN – Tutanakları incelettireceğim, ondan sonra size söz verip
vermemeye karar vereceğim. Tutanakları inceleteceğim çünkü Sayın Bakan
“Söylemedim.” diyor, kâtip üye “Söylemedi.” diyor. Bir tutanağı inceleyelim.
VELİ AĞBABA (Malatya) – E bizim vekiller “Söyledi.” diyor. Sayın
Bakan, böyle şey olur mu?
BAŞKAN – Buyurun Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, benim Genel Kurulu
bilgilendirmek ve tutanaklara geçmesini istediğim bir cümlem var, onları ifade
etmek istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
6.- Ankara Milletvekili Levent
Gök’ün, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın üçüncü tur
görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) – Biz, tabii, Sayın Bakanla insan hakları
kanun tasarısında Komisyonda beraber çalıştık. O gün söylediklerimiz bugün ne
yazık ki Avrupa Birliği İlerleme Raporu’na girmiştir. Sayın Bakan konuşmasında
Paris İlkeleri çerçevesinde kurumun atanmasının söz konusu olmadığını söyledi
ama Avrupa Birliği 2013 İlerleme Raporu’nda aynen şu cümle geçmiştir: “Kurumun,
yani İnsan Hakları Kurumunun Paris İlkeleri uyarınca incelenmesi ve akredite
edilmesi için İnsan Hakları Ulusal Kuruluşuna daha, henüz bir başvuruda
bulunulmamıştır.” diyor. Yani inceleme Paris İlkeleri çerçevesinde olacaktır.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gök.
Gerçek öyleymiş zaten. Soru-cevap kısmında da bu konudaki bir
soruyu sorarsanız daha çok netleşir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Sayın Başkan, bana söz veriyor
musunuz?
BAŞKAN – Sayın Vural, buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir) – Doğrudan sataşma var. Ben başka bir şeyle
ilgili…
BAŞKAN – Buyurun siz… Daha sonra mı söz istiyorsunuz?
NAZMİ GÜR (Van) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun, nedir?
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Doğrudan sataşma olduğu kesin Başkanım.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Bakan kendisi ifade etti, “Van
Milletvekili” dedi.
BAŞKAN – Usulen söylemek zorundayım bu soruyu. (Gürültüler)
Arkadaşlar, lütfen…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Soru söylenmez, sorulur.
BAŞKAN – Buyurun.
NAZMİ GÜR (Van) – Sayın Bakan beni kastederek, “Bir Van
milletvekili” diyerek birtakım açıklamalarda bulundu. Ben de cevaben…
BAŞKAN – Şahsınıza bir sataşma mı yaptı?
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Yanlış bilgiler verdiğini ifade etti.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Birtakım bilgiler
verdiğini ifade ettim.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, yapma ya!
BAŞKAN – Bu bir sataşma değil ama Nazmi Bey, gerçekten değil.
Yani arkadaşlar, bu 69’uncu madde…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Cümlem şu: “Sayın
Van Milletvekili olumlu bir cümle kullanmadı.” dedim. Bir olumlu cümle
kullanmadı. Başka hiçbir şey demedim. Neresi sataşma bunun canım?
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Her şey bir felaketmiş gibi
milletvekili tarafından sunulmuştur diye…
BAŞKAN – Evet, yani her söylenen, her adınızın geçtiği, her
ilinizin geçtiği konu sataşma değildir. Lütfen, rica ediyorum, anlayışla karşılayın.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, hayır ama şimdi, Sayın
Bakan konuşması sırasında Van Milletvekilimizin Genel Kurula Van’da yapılan
çalışmalarla ilgili doğru bilgiler aktarmadığını ifade etti.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Öyle demedim,
hayır, öyle demedim.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – “Oradaki hiçbir çalışmadan bahsetmedi.”
dedi.
BAŞKAN – Sayın Bakan öyle söylemediğini ifade ediyor. Onu da
incelettireceğim, tutanakları getiriyorum, ondan sonra size Sayın Gür…
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Tutanağı getirmenize gerek yok…
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Gerek yok Sayın Başkan…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ya, böyle bir usul yok ya!
BAŞKAN – Ama “Hayır.” diyor, siz “Söyledi.” diyorsunuz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Her şeyi sen mi biliyorsun? Kimseye
inanmıyorsun. Yalan mı söylüyor bu milletvekilleri?
BAŞKAN – Lütfen, benim tasarrufuma saygı gösterin. Getireceğim
tutanakları, varsa söz vereceğim.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Başkanım, tutanaklara gerek yok. Açık,
Bakan da söylüyor zaten.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Bakan kendisi “Sataştım.” dedi Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Ama Sayın Bakan “Söylemedim.” diyor arkadaşlar.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Ne dedim söyle.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – “Olumlu hiçbir şey söylemedi…”
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Olumlu hiçbir şey,
bir cümle söylemedi dedim. Bunun neresi sataşma ya?
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Tamam.
BAŞKAN – Ne var bunda? (CHP ve BDP sıralarından gürültüler)
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, kendisi söyledi zaten.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Var var, sataşma var.
BAŞKAN – Lütfen…
Arkadaşlar, yani bu kadarcık cümlelere de sataşma olarak 69’u
uygulamaya kalkacaksak… Bu kadar alıngan davranmamıza gerek yok.
Sayın Vural, bir şey söyleyecektiniz.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Alınganlık
değil Sayın Başkan.
BAŞKAN – Lütfen…
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, ortada alınganlık diye bir
durum yok.
BAŞKAN – Ben size
söylemedim, Genel Kurula genel olarak söylüyorum.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Şu anda Van depremzedeleri kar kış altında
mağduriyet yaşıyorlar, bununla ilgili Genel Kurulun doğru bilgilendirilmesi
önemlidir; o nedenle…
BAŞKAN – Sayın Gür bu
konuda konuşma yaptı, bu bilgileri verdi.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Onları anlattı.
BAŞKAN – Sayın Bakan da ona
cevap verdi.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Tamam, Sayın Bakan…
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Ama düzeltmemiz lazım, düzeltmemiz
gereken bilgiler var.
BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar,
lütfen… Bunda bir sataşma yok, şahsiyatla uğraşma yok, 69’u iyi inceleyelim.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Hayır bunu yapamazsınız, olur mu öyle şey
ya!
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Vural, bir
şey söyleyecek misiniz?
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Sayın Başkan, usul tartışması açarız böyle yaparsanız, lütfen…
BAŞKAN – Ben usul
tartışması açılacak aykırı bir şey yapmıyorum.
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Sayın Başkan… Sayın Başkan…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sadece size “Tutanakları getirteceğim, okuyacağım ve
karar vereceğim.” dedim, lütfen…
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – İç Tüzük’e aykırı davranıyorsunuz Sayın
Başkan.
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Tutanaklara gerek yok Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Vural.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Usul tartışması açıyoruz o zaman.
BAŞKAN – Tutanakları getirteceğim, hayır, hiç usul… Yani usul
tartışması açılacak bir şey yapmadım ki.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Hayır, söz vermiyorsunuz. Açıktan sataşma
var söz vermiyorsunuz.
BAŞKAN – Bakın, size bir
karar söylemiyorum, lütfen… “Tutanakları getirteceğim ve inceleyeceğim.” dedim,
bir karar vermedim, bir şey söylemedim ki usul tartışması açasınız.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Hayır, sataşma var ama. Biz de şu anda
usul tartışması istiyoruz.
BAŞKAN – Ben de yetkimi kullanıyorum ve “Tutanakları
getirteceğim.” diyorum. Lütfen anlayışla karşılayın.
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Sayın Başkan, iki dakika konuşup yerine gelmişti bile.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Usul tartışmasını diğer konuların önünde
görüşmek zorundasınız Sayın Başkan.
BAŞKAN – Efendim?
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Usul tartışması açıyoruz, usul tartışması
da diğer konulardan…
BAŞKAN – Bakın, usul
tartışması açmanızı gerektirecek bir kararım yok.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Ama buna siz karar veremezsiniz. Hangi durumlarda usul tartışması açılacağına
siz karar veremezsiniz.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Buna siz karar veremezsiniz.
BAŞKAN – Sadece tutanakları
okuyacağım, eğer size söz vermezsem o zaman açarsınız usul tartışmasını.
Lütfen…
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – 69’a aykırı davranıyorsunuz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Şimdi, Sayın Bakan dedi ki: “Bizim
dönemimiz demokrasinin en fazla işlediği bir rejimdir.”
BAŞKAN – Evet.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Şimdi, aslında demokrasiler tehdit ve
şantaj rejimi değildir. Sayın Bakan Hatay’da Hataylıları tehdit etti “Sayın
Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e oy vermezseniz…” dedi. Yani, netice itibarıyla…
BAŞKAN – Böyle bir şey
duymadım, burada mı söyledi?
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Hatay’da, Hatay’da.
FATİH ŞAHİN (Ankara) – Sayın Başkan, gündemle ne alakası var?
Böyle bir usul var mı Sayın Başkan?
BAŞKAN – Şimdi, Sayın Tanal
yani o zaman bakanların veya milletvekilleri arkadaşların dışarıda söylediği
her şeyi sataşma olarak addedin, gelin burada cevap verin. Böyle bir uygulama,
böyle bir usul var mı?
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ama burada şunu söyledi Sayın Başkan:
“AK PARTİ döneminde demokrasi ve insan haklarının en fazla…”
FATİH ŞAHİN (Ankara) – Zamanımız değerli Sayın Başkanım, lütfen,
böyle çalışamayız, ilerleyemiyoruz.
BAŞKAN – Bakın arkadaşlar, Sayın Tanal, sataşmadan size söz
verebilmem için sayın konuşmacının gerek bakanın gerek milletvekilinin bu
kürsüden söylediği sözleriyle ilgili olur. Lütfen..
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ama grubumuzu ima etti.
VELİ AĞBABA (Malatya) – “Söylemedim.” desin.
FATİH ŞAHİN (Ankara) – Sayın Başkan, idare amirlerini çağıralım,
böyle çalışılmaz Sayın Başkanım.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Grubumuzu ima ederek, Cumhuriyet Halk
Partisini ima ederek, tüm muhalefet partilerini ima ederek yani sadece ve
sadece demokrasinin AK PARTİ döneminde işlediğini söyledi.
FATİH ŞAHİN (Ankara) – Sayın Başkan, lütfen idare amirlerini
göreve çağırın.
BAŞKAN – Yani, böyle bir iddiada bulunabilir her konuşmacı.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, AK PARTİ dönemi aslında
demokrasiyi tehdit eden bir dönemdir.
BAŞKAN – Tamam, geçti kayıtlara. Tamam, tutanakları getirtiyorum,
söyledikleriniz kayda geçmiştir.
Şimdi, Başbakan Yardımcısı…
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkanım, usul tartışması açıyorum.
Böyle yönetemezsiniz. Bakın, İç Tüzük 63’e göre usul tartışması açıldığı zaman
bir konuyu öne alma veya geriye bırakma gibi usule ait konular, diğer işlerden
önce konuşulur.
BAŞKAN – Ben o kanunun maddesini biliyorum Sayın Baluken. Bir
karar vermedim. Bakın, 69’uncu maddeye göre…
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Biz şu anda usul tartışması açıyoruz.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Bakan “Van milletvekili” diyerek
vekilimizi kast etti, açıklama yapalım lütfen.
BAŞKAN – Sayın Buldan, bakın, siz 69’uncu maddeye göre söz
istediniz, ben henüz bu talebe karşı bir karar oluşturmadım. Sadece tutanakları
inceleyeceğim.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Biz de tutumunuz hakkında usul tartışması
açıyoruz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yönetiminiz hakkında istiyorlar,
yönetiminiz hakkında.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Tutumunuzla ilgili Sayın Başkan.
BAŞKAN – Bir dakika…
Şimdi, arkadaşlar, siz konuşuyorsunuz, ben de bir şeyler söylemek
zorundayım ki birbirimizi anlayışla karşılayalım değil mi? Yoksa siz de oradan
bağırırsınız, ben de oradan bağırırım, başka arkadaşlar da devreye girdi,
ellerini kaldırıyorlar, sırayla böyle gideriz.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sayın Başkan, bir dakika…
BAŞKAN – Şimdi, sorun o değil, şu anda süreç gidiyor. Ben diyorum
ki: 69’a göre söz istediniz. Sayın Bakan böyle bir laf söylemediğini söyledi,
ben de duymadım. Tutanakları getirteceğim, inceleyeceğim, eğer size söz
vermezsem açarsınız usul tartışmasını. Bu kadar basit.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Söyledi.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Şimdiye açılmıştı Sayın Başkan, bitmişti
bu konuşmalar.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Söylüyor söylüyor, “söylemedim” diyor.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkanım, tutanaklara bakmaya gerek
yok.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Hayır, biz de açıktan bir sataşma
olduğunu düşünüyoruz, sataşmadan dolayı söz vermediğiniz için tutumuz hakkında
usul tartışması açıyoruz ve usul tartışmasını da açmak zorundasınız. Bu İç
Tüzük’e uyacaksak usul tartışması açmak zorundasınız.
BAŞKAN – Şimdi, ben 69’a göre söz verme mecburiyetinde değilim.
Bakın, buradaki, Tüzük’teki yetkilerimi lütfen bana hatırlatmak
zorunda kalmayın.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Ama “Yoktur.” da diyemezsiniz, hüküm
cümlesi de kuramazsınız.
BAŞKAN - Lütfen açın “Başkan, söz verip vermemek gereğini takdir
eder.” diyor. Lütfen…
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Tutanaklara bakmadan nasıl hüküm
verirsiniz?
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Ama bugüne kadar söz verdiniz.
BAŞKAN - Yani herkes Tüzük’teki kendine uygun cümleyi alıp bir
sonraki cümleyi unutmasın.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Milletvekilleri sizden bir lütuf
beklemiyor Sayın Başkan, anayasal hakkını istiyor.
BAŞKAN - Ben, bu konuda takdir kararını da vermedim henüz, karar
konusunda da bir şey oluşturmadım. “Tutanakları inceleyeceğim.” dedim. Bu
kadar.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, milletvekilleri anayasal
hakkını istiyor.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Neye dayanarak hüküm bildirdiniz?
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, bugüne kadarki
uygulamalarınızın tamamında, 69’a göre, sataşma olduğu zaman söz veriyordunuz.
BAŞKAN - On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.01
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.17
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur
BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
29’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2014 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve 2012 yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
Sayın milletvekilleri…
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sayın Başkan, bakar mısınız…
BAŞKAN - Bir müsaade edin, ben söyleyeceğimi söyleyeyim Sayın
Özkes. Lütfen…
Sayın milletvekilleri, birleşime ara vermiştik, biraz uzattık
çünkü tutanakları bekledik. Tutanakları okuyorum, ilgili arkadaşımızın Sayın
Nazmi Gür’ün itirazı üzerine olan tutanağı inceliyorum: “Bugün yine değinildiği
için… Özellikle bir Van Milletvekilimizin hiç olumlu bir cümle kullanmadan yani
yapılan her şeyi olumsuz ve felaket gibi göstermesi –tabii, böyle, olgun,
yetişmiş bir milletvekili arkadaşımızın- üzücüdür.” Yani sizin…
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sataşma gerekçesidir.
BAŞKAN – Müsaade eder misiniz…
Yani sizin için Sayın Bakan “olgun ve yetişmiş bir milletvekili”
nitelemesini yaptı. Usulümüze göre aynı oturumda size cevap vermem gerekiyordu
ama Sayın Gür, bir kerelik bir istisna yapacağım bu oturumda; eğer bu cümleyi,
sizi olgun ve yetişmiş bir milletvekili olarak nitelemesiyle bitirilen cümleyi
başını bir sataşma olarak görüyorsanız ve ısrar ediyorsanız istisna olarak size
iki dakikalık süre vereceğim.
Israr ediyor musunuz, istiyor musunuz?
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Tabii, tabii ısrar ediyoruz.
PERVİN BULDAN (Iğdır) - İstiyoruz.
NAZMİ GÜR (Van) – Evet istiyoruz.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Gür.
İki dakika…
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Bakanın üslubundaki nezakete de
teşekkür ediyoruz ama bir sataşma var.
BAŞKAN – Tamam, ben Sayın Gür’le bu konuyu hallettim zaten,
konuştuk.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – On dakika ara vermeye gerek yoktu.
BAŞKAN – “Tutanakları inceleyeceğim.” dedim ama.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Van Milletvekili Nazmi Gür’ün,
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile
507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın üçüncü tur görüşmelerinde
Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
NAZMİ GÜR (Van)- Teşekkürler Sayın Başkan.
Tabii, Sayın Bakana gerçekten saygımız büyük. Van’a her geliş
gidişinde de biz biliyoruz Van’a ilgisini. Fakat söyledikleriyle ilgili birkaç
şey söylemek istiyorum. “Van’da deprem yönetimi örnektir.” dedi. Gerçekten biz,
böyle bir örneğe tanıklık etmedik çünkü bizler dışlandık. Belediyemiz bizlerin
ısrarı üzerine yani orada bir yönetici olsun diye gönderildi. Israrla Van
deprem yönetimi, afet yönetimi konusunda belediyemiz ve bizler milletvekili
olarak dışlandık, orada dışarıda tutulduk. “Van yenilendi.” dedi Sayın Bakan.
Vallahi Van yenilenmedi yani bugün depremin vurduğu yeri gelip gördüğünüzde
yenilenmediğini görürsünüz. Şu var tabii, TOKİ’nin yaptığı birkaç konut bölgesi
var, yeni yerleşim bölgesi var; “yenileme”den kasıt buysa gerçekten katılmak
mümkün değil çünkü Edremit konusunda Şehircilik Bakanlığı Edremit TOKİ
konutlarının Van’ın en diri fay hattı üzerine kurulduğunu bir bilgi notuyla
bize iletti. Dolayısıyla Edremit’i bundan sonra yerleşime yasak bölge olarak
ilan etti. Herhâlde Sayın Bakanımızın bu konuda bilgisi yok.
Su konusu çok önemli gerçekten, 40-50 kilometreden su geliyor,
Devlet Su İşleriyle birlikte belediyemizin imzaladığı bir protokol gereği;
nihayetinde bunun bedelini bizim belediyemiz ödeyecek bu ihalenin, 100 milyarlık
bir su ihalesiydi.
Yine, değerli arkadaşlar, çevre yolundan söz etti. Van’da çevre
yolu yok. Çevre yolu olması hesabıyla birtakım çalışmalar var, bir proje var
ancak ne zaman biteceği bilinmiyor. Sayın Bakanla da biz görüştüğümüzde
kamulaştırma masraflarının çok tuttuğunu söylediler. Van Büyükşehir oldu
biliyorsunuz, yüzde 18 uygulayacaklar yani halkın mülkiyetine el koyacaklar.
Biz halkın mülkiyetine el konulmasını istemiyoruz. Kamulaştırma bedeli ödenerek
eğer yol yapılacaksa yol yapılmasını istiyoruz.
Teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Ben teşekkür ederim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Vural…
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
7.- İzmir Milletvekili Oktay
Vural’ın, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın üçüncü tur
görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, Sayın Bakan biraz önce kendi
dönemlerinde, 2002-2012 arasında yaptıklarını bir “sessiz devrim” olarak
nitelendirdiğini ve kitaplaştırdığını ifade ettiler. Bu konuda iki hususu arz
etmek istiyorum.
Kitapları burada, “Sessiz Devrim” kitabı. 2002 yılında 1’inci AB
Uyum Paketi 6 Şubat 2002 tarihinde yayımlanmış. Dolayısıyla, gözaltı
sürelerinin kısaltılması, sanığın avukatıyla görüşme hakkı, basın
özgürlüklerinin geliştirilmesi, örgütlenme özgürlüğünün geliştirilmesi,
barışçıl toplantı hakkının geliştirilmesi, bunlar 6 Mart 2002’de yapılmış.
Kendilerinden önce yapılanları bile kendi dönemlerinde yapılmış gibi gösteren
bir zihniyet, “Bizim dönemimiz.” diyor.
İkinci husus da, şüphesiz bizim dönemimizde yaptıklarımız, temel
olarak cumhuriyetin sahibi olan milletimizin özgürlük alanlarını açmaya
yönelikti, cumhuriyetimizi güçlendirmeye yönelikti ancak kendi dönemlerinde
yapılanların vardığı amaç ve hedefse maalesef cumhuriyetin temel özelliklerini
ortadan kaldırmaya yöneliktir, mahiyet farkı vardır. Bu bakımdan, bizim
dönemimizde yapılanları kendi yaptıklarıyla illiyet bağı kurmadan yeniden
burada yayınlamaları daha mertçe olur diye düşünüyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.
Sayın Özkes…
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sayın Başkanım…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Sayın Başkanım,
cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN – Şunu da alayım Sayın Bakan.
Buyurun Sayın Özkes.
8.- İstanbul Milletvekili İhsan
Özkes’in, Şırnak Milletvekili Mehmet Emin Dindar’ın 506 sıra sayılı Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın üçüncü tur
görüşmelerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – AKP Grubu adına Şırnak Milletvekili
Mehmet Emin Dindar bir konuşma yaptı. Ben o konuşmanın tutanaklarını
aldım. Şöyle diyor: “Değerli milletvekilleri, eğer bu yolda can verirsek…
BAŞKAN – Sayın Özkes, açıklama mı yapıyorsunuz?
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Bir dakika efendim.
FATİH ŞAHİN (Ankara) – Şahsıyla ilgili bir şey yok Sayın Başkanım,
böyle bir usul yok.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – …bu yolda can verirsek şehit olacağımız…”
BAŞKAN – Ne yapmak istiyorsunuz, onu öğrenmek istiyorum.
FATİH ŞAHİN (Ankara) – Şahsını hedef alan bir açıklama yok orada.
BAŞKAN – Amacınız nedir?
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bir dinleyin hele, bir dinleyin Sayın
Başkan, meramını anlatsın.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Dinleyin, okuyayım, anlatacağım.
BAŞKAN – Ne yapacağıma ben karar veririm Sayın Tanal Bey.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – “Eğer bu yolda can verirsek şehit
olacağımız inancına sahibiz ve cennetle müjdelenenlerden birisi oluruz.”
Sayın Başkan, burası kanun çıkarma yeri ama kimsenin cennetlik ya
da cehennemlik olma hükmü çıkarma yeri değil…
BAŞKAN – Açıklama yapıyorsunuz. Tamam, teşekkür ederim.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Bir dakika efendim.
BAŞKAN – Ama, yani, böyle bir usul yok. Tamam, bir dakika ben
vereyim de, usul yok.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Ama şimdi, “cennetle müjdelenme” olayı
nasıl oluyor? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Tamam, teşekkür ederim Sayın Özkes.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – AKP’nin oylarıyla mı olacak bu? Böyle bir
şey olabilir mi?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, mümkün olduğu kadar Tüzük’ü
uygulamaya çalışıyorum.
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Uygulayın Sayın Başkan, işimiz var,
bütçe bekliyor.
BAŞKAN – Elbette insanım, elbette yanlış yapabilirim, elbette zor
durumda da kalabilirim, insanım. Hepimizin başına gelebilecek olan şeyleri ben
de yaşayabilirim. Bunu, hiçbir zaman için kendi aranızda böyle bir espri konusu
yapmamanızı öneririm. Ben, sadece İç
Tüzük’ü uygulayarak bu Genel Kurulu idare etmeye çalışıyorum. Bu davranışımın
dışında sizin yapmış olduğunuz yorumları da sizin vicdanlarınıza bırakıyorum.
Teşekkür ediyorum.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Burada, yorum değil efendim…
BAŞKAN – Şimdi, Başbakan Yardımcısı Sayın Bekir Bozdağ
konuşacak. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sayın Başkan, cennetle müjdelenmeyi siz
mi oylayacaksınız? Böyle şey mi olur? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
RECEP ÖZEL (Isparta) – Basın toplantısı yap!
BAŞKAN – Özür dilerim Sayın Bozdağ, Sayın Bakan bir açıklama
istemişti.
Sayın Bakan, bir dakikalık bir açıklama süresi veriyorum size.
Buyurun.
9.- Başbakan Yardımcısı Beşir
Atalay’ın, İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Sayın Başkan,
Milliyetçi Hareket Partisinin Grup Başkan Vekili biraz önce bir şey söyledi.
Dinlememişler. Ben konuşmamda aslında dedim ki: Biz, reformlara saygı olarak
2002 yılının tamamını aldık dedim, kendi dönemimiz… Çünkü, reformlar, AB
paketlerinin birkaç tanesi o dönem çıktı. Biz, o bütünlüğü bozmamak için 2002
yılını da aldık dedim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yok efendim “Bizim dönemizde.” dediniz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – O bizim bir
şeyimizdir, kendimize falan mal etmiyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bizim dönemimizde dediniz ya!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – “Bizim dönem
olmayan kısmı da aldık.” dedim.
BAŞKAN – Açıklama yapmış Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) – Kendi döneminizle bizim dönemimizi
karıştırmayın ya! Ya, bizimki temiz dönem.
BAŞKAN – Evet, dinliyoruz Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – İkincisi, bizim
dönemimiz Türkiye’nin de cumhuriyetimizin de büyüdüğü bir dönemdir. Ondan
sonraki karar veya değerlendirme sizin indi değerlendirmenizdir.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı:
506) (Devam)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu
Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
A) KAMU DÜZENİ VE GÜVENLİĞİ
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) AFET VE ACİL DURUM YÖNETİMİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) TÜRKİYE İNSAN HAKLARI KURUMU
(Devam)
1) Türkiye İnsan Hakları Kurumu
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
Ç) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
(Devam)
1) Diyanet İşleri Başkanlığı 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Diyanet İşleri Başkanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KOORDİNASYON
AJANSI BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Türk İşbirliği ve Koordinasyon
Ajansı Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk İşbirliği ve Koordinasyon
Ajansı Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) YURTDIŞI TÜRKLER VE AKRABA
TOPLULUKLAR BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Hazine Müsteşarlığı 2014 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Hazine Müsteşarlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) BANKACILIK DÜZENLEME VE
DENETLEME KURUMU (Devam)
1) Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) SERMAYE PİYASASI KURULU (Devam)
1) Sermaye Piyasası Kurulu 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sermaye Piyasası Kurulu 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Sayın Bekir Bozdağ, Başbakan Yardımcımız…
Buyurun Sayın Bozdağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on dokuz dakikadır.
OKTAY VURAL (İzmir) – Milletin adının tartışıldığı, etnik kimlik
siyasetinin yapıldığı, PKK’ya
teslimiyetle Lozan’ı tartışmaya açtığınız bir dönem, yıkım dönemi.
“Bizim dönem, bizim dönem” diyorsunuz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Niye bu kadar sinirleniyorsunuz Sayın
Bakan, niye bu kadar sinirleniyorsunuz?
OKTAY VURAL (İzmir) – Oslo sizin reformunuz, doğru. Habur sizin
reformunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığı…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Hepsi bizim!
Sahipleniyoruz. Tamam mı, hepsi bizim! Hepsi bizim! (CHP ve MHP sıralarından
gürültüler)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Vurma Sayın Bakan masaya!
BAŞKAN – Sayın Bakan kürsüde! Sayın milletvekilleri, Sayın Bakan
kürsüde, lütfen sükûneti sağlayınız! Lütfen!
OKTAY VURAL (İzmir) – Cumhuriyeti yıktırmayacağız.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bakanı uyarın Sayın Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir) – Cumhuriyeti yıktırmayacağız.
BAŞKAN – Bir dakika süre veriyorum, herkes bağırabilir. Herkes
bağırabilir, bir dakika süre veriyorum.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Hepsi bizim,
sahipleniyoruz, reddetmiyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hoplama, zıplama! Hoplama, zıplama!
BAŞKAN – Süreniz doldu. Bir dakikalık süre vermiştim, bağırma
süresi, süreniz doldu.
OKTAY VURAL (İzmir) – Öcalan’la kirli pazarlıklarınızı deşifre
etmeye devam edeceğiz.
BAŞKAN - Sayın Vural…
Sayın Bakan, çok özür dilerim. Buyurun, sizi dinliyoruz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığı, Türk İşbirliği ve
Koordinasyon Ajansı Başkanlığı, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığının bütçeleri üzerinde Hükûmetimizin görüşlerini açıklamak ve yapılan
eleştirileri cevaplamak üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle değerli
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün burada Bakanlığımla ilgili kurumlarla alakalı çok değerli
görüşler ifade edildi, zaman zaman eleştiriler yapıldı, görüş ve eleştirilerini
ifade eden bütün milletvekili arkadaşlarıma ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Diyanet İşleri Başkanlığı cumhuriyetimizle yaşıt olan
kuruluşlarımızdan bir tanesi. İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak
esaslarıyla ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet
yerlerini yönetmek üzere kurulmuştur.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Laiklik çerçevesinde Sayın Bakan,
laiklik çerçevesinde, onu söyleyin. Anayasa öyle diyor.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bugün Türkiye’mizde
kurulduğu günden bugüne başarıyla hizmetlerini yürütmüş olan bir teşkilat
vardır.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Laiklik çerçevesinde yapar o işlerini.
Anayasa öyle diyor.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bugünkü Diyanet
İşleri Başkanımız ve ekibi de bu başarıları daha ileri noktalara taşımıştır.
Burada üzülerek ifade etmek isterim ki, daha önceki yıllarda da Diyanet İşleri
Başkanlığı bütçeleri görüşülürken bütün siyasi partiler adına konuşan
milletvekili arkadaşlarımız Diyanet İşleri Başkanlığının durumu nedeniyle
başkanlarla ilgili çok güzel ifadeler kullanır veyahut da sükût geçerlerdi ama
maalesef bu noktadaki üsluptan üzüntümü ifade etmek isterim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Demek ki hak etmiyor şimdiki.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Diyanet İşleri
Başkanı ilmiyle, irfanıyla, ahlakıyla Türk toplumunun takdirini kazanmış,
başarılarıyla da ortada bir insandır.
KAMER GENÇ (Tunceli) – O senin takdirini kazanmış. Tek taraflı,
keyfî Diyanet İşleri Başkanlığını yönetiyor.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – O senin takdirin.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Hizmeti ortadadır,
bunu milletimiz de yakinen görmektedir, yakinen bilmektedir.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Yolsuzlukların hesabını versin!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Diyanet İşleri
Başkanlığı Türkiye’mizin birlik ve beraberliğinin, kardeşliğinin, bütünlüğünün
çimento kuruluşlarından bir tanesidir.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ne birlik ve beraberliği be!
BAŞKAN – Müdahale etmeyin lütfen.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen de onun kafasındasın!
BAŞKAN – Sayın milletvekili, lütfen…
KAMER GENÇ (Tunceli) - Ama
doğruları konuşsun, doğruyu konuşmuyor.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Diyanet İşleri
Başkanlığı mezhep esaslı, tarikat esaslı kurulmuş, mezheplere ve tarikatlara
göre yapılandırılmış bir teşkilat değildir.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Orada çıkan yolsuzlukları söylesin.
BAŞKAN – İstediği şekilde konuşur.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hepsi yalan! Doğruları konuşsun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Gerek Anayasa’mız
gerekse Diyanet İşleri Başkanlığının kuruluş ve görevleri…
BAŞKAN – Sayın Bakan, Sayın Bakanım, lütfen ...
Bu kürsüye çıkan milletvekili milletvekili dokunulmazlığı
çerçevesinde istediği gibi konuşur, onu düzeltmek sizin haddinize değil. Lütfen
susun ve Sayın Bakanı dinleyin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Bakan.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama doğru konuşsun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Hem Anayasa hem
kuruluş kanunu Diyanet İşleri Başkanlığının mezhep ve tarikat esaslı kuruluşuna
izin vermemektedir. Kurulduğu günden bugüne de Diyanet İşleri Başkanlığı
sadece, İslam’ın doğru anlatılması, ibadet yerlerinin yönetilmesiyle ilgili
faaliyetler yürütmüştür. Diyanet İşleri Başkanlığını mezhep eksenli, tarikat
eksenli göstermek fevkalade yanlıştır.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Tarikat şeyhi yahu!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Örneğin burada
Kerbela olayıyla ilgili bir değerlendirme oldu. Kerbela hadisesi -hepimizin
ortak acısıdır- hicri 61, miladi 680’de oldu, İmam Şafii ise hicri 150, miladi
767’de doğdu. Yani Şafii mezhebinin teşekkül tarihi Kerbela hadisesinden yüz
kırk sene sonra olmuş bir hadisedir ve “Bu olayla Şafiiler falanlara şunu
yaptı.” şeklinde bir değerlendirmeye bu tarihî bilgi ve gerçek bilgi izin
vermemektedir. Özellikle ifade etmek isterim ki doğru bilgiler üzerinden
değerlendirme yapmak elbette hepimizin vazifesidir.
Diyanet İşleri Başkanlığının açıklamaları zaman zaman tartışma
konusu yapılıyor, siyasi açıklamalarmış gibi değerlendirmeler üzerine bina
ediliyor.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yahu, fetva vermek onun görevi mi yani?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bilinmesini isterim
ki Diyanet İşleri Başkanlığı siyasi açıklamalar ve değerlendirmeler
yapmamaktadır ancak Türkiye kamuoyunda siyasetçilerin de yakından takip ettiği,
tartıştığı kimi konuların dinî irtibatları da olabilir, insanlar bu konularda
dinin ne söylediğini öğrenmek isteyebilir. Örneğin yakın zamanda kürtaj
tartışması yaşandı. Bu hukuki bir konu, o yönüyle bakan insanlar olabilir ama
bazı insanlar da “Bunun dindeki yeri nedir, bunu öğrenmek istiyorum.” deyip
Diyanet İşleri Başkanlığına müracaat yaptığı zaman Diyanet İşleri Başkanlığı
Anayasa ve yasanın verdiği görev çerçevesinde bunun dindeki yerine dair
değerlendirme yapıp cevap vermek zorundadır. Faizle ilgili, başka konularla
ilgili insanlar soru sorduğu zaman cevap vermek zorunda. Türkiye’nin gündeminde var, siyasiler
tartışıyor ama öte yandan insanlar bunu istiyor diye Diyanet eğer cevap
vermezlik yaparsa vazifesini yapmamış olur. Bunları yapmak Diyanet İşleri
Başkanlığının vazifelerinden bir tanesidir.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Onun görevi değil. Senin aklın ermiyor
Bekir onlara.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Değerli kardeşlerim,
Türkiye'de dinî hayat araştırması yapıldı Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından.
Çok yoğun eleştiri aldı. Esasında Diyanet İşleri Başkanlığının -takdir edilmesi
gereken bir konu- çalışmalarını bilimsel veriler üzerine bina ederek yapıyor
diye değerlendirilmesi lazım. Eğer Diyanet İşleri Başkanlığı tarımla ilgili,
hayvancılıkla ilgili, ulaşımla ilgili ve başka konularla ilgili bir anket
yaptırmış olsaydı, o zaman elbette ki “Senin işin bu mu?” derdi herkes,
eleştirebilirdi ama Anayasa’nın ve yasanın kendine verdiği görev alanıyla
ilgili bir dinî hayat araştırması yapmak, hizmet ettiği insanların bu alana
nasıl baktığını, nasıl değerlendiğini görmek ve ona göre eksiklerini görüp
tedbir almak elbette ki Başkanlığın vazifesidir. Bilimsel veriler çerçevesinde
böyle bir çalışmayı yapmak yadırganamaz, kınanamaz. Kaldı ki geçmişte de pek
çok kurum bu anlamda araştırmalar yaptılar. Onu biliyoruz.
SAKİNE ÖZ (Manisa) – Yapıyor ama bu araştırmalarının üstüne
gidiliyor mu ondan sonra? Yok. Sadece fişliyor.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Örneğin TESEV’in
araştırması var.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – TESEV Diyanet mi ya?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Efendim, başka
kuruluşlar, üniversitelerin araştırması var, gazetelerin araştırması var. Dinî
hayatla alakalı işte “Türkiye’de Din, Toplum ve Siyaset” TESEV; “Kur’an’ın
Anlamıyla Buluşmak” araştırması, ANAR yapıyor; “Türkiye’de Dindarlık”
araştırması, KONDA yapıyor; “Türkiye’de Dindarlık-Uluslararası Bir
Karşılaştırma” Sabancı Üniversitesi vesaire, bir sürü. Başka kurumlar yapıyor
veya birtakım araştırma şirketleri yapıyor. Diyanet kendi görev alanıyla ilgili
bir araştırma neden yapmasın? Yapmaması bir eksiklik, yapması ise bir
eksikliğin giderilmesidir. Bunu özellikle ifade etmek isterim.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Kimin Alevi, kimin Sünni olduğu Diyanetin
üzerine vazife mi?
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sayın Bakan, bu açıklama size yakışmadı,
olmadı bu.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Tabii, dualar
üzerinden de değerlendirmeler yapıldı. Dua etmek, dinî açıdan, İslami açıdan,
Müslümanlar açısından çok önemli olduğu gibi Hristiyanlar, Yahudiler, bütün
inanan, farklı dinlere de inanan insanlar bakımından oldukça kıymetli bir
şeydir.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Alevileri fişlemek için yapıyorsunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Hem Kur’an’da hem de
sünnette dua övülür, dua etmek övülür. Peygamber Efendimiz dua etmiş,
peygamberler dua etmiş. Diyanet İşleri Başkanı dua etmeyecek mi? Bir açılışta
veyahut da herhangi bir yerde dua etmesi kınanabilir mi, eleştirilebilir mi?
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Cumhurbaşkanının önünde dua edemez,
Cumhurbaşkanının önüne geçemez, Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Dua ediyor ve bu dua
üzerinden de birtakım eleştiriler yapılıyor.
Örneğin Çanakkale’de 18 Mart 1915’le alakalı anma törenlerinde bir
dua yapıyor ve duasının bir yerinde de Sayın Başkan diyor ki: “Okuduğumuz hatmi
şerifleri, başta Anafartalar kahramanı Gazi Mustafa Kemal olmak üzere bütün
şehitlerimizin ve gazilerimizin ruhlarına ve onları yetiştiren annelerin ve
babaların ruhlarına hediye ediyoruz.” Kötü mü demiş? İyi demiş. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayatında bir defa öyle bir laf demiş.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ama bunu her yerde
yapmak doğru mudur? Değildir.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Diyanet İşleri Başkanlığı bu ülkedeki
ayrımcılığın başıdır.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Çünkü duanın yeri
önemli, yapıldığı anlam önemli. Siz şimdi her yerde bu duaları yaparsanız, dinî
figür olmayan kişileri o duaların içerisine, her duaya korsanız doğru bir şey
olmaz.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Ayrımcılığın başıdır. Bunu da teşvik eden
sizsiniz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Yerinde dua edilir.
Mevlit okunduğunda o okutana dua ediliyor.
SAKİNE ÖZ (Manisa) – “Her şeyin yeri ve zamanı var.” diye siz
söylüyorsunuz. Her şeyin bir protokol değeri var.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ama siz kalkıp her
yerde şu isim niye anılmadı, bu isim niye anılmadı derseniz, bu bir istismar
olur. Doğru bir yaklaşım olmaz.
Alevi kardeşlerimizle alakalı, Alevi inancına sahip insanlarımızla
alakalı hükûmetlerimiz döneminde çok ciddi çalışmalar yaptık. İlk defa
cumhuriyet tarihinde bir hükûmet bu konuda resmî bir çalışma başlattı. 7 tane
çalıştay yaptık ve burada bu çalıştaylarda hem dedeler hem akademisyenler hem
gazeteciler hem sivil toplum hem siyasetçiler hem ilahiyatçılar hem de bu
alanla ilgili, alakalı herkes bir araya getirildi. İlk defa bu konuda devlet,
Alevi vatandaşlarını muhatap kabul etti.
SAKİNE ÖZ (Manisa) – Muhatap kabul etti de ne yaptı?
VELİ AĞBABA (Malatya) – Hâlâ Alevi köylerine cami yapıyorsun,
cami.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Tarihî bir adım
attık. Cumhuriyet döneminde atılmış ilk adımdır, bu Hükûmet attı. Arkasından
Madımak olaylarıyla ilgili bu rapor çerçevesinde adım attık.
Madımak 1993’te oldu. O zaman biz iktidar değildik.
SAKİNE ÖZ (Manisa) – Hâlâ Alevi köylerine baskı uyguluyorsun,
evlerini işaretletiyorsun.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Hâlâ Alevileri dışlıyorsun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Kimlerin iktidar
olduğunu millet biliyor. Bize kadar pek çok hükûmet geldi geçti ama orada döner
kesmeye devam ettiler.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sivas’ı yakan katillerle mazlumları aynı
kareye koydun sen.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - O yangının olduğu
oteli ve altındaki bütün yerleri kamulaştırıp burada bir bilim ve kültür
merkezi açan adımı biz attık.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Madımak’ta katillerle kurbanlar aynı
karede. Dünyada örneği yok, dünyada.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Şu ana kadar orayı
epeyce vatandaşımız ziyaret etti, anı köşesi ve kütüphane oluşturduk.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Katillerle kurbanların aynı yere
resimlerini astınız.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Okullarımızda,
ortaöğretimde din kültürü ve ahlak bilgisi ders kitaplarının içerisine ilk defa
Alevilikle ilgili bilgileri, hem de Alevi kardeşlerimizin bilgeliğine önem
verdikleri kişilere yazdırarak ilk defa biz koyduk.
VELİ AĞBABA (Malatya) – “Kardeş” deme, “kardeş” deme bari!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – İlk defa bu adımı biz
attık.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Değil Sayın Bakan, öyle değil. Sayın
Bakan, kırptınız, yüzde 20’sini koydunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Yine, bakın, Alevi
Bektaşi klasikleri dizisinin tercümesi konusunda adım attık…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Katillerle mazlumları aynı kareye astınız.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – …ve bu noktada çok
ciddi eserler Türkiye’ye kazandırıldı, hem de saygın ve Alevi kardeşlerimizin
takdirini toplayan, onların da içerisinde olduğu heyetler yaptı. Tefsir-i
Besmele, Makalat, Velayetname, Dâr Kitabı, Erkânnâme 1 vesaire bir sürü eseri
ilk defa bu anlamda Türkçeye kazandırdık, orijinal metniyle yan yana koyan
adımlar attık.
Muharrem ayı etkinlikleri çerçevesinde televizyonlarda ve başka
yerlerde bu, Alevi vatandaşlarımızın değer verdiği günlerin ve gecelerin
anılmasında önemli adımlar attık. Başka konularda da…
SAKİNE ÖZ (Manisa) – Dejenere ettiniz, Alevilerin geleneklerini
dejenere ettiniz!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bu konularda
adımlarımız var. Burada ben hepsini sayarsam diğerlerine vakit kalmayacağı için
bu kadarla iktifa ediyorum ve şunu özellikle ifade etmek isterim ki: Bu konuda
en samimi, gerçek ve somut adımları biz attık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – En riyakâr, en ikiyüzlü!
SAKİNE ÖZ (Manisa) – Riyakâr, riyakâr…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Sözünü değil, lafını
değil, icraatını yaptık.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – En riyakâr, en ikiyüzlü politikayı siz
güdüyorsunuz, doğru!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Şimdi de yeni adımlar
atılması konusunda Başbakanımız görev verdi, bunlarla ilgili de çalışıyoruz.
Bezmiâlem Camii’yle ilgili bir iki şey söyleyeceğim. Camiyle
alakalı, oraya giren göstericilerle ilgili herkes bir şey söyledi ama benim
gönlüm isterdi ki ayakkabılarıyla oraya giren, orada camilerin adabına, edebine
aykırı bir şekilde bulunan…
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Peki, Tahrir’de de girdiler. Ya,
Allah’tan korkun! Tahrir’de girildiği zaman destekliyorsunuz göstericileri.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – …oraları tahrip eden,
oraya bira kutuları, sigara izmaritleri koyan, yapan ve orada sarhoş dolaşan ve
orada… (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – …birbirlerini kadınlı
erkekli öpen yapılarla ilgili de…
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Bakan, insan canı mı önemli…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, ne yapıyorsunuz siz! Lütfen…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – “Bu bir
saygısızlıktır…”
VELİ AĞBABA (Malatya) – Amerikan askerlerini kına, Amerikan
askerlerini!
BAŞKAN – Sayın Grup Başkan Vekili, Sayın İnce…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – “…Bu bir
edepsizliktir. Bu, camiye, mabede, bu milletin değerlerine saygısızlıktır.”
diye bir cümle beklerdim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama kimse böyle bir
cümle kurmadı. Bu memlekette camiler hiçbir zaman böylesi bir saygısızlığa,
böylesi bir kabalığa muhatap olmamıştır.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Bakan, İncirlik’te ABD askerleri
camiye girdi. Orada niye bunu söylemediniz? Ne oldu İncirlik’teki cami?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Dinî değerlerimiz,
manevi değerlerimiz böylesine ayak altına alınmamıştır. Raporlar burada, herkes
raporları okusun, ne var ne yok onu herkes yakından görsün.
Değerli kardeşlerim, TİKA büyük yardımlar yapıyor, büyük hizmetler
ortaya koydu. 2002 yılında TİKA 85 milyon dolar kalkınma yardımı yaparken 2012
yılında 2 milyar 533 milyon dolar kalkınma yardımı yaptı. Sivil toplum ve
şirketlerin, diğer grupların yaptığı yardımları da ilave ettiğiniz zaman,
Türkiye 3 milyar 436 milyon ABD doları kalkınma yardımı yaptı ve binde 7 olan
milenyum hedefinde ülkemizin durumu binde 6’dan binde 3,2’ye yükseldi. 2012
yılında OECD DAC’a gönderilen veriler kapsamında, Türkiye en fazla resmî
kalkınma yardımlarını artıran dördüncü ülke olmuştur. Türkiye bu alanda büyük rekorlara,
büyük başarılara imza atmıştır. Onun için de OECD DAC Komite Başkanı şahsımı ve
Ali Babacan Bey’i ziyaretlerinde Türkiye’yi överek davet etmiştir DAC
üyeliğine, biz de “Düşüneceğiz.” dedik. Bugüne kadar kapıları biz çalıyorduk,
şimdi bizim kapımızı çalıyorlar “Gelin, bize üye olun.” diye. 1992’yle 2002
arasında TİKA’nın ortaya koyduğu proje sayısı 2.241, bizim on yıllık dönemde
ortaya koyduğumuz proje sayısı 11.447 olmuştur.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Projelerin arasında Bulgaristan
seçimlerine müdahale de var mı?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Dünyanın dört bir
yanında projeler gerçekleştiriyoruz. İşte, Amerika’da da burada da konuşuldu;
Oregon’da bulunan Warm Springs Kabileler Konfederasyonunda yapımı devam eden
bir okulun su tankını yapma konusunda da adım attık. Oradan talepte bulunuldu
Türk Büyükelçiliğinden ve biz de bu talep çerçevesinde 648 öğrencinin okuyacağı
bir okulun su ihtiyacını karşılayacak tankı yapma kararı aldık ve bununla
ilgili adımları attık ve önemli bir adım oldu.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Bu projelerin arasında Hak ve
Özgürlükler Hareketinin oylarını bölmek var mı, yok mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bununla alakalı Türk
Amerikan Konseyi Başkanı Lincoln McCurdy, Sayın Kılıçdaroğlu da ziyaretinde
kendini ziyaret ettiler ve o ziyarette bu yapılan yardımdan ABD Kongresinin ve
ilgili kişilerin nasıl memnun olduğunu Sayın Kılıçdaroğlu’na da orada
anlattılar, onlar da biliyorlar orada. Teşekkürlerini de Türkiye’ye, Türk
Hükûmetine ilettiler ve biz burada mağdur durumda olan, zor durumda olanlara
yardım ediyoruz. Oradaki barajlar, oradaki bilmem işletmeler falan onların
değil. Amerika Birleşik Devletleri, Kızılderililere özel koruma uyguluyor,
onlara özel imkânlar, özel şeyler yapıyor, orada büyük bir mağduriyet var. Oradaki
varlıkları sanki herkesin varlığıymış gibi gösteriyor. Artvin’deki baraj
Artvinlilerin tamamının malı mıdır? Bu milletin malı. Oradaki birtakım
zenginlikleri sadece oraya göstermek fevkalade yanlıştır.
Türk dünyasına ilişkin, Orta Asya’ya ilişkin büyük adımlar attık.
Bakın, bizim dönemimizde Türk dünyasına yapılan yardımların toplamı 430 milyon
Türk lirasıdır. Bizden önceki, on yıl içerisinde yapılmış toplam yardımların
miktarı 52 milyon Türk lirasıdır. Yine, baktığınızda, Türk dünyasından, bizim dönemimizde,
şu anda, 2013’te okuyan öğrenci sayısı Türkiye bursuyla 5.832’dir; 2002’de
okuyan öğrenci sayısı 1.045’tir. Yine, baktığınız zaman Doğu Türkistan’dan
2002’de Türkiye’de okutulan öğrenci sayısı 18’dir; 2013’te okutulan öğrenci
sayısı 687’dir; rakamlar çok güçlü bir şekilde.
Yine, Orta Asya’yla biz ilişkilerimizi güçlendirmek, Türk
dünyasıyla ilişkilerimizi ileri noktaya taşımak için Türk Konseyini kurduk,
TÜRKPA’yı kurduk, Türk Akademisini kurduk. Türk dünyasıyla bağlarımız
güçlensin, soydaş, vatandaş ve akraba topluluklarımızla daha iyi ilişkiler
kuralım diye Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığını kurduk. Yunus
Emre Vakfını kurduk. Anadolu’yu, Anadolu’nun değil dünyanın ajansı hâline
getirdik. TRT Avaz’ı, TRT Türk’ü, TRT Okul’u hayata geçirerek dünyanın dört bir
yanında akrabalarımızla, soydaşlarımızla, vatandaşlarımızla ilişkilerimizi daha
ileri noktaya taşımak için adımlar attık.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Bulgaristan’da Hak ve Özgürlükler
Partisinin oylarını bölmek için niye çaba harcadınız?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bakın, Orta Asya’yla
ilgili ticaret hacmimiz de bu nedenle çok arttı. 2002’de 630 milyon dolar olan
ihracat 2012’de 6,1 milyar dolar oldu. Eğer biz yok saysaydık bu noktalara
gelebilir miydik? Türkiye her yerde var. Urumçi’ye ilk giden başbakan, Sayın
Recep Tayyip Erdoğan oldu. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Ziyaretlere
baktığımızda, her yerde biz varız. Ecdadımızın izine, eserlerine sahip çıkıyor,
milletimizin bize verdiği emaneti büyük bir onurla taşıdığımızı ifade ediyor…
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Sayın Bakan, Bulgaristan’da Hak ve
Özgürlükler Hareketinin oylarının bölünmesine direkt çaba gösterdiniz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – …Diyanet İşleri
Başkanlığı, TİKA ve Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığının
bütçelerinin hayırlı olmasını diliyor, heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Bakan, çok teşekkür ederiz.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, Sayın Bakan konuşmasında,
Cumhuriyet Halk Partisinin, camiye adaba uymayan şekilde girenleri
desteklediğini, bu konuda yanlış yaptığını söyledi.
İzin verirseniz bir kısa değerlendirme yapacağım.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – “Destekledi.” demedim.
BAŞKAN – “Destekledi.” demedi ama buyurun, sataşmadan size söz vereyim
iki dakika.
Burada uygulama böyle Sayın Bakan.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
2.- Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın üçüncü tur
görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii ki camiler hepimiz için kutsaldır, Allah’ın evidir, buraya
girmenin bir kuralı vardır; o kuralların haricinde buraya girilmez. Fakat,
insanlar can havliyle, dışarıda gaz bombaları atılırken, TOMA’lar varken, su
püskürtülürken -insanlar kadınlı erkekli, başları açık kapalı, kıyafeti uygun
olmayabilir ama dışarıda bir felaket var- zorunlu hâllerde insanlar buraya
sığınmış. Zorunlu hâllerde buraya bir Müslüman da sığınabilir, bir Hristiyan da
sığınabilir, bir Musevi de sığınabilir, kıyafeti uygun olmayan birisi de
sığınabilir, ayakkabıyla da sığınabilir. Ben bunda hiçbir mahzur görmüyorum
çünkü bu, bilinçli, herhangi bir eğlenceden dönüşte yapılmış bir şey değil, bir
zorunlu hâlde yapılmış bir şey. Bir; bunun böyle bilinmesi lazım.
İkincisi; burada sıcak siyasetin konusu yapmayalım bunu,
yapmayalım. Bakın “Camide bira içtiler, cuma günü görüntüleri yayınlayacağız.”
dendi, yirmi yedi cuma geçti, hâlâ görüntü yok ortada.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Çünkü yalan.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Yedi ay geçti, iki mevsim geçti, yirmi
yedi cuma geçti, bunlar yok.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Çünkü yalan.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Siz, bu ülkenin gençlerini, can havliyle
camiye sığınmış gençleri -ben de ayakkabıyla girilmesini tasvip etmem tabii ki,
kimse tasvip etmez- zorunlu hâllerde buraya sığınmış gençleri eleştiriyorsunuz
ama İncirlik’teki, Irak’taki Amerikan askerlerinin, Hristiyan askerlerinin
camilere postalla girmesini, silahlarla girmesini, orada lay lay lom yapmasını
eleştiremiyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Hadi be, hadi be!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sana hadi be!
MUHARREM İNCE (Devamla) – Ben bunları eleştiriyorum esas, bunları.
Siz bunu eleştireceksiniz.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Devamla) – O çocukların ayakkabıyla girmesini tabii
ki doğru bulmuyorum ama zorunlu hâllerde…
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İnce.
Sayın Önder, buyurun.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Camileri ahıra çevirenlere de lanet
olsun, onlara da.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Din “Önce insan.” diyor, insan.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Biz camileri ahıra çevirenleri de
biliyoruz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – “İnsan” diyor, önce insan.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Geç onu, geç.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – İnsan olacaksınız önce, insan.
BAŞKAN – Arkadaşlar, sayın milletvekilleri, izin verin işlemimi
yapayım burada.
Buyurun.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın Bakan bir konuyu yanlış
aksettirdi, bir bilgilendirme yapmak istiyorum, düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN – Nedir yanlış aksettirdiği bilgi?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – O da şu: Gezi olayları sırasında
camiye sığınan insanlarla ilgili…
(Gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, hiçbir şey duyamıyoruz.
BAŞKAN – Ne yapabilirim arkadaşlar?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Susturun konuşanları.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, ikaz ediyorum, şununla ikaz
ediyorum.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – İsterseniz, iki dakika süre
verin, orada izah edeyim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bir daha ikaz edin.
BAŞKAN – E, dinlemiyorlar, ben ne yapabilirim?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın Başkanım, iki dakika verir
misiniz?
BAŞKAN – Sataşma olursa kürsüden verebilirim; yerinizden vereyim.
Buyurun yerinize. Sayın Önder, yerinize buyurun, sataşma olmadığı için
yerinizden vereyim bir dakika.
Buyurun Sayın Önder.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın arkadaşlar…
(AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar, gürültüler)
BAŞKAN – Arkadaşlar, bir milletvekiline söz verdim, lütfen saygılı
davranın.
Teşekkür ederim Sayın İnce.
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
10.- İstanbul Milletvekili Sırrı
Süreyya Önder’in, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın 506 sıra sayılı Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın üçüncü tur
görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın Bakan “Camide içki
içtiler.” dedi. Böyle bir işin olmadığını ilk önce AK PARTİ’li bir gazeteci
cami imamıyla, müezziniyle yaptığı röportajda ortaya çıkardı; bu bir.
Kendilerinin de çok yakinen tanıdığı ve arkadaşları olan bir şahıs bunu ortaya
çıkardı. Şimdi, yine, İslami referanslarından şüphe duyulmayacak insanlar bunun
bir düzmece olduğunu söylüyorlar. Bu artık inandırıcılığını fazlaca yitirmiş
bir kara propagandaya dönüştü. Sayın Bakanın bundan kaçınmasını dilerim.
Ama hazır Diyanet konuşuluyorken, hiçbir can korkusu olmadan,
hiçbir gaz baskısı olmadan, bir kıyamet şartları gerçekleşmeden camiye yönelmiş
büyük bir saygısızlık var: Ankara’da 50. Yıl Sokullu Mehmet Paşa Camisi’ne
bankamatik kuruyorsunuz.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Önder, zapta geçmiştir, tutanaklara
geçti.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Faiz en büyük günahlardandır,
ayet vardır. Burada karıyla kocayı, anayla evladı, babayla oğlu, çiftçiyle
toprağı birbirine düşman ediyorsunuz.
BAŞKAN – Tamam, sağ olun.
Peki, buyurun Sayın Özkes.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Siz bankamatiği oraya, üstelik
cami duvarını yıkarak… Arkanızdan sizi buna zorlayan yok.
BAŞKAN – Tamam ama böyle bir usulümüz yok Sayın Önder.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Neoliberal saldırıdan başka sizi
buna zorlayan hiçbir şey yokken…
BAŞKAN – Ama tamam, bir nokta koy.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – … cami duvarını yıkıp yerine
bankamatik yaptırmaya sizi ne mecbur etti?
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Biz cami derneği değiliz be arkadaş,
cami derneği burası değil, oraya sor.
BAŞKAN – Tamam, nokta. Teşekkür ederim.
Buyurun Sayın Özkes, buyurun.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Söyle şimdi.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Cami derneği biz değiliz, sen yanlış
yere bakıyorsun.
BAŞKAN – Arkadaşlar…
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Cami derneği sen değilsin ama
Diyanet adına…
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Kaldırır içinden.
BAŞKAN – Sayın Milletvekili…
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Diyanetten sorumlu olan… Diyanet
de diyor ki: “Çekingen davranmalı.”
BAŞKAN - Nokta koydun.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – İslam’da böyle bir şey yok.
BAŞKAN – Nokta koydun.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Çekingen davranmak ne demek? Ya
reddedersin ya kabul edersin.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkes.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sayın Başkanım, Cumhuriyet Halk
Partisinin adına Diyanet bütçesiyle alakalı ben konuştum. Sayın Bakan benim
üslubumu yani eleştirenlerin üslubunu -ki eleştirenlerden birisi de bendim-
eleştirdi. Ayrıca, benim sorduğum soruları ve konuştuğum konuları da Sayın
Bakan çarpıttı.
Müsaade ederseniz, açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Özkes, ben Sayın Bakanın konuşmasını çok iyi
dinledim. Sizin şahsınızla ilgili olarak tek bir cümle söylemedi. Siz konuşma
konunuzla ilgili olarak açıklama yaptınız, Sayın Bakan da kendi Bakanlığı
açısından açıklama yaptı.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sataştı efendim.
BAŞKAN - Şahsınızla ilgili olarak bir cümle değil, bir tek kelime
dahi etmedi.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Benim üslubumla alakalı bana sataşmada
bulundu Sayın Başkan.
BAŞKAN – Bulunmadı.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Bulundu.
BAŞKAN - Hayır, bulunmadı. Ben çok iyi dinledim. Sizin ne adınızı
andı ne sizin söylediğiniz herhangi bir cümleye atıfta bulundu, sizinle ilgili
tek bir cümle söylemedi.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sayın Başkan, siz sadece Bakanın Başkanı
değilsiniz, benim de Başkanımsınız.
BAŞKAN - Rica ederim. Söz vermiyorum. Kusura bakmayın.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sayın Başkanım, lütfen…
BAŞKAN - Sayın Başbakan Yardımcısı Ali Babacan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sayın Başkan, lütfen, rica ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Özkes, lütfen.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sayın Başkan, siz ölçülü, peşin…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Babacan, Sayın Bakan, bir dakikanızı rica ediyorum.
Buyurun Sayın Bakan.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sayın Başkan, ölçülü, adaletli
davranmıyorsunuz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, Sayın Bakan kürsüdeyken Sayın
Bakanın nezaketsizlikle söz istemesi yanlış ya.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ama bir cümle
söyleyeceğim, vakit geçmesin.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Bakana nezaketsizliktir bu ya.
11.- Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağ’ın, İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, bu
Ankara Sokullu Mehmet Paşa Camisi’nin avlusuna kurulan bankamatikle ilgili
Diyanet İşleri Başkanlığı ve müftülüğün herhangi bir izni yoktur.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, Bakana nezaketsizliktir.
Bakan konuşmayı bitirsin, ondan sonra.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Cami derneği,
müftülüğe ve Diyanete rağmen böyle bir adım atmıştır. Şu anda biz böyle
adımların olmaması için bir genelge yayınlayacağız. Bu, tamamıyla cami derneğinin
yaptığı bir saygısızlıktır.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, bu, Sayın Hatibe, Bakana
saygısızlıktır. Hiç olacak şey mi ya?
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Kendini bilmezliktir,
biz gerekeni yapacağız.
BAŞKAN – Bakan kürsüde, sonra konuşalım.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı:
506) (Devam)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu
Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
A) KAMU DÜZENİ VE GÜVENLİĞİ
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) AFET VE ACİL DURUM YÖNETİMİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) TÜRKİYE İNSAN HAKLARI KURUMU
(Devam)
1) Türkiye İnsan Hakları Kurumu
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
Ç) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
(Devam)
1) Diyanet İşleri Başkanlığı 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Diyanet İşleri Başkanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KOORDİNASYON
AJANSI BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Türk İşbirliği ve Koordinasyon
Ajansı Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk İşbirliği ve Koordinasyon
Ajansı Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) YURTDIŞI TÜRKLER VE AKRABA
TOPLULUKLAR BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Hazine Müsteşarlığı 2014 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Hazine Müsteşarlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) BANKACILIK DÜZENLEME VE
DENETLEME KURUMU (Devam)
1) Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) SERMAYE PİYASASI KURULU (Devam)
1) Sermaye Piyasası Kurulu 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sermaye Piyasası Kurulu 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN - Buyurun Sayın Babacan.
Süreniz on sekiz dakika.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Hazine Müsteşarlığımızın, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurulumuzun ve Sermaye Piyasası Kurulumuzun 2014 yılı bütçesi ve 2012 yılı
kesin hesabıyla ilgili Hükûmetimiz adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye ekonomisiyle ilgili
konuları değerlendirirken mutlaka içinde bulunduğumuz küresel ve bölgesel
konjonktürü dikkate almamız gerekiyor. Türkiye ekonomisi her yönüyle dünyayla
entegre, serbest ticaretiyle, serbest sermaye hareketleriyle ve artan ihracat
hacmiyle, artan finansman hareketleriyle dünyaya son derece entegre bir
ekonomi. Dolayısıyla, ekonomimizi ele almadan önce mutlaka küresel konjonktürü
ve bölgesel gelişmeleri dikkate almamız gerekiyor. Biliyorsunuz, 2013 yılında,
2012 yılına göre dünyanın ekonomik görünümü, gelişmiş ülkelerin ekonomik
görünümü, gelişmekte olan ülkelerin ekonomik görünümü, bunların hepsi
güncellendi ve…
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Mali kural ne oldu, mali kural?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) - …maalesef, “Küresel
ekonomi geçen yıl ne görünüyordu, bugün nasıl görünüyor?” diye baktığımızda,
yaklaşık 1 puanlık aşağı doğru bir revizyon var. Üstelik, gelişmekte olan ülkeler
geçmiş on yıla göre önümüzdeki on yıl boyunca daha düşük bir büyüme performansı
sergileyecekler. Her ne kadar gelişmekte olan ülkeler gelişmiş ekonomilere göre
daha yüksek büyüme oranlarını sergileyecekse de yine de geçmiş on yıl ile
gelecek on yılın farklı dönemler olduğunu da mutlaka dikkate almamız gerekiyor.
Özellikle bölgemizde, başta Suriye olmak üzere ama Irak, Mısır,
Tunus, Libya gibi pek çok ülkede yaşanan istikrarsızlık da kuşkusuz bölgesel
ekonomi üzerine olumsuz etki yapan bir unsur. Hele hele Avrupa Birliğinde
yıllardır arka arkaya görülen sıfıra yakın büyüme oranları, avro bölgesini
oluşturan 18 ülkenin ekonomisinin yıllardır arka arkaya daralıyor olması da
mutlaka dikkate alınması gereken bir unsur.
İşte, böyle bir ortamda Türkiye ekonomisiyle ilgili neler
olduğunu, nasıl bir performans sergilediğimizi dış konjonktürü dikkate alarak
mutlaka ele almak zorundayız.
Öncelikle, Türkiye’yi diğer pek çok ülkeden farklılaştıran
unsurlar Türkiye’deki güven ve istikrar ortamı. Güven ve istikrar olduktan
sonra ekonomiyle ilgili pek çok iş kolaylaşıyor ama güvenin ve istikrarın
olmadığı ülkelerde ekonomik istikrarın sağlanması da son derece güç oluyor.
Burada Türkiye’nin büyüme noktasındaki performansını kuşkusuz
farklı dönemlerle karşılaştırabiliriz, başka ülkelerle Türkiye’yi
karşılaştırabiliriz ancak bütçemizin açılışının yapıldığı günde bir
karşılaştırma yapıldı “1946’dan 2002’ye kadar Türkiye ekonomisi şu kadar
büyüdü; son on yılda, on bir yılda AK PARTİ döneminde şu kadar büyüdü.” diye.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – 5,1-4,8; söyleyeyim.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – Öncelikle bu
1946-2002’ye bakacak olursak “Niye 1946?” sorusunun cevabını kolay kolay
bulamayacaksınız ama biraz rakamlara inip baktığınızda, 1946, İkinci Dünya
Savaşı’ndan hemen sonraki bir tarih bakın, dikkat edin. O İkinci Dünya Savaşı
dönemindeki tarihi dışarıda bırakın, ondan sonraki dönemden başlatın ve suni
rakamlar hesaplayın. Eğer gerçekten bir mukayese yapacak olursak bizim
1946-2002 ile değil, 1939-2002 dönemine bakmamız lazım yani Mustafa Kemal
Atatürk’ün vefatından sonra Türkiye nasıl bir büyüme sergilemiş ve son on bir
yılda neler olmuş.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Savaş mı gördünüz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – Bakın, 1939’dan
2002’ye kadarki dönemde Türkiye’nin ortalama büyüme hızı, geometrik ortalama
yüzde 3,89. 2003-2013 arasında yüzde 4,87 yani neredeyse cumhuriyet tarihinin
ortalamasından tam 1 puan her yıl üst üste Türkiye daha yüksek büyümüş. O 1
puanları arka arkaya, hele bir de geometrik hesapla getirin, aradaki fark
ortada. Kaldı ki bu dönem, dünya ekonomisinin tarihinde gördüğü en büyük krizin
de yaşandığı bir dönem. Bu 2008-2009 krizinin gelişmiş ekonomiler üzerine
getirdiği yük yani bu gelişmiş ekonomilerdeki toplam borç stokundaki artış ve
geldiği nokta İkinci Dünya Savaşı’nın getirdiği yüke eşit. İkinci Dünya
Savaşı’nda millî gelire oranla gelişmiş ekonomilerin borcu hangi noktalara
çıktıysa şu anda aynı rakamları görüyoruz. Böylesine bir dönemde Türkiye bu
performansı göstermiş durumda.
Kaldı ki bu performans sadece büyüme alanında değil, istihdamda da
kendini gösteriyor. Bakın, yine kriz döneminden bahsediyorum ve mevsimsel
düzeltilmiş rakamlardan bahsediyorum. Mevsimsel düzeltilmiş olarak 2009
Nisanından 2013 yılına kadar, son verilere kadar Türkiye’de toplam istihdam
sayısı 4 milyon 739 bin kişi artmış. Aynı dönemde, Avrupa Birliğine bakıyoruz,
Avrupa Birliğindeki 28 ülkenin toplamında 4 milyon 4 bin istihdam düşüşü var.
Aynı dönemde, 28 ülkede 4 milyon 4 binlik düşüş -ki bunlar OECD’nin web
sitesinden, rakamlarından alınmış; resmî rakamlardır- Türkiye’de 4 milyon 739
bin artış. Dolayısıyla, kimi neyle, nasıl mukayese edeceğimizi mutlaka iyi
değerlendirmemiz gerekiyor ve gerçekçi olmak gerekiyor. Kaldı ki Türkiye’nin
ekonomik başarısı artık dünya tarihinde tescil edilmiş, dünyanın dört bir
yanından Türkiye bir başarı örneği olarak anılıyor. Artık bunu dünya toplumunun
hafızalarından silemezsiniz, bunlar artık kayda geçmiş. Türkiye bir başarı
örneği olarak, bir yıldız olarak, ta Afrika’nın bir ucundan tutun, Latin
Amerika’nın öbür ucuna kadar insanlar tarafından hem bilinmekte hem de ifade
edilmekte. Dolayısıyla, ekonomik konularda bizim hep zaten söylediğimiz şu:
Yani, muhalefet partilerimizin, eleştirilerini mutlaka dikkatli, hesaplı, ölçülü
yapmaları lazım. Çünkü, gerçekten, çok geniş bir alanda çok önemli bir başarı
söz konusu.
Bakın, Türkiye sadece büyümüyor, sadece istihdam artmıyor. Aynı
zamanda, Türkiye’de gelir dağılımı düzeliyor. Yine, OECD rakamlarından
söylüyorum, OECD raporlarından söylüyorum: Tüm OECD ülkeleri içerisinde
Türkiye, gelir dağılımının düzeldiği 5 ülkeden 1 tanesi ama sadece o 5 ülkeden
1’i değil, o 5 ülke içerisinde de gelir dağılımının en hızlı düzeldiği ülke.
SAKİNE ÖZ (Manisa) – Benim köylümün cebinde para yok.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – Tüm OECD içerisinde
Gini katsayısının en hızlı düştüğü ülke, Türkiye.
SAKİNE ÖZ (Manisa) – Soruyorum köylüme “Cebimde param yok.” diyor,
öğrenciler “Para yok.” diyor.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – Yine, yoksullukla
mücadele konusundaki başarılarımız, bütün yoksulluk göstergelerinde geldiğimiz
nokta da bütün dünya tarafından takip ediliyor ve takdir ediliyor.
Bizim pek çok alanda reformlarımız oldu, çok çok önemli
reformlarımız oldu. Bankacılık alanında, gerçekten, 2004, 2005, 2006 yıllarında
çok önemli yasalar çıkarttık ve bizim dönemimizde daha önceki dönemlerin
bankacılık yükünün fiilî ödemesini yaptık. Siz, bankaların bilançosunu kâğıt
üzerinde düzeltebilirsiniz. Ne yapmışlar o dönemde? Kamu bankalarının ve batık
bankaların bilançosuna özel tertip hazine kâğıdı tertiplemişler, bilançosuna koymuşlar
ve “Bankanın bilançosunu düzelttik.” İyi de, özel tertip hazine kağıdı ne
demek? Bir gün gelecek, bu devlet onu ödeyecek demek ve biz bunların ödemesini
yaptık.
Bakın, sadece Türk lirası bazında ve sadece kendi dönemimizde
2010’un sonuna kadar yaptığımız ödeme rakamını ben sizinle paylaşmak istiyorum:
Tam 117 milyar dolar, batık bankalarla kamu bankalarının görev zararı sebebiyle
üçlü koalisyon döneminde bankaların bilançosuna konulan… Hani “Biz düzelttik.”
diyorlar ya, neyle düzelttiniz, sadece kâğıt koydunuz, bu kâğıtların ödemesini
biz yaptık, 117 milyar dolar ödedik, 2010’un Aralık sonunda tüm bu ödemeleri
tamamladık. Biz, aynı dönemde, Türkiye’nin borcunu düşürdük, aynı dönemde
Türkiye’nin bütçe açığını azalttık. Bir yandan geçmişin yükünü temizledik, bir
yandan da kendi dönemimizde hem bütçe açığını düşürdük hem de borç stokunu
düşürdük.
Bakın, mali disiplinin tanımını yapmaya çalıştı bazı konuşmacılar.
Ben soruyorum: Yıl 2002, bütçe açığı, millî gelirin yüzde 12’si; yıl 2013 bütçe
açığı, millî gelirin yüzde 1,2’si.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bir akşam da operasyon yaparsınız sıfıra
düşer!
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – 2002’de mi mali
disiplin var, yoksa 2013’te mi mali disiplin var?
Rakamlar bu kadar açık ortadayken -dediğim gibi- yani ekonomiyle
ilgili konularda, finansla ilgili konularda eleştirilerimizi çok çok dikkatli
yapmalıyız. Kaldı ki biz de her alanda son derece pembe bir tablo da
çizmiyoruz, sorunlarımızdan da bahsediyoruz, problemlerimizden de bahsediyoruz
ama problemlerimizi nasıl çözeceğimizi de ortaya koyuyoruz.
Bakın, Türkiye'nin net kamu borcu, net, yani elindeki nakit
değerleri düştükten sonraki kamunun net borcu, millî gelire oranla yüzde 62’den
yüzde 15’e düşmüş durumda; bu yıl sonu
itibarıyla rakamı yüzde 15. Kamunun borcundan elindeki nakdi düşüyorsunuz, “net
kamu borcu” deniyor buna, yüzde 62’den yüzde 15’e düşmüş rakam.
Bakıyorsunuz, Merkez Bankası -bugün açıklanan rakamlar- tarihî
rekor rezerve ulaşmış durumda; 135 milyar 638 milyon dolar.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Burada 1,92…
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – Biz bunu 28’de aldık.
Ha, bizden önceki dönemde, üçlü koalisyon döneminde kurun nereden nereye
geldiğini ben size hatırlatmayayım isterseniz.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Mali kural ne oldu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – Üç yılda yüzde 400 arttı kur. Türk lirasının
değeri, dörtte 1’ine düştü.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Mali kuraldan bahset biraz da!
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – Hiç onları
hatırlatmayalım isterseniz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Sayın Bakan, Başbakana da sorduk, dış borcumuzu söyler misiniz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – Faiz dışı
harcamalardan bahsedildi.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Devletin dış borcunu söyler misiniz dolar
bazında? Öğrenemedik bunu bir türlü.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – Bakın, Türkiye'nin
mali disiplinini nasıl ölçeceğiz?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Başbakana sorduk söylemedi, hükûmete
soruyoruz söylemiyorsunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – Tüm dünyada, faiz dışı
denge, bu işin en önemli ölçülerinden bir tanesidir. 2012’ye bakıyoruz, millî
gelirin yüzde 0,7’si; 2013, 0,9 faiz dışı fazla veriyor Türkiye. Dünyada, şu
anda, faiz dışı fazla veren ülke hemen hemen kalmadı bütçesinde; biz fazla
veriyoruz faiz dışı dengemizde. 2014’te 1 puanı hedeflemiş durumdayız, 2016’da
1,3’ü hedeflemiş durumdayız.
TOKİ’den bahsedildi. TOKİ, bizim hükûmetimiz döneminde bütçeden
tek bir kuruş kaynak kullanmamıştır. Gördüğünüz bütün bu TOKİ yatırımları, hep,
devletin yine gayrimenkullerinin değerlendirilmesi usulüyle yapılmıştır. 600
bin konut için bizim bütçemizden tek bir kuruş ödeme TOKİ’ye yapılmamıştır.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bakan, yatırım değil onlar, yatırım değil!
Yatırım değil Sayın Bakan onlar, gelir, gelir; satıyorsunuz Sayın Bakan!
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – Böylesine değer
oluşturan, böylesine sıfırdan değer oluşturan bir kurumumuzla ilgili eleştiri
yaparken yine, aman, çok dikkatli olalım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şöyle bir baktığımızda,
Türkiye’yle alakalı, özellikle önümüzdeki dönemi incelediğimizde, büyüme
modelimiz gerçekten çok önemli bir konu. Türkiye nasıl büyümeli, hangi alanda
büyümeli ve hep büyümenin kalitesi dediğimiz o konuda nelere dikkat etmeliyiz?
Biz önümüzdeki dönemle alakalı önceliklerimizi hep ortaya koyduk. Türkiye'nin
büyümesinde yatırım olacaktır, Türkiye'nin büyümesinde üretim olacaktır,
Türkiye'nin büyümesinde ihracat olacaktır ama tüketim konusunda dikkatli
olmamız gerektiğini hep söylüyoruz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – On bir yılda üretimi söyler misiniz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) - Bakın, tüketimin
mutlaka gelirlerle orantılı olması gerekiyor. Borçlanarak, kredi çekerek
yapılan tüketimin risklerinden de hem hanehalkı bazında hem de makroekonomik
dengelerimiz açısından hep bahsediyoruz ama ne yapıyoruz, bununla ilgili de
tedbirlerimizi alıyoruz. Pek çok düzenleme yaptık, önümüzdeki haftalarda yeni
gelecek düzenlemelerle beraber de bunun mutlaka kontrollü bir şekilde
seyretmesini sağlamış olacağız.
Türkiye'nin dış dengesiyle ilgili konular, cari dengesiyle ilgili
konular da kuşkusuz önemli konularımızdır ama burada unutmayalım ki,
Türkiye'nin özellikle petrol ve doğal gaz konusunda dışarı bağımlılığı bunun en
önemli sebebidir ve biz, hem petrol hem de doğal gaz konusunda komşu ülkelerde
çok önemli çalışmalar içerisindeyiz. Ayrıca, yerli kaynaklar, yenilenebilir
kaynaklar, nükleer santraller, enerji verimliliğiyle ilgili pek çok konuda da
stratejilerimizi açıklamış durumdayız ve çalışmalara da başlamış durumdayız.
Türkiye'nin enerjide dışa bağımlılığı azaldıkça, bizim cari dengeyle ilgili
konumuz da gittikçe iyileşecektir ve orta, uzun vadede bir sorun alanı olmaktan
mutlaka çıkacaktır.
Yine, Türkiye'nin daha çok katma değer üretmesi gerekiyor. Türkiye'nin
AR-GE, inovasyon, markalaşma konusunda çok daha önemli adımlar atması gerekiyor
ve yüksek katma değerli üretimi teşvik etmek için, geçen sene, biliyorsunuz,
yeni bir teşvik programı açıkladık ve yatırım için gerçekten her 6 bölgede de
önemli güzel teşvikler geliştirdik ve geçen sene ile bu seneyi mukayese edersek
de yatırım teşvik belgelerinde çok ciddi bir artış söz konusu.
İhracatta pazarlarımızı geliştirdik. Bakın, yıl 2002, Türkiye'nin
toplam ihracatı 36 milyar dolar, bunun içerisinde Avrupa’ya, Avrupa Birliğine
yaptığımız ihracat tam yüzde 60. Geçen yıl geldiğimiz ihracat rakamı 153 milyar
dolar, bunun yüzde 39’u Avrupa’ya ve Afrika ile Orta Doğu’daki toplam
ihracatımız yüzde 37’ye ulaşmış durumda.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Bakan, ithalat verilerini de verir
misiniz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – Yani, artık, biz
Avrupa Birliği kadar Afrika’ya ve Orta Doğu’ya
ihracat yapar hâle geldik. Bu ihracattaki çeşitlendirme de Türkiye'nin
ekonomisinin gelişmesindeki en önemli konu.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - İhracatın ithalatı karşılama oranını da
söyler misiniz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – Şimdi, ben cari
dengeden, dış ödemeler dengesinden bahsediyorum. Cari dengenin içerisinde hem
ihracatın hem ithalatın hem turizm gelirlerinin olduğunu, şöyle birkaç aylık
kısa ekonomi dersi alan herkes bilecektir mutlaka.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayalî ihracattan kimler zengin oldu,
onları söyle.
ALİM IŞIK (Kütahya) – İthalat rakamlarını verir misiniz Sayın
Bakan?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – Şöyle bir Türkiye'nin
dış ticaret rakamlarına bakacak olursak…
Bizim, 2011’de cari açığımız millî gelirin yüzde 10’uydu. Bunu,
2011’deki yüzde 10’u, 2012’de yüzde 6’ya düşürmüş durumdayız. Demek ki,
elimizde, cari açığı bir yılda 4 puan birden düşürecek enstrümanlar var,
gerekirse uygulayacağımız politikalar var.
Hele hele, altın ticaretini dışarıda bırakıp da bakacak olursak,
2012 yılında 6,9 olan cari açığın, 2013 yılında 6,1’e düşeceğini görüyoruz
millî gelire oranla, yani altın ticaretini dışarıda tuttuğumuzda, cari
açığımızın düşüş trendi de devam etmekte. Orta Vadeli Program’ımıza göre de
2016 yılında toplam cari açığın yüzde 5,5’a inmesini öngörüyoruz.
Tasarruf oranlarımız önemli bir konudur ve bu tasarruf oranlarının
artması için de hem bireysel emeklilik sistemi hem sigortacılık sistemi hem de
bununla ilgili finansal eğitim konusunda da önemli adımlar attık, atıyoruz.
Bakın, bireysel emeklilik sistemimizdeki değişiklik 1 Ocakta
başlamış olmasına rağmen, çok kısa bir süre geçmesine rağmen, sistemdeki toplam
kişi sayısı 4 milyonu aşmış durumda. Sadece 1 Ocaktan bu yana 850 binin
üzerinde vatandaşımız sisteme katıldı ve burada toplanan fonlar, yani
tasarruflar 26 milyar lirayı geçmiş durumda.
Mutlaka Türkiye'nin problemlerini bileceğiz ama çözüm üreteceğiz.
Türkiye'nin dünyada zaten parmakla gösterilen başarısına yeni başarılar katmak
için de mutlaka yoğun bir çaba ve çalışma içerisinde olacağız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, özellikle, yapısal
reformlar alanında son iki yıl, gerçekten Türkiye'nin çok hızlı adımlar attığı
bir dönem oldu. Biliyorsunuz, bu son iki yıllık dönemde Türkiye Büyük Millet
Meclisimizin de çok yoğun ve fedakâr bir çalışmasıyla Türk Ticaret Kanunu’nu
yürürlüğe sokmuş durumdayız, Borçlar Kanunu’nu yürürlüğe sokmuş durumdayız,
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nu yürürlüğe sokmuş durumdayız, sigortacılıkla ilgili
yepyeni bir kanuni düzenlemenin uygulamasını yoğun bir şekilde başlatmış
durumdayız. Yine, yeni Sermaye Piyasası Kanunu’muzu 1 Ocaktan itibaren
yürürlüğe sokmuş durumdayız. Borsa İstanbul’un kuruluşu, finans mahkemelerinin
kuruluşuyla ilgili yasal düzenlemelerimizi tamamlamış durumdayız. Yeni yatırım
teşvik sisteminden zaten bahsettim. Bununla ilgili yasal düzenlemeyi,
biliyorsunuz, geçen sene burada hep beraber yaptık. İstanbul tahkim merkeziyle
ilgili yeni bir yasal düzenlemeyi Türkiye Büyük Millet Meclisine göndermiş
durumdayız ve özel sektörün kendi arasındaki ihtilafı yine özel sektörün
ağırlıklı olduğu bir yönetim yapısıyla hızlı bir şekilde çözmek için,
mahkemelerden önce çözebilmek için yeni bir yapı kuruyoruz yine, Türkiye’deki
yatırım ortamını iyileştirebilmek için.
Afet Sigortaları Kanunu’muzu yeniledik ve on dört aylık bir
dönemde toplam 1 milyon 200 bin hane, ilave olarak afet sigortası yaptırdı.
Depreme karşı sigortalı konut sayımız, yeni yasadan sonra, on dört ayda 4
milyon 800 binden 6 milyona çıktı. Şu anda dünyadaki en yüksek oranlardan
birine çıkmış durumdayız, 6 milyon hanenin bugün deprem dâhil her türlü doğal
afete karşı sigortalı olduğunu hesap ederseniz gerçekten çok çok önemli bir
başarıyı orada da yakalamış durumdayız.
Bankacılık dışı finans sektörüyle ilgili düzenlememizi,
biliyorsunuz, geçen sene yaptık, yürürlüğe koyduk. Finansal kiralama
şirketleri, tüketici finansman şirketleri, “factoring” şirketleri, bunların
hepsini yepyeni bir yasal çerçeveye kavuşturmuş olduk.
Melek Yatırımcı Sistemi’ni kurduk, “Bireysel Katılım Sermayesi”
bir diğer adı bunun. Girişim sermayesine hazinenin direkt ortak olmasıyla
ilgili bir yasal düzenlemeyi çıkartmış durumdayız. Kredi sicil sistemine
geçtik. Şu anda, çekte hapis cezasının kalkmasıyla beraber, vatandaşlarımızın
bütün çek ve senet ödemelerinin artık bilgisayarlarda, halka açık şekilde de
kaydı tutuluyor ve ilgili şahsın izin vermesiyle beraber, o kayıtlara
ulaşılabiliyor. Pozitif ve negatif kredi sicili artık rahatlıkla İnternet ortamında,
hatta cep telefonlarına düşecek şekilde uygulamaya başlanmış durumda. Tüm
bunlar, gerçekten, Türkiye’nin sadece son iki yılda yaptığı yapısal önemli
reformlar.
Bunlarla beraber, ülkemizin çok daha parlak bir geleceğe doğru
gideceğini söylüyor, hepinize saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Aleyhte konuşmak üzere söz, Mersin Milletvekili Sayın
Mehmet Şandır’da.
Buyurun Sayın Şandır.
Süreniz beş dakikadır.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Neden bana söz hakkı vermiyorsunuz?
BAŞKAN – Konuşmuştuk daha önce de ondan.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Bana sataşma oldu, çarpıtma oldu, bak,
burada millî iradeden bahsediyorsunuz, ama millî iradeyi kendinize göre
kullanıyorsunuz. Yanlış yapıyorsunuz Sayın Başkan.
“İstismar ediyorsun.” diyor bana, her şeyi söylüyor…
BAŞKAN – Şimdi, Sayın Özkes, tekrar ediyorum…
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Tekrar da etseniz doğru yapmıyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Bakan Bozdağ, sizin şahsınızla ve söylediklerinizle
ilgili sataşma statüsüne girecek hiçbir şey söylemedi.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Çok usturuplu şekilde sataştı!
BAŞKAN – Hiçbir şey söylemedi…
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Yani o kadar becerikli ki, o kadar
usturuplu yapıyor ki siz de ona…
BAŞKAN – Bunu daha önceki…
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bakın, şimdi siz konuştunuz, siz söylediniz, şimdi ben
konuşuyorum, müsaade ederseniz. Size söz vermeyeceğimi ve gerekçeleriyle
birlikte söyledim…
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sizin bana söz vermeyeceğinizi biliyorum,
ama doğru yapmıyorsunuz!
BAŞKAN – …ve şimdi başka bir hatibi kürsüye çağırdım. Beni
Tüzük’ten doğan haklarımı kullanmaya mecbur bırakmayın lütfen. Yoksa, 69’uncu
maddenin son fıkrasını uygulamak zorunda kalacağım. Lütfen… Genel Kurulun oyuna
başvuracağım.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Rica ederim uygulayın o zaman!
BAŞKAN – Tamam, Genel Kurulun oyuna başvuruyorum.
Ben Sayın Özkes’e söz vermek istemiyorum ve bu konuyu Genel
Kurulun oyuna sunuyorum. Tutumum hakkında eğer söz vermediğim şeklindeki…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı…
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Bu kadar olur mu!
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Benim milletvekilliğimi de bunların
oylarına sunun bari, beni çıkarın! Böyle bir şey olabilir mi!
BAŞKAN – Olur, 69’u uyguluyorum, ısrar ediyorsunuz, Genel Kurulun
oyuna sunuyorum…
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Ya, yapmayın, çok ayıp!
İHSAN ÖZKES (İstanbul) –
Bana sataşma var diyorum, dinlemiyorsunuz! (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Özkes’e söz vermiyorum. Tavrımı kabul edenler…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Karar yeter sayısı istiyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Karar yeter sayısı mı istediniz?
Tamam, karar yeter sayısı arıyorum. Elektronik şekilde oylama
yapıyorum. Lütfen sisteme girin. Üç dakikalık süre veriyorum.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – İşte, AKP’nin adaleti!
İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Burada kural var, kaide var, hukuk
var Hocam!
(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı, o
anda Genel Kurulda bulunan kalabalığın olup olmadığını tespit etmedir, anlık
tespit etmedir. Böyle oylama yapamazsınız.
BAŞKAN – Niye yapamam?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – El kaldırmak suretiyle anı tespit
etmektir karar yeter sayısı. Toplantı yeter sayısını ancak böyle tespit
edebilirsiniz, yanlış yapıyorsunuz.
Sayın Başkan, yanlış yapıyorsunuz, yanlış yapıyorsunuz!
BAŞKAN – Sayın Korkmaz, tamam, idare ediyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Neyi idare edeceğiz?
(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Süre bitti.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, temel hak ve özgürlükler
oylamaya sunulamaz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Teşekkür ederiz, kabul ettiniz. Sağ olun
Sayın Başkan, teşekkür ederiz.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Tarihe geçtiniz Sayın Başkan, tarihe!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bravo, bravo!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Başkanım, süre bitti.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, kararı açıklasanıza.
BAŞKAN – Birleşime beş dakika ara veriyorum. (CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)
Kapanma Saati: 17.19
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.34
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur
BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
29’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
VI.- OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan
Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in sataşma
nedeniyle söz talebinde ısrarı üzerine yapılan oylamaya ilişkin konuşması
BAŞKAN – Kısa bir açıklama yapma durumundayım.
Biraz önce Sayın Özkes ısrarlı bir şekilde söz talebinde bulundu.
Ben de ısrar ettiği için, gerekçesiz bir talep olduğu için, ısrar ettiği için
Genel Kurulun oyuna başvurdum ve aynen tutanaktan okuyorum: “Özkes’e söz
vermiyorum. Tavrımı kabul edenler…” dedim. Bu cümleden sonra 199 kişinin bu
tavrımı, yani Özkes’e söz vermeme tavrımı kabul ettiğini tutanaklardan gördük.
(CHP sıralarından gürültüler)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Öyle bir şey olur mu Sayın Başkan ya? Hayır
efendim!
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Bir tamamlasın arkadaşlar, tamamlasın.
BAŞKAN - Bu arada karar yeter sayısı istendi, onu da bulduk.
Ben, öncelikle, tavrımı kabul eden milletvekillerine teşekkür
ediyorum ama bu tartışmayı fazla uzatmamak için, bütçe görüşmelerinin de ilk
günlerindeyiz, tartışma da yaratmamak için Sayın Özkes’e söz veriyorum.
Büyüklük bende kalsın diyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo.” sesleri,
alkışlar)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Öyle yok! Ne büyüklüğü, küçülttünüz
makamı!
BAŞKAN - Buyurun Sayın Özkes. (CHP sıralarından alkışlar)
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
3.- İstanbul Milletvekili İhsan
Özkes’in, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın üçüncü tur
görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - İlk defa bu makamı küçülttünüz siz, ilk
defa küçülttünüz! Büyüklükmüş! Ne büyüklüğü!
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sayın Başkanım, başlıyor muyum?
BAŞKAN – Başlayın.
İHSAN ÖZKES (Devamla) – Başlatır mısın.
BAŞKAN – Bir dakika.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Nasıl bir dakika? (AK PARTİ sıralarından
“Bir dakika yeter!” sesleri)
BAŞKAN - Sayın Özkes, buyurun.
Bir dakika süre veriyorum.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Konuşma Hocam, bir dakikaysa konuşma.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sayın Başkan, biraz önce burada 01.58’i
gördüm, sonra ben dedim ki yeniden başlatın.
BAŞKAN – Ben bir dakika dedim. O teknik bir arıza olabilir.
Buyurun.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Konuşma Hocam, konuşma! Konuşma, konuşma!
BAŞKAN – Sürenizden gidiyor Sayın Özkes.
Yeniden alalım.
İHSAN ÖZKES (Devamla) – Bir dakika olur mu Sayın Başkan?
BAŞKAN – Bir dakika veriyorum ve süreyi başlatıyorum. (CHP
sıralarından “Konuşma.” sesleri)
İHSAN ÖZKES (Devamla) – Söylemediniz ama, orada söylemediniz
gelirken.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Hocam, hiç konuşma o zaman. Bir dakikaysa
konuşmayın.
İHSAN ÖZKES (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Sen bunca insanın hakkını nasıl ödeyeceksin
ya?
İHSAN ÖZKES (Devamla) – …“Büyüklük bende kalsın.” dedi Başkan.
Büyük, Allah’tır. Hak, doğrunun yardımcısıdır. Ben Allah’a şükrediyorum,
Allah’a teşekkür ediyorum.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Hakkımızı gasbettin, ona ne yapacaksın?
İHSAN ÖZKES (Devamla) – Şimdi, Sayın Bakan benim üslubumun, Sayın
Diyanet İşleri Başkanına karşı doğru olmadığından bahsetti. Sayın Bakan, 14
milyon 500 bin Suudi Arabistan riyalinin yolsuzluğuyla ilgili iddialarla ilgili
yirmi bir ay önce ben bir soru önergesi verdim. Bunun cevabı neden yok Sayın
Bakan? Bunun cevabını, lütfen, bugün verirseniz ben çok mutlu olurum.
Sayın Bakan diyor ki: “Kürtajın açıklamasını yapar Diyanet İşleri
Başkanı.” Ben de yapar diyorum çünkü Diyanet İşleri Başkanının fetva
vermesinden daha doğal bir şey yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İHSAN ÖZKES (Devamla) – Ancak, Sayın Bakan, siz bu toplantıda
mıydınız, değil miydiniz? Sizin gözlerinize bakarak mı verdi, Allah’ın kitabı
Kur'an’a bakarak mı verdi?
BAŞKAN – Teşekkür ederim. Sayın Özkes.
İHSAN ÖZKES (Devamla) – Yani verdiniz sözü ama burnumdan da
getirdiniz Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özkes.
Buyurun Sayın İnce…
İHSAN ÖZKES (Devamla) – Kerhen verdiniz, burnumdan da getirdiniz!
Büyüklüğünüz bu kadarmış! (CHP sıralarından alkışlar)
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) – Allah’a teşekkür edilmez, hamdedilir,
öğren bunları.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Ben öğretirim sana. Ayetle hadis de
söylüyor bunu, teşekkürle şükür aynı kelimedir.
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) – Hayır, değil! Sen öğren, gel. Anlaşıldı, öğrenmemişsin.
BAŞKAN – Sayın Özkes, sayın milletvekilleri…
Sayın İnce, buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, “Ben tavrımı oylamaya
sundum.” deme hakkınız yok. 69’un son fıkrası çok açık: “Başkanlıkça kendisine
söz verilmeyen kimse direnirse, Genel Kurul, bu konuda görüşmesiz ve işaret
oyuyla karar verir.” diyor.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bir tavır var burada, bir tavır var.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Yani, tavır değil, söz verip vermemeyi
oyluyorsunuz. 69 çok açık. Tavır, usulle ilgili bir durumdur. Siz “Büyüklük
bende kalsın, ben tavrımı oyladım.” diyerek usulsüz bir yönetim tarzı
sergiliyorsunuz ve usul tartışması açmak istiyorum.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Aleyhte.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Aleyhte.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Aleyhte.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Aleyhte.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Lehte.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Şimdi, ben tutumumda hiçbir usulsüzlük görmedim ama madem
talep ediyorsunuz…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Aleyhte.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Lehte.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Lehte.
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Lehte.
BAŞKAN – Aleyhte Muharrem İnce, lehte Sayın Mustafa Elitaş.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Lehte.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Tutanaklara bakın, “lehte” dedik Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Aleyhte mi, lehte mi, karar verin.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Lehte.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Lehte.
BAŞKAN – Lehte Sayın Ağbaba, aleyhte Ahmet Aydın.
Buyurun Sayın İnce.
Üç dakika…
VII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan
Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’e sataşma
nedeniyle söz verilip verilmemesiyle ilgili oylamadaki tutumunun İç Tüzük’e
uygun olup olmadığı hakkında
MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle, bir sayın milletvekilinin, ona söz verilip
verilmemesini Genel Kurula oylatabilirsiniz, buna hakkınız var ancak bu çok
ender kullanılan bir yöntemdir. Ben on bir yıl içerisinde böyle bir uygulamayı
bir elin parmakları kadar ya gördüm ya görmedim.
Bir diğeri, bir tartışma yapıyorsunuz içeride. Bu Meclisin
geleneklerinden biri, dört partinin grup başkan vekillerini içeriye
çağırırsınız, bir değerlendirme yaparsınız. Söz verip vermemeyi mi
oyluyorsunuz, Başkanın tutumunu mu oyluyorsunuz? Grup başkan vekillerini davet
edip böyle bir danışmayı dahi yapmıyorsunuz. Yani, neresini düzelteyim? Baştan
sona bir yanlışlar zinciri devam ediyor yani çok ender kullanılan bir yöntemi
oyluyorsunuz, grup başkan vekilleriyle arka odada bir danışma toplantısı
yapmıyorsunuz.
AKP milletvekillerinin oy kullanmasını iki türlü
değerlendirebiliriz. Bir: Demokrasi aşkı. Bir milletvekilinin özgürlüğünün
kısıtlanmaması, kürsü hakkının savunulması. İhsan Özkes’e haksızlık yapıldı,
biz Genel Kurul iradesiyle ona söz vermek istiyoruz, sonuna kadar onun
arkasındayız. Bir, böyle yorumlanabilir, bu çok saygıdeğer bir davranıştır.
Diğeri ise şöyle yorumlanır: Biz, ne söylenirse söylensin, kabul iktidarın
hakkıdır; dışarıdaydık, geldik, kabul oyumuzu kullandık. Seçin, siz hangisine
kullandınız? Yani, bir, kullandığınız oyun içeriğini, mahiyetini bilmeden mi
kullanıyorsunuz, yoksa demokrasi aşkıyla, İhsan Özkes arkadaşımıza, Sayın
Özkes’e söz verilmesini mi oyluyorsunuz?
Yine, bir başkası: Sayın Başkan, karar yeter sayısı istenince
sizin bunu oylama yapma hakkınız yok. Divan üyelerine sordunuz mu? Aralarındaki
tartışmayı… Bir ikircikli durum mu çıktı da bunu yapıyorsunuz? Yani, baştan
sona uygulamalarınız…
Yine bir başkası: Bir oylama yapmışsınız, bir işlem devam ediyor.
İşlem devam ederken oylama sonucunu alıyorsunuz, sonucu açıklamadan, işlemi
bitirmeden ara veriyorsunuz. Yani, yanlışlar zinciri. En baştan üyelere
danışmıyorsunuz, ender kullanılan eylemi gerçekleştiriyorsunuz, işlemi
bitirmeden ara veriyorsunuz. Yanlış da, yanlış da, yanlış da yanlış!
Bu tutumunuzu kınıyorum, düzeltmenizi talep ediyorum. Meclisin İç
Tüzük’e uygun bir şekilde yönetilmesi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM İNCE (Devamla) - …bütün milletvekillerinin dileğidir
diyorum.
Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Lehinde olmak üzere, Sayın Elitaş. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
İç Tüzük’ün 69’uncu maddesi açık. Sayın Başkan, konuşmacının
ısrarı üzerine, kendisine İç Tüzük’ün verdiği yetkiyi kullanarak Türkiye Büyük
Millet Meclisi üyelerinin bu konuda kararını aramış.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Neyi oya sundu, neyi?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Kararını ararken de diyor ki: “Benim
tavrım budur.” “Sayın konuşmacıya konuşma hakkını vermek istemiyorum. Benim
tavrımı kabul edenler…” diyor.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Bravo! Bravo!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Nitekim, Sayın Başkanın tavrını kabul
eden 199 milletvekili aynı paralelde oy kullanmış.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Yazıklar olsun sana!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Kimin ne yanlış anladığı, İç Tüzük’teki
anlamın ne olduğu, nereye geldiğiyle ilgili açık bir hüküm yok. Eğer Sayın
Başkan “Bu ısrarı oylarınıza sunuyorum.” deseydi olabilirdi ama Sayın Başkan
“Benim bu konudaki kararımı kabul edenler…” diyor.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Hayır, öyle bir şey yok!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Türkiye Büyük Millet Meclisindeki 199
milletvekili, Cumhuriyet Halk Partisi de olabilir, diğer partilerden de
olabilir…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Öyle bir şey yok. Sayın
Elitaş, öyle bir şey söylemedi.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Okudu tutanağı şimdi.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Hayır!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Aslanoğlu, tutanağı okudu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Hayır, öyle bir şey yok!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Tutanağı okudu Sayın Başkan, tutanağı
okudu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Varsa namerdim. Öyle bir şey
söylediyse namerdim.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Tutanaklara bak o zaman!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Bırak tutanağı! Namerdim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Sayın Başkan kendi kararıyla ilgili
konuyu gündeme getirdi.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Namerdim!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlar…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Öyle bir şey söylemedi!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – …şu andaki yaptığımız konuşma İç
Tüzük’le ilgili bir konuşma. Sayın Aslanoğlu’nu severim, iyi bir arkadaşımız,
dostumuz, uzun yıllardır birlikte milletvekilliği yapıyoruz ama şu anda bana
oradan ifade ettiği şey İç Tüzük’e tamamen aykırıdır.
Sayın Aslanoğlu, İç Tüzük’te…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Böyle bir şey söylemedi
diyorum sana!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bakın, hâlâ İç Tüzük’e aykırı
davranıyorsunuz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Ya, bırak Allah aşkına ya!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – İç Tüzük’te, siz, oradan bana laf
atmayla ilgili bir harf bulun, alnınızdan öpeyim; kayısıyı ben getiriyorum
sana, Malatya’dan kayısıyı sana ben getiriyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Elitaş, kendini oya
sunmadı, konuşmacıyı sundu.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Hayır, okudu. Şu anda daha hâlâ İç
Tüzük’e aykırı hareket ediyorsunuz.
Bakın, değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
24’üncü Döneminde maalesef İç Tüzük kalmadı. İç Tüzük Komisyonunu kurduk. İç
Tüzük Komisyonu, inşallah, bütçe bittikten sonra son toplantısını yapacak
anlaştığı 165-175 maddeyle ilgili, birkaç tane madde kaldı, o konuyla ilgili
son görüşlerini Meclis Başkanı başkanlığında gündeme getirecek. Umuyorum ve
diliyorum ki bugüne kadar yapılan İç Tüzük ihlalleri… Artık, mümkün olursa,
arzu ediyorum. İç Tüzük’ün yeniden yazılması konusunda tüm siyasi partilerin
bir iradeleri hâkim olmuş. Anlaşamadığımız bir veya iki madde var, o bir iki
maddeyi de anlaşabilirsek yeni bir İç Tüzük yapıp ortaya çıkacağız. Artık,
önüne gelen, İç Tüzük’ü eline alan… “Sayın Başkan, ben burada söz istiyorum.”
deme hakkı bugüne kadarki yapılan uygulamalarda görülmemiştir.
“Bakan, bir açıklama yaptı ve o açıklamanın karşısında kamuoyunu
yanıltı.” Değerli milletvekilleri, kamuoyu bizi izliyor. Muhalefet bir şey
söylüyor, iktidar bir şey söylüyor. İktidarla muhalefetin yaptığı konuşmaların…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - …doğru olup olmadığına kamuoyu sandıkta
takdirlerini gösterecek ve ne yönde oy
kullandığını gösterecektir, ifade edecektir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum ve Başkanın tutumunun doğru olduğunu
ifade ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Elitaş.
Tutanaklara göre, aleyhte ikinci söz İhsan Özkes, İstanbul
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şurada şunu kabul edelim ki burada ilahi adalet tecelli etti. (AK PARTİ ve CHP
sıralarından gülüşmeler) Adalet ve Kalkınma Partisi -şurada iki buçuk yıldır
bulunuyorum- iki buçuk yıldır yanlışlıkla da olsa adaletten yana bir tavır
almış gibi gözüktü, onu da kabul etmediler. (CHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sehven adalet.
İHSAN ÖZKES (Devamla) – Şimdi -sözüm yarıda kalmıştı- ben diyorum
ki emekli bir müftüyüm. Müftü ne demektir? Fetva veren kişi demektir. Elbette
Diyanet İşleri Başkanı da fetva verir. Ancak, yedi sekiz sene Diyanet İşleri
Başkan Yardımcılığı esnasında kürtajdan bahsetmiyor.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Beş sene önce söyleseydi Anayasa
Mahkemesinde yargılanıyordu.
İHSAN ÖZKES (Devamla) - Efendim, iki yıl kadar Diyanet İşleri
Başkanlığı yapıyor, yine kürtajdan bahsetmiyor. Ne zamanki Başbakan “Her kürtaj
bir Uludere’dir.” diyor, ondan sonra müftüler toplantısında -Sayın Bakanın da
içinde bulunduğu toplantıda- Sayın Bakanın gözlerine bakarak fetva veriyor. Ben
diyorum ki, bu siyasi. Fetva vermesi siyasi değil; zamanlaması ve Bakanın
gözlerine bakarak fetva vermesi siyasidir.
AHMET YENİ (Samsun) – Size mi soracak zamanını?
İHSAN ÖZKES (Devamla) - Şimdi, diyorum ki Diyanet İşleri
Başkanlığı anket yapıyor, diyor ki: “Alevi misin, Sünni misin?” Ya, kardeşim,
Allah bile insanı yaratırken Alevi diye, Sünni diye yaratmıyor. Yarın
huzuruilahîde yine Allah bile sormayacak ki “Sen Alevi misin, Sünni misin?”
Diyanet İşleri Başkanı, sen nasıl sorarsın bunu? (CHP sıralarından alkışlar)
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Kaşıma! Kaşıma!
İHSAN ÖZKES (Devamla) - Diyor ki efendim, Atatürk’ü bir yerde
anmış. Güzel, memnun olduk. Peki, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramlarında, 10
Kasımlarda ve buna benzer günlerde asla ve kata hiçbir camide anılmıyor. Ben
Sayın Bakana diyorum ki: “Niye anmıyorsunuz?” Sayın Bakan bana diyor ki:
“Anılmamasını ısrarla sormak istismardır.” Yani, Atatürk’ü andırmayacaksınız,
ben niye anmıyorsunuz deyince diyeceksiniz ki: “İstismar ediyorsun.” Böyle bir
şey olmaz!
Ayakkabı meselesi…
BAŞKAN – Usul tartışmasıyla ilgili konuşuyorsunuz Sayın Özkes,
usul tartışmasıyla ilgili konuşuyorsunuz.
İHSAN ÖZKES (Devamla) – Dünyada Allah’ın en büyük, yarattığı en
üstün varlık insandır. İnsandan daha üstün bir varlık asla ve kata yoktur.
Kâbe-i muazzamanın üstüne zenci Bilâl-i Habeşî çıkmış, ezan okumuştur;
ayaklarının altına Kâbe’yi koymuş Bilâl, oradan ezan okumuştur. Bunun verdiği
bir mesaj vardır. (CHP sıralarından alkışlar) Peygamberin huzurunda olmuştur,
aleyhissalatu vesselamın. Ne demektir bu?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İHSAN ÖZKES (Devamla) – Kâbe bile insandan üstün değildir
demektir.
Teşekkür ederim, saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)
İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Aleyhte miydi, lehte miydi Hocam?
BAŞKAN – Usul tartışması konusundaki sözlerinizden dolayı size
teşekkür ederim.
Lehte olmak üzere, Sayın Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, tutanaklara
bakabilirsiniz, Aydın’dan önce istemiştim ben. Tutanakları getirin, bakalım.
BAŞKAN – Tutanakları getirdik, baktık arkadaşlar.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Usul tartışması açıldığı zaman ben Sayın
Aydın’dan önce istemiştim.
BAŞKAN – Tutanaklardan hareket ediyoruz. Lütfen, Sayın Tanal!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Böyle bir usul yok Sayın Başkan. Usul
tartışmasında kendileri usulsüzlük yapıyorlar hâlâ.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Olmaz efendim.
BAŞKAN – Herkes bir şeye itiraz ediyor canım, nedir bu ya!
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakın, tutanakları getirin. Bu
tutumunuzla ilgili ben daha önce söz istemiştim, Aydın’dan önce.
BAŞKAN – Tutanakları getirdik, ona uygun davranıyoruz. Siz de
gidip alın, bakın.
Yeter artık canım, nedir bu ya!
Buyurun Sayın Aydın.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, tabii, tüm kamuoyu da bizleri izliyor. Burada
az önce emekli müftü olduğunu söyleyen hatip konuşmalarını yaptı ve her kürsüye
çıktığında, her kürsüde konuşma yaptığında, hakikaten, bir hoca edasıyla, bir
emekli müftü edasıyla zannediyorum konuşuyor, öyle değil mi, sizler de
şahitsiniz. Bir müftüye yakışır tarzda bir konuşma! Ayrımcı bir dil kullanan
bir konuşma, tahrik eden bir konuşma, dinin, Diyanetin bütün kurallarını altüst
eden bir konuşma. Ben bir müftüye yakıştırmadığımı ifade etmek istiyorum. Daha
nezaketli, daha kibar, daha usturuplu bir dil kullanılabilir.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Çalış, çalış, senin de olur, senin de
olur. Yürek lazım, yürek!
AHMET AYDIN (Devamla) – İkincisi. Sayın Başkanım, az önce siz
tutanaklardan nasıl bir ifade kullandığınızı söylediniz, Genel Kurulu bu konuda
aydınlattınız, ben size teşekkür ediyorum ve ayrıca, bugüne kadar da bu Meclisi
harikulade bir şekilde yönetiyorsunuz.[CHP sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar(!)] Bugüne kadarki yönetimlerinizden dolayı da size teşekkür ediyorum.
En iyi şekilde yönetiyorsunuz, ben bunu samimi bir şekilde söylüyorum ve siz
burada oylamaya giderken ilgili şahsın direnişini değil, siz burada oylama
yaparken Genel Kurula şunu sordunuz: “Benim tutumumu haklı buluyor musunuz,
bulmuyor musunuz?” Evet, sizin tutumunuzu Genel Kurul kabul etti ve dolayısıyla,
aslında söz vermemeniz gerekirdi ama yine de 69’uncu maddeye göre siz bir
açıklama yapma hakkı verdiniz. Dolayısıyla, tutumunuzun doğru olduğunu kabul
ediyoruz ve sizlere teşekkür ediyoruz.
Yine aynı şekilde, değerli arkadaşlar, şimdi, Türkiye’de birtakım
anketler yapılıyor. Bütün kuruluşlar yapıyor; sivil toplum kuruluşları bunu
yapıyor, üniversite araştırma merkezleri bunu yapıyor, işte, birtakım, belki
etnik yapılarla, inanç gruplarıyla farklı farklı anketler yapılıyor. Herkesin
yaptığı başla göz üstüne ama işin tam tepesinde olan, işin tam merkezinde olan
Diyanet bu anketi yaptığı zaman nedense feryat figan kopuyor, hele ki bir müftü
tarafından yapılıyor. Bu işi Diyanet yapmayacaksa hangi kurum yapacak, Allah
aşkına?
O yüzden, değerli arkadaşlar, yani, Diyaneti de… Kaldı ki -az önce
de gene gördük- Atatürk de dâhil burada bunları istismar etmeyin, siyasete konu
etmeyin.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, uyarır mısın, usul
tartışması…
AHMET AYDIN (Devamla) – Bütün bunlar hepimizin ortak değerleridir.
Bu ortak değerler ışığında… İdeolojilerimiz farklı olabilir ama bu ortak
değerleri lütfen kendi siyasetimize alet etmeyelim diyorum, sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sayın Başkan…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Başkan konuşurken laf kesmek öyle
âdetten değil.
BAŞKAN – Müsaade ederseniz ben de bir çift laf etmek istiyorum
buradan Sayın Özkes.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ya hiç sizin hakkınız yok Sayın Başkan.
BAŞKAN – İzin veriyor musunuz, lütfen.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Estağfurullah efendim, ne haddime.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, usul tartışmasıyla ilgili
görüşmeler bitti.
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Sataşma var.
BAŞKAN – Ben birleşimi açtığım zaman açıklama yapmıştım, bu
açıklamamı da tutanaklara dayanarak yapmıştım ama itiraz edenler var ise
tutanakları tekrar okumalarını öneririm.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Tekrar okuyun Sayın Başkanım. Sayın
Başkan, tekrar siz okuyun da bir daha duyalım.
BAŞKAN – Kısa bir not: Biz bu görüşmeleri arkada yaparken Sayın
İnce, partinize ait kâtip üyeleriniz ve idare amiriniz de bizimle beraberdi.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Çözüm bulmak için.
BAŞKAN – Bunu da size söylemek istiyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Toplantılar grup başkan vekilleriyle
yapılır Sayın Başkan.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Dinleyeceğiz tutanakları,
dinleyeceğiz.
BAŞKAN – Ve tutumumda hiçbir değişiklik yapılmadığını belirtmek
istiyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, tutanağı bir daha okur
musunuz.
BAŞKAN – Görüşmelere devam ediyoruz kaldığımız yerden.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Biraz önce AKP Grup Başkanı Sayın Aydın
konuşurken alenen bana, “Bir müftüye yakışmayacak şekilde” diye, ciddi şekilde
bir hakaret etmiştir.
BAŞKAN – Ne demiştir?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sen Diyanet İşleri Başkanına hakaret
ettin. Bunu da yapıyorsun, daha ne yapacaksın?
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Bir müftüye yakışmayacak, asla ve kata
bir müftünün sözlerine, tavrına yakışmayacak şekilde benim konuştuğumu söyledi,
siz de dinlediniz.
BAŞKAN – Tekrar başa mı alalım şimdi?
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Hayır, almayacağım. Sadece, büyüklük bende
kalsın.
BAŞKAN – Tamam, buradan söyleyin, dinliyoruz, zabıtlara geçsin.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Bana sataşma yapmıştır, bunun kayıtlara
geçmesini ifade ediyorum.
BAŞKAN – Tamam, geçti zabıtlara. Tamam mıdır?
Tamam mı arkadaşlar?
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Teşekkür ederim, sağ olun. (CHP
sıralarından alkışlar)
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı:
506) (Devam)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu
Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
A) KAMU DÜZENİ VE GÜVENLİĞİ
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) AFET VE ACİL DURUM YÖNETİMİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) TÜRKİYE İNSAN HAKLARI KURUMU
(Devam)
1) Türkiye İnsan Hakları Kurumu
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
Ç) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
(Devam)
1) Diyanet İşleri Başkanlığı 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Diyanet İşleri Başkanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KOORDİNASYON
AJANSI BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Türk İşbirliği ve Koordinasyon
Ajansı Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk İşbirliği ve Koordinasyon
Ajansı Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) YURTDIŞI TÜRKLER VE AKRABA
TOPLULUKLAR BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Hazine Müsteşarlığı 2014 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Hazine Müsteşarlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) BANKACILIK DÜZENLEME VE
DENETLEME KURUMU (Devam)
1) Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) SERMAYE PİYASASI KURULU (Devam)
1) Sermaye Piyasası Kurulu 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sermaye Piyasası Kurulu 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Evet, sayın milletvekilleri, 2014 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ve 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
Sayın Bakanın bir açıklaması varmış galiba, 60’a göre bir talebi
var.
İki dakika…
Buyurun Sayın Bakan.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
12.- Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağ’ın, İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in usul görüşmelerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığının yaptırdığı dinî hayat araştırması
anketi içerisinde sorular var. Bu sorulara ilişkin, “‘Alevi misiniz, Sünni
misiniz?’ diye bir soru soruldu.” ifadesi kullanıldı. Anket elimde, burada
“Alevi misiniz, Sünni misiniz?” şeklinde bir soru yok, sadece “Kendinizi hangi
mezhebe ait hissediyorsunuz?” şeklinde soru var. (CHP sıralarından gürültüler)
Bu, insanların bu noktadaki tutumlarını öğrenmek içindir. “Alevi misiniz, Sünni
misiniz?” sorusu yoktur. Anket burada.
Bunu düzeltmek istedim.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Orada, “Alevi misin, Caferi misin?”,
bütün mezhepler sayılıyor ve o soruluyor.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Özkes…
Sayın İnce, lütfen, milletvekili arkadaşınıza yardımcı olur
musunuz, bütçe görüşmelerine devam etmek istiyoruz.
Teşekkür ederim.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı:
506) (Devam)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu
Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
A) KAMU DÜZENİ VE GÜVENLİĞİ
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) AFET VE ACİL DURUM YÖNETİMİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) TÜRKİYE İNSAN HAKLARI KURUMU
(Devam)
1) Türkiye İnsan Hakları Kurumu
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
Ç) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
(Devam)
1) Diyanet İşleri Başkanlığı 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Diyanet İşleri Başkanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KOORDİNASYON
AJANSI BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Türk İşbirliği ve Koordinasyon
Ajansı Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk İşbirliği ve Koordinasyon
Ajansı Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) YURTDIŞI TÜRKLER VE AKRABA
TOPLULUKLAR BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Hazine Müsteşarlığı 2014 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Hazine Müsteşarlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) BANKACILIK DÜZENLEME VE
DENETLEME KURUMU (Devam)
1) Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) SERMAYE PİYASASI KURULU (Devam)
1) Sermaye Piyasası Kurulu 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sermaye Piyasası Kurulu 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Bir duyuruda bulunmak istiyorum: Biraz sonra soru-cevap
işlemine gireceğiz. Yalnız, bu arada bir oylama yaptığımız için isimler
silindi. Ben daha önce dağıtılan listedeki isimleri okuyorum ve bu milletvekili
arkadaşlarımdan tekrar sisteme girmelerini rica ediyorum.
Sayın Işık, Sayın Akar, Sayın Doğru, Sayın Yılmaz, Sayın Şeker,
Sayın Eyidoğan, Sayın Ağbaba, Sayın Gök, Sayın Tanal, Sayın Akçay, Sayın
Aslanoğlu, Sayın Tüzel, Sayın Demiröz, Sayın Işık, Sayın Özgündüz, Sayın Ata,
Sayın Serindağ, Sayın Dinçer, Sayın Kalkavan. Bu arkadaşlar sisteme girerse
soru-cevap kısmında kendilerine söz vereceğim.
Şimdi, Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır’a şahsı adına,
aleyhte konuşmak üzere beş dakika söz veriyorum.
Kusura bakmayın, sizi önce anons ettik, sonra yerinize oturttuk
ama… Meclisin doğal pratiği, matematiği bu.
Buyurun Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2014 yılı bütçesinin üçüncü turunda bulunan Türk İşbirliği ve Koordinasyon
Ajansı Başkanlığı ile Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı
üzerinde şahsım adına söz aldım. Yüce heyetinizi öncelikle saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu iki kurum ülkemizin ve milletimizin
geleceği açısından çok önemli görevleri yüklenmiş, bana göre, çok önemli
hizmetler yapan, yapması gereken iki güzide kuruluşumuzdur. Dolayısıyla, bu iki
kuruluşun bütçesini yeterli bulamayız. Muhalefetim bunadır. Bu kadar önemli
görevler yapacak bu iki kuruluşa çok daha fazla bütçe ayrılması gerekir. Bu iki
kuruluşu yöneten değerli yöneticilerin bu hizmetleri mümkün olabildiği kadar
azamiye çıkartmasını ve Türk dünyası merkezli yapmasını da temenni ve tavsiye
ediyorum. Bugüne kadar yapmış oldukları hizmetlerden dolayı da kendilerine
teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar, Türk dünyası dünyanın çok önemli bir
gerçeğidir. Türk dünyasını yok sayarak Türkiye’yi yönetmenin mümkün olmadığını
birçok defalar burada söylemiştik. Türk dünyası ile ilgili, cumhuriyet
tarihimizin en değerli kararlarından biri TİKA’nın kuruluşudur. 1992 yılında o
günün yöneticileri -Allah uzun ömür versin- Sayın Süleyman Demirel’in
Başbakanlığı döneminde, rahmetli Özal’ın Cumhurbaşkanlığı döneminde kurulan
TİKA, bugüne kadar özellikle de kuruluş aşamasındaki Türk Cumhuriyetleri
merkezli çok yoğun hizmetler yaptılar. Bugün, bu hizmetlerini Türk milletinin
müktesebinin olduğu her coğrafyaya taşımış olmalarını da önemsiyorum ama yine
de günümüz dünyasında, insanlığın en
mağdur, en mazlum milleti olan Türklerin, Türkiye dışında yaşayan Türklerin
hizmetinde olmayı bir öncelikli görev olarak bilmelerini de kendilerine tavsiye
ediyorum, bu noktada çok önemli hizmetler yapacaklarını da biliyorum. Gerek
Türk dünyası gerekse Osmanlı coğrafyası ve büyük Selçuklu coğrafyasında dünü
bize ait olan, bizim soydaşlarımızın yaşadığı bu coğrafyalarda, bizim dünümüzün
bedelini, faturasını ödeyen bu soydaşlarımıza hizmetin en güzelini, en büyüğünü
götürmelerini kendilerinden istirham ediyorum.
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı -bir temennimi
söyleyeyim- Türk dünyası bakanlığı olarak kurulmalıydı, kuruluşunda Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak emeğimiz var, kanun teklifimiz var, kuruluşunda
öncülük yapan Sayın Bakan burada, kendilerine yine teşekkür ediyorum. Bu
kuruluşumuzun özellikle öğrencilerle ilgili, Türk dünyasından gelen
öğrencilerle ilgili programını çok önemsiyorum ve çok değerli buluyorum. Bunu
yine söylüyorum; Türk dünyasından gelen, akraba topluluklardan gelen öğrenciler
merkezli yapmasını da talep ediyor, tavsiye ediyorum.
Değerli milletvekilleri, 1992 yılında yine, Başbakan Süleyman
Demirel döneminde başlatılan Türk dünyasından öğrenci getirilmesi programı bana
göre cumhuriyet tarihinin çok değerli, çok geleceğe dönük, çok önemli bir
projesidir. Bu proje kapsamında, bugüne kadar 41.226 öğrenci Türkiye’ye
getirilmiş -yaklaşık 151 ülkeden Türkiye’ye getirilmiş- çeşitli kademelerde
okutulmuş, mezun edilmiş ve bu coğrafyalara bir Türkiye dostu olarak
gönderilmişlerdir. Dolayısıyla, bu hizmetin devamını çok önemsiyorum.
Bu arada, yine, rahmetli Alpaslan Türkeş’in, Başbuğ’umuz Alpaslan
Türkeş’in öncülüğünde kurulan Türk Kurultayı’nın, 1993 Martında başlayan Türk
kurultaylarının da devamını diliyorum çünkü bu Türk kurultaylarında Türk
dünyası bir araya gelerek Türklüğün geleceğini konuşup, tartışıp bir vizyon
ortaya koydukları için çok değerli buluyorum.
Bütçenin hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyor, yüce
heyetinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.
Sayın milletvekilleri, üçüncü turdaki konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Süremiz yirmi dakikadır. On dakika soruları alacağız, on dakika da
sayın bakanlara cevap süresi tanıyacağız.
Sayın Işık, buyurun.
ALIM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
İlk sorularım Sayın Bozdağ’a: Hâlen Diyanet İşleri Başkanlığı
bünyesinde vekil imam olarak görev yapan kaç personel bulunmaktadır? Vekil
imamların daimî kadrolara atanması yönünde bir çalışmanız var mıdır? Varsa
çalışma ne aşamadadır?
İkinci sorum: Bugüne kadar Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesine kaç
mele ataması olmuştur? Buradan beklenen amaç hasıl olmuş mudur?
Son sorum da: Başkanlıkta son dönemde etnik ve mezhep kökenli bir
kadrolaşmaya gidildiği iddiaları doğru mudur?
Sayın Atalay’a soruyorum: Hâlen Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı bünyesinde yabancı uzman olarak çalışan personel var mıdır? Varsa
bunlar hangi ülkelere aittir ve bunların ajan olduğu iddiaları doğru mudur?
Sayın Babacan’a soruyorum: Hâlen tedavülde bulunan Türk parası
hacmi ne kadardır? Vatandaşlarımızın bankalara olan borcuyla mevcut Türk parası
karşılaştırıldığında durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Akar…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, 7269 sayılı Umumi Hayata
Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair
Kanun’da 4/7/2012 tarihinde yapılan değişiklik ile 17 Ağustos 1999 ve 12 Kasım
1999 tarihlerinde meydana gelen depremler sonucunda iş yerlerinin ağır hasar
görmesi nedeniyle bireysel borçlanmada bulunmuş veya bulunmamış hak
sahiplerinden üst üste 3 taksidini ödememiş olanların -hak sahiplerinin bilgisi
olmadan- hakları elinden alınmıştır. Bu durum, hukuksal mevzuata aykırılık
teşkil etmekle beraber, birçok vatandaşımızın da bilgisi olmadan ve kendilerine
herhangi bir tebligatın yapılmamasından dolayı mağduriyetlerine sebep olmuştur.
Bu vatandaşlarımızın bir kısmının da engelli olduğu düşünüldüğünde,
mağduriyetlerinin giderilmesine yönelik yasal düzenleme zorunluluk olmaktadır.
Bu vatandaşlarımızın hak mağduriyetlerini gidermek için bir çalışmanız mevcut
mudur?
BAŞKAN – Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Kuzey Anadolu Fay Hattı üzerinde yoğun yerleşim yerleri mevcuttur.
Başta resmî binalar olmak üzere, bütün yerleşim yerleri ne zaman depreme dayanıklı
testten geçirilecektir? Şu ana kadar kaç bina testten geçirilmiştir?
İkinci sorum: Tokat ilinden, Erbaa, Niksar ve Zile ilçelerinden
hayvan üreticileri ve çiftçiler bizleri arıyorlar “Hayvancılık için aldığımız
sıfır faizli krediler ve tarlamızda kullandığımız gübre, ilaç, mazot gibi,
ürünlerin üretiminde kullandığımız her şeyin parasını ödeyemediğimizden
bankalara, tarım kredi kooperatiflerine haciz kıskacına düştük. Kapımıza
icralar dayandı, tarlamızı ve evimizi kaybeder konuma geldik.” diyorlar.
Üreticilerin ve esnafların kredi ve banka borçları için yeni bir yapılanmayı
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Yılmaz…
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu, Sayın Başbakan Erdoğan’la Esad kardeş oldukları
dönemde, Bodrum’da beraber tatil yaptıkları dönemde, TİKA’nın 2010 tanıtım
kitabında Suriye’ye estetik cerrahi merkezi yapacağınız yazıyordu. Bunun
akıbeti ne oldu, bu gerçekleştirildi mi? Onu sormak istiyorum.
İkinci bir sorum: Adana’da basına da yansıdı, yaklaşık iki yıl
boyunca Kur’an kursu öğrencilerinin düzenledikleri kermesten elde ettikleri
gelirlerle Seyhan Müftülüğüne 2013 model ve son derece lüks bir araç alınıyor
ve bu aracın anahtar teslimi de vatandaşa “kavat” diyen Adana Valisi tarafından
veriliyor. Böyle bir uygulamayı doğru buluyor musunuz? O çocukların iki yıldır
kermeslerde yaptıkları çalışmalarla lüks bir arabanın alınmasını Bakan olarak
doğru buluyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Şeker…
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın
Atalay’a sormak istiyorum: Suriye muhalefeti tarafından ilan edilen geçici
hükûmet ilk toplantısını Ahmed Tuma Başkanlığında İstanbul’da yaptı. Toplantıda
Türkiye’nin güneyinde yer alan Gaziantep şehrinde hükûmet binasının
oluşturulmasının kararlaştırıldığı belirtildi. Yeri, zamanı açısından iktidarın
bundan haberi var mıdır? Nerede yapılmıştır?
Bir diğer sorum: Suriye Ekonomik Forumu yarın Gaziantep’te bir
toplantı yapıyor. “Suriye Ekonomik Forumu” adı altında, bu toplantıya valiler
davet ediliyor, koordinatör vali davet ediliyor ve sivil toplum örgütleri davet
ediliyor. Sayın Atalay, böyle bir toplantının organizasyonunu Türkiye
Cumhuriyeti devleti mi yapıyor? Bu ekonomik forum hangi ülkenin adına
çalışıyor, mevcut Suriye Hükûmeti adına mı, muhalefet adına mı çalışıyor? Bir
de orada “Kuzeybatı Suriye” tabiri var. Kuzeybatı Suriye neresidir? Bunlar
Suriye’yi ne zaman böldüler? Bunlar hakkında bilgi almak istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Eyidoğan…
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Sayın Atalay’a soruyorum: AFAD için
yeni bina inşaatı ne zaman başladı? İnşaat maliyeti ne olacak? Bu yeni binanın
tasarım ve kullanım açısından öncekinden farkı ne olacak? AFAD’ın şu anda
Çukurambar’da bulunan kiralık binasına ne kadar kira ödeniyor? Eski Afet İşleri
Genel Müdürlüğünün kullanmakta olduğu araziye şu anda Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı hizmet binası inşa ediliyor. Arazinin geri kalan kısmına hangi kurum
veya rant tesisleri inşa edilecektir? Büyükşehirlerde il genel meclisleri
kalktığından, ilde AFAD nasıl örgütlenecektir?
BAŞKAN – Sayın Ağbaba…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Bakan, geçtiğimiz gün Genel
Başkanımız su olmayan birkaç köyün ismini verdi, AKP grup başkan vekili hemen
konuyu yalanladı.
Ben size Malatya’dan bir örnek vermek istiyorum. Bu köy Gözene
köyü. 2.500 nüfusu, 780 seçmeni olan, merkeze 40 kilometre uzaklıkta bulunan bu
köy unutulmuş, iktidarın sadece seçim döneminde hatırladığı bir köy. Bu köyde,
yazın, sabah akşam, altıyla sekiz arasında su akıyor yani diğer zamanlarda
hastalara verilecek bir bardak su yok. Tek geçim kaynağı tarım olan Gözene
köyünde sulama suyu da yetersiz. Bu köydeki insanlar birbirlerini öldürüyorlar.
Kan davaları başladı su nedeniyle. Bir yılda 3 kişi öldü, 5 kişi yaralandı.
Yıllardan beri, insanlar su nedeniyle köyde kavga etmekteler. Köyün karşısında
Sürgü Barajı, üstünde Çat Barajı var ama köyde sulama suyu yok. Köyün
talebi, kendi sınırları içerisinde
bulunan Çat Barajı’ndan ek kanal ile su almak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
VELİ AĞBABA (Malatya) – Ayrıca, Gözene köyüne bir gölet yapılarak
da bu sorun çözülebilir mi?
BAŞKAN – Sayın Gök…
LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, benim sorum Sayın Beşir
Atalay’a.
Sayın Bakan, İnsan Hakları Kurumunun Paris İlkeleri uyarınca
inceleneceği ve akredite olacağı, Avrupa Birliği 2013 İlerleme Raporu’nda yer
almıştır. Bu nedenle bizim bu konudaki eleştirilerimizi –lütfen- çok sorumlu ve
dikkatli bir şekilde dinlemekte yarar var. Biz, ülkemizin tüm dünyada insan
hakları yönünden en ileri seviyeye ulaşması için sorumlu bir muhalefet örneği
vermeye çalışıyoruz.
Benim sorum şudur, tek cümlelik: 27 Eylül 2012 tarihinde Birleşmiş
Milletler İşkenceyle Mücadele Sözleşmesi İhtiyari Protokolü uyarınca ulusal
önleme mekanizması kurulması gerektiği hâlde Türkiye bu mekanizmayı niçin hâlâ
kurmamıştır? O kadar.
BAŞKAN – Sayın Tanal…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü işçileri ve memurları,
Mecliste görüşülmekte olan Döner Sermayeli İşletmeler Kanun Tasarısı’na
Darphane ve Damga Matbaası Müdürlüğünün dâhil edilerek tüm çalışanlara döner
sermaye katkı payı ödenmesini talep etmektedir. Bu mağduriyet ne zaman
giderilecektir?
Soru iki: Bankalar Kanunu’nun 50’nci maddesi “Bankaların genel
müdürü, yönetim kurulu üyeleri ve ortakları, bulundukları şirketlere -yüzde
25’ten yukarı olan şirketlere- her ne suretle olursa olsun kredi veremezler.”
der. Bir bankanın ortağı olan Abdullah Tivnikli, özelleştirilmesi sonucunda
satın aldığı Dicle Elektrik Şirketi için kendi bankasından kanuna aykırı bir
şekilde kredi kullandırmıştır. Daha önce de Cavit Çağlar için, Ali Balkaner
için, Yahya Demirel için, Hayyam Garipoğlu için kendi bankalarından
şirketlerine verdiği kredilerden dolayı ceza verilmişti. Bu kişi için ne tür
işlem yapacaksınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Akçay…
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sorum Sayın Babacan’a: Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun
Kuveyt Türk Bankasının Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısının, ortağı olduğu Dicle
Enerji Yatırım AŞ’ye kredi açması konusunda yazılı görüş ve karar verdiği
kamuoyuna yansımıştır. Bu kararın, bu görüşün banka hortumlarına yol açacağı
endişelerine katılıyor musunuz ve BDDK’nın bu kararını onaylıyor musunuz? Bu
kararın bankacılık sistemi için getirdiği risk nedir?
Son beş yılda olmak üzere, bir: Bankalara yapılan mali denetim
sayısı nedir? İki: Vatandaşlarımızın bankalara yönelik şikâyetlerinin sayısı
nedir? Bu şikâyetler neticesinde bankalara yönelik kaç denetim yapılmıştır ve
uygulanan yaptırımlar nelerdir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın bakanlar…
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Başkanım…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Efendim, daha yirmi saniye
süremiz var.
BAŞKAN – Otuz saniyede bitirir misiniz?
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Başkanım…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Evet, evet.
BAŞKAN – Peki, otuz yedi saniye.
Buyurun Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan, insan hakları
açısından, demin “Yok.” dediniz. Sayın Özdemir’e müdahale etmek istemiyorum, o
birazdan söyleyecek. Benim mezhebimi kimsenin sorgulamaya hakkı yok. Sizi
kınıyorum, Diyaneti kınıyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Soru-cevap kısmının ilk, soru kısmını içeren on dakika tamamlandı.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Başkan, izniniz olursa…
BAŞKAN – Bir dakika, müsaade edin.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Tabii, tabii…
BAŞKAN – Şimdi, söz sayın bakanlarda.
Buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Efendim, tutanaklara geçmesi
açısından izin verir misiniz?
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Başkanım, izniniz olursa
tutanaklara geçmesi açısından ve Sayın Bakan cevap vermeden önce bir açıklama
yapmak istiyorum.
Biraz önce bahsi geçen Diyanet İşleri Başkanlığının dağıttığı
ankette Sayın Bakan “’Hangi mezheptensiniz?’ sorusu yoktur.” dedi. Bu,
gerçekten, toplumu ve ülkeyi yanıltıcı bir cevaptır. Bu anketin 11’inci
maddesinde hangi mezhepten olduğunuz tek tek sorulmuş.
BAŞKAN – Tamam, Sayın Özdemir, tamam.
Teşekkür ederim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Ben Caferiyim!
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakanın savunması… Eğer ki
“Burada Alevi, Sünni sorulmadı.” gibi bir savunmaya gidecekse Sayın Bakan…
BAŞKAN – “Var” diyorsunuz, peki, tamam ama süre geçiyor
arkadaşlar.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – …o zaman Sayın Bakanın Aleviliği
mezhepten saymadığı, din dışı saydığı için mi bu maddelerin arasına koymadığını
açıklamasını rica ediyorum.
BAŞKAN – Tamam, “Var” dediniz.
Buyurun Sayın Bakan.
Sayın Atalay, önce siz mi başlıyorsunuz?
Geçti zabıtlara.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Hanımefendi ben Caferiyim.
Size ne yahu? Ben Caferiyim. Size ne?
BAŞKAN – Size bir şey söyleyemem Aslanoğlu. Ne yapabilirim?
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Kaldı ki Anayasa’nın 24’üncü
maddesine göre hiç kimse inancını açıklamak zorunda değildir Sayın Bakan.
Yaptığınız anayasal bir suçtur.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Ben Caferiyim. Size ne yahu!
BAŞKAN – Ne yapabilirim size?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Size ne ya!
BAŞKAN – Hayret ya!
Buyurun Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kısa kısa, zaten vaktimizin de bir dakikası geçti.
Zaten bu bir adaletsizlik; sorular da on dakika, cevaplar da. Sorular kısa
olur, cevaplar uzun olur. Üç bakan dokuz dakikada bu kadar soruya nasıl cevap
verecek?
BAŞKAN – Tüzük böyle,
maalesef.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Şimdi, Sayın
Işık’ın sorusu: Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığında yabancı uzman
çalışmamaktadır.
Sayın Doğru’nun sorusu: “Binaların kaçı gözden geçirilmiştir?”
Şimdi, o çalışmaya daha geniş bir yazılı cevap vereyim çünkü bu -biliyorsunuz-
Şehircilik Bakanlığımızda yürüyen bir çalışma, onun için burada ona sizi
yanıltıcı bir cevap vermek istemem.
Üçüncüsü: Suriye muhalefeti toplantısı… Toplantılarla ilgili tabii
Dışişleri Bakanlığının daha çok bilgisi olabilir, benim çok detay bilgim olan şeyler değil; o sorunuza da
Dışişleri Bakanlığından bilgi alınarak cevap verilmesi gerekir.
Sayın Eyidoğan’ın sorusu: “AFAD için yeni bina ne zaman başladı?”
Yeni bina daha başlamadı, projesi bitti, zannediyorum şu sırada ihalesi falan
yapılıyordur, TOKİ aracılığıyla yapılacak. Eski bina -biliyorsunuz- tek katlı ve
doğrusu çok sıkışık bir yerdi, şimdi aynı yere
yeni bir bina yapılıyor. Kirasıyla ilgili -elime geldi mi bilgi
bakıyorum- bilgi gelmediği için onu da
sonra size bildireceğim. Yani, şu anda, orası yıkılacağı için AFAD bir yerde
kirada oturuyor, oranın kirasıyla ilgili miktarı da size bildireceğiz. Ama o
binaya yakında başlanacak ve yeni
yapılacak bina biraz da bir afet merkezi olma özelliğini taşıyacak, biraz
kendine has özellikleri olan bir yer olacak.
Bu, büyükşehirlerle ilgili… Tabii, onda haklısınız, biz de
çalışıyoruz, şu anda bir tasarı var Başbakanlıkta. Yani, özellikle il özel
idareleri kalktığı için büyükşehirlerde, il AFAD’ların durumuyla ilgili bir
düzenleme olacak, yeni tasarıda o yer alacak.
Sayın Gök’e insan haklarıyla ilgili hassasiyeti için teşekkür
ediyorum. Yanlış anlama yok, varsa bazı ifadeler onları hep, her zaman
düzeltmişizdir. Bir yılı dolunca bir rapor hazırlanacak ve akreditasyonla
ilgili de başvurumuzu yapacağız; o zaman o bilgiyi de paylaşırız, umuyorum
orada terslikler olmaz.
Tabii, işkenceye karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’yle ilgili,
üzerinde çalışıyoruz şu anda. Yakında bir toplantı olacak -sivil toplum
kuruluşları falan- orada da biraz ele alınacak bu, şu anda İnsan Hakları
Kurumumuz da üzerinde çalışıyor. Ama, şunu ifade edeyim, siz de biliyorsunuz:
Türkiye’de işkencenin tarihi olarak baktığımızda -şu anda Türkiye o manada
tabii büyük yasal düzenlemeler yaptı- yani evvelden, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine en fazla işkence suçuyla gidiyordu vatandaşlar Türkiye’yle ilgili,
şu anda o yok. Çünkü, Ceza Kanunu’nu değiştirdik, cezasını çok artırdık, ceza
tecil edilemiyor, paraya çevrilemiyor, zaman aşımına uğrayamıyor vesaire yani
işkence… Bir de bütün karakollarımızı biliyorsunuz, kameralı hâle getirdik.
Yani, Türkiye, hamdolsun, işkenceyle mücadelede çok büyük bir mesafe aldı. Ama,
biz o konuda da çalışıyoruz, onu da yerine getirmemiz gerekir diyorum.
Teşekkür ediyorum.
Arkadaşlara veriyorum sözü, benim önümdeki soru bu kadar.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sayın Işık “Diyanette kaç personel var?” dedi. 118.763
personel var. Vekil imamlarla ilgili şu anda elimde net rakam yok, onu ayrıca
iletelim. Bin tane molla, “mele” diye de bilinen kadro ilanı yapıldı, 992 kişi yerleştirilmiş
durumda buradan. Şu ana kadar, gözlemlerimize göre verimli, hedeflediğimiz gibi
yararlı bir çalışma yürütüyorlar, takip ediliyor tabii müftülükler tarafından.
Vekil imamlarla ilgili şu anda yaptığımız herhangi bir kadro çalışması yok;
ileride neler olur, şimdiden söyleme imkânımız yok ama şu anda, Bakanlık olarak
bu yönde yaptığımız bir çalışma söz konusu değildir.
Diyanette etnik ve mezhep temelli bir yapılanma olmadığı gibi,
kadrolaşma da söz konusu değildir. Bu, Anayasa’nın eşitlik ilkesine, hukuk
devletine de aykırıdır. Tamamen Devlet Memurları Kanunu, Diyanetin Teşkilat
Kanunu çerçevesinde liyakat esaslarına göre işe alımlar yapılmaktadır.
Sayın Yılmaz’ın “TİKA Suriye’de estetik cerrahi merkezi yapmış
mıdır?” sorusu: Böyle bir merkezi TİKA yapmamıştır. Sadece, Suriye’ye, yanık
izi, dudak ve çenelerde yarıklar bulanan kişilerle ilgili tedavi yapmak üzere
Türkiye’den heyetler göndermiş, uzman ekipler göndermiş ve onlar bu anlamda
tedaviler yapmışlardır. Yoksa, burada böyle bir şey söz konusu değildir.
Böylesi bir çalışma yapıldığını buradan ifade etmek isterim.
Tabii, Seyhan Müftülüğüyle ilgili söylediğiniz şeyi, eğer doğruysa
dediğiniz, bunu onaylamak mümkün değil. Bununla ilgili zaten Adana Valiliği de
gerekli incelemeyi başlatmış. Ben de ayrıca bu konunun yakından takipçisi
olacağımı…
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Kendisi verdi, Adana Valisi o anahtarı
kendisi verdi. Hangi incelemeyi başlatacak?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Şu anda bir inceleme
başlamış. Benim aldığım bilgi o ama ben de ayrıca bu konuyu takip edeceğim.
Yanımdaki Diyanetten arkadaşlara da bu konuyla ilgili talimat verdiğimi
bilmenizi isterim özellikle.
Bir de tabii, bu anketle ilgili bir kez daha söylüyorum: Bu dinî
hayat araştırma anketidir. Bu dinî hayat araştırma anketinin içerisinde sorulan
soruların tamamı, insanları fişlemek değil, Türkiye’nin dinî hayatına dair, kim
nasıl bakıyor;, buna dair; Diyanetin kendine yol, rota çizmek için sorduğu
sorudur yoksa burada kimsenin efendim şurada…
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan, bu sorularda mezhep
sorusu var mı, yok mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bakın, Alevilik,
Sünnilik yok dedim, ben mezhep sorusu var dedim.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – O zaman, Aleviliği siz mezhepten de
saymıyorsunuz, İslam’dan da saymadığınız için buraya koymuyorsunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bakın, Sayın Özdemir…
Bakın, ben bunu burada söyledim, okudum.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Bu, daha büyük bir ayıp!
BAŞKAN – Sayın Özdemir…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Böyle bir şey olabilir mi?
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Böyle bir anlayış olabilir mi?
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sorduğu soruya bak Sayın Bakan, sorulan
soruya bak!
BAŞKAN – Sayın Özdemir…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – “Kendinizi hangi
mezhebe ait hissediyorsunuz?” sorusunu soruyor, Hanefi’yi soruyor, Maliki’yi
soruyor, Şafii’yi soruyor. Onlar rahatsız olmuyor da siz niye rahatsız
oluyorsunuz?
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Bir kere, o soruyu Anayasa’ya göre
soramazsınız.
BAŞKAN – Sayın Özdemir, lütfen cevapları dinleyebilir misiniz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Herkese soruyor, herkesle
ilgili.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Benim Aleviliğim, Sünniliğim,
Hristiyanlığım devleti ilgilendirmez. Anayasal suç işliyorsunuz o soruyla.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Hiçbir suç değil. Dinî
hayatı öğrenmek için yapılan çalışmada sorular dinî olur. Siz niye…
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sana ne benim Aleviliğimden,
Sünniliğimden? Hristiyanlığımdan size ne?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Siz alet ediyorsunuz
siyasete, istismarı siz yapıyorsunuz.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sen alet ediyorsun. Sormaya hakkın
yok! Senin sormaya hakkın yok!
BAŞKAN – Sayın Özdemir…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bırakın…
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Kaldı ki burada savunman daha da
yanlış.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Madımak’ı da yakan sensin. (Gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Ağbaba…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Ne yaptınız Alevilerle
ilgili? Biz yaptık ne yaptıysak. Dedeliği siz yasakladınız, Madımak olduğunda
siz vardınız, Sivas’ta siz vardınız, Çorum’da siz vardınız. Ne yaptıysak biz
yaptık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Siz ne yaptınız? Bol bol istismar
yapıyorsunuz. (CHP sıralarından gürültüler)
VELİ AĞBABA (Malatya) – Madımak’ı da yakan sensin, Madımak’ı.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – O zaman SHP
iktidardaydı, SHP iktidardaydı.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Sayın Bakan… Sayın Bakan…
BAŞKAN – Sayın Özdemir…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın İnönü’nün özel
kalem müdürü valiydi! Kusura bakmayın, ne yaptıysak biz yaptık, biz. İstismarı
siz yapıyorsunuz.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Katillerle kurbanları aynı kareye soktun
sen!
BAŞKAN – Sayın Özdemir…
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan, bakın, biraz önce soru
sordum. Sorular burada. Eğer bu sorularda Aleviliği mezhepten saymıyorsanız, bu
sizin için daha büyük ayıp, daha büyük yanlış.
BAŞKAN – Sayın Özdemir, Sayın Babacan’a bir dakika kaldı,
haksızlık yapıyorsunuz. Lütfen…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Ben aynı şeyi söyledim, mezheplerle ilgili
soru var, Alevilik ve Sünnilikle ilgili soru yok dedim. Ayıptır ya! Ayıptır
yani. (CHP sıralarından gürültüler)
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Kaldı ki bu soru anayasal suçtur.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Teşekkür edeceğinize
söylediklerinize bakın.
BAŞKAN – Sayın Babacana bir dakika yirmi saniye kaldı.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – O zaman, siz geçmişte olduğu gibi
Aleviliği mezhepten de saymıyorsunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Ona ben karar veremem,
o bizim işimiz değil. Nedir? Ona kararı biz veremeyiz, siyasetin işi mi o?
Bizim işimiz mi o? (CHP sıralarından gürültüler)
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Bu durum için üzülüyorum ve bu
konuda suç duyurusunda bulanacağım, bu durum tutanaklara da geçsin istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Özdemir…
VELİ AĞBABA (Malatya) - Kim Alevi, kim… Sana ne! (CHP sıralarından
gürültüler)
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Bu kafa doğru bir kafa değil.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Belli, sizden belli!
BAŞKAN – Sayın Bozdağ…
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ondan sonra da dönüp Alevi halkının
adını ağzına almaya hakkın yok senin, Alevi açılımı, Alevi açılımı diye. Hiç
kimseyle alay etmeye hakkın yok senin.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Kimseyle alay etmiyoruz biz. Hiç kimseyle
alay etmiyoruz.
BAŞKAN - Sayın Bozdağ, lütfen tartışmaya girmeyin.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Alay ediyorsun sen, hakkın yok
senin! Ayıp bir kere, kimsenin mezhebini sormaya hakkın yok senin.
BAŞKAN - Sayın Babacan, buyurun.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Mezhebimi soramazsınız.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – “Yok” dedim, var mı?
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Var.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Öyle şey mi olur?
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Mezhebimi soramazsın sen benim.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Herkese mezhep
soruluyor ama Alevi, Sünni diye bir soru var mı orada? (CHP sıralarından
gürültüler)
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sana ne kardeşim benim mezhebimden!
Alevilik, Sünnilik değil. Eğer demokratik, laik cumhuriyetin bakanıysan bu soruyu soramazsın, yapamazsın.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ya, bu dinî bir
araştırma anketi; dinî konular sorulur, dinî konular.
BAŞKAN – Sayın Bozdağ… Sayın Özdemir…
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sen bu soruyu soramazsın. Ayıp bir
kere, Meclisi yanıltıyorsun ya! On dakika önce soru yok diyorsun, ayıptır ya!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Dinî hayatı araştırma
anketinde biz Türkiye’de, efendim, tarımı, gıdayı soramayız, elbette dinî
konular sorulacak ya! (CHP sıralarından gürültüler)
VELİ AĞBABA (Malatya) – Demokrasi diyorsun, demokrasi!
BAŞKAN - Sayın Bozdağ… Sayın Özdemir… Yirmi sekiz saniyede Sayın
Babacan ne cevaplayacak merak ediyorum.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Mezhebimden sana ne!
BAŞKAN - Buyurun Sayın Babacan.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Hukuk devletinin Bakanı!
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – İki dakikaya ihtiyacım
olacak, iki dakikaya.
OKTAY VURAL (İzmir) - Yazılı cevap versin, yazılı.
BAŞKAN - On dokuz saniye…
Buyurun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Şimdi, Merkez
Bankamızın tedavüldeki para miktarıyla ilgili bir soru vardı. Şöyle
tanımladığımızda yani para arzına baktığımızda üç ayrı tanım var: M1 197
milyar, M2 861, M3 900 milyar ama vatandaşlarımızın toplam mali varlık tutarı
da 1 trilyon 100 milyar. Bunun karşılığında bireysel kredilerin toplamı 326
milyar TL.
Çiftçilerimizin ve esnafımızın bankalara olan borcuna gelince…
BAŞKAN - Artı bir dakika daha süre vereceğim Sayın Babacan.
Buyurun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Peki, teşekkür
ediyorum.
Çiftçilerimizin ve esnafımızın banka kredileri, münferit bazda,
ödeme sıkıntısı olduğunda zaten tek tek banka tarafından ele alınmakta ve
talepler makulse karşılanmakta ama bunun haricinde, doğal afetlerle karşı
karşıya kalan çiftçilerimizin olduğu bölgelerde toplu bir ödeme ertelemesini
zaten yapmaktayız.
Darphanenin döner sermaye katkısına gelecek olursak: Mevcut tasarı
taslağında şu anda döner sermaye katkısı olmayan kurumlar için herhangi bir
katkı ödemesi öngörülmüyor. Bununla ilgili, BDDK’nın tüketiciyi korumayla
alakalı yeni bir birimi kurulmuş durumda. Bununla ilgili istatistikleri belki
daha sonra Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumumuz yazılı olarak hazırlar.
Ne kadar başvuru gelmiş, ne kadar şikâyet gelmiş, bunlar nasıl
sonuçlandırılmış, bununla alakalı istatistikler şu anda önümde yok, bunun daha
sonra yazılı olarak cevabını verelim.
Bunun haricinde, yine, BDDK’yla ilgili başka bir soru vardı ama o
sorunun cevabını zaten Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumumuz yazılı bir
basın açıklamasıyla vermiş durumda. O yazılı açıklamanın ötesinde, benim o
açıklamaya ilave edeceğim bugün için herhangi bir şey yok.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Ben teşekkür ederim.
Şimdi, sırasıyla üçüncü turda yer alan bütçelerin bölümlerine
geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım…
II.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Yoklama talebi var.
Şimdi, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının 2014 yılı
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunacağım ve oylamadan önce bir
yoklama talebi vardır. Talepte bulunanların isimlerini alıyoruz.
Sayın Özel, Sayın Küçük, Sayın İnce, Sayın Özkes, Sayın Eyidoğan,
Sayın Susam, Sayın Tanal, Sayın Akar, Sayın Güler, Sayın Ağbaba, Sayın
Serindağ, Sayın Toprak, Sayın Çetin, Sayın Kalkavan, Sayın Köse, Sayın
Karaahmetoğlu, Sayın Aydın, Sayın Baydar, Sayın Toprak, Sayın Batum.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum.
Yoklamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı:
506) (Devam)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu
Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
A) KAMU DÜZENİ VE GÜVENLİĞİ
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) AFET VE ACİL DURUM YÖNETİMİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) TÜRKİYE İNSAN HAKLARI KURUMU
(Devam)
1) Türkiye İnsan Hakları Kurumu
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
Ç) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
(Devam)
1) Diyanet İşleri Başkanlığı 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Diyanet İşleri Başkanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KOORDİNASYON
AJANSI BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Türk İşbirliği ve Koordinasyon
Ajansı Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk İşbirliği ve Koordinasyon
Ajansı Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) YURTDIŞI TÜRKLER VE AKRABA
TOPLULUKLAR BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Hazine Müsteşarlığı 2014 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Hazine Müsteşarlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) BANKACILIK DÜZENLEME VE
DENETLEME KURUMU (Devam)
1) Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ğ) SERMAYE PİYASASI KURULU (Devam)
1) Sermaye Piyasası Kurulu 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sermaye Piyasası Kurulu 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2014 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07.97) KAMU DÜZENİ VE GÜVENLİĞİ
MÜSTEŞARLIĞI
1) Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 20.944.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 20.944.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2012 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 19.218.000,00
Bütçe Gideri 11.901.254,55
İptal Edilen Ödenek 7.316.745,45
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2012 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2014 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07.96) AFET VE ACİL DURUM YÖNETİMİ
BAŞKANLIĞI
1) Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 28.587.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 287.931.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 1.340.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 26.757.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 4.954.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım
Hizmetleri 490.387.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 839.956.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 3.303.427.000,00
Bütçe Gideri 3.076.421.664,55
İptal Edilen Ödenek 227.005.335,45
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye İnsan Hakları Kurumu 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.61) TÜRKİYE İNSAN HAKLARI
KURUMU
1) Türkiye İnsan Hakları Kurumu
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 4.317.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 200.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM
4.517.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
04 Alınan Bağışlar ve Yardımlar ile Özel
Gelirler 4.512.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 5.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 4.517.000
Türkiye İnsan Hakları Kurumu 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.86) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
1) Diyanet İşleri Başkanlığı 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 37.187.500
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 181.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 9.050.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 442.500
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 5.394.807.190
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 1.116.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 5.442.784.190
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Diyanet İşleri Başkanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 4.269.559.676,00
Bütçe Gideri 4.254.370.352,10
Ödenek Üstü Gider 44.512.934,28
İptal Edilen Ödenek 59.702.258,18
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı 2014 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.32) TÜRK İŞBİRLİĞİ VE
KOORDİNASYON AJANSI BAŞKANLIĞI
1) Türk İşbirliği Koordinasyon
Ajansı Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 131.637.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 630.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 132.267.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 80.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağışlar ve Yardımlar ile Özel Gelirler 131.357.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 830.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 132.267.000
Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı 2014 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı 2012 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Türk İşbirliği ve Koordinasyon
Ajansı Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 165.309.533,31
Bütçe Gideri 112.919.615,36
İptal Edilen Ödenek 46.336.162,41
Ertesi Yıla Devredilen Ödenek 6.053.755,54
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Bütçe Geliri Tahmini 86.243.000,00
Net Tahsilat 133.483.696,45
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığının 2012 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2014 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.51) YURTDIŞI TÜRKLER VE AKRABA
TOPLULUKLAR BAŞKANLIĞI
1) Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 54.154.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 350.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 140.000.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 194.504.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 561.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış
ve Yardımlar ile Özel Gelirler 193.943.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 194.504.000
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2014 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2012 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 57.269.820,46
Bütçe Gideri 40.369.049,94
İptal Edilen Ödenek 16.900.770,52
Ertesi Yıla Devredilen Ödenek 43.320,76
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Bütçe Geliri Tahmini 33.283.000,00
Net Tahsilat 50.001.634,22
Ret ve İadeler (-) 434,56
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2012 yılı
merkezî yönetim kesin hesabı kabul edilmiştir.
Hazine Müsteşarlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.82) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI
1) Hazine Müsteşarlığı 2014 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 53.863.984.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 1.035.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 8.184.691.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 1.950.000.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 63.999.710.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hazine Müsteşarlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Hazine Müsteşarlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2) Hazine Müsteşarlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 65.831.233.573,02
Bütçe Gideri 61.680.499.303,65
İptal Edilen Ödenek 4.150.734.269,37
Ertesi Yıla Devredilen Ödenek 797.974.194,33
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Hazine Müsteşarlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2014 merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
42.04) BANKACILIK DÜZENLEME VE
DENETLEME KURUMU
1) Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 15.013.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 216.987.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 232.000.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
05 Diğer
Gelirler 232.000.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 232.000.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2014 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2012 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2) Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 165.000.000,00
Bütçe Gideri 83.193.157,31
İptal Edilen Ödenek 81.806.842,69
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Bütçe Geliri Tahmini 165.000.000,00
Net Tahsilat 167.091.836,64
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Sermaye Piyasası Kurulu 2014 merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
42.03) SERMAYE PİYASASI KURULU
1) Sermaye Piyasası Kurulu 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 38.997.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 7.420.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 56.800.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 103.217.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 89.166.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 14.051.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir
TOPLAM 103.217.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Sermaye Piyasası Kurulu 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Sermaye Piyasası Kurulu 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
2) Sermaye Piyasası Kurulu 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 88.723.000,00
Bütçe Gideri 81.029.047,37
İptal Edilen Ödenek 7.693.952,63
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Bütçe Geliri Tahmini 82.782.000,00
Net Tahsilat 111.714.932,12
Ret ve İadeler 48.806,98
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Sermaye Piyasası Kurulu 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Böylece, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı, Afet ve Acil Durum
Yönetimi Başkanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, Türk İşbirliği ve Koordinasyon
Ajansı Başkanlığı, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, Hazine
Müsteşarlığı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ve Sermaye Piyasası
Kurulunun 2014 yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2012 yılı merkezî yönetim
kesin hesapları ve Türkiye İnsan Hakları Kurumunun 2014 yılı merkezî yönetim
bütçesi kabul edilmiştir.
Hayırlı olmalarını temenni ediyorum ve birleşime yarım saat ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 18.43
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.18
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur
BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
29’uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı:
506) (Devam)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu
Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
H) ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANLIĞI
1) Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Karayolları Genel Müdürlüğü
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Karayolları Genel Müdürlüğü
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ) BİLGİ TEKNOLOJİLERİ VE İLETİŞİM
KURUMU
1) Bilgi Teknolojileri ve İletişim
Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Bilgi Teknolojileri ve İletişim
Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) SİVİL HAVACILIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANLIĞI
1) Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU
1) Mesleki Yeterlilik Kurumu
Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Mesleki Yeterlilik Kurumu
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M) TÜRKİYE VE ORTADOĞU AMME
İDARESİ ENSTİTÜSÜ
1) Türkiye ve Orta Doğu Amme
İdaresi Enstitüsü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye ve Orta Doğu Amme
İdaresi Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N) DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI
1) Devlet Personel Başkanlığı 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Devlet Personel Başkanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
SAKİNE ÖZ (Manisa) – Komisyon yok.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Karar yeter sayısı yok
Hanımefendi.
BAŞKAN – Siz varsınız.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Ben yetiyorsam tamam.
BAŞKAN – Dördüncü turda Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı,
Karayolları Genel Müdürlüğü, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu, Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğü, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Mesleki
Yeterlilik Kurumu, Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü, Devlet Personel
Başkanlığı bütçe ve kesin hesapları yer almaktadır.
Sayın milletvekilleri, turda yer alan bütçelerle ilgili soru
sormak isteyen milletvekilleri sisteme girebilirler.
Dördüncü turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin
isimlerini okuyorum:
Gruplar adına: Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Derya
Bakbak, Sebahattin Karakelle, Rıfat Sait, Yaşar Karayel, Cahit Bağcı, Ali
Ercoşkun, Ebu Bekir Gizligider, Hüseyin Şahin, Hüseyin Tanrıverdi, Türkan
Dağoğlu, Salim Uslu, Canan Candemir Çelik, Mahmut Kaçar; Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Durdu Özbolat, İhsan Kalkavan, Kemal Ekinci, Erdal
Aksünger, Süleyman Çelebi, Birgül Ayman Güler, Mahmut Tanal; Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Durmuş Ali Torlak, Ali Halaman, Mustafa Kalaycı, Süleyman
Nevzat Korkmaz; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hasip Kaplan, Esat
Canan, Demir Çelik, Nursel Aydoğan.
Şahısları adına: Lehte Ahmet Arslan, aleyhte Abdullah Levent
Tüzel.
Şimdi Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Gaziantep
Milletvekili Derya Bakbak konuşacak.
Buyurun Sayın Bakbak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA DERYA BAKBAK (Gaziantep) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığının 2014
yılı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye, hepimizin bildiği gibi, coğrafi
olarak Asya, Avrupa, Afrika kıtalarının kesişme noktasında yer almasıyla, Orta
Doğu’da bulunmasıyla, çevresindeki denizlerle stratejik olarak oldukça önemli
bir konumda bulunmaktadır. Bu konumu, ülkemiz için ulaştırma yatırımlarını daha
da önemli hâle getirmektedir. 2003’ten bu yana ülkemizde 212,5 milyar liralık
ulaştırma yatırımı yapılmıştır. Bunun 133 milyarı doğrudan Bakanlığımızın
yaptığı yatırımlardır. Bu yatırımlar ülkemize ulaştırma, denizcilik ve
haberleşmede gerçek anlamda çağ atlatmıştır.
Şimdinin gençleri biz iktidara geldiğimizde 7 yaşındaydılar; o
yüzden pek bilmezler “çağ atlatmak”la nelerden bahsettiğimizi, bugünlere ne
zamanlardan geldiğimizi. Bizler, telefonla konuşmak için sıra yazdırıldığı,
uçağa binmenin hayal olduğu, Gaziantep’ten İstanbul’a yirmi sekiz saatte,
Şanlıurfa’ya dört saatte seyahat edildiği, Diyarbakır’dan öteye gidemeyen treni
sadece Haydarpaşa’da filmlerde gören bir neslin çocuklarıyız. Filmlere konu
olmuştur gazetelerin iki gün sonra gittiği köyler ve yaşanan pek çok dram.
Bugün ise denizlerin altındaki tünellerle ulaşımdan bahsediyoruz,
hızlı trenle kısa sürede ulaşımdan. Marmaray’la Asya’yı Avrupa’ya, Pekin’i
Londra’ya, uygarlıkları birbirine bağlıyoruz.
Bugün sadece Gaziantep’e günde 25’in üzerinde uçak iniyor. Uçak
sayımız 162’den 383’e, aktif havalimanı sayımız 26’dan 52’ye çıkmıştır. 2003’te
yurt dışında 60 noktaya uçuyorken bugün yurt dışında 236 noktaya uçuyoruz.
İstanbul’a yapmayı planladığımız üçüncü havalimanı ile dünyanın en büyükleri
arasında olmaya adayız. Bugün helikopterlerimiz, ambulans uçaklarımız
vatandaşlara hizmet ediyor. Uzaya atılan uydularımızdan, hızlı iletişimde
4G’den bahsediyoruz. Eskiden olsa bu hizmetler yıllar sonra gelirdi, biz
uyguladığımızda da yeni sistemler çıkmış olurdu. Şehirlerin giriş ve çıkışları
o kadar kötüydü ki gri bir tabloyu seyrederken girer çıkardık. Şimdi ise
şehirlerimiz, köprüleri, üst geçitleri, çevre düzenlemeleri, yolları,
meydanları, kaldırımları, tarihî dokusu ile estetik ve işlevsel hâle geldi.
Yollar o kadar kötü ve bağlantısızdı ki bir saatlik yol dört saat olur, dört
beş saatlik yoldan gelince de yorgun olur dinlenirdin. Bugün ise 74 ilimiz
birbirine bölünmüş yollarla bağlanmış durumda. Kitaplarımızda “Zigana ve Kop
dağları geçilmez.” yazardı. Bugün Ovit, Ilgaz, Kop, Cankurtaran tünelleriyle
geçilmez dağları geçilir yaptık.
Çok çabuk unutuyoruz, değil mi? Bugün kullandığımız teknolojiye,
sahip olduğumuz imkânlara bakıp yakın geçmişimizi sorgulayalım. Gençlerimiz
annelerine, ablalarına sorsunlar, onlar anlatacaktır nereden nereye
geldiğimizi. On iki yıl öncesiyle bugünü mukayese ettiğimizde bu farkı her
alanda hepimiz görüyoruz, görmemek de mümkün değil.
Bizler hep ülkemizi kalkındırmaya, daha iyiye taşımaya odaklandık,
yeni fikirlere de yer verip yeni projeleri destekledik. İmkânsız görülenleri
imkânlı hâle getirmek için çalıştık. Örneğin, Hassa-Dörtyol Tünel Projesi ile
Gaziantepli vatandaşımız ürününü bir saatte İskenderun Limanı’na indirecek. Biz
bu dinamiğin içinde olmasaydık bunu üretemezdik. Bu bağlamda mal ve hizmetin
serbestçe her yerde dolaşması bizler için çok uzak bir hedef değil.
Değerli milletvekilleri, bunlar benim burada kısaca ifade
edebildiklerim. Ulaşımda geldiğimiz nokta ortada. Yaptığımız her şey ülkemiz ve
vatandaşlarımız içindir. Şüphesiz ki takdir de vatandaşlarımızındır. Biliyorum
ve inanıyorum ki bu ülkeye hizmet eden, taş üstüne taş koyan herkesi bu millet
hatırla ve gönülle anacaktır.
Sözlerime burada son verirken bütçe görüşmelerimizin Türkiye’miz
için hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Erzincan Milletvekili Sayın Sebahattin Karakelle, buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanlığımızın 2014 yılı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubumuz adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Gönül rahatlığıyla söylemek isterim ki AK PARTİ iktidarında on bir
yıllık istikrarlı yönetim, ülkenin hem önünü açmış hem de sürdürülebilir
kalkınma hamlelerinin rahatlıkla hayata geçirilmesini sağlamıştır. Tarih
yazanlar, tüm bakanlıklarımızın çalışmalarında olduğu gibi, ulaştırma alanında
da “Ulaştırma, enerji ve haberleşme kalkınmanın temel altyapısıdır. Yol
medeniyettir.” diyen ve asırlık projeleri hayata geçiren asrın lideri
Başbakanımızdan ve kalkınan, büyüyen, gelişen Türkiye’nin resminde büyük emekleri
olan Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanımız Sayın Binali Yıldırım’dan
övgüyle bahsedecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ulaştırmada hayaller gerçek
olmuş, ezberler bozulmuştur. Ecdadımız büyük Osmanlı’nın sevdası ve hayali olan
Marmaray, cumhuriyetimizin kuruluşunun 90’ıncı yılında hizmete açılmıştır.
Avrasya Karayolu Tüp Geçidi, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, İstanbul-İzmir
otoyolu, İzmit Körfez Geçiş Köprüsü en az Marmaray kadar önemli projelerdir.
FARUK BAL (Konya) – Hepsi MHP’nin projesi .
SEBAHATTİN KARAKELLE (Devamla) – İktidarımız döneminde 17 bin
kilometre bölünmüş yol yapılmış, yoldan zaman ve yakıt tasarrufu sağlanarak
kaza oranları da asgariye indirilmiştir. 2003’te sadece 6 ilimiz birbirine
duble yollarla bağlıyken bugün 74 ilimiz duble yollarla birbirine bağlanmıştır.
“Ya bir yol bul ya yol aç ya da yoldan çekil.” diyen Konfüçyüs’ü
teyit edercesine, bütün engellemelere rağmen, Ferhat misali dağlar delinmiş,
Osmanlı döneminden beri hayali kurulan Ovit Tüneli dâhil, Avrasya, Ilgaz, Kop,
Cankurtaran, Püren ve Erkenek tünelleri ile ıraklar inşallah yakın edilecektir.
Gemi inşa sanayisiyle, yat limanlarıyla, balıkçı barınaklarıyla
artık beyaz bayrak ülkesi olan Türkiye’de, iktidarımız döneminde, nihayet,
demir yolu sektörü AK PARTİ iktidarıyla uyanmıştır. Türkiye tarihinde ilk defa
iktidarımız döneminde yüksek hızlı trenle tanışılmıştır. Ayrıca, son on yılda,
7.500 kilometre demir yolu yenilenmesi gerçekleştirilmiştir. Takdir edersiniz
ki ülkeyi yeniden demir ağlarla baştan başa örüyoruz.
Hava yolu taşımacılığında yapılan yatırım ve çalışmalarla hava
yolu halkın yolu olmuş, 10 milyon vatandaşımız hayatlarında ilk defa uçağa
binmişlerdir. Türkiye’nin en doğusundan en batısına birçok noktada yeni
havaalanları ve yeni havalimanları sektöre kazandırılmıştır. Havacılıkta elde
edilen büyük gelişmelerin neticesinde, dünyada uçuş noktası sayısı bakımından
Türk Hava Yolları 1 numara olmuştur.
Diğer yandan, 10 milyar 247 milyon avroluk bir kaynakla
İstanbul’da yapımı devam eden havaalanı, 22 milyar 152 milyon avroluk kira
bedeli ile cumhuriyet tarihinde ilk defa ihale yapılmıştır. Hayal gibi görülen
Kastamonu, Iğdır, Şırnak, Bingöl havaalanlarımız hizmete açılmış, Hakkâri
Yüksekova da inşallah 2014’te hizmete açılacaktır.
Telekomünikasyonda ülkenin en ücra köşelerine bile fiber İnternet
altyapısı götürülmüş, memleketin her köşesi İnternet otobanlarıyla nakış nakış
işlenmiştir. Türk mühendislerinin üretimlerine fiilen katıldığı TÜRKSAT-4A ve
TÜRKSAT-4B uydularımız, 2014’te uzaydaki yerlerini alacaklardır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; büyük Türkiye sevdalıları
olarak “Hizmet vatandaşın hakkıdır, hizmetle vatandaşı buluşturmak da
boynumuzun borcudur.” anlayışıyla, sınırları şehit kanlarıyla çizilmiş 780 bin
kilometrekarelik bu coğrafyada, 76 milyonu kardeş sayan bir anlayışı temsil
ediyor, bu anlayışla ülke kalkınmasına hizmet ediyoruz. Milletimizin teveccühü,
Allah’ın da takdiriyle hizmet etmeye de devam edeceğiz.
Bu duygu ve düşüncelerle Bakanlığımızın 2014 yılı bütçesinin
ülkemize ve milletimize hayırlı, uğurlu olmasını Rabb’imden niyaz ediyor,
Ulaştırma Bakanımız ve ekibini bir kez daha huzurlarınızda takdir ediyor,
onlara saygılarımı arz ediyorum, yüce heyetinizi de saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
İzmir Milletvekili Rıfat Sait, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA RIFAT SAİT (İzmir) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2014 yılı bütçe kanunu tasarısında Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığımızın bütçesi üzerinde konuşma yapacağım. Bu vesileyle
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığımızın beş
dakikada anlatılması mümkün değil ama burada bu beş dakikaya sığdırmaya
çalışacağız.
Ulaştırma, tarih boyunca, medeniyetleri birbirine bağlayan,
insanları birbirine bağlayan son derece önemli ve stratejik bir konu. Bu
bilinçle Hükûmetimiz ve Sayın Başbakanımız ulaştırmaya büyük değer ve önem
vermektedir.
Ben de sizlere, Ulaştırma Bakanlığımızın, milletvekili olduğum
kent olan İzmir’den, özellikle İzmir’e yapmış olduğu hizmetlerden bahsetmek
istiyorum. Önce, İzmir Büyükşehir Belediyesinin bir türlü bitiremediği ve artık
kronik hâle gelen metrodan başlayalım.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ankara Büyükşehir bitirdi mi, İstanbul
Büyükşehir bitirdi mi? Önce İzmir
bitirdi be!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ankara 1 kilometre yapmadı!
RIFAT SAİT (Devamla) - Ulaştırma Bakanlığımız, İzmir Büyükşehir
Belediyesiyle iş birliği yaparak İZBAN’ı kurmuştur. Bu iş birliği sonucunda
77,80 kilometrelik modern şehir içi raylı sistem yapılmıştır.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Metrekaresini kaça mal ettiğini de söyle!
RIFAT SAİT (Devamla) - Hükûmetimiz İzmir’e büyük önem vermektedir.
Bu yüzden de Sayın Başbakanımız Sayın Ulaştırma Bakanımızı İzmir’e hizmet için
göndermiştir.
İzmir’i seviyoruz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yazık ettiniz, yazık! Bakana yazık
ettiniz!
RIFAT SAİT (Devamla) - Güzel İzmir’imize hizmet etmek istiyoruz.
Bizlere bu, gurur vermektedir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yazık ettiniz Bakana, yazık! Seviyoruz
Bakanı, yazık ettiniz!
RIFAT SAİT (Devamla) - Sayın Başbakanımızın teveccühü ve Sayın
Binali Bey’in, Bakanımızın liderliğinde İzmir’e 35 hizmet projesinin müjdesini
verdik. İşte, bu projelerden birkaç tanesi: Kuzey Ege Çandarlı Limanı. Kuzey
Ege Limanı tamamlandığında mevcut kapasitesi 3 katına çıkacaktır. Bu proje,
dünyanın ilk 10 konteyner limanından bir tanesidir ve bugün, bu projeyle
beraber, 10 bin kişiye istihdam imkânı sağlanacaktır. Bittiğinde de
Yunanistan’ın Pire Limanı’na rakip olacak bir projedir.
Seferihisar Ürkmez Yat Limanı 475 yat kapasitelidir; imar planı ve
ÇED çalışmaları Kasım 2013 tarihinde ihale edilmiş ve sözleşme aşamasına
gelmiştir.
Urla Çeşmealtı Yat Barınağı 250 yat kapasiteli olup, ÇED raporu ve
imar planı onaylanmıştır.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Burası İzmir Büyükşehir Belediye
Başkanlığı seçim propagandası yapılacak yer değil.
RIFAT SAİT (Devamla) - Birçok balıkçı barınağı projesi
başlatılmış, Çeşme-Fener Burnu Balıkçı Barınağı 200 tekne kapasiteli,
Güzelbahçe Yalı Balıkçı Barınağı da 250 tekne kapasitelidir.
Yine, Hükûmetimizin önemli projelerinden olan Kemalpaşa Lojistik
Merkezi ihalesi Mart 2012’de gerçekleştirilmiştir.
Marmaray’dan sonra ikinci süper proje, İzmir Karayolu ve Raylı
Geçiş (İZKARAY) Projesi İzmir Körfezi’nde 4 kilometrelik özel bir köprü,
sonra bir ada, devamında gemi geçişi
için 2 kilometrelik batırma tünelle süper bir proje. Toplam geçiş, raylı sistemle
7 dakikada, araçla 10 dakikada geçebileceksiniz. İzmir’in en büyük derdi olan
trafiğe de çözüm getirmek istiyoruz.
İzmir merkez, Konak için nefes aldıracak önemli bir proje de Konak
Tüneli Projesi. 1.674 metrelik çift tüp tünel ve 850 metre bağlantı yoluyla
toplam 2.524 metre uzunluğundaki projeye bugüne kadar yaklaşık 95 milyon TL
harcanmıştır.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sevgili Kardeşim, Ulaştırma Bakanlığının
yapmış olduklarını anlat.
RIFAT SAİT (Devamla) - Kemalpaşa Organize Sanayi Bölgesi, Turgutlu
Demiryolu Projesi, 27 kilometre olarak şekillenmiş ve Ağustos 2011’de
başlamıştır.
Yine, Kemalpaşa-Torbalı ve Alsancak Limanı Bağlantı Projesi’yle
sanayi bölgeleri limanda buluşacaktır. 62 kilometrelik projenin etüt
çalışmaları devam etmektedir.
İzmir-İstanbul Otoyolu sadece İzmir için değil tüm Türkiye için
önemlidir ve toplam uzunluğu 421 kilometre olan bu proje 9 milyar dolar
maliyetli proje olarak karşımıza çıkmaktadır.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Nasıl? Bakan belediye başkanı olunca mı
yapacak bunları?
RIFAT SAİT (Devamla) - İstanbul-İzmir projesi, yine bu projeyle
İstanbul-İzmir arası üç buçuk saate düşecektir. Bu projeyle sizler de büyük bir
imkâna kavuşacaksınız.
İzmir-Ankara Otoyolu Projesi, 535 kilometre uzunluktadır.
İzmir-Antalya Otoyolu 4.480 kilometre olup, proje bitince
İzmir-Antalya arası dört saate inecektir.
Kuzey Otoyolu Projesi İzmir-Edirne-Avrupa otoyolunun önemli bir
halkasıdır.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Bakanım, bunları kahvehane
toplantılarında anlatacaksınız, Meclis kürsüsünden olmaz.
RIFAT SAİT (Devamla) - Sayın Bakanımızın da söylediği gibi, on bir
yıllık iktidarımızda yolları böldük ama milleti birleştirdik. Kendi bölgemde,
Ege’de 2002’de bölünmüş yol toplam uzunluğu 843 kilometreyken, biz on bir yılda
bu rakamı 3.007 kilometreye çıkardık.
Sabuncubeli Tüneli’yle Manisa’yı İzmir’e bağladık ve Manisa âdeta
komşu kapısı oldu. İzmir-Manisa yolu, 21’inci kilometreden başlayan proje çift
tüp toplamıyla 6.180 metre olacaktır.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Neyse Sayın Bakanım, Başbakan tanıtımı
burada yapar, sizin tanıtımınızı; yapıyor ya grupta, burada yapar.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Vallahi, sizin tanıtımı burada yapsın ya!
RIFAT SAİT (Devamla) – İzmir Adnan Menderes Havalimanı İç Hatlar
Terminali yenilenmiş hâliyle 2014 Mart ayında hizmete geçecektir. Sayın
Bakanımızın ifadesiyle hava yollarını halkın yolu yapmaya devam ediyoruz.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Tanıtımı burada yapsın Başbakan!
RIFAT SAİT (Devamla) - İzmir-Ankara seyahati mevcut 14 saat iken,
yüksek hızlı tren hattıyla bugün 3 saat 30 dakikaya düşecektir.
İzmir-Bursa-İstanbul yüksek hızlı tren hattı projesiyle İzmir-Bursa arası 1
saat 45 dakikaya düşecektir.
Tüm bunları anlatırken, Onuncu Yıl Marşı’nda dediğimiz gibi,
memleketi demir ağlarla ördük. Aslında, bunları hep biz yaptık, biz yapmaya
devam ediyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RIFAT SAİT (Devamla) – Değerli milletvekilleri, yarın İzmir için önemli bir gündür. Sayın
Başbakanımız da İzmir’i teşrif edecek ve belediye başkanı açıklanacak diyor,
hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Sait.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, şimdi, bu konuşma
yapılabilir ama bu konuşma yapılmadan önce, İzmir AKP Gençlik Kollarından bir
çocuk kahveye girecek, “Televizyonu kapatabilir miyiz?” diyecek.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Böyle bir usul var mı Sayın Başkan?
Olur mu böyle şey!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Okey oynayanlar duracak, Sayın Bakan bu
projeleri orada anlatacak.
AHMET YENİ (Samsun) – Ayıp! Ayıp! Çok ayıp!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Bakan bu projeleri kahve toplantısı
yaptığı zaman anlatacak, Meclis kürsüsü bunun yeri değil.
AHMET YENİ (Samsun) – Çok ayıp oldu, yaptığınız ayıp oldu.
BAŞKAN - Şimdi, Sayın Özgür
Özel, böyle bir usulümüz yok.
Teşekkür ederim.
Sayın Yaşar Karayel, Kayseri Milletvekili, buyurun.
Süreniz beş dakikadır.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sen şahsi meseleni burada konuşuyorsun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Gideceksiniz, kahve toplantısında
anlatacaksınız.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Bence Sayın Bakanın adaylık açıklaması
Genel Kurul salonunda da olabilir, burada yapın.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Genel merkezde tadilat var, boya
yaptırıyorlar.
AHMET YENİ (Samsun) – Burada, başkanlığı kazanınca oylama
yapacağız o zaman.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, hatip kürsüde, lütfen…
AK PARTİ GRUBU ADINA YAŞAR KARAYEL (Kayseri) – Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Karayolları Genel Müdürlüğümüzün 2014 yılı bütçesi
üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım.
“Yol medeniyettir.” diye yola çıktık, “Gidemediğin yer senin
değildir.” sözünü düstur edindik. On bir yıllık AK PARTİ iktidarı döneminde
98,5 milyar harcayarak Türkiye'de ulaşılmadık nokta, yapılmadık yol bırakmadık.
Karayollarına baktığımızda, ülkemizde 65.627 kilometrelik yol
ağımız bulunmaktadır. Bunun 2.244 kilometresi otoyol şeklindedir. Otoyol
projelerimizin en önemlilerinden birisi Körfez geçişi ve Gebze-İzmir Otoyol
Projesi’dir.
Bir başka önemli projemiz ise Kuzey Marmara Otoyol Projesi’dir. Bu
proje bittiği zaman 6,5 milyar liraya mal olacak ve İstanbul ulaşımda çok büyük
rahatlığa erişecektir.
Çanakkale boğaz köprüsünün içinde olacağı
Kınalı-Tekirdağ-Çanakkale-Balıkesir Otoyol Projesi, Niğde-Ankara,
Samsun-Ankara, Ankara-İzmir otoyol projeleri de 2023 projeksiyonu içerisinde
yapılacaktır.
Kara yollarımızın yaklaşık 32 bin kilometresi devlet yolu, 31 bin
kilometresi de il yolu standardındadır. 22 bin kilometresi bölünmüş yol olan şu
andaki yollarımızın 6.100 kilometresi geçen iktidarlar döneminde yapılmış,
16.740 kilometresi de AK PARTİ iktidarı döneminde yapılmıştır. 2003 öncesi 6
ilimizde otoyol varken, şu anda 74 ilimizde otoyol mevcuttur.
16.826 kara taşıt aracı bu yolları kullanarak seyahat etmektedir,
taşıtlarımızla yüklerimiz de yüzde 90 bu yollarda taşınmaktadır. Ülkemizdeki bu
taşımayı 430 bin civarında “K” belgeli taşımacılık firmalarımız yapmaktadır.
Bu yollarımız yapılırken dağlar aşılmıyor, onlarca tünellerle
dağlar ovalara kavuşturuluyor. Yol yapımında şu ana kadar 95 bin kişinin
istihdam edildiğini söylemek isteriz. Bu yollar ve tüneller sayesinde yaklaşık
her yıl iş gücü ve yakıttan 15 milyar lira tasarruf sağlanmaktadır.
Deprem kuşağında bulunan memleketimizde, özellikle İstanbul’da
Boğaz Köprüsü’nün sismik takviyeleri yapılmış, 125 adet önemli sanat yapısı ve
viyadüklerin sismik takviyeleri yapılmış, 141 adedinin de tamiri devam
etmektedir.
Ülkemizdeki trafik kazalarının yoğun şekilde yaşandığı 1.064 kaza
kara noktası iyileştirilmiş ve buralarda kazalar önlenmiştir.
Bugüne kadar doğu -batı istikametinde yapılan bölünmüş yollarımız,
kuzey- güney istikametinde yapılmaya başlanmış, 8.700 kilometresi tamamlanan bu
yollar milletin hizmetine sunulmuştur.
Özellikle Ordu-Sivas-Kayseri-Adana-Hatay hattında 12 bin metre
uzunluğunda 22 tünel de bu yol kapsamında yapılmaktadır. Bu yol ağımız
bittiğinde Akdeniz Karadeniz’e çok daha yakın olacaktır. Hedefimiz, Türkiye'nin
100’üncü kuruluş yıl dönümünde 70 bin kilometre bölünmüş yola kavuşmasıdır.
Yeni yollarımızın yapımının yanında mevcut yollarımızın da BSK’lı
sıcak asfalt yapılma çalışmaları devam etmektedir. İnşallah 2023 yılına kadar
bu yolların tamamı BSK’lı olarak yapılacaktır.
Kendi seçim çevremizde Kayseri-Ankara-Niğde-Malatya-Yozgat-Sivas
istikametlerindeki bütün yollarımızın BSK’lı çalışmaları tamamlanmış, 2014 yılı
sonuna kadar da bu yollarımızın tamamı BSK’lı olarak yapılacaktır. 2002 yılında
85 kilometre olan Kayseri’deki bölünmüş yolumuzun uzunluğu şu anda 493
kilometreye kavuşmuştur. Bu yolda emeği geçen, başta bölge müdürlüklerimiz,
Bakanlığımız ve çalışanların hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Ayrıca, Kayseri Güney Çevre Yolu’nun 13 kilometrelik kısmı
tamamlanmış, buradaki köprülü kavşak çalışmaları devam etmektedir. Garipçe
Köprülü Kavşağı ile birlikte Kayseri girişindeki boğaz köprüleri yeniden
yapılmaya devam etmektedir.
Kayseri-Erciyes Master Planı çerçevesinde, bu planlama bittiğinde
Kayseri-Erciyes-Develi yolu BSK’lı asfalt olarak, duble yol olarak yapımı devam
edecektir. Develi-Saimbeyli yolunun yapımı devam etmekte, Yahyalı-Mansurlu
yolunun da bitmesi için gayret edilmektedir. Özellikle, Kayseri-Tomarza yolunun
2013 yılında yapılan ihalesi 28 kilometre olarak 2014 yılı içerisinde
bitirilecektir. Özellikle, Tomarza-Tufanbeyli-Göksun yolunun, mutlaka,
Karayolları ağına alınarak bu yolun yapılması hâlinde Kayseri Maraş’a 85
kilometre daha kısalacak ve böylece Kayseri’ye ulaşım daha çabuk sağlanacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karayel.
YAŞAR KARAYEL (Devamla) – Özellikle, bu yolların yapımında emeği
geçen, başta Bakanımız olmak üzere, Karayolları Genel Müdürümüz ve çalışma
arkadaşlarının hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Yaşar Ağabey, cıvıklı var mı?
Cıvıklıdan haber ver, cıvıklıdan!
BAŞKAN – Şimdi sıra Çorum Milletvekili Sayın Cahit Bağcı’da.
Buyurun Sayın Bağcı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA CAHİT BAĞCI (Çorum) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; “Herkes için ulaşım ve hızlı erişim” teması ve “En kısa sürede
en az maliyetle ulaşım” vizyonundan yola çıkarak ülkemizi 2023 hedeflerine
ulaştırma çalışmalarını yürüten Ulaştırma Bakanlığımız ve en önemli bağlı
kuruluşu Karayolları Genel Müdürlüğünün 2014 yılı bütçesi üzerinde AK PARTİ
Grubu adına söz aldım. Sözlerime başlarken sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, ulaştırma sektörü, kuşkusuz, bir ülkenin
kalkınması, ekonomik gelişimi ve refahı için son derece önemlidir. Bu açıdan,
2003 yılı gayrisafi yurt içi hasıla içerisindeki ulaştırma sektörünün payı
yüzde 13,7 iken bugün yüzde 15,3’e yükselmiştir. Bu çerçevede, Karayolları
Genel Müdürlüğünün 2014 yılı bütçesi için 7,1 milyar lira ödenek ayrılmıştır.
Kara yolu dünya üzerinde hâlihazırda en çok rağbet gören ulaşım
şeklidir, bu yüzden de stratejik öneme sahiptir. Kara yolu altyapı yatırımları
kendi bünyesi içinde başlı başına ekonomik bir faaliyet olması yanında,
otomotiv gibi, petrol gibi, lojistik gibi, taşımacılık, inşaat başta olmak
üzere pek çok sektör de kara yolu altyapısına bağlı olarak faaliyetlerini
yürütmektedir. Ülkemizin batı-doğu aksları neredeyse tamamlanmış, özellikle
sıradağların yer aldığı kuzey-güney akslarında da çalışmalar hızla devam
etmektedir.
Ulaştırma yani nakliye fiyatta en önemli maliyet unsurlarından
biridir. Her üretici ürettiği mal ve hizmeti kuşkusuz en kısa sürede ve en az
maliyetle tüketiciye ulaştırma hedefiyle hareket etmektedir. Bu açıdan,
ulaştırma yatırımlarının önemini bir kez daha dikkatlerinize sunmak istiyorum.
Yol yapıldıkça kuşkusuz ülkemiz büyümektedir ve Türkiye büyüdükçe
daha çok yol ihtiyacı gündeme gelmektedir. Yol yatırımlarının yıllık yüzde
20’si ekonomiye geri dönmektedir. Bakanlığımız hesaplamalarına göre, bölünmüş
yollar dört buçuk yılda kendini amorti edebilmektedir. Kara yolları
yatırımlarının oldukça yüksek katma değer yarattığı yönünde son derece önemli
analizler de bulunmaktadır.
Bu çerçevede, kara yolları, üretim ve istihdamın artırılması,
üretim maliyetlerinin düşürülmesi, tüm sektörlerde verimliliğin artırılması,
arazi kullanım ve bölgesel gelişime olan etkileri, iş ve sosyal amaçlı
taşımacılık taleplerinin karşılanması, eğitim, sağlık ve özellikle turizm
amaçlı seyahat taleplerinin karşılanması ve alınan vergiler yoluyla ülke
ekonomisine olan mali katkıları başta olmak üzere sosyoekonomik gelişmemiz
açısından oldukça önemlidir.
Değerli arkadaşlar, bir başka konu, gelişmişlikle taşıt sahipliği
oranı arasındaki olumlu ilişkidir ki Türkiye’de şu anda günümüzde bin kişiye
düşen otomobil sayısı 118’dir ve ben ümit ediyorum ki 2023 hedefleri içerisinde
bu oran 2’ye katlanacaktır. Son on bir yılda trafiğe çıkan otomobil sayısının
4,5 milyonu aşmış olması, bu hedefin kısa sürede yakalanacağının da
göstergesidir.
Değerli arkadaşlar, kara yollarının iki önemli görevi var.
Sizlerin de yakından bildiği gibi, birincisi, taşımacılığın düzenlenmesi ve
denetlenmesi, bir diğeri ise yapım işleridir. Dünyadaki gidişatta,
taşımacılıkta kara yollarının ağırlığının azaldığını da tekrar belirtmek
isterim. Özellikle 2003’te kara yollarında yolcu ve yük taşımacılığı oranı
yüzde 95 iken bugün bu oran yüzde 90’a düşmüştür ve hedefimiz ülke olarak
2023’te yüzde 75 seviyesine ulaşmaktır.
Bu çerçevede, değerli arkadaşlar, bir konuyu gündeme getirmek
istiyorum: İlimiz kara yoluyla yaklaşık 15 milyon ton yük taşımacılığı yapan
bir sanayi şehridir. Bu çerçevede, ilimizin Kırıkkale-Çorum-Samsun demir yolu
güzergâhının tamamlanmasına son derece büyük ihtiyaç vardır. Çorum’un pazarlara
erişimi açısından bu ihtiyacın 2023’e kadar…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CAHİT BAĞCI (Devamla) - …giderileceğine inancım tamdır.
Sözlerimi tamamlarken bütçemizin hayırlı olmasını diler, hepinizi
saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Ali Ercoşkun, Bolu Milletvekili, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ ERCOŞKUN (Bolu) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, 2014 yılı bütçe görüşmelerinin hayırlı olmasını diliyor
ve Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu, kısaca BTK ile ülkemiz bilişim
sektörüne ilişkin bazı bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Elektronik haberleşme sektörünü düzenlemek ve denetlemek amacıyla
2000 yılında kurulan ve Türkiye'nin ilk sektörel düzenleyici kurumu olan BTK
kanalıyla rekabetin tesis edilmesi ve sürdürülebilir kılınması, tüketicilerin
korunması, uzlaştırma prosedürlerinin işletilmesi, frekans ve numara gibi kıt
kaynakların etkin ve verimli kullanılması amaçlanmaktadır.
Pazar büyüklüğünün, elektronik ticaret dâhil, 2013 yılı sonunda
35,7 milyar doları iletişim teknolojileri ve 11,3 milyar doları bilgi
teknolojileri olmak üzere toplam 47 milyar dolara ulaşması beklenmektedir.
2003 yılında geniş bant abone sayımız 19 bin, mobil abone sayımız
28 milyon iken, 2013 yılında yani on yıl içerisinde geniş bant abone sayımız 34
milyona yaklaşmış, mobil abone sayımız ise 69 milyona ulaşmıştır. Türk
TELEKOMUN ve mobil işletmecilerin 2004-2012 arasında yapmış oldukları toplam
yatırım tutarı ise yaklaşık 29 milyar TL civarına varmıştır.
Tabii, bu düzenlemelerin amacı tüketicileri korumaya ve refahı
artırmaya yöneliktir. Dolayısıyla BTK’nın, gerek Avrupa Birliği ülkeleriyle
gerekse gelişmiş ülkelerle kıyaslandığı zaman, tüketicinin menfaatine almış
olduğu kararların yansımalarını çok net bir şekilde görüyoruz. Öncelikle,
abonelerin talebi hâlinde faturalara üst sınır getirilebilmesi, ücretsiz olarak
detaylı faturalar alınabilmesi temin edilmiştir. Bunun yanında, SMS ile acil
yardım hizmeti ki bu oldukça önemli, çünkü konuşma veya işitme engelli bir
vatandaşımızın bu sayede acil yardım talebinde bulunabilmesi sağlanmıştır.
Bunun yanında, engelli, şehit ve gazi yakınlarına indirimli tarifeler, yurt
dışından getirilen telefonların kaydı için İnternet siteleri, tarifeleri
karşılaştırmak üzere gene site üzerinden uygun mobil tarifelerini
belirleyebilme, abonelerin kendi adına cep telefonlarını sorgulayabilmeleri
gibi uygulamalar tüketicinin lehine oldukça önemli gelişmelerdir. Tabii, yakın
gelecekte oldukça artacak olan “M2M”, makineler arası, “machine to machine”,
iletişimin yaygınlaşmasına katkı sağlamak için de bazı düzenlemeler bu süreçte
yapılmıştır.
Tabii, 2012’de kurulan Siber Güvenlik Kurulu 2013 yılında eylem
planıyla hayata geçirilmiş, bunun yanında Ulusal Siber Olaylara Müdahale
Merkezi de aynı şekilde kurulmuş durumda.
Bütün bunların yapılması, Türkiye'nin aslında bilgi ekonomisine
geçişinde en önemli ayakları oluşturuyor. Ulaştırma Bakanlığımız olsun, Sanayi
Bakanlığımız olsun, yapmış oldukları çalışmalarla ülkemizin gelmiş olduğu
noktadan bir ileri seviyeye geçebilmesi için bilgi toplumunun, bilgi
ekonomisinin ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor.
Muhakkak, 2002 yılıyla kıyasladığımız zaman, 30 milyar dolarlardan
150 milyara çıkan ihracat rakamlarımız veya 230 milyar dolarlardan 800 milyar
dolarların üzerine çıkan gayrisafi millî hasılalarımız bizim için yeterli
değil. Fakat gelmiş olduğumuz noktada şu anki imkânlarla bütün imkânlarımızı
zorladığımız takdirde, bu rakamların en fazla, ihracat anlamında belki 250
milyar dolarlara veya gayrisafi millî hasıla anlamında da 15 bin dolarlara
çıkabildiğini görebiliriz. Ama artık devir değişti, artık bilişimin her alanda
insan hayatına yapmış olduğu katkılarla rekabetin, uluslararası rekabetin önüne
ülkemizi geçirmemiz mümkün ve bunun için bir paradigma değişimine ihtiyacımız
var. Çünkü eskisi gibi büyüğün küçüğe öğrettiği değil, artık küçüklerin
büyüklere öğrettiği ve bilişim anlamındaki bu atılımların önünün açılmasıyla
beraber ülkemizin şu anda gerçekleştirmiş olduğu adımların çok daha etkili bir
şekilde ileriye doğru yönelebilmesi için bilişim ekonomisine geçmemiz şart ve
bu noktada özelde BTK’ya ama genel olarak Ulaştırma Bakanlığımıza, Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımıza ben yapmış oldukları çalışmalardan dolayı
teşekkür ediyorum.
2014 yılı bütçesinin şimdiden hayırlı olmasını temenni ediyor,
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
VI.- OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI (Devam)
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan
Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Malatya’da yaşanan bir trafik kazasında 6
öğretmenin hayatını kaybetmesine ilişkin konuşması
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sayın Aslanoğlu’nun ve Sayın
Ağbaba’nın söylediğine göre, Malatya’da elim bir trafik kazası olmuş, servis
aracında bulunan 6 öğretmen bu trafik kazasında hayatını kaybetmiş. Gerçekten
çok üzücü bir haber. Ailelerin acısını paylaşıyoruz, ruhları şad olsun diyoruz.
Bütün Malatyalıların da bütün hemşehrilerimizin de başları sağ olsun diyoruz.
Teşekkür ederim.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı:
506) (Devam)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu
Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
H) ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANLIĞI (Devam)
1) Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1) Karayolları Genel Müdürlüğü
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Karayolları Genel Müdürlüğü
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ) BİLGİ TEKNOLOJİLERİ VE İLETİŞİM
KURUMU (Devam)
1) Bilgi Teknolojileri ve İletişim
Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Bilgi Teknolojileri ve İletişim
Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) SİVİL HAVACILIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1) Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANLIĞI (Devam)
1) Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU
(Devam)
1) Mesleki Yeterlilik Kurumu
Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Mesleki Yeterlilik Kurumu
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M) TÜRKİYE VE ORTADOĞU AMME
İDARESİ ENSTİTÜSÜ (Devam)
1) Türkiye ve Orta Doğu Amme
İdaresi Enstitüsü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye ve Orta Doğu Amme
İdaresi Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N) DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI
(Devam)
1) Devlet Personel Başkanlığı 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Devlet Personel Başkanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Şimdi sıra Nevşehir Milletvekili Ebu Bekir Gizligider’de.
Süreniz beş dakikadır, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA EBU BEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) – Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; ben de konuşmama bütün eğitim camiasına ve
Malatyalılara başsağlığı dileyerek başlamak istiyorum, Allah rahmet eylesin,
mekânları cennet olsun.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığımız
bünyesindeki Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde grubumuz adına
söz almam vesilesiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ülkemiz, sivil havacılık alanında dünyada örnek gösterilen,
bölgesinde lider bir ülke hâline gelmiştir. Bakanlığımız tarafından Türkiye’de
hava taşımacılığının serbestleştirilmesi ve rekabet ortamının oluşturularak
halkımıza daha kaliteli ve fırsat eşitliğine dayanan hizmetin ulaştırılması
amacıyla sivil havacılık alanında yapılan düzenlemelerle sektörün önü açılmış
ve havacılık sektörü katlanarak büyümüştür. Bunu, onlarca rakamdan sadece birini zikrederek açıklamak isterim.
Son on yılda bu sektörde 100 binden fazla kişi istihdam edilmiş ve ekonomiye
katkı 3 milyar TL’den 38 milyar TL’ye ulaşmıştır.
Avrupa’nın en iyi hava yolu firmasına sahip ülkemizde 5 hava yolu
şirketi dünya üzerinde 104 ülkede 236 noktaya uçuş gerçekleştirmektedir. Yeni
havalimanları yapılmış, atıl havalimanları kullanıma açılmıştır. 2003 yılında
26 olan aktif havalimanı sayısı bugün itibarıyla yüzde 100 artmış, 52’ye
ulaşmış ve ülkeyi sadece demir ağlarla değil hava yolu ağlarıyla da örmeyi
başarmış durumdayız. Artık, sivil havacılık, sadece bir ulaştırma çeşidi değil,
küresel aktörlerin güç gösterme alanı olmuştur ki bu alanda Türkiye açık ara
öndedir. 2023 hedefleri doğrultusunda ulaşmak üzere olduğumuz zirveye az
kalmıştır. “Engelsiz Havalimanı”, “Engelsiz Balon” ve “Yeşil Havalimanı”
projeleri başlatılmış ve devam etmektedir.
Bu arada, geçmişte, tamamen popülizm eseri olarak “Her ile bir
havaalanı” gibi yanlış yaklaşımlar yerine, “Yapımı bitirilmek üzere olanlar
tamamlanarak çevre illerle bağlantılar kısaltılmış” ve “Bölgesel havaalanları”
yaklaşımına geçilmiştir. Bu kapsamda, Nevşehir-Kapadokya Havalimanı da Nevşehir
dışında çevresindeki 3 ilin de ortak havaalanı olarak öngörülmüş ve kısa
bağlantı yolları bu kapsamda yapılmaya devam edilmektedir.
Sivil havacılık kapsamında en otantik operasyonlardan biri olan
balonculuk da turizm, ülkemiz ekonomisi ve bölgemiz için ayrıca üzerinde
durulması gereken önemli bir sektör olmuştur. Sadece Nevşehir’de ve
Kapadokya’da gerçekleştirilebilen bu rüya yolculukta bugün yaklaşık 1.100 kişi
istihdam edilmektedir. Yıllık 75 milyon euro dövizi ülkemize kazandırmakta ve
kelimenin her iki anlamıyla da yaklaşık 500 bin kişinin ayakları yerden
kesilmektedir.
Balon, dünyanın en güvenilir ulaşım aracıdır. Zira, yaklaşık otuz
yılda 2 kez kaza meydana gelmiştir ki onlar da bizzat pilotaj hatasıdır.
Ayrıca, bu husustaki son düzenlemeler için de bölge milletvekili olarak
Bakanlığımıza ve Genel Müdürlüğümüze teşekkür ediyorum. Artık, bölgede uçuş
okulları eğitimi verilmekte olup yabancı pilotlar yerine Türk pilotlar istihdam
edilmektedir. Bu vesileyle dünyanın bütün telaşını ve hızını bir an için
durdurmak isteyen herkesi bu güzelliği yaşamaya davet ediyoruz.
Bu düşüncelerle Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün ve toplamda
2014 yılı bütçesinin hayırlara vesile olmasını temenni eder, heyetinizi
saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.58
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 20.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur
BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
29’uncu Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
BAŞKAN – Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Hayatını kaybeden öğretmenlerimizi bir kez daha saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi söz sırası Bursa Milletvekili Sayın Hüseyin Şahin’de.
Buyurun Sayın Şahin, süreniz beş dakikadır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; ben de Malatya'da elim bir kaza sonucu hayatını
kaybeden öğretmenlerimize Allah'tan rahmet, yakınlarına ve Malatyalı
hemşehrilerimize de başsağlığı diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığının 2014 yılı bütçesi üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, toplumsal refah ortamının
sağlanmasında, çalışma hayatının iyileştirilmesi ve kalitesinin arttırılması,
sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sisteminin oluşturulması, istihdamın
arttırılması, kayıt dışılığın azaltılması, vatandaşlara sunulan hizmetlerde
etkinliğin ve kalitenin ön planda yer almasına yönelik çalışmalarda son on bir
yıllık AK PARTİ hükûmetleri dönemlerinde çok ciddi reformlar
gerçekleştirmiştir.
Bakanlığımızın son dönemde gerçekleştirmiş olduğu çalışmalardan
kısaca bahsetmek gerekirse, çalışma hayatında Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi
Kanunu’nun uygulanmasıyla ilgili çıkarılan yönetmelikler kapsamında sendika
üyeliğine giriş çıkış işlemlerinde e-devlet kapısının kullanılması ile üyelik
işlemlerinde noter şartı kaldırılarak işlemler basit ve kolay hâle
getirilmiştir.
Ülkemizin kronik sorunlarından biri olan işsizlik ve istihdam
konularına, iktidara geldiğimiz 2002 yılından bu yana daima özel bir önem
atfedilerek çeşitli yasal düzenlemeler ile çalışma hayatını kolaylaştırıcı ve
istihdamı artırıcı pek çok tedbirler alınmıştır.
Geçtiğimiz yıl merkezî sınav sistemiyle kamu kurum ve kuruluşlarında
istihdam edilmek üzere Özürlü Memur Seçme Sınavı ile engelli personel
yerleştirmeleri yapılmıştır. Önümüzdeki dönemde yine aynı şekilde ikinci
yerleştirmeler 31 Ağustos 2014 tarihinde yapılacak olan Engelli Kamu Personeli
Seçme Sınavı ile yapılacaktır. Aynı çerçevede, geçen yasama yılının sonunda
kamuda 100 bin personel kadroya alınmıştır.
Sosyal güvenlik alanındaki üç kuruluşun -SSK, BAĞ-KUR, Emekli
Sandığı- birleşmesiyle son otuz yılın en önemli reformu hayata geçirilmiştir.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile sigorta ve
genel sağlık sigortası kapsamında tüm sigortalıların eşit sigorta ve sağlık
hizmeti alabilmesi sağlanmıştır. Sigortalılarımızın sosyal güvenlik haklarıyla
ilgili yapılan iyileştirmeler neticesinde, sağlık karnesi uygulaması
kaldırılarak aktif sigortalılar ve bakmakla yükümlü olunan kişilerle
emeklilerin kimlik belgeleriyle sağlık kuruluşlarına doğrudan başvuru imkânı
sağlanmıştır. Sosyal güvencesi bulunmayan, tarım ve orman işlerinde süreksiz
çalışan işçilerimiz sosyal güvenlik kapsamına alınmıştır. Ay içinde on günden
az çalıştığı tespit edilen taksi şoförlerine, tarımdaki işçilere, sanatçılara
otuz günlük prim yerine, 2012 yılında on dokuz günlük prim ödeme ve bu
primlerin otuz günlük hizmet olarak sayılması imkânı getirilmiştir. Birden
fazla sicil numarası bulunan sigortalıların sicil numaraları teke
indirilmiştir. Artık birçok hizmet elektronik ortamda sağlanır hâle
getirilmiştir. Prim ödemelerinde kredi kartı ile ödeme kolaylığı
başlatılmıştır.
Kayıt dışı istihdamla büyük bir mücadele başlatılmış, istihdamın
artırılması ile işsizlik sorununun çözülmesi ülkemizin en önemli önceliği
olmaya devam etmekte olup işsizliğin azaltılması için çalışmalarımız devam
etmektedir. AK PARTİ hükûmetlerimiz döneminde sağladığımız siyasi ve ekonomik
istikrar ile gerçekleştirdiğimiz yapısal reformlar sayesinde sağlam
makroekonomik temellere sahip bir ülke olarak krize karşı önemli bir direnç
gösterdik. Küresel krize karşı yerinde ve zamanında almış olduğumuz tedbirler
sonucunda istihdam imkânları artmış ve işsizlik oranı sürekli azalarak 2013
yılı Ağustos ayı rakamlarına göre işsizlik oranımız yüzde 9,8 olarak
gerçekleştirilmiştir.
Yeşil kart sahibi 9 milyon 416 bin 775 kişi, hiçbir güvencesi
olmayan 1 milyon 700 bin kişi 2012 yılı başından itibaren genel sağlık
sigortası kapsamına alınarak ülke nüfusunun yüzde 100’e yakın bir kısmı genel
sağlık sigortası kapsamına alınmıştır.
Sevgili arkadaşlar, Çalışma Bakanlığının birçok hizmeti, sağladığı
birçok toplumsal fayda vardır milletimiz lehine. Onları burada anlatmak beş
dakikada hâliyle mümkün değil.
Ben 2014 yılı bütçemizin hayırlı, uğurlu olmasını dileyerek
hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Manisa Milletvekili Sayın Hüseyin Tanrıverdi… Yok.
İstanbul Milletvekili Sayın Türkan Dağoğlu, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA TÜRKAN DAĞOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bütçesi
üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Ben de öncelikle, eğitim camiasına, vefat eden öğretmenlerimize,
Malatya halkımıza ve ailelerine başsağlığı diliyorum.
Değerli milletvekilleri, benim temennim odur ki bu çatı altında
bulunan ve milletin vekâletini taşıyan bizler, bize verilen bu kutsal emanetin
sorumluluğunun bilincinde olduğumuzu gösterelim ve bu sorumlu tavrımızı tüm söz
ve davranışlarımıza yansıtalım. Saygın bir üslupla tartışmalarımızı yapalım,
varsa eksiğimiz düzeltelim. Biz bu çağdaş muhalefet anlayışından memnuniyet
duyarız. Ancak, bu her zaman böyle olmuyor. İktidarda bulunduğumuz on bir
yıllık süreç gösterdi ki bu temelsiz suçlamalar halkımız nezdinde de ehemmiyet
bulmuyor.
Değerli milletvekilleri, Türkiye’de son yıllarda okullaşma
oranlarındaki artış ve eğitim alanlarında yapılan reformlarla, iş gücü piyasası
için önem arz eden mesleki ve teknik eğitime olan talep artmıştır. Sekiz yıllık
kesintisiz eğitimle, meslek okullarının kapanmasıyla nitelikli meslek sahibi
olan kişiler ortamdan uzaklaşmış ve ancak niteliksiz bir biçimde sekiz yıllık
bir eğitim karşımıza konulmuştur. Sekiz yıllık eğitimin sonunda çocuklarımız,
eğer erkek çocuksa yine tarlaya gitmiş, kız çocuğun da ailesi tarafından
evlendirilmesi yeğlenmiştir. İşte, meslek okullarının açılması, nitelikli bir
biçimde, çocukların işçi de olsa nitelikli olması, burada eğitim düzeyiyle
işsizlik oranının ne denli orantılı bir biçimde gittiğini bize göstermiştir.
Eğitim durumuna göre iş gücüne katılım oranına baktığımızda,
eğitim düzeyine paralel bir seyir izlediği gösterilmektedir. Bugün, işsizlik
oranlarına bakıldığı zaman, üniversite yani yüksekokul, lise, ortaokul ve okuma
yazma bilmeyenler grubu içinde işsizlik oranı en fazla olan grup, lise
mezunlarıdır. Okuma yazma bilmeyenlerin arasındaki işsizlik oranı yüzde
4,4’tür. Bu nasıl oluyor diye düşünülebilirsiniz çünkü okuma yazma bilmeyenler
çok fazla bir beklentisi olmadığı nedeniyle karşısına çıkan işlere talip
olabilmektedirler. Ancak lise mezunu olan çocuklar tabii ki her türlü işi
beğenmemekte, ancak nitelikli bir mesleği de olmadığı için işsizlik oranı
onlarda yüzde 11,6 civarındadır.
Bugün işsizlik konusunda en önemli gruplardan birisi de Türkiye’de
kadın işsizliğidir. Kadın işsizliğinde eğer biz toplumun refahını, çocuk
haklarında çocukların refah düzeyinin yükselmesini istiyor isek kadınlarımızın
istihdama katılmasında mutlak surette bunlara destek olmalıyız. Bugün, İsveç’te
kadın istihdamı yüzde 75’lerde ancak Türkiye’de bu değer son yıllarda, 2013
yılında yüzde 30’lara kadar çıkmıştır. Tabii ki bunda, kadının, kadınların
işsizlik oranının bu denli artmasında köyden kente olan, kırsal bölgeden kente
olan bir göçün de izleri vardır ve üniversite mezunu olan kadınlar, sonuçta
yine de kendileri toplumun yüzde 86,6’sıyla işsizlik oranında böyle bir sorunla
karşı karşıya değillerdir ve kendilerinin kendi güçlerinde yapabilecekleri
işleri mevcuttur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben bu ön bilgileri
verdikten sonra…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TÜRKAN DAĞOĞLU (Devamla) - Tabii ki sosyal sigortalarda söylenecek
çok şeyler var ancak bu bütçenin hepimiz için, toplumumuz için hayırlı olmasını
diliyorum, hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın
Dağoğlu.
Çorum Milletvekili Sayın Salim Uslu.
Buyurun Sayın Uslu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA SALİM USLU (Çorum) – Saygıdeğer Başkan, sayın
milletvekilleri; Mesleki Yeterlilik Kurumu bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubumuzun
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri
saygıyla selamlıyorum.
Günümüzde ihtiyaçlara duyarlı, bütüncül bakış açısıyla
oluşturulmuş istihdam ve mesleki eğitim politikaları uygulamak ve istihdam
edilebilir niteliklere sahip yeterli sayıda iş gücü yetiştirmek daha da önemli
hâle gelmiştir. Gelişmiş ülkelerde hayat boyu öğrenme anlayışını yansıtacak ve
iş gücü piyasasının dinamik yapısına uyum sağlayabilecek şekilde mesleki ve
teknik eğitim verilmektedir. Bu sayede eğitimde etkinliğin, iş yerinde
verimliliğin ve küresel ölçekte rekabet edebilirliğin sağlanması ve sürdürülmesi
için yeni çözümler üretilmektedir.
Burada en yaygın uygulanan yöntemlerden birisi, mesleki
yeterliliği şeffaf ve güvenli bir şekilde ortaya koyan, standartlara ve
akreditasyona dayalı kalite güvencesi sağlanmış ölçme, değerlendirme ve
belgelendirme sistemlerinin kurulup işletilmesidir. MYK, küresel rekabet
edebilecek iş gücünün yetiştirilmesine ve bu iş gücünün yurt dışında da
mesleklerini icra edebilmelerine imkân sağlayacak, Avrupa Birliğiyle uyumlu,
Ulusal Yeterlilik Sistemini kurmak ve işletmek amacıyla 2006 yılında
kurulmuştur. Ulusal Yeterlilik Sistemi, eğitim ile istihdam ilişkisini
güçlendiren, bireylerin iş piyasasında geçerli olan bilgi ve beceriler
kazanmasına ve bunların uluslararası düzeyde kıyaslanabilir yeterlilik
belgeleriyle kanıtlanmasına imkân sağlayan faaliyetlerin bütünüdür. Türkiye’de
Ulusal Yeterlilik Sisteminin varlığı ve sağlıklı işletilmesi çalışanların ve
işverenlerin iş gücü piyasasından beklentilerini karşılamaya hizmet edecek
önemli bir araçtır. MYK, kalifikasyon, yeterlilik, beceri ve kariyer gibi
kriterlerin altını doldurarak emek piyasasını yeniden düzenlemekte ve yeni bir
vizyon kazandırmaktadır çünkü bu kriterler bilgi temelli ekonominin
gerçekleşmesini ve hayat boyu öğrenmeyi sağlayacaktır. İş gücü piyasamızın
bugünü ve geleceği açısından kilit öneme sahip olan MYK, kısa geçmişine rağmen
kurumsallaşmasını tamamlama aşamasına gelmiştir. Kurumsal altyapısını
güçlendirmiş, faaliyet alanlarının tamamında önemli çalışmalar başlatmıştır.
Kurum, meslek standartlarını önemli ölçüde gerçekleştirmiş, bunlara bağlı yeterlilikleri
geliştirmiş ve sınav merkezlerini yetkilendirme çalışmalarını da hâlen
sürdürmektedir. Ulusal meslek standartlarının hazırlanması için kurum,
sektörlere ve mesleklere ilişkin yetkinliği ve temsil gücü olan işçi, işveren
ve meslek kuruluşları ve sivil toplum örgütleri ile iş birliği ortamı
oluşturmuştur. Tam bir endüstriyel demokrasi örneğidir.
Bu çerçevede, 701 meslek standardının hazırlanmasına başlanmış,
2013 yılı içinde 136 meslek standardının çalışmaları tamamlanmıştır. Bugüne
kadar hazırlanan meslek standardı sayısı 636’ya, tamamlanan ulusal meslek
standardı sayısı da 496’ya ulaşmıştır, 140 meslek standardı üzerindeki
çalışmalar da hâlen devam etmektedir. Bugün itibarıyla 68 mesleki yeterlilikte
sınav ve belgelendirme yapılması mümkün hâle gelmiştir. Ülke genelinde 12 adet
sınav ve belgelendirme merkezi yetkilendirilmiş, bu merkezlerce yapılan
sınavlarda başarılı olanlara mesleki yeterlilik belgesi verilmiştir. Emek
piyasası da kurumun faaliyetlerine olumlu tepkiler vermiştir.
Bu arada, özellikle ekonomik ve sosyal aktörler kurum bünyesindeki
yeni sistemin hazırlık, kuruluş ve gelişim sürecine ilişkin çalışmalara bilgi
ve birikimleriyle katkı vermişlerdir.
Sosyal tarafların MYK’daki üyelik külfetleri azaltılmıştır. İş
gücü piyasamız açısından yeni sorumluluklar almaya MYK hazırdır.
Bu arada, MYK, eğitim ve istihdam dünyasının tüm aktörleriyle uyum
içerisinde çalışarak şimdiden saygın ve başarılı kurumlar arasına girmiştir.
Gelecekte, AB’deki denkleri arasında daha ileri ve güçlü bir konuma ulaşacağına
da yürekten inanıyorum.
Önümüzdeki süreçte MYK’nın daha önemli hizmetler yapacağı
inancıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçemizin hayırlı olmasını, MYK
bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, çalışanlar arasında statü farklılıklarının
yarattığı kargaşaya son vermek üzere Çalışma Bakanlığımızın yeni dönemde önemli
çalışmalar yapacağına yürekten inanıyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Bursa Milletvekili Sayın Canan Candemir Çelik, buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA CANAN CANDEMİR ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; sözlerimin başında Malatya ilimizde meydana gelen
elim kazada hayatını kaybeden öğretmenlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve
bütün milletimize başsağlığı diliyorum.
Türkiye ve Orta Doğu Amme
İdaresi Enstitüsünün 2014 yılı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, küreselleşen dünyada başta ekonomik
alanlar olmak üzere siyasal, kültürel ve teknolojik alanlarda yaşanan yapısal
değişimler modern çağda refah devlet anlayışıyla yönetilen sanayi toplumlarını
günümüzde bilgi toplumu hâline dönüştürmeye başlamıştır. Bu yüzden de günümüz
bilgi toplumlarında sürekli gelişen kamusal hizmet beklentilerini
karşılayabilecek nitelikte yeni kamu yönetimi anlayışlarını özümsemiş, kaliteli
ve etkili kamu idarecilerine ve eğitimcilerine duyulan ihtiyaç gün geçtikçe
artmıştır. Bu kapsamda, Enstitü kurulduğu ilk günden beri kamu yönetiminde
yaşanan gelişmelere yönelik uluslararası nitelikte bilimsel çalışmalar
yapmakta, ülkemizdeki tüm kamu kurum ve kuruluşları için gerekli olan kamu
eğitimcilerini ve idarecilerini yetiştirerek milletimizin bu yöndeki ihtiyacı
başarılı bir şekilde karşılanmaktadır.
Gerçekten de Enstitü her yıl yayınlamakta olduğu süreli yayınlar
ve kitaplar ile düzenlemiş olduğu ulusal ve uluslararası düzeydeki konferans ve
sempozyum gibi bilimsel etkinliklerle kamu yönetimi ve disiplini konusunda
Türkiye’deki en üretken akademik kurum olma özelliğini de taşımaktadır. Aynı
zamanda, 1992 yılından bugüne merkezi Brüksel’de bulunan Uluslararası Yönetim
Bilimleri Enstitüsünde Türkiye’nin ulusal temsilciliği görevini ifa eden
Enstitü kamu yönetimi alanında sahip olduğu akademik ve kurumsal bilgi birikimini
hem Avrupa ülkelerinde hem de yakın coğrafyamızda bulunan akraba topluluklar
nezdinde kabul ettirmiş durumdadır.
Değerli milletvekilleri, ülkemizdeki çeşitli kamu kurum ve
kuruluşlarının çalışanlarına yönelik mesleki eğitim etkinlikleri de yine Türkiye
ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü bünyesinde yürütülmektedir. Bu bağlamda,
2006-2013 yılları arasında toplam 518 mesleki eğitim programı düzenlenmiş ve bu
programlara toplam 24.809 kişi katılmıştır. Sadece 2006 yılından bu yana
kurumun düzenlemiş olduğu eğitim programlarına, 270’i kaymakam adayı ve 217’si
üst düzey kamu görevlisi olmak üzere toplam 487 kamu görevlisi katılmıştır.
Görüldüğü üzere, Enstitüsü, Türkiye’nin kamu yönetimi alanında kısa süreli
eğitim ihtiyacını karşılayan ve üst düzeyde kamu yöneticisi olarak genç kamu
idarecilerine mülkiye alanında eğitim veren en köklü ve en etkili mesleki
eğitim kurumudur.
Tüm bunlara ek olarak, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü
tarafından, çeşitli ülkelerde orta ve üst düzey kamu yöneticisi olarak
çalışırken ülkemize gelen yabancı idarecilere yönelik Türk kamu yönetimi
hakkında eğitici bilgiler verilmekte veya yönetici seminerleri
düzenlenmektedir. Bu kapsamda, her yıl, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi
Enstitüsü, Fransa, İtalya, Almanya, Çin Halk Cumhuriyeti, Tunus, Arnavutluk,
Azerbaycan, Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan, Afganistan, Pakistan, İran ve
Irak gibi ülkelerle ortaklaşa mesleki eğitim programları düzenlemektedir.
Sadece 2013 yılında, Enstitü tarafından, belirtilen ülkelerden gelen
katılımcılara yönelik uluslararası nitelikte 94 adet eğitim semineri
düzenlenmiş ve bu eğitim seminerlerine toplam 6.485 kişi katılmıştır.
Ülkemizin ve milletimizin gururu olan Türkiye ve Orta Doğu Amme
İdaresi Enstitüsünün 2014 yılı bütçe rakamı 12 milyon 633 bin Türk lirası
olarak öngörülmektedir.
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; son olarak, en içten
duygularla sizleri ve aziz milletimizi selamlıyor, 2014 yılı ulusal bütçemizin
ülkemiz için, milletimiz için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Şanlıurfa Milletvekili Sayın Mahmut Kaçar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA MAHMUT KAÇAR (Şanlıurfa) – Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Devlet Personel Başkanlığı bütçesi üzerine söz
almış bulunuyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Devlet Personel Başkanlığı, 1960 yılında
kurulan ve içinde bulunduğumuz aralık ayı itibarıyla da kuruluşunun 53’üncü yıl
dönümünü kutlayan, Türkiye'nin en önemli ve köklü kuruluşlarından biri. Ben bu
vesileyle, Sayın Bakanımızın şahsında Başkanlığımızın tüm çalışanlarının
kuruluş yıl dönümünü kutluyor, hayırlı hizmetlerin devamını diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Personel Başkanlığı,
yaklaşık 2,5 milyon kamu çalışanımıza ilişkin mevzuatın uygulanmasına nezaret
eden, bu kapsamda sınırlı bir bütçeyle kamu çalışanlarımızın tamamına ve diğer
kamu kurum, kuruluşlarımıza hizmet veren önemli bir kurum. Personele ilişkin
işlemlerin yürütülmesinin yanında, aynı zamanda devlet teşkilatlanmasına yön
verilmesine ilişkin çok önemli bir role sahiptir. Devlet kurumları arasında
yetki ve görevlerin hizmet gereklerine uygun olarak dağıtılması, merkez ve
taşra teşkilatlarının kamu kaynağının etkin kullanılmasını sağlayacak şekilde
kurulması hususunda yol gösterici bir fonksiyona sahiptir.
Hiç şüphesiz ki kamu kurumlarımızın öznesini kamu çalışanları
oluşturmaktadır. AK PARTİ olarak iktidara geldiğimiz ilk günden itibaren
çalışanlarımızın göz ardı edilmiş, ötelenmiş, dikkate alınmamış en temel hak
taleplerini son derece önemsemiş ve bu hakların teslimi noktasında tarihî
adımlar atılmıştır. Çünkü bizler emeğin kutsal olduğuna inanıyoruz. Emeğin
karşılığının verilmesini sadece bireysel bir talebin karşılanması olarak değil,
aynı zamanda ülkemizin daha çok gelişmesi, büyümesi ve çocuklarımıza daha müreffeh
bir gelecek bırakmanın çok önemli bir unsuru olduğunu düşünüyoruz.
Bu temel bakış açısıyla hareket eden AK PARTİ iktidarı olarak
yapmış olduğumuz ilk icraatlarımızdan biri, çalışanlarımızın iradesi dışında
maaşlarından kesilerek oluşturulan Zorunlu Tasarruf Fonu’nun tasfiye edilmiş
olmasıdır. Bu fonda biriken paraların sözde nemalandırılarak tekrardan
çalışanlara ödenmesi taahhüt edilmişken, bırakın kesilen paraların
nemalandırılmasını, maalesef, kesilen paralar başka alanlarda kullanılmış ve
milyonlarca çalışan mağdur edilmiştir. Bu bağlamda, gerek Tasarrufu Teşvik Fonu
hesaplarında 13,5 katrilyon ve gerekse de KEY’deki 3,5 katrilyonla birlikte
yaklaşık 17 katrilyon geriye dönük ödeme yapılmıştır.
Elbette ki burada bir yandan çalışanların mağduriyeti giderilirken,
diğer yandan yıllardan beri memurun devlete karşı zedelenen güveninin yeniden
tesis edilmesi sağlanmıştır. Hiç şüphesiz ki devletin milletine hizmetini
yerine getiren memurun devletine güveninin olmadığı bir ülkede vatandaşın
devlete güveninden bahsedilemez.
Değerli arkadaşlar, bu bağlamda yapılan en önemli düzenlemelerden
biri de kamu çalışanlarının yıllardan beri en önemli talep olarak gündeme
getirdikleri toplu sözleşme hakkının verilmiş olmasıdır. Bu ülkede milyonlarca
kamu çalışanının sosyal ve özlük haklarıyla ilgili talepleri yıllardan beri
toplu görüşme masasında görüşülmekte ama burada nihai karar Bakanlar Kuruluna
yetki verirken, yapılan 2010 yılı referandumuyla birlikte çalışanlara toplu
sözleşme hakkı verilmiş ve son iki yıl yapılan toplu sözleşmelerle birlikte
çalışanların uzun yıllardır beklediği sosyal, özlük ve ekonomik haklar
noktasında son derece önemli ilerlemeler sağlanmıştır. Gerek toplu görüşmeler
döneminde ve gerekse de yeni toplu sözleşme dönemindeki bütün çalışmaların sekreteryalığını
ve en önemli katkısını da hiç şüphesiz Devlet Personel Başkanlığı yerine
getirmiştir.
Değerli arkadaşlar, bu bağlamda, bir yandan toplu görüşmeler ve
daha sonra toplu sözleşmelerle çalışanlarla sendikalar arasındaki sosyal
diyalog mekanizması çalıştırılırken, diğer yandan da toplu sözleşme dönemi
dışındaki taleplere cevap vermeye yönelik olarak da Kamu Personeli Danışma
Kurulu oluşturulmuş ve bu bağlamda da yapılan görüşmeler neticesinde de toplu
sözleşme dönemleri dışındaki taleplerin karşılanmasında da son derece önemli
adımlar atılmıştır.
Ben bu çalışmalarda son derece önemli katkı sunan bu önemli
kurumumuzun çalışanlarına huzurlarınızda şükranlarımı arz ediyor ve yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Manisa Milletvekili Sayın Hüseyin Tanrıverdi, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2014 yılı bütçe kanunu çerçevesinde Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Değerli
arkadaşlarım, sizleri, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bütçeler bir ülkenin yol haritasıdır.
Hükûmetimizin 2014 bütçesindeki rakamlar, büyüklükler sosyal gelişmeyi,
ekonomik kalkınmayı ve gelişen bir Türkiye’yi müjdelemektedir. 2002’den bu yana
Türkiye’nin her karış toprağında izi, eseri, imzası olan AK PARTİ milletimizle
bereber hedeflerine bir bir ilerlemektedir. Geçmişte bu çatı altında bütçeler
üzerine konuşulurken, rakamlar ortaya konurken faize ne kadar para gidecek,
sosyal güvenlik ne olacak, IMF’den ne kadar para gelecek, Türkiye OECD
rakamlarına ne zaman ulaşacak diye sorular, endişeler birbiri ardına gelirdi.
Hatırlayın, Türkiye’de bizden önceki iktidarlar hedef koyamıyordu, hedef koysa
bile kimse bu hedeflere inanmıyordu. Artık hem hedef koyabiliyor hem de
hedeflerimiz doğrultusunda adımlar atabiliyoruz.
Değerli milletvekilleri, çalışma hayatı; istihdam, çalışma
şartları, sosyal güvenlik, mesleki eğitim, iş sağlığı ve güvenliği gibi birçok
önemli bileşenden oluşmaktadır. Sosyal güvenlik alanındaki üç kuruluşun SSK,
BAĞ-KUR, Emekli Sandığının birleşmesiyle son otuz yılın en önemli reformu
hayata geçirilmiştir. Sosyal güvenlik sisteminde norm ve standart birliği
sağlanmış, herkes sosyal güvenlik şemsiyesi altına alınmış, böylece sosyal
devlet olmanın gereği yerine getirilmiştir. Hatırlarsanız, 2002 öncesinde
yazılı ve görsel basında yer alan bütün sosyal güvenlik haberlerinin tek konusu,
tek manşeti kara deliklerdi, SSK’nın mefluç hâle düşürülmesiydi. Biz, AK PARTİ
olarak sosyal güvenliğe aktarılan kaynakları asla kara delik olarak görmedik.
Çünkü bu, sosyal devlet olmanın gereğidir, devletin, millete olan vazifesidir.
Devletin var olma gayesi, milletine hizmettir, millet varsa devlet vardır.
Değerli arkadaşlarım, çalışma hayatı mevzuatımız, AB ve ILO
normları dikkate alınarak yeniden düzenlenmiş, 12 Eylülün izleri silinmiştir.
6356 sayılı Kanun ile sendika üyelik işlemlerinde noter şartı kaldırılarak
e-devlet kapısı 7 Kasım 2013 tarihi itibarıyla kullanılmaya başlanmış, böylece
sendika üyeliği önündeki en önemli engellerden birisi kaldırılmıştır.
Emeklilerimizin yıllardır beklediği intibak çalışmaları
tamamlandı. 16 yaşından küçük sigortalılar için, yaşlarına uygun asgari ücret
üzerinden prim ödenmesi imkânı getirildi. Taksi şoförlerinin sosyal güvenlik
kapsamına girmeleri kolaylaştırıldı. Dokuz yüz gün karşılığı, ölüm aylığı hakkı
getirildi. Yetim kız çocuklarına evlenme yardımı yapılması sağlandı.
BAĞ-KUR’lulara analık sigortasından faydalanma imkânı getirildi ve malullük
şartları hafifletildi. Beş yıl hizmet süresi bulunan memurun vefatında, hak
sahiplerine aylık bağlanması imkânı getirildi. Tarım ve orman işlerinde, hizmet
akdiyle süresiz olarak çalışanlar, sosyal güvenlik kapsamına alındı. Tarımsal
faaliyetlerde bulunanlar, küçük el sanatlarıyla uğraşan kadınlar, sosyal
güvenlik sistemine dâhil edildi.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; nihai amacı insan refahının
yükseltilmesi olmayan ekonomik yaklaşımlar sosyal felaketlerle sonuçlanır.
Ahlaki perspektife sahip ekonomik yaklaşımlar, aynı zamanda sosyal boyuta ve
sosyal adalete öncelik veren bir anlayışı temsil eder. Bu sorumluluk ve
bilinçle hareket eden 61’inci Hükûmetimiz, mevcut şartların dayatmasına rağmen,
tercihlerini hep alt gelir grupları lehine kullanmaktan, sosyal politikalarını
sosyal refah amacına ve sosyal devlet ilkesine uygun içerikte belirlemekten,
insan merkezli hizmet odaklı politikalardan asla vazgeçmeyecektir.
Sözlerimi bitirirken, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 2014
mali yılı bütçesinin ülkemize, milletimize çalışanlarımıza ve çalışma
hayatımıza hayırlı olmasını diler, hepinizi tekrar saygıyla selamlarım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz.
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına yapılacak olan
konuşmalara sıra geldi.
Sayın milletvekilleri, ilk söz Kahramanmaraş Milletvekili Sayın
Durdu Özbolat’a aittir.
Buyurun Sayın Özbolat. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA DURDU ÖZBOLAT (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığının 2014
yılı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bütçe, ülke ekonomisinin yönetimini elinde
bulunduran iktidarın siyasal yönelimini gösteren ve millî gelirden kimlerin ne
kadar pay alacağını belirleyen temel belgedir. Buna göre, iktidarların iktisadi
ve siyasi tercihlerini en somut yansıtan metinler bütçelerdir. 2014 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı da Hükûmetin ekonomi politikasını bütün
açıklığıyla ortaya koyuyor. Önümüze gelen bu tasarı da göstermektedir ki
toplumun değil, küçük bir azınlığın ekonomik ve siyasal çıkarları doğrultusunda
bütçe oluşturulmaya devam edilmiştir.
Bütçe gelirlerinden en fazla pay sahibi olan halkın ekonomik ve
sosyal taleplerini karşılamak bir tarafa, 403 milyar liralık gelirin yüzde
85’ini vergi gelirleriyle karşılamayı amaçlayan tasarı, bütçenin yükünü yine
halkın omzuna yıkmıştır.
İkinci önemli konu değerli arkadaşlar, bütçelerin temel özelliği,
denetlenebilir ve hesap verebilir olmasıdır. Buna göre, kamu gelir ve
giderlerini Türkiye Büyük Millet Meclisi adına Sayıştayın denetlemesi ve yasama
organına sunması esastır. Ulaştırma ve haberleşme gibi toplumsal, siyasal ve
ekonomik hayatın altyapısını oluşturan unsurların bütçesi üzerinde görüş beyan
edebilmemiz için bu önceliğin yerine getirilmiş olması gerekiyordu ancak TBMM
adına kamu harcamalarını denetleyen Sayıştaya, ilgili devlet kurumları
tarafından görüş beyan edilmediği, bilgi verilmediği gibi, hazırlanan raporlar
da Meclisin denetiminden kaçırılmıştır.
Bakınız, Sayıştay raporunda diyor ki: “Sayıştaya verilmesi gerekli
mali tablolar ile bilgi ve belgelerden önemli bir kısmı kamu idaresi yönetimi
tarafından sağlanamadığı için, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığının
2012 yılına ilişkin mali tabloları hakkında görüş bildirilememektedir.”
Bütçesi yüzde 14,5 oranında artırılan bir kurumun mali tablosunu
göremiyoruz. Ülkemizde kamu sabit sermaye yatırımlarının yüzde 37’si ulaşıma
ayrılıyor ama denetlenemiyor; bu, kabul edilebilir bir durum değildir.
Ulaştırma Bakanlığının 2012 yılı faaliyetleri incelendiğinde, bazı
demir yolu ihalelerinde yüzde 171 ila yüzde 358 arasında değişen proje maliyeti
artışları görülüyor. Bütçe kanununda ve yatırım programında yer almayan bir
proje için harcama yapılamayacağına dair düzenleme olmasına rağmen, Karayolları
bölge müdürlüklerince, yatırım programında yer almayan 259 iş için toplam 972
milyon TL harcama yapılmış. Bu demek oluyor ki bütçeye tahsis edilen proje
ödenekleri başka işler için kullanılmış.
Buna ilave olarak Yol Yapım Dairesine tahsis edilen yatırım
ödenekleri yatırım niteliği taşımayan harcamalar için kullanılmış yani cari
olması gereken harcama, bir yatırım harcaması gibi gösterilmiş. Yine, Kamu
İhale Kanunu’nda “Ödeneği bulunmayan hiçbir iş için ihaleye çıkılmaz.” diyor.
Bu hükme rağmen ödeneği bulunmayan kalemler için ihaleye çıkılmış. Örneklerini
çoğaltabileceğimiz bu hesapsız harcamalar vergilerden, halkın sırtından
karşılanmaktadır. O açıdan Hükûmetin bütçesi amacına ulaşmıştır.
Değerli arkadaşlar, ihracatta kendini başarılı gösteren Bakanlığın
kamu kaynaklarını verimli ve tasarruflu kullanması beklenir. AKP hükûmetleri
döneminde ulaştırma alanına ilişkin olarak en çok ön plana çıkarılan kuşkusuz
bölünmüş yollar oldu. Evet, ülkemizde bölünmüş yollar artmıştır ancak yüksek
maliyetlerle yapılan bölünmüş yollar yenileme, onarım çalışmaları nedeniyle
kullanılamamaktadır. Vatandaşlar yararlanamadıkları bu yollar için yapılan
yatırımların akıbetini ve gerçek maliyetini hâlâ sorgulamaktadır. Buna yönelik
önergelerimize cevap verme gereği bile duyulmamıştır. Aynı zamanda, güvenlik ve
hızlı ulaşım vaadiyle yapımı tamamlanan bu yollar kaza istatistiklerinde olumlu
bir sonuç yaratmamıştır. Son on yılda kaza sayısı yüzde 185, ölümlü kaza sayısı
ise yüzde 100’ün üzerinde artmıştır. Bununla birlikte, bölünmüş yollar bizi
yüksek maliyetli kara yolu taşımacılığına daha bağımlı kılmıştır. Türkiye’de
yurt içi yolcu taşımacılığının yüzde 95’i, yük taşımacılığının ise yüzde 88’i
kara yolu ile gerçekleştirilmekte. Avrupa’nın demir yolu yük taşımacılığını
yüzde 18-20’lere çekme hedefi bu bakımdan önemlidir ve ders alınmalıdır. Ne var
ki ülkemizde demir yolu ulaşımı bir dönem “Komünist işidir.” diyerek geri plana
itilmiş, şimdi de özelleştirme anlayışına yem edilmiştir. Geç kalınan adımları
hızlı atmak, demir yolunun hem sosyoekonomik açıdan hem de güvenlik açısından getireceği
faydaları hayata geçirmek gerekmektedir.
Benzer bir eksiklik, maalesef, denizcilik alanında karşımıza
çıkıyor. Deniz yolu taşımacılığının yurt içi yolcu taşımacılığında adı
neredeyse anılmamakta, yük taşımacılığındaki payı ise yüzde 3’ler düzeyindedir.
Üç tarafı denizlerle kaplı ve kıyı dış şeridi uzunluğu 8.333 kilometreye varan
bir ülke olarak denizcilik alanında sahip olunan avantajların kullanılmadığı
ortadadır.
Hava yolu ulaşımında ciddi sorunlarla karşı karşıyayız. Hükûmet
yeni havaalanları inşa ediyor ancak insana yatırım yapmaktan özenle kaçıyor.
İşten atılan hava yolu işçilerini muhatap dahi almayan, haklı taleplerini
karşılamak üzere kaynak ayırmayan Hükûmet, EUROCONTROL’den alınan ve yıllık
ortalama 1 milyar euro değerindeki üst geçiş ücretlerini nereye harcadığını
açıklamamaktadır. Daha önce vermiş olduğumuz önerge mayıs ayında verildi, yedi
aydır da bu önergeye cevap bile verme gereği duymadınız. EUROCONTROL’den alınan
bu payla hangi yatırımlar yapılmıştır? Bu konudaki önergemize cevap bekliyoruz.
Görüyorsunuz ve hepimizin gözü önünde; Esenboğa Havaalanı’na
2006’dan beri 3’üncü pist yapılacaktı ama ne yazık ki yedi yıldır yapılmadı.
Kamulaştırma kararı var ama uygulanmadı.
İletişim ve haberleşme özgürlüğüne ilişkin birkaç hususu ifade
etmek istiyorum. Maalesef, bugün ülkemizde haberleşme ve basın yayın özgürlüğü
büyük tehdit altındadır. İletişim, temel insan hakkı olmaktan çıkarılmış, en
sorunlu ve en tehlikeli alanlardan biri hâline getirilmiştir. Türkiye’nin en
büyük yayıncı kuruluşu Hükûmet olmuştur, tekel konumundadır. Buna rağmen,
sosyal medyayı dahi yargı baskısıyla denetime alma çabası devam ediyor. RTÜK
son on bir yılda yayın ihlalleri nedeniyle televizyon kanallarına toplam 90
milyon lira ceza kesmiş. Bu, haberleşme, iletişim hakkının zorla
engellenmesidir. Ekonomik baskı ve cezalarla otosansür sarmalına hapsedilen
medya, açık cezaevine dönüşmüştür. İşten atılan veya atılma korkusuyla
mesleğini sürdüren gazetecilerin dışında, tutuksuz yargılanan 123, tutuklu ve
hükümlü 64 gazetecinin varlığı ayrı bir utanç tablosudur.
Kamuda tasarruf yapacağını açıklayan Hükûmet bunlarla yetinmemiş,
bütçeyi telefon dinlemelerine ayırmıştır. 1 milyar 786 milyon TL’ye yükseltilen
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunun bütçesi, düzenleyici ve denetleyici
kurumların tümünü geride bırakıyor. Bu kurumların toplam bütçedeki payı üçte
2’ye ulaşmıştır. Bunu denetleyen kurum olan BDDK’nın bütçesinin 8 katına
ulaşmak üzeredir.
Halkın ve ülkenin ihtiyaçlarına cevap veremeyeceği görülen
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığının 2014 yılı bütçesinin hayırlı
olmasını diler, hepinize sevgilerimi, saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Samsun Milletvekili Sayın İhsan Kalkavan…
Süreniz dokuz dakikadır.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AHMET İHSAN KALKAVAN (Samsun) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ben, öncelikle, Malatya’da ölen değerli memurlarımıza
Tanrı’dan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum.
Bunun yanında, dün, bizi Avrupa’da gururla temsil eden Galatasaray
Kulübüne, Kulüp Başkanına, şahsında futbolcularına, yöneticilerine,
seyircilerine candan tebriklerimi sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Yine, bu akşam oynanacak Lazio-Trabzonspor maçında aynı başarıyı
Trabzonspor’un da göstereceğini düşünüyor, onlara da şimdiden başarılar
diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığı 2014 yılı bütçesiyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi
adına söz almış bulunmaktayım. Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime, seçim bölgem olan Samsun’da yaşanan sel felaketleri
sonrası oluşan sorunlara değinerek başlamak istiyorum. Bildiğiniz üzere, geçen
sene ve bu sene içerisinde, yoğun yağışlar sebebiyle Samsun’da sel felaketleri
meydana geldi. Selin ardından ise, heyelan ve yolların çökmesi gibi çeşitli
sıkıntılar yaşandı. Bu durum, yalnız Samsun’da yaşanmıyor. Ülkenin çeşitli
yerlerinde yoğun yağışların ardından maalesef hâlâ bu tür sorunlar yaşanmakta.
Fakat, özellikle, Samsun’da geçtiğimiz sene çok sayıda vatandaşın ölümü bu
konunun vahametini ve daha sağlam tedbirler alınması gerektiğini bizlere
göstermiştir.
Şunu belirtmek isterim ki: Belediyeleri tek sorumlu olarak tutmak
yerine Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığının sorumluluğunda olan
konuların; mesela, yolların yapımının ihaleyle kimlere verildiğini ve yapımında
ya da onarımında nasıl denetlendiği gibi altyapısal sorunların da fazla
irdelenmesi gerekmektedir. Örneğin, Bakanlığın, daha önce güzergâhı açık olan
Samsun-Ankara kara yolunun 2 ila 30’uncu kilometreleri arasındaki on üç yıldır
tamamlanmayan yolun izahını Samsunlulara ve Meclise izah etmesi gerekmektedir.
Yapımı bir yıl süren Kırıkkale-Ankara ve Ankara-Polatlı yollarını düşününce bu
ihalede Samsunluların burnuna pis kokular gelmektedir.
Selle birlikte çöken ya da heyelan sebebiyle kapanan yolların uzun
süreli onarım çalışmaları da bir diğer sorundur. Günler ve haftalar süren
çalışmalar vatandaşı oldukça mağdur etmektedir. Bu konunun en güzel örneği,
demin bahsettiğim yol güzergâhı ve sorumlusu da orada çalışan müteahhit
firmalar ve bunların kontrolleridir. Bakanlığın bütçesini görüştüğümüz bugün,
altyapı sorunları ve vatandaşın mağdur olmaması için gerekli tedbirlerin
alınması konusunda bundan sonra gerekli adımların atılacağını ben beklemiyorum
ve ümit de etmediğimi belirtmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; değinmek istediğim en
önemli konu da denizciliktir. Denizcilikteki sorunların tümünü anlatmak için
dokuz dakikalık süre yeterli olmadığından, önemi oldukça yüksek gördüğüm bazı
konularda sizleri aydınlatmak istiyorum. Ülkemizde gemi işletme sektörüne
maalesef hak ettiği değer verilmemektedir. Gemi inşası, finansmanı ve
tersanelerin günümüzdeki durumu, tartışılması gereken en önemli konulardır.
Türkiye’de gemicilik sektörüne devlet tarafından verilen destek ve teşviklerin
Avrupa Birliğine kıyasla yetersiz olduğunu görüyoruz.
Stratejik planlama ile denizcilik üniversiteleri ve denizcilik
meslek okullarının sayısının artırılması sektörün kalifiye personel ihtiyacının
karşılanması için önemli bir girişim olacaktır. Böylece, tersane sayısı
artırılırken istihdam konusunda sıkıntı yaşanmayacak ve teknik personel sayısı
artacağından sektör kaliteli ve altyapısı sağlam bir hizmet sunacaktır. İstihdam
konusundaki en büyük sorun taşeronlaşmada yaşanmaktadır. Üretim sürecinde iş
güvenliğinden uzak taşeronlaşma çalışmaları engellenmelidir. Bildiğiniz gibi,
tersanelerdeki ölümler bir dönem Türkiye'nin gündemindeki en büyük sorunlardan
biriydi fakat taşeronlaşmanın önüne geçilmediği sürece bu tehlike her zaman
devam edecek.
Bu sorunların çözümüyle eş zamanlı olarak gemi inşasını
özendirmeye yönelik çalışmalar yapılmalı ve bunun için de tersanelerin
iyileştirilmesine, armatöre destek verilmelidir. Geçtiğimiz sene, yine bütçe
görüşmeleri için söz aldığımda bahsettiğim bazı çözüm önerilerini tekrar
sıralamak istiyorum çünkü bu konuda hiçbir ilerleme kaydedilmedi ve en ufak bir
değişiklik dahi yapılmadı.
Sektör acilen özel önem taşıyan sektörler arasına alınmalıdır.
Eğer alınmazsa başta tersaneler ve armatörler tamamen yok olacaktır.
Ürün odaklı gemi inşasına yönelik prim sisteminin tanımlanması
gerekmektedir.
Koster filosu yenilenmeli ve buna kaynak sağlanmalıdır. Avrupa
Birliğinde geçerli olan modernizasyon yatırımları ve desteklerine kendi
mevzuatımızda da yer verilmelidir.
Sadece deniz yolu taşımacılığından alınan serbest sağlık resmî
ücretleri kaldırılmalı, fener ücretlerinde indirim sağlanmalıdır.
Mevcut gemi sayısı artırılarak yük taşıyan gemilerin millî
bayraklı olması sağlanmalıdır. Bu konu da son yıllarda dünyada var olan
ekonomik durgunluk ve belirsizlik yüzünden gerileyen deniz ticaretinin
Türkiye’yi daha az etkilemesinin sağlanması açısından önemlidir.
Türkiye yük taşıtan değil yük taşıyan ülke konumuna gelirse
denizcilikte hak ettiği yere gelmiş olacaktır.
Bir diğer konu ise liman altyapısı ve kapasitesinin
genişletilmesidir.
En önemlisi de bu konular, bu çalışmalar Deniz Ticaret Odasıyla
koordineli olarak, beraber çalışarak yapılmalıdır. Tekrar ediyorum: Bütün bu
çalışmalar Deniz Ticaret Odasıyla koordineli olarak ve beraber çalışarak
yapılmalıdır.
Türk denizcilik sektöründe yaşanan en sıkıntılı durum ise
armatörlerin kredi kullanımındaki zorluklardan kaynaklanmaktadır. Yabancı
bankalardan kullanılmak istenen kredilerin verilmesi ve kullanılan kredilerin
geri ödemelerinde armatörlerimiz yalnız bırakılmıştır. İlgili bankalardan
Bakanlık ve Hükûmet aracılığıyla taleplerde bulunulması ve şartların kolaylaşması
sağlanmalıdır.
Başka ülkelerdeki ihracat kredi kuruluşları gibi, deniz
taşımacılığını kendi ülke bayraklı gemilerimizin tekeline verme şartı
koyulmalıdır. Yani Türk EXIMBANK’ın kredilendireceği ihracata ilişkin
taşımalarda Türk bayraklı gemi şartı getirilmeli, getirilen bu şart da Türk
denizciliğine ve daha önemlisi de Türk ekonomisine büyük katkı sağlayacaktır.
Ülkemiz kıyılarının yanlış ve gelişigüzel kullanımını önlemek,
denizciliğin planlı ve doğal yaşamı da dikkate alınarak geliştirilmesi amacıyla
denizcilik sektörünün tüm bileşenlerini kapsayacak bir kıyı master planı
hazırlanmalıdır.
Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi olarak
hedefimizin özel bir denizcilik bakanlığı olduğunu bir kez daha söylemekte
fayda var. Böylece, denizcilik sektörü kapsamındaki tüm faaliyetler ve
sorunların çözümü dayanışma ve eş güdüm sağlanarak daha kolay
gerçekleştirilecektir.
Ülkemiz için önemli bir konu olarak da, Batum-Samsun demir yolu
hattının acilen hayata geçirilmesi gerekmektedir.
Son olarak da, Sayın Bakan ve bürokratlarımıza şunu söylemek
istiyorum: Ülkelerin havaalanları, VIP salonları o ülkelerin aynası sayılır.
Son iki üç yıldır, bilhassa Ankara ve İstanbul Atatürk havalimanlarımızın VIP
salonlarının görünümü ülkemiz için iyi bir görüntü vermiyor. Yolcu olarak giren
çıkan belli değil, bunu tasvip etmiyoruz. Hele hele, 20 Kasım 2013’te benim
bizzat VIP 1 salonunda çekmiş olduğum resmi şimdi Sayın Bakanıma sunacağım.
Çıplak ayaklı, sözde misafir… Bunun için görevlileri
uyardığımızda, görevliler, “Bir bakalım, kimin misafiri.” diye cevap
veriyorlar. Ama ben onlara “Sayın Başbakanımız, Sayın Cumhurbaşkanımız böyle
bir şeye müsaade ediyor mu?” dedim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET İHSAN KALKAVAN (Devamla) – “O zaman, bir bakalım, kimin
misafiri.” deyince, “Bırakın, ben onu çıkarayım.” dedim. Buna müsaade
etmediler, bir görevli çağırdılar, çıkardılar.
Şayet bunlara müsaade ediliyorsa çok yanlış yoldayız, şayet
etmiyorsak…
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kalkavan.
AHMET İHSAN KALKAVAN (Devamla) – Özür diliyorum.
…bunu disiplin altına almamız lazım.
Bu duygu ve düşüncelerle 2014 bütçesinin hayırlı olmasını diliyor,
hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Bursa Milletvekili Sayın Kemal Ekinci. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma süreniz dokuz dakikadır.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA KEMAL EKİNCİ (Bursa) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Karayolları Genel Müdürlüğünün 2014 yılı bütçesi hakkında CHP
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakan, bu üçüncü yıl oldu, her seferinde Karayollarıyla
ilgili bütçede söz aldım ve ben konuşuyorum. O kurumun kurumsal kimliğini
dikkate alarak bir tek incitici laf etmedim, hatta bilgimin, görgümün, teknik
özelliklerimin yeterliliği kadar yol göstermeye çalıştım, “Şunu da yapsanız.”,
“Bunu da yapsanız.” gibi laflar ettim, zaman zaman kendi arkadaşlarımdan da
eleştiri aldım. Bu sefer de yine Karayollarının kurumsal kimliğini ötelememek
için aynı doğrultuda, aynı incelikte, aynı nezakette konuşmayı düşünüyordum, ne
zaman ki 2012 Sayıştay raporu elime geçti, iki sene, kurumun kimliği de gitse
bu yanlışlıkların düzeltilmesi adına niye doğru şeyler ifade etmedim diye kendi
kendime hayıflandım.
Bu kurum -arkadaşların çoğu bilmez- kendi misyonunu, vizyonunu
belirleyen, kendi ilkelerini belirleyen kuruluştur. Bu kuruluşu geçmişte temsil
eden hiçbir bürokrat siyasete teslim olmamıştır. İlk defa, yapılan
uygulamalarda, yapılan harcamalarda ve kendi emlaklerinin kullanımında,
Sayıştayın ortaya koyduğu raporda görüyoruz ki Karayolları Bakkal Recep’in defteri
gibi, bakkal defteri gibi işletilmiş. Böyle bir anlayışın kabul görmesi mümkün
değil.
Şimdi, ben bir şey söylemiyorum, sadece Sayıştayın raporundan
birtakım şeyler okumaya çalışacağım. Diyor ki Sayıştay: “Kendi gayrimenkulünü
kiraya vermiş, o kira gelirlerini Karayollarının hesabına aktarmak yerine bir
özel bankada hesap açmış, bir kısmı vadeli, bir kısmı vadesiz.” Böyle bir
keyfiyet olabilir mi ya?
Yine Karayolları, kendi arsalarını, emlakini bir titizlikle,
kıskançlıkla korurdu. Nasıl? Dağ başında da olsa kendi kamulaştırma alanı
içindeki yerlere hiçbir şekilde yapı yaptırmaz, onları bir titizlikle korurdu.
Kavacık’taki arsayı hazineye devretti, hazine kırk dokuz yıllığına bir kuruma
kiraya verdi. Bunu daha önce de dile getirmiştim. Yine Karayolları, 130
dönümlük bir bölgenin yerini -şu anda ne olduğunu bilmiyorum- bir kuruma
verecek. Bunlar haksızlık.
Bir başka şey: Demin benden önce konuşan arkadaşımız da söyledi,
kurumun bütçesi belli, kalemler belli. Öyle bir geçiş sağlamışlar ki hiç o iş
programında yeri olmayan bir işe -bunun miktarını da söyleyeyim, adedini de
söyleyeyim- işlere daha doğrusu, para aktarılmış. Bunlar yanlış şeyler.
Bir başka şey: İhaleli işlerde sözleşmede bellidir, kime ne
şekilde yardım edileceği, hangi malzemenin idare tarafından verileceği
bellidir. “Bazı firmalar bitümü kendi temin edecek.” deniyor, bitümü
Karayolları veriyor; Sayıştayın yine tespiti. Bu, ihalenin özüne aykırı,
rekabet gücünü ortadan kaldırıyor. Karayolları gibi bir kuruluş böyle
vurdumduymazlıkla asla yönetilemez.
Yatırım programında yer alan ve bütçeyle tahsis edilen projelere
ait ödenekler başka işlerde kullanılmış; bir. Yol Yapım Dairesine tahsis edilen
ödenekler yatırım niteliği taşımayan harcamalar için kullanılmış. “Ödeneklerin
tahsis edildikleri amaç doğrultusunda harcanmamaları hem bütçe ilkelerine hem
de analitik bütçenin ‘kurumsal kodlar’ ilkesine aykırılık teşkil etmektedir.”
diyor. Bunu Sayıştay söylüyor. Niye, bütçenin ilk görüşülmeye başladığı andan
itibaren, arkadaşlar “Bu Sayıştay raporları gelsin.” diye iddia ediyoruz? Bütün
kurumlardan Sayıştay raporları geldiğinde ortaya çıkan manzarayı hep birlikte
görüyoruz. Bunu bilhassa Bakandan rica ediyorum.
Bir başka şey: Karayolları -yine kendi ilkelerinde görülen-
çevreci bir kuruluş olarak bilinir. Karayollarında çevrecilik kalktı
arkadaşlar. Üçüncü köprünün bağlantı yollarının nereden geçtiğini gördük.
Hiçbirine ÇED raporu alınmamıştır. Bunu nasıl ıskalarsınız siz?
Bir başka şey: Karayollarında nitelikli personel bulundurmakta
zorluk çekiliyor. Bir gün daha, Sayın Bakan, Genel Müdür “Arkadaşlar, kalifiye
teknik elemanı bulundurmak için bunların ücret politikasında bir değişiklik
yapalım.” dememiştir. O parayla orada nitelikli insan çalıştıramazsınız.
Başka şey: Karayollarında aslolan şey liyakattir. Bundan kırk sene
önce, inanın -inançlı arkadaşlar var- o kurumda, takunyasını giyip abdest
almaya giden bir daire başkanımız vardı ama hepimiz önünde el pençe divan
dururduk; Muammer Tuğlu. Şimdi, tarikatla ve inançla ilgili kendilerine yakın
olanlar kurumda barındırılıyor; bu kabul edilemez.
Yine bir başka şey, Karayollarında kendi kurumsal kimliği içinde
AR-GE çalışmaları yapılır. Bu çalışmalara ne hikmetse ara verildi. Yazmış
Karayollarında: “Bir gün bilmem ne kursuna katıldım.” Böyle bir AR-GE çalışması
yapılır mı ya? Ayrıca, kurum kültürü var Karayollarında. Karayollarında sosyal
tesisleri kapattılar. Bu sosyal tesislerin kapatılması Karayolculuk ruhunu
zedeledi. Sosyal tesisler kapatılınca Karayolcuların çocukları birbirlerini
tanımaz hâle geldiler. Bu sosyal tesisler Karayolculuk ruhunu, Karayolculuk
anlayışını geliştiren bir müesseseydi, kurumdu. Bunun, sosyal tesislerin
mutlaka faal hâle getirilmesi lazım.
Çevreye saygı yok, kendi kurumunun çalışanlarına saygı yok,
efendim, Sayıştaya, denetime saygı yok, sonra “Bu kadar yol yaptık.” Bizim
çalıştığımız yıllarda bir kazıcı ekskavatör yoktu. 6 metre, 7 metre toprağın
derinliğine elle kazı yapılarak iniliyordu. Tabii ki bu teknolojiyle, bu yapı
makineleriyle çok daha iş yapacağız ama ne yazık ki bunların yerini başka
şeyler aldı. İhaleli işlere hiç girmeyeceğim, onlar tarzım değil. Hâlâ o
kurumun kimliğinin korunmasından yanayım.
Saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
İzmir Milletvekili Sayın Erdal Aksünger, buyurun.
Süreniz dokuz dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Efendim, geçen sene bu zamanlar çok iyi hatırladığım bir konuyu
gündeme getirmiştik. Bilgi Teknolojileri Üst Kurumu ve onun görev alanına
giren, Türkiye’de özellikle fişlenme konusunun temelini atan çok önemli bir
olayı gündeme getirmiştik. “Phorm” denilen bir şirketin Türkiye’ye gelip Türk
TELEKOM üzerinden TTNET’le birlikte tüm kullanıcıların diyorum, Türkiye’de
İnternet kullananların yüzde 85’inin tüm İnternet datalarını takip ettiğini,
“Reklam veriyoruz.” söylemi altında bunların hepsinin geçmişe yönelik ve
gelecekte yapacakları tüm e-mail’lerini, girdikleri bütün adresleri, hepsini
tespit edip dünyada yasaklanmış, aslında dünyanın önde gelen bütün gelişmiş
devletlerinin yasakladığı “DPI” denilen bir programı kullanarak -yani “DPI”
dediğim program, derin takip programlarını- yasaklanmış bir programı kullanarak
tüm kullanıcıların özel hayatını fişlediğini iddia etmiştik. Üzerine, Sayın
Bakanım, Ulaştırma Bakanımız talimatları vermişti. Ben de o zaman kendisini
gerçekten de kutlamıştım. Evet, soruşturma başlamıştı. 1,5 milyon ceza
kestiler. Kime kestiler? Türk TELEKOM'a. Niye kestiler? “Siz aslında yanlış bir
şekilde insanların datasını topluyorsunuz.” diye kestiler. Normal şartlarda o
şirketin, dünyanın her yerinde olduğu gibi, bu dataları kime verdiğinin, kaç
tane insanı fişlediğinin ve arkasından bütün faaliyetlerinin tekrar gözden
geçirilmesi gerektiği aşikârken şirket bir senedir çalışıyor arkadaşlar. Bu
çalışan şirket ne yapıyor? 250 milyon datayı toplamış, sizin milyonlarca
e-mail’inizi, girdiğiniz bütün İnternet
adreslerini -çoluğumuz çocuğumuz, ailemiz demeden herkesin- bütün
hepsini fişliyor. Nasıl fişliyor? Çok ciddi, derin bir analiz yaparak sizin tüm
inançlarınızı, siyasal yapınızı, özel hayatınızı, sosyal hayatınızın hepsini,
bütün hepsini istifliyor, depoluyor ve bir yerde bir “database” tutuyor. Bakın,
bu “database”i, aslında bu dataları Amerika’da, İngiltere’de, Avrupa
Birliğinde, Brezilya’da, Güney Kore’de tuttuğu için 250 milyon dolar ceza yemiş
bir şirketten bahsediyoruz. Peki, bu dataları ne yapıyor? Biz zaten devlet
olarak veri güvenliği yasasını çıkarmadığımız için Avrupa Birliğiyle bu
sözleşmeyi zaten imzalayamıyoruz, kişisel veri güvenliği ile ilgili. Peki,
tamam, onları bir kenara koyuyorum da, bizim bununla ilgili geçen sene sivil
toplum kuruluşlarımızla birlikte başlattığımız ve sekiz ay süren büyük mücadele
sonunda ceza kestiniz bu adamlara. Bu adamları niye göndermiyorsunuz, neden
göndermiyorsunuz? Kime data gönderiyor? Ben şunu iddia ediyorum: Bu adam ya
casusluk yapıyor ya da birilerine çalışıyor. Çok açık ve net söylüyorum bunu.
Şimdi, Bilgi Teknolojileri Kurumu ne iş yapar? Şunu yapar: Bilgi
Teknolojileri Kurumu çok önemli bir kurum gerçekten de, Türkiye’deki bütün
iletişim trafiğini takip eden bir kurum. Yani son zamanlarda dünyayı kasıp
kavuran şu dinleme, fişleme olaylarıyla ilgili konunun -Türkiye’deki-
tepesindeki kurum aslında. Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı da aslında
normalde oraya bağlı olarak çalışır. Peki, Bilgi Teknolojileri Kurumunun
özellikle ihbar kabul etmesi gereken konular varken… Nedir bu? Rusya’da bir
Amerikan ajanın -ki bugün Time dergisi tarafından dünyada yılın adamı seçildi,
Snowden- hem Almanya’ya hem Fransa’ya hem de Avrupa Birliğinin bütün
müktesebatını yönlendiren İsviçre’ye, Lüksemburg’a, diğer ülkelerin hepsine
-benim şahsi görüşüm veya edindiğim bilgiler dâhilinde- Rus gizli servisi
tarafından servis edilen, hangi bilgilerinizin kullanıldığı, hangi
bilgilerinizin çalındığı, hangi kurumlarınızın dinlendiği konusundaki
ihbarlarını Avrupa ayağa kalkarak dillendirdi. Aynı tür dijital mailleri Millî
İstihbarat Teşkilatına da gönderdiler. Neden bunlarla ilgili işlem yapılmıyor
Türkiye’de, sorarlar adama, niye yapılmıyor, kim yapmıyor, kim önlüyor bunları?
Bundan daha büyük, daha sıkıntılı bir konu olabilir mi? Olamaz.
Şimdi, Türkiye’de bilgi teknolojileri konusunda, daha önce de
söylemiştim, aslında geçmişte şaşı bakıyorduk, şu anda gözümüzün teki kör
bence. Neden? Bakın, FATİH Projesi 2011’de başladığında -ben bir vesileyle- hem
Başbakanın hem de bakanların söylediği birkaç şeyi size hatırlatmak istiyorum.
İlk yıl, 2011-2012’de ilköğretim okullarında bunlar uygulanacak, daha sonra
ortaöğretim, daha sonra da ileri gelen birtakım öğretim sınıflarında
uygulanacaktı. Zaten, ben temelde bunun yanlış olduğunu iddia eden bir
insandım. Ama, bakın, FATİH Projesi için bir bakanımız ne demiş: Üretilecek tablette sadece
kullanılacak cam yüzeyinin ithal edileceğini aktaran Sayın Ergün “Sadece cam
yerli olmayacak, bununla ilgili yatırım yapılabilir ama gerek yok çünkü dünyada
arz fazlası var. Projenin ders içeriğine dönük yazılımlarını Millî Eğitim
Bakanlığı yapacak, geri kalan yüzde 86’sı da yerli olacak.” demiş. Tam tersini söyleyeyim: “Yüzde 86’sı
yerli olacak.” dediğinin. -yüzde 14’ü ithal diyorsun değil mi- yüzde 14’ü
yerliyse ben milletvekilliğinden istifa edeceğim, çok net söylüyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ben de katılıyorum sana.
ERDAL AKSÜNGER (Devamla) – Var mı böyle bir şey? Yok. Niye yok?
İhaleleri yaptınız, 17 milyon kişiye tablet vereceksiniz. Yazık, bakın yazık.
Niye? Böyle bir “know how”mız da yok, böyle bir altyapımız da yok. 17 milyon
tablet yapacaksınız, dünyada zaten 80 milyon talep vardı siz bunu
çıkarttığınızda, siz 15 milyonuna neredeyse talip oldunuz, diyorsunuz ki: “Arz
fazlası var.” Ya, en büyük pazar yaptınız, en büyük tüketici yaptınız ülkeyi.
Zaten, dediniz ki: “Her yere dağıtacağız.” Dağıtsanız ne olur? 15 milyar
dolarlık öyle veya böyle rant ortaya sergiliyorsunuz. Bu ne biliyor musunuz?
Türkiye tamamen üretici değil, tüketici bir ülke ve Türkiye’yi dünyadaki
teknolojiyi en başta tüketen ülke konumuna soktunuz. Ayrıca, yazılımlar
konusunda da öğrencilerin hepsini yirmi yıl boyunca bağımlı bir hâle
getireceksiniz; bu bir zehirlenme, dijital zehirlenmedir bunun adı.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – TELEKOM’un kazancı ne kadar olacak bu
işten?
ERDAL AKSÜNGER (Devamla) – Türk TELEKOM’la ilgili, bir arkadaşımız
burada “29 milyar TL yatırım yaptı.” dedi. Çıksın bir açıklasın, ben de
bileyim, neymiş, ne yapmış yatırım, nereye yapmış yatırımlarını? 6,5 milyar
dolara satılan Türk TELEKOM, 29 milyar yatırımı nereye yapmış? Böyle bir şey
yok. Yapmışsa da zaten, aslında dünyadaki EBIT’i en yüksek bir şirkettir
TELEKOM, kazancı inanılmaz bir şirkettir. Dünyada böyle bir şirket var mı
bilmiyorum. Devlet kendi eliyle altın yumurtlayan bu tavuğu gidip ona, buna
peşkeş çekti.
Ayrıca, şunu söyleyeyim, işte birincisi: “Vatandaşın yararı”
diyorsunuz değil mi? Ya, dünyanın vatandaş eliyle kazıklanan ülkelerinden biri
burası, en pahalı Internet’i biz satıyoruz. “Efendim, geniş bant konusu şöyle
olmuş, işte onlar yayın yapıyor, bunlar yayın yapıyor.” Nasıl olmuş ya? Çıkıp
bunu bir şablonla açıklayın, paralarını kimden… Dünyada, Güney Kore’de ve
yakın… Burada, Arap ülkeleri de dâhil olmak üzere kaç paraymış, Türkiye’de ne
kadar? Bir baksınlar, tek tek karşılaştıralım yani. 3 katı hızındakinden
başlayıp… Bak, 10 katına kadar olan yer var. 3 katı hızındaki Internet’i bizim
üçte 1 fiyatımıza kullanıyorlar. Bunlar, her yerde yazılan, çizilen konular.
Ayrıca, Başbakanın bir konuşmasına takıldım: “30 bin tane bilişim
sınıfı yaptık.” dedi. Kabul, yaptınız, haklısınız. Onların hepsinin işlevi var
mı bir bakın? Hiçbiri çalışmıyor, Internet kafe bile olmaz onlardan! Hiçbirinin
başında bir öğretmen bile yok. Şu anda gidin Internet kafe bile yapamazsınız
onları. 6-7 milyar dolarlık yatırım da çöpe gitti. Ne yapıyorsunuz? Türkiye’yi
gerçek bir çöplüğe döndürdünüz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bu tabletler de çöpe gidecek, az kaldı.
ERDAL AKSÜNGER (Devamla) – Üçer kere, dörder kere değiştireceğiniz
hâlde bunlar da çöplük olacak.
Çocukların aslında dijital zehirlenmesi ayrı bir konu deyip
hepinizi saygıyla selamlıyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.14
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.29
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur
BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın), Bayram ÖZÇELİK(Burdur)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
29’uncu Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
Söz sırası İstanbul Milletvekili Sayın Süleyman Çelebi’de.
Buyurun Sayın Çelebi. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on bir dakika.
CHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli arkadaşlar, öncelikle Malatya'da yaşamını yitiren
yurttaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum, yaralılara sağlık diliyorum,
ailelerine de sabırlar diliyorum.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bütçesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini paylaşmak üzere söz almış bulunmaktayım.
Yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Eskiden “Ekmek aslanın ağzında.” derdik oysa şimdi ekmeğimizi
kazanmak için âdeta bir aslan sürüsüyle dövüşmek gerekiyor. Milyonlarca işçi
açlık sınırının altında yaşam mücadelesi verirken sigortalı ve güvenceli bir
işin sadece hayalini kuruyor. Uzun saatler ve kötü koşullar altında iş
kazalarıyla burun buruna çalıştırılan işçiler, ayın sonunda söz verilen ücretin
tamamını alabiliyorsa ve sigorta primleri tam yatırılıyorsa kendilerini şanslı
hisseder hâle geldi. İşçiler artık şunu söyler hâle geldi: “Emeklilik planı
zaten yapmıyoruz, yeter ki işten atılmayalım ve maaşlar yatsın.” noktasına
geldiler. Bu hâle getirilen sistemin sorumlusu öncelikle bu Hükûmet ve Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının onlarca eleştirimize ve önerimizi dikkate
almadan sermaye çevreleriyle ve bürokrasiyle çıkardığı yasalardır değerli
arkadaşlar.
2013 yılı bütçesi faize, ranta, güvenliğe, askerî harcamalara ve
Diyanete sonuna kadar aralanırken, emekçilere, eğitim ve sağlığa olabildiğince
kapalı tutuluyor. Onca soruna karşılık Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bu
yıl bütçesini düşürmüş, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi 2011
yılında 35 milyar Türk lirası iken 2014 yılı için öngörülen bütçe payı 32
milyar 725 milyon 541 bin Türk lirasıdır. Çalışma hayatının hangi sorununu
hallettiniz de bu bütçeyi düşürdünüz buna şaşıyoruz. Zaten 2013 yılı bütçenizin
neredeyse tamamını sosyal güvenlik ve sosyal yardım hizmetlerine ayırmışsınız.
Bakanlığınızın ismindeki “çalışma” kısmını tamamen unutmuşsunuz, “çalışmama
bakanlığı” hâline getirmişsiniz. Zaten çalışma yaşamını unuttuğunuzu kayıt
dışılığın artmasında, denetimsizliğin sonucu iş cinayetlerinin artmasında
görebiliriz. Tablo zaten açık. Son on yılda 10.723 iş cinayeti. Hâlâ çocuk
işçiler ülkemizin yakıcı sorunu olmaya devam ediyor. 14 Mart 2013 tarihinde
Adana’da pres makinesine sıkışarak hayatını kaybeden 13 yaşındaki Ahmet
Yıldız’ın davası karara bağlandı. İş cinayetlerinde yaşamını kaybeden 13
yaşındaki Ahmet Yıldız’ın bedeli 30.040 Türk lirası, üstelik yirmi dört ay
taksitle. 2013’te toplam 55 çocuk işçi yaşamını yitirdi. Daha yeni Zonguldak’ta
Madenciler Haftası kutlanırken ruhsatsız bir taş ocağında 3 işçi metan gazı
zehirlenmesi sonucu hayatını kaybetti. Meslek hastalıklarıyla ilgili bir
çalışma ise mevcut değildir. Kot kumlama işçilerini, diş teknisyenlerini,
mesleki asbest ölümlerini ve benzerlerini hepimiz biliyoruz.
Bugün binlerce öğretmen adayı, binlerce üniversiteli asgari
ücretle çalışmak için çabalıyor. Binlerce üniversiteli KPSS aldatmacası ve
oyalamasıyla dershane kapılarında ter döküyor. Hükûmet ne yapıyor kamuda?
Daralmaya gidiyor. Bunu da elbette taşeron sistemi ve esnek çalışma modeliyle
yapıyor. Devlet, insan merkezli olma vasfını tamamen kaybederken her şeyini
piyasanın emrine sunuyor. Çocuk ve kadın emeği yeni sömürü biçiminin temel
nesnesi hâline gelirken, ev eksenli çalışan kadınlar hâlen sigortasız ve güvencesiz
çalışmaya mahkûm bırakılırken bunun önüne geçecek olan örgütlenme hakkı ise,
hâlâ, çıkarılan sendikalar yasasına rağmen engellerle dolu. Soruyorum size
Sayın Bakan: Çıkardığınız sendikalar yasasıyla sendikal alanda yarattığınız
büyük değişim nedir?
İktidara geldiğinizden, 2002 yılından bugüne her geçen gün örgütlü
yaşama darbe indirdiniz. 2002 yılında toplu sözleşme kapsamındaki işçi sayısı 1
milyon 273 bin iken 2012 yılı sonu itibarıyla bu sayı 567 bine düştü. Daha önce
yüzde 10 barajını aşan 51 sendikadan, barajı düşürdüğünüzü iddia ettiğiniz
yüzde 1 baraj uygulamasıyla, 7 sendika baraj altında kalmıştır. Yeni baraj
uygulamanızla binlerce işçi toplu iş sözleşmesi hakkından mahrum bırakılmıştır.
Barajın yüzde 3 uygulanmasına geçildiğinde ise sadece 15 tane sendika barajı
aşacaktır ve on binlerce işçi toplu sözleşme hakkından mahrum kalacaktır.
Emeklilere “intibak” diye getirdiğiniz yasanın bir intibak
olmadığını söyledik, dinlemediniz. Kamu Denetçiliği Kurumu da dâhil olmak üzere
birçok kesim artık bunun bir intibak yasası olmadığını çok net, açıkça ortaya
koydu.
Emeklilikte yaşa takılanların sorunlarını her platformda dile
getirdik, çözüm önerilerimizi çeşitli kanallarla sunduk ama hâlâ yaşa
takılanların sorunlarını gündeminize almıyorsunuz. Daha ne kadar
geçiştireceksiniz bu sorunu gerçekten ben de merak ediyorum. Yaşa takılan
emekliler Ankara’da sizinle buluşmak istiyor, yarın da eylemleri var. Artık
öyle bir hâle geldi ki çalışanların, çoğu zaman en temel haklarını
kullanabilmesi için, hatta yasaların uygulanması için bile mücadele etmesi
gerekiyor, o da eğer örgütlüyse ya da bir avukat tutacak parası varsa.
2013 yılı içerisinde 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’de büro
emekçilerinin iş kolunda yapılan düzenlemeyle kaldırılan fazla mesai, ek ödeme,
ikramiye, vekâlet ücreti ve benzeri kalemlerden sonra emekçiler 5 bin Türk
lirasıyla 10 bin Türk lirası arasında kayıplar yaşamaktadır. Kararnamenin bazı
maddelerinin Anayasa’ya aykırılığı gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine başvurduk.
İtiraz edilen döner sermaye payı, ikramiye ve ek ödeme gibi ödemelerin
kaldırılmasına getirilen kararname hükümlerini Anayasa Mahkemesi iptal etti ama
Anayasa Mahkemesinin bu kararını uygulamıyorsunuz Sayın Bakan. Bakın,
Karayollarında -bu, iki bakan için de geçerli- 6.500 işçi lehine çıkan Yargıtay
kararına rağmen bu kararları da uygulamıyorsunuz. Mahkemelerin kararlarının
dahi uygulanmadığı bir ülkede, değerli arkadaşlar, adaletten ve hukuktan
bahsedilebilir mi?
Çalışmak ile işsiz kalmanın bir sarmal gibi iç içe geçtiği
bugünlerde, işçilerin yakasına takılan taşeron işçisi kartı işçi sınıfının tek
çalışma biçimi hâline getirilmeye çalışılıyor. 2002 yılında 387 bin olan
taşeron işçisi, 2014 yılında 2 milyonu aşmış durumdadır. Peki, niye bu sistemi
yaygınlaştırmak ve meşrulaştırmak için uğraşıyorsunuz? Elbette, ucuz iş gücü
olmasından dolayı. Bu sebeple, Meclis dâhil, birçok kamu kurumunda, Çalışma
Bakanlığının bulunduğu bütün kurumlarda, belediyelerde taşeron sistemini
yaygınlaştırıyorsunuz. Sermayeden kesemediğiniz yetimlerin rızkını
kesiyorsunuz. Bu halkın rızkına o kadar göz dikilmiş ki işçi ve emekçilerin can
yeleği olan kıdem tazminatını dahi ellerinden almaya çalışıyorsunuz. Türkiye’de
yasal çalışma süresi işçilerde haftalık 45, memurlarda 40 saat olmasına rağmen
özellikle özel iş yerlerinde fiilî çalışma süresi 55 ile 59 saat arasında
değişmekte. İstihdamın yaklaşık dörtte 1’inden fazlası 60 saatin üzerinde
çalışmaktadır. Bunlarla övünüyorsunuz. TÜİK verilerine göre 1 milyon 220 bin
işçi 72 saatten fazla çalışmaktadır. Burada ciddi bir emek gasbı söz konusudur.
Çalışma Bakanlığının görevlerinden birisi de en büyük haksızlık
olan emek hırsızlıklarının peşine düşmektir. Evet, sürekli bir büyümeden
bahsediyorsunuz. Evet, bir büyüme var sayın bakanlar. Bu büyüme
taşeronlaşmadaki büyüme, bu büyüme hukuksuzluktaki büyüme, bu büyüme
yoksulluktaki büyüme, bu büyüme eşitsizlikteki büyüme, bu büyüme
adaletsizlikteki büyümedir. Dolayısıyla, halkın isyanında da büyük bir büyüme
olduğu doğrudur ve halkın da isyanı büyüyecektir.
İnanıyorum ki bu halk güzel ve güneşli günler görecektir karanlık
yerine.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) - Bu halk sadece merdivenleri değil,
gözyüzünü de yeşile, maviye, kırmızıya, mora boyayacaktır. Eşit, özgür ve
demokratik bir Türkiye için mücadele eden herkesi buradan selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelebi.
İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler.
Buyurun Sayın Güler. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz dokuz dakikadır.
CHP GRUBU ADINA BİRGÜL AYMAN GÜLER (İzmir) – Sayın Başkan, değerli
vekiller; Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü üzerine söz aldım.
Kısa adıyla TODAİE 12 milyon 633 bin lira bütçeyle bağlanmış bu
yıl. Bütçe raporlarının üçüncü cildinde sayfa 1.427’de yasal hükümlerin bir
özeti verilmiş. Sayın Bakan Faruk Çelik’in bütçe sunuş konuşmasında, Komisyonda
yaptığı konuşmada bu kurumla ilgili 38 sözcük ve 5 rakam telaffuz edilmiş.
Şimdi, biraz önce burada Genel Kurula sunum metnini aldım, burada da TODAİE
-epeyce kalın bir kitap- yalnızca bir sayfa bahse konu edilmiş.
Öyle görünüyor ki çok önemli değil Çalışma Bakanlığı içerisinde
TODAİE’nin yeri. Gerçekten öyle mi diye düşündüm ve şu verilere bakınca öyle
olduğuna karar verdim. TODAİE, 1952-2002 yılları arasında Başbakanlığın ilgili
kurumu. 2002 yılında AKP iktidara gelir gelmez bir değişiklik yapılmış ve
İçişleri Bakanlığının ilgili kurumu hâline getirilmiş. Bu ancak 2007’ye kadar
sürdürülebilmiş. 2007’de tekrar İçişleri Bakanlığından alınıp eski yerine,
Başbakanlığa bağlanmış. 2011 yılında Başbakanlıktan alınıp Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığının ilgili kurumu yapılmış. Yani Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı tarihinde TODAİE geçmişi 2013 yılı itibarıyla yalnız iki yıl. Öyle
görünüyor ki Devlet Personel Başkanlığıyla beraber TODAİE yani kamuya hizmet
veren bu kurum, piyasa emek hizmetini düzenleyen Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığında eğreti kalmış. Eğreti kalır çünkü bunca zaman Başbakanlığa bağlı
olmasının çok açık nedenleri vardı. TODAİE özel sektöre hizmet vermez. TODAİE
kamu kurumlarına yönetici yetiştirir. Kamu yönetimi okullarına kamu yönetimi
hocası yetiştirir. Kamu yönetimi için eleman yetiştirme görevi üstlenmiştir.
Kamu yönetimine Türkiye ve yakın coğrafyası olarak Orta Doğu genelinde hizmet
vermek üzere kurulmuştur. TODAİE’nin yasasında herhangi bir değişiklik yapılmış
değildir özel sektöre hizmet versin diye. Öyle görünüyor ki, piyasada emek
yönetimiyle ilgili olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı kamunun personel
yönetimini yönlendiren bu kurumu benimseyememiş, görevinin tanımı itibarıyla
benimseyebileceğini de sanmıyorum. Sanırım Bakanlığın sunuşunda TODAİE’nin bu
kadar az yer almasını açıklayıcı temel faktör böyle bir şey ancak şunu söylemek
gerekir: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı kamu personelini yöneten Devlet
Personel Başkanlığını ve TODAİE’yi acaba niye bünyesine aldı? Bu, Sayın Faruk
Çelik’le ilgili bir değişiklik değil yanılmıyorsam, bir önceki Çalışma
Bakanıyla ilgili bir değişiklik. AKP, artık terk ettiğini sandığım bir kamu
yönetimi reformu peşine düşmüştü. O reformun bir yönü de kamu yönetim sistemini
özel sektörleştirmek idi. Bu hedefin bir parçası olarak kamuya yönetici
yetiştiren TODAİE ile kamu personel sistemini yöneten Devlet Personel
Başkanlığı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının içine alındı ve orada piyasa
iş gücü yönetiminin ilkelerine uyan bir kamu personel yönetimi yaratma hedefi
güdüldü. Yani bu, TODAİE’nin ve Devlet Personel Başkanlığının ve eşyanın
tabiatına aykırı ama Hükûmet tarafından bir zamanlar benimsenmiş bir
politikanın sonucudur. Bu politika sonuçsuz bir politikadır. İster kabul edelim
ister etmeyelim, kamu hizmeti piyasa hizmetinden başka bir şeydir. O nedenle,
farklı yönetici tipi, farklı memur tipi gerektirir. Bizim elimizde bu evrensel
genellemeyi doğrulayan çok güncel bir gelişme var, yine Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı ile ilgili bir gelişme. 1988 yılıydı, o zamanın hükûmeti 657
sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4/A maddesinde, memurlar maddesinde birkaç
değişiklik yaptı. Yardımcı hizmetler sınıfı fıkrasına “Bu sınıftaki personelin
hizmetleri hizmet alımı yoluyla gördürülebilir.” cümleciği yerleştirildi. O
zaman, kapıcıların ve odacıların çokluğundan yakınılmıştı. Bu hükümle beraber
1988 yılında, daha sonra “Sağlık hizmetleri ve yardımcı sağlık hizmetleri
sınıfının gördüğü kimi işler de hizmet alımı yoluyla yaptırılabilir.” diye
genişleyen hükümle beraber bugün yaşadığımız büyük krizin ortasına düştük.
1988’de başlayan bu basit değişiklik kamu yönetiminde
taşeronlaşmanın ilk adımıydı. 1988’de kamu hizmetinin hizmet alımı usulüyle
gördürülebileceği yolundaki değişiklik genişledi, genişledi, genişledi ve kamu
yönetimi norm kadro cenderesine de sokularak günümüzde 600 bin kamu taşeron
işçisine, 400 bin civarında da özel sektör taşeron işçisine bizi taşıdı. 600
bin taşeron işçisi demek, insanca ücret almayan, ücreti zamanında ödenmeyen,
yıllık izin hakkını kullanamayan ve -flaş gelişme- kıdem tazminatından yoksun
bırakılan kişi demek. Çalışma ve Sosyal Güvelik Bakanlığının raporlarında var,
kamu sektöründe taşeron olarak çalışanlar kıdem tazminatının ödenmemesi
nedeniyle taşeronu dava ettiler ve aynı raporda söyleniyor ki 1 milyar lira
tutarında bir acil ödeme yükümüz var ama benzerleri itibarıyla kamuda hesap
yapılırsa miktar 9 milyar lira. Kamuda alınacak her karar özel sektör için de
emsal olur. Kamu her zaman özel sektörün önündedir ve öncüsüdür. Asıl mesele
kamunun 9 milyar lirayı ödeme sıkıntısı değil belki, asıl mesele, özel sektörün
400 bin taşeron işçisinin talep edebileceği kıdem tazminatı meselesinde. Öyle
bir noktaya gelindi ki “Kamu hizmeti ile piyasa hizmeti arasında fark yoktur,
biz TODAİE’yi de, Devlet Personel Başkanlığını da Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı eliyle yönetiriz. Kamuyu artık özel sektör gibi göreceğiz ve öyle
yöneteceğiz.” düşüncesi iflas etmiştir. Taşeronlaşma kamuda özelleştirmenin bir
türüdür. Demek ki Türkiye’de 1988 yılında başlanan taşeronlaştırma yoluyla
özelleştirme iflas etmiştir. Emek sömürüsüne dayanan hiçbir hizmetin kamu
hizmeti olamayacağı yalnızca Türkiye’de değil bütün dünyada en az iki yüz
yıldan beri çok iyi bilinir.
Bizim önerimiz, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Türkiye ve
Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsünü ve Devlet Personel Başkanlığını
özgürleştirmesidir. Onların yeri Başbakanlıktır ve onların çalışma zihniyetinin
piyasa zihniyetiyle değil ancak kamu hizmeti zihniyetiyle var edilebileceğini
görmek gerekir.
Ve son bir talep, Sayın Bakan da gelişmelerin aktörlerinden birisi
olduğu için…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Hangi Bakan?
BİRGÜL AYMAN GÜLER (Devamla) – Türkiye’nin seçim sistemine bu
yanlışı yaptırmayın. Sayın Bakanlar, adaysanız eğer belediyelere istifa edin,
istifanızı bekliyoruz.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
İstanbul Milletvekili Sayın Mahmut Tanal. (CHP sıralarından
alkışlar)
Konuşma süreniz dokuz dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Değerli
Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum, iyi
akşamlar diliyorum aynı zamanda.
Tabii çok önemli bir konuyu görüşüyoruz, bütçe görüşmelerine devam
ediyoruz ancak gerçekten kamu gelirlerinin savurganca kullanılmaması açısından,
bu saatte Meclis açıksa, almış olduğum sayım üzerine şu anda AKP sıralarında
-kayıtlara geçmesi açısından- 21 kişi oturmakta.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – 22.
MAHMUT TANAL (Devamla) – 22 kişi, peki. Bakın, gayet rahat, sayın,
22 kişi, peki. Cumhuriyet Halk Partisinin sıralarında 35 kişi, Milliyetçi Hareket
Partisinin sıralarında 11 kişi, Bağımsız Demokrasi Partisinin sıralarında 4
kişi…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Barış ve Demokrasi Partisi. Mahmut Bey, ne
yapıyorsun!
MAHMUT TANAL (Devamla) – Barış ve Demokrasi Partisinin sıralarında
4 kişi, bürokrat memur arkadaşlarımızın oturduğu yerde 20 kişi oturmakta. Yani…
(Gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen müdahale etmeyin hatibe.
MAHMUT TANAL (Devamla) – Buyurun sayın, hep birlikte bakın.
ADNAN YILMAZ (Erzurum) – Mahmut Bey, biz buradayız.
MAHMUT TANAL (Devamla) – “Güç” diyorsunuz, “Meclis” diyorsunuz,
maaşa gelince tıpış tıpış koşuyorsunuz.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Arkadaşlar sizin konuşmanıza
dayanamıyor. O yüzden dışarıdalar.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
MAHMUT TANAL (Devamla) – Onun için, halkımızın bunu duyması
açısından. Ey vatandaşımız, -halkımız şunu görsün- şu anda bütçe görüşülüyor.
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Sayın Tanal, böyle konuşursan biz de
çıkıyoruz.
MAHMUT TANAL (Devamla) – Memurlar, çalışanlar, kim Mecliste hakkımızı
savunuyor? Tüm muhalefet partileri hakkınızı savunuyor. Hakkınızı gasbeden,
hakkınızı vermeyen, emeğinize, ekmeğinize göz diken siyasal iktidar. Sayılarla,
gayet rahat, ben burada kamuoyuna bildiriyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, konumuza…
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Ben de çıkıyorum.
MAHMUT TANAL (Devamla) – Çıkabilirsiniz. Tabii. Teşekkür ediyoruz.
Sayı 21’e indi Adalet ve Kalkınma Partisinden.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Dayanamıyorlar size Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (Devamla) – Şimdi, netice itibarıyla, Türkiye’deki
personel rejiminin esas uygulaması Anayasa’mızın 10’uncu maddesi, Anayasa’mızın
128’inci maddesi, Anayasa’mızın 70’inci maddesi, Anayasa’mızın 129’uncu
maddesi.
Tabii, Devlet Memurları Kanunu’na, her vatandaşın talebi hâlinde
herhangi bir ayrıma tabi tutulmaksızın eşit bir vaziyete alınması lazım. Ancak
uygulama gerçekten bu şekilde mi? Mesela iki Sayın Bakanımız burada oturmakta.
Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nda, hâkim veya savcı alındığı zaman sağlık raporu
aranmakta. Engelli vatandaşlarımız için işte yasal bir engel.
İki, Anayasa’mızın yine 70’inci maddesi “Her vatandaş kamu
hizmetinden yararlanır.” diyor. Ancak sınavlarla ilgili, 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu, yazılı var, siz kayırmayı yapabilmek için, partizanca personel
alabilmek için sözlü mülakatları getirdiniz.
İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – KPSS var.
MAHMUT TANAL (Devamla) – Sözlü mülakatlarla ilgili olarak da, bu
sefer kayırma işlemleriyle ilgili kamera kayıtları talep edildiğinde kamera
kayıtlarından uzak bir alana şey yaptınız.
Ve bu olay ne oldu? Tamamen kamu rejimi, yani memurların, o 657
sayılı Kanun’da aranan tarafsızlık ilkesi, liyakat ilkesi bertaraf edildi ve
aynı zamanda, memurlarla ilgili mevcut olan o güvence de daraltıldı. Peki, bu
daraltılmalar ne getirdi? Kamu hizmetindeki kalitesizliği getirdi. Netice
itibarıyla, bununla birlikte olarak yine ne oldu? Hep 2002 baz alınır ya,
2002’den önce memurlarla ilgili düzenlemeler kanunla olurdu, ancak askerî
darbenin olduğu 12 Eylül 1980’de, o dönemde memurlarla ilgili kanun hükmünde
kararnamelerle düzenlemeler yapıldı, ancak Anayasa Mahkemesi iptal etti.
Bununla birlikte, o askerî darbelerin devamı olan, Adalet ve Kalkınma
Partisinin iktidara geldiği 3 Kasım 2002 tarihinden bugüne kadar memurlarla
ilgili kanun hükmünde kararname, düzenleme yapıldı mı? Yapıldı. Yani aşağı
yukarı birbirinin aynen devamı. Bu ne oldu? Yine, kamu rejiminde gerçekten
sıkıntılar oldu. Ne oldu? 4/A’lı, 4/B’li, 4/C’li, yardımcı hizmetler,
sözleşmeli personel, işçiler, seçilmişler, yükümlüler, gönüllüler… Yani dünyada
kamu hizmetinin bu kadar, birden fazla kişinin elinde görüldüğü tek bir ülke
varsa Türkiye var, bunun dışında başka bir örnek bulamazsınız.
Aynı zamanda, bu kamu görevlileriyle ilgili ne var?
Milletvekilleri ve bakanlar dâhil olmak üzere, efendim, mal varlığının
gizliliği esas. Mal beyanında bulunacak, mal varlığının açıklanması yasak,
gizli. Demokrat olan, demokratik olan tüm sistemlerin tamamında, hesap
verebilen ülkelerin tamamında, temiz iktidar olan ülkelerin tamamında, temiz
toplum olanların tamamında hem bakanın hem başbakanın hem milletvekilinin hem
kamu görevlisinin mal varlığına erişilebilir imkân sağlanıyor. Aynı zamanda,
açıklamak zorunda. Bu, temiz iktidarın, temiz toplumun gereklerindendir. Ancak,
bununla ilgili kanun teklifi verdik, bu kanun teklifini dahi kabul etmediniz.
Genellikle bu mal beyanı zorunluluğu neye ihtiyaçtır? Yolsuzlukla
mücadeleye ihtiyaçtır. Peki, yolsuzlukla ilgili eğer mücadele ihtiyaçsa bunun
tam amacına ulaşabilmesi için her vatandaşın, sayın bakanların, Sayın
Başbakanın, sayın milletvekillerinin, sayın Meclis başkan vekillerinin, sayın
kamu görevlilerinin mal varlığına erişilebilmesi lazım, bu imkânın sağlanması
lazım. Aksi takdirde, efendim, siyasetle uğraşanlar, başbakanlar, bakanlar,
milletvekilleri, kamu görevlilerinin tamamı bir şaibe altında kalmış olurlar.
Eğer gerçekten bu şaibeyi kaldırmak istiyorsak şeffaf, temiz topluma ulaşmamız
lazım.
Bir başka sorun. Nedir bu? Genellikle Batı toplumlarında mümkün
olduğunca bakanlık sayısı azaltılır. Doğu toplumlarında bakanların sayısı daha
yüksektir. Türkiye bu örneklerden bir tanesi.
RECEP ÖZEL (Isparta) – 15.
MAHMUT TANAL (Devamla) – Bakanlık sayısı 15 değil, 24. Bilmiyorsan
öğren yani sana hep öğretiyoruz.
RECEP ÖZEL (Isparta) – 40’tı biz geldiğimizde ya, 15’e düştü
bakanlık.
MAHMUT TANAL (Devamla) – Ya, iki dönemdir milletvekilisin, on dört
dönem milletvekili olsan da öğrenemeyeceksin kardeşim ya! (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayın lütfen.
MAHMUT TANAL (Devamla) – Netice itibarıyla 24 bakanın da 24 bakan
yardımcısı var ve aynı zamanda içinizden bazı milletvekilleri –ben de isimleri
var, nezaketsizlik yapmak istemiyorum- çoğu bakanlıkta insan kaynaklarının
müdürlüğüne kendi eşlerinizi getirmişsiniz. Böyle bir savurganlık olamaz
değerli arkadaşlar. Ne olur yani biraz iğneyi kendinize batırın. Bu çok önemli,
isimlerini vermek istemiyorum. Doğru bir hadise değil. Çünkü Sayın Başkan
diyor: “Ne olur isim açısından şey yapmayın. Bir sataşma yaratmayalım.” Bu
önemli. Onun için, sizden istirham ediyorum, bu olaydan vazgeçelim.
Sayın Faruk Çelik Bey, sizden istirham ediyorum. Ben
Şanlıurfalıyım. Şanlıurfa milletvekilisiniz, Şanlıurfa’nın ekmeğini yiyorsunuz.
Şanlıurfa’da Sosyal Sigortalar Kurumunda 15 arkadaşımız TEDAŞ’ta işten
atılıyor. Niçin? Bütçede ödenek yok. Yapmayın değerli Bakanım, bölgenin
milletvekilisiniz, Türkiye’nin bakanısınız, o bölgenin nimetlerinden
yararlanıyorsunuz ama 15 vatandaşımız TEDAŞ’ta işten atılıyor, mektupları da
bende, ödenek yok diye insanlar bize mektup yazıyor.
Sabırla dinlediğiniz için ben hepinize teşekkür ediyorum. Bu
bütçe, insan odaklı değil ama insanlardan nasıl vergisini topluyorsanız
Türkiye’ye de hesabını verin, topladığınız verginin hesabını verin.
Vermediğiniz için tüm 24 bakan hakkında, tüm üst düzey kamu görevlileri
hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundum. Siz,
“Raporlar geldi.” dediniz. Bakın, hemen…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MAHMUT TANAL (Devamla) – Peki, teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanal. Nezaketinizden dolayı ayrıca
ben şahsım adına da teşekkür ediyorum.
MAHMUT TANAL (Devamla) – Sağ olun.
BAŞKAN – Böylelikle Cumhuriyet Halk Partisi Grubu üzerindeki
konuşmalar da bitti.
Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşmalara
başlıyoruz.
İlk söz, İstanbul Milletvekili Sayın Durmuş Ali Torlak’a aittir.
Buyurun, Sayın Torlak.
Süreniz on sekiz dakikadır. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA D. ALİ TORLAK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben de Malatya’da bir trafik kazasında hayatını kaybeden
değerli öğretmenlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum. Ailesine ve Türk
milletine de başsağlığı diliyorum.
Değerli milletvekilleri, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanlığı 2014 yılı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış
bulunuyorum, bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bütçe görüşmeleri, iktidarın hesap
vermesini, hükûmet icraatlarının detaylı olarak ele alınmasını, eleştiri ve
önerilerin görüşülmesini sağlamaktadır. Bütçe, devletin işleyişi, milletimize
hizmet ve yatırımların sunulması için hazırlanan hukuki bir belge
niteliğindedir. Bu nedenle, her yıl hazırlanmakta olan bütçeler, ülke
yönetiminde, ekonomide ve millet hayatında çok önemlidir.
Ancak, AKP hükûmetlerinin bütçeye bakış açısı ve yaklaşımı büyük
sorunları ve belirsizlikleri de beraberinde getirmektedir. Son on bir yıllık
bütçe hedeflerine baktığımızda verilen sözlerin tutulmadığı ve belirlenen
hedeflere varılamadığı görülmektedir. Geçtiğimiz yıllara ait bütçelerde,
belirlenen hedef harcamalarının tutturulamadığı, yıl sonunda harcama
miktarlarının belirlenenin devamlı üzerinde olması bu durumu teyit eder
niteliktedir. Dolayısıyla, Hükûmetin bütçe kanununu hazırlarken, milletimize
karşı her politikasında olduğu gibi gerçekçi, dürüst ve inandırıcı olmadığını
göstermektedir. Bizler burada büyük Türk milleti adına yasama görevini yerine
getiriyorsak eğer, temsilcisi olduğumuz vatandaşlarımızın haklı beklentilerini
ve hukukunu savunma görevimiz bulunmaktadır. Bu nokta da, Milliyetçi Hareket
Partisi milletvekilleri olarak, AKP’nin hamasetten öteye gitmeyen nutuklarının,
temelsiz gündem saptırmalarının, gerçeklerden uzak politikalarının ülkemizi ve
milletimizi ne hâle getirdiğini görüyor ve ona göre de gerekli uyarlarımızı
yapıyoruz. Bu uyarılarımızın en önemli ayağı da millî devlet ve ülke
bütünlüğünü oluşturmaktadır.
Milletimizin iç huzurunun bırakılmadığı, bir ve beraber yaşama
arzusunun yok edildiği, içinde bulunduğumuz şu ortamda Türk milletine yönelik
hain saldırıların farkında isek uygulanmakta olan ayrıştırıcı kültürel ve
sosyal politikaların bir an evvel terk edilmesi gerekmektedir. AKP zihniyetinin
geçmişle ilgili olarak devamlı nifak tohumları ekmesinin, milletimiz içerisinde
ayrışmayı derinleştirmesinin kimseye bir faydasının olmayacağı artık
görülmelidir. Şehitlerimizin kanlarıyla çizilmiş sınırlarımızın, ülkemizin
üniter yapısının, kardeşliğimizin ve millî beraberliğimizin sorgulandığı son
zamanlarda, sürekli içi boş söylemlerle çağ atlamaktan, ileri demokrasiye
geçmekten, ekonomik bolluğa erişmekten bahsetmek ancak ve sadece bilincini
kaybetmiş bir hükûmetin çelişkileri olsa gerek. AKP Hükûmeti tarafından Türkiye
Cumhuriyeti’nin kazanım ve birikimlerine karşı maksatlı olarak yaratılan
cepheleşme, Türk kimliği, hukukun üstünlüğü ve cumhuriyet ilkeleriyle nasıl
hesaplaştığını açıkça göstermektedir.
Türkiye, AKP’nin yönetiminde aldatma ve yalanlarla dolu zor bir
döneme girmiştir. Bu dönemde, ihanet şebekelerinin yan yana saf tuttuğu bir
yıkım ve bölünme süreci başlatılmıştır. AKP’nin yıkımdan başka sonuç vermeyecek
açılım ısrarı ülkeyi bölünmenin eşiğine getirmiş, AKP iktidarının küresel
güçlerin isteği doğrultusunda verdiği tavizlerden cesaret bulan bölücü odakları
son günlerde federasyon ve bölünme isteklerini aleni söyler hâle getirmiştir.
Bugün millî varlığımızın temeli olan “Türk devleti”, “Türk vatanı”
ve “Türk milleti” kavramları bölücü amaçlarla siyasi gündeme taşınmış ve
maksatlı bir millî kimlik tartışması olanca hızıyla devam ettirilmek
istenmektedir.
Bizim, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bölücülerle, hainlerle,
Türk milletinin kardeşliğine kastedenlerle ve ellerine şehit kanı
bulaştıranlarla, ömrümüzün sonuna kadar sürse de hesabımız ve mücadelemiz asla
bitmeyecektir.
Türk milletinin içinde bulunduğu ayrışma ile bölücülük ve terör
sorununun gelmiş olduğu noktada bin yıllık kardeşliğimiz ile tüm millî ve
manevi değerlerimiz bunu gerektirmekte ve tarih bu sorumluluğu bizlere
yüklemektedir. Bunu da herkesin böyle bilmesi gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, hızlı kentleşme, sanayileşme ve nüfus
artışının beraberinde getirdiği sorunlar, hiç kuşkusuz, en çok ulaşım sektörüne
yansımaktadır. Ulaşım ve onun bir parçası olan trafikle ilgili yapılacak
planlamalar ve çözüm önerileri de bir bütünlük içerisinde olmak zorundadır. O
nedenle, yaşamakta olduğumuz zaman diliminde yeterli ve çağdaş ulaşım hizmeti
olmaksızın sosyal ve ekonomik hayatı canlı ve dinamik tutmak mümkün değildir.
Her alanda olduğu gibi ulaştırma alanında da teknolojik gelişmelere
uyum sağlamak, ekonomik kalkınmanın ve refahın bir gereğidir. Hükûmetlerin
temel görevi de ekonomik ve toplumsal gelişmenin ihtiyaçlarını karşılayabilecek
şekilde ulaşım kapasitesini artırmak, ülke ve toplum çıkarlarına uygun taşıma
sistemlerini kurmak ve koordine etmektir.
Ulaştırma sisteminin bir bütünlük içerisinde olması, modern
ekonomilerin ve toplumsal gelişmenin de temel ögesidir çünkü ulaştırma kendi
bünyesinde başlı başına ekonomik bir faaliyet olduğu gibi, diğer sektörlerle de
iç içe olan ve bu sektörleri olumlu yönde etkileyen önemli bir hizmet
sektörüdür.
Kısaca ulaştırma bir bütün olarak ele alındığında, insan hayatının
vazgeçilmezi, ekonominin ise doğrudan altyapısı konumundadır ancak ülkemizde
uygulanan tek taraflı ulaşım politikaları yük ve yolcu taşımacılığında kara
yollarına bağımlılığı artırmış, ülke ekonomisine katkısından çok zarar verir
hâle getirmiştir.
On bir yıllık AKP hükûmetleri döneminde bu devam etmiş, kara
yolları yatırımı kamu hizmeti statüsünde olması nedeniyle yapılan harcamalar
doğal olarak devletin genel bütçe imkânlarıyla karşılanmıştır. Bu yatırımlar
kâr-zarar hesabı yapmayan Karayolları Genel Müdürlüğü marifetiyle devam
ettirilirken aynı imkândan ise deniz yolları hiç faydalandırılamamıştır.
Mevcut durumda demir yolu yapımı ve bakımı, işletmecilik
faaliyetini kâr-zarar hesabına göre yürüten TCDD’nin kısıtlı bütçe imkânlarıyla
kasıtlı olarak mecbur edilmesi, hızlı tren yatırımlarının ise ihale
bedellerinin yaklaşık 2 katına yaptırılması da ayrıca değerlendirilmesi gereken
önemli bir husustur.
Deniz yolu imkânları geniş olan ülkemizin bu avantajı kullanarak
taşıma kapasitesinin artırılması, millî menfaatimize elverişli düzeyde
kullanılmasına imkân verilmesi yani denizcilik sektörüne tam anlamıyla işlerlik
kazandırılması ve deniz ulaştırmacılığına imkân verecek kaynak kriz ortamında dahi
ayrılmış değildir. Ulaştırma modları denizci bir bakanın başkanlığında, tek
bakanın bünyesinde toplandığı hâlde, denizci bakan eliyle deniz yolu ve
denizcilik sektörü tamamen bitirilme noktasına getirilmiştir.
Başta gemi inşa sanayisi olmak üzere, denizcilik sektörünün diğer
dallarının içinde bulunduğu çıkmazı AKP Hükûmeti son beş yıldır seyretmekten
başka bir şey yapmamıştır. “Denizci millet, denizci devlet” söylemini ağzından
düşürmeyen Hükûmetin Onuncu Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda denizciliği satır aralarına
sıkıştırması, deniz yolunun lojistik çatısı altında değerlendirilmemesi,
sektörün finansal darboğazından tek kelime edilmemesi Hükûmetin denizciliğe
verdiği önemi ortaya koymaktadır. Finansman ve teminat sorunu yaşayan gemi inşa
sanayimiz bu sorunlar nedeniyle yurt içinden ve yurt dışından sipariş
alamamaktadır. Alınamayan her sipariş de ülke olarak döviz kaybı, bütçe ve cari
açığın artmasına katkı demektir.
Armatörlerimizin durumları da tersanelerden farklı değildir.
Hükûmet ve parti programlarında “Artan dış ticaret taşımalarında Türk
armatörlerin payı arttırılacaktır.” denilmiştir, “Türk bayraklı gemiler tercih
edilecektir.” denilmiştir. “Türk bayraklı gemiler tercih edilecektir, deniz
ticaret filosu genişletilecektir.” gibi hamasi söylemler ne bu sektörü ayağa
kaldırmakta ne de insanımıza iş ve aş sağlamaktadır. 2008’den bu yana sektör
devamlı geriye gitmiştir. Kredi ve teminat bulamayan tersaneler kapanmış, borç
içindeki armatörlerin gemilerine el konur hâle gelmiştir. Sektör bu sorunlarla
boğuşurken yabancı bayraklı gemilerin dış ticaret taşımalarındaki payı yüzde
425 artmış, Türk bayraklı gemilerin payı ise 2002’ye göre yüzde 58
gerilemiştir. Kendi insanına kredi ve destek vermeyen AKP Hükûmeti, ülke
dövizinin yurt dışına çıkmasına, milyar dolarların yabancılara gitmesine sessiz
kalmıştır. Bu sorunlar giderilmediği takdirde, denizci Ulaştırma Bakanınız olsa
da, denizciliği bakanlık yapsanız da denizci millet, denizci devlet
olunamayacaktır. Denizcilik sektörünün gelmiş olduğu nokta maalesef budur.
Değerli milletvekilleri, demir yollarında yıllardır yük ve yolcu
taşımacılığının yoğun yapıldığı hatlar âdeta kaderine terk edilmiştir. Son
yıllarda konvansiyonel hatlara yeterli yatırım yapılamamıştır. Bu kapsamda
birçok konvansiyonel demir yolu hatları yük taşımaya devam ederken yolcu taşıma
seferleri durdurulmuştur. Dolayısıyla, bölgelerde yaşayan imkânı kısıtlı
insanlarımızın ucuz ulaşım hakkı elinden alınmıştır. O nedenle, TCDD yönetimi
bu hatlarla ilgili politikasını gözden geçirmeli ve tekrar seferlerin
başlatılmasını sağlamalıdır. Söz konusu illerde yaşayan insanlarımızdan
partimize ve şahsımıza gelen şikâyet ve istekler bu yöndedir. Bu hususu buradan
sizlerle paylaşmış olmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, Posta Hizmetleri Kanunu geçtiğimiz yasama
yılında yasalaşmıştı. Kanun uygulanmaya başladıktan sonra yaşanan süreçte çok
sayıda personelin emekli olmasıyla beraber büyük personel sıkıntısı yaşanmaya
başlamıştır. Zaten eksik bir kadroyla çalışan PTT personeli, bir de emeklilik
nedeniyle yaşanan zorlukları göğüslemek zorunda bırakılmıştır. Posta
gönderilerinde yaşanan aksaklıklar, gişelerde meydana gelen yığılmalar, emekli
ve yaşlı insanlarımızın maaş kuyruğunda saatlerce bekletilmesi PTT şubelerinde
artık olağan hâle gelmiştir. PTT’de yaşanan sorunlar nedeniyle, ne çalışan
personel ne de vatandaş memnun değildir. PTT’de bir dağıtıcının 4 mahalleye
birden baktırılması, çalışanlara normal yasal izinlerinin dahi
kullandırılmaması, ILO çalışma prensiplerine aykırı uygulamaların devam etmesi,
yöneticilerin personelini sürgünle tehdit etmesi gibi birçok şikâyetler
almaktayız. Bütün bunları önceki yıllarla mukayese ettiğimizde, oturmuş
kadrosuyla iyi bir kurum görüntüsü veren PTT’nin bugün baktığımızda, en kötü
kurum hâline geldiğine şahit oluyoruz.
Değerli milletvekilleri, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanlığı ile ilgili diğer bir konu da verimli olmayan proje ve yatırımlarla
havaalanlarını da yap-işlet-devret modeliyle yaptırmasıdır. Bu yatırımlarla
ilgili en önemli husus, devletin kasasından para çıkmayacağı söylemiyle
kamuoyunun yanıltıldığıdır. Bu kapsamda, Zafer Bölgesel Havaalanı Projesi’nde
bölgenin yolcu kapasitesi dikkate alınmadan yapılması ve Hazine Müsteşarlığının
olumsuz görüşüne rağmen, ilk yıl için yurt içi ve yurt dışı toplam 850 bin
yolcu garantisi verilmesi istenmiştir ve verilmiştir. 2013 yılı Kasım ayı sonu
itibarıyla, giden ve gelen yolcu sayısı 82.924 kişi olmuştur. Bu da devletin
yıllık kaybını ortaya çıkarmaktadır.
Yine, aynı proje ile ilgili olarak, önceki yap-işlet-devret
uygulamalarında görevli şirkete tahsis edilmeyen yakıt ikmali, imtiyaz
gelirleri ile konaklama, yaklaşma, aydınlatma, emniyet tedbirleri ve yer
hizmeti gelirleri gibi bütün gelirler de Zafer Havaalanı işleticisi şirkete
tahsis edilmiştir. Dolayısıyla, Sayın Bakanın 10 Ağustos 2012 tarihli
beyanatında, Zafer Bölgesel Havaalanı Projesi’nin her şey dâhil
yap-işlet-devret modeliyle, bütçeye kaynak koymadan, devletin kasasından tek
kuruşun çıkmadığı söylenmesi doğru değildir.
Diğer taraftan, havaalanlarındaki sağlık hizmetleri devlet eliyle
yürütülürken son yıllarda hizmet satın alma yoluna gidilmeye başlanması korkunç
bir hadisedir. Kurum kadrosunda bulunan sağlık görevlileri ya istifa edip özel
sektöre geçmektedir ya da tayin isteyerek istifaya zorlanmaktadır. Ancak şu
unutulmamalıdır ki havalimanlarındaki yürütülen sağlık hizmetlerinin iki önemli
özelliği vardır: Bunlardan birincisi sağlıkta deneyim, ikincisi ise
havaalanlarında ve uluslararası alanlardaki hukuktur. Uçuş esnasında meydana
gelen hastalıklar yerde görülen hastalıklardan farklıdır. Uçuş sağlığı
konusunda tecrübesi olmayan ekibin teşhis ve tedavisinde önemli ölçüde
eksiklikler olacaktır. Hasta yolcuların uçuşa uygunluğunun tespit edilmesi için,
uçuş sağlığı konusunda eğitimli veya deneyimli hekim gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, bir denizci milletvekili kardeşiniz
olarak Sayın Bakanla çok eski dostluğumuzun olduğunu sanıyorum bazı
arkadaşlarımız biliyor. Bu sektör çok zor bir sektördür. Her bu kürsüye
çıktığımda, isminin üzerinden bir kıyasla, tersane üzerinden bir kıyasla, çok
zor olduğunu ifade etmeye çalıştım. Sayın Bakanın bu konudaki çabalarını da
gayet yakından bildiğim için söylüyorum. Sayın Bakan gerçekten bu sektörde
önemli işler yapmıştır. Ancak, 2008’den bu yana, maalesef bazı şeylerde yanlış
yola sevk edilmiştir, Sayın Bakan yanlış yönlendirilmiştir.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Bakan kendi karar veremiyor mu?
D. ALİ TORLAK (Devamla) – Bunlardan bir tanesi de Denizcilik
Bakanlığımızın müsteşarlık düzeyinden genel müdürlük düzeyine indirilmesidir.
Bunun anlamı şudur değerli dostlar: Türk milleti aslında denizci bir millettir
ama bu iddiasından vazgeçme noktasına gelmiş demektir bu yapılanla. Fakat, her
şeye rağmen, müteşebbis denizciler, tanıdığımız arkadaşlarımıza baktığımızda,
her şeye rağmen, bütün sıkıntılara rağmen armatörlüklerini devam ettirmekte,
tersaneciliklerini devam ettirmektedirler. Bugün Türkiye'nin en büyük
armatörleri emin olun ki küçücük sandallarla başlamışlardır, beş metre, on
metre, yirmi metre, elli metre mavnalarla bugün buralara gelmişlerdir. Eğer
devlet, AKP Hükûmeti, bu sektörü desteklerse -bakın, sadece Tuzla olarak
söylüyorum ve hep bunu gündeme getirdim, Sayın Bakanım bunu çok iyi biliyor- 150
bin kişiye ekmek vermek mümkün değerli dostlar. Dün, 2008 evveline kadar,
insanımıza, 150 bin kişiye bu kadar desteği sağlayabilen bir sektör bugün devam
edebilir. Ne yapılabilir?
Sayın Bakanım, âcizane, şu yapılabilir: Hükûmetiniz kararlar
alıyor, ciddi kararlar alıyor, büyük yatırımlar yapıyor, biliyoruz, görüyoruz,
takip ediyoruz. Doğrusuna doğru diyoruz, yanlışına yanlış diyoruz.
Bakın, Savunma Sanayiinin yaptırdığı gemiler geç kalınmış bir
projedir ama tebrik ediyorum sizi, burada yapılması doğru bir karardır. Fakat,
buradaki yanlışlık şudur: 4 tane, 5 tane tersane seçilmiştir, o 4-5 tane
tersaneye onar tane, beşer tane gemi verilmiştir. Sektör bu kadar
sıkıntıdayken, tersaneciler açlıktan ölürken bunların her birine birer tane
gemi verme hâli, sizin -bir senenizi, iki senenizi- tersanecileri
desteklediğinizi gösterir. Dolayısıyla, bunu yapmak çok zor değildir.
Ben inanıyorum ki, iyi niyetinizle bunu da bir not olarak
alacaksınız ve bu konudaki çalışmayı sizler yapacaksınız diyor, bütçenin
hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Torlak.
Şimdi, söz sırası Adana Milletvekili Sayın Ali Halaman’da.
Buyurun Sayın Halaman. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
MHP GRUBU ADINA ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; Karayolları Genel Müdürlüğü 2014 yılı bütçesi üzerinde söz
aldım. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ve şahsım adına Türk milletini
saygıyla selamlıyorum.
Karayolları Genel Müdürlüğü elli altmış yıldır yol konusunda uzman
bir kuruluş. Ülkenin ekonomik, kültürel, sosyal değerlerinin ve onun güçlenmesi
için elli altmış senedir katkıda bulunmuş bir kurum. Üretimin, ekonominin
gelişmesine, her zaman katkı sağlamış ama son zamanlarda Ulaştırma Bakanlığı
kendisine bağlı bu kurum ve kuruluşları satmayı düşündü, en önce TELEKOM’u
sattı. TELEKOM’dan sonra Devlet Demiryollarını, dolayısıyla postane, PTT’yi
özelleştirme kapsamına alıp beş yıl içerisinde devletin ve kamunun alım ve satım
işlerini taşeron firmalara yaptırmak için kanun çıkarttı. Bu kurumlarda çalışan
mühendislerin, memurların, personelin bütün özlük haklarını zayi etti.
Şimdi, Karayolları uzun dönemdir ülkenin ulaşım noktasında emek
verirken, geçmiş iktidarların yapmış olduğu otoban yolları geçenlerde yirmi beş
otuz yıllığına kiraya vermek, satmak gibi bir işlem ortaya koydu. Kamuoyunun
baskısı dolayısıyla, Karayollarında çalışan insanların, bürokratların
itirazıyla geri durdurdular ama satmanın olgunlaşmasını bekliyorlar.
Sayın milletvekilleri, ben, Karayollarının bütçedeki yerini
anlatırken genelde seçim bölgemiz olan Adana üzerinden anlatmak istiyorum.
Şimdi, geçmiş bütçe görüşmelerinde, 2014 bütçe kanunları içinde de
Adana ve ilçelerinin durumuna baktığımızda yapılması gereken, yani geçmişten
farklı bir yol yok.
Şimdi, on yıllık iktidar süresinin içerisine baktığımızda, yol ve
kara yolları konusunda, viraj düzeltme var, mevcut yolların ortasından beyaz
bir çizik çekip “Biz duble yol yaptık.” deme var.
Şimdi, bugünkü iktidar, Sayın Başbakan, sayın bakanlarımız
Adana’ya geldiklerinde “Biz Adana’ya hızlı tren yaptıracağız.” diyorlardı.
Hızlı tren mi yaptırdılar? Bunun yerine, Adana’nın Şakirpaşa Havaalanı’nı başka bir ile
götürdüler.
Şimdi, Adana’nın merkezinde Adana’nın tarihiyle bütünleşen 30
binlik 5 Ocak Stadyumu var, “Bu stadyumu ortadan kaldıracağız, biz buraya
kentsel dönüşüm veya bina yaptıracağız, bu stadyumu da başka yere götüreceğiz.”
diyor. Ya, başka yerin yolunu mu yaptın da götüreceksin?
Şimdi, 57’nci Hükûmet dönemi, geçmiş dönemle ilgili bir şeyi
anlatacağım. Adana, Pozantı, Niğde tünelleri var; bunların hepsinin projesi
57’nci Hükûmet döneminde yapıldı, ihaleye verildi, yapılma aşamasındayken bizim
Hükûmet düştü. Yani Niğde-Pozantı otobanı, dolayısıyla Adana yolları 57’nci
Hükûmet döneminde yapıldı, açılışını AKP hükûmeti yapmış oldu.
Şimdi, Adana’nın, başlangıcından bitimine kadar 150 kilometre
otobanı var. Ben şimdi on yıllık AKP iktidarına şöyle bir sorsam: Sen yeni bir
otoban yaptırdın mı Veya mevcut olan otobanları uzattın mı?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hayır, ben cevap vereyim onlar adına.
ALİ HALAMAN (Devamla) – Şimdi, bak, Adana Sarıçam içinden geçen
yolu biz yaptırdık, İmamoğlu’nun içinden geçen yolu biz yaptırdık, çevre
yollarını çelik asfalt biz döktürdük.
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Otobanı da kendileri yaptırmadı!
ALİ HALAMAN (Devamla) – MHP döneminde yapıldı bunlar.
Şimdi, Feke’nin Ormancık, Mansurlu yolunu biz yaptırdık. Ceyhan’ın
giriş yolunu, köprüsünü biz yaptırdık, MHP dönemi yaptırdı.
Şimdi, MHP bunları kısa sürede yaparken, bu iktidar on on iki
yıllık dönemde, Dörtyol-Karataş-Yumurtalık-Mersin deniz kenarı sahil yolu
bütçede olmasına rağmen, yatırım kalemlerinin içinde olmasına rağmen çivi mi
çaktı?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Onların pazarlaması iyi, başka bir şey
yok, gerisi boş!
ALİ HALAMAN (Devamla) – Ulaştırma Bakanlığı, şehirlerde ve
kasabalarda yolları BELDES’e teslim etti; köy yollarını, grup yollarını
KÖYDES’e teslim etti. KÖYDES ile BELDES özel idarenin inisiyatifinde muhtarlara
şahsi para verilerek yani “Sen al şunu, kendi yolunu yap.” diyerek yapılan ve
bunlara teslim edilen bir Ulaştırma Bakanlığı oldu.
Şimdi, bundan dolayı nereye gidersen git, nereye bakarsan bak,
kazaların sebebi işin özünde yolların bozuk olmasından kaynaklanıyor.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Daha da artmış.
ALİ HALAMAN (Devamla) – Ben bundan on beş yirmi gün önce kalkıp
buradan Adana’ya gidiyorum. Yani, Adana-Ankara arasına baktığımda yol
kenarlarında kaçak mazot satan istasyondan başka, yolların ortasında bir tane
greyder bekliyor, bir tane pikap bekliyor, greyderin başında beş tane işçi var.
Ya onarım ya tamir. Trafik işaretleriyle sürekli, tamirat var, “Ya şuradan git,
ya buradan git.” diyor.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Para kazanıyorlar işte. Nasıl ihale
alacaklar?
ALİ HALAMAN (Devamla) – Şimdi, bir de bizim Kozan ilçesi var.
Şimdi, Kozan’ın “Mansurlu-İskenderun” dediğimiz bir yolu var, 90 kilometre.
57’nci Hükûmet döneminde -bu, Kayseri’nin alt tarafında, orada bol maden çıkar,
bu madenler İskenderun Demir ve Çelik’e satılır- bu yolun yapımıyla ilgili
ihalesini yaptırdık, bak. İhalesini yaptırdığımızda 20-25 kilometresini yani
böyle otoban yol gibi yaptırdık, taşıma, kamyoncular bunun üzerinden
İskenderun’a yük çekiyorlardı. Şimdi, biz, parti olarak 2002’de düştük yani
barajın altında kaldık, AKP iktidar oldu. Bu 90 kilometre yoldan 5 kilometre
yol mu yaptınız ya?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ya bırak 90 kilometre yolu, 12
kilometrelik Sapanca yolunu beş senede yapamadılar.
ALİ HALAMAN (Devamla) – Şimdi, biz bu yolların bütün bedellerini
ödettirdik, bedellerini yani kamu bedellerini.
Şimdi, bunun üzerindeki yol yapılmadığı için kamyoncular da düştü,
yol da düşmüş oldu. Adana’nın akarsularını, ırmaklarını HES adına verdiniz.
Bunların yolunu yapmakla uğraşırken halkın, kamyoncunun, nakliyecinin yollarını
niye yapmıyorsunuz? HES’lerin yolunu yapmayı düşünüyorsunuz, bu garip
kamyoncunun işini niye yapmıyorsunuz kardeşim?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kamyoncu gariban. 10 numara yağ yakıyor
kamyoncu, ne işi var onunla?
ALİ HALAMAN (Devamla) – Şimdi, ben şöyle söylesem… Ulaştırma
Bakanlığı şöyle söylese: “Hiç kimsenin nokta kadar katkısı yok, ben Karadeniz
Samsun’dan Adana’ya direkt bir yol yaptım.” Diyebilir mi?
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Eğri de yok.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Mümkün değil. Sorsana, yeni bir ile demir
yolu hattı çekmişler mi?
ALİ HALAMAN (Devamla) – Yani, 60-70 milyar dolar cari açığı olan,
üretimi olmayan ve kara yolları üzerinde seyir hâlinde olan o ithal kamyonlar,
o Mercedesler; Almanların malı, Fransızların malı, İsveçlerin malı, üzerinde
ithal malları taşıyanlar, bu kamyonların üzerinden vergi alacağım, evrak
alacağım diyerek bu kadar çok kısıntıya sokmanın ne anlamı var?
Dolayısıyla…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET YENİ (Samsun) – Yolların kralı. Tarihe geçecek.
ALİ HALAMAN (Devamla) – Ben hepinize saygı, sevgi sunarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
AHMET YENİ (Samsun) – Tarihe geçecek, tarihe.
ALİ HALAMAN (Devamla) – Gevezelik yapma. Gevezelik yapma. Deve!
BAŞKAN – Sayın Yeni, lütfen laf atmayın. Sayın Yeni…
ALİ HALAMAN (Devamla) – Develik yapma!
BAŞKAN – Sayın Halaman, teşekkür ederim.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Duydun değil mi Ahmet Yeni? Ne dediğini
duydun değil mi? Rahatladın mı şimdi?
ALİM IŞIK (Kütahya) – Laf atma görevi var onun.
BAŞKAN – Şimdi, konuşma sırası Konya Milletvekili Sayın Mustafa
Kalaycı’da.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Rahatlamışsındır!
OKTAY VURAL (İzmir) – Bankacılık yapmış arkadaş daha önceden!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Git eve, rahat yat bu akşam!
ALİM IŞIK (Kütahya) – On bir yıldır aynı kitaplarla geliyorsun,
bir adım ilerleme yok.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bankacıymış bankacı, arkadaş bankacı.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ahmet Yeni, son dönemin bu.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Çalışma hayatıyla ilgili çözüm bekleyen birçok sorun
bulunmaktadır. Ancak, her geçen gün daha da yaygınlaşan taşeron işçilik,
çalışma hayatının en temel sorunu hâline gelmiştir. İnsan onuruna yaraşır,
düzgün işlerin sunulması esas olması
gerekirken evrensel normlardan uzak kalınarak kâr mantığıyla fazla çalıştırılan,
ancak karşılığı ödenmeyen, bir nevi kölelik sistemini andıran taşeronlaşma
kabul edilemez bir durumdur. Türkiye’de 1 milyondan fazla işçi alt işveren yani
taşeron işçi statüsünde çalışmaktadır. Bunun yaklaşık 600 bini kamu
kurumlarında çalıştırılmaktadır. Taşeron işçilerin yıllık ücretli izni yok,
fazla mesai ücreti yok, döner sermayesi yok, ek ödemesi yok, banka promosyonu
yok, kıdem tazminatı yok, iş güvencesi yok, iş garantisi yok, örgütlenme hakkı
yok, sendikal hakları yok. Üstüne üstlük, taşeron işçiler aşağılanmakta,
taşeron işçiler küçümsenmekte, taşeron işçiler ezilmektedir. AKP Hükûmetine
soruyorum: Bu uygulamanın hangi kitapta yeri vardır? Bu yapılanlar insanlığa
sığar mı? Nerede insanlık, nerede insan hakları? Hangi çağda yaşıyoruz? Taşeron
işçilerin kendine inancı kalmamıştır, kendilerine olan saygılarını
yitirmişlerdir, anlayın artık. Taşeron işçiler köle muamelesinden bıktı.
Taşeron işçilerin her geçen gün artan sorunları artık çözüme kavuşturulmalı,
çalışma şartları ve ücretleri acilen iyileştirilmelidir. Taşeron işçiler
yıllarca çalışmalarına rağmen maaşları genelde asgari ücret düzeyinde
kalmaktadır. Ayrıca, maaşları düzenli verilmemekte, hakları gasbedilmektedir.
Bakınız, Sayıştay, Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu 2012 Yılı
Denetim Raporu’nda ne diyor: Taşeron işçilerin ücretleri gecikmeli ödeniyor.
Sözleşme gereği ödenmesi gereken yemek, yol ve benzeri nitelikteki ödemeler ya
hiç ödenmiyor ya da eksik ödeniyor. AKP Hükûmeti de sözleşmedeki cezaları
uygulamıyor yani bu sömürüye, bu soyguna göz yumuyor. Zaten taşeronlaşmayı her
alana sokan AKP zihniyetidir, taşeron işçilerin emeğini sömüren AKP
Hükûmetidir, ekmeğini çalan AKP Hükûmetidir, taşeron işçilerin hakkını gasbeden
AKP Hükûmetidir, taşeron işçilerini süründüren AKP Hükûmetidir. Taşeron işçiler
tazminata hak kazanmasın diye işten çıkmış gibi gösterilip bir iki gün sonra
tekrar işe alınmış gibi gösterilmektedir. Bu muvazaalı yöntemle yıllarca
çalışan işçinin tek kuruş kıdem tazminatı birikmemektedir. AKP Hükûmeti, Sayın
Bakan bunu bilmiyor mu? Bal gibi biliyor. Çünkü bu muvazaayı ve bu hileyi yapan
kendileridir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı şimdi kalkmış taşeron işçiler
konusunda kamunun yanlış politika izlediğini söylüyor. Hayrola Sayın Bakan?
Kamuyu kim yönetiyor? On bir yıldır yan gelip yattınız, şimdi yaptığınız zulmü
itiraf ediyor, AKP Hükûmetinin yanlış politika izlediğini söylüyorsunuz. Ama bu
işte bir tuhaflık var. Bu insaf yoksunu, merhamet fukarası AKP Hükûmetine ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanına bir hâller oldu. Birden işçileri düşünür
oldular. Taşeron işçilere haklar verilmesinden bahsediyorlar. Ne oldu acaba,
başlarına taş mı düştü?
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Seçim var, seçim.
MUSTAFA KALAYCI (Devamla) - Evet, Hükûmetin başına taş değil ama
yargı kararları düştü. Mahkeme Karayollarında çalışan taşeron işçilerinin
Karayollarının asli işçisi olduğu hükmüne varmıştır. Yargıtay da bu kararı
onaylamıştır.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ama uygulamıyorlar.
MUSTAFA KALAYCI (Devamla) - Ayrıca, diğer pek çok kamu kurumundaki
taşeron işçiler için de benzer kararlar verilmiştir. Hâlen 9 bin civarında
taşeron işçisi açtığı davayı kazanmıştır, gerisi de geliyor.
Tabii, AKP Hükûmetinin paçası tutuştu. Şimdiden 2,5 milyar lirayı
aşan tazminatlar daha da büyük boyutlara ulaşacak. Kara vicdanlı AKP
zihniyetinin birdenbire taşeron işçilerin haklarını akıl etmesinin, bu
uygulamanın yanlışlığından söz etmesinin nedeni budur. AKP yandaş medyanın da
desteğiyle bu sorunu çözüyormuş izlenimi verme peşindedir. Bu konudaki gerçek
niyeti asla işçinin hakkını vermek değildir. Taşeron işçilere bir şeyler
veriyormuş gibi yaparak işçilerin kıdem tazminatının üstüne yatmaya, yargı
kararlarını sümen altı etmeye ve yeni davalar açılmasını engellemeye çalışan
AKP bununla ilgili düşüncelerini de halka müjde diye duyurmaktadır.
Kamuoyunu oyalama konusunda da Çalışma Bakanına görev verilmiş.
Sayın Bakan da bu görevini iyi yapıyor. Aylardır hep aynı nakaratları söylüyor,
hep son bir toplantı daha diyor. Ortada bir taslak metin dahi yok. Çalışma
Bakanının şu sözlerine bir bakın: “Taşeron işçi sorununu çözmeye çalışırken
karşımıza mahkeme kararları çıkıyor, bir orta yolla bunu çözmemiz gerekir.”
diyor. Sayın Bakan, kendinizi akıllı, taşeron işçilerini saf ve ahmak yerine
koymayın. Neyin orta yolu? Ortada yargı kararları vardır; bunun orta yolu, yan yolu,
tali yolu yoktur. Siz hak nedir bilmez misiniz, siz hukuk nedir bilmez misiniz,
siz yargı kararları nedir bilmez misiniz? Mahkeme kararlarını neden
uygulamıyorsunuz? Eğer Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuk devleti olduğunu kabul
ediyorsanız sizin yapacağınız tek iş yargı kararlarını uygulamaktır. Taşeron
işçilerin kıdem tazminatı haklarına halel getirmeden onları kadroya atamanız
gerekmektedir.
Şimdi de duyuyoruz ki davaları kazanmış taşeron işçileri oyuna
getirilmek istenmektedir. Tazminat alacaklarından vazgeçme koşuluyla kadroya
alınmaları için dilekçe vermeleri istenmektedir. Taşeron işçileri bu oyuna
gelmemeli, bu tuzağa düşmemelidir, dava yoluyla kazandıkları haklarından
vazgeçmemelidir. Yargı kararlarının uygulanmaması suçtur. Davayı kazanmış işçilerin
hâlen taşeron işçisi olarak çalıştırılması suçtur. AKP Hükûmeti iki yıldır
yargı kararlarını çiğnemekte, açıkça suç işlemektedir. Taşeron işçilerin
hakları derhâl verilmeli ve kadroya alınmalıdır.
Milliyetçi Hareket Partisinin devletin asli ve sürekli
hizmetlerinde çalıştırılan taşeron işçilere kadro verilmesini öngören kanun
teklifi maalesef Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine alınmamaktadır.
Anlaşılan o ki taşeron işçilere kadro gelmesi için AKP’nin gitmesi lazım.
Değerli milletvekilleri, asgari ücret bugün milyonlarca kişinin
tek gelir kaynağıdır. Asgari ücretli geçinemiyor, taşeron işçiler geçinemiyor,
aldıkları parayla nasıl geçinsinler ki? Her yıl arttırılan dolaylı vergilerle
ve yapılan zamlarla çalışanlara zulüm yapan AKP’nin asgari ücrete öngördüğü
zamma bakın, günlük sadece yarım simit parası. AKP zihniyeti asgari ücretlileri
çağdaş köleler olarak görmektedir. Bugünkü asgari ücret sefalet ücretidir.
Asgari ücret, çalışanlara ailesiyle birlikte insanlık onuruna uygun bir yaşayış
sağlayabilecek düzeyde olmalıdır. Asgari ücret işçinin emeğinin karşılığı
olmalıdır, asgari ücretten vergi alınmamalıdır, asgari ücret mutlaka açlık
sınırının üzerinde olmalıdır. Asgari ücretliler, taşeron işçileri, ücretli
çalışanlar şiddetli geçim sıkıntısı nedeniyle borç batağına girmiştir. Merkez
Bankası raporlarına göre, tüketici kredisi kullananların yüzde 50,8’i ücretli
çalışanlar olup tüketici kredisi miktarının yüzde 55,6’sı bunlara aittir. Yine,
tüketici kredisi kullananların yüzde 33’ünü 1.000 lira ve altında geliri
bulunanlar oluşturmaktadır. AKP Hükûmetinin asgari ücretlileri, memurları,
işçileri, emeklileri, dar ve sabit gelirlileri nasıl borçlu hâle getirdiğini,
nasıl süründürdüğünü bu rakamlar göstermektedir.
Emeklilerimizin de yıllarca hizmet verdikten sonra geçim kaygısı
duymadan, onuruna yaraşır bir hayat sürmesini temin etmek devletin önemli ve
öncelikli görevlerinden biridir ancak emeklilerin tamamına yakını açlık
sınırının altında aylık almaktadır. Emeklilerin enflasyona ezdirilmediği
söylense de halkın gerçek enflasyonunu yansıtan gıda, kira, ulaşım, su,
elektrik ve gaz gibi kalemler açısından değerlendirme yapıldığında durumun
söylendiği gibi olmadığı anlaşılacaktır. TÜİK neden asgari geçim endeksini
hesaplamıyor? Memur emekli aylıklarının artışı toplu sözleşmeyle memur
maaşlarında yapılan artışa göre belirlenmektedir. 2014 yılında memur taban
aylığında brüt 175 lira artış öngörülmüştür. Bu durumda, memur emekli
aylığında, aylık bağlama oranına göre değişik olmak üzere yıllık ortalama 140
lira civarında artış söz konusu olacaktır.
SSK ve BAĞ-KUR emekli aylıklarının ise 2014 yılı Ocak ve Temmuz
aylarında, sırasıyla, yüzde 2,85 ve yüzde 2,36 oranında artırılması
öngörülmüştür.
Görüldüğü üzere, Hükûmet, memur emeklilerine yaklaşık yüzde 11 zam
verirken, SSK ve BAĞ-KUR emekli aylıklarında hedeflenen enflasyon oranında
yüzde 5,3 artış öngörmektedir.
AKP Hükûmeti, emeklilere maaş artışı yerine harçlık vermektedir,
harçlık verirken de emekliler arasında ayrımcılık yapmaktadır. Bu çifte
standarda, bu ikili uygulamaya son verilmeli ve emeklilere bir bütün olarak
bakılmalıdır.
Emekliler, banka promosyonu alabilmek için yedi yıldır mücadele
vermektedir ancak AKP Hükûmeti bunu bile becerememiştir. Emekliler üvey evlat
muamelesi görmektedir.
Sayın Bakan, SGK, yıllık 120 katrilyon lirayı aşan emekli
aylıkları ödüyor. Bu ödemeleri yapan bankalardan emeklilere neden promosyon
alınamıyor?
AKP Hükûmeti, emeklileri sürekli hayal kırıklığına uğratmıştır.
Emekliler arasındaki maaş adaletsizliğini gidereceğini vadetmesine karşın
yerine getirmemiştir. İntibak düzenlemesi olarak takdim edilen kanunla sadece
2000 öncesi SSK emeklileri için kısmi iyileştirme yapılmıştır. 2000 ve sonrası
emekli olanların aylıklarındaki eşitsizlik görmezden gelinmiştir. BAĞ-KUR
emeklilerinin mağduriyeti hiç dikkate alınmamıştır. Emeklilere boş yere yalan
söylemeyin, bu şekilde ancak kendinizi kandırabilirsiniz.
Kamu Denetçiliği Kurumu dahi 2000 sonrası emekliler için intibak
yapılması gerektiği konusunda tavsiye kararı almıştır ancak Hükûmet bunu da
kabul etmemiştir. Emekli aylıklarını yüksek gören AKP Hükûmetinden zaten başka
ne beklenir! Emekli aylıklarındaki refah payını yüzde 100’den yüzde 30’a
düşüren, 2008 yılından sonraki hizmetler için bugünkü aylıkların yarısı kadar
emekli aylığı bağlanmasını içeren kanunu çıkaran AKP Hükûmetidir. Bu kanunla
yapılan düzenlemeden dolayı, 2008 yılından sonraki hizmetler için eskisine
nazaran çok düşük emekli aylığı bağlanmaktadır. Bu nedenle, eski ve yeni
emeklilerin aylıkları arasındaki fark her geçen yıl artmakta olup giderek
uçurum oluşacağı açıktır. Dolayısıyla, emekli aylıkları arasındaki eşitsizliğin
daniskasını AKP Hükûmeti yapmıştır.
AKP Hükûmeti, emeklinin aldığı aylıkla nasıl geçinebileceğini hiç
düşünmemektedir, umurunda bile değildir. Emeklilerimizi yoksulluğa mahkûm
etmiş, bir torba kömüre, bir paket makarnaya muhtaç hâle getirmiştir.
Türkiye İşçi Emeklileri Derneğinin 47 ilde 4.362 emekli üzerinde
yaptığı araştırmaya göre “Mutlu bir hayat sürdürebildiğinize inanıyor musunuz?”
sorusuna emeklilerin yüzde 95,6’sı “Hayır.” cevabını vermiştir. İşsiz çocuğu
olan emeklilerin oranı yüzde 60,5 çıkmıştır. Emeklinin aldığı aylık kendine
yetmezken bir de işsiz çocuğuna bakmakla karşı karşıya kalmıştır.
Emekli aldığı aylıkla geçinememektedir; birçoğu borç batağına
girmiş, şiddetli geçim sıkıntısı çekmektedir. Emekliye güya sağlık harcamaları
ücretsiz deniyor ama emekli daha ilacını almadan hapı yutmaktadır. Muayene
parası, fark ücreti, katılma payı, reçete parası, kutu parası, ilaç fark parası
diyerek yapılan kesintilerle emeklimizin maaşı kuşa çevrilmektedir.
Bir de çalışan emekli esnafa “Niye çalışıyorsun?” diye borç
çıkarılmakta, emekli aylığından prim kesilmektedir. Sayın Başbakan ve bakanlar
“Emekli aylıklarını şöyle artırdık, böyle artırdık.” derken de yapılan bu
kesintileri hiç hesaba katmamaktadır. Ondan sonra “Enflasyona ezdirmedik.”
Masalları, AKP zihniyetinin masalı bile zamlı anlattığını göstermektedir.
Emeklilerin aylıkları geçimlerini sağlayabileceği düzeyde
artırılmalı, sağlık hizmetlerinde alınan bazı katılma payları ve emekli
aylığından yapılan prim kesintileri kaldırılmalıdır.
AKP Hükûmeti emekli esnaf ve sanatkâra zulüm yapmaktadır. “Sen
emekli oldun, niye çalışıyorsun?” ya da “İş yerini niye kapatmadın?” diye
esnafın emekli maaşının yüzde 15’ine el koymaktadır. İş yeri açan, katma değer
yaratan, gençlere iş imkânı sunan esnaf, ödüllendirilmesi gerekirken
cezalandırılmaktadır. Emekli esnafımız isyan ediyor ama AKP Hükûmetinin
umurunda bile değil. Emekli esnafımız on yıla varan birikmiş borçları nasıl
ödeyeceklerini kara kara düşünüyor.
Bakın, bir taksici arkadaşımız diyor ki: “Bir trafik cezasında
bizi on beş günde bulan Hükûmet yıllardır neredeydi? Yıllar sonra kalkmış bize
‘Emekliyken çalışmışsın.’ diye ödeyemeyeceğimiz tutarda borç çıkarıyor. Bizi
çalıştığımız için cezalandırıyor.”
Sayın Bakan, işverenlerin, özel hastane patronlarının borçlarını
siliyorsunuz da emekli esnafa niye borç çıkarıyorsunuz? Neden esnafın ümüğüne
çöküyorsunuz? Sizin adaletiniz bu mudur? Milliyetçi Hareket Partisi olarak
esnaf ve sanatkârın emekli aylığından sosyal güvenlik destek primi kesilmesi
uygulamasının kaldırılmasını ve çıkarılmış borçların da silinmesini istiyoruz.
Değerli milletvekilleri, devlet herkes için eşit hak ve
yükümlülükler içeren bir sosyal güvenlik sistemi kurgulamakla yükümlüdür.
Ancak, bugün birçok vatandaşımız mağduriyet yaşamaktadır. Emeklilikte yaşa
takılan, emeklilikte prim gün sayısına takılan ve emeklilik için staj ve
çıraklık süresini saydıramayan, dolayısıyla emeklilikte AKP’ye takılan
milyonlarca vatandaşımız eşitlik ve adalet beklemektedir. İşe girdiği tarihte
tabi olduğu mevzuata göre emeklilik için gereken sigortalılık süresi ve prim
ödeme gün sayılarını tamamlayan, emeklilikte yaşa takılanlar haklarını
aramakta, mağduriyetlerinin giderilmesini istemektedir. Bir haksızlığın
giderilmemesinin, kazanılmış hakların verilmemesinin hiçbir haklı gerekçesi
olamaz. Emeklilikte yaşa takılan arkadaşlarımız yine seslerini duyurmaya
çalışıyor. Ey Hükûmet! Artık yeter. Bu kadar taş kalpli olmayın. Emeklilikte
yaşa takılanların sesini duyun ve artık oyalamayı, kandırmayı bırakın.
Yine, emeklilik için gereken sigortalılık süresi ve yaş şartını
tamamlayan ancak prim gün sayısını dolduramayan ve doldurma imkânı da
bulunmayan vatandaşlarımız borçlanma imkânı verilmesini istemektedir. Diğer
taraftan, çırak veya stajyer olarak çalışılan sürelerle ilgili hakların sadece
kısa vadeli sigorta konuları ile sınırlı tutulması eşitsizliğe ve dolayısıyla
mağduriyete neden olmaktadır. Mevcut uygulamada doğum, askerlik, aylıksız izin
gibi bazıları hiçbir çalışma ya da sigortalılık olmaksızın geçen süreler
borçlanılabilirken fiilen bir çalışmaya ve sigortalılığa dayanan çıraklık ve
staj süresinin hizmetten sayılmaması Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırıdır.
Dolayısıyla, emeklilikte yaşı bekleyen, emeklilik için prim gün sayısı
yetmeyen, emeklilik için staj ve çıraklık süreleri hizmetten sayılmayan
vatandaşlarımızın yaşadığı mağduriyetleri giderecek düzenlemeler mutlaka
yapılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, kamuda aynı yerlerde aynı işi yapmalarına
rağmen statüleri nedeniyle çalışanlar arasında idari, mali ve sosyal haklar
yönünden birçok farklılık bulunmaktadır. Biliyorsunuz, temmuz ayında torba
kanunla sözleşmeliler ve vekil Kur'an kursu öğreticileri memur kadrolarına
alınmıştır. Ancak AKP zihniyeti bu kanunla yine en iyi bildiği şeyi,
haksızlığı, ayrımcılığı, eşitsizliği ve adaletsizliği yapmış ve bazı kamu
çalışanlarını mağdur etmiştir. Bu kanunla vekil ebe hemşireler, aile sağlığı
çalışanları hayal kırıklığına uğratılmıştır. Vekil imamların ve vekil
müezzinlerin sevinci kursağında bırakılmıştır. Rehber ve usta öğreticiler ile
ücretli öğretmenler görmezden gelinmiştir. Başta belediyelerde işçi
kadrolarında çalıştırılan mimar, mühendis ve teknikerler ile üniversite
mezunlarının memur olabilme umutları boşa çıkarılmıştır. 4/C mağdurları yine
boynu bükük bırakılmıştır. Bazı mali ve sosyal haklardan mahrum çalıştırılan
4/C’li personelin maaşları emsallerine göre son derece düşüktür. Kamuda
çalışanlar arasında en kısıtlı haklara sahip olan 4/C’lilere AKP zihniyeti
âdeta düşman gözüyle bakmaktadır. Geçici ve mevsimlik işçiler yine göz ardı
edilmiştir. Başta şeker ve çay fabrikalarında olmak üzere yıllardır geçici veya
mevsimlik işçi olarak çalışanlar kadroya alınmamıştır.
Bütçelerin hayırlara vesile olmasını diliyorum, teşekkür ederim.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.
Isparta Milletvekili Sayın Süleyman Nevzat Korkmaz.
Buyurun Sayın Korkmaz, süreniz on yedi dakikadır. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum ve sözlerimin
başında 2014 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini niyaz
ediyorum.
Konuşmama geçmeden önce bir hususu sizlerle paylaşmak istiyorum,
kıymetli Meclisimizle. Meclis İdare Amiri Sayın Salim Uslu Bey’in burada
olmasını da memnuniyetle karşıladım. Benimle ilgili bir tweet atmış,
arkadaşlar. Bütçenin, liderlerin konuşmuş olduğu ilk gün söz hakkımı Sayın
Mustafa Balbay’a devretmiş olmamdan dolayı -hakikaten bu nezaketi alkışlamak
yerine- beni âdeta eleştiren ve kendi seçmenimiz önünde zor duruma düşürmeye
çalışan -kendince- bir tweet atmış.
OKTAY VURAL (İzmir) – Fitne.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Fitne yapmış.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Kim bu Salim Uslu? Bu, Salim Uslu
arkadaşımız Meclis İdare Amiri yani burada bir sıkıntı olduğu zaman
ağırbaşlılığıyla, nezaketiyle olaylara el koyup herkesi sükûnete davet edecek
adam.
Efendim, Milliyetçi Hareket Partisinin tavrını aslında bütün
Meclis burada anladı ama Sayın Uslu ben size bir kez daha özel olarak
anlatayım, burada galiba bir anlama sıkıntınız var, özel olarak anlatayım ben
size.
Adalet ve Kalkınma Partisi ve BDP’nin sözde Kürdistan’ı kurma
girişimine karşı Milliyetçi Hareket Partisi “Artık, bu, sözün bittiği yerdir.”
anlamında ilk gün konuşmama kararı aldı ve ben de bu konuşmama kararına
istinaden konuşmadım.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Aleyhte olduğu için.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Bu konuşma hakkımı da dört yıl dokuz
ay özgürlüğünden mahrum edilmiş -hukuksuz bir yere-…
RECEP ÖZEL (Isparta) – Nereden biliyorsun hukuksuz olduğunu?
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – …ve bunun iki buçuk yılı -senin
gibi, benim gibi seçilmiş bir milletvekili olarak- kendisine bu kürsüden söz
hakkı verilmemiş Sayın Mustafa Balbay’a devrettim.
Devletin bütünlüğü, cumhuriyetin temel kazanımları ve milletin
birliği hususunda ortak paydası olan, ister Adalet ve Kalkınma Partisinden
ister Cumhuriyet Halk Partisinden, hangi arkadaşımız olsa ben yine bu konuşma
hakkımı devrederim çünkü bu bir nezaket duruşudur. Sayın Uslu…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Anlamazlar, çeneni yorma, anlamazlar.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Tabii, nezaket duruşudur derken belki
de hata ediyorum arkadaşlar, Sayın Salim Uslu’yla “nezaket” kelimesini yan yana
getiriyorum. Hâlbuki kendisi, Mecliste aynen kendisi gibi seçilmiş bir
milletvekiline saldırarak Meclis kayıtlarına, Türk siyasi tarihine girmiş bir
insandır. O yüzden, belki de şöyle demem lazım, sözümü şöyle bağlamam lazım:
Sayın Uslu, sen kim nezaket kim!
RECEP ÖZEL (Isparta) – Allah Allah!
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Evet, Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; böyle bir giriş yapmak zorunda kaldığım için gerçekten üzgünüm.
Tekrar saygıyla selamlıyorum ve Meclisin mehabetine uygun bir
biçimde, inşallah, Meclis idare amirlerine kavuşmamızı niyaz ediyorum.
Eğri oturup doğru konuşalım kıymetli arkadaşlar. Hazırladığınız
bütçe tasarısı AKP Hükûmetinin sesinin, nefesinin tükendiğinin ve ringe havlu
attığının ilanıdır. Sattınız, savdınız, cumhuriyet hükûmetlerinin birikimini
âdeta bir mirasyedi gibi har vurup harman savurdunuz. Deniz tükenmiştir beyler.
Bu yüzden, bu bütçe ülkemizin ve milletimizin önünü açan, dertlere deva olan
bir bütçe değildir. Ağır bir mali disiplin bütçesiyle milletin karşısına
çıkıyorsunuz. Size ve çevrenize, yakın çevrenize sevdanın yolları, millete
kurşunlar.
“Ülkeyi zenginleştiriyoruz, millî geliri artırıyoruz.” diyerek,
milleti avutarak bugünlere geldiniz. Evet, bir zenginlikten bahsetmek mümkünse
olsa olsa yakın çevrenizde oluşturduğunuz saadet zincirinden bahsedilebilir.
Milletin çoğunluğu soruyor değerli milletvekilleri: “Madem ülke zenginleşiyor,
bahsettiğiniz bu zenginlik içerisinde bizim payımız nerede?” Bugüne kadar bu
talepleri hep “az sonra” diye ertelediniz ve çoğunluğu sizlere oy vermiş
kitlelerin hakkını vermediniz. Tertemiz oylarıyla sizleri iktidara taşıyan
işçinin, köylünün, emeklinin, esnafın ve diğer sosyal kesimlerin hakkının
üstüne âdeta bir çizik atarcasına inkâr ettiniz. Vatandaşın mihnet ve
sıkıntıları üzerine inşa ettiğiniz siyasetiniz duvara dayanmıştır ve bu acziniz
bu bütçeyle gün yüzüne çıkmıştır.
Bütçenin bütün yükü dar gelirliler üzerindedir. Bütçe rakamları
söylüyor bunu, ben değil. Toplam tahminî gelir vergisi 107 milyar,
çalışanlardan kesilecek gelir vergisi 67 milyar. Bunun anlamı, toplam gelir
vergisinin yüzde 63’ü ücretli çalışanlardan ve sabit gelirlilerden alınacak.
Bugün, üretilen mal ve hizmetlerin yüzde 95’i ülkemizin en zengini olan yüzde
5’ine, yüzde 5’i de nüfusun yüzde 95’ini oluşturan orta hâlli ve fakir
kesimlere gidiyor. Nimeti dağıtmada böyle. Peki, külfeti dağıtmada yani vergi
toplamada nasıl? Tam tersi. Fakir ve orta hâlli kesimlerden toplanan vergi zenginlerden
toplanan verginin katbekat üzerinde. Zengin ve fakir arasındaki fark tam 8 kat.
Ballı kaymak tabakasında oturduğunuz için diğer tabakaları, aşağıdaki
tabakaları görmüyorsunuz değerli AKP milletvekilleri. İşte, yarattığınız
ekonomik mucizenin vatandaşın cebine yansıması böyle.
“Adımız Adalet ve Kalkınma Partisi” diyorsunuz ama refahı
dağıtmaya gelince birden kurt adam hâline dönüşüyorsunuz. İnsanlar soruyor:
“Nerede bu adalet?” Milletin sırtına binerek kendinizi taşıtıyorsunuz. Nerede
bu milletin iktidarı ve nerede onun iradesine saygı?
Türkiye bugün enflasyon oranına kıyasla -bakın, tekrar ediyorum,
enflasyon oranına kıyasla- en pahalı faizi ödeyerek borçlanmaktadır. Ee
borçlanmayıp ne yapacaksınız? Mecbur. Çünkü ekonomik politikanızın ana
ekseninde borcu borç alarak kapatmak var. Bakalım nereye kadar idare
edeceksiniz. Milletin parasıyla içeride ve dışarıda yüksek faizlerle
borçlanarak hâlen daha faiz lobisini zengin etmeye devam ediyorsunuz. Bizzat
Başbakan söyledi bunları, ben değil “Faiz lobisi bizim zamanımızda 5 kat zengin
oldu.” diye. Canavarı büyüttünüz, şimdi önüne ne atarsanız atın doymuyor. Bu
söz sonrasında ekonomi politikalarınız değişti mi? Hayır. Aynısıyla devam.
Bunun anlamı, faiz lobisini zengin etmeye devam ediyoruz demek. Tüm cumhuriyet
hükûmetlerinin gerçekleştirdiği ortalama kalkınma hızını bile
gerçekleştiremeyen, faiz lobisine ve yabancı sermayeye beşer beşer, kendi
insanına çeyreği bile çok gören bir Hükûmet olarak tarihteki yerinizi aldınız
bile.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Bir de 1999-2002’yi mukayese etsene.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Rahmetli Erbakan Hoca’nın mektep
kaçaklarına dediği gibi “Sizi gidi faizciler sizi!”
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Sen anlamazsın Recep Bey, dinlemeyi de
öğren biraz.
RECEP ÖZEL (Isparta) – 99’la 2002’yi mukayese etsene bir, onu
mukayese etsene.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – O mukayeseye aklın ermez Recep Bey.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Yapsana, yapsana, yapamazsın işte, o
mukayeseyi yapamazsın.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Meclisi meşgul etmeyelim, ben sana
Isparta’da ayrıca oturur izah ederim.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sizin dönemde toplanan verginin yüzde 87’si
faize gidiyordu ya.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Çalışma hayatında oluşturduğunuz
yandaş, sarı sendika ve meslek kuruluşlarıyla da kitleleri bastırıyor ve
çalışan yerine sendika ağalarıyla anlaşıp gül gibi geçinip gidiyorsunuz.
Çalışanları bu sendikalara üye olmaya zorlayan Hükûmet, uygulamalarıyla ve sarı
sendikalarıyla efendim, koruyor, kalkındırıyor. Onlar da Hükûmete diyet
borcunu, Hükûmetin zulüm politikalarına susarak, görmezlikten gelerek
ödüyorlar, “Emret Başbakanım” dizisini oynuyorlar.
Kasım kasım kasılan bir Başbakanımız var. “IMF’ye 5 milyar dolar,
Mısır’a 2 milyar dolar, hatta Kızılderililere bile 200 bin dolar verdik.”
diyor.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Ya, bununla gurur duyman lazım ya!
AHMET ARSLAN (Kars) – 23 milyar borçlu olacağına 5 milyar borç
versin.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) - Sayın Başbakan, ülkemizdeki…
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sizin borçları biz ödedik.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Bakın, anlatacağım, anlatacağım, bak
sabredin.
BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayın lütfen.
OKTAY VURAL (İzmir) – Anlamadığı için efendim, anlayamadığı için
müdahale ediyor.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Sayın Başbakan, ülkemizde 4 milyon
üniversite öğrencisinin 400 binine yurt imkânı sunuyorsun. Parayı siyasi
hırsların için sağa sola dağıtırken millete soruyor musun? Bir taraftan yurt
yok, diğer taraftan “Kız erkek niye aynı yurtta kalıyor?” diye soruyorsun. Sen
seçenek sundun da millet mi kabul etmedi? Bu dağıttığın paralarla mesela yurt
meselesini tamamen çözebileceğini kimse sana söylemiyor mu? Senin şu yaptığın,
alın teriyle kazanan aile parasını malum yerlerde, malum şahısların göbeğine
para yapıştıranlara benzemiyor mu?
EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Bu ne biçim benzetme ya, biraz seviyeni
koru Sayın Vekilim! Seviyeli konuş kardeşim ya!
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Bu para milletin parası, millet
muhtaç ama Sayın Başbakan milletin parasıyla ulufe dağıtıyor.
EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Büyük düşünüyoruz, sizin gibi küçük
değil.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, 2014
yılında memur maaşlarına sadece 123 lira zam yapılması kararlaştırılmıştır. Son
bir yılda ise sadece zorunlu harcamalardaki artış, dikkat edin, 186,5 liradır.
Sayın Hükûmet, bütçeniz, bırakın refahtan pay vermeyi, memur için
mevcudu bile korumayı başaramamıştır. Yani AKP yönetiminde geçen her yıl bir
öncekine rahmet okutmaktadır, çalışan, üreten insanlar her geçen yılı
özlemektedir.
Nüfusun, rakamlara attırdığınız taklalara rağmen, yüzde 16,3’ü
sürekli yoksulluk içinde yaşıyor, diğer yüzde 16’sı da sınırda yani nüfusun
üçte 1’i yoksul. Kaba bir hesaplama ile bu, 25 milyon insana tekabül ediyor.
“Yoksul” diyorum, belki bunun ne anlama geldiğini son zamanlarda unutmuş olabilirsiniz
ama Türkiye’deki hanelerin yüzde 62’sinin 1.200 liranın altında bir gelirle
yaşadığını söylersem vahameti bir nebze anlatmış olurum. 4 kişilik bir ailenin
açlık sınırı ayda 1.050 lira.
Başbakanın çok sevdiği simit hesabından gidelim. “3 çocuk” diyor
Başbakan; anne, baba, 5 kişi. 3 öğün ve her öğün katıksız, sadece 1 simit ve 1
çay ile karnını doyurduğunu hesap edelim. Aylık masrafı, evet arkadaşlar, 1.080
lira. Sayın Başbakan -dün söylediği miktar- “800 lira asgari ücret var.” diyor.
Yani Başbakanın burada farklı bir hesap çıkarması ya rakamları bilmediğini ya
da koskoca Meclisi aldatmaya yönelik bir beyan olduğunu üzülerek burada
belirtmek durumundayım.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Simit kaç lira, simit? Hesapla.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Ben biliyorum, siz biliyor musunuz?
1,4 liraya çıktı simit.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Ha, işte orada da aynen onu
yapacaksınız.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Bakın, 1 lira da çay, üzerine
koyarsanız…
BAŞKAN – Sayın Hatip, siz lütfen Genel Kurula hitap ediniz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Hâlâ nasıl bir ekonomik
mucizeden bahsedebilirsiniz arkadaşlar?
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
EMRULLAH İŞLER (Ankara) - Kaç lira? 60 kuruş, hocan da söyledi ya!
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Söyledik ya!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen müdahale etmeyin hatibe.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) –
Bu zenginlik kimin cebinde? Artık kafanızı kumdan çıkarın. İşçi, köylü,
memur, emekli, esnaf aç. “Kişi başına geliri 10 bin dolara çıkardık.” Sözü,
yoksul kitleler için hiçbir şey ifade etmiyor. Söyledikçe devlete düşman
kazandırıyorsunuz. Bu ülkede kişi başına 10 bin doların görüldüğü hanelerdeki
nüfusun oranı sadece yüzde 1,2.
Bu uyarıları dikkate alın arkadaşlar. Hoşunuza gitmeyebilir ama
Allah rızası için, söylediğimiz her şey mi yanlış, yaptığımız her uyarı mı kötü
niyetli? Ağzınızı “2002” diye açıyorsunuz, yapılanlara teşekkür etmenizden
vazgeçtik ama bu kadar inkârcı olmanın karşılığı, Türkçemizde nedir hepiniz çok
iyi biliyorsunuz.
2002’ye göre hanelerin yoksulluğunun, borcunun da arttığını
söylesenize. Sonra “2002’de şöyle oldu, 2002’de böyle oldu.” Bugün övündüğünüz
her şeyin temeli, 2002 öncesi hükûmetin izlediği politikalarla atıldı. Hızlı
Tren’de, Marmaray’da, bankacılık ve finans alanında alınan tedbirler de vesaire,
vesaire. Siz bırakın bunları idame ettirmeyi, 2002’de devraldığınız tabloları
kötüleştirdiğinizi ve sürekli aç biilaç kesimler yarattığını da söyleyin
millete.
Değerli milletvekilleri, AKP, iktidara gelirken, seçim öncesinde,
millete verdiği birçok söz vardı, onların hemen hemen tamamını unuttu. AKP’nin
şu anda bu sözleri niye unuttuğuna dair millete verebileceği, söyleyebileceği
hiçbir mazereti yok. Tek başına iktidar, kaynak kullanımında, kadroları
belirlemede ve istediği yasaları çıkarmada hiçbir engeli yok. Yapın öyleyse,
eğer niyetiniz varsa, becerebiliyorsanız yapın.
Unuttuğunuz sözlerinizden birisi de “Adil ve liyakate dayanan bir
personel sistemi kuracağız.” sözüdür. Bu, 2002 Acil Eylem Planı’nızda vardır.
Bu sözünüze istinaden kamu çalışanları AKP’ye büyük destek vermiştir. On bir
yıl sonunda gelinen nokta şudur: Tüm kamu görevlilerini kapsayan, hizmeti
odağına alan, adalet ve liyakat esaslarına dayanan bir reform yapmayı
becerememiştir. Devlet memurunu kendi siyasi emelleri doğrultusunda kullanabilmek
için “memurluk” kavramının içini boşaltmış ve çeşitli adlar altında güvencesiz
personel istihdamına yönelmiştir. Bu yöntemle, çalışanların geneline daha az
ücret ödemenin ya da kendisine yakın olan insanlara daha fazla ücret ödemenin
yolunu açmıştır.
Kamuya personel alınması ya da çıkarılması, tayin ve terfileri
seçim kazanma ve iktidarı sürdürme aracı olarak kullanılmıştır. Çıkartılan
personel kanunları objektif kriterlerle değil, ıslah amaçlarıyla değil,
yandaşları koruma, kollama ve siyasi hedefler doğrultusunda yapılmıştır. Kamu
personeli bu yüzden mutsuzdur, gergindir ve yaptığı işten asla tatmin
duymamaktadır.
Sayın AKP milletvekilleri “Her şey güllük gülistanlık.”
diyorsunuz, inşallah öyle olsun, biz yanılalım ama sosyal kesimlerin feryadı
figanı âlemi kaplamışken siz mi rüya âlemindesiniz, onlar mı kendilerine
yapılanları inkâr ediyorlar? Soruyorum: Çoluğunun çocuğunun karnını doyurmaktan
başka gayesi olmayan, “Anasını da alsın gitsin.” dediğiniz çiftçimizin hepsi mi
yalancı? Ağlıyorlar. “Borçtan dolayı insan içine çıkamaz hâle geldik, gittikçe
borçlanıyoruz.” diyorlar. Bunlar sizlere oy verdi değerli Hükûmet.
Hani vatandaşın derdiyle dertleniyor, kimsesizlerin kimi
oluyordunuz ya, evlatlarınıza koca koca gemi, milletin evlatlarına kuş yemi!
Memura 2014 için öngördüğünüz zammı söyledim. Artık, zekât kabul eder hâle
geldi memur. Görmüyor musunuz? Emekli, gözü yaşlı, ay sonunu getiremiyor,
sılayırahimden vazgeçti, konu komşu ve akrabayı görmeyi ahrete bıraktı; gözünün
önünde türlü fedakârlıklarla yetiştirdiği evladı işsiz konumunda. Önceden
“Evladım oku, bir meslek sahibi ol.” deniyor idi, şimdi o çocuk üniversite okuyor,
iş yok; master yapıyor, iş yok; doktora yapıyor, iş yok. Kim çözecek bu
meseleyi? Esnaf ar belasına dükkânını açıyor, kapatıyor. “Önümde çocuğum var,
yarın kızımı evlendireceğim, oğluma kız isteyeceğim, konu komşu ne der?”
düşüncesiyle efendim, dükkânını açıp kapatıyor.
Bu sosyal kesimler bu sıkıntı içerisindeyken yapmış olduğunuz bu
bütçe, milletin üzerine daha çok yükler getirmektedir. Bu yüzden bu bütçeye
“hayır” oyu vereceğimizi bildiriyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve
CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, böylelikle, Milliyetçi Hareket Partisinin
konuşmaları da sona ermiştir.
SALİM USLU (Çorum) – Sayın Başkan, bir sataşma oldu. “Siz kim,
nezaket kim?” diyerek sataşma oldu.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Uslu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İki dakika.
Yeni sataşmalara neden olmayın lütfen.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
4.- Çorum Milletvekili Salim
Uslu’nun, Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın 506 sıra sayılı Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın dördüncü
tur görüşmelerinde MHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
SALİM USLU (Çorum) – Sayın Başkanım, değerli vekiller; az önce
konuşan sayın milletvekili adımı da anarak bir kısım beyanlarda bulundu.
Doğrusu, ben böyle bir açıklamayı yapma fırsatı verdiğim için bana teşekkür
edeceğini zannediyordum. Ancak tam tersi, bize nezaket dersi vermeye kalktı
Sayın Korkmaz.
Evet, ben bir “tweet” attım. “Burada yapılan değiş tokuş işini
herhâlde ülkücüler yemezler, bedel ödemiş ülkücüler.” dedim. (MHP sıralarından
gürültüler)
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sana ne! Sana ne!
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sana ne be!
OKTAY VURAL (İzmir) – Sen hangi hakla ülkücüler üzerinden konuşma
yapıyorsun! Sen kendini ne zannediyorsun! Fitneci!
ALİM IŞIK (Kütahya) – Ayıp!
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – İdare Amiri olarak bu yakışıyor mu!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri…
OKTAY VURAL (İzmir) – Ülkücülerin adını ağzına alma. Haddini bil!
SALİM USLU (Devamla) – Söylediğimde gene...
OKTAY VURAL (İzmir) – Sen önce git verdiğin sözü tut!
SALİM USLU (Devamla) – Bir dakika… Bir dakika…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, niçin hatibe saygı duymuyorsunuz?
SALİM USLU (Devamla) – Bakın, Yusufiyeli ülkücüler, bütün bu olanı
biteni değerlendiriyorlar; bir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sen ne anlarsın Yusufiyeli ülkücülerden! Sen
ısrarla git PKK’yla yaptığın iş birliğini anlat!
ALİM IŞIK (Kütahya) – Size PKK yakışıyor!
BAŞKAN – Sayın Vural…
SALİM USLU (Devamla) – İzin verirseniz…
OKTAY VURAL (İzmir) – Muhafazakâr değerleri ayaklar altına
aldınız!
BAŞKAN – Bir izin verin de söylesin.
OKTAY VURAL (İzmir) – Mütedeyyin insanları fişlediniz! Yazıklar
olsun size! Sen önce git onları Twitter’a yaz!
SALİM USLU (Devamla) – Niye bana ait olduğunu anlatırım ben.
Anlatırım. Fakat bir şey söyleyeyim size, sizin söz hakkını verdiğiniz zata
“Nezaketen verdim.” diyorsanız…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sen kimsin be!
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – “Zat” diyemezsiniz! “Zat” diyemezsiniz!
Milletvekili!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, müsaade edin açıklamasını yapsın!
Niçin izin vermiyorsunuz?
SALİM USLU (Devamla) –…söz hakkını verdiğiniz şahıs...
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Milletvekilinden bahsediyorsunuz. “Zat”
diyemezsin!
OKTAY VURAL (İzmir) – Kurban kesen insanları fişlediniz!
SALİM USLU (Devamla) – …söz hakkını verdiğiniz Sayın Balbay önce…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sen kimsin be!
SALİM USLU (Devamla) – İzin verirseniz söyleyeyim, derdimi
anlatayım.
OKTAY VURAL (İzmir) – İzin vermiyorum!
BAŞKAN – O konuşma iznini ben veririm Sayın Vural.
SALİM USLU (Devamla) – Nasıl izin vermiyorsunuz! Siz kimsiniz,
ülkücülük kim!
OKTAY VURAL (İzmir) – Kurban kesen insanları fişlediniz! Sen
kimsin!
BAŞKAN – Sayın Vural, konuşma iznini ben veririm hatırlatmak
isterim.
OKTAY VURAL (İzmir) – BDP’ye verdiğin söz haklarının hesabını ver!
SALİM USLU (Devamla) – Söz hakkınızı devrettiğiniz Sayın Balbay,
bildiğiniz gibi, gazetesinde “Genç subaylar rahatsız.” diyerek millî iradeye
nezaketsizlik yapmış ve bundan dolayı yargılanan birisidir. (CHP sıralarından
gürültüler)
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Ne yapmış!
SALİM USLU (Devamla) – Eğer nezaket dersi veriyorsanız bana, önce
kime nezaket gösterdiğinize dikkat edeceksiniz. (MHP sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL (İzmir) – Sen haddini bileceksin! Sen mütedeyyin
insanları fişleyenlerle ilgili hesabı ver!
SALİM USLU (Devamla) – Ayrıca, 12 Mart 2004’te çıkarılan bir
yasayla hem solcu hem de ülkücülerin, yani 25 bin kişinin memnu haklarının iade
edilmesini sağlamış birisiyim.
OKTAY VURAL (İzmir) – BDP’ye verdiğin söz hakkının sebebini söyle!
SALİM USLU (Devamla) – O zaman siz yoktunuz bu Mecliste.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sen mütedeyyin insanları fişlemiş bir iktidarın
temsilcisisin. Sen önce git bunun hesabını ver! Sarı sendikacı!
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Otur yerine!
BAŞKAN – Buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, sarı sendikacısın sen!
BAŞKAN – Duymuyorum ki hiçbir şey.
SALİM USLU (Çorum) – Bakın, bu “sarı sendika” dediğiniz sendikalar
AK PARTİ’den önce de vardı, bundan sonra da var olmaya devam edecek. (MHP
sıralarından gürültüler)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – O zaman da satıyordunuz, bugün de
satıyorsunuz işçiyi. Hep sattınız işçiyi, hep!
OKTAY VURAL (İzmir) – Ya, seni gidi, seni!
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, sataşmada bulundu,
düzeltmeme izin verin.
BAŞKAN – Ben onu, Sayın Uslu’nun ne söylediğini katiyen duymadım.
Sayın Korkmaz, katiyen duymadım ne söylediğini. Lütfen… (Gürültüler)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ben duydum, herkes duydu.
OKTAY VURAL (İzmir) – PKK’yla oynaşacaksın, sonra…
BAŞKAN – Yani izin vermediniz ki açıklama yapmaya. Hatalı
olabilir, yanlış bir şey yapmış olabilir ama izin vermediniz ki açıklama
yapmaya. Söz istiyorsunuz şimdi üstüne bir de.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sizi gidi tezgâh altı siyasetçiler! Bütün
manevi değerlerimizi ters yüz ettiniz be!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Herkes bulunduğu şekilde konuşur.
Aynaya bakacak, ona göre konuşacak. Kişi kendini nasıl biliyorsa öyle konuşur.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Çünkü bu tartışmayı kendi atmış
olduğu “tweet” çıkardı ve bunu yapan kişi, Meclisin İdare Amiri.
BAŞKAN – Tamam, bunu söylediniz.
SALİM USLU (Çorum) – İç Tüzük’teki yetkimi kullandım, İç Tüzük’ü
açıp bakın.
BAŞKAN - Sayın Korkmaz, bunu söylediniz, uzun uzun da söylediniz,
sataşmaya neden verecek cümleler de sarf ettiniz, Sayın Uslu da açıklama yapmak
için kürsüye geldi ama açıklama yapmaya fırsat vermediniz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Konuştu efendim, hep konuştu.
BAŞKAN – Kim ne duydu?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sataşma yapmasaydı, kendisi
bildiğini açıklasaydı. Elini kolunu tutan mı vardı!
BAŞKAN – Lütfen, rica ederim…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın İnce…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Efendim, benim bu açıklamama müsaade
edin, bir dakika.
BAŞKAN – Ama ne söyledi de açıklayacaksınız?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Yapmış olduğum yorumların gerçeğe
aykırı olduğunu beyan eden sözcükler sarf etti.
BAŞKAN – Hayır, attığı “tweet”in doğruluğunu söyledi.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Müsaade edin efendim…
BAŞKAN – “Ben bu tweet’i attım.” dedi Sayın Korkmaz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Efendim, anladım ama beni suçlayarak
açıklama yaptı.
BAŞKAN – Bir suçlama yapmadı ki…
RECEP ÖZEL (Isparta) – Seni suçlamadı ki ya, açıklama getirdi.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Açıklamalarıyla benim tabanımı bana
düşman eden açıklamalar yaptı.
BAŞKAN – Şimdi, bir şey söyleyeceğim, bakın, bunu güzellikle
halledelim. Şimdi, siz burada bir konuşma yaptınız Sayın Korkmaz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Evet.
BAŞKAN – O konuşmada atılan “tweet”in nelere mal olduğunu
açıkladınız, uzun uzun da anlattınız.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Evet.
BAŞKAN – Sayın Uslu da kalktı, buna cevap vermek için söz istedi,
sataşmadan çünkü adını da anmıştınız; ben de ona söz verdim, geldi burada
konuştu fakat ne söylediğini kimse duymadı.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Efendim, ben duydum, arkadaşlarımız
duydu.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Tutanaklara bakın Sayın Başkan.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Biz duyduk efendim.
BAŞKAN – O kadar çok gürültü oldu ki bunun üzerine sizin tekrar
sataşmadan söz almanızı hangi gerekçeye oturtacağımı, bana bir yardımcı olun.
OKTAY VURAL (İzmir) - Ülkücü harekete düşman birilerinin ülkücüler
üzerinden siyaset yapması hakarettir ve dolayısıyla da ondan dolayı söz
istiyoruz. Ülkücülere düşman, milliyetçilere düşman bir zihniyetin ülkücüler
üzerinden siyaset yapması bize hakarettir.
BAŞKAN – Böyle bir şey söylemedi yalnız.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Tutanaklara bakın Sayın Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir) – Milliyetçi Hareket Partisi olarak,
milliyetçi hareketin temsilcisi olarak, siyasi partisi olarak buna cevap
vereceğiz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Hiç kimseyi duymuyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Tutanaklara bakın Sayın Başkan.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Korkmaz, bakın, şimdi, lütfen sizden rica ediyorum,
bana izin verin, ara da vermeyeceğim, şu tutanaklara bir bakayım, okuyayım,
size söz vereceğim.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – “Ülkücüler yemezler.” dedi, daha ne
desin. Hatırlayacaksınız, dedi ki: “Nevzat Korkmaz’ın bu ‘tweet’ini ülkücüler
yemezler.” gibi bir tabir kullandı. Öyle mi?
BAŞKAN – “Attım.” dedi, “Bunu söyledim.” dedi. (MHP sıralarından
gürültüler)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Direkt beni hedef alıyor.
BAŞKAN – Anlaşamıyoruz galiba. Bakın, “O ‘tweet’i attım.” dedi.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, arkasından da birçok
koca koca laflar etti.
BAŞKAN – Peki.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, Milliyetçi Hareket Partisi, ülkücü
ve milliyetçi hareketin siyasi temsilcisidir.
BAŞKAN – Evet.
OKTAY VURAL (İzmir) – Dolayısıyla, sayın hatibin ülkücülüğü ve
milliyetçiliği ayaklar altına aldığını söyleyen bir siyasi hareketin temsilcisi
olarak ülkücüler üzerinden siyaset yapması grubumuza bir hakarettir.
BAŞKAN – “Ülkücü” dedi mi?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – “Irkçılığı ayaklar altına alan bir
siyaset, kafatasçılığı ayaklar altına alan bir siyaset…”
OKTAY VURAL (İzmir) – Böyle bir zihniyetin ülkücüler üzerinden
fitne oluşturması ve milletvekilimizin bu fitne üzerinden eleştirilmesi
karşısında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz istiyoruz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Böyle bir usul ve esas yok Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Peki, buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Nevzat Korkmaz…
BAŞKAN - Bu yöntemi de hiç beğenmiyorum ama yapılacak bir şey yok.
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Sen beğensen ne olur, beğenmesen ne olur!
BAŞKAN – Tekrarlanmaması konusunda da grup başkan vekillerinden
özellikle rica ediyorum bunu, özellikle. Bu yöntem hiç doğru bir yöntem değil.
Buyurun.
5.- Isparta Milletvekili S. Nevzat
Korkmaz’ın, Çorum Milletvekili Salim Uslu’nun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biraz önce o “tweet”ten bahsettim ki bu konuşmamın, burada
sizlerle paylaşmamın sebebi o “tweet”tir yani adama oturduğu yerde
sataşmıyorlar. Sonra çıktı bu “tweet” üzerine “Yanlış anlaşıldım, belki kastımı
aştım. Nezaketsizlik yapma gibi bir kastım yoktu.” demek yerine “Efendim, MHP
milletvekilinin bu tavrını yani Sayın Mustafa Balbay’a söz hakkını devretmesini
ülkücüler yemezler.” gibi bir tabir kullandı. Şimdi, Sayın Uslu, herhâlde,
ülkücülük konusunda sizden ders alacak değiliz. Yani siz kim, ülkücülük kim?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Evvela o, Meclisi idare etsin.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, hâlâ sataşıyor Sayın
Başkan.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) - Siz kendi yolunuzda, istikrarlı,
tutarlı yolunuzu izlemeye devam edin. Sana ne bizden! (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Bakın, değerli arkadaşlar, bana bunu söyleyen bir partinin, o gün
çıkıp BDP’ye söz hakkını devretmiş olmasını da sizlerin takdirine sunuyorum.
Sen madem bunu da “tweet”inde atsana, “Nevzat Korkmaz böyle yaptı, biz de böyle
yaptık.” desene. Bak asıl tutarlılık budur.
Değerli arkadaşlar, burada herkes kendi siyasetini, kendi
çizgisini anlatmakla mükellef.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Ne zaman ülkücü oldu ya?
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) - Kalkıp başka bir partinin, hele hele
kırk dört yıllık maziye sahip, mazisinde 5.500 şehit olan bir siyasi hareketi
değerlendirmek senin haddin de değildir…
BAŞKAN – Sayın Korkmaz…
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) - …hakkın da değildir. Bundan sonra
da…
BAŞKAN – Sayın Korkmaz, lütfen şahsiyatla uğraşmayın.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) - …Milliyetçi Hareket Partisine
yönelik bu tür sözlü saldırılara misliyle karşılık verilecektir. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Korkmaz, teşekkür ederim.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) - Sayın Salim Uslu, senin de benim de
kim olduğumu bütün Meclis biliyor. (MHP sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL (Isparta) – Vallahi ya, biliyoruz, biliyoruz 2004’te
aday olmak istediğini bizden.
BAŞKAN – Sayın Korkmaz, teşekkür ederim.
Sayın İnce, buyurun.
Tehdit etmeyin. Bu, hiç hoş bir şey değil; bir.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ne tehdidi efendim? (MHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – İkincisi…
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Hayır, ne tehdidi efendim?
BAŞKAN - …Barış ve Demokrasi Partisi de bu Parlamento içinde bir
partidir.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Evet.
BAŞKAN - Herkesle aynı, eşit haklara sahiptir; iki bu. (MHP
sıralarından gürültüler)
Sayın İnce, buyurun.
Sayın İnce’ye söz veriyorum, lütfen anlayışlı davranın arkadaşlar.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Bağırma! Ne bağırıyorsun! (MHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Özgürlük, kuralsızlık demek değildir.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, Meclis Başkanlığı
makamına hakaret edemezler.
Sayın Başkan, müsaade eder misiniz?
BAŞKAN - Herkes istediğini yapıyor, istediğini dayatmaya
çalışıyor, bu Başkanlık Divanına geldiği zaman buradaki kişilere ve başkan
vekiline söz verilmiyor. Özgürlük, kuralsızlık değil, lütfen.
Buyurun Sayın İnce…
Her istediğinizde oturduğunuz yerden bağırmayın. Madem “yüce
Meclis” diyorsunuz yüce Meclisin temsil edildiği şu makama saygı gösterin, rica
ediyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, “Sayın İnce” diyorsunuz,
sonra siz konuşuyorsunuz.
BAŞKAN – Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, Sayın Uslu… Ben az önce
dışarıdaydım.
BAŞKAN – Nedir bu azar içinde ya? Herkes azarlıyor.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Efendim, “Sayın İnce” deyip sonra siz
konuşuyorsunuz.
BAŞKAN – Özür dilerim.
MUHARREM İNCE (Yalova) – 4’üncü oldu.
BAŞKAN – Buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Uslu, grubumuzun bir üyesine hakaret
etmiştir.
YUSUF BAŞER (Yozgat) – Ne dedi?
MUHARREM İNCE (Yalova) – Kendisi burada olmadığı için Grup Başkan
Vekili olarak grubumuzun üyesinin adına…
BAŞKAN – Ne dediğini anlamadım? Ne demiş?
MAHMUT TANAL (İstanbul) – “Millî iradeye saygısızlık yapmıştır,
gazetede yazı yazmıştır.” dedi.
MUHARREM İNCE (Yalova) – “Millî iradeye saygısızlık etmiş bir
zat.” dedi.
BAŞKAN – Anlamadım, pardon.
MUHARREM İNCE (Yalova) – “Millî iradeye saygısızlık etmiş bir
zat…”
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – “Gazetesinde ‘Genç subaylar rahatsız.’
diye ifade kullanan kişidir.” dedi.
BAŞKAN – Sizin grubunuzdan bir milletvekilinin adını söyleyerek
mi?
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Balbay hakkında.
BAŞKAN – Sayın Balbay için mi?
MUHARREM İNCE (Yalova) – Evet efendim.
BAŞKAN – Buyurun.
İki dakika veriyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, sonra ben de
istiyorum.
BAŞKAN – Sataşmadan dolayı?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Hayır, bir dakika, ondan
dolayı değil.
6.- Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin, Çorum Milletvekili Salim Uslu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova) – Ben çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben, Sayın Nevzat Korkmaz’a bütün yüreğimle Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Hapisten
çıkmış, beş yıl hapis yatmış, bunun iki buçuk yılını milletvekili olarak hapis
yatmış birisine, Meclise ilk geldiği günde bu nezaketi göstermek bir erdem
işidir, bir insanlık işidir, bir vefa işidir, bir duygu işidir.
Meclisin son günü son konuşma benim. Eğer bu şekilde hapisten
çıkan bir AKP’li milletvekili olsaydı, ben o sözümü ona seve seve verirdim.
SERMİN BALIK (Elâzığ) – Eminim!
MUHARREM İNCE (Devamla) – Bu, bir CHP’li olsaydı ona seve seve
veririm, bir MHP’li olsaydı ona seve seve veririm, bir BDP’li olsaydı ona seve
seve veririm. Eğer, bu milletin oylarıyla seçilmiş birisi, iki buçuk yıl
milletvekili olarak…
Siz yargının yerine kendinizi koyamazsınız. Henüz Yargıtay kararı
vermemiş, sonuçlanmamış, henüz sanık, henüz suçlu değil, belki Yargıtay kararı
bozacak. Siz nereden biliyorsunuz? Bu millet onu seçmiş. Bu, bir insanlık
işidir; bu, bir hukuk işi değildir; bu, bir adamlık işidir. Teşekkürler Nevzat
Korkmaz, teşekkürler Milliyetçi Hareket Partisi. (CHP sıralarından alkışlar)
Ne var bunda? Bütün milletvekillerine, kim gelirse gelsin, samimi
olarak söylüyorum, bir AKP milletvekili de olsa seve seve verilir bu söz ya.
Bu, bir insanlık işidir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Bizim yaptığımız Anayasa değişikliğiyle
çıktı milletvekiliniz.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Bunun eleştirilecek bir şeyi var mı?
Yani o Twitter’a baktığınızda Sayın Uslu’nun “tweet”ine bakın, bir de benim
attığıma bakın. Ben teşekkür ettim. Yani ne fark eder?
Ben BDP’yle aynı siyasi çizgide değilim, hiç de olmadım, hiç de
olmayacağım ama yarın gelirse hapisten böyle bir milletvekili, yargı onu
serbest bırakırsa, yemin ederse, ben sözümü, o gün gelen bir misafire en
azından, insanlık adına veririm, yine veririm. (CHP sıralarından alkışlar, AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova) – İnsanlık varsa tabii, nasibini almışsa.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, efendim…
BAŞKAN - Sayın Vural, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
13.- İzmir Milletvekili Oktay
Vural’ın, milletvekillerinin şahsi söz haklarını devretmelerine ilişkin
açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) – Zaman zaman milletvekillerinin şahsi söz
haklarını, bir talep üzerini başkasına devrettiği çok vaki. O gün de Sayın
Süleyman Nevzat Korkmaz, söz hakkını Sayın Mustafa Balbay’a, gerçekten, ilk
defa yemin etmiş bir şahsiyete devretti ancak o gün aynı zamanda, bütçenin
lehinde Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekiline ait söz hakkını, kendileri
BDP’li Sayın Sebahat Tuncel’e devretmişlerdir.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Halkların Demokratik Partisi, yeni bir
partidir, öğrenin ya.
OKTAY VURAL (İzmir) – HDP…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bırakın Allah’ını seversen. Parti, parti…
Allah Allah ya.
OKTAY VURAL (İzmir) – HDP’den Sayın Milletvekili Sebahat Tuncel’e
devretmiştir, Adalet ve Kalkınma Partisi söz hakkını ona devretmiştir.
Milletvekillerinin takdirine sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, o konuyla ilgili
arkadaşımız bir açıklama yapacak.
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Vural’ın
sözüne bir açıklama getirmek istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
Yerinizden, bir dakika.
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Sebebini sordunuz mu? Sebebini niye
sormadınız?
BAŞKAN – Sataşma değil efendim, açıklama yapacak.
14.- İstanbul Milletvekili Mehmet
Doğan Kubat’ın, İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Sayın Başkanım, çok teşekkür
ediyorum.
Sadece konu açıklığa kavuşsun diye.
Birinci gün bütçe görüşmelerinde Sayın Ramazan Can arkadaşımızın
lehte söz hakkı vardı, ikinci sırada da Sayın Sebahat Tuncel Hanım’ın söz hakkı
vardı. O gün aleyhte söz hakkı dolu olduğu için lehte konuşma yapması için
-muhalefetle de yapılan anlaşma çerçevesinde- arkadaşımız başvurusunu çekti
fakat Sayın Vural, bunun bir yol hâline gelmemesi için, usuli açıdan bir ikazda
bulundu, “Devir şeklinde olursa bu İç Tüzük açısından da daha sağlıklı olur,
gelecek açısından da, uygulamalar açısından da.” dedi.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Çekmesi de danışıklı değil miydi yani
şimdi? Yapmayın ya!
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) - Sayın Başkanın, bu talebi üzerine
arkadaşımız, devir dilekçesi yazdı.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Çekmesi danışıklı değil miydi ya?
OKTAY VURAL (İzmir) – Söz hakkınızı devretmek istemediniz mi?
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) - Yoksa söz hakkını çekip ikinci
sıradaki arkadaşımız söz hakkını rahatlıkla kullanabilirdi ama bu usulün bu
şekilde uygulanmasını Sayın Vural rica ettiği için, biz ona istinaden yaptık.
Teşekkür ederim. (Gürültüler)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Yani, siz ona söz doğurmak için mi
devrettiniz konuşmayı?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bir şey söyleyebilir miyim?
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Vural, izin verin.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – İzin verin.
Bir dakika…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sizin konuşmanızdan sonra konuşmak
istemiyorum. Lütfen bu konuda…
BAŞKAN – Ben vereceğim size söz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya, yazık bu Meclisin zamanına yazık! Orayı
yönetemiyorsun ya! Ya, Başkan orayı yönetemiyorsun, bu Meclisin zamanına yazık
ya!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birkaç saniye düşünün, şurada neyi
tartışıyoruz, biliyor musunuz?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Saçma sapan atılan bir “tweet”i.
BAŞKAN - Partilerin birbirlerine söz vermesini veya devretmesini,
bunu tartışıyoruz.
MUHARREM VARLI (Adana) - Kim attı bunu Sayın Başkan?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Kim yaptı bunu Sayın Başkan?
BAŞKAN - Olacak iş mi bu arkadaşlar?
MUHARREM VARLI (Adana) - Meclis İdare Amiri olan şahıs başlattı
bunu, biz mi başlattık?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Bu olayı gündeme getiren kim?
BAŞKAN - Herkes gerektiği yerde birbirine sözünü verir, devreder.
(Gürültüler)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sonra söz vermeseydin…
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – E, tamam, ne güzel, onu söyleyin işte.
BAŞKAN – Tamam, bir bırakın artık bu tartışmayı.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Söyleyin işte, söyleyin, siz de söyleyin.
BAŞKAN – Lütfen, rica edeceğim.
Buyurun Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) – Zaten bu konu açıktır, Adalet ve Kalkınma
Partisi kendi iradesiyle, buna diyeceğim hiçbir şey yok.
BAŞKAN – Tamam.
OKTAY VURAL (İzmir) - HDP partisinin Eş Başkanı herhâlde Sebahat
Tuncel’e söz hakkını devretmiştir, bu kadar açık.
BAŞKAN – Tamam, bitti. O da ona devretti. Tamam, olacak şeyler
bunlar, olağan şeyler. Bir yanlışlık varsa da özür dilenilir ama bunu problem
etmeyin. On beş dakikadır bunu tartışıyoruz sayın milletvekilleri.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Her zaman Meclis pratiğinde yapılması gerekli olan
şeylerdir bunlar, lütfen...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, bu Mecliste
kimse kimsenin onuruyla oynayamaz. Bir milletvekilinin başka bir
milletvekilinin onuruyla oynaması ayıptır! Ayıptır! Onur, şeref, haysiyet her
şeyimizdir, herkesindir!
BAŞKAN – Meclis pratiğinde her zaman yapılması gerekli olan
davranışlardır Sayın Aslanoğlu, tekrar ediyorum.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı:
506) (Devam)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu
Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
H) ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANLIĞI (Devam)
1) Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1) Karayolları Genel Müdürlüğü
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Karayolları Genel Müdürlüğü
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ) BİLGİ TEKNOLOJİLERİ VE İLETİŞİM
KURUMU (Devam)
1) Bilgi Teknolojileri ve İletişim
Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Bilgi Teknolojileri ve İletişim
Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) SİVİL HAVACILIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1) Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANLIĞI (Devam)
1) Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU
(Devam)
1) Mesleki Yeterlilik Kurumu
Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Mesleki Yeterlilik Kurumu
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M) TÜRKİYE VE ORTADOĞU AMME
İDARESİ ENSTİTÜSÜ (Devam)
1) Türkiye ve Orta Doğu Amme
İdaresi Enstitüsü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye ve Orta Doğu Amme
İdaresi Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N) DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI
(Devam)
1) Devlet Personel Başkanlığı 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Devlet Personel Başkanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Şimdi, Barış ve Demokrasi Partisi adına Şırnak
Milletvekili Sayın Hasip Kaplan konuşacak. (BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on beş dakika.
Buyurun.
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben Bakanlığın haberleşmesiyle ilgili konuşmak istiyorum bu
saatte.
Tutuklu milletvekillerini konuşuyoruz. Bizim milletvekillerimizle
ilgili bütün iddiaların hukuksuz gizli dinlemelere dayandığını biliyor musunuz,
sadece gizli dinlemelere? Ve Sayın Balbay’ın kararından sonra avukatları
başvurdu. İstanbul’da ayrı bir hukuk işliyor, Diyarbakır’da ayrı bir hukuk
işliyor. Diyarbakır Baro Başkanı bugün açıklama yaptı. Diyarbakır’daki
mahkemeler diyor ki. “Bekleyelim efendim, Anayasa Mahkemesi gerekçeli kararını
yazsın da görelim.” İstanbul mahkemesi diyor ki: “Kısa karar sonuç doğurur.” Bu
adaletsizlik, bu ayrımcılık, bu hukuksuzluk karşısında bu Meclisin üyelerinin
hakkını hukukunu korumak ve sormak hepimizin görevidir.
Burada konuşulurken bizim üzerimizden bir tartışma yapılmasını
doğru bulmuyoruz, yanlış buluyoruz. Varsa fikirlerinizle, çatışın, konuşun ama
yok “Siz BDP’ye bunu yaptınız.” yok “HDP’ye bunu yaptınız...” Bu Meclisin çatısı
altında bugüne kadar, grup başkan vekilliği dönemimde de zaman zaman söz
sıralarını verirdik, konuşurduk kendi aramızda, bu tür tartışmalarımızla
mutabık kaldığımız şeyler olurdu ama bizim üzerimizden bu tür tartışmalarınızı
götürmeyin arkadaşlar. Ben bunu sizden istiyorum. Bakın, Mecliste 10’a yakın
bağımsız ve HDP’li milletvekili sayısı var, onların da bir hukuku var.
Teşekkür ederim fotoğraflar için. Sayın Bakan da çıktı mı? Buradan
alırsan böyle göstereyim, Facebook’a basacağım.
BAŞKAN – Sayın Hatip, lütfen konuşmanıza devam edin.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Ben ediyorum. (Gülüşmeler)
BAŞKAN – Ara verdiniz, poz veriyorsunuz fotoğrafçıya, lütfen.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Hayır, ara vermedim Sayın Başkan,
Facebook’a vereceğim bu resmi çünkü benim iki tane Facebook sayfam vardı, Sayın
Bakanın kapattığını söylüyorlar. Yeniden açtırırsak o resmi oraya koyayım diye.
Öyle bir şey söyleniyor yani AK PARTİ Hükûmetinin, Facebook ve Twitter sosyal
medya yöneticileriyle görüştüğü, bunun üzerine BDP’nin resmî Facebook
sayfasının kapatıldığı, daha sonra Sırrı Süreyya Önder dâhil olmak üzere
-sataşma var- milletvekillerinin…
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Benim de kapatıldı.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Altan Tan’ın da kapatmışlar. Evet, bizim
sayfalar kapatıldı ve fail olarak Sayın Bakanım sizi gösteriyorlar, biz bu
husumeti çözmek zorundayız.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir)
– Eyvallah.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Vallahi, kurt yese de yemese de saldırır.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Twitter’in “Hayır.” dediğini biliyoruz
ama şu Facebook’un İrlanda’daki temsilcisi, reklamların vergisini vermemek için
-Facebook’tan iyi reklam geliyor, vergisini de vermiyorlar- bize dokunmuş,
vallahi biz de onlara dokunacağız yani hayatın gerçekliği bunu götürüyor. Ama,
bunun adı sansürdür arkadaşlar. Bunun adı, eğer, ileride dijital medyayı da
RTÜK’ün denetimine sokmak gibi bir çaba varsa, öyle büyük, engin bir proje
varsa, o proje açısından da dikkati caliptir, bunu bilmenizi istiyorum.
Burada, gerçekten, ilginç şeyler oluyor. Biliyorsunuz TİB,
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı, Haberleşme Bakanlığımıza bağlı ve yakın
zamanda burayı gezdik gizli dinleme komisyonu üyesi olarak. Bize Başkanın
yaptığı açıklama: “Mahkemelerden gelen 10 bin tane dinleme talebini usulsüz
olduğu için reddettik, 10 bin tane.” Bakın, mahkeme kararı. Mahkemeler dinleme
fabrikası mı olmuş, nasıl iştir? Bu ülkenin yurttaşlarının hepsini dinlemek
için durmadan matbu kararlar mı basıyorlar diye merak ettik, araştırdık,
maalesef kendi telefonlarının dinlenmesine bile imza atmışlar! Niye? Organize
işler, terör işleri, kaçakçılık gibi katalog suçlarda hâkimlerden peşin imza
alınıyor. Ondan sonra ne oluyor? Geliniyor… Şöyle, bakın, MİT Müsteşarlığının
Başbakanlığa yazısı. Şimdi, bakın, burada, Başbakanlık makamına yazılan yazıda,
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının soruşturma dosyasında, 2008, 2009, 2012’ye
kadar, tanınmış gazeteciler -bunların içinden birini söyleyebiliriz çünkü dava
konusu da oldu, sürüyor, mahkemelik de olundu, “Pastör” kod adıyla- dinleniyor.
Sonra açıklaması yapılıyor, “Biz, hâkimlerle birlikte yaptık bu işi, iş birliği
içinde yaptık.” diyor. Nasıl bir olay
bu? Hâkimlerle istihbarat iş birliği mi yapar bir karar verdiği zaman bir hukuk
devletinde? Dünyanın hiçbir yerinde bunu gördünüz mü?
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Var, var, Mozambik’te var!
HASİP KAPLAN (Devamla) - Şimdi, burada, çok tanınmış köşe
yazarları var; isimleri tek tek yazılıyor burada, bu kararda ve arkasından,
bunlarla ilgili “casusluk dinlemesi” deniliyor ve bunlar, dava açıldıktan sonra
bu belgeler. Hukuk tazminat davalarına, idari yargı davalarına giren belgeler;
yoksa, bu gizli belgedir, üstünde yazıyor. Bu gizli belgede, “kod isim"
uygulamasının Başbakanın imzasıyla yürürlüğe giren MİT’in Kuruluş, Görev, Yetki
ve Sorumluluğu Yönetmeliği uyarınca olduğu yazıyor. Şimdi, burada, dikkat
edeceğimiz bir konu var. Eğer burada sınır aşılırsa, eğer takdir edilirse,
hâkimlerle kurulan koordinasyon çerçevesinde tatbikat yapılmışsa, ki böyle
deniyor… Ama, sonuçta deniyor ki: “İşin özelliği ve istihbaratı gereği
soruşturmama izni verin.”, soruşturulmasın izni verin. İmza, Doktor Hakan
Fidan, Müsteşar. Altına bakıyoruz, soruşturma izni -2 punto- biri
“Verilmiştir.” çarpı, altta “Verilmemiştir.”i geçerli, altta Başbakanın imzası
var.
Haydi, bunu anladık, Millî İstihbarat Teşkilatı özellikli bir
kurumdur. Peki, onun dışında jandarmanın dinlemesi var, onu da gördük, Emniyet
istihbaratı var, onu da gördük ve şöyle bir araştırma yaptık ki bu araştırmada,
dinleme araçlarından 13 tanesi kayıp. Bir istihbarat daire başkanı çıkıyor,
diyor ki: “Bunun 3 tanesi bir büyükşehir belediye başkanının emrinde
çalışıyor.” Nasıl bir şey bu arkadaşlar? İstihbarat daire başkanı bunu Meclisin
komisyonuna söylüyor. Peki, öyleyse, Meclisin komisyonuna çalışan bu istihbarat
elemanı, başkanı olanın söyleminden yola çıktığımız zaman, nasıl oluyor böyle
2-3 araç kayıp olabiliyor?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Hangi belediye Hasip Bey?
HASİP KAPLAN (Devamla) – “Bir büyükşehir” diyor sadece.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ankara olmasın? Melih Gökçek
olmasın?
HASİP KAPLAN (Devamla) - Şimdi, buradan baktığımız zaman şöyle bir
durumla karşı karşıyayız, vahim olan bir durum bu: MİT sahte isimle basını
dinlerse ve gazeteciler en fazla Türkiye’de tutuklu olursa, avukatlar
dinlenirse ve arkasından bütün vatandaşlarla ilgili dinleme…
Buraya bir İçişleri Bakanı geldi, geçti, şu kürsüde, aynen böyle
konuşurken “Biz BDP’li milletvekillerini dinliyorduk.” dedi, canlı yayında,
burada. O kadar tepki koyduk, Hükûmet… “Nasıl böyle olur? Bu Mecliste
milletvekillerini nasıl dinlersiniz? Hangi kararla dinlediniz?” Ama maalesef,
şunu da gördük ki: Vahim bir durumda, sadece biz değil, herkes dinleniyor.
Ben şunu söylemek istiyorum. Hakikaten siyasette sinirler yay
vaziyetinde gergin. Seçim havasına girildi, Meclis gergin, dışarısı gergin,
seçimler gergin geçecek, bir de bunun üzerine İnternet üzerinden şantaj
kasetleri, seks kasetleri, bilmem ne kasetleri şimdiden güçler dengesi
çarpışmasında dile getiriliyor. Bir de bunların furyası çıkarsa, İnternet’in
TİB’e bağlı olması, Bakanlığa bağlı olması, karşısında, uluslararası dolaşımı
dikkate alındığında çok vahim bir durum. Bu çift SIM kart olayı özellikle neden
bu tür yerlerde kullanılıyor? Gizli, örtülü ödenekten alınan 11 mobil dinleme
aracı nerede? Bunlar haberleşme için. Burada çok ciddi noktalar var.
Şimdi, öyle bir olay ki, bir bakıyorsunuz -eğer iddianamelere iyi
bir bakabilirseniz, dersiniz ki, anlarsınız ki- Ergenekon cemaati dinlemiş,
sonra cemaat Ergenekon’u dinlemiş, cemaat sonra Millî Görüşü dinlemiş; zaten,
Allah var, herkes de bizi dinliyor. Bu konuda ne karar lazım ne bir şey lazım,
herkes dinliyor.
Şimdi, burada, olaylar değişiyor, güçler değişiyor. Derin güç kim,
hangi tarihe göre kim? 2004’ün gizli MGK kararları konuşuluyor. 2004’ü geçin,
2004 hiçbir şeydir, sizin sonrası yıllara bakmanızda yarar var.
Mesela, bazı cihazların, 5 dinleme, 2 İnternet izleme cihazının
örtülü ödenekten alındığı ve Jandarmada olduğu söyleniyor. Bunun demirbaşı yok
mu Sayın Bakanım? Bunların demirbaşı tutulmaz mı? Kim sorumlu? Bunun yapılması
lazım.
Şimdi, buradan eğer bunlara ciddi bir şekilde bir önlem alamazsak
son derece vahim şeyler çıkar. Burada bir görüş belirttik Barış ve Demokrasi
Partisi olarak.
Evet, sizlerin de zaman zaman yaptığınız açıklamalar var. Bir
dönem, Genelkurmay, istihbarat, GES, farklı farklı dinlemeler vardı, ama şimdi
TİB Başkanlığı var. TİB biraz daha dikkat ve özen göstermek için bakıyor.
Şimdi, her türlü dinleme cihazının olduğu bir ortamda, bizim
yaptığımız araştırmada, maalesef, TİB, MİT, Emniyet, Jandarma Genel Komutanlığı
bizim araştırma komisyonunun sorularına cevap vermedikleri gibi Meclisle dalga
geçmişlerdir arkadaşlar. Meclisle dalga geçmişlerdir! Bize “Gizlidir, biliyorsunuz.”,
“Gizli yönetmelik var, biliyorsunuz.”, “Devlet sırrıdır, biliyorsunuz.” deyip,
Meclisin milletvekillerini -bağışlayın- saf yerine koydular ve yuttular
zannettiler.
Biz şunu açık söylüyoruz ki dinlemenin yüzde 80’i, arkadaşlar,
kamu görevlileri tarafından yapılıyor ve bunun yüzde 55’i, 60’ı önleme
dinlemesi olarak yapılıyor, mahkeme kararı alınmıyor; geriye kalıyor 20’si,
işte, Sayın Bakana bağlı olan TİB’e geliyor, TİB’den de süzgeçten geçiyor.
Şimdi, bunun bir tek çözümü var arkadaşlar. Eğer gizli dinlemeden
-herkes muzdarip- kurtulmak istiyorsak, Mecliste dört parti var, her partiden
ikişer kişinin oluşturduğu bir komisyon, gizli dinlemelerle ilgili bir denetim
komisyonu olarak kurulur, Meclisin denetimi altına girer ve bunun önünü
keseriz. Aksi takdirde, hiç kimse dinleniyorum kaygısından kurtulamaz ve herkes
de dinlemeye devam eder.
Bu herkesin sorunudur diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Söz sırası Diyarbakır Milletvekili Sayın Altan Tan’a ait.
Buyurun Sayın Tan. (BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on beş dakikadır.
BDP GRUBU ADINA ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; ben konuşmamı klasik bir muhalefet milletvekili gibi
yapmayacağım. Yani, iktidarın yaptığı her şeye “siyah”, bizim her söylediğimize
“beyaz” şeklinde polemikler üzerine kurulu bir konuşma yapma kurgusu ile
gelmedim. Olumlu bulduğum şeylere olumlu diyeceğim ve -burada Sayın Bakanımız
da hazır, her iki bakanımız da- bakanlarımıza yönelteceğim eleştirileri de yine
açık ve net bir şekilde cevaplamaları isteğiyle burada arz edeceğim.
Değerli arkadaşlar, yine bu konuşmadan önce ilk yapmak istediğim
şey Sayın Faruk Çelik’e hitaben bir iki şey söylemek. Yoğun şekilde
engellilerden talepler var. Meclise geliyorlar, her gün gruplarımızı ve
şahıslarımızı ziyaret ediyorlar. Bu ocak ayında yapılması vadedilen atamalarla
ilgili ciddi talepleri var, ciddi sorunları var. Yine, her türlü tartışma ve
polemikten, rekabetten uzak, bu engellilerin taleplerinin, özellikle de bu ocak
ayındaki atamaların yapılması için Sayın Bakandan ricada bulunuyoruz. Çünkü bu
her şeyin üzerinde. Gerçekten, engelliler, hepimizin hizmet etmesi gereken,
sorunlarıyla ilgilenilmesi gereken kardeşlerimizdir, vatandaşlarımızdır. Bu
konuda bize düşen, dörtlü ittifakla bunların bütün sorunlarının çözülmesidir.
Elinizde ne varsa, mümkünse -yine tırnak içinde söylüyorum- her şeyi bir kenara
bırakarak veya kısmen geciktirerek, bekleterek engellilerin bütün taleplerini
lütfen karşılayınız.
Ondan sonra, kara yolları ve havacılıkla ilgili mevzularda birkaç
şey söylemek istiyorum. Sayın Bakana önce teşekkürlerimi arz ediyorum.
Diyarbakır’da yapılan altı tane alt geçit ve çevre yollarıyla ilgili çalışmalar
gerçekten olumlu. Burada da bir anekdotumu anlatmak istiyorum. altı tane alt
geçidin projesi hazır ama Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından çeşitli
mülahazalarla ihale emirleri verilmiyordu. Sayın Bakanı ziyaret ettim, rica
ettim hiç olmazsa acilen iki tanesinin yapılabilmesi için. Altısının birden
ihale edilme talimatını verdiler ve bu altısı da bugün itibarıyla bitti. Bunlar
olumlu şeyler değerli arkadaşlar. Yani, bu konuda birbirimizi dinlememiz,
olumlu olan şeylere olumlu dememiz, olumsuz olan şeyleri de eleştirmemiz
gerekir ki biz burada bir mesafe alalım.
Şimdi, bu teşekkür faslından sonra da dilek ve temennilerimi,
ondan sonra da eleştirilerimi ve ciddi olan mevzularla ilgili sorularımı Sayın
Bakana ve sizlere yöneltmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, şimdi, yine bölgede, etütleri yapılmış,
projeleri hazırlanmış ve önemli bir kısmı da tasdik edilmiş, ihale aşamasında
olan acil yatırımlarımız var. Bunlar Diyarbakır’ın iki ayrı çevre yolu. Hani,
malum, dört parçada yapılıyor, ikisi şu an yapılıyor ama iki parçanın henüz
ihalesi çıkmadı. Dicle Nehri iki yerden geçilecek; Silvan çevre yolunun projesi
bitti, tasdik edildi, ihale emrini bekliyor; yine, Midyat, Kızıltepe, Çınar,
Ergani, Viranşehir, Siverek ve Ömerli çevre yollarıyla ilgili yine bu
çalışmalar tamamlandı, yine ihale emrini bekliyor. Bunların tamamını ben takip
ediyorum.
Değerli arkadaşlar, sıkıntılarımız var yani bu olumlu olan
şeylerden sonra şu an sıkıntılarımızı anlatmak istiyorum. Bir otoyol hikâyemiz
var, maalesef yılan hikâyesine döndü. Bu mevzular konuşulduğu vakit, yeri
geldiği vakit söylüyorum; otuz iki yıllık inşaat mühendisiyim, rahmetli babam
da Diyarbakır Karayolları Bölge Müdürlüğünde görevliydi, Diyarbakır Karayolları
Bölge Müdürlüğünün bahçesinde büyüdüm tabiri caizse ama biz, otoyolla ilgili,
Sayın Genel Müdürümüzü aşamadık. Bir ay içinde 5 sayın bakanımı ziyaret ettim.
Bütün ihale paftaları konuldu, Karayolları Genel Müdürlüğü ısrarla
Şanlıurfa-Habur otoyolunu mevcut yola neredeyse paralel bir güzergâhtan
götürüyor ve bizim ısrarlı taleplerimiz karşısında da bizi tatmin edecek en
azından bir ikna toplantısı yapmıyor, yapmamakta ısrar ediyor. Ben yine Sayın
Bakandan rica ettim, Sayın Bakan, sağ olsunlar, alternatif bir proje…
Diyarbakır Milletvekili ve Tarım Bakanı Sayın Mehdi Eker, Batman Milletvekili
Maliye Bakanımız Sayın Mehmet Şimşek, Bingöl Milletvekilimiz, yine Bakanımız
Sayın Cevdet Bey bütün bu arkadaşlarımızın talepleri doğrultusunda “Bir etüt
hazırlayın.” dedi. Sırf bizim dediğimizin olmazlığını göstermek için yolu 40
kilometre daha uzattılar, Dargeçit’e, Kerboran’a kadar giden bir etüt
hazırladılar ve neticede, Sayın Bakanım, “Bu olmaz.” diye önümüze koydular.
Şimdi soruyorum… Ve bu tartışmalara girdiğimiz vakit de “Efendim, bu işin belli
kuralları var. Keyfe göre yol yapılmaz, belli kriterler var ve bu kriterlere
göre de bu yolun böyle olması gerekir.” diyorlar. E peki, kardeşim, 3 tane, 4
tane bakan bunun kriterlerini bilmiyor. Bizim gibi, hayatı mühendislikte, yolda
geçmiş insanlar bilmiyor. E, bari toplayın bizi, bir anlatın bir gün. Batman
milletvekillerini, Mardin milletvekillerini, Diyarbakır milletvekillerini,
Sayın Bakanım, lütfedin, Sayın Genel Müdür bizi ikna etsin. Kendi partinizin
milletvekillerini ikna edin, bakanlarını ikna edin. Ben Karayolları Genel
Müdürlüğünden aldığım projeleri -yani etüt ve güzergâhları tasdikli, mühürlü-
getirdim, Sayın Mehdi Eker’in önüne koydum, “Bakın, siz televizyonlara
çıkıyorsunuz ve ‘Bu, Diyarbakır Çınar’dan geçecek, Göksu’dan geçecek, şöyle
olacak, böyle olacak.’ diyorsunuz.” dedim. Maliye Bakanımız, şakayla karışık,
tabii iyi niyetle, diyor ki: “Para benden geçecek, korkmayın. Bu yol Batman’a
ve Diyarbakır’a 40 kilometreden geçecek.” Sayın Mehdi Eker’in önüne ve Sayın
Maliye Bakanının önüne projeleri koyuyorum “Bakın, tasdikli projeler dediğiniz
gibi değil.”, “Hayır, biz Sayın Ulaştırma Bakanımızla çay içtik, kahve içtik,
söz aldık, bizim dediğimiz gibi olacak.” diyorlar. Peki, sizin dediğiniz gibi
olmuyor arkadaşlar; işte, Sayın Bakan da burada, Sayın Karayolları Genel Müdürü
de burada, projeler de önümüzde.
Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, ciddi bir otoyol sorunumuz var,
otoban sorunumuz var Habur’la Urfa arasındakinde. Tekrar söylüyorum, Sayın
Bakan aynen bu arkadaşlarımızın teklif ettiği gibi -AK PARTİ’li ve BDP’li
milletvekilleri, ittifaken bölge milletvekilleri- “Bir etüt hazırlayın.” dedi.
Hazırlandı o etüt -tekrar söylüyorum, teşekkür ediyoruz- ama öyle bir etüt
hazırlandı ki “Bu iş nasıl olmaz?”, o şekilde bir etüt hazırlandı. Belli
kriterler var. Bir: Maliyet kriterleri var, koyun önümüze. Ne kadar fark var,
sizin dediğinizle bizim dediğimiz arasında ne kadar fark var? İki: İstimlak
bedelleri var. Üç: Yolun trafiği var. Yani, şuradan yaparsam ne kadar bir
trafik taşıyacağım, buradan yaparsam ne kadar bir trafik yapacağım? Dört: Yolun
bakım giderleri var. Beş, altı, yedi, sekiz, on… Kriterler var. Bu kriterlerin
hepsini koyun önümüze, ikna edin; kendi milletvekillerinizi ikna edin, ondan
sonra da ne doğruysa hep beraber onu savunalım. Belki şu anki bu konuşmalarımız
köprüden önceki son çıkış. Eğer maliyet içinse, arkadaşlar, bunu yapmayın.
Bakın, bir Zigana Tüneli 12,9 kilometre, eski parayla katrilyondan, yeni
parayla 1 milyardan bahsediliyor. Bir Karadeniz Otoyolu’nu yaptınız, 5 milyar
harcadınız, 5 katrilyon harcadınız, 5 milyar dolar harcadınız; her sel
geldiğinde yolu alıp götürüyor. Onun için, koyun önümüze bütün kriterleri,
doğru düzgün… Ve bize köylü muamelesi de yapmayın yani köyden yarın gelmişler
gibi “Hiçbir şey bilmiyor, bu iş böyle olacak.” Onun için, değerli arkadaşlar,
rica ediyoruz tekrar: Bu otoyol mevzusu tekrar ciddi olarak bir gündeme gelsin
ve doğru düzgün bir ikna mekanizması çalıştırılsın.
Yine aynı şekilde, Sayın Bakana ben bir soru yöneltiyorum: Bu
geçtiğimiz ramazan ayı, aziz, mübarek ramazan ayı içerisinde Ilısu Barajı’yla
ilgili köprüler ve yine bölgede yollar ihaleye çıkarıldı. Bunların tamamı
davetiyeli olarak çıkarıldı arkadaşlar, tamamı. Yine, 500 milyon doların
üzerinde, eski parayla 1 katrilyona yakın, yeni parayla 1 milyar TL’ye yakın.
Buradaki tenzilat oranları nedir? Eğer özel işlerse bunlar –ki yine değil yani
Türkiye’de bunların tamamı yapılıyor, daha ağır, daha özellikli, daha evsaflı
yollar yapılıyor- bunların birim keşif metrajları nedir, maliyeti nedir, nasıl
yapıldı, kaça alındı, hangi firmalar çağrıldı?
Ve ne hikmetse, değerli arkadaşlar, burada bazen isim verdiğimiz
vakit yanlış anlaşılıyor, “Ticari hayata müdahale.” deniliyor, “Özel hayata
müdahale deniliyor ama isim de vermezseniz hiçbir şeyi çözemiyorsunuz. Bir
inşaat şirketi Erbil Havaalanı’nı alıyor, Duhok Havaalanı’nı alıyor,
Kerkük-Erbil yolunu alıyor, 1 milyar 100 milyon euroluk Ilısu Barajı’nı alıyor,
bu bütün yeni, ramazan ayındaki ihaleleri de alıyor. E, peki, nasıl oluyor,
lütfen izah edin ve bu firmanın da 424 trilyon vergi borcu uzlaşmada siliniyor.
E, şimdi bunların adını vermeyin, sormayın, hesap sormayın… Karayollarında
bütün işler en az yüzde 50 tenzilatla gidiyor değerli arkadaşlar, yüzde 50.
Ben Diyarbakır’da Sayın Ahmet Davutoğlu ve Başbakan geldiğinde yan
yana, aynı masada oturduk yemekte, protokolü öyle düzenlemişler. “Efendim,
bunların hepsi şeffaf.” dedi. “Otuz iki yıllık mühendisim, böyle ihaleler
görmedim.” dedim. Teklif ediyorum, çıkardığınız ihaleleri, yarı fiyatına, bir
konsorsiyum kuralım, bizim kuracağımız konsorsiyum yapsın ve bu konsorsiyumu da
Meclisten oluşturalım. Mecliste, mühendis olan, müteahhit olan firmalardan
oluşturalım.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bence kendilerinden oluştururlar, hepsi
müteahhit onların.
ALTAN TAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bunları sormazsak,
bunların şeffaf, net cevaplarını bulamazsak bir yere varamayız. Konuşmamın
başında da söyledim, olumlu olan işlere olumlu diyeceğiz, teşekkür edeceğiz.
Zaten aldığımız terbiye, adap ve demokrasi kültürü de bunu gerektirir. Ama
itiraz edeceğimiz şeyleri de deliliyle, belgesiyle, evrakıyla, sorgusuyla,
sualiyle burada önünüze koyacağız.
Bir başka soru daha, mesela havacılıkla ilgili. Diyarbakır’dan
Erbil’e, Süleymaniye’ye müthiş bir trafik var. Yılda 10 milyar dolarlık bir
ticaret hacmi var. İki gün evvel de ben Erbil’deydim. Gidiş bir rezalet, geliş
bir rezalet. Sınır kapılarındaki olayları defalarca gündeme getirdik, muhatap
yok.
Peki, değerli arkadaşlar, bugün Erbil’den Antalya’ya, Erbil’den
İstanbul’a, Erbil’den her tarafa uçak seferi varken Diyarbakır-Erbil,
Diyarbakır-Süleymaniye seferleri niçin yapılamıyor? Şimdi soruyoruz: “Efendim,
işte, Diyarbakır Havaalanı askerî havaalanı, asker izin vermiyor.” Askere soruyoruz, diyor ki: “Bizimle alakası
yok. Bu, uluslararası anlaşmalara bağlı. Bu hatlar açılırsa…” Eskiden top
çevirme oyunu oynardık, küçükken. Biz ortada dönüyoruz. Bunu da soruyoruz: Bu Diyarbakır-Erbil
ve Süleymaniye seferlerinin başlamamasının gerçek sebebi ne? Meydan mı müsait
değil, uçak mı yok, siz mi istemiyorsunuz, bu sık sık her şeyi yüklediğimiz
derin devlet mi izin vermiyor, ne oluyor? Ve niçin bu insanlar… Ben şimdi
Erbil’e giderken Diyarbakır’dan İstanbul’a uçakla gelip İstanbul’dan bir daha
Erbil’e, Süleymaniye’ye niye gidiyorum?
PERVİN BULDAN (Iğdır) – O da gece yarısı.
ALTAN TAN (Devamla) – O da gece yarısı, sabaha karşı ve 2 misli fiyatla yani Avrupa’ya gittiğimiz…
Efendim, işte, Irak riskli bölge, dünya sigorta bilmem ne sistemleri, işte
sigortayı ne bilmem ne yapıyor… Yani, minareyi çalan kılıfını uydurur misali,
her soruya da bir cevap var, her soruya.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ama sizin soruya yok.
ALTAN TAN (Devamla) – İşte, ben soruyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ona yok ama.
ALTAN TAN (Devamla) – Niçin başlamıyor yani askeriye mi izin
vermiyor, MİT mi vermiyor, kontrgerilla mı vermiyor, siz mi vermiyorsunuz,
entegrasyonu mu istemiyorsunuz, uçak mı yok, para mı yok, yolcu mu yok? Yani
aklınıza gelen başka varsa siz söyleyin, ben de buradan dillendireyim, aklıma
gelenler bunlar.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Rant mı var, onu sorun.
ALTAN TAN (Devamla) – Efendim? Vallahi, anlamadım ama herhâlde
doğru söylüyorsunuz.
Şimdi, değerli arkadaşlar, mesela, bir de Diyarbakır-Bingöl yolu,
iki tane tünel yapılacak. Dediğim gibi
12,9 kilometrelik tünel çıkıyor Trabzon’la Gümüşhane arası. Olsun, Allah ede 39
kilometrelik tüneller yapılsın, memleketin her tarafı bizim. Ama, bir
Bingöl-Diyarbakır yolundaki bu proje, viyadük ve tünel meselesi çözülemedi. Bir
bakanımız Bingöl milletvekili, bir bakanımız Diyarbakır milletvekili. Yani,
Karayollarından bu proje, bu etüt nasıl geçemedi, ben de şahsen merak ediyorum;
keşke onlar olsaydı, onlar cevap verseydi. Bu Bingöl yolu niye bu şekilde
kaldı?
Değerli arkadaşlar, Niğde-Ankara otobanı… Şimdi, otobanlarda bir
süreklilik esas. Yıllardır bu da bitirilemedi. Yani, tüm bunların cevaplarını
bekliyoruz. Dediğim gibi, olumlu işler oluyor, olumlu işler için teşekkür
ediyoruz. Sayın Bakanla daha iyi bir diyalog kurabiliyoruz, muhatap
olabiliyoruz ama bürokratlarda zorlanıyoruz; genel müdürlükle, bölgeyle değil.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum hepinize. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tan.
Şimdi, Muş Milletvekili Sayın Demir Çelik’te söz.
Buyurun Sayın Çelik. (BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on beş dakikadır.
BDP GRUBU ADINA DEMİR ÇELİK (Muş) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığının bütçesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyor, iyi geceler diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; genel manada bütçe, özelde
de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi, katılımcı olmaktan uzak,
eşitlikçi, özgürlükçü bir anlayışı esas almayan; aksine, tekçi, katı
merkeziyetçi, otoriter zihniyetin yansımasıdır. Bu yönüyle de çatışmacıdır,
asimilasyonist politikaların uygulanmasının ve sürdürülebilmesinin aracı
durumundadır; erildir, egemenlikçidir, hiyerarşiktir. Bu yönüyle de bütçe,
toplum ve toplulukların yararı yerine, az sayıda, küçük bir azınlığın, iktidarı
elinde bulunduran egemenin hizmetine sunulan nitelikte ve özelliktedir. Bu
anlayış yeni değil, bu anlayış Türkiye iktidarlarına, Türkiye devlet sistemine
de ait ve onun özeline de indirgenebilecek bir durum değil; 1975’li yıllardan
bu yana, yaklaşık otuz yılı aşkın bir süredir küresel boyutta uygulanan
neoliberal politikaların Türkiye’deki versiyonudur, yansımasıdır.
Biz, şu gerçeği biliyor ve hatırlatmak istiyoruz: 1945 yılında
İkinci Dünya Savaşı sona erdiğinde, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere dünya
tarumardı. Savaşın yıkıntıları, erozyonu, yıkımı, siyasal, sosyal travması
önüne geçilmez bir enkazla insanlığı karşı karşıya bıraktırmıştı. Ama buna
rağmen, bugün dünyanın en gelişmiş sekiz ülkesinden olan Almanya, Fransa,
İngiltere ve İtalya bu enkazdan azami ölçüde nasibini alan ülkelerdi. Bu
ülkeler, o otuz yıllık zaman dilimi içerisinde hem dünyanın gelişmiş sekiz
ülkesinden biri olmayı başardılar ama aynı zamanda, sosyal devlet olmanın
gereği olarak da hiyerarşik olduğu kadar, dikey olduğu kadar yatay toplumsal
refahı da, zenginliği de yayan bir özelliğe, niteliğe de sahiptiler. Bu demek
ki, toplumun zenginleşmesiyle birlikte devletin ve sistemin gelişmesinin de
mümkün olduğu gerçeğini bize hatırlatır.
Toplumun gelişmesi, toplum dinamiklerinin hiyerarşik ilişkilere karşı kendi öz
yönetimlerini geliştiriyor olması bu iktidarcı zihniyetin hoşuna gitmemiş
olacak ki Reagan’dan başlayan, Thatcher’la devam eden neoliberal politikalarla
piyasalaştırma, taşeronlaştırma, metalaştırma uygulaması pervasız bir şekilde,
önüne geçilmez uygulamalarla günümüz dünyasında insanlığı da, vicdanı da
öldüren bir nitelikte, özellikte devam ediyor. Ülkemizdeki yansımaları da ağır
siyasal ve sosyal travmalarla bizi karşı karşıya bıraktırmış durumdadır. Nasıl
diye soracak olursanız, öncelikle dönüp ülke gerçeğini görmemizde yarar var,
fayda var.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1900’lü yılların yüz yıl
sonrasında bile biz hâlâ kapitalist finans kurumunun tarihsel ve yapısal olan
krizine, tarihsel ve yapısal olmasına binaen radikal, sistematik bir çözüm
bulamama, buna karşın da bir kısım palyatif (geçici) çözümlerle günceli ve
gündemi meşgul ediyor olma talihsizliğiyle karşı karşıyayız. Hâlbuki, yapısal
ve tarihsel olan bu kriz, 1929’da olduğu gibi 2008’de de bütün ülkeyi, bütün
bir dünyayı sarmalamıştı. Bu krizi Türkiye’nin kazasız belasız ya da az hasarla
gidermiş olmasının temel parametreleri, 2002’de iktidar olma nasibini yakalayan
AKP’nin başarısı, yetenekleri, bu konudaki üstün eforu değil, öncesi, mali
disiplinle başlayan banka ve finans sistemine ilişkin bir kısım
iyileştirmelerin hazırı üzerine konan ama bununla birlikte, Türkiye gibi ucuz
iş gücü, ucuz iş emeği potansiyeline sahip bir ülkeye akan yoğun sermayedir,
bol paradır, düşük kurdur, yüksek gecelik repo faizidir. Bunun ürünü ve
eseridir ki 2008’de küresel boyutta başta Yunanistan, Portekiz, İspanya olmak
üzere dünyayı kavuran kriz Türkiye'de bu manada ciddi sonuçlara yol açmadan
atlatılmış görünse de hâlâ tehlikesi, riski söz konusudur.
Son on yılda Uluslararası Finans Kurumunun ucuz iş gücü
potansiyeline sahip ülke olma özelliğinden dolayı Türkiye'ye akıttığı bu
sermaye yüzde 5’ler, yüzde 6’lar oranında bir büyüme trendine erişmemize yol
açmışsa da ithalata dayalı tüketim ekonomisi üzerine kendisini idame ettiren
bir ülke olma özelliğini aşamadığımızdan kaynaklı, şişen ama şişirildiği ölçüde
de ihtiva ettiği yüksek basınçla patlama ve boşalma riskiyle karşı karşıya olan
bir balon gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bu balon…
BAŞKAN – Sayın Hatip, bir saniye.
Sayın milletvekilleri, büyük bir uğultu var salonda. Lütfen, rica
edeyim, hatip konuşuyor. Ricamı yerine getirirseniz memnun olurum.
Buyurun Sayın Hatip.
DEMİR ÇELİK (Devamla) – Bu, son on yılda bol para, düşük kur ve
yüksek gecelik faizle kurtarabildiğimiz gemimiz, gidebileceği güvenli limanı
bulamadığı takdirde, siyasal iktidarın riski olmasından öte ülke halklarının,
ülke emekçilerinin, yoksullarının geleceğini karartma durumu ve riskiyle karşı
karşıya olduğumuzu hatırlatmak isterim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benden önce de konuşan
birçok arkadaşımızın altını çizdiği şekliyle, bugün, ülkemizde açlık sınırının
altında 25 milyon, 26 milyon nüfusumuzun var olduğu gerçeğini hatırlatmak,
bilince çıkarmak durumundayız. 9 milyon engelli, 6 milyon işsiz, 9 milyon
civarındaki emekli, 2 milyon civarındaki taşeron işçisi, toplamda 26 milyon
civarındaki insanımız bugün açlık sınırının altında, terbiye edilme riskiyle,
terbiye edilme muamelesiyle karşı karşıyadır. Bu bir mucize. Mucize olan yanı,
asgari ücretin 800 olduğu bir ülkede açlık sınırının altındaki bir rakamla 4
kişilik, 5 kişilik bir ailenin nasıl geçinebildiğinin izaha muhtaç konu
olmasıdır. Bu da kadim coğrafya olan Anadolu’da ölmeyen, bitmeyen toplulukların
ve toplumun dayanışmacı, paylaşmacı kültüründen kaynaklıdır. Birçok insan
birbirine el vermekte, el uzatmakta, ortaklaşmacı komünal değerleri yaşatmanın
onuruyla bu işi ikame etme durumu ve şansıyla karşı karşıyadırlar. Ama, nereye
kadar? Neoliberalizm bir yanıyla bireyciliği, kişiselliği, kişisel mülk ve
varlığı korumayı dayatıyor, öbür yanıyla da toplumun ve toplulukların
paylaşmaya ve dayanışmaya dayalı kültürü yoğun bir çelişkiyle, yoğun bir
çatışmayla bizi karşı karşıya bırakmıştır. Elbette ki başat olan, esas olan
toplumdur, galebe çalan da toplum ve toplumun doğal serüvenine erişmesidir ama
kısa vadede bu mümkün olmayabilir. Kısa vadede hiyerarşinin, iktidarın,
sermayenin lehine olabilecek bir kısım çözümlere toplumu evirebilir, bu da bir
risktir.
Bu manada, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının her şeyden önce
bütçesinin mali harcamalara, cari harcamalara dönük olduğunu, istihdamı,
üretimi esas almadığını, personelin giderini karşılamaya dönük olduğunu, hâlâ
2011 bütçesi rakamının da çok gerisinde olduğunu ifade etmek istiyorum. Bu
manada da söz konusu olan emeğin, söz konusu olan çalışanın koşullarını
iyileştirmek, demokratikleştirmek değil, onların haklarını gasbetmek, onların
verilmemiş olan haklarının verilmeme ısrarında bulunmaktır. Bu da siyasal
manada istikrarı, toplumsal manada istikrarı getirmeyebilir. Belki ekonomik
manada istikrarın sağladığı bir kısım avantajları arkanıza alarak fora etmiş
olduğunuz gemilerinizle bir mesafe daha katedebilirsiniz ama hiç unutmayınız ki
toplumsal ve siyasal istikrar türdeş ve basit değildir, çokluğun ve
çeşitliliğin bir fonksiyonudur. Çoklu ve çeşitli olan toplumun temel
dinamiklerinin ihtiyaçlarını meşru zeminde karşılamadığınızda ekonomik
istikrarda ısrarınızın da bir faydası olmayacaktır. Geçicidir, size belki mal,
mülk, sermaye olarak dönmüştür, rant sağlamıştır kentsel dönüşüm
politikalarınız ve projelerinizde, uluslararası finans kurumlarının taşeron
uygulamalarının bu avantajlarını arkanıza ve yanınıza almış olabilirsiniz ama
en nihayetinde söz konusu olan toplumdur, söz konusu olan tarihsel
gerçekliklerdir.
Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; bu yönüyle de Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığının… Her şeyden önce, 2 milyon insanın asgari ücrete
tabi tutulmuş olması, iş güvenliğinden, sendikal örgütlenmeden mahrum kılınmış
olması, toplumsal sözleşmeden ve grev hakkından yoksun bırakılmış olması kabul
edilmezdir. İnsanlar emeğini satarken güvenlik içerisinde, huzur içerisinde,
sosyal ve siyasal iyi olma hâli içerisinde yaşamak isterler. Bu, bizim hakkımız
olduğu kadar yoksulun da, emekçinin de, ezilenin de hakkıdır. Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı, bu manada, öncelikli işi 6 milyon civarındaki işsizi işe
kavuşturabilecek istihdamı, üretimi esas alan bir politikayı hayata
geçirmelidir. Bütçemiz nasıl ki çatışma ve güvenlik esaslıysa, aynı şekilde,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bütçesi de bu bütçenin bir versiyonu,
yansıması olarak Bakanlığın cari harcamalarının ötesinde bir hedefi önüne
koymuş değildir. Biz işsizliği bitirmek gibi bir sorunu kendi gündemimiz olarak
düşünmek zorundayız ama Bakanlık ve AKP iktidarı İŞKUR üzerinden “İşsizlerin
işini çözeceğim.” iddiasında bulunarak “İş ve Meslek Danışmanlığı Kurulu” adı
altında oluşturduğu kurulda 4 bin civarında meslek edindirme danışmanını
istihdama tabi tuttu. Ama bunlar bile, taşeronlaşmaya nasıl yaklaştığının somut
bir örneği olarak kadrolu değil, sözleşmeli personel olarak istihdam edildi.
Sözleşmeli personel olarak iş güvenliğinden yoksun, sendikal haktan yoksundur,
hakkını arayamaz, hakkını aradığında da kapı dışarı edilme riski ve tehlikesiyle
karşı karşıyadır.
İşte, hayatın her alanında piyasalaştırma, taşeronlaştırma,
metalaştırma, ardı arkası kesilmez bir uygulamayla Türkiye'nin bütün
sahalarında, alanlarında olduğu gibi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının
ilgili alanlarında da önüne geçilmez bir noktada bir riski bize hatırlatır, bu
riskle toplumu karşı karşıya bıraktırma durumundadır.
Üretimden yoksun, sadece tüketimi teşvik eden, tüketim üzerinde
piyasa canlılığıyla kendisini sürdürebilen ekonomiler bataktır, batma durumu ve
riskiyle karşı karşıyadır. Ama, söz konusu olan ekonomiler kontrol edilebilir
bir noktada tutulmadığında, bunun toplumdaki yansımaları, riskleri çok daha
büyüktür, bizim bugünden tahmin edemeyeceğimiz olumsuz sonuçlarıyla toplumun
geleceğini de, toplumun mevcut, var olan mutluluğunu, refahını, güvenliğini de
gasbeder.
Bu manada, özellikle, genel bütçenin kendisi ama özelde de Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bütçesi adil, eşitlikçi, özgürlükçü olmak
durumundaydı. Adil, eşitlikçi, özgürlükçü olduğu kadar demokratik ve katılımcı
olmak durumundadır. Demokratik ve katılımcı olmaktan uzak olan bütçenin
hiyerarşiyi dikeyine büyüteceğinden dolayı toplumun hiçleşeceği, toplum
ihtiyaçlarının karşılanamadığından kaynaklı da zaten devam eden otuz beş yıllık
çatışmacı ve güvenlik eksenli anlayışın çok daha kaotik ve karmaşık ilişkilerle
bizi karşı karşıya bıraktıracağını hatırlatır, saygılarımla iyi geceler
dileklerimi ileterek hoşça kalın diyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelik.
Diyarbakır Milletvekili Sayın Nursel Aydoğan.
Buyurun Sayın Aydoğan. (BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on beş dakika.
BDP GRUBU ADINA NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlar; bugün ikinci kez söz alıyorum. Bir kez daha
herkesi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Çalışma Bakanlığı üzerine partimizin görüş ve düşüncelerini
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Evet, Hükûmetin 2014 bütçesi, bütçe tasarısından da anlaşılacağı
üzere, aslında on bir yılın bir benzeri ve tekrarıdır. Hükûmet, her geçen yıl
artan düzeyde neoliberal politikaların gereğini yerine getirmektedir. Bütçe bir
taraftan sermayenin, piyasanın ihtiyaçlarına uygun hâle getirilirken diğer
yandan da özgürlüklerin kısıtlanmasına yönelik işlevselliği artırmaktadır.
Türkiye’de 24 Ocak 1980 tarihinde, ekonomik literatüre “24 Ocak
Kararları” olarak geçen ve yapısal dönüşümleri içeren bir dizi kararlar alındı. Bu kararlardan sonra
ekonomide ciddi bir dönüşüm yaşandı. 12 Eylül darbesinin yapılmasının
nedenlerinden biri de 24 Ocak Kararlarının uygulanması için uygun zemin
yaratmaktı. Bunun için, başta bu ülkenin
devrimcileri, sosyalistleri olmak üzere, muhalefeti susturma girişimleri
başlatıldı. Birçok insan öldürüldü, kaybedildi, işkenceden geçirildi ve toplum
bir bütün olarak sindirilmeye çalışıldı. İşte bugün, Hükûmet tarafından da
benimsenen ekonomik alandaki neoliberal politikalar 12 Eylül askerî darbesiyle
uygulamaya geçirilmeye başlanmıştır.
Neoliberal politikaların uygulama alanlarının başında istihdam
rejimi gelmektedir. Bu ülkede 1980’den beri ucuz emek Türkiye’yi bir emek
sömürü merkezine çevirmiştir ve sömürü çarkı, her geçen gün daha da
derinleşmekte, ulusal istihdam stratejileriyle istihdamda dönüşüm tek başlık
altında toplanmaya çalışılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmeti döneminde merkezî bütçenin
toplam gayrisafi yurtiçi hasıladaki payı yüzde 36’dan 25’e düşmüştür yani bütçe
küçülmüştür. Vergi yükü yüzde 25’lere gerilemiş, vergi adaletsizleşmiş,
ücretlilerin ve yoksulların üzerine yığılmıştır. Yüksek vergi yükü altında
ezilen ücretli ve emekçilerin de buna çok fazla itiraz etme durumu yoktur,
zaten bu politikalarla alınmak istenen sonuç tam da budur. Zira, aldığı ücret
çok düşük olsa da bu ülkede onu da bulamayanların sayısı hiç de azımsanacak
oranda değildir. Türkiye’de resmî rakamlara göre ortalama 3 milyon civarında
işsiz vardır ancak gerçek rakam bunun çok üzerindedir. İşsizliğin, özellikle
üniversite mezunu, diplomalı işsizlerin yüz binlerle ifade edildiği, asgari
ücretle de olsa bir iş bulmanın başarı olduğu bir ülkede yaşıyoruz.
Değerli milletvekilleri, toplumun büyük bir kesimini ücretliler
oluşturmaktadır. Şimdi, bu kesim, esnek çalışma düzeniyle en temel hakları olan
iş ve gelecek güvencesini kaybetmekle karşı karşıyadır. Aynı zamanda, uzun
çalışma sürelerinde, düşük ücretle ve örgütsüz çalışmak durumunda
kalmaktadırlar. Bu çalışma düzeni de iş cinayetlerini giderek artırmaktadır.
Artık, iş cinayetleri bu ülkede olağan hâle gelmiş ve getirilmektedir. İş
cinayetlerinin sorumlusu elbette ki önlem ve tedbir almayan Hükûmettir.
2014 bütçesinde de esnek çalışma düzeninin daha da
yaygınlaştırılması hedeflenmektedir. Bu hedef içinde yer alan çalışanlardan en
büyük oranı da kadınlar oluşturmaktadır. Bu aslında, kadını sosyal, toplumsal,
çalışma ve örgütlenme alanından uzaklaştırma politikasıdır ve bu politika
“esnek çalışma” adı altında üstü örtülü bir biçimde uygulanmaktadır. Biz
kadınların bu politikalara karşı mücadelesinin kesintisiz süreceğini ben
buradan belirtmek isterim.
Değerli arkadaşlar, Hükûmet 2014 yılında personel alımında
kısıntıya gideceğini ve kamu personel alımlarının bir önceki yıla göre yarı
yarıya düşürüleceğini açıklamıştır ancak çalışan ihtiyacını farklı bir biçimde
ve bir siyasi tercih olarak kamu kurumlarını şirket mantığına göre yeniden
yapılandırarak kamuda sözleşmeli, düşük ücretli personel çalıştırarak
karşılamaktadır. Kamuya sözleşmeli alınan memurların bir kısmı belli bir süre
sonra, özellikle de seçim dönemlerine yakın zaman diliminde kadroya
geçirilmektedir. Tabii ki kadroya geçirilmesine karşı değiliz ancak bunun
üzerinden nemalanma durumu olduğunu da ifade etmek isteriz.
Değerli arkadaşlar, sözleşmeli çalışma iş güvenliği olmayan bir
çalışmadır. İşsizliğin yüzde 10-12’lerde gezdiği bir ülkede sözleşmeli bir
memurun özgürce örgütlendiğini söylemek son derece zordur. AKP’ye yakın memur
sendikalarının da yüksek oranda üye sahibi olması tam da sözleşmeli personel
alım politikalarıyla bire bir ilgilidir değerli arkadaşlar. “Esnek istihdam”
rejimi de denen bu uygulama, her şeyden önce temel insan haklarına aykırı
olduğu gibi, fabrikada işçinin, evde kadının, sokakta da çocuğun emeğini
gasbetmenin diğer bir adıdır. Özellikle, hastanelerde geçmiş yıllarda memurlar
tarafından yapılan evrak kaydı ve sekreterlik gibi birçok hizmet taşeron
firmaların elemanları tarafından sunulmaya başlanmıştır. 2002 yılında, Sağlık
Bakanlığına bağlı hastanelerde çalışan taşeron işçi sayısı sadece 11 bin iken
bugün, bu rakamın 160 bini bulmuş olması çalışma yaşamının nasıl
taşeronlaştırıldığının en somut ifadesidir. Taşeron firmalar daha çok kâr elde
edebilmek için, örneğin 10 işçiyle yapması gereken bir işi 7 kişiyle yapmakta,
işçiler sekiz saatten daha fazla çalıştırılmakta, çoğu haftalık izin
kullanamamakta, ücretleri düzenli verilmemekte, devletten alacağını hemen alan
firmalar bile işçilere geç ödeme yapmaktadır. Tazminata hak kazanmasın diye on
bir aylık olan işçi işten çıkmış gibi gösterilip bir, iki gün sonra tekrar işe
alınmış gibi gösterilmektedir. Bu yöntemle, on yıl boyunca aynı taşeron firmada
çalışan işçinin tek kuruş kıdem tazminatı almadığı bir gerçektir. Çalışma
Bakanlığı taşeron işçilerin sorunlarını çözmek bir yana, taşeron çalıştırmanın
önünü açarak çalışma yaşamını bir bütün olarak taşeronlaştırmayı
hedeflemektedir.
Değerli arkadaşlar, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının
bünyesindeki İŞKUR’un işsizlik sorununa çözüm olarak gördüğü Toplum Yararına
Çalışma Programı ülke genelinde uygulanmakta, program güvencesiz ve geçici
çözümler sunmaktadır. Bu programlar ülkedeki işsizlik sorununu çözmek bir yana,
sorunu daha da derinleştirmektedir. Toplum Yararına Çalışma Programı, ülkeyi
yönetenlerin kendi çevrelerindeki çaresiz yurttaşların oylarını kazanabilmek
için yarattığı bir program olmanın ötesine geçememektedir. Bu program, çalışan
her işçinin sigorta priminden yapılan kesintiyle oluşan İşsizlik Sigortası
Fonu’yla finanse edilmektedir. Diğer bir deyişle, yurttaşların cebinden çıkan
parayla Hükûmet iş istihdamı yaratmaktadır. Ancak, işin görünmeyen yüzü,
programlara katılan kişilerin seçilmesinde iktidar partisi AKP’nin söz sahibi
olduğudur. Kurumlara yapılan dağılımın bile parti yöneticileri tarafından
belirlendiği kamuoyunun bilgisi dâhilindedir.
Büro Emekçileri Sendikası tarafından 10 Aralık 2013 tarihinde bir
basın açıklaması yapılmış ve Bakanlığa bağlı olan Diyarbakır İŞKUR şubesinde
Diyarbakır İŞKUR İl Müdürü Müze Müdürlüğünde kurumca görevlendirilen Toplum
Yararına Çalışma Programı elemanlarından 5’ini kendine koruma olarak tahsis
etmiştir.
Değerli arkadaşlar, yine Hükûmet, özel istihdam bürolarına yetki
vermeyi hedeflemektedir. Böylelikle İŞKUR devreden çıkacak, kamu görevi olan
istihdam şirketlere devredilecek, 18’inci yüzyılın köle pazarları yerine,
çağdaş, insan ticaretinin yapıldığı yeni pazarlar kurulacaktır.
Değerli arkadaşlar, yine personel alımlarında en büyük sorunlardan
biri de kadrolaşma sorunudur. Önemli devlet kurumlarına genellikle mülakat
sonucu personel alınmaktadır. Bu yöntem kadrolaşmanın boyutlarını
göstermektedir. Artık, rutin hâle gelmiş uygulamalardan biri de torpilli
işsizlerin yani ayrıcalıklı sınıfın bakanlık ve kurumlara verilen istisnai
kadroya sınavsız alınıp işe başlamalarıdır. Bu ayrıcalıklı sınıf, birkaç ay
sonra istediği yerdeki bir kadroya devlet memuru olarak atanmaktadır; boşalan istisnai
kadroya da yeni bir kişi daha alınarak bu sirkülasyon böylece devam
ettirilmektedir. Bu yöntem ile sınavsız devlet memuru yapılan binlerce kişi
bulunmaktadır. O ayrıcalıklı sınıf bu şekilde, devletin önemli yerlerinde,
hiçbir emek vermeden, sadece Hükûmet vizesiyle işe girerken, yüz binlerce işsiz
de dünya kadar emek ve para harcayarak KPSS gibi adı kopyalarla, haksızlıklarla
özdeşleşen bir sınava hazırlanmak zorunda kalmaktadır. Her geçen gün, bu
yönteme yönelik bir tepkinin geliştiğini buradan sizinle paylaşmak isterim.
Tıpkı Gezi eylemlerinde olduğu gibi, toplumsal birikimlerin bir gün patlamaya
yol açacağını hiçbirimizin asla unutmaması gerekir.
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetin mal ve hizmet
alım giderlerini 2014 yılı için sadece 1,9 oranında arttırdığını biliyoruz.
Daha önce, belediyelerde personel giderlerinin belediye bütçesinin yüzde 30'unu
aşamaması uygulaması başlatılmıştı. Bu durum, kamu kurumlarının kamu
hizmetlerinden tasarruf etmeye zorlanması anlamına geliyor.
BAŞKAN – Sayın Hatip, bir-iki saniyenizi alabilir miyim.
NURSEL AYDOĞAN (Devamla) – Evet.
BAŞKAN – Sizin sürenize artı beş dakika vereceğim. Diğer
konuşmacınızdan artan süreyi size vereceğim. Normal sürenin üstüne size artı
beş vereceğim.
Teşekkür ederim.
NURSEL AYDOĞAN (Devamla) – Evet, tamam.
Yine, Çalışma Bakanlığı bütçesinde son yıllarda yaşanan belirgin
azalmanın en somut sonucu, denetimsizliğin artması ve kayıt dışı istihdamın
yaygınlaşması olarak kendisini göstermektedir.
Özellikle son yıllarda, Bakanlık bütçesinden iş yeri denetimlerine
yeterince pay ayrılmaması nedeniyle çok sayıda işçinin iş cinayetlerine kurban
gittiği bilinmektedir. İşçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin yasal
düzenlemeler yapılmasına karşın, bu alandaki denetimlerin sağlıklı yapılmaması
nedeniyle önümüzdeki dönemde yeni iş cinayetlerinin daha da artması kaçınılmaz
görünmektedir.
Aynı zamanda, ekonomi işçilerin güvensiz koşullarda çalıştırılması
üzerinden yükseliyor. Güvensizliğin en çıplak görüntüsü ise işçi ölümlerinin
her geçen yıl artarak devam etmesidir. Sosyal Güvenlik Kurumu verilerine göre
2008'de 865, 2009'da 1.171, 2010'da 1.144, 2011'de 1.563, 2012 yılında da 867
işçi hayatını kaybetmiştir. İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisinin
aylık raporlarına göre, 2013 yılının ilk on ayında 1.017 işçi yaşamını
yitirmiştir. Gerçek rakamları bilemiyoruz çünkü Çalışma Bakanlığının verilerine
göre 25 milyonu aşkın çalışanın sadece bu ülkede 11 milyonu sigortalıdır.
Sigortalıların geçirdiği iş kazalarının birçoğunun da kayıtlara yansımadığını
yine hepimiz biliyoruz.
Fabrikalarda, atölyelerde, tersanelerde, inşaatlarda, madenlerde
ve tarlalarda kısacası her yerde işçi cinayetleri sürmektedir. Son on yılda
10.723 işçinin öldüğü Türkiye'de, her yıl ortalama 1.072 işçi hayatını
kaybetmektedir. Bu tablo, işçilerin sağlıklı ve güvenli çalışma koşullarının
hiçe sayıldığını gösteren önemli bir tablodur.
Yine, meslek hastalıklarıyla ilgili bir çalışma Hükûmet
tarafından, Çalışma Bakanlığı tarafından yeterli düzeyde yapılmamaktadır.
Sosyal Güvenlik Kurumu her yıl 400-500 civarı işçinin meslek
hastalığına yakalandığını belirtirken bazı yıllar meslek hastalığı kaynaklı hiç
ölüm olmadığını açıklamaktadır. Oysa kot kumlama işçilerini, diş
teknisyenlerini –mesleki- asbest, mermer işçilerinin ölümlerini biz hepimiz
yakından izliyoruz, biliyoruz. Kot kumlama işçilerinden silikozis hastası
olanlardan her gün biri yaşamını yitiriyor. Diş teknisyenlerinde silikozisten
kaynaklı 4 ölüm vakası olmasına rağmen, Sosyal Güvenlik Kurumu verilerinde bu
durumun kayıtlı olmadığını biliyoruz.
Değerli arkadaşlar, verdiğimiz bu örnekler insana verilen değeri
ve insanın nasıl değersizleştirildiğini göstermesi açısından hayli somuttur.
Bizler kapitalizme, emek sömürüsüne, yoksulluk ve talana, gelir dağılımındaki
uçuruma, açlık ve yoksulluğa, esnek ve güvencesiz çalışmaya, sigortasız
çalışmaya, sağlıksız ve güvencesiz çalıştırılmaya, sendikasızlaştırılmaya,
kazanılmış hakların gasbına, iş cinayetlerine, cinsiyet eşitsizliğine karşı
işçi ve emekçinin yanında parti olarak olmaya, kadınlar olarak olmaya ve onlarla
birlikte mücadele yürütmeye devam edeceğiz ve hakların verilmesini beklemeyi
değil hep birlikte, verilmeyen hakları mücadeleyle alacağımızı ifade ediyorum.
Bir kez daha herkesi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aydoğan.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 00.27
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 00.44
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur
BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşiminin
Sekizinci Oturumunu açıyorum.
2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Şimdi -gruplar adına konuşmalar bitmişti- şahıslar adına, lehinde
olmak üzere, Kars Milletvekili Sayın Ahmet Arslan’a söz veriyorum.
Buyurun Sayın Arslan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
AHMET ARSLAN (Kars) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
ben de Ulaştırma Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve ilgili,
ilişkili kurumlarının 2014 yılı bütçesiyle ilgili, lehte olmak üzere, şahsım
adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Özellikle lafa şuradan girmek istiyorum: Bir hatip dedi ki: “Sizin
döneminizde memurdan ve işçiden kesilenlerle yüzde 5’lik zengin kesime bir para
veriliyor. Onun dışında da bir şey yapmıyorsunuz.” Doğru söylüyor, 2002 yılında
toplam vergilerin yüzde 87’si faize gidiyordu. Faiz nereye gidiyordu? Parası
olan zengine gidiyordu. Şimdi nedir? 2012 yılında, 279 milyarın -yani 279
katrilyonun- 48 milyarı faize yani yüzde 17’si faize gidiyor. Bir yerde yüzde
87, bir yerde yüzde 17.
Ve yine, o dönemde, özellikle, memur ve işçinin maaşlarının ödenebilmesi
için IMF kapılarına gidiyorduk, borçlanıyorduk, eğer borç bulabilirsek maaş
ödüyorduk. Zira ben de o gün memurdum ve bazen “Acaba bu ay başında maaş
alamayacak mıyız?” dediğimiz oluyordu. Ve yine, memur maaşlarının ödenebilmesi
için “KEY” diye bir şey yarattık, o da yetmedi “zorunlu tasarruf” diye bir şey
yarattık. Amaç neydi? Sıcak para bulmak, memurun, işçinin maaşını bunlardan
kestiğimiz zorunlu tasarruflarla ödemekti.
SELAHATTİN KARAAHMETOĞLU (Giresun) – Dışarıdan alıyorsunuz siz de.
AHMET ARSLAN (Devamla) - O günden bugün geldik. 2002 yılında esnaf
ve sanatkâra 154 milyon kredi verilmiş, Eylül 2013 itibarıyla bu rakam 9
milyara çıkmış. 154 milyon, 9 milyar veya o günkü parayla 9 katrilyon kime
verilmiş? 850 bin kişiye verilmiş, 850 bin kişi. Ve yine o gün kredinin üst
limiti 5 bin liraymış; bugün kredinin üst limiti 125 bin lira. Kredi faizi o
gün yüzde 47, tekrar söylüyorum kredi faizi yüzde 47; bugün yüzde 4, onda 1
bile değil.
Hayvancılık kredileri: Benim şehrim Kars’ın da içinde bulunduğu Doğu
için önemli olan hayvancılık kredilerinin yüzde 81’i, bugün, 50 bin TL’nin
altında kredi kullananlara veriliyor. Yüzde 0,2’si -dikkatinizi çekerim binde
2’si- 1 milyonun üstünde kredi kullananlara veriliyor. Hayvancılık
desteklemeleri konusunda 2002’de 75 milyon Türk lirası destek veriliyorken
bugün 29 katına, 2,18 milyara yani 2,18 katrilyona erişmiş durumdayız.
Bunları niye söyledim? Bunları şunun için söyledim: Siz böyle bir
hükûmetseniz işte Türkiye’nin doğusundan batısına…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – 1990 yılındaki hayvan sayısına
erişememişsiniz daha.
AHMET ARSLAN (Devamla) – …kuzeyinden güneyine bölünmüş yollarla
koridorlar oluşturursunuz. Siz böyle bir Türkiye iseniz yüksek hızlı treni haiz
olursunuz, sahip olursunuz ve yüksek hızlı treni Edirne’den Kars’a
planlarsınız.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Marmaray’ı söyle, Marmaray’ı.
AHMET ARSLAN (Devamla) – Siz böyle bir ülkeyseniz dünyanın
yüzyılın projesi diye söylediği Marmaray’ı yaparsınız, denizin altından tren
geçirirsiniz.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Avrasya Tüneli’ni de söyle.
AHMET ARSLAN (Devamla) – Siz böyle bir ülkeyseniz Bakü-Tiflis-Kars
demir yolunu yaparsınız, Londra’yı Pekin’e bağlarsınız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Siz böyle bir ülkeyseniz 35 milyondan 150 milyona yıllık yolcuyu çıkarırsınız,
10 milyon insanı ilk defa uçağa bindirirsiniz, Kars’ın herhangi bir köyünden
İstanbul’a inşaatta çalışmaya giden insan dahi uçakla gider.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Üçüncü havalimanını da söyle.
AHMET ARSLAN (Devamla) – Siz böyle bir ülkeyseniz Kars’ta da
bölünmüş yol yaparsınız, Ege’de de yaparsınız, Karadeniz’de de yaparsınız,
Akdeniz’de de yaparsınız.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Evet, 35 dolara yoldan geçersiniz.
AHMET ARSLAN (Devamla) – Siz böyle bir ülkeyseniz Kars-Digor-Iğdır
bölünmüş yolunu 2013 yılında…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ahmet Efendi’ye yaptırırsınız, vatandaşı
35 dolara geçirirsiniz.
AHMET ARSLAN (Devamla) – …yıl içerisinde yatırım programına
alırsınız, “26 metre genişliğinde bölünmüş yol yapacağım.” dersiniz, Bu da
Kars’a, Digorluya müjde olarak buradan verilmiş olsun.” (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Körfez geçişi 35 dolar, otuz altı sene;
siz böyle bir ülkesiniz işte!
AHMET ARSLAN (Devamla) – Siz böyle bir ülkeyseniz Kars’ta toplum
yararına çalışma kapsamında 3 bin kişi, 2 bin kişi çalıştırırsınız.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ahmet Efendi’ye yaptırırsınız, vatandaşı
35 dolara geçirirsiniz yoldan.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Üçüncü köprüyü de söyle, üçüncü
köprüyü. Avrasya Tüneli’ni de söyle.
AHMET ARSLAN (Devamla) – Siz böyle bir ülkeyseniz her yere yatırım
götürdüğünüz gibi, istihdamı da Türkiye’nin her yerinde kara yolu yaparak,
Türkiye’nin her yerinde demir yolu yaparak yaparsınız.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sen Ahmet Efendi’ye yaptırırsın, yolcu garantisi
verirsin, on beş sene bedava havaalanı çalıştırırsın.
AHMET ARSLAN (Devamla) – Siz böyle bir ülkeyseniz -Sayın Bak, seni
de kırmayayım- deniz altından bir de arabalar geçsin diye Avrasya Tüneli
yaparsınız.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Arslan.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Avrasya Tüneli’ni de söyle, üçüncü
köprüyü de söyle, üçüncü havalimanını da söyle.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Söyle, söyle. Üçüncü köprüyü Osman’a
yaptırırsın, otuz sene adamı…
AHMET ARSLAN (Kars) – Vaktim olsaydı onları da söylerdim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Osman’a yaptırırsın. 1 lira devlet
tasarrufun yok, 1 lira.
BAŞKAN – Sayın Akar, söz verirseniz…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – 1 lira yok, 1 lira!
BAŞKAN – Sayın Akar, izin verirseniz devam etmek istiyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – 1 liranız yok, 1 liranız. Her şeyi
vatandaşa yüklüyorsunuz, otuz sene…
BAŞKAN – Tamam mı Sayın Akar?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Buyurun.
BAŞKAN – Şimdi söz sırası Hükûmette. Hükûmet adına ilk söz, Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Sayın Binali Yıldırım’da.
Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Bakan, Manisa Turgutlu yolunu da bir
anlatıverin; 27 kilometre on bir senede bitmedi. Arkadaşlar anlattı ama.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Vallahi, dört senedir Sapanca yolunu
yapmadı.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir)
– Evet, vakit hayli ilerledi. Maşallah, saat bir ama sesin hâlâ gür çıkıyor
Haydar Bey. (Gülüşmeler)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sonuna kadar buradayız, bir sıkıntı yok
Sayın Bakan. Uyuyan arkadaşları uyandırmak için.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(Devamla) – Evet, Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar; Bakanlığımızla
ilgili 2014 yılı bütçe görüşmelerinin sonuna geliyoruz. Başından beri yapılan
konuşmalar, değerlendirmeler, eleştiriler, katkılar bizim için önemli. Peşinen
herkese teşekkür ediyorum. Olumlu-olumsuz değerlendirme yapan bütün
arkadaşlarımızın görüşleri mutlaka bizim için değerlendirilecektir ama zamanın
elverdiği müddet içerisinde de, burada soruları dile getiren arkadaşlarımızın
sorularına da cevap vermeye çalışacağım, konuşmamın son bölümünde bunu
yapacağım. Başlangıçta da genel olarak bütçeyle ilgili bir tanıtma, bir sunum yapmayı
planlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığının, adından da anlaşılacağı gib, çok geniş bir alanı var;
kara yollarının yönetimi, kara yollarının yapımı, denizlerimizdeki her türlü
faaliyet, deniz taşımacılığı, kıyı yapılarının inşası, gemi yapımı,
tersanecilik, yat limanlarının yapımı, balıkçı barınaklarının yapımı,
denizcilik, gemi adamlarının eğitiminden tutun geniş bir ilgi alanı var. Demir
yolları işletmesi ve demir yolları yapımı ve havacılık; bunun yanı sıra da PTT,
uydu hizmetleri, aynı zamanda da iletişimin tamamı Bakanlığın çalışma alanı
içerisinde yer alıyor. 76 milyonun günlük hayatına dokunan bütün konular
aslında bizim Bakanlığımızın çalışma alanıyla yakından ilgili.
İnsana hizmet ediyoruz. Eğer insana hizmet etmekte duyarlı
olmazsanız, insanı merkeze alacak bir hizmet anlayışında olmazsanız o zaman
yaptığınız işin hiçbir anlamı da kalmaz. Ecdadımız “İnsanı yücelt ki devlet
yücelsin.” ilkesiyle üç kıtada altı yüz yıldan fazla hüküm sürmüş. Biz de on
bir yıllık iktidarımız döneminde bu ilkeyi benimsedik. Bunun için yollar
yaptık. Yolları böldük, hayatları birleştirdik; yolları böldük, milleti
birleştirdik.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - İşiniz gücünüz bölmek.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(Devamla) - Nasıl oldu? Ben, izninizle, gecenin bu saatinde sizlere bunu görsel
olarak biraz anlatmak istiyorum. Yukarıdaki harita, arkadaşlar, 2003 yılı
başındaki Türkiye’nin bölünmüş yol haritası, alttaki de bugünkü bölünmüş yol
haritamız. Gördüğünüz gibi, rahmetli Özal döneminde yapılan Edirne’den
Ankara’ya kadar uzanan otoyol, Çeşme’den Aydın’a giden otoyol, Mersin’den
Antep’e uzanan otoyol dışında aslında bölünmüş yol yok. Ancak, şehir
geçişlerinde küçük parçalar var ama bugün, Türkiye, doğusundan batısına,
kuzeyinden güneyine bölünmüş yol ağlarıyla donatılmış durumda. 6 ilimiz
bölünmüş yollarla birbirine bağlıyken bugün 74 ile ulaşmışız. 6.100 kilometre
üzerine 17.000 kilometre bölünmüş yol ilave etmişiz. Bunlar yapılan şeylerdir, yapacaklarımızı
anlatmıyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama bizim Tunceli’ye hiçbir şey yapmadınız
Sayın Bakan.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(Devamla) – Burada, tabii, bir bilgi açıklama ihtiyacı duyuyorum. “Bölünmüş
yollardan sonra kazalar arttı, ölümler arttı.” diye bir konu burada gündeme
getirildi ama sonuçlar öyle değil. Bakınız, 2003 yılında 8,5 milyon aracımız
vardı trafikte, şimdi 17,5 milyonu geçti. Seyahat miktarı da 2 kattan fazla
arttı. İşte, ölçü: 100 milyon taşıtx kilometre başına -bu uluslararası bir
ölçü- 2003 yılında 5,72 ölümlü kaza olurken bugün bu oran 2,63’e geriledi.
Yani, sayısal olarak kazalar 3 kat artmasına rağmen -500 bin kaza olurdu, 1,5
milyon kaza oluyor- ölümlü kaza miktarı 2003 yılındaki seviyede kaldı.
Kısacası, ölümlü kazalarda yüzde 54 azalma var.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Oransal olarak ama değil mi?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(Devamla) – Evet.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Miktar olarak?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(Devamla) – Miktar olarak 3.800; 2003’te de 3.800’dü, şimdi de 3.800, trafik
artmasına rağmen. Bu, bir başka deyişle oransal olarak düşmeyi de gösteriyor.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ama benzin 5 lira oldu, araç artıyor ama
araca biniyor mu bakalım.
CAHİT BAĞCI (Çorum) – Tüketime bak, tüketime.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(Devamla) – Tabii, buradan çıkan sonuç, arkadaşlar, bölünmüş yollar hakikaten
hayat kurtarıyor. Yani, bırakın 2.500 kişinin hayatını kurtarmış olmayı, bir
vatandaşımınız bile hayatını kurtarmaya bu yollar katkı sağladıysa bunun
parayla pulla ölçülecek bir hâli yok.
Bugün, eğitimci, sağlıkçı 6 tane kardeşimizi Malatya’da kaybettik.
Maalesef, karşı şeride aracın geçmesiyle birlikte böyle bir kaza yaşandı.
Onlara, Allah’tan rahmet diliyoruz, yaralılara şifa diliyoruz bu vesileyle.
Değerli arkadaşlar, Türkiye’nin konumu, asırlar boyunca çok
kritik, çok stratejik bir konum olarak bugünlere gelmiş. Doğudan batıya,
batıdan doğuya uluslararası yük hareketleri, ticaret hep bu topraklar üzerinden
geçmiş. Ülkemizde yıllık 26 trilyon ekonomik büyüklük var; 1,5 milyar nüfus
var. Dolayısıyla, küresel kriz ister batıda olsun ister doğuda olsun, servetin
batıdan doğuya doğru hareketinde de, doğudan batıya doğru hareketinde de
vazgeçilmez ülke, Türkiye. Bugün, bunu yaşıyoruz. 2008 krizi, Amerika’da
başladı, Avrupa’da yayıldı; Batı ülkelerinin, gelişmiş ülkelerin dünya
refahından aldığı pay süratle geriye gidiyor, Doğu ülkelerinin aldığı pay
artıyor. Yani, dünyada servet yer değiştiriyor. İşte, geçmiş dönemlerde Baharat
Yolu, İpek Yolu diye hep Türkiye’den, doğudan batıya giden kervanlar, şimdi
modern yollarla, tren yollarıyla batıdan doğuya doğru gidiyor, her hâlükârda da
Türkiye üzerinden geçiyor. Onun için, kara yolu olarak uluslararası
koridorların Türkiye üzerindeki miktarı 8.500 kilometre. Bunları da, bu on bir
sene içerisinde gerçekleştirdik. Tabii, bu, kara yolu tarafı.
Demir yolu tarafından da, aynı şekilde, doğu-batı akslarını
yenileme yönünde çok ciddi adımlar attık. Tren yollarımız bizim bağımsızlık
yollarımız. Tren yollarımız bizim tarihimiz. Tren yolları bizim kültürümüz.
İstiklal Savaşı Ankara’dan, Malıköy’den, Polatlı’dan yönetildi ve bu tren
yollarımız bağımsızlığın sembolü olduğu için, Büyük Atatürk tren yollarına çok
büyük önem verdi, bir seferberlik başlattı. Bu seferberliğin sonucu, on yılda,
çok ciddi tren hatları gerçekleştirildi; hatta bu, 1946 yılına kadar devam etti.
1923’ten 1946’ya kadar yapılan tren yolu miktarı 3.746 kilometre. Ne kadardı? Osmanlıdan bize kalan 4.100
kilometre. Neredeyse 1 misline yakın demir yolu yapıldı. Ama, 1950 ile 2000
arası, demir yolları için büyük bir fecaat. Öylesine büyük bir fecaat ki toplam
yapılan yol miktarı 814 kilometre. İşte, demir yolları bu ihmali yaşadı. Ha,
demir yolları bu ihmali yaşadı da acaba kara yolları ihya mı oldu? Maalesef o
da olmadı. Kara yolları yapıldı, yapılmadı değil, otomotiv sanayisi gelişmeye
başlayınca kara yolları yapıldı ama otomotiv sanayisindeki gelişmeye paralel,
aynı standartta gelişemedi ve yollarımız A1 standardında bile değil ancak geçit
veren yol olsun, tekerlek dönsün anlayışıyla şose yollar, çakıl yollar olarak
yapıldı. 1970 yılından itibaren Türkiye modern anlamda yol yapımıyla tanıştı ve
80’li yıllar, Türkiye’de otoyolların ilk defa yapıldığı yıllardır; 1.700 küsur
kilometre otoyol yapıldı Özal döneminde. Daha sonra, maalesef, 90’lı yıllardaki
istikrarsızlık nedeniyle altyapı yatırımlarında ciddi bir ilerleme
sağlayamadık. Aslında sadece altyapıda değil bütün alanlarda maalesef hiçbir
ilerleme kaydedemedik çünkü siyasi irade yetersizdi, ülkede güven ve istikrar
yoktu, kısa dönemli hükûmetler olduğu için de hiçbir altyapı projesi planlanıp
tamamlanamadı.
Şimdi, zaman zaman burada şunlar duyuluyor: “Biz başladık, biz
planladık, biz düşündük.” 1939, ilk Ulaştırma Bakanı Ali Çetinkaya. O günden bu
güne geçen 70’in üzerinde Ulaştırma Bakanı var. Herkesin mutlaka bu ülkenin
kalkınmasına bir katkısı olmuştur. Bu dünyadan göç edenleri rahmetle anıyoruz,
emeği geçen, benden önce görev yapan arkadaşlara da teşekkür ediyoruz. Bu
ülkede taş üstüne taş koyanın başımızın üstünde yeri var. Biz nankör değiliz,
yapılanı da takdir ederiz. Bunun da yapılması lazım. (AK PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar)
Şunu sizlerle paylaşmak istiyorum: On bir yıldır Ulaştırma Bakanı
olarak ülkeme hizmet ediyorum, sizlerle bu Parlamentoda birlikte çalışıyoruz.
Türkiye’de ulaştırma bakanlarının ortalama ömrü sekiz aydır arkadaşlar.
Çıkardım, sekiz ay. Bir de tabii nereden geliyor? Ulaştırma Bakanı, Adalet
Bakanı, İçişleri Bakanı seçimden seçime, öncesinde görevi bıraktıkları için
sayı da çok fazla, zaman da kısa. Bir bakan, sekiz ayda ne yapabilir, ben
soruyorum size. Sekiz ayda tebrikleri kabul eder, birimlerden brifingleri alır,
valizini toplar, başka bir iş yapamaz.
AHMET İHSAN KALKAVAN (Samsun) – Ömürleri çok uzun oluyor Sayın
Bakan, Hüseyin Özalp 95 yaşında.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla)
– Evet, Allah uzun ömür versin.
Efendim, şimdi, 2003’ten bu tarafa, Ulaştırma Bakanlığı kamu
yatırımlarının yüzde 18’ini alıyordu, bugün yüzde 43’ünü gerçekleştiriyor.
Ulaştırma ve iletişim hizmetleri, toplam yatırımın neredeyse yarısına yaklaştı.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama Sayın Bakan, illere göre denge yok.
Gelin, Tunceli’ye bir bakın bakalım. Yani bayağı kırgınım ben size.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(Devamla) – Şimdi, şu işi bir tamamlayayım da ondan sonra bunlara cevap
vereyim.
Efendim, şimdi, bakın, bizim Ulaştırma Bakanlığı olarak on bir yıl
içerisinde yaptığımız yatırım, daha doğrusu, yollar için harcadığımız kaynak
153 milyar liradır, 153 milyar lira. Bu, sadece bizim bütçeden kamu kaynağı
olarak kullandığımız miktardır. Ancak biz bununla yetinmedik, çünkü yıllardan
beri bekleyen projeler var, bu projelerin bütçe imkânlarıyla yapılamayacağı
gerçeğinin farkındaydık. O yüzden, alternatif finans yöntemlerine de başvurduk
ve bildiğiniz gibi, birçok büyük projeyi bu şekilde hallettik.
Bunlar nedir? Tüp geçit… İkinci tüp geçit, Marmaray demiyorum, şu
gördüğünüz Marmaray’ın biraz güneyinden bir geçit, Avrasya geçidi, bunu da
yapıyoruz, 2015’te açılacak; bu, araçlar için. Bunu yap-işlet-devret modeliyle
yapıyoruz. Yaklaşık 1,5 milyar dolarlık bir projedir.
Bundan sonra -Yavuz Selim- üçüncü köprüyü başladık. Şu anda üçüncü
köprünün ayakları 115 metreye ulaştı. 2015’te inşallah üçüncü köprüyü de açmış
olacağız. 115 kilometre, ana yol ve bağlantı yollarıyla beraber. Bu da yetmez,
dedik ki Türkiye'nin iki büyük liman kentini otoyolla birbirine bağlayalım.
İzmir-İstanbul otoyolunu da yine yap-işlet-devret modeliyle yapmaya karar
verdik, ihalesini yaptık. 6,5 milyar dolarlık bir yatırım. O zaman, ihaleyi
yaptığımızda da kriz zirvedeydi. Yani 9 Mart 2009, krizin en şiddetli olduğu
dönem. 6,5 milyar dolarlık yatırımı kamu-özel ortaklığıyla gerçekleştirdik.
O zaman dünya buna şaşırdı “Nasıl yaptınız bunu?” Ve bu projenin
büyüklüğünü anlatmak açısından söylüyorum, bu projenin büyüklüğü 1950 yılındaki
Türkiye'nin gayrisafi millî hasılasından daha büyük, 53 tane ülkenin, küçük
ülkenin bugünkü millî gelirinden daha büyük. Böyle bir projeyi, Türkiye, krizin
zirvede olduğu bir dönemde başarıyla ihale edebildi.
Bu neden oldu? Güven ve istikrar. Ülkede güven ve istikrar olunca
işler de sorunsuz olarak yapılabiliyor.
Bununla da yetinmedik, havacılıkta çok ciddi atılım yaptık.
Havacılıktaki atılımın sonucu olarak… Tabii, havaalanlarımız yetersiz kalmaya
başladı, hele hele İstanbul Atatürk Havalimanı, maalesef artık trafiği
kaldıramaz hâle geldi. Biz göreve geldiğimizde İstanbul’daki trafik 8 milyon,
geçen sene 40 milyona ulaştı. Aynı havaalanı, aynı pistler, aynı saha. Bu sene
45 milyonu geçecek. Dolayısıyla, 2003’te, transit trafik İstanbul’da 1
milyondu, şu anda 14 milyona çıktı. Türkiye bir transfer merkezine dönüşüyor,
süratle dönüşüyor. Bunu gördük ve üçüncü havalimanını yapmaya karar verdik.
Üçüncü havalimanı çok büyük bir proje. Ben arkadaşlarımla bu projeyi çalışırken
“150 milyon kapasiteli bir havalimanı yapmamız gerekir.” derken arkadaşlar “Bu
kadar büyük dünyada yok.” dediler.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Almanlar kıskanmış Sayın Bakanım.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(Devamla) – Ama bizim projeksiyonumuz, Türkiye 2023 yılında 375 milyon yolcuya
ulaşacak. Biz nereden aldık? 34 milyondan aldık. Nereye geldik? 152 milyona
geldik, on bir yıl içerisinde. 2023’te biz 375 milyonu buluruz. Böyle olunca,
150 milyon kapasite bir hayal değil, pekâlâ bu gerçekleşebilir. Bugün Afrika’daki
bütün transferler İstanbul üzerinden oluyor, Balkanlardaki transferler İstanbul
üzerinden oluyor, velhasıl Orta Asya, Kafkaslardaki transferler Türkiye
üzerinden oluyor. 2003 yılında sadece 60 noktaya uçuş yapan Türkiye, bugün 236
ülkeye uçuş yapıyor. Dünyada en fazla noktaya uçan ülke Türkiye’dir. Böyle bir
konuma geldik arkadaşlar. Bakın, havacılığın on yıllık gelişimi de şurada
kısaca gözüküyor. Şu, 2003 yılının havacılık haritası, bu da 2013’ün havacılık
haritası. Yani, “Hava yolu halkın yolu olacak.” söylemi boşlukta kalan bir
söylem olmadı, gerçekleşti. Ciro 2 milyardan 22 milyar dolara çıktı. Çalışan
sayısı 47 binden 165 bine çıktı. Aktif havalimanı sayısı 26’dan 52’ye çıktı.
Sırada bekleyen havalimanları var, onların yapımı da devam ediyor.
Değerli arkadaşlar, demir yollarında durum ne? Demir yollarına
biraz değindim. Demir yollarında 2000’li yılların başına geldiğimizde hakikaten
yürekler acısı bir durum vardı. Ben kimseyi tenkit etmiyorum, bir durum tespiti
yapıyorum. Rayların bakımı yapılmamış, tren gidiyor, raylar da beraber hareket
ediyor, o hâle gelmiş. Traversler ahşap, lime lime olmuş, cıvataları artık
laçkalaşmış. Böyle bir demir yolu var. 1947 öncesi yapılan demir yollarında 140
kilometreye kadar hız planlaması vardı. Altyapıyı yenilemediğiniz için ne oldu?
Altyapı bakımı yapılmadıkça yenilemek yerine hızı düşürmüşler. Demir yollarında
buna “takayyüdat” diyorlar. “Takayyüdat var bu yolda…” “Ne demek ya, hayalet
mi, ‘takayyüdat’ ne demek?” diyorum. Efendim, demir yolu yenilenmediği için hız
80 olacağına 70’e düşüyor, biraz daha kötüleşiyor, 60’a düşüyor; ortalama hız
yükte 5 kilometreye, yolcuda 20 kilometreye kadar düşmüş. Bu demir yolculuğu
iflah olur mu, buna kimse itibar eder mi? Bu ülkenin bağımsızlığında hayati rol
almış, görev almış, ülkenin kültürünü, doğusunu batısını birbirine
birleştirmiş, kazmayla, kürekle tüneller açılmış, yollar yapılmış ama
bakımsızlıktan maalesef demir yollarının yükünü ülke taşıyamayacak hâle gelmiş.
Burada da bir karar vermemiz gerekiyordu, o karar şuydu: Ya bırakacaktık demir
yollarını ya da ayağa kaldıracaktık. Tabii ki ayağa kaldıracağız çünkü demir
yolları bizim en önemli varlığımız. Sultan Abdülhamit 1905 yılıyla 1909 yılı
arası 1.700 kilometre demir yolu yaptı; 1 kuruş Batılılardan, tefecilerden para
almadan yaptı. Ve o demir yolu, Hicaz Demir Yolu Sultan Abdülhamit’in sonunu
hazırladı çünkü İngilizler başta olmak üzere Batılı ülkeler bunu
hazmedemediler. “Nasıl Osmanlı bizden bağımsız demir yolu yapar?” ve ondan
sonraki süreci biliyorsunuz.
Ne yaptık? Hızlı geçiyorum. 7.600 kilometre demir yolunu bugüne
kadar yeniledik. Ne kadarın? 11 bin kilometrenin. Başka ne yaptık? Sinyalli
hatlarımız maalesef çok düşük, yüzde 20 bile değil. Çift hatlarımız yüzde 5,
elektrikli hatlarımız yüzde 20’nin altında. E, böyle bir şey olursa… Tek hatta,
sinyal yok, nasıl tren işletmeciliği yapacaksınız? “A” noktasındaki tren
bekleyecek, “B” noktasındaki oraya gelecek, ondan sonra öbür tren hareket
edecek, bunda bir mantık yok, bunda bir ekonomi yok, bunda bir verimlilik yok.
Şu anda sinyalleri artırıyoruz ve üstelik de yerli sinyal yaptık, bir hatta da
bunu deniyoruz. Burada da dünyada tekel var. Ben demir yollarında, arkadaşlar,
üç sene ray alamadım, tekel, dünyada tekel olmuş, böyle bizimle âdeta
oynuyorlar. Sonunda dedik ki: Kardeşim, bunu biz yapacağız. Karabük’ü çağırdık,
dedik: “Demir yolu rayı yapacaksın kardeşim. Biz alım garantisi veriyoruz,
yapacaksınız.” Yaptılar, hızlı tren rayı da yaptılar, bizim garantimize lüzum
kalmadı, çoğunu ihraç ediyorlar. Artık traversimizi yapıyoruz, rayımızı
yapıyoruz, bağlantı elemanlarımızı yapıyoruz, en gelişmiş lokomotifleri dahi
yapıyoruz, tren setleri yapıyoruz. Şimdi bir çalışma da başlattık, hızlı tren,
millî hızlı trenimizi yapacağız, bunun da kararını verdik.
Evet, şimdi, demir yollarında bu çalışmaları yaparken aynı zamanda
da kendi yerli demir yolu sanayimizi geliştirdik. Ankara metrolarının araçları
OSTİM’de yapılacak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Fabrika bitti. İlk tren
seti martta kurulacak ama bu arada hattı, ocak ayı içerisinde Batıkent-Sincan’ı
açıyoruz, şubat ayı içerisinde de Çayyolu-Kızılay’ı açıyoruz. Böylece 33
kilometre, mevcut 23 kilometrenin üzerine 33 kilometre daha raylı sistem, toplu
taşımayı Ankaralıların hizmetine veriyoruz. On altı ayda tamamladık, dünya
rekoru, on altı ay; bize geçtikten sonra, 2012 Martından sonra.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Melih Bey de on altı senede tamamlayamadı.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(Devamla) – Evet, şimdi…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sizin on altı ayda yaptığınızı yirmi
senede birileri niye yapamadı?
BAŞKAN – Sayın Bakan, devam edin lütfen.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Öbürü niye yirmi senede yapamadı da siz
on altı ayda yaptınız?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(Devamla) – Onun hesabını sen sorarsın artık. (AK PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Bakan, otuz beş dakikanız kaldı. Siz mi devam
edeceksiniz; Sayın Çelik konuşacak mı?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(Devamla) – Ben bir beş dakikada toparlıyorum.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Sayın Bakanım, İzmir’i de siz
yaptınız.
BAŞKAN – Buyurun.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(Devamla) – Efendim, şimdi, tabii, denizciliğe girmedik.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Esas denizcilik önemli yani.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(Devamla) – Denizcilikten biraz bahsedeyim.
Efendim, şimdi, denizcilikle ilgili İhsan Bey’e teşekkür ediyorum.
Tenkitlerini yaptı ama tekliflerini, önerilerini de sundu. Bir kısmı hakikaten
doğru öneriler, biz de katılıyoruz bunlara. Durmuş Ali Torlak kardeşimiz de
aynı şekilde sektörden gelen arkadaşımız. Biz bir sektörden olduğumuz için
birbirimizin hâlinden daha fazla anlıyoruz, bu doğal.
İşte, denizcilikte aslında durum o kadar vahim değil. Denizciliğin
özelliği şudur: Denizcilik, küresel bir sektördür. Dolayısıyla, küresel
değişimlerden en önce etkilenen ve en fazla etkilenen sektör denizciliktir.
Bunu sizler biliyorsunuz. Peki, ne oldu? Denizciliğin de en fazla… Şöyle,
küresel ticaret, daha doğrusu küresel ticaretin finansmanında zorluk yaşanmaya
başlayınca küresel ticarette zorluk başladı ve -bugün bütün taşımaların,
uluslararası taşımaların yüzde 87’sini deniz yoluyla yapıyoruz- bundan en önce
etkilenen deniz taşımacılığı oldu. Tabii, deniz taşımacılığı etkilenince gemi
inşa sanayi otomatik olarak daralmaya başladı. Navlunlar düştü, yeni gemi siparişleri
yapılmamaya başlandı vesaire. Uzatmayalım, 2009’da başlayan bu daralma 2010,
2011, 2012’ye kadar devam etti. Şimdi toparlanma var, hem navlun piyasasında
toparlanma var hem gemi inşasında toparlanma var. 7 bine kadar düşmüştü
Türkiye’de doğrudan gemi sanayisinde çalışanlar, şu anda 22 bine geldi. Sipariş
sayısında da hâlâ dünyada 5’inci sıradayız. 22 tane siparişimiz yurt dışından
alındı. Dolayısıyla, toparlanma süreci devam ediyor. Bu arada sıkıntılar
yaşandı mı? Yaşandı, yaşanmaya da devam ediyor. Ama, bu sıkıntıların bir kısmı
krizden, bir kısmı da firmaların hiç kriz olmayacakmış gibi ucu açık
yatırımlarından, açığa gemi yapmalarından kaynaklandı. Bu da ayrı bir konudur,
detayına girmeyeceğim.
Bu arada, biz Kredi Garanti Fonu’nu çıkardık ve 15 projeye 167
milyon teşvik verdik, tersaneler 2’nci bölgede olmasına rağmen 5’inci bölge
teşviki uyguladık, hazineye verilen ecrimisilleri sıfırladık. Bunları da teşvik
verdik. Bunlar yetti mi? Yetmedi, piyasa zamanla kendini toparlamaya devam
ediyor; bu, biraz süreç alacak. Ama, bir şey söyleyeyim: Şu anda dünya
ticaretini kontrol eden filo 30 ülkeden oluşuyor. Bu 30 ülke içerisinde Türkiye
13’üncü sırada. Türk bayraklı ve Türk sahipli gemilerin tonajı 9 milyon dwt’du,
şu anda 30,5 milyon dwt’a çıktı, dünya 13’üncüsüyüz.
Türkiye önemli bir denizci ülkedir. Bunun sonucunu nerede
görüyoruz? Türkiye geçtiğimiz 27-28 Kasımda (IMO) Uluslararası Denizcilik
Örgütünde yapılan genel kurulda konsey üyeliğine 138 oyla 2’nci olarak seçildi,
bizden bir önce Singapur var. C grubunda biz buraya dört sene önce 100 oyla
ancak seçilebilmiştik, Genel kurul başkanlığı da Türkiye’ye verildi.
Dolayısıyla denizciliğimiz, gemilerimiz bu süre içerisinde kara listeden beyaz
listeye geçti. Denizcilik eğitimi veren kurum sayısı 56’ya yükseldi, 10’dan
azdı. Tabii, bu dönem içerisinde 45 tane yeni balıkçı barınağı yaptık. Yat
kapasitemizi, bağlama ve konaklama kapasitemizi 9 binden 17 bine çıkardık.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Çandarlı Limanı Sayın Bakanım,
Çandarlı Limanı.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(Devamla) – Ayrıca, denizciliğimizle ilgili Çandarlı Kuzey Ege Limanı
Türkiye’nin en büyük limanı olacak. Altyapısı yüzde 90 oranında bitti,
üstyapısını da yap-işlet-devret modeliyle gerçekleştireceğiz. Yük elleçleme
miktarı; 1,9 milyon TEU konteyner elleçlerken 7 milyonun üzerine çıktı. 362
milyon taşıma yapıyoruz. Ticaretimiz, ihracatımız 3 kat arttı. Nasıl başardık
bunu? Eğer, bu taşımalar olmasaydı, bu yollar olmasaydı bunların hiçbiri
gerçekleşmezdi.
Değerli arkadaşlar, şimdi…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Körfez’i doldurduk Sayın Bakanım Körfez’i,
İzmit Körfezi’ni doldurduk.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(Devamla) – İzmit Körfezi…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – İzmit Körfezi’ni doldurduk limanlarla.
Körfez’den yaya geçiyoruz artık.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(Devamla) – Evet.
E, tabii, o yapılaşma doğru bir yapılaşma değil, biz bunu
söylüyoruz ama bunun vebalini bize yüklemeniz haksızlık olur. Bunlar bizim…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – 450 bin metreküp yeni verdi TCDD, ihaleye
çıkıyor, 450 bin metreküp deniz dolgusu.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(Devamla) – Evet.
Neyse, şimdi, Sayın Bakanım sıra sizin. (Gülüşmeler) Ben daha sorulara geçeyim…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Devam edelim, devam edelim…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Devam edin Sayın Bakanım, devam edin.
BAŞKAN – Soru-cevap kısmında da devam edebilirsiniz Sayın Bakan.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bir daha bu fırsat her zaman
bulunamayabilir, devam edin.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(Devamla) – Ben, soru-cevap… Bu kadar haksızlık olmasın, soru-cevap kısmında
bunları hazırladım. Faruk Bey’den dinleyecekleriniz elbette vardır.
Gördüğünüz gibi arkadaşlar, iletişime giremedik, posta
hizmetlerine giremedik, birçok konuya giremedik çünkü yapılan iş çok, anlat
anlat bitmez. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bayramda mektup attım, tam kırk beş günde
gitti mektup.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yanlış adrese göndermişindir, yanlış
adrese!
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(Devamla) – Efendim?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bayramda mektup attım, tam kırk beş günde
gitti.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Amerika’ya gönderdin sen onu!
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(Devamla) – Bir şey söyleyeyim: PTT’nin…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Tam kırk beş günde gitti.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(Devamla) – Olabilir, bir aksaklık olmuştur yani bir…
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Aynı şey Sivas’ta da oldu Sayın
Bakan.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(Devamla) – Onu genellemek doğru olmayabilir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – 4 bin kişi istifa etti PTT’den.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(Devamla) – 4 bin kişi ayrıldı, 4 bin kişi tekrar başladı. Hatta, 3.500 kişi
ayrıldı, şu anda KPSS’den 4.500 kişi alındı, KPSS’den alındı.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Alındı da, neden alındı? Mektuplar
gitmiyor çünkü.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(Devamla) – E, şimdi onlar gidecek yerlerine, mektuplar da gidecek.
(Gülüşmeler)
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Adresi yanlış yazmış Bakanım.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(Devamla) - Şimdi, şöyle… Ama ben bir rakam vereyim. Yani ne var? Doğruları
konuşuyoruz, işi cilalamaya lüzum yok, mutlaka aksaklık olur. Yani bu kadar
büyük bir kuruluşta -4.500 noktada iş yeri var, 35 bin çalışanı var- aksamalar
var mıdır; vardır, itirazım yok. Ama bir şey söyleyeceğim.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Haydar Bey haksızlık yapıyor, kırk beş
günde mektup gitmiş. İki buçuk senede soru önergesine cevap gelmedi, kırk beş
günde ne olmuş yani? (AK PARTİ ve CHP sıralarından gülüşmeler)
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(Devamla) – Doğru, bu da doğru.
Şimdi, bakın, PTT’de 2,6 milyon işlem yapılıyordu arkadaşlar, 2,6
milyon; şu anda yapılan işlem sayısı 27 milyon.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakanım, PTT asıl hizmetini unuttu,
bankacılığa başladı.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(Devamla) – Yani PTT çok verimli çalışıyor.
Hülasayı kelam, gecenin bu vaktinde beni sabırla dinlediğiniz için
teşekkür ederim. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar) Hepinize çok teşekkür
ediyorum. Yani burada daha ne zaman beraber oluruz, bilemiyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Bakanım, gerçekten çok güzel bir
konuşmaydı, teşekkür ederiz.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(Devamla) - Ama on bir yıl içerisinde
verdiğiniz her türlü destek için, katkı için hepinize çok teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum.
Bütçemizin hayırlı uğurlu olmasını Mevla’mdan niyaz ediyorum; sağ
olun var olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanımıza teşekkür ediyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Kolaylıklar diliyoruz biz de.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Bakanım, daha bir buçuk yıl
buradayız sizinle.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – 1 Nisanda “hayırlı olsun”a geliyoruz. 1
Nisanda “hayırlı olsun”a Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak geliyoruz.
BAŞKAN – Şimdi söz, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk
Çelik’te.
Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Bakan, biz de Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu olarak yaşa takılanlar adına ayağa kalkıyoruz.
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Faruk Çelik’e takılanlar…
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın
Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, siz
bilmiyorsunuz, Sayın Faruk Çelik’e takılanlar…
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Yaşa
takılmak herkese nasip olmaz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hep sermayenin yanındasınız, hep paranın
yanındasınız ya!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – “Allah
hepinize nasip etsin.” temennisinde bulunuyorum. Yanlış bir şey değil yaşa
takılmak.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Yaşa mı takılsınlar?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Yaşa
takılmak yanlış bir takılma değil diyorum yani.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Aç bırakmak, aç bırakmak Sayın
Bakan, aç bırakmak? Allah kimseyi gördüğünden geri koymasın.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığımın 2014 yılı bütçesinin görüşmeleri
vesilesiyle huzurlarınızdayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, Malatya'da hayatlarını kaybeden kardeşlerimize
Allah'tan rahmet, öğretmen kardeşlerimize, orada çalışanlara ve yaralananlara
acil şifalar temenni ediyorum.
İkinci olarak, Bakanlığın bütçesi üzerinde değerlendirme yapan,
katkı sunan, eleştiride bulunan bütün arkadaşlara, söz alan arkadaşlara,
gruplara da teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
olarak sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sisteminden sağlık hizmetlerinin
finansmanına, çalışma hayatına ilişkin düzenlemelerden işsizlikle mücadeleye
kadar 76 milyon vatandaşımızı doğrudan ilgilendiren görev ve sorumluluk
alanlarına sahiptir. Bu sorumluluğun gereği olarak son on bir yılda sosyal
güvenlik reformu, intibak düzenlemesi, müstakil İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası,
memurlara toplu sözleşme hakkı, Sendikalar Kanunu gibi toplumumuzu ve çalışma
hayatımızı rahatlatan pek çok düzenlemeyi hayata geçirdik.
Değerli milletvekilleri, hiç kuşku yok ki en önemli… (Gürültüler)
BAŞKAN – Özür dilerim Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, Sayın Bakan konuşuyor. Lütfen, biraz daha
sessiz olur musunuz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – …görev
alanlarından biri de işsizlikle mücadele ve istihdamın artırılmasıdır. 2008’de
başlayan küresel krizle birlikte dünya ekonomilerinde yaşanan daralma ve dünya
ticaret hacmindeki küçülme en önemli etkisini iş gücü piyasasında
göstermektedir. Bunun neticesinde küresel işsizlik 200 milyona dayanmış,
işsizlik oranı Avrupa Birliğinde yüzde 10,9 olarak gerçekleşmiştir. Ülkemizde
ise hayata geçirdiğimiz reformlar güçlü finans yapısı ve mali disiplin
sayesinde küresel krizin etkileri sınırlı gerçekleşmiş, iş gücü piyasamız
gelişmiş ülkelere nazaran olumlu bir sınav vermiştir. Bu kapsamda, Ağustos
2008’den bu yana iş gücümüz yaklaşık 4 milyon 200 bin, istihdamımız ise
yaklaşık 3 milyon 900 bin artış göstermiştir. İstihdam oranımız yüzde 46,6’ya,
iş gücüne katılma oranımız ise yüzde 51,6’ya yükselmiştir, işsizlik oranı ise
Ağustos 2013 itibarıyla yüzde 9,8 olarak gerçekleşmiştir.
Değerli milletvekilleri, iş gücü piyasamızdaki göstergelerin
olumlu seyrinde istihdamdaki yükleri hafifleten, kadınların ve gençlerin
istihdamını teşvik eden istihdam paketlerinin, bölgesel teşvik uygulamalarının
ve kurumsal kapasitesini önemli ölçüde geliştiren İŞKUR’un katkısı büyüktür.
Nitekim, 2003 yılında İŞKUR eliyle işe yerleştirilenlerin sayısı 65.398 iken bu
sayı sadece 2013’ün ilk on bir ayında 630.437 kişiye ulaşmıştır.
İŞKUR tarafından düzenlenen kurslar: TYÇP, işbaşı eğitim,
girişimcilik gibi aktif iş gücü programlarından son on yılda toplam 1 milyon
524 bin kişi yararlanmıştır. Ayrıca, istihdamdaki yüklerin hafifletilmesi
amacıyla işverenlere 2004’ten bu yana 31 milyar 128 milyon TL sigorta prim
desteği sağlanmıştır. Bu desteklerden sadece Eylül 2013’te 1 milyon 306 bin iş
yeri ve 9 milyon 155 bin sigortalı yararlanmıştır. İşsizlik sigortası ödemeleri
kapsamında 2002’den bu yana 3 milyon 176 bin 886 kişiye yaklaşık olarak 6
milyar 663 milyon TL ödeme yapılmıştır. İşsiz Sigortası Fonu’nun toplam varlığı
ise 30 Kasım 2013 itibarıyla 69 milyar 271 milyon TL’ye ulaşmıştır. Bu dönemde
kayıt dışı istihdamda da kayda değer bir başarı yakalanmıştır. Mayıs 2008-Kasım
2013 arasında 1 milyon 667 bin çalışan ile 96.816 iş yeri kayıt altına alınmış,
2002’de yüzde 52,1 olan kayıt dışı istihdam oranı yüzde 37,8’e gerilemiştir.
Değerli milletvekilleri, 2008’de hayata geçirdiğimiz sosyal
güvenlik reformu ile norm ve standart birliği sağlanmış, sürdürülebilir bir
sosyal güvenlik sistemi kurulmuştur. 2002’de 12 milyon olan aktif sigortalı
sayısı 19 milyon 76 bine, 5 milyon 887 bin olan pasif sigortalı sayısı ise 9
milyon 884 bine ulaşmıştır.
Sosyal Güvenlik Kurumunun 2013 bütçesinde 156 milyar 393 milyon TL
olarak öngörülen toplam gelirlerinin yıl sonunda 162 milyar 288 milyon TL, 115
milyar 35 milyon TL öngörülen prim gelirlerinin ise yıl sonunda 118 milyar 348
milyon TL olması beklenmektedir.
2013 bütçesinde 24 milyar 891 milyon TL olarak öngörülen açık
finansmanın ise yıl sonunda 20 milyar 269 milyon TL olarak gerçekleşmesi
beklenmektedir.
2002’de Sosyal Güvenlik Kurumunun açığının gayrisafi millî
hasılaya oranı yüzde 2,27 iken, bu oran 2012’de yüzde 1,2’ye inmiş, yıl sonunda
ise 1,3 olarak gerçekleşmesi beklenmektedir.
Devlet katkısı hariç prim gelirlerinin emekli aylıklarını ve
sağlık giderlerini karşılama oranı 2002 yılında yüzde 60,9 iken, 2012’de yüzde
66,5’e, yıl sonunda ise 69,8’e ulaşması beklenmektedir. Bu veriler mali açıdan
sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sistemine yaklaşmakta olduğumuzu
göstermektedir. Yıl sonunda toplam sağlık harcamalarımızın 54 milyar 474 milyon
TL, sosyal güvenlik sağlık harcamalarının ise 50 milyar 140 milyon TL olarak
gerçekleşmesi beklenmektedir.
Değerli milletvekilleri, bu dönemde hem emeklilerimizin hem de
çalışanlarımızın aylık ücretlerinde önemli artışlar sağlanmıştır.
Emeklilerimizin yıllar itibarıyla beklediği intibak düzenlemesi hayata
geçirilmiş ve yaklaşık 1 milyon 784 bin emeklimizin maaşında 450 TL’ye kadar
varan iyileştirmeler gerçekleştirilmiştir.
En düşük SSK emeklisi işçi aylığına yüzde 273, en düşük SSK tarım
emeklisine yüzde 299, en düşük BAĞ-KUR esnaf emeklisine yüzde 422, en düşük
BAĞ-KUR tarım emeklisine yüzde 782, en düşük Emekli Sandığı emeklisine yüzde
208,7 oranında artış yapılmış ve ücretleri, maaşları yükseltilmiştir.
2002’de 184 TL olan asgari ücret, yüzde 336’lık artışla 803 TL’ye
yükseltilmiştir. 2002’de 392 TL olan en düşük devlet memuru maaşı yüzde 413’lük
artışla, Ocak 2014’te en düşük devlet memuru maaşı 392 TL’den 2.010 TL’ye
yükselmiş bulunmaktadır. Ortalama memur maaşı ise 578 TL’den yüzde 300 artışla
2.313 TL’ye yükselmiştir. 2002’den bu yana enflasyondaki kümülatif artışın yüzde
60 olduğu dikkate alınırsa hiçbir kesimin, çalışanın, işçisiyle, memuruyla,
emeklisiyle, asgari ücretlisiyle, enflasyona ezdirme değil kat kat üzerinde
ücretlerinin artırıldığını görmek mümkün.
Değerli milletvekilleri, 2013 yılı hem kamuda çalışan işçilerimiz
hem de memurlarımız açısından toplu sözleşme yılı olarak geçmiştir. Bu
kapsamda, Temmuz 2013’te 200 bin kamu işçimizi kapsayan Toplu İş Sözleşmesi
Çerçeve Protokolü imzalanmıştır. Yine, 2014-2015 yıllarını kapsayan ve memur ve
emeklisi olarak toplamda 4,5 milyon vatandaşımızı ilgilendiren toplu sözleşme
süreci tamamlanmıştır. Bu toplu sözleşme ile taban aylıklarına, memurlarda 175
TL artış yapılmış, bu artış emekli olacak olan kamu çalışanlarının ikramiye
ödemelerine yaklaşık 5 bin TL olarak yansımaktadır. Yani bugün emekli olacak
birisi varsa emekli ikramiyesi 5 bin TL daha fazla olacak.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Bakan, bu söylediğiniz
rakamlar brüt rakam, brüt.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) –
Öğretmenlerimizin tazminatları 150 TL artmıştır. Böylece taban aylıklarındaki
artışla birlikte, 2014 yılında öğretmenlerimizin maaşlarında 273 TL artış
sağlanmıştır.
4/C’li personelin ücretlerine yaklaşık yüzde 40 oranında ücret
artışı sağlanmış, bu artışla birlikte, örneğin, ilköğretim mezunu olan bir
4/C’linin ücreti 1.033 TL’den 1.495 TL’ye yükselmiştir. Ayrıca, 100 bin
sözleşmeli personelin de bu dönemde kadroya geçirildiğini bir kez daha ifade
etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, son dönemde iş sağlığı ve güvenliği
konusunda önemli gelişmeler yaşanmaktadır.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Millet ölmektedir.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI
FARUK ÇELİK (Devamla) - 2002’den 2012 yılına kadar işçi sayısında yüzde
128’lik bir artış var. On yılda işçi sayısında yüzde 128 artış, iş yeri
sayısında ise yüzde 111 artış gerçekleşmesine rağmen, 100 bin işçide ölüm oranı
16,8’den 2012 sonu itibarıyla 6,24’e gerilemiştir. Yeni ve müstakil İş Sağlığı
ve Güvenliği Yasası ile birlikte bu oranın daha da aşağılara, hatta sıfıra inmesi
konusunda kararlıyız, inşallah bunu gerçekleştireceğiz.
Değerli milletvekilleri, Bakanlığımın diğer faaliyet alanlarına
ilişkin çalışmaları da kısaca özetlemek istiyorum: Yurt dışında yaşayan toplam
6 milyon insanımıza, müşavirlik ve ataşelik olmak üzere, 50 birimimizle hizmet
veriyoruz. 2002 yılında kamuda 5.777 engelli memur istihdam edilirken bu sayı
yüzde 567’lik artışla 32.781’e çıkmıştır. Mevsimlik gezici tarım işçilerimizin
çalışma koşullarının iyileştirilmesi konusunda ciddi bir kaynak tahsisi yapılmıştır.
Mesleki Yeterlilik Kurumumuz tarafından 496 ulusal meslek standardı
belirlenmiştir. Müfettişlerimiz ve denetim elemanlarımız tarafından 2013
yılında 60.627 iş yeri denetlenmiş ve 598 milyon 263 bin TL idari para cezası
önerilmiştir.
2023’te yüzde 5 işsizlik hedefini koyduğumuz Ulusal İstihdam
Stratejimiz tamamlanmış ve Yüksek Planlama Kuruluna sunulmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlık olarak İşsizlik
Sigortası Fonu hariç, yaklaşık 204 milyar 500 milyon TL’lik bir mali büyüklüğü
kontrol ediyoruz. 204 katrilyonluk bir mali büyüklüğü kontrol ediyoruz. Bu,
Bakanlığımızın 2014 yılı toplam bütçesi ise 32 milyar 725 milyon 545 bin
TL’dir.
Evet, bunları kayda geçmesi açısından da önemli olduğu için çok
hızlı bir şekilde takdim ettim ama esas burada değerli arkadaşlarımız çeşitli
görüşler, sorular tevcih ettiler, onların üzerinde de kısaca durmak istiyorum.
Toplum yararına çalışmayla ilgili değerlendirmeler yapıldı.
Değerli arkadaşlar, Toplum Yararına Çalışma Projesi, adından da anlaşıldığı
gibi süreli, proje bazlı değerlendirme, bir çalışma şeklidir. Burada kesinlikle
şunu ifade ediyorum: Yüzde 80 toplum yararına çalışanlar kurayla belirleniyor,
yüzde 20’si ise dezavantajlı gruplardan belirleniyor. Bu konuda şikâyeti olan
arkadaşımız olur ise, bunu bildirirlerse, birkaç yerde olduğu gibi, hemen bu
projeyi ve bu çalışmayı iptal edebiliriz, hiçbir yanlışlığa müsaade etmeyiz
Toplum yararına çalışma isteyen bir vatandaşımız kim olursa olsun onun şusuna,
busuna bakma gibi bir durumumuz olamaz, siyasi görüşüne bakamayız, o
vatandaşımızın o dokuz aylık süre içerisinde çalışma talebi varsa o
vatandaşımıza imkânlarımız ölçüsünde sahip çıkmamız gerekmektedir.
Bunun yanında, burada meslek hastalıklarıyla ilgili bazı konulara
değinildi. Meslek hastalıklarıyla ilgili bildirim zorunluluğu yoktu, bu
bildirim zorunluluğu şimdi geldi ve meslek hastalıklarıyla ilgili de son derece
önemli tespitlerimiz var. Tanısı konulan 2012 yılında 2.194 meslek hastası,
2013 yılında ise on bir aylık dönem içerisinde 1.228 meslek hastasının olduğunu
belirtmek istiyorum.
İş kazalarıyla ilgili burada ifade edildi, az önce söyledim, iş
kazalarıyla ilgili çok ciddi bir düşüş var, üçte 1 oranında inmiş bulunuyor
yani 16 ölümden 6’ya inmiş bulunuyor ama biz bu rakamı yine yüksek ifade
ediyoruz.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Avrupa birincisi değil misiniz Sayın
Bakan?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bu
rakamın aşağı düşürülmesi gerekiyor, çalışmalarımız da bu istikamettedir.
Bakın, şunu da ifade edeyim: Bu işin tarafları var. Bakınız, Zonguldak’ta
meydana gelen kazada TTK kömür ocağını mühürlüyor, hatta orayı dinamitliyor
oraya girilmemesiyle ilgili olarak ama buna rağmen dinamitlenen, kapanan bir
ocağa işçiler sokulup 3 tane işçimizin orada hayatını kaybetmesine sebebiyet
veriliyor.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Denetim yapmıyorsunuz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bu,
bakınız, denetim meselesi değil.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Yapmıyorsunuz. Önce göz yumuyorsunuz,
kaza olduktan sonra “bombalandı” diyorsunuz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bakın
denetim yapılıyor, kapatılıyor, dinamitleniyor, buna rağmen yine de eğer bir
işveren -sözüm ona işveren- orasını açıyorsa bunları bir bütünlük içerisinde
ele almamız gerektiği açısından bunları ifade ediyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Zonguldak’ta yarısı kaçak maden
ocaklarının Sayın Bakan, siz veriyorsunuz bunu.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – İstisnai
kadrolarla ilgili burada bazı değerlendirmeler yapıldı. Değerli arkadaşlar,
istisnai kadrolar, evet, alınıyor ama mukayese yaptığınız zaman, bizim dönemimizde, on yıllık dönemde yani
bakanların özel kalem müdürü, basın danışmanı olarak aldığı istisnai kadro
sayısı 832’dir, bir önceki, 2002 öncesindeki on yılla mukayese ettiğiniz zaman
o on yılda 1.242 kişi istisnai kadrodan alınmıştır.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Kaç hükûmet değişmiş o zaman?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bunu
özellikle belirtmek istiyorum.
Kayıt dışı istihdamla mücadelemiz devam ediyor ve bu konuda,
bildiğiniz gibi, yüzde 52 olan kayıt dışı istihdam yüzde 37’ye gerilemiş
bulunmaktadır. 1 milyon 667 bin kişi kayıt altına alınmıştır, 19 milyonu
kayıtlı çalışan olarak şu anda, sigortalı çalışan olarak geçmiş bulunuyoruz.
Asgari ücretten beyanda bulunanların oranı 2008 yılında yani
çalışanı asgari ücretten bildirenlerin oranı 2008’de yüzde 61 iken 2013’te
yüzde 32’ye gerilemiş bulunmaktadır.
Burada “Sermaye çevreleriyle çıkarılan yasalar.” filan diye ifade
edildi. Yani bu çok yanlış arkadaşlar. Çalışma Bakanlığının nasıl çalıştığını,
sosyal taraflarla nasıl diyalog içerisinde olduğumuzu, emeğin ne olduğunu ve
yaptığımız bütün düzenlemelerin emek kesiminin onayıyla buraya geldiğini
özellikle burada belirtmek istiyorum.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Hayır, hayır. TOBB ne dediyse onu
yaptınız.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) –
“Eğitime, sağlığa para ayırmadınız.” Bu denebilir mi? Türkiye’de bütçeyi
görüşüyoruz. Bütçenin en büyük kalemi eğitim, sağlık. “54 milyar” dedim az önce
sağlığa ayrılan kaynak. Böyle mukayeseleri doğrusu, anlamakta zorlandım.
Bir diğer konu: Efendim, “bütçe” diyorlar, “Çalışma Bakanlığının
bütçesi azaldı.” diyorlar. Çalışma Bakanlığının bütçesi yüzde 1,9 oranında
arttı, çok düşük bir artış ama görmediğiniz bir şey var. Görmediğiniz ne
biliyor musunuz? Bütçe açığı, sosyal güvenlik açığı 24,5 milyar beklenirken 20
milyar olarak gerçekleşti, 4,5 milyar daha sosyal güvenlik açığı düştü. Bunu
ilave ederseniz tabloyu görürsünüz, bütçenin ne kadar arttığını. Yani sosyal
güvenlik açığı 2013 yılı için 24,5 milyar beklenirken 20 milyar olarak
gerçekleşti. Bunu dikkate almadığınız için böyle bir değerlendirme
yapılmaktadır, bunu dikkatlerinize sunuyorum.
Burada taşeron işçileri konusu gündeme alındı. Değerli arkadaşlar,
taşeron işçileriyle ilgili ne yaptığımızı ilgili arkadaşların tümü biliyorlar.
Burada, bir işçinin asıl işverende, bir işçinin alt işverende çalışması çok
önemli değil. Alt işverende de çalışabilir, asıl işverende de çalışabilir,
netice itibarıyla 2’si de işveren ama işçinin çalışma koşulları ve imkânları
uluslararası normlara uygun mu değil mi, bizim buna bakmamız gerekiyor.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Uygun mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Yoksa
burada, alt işverenin yanında çalışıyor, asıl işverenin yanında çalışıyor gibi
bir değerlendirmeye takılmayı ben şahsen doğru bulmuyorum.
Bir diğer konu emeklilikte yaşa takılanlar. Burada ifade edildi.
Arkadaşlar, emeklilikle ilgili yaşa takılan diye ifade edilen kesim… 1999
yılında o günün üçlü koalisyonu tarafından çıkarılan yasa doğru bir yasadır.
Bakın, bizim Hükûmetimiz değil, doğru bir düzenlemedir ama o döneme denk gelen
kardeşlerimiz bugün diyorlar ki: “Emeklilik yaşı 50, gelin, bizi 45 yaşında
emekli edin.”
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Hayır, hayır, öyle demiyorlar.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Aynen
öyle.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Hayır Sayın Bakan, öyle değil.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bakınız,
kendileri bunu demiyor ama söylenen cümleden çıkan bu.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Hayır. Sağlık hizmetlerinden
yararlanamıyor.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – 50
yaşında emekli olacaksınız! Bugün dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir gelişmiş ülkesinde
50 yaşında emeklilik yok arkadaşlar, yok böyle bir şey.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – 50 yaşında işten attı işveren, ne yapacak
onlar?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Siz
nasıl…
Bakınız, işte bu neyi gösteriyor Haydar Bey biliyor musunuz?
İktidara hazırlıklı bir muhalefet bunları söylemez. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Nasıl söylemez ya? Çocuğu üniversiteye
gidiyor, evlendirecek, 65 yaşına kadar ne yapacak bu adam?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) –Bu açık.
İktidara talipseniz…
Bakınız, sizin Genel Başkanınız kesinlikle bu konuyu gündeme
getirmez, konuyu bildiği için.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sosyal devlet ilkesi gereğince Haydar
Bey söylüyor.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Onun
için o düzenlemeyi yapan Hükûmetin içeresinde Milliyetçi Hareket Partisi de
vardır. Sürdürülemez bir sosyal güvenlik sisteminden -az önce Meclise rakamları
verdim- sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sistemi noktasına geldik ve bu
bahsettiğimiz arkadaşların tamamı bugün emekliliği hak ediyorlarsa 50 yaşında
emekli olacaklar. 50 yaşında emekliliğinse dünyanın hiçbir yerinde, ne
çevremizde ne dünyanın gelişmiş ülkelerinde, dünyanın hiçbir yerinde olmadığını
belirtmek istiyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Onu demiyorum Sayın Bakan. 50 yaşında
işten atılan vatandaş ne yapacak?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Yani, bu
düzenleme bizim Hükûmetimiz tarafından yapılmamış.
Bir başka bir şey, sosyal güvenlik destek primi.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Allah’ın emri değil ya, Hükûmetiniz de
değiştirsin bu yanlışı, olayı.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Nedir bu
sosyal güvenlik destek primi? Emekli olmuş vatandaş. Ne zaman emekli olmuş?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Adam mavi iş kolunda çalışıyor. 50 yaşında
işten atıyor çalışamıyor diye. Altı ay işsizlik sigortası veriyorsunuz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Genç
yaşta emekli olmuş, yani 45 yaşında, 38 yaşında, 47 yaşında emekli olmuş. Bunun
için, yine biz çıkarmadık, bizden önceki hükûmet demiş ki: “Bu genç
emeklilikten dolayı yeni nesle iş verebilmek için sosyal güvenlik destek primi
uygulaması yapalım.” Türkiye, 60 yaş emekliliği yakaladığı an bu sosyal
güvenlik destek primi meselesini ortadan kaldırması gerekiyor. Yani
normalleşmemiz gerekiyor ki, emeklilikte normalleşmemiz gerekiyor ki bu konular
ortadan kalksın. O günün bir düzenlemesi olduğunu burada belirtmek istiyorum.
“Öyle şey söyleyin ki Sendika Yasası getirdiniz, çalışan için ne
var?”
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Hiçbir şey yok.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Ee, şimdi arkadaşlar, özellikle Süleyman Bey,
size söylüyorum.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Evet.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Noter
şartı kaldırıldı, bir ayda 33 bin çalışanımız sigortalı oldu. Noter şartı…
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Kaç tane sendika barajdan düştü? Onu
söyleyin.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bakınız,
noter şartı, bir… En önemli şeyi size söyleyeyim. Bakın, çalışma hayatının
içindesiniz. En önemli şey, bakınız: Sahte üyelikten kurtardık ya sistemi. 3
milyon 200 bin sendikalı mı vardı Türkiye’de? Yok. Aldatıyordunuz birbirinizi
ve ben, bunu, kürsüden iki sene önceki, üç sene önceki Bakanlığım bütçesinde de
söyledim. Olmayan üyeleri gösteriyorsunuz. Hiçbir şey olmazsa sistem gerçekçi
bir sistem hâline dönüşmüştür.
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Sayın Bakan, sendikalaşmak
isteyenler kapıya konuluyor.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bunun
yanında söyleyeceğimiz çok şeyler var ki vakit olmadığı için ifade edemiyoruz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Pakmaya’ya müfettiş yolladınız, Sayın
Bakan, Pakmaya’ya. Ne oldu orada? Onu söyleyin.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) –
TODAİE’yle ilgili burada bir değerlendirme yapıldı. Arkadaşlar, TODAİE idari ve
mali özerkliğe sahip bir kamu kurumudur. İyi ya işte TODAİE’yle ilgilenmiyoruz
fazla. “Özerk kurum.” diyorsunuz ya. Merkez Bankasıyla ilgili bir mesele olduğu
zaman: “Neden Hükûmet olarak böyle böyle görüşler ifade ediyorsunuz, orası
özerk bir kurum.” Evet, TODAİE de bir kamu kurumudur, kamu personeliyle ilgili
bir kurumdur ve özerk bir kurumdur; kendi seçimini, kendi programını
belirliyor. Biz ise, bizimle ilgili bir kuruluş olarak ilgilenmemiz gerektiği
kadar ilgileniyoruz. Doğru yaptığımız inancı içerisindeyim. Kısaca bunu da
geçiyorum.
Bütçeyle ilgili bilgileri verdim.
“Efendim, emekliler...” Emeklilerin gayrisafi millî hasıladan
aldıkları pay veya emeklilere gayrisafi millî hasıladan ayrılan pay 2002’de
yüzde 4,8 iken 2012’de yüzde 7,7’ye, 2013 yılında ise tahminen yüzde 8’e
ulaşmıştır. Yani burada emeklilere ayrılan payın gayrisafi millî hasılaya
oranında bir düşüş kesinlikle söz konusu değildir arkadaşlar.
Genel bazı değerlendirmeler yapıldı. Tabii, bütçeyi görüşüyoruz,
bununla ilgili gerek Maliye Bakanımız gerekse Hazineden sorumlu Bakanımız
gerekse Sayın Başbakanımız birinci gün yaptığı konuşmalarda rakamlar verdiler.
Şimdi benim önümde de rakamlar var, onlara değinip zamanı israf etmek
istemiyorum bilinen konular olduğu için.
Asgari ücretle ilgili olarak, arkadaşlar, şimdi, Türkiye’de
ücretler seviyesi AB ve OECD ülkeleriyle kıyaslandığı zaman, ülkemizin 2013
yılında, Eurostat verilerine göre, yıllardır bulunduğu düşük asgari ücret
grubundan orta asgari ücret grubuna yükselmiş olduğunu burada belirtmek
istiyorum. Türkiye’deki asgari ücret seviyesi satın alma gücü paritesi
açısından ele alındığı zaman, 11 AB ülkesinin üzerindedir. Burada rakamlar var,
Türkiye 662 avro, Romanya 313 avro, Bulgaristan 324 avro, Litvanya 383, Yunanistan
400, Çek Cumhuriyeti 420 gibi birçok rakamlar var.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Kiraları ne, elektriği ne, suyu ne?
Bunları konuşmayın!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) -
4/C’lilerle ilgili de bazı değerlendirmeler yapıldı. Arkadaşlar, bildiğiniz
gibi burada 4/C’lilerle ilgili on ay çalışırlarken on bir ay yirmi sekiz güne
yani bunların çalışmalarını on iki aya tamamladık, kıdem tazminat haklarını
verdik. 4/C’lilerin ücretlerine bu toplu sözleşmede yüzde 40 artış sağladık.
Aile yardımından yararlanmalarını sağladık. Fazla çalışma ücretinden
yararlanmaları da bu düzenlemeye konmuş bulunmaktadır.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Niye kaldırmıyorsunuz 4/C’yi?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Türkan
Hanım ifade etmişti, kadın istihdamının artırılmasına yönelik de çok önemli
çalışmalar var, iki sayfalık çok özet değerlendirmeler var. Tabii ki bir başka
program vesilesiyle de bu konuları huzurlarınıza getirme imkânımız olacak
diyorum.
İş ve meslek danışmanlarımızın sendikalı olamayacağı ifade edildi.
Sözleşmeli iken de bu imkân vardı, şimdi kadroya geçtiler yine de sendikalı
yani örgütlenme imkânları var. Böyle bir kısıtlamanın da olmadığını belirtmek
istiyorum.
“Engellilerle ilgili sınavı neden yapmıyorsunuz?” Engellilerle
ilgili bir sınav yaptık ve bu sınavın neticesinde 11.700 engelliyi başlattık.
Şu anda toplam 32 bin engelli çalışıyor, 5 binden 32 bine çıktı.
OKTAY VURAL (İzmir) – 25 bin kadro var. Ocakta söz verdiniz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Şimdi,
ÖSYM’nin takvimi çerçevesinde nisan ayında yapacağımız yeni bir sınav ile
kamudaki açık kadroları doldurmak için yine…
OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, o sınava dayalı olarak ocakta alım
sözü verdiniz. Bakın, ha bire arıyorlar bizi.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – 2 kez
aldık efendim, 2 kez o sınavla alım yaptık. Şimdi, bir adaletsizliğe fırsat
vermemek için yeniden sınav yapacağız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL (İzmir) – O engellileri ızdıraba koymayın.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) –Evet,
konular çok. Tekrar, katkılarınızdan dolayı çok teşekkür ediyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Biz de size teşekkür ederiz Sayın Bakan.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan, ocakta engellileri alacağınıza
dair söz verdiniz, vatandaş söylüyor.
BAŞKAN – Şimdi son söz…
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, sataşmadan dolayı söz
istiyorum 69’a göre.
BAŞKAN – Ne dedi?
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Sayın Bakan ismimi vererek, benim
anlattığım buradaki yaklaşımların doğru olmadığını söyledi beyan olarak. Onun
için de sataşmadan dolayı söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Bir sohbet bağlamında söyledi diye…
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Sohbet değil.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Hakaret etti, hakaret etti.
BAŞKAN – Peki, buyurun, gelin.
Buyurun Sayın Çelebi, iki dakika.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Ben sohbet etmek istedikten sonra
ederim onunla.
BAŞKAN – Sohbet bağlamındaydı ama…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Efendim, burası Meclis, burası sohbet
yeri değil ki.
BAŞKAN – Ben biliyorum ne olduğunu Sayın Tanal, siz kendi işinize
bakın.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
7.- İstanbul Milletvekili Süleyman
Çelebi’nin, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in 506 sıra sayılı
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın
dördüncü tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Çok teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; yani yine bir pembe tablo
çiziliyor ve üzülüyorum. Ya, burada sendikacı arkadaşlarımız da var, şöyle bir
tablo mu var… Türkiye’de AKP iktidara geldiğinde, Sayın Bakan, toplam 1.375
tane sendikalı işçi vardı. Şimdi senin verdiğin rakam, 587 bin sendikalı işçi
var. Şimdi, yani bir şey yaptık, örgütlenme özgürlüğünün sanki önü açıldı, her
şey güllük gülistanlık. Noteri kaldırmanız neyi değiştirir? İşçi sendikaya üye
olduğu zaman işten atılıyor mu, atılmıyor mu; bunu önlediniz mi, önlemediniz
mi; bunu anlatmalısınız. “İş kazalarını çözdük.” diye burada sürekli
konuşuyorsunuz. Yazık, bu toplumu kandırmayın. Yani Avrupa’daki 1’inciliği bir
başka ülkeye mi kaptırdınız? İş kazalarında hâlen Avrupa’daki 1’inci ülke
Türkiye. Yine, iş kazalarında dünyada 3’üncü. Yani “Övünmeyelim, buralardaki
eksiklikleri giderelim.” diye bir yaklaşım olsa anlayacağım.
Sürekli burada asgari ücretle ilgili hem Sayın Başbakan hem de
Çalışma Bakanı “Ne kadar güzel, asgari ücret var, bununla şu kadar geçinilir.”
diye burada sürekli sunum yapıyor ve toplumu da aldatıyor. Yani simit
edebiyatıyla başladı Sayın Başbakan, açlık sınırı TÜİK’in rakamlarına göre
1.085 lira, açlık sınırının altında bir asgari ücret var, Türkiye Başbakanı,
Çalışma Bakanı bununla övünüyor, “Aman, bu maaşı alın, bol bol geçinirsiniz.”
diyor. Bu mu adalet, bu mu hukuk? Bunu eleştirdiğimiz zaman, buna çözüm üretmek
yerine -2002’den başlayarak bütün süreci 2002’ye gönderiyorlar- 2002’den bu
yana olan olumsuzlukların hiçbirisini burada yansıtmıyorlar. Bu doğru değildir,
bunu anlatmak istedim.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı:
506) (Devam)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu
Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
H) ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANLIĞI (Devam)
1) Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1) Karayolları Genel Müdürlüğü
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Karayolları Genel Müdürlüğü
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ) BİLGİ TEKNOLOJİLERİ VE İLETİŞİM
KURUMU (Devam)
1) Bilgi Teknolojileri ve İletişim
Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Bilgi Teknolojileri ve İletişim
Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) SİVİL HAVACILIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1) Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANLIĞI (Devam)
1) Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU
(Devam)
1) Mesleki Yeterlilik Kurumu
Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M) TÜRKİYE VE ORTADOĞU AMME
İDARESİ ENSTİTÜSÜ (Devam)
1) Türkiye ve Orta Doğu Amme
İdaresi Enstitüsü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye ve Orta Doğu Amme
İdaresi Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N) DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI
(Devam)
1) Devlet Personel Başkanlığı 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Devlet Personel Başkanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Şimdi son söz aleyhte olmak üzere İstanbul Milletvekili
Sayın Abdullah Levent Tüzel’de.
Buyurun Sayın Tüzel.
Süreniz beş dakikadır.
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi Halkların Demokratik
Partisi adına saygıyla selamlıyorum. Hızlı bir şekilde değerlendirmelerimi
paylaşacağım.
Öncelikle, halklarının özgürlüğü için bedel ödeyenleri selamlamak
istiyorum yakında kaybettiğimiz Mandela’dan 13 Aralık 1980’de darbecilerin
astığı 17 yaşındaki Erdal Eren’e. (CHP sıralarından alkışlar) Erdal Eren
halkların gönlünde hep 17 yaşında olarak kalacak. Biraz önce her iki bakan da
Malatya’daki kazadan dolayı başsağlığı dilediler ama Malatya’nın bir
beldesinden kent merkezine giderken ölen öğretmenler ve yaralanan sağlıkçılar,
onlar servis aracındaydılar ve olan biten aslında bir iş cinayetiydi.
Dolayısıyla, bu iş cinayetinden hem Çalışma Bakanı hem Ulaştırma Bakanı -o kara
yolundan sorumlu Bakan- her ikisinin de sorumluluk duyması gerekir ve bunu
açıklamaları gerekir. Bir yıl boyunca iş cinayetlerinin sayısı 1.075’i
bulmuştur, her gün artmaktadır ve “Bu iş cinayetleriyle ilgili oranlar
düşüyor.” diyerek Hükûmet bu sorumluluktan kurtulamayacaktır.
Değerli milletvekilleri, İnsan Hakları Haftası’ndayız. Yaşam hakkı
ihlalleri devam ediyor, toplantı ve gösteri hakları ihlal ediliyor, örgütlenme
hakkı ihlal ediliyor. Gever’de 3 yurttaşımız katledildiler ve bunların açığa
çıkartılmasını istiyoruz, talep ediyoruz.
Özgürlük ve demokrasiden başka şansımız yok ama bütçe görüşülürken
dahi, bütçeye şerh koyan Barış ve Demokrasi Partisinin buradaki demokratik
hakkına müdahale ediliyor. Ve bu şekilde bu bütçe meşruiyetini zaten
kaybediyor, özürlü bir bütçe olarak karşımıza çıkıyor. Barış ve Demokrasi
Partisi bu bütçeye dair görüşlerini, “Kürdistan” ifadesi kullandı diye,
topyekûn bu bütçeden silip atabiliyorsunuz. Böyle bir şey Parlamentonun
tarihinde görülmüş değildir ve kabul edilemez. Onları seçmiş, bu Meclise
göndermiş 3 milyonu aşkın halkın iradesine siz ipotek koyuyorsunuz. Ve bu
rejimi bir demokrasi olarak ilan edemezsiniz.
Değerli milletvekilleri, yani Sayın Başbakan konuşmasında millî
iradeden söz edip duruyor. “Millî irade” dediğiniz şey sadece Adalet ve
Kalkınma Partisine oy veren vatandaşların temsil ettiği irade midir? Böyle bir
yaklaşım olamaz.
Değerli milletvekilleri, Hükûmetin hep sarıldığı, ta iktidara
geldiğinden beri bu metafora dönüştürdüğü “3Y” ile bütçeyi ele almak istiyorum:
Yolsuzluk… Evet, Sayıştay raporları hep konuşuldu ve Çalışma Bakanlığının da
aslında denetlenemediği ortaya çıktı. İŞKUR’un incelenen belgeleri kabul
edilemez olarak gösterildi. Sayıştay raporları basına geçtiği gibi, 15
milyarlık açıklanamayan ve fazla harcanan, ancak savaş ve seferberlik hâlinde
kullanılabilecek bir harcamadan söz ediliyor. Ve bu raporlar buraya gelmedi,
aydınlatılmadı. O nedenle yolsuzluklarla mücadeleyi AKP Hükûmeti ağzına alamaz.
Aynı şekilde, yoksulluk… Biraz önce Sayın Bakan da burada ifade
etti ve Başbakan konuşmasında yine çay simit hesabı yaptı. Yani 804 lira asgari
ücret alan işçi, emekçi ailesine, 5 çocuklu aileye her gün çay simit tüketirse
450 lira harcayacağını… Peki, geri kalanı ne? Yani, kira, ulaşım ve
giderleriyle siz “804 lirayla yaşayın.” diyorsunuz ve 40 milyon icra dosyasıyla
borçlu yurttaşlar, “Kredi kartı kullanmayın.” diye onların taleplerine yanıt
veriyorsunuz.
Yasakları zirve yaptınız. Muğla’da, Başbakan gidecek diye dört gün
olağanüstü hâl ilan edildi. Keşan’da gençler gözaltına alınıyor ve Milli
Güvenlik Kurulu tutanakları ifşa edildiğinde vatana ihanet suçlaması yapılıyor.
Halk, vergileriyle bu bütçeyi çekip çeviriyor ama bu vergiler güvenliğe, örtülü
ödeneğe, Diyanetin bütçesine ayrılıyor. “Özelleştirmeyle 100 milyar kazandık.”
diyen Başbakan; işte, Yatağan’da, işçiler özelleştirmeyle ekmeklerinin elinden
alınacağını bildiği için açlık grevine yatıyor. 4/C’lilerin durumu, taşeron
işçilerinin durumu, ev işçilerinin durumu, bunlar ha bire yakınıp duruyorlar,
eşitlik, kadro, güvence istiyorlar ve bunun karşısında KESK’li işçiler,
emekçiler 19 Aralıkta satış sözleşmesine “hayır” diyor ve bütçeden pay istiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla) – Halkın ne istediği ortada. Bu
bütçe…
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tüzel.
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla) – Sayın Başkan, bir dakika,
sözlerimi tamamlıyorum.
BAŞKAN – Veremeyeceğim, hiçbir arkadaşınıza vermedim, size
veremem, eşitsizlik yapamam, kusura bakmayın.
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla) – Bu bütçe alın teri
hırsızlığıdır; bu bütçe yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar bütçesidir.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tüzel.
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla) – Bu bütçenin altında imzası
olanlar alın teri hırsızlığı yapmaktadır ve biz de bu bütçeyi kabul etmiyoruz.
BAŞKAN – Sayın Tüzel, süreniz bitti. Hiçbir arkadaşa artı süre
vermedim, size de veremeyeceğim.
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla) – Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, dördüncü turdaki konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şimdi soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Sırasıyla soru sormak isteyenlere söz vereceğim.
Süremiz yirmi dakika; on dakika soru, on dakika sayın bakanların
cevabı olarak yaşayacağız bu süreyi.
Sayın Işık, buyurun.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
İlk sorularım Sayın Çelik’e.
1) Ocak ayında atama sözü verdiğiniz ÖMSS 2013 sonuçlarına göre
yapılacak atamaları ne zaman gerçekleştireceksiniz?
2) Ataması yapılmayan iş ve meslek danışmanları adaylarının
atamalarını ne zaman yapmayı düşünüyorsunuz?
3) 4/C’liler, geçici işçiler ve bazı şirketlerden ihbar
tazminatlarını bile alamayan taşeron işçilerinin sorunlarının çözümü konusunda
bir çalışmanız var mı?
Sayın Yıldırım’a soruyorum:
1) Bu yıl içinde Londra’da düzenlenen bir gemi alımı programına
katıldınız mı? Katıldıysanız bu gemi kime aittir?
2) Yüksek Planlama Kurulunun 2012/T9 no.lu kararı gereğince Devlet
Hava Meydanları personeline verilen havacılık tazminatlarındaki adaletsizliği
giderecek misiniz?
3) Zafer Bölgesel Havaalanı’nda kaç yıl süreyle, yıllık kaç yolcu
için, ne kadar devlet desteği ödenecektir?
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Karaahmetoğlu…
SELAHATTİN KARAAHMETOĞLU (Giresun) – Sorum Ulaştırma Bakanına.
Sayın Bakan, Giresun’un güney ilçeleri ile komşu illerine
ulaşımını kolaylaştıracak Eğribel Tüneli konusunda 14 Aralık 2011 tarihinde
yönelttiğim soruma 14 Şubat 2012 tarihinde verdiğiniz yazılı cevapta “Proje
çalışmalarının 5 Temmuz 2012’de tamamlanması planlanmaktadır.” açıklamasında
bulundunuz. Bu tarihten beş ay sonra 13 Aralık 2012’de, bütçe görüşmelerinde
ise hâlâ proje çalışmalarının devam etmekte olduğunu, soruma sözlü cevap olarak
verdiniz.
2007 yılından bu yana aynı şeyler söylenmekte, ortada somut bir
şey bulunmamaktadır. Bu bütçe görüşmelerinde soruma ne cevap vereceğinizi
gerçekten merak ediyorum.
Ayrıca, Ordu-Giresun Havalimanı söz verildiği tarihte ulaşıma
açılacak mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Akar…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, İzmit Körfezi’nde son kamu
kurumu olan Derince Limanı özelleştirilmek amacıyla ihaleye çıkmıştır. Teklif
toplama zamanı olarak önce 10 Aralık denmiş fakat daha sonra 16 Ocağa uzatılmıştır.
Yapılacak ihaleyle Körfez’de 450 dönümlük bir alan dolgu
yapılacaktır ancak liman sahası 16 ayrı şirkete kiralanmıştır. Özelleştirme
İdaresinin genelgesine göre, kısa vadeli sözleşme yapılması gerekirken 2013 yıl
başından başlayarak 2024’e kadar bir şirkete kiralama yapılmıştır. Ayrıca, bu
şirketten kira bedeli olarak diğer şirketlerden üçte 1 daha az alınmıştır.
Ayrıca, özelleşse bile bu anlaşma garanti altına alınmıştır, diğerleri
alınmamıştır.
Şimdi sormak istiyorum: Adrese dayalı ihale mi yapıyorsunuz yoksa
bir iş kazası olur, bu şirket ihaleyi alamazsa sözleşmeyi mi garanti altına
alıyorsunuz, bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Çelik, tekrar
söylüyorum: Siz hiç aç kaldınız mı? Hiç siz çoluk çocuğunuza ekmek
götüremediğiniz zaman ne yapacağınızı düşündünüz mü? Bu pazar günü emeklilikte
yaşa takılanlar kefen giyecek, yoksa bir öbür sefer o kefenle canlı canlı
mezara girecekler. Emeklilikte yaşa takılanların sesini artık duyun Sayın
Bakan. Duyacak mısınız, duymayacak mısınız? Aşı, ekmeği olmayan insan intihar
eder Sayın Bakan. Artık intihar aşamasına getirdiniz. Bundan sonra şununla
anılacaksınız: “Bunları intihar ettiren Sayın Çalışma Bakanı Faruk Çelik”
olacaksınız.
İki: İş ve meslek danışmanları konusunda, hakikaten bunlar çok
üzüntülü, çok üzülüyorlar, bunlar sizin elemanlarınız ama hiç
ilgilenmiyorsunuz, bunların maaşları düştü. Bu konuda da bir bilgi rica
edeceğim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Akçay…
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sorum Sayın Ulaştırma Bakanına: 2013 yılında Manisa’da kara
yollarının bakım ve onarım masrafları için yapılan harcama tutarı nedir?
Manisa’daki yatırım ve projelerin 2013 yılı gerçekleşme durumu nedir? 2014
bütçesinde Manisa’da devam eden yatırımlar için ayrılan ödenek miktarı nedir?
Bakanlığınız, 2014 yılı bütçesi ve iş programına göre Manisa için yeni bir
yatırım planlaması yapmış mıdır?
Diğer sorum Sayın Çalışma Bakanımıza: Yaş haddini doldurduğu hâlde
prim gün sayısını dolduramayanlara en azından beş yıla kadar prim borçlanma
hakkı tanımayı düşünüyor musunuz? Ve ayrıca, prim gün sayısını doldurduğu hâlde
yaş haddini doldurmayanlara ilişkin makul bir düzenleme yapmayı düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Tanal…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii, bugün bürokrat arkadaşlarla görüştüm. “Devlet memurları
uyumaz, acıkmaz, yorulmaz.” diyorlar ama yine de “Bu koşullarda biz mutluyuz.”
diyorlar. Bütçe görüşmeleri nedeniyle bu saate kadar kalan memurlara,
bürokratlara ben teşekkür ediyorum. Ancak bu arkadaşlarımıza fazla mesai ücreti
verilecek mi? Takdir edersiniz, fazla mesai ücreti verilmeyecekse Anayasa’nın
18’inci maddesi uyarınca bu bir angaryadır, bu yasaktır, Anayasa açısından
yasaklanmıştır. Bu konuda, mesaiyi ödeyecek misiniz?
İki, Türkiye’de çalışanların maaş ve ücretleri üzerinden kesilen
sosyal sigorta primlerinin oranı gelişmiş ülkelerle karşılaştırılınca bizdeki
çok yüksektir. Bunu düşürmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Meclis personeli de dâhil buna Sayın
Başkan. Sabah onda buraya gelecekler.
BAŞKAN – Sayın Kalaycı…
MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sorum Ulaştırma Bakanına.
Sayın Başbakan bir yıl önce Konya’da çevre yolu projesi için müjde
vermişti ama 2013 Yılı Yatırım Programı’na almadınız, 2014 Yılı Yatırım
Programı’na da almıyorsunuz. “Kamulaştırma bitmeden programa almayız, önce
belediye kamulaştırmayı bitirsin” diyorsunuz. “Kamulaştırma için 70 milyon lira
lazım, bunu verin.” dedim, “7 milyon lira bile vermeyiz.” dediniz. Şimdi
soruyorum: Sayın Başbakan boş yere mi müjde vermiştir? Konyalı size mi
inanacak, yoksa Sayın Başbakana mı inanacak? Sayın Başbakan Konya’ya gelince bu
konuda ne diyecek? “Sayın bakanlar benim sözümü paspas yaptılar.” mı diyecek?
Bu çerçevede bir kez daha soruyorum: Konya çevre yolu projesini
2014 Yılı Yatırım Programı’na alacak mısınız?
BAŞKAN – Sayın Çelebi…
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.
İki bakanımıza soruyorum: Karayollarındaki işçilerin işe iadesiyle
ilgili, daha doğrusu taşerondan normal kadroya geçmesine ilişkin hem mahkeme
kararı var hem Yargıtay kararı var. Bir kez daha soruyorum buradan: Bu Yargıtay
kararlarına –iki Bakanı, iki Bakanlığı da ilgilendirdiği için- uyacak mısınız
ve gereğini yapacak mısınız?
İkinci sorum, özellikle Çalışma Bakanına soruyorum: 4/C, 4/B gibi,
sözleşmeli personel gibi hâlen birçok statü var. Bunları tek bir statüye
toplamayı düşünüyor musunuz Sayın Bakan?
Üçüncü ve son sorum yaşa takılan emeklilerle ilgili. Biz burada
asla bir kıyak emeklilik, başka bir şey istemiyoruz. Bu insanların sağlık
hizmetleri dâhil birçok sorunları var, bu sorunun çözümü konusunda vereceğiniz
katkıyı ve müjdeyi beklemektedirler.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Öz…
SAKİNE ÖZ (Manisa) – Ulaştırma Bakanına sorum: Manisa Akhisar’ın
şehir merkezinden geçen İstanbul-İzmir kara yolu, trafik yoğunluğu, yol
darlığı, araç kontrolünün zorluğu gibi nedenlerle kazalara zemin
hazırlamaktadır. Bu kara yoluyla bağlantılı olacak biçimde, şehirler arası
trafiği rahatlatacak, Manisa’nın ilçeleri arasında ulaşımı kolay ve güvenli
hâle getirebilecek bir yeni çevre yolu çalışmanız olacak mıdır?
Salihli-Gölmarmara-Akhisar kara yolunda ağır tonajlı yük
taşımacılığı yapıldığı dikkate alındığında, bu kara yolunun genişletilerek kaza
riskinin azaltılması yönündeki çalışmanın hangi tarihte bitirilmesi
planlanmaktadır?
Ağır tonajlı araç trafik yoğunluğu ve kaza riski düşünülerek,
Salihli-Akhisar yolunun şehir içine girilmeden İzmir-İstanbul yoluyla
bağlanmasına dair planınız var mıdır?
Çalışma Bakanına sorum: Manisa Soma Darkale mevkisindeki kömür
ocağı, çalışma haklarını tümüyle ihlal eden bir ölüm ocağına dönüşmesinin
ardından son derece gecikmeli olarak kapatılmıştır. 800’e yakın madencimiz
güvenceli ve sağlıklı şartlarda çalışma…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın bakanlarda söz, buyurun.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Efendim, daha bir dakika var.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Elli bir saniye var daha.
BAŞKAN – Biz de gözükmüyor yalnız.
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Sayın Başkan, benim de var.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sedef Hanım onu bekliyor çünkü.
BAŞKAN – Burada gözükmüyor da o yüzden.
Buyurun Sayın Küçük.
SEDEF KÜÇÜK (İstanbul) – Teşekkür ederim, sorum kısa zaten.
Sorum, Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanına. 2012 TÜİK
verilerine göre, istihdam edilen kadınların üçte 1’i, yani yüzde 37,7’si
ücretsiz aile işçisidir ve bunlar hemen hemen hiçbir sosyal güvenlik hakkından
tam olarak yararlanamamaktadırlar. Bakanlığınızca bu konuda yapılan bir çalışma
mevcut mudur?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Ben de teşekkür ederim.
Buyurun sayın bakanlar.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Daha on saniye var Sayın Başkan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) –
Efendim, çok teşekkür ediyorum.
Ocak ayında engellilerin işe alınmasıyla ilgili, mevcut 2012’de
yapılan sınavla -yapılmasıyla ilgili- iki alım gerçekleştirdiğimizi söyledim.
2014 yılı içerisinde yeni bir sınav yaparak sınava giremeyen engellileri de
kapsam içine alarak daha geniş kapsamlı bir alımın daha doğru olacağı
düşüncesiyle, nisan ayında, sınav neticesinde alımlar gerçekleşecek. Büyük
ihtimalle 2014’ün ilk yarısında bu sınav gerçekleşip alımlar gerçekleşmiş
olacak.
İş ve meslek danışmanları iki kesimden oluşuyor:
1) Şu anda, 4 bin civarında, iş ve meslek danışmanı olarak görev
yapan arkadaşlarımız. Bunlar sözleşmeli personel idiler, kadroya geçtiler.
Kadroya geçince, statüleri olmadığı için, ücretlerinde 600 ile 700 lira
arasında bir düşüş var. Bunu giderme konusunda ilgili bakanlıklar olarak
görüştük ve buraya, torba yasaya, inşallah bir düzenlemeyi getireceğiz, bu
ücret farkını gidermiş olacağız.
2) İş ve meslek danışmanlığında diğer konu ise, sertifika almış,
sertifikalı oldukları için, 6 bin civarındaki iş ve meslek danışmanı diyor ki:
Kadronuz yok ama bizi niye işe almıyorsunuz? Yani, sertifika almak demek, bir
sertifika sahibi olmak demek işe yerleşme demek anlamına değil. Bizim kadromuz
4 bin kişiydi, 4 bin iş ve meslek danışmanını işe yerleştirmiş olduk.
Taşeron işçilerle ilgili, gerçekten de uzun bir çalışma oldu.
Burada, bizim zamanımızı alan, kıdem tazminatıyla ilgili durum idi. Önümüzdeki
hafta, nihai olarak hangi konularda anlaşıyor isek taraflarla son kez görüşüp
seçimden önce bu meselenin çözülmesi… Dolayısıyla, kara yolu çalışanlarıyla
ilgili de Sayın Bakanımla birlikte bu çalışmayı yaptık; yargı kararı ortadadır.
Yargı kararı kesinleşen 5.700 civarındaki çalışanların ya tazminatları, tüm
hakları ödenecek veya bunların kamu işçisi olarak, asıl işveren işçisi olarak
işe başlatılma şeklinde, hukukun bize tanıdığı haklar neyse o çerçevede
kesinlikle çözüme kavuşturulacak. Bunu ifade ediyorum.
Emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili, Sayın Aslanoğlu’nun duygusal
bir şekilde ortaya koyduğu tablo: “Duyuyor musunuz sesini?” Duyuyoruz. Bunu
ifade etmek istiyorum. Benim kendileriyle de görüştüğümü bilmenizi istiyorum.
Kendileriyle görüştüğüm emekliliği yaşa takılanların, bize, çok açık bir
şekilde “Erken emekli olalım.” diye bir talepleri yok. Ama, şimdi, kamuoyuna
verilen mesaj ve yaygın kanaat, erken emeklilik gibi yani şu anda 50 yaş
emekliliği beklemek değil, erken emekli olma gibi talepleri dillendiriliyor ki,
buna hiçbir grubun müsaade etmeyeceği… Ama yaşadıkları sorunların çözümüyle
ilgili her zaman görüşmeye hazırız.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Hayır Sayın Bakan. Bir avans
verin.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Sizin
tekliflerinizi de almaya hazırız.
Yaş haddini dolduranlar… Tabii, burada bir haklı pozisyon var yani
prim gününü doldurup yaş haddini bekleyenlerle, 60, 65 yaşına gelip primde
eksiği olanlarla ilgili bir çalışma yapacağımızı söyledim. Bu, Sosyal Güvenlik
Kurumu bünyesinde yaptığımız bir çalışmadır ama takdir edersiniz ki, Sosyal
Güvenlik Kurumu 76 milyonu ilgilendiriyor ve birçok talep var yani gerek
sigortalı gerek BAĞ-KUR dediğimiz gerek Emekli Sandığı dediğimiz hususlarla
gerek emeklilerle ilgili birçok husus var. Bunları peyderpey huzurlarınıza
taşıyoruz. Haklı bulduğumuz bir taleptir bu. Bunun kurallarını, çerçevesini
koymak kaydıyla üzerinde çalışma yaptığımızı söyleyebilirim.
“SGK primlerini, prim oranlarını düşürmeyi düşünüyor musunuz?”
Bildiğiniz gibi, 5 puan teşviki şu anda uyguluyoruz ve
uyguladığımız bu teşvik önemli şekilde karşılığını da bulduğumuz bir teşvik.
Daha da düşürülmesinin şu andaki bizim mali dengeler açısından gündemimizde
olan bir konu olmadığını belirtmek istiyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bu fazla mesailer ödenecek mi?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) -
Sendikalı işçi sayısı 1 milyon 32 bindir. Bunu belirteyim.
“Dünyada iş kazalarında 3’üncüyüz.”
Arkadaşlar, nereden biliyorsunuz ya? Bu yanlış bilgiyi nereden
alıyorsunuz, ben anlamıyorum. Dünyada bu konuda ILO, Avrupa Birliği
ölçeğindeyse Eurostat istatistikler yayımlıyor. Biri 2007’de yayımlanmış, biri
2008’de yayımlanmış, 185 ülkeden 101 ülkeyle ilgili yayımlanmış. Nereden
Türkiye iş kazalarında dünyada 3’üncü oluyor? Bu, yanlış bir bilgidir. Bir kez
daha bunu ifade ediyorum.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Hayır, yanlış değil.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - A, B,
C diye statüler var arkadaşlar. “Bunları derleyip toparlamayı düşünüyor
musunuz?” Düşünüyoruz. Bunları derleyip toparlamayı düşünüyoruz. “Tek bir şey
olsun.” diyorsunuz, olabilir. “Çalışanlar” kavramını Sayın Başbakanımız da biz
de ifade ediyoruz. “Çalışanlar” kavramı bünyesinde tek bir toparlanma
olabileceği gibi, bu statüleri azaltmadan yana olduğumuzu belirtmek istiyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – O anlamda değil.
BAŞKAN - Sayın Çelik, dört
dakika kaldı, isterseniz, Sayın Yıldırım’a verelim.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Son bir soru… “Ücretsiz aile işçileriyle
ilgili çalışmanız var mı?” dediniz. Çalışmamız var. Bütün kayıt dışıların
ortadan kalkmasıyla ilgili, ki burası çok önemli, gerek mevsimlik işçilerin
gerek bu kısmi, part-time, günlük çalışanların çok ciddi şekilde kayıt dışılığı
oluşturduğunu biliyoruz, bu konularla ilgili düzenlemeler hazır noktaya gelmiş
bulunmaktadır.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bu çalışan, fazla mesai yapan
arkadaşlarımızın mesaisi ödenecek mi Sayın Bakan?
OKTAY VURAL (İzmir) – Engelliler mesaj gönderiyor Sayın Bakan,
ocakta atama sözü vermişsiniz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Sayın
Bakanımıza zaman bırakma adına… Soru kalmadı cevap vermediğim ama eğer varsa
onları da yazılı olarak cevaplandırırız.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Üç buçuk dakika
kaldı.
Buyurun Sayın Yıldırım.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Alim Işık milletvekilimizin sorusu…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bu fazla mesaiyle ilgili cevap vermediniz Sayın Bakan.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir)
– Havacılık tazminatları… Eurocontrol bunun esaslarını belirliyor. Millî
maliyetleri esas alınıyor, her ülkeden hava sahasından geçen trafikler dikkate
alınarak belirleniyor ve kim hangi branşta görev yapıyorsa ona göre standart
bir Eurocontrol’ün belirlediği esas usuller var. Doğrudan havacılık seyir ve
emniyetinde çalışan personele ödeniyor, doğrudan ve dolaylı. Onun
dışındakilere, Eurocontrol’de belirlenen usuller çerçevesinde bu ödeme
yapılamıyor. Sadece personele yapılmıyor, buradaki ödemeler aynı zamanda hava
seyrüseferinin geliştirilmesi için alet edevat alımında da kullanılıyor.
Zafer Havaalanı, biliyorsunuz, yap-işlet-devret modeliyle
gerçekleştirilen bir proje, yirmi dokuz yıl on bir ay işletme süresi var. Dış
hat yolcu garanti miktarı yılda 500 bin, iç hat yolcu miktarı da yılda 350 bin
olarak belirlenmiş durumda. Şu andaki trafikler tabii bunu henüz karşılamıyor,
yeni açıldı bildiğiniz gibi, bölgesel bir havalimanı, dolayısıyla zaman
içerisinde buradaki garantiler yolcularla karşılanacak. Ben, herhangi bir…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Yolcu başına destek miktarı ne kadar Sayın
Bakan?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir)
– Onların detayları şu anda elimde yok, size yazılı olarak arz edeyim.
Ben bir gemi alım programına katılmadım Londra’da, öyle bir
programa katılmadım, yani o nedir, onu bilemiyorum doğrusu.
Sayın Karaahmetoğlu, Giresun Eğribel Tüneli Projesi tamamlandı.
Doğru, Eğribel Projesi daha önce tamamlanacaktı, ancak güzergâh değişiklikleri
olduğu için proje tekrar revize edildi, o yüzden uzun sürdü, ama şu anda
tamamlandı. Yapımı için teklifte bulunduk, Kalkınma Bakanlığına yatırım
programına alınma teklifi yapıldı, eğer 2014 yatırım programına dâhil
edilebilirse ek program olarak, ihalesine de 2014’te çıkacağız, hedefimiz bu.
Sayın Erkan Akçay, yine…
SELAHATTİN KARAAHMETOĞLU (Giresun) – Ordu-Giresun Havalimanı…
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir)
– Ordu-Giresun Havalimanı devam ediyor.
Biliyorsunuz, Türkiye'de ilk defa denizin üzerine bir havalimanı
yapıyoruz. Yani Ordu-Giresun Havalimanında bir sıkıntı yok…
SELAHATTİN KARAAHMETOĞLU (Giresun) – Genel seçimden önce söz
vermiştiniz.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir)
– 2013 sonunda bitiyor, ama terminal…
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Manisa’ya gel.
SAKİNE ÖZ (Manisa) – Manisa’ya gel.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir)
– Tamam.
Üstyapısı yani terminal binası inşaatı yeni başladı, o da 2014’te
olacak ama biz terminal olmadan da geçici terminalle açabileceğiz.
Erkan Akçay Bey’in yine bir Manisa ili yatırımları…
Manisa ilinde 2003 yılında 76 kilometre bölünmüş yol vardı, şu
anda buna 317 kilometre bölünmüş yol daha ilave ettik, toplam 393 kilometre
bölünmüş yol oldu. 2003-2013 yılları arasında 866 milyon Türk lirası harcama
yapıldı, 1993-2002 arasında yapılan harcama da -bir önceki on yılda- 328 milyon
Türk lirasıdır.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Ankara-Aksaray-Adana- Gaziantep hızlı
treni ne oldu Sayın Bakan?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir)
– Evet, 2014 yılında Akhisar çevre yolunu yapacağız, başlayacağız. Soma çevre
yolu 2014 yılında tamamlanacak, Demirci-Selendi yolu ihale edilecek,
Manisa-Turgutlu BSK kaplaması yapılacak, Gölmarmara yolu da 2015 sonunda
tamamlanacak ve Akhisar otoyolla bağlanmış olacak.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, bir soru sordum, cevap
vermediniz.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir)
– Ya bir dakika be kardeşim!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ama ben sordum 2’inci soruyu.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir)
– Ya işte önüme gelene cevap veriyorum, dur bakalım.
Haydar Bey, seninkine sıra geldi, bir saniye…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Tamam, dinliyorum şimdi.
FERAMUZ ÜSTÜN (Gümüşhane) – Yazılı verin Sayın Bakanım, sabretsin
biraz.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir)
– Derince Limanı 1999’dan önce yap-işlet-devret modeliyle ihale edilmişti.
Biliyorsunuz, deprem olunca o ihale iptal oldu, alıcılar vazgeçti. Şu anda
yapılan da aynı şartlarda. 500 dönüm o zaman da vardı, hemen limanın yan
tarafında, İzmit tarafında 500 dönüm bir alan dâhil edilmişti, şimdiki de aynı,
bir değişiklik yok.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Denizi dolduruyorsunuz. Alan ilave
edilmiyor, deniz doluyor.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir)
– Dolgu işi var, o zaman da vardı şimdi de var.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Şimdi, soru şuydu ama…
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir)
– İki: Bu limanda lojistik alanlar var, kiralamalar var. Hepsinin kira
başlangıç-bitiş tarihleri farklı. Hangi işi, hangi kiralamayı kastediyorsunuz
bilmiyorum. Ona yazılı olarak cevap veririz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Üçte 1 alana… Genel Müdür biliyor, TCDD
Genel Müdürü burada. Üçte 1 alana sahip, üçte 1 fiyatına kiralanan ve on yıllık
kiralanan, 2024’e kadar, bu sene yapılan, özelleştirme olmasına rağmen…
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir)
– Evet.
BAŞKAN – Tamam Sayın Bakan.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir)
– Bu konudaki detayları biz yazılı bildirelim. Şu anda elimdeki bilgiler bu
detayı içermiyor.
Başka… Dur bakalım…
BAŞKAN – Sayın Bakan, artı iki dakika verdik, süre bitti.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – TCDD’deki her ihale şaibeli Sayın Bakan.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir)
– Konya çevre yoluna…
MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Başbakan söz verdi.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir)
– Doğru, Mustafa Bey, Başbakanımızın ziyaretinde “Bakacağız.” dedi, bana
talimat verdi “Bu projeye bak.” dedi. Ben de projeyle ilgili… Hayır, ben
konuşulanı söylüyorum. Yani “Yapacağız.” demedi, orada gündeme getirilince bu
konu talimat veriyor “Bakanım bak, incelet.” diyor. Şimdi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Bakan, bu hafta İnsan Hakları
Haftası. Çalışanlar fazla mesai yapıyorlar, fazla mesai ücreti verilecek mi?
Angarya yasak. İnsan Hakları Haftası, bu konuda bir şey duymak istiyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Şimdi, sırasıyla, dördüncü turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini
ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığının 2014 yılı
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
II.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz. (AK
PARTİ sıralarından “Oylamaya geçti” sesleri)
BAŞKAN – Aslında süre geçmişti ama…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Hayır, hayır…
BAŞKAN – Süre geçmişti ama peki.
Yoklama talebi var, isim tespiti yapacağız.
Sayın İnce, Sayın Aslanoğlu, Sayın Akar, Sayın Sarı, Sayın Kalkavan, Sayın Tanal, Sayın
Karaahmetoğlu, Sayın Işık, Sayın Çelebi,
Sayın Serindağ, Sayın Dinçer, Sayın Aksünger, Sayın Kuşoğlu, Sayın Öz,
Sayın Küçük, Sayın Kaleli, Sayın Ağbaba, Sayın Türeli, Sayın Haberal, Sayın
Özel.
Yoklama için bir dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı:
506) (Devam)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu
Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
H) ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANLIĞI (Devam)
1) Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1) Karayolları Genel Müdürlüğü
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Karayolları Genel Müdürlüğü
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ) BİLGİ TEKNOLOJİLERİ VE İLETİŞİM
KURUMU (Devam)
1) Bilgi Teknolojileri ve İletişim
Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Bilgi Teknolojileri ve İletişim
Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) SİVİL HAVACILIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1) Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANLIĞI (Devam)
1) Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU
(Devam)
1) Mesleki Yeterlilik Kurumu
Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M) TÜRKİYE VE ORTADOĞU AMME
İDARESİ ENSTİTÜSÜ (Devam)
1) Türkiye ve Orta Doğu Amme
İdaresi Enstitüsü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye ve Orta Doğu Amme
İdaresi Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N) DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI
(Devam)
1) Devlet Personel Başkanlığı 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Devlet Personel Başkanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığının 2014
yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Şimdi, bölümleri okutuyorum:
34) ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANLIĞI
1) Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 6.156.065.050
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 1.119.500
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve
Hizmetler 6.856.064.050
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 164.400
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 13.013.413.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı 2014 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı 2012 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Genel toplamları okutuyorum:
2) Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 16.064.279.050,00
Bütçe Gideri 15.823.925.668,05
İptal Edilen Ödenek 240.353.381,95
Ertesi Yıla Devredilen Ödenek 123.562.284,00
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı 2012 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Karayolları Genel Müdürlüğü 2014 merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.52) KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Karayolları Genel Müdürlüğü
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 99.431.800
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 12.470.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 7.043.760.200
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 1.409.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 7.157.071.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 959.747.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış
ve Yardımlar ile Özel Gelirler 6.130.686.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 65.858.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
06 Sermaye
Gelirleri 780.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 7.157.071.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Karayolları Genel Müdürlüğü 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Karayolları Genel Müdürlüğü 2012 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2) Karayolları Genel Müdürlüğü
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 14.186.359.021,03
Bütçe Gideri 14.186.571.969,52
Ödenek Üstü Gider 13.846.202,37
İptal Edilen Ödenek 10.254.448,99
Ertesi Yıla Devredilen Ödenek 3.378.804,89
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Bütçe Geliri Tahmini 6.185.358.000,00
Net Tahsilat 14.034.381.963,60
Ret ve İadeler 4.862.407,33
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Karayolları Genel Müdürlüğü 2012 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu 2014 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
42.02) BİLGİ TEKNOLOJİLERİ VE
İLETİŞİM KURUMU
1) Bilgi Teknolojileri ve İletişim
Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 146.612.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 185.913.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 1.453.175.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 1.785.700.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 1.597.517.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 188.183.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 1.785.700.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu 2014 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu 2012 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2) Bilgi Teknolojileri ve İletişim
Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 1.534.250.000,00
Bütçe Gideri 1.524.841.155,14
İptal Edilen Ödenek 9.408.844,86
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Bütçe Geliri Tahmini 1.342.000.000,00
Net Tahsilat 1.526.176.433,93
Ret ve İadeler 1.335.278,79
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu 2012 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü 2014 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.49) SİVİL HAVACILIK GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1) Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 3.102.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 465.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 21.607.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 25.174.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 47.952.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 17.348.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 65.300.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü 2014 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü 2012 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2) Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 105.199.763,00
Bütçe Gideri 101.689.236,10
İptal Edilen Ödenek 3.510.526,90
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Bütçe Geliri Tahmini 63.000.000,00
Net Tahsilat 48.525.899,59
Ret ve İadeler 380.584,45
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü 2012 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2014 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
18) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANLIĞI
1) Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 70.832.100
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 15.400
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 2.039.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 542.195.500
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 400.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım
Hizmetleri 32.110.063.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 32.725.545.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2014 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 28.346.340.192,00
Bütçe Gideri 28.322.542.477,50
İptal Edilen Ödenek 23.797.714,50
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2014 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.50) MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU
BAŞKANLIĞI
1) Mesleki Yeterlilik Kurumu
Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 8.162.200
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 168.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 3.117.800
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 11.448.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 1.974.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 11.600.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 13.574.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2014 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2) Mesleki Yeterlilik Kurumu
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 8.216.000,00
Bütçe Gideri 3.935.674,05
İptal Edilen Ödenek 4.280.325,95
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Bütçe Geliri Tahmini 13.000.000,00
Net Tahsilat 8.699.174,28
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2014 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.07) TÜRKİYE VE ORTA DOĞU AMME
İDARESİ ENSTİTÜSÜ
1) Türkiye ve Orta Doğu Amme
İdaresi Enstitüsü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 8.013.200
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 421.800
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 274.900
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 3.923.100
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir
GENEL
TOPLAM 12.633.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 1.454.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış
ve Yardımlar ile Özel Gelirler 11.168.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 11.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 12.633.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2014 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2012 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2) Türkiye ve Orta Doğu Amme
İdaresi Enstitüsü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 11.769.500,00
Bütçe Gideri 9.878.922,97
İptal Edilen Ödenek 1.890.577,03
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Bütçe Geliri Tahmini 10.664.000,00
Net Tahsilat 11.012.424,28
Ret ve İadeler 14.391,80
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2012 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Personel Başkanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkanım, bu saatte çıkıntılık
yapıp karar yeter sayısı aransın demek istemiyorum fakat içeride karar yeter
sayısı yok. Biz burada bekliyorsak karar yeter sayısı da burada bekleyecek. Ben
söylemiş olayım, hâlâ isteme hakkım var.
BAŞKAN – Hatırlatmış oldunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, karar yeter sayısını
hepsinde arayın.
BAŞKAN - Bölümleri okutuyorum:
18.75) DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI
1) Devlet Personel Başkanlığı 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 21.859.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 7.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 21.866.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Personel Başkanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Personel Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Devlet Personel Başkanlığı 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 15.546.500,00
Bütçe Gideri 14.306.881,79
İptal Edilen Ödenek 1.239.618,21
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Devlet Personel Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Böylece Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, Karayolları
Genel Müdürlüğü, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu, Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğü, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Mesleki Yeterlilik Kurumu,
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü ve Devlet Personel Başkanlığının
2014 yılı merkezî yönetim bütçeleri ve 2012 yılı merkezî yönetim kesin
hesapları kabul edilmiştir.
Hayırlı olmalarını temenni ediyorum.
Sayın milletvekilleri, dördüncü tur görüşmeler tamamlanmıştır.
Programa göre kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını sırasıyla
görüşmek için 13 Aralık 2013 Cuma günü saat 10.00’da toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum; herkese iyi geceler diliyorum.