DÖNEM: 24 YASAMA
YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 65
28’inci
Birleşim
11 Aralık 2013 Çarşamba
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- GEÇEN TUTANAK
HAKKINDA KONUŞMALAR
1.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, 10/12/2013 tarihli
27’nci Birleşim Tutanağı’na ilişkin konuşması
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin geçen
tutanak hakkında yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli’nin CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet
Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
3.- Kayseri
Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, Hakkâri Milletvekili Adil Zozani’nin
506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın birinci tur görüşmelerinde BDP Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında şahsına ve Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması
4.- İstanbul
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, Hakkâri
Milletvekili Adil Zozani’nin 506 sıra sayılı Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın birinci tur
görüşmelerinde BDP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
5.- Hakkâri
Milletvekili Adil Zozani’nin, İstanbul Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
6.- İstanbul
Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun, Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç’in 506
sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın
birinci tur görüşmelerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında
Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
7.- Isparta
Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç’in, İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
8.- İstanbul
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, Isparta
Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç’in 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile
507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın birinci tur görüşmelerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
9.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in 506 sıra sayılı
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın
birinci tur görüşmelerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
10.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
11.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın, İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz’ün 506 sıra
sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın birinci tur görüşmelerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
12.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisi Grup
Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
13.- İstanbul
Milletvekili Ali Özgündüz’ün, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
14.- Ankara
Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
15.- Kayseri
Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
16.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın birinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
17.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç’ın 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın birinci tur görüşmelerinde
Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında BDP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
18.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın birinci tur görüşmelerinde soru-cevap işlemi sırasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
19.- Kayseri
Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, Hakkâri Milletvekili Adil Zozani’nin
506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın ikinci tur görüşmelerinde BDP Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
20.- Kayseri
Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, Kars Milletvekili Mülkiye Birtane’nin
506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın ikinci tur görüşmelerinde BDP Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
21.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, Kayseri Milletvekili
Yusuf Halaçoğlu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında BDP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
22.- Manisa
Milletvekili Sakine Öz’ün, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın ikinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- CHP Grubunun, 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 2012 yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın
kamu idareleri bütçeleri üzerinde yapılacak görüşmelerin birinci ve ikinci
turlarında gruplar ve Hükûmet adına yapılacak konuşmaların yetmiş beşer dakika,
kişisel konuşmaların onar dakika olmasına ilişkin önerisi
B) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma
Kurulunun, Genel Kurulun 4/12/2013 tarihinde kabul
ettiği siyasi parti grubu önerisi ile belirlenen 2014 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın Genel Kuruldaki görüşmelerine ilişkin olarak İç Tüzük’ün 72’nci maddesi gereğince yapılacak görüşmelerde
gruplar ve Hükûmet adına yapılacak konuşmaların iki, dört, altı, sekiz, dokuz
ve onuncu turlarda altmış beşer dakika, diğer turlarda ise elli beşer dakika
olmasına; Genel Kurulun 13 Aralık 2013 tarihi ila 19 Aralık 2013 tarihleri (bu
tarihler dâhil) arasında yapacağı görüşmelerine saat 10.00'da başlanmasına
ilişkin önerisi
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2014 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/832) (S. Sayısı: 506)
2.- 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye
Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya
Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay
Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277,
3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507)
A)
CUMHURBAŞKANLIĞI
1)
Cumhurbaşkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2)
Cumhurbaşkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B)
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI
1) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C)
SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI
1) Sayıştay
Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sayıştay
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç)
ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
1) Anayasa
Mahkemesi Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Anayasa
Mahkemesi Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D)
YARGITAY
1) Yargıtay 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Yargıtay 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E)
DANIŞTAY
1) Danıştay 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Danıştay 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F)
BAŞBAKANLIK
1) Başbakanlık
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Başbakanlık
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G)
KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU
1) Kamu
Denetçiliği Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
Ğ)
MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI
1) Millî
İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî
İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H)
MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
1) Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliği 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliği 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I)
RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU
1) Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ)
BASIN–YAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Basın-Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Basın-Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J)
VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Vakıflar Genel
Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Vakıflar Genel
Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K)
ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU
1) Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L)
ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ
1) Atatürk
Araştırma Merkezî 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Atatürk
Araştırma Merkezî 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M)
ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ
1) Atatürk Kültür
Merkezî 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Atatürk Kültür
Merkezî 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N)
TÜRK DİL KURUMU
1) Türk Dil
Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk Dil
Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
O)
TÜRK TARİH KURUMU
1) Türk Tarih
Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk Tarih
Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
VIII.- AÇIKLAMALAR
1.- Tokat
Milletvekili Zeyid Aslan’ın, 12 Aralık 2013 Çarşamba
günkü 28’inci Birleşimin Birinci Oturumundaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
2.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, 12 Aralık 2013 Çarşamba günkü 28’inci
Birleşimin Birinci Oturumundaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
3.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun sataşma
nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
4.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın birinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
IX.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Sadık Yakut’un, UEFA Şampiyonlar Ligi’nde Juventus’la karşılaşacak Galatasaray’a başarılar dilediğine
ilişkin açıklaması
2.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Sadık Yakut’un, UEFA Şampiyonlar Ligi’nde üst tura
çıkan Galatasaray’ı tebrik ettiğine ilişkin açıklaması
X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, Maliye Bakanlığı tarafından büyük
mükelleflerin vergi borçları ve cezalarının silindiği iddialarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/33052)
2.- İstanbul
Milletvekili Osman Oktay Ekşi’nin, bazı Anadolu Ajansı personelinin Gezi Parkı
protestolarını desteklediği için haklarında işlem başlatıldığı iddiasına
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
cevabı (7/33144)
3.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya’nın Arapgir ilçesine kurulması planlanan bir HES’e ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktar’ın cevabı (7/33202)
4.- İstanbul
Milletvekili Faik Tunay’ın, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce yürütülen bir
sınava ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı
(7/33204)
5.- Manisa
Milletvekili Sakine Öz’ün, Manisa’nın Soma ilçesinde faaliyet gösteren bir
kömür madeninin denetimine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’ın cevabı (7/33224)
6.- Van
Milletvekili Nazmi Gür’ün, Van’ın Gevaş ilçesinde yaşanan elektrik sorunlarına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/33225)
7.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlığa bağlı kurum ve
kuruluşlarda çalışan taşeron işçilerin sayısı ile mali haklarına ilişkin sorusu
ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/33226)
8.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in, özelleştirilen Gediz Elektrik Dağıtım AŞ.’nin personeline ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/33227)
9.- İzmir
Milletvekili Alaattin Yüksel’in, İzmir’in Gaziemir ilçesindeki bir fabrikanın
radyoaktif özellik taşıyan atıklarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/33228)
10.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, elektrik aboneliği devir işlemlerinde
güvence bedeli alınmasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’ın cevabı (7/33229)
11.- Sinop
Milletvekili Engin Altay’ın, güneş enerjisi konusunda yapılan lisanslama
çalışmalarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/33230)
12.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Gezi Parkı eylemlerine katıldıkları
gerekçesiyle haklarında soruşturma açılan personele ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/33231)
13.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, TRT yönetimi tarafından çalışanların
sosyal medya hesaplarının denetlendiği ve bu nedenle bazı çalışanlara yönelik
yaptırımda bulunulduğu iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/33395)
14.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından
yapılan kavurma ihalelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç’ın cevabı (7/33442)
15.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, bağlı kurum ve
kuruluşlarda çalışan güvenlik görevlilerine ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı
Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/33901)
16.- İstanbul Milletvekili Celal Adan’ın, 2013 yılında Bakanlık tarafından gerçekleştirilen
yatırımlara ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı
(7/33902)
17.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, Bakanlığa ait lojman ve sosyal tesislere ilişkin sorusu
ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/33903)
18.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, TRT yönetimi tarafından çalışanların sosyal medya
hesaplarının denetlendiği ve bu nedenle bazı çalışanlara yönelik yaptırımda
bulunulduğu iddiasına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/34247)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak üç oturum yaptı.
İzmir Milletvekili Mustafa Balbay ant içti.
Oturum Başkanı TBMM Başkanı Cemil Çiçek, İzmir Milletvekili
Mustafa Balbay’a geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna, uzun tutukluluk veya başka
sebeplerle hak ihlallerine maruz kalanların bir an önce haklarına ve
özgürlüklerine kavuşmalarını temenni ettiğine ilişkin bir konuşma yaptı.
Genel Kurulun 9 Aralık 2013 Pazartesi günkü 26’ncı Birleşiminde
aldığı karar doğrultusunda BDP Grubu milletvekillerince verilmiş olan muhalefet
şerhinin 506 sıra sayılı Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’ndan çıkarılarak
raporun yeniden basılmasının İç Tüzük’e uygun olup
olmadığına ilişkin usul görüşmesi yapıldı. Başkanlığın uygulamasının İç Tüzük’e uygun olduğu açıklandı.
2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/832) (S.
Sayısı: 506) ve 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan
2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu
Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu’nun (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanarak maddelerine geçilmesi kabul edildi ve
tasarıların 1’inci maddeleri okundu.
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu’nun 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın tümü üzerinde
yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle bir konuşma
yaptı.
Oturum Başkanı TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in söz vermeyle ilgili
tutumu hakkında usul görüşmesi yapıldı. Başkanlığın tutumunun İç Tüzük’e uygun olduğu açıklandı.
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, İstanbul Milletvekili
Sebahat Tuncel’in 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın tümü üzerinde şahsı adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ve Yüksekova’da meydana gelen olaylarda
hayatını kaybeden vatandaşlara Allah’tan rahmet dilediklerine ilişkin bir
açıklamada bulundu.
Alınan karar gereğince, 11 Aralık 2013 Çarşamba günü saat 11.00’de
toplanmak üzere 21.23’te birleşime son verildi.
Cemil ÇİÇEK
Başkan
Muhammet
Rıza YALÇINKAYA Mine LÖK BEYAZ Dilek YÜKSEL
Bartın Diyarbakır Tokat
Kâtip
Üye Kâtip Üye Kâtip Üye
II.- GELEN KÂĞITLAR
No: 45
11 Aralık 2013 Çarşamba
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Başbakanlığın gizli bir yönetmeliği olduğu
iddiasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/5021) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26.11.2013)
2.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Gezi olaylarına katılanların mezheplerinin
araştırıldığı iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/5022) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2013)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2010-2013 yılları arasında İçel İl
İnsan Hakları Kurulu ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurulara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35041) (Başkanlığa geliş tarihi:
26.11.2013)
2.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2010-2013 yılları arasında Isparta
İl İnsan Hakları Kurulu ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan
başvurulara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35042) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26.11.2013)
3.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2010-2013 yılları arasında İstanbul
İl İnsan Hakları Kurulu ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan
başvurulara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35043) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26.11.2013)
4.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2010-2013 yılları arasında İzmir İl
İnsan Hakları Kurulu ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurulara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35044) (Başkanlığa geliş tarihi:
26.11.2013)
5.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2010-2013 yılları arasında Kars İl
İnsan Hakları Kurulu ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurulara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35045) (Başkanlığa geliş tarihi:
26.11.2013)
6.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2010-2013 yılları arasında Kastamonu
İl İnsan Hakları Kurulu ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan
başvurulara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35046) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26.11.2013)
7.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2010-2013 yılları arasında Kayseri
İl İnsan Hakları Kurulu ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan
başvurulara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35047) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26.11.2013)
8.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2010-2013 yılları arasında
Kırklareli İl İnsan Hakları Kurulu ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan
başvurulara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35048) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26.11.2013)
9.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2010-2013 yılları arasında Kırşehir
İl İnsan Hakları Kurulu ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan
başvurulara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35049) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26.11.2013)
10.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu’nun, 2010-2013 yılları arasında Kocaeli İl İnsan Hakları Kurulu ile
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurulara ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/35050) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2013)
11.- Antalya Milletvekili Gürkut
Acar’ın, Hatay nüfusuna kayıtlı yabancı uyruklu kişilere ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/35051) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2013)
12.- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un, bir
derginin yayınlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35052)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2013)
13.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın,
Mısır Büyükelçimizin istenmeyen kişi ilan edilmesinin nedenine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35053) (Başkanlığa geliş tarihi:
26.11.2013)
14.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın,
istenmeyen kişi ilan edilen diplomat sayısına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/35054) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2013)
15.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, hurda
araçlara teşvik verilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35055)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2013)
16.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, kredi
kartlarına getirilen sınırlamaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/35056) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2013)
17.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, başka il ve
ilçelere nakledildiği iddia edilen kamu görevlilerine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/35057) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2013)
18.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, taşeron
işçilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35058) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26.11.2013)
19.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, hafif
ticari araç pazarındaki daralmaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/35059) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2013)
20.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, bankaların
yaptığı haksız uygulamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35060)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2013)
21.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, telefon
dolandırıcılıklarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35061)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2013)
22.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, TOKİ
tarafından yapılan konutlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35062)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2013)
23.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, ODTÜ’ye
otobüs seferlerinin durdurulduğu iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/35063) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2013)
24.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün,
Ankara-İstanbul hızlı trenine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/35064) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2013)
25.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu’nun, tarihi bir hanın kiralanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/35065) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2013)
26.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu’nun, 2010-2012 yılları arasında Türk vatandaşlığına alınanlara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35066) (Başkanlığa geliş tarihi:
27.11.2013)
27.- İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın,
İstanbul’da kullandığı çalışma ofislerine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/35067) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2013)
28.- Tokat Milletvekili Orhan Düzgün’ün, Gezi
eylemlerine katılanların mezheplerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/35068) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2013)
29.- İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter’in,
2014 Şubat ayında emekli olacak öğretmenlere ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/35069) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2013)
30.- İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli’nin, Adalet ve Kalkınma Partisinin İstanbul mitingi
için kiraladığı vasıtalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35070)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2013)
31.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz’ün, bir
vakfın yöneticilerine ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı
soru önergesi (7/35071) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2013)
32.- Samsun Milletvekili Ahmet Haluk Koç’un, bir
vakfa ait gayrimenkule ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı
soru önergesi (7/35072) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2013)
33.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, son on
yılda söylediği şarkılar sebebiyle haklarında dava açılan sanatçılara ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/35073) (Başkanlığa geliş tarihi:
26.11.2013)
34.- İstanbul Milletvekili Sedef Küçük’ün, bir kanunun uygulanmasına ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35074) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2013)
35.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in,
Erzurum H Tipi Cezaevinde kalan mahkumların görüşçülerinin fişlendiği iddiasına
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/35075) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27.11.2013)
36.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün,
cezaevlerindeki ağır hasta mahkumlara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35076) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2013)
37.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün,
Panik Butonu uygulamasına ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/35077) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2013)
38.- İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli’nin, kadınların işgücüne katılım oranına ilişkin
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/35078)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2013)
39.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan
Canalioğlu’nun, bedelli askerlikten elde edilen gelirin ne kadarının şehit
yakınlarına ve gazilere ayrıldığına ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35079) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2013)
40.- İstanbul Milletvekili Melda Onur’un, sığınma
evinden çıkarılan bir kadının öldürülmesine ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35080) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2013)
41.- Van Milletvekili Nazmi Gür’ün, Van’da yardıma
muhtaç hastalara sağlanan desteklere ve maddi durumu yetersiz bir ailenin
çocuğunun tedavisine ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/35081) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2013)
42.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın,
özelleştirme kapsamında 4-C kadrosuna geçen personele ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/35082) (Başkanlığa geliş tarihi:
26.11.2013)
43.- İstanbul Milletvekili Ahmet İhsan Kalkavan’ın,
emekli maaşlarından yapılan kesintilere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35083) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2013)
44.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın,
hastanelerde biyometrik kimlik bilgilerinin
kullanılmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35084) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2013)
45.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, eski
hükümlülerin istihdamına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/35085) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2013)
46.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan
Canalioğlu’nun, Çömlekçi Kentsel Dönüşüm merkezinde yapılan kamulaştırmalara
ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/35086)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2013)
47.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, HES’lere ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35087) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2013)
48.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan
Canalioğlu’nun, Rize’deki yarı olimpik yüzme havuzu projesine ilişkin Gençlik
ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/35088) (Başkanlığa geliş tarihi:
26.11.2013)
49.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz’ün,
İstanbul Maratonuna katılan sporculara ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35089) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2013)
50.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, suç
işlediği halde serbest bırakıldığı iddia edilen kişilere ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35090) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2013)
51.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın,
Gezi eylemlerine katılanların mezheplerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/35091) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2013)
52.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, bir yol
yapımındaki güvenlik önlemlerinin eksikliğine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35092) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2013)
53.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara’da
korsan personel servis araçları kullanıldığı iddiasına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35093) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2013)
54.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara’nın Hoşdere Caddesi üzerindeki ağaçların bakımının yapılmasına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35094) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26.11.2013)
55.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara’nın Çukurambar semtindeki çöp sorununa ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35095) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2013)
56.- İstanbul Milletvekili Celal Dinçer’in, Gezi
Parkı protestoları kapsamında gözaltına alınan kişiler üzerinden demografik
analizler yapıldığı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35096) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2013)
57.- Hatay Milletvekili Mehmet Ali Ediboğlu’nun,
Suriyeli muhaliflere silah yardımı yapıldığı iddialarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35097) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2013)
58.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın,
Artvin’in Borçka ilçesine bağlı bir köyün içme suyu sorununa ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35098) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2013)
59.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın,
Artvin’in Borçka ilçesindeki bir köyün içme suyu sorununa ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35099) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2013)
60.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın,
İstanbul’da İETT araçlarında emekli polislerden ücret alınmasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35100) (Başkanlığa geliş tarihi:
27.11.2013)
61.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, yerel
yönetimler bünyesinde çalışan kreş, anaokulu ve gündüz bakımevlerine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35101) (Başkanlığa geliş tarihi:
27.11.2013)
62.- Gaziantep Milletvekili Ali Serindağ’ın,
Bakanlığın çeşitli kamu kurum ve kuruluşları aracılığıyla vatandaşların kişisel
bilgilerini topladığı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35102) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2013)
63.- İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli’nin, yoksulluk ile ilgili istatistiklere ilişkin
Kalkınma Bakanından yazılı soru önergesi (7/35103) (Başkanlığa geliş tarihi:
27.11.2013)
64.- Adana Milletvekili Ümit Özgümüş’ün,
illere göre işsizlik ve işgücüne katılma oranlarına ilişkin Kalkınma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35104) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2013)
65.- İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli’nin, İzmir Uluslararası Film Festivaline ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/35105) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26.11.2013)
66.- Antalya Milletvekili Yıldıray Sapan’ın,
Tekelioğlu İl Halk Kütüphanesi tarafından yapılan bir ihaleyle ilgili iddialara
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/35106) (Başkanlığa
geliş tarihi: 27.11.2013)
67.- İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın, Adrese
Dayalı Kayıt Sistemine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/35107)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2013)
68.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, traktör
muayenesini yaptırmayan traktör sahiplerine uygulanan gecikme zammı ve cezalara
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/35108) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27.11.2013)
69.- İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli’nin, LYS Sınavı için başka yerlere gönderilen öğrencilere
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35109) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26.11.2013)
70.- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un, Adalet
ve Kalkınma Partisi döneminde açılan dershanelere ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35110) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2013)
71.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın, bir
liseden mezun olanlara hak ettikleri sertifikaların verilmediği iddialarına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35111) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26.11.2013)
72.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, 2013
yılında Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesine kaydı yaptırılan yabancı uyruklu
öğrencilere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35112)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2013)
73.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın,
atanamayan öğretmenler sorununa ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35113) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2013)
74.- Van Milletvekili Nazmi Gür’ün, Van’da inşaatı
devam eden bir okula ve Van’daki okulların sorunlarına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35114) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2013)
75.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün,
TEOG ortak sınavlarına yönelik yapılan deneme sınavında gerçek sınav sorularının
çıktığı iddialarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/35115) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2013)
76.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane’nin,
hastanede hayatını kaybeden bir vatandaşa ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35116) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2013)
77.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane’nin,
bir bebeğin ölümündeki ihmal iddialarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35117) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2013)
78.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane’nin,
Kars Devlet Hastanesinin eksikliklerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35118) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2013)
79.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, sağlık
çalışanlarının uğradığı saldırılara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35119) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2013)
80.- Ordu Milletvekili İdris Yıldız’ın, Ordu’da
sağlık imkanlarının yetersizliğine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35120) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2013)
81.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, özel
hastanelerle ilgili yapılan düzenlemeye ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35121) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2013)
82.- Hatay Milletvekili Mehmet Ali Ediboğlu’nun,
Suriye’de yaşanan çocuk felci sorununun ülkemize etkilerine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35122) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2013)
83.- İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli’nin, Dokuzuncu Kalkınma Planına ilişkin Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/35123) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26.11.2013)
84.- İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli’nin, Dokuzuncu Kalkınma Planına ilişkin Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/35124) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26.11.2013)
85.- İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli’nin, Kuzey Ege Limanı Projesine ilişkin Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/35125) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26.11.2013)
86.- İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın, TCDD
bünyesinde ağır koşullarda çalıştırılan makinistlere ilişkin Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/35126) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26.11.2013)
87.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın,
bölünmüş yollara ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı
soru önergesi (7/35127) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2013)
88.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, zorunlu
trafik sigortası bedellerine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35128) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2013)
89.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Bakanlığın
Ankara’daki hava kirliliği ile ilgili bir açıklamasına ilişkin Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/35129) (Başkanlığa geliş tarihi:
26.11.2013)
90.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara’nın
Çubuk ilçesinin bazı cadde ve mahallelerindeki yüksek gerilim hattı ve elektrik
dağıtım şebekesinin yer altına alınmasına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35130) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2013)
91.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars’ın
Susuz ilçesindeki bir büyükbaş hayvan kooperatifinin damızlık inek talebine
ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/35131)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2013)
92.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün
Yılmaz’ın, Cumhuriyet Bayramında Anıtkabir’de askerlerle birlikte nöbet tutan
sivil giyimli şahıslara ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/35132) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.11.2013)
93.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, zorunlu
trafik sigortası prim tutarlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/35133) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2013)
11 Aralık 2013 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 28’inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan, İç Tüzük 58’e göre söz istiyorum efendim. Geçen
tutanak özeti…
BAŞKAN – Sayın
İnce, hangi ifadenin düzeltilmesi için söz istiyorsunuz?
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Efendim, onu açıklayacağım ben.
BAŞKAN – Ama önce
bir söylemeniz gerekir.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – “Terbiyesiz herifler!” ifadesinin az önce, 10.40’ta tutanaklara
konulması. Bu konuda açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun,
iki dakika söz veriyorum.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Efendim, beş dakika niye… Beş dakika olmadı.
BAŞKAN – “Beş
dakikayı geçmemek üzere” diyor efendim, üç dakika söz veriyorum.
Buyurun.
IV.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR
1.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, 10/12/2013 tarihli 27’nci Birleşim Tutanağı’na
ilişkin konuşması
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Teşekkür ederim.
Saat 10.39-10.40
itibarıyla tutanaklar şöyleydi:
“Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan (Devamla) – Genel Başkanınız konuşurken aynı şeyi yaptı mı?
Hayır, yapmadı. (CHP sıralarından gürültüler)”
Kocaeli
Milletvekilimiz Sayın Haydar Akar tutanaklara gidince Sayın Başbakanın
“Terbiyesiz herifler ya!” sözcüklerinin oraya eklendiğini görüyoruz.
Meclis Başkanını
bir kere göreve davet ediyorum. İç Tüzük 14’te “Tutanak dergisi ve tutanak
özetlerinin düzenlenmesini denetlemek Meclis Başkanının görevidir...” Yani
bunlar saklanamaz, gizlenemez. Sayın Başbakan Meclise hakaret etmiştir.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Meclise değil.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Meclise değil.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – “Terbiyesiz herifler ya!” lafını ona CHP Grubu adına iade ediyorum,
yetmediyse bir daha iade ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Sana iade ediyoruz.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Biz size iade ediyoruz. Terbiyesizliklerinizi bin kat iade
ediyoruz.
BAŞKAN – Sayın
İnce, sadece düzeltme talebiniz var sizin. Cevap verme şeklinde kullanamazsınız
bunu, lütfen…
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Bir dakika efendim…
Şimdi, baktım,
yine dün akşam Twitter’da Sayın Başbakanın mahdumu
“Meclis serserilik yeri değildir...”
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Doğru demiş.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – “...ahlaksız, rezil tavırların amacı nedir?”
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Aynen.
GÖKCEN ÖZDOĞAN
ENÇ (Antalya) – Doğru!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Dedim ki: Hangi şehzade bu? Manisa şehzadesi mi, Amasya şehzadesi
mi? Gemici olan mı, ızgaracı olan mı?
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – İşte, terbiyesizlik bu!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Baktım ki ızgaracı olanmış.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Terbiyesizlik bu!
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Az bile demiş sana, az!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Şimdi, ben de diyorum ki: Demek DNA aynı DNA, babasına bak, oğlunu
gör.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Kendi DNA’nıza bakın, CHP’nin DNA’sına bakın.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Eğer Başbakanın oğlu muhalefet milletvekillerine bu lafları
ediyorsa buna ilk cevabı verecek olan Başbakan olmalıdır. Benim oğlum AKP
milletvekillerine böyle bir şey yazarsa onun cevabını ben veririm, onun
cezasını da ben veririm. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Sen neler neler söyledin!
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Siz her şeyi söylüyorsunuz.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Başbakanın oğlunun haddi değildir bize laf söylemek. O, ızgara
işine baksın, 7 olan gemisini 8 yapmaya baksın.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Haydi oradan, haydi!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Herkes haddini bilecek!
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Varsa, mahkemeye gidin.
MUHARREM İNCE
(Devamla) - Geçmişte İdris Naim Şahin de “terbiyesiz herif” dediği için 3 bin
lira para kazandım ben ondan.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Haysiyetli insanlara iftira atmayın!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Biz CHP milletvekilleri olarak hepimiz Başbakana dava açacağız,
kazanacağımız parayla da Çankaya kapısında millete köfte dağıtacağız. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Haysiyet cellatlığına gerek yok.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Bunu bilin, bunu bilin! Herkes haddini bilecek! Herkes haddini
bilecek! Başbakan da bilecek, Başbakanın oğlu da bilecek! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Başta siz bileceksiniz!
METİN KÜLÜNK
(İstanbul) – Sen bileceksin, sen!
GÖKCEN ÖZDOĞAN
ENÇ (Antalya) – Sen bileceksin!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Kimse bize hakaret edemez. O lafları aynen Başbakana da, oğluna da
iade ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan…
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Biz sizden fazla size iade ediyoruz! Haddinizi bileceksiniz!
Haysiyet cellatlığı yapmayacaksınız!
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Sen daha fazlasını hak ediyorsun!
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
Canikli söz istedi, bir saniye..
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan…
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – İç Tüzük 155’e göre tutanakla ilgili bir düzeltme talebimiz var.
BAŞKAN – Hangi
tutanakla ilgili Sayın Kaplan?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Dünkü tutanakla ilgili…
BAŞKAN – Bir
saniye... Sayın Canikli’ye bir söz vereyim.
Buyurun Sayın
Canikli.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın konuşmacı, Sayın Başbakanımıza hakarette bulundu Sayın
Başkan, söz istiyorum.
ZEYİD ASLAN
(Tokat) – Bağırma oradan!
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Evvela senden başlamalı.
ZEYİD ASLAN
(Tokat) – Öyle el kol hareketi yapma lan!
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Seninle muhatap olmuyorum.
ZEYİD ASLAN
(Tokat) – El kol hareketi yapma öyle! Muharrem, arkadaşımsın, el kol hareketi
yapma!
BAŞKAN – Sayın Canikli,
iki dakika söz veriyorum sataşma nedeniyle, buyurun.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Küfür mü edersin? Ne yaparsın?
ZEYİD ASLAN
(Tokat) – İstediğimi yaparım. Var mı bir diyeceğin?
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Eder misin?
ZEYİD ASLAN
(Tokat) – İstediğimi yaparım.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Et bakalım da görelim.
ZEYİD ASLAN
(Tokat) – İstersem kafanı kırarım lan!
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Ne yaparsın?
ZEYİD ASLAN
(Tokat) – Kafanı kırarım!
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sen kafamı mı kırarsın? Siktir ya!
(AK PARTİ ve CHP
sıraları arasında karşılıklı laf atmalar, gürültüler ve birbirleri üzerine
yürümeler)
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Kabadayı mısın? Kimsin sen?
ZEYİD ASLAN
(Tokat) – Terbiyesiz! Senin kıçını sikerim!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 11.06
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.13
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 28’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Sayın Canikli, sataşma
nedeniyle söz vermiştim, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin geçen tutanak hakkında yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
NURETTTİN CANİKLİ
(Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Meclis
çalışmalarının sakin, sükûnet içerisinde ve birbirimizi anlayarak, gerçekten
bütçe görüşmelerine katkı sağlamak isteniyorsa bu şekilde, buna uygun hareket
edilerek sürdürülmesi gerekiyor. Buna hepimizin hassasiyetle riayet etmesi
gerekir değerli arkadaşlar. Aksi hâlde yani gerginlik ortamı içerisinde bu
çalışmaların sağlıklı bir şekilde sürdürülmesi mümkün değil. Elbette sonuç
itibarıyla bütçe görüşmeleri tamamlanır, bütçe Türkiye Büyük Millet Meclisinde
onaylanır, ondan yana herhangi bir problem olmaz ama gönlümüz arzu ediyor ki,
gerçekten teenni ile sükûnet içerisinde ve katkı sağlamak amacıyla… Çıkıp
buralarda birtakım şeyleri yarıştırmak amacıyla “Sen söyledin, ben söyledim, o
dedi, bu dedi.” ya bunların hiçbir şeye katkısı yok, hiçbir şeye. Milletimizin
burada gerçek anlamda siyasi partilerin kanaatlerini, düşüncelerini,
performanslarını tespit etme açısından da hiçbir katkısı yok. Sonuç itibarıyla
buralar, bu arena, bütün siyasi partilerin aynı zamanda görücüye çıktığı
arenalardır yani bu gerginlik ortamından, tartışma ortamından hatta daha da
ileri giderek küfürlerin havada uçuştuğu bir ortamda milletimizin takdir etmesi
bekleniyorsa bu son derece yanlış bir beklentidir. Gelin, herkes düşüncesini,
varsa, kanaatini, dağarcığında ne varsa ortaya döksün ve o şekilde milletin
önüne çıkalım, o şekilde milletin hakemliğine başvuralım.
Bakın, bu kürsüde
gerçekten çok haksız ve aynı zamanda inanılmaz yalanlar sergileniyor. Sayın
Başbakanımızın oğlunun 7 tane gemisi… Nerede hani belge? Bir tane belge var mı?
Yok. Yalan, kuyruklu yalan. Defalarca aksi ispat edilmesine rağmen, kuyruklu
yalan. Niye bu kuyruklu yalanları söylemeye ısrar, devam ediyorsunuz. (CHP
sıralarından gürültüler)
Buyurun, işte,
bakın, bu tavır yanlış tavır. Bakın, burada edep neyi gerektirir…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – …terbiye neyi gerektirir? Her şeyden önce konuşmacı burada
konuşurken sükûnetle dinlemeyi gerektirir, öyle değil mi arkadaşlar? Aksi
hâlde, onun dışındaki bir yaklaşımın -ben o ifadeleri kullanmak istemiyorum
ama- hiçbir şekilde savunulması mümkün değildir.
Bize hakaret
edilen cümleleri, kelimeleri de bu milletin bize verdiği oy kadar aynen iade
ediyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Evet,
teşekkür ediyorum.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
ZEYİD ASLAN
(Tokat) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun…
ZEYİD ASLAN
(Tokat) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Lütfen…
ZEYİD ASLAN
(Tokat) – Başkanım, dinlemek zorundasınız ama beni yani, müsaade edin.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Hakarete uğramış ya, ne “lütfen”i ya!
ZEYİD ASLAN
(Tokat) – Bir şey söyleyeceğim Başkanım.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Ne “lütfen”i ya!
ZEYİD ASLAN
(Tokat) – Bir şey söyleyeceğim Başkanım.
BAŞKAN – Bütçe
görüşüyoruz, siz niye müdahale ediyorsunuz? Kendisini ifade edemiyor mu Sayın
Aslan?
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Anladım da hakarete uğramış, çıkıp özür dilesin ya!
BAŞKAN – Lütfen…
Sayın Aslan kendisini ifade edemiyor mu?
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Buna yapılan hepimize yapılmıştır, kendisinin ifade etmesine gerek
yok.
BAŞKAN – Anladım
da Sayın Aslan kendisini ifade edemiyor mu?
Ben burada
“Başkanlığın sunuşları vardır.” diye konuşmaya başladıktan sonra geldi,
soruyorum. “Lütfen” demekle ne var?
Buyurun Sayın
Aslan.
ZEYİD ASLAN
(Tokat) – Biraz önce CHP Grup Başkan Vekili Muharrem İnce, konuşmasından sonra
yerine otururken şahsıma küfür etti. Bu nedenle, öncelikle, konuşmacının gelip
özür dilemesini, özür dilemeyecekse bana söz hakkı verilmesini talep ediyorum.
BAŞKAN – Evet,
Sayın İnce, buyurun.
Özür dileyecek
misiniz?
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Ben küfür etmedim, özür dileyecek bir şeyim yok.
AHMET YENİ
(Samsun) – Etti Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
İnce, lütfen… Bir saniye…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Ama bana hakaret eden
kendisi.
BAŞKAN –
Tutanakları getirteceğim, tutanaklarda küfür varsa…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Getirtin tutanakları, bakalım.
BAŞKAN – Peki,
tutanakları getirteceğim.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- CHP Grubunun,
2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012 yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın kamu idareleri bütçeleri üzerinde yapılacak
görüşmelerin birinci ve ikinci turlarında gruplar ve Hükûmet adına yapılacak
konuşmaların yetmiş beşer dakika, kişisel konuşmaların onar dakika olmasına
ilişkin önerisi
11/12/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu, 11/12/2013 Çarşamba günü
(bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına
sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Muharrem
İnce
Yalova
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012 yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın kamu idareleri bütçeleri
üzerinde İç Tüzük’ün 72’nci maddesi gereğince
yapılacak görüşmelerin 1 ve 2’nci turlarında gruplar ve Hükûmet adına yapılacak
konuşmaların yetmiş beşer dakika, kişisel konuşmaların onar dakika olması
önerilmiştir.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi için sisteme
giren sayın milletvekilleri var, bunlar dikkate alınmayacak çünkü şu anda grup
önerisi görüşülüyor. Bütçe görüşmesi başladıktan sonra yeniden girilmesini
istirham ediyorum.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sayın Başkanım, girmişiz yani yeniden
onlara söz verilsin.
BAŞKAN – Bütçe başlamadı ki efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ama onlar geçerli olsun efendim.
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Başkanım, onlar geçerli olsun.
BAŞKAN – Giremeyen arkadaşlar itiraz ettiğinde ne karar vereceğiz?
ALİM IŞIK (Kütahya) – Gelecekler zamanında Sayın Başkanım,
gelecekler zamanında.
BAŞKAN – Başlamadı ki! Yani, usul nedir yani usule uymak gerekmiyor
mu? Tamam, yapalım da usul nedir?
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Usul de öyle oluyor işte.
BAŞKAN – Konu görüşülmeye başlanması gerekir ki sisteme girilsin.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Usulde Danışma Kurulu önerisi yoktu ki
yeni çıktı.
ALİM IŞIK (Kütahya) – O zaman sistemi açmayacaktınız Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi itiraz ettiğiniz konuyu
anlayamıyorum gerçekten.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sistemi açmayacaktınız o zaman, sistemi
açtınız, girdik.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Biz girdik, hakkımız kaybolursa ne
olacak?
BAŞKAN – Grup önerisi görüşülüyor, sisteme giriliyor soru-cevap
işlemi için.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Ama sistemi açtınız Sayın Başkan.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Açıktı sistem, sistem açıktı.
BAŞKAN – Evet, Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz
isteyen Engin Altay, Sinop Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (Sinop) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Her vesileyle söylediğim bir şey var: Siyaset, önce nezaket
işidir; siyaset, vicdan işidir.
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Bu tarafa bakarak söyleyin!
ENGİN ALTAY (Devamla) – Nereye söyleyeceğimi biliyorum Sayın
Başkan!
Bununla beraber, Parlamentonun çalışması, çalışma saatlerinin
insan haklarına aykırılığının bütün milletvekillerinde yarattığı gerginliğin
doğal sonucu olarak herkesin ağzından istenmeyen lafların çıktığı, çıkabildiği
de bir vakıa ama değerli arkadaşlar, bizler milletvekiliyiz, milletvekillerinin
Parlamentodaki görevi, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’yle
ve Anayasa’yla belirlenmiş ve sınırlanmıştır. Burada, bu çatı altında bulunan
herkesin bu Anayasa’da ve İç Tüzük’te belirlenmiş ve
sınırlanmış şekilde, çerçeve içerisinde hareket etmek gibi bir mecburiyeti
vardır. Hiç şüphesiz, bu sıralarda oturan siz saygıdeğer milletvekillerinin
birinci görevi yasama faaliyetleri, ikinci görevi de denetim faaliyetleridir.
Dolayısıyla, iktidar partisine mensup milletvekillerinin içlerinden
çıkardıkları Hükûmeti, esasen, denetlemek gibi bir görevi var iken sizlerin,
bırakın denetlemeyi, muhalefet milletvekillerinin denetleme hakkını
kullanmaları esnasında işinize gelmeyen, hoşlanmadığınız, hatta hoş
karşılanmadığınız kimi sözler, beyanlar buradan serdedildiği zaman kontrolden
çıkmanızı anlamak mümkün değil.
Bir parlamentoda, sayın milletvekilleri, bir sayın başbakan şu
veya bu şekilde bu kürsüden Genel Kurula, muhalefet sıralarına “Terbiyesiz
herifler ya!” diye… Şüphesiz, kasten söylenmemiştir,
şüphesiz, kastı aşmıştır, planlı ve isteyerek kurulmuş bir cümle değildir ama elhak soruyorum: Bu doğru mudur, bu tavır kabul edilebilir
mi? Bu tavırdan, bu ifadeden sonra çıkıp bir grup başkan vekilinin Genel
Kuruldan ve yüce Türk milletinden, vatandaşlarımızdan ya da halklardan özür
dilemesi gerekmez mi? Hâl böyleyken -grup önerisini de bunun için verdik-
muhalefetin çok kısıtlı denetim sürelerine bile tahammül edemeyip oturduğunuz
yerden muhalefet milletvekillerine, grup başkan vekiline “Kafa kırarım, mafa kırarım.” gibi laflar haddiniz değildir. Herkes
de haddini bilecek. Yani burada, şu anlayış içindeyse iktidar milletvekilleri
bu Meclisin önümüzdeki günlerde huzur içinde çalışabilmesi mümkün değildir:
“Biz çoğunluğuz, biz kalabalığız, biz istersek bunları şöyle kalkar
püskürtürüz.” Böyle bir şey yok, bunu yapamazsınız. Burada bir tane muhalefet
milletvekili bile kalksa orada oturur ve sizinle çatır çatır mücadele eder.
Neyin mücadelesini eder? Beytülmali koruma mücadelesi eder, yetim hakkını
koruma mücadelesi eder.
Sayın milletvekilleri, ortada sorunlar var; başından beri
söylediğimiz, dün sayın liderlerin söylediği, ortaya koyduğu tezler var.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde Anayasa ihlal ediliyor. Türkiye Büyük Millet
Meclisi bu bütçeyi, 2014 yılı bütçesini ve 2012 mali yılı kesin hesabını bu
şartlarda görüşürse biz diyoruz ki: Bu bütçe meşru bir bütçe değildir.
Hükûmet bir suç işliyor. Denetim raporlarını Meclise getirmiyor,
kaçırıyor. Peki, bizim de size suç ortaklığı yapmamızı bizden hangi mantıkla
bekliyorsunuz? Bunu anlayamıyorum. Hadi sizin yasa yapmak gibi birinci
öncelikli bir göreviniz var. Bizim de birinci öncelikli görevimiz, denetim
hakkını kullanmaktır. Meclisin iki tane işi var, hep söylerim: Yasama, denetim.
E, biz denetim hakkımızı kullanmazsak suç işleriz. Buradan, bu kürsüden
söylüyorum: Cumhuriyet Halk Partisi denetim hakkını sonuna kadar kullanacaktır.
Bunu kullanmaya mecburuz.
Bununla beraber, bir konu daha var, hep atlanıyor sayın
milletvekilleri: Bu Sayıştay raporlarıyla ilgili -gene önümüzdeki dakikalarda
çok şey söylenecek- ortaya sürdüğünüz tezlerin hepsi çürümüştür, en azından
kamu vicdanında çürümüştür. Bunun hesabını kamuoyuna nasıl vereceksiniz, bunu
çok merak ediyorum.
Şimdi, sayın milletvekilleri, demokrasi olduğu için bu kürsü var,
demokrasi var diye bu Meclis var ama demokraside “muhalefete tahammülsüzlük”,
“çoğunluk şımarıklığı” diye zaman zaman sizi itham ettiğim noktadan biraz
çekilmeniz lazım. Ayrıca şunu da anlamıyorum: Siz muhalefetten ne
bekliyorsunuz? Siz, muhalefet olarak “Aferin, ne güzel de işler yapmışsınız,
bak bak bak, bravo!” falan mı diyeceğimizi zannediyorsunuz? Böyle bir şey
olabilir mi sayın milletvekilleri?
Yapılan her işin mutlaka daha iyisi vardır, her işin daha iyisi
vardır. Biz diyoruz ki: “Biz Türkiye’yi sizden daha iyi yöneteceğiz.” Demeyelim
mi? Biz “Siz yetim hakkı yiyorsunuz.” diyoruz Hükûmete. Demeyelim mi? Bunları
bütçe görüşmeleri boyunca milletvekillerimiz belgeleyecek ve önünüze koyacak.
Biz diyoruz ki: “Siz demokrasiyi tahrip ediyorsunuz.” Demeyelim mi? Yani bir
ülkede herkes dinlendiğini ve dikizlendiğini düşünüyorsa, bir ülkede herkes
özel hayatının gizliliğiyle ilgili bir şüphe içindeyse, bir ülkede devletin
valisi vatandaşına “Nokta, nokta…” -ben burada onu söyleyemem- diyor da
Başbakan “Ben bu valiyi yedirmem.” diyorsa bu ülkede kaliteli bir, nitelikli
bir demokrasiden kim söz edebilir? Bir ülkede insan haklarına
fevkalade aykırı bir şekilde, dünyanın hemen hemen hiçbir demokrasisinde
görülmeyecek boyutta uzun tutuklulukla Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyeleri
dâhil -ki üyelerin dışındakileri de bu kapsamda almamız lazım- otuz aydır 7
tane milletvekili cezaevinde tutuluyorsa “Bu Parlamento ayıplıdır, bu
Parlamento firelidir, bu Parlamento kusurludur.”
demeyelim mi sayın milletvekilleri? Biz bunları söyleyeceğiz.
Size düşen şudur: Ben siyaseti… Bu çatıda on ikinci yılım. Genç
bir milletvekiliyken, yeni bir milletvekiliyken benim de yerimden çok
atraksiyonlarım olmuştur. Parlamentonun geleneğinde sataşma vardır, Sayın
Başkan, vardır ama Parlamentonun geleneğinde sistematik taciz yoktur. Kimi, iktidar
partisine mensup milletvekilleri, özellikle muhalefet partisine mensup
milletvekilleri Sayın Başbakanla ilgili konuşmaya başlayınca, görevlendirilmiş
gibi, özel seçilmiş birlikler gibi, özel kuvvetler gibi yerinden, sistematik
taciz muhalefet milletvekillerine uyguluyor. Benim onlara da bir tavsiyem var.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Nurettin Bey’i konuşturmadınız.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Burada Bekir Bozdağ bir konuşma yaptı.
Sayın Başbakan da oradaydı, Bekir Bozdağ’ı dinledi, önce grup başkan vekili yaptı,
sonra bakan yaptı. Eğer siyasette yükselmek istiyorsanız bu yolu izleyin.
Yerinizden, muhalefete sistematik taciz yaparak siyasette yükselemezsiniz genç
arkadaşlar, bunu bileceksiniz.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Muhalefette de hakaret eden ön plana
çıkıyor.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Bunu bileceksiniz.
İki, bir şeyi daha bileceksiniz: Muhalefet konuşacak, muhalefet
yeri gelecek sesini yükseltecek. Siz iktidarsınız, iktidar olgunluğu
gösteremiyorsanız ben size iktidarın bol geldiğini düşünürüm. Bunu yapmayın,
bunu yaparsanız bundan size bir hayır yoktur.
Partinizin, son zamanlarda, kamuoyu nezdinde, kamu vicdanında iyi
günlerden geçmediğini bilenlerdenim. Siz bunun aksini söyleyebilirsiniz. Hatta
dün, Genel Başkanımız konuşurken, rakamlarla Hükûmetin iflas belgesini ortaya
koyarken bir sayın milletvekili “Madem öyle niye oy alamıyorsunuz?” dedi.
Göreceğiz 30 Martta. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Bu rakamlar yanlıştı, bu rakamlar hep
yanlış rakamlardı.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Göreceğiz, göreceğiz, 30 Martta göreceğiz.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Biz bunları çok gördük Engin Bey, biz
bunları her seçimde gördük.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Bu millet şu kanaate varmıştır: Sayın
Başbakanın, birtakım çevrelerden de söylendiği gibi, bir güç zehirlenmesi
hâletiruhiyesi içine girdiğini millet görmüştür.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – On yıldan beri söylüyorsunuz bunları.
ENGİN ALTAY (Devamla) – İki, millet işin tadını kaçırdığınızı da
görmüştür. Millet, şımardığınızı da görmüştür.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – On
yıldır aynı şeyleri söylüyorsunuz.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Millet devleti bakkal dükkânı gibi
yönettiğinizi de görmüştür. Biz bunları burada konuşuruz.
Şimdi, bu kürsüden, biraz önce Sayın Meclis Başkanına bir mektup
yazdım, dün Sayın Başbakanın
oğlunun attığı twitter’la ilgili Meclis Başkanından, eğer hepimizin Başkanıysa
yasal işlem başlatmasını yani suç duyurusunda bulunmasını talep ettim ve
sonucunu da merakla bekliyorum.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ya, Meclisle ne alakası var bunun? Herkes atıyor, herkes söylüyor. Twitter’ın burayla ne alakası var?
METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Her gün hakaret ediliyor AK PARTİ
Grubuna, her gün AK PARTİ Grubuna hakaret ediliyor o “twitt”lerden,
çıtınız çıkmıyor.
ENGİN ALTAY (Devamla) –
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Oktay
Vural, İzmir Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle, tabiatıyla bu kürsüden kullanılan hakaret cümlelerinin
kabul edilmesi mümkün değil. Dolayısıyla bu konuda herhâlde, kullanılıp
silindiği iddia edilen bu cümleler konusunda muhakkak Meclis Başkanlığının
Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi vermesi kaçınılmazdır; tutanakların bu
şekilde resen düzeltilmesi işlemi nasıl yapılmıştır, bilgi verilmesini istirham
ediyorum.
Evet, aslında bugünkü konuşma, bugünkü grup önerisi acaba
münhasıran bu konuyla ilgili bir değerlendirme yapmak amacıyla mı verildi,
verilmedi mi, doğrusu bilmiyorum. Milliyetçi Hareket Partisi olarak Meclis
gruplarının Danışma Kurulu kararıyla gündemi yeniden düzenleme taleplerini
meşru görüyoruz ve bu konuda Milliyetçi Hareket Partisi uygun olduğu zamanlarda
bu hakkını kullanmaktadır. Ancak, bütçe görüşmeleri özel gündemle yapılan
görüşmelerdir. Bu konuda bundan önceki görüşmelerin tamamı esas itibarıyla
grupların mutabakatıyla oluşmuş, süreler belirlenmiş ve bu çerçevede takvim de
belirlenmiştir. Geçen sene aynı şekilde bugün görüştüğümüz bütçeyle ilgili
böyle bir gündem yine Sayın Ahmet Aydın, Sayın Muharrem İnce, Sayın Mehmet
Şandır ve Sayın İdris Baluken’in imzasıyla
oluşturuldu. Dolayısıyla, bütçe görüşmeleri yapılırken siyasi partiler arasında
bir mutabakat oluşmasını temin etmek esas olmalıdır. Netice itibarıyla
milletimizin bütçesini burada konuşacağız, bu konuşmaları ve eleştirilerimizi
burada dile getireceğiz. Zaten bütçe siyasal anlamıyla bir eleştiri belgesidir.
O bakımdan eleştirilerimizi burada gündeme getireceğiz. Fakat,
bu sene maalesef, partiler arasında bir mutabakat oluşmadı. Mutabakat
oluşmayınca bir parti grubu, çoğunluk partisi, Adalet ve Kalkınma Partisi
önerisiyle bir özel gündem oluşturuldu. Bu özel gündem de geçen seneki özel
gündemin aynısıdır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak -biz
bütçede teamüllerin oluşturduğu, bu Meclisin ayrıca teamülleri vardır-
Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilleri olarak da eleştirilerimizi zaten
konular itibarıyla bu kürsüden bütçe sırasında dile getireceğimiz için ayrıca
tekrar grup önerilerinin verilmesini doğrusu biz uygun görmüyoruz, uygun
görmedik ve bu çerçevede bütçenin belli bir sürede tamamlanması gereken bir
işlem olduğu için, bir özel gündemle belirlendiği için de bu hakkımızı
kullanmayı doğru bulmuyoruz.
O bakımdan, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bu belirlenmiş özel
gündemin üstünde yeni bir gündem oluşturmak aslında doğrudan doğruya bugünkü
gündemle ilgili yani sürelerle ilgilidir ama bundan sonra ne olacağını
bilmiyoruz. İnşallah, umarım, sadece ve sadece bugünkü gündemle ilgili dünkü
tartışmaları bu Mecliste konuşmak amacıyla getirilmiştir.
O bakımdan, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, bir özel gündem
belirlenmiş olduğunu düşünüyoruz. Bu özel gündem belirlendikten sonra, başka
bir gündem ancak bu bittikten sonra oluşturulması mümkündür. Şüphesiz,
Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi sadece konuşma sürelerinin uzatılması
amacına yöneliktir. O bakımdan, bir başka gündem oluşturulmasına yönelik bir
grup önerisi getirilmesini Milliyetçi Hareket Partisi olarak kabul etmediğimizi
ifade etmek istiyorum.
Zaten 50’nci maddede “Özel gündem” olarak belirlenmiş ve bugün
bastırılan gündemde de bütçenin özel gündemle görüşüleceği ifade edilmiştir. Bu
özel gündemi tamamlamak gerektiğini, bundan sonraki süreler… Daha önceki yıllarda
varılan mutabakatta bizim de bir imzamız vardır. O imzamız çerçevesinde, bu
mutabakata bağlı olarak, bu sene belirlenen bu süreler çerçevesinde, Milliyetçi
Hareket Partisi milletvekilleri kurumların bu bütçeleri konusundaki
eleştirilerini sunacaktır. Eğer bir başka mutabakat arayışı olursa partiler
olarak bir araya geliriz, bu süreleri yeniden değerlendirebiliriz. Bunun medeni
ölçüler içerisinde yapılabileceğini ve sınırlı sayıda, belli bir sürede
tamamlanması gereken bir iş olduğu için de mutabakatla belirlenmesi gerektiğini
düşünüyoruz.
O bakımdan, Cumhuriyet Halk Partisinin birinci ve ikinci turlarda
yapılacak görüşmelerle ilgili yetmiş beşer dakika ve kişisel konuşmaların onar
dakika olması önerisine aslında daha önceki mutabakatların dışında olmakla
birlikte, yine partiler arasında bir mutabakat olursa memnuniyetle böyle bir sonuca
ulaşmamız mümkünse bizim de buna hazır olduğumuzu ancak gündemin önceden
belirlenmesi münasebetiyle, grup önerisiyle yeni bir gündem oluşturma talebinin
doğru olmadığını ve bundan sonraki dönem içerisinde eğer sürelerle ilgili bir
talep varsa, grup başkan vekilleri olarak eğer bir mutabakat oluşturacaksak bu
mutabakat çerçevesinde bu sürelerin yeniden değerlendirilmesi için kendi
aramızda bir değerlendirme yapmak suretiyle, bu on günlük süre içerisinde
partilerin grup önerisiyle başka bir gündem oluşturma yerine, bu özel gündem
bittikten sonra bir gündem oluşturmaya yönelik bir talep varsa onu da kendi
aramızda müzakere etmemizde fayda vardır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu çerçeve içerisinde bu
konudaki görüşlerimizi sizinle paylaşmak istedim. Hepinize saygılarımı arz
ediyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili. (BDP sıralarından
alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sağlıklı bir bütçe görüşmesi yapabilmenin öncelikle kürsüye, konuşmacıya
saygıdan geçtiğini bir kere buradan ifade etmek istiyorum. İki gündür -ikinci
gündeyiz- yaşanan tartışmalara baktığımız zaman sağlıksız bir tartışma ortamı
olduğunu görüyoruz. Özellikle, bu konuda AK PARTİ’yle,
iktidar partisiyle ana muhalefet partisinin çok daha sorumlu davranması
gerektiğini düşünüyorum.
Burada biz bütçe görüşmesi yapıyoruz. Bu bütçe görüşmesi,
Hükûmetin, vatandaşın vergilerini harcarken ekonomi politikasını denetlemekle
ilgilidir. Bununla ilgili biz bu tartışmayı yaparken zaman zaman bakıyoruz ki
iktidar partisi milletvekilleri veya grup başkan vekilleri Hükûmet adına çıkıp
Hükûmeti savunuyor. Eğer Hükûmetiniz âcizse yapın, eğer değilse siz oturun,
sıranız gelince konuşursunuz.
Oturmuşuz, bir Danışma Kurulu yapılmış. Bu Danışma Kurulunda bir
çizelge çıkmış ortaya ama dün anlaşıldı ki bu bütçe takvimi çok sıkışık,
yetersiz. Hatta bunu ben dünkü konuşmamda dile getirdim, komisyon görüşmelerini
yirmi güne sıkıştırdınız, gece iki, üçlere kadar çalıştık, ertesi gün de sabah
geldik. Bütçe görüşmelerini de Genel Kurulda, siz, on güne sıkıştırırsanız, ben
size açık bir şey söyleyeceğim, bu, vatandaşa saygı değil, millî iradeye saygı
olmaz, bunun adı saygısızlık olur arkadaşlar.
Bakın, liste bu. Bugün 11 Aralık, on sekiz kurumun bütçesi elli dakikada
görüşülecek arkadaşlar, on sekiz kurumun bütçesi elli dakika. Bir gruba
verdiğiniz elli dakika, kişisel sözler var beşer dakika. Söyler misiniz, bu,
sağlıklı bir bütçe denetimi görüşmesi olabilir mi? Siz, buna sağlıklı diyebilir
misiniz? On sekize bölün, her birine dört dakika düşüyor. Dört dakikada, bu
bütçelerle ilgili, MİT’le ilgili, Başbakanlıkla ilgili, böylesine önemli
kurumlarla ilgili, siz, dört dakikada sağlıklı bütçe tartışması yapabilir
misiniz? Bakın, 13 Aralık takvimine bakın, 13 Aralıkta beşinci tur ve altıncı
turun olduğu güne, altı bakanlık bütçesini koymuşsunuz arkadaşlar ve on yedi
kurumun bütçesi var. Altı bakanlık ve on yedi kurumu siz, Allah aşkına, süre
olarak bakıyorum elli dakikada sağlıklı tartışabilir misiniz? Eğer sağlıklıysa,
eğer ilkeliyseniz, eğer gerçekten bunu doğru buluyorsanız, dün bu kuralı neden
ihlal ettiniz, soruyorum? Yani kural ihlali… İç Tüzük 19’a göre Danışma
Kurulunun kararını
ihlal etmek için ya iktidar partisinden ya ana muhalefet
partisinden mi olmak gerekiyor? Dün Sayın Kılıçdaroğlu’na
ek otuz dakika verilmedi mi konuşmasının üstüne?
MUHARREM İNCE (Yalova) – Dokuz dakika verildi.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – On dakika verildi.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Bir dakika…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Dokuz dakika.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – On dakika verildi, hepimize on dakika
verildi.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Başbakana da otuz dakika verilmedi mi,
arkasından da ek verilmedi mi? Verildi arkadaşlar. Dün, dün…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hayır, aynı, on dakika. Yapmayın
Sayın Kaplan, kayıtlarda var.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Peki, sizin ayrıcalığınız ne kardeşim,
ayrıcalığınız ne bana söyler misiniz?
MUHARREM İNCE (Yalova) – Yok öyle ya.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Yani partiyse parti, grupsa grup,
iktidarla ana muhalefetin MHP’yle BDP’den fazlalığı
mı var, ayrıcalığınız mı var? Hayır, yok. Kuralsa kural. Bakın, doğruya doğru
diyeceksiniz.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Dokuz dakika… Bilgi doğru değil.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hasip Bey…
HASİP KAPLAN (Devamla) – Doğruya doğru diyeceksiniz. Bakın
arkadaşlar, burada saatler var.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Kayıtlar açık Sayın Kaplan, aynı
süre.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Şimdi, buradaki noktadan çıkarak şunu
söylemek istiyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Ama bilgi doğru değil ki.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bir ayrıcalık yok.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Burada bir sıkışıklık var, bunu gidermek
mümkün, mümkün. Nasıl mümkün? 4 grup başkan vekili arkada bir
araya gelirsiniz, elli dakika mı konuşmalar, elli dakika konuşmalarda bir esnek
pay koyarsınız, Meclis Başkan Vekillerine, elli dakikaları bir saate tamamlamak
üzere on dakika, konuşmacı konuşmasını bitirdikten sonra duruma göre bir
dakika, iki dakika vererek -ki buna en çok sizin ihtiyacınız var, siz beşer
dakikaya bölüyorsunuz- bir dakika ekle sözünü bağlama imkânı sağlarsınız. Bu
bir anlaşmadır, bu Meclisin sağlıklı çalışması açısından. Şimdi, bizim önerimiz
bu. Ama “Biz iktidarız, oy çokluğumuz var, demokrasi de oy çokluğudur, her
zaman önerge getiriyoruz, burada dediğimiz dedik, çaldığımız düdük.”
diyebilirsiniz bunun adına da “demokrasi” de diyebilirsiniz. Biz öyle bir
demokrasiyi, dünyada hiç gelişmiş demokrasilerde görmedik arkadaşlar, ciddi
söylüyorum yani samimi olarak burada söylemek istiyorum.
Şimdi, dün, Sayın Çiçek’ten bir talepte bulundum -demin Sayın
Başkana da söyledim- bu tutanakların tutulması olayı… Şu tutanaklar arkadaşlar,
İç Tüzük 155’e göre ses kayıt cihazı var, stenograflar burada kayıt yapıyor,
ona göre tutanak tutuluyor. Ben dün burada iki kelime konuştum “yek” dedim. “Yek”i parantez içine almışlar arkadaşlarımız. Onlara öyle
bildirilmiş ki nokta nokta, tırnak içinde x… “Bu
bölümlerde hatip tarafından Türkçe olmayan bir dilde kelimeler ifade edildi.”
Kürtçe bir dil değil mi arkadaşlar?
ENGİN ALTAY (Sinop) – Tavla oynamamış mı onlar?
HASİP KAPLAN (Devamla) – “Yek” uluslararasıdır, enternasyonaldir
ya, enternasyonal arkadaşlar. Şimdi, “yek”i yazamayan
bir Mecliste özgür irade olur mu? Demokrasi tartışması yaşayabilir misiniz?
…(x) demişim, …(x) hem Kürtçedir hem dünyaya mal olmuş bir
kelimedir. Onu da tırnak, tırnak içine almışsınız.
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Farsça, Farsça...
HASİP KAPLAN (Devamla) – Sonra, dün bir atasözü söyledim, iktidar
için dedik ki: “Yani Kürtçe bir atasözü var …(x), …(x) hafif akıl, …(x) ağır
yük. Ona da nokta nokta, x işareti “Bilinmeyen
dilde…”
Şimdi, gittim Tutanak Müdürlüğüne “Müdür Bey, Başkanlığın size bir
talimatı var mı bu konuda, çıkarın, istiyorum.” dedim. “Yok, yazılı bir
talimatı yok.” dedi. E, be, kardeşim, madem talimatı yok, İsrail Devlet Başkanı
gelir burada İbranice konuşur, Obama gelir burada İngilizce konuşur, Türki
cumhuriyetlerinin bütün liderleri gelir burada konuşur, bırak onu, Uluslararası
Ceza Mahkemesinin hakkında tutuklama kararı verdiği El Beşir de gelir burada konuşur,
hepsinin konuştuğu dillerde tutanaklara geçersiniz; Kürtçeye gelince bir yasak
zihniyet başlıyor, bir inkâr başlıyor, bir ret başlıyor. Siz sindiriyor musunuz
içinize bunu arkadaşlar? Sayın Meclis Başkanım…
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Hakarettir, hakaret! Yeter artık!
(x) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dilde
birtakım kelimeler ifade edildi.
(x) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dilde
birtakım kelimeler ifade edildi.
(x) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dilde
birtakım kelimeler ifade edildi.
(x) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dilde
birtakım kelimeler ifade edildi.
(x) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dilde
birtakım kelimeler ifade edildi.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Bu hakareti kabul etmiyoruz. Bu
saygısızlığı kabul etmiyoruz bu Mecliste. Edepse edep bu, adapsa adap bu.
Başbakanın sözüyle söylüyorum. Edepse Kürtçe yazılacak. Adapsa Kürtçe
yazılacak. Hukuksuzsa öyle yazılacak. Hukuksa öyle yazılacak. Adaletse öyle
yazılacak. İnsan Hakları Günü’yse öyle yazılacak. Demokrasiyse öyle yazılacak.
Ha, “Kenan Evren’in 12 Eylül darbesiyle getirdiği 2932 sayılı Yasa, Dil Yasağı
Yasası yürürlüktedir.” diyorsanız, Sayın Başbakan Yardımcım… 2932 sayılı Yasa
Özal döneminde kaldırılmadı mı? Kaldırıldı. E, kaldırıldı, siz daha niye uyguluyorsunuz
darbe hukukunu burada arkadaşlar? Bunun düzeltilmesi lazım.
Kürtlere saygı istiyoruz, Kürdistan’a saygı istiyoruz, halklara
saygı istiyoruz, Türklere saygı istiyoruz, Çerkezlere, Boşnaklara, Lazlara, bu
ülkenin bütün zenginliklerine, bütün farklılıklarına. Biz inanıyoruz ki onlar
demokrasinin harcıdır, birliğidir, ayrılık nedeni değildir.
Onun için, Sayın Başkan, ya, bunu da düzeltirsiniz ya da raporda
yaptığınız gibi, size bir dava daha açarız, eder iki dava. Keyfiniz bilir,
sizinle mahkemelik olacağız. Bu saatten sonra, bu yaştan sonra beni avukatlığa
döndürmeyin.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Başkanla zaten mahkemelik olacağız.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Sizinle mahkemelik olacağız.
Sayın Başkan, bu tutanakları celbedin,
getirin ve düzeltin.
Uzlaşma önerimizi burada tekrar ediyoruz, grup başkan vekilleri
arkada bunu düzeltsinler.
Saygılarımla. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Düzeltme yapmak istiyorum.
Sayın Kaplan, Sayın Genel Başkanımıza dün otuz dakika ek süre
verildiğini, Sayın Başbakana da öyle verildiğini söyledi. Dokuz dakikayı…
ENGİN ALTAY (Sinop) – Dokuzu otuz anlamış.
HASİP KAPLAN (Hakkâri) – Otuz, sonra dokuz diye düzelttim.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Dokuz dakika verildi. BDP temsilcileriyse
2 kişi konuştuğu için beş, beş verildi.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Beş, üç verildi.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Hatta, bize
ayrıcalık değil, ayrıcalıksa bir dakika onlara fazla oldu.
Bunu bir düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Evet, Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen
Nurettin Canikli, Giresun Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (Sinop) – Not alayım mı, sataşma var mı?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Meclis çalışmalarında mutabakatla görev ifa etme, konsensüsle iş
yapma son derece önemli. Meclis teamülünde, Meclis
uygulamalarında bugüne kadar hiç ihlal edilmemiş, bütün siyasi partilerin
geçmişte, bugüne kadar üzerinde hassasiyetle durduğu mutabakat konularından bir
tanesi bütçe görüşmeleri idi. Bugüne kadar bütçe görüşmeleri takvimi bütün
siyasi partilerin, bütün grupların mutabakatıyla, konsensüsüyle belirlenirdi ve
buna uyulurdu ve bu bütçe görüşmeleri sırasında grup önerileri getirilmez, çok
acil durumlar dışında ve bütün grupların mutabakatının sağlanması hâli dışında
grup önerileri getirilmez ve bu süre içerisinde, belirlenmiş özel gündem içerisinde
bütçeyle ilgili konular görüşülür, tartışılır idi.
Tabii, mutabakat kolay oluşturulmuyor, oluşmuyor Türkiye’de, hele
Türkiye’de siyasi partiler, siyasi parti grupları arasında mutabakat kolay
oluşmuyor. Bu kolay oluşmayan ama bugüne kadar da hiç ihlal edilmeyen
mutabakatlardan bir tanesi maalesef Cumhuriyet Halk Partisi tarafından bozulmuş
durumdadır. İlk defa, ilk defa grup önerisi, bütçe görüşmeleri sırasında grup
önerisi getirilerek bu mutabakat bozulmuştur. Sadece grup önerisiyle bozulmadı,
bütçe takviminin oluşturulması da aynı şekilde… Bu sene hariç, bu yıl hariç,
2014 bütçesinin görüşüldüğü şu an, şu dönem hariç önceki tüm dönemlerde bütün
siyasi parti gruplarının ortak imzasıyla, Danışma Kurulu kararıyla bu takvim
belirlenir ve uygulanırdı. İlk defa Cumhuriyet Halk Partisi bu mutabakata
katılmadı ve bu nedenle grup önerisiyle bu takvimi belirlemek zorunda kaldık.
Bundan gerçekten son derece üzüntülü olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Bunlar
kolay oluşmuyor, çok uzun yılların birikimi, çok uzun yılların ortaya çıkardığı
güzel bir uygulama, güzel bir gelenekti bu ama maalesef, kusura bakmayın,
Cumhuriyet Halk Partisi bu geleneği ortadan kaldırdı, bu geleneği yok etti
maalesef.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sor bir niye kaldırdı? Sor ki niye kaldırdı,
sor?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yok etti, yani ortadan kalktı yirmi
yıllık, otuz yıllık, kırk yıllık gelenek. Bakın, ondan bahsediyoruz.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Şimdi örneklerini anlatacağız.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Memleket ve Meclis yönetiminden kaynaklanıyor
bu.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bugüne kadar tartışmaları olmuş,
geçmişte çok siyasi partiler arasında çok sert tartışmalar, müzakereler
yaşanmış ama bu teamül, bu gelenek hiç bozulmamış arkadaşlar, bozdurulmamış.
Bunda çok hassasiyetle korunması söz konusu olmuş ve korunmuş, bugüne kadar
gelmiş. Yani bu, Türkiye Meclis tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi
çalışmalarında şu anda, şu an gerçekten bir kırılma anıdır ve maalesef son
derece talihsiz bir andır.
Sayın Vural’ın çok açık bir şekilde belirttiği gibi ve Sayın
Vural’a da buradan çok teşekkür ediyorum, keza BDP de aynı hassasiyeti gösterdi
ama Sayın Vural’ın hem konuşması hem öncesinde yaptığımız görüşmelerde ortaya
koyduğu tavır grup olarak da bu geleneğin, bu teamülün… Bu bizim dışımızda,
bugün AK PARTİ var, on yıl sonra, yirmi yıl sonra, otuz yıl sonra belki
olmayacak. Dolayısıyla, bu bize kalacak olan yerler değil. O yüzden burada
bugün AK PARTİ var, onun aleyhine veya Hükûmetin aleyhine olsun nasıl olursa
olsun anlayışı içerisinde olmamak gerekiyor. Daha geniş ve bunun ötesinde
düşünebilmek gerekiyor. Cumhuriyet Halk Partisinin bu düşüncede olmadığını
üzülerek ifade ediyorum.
Bakın değerli arkadaşlar, bu takvim oluşturulurken,
turların sayısı belirlenirken ve turlar üzerindeki görüşme süreleri de tespit
edilirken biz bütün siyasi partilerle konuştuk ve geçen yıl birlikte -Sayın
Vural’da gösterdi- dört siyasi partinin mutabakatla ortaya koyduğu takvimin
aynısının bu sene uygulanmasını önerdik ve kabul edildi, biraz önce ifade
etmeye çalıştığım gibi, Cumhuriyet Halk Partisi hariç. Geçen yıl nasıl yapılmış ise, geçen yıl kaç tur ve hangi süreler
ihdas edilmiş ve onun üzerinden yürütülmüş ise biz, bu sene de aynı şekilde
grup önerisi olarak çıkardık, Cumhuriyet Halk Partisi imzalamayınca.
Şimdi, sürelerin azlığından bahsediliyor. Bakın değerli
arkadaşlar, 1997 yılında turlar üzerindeki görüşme süreleri yirmi dakika.
Lütfen dikkat edin değerli arkadaşlar yani AK PARTİ’nin
iktidar olduğu dönemlerin hiçbirisinde süre kısaltılması söz konusu değil, tam
tersine şimdi okuyacağım. 1997… Daha sonra kırk dakikaya çıkarılmış. 2001’de
otuz dakikaya düşürülmüş, 2002’de otuz dakika olarak uygulanmış, turlar
üzerindeki konuşma süreleri, sonra 2005’te yine mutabakatla, bütün siyasi
partilerin mutabakatıyla kırk beş dakikaya çıkmış. En sonunda 2011, 2012 ve
2013 yılında 7 turda elli dakika, diğer 5 tur üzerinde de kırk dakika her
grubun konuşma süresi olması benimsenmiş ve kabul edilmiş, değerli arkadaşlar
ve üç yıldan beri de bu şekilde uygulanıyor. Yani geçmiş dönemdeki bütçe
görüşmelerinde gündeme gelmeyen söz hakları, imkânları son üç yılda yoğun bir
şekilde kullanılmaktadır. Hiçbir dönemde bu kadar fazla konuşma süresi
verilmemiştir. Altını çizerek ısrarla söylüyorum. Çünkü biraz önce ifade
edildi: “Bu süreler dar geliyor, bu süreler yetmiyor.” gibi birtakım konuşmalar
oldu, bunlar doğru değil değerli arkadaşlar. Bu gerçekten çok üzüntü verici bir
durum. Temenni ediyoruz, Cumhuriyet Halk Partisi sadece bugüne yönelik olarak ve sürelerin
artırılmasına ilişkin olarak bir grup önerisi getirmiştir, temennimiz bu. Yani bu teamülü çok daha fazla bozmadan, bu
güzel uygulamayı, bu güzel geleneği zedelemeden bu teamülün dışında bir adımın
atılmamasını bekliyoruz, temenni ediyoruz bundan sonra. Bu, gerçekten Meclis
geleneği açısından, Meclis teamülü ve mutabakatı açısından son derece önemli.
Peki, Cumhuriyet Halk Partisi yetkilileri -dün Sayın Genel
Başkanları da ifade etti- Sayıştay raporlarını gerekçe göstererek böyle bir
tavır içerisinde olduklarını değişik vesilelerle de ifade ettiler. Değerli
arkadaşlar, bakın, bugün, gelmediği ya da eksik geldiği için bütçe denetim
hakkının kullanılmasına imkân verilmediği iddia edilen raporlar Türkiye
Cumhuriyeti tarihinde hiç gelmedi değerli arkadaşlar. Evet, bugüne kadar o raporların
hiçbir tanesi gelmedi Meclise ve sadece uygunluk bildirimi üzerinden bütçe
denetimi ve kesin hesaplar görüşüldü, değerlendirildi ve kabul edildi. Şimdi,
burada soruyorum. Geçmişte hiç gelmedi bu raporlar, tekrar tekrar altını
çiziyorum değerli arkadaşlar.
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Kanundaki hükmü ne yapacağız?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) –
Neden gelmedi? Çünkü bu raporlar 2010 yılında çıkartılan 6085 sayılı
Kanun’la ihdas edildi ve bunların bütçenin hukukiliği, doğruluyla hiçbir
alakası yok.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Ya, Sayıştay var, raporu yok.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlar, 6085
sayılı Kanun’dan önce kırk yıl, elli yıl bu uygulama devam etti ve bu bütçeler
görüşüldü.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Ne alakası var?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yani bugün gelen bu raporlar ilk defa
bu sene geldi. Bugün gelen bu raporlar,
bu yıl gelen bu raporlar daha önce bütün siyasi partilerin iktidar olduğu
dönemlerde gelmedi. Böyle bir rapor ihdas edilmedi, böyle bir rapor Meclise
gönderilmedi.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Böyle söylemeyin lütfen.
MÜSLİM SARI (İstanbul) – Doğru söylemiyorsun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – 8 Aralıkta Resmî Gazete’de yönetmelik çıkardınız.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Peki, buradan yola çıkarak o bütçelerin
gerçek dışı olduğunu, görüşülemeyeceğini, butlan olduğunu söyleyebilir misiniz
değerli arkadaşlar, söyleyebilir misiniz?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – 8 Aralıkta, pazar günü ya.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – 6085 sayılı Kanun’la… Bakın, 6085
sayılı Kanun Teklifi’nin altında imzası olan
arkadaşlar, milletvekilleri; şahsım, Bekir Bozdağ, Suat Kılıç, Mustafa Elitaş, Fahrettin Poyraz, Alaattin Büyükkaya, Veysi Kaynak.
Elbette muhalefet de destek verdi ama bu kanun yani bu raporları ilk defa ihdas
eden, ilk defa ihdas eden ve ilk defa Meclise gönderilmesini düzenleyen kanun
AK PARTİ Grubu çoğunluğu tarafından kabul edilmiş olan bir kanundur. Bu kanunu
biz getirdik, bu raporları biz ihdas ettik.
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Hem çıkarıyorsunuz hem kaldırıyorsunuz.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın…
İZZET ÇETİN (Ankara) – Niye uymadınız peki?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Uyuyoruz, hayır uyuyoruz, uyuyoruz.
Sorun şu: Bu raporlar geliyor, gelmeye başladı, şu anda 149 tane kurum raporu
geldi, 4 tane de genel değerlendirme raporu geldi. Gelmedi mi? Geldi.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Ne raporu ya!
MÜSLİM SARI (İstanbul) – “Görüş bildirilememektedir.” diyor, ne
raporu!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – “Görüş bildirilmemiş.” demek
rapor mudur ya? Yapmayın ya, bizi kandırmayın!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ama siz diyorsunuz ki: “Bu raporların
içeriğinde bizim beklediğimiz, bizim istediğimiz gibi düzenlemeler, hükümler
yok, açıklamalar yok.” Ama kusura bakmayın…
MÜSLİM SARI (İstanbul) – Doğru söylemiyorsunuz!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Size yakışmıyor Nurettin Bey!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Kusura bakmayın, Sayıştay sizin
istediğiniz gibi rapor üretmek durumunda değil değerli arkadaşlar. O yüzden,
lütfen…
Yani bakın, Sayıştayın bu kanundan
önceki yetkileri son derece sembolikti, genel hesap yargısı dışında hiçbir
denetim yetkisi yoktu. Bu Hükûmet, bu grup, bakın, AK PARTİ Grubu Hükûmetin
yetkisinde olan denetim konularını sona erdirdi ve Sayıştaya
devretti. Daha önce belediyelerin iktisadi kuruluşları denetim kapsamı
dışındaydı -bunların büyük çoğunluğu da AK PARTİ’li
belediyelerin şirketleri, büyük kaynak kullanıyorlar- yani tamamen denetim
kapsamı dışındaydı, Sayıştayın denetimine tabi hâle
getirildi. KİT’ler Sayıştay denetimi dışındaydı, Sayıştayın
denetimine tabi hâle getirildi. Keza, Türk Silahlı Kuvvetlerinin askerî
harcamaları da çok yüzeysel bir denetime tabiydi, şimdi tam anlamıyla, yüzde
100 Sayıştayın denetimine tabi kılındı. Ayrıca,
onlarca, hatta belki yüzlerce kurum kendi özel kanunlarında Sayıştay denetimine
tabi olmadığını ifade eden hükümlerle yürürlüğe giriyordu; onların tamamını
kaldırdık, tamamını yürürlükten kaldırdık 6085 sayılı Kanun’la. Bunu kim yaptı?
Denetimden korkan bir grup, bir hükûmet böyle bir adım atabilir mi değerli
arkadaşlar?
Yapılan sadece şudur… Bakın, ayrıca, bu gelen raporlarla,
tartıştığımız raporlarla ilgili belirtilmesi gereken en önemli hususlardan bir
tanesi de şudur: Bunların hiçbir tanesi hukukla ilgili değildir, yani hukuki, kanunlu, kanunsuz, kanunlara uygunlukla ilgili değildir.
Bunların tamamı mali raporlardır, görüş raporlarıdır, yerindelik raporlarıdır,
performans denetimini ölçen raporlardır. Yani Sayıştay bu konuda idareye görüş
bildiriyor, hepsi budur. Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, bu gerekçeyle bu
teamülün bozulması son derece yanlıştır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Canikli
konuşmasında, Cumhuriyet Halk Partisinin bu bütçe sürecine ilişkin olarak
takınmış olduğu tutumu gerçeğe aykırı bir şekilde yanlış aksettirmiştir. Söz
istiyorum efendim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi, sataşma nedeniyle iki dakika söz
veriyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
2.- İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebi’nin, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin CHP grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; her zamanki gibi Sayın Canikli doğru bilgi vermedi, bilgileri
tek yanlı ve çarpıtarak vermiştir.
Birincisi, evet, grup önerisi bugün getirdik ama biz bütçe görüşme
takvimine Cumhuriyet Halk Partisi olarak imza vermedik. Dolayısıyla, grup
önerisi getirme hakkımızı kullanıyoruz. Eleştirilmesi gereken, “Neden imza
vermediniz?” Danışma Kurulunun bütçe görüşme sürecine ilişkin kararına imza
koymadık çünkü Sayıştay raporları yok. Evet, bütçelerin bir geleneği vardır ama
Sayıştay raporları Türkiye Büyük Millet Meclisine ilk kez gelecek iken, doğru,
bunun gelişi engellenmiştir. Bu nedenle imza vermedik.
Ayrıca, ben size geçmişten örnek vermek isterim Sayın Canikli.
Bütçede, doğru, grup önerisi gelmez, genel görüşme önerisi getirilmez, yoklama
istenmez ama bakın, 1997 yılında muhalefet bütçede bir genel görüşme önergesi
getirmiş, görüşülmüş.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Mutabakat olabiliyor.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Bütçede yoklama istenmez ama
bugün, bakın, sizin partinizde, Hükûmette önemli görevleri olan kişilerin 10
Aralık 2001 tarihinde bütçede yoklama istediklerini tutanaklardan görüyoruz.
MUHARREM İNCE (Yalova) – İsimleri de bir oku istersen.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Yani, lütfen bunları da
söyleyin, doğru anlatın.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Altı güne sığdırmışlardı.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Sayıştay raporları konusunda
gerçeği söylemiyorsunuz. Konu şudur: Sayıştay, Yasası’nın 38’inci maddesine
göre, kamu kurumlarının harcamalarına ilişkin olarak yapmış olduğu denetim
sonucunda düzenlediği raporları Türkiye Büyük Millet Meclisine göndermek
zorundadır. Bu yasal düzenleme, evet, sizin Hükûmetiniz döneminde yapıldı ancak
şimdi bundan pişman oldunuz çünkü Amerikalılara, Amerika’daki Kızılderililere
yapılan yardımın denetimine ilişkin raporun buraya gelmesini istemiyorsunuz. Sayıştayın yolsuzluk tespitlerine ilişkin raporunun
gelmesini istemiyorsunuz, konu budur. Sayıştay Yasası’nın 38’inci maddesi gayet
açıktır. Raporları engellediniz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Raporlar geldi ama,
raporlar burada, hepsi burada.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri
(Devam)
1.- CHP Grubunun, 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 2012 yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın
kamu idareleri bütçeleri üzerinde yapılacak görüşmelerin birinci ve ikinci
turlarında gruplar ve Hükûmet adına yapılacak konuşmaların yetmiş beşer dakika,
kişisel konuşmaların onar dakika olmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, gündemimize göre -şimdi soru-cevap işlemi
için sisteme girebilirsiniz- 2014 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki
görüşmelere devam edeceğiz.
Program uyarınca, bugün iki tur görüşme yapacağız. Birinci turda
Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Sayıştay, Anayasa Mahkemesi,
Yargıtay, Danıştay, Başbakanlık, Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı ve
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği bütçe ve kesin hesapları ile Kamu
Denetçiliği Kurumunun bütçesi yer almaktadır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı:
506) (x)
2.- 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye
Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya
Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay
Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277,
3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (x)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI
1) Cumhurbaşkanlığı 2014 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Cumhurbaşkanlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
BAŞKANLIĞI
1) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI
1) Sayıştay Başkanlığı 2014 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sayıştay Başkanlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
(x) 506 ve 507 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 10/12/2013
tarihli 27’nci Birleşim Tutanağı’na eklidir.
Ç) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
1) Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) YARGITAY
1) Yargıtay 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Yargıtay 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
E) DANIŞTAY
1) Danıştay 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Danıştay 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
F) BAŞBAKANLIK
1) Başbakanlık 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Başbakanlık 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
G) KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU
1) Kamu Denetçiliği Kurumu 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
Ğ) MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI
1) Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL
SEKRETERLİĞİ
1) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Sayın milletvekilleri, 4/12/2013 tarihli
25’inci Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden
sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin yirmi dakika olması
kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili soru sormak
isteyen milletvekillerinin sisteme girmeleri gerekmektedir. Tur üzerindeki
konuşmalar bittikten sonra soru sahipleri ekrandaki sıraya göre sorularını
yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi on dakika içinde tamamlanacaktır.
Cevap işlemi için de on dakika süre verilecektir. Cevap işlemi on dakikadan
önce bitirildiği takdirde geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz
verilecektir.
Bilgilerinize sunulur.
Birinci turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin
isimlerini okuyorum:
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu: Sırrı Sakık,
Muş Milletvekili; Adil Zozani, Hakkâri Milletvekili;
Ayla Akat Ata, Batman Milletvekili.
AK PARTİ Grubu: Ramazan Can, Kırıkkale Milletvekili; Mehmet Necati
Çetinkaya, Adana Milletvekili; Süreyya Sadi Bilgiç, Isparta Milletvekili; İdris
Şahin, Çankırı Milletvekili; Şuay Alpay, Elâzığ
Milletvekili; Adem Yeşildal, Hatay Milletvekili; Muhammet Bilal Macit, İstanbul
Milletvekili; Tevfik Ziyaeddin Akbulut, Tekirdağ Milletvekili; Fatih Şahin,
Ankara Milletvekili; Alpaslan Kavaklıoğlu, Niğde Milletvekili.
Cumhuriyet Halk Partisi: Atilla Kart, Konya Milletvekili; Bedii
Süheyl Batum, Eskişehir Milletvekili; Kamer Genç, Tunceli Milletvekili; Rıza
Mahmut Türmen, İzmir Milletvekili; Ali İhsan Köktürk,
Zonguldak Milletvekili; Emine Ülker Tarhan, Ankara Milletvekili; Ali Özgündüz,
İstanbul Milletvekili.
Milliyetçi Hareket Partisi: Edip Semih Yalçın, Gaziantep
Milletvekili; Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili; Faruk Bal, Konya
Milletvekili; İsmet Büyükataman, Bursa Milletvekili.
Şahısları adına, lehinde söz isteyen Ali Turan, Sivas
Milletvekili; aleyhte söz isteyen Turgut Dibek, Kırklareli Milletvekili.
Şimdi, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Sırrı Sakık, Muş Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
Süre yirmi dakika.
BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. 2014 yılı bütçesi üzerine
grubum adına söz almış bulunmaktayım. Grubum adına da hepinizi saygıyla
sevgiyle selamlıyorum.
Dün, Sayın Başbakan burada konuşurken, bir tartışmadan dolayı
benim sarf ettiğim Anayasa’yla ilgili sözü, Anayasa’yı tanımadığıma dair sözü
burada seslendirmişti. Dün, ben, orada şöyle bir şey söylemiştim bir ünlü
düşünürden: “Önce ülken sana karşı belli taahhütleri yerine getirecek, orada
tüm haklara sahip bir yurttaş olarak görüleceksin. Baskıya, ayrımcılığa, hak
etmediğin mahrumiyetlere maruz kalmayacaksın. Ülken ve yöneticileri sana
bunları sağlamak zorunda. Yoksa, sen de onlara hiçbir
şey borçlu olmazsın, ne toprağa bağlılık ne de bayrağa saygı. Başın dik
yaşayabildiğin ülkeye her şeyini verirsin, her şeyini, hatta hayatını bile feda
edersin ama başın yerde yaşamak zorunda kaldığın ülkeye hiçbir şey vermezsin,
ister doğduğun ülke, ister seni kabul eden ülke söz konusu olsun. Yüce
gönüllülük yüce gönüllülüğü, umursamazlık umursamazlığı, aşağılama aşağılamayı
doğurur, özgür varlıkların anayasası böyledir. Ben de bir başka anayasa
tanımıyorum.” Aynen böyle, katılıyorum. Eğer, bu Anayasa’da ben ve halkım yoksa, eğer bu Anayasa’da Türkiye'nin bütün renkleri,
farklılıkları yoksa bu Anayasa’yı tanımamızı bizden beklemeniz bir miktar
haksızlık ve vicdansızlık olur.
Şimdi, Anayasa’yla ilgili bu kadar hassasiyet gösterenler… Sevgili
arkadaşlar, bakın, Millî Güvenlik Kurulunun kararları çıkarken şunları
söylediniz, gülerek geçiştirdiniz: “Biz gittik, Millî Güvenlik Kurulunun
kararlarına imza attık ama gereğini yapmadık.” Vallahi bizde bu retçi, tekçi
Anayasanın…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ama tavsiye kararı, bakın, arada fark
var.
SIRRI SAKIK (Devamla) - Bakın, biz de bu retçi, tekçi Anayasa’ya
mecburuz, mahkûmuz, gelip yemin ediyoruz.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Tavsiye kararı o, sadece şey değil.
SIRRI SAKIK (Devamla) - Bakın, ama bu Anayasa ihtilalcilerin
anayasası. Gelin, bu ihtilalcilerin anayasasını hep birlikte değiştirelim.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Tamam, değiştirelim.
SIRRI SAKIK (Devamla) - Gelin, bütün Türkiye'nin halklarını bu
Anayasa’ya dâhil edelim ve içinde kendimizi gördüğümüz bir anayasaya sadakatten
ayrılmayacağımıza namusumuz üzerine ant içeriz. Ama içinde biz yoksak…
Yani, geçmişte rahmetli Özal da diyordu: “Anayasa’yı bir kez
delmekle çok bir şey olmaz.” Onlarca kez siz de deldiniz ama bizim Anayasa’yla
ilgili duruşumuz açık ve nettir ve çok yakın bir tarihte Anayasa Mahkemesi
Başkanı çıktı, Parlamentoya bir şey söyledi, dedi ki: “Ey Parlamento, siz,
görevinizi yapmıyorsunuz. Siz, 12 Eylül ürünü olan Siyasi Partiler Yasası’nı,
Seçim Kanunu’nu değiştirmiyorsunuz. Siz Anayasa’yı değiştirmiyorsunuz;
generallerin, 4-5 generalin getirdiği Anayasa’yı harfiyen uyguluyorsunuz.” Ve
siz Siyasi Partiler Yasası’nı, Seçim Kanunu’nu harfiyen uyguluyorsunuz. Bir
taraftan, ihtilalcilere karşı olduğunuzu söylüyorsunuz, Anayasa’ya karşı
olduğunuzu söylüyorsunuz ama bu Parlamentoyu oluşturan 4 siyasi partinin
aktörünün iki dudağı arasında Parlamento şekilleniyor ve Anayasa Mahkemesi
Başkanıydı sizi uyaran, Parlamentoyu uyaran. Şimdi, biz de sizi bu konuda
göreve davet ediyoruz ve gelin, anayasayı birlikte, halkların anayasasını
birlikte oluşturalım.
Sevgili arkadaşlar, ben bugün bütçe üzerinde, harcamalarla ilgili
“Hangi para, hangi lira nereye gitti?” bununla çok fazla ilgilenmeyeceğim.
Grubumuz da çok fazla, bu konuda detaylı bir şekilde… Çünkü çok açık, şeffaf
bir bütçeye sahip olmadığımızı biliyoruz. Ben bugün, Sayın Başbakanın 2005’te
Diyarbakır’da yaptığı “Büyük devletler, geçmişiyle yüzleşen devletlerdir.”
sözünden yola çıkarak bugün sizleri geçmişe doğru bir yolculuğa davet ediyorum.
Aman, kızmayın; aman, dişlerinizi, pençelerinizi de göstermeyin bize; bizi
dinleyin, acılarımız var ve biz bu ülkede barışı inşa etmek istiyoruz.
Binlerce, binlerce bütçeler yapsanız da eğer siz barışınızı inşa etmezseniz
bütçeler hiçbir sorunumuza çözüm getirmez.
Bakın, sevgili arkadaşlar, eğer büyük ülkeler geçmişiyle
yüzleşecekse biz yüz yıllık bir yolculuğa çıkmalıyız. Cumhuriyet öncesi
1915’ler, bu topraklarda yaşayan kadim halklar, cumhuriyet öncesi bu
topraklarda nüfusun yüzde 40’ı gayrimüslimlerden oluşuyordu; Ermenilerden
oluşuyordu, Rumlardan oluşuyordu, Yahudilerden oluşuyordu, Süryanilerden
oluşuyordu, birçok farklı halklar bu topraklarda yaşıyordu ama bugün geldiğimiz
bu noktada, dünyada en son sıradayız gayrimüslimlerin yaşadığı ülke olarak,
nüfusun yüzde 1’i kaldı. Peki, bu milyonlarca kadim halk -bu toprakların sahibi
olan- kültürüyle, kimliğiyle buharlaşıp gittiler mi? Her gün uluslararası
arenada karşımıza çıkan 1915’te yaşanan trajedi; her gün karşımızda hem
uluslararası arenada hem iç kamuoyunda. Eğer bir miktar da vicdan sahibiysek,
vicdanlarımızda da 1915’lerde nasıl acı dolu yıllar yaşadığımıza, ülke olarak,
hepimiz, buna, geçmişten bugüne kadar tanıklık ettik.
Burada, sadece bu ülkede, yani bunu söylerken, “Türkiye'deki
Türkler yaptı.” Hayır, o süreçte bizim de atalarımızın günahları vardır, bir
bütün olarak bir özeleştiri yapmalıyız, 1915’leri masaya yatırıp geleceğimizi
birlikte inşa etmeliyiz.
1915’ten 1920’lere, ortak vatan şiarıyla kurulan cumhuriyete
geldiğimizde, “Cumhuriyet Kürtlerin ve Türklerin anayurdudur.” diyen Mustafa
Kemal’in sözleriyle, cumhuriyet öyle şekillendi, Meclis öyle kuruldu. Meclis
kurulurken, Meclis Başkanı Kürt milletvekillerine “Kürdistan milletvekili”
diyordu, Laz milletvekillerine “Lazistan
milletvekili” diyordu ve Kürt milletvekilleri ulusal giysileriyle Parlamentoya
gelebiliyorlardı ve geçiş dönemi yaşandıktan sonra, 1920’lerden sonra ret ve
inkâr politikaları…
Şimdi, bunu biz geçmişten bugüne kadar seslendirdiğimiz için
binlerce insanımız tutuklandı, hâlâ cezaevinde olan arkadaşlarımızın büyük bir
çoğunluğu “Kürt” ve “Kürdistan” dedikleri için tutuklanmıştır. En son Sayın
Başbakanın Diyarbakır’da seslendirdiği ve biz onu sizin açıkladığınız demokratikleşme
paketinden daha çok önemsiyoruz, çok çok önemsiyoruz. Grup konuşmasında, bir
reddin, inkârın itirafıdır, çıkıp aynen şunları söyledi…
Bakın, biz burada konuşurken, dün, bir milletvekili arkadaşımız,
ne yazık ki Diyarbakır milletvekili -o bölgenin adı da Kürdistan, Sayın
Başbakan da orada Kürdistan demişti ama o ne diyor bana? Geldiğimiz günden
bugüne kadar sürekli saldıran, tehdit eden bir tavır, eda içerisinde “Efendim,
orada güney Kürdistan dedi.” Bakın, Sayın Başbakan güney Kürdistan’ın başkanı
oradayken evet “Güney Kürdistan” dedi ama döndü geldi grupta dedi ki:
“Kürdistan söyleminden rahatsızlık duyulmasını hakikaten manidar buluyorum.
Bunlar bizim tarihimizi bilmiyorlar. Çok yakın süreçle alakalı bir şey
söyleyeceğim. Dünkü grup toplantısında Mustafa Kemal’in –bu, ATV’deki
konuşması- söylediği sözlerin fotoğrafını gösterdim, getirdim, ‘Kürdistan
Bölgesi’ şeklinde geçer. Kürdistan Bölgesinde her iki dil de kullanılır diye
bir ibare vardır. Bir kararname vardır çok ilginçtir. Burada ‘Kürdistan’ geçiyor.
Yine, Gazi’yle ilgili bir durum var, ‘Kürdistan’, ‘Lazistan’
diyor, konuşması var. Doğu, güneydoğu Kürdistan, Doğu Karadeniz Lazistan diye geçiyor.” Bu konuşmalar Sayın Başbakanındır
ve ben kendi adıma söylüyorum, Sayın Başbakanın bu tespitleri sizin
demokratikleşme paketi olarak sunduğunuz paketten çok çok önemlidir. Ama sizin
grubunuzda öyle cehaletten pay almış insanlarla karşılaşıyoruz ki kendi Genel
Başkanlarının konuşmalarını bile anlamamışlar, Kürt gerçeğini bilmemektedirler,
Kürdistan gerçeğini bilmemektedirler. Şimdi, sizin yok saymanızla Kürt ve
Kürdistan yok olmaz. Efendim, sizin bu zabıtlardan çıkardığınız sözcüklerle
Kürtler de Kürdistan da hayattan silinmiyor. Sayın Başbakan önemli bir tespit
yapmıştı ama dün, ben de beklerdim ki, burada dönüp kendi milletvekillerine
“Siz benim yaptığım konuşmaları anlayamamışsınız, anlayabilmiş olsaydınız bu
şekilde tepki vermezdiniz.” Ondan beklentimiz de budur ve bu Kürdistan’ın
bedelini insanlar canları ve kanlarıyla ödediler.
Bakın, 1920’lerden, 1924’lerden sonra gelen süreçte ret ve inkâr
politikaları başladı. Ret ve inkâr politikalarından sonra ölümler, göç, sürgün…
Bakın, istiklal mahkemelerinden bir küçük olayı anlatayım size.
Diyarbakır’da istiklal mahkemeleri kuruluyor. Buradan bir savcı Diyarbakır’a
gönderiliyor. Savcının adını şu anda… Süreyya olması gerekirdi.
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Süreyya Örgev.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Evet, evet, Süreyya Örgev,
bağışlayın.
Bu savcı aynen şöyle anlatıyor, diyor ki: “Ben gittim, duruşma
salonunda oturmuştum. Kara yağız bir Kürt delikanlısını alıp askerlerle
birlikte içeri getirdiler. Hâkim sordu: ‘Adın ne?’ Türkçe bilmiyordu. Hâkim
‘Alın, götürün, idam edin.’ dedi ve alıp götürdüler, idam ettiler. Gece döndüm
Diyar Oteline geldim. Yastığa başımı koydum, uyudum, birden o kara yağız Kürt
delikanlı geldi, yakama yapıştı ‘Günahım neydi beni astınız?’ dedi. Uyuyamadım.
Tekrar gelip yakama yapıştı. Sabahleyin kalktım, İsmet Paşa’ya bir telgraf
çektim: ‘Eğer bu topraklarda Türkçe bilmeyenleri asarsak tek insan kalmaz.’
Cevap: ‘Memleketin selameti için oradaki yargıçlara aynen uy.’” Kürtlerin böyle
acı dolu yılları var. İstiklal mahkemelerinin ve şark istiklal mahkemelerinin
ne acı dolu cinayetler yaşattığını hepimiz biliyoruz.
O süreç içerisinde, sonra 1937, 1938’deki Dersim isyanında halka
uygulanan politikalar yetmedi. Bugün bir “yüzleşme” diyoruz, işte bunlarla
yüzleşmeliyiz. 1942 varlık vergisi; bütün kimlikleri Türkleştirdiniz, sonra
sermayeyi Türkleştirme operasyonu başladı. İstanbul’da gayrimüslimlerin malına
el koydunuz, paralarını aldınız, yetmiyordu, canlarına el koydunuz. Alıp
götürdünüz Erzurum’a. Aşkale’de demir yollarında, maden ocaklarında… Kimi
şairdi, kimi edebiyatçıydı, kimi doktordu, kimi iş adamıydı; çıldırdılar, bu
toprakların sahibiydiler. Kimi orada öldü, kimi sonra dönüp geldi ve bu
toprakları terk ettiler. Avrupa’nın birçok kentinde hastanelere yatırıldılar,
ruhlarını tımar etmek için. O kadar büyük bir trajedi yaşamışlardı, ruhlarının
tımar olma şansı yoktu ve öldüler, çıldırarak öldüler. Onlar da bu toprakların
sahibiydi. 1942 varlık vergisi. Sonra 1955, 6-7 Eylül olayları. Neydi
günahları? Uyduruk, asparagas bir haberle o topraklarda yaşayan Rumları
buralardan kovdunuz, malına mülküne el koydunuz. Sonra yetmedi, iç hesaplaşma.
Adnan Menderes ve arkadaşları ne yüzünden, hangi gerekçeyle götürülüp idam
edildi? Şimdi bize dönüp diyorlar ki: “Bu tür orduya ‘göz bebeğimiz’ deyin.” Bu
eli kanlılara nasıl “göz bebeğim” diyebilirim? Yani, Adnan Menderes ve
arkadaşlarının günahı neydi, darağacına götürülüp idam edildi? Sonra döndüler
-bir hesaplaşma- bu sefer Deniz Gezmiş ve arkadaşları, Mahir Çayan ve
arkadaşları; kimi kıstırılarak öldürüldü, kimi darağacında. Burada, bu sırada
oturanlar, askerlerden rövanşı alamayanlar, güçleri yetmeyenler sosyalistlerin,
o üç gencin idamını “3’e 3!” diye bağırıyorlardı.
İşte, Türkiye böyle bir süreçten geçti. Sonra geldik, 12 Eylüller
oldu, sonra ihtilal, sonra yaşanan zulüm politikalarını hep birlikte gördük ve
acı dolu yıllar yeniden başladı 12 Eylülle birlikte. Sivas’ta, Çorum’da,
Kahramanmaraş’ta, Gazi’de Alevilere uygulanan politikalara bire bir hepimiz
tanıklık ettik. Hâlâ da o politikalar devam ediyor; Alevilerin evleri çarpılanıyor, Alevilere hiçbir kurumda iş verilmiyor.
Ayrımcı politikalar alabildiğine hâlâ devam ediyor ve sonra Kürtler ve Kürtler…
17.500 faili meçhul cinayet, 50 bin ölüm, acı, gözyaşı ve otuz yıllık savaş ve
hâlâ savaş devam ediyor.
Ama son sekiz on aydır bu süreç içerisinde bu savaşı barış
görüşmelerine dönüştüren bütün aktörlere hep teşekkür ettim, buradan da
ediyorum. Ben hayatım boyunca hiç kimseye övgüler yağdırmam, Hüda’dan başka kimseye övgü yağdırmam ama bu barış
sürecinde önemli aktör olan Sayın Başbakana da, Sayın Öcalan’a da övgüler
yağdırıyorum, Allah onlardan bin kez razı olsun. Türkiye’nin ihtiyacı da budur
diyorum.
Bu süreci heba etmemeliyiz. Acılarımız var, acılarımıza yeni
acılar katmamalıyız. İşte, Roboski’nin neredeyse
birkaç gün sonra ikinci yılı olacak. Daha belki kanları kurudu ama
gözyaşlarımız kurumadı. Roboski’deki ailelerin
feryadıdır: “Evlerimiz mezara, mezarlarımız eve dönüştü çünkü gece evde
mezarlarımızı hayal ediyoruz. Sabahleyin de kalkıp gidiyoruz, gidiyoruz,
mezarlıkta günümüzü geçiriyoruz.” Şimdi, bu kadar acıların yaşandığı bu
topraklarda bizim bir şey yapmamız lazım. Hepimizin acıları var; hepimizin
acılarını ortaklaştıracak bir şey, bir anıt yapmalıyız.
İşte, sevgili arkadaşlar, bu Roboski’de
katledilen 34 yurttaşımız, kardeşimiz. Bunların, evet, bunların cenaze
törenidir. Bu acılar daha diri; hâlâ anaların, bacıların gözyaşı devam
etmektedir. Şimdi, buradan çağrımızdır: Gelin hep birlikte… Nasıl Almanya
İkinci Dünya Savaşı’nda savaştan, binlerce, on binlerce, milyonlarca insanın
kanına giren o katliamdan ders çıkararak geleceklerini birlikte inşa ettilerse,
Avrupa buradan ders çıkararak ortak bir hukuk oluşturdularsa, ortak bir para
birimi oluşturdularsa, sınırlarını kaldırdılarsa, birbirlerinin zararlarını
tanzim ettiler ve döndüler, bir özür…
Bakın, bu. İşte ben Türkiye’de böyle bir tablo bekliyorum sevgili
arkadaşlar. Bu Willy Brandt,
Alman Başkanı nerede? Sevgili arkadaşlar, Sayın Bakanım; bu Almanya’da -Sayın
Başkanım, siz de bakın- erdemlilik budur. Bu, yaşananlardan dolayı Varşova’da
diz çökerek, diz çökerek yaşanan vahşetten dolayı Yahudilerden özür diliyor. Bu
hiçbir dönem küçülmedi. Bakın, tarihte her yerde. Bugün bu alanda bile eğer bu
resim kaldırılıp buna saygı duyuluyorsa o kibirlenenler buradan ders
çıkarmalıdır.
Şimdi, benim size çağrım şudur: Hepimizin acılarını birlikte ya
Mezopotamya topraklarında ya Anadolu topraklarında büyük bir anıt yapalım. Yani
1915’lerde yaşanan vahşeti, 1937’lerde yaşanan vahşeti, Deniz Gezmişleri, Adnan
Menderesleri, Roboskileri, 33 askeri yani Bingöl’de
öldürülen 33 askeri, askeriyle, polisiyle, genciyle herkes, bu topraklarda bu
toprağa düşen bütün herkes, kendi acımız olarak büyük bir anıt yapalım. Bu
büyük anıtı, isterseniz Anadolu’nun bir toprağında, isterseniz Mezopotamya’nın
bir toprağında… 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda gidip orada, ulus cumhuriyetten
demokratik cumhuriyete dönüşen bir anıtın önünde bütün halklar kucaklaşalım,
kenetlenelim, ortak büyük bir Türkiye’yi yaratalım. İşte, bunu yapabilirsek,
eğer biz ortaklaşabilirsek ve biz geçmişimizle yüzleşebilirsek geleceğimizi
birlikte inşa ederiz. Biz bu ülkenin vatandaşlarıyız, eşit vatandaş olmak
istiyoruz. Biz bugüne kadar -acılarımız o kadar çok ki ama- hep Eyüp
Peygamber’in sabrını gösterdik, Mandela’nın hoşgörüsünü gösterdik ve acının
üzerine acıyla gitmedik, sürekli barış, demokrasi ve özgürlük dedik. Bugün de
aynı şeyi söylüyoruz, bu ülkede analara yapabileceğimiz en büyük armağan
barıştır, demokrasidir, özgürlüktür.
Bu duygularla hepinize tekrar teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, kayıtlara geçmesi için
efendim, şu düzeltmenin yapılmasını istiyorum. Hatip Türk Silahlı Kuvvetlerine
“eli kanlı” tabirini kullandı.
BAŞKAN – Sayın Korkmaz, böyle bir usulümüz yok ki milletvekili
olarak, lütfen ama…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Olur mu efendim öyle şey yani sessiz mi
kalacağız?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, kayıtlara geçsin
efendim, söylesin yani.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Müsaade buyurun efendim, ben Türk
milletinin bir milletvekili olarak bunu kayıtlara geçirmek durumundayım.
Türk Silahlı Kuvvetlerine “eli kanlı” tabirini kullandı. Türk
Silahlı Kuvvetleri bu milletin göz bebeğidir. PKK’ya “terörist” diyemeyenlerin,
“eli kanlı” diyemeyenlerin de Türk Silahlı Kuvvetlerine bir güzel söz
söylemelerini ne milletimiz ne Türk Silahlı Kuvvetleri beklemektedir. Beni asıl
üzen, Türk silahlı kuvvetlerinin siyasi sorumluluğunu taşıyan Hükûmetin sessiz
kalmasıdır. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Gruplara söz verilecek, cevap verirler efendim.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, o zaman beni iyi dinlemedi. Ben,
Adnan Menderes ve arkadaşlarını asanların eli kanlı olduğunu söylüyorum, tekrar
da söylüyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan…
SIRRI SAKIK (Muş) – Deniz Gezmişleri, Adnan Menderesleri
asanların, hepsinin eli kanlıdır.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Bebekleri öldürenler?
SIRRI SAKIK (Muş) – Tabii ki ben bunlara “göz bebeğim” demem.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkanım, kayıtlara geçmesi
açısından, hatalar olabilir ama kurumlar üzerinden bu tür ifadeleri kimse
kullanamaz. Evet, Türk Silahlı Kuvvetleri bizim göz bebeğimizdir, hatalar
vardır, hatalar yapılmıştır geçmişte, ağır hatalar da yapılmıştır, biz bunları
söylüyoruz, bunlar başka bir şey ama kurumsal olarak herhangi bir organı
doğrudan hedef alan açıklamalar yanlıştır; bunu reddediyoruz, katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Cunta yönetimleri için kullanıldı, iyi
dinlememişsiniz.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Adil Zozani, Hakkâri Milletvekili.
Buyurun Sayın Zozani.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Darbeciler peygamber midir, ilah mıdır
Sayın Canikli?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Öyle ama yani hataları biz söylüyoruz
zaten, hataları kabul etmiyoruz, onları reddediyoruz o başka bir şey ama Türk
Silahlı Kuvvetlerine bu tür bir ithamda bulunamazsınız.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – PKK’dan iki terörist çıktı diye Kürtlere
“katil” mi diyeceğiz, olur mu öyle şey! (MHP ve BDP sıraları arasında
karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN – Sayın Zozani, süreyi yeniden
başlatıyorum.
Buyurun.
BDP GRUBU ADINA ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Fiziken
şu anda Meclisteyim, fiziken sizlere hitap ediyorum
ancak bilmenizi isterim ki şu an ruhen burada değilim, aklım da sizde değil. Fiziken beni görüyor olabilirsiniz ancak ruhen şu saat
itibarıyla Gever’de evladını kar altında toprağa
veren anneyi düşünüyorum, Yüksekova halkını düşünüyorum. Sokak ortasında, göz
göre, hedef gözetilerek katledilen sivilleri düşünüyorum. Siz burada kayıkçı
kavgasını devam ettirebilirsiniz ancak bugün bile anneler ağlıyor. Ellerinde
bir çakı dahi bulunmayan sivil vatandaşlar, son beş gün içerisinde
katledildiler. Kim katletti? Bu devletin güvenlik güçleri katletti. Düzmece
görüntülerle onlara terörist muamelesi yaptılar. Onlar ne kadar teröristse,
Reşit ne kadar teröristse, Veysel ne kadar teröristse, Bemal
ne kadar teröristse, ben de o kadar teröristim çünkü o benim seçmenim ve benim hemşehrim. Şu saat itibarıyla Gever’de
cenazesi toprağa verilmek üzere olan Bemal’in kırk
günlük evladı büyüdüğünde siz ona ne diyeceksiniz? Nasıl büyüyecek? Hangi
atmosferin içerisinde büyüyecek? Buna değinebiliyor musunuz? Gelip burada
güzellemeler yapmanız, birbirinizle kayıkçı kavgasına girmeniz hiçbir şeyi
değiştirmiyor.
Eğer ki sağduyu egemen olmamış olsaydı, bu provokatörlerin
provokasyonları erken teşhir edilmemiş olsaydı, olayların önüne geçmemiş
olsaydık, evet, inkâr ettiğiniz Kürdistan bugün cayır cayır
yanıyor olacaktı. Bu provokasyona Meclis olarak son beş gündür bir şey dediniz
mi? Ey Meclis Başkanı, ey milletvekilleri, bu provokasyona karşı tutumunuz
nedir? Ne söylüyorsunuz? Vicdanınıza seslenmek istiyorum diyeceğim ama
görüyorum ki vicdan da kurumuş, neyinize sesleneceğim?
ALİ ERCOŞKUN (Bolu) – Sen ne diyorsun, sen? Ne dediğini söyle.
ADİL ZOZANİ (Devamla) – Bu ortam içerisinde gelip bütçeyi
görüşeceğiz, sağlıklı bütçe görüşmesi yapacağız. Yapabilir misiniz? Sansürcü
üçüzler, yapabilir misiniz? Rette, inkârda, asimilasyonda buluşan sansürcü
üçüzler, bunu yapabilir misiniz? Tarih yakanıza yapışacak, Anadolu halkları,
Kürdistan halkı, halkları yakanıza yapışacak ve bunun hesabını, bu reddin, bu
inkârın, bu asimilasyonun hesabını sizden soracak, eninde sonunda size soracak.
Sayıştay bütçesi üzerine fikirlerimi ifade edecektim ancak görüyorum
ki derin bir sessizlik var bu katliamlar karşısında ve buna değinmeden
geçemeyeceğim. Sayıştay raporlarıyla ilgili olarak, çok açık ve net söylüyorum,
bütün Türkiye halkının huzurunda söylüyorum: İktidar partisi, onlarla birlikte
sansürde birleşen muhalefet partileri samimi değiller, samimi olmuş olsalardı…
Bütçe görüşmeleri esnasında da gündeme getirdim; Sayıştay Parlamento adına
denetim görevini yapar, Sayıştayın görevi Parlamento
adına, Meclis adına denetim yapmaktır. Başka kurumları, özel kurumları, özel
yasayla kurulmuş diğer kurumları denetlediğinde de Sayıştay Yasası’nın 1’inci
maddesi oradaki raporları Meclise sunmasını emrediyor. Ancak gizliyor! Ne Plan
ve Bütçe Komisyonunda ne de Parlamentoda, sıkça Sayıştay raporlarını eleştiren
iktidar, muhalefet partisi milletvekillerinden hiçbirinin, örtülü ödeneğe
ilişkin olarak “Bu parayı nereye harcadınız; getirin, hesabını verin?” “Sayıştayın bu konudaki denetimi nedir?” diye sorduğuna
tanıklık etmedik.
Bakın, Sayıştay, Ordu Yardımlaşma Kurumunu denetliyor, OYAK’ı
denetliyor. OYAK’la ilgili olarak, Ordu Yardımlaşma Kurumunun denetim raporunu
bu Parlamentoya getirmek durumundadır. Dünyada başka bir benzeri, örneği
yoktur. Ticaretle uğraşan, ihaleye giren dünyada başka ordu yoktur. Sizin çokça
övdüğünüz ordunuz, güney Kürdistan’da ciklet satmakla
meşguldür, sakız satmakla meşguldür! Raporlarını istiyoruz, bu ticari
raporları, bu ticari faaliyetlerin, ordunun ticari faaliyetlerinin, girdiği
ihalelerin, işlettiği fabrikaların mali raporlarını soruyoruz. Niye
sormuyorsunuz: Ordu neyle meşgul? Size göre ordu, vatan savunmasıyla meşgul.
Hadi oradan ne vatan savunması, ordu ciklet satmakla
meşgul, ordu sakız satmakla meşgul! Sakız satan, ihracat yapan, ithalat yapan
bir ordu vatan savunması yapabilir mi? Bu konuda ne diyorsunuz?
TÜLAY BAKIR (Samsun) - Nereden çıktı?
ADİL ZOZANİ (Devamla) - “Nereden çıktı?” dersiniz. Bilmiyor
musunuz? Açın, bakın.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Amerika’nın en büyük kuruluşu, hem
ihracatıyla hem ithalatıyla.
ADİL ZOZANİ (Devamla) – Şimdi, gelip burada “Vay efendim, Sayıştay
raporları gelmiyor, vay efendim, niye gelmiyor? Bizden ne gizliyorsunuz?” Ey
Cumhuriyet Halk Partisi, samimiyseniz, ordunun harcamalarıyla ilgili Sayıştay
raporlarını istersiniz, örtülü ödenekle ilgili olarak Sayıştay raporlarını
istersiniz, askerî ve güvenlik harcamalarıyla ilgili raporları istersiniz.
Denetlemeyi talep edeceksiniz. Bunu istemediğiniz sürece bu konuda yaptığınız
hiçbir eleştirinin kıymetiharbiyesi yoktur, samimi
bulmayız. Ama diyorsanız ki: “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır.” ve
bundan hareket ederek ordunun yaptığı bütün yolsuzlukların, üstü örtülen
harcamaların hesabını sormuyorsanız neyin hesabını soracaksınız? Dünyada başka
örneği yok. Ticari faaliyet yapan ve o ticari faaliyetlerle milyarlarca emekli
ikramiyesini hak eden başka general yoktur dünyada. Generallerinizin emekli
ikramiyelerini merak ediyor musunuz? 1,5 milyon emekli ikramiyesini gündeme
getiriyor musunuz? Sonra dönüp dolaşıyorsunuz, “Vay efendim emekçiler.”
diyorsunuz; demeyin efendim, demeyin bunu. Bu laf, emekçi lafı ağzınıza
yakışmaz. Bunu sorgulamadığınız sürece, bunun hesabını sormadığınız sürece bunu
söylemeye hakkınız yok, bu laf ağzınıza yakışmaz.
Sayıştay raporlarıyla ilgili, biz bu yılki uygulamaların
önümüzdeki yıllarla ilgili olarak teamüle dönüşeceğini ifade edip çözüm
önerilerimizi bir bir sıralamışız. Bunun dışında
burada yapılacak tartışma sadece tribün konuşmasıdır, seçmen konuşmasıdır.
Geçen sene -açın, bakın- Meclise sunulan bütçe raporunun 482’nci sayfasına bakın.
Bu sene “Kürdistan” lafını çıkardınız, geçen senekine ne yapacaksınız? Vardı
orada. Dersinize çalışmamış mıydınız?
Ey genel başkanlar, size sesleniyorum: Grup başkan vekilleri
derslerine çalışmıyor, okumamışlardı. Sehven mi gözden kaçırdınız? Vardı geçen
sene “Kürdistan” lafı, okumamış mıydınız? Sayın Yeniçeri, siz okumamış
mıydınız? Sayın Halaçoğlu, siz okumamış mıydınız? Sayın İnce, okumamış
mıydınız? Vardı, niye okumadınız? Yoksa, geçen sene
seçim arifesi değildi, sesimizi çıkarmayalım; bugün Kürtlere karşı birlik
oluşturup, Türki bir hassasiyet oluşturup, böyle bir hamasetle seçime girip bir
şeyler elde edebileceğinizi mi düşünüyorsunuz? Avucunuzu yalarsınız. Türk halkı
artık sizi dinlemiyor. Göreceksiniz, hepiniz bu konuda 30 Martta avucunuzu yalayacaksınız,
Türk halkı sizin yanınızda değildir çünkü.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ADİL ZOZANİ (Devamla) – Türk halkı sizin bu politikalarınızı
benimsemiyor, doğru bulmuyor. Dolayısıyla, burada yaptığınız her konuşma
aslında bir nevi tribün konuşmasıdır ama alkışlayanınız yok. Bilmenizi isterim.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Halaçoğlu.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – İsmimizi zikrederek, partimizin ismini
ve bizim ismimizi, bizzat benim ismimi zikrederek birtakım ifadelerde bulundu.
BAŞKAN – Ne ifadesinde bulundu Sayın Halaçoğlu?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Geçen yılki raporlarda “Kürdistan”ı okuyup okumadığımızı sordu. Onunla ilgili cevap
vereceğim.
BAŞKAN – Ama bu sataşma değil, okuyup okumadığınızı sordu.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Bunlar sataşma değil Sayın Başkan.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Hayır, sataşma. Okuyup okumadığımızın
cevabını vereceğim o zaman.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Niye itiraz etmediniz o zaman?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Bakın, hâlâ söylüyor.
BAŞKAN – Sayın Halaçoğlu, İç Tüzük’ün
69’uncu maddesine göre konuşmaya cevap verilmesi söz konusu değildir. Sataşma
söz konusu ise buna cevap verilebilir. Sataşmadan dolayı söz istenebilir.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Bakın, daha önce de üçlü olarak
nitelendirdi bizi. Bizim diğer partilerle bir alakamız yok.
BAŞKAN – Bunu sataşma olarak değerlendiriyorsanız, buyurun iki
dakika söz veriyorum ama cevap verme hakkınız yok.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, bu tartışmayı tükettik, bu
tartışmada dün bunları dile getirdik. Sizin hukuka aykırı, usule aykırı
kararınızla bizim parti grubuna yazı yazılmadan da şerhi çıkardınız.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Halaçoğlu.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
3.- Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlu’nun, Hakkâri Milletvekili Adil Zozani’nin
506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın birinci tur görüşmelerinde BDP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında
şahsına ve Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Evet, geçen sene “Kürdistan” kelimesi girmiş Meclis kitapçığına.
Evet, ben Grup Başkan Vekili değildim, okumadım doğru söylüyorsunuz ama
bugünkünü, bu seferkini okudum. Bundan dolayı da Anayasa’ya aykırı olan hem
sadece “Kürdistan” değil, bir başlık hâlinde “Kürdistan” yazmışsınız bu defa
hem de “Türkiye Kürdistanı” olarak yazmışsınız. Dolayısıyla, her ikisi de
Anayasa’nın 126’ncı maddesine aykırıdır. Ayrıca, Anayasa’nın başlangıç
maddelerine aykırıdır. Yine, aynı zamanda 5442 sayılı İl İdaresi Yasası’na da
aykırıdır. Dolayısıyla, böyle bir kelimenin kullanılması Meclisin resmî
kitabında mümkün değildir. Dolayısıyla, burada 3 partinin oyuyla bunların
Anayasa’ya aykırı olması sebebiyle çıkarılmıştır.
Burada bağırıp çağırmakla bir şeyi kabul ettiremezsiniz.
Kürdistan, siz istediğiniz kadar çırpının, Anadolu coğrafyasında hiçbir zaman
olmamıştır. Yeni bir coğrafya ortaya çıkaramazsınız. Bunu söylediğiniz an siz
kendi ideolojinizi kendi gruplarınıza cevap vermek yönünde ancak bir şov
yapabilirsiniz. Onun dışında herhangi bir şekilde burada oldubittiye getirerek
bir ülkenin coğrafyasını değiştirme hakkına hiçbir zaman hiçbir parti sahip
değildir.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Kimse coğrafyayı değiştirmiyor.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Coğrafyanın adı zaten “Kürdistan”dır,
“Kürdistan.”
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Dolayısıyla, bütün tarihin her
devresinde…
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Coğrafyayı kim değiştiriyor?
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Bana bir kitap getirin, bir harita
getirin, getirin arkadaş, ben size Hakkâri bölgesinin ayrıca “Türkomanya” olarak adlandırılan 10 tane harita getireyim,
Diyarbakır’ı, ayrıca vilayet olarak “Diyarbakır” ismiyle getireyim. Bana bir
kere Diyarbakır’ın “Kürdistan” diye adlandırıldığını gösterin, kabul edeyim ama
gösteremezsiniz, yoktur. Siz “Kürdistan” dediğiniz bölgede bana bir tane Kürt
mimari yapısı gösteremezsiniz, yoktur. Nereden çıkarıyorsunuz bunları? Yani, siz
sadece kendi ideolojinizi yerine getirmek için çırpınıp duruyorsunuz ve
çırpınacaksınız.
BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Yeni Türk Tarih Kurumu Başkanına okuyun,
o sizden farklı düşünüyor. Türk Tarih Kurumunun yeni başkanına okuyun.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Sayın Başkanı ilgilendirmez. Tarih
Kurumu Başkanı değildir.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir saniye, önce Sayın Aslanoğlu’nu bir dinleyelim.
Buyurun Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Zozani, konuşmasında bizi samimiyetsizlikle suçladı
Sayıştay raporları konusunda. Kendisi de çok iyi biliyor ki…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Aslanoğlu, iki dakika söz veriyorum.
4.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, Hakkâri Milletvekili Adil Zozani’nin 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507
sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın birinci tur görüşmelerinde BDP
Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; Sayın Zozani, siz de çok iyi
biliyorsunuz ki yaklaşık iki aylık süreçte Sayıştay raporları konusunda
samimice, dürüstçe, namusluca bu milletin hakkını hukukunu korumak adına
sizinle beraber, sizden daha fazla mücadele veren bir grubuz biz. Bunun için,
bu emeğimizi inkâr ettiğiniz için üzülüyorum.
Değerli milletvekilleri, Sayın Zozani,
komisyonun her günü ben ve arkadaşlarım günün yarısında bunu konuşmadık mı?
Şunu söylüyorum: Sonuna kadar samimiyiz, sonuna kadar bu milletin vergisinin,
bu milletin, her şeyinin hakkını korumak adına sonuna kadar samimiyiz. Gine
söylüyorum, askerî ödemeler konusunda… Burada her kuruş nereye gidiyorsa
Hükûmet bunun hesabını vermelidir. Gizli saklı hiçbir şey kalmamalıdır.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – İstemiyorsunuz zaten.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Kalmamalıdır.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Niye istemediniz?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Neyi istemedik?
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Niye askerî harcamalarla ilgili…
BAŞKAN – Sayın Zozani, karşılıklı
konuşma usulümüz yok, lütfen.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Bütün tutanaklar ortada.
BAŞKAN – Sayın hatibi dinleyelim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Sen de çok iyi biliyorsun ki
orada en çok, senden daha çok mücadele ettik.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – İstemediniz. OYAK raporunu istediğimde ilk
karşı çıkan sizdiniz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Anlamadım?
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Dediniz ki: “Özel bütçeyle kurulmuş bir
kurumun bütçesi buraya gelemez.”
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Hayır, asla.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Tutanaklarda vardır.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – OYAK özel kuruluş.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – OYAK ayrı bir şirket. Özel
kurum orası, OYAK özel kurum.
BAŞKAN – Hatibin sözünü kesmeyelim lütfen, böyle bir üslubumuz
yok.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Onun için Sayın Zozani…
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – O zaman “İstedik.” demeyin.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – İsteyemez zaten.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Sonuna kadar biz samimiyiz ve
sonuna kadar samimi olacağız.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – İsterseniz samimi olursunuz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Samimiyet testimizi siz
yapamazsınız Sayın Zozani. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Evet, buyurun Sayın Zozani, ne
için söz istediniz?
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – İftira atmakla itham etti, söz hakkı
istiyorum.
BAŞKAN – Ne diye itham etti?
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – İftira atmakla itham etti.
BAŞKAN – Buyurun, iki dakika söz veriyorum sataşma nedeniyle.
5.- Hakkâri Milletvekili Adil Zozani’nin, İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – İftira attığımı düşünen varsa, bu Mecliste
konuşulan her şey kayıt altındadır, Plan ve Bütçe Komisyonunda kim öksürmüşse
kayıt altındadır. Hodri meydan diyorum!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Ben iftira falan demedim
yalnız.
ADİL ZOZANİ (Devamla) – Plan ve Bütçe Komisyonu
konuşmalarının tamamını getirin buraya, bakalım, istemiş misiniz, istememiş
misiniz. İstemediniz. Ben OYAK raporunu gündeme
getirdim ve yaklaşık yarım saat Plan ve Bütçe Komisyonunda bunun tartışmasını
yürüttüm. Ne MHP ne CHP ne de iktidar partisi milletvekillerinin hiçbirinden bu
konuda destek görmedim, hepsi de “Özel kanunla kurulmuş bir kurum olduğu için
bütçesi buraya gelemez.” dedi.
Ancak tekrar size hatırlatıyorum: Sayıştay Kanunu’nun 1’inci
maddesi Sayıştay denetçilerinin Meclis adına denetim göreviyle sorumlu
olduklarını ifade ediyor. Sayıştay Başkanının OYAK Yönetim Kurulu Başkanını
belirlemek gibi bir görevi yoktur. Sayıştayın OYAK’a
denetçi ataması, uzman denetçi ataması gibi bir görevi yoktur. Eğer bunu
yapıyor ise Sayıştay Kanunu’nun 1’inci maddesine dayalı olarak o raporları
Parlamentoya getirmesi gerekir. Ordu ne ile uğraşıyor, hangi ticari
faaliyetlerin içerisindedir, nereye ne satıyor, bunu bu Meclisin araştırması
gerekiyor. Araştırmadığınız sürece, üzerine gitmediğiniz sürece kusura
bakmayın, söyleyeceğiniz her söz boş sözdür. Biz bunu ifade ediyoruz, ifade
etmeye devam ediyoruz.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – PKK’nın nereden telsiz aldığını da
araştıracak mı?
ADİL ZOZANİ (Devamla) – Bakın, tekrar ediyorum: Bu konunun üzerine
gitmediğiniz zaman, askerî ve güvenlik harcamalarının üzerine gitmediğiniz
zaman burada söyleyeceğiniz her söz boş sözdür. Ama diyorsanız ki:
“Kürdistan’da Kürt halkına karşı bir savaş yürütüyor, ordumuzun elini
bağlamayalım.” O da sizin tercihinizdir. Biz sadece uygulamalarınızda böyle bir
tercihin içerisinde olduğunuzu görüyoruz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, ben sayın
konuşmacıya “İftira ediyor.” lafı kullanmadım.
İki: OYAK konusunu da açıklığa kavuşturmak istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Neyi açıklığa kavuşturmak… Böyle bir usul yok Sayın Aslanoğlu.
Tutanaklar ortada, Sayın Aslanoğlu, Plan ve Bütçe Komisyonunun tutanaklarını
merak eden herkes alır inceler.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Hayır, OYAK özel şirkettir
Sayın Başkan, kamuya ait değildir.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ordu Yardımlaşma Kurumu…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Bir tek, yönetim kurulu üyesi
Sayıştay Başkanının…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Savunma Sanayii Müsteşarlığının 17 tane…
Böyle sosyal demokratlık olmaz! Silah alım şirketi var ordunun.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – O zaman Sayıştay niye denetliyor?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Hayır, açarsın…
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayıştay Başkanı niye denetliyor?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Denetim yetkisi yok!
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Niye denetici atıyor?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Onun için, ben “İftira
atıyor.” demedim. Bizim bir tek itiraz ettiğimiz konu budur. Orası özel bir
şirkettir.
(CHP ve BDP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN – Evet, Sayın Aslanoğlu, sözleriniz tutanaklara geçti
efendim.
Teşekkür ediyorum.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı:
506) (Devam)
2.- 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye
Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya
Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay
Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277,
3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI (Devam)
1) Cumhurbaşkanlığı 2014 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Cumhurbaşkanlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Sayıştay Başkanlığı 2014 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sayıştay Başkanlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
(Devam)
1) Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) YARGITAY (Devam)
1) Yargıtay 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Yargıtay 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
E) DANIŞTAY (Devam)
1) Danıştay 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Danıştay 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
F) BAŞBAKANLIK (Devam)
1) Başbakanlık 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Başbakanlık 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
G) KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU (Devam)
1) Kamu Denetçiliği Kurumu 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
Ğ) MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI
1) Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL
SEKRETERLİĞİ (Devam)
1) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN - Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı
Ayla Akat Ata, Batman Milletvekili.
Süreniz yirmi dakika Sayın Ata. (BDP sıralarından alkışlar).
BDP GRUBU ADINA AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2014 Bütçe Kanunu Tasarısı, Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve
Yargıtay kalemleri üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Bu kurumların bütçe kalemlerine ek olarak toplumsal işlevleri,
adalet ve toplumsal barışın inşası açısından nasıl bir rol oynadıkları hakkında
da görüş belirtilmesi gerektiği kanaatimi taşımaktayım. Yargının
bağımsızlığının demokratik bir hukuk devleti olmanın en büyük güvencesi olduğu
düşünüldüğünde, bu kurumların yargı bağımsızlığı açısından nerede durdukları,
temel hak ve özgürlüklerin korunması açısından nasıl bir işlev sahibi oldukları
üzerinde ciddi tartışmalar yürütmemiz gerektiği açıktır.
Değerli milletvekilleri, bütçe görüşülürken şunu mutlaka belirtmek
gerekir ki yargı örgütünün kendine ait ayrı bir bütçeye sahip olması kadar, bu
bütçe oluşturulurken yargı kurumunun söz sahibi olması da önem arz etmektedir.
Yargı organının ihtiyaçlarını en iyi kendisi belirleyeceğinden bu konudaki
takdir yetkisi de yargı organına ait olmalıdır. Aynı zamanda, bu yöntem yargı bağımsızlığının
korunması için de elzemdir. Türkiye’de yargı bütçesinin hazırlanması ve
yönetimi -yargıçların ve savcıların maaşlarının ödenmesi de olmak üzere- Adalet
Bakanlığının dolayısıyla yürütme organının yetkisindedir. Bu, yargının mali
kaynaklarının yürütmenin mutlak iradesine bırakılması anlamına gelir ki yürütme
organının yargıya müdahale etme geleneğinin olmadığı demokrasilerde bile bu
eğilim terk edilmektedir.
Mahkemelerin fiziki olanaklarının ve personelinin yeterli olmaması
veya bu unsurların siyasi iktidar tarafından keyfî biçimde düzenlenmesi yargı
üzerinde bir baskının oluşmasına sebep olabilmektedir. Bununla beraber
mahkemelerin ağır iş yükü, dosyaların birikmesi, yargı sisteminin
hantallaşmasına ve vatandaşların yargı hizmetine ulaşımını ve adaletin tesisini
geciktirmektedir. Yargı organlarının hızlı ve etkili çalışması için gerekli
personel artırımı, lojistik imkânların geliştirilmesi, gerekli teknolojilerin
kullanılması için bütçede bu kurumlara ayrılan miktarlar artırılmalıdır fakat
bu yapılırken az önce belirttiğim üzere yargı organları da karar süreçlerine
dâhil edilmelidir. Bütçenin güvenlik bütçesi olmasının önüne geçmek ve
toplumsal adalete hizmet etmesini sağlamak için yargı organlarına ayrılan
kalemlerin yükseltilmesi gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
içtihatlarında bağımsızlık, mahkemenin başka bir kişiden emir almamak,
özellikle yürütme erki ve davadaki tarafların etki alanı dışında olmak şeklinde
tanımlanmaktadır. Tarafsızlık ise davanın çözümünü etkileyecek bir ön yargı
yokluğu, özellikle mahkemenin ve mahkeme üyelerinden bazısının taraflar
düzeyinde, onların leh ve aleyhine, bir duyguya, bir çıkara sahip olmaması
olarak açıklanmaktadır. Hükûmet 2010 referandumuyla yargının bağımsızlaşacağı ve
tarafsızlaşacağını savunmuştu. Ancak ne referandum ne
de reform paketleri yargıyı siyasi erkin tahakkümünden kurtulmasını
sağlamamıştır. Kürtlere, insan hakları savunucularına, farklı etnik ve dinî
gruplara, kadınlara, emekçilere dair yargı kararlarında yargının bağımsızlığı
ve tarafsızlığı ilkeleri yıllardır nasıl ihlal edildiyse aynı şekilde bu ihlal
devam etmektedir.
Demokratik hukuk devletlerinde devletin gücünün hukuki sınırları
kişi hak ve özgürlükleriyle çizilmiştir. Bu aynı zamanda, kişi hak ve özgürlüklerinin
anayasal güvence altında olduğu ve yargı, yürütme ve yasama erkinin birbirinden
ayrı olduğu anlamına gelir. Kişi haklarının korunduğu hukuk devletinde devletin
tüm işlemleri yargı denetimine tabidir yani yasama ve yürütme organlarının tüm karar
ve eylemleri yargı tarafından denetlenebiliyor olmalıdır. Bunun için siyasi
erkin yürütme ve yasama organlarından herhangi bir makamın, kişinin ya da
kurumun yargıya talimat verememesi ya da telkinde bulunamaması gerekir fakat
Türkiye’de tam tersini gördüğümüz gibi, yargının siyasi erke bire bir bağımlı
olması hukukun meşruiyetini sorgulatmakta ve kamu vicdanında adalete duyulan
inancı yerle bir etmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa Mahkemesi anayasal
yargılama yapmakla yükümlüdür. Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi temelinde
Anayasa’da tanımlanmış temel hak ve özgürlüklerin korunmasını da denetleyen bir
yapıda olmalıdır. 2010 değişikliği ile bireysel başvuru
yolunun da açılmasıyla bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin kamu gücü
tarafından ihlali durumunda bireyi korumakla yükümlü hâle getirilmiştir ancak
Anayasa Mahkemesinin böyle bir işlevi yerine getirebilmesi için şu iki unsur
arasında bir denge gözetilmesi şarttır: Bir yanda Anayasa’nın üstünlüğü
ilkesini hayata geçirmeye elverişli, etkin ve bağımsız bir anayasal denetim
mekanizması kurulması; diğer yanda, toplumdaki temel siyasal aktörlerin en
azından çoğunluğunun mahkemenin kararlarını kabul etmesini sağlamak amacıyla
üyelerinin belirlenmesinde demokratik meşruiyet ilkesinin göz önüne alınması
gerekmektedir ancak mevcut hâliyle Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçiminde
benimsenen yöntem gereğince iktidar, mahkeme üyelerini kendisi belirleyerek
kendi hukukunu oluşturup koruyacak bir sistem oluşturmaktadır. Bu
noktada, hâkim ve savcıların mesleğe kabulleri, atanmaları ve buna dair diğer
konulardaki karar verici makam olan HSYK’nın yapısı
da oldukça tartışmalıdır. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin tavsiye
kararlarında da vurgulanan odur ki hâkimlerin seçimi ve kariyerleri konusundaki
karar verici merci, hükûmet ve idareden bağımsız olmak durumundadır.
Temel hak ve özgürlükleri korumakla yükümlü olan kurumlardaki
yetki sahibi kişilerin kendilerine birincil görev olarak devleti ve rejimi
korumayı bellemesi, bu kurum ve kişilerin adalet sağlayıcı değil, baskı ve
şiddet uygulayıcı mekanizmalar olarak işlev görmesine sebep olmaktadır. Devletin resmî ideolojisinin bire bir uygulayıcısı konumundaki
mahkemeler, cumhuriyet tarihi boyunca olduğu gibi bugün de farklı olanı
devletin bekasına karşı bir tehdit ve tehlike olarak görmekte ve devletin kendi
tekçi zihniyetine göre bir kalıba sokamadığı her kişi ve grubu cezaevlerine
tıkarak, uluslararası sözleşmeleri, evrensel insan haklarını hiçe sayarak uzun
tutukluluk süreleri, işkence ve tecritle yıldırmaya çalışmaktadır.
Değerli milletvekilleri, 2010 referandumuyla yargıda yapılan
değişiklikle vesayet rejiminin kırıldığı iddia edilmektedir. Oysa,
vesayet, yalnızca askerî ve sivil bürokrasinin AKP üzerinde kurduğu vesayet
değildir; halkın, ezilenlerin, emekçilerin, kadınların, Kürtlerin, Alevilerin
üzerindeki vesayet aynı şekilde devam etmektedir. Değişen sadece vasidir. Eğer
gerçekten referandumla yargının tarafsızlaşması
sağlanmış olsaydı, bugün hâlâ binlerce tutuklu Kürt siyasetçinin,
seçilmişlerimizin, insan hakları savunucularının haksız yere cezaevlerinde
tutuluyor oluşunu konuşuyor olmazdık. Protesto hakkını kullanan yüzlerce
öğrencinin cezaevinde olduğu, İHD verilerine göre 520 civarında hasta tutsağın
cezaevlerinde göz göre göre ölüme terk edildiği, kadın cinayetleri ve
tecavüzlerin faillerinin ödüllendirildiği bir sistemde yargının tarafsız
olduğunu söylemek dünyanın neresine giderseniz gidin komik olacaktır.
Hasta tutsaklar gerçeğinin bu kadar yakıcı bir sorun olarak
önümüzde durduğu bu sistemde adalet sağlayıcı kurumların meşruiyetinin olması
beklenemez. Bizzat Adalet Bakanlığının açıkladığı verilere göre, cezaevlerinde
kendilerine bakamayacak durumda olan ağır hasta sayısı 330’dur. Yasal
değişikliklerin gerçek bir zihniyet değişikliğiyle bütünleşmeden anlam ifade
etmediği bir örnek de burada karşımıza çıkmaktadır. Şubat 2013’te kanunda hasta
tutsaklarla ilgili yapılan değişikliğin ardından Mayıs 2013’e kadar 460 tutsak
tahliye talebiyle başvuru yaptığı hâlde bunlardan 417’sinin talebi reddedilmiş ve
14 kişi Adli Tıp Kurumunun raporunu beklerken hayatını kaybetmiştir.
Siyasi iktidar yargıya hedefi ve tehlikeyi göstermektedir. KCK
davalarında tanık olduğumuz üzere, Başbakan “Gereği yapılsın.” demekte ve
demokratik değil despot bir sistemde olduğumuz için yargı da aldığı talimata
göre bir hukuk uygulayıp kendisine gösterilen hedefi devletçi bir zihniyetle
yargılamaktadır. Eskiden güvenlik güçlerinin elinde olan bu güç şimdi siyasi
iktidarın eline geçmiştir. Despotik sistemin özünde bir değişiklik olmamış,
yalnızca hedef gösteren özne değişmiştir.
Değerli milletvekilleri, hep kullandığımız “hukuk devleti”
teriminin özünü aslında bireyin devlet karşısından sahip olduğu temel hak ve
özgürlükler oluşturmaktadır. Fakat, hukuk sistemine
bireysel başvuru yolunun kazandırılmasının ana sebebinin temel hak ve
özgürlüklere yeni bir kurumsal güvence kazandırmaktan önce Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine Türkiye’den giden başvuru sayısını azaltmak olduğunu anayasa
değişiklik sürecinde ve bu konudaki düzenlemelerden gözlemlemek mümkündür. Bu
anlayış bireysel başvuru yolunun başarısını olumsuz etkileyecek bir
yaklaşımdır. Bu yaklaşıma paralel bir şekilde, hem anayasal hem de yasal
düzenlemede ciddi birtakım teknik hataların yapıldığı da görülmektedir.
Bireysel başvuru hakkının uygulanma koşuluna baktığımızda da bu endişelerin
yersiz olmadığını ve temel hak ve özgürlükleri merkeze alan bir yaklaşımla uyum
içerisinde olmadığını görüyoruz. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapmak
isteyen kişi 150 TL harç ödemek durumunda kalmaktadır. Başvurunun gereksiz
bulunduğu yani reddedildiği durumlarda ise başvuruyu yapan 2 bin TL ceza bedeli
ödemektedir. Oysa bireylerin, temel hak ve özgürlüklerinin kamu gücü tarafından
ihlal edildiği gerekçesiyle yaptığı bireysel başvuru ticari bir aktivite
olamaz. Anayasa Mahkemesi ticari bir kuruluş ve hak sahipleri de müşteriymiş
gibi, yargı hizmeti paralı bir hizmet olarak sunulamaz. Yargıya ulaşım, ücreti
olamayacak kadar temel bir haktır. AİHM’e
baktığımızda ne başvuru için ne de reddedilen başvurular için para talep
edilmediğini gözlemlemekteyiz.
Anayasa Mahkemesinin yapısıyla ilgili, demokratik hukuk devleti
ilkesiyle bağdaşmayan bir diğer nokta da Anayasa’nın 148’inci maddesinde
Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkilerine bakıldığında görülmektedir. Bu
maddeye göre, Anayasa Mahkemesi kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün Anayasa’ya
şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler ve bireysel başvuruları karara
bağlar. Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve
denetler. Ancak olağanüstü hâllerde, sıkıyönetim ve savaş hâllerinde çıkarılan
kanun hükmünde kararnamelerin şekil ve esas bakımından Anayasa’ya aykırılığı
iddiası ile Anayasa Mahkemesinde dava açılamaz. Bu madde, iktidarda olan hangi
siyasi parti ve grupsa olağanüstü hâl koşullarında temel hak ve özgürlükleri
dilediğince ihlal edebilmesine yol açmaktadır. Bu sebeple hukuk devleti
ilkesinin şartlar gözetilmeksizin uygulanma koşulunun ihlali anlamına
gelmektedir.
Yargı kararları ve yargı sisteminin bağımsız ve tarafsız
olmayışına dair üzerinde duracağımız bir diğer konu da, belki de en önemlisi
kişi özgürlüğünü ihlal eden keyfî tutuklama kararlarıdır. Bu konu, hepimizin
bildiği üzere, geçen hafta Anayasa Mahkemesinin Sayın Balbay hakkında verdiği
kararla tekrar gündeme gelmiştir. Kişi özgürlüğü hakkı, Anayasa’nın 19’uncu
maddesi, taraf olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5’inci maddesi ve
daha bir dizi uluslararası insan hakları belgesinde koruma altına alınmıştır
fakat hukuk sistemi içerisinde ne yazık ki uzun tutukluluk süreleri ve keyfî
tutuklama kararlarıyla bu temel hak sürekli ihlal edilmiştir.
Özellikle özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde yapılan
yargılamalarda uzun ve makul olmayan tutukluluk süreleri ağır bir insan hakları
sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır. Hâlen, başta öğrenci, gazeteci, siyasetçi,
belediye başkanı ve milletvekili olmak üzere binlerce insan, çoğu beş yıl gibi
uzun bir süredir tutuklu olarak yargılanmaktadır. Uzun tutukluluk sürelerinin
yol açtığı ağır mağduriyet ve insan hakları sorunu kamu vicdanını yaralamış ve
toplumsal bir soruna dönüşmüştür. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yıllardır
Türkiye’deki uzun tutukluluk uygulamasını eleştiren ve bu uygulamayı insan
hakları ihlali olarak tespit eden kararlarına rağmen yargının uygulamasında
hâlen bir iyileşme görülmemiştir.
Geçen hafta Anayasa Mahkemesi, İzmir Milletvekili olan ve beş yıla
yakın bir süredir başka bir davadan tutuklu olarak yargılanan Sayın Balbay’ın
tutuklama süresine ve seçilme hakkının ihlaline ilişkin kişisel şikâyetini
karara bağlamış ve Sayın Balbay milletvekilliği yeminini ederek aramıza
katılmıştır. Anayasa Mahkemesi bu kararında beş yıllık bir tutuklama süresinin
makul bir süre olmadığına ve bu uygulamanın Anayasa’nın 19’uncu maddesinin
ihlalini oluşturduğuna hükmetmiştir. Mahkeme aynı kararında milletvekillerinin
tutukluluk durumunun Anayasa’nın 67’nci maddesince korunan seçilme hakkının da
ihlaline yol açtığına karar vermiştir. Bu çerçevede avukatları tarafından tahliye
başvurusu yapılan, halkın iradesiyle seçilmiş olan tutuklu milletvekillerimiz
Sayın Hatip Dicle, Sayın Selma Irmak, Sayın Faysal Sarıyıldız, Sayın İbrahim
Ayhan, Sayın Gülseren Yıldırım ve Sayın Kemal Aktaş’ın tutukluluk durumlarına
da derhâl son verilmesi gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, bildiğiniz üzere uzun süredir devam eden
Anayasa Uzlaşma Komisyonunun çalışmalarına Sayın Cemil Çiçek tarafından son
verilmiştir. Oysaki yeni anayasanın elzem ve ertelenemez olduğu gerçeği
değişmiş değildir. Buradaki tüm partiler seçmenlerine ve Türkiye halkına yeni
bir anayasa yapımının sözünü vermiştir. Oysa uzlaşma masasına getirilen
öneriler ve yaşanan tartışmalarda ne yazık ki bu sözün reel karşılığının
olmadığı görülmüştür.
Bazı küçük değişiklikler dışında, gerçek anlamda yeni ve
özgürlükçü bir anayasa yapımı için gerekli çabanın gösterilmediğine tanıklık
etmiş bulunmaktayız.
Bu konuda, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın yapmış olduğu
açıklamalar oldukça önemlidir. Sayın Kılıç, komisyonda, üzerinde uzlaşma
sağlanan 60 madde için çok da çaba sarf edilmesine gerek olmadığını
belirtmiştir. Bu belirleme önemlidir çünkü gerçekten de komisyonda, BDP grubu
dışındaki grupların içinde bulunduğu tavır, yeni anayasanın suya sabuna
dokunmadan bazı küçük değişiklikler gerçekleştirilerek hazırlanması şeklinde
olmuştur.
Aslında, ilginç olan, AKP’nin kendi içindeki eşitlikçi ve
demokratik bir anayasa yapımına ilişkin gerekli donanıma fazlasıyla sahip
özgürlükçü seslere de kulak asmıyor oluşudur. AKP Merkez Karar Yönetim Kurulu
Üyesi Sayın Osman Can’ın ifadelerine bakacak olursak, Anayasa Mahkemesi eski
raportörü olan Sayın Can anayasa sürecine dair “Mümkün olduğu kadar az ideoloji
barındıran, hatta hiç ideoloji barındırmayan, bütün kimliklere saygı duyan,
bütün kimliklerin hayata geçirilmesine imkân sağlayan bir anayasa olmalıdır.”
ifadesini kullanmıştır. Devamında, halk toplantıları, halk meclisleriyle bütün
toplumsal kesimlerin asgari müştereklerini yansıtabileceği bir katılım
sürecinin gerekliliğine de işaret etmiştir.
Bu durumda, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve toplumsal barışın
tesis edilmesi amacıyla Kürt sorununu çözmek için gerekli adımlar atılmadıkça,
eşit vatandaşlık, ana dil hakkı, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, farklı
kimliklerin eşit olarak tanınması yönünde anayasal değişiklikler gerçek-leştirilmedikçe yeni anayasa nasıl toplumun ihtiyaçlarını
karşılayan bir anayasa olacaktır? Bu noktalarda radikal bir değişim içermedikçe
gerçekten yeni bir anayasadan bahsetmek mümkün olacak mıdır?
Gelinen noktada, biz, demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü ve
eşitlikçi bir paradigmayla ele alınacak yeni bir anayasa için çalışmaya devam
etmek gerektiğini düşünüyoruz. Bölgesel, kültürel ve milliyetsel
bir demokrasinin inşasının elzem olduğu ve bunun için cesur ve kararlı, inançlı
olmak gerektiği düşüncesini taşımaktayız. Bizim önerimiz, var olan taslağın
sivil toplum örgütleriyle görüşülerek şeffaf yürütülecek bir süreçle
genişletilmesidir. Yine, sivil toplum örgütlerinden oluşacak bir anayasa izleme
grubu oluşturarak olası bir tıkanma durumunda bu grubun devreye girmesiyle
tıkanmalar da aşılabilir. Belirtmek gerekir ki, AKP Anayasa masasından
çekilirken tıkanıklığın aşılması konusunda herhangi bir öneri de sunmamıştır;
birlikte değil, kendi anayasasını yapma kararlılığındadır.
Hiçbir ülke örneğinde demokratik bir anayasa yapım süreci Mecliste
grubu bulunan siyasi partilerin katılımıyla sınırlandırılmamıştır. Anayasanın
demokratik ve tüm toplumsal kesimleri kucaklayan bir içeriğe sahip olması için
hazırlık ve yapım süreçlerinin de katılımcı ve demokratik olması şarttır.
Yine, anayasanın toplumsal sorunlara çözüm olabildiği örneklere
baktığımızda yapım sürecine mümkün olan en geniş katılımın sağlandığını
görüyoruz. Bu bağlamda Anayasa Uzlaşma Komisyonunun çalışmaları bundan önce
olanın aksine, kamuoyuna açık olarak yürütülen bir süreçle, toplumun farklı
kesimleriyle görüşülüp tartışılarak katılımcı bir yöntemle devam
ettirilmelidir. Burada yine Sayın Haşim Kılıç’ın da belirttiği üzere bahsettiği
“kurucu meclis” önerisine de değinmek gerektiği kanaatindeyim. Sayın Kılıç
“Bugün itibarıyla gerçekten demokratik bir anayasanın ortaya çıkabilmesi için
önce bu anayasayı yapacak olanların demokratik yöntemlerle oraya gelmesi
lazım.” ifadelerini kullanmıştır. Anayasa çalışmalarına başlarken bizim de
önerimiz, anayasa yapımı için yeni bir parlamento ya da kurucu meclis kurulması
yönünde olmuştu. Bununla beraber, dünya anayasacılık çalışmalarına baktığımızda
Avrupa Konseyinin anayasa hukuku alanında danışma organı olan Venedik Komisyonunun
pek çok ülkenin anayasa yapım sürecinde kolaylaştırıcı bir işlevi olduğunu
biliyoruz. Aynı şekilde Türkiye’deki yeni, demokratik, özgürlükçü, sivil bir
anayasa için de Venedik Komisyonunun katkısının ve desteğinin alınması faydalı
olacaktır. Ciddi bir müzakere masası olan Uzlaşma Komisyonunun çalışmaları
çeşitli bahaneler üretilerek yok sayılmamalı, kestirilip atılmamalıdır. Eşit
yurttaşlık temelinde, cunta rejiminden kalan hak ihlallerinin önünü açan
maddelerin değiştirildiği, hak ve özgürlüklerin en geniş anlamıyla tanındığı
yeni bir anayasanın yapımı siyasi partilerin ve Hükûmetin önünde çözüm bekleyen
en elzem meseledir. Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümünden
başlayarak, ezilen tüm kesimlere, emekçilere, kadınlara, gençlere, farklı kimlik
gruplarına bir rahatlama sağlamak için yeni anayasa çalışmalarını bütün
ciddiyetiyle devam ettirmek gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, hukuka ve üstünlüğüne inanmadığınız
sürece tesisi için emek ve özveri sahibi de olamazsınız. Devletin değil bireyin
ve toplumun haklarını koruyan ve anayasal güvence altına alınan bir hukuk
sistemini oluşturamadığınız sürece anayasada yer alsa bile demokratik bir hukuk
devleti olamazsınız, geçmişinizi yok sayamaz, tarihin verdiği derslere
sırtınızı dönemezsiniz. Trakya’sı ve Kürdistan’ıyla ülkenin tüm coğrafyasında
eşitlik ve özgürlüğün dolayısıyla gönüllü bir birlikteliğin sağlandığı ve
yaşandığı bir Türkiye ancak ve ancak cumhuriyetin demokratikleştirilmesi,
demokratik ulus ve demokratik vatan temelinde yeniden inşası tüm etnik
kimliklerin, dinlerin ve inançların eşit ve özgür temelde anayasal güvenceye
kavuşturulmasıyla mümkündür. Bunu bilmek, gerçekleşmesi için emek sahibi olmak
ve bedel ödemek Türkiye halklarına karşı ortak sorumluluğumuzdur.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
AK PARTİ Grubu adına söz isteyen Ramazan Can, birinci konuşmacı,
Kırıkkale Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerinde söz aldım. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Siyasi tarihimizdeki Cumhurbaşkanlığı seçim süreçleriyle ilgili
konuşmak istiyorum. Anayasamız der ki: “Egemenlik kayıtsız şartsız Milletindir.
Egemenlik hiçbir surette kişi ve zümreye bırakılamaz.” Egemenliğin millete ait
olduğu ülkelerde vatanın ve devletin sahibi millettir. Demokrasilerde devlet ve
yönetim millete rağmen değil millet içindir. “Demokrasi” ve “millet egemenliği”
kavramları egemenliği kullananların millete saygılı olmalarını gerektirir, eğer
kendilerine saygıları varsa.
Anayasamıza göre Cumhurbaşkanı devletin başıdır, milletin
birliğini beraberliğini temsil eder.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri tarihimizde daima sancılı olmuştur.
Çağdaş demokrasilerde rutin bir hadise olan Cumhurbaşkanlığı seçimleri
ülkemizde askerî ve sivil bürokrasinin müdahalelerine açık olmuştur. Burada
normal bir durum yoktur. Peki, Cumhurbaşkanlığı makamının sahibi millet midir?
Evet. Türkiye demokrasiye saygılı bir devlet midir? Evet. Egemenlik kayıtsız
şartsız milletin midir? Evet. Peki, buna rağmen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde
niçin millete rağmen hukuk dışı yollara tevessül edilmektedir? Cumhurbaşkanlığı
makamı milletin rızasıyla ve desteğiyle üstlenilecek şerefli temsil hizmet yeri
midir yoksa millete rağmen yetkilerin kullanılacağı bir mevki midir? Bu
soruların hukuk devletinde cevabı bellidir. Millete rağmen milleti yok sayarak
Türk demokrasisi bir yere varamaz. Türk iktidar elitine düşen görev ise halkı
olduğu gibi kabul etmek, onun iradesine boyun eğmektir.
Cumhurbaşkanı seçimleri tarihimizde siyasi krizlere neden olmuş,
kaoslara, ihtilallere, merhum Ali Fuat Başgil’in
tehdidine, Meclisin seçimlerde savaş uçaklarıyla ve namlularla kuşatılmasına
sahne olmuştur. Cumhurbaşkanı seçimleri maalesef 367 gibi hukuk garabetlerine,
askerî muhtıralara sahne olmuştur. Gazi Mustafa Kemal Atatürk bile seçildiği
dönemde altı ay önce kendisinin belirlediği milletvekillerinden 158’nin oyunu
alarak, maalesef 112’sinin oyunu alamayarak Cumhurbaşkanı seçilmiştir.
Cumhurbaşkanı seçimlerinin kahir ekseriyetinde Cumhurbaşkanlığına ordunun
patronajında seçilinmiştir. Ordunun müdahalede
bulunduğu ama netice alamadığı tek seçim 2007 seçimleridir. Bu da AK PARTİ ve
milletimizle birlikte olmuştur.
Kriz nedenlerini değerlendirmek gerekirse:
1) Geleneksel teamül yani kağan, hakan, sultan, padişah gibi
liderlerin seçilmesinin tarihî geleneklerimizde olması.
2) Milletten alınamayan iktidar yetkisinin öncelikle Parlamento
baskısıyla, olmazsa Cumhurbaşkanlığı makamıyla sağlanması, iktidarı ve
statükoyu devam ettirme gayretleri.
3) 61 ve 82 anayasalarını Cumhurbaşkanının yetkileriyle donatarak
anayasal ve siyasal sistemin merkezine yerleştirmiş olması.
4) Kimin Cumhurbaşkanı olacağı değil de kimin olamayacağı
üzerinden negatif bir siyaset dili kullanılmış olması nedenler olarak
sıralanabilir.
Türkiye’de devlet iktidarı, gücü, Cumhurbaşkanı, hükûmet, ordu
üçgeninde kullanılmıştır. Gücünü rejimin koruyuculuğundan alan ordu ile
meşruluğunu milletten alan hükûmet arasındaki ilişkiyi Cumhurbaşkanı makamıyla
dengeye oturtmak üzerine sistem kurulmuştur. Millî Güvenlik Kurulu, yüksek
yargıyla milletin iradesinin üzerine çıkılmıştır. Türkiye’de devlet iktidarı
seçilmişler ve atanmışlar tarafından âdeta denge ve fren mekanizmalarıyla
kullanılmaktaydı. Buna bağlı olarak, halkın oyuyla iktidara gelen yürütme ve
yasama organının dokunamayacağı yasak bölgeler oluşturulmuştu. Askerî ve sivil
bürokrasi kendilerini devletin ve Atatürk devrimleriyle oluşturulan yeni siyasi
değerlerin bekçileri saymışlardı. Dolayısıyla, Cumhurbaşkanı da ancak bu
kesimler içerisinde çıkan, statükodan yana birisi olabilirdi. Milleti temsil
eden Anadolu evlatları asla Cumhurbaşkanı olamazdı.
İnönü’nün Cumhurbaşkanı seçildiği günlerde Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’ndan bir anekdot aktarmak istiyorum. O
dönemde askerî lisede bir hoca talebelerine hitaben “Çocuklar, askerî
şerefinizi, kıymetinizi biliniz. Cumhurbaşkanını seçen komutanlardır,
askerlerdir.” demesi üzerine bir talebe hocaya hitaben şöyle der: “Hocam,
Cumhurbaşkanını biz milletvekilleri seçer biliyoruz. Bu doğru değil midir?”
Hocanın cevabı ilginçtir: “Evladım, o, işin formalitesidir. Komutanlar,
askerler olmasa o başıbozukların Cumhurbaşkanı seçmek hadlerine mi?”
diyebilmiştir.
İşte, bu elit ve marjinal askerî ve sivil bürokrasi 2007’de duvara
toslamıştır. Gelişen dünya ve gelişen Türkiye gerçeğini okuyamayanlar AK PARTİ
ve Başbakanı diğerleri gibi zannetme gafletinde bulunmuşlardır. Devleti ve
milleti bu asalak marjinal elitlerden, bir avuç seçkinlerden, kifayetsiz
muhterislerden AK PARTİ kurtarmıştır.
21 Ekim ve 12 Eylül 2010 referandumlarında Cumhurbaşkanı seçme
iktidarı millete verilmiştir. 27 Nisan e-muhtırasında ve 367 garabetinde
bazıları şunu beklemiş olabilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RAMAZAN CAN (Devamla) – Siyasilere birilerinin birtakım hukuk dışı
müdahaleleri bulunduğunda siyasiler “Emredersiniz.” diyecek, şapkasını alıp
gidecek! Ama yanıldıkları bir şey vardı, milletin evlatları iş başındaydı
diyor, Cumhurbaşkanlığı bütçesinin hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyor,
tekrar saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
AK PARTİ Grubu adına ikinci konuşmacı Mehmet Necati Çetinkaya,
Adana Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET NECATİ ÇETİNKAYA (Adana) – Sayın
Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; konuşmalarıma başlamadan önce hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Beş dönemdir bu Parlamentoda görev yapıyoruz. Bu Parlamento yani
Türkiye Büyük Millet Meclisi demokrasinin mabedidir. Bu Parlamento, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Kurtuluş Savaşı’nın bir gazi ve kahraman Meclisidir.
Polatlı’da top sesleri gelirken burada Meclis küşat hâlindeydi, açıktı ve kurtuluşun önemli kahraman
adımları bu Mecliste atılmıştır. Bu Meclis 1921’de sivil anayasayı yapmıştır,
bu Meclis 1924’te 60’a kadar meriyette olan sivil anayasayı yapmıştır. Ve 2011
seçimlerine geldiğimizde halkın fevkalade ümit beslediği, bütün siyasi partilerin
her seçim kampanyasında ısrarla “olmazsa olmazımız” dediği, “Sivil anayasayı
yapacağız, darbe anayasalarına son vereceğiz.” diye millete söz verdiği bu
Meclis, maalesef millete vermiş olduğu bu sözü… Ve 2011’de bizzat Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Sayın Cemil Çiçek’in riyasetinde bütün bölgeleri, bütün
sivil toplum kuruluşlarını, bütün üniversite yetkililerini, bütün siyasi
partileri gezerek “İşte, bu Meclis bu işi yapacaktır, yapmaya mecbur ve
mahkûmdur.” diyerek yola çıkmıştır. Ama gelin görün ki, eşit bir şekilde, adet
gözetilmeksizin yani partilerin sayısal oranı göz önünde tutulmayarak, bizzat
AK PARTİ’nin o fedakârca yaklaşımı neticesinde eşit
bir şekilde düzenlenen Anayasa Komisyonunun o çalışmaları ve bugüne
gelindiğinde, baktığınızda maalesef bir sükutu hayaldir.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Masayı devirmişsiniz, öyle diyor
arkadaşlar.
MEHMET NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Millet maalesef o heyecanını
kaybetmiştir.
Arkadaşlar, bu ayıbı nasıl üzerimizden atarız. Darbe
anayasalarıyla Türkiye artık yönetilecek bir durumda değildir, demokrasinin
kemaline ermiş bir Meclis ve bir ülke bütün dünyaya burada kendisini ispat
etmek mecburiyetindeydi. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Ve değerli arkadaşlar, benim sizden bir arkadaşınız olarak, bir
kardeşiniz olarak bir istirhamım olacaktır. Bakınız, 5 dönemden beri bu
Parlamentodayım, naçizane olarak şunu özellikle altını çizerek söylüyorum: Bu
Meclis dünyanın her tarafında olduğu gibi halkın millî iradesini temsil eder ve
dolayısıyla halkın temsilcisi ve sözcüsü olan fevkalade önemli ve itibarlı bir
Meclistir. Burada yapılan konuşmalar temsil makamında olan hiçbir üye
arkadaşımızla… Maalesef, inanıyorum ki siz de tasvip etmiyorsunuz, asla ve kata
ben de tasvip etmiyorum. Yunus şöyle diyordu: “Söz ola kese savaşı, söz ola
kestire başı/ Söz ola ağulu aşı, yağ ile bal ede bir
söz.”
Arkadaşlar, burada söylenilen her şey bütün dünyaca
dinlenmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin her ferdi atalarına layık
olacak bir şekilde… “Bir zamanlar biz de millet hem nasıl milletmişiz. Gelmişiz
dünyaya, millet nedir, milliyet nedir öğretmişiz.” (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Böyle bir Meclisin, böyle
geçmişi olan, parlak bir mazisi olan bir ülkenin evlatları olarak Kürt’üyle,
Türk’üyle, Arap’ıyla, Zaza’sıyla, Çerkez’iyle bir ve beraber kardeş olarak bir
olacağız, iri olacağız, diri olacağız ama burada söylediğimiz her söz en kemal
sahibi insanların ağzından çıkacak…
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
MEHMET NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – …fevkalade önemli bir cümle
olacaktır. Bize yakışan budur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Onun için,
gelin yanlışlıktan rücu edelim.
Ve şöyle sesleniyorum…
BAŞKAN – Sayın Çetinkaya, teşekkür ediyorum. Lütfen…
MEHMET NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Evet, değerli dostlar, değerli arkadaşlar; şunu özellikle
söylüyorum: “Kervan göçer gider, kalırsın yayan.” diyordu. “Uyan ey gözlerim,
kalırsın yayan, kervan göçer gider kalırsın yayan...”
BAŞKAN – Sayın Çetinkaya, lütfen…
MEHMET NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Gelin, işte yaya kalmadan,
kervan göçüp gitmeden…
BAŞKAN – Sayın Çetinkaya, lütfen…
MEHMET NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – … evet, birlikte, hep birlikte
o büyük ve muazzam Türkiye’yi kurmak için yekvücut olalım, bir olalım beraber
olalım.
Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
AK PARTİ Grubu adına üçüncü konuşmacı Süreyya Sadi Bilgiç, Isparta
Milletvekili (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Size, öncelikle, Sayıştayın yapısı ve
bütçesi hakkında kısa bir bilgi sunmak istiyorum, ardından da Sayıştay
raporları hakkındaki birkaç hususa değineceğim.
Değerli milletvekilleri, hepinizin malumu olduğu üzere, Sayıştay, Türkiye Büyük Millet
Meclisi adına denetim yapan anayasal bir kurumdur. Sayıştay, Başkanlık, yargı
ve karar organlarından oluşmaktadır. Başkanlık, Sayıştay Başkanı, başkan
yardımcıları ve bölüm başkanlarından, yargı ve karar organları da, Daireler,
Genel Kurul, Temyiz Kurulu, Daireler Kurulu, Rapor Değerlendirme Kurulu, Yüksek
Disiplin Kurulu, Meslek Mensupları Yükseltme ve Disiplin Kurulu, Denetim,
Planlama Ve Koordinasyon Kurulu ile Başsavcılıktan oluşmaktadır. Daireler de 8
adet olup 1 başkan ve 6 üyeden oluşuyor.
Sayıştayın denetim görevini
yerine getirmesinde kilit unsur denetçilerdir. Denetime vermiş olduğumuz önemin
bir göstergesi olarak denetçi sayısında ciddi bir artış sağlanmış, 15 Ekim 2002
tarihi itibarıyla 525 olan denetçi sayısı 869’a çıkarılmıştır. Sayıştayın denetim hizmetlerinin genişletilmesine paralel
olarak Sayıştay bütçesinde de 2002 yılından 2014 yılına yüzde 433’lük bir artış
sağlandığı görülmektedir.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Kılıçdaroğlu
dün yapmış olduğu konuşmasında “Sayıştay raporları Türkiye Büyük Millet
Meclisine gelsin.” dedi. Ayrıca, Meclis Başkanına dönerek de Sayıştayın doğrudan Başkana bağlı olduğunu ifade etti, “AB
kriterleri dikkate alınsın.” dedi.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisine toplam 150
adet Sayıştay raporu sunulmuştur.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Rapor yok, Rapor yok!
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) – Tüm tartışma 42 adet genel bütçeli
kurumun mali denetim raporları üzerinedir.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Rapor yok Sayın Bilgiç.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) – Raporları beğenmemek Meclise
sunulmadığı anlamına gelmez Sayın Aslanoğlu. Raporları beğenmemek hiçbir
denetim yapılmadığı anlamına da gelmez.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Rapor yok. Görüş bildirilmemiş
öyle söyle, öyle söyle! Görüş bildirilmeyen rapor değildir. Sayın Bilgiç,
sizin…
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) – Ben bu konuya döneceğim.
Ayrıca, 6085 sayılı Sayıştay Kanunu’nun 3’üncü maddesi Sayıştay
için “İşlevsel ve kurumsal bağımsızlığı olan bir kurumdur.” der. Sayıştay
Meclis adına denetim yapar ama Meclis Başkanına bağlı değildir.
Değerli milletvekilleri “AB kriterleri dikkate alınsın.” diyorsunuz ISSAI 40
Yüksek Denetim Kurumları Uluslararası Standardı kalite kontrol aşamasında
önemli bir standarttır. Ne diyor bu standart? “Her seviyedeki denetim
görevlisinin çalışması ve denetimin her safhası uygun bir biçimde gözetime tabi
tutulmalı ve belgelendirilmiş denetim çalışması kıdemli bir denetim elemanı
tarafından gözden geçirilmelidir.” der.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – O standartların 1 numarası
bağımsızlıktır. O standartların 1 numaralı standardı bağımsızlıktır.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) – “Gözetim, denetim amaçlarının
yerine getirilmesini ve denetim işinin kalitesinin korunmasını sağlamak
açısından gereklidir.” der. “Uygun bir gözetim ve kontrol, denetçilerin
bireysel yeterliliği ne olursa olsun her durumda gereklidir.” diyor. Mutlaka her
yüksek denetim organının denetim raporlarını gözden geçirmesi gerektiğini
söylüyor. Hâl böyleyken, denetçilerin ham taslak raporlarını istiyorsunuz.
Bunlar adı üzerinde taslak raporlar, ham raporlar, bunlar Sayıştay raporları
değil.
Denetimin uluslararası standartlara göre dört tane aşaması var,
bir tanesi raporlama. Raporlama aşamasında, denetçi rapor düzenliyor, ekip
başkanına, oradan okuma komisyonu değerlendiriyor, grup başkanı
değerlendiriyor, sonra daire değerlendiriyor. Arkasından, Rapor Değerlendirme
Kurulu, Başkanlık, nihai şeklini veriyor. Ayrıca, bu raporlar ışığında
yargılama süreci gerektiren, kamu zararı oluşturan hususlar varsa bunlar
ayrılıyor, Sayıştay yargısına yahut da suistimal
varsa adli yargıya intikal ettiriliyor. Ama bunlar Türkiye Büyük Millet
Meclisine gelmez. Neden gelmez? Çünkü, Kanun, 6085
böyle söylüyor.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Demir yığınını niye intikal
ettirmediniz? Demir yığınını neden intikal ettirmediniz?
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) – Bir diğer önemli husus, oluşturulmak
istenen algı hiçbir denetim yapılmadığı şeklindedir.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – O Gökkuşağı var, Gökkuşağı’nı
neden intikal ettirmediniz? Sizin vicdanınız sızlamıyor mu oradan geçerken?
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) – Bu ayıptır, haksızlıktır. 25
milyon muhasebe kaydı Sayıştayca incelenmiş,
giderlere ve harcamalara ilişkin her türlü denetim de yapılmıştır ama bunlara
rağmen bir bardak suda fırtına yaratılmak, bütçe süreci baltalanmak ve engellenmek isteniliyor; bunu kabul
edebilmek mümkün değildir.
Değerli arkadaşlar, 5018 sayılı Kanun’un 49’uncu maddesi “Genel
yönetim kapsamındaki kamu idarelerinde uygulanacak muhasebe ve raporlama
standartları Devlet Muhasebesi Standartları Kurulu tarafından belirlenir.”
diyor.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Yapılırken 120 milyon lira harcandı,
yapılırken. Yıkarken de o kadar para harcadınız. Vicdanınız sızlamıyor mu?
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) - Bu Kurul 3 Nisan 2013 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, kurumsal bazlı mali tablo oluşturulamayacağını ve
genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin tek bir raporlama birimi sayılması
gerektiğini karar altına alıyor.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Sizlere söylüyorum, vicdanınız
sızlamıyor mu oradan geçerken?
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) – Ondan sonra, 4 Nisanda, ertesi gün
yapması gereken kararı ne yapıyor? O gün ihmal ediyor, 8 Aralık tarihinde bu
kararı alıyor bu raporların üretilemeyeceğine dair…
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Yapılırken 120 milyon lira para
harcandı, sökerken de o kadar para harcandı. Vicdanınız sızlamıyor mu?
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) –
… ve Resmî Gazete’de yayımlıyor.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Pazar günü hem de!
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) – Genel bütçenin tamamı için mizan,
faaliyet sonuçları tablosu, bilanço oluşturulmuş ve Sayıştaya
verilmiştir.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sen de inanmıyorsun da bu işe.
Seni kim konuşturuyor böyle?
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) – Ayrıca, genel bütçeli her kamu
idaresi kendisine bütçeyle verilmiş ödeneklerin kullanımına ilişkin bütçe
giderleri ve ödenekler tablosu ile, taşınır kesin
hesap cetvelini Sayıştaya sunmuştur. Bütün gider
hesapları üzerinde her türlü denetim de sağlanmıştır Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Nerede? Nerede?
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) – Siz bunu çok iyi biliyorsunuz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Nerede?
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) – Siz bunu çok iyi biliyorsunuz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Nerede? Nerede? Hani nerede?
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) – Yapılmamış bir denetim yoktur. Bir
bardak suda fırtına koparmaya çalışıyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) – Milleti aldatmaya çalışıyorsunuz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Biz kimseyi aldatmayız Sayın
Bilgiç. “Aldatma” kelimesi çok şey kaçtı. Biz kimseyi aldatmayız Sayın Bilgiç.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Başkan, şimdi, sayın konuşmacı
“Aldatmaya çalışıyorsunuz” diyerek ve başında denetimle alakalı Meclisi
yanıltıcı bilgi vererek bize sataşmıştır.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Hiçbir yanıltıcı bilgi yoktur
Sayın Başkan.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Mümkünse iki dakika söz istiyorum.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Hiçbir yanıltıcı bilgi yoktur,
sataşma da yoktur.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
İki dakika söz veriyorum sataşma nedeniyle. Yeni bir…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Benim şahsıma da…
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Beyefendinin adını mı söyledim
ben?
BAŞKAN – O zaman sataşmayacaksınız.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sataşmadı ki.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sataşma yok Sayın Başkan.
Gerçekleri söyledik sataşma oldu.
BAŞKAN – Buyurun.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
6.- İstanbul Milletvekili Aykut
Erdoğdu’nun, Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç’in 506 sıra sayılı Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın birinci tur
görüşmelerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle şunu söyleyeyim ki, ben uluslararası denetim belgesine sahip bir
milletvekili arkadaşınızım. Sayın konuşmacının burada yaptığı konuşmanın ve
denetim standartlarına referans göstererek yaptığı konuşmanın ne yazık ki
içinde gerçek yok, doğru yok. Denetim standartlarının ilk maddesi bağımsızlık
ve tarafsızlığı düzenler ve bütün denetim standartları bağımsızlık ve
tarafsızlığa uygun olmak durumundadır.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Onu söyledik zaten. Biz bunu
söyledik.
AYKUT ERDOĞDU (Devamla) - Raporlama standartlarından
bahsediyorsunuz. Meclise gelen bir rapor yok değerli arkadaşlar. Denetçi diyor
ki: “Ben görüş bildiremedim.” Bu, Batı nezaketinde şu demektir: “Bana hiçbir
şey sunulmadı. Eğer bir şeyler sunulmuş olsaydı en azından şurada yolsuzluk var
derdim ama hiçbir şey sunulmamış olması bildirebileceğim en ağır görüştür ve
ben görüş bildirmiyorum.” diyor. Onun için buraya Sayıştay raporu gelmiş gibi
davranamazsınız.
İkinci mesele, rapor okuma komiteleri, müdahale ettiğiniz Sayıştay
savcıları, Sayıştaya özel olarak, kilit olarak
yerleştirdiğiniz birtakım insanlar denetçilerin hukuka uygun görüşlerini
değiştiremezler. Eğer böyle olursa, bugün siz iktidardasınız, yarın muhalefette
olursunuz, bilmeniz gereken birtakım yolsuzluklar, birtakım kilit personel
tarafından değiştirilmeye başlar. Bize gönderilen Türkiye Büyük Millet
Meclisine gönderilen
bir rapor değildir, raporun olmadığına yönelik belgedir. Rapor
var mıdır? Vardır. Saklanmış mıdır? Saklanmıştır. Ve ben milletvekili olarak bu
durumdan çok üzülüyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Başkan…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Konuşmacı Meclisi yanılttığımı
ifade etmiş ve söylediklerimin yanlış olduğunu söylemiştir. Sataşmadan söz
istiyorum efendim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bilgiç.
İki dakika da size söz vereceğim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Sataşma yok ki ya. Şu demir yığını
hakkındaki Sayıştay raporunu da açıkla.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurun Sayın Aslanoğlu, siz ne söylüyorsunuz?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, benim ismimi
vererek Meclisi aldatıyorsunuz…
BAŞKAN – Ama grup adına bir kişi konuşur, sataşma nedeniyle.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Ama benim ismimi vererek…
Sayın Başkan. Kendisine sorun.
BAŞKAN – Bir saniye, önce Sayın Bilgiç’e söz vereyim.
Buyurun Sayın Bilgiç.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Efendim, Gökkuşağı’yla
ilgili Sayıştay raporunu açıklayın.
7.- Isparta Milletvekili Süreyya
Sadi Bilgiç’in, İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkanım, Devlet Muhasebesi Standartları Üst Kurulu 3 Nisan
2013 tarihinde toplanmıştır ve bugünkü devletin muhasebe yapısı içerisinde, Sayıştayın 11 Ekim 2011’de belirlemiş olduğu standartlar
içerisinde bir rapor üretilemeyeceği kararını almıştır. Bütün bunlara rağmen bu
raporların üretilemeyeceğini, Sayıştayın bunu biliyor
olmasına rağmen, ısrarla “Bu raporlar üretilemediği için bu raporlar
sağlanamamıştır, bu yüzden bir denetim, gözetim oluşturulamamıştır.” demiş
olması sadece genel bütçeli idarelerle ilgili olarak 42 tane mali denetimle
ilgili tabloda hiçbir denetimin yapılmamış olduğu anlamına gelmez. Sizin yapmak
istediğiniz yaratmak istediğiniz sanki Türkiye’de Hükûmetin tamamen denetimden
kaçtığı algısı yaratılmak ve vatandaş yanıltılmak isteniliyor.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Rapor yok, görüş bildirmemiş.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) – Bu tamamen yanlıştır ve bir
iftiradır.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Şimdi, bu iftira miftira
ayıp ama ya.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) – Bu Sayıştayı
da töhmet altında bırakmaktadır, Parlamentoyu da töhmet altında bırakmaktadır,
yürütmeyi de töhmet altında bırakmaktadır.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Rapor yok, nereye iftira? Rapor yok
işte.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) – Bu son derece yanlıştır. Bütün
denetimler, giderler üzerinde, hesaplar üzerinde bütün denetimler Sayıştay
tarafından yapılmıştır.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Yazık ya, şu yaptığınıza bakın.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) – Bakın, 622 tane kurum Sayıştayın denetim kapsamı altına alınmıştır. Eskiden Sayıştayın böylesine geniş bir kamusal denetim alanı yoktu.
Bunu sağlayan, bu denetim alanını bu derece genişleten de AK PARTİ iktidarı
olmuştur.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Ya, olmayan bir şeyin olmadığını nasıl
ispat edersiniz? Yok, yok yani yokluk. Halüsinasyon mu görüyorsunuz,
bilmiyorum.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) – Müsaade edin.
Bakın, bütün imkânlarını, kabiliyetlerini hem insan kaynakları
açısından hem bütçe açısından geliştiren ve denetim alanında rahat hareket
etmesini sağlayan yine AK PARTİ iktidarı olmuştur.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Rapor yok. Bu başka bir şey. Rapor var
mı yok mu?
MÜSLİM SARI (İstanbul) – Rapor nerede, rapor?
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) – Ve burada, bakın, sizin fırtına
koparmaya çalıştığınız hadise 42 tane genel bütçeli idarenin mali tablo
değerlendirme raporuna ilişkindir, aynen böyledir.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Ya, böyle bir siyaset yok ya.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) – Bu siyaset değil bu bir gerçektir.
Yanlış siyaseti yapan sizsiniz. Bunların hepsi, benim söylediklerim gerçektir.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Ayıptır ama ya. Rapor yok “Rapor var.”
diyorsunuz.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Ya, şu Gökkuşağı raporunu açıklasınlar.
Siz oradan geçiyorsunuz her gün. Vicdanınız sızlamıyor mu?
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın konuşmacı, ismimi
zikrederek “Aldatıyorsunuz.” kelimesi kullandı.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Ben çoğulu kullandım efendim.
Sayın Aslanoğlu, çoğul.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Hayır, bana, “Sayın Aslanoğlu”
dedin.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Efendim, çoğul.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Hayır.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sizinle göz göze geldiğim için onu
söyledim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Hayır, “Sayın Aslanoğlu”
dedin, “Aldatıyorsunuz…”
BAŞKAN – Sayın Bilgiç, “Aslanoğlu” dediniz mi siz?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Evet efendim, dedi.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Söyledim efendim, “Aslanoğlu”
dedim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Aslanoğlu.
8.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, Isparta Milletvekili Süreyya Sadi
Bilgiç’in 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı’nın birinci tur görüşmelerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Bilgiç, hayretler içinde
kalıyorum, acaba niye savunmak zorunda kalıyorsunuz. Sayın Maliye Bakanı,
Başbakan Yardımcısı Sayın Arınç, Plan ve Bütçe Komisyonunda “Bunlar bir kâğıt
parçasıdır.” dedi mi demedi mi?
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Dedi efendim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Dediyse daha neyi
savunuyorsunuz? Hiçbir bilgi, belge olmayan bir rapora eğer siz vicdanınızda
rapor diyorsanız…
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Siz de vicdanınızla konuşsanız ben
bu açıklamayı yapmam.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Ben vicdanımla konuşuyorum. Ben
vicdanımla konuşuyorum.
Ve 8 Aralıkta düzeltmek için pazar günü Resmî Gazete’de
bir yönetmelik yayınlamak küçük de olsa bir…
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Geç kaldılar, 4 Nisanda yapacaktı
Sayıştay onu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Evet, demek ki yangından mal
kaçırır gibi…
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Biz bir şey kaçırmıyoruz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Onun için biz kimseyi
aldatmayız.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen Genel Kurula hitap edin.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Bir sene önce yapması gerekeni,
altı ay önce, yedi ay önce yapması gerekeni şimdi yaptı.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Biz kimseyi aldatmayız
Beyefendi.
BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayalım, lütfen.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Biz hakkı, hukuku savunuyoruz
ama hakikaten hayretler ediyorum. Sayın Maliye Bakanı bütçede gözünüzün içine
baka baka “Evet, Sayıştay görevini yapmamıştır. Biz her türlü belgeyi, bilgiyi
verdik.” dedi mi, demedi mi?
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Dedi, ben de onu söylüyorum. Siz
de “Yapılmadı.” diyorsunuz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Evet. Sayın Başbakan Yardımcısı
ben yırttığım zaman “Bunlar bir kâğıt parçasıdır.” dedi mi, demedi mi?
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Siz de “Yapılmadı.” diyorsunuz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Daha neyi savunuyorsun? Kim
neyi aldatıyor? Esas aldatan sizsiniz. (CHP sıralarından alkışlar)
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Ben süreci savunuyorum; doğruyu
savunuyorum, doğruyu.
BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum.
AK PARTİ Grubu adına…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, efendim, burada yanlış bir
durum var. Şimdi, Sayıştay raporları var. Sayıştay raporları Sayıştay Denetleme
Kurulu tarafından sansür edilmiş, Meclise gönderilmemiş.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sansür edilmiş bir şey yoktur,
Sayıştay raporu buraya gelmiştir. Yanlış şey söylüyor.
KAMER GENÇ (Tunceli) – 277 sayfalık bir rapor 30 sayfaya
indirilmiş.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yolsuzluklar orada örtbas edilmiş.
Söylesene Komisyon Başkanı yahu! Bunu söyleyin yahu! Yani yaptığınız bu,
yaptığınız tahrifat. Sayıştay Başkanı hangi sıfatla gelmiş orada oturmuş? Çünkü
AKP’nin yolsuzluklarını örtbas etme müessesesi olarak gelmiş oturmuş oraya.
Biraz sonra konuşacağım bunları.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı:
506) (Devam)
2.- 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye
Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya
Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay
Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277,
3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI (Devam)
1) Cumhurbaşkanlığı 2014 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Cumhurbaşkanlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Sayıştay Başkanlığı 2014 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sayıştay Başkanlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
(Devam)
1) Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) YARGITAY (Devam)
1) Yargıtay 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Yargıtay 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
E) DANIŞTAY (Devam)
1) Danıştay 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Danıştay 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
F) BAŞBAKANLIK (Devam)
1) Başbakanlık 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Başbakanlık 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
G) KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU (Devam)
1) Kamu Denetçiliği Kurumu 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
Ğ) MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL
SEKRETERLİĞİ (Devam)
1) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – AK PARTİ Grubu adına dördüncü konuşmacı İdris Şahin,
Çankırı Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Anayasa Mahkemesinin 2014 mali yılı bütçesi üzerinde AK PARTİ
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Şahsım ve grubum adına hepinizi saygıyla
selamlarım.
Anayasa mahkemeleri temsilî demokrasilerde siyasal iktidarları
temel hak ve özgürlükler açısından denetleme amacıyla kurulmuş kurumlardır.
Fren denge sistemine uygun olarak, yasama organının temel toplumsal sözleşme
hükmündeki anayasalara uygun davranmasını sağlamak amacıyla ihdas edilen üst mahkemeler
her zaman için tartışma konusu olmuşlardır. Doğrudan millet iradesiyle
belirlenen yasama organları ile bu organın yasama işlevlerini denetleyen
yargısal kurum ilişkisi, üzerinde önemle durulması gereken bir husustur.
Modern dünyada varlık nedeni çoğunluğun azınlığa tahakkümünü
engellemek ve temel hak ve özgürlükleri korumak olan anayasa mahkemesi tipi
kurumlar Türk hukuk sistemine, maalesef, darbe ürünü olarak monte
edilmişlerdir. İlk defa kamu hukuk sistemimize 27 Mayıs darbesini müteakip 61
Anayasası’yla giren Anayasa Mahkemesi kurucu üyelerinin Yassıada Yüksek Adalet
Divanı üyeleri olması dikkate şayan bir durumdur. Bizde Anayasa Mahkemeleri
millî iradeyi denetlemek, sınırlamak, başkalaştırmak amacıyla var edilmiş
vesayet düzeneklerinin başında gelmektedir. İleri demokrasilerde çoğunluğun
azınlığa tahakkümünü engelleme amaçlı olarak tasarlanan anayasa mahkemelerinin
tersine, bizdeki Anayasa Mahkemesi dar bir bürokratik oligarşik
elitin millete ve millet iradesine karşı kalesi olarak tahkim edilmiştir.
Türkiye’de 1961’den 2010 Anayasa referandumuna kadar
gelinen süreçte, Anayasa Mahkemesinin verdiği kararlar ve geliştirdiği
içtihatlara baktığımızda, yasama fonksiyonunun gasbetmeye
varacak düzeyde Türkiye Büyük Millet Meclisi iradesine müdahale ettiği,
anayasal olarak görevli ve yetkili olmadığı hâlde norm denetimi yaparken norm
ihdasına gittiği, bazen kendisini Türkiye Büyük Millet Meclisi yerine koyarak
bağlayıcı kararlar almak yoluyla bir şekilde kanun yapmaya kalkıştığı, 367
vakasında görüldüğü gibi Meclisin kararlarını iptal edebildiği görülmüştür. Parti kapatma, siyasal liderlere siyasi yasak getirme, Anayasa
değişikliklerini iptal etme gibi uygulamalarıyla Anayasa Mahkemesi yılarca
siyaset kurumu üzerinde en belirleyici aktör olmayı sürdürmüş ve bürokratik
oligarşi bu şekilde siyaseti dizayn etme ve siyasete müdahil olma imkânına
sahip olmuştur.
Anayasa Mahkemesi, Türk hukuk tarihine çok tartışmalı kararlarıyla
geçmiştir. Aritmetiğin temel kurallarını altüst etmeyi başarmış, 7’nin 411’den
den büyük olduğuna dahi karar vermiştir.
Anayasa Mahkemesi “Türk milleti adına” diyerek, seçimlerde birinci
parti olan siyaset kurumunu kapatmak suretiyle Türkiye’yi siyasi partiler
mezarlığına dönüştürmüştür ve yine siyaset alanını daraltarak ve siyaset kurumunun
içini boşaltarak Türkiye Büyük Millet Meclisini yetkisiz ve bağımlı bir organ
hâline getiren Anayasa Mahkemesi, bürokratik oligarşinin halka ve halk
iradesine karşı bir nevi kalkanı ve kılıcı olmuştur.
Dünyanın her yerinde meşruiyetini millet iradesine dayandıran
yüksek mahkemelerden farklı olarak Anayasa Mahkemesi, Türkiye’nin derin
ekonomik ve siyasi krizlere düşmesine katkı sunmuş ve hiç olmadığı kadar
tartışmaların odağına girerek meşruiyetini tamamen kaybetmiştir.
12 Eylül 2010'da halkoyuna sunulan Anayasa değişiklik paketinin en
önemli düzenlemelerinden biri de Anayasa Mahkemesini asli görevi olan hukuk
devleti ve temel hak ve özgürlükler ile demokratik sistemi koruma ve gözetleme
görevine döndürme olmuştur. Anayasa Mahkemesi görev, yetki ve yapısında yapılan
değişikliklerle birlikte, Anayasa Mahkemesinin günlük siyasi tartışmaların
dışına çıkartılarak yüksek yargı organı kimliğine kavuşturması hedeflenmiştir.
Yapılan değişikliklerle Anayasa Mahkemesi, belirli bir siyasi düşüncenin halk
ve halk iradesine karşı duran cephesi olmaktan çıkartılmış ve hukuk devletine
yakışır bir şekilde düzenlenmiştir. Bireysel başvuru imkânı getirilmiş ve bu
düzenlemeden ilk olarak 12 Eylül referandumuna “Hayır.” oyu kullanan
muhalefetin faydalanmış olması da AK PARTİ iktidarının yaptığı düzenlemelerin
76 milyonun daha demokratik yaşamını sağladığının en bariz göstergesi ve örneği
olmuştur.
Cumhuriyet tarihinin en önemli reformlarından olan 12 Eylül
referandumuyla vesayetçi siyasal sistem tasfiye edilmiş ve özgürlükçü-demokratik
hukuk devletinin işlerliği için gerekli anayasal düzenlemeler yapılmıştır.
Bundan sonra, Anayasa Mahkemesi, siyaset kurumunu işlevsiz hâle getiren,
siyaseti daraltan ve halk iradesini geçersiz kılan bir merci olmaktan
çıkartılarak temel hak ve özgürlükleri ve hukuk devletini koruyan ve kollayan
bir üst yargı kurumu hâline getirilmiştir. Anayasa Mahkemesi, Türk
demokrasisinin ve hukuk devletinin temel bir aktörü olarak yoluna devam edecek
ve vereceği özgürlükçü ve çoğulcu kararlar ve geliştireceği içtihatlarla
demokrasimizin gelişmesine katkı sağlayacaktır.
Ben, Anayasa Mahkemesinin 2014 mali yılı bütçesinin günlük siyasi
tartışmaların dışında kalınarak kabul edilmesini uygun görüyor…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS ŞAHİN (Devamla) - …bu vesileyle, 12 eylül 2010
referandumuyla Anayasa Mahkemesinin bugünkü konumunu kazanmasını sağlayan yüce
milletimize de huzurunuzda şükranlarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, birleşime bir saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 13.37
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 14.38
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK
(Erzincan), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
28’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2014 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam
edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, toplantı yeter sayısı yok.
50 kişiyle bütçe görüşmesi yapılamaz ki. Bakın, yani şu anda 50 kişi buradayız
biz.
BAŞKAN – Birinci tur üzerinde, AK PARTİ Grubu adına söz isteyen Şuay Alpay, Elâzığ Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, toplantı yeter sayısı var
mı şu anda?
AK PARTİ GRUBU ADINA ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2014 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Yargıtay
bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
şahsım ve grubum adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Hukuk devleti anlayışı içinde ve bu zeminde, hak ve özgürlüklerin,
hak arayışı mekanizmalarının sadece bağımsız yargı yoluyla değil, en üst norm
olan anayasal düzende güvenceye bağlanması önem arz etmektedir. Bunun için de
özellikle ve önemle ifade etmem gerekir ki, Türkiye'nin, muhtelif zamanlarda
yapılan değişikliklerle yamalı bohçaya dönmüş darbe anayasasında yapılacak
anayasa değişikliği değil, yeni bir anayasa ihtiyacı çok acil olarak gündemde
durmaktadır.
Yeni anayasa, millet tarafından ve onun adına görev yapan Türkiye
Büyük Millet Meclisi eliyle yapılacak insan merkezli, özgürlük temelli, adil ve
kısa bir anayasadır. Olağanüstü süreç ve durumların ve bunların ürettiği
gayrimeşru yapıların değil milletin var ettiği ve değerlerini kattığı meşru,
adil, sorun üreten değil sorun çözen bir anayasa. AK PARTİ, kurulduğundan ve
iktidara geldiğinden beri böyle bir anayasayı var etmek için siyasi iradeyi
ortaya koydu ve çaba gösterdi. Ne yazık ki, muhalefet partilerinin yeni bir
anayasa yapmak konusundaki yaklaşım ve icraatları en azından bu dönem için bu
tarihî fırsatın ıskalanmasına neden olmuştur. Ancak, AK PARTİ olarak, bu
millete anasının ak sütü gibi helal olan ve mimarı bu millet olan yeni bir
anayasa yapma azim ve kararlılığımız ve irademiz devam etmektedir.
Geciken adaletin adalet olmadığı evrensel bir kural ve
gerçekliktir. Adil yargılanma hakkının olmazsa olmaz unsurlarından birisi
yargılama faaliyetlerinin makul sürede sonuçlandırılmasıdır. Türkiye'nin
demokrasi yolunda aldığı mesafe bütün dünya tarafından dikkatle ve takdirle
izlenmektedir. Türkiye'nin bu yolda aldığı mesafe, hukuk devleti olması ve iç
hukuk kuralımız hâline gelmiş olan adil yargılanma hakkı nedeniyle ülkemizde de
davaların makul sürede sonuçlandırılması gerekmektedir. Ancak gerek yerel
mahkemelerde gerekse temyiz mercisi olan Yargıtayda işlerin aşırı derecede artması nedeniyle
kararlar makul sürede verilememekte, tüm mahkemeler ve mahkemelerle birlikte
temyiz mercisi olan Yargıtay da dosya kalabalıklığı içinde boğulmaktaydı.
Yargılama faaliyetinin hukuk devleti gereklerine uygun biçimde
gerçekleşmesini sağlayan örnek, güvenilir, adil ve saygın bir yargı sistemine
ihtiyacımızın olduğu açık ve tartışmasızdır. Yargı mensuplarının bilgi ve
birikim düzeylerinin artırılması ve yenilenmesi bir gerekliliktir. Ehliyet ve
liyakat esasına göre iyi eğitim almış, hukuk formasyonu sağlam, kişilik ve
erdem sahibi, muhakemesi sağlam hukukçulara muhtaç olduğumuzu görüyoruz.
Yargılama faaliyetlerinin hızlı, verimli, etkin ve adil olarak
sürdürülebilmesi, iş yükünün azaltılması, yargının ve Yargıtayın
çözmesi gereken önceliklerdendir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ, bu konularda
iktidar olduğu tarihten itibaren ciddi adımlar atmış, hukuk ve yargı alanında
köklü değişiklikler ve reformlar yapmıştır. Yaptığı anayasal ve yasal
değişiklik ve düzenlemelerle bunları hayata geçirmiştir. Bu sorunlara çözüm
bulmak amacıyla, öncelikle, Yargıtaydaki daire
sayısını arttırmıştır. Bu dairelere yeni Yargıtay üyeleri seçilmiş ve daha
sonra da tetkik hâkimliği sayısının arttırılması yoluna gidilmiştir. Ana
hedeflerden birisi, Yargıtaya dosya akışının
azaltılmasıdır.
Yargıtay Başkanlığı, yeni yapısıyla ve yapılan düzenlemelerle iş
yükünün azaltılması konusunda önemli sonuçlar almaya başlamış, her geçen gün, Yargıtaydaki dosyaların inceleme süresinin azaldığı ve buna
paralel olarak da derdest dosya sayısının azaldığı da birlikte gözlemlenmiştir.
Yargıtay, yargının hızlandırılmasıyla makul sürede yargılama
hedefine, yargı sürecinde adalet mekanizmasının işe yararlılığı ve
caydırıcılığıyla etkinlik hedefine, yargı sürecinin toplum beklentilerine cevap
verebilecek memnuniyet ve güven arttıracak sonuçlarıyla adil yargılama hedefine
ulaşmaya çalışmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ, yeni anayasa
çalışmaları kapsamında yargı bölümüne ilişkin öneriler taslağında yargı birliği
bağlamında önemli bir teklifte bulunmuştur. Burada da yargı iki bölüm olarak
mütalaa edilmiştir. Birinci bölüm, alt mahkemelerin bağımsızlığı ve
tarafsızlığıyla ilgili hususlardır, ikinci bölümde ise yüksek mahkemeler
düzenlenmiştir. Burada, yargı birliğini esas almak suretiyle bir önermede
bulunulmaktadır. Ve bununla ilgili bu tartışmanın başlamasını biz çok değerli
ve kıymetli buluyoruz ve bunların tartışılmasını da dikkate değer olarak takip
ediyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 yılı merkezî yönetim
bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın Aslan, bir söz talebiniz var.
Ne için söz istemiştiniz?
ZEYİD ASLAN (Tokat) – Geçen oturumda tutanaklara geçen bir
cümlemle ilgili olarak, İç Tüzük 58’inci maddeye göre söz istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun, iki
dakika söz veriyorum.
VIII.- AÇIKLAMALAR
1.- Tokat Milletvekili Zeyid Aslan’ın, 12 Aralık 2013 Çarşamba günkü 28’inci
Birleşimin Birinci Oturumundaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ZEYİD ASLAN (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde bütçe genel görüşmeleri sırasında, Sayın
Başbakanımız konuşurken, özellikle, bir saatlik konuşması boyunca ana muhalefet
partisi milletvekillerinin Meclisimizin saygınlığına uygun olmayan tavır ve
davranışlarıyla başlayan gerginlik…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Söyleyene bak, söyleyene bak!
ZEYİD ASLAN (Tokat) - …bugün Meclisin açılmasıyla birlikte, Sayın
İnce’nin dünkü gerilimi ve gerginliği daha da arttıran, Sayın Başbakanımıza ve ailesine
yönelik iftira ve hakaretlerle başlayan sözlü tartışma esnasında, Sayın
İnce’nin şahsıma küfür etmesiyle, maalesef, kendi üslubuna uygun bir şekilde
–zabıtlardan gördüğüm kadarıyla- karşılık vermişim.
Öncelikle, şunu belirtmek istiyorum ki: Elbette ki, bizim
söylediğimiz sözler, bu Meclisin saygınlığına yakışmayan sözlerdir. Bu sözler
dolayısıyla tüm Meclisimizden özür diliyorum. Ancak şunu özellikle ifade etmek
istiyorum ki: Basına düşen haberlerde bu Meclis zabıtlarında Sayın İnce’nin
küfrünün üstünün kapatılarak verilmesi ve sadece küfrün tarafımızdan yapılmış
gibi gösterilmiş olması bir çifte standarttır. Evet, bir küfürleşme olmuştur,
hoş değildir ama bu küfürleşmeyi başlatan Sayın İnce’dir.
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Kendi adına konuş.
ZEYİD ASLAN (Tokat) – Ben kendi adıma, kendi sözlerimden dolayı
Meclisimizden özür diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) – Özür dileyin, özür!
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, her şey
tutanaklarda var. Sayın İnce asla küfür etmemiş, önce…
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Aaa! Zabıtta
var, zabıtta.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Önce, önce…
Tutanaklarda var be! Müdahale etmeyin. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Bağırma, zabıtta var ya!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Müdahale etmeyin.
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Niye bağırıyorsunuz?
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, buraya hitap edin lütfen. Niye ikili
konuşuyorsunuz?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın İnce küfürleşmeyi
başlatmamıştır, her şey zabıtta vardır. Bunun zabıtlara geçmesini rica
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.
AK PARTİ Grubu adına Adem Yeşildal...
VELİ AĞBABA (Malatya) – Bir de madalya takın, madalya!
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Ne bağırıyorsun, ne bağırıyorsun!
(AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar, gürültüler
ve birbirleri üzerine yürümeler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:14.47
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 14.54
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK
(Erzincan), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
28’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam
edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Sayın İnce’nin söz talebi var.
IX.- OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan
Vekili Sadık Yakut’un, UEFA Şampiyonlar Ligi’nde Juventus’la
karşılaşacak Galatasaray’a başarılar dilediğine ilişkin açıklaması
BAŞKAN – Ondan önce, sayın milletvekilleri, UEFA Şampiyonlar
Ligi’nde bugün Juventus’la karşılaşacak olan
Galatasaray’a başarılar diliyorum. (Alkışlar)
Buyurun Sayın İnce, söz talebiniz var. (CHP sıralarından alkışlar)
VIII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin, 12 Aralık 2013 Çarşamba günkü 28’inci Birleşimin Birinci Oturumundaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
On bir yıl sonra Meclisin gündeminde böyle bir konuyla muhatap
olmaktan dolayı gerçekten çok üzüldüm. İlk kez böyle bir konunun tarafı oluyorum.
Daha önce Sayın Kamer Genç’e ve gazetecilere ne söylediğini bildiğimiz
arkadaşımızla, ben vicdanı olanların vicdanına sesleniyorum.
“Öyle el kol hareketi yapma lan!”
“Seninle muhatap olmuyorum.”
“El kol hareketi yapma öyle!”
Bana söylüyor bunları.
“Muharrem İnce (Yalova) – Küfür mü edersin? Ne yaparsın?
Zeyid Aslan (Tokat) –
İstediğimi yaparım. Var mı bir diyeceğin?
Muharrem İnce (Yalova) – Eder misin?
Zeyid Aslan (Tokat) –
İstediğimi yaparım.
Muharrem İnce (Yalova) – Et bakalım da görelim.
Zeyid Aslan (Tokat) –
İstersem kafanı kırarım lan!
Muharrem İnce (Yalova) – Ne yaparsın?
Zeyid Aslan (Tokat) –
Kafanı kırarım!
Muharrem İnce (Yalova) – Sen kafa mı kırarsın?”
Ve bir kaba söz söylüyor Muharrem İnce orada, “İttir ya!” gibi,
kaba bir söz. Bunun için de… Kullanmamam gerekirdi ama “Kafanı kırarım lan!”
deyince ağır tahrik altında… Bir küfür değil bu, bu bir kaba sözdür, yaralayıcı
sözdür, argo bir sözdür, “Defol.” anlamında kullanılan bir sözdür. Bunu da bu
Mecliste kullanmamam gerekirdi ama ondan sonra gelen küfürleri ben okuyamam.
Okuyacak bir babayiğit varsa… Edepten bahsedenler, hayâdan bahsedenler, bana
söylediği bu küfrü… Kamer Genç’in ölmüş anasına söylediklerini benim şahsıma
söylemiş. Bu küfrü okuyacak bir babayiğit varsa gelsin okusun.
Değerli arkadaşlarım, burada savunulacak bir şey yok. Burada bir
küfür var, ağır bir küfür var. Hâlâ daha burada hak ettiği şekilde cevap
verdiğim gibi… Odamdan az önce izliyorum, üzülüyorum. Ben onu Allah’a havale
ediyorum ve yargıya havale ediyorum. Meclisin gündemini daha fazla meşgul etmek
istemiyorum. Benim şahsıma edilen bir küfürle Türkiye Büyük Millet Meclisi
zaman kaybedemez, kaybetmemelidir, görüşmelere devam edelim diyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İnce.
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Biz de tasvip etmiyoruz o lafları. Biz
de kınıyoruz, tasvip etmiyoruz o lafları.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Peki, teşekkür ederim.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı:
506) (Devam)
2.- 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye
Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya
Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay
Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277,
3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI (Devam)
1) Cumhurbaşkanlığı 2014 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Cumhurbaşkanlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Sayıştay Başkanlığı 2014 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sayıştay Başkanlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
(Devam)
1) Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) YARGITAY (Devam)
1) Yargıtay 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Yargıtay 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
E) DANIŞTAY (Devam)
1) Danıştay 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Danıştay 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
F) BAŞBAKANLIK (Devam)
1) Başbakanlık 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Başbakanlık 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
G) KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU (Devam)
1) Kamu Denetçiliği Kurumu 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
Ğ) MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL
SEKRETERLİĞİ (Devam)
1) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN - Evet, AK PARTİ Grubu adına söz isteyen Adem Yeşildal,
Hatay Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ADEM YEŞİLDAL (Hatay) – Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; 2014 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nda, Danıştay
Başkanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Tabii, bütçe konuşmasına geçmeden önce, son on beş dakikadır
Mecliste yaşananlarla ilgili bir iki cümleyi sarf etmeyi kendime bir görev
olarak görüyorum. 2011 yılında seçilen, bu dönem seçilen, genç sayılabilecek
bir arkadaşınızım.
FATİH ÇİFTCİ (Van) – Zaten gençsin.
AHMET YEŞİLDAL (Devamla) – Gördüğüm tablo şu; naçizane, burada
benden çok daha tecrübeliler var: Meclisin mehabetine yakışmayan, burada
yerinden laf atmadan uygunsuz cümleler kullanmaya… Herkesi kastederek
söylüyorum. İnanın, toplum yaka silkiyor, insanımızın bu noktadaki refleksini
çok yakından sizler de seçim bölgelerinize gittiğinizde görüyorsunuz. Kimden
gelirse gelsin, bunlar, toplum tarafından alıcısı olmayan, alıcısı olmadığı
gibi de eleştirilen ve Meclisin saygınlığını maalesef ki düşüren tutum, davranışlar
ve söylemler. Bu konuda herkesin, başta iktidar partisi olarak bizlerin, ana
muhalefetin, herkesin üzerine düşen sorumluluğu fazlasıyla yapması gerekiyor.
Bu hepimizin vazifesi diye düşünüyorum, tekraren hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Danıştay, yüksek idare mahkemesi olarak 1961 ve 82 anayasalarında
yerini almıştır. Danıştayın kanunlarla verilen
görevleri etkin ve verimli bir şekilde yerine getirmesi, yargılama
faaliyetlerinin en iyi biçimde gerçekleşmesi, bilgi ve teknolojiden yeterince
yararlanarak adalet hizmetlerinin etkinliğinin artırılması, Danıştayın
yargı dünyası içindeki seçkin yerinin korunması ve geliştirilmesi yönünde
çalışmalarımız devam etmektedir. Yani, hukuk devletinin ve hukukun üstünlüğünün
güçlendirilmesi için gerekli çalışmalar hızla devam etmektedir. Adalet
sistemlerine ilişkin tüm yeni kavramlar, adalete erişim, hukuk devletinin
güçlendirilmesi, hukukun üstünlüğünün sağlanması ile insan hak ve
özgürlüklerinin korunup geliştirilmesine yöneliktir. Daha iyi adalet, daha
fazla özgürlük, haklarına saygı talep eden bir toplumsal yapının beklentilerine
karşı adalet sisteminin direnmesi akla aykırıdır.
Değerli milletvekilleri, güven veren adalet sistemine ulaşmak,
yargı süreçlerinin makul sürede sonuçlanmasının sağlanması, hak arama
yollarının güçlendirilmesi ve insan hakları uygulamalarının geliştirilmesi ile
mümkün olacaktır. Adalet sisteminin tüm unsurlarında vatandaşımızın
memnuniyetine ve insan haklarına saygıyı içselleştirme yolunda önemli mesafe
kaydedilmiştir. Daha hızlı, insan haklarına saygılı, bunu esas alan ve çözüme
odaklanmış adalet sistemine doğru hızla ilerlemekteyiz. Bugüne kadar yapılan
reformlar, yargı organlarının geçmişle kıyaslanamayacak ölçüde demokrasi ve
insan hakları hassasiyetini ön plana çıkarmasında önemli kilometre taşlarıdır.
Buradan şu hususu ifade etmek istiyorum, yanlış anlaşılmaktan da
doğrusu çekinerek ifade ediyorum: 12 Eylül referandumunda insanımız,
demokrasimiz önemli kazanımlar elde etti. Bunun, aslında, somut uygulamasını
dün İnsan Hakları Günü’nde Meclis olarak da yaşadık. Bir tutuklu milletvekili
dün burada yemin edebildi, seçimlerin üzerinden epeyce bir zaman geçtikten
sonra. “Milletvekili” sıfatını bir yana koyuyorum ama insan olarak, sivillerin
de, siyaset kurumu dışındakilerin de aslında tutuksuz yargılanması,
yargılamanın esaslarındandır. Bu çerçeveden bakıldığında, kıymetli
milletvekilleri, aslında, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolları da 2010
referandumuyla açılmış oldu. Burada, esasen, tüm gruplar olarak, değerli
milletvekilleri, ortak bir refleks geliştirmemiz lazım. Ne adına? Özgürlük
alanlarının genişletilmesi, hak arama kanallarının çoğaltılması, açılması
noktasında ortak bir refleks geliştirmemiz gerekiyor. Bakınız, referandumda
muhalefet kanadının tamamı, ana muhalefet başta olmak üzere şiddetli bir
şekilde referandumda “hayır” cephesini oluşturdular ama gördüğünüz gibi, hak,
hukuk, adalet, arkadaşlar, herkese lazım oluyor. Dün itibarıyla yemin eden
milletvekilimizin de Anayasa Mahkememizin vermiş olduğu uzun tutukluluk süreleri
ile ilgili kararı neticesinde, ilgili mahkemelerin ona mütenasip kararlarıyla
tutuksuz yargılanmasına karar verildi. O yüzden, bu konuda ortak bir refleksin
oluşturulması gerektiğini düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
AK PARTİ Grubu adına yedinci konuşmacı Muhammet Bilal Macit,
İstanbul Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUHAMMET BİLAL MACİT (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 yılı Başbakanlık bütçesi üzerinde AK
PARTİ Grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Anayasa’ya göre Başbakanın görevi kısaca, Bakanlar Kurulunun
Başkanı olarak bakanlıklar arasında iş birliğini sağlamak ve hükûmetin genel
siyasetinin yürütülmesini gözetmek olarak belirtilmiştir. Bu tanımlama da
ortaya koymaktadır ki bu makam, ülkemizdeki en önemli temsil makamlarından
biridir. Başbakanın, Meclis üyelerinden biri olması ve seçimlerle gelmesi de bu
makamın millet iradesini, siyaseti ve ülkeyi temsil ettiğini ortaya
koymaktadır.
Özellikle 1990’lı yıllarda bu makama dair eski Türkiye
fotoğrafları hâlâ hafızalarımızdadır. “Bakanlıklar arasında iş birliği sağlama”
gibi en temel görevini yerine getirmekte zorlanan -Bakanlar Kurulunun
toplanamadığı dönemler oldu- kurumsallıktan oldukça uzak bir anlayışla merdiven
altında önüne konulan bir kürsüde açıklama yapan başbakanlarımız oldu. Askerî
vesayetin, yargı vesayetinin ve bürokratik oligarşinin oldukça güçlü olduğu
dönemlerde dış politika, Kürt meselesi, demokratikleşme gibi önemli konularda
hükûmetler, başbakanlar etkin olamadı ve kuruma ve ülkeye vizyon çizmekte
zorlandılar.
AK PARTİ’yle beraber, daha da özelinde
Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın bu makama gelmesiyle beraber yeni bir paradigma
dönemi başlamıştır. Sivil siyaset alanının genişlediği, millet iradesinin temel
alındığı, toplum taleplerinin nesne olmaktan çıkıp özne olduğu bir anlayış
hâkim olmuştur. Daha vizyoner, daha demokratik ve
küresel iddiası olan bir anlayış gelişmiştir.
Somut olarak bakarsak, kurumsal anlamda, halkla ilişkileri daha
etkin kılabilmek ve toplum taleplerine cevap verebilmek noktasında Başbakanlık
İletişim Merkezi kurulmuştur. Artık, Anadolu’nun herhangi bir kasabasında da
insanların bakanlardan hızlı İnternet istediği bir dönemde olmazsa olmaz olarak
“e-devlet” anlayışı, kuruma yerleştirilmeye çalışılmıştır. 1920 tarihinden
günümüze kadar yayımlanmış Resmî Gazeteler elektronik ortama aktarılmıştır ve
fihristi çıkartılarak hizmete sunulmuştur. Resmî Gazete deyip geçmemek lazım, zira, kamuda başörtüsü serbestisinin ilanıyla Resmî
Gazete’nin gerisine düşenler de olmuştur.
Arşivlerle ilgili çalışmalar neticesinde millî arşiv tesisi
yapılmış ve 2003 yılında hizmete girmiştir. Dağınık yerlerde olan arşivler
toplanmış ve elektronik ortama büyük kısmı aktarılmıştır.
Büyük ve küresel ülke vizyonuna uygun olarak, Kamu Diplomasisi
Koordinatörlüğü, Yatırım, Destek ve Tanıtım Ajansı, Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı gibi Başbakanlığa bağlı kurumlar kurulmuştur veya
mevcutlar daha aktif hâle getirilmiştir. Son on yılda da toplam 130 milyar
dolar tutarında doğrudan yabancı yatırım Türkiye’ye gelmiştir. İşte, ülkemizin
tanıtımı, yatırımcının Türkiye’ye gelmesi ve geldiğinde işlerinin
kolaylaştırılması amacıyla bu ajanslar, bu kurumlar farklı ülkelerde de ofisler
açarak çalışmalar yapmaktadır.
Sayın Başbakanın Afrika’da, Asya’da, Avrupa’da, Orta Doğu’da,
kısacası dünyanın pek farklı ülkelerinde yaptığı ziyaretler ve buralara
beraberinde götürdüğü iş adamlarından oluşan heyetler, ülke prestiji, ülke
ekonomisi ve ortak karar mekanizmaları yaratması açısından büyük katkılar
sağlamıştır. Bu geziler sayesinde ülkemiz peş peşe yeni iş anlaşmaları ve vize
anlaşmaları gerçekleştirerek dünyaya açılmaya tüm hızıyla devam etmiştir.
Başbakanlığa bağlı TİKA gibi kuruluşların yalnızca bizim ülkemizde
değil, farklı ülkelerde de insani çalışmalar yapması, Somali’de olduğu gibi bu
çalışmalara Sayın Başbakanımızın bizzat katılması da bu etkinliğimizi
artırmıştır. Yine, örneğin AFAD, bugün, Suriye’den gelen, zalim bir diktatörün
zulmünden kaçan yüzbinlerce insana kucak açmıştır.
İşte bu çalışmalar bu makamı, yalnızca ülkemiz için değil,
dünyanın pek çok farklı ülkelerinde adını bilmediğimiz, hiç tanımadığımız
insanlar için de önemli ve umut veren bir makam hâline getirmiştir. Şunu da
belirtmek gerekir ki siyaseten de bu makam, devletin vatandaş tanımı
anlayışının iflas ettiğini gösteren, devletin kimlikleri olduğu gibi kabul
ettiği demokrasi paketleriyle anılmaya başlamıştır.
Başbakanlığın 2014 yılı bütçe tasarısında teklif edilen toplam
ödenek tutarı 993 milyon 821 bin Türk lirasıdır. Geçen yıla göre yüzde 21’lik
bir artış söz konusudur. Bunun da temel sebebi, yeni yaptırılan Başbakanlık
binasıdır ve tamamen yatırım ödeneğidir.
AK PARTİ hükûmetleri döneminde yapılan çalışmalar göstermiştir ki
bu kuruma ayrılacak bütçe, ülkenin kalkınmasına, demokrasisinin gelişmesine ve
yalnızca ulusal değil, bölgesel ve küresel anlamda Türkiye’nin etki alanını
genişletmesine ve prestijine katkı sağlayacaktır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
AK PARTİ Grubuna adına sekizinci konuşmacı Tevfik Ziyaeddin
Akbulut, Tekirdağ Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Üzerinde konuşacağım Kamu Denetçiliği Kurumu, AK PARTİ’nin önemli reformlarından biridir. Yönetimi yargı
dışında denetleyen, halkın şikâyetlerini değerlendiren kamu denetçisi, yaygın
adıyla ombudsman, yasama organınca seçilen bağımsız 1 başdenetçi
ve 5 denetçiden oluşmaktadır.
Tarihsel gelişimi itibarıyla, 2’nci Halife Hazreti Ömer (RA) muhtesiplik kurumuna dayanan, Osmanlıda Ahilik ve kadılık
kurumlarıyla devam eden, temelde “İnsanı yücelt ki devlet yücelsin.” anlayışına
dayanan, birey haklarının ön plana çıkarılmasını temel alan bir kurumdur.
Osmanlıdan esinlenen İsveç, Avrupa’da bu konuda öncü durumundadır. Artık, 90’ı
aşan ülkede halkın gözlemcisi olarak bu kurum uygulanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ ilk kuruluşundan
bu yana hiçbir siyasi partinin tüzüğünde bulunmayan ombudsmanlık sistemini
“Parti İçi Demokrasi Hakem Kurulu” olarak uygulamaktadır. Bu kurulun
başkanlığını uzun yıllar yürüten emekli vali ve 22’nci Dönem Ankara
Milletvekili Sayın Nur Doğan Topaloğlu’nu huzurlarınızda rahmetle anıyorum.
Bununla, bu kurumla parti içi çekişmelerin sulh yoluyla, barış yoluyla
giderilmesi amaçlanmaktadır. Şimdi, bu görevi Adana Milletvekili, emekli vali
Sayın Necati Çetinkaya başarıyla sürdürmektedir.
Ülkemizde 2006 yılında Kamu Denetçiliği Kanunu çıkarılmış ancak
Anayasa Mahkemesi tarafından bu yasa iptal edilmiştir. 2010 yılı Anayasa
referandumunda yapılan değişiklikten sonra 6328 sayılı Kanun, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde kabul edilerek kurum, 29 Mart 2013 tarihinde resmen
faaliyetlerine başlamış bulunmaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
seçilen Kamu Başdenetçisi Sayın Nihat Ömeroğlu, bu
görevi başarıyla yürütmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kurum, halkın
şikâyetlerini, idarenin işleyişinde her türlü eylem ve işlemleri ile tutum ve
davranışlarını, insan haklarına dayalı adalet anlayışı içinde hukuka ve
hakkaniyete uygunluk yönlerinden incelemek, araştırmak ve önerilerde bulunmak
üzere görev yapmaktadır. Kamu Denetçiliği Kurumu, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına bağlı, kamu tüzel kişiliğini haiz, özel bütçeli bir kuruluştur.
Kuruma, yerli ve yabancı herkesin şikâyette bulunması -idari başvuru yollarını
tüketmek şartıyla- mümkündür. Kurum, altı ay içerisinde yasa gereği bu
şikâyetleri sonuçlandırmak durumundadır.
6 Aralık 2013 tarihi itibarıyla kurum 7.116 müracaat almıştır.
Bunların yüzde 56’sı İnternet üzerinden yapılan başvuruları kapsamaktadır. Bu
başvuruların yaklaşık yüzde 27’si kamu personel rejimine; yüzde 15’i
eğitim-öğretim, gençlik-spor alanına; yüzde 12’si çalışma hayatına ve yüzde
11’i de ekonomi ve vergi alanına ait bulunmaktadır. Bu başvuruların 5.163 adedi
kurum tarafından sonuçlandırılmıştır. Bu arada, 54 tavsiye kararı, 29 ret
kararı kurum tarafından verilmiştir.
Kamu denetçiliğinin artık demokrasinin vazgeçilmezlerinden bir
kurum olarak bütün dünya tarafından kabul edildiği de bir gerçektir. Kurumun
2014 yılı bütçesi, ilk bütçesi olacaktır ve 13 milyon 543 bin TL ödeneği
kapsamaktadır.
Bütçenin kuruma ve bütün çalışanlarına hayırlı ve uğurlu olmasını
diliyor, hepinize sevgiler ve saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
AK PARTİ Grubu adına dokuzuncu konuşmacı Fatih Şahin, Ankara
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA FATİH ŞAHİN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2014 Yılı Bütçe Yasa
Tasarısı üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, yönetmenin ancak bilgiyle mümkün
olduğu kadim zamanlardan beri bilinen bir gerçektir. Devletin, başta millî
güvenlik olmak üzere iç ve dış siyasi kararları, sağlam ve sağlıklı bilgi
edinme ve bu bilgilerin sağlıklı bir analiziyle mümkündür. Türkiye’de
bürokratik oligarşi, yıllarca devleti ve onun işlerlik aygıtı olan kamu
yönetimini toplumu adam etme, insanları sistemin gerektirdiği form ve içeriğe
dönüştürme aracı olarak gördüğünden, bilgi edinme de bu çerçevede yürütüldü ve
bu toplanan bilgilerin analizi ise çoğunlukla yapılmadı bile. Sonuçta, başta
MİT olmak üzere, devletin tüm bilgi toplayan ve analiz yapan birimleri, basit
birer gözetleyici ve kaydedici kurumlar durumuna düştüler.
AK PARTİ iktidarıyla birlikte, devletin, toplumu veri olarak kabul
etmesi, toplumu değiştirip dönüştürmek yerine topluma hizmet sunmayı esas kabul
etmesiyle ciddi bir paradigma değişikliğine gidilmiştir. Bu paradigma
değişikliğinin MİT’e yansıması ise, ilk defa, MİT’in gelişmiş Batı ülkelerinde
olduğu gibi dış politika yapım sürecine katkı sağlayacak bilgi üretme ve analiz
yeteneği ile donatılması olmuştur.
AK PARTİ iktidarında MİT, vatandaşları tasnif eden ve iç politika
malzemesi olarak kullanılmaya elverişli bilgi üretmekten çekilerek, kamu
güvenliği ve dış politika yapım sürecinde kullanılacak bilgi üretme servisi
hâline gelmiştir. MİT’in personel ve kurumsal yapısında meydana gelen bu
radikal değişiklik sayesinde siyaset kurumu, sağlıklı ve isabetli karar
alabilme ve aldığı kararların sonuçlarını takip edebilme imkânına kavuşmuştur.
Millî hedeflerimiz doğrultusunda her türlü teknolojik gelişmeyi
yakından takip eden MİT, çağın gereklerine uygun, teknik değişim ve dönüşümü eş
zamanlı olarak gerçekleştirmektedir. Bu dönüşümde, millî kaynakları da
kullanarak aynı zamanda ülkemizde kabiliyet geliştirme misyonunu da icra
etmektedir.
Çoğulcu demokrasinin ve hukukun gereklerine uygun olarak yasaların
kendisine verdiği görev, yetki ve sorumluluklar doğrultusunda hizmetlerine
devam eden MİT, demokratik bir sistemde bir istihbarat teşkilatının durması,
bulunması gereken yerde durmaktadır.
MİT, 21’inci yüzyılla birlikte stratejik önemi ve bölgesel gücü
artan ülkemizde sivil iktidarla koordine olmuş, dış politikada yeni bir vizyon
sergileyen Türkiye’nin uluslararası politikalarına paralel önemli adımlar
atmıştır. MİT, bu dönemde ağırlığını içe dönük güvenlik siyaseti yerine dışa
dönük, uzun vadeli stratejik vizyona vermiştir. Geleceğin Türkiye’sini kurmak
için geçmişe değil geleceğe bakan, önüne çıkanla değil gelecekte olabilecekleri
öngörmeye çalışan bir yapıya kavuşma yolunda önemli adımlar atmıştır.
Korkularla dolu savunma refleksleriyle “bekle gör” politikasını izleyen Türkiye
artık mazide kalmıştır.
Son on bir yılda Türkiye gerek stratejik gerekse jeopolitik önemi
nedeniyle uluslararası sistemi tanımlayan aktif bir sürece girmiştir. Bu süreç
içinde MİT, güçlü bir ekonomiyle paralel aktif bir dış politika açılımı
sağlayan ülkemizin bu yeni vizyonuna ciddi katkılar sağlamış, deyim yerindeyse
asri misyonuna dönmüş ve bunun gereklerini yerine getirmiştir.
Son dönemdeki bu millî vizyonu ve faaliyetleri nedeniyle Millî
İstihbarat Teşkilatının hedef tahtasına konduğuna hepimiz şahitlik etmekteyiz.
Ülkemizin, sorunlarını çözmesinden, prangalarından, yüklerinden kurtulmasından
rahatsız olan iç ve dış unsurlar, MİT üzerinden, aslında, demokratik ve şeffaf
seçimlerle işbaşına gelmiş sivil hükûmeti hedef almaktadır. 7 Şubat 2012’deki
girişimleriyle demokratik işleyişi inkıtaya, sekteye
uğratmak isteyenlerin bunu Millî İstihbarat Teşkilatı üzerinden hayata
geçirmeye çalıştıkları gerçeği hâlâ hafızalarımızda tazeliğini korumaktadır. Bu
girişim Türkiye’de istikrarın, reformların, dış politikadaki yeni vizyonun
önüne set çekmeye çalışanların akim kalmış bir çabası olarak tarihteki yerini
almıştır. MİT üzerinden sivil iradeye karşı sabotaj girişiminde bulunanların,
seçimle gelen siyasi iradeye ipotek koymaya yeltenen vesayetçi anlayışın hiç
şüphesiz ki tarih önünde de millet önünde de hukuk önünde de bir gün hesap
vereceği gerçeğini aklımızdan çıkarmamamız gerekmekte.
Yeni bir vizyon ve paradigmayla aydınlık yarınlara yürüyen
Türkiye'nin emin adımlarla ilerlediği bu yolda MİT, devletimizin stratejik bir
kurumu olarak hizmet etmeye devam edecektir. Bu nedenlerle, AK PARTİ Grubu
olarak…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FATİH ŞAHİN (Devamla) – …Millî İstihbarat Teşkilatı 2014 bütçesi
üzerinde olumlu oy kullanmayı uygun görmekteyiz.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
AK PARTİ Grubu adına son konuşmacı Alpaslan Kavaklıoğlu, Niğde
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ALPASLAN KAVAKLIOĞLU (Niğde) – Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği
2014 Yılı Bütçe Yasa Tasarısı üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği tarihi, 1933’te Yüksek
Müdafaa Meclisi Umumi Kâtipliğinin kurulmasıyla başlamıştır. Sekreterlik 12
Eylül darbesinden sonra iç tehdit üzerinde yoğunlaşmış, kendi halkına karşı
mücadele eden, halkı ile kavga eden, halkına karşı psikolojik harekât yapan bir
yapıya dönüşmüştür. Herkesin yakından bildiği üzere, geçmişte MGK ve MGK Genel
Sekreterliği, devlet üstünde devlet olarak algılanan, millî iradenin üzerinde
kurumlardı. MGK, bazen Meclise direktif veren fiilî yasama organı, bazen de
Bakanlar Kurulu üstü bir vesayet mercisi olarak ön
plana çıkmıştır.
AK PARTİ iktidarlarının 1’inci döneminde 30 Temmuz 2003 tarihli ve
4963 sayılı Kanun’la MGK ve MGK Genel Sekreterliğinin yapı ve işleyişinde
devrim niteliğinde kapsamlı değişiklikler yapılmıştır. Eskiden orgeneral,
oramiral olan genel sekreterin sivillerden atanmasına imkân sağlanmıştır. Bugün
dördüncü sivil genel sekreter görev yapmaktadır. Genel Sekreterliği bütün
devlet kurumları içinde üstün ve emir verici bir konuma getiren geniş görev
alanı daraltılmıştır. Görevlerini sayarken “Uygulamaları takip ve kontrol eder,
düzenleyici, yönlendirici ve koordine edici iş birliğinde bulunur.” ifadeleri
çokça tekrar edilmekteydi. Genel Sekreterliğin eski kanunda 9 madde olan
görevleri 2 maddeye indirilmiştir. Bu görevler, Millî Güvenlik Kurulunun
sekretaryasını yapmak ve kurulun ve kanunların verdiği görevleri yapmaktır.
Değerli milletvekilleri, Millî Güvenlik Kurulunun kararlarını
takip etme yetkisi de Genel Sekreterlikten alınarak bir Başbakan Yardımcısının
uhdesine verilmiştir. Böylece, Genel Sekreterliğin, diğer kurumları denetleyip
onlar üzerinde vesayet yetkisi kullanmasına son verilmiştir. Bakanlıkların
diğer kamu kurumları ve özel hukuk tüzel kişilerinin her derecedeki gizli
bilgileri de dâhil olmak üzere her türlü bilgi ve belgeyi istenildiğinde Genel
Sekreterliğe verme yükümlülüğü kaldırılmıştır.
Buna benzer şekilde, MGK Genel Sekreterliğine sadece afet ve
güvenlikle ilgili kriz zamanlarında değil, sair zamanlarda da olağanüstü
yetkiler veren Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi Yönetmeliği yürürlükten kaldırılmıştır.
Kamuoyuna yansıdığı üzere Millî Güvenlik Siyaset Belgesi’ndeki “iç tehdit”
kavramı tarihe karışmıştır. Kendi vatandaşını tehdit olarak gören anlayış
tümüyle terk edilmiştir.
Ayrıca, kendi insanına psikolojik harekat yapan bir birim
konumundaki Toplumla İlişkiler Başkanlığı ve kararları takip eden, fişleme
faaliyetleri merkezi olan, yurt dışında da faaliyet gösteren Bilgi Toplama,
Araştırma ve Değerlendirme Başkanlığı lağvedilmiştir.
Kısacası, MGK ve MGK Genel Sekreterliği, AK PARTİ iktidarları sayesinde
demokratik dünyada örneklerini gördüğümüz çerçeveye oturmuş, olması gereken
konuma gelmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son olarak, bir gazetenin
hakkında iddialarda bulunduğu 2004’teki MGK kararına değinmek istiyorum.
Hükûmete iletilen malum karar ile ilgili herhangi bir işlem yapılmamıştır.
Dosyasında “hıfzına” kararıyla arşivlerdeki yerini almıştır. Strateji belgesi,
eylem planı ve bu konudaki yazışmalar, AK PARTİ’den
önceki hükûmetler zamanında oluşturulan Başbakanlık Uygulamayı Takip ve
Koordinasyon Kurulu ve benzeri mekanizmalar ile ilgilidir. 28 Şubat dönemine
ait bütün uygulamalar iktidarımız döneminde, 2010 yılında tamamen
kaldırılmıştır. 2004 yılında MGK kararını, hâlen yargılamaları devam eden
2004-2005’teki darbe hazırlıkları, 2007’deki e-muhtıra, 2008’deki iktidar
partisi aleyhine açılan kapatma davası göz önüne alınarak değerlendirmek
gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım, yaşadığımız bu bütün sıkıntılı süreçler
içinde AK PARTİ olarak vesayet baskılarına sonuna kadar göğüs gerdik, ülkeyi
germedik. Siyasi ve ekonomik istikrarın bozulmasına izin vermedik,
vatandaşlarımızı sıkıntıya düşürmedik. Türkiye’de darbe döneminin ürünü olan
vesayetçi yapıyı yıktık, giderek daha demokratik ve hayat standardı daha yüksek
bir ülke olduk.
Lehte oy vereceğimiz Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2014
bütçe tasarısının hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ilk söz Atilla Kart, Konya
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi adına
söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 28 Ağustos 2007’den bu yana ortaya çıkan
Cumhurbaşkanlığı fotoğrafını somut olaylarla, örneklerle anlatmak istiyorum.
Anayasa’nın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını
gözetmek mevkisinde olan Cumhurbaşkanı, aradan geçen
altı yılın sonunda görevini bihakkın yapmamıştır, yapmamaktadır.
Vatandaşlarımız arasında ayrımcılık sonucunu yaratan uygulamaların içinde
olmuştur. Yasama sürecinde onay mercisi hâline
gelmiştir. Kişisel ve siyasi beklentilerini öne çıkarmış, ilkeli davranmamış ve
konjonktüre göre hareket etmiştir.
Birkaç örnek: Meclisin saygınlığını ortadan kaldıran, yasama
denetimini işlevsiz hâle getiren, vatandaşın bütçe hakkını ihlal eden, hesap
verme ve hesap sormayı işlemez hâle getiren Hükûmet uygulamalarına seyirci
kalmıştır.
Sayıştayla ilgili
gelişmeleri Genel Başkanımız ve grup sözcülerimiz gerekçeli ve ayrıntılı olarak
anlattılar, olay elbette Sayıştay ile sınırlı değil. Bakın, Türkiye’de teftiş
kurulları yok edildi, Kamu İhale Kanunu istisna hükümleriyle delik deşik
edildi.
Bir iktidar, Sayıştay raporlarından, teftiş kurullarından, şeffaf
ihalelerden neden korkar? Çünkü bu kurumlar vatandaşın soyulmasını, devletin
sömürülmesini engelleyen kurumlardır. İktidarın, kamu yönetiminde çıkar
ilişkileri örgütlenmesi içine girmesini engelleyen kurumlardır. Bu sebeple,
bütün bu kurumlar Hükûmet eliyle, işlemez hâle getirilmiştir. Bunun ötesinde,
anayasal kurumlarımız Hükûmet nüfuzuyla askıya alınmış ve işlevini yitirmiştir.
Bu anlamda, Meclis de şeklî bir organa dönüştürülmek istenilmektedir.
Devletin başı olan, devlet organlarının düzenli ve uyumlu
çalışmasını gözetmek mevkisinde olan Cumhurbaşkanı
ise halk adına denetim yapacak olan bu kurumların içi boşaltılırken bu vahim
tabloyu mütebessim bir çehre ile izlemekle yetinmiştir.
Cumhurbaşkanı, demokrasinin ve toplumsal barışın teminatı olan
serbest ve özgür seçimlerin ihlal edilmesine, seçimlerin meşruiyetinin
tartışılır hâle gelmesine de yol açmıştır. Değerli milletvekilleri, Türkiye’de
2007 yılından bu yana yapılan seçimlerin sıhhatine yönelik olarak ciddi
kuşkular vardır. 5 milyon civarında seçmen belirsizliğinin yanında, mükerrer
oy, sahte oy, seçmen kaydırmaları, ölü insanlara oy kullandırılması gibi seçim
suçu niteliğinde olan suçlar, özellikle 12 Eylül 2010 Anayasa referandumuyla
birlikte kitlesel hâle gelmiştir. AKP, seçim suçları yoluyla haksız oy teminini
kurumsal hâle getirmiştir. 12 Eylül 2010 anayasa referandumu ve 12 Haziran 2011
genel seçimlerinde, AKP’ye mensup kişilere ve kamu görevlilerine kanunsuz emir
ve talimatla seçim suçları işlettirilmiştir. İktidarın bu suçlulara daha
önceden af sözünü verdiği, olayların gelişimiyle anlaşılmaktadır, ortaya
çıkmaktadır. 4 Temmuz 2012 tarihinde 6353 sayılı Kanun ile zamanaşımı süresini
iki yıldan altı aya indiren AKP, böylece seçim suçu işleyenlere fiilî anlamda
kitlesel olarak af getirmiştir.
Peki, Sayın Cumhurbaşkanı ne yapmıştır? Sayın Cumhurbaşkanı gözü
kapalı bir şekilde bu yasayı da onamıştır. Türkiye’de artık seçimlerin sıhhati
değil, seçimlerin meşruiyeti tartışılmaktadır. Serbest ve özgür seçimlerin
olmadığı bir rejimin adı “demokrasi” olamaz. Cumhurbaşkanı, Hükûmetin
demokrasinin temel ayağını sabote etmesine iştirak etmiştir. Bakıyoruz,
özelleştirmeler yoluyla yolsuzlukların yapılmasına, kamu bütçesinden imtiyazlı
ve dokunulamaz sermaye gruplarının yaratılmasına da Cumhurbaşkanının iştirak
ettiğini görüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; 26 Nisan günü, 2012
tarihinde bu Mecliste asli manevi faili ve azmettireni Başbakan Erdoğan ve Hükûmet
olan, asli maddi failleri arasında Meclis Başkan Vekili Sadık Yakut ve
iştirakçileri 100 civarında AKP milletvekili olan grup, taammüden ve organize
bir şekilde daha evvel muhtelif aşamalarda gerçekleşen yolsuzluk ve
usulsüzlüklerin üstünü örtmek için görünürde yasama faaliyeti yaptılar; oysa, özünde bu faaliyet yasama niteliğinde değildi. Zira, bu faaliyet ile Seydişehir’de, Balıkesir SEKA’da,
TÜPRAŞ’ta, Kuşadası ve Çeşme limanlarında gerçekleştirilen özelleştirmelerin,
bu özelleştirmeleri iptal eden yargı sonuçlarının ortadan kaldırılması
amaçlanıyordu. Yani, 10 milyar doları aşan yolsuzlukların Hükûmet nüfuzuyla
üstü örtülmek isteniyordu, çıkarılan kanunun amacı buydu. Anayasa’nın 138 ve
153’üncü maddesini ayaklar altına alan bu yasayı da Cumhurbaşkanı onayabildi.
Böylece, AKP’nin nüfuz ve illegal ilişkiler içinde yarattığı sermaye grupları
fiilen korumaya alındı. Hava Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde görev yapan ve
2013 yılının ilk altı ayında sayıları 674’e ulaşan subay ve astsubayın özel
hayatları ve inançları üzerinden görevlerinden ayrıldıklarını görüyoruz. İnsan
hakları ve demokrasi adına kabul edilemez durum şudur: Bir disiplin
soruşturmasını yapıyorsunuz, bu disiplin soruşturmasını kim yapar? Sıralı sicil
amiri yapar ya da kurum personeli yapar, amiri yapar. Kim yapıyor bu disiplin
soruşturmasını değerli arkadaşlarım? İstihbarat birimleri yapıyor.
Değerli milletvekilleri, bakar mısınız, bir rejimde kamu
görevlilerinin disiplin soruşturmasını istihbarat birimleri yapıyorsa o rejimin
adı artık “polis devleti rejimi” demektir. (CHP sıralarından alkışlar)
Hükûmetin kontrolünde yapılan bu dönüşüme karşı Cumhurbaşkanı üstüne düşen
uyarı görevini yapmıyorsa anayasal sorumluluğunu yerine getirdiğinden söz
edilemez. Orada mezhepler ve özel hayatlar üzerinden ayrımcılık Hükûmet eliyle
kitlesel hâle gelmiş demektir. Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı, cumhurun
başkanı olamadığını bir kez daha göstermiştir.
Değerli arkadaşlarım, 28 Haziran 2014 tarihinde sonuçlanması
gereken Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında, hükûmet modeli olarak anayasal
düzeyde Türkiye’yi kaotik bir ortamın beklediğini şimdiden ifade etmek
istiyoruz.
AHMET YENİ (Samsun) – Hayal kurmayın, hayal. Hayal kurmayın,
olmayacak öyle bir şey.
ATİLLA KART (Devamla) – Anayasa’nın 102’nci maddesinde yapılan
değişiklikle yeni Kenan Evrenlerin önü açılmıştır.
AHMET YENİ (Samsun) – Hayal kurmayın, milletin desteğini aldık.
ATİLLA KART (Devamla) – 1982 Anayasası’ndaki otoriter yapı Orta
Asya tipi demokrasiye dönüştürülmüştür. Yapılan düzenleme, Anayasa Komisyonu
Başkanının ifade ettiği gibi, ucube bir yapıya dönüşmüştür.
Müesses düzenin desteğini alan AKP, Hükûmet, sanılanın aksine
müesses düzenden beslenen Hükûmet, kifayetsiz, muhteris ve öngörüden uzak bir
siyaset anlayışı sonucunda toplumsal barışımızda kırılmaya yol açmıştır.
Cumhurbaşkanı bu süreçte inisiyatif kullanamamıştır. Kamu yönetiminin
parsellenmesinde taraf hâle gelmiştir. Parti devletine, başbakanlıkçı
sisteme dönüşmesine göz yummuştur. Ancak, şunu görememiştir Cumhurbaşkanı:
Partili Cumhurbaşkanı da artık Hükûmeti tatmin etmiyor. Başbakan adına
Yardımcısı Bekir Bozdağ ne diyor: “Mutlaka imam hatipli Cumhurbaşkanı” diyerek yeni bir
çatışmanın ve iktidar kavgasının tohumlarını ekmekle meşgul.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ATİLLA KART (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, elbette söylenecek
çok şey var. Ben bu değerlendirmelerle Cumhurbaşkanlığı bütçesine yönelik
olarak düşüncelerimi ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Bedii Süheyl
Batum, Eskişehir Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
Süre yedi dakikadır.
CHP GRUBU ADINA BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı bütçesi üzerinde CHP Grubu adına söz almış
bulunuyorum.
Bütçesini görüştüğümüz bu Meclis, ilk önce şunu söyleyeyim,
Türkiye Cumhuriyeti’nin Meclisi. Ülkenin tümü işgal altında iken Ankara’nın
göbeğinde, o işgal altındaki, ancak, onurunu, bağımsızlık idealini yitirmemiş
insanların, halkların bir millet anlayışı içinde oluşturduğu ve bir taraftan
Kurtuluş Savaşı’nı yürütürken diğer yandan yasalarını ve ilk sivil anayasasını
yapmış bir Meclistir. Tarih o dönemi ve o dönemin Meclis üyelerini, İcra
Vekilleri Heyetini, onun Başkanını bu özellikler ile yazdı ve kim ne derse
desin, ne kadar aksini söylerse söylesin yazmaya da devam edecek. O nesiller ve
onların çocukları, torunları olarak bizler çok gurur duyuyoruz ve ne kadar gurur
duysak da az. Ama, bugün bütçesini görüştüğümüz Meclis
de tarihe başka bir nedenle ve sıfatla geçti.
Demin, Sayın Canikli bazı teamüllerin yok edildiğinden söz etti.
Doğru. Kusura bakmayın ama ne teamül bıraktınız ne yasa ne anayasa. Bir kere, bu ülkede herkes, ya da şöyle söyleyeyim, çoğunluk
partisinin elit grubundan olmayan herkes ama herkes, işçiler, sendikasız
işçiler, taşeronlar, memurlar, 4/B’liler, 4/C’liler, atanamayan öğretmenler, öğrenciler, sanatçılar,
emekliler, tarımla uğraşan herkes iktidarın iki dudağı arasında, aynen bir
kölelik düzeni içinde yaşarken, hiçbir şey yapmayan, parmağını bile
kıpırdatmayan bir Meclis olarak tarihe geçti. Sadece o kadar mı? Bu
ülkede insanlar, gazeteciler, Türk ordusunun şerefli subayları ve -bırakın
hepsini- kendi milletvekili arkadaşlarını rehin alan ve tüm evrensel ilkelere,
hukuk kurallarına, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin onlarca kararına karşın
dört buçuk yıl ve aşkın tutukluluklarını, daha doğrusu esaretlerini devam
ettiren, parmağını bile kıpırdatmayan bir Meclis.
Değerli arkadaşlar, şimdi, demin, AKP Grubunda da arkadaşlar
“Gözümüzü kapatmadık ki, bakın, bireysel başvuruyu getirdik.” dediler. Şimdi,
hepimiz biliyoruz, söz konusu uzun tutukluluklar olunca arka arkaya dört tane
sözde yargı paketi hazırladınız. Bunu, tümünü, hukuksuzlukları, uzun
tutuklulukları önlemek için yaptığınızı söylediniz. Adalet Bakanı böyle söyledi
ve hiçbir çözüm üretmedi dört yargı paketinde, üretemedi. Hadi Bakan çok
becerikli değil, hadi Bakan beceriksiz, Adalet Bakanı; peki, halkın
temsilcileri olarak sizler ne yaptınız? “Canım, ne yapardık?” Söz konusu olan MİT Müsteşarı olunca, hatırlıyorsunuz, hani, ABD
gözetiminde Oslo’da “Reşadiye’de aşka geldiniz, bir daha gelmeyin.” diyen,
“Vizyonunuz yüzde 90-95 Başbakanla örtüşüyor.” diyen, “Türk milleti tembeldir,
akıllı insanı buldu mu sırtına çöker.” diyen Hakan’ınızı kurtarmak olunca bir
tek gecede yasa çıkartıp başlatılmış soruşturmayı, yargılamayı bile
durdurmaktan çekinmeyen bir Meclis.
Bunları kimseyi kızdırmak için söylemiyorum, yaptığınızın farkına
varın diye söylüyorum. Adalet Bakanından bunu beklemiyorum, Sayın Başbakandan
da beklemiyorum, bence hiç kimse de beklemiyor, bizim grubumuz da beklemiyor
ama sizler, bizler halkın temsilcileri olduğumuzu söylüyoruz. Burada bulunmamızın
dayanağı hukuk ve Anayasa ve o hukuk ve Anayasa bizlere “Ne yapıyorsunuz?
Kendinize gelin.” diyor, “Evrensel hukuk, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
kararları bu kadar hoyratça görmezden gelinebilir miydi?” diyor. O kadar ki
Haşim Kılıç’ın Anayasa Mahkemesi bile en sonunda, üstelik yalan yanlış bir
gerekçeyle de olsa “Bu kadar hukuksuzluk, bu kadar kural tanımazlık olmaz.”
dedi, diyebildi. İşte böyle bir Meclisin bütçesini konuşuyoruz.
Değerli milletvekilleri, Fransa’da 2006 yılında bir yasa çıktı, eğitim
sonrası ilk istihdam yasası. Lise ve üniversite öğrencileri karşı çıktılar,
olaylar çıktı; 1968 Mayıs olaylarından sonra en büyük olaylar, 2006’da. Ve o
ülkenin Parlamentosu, Meclisi hemen yasayı geri aldı, bir daha da çıkarmadı. Ve
hiçbir politikacının, hiçbir devlet adamının aklına “Kilisede içki içtiler”,
“Bir bacımıza saldırdılar.” demek gelmedi. Geldiyse de o toplumdan, kendi
arkadaşlarından, üstlendiği devlet adamlığı rolünden utandı da söyleyemedi.
Bizdeyse Gezi Parkı dediğimiz olaylar oldu. Hepimizin gözleri önünde 7 kişi
yaşamını yitirdi, sivil kişilerle, resmî görevliler eliyle. Binlerce ton biber
gazı, dayak yiyenler, gözünü, elini kaybedenler… Ve 1920’lerin Kurtuluş
Savaşı’nı veren, bu, ilk anayasanı yapan Türkiye Büyük Millet Meclisi ve onun
Başkanı bütün bu hukuksuzlukları, bu cinayetleri açıkça görmezden geldi. (CHP
sıralarından alkışlar) Bunları hepimiz yaşadık ve görmezden gelmeye devam
ediyor. İşte bu Meclisin, bu Meclis Başkanlığının bütçesini konuşuyoruz.
Son söz olarak şunu söylemek istiyorum: Sizlerden, bizlerden,
Türkiye Büyük Millet Meclisinden hâlâ bir şeyler bekleyenler var, hâlâ umudunu
kesmemiş olanlar var. Örneğin, Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde çalışan
Türkiye Büyük Millet Meclisi personeli. Her seferinde bize dile getiriyorlar,
ben de Başkanlık Divanına defalarca getirdim. Meclis bünyesinde çalışan tüm
sözleşmeli personelin, 4/C’li personelin ve taşeron
görevlilerin özlük haklarının korunması ve yardımcı hizmet sıfatı ile genel
idare hizmetlerinde çalışan ama aynı işi yapanlar arasındaki bariz
ayrımcılığın, bariz haksızlıkların giderilmesi. Hiçbirini önleyemediniz,
taşeronu önleyemediniz; bari sizlere hizmet veren buradaki bu görevlilerin
arasındaki haksızlığı giderin de bir kapı olsun, buradan geçebilelim, bunları yapan
bir Meclis olabilelim.
Bu gerekçelerle, bütçeye hem “hayır” oyu vereceğimizi söylüyorum
hem de hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Kamer Genç,
Tunceli Milletvekili.
Süreniz altı dakikadır. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sayıştay bütçesi üzerinde konuşmak üzere söz aldım.
Dün burada konuşan Recep Bey dedi ki: “Efendim, okullarda eskiden
60-70 kişilik sınıflar vardı, şimdi 30 ila 35’e indirdik.” Bugün bana
Muradiye’nin Kandahar İlköğretim Okulundan telefon eden, 4 çocuğundan 1’inin
okulda olduğu sınıfın 72 kişi olduğunu söylüyor. Ya biraz insanlara dürüst
konuşun be! Makamınızdan, mevkinizden utanın ya! Yani
bu insanlar sizi dinliyor, bu televizyonlardan sizi dinliyor. Burada yalan
söylemekle nerede bu milleti kandırıyorsunuz?
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sen utan, sen, sen! Sen utan!
BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen temiz bir dil kullanın.
KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, arkadaşlar, mesele şu…
MEHMET METİNER (Adıyaman) – “Recep Bey” dediğin kim? Sen utan!
BAŞKAN – 67’nci madde ortada Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi bunu susturmayacaksanız sustururum
ben bunu.
BAŞKAN – Temiz bir dil kullanın lütfen.
KAMER GENÇ (Devamla) – Sana hesabını soracağım Adıyaman’da.
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Senin ayarın bozulmuş.
BAŞKAN – Siz temiz dil kullanırsanız cevap vermezler oradan.
KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, arkadaşlar…
BAŞKAN – Sayın Metiner, lütfen müdahale etmeyin.
SAKİNE ÖZ (Manisa) – Sayın Başkan, siz müdahale ediyorsunuz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, AKP milletvekilleri ana
avrat küfrediyorlar.
KAMER GENÇ (Devamla) – Bakın, Sayıştay… Dün burada Hükûmet bütçesini,
masalını sunan Bakan dedi ki: “Efendim, Sayıştay raporları gelmiştir. Biz
Sayıştay raporlarının hukuksuz olanlarını mahkemeye sevk edeceğiz.”
Şimdi, Plan ve Bütçe Komisyonunun Başkanı burada AKP adına
konuştu, dedi ki: “Kesin hesap görüşmelerine esas olan genel uygunluk
bildirimidir, mali rapor değildir.”
Arkadaşlar, insanlar cahil olsa bile bu kadar laf etmez. Mali
rapor olmadan genel uygunluk raporu düzenlenemez. Bunu, en basit bir mali
bilgisi olan insanlar bilir. Mali uygunluk raporu nedir? Bütün bakanlıkların,
ayrı ayrı kurumların harcadığı paraların ayrıntılarını gösterdiği bir rapordur.
Bu rapor olmadan genel bildirim raporu verilemez.
Şimdi, niye yapmamışlar? Arkadaşlar, bakın, şimdi, burada Sayın
Genel Başkanımız Gümrük ve Tekel Bakanlığıyla ilgili, Adalet Bakanlığıyla
ilgili Sayıştay denetçilerinin düzenlediği… 300 sayfalık, 270 sayfalık
raporları düzenledi. Şimdi, bu raporlar ne oluyor biliyor musunuz? Şurada
oturan Sayıştay Başkanının başkanlığı altında Rapor Değerlendirme Kurulu diye
bir kurul var. Bu kurul AKP’nin yaptığı yolsuzlukları, hırsızlıkları, suistimalleri aklama komisyonu hâline getirdi Sayıştayı. Bu raporları alıyor, içindeki bütün
yolsuzlukları, suistimalleri çıkarıyor, bir kâğıt
parçası olarak Meclise gönderiyor. Ben şimdi soruyorum bu Sayıştay Başkanına:
Hangi sıfatla gelmiş, burada oturmuş?
BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen, bir bürokrata o şekilde hitap
etmeyin. Lütfen…
KAMER GENÇ (Devamla) – Devletin katrilyonlarına yapılan suistimalleri burada AKP adına aklayan bu kişi hangi sıfatla
gelmiş buraya? (CHP sıralarından alkışlar)
Devleti zarara sokan bir kişi burada gelip oturamaz arkadaşlar.
Bunun yetkisi buraya…
BAŞKAN – Muhatabınız bürokrat değil Sayın Genç.
AHMET YENİ (Samsun) – Suçlama, cevap veremeyecek adamı suçlama.
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Bürokratlara sataşmak doğru mu?
KAMER GENÇ (Devamla) – Dürüst görev yapmadan yapamaz. Neden
yapıyorlar bunu?
Bakın, arkadaşlar, ayrıca da biliyorsunuz, Toplu Konut Başkanlığı,
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ve Tasarruf Mevduat Sigortası Sayıştayın denetimi dışındadır. Neden dışında biliyor
musunuz? Geçen gün Bodrum’da 687 dönümlük bir arazi, en kıymetli arazi, Tayyip
Bey’in her gün otellerine, her gün değil de sık sık otellerine gidip de aile
efradıyla yediği içtiği Rixos otellerinin sahiplerine
verildi. Kaça verildi biliyor musunuz? 150 milyon dolara. Arkasından, o Rixos otellerinin sahibi gitti, Ziraat Bankasında 180
milyon lira… Üç gün sonra, bakın, 05/07’de bunu özelleştirmede verdiler,
08/07’de gitti, Ziraat Bankasından 180 milyon dolar aldı. Bunları Sayıştay
raporuna yazıyor mu? Yazmıyor.
Şimdi, arkadaşlar, diyorlar ki: “Hızlı tren yaptık.” Hızlı trene
bugün o harcanan paralarla iki tane hızlı tren yapılabilir. Hızlı tren yaptılar
ama Devlet Demiryollarının elindeki iki travers fabrikasını durdurdular, Recep
Bey’in dünürüne travers fabrikasını açtılar, 80 trilyon lira ona para ödediler.
Arkadaşlar, o hızlı trenlere harcanan, o yatırımlara harcanan paralar sağlıklı
incelense onların yüzde 50’sinin soygun, hırsızlık olduğu ortaya çıkar ama
nerede…
Şimdi, deniliyor ki… Arkadaşlar, eskiden 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu vardı. 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu’nda devlet ödemelerinde bir
ciddiyet vardı ama bu son Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu gelince şimdi
bunlar da öyle bir sistemi getirdiler ki, efendim müteahhitler şey ederse,
istihkak raporunu getirirse hiç incelemeden ödeme yapıyorlar. Böyle bir şey
olur mu arkadaşlar? Yani, o usulüne göre ihale edilmiş mi edilmemiş mi,
bunların hepsi incelenmiyor. O bakımdan yani suistimallerin
haddi yok, hesabı var.
Şimdi, geçen gün burada bir rapor tartışması yapıldı. Bu raporun
baş sorumlusu Meclis Başkanıyla Tayyip Erdoğan’dır.
Şimdi, Tayyip Erdoğan gitti Diyarbakır’da Beşir Atalay’la beraber
dedi ki: “Biz Kürdistan lafını bilerek kullandık.” Yani biz kendi aramızda,
geldik, artık Kürdistan’ın kurulması gerektiğine karar verdik.
Şimdi, BDP’li milletvekilleri de haklı
olarak Tayyip Erdoğan’ın yaptığı bu konuşma üzerine o düşüncelerini rapora
intikal ettirdiler. Şimdi, bu komisyon bu raporu yazdı buraya getirdi, ondan
sonra Başkanlık da bu raporu uygun gördü. Sırf burada çıkıp da millete sanki bu
işe karşıymış gibi, milliyetçilik yapalım diye sahte milliyetçilik yaptılar
AKP’liler yani esas, baş sorumlusu Tayyip Erdoğan’dır. Diyor: Türkiye’yi ben
böleceğim. Bunun sebebi de 30 Martta yapılan seçimlerdir.
Arkadaşlar, 12 Haziran seçimlerinde oyu aldı, 16 Haziran
seçiminden sonra, bakın, 180 tane şehit oldu. Şimdi, 30 Marta kadar, zaten
doğu, güneydoğu karlı, bir eylem yapılmaz. Tayyip’in hesabı şu, diyor ki:
Efendim, işte ben 30 Mart seçimlerinde alayım belediye başkanlığı seçimini,
ondan sonra yine şehitler verilsin, ondan sonra… Perde arkasında ne konuştuğu
belli değil.
Tabii, zamanımız az olduğu için düşüncelerimizi ayrıntılı olarak
açıklayamıyoruz...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET YENİ (Samsun) – Bu beklentileriniz olmayacak.
Beklentileriniz olmayacak.
KAMER GENÇ (Devamla) – …ama yolsuzluklarla dolu bu bütçeyi
şiddetle reddediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Evet, teşekkür
ediyorum.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Ünal.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Grup Başkanımıza dönük hoş olmayan
ifadeler kullanılmıştır. 69’uncu maddeye göre sataşmadan dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Ünal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İki dakika söz veriyorum sataşma nedeniyle.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Hükûmete söyledi, gruba yönelik bir şey
söylemedi ki.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Aa, onu da mı
anlamadın?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – O zaman biz her eleştiriye cevap
verelim bir daha, değil mi?
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
9.- Kahramanmaraş Milletvekili
Mahir Ünal’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın birinci tur
görüşmelerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biz, buraya her birimiz bir birey olarak gelmiyoruz. Biz
buraya oyunu aldığımız insanları temsil yetkisiyle geliyoruz. O yüzden ben
burada her bir
milletvekili
hakkında konuşurken önce o
milletvekiline oy vermiş, seversiniz, sevmezsiniz, beğenirsiniz, beğenmezsiniz…
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Seçmeninizi bilgilendirin.
MAHİR ÜNAL (Devamla) - …temsil ettiği arkasındaki seçmeni
düşünerek ve daha hassas, daha dikkatli konuşmaya çalışıyorum. Dolayısıyla,
burada, bu ülkede her 2 kişiden 1’inin oyunu almış…
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – O seçmeni bilgilendirmiyorsunuz.
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Bilgilendirin o seçmeninizi.
MAHİR ÜNAL (Devamla) - …bir Başbakanla ilgili konuşurken birazcık
hassasiyeti, azıcık edebi hak ettiğini düşünüyorum.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) - Seçmeninizi kandırıyorsunuz.
MAHİR ÜNAL (Devamla) - Burada televizyonların karşısında
kullandığınız üslup…
Şimdi, az önceki hatibe, şahsına konuşacak olsam başka şeyler
söylerim ama temsil ettiği Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları var ve o
vatandaşlara hitaben buradan şunu söylüyorum: Bu hatip hakikati çarpıtarak,
buradan yalan ve iftira dolu ifadeler kullanarak maalesef sizleri yanıltmakta
ve kendisine verdiğiniz temsil yetkisini, hakkını kötü bir şekilde
kullanmaktadır. Sizi, size oy verenlere havale ediyorum. (CHP sıralarından
gürültüler)
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Halkı aldatan sizsiniz.
MAHİR ÜNAL (Devamla) - Dolayısıyla, burada, lütfen, konuşurken
öncelikle İç Tüzük’e, İç Tüzük’ün
amir hükümleri gereğince temiz bir dil kullanmaya sizleri davet ediyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ya, milletvekiliniz ana avrat
küfür ediyor kardeşim, bundan daha kötü bir şey olur mu!
MAHİR ÜNAL (Devamla) - Bakın, bir davranışı, yanlış bir davranışı
ikinci bir yanlış davranışla bir doğruya ulaştıramazsınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Süre bitti Sayın Başkan, süre bitti.
MAHİR ÜNAL (Devamla) - Suimisal emsal
olmaz. Burada bir suimisalden yola çıkarak oradan
sataşma hakkı size vermez. Kalkarsın, gelirsin, buradan konuşursun, cevabını
verirsin. Meclisin adabına, mehabetine uygun davranın. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ünal.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sizin milletvekiliniz ana avrat
küfrediyor, bundan daha ağır ne olabilir!
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bana “Yalan ve iftira
atıyor.” dedi. Ben, yalan ve iftira atmadığımı lütfen izah edeyim.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Milletvekiliniz “Bilmem nerene bilmem
ne yapayım.” demiş. Ayıp ya!
BAŞKAN - Buyurun Sayın Genç.
Sataşma nedeniyle iki dakika süre veriyorum.
10.- Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben, buraya, bu kürsüye
geldiğim zaman Anayasa’nın 81’inci maddesine göre yemin ettim. O yemini sen
okudun. Aslında, önce o yemini siz yerine getirmiyorsunuz.
Ben, eksik söyledim. Bakın, Maliye Bakanlığının…
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Başbakana az önce sen “yalancı”
ifadesini kullanmadın mı?
KAMER GENÇ (Devamla) – Maliye Bakanlığı raporunu bunlar
açıklamadılar.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – O yemine uygun mu davranıyorsun sen?
KAMER GENÇ (Devamla) - Arkadaşlar, Maliye Bakanlığı raporunda şu
var… Merkez Uzlaşma Komisyonunda hâlâ AKP’li mali müşavirler var. Ben soruyorum
kendilerine: Merkez Uzlaşma Komisyonunda hangi tüccarın 700 trilyon liralık
vergisini 40 trilyona indirdiniz?
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Bu iddiaların yeri burası değildir,
gidersin savcıya şikâyette bulunursun.
KAMER GENÇ (Devamla) – Bunu Canikli’ye soruyorum: Canikli’nin
İstanbul’da mali müşavirlik bürosu var mıdır, yok mudur? Varsa…
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Bunlar üzerinden çirkin bir siyaset
yürütemezsin!
KAMER GENÇ (Devamla) – 5 katrilyon liralık vergiyi Merkez Uzlaşma
Komisyonunda neden 500 trilyon liraya indirdiniz?
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Mahkemelere gidersin, mahkemelere…
KAMER GENÇ (Devamla) - Bunların hepsi hırsızlık ve yolsuzluk.
Bunları gizlemek için, işte bu Sayıştay Başkanı bunları yazan raporda bunları
elimine ediyor, buraya göndermiyor.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Neye dayanarak söylüyorsun bunu?
KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu, daha bundan net var mı?
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Neye dayanarak söylüyorsun?
KAMER GENÇ (Devamla) - Ben hangisini yalan söylüyorum? Senin bana…
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Hangi bilgi, belgeyle bunları
söylüyorsun?
KAMER GENÇ (Devamla) – Ben yalan söylemiyorum.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Hangi bilgi, belgeyle bunları
söylüyorsun?
KAMER GENÇ (Devamla) – Ben senin yaptığın yolsuzlukları,
hırsızlıkları söyledikçe utanacağına çıkıp bana “Yalan söylüyorsun.” diyorsun.
(CHP sıralarından alkışlar)
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sen bunları söylediğin için ben öyle
mi oluyorum?
KAMER GENÇ (Devamla) - Eğer yalan söyleyen birisi varsa sizsiniz.
Yiğitliğiniz varsa gidelim hesapları inceleyelim. (CHP sıralarından alkışlar)
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Eğer senin yiğitliğin varsa bu çirkin
iddialarını ispatla memursun.
KAMER GENÇ (Devamla) - Bakın, hesapları inceleyelim, eğer bir
yolsuzluk yoksa ben milletvekilliğinden istifa ediyorum, eğer yolsuzlukları
varsa siz eder misiniz? Ben…
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Bu çirkin iddialarını ispatla
memursun sen.
KAMER GENÇ (Devamla) – Tunceli milleti, çok onurlu ve soylu bir
millettir.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Öyle iddiayı ortaya atıp, kaçıp
saklanamazsın!
KAMER GENÇ (Devamla) - Beni yedi defa buraya seçip gönderiyor
çünkü ben, burada devamlı dürüstlüğü dile getirdim, laik Türkiye Cumhuriyeti
devletinin birlik ve bütünlüğünü savundum ve sizler gibi ikiyüzlü olmadım.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – İkiyüzlü olan sensin!
KAMER GENÇ (Devamla) -
Tayyip Erdoğan gidip de başka yerde bir başka laf konuşuyor. Türkiye
Cumhuriyeti devletini, Abdullah Öcalan bile bölmem diyor; Tayyip Erdoğan ben
böleceğim diyor. Böyle bir şey olur mu yahu? Böyle bir şey olur mu arkadaşlar?
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Bu iddialarını ispatla memursun sen!
KAMER GENÇ (Devamla) – Yani böyle bir şey olur mu? Böyle bir
ihanet olur mu?
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Bu iddialarını ispatla memursun sen!
KAMER GENÇ (Devamla) - Böyle ihanet çetesi olur mu?
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Yalan söylüyorsunuz, yalan!
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayıştay Başkanı orada,
Kamer Bey’in iddiaları da ortada.
BAŞKAN – Lütfen… Böyle bir usulümüz yok Sayın Erdoğdu.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ama bu kadar önemli bir konuda Grup
Başkan Vekili bağırarak konuşarak konuyu kapatmaya çalışıyor. Sayıştay Başkanı,
Maliye Bakanlığında böyle bir olay olup olmadığını açıklayabilir.
BAŞKAN – Sayın Erdoğdu, lütfen oturun yerinize.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Böyle bir usul mü var Mecliste ya!
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Sayın Başkanım, 5 milyar lira milletin
vergisi. Beni oturtabilirsiniz…
BAŞKAN – Sayın Erdoğdu, oturun yerinize, söz hakkınız yok.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ama Sayın Başkanın yaptığı da doğru
değil.
AHMET AYDIN (Adıyaman) - Kendi adamınızın yaptığına bakın ya,
Sayın Başkanınki doğru değil diyorsunuz.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Hangimiz daha hırsız diye bir yarış olur
mu ya! Kendi adamınıza bakmıyor musunuz? “Yani, biz de yapıyoruz ama siz de
yaptınız.” der gibi. “Siz bizden daha hırsızsınız, biz de hırsızız ama.” der
gibi. Hırsızlık yarışı mı yapıyorsunuz kardeşim!
AHMET AYDIN (Adıyaman) - Sizinle yarışamayız!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, müdahale edin, hırsızlık
yarışı yapıyorlar.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı:
506) (Devam)
2.- 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye
Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya
Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay
Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277,
3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI (Devam)
1) Cumhurbaşkanlığı 2014 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Cumhurbaşkanlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Sayıştay Başkanlığı 2014 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sayıştay Başkanlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
(Devam)
1) Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) YARGITAY (Devam)
1) Yargıtay 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Yargıtay 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
E) DANIŞTAY (Devam)
1) Danıştay 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Danıştay 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
F) BAŞBAKANLIK (Devam)
1) Başbakanlık 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Başbakanlık 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
G) KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU (Devam)
1) Kamu Denetçiliği Kurumu 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
Ğ) MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL
SEKRETERLİĞİ (Devam)
1) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına dördüncü konuşmacı
Sayın Rıza Türmen.
Sayın Türmen, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz yedi dakika.
CHP GRUBU ADINA RIZA TÜRMEN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; böyle kızgın bir ortamda konuşmak kolay değil tabii.
Dün Mustafa Balbay yemin etti. Bu, çok önemli bir gündü bu
Parlamento için çünkü millet iradesinden çok sıklıkla söz ettiğimiz bu günlerde
millet iradesine düşen bir gölge öylelikle kaldırılmış oldu bu yeminle. Bu,
tabii, mutluluk verici bir olay. Fakat şu soruyu sormak lazım: Mustafa Balbay
neden cezaevindeydi? Bunu sadece Mustafa Balbay için değil, Mustafa Balbay’la
aynı statüde olan diğer milletvekilleri, milletvekili olmayan diğer Balyoz,
Ergenekon, KCK hükümlüleri, tutukluları için de sormak lazım. Bu sorunun cevabı
20’nci yüzyılın en önemli yazarlarından biri olan Kafka’nın “Duruşma” adlı
kitabında var, orada bulabiliriz.
MEHMET METİNER (Adıyaman) - O labirentlere hiç girme.
RIZA TÜRMEN (Devamla) – Orada şöyle bir şey var: Bir adam üzerinde
“hukuk” yazılı kapıdan içeri girmek istiyor. Bekçi diyor ki: “Dur bakalım,
giremezsin şimdi, daha sonra.” Ve adam beklemeye başlıyor. Bekliyor, yıllar geçiyor,
devamlı girmek için teşebbüste bulunuyor, bekçi devamlı engelliyor. Sonunda
adam yaşlanıyor, artık ölüm döşeğine düşüyor ve ölmeden önce bir soru soruyor
bekçiye: “Nasıl oluyor da ben bu kadar yıldır burada bekliyorum ve benden başka
hiçbir kimse bu kapıdan içeri girmek istemedi. Bu nasıl oluyor?” diyor. Bekçi
ona doğru eğiliyor, diyor ki: “Bu kapı sadece senin içindi.” Öldükten sonra da
kapıyı kapatıp gidiyor zaten. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, burada, Türkiye’de de “hukuk, adalet” yazılı kapıdan geçmek
için bekleyen ve bir türlü geçemeyen çok çok kişi var, bizim hukuk adalet
sistemimizin sonucunda. Tabii, Mustafa Balbay’ın serbest bırakılması Anayasa
Mahkemesinin kararıyla oldu. Bu, iyi bir gelişme.
AHMET YENİ (Samsun) – Referandumla oldu, referandumla. “Hayır”
dediğiniz referandumla oldu.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – “Hayır” demediler, onlar dışarı çıktılar.
BAŞKAN – Sayın Yeni, lütfen… Sayın hatibe müdahale etmeyelim.
RIZA TÜRMEN (Devamla) – Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Güzel bir şey söyledi ama, çok güzel bir şey söyledi. “Referandum sayesinde oldu”
dedi, ne diyorsunuz?
RIZA TÜRMEN (Devamla) – Tabii, herkesle birlikte konuşamıyorum.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, yanlış söyleniyor, onlar
“hayır” demediler ki, dışarıya çıktılar.
BAŞKAN – Sayın Kacır, lütfen…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Referandum sayesinde oldu mu, olmadı
mı?
ÜNAL KACIR (İstanbul) – “Hayır” demediler efendim, dışarı
çıktılar.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Referandumla oldu biliyorsunuz.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sana kalsa yüz yıl çıkmazdı.
RIZA TÜRMEN (Devamla) – Şimdi, efendim, bireysel başvuru hakkının
tanınması Anayasa Mahkemesinde tabii iyi bir gelişme olabilir de, nasıl sonuç
vereceğine bağlı. Yalnız şunu söylemek lazım: Anayasa Mahkemesinde şu anda 10
binden fazla bireysel başvuru var, insan hakkı ihlali nedeniyle. Bu bireysel
başvurular giderek artacak. Niçin artacak? Çünkü Türkiye’de çok geniş ölçüde
insan hakkı ihlalleri oluyor. İnsan hakkı ihlallerini ortadan kaldırmak için
ihlal olduktan sonra başvuru yolunu getirmek yeterli değil. Yapılması gereken
şey, insan hakkı ihlali olmamasını sağlamak, insan hakkı ihlalinin nedenlerini
ortadan kaldırmak. Oysa, bu nedenler ortadan
kaldırılmadığı gibi, kitlesel bir nitelik kazanıyor. Türkiye’de insan hakları
ihlalleri 1990’ların başında güneydoğu davalarında kitlesel nitelikteydi. Ondan
sonra bu değişti ama bugün, günümüzde bu ihlaller yeniden kitlesel nitelik
kazanmaktadır.
Bu hafta İnsan Hakları Haftası. Onun için, bu İnsan Hakları
Haftası’nda neler görüyoruz, buna bir bakmak lazım. Şunları görüyoruz: Gezi
sonrası başlatılan cadı avı büyük bir hızla devam etmektedir. Gezi’ye katılan
255 kişi için iddianame hazırlanmıştı. Gezi’ye katılan 13 yaşındaki çocuk için
iki yıl hapis cezası talebiyle soruşturma açılmıştır, yargılanmaktadır bu
çocuk. Adalet Bakanı şöyle demiş… Efendim, işte, Gezi’de tutuklu olanların,
gözaltına alınanların çıplak aranması problemi var. Adalet Bakanı “Utandırmadan
soyuyoruz.” gibi çok garip bir deyim kullanmıştır. Utandırmadan soyuyoruz ne
demek arkadaşlar? Yani aşağılayıcı muamele çok büyük bir insan hakkı ihlalidir.
Aşağılayıcı muamelenin ne olduğuna Adalet Bakanı karar vermez, aşağılayıcı
muamelenin ne olduğuna o muameleye tabi tutulan kişi karar verir, eğer
kendisini aşağılanmış hissediyorsa bu aşağılanmış muameledir. Adalet Bakanının
çıkıp da “Biz utandırmadan soyuyoruz.” gibi garip bir laf söylemesi insan
haklarından ne kadar uzak olduğunu gösteren bir göstergedir.
Toplantı, gösteri yürüyüşleri Türkiye'de çok büyük bir problem
hâline gelmiştir. Demokratikleşme paketine konulan toplantı, gösteri
yürüyüşleriyle ilgili değişiklik hiçbir işe yaramayacaktır. Çünkü toplantı,
gösteri yürüyüşleri özgürlüğüyle ilgili şunları valilerin ve yetkililerin
öğrenmesi lazım: Bir, toplantı ve gösteri yürüyüşü izne tabi değildir. Toplantı
ve gösteri yürüyüşü için bildiri yapılmamış olması barışçı bir gösteriyi
dağıtmak için neden değildir. Toplantı ve gösteri yürüyüşünün nerede
yapılacağı, ne zaman yapılacağı o gösteriyi düzenleyen kişilere ait bir haktır.
Buna vali karar vermez. Yani bunları düzeltmeden, böyle birtakım kozmetik
değişikliklerle… Efendim, “Bir saat daha fazla uzattık.” işte, efendim,
“Hükûmet komiserini ortadan kaldırdık.” filan, bunlar aslında kozmetik
değişiklikler fakat buradaki esas insan hakkı ihlalini ortadan
kaldırmayacaktır.
Tabii, polisin orantısız güç kullanması çok büyük bir mesele
hâline gelmiştir Türkiye'de. Polis gücü bugün artık suçluyu yakalamak, suçluyu
cezalandırmak için kullanılmamaktadır. Polis gücü, kamu düzenini değil,
iktidarı korumaktadır bugün; iktidarın iktidarda kalmasının bir aracı hâline
gelmiştir, Türkiye'deki otoriter rejimin kurulmasının bir aracı hâline
gelmiştir. O nedenledir ki polis gücü Avrupa’daki en geniş polis gücü hâline
getirilmiştir, o nedenledir ki polis gücü, insan haklarını ihlal eden polisler
mükâfatlandırılmaktadır. 6 insan öldürülmüştür, bilmem ne kadar insan
yaralanmıştır, 1.500 insan yaralanmıştır; bunlarla ilgili, polise büyük bir
koruma sağlanmaktadır. Bütün bunlar giderilmeden Türkiye’de insan haklarından
bahsetmek söz konusu olamayacaktır.
Çok teşekkür ederim. (CHP ve BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına beşinci konuşmacı Ali İhsan
Köktürk, Zonguldak Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
Süre altı dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2014 yılı Danıştay ve Yargıtay bütçeleri üzerine
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi, Anayasa’mızın
2’nci maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Anayasa’mızın
başlangıç kısmında da hukuk devletinin kuvvetler ayrılığı ilkesine dayandığı ve
yargı bağımsızlığının hukuk devletinin temel koşulu olduğu açıkça
vurgulanmıştır. Bu bağlamda, adli ve idari yargının en üst mahkemeleri olarak Danıştaya ve Yargıtaya da hukuk
devletinin, yurttaşlarımızın temel hak ve özgürlüklerin güvencesi olmak,
ülkemizde adalete olan inancı sürekli kılmak görev ve sorumlulukları
yüklenmiştir. Ancak, adalet duygusunun alabildiğince örselendiği ülkemizde,
bugün, hukuk devletinden, bağımsız yargıdan söz edebilme olanağı bulunmadığı
gibi, Danıştayın ve Yargıtayın
da üzerlerine düşen sorumlulukları gereği gibi yerine getirdiklerini
söyleyebilmek olanaklı değildir.
Ayrıca, Yargıtay, Danıştay, Anayasa Mahkemesi gibi yüksek
mahkemelerin belini kırmak için, gerçekleştirilen 12 Eylül referandumundan sonra, siyasal iktidarca, adetâ, seçimle değil, atama suretiyle ve blok listeyle
oluşturulan yeni HSYK döneminde yüksek yargı -vicdanıyla görev yapan istisnai
yargıçlar dışında- tamamen yürütmenin ve yargı dışı diğer güç odaklarının
tahakkümü altına girmiştir.
Değerli milletvekilleri, daha önce Yargıtayın
ve Danıştayın üye sayısını yarıya indirerek, boşalan
üyeliklere atama yapmayarak yüksek mahkemeleri tıkama anlayışında olan siyasal
iktidar, HSYK’yı yapılandırdıktan sonra, yine
hepimizin bildiği gibi, Danıştay ve Yargıtay değişiklikleriyle yüksek
mahkemelerin üye sayısını artırarak bir anda Yargıtaya
160, Danıştaya 61 üye atamıştır. Bununla da
kalınmayarak kadrolaşma ve siyasallaşma hedefleri doğrultusunda, Danıştay ve Yargıtayda yeni daireler oluşturulmuştur. Çoğunlukla,
yargıçlık geçmişi son derece kısa olan, daha ilk derece yargılamaları için bile
yeterli tecrübesi bulunmayan yüzlerce tetkik hâkimi ve savcı yüksek mahkemelere
atanmıştır. Bu şekilde, yüksek mahkemelerde blok oy kullanan, “Gözlerimi
kaparım vazifemi yaparım.” mantığıyla ve yargı dışı güç odaklarının siyasal
direktifleriyle hareket eden sözde yargıçlar ordusu oluşmuştur. Yüksek
yargıdaki liyakat ilkesi, yüksek yargının yıllarca yılda oluşturduğu
birikimleri ve yüksek yargının saygın kadroları hallaç pamuğu gibi atılmıştır.
Değerli milletvekilleri, bunların yanı sıra, bağımsız yargının,
adil yargılamanın ve hukuki güvenlik ilkesinin temeli olan doğal yargıçlık
ilkesi, AKP döneminde yapılan değişikliklerle sadece ilk derece mahkemelerinde
değil, Danıştayda ve Yargıtayda
da bertaraf edilmiştir. Danıştayda kamunun
çıkarlarını koruyan, içtihat oluşmasına katkı sağlayan Danıştay Savcılığı
müessesi sadece Danıştayın ilk derece mahkemesi
sıfatıyla baktığı davalara münhasır kılınmıştır. Yine, kendi içinde mesleki
deneyim ve birikime dayalı seçim yarışlarına sahne olan yüksek mahkemelerde AKP
iktidarıyla birlikte bütün bu kıstaslar terkedilerek bunların yerine tek bir
kıstasa, işaret edilme kıstasına dayalı yeni bir dönem başlamıştır. Sayın
Bülent Arınç’ın Danıştay Başkanı için söylediği “Yüce
Rabbim verdikçe veriyor.” sözüyle belleklerimize kazınan bu yeni dönemde,
işaret edilen kişilerin Danıştay Başkanı, Yargıtay Birinci Başkanı, Cumhuriyet
Başsavcısı, daire başkanı ve benzeri görevlere getirilmesi olağan yöntem hâline
gelmiştir. Bu şekilde seçilen yüksek yargıçların vicdanlarına ve meslek
ilkelerine göre değil, kendilerini işaret eden, oraya getiren iradeye göre
hizmet etmelerinin en bariz, en çıplak örnekleri görülür olmuştur.
Ayrıca, bunlar da yetmemiştir. Yargıya birlikte hâkim olan, yargıyı
birlikte dizayn eden güç odaklarının süreç içerisinde karşı karşıya gelmeleri
-peşi sıra değişiklik düzenlemelerini gündeme getirerek- yüksek yargıyı âdeta
bir yapboz tahtasına dönüştürmüştür.
Değerli milletvekilleri, bunun en bariz örneği, yarın Adalet
Komisyonunda görüşülecek Danıştay değişikliğidir. Tiranlar arasındaki kavga ve Danıştaya hâkim olma mücadelesi, Danıştaya
ek yeni 1 daire, 1 daire başkanı ve 31 üye kadrosunun ihdasını içeren bir kanun
değişikliğini, tasarısını Adalet Komisyonu gündemine getirmiştir.
Değerli milletvekilleri, sonuç olarak: Asker sivil, öğrenci, kadın
erkek, genç yaşlı binlerce yurttaşımızın uzun süreli ve haksız tutukluluklarla
cezaevlerinde çürütüldüğü, Gezi olayları örneğinde gördüğümüz gibi polis
devletinin en bariz şiddet içeren uygulamalarının görüldüğü ülkemiz, bugün
maalesef, hukuk devleti anlayışından hızla uzaklaşmıştır. Balyoz davası
örneğinde olduğu gibi, savunma hakkını ortadan kaldıran, tahrif edilmiş dijital
verileri kararlarına dayanak oluşturan olağanüstü yargılama süreçlerini onayan Yargıtaya…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) – …görevi yürütmeyi hukuk devletinin
sınırları içerisinde tutmak olan ancak bu misyonunu reddeden Danıştaya ve “Anayasa yargısı milletin iradesine fren yapma
mercisi değildir.” diyerek Anayasa’ya aykırı, ulusal
çıkarlarımıza aykırı yasaları fütursuzca onayan, geçit veren Anayasa
Mahkemesine bugün halkımızın güveni kalmamıştır. Halkımızın güveninin
sağlanması, için siyasal iktidarın ve yargı üzerinde tahakküm oluşturan diğer
güçlerin artık sonlanması gerekmektedir.
Bu duygu ve düşüncelerimle, Danıştay ve Yargıtay bütçelerine hayır
oyu vereceğimi ifade ederek yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına altıncı konuşmacı Emine Ülker
Tarhan, Ankara Milletvekili.
Konuşma süresi dokuz dakikadır.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Teşekkürler Sayın
Başkan.
Değerli milletvekilleri, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Biraz hamasetten uzaklaşalım istiyorum ve on bir yıldır bizi
yöneten zihniyetin neler yaptığını bir konuşalım ve onları biz niçin
istemiyoruz, bunu konuşalım. Çünkü, insan onurunu
umursamıyordu bizi yönetenler, hastalığıyla boğuşan bir gencin eline para
sıkıştırıyorlardı. Çocuk köleliği özendiriyorlardı bizi yönetenler. Fikirler
yerine telefonları dinliyorlar, özel yetkili mahkemeleriyle terör
estiriyorlardı. Örtülü ödenekle yüzlerce hastane, on binlerce konut yapabilecekken
sadece üstünü örtüyorlardı. Yurtta, dünyada beton atmaktan zenginleşmişlerdi.
Kendilerine koca bir sofra kurup halkın artıklarla idare etmesini istiyorlardı.
Tamam, yol medeniyet, biliyoruz ama yolu sadece medeni olanlar yapmıyor. ODTÜ’yü kanatmadan yol
yapamaz mıydınız sanki? Yalova Köşkü’nü hiç mi örnek almadınız? Cumhuriyetin
tüm yaptıklarını hem satıp hem demir ağlara sardırıp kurucusuna dil uzattınız,
diktiği ağaçları söküp kendinize “Ak Saray” yaptınız. Onca satışa rağmen,
başınız belada, para azaldı galiba! Alelacele Katar’a niye gitmişti sahi
Başbakan?
Başbakan özgürlüğü sadece girişim özgürlüğü sanıyor.
Gençlere sabah, öğle, akşam korkuyu layık görüyor. Tabletle dolaşsınlar,
erkekler emeklilik, kızlar sadece evlilik hayalleri kursunlar istiyor. İnancı
hoşgörü yerine kutuplaştırmada kullanıyor. Dinî kullanırken ah, keşke ahlakı da
kullansaydı, 8 ayrı yurt dışı hesabını, 20-25 gibi gitmesi lazım gelenleri,
denizi feneriyle yutanları açıklayabilseydi. Bize “ekmek israfı” derken 3 helikopterle
gezdiğinden, indirimden ya da ikinci elden almadıysa eğer 43 bin dolarlık
saatinden, aile üniversitesinden, 6’ncı gemicikten filan söz ediliyor
bugünlerde. Sahi, değerli milletvekilleri, gemilere helal sertifikası veriyor
musunuz, veriyorlar mı? (CHP sıralarından alkışlar)
Özgürlük isteyen Orta Doğulular için örnek olabilirdik ama barışçı
politikamızı yerle bir edip savaş istediniz, Orta Doğu cengâveri olmaya
öykündünüz. Ama, hatırlayın, Başbakan zaten bir kez
attan düşmüştü, bir kez daha düştü. Ve geçmişi Suud’un
ittirmesi ve bir tutam ecdat kahramanlığıyla diriltebileceğinizi sandınız.
Heyhat, bu sığ yeni Osmanlıcılık hayaliniz bitti, geçmiş olsun! Muhteşem
taktiklerle Mursi’nin de başını yaktınız. Öyle Orta
Doğu’nun lideriymiş, halifesiymiş filan, geçti o günler, geçmiş olsun diyorum.
Şimdi elinizde kalan “Teröre destek oldunuz mu?” sorularının utancıdır bence. Emevi Camii’inde cuma namazı
düşlerken siz, yazık ki Reyhanlı’da, Akçakale’de masumların cenaze namazı
kılındı.
İkide bir değerlerden söz eden siz, içeride de komşuyu komşuya
düşman ettiniz, birbirlerini ihbar etsinler istediniz. Kafayı üniversite
öğrencilerine taktınız. Size ne bu gençlerin hayatından? Genç oldukları için
yaşlandıklarını kanıtlayıncaya kadar suçlu mu bu çocuklar? Ne istiyorsunuz
onlardan? Ve savaş ekonomisini göze alanlar “kırık fışkiye”
masalları eşliğinde “Gezi ekonomiye zarar verdi.” bile dediler. Zarar mı
dediniz? Zarar yiten o canlardır, zarar Berkin’in okula gidememesidir.
Polislere de acımadınız. Gaz kapsülü atmaktan yorgun düştüler. “Destan” dediniz. Ee,
ne de olsa kimisi gaz odası kimisi gaz bombası destanı yazarmış. Dillerini
kesmeye niyetlendiniz ama onlar yine de sordular “Bizim gibi 3 çocuk
istediğinden emin misin?” Sizi bilmem ama ben eminim.
Cezaevi inşacısı bakanınız şehrinden 3 gencin öldürülmesine karşı
sustu, sizse keşke sussaydınız, Başbakan keşke sussaydı; 1 milyonu çıkartmakla
tehdit etti. Mesajı alan palalılar saldırdı. Türk Bayrağı suç aleti sayıldı.
Mermiyle, kaldırım taşlarına vura vara canlar alındı. Öldüler, kör oldular,
yaralandılar. Buna rağmen “kefen” diyen siz oldunuz. Oysa eli sopalıların kol
gezdiği o sokaklarda asıl kefeni giyip yola çıkan onlardı. Kaldı ki sizin
kefeniniz muhtemel ki ceplidir ve kurşun geçirmez, onların ki ise birkaç metre ince
bez. (CHP sıralarından alkışlar) Özgürlük yolunda katledilen çocuklarımızın
anısı önünde saygıyla eğiliyorum.
Parti gözetmeksizin, değerli milletvekilleri, size soruyorum...
Annemin bir sözü var; annem ne der biliyor musunuz genç ölenler için? Şunu söyler:
“Yattıkları yerler onları incitmesin.” der, incitmesin.
Sonuç mu?
1) O gençler sizi ciddiye almıyor artık. Türkiye’de camiye
sığınanlara “kötü”, Mısır’da aynısını yapanlara “iyi” deniliyorsa; Esma’ya
haklı gözyaşları döküp buradakilere ise o gözyaşları çok görülüyorsa ciddiye
almazlar sizi. Tek ciddiye alanlar Başbakanı, biliyorsunuz, sınırda, elleri
silahlı bazıları “baba” diyorlarmış; biz de sosyal medyadan öğrendik bunu.
2) Başkanlığa veda etti Başbakanınız. Milyonlar çıkmış yollara ya!
Cumhurbaşkanlığı bile çantada keklik mi sizce? Değil.
3) Tuttuğunuz takımın… Başbakan tuttuğu takımın artık 34’üncü
dakikasını seyredemeyecek, çıkıp gidecek o maçtan çünkü itiraza tahammülü yok
çünkü muhafazakâr, asla demokrat değil ve kendini Türk ulusuna ait de hissetmiyor.
Bu bapta onca makbul olan tek şey Türk usulü başkanlıktı, onu da beceremedi.
Türk, Kürt, Çerkez, Laz sanki sizden önce bu ülkede yoktu. Ben
kendini soyla sopla filan ifade edenlerden, tatmin edenlerden, onlardan
anlamam, nasıl yapıyorlar bilmem. Ya, yaşıyoruz işte hep birlikte şu ülkede,
hep birlikte yaşıyoruz ama benim parçası olmaktan onur duyduğum bir ulus var.
(CHP sıralarından alkışlar) Kurucusunun adını yazanları disipline vermeye,
simgelerini sökmeye de çalışsanız Türkiye Cumhuriyeti diye bir devlet var
Başbakan ve yaşayacak; üzülüyor ama yaşayacak.
Bizim ihtiyacımız, affedersiniz, adalet ama varmış gibi, bilmem
kaçıncı paketle özgürlük, AVM’lerde zenginlik
illüzyonları satıyor, asgari ücretlilere iki yüz yirmi bir yıl sonra ev
vadediyorsunuz. Çok çocuk istiyor ama hamile kadın sevmiyorsunuz. Kadına şiddet
azıtırken “En büyük adalet saraylarını da biz yaptık.” diye övünüyorsunuz. Hani
dünya lideri filansınız, hanım kardeşlerinize de değer veriyorsunuz ya, peki,
yurttaşınız bir genç kızın, onun üzerinden, Başbakanın üzerinden inciten
Putin’in masasına vurup neden “…”(x) diyemedi? Neden bunu yapamadı ve gülmeyi
tercih etti? Bu mudur kadına saygısı, bu mudur? (CHP sıralarından alkışlar)
Bakın, bunca zaman iyi şeyler de yapmış olabilir kazara ama kötü
şeyler yaptığını kabul edin. Yorgun, eskidi, anlamakta zorlandığı bir Türkiye
var ve korkuyor, emin olun korkuyor. Yalnız, ortaklarıyla kavgalı. “Ne
istediler de vermedik?” öyle mi? Bu al verler kaç
masumun yaşamına, özgürlüğüne ve sağlığına mal oldu; hiç düşündünüz mü? Deniz
ve Yağmur gibi, kaç çocuk babaya hasret büyüdü? Onlara gözyaşı borçlu, Başbakan
onlara gözyaşı borçlu. O, göğe yaklaşmanın yolu gökdelen zannediyor ama gün
gelir hesap sorulmaz mı zannediyor? Hesap sorulur gün gelir çünkü “Cellatlara
kendi adalet sistemleriyle adalet dağıtmak gerek.” der bir düşünür.
Haklarınıza, Sayın Başbakan –ona sesleniyorum- haklarınıza
diğerlerininkini, tüm halkın haklarını feda ettiniz, halka karşı suç işlediniz
ya, siz, hem de kendi adaletinizle, yarattığınız adaletle yargılanmayı hak
ediyorsunuz. İşte, bu yüzden, iktidarı kaybetmekten, en çok da demokratik
yollardan kaybetmekten korkuyorsunuz ama korkunun ecele faydası yok, yok ve
üzgünüm… (CHP sıralarından alkışlar)
ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Buna kargalar bile güler!
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) – Beyefendi, okuma yazma “level”ını atlamadan sizi vekil yazmış olabilirler.
Hepimizi hapsedemezsiniz ya, bunu yapamazsınız, hepimizi
hapsedemezsiniz. Sadece biat edene özgürlük veren sisteminizin dekoru olmayacağız
biz, bununla mücadele edeceğiz, inanın.
AHMET YENİ (Samsun) – Konuştukça batıyorsun!
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) – Çünkü,
halkın yaratıcı enerjisini zincirlediğiniz bu şey var ya, “ileri demokrasi”
dediğiniz şey, bu demokrasi değil, öyle bir şey yok. Ne olduğunu siz gayet iyi
bilirsiniz. Gitmesi gereken birileri varsa o da sizsiniz.
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – O sizsiniz!
RECEP ÖZEL (Isparta) – Siz gelemiyorsunuz ki!
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Ona halk karar verir, sen değil!
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) - Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına yedinci konuşmacı Ali
Özgündüz, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Teşekkürler Sayın
Başkan.
Değerli milletvekilleri, sözlerime başlarken Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Evet, arkadaşlar, ben Millî Güvenlik Kurulu, MİT ve Kamu
Denetçiliği bütçesi üzerine söz aldım. Bildiğiniz gibi, son zamanlarda, son
günlerde, özellikle MGK kararlarıyla birlikte, Millî Güvenlik Kurulu tartışmaya
açıldı. Biz, bu konuyu geçen yıl ağustos ayında gündeme getirmiş, Sayın
Başbakana bir soru önergesi vermiştik. Hâlen bu cevap verilmedi. Biliyorsunuz,
soru önergeleri Meclis adına istenir, Meclis Başkanlığı ister ama anlaşılan,
yürütme, Meclisi sadece kendi istediği kanunları çıkaran bir araç olarak
görmekte, saygı duymamaktadır. Sayın Başbakan dün millî iradeden bahsediyordu
ama öncelikle kendisini millî iradeye, Meclise saygıya davet ediyorum.
Değerli arkadaşlar, bu MGK konusu, Millî Güvenlik Kurulu… Az önce
iktidar partisi grubu adına konuşan arkadaşımız diyor ki: “Millî Güvenlik
Kurulunun kararlarını takip etme görevini MGK Genel Sekreterliğinden aldık,
Başbakan Yardımcısına verdik, şeffaflaştık.” falan, filan. Sonra, bir gazetede,
bu Millî Güvenlik Kurulunun, sizin Hükümetiniz döneminde çıkarılan, Sayın
Başbakanın, Sayın Başbakan Yardımcısının, Hükûmet üyelerinin, 7 Hükûmet
üyesinin, sivilin, çoğunluğun hiçbir şerh koymadan, ihtirazi,
kayıt koymadan onayladığı MGK kararını yayınlandığı zaman, Sayın Başbakan diyor
ki: “Devletin mahremiyetine ait bilgileri yayınlamak düpedüz ihanettir.” Sayın
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da diyor ki: “Bir gazete veya bir gazeteci,
daha evvelden bu konularda mahir olduğunu bildiğimiz birisi bir kararı
yayınladı. MGK Kanunu diyor ki: ‘Tutanaklar, görüşmeler açıklanamaz ve
yayınlanamaz.’ TCK 327, 328, 329, MİT Kanunu’nun 27, Basın Kanunu’nun 3’üncü
maddesine göre suçtur. Şimdilik bir şey yapmayacağız, savcılar harekete
geçsin.”
Değerli arkadaşlar, şimdi, siz işinize geldiği zaman, daha önce
aynı “mahir” gazeteci MGK kararlarını yayınladığı zaman, bunu “demokratikleşme,
şeffaflaşma, aydınlanma” falan diye sunarken şimdi, size dokununca bunu bu
şekilde “ihanet” mihanet, falan filan diye
nitelendirmek, kusura bakmayın ama riyakârlık, ikiyüzlülük, sahtekârlıktan
başka bir şey değildir. Yani realite budur. Yani işinize gelince böyle
“şeffaflaşma, basın özgürlüğü, düşünce hürriyeti…” “Devletin mahremi olmaz.”
falan filan. Doğru, devletin mahremi olmaz. Bakın, hukuk devleti, hukuka oturan
devlet gizli saklı, sinsi planlar yapmaz vatandaşı aleyhinde.
Açıklayın, açıklayın… Yani sizin döneminizde, MGK kararları…
Başbakanlık tarafından hazırlanan eylem planlarına göre kaç kişi hakkında
fişleme yaptınız? Sizin şu anda milletvekiliniz olan valiler kaç kişi hakkında
fişleme yaptı?
Sadece türbanlıları değil, siz türbanı kullanıyorsunuz. Yani eşi
türbanlı olduğu için hangi genel müdürün önü kesildi, hangi kaymakamın önü
kesildi, hangi valinin önü kesildi, açıklayın. Hangi Alevi yurttaş hakkında,
Kürt yurttaş hakkında, gayrimüslim yurttaş hakkında fişleme yapıldı? On yıllık
icraatınızı açıklayın.
Bakın, daha önce, Fazilet Partisi Milletvekili Mahfuz Güler, 1999
yılında, rahmetli Ecevit döneminde soruyor: “Başbakanlık Takip Kurulunun
dayanağı nedir? Bunun üyeleri kimlerdir? İrtica değerlendirmesinde hangi
kriterler göz önünde bulundurulmuştur?”
Yine, Zeki Ünal, Fazilet Partisinden, 31/8/2000’de
Batı Çalışma Grubunu soruyor. Çok güzel.
Efendim, yine Konya Milletvekili Hüseyin Arı 2000 yılında soruyor.
Evet, biz de sormuşuz, Başbakanlık cevap vermiş, sizin
Başbakanlığınız. Ne diyor?
“Kurul en son toplantısını 19 Aralık 2006 tarihinde yapmıştır.
Bizim Hükûmete geldiğimiz tarih olan 14/3/2003
tarihinden Ocak 2007’ye kadar 43 defa toplanmıştır.” Ne yaptınız toplandınız da
açıklayın. Samimi misiniz, dürüst müsünüz, açıklayın. Açıklamayan namerttir!
Bütün her şeyi… Yani, devletin kozmik odalarına girerken “demokrasi,
özgürleşme, şeffaflaşma”, size dokununca “Aman efendim, ört üstünü.” Niye
örtüyorsunuz?
Bir vatandaş, bir yurttaş, kendisine karşı gizli dahi olsa raporu
öğrenme hakkına sahiptir. Gizlilik kamuya dönüktür, kişiye dönük değildir. Bana
ait tutulan rapor benimle ilgiliyse, bana karşı gizli olamaz. Bana karşı gizli
olamaz!
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – AK PARTİ getirdi size.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Bilgi Edinme Kanunu’na göre istedik,
vermiyorsunuz. Vermiyorsunuz vatandaşa, “gizlidir” diyorsunuz.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – AK PARTİ getirdi!
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – İstedim şimdi. İstedik, vermiyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, samimi değilsiniz.
Gelelim, MİT’e. MİT ne yapıyor arkadaşlar? MİT hepinizi dinliyor.
Bak, hepinizi dinliyor. Sadece bizi değil biliyor musunuz, sizi de, iktidar
partisinin bütün milletvekillerini, bakanlarını, valilerinizi, belediye
başkanlarınızı, müsteşarlarınızı… Nedir, ne yapıyorsunuz, nereye gidiyorsunuz,
kiminle ne tür ilişki içindesiniz, zaaflarınız nelerdir, bunlar dinleniyor,
bunu bilin. Bir tarafa kaydediliyor, arşivleniyor. Bugün için belki çıkmıyor
ortaya ama yarın bir gün, işine gelmediği zaman, birileri servis eder. Böyle
bir şey olmaz! Eğer Millî İstihbarat Teşkilatıysa, benim istihbarat
teşkilatımsa benim ülkeme karşı yapılacak terör eylemlerini, tertipleri önlesin,
onları dinlesin. Efendim, gitsin, Reyhanlı’da Suriye uyruklu Amerikan
vatandaşını, “restorancılık”, “lokantacılık” adı altında karargâh kuran adamı
dinlesin, izlesin. Sonra Reyhanlı patlaması oluyor, 53 kişi ölüyor. Gitsin,
bugün, El Kaide’ye, El Nusra’ya, eli kanlı
teröristlere silah taşıyanları takip etsin. Ha, MİT bunlarla iş birliği içinde
midir? O zaman da dürüstçe bunu söyleyin, “Benim millî menfaatim bunu
gerektiriyor.” deyin, biz de ikna olalım. Ne yapıyor MİT? Öğrencileri dinliyor,
fişliyor, milletvekillerini; Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekillerini,
Milliyetçi Hareket Partisinin milletvekillerini, Barış ve Demokrasi Partisinin
milletvekillerini. Ya başka işi yok mu kardeşim MİT’in? Bu mudur MİT yani?
Bakın, samimi söylüyorum, bir devlet hukuka oturmazsa, hukukla
kurumsallaşmazsa o organize bir çete olur, çete. Hukuktan kopan bir devlet devlet değildir, meşruiyetini yitirir, çeteleşir ve size de
zarar verir. Gelin, hukuk devletini oturtalım, demokrasiyi oturtalım, insan
haklarını oturtalım diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –Sayın Aydın, bir saniye…
IX.- OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI (Devam)
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan
Vekili Sadık Yakut’un, UEFA Şampiyonlar Ligi’nde üst tura çıkan Galatasaray’ı
tebrik ettiğine ilişkin açıklaması
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, UEFA Şampiyonlar Ligi’nde bugün Juventus’la karşılaşıp Juventus’u
1-0 yenerek bir üst tura çıkan Galatasaray’ımızı tebrik ediyoruz Başkanlık
Divanı olarak, yolu açık olsun diyoruz.(AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
Evet, Sayın Aydın, şimdi buyurun.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, sayın konuşmacı grubumuza
hitaben “Riyakârlık, ikiyüzlülük ve sahtekârlık.” gibi çok ağır suçlamalarda
bulunmuştur. Efendim, sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Aydın.
İki dakika söz veriyorum sataşma nedeniyle. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
11.- Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın, İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz’ün 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın birinci tur
görüşmelerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Öncelikle, bu kullanılan ifadeleri ben aynen iade ediyorum.
Değerli arkadaşlar, bütçeyle ilgili konuşmaların katkı verir
nitelikte olması lazım. Şimdi, az önceki konuşmacıyı da dinledik, bu
konuşmacıyı da dinledik, her iki konuşmacı da konuşmalarını tamamen
dedikodular, iftiralar, ithamlar, yalanlar ve temenniler üzerine kurmuş.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Dedikoduyla ne alakası var, MİT’in
raporundan bahsediyoruz, MGK’dan bahsediyoruz.
AHMET AYDIN (Devamla) – Böyle olmaz ya! Anlattığınız bir şeyin
arkasını doldurmanız lazım. Varsa elinizde bilginiz, belgeniz savcılığa
gitmeniz lazım.
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Muhalefeti de senin istediğin gibi mi
yapacağız? Yani, sen nasıl istersen öyle mi muhalefet yapacağız? Senden mi
öğreneceğiz muhalefet yapmasını? Ne demek bu ya!
AHMET AYDIN (Devamla) – Şimdi, bir defa, Başbakanlık Takip
Kurulunu 2010 yılında biz kaldırdık. Bu, AK PARTİ’den
önce kurulmuştu.
İkincisi, Millî Güvenlik Kurulunu daha sivil bir hâle getirdik,
Millî Güvenlik Siyaset Belgesi’ni değiştirdik. Türkiye’yi normalleştirdik,
normalleştirdik. Sizin o tek parti zihniyetinde kalan Türkiye artık yok.
Türkiye daha demokratik bir Türkiye. Bunu kafanıza sokmanız lazım.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Açıklayın, açıklayın.
AHMET AYDIN (Devamla) – Şimdi “Sayın Başbakan muhafazakâr ama
demokrat değil.” dedi. Bakın arkadaşlar, sizin, dünden beri, burada, bize bir
teşekkür borcunuz var. Evet, Sayın Balbay tahliye oldu, tebrik ediyoruz,
hakikaten takdir ediyoruz, bu kararı özgürlükler adına önemsiyoruz.
FARUK BAL (Konya) – Tahliye için size mi teşekkür edeceğiz? Bu da
mı AK PARTİ iktidarının?
AHMET AYDIN (Devamla) – Ama, bu karar
nasıl verildi? Sizin bütün muhalefetinize rağmen, “Hayır.” demenize rağmen,
boykot etmenize rağmen eğer o 26 maddelik anayasa değişikliğinde bireysel
başvuru hakkını biz getirmeseydik şimdi Sayın Balbay tahliye olabilir miydi,
olabilir miydi? O yolu kullandı. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Ya, bırak ya!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Adamı içeri atan sizsiniz ya!
AHMET AYDIN (Devamla) – Bizim açtığımız o demokratik yolda Sayın
Balbay da müracaat etti ve onun üzerine bugün tahliye oldu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP ve MHP sıralarından gürültüler) Sizin, bu açıdan AK PARTİ’ye bir defa teşekkür borcunuz var.
Türk Bayrağı’ndan bahsediyorsunuz ama kendi mitinginize Hakkâri’de
Türk Bayrağı taşıyamıyorsunuz! Ayinesi iştir kişinin
lafa bakılmaz. Burada her türlü kuru edebiyatı yapacaksınız, her türlü
dedikoduyu, iftirayı yapacaksınız, ondan sonra da “Gün gelir hesap sorulur…”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET AYDIN (Devamla) – Evet, gün gelir hesap sorulur, hesabı da
millet sorar. Bugüne kadar 2 kez sordu, bundan sonra gene soracak, milletin
vereceği karara da hepimiz saygılı olmak durumundayız.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Adamı içeri attırdınız, şimdi de
“Bıraktırdık.” diyorsunuz!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Aydın
konuşmasında, Sayın Genel Başkanımızın Hakkâri’de yapmış olduğu mitingdeki
tabloyu amacından çok daha farklı bir şekilde yansıtmak suretiyle sataşmada
bulunmuştur. Söz istiyorum efendim.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Amacı dışında değil ki kendiniz de kabul
ediyorsunuz.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi.
Sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum.
12.- İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebi’nin, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanına sataşması
nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben bütçe görüşmelerinde 2002 yılından bu yana milletvekili
olarak, ondan önce de belli bir süre bürokrat olarak bulundum. 90’lı yıllardaki
muhalefet partilerinin, onların sözcülerinin, bir bölümü şimdi Adalet ve
Kalkınma Partisi içerisinde olan, Hükûmette görev alan sözcülerin neler
konuştuğunu gayet iyi biliyorum. Bütçeyle ilgili olmayan her şeyi burada
konuşabiliyorlardı. Kaldı ki bütçe rakamlar tablosundan ibaret bir belge
değildir. Bütçe bir hükûmetin bütün politikalarının değerlendirildiği bir
belgedir. Bütçede her şey konuşulur, bütün uygulamalar, bütün değerlendirmeler,
her şey, hepsi yapılabilir, bunda yadırganacak herhangi bir konu görmüyorum.
Sayın Aydın Sayın Genel Başkanımızın Hakkâri’de yapmış olduğu
mitinge atfen, orada Türk Bayrağı olmadığı yönünde bir değerlendirmeyle bizi
eleştiriyor.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Vilayette yoktu, sizin suçunuz
yok!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Sayın Aydın, önce siz bir aynaya
bakın.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Biz aynaya bakıyoruz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – “Türkiye Cumhuriyeti” ibarelerini
bütün resmî dairelerden kaldırdınız. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Bu olmadı! Bu olmadı!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Elinizden gelse Türk Bayrağı’nı
kaldıracaksınız, sizin gittiğiniz yol budur. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
RECEP ÖZEL (Isparta) – Demagoji yapma!
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) - Başbakanı dün dinlemediniz mi?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Hanımefendi, bayanlara laf atmak
hiç yakışmıyor. Siz devam edin ama duyamıyorum, eğer söylerseniz size cevap
vereceğim.
İHSAN ŞENER (Ordu) - Niyet okumaktan vazgeçin.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Bakın, cumhuriyetle,
demokrasiyle, Atatürk’le problemi olan bir Hükûmet vardır.
İHSAN ŞENER (Ordu) - Nerede?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başbakan “Atatürk” bile
diyemiyor, “Gazi Mustafa Kemal”de kaldı. Çünkü
Atatürk dönemi, “Atatürk” soyadını aldığı dönem, Atatürk devrimleri, Kurtuluş
Savaşı sonrası dönem onun için referans alınacak bir dönem değildir. Çünkü onun
cumhuriyetle, modernleşmeyle problemi var.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) -Hakkâri’de bayrak var mıydı, anlayamadım.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Başkanım…
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan…
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Aydın, önce siz bir oturun. Daha önce Sayın
Özgündüz’e bir söz vereyim.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Bir saniye, bekleyin lütfen.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Ama, ben daha
önce kaldırdım.
BAŞKAN - Hayır, daha önce Sayın Özgündüz kaldırdı.
Buyurun Sayın Özgündüz.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Aydın konuşmasında
beni, son iki konuşmacıyı, şahsımı “Yalan ve iftiralarla dolu bir konuşma
yaptı.” diye itham etti. Sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özgündüz.
İki dakika süre veriyorum sataşma nedeniyle.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Sağ olun.
13.- İstanbul Milletvekili Ali
Özgündüz’ün, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Şimdi, Sayın Aydın dedi ki: “Efendim,
somut şeyler…” Daha nasıl somut anlatalım arkadaşlar? Yani, diyoruz ki: Biz bir
sene önce 2012 Ağustosunda Başbakanlığa soru önergesi verdik; döneminde
hazırladığın İrticayla Mücadele Stratejisi Ek Eylem Planı var mıdır, yok mudur,
bunu gönder dedik. Başbakanlık tarafından hazırlanan Eylem Planı kamu kurum,
kuruluşlarına gönderildi mi, Genelkurmaya gönderildi mi, bakanlıklara
gönderildi mi, Diyanete gönderildi mi? Bundan dolayı hangi kamu görevlisi hakkında
ne işlem yapıldı? Soruyoruz, cevap vermiyor Meclise karşı.
İki…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hiçbir işlem yapılmadı.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Hiçbir işlem yapılmadı.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Hiçbir işlem yapılmadı mı? Yalan
söylüyorsunuz.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Hiçbir işlem yapılmadı, hiçbir işlem.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Doğru söylüyorsanız açıklayın,
açıklayın, açıklayın!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sen açıkla!
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Bakın, söylüyorum.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – İşin doğrusunu söyle!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sen açıkla!
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – İcraatınız o. Başbakanlık Uygulamayı
Takip Kurulunun bütün arşivleri…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Açıkla o zaman!
AHMET AYDIN (Adıyaman) – İddia sahibi iddiasını ispatlar.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Açıkla, yalan söyleme, açıkla!
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Ya, neyi ispatlayacağım? Gizli zaten.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Açıkla işte. Sen yalan söylüyorsun!
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Gizli, gizli. Yalan söylüyorsunuz!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Açıkla, söylesene!
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Hükûmetiniz yalan söylüyor. On yıl…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Açıkla, açıkla!
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Samimi… Açıklamayan… Bakın, şimdi ağzımı
bozacağım! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Açıklamayan namerttir!
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Namerttir, namerttir! Açıklamayan
namerttir!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Açıkla!
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Açıklayın, Hükûmet açıklayacak.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Açıklamazsan namertsin!
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Ya, senin elindeydi, senin!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Açıklamazsan şerefsizsin!
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Ya, açıklamayan şerefsizdir o zaman,
namussuzdur, şerefsizdir!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Açıklamayan şerefsizdir, açıklamayan
şerefsizdir!
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Elinde bilgi olup da açıklamayan
namussuz, şerefsizdir! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Açıklamayan şerefsiz! Açıkla hadi.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Ya, kardeşim, Hükûmetsin sen, Hükûmet,
Hükûmetsin!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Açıkla, bekliyorum.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Gizli bilgi senin elinde, MİT senin
elinde.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bilmediğin şey hakkında konuşma.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Açıkladığı zaman diyorsun ki…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bilmediğin şey hakkında konuşma.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Açıkladığı zaman suçüstü ediyorsunuz. Bu
kafa var, bu kafa!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Açıklasana hadi!
RECEP ÖZEL (Isparta) – “Şunu yaptınız.” desene.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Neyi açıklayayım, biliyor musunuz? Şimdi
size açıklayayım.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yalanlarını açıkla!
RECEP ÖZEL (Isparta) – Yalan söylüyorsun, yalan!
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Size açıklayayım: 18 Ekim 2011, Güroymak
katliamı. Biliyor musunuz?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ne o?
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – MİT’e ait, MİT’in aldığı ve terör
örgütünün eline geçen… Söyleyeyim mi?
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Eylem planı mı?
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Bakın, bakın size söyleyeyim: Bakın,
bakın, R912277306 seri numaralı MT800 model COBRA marka telsiz nasıl geçti
teröristin eline? 11 kişi niye katledildi? Bunları açıklayın!
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Olmadı, olmadı!
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Siz dürüst müsünüz? Gelin buraya,
açıklayın!
İHSAN ŞENER (Ordu) – Biliyorsan niye açıklamıyorsun?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Aynaya bak, aynaya!
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Arkadaşlar, Hükûmetseniz, şeffafsanız siz
-bütün devlet sizin elinizde, Emniyet sizin elinizde, MİT sizin elinizde, MGK
sizin elinizde- açıklayın.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Şu andaki hırçınlığın yalancılığını
ifade ediyor senin.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Açıkladım bakın.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Aşırı hırçınsın, yalan söylüyorsun!
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Cevap gelmiyor. Cevap vermeyen
şerefsizdir!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Bu soru önergesine cevap vermeyen -ne
zaman, 2 Ekim 2013- şerefsizdir, namusuzdur! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Tarhan, bir saniye…
HİLMİ BİLGİN (Sivas) – Şu üsluba bak! O üslubu sana iade ediyorum!
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – 11 kişi katledildi, 11 kişi!
HİLMİ BİLGİN (Sivas) – Yazık sana, yazık! Edebe davet ediyorum
seni, edebe!
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Ne edebi be, 11 kişi katledildi!
BAŞKAN – Sayın Zozani, ne için söz
istemiştiniz?
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, iktidar partisi ve ana
muhalefet partisi sözcüleri…
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Açıklayın, açıklayın! Açıklamayan
şerefsizdir, namussuzdur!
HİLMİ BİLGİN (Sivas) – Önce üslubunu düzelt!
İHSAN ŞENER (Ordu) – Ağzın ne kadar bozuk, yazık ya!
BAŞKAN – Sayın Şener, bir saniye…
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Ne kadar nezaketsizsiniz ya!
BAŞKAN – Anlaşılmıyor Sayın Zozani,
yüksek sesle…
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – İki partinin sözcüleri sanki Hakkâri’de
bayrak düşmanlığı varmış gibi bir algı içerisinde bayrak üzerinden bir hamaset
politikası yürüterek ve bayrakla ilgili bir sorun varmış gibi bir şey ifade
ediyorlar. Bir kentimizin bayrakla ilgili bir sorunu varmış gibi…
BAŞKAN – Partiyle ilgili bir şey söylediler mi, Barış ve Demokrasi
Partisiyle ilgili veya şahsınızla ilgili?
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Ben Hakkâri Milletvekiliyim Sayın Başkan.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Kente sataşma var, kente!
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Kente sataşma var, bir kentin bayrakla
ilgili sorunu varmış gibi lanse ediliyor.
İHSAN ŞENER (Ordu) – PKK’nın savunucusu musun?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hakkâri’de bayrak açılamadı, ne var
bunda?
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Bunlar açmadı, sizin bir şeyiniz yok ya!
BAŞKAN – Hayır, sayın milletvekili “Yok.” diyor işte.
İHSAN ŞENER (Ordu) – PKK’nın sözcü müsün? Hayret bir şey ya!
BAŞKAN – Bir saniye Sayın Şener…
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Bizim kentimizin sürekli Cumhuriyet Halk
Partili ve AK PARTİ’li sözcüler tarafından…
BAŞKAN – Anladım da sataşma söz konusu değil Sayın Zozani, sizinle ilgili değil, şahsınızla ilgili değil,
partinizle ilgili değil.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – …bayrak hamasetine alet edilmesiyle ilgili
bir düzeltme yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Hayır, böyle bir usulümüz yok, lütfen Sayın Zozani…
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Siz çok usul dışına çıktınız ama böyle bir
sataşma var, bir kente bir hakaret var; bunu düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN – Ama her iki partinin sözcüsü de Barış ve Demokrasi
Partisi veya sizin şahsınızla ilgili herhangi bir şey söylemedi ki.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Ben o kentin milletvekiliyim.
BAŞKAN – Kentle ilgili de bir şey söylemedi, lütfen ama…
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Efendim, olur mu ama ya…
BAŞKAN – Tutanakları getirteceğim, eğer söyledikleriniz doğruysa
söz vereceğim, hayhay.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Tamam, düzelttirin o zaman. İki partinin
sözcüleri…
BAŞKAN – Tutanakları getirteceğim efendim, getirteceğim.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – “Hakkâri” adı geçiyorsa söz vereceksiniz
ama. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – “Hakkâri” adı geçiyorsa diye söz verilir mi Sayın Zozani, olur mu böyle bir şey? Her ilin ismi geçtiğinde o
zaman o ilin milletvekillerine söz vereyim. Lütfen ama Sayın Zozani…
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Hakkâri valisi misin sen?
BAŞKAN – Evet, Sayın Tarhan, siz niye söz istemiştiniz?
Buyurun.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Son iki konuşmacının yalan ve
iftiralarla dolu şeyler söylediğini söyledi Sayın Aydın.
BAŞKAN – Buyurun, iki dakika söz veriyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
14.- Ankara Milletvekili Emine
Ülker Tarhan’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – “Yalan ve iftira” dediniz Sayın
Aydın.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Evet.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) – AOÇ’yi kesip, ağaçları kesip “Ak
Saray” yaptınız mı? Bunu sordum.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ağaçları ne yaptık?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ne yaptık?
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) – Gemi için helal sertifikası aldınız
mı? Helal sertifikası aldınız mı gemi için, onu sordum.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Maaşları ne yaptır?
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) – Sayın Başbakan attan düştü mü?
İftira mıdır bu, bunu sordum. Emevi Camisinde Cuma
yerine, masumların cenaze namazını kıldı mı? Evet. “Gezi’de destan yazdı.” dedi
mi polisler için? Türk Bayrağı suç sayıldı mı bu süreçte?
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Hadi be!
İHSAN ŞENER (Ordu) – Ne alakası var? Hâlâ iftira atıyorsunuz be!
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) – Bunları sordum sizlere? Siz “Tek
parti dönemi, diktatörlük” filan diyorsunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Siz kanunları tahrif etmekle bugüne
geldiniz hep.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) – Ben isterseniz diktatör demişken
sizin zihninizi biraz açayım. Diktatör demişken, bir diktatörün tüm
özelliklerini bünyesinde taşıyan birinden söz edeceğim. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Sen, sen!
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) – Bakın, birinden söz edeceğim size:
Hitler. Hitler, komşularına düşmandı ve hepsiyle savaşmak isterdi bu adam. En
çok gaz kullanmayı severdi, en çok ve bir de kadınların çok çocuk doğurmasını
isterdi, hatta çok çocuğu olana madalya vadedermiş. Komşuların birbirine düşman
olmasını istermiş Hitler ve bunu teşvik edermiş. Seküler eğitimi bir musibet gibi görürmüş,
ondan nefret edermiş ve kendini dinsel bir imparatorluğun başındaki uhrevi ve
seçilmiş kişi zannedermiş Hitler. Ve bu adam, Hitler kendinden geçmiş bir megolaman ve insanlıktan uzak bir faşistmiş ve bıyık seçimi
de muhteşemmiş. (CHP sıralarından alkışlar)
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Sizinkiler o bıyığı takıyor, CHP’liler o
bıyığı takıyor haberin olsun.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İnönü’de de vardı o bıyıktan.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Sen git CHP’ye bak, bıyıkları görürsün.
Sen git CHP’nin vekillerine bak, hepsinde bıyık var.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Lütfen, Sayın Korkmaz.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan…
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir saniye, sırasıyla Sayın Halaçoğlu; vereceğim,
dinleyeceğim, Sayın Aydın önce istedi. Size de sıra gelecek efendim.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Ben deminden beri ayaktayım.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Aydın.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım, Grup Başkanımızla alakalı
olarak “diktatör” tabirini kullandı.
BAŞKAN – Sataşma Sayın Grup Başkanına mı?
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Evet, Grup Başkanımıza sataştı.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, Hitler’e sataştı, o yüzden
söz verin.
BAŞKAN – Efendim, burada Hükûmetin temsilcisi var, Sayın Başbakan
Yardımcısı. Eğer sataşma Hükûmete ve Grup Başkanına ise Sayın Başbakan
Yardımcısı Arınç burada.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Grup Başkanının vekili biziz efendim.
Sayın Başkan, Grup Başkan Vekili olarak…
BAŞKAN – Hayır, itirazım yok da Sayın Grup Başkanınaysa, Sayın
Başbakanaysa sataşma Hükûmetin temsilcisi burada Sayın Başbakan Yardımcısı.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, Hitler’e sataştı, söz
verin!
BAŞKAN – Buyurun Sayın Arınç.
Lütfen kürsüden Sayın Arınç, sataşma nedeniyle kürsüden…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Sayın Başkan, bir cümle
söyleyeceğim
BAŞKAN – Peki, siz bilirsiniz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Sayın Başkanım, ben,
zamanı ekonomik kullanmak istiyorum. Elli dakikalık, Hükûmetin konuşması var.
Bütün bu konuşulanlara orada cevap vereceğim. Sizi meşgul etmeyeyim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sataşmadan efendim…
BAŞKAN – Sataşmadan… Ama, Sayın Başbakan
Yardımcısı “Süresi içerisinde cevap vereceğim.” diyor.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Hayır, Hükûmet Sözcüsü olarak…
BAŞKAN - Evet.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurun Sayın Halaçoğlu.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Grup Başkan Vekili, partimiz
için “boykotçu” kelimesini kullandı, sataşma yaptı.
BAŞKAN – Hangi grup başkan vekili söyledi?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Ahmet Bey.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Anayasa’yı boykot edenler. Sizinle bir
alakası yok Sayın Halaçoğlu.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Hayır “Anayasa” demedi.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – “Anayasa oylamasını boykot edenler.”
dedi.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Anayasa oylamasını söyledim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bilmiyorsunuz o işleri, Anayasa
oylamasını boykot edenleri söyledi.
BAŞKAN – E, tutanakları getirteyim o zaman.
Hayır, söylediniz mi, söylemediniz mi?
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Söylemedim efendim.
BAŞKAN - Buyurun, iki dakika söz veriyorum Sayın Halaçoğlu.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ana muhalefete söyledim, size rağmen ana
muhalefete söyledim efendim.
BAŞKAN – Buyurun.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Anayasa oylamasını söyledi Sayın
Başkan. Anayasa oylamasında bir parti boykot etti.
15.- Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlu’nun, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli milletvekilleri…
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Siz yapmıyorsunuz.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Hayır, boykotu yapan dün bizdik. Yapma
sebebimiz, uyarı olarak şundan dolayıydı…
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Alakası yok ya!
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Her şeyden önce, Sayıştaya…
MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Havadan nem kapmayın.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Havadan nem kapmıyorum ama burada
“boykotçu” olarak nitelendirilmeyi kabul etmiyorum çünkü…
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Öyle bir şey olmadı Hocam, olmadı.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Öncelikle Hükûmetin, denetim görevini
yerine getirebilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisine Sayıştay raporlarını
aktarması gerekirdi.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hepsi var.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Hiçbir tanesi yok.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Var, hepsi var.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Yedi sayfalık rapor olmaz.
Kendilerinin altındaki notlarına bakarsanız bunu görürsünüz. Dolayısıyla, bu
vebali sırtımıza almak istemediğimiz için dün konuşma yapmak istemedik,
konuşmadık.
Yine, bununla beraber, Hükûmetin “Kürdistan” sözüne ve PKK’yla,
Abdullah Öcalan’la yaptıkları görüşmelere karşılık bir boykot olmak üzere yine
dünkü konuşmamızı yerine getirmedik. Bunun herkes tarafından özellikle
bilinmesi gerekir. Dolayısıyla, bizim rastgele bir boykot yapmış gibi
gösterilmemizi kabul etmiyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, bir düzeltme yapmak
istiyorum.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Yerinden yap, Hitler sataşmasıyla
ilgili…
VIII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın, Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Az önceki “boykot” ifadesi Milliyetçi
Hareket Partisine ve bütçeye yönelik değildi, yanlış bir algılama oldu.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, Hitler adına Ahmet Aydın’a
söz verin!
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Anayasa’ya ilişkin, referanduma
götürdüğümüz 26 maddelik pakete ilişkin bir boykottan bahsettim. Özellikle ana
muhalefetin bunu dirençle karşıladığını, “Hayır.” dediğini, onu ifade ettim;
Milliyetçi Hareket Partisi üstüne aldı.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – O zaman boykot bize, biz söz
istiyoruz!
AHMET AYDIN (Adıyaman) – İkincisi: Her müddei iddiasını ispata
mecburdur. Burası, böyle, iftira, karalama kampanyası yapılacak yer değildir.
Yine, Cumhuriyet Halk Partisi, ağaçtan, sadece ağacı darağacı
yapmakla mükelleftir, o şekilde anlar ağaçtan; yoksa yeşilden, ormandan
anladığı yoktur diyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hitler’e sataşmadan dolayı söz verin
Ahmet Aydın’a!
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.41
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.58
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK
(Erzincan), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
28’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam
edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı:
506) (Devam)
2.- 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye
Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya
Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay
Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277,
3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI (Devam)
1) Cumhurbaşkanlığı 2014 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Cumhurbaşkanlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Sayıştay Başkanlığı 2014 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sayıştay Başkanlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
(Devam)
1) Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) YARGITAY (Devam)
1) Yargıtay 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Yargıtay 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
E) DANIŞTAY (Devam)
1) Danıştay 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Danıştay 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
F) BAŞBAKANLIK (Devam)
1) Başbakanlık 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Başbakanlık 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
G) KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU (Devam)
1) Kamu Denetçiliği Kurumu 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
Ğ) MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL
SEKRETERLİĞİ (Devam)
1) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Birinci tur üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
birinci konuşmacı Edip Semih Yalçın, Gaziantep Milletvekili.
Süre on dakikadır.
MHP GRUBU ADINA EDİP SEMİH YALÇIN (Gaziantep) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı bütçesinin görüşülmesi dolayısıyla
Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlarken
yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Bildiğiniz gibi, Cumhurbaşkanı cumhurun yani halkın başkanıdır,
millî iradenin en yüksek düzeydeki temsilcisi ve ordularımızın da
başkomutanıdır; Türk milletinin birliğini ve bütünlüğünü, dirlik ve düzenini
temsil eder. O bakımdan, Cumhurbaşkanı, halkın birliğini ve dirliğini korumakla
mükelleftir.
Etnik farklılıkları öne çıkararak milletimizi parçalara ayırmak
için hayata geçirilen bütün adımlara öncelikle karşı çıkması gereken makam
Cumhurbaşkanlığıdır. Cumhurbaşkanlığı forsunda yer alan yıldızlar milletimizin
kurduğu 16 büyük devleti temsil etmektedir. Tarihte Türk devletleri sadece
millî kültür temeli üzerine bina edilmemişler, aynı zamanda yeryüzüne nizam
verme iddiası ve ülküsüne dayalı bir medeniyet inşasına yönelmişlerdir. Türkiye
Cumhuriyeti de milletimizin çağdaş medeniyet inşa projesinin bizce son
uygulamasıdır.
Cumhurbaşkanı Türkiye Büyük Millet Meclisinin de başıdır, millî
irade o makamda temerküz eder. Türkiye Büyük Millet Meclisi ise yerel
farlılıkları bir arada yaşamaya engel teşkil etmeyen, Anadolu insanının bin yıl
boyunca sınanmış ortak kültür değerleriyle yoğurulduğu bir kurumdur.
Son günlerde devamlı söylenegelen ve 1920 ruhundan bahsedilirken
bu yıl da Ankara’da toplanan farklı etnik kökenlere mensup bütün unsurların
Türk milleti şemsiyesi altında toplandığı katiyetle unutulmamalıdır. O dönemde
bütün vekiller gerek içeride gerekse dışarıda “Türk milleti” adıyla anılmışlar,
alt kimlikler hiçbir şekilde ayrılık sebebi olmamıştır. Ortak hedefleri, Anadolu topraklarında yeni bir millî
birlik projesini hayata geçirmek, Türk milletinin egemenlik haklarını kazanmak
ve bağımsız bir Türk devleti kurmak olmuştur. Üstelik,
bu hedefe giden yolun haritası son Osmanlı Parlamentosunda çizilmiştir. Son
Osmanlı Parlamentosunda Musul ve Kerkük dâhil olmak üzere, bugünkü Anadolu ve
Trakya topraklarında yaşayan insanların kader birliği etmesi kararı alınmıştır.
O dönemde de birtakım ayrılıkçı unsurlar ortaya çıkıp dönemin küresel
güçlerinin istediği doğrultuda Birinci Meclise isyan etmişlerdir. Ancak ve
neticede bölücülük prim yapmamış, millî irade daima galip gelmiştir. Bugün de
konjonktürü fırsat bilen bölücüler dünden daha güçlü şekilde ayrılıkçı
taleplerini dile getirmektedirler. Bölücü terör örgütü ve onun temsilcileri
“bölgesel özerklik” adı altında uydu bir devlet kurma hülyalarını, maalesef,
tekerrür ettirmektedirler. Bu cesareti bizce onlara AKP iktidarının
politikaları vermiştir. Çünkü, AKP, maalesef, son
açılım uygulamalarıyla cumhuriyetin temel normlarını değiştirme sevdasındadır.
Mevcut siyasi iktidar, vatandaşlarımızı kaderde, kıvançta ve tasada ortak bir
millet olma azminden geri döndürmek ve suyu tersine akıtmak için maalesef
gayret sarf etmektedir. Hatırlanacağı üzere, bir süre önce, Sayın Başbakanın
PKK’ya verilen tavizlere meşruiyet kılıfı geçirebilmek için “İlk Meclisin
ruhuna geri döndük.” demesi bu bapta değerlendirilmelidir. Başbakan Erdoğan’ın
ne demek istediği bugünlerde bizce daha iyi anlaşılmaktadır. Aslında Sayın
Erdoğan, ilk Meclisin ruhuna Fatiha okumuştur.
Değerli arkadaşlar, hakikat şudur: Birinci Türkiye Büyük Millet
Meclisi, Türk milletinde ittifak eden bir meclistir. Birinci Meclis, Türk
milletini tarih sahnesinden silmek isteyenlere karşı var olma davası için
Ankara’da toplananların adresidir. Bunun en açık delili merhum Mehmet Akif’in
İstiklal Marşı’dır. Sayın Başbakan ise bu gerçeklere rağmen “Kürdistan’daki
kardeşlerimi selamlıyorum.” diyerek ağzındaki baklayı çıkarmış, bağımsız bir
Kürt devletinin yoluna ihanetten, maalesef, asfalt döşemiştir. Bölücü terör örgütü
ve uzantıları da bu yoldan ilerlemektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin idari
taksimatı bellidir. Tekraren ifade ediyoruz ki Türkiye topraklarının
bütünlüğünün garantisi millet iradesi ve bu iradenin dayanağı olan yasalardır.
Uygulayıcılar millet iradesine ve yasalara tabi olmak zorundadırlar.
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye’de hâlen yürürlükte olan bir
Anayasa vardır, yenisi yapılıp Meclisin ve milletin onayından geçirilmediği
sürece mevcut Anayasa yürürlüktedir. Devlet gemisini yürütenler bu Anayasa’ya
uymakla mükelleftir. Hükûmet bu Anayasa’ya göre icraat yapmak
mecburiyetindedir. Aksi takdirde, iktidar, meşruiyetini kaybeder. İktidar,
meşruiyetini sadece milletten aldığı oylardan değil, Anayasa’ya ve yasalara
yani hukuka riayetten alır.
Demokrasinin kökü hepinizin bildiği “demos”tur
yani halktır. “Demos”u yani halkı parçalara ayırarak
uygulanabilir evrensel standartta bir demokrasi henüz keşfedilmemiştir. Kaldı
ki hükûmetlerin anayasa ve yasalara uymadığı bir ülkede kaos kaçınılmazdır.
Kaos ise ayrışma ve yıkım getirir. Nitekim, AKP’nin
sözde demokratikleşme adı altında bölünme paketi bunun en açık, en bariz
delilidir. Bazı mahfillerin meşruiyet kazandırmaya çalıştığı ve bugünlerde
daima ve sıkça söz edilen özerk yapılanma girişimleri ise açıkça bölücülüktür
ve suçtur. İlk aşamada federatif yapıya zemin hazırlamayı amaçlayan bu
kalkışma, birtakım yasakların kaldırılması ve demokratikleşme çerçevesinde
değerlendirilemez. Böyle bir suçun Meclis çatısı altında işlenmesi AKP
Hükûmetinin Türkiye’yi nereye getirdiğinin resmini vermektedir. Oslo
görüşmeleri sırasında kapalı kapılar arkasında PKK’ya verilmiş sözler
karşılığında Anadolu topraklarının hayalî nitelendirmelerle bölünmesine
katiyetle izin verilemez. Türkiye’yi özerk bölgelere ayırma teşebbüsü, bu anlamda,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin meşruiyetine gölge düşürür.
Çok saygıdeğer milletvekilleri, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun dört
bir yanı Türk kültür ve medeniyetinin abidevi eserleriyle doludur. Sadece
Ahlat’taki Selçuklu eserlerinin varlığı bile özerk devlet hayallerinin
suniliğini ve sahteliğini anlatmaya yeterlidir. Bütün bu kültür ve medeniyet
değerleri hem oradaki halkın hem de bütün Türkiye'nin ortak mirası, malı ve
vatanıdır. Bu anlamda düşünüldüğünde Türk toplumunu oluşturan unsurları
birbirinden ayırmak sakıncalıdır, milletin birliğine ve dirliğine kastetmek
anlamına gelir. Dolayısıyla, “Türkiye kürdistanı”
lafzını kullanırken bu Meclis çatısı altındaki bütün değerli milletvekili
arkadaşlarımızın çok iyi düşünmesi ve bunun nerelere gideceği hususunu ince bir
şekilde takdir etmesi gerekir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Mehmet
Şandır, Mersin Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
Süre on iki dakikadır.
MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nda Türkiye
Büyük Millet Meclisi ve Sayıştay bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz aldım. Öncelikle, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletin
egemenlik hakkını millet adına kullanan, bu yetkiyi kurucu hukuktan ve
Anayasa’dan alan bir Meclistir. Türkiye, bir Millî Mücadele sonrasında, bedeli
atalarımızın kanlarıyla ödenerek kurulan bir devlettir. Bu Millî Mücadele’yi
başlatan ve başaran içerisinde bulunduğumuz, mensubu olduğumuz bu Meclistir. Bu
Meclis, Birinci Dünya Savaşı sonrasında galip devletler tarafından Osmanlı
Devleti’ne dayatılan Sevr Barış Anlaşması’nı kabul etmeyen, ülkemizin işgal
edilmesine isyan eden, başkaldıran ve müstevlilere karşı geleceği milletin azim
ve kararı olarak bir millî mücadele kapsamında Millî Mücadele’yi başlatan ve
kazanan bir Meclistir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi, devletimizi
kuran iradenin tecelli ettiği bir -devlet kuran- Meclistir, Türkiye devletinin
kurucu hukukunu tanzim eden bir Meclistir. Gerek Lozan Barış Antlaşması’yla
uluslararası düzlemde gerekse 1924 Anayasası’yla kurucu iç hukuk olarak
devletimizin kurucu hukukunu tanzim eden bir Meclistir. Kurulan devlet Osmanlı
bakiyesi olması ve Orta Doğu coğrafyasında yaşamasına rağmen hiçbir komplekse
kapılmadan, çağdaş medeniyet değerlerine, evrensel hukuk kurallarına sahip
olarak, ona dayalı olarak kurulan ve muasır medeniyet seviyesinin üstüne
çıkmayı bir millî hedef olarak kabul eden, bir kurucu hukuk kurma cesareti
gösteren bir Meclistir. Bu Meclisin bugün yaşatılıyor olmasını, açık olmasını
milletimizin başarısı olarak görüyor ve çok değerli buluyorum ve mensubu
olmaktan sizlerle birlikte gurur duyuyor, onur duyuyorum.
Burada birlikte milletimizden aldığımız yetkiyle bulunmaktayız.
Değerli milletvekilleri, ancak “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” derken
bu milletin adını koymak bir zorunluluktur. Öznesi olmayan cümlenin yükleminin
hiçbir değeri olmayacağı gibi, adı olmayan bir milletin devletinin hiçbir
etkinliği, hiçbir iddiası da olamaz. Bize göre, tüm farklılıklarımızla,
birlikte kurduğumuz devletimizin kurucu hukukuna göre, Misakımillî hudutları
içinde yaşayan halkın adı olarak ve bir millî kimlik olarak tanımlanan,
uluslararası hukukta ve iç hukukta tanımlanan bu milletin adı Türk milletidir.
Türk milleti, birilerinin iddia ettiği gibi bir ırkın, bir soyun, bir kanın adı
olmaktan çok hukukumuza göre bu devlete vatandaşlık bağıyla bağlı olanların
adıdır, bu topraklarda yaşayan halkın adıdır. Her ne kadar bir Türk milleti
varsa, bir Türk ırkı varsa ki biz buna inanıyoruz ama bizim kuruluş hukukumuzda
ve bizim ortak paydamız olan Türk milleti bu devlete vatandaşlık bağıyla bağlı
olan herkesin ortak adıdır. Bunun böyle kabul edilmesi ve sahiplenilmesi
herkesin gelecek açısından, geleceği açısından çok gerekli, zorunlu bir
mecburiyettir.
Bu noktada, Milliyetçi Hareket Partisi Sayın Genel Başkanı
4 Mayıs 2005 tarihinde düzenlediği bir basın toplantısında tüm siyasi partilere
bir davette bulundu, “Geliniz, alt kimlik, üst kimliğin tartışıldığı bir
süreçte Türk milletinin tanımını yapalım.” diye bir davette bulundu ve dedik ki
biz, kendimize göre, Atatürk’ün tanımıyla bu topraklarda yaşayan halkın adı
olarak Türk milletini kabul ediyoruz. Buradan asla bir kan bağı ve soy bağı
kastetmiyoruz. Dolayısıyla, bu topraklarda yaşayan, bu toprakların ekmeğini yiyen,
suyunu için herkesin bir sorumluluk olarak, atalara bir borç olarak bu milletin
kimliğini sahiplenmesi ve bunun övüncünü duyması bana göre bir zorunluluktur.
Dünyanın küreselleştiği, kıtaların, ülkelerin bir araya, birtakım
ortak değerler etrafında bir araya geldiği bir süreçte farklılıkların kimlikleştirilerek bu milletin ayrıştırılmaya çalışılmasını
asla hak ve doğru bulmuyoruz. Bunun bu ülkeye ve bu ayrışmanın peşinde
koşanlara hiçbir faydası olmayacaktır, başarılabilmesi de mümkün olmayacaktır.
Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi bize göre
yasamanın yapıldığı, hukukun kurulduğu bir zemindir ve bize göre bu yasamanın
doğru ve hızlı yapılması da esastır çünkü ülkenin ihtiyaçlarına, milletin
ihtiyaçlarına gereken hukuku burada birlikte kuruyoruz. Yasamanın kalitesi,
bağımsızlığı, hukuka uygunluğu ve toplumsal faydayı önceliklemesi
de bize göre vazgeçilmez bir kural olmalıdır. Ayrıca, burada yaptığımız işin
hukuka uygun olmakla birlikte, demokrasinin ruhuna uygun ve adalet duygusunu
güçlendiren yani hukuki olmakla beraber meşru olmak önceliğini de göz ardı
etmemek lazım. Yaptığınız iş şekil şartına uyabilir, Tüzük’e
uyabilir ama demokrasiye uygun mudur, meşru mudur, kamu vicdanında adalet
duygusunu geliştirmekte midir, bunu da sorgulamak gerekiyor. Bu konularda,
AKP’nin çoğunlukta ve iktidarda bulunduğu bu dönemde büyük sorunlar yaşandığı
ve her geçen gün, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yürütmenin vesayetine girdiği
gibi bir endişe duymaktayız.
Değerli milletvekilleri, hukuk kurmak görevi hepimizin ortak
görevidir ama kurulan hukuka göre, yapılan yürütmenin denetlenmesi Türkiye Büyük Millet Meclisinde
muhalefet partilerine ait bir sorumluluktur. Buna yeterince fırsat verildiğini
söyleyebilmek mümkün değildir. İleri demokrasi iktidar eliyle değil, muhalefet
eliyle gerçekleşir. Bunun için, iktidar partisinin kendisini yasamanın bir
parçası olarak görmesini, yürütmenin sahibi olarak Meclise dayatmaktan
vazgeçmesini çok önemsiyoruz, gerekli buluyoruz ve bu noktada, AKP Grubunun
özellikle son dönemlerde artan asabiyetinin, artan dayatmasının demokrasimiz
açısından çok ciddi bir tehdit ve tehlike teşkil edeceğini öngörüyoruz,
düşünüyoruz.
Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak
biz, ilk günden uzlaşmalı, uzlaşmacı, hoşgörülü, diyaloğa açık, ülkemizin ve
milletimizin sorunlarının çözümüne katkı veren bir muhalefet anlayışını ısrarla
ilke olarak kabul ettik ve ısrarla takip ettik ama milletimizin birliği,
kimliği, hukuku, ülkemizin bölünmez bütünlüğü konusunda buraya getirilen ve gelecek
açısından büyük tehdit ve tehlikeler teşkil edeceğinden endişelendiğimiz
konularda da aşılamayan, taviz vermez bir muhalefet anlayışını da burada
sergiledik, bunu hepiniz bilmektesiniz.
Değerli milletvekilleri, Meclisimizin yönetiminde, başta Sayın Meclis
Başkanı ve çalışanlar olmak üzere birçok konuda yoğun gayret içerisinde
olduklarını biliyoruz. Özellikle Anayasa, İç Tüzük,
milletvekillerinin özlük haklarıyla ilgili konularda yoğun bir gayret
gösterildiğini beraber izledik ancak bu konularda yeterince mesafe alınamamış
olmasının sorumluluğunu, demin arz ettiğim, iktidar grubunun, kendisini
yasamanın bir parçası olarak değil iktidarın sahibi bir parti olarak Meclis
Başkanının da bu konudaki aradığı uzlaşmayı zora sokan tavırlarında görüyoruz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Milletvekili özlük yasasıyla ilgili mi?
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Evet.
Maalesef, yine, Meclis Başkanının bütün gayretlerine rağmen
maalesef bu tür sorunlarda, Meclis çalışanlarının sorunları da dâhil bu
sorunlarda yeterince mesafe katedilememiştir.
Değerli milletvekilleri, mesela 4/C sorunu hâlâ devam etmektedir.
Milletvekillerinin özlük hukukuyla ilgili kanun buradan hâlâ çıkartılamamıştır
ama AKP on bir yıldır tek başına iktidardadır.
Değerli arkadaşlar, Sayıştay bütçesi üzerinde de gerçekten burada
çok sert tartışmalar yaşanmaktadır. Bakınız, değerli arkadaşlar, özellikle
iktidar partisi grubu mensubu arkadaşlarıma söylüyorum: Akıllı bir iktidar,
hesabı günü gününe veren iktidardır. Hesabı geleceğe erteleyen, hesabı ahirete
bırakan, hesabı birtakım tehditlerin cevabını vermeden Yüce Divana bırakan bir
iktidar, kendi hesabına akıllı davranmıyor demektir.
Buraya gelirken inceledim, yaklaşık 487 sayfa muhalefet şerhi
yazılmış. 3 siyasi partinin, muhalefetin 3 siyasi partisinin bu konuda
muhalefet olarak yazdıklarının büyük kısmı Sayıştay raporlarına ayrıldı.
Sayıştay raporu, hukukumuza göre, teamüllerimize göre bütçe görüşmelerinde,
kesin hesap görüşmelerinde bir zorunluluktur çünkü Türkiye Büyük Millet
Meclisi, kanun çıkartarak hükûmete, yürütmeye verdiği kaynakların nasıl
kullanıldığını Sayıştay raporları üzerinden denetlemektedir. Ama ısrarla,
çıkarttığınız kanunlarla hemen hemen her yıl Sayıştay Kanunu’nda bir değişiklik
yapıyorsunuz. Duyduğumuza göre hazırlanan yeni torba yasada yine Sayıştay
Yasası’yla, yine Devlet İhale Kanunu’yla ilgili değişikliler getiriyorsunuz.
Devlet İhale Yasası’nda on bir yılda 32 defa değişiklik yapmışsınız arkadaşlar.
Bir iktidar kamu kaynaklarının kullanımında bu kadar çok hukuk çıkartmak
gereğini duyuyorsa doğal olarak insanın aklına gizlenen, saklanan, verilemeyen
hesaplar gelir. Çok ağır iddialar ve ithamlar yapılmakta, bunlara cevap vermek
mecburiyetindesiniz. Cevap vermediğiniz takdirde hesabı Yüce Divana, hesabı
ahirete bırakmış olursunuz. Bunu da akıllıca bulmadığımı ifade etmek istiyorum.
Sayıştay bütçesinde, tabii ki kurumun ve kurumda çalışanların
birçok sorunu olduğunu da biliyoruz, aslında bunları da konuşmak gerekiyor ama
Sayıştay raporlarının buraya getirilememiş olmasının, Sayıştayın
kanundan kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirememiş olmasının, maalesef,
bu güzide kuruluşumuzu da birtakım töhmet altında bıraktığı kanaatindeyim. Bu
sebeple bu iki kurumumuzun bütçesinin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – …hayırlı olmasını temenni ederken bu
konuları dikkatinize sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Faruk Bal,
Konya Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
Süre on dört dakikadır.
MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştayla
ilgili bütçe hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini sunmak üzere
huzurunuzdayım. Yüce heyetinizi ve başta Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay,
ilk derece mahkemeleri olmak üzere oralarda çalışan değerli yargı mensuplarını
saygıyla selamlıyorum.
AKP on bir yıldır iktidardadır. On bir yılda 11 tane bütçe
yapıldı. Bu, 12’nci bütçe. On bir yılda AKP, her alanda olduğu gibi, yargıda da
hayal kırıklığına uğrattı. Hâkiminden savcısına; icra müdüründen, yazı işleri
müdüründen seçim müdürüne; kâtibinden mübaşirine, teknik personeline kadar
hepsinin bir hayali vardı. Hayalleri eşit işe eşit ücretti; nöbet, iş riski,
adalet tazminatı, teknik hizmet tazminatıydı; hayalleri kreş, servis, yiyecek
yardımıydı; hayalleri, 4/B’li ve 4/C’li olanların ise, sorunlarının giderilmesiydi. Bu
hayallerin hepsi hayal kırıklığıyla sonuçlandı. Özellikle genel idare
hizmetleri sınıfına geçmek isteyen mübaşirler, adliyelerin ciddi sorunlarını
çeken mübaşirler de bu hayal kırıklıklarının içerisindeydi.
Adalet ve Kalkınma Partisi toplumun her kesimi gibi yargı
mensuplarını da aldattı ve kandırdı. Yargının temel sorunları içerisinde
bulunan otomasyon, dokümantasyon, reorganizasyon ve motivasyon projeleri ortada
kaldı.
Değerli Başkanım, sayın milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma
Partisi bu on bir yıl süre içerisinde yargıda başka işler yaptı ve onlarda
başarılı oldu. Balık avlamak için önce suyu bulandırdı. Temel kanun
niteliğindeki Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu gibi kanunları 2004 yılında
değiştirdi. Bu değişiklikle hukuk hafızası ortadan kaldırıldı ve netice
itibarıyla yargının elindeki dosyalar iş yükü olarak 4’e katlandı.
Vaziyet böyle ve yargı iş yükü altında ezilir iken 2007
yılında Adalet ve Kalkınma Partisi şaşılacak bir iş yaptı: Yargıtayda,
Danıştayda işler perperişan
ama Adalet ve Kalkınma Partisi buradaki Danıştay ve Yargıtay üyelerinin
yaklaşık beşte 2’sini tasfiye etmek üzere bir kanun tasarısı hazırladı, 250
olan Yargıtay üyesi sayısını 150’ye düşürmek için. Onca iş yükü altında bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu derken
mesele anlaşıldı; AKP yargıdaki muarız gördüğü, muhalif gördüğü kişilerden ve
üyelerden kurtulmak istiyordu ve bu, bir tasfiye kanunuydu. Bunu beceremedi. Beceremedi ama aradan bir süre geçtikten sonra, tam tersi bir
gerekçeyle, AKP 2010 referandumundan sonra mührü eline alınca, dizginleri ele
alınca, direksiyonun başına geçince 250 olan Yargıtay üyesini 387’ye çıkarmak
üzere, 95 olan Danıştay üyesini ise 152’ye çıkarmak üzere bir kanun hazırladı
ve bu kanun AKP’nin milletvekillerinin parmaklarıyla kabul edildi. Netice
itibarıyla, Türkiye’de dünya rekoru kırılan obez bir
mahkeme yaratıldı. Dünyanın hiçbir ülkesinde 387 üyeli bir yüksek mahkeme
bulunmamaktadır.
Obez hâle gelen yargı
ve Danıştayda işler buna rağmen yürümedi. 387 üyeli Yargıtayda ve 152 üyeli Danıştayda
işler, maalesef, 2002 yılı rakamlarına göre tam tersine gitti. Örnek: Ceza
dairelerinde 2002 yılında bir dosyanın bekleme süresi 138 gün iken 2012 yılında
306 güne çıktı yani vatandaşın işinin sürüncemede beklemesi yüzde 221 oranında
arttı. Hukuk dairesinde 2002 yılında bir davanın bekleme süresi 67 gündü, 2012
yılında vatandaşın hukuk dairesindeki dosyasının bekleme süresi 176 güne çıktı
yani bekleme süresi yüzde 262 oranında arttı. Danıştay 2012 yılında iş yükünün
sadece yüzde 40’ını çıkarabildi, yüzde 60 gibi bir dosya grubu 2013 yılına
aktarıldı.
Bunun anlamı şu: Obez mahkeme yaratılmasına
rağmen obez mahkeme işlevini yürütemedi ve yargının
sorunlarına, vatandaşın adalet bekleyen dileklerine cevap olamadı. Bu süreç
içerisinde elbette ki yargıda siyasallaştırma süreci, çoğunluğu sağlama süreci
böylece elde edilmişti, olumsuz gelişmeler de görüldü. Örnek: Yandaş olmayan
hâkimler tehdit edildi. Telefon dinlemeleri, teknik takip, soruşturma, sürgün
ve buna ilaveten “havuç, sopa” politikasıyla yargı susturuldu.
Hiç korkmaması gereken hâkimdi. İmanımızda, itikadımızda, hukuk
tecrübemizde ve elimizdeki yasalarda hiç korkmaması gereken kişi bu ülkede
hâkim olmalıydı çünkü hâkim hâkimdi, çünkü hâkim fehimdi, çünkü hâkim
müstakimdi, çünkü hâkim emindi, çünkü hâkim mekindi
ve hâkim metindi. Bizim kültürümüz hâkime böyle bir görev vermişti; AKP, bu değeri
sıfırladı ve suskun, siyasallaşmış, Adalet ve Kalkınma Partisinin otoritelerine
kulak dayayan bir mesleğin mensubu hâline geldi.
Sonuç: Değerli arkadaşlarım, yasamayı ve yürütmeyi de hukuk
devletinde ancak ve ancak yargı kontrol eder, hukuk devletinin temel prensibi
budur. Görüştüğümüz Anayasa Mahkemesi,
Meclisin çıkardığı kanunların hukuka uygunluğunu denetleyecek bir
mahkemedir; Anayasa Mahkemesi yandaş mahkeme hâline getirilmiştir.
İdare mahkemesi, yürütme organının Başbakanlıktan en alttaki kamu
gücünü, kamu görevini yürüten memuruna kadar denetleyecek olan idari
mahkemelerdir ve Danıştaydır. Danıştay ve idare mahkemeleri yandaşlaştırılma, korkutulma ve siyasallaştırılmanın
sonucunda hukuku değil, AKP otoritelerine kulağını vererek sesini dinler hâle
gelmiştir. Bu değerler, maalesef, şu sonuçları da yaratmıştır: Bir güvensizlik
durumu ortaya çıkmıştır. Bunu Avrupa Yargıçlar Birliği, Avrupa Yargıçlar ve
Savcılar Birliği, en sonunda Adalet Bakanlığı ve HSYK da kabul etmiştir ki
artık yargıya güven kalmamıştır. Güvensiz olan bu yargının daha da yandaş hâle
getirilmesi ve süper obez bir yargı organı
yaratılarak AKP hâkimiyetinin tam tesisi için yeni bir hazırlık
içerisindesiniz. Orada da 387 olan Yargıtay üyesi sayısını beğenmiyorsunuz,
belki bine kadar çıkaracaksınız; ne kadar çoğunluğu elde edeceksek o kadar bir
rakama çıkacaksınız anlamı çıkmaktadır. Danıştayda da
ortada, Danıştayın da aynı şekilde üye sayısını
artırmak istiyorsunuz.
Tabii ki, bu güvensiz yargı terörle mücadelede de görevini yerine
getirememiş, Adalet ve Kalkınma Partisinin politikalarına aynen uymak suretiyle
terörle mücadeleyi de onlar terk etmiştir, şimdi sizin gibi belki dershanelerle
mücadele noktasına gelmiştir.
Değerli arkadaşlarım, bu süreç içerisinde Sayın Anayasa Mahkemesi
Başkanı Anayasa Uzlaşma Komisyonundaki gelişmeleri dikkate alarak kendisini
evlenme vaadiyle kandırılmış birisine benzetmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi,
Anayasa Uzlaşma Komisyonunda ne düşündüyse onu söylemiştir; Milliyetçi Hareket
Partisi, neye inanmışsa onu savunmuştur; eğilmemiştir, bükülmemiştir,
kırılmamıştır, kıvırtmamıştır. Ancak, Milliyetçi Hareket Partisinin insan
onuruna yaraşan, herkesi hukuk önünde eşit kılan, hiç kimseye, hiçbir sebeple
ayrımcılık yapılmayacağına ilişkin görüşleri önce tüm partiler tarafından
paylaşılmış, sonra zaman içerisinde alınan talimatlar nedeniyle geri
çekilmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi, Anayasa Uzlaşma Komisyonunda iyi
işleyen, vatandaşa hizmet eden bir devlet anlayışını, bağımsız ve tarafsız bir
yargıyı tesis edebilmek için, bireysel özgürlükler anlamında bütün
vatandaşlarımızın evrensel değerlere ulaştırılabilmesi için büyük bir çaba
vermiş, büyük bir katkıda bulunmuştur. Bu katkıların maalesef Adalet ve
Kalkınma Partisinin başkanlık takozuyla önü kesilmiştir. Başkanlık sistemi ile
önü kesilen Anayasa Uzlaşma Komisyonunun uzlaşma kültürü, Sayın Meclis Başkanı
alet edilmek suretiyle, nihayete erdirilmek istenmekte ve AKP, anayasa yapımı
masasından kaçmak istemektedir. Gerekçe olarak da “partilerin kırmızı çizgileri
var...” Var, Milliyetçi Hareket Partisinin kırmızı çizgisi var. Kırmızı çizgisi
nedir? Şu soruyu iyi anlayın, iyi cevap verin.
Soru bir: Biz, yeni anayasa ile yeni bir devlet mi kuruyoruz yoksa
Kurtuluş Savaşı’yla kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti devletine bir anayasa mı
yapıyoruz?
Milliyetçi Hareket Partisinin cevabı tektir ve nettir: İstiklal
Harbi’yle kurulan Türkiye Cumhuriyeti devletinin, kuruluş felsefesine uygun bir
yeni anayasadan yanayız. Yeni devlet arayışı içerisinde olanlara toprak
bütünlüğü, millet bütünlüğünü bozacak şekilde, etnik dilimlere ayrılacak
şekilde, gelecek nesillere paramparça bir Türkiye bırakmak isteyen heveslilere
ilan ediyoruz ki, önünde, bu düşüncenin göğsümüzü siper edeceğiz, Kürt milletinin
bütünlüğünü, Türkiye Cumhuriyeti devletinin
varlığını ve gelecek nesillere emanetini hiçbir şart altında riske
atmayacağız, hiçbir şart altında tehlikeye atmayacağız.
Değerli arkadaşlarım, ikinci soru şu: Biz, bu anayasayı kime
yapıyoruz?
Bu soruya verilecek anayasa hukuku açısından üç tane cevap vardır.
Devlet açısından, MHP diyor ki: Biz, bu anayasayı Türkiye Cumhuriyeti devletine
yapıyoruz. Başka devlet hayali içerisinde olanlara ihtar ediyoruz ki Kurtuluş
Savaşı’yla kurulmuş olan bu devletin kılına zarar getirtmeyeceğiz.
İki: Biz, bu anayasayı anayasa hukuku çerçevesi içerisinde millete
yapıyoruz. Bu anayasa, yüzde 85’i “Ben Türk’üm.” diye kendini beyan eden ve
onun bünyesi içerisinde farklı inanç ve gruplardan oluşmuş olan büyük Türk
milletine yapılmaktadır. Bu milletten millet çıkarmak isteyenlere, bizim tarih
içerisinde oluşturduğumuz bin yıllık kardeşlik hukukumuzu bozmak isteyenlere
ilan ediyoruz ki Türk milletinin millî bütünlüğü ve beraberliği binlerce yıl
boyunca dökülmüş olan kanla, dökülmüş olan terle, dökülmüş olan gözyaşıyla
yoğrulmuştur. Bu hamuru bozdurmayız, bozdurtmayacağız.
Üçüncü olarak, bu anayasayı hangi vatandaşa yapıyoruz? Adıyla
sanıyla belli ve besbelli, Türk vatandaşına yapıyoruz. Fransa’nın Fransız
vatandaşı dediği gibi, Almanya’nın Alman vatandaşı dediği gibi, bütün
demokratik ülkelerin kabul ettiği gibi, bu devletin, bu milletin hür
bireylerine yani Türk vatandaşlarına bu anayasayı yapıyoruz. Dolayısıyla,
Milliyetçi Hareket Partisi, anayasa yapımı konusunda tarihin ve millî
değerlerin bize söyletmiş olduğu değerlerin sonuna kadar arkasında olacaktır,
sonuna kadar savunucusu olacaktır. Bütün vatandaşlarımızı hiçbir ayrım
gözetmeksizin, hiçbir ayrımcılığa tabi tutmaksızın evrensel…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FARUK BAL (Devamla) – …temel hak ve hürriyetlerden sonuna kadar
yararlandırmak için anayasa yapımına katkıda bulunacağız diyor, hepinize
saygılarımı beyan ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına son konuşmacı İsmet Büyükataman,
Bursa Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
Süre on dört dakikadır.
MHP GRUBU ADINA İSMET BÜYÜKATAMAN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce vefatının seneidevriyesinde ömrünü
Türk milliyetçiliği fikrine adamış, dava adamı Hüseyin Nihal Atsız Bey’i
rahmet, minnet ve saygıyla anıyorum; ruhu şad, mekânı cennet olsun. Bazı aklıevvellerce Türklüğün yok sayıldığı, inkâr edildiği şu
günlerde Atsız Bey’i idrakine vararak tekrar okumanın, anlamanın önemi bir kez
daha ortaya çıkmaktadır.
Değerli milletvekilleri, 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi Kanunu
Tasarısı ile 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın
Başbakanlık, Kamu Denetçiliği Kurumu ve Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı
ile Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği bütçesi üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
en derin saygılarımla selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, siyasi, ekonomik ve askerî ilişkilerin
gelişmesiyle yıllar geçtikçe devletlerin ve ülkelerin güvenliğinin
sağlanmasında istihbaratın ne kadar önemli olduğu tartışmasız bir şekilde kabul
edilmeye başlanmıştır. Hele de bu ülke ateşten bir coğrafyayla çevrili bulunan,
dış düşmanların ve onların içteki taşeronları tarafından sürekli tehdit altında
olan Türkiye Cumhuriyeti devleti gibi bir devletse istihbarat çok daha önemli
hâle gelmektedir. Bu, dün de böyleydi bugün de böyledir ve gelecekte de böyle
olacaktır.
Geçmişinde şanlı kahramanlıkları barındıran MİT, büyük Türk
milletine hizmet için var olduğu ifade edilen, görev ve yetkileri de bu amaçla
belirlenmiş olan bir teşkilat olarak tanımlanmaktadır.
Görev ve yetkileri ise şöyle sıralanıyor: Türkiye Cumhuriyeti’nin
ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, varlığına, bağımsızlığına,
güvenliğine ve anayasal düzenine ve millî gücünü meydana getiren bütün
unsurlarına karşı içten ve dıştan gelecek mevcut ve muhtemel tehditler hakkında
bilgi toplamak, önlem almak ve gerekli durumlarda ilgili makamları uyarmak.
Peki, Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin devlet kurumlarına yönelik
uyguladıkları siyasileştirme ve işlevsizleştirme operasyonundan kendine düşen
payı alan Millî İstihbarat Teşkilatı bu çerçevede acaba ne gibi faaliyetlere
girişmiştir?
Basına yansıdığı kadarıyla tekrar hatırlatmakta fayda var.
Hatırlayalım ki, bu güzide kurumu, bu kahramanlar yatağını bu hâle
düşürenlerin, Kuşçubaşı’nın, Süleyman Askerî’nin, Mehmet Akiflerin ve daha adını sayamadığımız
kahramanların kemiklerini sızlatan bu kişileri milletimizin bilgisine sunalım.
Millî İstihbarat Teşkilatı bütçesi son yıllarda en fazla artan
bütçelerden bir tanesidir. 2014 için 1 milyar 58 milyon 707 bin liralık bir
ödenek ayrılması söz konusudur. Elbette istihbaratın bir ülkenin güvenliği için
önemi göz önüne alındığında bu bütçe normal karşılanabilir ama Sayın Müsteşarın
Teşkilatı götürdüğü yön ve düşürdüğü durum hatırlanınca insan “Bu paraya yazık
mı oluyor?” diye düşünüyor.
Yüce Türk milletine hizmet için kurulan, ülkenin ve milletin
bölünmez bütünlüğü için vazife görmesi icap eden MİT, ne yazık ki ülkemizde
bölücülerle yapılan AKP pazarlıklarında görev ifa etmektedir. Oslo’da
sergilenen rezilliklerin başaktörü bugün ne yazık ki MİT Müsteşarı olarak görev
yapmaktadır. Süleyman Askerî gibi kahramanların kutsal makamını işgal eden bu
zihniyet, bölücülerle kucaklaşmakta, PKK açılımında aktif rol almaktadır. Ne
acıdır ki Teşkilata hükmeden güç, bölücülere karşı bu kadar hoşgörü, sevgi ve
sempatiyle yaklaşırken Hükûmete de MHP’li iş adamını fişleyerek yardımcı olacak
zamanı da bulabilmektedir.
Millî İstihbarat Teşkilatımız âdeta AKP’nin istihbarat örgütü,
Sayın Müsteşar da âdeta Sayın Başbakanın istihbarat yaveri durumuna düşmüştür.
Sayın Müsteşara yüce Türk milletine hizmet etmekle mesul Millî İstihbarat
Teşkilatının Müsteşarı olduğunu hatırlatmakta fayda mülahaza ediyoruz. Bölücü
teröristler tarafından “bizim” diye anılacak kadar samimi ilişkiler kurmuş olan
bu zihniyetin, ülkemizin ve devletimizin geleceği açısından acilen ortadan
kaldırılması elzemdir. AKP’nin baskıcı, özel hayata müdahale edici siyaseti
devam ettikçe MİT’in de bütçesinin artmaya devam edeceği görülmektedir. Bizim
temennimiz milletimizin hizmetinde kullanılması gereken bütçenin MİT’in teknik
ve insani gücünün geliştirilmesi yönünde kullanılmasıdır.
Saygıdeğer milletvekilleri, ombudsmanlık, sürekli artan yönetimin
bürokratik gücü ve onun olumsuz yansıması olan kötü yönetim karşısında
yönetilenleri daha etkili yöntemlerle korumak üzere mevcut denetim
mekanizmalarını ikame etme amacı gütmeksizin onları tamamlama görevini yerine
getirmek üzere uygulamaya konulan bir kurumdur. Ombudsmanlığın en önemli
özelliği yürütme organı karşısında bağımsız olmasıdır.
2013 yılı bütçesi kapsamında öngörülmüş olan toplam 15 milyon 575 bin TL’nin büyük kısmı
personel giderleri ile mal ve hizmet alımına ayrılmıştır. 2014 yılında toplam
13 milyon 543 bin TL tahsisi öngörülen ödeneklerin dağılımında da mal ve hizmet
alım giderlerinin büyük ağırlık taşıdığı görülmektedir.
29 Mart 2013 tarihi itibarıyla şikâyet başvuruları almaya başlamış olan
kurumun, kötü yönetime ilişkin uyuşmazlıkları adil bir şekilde inceleyerek
önerilerde bulunması beklenmektedir. Ancak, Türkiye Büyük Millet Meclisinde sadece AKP
oylarıyla seçilen Kamu Başdenetçisi ve denetçileriyle
bağımsız olarak ne kadar görev yapılabileceği aşikârdır. Tarafsızlık ve
bağımsızlık anlamında doğuştan sakat olan kurumun yasakçı, baskıcı, eleştiriye
tahammülü olmayan bir
Başbakan ve onun Hükûmetine karşı vatandaşın haklarını ne kadar
koruyabileceğini takdirlerinize bırakıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, AKP hükûmetlerinin son yıllarda
uygulamaya koyduğu önce “demokratik açılım”, arkasından “millî birlik ve
kardeşlik” ve nihayetinde de “süreç” olarak isimlendirilen ve milletimize
hazmettirilmeye çalışılan yıkım ve çöküş projesiyle, bin yıllık kardeşlik
hukukumuz, uyguladığı temelsiz ve millî menfaat algısından uzak dış politika
sonucunda da ülkemizin güvenliği büyük bir zaafa uğramıştır.
Güneydoğu Anadolu Bölgemizde PKK uzantıları tarafından
oluşturulmuş olan “paralel devlet” olgusu artık AKP’li milletvekilleri
tarafından dahi dile getirilmektedir. Eşkıya, şehirlerde sözde kolluk
kuvvetleri oluşturmuş, yol kesmekte, kimlik kontrolleri yapmaktadır, “vergi”
adı altında haraç toplamaktadır. Asker karakollara hapsolmuş, terörist dağda,
şehirde elini kolunu sallaya sallaya dolaşmaktadır. Pazar günü itibarıyla
Diyarbakır’da, bilindiği gibi, 2’si astsubay, 2’si uzman çavuş olmak üzere 4
askerimiz AKP iktidarının can dostu, pazarlık masasının diğer tarafında oturan
PKK tarafından kaçırılmıştır. AKP yöneticileri uzun süredir yaptığı gibi “Çözüm
sürecini baltalamak isteyenler.” diyerek meseleyi geçiştirmiştir. AKP zihniyeti
neredeyse bu konuda askerleri suçlayacaktır.
Ülkemizin toprak bütünlüğünün korunması ve siyasi, ekonomik, sosyal
ve kültürel nitelikleriyle şekillenen temel kimliğinin muhafaza edilmesi millî
güvenliğimizin temel unsurlarıyken, Türk kimliği tartışmaya açılmakla kalmamış,
âdeta aşağılanan, hor görülen bir duruma düşürülmüştür. Başbakan, Türklük
düşmanlarıyla kucaklaşmakta, büyük bir sevgiyle âdeta baba şefkatiyle hainlerin
saçlarındaki konfetileri temizlemektedir. Cumhurbaşkanlığı da bu yarışa,
teröristlere methiyeler düzen, milletimizin fertlerine “şerefsizler” diyecek
kadar alçak bir sanatçıya ödül vererek katılmaktadır.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Ayıp ya, ayıp!
İSMET BÜYÜKATAMAN (Devamla) – Dış politikada durumumuz içler
acısıdır, sınırlarımız delik deşik olmuştur. Suriye’de, burnumuzun dibinde
PKK’nın uzantısı PYD tarafından devlet kurma çalışmaları son sürat devam
etmekte, teröristler sınırlarımızdan geçip hudut şehirlerimizde bozgunculuk
yapmaktadırlar. Hâl böyleyken, Millî Güvenlik Kurulunun bütçesinin üzerinde
konuşma yapmak beyhude bir durumdur. Ne millîliği kalmış ne de milletin ve
ülkenin güvenliğiyle bağı kalmış bir kurumun bütçesi bu millet üzerinde bir
yüktür. 20 milyon 94 bin TL’lik bütçe ayrılması planlanan bu kurumun işini
layıkıyla yapıp bu millete vazifesini yerine getirmesini umut ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, Başbakanlık için 2014 Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı’nda teklif edilen toplam ödenek tutarı geçen yıla göre yaklaşık yüzde
21’lik bir artışla 933 milyon 821 bin TL’ye çıkmıştır. Bu bütçenin üçte 1’inden
fazlası mal ve hizmet alımları kalemi için ayrılmıştır. Kalan miktarın bir
kısmının Atatürk Orman Çiftliği’nde Sayın Başbakanın “başkanlık” rüyası olarak
başlattığı ve halk arasında “Ak Saray” diye anılan binanın yapımı için
ayrıldığı anlaşılmaktadır. Memura, çiftçiye, işçiye ve emekliye zam konusunda
son derece eli sıkı olan Hükûmetimiz padişahlık hayalleri kuran Sayın Başbakan
için Ankara’da bir saray inşa etme noktasında oldukça cömert davranmaktadır.
Başbakanlığın uhdesinde bulunan örtülü ödenekle ilgili tartışmalar
ise uzunca bir süredir devam etmektedir. Her yıl kat kat üstüne koyarak büyüyen
bu ödenekle ne yapıldığı konusunda ciddi şüpheler mevcuttur. Bir bakan
geçtiğimiz günlerde Suriyeli göçmenler için 2 milyar dolar harcandığını ifade
etmiştir. Bu, anlaşıldığı kadarıyla resmî kayıtlarda olan harcama tutarıdır.
Örtülü ödenekten Suriye’deki terörist gruplara aktarılan paralar, onlar için
yapılan harcamalar ise tamamen muammadır. Muhtevasını bilmediğimiz bu paranın
millet hayrına kullanılmadığını tespit etmemiz hâlinde hesabını soracağımızdan
kimsenin şüphesi olmasın.
Değerli milletvekilleri, Başbakan Erdoğan Türkiye Cumhuriyeti’ni
yıkmak ve “yeni” diye adını koyduğu parçalanmış, ufalanmış, marjinalleşmiş bir
rejimi inşa etmek için çırpınmaktadır. Kürdistan’a duyduğu derin ve kahredici
ilginin altında bu yatmaktadır. Başbakanın Kürdistan’a meşruluk kazandırmaya
yönelik fiil, eylem, ima ve açıklamaları anayasal suçtur. Sayın Başbakan,
“Türkiye Kürdistan’ı” nedir? Bunun sınırları nereye kadar uzanmakta, nereleri
kapsamaktadır? Bu bağlamda Sayın Başbakan bir söz vermiş midir? Oslo’da Kürdistan
konusunda bir mutabakat sağlanmış mıdır?
Başbakan, gerek Diyarbakır’da gerekse de sonraki günlerde onlarca
defa “Kürdistan”a atıf yapmış, geçmişimizde
“Kürdistan” izi sürmüş, ecdadımızı hain niyetlerine ortak etmeye kalkmış ve ilk
Meclisin ruh ve mesajlarını bölücü tavrıyla karartmaya azmetmiştir. “Kürdistan”
sözleri artık Türkiye Büyük Millet Meclisine kadar sirayet etmiş, bütçeyle
ilgili sürece damga vurmuştur. “Türkiye Kürdistan’ı” demek Sevr’in dirilişi,
kurtuluş mücadelesinin hükümsüz kalması ve cumhuriyetin katledilmesi demektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İSMET BÜYÜKATAMAN (Devamla) – TBMM bu ayıptan, bu zilletten
kendini keşke bu ifadeler geçerken, komisyondayken kurtarmış olsaydı. Hiç kimse
unutmamalı ki bu yolda son sözü aziz Türk milleti diyecektir ve sözünü de yaman
diyecektir.
Saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şimdi, birinci turda şahsı adına söz isteyen Ali Turan, Sivas
Milletvekili.
Buyurun Sayın Turan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
ALİ TURAN (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı üzerinde şahsım adına lehte görüşlerimi
bildirmek üzere söz aldım. Sizleri ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
2014 yılı bütçesi, AK PARTİ hükûmetleri tarafından hazırlanmış
12’nci bütçedir. Şu ana kadar 11 bütçe hazırladık ve tamamını da başarıyla
uyguladık. Demokrasi tarihinde ilk kez bir siyasi parti yani AK PARTİ
kesintisiz olarak on bir yıl hükûmet görevini üstlendi. Art arda 12 bütçe
hazırlandı, on bir yıllık AK PARTİ iktidarı da doksan yıllık cumhuriyet
tarihimizin en parlak dönemlerinden biri oldu. Elde ettiğimiz başarılar AK
PARTİ hükûmetlerinin başarısı olduğu gibi bizatihi aziz milletimizin de
başarısı olmuştur.
Demokratikleşme adımlarının atıldığı, reformların yapıldığı,
özgürlüklerin genişlediği süreçlerde Türkiye ekonomisi her zaman büyümüştür,
ileri gitmiştir. Demokrasiden de, ekonomik kalkınmadan da, terörle mücadeleden de vazgeçmeden, asla geri
adım atmadan bu kutlu yolda yürümeye, kardeşlik içerisinde Türkiye’yi büyütmeye
devam ettik ve devam edeceğiz. Bugüne kadar, on bir yıldır yapılan kararlı,
tutarlı bütçelerin titizlikle uygulanması neticesinde, dünyadaki büyük global
krizlere rağmen Türkiye’nin geldiği nokta ortadadır. Sadece
tek bir alanda değil, ülkemizin, insanımızın ihtiyacı olan her alanda; yaşlısı,
engellisi, ihtiyaç sahiplerinin ve SODES projeleriyle sosyal alanda;
geçmişimizi, tarihimizi, kültürümüzü gelecek nesillere aktarmak adına kültürel
alanda; demokratikleşme ve özgürlüklerin yaşanması, atılan adımlarla,
reformlarla insan hakları alanında; yargı bağımsızlığı alanında; çözüm
sürecinde; gelişmiş ülkelerin bile gıpta ettiği sağlık alanında, “Gidemediğin
yer senin değildir.” denildiği gibi düşünerek “Yol medeniyettir.” anlayışıyla
yapılan duble yollarla ve açılan tünellerle, ülkemizi âdeta demir ağlarla ören
hızlı tren projeleriyle, her ile yapılan havaalanlarıyla, asrın projesi olan
Marmaray’ın hizmete açılmasıyla ulaşım alanında; savunma alanında ilk defa
dışarıya bağımlı olmadan insansız hava aracı, tankı, topu, helikopteri, savaş
gemisi, kısa ve uzun menzilli silahlarını üreterek millî savunma
politikalarımızla; ilk defa iktidarımız döneminde millî savunma bütçesinden kat
kat fazla bütçesiyle; her ile açılan üniversiteleriyle, yapılan okullarla,
bilgisayarla donatılan derslikleriyle; herkesin inancını öğrenebilmesi için
atılan adımlarla millî eğitim alanında; dışa bağımlılığı azaltmak adına yapılan
çalışmalarla enerji alanında; hepsinden önemlisi de yukarıda saydıklarımın
yapılabilmesi için dünyada kendinden söz ettiren, bol sıfırlardan arındırılmış,
gittiği her ülkede cebinde rahatlıkla taşıyabileceğiniz, harcama
yapabileceğiniz paranızla; mali politikalarımızla, yani 822 milyar dolar olan
gayrisafi millî hasılası, kişi başına düşen 11 bin dolarlık millî geliri, 136
milyar dolara çıkmış Merkez Bankası rezervleri; IMF kapılarında nöbet tutan, el
açan, alan el olmaktan çıkıp veren el olma konumuna gelen, on yıl önce yardım
edilen ülkeler arasında ön sıralarda yer alan ve bu geldiğimiz noktada, dünyada
yardım eden ülkeler arasında 3’üncü sıraya gelen; ilk defa iktidarımız
döneminde kredi kuruluşları tarafından “yatırım yapılabilir ülke” konumunda
gösterilen ve iktidarımız döneminde de 130 milyar dolar doğrudan yabancılar
tarafından yatırım yapılan ülke konumuna gelen…
Yapılan bu bütçelerle iktidarımız döneminde memleketim Sivas’a,
ülkemize ve dünyadaki mazlum insanlara yaptığı hizmetlerden ötürü başta Sayın
Başbakanımıza, Hükûmetimize, bakanlarımıza ve tüm Türkiye Büyük Millet
Meclisine teşekkür ediyorum.
Bir teşekkür de burada bugünkü bütçede görüşülen kurumlar
arasında Türkiye Büyük Millet Meclisi de olduğu için, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanımızın Türkiye’de cumhuriyetin temellerinin atıldığı Sivas’ımıza
ve Sivas’taki, cumhuriyetin temellerinin atıldığı yere mekân olan, başta Gazi
Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarına mekân olan Kongre Müzesi’nin bugüne
kadar gerekli çalışmaların yapılmasında hassasiyet gösteren Meclis Başkanımıza teşekkür
ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ TURAN (Devamla) – Ben başta Cumhurbaşkanlığımızın ve
Başbakanlığımızın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve diğer kurum ve
kuruluşların, tüm bütçemizin hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinizi saygıyla
muhabbetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şimdi söz sırası Hükûmet adına Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınç’ta.
Süre elli dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Sayın Başkan, çok
değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bütçe görüşmelerimizin
hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Bütün siyasi partilere mensup milletvekili arkadaşlarımızın farklı
kurumlar için yaptıkları konuşmaları ilgiyle takip ettim. Her birisi bence
önemli sözler sarf etti. Ben arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Yalnız, özetlemem gerekirse; bugün 10 kurumun bütçesi görüşülüyor
bu turda. Ben bunlardan sadece Başbakanlığı, Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığını, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğini temsil ediyorum
siyasi anlamda. Anayasa Mahkememiz, Cumhurbaşkanlığımız, yüksek yargı ve
diğerleri kendi bütçeleriyle, burada temsilcileriyle hazır bulunuyorlar. Onlar
adına konuşma imkânım da yok.
Öncelikle, konuşmamı ikiye ayırmak istiyorum ve mümkün olursa elli
dakikayı doldurmadan, esasen zamanın da ilerlemiş olduğunu düşünerek bir özet
yapmak istiyorum.
Bu 3 tane kurumla ilgili olarak hemen hemen şu kadar arkadaşımız
konuştu. Sevinmem gerekir; bana bağlı kurumlar üzerinde büyük bir eleştiri,
yoğun bir eleştiri gelmedi. Elbette güzel şeyler konuşuldu, bunların içerisinde
eleştiriler de vardı, öneriler de vardı ama doğrusu, ben bu kurumlarla ilgili
olarak yoğun bir eleştiri altında kalacağımı düşünüyordum. Demek ki kurumlarımızın
görevlerini layıkıyla yaptıkları, bazı eksiklikler konusunda eleştiriler olsa
bile, ülkemiz için yararlı kurumlar oldukları genelde kabul görmüş.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu kadar eleştiriyi sen böyle anlarsan…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Tabii, şüphesiz yirmi
dakikalık bir soru-cevap kısmı da var; orada arkadaşlarımızın ilginç soruları
olursa onlara da cevap vermek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bunu bir teşekkür sadedinde söyledim çünkü
hemen hemen her partiden, farklı sürelerle pek çok arkadaşımız konuştular, bir
şey kaçırmamaya çalıştım. Tabii, üslupla ilgili, bugün istemediğimiz, nahoş,
karşılaştığımız olaylarla ilgili düşüncelerimizi de ifade edeceğim ancak ben
şuna inanıyorum ki herkesi ilgiyle takip etmemiz, sözlerini değerlendirmemiz
gerekir. Benim tespit edebildiğim konulara da biraz sonra girmek istiyorum.
Öncelikle, Başbakanlık üzerinde çok fazla bir şey söylemeye gerek
yok çünkü dün Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan bir saati geçen bir
konuşma yaptı. Evet, son kısımlarında belki yoğun müdahaleler oldu,
söyledikleri belki yeterince anlaşılamamış olabilir ama her birinize dağıtılan,
Başbakanlığın faaliyetleriyle ilgili, zannediyorum üç yüz sayfaya yakın bir
kitapçık var. O kitapçığı herkes ilgiyle okursa 2002 ile 2011, 2013 arasındaki
ilerlemeleri görebilir, 2014 bütçesine ait bazı rakamların da özetini
bulabilir. Dolayısıyla, o kitapçık madem ki elimizdedir, eleştiriler, öneriler
bütün bunlar üzerinden değerlendirilebilir diye düşünüyorum. Yalnız bazı
arkadaşlarımız bütçedeki artışa dikkat çekmek suretiyle bunun sebebini
sordular. Evet, 2014 yılı bütçe tasarısında teklif edilen toplam ödenek tutarı
933 milyon küsur liradır. Toplam ödenek 2013’te 769 milyon küsurdu, yüzde
21,3’lük bir artış var. Bunun da tek bir sebebi var, o da bilinen bir sebeptir.
Bugüne kadar Başbakanlık birimleri, şu kadar yıldan bu yana yani 61’inci
Hükûmet de dâhil olmak üzere, bütün birimleri bir arada toplayan bir merkez
Başbakanlık binasına sahip değildi, her biri birbirinden çok uzaklarda olmak üzere
yedi ayrı binada faaliyet gösteriyordu. Dolayısıyla, geçtiğimiz yılda başlayan
bir çalışmayla Başbakanlık birimlerinin bir araya toplanması ve münhasıran
Başbakanlık için yapılmış bir binada hizmet vermek amacıyla yapımına başlanan
yeni hizmet binasına tahsis edilen ödenek miktarındaki artış, bütçedeki
artıştır, başka bir yerde bir artışı bulmak mümkün değildir.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Tayyip Bey’in yakınlarıyla ilgisi var mı o
binanın müteahhidinin?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Tabii, yeni merkez
Başbakanlık binasının AK PARTİ Hükûmeti için yapıldığını düşünebilirsiniz, bu
bir bakıma yanlış bir kabuldür yani şu açıdan: Siz AK PARTİ hükûmetlerinin
ilanihaye devam edeceğini düşünerek buna bir tepki koyabilirsiniz ama mahkeme
kadıya mülk değil. Sizler her biriniz yarın iktidara geldiğinizde, içinizden
herhangi biriniz Başbakan olduğunda -şüphesiz genel başkanlar da o tarihte
partinin başında iseler- onlar bu binalarda oturup hizmeti buradan verecekler.
Kıskanmaya gerek yok, bu bir hizmetteki daha ileri noktalara taşımanın, daha
rasyonel bir çalışma yapmanın adıdır.
KAMER GENÇ (Tunceli) – İsraf, israf, çok büyük israf!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Buna şöyle de
bakabilirsiniz: Meclis Başkanlığım döneminde, Başbakanlık, Millî Saraylardan
kendilerine İstanbul’da bir hizmet ofisi tahsis edilmesini istedi. Başkanlık
Divanı üyesi olan arkadaşlarımız bilir biz hemen hemen bu konuyu kendi aramızda
tartıştık ve gerçekleştirdik. Bugünkü Beşiktaş’taki Başbakanlık
ofisi, Millî Saraylarımızın bir birimiydi ve daha önce Beşiktaş
Kaymakamlığı olarak hizmet veriyordu. Türkiye’nin Başbakanı, İstanbul’a
gittiğinde misafirlerini nerede karşılayıp, Başbakanlık çalışmalarını nerede
götürebiliyordu? Otel lobilerinde veya otel odalarında. Dolayısıyla,
Başbakanlığın Ankara kadar İstanbul için de bir hizmet, bir temsil noktasında
prestijli bir binaya sahip olması gerekir diye düşündük, tahsis ettik, iyi ki
tahsis etmişiz. Cumhurbaşkanımızın da hem Ankara’da hem de İstanbul’da
çalışmalarını götürebilmesi için ayrı mekânları olduğunu söylemeye gerek yok.
Yine, bugün, İstanbul Beşiktaş’taki Başbakanlık ofisimiz de,
gelecekteki başbakanlarımızın da hizmet vereceği, hükûmetlerimizin de hizmet
vereceği birer ofistir. Bunları saray olarak görmek veya burada oturan
insanlara kral gözüyle bakmak eleştirinin ötesinde hiç gerçekliği olmayan
şeylerdir, bunları böyle kabul etmemiz gerekir diye düşünüyorum.
Değerli dostlar, stratejik planımız, 2011-2015 yıllarını kapsayan
ön performans programımız da netleşti. 2014 yılı hedefleri, yürütülecek
faaliyetler, takip edilecek göstergeler bizim performans programı taslağında da
arz edilmiş durumdadır.
Resmî Gazete için yaptığımız hizmetleri tekrar saymayacağım ama
arşivler konusunda çok iyi bir noktaya geldik. Küresel bir güç olma yolunda
emin adımlarla sürekli ilerleme kaydeden Türkiye’nin değerli varlıklarından
birisi de devletin hafızasıdır, arşivlerimizdir. Ülkemiz arşiv belgeleri
bakımından da büyük bir zenginliğe sahiptir. Başbakanlık Devlet Arşivleri
bünyesinde hizmet veren Osmanlı Arşivi, dünyanın en çok müracaat edilen
arşivlerinden birisidir. Osmanlı coğrafyasında kurulmuş olan 40’a yakın
bağımsız devletin de bu arşiv aynı zamanda müşterek arşividir. Sahip olduğumuz
tarihî servet yalnızca ülkemiz için değil; Orta Doğu, Balkanlar, Kafkasya,
Avrupa ve Afrika’daki birçok ülkenin tarihinin de gün yüzüne çıkartılabilmesi
ve günümüzde bu coğrafyalarda yaşanan olayların daha iyi anlaşılabilmesi için
birinci el kaynak niteliğindedir. Dolayısıyla, hem cumhuriyet arşivleri hem de
Osmanlı arşivi ihmal edilerek yazılacak bir dünya tarihi eksik ve temelsiz
olacaktır. Millî arşiv sitemiz tamamlanarak 2013 yılında milletimizin hizmetine
sunulmuştur.
Başbakanlık olarak vatandaş odaklılık ilkesinin hayata geçirildiği
öncü hizmetler de sunmaktayız. Başbakanlık İletişim Merkezi, kısa ismiyle BİMER’le vatandaşlarımız, talep ve beklentilerini,
memnuniyet ve şikâyetlerini Ankara’ya duyurma imkânına kavuştular. Bu sistemle
vatandaşı merkeze alan bir anlayışı bizatihi Başbakanlığın kendisinde hayata
geçirdik, bunu da gerçekleştiriyoruz.
Türkiye, tüm dünyada barışın ve demokrasinin hâkim olmasından
yanadır. Bu kapsamda, dünya barışına
katkı sağlayan bölgesel ve küresel bir aktör olduk. Farklı coğrafyalarda
barışın tesisine dönük çabalara katkımız da devam etmektedir. Bu kapsamda,
Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü bütçesinde barışı destekleme harekâtları
ödeneği de yer almaktadır.
Millî İstihbarat Teşkilatının görevi, millî güvenliğimize yönelik iç ve dış, mevcut ve
muhtemel tehditler hakkında bilgi sahibi olabilmek, alınacak tedbirler yönünden
gelişmeleri ilgili makamlara zamanında bildirmektir. Rakam vereyim sadece:
MİT’in 2013 yılı bütçesi 995 milyon küsur iken 2014 yılı bütçesinde, yüzde
6,3’lük artışla, 1 milyarın üzerine çıkmıştır.
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğimiz, kanun gereğince
kendisine verilen görevleri yerine getiriyor. Genel Sekreterliğin 2013 yılı
bütçesi 19 milyon küsur iken 2014 yılı bütçesi, yüzde 5,6 artışla, 20 milyonun
üzerine çıkmış bulunmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, MİT’le ilgili konuda, yaptığı faaliyetler
bazı arkadaşlarımız tarafından hayati noktada kaydedildi, onlara da bir cümle
cevap vermek istiyorum.
Bildiğiniz gibi, 2397 Sayılı Kanun uyarınca Millî
İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığının görevi, Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve
milletiyle bütünlüğüne, varlığına, bağımsızlığına, güvenliğine, anayasal
düzenine ve millî gücünü meydana getiren bütün unsurlara karşı içten ve dıştan
yöneltilen mevcut ve muhtemel faaliyetler hakkında millî güvenlik istihbaratını
devlet çapında oluşturmak ve bu istihbaratı Cumhurbaşkanı, Başbakan,
Genelkurmay Başkanı ve Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri ile gerekli
kuruluşlara iletmektir.
Küreselleşen dünyada böylesine kapsamlı bir görev, ülkemizdeki
dinamikler kadar dış dünyada vuku bulan gelişmelerin zamanında ve sağlıklı bir
şekilde okunmasını ve değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır. Bütün bu meydan
okumalarla baş edebilmek için MİT’in son yıllarda reform niteliğinde çalışmalar
başlattığını dikkatlerinize sunmak isterim. Bu çalışmaların kamuoyumuzca da en
çok bilineni, kuşkusuz, istihbaratın koordinasyonuna ilişkindir. Nitekim, bu alanda önemli adımlar atılmış ve Millî
İstihbarat Koordinasyon Kurulu düzenli olarak çalışmaya başlamıştır. Keza,
terörle mücadele alanındaki etkinliğimizi artırmak maksadıyla Müşterek
İstihbarat Koordinasyon Merkezi faaliyete geçirilmiştir. Bu şekilde güvenlik ve
istihbarat kurumlarımız arasında tesis edilen yakın iş birliği ve koordinasyon
özellikle terörle mücadele alanında başarılı sonuçlar almamızı sağlamıştır. Bu
bağlamda, ayrıca, demokratik hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde teknik
istihbarat kabiliyetlerini etkin bir şekilde kullanmak amacıyla Genelkurmay
Elektronik Sistemleri Komutanlığı, Sinyal İstihbarat Başkanlığı adı altında MİT
bünyesine alınmıştır. Önemli bir yapısal değişimi de simgeleyen bu gelişme
sayesinde, yeni bir sinerji oluşturulmuş, teknik istihbarat alanındaki
ihtiyaçların tek elden ve daha etkin bir şekilde karşılanması sağlanmıştır.
MİT’e tahsis edilen bütçenin son yıllarda arttığına dair
haberlerin basın organlarında yer almakta olduğunu görmekteyiz. Bunun, sadece
paylaştığımız reform niteliğindeki faaliyetlerin bir mali karşılığı olarak
kabul edilmesi gerekir. Rakamları biraz önce söylemiştim.
Değerli milletvekilleri, MİT konusu gündeme geldiğinde, özellikle
fişlemeler konusu veya yaygın ismiyle gazetelerde yer aldığı şekliyle… Bunlara
sorular içerisinde cevap vermeyi planlamıştım ama şu açıdan bakmanızı ben
sizlerden rica edeceğim. Elbette fişlemeler yani -bir insan hakkında- resmî bir
görev olmadan, kanunla kendisine verilmiş veya yönetmeliklerle kendisini
görevlendirmiş olanların katkısı olmadan insanların takip edilmesi, özel
hayatlarına girilmesi, kişilik haklarına karşı saygısızlık yapılması fevkalade
çirkindir, suçtur, ahlaki noktadan bakarsak ahlaksızlığın ta kendisidir.
KAMER GENÇ (Tunceli) – E, niye önlemiyorsunuz o zaman? Sana bağlı…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Ancak “fişlemeler”
adı altında şunu söyleyebiliriz.
Bakınız, ben de bana bağlı kurumlarda meseleye baktığımda şunu
görüyorum: Bugün, hemen hemen bütün kurumlar, stratejik yerlere eleman alma
noktasında, bir insanla bir sınav başlatırken sınavda başarılı olduktan sonra,
ataması yapılacak noktaya gelirken bu kişi hakkında geçmişe yönelik bir bilgi
edinmek istiyor. Uzman yardımcıları için böyledir, müşavirler için böyledir
-bir başka- genel müdürler, müsteşarlar için de böyledir. Bunlarla ilgili,
devletin güvenliği, iç ve dış tehlikeler konusunda kendisine verilmiş görevleri
Millî İstihbarat Teşkilatı yapıyorsa, bu kişisel verilerin de 12 Eylül 2010
referandumunda kabul edildiği gibi… Ama maalesef, hâlâ Genel Kuruldan
geçiremediğimiz kanunun eksik bırakılması şekliyle… Millî İstihbarat
Teşkilatının, devletin kendisine verdiği bir görevi ifa ederken elbette bu
verileri muhafaza etmesi, elbette görevinin dışında herhangi bir şeyi tespit
etmemesi, dinlememesi, araştırmaması ve sormaması gerekiyor.
Ama bakınız, sizler de incelediğinizde göreceksiniz, her yıl
binlerce insan, belli görevlere atanma noktasında kanun gereği bu tür bir bilgi
toplama faaliyetinden geçirilmektedir. Bunda bir sıkıntı var diyorsanız, bu,
kanunlarla yapılacak bir şeydir.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, biz orada şikayetçi değiliz, mevzuat
yaparız. Bizi niye dinliyorsunuz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Yazılı hukukun belki
bu şekle getirilmesinde fayda vardır.
Ancak, herhangi bir kişi hakkında özel hayatı, inancı, dili, dini,
ırkı, vesaire. Yani kendisini temsil ederken, ifade ederken yaşadığı,
kimliğiyle ilgili gelişigüzel bilgilerin veya kanaatlerin veya düşüncelerin
kalemlerle yazılıp oralara, buralara servis edilmesi kanun nazarında da suçtur,
bunları tasvip etmek de mümkün değildir.
KAMER GENÇ (Tunceli) – İyi de, niye önlemiyorsunuz o zaman?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Millî Güvenlik Kurulu
Genel Sekreterliğinin bütçesi biraz mahcup bir bütçe. Zaten 20 milyon civarında
bir bütçe. Anayasa’da yer alıyor. 2001 yılında, bildiğiniz gibi, Millî Güvenlik
Kurulunun yapısında bir değişiklik olmuştu, o değişiklikle sivil kanadın
temsili biraz daha arttırılmıştı. Mesela, 2001 yılı yani üçlü koalisyon
hükûmeti döneminde yapılan ve çok doğru olarak yapılan Anayasa değişikliğine
göre, 2001’den önce Millî Güvenlik Kuruluna sadece Cumhurbaşkanı başkanlık ediyor;
Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Millî Savunma, İçişleri ve Dışişleri bakanları
bulunuyordu, bir de kuvvet komutanları. Yani 5’e 4 şeklinde bir denge vardı ama
2001’den sonra yapılan
değişiklikle; Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanına
ilaveten Başbakan yardımcıları ilave edildi. Bugün, bunların sayısı 4’tür, 4’ü
de Millî Güvenlik Kurulu toplantılarına giriyor. Diğer bakanlara ilaveten
Adalet Bakanı da bildiğiniz gibi, bu kurulda artık temsil ediliyor. Kuvvet
komutanlarının sayısı aynı kalmıştır.
Bu yapının yanında, Millî Güvenlik Kurulunun görevlerine dair de
2001 öncesiyle sonrası arasında büyük farklılıklar vardır. Millî Güvenlik
Kurulunda alınan kararlar, hükûmete tavsiye niteliğinde bildirilir,
Başbakanlık, bunun üzerine, gereği neyse onu yapar. Ya işlem yapar, ya işlemden
kaldırır, üzerinde herhangi bir şey yapmaz.
Millî Güvenlik Kurulu üzerinde, yine, yoğun bir şekilde,
arkadaşlarımızın, basında da tartışıldığı gibi, ortaya attıkları bir konu var.
Ben de Bakanlar Kurulundan sonra, herhâlde bir on-on beş gün oldu, bu konudaki
düşüncelerimi ifade etmiştim. Bir gazetede, Ağustos 2004 tarihinde Millî
Güvenlik Kurulunda alındığı kabul edilen, altında da imzaların görüldüğü bir
karar yayınlandı. Bu karar üzerine, ne düşündüğümüz ifade edildi. Arkadaşlar,
meseleye şöyle bakacağız:
Bir, gazete bunu yaptı, geçmişte de yapıyordu, o zaman size göre
iyiydi, bugün size göre kötü. Hayır, kategorik olarak öyle bakmıyoruz.
İki, gazete bir gazetecilik başarısı yapmıştır diyebilirsiniz.
Yani bir gizli belgeyi bulmuş, bunu açıklamış, gündeme oturtmuş, bunun üzerinde
bir tartışma başlatmıştır.
Gazetecilik başarısı olarak bakarsanız, onu bir kenara koyun, ama
ortadaki kanunlara göre, gizli kalması gereken bir belgenin alenen bir
gazetenin 1’inci sayfasından yayınlanmasının Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği Kanunu suç olduğunu söylüyor. Yani gazetecilik başarısı suçu
ortadan kaldırmaz.
Biz başka bir şey yaptık, şunu yaptık arkadaşlar: Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliği Kanunu diyor ki: “Görüşmeler ve zabıtlar kesinlikle
açıklanamaz. Kararlar, yine Millî Güvenlik Kurulunun kararıyla ancak
açıklanabilir.”
Nitekim, benim dönemimde
-ben 1 Mayıs 2009’dan sonra katılmaya başladım- bir mahkemenin istediği kararı,
biz altını imzalayarak mahkemeye bildirdik, dolayısıyla aleniyet kazandı.
Şimdi, hem Türk Ceza Kanunu’nun bazı maddeleri hem Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliği Kanunu’nun bazı maddeleri, devletin gizli kalması
gereken bir belgesini, iki yoldan biriyle, ya girmiştir oraya, kendisi bizzat
almıştır veya içeriden herhangi bir görevli tarafından servis yapılmıştır.
Bu Türkiye'de ilk defa da olmuyor, ama bunun bir sonucu var. Bunu
yapan, gazetecilik başarısını gösteren bir insanın, bunu yapmanın suç olduğunu da bilmesi gerekir
diye düşünüyorum. Söylediğimiz sadece kanundaki maddelerdir. Biz o gün suç
duyurusunda da bulunduk, ama devam ettiği için ilgili kurumlar sadece ihbarda
bulundular, bundan sonrası yargının işidir.
Bakın, arkadaşlar, bu mesele, sadece Ağustos 2004’teki Millî
Güvenlik Kurulu kararının açıklanmış olmasından dolayı bir kızgınlık içinde
bunu söylemiyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Foyanız ortaya çıktığı için şikâyet
ediyorsunuz! Foyanız çıktı ortaya!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Millî Güvenlik
Kurulunun kanunu, Anayasa’da yazılı işlerin, Türkiye'nin iç ve dış güvenliğinin
ve tehditlerinin de burada görüşüleceği ve burada karara bağlanacağını amir.
Eğer bu belge, diyelim ki böyle bir konuyla ilgili değil de
Türkiye'ye yöneltilen iç ve dış tehditlerin, belli ülkelerin ismi geçirilmek
suretiyle yayınlaşmış olsaydı veya Türkiye aleyhinde faaliyet gösteren şu veya
bu kişilerin isimleri bir şekilde açıklanmış olsaydı, bunların içerisinde
farklı devlet başkanları, bakanların da ismi olsaydı Türkiye’nin dış politikada
karşılaşabileceği en kötü durumun ne olduğunu herhâlde takdir edersiniz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bundan daha kötü olmaz zaten.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Yani, meseleye 2004
Ağustos ayındaki karar olarak bakalım, onu tartışalım ama bu karar farklı bir
karar da olabilirdi, farklı karar olması hâlinde “Eyvah! Bu, Türkiye’nin
zararınadır.” diyecektiniz…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Kavga etmediğimiz kaldı mı? Bir de
onunla kavga ederiz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - …meseleye o açıdan
bakmamız lazım. Yoksa 2004’te alınan kararın Başbakanlık tarafından nasıl bir
işleme tabi tutulduğu, bunun üzerine neler yapılıp yapılmadığını on beş günden
beri söylüyoruz. Anlayan anladı, bilen bildi, gören gördü. Dolayısıyla, bu konu
üzerinde “Vay siz buna karşınız. Neden? Çünkü, foyanız
meydana çıktı.” şeklinde bakmak siyasi bir tercih olabilir, hâlâ bunun peşinden
gidebilirsiniz ama kanunların suç saydığı fiiller gazetecilik açısından da suç
olmaktan çıkmıyor. Gazeteci sıfatı, kanunlarda yazılı suçların işlenmesi
bakımından bir imtiyaz ve ayrıcalık doğurmuyor. Gazetecilik başarısıyla
Pulitzer Ödülü’ne kendisini aday gösteren bir insan bu maddeler karşısında da
bir cezaya muhatap olabileceğini düşünmeli ve bunu göre göre cesaretle bu işi
yapmalıdır. Dolayısıyla, kimsenin bundan şimdi şikâyet etmeye de hakkı yok.
Öyle somun pehlivanlığına gerek yok. “Ben bu işi bilerek yaptım, sonucuna
razıyım, bu bir gazeteciliktir.” dersiniz, kanun ceza veriyorsa size, bunu da
göğüslersiniz -Mustafa Balbay kadar olmasa bile- herhâlde dört buçuk-beş yılı
hiç kimse göze almıyor ama kahramanlık budur. “Ben bunu ülkem için yaptım, bana
yüklenecek suçları da ben karşılayacağım.” diyebiliyorsanız bunları ancak o
zaman yapacaksınız.
Değerli arkadaşlar…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Bakan, bu bir tehdit değil mi?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Gazetecileri tehdit ediyorsunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Gazetecileri tehdit
etmiyorum, kanunda yazılı olanı söylüyorum. Benim tehdidimden korkacak
değiller.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Hapis süresini bile söylüyorsun Sayın
Arınç, hapis süresini bile.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Yatacağı günü bile söylüyorsunuz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Çok ayıp, çok ayıp!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Lütfen, lütfen… Ben
hukuk adamıyım, kanunda ne yazıyor bilirim, sizin de bilmeniz gerekir. Öyle
afaki işler değil bunlar.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bu üslup demokratik bir üslup değil.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Devletin resmî gizli
belgesini açıklayacaksın ama bunun suç olmadığını düşüneceksin.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Devletin görevi bu belgelere sahip çıkmak
değil mi?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Kaldı ki bununla
suçlanan bir gazeteci “Ben de suçlandım ama ceza yemedim.” diyor. Radikal
gazetesinden Deniz Zeyrek…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Aynı tepkiyi silahlı kuvvetlerle
ilgili bilgiler açıklanırken niye vermedin? Aynı tepkiyi niye vermediniz
efendim? Silahlı kuvvetlerle ilgili bilgiler, belgeler ortadayken niye
sustunuz?
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Işık Koşaner olayında niye vermediniz?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Onunla ilgili niye sustunuz?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım,
bunlar boş sözler, boş sözler bunlar.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Somun pehlivanlığı yapıyorsunuz
şimdi o zaman!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Sen benim
söylediğime…
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sizin söylediğiniz boş canım, sizin
söylediğiniz boş!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Hocam, sağ olun!
Yani, boş söz konusunda sizinle yarışamam, kusura bakmayın, yarışamam,
yarışamam. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Gazetecileri tehdit ediyorsunuz.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Boş, boş, tamamen boş konuşuyorsunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Ben bitireyim, şu
konuşmamı sakin bir şekilde yapayım. On bir saattir sizi dinliyorum oradan,
lütfen, siz de beni dinleyin canım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Tehdit ediyorsunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Tehdit etmiyorum.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Bakan, anlatmak ayrı, tehdit etmek
ayrı.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Çifte standartla olmaz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Arkadaşlar, tehdit
anlamında kabul etmeyin.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Nasıl kabul etmeyelim “üç buçuk dört
sene hapis” diyorsunuz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Türk Ceza
Kanunu’nu yazan, bugüne kadar bu maddeler için ağzını açmayan, Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliği Kanunu’nun maddelerini bilen, bugüne kadar ağzını
açmayan, bunların antidemokratik olduğunu söylemeyen birisinin şimdi bu mesele
karşısında “Bu suç değil canım, siz de suç duyurusunda bulunuyorsunuz.” demesi
bence haklı değil. Bunu kendisi…
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Bu suçtur, öbürü de suç ama.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlar,
2004’te alınan bu kararlara Türkiye Cumhuriyeti’nin Hükûmetinin nasıl bir
davranış içerisinde olduğunu biz biliyoruz. Laikliğe aykırı eylemlerin odağı
olmak iddiasıyla 2008 yılında hakkında kapatma davası açılan ve para cezasıyla
paçamızı zor kurtardığımız davaya bakarsanız, biz 2004’te alınan kararların
hiçbirini yerine getirmemişiz. Dolayısıyla, bize “O kararları aldınız,
filanları bitirmek için şunları yapıyorsunuz.” diyecek birisi yok, hiç kimse de
buna inanmıyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Niye aldınız? Bunu göze almış
olmanız gerekiyordu.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Biz Türkiye’de inanç
özgürlüğünün de, farklı düşüncelerin de, farklı inançların da özgürlük
içerisinde, rahat bir şekilde yaşanmasını istiyoruz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – 2004’ü kim imzaladı? Şimdi somun
pehlivanlığına gerek yok.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – İç tehditler
konusunda Millî Güvenlik Siyaset Belgesi’nin, eski tabirle “Kırmızı Kitap”ın ne olduğunu bilenlerdenim. 2006 yılının 23
Nisanında şu kürsüden yaptığım konuşmayı Sayın Baykal yerinden dinledikten
sonra “İran’da bir Ahmedinejad var, bizim de bir Bülendinejad’ımız oldu.” demişti. O konuşmayı alın,
arşivlerden bakın. Orada bu Millî Güvenlik Siyaset Belgesi’ne diyorum ki: Bu
nedir, nerede yapılıyor? Bu tehditleri kim koymuştur? Bunların tartışılması
gerekir diyorum.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – 2010’a kadar uyguladınız Sayın Arınç,
2010’a kadar uyguladınız.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Rahmetli Erbakan Hoca
1996’da Başbakan oldu. Birisi önüne bir kitap getirdi, Kırmızı Kitap’tı. Kırmızı
Kitap’ta iç tehdit irticaydı. İrticanın başı olarak da önüne kitap getirilen
Başbakan gösteriliyordu. Çok şükür, ne Kırmızı Kitap ne iç tehdit ne irtica ne
inançlara saygısızlık bugün yok, elhamdülillah! (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Ne zaman, ne zaman kaldırdınız? 2010’da
kaldırdınız, üç sene önce kaldırdınız, üç sene!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Millî Güvenlik
Siyaset Belgesi de tam yerini bulmuş oldu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP
sıralarından gürültüler)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – 2004’ü kim imzaladı?
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Açıklayın!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım,
hadi, siz onları tartışmaya devam edin. Ben sizlere birkaç konuyu söylemek
istiyorum.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – İnançlara saygı gösteren insan,
2004’teki o belgeyi imzalamazdı Sayın Bakanım.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, Sayın Hatibi dinleyelim.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Hatibi lütfen
dikkatle dinleyin, ola ki yanlış bir şey söyler, itiraz edersiniz.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – 2004’ü söyle, 2004’ü!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – O belgeleri imzalamanın dindarlara saygı
göstermekle bir ilgisi olduğunu düşünmüyorum.
MEHMET METİNER (Adıyaman) - MHP’liler niye bu kadar rahatsız
oluyor, onu anlamıyorum.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım,
siz daha cesaretli olursunuz, o şartları yaşar mısınız, yaşamaz mısınız
bilmiyorum ama…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hiç şüpheniz olmasın. Biz darağacı
gölgesinden geliyoruz Sayın Bakanım, darağacı gölgesinden!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – …önünüze böyle bir
şey geldiğinde imza atmayın.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Söyleyin ve bunu kabul edin!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Tamam haklısınız,
haklısınız.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Askerin sopasından değil, darağacının
gölgesinden geliyoruz biz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Biliyorum, biliyorum,
hangi gölgede yattığınızı biliyorum, darağaçlarının gölgesinde değil. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Arınç, dürüst olun, dürüst olun!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Ben ülkücü
geçinenleri de, ülkücü olanları da, hayatını ülkücülüğe feda edenleri de senden
iyi bilirim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar). Hadi bakalım, geç, oturduğun
yerde ağzını açma.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Keşke bilebilseniz Sayın Bakanım, keşke
bilebilseniz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Hiç oturduğun yerde
ağzını açma!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Niye Sayın Bakanım?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Birileri ülkücülük
adına idam sehpalarına giderken başkaları Anavatan Partisinin, DYP’nin
kapısında ikbal peşindeydi. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hep öyle oldu, sayın bakanlarınıza
bakın, grup başkan vekillerinize bakın.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım,
konuyu saptırmayalım. Ben size Başbakanlık bütçesi üzerinde, Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliği Kanunu üzerinde bir şeyler söylemeye çalışıyorum.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Grup başkan vekillerinize ve
bakanlarınıza bakın önce, Anavatan Partisinin Meclis üyeliğini yaptılar, Meclis
üyeliği!
BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, kendi konuma
döneceğim ama bir şeyde hakperestlik yapmak
istiyorum, hakperest davranmak istiyorum. Şimdi, bir milletvekili arkadaşımız
kürsüye geldiği zaman Sayıştay Başkanımızın şahsına ağır sözler söyledi.
“Burada hangi sıfatla oturuyorsunuz?” dedi, vesaire. Arkadaşlar, ben onun adına
şu açıdan bir cümle söylemek istiyorum: Buraya gelip bu kürsüde konuşma hakkı
ve imkânı bulunmayan bir insana…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Konuşma hakkı var!
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Var, var!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – …bu kadar saygısız
davranamazsınız, bir.
KAMER GENÇ (Tunceli) – İç Tüzük’ü açın!
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Var! Tüzük’ü
iyi bilin, var!
KAMER GENÇ (Tunceli) – Konuşma hakkı var! İç Tüzük’ü
bilmiyorsun! Başkanın konuşma hakkı var.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – İkincisi, Sayıştay
çok değerli bir kurumdur, anayasal kurumdur ve Sayıştayın
tarihi hepinizin tarihinden eskidir.
Üçüncüsü, bu kurumun başında olan insan çok değerli bir bilim adamıdır.
Valilik yapmıştır, şimdi Sayıştay Başkanlığı yapıyor.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sizin yolsuzluklarınızı aklama müessesesi
hâline geldi Sayıştay.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Kendi göreviyle
ilgili eleştirebilirsiniz, “İşini yapmıyorsun.” diyebilirsiniz…
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – “Söz söyleme hakkı yok.”
diyorsunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - …ama burada oturuyor
olmasını, kendi kurumunu temsil ediyor olmasını saygısız bir dille, saygısızca
eleştiremezsiniz! (AK PARTİ sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Saygısız sensin!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Dolayısıyla, değerli
arkadaşlarım…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen kime saygısız diyorsun be, kime
saygısız diyorsun?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Bugüne kadar… Bugüne
kadar…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Kaç gramsın sen, kaç? Kaç gramsın?
HALİDE İNCEKARA (İstanbul) – Cahille tartışmayın, siz devam edin.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Söz söyleme hakkı var mı, yok mu?
Ona karar verin.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bugün özgül ağırlığınızı da kaybettiniz
Sayın Bakan, maalesef.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Sağ ol Lütfü Bey,
teşekkür ederim.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Üzgünüm ama öyle.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım,
malum şahsa bir cevap verecek değilim. (AK PARTİ sıralarından “Vermeyin Sayın
Bakanım.” sesleri)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Senin gibi adam bakanlık yapıyor!
BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Size sabredeceğim, hasbinallah ve nimel vekil
diyeceğim, ya sabır diyeceğim, la havle diyeceğim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar). Diyebilirsem… Bazen sinirleniyorum, diyemiyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sizin yaptığınız yolsuzluklara tahammül gücümüz
kalmadı!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Ama bakın, bakın,
ölüm hepimiz için hak. Ben sizden önce gidebilirim ama siz benden önce
giderseniz arkanızdan söylenecek lafı söyleyeyim: “Ne kendi etti rahat ne âleme
verdi huzur. Yıkıldı gitti cihandan, dayansın ehlî kubur.” (AK PARTİ
sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar) Hadi bakalım, hadi bakalım. Daha ne
diyeyim sana?
SİNAN AYDIN AYGÜN (Ankara) – Anlamadı, anlamadı.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Anlayamadın? Türkçesini söyleyeyim –Süheyl Bey, sen de
bilmeyebilirsin- Sinan Bey, Türkçesi şu… (Gürültüler)
SİNAN AYDIN AYGÜN (Ankara) – Anlamadı, bir daha söyle.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Sen söyleyiver.
SİNAN AYDIN AYGÜN (Ankara) – Ben de anlamadım.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Anlamadın mı?
Anlatayım o zaman, peki.
SİNAN AYDIN AYGÜN (Ankara) – Anlatın.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – “Ne kendi etti rahat
ne âleme verdi huzur.” Aynen böyle. Kendisi rahatsız tipler vardır, herkesi de
rahatsız eder.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Sizin Zeyid
Aslan’a bakın rahatsızlıkta!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – “Yıkıldı gitti
cihandan” Yani bu dünyadan terkidünya eyledi.
“Dayansın ehli kubur.” Kabir halkı dayansın dayanabildiği kadar. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar, gülüşmeler) Yani bunu siz benim için söyleyin,
benden önce giderseniz ben de sizin için söyleyeceğim. Başka söyleyecek bir şey
bırakmadınız.
SAKİNE ÖZ (Manisa) – O tarafa gidip gelmedik, kimse için ne
söyleneceği belli olmaz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya, Bülent, bak…
BAŞKAN – Sayın Genç…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – “Bülent” deyip durma,
ben sana “Kamer” demiyorum, otur yerine.
KAMER GENÇ (Tunceli) – ...yiğitliğin varsa televizyon kanalına
çıkalım, seninle konuşalım. Yiğitsen ama! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Genç, oturur musunuz, böyle bir usul yok.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bak, sen Tayyip’ten korkuyorsun,
Tayyip’ten! Bak sende eğer gurur olsaydı istifa ederdin, bu Meclisin karşısına
gelmezdin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen oturun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Dayansın, dayansın
dayanabildiği yere kadar.
Değerli arkadaşlar, Sayıştay Başkanı…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Tayyip seni yerin dibine batırdı, geldin
dedin ki: “Ben Tayyip’ten istediğimi aldım.” Ne aldın, söyle bakalım! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen oturun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Otur yerine, otur
yerine! Hah, otur yerine!
Sayıştay Başkanımızın şahsına bir saygısızlığa karşı çıkmak
hepimizin görevidir. Ben onun avukatı değilim ama bir kurumun başında ve
kürsüye gelip kendini savunma imkânından mahrum bir insanı yerin dibine
sokamazsınız. Bu haksızlık olur, bu yanlışlık olur, bunun hesabı verilir.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – “Konuşma hakkı var.” diyorlar Sayın
Bakan, var konuşma hakkı.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Konuşma hakkı var.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Bakın, Mevlüt Bey burada mı bilmiyorum, ben Plan ve Bütçe
Komisyonunda kendi bütçelerimi sunarken bana o 4 sayfalık veya 6 sayfalık
şeyleri gösterdiler, gerçekten Sayıştay raporları üzerinde bir tartışma vardı,
“Bu, rapor mu size göre?” dediler. Çok açık söyledim, bu bana göre içinde
“rapor” kelimesi geçen bir yazıdır dedim. Daha ne diyeyim?
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Evet, çok şükür. Aynı şeyi bizim
arkadaşlarımız söylediği zaman niye suç oluyor Sayın Bakanım?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Ama şunu söylüyorum:
Sayıştay Başkanı veya Sayıştay, yazılı hukuka göre hareket eder. Yazılı hukuka
göre yapacaklarını yapıyorsa, o zaman yazılı hukukta bir eksiklik varsa bunu
dile getirirsiniz. Bugüne kadarki bütçe uygulamaları belli, bugün de yapılanlar
belli. Burada Sayıştayın bir kabahati var mı yok mu
derseniz, meseleye şu açıdan bakmamız lazım: Bakın, 2012 yılı denetim…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Raporları yazmıyor, göndermiyor Türkiye Büyük Millet Meclisine,
yolsuzlukları örtbas ediyor, onu söylüyorum. Niye içine dokunuyor, niye sana
dokunuyor? Yiğitsen, dürüstsen, o Sayıştayın bulduğu
hırsızlıkları bulalım burada.
BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen dinleyin, Sayın Bakan konuşuyor.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Senin üslubun üzerine
biraz sonra geleceğim, daha o bahse gelmedim.
Değerli arkadaşlarım…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yiğitsen, yiğitsen… Bak, Bülent, ben sana
diyorum.
BAŞKAN – Sayın Genç, hitap tarzınızı düzeltin, Sayın Genç, lütfen…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Maliye Bakanlığı, Başbakanlık, Adalet
Bakanlığı, bunlar yolsuzlukları getirsinler, hep görün, hep görün! (AK PARTİ
sıralarından “Otur” sesleri)
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Doğru söylüyor, doğru söylüyor.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Malik Bey, teşekkür
ederim.
Değerli arkadaşlarım, bu üslup konusuna aslında ikinci bölümde
geleceğim çünkü acı olaylar yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz. Ama, bakınız, ben bir şey söylemeye çalışıyorum. İfade
özgürlüğü, herkesin beğendiği ve alkışladığı sözler değil, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi içtihadı böyle söylüyor: “Sizi irite eden,
suratınızı buruşturan, sizi nefretle âdeta karşı karşıya getiren sözlerin
söylenmesi bile eleştiri sayılır, hakaret sayılmaz.” diyor. Şimdi, bu açıdan,
Barış ve Demokrasi Partisinin söylediklerine de bizim söylediklerimize de
CHP’nin söylediklerine de bakmamız lazım. Burada üslup çok önemli.
Şimdi, Emine Ülker Tarhan Hanımefendi çok acı şeyler söyledi ama
üslubuyla söyledi, buna kızmaya hakkımız yok ki. Bağırmadı, çağırmadı, hakaret
yerine göre var veya yok ama böyle sesinin son gücüyle, damarları fırlamış,
gözleri kıpkırmızı olmuş yani eline geçse adamı boğabilecek noktada... Biz
nasıl milletvekili olacağız, nasıl birbirimizle konuşacağız arkadaşlar?
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sağ tarafa söyle.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Aynı tembihi grubunuza da yapmanız
lazım.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Şimdi, burada Barış
ve Demokrasi Partisinin Plan ve Bütçe Komisyonunun raporunun içerisine yazdığı
ifadeleri eleştiriyoruz, eleştiriyorsunuz. Grubumuzdan da -dündü zannediyorum
veya evvelsi gün- bunların düzeltilmesiyle ilgili bir talep geldi. Ama, o kadar geniş olalım ki… Meseleye dokunulmazlık
bağlamında niye bakmıyoruz? Anayasa’nın 83’üncü maddesindeki söz ve hareketler
içerisine, Meclis çalışmaları içerisine ne girer, ne girmez; niye böyle bir
gözle bakmıyoruz? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlarım, şu
bakımdan yani yaptığınızı tasvip etmesem bile meseleye fikir ve düşünce
özgürlüğü bakımından böyle bakmak zorundayım.
İlk defa -Ahmet Türk Beyefendi miydi bilmiyorum- şu küçük grup
toplantısında Kürtçe konuşuldu. Bana geldiler, sordular -ben bu grup
toplantılarında yapılan konuşmaların milletvekilliği bittikten sonra bazı
milletvekillerini hapisten ve cezadan kurtardığını biliyorum, bir tanesini
yaşadım- dedim ki arkadaşa: “Sen mahkemeye söyle ki ben o konuşmayı grup
toplantısında yaptım.” Çünkü, grup toplantısı burada
yapılan konuşma gibidir ve 83 kapsamındadır. Mahkeme bize yazı yazdı, ben de
Meclis Başkanıyım, dedi ki: “O kişi iddia edilen konuşmayı, partisinin şu
tarihli grup toplantısında yapmıştır.” Mahkeme karar verdi, “83’üncü madde
kapsamında kaldığından hakkında suç tertibine gidilmemiştir.” Arkadaşlar, bu
kürsü eğer hürse, buradaki söz ve hareketlerimiz, gruptaki hareketlerimiz,
komisyondaki sözlerimiz, hatta yazılı olarak komisyon raporlarına koyduğumuz
önergelerimiz vesairelerimiz bence dokunulmazlık kapsamındadır. Meseleye bu
açıdan bakarsak o zaman dokunulmazlığı tartışırsınız, niye başka şeyleri
tartışıyoruz?
Buna sonra gelecektim ama lütfen şu sözümü bitireyim müsaade
ederseniz. Şimdi, Sayıştay kendisini savunuyor, diyor ki: “2012 yılı
denetimleri sonucunda 2 ayrı rapor hazırladık. Bir: Yargılamaya esas rapor.
Denetim gruplarınca hazırlanan kamu zararını kapsayan yargılamaya esas raporlar
birer hesap mahkemesi olarak çalışan Sayıştay dairelerine intikal ettirilmiş ve
Sayıştay bünyesinde sonuçlandırılmıştır.”
KAMER GENÇ (Tunceli) – Nedir onlar, nedir, onları bilelim biz de?
Niye gizliyorsunuz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – “İki: Sayıştay
denetim gruplarınca hazırlanan 146 adet kurumun mali denetim raporları kalite
kontrol sürecinden geçtikten sonra yani rapor okuma komisyonu, denetlenen
kurum, Sayıştay ilgili dairesinin rapor değerlendirme kurulunun görüşleri
alınarak Başkanlıkça son hâli verilmiş, Sayıştay raporuna dönüştükten sonra
Başkanlıkça Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuştur. Sayıştay, ayrıca, genel
uygunluk bildirimini, dış denetim genel değerlendirme raporunu, faaliyet genel
değerlendirme raporunu, mali istatistikleri değerlendirme raporunu da Türkiye
Büyük Millet Meclisine sunmuştur. Sayıştay, Anayasa’nın ve yasaların bizden
istediği, öngördüğü raporları eksiksiz ve tam zamanında Meclise sunmuş,
kamuoyuna da açıklamıştır.” diyor.
Şimdi, bunu yetersiz bulabiliriz. Konuyu teknik detaylarıyla inanın
bazı arkadaşlarım kadar bilmiyorum ama meselenin üzerine gittim, dinledim; hem
Plan ve Bütçe Komisyonundaki arkadaşlarımızı hem Sayıştay Başkanımızı hem de bu
konuyu aramıza geçmişte Sayıştaydan gelen
arkadaşlarımız var -Fahrettin burada mıdır bilmiyorum, Bilecik Milletvekilimiz-
onlara sordum. “Bugün, yazılı hukuka göre ve özellikle 5018 sayılı Mali Kontrol
Kanunu’ndan sonra Sayıştay’ın yaptıkları doğrudur, Meclis bunu eksik buluyorsa
yasal bir düzenleme yapabilir.” diyor. Şimdi, bu noktada kaldıktan sonra, bir
kum torbası gibi, Sayıştay Başkanımızı ikide bir eleştirmek fevkalade yanlış
olur.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yahu, anlamamışsın Bülent sen, anlamamışsın
benim konuşmamı. Yolsuzlukları özellikle çıkarmışlar rapordan.
BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Sözlerim yetersiz olabilir, kısmen doğru
da olmayabilir. Bu konuyu eleştiri noktasında sürekli getirebilirsiniz ama bunu
bilimsel olarak tartışmak zorundayız. Yoksa şahıslara karşı, yoksa kuruma karşı
bunu ikide bir, bir eksiklik olarak söylemek herhâlde, bence çok doğru değil.
Değerli arkadaşlarım, Edip Semih Yalçın Beyefendi ve diğer
arkadaşlarımız, Değerli Bursa Milletvekilimiz, arkadaşlarımız Diyarbakır’da
yapılan konuşmaları, toplantıları, çözüm sürecine ilişkin görüşlerini geçmişten
bugüne olduğu gibi, bugün tekrar ortaya koydular. Bunları yeni bir eleştiri
olarak kabul etmiyorum. Bunlar konuşulan ve yüksek sesle konuşulan, Türkiye’nin
her yerinde de iç siyaset malzemesi yapılan şeylerdir.
Biz yaptıklarımızın doğru olduğunu düşünüyoruz. Bu
doğruluğun bir tek bizi müsterih kılan veya huzurlu kılan tarafı şudur:
Yıllardan beri devam eden, terör konusundaki yaşadığımız olaylar, acı olaylar,
göz yaşları, şehitlerimizin cenazeleri, insanlarımızın topraklarından olması,
kardeşin kardeşe düşmanlığı gibi, bu çözüm süreci içerisinde bitebilirse ve
bugüne kadar, on aydan beri yeni bir şehit cenazemizle veya halktan herhangi
birisinin de vefatıyla, bir çatışma hâliyle karşılaşmamışsak, artık karakollar
basılmıyorsa, mayınlar patlamıyorsa… Elbette adli zabıta olayları var,
bunlara karşı güvenlik güçleri gerekeni yapıyorlar. Bundan mutlu olmamız
gerekir; bir.
İkincisi: Halkımızın bu sürece verdiği desteği görerek halkın
kabul ettiği bir noktada bizim de iyimser olmamıza ihtiyaç olabilir.
Diyarbakır’a gelenler, Irak’ın kuzeyinden gelenler, şunlar, bunlar bu sürece
destek olmuşlarsa ve halk nezdinde de itibar görmüşlerse, yine, bundan da
üzülmemek gerekir diye düşünüyorum. Ancak, bazı kabuller var ki bunlardan
vazgeçmek mümkün değil.
O bakımdan, ben bir taraftan Barış ve Demokrasi Partisinin süreci
eleştiren veya Hükûmetin tavrını eleştiren noktalarını hem de Milliyetçi
Hareket Partisinin bu süreçle ilgili kaygılarını anlayışla karşıladığımı
söylemek istiyorum. Tekrar tekrar aynı şeyleri tartışmanın faydası yok. İyi
gidiyor. Başarılı olacağımız düşünüyoruz ve sonunda bütün Türkiye maddi manevi
büyük kayıplara uğratan bir terör belasından kurtulabileceksek bu süreç
Türkiye’ye çağ atlatır, uçuşa geçirir ve insanlarımızı birbiriyle tekrar kardeş
yapar diye düşünüyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, Sevgili Kardeşim Adil Zozani,
yani insan bazen konuşurken sözünün nereye gittiğini çok fark etmeyebilir:
“Yüksekova’da ölenler teröristse ben de teröristim, onlar benim seçmenlerim.”
Doğrusu böyle bir mantığı hiç duymadım bugüne kadar. Yani Yüksekova’da 2 kişi
vefat etmişti, 1 kişi daha eklendi, Pervin Buldan Hanımefendi’den öğrendim.
Bunlar acı olaylar. Ölmeselerdi, böyle bir çatışma çıkmasaydı, uzun namlulu
silahlarla ateş edilmeseydi, süreç dinamitlenmeseydi -birileri böyle söylüyor
çünkü- ama ölmüş. Diyelim ki onlar terörist. “Onlar benim seçmenim, ben de
teröristim.” Bir defa, onlar sizin seçmeniniz nereden oluyor, bilemem ama bizim
de seçmenlerimiz var. Bizim seçmenlerimizin içerisinden suç işleyenler olursa “Ben
de onlar gibi şu işi yaptım.” diyebilir miyiz? Seçmen iyi olur, kötü olur;
seçmen suç işler, işlemez; seçmen devlete bağlı olur, olmaz; devlet kanunlara
saygılı olur veya seçmenler olmayabilir. Yani “O teröristse ben de teröristim.”
diyerek Hakkâri’deki seçmene buradan selam göndermenin bu sürece hiçbir katkısı
olmadığını düşünüyorum.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Açılım sayesinde açılım yüzünden oluyor
bunlar.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Ama Sayın Zozani bir konuda çok haklı, o da Ordu ve OYAK ilişkileri.
OYAK konusunun elden geçirilip tez elden bu konunun mutlaka bir açıklığa
kavuşturulması ve ordunun üst kademesinin veya emeklilerinin ticaret yapar
durumdan süratle çıkarılması lazım. O konuda arkadaşımızın düşüncelerine
katılıyorum.
Sayın Sakık, dünkü olayla ilgili olarak
bugün bir yazılı açıklamanızı okudum. Çok uzun bir açıklama ama kısa ve net
değildi görebildiğim kadarıyla. Bir kardeşimizin, arkadaşımızın -burada
milletvekili olup olmaması önemli değil ama- acısını siyasete malzeme yapmak
çok yanlış bir şey. Siz bunu aslında özür dilemek babında söylüyorsunuz ama
başka şeyleri de ilave ediyorsunuz. Özür dilemek ve bir daha bu konularda bir
yanlış yapmamanın bizim de üzerimize bir vazife, sizin de üzerinize bir görev
olduğunu düşünüyorum.
Evet, İstiklal Mahkemesi kararlarından bahsettiniz, varlık
vergisinden, 6-7 Eylül olaylarından, faili meçhullerden, çözüm sürecinden ve
diğerlerinden. Arkadaşlar, çok şükür, on bir sene içerisinde, tarihte ne kadar
gizli kalmış, üzeri karartılmış ve acı olaylar varsa bunlar konuşuluyor ve
bunlarla ilgili soruşturmalar da yapılıyor. Türkiye bugünleri gördü, sizlerin
katkısıyla gördü, Hükûmetimizin siyasi iradesinin güçlü olmasıyla gördü.
Bunları desteklememiz lazım.
Willy Brandt’ın soykırım anıtı önünde dizlerini çökerek bir özür
beyanında bulunmasını soykırım yapmış olanlar için anlayışla karşılayabiliriz
ama Türkiye’nin, milletimizin geçmişte yaşanan acı olayların bir trajedi
olduğunu söyleyebilirsiniz de soykırım olduğunu söylemeyin lütfen. Böyle bir şey
tarihî gerçeklerle de bağdaşmıyor. Evet, açıkça özür dilemek bir erdemdir, yeri
geldiğinde bu yapılmıştır ama hiç kimse dizleri üzerinde çökerek birilerinden
özür dileyecek durumda değildir. “Allah’ım, kalmasın alemde hiçbir hakikat
nihan.” diyor şair. Hiçbir hakikat gizli kalmamalı. O yüzden Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Sekreterine sordum “İstiklal Mahkemesi zabıtları konusunda
ne yapıyorsunuz? Hâlâ bunlar niçin açıklanmıyor? diye, “Kararların tasnifi
bitti ama zabıtları üzerinde henüz çalışmalarımız devam ediyor.” dedi. Umarım
öbür dönemde bitmiş olarak bunları görürüz ve bir an evvel yayımlanmaları
konusunda da hep beraber gayret sarf ederiz.
Değerli arkadaşlarım, bugün, aslında, bir acı olayla yine karşı
karşıya geldik. Milletvekili arkadaşlar birbirlerine ağır sözlerle konuştular.
Üslup çok çirkindi, çok yakışıksızdı; kim yaparsa yapsın. Şimdi, ben burada
başkan vekillerine bakıyorum, Başkanımıza bakıyorum, işi bizim zamanımızdan
zor. Biz iki partiliydik, sonra üç partili olduk. O zaman, arkadaşlarımız
“Dur.” deyince duruyor, “Konuş.” deyince konuşuyor yani İç Tüzük’e
harfiyen riayet ediyordu. Ama belli bir süreden beri başkan vekilleri yeter ki
kavga çıkmasın, yeter ki tartışma büyümesin, defi bela kabilinden “Sen de gel,
sen de gel, sen de gel; aslında senin söz hakkın yok ama sataşma deyiver
canım.” Sataşma deyince “Buyur, kürsüye gel.” deyiveriyorlar. Neden bu? “Şu işi
bir bitirelim kardeşim, kavgasız, dövüşsüz şu iş bir gitsin.” İyi ama bu, İç Tüzük’e uygun mu değil mi onların hepsi bir rafa gitti.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – En önce iktidar yapıyor Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Arkadaşlar, iktidar
yapıyorsa onun için bu sözlerim.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Evet, onlara ses çıkaramayınca mecburen
bize de söz veriyor.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Ama,
bakın rejim konusunda tarihe geçmiş bir söz vardır; kadını gömerler, herkes
eline taş alır, taş atmak üzeredir, birisi çıkar, sesini yükseltir: İlk taşı
içinizden hiç günah işlememiş birisi atsın. İçinizde hiç günah işlememiş birisi
var mı?
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sen varsın.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Haşa öbür günahlar
için söylemiyorum yani şurada yaptığımız işler konusunda, şurada yaptığımız bu
yanlışlıklar konusunda “Önce o başladı, sonra ben devam ettim.” diyebilirsiniz
ama nihayet bir milletvekili yaptı bunu.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ama, Sayın
Bakan, bu mantıkla bütün yanlışlıkları kabul etmişsiniz demektir; böyle bir şey
olur mu?
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sen at o zaman.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Yani şunun için
söylüyorum, bakın, utandım, yüzüm kızardı: Bizim bir milletvekilimiz Sayın
İnce’ye çok büyük bir hakarette bulunmuş. İnce de ona karşılık “Bu, hakaret
değil, kaba ve saygısız bir ifade.” diyor. (CHP sıralarından gürültüler) E,
bunların ikisi de yanlış; birisi çok daha büyük bir yanlış, birisi daha küçük
bir yanlış. Bu noktaya gelmemek için neler yapmalıyız? Engin Altay Bey başta
güzel şeyler söyledi. Hepimiz üslubumuza dikkat edeceğiz -eleştiri konusunda
değil- kişilik haklarına saygılı olacağız, “sayın”la
başlayacağız, “sayın”la bitireceğiz ve sadece
meselemizi ortaya koyacağız.
Laf atmak, söz atmak bu Meclisin geleneğinde var. Laf atma, söz
atma olmazsa burası hiç tadı olmayan bir toplantı hâline gelir. Ama, bunun zamanında çok güzel esprileri vardı, insanlar
gülerdi, insanlar yeniden böyle neşelenirdi hele Demirel bunun üstadıydı. Hiç
unutmuyorum, bir gün bütçe konuşması yapıyor, Mustafa Taşar da şuralarda bir
yerlerde. Ben Mecliste değilim de seyrediyorum, eskiden Meclis görüşmelerini
herkes gözlerini dört açar izlerdi, şimdi ne kadar izliyor bilmiyorum.
MÜSLİM SARI (İstanbul) – Çünkü televizyon veriyordu.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Televizyon veriyordu.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Televizyon veriyor
canım merak etmeyin, bütçe görüşmelerini veriyor, siz yeter ki güzel şeyler
söyleyin hep beraber. (CHP sıralarından gürültüler)
Arkadaşlar, Mustafa Taşar’a döndü, dedi
ki: “Bu ekonomi nasıl yönetilir, bu devlet nasıl idare edilir, şu işler nasıl
yapılıyor, size söyleyeyim mi?” dedi. Taşar da “Söyle söyle, söyle de
öğrenelim.” demez mi? Demirel taşı gediğine koydu, “Ey millet, ey Meclis
görüyor musunuz? Ülkeyi nasıl idare edeceğini bilmiyor da bana soruyor.” dedi.
Arkadaşlar, bunun gibi belki kitaplar yazılabilir, güzel espriler,
taşı gediğine koymalar, laflar olabilir ama hakaret ben hiç duymamıştım bugüne
kadar. Ağzını açan ne kadar yüksek hakaret etsem de prim yapsam diye düşünüyor.
Böyle bir şey çok yanlış, çok yanlış.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Başkan, bu Mecliste Sayın Zeyid Aslan kadar açık küfür eden bir başka milletvekili
yoktur. Lütfen…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Evet, Zeyid Aslan arkadaşımızın yaptığı çok büyük bir hata, sizin
verdiğiniz cevap daha küçük bir hata ama bu işin sonu gelmiyor.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Önce gruba bakacaksınız, kendi
grubunuza bakacaksınız. Ayıp ya!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Bu işin sonu
gelmiyor. Bu işin sonu gelmesi için hepimizin bir şeyler yapmamız lazım.
Bakınız…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Hâlâ savunuyorsunuz yani.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Savunmuyorum, haşa
savun-muyorum.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – İkisini de aynı kefeye nasıl
koyuyorsun? Sen Başbakan Yardımcısısın ya…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Ben daha önce de
kendisi için hangi sözleri sarf ettim biliyorsunuz.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Aynı kefeye nasıl koyuyorsunuz?
İnsaf yani!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Arkadaşlar, lütfen…
Sizin kaba ve saygısızca bir hareket olduğunu kendiniz söylediniz ama onunki
çok büyük bir hakaret, gördüm, okudum, yüzüm kızardı.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – İlk defa değil ama kaç defa yaptı
bunu Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Yani burada bir
mahkeme kurup da sana üç ay, ona on sene verecek hâlimiz yok.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ama sizin milletvekiliniz, sizin
grubunuzun milletvekili.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Bakın arkadaşlar,
bunun iki yolu var. Bir…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Bunu bir CHP’li yapsaydı ne yapardınız
siz, bir CHP’li yapsaydı ne yapardınız?
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – İnsaf ya!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Arkadaşlar, genel
hatlarıyla ifade ediyorum, eğer…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Size, yaşça büyük, bu Meclisin ağabeysi
olarak soruyorum: Bir CHP’li yapsaydı ne yapardınız? Bir anda AKP’liliğinizi
bırakın, elinizi vicdanınıza koyun, ne yapardınız? Yapabilirseniz… Varsa vicdan
söyleyin, CHP’li yapsaydı ne yapardınız?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Arkadaşlar, bakınız,
bu tartışmalar böyle devam eder. Ben diyorum ki bu İç Tüzük boşuna yazılmamış.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Niye cevap veremiyorsunuz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – “Burada kaba, yaralayıcı
söz olmayacak, kişinin haklarıyla ilgili şeyler olmayacak, şahsiyet
yapılmayacak.” diyorum. Siz “Önce o başlattı, bu başlattı.” tartışmasına
girmeyin. Bir AK PARTİ’li de olsa bu işi başlatan,
onun için söylüyorum. Bir bağımsız
arkadaş…
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan, “İkisi aynı şey değil.”
diyoruz, lütfen ya… Hâlâ “O da, bu da…” diyorsunuz ya…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Ya, lütfen
arkadaşlar…
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Yapmayın ya!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Benim sözümü ters
anlamayın. Ben geçmişte bunun örneklerini vermiş bir insanım.
MUHARREM İNCE (Yalova) – CHP’li yapsaydı ne yapardınız?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Grup başkan vekilliği
yaptım, grup başkanlığı yaptım. Kendi grup başkan vekili arkadaşım Avni
Doğan’ın yaptığı hataya, geldim, kürsüden “Hepinizden özür diliyorum arkadaşım
adına.” dedim. Bu kavgaları biz böyle bitirdik. Yine de böyle bitebilir ama
lütfen şu üç yıl boyunca videolardan bir kendimizi izleyelim, neler konuşmuşuz,
nasıl konuşmuşuz, gözlerimiz nasıl çakmak çakmak
olmuş...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Eğer biri sizi
tutmasa nasıl birbirimizin üzerine atlayacak hâle gelmişiz. Burada kavga
ediyoruz, dışarıda çay içiyoruz arkadaşlar, birbirimizin hatırını soruyoruz.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ama artık giderek o zemini de
kaybediyoruz Sayın Bakan, giderek o zemini de kaybediyoruz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – “Saygılar efendim.” diyoruz
ama burada yaptıklarımız maalesef milletin hafızasında kötü bir hatıra olarak
kalıyor.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Selamlaşma zemini bile kalmıyor
artık.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Arkadaşlar, bu
kayıtlarda ilk küfrün nerede olduğuna bugünkü tutanaklardan bakabiliriz.
MUHARREM İNCE (Yalova) – İlk küfür… Benimki küfür mü Sayın Bakan,
benimki küfür mü? İnsafınız kurusun ya, yazık ya! (AK PARTİ sıralarından “Nasıl
ya!” sesleri gürültüler)
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Sizinki kabahat,
onunki cürüm.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Aynen öyle.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Ha, aynen öyle. Size
üç ay, ona üç sene verdik gitti.
Arkadaşlar, ben bundan sonra devam etmesin diye düşünüyorum.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Hepimizin niyeti o, devam etmesin.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Paylaşırsınız,
paylaşmazsınız, bir üslubu muhafaza etme konusunda hepimiz çok duyarlı olmamız
gerekir.
Sürçülisan ettimse affola. Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Evet, teşekkür ederim.
VIII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
4.- Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın 506
sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın birinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkan, Sayın Bakan az önce
Sayıştay Başkanının Genel Kurulda konuşma hakkı olmadığını, Genel Kurulda
konuşma hakkı olmayan insanın incitilmemesi gerektiğini söyledi.
İç Tüzük 62, ikinci fıkrayı okuyorum: “Sayıştay Başkanı veya
yetkilendireceği daire başkanı ya da üye, gerektiğinde Türkiye Büyük Millet
Meclisinde açıklama yapabilir.” Bunu ben biliyorsam Sayın Arınç’ın
bilmemesi mümkün değil. Benden daha tecrübeli ve Meclis Başkanlığı yapmış bir
kişi, bal gibi de bunu biliyor. Bunu bilmesine rağmen -her zaman yaptığı iş bu-
Genel Kurula çıkınca o sıcak siyasetin ruhuna sarılıp “Önemli olan burada ne
söylersen söyle, buradan atılan lafları, onları zaten vatandaş duymuyor,
kürsüdeki hatibin sözünü duyuyor, ben burada söyleyeceklerimi söyleyeyim,
ezeyim, aşağılayayım, iftira atayım, bunların hepsini yapayım…” Vatandaş da
bunu dinleyince zannediyor ki “Vah, vah, vah, vah zavallı Sayıştay Başkanı, hiç
de konuşma hakkı yokmuş, nasıl da ona hakaret etmişler…” Şimdi, birincisi bu,
yanlış bilgi verdi Meclise ve halkımıza.
BÜLENT TURAN (İstanbul) - Niye dinliyoruz Sayın Başkan, niye
dinliyoruz?
MUHARREM İNCE (Yalova) – İkincisi: Ben şunu beklerdim Sayın
Arınç’tan, onu beklerdim: Ya, bu, olacak iş değil, yapılamaz. Adil Zozani’ye “sevgili kardeşim”, Sırrı Sakık’a
“değerli kardeşim” diye hitap etmesine gözlerim çok yaşardı, doğru da buldum,
doğru da buldum.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Niye, nasıl hitap etsin?
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Seni sevmiyor olabilir ya, sevmiyor
olabilir.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Bana da keşke bunu diyebilseydi. Ben onu
demesini isterdim, isterdim.
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Sevmiyor seni ya, sevmiyor seni.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Aşkımız karşılıklı, ben de onu
sevmiyorum.
Ama şunu söyleyeyim: Bir hukukçu olarak… (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Geçmişte de bana böyle bir
konuşma yaptı. O dava şu anda düştü, böyle bir dava yok, sanık bile değilim.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BÜLENT TURAN (İstanbul)- Sayın Başkan, kaç dakika dinleyeceğiz?
MUHARREM İNCE (Yalova) – Bir avukat olarak ve bir Müslüman
olduğunu söyleyen ve Müslüman olduğuna şahadet edeceğim birisi olarak geçmişte
de bana böyle bir iftira atmıştı. Bugün şunu isterdim: Birisi “Kafanı kırarım
lan” deyince”, iki üç kere “lan” deyince ağzımdan bir kaba söz çıkmış.
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Neymiş o, neymiş?
MUHARREM İNCE (Yalova) – Diğeri ise, en galiz küfrü etmiş. Bunlar,
kıyaslanacak, karşılaştırılacak şeyler değil.
Ben isterdim ki, yirmi – yirmi beş yıl milletvekilliği yapmış
birisi olarak, Başbakan Yardımcısı olarak, yaşça büyük birisi olarak “Ayıp
etmişler, özür dilerim Muharrem İnce’den, CHP Grubundan” demesini beklerdim.
(AK PARTİ sıralarından “Niye dileyecek?” sesleri, gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Bunu yapmasını isterdim…
BAŞKAN – Sayın İnce, teşekkür ediyorum.
Yalnız, birinci konuyla ilgili İç Tüzük’ün
62’nci maddesinin son fıkrası Sayıştay Başkanına, kendisine sataşmayla ilgili
cevap hakkı vermiyor Sayın İnce.
MEHMET GÜNAL (Antalya) -
Sataşma değil görüş açıklama. Kaç gündür Sayıştay kavgası yapıyoruz, raporları
konuşuyoruz.
BAŞKAN – Evet, gerektiğinde
Türkiye Büyük Millet Meclisine açıklama yapabilir, teknik konularda. (MHP
sıralarından gürültüler)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Bu yorumu, sizin yaptığınız bu yorumu
hangi bürokrat yapıyor ya?
BAŞKAN – İç Tüzük’ün kastettiği o
efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, Bülent Bey biraz önce “Ne
kendi etti rahat, / Ne âlem buldu huzur. / Yıkılıp gitti cihandan, / Dayansın
ehli kubur.” dedi. Burada şahsıma hakaret var. Benim Sayıştay Başkanıyla ilgili
söylediğim sözleri yanlış anlamış. Bu konuda bir açıklama yapmak istiyorum.
Ben, Sayıştay Başkanının, neden dolayı… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Hangisi hakaret Sayın Genç hangisi?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bülent Bey, bu lafları bana söyledi Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Lütfen ama ya ne demek hakaret yani orada hakaret söz
konusu değil.
BÜLENT TURAN (İstanbul) - Ne dedi Sayın Başkan?
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – İftira ediyor, Sayıştay
Başkanına…
BAŞKAN - Bir
saniye Sayın Batum… Sayın Genç kendisini ifade edemiyor mu
efendim?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Eder de, siz, kabul etmemekte direniyorsunuz
BAŞKAN - Saygı gösterin arkadaşınıza. Lütfen, ifade etsin. Yani
burada avukatlık kurumu yok.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, bakın, bana karşı sesini
yükselterek “Sayıştay Başkanına hakaret etti.” dedi, “Yanlış bilgi verdi.”
dedi. Ben, Sayıştay Başkanına hakaret etmedim. Görevim gereği söylenmesi
gereken şeyleri söyledim. Beyanatlarımı yanlış anladı. Bana da sataşmadan söz
verin.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)- Kayıtlara geçti Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun, iki dakika söz veriyorum.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
16.- Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın 506 sıra
sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın birinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şimdi ben, gerçekten birtakım insanlara huzursuzluk veriyorum. Niye veriyorum
biliyor musunuz? Beni Tunceli halkı 7 defa seçti, buraya gönderdi.
HALİDE İNCEKARA (İstanbul) – Aşiretin seçti, hadi be! Tunceli
nefret ediyor senden.
KAMER GENÇ (Devamla) - Neden seçti biliyor musunuz? Ben, bu
kürsüde hep fakir ve fukaranın, yoksulun hakkını aradım, bu devleti talan
edenin, bu devletin kör kuruşuna el uzatanın ellerinin kırılması için mücadele
ettim.
Şimdi, Bülent Bey, geçen gün televizyona çıkmış diyor ki: “Kamer
Genç benden tazminat hak etti.” diyor, “Tazminat ödedim.” diyor. Ben, kendisine
soruyorum, bir kuruş bana tazminat ödemişse ispatlasın yüz mislini veririm. Ama
yalan söylüyorsa çıksın burada bir “miyav” sesini çıkarsın olur mu, o kadar da
bir ceza… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Şimdi, ayrıca arkadaşlar, bakın Sayıştayla
ilgili benim söylediğim söz şu: Sayıştay denetçileri 344 tane rapor düzenlemiş.
Bu raporlar gelmiş, Sayıştay Başkanının Başkanı olduğu Rapor Değerlendirme
Kurulunda değerlendirilmiş. Mesela Maliye Bakanlığında 31 tane suistimal tespit edilmiş; bu 31 suistimalin
15’i çıkarılmış. Bu çıkarılan 15’in içinde Merkezî Uzlaşma Komisyonuna gidip de
5,5 katrilyon lira vergiyi 500 trilyon liraya indiren vergi uzlaşmaları var.
Bunların içinde bir tane kişi var ki size çok yakın ve sizin içinizde mali
müşavir olan arkadaşlar var. Merkez Uzlaşma Komisyonuna gidiyorlar, orada
bunları sıfıra indiriyorlar. Ayrıca da Bodrum’da Özelleştirme İdaresi Başkanı
700 milyon dolar olan bir araziyi Rixos Otellerinin
sahibine 150 milyon dolara veriyor…
HALİDE İNCEKARA (İstanbul) – Reklam mı aldınız?
KAMER GENÇ (Devamla) - …üç gün sonra Ziraat Bankasına da, buradan,
180 milyon dolar alıyor. Bunlar soygun değil mi Bülent Bey?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) – Bunlar soygun değil mi? Çık, konuş, cevap
ver. (AK PARTİ sıralarında gürültüler) Yiğitsen, gel burada ikimiz beraber
tartışalım bunları.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Devamla) – Yani buradan çıkıp da bizim yerimize,
buradan çıkalım… Arkadaşlar, eğer alnınız aksa, eğer hakikaten bir suistimal yoksa…
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Şiiri bir daha oku, şiiri.
KAMER GENÇ (Devamla) – …gelin burada konuşalım bunları
aydınlatalım.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Şiiri bir daha okusana.
BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen…
KAMER GENÇ (Devamla) –Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, demin Sayın Arınç…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Adam “Soyuyorsunuz.” diyor siz de
gülüyorsunuz arkadaşım, ben anlamadım bunu. Daha ne diyeyim ya! Allah Allah! Hiç gülünecek bir şey mi bu ya!
BAŞKAN – Bir saniye…
Sayın milletvekilleri, lütfen…
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Demin, Sayın Arınç konuşması sırasında
partimize mensup bir milletvekilinin “Onlar teröristse ben de teröristim."
demek suretiyle seçmenine mesaj gönderdiğini ve bu amaçla konuştuğunu ifade
ettiği. Dolayısıyla, grubumuza sataşmada bulundu. Ondan dolayı söz istiyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gruba sataşma yok Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Baluken.
17.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın birinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında BDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Burada bağırıp çağıracak değiliz. Yalnız, ortada çok ciddi bir
sorun var, katledilen 3 genç var ve bu 3 gençle ilgili hemen ilk gün Hakkâri
Valiliğinden yapılan “teröristler” açıklaması var. Bakın, hemen ilk günde
yapılan bu açıklamadan hemen sonra bu insanların iş yerlerine ait vergi
levhaları ve üzerlerinde iş elbiseleri olduğunu kanıtlayan birtakım belgeler
yayımlandı. Yani daha ilk günden itibaren tablo ortaya çıktı, Hakkâri Yüksekova
sokaklarında polis 3 genci yargısız infazla hedef gözeterek katletmişti, Van
Valiliği ve İçişleri Bakanlığı da bu katliamın üstünü örtbas etmek için hemen
devreye girmişti.
Ben şahsi olarak Sayın Arınç’ın siyasi
kişiliğiyle ilgili hiçbir değerlendirme yapmayacağım, ama vicdanlı bir insan
olduğuna inanıyorum. Özellikle Hükûmette bulunduğu konum itibarıyla da, buraya
geldiğinde Yüksekova’da katledilen bu gençlerle ilgili ortada bu provokasyonu
yapmak isteyen güçleri teşhir eden ve dolayısıyla, bu provokasyonu örtmek isteyenlerin
de sorumluluğunu ortaya çıkaran bir konuşma yapmasını bekliyordum.
Sayın Arınç, 3 gencin katliamıyla ilgili başlatılmış bir
soruşturma var mıdır? Hakkâri Valisi, Hakkâri Emniyet Müdürü, Yüksekova
Kaymakamı, Yüksekova Emniyet Müdürü ne diye hâlâ orada oturmaktadırlar?
Yargısız infaz var, 3 cinayet var, babasız kalan kırk günlük çocukların, 2
yaşındaki çocukların dramı var. Kusura bakmayın, çözüm süreciyle ilgili ve BDP’ye yapılanlarla ilgili doğru şeyler söylediniz ama bu
konuda söylediğiniz her şey bütün o cümlelerinizi götürdü. Kürt gençleri
ölürken, biz buna “çözüm süreci”
demeyiz. Bu, tıpkı 90’lardaki gibi ölüm süreci olur. Ölüm sürecine karşı da
halkımızla beraber en güçlü mücadeleyi ortaya koyarız.
Teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı:
506) (Devam)
2.- 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı
ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen
Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini
İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali
İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278,
3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI (Devam)
1) Cumhurbaşkanlığı 2014 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Cumhurbaşkanlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Sayıştay Başkanlığı 2014 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sayıştay Başkanlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
(Devam)
1) Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) YARGITAY (Devam)
1) Yargıtay 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Yargıtay 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
E) DANIŞTAY (Devam)
1) Danıştay 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Danıştay 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
F) BAŞBAKANLIK (Devam)
1) Başbakanlık 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Başbakanlık 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
G) KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU (Devam)
1) Kamu Denetçiliği Kurumu 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
Ğ) MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL
SEKRETERLİĞİ (Devam)
1) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN - Aleyhte söz isteyen Turgut Dibek, Kırklareli
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
Süre beş dakika.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, birinci bölüm üzerinde aleyhteki düşüncelerimi
açıklamak üzere söz aldım. Öncelikle sizleri saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, ülkemizde, yargının, adaletin, adetâ
AKP’yle cemaatin arasına sıkıştığı bir süreçte Anayasa Mahkemesi bir karar
verdi geçen hafta. Aslında, hukuk devletinin ne kadar gerekli olduğunu, elzem
olduğunu da bizlere bir parça da olsa hatırlatan bir karardı. Fakat bu kararın
irdelenmeyen bir yanı var değerli arkadaşlar yani konuşulmayan bir yanı var onu
öncelikle sizlerle paylaşmak istiyorum.
Şimdi, mahkemenin kararının kısa özeti önümde. Bakın -Sayın
Haberal Hocam da burada- Sayın Haberal, bu hakların ihlal edildiğini, yani
mahkemenin 4 Aralıkta verdiği kararla tescil ettiği evet, Anayasa’mızın 19’uncu
maddesine göre ve Anayasa’mızın 67’nci maddesine göre Sayın Haberal ile Sayın
Balbay’ın haklarının ihlal edildiğinin tespit edildiğine dair olan bu kararı
verirken kendileri… Sayın Haberal Hocam 30 Kasım 2012’de başvuru yapmış
mahkemeye, 30 Kasım 2012 yani bir yıl önce başvuru yapmış. Sayın Balbay’ın
başvuru tarihi de 26/12/2012. Şimdi, değerli
arkadaşlar, burada hukukçu arkadaşlarımız var, tutuklu işlerle ilgili Ceza
Muhakemesi Kanunu’na bakarsanız şunu görürsünüz: Bir itiraz varsa mahkeme bunu
üç gün içerisinde sonuçlandırmak ya da işte karara bağlamak zorunda. Şimdi,
Anayasa Mahkemesinin üç günlük bir sürede değerlendirmesini belki bizler de
beklemeyebiliriz, iş yoğunluğu var ama bir yıl ya, bir yıl. Bakın, hep beraber
buradan şunu…
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sen ona bile destek vermedin, sen ona
bile destek vermedin ya.
BÜLENT TURAN (İstanbul) – “Hayır” mı dedi?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – “Hayır” dedi.
BÜLENT TURAN (İstanbul) – “Hayır” mı dedin sen de?
TURGUT DİBEK (Devamla) – Bakın arkadaşlar, şimdi, buradan şunu
görmemiz gerekir, Anayasa Mahkemesi bu kararı, Anayasa’daki bireysel hakların
ihlal edildiğine dair kararı verirken hangi tarihi baz alıyor biliyor musunuz?
Başvuru tarihini baz alıyor. Yani “Gerek Sayın Haberal’ın gerek Balbay’ın
başvurduğu tarih olan 2012’nin sonunda hakları ihlal edilmiştir.” diyor ama ne
zaman diyor? Bir yıl sonra diyor. El insaf.
Bakın, bu kararı ocak ayında verdiğini varsayalım, bıraktım üç
günü…
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Yüzde 58 “Evet” olmasaydı…
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Beş gün için sen…
TURGUT DİBEK (Devamla) – Hakan, laf atma lütfen!
… bir ay sonra kararı verdi işte, ne olacaktı biliyor musunuz?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Bir yanlış yaptın orada, keşke
verseydin.
TURGUT DİBEK (Devamla) – Ocak ayından bu yana gerek Haberal
gerekse Sayın Balbay halktan aldığı yetkiyi burada kullanmaya devam
edeceklerdi. Bakın, bunu görmezden gelemeyiz.
Bu konuşulmadı, atlandı, şimdi Anayasa Mahkemesinin
kararının doğru olduğunu bizler de belirtiyoruz ama bakın, Anayasa Mahkemesi
“Onlar hakkını teslim ederken ilgili mahkeme yani 12’nci Ağır Ceza Mahkemesi
yıllarca haksız bir şekilde kendilerini cezaevinde, hapishanelerde tuttu.”
derken aslında Anayasa Mahkemesi de bir anlamda onların haklarını ihlal ediyor
bu kararı verirken, geciktirerek. Bir defa, Sayın
Haşim Kılıç’ın çıkıp bence açıklaması lazım. Şimdi, Adalet Komisyonunda beraber
çalışıyoruz. Arkadaşlar, bir Anayasa Mahkemesi Vakfı var…
HAKAN ÇAVUŞOĞULU (Bursa) – Ya, sen “Hayır” dedin ya, “Hayır”
dedin, sen buna da “Hayır” dedin.
TURGUT DİBEK (Devamla) – Sayın Haşim Kılıç ısrarla bu Anayasa
Mahkemesi Vakfıyla uğraşıyor. Onunla uğraşırken niçin 2 milletvekilinin
Anayasa’daki sabit haklarının ihlal edildiğini gördüğü hâlde bu dosyayı
zamanında almamış, çıksın açıklasın; öncelikle onu belirtmek istiyorum.
Ben geçen yıl burada konuştuğumda Danıştay üzerinde konuşmuştum ve
baktım bugün zabıtlara 11 Aralıkta konuşmuşum, yani bugün konuşmuşum.
Konuşmamın sonunda şunu söylemiştim; dedim ki: “Artık, bu Danıştayla
ilgili olarak sizler muradınıza erdiniz. Bu saatten sonra değişiklik falan
yapmanıza gerek yok.” Çünkü referandumdan sonra bir 6110 sayılı Yasa vardı,
onunla bir değişiklikler yapıldı. Ardından, o yetmedi beş altı ay sonra bir
kanun hükmünde kararname yaz aylarında yapıldı. Ardından, geçen yıl, nisan ayı
olabilir, üçüncü yargı paketinde de Danıştayı bir
daha alaşağı ettiniz. Dedim ki: “Artık,
muradınıza ermişsiniz; bitti. Bundan sonra Danıştayla
ilgili bir uğraşınız olmaz.” Meğer yanılmışız, Danıştayla
ilgili bir tasarı daha geldi.
Bakın, Danıştayla ilgili… Burada Danıştaydan yetkililer var, Danıştayı
ben şöyle değerlendiriyorum: Hani “Danıştay Kanunu’nda veya oradaki
değişikliklerin tek rakibi var Kamu İhale Kanunu” diyorum. Yani Kamu İhale
Kanunu’yla Danıştay Kanunu neredeyse yarışıyor.
Değerli arkadaşlar, Danıştayın İdari
Dava Daireler Kurulu var. Bakın, içtihat üreten Kurul, yani Yargıtaydaki
Hukuk Genel Kurulu veya Ceza Genel Kurulu gibi değerlendireceğimiz bir Kurul,
önemli bir Kurul. Bu Kurulu 6110’la 31 kişi yaptık, yaptınız. O yetmedi, geçen
yıl 21’e düşürdünüz, üç yıl geçici bir çalışma koydunuz. Bu yıl yine bakıyorum
31 kişiye çıkmış. Buradaki amacın ne olduğunu biliyoruz da… Bakın, çare nedir
biliyor musunuz? Çare şudur: Çare, kesinlikle adaleti AKP ile cemaat arasına
sıkıştırmak değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TURGUT DİBEK (Devamla) – Türkiye’de hukuk devletinin tüm kurum ve
kurallarıyla eninde sonunda –bakın, sizler de bunu göreceksiniz, görmek
zorundasınız- hukuk devletini kurmak zorundayız değerli arkadaşlar.
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Çare Sarıgül Sayın Dibek!
TURGUT DİBEK (Devamla) – Çare şudur: Tam bağımsız…
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Tam bağımsız Sarıgül!
TURGUT DİBEK (Devamla) – Tam bağımsız hukuk devleti, yargıdır ve
hukuk devletinin her kurumuyla, kurallarıyla Türkiye’de işlemesidir. (CHP
sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Yalova’ya Muharrem Bey, İstanbul’a …
TURGUT DİBEK (Devamla) – Çık konuş burada kardeşim, çık konuş ya!
BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum Sayın Dibek.
Sayın milletvekilleri, birinci turdaki konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi soru-cevap işlemi yapılacak.
Soru-cevap işleminin süresi yirmi dakikadır; on dakika soru sorma,
on dakika cevap verme.
Sisteme girenler; Sayın Tanal, Sayın Doğru, Sayın Şeker, Sayın
Işık, Sayın Sakık, Sayın Akar, Sayın Yılmaz, Sayın
Akçay, Sayın Belen, Sayın Tüzel, Sayın Zozani, Sayın
Özgündüz, Sayın Kalaycı, Sayın Dinçer, Sayın Aslanoğlu, Sayın Ata, Sayın Halaman, Sayın Türeli ve Sayın Kurt.
On dakikalık süre içerisinde yetişebildiği kadar…
Sayın Tanal…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Akil insanlar grubunun üyelerine “ödenek, huzur hakkı ve masraf”
adı altında herhangi bir ödeme yapılmış mıdır? Yapılmışsa bu ödemeler nereden
karşılanmıştır? Başbakanlığın sahibi olduğu imkânlardan olan örtülü ödenekle mi
karşılanmaktadır?
Soru 2) Başbakan, Hükûmeti
devraldıklarında millî gelirin ve dış hacmin düşük olduğundan bahsediyor ama
2002’den bu yana nelerin satılıp, özelleştirilip yabancı yatırımcıya
açıldığını, karış karış topraklarımızın, millî değerlerimizin ne kadar bedelle
kimlere satıldığını açıklamıyor. 2002 yılından bugüne kadar yapılan zamlar,
kamu ihaleleri, özelleştirmeler ve satışların ülke ekonomisindeki rakamsal
değeri ne kadardır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Doğru… Yok.
Sayın Şeker…
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İktidarınız döneminde “Millî Güvenlik Kurulu kararları tavsiye
niteliğindedir.” kararı alınmıştı. Tavsiye niteliğinde olan kararların
kamuoyuna açıklanmasında da hiçbir sakınca olmaması gerekiyor. Kaldı ki biz
Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonunda Millî Güvenlik Kurulunun
yapılanmasıyla ilgili de önerilerde bulunmuştuk. Sayın Bakan, benim bununla
ilgili bir kanun teklifim de var. Demokratik hiçbir ülkede halktan gizli, yasa
dışı bir şey olamaz. Eğer gerçekten Millî Güvenlik Kurulu kararı bu halkın
aleyhinde bir şeylerse açıklanmasının hiçbir sakıncası olmaması gerekiyor.
Kaldı ki Bakanlar Kurulu kararlarını açıklıyorsunuz sizler çıkıp. Millî
Güvenlik Kurulu kararlarının da halkın denetimine ve görüşüne açılmasında bir
sakınca var mıdır? Bununla ilgili bir girişim yapmayı düşünüyor musunuz?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 2004 yılında imzaladığınız Millî Güvenlik Kurulu
kararlarını dışarıya sızdıranlar kimlerdir? Bunlar hakkında Hükûmetinizce nasıl
bir işlem yapılmıştır? Bunun siyasi sorumlusu kimdir veya kimlerdir?
İkinci sorum: 2007’de Danıştay ve Yargıtayın
üye sayısını düşürmek için kanun tasarısı hazırlayan Hükûmetiniz 2011’de Yargıtayın ve Danıştayın üye
sayılarını neden artırmıştır? Hâlen bunun sayısının artırılması yönünde yeni
bir çalışma var mıdır, varsa bunun sebepleri nelerdir?
Sayıştay Kanunu’nun 9’uncu maddesine göre gerekli bilgi ve
belgeleri vermeyenler hakkında bazı cezalar öngörülmüş iken, uzlaşma
tutanaklarını vermeyen Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ile Gelir İdaresi Başkanlığı
yetkilileri hakkında nasıl bir işlem yapılmıştır? Ayrıca, mali tablo ve
belgeleri vermeyen 50 kamu idaresi yetkilileri hakkında nasıl bir işlem
yapılmıştır?
Sayıştayın denetimi
sonucunda olumsuz görüş verilen 15 kamu idaresine ilişkin raporların hukuki
sonucu ne olmuştur, bunların kesin hesap defterine yansıması ve bütçede bütçe…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Sakık…
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, iki yıl önce Van depreminden dolayı mağdur olan
Vanlı kardeşlerimizin yüz yedi gündür bir açlık grevi var, dönüşümlü bir açlık
grevi. İnsanca yaşamak istiyorlar. Bulundukları mekânlarda elektrik, su
sıkıntısı alabildiğine, yani her gün bu sorunlarla karşılaşıyorlar. Bunların
talepleri; kira yardımı talebi var ve bir de kalıcı konut için bir söz
talepleri var. Bu konuda sosyal devletin gereği olan vatandaşını kollama,
koruma ilkesinden yola çıkarak bu insanlarımıza el uzatmalıyız. Bu konuda ne
dersiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Akar…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bugün Meclis bütçesini de görüşüyoruz ve şu anda
Meclisin kadrosunda yaklaşık 1.428 tane 4/C’li
arkadaşımız çalışmakta. Yine Türkiye’de 23 bin kişi 4/C statüsünde
çalışmaktadır. Geçen yıl torba yasayla 100 bin kişiye kadro verilirken 4/C’li olarak çalışan vatandaşlarımız dışlanarak görmezden
gelinmiştir. Sosyal hakları yok denecek kısıtlı olan bu personelin hayat
standartlarıyla ciddi anlamda oynanmıştır. “Maaşlarına yüzde 40 artış
yapacağız?” diyorsunuz ancak bunu da aile yardımına bağlıyorsunuz. Evli ve eşi
çalışmayan 4 çocuklu üniversite mezunu bir 4/C’li, en
yüksek maaş olarak 1.800 lira alabilecek. 1.800 lirayla 6 kişilik bir ailenin
geçinmesi sizce ne kadar mümkündür? TÜİK’in
verilerine göre 4 kişilik asgari geçim haddinin 3.500 TL olduğu düşünülürse, 4/C’liler açlık sınırının altında yaşamaktadırlar. Sürekli
olarak statülerine ilişkin çalışmaların olduğunu belirtiyorsunuz ama uygulamada
hâlâ bir şey yok.
Kişilere özel yasalar olunca bir günde çıkartıyorsunuz; örneğin,
MİT Kanunu gibi ancak binlerce vatandaşımızın bu sorununa…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Yılmaz… Yok.
Sayın Akçay…
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başbakan dünyanın en çelişkili başbakanlarından birisidir.
Sadece Google’dan binlerce çelişkisine ulaşabilirsiniz. Birlikte mesai yaptığı
arkadaşlar da onun çelişkilerini tevil etmek için harap oluyor.
18 Ağustosta “Ana dilde eğitim yok. Özel okullarda da yok.
Ülkemizi bölecek konular üzerinde adım atmayız.” diyor, kırk beş gün sonra
açtığı pakette ana dilde eğitimin önünü açıyor.
Yine Hükûmetin, PKK ile müzakere ettiği iddiaları karşısında bu
iddiaları ispat etmeyenlere hakaret ediyor, suçluyor, sonra da “İmralı’yla
görüşülür.” diyor, terör örgütüyle görüşmenin faziletlerini anlatıyor.
Barzani’yle Diyarbakır’a gelen bir şahıs, Başbakanın “Kürtçenin
resmî dil olması için vakti var.” dediğini aktarıyor, yalanlamıyor, otuz kırk
yerde kendini BOP Eş Başkanı ilan ediyor, sonra inkâr ediyor.
Biz millet olarak Başbakanın hangi sözüne inanacağız? Başbakana
nasıl güveneceğiz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Belen…
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Geçtiğimiz hafta sonu Sayın Başbakan üç günlük Trakya gezisi
yaptı. Gittiği bütün şehirlerde mitingler yaptı ve miting alanındaki fon,
TOKİ’nin hazırladığı bir fondu. Bu mitinglerin devamında, Hükûmet icraatlarının
dışında, parti propagandaları yapıldı, aday tanıtımları yapıldı. Bu mitinglerin
harcamaları TOKİ tarafından mı yapılmıştır? Eğer böyle olduysa, bu hukukun
neresine sığmaktadır?
Ayrıca, Sayın Arınç’a sormak istiyorum.
Takip edildiği iddiasıyla kozmik odaya girildi, bu kozmik odadan neler çıktı?
Bunlarla ilgili kamuoyunu yıllardır aydınlatmıyorsunuz. Aydınlatırsanız
sevinirim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Tüzel… Yok.
Sayın Zozani…
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Teşekkür ederim.
Sayın Başbakan Yardımcım, ilk iktidarınız döneminden bugüne kadar,
on yıl içerisinde, polis kurşunuyla veya biber gazı darbeleriyle katledilen
hiçbir sivilin failleriyle ilgili hiçbir soruşturma başlatılmadı. Son olarak, 6
Aralıkta, Yüksekova’da, Reşit ve Veysel İşbilir
(amca-yeğen) ve sonraki gün de Bemal Tokçu isimli vatandaşlar katledildi. Bunlarla ilgili
açılmış bir soruşturma var mıdır, Hakkâri’deki mülki idare amirleriyle ilgili
açılmış bir soruşturma var mıdır?
Hatırlayacak olursanız, Ahmet Kaymaz ve Uğur Kaymaz ile ilgili
olarak da geçmişte “Bunlar teröristtir.” denilip, yanlarına kalaşnikof
silahlar konulmuş ve öyle bir mizansen oluşturulmuştu. Benzer bir mizansene mi
sığınacaksınız yoksa gerçekten “Provokasyondur.” şeklinde tarif ettiğiniz bu
olayın…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Özgündüz…
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, biliyorsunuz, 1 Mayıs olaylarında polis şiddeti
sonucu yaralanan 17
yaşındaki Dilan Alp’le ilgili olarak, Kamu Denetçiliği, İstanbul
Valisi hakkında, suçluluğu sabit olmayan bir kişiyi kamuoyunda suçlu ilan etmek
suretiyle hak ihlalinde bulunduğunu tespit etti. Bu güzel bir tespit ancak
Hükûmetiniz Vali hakkında ne gibi bir işlem yaptı?
İkincisi: Kamu Denetçiliğine 25 Ekim 2013’e kadar -buraya- 6.139
başvuru gerçekleşmiş, 3.655’i sonuçlanmış ancak kaç tanesi olumlu yani kaçında hak
ihlali var, kaçı olumsuz? Bu konuda bir bilgi verirseniz sevineceğim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Son soru, Sayın Kalaycı…
MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayıştay, aralarında Sosyal Güvenlik Kurumu, Savunma Sanayii
Müsteşarlığı, TMSF, Türkiye İş Kurumu, TÜBİTAK gibi kurumların yer aldığı 15
kamu idaresi hakkında düzenlediği denetim raporlarında olumsuz görüş vermiştir.
Raporlarda olumsuz görüş verilmesinin hukuki sonucu nedir? Bu kamu idarelerinin
hesaplarının reddedilmesi, kesin hesap tasarısından çıkarılması gerekmez mi?
Sayıştay denetim elemanlarınca kamu idarelerinin gelir-gider ve mallarına
ilişkin hesap ve işlemlerinde kanun ve diğer hukuki düzenlemelere aykırı olduğu
tespit edilen ve rapora bağlanan konular ve ekleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisine gönderilen raporlarda neden yer almamıştır? İktidarın hoşuna
gitmeyecek bölümler ve ekleri neden ayıklanmıştır? Sayıştayın
tarafsızlığını ortadan kaldıran ve yandaş kurum görüntüsü verilmesine neden
olan bu uygulama neden ve hangi yetkiyle yapılmıştır?
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, buyurun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Sayın Başkanım,
teşekkür ediyorum arkadaşlarımıza da size de.
Şimdi, Sayın Mahmut Tanal “Akil insanlar heyetine herhangi bir
ödenek verildi mi?” derken sanıyorum Başbakanlığı kastediyordur. İkinci sorusu
da “Örtülü ödenekten verilmiş olabilir mi?” diye.
Örtülü ödenek konusu sorulabilir. O yüzden, kısaca o konuda bilgi
vermek istiyorum. (CHP sıralarından “Duyulmuyor.” sesleri)
BAŞKAN – Sayın Bakan, mikrofonu yaklaştırır mısınız efendim.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Peki.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hesabına gelmediği zaman Bülent Bey’in sesi
çıkmıyor.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Fesüphanallah…
Yarabbi sen bilirsin… Hasbinallah…
BAŞKAN – Espri olarak değerlendirelim Sayın Bakan.
Buyurun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Değerli arkadaşlar,
kanunda “Örtülü ödenek; kapalı istihbarat ve kapalı savunma hizmetleri,
Devletin millî güvenliği ve yüksek menfaatleri ile Devlet itibarının gerekleri,
siyasi, sosyal ve kültürel amaçlar ve olağanüstü hizmetlerle ilgili Hükûmet
icapları için kullanılmak üzere Başbakanlık bütçesine konulan ödenektir.”
Kanunlarla verilen görevlerin gerektirdiği istihbarat hizmetlerini
yürüten diğer kamu idarelerinin bütçelerine de örtülü ödenek konulabilmektedir.
Örtülü ödenek, kanun hükmü uyarınca, kanunda belirtilen amaçlar dışında ve
Sayın Başbakanın ve ailesinin kişisel harcamaları ile siyasi partilerin idare,
propaganda ve seçim ihtiyaçlarında kesinlikle kullanılmamaktadır. Örtülü
ödeneklere ilişkin giderler Başbakan, Maliye Bakanı ve ilgili Bakan tarafından
imzalanan kararname esaslarına göre gerçekleştirilmekte ve ödenmektedir. Soruya
göre cevap veriyorum: Akil insanlar heyetine örtülü ödenekten kesinlikle bir
ödeme yapılmamıştır ancak akil insanların yurt içi gezilerinde bazı
bilgilendirme çalışmalarını Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı yapmıştır. Bu
kurumun yarın bütçesi görüşülecek, ilgili Bakan arkadaşımıza sorulursa
sanıyorum daha ikna edici bilgi alınabilir. Diğer konu özelleştirme ve diğer
konularda, bugüne kadar yapılan yatırımlar ve bunların gelirleri konusunda
kapsamlı bir sorusu var Sayın Tanal’ın, izin verirse buna yazılı cevap vermek
istiyorum.
Sayın Şeker “Milli Güvenlik Kurulu kararları tavsiye niteliğinde
olduğuna göre kamuya açık olması gerekir, benim de kanun teklifim var.” diyor.
Arkadaşlar, Milli Güvenlik Kurulunun tüm kararları tavsiye niteliğinde. Sonra
bunu Bakanlar Kurulu değerlendiriyor, yapılması gereken bir husus varsa bunu
karar altına alıyor ve takibinde bulunuyor. Yani, tüm kararlar tavsiye
niteliğinde olduğuna göre bunların tümünün kamuya açık olması, gizlilik
sınırının kaldırılması herhâlde mümkün değil. Bakanlar Kurulundan sonra benim
açıklama yapmam ile Milli Güvenlik Kurulu kararlarını birbirine benzetmemek
lazım. Benim yaptığım açıklamalar, Milli Güvenlik Kurulu toplantısından sonra
basına ve kamuya açık bir bildiri yayınlanıyor, belki ona benzetilebilir. Milli
Güvenlik Kurulu toplantısını takiben yapılan bildiri Milli Güvenlik Kurulu
kararı değildir, kararın altında Kurul üyesi bakanların veya kuvvet
komutanlarının imzası bulunmaktadır.
Sayın Işık, “2004 kararlarını kim sızdırdı?” E, bunu herhâlde
yargı bulacaktır. Bu konuda zaten bir suç duyurusunda bulunulduğunu biliyoruz.
Bir arkadaşın ben “Bu, MİT'in içinden sızdırılmıştır.” dediğini biliyorum ama
kurumu itham etmemek açısından bunun bir yargısal sürecin içerisinde ortaya
çıkabileceğini düşünüyorum. “2007’de Yargıtay ve Danıştay üyelerinin sayısı
indirilmişti, şimdi neden yükseltiliyor?” Adalet Bakanlığı bütçemiz gelecek,
orada Sayın Bakan sizlere bu konuda bilgi verir.
Sayın Sakık, “Van depreminden mağdur
olanlar…”
ALİM IŞIK (Kütahya) – Yargıtay ile Danıştayın
bütçesi görüşülüyor Sayın Bakan, onun için sordum.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Yargıtay ve Danıştay
bütçelerini ben temsil etmiyorum.
Sayın Sakık, “Van depreminden…”
ALİM IŞIK (Kütahya) – Ama Hükûmet adına oturuyorsunuz, bunu kim
cevaplayacak?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Ben söyledim, siz
herhâlde o sırada kestirme yapıyordunuz, “Üç kurumun bütçesini takip ediyorum.”
dedim.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Arkadaki bürokratlar size bilgi
verecek, siz…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Bakan, bu size yakışmıyor. Ben
kestirme yapmadım, dinledim. Burada bu Hükûmet adına oturuyorsunuz, bir de
başkalarına böyle konuşulacağını tartışıyorsunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Değerli arkadaşlar, ben
Bakan olarak…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Arkadaki Danıştay bürokratları ne
diye oturuyorlar?
ALİM IŞIK (Kütahya) – Hakaret etmemeniz lazım.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Ben yüksek mahkemeleri
temsil etmiyorum burada, ben siyasi bir temsil noktasındayım.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Efendim, burada Hükûmet adına oturuyorsanız
sorulara cevap vermek zorundasınız.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Meclise kim cevap verecek, bu
sorulara cevabı kim verecek?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Sayın Sakık: “Van depreminden mağdur olanlar açlık grevi
yapıyorlar. Bunlar kira yardımı talep ediyorlar, el uzatabilir misiniz?”
ALİM IŞIK (Kütahya) – “Kestirmek” ne demek, bana açıklar mısınız?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Bakan, bir açıklama istiyorum,
kestirme yapmayı kendisinden öğrenelim.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, Sayın Bakan cevap veriyor.
Lütfen ama…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Van depreminden dolayı
yaşadığımız travmayı biliyorum.
Ben kendimi Anayasa Mahkemesinin, Danıştayın,
Sayıştayın, Yargıtayın
yerine koymam.
Van depreminden mağdur olanlarla ilgili olarak arkadaşımızın
sözlerini inceleyeceğim. Bana bir not geldi, daha önce kiracıymışlar, deprem
sırasında onlar gibi olan 2 binden fazla kiracıya yardımlar yapılmış. Daha
sonra başka gelişmeler olmuş ama Van depremindeki acıları çok büyük ölçüde
tatmin ettiğimizi yani giderdiğimizi düşünüyorum. 20 binden fazla konut yapıldı
ve yeniden Van inşa edildi.
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Yetmiyor.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Bakan, talep kalıcı konut.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Siz kabul
etmeyebilirsiniz. Ben bu konuyla ilgili olarak Sayın Sakık’a
ayrıca bilgi edindikten sonra cevap vereceğim.
Sayın Akçay “Sayın Başbakan en çelişkili başbakanlardandır.” diyor
ve sayıyor bazı çelişkilerini. Olabilir, siz de bu çelişkilere göre siyaset
yaparsınız. Bunun bence cevap verilecek bir tarafı herhâlde yok.
“Trakya gezisinde TOKİ panoları vardı. Bu mitinglerin
harcamalarını kim yapıyor?” Onu da yazılı olarak cevaplandırayım. Doğrusu ben
de merak ediyorum.
Kozmik odadan neler çıktığını ben bilmiyorum ama merakla takip
ediyorum. İnşallah dört sene sonra bununla ilgili bir dava açılırsa veya bir
takipsizlik kararı verilirse biz de hakkımızdaki olayın neden ibaret olduğunu
öğrenmiş olacağız. Kozmik odaya ben girmedim, içeride neler var bilmiyorum.
Bunu belki şu kürsüden on defa söyledim, sizin de on defa dinlemiş olmanız
gerekir.
Sayın Zozani: “On yıl içerisinde polis
kurşunu ve biber gazıyla öldürülenler için soruşturma yok.” Arkadaşlar, bunlar
hüküm cümlesidir, bunlar sorudan ziyade kendilerinin verdikleri kararı
gösterir.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Yok Sayın Bakan, yok. Varsa bir yanlışlık
söyleyin.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – On yıl içerisinde
herhangi ölümle biten bir olay için mutlaka hem adli hem de idari soruşturmalar
açılmaktadır. İdari soruşturmalar, emniyetle ilgili olduğu kadar valiliklerle
de ilgilidir. Diğer adli soruşturmalarda, olayda kim zarar gördü, ölüm varsa
kimin tabancasıyla veya bir başka ateşli silahla meydana geldi, bulunan, elde
edilen bilgilerle suçun faili kimdir Türk Ceza Kanunu’na göre veya bir başka
kanuna göre, bu suçla ilgili bir yargı sürecinin başlaması mümkün
olabilmektedir. Benim bildiğim, her olayla ilgili olarak, kısmen askerî
yargıda, daha çok sivil yargıda açılan soruşturmalar, hatta davalar, karara
bağlanan yargı süreci de bulunmaktadır.
Yüksekova olayı çok yeni. Yani, kesin olarak bir şey
söyleyemiyorum ama Yargıtay cumhuriyet savcıları olay nerede cereyan ederse
etsin adli soruşturmayı hemen başlatmaktadır. Burada meydana gelen olay çok
üzücüdür ama uzun namlulu silahlarla evlerin üstünden ateş eden kişilerin
kimlikleri, kime isabet ettiği, bunlara karşı silah kullanılmışsa kimin
tarafından kullanıldığını ancak yargı süreci sonunda anlayacağız.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Vurulanlar esnaftı Sayın Bakanım.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Eski görüntüler.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Yani, şimdiden, bu kişi
suçsuzdur veya bu kişi suçludur diye bir kabul yapmak mümkün değil.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Polis öldürdüğünü kabul ediyor efendim,
lütfen.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Anlıyorum, Hakkâri
Milletvekili olarak, Hakkâri’de olan her olaydan dolayı kendinizi sorumlu
biliyorsunuz, bu doğru bir şeydir ama biraz önce benim eleştirdiğim sözünüzü
Sayın Baluken bir şekilde tevil etmeye çalıştı. Ben,
yalın ifadeye bakıyorum. “Onlar teröristse ben de teröristim çünkü onlar benim
seçmenimdir.” sözü kayıtlara girdi.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Evet, çünkü onların evlerinde oturdum
Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – E, bak “Evet.”
diyorsunuz, Sayın Baluken de sizi savunmaya
çalışıyor.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Tanıyorum ben o insanları.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Ben, bu sözün yanlış
olduğunu söylüyorum.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Çoluğu var, çocuğu var, 40 günlük çocuğu
var Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – E, lütfen, siz de
yanlış veya doğru konusunda benim de konuşmam gerektiğini söyleyebilirsiniz.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Uğur Kaymaz da size göre terörist idi, 12
yaşındaki çocuk.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Sayın Özgündüz, 17
yaşında bir gençle ilgili olarak, Kamu Denetçiliği Kurumunun bir karar
verdiğini…
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Elinizi vicdanınıza koyun konuşurken
biraz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Elim vicdanımda benim,
siz de elinizi vicdanınıza koyun…
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Ben oradan geliyorum.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – …ölenler veya itham
ettiğiniz kişiler için masumiyet karinesiyle hareket edin.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Hiç de öyle değil, keşke öyle olsa.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Böyle “Katliam
yapılmıştır, öldürülmüştür.” diye yola çıkarsanız, siz peşin hükümlü karar
vermiş olursunuz, soru sormuyorsunuz.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Polis öldürdüğünü kabul ediyor, siz neyi
savunuyorsunuz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Değerli arkadaşlar,
Sayın Özgündüz’ün sözünden…
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Polis öldürdüğünü kabul ediyor.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – 3 esnaf vurulmuş, katliamdır bu.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Hangi masumiyet karinesinden söz
ediyorsunuz?
BAŞKAN – Sayın Zozani, lütfen, Sayın
Bakan sorulara cevap versin.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Polis öldürdüğünü kabul ediyor, siz suçu
hâlâ başka yere atmaya çalışıyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Bakan, siz, lütfen sorulara cevap verin.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Değerli arkadaşlar,
suçu hiç kimseye atmıyorum. Yargı soruşturma yapacak, ona göre belli olacak
diyorum.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Keşke bir defa bir karar çıksa!
BAŞKAN – Sayın Zozani, lütfen…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – “Kamu Denetçiliği
Kurumu vali hakkında ne gibi işlem yaptı?” diyorsunuz. Kamu Denetçiliği Kurumu
Sayın Başkanı burada ama ben onu da temsil etmiyorum. O, Türkiye Büyük Millet
Meclisine bağlı bir kamu kurumudur. Arzu ederseniz Başkanımız bu konuda cevap
verebilir.
Sayın Kalaycı Sayıştay raporlarıyla ilgili olarak bir konu
söyledi. Genel olarak Sayıştayla ilgili
söylediklerime şimdilik ilave edecek bir şey bulamıyorum.
Eksik kalan konular varsa onları da yazılı olarak
cevaplandıracağım Sayın Başkan.
BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Korkmaz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Efendim, biz milletvekilleri olarak
Hükûmete bazı sorular sorduk. Gönül ister ki Hükûmet de bu sorularımızı
cevaplandırsın. Ancak, Sayın Başbakan Yardımcısı, sadece üç kurumdan sorumlu
olduğunu ortaya koyarak diğer bütün sorularımızı havada bıraktı. Başbakan
Yardımcısı sıfatıyla Hükûmetin bütün kurumlardan sorumlu olduğunu düşünerek en
azından, nezaket gereği, şunu demesini beklerdik...
BAŞKAN – Diğer konulara yazılı cevap versin efendim.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – “Efendim, yazılı olarak cevap
vereceğim.”
BAŞKAN – Tamam efendim, yazılı cevap versin. Not edin.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bu tavrını Meclise karşı bir
nezaketsizlik olarak kabul ediyorum.
BAŞKAN – Lütfen…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Lütfen kayıtlara geçsin.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Kayıtlara geçti zaten.
Buyurun Sayın Işık.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkanım, benim soruma cevap veren
Sayın Başbakan Yardımcısı, açıklamalarda bulunurken, kendimin kestirdiğini
ifade etti, sataşmada bulundu.
BAŞKAN – Ne söyledi efendim?
ALİM IŞIK (Kütahya) – “Siz herhâlde kestiriyordunuz.” dedi. Yani
uyuduğumu ifade etmek istedi.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Işık.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Yaralayıcı ve kaba söz kullanmak…
BAŞKAN – İki dakika söz veriyorum, sataşma nedeniyle.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
18.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın 506 sıra
sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın birinci tur görüşmelerinde soru-cevap işlemi sırasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başbakan Yardımcısına “Yargıtay ve Danıştayla
ilgili, önce, 2007 yılında tasarı hazırladınız, üye sayısını düşürmek
istediniz, yapamadınız; 2011’de artırdınız, şimdi yeniden artırmayı
düşünüyorsunuz. Bu konudaki çalışmalar ne aşamadadır?” diye sordum. Kendisi,
cevaplayıp cevaplamamakta serbest, “Yazılı olarak…”, “İlgili bakana iletirim.”
de diyebilirdi ama bir milletvekiline, kendisinin burada üç kurumun bütçesi
hakkında açıklama yaparken “Herhâlde siz o zaman kestiriyordunuz.” şeklinde bir
cevabı vermesini gerçekten yadırgadığımı ve kendisinin deneyimine asla
yakıştıramadığımı ifade etmek istiyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Özür dilemesi lazım.
ALİM IŞIK (Devamla) - Sayın Bakanım, benim ne kadar kestirdiğimi
ben bilirim ama siz de çok iyi bilirsiniz ki, burada kestirmem ama siz eğer
bazı konuları cevaplarken işinize gelmediği zaman kestirdiniz anlamında bunu
değerlendiriyorsanız buna hak veririm.
Bir defa, bir milletvekili olarak böyle bir ifadeyi hak etmediğimi
düşünüyorum, bunu da size yakıştıramadığımı ifade etmek istiyorum. Cevap
vermeyebilirsiniz ama burada 10 kurumun bütçesini görüşüyoruz, siz de Hükûmet
adına orada sorumlusunuz. Bunların hepsiyle ilgili soruları cevaplamak zorunda
değilsiniz ama verilen bir cevabın da ne anlama geleceğini, inanıyorum ki, en
az benim kadar bilmek zorundasınız. Size bu konuda sitemlerimi ifade etmek
istiyorum.
Yargıtay ve Danıştay konusundaki gelen soruların hiçbirisi ve Sayıştayla ilgili soruların hiçbirisi de cevaplanmadı.
Bu defa, Sayıştay Başkanı burada olmasına rağmen, yine “Sayıştay
raporlarına ilgili belge ve bilgileri vermeyen yetkililer hakkında nasıl bir
işlem yaptınız?” diye sorduk, cevap yok. Sayıştay Kanunu’nun 9’uncu maddesi
ilgili cezaları sıralamış “Maaş kesilir, görevden uzaklaştırılır ya da
soruşturma açılır.” diyor. Biz bunları sorduk.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı:
506) (Devam)
2.- 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye
Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya
Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay
Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277,
3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI (Devam)
1) Cumhurbaşkanlığı 2014 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Cumhurbaşkanlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)
1) Sayıştay Başkanlığı 2014 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Sayıştay Başkanlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ç) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
(Devam)
1) Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) YARGITAY (Devam)
1) Yargıtay 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Yargıtay 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
E) DANIŞTAY (Devam)
1) Danıştay 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Danıştay 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
F) BAŞBAKANLIK (Devam)
1) Başbakanlık 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2) Başbakanlık 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
G) KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU (Devam)
1) Kamu Denetçiliği Kurumu 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
Ğ) MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1) Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL
SEKRETERLİĞİ (Devam)
1) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN - Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.29
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 20.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK
(Erzincan), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
28’inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı İle 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam
edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, sırasıyla, birinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine
geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım:
Cumhurbaşkanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
01) CUMHURBAŞKANLIĞI
1) Cumhurbaşkanlığı 2014 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 199.500.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 199.500.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
Kabul edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2) Cumhurbaşkanlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 140.965.000,00
Bütçe Gideri 116.005.032,15
İptal Edilen Ödenek 24.959.967,85
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri Kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
02) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
1) Türkiye Büyük Millet Meclisi
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 774.393.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 774.393.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri Kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 2012 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Türkiye Büyük Millet Meclisi
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 589.083.226,88
Bütçe Gideri 570.009.739,73
İptal Edilen Ödenek 15.801.807,65
Ertesi Yıla Devredilen Ödenek 3.997.520,42
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 2012 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri Kabul edilmiştir.
Sayıştay Başkanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
06) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI
1) Sayıştay Başkanlığı 2014 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 21.325.500
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 20.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 150.147.800
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 4.000.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 175.493.300
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayıştay Başkanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
Kabul edilmiştir.
Sayıştay Başkanlığının 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2) Sayıştay Başkanlığı 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 143.399.473,47
Bütçe Gideri 130.495.384,60
İptal Edilen Ödenek 12.904.088,87
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sayıştay Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri Kabul edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
03) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
1) Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 8.623.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 30.446.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 39.069.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 27.868.000,00
Bütçe Gideri 23.189.261,85
İptal Edilen Ödenek 4.678.738,15
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Yargıtay 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
04) YARGITAY
1) Yargıtay 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 27.142.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 125.442.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 152.584.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Yargıtay 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Yargıtay 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2) Yargıtay 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 128.594.504,00
Bütçe Gideri 118.873.133,19
İptal Edilen Ödenek 9.721.370,81
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Yargıtay 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Danıştay 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
05) DANIŞTAY
1) Danıştay 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 15.778.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 79.513.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 55.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 95.346.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Danıştay 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Danıştay 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2) Danıştay 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 87.227.226,74
Bütçe Gideri 86.363.693,01
İptal Edilen
Ödenek 863.533,73
Ertesi Yıla
Devredilen Ödenek 113.280,00
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Danıştay 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Başbakanlık 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07) BAŞBAKANLIK
1) Başbakanlık 2014 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 857.851.000
BAŞKAN – Kabul
edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 2.183.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 5.737.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve
Hizmetler 45.392.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 658.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal Güvenlik ve
Sosyal Yardım Hizmetleri 22.000.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL TOPLAM 933.821.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Başbakanlık 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri Kabul
edilmiştir.
Başbakanlık 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2) Başbakanlık 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 1.512.296.896,83
Bütçe Gideri 1.439.623.648,02
İptal Edilen
Ödenek 72.673.248,81
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Başbakanlık 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri
Kabul edilmiştir.
Kamu Denetçiliği Kurumu 2014 yılı merkezi yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.60)
KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU
1) Kamu Denetçiliği Kurumu 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 13.543.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL TOPLAM 13.543.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
04 Alınan Bağışlar ve
Yardımlar ile Özel Gelirler 13.443.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 100.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 13.543.000
Kamu Denetçiliği Kurumu 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri Kabul edilmiştir.
Millî İstihbarat Teşkilatı Müşteşarlığı
2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.75)
MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI MÜŞTEŞARLIĞI
1) Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 1.058.707.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL TOPLAM 1.058.707.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2014 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri Kabul edilmiştir.
Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2012 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 793.545.356,50
Bütçe Gideri 776.312.583,47
İptal Edilen
Ödenek 17.232.773,03
Ertesi Yıla
Devredilen Ödenek 8.159.518,64
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2012 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümleri Kabul edilmiştir.
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2014 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.76)
MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
1) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 20.094.000
BAŞKAN – Kabul
edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GENEL TOPLAM 20.094.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2012 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2) Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 14.707.400,00
Bütçe Gideri 14.648.527,99
İptal Edilen
Ödenek 58.872,01
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2012 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümleri Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, böylece, Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Büyük
Millet Meclisi, Sayıştay, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Başbakanlık,
Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı ve Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliğinin 2014 yılı merkezî yönetim bütçeleri ve 2012 yılı merkezî
yönetim kesin hesapları ile Kamu Denetçiliği Kurumunun 2014 yılı merkezî
yönetim bütçesi kabul edilmiştir.
Hayırlı olmasını temenni ediyoruz.
Sayın milletvekilleri, birinci tur görüşmeleri tamamlanmıştır.
Birleşime saat 21.00’e kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.16
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.11
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK
(Erzincan), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
28’inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım:
VI.- ÖNERİLER (Devam)
B)
Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma Kurulunun, Genel
Kurulun 4/12/2013 tarihinde kabul ettiği siyasi parti
grubu önerisi ile belirlenen 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın Genel Kuruldaki
görüşmelerine ilişkin olarak İç Tüzük’ün 72’nci
maddesi gereğince yapılacak görüşmelerde gruplar ve Hükûmet adına yapılacak
konuşmaların iki, dört, altı, sekiz, dokuz ve onuncu turlarda altmış beşer
dakika, diğer turlarda ise elli beşer dakika olmasına; Genel Kurulun 13 Aralık
2013 tarihi ila 19 Aralık 2013 tarihleri (bu tarihler dâhil) arasında yapacağı
görüşmelerine saat 10.00'da başlanmasına ilişkin önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
Tarih:
11/12/2013
Danışma Kurulunun 11/12/2013 Çarşamba günü yaptığı toplantıda, aşağıdaki
önerinin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.
Cemil
Çiçek Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
Mahir Ünal Muharrem
İnce
Adalet ve Kalkınma Partisi
Cumhuriyet
Halk Partisi
Grubu Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
Yusuf Halaçoğlu İdris
Baluken
Milliyetçi Hareket
Partisi Barış
ve Demokrasi Partisi
Grubu Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
Öneri:
Genel Kurulun 4/12/2013 tarihinde kabul
ettiği siyasi parti grubu önerisi ile belirlenen 2014 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın Genel Kuruldaki görüşmelerine ilişkin olarak;
İç Tüzük’ün 72’nci maddesi gereğince
yapılacak görüşmelerde gruplar ve Hükûmet adına yapılacak konuşmaların 2, 4, 6,
8, 9 ve 10’uncu turlarda altmış beşer dakika, diğer turlarda ise elli beşer
dakika olması,
Genel Kurulun 13/12/2013 tarihi ila
19/12/2013 tarihleri (bu tarihler dâhil) arasında yapacağı görüşmelerine saat
10.00'da başlanması,
Önerilmiştir.
BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam
edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı:
506) (Devam)
2.- 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye
Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya
Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay
Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277,
3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
I) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU
1) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ) BASIN–YAYIN VE ENFORMASYON
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Basın-Yayın ve Enformasyon
Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Basın-Yayın ve Enformasyon
Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Vakıflar Genel Müdürlüğü 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Vakıflar Genel Müdürlüğü 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH
YÜKSEK KURUMU
1) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ
1) Atatürk Araştırma Merkezî 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Atatürk Araştırma Merkezî 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M) ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ
1) Atatürk Kültür Merkezî 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Atatürk Kültür Merkezî 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N) TÜRK DİL KURUMU
1) Türk Dil Kurumu 2014 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk Dil Kurumu 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
O) TÜRK TARİH KURUMU
1) Türk Tarih Kurumu 2014 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk Tarih Kurumu 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi ikinci tur görüşmelerine başlayacağız.
İkinci turda Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Basın Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü, Vakıflar Genel Müdürlüğü; Atatürk Kültür, Dil ve
Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk Kültür Merkezi, Türk
Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu bütçe ve kesin hesapları yer almaktadır.
Sayın milletvekilleri, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak
soru sormak isteyen milletvekilleri sisteme girebilirler.
İkinci turda grupları ve şahıslar adına söz alan sayın üyelerin
isimlerini okuyorum:
Milliyetçi Hareket Partisi: Tunca Toskay, Antalya Milletvekili;
Mustafa Erdem, Ankara Milletvekili; Özcan Yeniçeri, Ankara Milletvekili; Yusuf
Halaçoğlu, Kayseri Milletvekili.
Barış ve Demokrasi Partisi: Adil Zozani,
Hakkâri Milletvekili; Erol Dora, Mardin Milletvekili; Mülkiye Birtane, Kars Milletvekili; Hüsamettin Zenderlioğlu,
Bitlis Milletvekili.
AK PARTİ: İlhan Yerlikaya, Konya Milletvekili; İhsan Şener, Ordu
Milletvekili; Mehmet Naci Bostancı, Amasya Milletvekili; Selçuk Özdağ, Manisa
Milletvekili; Cem Zorlu, Konya Milletvekili; Ali Küçükaydın,
Adana Milletvekili; Safiye Seymenoğlu, Trabzon
Milletvekili; Suat Önal, Osmaniye Milletvekili; Sermin Balık, Elâzığ
Milletvekili; Osman Ören, Siirt
Milletvekili.
Cumhuriyet Halk Partisi: Sakine Öz, Manisa Milletvekili; Turgay
Develi, Adana Milletvekili; Osman Oktay Ekşi, İstanbul Milletvekili; Uğur Bayraktutan, Artvin Milletvekili; Ayşe Gülsün Bilgehan,
Ankara Milletvekili; Dilek Akagün Yılmaz, Uşak
Milletvekili; Gürkut Acar, Antalya Milletvekili.
Şahısları adına söz isteyen: Lehinde Emrullah İşler, Ankara
Milletvekili; aleyhinde Tunca Toskay,
Antalya Milletvekili.
Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Tunca
Toskay, Antalya Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA TUNCA TOSKAY (Antalya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Radyo Televizyon Üst Kurulu ve Basın Yayın ve Enformasyon
Genel Müdürlüğü 2014 yılı bütçeleri hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinize saygılar sunuyorum.
Bu iki kurumun daha evvelki yıllardaki uygulamaları ve ama
özellikle 2013 yılındaki uygulamaları, siyasi rejimin demokratik niteliklerini
geliştirici, destekleyici ve koruyucu istikamette olmamıştır. Bu uygulamalar,
kuruluş amaçlarına, görevlerine, hizmet ilkelerine de aykırıdır çünkü medya,
bütün alanlardaki, toplumdaki bütün alanlardaki resmi, objektif ve hızlı bir
şekilde toplumun bütün kesimlerine yansıtmak zorundadır. Ancak fertler doğru
siyasi tercihler yapabilmek için gerçek resmi, gerçek durumu görmek
zorundadırlar. İşte bu noktadandır ki, demokrasilerde medyanın önemi son derece
fazla oluyor. Bunun dışında medya halk kitlelerinin istek, talep ve sorunlarını
yansıtmak mecburiyetindedir.
Yine, geniş halk kitlelerinin menfaatlerini siyasi iktidara karşı
ve ekonomik iktidara karşı medyanın savunması lazım. Bu şekilde kabul ettiğimiz
zaman doğal olarak medyanın eleştirel olması, muhalefet yapması gerekir. Ancak
Türkiye’deki yazılı ve elektronik medyanın bugünkü durumuna baktığımızda bundan
çok uzaktır. Bugün bu söylediğimiz medyanın büyük bir çoğunluğu iktidar yanlısıdır,
böyle kurulmuştur ve bu şekilde yapılandırılmıştır. Böyle bir medyanın gelişmiş
demokrasilerdeki medya işlevini yerine getirmesi Türkiye’de esasen mümkün
değildir. Bugün çok az sayıda televizyon, radyo ve yazılı basın muhalefet
görevini büyük bir gayretle yapmaya çalışmaktadır ancak bu söylediğimiz küçük
medya grubu dahi iktidarın çok ciddi ekonomik, idari, siyasi baskıları
altındadır. Bu baskılar kadar önemli bir başka gerçekle de bu medya karşı
karşıyadır çünkü bugün iş dünyası Hükûmetten çekindiği için bu söylediğimiz
medya organlarına reklam verememektedir. Bu bakımdan bugün bu yapıdaki medyanın
uygulamaları demokratik rejime değil, totaliterleşmeye
katkı sağlamaktadır.
İktidar medya yoluyla bugün topluma siyasi işkence yapmaktadır.
Sabahleyin uyanıp televizyonlarını ve radyolarını açan vatandaşlarımız
karşılarında Başbakan, bakanlar, AKP yetkilileri veya onun yandaşlarını
görmektedir. Bu yayın sabahtan akşama kadar sürmektedir ve yandaş medya bu işi
o kadar ifrata götürmüştür ki artık uzaktan kumanda aleti dahi toplumun akıl
sağlığını korumak bakımından çare olmaktan çıkmıştır. Sayın Başbakan herhangi
bir yerde konuştuğu zaman, haber değeri taşıyıp taşımaması hiç önemli değil,
bütün televizyonlar canlı olarak getirmektedir. Buna çok basit bir örnek, yakın
bir örnek: 29 Kasım 2013 tarihinde adayları açıklıyor Sayın Başbakan, devletin
televizyonu ve üstünde 3 tane diğer televizyon kanalı başından sonuna kadar
canlı veriyor. Sayın Başbakan Esenboğa Havaalanına gece yarısı iniyor, oradan
hareket ediyor, şehre gelecek, 4 ayrı yerde aynı şeyleri büyükşehir
belediyesinin bindirilmiş kıtalarına karşı söylüyor; yine canlı yayında
televizyonlar. Sayın Başbakan Yardımcımız Hükûmet sözcüsü olarak Bakanlar
Kurulu toplantısından sonra Bakanlar Kurulundaki çalışmaları medyaya aktarıyor,
çok başarılı bir şekilde özetliyor ama bu özetleme Bakanlar Kurulu
toplantısından daha uzun sürüyor ve yine canlı yayında.
Bu şekilde davranan medya mayıs ayının sonunda İstanbul Taksim’de
Gezi olayları patlak verdiğinde ortada yok. Türk medyasının trajedisi
uluslararası medyaya konu oluyor. Uluslararası yayın kuruluşları, Türk
medyasının bu olayları vermediğini, halkın da bu medyaya güvenmediğini
söylüyorlar.
Şimdi, anlı şanlı haber televizyon kanallarımız, bu söylediğimiz
olayı, dünyanın her yerinde haber değeri olan, hemen canlı olarak halka
iletilmesi gereken bu olayların üstünü örtmek için akla hayale gelmedik şeyler
yapıyorlar; penguen belgeselleri, yemek tarifi programları vesaire ama tabii,
çok başarılı şekilde yapıyorlar bunu. Türkiye’deki medya ve demokrasi tarihinde
de layık oldukları yeri alıyorlar. Ancak burada, Türk halkı, bu medya
kuruluşlarına en büyük ödülü veriyor çünkü Türk halkı gidiyor, bunların
kameralarına para yapıştırıyor, binalarının kapılarına para yapıştırıyor,
naklen yayın araçlarını da bozuk para yağmuruna tutuyor. Vatandaşlarımız da
bunları sosyal medyada mizah konusu hâline getiriyorlar. En büyük kazandıkları
ödül de bu oluyor bu medya kuruluşlarının.
Bu arada, bir medya kuruluşumuz, çok isabetli bir kararla,
evrensel yayın ilkelerine uygun yayın yapmak için bir yayın ilkeleri kurulu
oluşturuyor ama bu yayın kurulunu oluşturan medya kuruluşu Taksim olaylarında
ortada yok, penguen belgesi var onun yerine kanallarında. Ayrıca bir şey daha
söylüyor; bu yayın kuruluşu, küresel güçlerin, terör örgütünün, İmralı
canisinin ve AKP iktidarının iş birliğiyle uygulamaya konulan bölünme sürecine
destek vereceğini, bunu da yazarlarına
ve yayıncılarına ilettiğini ifade ediyor yani yazarlarının ve yayıncılarının iradesine
ipotek koyuyor. Buna uymayan yayıncı ve yazarların başına neler geldiğini biz
zaten daha evvelki uygulamalardan biliyoruz.
Şimdi, burada, Türkiye’de öyle olaylar cereyan ediyor ki Türk
siyasetinde ve toplumunda, ciddi, demokratik bir yönetimde yönetilen bir ülkede
bu olaylar medyanın müthiş ilgisini çeker, coşkuyla üzerine gidilir ama bunları
Türk medyası görmüyor. Kamu İhale Kanunu 2002’den beri en çok değiştirilen
yasa. Neden değiştiriliyor, bu yasanın değiştirilmesiyle kimlere ne sağlanıyor,
bundan yararlanan kimler, bunun üzerine gidilmiyor.
Deniz Feneri davası, yayın yasağı getirilmiş, ne durumda olduğunu
bilmiyoruz ama Alman yargı organlarının Türkiye'ye gönderdiği delillerin şu
anda dava dosyasının içinde olup olmadığını da bilmiyoruz, bunu da merak
etmiyor bizim medyamız. 2002 ile 2013 tarihleri arasında iktidar mensupları ve
yakınlarının zenginleşmesiyle ilgili herhangi bir şeyi merak etmiyor bizim
medyamız. Bu zenginleşmenin kaynakları nelerdir; ihale yolsuzlukları, nüfus
ticareti, siyasetçinin söylemlerindeki çelişkiler, dış politika
başarısızlıkları bizim medyamızı hiç ilgilendirmiyor.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Penguenleri merak ediyor!
TUNCA TOSKAY (Devamla) – Bir başka konu daha var. Bizim medyamız
mensupları Sayın Başbakana soru soramıyorlar. Şunu soramıyorlar:
“Diyarbakır’daki söyleminizle Trakya’daki söyleminiz arasındaki bu büyük
farklılığın sebebi nedir Sayın Başbakan?” diye soru soramıyor kimse ama
kolayını bulmuş bizim medya, bu soru sorma görevini de yabancı yayın kuruluşlarına,
yabancı gazetecilere havale etmiş, onlar soru soruyorlar Başbakana.
Şimdi, böyle bir medya yapısında, demokrasiyle yönetilen bütün
ülkelerde medyayı demokrasinin ihtiyaçlarına uygun olarak yönlendirecek,
denetleyecek bir kamu otoritesine ihtiyaç var. Bu, bugün Türkiye’de 6112 sayılı
Kanun’la kurulmuş olan Radyo ve Televizyon Üst Kuruludur. Görevleri 37’nci maddede,
görevlerini nasıl yapacağına dair ilkeler de 8’inci maddede yer almaktadır. Bu
hükümler demokrasi ve çoğulculuğu ayakta tutan, destekleyen, koruyan bir medya
yapısını öngörmektedir ama bunu bugün açıklıkla tespit ediyoruz ki, bugün
Türkiye’de Radyo ve Televizyon Üst Kurulu bu hükümlerin ne lafzına ne de ruhuna
uygun çalışmamaktadır. Bunun somut örnekleri de var. Biraz evvel söylediğim,
Gezi olaylarında, dünyanın her tarafında olay olan, bu olayları görmeyen medya
kuruluşlarına bu kurumumuz müeyyide uygulamamıştır. Aksine, bu olayları
vatandaşa anlatma gayreti, yansıtma gayreti içinde olan televizyon
kuruluşlarına ise gerekçeler ihdas ederek para cezası yağdırmış ve sindirmeye
kalkmıştır.
Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü, ilinde yayın yapan bir televizyon
kuruluşunun bölücü yayın yaptığını, İmralı canisini methettiğini, terör
örgütünü ön plana çıkardığını ve halkı tahrik ettiğini, yayını da ekleyerek
resmen Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna müracaat ediyor, herhangi bir müeyyide
uygulanmasına gerek olmadığına karar veriliyor.
Bir başka televizyon kuruluşunda, Atatürk ve cumhuriyet küçük
düşürülecek şekilde yayın yapılıyor. Yayına katılan kişinin söylediği şey şu:
“Kurtuluş Savaşı’nda Türk milleti niçin Atatürk’ün yanında yer aldı, bu savaşa katıldı?”
dendiği zaman cevabı şu: “Çünkü karşıda Yunan var, denize düşen yılana
sarılır.” Türkiye Cumhuriyeti için de şunu söylüyor: “Eciş bücüş T.C. olduk;
devleti aliyye idik, T.C. olduk, çorap markası gibi.”
Radyo ve Televizyon Kurulu böyle bir yayını da müeyyideye gerek duymadan
geçiştiriyor. Siyasi partiler, özellikle muhalefet partilerine televizyonlarda
yeteri kadar yer ayrılmıyor. Bu defaatle üst kurulun
gündemine geliyor, her defasında herhangi bir müeyyide uygulanmıyor.
AKP döneminde, hepimizin gözünden kaçmaması gereken bir enteresan
gelişme daha var. O da şu: Türk toplumu sosyokültürel açıdan dönüştürülmeye
gayret ediliyor. Bunu medyada apaçık görüyoruz. Televizyonlarda, hamile
kadınların sokakta dolaşmalarını sakıncalı gören ifadelerin yer aldığı bir
program Radyo ve Televizyon Üst Kurulu açısından müeyyide uygulanmasına gerek
duyulmayacak bir program.
Yıllardır Türk televizyonlarında ve sinemalarında oynamış “Tosun
Paşa” diye bir Türk klasiği vardır, film. İlk defa bu filmin bir iki sahnesi
sansüre uğradı bu dönemde. Bu da Radyo ve Televizyon Üst Kurulu için herhangi
bir mana ifade etmiyor. Zaten bu konuyu değerlendiren bir siyasetçimiz de,
Tosun Paşa filminin de çok fazla ciddiye alınacak bir film olmadığını, Oscar
ödüllü bir film olmadığını ifade etti ama ben, bu sektörle biraz ilgisi olan
bir kişi olarak şunu söyleyeyim: Bu filmler Türk sinema sanayisinin
klasikleridir. Bunlar Türk milletinin gönlünde en büyük ödüle layık
görülmüşlerdir.
Şimdi, bu ortamda “Tosun Paşa” filmini yıllar sonra
sansürleyeceksiniz, Kadıköy vapurundan inen kadınların kıyafetlerine kafanızı
takacaksınız, üniversite bahçesinde kızlı-erkekli arkadaşlık yapan öğrencileri
normal karşılamayacaksınız; ben şahsen böyle bir zihniyeti anlamakta çok güçlük
çekiyorum.
İzin verirseniz, çok kısa bir hatıramı sizle paylaşacağım,
Türkiye'nin nereye gittiği açısından ibret verici bir şey. TRT Genel Müdürüyüm,
bir gün bir film yayınlandı. Çok kısa kesiyorum, filmin ismi “Yasak Aşk”
başrollerinde de kadın olarak Kim Novak var. Film
yayınlandı, ertesi gün değil ama daha ertesi gün basında kıyamet koptu “Bu
Yasak Aşk filmine ne yaptı TRT" filan diye. Araştırdık maraştırdık,
ne yaptığı ortaya çıktı. Filmin master bandı bize
Suudi Arabistan’dan gelmiş. Aslında filmin üzerine bir yayın kuruluşu işlem
yaptığı zaman kopyasını çıkarır kopyasında yapar ama Suudiler işin tembelliğine
kaçmışlar master bandı kesmişler kendilerine göre,
bize de oradan direkt geldiği için arkadaşlar olduğu gibi yayına vermişler;
Yasak Aşk filminde kadınla erkeğin eli birbirine değmeden film bitti. Şimdi,
Türkiye'nin gittiği nokta bu nokta beyler.
Sözlerimi bitirmeden evvel, kısaca RTÜK’le ilgili bazı
tespitlerimi de sizlerle paylaşmak istiyorum. RTÜK bugün 6112 sayılı Kanun’a
uygun çalışmıyor, görevini suistimal suçu işliyor; bu
görevi suistimal suçu işleyen üyeler zamanı gelecek,
bunun hesabını verecekler. Bugün bu yapısıyla Radyo Televizyon Üst Kurulu Türk
medyasının demokratik olarak çalışmasını denetleyecek, gözetecek ve
yönlendirecek yapıya sahip değil. İktidar ve muhalefet üyelerinin tekrar
dengelenmesi gerekiyor. Yıllardır sürüncemede kalan frekans ihalesi başarısız
bir şekilde yapılmıştır ve bugün yargıdadır. Yerel medyanın ulusal medyaya
bağımlı hâle getirilmesini RTÜK’ün aldığı tedbirlerle önlemesi gerekiyor. Bugün
yeni yapılan ihaleyle ilgili ulusal televizyonlar bir şirket kuruyorlar, verici
hizmetini ve anten hizmetini verecekler ve yerel televizyonlar da oradan bunu
satın alacaklar. Zaten ulusal medyanın durumu belli, onları da oraya bağlamış
olacağız. Bir de zorunlu yayın meselesi var, 6 tane zorunlu yayın iki yılda
arttı. Bu zorunlu yayınları mutlaka yayınlayacaksak en azından şöyle yapalım:
Bu zorunlu yayınları, yerel televizyonlar ve bölgesel televizyonlar yayınlasın,
kamu kuruluşları da belli ölçüde bunlara ödenek aktarsın ve bu kuruluşların
ekonomik problemlerini bir ölçüde hafifletmiş olalım.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Mustafa
Erdem, Ankara Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA ERDEM (Ankara) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesiyle alakalı olarak Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum, hepinizi sevgiyle
selamlıyorum.
Yalnız bir hususa dikkatlerinizi çekmek isterim: Türkiye Cumhuriyeti’nin
Büyük Millet Meclisinde Türkiye
Cumhuriyeti devletini yöneten kurumların bütçeleri oylanıyor, onunla
ilgili olarak değerlendirmelerde bulunuluyor ve Türkiye Cumhuriyeti’nde siyasi
erki elinde bulunduran iktidar partisinin koltuklarına bakarsanız, şu anda boş
olmanın verdiği ıstırabı yaşatmaya yetiyor.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan
insanların yüzde 99’u Müslüman. Burada seçilmiş olan vekiller de bu oylarla
burayı şereflendirdiler. Dolayısıyla, bazı referanslarımın İslam tarihi, İslam
kültürü ve dinî değerlerimizden olmasından daha doğal hiçbir şey yoktur diye
düşünüyorum.
Şunu ifade etmek isterim ki: Sevgili Peygamberimiz “Hikmet müminin
yitiğidir, nerede bulursa onu alır.” buyurur. Yine, Sevgili Peygamberimiz
buyururlar ki: “İlim Çin’de de olsa gidip onu alınız.” Şimdi, bir gayrimüslime
bile gönderen bir Peygamber’in ümmeti olduğunu iddia edenlerin Müslüman Türk
milletinin oylarıyla bu Meclise gelmiş ama farklı partilerden temsil yetkisini
haiz olanları dinleme gibi bir zahmete katlanamamaları kendilerinin bulunduğu
durumu değerlendirme açısından bir referanstır diye düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, bir başka hususa daha dikkatinizi çekmek
istiyorum. Doğru, herkes için doğrudur. Doğruyu kim söylerse, duyanlar ona
itibar eder. Yüce Kur’an buyurur ki: “Müslümanlar sözü dinlerler fakat onun doğru
olanına tabi olurlar.”
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Güzel olanına…
MUSTAFA ERDEM (Devamla) – Burada “İktidar doğru konuşuyor,
muhalefet eğri konuşuyor.” gibi bir saplantıya girmek veya “İktidarın önde
gelenleri doğru konuşur, sadece ona tabi olmaktan başka seçeneğimiz yok.” gibi
algılamak herhâlde bu temel değerimiz ve yüce Kitabımızla bir çelişki olsa
gerektir diye düşünüyorum.
Şimdi, gelelim vakıflarla ilgili değerlendirmelere. Yine, burada
referanslarımız dinî olacak. Öncelikle şunu ifade etmek isterim ki insan ölümlü
bir varlıktır, fânidir. Elbet bir gün bu âlemden gidecek ama gittikten sonra
bir kısmı hayırla, bir kısmı da kötülükleriyle anılacaktır. Dolayısıyla, baki
kalan bu kubbede hoş bir seda bırakmak isteyen, kendisinin hayırla anılmasına vesile
olacak güzel eserler bırakmak ve onunla hayra vesile olmak gibi bir sorumluluğu
da yerine getirir. Bizim kültürümüzde “İnsanların en hayırlısı insanlara en
faydalı olanıdır.” buyurulur. Bunu referans alan bir Müslüman Kur’an’ın emrine
uyarak hayırda yarışan, hayrı işleyen, infak eden, yardıma koşan, başkalarının
sıkıntılarını paylaşan insanlar olarak ifade edilir. Bundan dolayıdır ki, bizim
kültürümüz vakıf müessesini infak kurumunun olmazsa olmaz şartı, insanlığa
faydalı olmanın olmazsa olmaz şartı, öldükten sonra bu kubbede hoş bir seda
bırakmanın olmazsa olmaz şartı olarak görmüştür. Eğer bugün bir medeniyetten,
bir sanattan, bir estetikten söz ediyorsak, bu ulvi duyguların tesiriyle bu
dünyada güzel eser bırakmış olan ecdadın hatıralarıyla teselli buluyoruz
demektir. Bu anlamda vakıflar dünle bugün arasında, geçmişle günümüz arasında,
zenginle fakir arasında, dünyayla ahiret arasında bir köprüdür. Bu köprü
herkesin niyetine ve herkesin ameline göre bir anlam ifade etmekte, farklı iki
kutbu bir araya getirerek insanın tatmin olma duygusunu temine vesile
olmaktadır.
Değerli milletvekilleri, vakıflar bir emanet kurumudur. Dünden
bugüne kendi duygularını tatminden öte insanlığa yararlı olmak isteyenlerin
gelecek nesillere emanet bıraktığı güzide kurumlardır. Unutulmaması gereken
husus, emanetin bir miras olmadığıdır. Ama gelin görün ki, tarihi, vatanı,
devleti, milleti ve üzerinde yaşadığımız kutsal değerleri bir emanet değil de
miras gibi algılayanların onu tüketim zorunda kaldıkları hissi bugün bizi içinden
çıkılmaz bir sürü belayla karşı karşıya bırakmıştır. Vatanı, dini ve devleti
emanet görmeyenlerin o değerlerin olmazsa olmaz bir vasfı niteliğinde olan
vakıfları da bir emanet gibi görmeme olgusu ecdadın onlar üzerinde titreyen
duygusallığını sömürmek ve üç günlük dünya hayatının süfli emellerine bunları
alet etmekten başka bir şey olmasa gerektir. Değerli milletvekilleri, bugün
vakıflarımız ecdat yadigârı bir kurum olarak geçmişte Evkaf ve Şer’iye Vekâleti’nin bugünkü
kalıntısı Vakıflar Genel Müdürlüğümüz aracılığıyla icra edilmekte ve onların
emanetleri değerlendirilmeye tabi tutulmalıdır. O zaman bu vakıf kurumlarını,
öncelikle vakıf çalışanları sahiplenmeli ve üzerine titremeli, onları
kendilerine emanet bir çocuk edasıyla sahiplenmelidir. Böyle bir duygusallığın
içerisinde bulunanların, bu vakıf kurumuna sahip çıkanların hakları da
korunmalı ve vakıf kurumunun nimetleri şayet öncelikle birilerine verilecek,
birilerine bundan bir hisse düşecek ise vakıf çalışanlarına da bundan bir pay
ayrılmalıdır. Ama unutulmaması gereken husus, vakıf çalışanları arasında
ayrımcılık yapılmamalı; birileri vasıflı, diğerleri vasıfsız gibi algılanarak
adalet ilkesi ihlal edilmemelidir. Yine, aynı şekilde, orada çalışan
personelimiz vardır, işçi statüsünde bulunanlar vardır. Devletin diğer
kurumlarında işçi statülerine uygulanan gerekler ne ise Vakıflar Genel
Müdürlüğünde çalışanlarımız için de aynı şekilde devlet kadrosuna geçirilmeli
ve bir şekilde hak ihlallerinin önüne geçilmelidir.
Değerli milletvekilleri, bu vesileyle bir hususa daha dikkatinizi
çekmek istiyorum. Vakıflarla ilgili olarak restorasyon çalışmalarının yapıldığı
hepimizin malumudur. Ancak bu hususa özen gösterilmeli, en öncelikle vakfın
yapılış amacına, ruhuna, sanat anlayışına ve o günün estetiğine riayet
edilmelidir. Ayrımcılık, yandaşlık, kayırma gibi veya birilerine dünyevi
menfaat temini gibi hususlar vakıf eserlerine özenin gösterilmemesi ve bu
tarihî mirasın hâk ile yeksan olması anlamına gelir. Bu anlamda illa hizmet
alımı şeklinde veya birilerinin bu alana dahlini temin edecek şekilde olması
yerine Vakıflar Genel Müdürlüğü bünyesinde çalışması gereken veya şu anda
fiilen bulunan personelin bilgi, birikim ve tecrübesinden öncelikle
yararlanılmalı, şayet onların yetersiz kalmaları söz konusu ise o zaman
dışarıdan başka bilgilere ihtiyaç duyulmalıdır.
Değerli milletvekilleri, vakıflarla alakalı hususta bir konuya
daha dikkatinizi çekmek istiyorum. Vakıflar, Türkiye’de hangi dinin mensubu,
hangi ırktan gelenlerin emaneti olursa olsun sahip çıkılmalıdır. Ancak bunlara
sahip çıkılırken birine özel ilgi, diğerine kayrımcılık
şeklinde olmamalıdır. Ama yaşanagelen hadiselere bakıldığında, ülkemizde
vakıflarla ilgili olarak ciddi bir kayrımcılık veya
ayrımcılık söz konusu olmaktadır. Unutmayınız ki, bin yıllık bir Türkiye
Cumhuriyeti devletinden ve milletinden söz ediyoruz. Şu veya bu şekilde bu
millete emanet olmuş her değerin sahibi yüce Türk milletidir. O zaman bu
sorumluluğu uhdesinde bulunduranların, birilerinin gönlünü kazanmak,
birilerinin gönlüne girmek veya birilerinin rızasına ermek için birtakım
tasarruflarda bulunmaları ecdat emanetleri veya devletin bekasıyla alakalı
hususlarda sıkıntı vermektedir.
Şimdi burada bir belgeyi sizlere göstermek istiyorum. 2012 yılı
İlerleme Raporu, yapılan çalışmalar ve kaydedilen ilerlemeler. Kim yapıyor
bunu? Türkiye tarafından hazırlanmış, Avrupa Birliğine giriş ve ondan sorumlu
müzakereci Sayın Bakanın bize verdiği defter, kitap. Şimdi çok fazla bir şey
uzatmaya gerek yok. 2002 yılından bu yana Avrupa Birliği müktesebatına uyum
içeren yaklaşık 2 bin adet mevzuat çıkarılarak gerçekleştirdiğimiz reformlar
sessiz bir devrim olarak Türkiye’nin çehresini değiştirmiştir. Şuradan sormak
istiyorum: Hangi milletin vekili, hangi milletin bakanı, hangi hükûmetin
sözcüsüsünüz? Hangi milletten gizlice bir şeyler yapıyor ve sonuç itibarıyla
bunları birilerine iltifat olsun diye aktarıyorsunuz?
Buradan şunu ilan etmek istiyorum ki, ne yaparsanız yapın, neyi
peşkeş çekerseniz çekin, neyi teslim ederseniz edin, neyi inkâr ederseniz edin
Avrupa Birliği sizi almayacak ama Avrupa Birliği sizi almak adına bütün
değerlerinizi ayaklar altına aldırma konusunda da üzerine düşeni yapacaktır.
Bir bilgi olsun diye söylüyorum. Dünün Papası XVI. Benedict henüz
kardinalken, yani adı Joseph Ratzinger’ken dediği
şudur: “Biz, Türklerin Avrupa Birliğine girmesini istemiyoruz. Hangi birliğe
girerse girsin…” Gerçi onlar Arap, Kürt, Laz, Gürcü, Çingen vesaire ayırt
etmiyor. “Türklerin Avrupa Birliğine girmesini istemiyoruz. İster Türk
birliğine girsinler ister Müslüman birliği kursunlar bizi ilgilendirmiyor ama
biz, Türklerin Balkanlarda yaptığı savaşları ve Viyana önüne kadar geldiklerini
unutmuş değiliz.”
O zaman şunu hatırlatmak istiyorum: Bu uğraş birilerine ya Avrupa
Birliğine girmek ya da ona giriyor görüntüsüyle kendi değerlerimizi başkasına
peşkeş çekmekten başka ne anlam ifade eder?
Değerli milletvekilleri, bazı hususları buradan size okumak
istiyorum. Mülkiyet haklarına ilişkin olarak 2008 yılında yürürlüğe giren
Vakıflar Kanunu’nun 7’nci maddesi uyarınca 181 taşınmaz, başvuruları üzerine
azınlık vakıflarına iade ediliyor. Öncelikle 1936 şartları, 1974 uygulamaları
ve daha sonra ortaya çıkan 2008 hükmü.
Öncelikle şunu da hatırlatalım: 2008 yılındaki kanun hükmünde
kararnameyle kimin malını kime veriyorsunuz? Sayın Bakanım
buradalar, ben geçen sene söylediklerimi tekrar etmek istemiyorum ama şunu
vurgulamakta da fayda var: Eğer siz “Daha önce gasbettiklerimizi
iade ediyoruz.” ifadesini kullanırsanız yarın birisi “Siz Anadolu’yu da gasbetmiştiniz.” diyecek ve o zaman “Buyurun Türk milleti,
uyanın Türk milleti, nereye gidecekseniz gidin.” deme hakkı doğacak mı,
doğmayacak mı? (MHP sıralarından alkışlar) Libya’da yaşanan hadisenin
Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşananlara yarın terör konusunda örnek olacağı
düşünülürse o zaman başka şeylerin başımıza geleceğini unutmamamız lazım.
Bakınız, bir uygulamadan söz etmek istiyorum, bir zihniyet
değişimi yaşanıyor. 1997 senesinde Türkiye’nin büyük bir iş adamı
Yunanistan’dan bir gemiye 400 Rum’u yani Yunan’ı doldurdu ve Trabzon’a getirdi.
Trabzon’a gelirken Trabzon’un seçilmesi, geminin adı ve yapılan programın adı
çok önemli: Karadeniz’i kurtarma ve çevre kirliliğini giderme programı, bir
panel ama o günün Trabzon insanı, tarihten gelen gelenekçi tavrıyla vatanına,
milletine, din ve devletine sahip çıkma şuuruyla sahaya indi, sahile geldi ve
Yunan gemisini geldiği yere gönderdi. Ama aradan on küsur sene geçti, AKP
iktidara geldi ve AKP iktidara geldikten sonra bu milletin paralarıyla Sümela
Manastırı’nı restore etti. Dün sokmadığımız Yunanlıları devlet davetlisi olarak
oraya getirdik ve Bartholomeos hazretleri de –ünlem
içerisinde söylüyorum, parantez içerisinde çünkü birileri hayranlıktan hep
“hazret” ifadesini kullanıyor- içerisinde, getirdiler oraya, ayin yaptılar. Dün
tepki gösteren Trabzonlu gönül dostlarım, bugün AKP bunu yaptı diye bunu
sinesine çekti. Türkiye’de bir zihniyet değişimi yaşanıyor. Darüşşafakanın
adı Türk ve Müslüman çocuğundan çıkartıldı ve bugün oraya başkalarının
çocuklarının girmesine izin verildi. Ya “Türk” kelimesi 36 parçadan birisiyle
sınırlı kaldı veya azınlıklara gösterilen kapsamın içerisine girmediği için bu
uygulama yapıldı.
Değerli milletvekilleri, şu duayı okumak istiyorum: Allah’ın,
meleklerin ve bütün insanların laneti üzerine olsun. Ebediyen cehennemde
kalsınlar, onların cezaları asla hafifletilmesin ve onlara ebediyen merhamet
olunmasın. Kim bunları duyup gördükten sonra değiştirirse vebali ve günahı onu
değiştirenlere olacaktır.
Hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Özcan
Yeniçeri, Ankara Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı kapsamında;
Atatürk, Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı, Atatürk Araştırma
Merkezi ve Atatürk Kültür Merkezi bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle tekrar hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusu
Atatürk’ü, Atatürkçü düşünceyi, ilke ve inkılaplarını, Türkiye cumhuriyet
tarihini bilimsel yoldan araştırmak, tanıtmak, yaymak amacıyla kurulan kurum
üzerinde konuşuyoruz.
Ben burada para, bütçe, rakam değil içerik üzerinde durmak
istiyorum. Niceliği bir yana bırakarak biraz nitelikten söz etmeye çalışacağım.
Şems’in Mevlânâ’ya söylediği: “Niceye dek o dedi, bu dedi diyeceksin. Niceye
dek başkalarının sözünü diyeceksin. Zamanı gelmedi mi, söyle artık kendi
sözünü.” ikazı çerçevesinde, yüzde yüz özgün, yüzde yüz yerli, yüzde yüz millî
ve yüzde yüz kimlikli bir biçimde söylediklerimi ortaya koymaya çalışacağım.
Değerli milletvekilleri, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu ve bünyesinde yer alan diğer kurumlar, kurumsal özgün bilgi üretebilmek
ve Türk dili, tarihi ve kültürüne yönelik ulusal politika ve stratejilerin
oluşumuna katkı sağlamak için faaliyet gösterirler. Bu kurumlar, Atatürk’ü,
Türk kavramını, Türk kimliğini, Türk dilini ve Türk tarihini anlamaya ve
algılamaya bilimsel katkı sunarlar; inkâr etmeye, imha etmeye, ilga etmeye
değil. Aslında sadece bu kurumlar değil, milletler de zorunlu olarak
yaşananlarla, geçmişle, daha doğrusu tarihleriyle ilgilenirler. Tarih de
sanıldığı gibi aslında bir sonuç değil, aslında bir süreçtir, oluşumdur.
Yaşananlar -hiç kimsenin aklından geçmesin ki- hiçbir zaman geçmezler, hiçbir
zaman bitmezler çünkü bugünü şekillendiren dündür. Hepiniz bir tarihsiniz,
hepiniz şu veya bu ölçüde geçmişten gelen bir muhassalasınız. Zamanı geri
alırsak hepimiz sıfırlanırız ve dolayısıyla 0 ile 90 arasındaki fark zaman
farkıdır, tarih farkıdır.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Onlar bugün de sıfır Hocam.
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Hepimiz, o zaman bir tarihî realiteyiz,
bir tarihî muhassalayız; bunu algılamak ve anlamak gerekiyor.
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Meclise böyle bilimsel konuşmalar
gerekir.
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bu “mazideki
ati” ya da “atideki mazi” tabiri gerçekte bunu anlatır. Coğrafyasız tarihin,
tarihsiz de kimliğin olmayacağı açıktır.
Çağlar boyunca, toplumlar, önce tarihlerine sonra düşmanlarına
yenilmişlerdir. Tarihle uyumlu hiçbir siyaset ya da organizasyonun rakipleri
karşısında başarısız olduğu görülmemiştir. Toplumların gerçek tarihlerinin
dinamiklerini bilmeleri ve onları objektif bilgi temelinde fark etmeleri
milletlerin istikametlerini belirlemede hayati önemi haizdir. İstikameti doğru
tanımlanamamış hiçbir yapının geleceği yoktur. Bu bakımdan, Atatürk Kültür, Dil
ve Tarih Kurumunun faaliyet ve çalışmaları hayati derecede önemlidir. Kaldı ki
Atatürk, Türk tarihi ve kimliği, kulaktan dolma, ideolojik, yüzeysel ve ön
yargılı saldırılarla tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar bu dönemde saldırı
karşısında bulunmaktadır. Bugün insanlar Türk olduklarını saklar hâle
gelmişlerdir. Türk kimliği, Türk milleti, Türkçe, Türk tarihi ve Atatürk, öz
yurdunda garip, öz vatanında parya durumuna düşürülmüştür.
Millî yapı ve kavramların örselendiği, hırpalandığı, ötelendiği ve
ayaklar altına alındığı bir zaman diliminde, başında Atatürk’ün adı bulunan
kurumlar üzerinden söz ediyoruz, konuşuyoruz. Şu soruyu herkesin kendisine
sormasını istiyorum: Üzerinde konuştuğumuz kurumlar misyon ve vizyonlarını tam
olarak yerine getirebilmiş olsaydı, bu kadar çok Türk, Türk tarihi, Atatürk ve
Türk milleti konusunda cahil olan insan bu ülkede olur muydu?
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ve diğer araştırma
kurumları, bugüne kadar, her şey bir yana Türk kavramını bile sosyolojik ve
kültürel manada öğretememişlerdir. Kanaatlerini ya da ideolojilerini yanılmaz
hakikat, bilim ve tarih sananlar önünde bilim insanının işinin çok zor olduğunu
biliyorum. İdeolojik, fanatik, siyasi dogma sahiplerine kavramları ve
gerçekleri öğretmenin güçlüğünü ise burada zikretmeden geçmeyeceğim.
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma
Merkezi, Atatürk Kültür Merkezi gerçek anlamda misyonlarını yerine getirebilmiş
olsaydı hiç kimse insanların bu kadar çok kafasını karıştıramazdı. Kavramların
bu kadar karıştırıldığı, bilgisizliğin ve ilgisizliğin tavan yaptığı bir
dönemde bu kurumlara her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır ancak kurumların
süreçlere göre değil, amaçlara ve sonuçlara göre faaliyet göstermesi de
şarttır. Kurumlardaki faaliyetler, çalışmalar ve araştırmalar güncellenmeli ve fonksiyonelleştirilmelidir. Araştırmaların akademik,
entelektüel egzersiz olmaktan çıkarılıp halkla buluşturulması, sosyalleştirilip
sivilleştirilmesi gerekmektedir.
Türk tarihi bir bütündür. Selçuklu-Osmanlı, Osmanlı-Türkiye diye tarih
parçalanamaz. Osmanlı Devleti, gerçekte 1040 yıllarında kurulmuş Selçuklu
Devleti’dir ya da onun devamıdır; Osmanlı Devleti, aslında 1299 yılında
kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti devletidir; Türkiye Cumhuriyeti, 1923’te kurulmuş
Osmanlı Devleti’dir.
Buradan yüksek sesle ifade etmek istiyorum: Atatürk ile Abdülhamid
Han’ı, cumhuriyet ile Osmanlıyı karşı karşıya getirerek Türk tarihini
parçalamanın, Türk milletini parçalamak anlamına geldiğini hiç kimse
unutmamalıdır.
Değerli milletvekilleri, yaşadığımız süreçte kavramlar, ideolojik
amaçlarla tarihsel bağlamından ve gerçeğinden kopartılarak saptırılmaktadır.
İktidar, tarihi, ideolojik ve politik ihtiyaçlarına uydurmaya çalışmaktadır.
AKP, ihtiyaçlarına ve amaçlarına uygun bir tarih, bir millet ve bir kimlik inşa
etmek gibi beyhude bir gayret içerisine girmiştir. Bu amaçla iktidar, itinalı
bir biçimde geçmiş inşa etmekte, tarihî kavram ve değerleri cahilce istismar
etmektedir.
Bilge Kağan’ın Ötüken’deki taşlara
kazıttığı hitabenin 20’nci yüzyıldaki simetriği olan Atatürk’ün Gençliğe
Hitabesi, iktidar oligarkları tarafından hedef
alınmıştır. Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi tartışmaya açılmış, “Türk’üm,
doğruyum, çalışkanım.” sözleriyle başlayan Ant’a ırkçı ve faşist bir anlam
yüklenerek kaldırılmıştır.
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Aynen.
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Bütün bu kavramlar ve değerler bu denli
cahilce saldırılara muhatap oluyorsa “Atatürk” adlı bilimsel kurumların bu
konularla ilgili yaptığı çalışmaların ne işe yaradığını sormak da herhâlde
bizim hakkımızdır.
“T.C.”nin bile tabelalardan silinecek
kadar bir gafletin gösterildiği bir zamanda bulunmaktayız. Türk’ten,
Türklükten, Türkiye Cumhuriyeti’nden ve Atatürk’ten kaçış bütün şiddetiyle
devam etmektedir. Kaçış, bayrağa kadar uzanmıştır; “’Türk Bayrağı’ demeyelim,
‘Türkiye Bayrağı’ ya da ‘devlet bayrağı’ diyelim.” diyerek şanlı bayrak bile
tartışmaya açılmıştır. Doğrudan Atatürk’ü hedef almaya cesaret edemeyenler
dolaylı olarak Atatürk’ü hatırlatan her türlü söz ve simgeye karşı savaş
açmışlardır. Bu savaşı görüyoruz ve bu savaşı kabul ediyoruz, sizi yeneceğiz.
(MHP sıralarından alkışlar)
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Aslanım be, bravo, bravo!
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – İşi oradan “Türk milleti” kavramına
kadar uzatanlar da çıkmıştır ama şunu bilin: Bu saldırılara karşı koyabilmek
için onurunu konforuna, erdemini ekmeğine tercih edebilecek bir bürokrasiye
ihtiyaç vardır.
BEDRETTİN YILDIRIM (Bursa) – “Tanrı Dağı kadar Türk’üz.” diyecek
misin?
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Erdem ile ekmek arasında insanı
bırakmak insana yapılabilecek en büyük zulümdür ve bunu gerçekleştiriyorsunuz.
Tanrı Dağı kadar Türk’üz, Hira Dağı
kadar Müslüman’ız. (MHP sıralarından alkışlar)
BEDRETTİN YILDIRIM (Bursa) – Aynen öyle.
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Sizin de öyle olmanız gerekiyor. Eğer
öyle değilseniz zihinsel olarak bir formatlamadan geçmeniz gerekir.
İnşa ve istismar kampanyasının odağında ise “Türk milleti”, “Türk”
ve “Atatürk” kavramı vardır. İktidar, Türk aidiyeti konusunda bilim
insanlarının ne söylediğini merak etmemektedir. Alanı bilim insanları
boşaltınca millet, milliyet, tarih, kültür ve kimlik cahili olan siyasi ve
ideolojik mihraklar bu alanı doldurmaktadır. İktidar, bilimin ve bilim insanlarının
görüşü yerine kendi ön yargılarına müracaat etmektedir. Atatürk Kültür, Dil ve
Tarih Yüksek Kurumunun adını aldığı Atatürk’e Başbakan Erdoğan bile ısrarla
“Gazi Mustafa Kemal” demektedir.
BEDRETTİN YILDIRIM (Bursa) – Yalan mı?
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Korkmayın, korkmayın, “Atatürk”
deyiniz, o, sizi çarpmaz. Onun kurduğu devletin tepesinde oturuyorsunuz,
nankörlük yapmayın!
BEDRETTİN YILDIRIM (Bursa) – Hocam, Gazi Mustafa Kemal’dir o.
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Uzun süredir önce Atatürk’ün gölgesi,
sonrasındaysa Türk milletine mal olmuş kavramlar üzerinden Atatürk hedef
tahtasına oturtulmuştur. Atatürk’ün kurduğu cumhuriyette onun “Ne mutlu Türk’üm
diyene.” sözü bile lafzından ve ruhundan soyutlanarak günah keçisi ilan
edilmiştir. Ayıptır, ayıp! “Türk’üm” demek rıza gerektirir. Kişi “Türk’üm” der
ya da demez, kendi bileceği bir iştir.
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Dedirtme bize.
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – AKP’nin akil adamlarına göre halka
birisi “Sen Türk’sün.” demiş, onlar da kendilerini Türk saymışlardır. Bilinçli
olarak, başta iktidar olmak üzere, bölücü cenah “Türk” kavramını ırkçılığa,
“Türk milleti” kavramını ise etnik bir boyuta indirgeyerek yargılamaktadır.
“Tarihle yüzleşmek” adı altında Türk tarihi kirletilmekte ve karalanmaktadır.
BEDRETTİN YILDIRIM (Bursa) – İnsaf Hocam, insaf.
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Marx, “Ulus
yoktur, sınıf vardır.” demiştir.
MUSA ÇAM (İzmir) – Doğru!
MEHMET METİNER (Adıyaman) – O, sağdan, sen soldan;
birleşiyorsunuz.
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Küresel kapitalizm ise “Ulus devletler
ve ulus yoktur, çok uluslu şirketler vardır” diyor. İlhamını buradan almış olan
AKP’nin akıl hocaları da “Türk diye ırk yoktur.” diyebilmişlerdir. Peki, bu
ilhamı bunlar nereden alarak söylemişlerdir, onu da hemen buradan ifade edeyim.
Hamburg Doğu Alman Enstitüsü Müdürü Udo Steinbach da aynı şeyi söylüyor, diyor ki: “Sorun,
Atatürk’ün bir paşa fermanıyla yarattığı yapay ürün Türk devleti ve Türk
ulusudur. Sorun, yapay, zorlama ve uyduruk Türk ulusudur, böyle bir ulus
yoktur.” AKP ile bu oryantalist ve emperyalist haçlı kafaları bire bir aynı
şeyi söylüyorlar. AKP’nin kurmayları da benzer şeyleri söylüyor. Kimin kimi
taklit ettiğini ise yüce milletin takdirine bırakıyorum.
“Bu nasıl bir zihniyettir? Türk yoksa biz niye varız? Türk yoksa
Türkiye niye var? Türk yoksa Türkçe diye bir dil niçin var? Türk yoksa Türk tarihi niye
var? Türk yoksa Atatürk niye var? Türk yoksa siz niye varsınız?” sorusunu…
BEDRETTİN YILDIRIM (Bursa) – Türklüğü ihya ediyoruz, ihya.
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) –…sormak aklınıza gelmiyor ama ben size
aklınıza gelecek şekilde söyleyeceğim. Türkler tarih boyunca ırkçılık
yapmamışlardır. Türklerin ırkçılık yapmamış olmaları, Türk ırkını inkâr ve
kabul etmeme gibi bir durum hakkını size vermez. Türk kavramı, elbette kültürel
bir kavramdır ama bu kültürel kimliği oluşturan en önemli unsur da Türk
ırkıdır. “Irkı yoktur, kendisi vardır.” zihniyeti, hasarlı bir zihniyettir.
Türk halkı bir ırktan daha fazlasını anlatır, Türk halkı bir milleti anlatır.
BEDRETTİN YILDIRIM (Bursa) – Orhun Abidelerinden de bahset bize.
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Türk kimliğini, Şeyh Edebali’nin
erdemi, Mevlâna’nın aşkı, Sinan’ın estetiği, Hacı Bayram Veli’nin basireti,
Nene Hatun’un kahramanlığı ve Atatürk’ün bağımsızlık iradesi şekillendirmiştir.
Değerli milletvekilleri, Anayasa’nın 66’ncı maddesi “Türk
Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür.”
der. 1924 Anayasası’nda ise “Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın
vatandaşlık itibariyle (Türk) ıtlak olunur.” der ve burada, bu tanım, hukuki
bir tanımdır, haktan herkes eşit derecede yararlansın diye ifade edilmiştir.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Sakin ol, sakin ol.
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Yoksa, burada,
kimsenin kimseyi, etnisitesini, mezhebini inkâr
ederek tek tipleştirme anlamında kullanılmamaktadır. Neden anlamıyorsunuz,
anlamakta ben de sıkıntı çekiyorum.
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Kiliselerin tamirini niye
yaptırmadınız?
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Kalk, gel, burada konuş.
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Bu tanımı, etnisitelerin
inkârı, farklılıkların reddi, herkesi Türk yapmak ya da makbul vatandaş üretmek
olarak değerlendirmek sapkınlıktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Şimdi, son olarak, buradan soruyorum:
Türk milleti inkâr edilirken, Atatürk’ün sözlerine ırkçı anlamlar yüklenirken,
Türk kavramı kirletilirken, adında Atatürk bulunan Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk Kültür Merkezi ne
yapmaktadır? Bunu millet merak ediyor.
Hepinize saygılar sunuyor, bütçenin hayırlı olmasını diliyorum.
(MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına dördüncü konuşmacı Yusuf
Halaçoğlu, Kayseri Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumuna bağlı olmak üzere Türk Tarih Kurumu ile Türk Dil Kurumu
üzerinde, onun bütçeleri üzerinde konuşacağız ki her iki kurumumuz da devlet
bütçesinden yararlanmayan, Atatürk’ün İş Bankasındaki mirasından yararlanmak
suretiyle görevini yerine getiren iki kurumdur. Bu iki kurumun görev ve
durumları hakkında sizlerle bazı bilgileri paylaşmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, hemen her ülkede bilimsel birtakım
kuruluşlar vardır, akademiler vardır. Bu akademiler yaptıkları çalışmalarda
tamamen bağımsız, bilimsel çalışmalar yaparlar. Ama, ne yazık ki, bizim Atatürk
Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu kanunu olarak çıkarılan kanunda aynen şunlar
ifade edilmektedir: “Yüksek Danışma Kurulu” adı altında bir organ oluşturulmuştur ve bu
organ kimlerden meydana geliyor, buna bir bakalım: “Yüksek Danışma Kurulu,
Başbakanın veya ilgili Bakanın başkanlığında, Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanı, Dışişleri Bakanı, Kültür ve Turizm Bakanı, Millî Eğitim Bakanı ile
Başbakan tarafından belirlenecek diğer bakanlar, Yükseköğretim Kurulu Başkanı;
Cumhurbaşkanınca, Yüksek Kurumun görev alanına giren konularda özgün bilimsel
araştırmalarıyla tanınan bilim adamları arasından üç yıllığına seçilen üç üye
ile Yüksek Kurum Başkanı ve Kurum Başkanlarından oluşur.” 2 kurum başkanı, 1 yüksek kurum başkanı, 3
tane de bilim adamı yani aslında, Danışma Kurulu 6 bilim adamından oluşuyor,
diğerlerinin hepsi siyasetçi ve bakan. Dolayısıyla böyle bir danışma kurulunun,
bir bilimsel kuruluşun en üst düzeyindeki yüksek danışma kurulunu oluşturması,
aslında, onun ne kadar objektif çalışma yapıp yapamayacağının da göstergesidir.
Dolayısıyla, her şeyden önce, yasadaki bu maddenin değiştirilmesi gerekir.
Gerçekten objektif -diğer ülkelerde de olduğu gibi- bir akademi
hâline getirilmek isteniyorsa bu kurum, bilimsel çalışma yapılması gerçek
anlamda isteniyorsa, öncelikle kanunda büyük bir revizyona gidilmesi gerekir
çünkü vicdan sahibi her kim olursa olsun, buna baktığı zaman, siyasi
mülahazalardan uzak bir bilimsel çalışma yapılmasının mümkün olmadığını
görecektir.
Nitekim, mamafih, şunu da
söyleyeyim: Bizde artık herkes tarihçi olmuştur, bilim adamı olmuştur. Mesela,
işte, bir zat çıkmıştır, demiştir ki: “Tarihte aslında ‘Türk’ diye bir şey
yoktur, bir sentezden ibarettir.” ama ne yazık ki, şunu görmezden
gelmektedirler: Bugün, Cumhurbaşkanlığı Forsu’nda kaç
yıldız vardır? 16 yıldız vardır. Bu 16 yıldız neyi temsil eder? 16 büyük Türk
devletini temsil eder. Ortadaki güneş neyi temsil eder? Türkiye Cumhuriyeti’ni
temsil eder yani 16’nın üstüne bir de 17’yi eklersiniz. Peki, bunların ismi
nedir? Türk devletleri, Cumhurbaşkanlığı Forsu’nda….
Dün, Sayın Başbakan da burada bayrak için “Türk Bayrağı” dedi.
Peki, öyleyse “Türk” dediğimiz insanlar uzaydan mı geldiler? Bu devleti
oluşturan insanlar uzaydan mı geldi? Burada başlıyor mesela her şey.
Diğer taraftan, yine enteresandır, dün bize bir kitapçık
dağıttılar, Sayın Başbakanın konuşmalarını içeriyor ve aynen şöyle ifadeler var
tarihle ilgili: “Türkmenistan’ın tarihî Merv şehrinde
yer alan Büyük Selçuklu Hükümdarı Sultan Alparslan’ın türbesinin bulunup
yeniden inşa edilmesi için çalışmalarımız süratle sürüyor.”
Değerli arkadaşlar, Merv şehri 3
tanedir. Birincisi modern Merv şehridir; ikincisi,
eski; diğeri de yeni Merv şehridir yani Merv şehirleri içerisinde bugün Sultan Sencer’in türbesinin
bulunduğu, yeni Merv’dir. Eski Merv
ise aşağı yukarı 1 kilometre sahaya sahip olan köhne Merv
şehridir, Mari’dir. Dolayısıyla, bunların hangisinde
türbeyi arıyorsunuz? Hangi kaynaklara dayanarak arıyorsunuz? Yeni Merv dediğimiz yani Sultan Sencer’in türbesinin bulunduğu Merv şehri, aşağı yukarı 10 kilometre çapında bir yerdir.
Nerede bulacaksınız? Cengiz zamanında dümdüz edilmiş, herhangi bir kalıntısı,
görüntüsü yok. Nerede buluyorsunuz? Ama bu zat onun nerede olduğunu biliyor.
Yani Sultan Alparslan’ın mezarının yerini de biliyor, babası Çağrı Bey’in mezarının
yerini de biliyor.
BEDRETTİN YILDIRIM (Bursa) – Hocam, destek olun o zaman.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Söyleyin Hocam.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Destek olmak için söyledim ama beni
dışlıyorlar, “Sadece yerini söyleyin, biz yapacağız.” diyorlar.
BEDRETTİN YILDIRIM (Bursa) – Dışlamazlar Hocam.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Şimdi, bilim ahlakına uymaz bu,
dolayısıyla, önce bunu ortadan kaldırsınlar.
Şimdi, ama ilginç olan şey burada şu: Sayın Başbakan, grup
konuşmasında “Türkmenistan’da Sultan Alparslan’ın türbesini restore ediyoruz.”
dedi ama daha sonra da Sayın Bekir Bozdağ, araştırdıklarını, 5 ayrı yerde
olduğunu tespit ettiklerini ifade etti. Burada da hâlâ ne deniyor: “Bulunup
yeniden inşa edilecek.”
Bakın, önce şu kavram kargaşasını ortadan kaldırmamız lazım. Yani,
herkes tarihçi geçiniyor diyorum ya, Sayın Başbakan şunu söylüyor bir de:
“Makedonya’da Kocacık köyüne gittik. CHP’ye, MHP’ye sorun, bilmezler. Kocacık
köyü, Gazi Mustafa Kemal’in babasının doğduğu, büyüdüğü köydür.”
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) – Biliyoruz.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sadece o bilir!
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Arkadaşlar, onu ben çok daha önceden,
Tarih Kurumu Başkanlığım zamanından biliyorum. Ama şunu söyleyeyim, evin
yıkıldığını da biliyorum, yerine önceden bir beton blok atıldığını da
biliyorum, hepsini biliyorum. Ama Başbakanın yanıldığı şey şurada: Daha
Atatürk’ün babası doğmadan önce dedesi Kızıl Hafız Ahmet, Selanik’e gitmiştir
ve iki ay sonra Rıza Efendi, Selanik’te doğmuştur. Yani Kocacık, doğup büyüdüğü
bir yer değildir.
Kocacık kimdir? Kocacık Yörükleri, bugün, Ankara’yla Konya
arasındaki bir Yörük grubudur. Bunlar o tarafa, Rumeli’ye gönderilmiştir, evlâdıfâtihan olarak orada bulunmaktadırlar. Daha
istiyorlarsa bilgi verebilirim.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Başbakan haritada yerini bilmezken biz
orada okul yaptık, daha haritada bilmiyordu yerini oranın. Sene 1990, yirmi üç
sene evvel…
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Ama şunu özellikle belirtiyorum, yine
Başbakan diyor ki: “Sultan Alparslan’ın, Sultan Melikşah’ın,
Selahaddin Eyyubi’nin, Nureddin Zengi’nin, Sultan
Kılıç Arslan’ın orduları, dikkatinizi çekiyorum, sadece Türklerden oluşan
ordular değillerdi. Evet, bu ordularda Türkler vardı, Türk komutanlar vardı ama
bu ordularda en az Türkler kadar kardeşleri olan Kürtler, Araplar vardı,
bölgenin diğer tüm halkları vardı.” Milliyet, 31 Ağustos 2013.
İlginçtir ki, Sayın Başbakan bu ordularda kimlerin olduğuna kadar
biliyor, böyle derin bir bilgiye sahip ama ne gariptir ki, benim yaptığım
araştırmalarda niye onun söyledikleri yok, niye o zamanki tarih kitaplarında
bunlar yazmıyor, nereden çıktı? Sultan Kılıç Arslan, kim? Anadolu Selçuklu
Sultanı, haçlılara karşı savaşan insan. Anadolu Selçuklu Devleti’nin sınırları
hiçbir zaman güneydoğuya gitmiyordu, o zaman orada başka Türk beylikleri vardı.
Kılıç Arslan’ın ordularında Türklerden başka herhangi bir kimse yoktu. Siz
Sultan Melikşah’tan bahsediyorsunuz, Sultan
Alparslan’dan bahsediyorsunuz. Romen Diyojen’in
ordusunda Franklar vardı, Normanlar vardı, Slavlar, Gürcüler, Abazalar vardı,
Ruslar vardı, Ermeniler vardı, Peçenekler ve Türk olarak da Uzlar vardı…
HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) – Kıpçaklar…
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – …ama Alparslan’ın ordusu 40 bin
kişiydi, zaten 20 bini Ermeni, 10 bini Kürt, Türk yoktu zaten. Şimdi, öylesine,
saçma sapan konuşmalar yapılıyor ki, hayretler içinde kalırsınız. Yahu, hiç
olmazsa, Tarih Kurumunun çıkardığı Sultan Alparslan’la ilgili kitaba bakın,
Malazgirt’le ilgili kitaba bakın, bu konularda dünya kadar bilgi var. Ayrıca,
sadece ille Türk yazarları kabul etmiyorsanız, Giovanni
Boccaccio’ya bakın, ondan sonra, Ermeni olan Matthew Edessa’ya bakın, yine,
John Franzce’a bakın, bakın arkadaş, daha birçok
yerde var bunların kayıtları, Bizans kayıtlarında da var. Ya, bir defa, ileri
geri konuşuyorsunuz ama bunun temelleri maalesef olmayınca rastgele, saçma
sapan sonuçlar ortaya konuyor.
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Hocam, o kelimeleri kullanmayın. Hoş
olmayan tanımlamalar.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Artık size kalmış. Konuşulan şey boşsa
söylenecek başka bir kelime yoktur onun yerine oturacak. Herkes yerli yerine
oturur.
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Onlar sizin söylediklerinize…
ALİM IŞIK (Kütahya) – O zaman, doğru dürüst yazdıracak.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) - O zaman, beni tenkit edene kadar bunu
söyleyenleri tenkit edin, konuşmasınlar. İnsanlar bilmedikleri şeyi konuşmazlar
ama bilmeyen kişiler konuşuyorsa bence tenkit edilmesi gereken kişiler
bilmeyenlerdir. Onun için, ayet-i kerime boşuna inmemiştir “Hiç bilenlerle
bilmeyenler bir olur mu?” diye. Bilmiyorsanız susarsınız. (MHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Tek otorite sizsiniz!
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, şimdi açık ve net
olarak bir şey söylemek istiyorum. Dil Kurumu ve Tarih Kurumu: Tarih Kurumu
1931 yılında kurulmuştur, Dil Kurumu 1932 yılında kurulmuştur. Her iki
kurumumuz da bugüne kadar Türk tarihine, diline ait çok güzel ciddi eserler
kazandırmıştır, büyük, güzel çalışmalar yapmıştır, şu an belki 1.500’e
ulaşmıştır yayınları her ikisinin, üstelik de ucuz fiyattan verilmesine rağmen
ne gariptir ki hiç kimse bunun farkında değildir. Bana söyler misiniz 550
kişilik milletvekili grubu arasında bundan kaç kişinin haberi vardır? Orada
çıkan kitapların ne kadarı arkadaşlarımız tarafından bilinmektedir? Dolayısıyla,
bu kurumların yaptıkları çalışmaları lütfen takip edin.
Ama ben şunu özellikle belirtiyorum, bu iki kurumumuz, Atatürk’ün
İş Bankasındaki hisselerinden faydalanmak suretiyle önemli bir gelir kaynağına
sahiptir, her iki kurumumuzun da bugün bütçelerinde -miktar vermeyeceğim
başkanlar- çok önemli, ama çok önemli meblağlar bulunmaktadır. Dolayısıyla,
devletten yardım almadan kendi personelinin ücretini de veren özellikle bu iki
kurumumuzun daha rahat çalışabileceği bir ortamın sağlanması gerekir.
Az önce söylediğim gibi, yüksek kurum kanununu, Sayın Arınç
gitmemiş olsaydı ben ona özellikle söylemek istiyordum…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Gelecek.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – …rica ediyordum, istirham ediyordum,
bu iki kurumun şu anki kanununun yeniden değişmesi lazım, tamamen değişmesi
lazım.
Sayın Bakan, inanın ki -arkadaşlarımız da şahittir buna, içinde
çalışan insanlardır- bakın, ihtilal döneminin kanunundan daha kötü bir kanundur
bugünkü kanun. O zaman çok daha rahat çalışabildikleri, çok daha rahat harcama
yapabildikleri bir kanun vardı. Bugün, inanın ki hepsinin eli kolu bağlanır bir
vaziyete gelmiştir. Ben on beş yıl orada Başkanlık yaptım. Bunu herhangi bir
siyasi sebeple söylemiyorum bakın, iyi çalışması için onlara o hoşgörüyü, o rahatlığı verecek bir
kanun çıkarmanız gerekiyor.
Bana verin imkânı, arkadaşlarımla iş birliği yapayım, size dört
dörtlük bir kanun çıkaralım. İşte, bakın, size örnek veriyorum, dört dörtlük
bir kanun çıkaralım ve bu kurumlar gerçekten birikimli kurumlardır, en güzel
şekliyle bu kurumların kanunları çıkar, yoksa, bakın,
burada alınan kararların…
Şöyle deniyor bakın: “Yönetim Kurulu, Yüksek Kurum Başkanının
başkanlığında, Cumhurbaşkanı tarafından seçilecek iki üye ile Başbakan ve
ilgili Bakan tarafından seçilecek birer üye ve kurum başkanlarından oluşur.
Yönetim Kurulu, en az ayda bir kez olağan toplantısını yapar. Gerekli hâllerde
Başbakan veya ilgili Bakan, Yönetim Kurulunu olağanüstü toplantıya
çağırabilir.” Efendim, ne alaka Başbakanın veya ilgili bakanının yönetim
kurulunu çağırması? Ne alaka? Ne için çağırır Başbakan, niçin yönlendirir?
Bilim objektiftir, bakanın veya bilmem neyin isteğiyle olmaz ilim, ilim tamamen
objektiftir.
Ayrıca, enteresan bir şey, burada, alınan kararların Resmî Gazete’de yayımlanacağını söylüyor. Böyle bir saçmalık
olabilir mi? Resmî Gazete’de yayımladığınızda, bu iki
kurumun yaptığı bütün çalışmalar resmî ve taraf bilimsel çalışmalar hâlinde
düşünülür ve hiçbiri kabul edilmez yurt dışında, yapılmaz böyle bir şey. Bu bir
sadece…
İnanın ki devam ettirilmesi ihanettir. Böyle bir şey olamaz, yazık
yani. Bu kurumların ellerinde çok önemli meblağlar var; burs versinler,
projelere destek versinler ama… Kendi bilim adamlarıyla klasik yöntemin dışına
çıkıp çok rahat araştırma yapabilirler; yurt dışında bir enstitü açılabilir,
doktora, master yaptırabilirler burada, oradaki Türk
gençlerine ve Avrupa’ya akademisyen yetiştirirler aynı zamanda, bu yapılabilir.
Yine, Türkiye’de öğrencilere burs verilebilir istenilen konularda araştırma
yapmak üzere, yurt dışında yabancı uyruklu öğrencilere burs verilebilir.
Bunlardan istenilen konularda…
Bunlardan elde edeceğiniz fayda şudur: Bir, projelerinizde
çalışır. İki, bunları gerekirse uzman olarak kurumlarda istihdam edersiniz,
sözleşmeli, kadro karşılığı olmaksızın. Ondan sonra ne olur? Bunlar kendi
ülkelerine gittiği zaman bizim elçimiz olur, orada bilimsel akademilerde yer
alacakları için. Türkiye’de de çok ciddi, yurt dışında doktorasını yapmış, üst
seviyede doktora yapmış bilim adamları üniversitelerimizde yer alırlar, onlara
kaynak teşkil edersiniz.
Yani, bakın, yapılacak o kadar şey var ki ama bunları nasıl
yapacaksınız bu kanunla? Mümkün değil çünkü ne master
yaptırabilir ne doktora yaptırabilir bunlar. Sadece belli ölçüde bir para
verecekler, o da belli, çizilmiş çerçeve içerisinde çünkü yasa buna müsait
değil. Dolayısıyla, her iki kurumun, yüksek kurum kanununun değiştirilmesi
suretiyle diğer kurumları da katarsınız, bir akademi hâline getirirsiniz,
gerçek bir akademi ama. Bakın, Türkiye’de TÜBA var, Türkiye Bilimler Akademisi.
Parası olmayan ve çalışma imkânı olmayan bir kurum oluşturmuşsunuz sadece. O,
teknik alanlarda çalışsın, bu da sosyal bilimlerde çalışan bir akademi olsun.
Bakın, yurt dışına gidin, buralarda görürsünüz bunu.Rusya’ya gittiğimde şunu gördüm: Rus Bilimler
Akademisinin arşivi Saint Petersburg’tadır. Biliyor
musunuz, arşivde 500 bin dosya var, 500 bin dosya; hem Rusya için hem de yurt
dışı ülkeler için hazırlanmış dosyalar. Bu kurumlar ülkenin dış politikasının
temelini teşkil edecek bilgilere sahip olacak bir araştırmayı ortaya
koyabilirler. Ondan sonra “Efendim, ben Irak’ta ne yapacağım?” demezsiniz,
“Suriye’de ne yapacağım, Orta Doğu’da ne yapacağım?” demezsiniz. Bunlar sizin
elli yıllık, yüz yıllık, gelecekteki politikalarınızın temelini oluşturacak
bilgileri ihtiva ederler. Bunu yapmak istiyorsanız, Türkiye’nin geleceğine de
çok iyi bir kaynak ve temel atmak anlamına gelecektir.
Dolayısıyla, ben bu bütçe çerçevesinde, bu kurumumuzun, yüksek
kurumun kanununun yeniden ele alınarak siyasetçilerden arındırılmış, tamamen
sivil bilimsel çalışanları, uzmanları içinde ihtiva eden bir akademi hâline
getirilmesini teklif ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Adil Zozani,
Hakkâri Milletvekili…
Süre yirmi dakika. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ve Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğünün bütçeleri üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Şimdi, basını konuşunca, esasında, bazı evreleri, dönemleri yan
yana koyarak, resimleyerek konuşmakta fayda var. Yaşımız itibarıyla, tanıklık
ettiğimiz evrelerden kareler oluşturarak bugünün basın-yayın dünyasının, içinde
bulunduğu durumu izah etmeye çalışacağım. Bir 12 Eylül cunta dönemindeki
basın-yayın politikaları, basın-yayın çalışmaları ile bugünü bir göz önünde
bulundurun. O zaman ne yapardı? TRT televizyonunda protokol haberciliği olurdu.
İlk haber her zaman cumhurbaşkanının haberi olurdu, sonra başbakanın haberi,
devamında ana muhalefet partisi haberi, devamında, daha varsa başka küçük
partiler ve daha, bundan sonra toplumsal haberlere girerdi; böyle bir sıralama
vardı. Her akşam böyle izlerdiniz ana haber bültenlerini. Bir de bugünü göz
önünde bulundurun. Açın, yüzlerce televizyon kanalı var. Birinci haber
Başbakanın haberi, ikinci haber Başbakanın haberi, üçüncü haber Başbakanın
haberi, dördüncü haber Başbakan yardımcılarının haberi, beşinci haber, sıra
gelirse, iktidar partisi grup başkan vekillerinin açıklamaları ve en son, eğer
sıra gelirse, muhalefet partileri sözcülerinin açıklamaları. Siyasi haberlerin,
bugünün basın, medya kuruluşlarındaki sıralaması bu şekildedir.
Şimdi, bu iki tabloyu yan yana koyarsanız 12 Eylül cunta döneminin
ilerisinde miyiz, gerisinde miyiz, takdiri size bırakıyorum. Herhâlde bu iki
resmi, bu iki tabloyu yan yana koyup izah etmeye çalıştığınızda “Ya, esasında
12 Eylülden geriye gitmişiz.” dersiniz. Gerçekte de öyledir. Basın-yayın politikalarında, özellikle,
Hükûmetin basın-yayın grupları üzerinde oluşturduğu tahakküm, basın-yayın
kuruluşlarını yayın yapamaz duruma getirmiştir.
Birçok sebebi vardır. Mesela en önemli sebeplerden bir tanesi,
basındaki kartelleşmedir. Bu kartelleşmeye bir yerde “dur” demediğiniz sürece
bu döngüyü değiştiremezsiniz. Kim iktidara gelirse kendi lehine böyle bir
basın-yayın politikasını işletir.
İkinci önemli faktör, bugünün basın-yayın politikalarındaki
toplumu öteleyici, dışlayıcı, ayrıştırıcı dil ve üsluptur.
Dizilerden tutun da haberlerin üslubuna kadar, diline kadar son derece
ayrıştırıcı bir dil ve üslup vardır; ırkçı diziler, toplumun değerleriyle alay
eden diziler ve bunun üzerine inşa edilmiş habercilik üslubu ve dili.
Herkes konuşurken, basında çok sevilen, çok konuşulan, çokça da
kullanılan bir kavram vardır: “Objektivizm” kavramı. Basındaki en büyük
yalandır. Taa eski Yunanlılardan bugüne kadar
basın-yayın çalışmalarında, iletişim çalışmalarında hiç değişmeyen 6 sorulu bir
formül habere yedirilir ve bu 6 sorudan 4’üncü soruyu sormaya başladığınız
andan itibaren, yani habere “Neden?” sorusunu sormaya başladığınız andan
itibaren haberdeki objektivizm son bulur. Dolayısıyla haberde hiçbir zaman
objektivizm olmaz. Birisi bunu iddia ederse de yanlış bir iddiada bulunmuş
olur.
Biz artık basın-yayındaki iletişim dilindeki objektivizmi bir
tarafa bırakalım, doğruluk penceresinden meseleye bakalım, yapılan basın-yayın
faaliyeti ne kadar doğrudur, bu pencereden bakalım. İktidarın sürekli övüldüğü,
iktidara sürekli -hadi, yalakalık demeyeyim de- kendini yakın gösteren bir
pozisyonda haberciliğin üretildiği bir ortamda doğru habercilikten söz etmek
mümkün mü? Mümkün değil.
Bakın, ta başından sonuna kadar, bütçeyi tartıştığınız zaman
sürekli olarak burada da haberler üretilir ve sürekli, bakanların oluşturduğu
toz pembe tablo içerisinde topluma aktarımlar söz konusu olur. Bütçe aşamasında
da bu yapılır, komisyon aşamasında da bu yapılır, daha sonra Genel Kurul
aşamasına da geldiğinde bu şekilde lanse edilir ve gerçek, toplumdan gizlenir.
Niye gizlenir? Cevabı çok açık, son iki yıl içerisinde basın-yayın camiasında,
gazetelerde, televizyonlarda işsiz bırakılan insanların sayısına baktığınız
zaman bunun nedenini görürsünüz. Her gün birileri şu ya da bu şekilde Hükûmet
politikalarını ucundan dahi eleştirmeye kalkıştığı zaman, “Yok, bu, böyle
değildir.” demeye başladığı zaman kendini ertesi gün kapının önünde buluyor.
Şimdi, bu tabloyu 12 Eylülle kıyasladığınız zaman, 12 Eylülde
herkes peşin biat içerisindeydi, generalleri övüyordu, kim kimdir belliydi,
netti; bugün o bile yok. Dolayısıyla giderek kötüleşen bir basın-yayın
atmosferinden söz ediyoruz. Bunun üzerinde konuşmalı ve durumun burada vahim
olduğunu ifade etmek gerekir.
Bir önemli gerçeklik daha: Mesela, basına dördüncü kuvvet
yakıştırması yapıldı. Hiç kimse bu dördüncü kuvvet yakıştırmasını değerlendirme
konusu yapmayı düşünmedi. Niye dördüncü kuvvet denildi basına ya da dördüncü
kuvvet demek ne anlama geliyor, bunun üzerine kafa yorulmuyor. Oysaki dördüncü kuvvet demek, peşinen
basın-yayına ve basın-yayınla uğraşan kişiye üniforma giydirmektir. Yasama,
yürütme ve yargıdan sonra
bir kuvvet olarak addedilmesi, kuvvet kavramından hareketle de
ifade edilmeye çalışılırsa, konu üzerinde konuşulmaya başlanırsa basını üniformalaştırmış olursunuz, bir üniforma giydirmiş
olursunuz. Oysaki basın, tarihin hiçbir evresinde, hiçbir demokratik ülkede,
hiçbir demokratik toplumda basın hiçbir zaman dördüncü kuvvet olamaz; bu mümkün değildir. Basın, yöneten ile yönetilen
ilişkisi arasında gözlemleyen üçüncü bir gözdür ve sivil bir alandır. Siz
buraya kuvvet nitelemesi yaptığınız zaman üniforma giydirmiş olursunuz, postal
giydirmiş olursunuz, işte o zaman daha kolay kontrol etmiş olursunuz. Bu kuvvet
nitelemesi basına bu nedenle yakıştırıldı ve herkesin hoşuna gitti. Oysaki
basına, medyaya yapılabilecek en büyük hakarettir bu. Ne demek? Kuvvet
nitelemesi yapacağız ve bu kuvveti iktidar olanlar her zaman kendi lehlerine
kullanacaklar. Buradan da çıkarmak gerekir basın-yayını.
Şimdi, örnekleriyle ifade edeceğim. Diğer konuşmacılar da değindi.
Örneğin, TRT’nin durumu. Geçenlerde komisyonda Sayın Başbakan Yardımcısına “Bu
TRT’nin BDP Grubuna garezi nedir?” diye sordum. Saydı, kayıtlardan çıkardı, bir
yıl içerisinde BDP sözcülerinin TRT’de kendilerine ayrılan dakika dilimi dakika
dakika bizimle paylaşıldı; yanılmıyorsam, kırk üç
dakikalık bir zaman dilimi bir yılda.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Çokmuş ya bir yılda!
ADİL ZOZANİ (Devamla) – TRT’nin bizim grubun sözcülerine, BDP’nin eş başkanından grup başkan vekiline,
milletvekillerine bir yılda ayırdığı süre bu, bu kadar çıkmışız TRT’de. Onun
dışında, eğer Meclis TV’yi TRT’nin bir televizyonu olarak saymazsanız, burada
yapılan basın açıklamaları ve kapalı devre Meclis TV yayınlarını bu tablonun
içerisinde değerlendirmezseniz karşılaştığımız tablo bu. Soruyorum -Sayın
Başbakan Yardımcısı biraz sonra konuşacak burada- sadece kendisinin Sayın
Bülent Arınç olarak bir yıl içerisinde TRT’de kaç saat program yaptığını
öğrenmek istiyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bekir’i de söyle, Bekir’i, Bekir’i. Bekir’i
veriyor her gün ya.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Saygı birazcık, yani “Bekir Bey” de
bari.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen bakan olsan sana söylerim de buna
söylemem.
ADİL ZOZANİ (Devamla) - Bakın, AK PARTİ Grubundan söz etmiyorum,
Sayın Başbakandan söz etmiyorum, sadece kendisininkini merak ediyorum.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Bunu Plan Bütçede zaten söylemedin mi?
ADİL ZOZANİ (Devamla) - Şimdi, bu hükûmetler döneminde basın-yayın
karnesi giderek kötüleşiyor, en son 148’inci sıraya düşmüşüz. Artık ayıplı ülke
durumuna geldik. Cezaevindeki gazetecilerden tutun basın-yayın faaliyeti
sürdüren gazeteci arkadaşlar üzerindeki baskılara kadar, haddi hesabı
sayılamayacak kadar çok hak ihlali vardır. Hepsi bu Hükûmetin dönemine rast
geldi ve bu tesadüf değildir.
Değerli milletvekilleri, şimdi, uluslararası basın kuruluşlarının
raporlarına vesaire, bunların hiçbirine girmeyeceğim, var zaten, vaktimi onunla
harcamayacağım. Zaten içler acısı bir durum var. Şu saat itibarıyla bizleri
izleyen halkımızın da içini daha fazla bu konuda karartmak istemiyorum ama
tablonun çok vahim olduğunu ifade etmek isterim.
Şimdi, önemsediğim bir konu daha var, müsaadenizle konuşmamın bu
bölümünde de ona değineceğim. İfade edeceğiz, bu bütçe görüşmelerinin tamamında
ifade edeceğiz, her konuşmamızda değineceğiz çünkü bu Meclis, bu bütçe
döneminde büyük bir ayıba imza attı, bir partinin muhalefet şerhini
sansürleyerek Türkiye’de bir ilki gerçekleştirdi. Bu ayıp size yeter ama
gerçekleri ifade etmeye devam edeceğiz ve ben derim ki söz insanın ağzından bir
kere çıkar. O söz insanın ağzından çıktığı zaman gereğini yapacak.
Şimdi ifade ediyorum, Sayın Halaçoğlu dedi ki: “Dolayısıyla
-tutanaklardan okuyorum- bütün tarihin her evresinde… Bana bir kitap getirin,
bir harita getirin, arkadaş, ben size Hakkâri bölgesinin ayrıca ‘Türkomanya’ olarak adlandırılan 10 tane harita getireyim,
Diyarbakır'ı, ayrıca vilayet olarak ‘Diyarbakır’ ismiyle getireyim.” Ama
“Kürdistan ismiyle bana bir harita getirin, bir kitap getirin, ben kabul
edeceğim.” diyor. Söz insanın ağzından bir kere çıkar.
Şimdi ifade ediyorum: 1893, II. Abdülhamit döneminde basılmış bir
haritayı sizinle paylaşıyorum. Harita bu, Osmanlı mührü var altında. Nerede
çıktı? Irak işgali döneminde Irak arşivlerinde çıktı. Sultan Abdülhamit
döneminde, 1893’te basılmış bir harita.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Bu kart kurtistandır!
ADİL ZOZANİ (Devamla) – Bu haritada, Osmanlıca ifade edilmiş
Kürdistan haritası var bunun içinde. Merak eden herkese çoğaltıp göndereyim.
Merak eden herkese çoğaltıp göndereceğim. Burada var. Bir taneyle yetinmedim,
bir tane istedi, bir tane daha getirdim. 1683 tarihli ikinci bir harita,
gösteriyorum.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Yeni mi o? Kim çizmiş?
ADİL ZOZANİ (Devamla) – Bunu kabul etmezseniz, bunu Osmanlılar
çizmiş.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Onu da biliyorum, onu da biliyorum.
Onun ben size daha güzelini göstereceğim.
ADİL ZOZANİ (Devamla) – O zaman, biliyorsunuz, niye inkâr
ediyorsunuz? Biliyorsunuz, niye inkâr ediyorsunuz?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Tabii ki… Kaç? Tarihini söyle. 1800
kaç? 1800 kaç?
PERVİN BULDAN (Iğdır) - Söylüyor işte sabahtan beri!
ADİL ZOZANİ (Devamla) – Çıkacaksınız, burada söyleyeceksiniz. Ya
“Ben o sözü söylemedim.” diyeceksiniz ya da gereğini yapacaksınız.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Yok, söylemedim demiyorum, söyledim.
ADİL ZOZANİ (Devamla) – Alın size üçüncü harita. Devam ediyorum.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Tarihlerini merak ediyor, bir daha söyle,
bir daha söyle.
PERVİN BULDAN (Iğdır) - Tarihlerini bir daha tekrar et Vekilim.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Biliyorum, biliyorum, tarihini de
biliyorum.
ADİL ZOZANİ (Devamla) – Bir tane size göndereceğim, çerçeveleyip
bu haritayı size göndereceğim.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Ben de size göndereceğim. Biraz sonra
göstereceğim.
ADİL ZOZANİ (Devamla) – Bir saniye…
Sayın Halaçoğlu, siz Meclis Kütüphanesini bilir misiniz?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Neyi?
ADİL ZOZANİ (Devamla) – Meclis Kütüphanesini biliyor musunuz?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Bilmez miyim.
ADİL ZOZANİ (Devamla) – Bilirsiniz.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Tabii ki.
ADİL ZOZANİ (Devamla) – Aha, buradan çıkarsınız, önce bir sol,
sonra bir sağ, sonra tekrar bir sol, Meclis Kütüphanesinin kapısına. Oradaki
görevliye deyin ki: Şemseddin Samî’nin Kamus’ül-Â’lem
kitabını istiyorum.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Âlem değil, Â’lâm.
ADİL ZOZANİ (Devamla) – Tamam mı? Â’lâm
kitabını istiyorum. Bak, ne güzel, biliyorsunuz!
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Tabii ki, bilmez olur muyum, herhâlde
bana öğretecek değilsiniz!
ADİL ZOZANİ (Devamla) – Bakacaksınız. O kitabın, bak, size
kapağını gösteriyorum.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Kapağına gerek yok, ben hepsini
biliyorum, bende de var aynı kitap.
ADİL ZOZANİ (Devamla) – Hayır, Şemseddin Samî kimdir biliyor
musunuz? Bilmeyenler açısından söyleyeyim, Ali Sami Yen’in babası.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Arnavut’tur, Arnavut.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Kimdir?
ADİL ZOZANİ (Devamla) – Arnavut’tur, Ali Sami Yen’in babasıdır,
ilk Türkçe sözlüğü yazan, 1901’de ilk Türkçe sözlüğü yazan kişidir, bunu
biliyorsunuz, romancıdır da aynı zamanda.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – İlk Türkçe sözlük Kaşgarlı Mahmut, Divanû Lügat-it-Türk’tür.
ADİL ZOZANİ (Devamla) – Ne diyor orada? Bakın, ben size kapak
olsun diye aynen buradaki kitaptan okuyorum. Bak, buradaki kitaptan okuyorum,
Türkçesini. Zaman yettiği sürece okuyacağım.
“Kurdistan: Asya-i Garbî’de
kısm-ı azâmı Memalik-î Osmanîye’de ve bir kısmı İran’a tabi büyük bir memleket
olup, ekseriyet üzere ahalisi bulunan Kürt kavminin ismi ile tesmiye
olunmuştur.”
Bir sonraki bölüme geçiyorum, zamanımı fazla harcamayayım bu
konuyla, siz okumuşsunuz ama inkâr ediyorsunuz.
“Kürdistan; Urmiye ve Van Göllerinin sevahilinden, Kerhe ve Diyale
Nehirlerinin menabiîne ve Dicle’nin mecrasına dek mümted olup garb-ı şemaliîye doğru hududu…”
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – “Şimalîye doğru…” Evet.
ADİL ZOZANİ (Devamla) – “Şimalîye doğru…” Bak, ne güzel
okuyorsunuz ya.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Ezbere bilirim.
ADİL ZOZANİ (Devamla) – Vallahi, işte, takdir ediyorum sizi,
vallahi Sayın Halaçoğlu! Yıllarca Türk Tarih Kurumunun Başkanlığını yapmış, bu
belgeleri biliyorsunuz, bu kadar da ret ve inkârın arkasına sığınıyorsunuz,
sizi takdir ediyorum vallahi!
Bu tarih, Osmanlı tarihleridir, başka yerden getirmedim; İngiliz belgeleri
değil, Osmanlı tarihi. Devamını okuyacağım çünkü merak ediyorsunuz, “Kürdistan
neresidir?” diyorsunuz.
Bu arada söyleyeyim…
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Söylediğiniz yerler Anadolu’yla
alakalı değil
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – “Van Gölü” diyor.
ADİL ZOZANİ (Devamla) - Hakkâri “Türkomanya”
diyorsunuz ya, bakınız, Hakkâri’ye tarihte ilk Türk ne zaman gitmiş biliyor
musunuz, onu da size ifade edeyim. 1921’de. O da gitmemiş, milletvekili olarak
atanmış. Kimdir o şahıs da, ben size ismini şimdi söyleyeyim, Mazhar Müfit Bey.
Denizlilidir, Bitlis Valisiyken Hakkâri’ye milletvekili olarak atandı. Ve sonra
siz diyorsunuz ki: “Lozan Antlaşması imzalanırken Hakkâri Milletvekili de kabul
etti.” Doğru, adam Denizlili ve Türk, reddedecek hâli yok ya. Hakkâri’yi hayatında
görmemiş ve Hakkâri’yle adı anılan ilk Türk olmuştur. Daha ne söyleyeyim size.
Devam edeyim.
Şimdi, “…şimale doğru Aras Havzası’nı Fırat ve Dicle Havzası’ndan
ayıran taksim-i miyah hattına kadar vasıl olur.”
diyor. Yani Torosların doğu yakasına, Gavur Dağı’na kadar olan bölgeden söz
ediyor. “Bu itibarla Memalik-i Osmanîye’de
Musul Vilâyeti’nin kısm-ı
azamı, yani Dicle’nin solunda bulunan yerleri ve Van ve Bitlis vilâyetleriyle Diyarbekir ve Ma’muratul-Aziz
Vilâyetlerinin birer parçası ve Dersim Sancağı Kürdistan’dan ma’dud olduğu gibi, İran’da dahi Kürdistan namıyla ma’ruf olan eyaletle Azerbeycan
Eyaleti’nin nısfı, yani cenub-i garbî kısmı
Kürdistan’dır.” diyor. Bence bu belgelerden sonra buraya çıkıp…
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – “Kart kurt” olayı…
ADİL ZOZANİ (Devamla) – Bak, Anadolu geleneğidir, söz insanın
ağzından bir kere çıkar, o sözün gereğini yerine getirin. Size yakışanı budur.
Gelirsiniz burada, “Evet, ben inkâr ettim, ben yanlış yaptım, özür diliyorum,
vardır.” demeniz gerekir.
Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Halaçoğlu.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Bana sataşmada bulundu.
BAŞKAN – Ne diye sataştı Sayın Halaçoğlu?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Daha ne sataşacak bundan böyle?
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Size sataşmadı, size gerçekleri anlattı.
Kürdistan haritasını gösterdi.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Özür dilemekten tutun da,
söylediklerimin yalan olduğunu, çarpıttığımı, her şeyi söyledi. Daha ne
söyleyecek?
BAŞKAN – Sayın Halaçoğlu, ben soracağım, siz de söyleyeceksiniz.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Kürdistan haritasını gösterdi, bunun
sataşmayla ne alakası var?
BAŞKAN – İki dakika söz veriyorum sataşma nedeniyle.
Buyurun.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
19.- Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlu’nun, Hakkâri Milletvekili Adil Zozani’nin
506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın ikinci tur görüşmelerinde BDP Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Değerli arkadaşlar, şimdi, Hakkâri
bölgesine ilk validen bahsediyor sayın konuşmacı ama ben de size, bakın,
Hakkâri bölgesinde yapılmış olan bir arkeolojik kazıyı gösteriyorum, milattan önce
1200 yılına ait. Burada balballar var, yani Türk mezar taşları -Veli Sevin- National Geographic’te de
yayınlanmıştır. Ayrıca, Türk Tarih Kurumu Belleteni’nde
yayınlanmıştır. Dolayısıyla… (BDP sıralarından gürültüler)
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Milattan önce biz buradaydık. Ya, bu hiç
olmadı. Resmî tarihi bile yalanlıyor.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Bir dakika, onların hepsini görecek…
Dinleyin, sakin olursanız görürsünüz, dinlerseniz.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Biz çok sakiniz, çok da keyifliyiz.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Dolayısıyla bu stelleri
yani elinde kımız güğümüyle, elinde hâkimiyet baltasıyla Orta Asya’daki Türk
balballarının aynısını Hakkâri’deki kazılarda ortaya çıkmış olarak görürsünüz
ve milattan önce 1200 yılına aittir. Bunlar da ayrıca, dediğim gibi, National Geographic’te de
yayınlanmıştır.
Diğer taraftan, tabii, burada göstermeye çalıştıkları haritalar
1890 yıllarından sonradır. Çünkü 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı’ndan sonra “şark
meselesi” dediğimiz ortam içerisinde…
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – E, hani hiç yoktu? “Hiç yok.” demiştiniz.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Tabii, yok. O, siyaseten yapılmış
haritalardan söz ediliyor.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Hem var, hem yok. 1800’lü yıllar… Çevir
kazı yanmasın.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Aha, ben de burada 1500 yılına ait bir
harita gösteriyorum. Hakkâri bölgesi “Türkomanya”
olarak yazıyor, Diyarbakır vilayeti ayrıca yazıyor, Kürdistan ise, onun da
söylediği gibi, bir
kısmı İran’da olmak üzere Süleymaniye, Erbil ve Luristan bölgesi olarak gösteriliyor.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – “Van Gölü çevresi” diyor.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Van Gölü “Süleymaniye” değil mi?
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Bunlar bir tane değil.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – “Van Gölü”, “Van Gölü çevresi” diyor.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Van Gölü nerede?
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Urmiye Gölü
tarafından söz ediyor, şey tarafından değil.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Var ama yok.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Ya, hani yok diyordun, Urimiye de yoktu hesapta, hiç yoktu, şimdi Urimiye’ye geldiniz.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Dersim nerededir?
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Bakın, yine, Almanya’da çıkmış…
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Dersim nerededir Sayın Halaçoğlu?
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Dersim, son yüzyılda söylenilen şey.
Siz Dersim’i de Kürtleştiriyorsunuz. Dersim Farsçadır.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Biz kart kurt sesi çıkarırız, siz merak
etmeyin.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – “Der” kapı demektir, “sim” gümüş
demektir Farsça, “gümüş kapı” demektir.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Yalnız kaldınız orada.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Bakın, 16’ncı yüzyıla ait yine başka
bir harita.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Kart kurt sesi çıkaranlarız, merak
etmeyin.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Yine oraya “Türkomanya”
yazıyor.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Belki Mahir Bey yardımcı olur Kürdistan’la
ilgili.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Mahir Bey, siz de bir yardımcı olun.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Yardımcı olun, Kürdistan’dan bahsediyor.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Dolayısıyla, siyaseten ortaya konmuş
haritalarla benim karşıma gelmeyin.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Kürdistan’la ilgili sıkıştı, yardım edin.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Kürtçe yazılmış, Kürt tarihiyle
gelin. Eski tarihte mademki kadim
milletsiniz, kadim tarihinizle gelin. Kürtçe olarak, kadim tarihinizle gelin,
kadim haritalarla gelin.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Osmanlı haritası kadim değil mi?
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Yiğitseniz gelin!
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Halaçoğlu.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Osmanlı haritası kadim değil mi, bu harita
kadim değil mi? Aha bu kadim değil mi?
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Kadim değil. 1890, 1890 haritası.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – 1890’da mı kabul edildi cumhuriyet?
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Getir, getir. 1890, Osmanlı.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Hiç yok dedin. Hiç yok dedin, şimdi
1890’lar diyorsun.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Eski dedim ben size.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – 1890 kaç? Eski değil mi?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Hayır, sonradan uydurup uydurup çıkarın.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Ayıp ayıp! (MHP
ve BDP sıralarından karşılıklı laf atmalar)
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı:
506) (Devam)
2.- 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye
Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya
Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay
Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277,
3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
I) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU
(Devam)
1) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ) BASIN–YAYIN VE ENFORMASYON
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Basın-Yayın ve Enformasyon
Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Basın-Yayın ve Enformasyon
Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1) Vakıflar Genel Müdürlüğü 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Vakıflar Genel Müdürlüğü 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH
YÜKSEK KURUMU (Devam)
1) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ
(Devam)
1) Atatürk Araştırma Merkezî 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Atatürk Araştırma Merkezî 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M) ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ (Devam)
1) Atatürk Kültür Merkezî 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Atatürk Kültür Merkezî 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N) TÜRK DİL KURUMU (Devam)
1) Türk Dil Kurumu 2014 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk Dil Kurumu 2012 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
O) TÜRK TARİH KURUMU (Devam)
1) Türk Tarih Kurumu 2014 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk Tarih Kurumu 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Eral Dora, Mardin Milletvekili. (BDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on beş dakikadır.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bu Parlamentoda Hükûmet diye
bir şey yok mu? Bu Hükûmet niye susuyor? Bekir zevkinden dörtköşe
oluyor.
Bekir, sen bu memleketi bölmek istiyor musun, istemiyor musun?
BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen şu tarzınıza bakın!
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) -
Sayın Başkan, böyle bir ifade olur mu?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Böyle bir şey olur mu ya! Burada Türkiye Cumhuriyeti
devleti bölünüyor, Bekir dörtköşe oluyor orada. Böyle
bir şey olur mu ya!
Ya, Bekir, çık konuş yahu, dilin yok mu ?
Sağır mısın, gözün kör mü? Bir çık konuş ya!
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Hatip var kürsüde.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yahu, bırak, o konuşsun ya!
BAŞKAN – Sayın Dora, sürenizi yeniden başlatıyorum.
Buyurun.
BDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı kapsamında
Vakıflar Genel Müdürlüğünün bütçesi üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bildiğiniz gibi, vakıflar,
toplumda sosyal adaleti ve barışı temsil eden çağdaş sosyal organizasyonların,
gönüllü kuruluşların, tarihsel olarak eski ama bir o kadar da canlı
örneğidirler. Vakıflar, ait oldukları toplumun sosyal bünyesi, kültürel yapısı
ve değerlerinden beslenirler. Özellikle, Türkiye’de sosyal devletin birçok
yükümlülüğünü vakıflar yerine getirmektedir.
Cemaat vakıfları ise gayrimüslim azınlıklara ait kilise, manastır,
okul, hastane gibi kurumların yönetimini üstlenen vakıflardır. İslam hukukunun
normlarına ve Osmanlı yönetiminin millet sistemi pratiklerine göre tesis
edilmiş olan cemaat vakıfları cumhuriyetin kurulması aşamasında Lozan
Antlaşması’nın azınlık haklarına ilişkin hükümleriyle koruma altına alınmıştır.
Değerli milletvekilleri, Lozan Antlaşması, gayrimüslim azınlıklara
kendi eğitim, sağlık, din ve hayır kurumlarını kurma ve yönetme, kendi
kaynaklarıyla açacakları ve idare edecekleri özel okullarda ana dillerinde
eğitim görme gibi hakları bir anlamda güvence altına almak gayesi taşır. Lozan
Antlaşması, Türkiye devletine de azınlıkların bu haklarından yararlanabilmeleri
için önemli görevler yüklemiştir. Üst hukuk özelliği taşıyan bu uluslararası
anlaşmanın hükûmetlere, atfettiği yükümlülüğe karşın cumhuriyet döneminde
çıkarılan yasalar ve uygulanan ayrımcı politikalar gayrimüslim azınlıkların
Lozan Antlaşması’nda öngörülen eşit vatandaşlık konumuna ve pozitif haklarına
aykırı kısıtlamalar getirmiştir. Merkeziyetçi, dinsel ve etnik farklılıklar
karşısında homojenleştirici bir ulus devlet modeli
dayatılması azınlık cemaat vakıflarının idamesini çok zorlaştıran koşullar
getirmiştir. Öte yandan, devlet, bu vakıfların mülkiyet sorununu bir insan
hakları ve vatandaşlık meselesi değil, bir millî güvenlik ve dış politika
sorunu ve dinsel bir hoşgörü meselesi olarak algılamaya devam etmektedir.
Vakıflar Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle birlikte 1936 yılında
devlet tüm vakıflara mülklerini beyan etme ve tapuya kaydettirme zorunluluğu
getirdi. 1936 yılından sonra azınlık vakıfları gerek satın alma gerekse bağış
yoluyla gayrimenkul edinmeyi sürdürürler, ta ki Yargıtay 1974 yılında azınlık
vakıflarının mülk edinmelerini yasaklayan kararı verene dek. Nitekim cemaat
vakıfları 1936 yılından 1970’li yıllara kadar satın alma, bağış ve vasiyet gibi
yollarla taşınmaz edinmiş ve tapuya kaydettirmişlerdir. Ancak 1974 tarihli
Yargıtay kararıyla bu beyannameler vakfiye olarak kabul edilmeye başlanmış ve
bu tarihten sonra cemaat vakıflarının yeni mal edinmeleri engellendiği gibi, Yargıtayın bu kararına istinaden peş peşe açılan davalar
neticesinde Ermeni, Rum, Süryani, Keldani ve
Musevilere ait yüzlerce taşınmaza el konulmuştur.
Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin 1999 yılında Avrupa Birliğine
üyeliği için resmen aday ilan edilmesi Avrupa Birliğine uyum dönemi olarak
kabul edilen yeni bir dönemin başlamasına vesile olmuştur. 1999-2002 yıllarında
iktidarda olan koalisyon hükûmeti döneminde bazı reformlar gerçekleştirilmiş
olmakla beraber son yıllarda azınlık vakıflarının Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinde açtığı davaların da etkisiyle 2003, 2008 ve 2011 yıllarında
azınlık vakıflarıyla ilgili olarak önemli düzenlemeler gerçekleştirilmiştir
ancak bu düzenlemeler mazbutaya alınmış vakıflar
meselesini kapsayacak çözümler üretmemiştir.
Bilindiği gibi, 1935 Vakıflar Kanunu’nun cemaat vakıflarını mülhak
vakıf statüsüne alması bu vakıfların mazbutaya
alınmasına ve böylece taşınmazlarına el konulmasına yasal dayanak sağlamıştır. Mazbutaya alınan bu vakıfların taşınmazlarının yanı sıra
yönetimleri de Vakıflar Genel Müdürlüğünün kontrolüne geçmiştir.
Mazbut vakıflarla ilgili çarpıcı bir örnek vermek gerekirse,
İskenderun Süryani Katolik Vakfı mazbutaya alınmış ve
bu vakfa ait kilise binası yıllarca müstehcen filmlerin gösterildiği bir sinema
olarak kullandırılmıştır. AK PARTİ döneminde bu vakfa ait yapılar restore
edilmiş, restore edilen yapı, sadece kilise binası kısmıyla sınırlı olmak üzere
kiralama usulüyle İstanbul Süryani Katolik Vakfının kullanımına bırakılmıştır.
Ancak, restore edilen yapı içerisinde yer alan dükkânlar ve diğer taşınmazlar
vakfın kullanımına bırakılmamıştır.
Mazbutaya alınan
vakıfların ilgili cemaatte yarattığı mağduriyetin iyi anlaşılması açısından
somut bir durumu sizlere aktarmak istiyorum. Geçen Paskalya Bayramı’nda Eş
Başkanımız Sayın Gültan Kışanak ile birlikte
İskenderun Rum Ortodoks Kilisesi’ni ziyaret ettik ve cemaatin Paskalya
Bayramı’nı kutladık. Daha sonra İskenderun Süryani Katolik Kilisesi’ni ziyarete
gittik, onların da Paskalya Bayramı’nı kutlamak için. Kilise binasında bizleri
karşıladılar, bayramlarını kutladık ancak bizi misafir edecekleri,
oturtacakları bir mekânları yoktu. Bu nedenle kilise binası içerisinde bize
içecek ikram etmek zorunda kaldılar. Bunun nedeni ise vakfa ait olduğu hâlde,
el konulmuş bulunan dükkân ve diğer taşınmazların cemaatin tasarrufuna
bırakılmamış olmasıdır yani bu vakfın mazbutaya
alınmış olmasıdır. Orada Süryani Katolik cemaati üyelerinin bizleri
karşılamaları esnasında yüzlerine yansıyan mahcubiyeti unutmamız mümkün değildir.
Bana göre, bu mahcubiyet aslında hepimizin mahcubiyetidir.
Haddizatında ilgili cemaate ait olan bir ibadethaneye önce el
konulması, ardından da o cemaate kira karşılığında kullandırılması uygulamasını
kamuoyunun ve insanlığın takdirine bırakıyorum. Bilinmelidir ki el konulmuş
yüzlerce taşınmazın iadesi için azınlık vakıflarınca müracaat edilmesine rağmen
bunlardan çok azı iade edilmiş, müracaatların çok büyük bir kısmı ise
reddedilmiştir. Ret gerekçeleri bizce Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 1’inci
Protokolü’nde yer alan mülkiyet hakkına, evrensel hukuka ve Lozan
Antlaşması’nın lafzına ve ruhuna aykırılık teşkil etmektedir.
Tuzla Ermeni Yetimhanesi, bugün Mardin’in en ihtişamlı yapısı olan
ve şu anda müze olarak kullanılan Süryani Katoliklere ait Patrikhane binası ve
Edirne Sinagogu iade edilmeyen taşınmazlar konusunda kamuoyunun da yakından
bildiği örneklerden yalnızca birkaçıdır.
Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakan demokratikleşme paketini
açıklarken "Mor Gabriel, diğer adıyla Deyrulumur Manastırı arazisi manastır vakfına iade
ediliyor. Böylece bir haksızlığı gideriyor, Süryani vatandaşlarımıza önemli bir
haklarını teslim ediyoruz. Süreç devam ediyor, incelemeler devam ediyor. Hiç
kimseyi mağdur etmeden, hak sahiplerine haklarını teslim edeceğiz."
demiştir. Biz, Mor Gabriel Vakfının arazilerinin
iadesini bir hakkın iadesi olarak değerlendiriyor ve olumlu bir gelişme olarak
görüyoruz. Sayın Başbakanın bu söylemine de değer biçiyoruz.
Bu bağlamda bizim beklentimiz, 1912’den başlamak üzere, 1936
beyannamesinde kayıtlı olup olmamasına bakılmaksızın, gayrimüslim cemaat
vakıflarının ellerinden alınmış bulunan ve mazbutaya
alınmış vakıflar da dâhil olmak üzere hiçbir şart ileri sürmeden ilgili
cemaatlere iadesidir. Laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olduğunu iddia
eden bir devlete yakışan da budur.
Değerli milletvekilleri, din ve inanç özgürlüğünün önemli bir
bileşeni olan din adamı eğitimine ilişkin kısıtlamalar gayrimüslim toplumun
karşılaştığı temel sorunlardan biri olmaya devam etmektedir. Hükûmete yapılan
başvurulara ve üst düzey devlet yetkililerinin tekrar açılabilmesine yönelik
olumlu beyanlarına rağmen, Heybeliada Ruhban Okulunun da yeniden eğitime
başlamasına hâlen izin verilmediği bilinmektedir.
Ruhban okulunun açılmaması da Lozan'ın 40 ve 42’nci maddelerine
açıkça aykırılık teşkil etmektedir. Ruhban okulu bu ülkenin bir kurumudur.
Yunanistan ile ilgili olarak mütekabiliyet ilkesi ileri sürülerek
açılmaması, Lozan Antlaşması’nın ve uluslararası hukukun bir ihlalidir. Bu
durum aynı zamanda Türkiye'nin uluslararası prestijini de zedelemektedir.
Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi, Alevi yurttaşlarımıza ait
bazı vakıf mülklerine de el konulmuştur. Hâlâ cemevlerinin
yasal bir statüye kavuşturulmamış olmasını da büyük bir hukuksuzluk ve
ayrımcılık olarak görmekteyiz ve bu durum, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin
9’uncu maddesini yani düşünce, vicdan ve din özgürlüğü ile 14’üncü maddesindeki
ayrımcılık yasağını açıkça ihlal etmektedir.
Değerli milletvekilleri, diğer bir konu, vakıfların seçim
yönetmeliği sorunudur. Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından iptal edilmiş olan
cemaat vakıflarının yönetim kurullarının seçimini düzenleyen yönetmeliğin
yerini tutacak yeni ve çağdaş bir yönetmeliğe ivedilikle kavuşmaları
gerekmektedir. Yönetim kurullarının seçimini düzenleyen yönetmeliğin bir yıldan
uzun süredir mevcut olmaması cemaat hayatını sekteye uğratmış ve bu nedenle
görev zamanları dolmuş cemaat yöneticileri çeşitli idari sıkıntılar
yaşamaktadırlar. Mevcut hukuki boşluk, demokratik hak ihlallerine, anayasal bir
hak olan seçme ve seçilme özgürlüğünün kullanılmamasına sebep olmaktadır. Söz
konusu sıkıntılar ilgililerce Vakıflar Genel Müdürlüğüne iletilmesine rağmen,
henüz bir sonuç alınamamıştır.
Gayrimüslim cemaatlerin ruhani kurumlarının, patrikhanelerin ve
hahambaşılığın tüzel kişilikten yoksun olması, dinî cemaatin varlığını
sürdürebilmesi için gerekli olan kimi eylem ve işlemlerin
gerçekleştirilememesine neden olmaktadır. Buna bağlı olarak yaşanan hak
ihlalleri bugün uluslararası hukukta tartışılmakta ve tüzel kişiliğe sahip olma
hakkının tanınmaması Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında da din
özgürlüğünün ihlali olarak değerlendirilmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sonuç olarak, her ne kadar
son on yıl içerisinde azınlık vakıflarına ait el konulmuş taşınmazların iadesi
noktasında bazı olumlu düzenlemeler yapılmış olsa da, yukarıda saydığımız
birçok sorun hâlâ çözümlenmiş değildir.
Vakıflar Kanunu geçici 11’inci maddeye dayanılarak cemaat
vakıflarının ellerinden alınmış bazı taşınmazlar iade edilmiştir. Ancak, bu
maddenin de karşılayamadığı durumlar mevcuttur. Örneğin, 11’inci madde 1936
Beyannamesi’ni esas almaktadır. Mesela, Hatay'daki vakıfların 1936 Beyannamesi
olması zaten mümkün değildir. Dolayısıyla Hatay’da bulunan cemaat vakıflarının
taşınmazlarının bu maddeye istinaden iadeleri de mümkün olamamaktadır çünkü
1936 yılında Hatay Türkiye'ye bağlı değildi.
Özellikle 1974'ten itibaren Yargıtayın
kararıyla gayrimüslim vakıflara sistematik bir şekilde el konulması süreci,
azınlıkları büyük bir gelir kaybına uğratmış ve azınlıkları fiilî olarak
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı dışına itmiştir. Bu durum, azınlıkların kendi
kültürlerini yaşatma konusunda büyük sıkıntılara düşmelerine yol açmış ve bunun
doğal bir sonucu olarak, Türkiye'nin en büyük zenginliklerinden birisi olan
Süryani, Ermeni, Rum ve Yahudi azınlıklar her geçen yıl ciddi nüfus kayıpları
yaşamış, birçok vatandaşımız yaşadıkları toprakları terk edip Avrupa ülkelerine
göç etmek zorunda kalmışlardır.
Temennimiz, mazbutaya alınmış
vakıflar başta olmak üzere –biraz önce de ifade ettiğimiz gibi- 1912'den
itibaren ve daha sonra 1936 Beyannamesi gerekçe gösterilerek cemaat
vakıflarından alınmış ve üçüncü şahıslara haksız biçimde devredilmiş tüm
taşınmazların hiçbir şart öne sürmeden, bir an önce iade edilmesi ve sosyal,
kültürel, siyasi, eğitim ve dinsel alanlarda günümüzde azınlıkların
karşılaştığı tüm sorunların bir an önce çözüme kavuşturulmasıdır.
Ayrıca Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesinden kültürel mirasımız
olarak artık kabul edilmesi gereken kilise, manastır, sinagog gibi yıkılmaya
yüz tutmuş tarihî yapıların restorasyonu için daha fazla ödenek ayrılması,
kültürel mirasımıza ve toplumsal barışımıza da hizmet edecektir.
Bu düşüncelerle, 2014 bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını temenni
ediyor, tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Mülkiye Birtane,
Kars Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
Süre on beş dakikadır.
BDP GRUBU ADINA MÜLKİYE BİRTANE (Kars) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Atatürk Kültür, Dil ve
Tarih Yüksek Kurumu ve bağlı Atatürk Araştırma Merkezinin, Atatürk Kültür
Merkezinin 2014 yılı bütçeleri hakkında Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
görüşlerimizi paylaşmak üzere söz aldım. Hepinizi ve ekranları başında bizleri
izleyen tüm halkımızı saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, söz konusu kurumların tekçi zihniyetin
ürünü olduğunu, kuruluş felsefesine uygun olarak işlevlerini sürdürdüğünü ancak
bu ilkelerin evrensel bilim kurallarına ve Türkiye’nin toplumsal, tarihsel
gerçekliğine uygun olmadığını defalarca dile getirdik. Türk ve Türklük empoze
edilerek Türkiye’de yaşayan halkların dillerini ve tarihlerini görmezden gelen
bu kurumların, inkâr ve asimilasyon politikalarının resmî kurumları olduğu
açıktır. Adı geçen kurumlar hakkında zaman zaman görüş bildirerek tarihî
misyonlarını bundan sonra yerine getiremeyeceklerini, 21’inci yüzyılın evrensel
değerleri ile taban tabana karşıt duruma düştüklerini vurguladık. Bu kurumların
kendilerini revize etmeleri, kaynaklarını gözden geçirerek yenilemeleri
gerekiyor. Tarih kitaplarında yer alan tarihî çarpıtmalar ile sözcükler başta
olmak üzere, diğer kaynaklar da ayrımcı ve cinsiyetçi öğelerden
arındırılmalıdır.
Türk Dil ve Tarih Yüksek Kurumu hakkında kanun teklifi vererek hem
kurumun isminin hem de çalışma kapsamının değişmesini önerdik ancak bu konuda
herhangi bir adım atılmadı. Bu itibarla, bu önerimizi yeniden paylaşmak
isteriz. Kurumun adının “Anadolu ve Mezopotamya dil ve tarih kurumu” ya da daha
kapsayıcı olması açısından “diller ve tarih kurumu” olması Türkiye gerçekliğine
uygun olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de etnik kökenleri
farklı onlarca halk bulunuyor. Bu halkların en kalabalığını ise Kürtler
oluşturuyor. Bunun doğal bir sonucu olarak da her halkın bir tarihi ve ana dili
bulunuyor. Ancak, Türkiye'deki mevcut yasalara ve uygulamalara bakıldığında,
sanki bu ülkede yalnızca Türkler yaşıyor gibi bir uygulama mevcut.
Kürtlerin ana dili olan Kürtçe başta olmak üzere, Türkiye'de
yaşayan halklara ait diller hakkında ne bilimsel bir araştırma ne de
yaşatılmasına dönük bir çalışma yürütülmektedir. Uluslararası insan hakları
savunucuları, Türkiye nüfusunun yüzde 20 ile 25’inin Türkçe dışındaki ana
dilleri konuştuğunu ve bu dillerin yazılı hâle getirilmezse yok olacağını
öngörmektedirler.
Şu an, Türkiye'de mevcut tek kurum Türk Dil Kurumu olup bu kurumun
yalnızca Türk dili hakkında araştırmalar yaptığını biliyoruz. Yine, başka bir
kurum olan Türk Tarih Kurumu da aynı felsefeyle kurulmuş ve benzer işlevler
görmektedir. Sitesinin açılış sayfasında, Atatürk’e ait olduğu söylenen şu
sözler yer almaktadır: “Tarih yazmak tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana
sadık kalmazsa değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.”
Türk Tarih Kurumunun tarih kitaplarına ve diğer yayınlarına
bakıldığında, tarihi yapana sadık kalınmadığı açıkça görülmektedir. Tarihi
yapanlara sadık kalınsaydı, çocuklarımız Kürt ve Kürdistan gerçekliğini ders
kitaplarında öğrenerek büyürdü ve bugün, biz, bu kavramlar üzerine bu kadar
tartışmazdık.
Değerli milletvekilleri, tarihi gerçek ve tarafsız bir biçimde aktarmak yerine, bu
toprakların en kadim halkı olan Kürtlere resmî Türk tarih kitaplarında yer
verilmemiştir. Bu topraklardaki tarihi Türklerden önce başlayan Kürtlere ait
resmî bilgiler tarihsel gerçeklikle örtüşmüyor.
Bu kurumların misyonu ve vizyonu değişmelidir diyoruz. Her zaman
söylediğimiz gibi, kurumların kadrolarına şu an Kürt dili ve Kürt tarihi
üzerinde çalışma yapan, akademik araştırmalar yürüten kişi ve kurumlardan
kadrolar alınarak idari yapıları da değiştirilmelidir. Bu kurumlar, Türkiye’nin
sosyolojik ve tarihsel gerçekliğine uygun bir işlev gören kurumlar hâline
getirilmelidir. Bu kurumlar, bu ülkede yaşayan sadece bir halkın dili ve tarihi
üzerinde çalışmalar yürüterek diğer halklara haksızlık yapmaktadırlar.
Biliyoruz ki cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, Türk halkının dili ve tarihi
dışında bütün diller, dinler, kimlikler yasaklanmış, tarih ters yüz edilmiştir.
Bu ülkede Kürtlerin, Alevilerin, Ermenilerin, Süryanilerin,
Çerkezlerin, Lazların neler yaşadıkları tarih kitaplarında yer almamıştır.
Okullarda, çocuklarımıza “bilimsel bilgi” diye masa başında, Türklere zaferler
yazan, göçleri, sürgünleri, katliamları hasıraltı eden, Türk ve Türklük için
diğer halklara yapılan her haksızlığı kutsayan kitaplar yazılmış ve zihinler bu
tezlerle şekillendirilmiştir. Zihinlerin gerçek dışı bir tarih bilgisi ile şekillendirilmesinin
bedeli elbette ağır olmuştur. Kürtler, Aleviler, diğer halklar, inançlar,
dinler ve diller bu kitaplarda yok sayılınca, aslında Türkler de dâhil tüm
halklar kendilerine yabancılaştırılmıştır. Türkiye, resmî tezlerle
kimliklerini, dillerini, dinlerini saklayarak yaşayan halkların hapishanesi
olmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi hâlâ Kürdistan
tartışması yaşanması, adının resmî tutanaklarda yer almasının engellenmesi işte
tam bu resmî öğretilerin bir sonucudur. Önce “Kürt yoktur.” denirdi, bu
gerçekliğin önüne geçilemeyeceği anlaşıldı. Artık “Kürtler var, dilleri var.”
deniyor, şimdi ise “Kürdistan yok.” Bu nidalar yükseliyor. Kürtler de Kürdistan
da vardır. Kürdistan’ın Türkiye’de kalan kısmına “Bakure
Kurdistane”, Irak’ta kalan kısmına “Başure Kurdistane”, Suriye’de
kalan kısmına “Rojovaye Kurdistane”,
İran’da kalan kısmına “Rojhilate Kurdistane”
denir. Kürtler katliamlardan geçirildi yok edilemedi, Kürdistan da
tutanaklardan silinmekle yok olmayacaktır.
Bunlar, bunca yıldır inkâra, yok saymaya, asimilasyona karşı
verilen mücadele, özgür bir yaşama zemin hazırlamanın temelleridir. Kürtlerin
mücadele tarihi bu gerçekliğe dayanıyor. Resmî tarih “Yok.” diyebilir ancak
Kürtler ve Kürdistan vardır. Bu gerçekliği reddetmenin bedeli, Kürtlerle
birlikte Türkiye’de yaşayan tüm halklar için ağır olmuştur ve olmaya devam
etmektedir.
Kaybedilmiş, parçalanmış bir bölgenin, yok edilmiş, göçertilmiş,
sürülmüş bir halkın, kendi dili, tarihi, kültürü ile yeniden özgürce yaşayacağı
bölge elbette Kürdistan’dır. Telaffuzu bile yasaklanmış, hiçbir ders kitabında
yer almamış zararlı bir cemiyet olarak Türk tarih kitaplarında geçen
“Kürdistan” ismi çok doğaldır ki şimdi zihinlerde şaşkınlık yaratacaktır ancak
kendisini tarihçi olarak addeden, okumuş, araştırma yapmış kişilerin
“Kürdistan” adına tahammülsüzlüğü, açıkça Kürt düşmanlığıdır. Toplumun bunu
bilmemesi anlaşılabilir ancak bir milletvekilinin, bir siyasetçinin, tarihçinin
bunu inkârı, cehaletten öte bir art niyet ve faşizan bir tutumdur. Bu faşizan
tutum yüzündendir ki Kürtler kendi topraklarında yıllardır ana dilinde eğitim
görme hakkından yoksundurlar. Daha kısa bir süre önce içi boş paketlerin
birinde akıllara zarar, bilimsel tüm gerçeklikleri reddeden bir uygulama ile
karşı karşıya kaldık. Türkçe dışındaki diğer dillerle ancak özel liselerde,
üstelik de 9’uncu sınıfta, sadece matematik ve fen alanı derslerinde öğrenimin
dayatılması pedagojik anlamda dil öğrenme metodolojisini hiçe saymıştır. 9’uncu
sınıfa kadar resmî ideoloji ile egemen dille bütün derslerin eğitimini alan bir
çocuk matematik ve fen alanı dersleri ile ana dilini nasıl öğrenecektir? Sayın
Başbakanın ve bu konuda kendilerine danışmanlık yapanların bu empatiyi
kurmalarını öneriyorum. Bunun tek bir açıklaması var; o da devletin asimilasyon
politikalarından geri adım atmadığıdır. İlkokul ve ortaokulda asimile
edeceksin, sonra da “Gel, dilini 9’uncu sınıfta bu bilim dışı yöntemle öğren.”
diyeceksin. Bu, bir halka hakarettir, onu küçümsemek, yok saymaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bahsetmiş olduğum
zihniyetin tezahürü olan ve toplumsal bir trajedi hâline dönüşen şüpheli asker
ölümleri ve bazı hak ihlalleri hakkında birkaç cümle ile konuşmamı bitireceğim.
Analarımızın gözü dağ ve kışla yollarında; biri savaş bitsin,
gerilla olan kızı, oğlu, eşi sağ salim dönsün diye dua eder, diğeri daha
20’sinde asker olan oğlunun yolunu gözler. Evet, belki bugün asker ve gerilla
arasında çatışmalar yaşanmıyor ancak polisin elindeki silahla siviller
katlediliyor ve kışlalardaki şüpheli asker ölümleri devam ediyor. Kars’ın
Kağızman ilçesinin Akyayla köyü nüfusuna kayıtlı Adem Kalkan, Bingöl 2’nci
Komando Tabur Komutanlığında askerlik yapıyordu, 23 Haziranda hayatını
kaybetti. Askerî yetkililer “İntihar etti.” dedi, aile karşı çıktı, “Hakkımızı
arayacağız.” dediler. Babası Bedir Kalkan Başbakanlığa oğlunun ölüm sebebini
öğrenmek, yetkililerden bir açıklama almak için gittiğinde tutuklanıp Erzurum
Cezaevine kondu, sebep olarak ise yedi yıl önceki bir olay gösterildi. Baba üç
aydır tutuklu, aile perişan, çocukların psikolojisi altüst. Anne Neriman Kalkan
“Çocuklarımı okuldan alacağım. Bu ülkeye güvenim kalmadı. Oğlum öldürüldü,
babası cezaevinde. Başımıza daha ne geleceği belli değil.” diyor. Buradan
yetkililere ailesi adına soruyorum: Adem Kalkan neden ve nasıl hayatını
kaybetmiştir? Babası Bedir Kalkan neden tutukludur? “Mehmetçik” deyip kutsallık
atfettiğiniz değerlere saygınız bu kadar mıdır? 20 yaşına kadar askere alıp
ağır koşullarda tuttuğunuz bu gençler sizin sorumluluğunuzda değil midir?
Aileye bunun hesabı neden verilmiyor?
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hak ihlallerinin en fazla
yaşandığı alanlardan biri de cezaevleridir. İnsan Hakları Günü’nde de işkence
ve kötü muameleye karşı hak ihlalleri devam ediyor. Gümüşhane E Tipi
Cezaevindeki siyasi tutsakların doktor muayenesi elleri kelepçeli olarak
yapılıyor. Tutsaklar bu insanlık dışı muameleye karşı çıkarak açlık grevi
yapıyorlar. Bütün bu yaşanan haksızlıkların ortadan kaldırılması ve bugün
“Anayasa’ya aykırıdır.” diye kabul edilmeyen sözcükler kullanılamaz ve
tutanaklara geçemez tartışmalarının önüne geçilmesi ancak demokratik bir
anayasanın yapılmasıyla mümkün olacaktır diyor ve bu bütçenin bu şekilde
görüşmeye açılmasını kabul etmediğimizi bir kez daha belirterek hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Halaçoğlu.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın konuşmacı şahsıma “Tarihçi,
ırkçı ve faşist” söylemiyle sözlü sataşmada bulundu.
BAŞKAN – Sayın Halaçoğlu, sataşma nedeniyle iki dakika süre
veriyorum.
Buyurun.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
20.- Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlu’nun, Kars Milletvekili Mülkiye Birtane’nin
506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın ikinci tur görüşmelerinde BDP Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
aslında, tarihle yüzleşmek çok kolay bir iş değil, kişiler için hele hele.
Eğer, yeni bir tarih yazmaya kalkışıyorsanız, burada iyice bocalarsınız.
Şimdi, tarihte herhangi bir şekilde bir Kürt devletinin var olup
olmadığını sorduğum zaman hiç kimse “Vardır.” diyemez.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Nasıl “Vardır.” diyemez!
MÜLKİYE BİRTANE (Kars) – İnkâr ederseniz tabii ki olmaz.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Eğer, Kürt tarihi öğrenmek
istiyorlarsa Minorsky’i okurlar, orada Minorsky’nin bunlarla ilgili ne söylediğini çok daha iyi
anlarlar zannediyorum. Bununla ilgili birçok kitap vardır, bunları okumalarını
tavsiye ediyorum.
Şimdi, faşist ve ırkçı olarak nitelendirildim. Ben, hiçbir zaman
ırkçılık taraftarı olmadım. Bugüne kadar da konuşmalarımın hepsinde, kim olursa
olsun, bir ülkede yaşayan herkesi insan olarak nitelendirdim, o ülkenin
vatandaşları, özbeöz vatandaşları olarak nitelendirdim ve herkesin aynı hukuk
sistemi içerisinde değerlendirilmesi gerektiğini söyledim. Dolayısıyla “Şunlar
ayrı, bunlar üstün, bunlar üstün değildir.” gibi bir iddiam şimdiye kadar
hiçbir zaman olmadı. Eğer “Faşist.” diyorsa “Irkçı.” diyorsa onu bizzat
kendileri yapıyorlar. Çünkü, buraya çıkıp sürekli
olarak “Kürt” sözünü dile getiren, bununla ilgili sürekli konuşma yapan
kendileridir. Eğer, biz de şöyle söyleseydik o zaman söyleyebilirlerdi: “Evet,
her şey Türk’tür, herkes Türk’tür, bu ülke Türk kalacaktır.” Böyle bir şeyi
ifade etmedim bugüne kadar. Hiçbir zaman “Kürtler yok.” demedim, “Kürdistan da
yok demedim.” (BDP sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Aman aman, olmadı şimdi, daha bir saat
önce “Kürdistan yok.” dedin, “Kürt yok.” dedin
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Ama,
Kürdistan Anadolu’da değildir, bunu söyledim. Dolayısıyla, Kürdistan Anadolu’da
değildir, Irak’ta Süleymaniye’de, Erbil’dedir, bunu kaç kere söyledim, kaç kere
söyledim.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Neyse doğru yola geldiniz ya, bu da iyi
bir gelişme.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Dolayısıyla, sizin kendiniz de bunları
ifade ettiniz. Herhangi bir şekilde bunun aksi söz konusu değildir. Asıl, beni
faşist ve ırkçı söyleyenler, kendileri aynı işlemi yapmaktadırlar.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz ben bir
cevap vermek istiyorum.
İHSAN ŞENER (Ordu) – Sayın Başkan, ne dedi ki?
BAŞKAN – Bir saniye…
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Yani, bizim grubumuzu faşist olmakla
suçladı. Çok kısa bir cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN – Hayır, benim anlamadığım, hem alkışladınız konuşmayı hem
de cevap vereceksiniz; anlaşılır gibi değil yani.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Yani, bu kadar güzel kurgulanmış bir
konuşmayı alkışlarız tabii.
BAŞKAN – Alkışlamakla zaten anlaşıldı konu. Hayır, ne
açıklayacaksınız?
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Aynı zamanda, grubumuza faşist göndermesi
yaptı.
BAŞKAN – E, niye alkışladınız peki?
İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Çok kısa bir açıklama yapacağım.
BAŞKAN – Niye alkışladınız peki?
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Nasıl?
BAŞKAN – Niye alkışladınız peki?
İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Sizden mi müsaade alacağız alkışlayıp
alkışlamayacağımıza?
BAŞKAN – Buyurun.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Meclis Başkanısınız yani ne yapıp ne
yapmayacağımıza karar veremezsiniz!
RECEP ÖZEL (Isparta) – “Hem alkışlamak hem itiraz etmek!”
anlamında söyledi.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Kabul ettiği için alkışladık, başka bir
şeyi alkışlamadık.
21.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında BDP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bence bu tartışma doygunluğa ulaşmıştır. Ben, vicdan sahibi, mantıklı bütün
milletvekillerinin bu tartışmadan alması gereken mesajları aldıklarını
düşünüyorum.
Ancak, Türk Tarih Kurumunun şimdiki Başkanı Sayın Metin Hülagü’nün birkaç cümlesiyle bu tartışmayı bitirmek
istiyorum. Sayın Metin Hülagü şöyle diyor:
“Anadolu’ya geldiğimizde Kürtler zaten burada vardılar. Biz 1071’de gelmişiz
Anadolu’ya. Türk ve Kürt tarihine baktığımız zaman, çok fazla ortak
noktalarımız var ama ulus devlet olunca diğer ulusları dışlamışız.” diyor “Kürt
tarihi tabii ki de vardır yani Kürt varsa tabii ki tarihi vardır.” diyor.
Dolayısıyla, bugünkü Türk Tarih Kurumu da bütün bu tartışmalara noktayı
koyuyor.
Tabii, Sayın Hocam yıllarca Türk Tarih Kurumunda da Başkanlık
yaptı ama onun Başkanlık yaptığı dönemlerde, bu meşhur “kart kurt” teorileri
gündeme geliyordu. Bizler karda yürürken “kart kurt” sesi çıkardığımız için
Kürt olmuşuz.
İHSAN ŞENER (Ordu) – Düzgün yürüseydiniz!
İDRİS BALUKEN (Devamla) – Böyle bir tarih anlayışından geliyor
Sayın Hocam.
Yine, “Kürt” denince, sadece, yazdıkları resmî yalan tarihlerde
zararlı cemiyetler arasında zikredildi Kürtler. Dolayısıyla, zihniyet
değişiyor, Başkanlık yaptığı Türk Tarih Kurumu da değişiyor, bilimsel
gerçeklerle ve bu ülkenin gerçekleriyle bir yüzleşme başlıyor. Bugünkü, daha
doğrusu son iki günkü tartışmalar da bu anlamda bence, son derece faydalı ve
verimli olmuştur.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, az önce, hatip benden
bahsederek “Kart kurt” resmî teziyle yazdığımı ve konuştuğumu söylüyordu.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Hayır, hayır. Kurum… Türk Tarih Kurumu…
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Ben, öyle bir şey içerisinde hiçbir
zaman olmadım. Zannediyorum ki, kendisi 1980 yılında çıkan, Tarih Kurumundaki…
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Ama o teoriye karşı hiçbir şey de
demediniz.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - “Osmanlı İmparatorluğunda Aşiretlerin
İskanı” aşiretlerin yerleştirilmesi kitabına bir baksın.
İkinci olarak, “kart kurt” gibi söz, hiçbir zaman benim tarafımdan
hiçbir yerde söz konusu edilmemiştir ama şunu söyleyeyim…
BAŞKAN – Şahsınızı kastetmedi zaten Sayın Başkan.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Hayır. Benimle bağlantılı söyledi
yalnız. Dolayısıyla…
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Kurum… Kurum… Siz de kaç yıl Başkanlık
yaptınız, düzeltmediniz.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Kurum da yapmadı, kurumda da böyle bir
şey söz konusu olmadı. Dolayısıyla, bunun düzeltilmesini ve Meclis
tutanaklarına girmesini istiyorum.
Ayrıca, biz Anadolu’ya geldiğimizde biz Bizanslılarla çarpıştık.
Bizanslıları yendik.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Beraber…
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Bizanslıları yendikten sonra…
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Kürtler de uzaydan geldi!
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - … Anadolu’da 4 beylik kuruldu. Artukoğulları nerede kuruldu? Mardin bölgesinde kuruldu.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, böyle bir usul yok
BAŞKAN – Grup Başkan Vekili olduğu için Sayın Baluken.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Olur mu öyle şey? Tabii ki var.
Mardin bölgesinde kuruldu. Mengücekoğulları,
Saltukoğulları, Ahlatşahlar
kuruldu. Peki, buralarda… Daha sonra, Anadolu Selçuklu Devleti’nin
yıkılmasından sonra “Tavâifi mülûk”
dediğimiz Anadolu beylikleri ortaya çıktı. Niye içinde bir tane Kürt beyliği
yoktu?
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Yarın onu açıklayacağız size. Yarın Kürt
beyliklerinin tarihini anlatacağız size.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Nasıl yoktu?
BAŞKAN – Evet, konu anlaşıldı.
Teşekkür ediyorum.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506)
(Devam)
2.- 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı
ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen
Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini
İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali
İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278,
3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
I) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU
(Devam)
1) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ) BASIN–YAYIN VE ENFORMASYON
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Basın-Yayın ve Enformasyon
Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Basın-Yayın ve Enformasyon
Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1) Vakıflar Genel Müdürlüğü 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Vakıflar Genel Müdürlüğü 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH
YÜKSEK KURUMU (Devam)
1) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ
(Devam)
1) Atatürk Araştırma Merkezî 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Atatürk Araştırma Merkezî 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M) ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ (Devam)
1) Atatürk Kültür Merkezî 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Atatürk Kültür Merkezî 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N) TÜRK DİL KURUMU (Devam)
1) Türk Dil Kurumu 2014 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk Dil Kurumu 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
O) TÜRK TARİH KURUMU (Devam)
1) Türk Tarih Kurumu 2014 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk Tarih Kurumu 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Şimdi, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına 4’üncü
konuşmacı Hüsamettin Zenderlioğlu, Bitlis Milletvekili.
Süre on beş dakika.
Sayın Zenderlioğlu, buyurun. (MHP ve BDP
sıralarından karşılıklı konuşmalar)
HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Bitlis) – Duymadım.
BAŞKAN – Söyleyin Grup Başkan Vekilinize.
EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Vallahi, artık Kürt’ten bahsetmeyin.
BDP GRUBU ADINA HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Bitlis) – Vallahi
söyleyeceğim artık. Yani, bu saate kadar her şey söylendi, biz de bir ekleme
yapacağız yani, kusura bakmayın.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 2014 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile ilgili, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu hakkında
Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Ayrıca, Veysi İşbilir, Reşit İşbilir, Bermal Topçu…
Yüksekova’da polis saldırısı sonucu yaşamanı yitiren bu kardeşlerimize
Allah’tan rahmet, Kürt halkına da başsağlığı diliyorum.
Aslında, bu bütçe, halkımızın sorunlarına cevap olacak bir bütçe
değildir. Burada, işçilerin, köylülerin, emekçilerin, dar gelirlilerin
sorunlarına cevap olacak kapasitede bir bütçe olmadığından dolayı bu bütçeye
“Evet.” demek mümkün değildir.
Vahşi kapitalizmin, kapitalist modernitenin
Orta Doğu’da Batı emperyalizmiyle birlikte halkları birbirine katarak
boğazlaması sonucunda 20’nci yüzyılın yıkımları, savaşları kadar kördüğümleri
çözümlenememiş ve bunlar 21’inci yüzyıla miras kalmıştır. Hâlen bu problemler,
bölgede birçok ülkedeki geçmiş yüzyıldan kalma çelişkiler, Kürdistan’ın bölünüp
parçalanması bu çelişkilerin bir sonucudur. Dinsel, mezhepsel, ulusal taleplerden
kaynaklanan sorunlar, güncel olarak da ekolojik işsizlik, dengesiz nüfus
artışları, bölgesel, eşitsiz sömürü, talan, göç ve ırkçılık, özellikle ulusal
ve dinsel karakterli sorunlar birçok alanda çatışmalı durumların sürmesine
bugün de neden olmuştur.
1920’li yıllarda, Anadolu halkıyla birlikte yürüttüğümüz
Türkiye'nin kurtuluş mücadelesinin sonucunda kazanılan bağımsızlığın ardından
ilan edilen cumhuriyetin aradan geçen doksan yıla rağmen demokratik bir
niteliğe kavuşmadığı ortadadır. Daha çok, katı merkeziyetçi ulus devlet
sistemi, kültürel farklılıkları zenginlik olarak kabul etmeyip yok sayan bu
anlayışın sonucuna yol açmıştır. Bu açıdan, Türkiye’de yaşayan tüm toplumsal
kesimlerin özgürlük, eşitlik taleplerini; sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel
sorunlarını çözümsüz bırakan büyük bir eşitsizliği ortaya çıkarmıştır. Bu
topraklarda yaşayan -başta Kürtler ve Kürt halkı olmak üzere- bütün
farklılıkları yok sayarak bunun da ötesinde asimile ederek, bir insanlık suçu
işleyerek kültürlerini ortadan kaldırmayı resmî bir ideoloji olarak benimseyen
yönetim anlayışı, hiçbir toplumsal soruna çözüm olmadığı gibi, tekçi bir devlet
yönetimi anlayışıyla, toplumu tek tipleştirmeyi uygun bulmuştur. Bu temelde,
toplumsal ihtiyaçlara cevap olmak yerine, krizlere ve bunalımlara neden
olmuştur. Katı merkeziyetçi ulus devlet olarak örgütlenen devletin siyasi ve
idari mekanizmaları, demokratik bir cumhuriyet yaratmaktan çok oligarşik bir yapılanmayı yaratmıştır. Bu açıdan
değerlendirdiğimizde, toplumu yok etmenin, halkları yok etmenin birinci derece
tarihlerini ve dillerini yasaklayarak silmektir. Bu birinci dil yani işgal
edilen yerlerin… Biz bunu Hindistan’da gördük, İngilizler ilk girdiklerinde
onların dilini yasakladılar, kültürlerini yasakladılar, akabinde tarihlerini
sildiler. Bu temelde, Türkiye Cumhuriyeti’nin daha kurulduğu ilk günlerinden
beri dil kurumları üzerinde örgütlenen tekçi devlet anlayışı, günümüzün
demokratik, çoğulcu siyasal yaşamıyla taban tabana zıt bir karakter kazanmış ve
tarihsel olarak geçerliliğini yitirmiştir. Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu,
özünde bütün farklı dillere hizmet eden kuruma dönüşmesi gerekirken… Aksi
takdirde bu kurumun hiçbir kıymetiharbiyesi
olmayacaktır. Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte, egemen siyasal kültür hâline
getirerek tek ulus, tek dil anlayışı bir ürün olarak ortaya çıkmıştır. Türk Dil
Kurumu, Türk Tarih Kurumu, Anadolu ve Mezopotamya’yı boydan boya Türkleştirmek
için, Kürtlerin, Ermenilerin, Lazların, Gürcülerin, Çerkezlerin, Rumların,
Süryanilerin ve diğer tüm halkların kültürlerini ve dillerini yok saymıştır. Bu
dillerle ilgili tüm çalışmaların sonucunu tarihten silmeye kalkışmıştır. Örnek
olarak, Kürt dilinde yaratılan bütün eserleri yasaklamıştır. Bu anlayış bir
kültür düşmanlığıdır. Ahmedi Hani’den Melaye Bate’ye kadar, Melaye Cizirî, Cigerxwin, Osman Sabri, Fekiye Teyran’a kadar hâlen bunların eserleri yasaklanan eserler
arasındadır.
İnsanların dilini yasaklamak, asimilasyona tabi tutmak bir
insanlık suçudur. Bu suç, Türkiye'de bütün halklara karşı doksan yıldır yaşatılmaktadır.
Özellikle bu suç, başta Kürt halkının kültürünü çalmış, çırpmış, soymuş, hâlen
talan etmeye devam etmektedir.
Cumhuriyet tarihinde Kürdistan’la ilgili hazırlanan Kürt raporları
doğrultusunda, Kürt halkına ait birçok ezgi, şarkı, şiir Türkçeye çevrilerek bu
topluma Türk kültürü olarak sunulmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüz Türkiye’sinde
konuşulan 34 dilin 18’i kaybolma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Meclis
kürsüsünde İngilizce konuşmak serbest, ama Kürtçe “Bilinmeyen bir dil” olarak
zabıtlara geçmektedir.
Bundan böyle önerimizdir, Kürtçe bilen bir stenografın buraya
atanması, daha doğrusu resmî kurumlarda bundan böyle Kürtçe bilenlerin istihdam
edilmesi talebimizdir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bizimkiler ne olacak?
HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Devamla) – Oysaki bu dünyada birçok
ülkede birden fazla dil konuşulmaktadır ve o dil hiçbir zaman o ülkeyi
bölmemiştir. Her ne hikmetse, bu Meclis, kaç günden beri Türk sopasıyla
Kürtleri terbiye etmeye çalışıyor, inkâr etmeye çalışıyor, “Kürdistan var mı,
yok mu?” tartışmasını açıyor. Ben bir Kürt’üm, Kürdistanlıyım, coğrafyam açık.
Bir insan ana rahmine düştükten sonra, o beş ay sonra anası hangi duygularla,
hangi düşüncelerle, hangi dili kullanıyorsa çocuk onunla öyle büyüyüp gelişiyor
ve doğduğunda Türk ise Türkçe konuşuyor, İngiliz ise İngilizce konuşuyor. E,
Kürtçe... Kürt ise Kürtçe konuşacaktır ve gözünü açtığı o topraklarda
ayaklarını bastığı yer onun mekânı olacaktır. Bunun mekânına ne diyoruz?
Kürdistan diyoruz. Türkistan var, Suudi Arabistan var, Belucistan
var, bunları söylerken insanlar o coğrafyadan tecrit mi ediliyor? Böyle boş
tartışmalarla zamanımızı geçiriyoruz.
Bir tarihçi şöyle diyor: “Biz bu topraklarda yıllarca yaşamışız
ama siz Türkler Orta Asya’da bütün kitaplarda var, siz kendiniz yazdınız, biz
de okuduk ilkokulda, Orta Asya’dan geldiğinizi, sonradan Anadolu’ya
geldiğinizi…” 1071 yılında Bizans İmparatorluğu’na karşı mücadele birlikte
verildi, ilk stratejik ittifak o gün kurulmuştur. Kürtler ve Türklerin
tarihteki stratejik ittifakları 1071’den sonra, 1514’te yapılmıştır, 1920’lerde
yapılmıştır, onun için 1920’nin ruhundan söz ediyoruz, 1921 Anayasası’ndan söz
ediyoruz. İşte bu 1921
Anayasası’nın birçok maddesinde Kürtlerden söz etmektedir ve bu devletin
Kürtlerin ve Türklerin devleti olduğundan söz etmektedir. Bu konuyu Mustafa
Kemal İzmir konuşmasında, basın toplantısında söylemektedir, 17 Ocak 1923. Ama, Lozan bu ülkeyi parçalamıştır. Lozan’a gönderilen,
yanıltan milletvekilleri gidip orada onay vermiştir, demişlerdir ki: “Bu devlet
hem Kürtlerin hem Türklerin devletidir.” Ama sonradan tabii ki çark edilmiştir.
Bu nedenle, Türk Dil Kurumunun amacı sadece Türk dilini geliştirme olmamalıdır,
Türk tarihini yazma olmamalıdır. Burada, Türkiye’de yaşayan tüm halkaların tarihine
ve diline dikkat etmelidir. Eğer bu temelde yaklaşmıyorsa bu bir inkârdır.
Hâlen inkara devam edilmektedir. Eğer siz o ülkenin insanlarına, diline,
kültürüne saygı duymuyorsanız inkârın dışında herhangi bir anlamı var mıdır,
herhangi bir anlam çıkarılıyor mu? Modern demokrasi ve evrensel insan haklarına
tamamıyla ters olan bu anlayışı reddediyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz Barış ve Demokrasi
Partisi olarak, eğitimde Türkçe dışında dilleri yasaklayan Anayasa’nın 42’nci
maddesiyle vatandaşlığı düzenleyen Anayasa’nın 66’ncı maddesinin behemehâl
değiştirilmesini talep ediyoruz. Üniversitede kurulan Kürdoloji
bölümlerinin yanında diğer tüm Anadolu ve Mezopotamya’da konuşulan dillerle
ilgili bölümlerin açılmasını talep ediyoruz. Yerel ve ulusal kanallarda Kürtçe
ve diğer dillerde yayın yapmayı öneriyoruz. Okullarda Kürtçe eğitim verilmesi…
Bunu seçmeli ders ya da ek ders olarak değil, normal bir eğitim müfredatına
dönüştürmek gerekmektedir. Allah’tan korkun ya! Şöyle diyor: “İşte, kolejlerde
gitsinler, okusunlar; özel okullarda gitsinler, okusunlar.” Peki, bu fakir
fukara halkın -nasıl gidip- o okullarda okuma imkânı vardır sizce? Nasıl
okusun? Akşam ekmeği evine zor götüren bir baba çocuğunu nasıl o kolejlerde
okutacak, nasıl özel okullarda okutacak? Bu ülkede Kürtler vergi veriyorsa,
askerlik yapıyorsa bir Türk hangi hakları haizse bir Kürt’ün de o hakları haiz
olması gerekir. Bunun dışında yapılanların hiçbiri önemli değildir ve önem arz
etmesi de mümkün değildir. Okullarda Kürtçe eğitim verilmesi… Bu seçmeli dersi
nereden çıkardınız, buna da bir anlam biçemiyorum?
Cezaevlerinde görüyoruz, cezaevlerinde insanların kendi dilleriyle
okumaları bile engellenmektedir. Düşünebiliyor musunuz, gönderilen mektuplar,
bu mektuplar bir ay sonra ailelerin eline geçiyor ve bir ay sonra bu insanlar
bu mektupları ancak okuyabiliyor? Bu temelde, birçok insan gerçekten profesör
olmuş, akademisyen olmuş ama sıra Kürtlere gelince, Kürtler olunca Kürtler
yoktur.
“Kürt” sözcüğü bu kadar ürkütücü müdür? Kürtler bu medeniyet
seviyesinden daha mı aşağıdır? Oysaki Kürtler Orta Doğu’da, Mezopotamya
havzasında en üst düzeyde medeniyetleri yaratan bir topluluktur, bir halktır,
şu anda da 40 milyon, bu halk buradadır. 1639 yılında Kasrı Şirin
Antlaşması’yla ikiye bölünen bu halkı Lozan Antlaşması’yla da dörde
bölmüşsünüz.
Peki, şimdi, böyle bir şey yok. Bir günde Kürtler nasıl ortaya
çıktı, bir günde nasıl bir coğrafya çizildi, bir günde nasıl bu topluluk
yaratıldı? Buna baktığımızda ne kadar bu inkârın ters olduğu, bu inkârın
insanlıkla bağdaşmadığı ortadadır. Bir şair şöyle söylüyor, diyor ki: “…”(x)
Bunu söyleyen binlerce şairimiz var, binlerce, kültür yaratan insanlarımız var
ama maalesef siz bunları yasaklayarak bugüne kadar geldiniz ama bundan böyle bu
yasaklara karşı en demokratik haklarımızı kullanarak bunun doğru olmadığını
bütün halka deklare edeceğiz ve 76 milyon şu anda bizi dinliyorsa bir Kürt olarak şunu
söylüyorum: Artık inkâra, imhaya gerek yok. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
AK PARTİ Grubu adına ilk konuşmacı İlhan Yerlikaya, Konya
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA İLHAN YERLİKAYA (Konya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2014 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın RTÜK bütçesi
üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlamadan
önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği gibi Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, görevi televizyon
yayınlarını düzenlemek ve denetlemek olan, özerk, tüzel kişiliği olan bir kamu
kuruluşudur. Üst Kurulun iki tane temel işlevi vardır, iki tane temel görevi
vardır değerli arkadaşlar. Bunlardan biri, radyo ve televizyon yayıncılığı
alanını düzenlemek; diğeri, idari, mali, hukuki ve teknik şartları yerine
getiren yayın kuruluşlarına kanal ve frekans tahsisi yaparak yayın izni ve
lisansını vermektir.
Değerli arkadaşlar, bizden önceki konuşmacılar AK PARTİ iktidarını
eleştirdi ama burada şunu söyleyeyim: RTÜK’ün görevleri arasındaki frekans
ihalesini yapmak bize nasip oldu. Bizden önce yıllarca ne frekans planlamasını
ne de ihaleyi yapabildiler dolayısıyla bunu buradan net bir şekilde söylemek
istiyorum. Bu süreci tamamladık, ihale yapıldı ve şu anda kasamıza da 2004 yılı
itibarıyla girecek.
Konuşmacı arkadaşların hiçbiri bütçeyle ilgili, RTÜK bütçesiyle
ilgili konuşmadı. Ben isterseniz buradan genel rakamları da vermek istiyorum:
RTÜK bütçesi olarak 2011 yılında gelirlerimize baktığımızda 115
milyon, 2012’de 137 milyon, 2013’te 162 milyon ve 2014’teki öngörülen rakam da
457 milyon ki bu 457 milyon aslında bunun 2 katı kadar. Frekans tahsisinde
ücretler taksit taksit alındığı için bu şekilde.
Dolayısıyla önceki gelirlerimize göre rakamımızı 3 kat, neredeyse 4 kat
artırmışız. Dolayısıyla burada RTÜK’ün temel görevlerinden biri olan bu frekans
ihalesini yapmış olmanın gururuyla alnımız açık olarak bunu buradan deklare
edelim.
Burada şunu da belirtelim: Rakamlara bakılırsa, değerli
kardeşlerim, önceki rakamlarda 81 milyon civarında maliyeye destek veriyoruz
RTÜK olarak. Yani RTÜK hem kendi kendine yetebilen bir kurum hem de
gelirlerinin büyük bir kısmını maliyeye aktaran bir kurum. Bu yeni öngörülen
gelirle birlikte neredeyse dörtte 3’ünü RTÜK maliyeye devredecek; bunu da
buradan belirtmek isterim.
(x) Bu bölümde Hatip tarafından
Türkçe olmayan bir dilde birtakım kelimeler ifade edildi.
Peki, RTÜK’ün ikinci temel görevi nedir? İkinci temel görevi de
yayınları, kanunda belirtilen ilkelere ve Türkiye Cumhuriyeti’nin taraf olduğu
uluslararası anlaşmalara uygunluk açısından denetlemektir. Yani denetleme
görevi. RTÜK’ün denetleme görevi, değerli arkadaşlar, uzmanlık esasına göre
yapılmaktadır. Uzmanlar raporları hazırlamaktadır ve bu hazırlanan raporlar da
her hafta Üst Kurulda gündeme getirilmekte, müeyyide uygulanması gerekenlere
müeyyide uygulanmakta. Daha önceki yasamızda, biliyorsunuz, müeyyideler
kademeli bir müeyyide sistemiydi, etkin değildi. Şimdi, bu sistemde
değiştirildi, daha etkin hâle geldi.
Bir başka husus: Biz Radyo ve Televizyon Üst Kurulu olarak sadece
müeyyideler uygulamıyoruz, onun yanında, daha gönüllü uygulamalar, etkinlikler
de yaptık. Yine, izleyici bildirimleri ve şikâyetlerine de çok önem veriyoruz.
Bunu hem uzmanlarımız değerlendiriyorlar hem de gelen bu izleyici şikâyetlerini
ilgili kurumlara, yani televizyon kanallarına da gönderiyoruz. Bunlarla ilgili
bilgileri de birazdan vereceğim.
Bu değerlendirmeler çerçevesinde, 2013 yılının dokuz aylık
döneminde 2.845 adet radyo ve televizyon değerlendirmeye tabi tutulmuş ve rapor
hazırlanmıştır. Bu süreç içerisinde, yine, 54 toplantı yapılmış ve 2.432
müeyyide kararı yapılmıştır, yani denetlemeyi düzgün bir şekilde yapmışlardır.
Müeyyide kararlarının yüzde 74’ünün konusu reklam gelirleri. 1.815 adet reklam
geliri bunların içerisinde.
Bir başka husus, burada belirtmek istediğimiz: İzleyiciler “444 1
178” RTÜK İletişim Merkezini arayarak yayınlarla ilgili görüş ve düşüncelerini
iletebilmektedirler. Denetim açısından bu da, bence, çok önemli bir husus çünkü
izleyicilerden gelen bu “444 1 178” veya bunun dışında birtakım yollardan gelen
bildirimler, şikâyetler de hem uzmanlara verilmekte hem de ilgili
televizyonların yayın kanallarına, onların sorumlularına gönderilmekte; onlar da
bunlara dikkat ederek yayınlarını kontrol etmektedirler. Yine, web sitesi ve
e-posta aracılığıyla bu yayınlarını incelemektedirler. Bunu da önemsiyoruz
çünkü yayıncılık bir nevi siyasi parti gibi işlemektedir. İyi yayın yapılırsa,
halkın nabzı iyi tutulursa “rating”leri iyi olur,
yoksa marjinal hâle gelir. İzleyici-yayıncı ilişkisi tıpkı seçmen-parti
ilişkisi gibidir; bunu da buradan belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bunun dışında, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
zaman zaman da daha başka etkinlikler yapabilmekte, uygulamalar yapabilmekte.
Örneğin, 2012 yılında spor yorum programlarında bazı hadiseler olunca Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu ve Televizyon Yayıncıları Derneğinin çağrısı üzerine spor
camiasını oluşturan kurumların temsilcileri ve bu spor programını yapan
kanalların müdürleri bir araya geldiler, çalışma grubu oluşturdular ve neticede
rehber ilkeler yayınladılar. Bu rehber ilkelerin yayınlanması ve kanalların da
buna gönüllülük esasına göre uyması neticesinde şikâyetler yüzde 12’lerden
yüzde 4’lere kadar düşmüştür.
Yine, gıda takviyesi ürünleriyle ilgili benzer bir şikâyet
yoğunlaşması olmuş, Sağlık Bakanlığı ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının
başvuruları üzerine bunlarla ilgili gerekli işlemler yapılmıştır.
Bunun dışında, RTÜK uluslararası camiada da birtakım etkinlikler
yapmıştır; EPRA, Akdeniz Düzenleyici Otoriteler Ağı gibi ağların üyesi ve
Karadeniz Yayıncılık Düzenleyici Kurullar Forumu (BRAF) ve değişik forumlarla ilgili üyeliği
vardır. Bunun dışında daha başka etkinlikler var ama süremiz sınırlı olduğu
için bununla yetinelim.
Çok değerli milletvekilleri, 2014 Mali Yılı Bütçe Kanun
Tasarısı’nın ve RTÜK bütçesinin ülkemiz açısından hayırlara vesile olmasını
temenni eder, hepinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
AK PARTİ Grubu adına ikinci konuşmacı İhsan Şener, Ordu
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA İHSAN ŞENER (Ordu) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2014 yılı bütçesi üzerine
görüşlerimi ifade etmek istiyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, buraya çıkan, gruplar adına konuşan arkadaşların çoğu
tartışmaların zeminini yüzyılın başında olduğu gibi işte, milliyet, ırk,
coğrafya temeline dayadılar, her biri diğerine ders vermeye kalktı ama bütçe
üzerine konuşmalar daha az oldu. İnsanca yaşayabileceğimiz bir coğrafyayı
kendimize, çok anlamsız tartışmalarla zehir etmeye çalışıyoruz. Hâlbuki insan
haklarına dayalı, insan hakları temelinde, hangi ırktan, hangi dilden, hangi
dinden olursa olsun, ortaklaştığımız sözleşmeler üzerine birlikte yaşamak
hepimiz için özlenen şeydir. Umarız bundan sonraki süreçte bu kısır
tartışmaları aşarak medeni dünyanın yaptığı gibi birbirimize daha saygılı
topluluklar olarak yaşarız diyorum.
Tabii, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu da bir demokratikleşme
süreci ürünü olarak algılanabilir. 1993 yılına kadar radyo ve televizyon
yayınları tek elden yürütülüyordu. 1990 yılında Anayasa’ya rağmen bir özel
televizyon yayına başladı ve üç yıl Anayasa’nın yasaklamasına rağmen özel yayın
yaptı. 1993 yılında Anayasa değiştirildi ve yayın tekeli kaldırıldı. 1994
yılında da 3984 sayılı Kanun’la Radyo ve Televizyon Üst Kurulu kuruldu. Bu
Kurul radyo ve televizyonların yayınlarını düzenleyen bir kurum olarak hayata
geçti. Kurulduktan bu yana, yapması gereken frekans ihalelerini gerçekleştiremedi,
hâlâ daha gerçekleştiremedi. 6112 sayılı Kanun yani 2013 yılında çıkardığımız
kanun bu ihalelerin bir an önce yapılmasını öngörüyor, mecbur hâle getiriyor.
İhaleler yapıldı fakat bir yayın kurumunun itirazıyla şu anda yürürlüğü durduruldu.
Yani Türkiye’de radyo ve televizyonlar, özel radyo ve televizyonlar, yaklaşık
yirmi üç yıldır illegal yayın yapıyorlar, ruhsatsız, düzenlemesi olmadan yayın
yapıyorlar. Bunun önüne geçilebilmesinin yolu şudur: Her alanda olduğu gibi
devlet bütün hakları kendine toplamış ve milletin ve özel kurumların yanlış
yapacağı üzerine bina ederek geliştirdiği için her hamle tepkiyle ve refleksle
karşılanmış. Bu sebeple bu ihalelerin de maalesef şu anda yürürlüğü durdurulmuş
durumdadır.
Şu anda Üst Kurul kayıtlarına göre, kablo ortamında 135, uydu
ortamında 340 yayın kuruluşuna lisans verilmiştir. 246 televizyon ile 1.059
radyo kuruluşunun da müracaatları henüz beklemektedir. 3 Mart 2011’den itibaren
en geç iki yıl içinde Üstü Kurula bu ihalelerin sonuçlandırılması zaruretini
getirmiştir ama bahsettiğim gibi, bu kaos henüz daha devam etmektedir. Ayrıca,
karasal analog yayınların planlamasının zorluğu da ortadadır. Dünya sayısal
yayınlara geçtiği hâlde henüz Türkiye’de tam anlamıyla bu da uygulanmak
durumunda olamamıştır ihaleler nedeniyle.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun gelişmiş demokrasilerdeki
partnerleri bağımsız ve özerk kurumlardır ama Türkiye’de bir devlet kurumu
olarak teşekkül etmiş durumdadır. Hâlbuki yayın kuruluşlarının, kendi
geleneklerini, örflerini, yayın ahlak ve ilkelerini kendileri belirleyerek bu
devlet kurumunun düzenlemesinden bir an önce uzaklaşmaları gerekmektedir.
Umarız kısa zamanda Türkiye’de de yayın gelenekleri ve ahlakı yayıncı
kuruluşlar tarafından geliştirilerek devlet bütçesinden böyle bir denetleme
süreci kısa zamanda son bulur diyorum.
2014 yılı Radyo ve Televizyon Üst Kurulu bütçesinin hayırlı
olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
AK PARTİ Grubu adına üçüncü konuşmacı Mehmet Naci Bostancı, Amasya
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 1920’de kuruldu,
cumhuriyetimizden üç yaş daha büyük. Savaş zamanı çok yerinde oluşturulan bir
kurum çünkü Anadolu’da o savaşı yürütürken hem içeriye hem dışarıya neler olup
bittiğini iletmek lazım. Çünkü yeni bir dünyayla iç içeyiz, bu dünyada her
nerede ne yaşanıyorsa dünyanın kalan tarafıyla da ilgili sonuçları oluyor. O
bakımdan, bu tür kurumları 20’nci yüzyılın başından itibaren -19’uncu yüzyılda
da var- oluşturmak her devlet için gerekli hâle gelmiştir. 19’uncu yüzyılın
başlarında bir İngiliz başbakanı -1800’lerin ilk başları- diyor ki Avam
Kamarasında yapmış olduğu bir konuşmada: “Beyler, artık iktidarda yeni bir
ortağımız var. Bu ortağımız kamuoyudur.” Bu İngiliz başbakanı 1800’lerin
başında bunu içerideki kamuoyu için söylüyor ama bugün yaşadığımız dünyada
dünya kamuoyu diye bir şey var. O yüzden burada her ne yaşanıyorsa Amerika’da,
Rusya’da, Çin’de dünya kamuoyu her yerde yaşananla ilişkili, ilgili; ülkeler,
insanlar hem içeriye hem dışarıya konuşma lüzumunu hissediyorlar. İletişim
çağında kitle iletişim araçlarının rolü de bir bakıma bu iletişimi sağlamak,
haberdarlığı sağlamak. Ancak, kitle iletişim araçları masum değil arkadaşlar.
Malum, sözlü kültür, yazılı kültür ve seyirlik kültür diyorlar. Kitle iletişim
araçları bir tarafıyla toplumsal müzakereye, iktidar ilişkilerine kitlelerin
katılımına aracılık ediyorlar, çok doğru ama diğer taraftan da kesinlikle
yepyeni bir dünya oluşturuyorlar. Öylesine bir dünya ki bazen bizim burada
yapmış olduğumuz, çok hayati anlamlar atfettiğimiz tartışmalar bile bu yeni
dünyada hiçbir anlam ifade etmiyor.
Eski Yunan mitolojisinde çobanların tanrısı Pan
vardır, yarısı keçi yarısı insan. Kitle iletişiminin egemen olduğu modern zamanlarda da
insan, gövdesiyle bir yerde ama kafasıyla hayalî ilişkiler dünyasındadır. Bu da
kitle iletişim araçları marifetiyle oluyor.
Kitle iletişim araçları, burada da, Mecliste de yaşıyoruz… Bakın,
şu anda gayet sakin bir şekilde çekimler oluyor, arkada arkadaşlar biraz da
uyuyor pozisyonundalar ama onların ne zaman canlı olduklarını hepiniz hatırlarsınız.
Bir Amerikalı sinemacı diyor ki: “Bir filmde kapıdan giren oyuncu seyircilere
hiçbir şey söylemez. Ama ne zaman ki pencereden girer, işte o zaman bir durum
yaratır.” Şimdi, burada da pencereden girilsin, durum olur. Pencereden
girildiği zamanlar da oluyor! Bu Mecliste bütçeye ilişkin, Türkiye’nin
geleceğine ilişkin hakikaten birçok tartışma, konuşma yapılıyor, bunlar layıkı veçhile basın yayın organlarında yer almıyor. Ama ne
zaman ki pencereden giriliyor, mesela bir talihsiz söz söyleniyor yahut da
şuraya oturuluyor yahut da masaya bir yumruk atılıyor, bardak kırılıyor, bütün
bunlar haber oluyor. Mesele sadece bunların haber olması değil arkadaşlar, aynı
zamanda, medya -magazinleşme diyoruz ya- insanları kışkırtıyor. Diyor ki medya:
Bu habercilik tarzıyla, bu magazinleştirici anlatım
tarzıyla sesinizi mi duyurmak istiyorsunuz? O zaman “action”
yapacaksınız yani aksiyon, eylem yapacaksınız. Konuşmak yetmez, kapıdan girmek
yetmez, pencereden girmenin yolunu bulacaksınız. İşte, bu kışkırtıcılıktır. Bu,
yeni bir dünyadır. Bu, “şey”lerin anlamını, olup
bitenlerin, hayatın anlamını magazinleştirici bir
tarzda anlatırsanız o zaman kitle iletişiminde yerinizi bulacağını size
söyleyen bir dünyadır. İnsanlar buna kışkırtılır mı? Evet. İnsanlar kışkırır mı buna? Evet. Nitekim çok çeşitli örneklerini de
görüyoruz.
İHSAN ŞENER (Ordu) – “Ekşın…”
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – “Ekşın”,
evet.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Değerli arkadaşlar, hakikaten bu
kitle iletişiminin olumlu ve olumsuz yanlarıyla neler getirdiğini anlamak
görmek çok önemli, buna da beş dakika yetmez Erdem Bey.
Çok teşekkür ediyorum, saygılar. (AK PARTİ sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
AK PARTİ Grubu adına dördüncü konuşmacı Selçuk Özdağ, Manisa
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Vakıflar Genel Müdürlüğünün 2014 yılı bütçesi üzerine AK PARTİ
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kültür ve medeniyetimizde vakıf, bir mülkün bütün faydasını
insanların yararına bırakarak kıyamete kadar başka birinin mülküne geçmeyecek
şekilde kullanılmasının sağlanması anlamına gelmektedir.
Vakıflar, insanlık tarihi kadar eski müesseselerdir ancak İslam
inancının iyilik, şefkat ve dayanışma duygularını yücelten ve öncelik hâline
getiren yaklaşımıyla bambaşka bir hüviyete kavuşmuştur. İnfakta bulunmak,
iyilik ve hayırda yarışmak, toplumdaki fakir ve kimsesizlere yardım eli uzatmak
inancımızın yücelttiği müstesna değerlerdir. Yaradan’dan ötürü yaratılanlara
merhamet ve sevgiyle yaklaşma düşüncesi vakıfların müesseseleşmiş şeklidir.
Bizim inancımıza göre mülk Allah'ındır, servet insana verilmiş bir
emanettir. Bu anlayış vakıflar eliyle, toplumun her yönden sürekli olarak
yenilenmesini sağlamış, yardımlaşma ve dayanışma duygusunu güçlendirmiş, bugün
bizim "empati" dediğimiz eşsiz bir diğerkâmlık numunesi vücuda
getirmiştir. Paylaşma duygusunun oluşturduğu yakınlaşma duygusu toplumun harcı
olmuş, duygudaş bir toplumun oluşmasına hizmet etmiştir.
Değerli milletvekilleri, özellikle Selçuklular döneminden itibaren
yaşadığımız coğrafyada çok sayıda vakıf kurulmuştur. Vakıflarımız bu
topraklarda sadece hayır kurumları olarak değil, aynı zamanda, yaşadığımız
coğrafyanın vatanlaşmasına önemli katkılar sunmuştur.
Değerli milletvekilleri, siyasetçiler, gelecek tarihe konuşan
insanlardır, sözleriyle, icraatıyla o ülkenin tarihini inşa ederler. Dünden
bugüne biriktirdiğimiz kültürel değerler de bizimdir. Aşır Efendizade
Mustafa Kamil Efendi "Evkaf Nedir?” isimli eserinde vakıfları bir
"millî müdafaa teşkilatı" şeklinde ifade ederek bu kurumların vatanın
bel kemiği olduğuna dikkat çekmiştir. Bugün, 780 bin kilometrekare topraklarda
birileri ayrı bir vatan olgusu, ayrı bir coğrafya olgusu oluşturmasına rağmen,
değil 76 milyon, sadece vakıf eserlerimiz dahi, bu, ayrı bir vatan olgusunu,
ayrı bir coğrafya olgusunu engellemeye yetecektir.
Değerli milletvekilleri, Osmanlı devrinde vakıf kültürü altın
çağını yaşamıştır. Günümüzde, hâlâ, Müslüman Türk tarihinin tapu senetleri
olarak dört kıtada varlığını sürdüren sayısız vakıf eseri bulunmaktadır.
1500'lü yılların başında Osmanlı topraklarının beşte 1’i vakıf toprağı hâline
dönüştürülmüştür. Bu sebepledir ki 16’ncı yüzyıl Osmanlı devri "vakıf
cenneti yüzyılı" olarak tanımlanmıştır.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde vakıf faaliyetleri Vakıflar
Genel Müdürlüğü eliyle yürütülmektedir. Vakıflar Genel Müdürlüğü 52 bin adet
mazbut vakfın idarecisi ve temsilcisi olmasının yanı sıra, 276 adet mülhak,
4.747 adet yeni kurulmuş ve 165 adet cemaat vakfının işlemlerinin denetimi,
vakıf eserlerinin bakımı ve onarımını gerçekleştiren bir kuruluşumuzdur.
Devlet bütçesinden hiç katkı almayan Vakıflar Genel Müdürlüğümüzün
bütçesi 2003'ten günümüze yaklaşık 10 misli artarak 44 milyon liradan 420
milyon liraya çıkmıştır. 2014 mali yılında bütçesi 428 milyon 748 bin TL olarak
öngörülmüştür.
Vakıflar Genel Müdürlüğü, yılda, ancak birkaç tane eseri restore
edebilen bir kurumdan AK PARTİ iktidarıyla birlikte yüzlerce eseri bir yıl
içerisinde restore edebilen bir kuruma dönüşmüştür.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Eskidendi, eskidendi.
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - 2003 yılından günümüze yaklaşık 4 bin
eserin onarımı başarıyla tamamlanmıştır.
Vakıf medeniyetinin yaşatılması için son on yılda yurt içinde
önemli faaliyetler gerçekleştiren Vakıflar Genel Müdürlüğü, vakıflar alanında
asırlardan gelen tecrübesini son yıllarda Türkiye dışındaki Osmanlı vakıf
eserlerinin bulunduğu ülkelere taşımaya başlamıştır. Bu çerçevede, ilk kez
kendi bütçesinden Bosna-Hersek, Makedonya ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyet’inde
de restorasyon faaliyetlerine başlamış, yurt dışı restorasyon çalışmaları için
2014 bütçesinden 15 Milyon TL kaynak ayırmıştır.
Ayrıca, bu alanda çalışan kurumlarla iş birliği yapılarak üç
kıtada bulunan Osmanlı vakıf eserlerinin envanteri oluşturulmaya başlanmıştır.
Vakıflar Genel Müdürlüğünün yurt dışındaki bu yoğun faaliyetleri İslam
ülkelerindeki vakıf teşkilatlarının dikkatini çekmiş ve son üç yıl içerisinde
birçok Müslüman ülkede de vakıf teşkilatlarına ait eğitimler verilmiştir.
2003 yılından bugüne kadar Vakıflar Genel Müdürlüğünce ülkemize 2
milyar TL değerinde yatırım yapılmıştır. 70 bin kişiye istihdam sağlanmış, 510
milyon TL kira geliri elde edilmiştir. Yapılan çalışmalar neticesinde yalnızca
2013 yılının ilk on aylık diliminde yaklaşık 287 milyon TL kira geliri elde
edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, vakıflar, iktisadi, sosyal, kültürel ve medeni
münasebetler bakımından çok müstesna kaideleri olan kuruluşlardır. Senetleri
çerçevesinde kamu yararına faaliyet gösteren bağımsız varlıklardır.
Değerli milletvekilleri, Şanlıurfa’da bir anne çocuğuna şöyle bir
nasihatte bulunmuştur: “Lütfen evimize gelirken ayakkabılarını dışarıda çıkar.”
“Neden anne?” diye sorduğu zaman da “Şanlıurfa toprakları vakıf topraklarıdır.”
ifadesini kullanmıştır. Biz, böyle bir medeniyetin çocuklarıyız yani
ayakkabısının tozunu dahi evine getirmeyecek kadar asil bir milletin
çocuklarıyız. Devleti yönetenler ve devletin kişi ve kuruluşları da inşallah bu
şuur içerisinde devlete hizmet eder.
Bu bütçenin hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
AK PARTİ Grubu adına beşinci konuşmacı Cem Zorlu, Konya
Milletvekili (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA CEM ZORLU (Konya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde görüşlerimi
açıklamak üzere AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Öncelikle, bir Konyalı olarak, hoşgörü timsali, yaşamını “Hamdım,
piştim, yandım.” sözleriyle özetleyen Mevlânâ Hazretleri’ni hayırla yâd ederek
konuşmama başlamak istiyorum.
Pir her zaman, insanlığı hakka, hakikate ve doğruluğa çağırmış,
sevgi ve muhabbet yolundan asla uzaklaşmadan yaptığı bu çağrı dünyanın dört bir
tarafından karşılık bulmuştur. Konya’mızda 10-17 Aralık tarihleri arası
düzenlenen etkinlikler Pir’in yaktığı aşk ateşini tekrar alevlendirmektedir.
Yüce Meclisimizin çatısı altında Hazreti Mevlânâ hoşgörüsünün hâkim olmasını
temenni ediyor ve siz değerli çalışma arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum.
İslam tarihinde bilinen ilk vakfın, Hazreti İbrahim Aleyhisselam’ın hac yollarını düzenlemesi, zemzem kuyusunu
inşa etmesi ve Kâbe-i Muazzama’yı tamir ederek
vakfetmesi olduğu kabul edilir.
Medine’de sahip olduğu yedi arazisini ve daha sonra Fedek ve Hayber hurmalıklarından hissesine düşeni vakfeden
Resul-ü Ekrem (SAV) ve onu takip eden diğer seçkin sahabiler
vakıf müessesesini öylesine ihya etmişlerdir ki, Hz Câbir
(RA) onları “Ben muhacir ve ensardan mal ve güç
sahibi bir şahsı bilmem ki, bir vakıf ve tasaddukta
bulunmamış olsun.” diyerek tarif etmektedir.
İslamiyet’le birlikte özellikle Osmanlı Dönemi’nde bu kurum en
zirve dönemlerini yaşamıştır. Osmanlı Devleti’nde toplumun bazı ihtiyaçlarının
karşılanması zenginlerin kurdukları vakıflara bırakılmış, tarihin seyri içinde
vakıflar sosyal, ekonomik, eğitim, sağlık, sanat, mimari, ulaşım ve bayındırlık
alanlarında önemli roller oynamıştır. Osmanlı Devleti’nde başta padişahlar
olmak üzere, hanedan üyeleri, yüksek dereceli devlet görevlileri, toplumun
seçkin kişileri vakıflar kurmuşlardır. Devlet, bu vakıfların korunması için
önlemler almış, devlete ait birçok gelir kaynağının vakıflara verilmesi
sağlanmıştır. Böylece, devletin herhangi bir harcama yapmasına gerek kalmadan
vakıf sistemi sayesinde sosyal, kültürel ve dinî hayatla ilgili birçok hizmet
yerine getirilmiştir.
Ülkemiz en ücra köşelerine kadar vakıf taşınmaz kültür
varlıklarıyla doludur. Medeniyetlerin beşiği Anadolu’muz dünyanın hiçbir
yeriyle kıyaslanmayacak kadar çok sayıda tarihî zenginlikler barındırmaktadır.
Bütün bunların bakım, onarım ve restorasyonu Genel Müdürlüğümüz tarafından
itinayla yürütülmektedir.
Vakıflar Genel Müdürlüğünün kuruluş tarihi olan 1924 yılından 2003
yılına kadar sadece 70 kitap yayınlanmışken, 2003-2013 yılları arasında 37
kitap yayınlanmıştır. Vakıf mallarının ve paralarının atıl ve verimsiz kalması
önlenerek toplumsal fayda esasına göre işletilmesini sağlayan yatırımlar da
olmak üzere gerçekleştirilen tüm faaliyetler neticesinde Vakıflar Genel
Müdürlüğü, gelirlerini son on yılda yaklaşık 5 katına çıkarmıştır.
Hükûmetimizin ülke genelinde Vakıflar Genel Müdürlüğü aracılığıyla
yapmış olduğu birkaç icraata daha değinmek istiyorum. Siirt’te Ulu Cami,
İstanbul Yahya Efendi, İstanbul Kılıç Ali Paşa, Erzurum’daki camiler,
Diyarbakır’da Hazreti Süleyman, Bursa’da Karacabey Ulu Cami’nin onarımları tamamlanmıştır.
Ayrıca Vakıflar Genel Müdürlüğünce Millî Eğitim Bakanlığına bağlı ilk ve
ortaöğretim okullarında öğrenim gören öğrencilere burs da verilmektedir.
2013-2014 öğretim yılında 15 bin ortaöğretim öğrencisine altmışar lira burs
verilmektedir. Bu hizmete ilave olarak, bu yıl içerisinde yürürlüğe giren
Vakıflar Genel Müdürlüğü Yükseköğrenim Burs Yönetmeliği hükümleri
doğrultusunda, bütçe imkânlarımız nispetinde yükseköğrenim öğrencilerine de
önümüzdeki ocak ayından itibaren burs verilmeye başlanacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son verirken
Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesinin ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olmasını
diliyor, AK PARTİ Grubu ve şahsım adına hepinizi saygıyla ve muhabbetle
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika veriyorum.
Kapanma Saati: 00.09
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 00.22
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK
(Erzincan), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
28’inci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın üzerindeki görüşmelere devam
edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi ikinci tur üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz isteyen Ali Küçükaydın, altıncı konuşmacı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ KÜÇÜKAYDIN (Adana) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu bütçesi
üzerinde AK PARTİ’nin görüşlerini açıklamak üzere söz
aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizin en önemli kuruluşlarından birisi, bilim, sanat, kültür
kuruluşu olan bu büyük kurum, Anayasa’mızın 134’üncü maddesine göre kurulmuş
bir anayasa kuruluşu. Daha önce 2876 sayılı Kanun’la çalışmasına başlamış.
Dolayısıyla, daha sonra kanun hükmünde kararnameyle yasal dayanağı devam
etmektedir. Bu kurumun bünyesinde Atatürk Araştırma Merkezi, Türk Dil Kurumu,
Türk Tarih Kurumu ve Atatürk Kültür Merkezi bulunmaktadır. Bu, kamu tüzel
kişiliğini haiz bir kuruluştur.
Kurumun ana hedefi, Atatürkçü düşünceyi, Atatürk ilke ve
inkılaplarını, Türk kültürünü, Türk tarihini ve Türk dilini bilimsel yoldan
araştırmak ve kamuya, insanlarımıza duyurmaktır. 2876 sayılı Yasa zamanında
idari ve akademik yapısıyla ilgili olarak kurum, üst kurum bazı sıkıntılara
düşmüştür. Bunun sebebi şu: Bu kanunun 18 maddesi 1993 yılında Anayasa
Mahkemesi tarafından iptal edilmiş. Dolayısıyla, kurum, uzunca bir süre böyle
bir sıkıntının içinde kalmıştır ve başlatılan çalışmalar sonunda 11 Ekim 2011
tarihinde 664 sayılı Kanun Hükmünde Kararname çıkmış. Dolayısıyla, bu
Kararname’yle şu anda çalışmalar sürdürülmektedir.
Eski kanunda Yüksek Kurul var, şimdiki Kanun Hükmünde Kararname’de
Yüksek Danışma Kurulu var. Yüksek Danışma Kurulunun yapısında bir değişiklik
oldu; o, biraz sivilleşti, demokratikleşti. Çünkü önceki kurulun bünyesinde
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri vardı, Genelkurmay Başkanı vardı. Bunlar,
şimdi, bu Danışma Kurulunda yok.
Kurum yeterli yasal düzenlemelere kavuştu. İkincil mevzuatla
yönetmelikleri de çıkmak suretiyle çalışmasını sürdürmektedir.
Burs sistemini getirdi. Lisans, yüksek lisans, doktora
öğrencilerine burs verilmektedir.
Ayrıca, kurum yeni uzmanlar almak suretiyle yapacağı araştırmalara
da yeni destekler sağladı. Yani kendini biraz daha güçlendirdi.
Kuruma bağlı kurumlar ise bünyesinde bilim kurulları kurdular. Bu
bilim kurullarında akademisyenler var. Bu akademisyenler sayesinde bilim
kurumları çalışmalarını yürütmektedirler. Önce bu konuda da kısmen bazı
sıkıntılar vardı. Artık bu sıkıntılar da yavaş yavaş ortadan kalktı.
Bu bilim kurulunun çalışmaları neticesinde birçok kitap, süreli
yayınlar, paneller, konferanslar, bütün bunların önü de açılmış oldu.
Kurumun yaptığı bir başka faaliyet eskiden beri, ebediyete intikal
etmiş Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm yıl dönümünde, 10 Kasımda
devlet töreni düzenlemektir. Bu faaliyeti de kurum yapmaktadır.
Yine kurumun, 2876 sayılı Kanun zamanında, Atatürk Uluslararası
Barış Ödülü veriliyordu. Bu, 2001’de bir kesintiye uğradı, 2013 yılında
çıkarılan bir yönetmelikle yeniden 0 ve 5’li yıllarda tekrar bu Uluslararası
Barış Ödülü verilecek. İnşallah 2015 yılında bu barış ödülünün verildiğini
göreceğiz.
Ben bu duygularla bütçenin hayırlı olmasını diliyorum. Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
AK PARTİ Grubu adına yedinci konuşmacı Safiye Seymenoğlu,
Trabzon Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA SAFİYE SEYMENOĞLU (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Atatürk Araştırma Merkezinin bütçesi üzerinde grubum adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Atatürk Araştırma Merkezi, 1980 yılından sonra kurulmuş, daha
sonra 664 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yeniden yapılandırılmış olup
Yüksek Kurumun kuruluşuna dâhil, özel bütçeli, kamu tüzel kişiliğine sahip bir
kurumdur. Kararname gereği Merkezin amacı, Atatürkçü düşünceyi, Atatürk ilke ve
inkılaplarını, Türkiye Cumhuriyeti tarihini bilimsel yoldan araştırmak,
tanıtmak, yaymak ve bu konularda yayınlar yapmak şeklinde tanzim edilmiştir.
2013 yılında ilmî çalışmalarının etkili bir biçimde yerine getirilmesi için
ilke kararları almakla yükümlü olan Bilim Kurulunun oluşturulmasıyla birlikte,
bilgi üretimiyle çeviri ve kültür faaliyetleri konusunda çalışmalar hız
kazanmıştır. Bilim Kurulu kurum başkanının başkanlığında bir sonraki yılın
faaliyetlerinin planlanmasında ve yıllık faaliyet raporlarının
değerlendirilmesi amacıyla yılda 2 defa toplanmakta. Bilim Kurulunun görevleri
arasında kurumun bilgi ve çeviri üretimiyle kültür faaliyetleri konusunda görüş
bildirmek, kurumun stratejik planını ve yıllık bilimsel ve kültürel çalışma
programlarının hazırlanmasına katkı sağlamak da bulunmaktadır. Aynı zamanda
bilim ve uygulama kolu, komisyonlar ile çalışma grupları da oluşturulmuştur.
Atatürk Araştırma Merkezi, kitap ve süreli yayınlara sahip ihtisas kütüphanesi,
e-mağaza, kitap satış bürosu ile araştırmacı ve okuyucularına hizmet vermekte,
kitap fuarları ve üniversitelerde yayın, satış ve tanıtım faaliyetlerine de
devam etmektedir. Merkez, kuruluş amacı doğrultusunda ulusal ve uluslararası
düzeyde kongreler, sempozyumlar, paneller, çalıştaylar
ve konferanslar düzenlemekte, süreli ve süresiz yayınlar çıkarmakta, araştırma
bursları vermektedir.
2011 yılından itibaren Atatürk Araştırma Merkezi, Türkiye’nin
meseleleri konusunda yüksek lisans, doktora ve doktora sonrası çalışmalara da
burs vermeye başlamıştır.
2012 yılı itibarıyla, doktora ve yüksek lisans öğrencilerine burs
vermeye de devam etmekte, amacına uygun olarak gerçekleştirdiği projelerle
bilim hayatına hizmet etmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 yılında Atatürk
Araştırma Merkezinin ortak olduğu veya desteklediği ulusal ve uluslararası 31
bilimsel toplantı düzenlenmiştir. Merkezin, 2013 yılında gerçekleştirdiği
bilimsel ve kültürel etkinliklerden bazılarını söyleyecek olursak: “Mudanya Mütarekesi’nden
Günümüze Bursa” konulu uluslararası sempozyum. Yine, Eskişehir’de, Eskişehir
2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti Ajansı ve Osmangazi Üniversitesi Rektörlüğü
iş birliğiyle “Kuruluşundan 90’ıncı yılına Türkiye Cumhuriyeti” konulu
sempozyum düzenlenmiş ve 25-27 Aralık 2013 tarihleri arasında da Gaziantep’te
“Millî mücadelede Güney Bölgesi” ulusal sempozyumu gerçekleştirilecektir.
Atatürk Araştırma Merkezinde, uzman, uzman yardımcıları ve
akademisyenler tarafından, bazı kamu kurum ve kuruluşlarında da Atatürk ilke ve
inkılapları konularında konferanslar da verilmektedir. 2013
yılı araştırma, derleme çalışmaları, Atatürk’ün söylev ve demeçleri ve
Atatürk’ün tamim, telgraf ve beyannamelerin derlenmesi, Türkiye Cumhuriyeti
inkılap tarihi ve Atatürkçülük konularının öğrenimine yönelik öğrenci ve
eğitici beklentilerinin ölçülmesi çalışmaları, ayrıca Millî Eğitim Bakanlığı
Temel Eğitim Genel Müdürlüğü iş birliği ile 8’inci sınıfta okutulmakta olan
inkılap tarihi ve Atatürkçülük dersi öğretim programı, ders kitabı ve
materyallerinin hazırlanması çalışmalarını da yapmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son verirken 2014
yılı bütçesinin tüm kamu kurum ve kuruluşlarına hayırlı olmasını diliyor, emeği
geçen herkese teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
AK PARTİ Grubu adına sekizinci konuşmacı Suat Önal, Osmaniye
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA SUAT ÖNAL (Osmaniye) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2014 Mali Yılı Bütçe Kanun Tasarısı Atatürk Kültür Merkezi
bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Atatürk Kültür Merkezi, Anayasa’mızın
134’üncü maddesi gereği, kültürümüzü bilimsel yoldan araştırmak, incelemek ve
bir bütünlük içerisinde yaymak ve yayımlamak amacıyla 1983 yılında kurulmuş, 2
Kasım 2011 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 664
sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile kurumun kuruluş, görev, yetki ve
sorumlulukları yeniden düzenlenmiştir.
Atatürk Kültür Merkezi, Türk kültürü üzerinde araştırma, yayın,
tanıtım, teşvik, destekleme ve ödüllendirme faaliyetlerini sürdüren, bununla
birlikte, görev alanıyla ilgili farklı disiplinlere mensup yetkin bilim
insanlarını bir araya getiren bir araştırma kurumudur. Merkez, kuruluşundan
bugüne, ulusal ve uluslararası düzeyde kongreler, sempozyumlar, paneller, çalıştay ve konferanslar düzenlemekte, süreli ve süresiz
yayınlar çıkarmakta, kültür araştırmalarını teşvik amacıyla araştırma bursları
ve ödüller vermekte ve gerçekleştirdiği projelerle de Türk kültürünün
araştırılmasına, tanıtılmasına ve yayılmasına katkı sağlamaktadır.
Değerli milletvekilleri, Atatürk Kültür Merkezi, 2013 yılında 5’i
ulusal, 4’ü uluslararası olmak üzere toplam 9 bilimsel toplantı düzenlenmesine
katkı sağlamıştır. Aslında, ben bu bilimsel çalışmalardan ve 2014 yılı
faaliyetlerinden de bahsetmeyi düşünürken, daha önceki konuşmacıların,
hatiplerin yapmış olduğu bazı hakkaniyet dışı -eleştiri diyemeyeceğim artık-
eleştirinin de ötesinde gerçek olmayan birtakım ifadelerine, bu vesileyle de
madem Atatürk Kültür Merkezini konuşuyoruz, o zaman Atatürk’ün sözleriyle cevap
vermek istiyorum. Evet, Atatürk “Ey yükselen yeni nesil, istikbal sizindir. Cumhuriyeti
biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.” derken sanki günümüzdeki AK
PARTİ’yi görüyor ve onu işaret ediyor. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gülüşmeler)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Vah, vah, vah!
SUAT ÖNAL (Devamla) – Daha birkaç gün önce, TÜİK’in
açıkladığı 2013 yılı ikinci çeyreğindeki ekonomik büyümemiz 4,4’lük bir oranla
beklentilerin üzerinde gerçekleşmiş ve…
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Siz, Atatürk’ün görev verdiği gençleri
hapse tıkıyorsunuz hapse.
SUAT ÖNAL (Devamla) – …Türkiye gelişmesine, büyümesine hızlı bir
şekilde devam etmektedir. Yine, millete efendilik…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Seni tebrik ederim, AKP’lilerin tersine
söylüyorsun.
SUAT ÖNAL (Devamla) – Evet, Genel Kurula hitap ediyorum.
Yine, Atatürk “Millete efendilik yoktur. Ona hizmet etmek vardır.
Bu millete hizmet eden onun efendisi olur.” derken, bu sözü günümüzde en iyi
algılayan siyasi parti olarak aziz milletimiz AK PARTİ’yi
görmekte ve sandıklarda bunun karşılığını yansıtmaktadır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Atatürk’ün hedef koyduğu muasır medeniyetler seviyesine AK PARTİ
Hükûmeti olarak…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen herhâlde AK PARTİ’li
değilsin ya, başka bir partidensin.
SUAT ÖNAL (Devamla) – …hem koşar adımlarla hem de uçar adımlarla
yükseliyoruz.
Evet, laf atılıyor ama ben AK PARTİ’nin
bir onurlu mensubuyum, dolayısıyla AK PARTİ’nin
müntesibiyim. Bundan da onur duyuyorum, gurur duyuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Evet, biz, ağustos böcekleri gibi iş üretmek yerine ses çıkarmayı
değil, arı gibi petek petek bal üretmeyi tercih
ettiğimiz için aziz milletimiz bizi destekliyor. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından gülüşmeler)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – ANAP’tan mı gelmiş?
SUAT ÖNAL (Devamla) – Ben, yine bir hatibimizin, Sayın Başbakanımız
Recep Tayyip Erdoğan’ın “Gazi Mustafa Kemal” sözüne, sanki…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sana iyi ders vermemiş.
SUAT ÖNAL (Devamla) – …küçümseyici bir ifadeyle yaklaşım
sergilediğini gördüm ve bundan da büyük üzüntü duydum. Bizim milletimiz için
şehitlik ve gazilik onurlu bir mertebedir.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Soyadı “Atatürk”tür.
Herkesi soyadıyla anarsınız.
SUAT ÖNAL (Devamla) – Dolayısıyla, Atatürk’e “Gazi Mustafa Kemal”
demek, onu küçültmez, büyütür, bunu da buradan ifade ediyor ve gazilerimize de
saygılı olmaya davet ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM İNCE (Yalova) – O zaman “Recep Tayyip” diyelim, “Erdoğan”ı söylemeyelim.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – O zaman, Sayın Başkan sizi kürsüye
çağırırken sadece isminizle çağırsın.
MUHARREM İNCE (Yalova) – “Gazi Suat” desin.
SUAT ÖNAL (Devamla) – 2014 yılı Atatürk Kültür Merkezi bütçesinin
ve 2014 mali yılı bütçesinin hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi tekrar saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
AK PARTİ Grubu adına dokuzuncu konuşmacı Sermin Balık, Elâzığ
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA SERMİN BALIK (Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türk Dil Kurumunun 2014 yılı bütçesiyle ilgili, AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu ve yüce milletimizi saygılarımla
selamlıyorum.
Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli kültür kurumlarından biri
olan ve Türkçemizin geliştirilmesi amacıyla 1912’de Türk Dili Tetkik Cemiyeti
olarak kurulan, daha sonra 1936’da “Türk Dil Kurumu” adını alan kurumun
faaliyetlerinin başında bilim çalışmalarının desteklenmesi, derleme, tarama ve
terim çalışmalarının genişletilerek planlı bir şekilde sürdürülmesi, farklı
bilim dallarından birçok uzmanın katıldığı bir Türkçe Sözlük Çalışma Grubu,
günlük ve tarihî metinlerin taranması ve tanımlamaya yönelik çalışmaların
sürekliliğinin sağlanması öne çıkmaktadır. Bu bağlamda eğitim öğretim ve haberleşme araçları başta gelmek
üzere her yönüyle Türkçenin doğru ve güzel kullanılması, halkın Türkçe
bilincinin geliştirilmesi Türk Dil Kurumunun üzerinde durduğu önemli
konulardandır.
Türkçenin sözlüklerini, Yazım Kılavuzu’nu ve çeşitli yazılımlarını
herkesin ücretsiz olarak yararlanmasına sunan Türk Dil Kurumu, 2013 yılının on
bir aylık döneminde 42’si yeni, 25’i tıpkıbasım olmak üzere 67 adet eserin
baskısını da gerçekleştirmiştir.
Bilim ve teknolojide ortaya çıkan yeni kavramları karşılamak için
kelime ve adlandırma çalışmalarını ilgili bilim adamlarının katkılarıyla
sürdürmekte, halk içinde doğru, güzel ve örnek Türkçenin yaygınlaştırılması
için basın yayın kuruluşlarıyla, kitle haberleşme araçlarıyla iş birliği
içerisinde hareket etmektedir.
Yayınladığı kitap sayısı 1.095’i bulan Türk Dil Kurumu,
okuyucuların yayınlarına dünyanın her yerinde ulaşıp satın alabilmelerine
olanak vermek amacıyla sanal mağazasını 2011 yılında İnternet sayfasında
açmıştır. Yakın bir zamanda ise kitaplarını e-kitap olarak da okurlarına
sunacaktır. Aynı zamanda, Türk Dil Kurumu kütüphanesindeki yazma ve nadir
eserlerini de tam metin olarak sanal ortama aktarmıştır. Artık dünyanın her
yerinden araştırmacılar Türk dilinin yazma ve nadir eserlerine tam metin olarak
ulaşabilmektedirler. Bu çalışmalarla her an iletişime hazır sanal bir Türk dili
kitaplığı da bulunmaktadır. Türk Dil Kurumu, Türkçeyle ilgili en doğru bilgiye
en kısa sürede ulaşmanın merkezi konumuna gelmiş ve tüm dünyada Türk diline
ilgi duyanların buluşma noktası olmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkçe ve Türk
Lehçeleri sözlüklerinin dışında, İngilizce-Türkçe, Almanca-Türkçe,
Gürcüce-Türkçe, Rumence-Türkçe, Hindu-Türkçe, Urdu-Türkçe, Sırpça-Türkçe
sözlükleriyle başka dillerin sözlüklerini hazırlama konusunda da yetkinliğini
ispatlamış olan Türk Dil Kurumu, Kürtçenin okullarımızda seçmeli ders olarak
okutulmaya başlanmasıyla bu dersi alan öğrencilerimizin ihtiyacına cevap
verecek Kürtçe-Türkçe, Türkçe-Kürtçe sözlüğü de yayınlama aşamasındadır. Türk Dil Kurumu, Türkçe’nin geliştirilmesi ve zenginleştirilmesi
çalışmalarını günümüz teknolojisinin bütün olanaklarından yararlanarak
yürütmektedir. Sempozyum, panel gibi bilimsel toplantıların yanında, halka,
öncelikle de gençlere yönelik sohbetler, konferanslar düzenlenmekte,
üniversitelerde kurulan Türkçe topluluklarının çalışmaları özendirilmekte ve
desteklenmekte, böylece halkın bütün kesimlerinde dil bilincinin geliştirilmesi
ve yaygınlaştırılması için çaba harcanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Dil Kurumunun geleceğe
yatırım alanında çok değerli bulduğum ve önemsediğim faaliyeti de verdiği
burslardır. Kurum, Türk dil alanında öğrenim gören ve araştırma yapanların
teşvik edilmesi amacıyla lisans ve lisansüstü düzeylerde öğrenim gören öğrencilere
yönelik bu programları da yürütmektedir. Bu kapsamda, Türk Dil Kurumu 2013
yılında 156 kişiye burs imkânı sağlamış, 2014 yılında da 200 kişiye daha burs
imkânı sağlanması öngörülmektedir. 2011 yılında başlatılan Türk İşaret Dili
Projesi kapsamında Millî Eğitim Bakanlığıyla birlikte hazırlanan Türk İşaret
Dili Sözlüğü, Türk Dil Kurumunun İnternet sayfasında kullanıma açılmış, Türk
işaret diliyle ilgili daha kapsamlı ve temel bir sözlük dil bilgisi kitabının
hazırlanması çalışmaları ise sürdürülmektedir.
Sözlerime son verirken Türk Dil Kurumunun 2014 yılı bütçesinin
milletimiz ve ülkemize hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
AK PARTİ Grubu adına son konuşmacı, Osman Ören, Siirt Milletvekili.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA OSMAN ÖREN (Siirt) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türk Tarih Kurumu bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle grubum ve şahsım adına hepinize saygılar sunuyorum.
Sayın milletvekilleri, 28 Nisan 1930 tarihinde kurulan Türk Tarih
Kurumunun amacı, Türk tarih ve medeniyetini bilimsel yollardan incelemek,
faaliyetlerini bu doğrultuda ulusal ve uluslararası düzeyde gerçekleştirmeye
çalışmaktır. Türkiye tarihi üzerinde özgün ve evrensel yetkinlikte bilimsel
araştırmalar yapılmasını sağlamak, bilimsel tarih araştırmalarının temelinde,
bilimde ve eğitimde mükemmelliği özendirmek, toplumda tarih şuurunu ve
kültürünü geliştirmek, uluslararası platformlarda etkin bir konuma getirmek bu
kurumun asli görevleri arasındadır.
Türk Tarih Kurumu, 2013 yılında 9’u kurumca, 2’si ortaklaşa olmak
üzere toplam 11 adet bilimsel toplantı düzenlemiştir. Ayrıca, yerli ve yabancı
diğer kurumlar tarafından düzenlenen 14 toplantıya da bildirilerle katılmak
suretiyle katkı sağlamıştır. Kurumun çalışma alanları ilgili olarak da 2013
yılında 17 yeni yayın, 4 süreli yayın ve 5 tıpkıbasım yayınlanmıştır. Yurt
içinde 14.039 kitap ve 6 süreli yayın, yurt dışında da 1.024 yayın ücretsiz
olarak dağıtılmıştır.
30 Ekim 2013 tarihinde, Türk tarihi alanında çalışan 62 yerli ve
yabancı tarihçi Asli, Şeref ve Haberleşme Üyeleri Yönetmeliği gereği şeref
üyesi seçilmiştir.
Türk tarihçiliğinde yaşanan sorunları tespit etmek, Türk Tarih
Kurumunun yapısını çağın gereklerine uygun olarak yeniden tanzim etmek ve kurum
projelerini 80 üniversitenin tarih bölüm başkanı ve temsilcileriyle paylaşmak
amacıyla 21 Mart 2013 tarihinde “Türk Tarihiyle İlgili Karşılaşılan Sorunlar ve
Çözüm Önerileri” konulu tarih çalıştayı düzenlenmiştir.
Ayrıca; “Vahdettin Ayrılış”, “10 Kasım-Son Yolculuk”, “Asrın
Projesi: Cisr-i Enbubi’den
Tüp Geçite”, “Türk Devletleri Başkentleri-Ankara’nın
Başkent Oluşunun 90.Yılı”, “Kayıp Kahramanlar”, “Osmanlıdan Günümüze Filistin”
ve “Piri Reis Belgeseli” adlarında 7 adet belgesel hazırlanmıştır.
Kıymetli arkadaşlar, daha önceki yıllarda başlayan “Osmanlı
Dünyasında Bina Kitabeleri Projesi”ne 2013 yılında da
destek vermeye devam edilmiştir. Bu projeyle, Osmanlı coğrafyasında inşa
edilmiş her türden mimari yapının kitabelerini toplayıp bilgisayar ortamında
bir veri tabanı oluşturulması ve bunların kullanılabilir hâle getirilerek
araştırmacıların hizmetine sunulması hedeflenmektedir.
2013 yılı Temmuz ayında başlayıp yıl sonunda tamamlanacak olan
“Osmanlı Kültür Tarihi Yaz Okulu” konulu proje ile Türk-Osmanlı tarihi üzerine
akademik çalışma yapan veya çalışma düşüncesinde olan lisans ve lisansüstü
öğrencilerine konuyla ilgili gerekli araştırma becerileri, vizyon ve donanım
kazandırılması hedeflenmektedir.
2013 yılı itibarıyla Türk Tarih Kurumu bünyesinde 16.907 kütüphane
mevcudu ve 106.357 arşiv mevcudu bulunmakta olup; bu mevcutlardan 4.880
araştırmacı, belge arşivinden de 31 araştırmacı yararlanmıştır.
Türk Tarih Kurumu tarafından daha önceki yıllarda başlatılan fakat
sonuçlandırılamayan “Yurt Dışındaki Tarihi Türk Eserlerinin Tespiti” ile
“Türkiye'nin Sosyal, Kültürel ve Ekonomik Tarihi” projeleri 2014 yılında
yeniden harekete geçirilecektir.
Uluslararası kamuoyunda Türkiye aleyhine gündeme getirilen meseleleri
tarihî gerçeklere uygun bir şekilde anlatacak ve dünya kamuoyunda ses getirecek
sinema filmi ve belgeseller hazırlatılacaktır.
2014 yılında kurumca yapılması planlanan diğer toplantıların
bazıları: Ermeni Ayaklanmaları, Sultan II. Abdülhamid ve Dönemi, Unutulan Kıta
Afrika ve Türkler, Birinci Dünya Savaşı’nda Ermeniler, Son Halife: Abdülmecid
Efendi, Sultan Vahdeddin ve Dönemi, İttihatçılar ve İttihatçılık, Hindistan’da
Türkler ve Tarihte Türkler ve Kürtler uluslararası sempozyumlarıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Tarih Kurumunun, daha
geniş bir açıyla, ülkemizin yakın dönemine ilişkin sosyal, politik çalışmalar
yapmasını temenni ediyorum. Bu çalışmaları yaparken şu ilkenin de önemli
olduğunu düşünüyorum: Partimiz “Kimsesizlerin kimsesi olmak” meselesinin altını
hassasiyetle çizen bir partidir. Ünlü bir düşünür: “Tarih, galiplerin
tarihidir; mağlup olanların tarihte çok fazla yeri olmaz.” demektedir. Ancak AK
PARTİ, tarihçiliğe yeni bir soluk getirip bugün, kimsesizlerin kimsesi olmak
için çalışıyorsa, tarihte de hem galip gelenlerin hem de mağlup olanların sesi
olacak ve toplumumuzun gerçek, toplumsal ve siyasi tarihini ortaya koyma
yolunda güçlü bir irade gösterecektir.
Ayrıca, toplumumuzun sahip olduğu tarihsel ve kültürel farklılıkları
zenginlik olarak görüp, tarihte olduğu gibi, geleceğe de birlikte yürüyerek
derin bağlarımızı ortaya koyacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle bütçenin hayırlı ve uğurlu olmasını
Allah’tan niyaz eder, heyetinize saygılarımı sunarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına birinci konuşmacı Sakine Öz,
Manisa Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA SAKİNE ÖZ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Radyo ve Televizyon Üst Kurulu bütçesi üzerinde söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle belirtmek isterim ki, 2012 yılında RTÜK’ün harcama ve
işlemleri, diğer kurumlarda olduğu gibi gerektiği ölçüde denetlenememiştir.
Siyasi iktidarın Sayıştay üst yönetimini hukuksuzca
yönlendirmesi sonucunda, Meclisimize sunulan raporlar budanmıştır. Milletimizin
bize verdiği yetkiyle bütçe hakkını kullanan vatandaşlarımızın ödedikleri
vergilerin usulüne uygun harcanıp harcanmadığını tespit etmek görevimiz,
Hükûmet ve Sayıştay tarafından engellenmiştir. Hükûmet, yolsuzluk batağında
çırpındıkça suçluların telaşına düşmektedir, halkın vergisinin hesabını halkın
temsilcisine vermemek için Sayıştayı kendine suç
ortağı yapmaktadır. Bu durumu protesto ediyorum.
Hiç kimse endişe duymasın, halkımız suçlulardan ve suç
ortaklarından hesap sormaya devam edecek. Sizinle sonuna kadar mücadele
edeceğiz.
Sayın milletvekilleri, üzerinde söz aldığım RTÜK, Anayasa’mız ve
yasalarla güvence altına alınan televizyon ile radyo yayınlarında tarafsız ve
bağımsız bir kamu denetimi yapma hedefiyle kurulmuş, yayın lisansı veren bir
üst kuruldur. Üst kurullar demokratik ve şeffaf devletlerde hiçbir siyasi
iktidarın gölgesine girmezler, alacakları kararlarda tarafsızlığı ve titiz
denetimi ilke edinirler. Şeffaf devletlerde radyo ve televizyon yayınlarını
denetleyen üyeler titiz seçilir. Ne var ki, RTÜK bu ilkeleri son dönemde
tümüyle yok etmiştir. RTÜK, AKP’nin elinde Hükûmetin medya alanındaki sopasına
dönüşmüştür. Tarafsız yayın denetimi ve şeffaf ihale süreci beklediğimiz RTÜK,
Hükûmet-cemaat çatışmasında ve Bakanlar Kurulu içindeki gerilimin bir şubesi
olmuştur. Öyle ki, Gezi direnişi sürecinde çeşitli bahaneler ile Halk TV, Cem
TV ve Ulusal Kanal’a kesilen cezalar, bu televizyonların yayın hayatı boyunca
kesilen cezalardan kat kat fazladır. Yani, RTÜK, iktidar adına bu kanallara
ceza yağdırmıştır.
RTÜK’te her kanal için 1 uzman görevliyken, Halk TV’ye hangi
gerekçeyle 3 uzman tayin edilmiştir? Halk TV yayınlarını izleyen RTÜK uzmanı
kanal aleyhine tweet atarken, konuklara hakaret
ederken hangi gerekçeyle koruma altına alınmıştır? Oysa,
Bülent Arınç’a bağlı TRT’de, mesai saatleri dışında
Gezi’ye destek veren 15 çalışana soruşturma açılmıştır, 2 sözleşmeli çalışanın
işine tam da kadroya geçecekleri gün son verilmiştir.
RTÜK, ilkeli denetimi bırakmış, yerel yayıncılara sudan sebeplerle
ceza kesmeyi görev bilmiştir. RTÜK, yasaları tümüyle yayıncıların aleyhine
uygulamıştır. Reklam beyannamesini sadece bir gün geciktirdi diye, 471 yayıncı
kuruluşa 660 bin lirayı aşan cezalar kesmiştir. İcralar sonucunda, reklam
geliri son derece düşük olan Anadolu yayıncısının radyo ve televizyonları
işlemez hâle gelmiştir.
Yine, ekranlardaki sigara görüntüleri, muhalif kanalları cezalarla
çökertmek için gerekçe olmuştur. Bu mudur sizin demokrasi anlayışınız, bu mudur
sizin adalet anlayışınız? Atatürk’ün sigara içen görüntüsünü verdi diye, 73 bin
lira ceza yiyen Kaçkar TV’yi unutmuyoruz. Yanlışlara kol kanat geren RTÜK,
kestiği cezaların tahsilinde birçok defa davalık olmuştur.
Sayın milletvekilleri, ihale yapılmıştır, yapılan ihalelerde RTÜK tarafından usulsüzlük
iddiaları ileri boyutlara varmıştır. Karasal sayısal yayına geçiş ihalesi
usulsüzlük nedeniyle ya geçersiz olmuş ya da yürütmesi durdurulmuştur. İhaleler
için Bülent Arınç ve RTÜK Başkanı devlete gelir getirdiklerini iddia etmişler
ama tam tersi, bir fiyaskoyla karşılaşmışlardır, bu işi becerememişlerdir.
Hükûmete yakın duran medya organları bile rekabetten uzak olan bu ihale
sürecine isyan etmişlerdir.
Şimdi, sizlere açıkça soruyorum: Yayın ihale sürecinde başa
döndüğünüze göre, yaratılan bu kamu zararını kim karşılayacak? Medyaya
saldığınız güvensizliğin üstesinden hanginiz gelecek? 2015'e kadar hizmete
girmesi gereken karasal yayın ihalesini bitiremediniz. Bu süreci bir yıl içinde
tamamlayacak bir planınız var mı? Yoksa seçimlerdeki oy pusulasını ihalesiz
aldığınız gibi, karasal yayınları da ihalesiz ve doğrudan temin usulüyle
istediğiniz yandaşa verecek bir yasa mı hazırlıyorsunuz? Anadolu Ajansındaki
hisse devri usulsüzlüğünü örtmek için yasa hazırladığınız gibi, şimdi de RTÜK
için yasa mı dayatacaksınız? (CHP sıralarından alkışlar) RTÜK'ün itibarını
yerle bir ettiniz. Çıkın şimdi, bu ihaleleri şeffaf biçimde düzenleyecek
misiniz, bunları bizlere anlatın.
Sayın milletvekilleri, RTÜK'ün yayın denetimlerinde kadına yönelik
ayrımcılık dikkate değer düzeyde artmıştır. Televizyonlarda ilahiyatçı yorumcu,
hamile kadınlara karşı son derece ayrımcı, kadınları erkek karşısında tümüyle
arka plana iten sözler söylemiştir. Bülent Arınç, soru önergeme verdiği
gecikmiş yanıtıyla bu gafı benimsemiştir. RTÜK, programa yaptırım uygulamamış,
kadına hakareti açıkça onaylamıştır. Skandal RTÜK kararına karşı çıkan duyarlı
bazı RTÜK üyelerinin tavrı ise belgelerle ortadadır. RTÜK, yayıncılık ilkelerini
hiçe sayarak, bu kanallara karşı yine yaptırımda bulunmamıştır.
Sayın milletvekilleri, Türkiye'de en önemli vesayet, AKP'nin
kadınlar üzerindeki vesayetidir. RTÜK, cemaat-Hükûmet gerilimleri ve kendi
içindeki sır dolu sürtüşmeler sonucunda, bünyesindeki kadın personellere de
baskı uygulamaktadır. Sayın Bülent Arınç açıklasın, RTÜK’te on iki yıldır büro
müdürlüğü yapan bir kadın memur, geçtiğimiz günlerde hangi gerekçeyle görevden
alınmıştır?
Kadın yönetici, Deniz Feneri sabıkalısı eski RTÜK Başkanı Zahid Akman'ın özel kalem müdiresi ve Bakan Egemen Bağış’ın
akrabasıyla olan yakın arkadaşlığı nedeniyle mi görevinden olmuştur? RTÜK'te Zahid Akman'ın devam eden bir ağırlığı mı var ki mevcut
Başkan bu ağırlığı kırmaya çalışıyor?
Kurulda büyük ses getiren bu olay üzerine, Sayın Egemen Bağış’la
RTÜK'ün herhangi bir yöneticisinin ya da sizin bire bir görüşmeniz olmuş mudur?
Sayın milletvekilleri, RTÜK tüm kanallara eşit uzaklıkta
olmalıdır. Etik sorumluluk gereği TRT'yi denetleyen RTÜK'ün bir yöneticisinin,
aynı zamanda TRT Yönetim Kurulu üyesi olmasını asla kabul etmiyoruz. Bu
yetmezmiş gibi, Bakanlar Kurulunda bekletilen dosyayla, bir TRT Yönetim Kurulu
üyesinin daha aynı anda RTÜK üyeliğine atanması önerilmiştir.
Peki, Sayın Arınç'ın önerdiği bu RTÜK
adayı aylardır neden atanmadı, o koltuk neden boş? Bakanlar Kurulu bu üyelik
hakkında neden karar veremiyor? Yoksa Sayın Bülent Arınç ile Başbakan
arasındaki gerilim yüzünden mi RTÜK ataması Bakanlar Kurulunda bekliyor?
Sayın milletvekilleri, RTÜK’ün kuruluş ve hisse oranlarıyla ilgili
19’uncu maddesinde “Sendikalar, meslek kuruluşları, birlikler, dernekler,
vakıflar gibi kurumlar, doğrudan veya dolaylı ortak olan gerçek ve tüzel
kişilere yayın lisansı verilemez.” diye bir hüküm vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SAKİNE ÖZ (Devamla) – Bu maddeyle, üniversitelere, iletişim
fakültesi olan üniversitelere televizyon kanalı açamazsınız mı demek
istiyorsunuz?
Tarafsız ve özgür medyanın bağımsız denetimden geçmesi
düşüncesiyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Turgay
Develi, Adana Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TURGAY DEVELİ (Adana) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; milletimin bana verdiği bütçe hakkını kullanarak
vatandaşımızın ödediği vergilerin usule uygun olarak harcanıp harcanmadığını
tespit etmem Hükûmetçe ve Sayıştay üst yönetimi tarafından engellendi.
Sözlerime bu durumu protesto ederek başlıyorum.
Geçen bütçe görüşmelerinde Radyo Televizyon Üst Kurulunu, Adalet
ve Kalkınma Partisinin Türkiye’yi bir AKP stüdyosuna dönüştürmek için
kullandığı bir sopaya benzetmiştim. Bugün konuşmamın ilerleyen saatlerinde
bundan örnekler vereceğim.
Değerli milletvekilleri, burada bir sistemi, bir aygıtı
besleyecek, onun dişlilerini çalıştıracak sistemi muhasebeleştirmeye
çalışıyoruz. Devlet, iktidar erkini kullananların dışında, sömürdüğü
köylülerin, işçilerin, esnafın, emeklilerin gelecekleri üzerinde kendi
geleceğini kurmaya çalışıyor. Doksan yıllık cumhuriyet çürüye çüreye, köhneleşe köhneleşe…
Artık, bu çatının altındaki biz milletvekilleri, sokaktaki vatandaşın temel
taleplerini karışlamaktan uzak halkın gündemi yerine, Meclisin kendi gündemi
içerisinde daraldıkça daralıyoruz.
Bugün, Yüksekova’da, Adana’nın Dağlıoğlu Mahallesi’nde, Taksim
Meydanı’nda, Gezi direnişlerinde, Gever’de anaların
ağıtları kulaklarımıza gelmeyecek kadar duvarlar ördük aramıza. Toplumu, ulusu
alt kimlikler ve mezhepler üzerinden tanımlayarak gerçekten eşitlik, kardeşlik
ve adalet temelli bir araya gelmemiz gereken bütün değerleri öteledik. Bu
halkın yüzde 90’ı yoksul. Türkiye’deki işsizlik oranı dünya ülkelerinin
üzerinde. Memurların aldığı ücret yaşamlarını sürdürmeye yetmiyor. Öğrenciler
okuldan mezun olduktan sonra atanamıyorlar iş yok. Çiftçinin durumu gerçekten
işler acısı. Biz bu bütçeyle yoksulların, çaresizlerin, umutsuzların
taleplerine derman olmuyoruz, onlara cevap vermiyoruz.
Bu kirli aygıtın, sistemin sürmesi için, çatırdayarak sürmesi için
dişlilerin arasına bir yıllık bir yağ daha sürülüyor. Eğer bu düzen rehabilite edilmezse halktan alınan vergilerle,
yoksullardan alınan vergilerle bu devlet aygıtını besleyen sistem yenilenmezse,
reforme edilmezse hepimiz bu çatıyla beraber bunun altında
kalırız arkadaşlar. Çünkü bu Meclis ne özgürlük taleplerini karşılayabiliyor ne
işçilerin, köylülerin, yoksulların ekonomik taleplerini karşılayabiliyor. Bu
sistem sürdürülemez. Bu sistem sürdürülemediği zaman bunun altında başta
iktidar erkini kullananlar kalacaktır.
Seneca’nın milattan önce kırkıncı yılda söylediği bir laf var:
“Başlayan her şey biter.” İster doksan yıllık cumhuriyet, ister on bir yıllık
AKP iktidarı, isterse bundan sonra gelecek iktidarlar; halka dayanmayan, temsil
iradesini halktan almayan bu Siyasi Partiler Yasası’yla, bu seçim yasasıyla
Meclis oluşturulduğu sürece bu Meclis halkın temel taleplerini karşılayamaz
arkadaşlar.
Şimdi, gelelim RTÜK’le ilgili değerlendirmelere. Arkadaşlar, RTÜK
çürüyen sistemin sopası ama 1993 yılından bu yana, 1994 yılından bu yana,
yaklaşık yirmi yıldan bu yana benim de içinde bulunduğum, çok yakından
izlediğim bir kurum ve çürümüş, dökülüyor. Öylesine dökülüyor ki, öylesine…
Şimdi, az önce AKP’li arkadaşımız RTÜK’ün bütçesini saydı, “Bu görüşmeler sırasında
bunlar konuşulmadı.” dedi. 480 milyon lira 2014 yılı bütçesi. İhale yapıldı.
Sayın Sakine Öz arkadaşımız da söyledi, Sayın Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç
da bir demecinde söylemişti bunu “Devlete 1 milyon liralık gelir elde ettik.”
diye. Şimdi, ihaleler iptal oluyor. Bundan önceki iktidarlarda olduğu gibi AKP
iktidarı da RTÜK frekanslarını beceremedi; bir bir
ihaleler iptal oluyor. Şimdi, “Bu kadar para topladık, gelir elde ettik.”
deniyor. Peki, o verilen teminat mektupları, o, günde 50 lira, 100 lira reklam
geliri dahi elde edemeyen, Türkiye’deki bine yakın radyo ve televizyon -ulusal
televizyonlardan bahsetmiyorum- bu insanlar teminat mektuplarını faizle
aldılar, paralarını krediyle aldılar. Bunların bu zorluklarına karşı acaba RTÜK
bir çare bulacak mı?
Şimdi, RTÜK’te “tweetsavar” diye bir
uzman var. Bu uzman…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ne savar?
TURGAY DEVELİ (Devamla) – Tweetsavar.
Bunun işi gücü oturup tweet atmak. Ben
yüzüm kızarır diye Sayın Bülent Arınç’a dahi yazdığı
“tweet”leri buradan okuyamıyorum, Sayın Millî Eğitim
Bakanı Nabi Avcı’ya yazdıklarını okuyamıyorum. Diğerlerine, diğer AKP
milletvekillerine yazdıklarına hiç gerek yok. Bu adamın -adamın, kusura
bakmayın- bu memurun, uzmanın çok da özel bir koruması var. Mesela TRT’de ve
diğer devlet kurumlarında öğretmenler mahkemeye verildi Gezi direnişlerinden,
eylemlerinden dolayı; gençler Facebook’ta, Twitter’da
çağrı yaptıkları için. TRT’de 15 kişi soruşturuluyor, bu arkadaşımız özel,
müstesna bir koruma altında. Bakana dahi, tırnak içinde söylüyorum “sallıyor”
bakanlara ama bu arkadaş hakkında RTÜK’te bir işlem yapıldı ve “Soruşturmaya
gerek yok.” dendi.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Nasıl yetenekli bir arkadaşmış bu. Egemen
Bağış’ın akrabasıdır kesin.
TURGAY DEVELİ (Devamla) – Orasını bilmiyorum Haydar.
Şimdi, Halk TV’ye, Ulusal TV’ye, muhalif televizyon ve gazetelere
Gezi direnişlerinden sonra cezalar artırılıyor ya, şimdi AKP ile Gülen hareketi
içindeki dershaneler tartışmasından sonra -gözünüz aydın mı diyeyim, gözünüze
yazık mı diyeyim- Samanyolu, STV ve diğer televizyonlara da RTÜK sopa
göstermeye başladı arkadaşlar. Düne kadar diğer televizyonlara cezalar
yazılıyordu, anında tahsilat yapılıyordu, gönderiliyordu, şimdi Gülen
hareketinin televizyonları ve radyolarına şakır şakır cezalar yazılmaya,
uyarılar gitmeye başladı.
Son bir sözüm şu: Sayın Başbakanın AK PARTİ Grubunda ve diğer
yerlerde yaptığı aday tanıtımlarında, TRT, sadece bir tanesinde, iki saat dört
dakika canlı yayın yaptı 2 televizyonuyla. “Meclis Televizyonunu açalım.”
diyoruz. Sayın Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç Beyefendi, geçen, Plan ve Bütçe
Komisyonunda “Getirin kanun teklifini, açalım Meclis televizyonunu.” dedi. 3
tane kanun teklifi var. Sonuncusunu yaklaşık on beş gün önce ben verdim. Meclis
televizyonu açılırsa hiç olmazsa -sadece şu anda çalışmaları Meclis yayınlıyor,
televizyon yayınlıyor ama- bundan sonraki çalışmaları da halkımız buradan çok
net olarak izler, dinler ve hepimiz hakkında kararlarını kendisi verir.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Osman Oktay
Ekşi, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OSMAN OKTAY EKŞİ (İstanbul) – Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; sözlerimin başında, izin verirseniz, buraya sadece
“Sayıştay raporu” adı, başlığı altında belge sunan ama Sayıştay raporunu
sunmayan siyasi iktidarınızın bu tavrını protesto ederek başlamak zorundayım.
Buna ihtiyaç duyuyorum çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisine sizden de
beklediğim saygıyla bu gerçeğin uyuşmadığının farkındayım. Bunu özellikle
dikkatinize sunmak ihtiyacını duydum ve bu nedenle de maalesef az önce burada
görüşmelerine başlanmış olan Basın-Yayın Genel Müdürlüğü bütçesine olumsuz oy
verecek arkadaşlarınızdan biriyim.
Saygıdeğer milletvekilleri, Sayıştay raporunu buraya getirmemenin
somut örneğini arkadaşımız Kamer Genç sizlere açık açık ifade etti. Bodrum’da
680 dönüm arazinin bir kuruluşa, bir şirkete 150 milyon liraya…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Dolar, dolar, 150 milyon dolar.
OKTAY EKŞİ (Devamla) – Özür dilerim, 150 milyon dolara. Haklısınız
efendim.
150 milyon dolara bırakılmasını ve bu, 700 milyon dolarlık değere
sahip arazinin 150 milyon dolar karşılığında alan şirket tarafından üç gün
sonra bir bankadan 163 milyon…
KAMER GENÇ (Tunceli) – 180, üç gün sonra 180 milyon…
OSMAN OKTAY EKŞİ (Devamla) – Fark etmez 180 de etse. Teşekkür
ederim Kamer Bey.
180 milyon dolar kredi almaya vasıta edilmesini, zannediyorum ki
az önce değindiğim konunun somut örneklerinden biri olarak hem zabıtlara hem de
tarihe geçirmek gerekli oldu.
O nedenle, sizlere başta ifade ettiğim gibi, bu bütçede olumlu oy
vermenin vicdanen de, ahlaken de, siyaseten de mümkün olmadığını ifade etmek
istiyorum.
Saygıdeğer dostlar, burada, bir önceki bölümde Sayın Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç Türkiye Büyük Millet Meclisindeki dilin beklenmeyecek
kadar, arzu edilmeyecek kadar düşük düzeyde olmasından şikayetlerini ifade
etti. Sayın Bülent Arınç, hepinizin
bildiği gibi bu Türkiye Büyük Millet Meclisine 2002 yılından, 2007 yılına kadar
Başkan olarak hizmet vermiş arkadaşlarınızdan biri, çok da deneyimli bir
parlamenter. Biliyorsunuz ki, Meclisteki dilin düzeyi hepimiz kadar onu da
ilgilendiren bir husus. Sizin dikkatinize sunmak istiyorum: Beş yıl süreyle Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı sıfatı gibi en üst düzeyde bir sorumluluk ve sıfat taşımış
olan arkadaşımız, bu dil düzeyinin düzelmesi, yükselmesi veya Parlamento
dilinin Parlamentoya yakışan bir noktaya gelmesi hususunda acaba ne yaptı?
Zannediyorum ki Sayın Arınç, o dönemde pek çok ülkeye yaptığı ziyaretler
sırasında umarım o ülkelerin parlamentolarında bu konu nasıl bir şekilde
çözülmüştür ona en azından bir kısa süre vakit ayırıp öğrenmiştir. Dilerdim ki,
kendisinin o beş yıllık görev süresi içinde bu konuda bir çözüm üretme çabasını
da göstermiş olsun. Umuyorum, benim bu konuşmamdan sonra kendileri size hitap
ederken bu konuda yaptıklarını bizlere anlatır eğer başarılı
olmadıysa da onun sorumluluğunu üstlenir.
Saygıdeğer dostlarım, Basın-Yayın Genel Müdürlüğünün bütçesi
üzerindeki görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum konunun özüne gelmek
düşüncesiyle.
Yasal görevi bildiğiniz gibi güçlü ve özgür bir basın ortamının
sağlanmasına katkıda bulunmak olan ama bu görevinin yanından bile geçmeyen
Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü bütçesi, az önce ifade
ettiğim gibi mensubu olduğum grup tarafından olumsuz bir oyla
karşılanacaktır.
Gerçekten, söz konusu Genel Müdürlük, aşağıda değineceğim
konularda görevini yapsaydı huzurunuza çıkma şansını kullanırken hem bu Genel
Müdürlüğe hem de ona yön veren Hükûmete teşekkürlerimi sunmayı tercih ederdim
ama öyle bir şansım yok sevgili dostlarım. Çünkü,
Türkiye’de özgür bir basın yok. Tabii, bendeniz dâhil çok
yaygın bir kesimin, hatta dünyada bu konuyla ilgilenen herkesin örneğin, Avrupa
Birliğinin, Avrupa Konseyinin, Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri
Bakanlığının, Avrupa Parlamentosunun, Freedom
House’un, Gazetecileri Koruma Komitesinin, Dünya Basın Konseyleri Birliğinin,
Uluslararası Basın Enstitüsünün, Carnegie Vakfının, Avrupa Güvenlik ve
İşbirliği Teşkilatının, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütünün, Avrupa
Gazeteciler Federasyonun da kanaati bu yani Türkiye’de özgür bir basın yok.
Ama, bugünkü Avrupa Birliği Bakanı Sayın Egemen Bağış’a göre, kim ne
dersin bugün Türk medyamız tarihin en özgür dönemini yaşamaktadır. Başbakan
Yardımcısı Sayın Bülent Arınç da geçen yıl Plan Bütçe Komisyonundaki görüşmeler
sırasında aynen şu görüşü dile getirmişti: “Türkiye’de basın özgürlüğü var ki
bizim hakkımızda da, Hükûmetimiz hakkında da, AK PARTİ hakkında da her gün ağız
dolusu hakaretler yazılabiliyor, yanlış, çarpıtıcı haberler gelebiliyor.” Sayın
Arınç basının ne kadar özgür olduğunu, kendilerine yapılan hakaretlere -öyle
bir şey var mı, yok mu bu ayrı konu- bakarak değerlendirmektedir. Oysa aklı
başında hiçbir gazeteci ve hiçbir hukukçu özgürlüğü başkalarına hakaret etme
hakkı olarak anlamaz. Özgürlük başta siyasi iktidar olmak üzere gazetecinin
gördüğü, eleştirmeye değer bulduğu her şeyi kimseden korkmadan yazması,
kamuoyuna duyurmasıyla ölçülür.
“Hakaret” demişken değinmezsem olmaz sevgili dostlarım. Bu ülke
maalesef “Medyada da akbabalar var. Daha düne kadar üniformalılar
yazdıklarınızdan dolayı azarlıyordu. Onların o tasmalarını biz çıkardık. Şimdi
ise boyunlarına uluslararası tasmalar taktılar.” diyen yani medya mensuplarını
“boyunları tasmalı köpek” olarak niteleyen bir Başbakan tarafından
yönetilmektedir. Başkalarına hakareti kendisinin en tabii hakkı sayan ama bir
gazetede, bir televizyon programında “Havada bulut var.” diyen biri çıksa “Vay,
bana sen nasıl ördek dersin?” diye kıyameti koparan bir Başbakan.
Nitekim, bugün
Türkiye’de, gazeteciler, en masum haber başlıklarını dahi Başbakanın
beğenmemesi ihtimali olabilir korkusuyla atmaktadırlar çünkü hafazanallah,
Başbakan kızarsa en yakın ve en maruf danışmanın o gazetenin patronuna veya
genel yayın yönetmenine zılgıt çekmesi, onun ardından da Sayın Başbakanı
kızdıran gazetecinin işinden atılması, Türk medyasının en sık görülen olaydır.
Yeri gelmişken belirteyim, işten atılmak, talihli gazetecilerin
uğradığı muameledir. O kadar şanslı olmayanların adresi ise en yakın
hapishanedir. (CHP sıralarından alkışlar)
Sevgili dostlarım, böyle bir gerçeğin Türkiye’nin karşısına
çıkacağını 2005 yılında şu anda yürürlükte bulunan Ceza Kanunu daha yürürlüğe
girmeden Hükûmete duyurmak istedik. Başında bulunduğum Basın Konseyi, Adalet
Bakanını, Sayın Başbakanı ziyaret etti, durumu anlattı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN OKTAY EKŞİ (Devamla) - “Türkiye, böyle giderse dünyanın en
büyük gazeteci hapishanesi olacak.” dedik, dikkatlerini çektik. Hiçbir yere
varmadı. Böyle bir ülke sizin veya Sayın Başbakanın belki özlemlerine ve
beklentilerine uygun bir ülke ama bu ülke büyük Türkiye’nin milletine
yakışmayan bir ülke oldu sizin sayenizde.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Sayın Başkanım, Sayın Hatip
milletvekilini ahlaki davranmamakla suçladı. Genel ifade budur, bunu düzeltmesi
gerekir, bu Meclisten özür dilemesi lazım.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına dördüncü konuşmacı Uğur Bayraktutan, Artvin Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi bir kere daha saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerimin başında milletimin bana verdiği bütçe hakkını
kullanarak vatandaşımızın ödediği vergilerin usulüne uygun olarak harcanıp
harcanmadığını tespit etmem Hükûmetçe ve Sayıştay üst yönetimi tarafından
engellenmiştir. Sözlerime bu durumu protesto ederek başlıyorum.
Sayın milletvekilleri, kamu harcamalarının amacına ve yasalara
uygun yapılıp yapılmadığının halkın temsilcileri adına Sayıştayca
denetlenmesi modern demokrasilerin en belirleyici özelliklerinden bir
tanesidir. Sayın Başbakan Yardımcısı burada, birinci bölüm üzerine yapmış
olduğu konuşmada -bu sözleri bir kere daha tekrarlamak istiyorum Sayın Arınç-
dedi ki: “Bakın, Mevlüt Bey, burada mı bilmiyorum.
Ben Plan ve Bütçe Komisyonunda kendi bütçelerimi sunarken bana 4 sayfalık veya
6 sayfalık şeyleri gösterdiler. Gerçekten Sayıştay raporları üzerinde bir
tartışma vardı. ‘Bu, rapor mu size göre?’ dediler. Çok açık söyledim, ‘Bu, bana
göre içinde rapor kelimesi geçen bir yazıdır.’ dedim, daha ne diyeyim.” Bu
anlamda Sayın Arınç’ı kutluyorum. Demek ki, bugün,
burada denetleme raporları diye Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilen,
Anayasa’nın ilgili maddelerinde Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim
yetkisini kullanan Sayıştayın denetim raporları
Meclise gelmemiştir, gelmeyen raporlar üzerinden Türkiye Büyük Millet Meclisi
görüşme yapmaktadır. Bu ne demektir? Demek ki anayasal yetkilerini aşan,
Anayasa’ya karşı suç işlenmiş olan bir fiilî durum, bir defakto
durumla karşı karşıyayız değerli arkadaşlarım. Öncelikle bunu vurgulamak
istiyorum. Arkasından, Vakıflar Genel Müdürlüğüne ilişkin ayrıntılı beyanlarımı
da ifade etmek istiyorum değerli arkadaşlarım.
Mustafa Kemal’in mabedinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 1 Mart
1922 tarihli açılışında, Mustafa Kemal Atatürk, Meclisin açılısında aynen şu
sözleri diyor, diyor ki: “Bilinmektedir ki vakıflar memleketimizin mühim bir
servetini teşkil etmektedir.” Bunu cumhuriyetimizin banisi, ulusal Kurtuluş
Savaşı’mızın önderi cumhuriyet kurulmadan önce ifade ediyor. Vakıfların ne
derecede önemli bir kuruluş olduğunu göstermesi açısından en çarpıcı sözlerdir
diye anlatmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bin yıldır bu topraklarda vakıflar var. Ta,
belediyelerin bugün yapmış olduğu görevleri ifa eden kültürümüzde, tarihimizde
bir gerçeklik olarak kabul edilen vakıflar var. Evkaf Bakanlığı kaldırıldıktan
sonra modern cumhuriyetin, Atatürk’ün cumhuriyetinin kabul etmiş olduğu
Vakıflar Genel Müdürlüğü kuruluyor. Vakıfların kurulmasındaki temel amaç nedir?
Esas saik yardım saikidir. Geriye doğru baktığınız
zaman Türk milletinin yardım amacını fakirlere, ihtiyaçlılara yardım amacını
güden, aynı zamanda da imaretlerle, diğer sosyal yardımlarla bu gerçeği
sağlayan bir kurumla karşı karşıyayız.
Gelinen noktada Osmanlı İmparatorlu’ğuna
baktığınız zaman, geçmişe baktığınız zaman Osmanlı İmparatorluğu’nda bazı
padişahların neredeyse hayvanlara yardım amacıyla bile vakıflar kurduğu gerçeği
var. Tarihe baktığımız zaman bu gerçekleri görürsünüz. Ama bir başka gerçek de
var; Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde o dönemin düzenbazlarının vergi
kaçırmak amacıyla vakıflar kurdukları, vakıflara para aktardıkları gerçeğiyle
karşı karşıya kalıyoruz. Onları bugünle karşılaştırdığımız zaman tarihî
gerçeklerin bugünün gerçekleriyle karşı karşıya geldiğini göstermesi açısından
ilginç bir örnektir diye görüyorum.
Bakın değerli arkadaşlarım, bugün gazetelerdeki bir haberi sizinle
paylaşmak istiyorum. “Camiye sığınmak suç mu?” diye bir haber yayımlandı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Valide Sultan Bezmi
Alem Camisi’ne Gezi olayları sırasında 255 sanığın… Bazı suçlar da işlemişlerdi
o iddianamenin içinde onlar da var, 6136 var, diğer suçlar var, bunların
içerisinde camiye sığınmayı da bir suç olarak iddianamenin içerisine
tanzim ettiler değerli arkadaşlarım. Bu suçun gerekçesini de “İbadethaneleri
kirletmek suretiyle kamu malına zarar vermek.” diye… Bakın, Sayın Başbakan
Yardımcısı sanıyorum dikkatle dinler. Evet, şimdi, gelinen noktada ben
cumhuriyet savcısının bu suç tarifini görünce bir hukukçu olarak güldüm Sayın
Başbakan Yardımcım. Neden? Bakın, bundan uzun bir süre önce Sayın Maliye
Bakanına bir soru sordum -basında bazı
haberler çıktı- bu sorularım şunlar, dedim ki: “Son günlerde ulusal basına
yansıyan haberlerde belediyelerin borçlarına karşılık camilerimizi Hazineye
devrettiklerine ilişkin iddialar kamuoyunu yaygın bir şekilde meşgul
etmektedir. Basına yansıtıldığı gibi belediyelerin borçlarına karşılık camileri
Hazineye devrettiği iddiaları doğru mudur?” Hemen arkasından “2002 ve 2013
tarihleri arasında hangi belediyeler borçlarına karşılık camileri Hazineye
devretmiştir?” diye sordum. “Sayıları kaçtır, bu belediyeler hangi partilere
aittir, bunları yıllarıyla birlikte açıklar mısınız?” diye sordum. Uzun bir
zaman geçtikten sonra Sayın Bakan lütfettiler ve bana vermiş oldukları cevaplarda
–ki tesadüflere bakın, bu belediyelerin içerisinde Güngören var, Üsküdar var,
Hatay Reyhanlı var, Nevşehir var, Düzce var, Afyon Çay belediyeleri var- tahmin
edin hangi belediyeler, hangi partili belediyeler? Sayın Bakan bana vermiş
olduğu cevapta partilerin adlarını yazmamışlar. CHP Grubuna soruyorum: Hangi
partili belediyeler? (CHP sıralarından “AKP’li belediyeler” sesleri) Öyle mi?
Nasıl bildiniz, tebrik ediyorum. Şimdi, gelinen noktada, bakın, şimdi, burada
cumhuriyet savcısının iddianamesine göre camilere sığınmak suç ama camileri
borçları karşılığında Hazineye satmak suç değil. Öyle değil mi yani? Bu suç
değil, değil mi değerli arkadaşlarım? Yani Sayın Bakanın vermiş olduğu cevabı
bir ironi olarak algılıyorum ama salonda da kendisine göre de bir açıklama
yapmış, bu açıklamada da aynen şöyle söylüyor, diyor ki: “Biz vergi borcuna
karşılık bu camileri aldık ama camileri muhdesat
kabul ettik, bir mütemmim cüz olarak kabul etmedik. Muhdesatların
parasını vermedik, sadece taşınmazların paralarını verdik.” Yani gelinen
noktada bu çarpıcı örneğin bir tanesini cumhuriyet savcısına göndereceğim,
belki hukuk kuralları açısından suç teşkil etmeyebilir ama etik kuralları da
vardır, ahlak kuralları da vardır. Ben Hükûmetin dikkatini çekmesi açısından
ilginç bir örnek olarak buna sizlerin dikkatini çekiyorum değerli arkadaşlarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
Bakın, biraz önce Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki o ahlaksızca
yapılan, vergi kaçırma amacıyla yapılan örnekleri verdim. Ben avukatlık
yıllarımda Trabzon Vakıflar Bölge Müdürlüğünün bin metrekare yere ilişkin nasıl
davayı takip ettiğini, yirmi yıl boyunca o taşınmazlara ilişkin gayrimenkul
davalarında keşiflere nasıl dikkat gösterdiğini, nasıl ihtimam gösterdiğini
takdirle izlemiş bir arkadaşınızım. Ama gelinen noktada, özellikle vakıf malı
olan camilerin restorasyonlarına ilişkin çıkılan ihalelerdeki sorunların,
kokuların ne olduğunu bütün Türkiye duydu. Burada ayrıntılarına girmek
istemiyorum. Hangi illerde hangi camilere ilişkin, kutsal yerlerimize ilişkin
ödemelerde, o restorasyonlarda fazla ödemelerin yapılmış olduğu, hangi
istihkakların kimlere ödendiği, hangi haksız ödemelerin yapıldığına ilişkin
örnekler bende var. İsterseniz, Sayın Bakan, size takdim ederim.
O nedenle, geçmişle bugünü karşılaştırdığımız zaman değişmeyen bir
şeyin olumsuzluk olduğunu görüyorum. Yıllarca avukatlık yaptım, sanıklar
adliyenin önüne geldiği zaman şunu sordular: Herkese annesini, babasını
sordular ama hırsıza hangi siyasal partiden olduğunu sormadılar. Hırsızlık o
kadar evrensel bir kavram. O anlamda, gelinen noktada, bardağın dolu olduğuna
mı, boş olduğuna mı; iyi tarafından
bakmamız gerekiyor.
Bir de ayrıca bir şey daha var: Biliyorsunuz, vakıfların iki tür
geliri var. İki tür gelirlerinden bir tanesi hayrat bir tanesi akar değerli
arkadaşlarım.
Din görevlilerimize ilişkin olarak Diyanet İşleri Başkanlığı,
Vakıflar Genel Müdürlüğü -Sayın Başbakan Yardımcımız bunu iyi bilir- ecrimisil talep ediyorlar değerli arkadaşlarım. İş
yerlerine ilişkin olarak bu talepleri kabul edebilirim. Vakıfların kiraya
vermiş olduğu iş yerleri olabilir, diğer yerler olabilir, bunlara ilişkin
olarak elde etmiş oldukları gelirleri yani “akar geliri” adı altında talep
etmesini doğal karşılayabilirim. Ama, bu camilerde din
görevlisi olarak görev yapan, 80 bine yakın camide görev yapan din görevlileri
var değerli arkadaşlarım; bunlardan da, ne yazık ki, Vakıflar Genel Müdürlüğü
onların kalmış olduğu lojmanlara ilişkin olarak, sadece orada ibadet görevini
yerine getiren bu görevlilere ilişkin olarak da ne yazık ki bunları da bir akar
olarak kabul etmekte, hayrat olarak kabul etmemekte, din görevlilerine, oradaki
kişilere ecrimisil göndermektedir. Çok ufak bir
ayrıntı olarak gözükmesine rağmen, Yargıtayın bu
konuda olumlu görüşü olmasına rağmen, bugün orada bulunan görevlilere ecrimisil talep etmeyi, “işgal tazminatı” adı altında,
“fuzuli işgal tazminatı” adı altında onları bir şagil
olarak kabul etmeyi ne hukuk anlayışıyla, ne demokrasi anlayışıyla, ne de
adalet anlayışıyla bağdaştırmak mümkün değildir.
O nedenle, gelinen noktada, Vakıflar Genel Müdürlüğünün bütçesine,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, bütün bütçeyle beraber “hayır” oyu
kullanacağımızı belirtiyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına beş’inci
konuşmacı Ayşe Gülsün Bilgehan, Ankara Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AYŞE GÜLSÜN BİLGEHAN (Ankara) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun 2014 yılı
bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini sunmak için söz aldım.
Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, buradan 2005 yılında da aynı kurum için partim
adına konuşmuşum, 22’nci Dönemde. Bakın, o zaman ne demişim: “Kuşkusuz son iki
yüz yılın en büyük liderlerinden olan Mustafa Kemal Atatürk bütün Türk
milletine mal olmuş bir kahramandır.” O zaman ön sıralarda oturan iktidar
partisi milletvekillerinin beni desteklediklerini, hem de hararetle
desteklediklerini çok iyi hatırlıyorum.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Ben de oradaydım.
AYŞE GÜLSÜN BİLGEHAN (Devamla) – Eminim aynı partinin üyeleri
arasında bu görüşü muhafaza eden sizin gibi milletvekilleri hâlâ vardır ama o
günlerden bu yana, Sayın Arınç’ın da dediği gibi, çok
şey de değişti. Elbette değişen, Atatürk’ün tarihin gördüğü en büyük
liderlerden biri olması değildir. Zaten, yapılan bir araştırma Türkiye’de
yaşayanların yüzde 82,3’ünün kendini Atatürkçü olarak nitelendirdiğini
gösteriyor. Son 10 Kasımda ülkemizde bulunan Sosyalist Enternasyonal
temsilcileri, ölümünden yetmiş beş yıl sonra bir liderin milyonlarca insan
tarafından nasıl samimi bir saygıyla anıldığını gözleriyle gördüler. Bunların
bir kısmı Avrupa’dan geliyordu ama çoğunluğu Afrika ve Arap ülkeleri ile Güney
Amerika’dandı. Evet, dünyada ve Türkiye’de Atatürk hâlâ en büyük markamızdır.
(CHP sıralarından alkışlar)
Son yıllarda değişen bu değildir ama Sayın Başbakanın kullandığı
söylemlerdir. Geçtiğimiz günlerde “İki yüz yıldır bu millete istikamet dayatılıyor. ‘Doğru olan budur.’ diye millete baskıyla,
şiddetle dayatma yapılıyor.” diyebilmiştir. “İki yüz yıl” dedi; yani hem
Osmanlının bir dönemi hem de Cumhuriyet Dönemi’ni kastetti. Yani bu halkın
verdiği Kurtuluş Savaşı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışı, cumhuriyetin
kuruluşu, demokrasiye geçişimiz demek ki millete istikamet dayatıldığı dönemin
ürünleridir. Başbakan bu düşüncede olursa ona bağlı olan ve görevi Atatürkçü
düşünceyi yaymak ve korumak olan bir kurum nasıl çalışır? Zaten bugün üzerinde
konuştuğumuz kurumlar Atatürk’ün kültür devriminin oluşturulması ve
geliştirilmesi için kurdurduğu ve vasiyetinde korunması için özel önem verdiği
kurumlar mıdır? Unutmayalım ki, bu kurumlar Atatürkçülüğe en büyük darbeyi
vuran 12 Eylül rejiminin bıraktıklarıdır. Atatürk’ün vasiyeti yok sayılarak
Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumu o dönemde özerk olmaktan çıkarılıp, birer
devlet dairesine dönüştürülmüştür. Her fırsatta “Biz ülkeyi askerî vesayetten
kurtardık, sivilleştirdik.” diyen iktidar –ki, iyi oldu- nedense en insani hak
olan miras hakkına saygı göstermemekte ve kurumları Atatürk’ün vasiyetine uygun
konuma getirmemektedir. Bu konuda Antalya Milletvekilimiz Gürkut
Acar’ın yasa teklifi önümüzdedir. Bu kurumları Atatürk’ün vasiyetine uygun bir
biçime dönüştürmek, yeniden özerkliğini sağlamak da siyasete düşer.
Daha önce dernek statüsünde olan ve kendi üyelerince seçilen Türk
Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu yönetimi şimdi Cumhurbaşkanı, Başbakan ve
ilgili bakanlarca belirleniyor. 2011 yılında kanun hükmünde kararnameyle
yeniden düzenlenen yüksek Kurumun amacı bakın nasıl belirtilmiş: “Atatürkçü
düşünceyi, Atatürk ilke ve inkılaplarını, Türk tarihini ve Türk dilini bilimsel
yoldan araştırmak, tanıtmak, yaymak” ve ayrıca, bu Kurumun Atatürk’ün manevi himayesinde
olduğu da özellikle vurgulanmış. Bakalım öyle mi? Yüksek Kurumun İnternet
sitesinin içinde Atatürk’ü aradım. Cumhuriyetin 90’ıncı yılında Kurumun Sayın
Başkanının yayınladığı mesajda yoktu. 23 Nisan mesajına da baktım, orada da
Atatürk’e ve silah arkadaşlarına rastlayamadım. Neyse 19 Mayıs mesajında
Atatürk’ü bulabildim.
Peki, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ndeki mesaj nasıldı? Herhâlde
Kurumun cumhuriyetin kadınlar için yaptığı devrimleri hatırlatacağını, Medeni
Kanun’dan bahsedeceğini, eşitliğe vurgu yapacağını beklersiniz değil mi?
Başkan, Kurum bünyesinde görev yapan bütün hanımefendilerin Kadınlar Günü’nü
kutlamakla yetinmiş ama zaten bakınca Kurumda Başkan ve Başkan Yardımcısı
konumunda hiçbir kadının olmadığını, daha doğrusu kalmadığını görüyoruz.
Açıkçası şöyle bakınca da tamamen erkeklerden oluşan bir yönetim burada
karşımızda duruyor.
YILDIRIM M. RAMAZANOĞLU (Kahramanmaraş) – SGK Başkanı bir bayan.
AYŞE GÜLSÜN BİLGEHAN (Devamla) – Yüksek Kurula bağlı kurumların
yayınladığı eserleri de inceledim. Atatürk Kültür Merkezi bir yılda Atatürk’le
ilgisi olmayan 5 kitap yayınlamış, şart değil, olabilir. Atatürk Araştırma
Merkezinin bu yıl yayınladığı “Atatürk” kitapları, tek bir resimli kitabın
serilerinden ibaret, burada. Güzel, çocuklara yönelik, 10 ciltlik bir kitap.
Yani bütün yayınlanan eser bu ama bu eseri yayınlayan yazar ayrıca hayatını
kaybetmiş yayın sırasında. Sayın Necdet Kuru’yu da
burada saygıyla anıyorum.
Türk Tarih Kurumunun yayınlarına bakınca cumhuriyetin kuruluşunun
90’ıncı yılında, devletimizin kuruluş belgesi olan Lozan’ın 90’ıncı yıl
dönümünde bu konulara ne kadar önem verilmiş? Tek bir kitap yok. Bugüne kadar
Lozan ile ilgili yapılan tek etkinlik geçen ay Ankara’da Hacettepe Üniversitesi
iş birliğiyle düzenlenen uluslararası bir sempozyum ki ben de bir şekilde
katıldım, izledim; iyi bir sempozyumdu, en azından ulusal ve uluslararası
tarihçilerin görüşlerini özgürce ifade ettikleri bir sempozyumdu. En azından
bunun bir an önce kitaplaşmasını bekliyoruz.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bildiğiniz gibi, 2015
Ermenilerin soykırım iddialarına konu olan olayların 100’üncü yılı. Ermeni
diasporasının bu konuda çok ciddi hazırlıklar yaptığını biliyoruz. Buna karşı
Yüksek Kurulda çalışmaya başlamış mıdır? Bilmek zor çünkü yapılan çalışmaları
Yüksek Kuruma bağlı olan Danışma Kurulu üyeleri bile bilmemektedirler. Zaten
son iki yıldır hiç toplanmamışlar.
Dil Kurumuyla ilgili düşüncelerimizi bir başka arkadaşım dile
getirecek ama son bir yılda akılda kalan tek etkinliği, Gezi gösterileri sırasında
“çapulcu” sözcüğünün anlamını değiştirmesi oldu. Peki, tam da onun sahip
çıktığı kurumlar bile Atatürk’e sahip çıkmıyorsa ne olacak? Şu oluyor: Bu
ülkede hâlâ cesaret sahibi aydınlar yaşıyor ve tarihi çarpıtanlara derslerini
verecek kitaplar yazıyorlar; kahramanlarına saygısızlık yapıldığında
milyonlarca kadın-erkek, genç-yaşlı meydanlara çıkarak tepkilerini
gösteriyorlar. İşte onlar, Atatürk’ün gerçek mirasçılarıdır. (CHP sıralarından
alkışlar) Çünkü onlar, Atatürk’ün manevi mirası olan bilim ve akılla
donatılmışlar, ayrıca bunu mizah güçleriyle de taçlandırmışlardır. Dünya,
Türkiye’nin bu yeni sivil gücünü ilgiyle izliyor.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; her yıl milyonlarca insan
neden Anıtkabir’e özlemle olduğu kadar kaygıyla da koşuyor? Bu kurumlar önce bu
gerçeğe bir yanıt bulmalılar. Bize gelince, unutmayalım, laik, çağdaş, demokrat
bir Türkiye Cumhuriyeti’nde siyasetin görevi, bu insanların bu kaygılarını
büyütmek değil, gidermektir.
Sayın Başkan, burada Sayıştayın
raporlarıyla ilgili tartışmalar da oldu. Bu vesileyle konuyla ilgili yaşanan
bir durumu da burada hatırlatmak istiyorum. Cumhuriyet Halk Partisinin,
Başbakana çağrı yapmak üzere bütçeyle ilgili hazırladığı afişlerin, ilgili
şirket tarafından “Başbakanı fazla eleştiriyorsunuz, yumuşatın” diyerek geri
çevrildiğini duymuşsunuzdur. Demokratik bir ülkede muhalefet partisinin
parasını vererek astırmak istediği afişlerin sansürleme girişimini anlamak
mümkün değil. Bunu, ne Avrupa Birliğine ne de değerlerini paylaştığımız Avrupa
Konseyine anlatmak mümkün değil.
Son olarak yine de iyi bitireyim. Hiç olmazsa, sahaya geçenlerde
üzerlerine “Yüce Atatürk” yazan formalarla çıkan Fethiyesporlu
futbolculara bir ceza verilmedi. En azından bunu olumlu olarak görüyoruz ve
bugün…
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Daha belli değil.
AYŞE GÜLSÜN BİLGEHAN (Devamla) – Daha belli değil mi? Ben öyle
gördüm.
Yine de, bugün, burada konuşulan bütün konuların ülkenin yararına
sonuçlanmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına altıncı konuşmacı Dilek Akagün Yılmaz, Uşak Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; burada bütçe görüşmelerini yapıyoruz. Özü itibarıyla, halktan
toplanan vergilerin nasıl harcandığını ve nasıl harcanacağını konuşuyoruz.
Ancak bu bütçe, halkın geçim sıkıntısını çözmüyor, halka dokunmuyor, halkın
temsilcilerinin, sendikaların, esnaf odalarının görüşleri dahi sorulmuyor.
Uşak’ta dün bir olay oldu. Karayolları işçileri, taşeron işçileri
iki aydır ücretlerini alamadıkları için direniş yaptılar. Ücretlerini
alamamalarının gerekçeleri, müteahhit firmanın devletten ödeneğini alamaması,
hak edişini alamaması olarak açıklandı. İşçiler direniş yapınca da işten
atılmakla karşı karşıya kaldılar. Anlaşılıyor ki buradan da, bu bütçede taşeron
işçilerin ücretlerine herhangi bir ödenek yok.
Yine Kamu Denetçiliği Kurumuna bazı emekliler başvurdular ve bu
Kamu Denetçiliği Kurumu dedi ki: “Emekliler arasındaki eşitsizliklerin,
farklılıkların ortadan kaldırılması gerekiyor.” Bu konuda Bakanlığa ve Sosyal
Güvenlik Kurumuna gerekli mevzuat değişikliklerinin yapılması için başvurulması
konusunda bir tavsiye kararı aldı. Bu tavsiye kararına karşı Sosyal Güvenlik
Kurumu bunu reddetti mevzuatımızda böyle bir düzenleme yoktur diye. Buradan da
anlaşılıyor ki, emeklilere herhangi bir şekilde bu bütçeden ödenek yok.
Bu söz konusu bütçe ile ilgili biz baktığımız zaman gelen
belgelere bir tek söz vardı orada bizim karşımıza çıkan, “Sayıştay raporunda,
Merkezin 2012 yılına ilişkin yukarıda belirtilen mali rapor ve tablolarının tüm
önemli yönleriyle doğru ve güvenilir bilgi içerdiği kanaatine varılmıştır.”
deniyordu. Bundan biz ne anlamalıyız, onu size soruyorum. Bu tablolar nedir,
görmedik. Harcamalar nasıl ve ne şekilde yapılmıştır, bunu bilmiyoruz. Bu
konularla ilgili hiçbir bilgi yok. Bu nedenle de kurumun bütçesi üzerine sadece
“Ne olduğunu bilmiyoruz, bizlere bilgi verilmiyor. Bu kurumlar AKP’nin arka
bahçesi olmuştur.” diyerek halka şikâyet ediyor, ilk seçimde bunların hesabının
sorulması gerektiğini belirtiyor ve takdiri halkımıza bırakıyoruz. Tüm bütçe
kanununda olduğu gibi, bu, benim söz almış olduğum Atatürk Araştırma Merkezi ve
Atatürk Kültür Merkezinde de aynı şeyler söz konusu.
Atatürk’ün kuruculuğuna önderlik ettiği Türk Dil Kurumu 1932
yılında, Türk Tarih Kurumu ise 1931 yılında Türk dili ve tarih araştırmalarının
bilim ve sanat insanları tarafından özgürce yapılması, uzmanların yetiştirilmesi,
halkın katılımının sağlanması amacıyla bağımsız, dernek statüsünde kurumlar
olarak kurulmuştur. Atatürk bu çalışmaların daha da geliştirilebilmesi için
kendisine ait tüm mal varlığının gelirlerini bu kurumlara bırakmıştır. Bu
kurumların asla bir devlet kuruluşu olarak şekillenmesini istememiştir. Ancak,
12 Eylülün faşist karşı devrimci generalleri 82 Anayasası’nın 134’üncü
maddesine dayanarak 2876 sayılı Yasa’yı çıkarmışlar ve Türk Dil Kurumunu, Türk
Tarih Kurumunu kapatmışlar, dernek üyeliklerini sona erdirmişler ve Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu şeklinde bir devlet dairesi kurmuşlardır.
1938 yılında Atatürk’ün vasiyetinde, İş Bankasındaki hisselerin gelirleri Türk
Dil Kurumu ve Tarih Kurumuna bırakılmış olmasına rağmen, vasiyeti yok sayılmış,
tüm gelirlerine el konulmuştur. Aynı ayıbı AKP devam ettirmiş, 11/10/2011 tarihinde Meclise dahi getirmeden 664 sayılı
Kanun Hükmünde Kararname’yle kurumu yeniden yapılandırmış, asıl olarak da tüm
kadroları yeniden atamış ve Atatürk’ün miras bıraktığı gelirleriyle Atatürk
karşıtı, yandaş bir kurum yaratmaya çalışmıştır. Kanun Hükmünde Kararname’de,
Cumhurbaşkanının gözetiminde, Başbakanlığa bağlı Atatürkçü düşünceyi, Atatürk
ilke ve inkılaplarını, Türk kültürünü, Türk tarihini ve Türk dilini bilimsel yoldan
araştırmak, tanıtmak, yaymak ve yayınlar yapmak amacıyla Türk Dil Kurumu, Türk
Tarih Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi ve Atatürk Kültür Merkezinin kurulduğu
belirtilmektedir. Ancak, bu Hükûmet ne yapmıştır? Bu kuruma çoğunlukla Atatürk
karşıtı insanları atamış, hatta atanan bir kişi o kadar tepki çekmiştir ki
istifa etmek zorunda kalmıştır.
Türk Tarih Kurumu Başkanı konumunda olan Profesör Metin Hülagü, 28 Ekim 2013 tarihinde ulus devlet döneminin
bittiğini, Andımız’ın kaldırılmasının yerinde olduğunu,
“Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesinin artık geçerli olmadığını açıkça ifade
etmesine rağmen Kurum Başkanlığına devam etmektedir. AKP milletvekilleri bu
düşüncelere katılmakta mıdırlar? Kendilerinin hâkimiyeti altında olan böylesi
bir Kurumun, bu Başkanının düşüncelerine katılıyorlarsa onları Türk halkının
takdirlerine bırakıyorum.
Kurumun amacı, Atatürkçü düşünceyi yaymak olarak ifade edilmişken,
2013 ve 2014’te Sayın Bülent Arınç’ın bütçe
görüşmelerinde açıkladığı gibi Sultan Abdülaziz ve dönemi, Sultan II.
Abdülhamit ve dönemi, son halife Abdülmecit Efendi, Sultan Vahdettin ve dönemi
sempozyumları yapılmış ve yapılacağı açıklanmıştır. Ne kadar
manidar değil mi? Atatürk’ün ortadan kaldırdığı saltanat dönemi, Atatürk’ün
miras gelirlerinin harcandığı kurumlarla topluma yeniden kabul ettirilmeye
çalışılmaktadır ama her ne kadar AKP iktidarı, bunları devlet dairesi hâline
dönüştürmek ve amaçlarının dışında çalıştırmakla uğraşsa da Türk halkı yine
Atatürkçü düşünceye sahip çıkmış, Atatürkçü Düşünce Derneği gibi, Dil Derneği
gibi dernekleri oluşturmuş ve yine Atatürkçü düşüncenin yayılması konusunda her
türlü çabayı sarf etmektedir.
Bu kanunda, Atatürk Uluslararası Barış Ödülü’nün verilmesiyle
ilgili bir hüküm de bulunmaktadır ama her nedense 2001 yılından bu yana kimseye
verilmemektedir. Önceki gün BDP Grubundaki konuşmacı ve bugün Taha Akyol,
yazısında Nelson Mandela’nın 1992 yılında Atatürk Barış Ödülünü almadığını yani
Atatürk’ün dünyada saygı uyandıran bir lider olmadığını ima etmişlerdir. Oysaki
Güney Afrika Komünist Partisi tarafından yapılan resmî açıklamada, Mandela’nın
ödülü almamasının nedeni Atatürk’e saygı duymaması değil, 12 Eylül faşizmine
duyduğu tepki ve o dönemde Cumhurbaşkanı olan Turgut Özal’ın, Başbakan iken,
Afrika ülkelerindeki iç savaşlarda Türkiye'nin silah satışına aracılık etmesi
olarak belirtilmiştir. Bu açık gerçeğe rağmen Atatürk'e saldırı her yönden
devam etmektedir. Bu saldırıları yapan kişiler, Lloyd George’un, Atatürk'ün yüz
yılda bir gelen dâhi olduğunu, yine 1981 yılını UNESCO’nun Atatürk Yılı ilan
ettiğini unutmuş görünmektedirler.
AKP iktidarı, Atatürk’e bu saldırılarını artık açıktan
yapmaktadır. Başbakan, hiç çekinmeden, Atatürk ve İsmet İnönü için “2 ayyaş”
sözünü kullanmıştır. Vatandaşların Atatürk sevgisiyle arabalarına yapıştırdıkları
Atatürk resimlerine ceza yazılmaktadır. Sağlık Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı, Ekonomi Bakanlığı, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı
ve Maliye Bakanlığı resmî İnternet sitelerinden Atatürk resimlerini
çıkarmışlardır. Devlet nişanlarından Atatürk kabartmaları ve “TC” ibareleri
çıkartılmıştır. Atatürk anıtlarına çiçek koyanlar cezalandırılmaktadır.
Okullarda Atatürk rozeti takmak neredeyse disiplin suçu olmuştur.
Anayasa ve Millî Eğitim Temel Kanunu’ndaki açık hükümlere aykırı
olarak Millî Eğitim Yönetmeliği değiştirilmiş, Atatürk ilkelerine ve
devrimlerine bağlı öğrenci yetiştirme amacına son verilmiştir. Demokratikleşme
paketiyle Andımız kaldırıldı. Anayasa'nın 174’üncü maddesiyle korunan Türk harf
devrimi yok edilmek istenmekte; x, q ve w harfleriyle alfabeye ekleme yapılmak
istenmektedir.
Evrensel kurallara uygun olarak ana dilin öğrenilmesi hâlen
ülkemizde sağlanmışken, şimdi özel okullarda, ardından da -anlaşılıyor ki-
kamuda ana dilde eğitim getirilerek Türkiye ayrıştırılmaya çalışılmaktadır.
Hâlen ülkemizde farklı dil ve lehçelerde yayın yasağı yoktur.
Eğitim alanında lisansüstü eğitim yapılabilmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – Propaganda yasağı yoktur ama istenen
çok açıkça söylenmekte, önce “Türkiye Kürdistanı” adı altında özerk bir bölge,
ardından da birleşik Kürdistan olarak ayrışmak…
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Süren bitti süren.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – …ülkenin bölünmesi, doğunun
açılması istenmektedir.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Kayıtlara geçmiyor, süren bitti.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – Atatürk düşmanları, gericiler ve
bölücüler bu saldırılara devam etmektedirler.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Onlar geç aklına geldi.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – Ama,
şunun bilinmesini istiyorum ki ben, Atatürk’ü bir kere kaybetmişizdir…
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Süren bitti süren.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – …Atatürk aramızdan ayrılmıştır ama
binlerce Atatürk sizlere karşı mücadele edecektir, binlerce Atatürk sokaklarda,
meydanlarda hâlen daha vardır.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Geç kaldın geç.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – Sizlere rağmen bu ülke
bölünmeyecektir. (CHP sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Cevap vermeye değmezsiniz.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son konuşmacı Gürkut Acar, Antalya Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA GÜRKUT ACAR (Antalya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumunun 2014 yılı bütçeleri
üzerine söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Bu kurumların yaptığı harcama ve işlemleri denetlemek mümkün
olmuyor çünkü siyasi iktidarın yönlendirmesiyle Sayıştay üst yönetimi Türkiye
Büyük Millet Meclisine gönderdiği raporları tek sayfalık klişe onama
kararlarına indirgemiştir. Böylece, Türk milletinin bana verdiği bütçe hakkını
kullanarak vatandaşlarımızın ödediği vergilerin usulüne uygun olarak harcanıp
harcanmadığını tespit etmem Hükûmetçe ve Sayıştay üst yönetimi tarafından
engellenmiştir. Sözlerime bu durumu protesto ederek, kınayarak başlıyorum.
Öncelikle, Plan ve Bütçe Komisyonunda Sayın Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç’ın bana ilişkin sözleriyle başlamak
istiyorum. Sayın Arınç “Kanun hükmünde kararnamede 40 yerde ‘Atatürk’ adı
geçiyor, bizi incitiyorsunuz.” diyor. Şimdi, bunun neresini düzeltmek lazım
bilmiyorum ama en basitinden başlayalım. Sayın Arınç, bu kanun hükmünde
kararnamede “Atatürk” adı 40 değil, 48 defa geçiyor. Sayfayı açtığınızda “bul”
deyince size 48 tane Atatürk çıkıyor ama önemli olan bu sayı değildir. Bakınız,
Atatürk’le doğrudan ilgisi olan iki kurum var. Bunlar: Türk Dil Kurumu ve Türk
Tarih Kurumu. Kanun hükmünde kararnamede bu iki kurumun tanımlandığı bölümlerde
“Atatürk” adı geçmiyor. Yalnızca gelirleri sayılırken “Atatürk’ün vasiyeti.”
deniyor; söylediğim budur.
Darbeciler, Atatürk’ün özel bir yapıyla dernek olarak kurdurduğu
ve bizzat mirasından pay ayırdığı bu iki kurumu “Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu” çatısı altında devlet dairesine dönüştürmüştür. Yani bunu
yaparken kurdukları kurumun içinde “Atatürk” adı geçiyor diye buna sessiz mi
kalacağız? Yapılan vasiyetnameyi ihlal ayıbını görmezden mi geleceğiz? Sizin
yaptığınız budur. Kanun hükmünde kararnameyle darbecilerden bir adım daha öteye
geçerek, iki kurumla Atatürk’ün bağını kopardınız. Darbeciler kanuna “Bu iki
kurumu Atatürk kurdurdu.” yazarken siz bunu da çıkardınız. “Darbecilerin
kurduğu kurumların adında ‘Atatürk’ geçiyor, bakın saydık, 40 yerde Atatürk
var.” diyerek örtemezsiniz; benim kastettiğim budur.
Atatürk, mirasını iki özel derneğe bırakmıştır. Siz, iki devlet
dairesine bu mirası aktarıyorsunuz; söylediğimiz budur.
Siz, Atatürk’ün kurduğu kurumların başına “Atatürkçülük
bağnazlıktır.” diyen kişileri yönetici olarak atıyorsunuz; şikâyet ettiğimiz
budur. (CHP sıralarından alkışlar)
Bu ülke için savaş meydanlarına çıkmış, bizzat savaşmış insanlara,
Büyük Atatürk’e, İsmet İnönü’ye ağır hakaretler yapıldığı bir dönemde, Kurtuluş
Savaşı’nı, Atatürk’ü, İsmet İnönü’yü anlatmak yerine Osmanlı padişahları için
sempozyum düzenliyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
Bu yıl Lozan Antlaşması’nın 90’ıncı yıl dönümüydü. Bununla ilgili,
Türk Tarih Kurumu bir çalışma yaptı mı? Bunu eleştiriyoruz, şikâyet ettiğimiz
budur.
Atatürk’ün vasiyetinden sağlanan gelirle Sultan Vahdettin
Sempozyumu düzenleniyor. Bu sempozyumda Mustafa Kemal Atatürk’ün bizzat yazdığı
“Nutuk” eseri dikkate alınacak mı? Sorduğumuz budur.
Kurum yöneticilerinin söz hakkı olmadığı için bir şey söylemek
istemiyorum ama söylemeden de geçemeyeceğim.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, bürokratları bir
uyarır mısınız.
Size laf atmak istemiyorum ama gereğini de yaparım.
GÜRKUT ACAR (Devamla) - Yani Büyük Atatürk’ün vasiyetinden
ayırdığı paralarla Vahdettin konuşulurken, Atatürk’ün Nutuk’u yerine Türk Tarih
Kurumu Başkanı Metin Hülagü’nün “Yurtsuz İmparator
Vahdeddin” adlı kitabı mı dikkate alınacaktır?
MUHARREM İNCE (Yalova) - Kaş göz hareketleri, konuşmalar… Böyle
bir hakkınız yok. Haddinizi bilin, orada oturun. Siz kimsiniz?
Uyarır mısınız.
GÜRKUT ACAR (Devamla) – Sempozyum, Kurum Başkanının kitabındaki
görüşlerini doğrulamak için mi yapılmaktadır? Sorduğumuz budur.
Türk Tarih Kurumu Başkanı madem olayların tek bir yönüyle
değerlendirildiğini düşünüyor, madem Vahdettin’in de iyi işler yaptığını
düşünüyor ve anlatmak istiyor, her gün cumhuriyetin kuruluş dönemine, Büyük
Atatürk’e, İsmet İnönü’ye ağır hakaretler yapılırken neden susuyor? Mirasından
pay aldıkları Büyük Atatürk’ün bu ülke için iyi bir şey yaptığına inanmıyorlar
mı? İnanmıyorlarsa Atatürk’ün kurdurduğu Kurumun başına nasıl atanabiliyorlar
ve o koltuklarda nasıl oturabiliyorlar? Sorduğumuz budur.
Değerli arkadaşlar, Türk Dil Kurumuyla ilgili birkaç noktayı
gündeme getirmek istiyorum. Türk Dil Kurumu kelimelere yeni karşılıklar bulurken
bulunan karşılıklar da tam da Hükûmetin bakış açısıyla örtüşüyor. “Çapulcu”
bunlardan biri. Ayrıca sormak istiyorum: “Besmelesiz” kelimesinin karşılığının
Bilim Kurulundan geçirilmeden değiştirildiği doğru mudur?
RECEP ÖZEL (Isparta) – Ne, ne?
GÜRKUT ACAR (Devamla) – “Besmelesiz”
Türkiye’nin önemli Türkologlarından olan Profesör Doktor Zeynep
Korkmaz’ın Atatürk ile ilgili yazısının “Derginin iklimine uygun değil.” diye
geri çevrildiği doğru mudur?
Toplantı programlarında olmasına karşın bazı toplantılarda
İstiklal Marşı ve saygı duruşu yapılmamasının nedeni nedir?
RECEP ÖZEL (Isparta) – Hangi toplantıda?
GÜRKUT ACAR (Devamla) - Rumence-Türkçe Sözlük’te
“v” harfiyle ilgili bölümün unutulduğu doğru mudur? Böyle bir yanlış nasıl
yapılabilmiştir?
Değerli arkadaşlar, şimdi bir başka noktaya, bu iki kurumun 2014
yılı bütçelerine dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Türk Dil Kurumunun bütçesi 14
milyon 234 bin lira, Türk Tarih Kurumunun bütçesi 8 milyon 239 bin lira.
Bakınız, bu kurumlar için Büyük Atatürk’ün vasiyetinden kaynaklı olarak bir
yılda gelen para ne kadar biliyor musunuz? 100-150 milyon lira. İki kurum
Atatürk’ün mirasından gelen paranın neredeyse yalnız onda 1’ini kullanıyor,
geri kalan meblağ ne oluyor? Bankada bekletiliyor. Neden? Yani, bu ülkede Türk
dili ve Türk tarihi konusunda yapılacak çalışmalar bitti mi? Bu paralar niye
buralarda bekletiliyor?
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Kaç para var?
GÜRKUT ACAR (Devamla) – Bu ülkede çağdaş, aydınlık nesiller
yetiştirmek için yapılacak bir şey kalmadı mı ki paralar bankada tutuluyor?
Türkiye’nin her bölgesinden “Bize okul kitaplığı için kitap gönderin.”
diyorlar. Bu okullara çocuklarımızın aydınlanması için kitap gönderilemez mi?
Bütün okullara Atatürk’ün Nutuk’unu basıp gönderin, çocuklar okusun. Bence
Bakanlar Kurulu için de bir baskı yaptırın ve onlara da gönderin, okuduklarını
sanmıyorum Nutuk’u.
Bakınız, bu parayı aktaran kurum İş Bankasıdır. İş Bankası
çalışıyor, kazanıyor, bu parayı aktarıyor. Sonra bu paralar İş Bankasında
tutulmuyor, onu cezalandırmak için, Mustafa Kemal’in kurduğu banka olduğu için
Halk Bankası ile Ziraat Bankası arasında paylaştırılıyor. Neden? Bunu anlamak
mümkün değil. Türk Dil Kurumunun Halk Bankasında yaklaşık 650 milyon, Türk
Tarih Kurumunun da Ziraat Bankasında yaklaşık 650 milyon lirası bulunmaktadır.
Neden bir bankada değil de iki banka arasında paylaştırılıyor? Kamu bankalarına
ucuz kredi mi, para mı sağlanıyor? Siz bu kurumları kamu kurumu yapacaksınız,
sonra “Kamu kurumlarının parası kamu bankalarında duracak.” diye karar alacaksınız,
yaklaşık 1,5 milyar lirayı, eski parayla neredeyse 1,5 katrilyonluk bir parayı
kamu bankalarına paylaştıracaksınız. Bir yandan Atatürk’ün mirasıyla Atatürk’e
saygısızlık yapılacak, bunlar eleştirilince “bağnazlık” diyeceksiniz.
“Atatürkçülük bağnazlıktır.” diyen bir adamı siz bu kurumların başına
atayacaksınız, eleştiriler olunca gene “bağnazlık” diyeceksiniz. Teşbihte hata
olmaz, buna “Yavuz hırsız ev sahibini bastırır.” derler. Sizin durumunuz da
aynen budur. (CHP sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL (Isparta) – Ev sahibi kim burada ya?
GÜRKUT ACAR (Devamla) – Ama unutulmasın ki Türk halkı bu gerçeği,
Büyük Atatürk’ün vasiyetine yapılan hainliği görecek, size gereken dersi
verecek ve çağdaş, aydınlık cumhuriyeti sonsuza kadar yaşatacaktır. Bu
anlayışla hazırlanmış bütçeden hayırlı bir sonuç çıkması mümkün değildir.
Bütçeye “hayır” diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Tabii ki bizim muhatabımız Hükûmettir,
siyaset kurumudur fakat ben ilk kez böyle bir bürokrat yapısı görüyorum,
uyarmanızı istiyorum. Orada, kürsüde sayın milletvekili konuşurken birbirlerine
böyle göstermeler, gülmeler, böyle bir, çok affedersiniz yani o sözcüğü
kullanmak istemiyorum ama bir sırnaşık, bir lakayt durum ilk kez…
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Gülmek yasak mı ya?
MUHARREM İNCE (Yalova) – Yasak evet, yasak.
BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri, bir dinleyin ya.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Milletvekiline mi gülecek? İlyas Bey,
ayıptır ya!
MUHARREM İNCE (Yalova) – “Yasak mı?” diyene söylüyorum, evet,
yasak. Yok öyle bir şey ya!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Onlara yasak!
MUHARREM İNCE (Yalova) – Onlara yasak, gülemezler!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Gülemezler milletvekillerine.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Sabahtan beri hakaret ediyordunuz.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Onlara yasak!
BAŞKAN – Sayın İnce, lütfen siz devam edin, uyarıldı zaten.
Buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, sayın milletvekili “Yasak
mı?” diyor ya, yasak! Yasak, onlara yasak!
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Allah, Allah!
MUHARREM İNCE (Yalova) – Evet öyle, yasak.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Gülmek başka, gülümsemek başka.
BAŞKAN – Sayın İnce, siz devam edin, lütfen.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Ben, ilk kez böyle bir bürokrat yapısı
gördüm, daha önce hiç görmemiştim böyle bir yapı. Lütfen bizi muhatap etmeyin,
lütfen siz uyarın.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Siz de gülünecek şeyler söylemeyin.
BAŞKAN – Sayın İnce, gerekli uyarı yapıldı zaten.
Teşekkür ediyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Nasıl yapıldı?
BAŞKAN – Şahsı adına lehinde söz isteyen Emrullah İşler, Ankara
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın iki’nci
turunda yer alan kurumların bütçesinin lehinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Bu münasebetle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizde özel radyo ve televizyon yayınları 1990 yılından
itibaren herhangi bir yasal düzenlemeye tabi olmaksızın başlamıştır. 1993
yılında Anayasa değişikliği yapılarak radyo ve televizyon yayınları üzerindeki
kamu tekeli ortadan kaldırılmış, özel radyo ve televizyon yayınlarının
yapılmasına olanak sağlanmıştır.
Bilindiği üzere, ülkemizde radyo ve televizyon yayıncılığı
alanında düzenleme ve denetleme görevi Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna
verilmiştir. 1994 yılında kurulan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, karasal
yayıncılık alanında yıllardır beklenen sıralama ihalesiyle ilgili süreci 3 Mart
2011 tarihinde yürürlüğe giren 6112 sayılı Kanun’un verdiği yetkiyle
başlatabilmiştir. Kanunda öngörülen takvime uygun olarak, iki yıl süren
planlama ve hazırlık çalışmalarından sonra 2013 yılında karasal sayısal TV
yayını sıralama ihalesi gerçekleştirilmiştir.
Teknolojinin ilerlemesiyle birlikte iletişim alanında yaşanan baş
döndürücü gelişmelere paralel olarak kitle iletişim araçlarından daha fazla
yararlanmaya başlayan bireyler, ilgi duydukları ya da merak ettikleri konular
hakkında daha çok haber almak ve bilgi sahibi olmak istemektedirler. Bu
gelişmelerle birlikte, kendisini yenileyen ve güçlenen medya organları da doğal
olarak insanların bilgilenme taleplerini karşılamak amacıyla haberleri en hızlı
ve en doyurucu şekilde iletebilme yarışı içine girmiştir. Bu bağlamda,
Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü yerel, bölgesel ve yaygın medyaya
yönelik çalışmalarıyla demokrasimizin kökleşmesinde etkin rol oynarken dünya
medyasıyla da kapsamlı bir iş birliği geliştirmiştir. Türkiye'nin son yıllarda
bölgesinde ve küresel ölçekte oynamış olduğu stratejik role paralel olarak
Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü dünyanın dört bir yanında
girişimlerde bulunmaktadır. Yürütülen bu girişimler sonucunda genel müdürlük,
medya kuruluşları ve gazetecilerin karşılıklı bilgi alışverişinin sağlanması ve
ülke kamuoylarının bilgilendirilmesi noktasından, ortak platformlarla ikili,
bölgesel ve uluslararası sorunlara birlikte çözüm bulma noktasına ulaşmıştır.
Türk tarihinin sosyal, kültürel, ekonomik hayatında vakıf önemli bir
rol oynamaktadır. Vakıfların dinî, ahlaki, sosyal birtakım yararları vardır.
Vakıf, ben ve öteki arasındaki etkileşim ve dayanışma duygusunu somutlaştıran
bir kurum olarak değerlendirilebilir. Bu özelliğin yanı sıra, vakıflar bir
yandan geçmişi hatırlatmakta, kültür ve geleneklerimizi yaşatmakta, diğer
taraftan da geleceğimize ışık tutmaktadır. Eğer birey insanlığa karşı
sorumluluk duyuyorsa, iyilik, şefkat, yardımlaşma, dayanışma, ötekisini yani başka birini, bir
canlıyı maddi ve manevi açıdan huzura kavuşturma yolunda bir çaba sarf
ediyorsa, böyle bir kişinin yolu muhakkak vakıflarla kesişir. Bugün dünyanın
yakalamaya çalıştığı yardımlaşma ve dayanışma duygusu içerisinde iki dünya
saadetine kavuşturan her türlü davranışı vakıflarda görmemiz mümkündür. İşte bu
amaç ve sorumluluk duygusu çerçevesinde, Vakıflar Genel Müdürlüğü, 52 bin
Osmanlı ve Selçuklu vakfının temsilcisi olarak onların vakfiye amaçları
doğrultusunda yaşamaları için çalışmaktadır. Vakıflar Genel Müdürlüğü
aracılığıyla ecdadın bıraktığı kültürel mirasın yeni kuşaklara intikal etmesi
sağlanmakta, vakıf eserlerinin ilelebet yaşatılabilmesi, geçmişimizle olan
bağımızın sağlamlaştırılabilmesi ve gelecek kuşaklarımıza teslim edilebilmesi
için özveriyle çalışılmakta, vakıf kültür varlıklarının bakım, onarım ve
restorasyonu büyük bir itinayla yürütülmektedir.
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma
Merkezi, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu ve Atatürk Kültür Merkezinden
oluşan anayasal bir kuruluştur. Yüksek Kurum ve bünyesinde
yer alan kurumların her türlü faaliyetini azami düzeyde otomasyona dayalı hâle
getirecek, ulusal ve uluslararası yapı ve sistemlere entegre edilmesini
sağlayacak bütünleşik bir yapının tesisi amacıyla tasarlanan bilişim altyapısı
ve Bütünleşik Bilgi Sistemi Projesi 2011 yılı yatırım programında yer almış ve
donanım tesisi tamamlanarak çalışmaya başlamıştır.
Bu proje sayesinde vatandaşlara, araştırmacılara ve diğer kurum ve
kuruluşlara hizmet kalitesi yüksek, sürdürülebilir ve yönetilebilir hizmetler verilmektedir.
Sayın milletvekilleri, benden önce konuşma yapan Naci Hocam kapı
ve pencere metaforuyla bir ironide bulunmuştu. Gecenin bu saatinde ben de
kapıdan bir konuşma yaptım.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şimdi, Hükûmet adına Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç söz
istemişlerdir.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinize iyi geceler diliyorum.
Gecenin ilerlemiş bir saatinde 10’a yakın kurumumuzun bütçelerini
görüştük. Bunlar, bir önceki turdan farklı olarak Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu, Basın-Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü, Vakıflar Genel
Müdürlüğü, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma
Merkezi, Atatürk Kültür Merkezi, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumlarıdır ve
bir kısmı bana doğrudan bağlı, bir kısmı da benimle, Bakanlığımla ilgili
kuruluşlardır. Dolayısıyla, bir önceki turda söylediğim sözlerden farklı
bir uygulamayı birlikte yapıyoruz. Kurumlarımızın bir kısmının bütçesi genel
bütçe, bir kısmı da özel bütçedir.
Konuşma süreleri altmış beş dakikaya çıkarıldı, çok da faydalı
oldu ama müsaade ederseniz, gecenin bu saatinde pek çok şeyin de konuşulduğunu
bilerek süremi çok kısa tutmaya çalışacağım.
Öncelikle, söylemek istediğim, bütün arkadaşlarımıza teşekkür
ediyorum, büyük bir emekle konuşmalarını hazırladılar. Kurumlarımızın
faaliyetlerini öven arkadaşlarımız olduğu gibi, alabildiğine eleştiren
arkadaşlarımız da oldu, hepsine çok teşekkür ediyoruz. Biz, bu Bakanlığımız
sorumluluğundaki kurumların görevlerini en iyi şekilde yapmaya çalıştıklarını,
başarılı olduklarını, yıllardan beri önlerine getirilen konularda daima
performanslarını yükseltici çalışmalar yaptıklarını biliyoruz. Eleştirilerden
de haklı olanlar vardır, bunlardan yararlanır ve çalışmalarımızı buna göre
tekrar tanzim ederiz.
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumuyla ilgili olarak, hem
Yüksek Kurum hem de ona bağlı kurumlarla ilgili birkaç şey söylemek istiyorum,
çok eleştiriler yapıldı.
Öncelikle şunu bilmemiz lazım, Anayasa’mızın 134’üncü maddesinde
bu kurumları içerisine alan bir düzenleme var. Ona bağlı olarak 17 Ağustos 1983
tarihinde 2876 sayılı Kanun’la bu kurum kurulmuş. Fakat daha sonra, 1993
yılında, yani hemen hemen on yıl sonra Anayasa Mahkemesi bu Yüksek Kurumun
kuruluş, teşkilat ve işleyişine dair 18 maddesini iptal etmiş ve büyük bir
yasal boşluk meydana gelmiş, ondan sonra da bu yasal boşluk giderilememiş.
1998’ten, 1993’ten, 1995’ten bahsediyorum. 2009’dan sonra kurumlar uhdeme
verildiğinde, kurum başkanlarıyla yaptığımız görüşmelerde kurumun iptal edilen
maddeleriyle mevcut maddeleri arasında büyük bir uyumsuzluk olduğu, büyük bir
boşluk olduğu meydana çıktı ve yeni bir kanun yapma zarureti ortaya çıktı.
Bununla ilgili çalışmalarımızı yaptık ve 2011 Temmuz, Ağustos aylarında bu
çalışmalar sonuçlandı ve 664 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle bu kurumlar
yeniden yapılandırıldı.
Yeniden yapılandırıldığı tarihe kadar gerçekten görevlerini
layıkıyla yerine getiremeyen, ancak bazı çalışmalarla adından söz ettiren
kurumlar şimdi daha fonksiyonel hâle geldi. Bunlardan sadece bir tanesini
vermek istiyorum.
İlk çıkan kanunda –ki daha sonra mülga oldu- 2876 sayılı
Kanun’un 5’inci maddesinde “Yüksek Kurul” adıyla var olan ve sivil üyeleri
dışında Genelkurmay Başkanı veya Yardımcısıyla, Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterinin de bulunduğu kurul toplanamamıştı, bir defa dahi toplanamamıştı
ama son çıkardığımız kanun hükmünde kararnamenin 5’inci maddesinde bunun ismini
“Yüksek Danışma Kurulu” olarak yeniden düzenledik. Görevlendirilen bakan bendenizim, benimle birlikte 4 bakan
arkadaşımız var, 5 kurum başkanı var, Cumhurbaşkanımız tarafından seçilen,
kendi alanlarında temayüz etmiş 3 bilim adamı da var. Bunların ilk toplantısını
da cuma günü yani 13 Aralıkta ilk defa yapmış olacağız. Yüksek Danışma
Kurulunun kanunda sayılan görevleri, çalışma usul ve esaslarına ait bir yönetmeliğimiz de
var. İlk toplantımızın hayırlı olmasını diliyorum.
Sayın Halaçoğlu kurumlarımızdan birisinin on beş yıl başkanlığını
yapmıştır, 1993 ve 2008. Kurumların içinde bulunduğu şartları en iyi o bilir.
Yüksek Danışma Kuruluna bir eleştiri getirmiş ama Genelkurmay Başkanı ve Millî
Güvenlik Kurulu Sekreterinin bulunduğu bir yapıdan şimdi tamamen kurum
başkanları ve bilim adamlarıyla, 4 tane de bu kurumlarla yakın ilişkisi
olabileceği düşünülen bakanlarımızın katılımıyla Yüksek Danışma Kurulu
faaliyete geçmiş olacak.
Ayrıca, her kurumun 20’şer bilim adamından kurulu bilim kurulları
var. Onların kendi alanlarında kurdukları komiteler var, çalışma komiteleri
var. Bunlar basımlar, süreli yayınlar, paneller, konferanslar, sempozyumlar,
kongre gibi bilimsel toplantıları düzenliyor, belgeseller hazırlıyor.
Bir de bu konuda bir arkadaşımız bahsetti, 1984 yılında ihdas edilmişti
Atatürk Uluslararası Barış Ödülü. 1986 ve 2000 yılları arasında 1991, 1993,
1994 yılları hariç olmak üzere 10 defa kurum veya kişilere verildi. Ne var ki
2001 yılından bugüne kadar yani on iki seneden bu yana çeşitli nedenlerle ödül
verilememişti. Bu durumu düzeltmek üzere harekete geçtik ve yeni hazırladığımız
yönetmelik 23 Ocak 2013 tarihli Bakanlar Kurulunca onaylandı, 12 Mart 2013
tarihli Resmî Gazete’de yayınlandı. Buna göre, 0’lı
ve 5’li yıllarda yeniden verilecek olan Atatürk Uluslararası Barış Ödülü’nün
ilki 2015 yılında sahibini bulacaktır.
Aynı zamanda, hemen bir ay kadar önce, 1983 yılından bu yana,
cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ebediyete intikalinin
yıl dönümü olan 10 Kasımlarda, her yıl üst düzey devlet protokolünün
katılımıyla gerçekleşen Atatürk’ü Anma Devlet Töreni’ni düzenleme görevi de
kurumumuza verilmiştir ve her yıl ifa edilmektedir.
İlk defa bu yıllarda 62 yeni mesleki uzman yardımcısı aldık,
personel sayımızı artırdık. Araştırma, geliştirme konularında nitelikli
personel sayısını artıran kurumlarımız, Türk dilini, Türk kültür ve
medeniyetini her yönüyle tanıtarak yaygınlaştırmak ve bütün insanlığa mal etmek
yolunda emin ve kararlı adımlarla yürümeye devam etmektedir.
Bütün bunları şunun için söylüyorum: Bu konuda arkadaşlarımız
münferit olarak kurumlar üzerinde durdular, Sayın Halaçoğlu da “Yeniden bir
kanuna ihtiyaç var, bu konuda bize görev düşerse biz buna hazırız.” dedi. Her
zaman kendisiyle ilişki kurmaktan gerçekten mutlu da oluruz.
Birkaç konuya daha girerek kurumların bütçeleri üzerinde takdimimi
yapıp sözlerime son vereceğim. Bu konuların tamamıyla ilgili, yani kurumların
bütçesini görüştüğümüz hususlarda bu son yasama döneminde şu tarihe kadar
tarafımıza 293 yazılı soru önergesi verilmiş, bunlardan 285’ini
cevaplandırmışız, 8’i de hâlen işlemde bulunmaktadır.
Şunu rahatlıkla söyleyebilirim, Plan ve Bütçe Komisyonunda da tek
tek hesabını verdim. Milletvekili arkadaşlarımızın denetim görevlerini
yapmalarıyla ilgili sorularına her zaman büyük bir süratle cevap vermeye gayret
ediyorum, bu konuda bir eksikliğimizin olduğunu düşünmüyorum.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Gürkut
Acar’dı, “Bu Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu için yatan paralar niçin
Türkiye İş Bankasında değil bir başka bankada yatıyor?” Daha önce bunu Plan ve
Bütçe Komisyonunda da sormuştu. Resmî kayıt olduğu için arkadaşlarımız merak
edebilir, bunu cevaplandırmak istiyorum müsaadenizle.
Anayasa’da “Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu için Atatürk’ün
vasiyetnamesinde belirtilen mali menfaatler saklı olup, kendilerine tahsis
edilir.” denilmektedir.
“Büyük Atatürk’ün İş Bankasındaki hisselerinin gelirlerini
vasiyetname hükümlerine göre almakta olan Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu
bu gelirlerinden oluşan hesaplarını İş Bankasında tutmakta iken geçtiğimiz ay
ani bir kararla Vakıflar ve Ziraat Bankasına aktarmaya başlamıştır” diye bir
soru sorulmuş. Bizim bu soruya verdiğimiz cevap şu: “Maliye
Bakanlığının ve Hazine Müsteşarlığının çıkarmış olduğu ve Resmî Gazetenin 7
Mayıs 2012 tarih, 28285 sayılı yayınlanan Kamu Haznedarlığı Genel Tebliği’nin
ilgili maddeleri uyarınca mevduatlarımızın tüm kamu kurumlarıyla birlikte
kamu bankalarına aktarılması
gerektiği bildirilmiştir. Konu hakkında Maliye Bakanlığı ve Hazine
Müsteşarlığının görüşü sorulmuş, görüşleri mevduatlarımızın kamu bankalarına
aktarılması gerektiği yönünde olmuştur. Bu nedenle, kamu
bankalarından alınan faiz oranlarına ait teklifler: Türkiye Vakıflar Bankası
Kavaklıdere Şubesinden aldığımız teklif yüzde 8,20; Türkiye Halk Bankasından
aldığımız teklif altmış iki gün için yüzde 8,75; Ziraat Bankasından aldığımız
teklif otuz iki gün için yüzde 8,45, doksan iki gün için yüzde 8,35 faiz teklif
etmişler. Kurumun menfaatleri doğrultusunda değerlendirilerek en uygun
teklifi veren Türkiye Halk Bankası tercih edilmiştir.” deniyor.
Değerli arkadaşlarım, yine, Vakıflar bütçesi üzerinde Sayın Uğur Bayraktutan’ın bir sorusu oldu. Aslında, bu kürsüden bir
arkadaşımızın gündeme getirmesiyle gündem dışı da cevap vermiştim. Yani,
camilerde bulunan vakıf görevlilerinden kira tahsil edilmesi konusu. O zaman da
arkadaşlarımız anlayış göstermişlerdi çünkü biz vakfiyeleriyle bağlıyız.
Vakıfların bedduasını okudu Milliyetçi Hareket Partisinden bir arkadaşımız.
Doğrudur, her vakfiyenin sonunda bir dua, bir de beddua vardır. Dolasıyla,
vakıflarda çalışan insanlar da kendisini vakıflarla ilgili gören herkes de bu
manevi mesuliyeti mutlaka bilirler, din görevlileri de bundan muaf değildir.
Dolayısıyla, bunun cevabı, Sayın Bayraktutan’ın
sorusuna karşı: Eğer bir caminin vakfiyesinde meşruta olarak belirtilmiş cami
görevlilerine ait lojmanlar varsa bunlardan bedel alınmıyor. Bunlar hayrat
olarak kayıtlarımızda da mevcuttur ancak vakfiyesinde akarda kayıtlanmış ve
daha sonraki dönemlerde cemaat tarafından inşa edilmiş yapılardan Kamu
Konutları Yönetmeliği’ne göre bedel alınmaktadır. Çünkü vakfın akarı üzerine
yapılması nedeniyle vakfın gelirinin vakfedenin iradesine uygun olarak tahsil
edilmesi amacına matuf olmak üzere lojman bedeli alınmaktadır. Aslında yapılması
gereken rayiç kira uygulaması olmakla beraber lojman uygulaması yapılmaktadır.
Atatürk Araştırma Merkezinin neler yaptığı konusunda Sayın Yeniçeri’nin bir sorusu olmuş. Sadece bu
yıl içerisinde yapılanları söyleyeyim: 26-28 Eylül 2013 tarihleri arasında
“Mudanya Mütarekesi’nden Günümüze Bursa” konulu uluslararası sempozyum, 23-25
Ekimde Eskişehir’de “Kuruluşundan 90’ıncı Yılına Türkiye Cumhuriyeti” konulu
uluslararası sempozyum, 30 Ekim-4 Kasım tarihleri arasında Kazakistan’da
“Kazakistan-Türkiye İlişkilerinin Geleceği” konulu uluslararası sempozyum,
13-15 Kasım 2013 tarihleri arasında Ankara’da, cumhuriyet tarihi araştırmaları
kapsamında “90’ıncı Yılında Lozan ve Türkiye Cumhuriyeti Uluslararası
Sempozyumu” düzenlenmiştir. 25-27 Aralık 2013 tarihleri arasında
Gaziantep’te “Millî Mücadelede Güney Bölgesi Sempozyumu” gerçekleştirilecektir.
Çıkarılan dergiler ve süreli yayınlardan da bahsediliyor.
Radyo ve Televizyon Üst Kuruluyla ilgili bazı arkadaşlarımızın
eleştirileri oldu. Bir iki tanesini, müsaade ederseniz, daha önce verdiğimiz
cevaplardan da yola çıkarak sadece kısaca okumak istiyorum: “Gezi olaylarını
yayınlayan kuruluşları verilen cezalarla baskı altına mı alınmaya
çalışıyorlar?” Yayın kuruluşlarına Gezi Parkı eylemini yayınladıkları
gerekçesiyle herhangi bir müeyyide uygulanmamıştır. Gezi Parkı eylemlerini
yayınlayan birkaç kanalın diğer kanallardan farklı olarak yayın sırasında
kişilere yönelik garez ifadelere yer verdikleri, doğruluğu teyit edilmemiş
gerçek dışı bilgileri aktardıkları ve şiddeti özendirici şekilde yayın
yaptıkları görülmüştür. Yayın ilkeleri içerisinde bazı konular var.
Dolayısıyla, isterseniz o maddeyi de okuyayım: “Yayın hizmetleri tarafsızlık,
gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas almak ve toplumda özgürce kanaat
oluşumuna engel olmamak zorundadır. Soruşturulması basın
meslek ilkeleri çerçevesinde mümkün olan haberler soruşturulmaksızın veya
doğruluğundan emin olunmaksızın yayınlanamaz.” hükmüyle, “Şu şu maddelerde yer alan yayın hizmetleri şiddeti özendirici
veya kanıksatıcı olamaz.” hükümlerini ihlal ettikleri gerekçesiyle Halk TV, Cem
TV ve NTV’ye 1 kez uyarı, 1 kez idari para cezası, Ulusal TV’ye de 2 kez idari
para cezası müeyyidesi uygulanmasına karar verilmiştir.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Diğer televizyonlar çok tarafsız!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – İsmini zikretmediniz,
bir Üst Kurul uzmanından bahsediyorsunuz. Sorularda da ismi geçtiği için…
Onunla ilgili olarak -Sayın Develi’nin konuşmasından yola çıkarak, tahmin
ediyorum, aynı kişiyi konuşuyoruz- kendisine ceza verilmiştir, hem yazılı
olarak ikaz edilmiş hem de kınama cezası verilmiştir.
Bir kadın personelin görevden alınması kulis haberleri içerisinde
geçen haberlerdir.
Sayın Sakine Öz bana beş altı defa sadece ismimle hitap etti ama
sonunda belki yanlışlıkla “Sayın Bülent Arınç” dedi. Ben yine Değerli
Arkadaşımıza “Sayın Sakine Öz” diyeyim. Burada yaptığınız konuşmalar, bunlar
sizin kendi bilgilerinizle elde edebileceğiniz şeyler değil. Bana kalırsa bir
RTÜK üyesinin kaleminden çıkmışa benziyor ama hiçbirinin doğruluğu yok, bunu da
üzülerek ifade etmek istiyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Milletvekilinin bir kültürü var ya. Senin
bilgin olur da onun olmaz mı?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım,
bütün bunların içerisinde şunlara dikkat edebiliriz: Sayın Tunca Toskay
“İktidar yanlısı, diğerleri iktidarın baskısı altında…” Türkiye’deki hem özel
televizyonların hem de bazı yazılı medya organlarının iktidar yanlısı olduğunu
ifade ediyorlar. Özel radyo ve televizyonların veya patronları özel kişiler
olan bazı radyo ve televizyonların veya başka medya organlarının yaptıklarından
herhâlde Hükûmetimizi sorumlu tutmak mümkün değil.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Yok canım, siz zaten yapmazsınız!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yapmazsınız öyle bir şey ya!
MUHARREM İNCE (Yalova) – Yapar mısınız!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Ancak TRT açısından
şunu söyleyebilirim: Değerli arkadaşlarım, muhalefetin yanında alabildiğine
yayın yapan -çok da haklı olarak, demokrasinin bir gereği- pek çok gazetemiz
var, pek çok televizyonumuz var. Ama bunun dışında…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kaç tane var Sayın Arınç?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Ben, kaç tane, gramla
tartmıyorum ki bunları. Eksiği yok, onu söylemek istiyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yapma gözünü seveyim ya!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli Arkadaşım,
ben gecenin bu saatinde, bak, kırk dakika, hiç böyle polemiğe girmeden,
vaktinizi de almadan kısa bir özetleme yapıyorum. Yani bunların yaptıklarından
patronların tutumlarını eleştirebilirsiniz, onları cesaretsizlikle
suçlayabilirsiniz, onların ticari bazı ilişkileri sebebiyle Hükûmetle iyi
geçinmeleri gerektiğini dahi söyleyebilirsiniz ama yani bize burada “Siz
bunları yaptırıyorsunuz, siz bunlardan sorumlusunuz.” derseniz…
MUHARREM İNCE (Yalova) – TRT’ye ne diyeceğiz, TRT’ye?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – TRT’ye geleceğim
zaten.
TRT bunlardan farklı. TRT bir kamu yayıncısı. Kamu yayıncılığının
bir sorumluluğu var. Dolayısıyla kamudan aldığımız…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Elektrik faturasında TRT payı ödüyoruz
ya.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Onu söylüyorum tabii.
Sizden aldığımız vergilerle bu kamu yayıncılığını yapıyoruz. Bunlardan bir
tanesi elektrikten alınan paydır. Biz bu payı kendi dönemimizde 2 misli
düşürdük. Geçmişte daha fazlaydı. İkincisi de elektronik bazı aygıtlardan
aldığımız -bandrol diyoruz değil mi onlara- bandrollerden alınan bir kısım
paralar. Kamu yayıncıları zaten bütün dünyada desteklenir. BBC de böyledir, Russia Today de böyledir,
diğerleri de böyledir.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Ama tarafsız olsun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Tamam, anlıyorum yani
kamu yayıncısı olan bir kuruluşun şüphesiz tarafsız olması lazım, objektif
olması lazım, kamu yayıncılığı ilkelerine uygun hareket etmesi lazım. Burada
gördüğünüz eksikliklerin hepsini söyleyebilir, hepsini eleştirebilirsiniz ama
TRT’nin ta kurulduğundan bu yana bir talihsizliği vardır: Muhalefet kendisini
iktidarın borazanı olmakla suçlar. Sonra muhalefettekiler iktidar olur, suçlama
sırası başkalarına gelir. 15 tane kanalıyla dünyanın dörtte 3’üne yayın ağıyla
ulaşmış bir televizyon, başarılarından söz etmek gerekirken, yayınlarındaki
tarafsızlık ilkesini ihlal ediyorsa elbette bu konuda bizim tedbirler almamız,
sizin de denetleyici… Yani bu Hükûmetimizin… Bir özel kuruluş, bir KİT… Burada
bütçesini görüşmüyoruz. Yaptıkları işler ve eylemler KİT Komisyonunda
görüşülüyor, orada da arkadaşlarımızın sorularına muhatap oluyorlar.
Yalnız bir şey dikkat çekicidir: Gerçekten, geçtiğimiz günlerde
yapılan aday tanıtım toplantılarında alabildiğine, belki sonuna kadar, bunların
verildiğini gördüm. Bu yanlıştır, doğru değildir. Bizim yaptığımız uygulama, şu
anda grup toplantılarını Türkiye Büyük Millet Meclisi Televizyonunun açık
olduğu saatler dışında ise kendi yayın akışımıza uygun olarak verebildiğimiz
kadar veriyoruz. Bu AK PARTİ Grubu için de geçerli, CHP, MHP, BDP grupları için
de geçerli. İmkânlar ölçüsünde belki de -tamamını vermeye çalışıyoruz- tamamını verememiş
olabiliriz ama bizim sorumluluğumuz sadece grup toplantılarıyla sınırlı olmalı.
Adayların takdimi, adayların methedilmesi, televizyon ekranlarında birtakım
görüntüler yayınlanması… Buna müdahale ettim arkadaşlar. Müdahale ettikten
sonra büyükşehir belediye başkanı adaylarının yayınlanmasını takiben…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başbakan belediye başkanlarını
tanıtmadı mı? Verilmedi mi?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – …alt yazı olarak
geçmeye başladı.
Bütün bu uygulama yanlış da olsa biz bunu hissediyor ve ona göre
tedbirlerimizi alıyoruz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bir de Mecliste yanlış değil mi Sayın
Arınç?
MUHARREM İNCE (Yalova) – Mecliste bu tanıtımı Sayın Başbakan yaptı
önce.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Böyle bir şey olabilir mi ya!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlar,
Sayın Başkana söz vermiştim yirmi dakika diye, otuz dokuz saniyem kaldı.
Vakıflar Genel Müdürlüğümüzün çalışmaları başarılıdır. Yüksek
kurumumuzun çalışmaları başarılıdır. Eğer ideolojik bağnazlık içinde olmazsak
bütün bu faaliyetlerin takibinin ve hepinizin katkılarının da bu işleri daha da
bereketlendireceği, güzelleştireceği inancı içindeyim.
Bana bağlı Basın-Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü ve diğer
kurumların da gerçekten çok başarılı, çok iyi çalışmalar yaptığına inanıyorum.
Yerel basının desteklenmesinden, radyo ve televizyonların RTÜK kanalıyla
denetimine kadar her konuda onların lehine kararlar alıyoruz ve onları
desteklemeye devam ediyoruz.
Kurum bütçelerimizin hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
SAKİNE ÖZ (Manisa) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Öz.
SAKİNE ÖZ (Manisa) – Sayın Bakanım konuşmalarında konuşmamın RTÜK
yetkilisinden alındığını söyledi, benim konuşmalarım olmadığını söyledi.
Sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Öz, iki dakika süre veriyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
22.- Manisa Milletvekili Sakine
Öz’ün, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın 506 sıra
sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın ikinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
SAKİNE ÖZ (Manisa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; burada
yaptığımız konuşmaları elbette biz kendi bilgilerimize göre söylemeyeceğiz,
elbette araştıracağız, elbette kurum, kuruluşlardan bilgi edineceğiz. Ama böyle
bir ithamda bulunmanız açıkçası doğru değil. Bilgi edinip kendi kalemimizle
yazdığımız bu düşüncelerimizdir. “Benim burada söylemiş olduğum sözlerde,
söylemiş olduğum bilgilerde bir yanlışlık var mı yok mu, bunu anlatmanızı
istemiştim sizden. (CHP sıralarından alkışlar) Bir kadının görevinden alınıp
alınmadığını sordum; alınmışsa gerekçesinin ne olduğunu sordum. Yine,
cemaat-Hükûmet ilişkileriyle mi bu kadının görevinden alındığını sordum. Ama
siz bana bunların yanıtını vermek yerine suçlayıcı bir söz söylediniz, “RTÜK yetkilisinin
kaleminden alınmıştır.” dediniz. Açıkçası bu sözünüz doğru değil. Bu sözünüz,
sizin söylediğiniz her sözün kendi sözünüz olduğunu mu gösterir? Ben
bunları açıklamanızı istedim sizden.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Özür dilemesi lazım Sayın Başkan.
Arkadaşımızı itham etti, özür dilemesi lazım.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı:
506) (Devam)
2.- 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye
Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya
Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay
Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277,
3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
I) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU
(Devam)
1) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ) BASIN–YAYIN VE ENFORMASYON
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Basın-Yayın ve Enformasyon
Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Basın-Yayın ve Enformasyon
Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1) Vakıflar Genel Müdürlüğü 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Vakıflar Genel Müdürlüğü 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH
YÜKSEK KURUMU (Devam)
1) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ
(Devam)
1) Atatürk Araştırma Merkezî 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Atatürk Araştırma Merkezî 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M) ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ (Devam)
1) Atatürk Kültür Merkezî 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Atatürk Kültür Merkezî 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N) TÜRK DİL KURUMU (Devam)
1) Türk Dil Kurumu 2014 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk Dil Kurumu 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
O) TÜRK TARİH KURUMU (Devam)
1) Türk Tarih Kurumu 2014 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk Tarih Kurumu 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Aleyhte söz
isteyen Yusuf Halaçoğlu, Kayseri Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, ben tabii ki vakıfların nasıl bir
nitelikte olduğunu söylemek için kürsüye çıkmadım.
Şunları ifade etmek istiyorum: Her şeyden önce Vakıflar Genel
Müdürlüğünün yurt dışında restorasyonu doğrudan doğruya yapabileceği bir yasaya
ihtiyacı vardır ve bunun çıkarılması gerektiğini söylemek istiyorum çünkü TİKA
aracılığıyla yapılan birçok restorasyonlarda büyük hatalar yapılmaktadır.
Mesela, Üsküp’teki Mustafa Paşa Camii’nin şadırvanı tamamen yıkılmıştır ve
yepyeni bir şadırvan yapılmıştır.
Yine, Bayburt’ta Dede Korkut Türbesi normal taş ile yapılmışken yine bir
şekilde -Erzurum’dan kaynaklı olduğunu işittim- kesme taşlarla bir türbe hâline
getirilmiş.
Yine, Prizren Sinan Paşa Camii’nin son
cemaat yeri yani hakikaten yıllar sürmüş ve yıllarca bunların tamamlanması beklenmiş.
Yine, Bulgaristan’da Şumnu Şerif Halil Paşa Camii 2003’ten beri
restorasyon bekliyor, hâlâ yapılacak sözleşmeler imzalanmış olmasına rağmen.
Yine, Filibe Sultan Murat Hüdavendigar Camii ki, Bursa Yıldırım
Beyazıt Camii’ni bilirsiniz, onun içindeki havuzu bilirsiniz, bunun içinde de
aynı mimari tarzda havuz varken havuz da ortadan kaldırılmıştır tamamen yani
mimari yapılar bozulmuştur. Bu türden restorasyonların yapılmasının önüne
geçilmesi gerekir.
Onun dışında birkaç hususu daha dile getirmek istiyorum. Birçok
gayrimüslim vakıfları tekrar onlara verilirken birtakım camilerin ve diğer
vakıfların mülklerinin de o camilere ve eserlere verilmesi gerekir. Mesela,
Ayasofya Vakfiyesi, Fatih Sultan Mehmet’e ait olan vakfiye bugün
verilmemektedir, çalıştırılmamaktadır. Ki Ayasofya’nın tekrar ibadete açılması
için 6 Kasımda bir kanun teklifi verdim, bu konuda Atatürk’e mal edilen
kararnamenin de sahte olduğunu, orada bir numara çevrilmiş olduğunu da ortaya
koydum. Dolayısıyla, geldiği zaman zaten kanunu görüşeceğiz ama vakfiyesi var
olmasına rağmen verilmediğini özelikle belirtmek istiyorum.
Yine, Sirkeci’deki Yeni Cami’nin vakıfları, o “Kapalı,” “Mısır
Çarşısı” dediğimiz çarşı aslında Yeni Cami’nin vakıflarıdır ama bugün
şahısların ellerindedir; bunları kim sattı, nasıl sattılar, bunların tekrar
verilmesi gerekiyor.
Şimdi, bunun ötesinde bir de hem Dışişlerini de ilgilendiren
önemli bir vakıf meselesi daha var. Bu da Kıbrıs’taki mesela, Lala Mustafa Paşa
Vakfı, Abdullah Paşa Vakfı veya Gümrükçü Osman Vakfı gibi mülhak vakıflardır
bunlar, kişilere aittir. Bu vakıflar 1913 yılında İngilizler tarafından ki
1878’de Kıbrıs’ı İngilizlerin işgaliyle birlikte buradaki bu vakıflar
İngilizler tarafından 1913 yılında oradaki Rumlara peşkeş çekilmiş ve onlara
verilmiştir. Bununla ilgili de bir defter Gazimağusa’da
bir otelin bodrumunda ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla, bu mülhak vakıflarla
ilgili mahkeme safahatının başlatılması ve 1913’ten beri işletilmekte olan bu
vakıf mallarına ait tazminatın alınmasıyla ilgili girişimlerin yapılması
gerektiğini belirtmek istiyorum. Nitekim, mesela,
bugün Rumların kullandığı su kaynakları bile Abdullah Paşa Vakfına aittir.
İngilizlerin Ağrotur ve Dikelya
üsleri de Abdullah Paşa Vakfına ait arazilerdir. Bunları özellikle belirtmek
istiyorum. Yine On Ada’da aynı şekilde mülhak vakıflarımız vardır. Batı
Trakya’da yine mülhak vakıflar vardır ve bugün askerî kesim tarafından Yunanistan’da
bu vakıflara el konulmaktadır. Bunlarla muhakkak ilgilenilmesi gerekir.
Bunların ötesinde, Yüksek Kurumla ilgili şunu belirtmek istiyorum
Sayın Arınç, şunu özellikle belirteyim Sayın Bakanım: Şimdi, bu kurumlardaki
son çıkarılan yasalarda gerçekten bana nasıl… Yüksek Denetleme Kurulu
zannediyorum, o kurumda neden siyasetçiler yer alıyor? Tamam, daha önce
askerler de vardı bu yüksek kurulda. Bunlar yanlıştı, o zaman da söylüyorduk
ama şimdi de yanlış. Neden onlar var, niye bilim adamları sadece yer almıyor
burada veyahut da yönetim kurulu kararları niye Resmî Gazete’de
yayımlanıyor? Resmî Gazete’de yayımlanmasının anlamı
var mı? Yani dolayısıyla bunların düzeltilmesi lazım bu kurumların doğru düzgün
işlemesi için. Nitekim, 36 yılında Atatürk bu kurumun,
Tarih ve Dil Kurumlarının akademi hâline getirilmesini istiyor. Yüksek Kurumu
tamamen akademi hâline getirin, bu iş olsun bitsin.
Teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, ikinci turdaki konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
On dakika soru sorma, on dakika cevap verme süresidir.
Sayın Tanal…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
68’liler Vakfı kapatıldı bildiğimiz kadarıyla. Neden kapatıldı, bu
siyasal iktidara muhalif olduğu için mi, gerekçesi neydi, bunu öğrenmek
isterim.
İkinci soru şu: Elektrikte
alınan TRT payı her ilimizde aynı oranda, aynı miktarda mıdır, alınmayan
bölgeler var mıdır veya farklı bir uygulama var mıdır?
Üçüncü bir sorum: TRT’de toplam kaç personel çalışmaktadır tüm
Türkiye genelinde?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Akçay…
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, doğrudan bütçeyi
ilgilendirmemekle birlikte, doğrudan Hükûmeti ve Sayın Başbakan Yardımcısını
ilgilendirdiği için sorum TRT’yle ilgili.
TRT tarafsız ve objektif bir yayın yapmamaktadır. Bilhassa haber
bültenleri ve haber programları partizanca ve hakkaniyete uymayan yayınlarla
doludur. TRT’nin haber yayın ve programları bize âdeta Mısır’ın yarı resmî ElAhram’ını, Sovyetler’in
Pravda’sını hatırlatmaktadır.
Bugün itibarıyla TRT demokrasi bakımından, siyah-beyaz, tek
kanallı, 1970’lerin, 1980’lerin TRT’sinden daha olumsuz bir durumdadır.
Geçtiğimiz yılın ilk altı ayında haber bültenlerinde AKP Genel Başkanı Sayın
Erdoğan kırk dört saat yer alırken Meclisteki üç siyasi partinin genel
başkanlarının toplam süresi on altı buçuk saattir. 2013 yılı için durum nedir?
Haber bülteni ve programlarını daha demokratik ve tarafsız bir hâle getirmeyi
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, daha önce size sorduğum bir yazılı soru önergesine
verdiğiniz cevapta RTÜK tarafından ceza kesilen televizyon kanallarının ve ceza
miktarlarının dökümünü gönderdiniz, onun için teşekkür ediyorum. Ancak, çok
ilginç ve ulusal basında da haber olan bir televizyon kanalı 7 milyon TL’den
fazla parayı bugüne kadar hiç ödememiş. Bu tahsil edilemeyen cezaların bazı
televizyon kanalları tarafından ödenmemesinin sebepleri nelerdir? Hükûmetiniz
bununla ilgili herhangi bir tedbir aldı mı? Bu kanallara nasıl bir yaptırım
uygulamayı düşünüyorsunuz?
İkincisi de, Kütahya’da Vakıflar Bölge Müdürlüğüne ait birçok bina
ve iş yeri iki yıldan fazla süredir boş bekletilmektedir. Yüksek kira bedelleri
nedeniyle Kütahya’nın çok işlek bir mahallesinde, eski çarşısında bu binaların
boş kalması esnafı ciddi anlamda sıkıntıya sokmuştur. Bu binalarla ilgili bir
tasarrufta bulunup esnafın ya da Kütahyalı vatandaşlarımızın kullanımına
sunulması…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Belen…
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tekirdağ ili Çorlu ilçesinde 2012 yılının Temmuz ayında
restorasyon ihalesi yapılan ve mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait olan
Fatih Camii’nin restorasyon bitim tarihi 31/12/2012’dir,
fakat hâlen bu restorasyon bitirilmemiştir. Yüklenici firma olan Taksim Yapı
Mimarlık ve Restorasyon Limited Şirketi Yönetim Kurulu Başkanı Erhan Uludağ’ın
eşi ve şirket ortağı olan Sevilay Uludağ’ın AKP İstanbul İl Kadın Kolları
Yönetim Kurulu üyesi olduğu iddiası vardır. Bu doğru mudur? Doğruysa bu
gecikmeden dolayı şirkete herhangi bir yaptırım uygulanmış mıdır? Bu şirkete
ayrıca TİKA veya Vakıflar Genel Müdürlüğüne bağlı başka ihaleler verilmiş
midir? Bu ihaleler verilirken Sevilay Uludağ’ın…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan, Plan ve Bütçe
Komisyonunda benim gündeme getirdiğim Meclis Televizyonunun Meclis açık olduğu
sürece yayın yapması konusunda görüşlerinizi sormuştum. Siz, buna TRT’nin
gerekirse ayrı bir kanal tahsis edeceğini ve sürekli yayın yapabileceğini
söylemiştiniz. “Bu konuda eğer bir kanun teklifi verilirse dikkate alırız.”
dediniz. Grup olarak arkadaşlarım kanun teklifi verdi. Eğer siz de Hükûmet
olarak ve AKP Grubu olarak bu konuda samimiyseniz Meclis Televizyonunu Meclis
açık olduğu sürece halkın izlemesine izin verecek misiniz?
İkinci sorum: Basın İlan Kurumu Kanunu çok eski yıllara
dayanmaktadır ve Anadolu basınımız çok güç durumdadır. Özellikle çok eski
yıllara dayanan bir yasayla bugün Basın İlan Kurumu artık yönetilemiyor. Bu açıdan
Basın İlan Kurumu Kanunu’nu değiştirip Anadolu basınına nefes aldıracak
mısınız?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Küçük…
SEDEF KÜÇÜK (İstanbul) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın
Hizmetleri Hakkında Kanun’un 8’inci maddesinin (e) bendinde yayınların cinsiyet
ve benzeri nedenlerle ayrımcılık yapan ve bireyleri aşağılayan yayınları
içeremeyeceği ve teşvik edemeyeceği hükmü bulunmakta. Bu hüküm ne kadar hayata
geçirilmiştir? Bu nedenle herhangi bir idari yaptırım uygulanmış mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Akar…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, sayıları 60 bini bulan
iletişim fakültelerinde yaklaşık 32 bin öğrenci öğrenim görüyor ve bu
fakültelerden her yıl 3.500 civarında öğrenci mezun oluyor ancak bu öğrenciler
maalesef istihdam edilemiyor ve işsizler ordusuna katılıyorlar. Sayın Arınç
özel basın yayın kuruluşlarının bu öğrencilerin istihdamına sıcak bakmadığını,
daha önce ucuza, uzmanlığı olmayan kişileri istihdam ettiğini belirtiyor. Peki,
Sayın Bakan, bu sorunun çözümüne ilişkin Hükûmet olarak ne gibi tedbirler
alıyorsunuz?
Sayın Arınç, Şubat 2012’de Bursa’da yapmış olduğunuz konuşmada
iletişim fakültesi mezunlarının TRT’de istihdam edilmelerine ilişkin gereken
hassasiyeti göstereceğinizi belirtmiştiniz. Şu anda TRT’de toplam personelin
kaçı iletişim fakültesi mezunudur? Bunların kaçı Şubat 2012 tarihinden sonra
istihdam edilmiştir. Medya okuryazarlığı derslerinin zorunlu olması ve bu
derslerin iletişim fakültesi mezunlarına verilmesine ilişkin Hükûmet olarak
herhangi bir plan ve girişiminiz var mıdır?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Çelebi…
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
TRT İstanbul Müdürlüğünde bir grup yönetici çıkar sağlamak
amacıyla hizmet satın aldığı şirketlerden şişirilen faturalarla TRT’yi zarara
uğratmışlardır. Bu usulsüzlüklere bizzat tanık olan TRT personeli Mustafa Aşçı
tarafından yazılan “Çiftlikteki Elektrik Kaçağı Türkiye Rant Televizyonu”
isimli kitapta ayrıntılarıyla anlatılmıştır. Kitabın 220’nci sayfasından
itibaren usulsüzlüklere ilişkin toplam 67 belge bulunmaktadır. Mustafa Aşçı
tanık olduğu bu usulsüzlüklerin araştırılması için 17/3/2011-15/3/2012
tarihlerinde TRT’nin ilgili birimlerine 6/4/2012 tarihlerinde Başbakan Yardımcısı
Sayın Bülent Arınç’a yazılı olarak başvurmuştur.
Sayın İbrahim Şahin, Mustafa Aşçı’nın ısrarlı başvurularının yanı sıra Sayıştay
raporlarında konu olan bu usulsüzlüklerle ilgili soruşturma olurlarına…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Kurt…
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – …onay vermek zorunda kalmıştır.
BAŞKAN – Sayın Kurt, buyurun.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Bu kitapla ilgili cumhuriyet
savcılığına başvurmayı düşünüyor musunuz?
BAŞKAN – Sayın Kurt, süreniz işliyor, buyurun.
KAZIM KURT (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, biraz önce, aday tanıtımı sırasında yapılan
yanlışları tespit edip durdurduğunuzu belirttiniz. Bu konuda RTÜK TRT’ye ne
işlem yaptı onu öğrenmek istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Yılmaz…
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aslında, ben, konuşmamda da bundan bahsettim. Ancak, Türk Tarih
Kurumu Başkanı Profesör Metin Hülagü’nün 28 Ekim 2013
tarihinde, ulus devlet döneminin bittiğini, Andımız’ın
kaldırılmasının yerinde olduğunu, “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesinin artık
geçerli olmadığını ifade ettiğini belirtmiştim. Şimdi, Atatürk'ün
düşüncelerine, Atatürk’ün mirasına, Atatürk devrimlerine aykırı böylesi sözleri
söyleyen bir kişi, bu şekilde, Türk Tarih Kurumunun başında bulundurulmaya
devam edilecek mi? Yoksa, herhangi bir yaptırım
yapılması Sayın Bakan tarafından düşünülüyor mu?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Dora… Yok.
Sayın Acar…
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Vakıflar Genel Müdürlüğünün Atik Ali Paşa
Külliyesi ne oldu? Hangi vakfa devredildi? Vakıf kurucuları arasında Sayın
Başbakan ve Sayın Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç olarak siz var mısınız?
Tarihî bir külliyeyi sahiplenmek doğru mudur? Hangi hukuksal yöntemle, hangi
kanuna göre külliye devralınmıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Özgündüz…
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Türkiye Gençlik ve Eğitim Vakfı var biliyorsunuz. Bu
vakfın yönetim kurulu üyeleri arasında Sayın Başbakanın oğlu, kızı, oğlunun
kayınvalidesi, damadının ağabeyi, kızının eltisi, bir bakanın oğlu, yine bazı
milletvekilleriniz, bazı belediye başkanlarınız bulunmaktadır. Bu vakfa,
Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait ne kadar arsa, bina tahsis edilmiştir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özgündüz.
Sayın Bakan, buyurun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Sayın Başkan, teşekkür
ederim.
Şöyle, tasnif edebildiğim kadarıyla bazı sorulara cevap vereyim.
Bir kısmı belki istatistikleri içeriyor, bunlara inceledikten sonra bir cevap
vermem gerekebilir.
Doğrusu, 68’liler Vakfının kapatılıp kapatılmadığını ben de
bilmiyorum, bir not bekliyordum.
Enteresan, sorunuz farklı bir şekilde karşımıza çıktı. 68’liler
Vakfı gayri faal olması nedeniyle kendi kararıyla feshedilmiş, ancak, mahkeme
dağılma talebini reddetmiş.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Bakan, size yanlış bilgi verdiler,
sizi yanlış yönlendiriyorlar.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Peki, tetkik edelim o
zaman. Bu doğruysa siz yanıltılıyorsunuz demektir. “68’liler Vakfı -Vakıflar Genel Müdürümden aldığım bilgi-
gayri faal olması nedeniyle kendi kararıyla dağıldı ancak, mahkeme dağılma
talebini reddetti.” diyor. Yanlışsa yanlışlığına bakalım.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ben size kararı getiririm.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Peki efendim.
Burada TRT bütçesini görüşmüyoruz, ben TRT’yle ilgili olarak
sadece genel konular üzerinde bilgi verdim fakat bazı rakamlar isteniyor.
Bunların hepsine yazılı sorularda, sözlü sorularda cevap vermiştik. Ancak,
şöyle, bilebildiğim kadarıyla tekrar söyleyeyim. Sayın Tanal’ın sorusuna cevap
olarak söylüyorum: Türkiye genelinde abonelerin elektrik faturalarından yüzde 2
oranında pay alınmaktadır. Pay alınmayan bölge veya şehir bulunmamaktadır.
Sayın Akçay TRT’nin objektif yayın yapmadığından, Genel Başkanın
kaç dakika konuştuğundan, diğer genel başkanların ne kadar konuşma yaptığından
veya haber olarak verildiğinden bahsetti. Bunları istatistik olarak kendisine
takdim edeceğim.
Sayın Işık, RTÜK tarafından kesilen cezalar… Bir kanalı
kastediyor, medyada da ATV olarak çıktı, ismini zikretmekte herhâlde zarar yok.
“Bunların hiç para ödemediği görüldü.” dedi. Bizim verdiğimiz istatistikler
doğruluyor, zaten kendi sorusuna cevap olarak verdik. Bizde usul şudur: Bu para
cezaları eğer bir ay içerisinde tahsil ediliyorsa dörtte 3’üyle tahsil edilip
dosya kapanıyor. Ancak, mahkemeye gitmişlerse yargı kararının sonuçlanması bekleniyor.
Yargı kararı sonuçlanmamışsa tahsil de başlamıyor, onu da vergi daireleri
tahsil ediyor. Bizim, bu kanalla ilgili olarak verilen cezaların tamamının
yargıda olduğunu biliyoruz.
Kütahya Vakıflar Bölge Müdürlüğüne bağlı… Dükkân zannediyorum, iş
yeri mi?
ALİM IŞIK (Kütahya) – İş yeri.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Boş tutulduğundan
bahsediyorsunuz. Şu olabilir: Şimdi, bütün bu izinler ve tahsisler bir
Başbakanlık genelgesiyle Başbakanlığın iznine bağlandı. Ben de gelen yazıları
imzaladığım için biliyorum, 25 bölge müdürlüğümüz var. Bölge müdürlüğünden
gelen kiralama taleplerini veya yap-işlet-devret usulleriyle ihale taleplerini
Başbakanlığa arz ediyoruz, oradan çıkacak karara göre biz de bunların kiraya
verilmesini ve diğer konulardaki çalışmalarını denetliyoruz.
Yalnız, Kütahya’da boş binalar konusunda Genel Müdürlükten şöyle
bir bilgi aldım: “Sayıştay kiraların düşüklüğüne dair tespitlerde bulunmuştur.
Mısır Çarşısı ve Pirinç Hanı’nda 26 dükkân boştur. Kiraların yüksek olması ve
ticari cazibesini yitirmiş olduğundan kiraya verilemiyor.” Yani Kütahya’yla…
Mısır Çarşısı ve Pirinç Hanı aynı yerde mi? İstanbul’u kastetmiyorsunuz?
ALİM IŞIK (Kütahya) – Hayır, hayır.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – O zaman Kütahya’ya ait
bilgiler bunlar; onu da malumaten arz etmiş olayım.
Son soru…
ALİM IŞIK (Kütahya) – O kiralar düşürülemez mi Sayın Bakan? Yani o
nedenle şu ana kadar boş kaldı. Yani öyle bir inisiyatif yok mu? Nasıl çözülür?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Yani kiraların yüksek
olması ve ticari cazibesini yitirmiş olduğundan kiraya verilemiyor. Kiraların o
zaman biraz daha düşürülmesi faydalı olur diyorsunuz. Sayıştay düşük demiş, biz
fazla diyoruz; bir ortasını bulacağız inşallah.
“Türkiye Eğitim ve Gençliğe Hizmet Vakfı’na ne kadar vakıf yeri
tahsis edildi?” Birkaç isim de saydınız. Bendeki notlarda, sadece Eminönü
İstanbul’da bir vakıf binası tahsis edilmiş.
Sayın Belen, Tekirdağ Çorlu Fatih Camii restorasyonu hâlen
bitirilemedi. Restorasyon projelerde revizyona gidildiği için süre uzatımı
verildi. Şu an cami ana mekânı restorasyonu tamamlandı, ibadete açılmaya
hazırdır, minaresi devam edecektir.
Sayın Aslanoğlu Meclis TV’yle ilgili olarak Plan ve Bütçe
Komisyonunda yaptığım konuşmayı dün gibi hatırlıyorum. Orada 1994 yılından bu
yana Sayın Cindoruk ile TRT arasında imzalanan protokolü ve bu protokolde yer
alan maddeleri söylemiştim. Daha sonraki başkanlar döneminde
-esasen kendi dönemimde nasıl bir uygulama olduğunu da ifade etmiştim.- Sayın
Mehmet Ali Şahin döneminde TRT ile Meclis Başkanlığı arasında bir yazı teati
edildiğini ve bu konuda tekrar protokol yapma isteğine karşı TRT’nin, Sayın
Meclis Başkanlığımızca “Mevcut protokol hükümleri aynen uygulanacaktır.” diye
cevap verildiğini de ifade etmiştim. Burada bizim kanunumuzdaki hüküm
“Meclis televizyonu veyahut da Meclisteki yayın TRT’nin bir kanalından, işte, imkânlar
ölçüsünde verilir.” şeklinde. Biz, bu saate kadar en azından yani Meclis açık
kaldığı sürece yayınların devam etmesini istiyorsak bu, bizim bağlantı
kurduğumuz canlı yayınlar veya parasını ödeyip de yayınlamak zorunda olduğumuz
spor müsabakaları dikkate alınarak yeniden bir protokolle yayın süreleri
uzatılabilirse bir ona bakmalıyız. Ama bizi mecbur edecek şey “TRT’nin bir
kanalından münhasıran Meclis yayınları yayınlanır.” şeklinde bir kanun hükmü
olursa bizim ona uyabileceğimizi söylemiştim. Ben, hafızam biraz
kuvvetlidir…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Benim de efendim.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – …bir teklif getirin de
düşünelim veya yapalım demedim. Bir kanun…
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Getirdik Sayın Bakanım, ben verdim,
kanun teklifi verdim.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Ben biliyorum kanun
teklifi verdiğinizi, takdir de ediyorum ama benim Plan ve Bütçe Komisyonunda
söylediğim -çünkü arkasından eklediğim iki konu daha var- “Kanun teklifi vermek
yetmez, bir kanun çıkaracaksınız, biz buna uymak zorunda olacağız.” dedim.
“Nasıl kanun çıkaracağız?” dediniz. Çok kolay çıkarabilirsiniz.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Kanunu siz gündeme almıyorsunuz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bravo Sayın Bakan!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Hayır, örnek de verdim.
Plan ve Bütçe Komisyonunda olmayanlar öğrensin diye söylüyorum. Siz çok güzel,
bazı konularda anlaşabilirsiniz. Dört partinin grup başkan vekilleri bir araya
gelirsiniz, sporda şiddetin önlenmesiyle ilgili kanunu nasıl çıkardıysanız bunu
da çıkarırsınız. Milletvekillerinin maaşları veya özlük haklarıyla ilgili
konuda nasıl dört parti bir araya geldiyse bu konuda da bir araya gelirsiniz.
Daha başka nasıl yol göstereyim size?
ALİM IŞIK (Kütahya) – O daha çıkmadı.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – İşte, bunu yapmazsanız
benim de yapacağım bir şey yok.
“Basın İlan Kurumu’nun kanunu eski, yenileyelim.” Yenileyelim,
peki.
Sayın Sedef Küçük Hanımefendi’nin bir sorusu var, onun cevabı
geldi. “6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesine göre verilen idari yaptırım ne
kadar uygulandı?” Tam 7 müeyyide kararı alınmış Sayın Küçük ama kimlerle ilgili
olduğunu ancak kayıtlara baktığım zaman bulabileceğim.
Sayın Haydar Akar, iletişim fakültesi mezunlarıyla ilgili… Çok
doğrudur, kurumlar bana bağlandıktan sonra ben bu konuda özen gösterdim. Hatta
iletişim fakültesi dekanlarını Bursa’da bir araya getirdim. Şu anda iletişim
fakültelerinden yılda mezun olanların sayısı 6 bini, 7 bini buldu, yani 50’den
fazla iletişim fakültesi mezunu var. Ne bizim kurumlarımız ne de medya iletişim
fakültesi mezunlarını çok fazla istihdam etmiyor. Ancak bizim en yüksek
oranımız Anadolu Ajansı’nda; zannediyorum yüzde 40’a yakın iletişim fakültesi
mezunu istihdam ediliyor. Şimdi Basın Yayına aldığımız 10 tane uzman yardımcısı
da iletişim fakültesi mezunlarıdır.
“TRT’de kaç kişi çalışıyor?” Biliyordum ama şu anda
hatırlamıyorum. Yazılı kayıtlara bakmam lazım. “RTÜK’te 15 kişi var.” diyor
Sayın Başkanımız.
Sayın Çelebi, Mustafa Aşçı’nın kitabından bahsettiniz. Buna yazılı
sorular oldu, hem de birbirinin aynısı olan, her partiden sorular geldi. Güncel
olduğu için bunu makul karşılıyorum. Hem bu kişiyle ilgili yargı kararları var
hem de bu kişinin kitabında bahsettiği konularla ilgili Teftiş Kurulu bir
inceleme yapıyor. Sonucunu sizlere rahatlıkla açıklayabilirim.
Metin Hülagü’nün gazetede çıkan sözleri
Plan ve Bütçe Komisyonunda da tartışıldı, hatırlayacaksınız. Bir başkanın,
bilimsel konularda, bir kurumu temsil etmeden kendi adına açıklama yapması
mümkündür ama bir kurumu temsil ediyorsa en azından bağlı olduğu bakandan izin
alması gerekir; bir. İzin almayacaksa da böyle bir şeyi yapmaması gerekir; iki.
O gazete de zaten Sayın Başkanımızı fazlasıyla konuşturmuş. Tam orta sayfaların
ikisini kapsayacak kadar, Kerkük’ten çıkmış, Musul’dan girmiş, her şeyi
konuşmuşlar. Ee bilim adamlarımız böyle, bildikleri
konuları her yerde anlatmaya biraz meraklılar.
Sayın Gürkut Acar “Atik Ali Paşa
Külliyesi ne oldu?” diyor. Vallahi, merak ettiğinize çok sevindim. Çok güzel
bir yer Üsküdar’daki Atik Ali Paşa Külliyesi. Biz, orayı, Fatih Sultan Mehmet
Üniversitesine… Yani vakfiyesinde eğitim şartı bulunan vakıflarımızın kurduğu iki
üniversitemiz var. Birisi Bezmiâlem Vakıf Gureba Üniversitesidir, bir diğer Fatih Sultan Mehmet
Üniversitesidir. Burası henüz restorasyon hâlinde. Bittiği taktirde Fatih
Sultan Üniversitesinin mimarlık, sanat tarihi ve diğer bazı fakültelerini
burada bulacağız.
“Sizin orada ilişkiniz var mı?” Ben Vakıflar Genel Müdürlüğünün
doğrudan bağlı olduğu bir Başbakan Yardımcısıyım ama ne bu üniversiteyle ne bu
külliyeyle en ufak bir ilişkim yok.
Sayın Ali Özgündüz’ün de Türk Gençlik Vakfıyla ilgili… Sadece Eminönü’nde
zannediyorum bir gayrimenkul verdiğimizi ifade etmiştim.
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Şimdi sırasıyla ikinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine
geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.
Ben, Sayın Bülent Arınç’ı örnek alıyorum
kendime artık şimdiden sonra. 10 Aralık 2001 Pazarteside yoklama kendisi
istemiş.
BAŞKAN – Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun 2014 yılı bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Karşı çıktım olmuyor. Artık örnek
alacağım onun bütün yaptıklarını.
Bak, 2001’de yoklama isteyenler: Bülent Arınç, Hüseyin Çelik,
Mehmet Ali Şahin, Sadık Yakut, Faruk Çelik…
BAŞKAN - …ancak yoklama talebi var yerine getireceğim.
Sayın İnce, Sayın Çam, Sayın Serindağ,
Sayın Küçük, Sayın Çelebi, Sayın Özel, Sayın Aslanoğlu, Sayın Ekşi, Sayın Acar,
Sayın Moroğlu, Sayın Akar, Sayın Öz, Sayın Özgündüz,
Sayın Yılmaz, Sayın Kurt, Sayın Karaahmetoğlu, Sayın Yıldız, Sayın Öner, Sayın
Dibek, Sayın Tanal.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı:
506) (Devam)
2.- 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı
ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen
Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini
İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali
İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278,
3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
I) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU
(Devam)
1) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ) BASIN–YAYIN VE ENFORMASYON GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1) Basın-Yayın ve Enformasyon
Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Basın-Yayın ve Enformasyon
Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1) Vakıflar Genel Müdürlüğü 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Vakıflar Genel Müdürlüğü 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH
YÜKSEK KURUMU (Devam)
1) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ
(Devam)
1) Atatürk Araştırma Merkezî 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Atatürk Araştırma Merkezî 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M) ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ (Devam)
1) Atatürk Kültür Merkezî 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Atatürk Kültür Merkezî 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N) TÜRK DİL KURUMU (Devam)
1) Türk Dil Kurumu 2014 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk Dil Kurumu 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
O) TÜRK TARİH KURUMU (Devam)
1) Türk Tarih Kurumu 2014 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2) Türk Tarih Kurumu 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2014 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
42.01)
RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU
1) Radyo ve Televizyon Kurulu 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 418.126.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 1.600.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 37.274.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 457.000.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 346.900.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 110.100.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 457.000.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2014 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2012 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 155.000.000,00
Bütçe Gideri 142.010.120,32
İptal Edilen Ödenek 12.989.879,68
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
Bütçe Geliri Tahmini 137.000.000,00
Net Tahsilat 131.394.094,18
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2012 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Basın-Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü 2014 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.77)
BASIN-YAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Basın-Yayın Enformasyon ve
Genel Müdürlüğü 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 15.117.500
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 555.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 181.639.500
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 197.312.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2014 yılı merkezî
yönetim bütçesi kabul edilmiştir.
Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2012 yılı kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2) Basın-Yayın ve Enformasyon
Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 148.284.500,00
Bütçe Gideri 146.110.023,98
İptal Edilen Ödenek 2.174.476,02
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2012 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü 2014 yılı merkezî bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.18)
VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1) Vakıflar Genel Müdürlüğü 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 26.117.100
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 8.900.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 529.700
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 336.057.200
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 57.144.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 428.748.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 401.948.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 1.300.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 46.926.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
06 Sermaye
Gelirleri 85.000.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 535.174.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
2) Vakıflar Genel Müdürlüğü 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 408.165.021,06
Bütçe Gideri 326.100.878,32
İptal Edilen
Ödenek 81.216.398,82
Ertesi Yıla
Devredilen Ödenek 847.743,92
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Bütçe Geliri
Tahmini 471.000.000,00
Net Tahsilat 416.966.022,16
Ret ve İadeler (-) 4.684.553,23
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2014 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.02)
ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU
1) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu 2014 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 9.051.800
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 195.200
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 9.247.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet
Gelirleri 1.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel
Gelirler 9.243.500
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 2.500
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 9.247.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2014 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2012 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 9.003.527,74
Bütçe Gideri 7.581.206,11
İptal Edilen
Ödenek 1.422.321,63
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Bütçe Geliri
Tahmini 8.001.000,00
Net Tahsilat 7.461.749,29
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2012 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Atatürk Araştırma Merkezi 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.03)
ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ
1) Atatürk Araştırma Merkezi 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 3.139.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 3.139.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 178.500
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 2.960.500
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 3.139.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Atatürk Araştırma Merkezi 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Atatürk Araştırma Merkezi 2012 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2) Atatürk Araştırma Merkezi 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 2.586.000,00
Bütçe Gideri 1.908.911,94
İptal Edilen
Ödenek 677.088,06
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Bütçe Geliri
Tahmini 2.393.000,00
Net Tahsilat 2.386.948,18
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Atatürk Araştırma Merkezi 2012 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Atatürk Kültür Merkezi 2014 yılı merkezî bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.04)
ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ
1) Atatürk Kültür Merkezi 2014
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 4.105.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 4.105.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 170.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 3.935.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 4.105.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Atatürk Kültür Merkezi 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Atatürk Kültür Merkezi 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
2) Atatürk Kültür Merkezi 2012
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 4.516.000,00
Bütçe Gideri 2.823.866,81
İptal Edilen
Ödenek 1.692.133,19
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Bütçe Geliri Tahmini 3.169.000,00
Net Tahsilat 1,559.594,47
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Atatürk Kültür Merkezi 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Türk Dil Kurumu 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.05)
TÜRK DİL KURUMU
1) Türk Dil Kurumu 2014 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 247.100
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 13.986.900
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 14.234.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 105.218.300
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 1.001.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 38.780.700
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 145.000.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türk Dil Kurumu 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Türk Dil Kurumu 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
2) Türk Dil Kurumu 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 17.535.000,00
Bütçe Gideri 12.295.076,53
İptal Edilen
Ödenek 5.239.923,47
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Bütçe Geliri
Tahmini 135.000.000,00
Net Tahsilat 127.862.939,43
Ret ve İadeler 15.821,96
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Türk Dil Kurumu 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Türk Tarih Kurumu 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.06)
TÜRK TARİH KURUMU
1) Türk Tarih Kurumu 2014 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 288.400
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 8.040.600
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 8.329.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 92.938.100
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 910.900
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 36.151.000
BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM 130.000.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türk Tarih Kurumu 2014 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Türk Tarih Kurumu 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
2) Türk Tarih Kurumu 2012 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
(A) CETVELİ
(TL)
Toplam Ödenek 8.243.088,00
Bütçe Gideri 6.663.448,72
İptal Edilen Ödenek 1.579.639,28
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
Bütçe Geliri
Tahmini 120.000.000,00
Net Tahsilat 115.742.491,66
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Türk Tarih Kurumu 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, böylece Radyo ve Televizyon Üst
Kurulu, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Atatürk Kültür, Dil
ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk Kültür Merkezi, Türk
Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumunun 2014 yılı merkezî yönetim bütçeleriyle 2012
yılı merkezî yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir. Hayırlı olmasını temenni ediyoruz.
Programa göre, kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını sırasıyla
görüşmek için 12 Aralık 2013 Perşembe günü saat 11.00’de toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 03.14