DÖNEM: 24 YASAMA
YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 64
27’nci Birleşim
10 Aralık 2013 Salı
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- ANT İÇME
1.- İzmir
Milletvekili Mustafa Balbay’ın, ant içmesi
IV.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in, İzmir Milletvekili Mustafa Balbay’a geçmiş
olsun dileğinde bulunduğuna, uzun tutukluluk veya başka sebeplerle hak
ihlallerine maruz kalanların bir an önce haklarına ve özgürlüklerine
kavuşmalarını temenni ettiğine ilişkin konuşması
V.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2014 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/832) (S. Sayısı: 506)
2.- 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye
Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya
Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay
Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277,
3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507)
VI.-
USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Genel Kurulun
9 Aralık 2013 Pazartesi günkü 26’ncı Birleşiminde aldığı karar doğrultusunda
BDP Grubu milletvekillerince verilmiş olan muhalefet şerhinin 506 sıra sayılı
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’ndan çıkarılarak raporun yeniden basılmasının İç
Tüzük’e uygun olup olmadığına ilişkin Başkanlığın
tutumu hakkında
2.- Oturum
Başkanı TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in, söz vermeyle ilgili tutumu hakkında
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli’nin, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile
507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın tümü üzerinde yaptığı konuşması
sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
VIII.-
AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in
506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın tümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ve Yüksekova’da meydana gelen olaylarda hayatını kaybeden vatandaşlara
Allah’tan rahmet dilediklerine ilişkin açıklaması
IX.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Hudut ve Sahiller Genel Müdürlüğü
tarafından gerçekleştirilen harcamalar ile ilgili iddialara ilişkin sorusu ve
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı (7/32975)
2.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, THY personelinin kılık ve kıyafetine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/33105)
3.- Muğla
Milletvekili Tolga Çandar’ın, ODTÜ arazisinden sökülen ağaçlara ilişkin sorusu
ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/33356)
4.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in Yusufeli
ilçesinde yapılan kamulaştırmalara ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı
Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/33675)
5.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Uşak’ın Sivaslı ilçesinde
ormanlık bir alanda 5 yıl önce yapılan ağaç kesimiyle ilgili yaşanan olaylara
ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/33676)
6.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, bir gayrimenkulün
değerine ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/33677)
7.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, Bakanlık tarafından satın alınan ve kiralanan
taşıtlara,
Bakanlığa ait
lojman ve sosyal tesislere,
ilişkin soruları ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/34178), (7/34179)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 14.01’de açılarak on oturum yaptı.
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri, soru önergelerinin
cevaplandırılmamasına,
İstanbul Milletvekili Sedef Küçük, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları
Günü’ne,
Antalya Milletvekili Hüseyin Samani, Antalya Demre’de meydana
gelen dolu afetine,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
İzmir Milletvekili Oktay Vural, 506 sıra sayılı Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu’nun birinci cildindeki muhalefet şerhinde yer alan bazı
ifadelerin çıkarılması için MHP Grubunun Meclis Başkanlığına yaptığı başvurunun
sonucunu öğrenmek istediğine,
Bingöl Milletvekili İdris Baluken,
Hakkâri’nin Yüksekova (Gever) ilçesinde mezarların tahrip edilmesini protesto
etmek isteyen halk ile güvenlik güçleri arasında yaşanan olaylar ve
sonrasındaki gelişmelerin çözüm sürecine yönelik bir provokasyon
olduğuna ve sorumluların görevden alınması gerektiğine,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
506 sıra sayılı Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun birinci
cildinde BDP Grubu milletvekillerince yazılan muhalefet şerhinde yer alan
Anayasa ve İç Tüzük’e aykırı bazı ifadelerin
Başkanlık tarafından çıkarılıp çıkarılmayacağı ve bütçe görüşmelerinin Genel
Kurul tarafından belirlenen takvim ve program dâhilinde gerçekleştirilip
gerçekleştirilmeyeceği konusunda bir usul görüşmesi yapıldı. 506
sıra sayılı Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun birinci cildinde BDP Grubu
milletvekillerince yazılan muhalefet şerhinin Anayasa ve İç Tüzük hükümlerine
göre düzeltilerek bütçe görüşmelerinin sonuna kadar tekrar verilmesi hâlinde ek
sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılması ve bu durumun Komisyon raporunu
etkilememesi nedeniyle görüşmelerin Genel Kurul tarafından belirlenen takvim ve
program dâhilinde gerçekleştirilmesi hususu Genel Kurulun onayına sunularak
kabul edildi.
Bingöl Milletvekili İdris Baluken,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın usul görüşmesi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Barış ve Demokrasi Partisine,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanına,
Bingöl Milletvekili İdris Baluken,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Barış ve Demokrasi Partisine,
Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine,
Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Plan ve Bütçe Komisyonu Başkan Vekili Isparta Milletvekili Süreyya
Sadi Bilgiç, muhalefet şerhlerinin komisyon üyelerinin verdiği bir ek olup bunu
bir rapor olarak değerlendirmenin yanlış olduğuna ve bu konuyla ilgili kararı
Meclisin vermesi gerektiğine ilişkin bir açıklamada bulundu.
Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi Genel Kurulun bilgisine
sunuldu.
Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın (2/1850) esas numaralı ve 8/11/2013 tarihli Batman İli Adının ve Batman İline Bağlı
İlçe Adlarının Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi’ni
geri aldığına ilişkin önergesi okundu, İçişleri Komisyonunda bulunan teklifin
geri verildiği açıklandı.
Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve 20 milletvekilinin,
madencilik sektörünün sorunlarının ve bor madenlerinin öneminin (10/803),
Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve 20 milletvekilinin,
çocuklara karşı uygulanan şiddet konusunun (10/804),
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut ve 19 milletvekilinin,
eğitim konusundaki sorunların (10/805),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve görüşmelerinin sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
CHP Grubu adına, grup başkan vekilleri İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi, Sinop Milletvekili Engin Altay ve Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, ülkemizin ulusal güvenliğini yeni tehlikelere maruz bırakan,
siyasi ve ekonomik çıkarlarına zarar veren, dünyadaki konumunu giderek aşağı
çeken hatalı dış politika icra ettiği iddiasıyla Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlu hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/30) Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündeme alınıp alınmayacağı konusundaki
görüşme gününü de kapsayan AK PARTİ grup önerisinin Genel Kurulun onayına
sunulacağı açıklandı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı Cemil Çiçek başkanlığındaki bir heyetin, Ürdün Senatosu Başkanı
Abdur-Rauf Rawabdeh’in vaki
davetine icabet etmek üzere Ürdün’e resmî bir ziyarette bulunmasına,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanı Nihat Zeybekci’nin, 17/12/2013 tarihinde
Belçika’nın başkenti Brüksel’de düzenlenecek olan “21’inci Yüzyılda Avrupa
Birliği Enerji İç Pazarı” konulu ortak komite toplantısına katılmasına,
İlişkin tezkereleri kabul edildi.
AK PARTİ Grubunun, bastırılarak dağıtılan (11/30) esas
numaralı Gensoru Önergesi’nin Genel Kurulun 9 Aralık
2013 Pazartesi günkü (bugün) gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmına
alınmasına ve Anayasa’nın 99’uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı
hususundaki görüşmelerin aynı günkü birleşiminde yapılmasına ve 480 ve 480’e
1’inci ek sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışmalara devam edilmesine ilişkin önergesi yapılan görüşmelerden sonra kabul
edildi.
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, İzmir Milletvekili Oktay
Vural’ın AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna
ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanına,
Muş Milletvekili Sırrı Sakık, İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında Barış ve Demokrasi Partisine,
Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.
CHP Grubu adına, grup başkan vekilleri İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Sinop Milletvekili Engin Altay ve Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, ülkemizin ulusal güvenliğini yeni tehlikelere
maruz bırakan, siyasi ve ekonomik çıkarlarına zarar veren, dünyadaki konumunu
giderek aşağı çeken hatalı dış politika icra ettiği iddiasıyla Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin önergesinin (11/30)
gündeme alınıp alınmamasına ilişkin görüşmeler tamamlandı; yapılan oylama sonucunda
önergenin gündeme alınması kabul edilmedi.
Adana Milletvekili Osman Faruk Loğoğlu, Ankara Milletvekili
Yıldırım Tuğrul Türkeş’in (11/30) esas numaralı Gensoru Önergesi’nin
görüşmelerinde MHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine,
Ankara Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş, Adana Milletvekili
Osman Faruk Loğoğlu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
Milliyetçi Hareket Partisine,
Yalova Milletvekili Muharrem İnce, Ankara Milletvekili Yıldırım
Tuğrul Türkeş’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine,
Yalova Milletvekili Muharrem İnce, İstanbul Milletvekili Volkan
Bozkır’ın (11/30) esas numaralı Gensoru Önergesi’nin
görüşmelerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanına,
İstanbul Milletvekili Volkan Bozkır, Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına,
Yalova Milletvekili Muharrem İnce, İstanbul Milletvekili Volkan
Bozkır’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına ve Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun (11/30) esas numaralı Gensoru Önergesi’nin
görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk
Partisine,
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına,
Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),
2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi
kabul edilen, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile
Adalet Komisyonu raporlarının (1/484) (S. Sayısı: 287),
Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından ertelendi.
3’üncü sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı ve 16
Milletvekilinin; Üniversite Öğretim Elemanları ile Sağlık Hizmetleri ve
Yardımcı Sağlık Hizmetleri Sınıfında Çalışan Personelin Tam Süre Çalışmasına ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın; Organ ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul
Milletvekilleri Mahmut Tanal ve Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun; Sağlık Hizmetleri
Temel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Tokat Milletvekili
Orhan Düzgün’ün; Devlet Memurları Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın;
Tababet ve Şuabatı San’atlarının
Tarzı İcrasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu’nun (1/791, 2/159,
2/401, 2/592, 2/769, 2/1049) (S. Sayısı: 480 ve 480’e 1’inci Ek) görüşmelerine
devam edilerek 41’inci maddesine kadar kabul edildikten sonra Komisyonun
bulunmaması nedeniyle ertelendi.
Alınan karar gereğince, 10 Aralık 2013 Salı günü saat 14.00’te
toplanmak üzere 01.24’te birleşime son verildi.
Sadık YAKUT
Başkan
Vekili
Muharrem
IŞIK Fehmi KÜPÇÜ İsmail KAŞDEMİR
Erzincan Bolu Çanakkale
Kâtip Üye Kâtip Üye Kâtip Üye
II. - GELEN KÂĞITLAR
No:
44
10 Aralık 2013 Salı
Tasarı
1.- Doha Konferansında Kyoto Protokolünde Yapılan Değişikliklerin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/868) (Çevre ile
Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.12.2013)
Teklifler
1.- İzmir
Milletvekilleri Hülya Güven, Alaattin Yüksel ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup
Başkanvekili Sinop Milletvekili Engin Altay ile 20 Milletvekilinin; Devlet
Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/1897)
(Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2013)
2.- İstanbul
Milletvekili İhsan Özkes’in; Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1898)
(Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 03.12.2013)
3.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık ve Milliyetçi Hareket Partisi
Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın; Türkiye İş Kurumu Kanunu
ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/1899) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 03.12.2013)
4.- İzmir
Milletvekili Mustafa Moroğlu’nun; 5393 Sayılı
Belediye Kanunu ve 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1900) (Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler; İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 03.12.2013)
5.- Giresun
Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu’nun; 14/7/1965
Tarihli ve 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi (2/1901) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
05.12.2013)
6.- Manisa
Milletvekili Sakine Öz’ün; 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1902) (İçişleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2013)
7.- Ankara
Milletvekili İzzet Çetin’in; Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1903) (Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler; Milli Savunma ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05.12.2013)
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ta tarım kredi kooperatiflerine borcu olan
çiftçilere ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından sözlü soru önergesi
(6/5015) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
2.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, 2013 yılında Tokat’taki çiftçilere ve hayvan
üreticilerine verilen teşviklere ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından
sözlü soru önergesi (6/5016) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
3.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Kahramanmaraş Elbistan Kalealtı
Sulama Birliğine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/5017) (Başkanlığa
geliş tarihi: 22.11.2013)
4.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, MEB halk eğitim merkezlerindeki usta öğretici
personele kadro verilmesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/5018)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
5.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, AFAD tarafından Suriyeli mülteciler için yapılan
harcamalara ilişkin Başbakan Yardımcısından (Beşir Atalay) sözlü soru önergesi
(6/5019) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
6.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Van’ın Çaldıran
ilçesindeki bir köyde aşı olan çocukların zehirlenmesine ilişkin Sağlık
Bakanından sözlü soru önergesi (6/5020) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.11.2013)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, genel af çıkartılıp çıkartılmayacağına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/34867) (Başkanlığa geliş tarihi:
19.11.2013)
2.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Kocaeli’nin Gölcük ilçesinde bir
bebeğin ölümüne ve yapılan soruşturmaya ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/34868) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.11.2013)
3.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, bir askeri operasyona
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/34869) (Başkanlığa geliş tarihi:
19.11.2013)
4.- İzmir
Milletvekili Alaattin Yüksel’in, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Merkezinden
bakanlık çalışanlarına mail gönderildiği iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/34870) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.11.2013)
5.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, Barzani ile yaptığı görüşmeye ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/34871) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2013)
6.- Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, Ankara’da doğal gaz satışına uygulanan
sınırlamaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/34872) (Başkanlığa
geliş tarihi: 21.11.2013)
7.- Ankara
Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara Büyükşehir Belediyesinin vergi borçlarının
affedilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/34873) (Başkanlığa
geliş tarihi: 21.11.2013)
8.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, dershanelerin kapatılacağı iddiasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/34874) (Başkanlığa geliş tarihi:
21.11.2013)
9.- Aydın Milletvekili
Metin Lütfi Baydar’ın, karma eğitimin kaldırılacağı iddialarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/34875) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.11.2013)
10.- Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, Diyarbakır ziyaretine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/34876) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
11.- Ankara
Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, Ankara’da 2013
yılında yaşanan elektrik arıza ve kesintilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/34877) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
12.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Türkiye’de gözaltına alınan ve
tutuklanan yabancı gazetecilerin sayısına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/34878) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
13.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Dünya Kölelik Endeksi sonuçlarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/34879) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.11.2013)
14.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, sokakta yaşayan çocuklara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/34880) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.11.2013)
15.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, bir rektörün beyanatına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/34881) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.11.2013)
16.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Başbakanlık Koruma Müdürüne herhangi
bir saldırı halinde “vur emri” verildiği iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/34882) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
17.- Mersin
Milletvekili Ertuğrul Kürkcü’nün, bir TOKİ
sitesindeki borçlanma miktarının arttırılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/34883) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
18.- Osmaniye
Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, 2013 yılı itibarıyla Doğu ve
Güneydoğuda terör örgütü tarafından basılan şantiyelere ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/34884) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
19.- Osmaniye
Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, Diyarbakır ziyaretine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/34885) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.11.2013)
20.- Osmaniye
Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, Adalet ve Kalkınma Partisi Sosyal
Medya Koordinatörlüğüne ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/34886)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
21.- Balıkesir
Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, Balıkesir’in ilçelerindeki işsizlik
oranlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/34887) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22.11.2013)
22.- İzmir
Milletvekili Birgül Ayman Güler’in, oy merkezlerinin engelli erişimine uygun
hale getirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/34888)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
23.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, memurlara rotasyon uygulamasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/34889) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.11.2013)
24.- Adana
Milletvekili Ali Demirçalı’nın, Elazığ ilinin afet
risk haritasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/34890) (Başkanlığa
geliş tarihi: 22.11.2013)
25.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, psikiyatri ile ruh ve sinir
hastalıkları servislerinde muayene olan kişi sayısına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/34891) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.11.2013)
26.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, TUİK görevlilerinin bir anket
çalışmasındaki tutumuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/34892)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25.11.2013)
27.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2010-2013 yılları arasında Niğde İl
İnsan Hakları Kurulu ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurulara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/34893) (Başkanlığa geliş tarihi:
25.11.2013)
28.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2010-2013 yılları arasında Nevşehir
İl İnsan Hakları Kurulu ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan
başvurulara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/34894) (Başkanlığa
geliş tarihi: 25.11.2013)
29.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2010-2013 yılları arasında Muş İl
İnsan Hakları Kurulu ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurulara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/34895) (Başkanlığa geliş tarihi:
25.11.2013)
30.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2010-2013 yılları arasında Muğla İl
İnsan Hakları Kurulu ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurulara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/34896) (Başkanlığa geliş tarihi:
25.11.2013)
31.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2010-2013 yılları arasında Mardin İl
İnsan Hakları Kurulu ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurulara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/34897) (Başkanlığa geliş tarihi:
25.11.2013)
32.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2010-2013 yılları arasında Manisa İl
İnsan Hakları Kurulu ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurulara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/34898) (Başkanlığa geliş tarihi:
25.11.2013)
33.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2010-2013 yılları arasında Malatya
İl İnsan Hakları Kurulu ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan
başvurulara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/34899) (Başkanlığa
geliş tarihi: 25.11.2013)
34.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2010-2013 yılları arasında Kütahya
İl İnsan Hakları Kurulu ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan
başvurulara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/34900) (Başkanlığa
geliş tarihi: 25.11.2013)
35.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2010-2013 yılları arasında Konya İl
İnsan Hakları Kurulu ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurulara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/34901) (Başkanlığa geliş tarihi:
25.11.2013)
36.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2010-2013 yılları arasında
Kahramanmaraş İl İnsan Hakları Kurulu ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
yapılan başvurulara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/34902)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25.11.2013)
37.- Ankara
Milletvekili İzzet Çetin’in, dershaneler konusunda görüş alınan velilere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/34903) (Başkanlığa geliş tarihi:
25.11.2013)
38.- Balıkesir
Milletvekili Namık Havutça’nın, 2012-2013 yılları
arasında Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa muhalefet nedeniyle hakkında
soruşturma açılan kişi sayısına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/34904) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.11.2013)
39.- İstanbul
Milletvekili Ali Özgündüz’ün, TRT’nin Başbakan’a sansür uyguladığı iddialarına
ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/34905)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
40.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, son iki yılda İstanbul’da
yaptırılan anket ve araştırmalara ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent
Arınç) yazılı soru önergesi (7/34906) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
41.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, cari açığa ilişkin Başbakan Yardımcısından (Ali
Babacan) yazılı soru önergesi (7/34907) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
42.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, tasarrufların milli gelire oranındaki düşüşe ilişkin
Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/34908)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
43.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, son iki yılda İstanbul’da
yaptırılan anket ve araştırmalara ilişkin Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan)
yazılı soru önergesi (7/34909) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
44.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’taki mülteci sayısına ilişkin Başbakan
Yardımcısından (Beşir Atalay) yazılı soru önergesi (7/34910) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22.11.2013)
45.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Türkiye’ye gelen mülteci sayısına ilişkin
Başbakan Yardımcısından (Beşir Atalay) yazılı soru önergesi (7/34911)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
46.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, son iki yılda İstanbul’da
yaptırılan anket ve araştırmalara ilişkin Başbakan Yardımcısından (Beşir
Atalay) yazılı soru önergesi (7/34912) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
47.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, son iki yılda İstanbul’da
yaptırılan anket ve araştırmalara ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bekir
Bozdağ) yazılı soru önergesi (7/34913) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
48.- Tekirdağ
Milletvekili Faik Öztrak’ın, TİKA’nın
gerçekleştirdiği yurt dışı yardımlara ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bekir
Bozdağ) yazılı soru önergesi (7/34914) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
49.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, Uludağ Üniversitesinde
meydana gelen bir olaya ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/34915) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2013)
50.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, son iki yılda İstanbul’da
Bakanlık tarafından yaptırılan anket ve araştırmalara ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/34916) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
51.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, son iki yılda İstanbul’da
Bakanlık tarafından yaptırılan anket ve araştırmalara ilişkin Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/34917) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.11.2013)
52.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, çocuk hakları ile ilgili çeşitli hususlara ilişkin Aile
ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/34918) (Başkanlığa
geliş tarihi: 22.11.2013)
53.- Adana
Milletvekili Ali Demirçalı’nın, bakanlığın Adana’daki
faaliyetlerine ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/34919) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.11.2013)
54.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, son iki yılda İstanbul’da
Bakanlık tarafından yaptırılan anket ve araştırmalara ilişkin Avrupa Birliği
Bakanından yazılı soru önergesi (7/34920) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
55.- Ankara
Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın, Türk Ulusal Ajansı tarafından
gerçekleştirilen projelere ilişkin Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru
önergesi (7/34921) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.11.2013)
56.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Van ve Ağrı’da eski hükümlülerin istihdamları ile
ilgili çalışmalara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/34922) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
57.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Muş ve Şırnak’ta eski hükümlülerin istihdamları ile
ilgili çalışmalara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/34923) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
58.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Mardin ve Osmaniye’de eski hükümlülerin
istihdamları ile ilgili çalışmalara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/34924) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
59.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars ve Iğdır’da eski hükümlülerin istihdamları ile
ilgili çalışmalara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/34925) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
60.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Gümüşhane ve Bayburt’ta eski hükümlülerin
istihdamları ile ilgili çalışmalara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/34926) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
61.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Erzurum ve Elazığ’da eski hükümlülerin istihdamları
ile ilgili çalışmalara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/34927) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
62.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Diyarbakır ve Şanlıurfa’da eski hükümlülerin
istihdamları ile ilgili çalışmalara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/34928) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
63.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bitlis ve Siirt’te eski hükümlülerin istihdamları
ile ilgili çalışmalara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/34929) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
64.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bingöl ve Batman’da eski hükümlülerin istihdamları
ile ilgili çalışmalara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/34930) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
65.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da eski hükümlülerin istihdamları ile
ilgili çalışmalara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/34931) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
66.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Adıyaman ve Hakkâri’de eski hükümlülerin istihdamları ile ilgili
çalışmalara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/34932) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
67.- Çanakkale
Milletvekili Ali Sarıbaş’ın, sigortasız çalıştırılan kişilere ilişkin Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/34933) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22.11.2013)
68.- Mersin
Milletvekili Ertuğrul Kürkcü’nün, bir firmada çalışan
işçilerin kıdem tazminatını alamadığına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/34934) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
69.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, son iki yılda İstanbul’da
Bakanlık tarafından yaptırılan anket ve araştırmalara ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/34935) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.11.2013)
70.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, son iki yılda İstanbul’da
Bakanlık tarafından yaptırılan anket ve araştırmalara ilişkin Çevre ve
Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/34936) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.11.2013)
71.- Adana
Milletvekili Ali Demirçalı’nın, bakanlık bütçesinden
Adana için ayrılan orana ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/34937) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
72.- İzmir
Milletvekili Birgül Ayman Güler’in, Ankara’nın Çankaya ilçesinde riskli alan
olarak ilan edilen bir bölge ile ilgili yapılan işlemlere ilişkin Çevre ve
Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/34938) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.11.2013)
73.- Erzurum
Milletvekili Oktay Öztürk’ün, enerji geri ödemelerinde indirim yapılan
bölgelere ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/34939) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2013)
74.- Erzincan
Milletvekili Muharrem Işık’ın, Nabucco Projesine
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/34940)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
75.- İstanbul
Milletvekili Erdoğan Toprak’ın, üniversite öğrencilerinin barınma sorununa
ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/34941) (Başkanlığa
geliş tarihi: 20.11.2013)
76.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Muş ve Şırnak’ta gerçekleştirilen gençlere yönelik
bilimsel, kültürel, sanatsal ve sportif faaliyetlere ilişkin Gençlik ve Spor
Bakanından yazılı soru önergesi (7/34942) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
77.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars ve Iğdır’da gençlik kampı ve gençlik merkezi
kurulması talebine ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi
(7/34943) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
78.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Gümüşhane ve Bayburt’ta gençlik kampı ve gençlik
merkezi kurulması talebine ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru
önergesi (7/34944) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
79.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Erzurum ve Elazığ’da gençlik kampı ve gençlik
merkezi kurulması talebine ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru
önergesi (7/34945) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
80.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Diyarbakır ve Şanlıurfa’da gençlik kampı ve gençlik
merkezi kurulması talebine ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru
önergesi (7/34946) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
81.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bitlis ve Siirt’te gençlik kampı ve gençlik merkezi
kurulması talebine ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi
(7/34947) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
82.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bingöl ve Batman’da gençlik kampı ve gençlik
merkezi kurulması talebine ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru
önergesi (7/34948) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
83.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da gençlik kampı ve gençlik merkezi
kurulması talebine ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi
(7/34949) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
84.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Adıyaman ve Hakkâri’de gençlik kampı ve gençlik
merkezi kurulması talebine ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru
önergesi (7/34950) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
85.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Mardin ve Osmaniye’de gençlik kampı ve gençlik
merkezi kurulması talebine ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru
önergesi (7/34951) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
86.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Diyarbakır ve Şanlıurfa’da gerçekleştirilen
gençlere yönelik bilimsel, kültürel, sanatsal ve sportif faaliyetlere ilişkin
Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/34952) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22.11.2013)
87.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Bitlis ve Siirt’te gerçekleştirilen gençlere yönelik bilimsel,
kültürel, sanatsal ve sportif faaliyetlere ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından
yazılı soru önergesi (7/34953) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
88.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bingöl ve Batman’da gerçekleştirilen gençlere
yönelik bilimsel, kültürel, sanatsal ve sportif faaliyetlere ilişkin Gençlik ve
Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/34954) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.11.2013)
89.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da gerçekleştirilen gençlere yönelik
bilimsel, kültürel, sanatsal ve sportif faaliyetlere ilişkin Gençlik ve Spor
Bakanından yazılı soru önergesi (7/34955) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
90.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Van ve Ağrı’da gerçekleştirilen gençlere yönelik
bilimsel, kültürel, sanatsal ve sportif faaliyetlere ilişkin Gençlik ve Spor
Bakanından yazılı soru önergesi (7/34956) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
91.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Adıyaman ve Hakkari’de
gerçekleştirilen gençlere yönelik bilimsel, kültürel, sanatsal ve sportif
faaliyetlere ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/34957)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
92.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Van ve Ağrı’da gençlik kampı ve gençlik merkezi
kurulması talebine ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi
(7/34958) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
93.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Muş ve Şırnak’ta gençlik kampı ve gençlik merkezi
kurulması talebine ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi
(7/34959) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
94.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Mardin ve Osmaniye’de gerçekleştirilen gençlere
yönelik bilimsel, kültürel, sanatsal ve sportif faaliyetlere ilişkin Gençlik ve
Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/34960) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.11.2013)
95.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars ve Iğdır’da gerçekleştirilen gençlere yönelik
bilimsel, kültürel, sanatsal ve sportif faaliyetlere ilişkin Gençlik ve Spor
Bakanından yazılı soru önergesi (7/34961) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
96.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Gümüşhane ve Bayburt’ta gerçekleştirilen gençlere
yönelik bilimsel, kültürel, sanatsal ve sportif faaliyetlere ilişkin Gençlik ve
Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/34962) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.11.2013)
97.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Erzurum ve Elazığ’da gerçekleştirilen gençlere
yönelik bilimsel, kültürel, sanatsal ve sportif faaliyetlere ilişkin Gençlik ve
Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/34963) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.11.2013)
98.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, son iki yılda İstanbul’da
Bakanlık tarafından yaptırılan anket ve araştırmalara ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından
yazılı soru önergesi (7/34964) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
99.- Amasya
Milletvekili Ramis Topal’ın, destekleme prim
ödemelerine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/34965) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
100.- İstanbul
Milletvekili Celal Dinçer’in, karekod uygulamasına
ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/34966)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
101.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, son iki yılda İstanbul’da
Bakanlık tarafından yaptırılan anket ve araştırmalara ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/34967) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.11.2013)
102.- Sinop
Milletvekili Engin Altay’ın, Tarımsal Yayını Geliştirme Projesine ilişkin Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/34968) (Başkanlığa
geliş tarihi: 22.11.2013)
103.- Kocaeli
Milletvekili Haydar Akar’ın, kimliği belirsiz kişilerin şehir merkezinde
yaptığı araç denetimlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/34969) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2013)
104.- Amasya
Milletvekili Ramis Topal’ın, Sulama Birlikleri
personeline ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/34970)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
105.- İzmir
Milletvekili Alaattin Yüksel’in, bir kanun hükmünün uygulanmasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/34971) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.11.2013)
106.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, son iki yılda İstanbul’da
Bakanlık tarafından yaptırılan anket ve araştırmalara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/34972) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
107.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kabahatlar Kanunundaki
değişikliğe ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/34973) (Başkanlığa
geliş tarihi: 22.11.2013)
108.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Kartal-Kadıköy Metrosuna ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/34974) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
109.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Anadolu Yakasından pasaport teminine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/34975) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.11.2013)
110.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, Suriyeli sığınmacıların
Türk vatandaşlığına geçişine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/34976) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.11.2013)
111.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan-Posof Karayolunun Ilgar Dağı mevkiindeki
bölümünün asfaltlanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/34977) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.11.2013)
112.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan Posof’taki bir köyün konak ihtiyacına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/34978) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25.11.2013)
113.- İstanbul
Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın, Bakanlığın çıkardığı
bir genelgeye ilişkin Kalkınma Bakanından yazılı soru önergesi (7/34979)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
114.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, son iki yılda İstanbul’da
bakanlık tarafından yaptırılan anket ve araştırmalara ilişkin Kalkınma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/34980) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
115.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, TÜİK tarafından yapılan Hanehalkı
Bütçe Anketine ilişkin Kalkınma Bakanından yazılı soru önergesi (7/34981)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25.11.2013)
116.- İstanbul
Milletvekili Fatma Nur Serter’in, karma eğitime ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/34982) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
117.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, son iki yılda İstanbul’da
Bakanlık tarafından yaptırılan anket ve araştırmalara ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/34983) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
118.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, etüt beslenmeli okulların statüsüne ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/34984) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.11.2013)
119.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’ın Posof ilçesinde öğretmenlere yönelik
lojman yapılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/34985) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.11.2013)
120.- Amasya
Milletvekili Ramis Topal’ın, Amasya’da özel bir sirk
tarafından düzenlenen gösteriye okul öncesi öğrencilerin katılmasının İl Milli
Eğitim Müdürlüğünce uygun görülmediği iddiasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/34986) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.11.2013)
121.- Kocaeli
Milletvekili Haydar Akar’ın, zihinsel engelliler öğretmenliği açığına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/34987) (Başkanlığa geliş tarihi:
25.11.2013)
122.- Antalya
Milletvekili Yıldıray Sapan’ın, tutuklu askerlere ödenen maaşların geri
istendiği iddialarına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/34988) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
123.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, son iki yılda İstanbul’da
Bakanlık tarafından yaptırılan anket ve araştırmalara ilişkin Milli Savunma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/34989) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
124.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2003-2012 yılları arasında Kars
İlinin komşu ülke sınırında yaşanan ölümlere ilişkin Milli Savunma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/34990) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.11.2013)
125.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2003-2012 yılları arasında Hatay
İlinin komşu ülke sınırında yaşanan ölümlere ilişkin Milli Savunma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/34991) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.11.2013)
126.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, sınırda kaçakçılık yaparken hayatını
kaybeden kişi sayısına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/34992) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.11.2013)
127.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, son iki yılda İstanbul’da
Bakanlık tarafından yaptırılan anket ve araştırmalara ilişkin Orman ve Su
İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/34993) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.11.2013)
128.- Antalya
Milletvekili Arif Bulut’un, Manavgat HES projesine ilişkin Orman ve Su İşleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/34994) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
129.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, çalışan çocukların yaşam standardına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/34995) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22.11.2013)
130.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, son iki yılda İstanbul’da
Bakanlık tarafından yaptırılan anket ve araştırmalara ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/34996) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
131.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Van’daki bir zehirlenme
olayına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/34997) (Başkanlığa
geliş tarihi: 22.11.2013)
132.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, sözleşmeli aile hekimlerinin yerel
seçimler için istifaları ile ilgili düzenlemelere ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/34998) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
133.- Balıkesir
Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş’ün, Marmaray’da su sızıntısı olduğuna ilişkin
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/34999)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
134.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, Marmaray’da su sızması gerçekleştiği iddialarına
ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi
(7/35000) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
135.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, son iki yılda İstanbul’da
Bakanlık tarafından yaptırılan anket ve araştırmalara ilişkin Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/35001) (Başkanlığa
geliş tarihi: 22.11.2013)
136.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, son iki yılda İstanbul’da
bakanlık tarafından yaptırılan anket ve araştırmalara ilişkin Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/35002) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.11.2013)
137.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, son iki yılda İstanbul’da
Bakanlık tarafından yaptırılan anket ve araştırmalara ilişkin Dışişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35003) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
138.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, son iki yılda İstanbul’da
bakanlık tarafından yaptırılan anket ve araştırmalara ilişkin Ekonomi
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35004) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
139.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, son iki yılda İstanbul’da
Bakanlık tarafından yaptırılan anket ve araştırmalara ilişkin Gümrük ve Ticaret
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35005) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
140.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, son iki yılda İstanbul’da
Bakanlık tarafından yaptırılan anket ve araştırmalara ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35006) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
141.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, son iki yılda İstanbul’da
Bakanlık tarafından yaptırılan anket ve araştırmalara ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35007) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
142.- Gaziantep
Milletvekili Mehmet Şeker’in, Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğünce yapılan
bor ihracatına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35008) (Başkanlığa
geliş tarihi: 20.11.2013)
143.- Balıkesir
Milletvekili Namık Havutça’nın, İçişleri Bakanlığı
tarafından üniversite öğrencilerinin fişlendiği iddiasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/35009) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.11.2013)
144.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, toplu nikahta taktığı altın miktarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/35010) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.11.2013)
145.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Cem Vakfı ile Adalet ve Kalkınma Partisi
arasındaki ilişkilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35011)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20.11.2013)
146.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, öğrencilerin barınmasına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/35012) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
147.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, demokratikleşme paketine yönelik açıklamalarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35013) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.11.2013)
148.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Van Havaalanından yapılan
direk seferlerin artırılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/35014) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.11.2013)
149.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, bazı cezaevlerindeki mahkumlara yönelik keyfi uygulamalara ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35015) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2013)
150.- Batman Milletvekili
Ayla Akat Ata’nın, başka cezaevlerine nakledilen hükümlü ve tutuklulara ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/35016) (Başkanlığa geliş tarihi:
19.11.2013)
151.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, çocuk yaşta çalışanlara ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/35017)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
152.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, bir termik santralde çalışan işçilerin
mezhep ayrımcılığına maruz kaldığı iddialarına ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/35018) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.11.2013)
153.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Şanlıurfa SGK’da
çalışan taşeron işçi sayısına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35019) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2013)
154.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, emekli maaşlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/35020) (Başkanlığa geliş tarihi:
21.11.2013)
155.- Gaziantep
Milletvekili Ali Serindağ’ın, öğrenci evleriyle
ilgili açıklamalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/35021) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.11.2013)
156.- Mardin
Milletvekili Erol Dora’nın, Mardin Nusaybin’de üç kişinin hayatını kaybettiği
olaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35022) (Başkanlığa
geliş tarihi: 20.11.2013)
157.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, bir termik santralde çalışan işçilerin
mezhep ayrımcılığına maruz kaldığı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/35023) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
158.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, Yozgat’ta yürütülen bazı kamu hizmetleri ile ilgili
çeşitli hususlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35024)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2013)
159.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, Gezi Parkı eylemlerine
katılanlarla ilgili basında çıkan bir habere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/35025) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.11.2013)
160.- Antalya
Milletvekili Gürkut Acar’ın, Antalya’nın Kaş
ilçesindeki bir köyde bulunan iki okulda yaşanan yemek sorununa ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35026) (Başkanlığa geliş tarihi:
20.11.2013)
161.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, okul müdürlüğü mülakatına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35027) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.11.2013)
162.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, dershanelerin kapatılmasına yönelik
çalışmalara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/35028)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2013)
163.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, bir soruşturmaya
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/35029) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19.11.2013)
164.- Bitlis Milletvekili
Hüsamettin Zenderlioğlu’nun, Suriye sınırında bulunan
bölgelerde sağlanan sağlık hizmetlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/35030) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.11.2013)
165.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, TBMM Kampüsü içinde yapımı süren otoparka ilişkin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/35031)
(Başkanlığa geliş tarihi: 03.12.2013)
166.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, TBMM personeli ve basın mensuplarının kullanımı için
planlanan çipli kartlara ilişkin Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/35032) (Başkanlığa geliş tarihi:
03.12.2013)
167.- İstanbul
Milletvekili Osman Oktay Ekşi’nin, Dilekçe Komisyonunun bir uygulamasına
ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/35033)
(Başkanlığa geliş tarihi: 03.12.2013)
168.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Başbakan ile Barzani arasındaki görüşmeye
ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/35034) (Başkanlığa geliş
tarihi: 20.11.2013)
169.- Kocaeli
Milletvekili Haydar Akar’ın, Kocaeli’deki doğal gaz
yatırımına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/35035) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2013)
170.- Gaziantep
Milletvekili Ali Serindağ’ın, karma öğrenci
yurtlarına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/35036)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20.11.2013)
171.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Karayolları Van Bölge
Müdürlüğü ihalelerindeki usulsüzlüklere ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanından yazılı soru önergesi (7/35037) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.11.2013)
172.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, bir gazetenin internet sayfasında yer alan
videoların TBMM’den izlenememesine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından
yazılı soru önergesi (7/35038) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.12.2013)
173.- Giresun
Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu’nun, Karadeniz Sahil Yolu Projesine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35039) (Başkanlığa geliş tarihi:
19.11.2013)
174.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, trafiğe kapalı bir alanda hafriyat
kamyonunun çarpması nedeniyle bir çocuğun hayatını kaybetmesine ve yapılan
soruşturmaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/35040) (Başkanlığa
geliş tarihi: 20.11.2013)
10 Aralık 2013 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Cemil ÇİÇEK
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Mine LÖK
BEYAZ (Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27’nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.
III.- ANT İÇME
1.- İzmir Milletvekili Mustafa Balbay’ın, ant içmesi
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Anayasa’mıza göre, milletvekillerinin göreve başlamadan önce
ant içmeleri gerekmektedir.
Daha evvel, uzun
tutukluluk sebebiyle ant içememiş olan İzmir Milletvekili Sayın Mustafa Ali
Balbay’ı bu birleşimde ant içmek üzere kürsüye davet ediyorum.
Buyurun Sayın
Balbay. (CHP sıralarından ayakta alkışlar, MHP ve BDP sıralarından alkışlar)
(İzmir
Milletvekili Mustafa Balbay ant içti)
(CHP sıralarından
ayakta alkışlar, MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –Teşekkür
ederim Sayın Balbay.
Hayırlı ve uğurlu
olsun. Başarılar diliyorum. Tekrar geçmiş olsun.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Söz
vereceğim, müsaade edin de.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Bütçeye başlamadan söz talebimiz var.
BAŞKAN – Ama
müsaade ederseniz ben bir cümlemi bitireyim.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Vallaha, geçtiniz mi söz vermiyorsunuz da
onun için...
IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in, İzmir
Milletvekili Mustafa Balbay’a geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna, uzun
tutukluluk veya başka sebeplerle hak ihlallerine maruz kalanların bir an önce
haklarına ve özgürlüklerine kavuşmalarını temenni ettiğine ilişkin konuşması
BAŞKAN – Evet,
tekrar geçmiş olsun, başarılar diliyorum.
Yemininizin 10
Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’ne denk gelmesini de anlamlı buluyorum.
İster
milletvekili ister sade vatandaş olsun, uzun tutukluluk veya başkaca sebeplerle
hak ihlallerine maruz kalmış olanların da bir an önce haklarına ve
özgürlüklerine kavuşmalarını temenni ediyorum.
Gündemimize göre,
2014 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’yla 2012 yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine başlayacağız.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (x)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel
Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren
2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S.
Sayısı: 507) (x)
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet, yerinde.
Komisyon
raporları, 506 ve 507 sıra sayılarıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Gündeme geçmeden
evvel, Sayın Kaplan…
HASİP KAPLAN
(Şırnak) –Sayın Başkan, Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiyim. Muhalefet şerhimiz
cilt 1, 506 sıra sayılıda var.
Dün, burada bir
usul tartışması açıldı, farklı bir karar verildi ve bugün farklı bir rapor
basılmış. Bununla ilgili usul tartışması açıyorum ve bu konuda Barış ve
Demokrasi Partisi olarak görüşlerimizi açıklamak istiyorum.
BAŞKAN – Sayın
Kaplan, dün, aslında, bu konu burada tartışıldı. Herkes bu konuyla ilgili
düşüncelerini, kanaatlerini…
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Müsaade
edin, bir açıklayayım da ondan sonra. Yani daha cümlenin yarısında şey
yaparsanız ne ben sizi anlayabilirim ne de siz beni.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Hayır, ben bunu gösterdim, bununla ilgili aldım.
BAŞKAN - Müsaade
edin, ben bir şey söyleyeceğim; ben talebinizi aldım.
Aslında, dün bu
konu burada tüm gruplarca bütün yönleriyle tartışıldı ve sonuçta Genel Kurul
bir karar verdi. İç Tüzük’ümüze göre ve
parlamentolarda en yetkili organ Genel Kuruldur. Genel Kurul iradesinin
üzerinde herhangi bir irade yoktur. Dolayısıyla, biz bugün bu birleşimi
yönetirken genel kurulların almış olduğu kararları uygulamak durumundayız ancak
konunun hassasiyetini de dikkate alarak üç dakikayı geçmemek üzere söz
veriyorum.
Buyurun Sayın
Kaplan.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Lehte Sayın Başkan.
BAŞKAN – Lehte
Sayın Canikli.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Aleyhte.
(x)
506 ve 507 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek
Cetvelleri tutanağa eklidir.
VI.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Genel Kurulun 9 Aralık 2013 Pazartesi günkü 26’ncı
Birleşiminde aldığı karar doğrultusunda BDP Grubu milletvekillerince verilmiş
olan muhalefet şerhinin 506 sıra sayılı Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’ndan
çıkarılarak raporun yeniden basılmasının İç Tüzük’e
uygun olup olmadığına ilişkin Başkanlığın tutumu hakkında
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Dünya İnsan Hakları
Günü. Sayın Balbay’ın özgürlüğüne kavuşması bizi mutlu etmiştir. Barış ve
Demokrasi Partisinin 6 milletvekilinin de aynı şekilde, aynı koşullarda göreve
başlamasını bekliyoruz.
Değerli
milletvekilleri, bütçe görüşmelerine başlıyoruz. Burada hiç kimsenin
oldubittiye getirme, bir partinin siyasi görüşlerini ve muhalefet şerhini yok
sayarak, defakto bir durum yaratarak kendi bildiğini
okuma hakkı hukuku yoktur. Anayasalarda…
BAŞKAN – Sayın Kaplan, bir dakikanızı rica edebilir miyim.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Toparlarsanız…
BAŞKAN – Değerli
milletvekilleri, Sayın Kaplan kürsüde konuşuyor. Sevincinizi anlıyorum; tebrik
bir insani nezaket gereğidir ancak hatibin konuşmasını dinleyebilmek bakımından
takdirlerinize bırakıyorum.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Başa alırsanız, ben bekleyebilirim tebrikler bitene kadar.
BAŞKAN – Hayır,
ben yaptım, arkadaşlarımız da…
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Ben beklerim.
BAŞKAN – Ek
süreyi vereceğim size.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Hayır, beklerim, tebrikleri bitirsinler.
BAŞKAN – Ek
süreyi vereceğim.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Tamam, beklerim ben.
BAŞKAN – Peki, evet.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Şöyle oturabilir miyim Sayın Başkan?
(Hatip, kürsü
arkasındaki basamaklara oturdu) (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Peki.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Hayır yani yakışıyor değil mi?
BAŞKAN – Sayın
Kaplan, yarın, konuşmanızdan çok bu oturma eyleminiz dikkat çekecek.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Aynen böyle.
BAŞKAN – Ama şunu
kabul edelim: Genel Kurullar eylem yeri değil.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Bu kadarını uygun görüyorsunuz, herkes böyle uyguluyor.
BAŞKAN – Evet,
buyurun Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Sayın Başkan, başa alırsanız sevinirim konuşmamızı.
BAŞKAN – Buyurun,
açık.
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Açık, 1:20’ye geldi efendim.
BAŞKAN – Açık.
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Kum saati gitmiş Sayın Başkanım, başa alın.
BAŞKAN – Tamam,
vereceğiz, vereceğiz, siz devam edin.
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Hak
yemeyiz, merak etme.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – İnşallah.
İnsan Hakları
Günü’nde de hak yerseniz günah olur, yazık olur.
BAŞKAN – E, ama
sen de konuşmanı bunlarla geçirirsen o zaman meramını anlatamazsın.
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Sayın Başkan…
BAŞKAN – Peki.
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Sayın Başkan, bu Meclisin en tecrübeli milletvekilisiniz, her
dönemde varsınız ama şunu söyleyeyim: Bu Mecliste Barış ve Demokrasi Partisi
2007’den bu yana var. Farklılığımızla, haklılığımızla, görüşlerimizle fark
atıyoruz.
Bakın, burada 2
Aralık 2013; bu, Bütçe Komisyonunun 6 ciltlik, 7 ciltlik raporu. Şöyle çevirdiğiniz
zaman, Barış ve Demokrasi Partisinin muhalefet şerhini görürsünüz arkadaşlar,
189 sayfadır. Dün burada bir usul tartışması açtık. Bu usul tartışmasını açan
arkadaşlarımız burada bir talepte bulundular. “Kürdistan’da Eşitsiz Gelişim ve
Ekonomik Sömürü” başlığı altında 3 sayfalık bir bölüm var ve “Çözüm Süreci”.
Şimdi, bu bölümün çıkarılması için açılan usul tartışmasında İç Tüzük 60’a göre
bir karar verildi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Bu karar verilmeden önce…
BAŞKAN – Bir
dakika daha süre veriyorum.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Başkanım, iki dakika çünkü…
BAŞKAN – Süre
veriyoruz, veriyoruz.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Bundan önce, Mecliste, Milliyetçi Hareket Partisi, Meclis
Başkanlığına başvurdu, Komisyon Başkanlığına başvurdu şerhle ilgili, bir karar
alınmasıyla ilgili ve dün tartışmalarını yaşadık burada. Burada bir karar
alındı. Bu kararda denildi ki “Yeni şerhin yazılmasına…” Meclis Başkanlığı bize
yeni şerh için yazı yazmadı. Meclis Başkanlığı “Yeni şerhinizi verin.” demedi.
Meclis Başkanlığı “Yeniden görüşlerinizi koyun.” demedi ve aynı tarihle, 2
Aralık 2013… Bu, sansürlü rapor, bu da hakiki rapordur arkadaşlar. Bu,
sansürlü; bu, hakikidir.
Şimdi, ben
soruyorum size: Siz bu raporu bize nasıl dağıtabilirsiniz? Bir partinin fikrî
hak ve hürriyetlerini yok ederseniz Meclis Başkanlığını Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinde dava edeceğiz. Sizi mahkemeye vereceğiz, uluslararası mahkemede
fikir özgürlüğünün ne olduğunu size göstereceğiz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Peki,
teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Bizden bunu söylemesi. Yanlış yapıyorsunuz. Şu raporu, buyurun…
(Hatip, elindeki
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nu kürsünün önüne attı) (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
EMRULLAH İŞLER
(Ankara) – Artistlik yapma!
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Bu olmadı.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Buyurun, rapor bu! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Bu olmadı Hasip Bey, onu alın.
BAŞKAN – Sayın
Kaplan…
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Ya yazarsınız Başkanım doğru dürüst, şerhimizi koyarız, ya
yazarsınız görüşümüzü koyarız ama çıkarıp böyle atamazsınız!
BAŞKAN – Lütfen,
yerinize oturun.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Haydi! Kitaplar okumak içindir, öyle atamazsın.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Böyle şey olur mu?
BAŞKAN – Bizim
yazmamıza gerek yok, dün Genel Kurul karar aldı, hepiniz buradaydınız ve
dinlediniz. Biz Genel Kurul kararının gereğini yerine getiriyoruz.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Öyle şey yok, buna hakkınız yok!
BAŞKAN – Şimdi,
lehte olmak üzere, Sayın Nurettin Canikli…
Buyurun Sayın
Canikli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tartıştığımız
konu dün Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda enine boyuna
değerlendirildi ve bir karar ittihaz edildi. Öncelikle şunu ifade etmemiz
gerekir ki alacağımız kararların, atacağımız adımların, ifadelerimizin,
konuşmalarımızın hepsi, sonuç itibarıyla, özellikle milletvekilleri olarak
bizlerin, Anayasa’ya sadakat yemini etmiş olan milletvekillerinin her
icraatının, her faaliyetinin, her sözünün, her kararının Anayasa’ya uygun
olması gerekir. Hepimiz için geçerli, altını çizerek söylüyorum: Anayasa’ya
aykırı bir işlem tesisi kesinlikle söz konusu olamaz, olmamalıdır.
Bunu koruması
gereken ilk kurum, en önemli organizasyon burasıdır, Türkiye Büyük Millet
Meclisidir ve milletvekilleridir. Anayasa’nın 3’üncü maddesinde çok açık bir
şekilde, Türkiye devletinin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olduğu
ifade edilmektedir, hüküm altına alınmaktadır, milletin iradesi buraya bu
şekilde açıkça yansıtılmıştır. Aynı şekilde, Anayasa’nın 14’üncü maddesi:
“Hiçbir şekilde, Anayasa’da yer alan hak ve hürriyetlerin hiçbiri devletin
ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı haklı gösteremez, bunun için
kullanılamaz.”
Bu açık hükümlere
rağmen, tartıştığımız konuyla ilgili olarak, yani bir siyasi partinin muhalefet
şerhinin de, şerhte yer alan ifadelerin de Anayasa’nın tümüne ve özellikle
zikrettiğim bu maddelerine uygun olması gerekir. Uygun olmadığı takdirde, yine,
bu Meclis…
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Başbakanına söyle, Başbakanına söyle onu. Başbakan da kullanıyor o
ifadeyi.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - …bu irade, milletin iradesi bunu düzeltir. Dün yapılan işlem budur
ve doğru bir işlemdir değerli arkadaşlar.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Başbakanın da mı Anayasa suçu işliyor?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Ayrıca, bugün basılan, bugün dağıtılan bu rapor geçerlidir. Çünkü, dünkü alınan kararda çok açık bir şekilde…
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Geçersizdir, geçersizdir.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - …Türkiye Büyük Meclisi Genel Kurulu, Anayasa’ya aykırı olan o
ifadelerin 1’inci ciltten çıkartılması…
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – 2 Aralık tarihli rapor, beyefendi, 2 Aralık.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - …1’inci cildin bastırılıp tekrar dağıtılması, muhalefet şerhinin
Anayasa ve İç Tüzük hükümlerine göre düzeltilerek bütçe görüşmelerinin sonuna
kadar verildiği takdirde basılıp dağıtılmasını karar altına almıştır. Bu karar
kimin kararıdır?
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) – Sizin kararınız.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Bu karar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kararıdır, Genel Kurulun
kararıdır. Dolayısıyla, yeni basılan bu kitapçık, bu hükümlerin hepsiyle beraber
geçerlidir, burada en ufak hukuki bir boşluk, sıkıntı söz konusu değildir.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Çakma rapor, çakma rapor, çakma!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Ayrıca, biz muhalefet şerhlerini tartışmıyoruz, oylamıyoruz, burada
müzakere etmiyoruz. Müzakere edilen, tasarıdır ve komisyon raporudur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Onun bir mütemmimi değildir bu anlamda bakıldığında.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Canikli.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Çakma rapordur, sahte rapordur.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Bu yönüyle, herhangi bir eksiklik söz konusu değildir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Canikli.
Aleyhte Sayın
Sırrı Sakık…
Buyurun Sakık.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – On gün önce basmışsınız, 2 Aralık tarihli, çakma rapor bu Sayın
Canikli.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; aslında, fırtına ne üzerine koptu? “Kürt ve Kürdistan” üzerine.
Şimdi, bundan
birkaç gün önce Diyarbakır’a gideceksiniz “Kürdistan” diyeceksiniz ve burada
grup konuşmasında…
OYA ERONAT
(Diyarbakır) – Öyle demedi yalan atma, Irak’ı kastetti.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Bırak, sus!
BAŞKAN – Lütfen,
lütfen…
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Acının keyfini yaşayan kadın, sus sen! (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Eronat, lütfen.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Şimdi…
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Terbiyesiz adam!
BAŞKAN – Lütfen…
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Ayıp, ayıp!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri…
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Bırakın… Bakın, dinleyin, dinleyin! (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Grup konuşmasında…
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri…
İHSAN ŞENER
(Ordu) – Nasıl bir konuşma bu?
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Grup konuşmasında… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) - Evlat acısı yaşayan bir kadına bunları söylemeye utanmıyor musun?
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri…
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Lütfen, lütfen… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen,
sayın milletvekilleri…
SIRRI SAKIK (Devamla) - Sayın Başkan, susturur musunuz!
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Ayıp, ayıp!
BAŞKAN – Hatibi
dinleyelim sayın milletvekilleri.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Ayıbı o ediyor, ayıbı o ediyor! En büyük ayıbı o ediyor, biliyor
musunuz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Anneyle öyle
konuşulmaz! Bir anneyle öyle konuşulmaz!
BAŞKAN – Sözünü
kesmeyin sayın milletvekilleri.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) - Ayıp ya! Anneyle böyle konuşulur mu?
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Sayın Başkan, lütfen susturur musunuz?
BAŞKAN – Lütfen
arkadaşlar…
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Sevgili arkadaşlar, bakın… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Sayın Genel Başkanınız çıkıp grup
konuşmasında, demokratikleşme paketinden daha önemli bir açıklamada bulunacak,
yıllarca reddedilen “Kürt ve Kürdistan” sözcüklerini grup konuşmasında
seslendirecek; bu, aslında bir şeyin itirafıydı, doğru olan şeyi yaptı ama
görebildiğimiz kadar, üçüz kardeşler, hâlâ “Kürt ve Kürdistan” sözcüklerine alışmakta
biraz daha zamana ihtiyacınız var. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Bakın, ünlü…
BAŞKAN – Lütfen…
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Ünlü edebiyatçı aynen şöyle diyor. Bakın, diyor ki: “Önce ülken
sana karşı belli taahhütleri yerine getirecek. Orada tüm haklara sahip bir
yurttaş olarak görüleceksin. Baskıya, ayrımcılığa, hak etmediğin mahrumiyetlere
maruz kalmayacaksın. Ülken yöneticileri sana bunları sağlamak zorunda
kalacaklar. Yoksa, sen de o ülkeye borçlu bir şey
olmazsın. Ne toprağa bağlılık ne bayrağa saygı. Eğer,
ülken, senin başının dik bir şekilde dolaşmanı sağlıyorsa sen de o ülkeye her
şeyini feda edersin; toprağa da bayrağa da”.
Biz Kürtler bu
ülkede başı dik olarak dolaşmak istiyoruz. Sizden istediğimiz budur. Eşit
yurttaşlık temelinde bir anayasa istiyoruz. Onun içindir ki bu Anayasa’ya saygı
duymuyoruz, bu savaş yasalarına saygı duymuyoruz.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Anayasa’ya sadık kalacağına yemin ettin!
SIRRI SAKIK
(Devamla) - Bu savaş yasaları, bu Anayasa’dır ki bizim, çare yoksa kendimizi
dağlara ve alanlara vurduğumuz şey, sizin retçi, inkârcı, tekçi yasalarınız ve
anayasanızdır, kandan kanunlarınızdır.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Bu Anayasa’ya sadakat edeceğinize yemin ettiniz!
SIRRI SAKIK
(Devamla) - Dün de aynı şeyi yaptınız. Bundan hukuk çıkmaz, bundan demokrasi ve
kardeşlik çıkmaz, dünün tekçi politikaları, asimilasyoncu politikaları çıkar;
bu da çıkmaz bir yoldur. Türkiye yıllardır bunları denedi, bir daha denemeyin.
Bunun karşılığı, kan, gözyaşı, acı dolu yıllardır. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Sakık.
Lehte olmak
üzere, Sayın Mahir Ünal…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hatayı yapan, Meclis Başkanı. Hatayı yapan sensin, ondan sonra…
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Ünal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün burada usule dair bir meseleyi
tartıştık ve konuştuk.
Usul, esasa
mukaddemdir. İşin esasını bir kenara koyup, işin usulünü de bir kenara koyup
öyle konuşmamız gerekiyor. Usulen meseleye baktığımızda, burada teknik bir
konuyu konuşuyoruz. Biz, burada Anayasa’ya bağlılık yemini etmiş, bu kutsal
çatıyı…
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – İnsan haklarına, demokrasiye, hukuka da yemin etmedik mi?
BAŞKAN – Lütfen
Sayın Kaplan…
MAHİR ÜNAL
(Devamla) - …bu milletin sorunlarının çözüm merkezi olarak görmüş ve Anayasa’yı
da bütün yasaların dayanağı olarak kabul etmiş milletvekilleri olarak
Anayasa’yı değiştirme iradesi ortaya koyarız.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Korsan rapor bu, korsan!
MAHİR ÜNAL
(Devamla) - Bu, başka bir şeydir.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Cumhuriyet tarihinin ilk korsan raporu!
MAHİR ÜNAL
(Devamla) - Ama “Anayasa’yı kabul etmiyorum, Anayasa’yı hiçe sayıyorum.”
diyerek, burada, yasaya ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin İç tüzüğü’ne aykırı birtakım işlemler yapamazsınız.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – İç Tüzük’e aykırı bir rapordur bu.
Cumhuriyet tarihinin ilk korsan raporudur bu.
MAHİR ÜNAL
(Devamla) – Ha, seçimler öncesi, siz, bölgede bunu seçim malzemesi olarak
kullanıp “Bakın, Kürdistan’ı inkâr ediyorlar.” diye bir seçim malzemesi
oluşturmak istiyorsanız bu, sizin sorununuzdur.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Hiç ihtiyacımız yok böyle bir propaganda yapmaya.
MAHİR ÜNAL
(Devamla) – Ama biz burada usule dair teknik bir konuyu tartışıyoruz.
Dolayısıyla, biz söylediğimizin bugüne kadar hep arkasında durduk. Biz, bu
ülkede toplumsal taleplerin, kimlik taleplerinin sorun olmadığını, devletin
asıl görevinin bu talepleri karşılayacak demokratik bir sistem kurması
gerektiğini…
EMRE KÖPRÜLÜ
(Tekirdağ) – Çıkar ağzındaki baklayı!
MAHİR ÜNAL
(Devamla) - Kürt’le, Kürtlükle, Kürt diliyle, Kürt kimliğiyle bir sorunumuz
olmadığını defalarca ifade ettik ama sizse bunu istismar etmeyi tercih ettiniz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Korsan rapor ahlaki mi?
MAHİR ÜNAL
(Devamla) - Biz, risk aldık, çözüm iradesi ortaya koyduk, sizse bundan
beslenmeyi seçtiniz. Biz, bugün, burada samimiyetle dedik ki, sizin muhalefet
şerhinde kullandığınız hususlar, Anayasa’ya ve Meclis İçtüzüğü’ne
aykırıdır, çıkartılması gerekir.
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Bitlis) – Darbe anayasası…
MAHİR ÜNAL
(Devamla) - Komisyonun ve Meclis Başkanlığının denetim yetkisi yoktur, bu yetki
sadece Genel Kurula aittir. Genel Kurul da bu hususta üzerine düşen görevi dün
yerine getirmiştir. Ayrıca, muhalefet şerhi bütçe raporunun esası değildir,
mütemmim cüzü değildir.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Esasıdır, esasıdır, demokrasinin gereğidir.
MAHİR ÜNAL
(Devamla) - Dolayısıyla, bunun üzerinden bütçe görüşmelerinde bir şaibe
oluşturmaya kimse kalkışmasın. Mesele konuşulmuştur.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Korsandır, korsan! Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa korsan…
MAHİR ÜNAL
(Devamla) - Biz, Meclis Başkanlığının, Divanın verdiği kararın lehinde bir
beyanda bulunuyoruz.
Bu düşüncelerle
Genel Kurulu…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MAHİR ÜNAL
(Devamla) - …saygıyla selamlıyorum, bütçe görüşmelerinin hayırlara vesile
olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Sayın Başkan, sayın hatip konuşması sırasında grubumuza sataşmıştır.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Grupla ilgili hiçbir şey söylemedi, “biz” dedi, “siz” dedi.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Seçime dönük olarak çözümü istismar ettiğimizi söylemiştir,
sataşmıştır.
BAŞKAN - Bu,
sataşma değil Sayın Baluken.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Sataşmadır.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Sataşmadır Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hayır,
her konu sataşma olarak mütalaa edilemez. Bence usul tartışması bitmiştir.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Ama böyle bir şey yapamazsınız.
BAŞKAN - Bir cevaptır,
her cevap sataşma olarak mütalaa edilemez. Onun için, usul tartışması
bitmiştir.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Sayın Başkan, BDP Grubuna yönelik, sayın hatip sataşmada
bulunmuştur.
BAŞKAN - Dün
alınan kararın gereğini Başkanlık yerine getirmektedir. Eğer, yeni muhalefet
şerhi gelirse o da bastırılacaktır.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Siz, burada AKP’li kimliğinizi bırakarak Meclis Başkanlığı yapmak
zorundasınız.
BAŞKAN - Şimdi,
alınan karar gereği, gündeme geçiyoruz.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Dün de, yine, Sadık Yakut aynı şeyi yaptı. Orada AKP’li kimliğinizi
bırakmadan bizi yönetmeye çalışıyorsunuz.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel
Faaliyet Raporları ile Bu Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren
2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali
İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278,
3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
BAŞKAN - İlk söz,
sunuş konuşmasını yapmak üzere Hükûmettedir.
Buyurun Sayın
Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Allah kimsenin yanına koymaz haksızlığı, hukuksuzluğu. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın
Bakan, buyurun.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Konuşacağız daha, çok zamanımız var, on bir gün boyunca…
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – BDP burada konuşamazsa, her yerde konuşur.
BAŞKAN – Hayır,
konuşma hakkınız var, biraz sonra zaten söz sırası size gelecek.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Yani burada bize söz vermeyerek bizi susturamazsınız! BDP’yi susturmaya hiç kimsenin gücü yetmez!
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bakan, siz devam edin.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) - Adam her türlü hakareti yapıyor, söz vermiyorsunuz. Ayıptır!
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
ve bizleri izleyen değerli vatandaşlarımızı saygı ve sevgi ile selamlıyorum.
2012 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmelerini yoğun ve özverili
çalışmalar sonucunda tamamlamış bulunmaktayız. Bu tasarıların, son şeklini
alarak Genel Kurula getirilmesinde emeği geçen Plan ve Bütçe Komisyonunun
Değerli Başkan ve üyelerine, bakan arkadaşlarıma ve kamu idarelerinin
temsilcilerine teşekkür ediyorum.
Bildiğiniz gibi,
bütçeler, hükûmetlerin uygulayacağı maliye politikalarının önceliklerini
belirleyen siyasi metinlerdir. Diğer bir ifadeyle, bütçeler, hükûmet
programlarında belirlenen hedef ve vizyonlara ulaşmada
en önemli araçtır. Hükûmetlerimiz döneminde bütçelerimizi bu anlayış
çerçevesinde hazırladık. İktidara geldiğimiz ilk dönemde Türkiye ağır bir
krizin etkisi altındaydı. Özellikle kamu maliyesi ağır bir borç yükü altında
ezilmekteydi. Bu durum, özel kesimin önünde önemli bir engel oluşturmaktaydı.
Maliye politikası
önceliklerini, borç yükünü azaltmak, ekonomide güven ortamını sağlayarak yüksek
istihdam ve sürdürülebilir büyüme ortamına geçmek olarak belirledik. Böylece
kamu borç yükü hızla düşerken ekonomide yüksek büyüme ortamı sağlanmış,
enflasyon ve faiz oranları hızla düşmüştür. Diğer taraftan, sağlanan güven
ortamı, uluslararası yatırımcıların ülkemize olan ilgisini artırmış ve doğrudan
yatırımlar cumhuriyet tarihinin en yüksek seviyelerine ulaşmıştır.
Türkiye, 2002
yılından beri uyguladığı sağlıklı ekonomi politikalarıyla dünya ülkeleri
arasında orta gelir grubunun üst sıralarında yer almaktadır. Hedefimiz,
2014-2016 Orta Vadeli Program dönemi sonunda yüksek gelir grubu ülkeler
arasında yer almaktır, 2014 yılı bütçemiz de bu anlayışla hazırlanmıştır.
Hükûmetimiz, bu
hedefler çerçevesinde, başta enerji ve ulaştırma olmak üzere fiziki altyapının
güçlendirilmesi, ekonomide verimliliğin ve katma değerin artırılması amacıyla,
başta eğitim olmak üzere AR-GE faaliyetlerinin desteklenmesine ve iş ortamının
geliştirilmesine öncelik vermektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün yapacağım bütçe konuşmamda, dünya ve Türkiye
ekonomisinin görünümü, 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesabı, 2014 yılı
merkezî yönetim bütçesi, gelir politikası ve uygulamalarımız hakkında sizleri
bilgilendireceğim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; küresel ekonomide ılımlı toparlanma devam etmekte,
ancak aşağı yönlü riskler önemini korumaktadır. Başta Amerika Birleşik
Devletleri’nde olmak üzere gelişmiş ülkelerde ekonomik büyüme ivme kazanırken,
mali ve yapısal kırılganlıklar büyümeyi sınırlamaktadır, gelişmekte olan
ülkelerde ise büyüme yavaşlamaktadır.
Nitekim, IMF ve OECD,
2013 yılı küresel büyüme tahminlerini 0,7 puan aşağı yönlü revize etmiştir.
IMF’nin son tahminlerine göre 2012 yılında yüzde 3,2 büyüyen küresel ekonomi,
2013 yılında yüzde 2,9; 2014 yılında ise yüzde 3,6 oranında büyüyecektir. Bu
oranlar, küresel kriz öncesi dönemde ortalama yüzde 5 civarında olan küresel
büyüme hızının oldukça altındadır.
ABD ekonomisi,
konut ve istihdam piyasasındaki toparlanmaya bağlı olarak yakaladığı ılımlı
büyümeyi 2013 yılında da sürdürmektedir. Avro bölgesi, 2013 yılının ikinci
çeyreği itibarıyla teknik anlamda resesyondan çıkmış
olsa da henüz güçlü ve kalıcı bir toparlanmadan bahsetmek için erken. Yüksek
borçluluk ve işsizlik oranları, avro bölgesinde büyümeyi sınırlamaktadır. Kriz
sonrası dönemde küresel ekonominin itici gücü olan gelişmekte olan ekonomilerde
ise büyüme ivme kaybetmiştir. Bu doğrultuda, gelişmekte olan ülkelerin 2013
büyüme tahmini 1,1 puan aşağı yönlü revize edilmiştir. Gelişmekte olan ülkelerin
2013 yılında yüzde 4,5; 2014’te ise yüzde 5,1 oranında büyüyeceği tahmin
edilmektedir. Çin hariç, gelişmekte olan ülkelerin ise 2013 yılında yüzde 3,2;
2014 yılında yüzde 4,1 ile daha mütevazı oranlarda büyüyeceği öngörülmektedir.
Toparlanmanın
sınırlı kalmasının etkisiyle özellikle gelişmiş ülkelerde işsizlik oranı, hâlâ
kriz öncesi seviyenin altına inememiştir. Amerika Birleşik Devletleri’nde
işsizlik, 2013 yılı başından bu yana 0,8 puan azalarak kasım ayı itibarıyla
yüzde 7 seviyesine gerilemiştir. Avro bölgesinde ise işsizlik, yüzde 12 ile son
yirmi yılın en yüksek seviyesindedir.
Gelişmiş
ülkelerde uygulanan genişletici para politikalarına rağmen düşük ekonomik
aktivite ve zayıf küresel talep nedeniyle enflasyon da düşük seyretmektedir.
Öte yandan, bazı gelişmekte olan ülkelerde yapısal faktörler ve para
birimlerindeki değer kaybı sebebiyle enflasyon hedeflenenin üzerine çıkmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; önümüzdeki dönem küresel ekonomik görünümü olumsuz
etkileyebilecek dört temel risk bulunmaktadır. Bu riskleri şöyle
sıralayabiliriz: Genişletici para politikalarından çıkışın iyi yönetilememesi;
gelişmiş ülkelerde mali sorunlar ve zayıf iç talebin büyümeyi sınırlaması;
gelişmekte olan ülkelerde büyümenin daha da zayıflaması; jeopolitik gerginliklerin
tırmanmasıdır. Bu risklerin en önemlisi, genişletici para politikalarından
çıkış kaynaklıdır. Bu sürecin doğuracağı olumsuz etkiler ise muhtemelen, en çok
gelişmekte olan ekonomilerde hissedilecektir. Ancak, gelişmekte olan ülkeler,
makro finansal dengeler açısından 1990’lı yıllara göre daha sağlam ve şoklara
karşı daha dirençlidirler. Bu ülkeler 2000’li yıllarda kamu mali dengelerini
sağlıklı bir yapıya kavuşturdular, bankacılık sektörlerini yeniden
yapılandırdılar, önemli ölçüde döviz rezervi biriktirdiler.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye ekonomisi 2013 yılında dengeli ve ılımlı
büyümesini sürdürmüştür. Ekonomimiz yılın ilk üç çeyreğinde,
iç talebin katkısıyla, yüzde 4 gibi azımsanmayacak bir oranda büyümüştür.
Böylece, küresel kriz öncesi seviyeye göre, reel anlamda, Türkiye yüzde
18,4’lük bir büyüme kaydetmiştir. Aynı dönemde, gelişmekte olan Avrupa
ülkelerinde büyüme yüzde 6,9 ile sınırlı kalmıştır. Yani, Türkiye, kendi
bölgesinde, benzer şartlardan etkilenen gelişmekte olan Avrupa ülkelerine
oranla neredeyse 3 katlık bir performans ortaya koymuştur. Avro bölgesinde ise
aynı dönemde yüzde 2,4’lük bir daralma söz konusudur.
2014-2016 Orta
Vadeli Programı’nda, Türkiye ekonomisinin 2013 yılında yüzde 3,6 civarında
büyüyeceğini tahmin etmiştik. Bugün açıklanan büyüme rakamları, 2013 yılının
tamamında OVP tahminini rahatlıkla yakalayacağımızı, hatta bu tahminin üzerine
çıkabileceğimizi göstermektedir. Ayrıca, 2013 yılı büyüme tahminleri, Çin
hariç, gelişmekte olan ülkeler için öngörülen yüzde 3,2’nin oldukça
üzerindedir. Olumsuz dış konjonktür ve sıkılaşan
finansal koşullar göz önünde bulundurulduğunda bu iyi bir performanstır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; orta vadede cari açığı kontrol altında tutarak
sürdürülebilir ve sağlıklı bir büyüme politikası izleyeceğiz. Bu çerçevede
büyümenin önümüzdeki yıl yüzde 4, 2015 ve 2016’da ise yüzde 5 olarak
gerçekleşmesini bekliyoruz.
Önümüzdeki
süreçte, yüksek istihdam oluşturma kapasitemiz, ihtiyatlı ve esnek para
politikamız, sağlam kamu mali dengelerimiz, güçlü bankacılık sektörümüz,
sağlıklı hanehalkı bilançoları, kapsamlı makro
ihtiyati tedbirlerimiz sürdürülebilir büyümeyi destekleyici ve şoklara karşı
Türkiye’yi dirençli kılan faktörlerdir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; küresel kriz sonrası dönemde oluşturduğumuz güçlü
istihdam, iç talebi ve dolayısıyla büyümeyi desteklemektedir. Birçok ülke
istihdam oluşturmakta zorlanırken Türkiye’de Mart 2009’dan bu yana 4,7 milyon
kişiye ilave istihdam sağladık. Oysa aynı dönemde avro bölgesinde 2,2 milyon
net istihdam kaybı yaşanmıştır.
Türkiye,
2009-2013 döneminde ortalama yıllık yüzde 4,8 olan istihdam artış oranıyla
IMF’de istihdam verisi açıklanan 35 ülke arasında 1’inci sırada yer almaktadır.
Ayrıca bu yıl ve gelecek yıl OECD’de en fazla istihdam artışı görülecek 3’üncü
ülke olacaktır. Güçlü istihdam artışına rağmen mevsimsellikten arındırılmış
işsizlik oranı 2012 yıl sonuna göre 0,9 puan
yükselerek Ağustos 2013’te yüzde 10,1 olarak gerçekleşmiştir. İşsizlik
oranındaki tedricî artışın temel nedeni istihdama katılımın yükselmesidir, iş
gücüne katılımın yükselmesidir.
Uzun vadede
işsizlik oranlarını düşük tek hanelere indirmek ve iş gücüne katılımı gelişmiş
ülkeler seviyesine çıkarmak için iş gücü piyasasında esnekliğin ve iş gücünün
niteliğinin artırılması şarttır. Türkiye, iş gücü piyasası esneklik
göstergeleri açısından OECD ülkeleri arasında en son sıradadır. Türkiye’de
haftalık 48,9 saat olan ortalama çalışma süresi diğer OECD ülkeleri
ortalamasının yaklaşık 11 saat üzerindedir. Ülkemizde çalışma süresi ve
esneklik OECD ortalamasına yakın olsaydı milyonlarca ilave istihdamın önü
açılırdı.
İşsizliğin
azaltılması amacıyla aktif iş gücü politikalarını artırarak uygulamaya devam
ediyoruz. 2007 yılında bu programlardan yararlanan kişi sayısı 23 bin iken 2012
yılında yaklaşık 465 bin kişiye çıkmıştır. Önümüzdeki dönemde aktif iş gücü
politikalarını daha da etkin bir şekilde kullanacağız. İş gücü piyasasındaki
yapısal sorunların çözülmesine yönelik ulusal istihdam stratejisini taraflarla
uzlaşma sağlayarak uygulamaya koymayı ümit ediyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hükûmetlerimiz döneminde enflasyonda kalıcı
iyileşmeler elde ettik. On yıllarca yüksek çift hanelerde, zaman zaman üçlü
hanelerde seyreden enflasyon oranını tek haneli rakamlara indirdik. 2012
yılında enflasyon yüzde 6,2 ile son kırk dört yılın en düşük seviyesinde
gerçekleşti. İşlenmemiş gıda ve tütün ürünleri fiyatlarındaki artış ile Türk
lirasındaki değer kaybı nedeniyle yüksek seyreden enflasyon temmuz ayından itibaren
düşüş eğilimine girerek 2013 yılı Kasım ayında yüzde 7,3 olarak gerçekleşti.
Sıkı para politikası ve makro ihtiyati tedbirlerin etkisiyle enflasyonun yıl sonunda yüzde 6,8’e, önümüzdeki yıl ise yüzde 5,3’e
gerileyeceğini tahmin ediyoruz.
Amacımız orta ve
uzun vadede ürün ve hizmet piyasalarında rekabet ortamını daha da iyileştirerek
enflasyonu düşük tek hanelerde istikrara kavuşturmaktır. Bu çerçevede, maliye
politikaları ile para politikasının uyumlu olmasına ve koordinasyonuna önem
vermeye devam edeceğiz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri, hükûmetlerimiz döneminde uyguladığımız ihtiyatlı
maliye politikaları sayesinde genel devlet bütçe açığının gayrisafi yurt içi
hasılaya oranını son on bir yılda yaklaşık 10 puan azaltarak 2013 yılında yüzde
1’e indirmiş olacağız. Böylelikle, 2013 yılında genel devlet açığının gayrisafi
yurt içi hasılaya oranı OECD ülkeleri için öngörülen yüzde 4,8’lik açığın
yaklaşık beşte 1’i, Maastricht Kriteri’nin ise üçte
1’i kadar olacaktır. Genel devlet bütçe açığının gayrisafi yurt içi hasılaya
oranını 2016 yılında yüzde 0,5’e indirmeyi hedefliyoruz.
Avrupa Birliği
tanımlı borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranını ise son on bir yıl
içerisinde yaklaşık 40 puan düşürdük. 2013 yılı için yüzde 35 olarak
öngördüğümüz bu oran, OECD ortalamasının üçte 1’inden az, Maastricht Kriteri’nin ise neredeyse yarısı kadardır. Bu oranı 2016
yılında yüzde 30’a indirmeyi hedefliyoruz.
2002 yılında
yüzde 25,2 olan kamu net dış borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı
ise 2013 yılının ikinci çeyreğinde eksi yüzde 3,9 olmuştur. Böylece, Türkiye
Cumhuriyeti, uluslararası piyasalardan alacaklı konuma geçmiştir.
AK Parti
hükûmetleri öncesinde hem borcun faizi hem de faiz giderlerinin vergi gelirleri
içerisindeki payı son derece yüksekti. 2002 yılında reel faiz oranları yüzde
25,4; faiz giderlerinin vergi gelirlerine oranı ise yüzde 85,7 seviyesindeydi.
Siyasi istikrar, mali disiplin, yapısal reformlar ve fiyat istikrarı sayesinde
reel faiz son beş yıldır düşük tek hanelerde seyretmektedir. Faiz giderlerinin
vergi gelirlerine oranının ise 2013 yılında yüzde 15,5’e düşeceği tahmin
edilmektedir. Bu oran, 1980’li yıllardan bu yana elde edilen en düşük oran
olacaktır.
Mali disiplin
sayesinde elde ettiğimiz kazanımlar ülkemizi dış şoklara karşı tabii ki
korumaktadır, ülkemize dış şoklara karşı önemli bir manevra alanı
sağlamaktadır. Diğer yandan, bu kazanımlar kamu tasarruflarını artırarak cari
açığın azaltılmasına katkı yapmakta ve para politikasının elini
güçlendirmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye ekonomisinin en önemli sorunlarından biri cari
açıktır. Makro finansal istikrarı korumak için cari açığı kontrol edilebilir
seviyede tutmamız şarttır. Cari açık, Eylül 2013’te, on iki aylık bazda 59,1 milyar dolar, net altın ihracatı hariç ise 51,8
milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Cari açık, 2012 yıl
sonuna göre 10,6 milyar dolar artarken aynı dönemde net altın ihracatı
hariç 2,4 milyar dolar azalmıştır. Yani iç talep eksenli büyümeye rağmen, bu
yıl cari açıkta kayda değer bir bozulma yaşanmamıştır. Ayrıca, küresel
ekonomideki zayıf büyüme, en büyük ticaret ortağımız olan Avrupa Birliğindeki resesyon, Orta Doğu’da yaşanan jeopolitik gerginlikler,
yüksek seyreden petrol fiyatları cari açığı olması gerekenden daha yüksek bir
seviyeye çıkarmıştır. Orta vadede küresel ekonominin hızla büyümesi ve komşu
ülkelerin siyasi istikrara kavuşması dış ticaret dengelerimizi olumlu yönde
etkileyecektir. Bu çerçevede, 2012 yılında yüzde 6,1 olan cari açığın gayrisafi
yurt içi hasılaya oranının bu yıl yüzde 7,1’e yükseleceğini, 2014 yılında ise
yüzde 6,4’e ineceğini tahmin ediyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; küresel kriz sonrası dönemde en büyük ticaret
ortağımız olan Avrupa Birliğindeki zayıf iç talep ihracatımızı olumsuz yönde
etkilemiştir. Ancak bu etki, ürün ve pazar çeşitlendirmesi çalışmalarımız
sayesinde sınırlı olmuştur. Türkiye’nin sağlam kamu mali dengeleri, sağlıklı
bankacılık sektörü, güçlü hanehalkı bilançosu ile
aldığımız makro ihtiyati tedbirler cari açık kaynaklı risklerin yönetilmesinde
önemli bir rol oynamaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bankacılık sektörü, aktif kalitesi, öz kaynak
yeterliliği ve kârlılığı bakımından güçlü ve sağlıklı yapısını korumaktadır.
Sermaye yeterlilik oranı yasal sınır olan yüzde 8’in neredeyse 2 katıdır.
Takipteki kredilerin toplam krediler içindeki payı ise yüzde 2,8 ile oldukça
düşüktür. Ayrıca, banka kredileri mevduatla dengelenmekte ve bankaların büyük
ölçekli açık pozisyonları bulunmamaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; son yıllarda düşük faiz ve krediye erişimin
kolaylaşması ile birlikte hanehalkı borçluluk
oranlarında hızlı bir artış yaşanmıştır. Ancak, Türkiye’de hanehalkı
borcunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 23 ile avro bölgesi ortalaması
olan yüzde 65’in yaklaşık üçte 1’i düzeyindedir. Ayrıca hanehalkının
faiz riski sınırlıdır, kur riski ise bulunmamaktadır. Son düzenlemelerle de
kredi kartı kullanımı ve aşırı tüketime yönelik sınırlamaları getirmiş
bulunuyoruz.
Yine,
yatırımlardaki artışa paralel olarak reel sektörün yükümlülükleri de artmıştır
bu dönemde ancak reel sektörün toplam borcunun gayrisafi yurt içi hasılaya
oranı yüzde 51 ile AB ortalamaları civarındadır.
Üzerinde sıkça
durulan dış borç konusuna gelince: Reel sektörün dış borcundaki artış,
neredeyse ekonomik büyümeye paralel olarak gerçekleşmiştir. 2002 yılında reel
sektörün dış borcunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 13,4 iken 2013
yılının ikinci çeyreği itibarıyla yüzde 14,7 olarak gerçekleşmiştir. Ayrıca,
reel sektörün 93 milyar dolarlık döviz varlığı dikkate alındığında, bu oran
oldukça yönetilebilir bir düzeydedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; daha önce bütçe konuşmalarımda da ifade ettiğim gibi, konjonktürel etkilerin yanı sıra cari açığın yapısal boyutu
da önemlidir. Bu çerçevede Hükûmetimiz, cari açığın orta ve uzun vadede
azaltılması için gerekli tedbirleri almıştır, almaya devam etmektedir. Bu
bağlamda, tasarruf oranlarının artırılması, enerjide dışa bağımlılığın
azaltılması, katma değer zincirinde yukarı çıkılması temel önceliklerimizdir.
Ülkemizde toplam
tasarrufların gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 12,6’yla hem gelişmekte
olan ülkelerdeki ortalama yüzde 33,5’a hem de yüzde 19,6 olan yatırımların
gayrisafi yurt içi hasılaya oranına göre oldukça düşüktür. Bu durum, kamudan
çok özel sektör yatırım-tasarruf açığından kaynaklanmaktadır. Son on bir yıldır
sürdürdüğümüz mali disiplin sayesinde kamu tasarruflarında önemli bir artış
sağladık. 2002 yılında eksi yüzde 4,8 olan kamu tasarruflarının gayrisafi yurt
içi hasılaya oranını biz 2013 yılında yüzde 2,9… Yani aslında 8 puanlık bir
iyileşme sağlamış olacağız.
Özel sektör
tasarruflarının gayrisafi yurt içi hasılaya oranının ise 2002 yılında yüzde
23,4’ten 2013 yılında yüzde 9,7’ye gerileyeceği tahmin edilmektedir. Bu
azalışta, makroekonomik istikrar ve finansal derinleşme sayesinde krediye
erişimin kolaylaşması ve kredi faiz oranlarının düşmesi, siyasi istikrarla
birlikte öngörülebilirliğin, yatırım ve tüketimin artması, demografik trendlerdeki değişim ile kentleşmenin getirdiği ihtiyaçlar
etkili olmuştur.
Özel sektör
tasarruflarının artması için, istihdam oranının ve iş gücü verimliliğinin
artması, ülkemizin katma değer zincirinde yukarılara çıkması gerekmektedir. Bu
amaçla, aktif iş gücü politikalarıyla istihdamı destekliyoruz. Eğitime
yaptığımız yatırım ile iş gücünün niteliğini yükseltiyoruz. Altyapı yatırımları
ile yapısal reformlar sayesinde verimliliği artırıyoruz. Ayrıca, bireysel
emeklilik sistemini de daha çok destekleyerek özel sektör tasarruflarının
artmasına katkı sağlıyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; enerjide dışa bağımlılık cari açığın temel
unsurlarından biridir. Türkiye, birincil enerji kaynakları bakımından yüzde 72
oranında dışa bağımlıdır. Enerji ithalatı cari işlemler açığındaki en önemli
kalemdir. Eylül ayında on iki aylık enerji ithalatı 56,9 milyar dolar ile cari
açığın neredeyse tamamına denk gelmektedir.
Hükûmetlerimiz
döneminde enerjide dışa bağımlılığımızı azaltmak amacıyla yerli, yenilenebilir
ve aynı zamanda çevre dostu enerjiler üzerinde çalışıyor, yatırımlarımızı bu
yönde geliştiriyoruz. Bu yöndeki özel sektör yatırımlarını da teşvik ediyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye’yi katma değer zincirinde yukarıya taşıma
yolunda çok önemli adımlar attık. 2002’den 2012’ye, AR-GE harcamalarının
gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı neredeyse 2
katına çıktı, patent başvuruları 6 kat artarak 11.599’a ulaştı, marka
başvuruları 3’e katlanarak 111 bini geçti, endüstriyel tasarım başvuruları 2
katına çıkarak 44.220’ye ulaştı. Böylece, ülkemizde düşük teknoloji yoğun
üretim ve ihracat azalırken ortanın üstü teknoloji yoğun üretim ve ihracat
artmıştır. Bilimsel, teknolojik ve tasarım çalışmalarının ticarileşmesi
Türkiye’nin katma değer zincirinde yukarılara çıkmasına katkı sağlamaktadır. Nitekim, 2012 yılında yaptığımız ihracatın kilogramı 1,58
dolar iken 2004 yılında Hükûmetimizin uygulamaya koyduğu “Turquality”
kapsamındaki markalarla yapılan ihracatımızın ortalama kilogram fiyatı 3,28
dolardır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hükûmetlerimiz döneminde uygulanan yapısal reformlar
ve sağlıklı makroekonomik politikalar sayesinde önemli başarılara imza attık.
1923-2002 döneminde ortalama yüzde 4,5 büyüyen ekonomimiz, AK PARTİ hükûmetleri
döneminde son altmış yılın en büyük küresel krizine rağmen ortalama 5,1
büyümüştür. İlave 0,6 puanlık büyüme azımsanacak bir rakam değildir. Zira, 1923
yılından bu yana ortalama yüzde 5,1 büyümüş olsaydık 2013 yılında gayrisafi
yurt içi hasıla 1,3 trilyon dolara, kişi başına
gayrisafi yurt içi hasıla ise 16.970 dolara ulaşmış olabilirdi.
Hükûmetlerimiz
döneminde kişi başı gayrisafi yurt içi hasıla reel bazda 1,4; satın alma gücü
paritesine göre 2,1 kat; dolar bazlı nominal olarak
ise 3 kat artış göstermiştir. Böylece, Türkiye, gelişmiş ülkelerle arayı hızla
kapatmaya başlamıştır. 2002 yılında kişi başına gayrisafi yurt içi hasıla Avrupa Birliğinin yüzde 37’si iken bu sene yüzde
58,6’sına çıkması beklenmektedir. Yani Türkiye Avrupa Birliğiyle arayı hızlı
bir şekilde kapatmaktadır. Benzer şekilde, 2002 yılında kişi başına gayrisafi
yurt içi hasıla Amerika Birleşik Devletleri’nin yüzde
22,7’si iken bu sene yüzde 35,5’ine ulaşması beklenmektedir. Aslında bunlar
açık ve net olarak ortaya koymaktadır ki Türkiye bu dönemde hızlı büyümüştür,
gelişmiş ülkelerle arayı hızlı bir şekilde kapatmıştır.
Uluslararası
göstergeler, uzun vadeli sürdürülebilir büyüme açısından rekabet gücümüzün,
yatırım ortamının ve kurumsal altyapının iyileştiğini göstermektedir.
Dünya Ekonomik
Forumu’nun yaptığı Küresel Rekabet Gücü Endeksi’nde Türkiye 2005 yılında 117
ülke arasında 71’inci sıradaydı, 2013 yılında 148 ülke arasında 44’üncü sıraya
yükseldi yani Türkiye sekiz yılda tam 27 basamak atlamış oldu.
Aynı şekilde,
Uluslararası Yolsuzluk Algı Endeksi’nde çok önemli mesafe katettik.
2002 yılında 102 ülke arasında 65’inci sırada olan Türkiye, 2013 yılında 177
ülke arasında 53’üncü sıraya yükselmiştir.
Türkiye aslında
bu göstergelerle birçok Avrupa Birliği üyesi ülkesini ve BRICS ülkelerini
geride bırakmıştır.
Dünya Bankasının
İş Yapma Kolaylığı Endeksi’nde ise 2006 yılında 175 ülke arasında 84’üncü
sırada yer alan Türkiye, 2013 yılında 189 ülke arasında 69’uncu sıraya
yükselmiştir.
1980-2002
döneminde ülkemize yönelik doğrudan küresel yatırım girişi 14,8 milyar dolar
iken sağladığımız istikrar ve güven ortamı ile bu rakam 2003’ten bu yana 132
milyar dolar olarak gerçekleşmiştir.
Bütün bu
gelişmeler verimliliği ve inovasyonu artıracak,
Türkiye’nin uzun vadeli büyümesini olumlu etkileyecektir. Tabii ki geldiğimiz
yerden memnun değiliz, daha katedeceğimiz çok mesafe
var ama Türkiye’nin başarılarının da tabii ki takdir edilmesi lazım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şimdi de sizlere 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı hakkında bilgi vermek istiyorum.
2012 yılında,
bütçe giderleri 361,9 milyar lira, bütçe gelirleri 332,5 milyar lira, bütçe
açığı 29,4 milyar lira, faiz dışı fazla 19 milyar lira olarak gerçekleşmiştir.
Gayrisafi yurt içi hasılaya oran olarak bütçe giderleri yüzde 25,6; bütçe
gelirleri yüzde 23,5; bütçe açığı yüzde 2,1; faiz dışı fazla yüzde 1,3 olarak
gerçekleşmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; konuşmamın bu bölümünde Sayıştay tarafından yüce
Meclise sunulan denetim raporları hakkında değerlendirmelerde bulunmak
istiyorum.
Öncelikle,
Sayıştay denetimine ve bu denetim sonucu hazırlanan raporlara büyük önem
verdiğimizi belirtmek isterim. Sayıştay denetiminin kamu idarelerinin
faaliyetlerine değer kattığı şüphesizdir.
Kamuya ait
kaynakların yönetiminde saydamlığı ve hesap verilebilirliği artırmak üzere,
hükûmetlerimiz döneminde yeni kamu mali yönetim anlayışımıza paralel olarak dış
denetimin kapsamını genişleten Sayıştay Kanunu’nu çıkardık.
Sayıştay
Kanunu’nun çıkarılmasından sonra, bu yıl ilk defa, Sayıştay tarafından kamu
idareleri nezdinde yapılan denetimlere ilişkin raporlar Meclisimize sunuldu. Bu
kapsamda her yıl kesin hesap kanun tasarısıyla birlikte Meclise sunulan genel
uygunluk bildiriminin yanında dış denetim genel değerlendirme raporu, faaliyet
genel değerlendirme raporu, mali istatistikleri değerlendirme raporu ve
denetime alınan her bir kamu idaresi bazında düzenlenen denetim raporları
Meclisimize sunulmuştur.
Hesap verme
sorumluluğu çerçevesinde, 2012 yılında her türlü defter, belge ve tabloları Sayıştaya sunduk. Aynı zamanda, sunduğumuz tabloların
dayanağı olan mali işlemlere ilişkin yaklaşık 25 milyon yevmiye kaydını da
elektronik ortamda Sayıştayla paylaştık. Ayrıca, mali
işlemlere ait tüm harcama belgelerini muhasebe birimlerinde denetime hazır
bulundurduk. Sayıştay da bu defter, belge, tablo ve verileri kullanarak denetim
faaliyetini yürütmüş ve yukarıda saydığım raporları yüce Meclise sunmuştur.
Kamu zararına ilişkin tespitleri içeren raporları ise mevzuat çerçevesinde
yargıya intikal ettirecektir. Dolayısıyla, Sayıştayın
denetim yapmadığı şeklindeki iddialar hiçbir şekilde gerçeği yansıtmamaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; diğer taraftan, Sayıştay tarafından düzenlenen
raporlarda, genel bütçeyi oluşturan idareler tarafından bazı raporların Sayıştaya sunulmadığı yönünde haksız bir eleştiriye de yer
verilmiştir. Sayıştay, genel bütçe tüzel kişiliğinin bir parçası olan her bir
idareyi ayrı bir tüzel kişiliğe sahipmiş ve kendine ait geliri, varlığı,
alacağı ve borcu varmış gibi değerlendirerek, idareler bazında mizan, bilanço
ve faaliyet sonuçları tablosu gibi ilave tabloların verilmesini talep etmiştir.
MUSA ÇAM (İzmir)
– Komisyona niye vermedin Sayın Bakan?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) - Devletin teşkilat yapısına, hazine birliği ilkesine
ve genel kabul görmüş uluslararası standartlara aykırı olan söz konusu
tablolar, genel bütçeyi oluşturan her idare için anlamlı sonuçlar vermese de
üretilerek Sayıştaya teslim edilmiştir. Ancak
Sayıştay, bu tabloların istediği formatta olmadığı gerekçesiyle denetim görüşü
vermekten kaçınmıştır.
Bu soruna kalıcı
bir çözüm bulmak üzere, Sayıştay ile ortak bir çalışma grubu oluşturduk.
Çalışma grubu, genel bütçeli idarelerin yapıları ve mali işleyişlerini
inceleyerek bir öneri raporu hazırlayacaktır. Raporda yer alan öneriler
doğrultusunda yeni bir durum değerlendirmesi yapacağız. Bu amaçla, Sayıştay,
kamu idaresi hesaplarının Sayıştaya verilmesine
ilişkin usul ve esaslarda değişiklik yaparak üç yıllık bir geçiş dönemi
öngörmüştür.
Özetle, Sayıştay
denetimine esas teşkil etmek üzere, her türlü defter, belge, tablo ve verileri Sayıştaya sunduk. Sayıştay da tespitlerini bunların
üzerinden yapmış, raporlarını hazırlamış, Meclisimize sunmuştur.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; konuşmamın bu kısmında 2013 yıl sonu
bütçe gerçekleşme tahminlerine ilişkin bilgi vermek istiyorum. Yıl sonunda bütçe giderlerinin 406,6 milyar lira, bütçe
gelirlerinin 387,2 milyar lira, bütçe açığının 19,4 milyar lira, faiz dışı
fazlanın 31,1 milyar lira tutarında olmasını bekliyoruz. Buna göre, gayrisafi
yurt içi hasılaya oran olarak bütçe giderleri yüzde 26,1; bütçe gelirleri yüzde
24,8; bütçe açığı yüzde 1,2; faiz dışı fazla yüzde 2 düzeyinde tahmin
edilmektedir. Verdiğim rakamlar, 2013 yılı bütçe performansının oldukça
başarılı olduğunu göstermektedir.
Bu çerçevede,
2013 yılı bütçe açığının gayrisafi yurt içi hasılaya oranını 2013-2015 OVP’sinde yer alan yüzde 2,2’lik orana göre 1 puan aşağı
yönlü revize ettik. OVP’de 34 milyar lira tutarında
öngörülen 2013 yılı merkezî yönetim bütçe açığının yaklaşık 14,5 milyar lira
daha düşük gerçekleşmesini bekliyoruz.
Bütçe
dengesindeki iyileşme esas itibarıyla bütçe gelirlerindeki artıştan
kaynaklanmaktadır. Zira, bütçe giderlerinin OVP’de öngörülen çerçevede gerçekleşmesi beklenirken bütçe
gelirlerinde yaklaşık 17 milyar lira tutarında bir artış olacağı
öngörülmektedir.
Merkezî yönetim
bütçe gelirlerinin yaklaşık yüzde 85’ini oluşturan vergi gelirlerinin yıl sonu itibarıyla 325 milyar lira olarak gerçekleşmesi
beklenmektedir. Bu tutar bütçe kanununda tahmin edilen 318 milyar liranın
yaklaşık yüzde 2,3 üzerindedir. Vergi gelirlerindeki olumlu performansta iç
talebin toparlanması ve 2012 yılında uygulamaya koyduğumuz tedbirler etkili
olmuştur.
Vergi dışı
gelirlerde de bu yıl başarılı bir performans sergilenmiştir. Zira,
bütçe kanununda 52 milyar lira tutarında tahmin edilen vergi dışı gelirlerin
yıl sonu itibarıyla 62 milyar liraya ulaşması beklenmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; biraz önce de bahsettiğim üzere, bütçe giderlerinin bu
yıl 406,6 milyar lira ile başlangıç ödeneğine paralel gerçekleşmesini
bekliyoruz. 2013 yılı sonunda bütçe kanununda öngörülene göre faiz hariç
giderlerin yaklaşık 5 milyar lira daha fazla, faiz giderlerinin ise 2,5 milyar
lira daha az gerçekleşmesini bekliyoruz.
Faiz hariç
giderlerdeki sapmanın büyük bir kısmı yatırım harcamalarındaki artıştan
kaynaklanmaktadır. Söz konusu harcamalar, büyüme ve istihdamı artırıcı
niteliktedir. Faiz harcamalarındaki düşüş ise ortalama borçlanma maliyetlerinin
beklenenin altında gerçekleşmesinden kaynaklanmaktadır. Bu da hükûmetlerimiz
döneminde sürdürdüğümüz mali disiplin politikasının net bir kazanımıdır.
2013 yılı için
öngördüğümüz yüzde 1,2’lik bütçe açık oranı, 1985’ten bu yana elde edilen en
iyi üçüncü bütçe gerçekleşmesi olacaktır. Diğer iki gerçekleşmenin de 2005 ve
2006 yıllarında, yani AK PARTİ hükûmetleri döneminde elde edildiğini
dikkatinize sunmak isterim. Elde ettiğimiz bu başarılı sonuçlar, ülkemize hem
sağlam bir duruş hem de mali esneklik kazandırmıştır. 2014 yılında da mali
disiplini kararlılıkla sürdüreceğiz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı Maliye Bakanlığımın 5’inci, AK PARTİ hükûmetlerinin 12’nci
bütçesidir.
2014 yılı bütçesi
orta vadeli maliye politikamızın temel hedefleri doğrultusunda hazırlanmıştır.
Bu hedeflerimiz, yurt içi tasarrufları artırarak, mevcut kaynakları üretken
alanlara yönlendirerek ve verimlilik düzeyini yükselterek cari açığı azaltmak,
kamu maliyesinde güçlü duruşu sürdürmek, büyümeyi ve istihdamı artırmaktır.
2014 yılı merkezî
yönetim bütçe büyüklükleri şu şekilde tahmin edilmiştir: Bütçe giderleri 436,4
milyar lira, faiz hariç giderler 384,4 milyar, bütçe gelirleri 403,2 milyar,
vergi gelirleri 348,4 milyar, bütçe açığı 33,3 milyar, faiz dışı fazla 18,7
milyar. Gayrisafi yurt içi hasılaya oran olarak ise bütçe giderlerinin yüzde
25,4; faiz hariç giderlerin yüzde 22,4; bütçe gelirlerinin yüzde 23,5; vergi
gelirlerinin yüzde 20,3; bütçe açığının yüzde 1,9, faiz dışı fazlanın yüzde 1,1
düzeyinde gerçekleşmesi hedeflenmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2014 yılı bütçemiz ihtiyatlı gelir tahminlerine
dayanmaktadır. Küresel ekonomide aşağı yönlü riskleri de dikkate alarak 2014
yılı bütçe gelirlerinin yüzde 4,1; vergi gelirlerinin ise yüzde 7,1 gibi
mütevazı oranlarda artacağını öngördük. Bu oranlar 2014 yılına ilişkin
gayrisafi yurt içi hasıladaki yüzde 10,2’lik nominal
büyüme tahmininin altındadır. Bu çerçevede, 2014 yılı merkezî yönetim bütçe
gelirlerinin 403,2 milyar lira, vergi gelirlerinin 348,4 milyar lira, vergi
dışı gelirlerin 54,8 milyar lira olarak gerçekleşeceğini tahmin ediyoruz. Vergi
dışı gelirler arasında yer alan özelleştirme gelirleri için önümüzdeki yıl 6,9
milyar lira öngördük. Bu gelir tahminimiz oldukça muhafazakârdır. Zira, bugün itibarıyla, kesinleşmiş yaklaşık 5 milyar
liralık özelleştirme gelir taksiti bulunmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2014 yılında bütçe giderlerindeki artışın yüzde 7,3
ile nominal gayrisafi yurt içi hasıla büyümesinin
altında gerçekleşeceğini öngörüyoruz. Bundan anlaşılacağı üzere, 2014 yılında
bütçe harcamalarını kontrol altında tutacağız. 2013 yılı sonu gerçekleşme
tahminimize göre, mal ve hizmet alım giderlerini 2014 yılında sadece yüzde 1,9
oranında artırıyoruz. 2014 yılı için öngörülen yüzde 6’lık deflatör
ile karşılaştırıldığında mal ve hizmet alım giderleri reel olarak yüzde 4
civarında azalmış olacaktır. Cari harcamaları kontrol altında tutarak eğitime,
sağlık ve altyapı gibi öncelikli alanlara daha fazla kaynak ayırmış olacağız.
Bu rakamlar, 2014 yılı bütçesinin bir seçim bütçesi olmadığını; tam tersine,
sağlam gelir kaynaklarına dayanan ve giderleri kontrol altında tutan bir hizmet
bütçesi olduğunu göstermektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bildiğiniz üzere, bütçe hakkı modern demokrasilerin
temelini oluşturmaktadır. Kamu kaynaklarının nerede kullanıldığını bilmek hem
kamuoyunun hem de halkın temsilcisi sıfatıyla siz saygıdeğer milletvekillerinin
en doğal hakkıdır.
Şimdi de 2014
yılı bütçesinin temel özelliklerini, öncelikli harcama alanlarını ve
vatandaşlarımıza neler getirdiğini aktarmak istiyorum. 2014 yılı bütçesi faiz
değil, bir hizmet bütçesidir. Hükûmetlerimiz döneminde uygulanan ihtiyatlı
maliye politikaları ve elde edilen makroekonomik istikrar sayesinde, bütçeden
faize aktarılan kaynak sürekli olarak azalmıştır. 2002 yılında her 100 liralık
vergi gelirinin 85,7 lirası faiz ödemelerine giderken 2014 yılında bunun 14,9
liraya gerileyeceğini öngörüyoruz. Böylece faiz giderlerinden yaptığımız
tasarrufu ülkemizin dört bir yanında ihtiyaç duyulan yatırımlara ve
milletimize, milletimizin hizmetine sunuyoruz.
2014 bütçesinde
yine birinci önceliğimiz eğitimdir. Eğitime erişimi kolaylaştırmak ve eğitimin
kalitesini artırmak için, hükûmetlerimiz döneminde bütçeden en büyük payı yine
eğitime ayırdık. 2014 yılı bütçesinde eğitime ayrılan kaynağı bir önceki yıla
göre yüzde 15,4 oranında artırarak 78,5 milyar liraya çıkartıyoruz. Eğitime
ayırdığımız kaynaktaki artış oranı deflatörün 2,5
katından daha fazladır. Böylece, 2002 yılına göre, bütçeden eğitime ayırdığımız
kaynağı nominal olarak yaklaşık 7 katına çıkarıyoruz.
Eğitim harcamalarının bütçe içindeki payını yüzde 9,4’ten yüzde 18’e
yükseltiyoruz. Başka bir ifadeyle, vergi gelirlerinin yaklaşık yüzde 22,5’ini
eğitime harcıyoruz.
Eğitimde kaliteyi
artırmak amacıyla Fatih Projesi’ni uygulamaya devam ediyoruz. Okullarımızı
geniş bant İnternet ve bilişim ekipmanlarıyla
donatıyoruz. 2014 yılında, bu proje için bütçeden 1,4 milyar lira ödenek
ayırdık. Ayrıca, ilköğretim ve ortaöğretim öğrencilerinin barınma ve yiyecek
ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik yardımlarımızın yanı sıra ücretsiz kitap
dağıtımı ve taşımalı eğitime de devam ediyoruz. 2014 yılı bütçesinde bu faaliyetlerimiz
için 3,3 milyar lira kaynak tahsis ediyoruz. 2014 yılında ilköğretim ve
ortaöğretim programlarına devam eden yaklaşık 280 bin öğrenciye burs
sağlıyoruz. 2002 yılında ilköğretim ve ortaöğretim öğrencilerine verilen 12,6
liralık burs tutarını yaklaşık 11 katına çıkartarak 2013 yılında 135,6 liraya
yükselttik.
Nitelikli iş gücü
açığını azaltmak ve ara eleman ihtiyacını karşılamak amacıyla organize sanayi
bölgelerinde açılan özel mesleki ve teknik eğitim okullarına öğrenci başına
4.500 lira ila 5.500 lira arasında destek veriyoruz.
Öte yandan,
üniversitelere 2002 yılında toplam 2,5 milyar lira kaynak ayrılmış iken 2014
yılında bu rakamı 16,9 milyar liraya çıkartıyoruz.
Bildiğiniz üzere,
yükseköğretimin birinci öğretim ve açık öğretim programlarında öğrenci
harçlarını kaldırdık. Bu uygulamadan yaklaşık 2,6 milyon öğrencimiz
yararlanacak.
Harçları
kaldırmamızın yanı sıra, 2014 yılı bütçesinde yaklaşık 1,3 milyon üniversite
öğrencisinin burs ve öğrenim kredisi için 4,1 milyar liralık kaynak ayırıyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2014 bütçesi en sağlıklı bütçedir. 2014 yılında Sosyal
Güvenlik Kurumu ve merkezî yönetim bütçesinden yaklaşık 75 milyar lira ile en
büyük ikinci kaynağı sağlık harcamalarına ayırıyoruz. Böylece, 2014 yılında
sağlık harcamaları için ayrılan kaynağı 2002 yılına göre 5,5 katına
çıkartıyoruz.
Aile hekimliği
uygulamasını 81 ilimize yaygınlaştırarak vatandaşlarımıza kaliteli sağlık
hizmeti sunmaya devam ediyoruz. Bu amaçla 2014 yılı bütçesinde 4,5 milyar
liralık kaynak ayırdık.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kamu altyapı yatırımlarıyla büyüme potansiyelimizi
artırıyoruz. AK PARTİ hükûmetleri döneminde, üretken altyapıyı geliştiren, özel
sektör yatırımlarını ve istihdamı destekleyen, Türkiye’nin büyüme potansiyelini
artıran kamu yatırımlarına öncelik verdik. Bu amaçla, kamu yatırım harcamaları
için 2014 yılı bütçesinde bir önceki yıla göre yüzde 13,1 oranında artışla
yaklaşık 44,3 milyar lira ödenek ayırıyoruz.
Ayrıca, kamu-özel
iş birlikleri sayesinde, İstanbul’a 3’üncü havaalanı gibi, küresel ölçekte
büyük projelere imza attık. 1986 yılından bu yana -işletme hakkı devirleri
hariç tutulduğunda- kamu-özel iş birliği modeli kapsamında yapılan 35,1 milyar
dolarlık yatırımların 26,5 milyar dolarlık tutarı hükûmetlerimiz döneminde
gerçekleşmiştir. Yani, altyapı yatırımlarına sadece bütçeden kaynak
ayırmıyoruz, aynı zamanda kamu-özel iş birlikleri sayesinde ilave yatırımları
harekete geçiriyoruz.
Son on bir yıl
içerisinde, kamu yatırımlarının ortalama tamamlanma süresini kısalttık. 2002
yılında 8,5 yıl olan kamu yatırım stokunun tamamlanma süresini 2013 yılında 3,7
yıla düşürdük.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sadece kamu yatırımı yapmıyor, aynı zamanda özel
sektör tarafından yapılan yatırım ve istihdamı da bu bütçe destekliyor. AK
PARTİ hükûmetleri döneminde, özel sektör yatırımlarını destekledik, istihdamı
ve büyümeyi destekleyen birçok uygulamayı hayata geçirdik. Bu amaçla, 2014
yılında reel kesime yönelik toplam desteklerimizi bir önceki yıla göre yüzde
16,1 oranında artırarak 11,9 milyar liraya yükseltiyoruz.
2014 bütçesiyle
tabii ki çiftçimizi de destekliyoruz. Çiftçimizi alan ve ürün bazında
desteklemeye devam ediyoruz. Bu amaçla, 2014 yılı bütçesinde toplam 9,7 milyar
liralık ödenek ayırdık. Ayrıca, tarımsal kredi sübvansiyonu, müdahale alımları
ve tarımsal KİT’lerin finansmanı için tahsis edilen kaynağı da dikkate
aldığımızda tarım destekleri 13,2 milyar liraya ulaşmaktadır. Genel bütçeden
yaptığımız sübvansiyonların katkısıyla faiz oranları yani tarım sektörüne verdiğimiz
kredi faiz oranları yüzde 0 ile 8,25 arasında uygulanmaktadır. Oysa, 2002
yılında tarımsal kredi faiz oranları yüzde 59 ile 69 aralığındaydı.
Uluslararası
mukayeselere baktığımızda, tarımsal desteklere verdiğimiz önem açıkça
görülecektir. OECD tarafından 2013 yılında yayımlanan Tarım Politikalarını
İzleme ve Değerlendirme Raporu’na göre, Türkiye’de tarımsal desteğin gayrisafi
yurt içi hasılaya oranı 2012 yılında yüzde 2,1 olarak hesaplanmıştır. Bu oran
ile ülkemiz, tarım destekleri açısından OECD ülkeleri arasında lider
konumundadır. Sağladığımız doğrudan ve dolaylı desteklerle, 2002 yılında 23,7
milyar dolar olan tarımsal gayrisafi yurt içi hasıla
2012 yılında 62 milyar dolara ulaşmıştır. Böylece, tarımsal büyüklük itibarıyla
dünyanın 7’nci, Avrupa’nın ise 1’inci ülkesi olduk. Oysa 2002 yılında, tarımsal
büyüklük itibarıyla Türkiye dünyada 11’inci, Avrupa’da ise 4’üncü sıradaydı.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2014 bütçesiyle, çalışan ve emeklilerimizi tabii ki
gözetiyoruz. Hükûmetlerimiz döneminde, kamu çalışanlarımızı ve emeklilerimizi
enflasyona ezdirmedik ve bu kesimin mali haklarında ciddi iyileşmeler sağladık.
Aile yardımı
ödeneği dâhil en düşük memur maaşı 2002 yılı Aralık ayında 392 lira iken 2013
Aralık ayında 1.887 liraya çıktı, artış yüzde 381,4. Net asgari ücret 2002
Aralık ayında 184 lira iken 2013 Aralık ayında 804 liraya çıktı, artış oranı
yüzde 336,2 oldu. Aynı dönemde, emeklilik aylıkları farklı gruplara göre yüzde
208,9 ile yüzde 782,1 arasında artmıştır.
2002 yılı
sonundan 2013 Kasım sonuna kadar enflasyonun kümülatif
yüzde 159,1 oranında arttığını göz önünde bulundurursak çalışan ve emekli
vatandaşlarımızın gelirlerinde önemli ölçüde reel artışlar yaptığımız açıkça
görülecektir. Elinizdeki kitapçıktaki Tablo 3 ve Tablo 4’te de görüldüğü üzere,
bu kesimlerin her alanda alım gücü yükselmiştir.
Bu yıl yapılan
toplu sözleşme uyarınca, çalışanlarımızın maaş ve ücretlerinde önümüzdeki sene
brüt 175 lira seyyanen artış yapacağız. Ayrıca, öğretmenlerimizin
tazminatlarında da ilave 150 lira artış sağlayacağız. Bu artışla birlikte, 2014
yılında ortalama memur maaşında aile yardımı ödeneği dâhil yüzde 7,8, aile
yardımı ödeneği hariç yüzde 8,1 oranında bir artış meydana gelecektir. Geçici
personel ücretlerinde ise brüt 350 liralık artış yapacak ve geçici personelin
aile yardımı ödeneğinden yararlanmasına imkân sağlayacağız.
2014 yılında,
sosyal güvenlik kurumlarına prim giderleri dâhil personel giderleri için 129,6
milyar lira ödenek ayırıyoruz. Bu tutar toplam bütçe harcamalarının yüzde 29,7’sini
oluşturmaktadır. Yani, aslında bütçenin neredeyse üçte 1’ini biz memur ve
işçilerimize ayırmış durumdayız. 2002 yılında bu oran yüzde 18,4 idi.
Ayrıca 2014
yılında ek ödemeler dâhil emekli aylık ödemelerinin 138,8 milyar lira olacağını
öngörmekteyiz. Her ne kadar bunu sosyal güvenlik sisteminden ödüyorsak da
sosyal güvenlik sisteminin açıklarının bütçe tarafından finanse edildiği de
dikkate alınırsa aslında çalışanlarımızın, emeklilerimizin bütçeden aldığı pay
yaklaşık üçte 1’inden çok çok daha fazladır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sosyal Güvenlik Kurumuna yapılacak transferlerin 2014
yılında 2013 yılı gerçekleşme tahminine göre yüzde 7,1 oranında artarak 77,1
milyar liraya ulaşması öngörülmektedir. Söz konusu tutarın 21,6 milyar liralık
kısmı açık finansmanından kaynaklanmaktadır. Açık finansmanı için sosyal
güvenlik sistemine yapılan transferlerdeki artış esas itibarıyla 1990’larda
emeklilik sisteminde yapılan değişikliklerden kaynaklanmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2014 bütçesiyle yerel yönetimlere daha çok kaynak
aktarıyoruz. Yerel hizmetlerin daha kaliteli şekilde sunulabilmesi için 2014
yılında mahallî idarelere yapılan desteği 2013 yılı başlangıç ödeneğine göre
yüzde 12,2 oranında artırarak 42,3 milyar liraya çıkarıyoruz. Bu desteğin 38,8
milyar lirası vergi gelirlerinden mahallî idarelere ayrılan paylardan
oluşmaktadır. Bu payları illerin nüfus ve sosyoekonomik gelişmişlik düzeyine
göre adil bir şekilde dağıtıyoruz.
Yine, 2014
bütçesiyle sosyal yardımları artırıyoruz. Sosyal yardım harcamaları için 2014
bütçesinde bir önceki yıla göre yüzde 15,3’lük artışla yaklaşık 30,4 milyar
liralık kaynak ayırdık.
Bu kaynakların dökümüne gelince: Engellilerin evde bakımı için 4,2
milyar lira, engelli ve engelli yakını aylıkları için 2,6 milyar lira, engelli
çocuk ve gençlerimizin eğitimi için 1,5 milyar lira, 65 yaş üzeri verilen
aylıklar için 1,2 milyar lira, çocukların aileleri yanında yetişmesi için 351
milyon lira, engellilerin özel kuruluşta bakım giderleri için 241 milyon lira,
engelli öğrencilerimizin okula ulaşmaları için 95 milyon lira, engellilerin
istihdamı için 87 milyon lira, koruyucu aile modeli için 43 milyon lira, kadın
konukevleri için 42 milyon lira tahsis ediyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yurt içi tasarrufları artırmak amacıyla bireysel
emeklilikte doğrudan devlet katkısı sistemini getirdik. Bireysel emeklilik
hesabına ödenen katkı paylarının yüzde 25’ine karşılık gelen tutarı devlet
katkısı olarak katılımcıların hesabına aktarıyoruz. Bu sistem için 2013 yılı
merkezî yönetim bütçesinde 1,3 milyar lira ödenek ayırmıştık, 2014 yılında bu
ödeneği yüzde 56 oranında artırarak 2 milyar liraya çıkartıyoruz. Düzenlemenin
devreye girdiği 2013 yılının başından bu yana, bireysel emeklilik sistemi
katılımcı sayısı 882 bin kişi artarak 4 milyon kişiye, katılımcıların fon
tutarı ise 4,8 milyar lira artarak 25,3 milyar liraya ulaştı.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2014 bütçesi ile bölgesel kalkınmaya daha çok kaynak
ayırıyoruz. Bölgesel ve sosyal gelişmişlik farklarını azaltmak için
hükûmetlerimiz döneminde GAP, DAP, DOKAP ve KOP illerinde yatırım ödeneklerini
son on bir yıl içerisinde 6 kat artırdık. Yaklaşık 27,1 milyar lirası GAP Eylem
Planı döneminde yani son beş yılda olmak üzere, 2003’ten bu yana GAP’a 2013
fiyatlarıyla 36,1 milyar lira kaynak aktardık. Böylece, 610 kilometresi eylem
planı döneminde olmak üzere, toplam 843,4 kilometre ana sulama kanalını
tamamladık.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2014 bütçesinde başta TÜBİTAK AR-GE projeleri olmak
üzere, üniversite ve sanayi kesimi AR-GE projelerini desteklemeye devam
ediyoruz. Bu kapsamda, 2014 yılında yaklaşık 2,8 milyar lira ödenek ayırdık.
Vergisel teşvikler dâhil olmak üzere toplam AR-GE desteklerimiz yaklaşık 3,8
milyar liraya ulaşacaktır.
Yine, 2014
bütçesiyle çevrenin korunmasına kaynak ayırıyoruz. Gelecek
nesillere daha sağlıklı ve temiz bir çevre bırakmak için, 2014 bütçesinde
doğrudan çevre koruma hizmetlerine 542 milyon lira, ağaçlandırma faaliyetlerine
326 milyon lira, SUKAP’a 557 milyon lira, kentsel
dönüşüm programına çevre katkı payı ve döner sermaye gelirleriyle birlikte 547
milyon lira olmak üzere toplamda yaklaşık 2 milyar lira kaynak ayırıyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şimdi de sizlere gelir politikalarımız ve uygulamalarımız
hakkında bilgi vermek istiyorum.
Gelir
politikalarımızın temel amaçları: Vergi sisteminde etkinlik ve adaletin
sağlanması, kayıt dışı ekonomiyle mücadele, makroekonomik istikrarın
sürdürülmesi, yurt içi tasarrufların artırılması, istihdam, yatırım ve rekabet
gücünün artırılması, bölgesel ve sosyal gelişmişlik farklılıklarının
azaltılması, çevresel ve sosyal politikaların desteklenmesidir.
Bu amaçlara
ulaşmak için, yaptığımız düzenlemelerde ilgili tarafların görüşünü alıyor,
öngörülebilirliği ve şeffaflığı artırıyoruz. Esnek, etkin, selektif,
proaktif bir maliye politikası uyguluyoruz. Böylece,
ekonominin istikrarlı bir şekilde büyümesine katkıda bulunuyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; vergi sisteminde etkinlik ve adaletin sağlanması
amacıyla vergi mevzuatında önemli değişiklikler yapıyoruz. Bu çerçevede, reform
niteliğindeki Gelir Vergisi Kanunu Tasarısı’nı yüce Meclisimize sunduk. Bu
tasarıyla vergi tabanını genişletiyoruz, kentsel rantlar
ve sermaye kazançları gibi bazı alanlardaki istisnaları kaldırıyoruz, beyanname
verecek mükellef kapsamını genişletiyoruz.
Yine, Vergi Usul
Kanunu’nu ekonomik ve sosyal politikalara uyum sağlamak, sade ve daha kolay
uygulanabilir bir hâle getirmek amacıyla gözden geçiriyoruz. Asgari geçim indirimi
uygulamasıyla medeni durum ve çocuk sayısına bağlı olarak ücret üzerinden
alınan gelir vergisi tutarlarında indirimlere gittik.
Vatandaşlarımızın
eğitim, sağlık ve gıda gibi temel ihtiyaçlarında KDV oranlarını hükûmetlerimiz
döneminde düşürdük.
Geçen yıl
uygulamaya koyduğumuz düzenleme kapsamında, fazla ve yersiz tahsil edilen
vergileri vatandaşlarımıza faiziyle birlikte ödüyoruz.
Konutta KDV
uygulamasında vergi ödeme gücünü gözetiyoruz. Bu kapsamda, büyükşehirlerde 150
metrekareden küçük konut teslimlerinde KDV oranlarını arsa birim metrekare
değerini de dikkate alarak yeniden belirledik.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hükûmetlerimiz döneminde, kayıt dışı ekonomiyle
mücadeleye büyük önem verdik. Bu kapsamda, mevzuatın iyileştirilmesinin yanı sıra,
vergi denetim kapasitesinin güçlendirilmesi ve mükelleflerin vergiye gönüllü
uyumunun artırılması da önceliklerimiz arasında yer almaktadır.
İnsan
kaynaklarına ve teknolojiye yaptığımız yatırımlar ile vergi denetim
kapasitesini artırmaya devam ediyoruz. Elektronik yoklama ve denetim sistemi
ile mükellefleri, vergiye tabi faaliyetleri yerinde tespit ediyoruz. 2011-13
dönemini kapsayan Kayıt Dışı Ekonomiyle Mücadele Stratejisi Eylem Planı’nı
başarıyla uyguladık. Bu kapsamda, 47 eylemin 30’unu tamamlamış bulunmaktayız;
kalan 12 eylemi yıl sonuna kadar, 5 eylemi ise
önümüzdeki yıl içerisinde tamamlayacağız. Eylem planını 2014-2016 dönemini
kapsayacak şekilde güncelliyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kayıt dışılıkla mücadele çerçevesinde attığımız tüm bu
adımlar sayesinde önemli başarılar elde ettik. 2002 yılından bu yana, kayıt
dışı istihdamın toplam istihdam içindeki payı 14,3 puan azalarak Ağustos
2013’te yüzde 37,8’e geriledi.
Uluslararası
çalışmalar da ülkemizde kayıt dışı ekonominin gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payının 2003 yılından bu yana 6 puan
azalarak 2013 yılında yüzde 26,5’e gerilediğini göstermektedir. Amacımız, orta
vadede kayıt dışılığı daha da azaltarak AB ortalamalarına çekmek, uzun vadede
ise Avrupa ülkelerinde gözlemlenen düşük oranlardan birisine sahip olmaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hükûmetlerimiz döneminde, büyük emekler sonucu elde
edilen makroekonomik istikrarın korunması, gelir politikamızın ana
hedeflerinden biridir. Bu kapsamda “yurt dışı varlık barışı” olarak bilinen
düzenlemeyi hayata geçirdik. Böylece, vatandaşlarımızın yurt dışındaki
varlıklarının ekonomiye kazandırılmasına ve kayda alınmasına imkân sağladık. 30
Kasım 2013 itibarıyla 69,8 milyar lira varlık bildiriminde bulunulmuş, 1,4
milyar lira vergi tahakkuk ettirilmiştir. Yaklaşık 10,8 milyar lira tutarındaki
varlık için 217 milyon lira vergi tahsil edilmiştir. Bildirimde bulunup
tahakkuk eden vergisini ödemeyenler hakkında gerekli takibat işlemleri
yapılacaktır. Ayrıca, uzun vadeli tasarrufları teşvik eden politikalara ağırlık
verdik. Bu kapsamda, orta ve uzun vadeli mevduatlarda vergi kesinti oranını
düşürdük.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hükûmetlerimiz döneminde istihdam, yatırım ve rekabet
gücünü destekleyen politikalara büyük önem verdik. Yatırım ve istihdama güçlü
destekleri içeren yatırım teşvik sistemini uygulamaya devam ediyoruz.
Bireysel katılım
sermayesi ve girişim sermayesi fonlarına vergisel teşvikler sunarak
girişimcileri destekliyoruz, KOBİ’lere ölçek büyütme imkânı sağlıyoruz.
Mimarlık,
mühendislik, tasarım ve yazılım gibi katma değeri yüksek alanlarda hizmet
ihracatını teşvik ediyoruz. Benzer şekilde, Türkiye’de yerleşik olmayan
kişilere eğitim ve sağlık hizmeti veren mükelleflerimizi de destekliyoruz. Bu
kapsamda faaliyet gösteren işletmeler, elde ettikleri kazancın yüzde 50’sini
matrahtan indirme hakkına sahipler.
AR-GE
faaliyetlerine vergi indirimi ve istisnası ile stopaj desteği gibi teşvikler
sağlıyoruz. 2008 yılından bu yana, 3 milyar lirayı aşan tutarda vergi desteği
sağladık. Ayrıca, AR-GE faaliyetleri sonucu ortaya çıkan buluşların
ticarileştirilmesini teşvik edecek bir model geliştirdik. Bu düzenlemeyi kısa
bir süre içerisinde yüce Meclise getirmeyi planlıyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hükûmetlerimiz döneminde yatırımları ve istihdamı
artırmak amacıyla vergi oranlarında önemli indirimlere gittik. Bu çerçevede, en
yüksek gelir vergisi oranını yüzde 49,5’tan yüzde 35’e, en düşük gelir vergisi
oranını ise yüzde 22’den yüzde 15’e düşürdük. Kurum kazançları üzerindeki vergi
yükünü 2002’ye kıyasla 31 puan düşürerek yüzde 34’e düşürdük. Bu oran OECD
ülkeleri arasında en düşük vergi yüküne sahip 7’nci ülke olduğumuzu
göstermektedir.
İstihdam
üzerindeki vergi yükünü de azalttık. Asgari geçim indirimi ve 5 puanlık sigorta
primi işveren desteği kapsamında bu yükü yüzde 37,2’ye kadar düşürdük. Bu oran
2002 yılında yüzde 42,7’ydi. Asgari geçim indirimi uygulaması öncesi yüzde 12,8
olan asgari geçim üzerindeki gelir vergisi yükünü yani asgari ücret üzerindeki
vergi yükünü medeni durum ve çocuk sayısına göre yüzde sıfıra kadar indirdik.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; küresel kriz sonrası dönemde birçok ülke dolaylı vergi
oranlarını artırırken biz, birçok alanda KDV oranını indirdik. Bu indirimler
sonucu, 2005 yılında yüzde 15,8 olan efektif KDV oranı 2012 yılında yüzde
14,3’e düşmüştür. Yüzde 18 olan genel KDV oranı açısından Avrupa Birliği
ülkeleri arasında Lüksemburg’dan sonra en düşük orana sahip 3’üncü ülkeyiz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; genel algının aksine, ülkemizde vergi yükü yüksek
değildir. Mahallî idare vergi gelirleri ve sosyal güvenlik primleri dâhil olmak
üzere, toplam vergi yükü 2011 yılında yüzde 27,4’tür. Bu oran ile Türkiye, OECD
ülkeleri arasında en düşük vergi yüküne sahip 6’ncı ülkedir. Ülkemizde temel
sorun, dolaylı vergilerin yüksekliğinden ziyade, dolaysız vergi gelirlerinin
düşük olmasıdır. Dolaylı vergi gelirlerinin gayrisafi yurt içi hasıla içerisindeki payı yüzde 12,6’yla Avrupa Birliği
ortalamasının 0,8 puan altındadır, OECD ortalamasının ise 1,5 puan üzerindedir.
Mahallî idareler ve sosyal güvenlik primleri dâhil, dolaysız vergi gelirlerinin
gayrisafi yurt içi hasıla içerisindeki payı açısından
ise ülkemiz yüzde 14,8 ile OECD ortalamasının 8,2 puan altındadır.
Tabii ki doğrudan
vergileri artırmak için, vergi oranında yeni bir artışa gitmeden, gelir vergisi
tasarısıyla vergi tabanını genişleterek biz bu alanda da adaleti iyileştirmeye
çalışacağız.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2012 yılında uygulamaya koyduğumuz yatırım teşvik
sistemi ile yatırımcılara hiçbir dönemde olmadığı kadar destek veriyoruz.
Bölgesel ve sosyal gelişmişlik farklarını azaltmak amacıyla en büyük desteği
5’inci ve 6’ncı bölgelerdeki yani ağırlıklı olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu
bölgelerindeki illerimize sağladık.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; çevreye zararlı olan bitkisel atık yağların geri
kazanımını teşvik eden düzenleme 2014 yılı Ocak ayında yürürlüğe giriyor. Buna
göre yurt içinden toplanan kullanılmış kızartmalık bitkisel yağlar ile kullanım
süresi geçmiş bitkisel yağlardan elde edilen oto biyodizelin
motorine karıştırılarak satılması durumunda oto biyodizele
isabet eden ÖTV’nin belli bir kısmını dağıtıcılara iade edeceğiz.
Enerji tasarrufu
sağlayan dayanıklı tüketim mallarının teşviki için daha avantajlı bir vergileme
politikası üzerinde çalışıyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hazreti Ali görevlendirdiği bir valisine “Ahitname”
adı altında yazdığı mektupta şöyle der: “Vergi işini de araştır, memurların
ahvalini düzene koy. Ancak vergi toplamaktan ziyade memleketin kalkınmasına
dikkat etmelisin çünkü vergi memleket kalkındıkça toplanabilir.”
İşte, bu
hassasiyetle hazırladığımız bütçemiz, eğitim, sağlık ve altyapıyı önceliklendiren; ülkemizin dört bir yanına ihtiyaç duyduğu
yatırımlar için kaynak ayıran; çalışanları ve emeklileri gözeten;
girişimciliği, AR-GE’yi ve yenilikçiliği teşvik eden;
çiftçimizi destekleyen; büyüme potansiyelini ve istihdamı artıran; ülkemizi
2023 hedeflerine yaklaştıran bir bütçedir.
Özetle, 2014 yılı
bütçesi, mali disiplini devam ettiren bir hizmet bütçesidir.
Çalışmalarımızda
bizi her zaman destekleyen Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan başta olmak
üzere bakan arkadaşlarıma, Plan ve Bütçe Komisyonunun Değerli Başkan ve
üyelerine, Genel Kurul çalışmalarına katılan kıymetli milletvekillerine ve kamu
idarelerinin temsilcilerine şükranlarımı sunarım.
2014 yılı
bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum. Yapacağınız
yapıcı, yol gösterici ve katkı sağlayıcı eleştiri, tespit ve
değerlendirmeleriniz için şimdiden Hükûmetim ve şahsım adına teşekkür ediyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan.
Sayın
milletvekilleri, bütçe görüşmeleri, 4/12/2013 tarihli
25’inci Birleşimde alınan karara uygun olarak bastırılıp dağıtılan programa
göre yapılacaktır.
Başlangıçta,
bütçenin tümü üzerindeki görüşmelerde siyasi parti grupları ve Hükûmet adına
yapılacak konuşmalar birer saat -bu süre birden fazla konuşmacı tarafından
kullanılabilir- kişisel konuşmalar onar dakikadır. Kişisel konuşmalarda
bütçenin tümü üzerinde şahsı adına iki sayın milletvekiline söz verilecektir.
Şimdi bütçenin
tümü üzerinde grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin adlarını
sırasıyla okuyorum:
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Karaman Milletvekili Sayın
Lütfi Elvan ve Denizli Milletvekili Sayın Nihat Zeybekci;
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Genel Başkan ve İstanbul Milletvekili Sayın
Kemal Kılıçdaroğlu; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına henüz bir talep yok; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Grup Başkan
Vekili ve Bingöl Milletvekili Sayın İdris Baluken ve
Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan.
Şahısları adına:
Lehinde, Halkların Demokratik Partisi Eş Genel Başkanı ve İstanbul Milletvekili
Sayın Sabahat Tuncel; aleyhinde, Isparta Milletvekili Sayın Süleyman Nevzat
Korkmaz.
Şimdi gruplar
adına ilk söz, sırası Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Karaman
Milletvekili Sayın Lütfi Elvan’a aittir.
Buyurun Sayın
Elvan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreyi
paylaştınız mı Sayın Elvan?
LÜTFİ ELVAN
(Karaman) – Yarım saat efendim.
BAŞKAN – Buyurun,
süreniz otuz dakika.
AK PARTİ GRUBU
ADINA LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı üzerine grubum adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Başta Maliye
Bakanımız olmak üzere bütçe hazırlık çalışmalarını yürüten tüm bakanlarımıza,
Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerimize, bakanlıklarımızın bürokratlarına
teşekkürlerimi sunarak konuşmama başlamak istiyorum.
Öncelikle,
Sayıştay denetimine yönelik bir değerlendirmede bulunmak istiyorum.
Bildiğiniz gibi,
Sayıştay Kanunu’nun çıkarılmasından sonra, Sayıştay tarafından kamu idareleri
nezdinde yapılan denetimlere ilişkin denetim raporları bu yıl ilk defa Meclise
sunuldu. Sayıştay raporları bir kısım çevrelerce istismar edilmiş ve sanki, Hükûmet, Sayıştay’dan bilgi, belge kaçırıyor, denetim
yapılmasını engelliyor, hesap vermekten kaçıyor gibi bir hava yaratılmış ve
âdeta fiili bir iftira kampanyası başlatılmıştır. Hükûmetimize yönelik yapılan
bu değerlendirmeleri ve saldırıları kabul etmek mümkün değildir.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – 8 Aralıkta yönetmelik çıkarıyorsunuz, 8 Aralıkta.
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) – AK PARTİ hükûmetleri denetimi uluslararası standartlara
kavuşturmuş, artık günümüzün ihtiyaçlarını karşılamayan, seksen yıllık Muhasebei Umumiye Kanunu’nu kaldırarak Kamu Mali Yönetimi
ve Kontrol Kanunu’nu çıkarmış, yine, neredeyse yarım asırlık Sayıştay Kanunu’nu
değiştirerek gerçek anlamda bir denetim sistemi kurmuştur. Askerî malların
Sayıştay tarafından denetlenmesini sağlamış, tüm kamu kurum ve kaynaklarını
Sayıştay denetimine dâhil etmiş, iç ve dış denetim sistemlerini oluşturmuştur.
Çağdaş norm ve
standartlarda denetime yönelik bu kadar çok düzenleme yapan bir iktidara “Siz
denetimden kaçıyorsunuz.” demek sadece ve sadece abesle iştigal etmek demektir.
Halkımız bizim ne yaptığımızı biliyor ama sizin de ne yaptığınızı biliyor ve
görüyor. Denetimden kaçtığını söylediğiniz iktidar, kamuda
muhasebe birliğini sağladı; cumhuriyet tarihinde ilk defa tahakkuk esaslı
devletin bilançosunu çıkardı; uluslararası standartlarda bir mali istatistik
sistemi kurdu; devletin toplu iğnesinden ambulansına kadar çeşitleri 1 milyonu
bulan her türlü taşınırı kayıt altına alan bir sistem oluşturdu; mali saydamlık
adına, sayıları 4.700’ü bulan mahallî idarelerin mali verilerini aylık olarak
izleyebilen ve raporlayabilen bir sistem kurdu. Şimdi soruyorum size:
Hesap vermekten kaçan ve korkan bir anlayış, böylesine her türlü denetime açık,
uluslararası standartlarda muhasebe ve mali istatistik sistemi kurar mı?
Muhalefet
tarafından dile getirilen diğer eleştirilere gelince, “Genel bütçeli kamu
idarelerinin mali tabloları yoktur, kesin hesap kanunu görüşülemez.” deniliyor.
Değerli
arkadaşlar, kesin hesap kanunu tasarısı görüşmelerine esas olan rapor genel
uygunluk bildirimidir, mali rapor değildir. Bu husus Anayasa’nın 164’üncü maddesinde
düzenlenmiştir. Genel uygunluk bildiriminde yer alan değerlendirmelerin tamamı
kesin hesap kanunu tasarısıyla ilgilidir. Mali rapora gelince, mali rapor,
hesap verme sorumluluğu çerçevesinde kurumların yönetsel sorumluluklarıyla
ilgilidir. Kurumların mali raporlarını kesin hesap kanunu tasarısıyla
ilişkilendirmek mümkün değildir. Mali raporlar, bir anlamda, kurumlarımıza yol
gösteren raporlardır. Yine, mali raporlar, mali tabloların doğruluğuna ve
güvenilirliğine ilişkin Sayıştay görüşünü bildirir, tespit yapmaz. Tespit,
ancak yargılamaya esas raporlarda söz konusudur, uygunluk denetimine yönelik
raporlarda söz konusudur. Sadece ve sadece, mali raporlarda Sayıştay kanaatini
ifade eder hukukilik denetimine ilişkin herhangi bir görüş söz konusu olamaz.
Genel bütçe
kapsamındaki kuruluşların her birinin ayrı ayrı mali tabloları oluşturması
istenmiştir. Bu teknik olarak mümkün olmadığı gibi, bu konuda yetkili olan
Muhasebe Standartları Kurulunun kararı vardır. Bu karar çerçevesinde genel
bütçe kapsamındaki kuruluşların bütün mizan ve bilançosu oluşturulmuştur.
Bir başka iddia
şu: “Denetçilerin hazırlamış olduğu raporlar Meclise gönderilmemiştir.
Raporlar, denetim raporu niteliğinde değildir.” iddiası.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – 8 Aralık Pazar, Resmî Gazete…
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) – Denetçilerin hazırlamış olduğu taslak raporlar yasa gereği Meclise
gönderilemez. Denetçi raporu sadece denetçinin kanaatini içerir, Sayıştay
görüşünü içermez. Dolayasıyla, denetçi raporu Sayıştay raporu değildir.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Sayıştayın görüşünü doktorlar yazıyor
galiba, denetçiler değil!
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) – Taslak rapor Sayıştayın ilgili
dairelerinden ve Rapor Değerlendirme Kurulundan geçtikten sonra Sayıştay
raporuna dönüşür. Türkiye Büyük Millet Meclisi dâhil hiç kimsenin Sayıştay
raporlarının nasıl ve ne şekilde olacağına dair müdahalesi söz konusu olamaz.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Kanun çıkardınız ya!
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) – Elbette kanun çıkarırsa olur.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Ee, kanunla müdahale ettiniz.
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) - Yasa gayet açık, Sayıştay bağımsızdır.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Bağımsız… 8 Aralık Pazar günü yönetmelik çıkarıyor Sayın
Başkan.
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) – Sayıştay ve denetçileri denetim faaliyetini bağımsız ve tarafsız
olarak yürütür.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – 8 Aralık Pazar…
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) - Özellikle size söylüyorum. “Sayıştaya
denetim görevinin planlanması, programlanması ve yürütülmesinde talimat
verilemez.” 6085 sayılı Kanun’un 35’inci maddesi.
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) – Talimat vermediniz de…
BAŞKAN – Evet,
lütfen arkadaşlar…
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) – Bir başka iddia…
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Sayın Başkan, ortada Sayıştay raporu yok. Bu, sizin de
sorumluluğunuz.
BAŞKAN – Lütfen,
daha sonra siz konuşacaksınız.
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) - “Mali raporda kamu zararıyla ilgili hususlar yer almamaktadır.
Meclise kamu zararına yönelik bilgiler gelmelidir.” deniliyor.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Bağımsız kurum 8 Aralık Pazar günü yönetmelik çıkarıyor!
BAŞKAN – Sayın
Aslanoğlu… Sayın Aslanoğlu…
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) – Kamu zararına yönelik yargılamaya esas raporların yasa gereği
Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmesi söz konusu olamaz.
MUSA ÇAM (İzmir)
– Sayın Başkan, Sayıştay raporları nerede, Sayıştay raporları?
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) - Meclis, yargılama makamı değildir.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Meclis, denetleme makamıdır.
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) – Evet, denetleme makamıdır ancak yargılama makamı değildir.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Rapor olmadan denetlenemez ama Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Arkadaşlar, değerli arkadaşlar; ikili konuşma yapmayalım. Bakınız, biraz sonra
gruplarımız konuşacak zaten. Eksik varsa, yanlış varsa söylersiniz.
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) – Neresi denetliyor Başkan?
BAŞKAN - Lütfen…
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) – Herhangi bir kamu zararı söz konusu ise o yöneticiyi Sayıştayın ilgili daireleri yargılayacaktır, Türkiye Büyük
Millet Meclisi yargılamayacaktır.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Ama TBMM adına yargılayacaktır.
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) – Suç teşkil eden bir husus var ise, yasa gereği suç teşkil eden bir
husus var ise, yasa gereği Sayıştay Başkanlığı ilgili savcılığa suç duyurusunda
bulunacaktır.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Aynı zamanda, Meclise bildirecektir.
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iktidara geldiği günden
bugüne kadar sürekli olarak oylarını arttıran ve her geçen gün halkın daha
fazla teveccühünü kazanan bir Hükûmetin bütçesini görüşüyoruz. Çok partili
sisteme geçtiğimiz günden bugüne kadar, bu kadar uzun süreli ve istikrarlı bir
hükûmet gelmedi. Türkiye’de 1965 ile 2002 tarihleri arasında otuz yedi yılı
aşkın süre içinde toplam 28 hükûmet göreve gelmiş, bunların ortalama ömürleri
on altı ay ile sınırlı kalmıştır yani bir yıl dört ay. Halkımız hiçbir zaman
geçmişini unutmadı ve hatırlamaya da devam edecektir. Ortalama bir buçuk yıl
bile iktidarda kalamayan hükûmetlerin ülkemizi ne hâle getirdiklerini halkımız
yaşayarak görmüştür. AK PARTİ hükûmetleri her seçimde ülkemizin güven ve istikrarını
daha da sağlamlaştırarak daha da güçlü bir şekilde iktidara geldi.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Sana siyaset konuşmak yakışmıyor, rakam konuş, rakam.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Sayın Elvan, onu başkaları söyler, sen girme o konuya.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Sen o konulara girme. Sayın Elvan, o konulara girme.
MUSA ÇAM (İzmir)
– Bak, gıcık tuttu, gıcık tuttu, haksızlık yapıyorsun
Sayın Elvan!
BAŞKAN –
Arkadaşlar lütfen…
MUSA ÇAM (İzmir)
– Gıcık tuttu!
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) – Burada hepimiz, iktidarıyla, muhalefetiyle bu başarılı süreci
samimi olarak analiz etmeliyiz. Halkımızın yüksek teveccühü neden hâlâ sürüyor,
bu kadar güven ve istikrar nasıl oluştu, dünyada kriz yaşanırken Türkiye’de
neden yaşanmıyor? Öncelikle belirtmeliyim ki AK PARTİ hükûmetleri millete
rağmen siyaset anlayışı değil, millet için siyaset anlayışını hayata
geçirmiştir. Ülkemizin asırlık, kronikleşmiş ne kadar sorunu varsa cesaretle,
kararlılıkla bu sorunların üzerine gitmiş ve devrim niteliğinde reformlar gerçekleştirmiştir.
Gerek ulusal gerek küresel ölçekteki siyasi ve sosyoekonomik değişimleri
yakından izleyerek değişimin öncülüğünü yapmıştır. Cuntayı, vesayeti ve belirli
bir zümreyi teşkil eden politik anlayışı Türk siyasetinden menetmiştir.
Hizmette doygunluğu, başarıda rehaveti yok saymıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; halkımızın demokratik kazanımları ülkemizin istikrar
ve güvenini pekiştirmede en önemli etken olmuştur. Bütün toplumsal kesimler
vesayet rejiminin kendilerine dayattığı zorbalıklardan kurtulma imkânını AK
PARTİ iktidarlarıyla bulmuşlardır.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Vesayet, vesayet; yorulduk bu işlerden ya! Bütçeden konuşalım.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Bütçeden bahset ya, bırak bunları.
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) – Toplum ve siyaset normalleşip demokratikleşirken demokrasiden
uzaklaşıldığını söyleyenler maalesef vesayet rejiminin bakiyeleri olarak
kalmışlardır. AK PARTİ döneminde vesayet sona erdirilmiş, halk demokratik
siyasetin en önemli aktörü hâline gelmiştir. Bunun mimarı da AK PARTİ ve onun
hizmet gemisinin usta kaptanıdır.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – MGK kararında gördük.
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin güven ve
istikrarını pekiştiren ikinci önemli husus, halkımızın ekonomik kazanımlarıdır.
AK PARTİ dönemlerinde bütçeler faiz bütçesi, rant
bütçesi olmaktan çıkarılmış, asli fonksiyonuna yani hükûmetlerin politika aracı
olarak kullandığı bir kalkınma bütçesine dönüştürülmüştür.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Bravo sayın bakanım, bravo!
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) – Son on bir yılda iki yıl hariç bütçe hedeflerimizi tutturduk.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Bravo sayın bakanım!
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) – Hatta çoğu zaman bütçe hedeflerimizi aştık. Oysa bizden önceki on
yılda tam yedi yıl bütçe hedefi tutturulamamıştır.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Haklısın sayın bakanım!
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) – Bütçeler beklenenin çok üzerinde açık vermiş, yönetilebilir
olmaktan çıkmıştır. Hatta bazı yıllarda, toplanan vergiler sadece faizleri bile
ödemeye yetmiyordu, temel kamu hizmetleri borç almak suretiyle karşılanmaya
çalışılıyordu. Bütçeler, milletimizin ve gelecek nesillerin sırtında ağır
yükler oluşturuyordu ancak AK PARTİ hükûmetleri döneminde, yani ak yıllarda,
biz, bütçeyi milletimizin sırtındaki bir yük olmaktan çıkarıp milletimize
hizmet eder hâle getirdik. 1990’lı yıllar ile 2000’li yılların başları ülkemiz
için kayıp yıllar, AK PARTİ dönemleri ise ak yıllar olarak tarihte yerini
bulacaktır.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Talaş getireyim mi biraz?
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) – Dünyada hiçbir kriz yaşanmazken Türkiye’nin krizlerle boğuştuğu
kayıp yıllar ile dünyada kriz yaşanırken Türkiye’de hiçbir krizin yaşanmadığı
ak yılları karşılaştırmak istiyorum. Evet, kişi başına gelir, kayıp yıllar ile
ak yıllar arasındaki farkı görüyorsunuz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Bravo sayın bakan!
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) – Kayıp yıllarda kişi başı gelirde hemen hemen hiçbir artış söz
konusu değilken, ki 1,3’lük bir artış söz konusu son
on yılda…
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Reel rakamları versek, döviz kuru ve enflasyondan arındırsak da
kandırmasak.
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) – Ama AK PARTİ iktidarları döneminde, yani ak yıllarda 3 katından
fazla bir artış sağlanmıştır.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Enflasyon var mı, enflasyon orada? Enflasyondan
arındırılmış mı onlar?
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) – Bugün bizim kişi başına gelirimiz aşağı yukarı 11 bin dolara
ulaşmıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Sen de biliyorsun ki bu anlamlı değil, doğru değil ya!
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Bravo sayın bakanım, bravo sayın bakan!
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) – Evet, enflasyon, yine kayıp yıllar ile ak yıllar arasındaki farkı
görüyorsunuz. Enflasyon, kayıp yıllarda rantçılara ve hortumculara çalışırken
ak yıllarda enflasyon son yarım asrın en düşük seviyesine ulaşmıştır.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Bravo sayın bakan!
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Bunu bize gösterme, bizim suçumuz değil ki. İktidar kimse ona
göster. Hatta Refah Partisinin içinde siz de iktidardınız, onu söyleyin. Biz mi
iktidardık?
BAŞKAN – Sayın
Elvan, bir dakika.
Değerli
arkadaşlar, şimdi siz söz atıyorsunuz. Biraz sonra partilerimiz adına başkaları
konuşma yapacak, o zaman da bu taraf söz atarsa iş karışır.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Hayır efendim, sevdiğimizden söylüyoruz.
BAŞKAN – Evet,
temennini söylüyorsun, biliyorum Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Sevdiğimizden “sayın bakanım” diyorum ona.
BAŞKAN – Evet,
lütfen, rica edeceğim. Lütfen…
LÜTFİ ELVAN (Devamla)
– Kaynaklar, değerli arkadaşlar…
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Sayın Başkanım, efendim, sizi eleştiriyor.
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) – Değerli arkadaşlar…
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Cemil Bey, siz de o dönem iktidardaydınız, onun için üzülüyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Erdoğdu, olmaz. Yani siz oraya herhâlde ikili konuşmak için oturmadınız. Rica
edeceğim…
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Hayır efendim, sizi eleştiriyor da sizi savunuyoruz. Siz Anavatan
Partisindeydiniz ya.
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) – Sayın Başkanım, zamanım geçiyor yalnız. Lütfen ilave eder misiniz.
BAŞKAN – Evet,
zamanın geçiyor, farkındayım.
Lütfen, rica
edeceğim.
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, evet, enflasyon rantçılara ve hortumculara
çalışmış, ak yıllarda ise bizatihi kaynak, yani kaynaklarımız, bu kaynağın
sahibi olan halkla buluşturulmuştur.
ALİ HAYDAR ÖNER
(Isparta) – Bugünün rantçısı kim?
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) – Yani rantçı kim?
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) - Evet, ihracatta da benzer bir tablo.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – İthalat…
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) – Kayıp yıllarda görüyor musunuz ihracat artışını arkadaşlar?
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – İthalatı da görmek istiyoruz.
MÜSLİM SARI
(İstanbul) – İthalat nerede?
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) – Görüyor musunuz? İşte bizimle sizin aranızdaki fark.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – İthalat nerede?
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, şunu söyleyeyim: Şöyle bir çalışma yaptık.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Lütfi Bey, biz sizin dürüstlüğünüze inanıyoruz. İthalatı da görmek
istiyoruz, cari açığı da.
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) - Eğer biz 1990’lı yılların performansıyla devam etseydik bugün
ihracatımız aşağı yukarı 50 milyar dolar olacaktı. Ama bizim ulaşmış olduğumuz
rakam 150 milyar doları geçmiştir.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın bakan, ithalat nerede, ithalat?
BAŞKAN –
Arkadaşlar, Sayın Aslanoğlu… Yani bugünkü kotanı doldurdun, Yeteri kadar laf
attın bence.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Ama efendim, ihracatı söylüyor ithalatı söylemiyor, eksik bilgi.
BAŞKAN – Evet,
Sayın Erdoğdu, rica edeceğim…
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) – Bu tablo da çok çarpıcı, bunu da görmelisiniz.
BAŞKAN – Bakınız,
bundan sonraki konuşmalarda da başkaları laf atarsa, “Başkan, niye müdahale
etmiyorsun?” demeyin. Yani yanlış bir yola girdiniz, yanlış bir çığır
açıyorsunuz. Rica edeceğim. Lütfen…
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Tamam Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Birbirinizi sevdiğinizi biliyorum ama usulü de fazla zorlamayın.
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, doğrudan yabancı sermaye girişi…
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) – İthalatı görmek istiyoruz. Makası görelim, makası…
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Biraz talaş getireyim mi, talaş?
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, doğrudan yabancı sermaye girişinde kayıp
yılları görüyorsunuz, bir de ak yılları görüyorsunuz. Kayıp yıllarda neredeyse
taban yapmış olan doğrudan yabancı sermaye yatırımları ak yıllarda ne kadar
artmış, hep birlikte görüyoruz.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Gerçekten inanıyor musunuz buna?
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) - Şunu ifade edeyim: Doğrudan yabancı sermaye girişiyle bir ülkenin
istikrarı, güveni, hatta itibarı doğrudan ilişkilidir.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – Nereden nereye!
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Borç… Borç…
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) - Eğer bir ülkenin güveni yoksa, itibarı yoksa, istikrar yoksa o
ülkede, o ülkeye yabancı sermaye girişinden söz etmek mümkün değildir.
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) – İstikrar diye diye ithalat çoğaldı.
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) - İşte kayıp yıllardaki yabancı sermaye girişi. 1 milyar doları
geçmemiştir yıllık ortalama olarak.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Seni gidi kopyacı seni!
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) - Ama ak yıllarda yaklaşık 13 milyar dolara yaklaşmıştır yıllık
ortalama. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – IMF’ye borcumuz var mı?
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Seni gidi kopyacı! Nereden çaldın o rakamları?
BAŞKAN – Lütfen
arkadaşlar… Lütfen…
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) – Evet, bir başka tablomuz: Faiz yükü. Bunu seveceksiniz siz. Bunu
çok seveceksiniz. Evet, değerli arkadaşlar, 2012 yılında faiz için ödemiş
olduğumuz para 48 milyar lira. Eğer biz 1990’lı yılların performansıyla hareket
etmiş olsaydık tam 131 milyar lira faiz için para ödeyecektik. Yani sadece bir
yıl için 80 milyar lira fazla para ödeyecektik.
OSMAN AŞKIN BAK
(İstanbul) – Para kime gidiyordu, para?
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) – Evet, biz bu tasarrufu sağladık, bu kaynağı halkın ihtiyacı, halkın
hizmetine sunduk. Bizim diğer iktidarlardan farkımız bu efendim.
BÜLENT KUŞOĞLU
(Ankara) – O zaman, denetime izin verin, denetime; bakalım öyle mi oldu!
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) – Son olarak, evet, bu tabloyu da seveceksiniz, bu tabloyu da
seveceksiniz: İç borç stoku.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Mona Lisa’yı da seviyoruz da gerçek değil seninkiler!
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) – Evet, iç borç stoku…
RAHMİ AŞKIN
TÜRELİ (İzmir) – Dış borç stoku ne oldu?
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) – Kayıp yıllarda, değerli arkadaşlar, iç borç stoku tam 418 kat
artmıştır, 418 kat artmıştır; ak yıllarda ise sadece 1 katlık bir artış söz
konusudur. İşte ak yıllarla kayıp yıllar arasındaki fark bu diye düşünüyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; halkımız AK PARTİ hükûmetleri olmasaydı 1990-2002
döneminde yaşadığı kayıp yılları yaşamaya devam edeceğini adı gibi biliyordu.
Yine, halkımız AK PARTİ iktidarları olmasaydı tam 400 milyar liranın yatırım ve
sosyal harcamalar yerine faize gideceğini, mutlu bir azınlığın çalışmadan
servetine servet katacağını biliyordu.
MUSA ÇAM (İzmir)
– Şu anda öyle zaten, şu anda öyle.
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) – Halkımız, yine, AK PARTİ iktidarı olmasaydı kendi tankını, kendi
insansız hava aracını, kendi savaş gemisini yapamayacağını biliyordu.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; halkımızın demokratik ve ekonomik kazanımlarına ilave
olarak sosyal alanda da çok önemli kazanımları olmuştur. AK PARTİ
hükûmetlerinin en öncelikli alanlarından biri de sosyal devlet anlayışının tesisi
olmuştur. 2002 yılında sosyal yardım ve hizmetler için 1,3 milyar lira
ayrılmışken bugün yılda 20 milyar liranın üzerinde kaynak ayrılmaktadır. OECD
verilerine göre Türkiye ak yıllarda gelir dağılımını en hızlı iyileştiren ilk
beş ülkeden biridir arkadaşlar. 2002 yılında bin kişi içinde 303 kişi yoksul
sayılırken 2011 yılında bu oran bin kişi içinde 28’e düşmüştür, 303 kişiden
-bin kişi içerisinde- 28’e düşmüştür.
Kalıcı istihdamı
sağlamada ve istihdam artışında Türkiye, Avrupa Birliği ve OECD ülkeleri
arasında en başarılı ülke olmuştur. Son beş buçuk yılda 5,6 milyon ilave
istihdam sağlanmıştır yani yılda ortalama 1 milyon kişi istihdam edilmiştir.
Geçmiş yıllarda
olduğu gibi bu yıl da bütçede en fazla pay eğitime ayrılmıştır. Kayıp yıllarda
130 bin öğretmen ataması gerçekleşirken ak yıllarda tam 408 bin öğretmen
ataması gerçekleştirilmiştir.
Sağlık ve sosyal
güvenlik alanında Türkiye tüm dünyaya örnek olan reformlar gerçekleştirmiştir.
Dünya Bankası, OECD, Dünya Sağlık Örgütü gibi uluslararası kuruluşlar, sağlık
ve sosyal güvenlikte sorun yaşayan ülkelere Türkiye’de yapılan reformları
incelemelerini tavsiye etmektedir. Sadece, size vereceğim iki gösterge bile
sağlıkta ne kadar büyük aşama kaydettiğimizi ortaya koymaktadır. Ak yıllarda
yaşam süresi 71,8 yıldan 76 yıla yükselmiştir yani on yılda yaşam süresi 4,5
yıl artmıştır. Kayıp yıllarda bin bebekten 32’si ölürken bu rakam bugün 7’ye
düşmüştür.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu başarıların tamamını görmezden gelen kesimler,
halkımızdan da umudunu kesmesiyle tek çare olarak AK PARTİ’yi
ve Sayın Başbakanımızı “Nasıl ve ne şekilde itibarsız hâle getirebiliriz?”
arayışı içerisine girmişlerdir.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) – Onu ortağınız olan cemaate sorun, bize niye söylüyorsunuz?
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) - AK PARTİ’ye ve onun güçlü liderine karşı
halkımızın teveccühünden rahatsız olanlara, ülkemizde demokrasiden
uzaklaşıldığını söyleyen vesayet yanlılarına aşağıda belirteceğim hususları bir
kez daha hatırlatmak isterim.
Demokratik
yönetimlerde itibarın ölçüsü halkın teveccühüdür. Halkın teveccühü olmadan
siyasetin demokratik meşruiyeti olamaz. Siyasi itibarı veren de, alan da
halktır. Millî iradeyi hiçe sayıp halka vesayet etmeye alışmış olanlar, süngü
iktidarı dışında bir iktidara sahip olamayanlar, tek parti ideolojisiyle
demokratik siyaset yapılamayacağını artık anlamalıdırlar. Sayın Başbakanımıza
karşı kin ve iftira ile yürütülen itibarsızlaştırma çalışmaları, demokrasi
karşıtı güçlerin geçmiş dönemlerde başvurdukları kirli bir oyunun tekrarıdır. Nitekim,
Adnan Menderes ve Demokrat Partiyle demokratik yollarla baş edemeyenler, onu,
Doğu Anadolu’yu Sovyetler Birliği’ne satmakla suçladılar. Harbiyelileri kıyma
makinesinde doğramakla itham ettiler. Mahreminden hayâsızca
magazin ürettiler. Kendi aynalarında gördükleri çirkinlikleri, Menderes ve
Demokrat Partiye isnat ettiler. Hiçbir işe yaramayınca da darbe yaptılar,
demokrasiyi katlettiler, halkımıza büyük acılar yaşattılar, gün ortasında
başbakan astılar.
Aynı şekilde,
millete hizmette önemli başarılara ulaşan Turgut Özal’ı da etkisizleştirmek
için kin ve nefretle saldırdılar ve kısmen de başardılar.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Bütçeyle ne alakası var bu anlattıklarınızın? Bütçeyle ne alakası
var? Bakan olmaya yetmez bu anlattıklarınız Sayın Başkan, başka şeyler anlatın.
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) - Turgut Özal’ın şaibeli ölümü sonrası ise 1994 ekonomik kriziyle
halk soyulup yoksullaştırıldı. Faili meçhuller devlet politikası hâline
dönüştürüldü. Bürokrasi hallaç pamuğu gibi atıldı. Akabinde, bin yıl sürme iddiasındaki
karanlık 28 Şubat dönemi, karabasan gibi ülkemizin üzerine çöktü. Binlerce, on
binlerce insanımız işinden, aşından oldu. Temel hak ve hürriyetler kısıtlandı.
Öz vatanlarında ikinci sınıf vatandaş muamelesine tabi tutuldular. Şimdi de,
milletin teveccühünden ümidini kesen bu vesayetçi zihniyet, Başbakanımıza karşı
bir itibarsızlaştırma kampanyasını yürütmeye çalışıyor.
Darbeci
zihniyetin kalıntıları ile halkımızın refahını artıracak projesi olmayanların,
kendi hayat tarzlarını paylaşmadığı için nefretlerini kusup halka “bidon
kafalı” diyenlerin, insanlık utancı ikna odalarını utanmadan savunanların,
insan haklarını sempatizan hakları olarak algılayanların yürüttüğü bu kampanya,
kalburla su taşımanın ötesinde bir tesire sahip değildir ve olamayacaktır.
Hakla ve halkla
beraber yürüyenlerin tuttuğu meşaleyi vesayetçi zihniyet söndüremeyecektir.
Temizlik işçisinden taksi şoförüne, ticaret erbabından sanayicisine, memurundan
köylüsüne, gencinden yaşlısına kadar tüm toplumun kesimleri Recep Tayyip Erdoğan’ı
sevdiler, Recep Tayyip Erdoğan da onları sevdi. Bu halk Turgut Özal’ı nasıl
dindar, sivil ve demokrat olduğu için sevdiyse, Tayyip Erdoğan’ı da bu
sıfatlarla beraber cesur, hakta sebat eden, zulme karşı direnen, “Kenarı
Dicle’de bir kurt bir koyunu kapsa adli ilahi sorar onu Ömer’den.”
sorumluluğuyla halkına ve ülkesine hizmet eden, güçlü ama erişilebilir bir
dünya lideri olarak sevmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; halkımıza tepeden bakan, halkla yabancılaşan,
darbelerle halkımıza büyük acılar yaşatan bu vesayetçi zihniyetin, artık
antidemokratik yollardan vazgeçerek halka hizmet yolunda bize rakip olmalarını
bekliyoruz. Bizim rakiplere ihtiyacımız var. Bize rakip olsunlar ki kendimizi
daha iyi ifade edelim ve hizmette çok daha yüksek bir hıza erişelim. Evet,
müstakbel rakiplerimize “hodri meydan” derken sözlerimi…
MUSA ÇAM (İzmir)
– “CHP iktidarı.” diyeceksiniz, CHP iktidarını söyleyeceksiniz.
BAŞKAN – Siz
devam edin.
MUSA ÇAM (İzmir)
– Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında buluşacağız.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – Hak edin, hak edin.
LÜTFİ ELVAN
(Devamla) – Müsaade edin efendim.
…bir beyit ile
sonlandırmak istiyorum: “Ey rakibim, sen benim ifadem ve hızımsın Gündüz geceye
muhtaç, bana da sen lazımsın.”
Hepinize saygılar
sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Elvan.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Denizli Milletvekili Sayın Nihat Zeybekci.
Buyurun Sayın Zeybekci. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sizin de süreniz
yarım saat.
AK PARTİ GRUBU
ADINA NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum ve bu vesileyle yüce Meclisinizi saygıyla
selamlıyorum.
Konuşmama
başlamadan önce, 2014 yılı bütçesinin hazırlanmasında teknik anlamda emeği
geçen tüm teknokrat ve bürokratlarımıza, iktidar ve muhalefet partilerimize
mensup Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi milletvekillerimiz ile tüm bakanlarımıza
ve emeği geçen herkese şükranlarımı sunarak 2014 yılı bütçesinin ülkemiz ve
milletimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; çok partili dönemde hiçbir partiye nasip olmayan ve
ara vermeksizin on iki yıldır ülkemizin ve milletimizin menfaatleri
doğrultusunda hizmet bütçeleri yapan AK PARTİ hükûmetlerinin daha nice seneler
boyunca halkımızın hizmetinde olmasını Cenabıhak’tan niyaz ediyorum. Rabb’im aziz milletimiz için her şeyin hayırlısını nasip
etsin, namerde muhtaç etmesin, bu ülkeye bir daha kendisini yönetemediği, kendi
bütçesini yapamadığı günleri göstermesin diyoruz.
2000 ve 2001
yıllarında, 2013 yılı 12’nci bütçenin, hatta art arda 2023 yılı 20’nci bütçenin
hedeflerinden bahsetseydik herhâlde kimse inanmazdı; bu salonu dolduran herkes
önce derin bir ah çeker, sonra da hayalperestlikle suçlardı. Zira, o günün
konjonktüründe, iş dünyasının temsilcilerinden sivil toplum örgütü üyelerine ve
çalışanlara, toplumun hemen her kesimi eğer önündeki iki üç ayı öngörebiliyorsa
buna şükreder, sayfa sayfa övgüler düzerlerdi. O günlerde, Denizli İhracatçılar
Birliği Başkanı ve TİM üyesi olan bir sanayiciydim. İhracatçı vasfıyla dönemin
iktidar sahiplerine dert anlatmaya çalışmış, işin millet tarafında yer
almıştım. Şimdi diyorum ki: “Ne günlerdi o günler, Allah bir daha böyle
kâbuslarla Türkiye’yi karşı karşıya getirmesin.”
Sizler de
hatırlarsınız değerli milletvekilleri, çok değil bundan on iki yıl önce, şimdi
bölgesinin en güçlü ve lider ülkesi olan Türkiye, iflasın eşiğinde bir ülkeydi.
Biliyorum, o gün canı yanmayan, hatta bu işlerden kârlı çıkan, servetlerini ve
güçlerini katlayanlardan bazıları, varını yoğunu tüketen mazlum halkım gibi,
ülkesi için yaptığı yatırımlar bir gecede ters yüz olan sanayicilerim gibi, işinden,
aşından olan çalışanlarım gibi hatırlamaz o kara tabloyu. Bir anda gecelik faiz
yüzde 7 binlere çıktı, dev kuruluşlar bir gecede yarı yarıya değer kaybetti,
ülkenin bankacılık ve finans sektörü üç gün içinde yerle bir edildi. Tüm
varlıklarımız, siyasetimiz, dışarıdan gelen komiserlere veya IMF direktörlerine
bırakılmıştı. Hatırlayalım ki, bugünümüze nasıl geldiğimizi, nerelerden
geldiğimizi unutmayalım.
Bin yıllık
kindarların hedefi, milletin tüm ümitlerini kırıp, kendine ve siyasetçilerine
olan güvenini kaybettirip, ithal edilen ve pazarlanan kurtarıcılara teslim
olması içindi. Aslına bakılırsa, o hain hedeflere büyük oranda ulaşılmış,
geriye sadece detaylandırılması kalmıştı. Türkiye’miz bugün için komik denecek
üç kuruşa ve üç kuruşluk akıl ve kurtuluş reçetelerine muhtaç edilmişti. Başka
ülkelerin memurları bakanlıkları hatta Başbakanlığı bile yönetir hâle gelmişti
ve bu memurlar özel hayatlarıyla, yaşam tarzlarıyla, tenis kortlarında, lüks
restoranlarda çekilen fotoğraflarıyla yazılı ve görsel basının başaktörleriydi.
Ülkemin sözde elitleri, onlarla tenis kortlarında veya restoranlarda karşılaşıp
temas sağlamak için birbirleriyle yarışırlardı.
O gün sektörün ve
ülkenin sorunlarını anlatma sorumluluğu duyan biri olarak, “iktidardaki”
diyemiyorum ama Hükûmetteki sorumlulara sorunlarımızı anlattığımda, bırakın
çare bulmayı, umutsuzluğumuzu perçinleyen görüşmeler yapar ve bu kapılardan
kahrolarak çıkardık.
Niye diyecek
olursanız, o günlerde Hükûmeti oluşturan partilerin aralarında paylaştıkları
kamu bankaları dâhil iş dünyasının gidebileceği banka kalmamış, bankalar iş
dünyası temsilcilerinden kaçar hâle gelmişti. Banka bulsalar bile kredi
kullanma şartlarını sağlamak neredeyse imkânsızdı. Bugünün dev, özel ve kamu
bankaları 20-30 milyonluk kaynak bulabilmek için çalmadık kapı bırakmıyor, buna
rağmen sonuçta eli boş dönüyorlardı.
İhracatçının tek
sığınağı Eximbank imkânları öyle daralmıştı ki ihracatçı kapattığı kredinin
ancak yarısını -o da eğer şanslı ve imtiyazlı ise- binbir
badireden sonra tekrar kullanabilirdi ve bunu da bulabildiğine şükrederdi. Hiç
kimse, bulabildiği kredinin faiz oranını veya bankanın garanti şartlarını
sorgulamayı aklından bile geçirmezdi.
2001-2002
Eximbank faiz oranları Türk lirasında yüzde 40’ın üzerindeydi ve döviz bazında
yüzde 12-14 aralığındaydı. Toplam kredi tutarı ise 2,8 milyar dolardı. Bugünün
Eximbank faiz oranları Türk lirasında yüzde 4,5-4,75, dövizde ise yüzde 1,5-2
aralığında ve toplam kredi hacmi de 20 milyar dolara çıktı.
O günlerde
hatırladığımız en dramatik, en dikkat çekici, ibret alınması gereken olaylardan
birisi de kamu bankalarının hâliydi. Bunu biraz daha somutlaştıralım ve açalım;
açalım çünkü bunları anlayıp tahlil edemezsek 28 Şubatı ve sonuçlarını
anlamamız mümkün olmaz. İyi anlamaz, 2001, 2002 krizlerinin asıl senaristlerini
deşifre etmezsek “Etkisi bin yıl sürecek.” sözünü öylesine söylenen bir sayı
olarak algılar ve tarihî bir hata yapmış oluruz.
O gün bin yıllık
bir kinle Türkiye’mize planlanan oyunun kodlarını en iyi kamu bankaları
üzerinden deşifre edebiliriz. O günün oynanan oyununu bu örnekte isim de
vererek tahlil edelim. Vakıfbankı örnek alalım.
Bankanın sermaye yapısı darmadağın durumda ve günü bile çeviremez hâle
gelmişti. IMF, Türkiye’ye 1 milyar dolarlık kredi dilimini serbest bırakmak
için Vakıfbankın satılması, satılamazsa kapatılması
şartını ileri sürmüştü. Kemal Derviş imzasıyla bu şart kabul edilmişti. 2002
yılında Ecevit Hükûmeti, Vakıfbankın blok hâlinde
satılması konusunda Bakanlar Kurulu kararı almıştı. Bunun üzerine teklifler istenmiş,
en iyi teklifi -lütfen burası çok önemli, siz değerli milletvekillerimiz ve
bizi izleyen milletimiz bunu dikkatle, unutmamak üzere ve ibretle dinlesinler-
bir Fransız bankası olan Societe Generale vermişti.
Teklif neydi biliyor musunuz? Eksi 850 milyon dolar. Yani, şunu söylüyor: “Ben Vakıfbankı lütfeder alırım ama içine Türk hazinesi olarak
850 milyon dolar sermaye ilave ederseniz.”
Genç nesillere,
iktisat okuyan çocuklarımıza söylüyorum, iyi bilin bunları, bu hesaplar hiçbir
kitapta yazmaz ve Allah’ın izniyle bir daha yazmayacak.
Halkbank ve
Ziraat Bankasına oynanan oyun da hemen hemen aynıydı. O günün iktidar ortakları
ise milletin dertleriyle dertlenmenin yerine hangi partinin elindeki banka önce
gidecek veya kapanacak, onun derdi ve kavgasındaydı.
Peki, sonra ne
oldu biliyor musunuz? Milletin emanetini canından aziz bilen, bu ülkeye ve bu
millete güvenini asla kaybetmeyen Sayın Başbakanımız, millete veya “ulus”
dendiğinde hamasetle yeri göğü inleten, kimilerinin ömrü boyunca bırakın
göstermeyi, hayal dahi edemeyeceği yürekliliği gösterdi ve tüm sorumluluğu
üstlenerek “Vakıfbankı kapatmıyoruz da, satmıyoruz
da.” dedi ve Vakıfbank ve diğer iki kamu bankası da milletin elinde kaldı.
Bundan sonrasını da ibretle takip edin. Vakıfbank 2003, 2004 ve 2005 yıllarında
dünyanın en hızlı büyüyen bankası oldu. 2002 yılında üstüne 850 milyon dolar
istenen Vakıfbankın yüzde 25’lik hissesi, 2005
yılında tam 1 milyar 270 milyona halka arz edildi. Bugünkü değerini merak eden
varsa Borsa İstanbul’a bakarak öğrenebilir.
Halkbank da
2001’de zarar ettiği için kapatılması istenen, hatta 353 şubesi kapatılan bir
bankaydı ve o günün değeriyle 11 milyar TL görev zararı vardı. Aynı Halkbankımız bugün ne durumda biliyor musunuz? Halkbank,
2003 yılından bu yana, kurumlar vergisiyle beraber hazineye 8 milyar Türk
lirası kaynak aktaran güçlü bir banka hâline geldi ve sadece bu yıl ihtiyaç
sebebiyle 50 yeni şube açtı. Kredi rakamlarına bakacak olursak yine benzer bir
tabloyla karşılaşırız. 2002 yılında esnafa sağlanan toplam kredi miktarı olan
153 milyon TL’yi yüzde 47 faizle kullandırırken, bugün, 2013 Mayısında esnafa
kullandırılan kredi toplamı 7,5 milyar TL, faiz oranı ise bir yıla kadar yüzde
4, bir yıldan fazla olanlarda yüzde 5’tir.
Ziraat Bankasının
da 2002 yılında görev zararı 19 milyardı. O da on yılda kurumlar vergisiyle
beraber hazineye tam 20 milyar aktardı. 2002 yılında 227 milyon olan toplam
kredi miktarını yüzde 59 faizle kullandırırken, bugün 19 milyar TL’yi yüzde 8,
yüzde 4 ve yüzde sıfır faizle 1 milyon çiftçimize bir yılda kullandırdı.
Çiftçimize Hükûmetimizin verdiği yıllık 10 milyar TL’lik hibe ve destek bunlara
dâhil değil.
Şimdi,
bulunduğumuz günden geriye baktığımızda, oynanan oyun o kadar açık ki bunu
sadece günün Anayasa kitapçığı fırlatma krizine dayandırmak, en hafif şekliyle
safdillik olur. Bu, düpedüz, kendilerinin de saklamadan itiraf ettikleri gibi,
bin yıl öncesinden gelen davanın bin yıl sürecek intikamıydı. Her şey o kadar
açık ve o kadar pervasızca oynandı ki, 28 Şubatı bu ülkeye dayatanların dışarıdaki
ve içerideki piyon oynatıcıları bile artık “iş bitti” rahatlığıyla maskesiz
dolaşmaya bile başlamışlardı. Ülkemizin üstündeki karabulutlar maddi manevi her
şeyi gölgelemişti. Sanki, gizli bir el, bir anda, tüm ülkeyi tüm kurumlarıyla
kontrol etmeye başlamış, ortalıkta görünen aktörler de büyülenmiş gibi, bu
sihirli gücün peşine takılmıştı. Ama aziz milletimiz durup olayları analiz
etmeyi, içine sürüklendiği girdabı görmeyi ve kimlerin kendisini felakete
götürmek istediğini çözmeyi muazzam bir şekilde bildi. Alışkındı benim milletim
bunların oyunlarına. Kırk, elli yıl önce nasılsa bugün de aynı oyunu
oynuyorlardı ve onları benim milletim sandığın derinliklerine öyle bir gömdü
ki, hâlâ “Acaba, bir ışık…” umuduyla sandığın dibinde yaşıyorlar.
Sonra, bir şey
değişti ve her şey değişti. Hani, bazen, sis ve dumandan göz gözü görmez, gece
mi gündüz mü anlayamazsınız ya; 10 metre önünüzü görmeden, el yordamıyla,
yüreğiniz ağzınızda araba kullanırsınız ya; sonra bir anda bir tepeye doğru
hafifçe çıkar, önce güzel bir esinti, ardından pırıl pırıl
bir güneş doğar, derin bir oh çeker, ruhunuz ve ufkunuz açılır ve şöyle
toparlanır, “Ya Allah” der, arabanın direksiyonunu kavrar ve gaza basarsınız
ya, işte milletimizin uyanışı da böyle oldu. Millet, bir şeyi değiştirdi ve her
şey değişti. Ne oldu, değişti de böyle oldu? Millet, Fatih Sultan Mehmet’in
vakıf duasını ve bedduasını bilen, bunun anlamını kavrayan insanlara emanetini
verdi. Onlar da bu aziz milletin önünde saygıyla söz verdiler, dediler ki: “Ey
milletim, biz, emanetine asla ihanet etmeyeceğiz ve ettirmeyeceğiz. Biz, söz
söyledik mi asla yalan söylemeyeceğiz. Biz, söz verdik mi canımız pahasına
sözümüzü tutacağız.”
Kuruluşundan 2003
yılına kadar Vakıfbank, hisselerinin sahibi olan Vakıflar Genel Müdürlüğüne 1
kuruş temettü vermemiştir.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – “TOKİ’de yolsuzluk çıkarsa istifa edeceğim.” dedi. Onu sor!
NİHAT ZEYBEKCİ
(Devamla) – Hatta, işlerine geldiğinde, siyasette lazım olduğunda, ecdadı
dillerinden düşürmeyenlerin gözetiminde, vakıf mallarını banka zararlarını
kapatmak için sermaye olarak ilave etmiş, aktifine koymuş, ecdat emaneti olan
vakıf duası ve bedduası olan birçok mülkü satmış ve görev zararlarını
kapatmışlardır. İşte, bu sebepten dolayı, vakıf emanetine el uzatıp talep
edenler, ne siyasette ne de özel hayatlarında iflah bulmadılar, iki cihanda da
bulmayacaklardır.
Ancak, AK PARTİ
ile bu durum tam anlamıyla tersine döndü. Vakıflar Bankası 2006 yılından bugüne
kadar Vakıflar Genel Müdürlüğüne tam 1 milyar TL aktardı. Tabii, bu arada,
Vakıflar Genel Müdürlüğü de 2003 yılına kadar, tarihinden 2003 yılına kadar
sadece 86 tane ecdat eserini onardı ama 2003 yılından 2013 yılına kadar, 4
binden fazla ecdat yadigârı, vatanımızın tapu belgesi demek olan tarihî
eserleri onarıp ecdada samimi saygısı olan evlatları olarak milletine hediye
etti. İşte, her şeyin, içinde bulunulan çaresizliğin, umutsuzluğun tersine
dönmesi için milletimizin tek bir şeyi değiştirmesiyle meydana gelen budur.
Tarih sahnesinde artık milletin adamları vardı. Onlar yüce milletine “Biz
umutsuz ve çaresiz hâle getirilmiş ülkemize umut ve çare olmaya geldik. Yeter,
artık karar da söz de milletindir. Biz, bu milleti yönetmek, hükmetmek için
değil, sadece ve sadece hizmet etmek için geldik. Biz, ne aldatan ne de
aldatılan olacağız.” dediler. Bir zamanlar çaresiz İstanbul’una çare olmuş, çöp
dağlarını yeşil alanlara, çeşmelerdeki “tıs” sesini billur suya çevirmiş,
mikropların bile yaşamadığı Haliç’i bugün halkının balık tuttuğu bir cennete
dönüştüren aynı isim, Türkiye’nin büyük dönüşümünde de önderlik etti. Millet o
evlatlarına “Haydi, madem öyle diyorsunuz, ben size inanıyorum, Allah yâr ve
yardımcınız olsun.” dedi. Ondan sonra, tüm Türkiye ve bu millet baştan ayağa
umut doldu, yeniden büyük Türkiye rüyasını görmeye başladık ve şunun farkına
vardık: Bu sefer gördüklerimiz sadece rüya değil, artık geçmişin hayalleri
bugün birer birer gerçek oluyordu, inanç ve hizmet aşkı, bu ülkeyi
yüceltiyordu. Bize 1 milyar dolar kredi için sömürgelere bile reva görülmeyecek
talimatlar yağdıran IMF’yle olan ilişkilerimizin son durumu hepinizin
malumudur.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Türkiye’ye dönün, Türkiye’yi anlatın.
NİHAT ZEYBEKCİ
(Devamla) – Sabahtan beri Türkiye’yi anlatıyorum da sen başka bir ülkedeysen
bilemem tabii.
FARUK BAL (Konya)
– Masal… Masal anlatıyorsun.
NİHAT ZEYBEKCİ
(Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benzer gelişmeler ülkemizin
her santimetrekaresinde yaşandı ve kurumumda da yaşandı. Bazı değişim ve
gelişmelerin daha iyi anlaşılabilmesi için örneklerimi İstanbul, İzmir, Ankara
gibi bildik şehirlerin dışında, tüm Türkiye’yi örnekleyebilecek bazı iller
üzerinden de vermeye çalışacağım.
Ankara ve
İstanbul’dan bakıldığında yapılanlar tam anlamıyla anlaşılmayabilir. Onun için,
bakın, Türkiye’mde, Türkiye’mizde baştan aşağı neler yaşandı? Bazı illerin
istihdam rakamlarını vereceğim ki, inanmakta zorluk çekeceksiniz. 2002-2013
Ağustosu arasında Denizli’de 88.500 olan sigortalı çalışan sayısı 185 bine,
Manisa’da 71.250 olan 219 bine, Antep’te 60.600 olan 253 bine, Maraş’ta 34.800
olan 127 bine, Çorum’da 23 bin olan 59 bine, Kayseri’de 70 bin olan 211 bine,
Antalya’da 157 bin olan 533 bine, Bursa’da 263 bin olan 595 bine, Tekirdağ’da
89 bin olan 229 bine çıkmış; hepsinin ortalama artış hızı, artış oranı yüzde
300. Burası Türkiye. İllerimizin detaylı rakamlarının yanında, ülkemizin aynı
dönemdeki ihracat ve toplam istihdam rakamları da dünya birincilikleriyle
doludur.
Saygıdeğer
milletvekilleri, geçtiğimiz yaz bazı güneydoğu illerine yaptığımız ziyaretlerde
barış ve huzur ile kalkınma ve refahın et ve tırnak örneğindeki gibi
birbirinden ayrılmaz olduğunu yerinde gördük. Bölgedeki tüm insanlarımızın,
özellikle gençlerimizin dua eden bir samimiyetle barış, huzur ve kardeşlik
iklimini beklediklerini ve sürdürülebilir olmasındaki samimiyetlerine şahit
olduk. Aynı zamanda, milletin bu kardeşçe kucaklaşmasından; sokakların, esnafın
huzuruna; çitçinin tarlaya, çobanın dağa, yaylaya gitmesine kahrolanların diş
gıcırtılarını da duyduk ve gözlerinden okuduk.
Yaşadığımız bir
olayı sizlerle paylaşmak istiyorum: Batman’a ziyaretimizde Anadolu’nun en güzel
köşelerinden biri olan Sason ilçesine gittik. Oraya varmadan önce, başka il ve
ilçelerde ziyaretimiz sırasında karşılaştığımız gençlerde gördüğümüz ümitsiz ve
çaresiz bakışları da gönlümüzün bir köşesinde biriktirdik.
Sason’da eski
Tekel deposunda kurulmuş konfeksiyon atölyesinden ve orada çalışan kızlı
erkekli 100 civarında gençlerden bahsettiler. Oradaki gençleri gördüğümüzde,
onların gözlerindeki gelecek umut ışığının dünyanın en büyük mutluluğuna denk
olduğunu anladık.
AYLA AKAT ATA
(Batman) - Hangi umut ışığı?
NİHAT ZEYBEKCİ
(Devamla) – Hep birlikte, tek yürek olarak dedik ki, işte çare bu. O gençlerin
artık yaşlarının gereği olan gelecek hayallerini kurabildiklerini, yüzlerinde
ve gözlerinde gördük.
AYLA AKAT ATA
(Batman) – Yüzlerini ve gözlerini okuyamamışsınız.
NİHAT ZEYBEKCİ
(Devamla) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; ülkemizin gelişmesinin,
kalkınmasının ve refahının en önemli göstergelerinden biri de enerji üretim ve
tüketim rakamlarıdır. Toplamda elektrik enerjisi üretim ve tüketimimiz 2002
yılından 2013 yılına tam 2 kat arttı. 2002-2024 aralığında da 4 kat artması
planlanmaktadır.
Türkiye’nin
enerji alanındaki en önemli diğer başarısı da enerji kaynaklarının ve tüketim
pazarlarının tam ortasında olmanın avantajını da kullanarak enerjide dışa
bağımlılıktan kaynaklanan edilgen bir rol oynamaktan ziyade, etkin bir aktör
hâline dönüşerek enerji arz güvenliğini 2053 hedeflerine kadar uzayan bir zaman
diliminde garanti altına alabilmeyi başardığına şahit oluyoruz. Türkiye, bugün,
Avrupa Birliğinin en ucuz elektriğini ve yüzde 100 ithalatçı olmasına rağmen
Avrupa Birliğinin en ucuz 3’üncü doğal gazını kullanmaktadır. Buna rağmen,
hedef, dünyanın en iyilerinden biri olmaktır.
O kadar
çoğaltabiliriz ki bu başarı örneklerini, son on bir yılda, 8,5 milyon olan
motorlu taşıt sayımız 19 milyona ulaşmıştır. Bölünmüş yollarda gelinen nokta,
can ve mal güvenliği başta olmak üzere, insanımıza kimliğinin gururunu
yaşatmaktadır. İletişim ve haberleşmede son olarak Türkiye’nin kaçıncı uydusunu
uzaya gönderdiği artık kimsenin dikkatini çekmiyor. Ancak, son olarak kendi
uydusunu yörüngeye oturtan Türkiye’nin yeni hedefi artık bundan sonra kendi
yaptığı uydularını kendi roketleriyle yörüngeye oturtmaktır. Yüksek hızlı tren
her vatandaşımızın ve şehirlerimizin birinci talebi ve hayali hâline geldi.
Bütün dünya millî hava yolları birer birer batarken, hepimizin gururu Türk Hava
Yolları dünyanın 10’uncu ve Avrupa’nın en başarılı 3’üncü büyük hava yolu
hâline geldi. Ne dramatiktir ki, aynı Türk Hava Yolları, 2002 yılında,
Vakıfbank, Ziraat Bankası ve Halkbank gibi “Derhâl, ne pahasına olursa olsun,
satın, kurtulun.” denilen bir millî değerimizdi.
AK PARTİ olarak,
2002 Kasımından hemen sonra, ülkemizin kalkınmasının ve çağı yakalamasının
yerel kalkınmadan geçtiğinin bilinciyle, önce Belediye Kanunu, sonra Büyükşehir
Belediyesi Kanunu ve İl Özel İdaresi Kanunu’nu çıkararak yerel yönetimlerin
yetkilerini ve imkânlarını güçlendirdik ve garanti altına aldık. Yerel
kalkınmanın destansı hamleleri olan KÖYDES ve BELDES ile yüzyılların
ihmallerini giderdik. Yerel kalkınma olmadan gerçek kalkınmanın eksik kalacağı
bilinciyle, Türkiye’deki tüm belediyelere vergi gelirlerinden aktarılan pay
2002 yılında 4 milyar 750 milyon TL’den 2013 yılında 35 milyar TL’ye çıkmıştır.
Daha somut bir deyişle, belediyede yaşayan her vatandaş için 2002 yılında 68 TL
vergi gelirlerinden pay ödenirken, 2013 yılında 450 TL kişi başına pay
ödenmektedir.
Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; geldiğimiz noktada Gazi Mustafa Kemal’in gösterdiği
ve Sayın Başbakanımıza kadar hiç kimsenin hamaset dışında sahip çıkmadığı
muasır medeniyet hedefine, yani 2023 hedeflerine ulaşmamız için atılması
gereken adımlar, yapılması gereken reformlar son derece önemli, açık ve
kaçınılmazdır, bazı önemlilerinin yüce Meclisin uzlaşı ve cesaretini beklemekte
olduğu hepinizin malumudur. Tüm ön yargılarımızı bir yana bırakıp, ikide bir
tıkanan ve her tıkandığında siyasi tükenmişlik ve yok olma sendromuna giren,
siyasi partilerimizin korkularından dolayı demokrasi dışı çözümlere yönelen tek
Meclistik. Yasama ve yürütmenin iç içe geçtiği bu sistemi tartışmalıyız, bize
en uygun, en iyi sistemi, yani güçlü iktidarı ve hemen yanında her an iktidar
olma ümidini sayısal değerlerde görebilen güçlü muhalefeti barındıran bir
sistemi kurmalıyız.
Gelin, koalisyon
dönemlerinde icat ettiğiniz, ülkemin her kurumunu aranızda paylaştığınız siyasi
zihniyetle icat ettiğiniz şu hilkat garibesi İç Tüzük’ün
arkasına sığınarak, kurnaz siyasetçi başarılarıyla siyaset yapmayı, sonucu her
seferinde tam tersi aldığınız seçmene selam manevralarını bir yana bırakın.
Gelin, bir kere Birinci Meclis samimiyetiyle oturalım, hep beraber gelecek
nesillere Gazi Mustafa Kemal’in muasır medeniyet yolunu açalım.
Ayrıca, bölge
coğrafyamızda demokrasi, barış ve huzurun sağlanması için, evrensel demokrasi
standartlarının yerleşmesinin ne kadar önemli olduğunu konuşalım, anlaşalım. Bu
standartların kültür coğrafyamızda hayat bulmasının olumlu etkilerinin
Türkiye’mizin gelecek yürüyüşünde ne kadar önemli olduğunu ve çağı yakalayacak
oranlarda kalkınma ve büyümeyi yakın kültür coğrafyamıza yaslanarak yapmak
gerekliliğinin altını önemle çizelim.
Sözlerimin
başında belirttiğim gibi, Türkiye, millî iradenin kriz anlarındaki tepkilerini
beklemeden tarihî adımlarını ortak akıl ve siyasi ittifakla atmalı ve yeniden
büyük Türkiye olmanın hedefini ve muhtemel yaşayabileceği tıkanmışlık
risklerini bölge coğrafyasına açılarak oluşturacağı birlikteliklerle aşmalıdır.
Tarihin ve coğrafyanın sunduğu bu imkânı asla göz ardı etmemeliyiz.
Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; tüm konuşmam boyunca sizlere arz etmeye çalıştığım
problemler, etkileyici, olumlu ve olumsuz tüm rakamlar ve olaylar, hatta
ihanetler maalesef bu ülkede zaman zaman kesintiye uğratılsa da henüz bir
olgunluğa ulaşma sürecini tamamlayamayan mevcut demokratik sistemimiz içinde,
Türkiye Cumhuriyeti hükûmetlerinin, Anayasa’mızın ve kanunlarımızın cari olduğu
şartlar altında yaşanmıştır. Belirli dönemlerde millî iradenin yoğunlaşmasıyla
yaşanan başarılı dönemlerimizden sonra yoğunlaşmanın kaybolmasına müteakip hep
benzer problemleri üreten bir devlet ve siyaset yapımız hâlâ geçerliliğini
korumaktadır. Yeri geldiğinde hep söyleriz: “Müslüman aynı delikten iki kere
ısırılmaz.” diye. Bu kaçıncı ısırılmaydı? Daha kaç kez ısırılacağız? Akıl,
bilim ve millet bize “Hadi artık, bu sistemi, en az arıza ile evrensel
demokrasi ve hukuk standartlarında, milletin egemenliğini en üst düzeye
çıkaran, yasama, yürütme ve yargının birbirinden tamamen ayrıldığı,
özgürlükleri maksimum düzeyde olan bir sistemi bir an önce kurun.” diyor.
Ben bir
milletvekili olarak, bu millet bizden yukarıdaki standartlarda yeni bir anayasa
bekliyor diyorum. Ve anayasa o kadar özgür ve o kadar kısa olsun ki ruhunu
milletvekili yeminine yansıtsın. O yemin de şöyle olsun: “Vatanıma, milletime
ve bayrağıma asla ihanet etmeyeceğime, evrensel hukuk ve demokrasi
standartlarından ayrılmayacağıma namusum üzerine yemin ederim veya ant içerim.”
Bu kadar kısa ve net olsun.
Bu duygu ve
düşüncelerle, sonuçlarının Kosova, Makedonya, Bosna, Kafkaslar, Orta Asya, Orta
Doğu, Afrika, Arakan, Myanmar, Kuzey Amerika’daki yerlilere kadar çok geniş bir
coğrafyayı ilgilendirdiğine inandığım 2014 Bütçe Kanunu Tasarısı
görüşmelerimizin başarılı geçmesini, sonuçlarının milletimize, ülkemize ve
insanlığa hayırlar getirmesini diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Kuzey Amerika’daki yerlilerle ilgileneceğine, önce Ardahan’a
baksaydın daha iyi olurdu.
NİHAT ZEYBEKCİ
(Denizli) – Ardahan’a da gittik. Gitmediğimiz yer kalmadı.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Zeybekci.
AYLA AKAT ATA
(Batman) – Sayın Başkan, sayın hatip konuşmasında Batman Sason ilçesi üzerinden
bir örnek vermiştir. Batman Milletvekili olarak, İç Tüzük 60 gereği, bu konuda
Genel Kurula yapılan yanlış bilgilendirmenin düzeltilmesi için söz almak
istiyorum. Yerimden de olabilir Sayın Başkan.
BAŞKAN – Bakayım,
ben öyle bir şey fark etmedim, tutanakları getirteyim. Ama, söz sırası biraz
sonra zaten sizlere de gelecek yani...
AYLA AKAT ATA
(Batman) – Tutanakları isteyelim, inceleyin.
BAŞKAN –
Baktırayım.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Başkan bugün bize söz vermemekte kararlı herhâlde!
BAŞKAN – Şimdi
söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Genel Başkan ve İstanbul
Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na ait.
Buyurun efendim.
(CHP sıralarından ayakta alkışlar)
Söz süreniz bir
saat Sayın Kılıçdaroğlu.
CHP GRUBU ADINA
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri, bizleri televizyonları başında izleyen değerli
yurttaşlarım; hepinize en içten selamlarımı, saygılarımı sunuyorum.
Bugün
billboardlarda bizim bir ilanımız olacaktı. İlanımız şuydu değerli arkadaşlar:
“Vatandaş vergisini veriyor, Hükûmet de hesabını verecek.” (CHP sıralarından
alkışlar) Ve Başbakana bir çağrı vardı “Sayıştay raporları Türkiye Büyük Millet
Meclisine gelsin.” diye. Bu duyurumuz, üzülerek söylüyorum, maalesef
yayımlanmadı, Hükûmetten korktular. Efendim, Sayın Başbakan ürkermiş, Sayın
Başbakan kızarmış! Elinizi vicdanınıza koyup düşünün, vatandaşın vergi ödediği
bir ortamda Hükûmet hesap vermeyip de ne yapacak? Bunu istemek ne zamandan beri
suç olmaya başladı? Bunu yayımlamak ne zamandan beri korkunun bir unsuru hâline
gelmeye başladı? Nasıl bir iktidardır, nasıl bir yapıdır, bunu anlamakta
zorlanıyorum değerli arkadaşlarım.
Bir vatandaşın en
doğal hakkı şudur demokrasilerde: “Benim ödediğim vergileri nereye harcadınız?”
Demokrasinin çıkış kaynağı da budur. Bir yurttaş bunu sormayıp da neyi soracak?
Bu ülkede doğan her yurttaş doğduğu andan itibaren vergi öder; annesi altına
bez alır, vergi öder; mama verir, vergi öder; su içirir, vergi öder; sadece,
teneffüs ettiği havada vergi yoktur. Vergi bir insanın yaşamında bu kadar
önemlidir. Mademki vergi ödüyor bu vatandaş, bu vergilerin nereye harcandığını
da sorma hakkına sahiptir. Nasıl öğrenecek bunu? Çağdaş demokrasiler bunun
yolunu bulmuşlar. Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetimi doğrudan
Başkanlığa bağlı olan Sayıştaya vermişler. Gidin,
Amerika’da da bu böyledir, Japonya’da da böyledir, Rusya’da da böyledir,
Fransa’da da böyledir. Dolayısıyla, bizim adımıza, yasama organı adına denetim
yapacak olan kurum Sayıştaydır ve Sayıştayın
raporu da Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmek zorundadır.
Değerli
milletvekilleri, bütçe yasası diğer yasalar gibi değildir, bütçe yasasının bir
özelliği vardır. Bu özellik sadece adının “bütçe yasası”, adının “kesin hesap
kanunu” olmasından kaynaklanmıyor. Anayasa’da da özel düzenleme yapılmıştır.
Diğer tasarıların nasıl yasalaşacağı bellidir ama bütçe yasasıyla ilgili özel
düzenleme yapılmıştır. Örneğin, Anayasa’nın 162’nci maddesi der ki: Yılbaşından
yetmiş beş gün önce Bakanlar Kurulu bütçe tasarısını Parlamentoya sunmak
zorundadır. Elli beş gün Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmek durumundadır.
Yani “Bütçe yasasını getirip torba yasa gibi on dakikada Parlamentoda
geçiremezsiniz.” diyor Anayasa. Aynı şekilde, kesin hesap kanunu için de “Yedi
ay sonra Bakanlar Kurulu hükûmete sunmak zorundadır kesin hesap tasarısını.”
diyor. Değerli arkadaşlarım, bunları niye getiriyor? Türkiye Büyük Millet
Meclisi, yani yasama organı yürütmeyi sağlıklı bir süre içinde denetlesin diye.
Elli beş gün Plan Bütçe Komisyonunda, Genel Kurulda yıl sonuna kadar
değerlendirsin, tartışsın, ayrıntılarına baksın ve ondan sonra gereğini yapsın.
Değerli
arkadaşlarım, işin özü şudur: Hesap vermek bir iktidar için zül değildir, hesap
vermek bir iktidar için onurdur, namuslu bir görevdir hesap vermek, tüyü
bitmemiş yetimin hakkını savunmaktır hesap vermek ama siz hesap vermekten
korkan bir Hükûmeti destekleyeceksiniz, en büyük endişem bu. Bu Hükûmet hesap
veren bir Hükûmet değildir. Hesap vermeyen Hükûmet “yolsuzluklara bulaşmış
Hükûmet” demektir. (CHP sıralarından alkışlar)
2001 krizini
biliyorsunuz, hepimiz biliyoruz, Türkiye’nin neleri yaşadığını hepimiz gördük.
O krizden sonra devlet yeniden yapılandırıldı. Bankalar vardı, Bankalar Kanunu
yoktu, Sayıştay sağlıklı denetim yapamıyordu, Kamu İhale Yasası yasa olmaktan
çıkmıştı. Rahmetli Bülent Ecevit o dönemin koalisyonu içinde bütün bunları
büyük ölçüde gerçekleştirdi. Bankalar Yasası çıktı, BDDK kuruldu, diğer
bağımsız ekonomik kuruluşlar kuruldu. Böylece politikanın Kurumlara doğrudan
müdahalesi büyük ölçüde engellenmiş oldu.
2010 yılında bir
Sayıştay Yasası geldi, tasarı olarak geldi. Niçin geldi? Uluslararası denetim
standartlarına göre kamu harcamalarını ve gelirlerini Sayıştay denetlesin diye.
Kim adına? Türkiye Büyük Millet Meclisi adına. Değerli arkadaşlarım, sonra,
Avrupa Birliği kriterleri esas alınsın, biz AB üyesi olmak istiyoruz, onların
kriterlerine uygun bir Sayıştayı oluşturalım diye.
Yasa geçti. Yasanın 38’inci maddesini size okuyorum değerli arkadaşlarım, şu
anda yürürlükte olan Sayıştay Yasası’nın 38’inci maddesi: “Dış denetim genel
değerlendirme raporu ile Kurulca görüş bildirilen kamu idarelerine ilişkin
denetim raporları -altını bir kez daha çiziyorum- Sayıştay Başkanınca genel
uygunluk bildirimi ile birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulur.”
Değerli
arkadaşlarım, bu var, kamu idarelerine ilişkin denetim raporları, şu: Gümrük ve
Ticaret Bakanlığının denetim raporu, gerçek denetim raporu, gerçek denetim
raporu. Türkiye Büyük Millet Meclisine gelen rapor hangisi? Şu, arkadaşlar.
İkisini gösteriyorum size. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, kul hakkı
yemenin günah olduğunu söylüyorsunuz değil mi? Yolsuzlukları en başta bu
Parlamentonun engellemesi gerektiğine inanıyorsunuz değil mi? Elinizi
vicdanınıza koyup oy kullanacaksınız değil mi? Şu soruyu niye kendinize
sormuyorsunuz: Bu rapor niye gelmiyor da bu rapor geliyor? Bu raporu bu hâle
kim getirdi, nasıl ayıklandı bunlar? İkisi de aynı rapor, ikisi de Sayıştayın ama bu geliyor Parlamentoya. Niye geliyor
değerli arkadaşlar, hangi gerekçeyle geliyor? Bir Allah’ın kulunun çıkıp
Parlamentoya bunu izah etmesi lazım. Benim yasama yetkimi yürütme organı
kısıtlayamaz, böyle bir yetkisi yoktur. Eğer siz “Hayır, biz milletvekili
değiliz, iktidar bizi istediği gibi yönlendirir, ben zaten buraya milletvekili
seçildim, bir kişi beni seçti, o ne emrederse ben onun gereğini yaparım;
yolsuzluk olmuş, ülke batmış, kul hakkı yenmiş benim için hiç önemli değil, ben
kendimi robot bilirim, ‘El kaldırın.’ derler, el kaldırırım, ‘El indirin.’
derler, el indiririm.” (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Bir Genel Başkana yakışıyor mu?
BAŞKAN – Lütfen,
arkadaşlar…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Güzel, güzel! İtiraz ettiğiniz için çok mutluyum. Sizi
yürükten kutluyorum, itiraz ettiğiniz için.
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) – Sayın Başkan, saygı sınırlarını zorlamayın lütfen!
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Buna önce sizin izin vermemeniz gerekir, benim
istediğim o.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Bırakın da biz ona karar verelim.
BAŞKAN – Lütfen…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Güzel! İzin vermemeniz gerekir.
Bakın, bu
raporların nasıl düzenleneceğine dair Sayıştayın
kendi iç düzenlemesi, iç düzenlemesi arkadaşlar, rapor nasıl düzenlenir diye?
Denetim bulguları -az önce 38’inci maddeyi okudum sizlere- ve önerileri bu
raporda var, bu raporda yok. Mali yönetim iç kontrol sistemine ilişkin
değerlendirme bu raporda var, bu raporda yok; kamu idaresi tarafından
düzeltilen hususlar bu raporda var, bu raporda yok; rapora ilişkin kamu
idaresinin cevabı bu raporda var, bu raporda yok; daha pek çok konu var, burada
var, burada yok.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, eleştiri yapınca haklı veya haksız itiraz ediyorsunuz. Eleştiriye
yaşam boyunca hep saygı gösterdim. Eleştiriden de bir politikacının ders alması
gerektiğine inanan birisiyim ama ben sizin vicdanınıza sesleniyorum. Yürütme
organı bunu değil de Parlamentonun önüne bunu getiriyorsa sizin bir düşünmeniz
lazım arkadaşlar. Ben düşünüyorum, sizin de düşünmeniz lazım. “Kul hakkı
yemeyeceğiz.” diyorsunuz, peki nasıl yemeyeceksiniz arkadaşlar? Bana bir
Allah’ın kulunun çıkıp izah etmesi lazım. (CHP sıralarından alkışlar)
İSMET UÇMA
(İstanbul) – Birazdan izah ederiz Sayın Başkan.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Bakın, Adalet Bakanlığının raporunu okuyayım size
arkadaşlar. Şu, Adalet Bakanlığının raporu, son bölümünü okuyorum: “Denetim
görüşü oluşturabilmek için gerekli mali rapor ve tabloları ile bilgi ve
belgeler yukarıda ‘Kamu idaresi mali tabloları ile denetim dayanağı amacı,
yöntemi ve kapsamı’ başlıkları altında açıklandığı üzere kamu idaresi yönetimi
tarafından sağlanamadığı için -kamu idaresi yönetimi tarafından sağlanamadığı
için- Adalet Bakanlığının 2012 yılına ilişkin mali raporu ve tabloları hakkında
görüş bildirilememektedir.”
Peki, değerli
arkadaşlarım, benim adıma, yasama organı adına, Türkiye Büyük Millet Meclisi
adına kamu harcamalarını denetleyen bir kuruma görüş beyan etmeyen, bilgi
vermeyen Adalet Bakanlığının bütçesini siz hangi gerekçeyle kabul edeceksiniz?
Hangi gerekçeyle? (CHP sıralarından alkışlar) Bizim iyi niyetli olmadığımızı
düşünebilirsiniz “Siz muhalefetsiniz, her şeye itiraz edebilirsiniz.”
diyebilirsiniz. Baştan şunu söyleyeyim: Asla böyle bir niyetimiz yok. Doğrunun
arkasından gitmek gibi bir görevimiz var bizim. 2011… Bakın 2011, bu raporlar
gelmedi. Biz itiraz ettik mi? Hayır. Niçin? Çünkü Sayıştay dedi ki: “Yasa yeni
çıktı, biz hazırlığımızı bitiremedik.” Eyvallah, hiç itiraz etmedik. Geçen yıl
itiraz ettik “Ya aradan bir yıl geçti kardeşim, niye gelmiyor?” diye. Ben, bu kürsüden,
yine “Sayıştay raporları gelmedi.” diye itiraz ettim.
Ne oldu biliyor
musunuz değerli arkadaşlar? 132 rapor düzenlendi, 132 rapor; 1’i bile Meclise
gelmedi. Suçlulardan birisi de –kimse kusura bakmasın- Türkiye Büyük Millet
Meclisi koltuğunda oturan Sayın Cemil Çiçek’tir; kimse kusura bakmasın. (CHP
sıralarından alkışlar) 132 raporu, soru önergesi verdik, istiyoruz, vermediler.
Bilgi isteme yasasına göre istedik vermediler. Türkiye Büyük Millet
Meclisinden, milletvekillerinden Sayıştayın raporu
hangi gerekçeyle saklanır? Tertemiz olsa bütün raporları önümüze koyarlar,
içinde kirli sayfalar var, kirlilikleri gösteren sayfalar var. Yürütme organı,
yasama organına hesap vermek istemiyor, bunun için sakladılar, vermediler.
Sonra ne oldu biliyor musunuz? Torba kanun çıktı bu Parlamentodan. Torba kanuna
-4 Temmuz 2012- bir madde eklendi, Sayıştayın denetim
yapma yetkisi sınırlandırıldı 132 rapor gelmesin diye. Sizlerin oylarıyla oldu
bu arkadaşlar. Bana, sakın bir daha bir başka yerde “Biz kul hakkı yemiyoruz.”
demeyin, kimse kusura bakmasın! (CHP sıralarından alkışlar) Sizin oylarınızla
gelmedi. Ne oldu biliyor musunuz, ne oldu? Biz, Anayasa Mahkemesine gittik.
Hani, kızıyor ya Sayın Başbakan “Siz hep Anayasa Mahkemesine gidersiniz!” diye.
Anayasa Mahkemesine gittik ve dedik ki: “Sayıştayın
denetim yetkisini kısıtlayamazsınız, yoksa yasama organı yürütme üzerindeki
denetimini kaybeder.” Anayasa Mahkemesi ne karar verdi değerli arkadaşlar,
okuyayım size, şunu söylüyor gerekçeli kararında: “1) Yasama organına tanınan
bütçe hakkı, sadece bütçenin yapımını değil, bütçenin uygulanmasının
denetlenmesini de kapsamaktadır.
2) Sayıştay
denetimi, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan Sayıştay raporlarıyla sonlanan
bir süreci kapsamaktadır.” Yani “Raporlar, Türkiye Büyük Millet Meclisine
gelmeden olmaz.” diyor.
“3) Yasama
organının yürütme organı üzerindeki bütçe denetimi büyük ölçüde Sayıştay
tarafından yapılan bu denetimlere dayanmaktadır.” E, denetimi kaldırıyorsunuz.
“4) Öte yandan
Sayıştay denetimi, demokratik devlet ilkesinin bir gereği olarak yürütmenin,
halka ve yasama organına hesap verme sorumluluğunun işlevselleştirilmesinin
en önemli araçlarındandır.
5) Türkiye Büyük
Millet Meclisi adına kamu idarelerinin gelir, gider ve mallarını denetleyen Sayıştayın bu görevini ifa ederken yürütme organından
tamamen bağımsız olarak hareket etmesi gerektiği de kuşkusuzdur.” Ve iptal
etti. İptal etti, biz yine istedik, yine vermediler.
Ben merak
ediyorum değerli arkadaşlar: Hadi muhalefet olarak biz itiraz ediyoruz ve
raporları istiyoruz; siz iktidarsınız, niye siz istemiyorsunuz? Siz
milletvekili değil misiniz? Milletvekilisiniz. Başımızın üstünde yeriniz var.
Yürütme organı yani şu arkada oturanlar bu Parlamentoya saygı göstermiyorlar,
saygı gösterseler benim adıma denetim yapan organın bana raporunun gelmesini
engellemezler. Siz bu engellemeye destek veriyorsunuz. Biz itiraz etmeyeceğiz
de kim itiraz edecek?
Değerli
arkadaşlarım, ne oldu biliyor musunuz? 2013’te yani bu yıl bir yasa daha geldi Sayıştayın denetim yetkisini tamamen kaldırmak için. Biz
itiraz ettik, medya itiraz etti, sivil toplum örgütleri itiraz etti, Sayıştay
itiraz etti, o şimdilik bekliyor bir köşede, çıkmadı. Raporların gelmesi
gerekiyordu buraya, şu raporların, bunların değil.
LÜTFİ ELVAN
(Karaman) – Orada yargılamaya esas hususlar da var, o rapor gelemez.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Ne oldu? Sayıştay üyelerini bu kez devreye koydular.
50 Sayıştay üyesinin 42’sini bu Hükûmet seçti ve içindeki bütün yolsuzlukları
ayıkladılar. Bir kısmı medyada çıktı, bizim elimizde de var. Ama, bizim
elimizde olması önemli değil, bu Parlamentonun bilgisi içinde olması lazım.
İktidar milletvekillerinin de “Ya, ne oluyor arkadaşlar?” demesi lazım,
sorgulaması lazım. Sizi bakan koltuğuna oturttuk, ne diye? Yolsuzlukları örtün
diye değil, dürüst davranın diye, her kuruşun hesabını Parlamentoya verin diye
oraya oturttuk sizi ama tam aksi yapıldı.
Değerli
arkadaşlarım, bu bütçe meşru bir bütçe değildir. Bütçesi meşru olmayan bir
hükûmetin, parlamentoda hesap vermeyen bir hükûmetin meşruiyeti her zaman
tartışılır. Bütün demokrasilerde bu böyledir, hangi ülkeye giderseniz gidin.
Sadece bunun istisnası totaliter rejimlerdedir. Orada parlamento, yasama organı
sadece göstermelik bir kurumdur çünkü yürütme organı parlamentoyu istediği gibi
yönlendirir.
Güçler ayrılığı
ilkesinden az önce bir arkadaş bahsetti. Hangi güçler ayrılığı ilkesi
arkadaşlar? Sizin bilgi alma hakkınızı engelliyorsa yürütme organı, hangi
güçler ayrılığından söz ediyoruz?
Değerli
arkadaşlarım, Sayıştay da Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi vermeyerek o da
ayrı bir suç işlemiştir.
Diyeceksiniz ki
değerli milletvekilleri, sadece yasa dışılık bu kadar mı yani? Bununla olsa
hadi idare edelim, bir şey olmaz. Ne olacak yani? Biraz yolsuzluk olmuş,
dosyalar örtülmüş, kapatılmış, bununla idare edelim. Bakın, değerli
milletvekilleri, bu Parlamentonun sorması gereken bir şey var. Bu yürütme
organı bu Parlamentoya saygı duymuyor. Bu yürütme organı, bu Hükûmet bu
Parlamentoya saygı duymuyor, değer de vermiyor. Neden? Bakın, Hükûmet bir yasa
çıkardı, Orta Vadeli Plan, Orta Vadeli Mali Plan şu tarihlerde ilan edilecektir
diye. İlan edilecek ve Meclise gelecek bunlar. İlk çıkardıkları yasada mayıs
sonuna kadar Orta Vadeli Program gelecekti, Orta Vadeli Mali Plan da haziran sonuna
kadar gelecekti. Hiç buna uymadılar. Yasama organı yasa çıkarmış, “hikâye”
dediler, “Yasama organı ne olacak, ben ne dersem onu yaparlar.” Sonra ne yaptı?
Baktı ki bir türlü olmuyor, bir kanun hükmünde kararname çıkardılar, dediler
ki: “Orta Vadeli Program’ı mayısta değil de biz eylül ayı sonuna kadar götürüp
verelim; Orta Vadeli Mali Plan’ı da haziran ayı sonuna kadar değil de 15 Eylüle
kadar verelim.” Buna bile uymadılar arkadaşlar, buna bile uymadılar. Kim
uymadı? İşte bunlar uymadılar, bu Hükûmet uymadı.
Şimdi, sizin şu
soruyu kendinize sorma hakkınız yok mu: “Ya, biz burada yasama organıyız, yasa
çıkarıyoruz, vatandaş uymadı mı burnundan getiriyoruz...” Peki, bunlar uymadığı
zaman ne oluyor? Siz el kaldırıyorsunuz, bunları aklıyorsunuz. Vicdan sahibi
olan herkese, herkesin vicdanına seslenmek istiyorum: Bunlara oy verip el
kaldırmak… Yasama organına değer vermeyen bir iktidara hangi gerekçeyle siz
değer vereceksiniz, el kaldıracaksınız ve bunların bütçesini aklayacaksınız?
Sadece bu mu? Bu da değil arkadaşlar, bu da değil. Çünkü yasama organı diye bir
organı tanımıyorlar.
Bir örnek daha
vereceğim. Ekonomik Sosyal Konsey rahmetli Ecevit’in döneminde kurulmuştu.
Bütün çağdaş ülkelerde var benzer kuruluşlar. Sonra, bir yasası çıktı. Sayın
Başbakan dedi ki: “Ekonomik Sosyal Konsey çok önemlidir, bunun anayasal kurum
hâline gelmesi lazım.” Eyvallah. Anayasal kurum hâline geldi, Anayasa’da çıktı,
Ekonomik Sosyal Konsey de var.
Bakın, değerli
arkadaşlar, kanunu okuyorum: “Konsey Başkanı Başbakandır” diyor. Üç ayda bir
toplanması lazım. Eğer acil bir durum çıkarsa daha erken de olağanüstü
toplanabilir. En son ne zaman toplandı değerli milletvekilleri, bilen var mı? 5
Haziran 2009. 2009, 2010, 2011, 2012, 2013; üç ay değil, beş ay değil, üç yıl
değil, beş yıldır toplanmıyor.
Peki, değerli
arkadaşlar, bir anayasal kurumu iğdiş eden bu Hükûmete siz nasıl “evet”
diyeceksiniz? “Anayasal kurumu, tanımıyorum bu kurumu ben.” diyor. (CHP
sıralarından alkışlar) E, ben size şu soruyu sormak istiyorum: Siz el kaldırdınız,
bu yasa çıktı. Ne diye yasa çıkarıyorsunuz? Hükûmet uygulasın diye. Hükûmet
yasaları çiğnerse vatandaşa ne diyeceğiz biz?
Değerli
arkadaşlarım, bu Hükûmetin çok defosu var. Sayın Başbakan kalktı, 19 Kasım
2013’te bir konuşma yaptı AKP Grubunda. Efendim, diyor ki konuşmasında:
“Amerika Birleşik Devletlerinde, Oregon’da, 5 bin kişiye su temin edecek depo
ve tesisatın kurulması için TİKA’yı devreye koyduk.” Oregon’da bir Kızılderili
kabilesi var, Kabile Şefi Moses, buna 200 bin
dolarlık çek vermişler, Kızılderililer su içsin diye. Güzel, bizim
Kızılderililere yardım yapılmasın diye bir düşüncemiz yok zaten. Eğer bunlar
susuzsa, Amerika Birleşik Devletleri bunlara su sağlamıyorsa, Türkiye
Cumhuriyeti’nin devreye girip su sağlaması bizi mutlu eder. Ama biz de baktık
ya, bu Kızılderili kabilesinin nesi var, nesi yok diye. Okuyorum size değerli
arkadaşlarım, kendi İnternet sitelerinden okuyorum:
1) Tatil köyleri
var.
2) Kumarhaneleri
var.
3) Orman ürünleri
işletmesi var.
4) Plazaları var.
5) Kompozit ürün fabrikaları var.
6) Risk sermayesi
şirketleri var.
7)
İnanamayacaksınız, Oregon’un en büyük barajlarına da sahipler bunlar ve siz
oraya su götürüyorsunuz.
Ya, arkadaşlar,
neden bu Sayıştay raporları buraya gelmiyor, hiç düşündünüz mü? (CHP
sıralarından alkışlar)
Ayrıca, bu
Kızılderili kabilesinin enerji ve su şirketi var.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, Sayıştay raporları buraya gelse herhâlde bütün gerçekler daha
farklı bir şekilde çıkacak ortaya. Bunlar ortaya çıkmasın diye buraya
getirmiyorlar. Sizi aldatıyorlar, kimse kusura bakmasın, sizi aldatıyorlar,
size doğruları söylemiyorlar.
Kızılderili
kabileye su götürmek için 200 bin dolar para harcayan şu Hükûmete sormak
isterim: Ordu merkeze bağlı Gökömer köyünde su yok,
Ordu Merkeze bağlı Gökömer köyünde. (CHP sıralarından
alkışlar) Antalya Gazipaşa’ya bağlı Küçüklü’de su yok
arkadaşlar. Sen kalkmışsın, taa Kızılderiliye,
kumarhanesi olan, barajı olan, su şirketi olana 200 bin dolar çek veriyorsun.
Pes yani! Ne diyeyim, Allah akıl fikir versin. Bunun hesabını soracak mıyız?
Ya, arkadaşlar, yasama organı olarak soracağız, muhalefet olarak değil. Biz
Hükûmetin, yürütme organının bütçesini burada görüşüyoruz, güçler ayrılığı
ilkesi var; siz yürütme organının bir parçası değilsiniz. Genelde iktidarı
destekleyen arkadaşlar kendilerini yürütme organının bir parçası olarak
görüyorlar. Sizin göreviniz bunları denetlemektir. Denetlemezseniz demokrasi
olgunlaşmıyor, demokrasi sağlıklı bir raya oturmuyor. Har vurup harman
savuruyorlar ve sizler seyrediyorsunuz. Bu olmaz.
TİKA ne yapmış
sonra? Tunus’a da yardım yapmış. Ne yardımı biliyor musunuz değerli arkadaşlar?
Diyeceksiniz “Mutlaka oradaki yoksullara yardım yapmış.” Yok, arkadaşlar. 6
adet TOMA aracı göndermiş oraya. (CHP sıralarından alkışlar) Toplumsal olay
kalkanı göndermiş polisler kalkan kullansınlar diye, vücut koruyucu kalkan
göndermiş, Robocop elbiseleri. Poliüretan cop
göndermiş Tunusluları iyice dövsünler diye ve bir de 5 bin adet de kelepçe
göndermişler. TİKA’nın görevi bu mu Allah aşkına, bu mu TİKA’nın görevi, kelepçe
mi göndermek? Şimdi, ben bunu bu Hükûmete sormayacağım da kime soracağım?
Tamam, siz bunu bu açıklıkla soramazsınız, bari kapalı kapılar ardında sorun
arkadaşlar. “Hadi demokrasi” diyorsak böyle bir yapı olmaz ki. Bunlar Sayıştay
raporlarının buraya neden gelmediğinin gerekçeleridir. Bunun için gelmiyor.
Yalnız, bu
Hükûmeti takdir ediyorum. Bakın, Hükûmet kadar halkı aldatma konusunda
becerikli, ben Türkiye’de böyle bir Hükûmet görmedim. Müthiş bir şey, müthiş
bir şey! (CHP sıralarından alkışlar) Rakamlarını vereceğim, Sayın Başbakanın da
gelip bu rakamları düzeltmesini çok arzu ederim.
Bakın, değerli
arkadaşlar, en büyük başarı ne diyorlardı: “Biz şu kadar para harcadık,
gelirler arttı, şöyle oldu, Türkiye büyüdü, mucizeler yarattık.” Değil mi, bunu
söylüyorlardı. 1946-2002 ortalama büyüme hızı -geometrik ortalamaya göre
yapıyorum çünkü kamu da geometrik ortalamaya göre yapıyor, bizim rakamlarımız
değil kamunun rakamları- yüzde 5,1. 2003-2013 arası ortalama büyüme yüzde 4,8.
5,1; 1946-2012, darbeler oldu, moratoryum ilan edildi, 5 sente muhtaç dönemler
yaşandı, ortalama büyüme 5,1; şimdi 4,8.
Olabilir, bakın,
biz 4,8’lik bir büyümeyi küçümsemiyoruz, onun da altını çizelim. Ne dedik?
Doğruya doğru, eğriye eğri. Ama ben 4,8 büyümeyi benimle beraber yola çıkan
ülkelerle kıyaslarım. Biz bu sürede 4,8 büyüdük, bizimle aynı konumda olan
ülkeler yüzde kaç büyüdü? 6,4. Arzu eden arkadaşlara bütün bu ayrıntılar
verilebilir.
Soru şu değerli
arkadaşlar: 4,8 büyümek için kaç lira kaynak kullanıldı? Bu rakamları da
değerli milletvekili arkadaşlarımın not etmesini isterim. 2003-2013 arasında bu
hükûmetlerin kullandığı kaynağı söylüyorum: 133 milyar dolar iç borç
kullandılar, 2013’ün ilk altı ayı için verdiğim rakam. 238 milyar dolar dış
borç kullandılar 2013’ün ilk altı ayı için. 50,5 milyar lira özelleştirme
yaptılar 2013’ün Kasım ayı itibarıyla. 1 trilyon 257 milyar dolar vergi
topladılar Ekim 2013 itibarıyla. Toplam 1 trilyon 678 milyar dolar kaynak
kullanıldı 4,8 büyümek için.
Peki, yüzde 5,1
büyüyen o 1946-2002 döneminde kaç lira kullanıldı, ne kadar kaynak kullanıldı?
Rakamlar var, onları da söyleyeyim. 775 milyar dolar para kullanıldı. 1 trilyon
678 milyar lira kaynak kullandılar, 4,8 büyüdüler; 775 milyar dolar kaynak
kullandılar, yüzde 5,1 büyüdüler. Bu kaynağın hesabını sormamız gerekmiyor mu?
Gerekiyor. Neden bu Sayıştay raporları gelmiyor? Bunu sorgulamayalım diye
gelmiyor arkadaşlar. Onun için gelmiyor, Hükûmet korkuyor.
Bakın, on bir
yılda ne oldu ayrıca? On bir yılda sanayi tabanı eridi, sanayi tabanı eridi
Türkiye’de. Benzer ülkelerle örnek vereceğim size: Brezilya’da sanayi tabanı
-98-2011 rakamları bunlar çünkü Dünya Bankası rakamları, diğer yıllar yok- 1,8
büyümüş, Endonezya’da yüzde 2, Meksika’da yüzde 7, 8, Çin’de binde 4,
Hindistan’da yüzde 1; Türkiye’de 7,7 küçülmüş, sanayi tabanı erimiş. Ben
söylemiyorum, Dünya Bankası söylüyor. Bu kafayla ilk 10’a girebilir miyiz?
Diyorlar ya “İlk 10’a gireceğiz.” diye.
GÜLAY DALYAN
(İstanbul) – Ne dediysek yaptık.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bu kafayla ilk 10’a girmeyi unutun arkadaşlar, bu
kafayla ilk 10’a girmeyi unutun. Neden, biliyor musunuz?
VEDAT DEMİRÖZ
(Bitlis) – Gireriz inşallah. Temenni edin.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Temenni ediyoruz. Bunlarla giremez diyoruz yoksa ilk
10’a girebiliriz. Üretime endekslerseniz Türkiye’yi, tüketime değil; üretime
endekslerseniz… Üstelik, üretim sıradan üretim de değil, ona da geleceğim biraz
sonra.
Bakın, Güney Kore
ile Türkiye’yi kıyaslıyorum, Güney Kore-Türkiye:
1980: İlk 20
içinde Türkiye 18’inci, Güney Kore 24’üncü sırada. Bu rakamlar da bana ait
değil, Dünya Bankasına ait rakamlar. 1987: İlk 20 içinde Türkiye 14’üncü
sırada, Güney Kore 15’inci sırada. 24’ten geldi 1 puan altımıza. Geçiyorum,
2002: Türkiye 17’inci sırada, geriledik; Güney Kore 14’üncü sırada. 2015;
Türkiye 16’ncı sırada Güney Kore 12’nci sırada. Dünya Bankasının tahminleri:
2018: Türkiye yine 16’ncı sırada Kore 11’inci sırada.
Değerli
arkadaşlarım, Güney Kore’yle Türkiye’yi niye kıyasladım? Biz Güney Kore’den
önce otomobil yapan bir ülkeyiz. Bugün Güney Kore’nin dünya çapında 3 tane
otomobil markası var, Türkiye’nin yok.
METİN KÜLÜNK (İstanbul)
– Sayın Genel Başkan, burada demir ağı kim kapattı, Türkiye’nin ürettiği uçağı
kim kapattı? (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Hayır,
lütfen arkadaşlar. Sayın Külünk… Sayın Külünk…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Gelirsiniz burada konuşursunuz. Açık çek veriyorum,
Sayın Başbakan arzu ederse sadece ekonomiyi konuşmak üzere bu Parlamentoda yan
yana gelebiliriz, arzu ederse, Sayın Başbakan da arzu ederse. (CHP sıralarından
alkışlar)
METİN KÜLÜNK
(İstanbul) - Lütfen 1940’ların Cumhuriyet Halk Partisine bakın.
BAŞKAN – Sayın
Külünk… Sayın Külünk.. Değerli arkadaşlar, böyle bir âdetimiz yok, Sayın Genel
Başkanın sözünü kesmeyin lütfen dinleyin.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Gerçekler acıdır arkadaşlar, acı olduğu için
söylüyorum.
Bakın, sanayide neden
bu hâle geldik, neden bu hâle geldik? Örnek vereceğim size. Sanayide kullanılan
akaryakıtın ton fiyatını veriyorum dolar bazında, Uluslararası Enerji Ajansının
rakamlarıdır, benim değil. Meksika’da 2002’den 2013’e;. Meksika’da 2012’de tonu
625 dolara sanayici kullanırken 2013’te bu 568 dolara düşüyor. Oranları
veriyorum: Değişme Meksika’da 9,1 sanayicinin lehine, düşüyor fiyat,
Macaristan’da yüzde 10,3 düşüyor, Kore’de yüzde 13,3 düşüyor, Polonya’da yüzde
3,9 düşüyor, İspanya’da yüzde 5,1 düşüyor, İsveç’te 2,3 ton başına akaryakıt
fiyatı dolar bazında düşüyor, Türkiye’de yüzde 1,7 fiyat artıyor. Bu sanayici
ne yapacak? Belki dersiniz ki: “Ya akaryakıttır, işte bunun için fiyatlar
yükseldi, dolar yükseldi, biz bunu yaptık vesaire.”
Elektrik
fiyatlarını da vereyim size, yine Uluslararası Enerji Ajansının rakamları:
Meksika’da yüzde 1,7; Macaristan’da yüzde 1,5; Çek Cumhuriyeti’nde yüzde 9,4;
Polonya’da yüzde 5,7; İsveç’te yüzde 14,4 fiyatlar düşüyor sanayici lehine,
Türkiye’deki artış –bırakın düşmeyi- yüzde 6,5 arkadaşlar. Sanayici neyi
üretecek? Üreten insanı cezalandırıyorsunuz.
Rekabet gücü:
Öldürdünüz sanayicinin rekabet gücünü. Yine rakam vereyim: 100 dolarlık bir
malı imal etmek için -100 dolar- 2002’de 27 dolar ithal malzeme kullanılıyordu,
2007’de bu 39 dolara çıktı, 2011’de 43 dolara çıktı arkadaşlar, ithalat cazip
hâle geldi.
Sadece
sanayicimiz mi dertli değerli arkadaşlar? Sizden rica ediyorum, özellikle
iktidar partisinin grubundan rica ediyorum, gidin, şu narenciye üreticisini bir
dinleyin, bir sorun hâlini, “Memnun musunuz?” diye sorun. Çiftçinin hâlini bir
sorun, “Memnun musunuz?” diye sorun, deyin ki: “Biz iktidar milletvekiliyiz,
sizin refahınızı istiyoruz, sizin mutluluğunuzu istiyoruz, varsa bir derdiniz
bize anlatın.” Gidemezsiniz arkadaşlar.
HARUN KARACA
(İstanbul) – Hep oradayız biz.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Gidin. Gidemezsiniz. Narenciye üreticisi gelsin
buraya, şu kürsüye çıkarın “Biz hayatımızdan çok memnunuz.” derse ben de memnun
olacağım.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Bu kürsüye çıkamaz ki narenciyeci, başka
kürsüye çıkabilir.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Dünyanın en pahalı akaryakıtını satıyorsunuz bu
çiftçiye, en pahalı gübresini satıyorsunuz, en pahalı ilacını satıyorsunuz.
Bakın, 34 milyon hektar arazi şimdi ekilmiyor, 2002’den bu yana, 34 milyon
hektar arazi, 2 Trakya büyüklüğünde. Niye ekilmiyor?
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Tamamı 24 milyon hektar.
(CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
Bakan, bakanların söz atması âdetten değildir. Kusura bakmayın!
Lütfen,
arkadaşlar…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Sayın Bakan, kusura bakma, sen bu ülkeye saman ithal
eden bir bakansın, saman, saman; saman ithal eden bakansın. (CHP sıralarından
alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Yapmayın,
yapmayın!
Buyurun, devam
edin Sayın Kılıçdaroğlu.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Başbakan sana ne dedi? “Matematiği unutturdun bana.” dedi Başbakan.
Başbakan öyle demedi mi sana?
BAŞKAN - Lütfen…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Çıkacak oraya… Bu ülkenin toprağı mı yok Sayın Bakan,
arazisi mi yok, ovası mı yok? Bir düşün bakalım ya, bu ülke nasıl saman
getirdi? Nasıl saman getirdi buraya? Kalkmışsın orada konuşuyorsun. Git sor
bakayım besicinin derdini.
İLHAN DEMİRÖZ
(Bursa) – Sayın Bakan, dinlesene!
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Hiç önemli değil, çiftçi haciz kıskacında.
Az önce bir
arkadaşım dedi ki: “Vatandaş memnun.” Olabilir, olabilir.
2002 rakamını
veriyorum. Sayın Başbakan buraya çıktığında veya grupta konuşma yaptığında 2001
öncesinden örnekler verir. “Faiz şöyleydi, gecelik faiz şu kadardı.” Doğru, hiç
itirazımız yok ama iktidarı devraldığında faiz yüzde 35’e kadar inmişti. Şimdi,
gelelim 2002 rakamına; Halkbank, 2002: Esnafa açtığı kredinin faizi yüzde 45.
Borcunu ödemeyen esnaf sayısı 60 bin. Geçiyorum 2013’e, eylül ayı rakamlarını
veriyorum: Faiz yüzde 5; 45 değil, yüzde 5. Borcunu ödemeyen esnaf sayısı ne
kadar? 60 bin değil, 280 bin arkadaşlar.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – O zaman kaç kişi kredi kullanıyordu? Kullanan sayısını da söyle,
kredi kullanan sayısını da söyle o zaman.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Hiç önemli değil.
BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen, lütfen…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Hiç önemli değil. O rakamları da çıkarın, onları da
çıkarın. Gidin esnafa sorun bakayım ya, hayatından memnun mu ya? Ya bunları hep
bize mi gelip şikâyet ediyorlar, size hiç şikâyet etmiyorlar mı?
Esnaf borcunu
ödemiyor. Bakın…
VEDAT DEMİRÖZ
(Bitlis) – İhtiyaçlar sabit değil ki.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Peki, başka bir örnek vereyim. İtiraz edemezsiniz arkadaşlar.
Bakın, 2002; 2001
krizinden Türkiye yeni çıkmış, Başbakanlığın önünde yazar kasa atıldı, Siteler’de esnaf yürüdü. 2002’de icra dosyası ne kadar
biliyor musunuz, benim değil, Adalet Bakanlığının verileri: 8 milyon 266 bin
icra dosyası. Geçiyorum 2012 sonuna, devriiktidarınıza
geçiyorum: 21 milyon 6 bin. Hani bu ekonomi çok iyiydi. Yahu, nasıl oluyor da
krizden yeni çıkmış bir Türkiye, icra dairelerinde 8 milyon dosya var; güllük
gülistanlık olan bir Türkiye’nin icra dairelerinde 21 milyon dosya var.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Niye bunlara rağmen oy almıyorsunuz?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Onu bırak şimdi, ona da geliriz gerekirse. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Değerli
arkadaşlar…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Daha garip olan ne biliyor musunuz? Gerçekten şu
Hükûmete hayranım, gerçekten hayranım, gerçekten profesyonel bir iş yapıyor.
Ya, siz hiç dünyada -dünyada, bakın- icra dairelerini törenle açan bir iktidar
duydunuz mu? (CHP sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Kapattığımız yerler de var icra dairelerini.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Yani vatandaşın boğazını sıkmak için icra dairesi
açıyorsunuz, bakanlar gidiyorlar, törenle icra dairesi açıyorlar. Ne diyeyim
ben arkadaşlar?
RECEP ÖZEL
(Isparta) – İcra dairelerinin kapandığı yerler de var.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Ne diyeyim ben buna? Yok arkadaşlar. Bakın, siz bir
konuyu araştırın: 2002’de kaç icra dairesi vardı, şimdi kaç icra dairesi var?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Daha az, daha az.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) – Gidin, bir araştırın bakalım, sayının ikiye katlandığını
göreceksiniz, ve Hükûmete hayranım dedim, hayranlığımı gizlemiyorum bakın. İcra
dairelerini törenle açıyorlar.
Sayın Başbakan da
Diyarbakır’a gitti, Diyarbakırlılara hapishane sözü verdi, unutmayın. Size
“Eski hapishaneyi yıkacağım.” dedi. Biz yıkmayacağız, oraların müze olmasını
istiyoruz, insan hakları müzesi olmasını istiyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Başbakan gitti, dedi ki: “Burayı yıkacağım, Diyarbakırlılara söz, modern
bir hapishane yapacağım.”
HARUN KARACA
(İstanbul) – Sözü orada verin, orada, Diyarbakır’da.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Ve hakkını teslim etmek lazım, oyunu da artırdı.
Diyarbakırlılara da selam gönderiyor, demek ki hapishane ihtiyacınızı Sayın
Başbakan yakında giderecek ve siz de kurtulacaksınız.
Değerli
arkadaşlar, sadece devlet mi borçlandı? Vatandaş da borçlandı gırtlağına kadar.
2002, Türkiye’nin krizden yeni çıktığı dönem 2002, vatandaşın bankalara borcu
6,6 milyar lira. Geçiyorum 2013 Ekim ayına, vatandaşın borcu 6 milyar değil,
322 milyar lira. 6 milyar, 322 milyar. Borç artışı ne kadar biliyor musunuz?
Yüzde 4.781. Buyurun, açıklayın. Bana sormayın bu soruyu, bunlara sorun,
bunlara sorun.
VEDAT DEMİRÖZ
(Bitlis) – Stokları var.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) – Bunlara sorun bakalım, ne diyecekler?
VEDAT DEMİRÖZ
(Bitlis) – Envanteri var.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – “Vatandaşın stokları var.” diyor. Buradan bütün
vatandaşlar duysunlar -sizin söyleminizi dile getiriyorum- “Vatandaşın stoku
var, o nedenle borçlanıyor.” diyor.
Hangi bölgenin
milletvekilisiniz Beyefendi siz?
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Söyleyemez, korkar.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Bitlis Milletvekili.
VEDAT DEMİRÖZ
(Bitlis) – Bitlis.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Bitlis Milletvekili, güzel.
Bitlis tütünü ne
oldu? Bitlis fabrikası ne oldu? Bitlis’in sorunu yok mu? Ne oldu Bitlis’in beş
minaresi? (CHP sıralarından alkışlar)
VEDAT DEMİRÖZ
(Bitlis) – İnsanımızın sağlığı önemli Sayın Başkanım. Sağlık olmadıktan sonra
parayı ne yapayım?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Daha başka bir şey: Japonya’nın millî geliri
Türkiye’nin 7,5 katı, millî geliri Türkiye’nin 7,5 katı. Ama bizim dolar
milyarderimiz Japonya’nın 2 katı. Hiç elinizi vicdanınıza koyup “Ya burada bir
yanlışlık var.” diye sormayacak mısınız kendinize? Nasıl oluyor bu? Nasıl
gerçekleşiyor bu?
Ne diyordu?
“Yırtık ayakkabıyla siyasete girdik.” diyordu. Şimdi dünyanın en zengin
başbakanlarından birisi. Nasıl oluyor bu arkadaşlar? (CHP sıralarından
alkışlar)
Ben yırtık
ayakkabıyla siyasete girmedim. Göreve başladığım andan itibaren, İstanbul
Belediye Başkanlığı dâhil, Sayın Başbakandan daha fazla aylık aldım ben. Ama
ben öyle dünyanın en sayılı, en zengin kişilerinden birisi değilim.
Milletvekili seçildiğim gün de mal varlığımı İnternet siteme koydum çünkü
tamamı benim alın terimin eseriydi. Bu böyledir. (CHP sıralarından alkışlar)
İşveren memnun
değil, sanayici memnun değil, esnaf memnun değil, çiftçi memnun değil, emekli
memnun değil. Bu gerçek.
GÖKCEN ÖZDOĞAN
ENÇ (Antalya) – Siz niye oy alamıyorsunuz o zaman?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Vergi denetimini bir silah olarak kullanıyorsunuz,
vergi denetimini bir silah olarak kullanıyorsunuz. Vergi denetimi silah olarak
kullanılamaz arkadaşlar, silah olarak kullanılamaz.
Gelir İdaresi Başkanlığını
yeniden yapılandıracağız inşallah. Vergi denetimini siyasetin dışında
bırakacağız. Vergi ödeyen her vatandaşı saygıyla anacağız. Bu ülkeye vergi
veren, bütçeye katkı yapan her vatandaş eli öpülecek vatandaştır, dövülecek
adam değildir. Siz dövüyorsunuz, siz dövüyorsunuz.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Ne zaman yaptınız?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) –Ben onu çok yaptım Beyefendi, hiç meraklanmayın.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Ne zaman yaptınız?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Çok yaptım.
Merkez Bankası
kesinlikle özerkleştirilecek. Ne diyordu Merkez Bankası Başkanı? Karar almadan
önce Başbakanla görüşüyor; olmaz, bütün dünyada itibarını kaybetti, bütün
dünyada itibarını kaybetti. Ne diyordu: “Yıl sonunda dolar 1,92 olacak.” Oldu
mu? Olmadı. Merkez Bankası başkanları konuşmazlar, fazla konuşmazlar, siyasete
bulaşmazlar, sıcak siyasetin dışında kalırlar; itibarı bu yüzdendir Merkez
Bankası başkanlarının.
Ayrıca bir şey
daha söyleyeyim: Burada eleştiriyoruz ama bu Parlamentoya bir kesin hesap
komisyonu gerekiyor, kesin hesap komisyonu yani bütçe gerçekleşmelerini
tartışacak bir kesin hesap komisyonu. Bizim düşüncemiz şu Cumhuriyet Halk
Partisi olarak: Kesin hesap komisyonu kurulmalı ve onun başkanlığı mutlaka
muhalefete verilmeli çünkü iktidar hesap vermeli. (CHP sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar) Ve biz yine şunu söylüyoruz: Kesinlikle, kesinlikle siyasi
ahlak yasasını çıkaracağız. Siyasi ahlak yasasının olmadığı bir parlamentoyu
kabul etmiyoruz. (CHP sıralarından alkışlar) El kaldırıp indirme mekanizmasının
dışına çıkaracağız bu Parlamentoyu, söz veriyoruz.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Hadi oradan, hadi oradan! Ne zaman yapacaksınız, ne zaman?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Birazdan göreceğiz.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Ne zaman, ne zaman?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Birazdan göreceğiz.
RECEP ÖZEL
(Isparta) – Tarih ver, ne zaman?
BAŞKAN – Sayın
Özel, bakınız, biz…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bütün ülkelerde…
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, bir dakikanızı rica edeceğim.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – O kadrolu. Sayın Başkan kadrolu o orada, onun işi, kadrolu…
BAŞKAN –
Arkadaşlar, bakınız, burada bir görüşme yapılıyor, en son konuşma da Hükûmet
adına yapılacak. Yani oralardan laf atarsa, kim atıyorsa, bugüne kadar ne
faydasını gördü de şu müzakerenin ahengini bozuyoruz ve işimizi
zorlaştırıyorsunuz.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – O maaşlı…
BAŞKAN – Yapmayın
arkadaşlar.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan, maaşlı o, kadrolu.
BAŞKAN – Efendim,
kim olursa olsun.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Laf başı çalışıyor.
BAŞKAN – Buyurun
devam edin.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, millî eğitim yani eğitim sistemi
bütün dünya ülkeleri için stratejik bir alandır. Eğitimi, sabah yatıp akşam
şekillendiremezsiniz çünkü çocuklarımızın geleceği artı ülkemizin geleceği
millî eğitime bağlıdır. Siz ne yaptınız? 4+4+4’ü buradan geçirdiniz. Kalkınma
planlarında var mıydı? Yoktu. Millî Eğitim Bakanlığının stratejik planında var
mıydı? Yoktu. Peki, Millî Eğitim Bakanlığında görüşülmüş müydü? Hayır,
görüşülmemişti. Bakanlar Kurulunda görüşüldü mü? Hayır, görüşülmedi.
Grubunuzdan 5 değerli milletvekili bu kanun teklifini verdi; hiçbirisi eğitimci
değildi, hiçbirisi.
5 yaşındaki
çocuğu okula gönderdiniz, 5 yaşındaki çocuğu. Tuvaletini yapabilecek mi o
çocuk, merdiveni çıkacak mı? Hiç bunu dinlemediniz. Çünkü, talimat gelmişti,
“El kaldıracaksınız bu tasarıya.” diye ve el kaldırdınız, geçti. Sonra ne oldu?
Anneler 5 yaşındaki çocuklarını okula göndermemek için rapor almaya kalktılar.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Kaç kişi?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Başbakan çıktı, o anneleri suçladı “Sizin çocuğunuz
geri zekâlı mıdır?” diye. Yüreğinde insan sevgisi olan, çocuk sevgisi olan bir
insan, annelerin çocuklarına ne kadar titrediğini bilen bir insan o annelere
dönüp, rapor alan anneye dönüp “Sizin çocuklarınız geri zekâlı mıdır?” diye
suçlar mı Allah aşkına, böyle bir şey olabilir mi, insan bunu kabul edebilir
mi? (CHP sıralarından alkışlar) Başbakan da biraz sonra bu kürsüye gelecek,
bütün o annelerden özür dilemesini istiyorum, bütün annelerden. Her annenin
çocuğu onun gözünde asla tartışılamaz. Onu suçladınız, anneyi “Rapor alıyor.”
diye. Ne oldu? Sonra bundan vazgeçtiler. O çocukları siz denek olarak
kullandınız ya, denek olarak kullandınız. Vicdan sahibi insan o çocukları denek
olarak kullanır mı? Üstelik hakaret ettiniz, hem çocuğa hem annesine hakaret
ettiniz.
Değerli
arkadaşlarım, PISA sonuçlarını gazetelerden siz de okuyorsunuz. Türkiye’de
çocuklar neden en diplerde geziyor? Matematikte neden en diplerde? Fen
bilimlerinde neden en diplerde, en sonlarda yer alıyoruz? Okuduğunu anlama
yetisinde neden bizim çocuklarımız en diplerde?
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sabahleyin hepsi yalan ant içtikleri için. “Türküm, doğruyum, çalışkanım”
derse böyle olur!
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Sonuç eğitim sisteminden kaynaklanıyor değerli
arkadaşlar. Oturup adam gibi bir eğitim sistemi kuramadık. 5 Millî Eğitim
Bakanı değiştirdiler, her bakan ayrı telden çaldı ve siz 4+4’e izin verdiniz
hiçbir yerde tartışılmadan. Yazık günah değil mi bizim o çocuklarımıza? Yazık
günah değil mi o annelere? Sabahın köründe o çocukları hangi koşullarda
okullara gönderdiler?
Ve gerçekten bu
Hükûmete hayranım, bir Bakanları var, çıktı bir konuşma yaptı “Efendim, biz
Müslüman ülkeyiz, bizden mucit çıkmaz, biz ara eleman yetiştireceğiz.” diyor.
Allah akıl fikir versin, ne diyeyim ben başka? (CHP sıralarından alkışlar) Ne
demek “Bizden mucit çıkmaz.” arkadaşlar? Ne demek “biz ara eleman
yetiştireceğiz?” Bu ne demektir biliyor musunuz? Biz sadece parya yetiştiririz,
düşünce adamı yetiştiremeyiz, bilim adamı yetiştiremeyiz demektir. Bence onu
Millî Eğitim Bakanı yapsın Sayın Başbakan, iyi olur yani.
Değerli
arkadaşlarım, vatandaş konuşmaktan korkuyor, iş adamı konuşmaktan korkuyor ama
Başbakan da korkuyor. Bir yere gidiyor, valileri var ya, sıkıyönetim ilan
ediyorlar o ilde, Başbakan gelecek, sokağa çıkmak yasak. Başbakan gelecek,
bunlar eylem yapabilir, onları gözaltına alın. Başbakan gelecek, valiler
seferber. Hangi çağda yaşıyoruz, hangi çağda yaşıyoruz? Demokrasiden gittikçe
uzaklaştığımızın farkında değil misiniz arkadaşlar? Parlamentoya gelirken bile
Sayın Başbakan 150 korumayla geliyor. İnsaf ya, insaf, 150 koruma! Bence,
bakanları dışarı çıkarsın, korumalarla buraya otursun. Siz gerçek tabloyu öyle
görün. (CHP sıralarından alkışlar) Bir kısmı ayakta kalacak ama başka çaresi
yok, 150 kişilik yer yok burada. Böyle bir tablo olabilir mi? Vali diyor ki:
“Başbakan gelecek.” E, gelsin, ne olacak yani, Başbakandır, vatandaş saygı
gösterecek, ülkenin Başbakanı, seçimle gelmiş. Sıkıyönetim gibi bir tablo
uygulanabilir mi? Emin olun, Kenan Evren bile bunu yapmadı, Kenan Evren
döneminde bile bunlar olmadı.
İstihbaratla
devlet yönetilmez arkadaşlar. Devleti yönetecek adamın yüreğinde önce insan
sevgisi olacak, önce budur, kural budur. (CHP sıralarından alkışlar)
“Gençler eylem
yaptı.” Ya, gençler bütün dünyayı eylem alanı olarak kullanırlar, bütün dünyada
vardır demokrasilerde bu. Gezi eylemlerinde söylemediği kalmadı, yapmadığı
kalmadı. O gencecik çocuklar, ellerinde karanfil, elinde pet şişe, su şişesi,
elinde kitap… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Bir dakika, bir
dakika, bir dakika…
BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen müdahale etmeyin, değerli arkadaşlar.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Doğru bilgi verelim Başkanım.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Ne oldu? Çadırlarını yaktınız o çocukların,
çadırlarını. Ne oldu? Fiyakasını bozdular, mizahla bozdular fiyakasını.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) - Mizah demeyin Sayın Başkan.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Bütün dünyada saygınlığını sıfırladılar, bütün dünyada.
Bakın, ister Japonya’ya gidin ister Rusya’ya, ister Amerika’ya ister Papua Yeni
Gine’ye gidin, Gezi olayları Türkiye demokrasi tarihine vurulmuş silinmez bir
damgadır artık, bunu herkes böyle bilsin. (CHP sıralarından alkışlar)
O gençler bizim
gençlerimiz. Böyle 2 kişi kalkacak, itiraz edecek, yılmazlar. O gençler idam
sehpalarından geçtiler, yılmadılar; işkencelerden geçtiler, yılmadılar; yaşları
uzatıldı, idam edildi, yılmadılar. Senin TOMA’larından,
biber gazından, kelepçenden, polisinden mi korkacaklar? (CHP sıralarından
alkışlar) Asla korkmazlar, onlar bu ülkenin çocukları çünkü. Korkmadılar zaten,
tarih yazdılar onlar. Korkan, burada oturan Başbakan, korkan bu. Ne diyor? Ya,
7 kişi öldü, 7 kişi, 10’dan fazla kişi gözünü yitirdi. Ne diyor Başbakan? “Vay,
şu canım canım seramikler gitti. Otobüs durakları
gitti.” diyor. Ya, insan ölmüş, sende hiç vicdan yok mu ya, insan ölmüş ya!
Polis öldürüyor üstelik. İnsan ölmüş, onun derdi insanda değil, ölen insanda;
seramiklerde. Ya, seramiği gene yaparsın, otobüs durağını da yaparsın.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) - Polis de öldü.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Polis de öldü, o da bizim kardeşimiz. Sizin yüzünüzden
öldü orada. Yani, pardon, affedersiniz, sizin değil, bunların yüzünden öldü,
bunların yüzünden öldü. Biz, hiç ayrım yapmadık, bak, “Ölen” derken onu da
dâhil ettik.
Değerli
arkadaşlar, sormak istiyorum: Mala acıdığın kadar Sayın Başbakan, biraz da cana
acısan ne olur, ne olur yani? (CHP sıralarından alkışlar) 14 yaşındaki Berkin
hâlâ yoğun bakımda. Beyefendinin derdi ne? Seramikler gitti. Ya, bu kadar mala
hayranlığı anlamak mümkün değil. Köşeyi döndünüz, zengin oldunuz yani
villalarda oturuyorsunuz. Ya, bu gariban bir çocuk, 14 yaşında ya!
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Hiç yakışmıyor.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Mısır’da ölen kıza ağlarsın, burada 7 kişi hayatını
kaybetmiş, yoğun bakımda var, gözünden yaş bile akmaz ya ve dönersin dersin ki:
“Şu seramiklere yazık oldu, şu otobüs duraklarına yazık oldu.” Bu düşünceyi
anlamak mümkün değil değerli arkadaşlarım.
Son zamanlarda
bir şey daha çıktı: “Elimde belge var, açıklayacağım.” Daha önce bir konuşma
yapmıştı Gezi olayları sırasında. Efendim, Kabataş İskelesinde, 40’a yakın,
elleri meşin eldivenli insanlar türbanlı bir kız ya da anne, yanında çocuğu,
çocuk arabasında, üstüne saldırıyorlar, 40’ı birden dövüyor, kadın bayılıyor,
bir de üstüne idrarlarını yapıyorlar ve Başbakan çıktı bunu anlattı.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Ziyaret edecek misiniz?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bana gazeteciler sorduğunda, bunu yapanların insan
tanımına girmeyeceğini söyledim. (CHP sıralarından alkışlar) Ve onların
yakalanıp hapse atılması, en ağır şekilde cezalandırılması gerektiğini
söyledim. Cuma gününü bekledim, gerçekten. Nedir bunlar, kim bunu yapanlar?
Cuma yok, ondan sonraki cuma da yok, ondan sonraki cuma da yok. Bir Başbakana
ne yakışır? Doğruları söylemek yakışır. Elinde belge varsa, bilgi varsa,
doküman varsa neden götürüp vermiyorsun bunları? (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Olmamış mı bu olay?
BAŞKAN – Lütfen…
Lütfen… Arkadaşlar…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Böyle bir olay varsa savcının harekete geçmesi lazım.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Var, var.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Şu iktidar niye oturuyor burada? Bunlar niye oturuyor
burada?
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Yapmayın ya!
BAŞKAN – Sayın Kacır, lütfen…
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Beraber gidelim, ziyaret edelim o evi.
BAŞKAN – Sayın Kacır…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Sen bırak onu… Evi ziyaret etmekle olmaz bu iş. O işi
yapanları cezalandıracaksın sen kardeşim. Ne demek “Ziyaret edin.” Ziyaret eden
doğruyu söylemiyorsa ne yapacağız? MOBESE kameralar çalışmıyormuş. Bu iktidar
döneminde caminin imamını sekiz saat terörle mücadele şubesinde tutmak hangi
vicdanın işidir? (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
“Belgesi var,
açıklayacağım.” Geçen gün gene bir şey daha, 25 Ağustos 2004 tarihli bir
-biliyorsunuz- Millî Güvenlik Kurulu belgesi yayımlandı. “Efendim, bizim de
elimizde belgeler var, açıklarsak yer yerinden oynar.” Buradan söyleyeyim,
belki duyar, Sayın Başbakan, açıklamadan bir gün önce haber ver de bari
vatandaşlar evden çıksınlar, depremden zarar görmesini istemeyiz, öyle değil
mi?(CHP sıralarından alkışlar) Yahu, elinde belge varsa niye açıklamıyorsun,
niye açıklamıyorsun? “Belge var, yer yerinden oynar.” Senin belgelerini gördük
biz ama yayımlanan belgelerin hiçbirisine sahte diyemedin sen. Tıpış tıpış gittin 25 Ağustos 2004’te Millî Güvenlik Kurulu
belgelerinin altına imzanı attın. Ne dediler? “Efendim o günün şartları
öyleydi.” Erbakan’a niye diyordun “Niye dik durmadın.” diye? Üstelik tek başına
iktidarsın. Millî Güvenlik Kurulu değişmiş…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Bunların cevapları verildi Sayın Başkanım.
BAŞKAN – İlave
süre veriyorum.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – …Genel Sekreter sivilleşmiş.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Bakana verdiğiniz kadar vermeniz lazım.
BAŞKAN – Müsaade
edin ben takdir ederim onu.
SALİH KAPUSUZ
(Ankara) – On dakika, on dakika verin.
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Kılıçdaroğlu.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Efendim, neymiş? “Kararı imzaladık ama uygulamasını
yapmadık.” Arkadan uygulama belgeleri çıktı. Ne dedilerse arkadan belgeleri
çıktı. Şimdi ne oluyor? Gazeteye ve gazeteciye suç duyurusunda bulundular; MİT,
Millî Güvenlik Kurulu ve Başbakan suç duyurusunda bulundu. Ne diye? Belgeyi
açıkladı diye. Halkı ilgilendiren belge suç unsuru değildir arkadaşlar. Veren
suçludur, bakın, veren suçludur ama yayımlayan dünyanın hiçbir demokrasisinde
suçlu konumuna gelemez. Bugüne kadar hiçbir gazeteci, dünyanın hangi
demokrasisini ele alırsanız alın yayınladığı belge dolayısıyla hapse
girmemiştir. Sizin devri iktidarınızda girebilir mi? “E, girebilir tabii, ne
olacak? Yargıya talimat verdik, savcı bunu yapacak, e, onlar da hapse
girecekler.” diyor. Ama bunun arkası gelecektir. İki yüzlü bir siyaset izledi
bu Hükûmet, iki yüzlü, size başka şey söyledi, kapalı kapılar ardında başka
belgeler imzaladı. Siz, hâlâ, bu Hükûmete güveniyor musunuz? (AK PARTİ
sıralarından “Güveniyoruz, güveniyoruz.” sesleri)
OSMAN BOYRAZ
(İstanbul) – Millet güveniyor.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Çok basit bir soru soracağım, çok basit bir soru
soracağım: 2004’teki belgeyle ilgili suç duyurusunda bulundunuz ve bunu
yayınları da vatan haini ilan ettiniz, güzel. 28 Şubat kararları
yayınlandığında niye itiraz etmediniz? Niye “Onu yayınlayanlar vatan hainidir.”
demediniz? Siyasette çifte standart var mıdır? Çifte standart güden bir
politikacının güven vermediğini hepimiz bilmiyor muyuz? Türkiye’yi yarı açık
cezaevine döndürdünüz arkadaşlar.
Bakın, sahte
isimlerle mahkemeden karar çıkartıp gazetecilerin telefonlarını dinlediler. Ne
dediler? “Efendim, hâkimlerle iş birliği yaptık…” Yarın iktidar değişti,
herhangi bir iktidar gelip sizin telefonlarınızı dinlemek için mahkemeden sahte
isimlerle karar alırsa, siz buna “Evet” diyecek misiniz? Biz, o zaman da
“Hayır” deriz, o zaman da “Yanlış” deriz, “Demokrasilerde bu olmaz.” deriz.
(CHP sıralarından alkışlar) “İnsan hakkı ihlalidir.” deriz. Ama siz buna ses
çıkarmıyorsunuz. Sorunumuz da bu değerli arkadaşlarım.
Biliyorum, Sayın
Başbakan, biraz sonra gelecek buraya, 1930’lardan, 1940’lardan bahsedecek,
“Şöyle oldu.” diyecek, “Böyle oldu.” diyecek vesaire, vesaire…
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Gelir, gelir, biraz sonra gelir.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Söylesin, hiç umurumda değil, söyleyebilir de ama ben
kendisine çok basit bir soru sormak isterim: 2013, Ankara’da…
BAŞKAN – Son defa
süre veriyorum Sayın Kılıçdaroğlu, süreniz bitti.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) - …doğal gazı hangi gerekçeyle karneye bağladınız? Bunu
öğrenmek istiyorum. Savaş hâli mi var? Yok. Doğal gaz sıkıntısı mı var? Yok.
Doğal gazı niye karneye bağlıyorsunuz Ankara’da? E, herhâlde mantıklı bir
cevabı öğrenmiş olacağız.
Dış politika da iflas
etti, dış politika da. Ben, Dışişleri Bakanı için “çapsız” sözcüğünü
kullanmıştım, kendisi de mahkemeye verdi beni. “çapsız” sözcüğünü kullandım,
ya, galiba biraz yanlış yapmışız. Çünkü “Komşularla sıfır sorun.” deyip de bir
süre sonra bütün komşularla kavgalı hâle gelmek için bir adamın çapının olması
lazım, o çap da onda var. Nasıl oluyor böyle bir şey? Suriye, kavgalı; Mısır,
kavgalı; İsrail, kavgalı; Irak, kavgalı; İran, kavgalı. İran’da Başbakanı bir
gün beklettiler, hiçbiriniz itiraz ettiniz mi buna? Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanını İran’da bir gün beklettiler görüşmek için. Putin’le yaptığı
görüşmeyi, yorumlarını acaba Rusya’dan ve Türkiye’den izleyebiliyor musunuz?
Başbakanın hangi konumda olduğunu izleyebiliyor musunuz?
Suriye konusunda
en son bir tır yakalandı, uyuşturucu ihbarı nedeniyle yakalandı. Baktılar ki
içinde Suriye’ye gidecek bir sürü silah var. Tır şoförünün ifadesini okuyorum
arkadaşlar, mahkemede verdiği ifadeyi: “Ben bu malzemeleri daha önce 2 defa
Reyhanlı’ya götürüp teslim ettiğim yer jandarma kontrolünün korumasında olan,
etrafı çevrili bir yerdi. Zaten, oraya girebilmek için jandarma kontrolünden
geçiyordum. Ancak, o aracı aramadılar, kasasına bakmadılar, bizim tırı götüren
önde bir araç duruyordu, o araçla konuştular. Sonra, o karakol binasının 200
metre ötesinde etrafı çevrili bir alana bu yükü boşalttım. Boşalttığım yüklerin
hepsi ambalajlı ve sarılıydı.”
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine yasa dışı örgütlere silah sağlamak
düşer mi? Bu, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin yani bu Hükûmetin meşruiyetini
tartışma konusu yapmaz mı bütün dünyada? El Kaide’yle iş birliği yapıyorsun.
Niye yapıyorsun sen? Suriye’de akan her kanın sorumlusu işte bu Hükûmettir.
(CHP sıralarından alkışlar) Her damla kanın sorumlusu bu Hükûmettir. (CHP
sıralarından alkışlar) “Mısır’da darbelere karşıyım.” dedi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, ikinci defa verdiğim süre de bitti. Lütfen
toparlayınız konuşmanızı.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Lütfen,
rica edeceğim.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – “Mısır’da darbeye karşıyım.” dedi; eyvallah. Biz de
darbeye karşıyız. Parti meclisinde Mısır’da yapılan darbeyi eleştirdim. Neden?
Tahrir Meydanı’ndaki özgürlük ve demokrasi isteyen kitlelerin sesini kestiği
için. Ben, yalnız merak ediyorum: Mısır’da, güzel, darbeyi eleştiriyorsun. El Ezher Şeyhi’ni lanetledi Sayın Başbakan. Mısır’da asıl
derin kırılma yaratan budur. El Ezher Şeyhi bütün
Mısır halkı için çok önemlidir. Ben bir soru sormak istiyorum, gelip bu kürsüde
cevap vermesini istiyorum: Darbeye karşısın; eyvallah. Ömer El Beşir’i sen
hangi gerekçeyle Türkiye’ye getirdin, altına kırmızı halı serdin? (CHP
sıralarından alkışlar) Ömer El Beşir, tuğgeneral rütbesiyle darbe yaptı
Sudan’da. 4 Mart 2009’da Savaş Suçları Mahkemesinde yargılandı ve mahkûm oldu.
Birleşmiş Milletler rakamlarına göre 300 bin kişi Sudan’da öldürüldü, 2 milyon
700 bin kişi de evlerinden oldu. AIlah aşkına, 300
bin kişinin katilini, Savaş Suçları Mahkemesinde mahkûm edilen bir insanı, bir
darbeciyi sen Türkiye’ye getirip, altına kırmızı halı seriyorsun, Mısır’la
ortak tarihimiz, ortak kültürümüz var, bizi bu hâle getiriyorsun Mısır’la. Bana
çıkıp bunun hesabını vermek zorundadır Başbakan çünkü Mısır’la biz
ilişkilerimizin bozulmasını istemeyiz, Irak’la ilişkilerimizin bozulmasını
istemeyiz, Suriye’yle ilişkilerimizin bozulmasını istemeyiz, İsrail’le
ilişkilerimizin bozulmasını istemeyiz, İran’la ilişkilerimizin bozulmasını
istemeyiz. Gerçek anlamda bu coğrafyada yurtta barışı, dünyada barışı sağlamak
zorundayız; hedefimiz bu. Bir Dışişleri Bakanı getirdiler, felaket. Benim bir
tavsiyem var Sayın Başbakana: Mademki Suriye’de El Kaide militanlarına silah
gönderiyorsunuz, bundan sonra size tavsiyem Dışişleri Bakanını o tır şoförünün
yanına oturtun, uyuşturucu ihbarı bile gelse polis onu aramaz ve böylece hiç
değilse gün yüzüne çıkmadan silahları siz El Kaide’ye göndermiş olursunuz.
Başka çaresi yok. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, işsizliği siz de biliyorsunuz, ben de biliyorum. Bunlar iktidar
olurken “işsizliği önleyeceğiz” demişlerdi. Hangi işsizliği önlediler? Eminim
bize geldiği kadar, bize gelenin 3 misli size geliyordur “İş bulun.” diye.
Sormuyor musunuz kendinize, 1 trilyon 678 milyar dolar para harcayan bu Hükûmet
niye işsizliği çözemedi, niye çözemedi? 1 trilyon 678 milyar dolar. Ne
yaptılar? Bu soruyu bir sorun. Neden bu Sayıştay raporları buraya gelmiyor?
Bütün bunlar için gelmiyor arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım…
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, üçüncü defa verdiğim süre de doldu. Eğer
bitirdiyseniz sözünüzü... Lütfen…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Toparlıyorum. Bazı arkadaşlarımız…
BAŞKAN – Nasıl
olsa son konuşmaları sizlerin yapma imkânınız var.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, toparlamak için, selamlamak için efendim.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Tabii, bitiriyorum Sayın Başkanım. Selamlayacağım
efendim.
BAŞKAN – Birer
saat diye kararı alan sizlersiniz. Ben onu uyguluyorum, ona ilave verdim.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Gerçekler acıdır değerli arkadaşlarım. Bizim
görevimiz, olabildiğince bu ülke yurttaşının çektiği sorunları Parlamentoda
dile getirmektir. Eksiğimiz olabilir, yanlışımız olabilir, kusurumuz olabilir
ama bizim bir özelliğimiz var: Biz kul hakkı yemeyiz, kul hakkı yiyenlerden de
hesap sorarız. Bu bizim görevimizdir. (CHP sıralarından ayakta alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kılıçdaroğlu.
Şimdi, Milliyetçi
Hareket Partisi…
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkanım, Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Canikli…
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan, sayın konuşmacı, biraz önce konuşmasında…
BAŞKAN – Sesi
duyamadım, biraz… (CHP sıralarından “Sayın Genel Başkan” sesleri)
MUHARREM İNCE
(Yalova) – “Sayın Genel Başkan” demek istedin.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın konuşmacı, biraz önce konuşmasında AK PARTİ Grubuna yönelik
olarak hem sataşmada bulunmuştur hem de hakarette bulunmuştur. AK PARTİ Grubuna
yönelik olarak “Robot gibi el kaldırıyorsunuz, indiriyorsunuz.” şeklinde
sataşmada ve hakarette bulunmuştur.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Hayır, öyle demedi.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Öyle bir şey yok Sayın Başkan.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sataşmadan söz istiyorum efendim.
BAŞKAN – Evet,
buyurun.
İki dakika söz
veriyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler, sıra
kapaklarına vurmalar)
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun 506 sıra sayılı
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın tümü
üzerinde yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Arkadaşlar, elektronik sistem bozuluyor, vurup vurmamak sizin takdiriniz ama
elektronik sistemi bozuyorsunuz. Lütfen, rica edeceğim.
Buyurun Sayın
Canikli.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Lütfen…
Lütfen… Değerli arkadaşlar, lütfen… (CHP sıralarından gürültüler, sıra
kapaklarına vurmalar)
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Kendi genel başkanlarına saygı göstersinler.
BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen, rica edeceğim. Sayın hatibi dinlersiniz, yanlış bir şey
söylüyorsa cevap verirsiniz, bunda bir şey yok. (CHP sıralarından gürültüler,
sıra kapaklarına vurmalar) Lütfen, rica edeceğim. Bakınız, sistemi
bozuyorsunuz, kamu malıdır bozulan. Netice itibarıyla bir süre sonra
çalışmalarımız aksar. Lütfen, rica edeceğim.
Buyurun Sayın
Canikli.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Öncelikle… Öncelikle… (CHP sıralarından gürültüler, sıra
kapaklarına vurmalar)
BAŞKAN – Lütfen,
devam edin.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – …biraz önce Ordu ilimizin Gökömer köyünde
su olmadığı, suyu olmadığı ifade edildi.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Nerede var bu usul? Nerede var?
BAŞKAN –
Arkadaşlar, doğru değil bu.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – İstifa etmen lazım oradan. Cevabı Hükûmet versin. Meclis İçtüzüğü’nü çiğniyorsun.
BAŞKAN – Söz
hakkı verdik, sataşma. Sataşmadan dolayı söz istedi, verdim. Yanlış bir şey
söylüyorsa cevap verirsiniz. Bakınız…
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Yani işte, çok güzel bir demokrasi örneği sergiliyorsunuz. Çok
güzel bir demokrasi örneği sergileniyor.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Ne demokrasisi? Sen kimsin?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Biz dinledik. Kimse kimseye hakaret edemez. Kimse kimseye hakaret
edemez. Elbette hakaret edildiği zaman biz sataşmadan söz alıp bunun cevabını
vereceğiz.
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Eskişehir) – Başbakan versin cevabı.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Bakın, biraz önce Gökömer köyünde su
olmadığı söylendi.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, hukuku çiğniyorsunuz.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Biraz önce bilgi geldi. Yani ne kadar yanlış, eksik bilgilerle
burada konuşmalar yapıldığını ifade etmek için söylüyorum.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Hadi oradan!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Ordu’nun Gökömer köyünün su ihalesi bir
buçuk ay önce yapıldı ve yılbaşında tamamlanıyor. Sanıyorum, epey uğraşmışlar…
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) – Hadi oradan!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Susuz köy aramak için epey uğraşmışlar, bulamamışlar. (CHP
sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Sayın Başkan, müdahale edin.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla)– Değerli arkadaşlar, Suriye’de dökülen kanın sorumlusu Esed’le hatıra fotoğrafı çektirenlerdir. Esed’le hatıra fotoğrafı çektirenlerdir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar; CHP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)
GÜLAY DALYAN
(İstanbul) – Bravo.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla)– Sayıştay tüm raporları gönderdi, Sayıştay raporlarının tamamını
gönderdi, hiçbir dönemde gelmeyen raporlar bu dönemde geldi. Biraz önce ifade
edilen o raporlar Sayıştay tarafından ilk defa, kırk yıldır, elli yıldır
gelmeyen raporlar buraya geldi ve denetime tabi tutuldu. (CHP sıralarından
gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Eskişehir) – Hadi oradan!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla)– Hiçbir dönemde olmayacak kadar şeffaflık ve açıklık var. Şimdi,
Cumhuriyet Halk Partisi şunu istiyor, raporlar geldi ama istediği gibi değil
raporlar. İstediği gibi gelmedi. Suistimal yok,
yanlışlık yok. Onların istediği, sipariş ettikleri, düşündükleri raporlar
değil. Sayıştay sizin emir eriniz değildir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar;
CHP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Canikli, teşekkür ediyorum.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – İstediğiniz kadar arayın, istediğiniz kadar uğraşın bir suistimal, yolsuzluk bulamazsınız. Bu kalın rapor hem
yargılamaya esas bilgileri içeriyor hem de mali raporların dayanağını tespit
eden…
BAŞKAN – Sayın
Canikli, teşekkür ediyorum.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Bu bilgi muhtemelen sizde yok. Ben size hatırlatıyorum. Dolayısıyla
onlar ham bilgilerdir.
BAŞKAN – Sayın
Canikli… Sayın Canikli, lütfen…
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar,
CHP sıralarından gürültüler)
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Bu ne tahammülsüzlüktür ya! Bu ne saygısızlıktır ya!
BAŞKAN – Bir
dakika arkadaşlar… Bir dakika…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın İnce…
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkanım, neyi duydu ki “Sataşma var.” diyor? Bir şey
duyulmadı ki.
BAŞKAN – Bir
dakika… Bir dakika… Bir dinleyelim de ondan sonra vardır veya yoktur, onu
anlayacağız. Bir talebini alalım.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Neyi duyduğunu söylesin, neyi duyduğunu.
BAŞKAN – Evet,
buyurun.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan, birincisi, bu Mecliste sayın genel başkanlar
konuştuktan sonra… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Bir
dakika arkadaşlar… Bir dakika… Bir talebini alalım, ona göre işlem yapalım.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Ne işlem yapacaksınız?
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Zaten az sonra Sayın Başbakan konuşacak. Bu Mecliste on bir yıldır
benim gördüğüm, sayın genel başkanlar konuştuktan sonra zaten Başbakan çıkıyor,
cevabını veriyor. Yani grup başkan vekilinin, Genel Başkanımızdan sonra kürsüye
çıkıp “sataşma var” diye, Hükûmet adına, Hükûmeti savunacak şekilde…
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Grup adına. Gruba hakarette bulundu.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Hayır efendim.
O grupla ilgili
de Sayın Genel Başkanımızın “robot gibi” sözünü değiştirerek kullandı Sayın
Canikli.
İzin verirseniz
onu kısaca açıklamak istiyorum.
BAŞKAN – Yok. Şu
an öyle bir şey yok. Tutanakları getirip bakayım, gerekiyorsa size de söz
vereyim.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Hayır efendim.
BAŞKAN –
Buradayım ben.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Bir dakika…
BAŞKAN – Efendim,
bir dakika...
Ben sizin
talebinizi dinledim. Şimdi, bakınız, bir sataşma varsa aynı oturum içerisinde
söz verilebilir diyor.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bu
gürültü içerisinde ne söyleyip söylemediğini benim anlama imkânım olmadı.
Tutanakları getirteyim, eğer böyle bir şey varsa elbette size de söz vereyim.
İki dakika söz vermekten bir şey çıkmaz.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan, daha o konuşmadan önce Sayın Canikli söz isterken
burada dedi ki, hatta alaycı bir üslupla…
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Hayır, hiç alakası yok. Öyle bir şey yok Sayın Başkan.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Ana muhalefet partisinin Genel Başkanına, “Sayın konuşmacı bize
‘robot’ dedi.” diyerek anlamı saptırdı.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – “Sayın konuşmacı” dedim.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Sensin robot o zaman!
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Yanlış anlamlar yükledi. Genel Başkanımıza, grubumuzun başkanına
hakaret etti.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Hiçbir alaycı ifade söz konusu değil Sayın Başkan. Gayet usule
uygun bir şekilde söz istedim.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – İzin verirseniz bunu düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN – Bakınız,
şimdi, her türlü talebinizi alırım. İki dakika birine söz vermiş olmakla
kıyamet kopmaz. Ancak bir işlem yaparken de usulüne uygun yapalım. Aynı oturum
içerisinde olmak kaydıyla… (CHP sıralarından gürültüler)
Bir dakika
arkadaşlar…
Gürültü yaptınız,
Sayın Canikli’nin ne söylediğini kürsüde nereye kadar anlayabildiysek ona göre
tutanakları getirteceğim, bakacağım, varsa söz vereceğim.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Canikli bir daha konuşsun. duyalım…
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Sayın Başkan, Sayın Canikli bir daha konuşsun. Ne dediğini
duyamadık.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan, Sayın Canikli’nin kürsüde söylediklerini değil, sizden
söz isterken söylediklerini söylüyorum.
BAŞKAN – Olsun,
tamamıyla ilgili gelsin bakacağız.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN – Hayır,
hayır… Lütfen…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN -
Getirteceğim, söz hakkınız varsa, tutanaklar gelsin aynı oturum içerisinde söz
verme hakkım var. Takdir bana ait müsaade ederseniz.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan, Sayın Genel Başkanımız AKP milletvekillerine “Robot
gibisiniz.” demedi, onu düzeltmek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından “Dedi.”
sesleri) Demedi.
BAŞKAN – Tamam
işte, getirteyim, düzeltme hakkı vereyim, müsaade et ya!
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Siz duymadınız mı?
BAŞKAN – Hem
“Demedi.” diyorsunuz vesaire diyorsunuz. İç Tüzük’ün
bana verdiği yetkiye göre bir takdir hakkım var. Yanlış anlamamak için
getirteyim tutanakları, ondan sonra…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Peki, bir dakika, Sayın Başkan, Sayın Genel Başkanımız konuştuktan
sonra neden tutanakları istemeden Canikli’ye söz verdiniz de şimdi bana tutanak
istiyorsunuz?
BAŞKAN – Hayır, o
“robot” kısmını ben duydum.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Tamam.
BAŞKAN – Eğer
yanlışsa ben özür dilerim ama doğruysa verdiğim işte yanlış bir durum yok. Onun
için, müsaade edin…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Peki, siz Sayın Canikli’nin Sayın Genel Başkanımız için “robot gibi”
sözcüğünü söylerken duymadınız mı?
BAŞKAN – Neyi
duyduysam ben ona göre… Ama bu gürültülü ortamda duyma imkânı var mı? Baştan
beri herkesi ikaz ediyoruz. Yapmayın, etmeyin.
Evet, değerli
arkadaşlar…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – O zaman, usul tartışması açıyorum, tutumunuz hakkında usul
tartışması açıyorum.
BAŞKAN – Tamam,
tamam, peki.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Aleyhte.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Lehte.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Aleyhte.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Lehte Sayın Başkan.
BÜLENT TURAN (İstanbul)
– Lehte.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Aleyhte.
BAŞKAN – Tamam,
peki.
Buyurun Sayın
İnce, aleyhteyse, iki dakika. (AK PARTİ sıralarından gürültüler, sıra
kapaklarına vurmalar)
Arkadaşlar,
yapmayın. Bakınız, lütfen yapmayın.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Sayın Başkan, yaptığını beğendin mi? Bu Meclisi bu hâle sen
getirdin!
BAŞKAN – Meclisin
elektronik sistemi zarar görüyor, kamu malı zarar görüyor. Ne söyleyecekseniz
sükûnet içerisinde söyleyin, yapmayın.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, sizin döneminizde bu Meclis en itibarsız hâle geldi.
Milletvekillerini itibarsız hâle getirdiniz.
BAŞKAN – Bir
dakika arkadaşlar…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Meclisi itibarsız hâle getirdiniz. Sizin istifa etmeniz lazım. Sizin
Meclis Başkanlığından ayrılmanız lazım.
BAŞKAN – Ben ne
yaptığımı biliyorum, İç Tüzük’e uygun hareket ederek
adil bir yönetim sergilemeye çalışıyorum; ama kabul edersiniz ama etmezsiniz, o
ayrı bir olay.
Buyurun Sayın
İnce, iki dakika süre veriyorum.
VI.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER (Devam)
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in, söz
vermeyle ilgili tutumu hakkında
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Genel Başkanımız Adalet ve Kalkınma Partisinin
milletvekillerine “Robot gibisiniz.” demedi.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Dinlememişsin galiba.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Ama Adalet ve Kalkınma Partisinin eski Bakanı Zeki Ergezen şöyle dedi: “Biz geliriz… (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen
arkadaşlar…
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Zeki Ergezen nerede?
MUHARREM İNCE
(Devamla) - …grup başkan vekiline bakarız. Grup başkan vekili nasıl el
kaldırıyorsa, ne yapıyorsa öyle oy veririz.”
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Siz bakmaz mısınız?
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Zeki Ergezen’i beğenmediler, dediler ki:
“O eskiden milletvekiliydi, eskiden bakandı.”
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Siz nereye bakarsınız, kime bakarsınız? Hayret bir şey ya!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Bu dönemde milletvekiliniz Tülay Bakır dedi ki…
TÜLAY BAKIR
(Samsun) – Çarpıtarak gösteriyorsun, çarpıtarak!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Aynen şöyle dedi: “Tek rolüm el kaldırmak, başka bir işe
yaramıyorum.” (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Bağımsız milletvekiline dedi.
MUHARREM İNCE
(Devamla) - Sonra AKP milletvekilleri bir şey daha yaptı, bir gün bir önerge
verdiler. Grup başkan vekili yanıldı, önergeyi muhalefet verdi zannettiler,
kendi önergelerini reddettiler. Kendi önergeni reddedeceksin, grup başkan
vekiline bakıp oy kullanacaksın…
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Aynen aynen, grubumuzdan gelen her şeye
“evet” deriz.
MUHARREM İNCE
(Devamla) - …tek işim parmak kaldırmak diye yakınacaksın…
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Size ne, size ne!
MUHARREM İNCE
(Devamla) - …sonra Sayın Genel Başkanımız “Robot gibi olmayın, dik durun,
yasamanın üyesi olun, bu diktatöre boyun eğmeyin.” deyince kızacaksın. Hadi
oradan! Hadi oradan! (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından “Hadi
oradan!” sesleri, gürültüler)
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Biz grubumuzdan gelen her öneriye “evet” deriz.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Az daha bağırsın, Ankara’ya değil, Yalova’ya gidecek!
BAŞKAN – Lehte
olmak üzere Sayın Canikli, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Önce biz istedik Sayın Başkan. Neye göre veriyorsunuz? Bakın bakalım
tutanaklara, biz istedik önce burada. Lehte, aleyhte biz istedik.
BAŞKAN – Lehte,
aleyhte veriyoruz, iki lehte, iki aleyhte. Yanlış bir şey yok.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Nasıl veriyorsunuz ya! Burası sizin babanızın çiftliği mi!
BAŞKAN – Sonra
Sayın Hamzaçebi istedi, biz gördüğümüzü yazdık buraya.
Buyurun Sayın
Canikli.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Biraz önce meramımı tam olarak anlatamadım, tekrar ifade etmek
istiyorum.
Biraz önce,
Ordu’nun Gökömer köyünün suyunun olmadığından
bahsedildi. Sanıyorum epey aramışlar galiba, epey aradıktan sonra bu bilgiyi bizimle
paylaştılar ama bu bilgi doğru bilgi değil. Doğrusu şu: Bu köyümüzün su ihalesi
bir buçuk ay önce yapılmış ve yıl başından önce faaliyete geçecek. (CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Bakın, AK PARTİ iktidarından önce buna benzer binlerce köyün suyu
yoktu, KÖYDES Projesi’yle bunların büyük bölümü halledildi. Sanıyorum günlerce
aradıktan sonra böyle bir bilgiye ulaşmışlar, o da doğru değil.
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Eskişehir) – Sayın Başkan, böyle bir usul var mı?
BAŞKAN – İki
dakika konuşma hakkı var ne istiyorsa onu konuşacak. (CHP sıralarından
gürültüler)
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Doğru değil, diğer bilgiler de doğru değil, diğer bilgiler de doğru
değil.
Bakın, değerli
arkadaşlar, burada 2 tane rapor gösterildi, Sayıştaydan
geldiği veya Sayıştayın düzenlediği iddia edilen 2
tane rapordan bahsedildi: Bir tanesi kalın rapor, bir tanesi ince rapor.
Sayıştay ince raporu gönderiyor. “Niye kalın rapor gelmiyor.” diyor. Gelmez,
neden? Çünkü o rapor ham rapor ve o rapordan hem yargılama raporu üretiliyor,
bakın, hem yargılama raporu üretiliyor hem de mali rapor üretiliyor. Yargılama
raporu, hesap yargısı olarak Sayıştaya gidiyor,
diğeri de buraya gönderiliyor. Yanlış, tüm bilgiler yanlış. Bütün raporlar
geldi
BEDİİ SÜHEYL
BATUM (Eskişehir) – Ya sualimiz sana değil, sen milletvekilliğini garantiledin
haydi! Sana değil sözümüz, sözümüz Meclis Başkanına.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Bakın, geçmiş yıllarda hiçbir dönemde mali raporlar Türkiye Büyük
Millet Meclisine gelmedi, gelen sadece uygunluk bildirimiydi. Bu dönemde hem
uygunluk bildirimi geldi…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Tamam bakan olacaksın, tamam.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – …hem de Türkiye tarihinde ilk defa mali denetim raporları geldi.
Doğru mu? Geldi. Allah aşkına, neresi denetimden kaçmak? Ve bu raporları da
ihdas eden AK PARTİ Hükûmetidir, altında şahsımın da imzası olduğu teklifle,
2010 yılında yapılan bir kanunla. (CHP sıralarından gürültüler)
Bakın, birileri
diktatör görmek istiyorsa aynaya bakacak, geçmişine bakacak, aynaya bakacak,
geçmişine bakacak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Kime övgüler
düzmüş, hangi diktatöre övgüler düzmüş, hangi diktatörlerle…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – …yatıp kalkmış ona bakacak, ondan sonra konuşacak.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Evet,
lütfen…
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Bütün diktatörlerin saraylarına siz koşuyorsunuz.
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) – Bravo, başbakansın vallahi, bravo!
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Hamzaçebi, aleyhte.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri… (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen
arkadaşlar.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) - Sayın Nurettin Canikli söz isterken, Sayın Genel
Başkanımızla ilgili olarak “Sayın konuşmacı grubumuza hakaret etti.” diye bir
değerlendirmede bulundu, bu gerekçeyle söz istedi, siz de söz verdiniz. Recep
Tayyip Erdoğan Başbakandır ama biz Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a “konuşmacı”
demeyiz, “Recep Tayyip Erdoğan” demeyiz, “Sayın Başbakan” deriz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Onun bir unvanı vardır, biz kendisine bu unvanla hitap
etmeyi tercih ederiz.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Hayır onu söylerim, onda hiçbir sakınca yok, “Sayın Genel Başkan”
derim, özel bir niyetim yok. Hayır, böyle bir niyetim yok.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) - Kendisini eleştirebiliriz, kızabiliriz, politikalarını
beğenmeyebiliriz ama biz ona “O” diye hitap etmeyiz, herhangi bir üçüncü şahıs
diye onu anmayız.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Öyle bir niyetim yok, “Sayın Genel Başkan” da derim yani hiçbir
sakıncası yok onun, olayları çarpıtmayın.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) - Bu hitapla Sayın Canikli’yi baş başa bırakıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Sayıştay raporlarıyla ilgili buraya çıkan bütün konuşmacılar
yanlış bilgi veriyor, doğru bilgiyi vermiyor. İşte Adalet Bakanlığı denetim
raporu. “Bütün cumhuriyet tarihi boyunca gelmeyen raporu getirdik.” diyorsunuz.
Yedi sayfa, son cümlesi şu: “İlgili kamu idaresi bize gerekli mali tabloları
vermediğinden biz denetimi yapamadık.” Getirdiğiniz rapor bu.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Hangi mali bilgileri vermiyor, hangi mali tabloları?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Bakın, gelmesi gereken rapor bu. Bu rapor Sayıştay
denetçisinin düzenlediği rapordur.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Yasalara aykırı tablo istiyorsunuz. O ham rapor.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Dinle Sayın Canikli. Dinlersen öğreneceksin Sayın
Canikli.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Ben biliyorum, ben biliyorum, esas siz yanlış biliyorsunuz.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Sayıştay Kanunu’nun 38’inci maddesi; Sayıştay
denetçilerinin düzenledikleri raporlar Sayıştay idaresi tarafından ilgili kamu
idaresine gönderilir, ilgili kamu idaresinin cevapları alınır yani şu rapor
ilgili kamu idaresine gönderilir, o idarenin cevapları alınır. O cevaplar
geldikten sonra Sayıştay yönetimi bir değerlendirme yapar, son raporu Türkiye
Büyük Millet Meclisine gönderir.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Devam edin, devam edin, maddeyi okumaya devam edin.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Bu gelmedi ama gönderdiğiniz rapor, bu rapordaki
içerikler, denetim bulguları işinize gelmediği için…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – …”Denetim yapamadık.” şeklinde yasaya aykırı bir beyan
içeren rapordur. Yasa burada.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Saygı, konuşmayı dinlemektir.
BAŞKAN – Lehinde
Sayın Ahmet Aydın.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir
dakika…
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Bir grup başkan vekilinin konuşmasına izin vermediniz ya.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Sayın Başkan, İç Tüzük’ümüze göre -siz
benden daha iyi bilirsiniz- söz istem sırasına göre verilir. Usul tartışması
açtığınız andan itibaren -tutanakları istediğinizde göreceksiniz ki- ilk söz
isteyen Ali Rıza Öztürk’tür. Ya tutanakları istemek için ara vermenizi talep
ediyorum ya da Ali Rıza Öztürk’e söz vermenizi talep ediyorum.
BAŞKAN – Evet,
söz veririz, sonra bakarız, icap ediyorsa tekrar getirilsin tutanaklar. (CHP
sıralarından gürültüler)
Lehinde… Lehinde…
Ara vereceğim, tutanaklar gelecek o zamana kadar. (CHP sıralarından gürültüler)
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Sayın Başkan, 5 kişiye söz veremezsiniz. Sayın Başkan, 5 kişiye mi
söz vermiş olacaksınız?
BAŞKAN – Buyurun.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Evet, değerli
arkadaşlar, tüm Türkiye halkı, Türkiye kamuoyu burayı takip ediyor. Burada,
özellikle, ana muhalefetin şu anda Sayın Genel Başkanı da oturuyor, benim özel
bir istirhamım var, ricam var ülkem adına, milletim adına.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederiz, teşekkür ederiz “Sayın Genel Başkan” hitabında
bulunduğunuz için.
AHMET AYDIN
(Devamla) – En azından Genel Başkanınız burada oturduğu müddetçe, lütfen,
milletvekilleri ayaklarını sıralara, masalara vurmasınlar. Bu yakışmıyor, bu
yakışmıyor, ana muhalefete yakışmıyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Önce
kendi hâlinize bakın, önce kendi hâlinize bakın, aynaya bakın, sonra gelin.
(CHP sıralarından gürültüler)
İkincisi, bugüne
kadar, evet, diklenmedik ama her şeye rağmen on bir yıl içerisinde dik durmayı
becerebildik. (CHP sıralarından gürültüler)
RAHMİ AŞKIN
TÜRELİ (İzmir) – Bravo!
AHMET AYDIN
(Devamla) – Ergenekon’a rağmen dik durduk, Balyoz’a
rağmen dik durduk, e-bildirilere rağmen dik durduk ve bütün bu engellemelere,
çetelere, mafyaya, size rağmen bu ülkeyi kalkındırıyoruz, size rağmen, sizin
engellemelerinize rağmen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Hiç kimseye boyun eğmedik.
AHMET AYDIN
(Devamla) – Değerli kardeşlerim, bu bir rapordur, bu bir ham rapordur. Size şu
örneği vereyim şöyle bir dinlerseniz: Bakın, mahkemeye bir suç duyurusunda
bulundunuz, bir şikâyette bulundunuz ya da bir ihbar. Ne yapar savcı? Önce
iddianameyi düzenler değil mi? İddianame bir mahkûmiyet değildir. Delilleri
toplar kendince, iddianameyi hazırlar ve bu iddianameye göre kamu davası açmaya
yeterli delil bulursa dava açar, sonra yargılama yapar, bilirkişi olur, hâkim
gider, keşif yapar, nihayetinde mahkûmiyet tescil eder. Şimdi siz burada bir
iddianameyi hüküm olarak tesis etmeye çalışıyorsunuz, bir ham raporu asıl rapor
olarak göstermeye çalışıyorsunuz.
Peki, size şunu
sorarım: Sayın Balbay bugün yemin etti. (CHP sıralarından gürültüler) Bir
dakika, bir dakika, Sayın Balbay yemin etti. İnsan Hakları Günü önemli bir gün,
bunu biz de takdir ediyoruz, saygıyla karşılıyoruz ama Sayın Balbay’a otuz dört
yıl sekiz ay yerel mahkeme hapis vermiş.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Baransu’nun yayınladığı belgeler
üzerine…
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) – Orada yazanlar sahteydi.
AHMET AYDIN
(Devamla) – Biz ne diyoruz? Henüz mahkûmiyet kesinleşmemiş diyoruz değil mi?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET AYDIN
(Devamla) – Yargıtay daha onama kararını ya da bozma kararını vermemiş.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – İşine gelince belgeye sarıl, işine gelince sahte de!
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Aydın.
AHMET AYDIN
(Devamla) – Buna rağmen tahliye edilmesini de saygıyla karşılıyoruz değerli
arkadaşlar. Ham raporu asıl rapor sayamazsınız. (CHP sıralarından gürültüler)
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Baransu’nun yayınladığı belgelerden
dolayı tutuklandılar. Bütün o belgelere “sahte” diyorlar.
AHMET AYDIN
(Devamla) – Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Değerli
arkadaşlar, evvela bir bilgi vereyim, ondan sonra…
Şimdi tutanaklar
geldi.
“Muharrem İnce
(Yalova) – O zaman usul tartışması açıyorum, tutumunuz hakkında usul tartışması
açıyorum.
Başkan – Tamam,
tamam. Peki.
Nurettin Canikli
(Giresun) – Lehte.
Ahmet Aydın
(Adıyaman) – Lehte.
Bülent Turan
(İstanbul) – Lehte.
Muharrem İnce
(Yalova) – Aleyhte.
Mehmet Akif
Hamzaçebi (İstanbul) – Aleyhte.
Ali Rıza Öztürk
(Mersin) aleyhte.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Sözümü istiyorum Sayın Başkan o zaman.
BAŞKAN - Benim
yaptığım iş de sıraya göre. Benim yaptığım iş de tutanaksa, bir yanlışlık
yok.(CHP sıralarından gürültüler)
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Yanlış Başkan, yanlış o tutanak. Onlar nerede önce almışlar? Yanlış
o tutanak.
BAŞKAN – Yanlışsa
artık yani bunun…
Sayın Kılıçdaroğlu, bu işin bir yerde noktalanması lazım.
“Tutanak” dedik, tutanak böyle geldi.
Neticede,
bakınız, anlayışla…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Ne anlayışı ya? Yanlış yazılmış yanlış.
BAŞKAN -
…karşılıklı, hak ve hukuka saygı göstererek… İki dakika konuşup konuşmamasının
önemi yok, bu kadar münakaşaya da gerek yok. Her zaman iki dakikayı biz
birbirimize veririz, bu toleransları gösteririz ve ben, siz konuşurken herhangi
bir sataşma olmasın diye de bu kadar ikazda bulundum. Şimdi, birden bu işi
alevlendirmenin bence bir anlamı yok. Neticede, bence usul tartışması
bitmiştir.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, haksızlığı, hukuksuzluğu kürsüye çıkarttın, helal
olsun sana!
BAŞKAN - Şimdi,
söz sırası Milliyetçi Hareket Partisine geliyor, ona vereceğim.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, hakkımızı yedin. Zehir zıkkım olsun hakkım sana!
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim,
neyle ilgili? Usul tartışmasından sonra…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Efendim, bir küçük… Hakaret var ortada.
BAŞKAN – Efendim,
müsaade edin, o zaman da onu getireyim, hakaret var mı yok mu.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Aydın konuşmasında “CHP milletvekilleri ayaklarını yere
vurdular.” diyor.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – “Ayaklarını yere vurdular.” demedim, “Ayaklarını masaya vurdular.”
dedim efendim.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – “Ayaklarını vurdular.” diyor. Tutanaklara bakalım.
BAŞKAN –
Tutanakları getirtirim, bakarım bakın. Mademki hakem tutanaklardır, gerekiyorsa
size söz verilir.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Öyleyse ben de ona “Konuşurken değil, başka şey yaparken dedi.”
diyeceğim.
BAŞKAN – Hayır,
tutanaklarda ne varsa. Bakınız, şu ana kadar… (CHP sıralarından gürültüler)
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Bakalım tutanaklara, ona göre.
BAŞKAN - Şimdi,
sayın milletvekilleri, tutanakları getirteceğiz. Bakınız, demin bu kadar
hararetli tartışma yaptık, tutanaklar benim tutumumun doğru olduğunu gösterdi
ama şimdi bir defa daha getirtiriz öbür konularda.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Hayır, doğru değil senin tutumun.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı,
2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak
Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu
Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
BAŞKAN - Şimdi
söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adınadır.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan, Sayın Genel Başkanımız dün açıkladığı gerekçelerle
konuşmalarını yapmayacaktır efendim.
BAŞKAN – Peki.
Çok teşekkür ediyorum.
O zaman,
birleşime bir on dakika ara vereceğim.
Kapanma Saati: 18.07
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.18
BAŞKAN: Cemil ÇİÇEK
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Dilek
YÜKSEL (Tokat)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27’nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
2014 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Hükûmet ve
Komisyon yerinde.
Şimdi, söz sırası
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan’da.
Süreyi eşit mi
paylaşıyorsunuz?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Biz eşitiz; her şeyde, eş başkanlıkta, her şeyde Sayın Başkan.
BAŞKAN – Peki.
Buyurun Sayın
Kaplan.
Süreniz otuz
dakika.
BDP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederiz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, bugün
10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü ve Dünya İnsan Hakları Günü’nde gerçekten
şöyle bir geriye gitmek istiyorum, sizleri bir onar yıl geriye götürmek
istiyorum. Evet, 1960 ihtilali, Başbakanını, Maliye Bakanını, bakanlarını asmış
bir devletten bahsediyoruz ve arkasından 60 ihtilalinin olağanüstü
mahkemelerindeki yargılamaları, Yassıada yargılamalarını hatırlatmak istiyorum.
60’ta sağcıların
devriydi, 70’te solcuların yargılanmasına tanık olduk. Deniz Gezmiş’i görüyorsunuz,
Deniz Gezmiş ile beraber arkadaşlarını görüyorsunuz. (CHP sıralarından
alkışlar) Evet, onlar da askerî mahkemelerde yargılandılar ve değerli
arkadaşlar, bu askerî mahkemelerden 12 Eylül askerî darbesine geldik.
12 Eylül askerî
darbesinin hemen arkasında yaşananları size hatırlatma gereğini duyuyorum.
Bakın, o dönemin solcu gazetesi “Demokrasi için görev günü” manşeti atmış,
Cumhuriyet. Bakın, Hürriyet ne demiş: “7. Cumhurbaşkanımız. Millet ‘Kabul’
dedi.” Bu liberal, neoliberal kapitalist diyelim. Bu
da dönemin sağcılarının meşhur gazetesiydi, Tercüman gazetesi: “Milletçe kabul”
dedi. Bu da Abdi İpekçi’nin katledildiği gazetenin manşeti: “Evren
Cumhurbaşkanı. Kabul: 92, Ret: 8” Bunun arkasından sıkıyönetim mahkemeleri,
ondan sonra devlet güvenlik mahkemeleri ve arkadaşlar devlet güvenlik
mahkemelerinden geldik 90’lı yıllara. Orhan Doğan, Şırnak Milletvekili. Bu
Meclisin sıralarında otururken yaka paça şu Meclis kapısında alındı, on yıl
yattı, hayatını genç yaşta kaybetti arkadaşımız.
Peki, ya şu resme
ne diyorsunuz? Bunlar da bu Meclisin milletvekilleriydi. Bu fotoğraftaki Sayın
Hatip Dicle on yıl yattı, fazladan da yattı, şimdi de beş yıldır içeride
yatıyor fikirlerinden dolayı ve hâlâ içeride.
Sayın Balbay’ın
özgürlüğüne kavuşması “İnsanım.” diyen herkesin, milletin iradesine saygı duyan
herkesin kabul etmesi gereken bir konu.
Sayın Kemal
Aktaş, bu Meclisin üyesi, daha önce yirmi iki sene cezaevinde yattı, şimdi de
beş senedir cezaevinde yatıyor fikirlerinden dolayı, yirmi yedi sene… Selma
Irmak senelerce cezaevinde yattı. Faysal Sarıyıldız, İbrahim Ayhan…
Şimdi, bu
arkadaşlarımız üyelikten yargılanıyorlar, yani beş yıldan en fazla on yıla
kadar. Beş yıl ceza yatırdıktan sonra siz ceza adaletinde hangi geriye dönüşü
sağlarsınız ki? Hangi özgürlüğü iade edebilirsiniz ki? Geçen yıllarını… Üç
buçuk sene milletvekilliği, yasama görevinden gitti bu arkadaşların, kim geri
verebilir? Onları da özel yetkili mahkemeler yapıyor. Demek ki arkadaşlar, bu
ülkede bir yanlışın altını çizeceğiz: Özel yetkili mahkemeler zulüm
mahkemeleridir, siyasidir, ön yargılıdır, darbecidirler, hukukunu da darbeci
olarak uygularlar. Derhâl olağanüstü yargıya son vermemiz gerekir.
Diğer bir tespit
ise arkadaşlar, eğer sandık her şey olsaydı –Hükûmete de göstereyim- siz,
hiçbiriniz, Kenan Evren’den ve Hitler’den fazla oy alamazsınız. Hitler’den ve
Kenan Evren’den fazla oy alacak lider bu Meclisten çıkmaz. O zaman, sandık her
şey değildir. O zaman, demokrasinin kuralları var, hep beraber bunlara
uyacağız.
Şimdi, buraya
gelirken konuşmama şöyle bir baktım. Yani, İnsan Hakları Günü’nde ne yapıyoruz,
ne yapabiliriz? Gerçekten şaşkınım. Bakın, F-16 savaş uçaklarının bombaladığı,
34 yurttaşımızın yaşamını yitirdiği Roboski
katliamına sizi getirmek istiyorum. Bugün İnsan Hakları Günü. Bir tek faili
tespit edilemedi, Bir tekine savcı “ananın adı, babanın adı” demedi. F-16 savaş
uçakları -ey Hükûmet, bu resme iyi bakın- 34 yurttaşımızı, Uludere (Roboski), biraz ötesinde hududun, 500-700 metre ötesinde,
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin topraklarında paramparça etti ve bu dosya
Askerî Yargıtayda. Ne işi var orada, Askerî Yargıtayda? Özellikle AK PARTİ’li
üyeler, bu resme dikkatle bakmanızı istiyorum. Bu resim Dobrovski
değil, Roboski arkadaşlar; bunu hatırlatırım.
Barış ve çözüm
sürecinde, dün, iki gün önce Gever’de (Yüksekova’da),
Mehmet Reşit İşbilir ve Veysel İşbilir
yurttaşlarımızı katlettiler. Buna herkes suskun. Niye bir görüntü yok? Niye bir
fotoğrafları yok? Niye ellerinde silah yok? Niye bulundukları yok? Niye MOBESE’ler vermiyor? Niye medya suskun? Hani çözüm sürecini
hassasiyetle götürüyorduk arkadaşlar. Maalesef, o da yok.
Değerli
arkadaşlar, bütçe hakkı demokrasinin özüdür, aslında, getirmek istediğim sözün
neti bu. Hükûmetin ekonomik politikaları burada açıklanır, konuşulur, bunu da
anlarız fakat Hükûmete bakıyoruz, sanki farklı bir dünyada yaşıyor arkadaşlar.
Bir de bakıyoruz ki, sanki küresel, bölgesel istikrarsızlık, güvensizlik,
enerji, taht oyunları baş döndürücü bir hızla gelişirken, Suriye’de sanki bir
şey olmamış, Gezi olayları Satürn gezegeninde meydana gelmiş, çözüm süreci de
Jüpiter’de gelişiyormuş gibi bir hava, bir eda içindeler.
Evet, arkadaşlar,
siz 2023 vizyonuna 10’uncu büyük ekonomi, kişi başına 25 bin dolar
koyabilirsiniz ama OECD rakamlarını demin Sayın Maliye Bakanı açıkladı, ben de
birkaç rakamla söyleyeyim.
Arkadaşlar, 37
ülke içinde sondan 1’inci olduğumuz konular: Konut yani tuvaleti, banyosu
olmayan sağlıksız konutlarda yaşam. Yani TOKİ Başbakana bağlı. Toplum, iş, uzun
çalışma süreleri, iş yaşamı dengesi, mutluluk endeksi arkadaşlar. Biz mutluluk
konusunda en sonuncuyuz, mutlu bir ülke değiliz arkadaşlar. Farkında mısınız,
mutlu değiliz. Aslında, sokakta giderken bakın insanların yüzüne, herkesin
kaşı, suratı asık, birbirine “Günaydın.” demiyor, merhaba vermiyor, birisi
birisini solladı mı çekiyor tabancayla vuruyor, her gün cinayetler işleniyor.
Evet, cinayet işleme sırasında da sondan 7’nciyiz arkadaşlar, gözünüz aydın!
Eğitimde, sağlıkta da yine o sıralardayız. Çevre konusunda da 2’nci sıradayız
ama sondan arkadaşlar.
Şimdi, Hükûmete
sormak istiyorum: Orta Vadeli Program ile Mali Plan’ı 2006’dan beri niye
gecikmeli sunuyorsunuz? Yani, dokuz gün içinde… 8 Ekimde verdiniz, dokuz gün
içinde bütün kurumlar bütçelerini hazırladı, Maliye Bakanlığına sundu; Maliye
gelir giderleri saptadı, makroekonomiyi belirledi, Yüksek Planlamaya sundu;
Başbakanlık, bakanlar da kabul edip merkezî yönetim bütçe tasarısını 17 Ekimde
bize, Meclise verdiniz; dokuz gün, dokuz. Bu, Rabia değil, dokuz, dokuz. Yani,
bütçeyi sunmada jet gibisiniz, Superman gibisiniz.
Takdir ediyoruz sizi, alkışlıyoruz; dokuz günde… Ama sizin bu
performansınızdan… Şunu da ifade etmek istiyoruz: Gerçekten, bundan 7 cilt,
dokuz günde yapmışsınız. Şimdi, Sayıştay raporlarına, denetime gelince,
belge-bilgi vermeye gelince mali rapor, yavaşlıyorsunuz tosbağa gibi. Bırakın
tosbağayı, hatta nesli tükenen folivora gibisiniz
arkadaşlar, farkında mısınız?
Bakın arkadaşlar,
size şöyle biraz Sayıştay raporlarından bahsedeceğim. Bu Sayıştay raporları ki
muhalefet durmadan konuşuyor.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Haksız mı?
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Ben bir bölümünü aldım arkadaşlar, en fazla bütçe askerî ve
güvenlik harcamalarına ayrılmış, ben bu bölümü aldım.
Bakın, Millî
Savunma Bakanlığı: Bilgi, kayıt vermemişsiniz, görüş bildirilmemiş. “…”(x) Bu
bir.
Parantez içinde
mi yazıyorsunuz, öyle bir talimat var mı sayın… Gerçekten, merak ediyorum.
Geçen gün “…”(x) dedim, parantez içine almışsınız.
Savunma Sanayi
Müsteşarlığı: Bakın, 2013; kayıt vermemiş, malî rapor vermemiş, tabloları
vermemiş. Ne diyor biliyor musunuz, okuyayım: “Biz, 30 Mayıs 2013 tarihinde
Maliye Bakanlığı muhasebatına e-mail yolladık.” Resmî kayıtta e-mail
yolluyorlar e-mail, e-maille muhasebe kayıtları yapılıyor; Savunma Sanayi
Müsteşarlığından F-35’ler alınıyor, F-16’lar alınıyor, Skorsky’ler
alınıyor, Çin’le füze pazarlıkları yapılıyor. Vay vay vay vay vay vay vay!
E-maille alış, satış, veriş ama kayıt yok ha! O e-mailler var ya NASA’nın
elinde, her gün böyle didik didik izliyor, ne yaptığınızı biliyor, Çin
füzelerinde de çakıyor ondan sonra size! Bana rakamını söyler misiniz ne alıp
verdiniz, TOMA’ların, tankların, gazların. Ha, gaz
şirketlerinde ortaklığınız var mı ayrı bir konu, onu konuşacağız.
İçişleri
Bakanlığına bakıyoruz, aynı şey, rapor vermemiş, kayıt yok. Kardeşim, bu kadar TOMA’nın, gazın, biberin, sıktıklarınızın, Allah aşkına,
bir faturası yok mu? Bunu alırsınız, harcarsınız, milletin gözüne sıkarsınız
durmadan, durmadan, durmadan.
Bakın, size
rakamları çıkarıyorum ama bir iki görüntü vereceğim. Bunlar Gezi olaylarından;
“Allah Allah” nidalarıyla bir saldırı fotoğrafı.
Geçiyoruz, gaz… İstanbul’da caz festivali vardı, o ara her taraf gaz altında.
VURAL KAVUNCU
(Kütahya) – Polise taş atılan fotoğrafları da göster.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Ben sana Sarısülük’ün resmini gösteririm,
Ali İsmail Korkmaz’ın resmini gösteririm. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen
arkadaşlar, lütfen… Sayın milletvekilleri…
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Kaydettiğiniz, kaydettiğiniz videoları gösteririm, cinayeti
gösteririm, hilenizi gösteririm; nasıl delil kaydettiğinizi gösteririm, nasıl
kaybettiğinizi, failleri, katilleri nasıl koruduğunuzu gösteririm. Ondan sonra,
sanık polisleri sahte bıyıklarla, kepçelerle, kaşlarla mahkeme önüne ne kadar
becerikli bir Hükûmet olarak çıkardığınızı gösteririm, altında kalırsınız. Laf
atmayın bana oradan.
(x)
Bu bölümlerde Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dilde kelimeler ifade edildi.
Arkadaşlar, size
Allah için sorduk; gazın faturası yok, TOMA’nın yok,
İçişleri Bakanlığının da yok, MİT de rapor vermiyor. Zaten MİT Başbakandan izin
almadınız mı hesap vermiyor. Ya, Millî Güvenlik Kurulu iç denetçi atamamış
arkadaşlar, haberiniz var mı? Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesi ha bire artıyor.
TOMA, gaz, panzer, cop, kelepçe, gözaltı, işkence ama denetim yok. Jandarma
kayıtları ibraz etmemiş, Kamu Düzeni görüş bildirmemiş; Sahil Güvenlik, rapor
yok zaten. Geldik, bu kadar askerî güvenlik harcamasının olduğu Sayıştay
raporlarının hiçbiri denetlenemiyor. Aslında arkadaşlar, kabahat askerde,
poliste değil; kabahat bu kürsüde gelip Sayıştay Kanunu’nda “Askerî ve güvenlik
harcamaları denetlenemez.” diye son dakikada öneri verip bunu yasalaştıran,
torba kanunlarla imkânsızlaştıran, gizli yönetmeliklerle denetçileri kışla
kapısında bırakan diktatör bir yönetim zihniyetindedir. Bu kadar basit, bu
kadar net. İşinize gelirse arkadaşlar.
Bakın, sizinle
biraz da askerî ve güvenlik olmayan konulara gidelim. TÜBİTAK’ta hukuka
aykırılıklar var. Bütün yönetimini aldınız, kendinize bağladınız.
Arkadaşlar, bu
Meteoroloji işini bir konuşalım; para kokusu geliyor. Hani, havalimanlarında
emniyet var, gümrük de var, değil mi? İkisi kamu görevi yapmıyor mu? Yapıyor.
Para ödüyorlar mı, kira? Yok. Peki, Meteoroloji ne yapıyor? Kalkan uçakların,
gelen-giden, hava raporlarını vermiyor mu? Arkadaşlar, kamu görevi mi yapıyor
yoksa AVM şirketi gibi ticaret mi yapıyor orada? Kamu görevi mi arkadaşlar,
özel şirket, ticari şirket mi? Ha, cevap vermiyorsunuz değil mi? İstanbul
Havalimanında DHMİ’ye ve TAV’a 1 milyar 460 bin 948
lira para, kira parası vermişsiniz. Kimin parasını kime veriyorsunuz? Sayın
Hükûmet; Emniyet, Gümrük kira ödemezken, Meteoroloji kamu görevi yapmıyor da
1,5 milyar vatandaşın vergisini o yap-işlet-devret havalimanlarına kim peşkeş
çekiyor, bunun hesabını versin! Yolsuzluk, yolsuzluk, öyle! Orman Su İşleri,
bakın, Orman Su İşlerinde, HES’lerde… Vallahi
günahınız çok büyük, vallahi. Tortumlu ninenin dediği
gibi: “Vallahi de billahi de sizinle sırat köprüsünde hesaplaşacağız.”
AHMET AYDIN
(Adıyaman) - Onu Allah bilir.
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Öyle dereleri, öyle suları, öyle gölleri yok ettiniz ki, o kadar
acımasızsınız ki; tarihi, doğayı tahrip etmekte, yok etmekte o kadar zalimsiniz
ki.
İnanın Allah’tan,
Kâzım Koyuncu’nun, Şevval Sam’ın artık Karadeniz
türkülerini bile söyleyemez olduk. “En dereye dereye
da al dereden taşları.” Dere mi kaldı Karadeniz’de? Başbakanın memleketi
Rize’de, Artvin’de, Ordu’da, Giresun’da, Trabzon’da dere mi bıraktınız, dere!
Dere mi bıraktınız; bana çıkın, söyleyin! Tortumlu
nineyi isyan ettirdiniz, isyan! Şarkılarda kaldı o çağlayan ırmaklar, dereler,
biliyor musunuz? Hasankeyf’i 2014’e bırakacaksınız. Allianoi’yı
bıraktınız, Munzur’u bırakmaya çalışıyorsunuz. Dünya enerjisinin sadece yüzde
14’ü hidrolikken siz yüzde 37’sini Türkiye’de hidrolikten sağlıyorsunuz,
farkında mısınız?
Arkadaşlar,
Avrupa Birliğini kuran anlaşmalarda Sayıştay denetimi var. Ekonomi konusuna
geldiğimiz zaman şu bütçe görüşmelerinde iki kelime söyleyeceğim. Ya,
Komisyonda yirmi gün, gece üçe, dörde kadar; buraya on güne koydunuz, sabah,
akşam, gece, sabahlara kadar. 10 Aralık, İnsan Hakları Günü. Milletvekillerinin
insan hakları yok mu arkadaşlar? Ne bu mobbing, ne bu
angarya, ne bu zulüm be? Yakışıyor mu size? Kendilerinize, üyelerinize bunu
yaparsanız vatandaşın anasını ağlatırsınız, beterini yaparsınız ya. Bunun ötesi
mi var?
Şimdi, bakın,
arkadaşlar, küresel istikrarsızlık konusunda şunu ifade etmek istiyoruz:
Gerçekten çok ciddi bir durumdayız, süreçten geçiyoruz. Bu geçtiğimiz süreçte
Suriye’de savaş -arkadaşlar anlattı- sıfır sorun, sırf sorun olmuş
Ermenistan’la, Suriye’yle, Irak’la, her tarafla. Burada herkes elini vicdanına
koyacak. Bir yıl geçirdik 2013’te ve bir tek kurşun patlamadı daha dün
Yüksekova’da olandan başka; bir çatışma olmadı, bir asker, polis öldürülmedi.
Bu, hayatidir arkadaşlar, tarihîdir; özenle korumamız gereken bu ülkenin
geleceği için son derece önemlidir arkadaşlar. Bu nedenle, bu sürece her ne
surette olursa olsun, akil insan, çözüm komisyonu üyesi, danışman, adada,
dağda, karada, havada kim katkı sunduysa, Allah adına hepsine teşekkür
ediyoruz; kim ki yaşatıyorsa insanları, Allah da onları yaşatsın diyoruz.
Arkadaşlar, bu
demokratikleşme paketini bir daha bize açmayın, gıcık oluyorum, gıcık.
MUHYETTİN AKSAK
(Erzurum) – Niye, işinize mi gelmiyor?
HASİP KAPLAN
(Devamla) – O paketin içinde, öyle bir hurç ki içinde Kürtlere üç harf var, q,
w ve x; Romanlara bir enstitü, Alevilere “Hacı Bektaş Veli” isimli bir
üniversite ismi, Süryanilere gasbettiğiniz 1-2 parsel
arazi, 76 milyona da baraj üstüne baraj. Dayatın bakayım ne olacak. Milletin
iradesine çok saygılısınız değil mi? Saygınızı öperler saygınızı! Ne saygı be,
ne saygı ya! Millete ne saygılısınız değil mi? Adayını seçemeyecek, barajı
koyacaksınız, sonra hazine yardımını -2007’den beri geliyorsunuz- üç parti
kırışacaksınız.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Onları değiştiriyoruz ya, yüzde 3’e düşürdük hazine yardımını.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Keşke Kılıçdaroğlu burada olsaydı. Zaten
Başbakan gelmiyor ama eminim şimdi camdan seyrediyordur televizyonu, merak
ediyordur. Üç parti hazine yardımını kırışırken boğazınızda kalmıyor mu?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Yüzde 3’e düşüyoruz, yüzde 3’e düşürüyoruz.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – 3’e düşürüyorsunuz da hileli. Genel seçimler… Yani sizde hile hurda
eksik olmaz.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Seçim barajıyla ilgili üç alternatif getirdik, sesiniz çıkmadı.
BAŞKAN – Sayın
Aydın…
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Bakın arkadaşlar, polis sayısı 264.477, jandarma 181.233, sahil
güvenlik 5.609, özel güvenlik 699.945, korucu 82 bin, TSK 678.637, toplam 1
milyon 829 bin 881 silahlı güvenliğimiz var. Anlaşıldı mı? 76 milyon nüfus,
-önünüzde cep telefonu- bölün bakayım, 40 kişiye bir silahlı düşüyor. Biraz da
Allah için, hukuka ayırın, insan haklarına ayırın, adalete ayırın, vicdana
ayırın.
Bakın, bir hâkime
bir yılda 948 dosya düşüyor, bir hekime 633 hasta düşüyor, bir rehber öğretmene
ise 941 öğrenci düşüyor. Şimdi, sizde vicdan yok mu arkadaşlar ya? Bu
harcamaları yaparken, Gezi’nin bilançosu… Hiç düşünmüyor musunuz, EXPO’yu, olimpiyatları niye başka yerlere verdiler? Ya,
Avrupalı kafayı mı yemiş, gelmiş burada gaz yesin ya! Bir bakıyor, fotoğrafta
TOMA, Kızılay’a bakıyor TOMA, Taksim’e bakıyor panzer, oraya bakıyor gaz, oraya
bakıyor zırhlı, oraya bakıyor panzer, oraya bakıyor Akrep, tepelerde Cobralar, Skorskyler; bakıyor,
savaş oyunları… “Ya, ben kafayı mı yedim olimpiyata spor yapmaya gideyim
Türkiye’ye; giderim Japonya’ya daha iyi, giderim Abu Dabi’ye dahi iyi.” diyor.
Onun için siz anlamazsınız, sizde jeton sonradan basacak, inanıyorum.
Bakın arkadaşlar,
bu enerji konusunda bir şey söylemek istiyorum. Şimdi, elimdeki belgelere
bakıyorum. Ya, Ankara’da karne dönemi başlamış farkında mısınız? Öğrenci
karnesi değil, hani 77’lerdeki gibi, Sayın Kılıçdaroğlu
da bahsetti. Bu, naçizane benim karnem arkadaşlar, bu benim evimin karnesidir,
iyi bakın. Bu, doğal gaz karnemdir arkadaşlar; ben belli ölçüde yakabilirim,
bir ayda belli ölçüde alabilirim, kotalıdır. Meydandaki gazlar kotasızdır,
karıştırmayın!
İZZET ÇETİN
(Ankara) – İçişleri Bakanı kontenjanı onlar.
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Şimdi, buraya baktığınız zaman, bu kotada uygulamaya bakın; yazın
70 TL, kışın 135 TL. 200 metrekareye 125 metreküp doğal gaz, kutlarız sizi
arkadaşlar! Vallahi, Barzani de sizi kurtarmaz, Kürt gazı da kurtarmaz, doğal
gaz da kurtarmaz, Kürdistan da kurtarmaz sizde bu müsriflik, sizde bu ithal
ahlakı olduktan sonra… Siz, Ruslarla termik, nükleer; Japonlarla nükleer;
bilmem kiminle bilmem ne anlaşmalarını siyasi, diplomatik gizlilik adı altında
yaparsanız biz daha çok karne alırız. Zaten arkadaşlar, mazot da 5 lira oldu,
LPG zamları da taksicileri vurdu sayenizde. Yakında taksilere binerken AKP’li
olduğunuzu söylemeyin, benden söylemesi!
Şimdi, buradan
bakıyorum sizin bütçeden ne çıkar diye; faturayı hep çekmişsiniz vatandaşa.
Şöyle bakalım, siz grafikleri çok seversiniz çünkü durmadan çıkarıyorsunuz. Şu,
tahmini gelir vergisine bakar mısınız? En düşük vergi kurumlar. Kurumlar kim?
Banka. Kurumlar kim? Holdingler. Kurumlar kim? Yabancı sermaye. Yüzde 20 en
düşük. En çok vergi dolaylı vergi: dünyada birinciyiz arkadaşlar,
yazabilirsiniz, iftihar edebilirsiniz.
Bakın arkadaşlar,
bugünlerde moda karikatürdür; işte böyle patron işçiyi tekmeler, sokağa atar.
Bu karikatür çokça çıkıyor, görürsünüz.
Halkın borcu
katlanarak artıyor. Bakın, 2002’de 6,4 milyar -biliyoruz ya, doğru
söylüyorsunuz- 2013’te 299,9 milyar sayenizde artmış. Tüketici kredileri de
sayenizde büyüyor. Bakın, arkadaşlar, maşallah, 2005’te 50 milyardan alıp 2013’te
300 milyara kadar çıkarmışsınız.
Tüketici kredisi
borcu olan hanehalkı gelir grubuna bakın: 1’den bin
liraya kadar -yani asgari ücretli çalışan- 2012’de 38,8; bin-2 bin arası 25; 2
bin ile 3 bin lira arasında olan yüzde 12 yani garibanlar, ücretliler.
Halkın borç krizi
derinleşiyor arkadaşlar, durmadan zam. İşte, böyle zam, icra, iflas olunca,
icracılar kapıya dayanınca boşanmalar oluyor, intiharlar oluyor, kavgalar
oluyor, ondan sonra adaletle ve polisle yüzleşiyorsunuz. Öyle bir adalet
yarattınız ki… Adaleti uyuyan savcılara, yargıçlara, güvenliği “Gavat” diyen valilere…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN
(Devamla) - …Roboski’de F-16 savaş uçaklarıyla
yurttaşına bomba yağdıranlara nasıl emanet edebilirsiniz?
BAŞKAN – Sayın
Kaplan, süreniz doldu; istiyorsanız mahsuben ek süre vereyim.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN – Peki.
Buyurun.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Şimdi, buradan hemen bakıyorum; halkın borcu katlanarak artıyor
dedik. Yoksulluk sınırı 1.717 arkadaşlar, asgari ücret 803. En düşük memur
maaşı 1.887, açlık sınırı 1.101; aktif sigortalı 18 milyon, pasif 9 milyon;
toplam 28 milyon açlık sınırında, 20 milyon da yoksulluk sınırının altında
yurttaşımız var ve şunu söylüyorlar: Başbakanın dediği gibi 3 çocuk değil 2
çocuk, anne baba olsa bile insani endeks için verilen rakam 3.481 lira,
araştırmalar…
Şimdi, buradan
bakarak, siz soğanın TÜİK’e göre 2002’de 0,26 lira,
şimdi 0,49 lira; fasulyenin 1,32 lira, 2012’de 2,91 lira olduğunu biliyor
musunuz? Bence gidin, paketlerinizi, bohçanızı alın, TÜİK’e
dayanın, bu fiyattan size versin çünkü marketlerde bunun 10 katı var.
Bakın arkadaşlar,
kredi kartlarına bakıyoruz, müthiş bir borç furyası var. Bu borç furyasına
baktığımız zaman şöyle bir durum çıkıyor arkadaşlar, bu rakamları sizlere
vermek istiyorum. Gerçekten, Türkiye’de en felaket şey kredi kartlarında, 100
milyona yaklaşan kart, 100 milyonun üzerinde borç ve bankaların zulmü var. Siz
1 kuruş ödeme emri gördünüz mü? Eğer bu Hükûmette biraz, biraz, biraz vicdan ve
sorumluluk olsa vatandaşını 1 kuruş ödeme emirlerine muhatap ettirir miydi
arkadaş? 1 kuruş, 1 kuruş… Sırf kartları kapanmasın diye, sırf kart aidatı
alınsın diye yapılan bir durumdan bahsediyoruz arkadaşlar.
Şimdi, size son
olarak söylemek istediğimiz nokta da şu değerli arkadaşlar, gerçekten şöyle bir
durumla karşı karşıyayız en son baktığımızda; evet, ben bunu istemiyorum ama
okumak zorundayım: Bölünüyoruz arkadaşlar. Sağcı solcu, Alevi Sünni, Türk Kürt,
laik antilaik, fakir zengin, sosyal asosyal; vergi
verenle vermeyen, ihale alanla almayan, hesap verenle vermeyen, fişlenenle
fişlenmeyen, izlenenle izlenmeyen, gaz yiyenle gaz atanlar…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Kaplan, süreniz doldu. İstiyorsanız mahsuben yine ilave süre vereyim, ondan
sonra tekrar sıkıntı yaşamayalım.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Bir dakika daha…
BAŞKAN - Evet,
bir dakika daha süre vereceğim.
HASİP KAPLAN
(Devamla) - … soruşturulanla soruşturulmayan, mazlumlarla zalimler, ötekilerle
sözdeler, potansiyel suçlu yurttaşlar; duygularda, fikirlerde, yaşam tarzını
dayatmada, giysilerde, otobüste, lokantada, okulda, kültürde, sanatta,
şarkılarda, camide, cemevinde, kilisede, havrada,
sokakta, mahallede, iftarda, bayramda, namazda, cenazede, taziyede, düğünde, cemaatte,
millî görüşte; asker, sivil, iktidar, muhalefet, milliyetçi, muhafazakâr,
ırkçı, ulusalcı, özgürlükçü, halkçı, marjinal…
Evet, Google’a
girin, bölündüğümüzü görürsünüz arkadaşlar. Ve size şunu çok açık söylüyoruz ki
bu vahim bir durumdur ve bu vahim durum karşısında bir Kızılderili atasözü var,
diyor ki: “Arkamda yürüme, öncün olmayabilirim. Önümde yürüme, takipçin
olmayabilirim. Yanımda yürü, böylece ikimiz eşit oluruz.”
Biz sizinle
muhalefet olarak birlikte yapmak istiyoruz bazı şeyleri, eşit olmak istiyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Bitirdim Sayın Başkanım.
Ve son sözüm, e,
onu söyleyeyim zaten kayda geçmeyecek ama: “…”(x) Hafif akıl ağır yüktür; bunu
da benden söylemesi size.
Teşekkür ederim.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili ve Bingöl Milletvekili Sayın
İdris Baluken. (BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz otuz
dakika Sayın Baluken.
(x)
Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dilde birtakım kelimeler ifade
edildi.
BDP GRUBU ADINA
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2014 merkezî yönetim bütçe tasarısı hakkında Barış ve
Demokrasi Partisinin görüşlerini aktarmak üzere söz almış bulunmaktayım.
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben de sözlerime
başlamadan önce, cuma günü Yükseova’da polis
kurşunuyla katledilen Mehmet İşbilir ve Veysel İşbilir’i saygıyla ve rahmetle anmak istiyorum. Gever’de ulu orta 2 esnafı üzerinde iş elbiseleri varken
katledip daha sonra çatışma süsü verme çabalarıyla olayı başka bir şekilde
göstermek isteyen zihniyeti buradan kınadığımızı ifade etmek istiyorum. Bu tür
katliam girişimleriyle, bu tür politikalarla Kürt halkını inandığı değerlerden,
onurlu mücadelesinden, kimliğinden ve özgürlük yürüyüşünden asla geri adım
attıramayacaklarını buradan ifade etmek istiyorum. Bu katliamla birlikte bizler
gerek Kürdistan’da gerek Türkiye’de işlenmiş olan bütün katliamların halka ve tarihe
karşı hesabını sorma sözünü burada bütün halklarımıza veriyoruz.
Değerli
milletvekili arkadaşım demin belirtti, bugün tahliye edilen Cumhuriyet Halk
Partisi Milletvekili Sayın Mustafa Balbay’a ve ailesine geçmiş olsun diyoruz.
Bu tahliye de göstermiştir ki Türkiye’de artık, tutuklu vekiller, tutuklu
belediye başkanları, tutuklu seçilmişler ve siyasetçiler ayıbından bir an önce
kurtulmanın zamanı gelmiştir. Bildiğimiz gibi, KCK operasyonları bir dönem AKP
Hükûmeti tarafından entegre Bakanlar Kurulu projesi olarak, siyasal soykırım
operasyonlarının bir parçası olarak devreye konulmuştu. Ancak, Kürt halkının bu
siyasal soykırım operasyonlarına karşı direnişi ve bu direnişin getirmiş olduğu
çözüm süreciyle beraber artık bu konseptin iflas ettiğini buradan tekrar
hatırlatmak istiyoruz. Bu nedenle, düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğü
ekseninde yapmış olduğu siyasi çalışmalardan dolayı şu anda cezaevlerinde
bulunan tüm siyasetçilerin bir an önce tahliye edilmesi gerektiğini ifade etmek
istiyoruz.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye için gerek iç politikada gerekse dış politikada tarihsel olarak çok
önemli bir süreçten, çok tarihî bir kavşaktan geçiyoruz. Kürt sorununun çözüm
aşamasına gelmesi, inanç ve cinsiyet temelli özgürlük taleplerinin Türkiye’de
artık devlet zihniyetinin değişmesi gerektiğini dayattığı bir süreci birlikte
yaşıyoruz. Hakeza, bölgemizde de artık yapay sınırların kaldırılması gerektiği,
halkların birbirleriyle kucaklaşma dışında herhangi bir çözüm ve barış şansının
olmadığı bir dönemden geçiyoruz. Yani küresel güvenlik ve baskıcı anlayışlar
iflas etmiş, yerine, halkların özgürlük ve demokrasi talepleri günbegün kendini
dünya siyasetine dayatmıştır. İşte, böylesi bir ortamda, Türkiye’nin
demokratikleşmesi, özgürlüklerin artırılması, adil ve eşitlikçi bir hukuk
düzenine geçmenin zamanı gelmiştir.
Yıllardır bu
ülkede barışı, eşitliği, demokrasiyi ve özgürlüğü Türkiye halklarından
esirgeyen iktidarlar, halkların artı değerinden kazanmış oldukları gelirleri
kendi iktidarlarını güçlendirmek ve Türkiye’deki bütün farklılıkları tek bir
potada eritecek şekilde, maalesef, baskı ve zor politikalarını oluşturacak
şekilde harcamışlardır. Yıllardır Türkiye’de bütçeler bu mantıkla hazırlanıyor.
Önümüze gelen bu bütçe kanun tasarısında da aynı mantığın olduğunu ifade etmek
istiyoruz. Çalışanların, işçilerin, emekçilerin emekleriyle ortaya çıkan
değerlerin maalesef güvenlik politikalarına ve askerî harcamalara ayrıldığı bir
bütçe kanun tasarısıyla karşı karşıyayız.
Değerli
milletvekilleri, AKP iktidarı, eşit ve onurlu bir yaşam mücadelesi veren Kürt
halkına; eşitlik, demokrasi ve daha fazla özgürlük talep eden Alevilere;
emekçilere, öğrencilere, kadınlara ve tüm demokrasi güçlerine karşı iktidarını
mutlaklaştırmak istediği için güvenliğe ayırdığı bir bütçeyi yine önümüze
getirmiş bulunmaktadır. Bu bütçede de gördüğümüz şey, daha fazla silah, daha
fazla bomba, tank, uçak, TOMA, gaz ve cop şeklinde halka geri yansıyacaktır.
Her yıl AKP iktidarının hazırlamış olduğu bu bütçe ile daha fazla polis
istihdamı Türkiye halkının önüne gelecektir.
Bakın, sadece
birkaç rakamı paylaşmak istiyorum: Çevre Bakanlığına ayrılan pay binde 3 iken
güvenlik politikaları ve askerî harcamalara ayrılan pay yüzde 13’ün
üzerindedir. Yine, kamu emekçileri sözleşmeli bir hâle getirilirken, taşeronlaştırılırken,
yüz binlerce öğretmen atama için gün beklerken polis sayısı şimdiden 300 binin
üzerine çıkmaktadır. Bu anlayış, başlı başına güvenlik ve askerî harcamaları
önceleyen polis devleti anlayışını halkın karşısına çıkaran bir iktidarın
anlayışıdır. Bizler Diyarbakır meydanında barışı dilinden düşürmeyenlerin bu
bütçe ile barışa katkı sağlamadıklarını düşünüyoruz. Bu bütçenin mantığının
sadece Kürdistan’la sınırlı değil, ODTÜ’den Kızılay’a, Taksim’den bütün Türkiye
meydanlarına kadar, emekçiye ve hak arayan bütün kesimlere gaz fişeği, polis
copu ve tazyikli su olarak döneceğine inanıyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hazırlanmış olan bu bütçe metinlerinde güvenlikçi
yaklaşıma ek olarak beş yüz yıldır insanlığı sömüren, insanlığın bütün değerlerini
talan eden kapitalist modernitenin mantığını da
burada halkımızla paylaşmak istiyoruz. Tabii ki iktidar partisi milletvekilleri
ve muhtemelen, biraz sonra konuşmaya gelecek Sayın Başbakan da yine rakamlar
üzerinde oynayarak, rakamlara takla attırarak tozpembe bazı tabloları ortaya
çıkaracaklardır. Tıpkı, Orwell’in 1984 romanındaki
Büyük Birader’in sürekli rakamlar üzerinden güzel tablolar çizip halkı
yoksulluğa iten, halkı köleleştiren bir tablosuyla karşı karşıya olduğumuzu
ifade etmek istiyoruz. Oysaki bütçelerde mantık çok basittir. Aldığınız ekmek,
içtiğiniz su, yolda giderken ödediğiniz vergilerle oluşturulmuş olan bütçe
halka geri dönüyor mu, dönmüyor mu? Halkın ekonomik refah düzeyinde herhangi
bir iyileşme oluyor mu, olmuyor mu? Gelir dağılımı adaletsizliğinde iyiye doğru
bir gidiş oluyor mu, olmuyor mu? Bu kadar kolay bir tablodan anlayabileceğimiz
bütçe kanun tasarılarına biraz sonra buraya gelip sihirli formüllerle, büyük
rakamlarla tozpembe tablolar yaratma çabasının bir algı şeklinde halkımıza
yutturulmaya çalışıldığına tanıklık edeceğiz.
Değerli
milletvekilleri, 2014 bütçesi de deminden beri ifade ettiğim gibi sırtını bu
ülkenin işçilerine, emekçilerine ve yoksullarına bizce çoktan dönmüştür. Şimdi,
buradan iktidar vekillerine seslenmek istiyoruz. 2014 bütçesinde istihdam
yaratacak bütün kalemleri azalttınız, kamusal hizmet sunumlarını daha fazla
düşürdünüz, ücret artışlarını enflasyonun altında bıraktınız, kamuya yeni
personel alımını yarı yarıya indirdiniz, sırtınızı yoksullara dönerken yüzünüzü
de rantiyeye ve finans kapital çevrelerine döndünüz. Sermayeye dönük
teşvikleriniz bütçenin yüzde 15’ine ulaşmış durumda, bütçenin bütün yükünü ÖTV
ve KDV vergileri üzerinden halkın, emekçinin sırtına yüklediniz. Sosyal
güvenliğe sermayenin güvenliği olarak yaklaştınız, bir taraftan “Sosyal
güvenlik sisteminde açık var.” deyip diğer taraftan yapılan yasal değişiklikler
ve teşvik uygulamalarıyla işverenlerin ödediği primlerden yüzde 25 oranında
indirim yaptınız. Son on bir yıllık iktidarınız döneminde halk yoksullaşırken
AKP ise daha fazla zenginleşti, yeni bir yandaş zengin sınıfı yarattınız.
Şimdi, böylesi bir bütçeye onay vermemizi mi bekliyorsunuz? Siz, tıpkı kendiniz
gibi, halkın siyasetini değil rantın siyasetini esas aldığımızı mı sanıyorsunuz?
Barış ve Demokrasi Partisi olarak, sırtını emekçilere, halka dönmüş, yüzünü
sermayeye, finans kapitale dönmüş böyle bir bütçeye onay vermemizin mümkün
olmadığını vurgulamak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, bakın, sağlıkla ilgili bir masalın sonuna gelmiş bulunuyoruz.
Burada, sadece birkaç hususla sağlıktaki tabloyu açmaya çalışacağım. Bildiğimiz
gibi, “SGK’lılara özel hastaneler açtık.” üzerinden
yoğun bir propaganda yaptınız ve halktan bu propaganda üzerine, sağlıkta yapmış
olduğunuz uygulama üzerine de çok büyük oylar aldınız ama bakın, sadece özel
hastanelerde vatandaşın vermiş olduğu katkı paylarında tabloyu nereye
getirdiniz: 2008 yılında vatandaşın özel hastanelere vermiş olduğu miktarlar
yüzde 30 oranında iken 2010’da bu miktarlar yüzde 90’a, 2013’te ise yüzde 200’e
çıkmış durumda. Yani vatandaşın cebinden özel hastaneye aktarılan paraların
miktarı yüzde 700 oranında sadece son dört yılda artmış durumda. Sağlığı
özelleştiren, sağlığı ticarileştiren bir mantıkla sizler özel hastanelere
ayrılan, özel hastanelere aktarılan para miktarlarını sadece son on yılda 16,5
kat artırdınız. Sağlıkta özellikle özel sektörün almış olduğu pay yüzde 6’dan
iktidarınız döneminde yüzde 30’un üstünde bir orana gelmiş durumda. Özel
hastane sayısında ise tam bir patlama yaşanmış durumda. Yani sağlıkta bilinçli
bir özelleştirmenin fotoğrafını sadece bu tabloya bakarak görebilirsiniz.
Bakın, şimdi,
sağlıkta bakanlıklarınız yeni bir çalışma üzerine şu anda çalışıyorlar, çalışma
yürütüyorlar. “Sağlıkta temel teminat paketi” dediğimiz yeni bir uygulama
gelecek. Burada, temel teminat paketi ile SGK kapsamı dışında kalan hizmetler
için de vatandaşa özel sağlık sigortası getirme gibi bir yükümlülüğü
getiriyorsunuz.
Kısacası,
sağlıkta sosyal devlet olmanın ilkesi gereği herkese eşit, ücretsiz, nitelikli,
ulaşılabilir, ana dilde sağlık hizmetini rafa kaldırdınız; özel hastanelere,
özel sektörlere alan açan, para kazandıran ticari bir mantığı bugün devreye
koydunuz. Sadece sizin iktidarınız döneminde sağlık alanında çalışan taşeron
işçi sayısı 11 bin iken bugün 150 bine çıkmış durumda. Böylesi bir tablo bile
sosyal devlet olmanın gereğinin ne kadar ihlal edildiğini açık bir şekilde
ortaya koyuyor.
Eğitimde tablo
yine aynı şekilde, tam bir fecaat. AKP iktidarları boyunca eğitime yapılan
yatırım harcamaları yaklaşık yüzde 10 oranında azalmış durumda. Kuşkusuz, bu
uygulamalarda da tıpkı sağlıkta olduğu gibi eğitimi ticarileştirme, eğitimi
özelleştirme, yeni bir pazar alanı yaratma gibi bir mantığın yattığını
biliyoruz. Getirmiş olduğunuz sistemle yoksulun yoksul kalmasının, yoksul
çocuğun eğitim hizmetlerinden faydalanmamasının, parası olanın ise daha iyi,
daha nitelikli bir eğitim almasının yollarını ortaya koydunuz. Eğitim
sisteminde özel okullardan bahsedenler, teşvik sözleri verenler tıpkı sağlık
alanında olduğu gibi kamusal alanı giderek daraltacak ve eğitimin tüm yükünü de
topluma ve halka dayatacaktır.
Burada mutlaka
değinmemiz gereken önemli bir konu ise bu bütçede azınlık okullarına tek bir
kuruş pay bile ayrılmamıştır. Bu ülkenin vatandaşları olan azınlık okullarına
ayrımcı, ötekileştiren bir yaklaşımla yine bu bütçeden tek bir kuruşun
aktarılmadığını ifade etmek istiyoruz.
Bakın, eğitimde
özellikle yaşadığınız en büyük sıkıntı, Kürt halkını bir halk olarak kabul edip
Kürt halkının eşit yaşam talebini içselleştiremediğiniz için ana dilde eğitim
talebini bile paraya, ticari mantığa bağladınız. Üstelik, ana dilde eğitimi
Kürt çocuklarına yabancı diller statüsünde getirdiniz. Biz buradan size bu
uyarımızı tekrarlayalım: Kürtçe, Kürt dili Kürt çocukları için yabancı bir dil
değildir; Kürt çocuklarının öz dili, ana dilidir ve ana dilde eğitim almak
tıpkı hava almak, tıpkı nefes almak kadar kutsal ve meşru bir haktır. Nasıl ki
hava almayı, nefes almayı siz paraya, ticari bir mantığa bağlayamazsanız ana
dilde eğitim hakkını da paraya bağlayan bir zihniyetten bir an önce
kurtulmalısınız diyoruz.
Değerli
milletvekilleri, hazırlanan 2014 bütçesi tam bir erkek bütçesidir, toplumsal
cinsiyete duyarlı hazırlanmamıştır. Burada, kadınlar yok sayılmış, kadınlarla
ilgili bütün düzenlemeler aile içerisine sıkıştırılmış ve kadınlar sosyal
yardımların âdeta bir nesnesi hâline getirilmiştir. Kadın katliamlarına karşı
mücadele, kadın istihdamıyla ilgili bütçe ayırma, kadının toplumsal ve siyasal
yaşama dâhil edilmesiyle ilgili maalesef bir düzenleme bu bütçe düzenlemesinde
görülmemektedir. Kadın politikalarıyla ilgili bütün düzenlemeleri Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığı üzerinden değerlendiren bir zihniyetle karşı
karşıyayız. Bu zihniyeti kabul etmediğimizi ifade etmek istiyoruz. Bütün
bakanlıkların kendi bütçelerinde kadınlarla ilgili, kamusal yaşama, toplumsal
yaşama katılma ile ilgili pay almaları gerektiğini buradan tekrar vurgulamak
istiyoruz.
Değerli
milletvekilleri, içinden geçtiğimiz süreç, kuşkusuz, gerek Türkiye gerekse Orta
Doğu halkları açısından son derece önemlidir. Özellikle Kürt sorunuyla ilgili
içeride ve dışarıda yaşanan gelişmeler hem Türkiye’nin hem de Orta Doğu’nun
gelişmesi açısından son derece önemlidir. Otuz yıllık bir çatışmalı sürecin
ardından, bugün Kürt sorununun demokratik, siyasi çözümüyle ilgili çok önemli
bir aşamaya gelmiş bulunuyoruz. Bugüne kadar yürütülen ret ve inkâr
politikalarının, çatışma siyasetlerinin, güvenlik konseptlerinin Kürt sorununu
çözemeyeceği anlaşılmış, Mezopotamya ve Orta Doğu’nun en kadim halkı olan Kürt
halkının demokratik, ulusal taleplerinin zor yöntemiyle bastırılamayacağı bütün
politik aktörler tarafından bugün kabul edilmiştir; dolayısıyla demokratik
yollar dışında Kürt sorununa çözüm üretilebilecek başka bir yol ve başka bir
yöntem kalmamıştır. Bugüne kadar demokratik siyaset dışında Kürt meselesini
çözmek için uygulanmış olan bütün yol ve yöntemler bu coğrafyaya acı, kan ve
gözyaşı dışında hiçbir şey kazandırmamıştır. On binlerce insan yürütülen bu
savaşta hayatını kaybetmiş, binlerce köy yakılıp yıkılmış, milyonlarca insan
sürgünlere gönderilmiş, 17 bin faili meçhul cinayet ve yargısız infaz
işlenmiştir. Demokrasi ve özgürlükler askıya alınmış, siyasi partiler ve
gazeteler kapatılmış, Sivas’ta, Gazi’de, cezaevlerinde, Roboski’de
gerekirse halk katliamları da yapabilirizin mesajı
Türkiye halklarına ve Kürt halkına verilmiştir. Dolayısıyla demokratik çözümün
dışındaki bütün yolların gittiği yer kandır, gözyaşıdır, acıdır, katliamdır.
Biz bu nedenle bu politikalardan bir an önce vazgeçilmesi gerektiğini
düşünüyoruz.
Bakın sadece,
çözümsüzlüğün bizi getireceği yolu ortaya koymak açısından Roboski
katliamını tekrar hatırlatmanın önemli olduğunu düşünüyoruz. Roboski katliamında 2011 yılında F-16 savaş uçaklarıyla 34
yurttaşımızın paramparça edildiği o günlerde Sayın Başbakan çıkarak “Biz bu
katliamın üzerini örtmeyecek, Ankara’nın karanlık dehlizlerinde kaybolmasına
müsaade etmeyeceğiz.” demişti. Aradan iki yıl geçti, hâlâ, katliamla ilgili tek
bir fail açığa çıkabilmiş değil. Hâlâ, bu katliamın sorumluluğundan dolaylı
yargı önüne, adalet önüne çıkarabilmiş olduğunuz tek bir sorumlunun olmadığını
ifade etmek istiyoruz. Bu Roboski yaklaşımı bile,
Türkiye’nin bir hukuk devleti değil, bir kanun devleti olduğunu ortaya
koymaktadır. Eğer Türkiye bir hukuk devleti olsaydı, muhalefeti siyaset yaptığı
için içeriye atan, öğrenciyi, işçiyi, emekçiyi cezaevine hak aradığı için
gönderenler, 34 yurttaşımızı savaş uçaklarıyla paramparça edenleri de şimdiye
kadar çoktan adalet önüne çıkarmışlardı. Maalesef, Roboski
katliamına yaklaşımınız “dobrovski”
ciddiyetsizliğinin ötesine geçememiştir.
Değerli
milletvekilleri, bütün bu acılara rağmen Kürt halkı bağrına taş basarak barış
için tarihin en güçlü, en kararlı adımını ortaya koymuştur. On dört yıldır
tecrit altında tutulan, bir hücrede ağır bir işkence sistemine tabi tutulan,
çatışmalı süreç içerisinde tecritle halkıyla bağı koparılmaya çalışılan Kürt
halk önderi Sayın Abdullah Öcalan’ın devreye girmesi ve çözüm süreciyle ilgili
kararlı bir irade ortaya koymasıyla beraber bugün yeni bir süreci tartışır,
yeni bir sürecin kapısını aralar bir pozisyona gelmiş durumdayız. Bu diyalog
süreci, halkların mücadelesi ve bir arada barış içinde yaşamaları için oldukça
anlamlı ve tarihî bir süreçtir.
Tabii ki, bu
barış ortamından rahatsız olan iç ve dış güçler vardır ve bu iç ve dış güçler
bu çözüm sürecini provoke etmenin gayretini daha başladığı ilk günlerden
itibaren ortaya koymaktadırlar. Bakın, bu güçlerin çözüm sürecine karşı ortaya
koymuş olduğu ilk hamle 9 Ocakta Paris’in orta yerinde 3 Kürt kadın
siyasetçinin Sakine Cansız’ın, Fidan Doğan’ın ve
Leyla Söylemez’in suikast sonucu katledilmesi
olmuştur. Tüm bu katliam zihniyetine rağmen gerek Sayın Öcalan gerekse de Kürt
siyasi hareketi ve Kürt halkı bu sürece sahip çıktığını defalarca ortaya
koymuştur. Özellikle Sayın Öcalan’ın Amed Nevroz’unda ortaya koymuş olduğu manifestoda kullanmış
olduğu bu cümleler son derece önemlidir. “Binlerce yıllık bu medeniyeti farklı
ırklarla birlikte inşa eden Kürtler için Dicle ve Fırat Sakarya’nın kardeşidir.
Horon ve zeybek halayla kardeş olur.” cümlesi dönemin kardeşlik ruhunu, eşitlik
hukukunu ortaya koymaktadır. Yine, Sayın Öcalan “Zaman, helalleşmenin
zamanıdır. 1920’de ortak geçmişimizin önümüze koyduğu gerçek, geleceğimizi
birlikte kurmamız gerektiği gerçeğidir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin
kuruluşundaki ruh yeni dönemi aydınlatmalıdır. Kadınları, ezilen mezhepleri,
kültürel varlık sahiplerini, işçi sınıfı temsilcileri ve herkesi çıkışın yeni
seçeneği olan demokratik modernite sistemine yer
tutmaya çağırıyorum.” diyerek siyasi tarihi ve siyasi geleceğiyle ilgili
Türkiye’de çok önemli bir tespiti Sayın Öcalan ortaya koymuştur.
Sayın Öcalan’ın
bu tarihî çağrısıyla birlikte ilkbahar aylarında önce ateşkesin ilan edilmesi,
daha sonra da gerillanın geri çekilme sürecini başlatması, Türkiye’de yüzyıllık
sorunların konuşarak, tartışarak, müzakere yöntemleriyle çözülebileceğine dair
güçlü bir umut oluşturmuştur ama maalesef bu dönemde AKP Hükûmeti yeterince
cesur davranış ortaya koyamamış, demokratikleşmenin hızlı adımlarını atma
noktasında çözüm sürecinin ruhuna denk düşen bir tutum ortaya koymamıştır.
Bizler, daha
Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmasına başlamadan önce bir demokratikleşme, bir
yol, alan temizliği önermiştik. O yol temizliği kapsamında özel mahkemelerin
kaldırılması, Terörle Mücadele Kanunu’nun kaldırılması, Türk Ceza Kanunu’nun
düşünce, ifade, örgütlenme özgürlüğü önündeki bütün antidemokratik yasaların
kaldırılması, siyasi partilerin önündeki seçim barajının kaldırılması, hazine
yardımları eşitsizliğinin ortadan kaldırılması, cemevlerine
ibadethane statüsü tanınması, yerel yönetimlerin özerklik şartıyla ilgili
Türkiye’nin ortaya koymuş olduğu çekincelerin kaldırılmasının son derece önemli
olduğunu ifade etmiştik. Maalesef aradan geçen sürede bu konuda herhangi bir
adım atılmamıştır.
Yine, adım
atılmadığı gibi, başta cezaevlerinde şu anda ölümün kıyısında bulunan 168 ağır
hasta tutuklu başta olmak üzere içerideki milletvekilleri, belediye başkanları
ve siyasetçiler için demokratik siyasi çalışmaların içerisine dâhil olabilecek
yasal çalışmalar ortaya konmamıştır. Tam tersine, bu çözüm sürecinde tel
örgüler, utanç duvarları, mayınlı araziler, yeni karakollar, kalekollar, korucu kadrolarının yeniden bölgeye
gönderilmesi, ölüm sınırındaki hasta tutsaklar üzerinde hâlâ bir baskı
konseptinin uygulanması gibi vicdana ve insanlığa bile aykırı olan uygulamalar
önümüze gelmiştir. Şimdi, bir demokratikleşme paketi önümüze getirilmiştir ama
bu demokratikleşme paketinin demokratikleşmeyle uzaktan yakından alakası
olmadığını buradan tekrar ifade etmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, özellikle bu çözüm sürecinde önemli bir rol üstlenmesi gereken
Anayasa Uzlaşma Komisyonu da maalesef dağılma aşamasına gelmiştir. Çünkü bu
komisyon, değişim ve dönüşümü ortaya çıkaracak, yeni bir Türkiye’yi inşa edecek
bir ruhtan çok, Barış ve Demokrasi Partisi dışındaki diğer 3 siyasi partinin
tekçilik ve milliyetçilik yarışına girmesinin maalesef kurbanı olmuştur ve
dolayısıyla, 12 Eylül darbe anayasasının bütün uygulamaları bugün hâlâ yakıcı
bir şekilde önümüzde durmaktadır. Yine, Mecliste kurulan Çözüm Komisyonu ve
Akil İnsanlar Heyetinin yapmış olduğu çalışmalar da Hükûmet tarafından dikkate
alınmadığı için, çözüm süreciyle ilgili demokratik, yasal ve anayasal
düzenlemeler yapılması hususunda çok büyük eksiklikler yaşanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, özellikle dış politikayla ilgili birkaç hususu vurgulamak
gerekiyor. Orta Doğu’da yüzyıllık bariyerlerin aşılmasına ayak uydurmanın bir
şartının da değişim ve dönüşüme açık olmak, resmî ideolojinin zihniyetini
taşımamaktan geçtiğini ifade etmek istiyoruz. Sıfır sorun diye yola çıkılan dış
politikada bugün dost olan tek bir ülke bulmayacak bir noktaya AKP’nin dış politikası
gelmiştir. Halkların ortak geleceğini, barış içerisindeki özgür geleceğini esas
almak yerine, Orta Doğu’da iktidar kavgalarının bir parçası hâline gelen dış
politikalarda ısrar ettiğiniz için bugün maalesef Orta Doğu’daki savaşın bir
parçası hâline geldik. Buradan çıkışı da halkların iradesini boğmaya çalışan,
özellikle Rojava devrimi üzerinde her türlü tasfiye
konseptinde rol alan bir yaklaşım üzerinden Türkiye halklarına yutturmaya
çalıştınız. Bizler şunu ifade etmek istiyoruz ki, Rojava’daki
tüm saldırılarınıza rağmen, baskılara, ambargolara, ablukalara, kuşatmalara
rağmen Rojava devrimi kararlı bir şekilde, kendinden
emin, Orta Doğu’nun geleceğini değiştirecek bir misyon ve sorumlulukla Kürt
halkı ve diğer kardeş halklar tarafından günbegün inşa edilmektedir. Kendi
halkının öz gücüne dayanan demokratik devrim süreci bugün kendi kantonlarını
oluşturmuş, geçici yönetimini oluşturmuş, bu yönüyle Orta Doğu’da demokratik
barış içerisindeki bir geleceğin nasıl olması gerektiği noktasında bütün
halklara bir siyasi laboratuvar görevi görecek şekilde ortaya çıkmıştır. Rojava’da Kürt halkının iradesine, Orta Doğu halklarının
iradesine düşmanlık yapıp içeride çözüm sürecinin bir tarafı olamazsınız. Barış
ve Demokrasi Partisi olarak açık bir şekilde ifade ediyoruz. İçeride yürüyen
çözüm süreci Rojava’da gelişen devrim sürecinden
bağımsız değildir. Bu süreçler iç içedir. Eğer tarihî bir Türk-Kürt ittifakını
öngörüyorsanız, eğer tarihî bir Türk-Kürt barışından söz edecekseniz gerek
içeride gerekse de Rojava’da Kürt halkının ortaya
koyduğu iradeye saygı duymak zorundasınız. Çetelere vermiş olduğunuz desteği
kaldırmak zorundasınız. Ambargoyla kapatmış olduğunuz sınır kapılarını her
türlü ilaç ve tıbbi malzeme dâhil olmak üzere insani yardıma ve ticari
ilişkilere açmak zorundasınız. Bu nedenle Rojava’daki
gelişmeler ve AKP’nin Rojava politikaları içerideki
çözüm sürecini de doğrudan ve bire bir etkileyen bazı sonuçlar ortaya
çıkaracaktır. Bizler 1920’lerdeki ittifak ruhunun, Türk-Kürt kardeşlik ruhunun
bu cumhuriyeti kurduğuna inanıyoruz. Dönemsel olarak yine böyle bir Türk-Kürt
ittifakını, böyle bir barış ruhunu ortaya çıkarmanın koşullarını yakalamış
durumdayız. Eğer bu şansı ıskalarsak, eğer yüzyıl önce bu cumhuriyetin
kuruluşuyla taçlandırdığımız bu ruhu ıskalarsak korkarız ki Orta Doğu’daki kaos
ve çatışma süreçlerini ülkemizin sınırları içerisine taşımak dışında hiçbir iş
gerçekleştirmemiş oluruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN
(Devamla) – Ek süre var mı Sayın Başkan?
BAŞKAN – Evet, ek
süre veriyorum, son olarak ama.
İDRİS BALUKEN
(Devamla) – Bu nedenle bizler birlikte mücadele verdiğimiz bütün bölge
halklarıyla Orta Doğu’nun özgürlüğü, demokrasisi ve barışı için yeni
politikaları üretmekle yükümlüyüz düşüncesindeyiz. Duvar örmek yerine halklar
arasına kardeşlik köprüleri kurmanın doğru politika olacağını ve hepimize
kazandıracağını buradan tekrar ifade etmek istiyorum. Biz, özellikle içeride
yürüyen bu diyalog süreciyle ilgili ifade ettiğimiz bütün önerilere Hükûmetin
bir an önce yanıt vermesi gerektiğini, müzakere süreçlerinin yasal zemini ve
hukuki statüsünün bir an önce oluşturulması gerektiğini, bu konuda gerek akil
insanlardan gerekse de Türkiye’nin vicdan sahibi kanaat sahiplerinden süreci
takip edecek üçüncü bir gözün, üçüncü bir heyetin bir an önce oluşturulması
gerektiğini ifade etmek istiyoruz. Orta Doğu’da iflas noktasına gelmiş, içeride
sıkıntı yaşayan dış ve iç politikalardan kurtulmanın yolunun tek reçetesinin bu
olduğunu ifade etmek istiyoruz.
Yine, özellikle
Hükûmetin dış politikalarda Avrupa Birliğine yönelik dar ideolojik yaklaşımı
esas alması ve demokratik süreçleri yavaşlatmasıyla beraber Avrupa Birliğinden
gittikçe uzaklaşan bir Türkiye pratiğinin büyük tehlikeler barındırdığını ifade
etmek istiyoruz. Orta Doğu’da olduğu gibi Avrupa Birliğiyle ilişkilerinde de
insanlığı temele alarak, güç ilişkileri yerine halkların ortak geleceğini esas
alan bir anlayışı ortaya koyarak bizler hem halklarımıza hem de bölgeye
kazandırabileceğimize inanıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye’de yine, demokratikleşme süreçlerinin
hızlandırılmamasının getirmiş olduğu acı tablolardan biri de Gezi direnişi
sırasında ortaya çıkan tablodur. Gezi eylemleri sırasında daha fazla özgürlük,
daha fazla demokrasi ve yerinden yönetim talebini dikkate alacağınıza,
uygulamış olduğunuz polis zoruyla 6 vatandaşımızın hayatını kaybetmesine, 8
bine yakın yurttaşımızın yaralanmasına ve yine binlerce insanımızın gözaltına
ve cezaevi süreçlerine tabi olmasına sebep oldunuz. Bütün bu yanlışların, bütün
bu zor politikaların reçetesinin daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük ve
daha fazla barış mücadelesi olduğunu ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Baluken.
Şimdi, şahıslar
adına konuşmalara geçiyoruz.
Şahsı adına,
lehinde olmak üzere, Halkların Demokratik Partisi Genel Başkanı ve İstanbul
Milletvekili Sayın Sebahat Tuncel konuşacak. (BDP ve HDP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Tuncel.
Süreniz on
dakika.
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2014 bütçesi üzerine usulen şahsım adına, ancak
Halkların Demokratik Partisinin 2014 bütçesine ilişkin görüş ve önerilerini
sunmak üzere karşınızda bulunmaktayım, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama
geçmeden önce, Sayın Başkan da buradayken… Biz yeni bir partiyiz. Tabii ki
alışılagelmiş bir gelenek olarak ne zaman ki kendimize değdiğinde demokrasiyi o
zaman daha çok hatırlarız. Şu an Halkların Demokratik Partisinin 4 milletvekili
var ama oturacak yerimiz yok. Mümkünse, Sayın Başkandan, en azından, bu sol
tarafta olan iki koltuğu almak isteriz, oturacak bir yer bulmak açısından. (BDP
HDP sıralarından alkışlar) Çünkü Meclisin işleyişi açısından da -hani grubu
olmasa da çünkü bu Meclis grubu olan partilere imtiyaz tanıyor- grubu
olmayanların da sözünün olması açısından önemli diye düşünüyorum.
Değerli
milletvekilleri, ben de, bütçe üzerindeki değerlendirmeye geçmeden önce, bugün
İnsan Hakları Haftası’nın başlangıcı, 10 ve 17 Aralık. Ne yazık ki Türkiye’nin
insan hakları konusundaki karnesi çok iyi sayılmaz. Arkadaşlarımız da, biraz
önce kürsüye gelen arkadaşlarımız da ifade etti. Ben, sadece birkaç rakam
vererek bu durumu, bu karneyi sizinle paylaşmak istiyorum.
Sadece 2013 yılında
7 faili meçhul vaka yaşanmıştır Türkiyede, 15 kişi
polis kurşunuyla katledilmiştir, kara mayını sonucu 7 insanımız hayatını
kaybetmiştir. 526 hasta tutuklu bulunmaktadır, bunların 154’ü acil ve şu an
bırakılmayı bekliyor.
AKP iktidarı
boyunca 384 faili meçhul cinayet yaşanmış, 13.536 kişi de işkence ve kötü
muameleye maruz kalmıştır. Bunun dışında, Türkiye’de demokrasiden, emekten,
özgürlükten bahseden herkes ne yazık ki “Terörle Mücadele Kanunu” denilen,
toplumla mücadele yasasına dönüşen kanun nedeniyle gözaltına alınmış ve
tutuklanmıştır. KCK basın davası, KCK avukatlar davası, KCK siyasetçiler davası
bunun en temel göstergesidir.
Bugün
Parlamentoda Cumhuriyet Halk Partisinin sayın milletvekili özgürlüğüne kavuştu.
Kendisine “Geçmiş olsun.” diyoruz ama bu, sorunları çözmez, BDP
milletvekillerinin de derhâl bırakılıp buraya gelip yasama faaliyetine
katılması gerektiğini düşünüyoruz. Ancak, bu da sorunumuzu çözmeyecektir çünkü
biraz önce de söylediğim gibi TMK mağduru binlerce insan vardır cezaevinde ve
bu adaletsizlik bir an önce giderilmek durumundadır.
Değerli
milletvekilleri, aralık ayının içerisindeyiz, aralık ayı -içerisinde sadece, bu
sorunlar yok- aynı zamanda Roboski katliamının yıl
dönümü ve Maraş katliamının yıl dönümüdür. Daha da geçmişe gidersek,
Çerkezlerin Aralık 1922’de Gönen-Manyas’tan sürgün edilişinin yıl dönümüdür.
Türkiye, kendi geçmişiyle yüzleşmek zorundadır. Kendi geçmişiyle yüzleşmeyen
bir Türkiye’nin demokratikleşmesi ne yazık ki mümkün değildir.
Biraz önce burada
ana muhalefet partisi lideri, Gezi’de Hakk’a yürüyen canlar için başsağlığı
diledi, üzüldüğünü ifade etti ama Sayın Genel Başkandan şunu da beklerdik, iki
gün önce Gever’de, 6 Aralıkta polis kurşunuyla infaz
edilen 2 arkadaşımıza, Hakk’a yürüyen 2 arkadaşımıza da başsağlığı dilemesini
beklerdik. İşte sorun bu, sevgili arkadaşlar, biz bu ülkede sevinçlerimizi
paylaşamadığımız gibi üzüntülerimizi de paylaşamıyoruz, ayrıştırıyoruz. Bunu
değiştirmediğimiz sürece Türkiye’de gerçek anlamda demokrasinin inşa edilmesi
mümkün değil.
Halkların
Demokratik Partisi olarak biz, Türkiye’nin tüm bu sorunlarını kendi sorunumuz
olarak görüyoruz. Bu ülkede Ermenilerin, Arapların, Kürtlerin, Türklerin,
Alevilerin, inançlıların, inançsızların tüm sorununu kendi sorunumuz olarak
görüyor ve bu ülkenin mutlaka demokratikleşmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Değerli
arkadaşlar, bugün burada 76 milyonu ilgilendiren bütçeyi görüşüyoruz ama bu
bütçeye yönelik, özellikle hazırlanma tarzına ilişkin eleştirilerimiz var, bunu
sizinle paylaşmak istiyorum:
İlki, hiç bu
kürsüde dile getirilmeyen… Sadece Barış ve Demokrasi Partisi ve arkadaşlarımız
dile getirdi. Bu bütçe erkek bütçesidir, kadın körüdür. Kadınlar, yani Türkiye
toplumunun yarısını oluşturan kadınlar bu bütçede görülmemiştir, hiçbir parti
de bunu dile getirmemiştir. Bu, bir sorundur sevgili arkadaşlar. Toplumsal
cinsiyete duyarlı bütçeleme, bugün bütün dünyada uygulanan, birçok ülkede
uygulanan ve Türkiye’de de kadınların temel talebidir; birincisi bu.
İkincisi: Bu
bütçe katılımcı değildir. Yani bu bütçe daha çok… Dikkat ederseniz, aslında
milletvekilleri de katılmamıştır. Ne tartışıldığını bilmiyor; o yüzden de
Parlamentoda grubu bulunan partilerin Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı
tartışmalardan ibarettir. Oysa bunun dışında sevgili arkadaşlar, 76 milyonu
direkt ilgilendiren ve aslında bir bütün olarak bu bütçenin yükünü taşıyan
insanlar bunun dışında bırakılmıştır. Bu, kabul edilebilir bir durum değildir,
bunu da ilkesel olarak eleştiriyoruz.
Değerli
arkadaşlar, bu, AKP iktidarının daha çok, ideolojik olarak hazırladığı, masa
başında, şeffaflıktan uzak, katılımcılıktan uzak, toplum mühendisliği yaptığı
ve kendisini aslında önümüzdeki dönem seçimlere hazırlayan bir bütçenin ötesine
gitmemektedir.
Halkların
Demokratik Partisi olarak biz, Türkiye’de yoksulluğun, yoksunluğun ve emek
sömürüsünün olmadığı, eşitliğin, özgürlüğün, adaletin ve barışın yaşam bulduğu,
bütün sorunların serbestçe tartışıldığı, kimsenin inançsal ve etnik kimliğini
gizlemek zorunda kalmadığı, kadın erkek eşitliğinin sağlandığı, homofobinin son bulduğu, tarım alanlarının, meraların,
kıyıların, ormanların, yaşam alanlarının tarihî ve doğal kimliklerinin
korunduğu, siyasal tarihiyle yüzleşmiş, Türkiye’de yaşayan halkların barış ve
kardeşliğini esas alan, Orta Doğu ve dünya halklarıyla barışık, özgür ve
demokratik bir Türkiye için mücadele ediyoruz. Bütçe meselesine de böyle
bakıyoruz.
Eğer gerçekten bu
bütçe, Türkiye halkları için bir farklılık yaratacaksa bu barış olmalıdır ama
bakıyoruz bütçeye nasıl hazırlanmış? Bütçenin büyük kısmı vergilere dayanırken
bu vergiler ise başta kadınlar olmak üzere, yoksullara, emekçilere
yüklenmiştir. Sabahtan beri bu kürsüde vergilerin ne kadar önemli olduğu
konuşuldu. Biz HDP olarak bu vergilerin vatandaştan ziyade, servet, kâr ve rant
üzerinden alınması gerektiğini düşünüyoruz. Zaten bu yükün çoğunu yoksul,
emekçi insanlar taşımaktadır. Dolayısıyla, vergileri de yoksul, emekçi
insanların üzerine yıkmak çok antidemokratiktir ve bu, kabul edilebilir bir
durum değildir.
Savaş yatırımı ve
harcamalarına, örtülü ödeneğe, imtiyaz yaratan, doğayı ve suyu metalaştıran tüm
harcama kalemlerine karşıyız. Bütçe harcamalarında hedeflenmesi gereken sağlık,
eğitim, ulaşım, gıda, su, barınma ve sosyal hakların kamusal bir hizmet olarak
yerel demokratik özerklik anlayışı içinde tüm toplumsal kesimlere koşulsuz,
eşit ve bedelsiz olarak sunulması gerektiğini savunuyoruz. Bizim anlayışımıza
göre bütçede, toplumun farklı kesimleri, ekolojik, ekonomik, kültürel ve
coğrafi farklılıklarını gözeten ve yerel demokrasinin gereklerini yerine
getirerek, eşitsizlikleri gideren bir paylaşım mekanizması içerisinde ele
alınmalıdır. Aksi takdirde adaletsizliği, eşitsizliği derinleştirmektedir. Ama
AKP’nin bütçesine baktığımızda neoliberal
politikaları daha da sağlamlaştıran, bu perspektiften bakan, piyasanın
ihtiyacına göre kendisini hazırlamış, yoksulun, emekçinin değil, aksine, daha
çok, bir grubun ihtiyaçlarına göre düzenlenmiş bir bütçeden bahsediyoruz. Bu,
bugünkü değil, on iki yıllık iktidarı boyunca AKP bunu yaptı.
Diğer taraftan da
arkadaşlar, bu bütçeyle özgürlükler kısıtlanmaya çalışılıyor. Bu, ciddi bir
sorun. 2014 bütçesinde ilk başta göze çarpan en önemli eksiklik denetim
mekanizmasıdır. Burada ifade edildi. İktidar bunu çok reddetti ama bu, bir
gerçek. Sayıştay denetiminin devre dışı bırakılması, kamu denetimi ve
şeffaflığına ilişkin eleştiri ve uyarıların göz ardı edilmesi, mali ve idari
konularda topluma hesap vermeyi reddetmek anlamına gelmektedir. Topluma hesap
vermeyi reddeden bir anlayışın meşruluğu yoktur sevgili arkadaşlar. Bakın, biz
sadece burada bu bütçeyi nasıl harcayacağımızı konuşuyoruz. Oysa, bu bütçenin
nasıl hazırlandığı, nasıl değerlendirildiği de önemlidir. Bu açıdan ciddi
anlamda bundan sonraki süreçte bunun denetime açılması gerektiğini düşünüyoruz.
Değerli
milletvekilleri, tabii ki, on dakikada Halkların Demokratik Partisinin tüm
görüşlerini burada anlatabilmem mümkün değil ama şunun altını bir kez daha
çizmek istiyorum: Bu bütçeyle birlikte, özellikle son dönemlerde işçilerin,
emekçilerin başına bela olan esnek çalışma düzeninde en temel haklar, iş
sağlığı ve iş güvenliği ciddi anlamda sıkıntı hâline gelmiş durumdadır. Bu
konuda, gerçekten, Türkiye’de 1.145 işçi cinayeti 2013 yılında yaşanmıştır ve
bu esnek çalışma modeli, bu bütçeyle meşrulaştırılıyor ve bu, aslında yeni
ölümleri, yeni emek sömürüsünü de beraberinde getiriyor. Farkındasınızdır,
şimdi, birçok firma, iflas etti diye, işçileri işten çıkartıyor, emeğinin
hakkını vermiyor. Oysa bu bütçede Hey Tekstil işçileri, Feniş
işçileri, Kazova işçilerinin emeğinin karşılığını
verecek bir planlama çıkarılabilirdi. Onun yerine yeni mağdurlar yaratacak bir
bütçe yaklaşımı var.
Yine,
taşeronlaşma, bu konu da ciddi bir sorun. Bu Meclis bu taşeronlaşma meselesini…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Evet,
süreniz bitti.
Ek bir dakika
süre veriyorum. Lütfen görüşlerinizi tamamlayınız.
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) – Sayın Başkan, diğer arkadaşlara verdiniz.
BAŞKAN –
Uygulamalar hep öyle olmuş. Ben ona uymaya çalışıyorum.
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) – Diğer arkadaşlarımıza beş dakika verdiniz.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Genel başkanlara beş dakika daha verdiniz.
BAŞKAN – Ama
onlar gruplar adına konuşma yaptı.
Hiç vakti
harcamayın. Ben uygulama neyse onu mümkün olduğu kadar yapmaya çalışıyorum. Devam
edin.
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) – Pozitif ayrımcılık yapın.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – İki dakika Sayın Başkan.
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) – Sevgili arkadaşlar, bu bütçe aynı zamanda kadınlara karşı
oluşturulmuş bir bütçedir. AKP Hükûmeti, cumhuriyetin tek partili iktidarı
sırasında CHP Genel Sekreteri Recep Peker’in konuşmasında vurguladığı “en az
çocuk” meselesini miras almış ve bugün bunu politika olarak değerlendirmiştir.
Dolayısıyla biz kadın bedeni üzerinden, kadınlar üzerinden bir baskı aracına dönüşen
bu anlayışın reddedilmesi gerektiğini, kadın bakanlığının kurulması gerektiğini
düşünüyoruz ama bunun yerine Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun
kapatılacağı gibi tartışmalar var. Sayın Bakan umarım bu konuda bize cevap
verir. Bunun gelişmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Yine, sevgili
arkadaşlar, bu ülkenin en temel sorunlarından birisi Kürt sorunu. Halkların
Demokratik Partisi olarak biz barış meselesini kendi meselemiz olarak görüyoruz
ve bu konuda kendimizi taraf olarak görüyoruz. Dolayısıyla, bu ülkede barışın,
demokrasinin, özgürlüğün sağlanması, farklılıkları kabul etmekle ancak mümkün
olacaktır. Bundan uzak bir yaklaşım bu ülkede sorunları çözmeyecektir. Biz yeni
bir zihniyetle, yeni bir bakış açısıyla Türkiye’de cumhuriyeti yeniden kurmanın
mümkün olduğunu düşünüyoruz. Tam da şimdi, cumhuriyeti yeniden kurmanın
zamanıdır. Artık, doksan yıllık inkâr, imha ve asimilasyon politikası son
bulmuştur. Yeni dönemde, gerçekten, barış mümkündür. Türkiye’nin farklı kimlik
ve kültürleriyle bunu yapmak mümkündür ama bu Mecliste henüz bu zihniyet
yoktur.
Dün üç parti,
“Kürdistan” kelimesi nedeniyle BDP’nin muhalefet
şerhini bu şeyden çıkarmıştır. Buradan soruyorum: Siz bu kelimeyi
çıkarttığınızda, Kürt halkının gönlündeki “Kürdistan” kelimesini çıkartabilecek
misiniz? Siz şimdi Türkiye’yi mi kurtardınız? Gerçekten, “Kürdistan” kelimesi
çıkınca Türkiye’nin bütün sorunları çözüldü mü, yoksa barış için yeni duvarlar
mı ördünüz? Bunu sadece iktidara değil, ana muhalefete ve muhalefete de
soruyorum.
Değerli arkadaşlar,
biz bir arada yaşamak zorundayız. Bir arada yaşamanın koşulu, birbirimize saygı
duymak, birbirimizin dilini, kimliğini, kültürünü kabul etmektir. Hâlâ bu
ülkede insanlar ana dilde eğitim istediği için, kendi dilini, kimliğini,
kültürünü istediği için “terörist” ilan ediliyorsa burada bir sorun var
demektir. Bu sorunu gidermek hepimizin sorumluluğu. Bizim bu sorumluluğu almaya
hazır olduğumuzu bir kez daha ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(BDP sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Hamzaçebi.
VIII.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in 506 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 507 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın tümü üzerinde şahsı adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ve Yüksekova’da meydana gelen olaylarda
hayatını kaybeden vatandaşlara Allah’tan rahmet dilediklerine ilişkin
açıklaması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Sebahat Tuncel konuşmasında Genel
Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun Gezi olayları
nedeniyle hayatını kaybeden vatandaşlarımıza ilişkin olarak üzüntü cümleleri
beyan ettiğini, ancak iki gün önce Yüksekova’da meydana gelen olaylarda
hayatını kaybeden vatandaşlarımız nedeniyle benzer bir duygu ifadesini
kullanmadığını ifade ederek, bundan üzüntü duyduğunu ifade etti.
İki gün önce
Yüksekova’da meydana gelen olaylarda hayatını kaybeden vatandaşlarımızla ilgili
olarak, Ankara Milletvekilimiz ve İnsan Hakları Komisyonu Başkan Vekilimiz
Sayın Levent Gök, bugün yapmış olduğu basın toplantısında, Cumhuriyet Halk
Partisinin İnsan Hakları Komisyonu üyesi olarak kendisinin ve diğer
arkadaşlarımızın üzüntülerini ifade etmiştir. Biz de hayatını kaybeden
vatandaşlarımıza buradan Allah’tan rahmet diliyoruz. Elbette bu olaya neden
olan kişilerin de, sorumluların da bulunmasını arzu ediyoruz.
BAŞKAN – Evet,
teşekkür ediyorum, tutanaklara geçti.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.43
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.52
BAŞKAN: Cemil ÇİÇEK
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Mine LÖK
BEYAZ (Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27’nci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
2014 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/832) (S. Sayısı: 506) (Devam)
2.- 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı,
2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak
Hazırlanan 2012 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi, Maliye Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı Tarafından Sayıştaya Gönderilen Genel Faaliyet Raporları ile Bu
Raporlara İlişkin Sayıştay Değerlendirmesini İçeren 2012 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2012 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi, 2012 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/798, 3/1275, 3/1277, 3/1278, 3/1279) (S. Sayısı: 507) (Devam)
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Şimdi söz sırası,
konuşmalara cevap vermek üzere Hükûmet adına Sayın Başbakanda. (AK PARTİ
sıralarından ayakta alkışlar)
Sayın Başbakan,
alınan karar gereğince, sizin de söz süreniz bir saat.
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; heyetinizi
saygıyla selamlıyor, 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı görüşmelerinin
ülkemiz, milletimiz, demokrasimiz ve ekonomimiz için hayırlı olmasını Allah’tan
niyaz ediyorum.
2014 bütçe
tasarısının hazırlanmasında emeği geçen Maliye Bakanlığımıza, Plan ve Bütçe
Komisyonumuza, tüm bakan, milletvekili arkadaşlarımıza, bürokrat ve
teknokratlarımıza şahsım, ülkem ve milletim adına şükranlarımı sunuyorum.
Yaklaşık on bir gün sürecek Genel Kurul müzakerelerinin her boyutuyla yapıcı
olmasını, karşılıklı saygı, hoşgörü ve nezaket dairesinde ilerlemesini, ülkemiz
için hayırlı neticelere vesile olmasını da gönülden arzu ediyorum.
Konuşmamın hemen
başında, bugün açıklanan 2013 yılı üçüncü çeyrek büyüme rakamlarının ülkemize,
milletimize, hayırlı olmasını diliyorum. Türkiye ekonomisi üçüncü çeyrekte
beklentinin üstünde, yüzde 4,4 oranında büyüdü. İlk üç çeyrek büyüme ortalaması
yüzde 4 oldu. Geriye dönük dört çeyreğe bakıldığında, Türkiye’nin millî geliri
de 822 milyar dolara ulaştı. Dünyada durgunluk devam ederken, büyüme oranları
son derece düşük seyrederken Türkiye ekonomisinin bu kadar yüksek bir büyüme
performansı göstermesi, hiç kuşkusuz, milletimiz adına son derece sevindirici
bir gelişme. Bu güzel neticenin elde edilmesinde emeği olan herkesi, işçi,
memur, çiftçi, tüccar, sanayici, ihracatçı, her bir vatandaşımızı gönülden tebrik
ediyor, kendilerine teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AK PARTİ hükûmetleri olarak bugüne kadar 11 bütçe
hazırladık, başarıyla uyguladık ve bugün 12’nci bütçenin görüşmelerini
yapıyoruz. Tek parti dönemlerinin ardından demokrasi tarihimizde ilk kez bir
siyasi parti, yani AK PARTİ, kesintisiz olarak on bir yıl Hükûmet görevini
üstlendi ve art arda 12 bütçe hazırladı. Böyle rekor bir süre hizmet etme
görevinin milletimiz tarafından AK PARTİ hükûmetlerine tevdi edilmiş olması,
hiç kuşkusuz, büyük bir onurdur, büyük bir bahtiyarlıktır. Ancak, bunun çok
büyük bir sorumluluk anlamına geldiğini de biliyoruz. On bir yıl boyunca bu
sorumluluğun gereğini yerine getirmenin gayreti içinde olduk. Milletimizin
güvenini, teveccühünü boşa çıkarmadık.
On bir yıllık
süre içinde 3 genel seçim, 2 mahallî seçim ve 2 halk oylaması yapıldı. Bu 7
seçimde de milletimizin huzuruna çıktık, hesabımızı verdik ve Allah’a hamdolsun
milletimizden her seferinde tam not aldık.
Türkiye, çok uzun
bir aranın ardından, AK PARTİ hükûmetleriyle istikrar ve güven ortamına
kavuştu. On bir yıl boyunca tesis edilen bu istikrar ve güven ortamını muhafaza
ederken bu fırsatı azami derecede değerlendirmenin, Türkiye’yi tarihî
başarılarla buluşturmanın mücadelesi içinde olduk.
Türkiye on bir
yıllık AK PARTİ hükûmetleri döneminde, sadece 2002 yılına göre değil, sadece
2001 ekonomik krizine göre değil, önceki tüm hükûmetlere nazaran çok başarılı
bir performans sergilemiş, yapılanlara kat kat fazlasını eklemiş, ilklerle,
rekorlarla tanışmıştır.
Geride
bıraktığımız on bir yılın hem bize, yani Türkiye’ye hem dünyaya verdiği çok
anlamlı, çok değerli bir mesaj var: Zemin sağlamsa, huzur varsa, istikrar
varsa, güven ve güvenlik varsa, o zemin üzerinde ekonominin de istikrarla
büyüdüğünü, refahın arttığını millet olarak hep birlikte müşahede ve tecrübe
ettik.
Aslında biz bunu
geçmişte 2 kez daha yaşadık. Merhum Menderes’in Başbakanlığı döneminde on
yıllık güven ve istikrar zemininde Türkiye ekonomisi de istikrarla büyümüş,
refah artmış, ülke güç kazanmıştı. Ardından 1983-1989 arasında, merhum Özal
döneminde, sağlanan güven ve istikrar zemininde yine Türkiye büyük atılımlar
gerçekleştirmişti. Tek parti dönemlerinde, koalisyon dönemlerinde, darbe
süreçlerinde, siyasi istikrarsızlık dönemlerinde Türkiye ekonomisi kan
kaybetmiş, güç kaybetmiş, Türkiye çok ağır bedeller ödemişti. Geçmişte yaşanan,
bugün de AK PARTİ hükûmetleri döneminde on bir yıldır süren tecrübe gösteriyor
ki Türkiye, sağlam bir zemine sahip olduğu müddetçe büyümeye, kalkınmaya, ilerlemeye
devam edecektir. Demokrasi kurallarıyla işledikçe, millî irade tüm süreçlere
egemen oldukça, Türkiye, önüne koyduğu her hedefe kolaylıkla ulaşacak,
hedeflerini aşacak ve aynı şekilde büyümeyi sürdürecektir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; burada, bu salon içinde her birimiz milleti yani millî
iradeyi temsil etmek gayesiyle bulunuyoruz. Bizim buradaki varlık sebebimiz,
millî iradenin tecellisidir. Bu salon içinde çoğunluk da azınlık da millî
iradenin eseridir. İktidar partisine mensup milletvekilleri de muhalefetin
vekilleri de millî iradenin gereği olarak buradadır. Millî iradeyi korumak ve
güçlendirmek -altını çizerek ifade ediyorum- sadece iktidar partisi
vekillerinin değil, bu salondaki her vekilin birinci vazifesidir. Türkiye’nin
her meselesinin müzakere edilmesi, istişare edilmesi, çözülmesi gereken zemin
işte burasıdır. Türkiye’nin her meselesinde hem muhatap hem de çözüm aracı, bu
salondaki vekiller ve onların arasından teşekkül etmiş hükûmettir. Bu salonun
dışında, bu salondaki vekillerin dışında hiç kimse, hiçbir kurum, Allah’tan
başka hiçbir güç, bu ülkeye ve bu millete istikamet veremez. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Hiçbir vekil, hiçbir siyasi parti millî iradeyi hedef
alan, millî iradeyi, Meclis iradesini zayıflatmaya çalışan saldırılar
karşısında kayıtsız kalamaz.
Bakın, geçmişte
maalesef, bu salonun içinde kimi vekiller, kimi siyasi partiler millî iradeye
ve Meclise yönelik saldırılara karşı dik durmamış, hatta zemin hazırlamış,
hatta bu saldırıları alkışlamış, onaylamıştır. Millî irade ve Meclis iradesini
yok sayan bir vekil ya da siyasi parti en başta kendisini inkâr etmiş olur. Şu
noktanın da altını özellikle çiziyorum: Millî iradeye yönelik tehdit sadece
düşmanlardan gelmez, millî iradeye yönelik tehdit sadece silahlı güçlerden
gelmez; terör millî iradeye yönelik tehdittir, şiddet içeren eylemler millî
iradeye yönelik tehdittir, sermaye eğer kendisini Meclis iradesinin üzerinde
vehmediyorsa bu da millî iradeye tehdittir, medya kendisini Meclis iradesinin
üzerinde görüyorsa bu da millî iradeye tehdittir, birtakım çeteler, birtakım
karanlık örgütler, mafya yapılanmaları millî iradeye doğrudan doğruya
tehdittir. İşte, bütün bu tehditlere karşı durması gereken sadece iktidar
partisinin vekilleri değil, tüm vekiller, tüm siyasi partilerdir. Millet
iradesine, milletin tercihlerine yönelik her saldırı, sadece iktidar partisini
değil, Meclisin tamamını hedef alır. Eğer bir siyasi parti teröre karşı net
tavır sergilemiyor, terörle arasına mesafe koymuyor, terörü açık şekilde
kınayamıyorsa millî iradeyi, siyaseti, en önemlisi kendisini inkâr ediyor
demektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Eğer bir siyasi parti şiddet içeren
sokak eylemlerini aleni destekliyorsa, oradan medet umuyorsa, hatta kendi
vekilleri polise taş atıyor, hakaret ediyorsa o siyasi parti, Meclisin, millî
iradenin, siyasetin saygınlığını önemsemiyor demektir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Eğer, kimi sermaye çevreleri, kimi medya kuruluşları çirkin
ittifaklar eşliğinde Meclisi ve millî iradeyi hedef alıyor, muhalefet ve
iktidar bu saldırılara karşı ortak tepki koymuyorsa millî irade yara alıyor
demektir.
Vekillerin ve
siyasi partilerin güçlerini aldıkları yer sadece ve sadece millettir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Vekillerin ve siyasi partilerin hesap verecekleri yegâne
makam milletin ta kendisidir. Milletten değil de terörden, şiddet içeren sokak
eylemlerinden, sermaye ve medyadan güç devşirmeye çalışanlar meşruiyetlerini
kaybeder, millet ve tarih nezdinde mahcubiyet yaşarlar. Yakın tarihimiz bunun
çok sayıda örneğine şahitlik etti. Sandık, hiçbir hatayı hesapsız bırakmadı.
Elbette sivil toplum, medya, sokağın sesi demokrasilerde önemlidir. Ancak,
eline silah alan ya da elindeki gücü silah gibi kullananlar demokrasiye fayda
sağlamaz, zarar verirler. Mademki bu ülke 23 Nisan 1920’de millî iradenin
hâkimiyeti üzerine bina edilmiştir, öyleyse millî iradenin dışında, fâni hiçbir
güç tanınamaz.
Hükûmet olarak,
on bir yıl boyunca, millî iradenin tam anlamıyla tecelli etmesi, güç kazanması,
bütün süreçlere hâkim olması için çok samimi bir mücadele verdik. Her meselede
hakem millet oldu. Her meselede yegâne karar verici millet oldu. Milletimize
inandık, güvendik. Milletimizin her meselede en iyi kararı vereceğine itimat
ettik ve her zaman milletimizle hareket ettik.
Türkiye, tıpkı 23
Nisan 1920’de olduğu gibi, askerî ve sivil tüm mercilerin üzerinde olan Türkiye
Büyük Millet Meclisinin iradesiyle yoluna devam edecektir.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Yalandan kim ölmüş!
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Demokrasimiz ancak bu şekilde ileri standartlara
ulaşabilir. Ekonomi ancak bu şekilde büyüyebilir. Türkiye’de sosyal barış,
huzur, kardeşlik ancak bu şekilde tesis edilebilir.
Siyaset için
milletin desteği yeterlidir, siyasetin başka hiçbir desteğe ihtiyacı yoktur.
Meclis içinde de, dışında da artık herkes, her kesim bunu anlamalı ve
kabullenmelidir. Türkiye’ye, terör, şiddet eylemleri, sermaye, medya, çeteler
değil, yalnızca millet istikamet çizer. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; terörün yaklaşık otuz yıldır Türkiye’de siyasete nasıl
etki etmeye çalıştığını hepimiz gördük ve yaşadık. Şunu kabul etmeliyiz ki
terörün siyaset üzerindeki etkisi, sadece terörden değil, bundan yarar
sağlamaya çalışan siyasetçilerden de kaynaklanmıştır. Siyaset kurumu kimi zaman
terörün siyaseti belirleme etkisine göz yummuş ve Türkiye bunun ağır
bedellerini ödemiştir. Terörün gölgesinde siyaset yapmak, terör saldırılarını
hükûmetler aleyhine kullanmak, şehit cenazelerini istismar etmek, zaman zaman
terörü siyaset üzerinde güçlü bir etki hâline getirmiştir. Terör saldırıları
karşısında hükûmetler zora düştüğünde, bu ülkede muhalefetin ellerini
ovuşturduğu görülmüştür. Öte yandan, meselenin çözümü için otuz yıl boyunca
ortak bir irade oluşturulmamıştır. Geçmişte hükûmetler terör karşısında risk
almaktan kaçınır hâle gelmiş, cesaretle meselenin üzerine gidememiştir.
Biz, on bir yıl
boyunca bu riskten hiçbir zaman kaçınmadık. Millî irade üzerinde, ekonomi
üzerinde, demokrasi, sosyal barış ve kardeşlik üzerinde bir tehdit teşkil eden
terör karşısında cesur ve kararlı bir duruş sergiledik. Meseleyi sadece
güvenlik boyutuyla değil, ekonomik, sosyal, diplomatik boyutuyla ele aldık.
Geldiğimiz noktada, Türkiye, birliğinden ve kardeşliğinden hiçbir taviz
vermeden terörsüz bir ortam inşa etmeyi başarmıştır.
Bunun belli
çevrelerde çok ciddi rahatsızlık oluşturduğunu görüyoruz. Terörün yeniden
canlanması ve can alması için çok ciddi gayretlerin olduğunu görüyoruz. Bir
yıldır devam eden huzur sürecini sabote etmek için özellikle bugünlerde
tahriklerin devreye sokulduğunu çok iyi görüyor ve biliyoruz.
Çok ilginçtir,
terör, otuz yıldır, hemen her seçim öncesinde, seçimleri etkilemek üzere ihale
almıştır. 30 Mart seçimleri öncesinde terörü canlandırmak için ortaya konulan
tahriklerin de böyle bir gayeye matuf olduğunu çok iyi anlıyoruz.
Buradan Türkiye
Büyük Millet Meclisine ve aziz milletimize açık açık ilan ediyorum: Son
günlerde sahnelenmek istenen tahrikler doğrudan doğruya milli iradeye
yöneliktir, huzura yöneliktir, barışa yöneliktir, en önemlisi de seçim sürecini
etkilemeye yöneliktir. Türkiye Büyük Millet Meclisi ve millet bu saldırılar
karşısında tek yürek olduğu takdirde bu tahrikler asla başarıya
ulaşamayacaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Aziz milletimizi sağduyulu
olmaya, dikkatli olmaya davet ediyorum. Özellikle Doğu ve Güneydoğu’da yaşayan
vatandaşlarımızın, bir yıldır devam eden huzur iklimini sabote etmeye yönelik
bu kışkırtmalara karşı uyanık olmalarını rica ediyorum.
Bakınız, şu son
bir yıl içinde, Türkiye genelinde olduğu gibi Doğu ve Güneydoğu illerimizde de
çok farklı bir atmosfer oluştu. Bölgede ticaret canlandı, turizm canlandı,
bölgede yatırımlar hız kazandı. İnsanlar köylerine dönmeye, mezralarına
çıkmaya, yıllardır gidemedikleri dağlara, yaylalara gitmeye başladı. Askerimiz,
polisimiz, düğünlerde vatandaşın sevincine, cenazelerde acısına eşlik etmeye
başladı. Bölgeye yatırımcılar gelmeye, bölgeye Türkiye’nin her tarafından
turistler, ziyaretçiler gelmeye, bölgeyle tanışmaya, kucaklaşmaya başladı.
Bugün, bunların
ötesinde, bir yıldır anneler, babalar oğullarının şehadet haberini, ölüm
haberini almadı. Vatanından ayrı kalan, önce devlet, ardından terör korkusuyla
vatan hasretiyle yanıp tutuşan sanatçılar “ağlama” diyerek insanların
umutlanmasına vesile oldular. Bu umudu kırmaya, bu heyecanı köreltmeye, kara,
kışa rağmen bölgede ve Türkiye’de yaşanan bahar havasını tehdit etmeye hiç
kimsenin hakkı yoktur. Bu bahar havasına kastedenler tarih önünde hesap
veremezler. Bu bahar havasının tehdit edilmesi karşısında susanlar, ellerini
ovuşturanlar, sevinenler, tarih ve millet karşısında hesap veremezler. Bugün
“Hükümet kaybetsin, iktidar partisi kaybetsin.” diyerek terörün yeniden can
almasına göz yumanlar, sessiz kalanlar vicdanlarıyla yüzleşemez, aynada yüzlerine
bakamazlar.
Burada açık açık
bir kez daha söylüyorum: Yeter ki bir damla kan akmasın, yeter ki annelerin bir
damla gözyaşı toprağa düşmesin, yeter ki millet kazansın, Türkiye kazansın; biz
kaybetmeye razıyız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Millet bizden bu
meseleyi çözmemizi istiyor. Hiçbir taviz vermeyeceğiz, milletin başını öne
eğdirecek hiçbir adım atmayacağız. Ama, burada Anayasa’ya uygun hareket
edeceğine dair yemin edip ondan sonra “Biz bu Anayasa’yı tanımıyoruz.” demenin
anlaşılır hiçbir yanı yok.
Şehitlerimizin
ruhlarını incitecek hiçbir girişimin içinde olmayacağız.
Biz, 2001
yılında, Afyonkarahisar’dan yola çıktığımızda dört tane kırmızı çizgimizi
açıkladık: “Tek millet” dedik, “tek bayrak” dedik, “tek vatan” dedik, “tek
devlet” dedik. Biz yola böyle çıktık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Adı, milletin adı?
TANJU ÖZCAN
(Bolu) - Milletin adı ne, milletin?
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve millet anlayışımız Türkiye’deki tüm etnik
unsurları kapsar, hepsini kucaklarız; millet tanımı zaten budur.
İki: “Tek bayrak”
dedik. Bayrağımızın rengi –kıskananlar varsa öğrensin- şehidimizin kanıdır;
hilal, bağımsızlığımızın ifadesidir; yıldız, o da şehidimizin sembolüdür.
ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Ne bayrağı? Söyle bir, söyle.
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Öğrenmiyorsan bil! Türk Bayrağı tabii ki, ne bayrağı
olacak! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Bayrağı sormadı, milleti sordu, milleti!
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Millet nedir, millet? Milleti soruyoruz.
BAŞKAN – Lütfen
arkadaşlar, lütfen!
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Biz tek bir ırka hizmet etmiyoruz, biz Türk’üyle,
Kürt’üyle…
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Ayrıştırdın işte gene, gene ayrımcılık yaptın!
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – …Laz’ıyla, Çerkez’iyle, Gürcü’süyle, Abaza’sıyla,
Roman’ıyla, Pomak’ıyla Türkiye’de kim varsa insan olarak hepsine hizmet
ediyoruz. Bizim aşkımız bu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Ayrıştırmayı böyle başlattın sen, sayarak!
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Milletin adı ne?
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Çünkü biz yaratılanı Yaradan’dan ötürü seviyoruz.
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Muhalefeti de seviyor musunuz?
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – 780 bin kilometrekarenin tamamı bizim vatan
toprağımızdır ve “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, toprak eğer uğrunda
ölen varsa vatandır.” Bu anlayışla biz çalışıyoruz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Dördüncüsü de tek
devlet, Türkiye Cumhuriyeti devleti. Bunun dışında başka bir şey tanımıyoruz.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Federal mi?
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Onu özel konuşuruz.
BAŞKAN – Lütfen
arkadaşlar, laf atmayın ya; lütfen, rica edeceğim.
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Ve değerli arkadaşlarım, eski Türkiye, yasakların
olduğu, yolsuzluğun olduğu, yoksulluğun çığ gibi büyüdüğü bir Türkiye’ydi.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Sayın Başkan, Genel Başkan konuşurken laf atanlara söyleyecektin!
BAŞKAN – O zaman
da söyledim. Bakın, hiç yapmayın.
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Eski Türkiye, milletin sesine, feryadına, çığlığına
kulak tıkayan bir Türkiye’ydi. Eski Türkiye, umutlarını yitirmiş, öz güvenini
kaybetmiş, gözlerinin âdeta feri sönmüş bir Türkiye’ydi. En önemlisi de eski
Türkiye, kuruluştaki ruhtan, felsefeden, inançtan, o heyecan ve birliktelikten
hızla uzaklaşan bir Türkiye’ydi. Bu topraklar üzerinde dedelerimiz de,
babalarımız da, bizler de gerçekten büyük acılar yaşadık, büyük hüzünlere
şahitlik ettik. Ne bu güzel ülke ne de bu aziz millet yaşananları hiç hak
etmedi.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Az önce okuduğunuz “Bayrak” şiirini ders kitaplarından siz
kaldırdınız.
BAŞKAN – Sayın
İnce… Sayın İnce…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Ders kitaplarından kaldırdınız o “Bayrak” şiirini.
BAŞKAN – Sayın
İnce, bakınız, grup başkan vekili olarak çok uygun değil.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Ama o şiiri kaldırdılar kitaplardan. Kendisi okuyor ama kitaplarda
yok.
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Ölümler, gözyaşları, korkular, diz boyu yoksulluk,
çaresizlik, umutsuzluk hiç de hak ettiğimiz, hiç de layık olduğumuz bir hayat
tarzı değildi. Yine de milletçe hayata tutunduk. Dün karanlık olsa da yarının
aydınlık olacağına milletçe yürekten inandık.
Şu son on bir
yıl, ülkemizin tarihinde ve talihinde çok önemli bir dönüm noktasıdır.
İnanıyorum ki millet, on yıllar, yüzyıllar boyunca bu on bir yılı hiç
unutmayacaktır. (CHP sıralarından gürültüler)
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) – Hiç unutmayacakları garanti!
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Şu geride bıraktığımız on bir yıl aslında sadece bir
başlangıçtır.
Değerli
arkadaşlar, üç buçuk yıl iktidarda kalıp beş yılı tamamlayamayan, ondan sonra
kaçıp giden bir iktidara ne söyleyeyim ben? Söyleyecek hiçbir şeyim yok. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
HALUK AHMET GÜMÜŞ
(Balıkesir) – Putin’e “Bizi kurtar.” dedin Sayın Başbakan.
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Milletin verdiği yetki beş yıl, tamamlayamıyorsunuz,
üç buçuk yılda bırakıp gidiyorsunuz.
HALUK AHMET GÜMÜŞ
(Balıkesir) – Putin’den yardım istedin, ne istedin?
BAŞKAN – Lütfen,
arkadaşlar…
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Ve durum ortada, çok açık, net; on bir yıl ardı
arkasına milletin görevlendirdiği bir iktidar var.
Şu anda Mecliste
konuşuyoruz. Bak, bizler konuştuk, keşke siz de konuşsaydınız. Arkadaşlarım
konuştu, şimdi de ben konuşuyorum. Dinlemek bu Parlamentonun çatısı altına
yakışır, dinletmek de yakışır. Lütfen, bunu dinleyelim. (CHP sıralarından
gürültüler)
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Arkadaşlara söylemek lazım.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Dinlemeye niçin gelmediniz muhalefeti?
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Bakanlarınıza söyleyin, bakanlarınıza!
BAŞKAN – Lütfen,
arkadaşlar, bakın…
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Ve cumhuriyetimizin kuruluşunun 100’üncü yıl
dönümünü kutlayacağımız 2023, hiç kuşkusuz, bugünden farklı olacaktır. Özüyle,
ruhuyla buluşmuş, kökleriyle barışmış, kardeşlik ve dayanışma içindeki yeni
Türkiye 21’inci yüzyılı inşa etmeye devam edecek, 21’inci yüzyılı bir Türkiye
yüzyılı yapacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye, on bir yılda, demokratikleşme konusunda çok
ama çok önemli mesafe kaydetti. Bugün, 18-22 yaşlarındaki gençlerin Türkiye’nin
on bir yıl öncesi ve bugünü arasında kıyas yapmakta zorlanacaklarını biliyoruz.
Onlar on bir yıl önce çocuktular ve Türkiye’nin nereden nereye geldiğini çok
iyi değerlendiremeyebilirler. Ancak, gençlerimiz bir yana, belli bir yaşın
üstündeki pek çok kişinin de eski Türkiye ile yeni Türkiye arasında kıyas
yapmakta zorlandıklarını, açıkçası, eski Türkiye’yi çok çabuk unuttuklarını
görüyoruz. Bugünden geçmişe bakarken hadiseleri vicdan terazisinde
tartmayanlar, hakkaniyeti unutanlar, ahde vefasızlık yapanlar hiç kuşkusuz
nisyan içinde değiller fakat açık şekilde nankörlük içindedirler.
Değerli
arkadaşlarım, hiç kuşkusuz ideal noktada değiliz ama dün ile kıyaslanmayacak
bir konumdayız. Bugün bizi özgürce eleştirebilenler daha birkaç yıl öncesine
kadar belli kurumlara, belli çevrelere tek bir söz söyleyemiyordu. Bu nasıl bir
baskıcı ortam ki dün yazamadıklarınızı bugün dilediğiniz gibi yazıyor, dün
atamadığınız manşetleri bugün istediğiniz gibi atıyor, şimdiye kadar
söyleyemediklerinizi bugün rahatça ifade edebiliyorsunuz. (CHP sıralarından
gürültüler)
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Basılmamış kitaplar toplandı.
MUSA ÇAM (İzmir)
– Gazetecileri, köşe yazarlarını işten attırıyorsunuz!
BAŞKAN – Lütfen,
arkadaşlar…
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Polisimize taş atarak, hakaret ederek özgürlük
taşkınlığı yaşayanların “Özgürlük yok.” söylemleri samimiyetsizlikten başka bir
şey değildir.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Ağızdan çıkanı biraz kulak duyacak, kulak!
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Şurada, üç buçuk ay sonra milletimiz sandığa
gidecek, hür iradesiyle oy kullanacak. 2014 yılında Cumhurbaşkanlığı için, 2015
yılında milletvekili seçimi için sandık bir kez daha -merak etmeyin- önümüze
gelecek. Söylediklerine inanan varsa buyursun, bunu sandıkta teyit etsin. Hiç
telaşa gerek yok, bağırıp çağırmaya gerek yok. Orada, hesap orada! (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, size burada bir örnek vereceğim: On bir yıl önce bir
kadının, bırakın kamuda başörtüsüyle çalışması, okuması bile imkân, ihtimal
dışıydı. Bu ülke şehit annelerinin başörtüleriyle orduevlerine giremediği
günlere şahit oldu. 1999 yılında bir kadın milletvekili başörtülü olduğu için
işte bu salonda lince uğradı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) On dört yıl sonra bugün kızlarımız üniversitelerde başörtüleriyle
okuyabiliyor. Artık, kadınlar kamuda başörtüleriyle çalışabiliyor.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Artık bırak bu işi ya!
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Kadın milletvekilleri bu salon içinde özgürce
başlarını örtebiliyorlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler)
MUSA ÇAM (İzmir)
– 2004’teki Millî Güvenlik Kurulunda attığınız imzalardan da biraz
bahsederseniz...
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Allah’a hamdolsun, Türkiye normalleşiyor, adalet güç
kazanıyor. On dört yıl önce bu salondaki ve bu salonun dışındaki linç
girişimleri karşısında dik duramayanların, bugün tesis ettiğimiz özgürlük
ikliminde geçmişi hoyratça eleştirmelerini de milletimin vicdanına ve takdirine
havale ediyorum.
Demokrasiden ve
özgürlüklerden korkmadığımız için Türkiye’yi yasaklardan kurtardık,
zincirlerinden, prangalarından kurtardık, bugünlere taşıdık. Korkmadan,
çekinmeden geleceğe yürümeye devam edeceğiz. Türkiye büyük bir devlettir.
Milletiyle, tarihiyle ve ecdadıyla çok büyük bir devlettir. Türkiye,
özgürlüklerden korkacak kadar küçük bir devlet değildir. Türkiye başörtüsünden,
inançlardan, dillerden, türkülerden, şarkılardan, kelime ve kavramlardan
korkacak kadar küçük bir ülke değildir.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Vallahi, dün Kürdistan’ı yasakladınız, korkuyorsunuz.
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Türkiye, kendi öz vatandaşından korkacak, onu
kendisine tehdit olarak görecek kadar küçük bir devlet hiç değildir. Türkiye,
on bir yılda demokrasi ve özgürlükle büyüdü, bundan sonra da öyle büyümeye
devam edecektir. Her reform Türkiye’yi daha da büyütecek, her reform
Türkiye’nin gücüne güç, itibarına itibar katacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; on bir yıllık süreçte Türkiye’nin dış ticaret hacmi
4,5 kat artış kaydetti. Bugün burada bazı rakamlar telaffuz ediliyor. Biz hangi
rakamdan devraldık Türkiye’yi? 230 milyar dolardan devraldık. Şu anda
geldiğimiz rakam -2012’yi söylüyorum, şu anı söylemiyorum, şu an daha da
ilerdeyiz- 782 milyar dolara ulaştık. Fark bu.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Borçtan bahset.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Borç mu bu?
BAŞKAN – Lütfen
arkadaşlar...
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Ben millî geliri konuşuyorum, borcu konuşmuyorum,
borca da geleceğim.
2002 yılında 87
milyar dolar olan dış ticaretimiz 2012 sonunda 389 milyar dolara ulaştı.
İhracatımız 36 milyar dolardan 152,5 milyar dolara ulaştı.
MÜSLİM SARI
(İstanbul) – İthalat?
İZZET ÇETİN
(Ankara) – İthalat ne oldu? İthalatı da söyle Sayın Başbakan.
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Kasım ayında, aylık bazda tarihimizin en yüksek
ihracat rakamına ulaştık. Dünyadaki, özellikle Avrupa’daki daralmaya rağmen,
Türkiye’nin ihracatçıları, farklı pazarlara yönelmek suretiyle, Türkiye’nin
ihracat rekorlarını muhafaza etmeye, rekorları tazelemeye devam ettiler.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – İthalat, ithalat?
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Cari açık, cari açık?
BAŞKAN –
Arkadaşlar, laf atmanızın bir faydası olduğuna inanıyor musunuz? Eğer öyle ise
belli bir ara vereyim, ne kadar atacaksanız atın ama çok doğru bir şey değil,
Meclise yakışmıyor. Yakışmıyor bunlar, lütfen…
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Bizim ithalatımızın en ağırlıklı kısmı petroldür,
doğal gazdır, eğer o da gelmezse sonra donarsınız. Donmanızı istemiyorum, onun
için devam edeceğiz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Cari açık, cari açık?
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Çığırından siz çıkardınız Sayın Başbakan.
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Türkiye’nin müteahhitlik firmaları, 1972-2003
arasında, otuz yılda 44 milyar dolar tutarında proje üstlenmişlerdir. Bizim
dönemimizde, 2003 yılından bugüne kadar üstlenilen proje miktarı ise
–dikkatinizi çekiyorum- 220 milyar dolar oldu. Sadece 2012 yılında yani bir yıl
içinde üstlenilen miktar 27 milyar dolar. Otuz yılda elde edilen miktarı, biz
şimdi bir yılda, on üç-on dört ayda bunu elde ediyoruz.
2002 yılına kadar
Türkiye toplam 15 milyar dolar uluslararası yatırım çekebilmişken on bir yıl
içinde yaklaşık 150 milyar dolar uluslararası yatırım çekti ve uluslararası
sermayeli firma sayımız 35 bini aştı.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Nerede yatırım yapıyorlar?
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Dış temsilciliklerimizin sayısı 219’a yükselirken
Türkiye’nin yurt dışı insani ve kalkınma yardımları 2,5 milyar doları aştı. 45
milyon dolar göreve geldiğimizde, şu anda bizim dünyada vermiş olduğumuz destek
2,5 milyar dolara ulaştı bir yılda. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Türkiye, OECD
ülkeleri arasında dış yardımlarını en fazla artıran ülkeler arasında yer aldı.
Büyükelçiliklerimizin yanı sıra TİKA temsilciliklerimiz, Yunus Emre
enstitüleri, Anadolu Ajansı, TRT, Türk Havayolları, Kamu Diplomasisi
Koordinatörlüğü, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı gibi
kurumlarımızla dünyanın her yerine ulaşmanın gayreti içinde olduk.
Türkiye dış
ticarette, müteahhitlik hizmetlerinde, uluslararası doğrudan yatırımlarda
başarısını işte bu barışçı, aktif dış politika sayesinde elde etti. Artık
kendisini içe kapatan, içerideki yapay sorunlarla enerjisini heba eden bir
ülkenin ekonomisi de büyüyemez.
Bütün bunların
ötesinde, tarihin ve ecdadımızın bize yüklediği bir miras ve misyon vardı. Dış
politikada işte bu miras ve misyonu gururla taşımanın mücadelesi içinde olduk.
Türk Bayrağı, Türkiye Cumhuriyeti pasaportu, Türk lirası artık dünyanın her
yerinde çok farklı anlam ifade ediyor, itibar görüyor. Türk Bayrağı, Türk Kızılayı bayrağı, TİKA amblemi, Türk Hava Yolları, TRT,
Anadolu Ajansı logosu artık mazlum ve mağdur halklar nezdinde sıcak, şefkatli,
dostça, kardeşçe bir anlam taşıyor.
Değerli
arkadaşlarım, Suriye konusunda, aynı şekilde, hakkı ve haklıyı savunduk,
Filistin konusunda hakkı ve haklıyı savunduk. Mısır’da halkın seçilmiş oyuyla
gelmiş bir iktidarın askerî müdahale ile devrilmesi karşısında susmadık,
meseleyi görmezden gelmedik. Mısır’daki darbeyi hak zaviyesinden eleştirdik,
dünyanın dikkatini buraya çektik ve dünyada dik duruşumuzla takdir topladık.
Myanmar’dan
Somali’ye, Şili’den Filipinler’e kadar, imkânlarımız ölçüsünde yoksulların,
mağdurların, afetzedelerin yanında olduk ve olmaya devam ediyoruz.
Avrupa Birliği
ile katılım müzakerelerinde 22’nci faslı müzakereye açtık.
MUSA ÇAM (İzmir)
– Amerika’daki Kızılderililerden bahsetsenize biraz!
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – İşte, Amerika’daki Kızılderili’ye bile su sağlayacak
imkâna bu iktidar sahip. Siz o rakamlara muhtaçtınız, muhtaç! (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Onların barajı var, barajı! Suya ihtiyaçları yok onların.
BAŞKAN – Sayın
Başbakan, bir dakikanızı rica edeceğim.
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Siz o rakamlara muhtaçtınız, o rakamları bile
vermiyordu size dünya, çaldığınız kapılardan alamıyordunuz.
Bizim dönemimizde
dış politikaya özellikle nefret, öfke, küsme, darılma değil, stratejik akıl
hâkim oldu. Geçmişte hata yaptı, geçmişte hasmane
duygular içine girdi diye bir devleti, bir halkı topyekûn çizmek diplomasinin
kurallarına uymadığı gibi büyük devlet refleksiyle de örtüşmez.
Bakınız, Somali
Cumhurbaşkanı, şu ifadeyi kullanıyor: “Geçmişte Somali halkı hastalandığında
Azrail’i bekliyordu, şimdi Türk doktorlarını bekliyor.” (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MUSA ÇAM (İzmir)
– Doğru, Atatürk de öyle söylemişti. “Beni Türk doktorlarına emanet edin.”
demişti, Atatürk de öyle söylemişti.
BAŞKAN – Sayın
Çam…
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Evet, işte bu samimi ifadeler Türkiye’nin dış
politikada ulaştığı noktanın, Türkiye’nin dış politika anlayışının özüdür,
özetidir.
Bakınız, şu anda,
biliyorsunuz, göreve geldiğimizde Türkiye’nin IMF’e olan borcu 23,5 milyar
dolardı ve bu 23,5 milyar dolar borcu 14 Mayıs itibarıyla sıfırladık ve şimdi
biz IMF’e 5 milyar dolar borç verecek noktaya geldik, anlaşma imzalandı. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Borcu nereden nereye çıkarttınız Sayın Başbakan? Bir de onu
söyleyin.
MÜSLİM SARI
(İstanbul) – Dış borçlar ne olacak, toplam borçlar ne olacak?
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Çalış, sizin de olsun. Kıskanmayın, çalışın, sizin
de olsun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MÜSLİM SARI
(İstanbul) – Borç, borç? Toplam borç ne oldu, toplam borç?
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Dikkatinizi çekiyorum, bu, küresel finansın nasıl
finanse edildiğini göstermesi bakımından önemli.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Fakir fukaranın parasını veriyorsun.
BAŞKAN – Sayın
Öztürk, bu kadar müdahaleniz artık kabul edilebilir bir durum değil.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Sus biraz be ya! Biraz saygılı olun lütfen ya! Ne oradan bağırıp
duruyorsunuz ya! (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN –
Arkadaşlar, rica ediyorum. Yani kürsüde konuşan hatibin görüşlerine
katılmayabilirsiniz, yanlış bulabilirsiniz ama böyle bir usul yok. Burada on
gün daha bu işleri konuşacağız. Beğenmiyorsanız cevaplarınızı verebilirsiniz.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) – Bizim Genel Başkan konuşurken müdahale ettiler, siz bir şey
söylemediniz.
BAŞKAN – Lütfen…
Bundan sonra başka konuşmalar da olacak, o zaman herkes bu yolu tercih ederse
burada müzakere yapılamaz. Bu, Meclise yakışan bir tavır değil, bir görüntü
değil. Rica ediyoruz.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Biz Kılıçdaroğlu’na böyle mi yaptık ya?
Bu ne saygısızlık ya!
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Bizim Genel Başkan konuşurken müdahale edenlere niye söylemediniz?
BAŞKAN – Sizin
adınıza konuşmalar yapıldı. Müdahale eden varsa onları da ikaz ettik. Bunlar
doğru bir tavır değil.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Genel Başkana karşı grup başkan vekiline söz verdiniz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
grup başkan vekillerimizden rica ediyorum. Eğer bu yol açılırsa burada hiçbir
müzakere yapılamaz.
Buyurun Sayın
Başbakan.
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Merkez Bankası rezervlerimize geliyorum. Millî
bankamız Merkez Bankasının göreve geldiğimizde 27,5 milyar dolar döviz rezervi
vardı. Çalıştık, gayret ettik, hamdolsun, şu anda geldiğimiz nokta 134 milyar
617 milyon dolar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Kimin lehine?
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Nereden nereye…
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Borcu söyle Sayın Başbakan, borcu, borcu…
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Ve bu arada, 5 Kasım 2012’de Fitch,
27 Mart 2013’te Standard and
Poor’s, 16 Mayıs 2013’te Moody’s
kredi notumuzu yükseltti.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Hani doların belini kıracaktınız?
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Ve bütün bunlarla birlikte, Türkiye’nin dünyadaki
finansal krize rağmen nereden nereye geldiğini göstermesi bakımından çok ama
çok önemli.
Bakınız, yola
çıkarken bir şey söyledik: Yolsuzluk, yasaklar ve yoksulluk bizim
hassasiyetimiz.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sayıştay raporları…
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Denetimden niye kaçtın?
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) – Sayıştaya gel Sayıştaya,
raporlar nerede?
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Uluslararası Yolsuzluk Algısı Endeksi’nde Türkiye,
2002’de 102 ülke arasında 65’inci sıradaydı. Geçen yıl, ülkemiz 174 ülke
arasında 54’üncü sırada yer aldı. Bu yıl ise Türkiye, Uluslararası Yolsuzluk
Algısı Endeksi’nde 177 ülke arasında 53’üncü sırada yer aldı. Yolsuzluk
konusunda asla müsamahamız yok ve olamaz.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Raporlar nerede? Raporlar niye verilmiyor?
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Ancak, burada şunu da hatırlatmak durumundayım:
Yolsuzluk ne kadar çirkin, ne kadar kul hakkını, yetim hakkını yemekse; delili,
belgesi, ispatı olmadan yolsuzluk iddiasında bulunmak da o kadar çirkin, o
kadar büyük haksızlıktır ve hakka tecavüzdür.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Açın denetime. Madem böyle, denetime açın.
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Geçen yıl, bütçe görüşmelerinde burada, Kayseri
Büyükşehir Belediyemizin halka dağıttığı sucukları hatırlatmıştım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Yapılan mesnetsiz yolsuzluk iddiaları sayesinde,
Kayseri’de yoksullar sucuk yemeye devam ediyorlar, onlar da yoksulların
arasında şimdi sucuklarını yiyorlar sayenizde.
Bu arada, bizi
yolsuzlukla itham edenlerin kendi belediye başkanları hakkında bir çift söz
söylemelerini bekliyoruz.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Hangi AKP’li belediyeye müfettiş yolladınız?
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sucuğa gerek yok, AVM’de ızgara işi
yapalım, daha iyi olur! AVM’de ızgara işi!
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Özellikle de yolsuzlukla itham ettikleri… Hatta
yolsuzluk klasörlerini bizzat raflardan çıkaranların, lütfen, bunu şimdi de
açıklamalarını bekliyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Bence sucuğa gerek yok, AVM’de ızgara işi
daha iyi!
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, özellikle son süreçte, 3Y
içinde yasaklarla ilgili düşüncelerimi ifade ettim. Yoksulluk konusunda on bir
yılda kaydettiğimiz mesafe son derece çarpıcı. 2006 yılından itibaren,
Türkiye’de günlük harcaması 1 doların altında nüfus kalmadı. Günlük harcaması
2,15 doların altındaki nüfus 2002 yılında nüfusun yüzde 3’üydü, 2012’de bu oran
on binde 6’ya yani yüzde 0,06’ya geriledi. 2002’de nüfusun yüzde 30’u günlük
4,3 dolar ve altı harcama yapıyordu. 2012’de günlük 4,3 dolar harcama
yapanların oranı, dikkatinizi çekiyorum, yüzde 2,27’ye geriledi.
Maaşlar: Bir
refah göstergesi olarak burada bazı maaşlardaki artışlara dikkatinizi
çekiyorum. Bakın, 2002’den bugüne enflasyondaki kümülatif artış yüzde 160.
Yani, ücretlerin on bir yıl içinde yüzde 160’ın üzerinde artması gerekiyor ki
enflasyon altında ezilmesin.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Çok vermişsiniz! Çok vermişsiniz!
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Peki, ücretler ne kadar artmış? Bugün konuşan
arkadaşlarımızdan bir tanesi de öyle diyor, “Memurların maaşı enflasyonun
altında kaldı.” Biraz da matematik meselesi, ekonomi meselesi! Ve ne kadar
artmış?
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Tabii, reel enflasyon yüzde 30, sizin enflasyonunuz yüzde 7!
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Asgari ücret yüzde 336 oranında arttı. Aile yardımı
dâhil, en düşük memur maaşı yüzde 381 arttı. En düşük memur emekli aylığı yüzde
377 arttı. En düşük SSK emekli aylığı yüzde 273 arttı. En düşük BAĞ-KUR esnaf
emekli aylığı yüzde 423, çiftçi emekli aylığı yüzde 782 arttı. (CHP
sıralarından gürültüler)
ALİ HAYDAR ÖNER
(Isparta) – Sizinki ne kadar?
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Vatandaş ne kadar borçlandı? 6 milyardan 320 milyara çıktı mı?
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - 65 yaş aylığı yüzde 433, muhtar aylığı yüzde 370,
engelli aylığı yüzde 488 artmış.
MUSA ÇAM (İzmir)
– İcra dairelerindeki dosya sayısı kaç?
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Korucu aylığı ise on bir yıllık süreçte yüzde 274
artı.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Çocukların gemicikleri ne kadar arttı?
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Yani, tüm ücretler toplam enflasyonun üzerinde
arttı; enflasyon altında ezilmemiş, geçmişin kayıpları da telafi edilmiştir.
Ücretler artarken
bu ücretlerin alım güçleri de arttı. 2002’de en düşük memur maaşı 392 lira iken
şimdi 1.887 lira. Yine 2002’de ortalama memur maaşı 578 lira iken bugün 2.190
lira.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Benzin kaç liraydı, benzin?
ERKAN EKÇAY
(Manisa) – Simit ne oldu?
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Ortalama memur maaşıyla 2002’de 569 kilo ekmek
alınırken şimdi 766 kilo ekmek alınıyor…
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Mazot, gübre, altın…
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – …265 kilo pirinç alınabilirken şimdi 472 kilo pirinç
alınıyor, 67 kilo dana eti alınabilirken şimdi 86 kilo alınabiliyor, 449 litre
süt alınabilirken şimdi 912 litre süt alınabiliyor.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Mazotu da söyle, gübreyi de söyle, altını da söyle.
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Geçtiğimiz on bir yıllık dönemde asgari ücretin alım
gücüne baktığımızda çok önemli iyileşmeler görüyoruz. 2002 yılında, asgari
ücretle 132 kilo pirinç alınabilirken şimdi 239 kilo, 232 litre süt
alınabilirken şimdi 437 litre, 168 kilo mercimek alınabilirken şimdi 325 kilo,
204 kilo toz şeker alınabilirken şimdi 321 kilo, 738 metreküp doğal gaz
alınabilirken şimdi 964 metreküp doğal gaz alınabiliyor.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Sayın Başbakan, karne var karne doğal gazda.
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Sadece bir değişim göstergesi olarak burada asgari
ücret, çay ve simit hesabını da hatırlatmak isterim.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Asgari ücretli simitle doyuyor!
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – 2002’de asgari ücret 184 lira idi. 5 kişilik bir
aile günde 3 öğün çay ve simitle geçinse 270 liraya ihtiyaç vardı yani asgari
ücret maalesef çay ve simide yetmiyordu. Bugün bu hesabı yaptığınızda, asgari
ücret 804 lira. 5 kişilik bir aile 3 öğün çay ve simit tüketse ihtiyacı olan
miktar 450 lira. On bir yıl önce asgari ücret çay ve simide yetmezken bugün neredeyse
asgari ücretin yarısı buna yetiyor. (CHP sıralarından gürültüler)
MUSA ÇAM (İzmir)
– Ölçü bu mu, ölçü bu mu?
BAŞKAN – Sayın
Çam…
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Anladığınız dilden konuşuyorum.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) - Asgari ücreti 2002’den hesaplıyor!
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Refah göstergelerine gelince: 2002 yılında… (CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Değerli
arkadaşlar, lütfen, yapmayın ya, rica ediyorum, rica ediyorum. Yani, artık,
tolerans hududunu da aştı bu. Böyle bir müzakere tarzı olamaz. Bu Meclise böyle
bir müzakere tarzı yakışmıyor, rica ediyorum. Demin de ifade ettim, eğer
görüşleri paylaşmıyorsanız cevap verme imkânınız var, on gün süreyle burada
daha bu işleri tartışacağız. Herkese imkân var, fırsat var. Bu yolu açarsak
bundan sonra burada hiçbir parti doğru dürüst müzakere yapamaz, konuşamaz, rica
ediyorum arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Başbakan.
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Geliyorum bazı refah göstergelerine.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Başbakana bir soru sormak istiyorum.
BAŞKAN - Öyle bir
şey yok Sayın Öztürk, canım! Yani, siz hukukçusunuz, şu yaptığınızı İç Tüzük’te bir yere getirin yerleştirin, ben de anlayayım.
Doğru bir şey değil bu, yapmayın.
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – 2002 yılında Türkiye’deki toplam otomobil sayısı 4
milyon 600 bin adetti, şu anda 2 katı, 9 milyon adet.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Gemi sayısını da açıklayın.
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Bakınız, 4 milyon 600 bin adetti, şu anda 9 milyon
adet. On bir yılda 4 milyon 525 bin adet otomobil trafiğe çıktı. 2002 yılında,
bir yıl içinde 91 bin adet otomobil satılmıştı, 2002. 2012 yılında, bir yılda
556 bin adet otomobil satıldı. On bir yıl önce, bir yılda 1 milyon 088 bin adet
buzdolabı satılmıştı, 2004’ten itibaren yılda ortalama 2 milyon adet buzdolabı
satılıyor.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Şu simit hesabını bir yapar mısın Sayın Başbakan! Rize’deki simit
hesabı.
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – 2012’de bu sayı 2 milyon 317 bin adet. Çamaşır
makinesi aynı şekilde, 2002’de, bir yılda 824 bin adet satılmıştı, 2012’de 1
milyon 857 bin adet satıldı.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Simide gel simide!
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) – Kaç ton kömür dağıtıyorsun?
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bir refah göstergesi olarak hava yollarındaki yolcu
sayısını da özellikle ifade etmem lazım: Bakınız, Türk Hava Yolları on bir
yıllık süreçte çok ciddi bir büyüme kaydetti. 2003 yılında 103 ülkeye uçan Türk
Hava Yolları, şu anda 236 noktaya uçuyor. Yolcu uçağı sayımız 162’den 383’e
çıktı. On yılda, 10 milyondan fazla vatandaşımız ilk kez uçağa bindi. 2003’te
34,5 milyon kişi olan toplam yolcu sayısı, 2012 sonunda 131 milyona ulaştı, bu
yılın sonunda da 152 milyonu aşması bekleniyor. Bu, tabii ki refah düzeyini
gösteriyor. Daha önce uçağa binmenin hasreti içerisinde olanlar, artık, şimdi
“Otobüs mü, uçak mı?” denince uçağı tercih ediyor.
Ve hanehalkı tasarruf mevduatının çok ciddi oranda artış
kaydettiğini burada özellikle hatırlatırım. 2002 yılında Türk lirası cinsi
mevduat hesabı 46 milyar lira iken şu anda 342 milyar lira. Döviz tasarrufu
2002 yılında 55 milyar dolar iken şu anda 141 milyar dolar. İnsani Gelişmişlik
Endeksi’nde 187 ülke sıralamasında 2002 yılında Türkiye 98’inci sırada iken
bugün, 8 kademe birden atlayarak 90’ıncı sıraya gelmiştir.
İstihdam
konusunda da çok farklı şeyler konuşuluyor. İstihdam konusunda, artan nüfusa,
artan iş gücüne rağmen önemli başarı elde ettik. 2002 yılından bugüne kadar, 6
milyon 769 bin kişiye iş sağladık. Küresel finans krizi nedeniyle Avrupa
ülkelerinde ortalama 6 milyon kişi işsiz kalırken biz, yaklaşık 7 milyon kişi
için iş oluşturduk. İşsizlik oranını 2012 sonunda yüzde 9,2’ye kadar
gerilettik.
MÜSLİM SARI
(İstanbul) – Kaçtan?
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - İşsizlik sigortası kapsamında 6,5 milyar lira ödeme
yaptık.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Kaç lirasına el koydunuz?
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Kayıt dışı istihdam oranını yüzde 52’den yüzde 38’e
çektik. Nüfusun yüzde 98,9’u şu anda sosyal güvenlik kapsamında. Bu oran
2002’de yüzde 71’di.
Borçlar, çok
merak ediliyor: Türkiye’nin borç konusu maalesef yıllardır istismar ediliyor.
Avrupa Birliği tanımlı genel yönetim borç stokunun millî gelire oranı 2002
yılında yüzde 74’tü. Yani, Türkiye’nin sahip olduğu 100 liranın 74 lirası
borçtu. Bu oran şu anda yüzde 36.
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Ne kadar borcumuz var, onu hâlâ öğrenemedik.
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Kamu net borcu 2010 yılına göre 100 milyar lira
azaldı…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Ali Babacan hiç öyle demiyor televizyonlarda!
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – …ve 217 milyar lira seviyesine geriledi. 2002
yılında kamunun 76 milyar dolar net döviz cinsi borcu vardı, şu anda kamunun
32,5 milyar dolar net döviz cinsi varlığı var.
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Toplam borcumuz ne kadar? Sayın Başbakan, toplam borcumuz ne kadar?
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Bak, varlığı var diyorum, varlığı. Dağıttığımız
kitapları okursan, oradan bunu da öğrenirsin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar,
CHP sıralarından gürültüler)
MÜSLİM SARI
(İstanbul) – Hanehalkı borcu ne oldu? Vatandaşın
borcu ne oldu?
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Yani, eksi 76 milyar dolardan aldık, artı 32,5
milyar dolara ulaştık.
MÜSLİM SARI
(İstanbul) – Vatandaşın borcu ne oldu, vatandaşın?
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Biz görevi devraldığımızda Türkiye yüzde 63 faiz
oranıyla borçlanıyordu, 2013 Mayıs ayında faiz oranları –hatırlayın- çok
savunduğunuz Gezi olaylarına kadar 4,67’ye kadar gerileyerek tarihinin en düşük
seviyelerini gördü ve Gezi olaylarında bir anda yüzde 9’a fırladı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Toplam borç ne oldu? Yazmıyor, yazmıyor burada.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Yok burada, yok.
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Şimdi, bakın, biz AK PARTİ hükûmetleri olarak, on
bir yılda toplam sözleşme tutarı 50 milyar 513 milyon dolar olan özelleştirme
yaptık yani yaklaşık 100 milyar liralık özelleştirme yaptık. Bu sözleşme
tutarının yaklaşık 80 milyar liralık kısmının aktarımı yapıldı.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Nereye aktardın o paraları Sayın Başbakan? Kim yedi?
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Geçmiş hükûmetlerin cesaret edemediğini,
yapamadığını biz yaptık ve Türkiye’yi özelleştirmeler yoluyla ağırlıklarından
kurtardık.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Üretimden koparttınız Türkiye’yi!
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Peşkeş çektiniz, peşkeş çektiniz!
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Siz, özellikle kamu kurumlarını, kuruluşlarını zarar
ettiriyor ve oradan, devletin cebinden, fakir fukaranın hakkından sübvanse
etmek suretiyle ülkeyi geri götürüyordunuz, biz ise özelleştirmelerle ülkeyi
ayağa kaldırdık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sizin atalarınız iktidardaydı o zaman, biz değil. Sayın Başbakan,
sizin dedeleriniz iktidardaydı!
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Ben, burada sadece faiz üzerinden bir hesap
yapacağım.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Şu Rize’deki simit hesabınızı yapar mısınız Sayın Başbakan.
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Bakın, 2002 yılında bütçenin yüzde 45’i faiz
ödemelerine gidiyordu.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Şimdi de mi gidiyor?
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Bu da yaklaşık 52 milyar lira. DSP-MHP-ANAP Hükûmeti
üç yılda 120 milyar lira faiz ödemesi yaptı.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – E, ANAP’lılar sizin aranızda şu anda.
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Şu anda, bütçenin yüzde 13’ü faiz ödemelerine
gidiyor. Eğer, faizler 2002 yılındaki gibi kalsaydı, faizler düşmeseydi,
Türkiye iyi yönetilmeseydi, bizim sadece faizden kaybımız -bu rakama da lütfen
dikkat edin- 642 milyar lira olacaktı. Sadece faizi düşürmek suretiyle elde
ettiğimiz kazanç 642 milyar liradır. Özelleştirmeden elde edilen gelir yaklaşık
100 milyar lira. Bu Hükûmet geçmişin hatalarını telafi etmiş, geçmişte ödenen
ağır faturalara son vermiş, Türkiye’nin birikimine daha fazla birikim
katmıştır.
Burada, faize
ilişkin şu noktayı da özellikle vurgulamak istiyorum.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Borç batağına sürüklüyorsunuz, borç batağına!
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Arkadaşlar, burada, böyle, sıralara vurmak,
bağırmak, çağırmak, bunları gidin millete anlatın. Milletimiz en büyük
hakemdir. Bunları oraya anlattığınız zaman, milletimiz ne denli doğru
konuştuğunuzu veya yalan konuştuğunuzu görecek, söyleyecek size. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – İtiraf et, gidiyorsun iktidardan.
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Faizdeki 4,57’den yüzde 9’a çıkışın Türkiye’ye
maliyeti 18,5 milyar lira oldu. Sadece bu hesap bile Türkiye’de huzurun,
istikrarın, güven ortamının önemini ortaya koyuyor.
Burada, kamu
bankalarının nereden nereye geldiğini de özellikle hatırlatmak isterim.
Biz göreve
geldiğimizde, kamu bankalarını içleri boşaltılmış olarak bulduk. “Görev zararı”
diyerek milletin kaynakları, milletin emaneti adetâ
çarçur edilmişti.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Yandaşlara verilen krediler ne oldu?
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Fona devredilen bankalar nedeniyle devlete, millete
yüklenen 111 milyar lira zararı biz ödedik.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – ATV’ye Vakıfbanktan verdiğiniz kredi ne
oldu?
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Bakınız, şuraya özellikle dikkatlerinizi çekiyorum:
Bizden önceki hükûmet sosyal yardımlar için kullanılması gereken paraları
bütçeye transfer ediyordu. 1999 yılında 173 milyon lira, 2000 yılında 220
milyon lira, 2001 yılında 340 milyon lira bu şekilde, bütçe için kullanıldı.
Kamu bankalarının içi boşaltılıyor, faizle birileri zengin ediliyor,
enflasyonla vatandaşa fatura yükleniyor, ayrıca, millete harcanması gereken
sosyal fonlar bütçe açıklarının kapatılmasında kullanılıyordu.
Ziraat Bankası…
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Ziraat Bankasındaki 700 trilyon…
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Biz göreve geldiğimizde, Ziraat Bankası tarafından
uygulanan faiz oranı yüzde 59, tarım kredi kooperatifleri tarafından uygulanan
kredi faiz oranıysa yüzde 69 seviyesindeydi. Şimdi ise tarımsal kredi faiz
oranları yüzde 0 ile 8,5 arasında değişiyor. 2002 yılında çiftçimize sadece 190
milyon lira kredi verilmişti, şu anda ne biliyor musunuz 7 milyar lira kredi
verdik biz çiftçimize. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) – Borçlu, borçlu…
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Yasa veriyor, kanun veriyor. Yasa emri, yasa.
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Farkımız bu.
BAŞKAN – Lütfen
arkadaşlar!
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Halk Bankası yüzde 47 faiz oranıyla kredi veriyordu,
şu anda faiz oranı yüzde 4’e geriledi.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Yasal zorunluluk sonucu yerine getiriyorsunuz. Hâlâ yasanın
emrettiği kuralı vermiyorsunuz
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – 2002’de esnafa verilen toplam kredi 154 milyon lira…
TANJU ÖZCAN
(Bolu) – Geçen yıl aldığı hayvan para etmiyor Sayın Başbakan.
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – … şu anda ise ödediğimiz kredi 9 milyar lira.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – 6 bin liraya aldığını bin liraya satıyor.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Yasanın öngördüğü yüzde 1’i veremiyorsunuz daha.
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Kredi kullanan esnaf sayısı 63 bindi, şu anda kredi
kullanan esnaf sayısı 283 bin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından gürültüler)
KOSGEB de
girişimciyi daha güçlü şekilde destekledi ve destekliyor. Bizden önceki on iki
yılda KOSGEB KOBİ’lere 14,5 milyon lira destek vermişti, son on bir yılda biz
2,13 milyar lira KOSGEB vasıtasıyla destek verdik.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Of Sayın Başbakanım, of!
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – 212 bin işletmeye 12 milyar liralık kredi
kullandırdık. Bu kredilerin 1 milyar lira tutarındaki faizlerini de, evet,
Hükûmet olarak, devlet olarak biz ödedik. Kredilerin takip oranlarıyla ilgili
sürekli istismar yapılıyor, sürekli yanlış rakamlar verilerek kamuoyu
yanıltılmak isteniyor.
HALUK AHMET GÜMÜŞ
(Balıkesir) – Amerika’da mı yanıltılıyordu…
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Çünkü, akşam farklı, sabah farklı konuşan bir
muhalefet var karşımızda, özellikle ana muhalefet.
İZZET ÇETİN (Ankara)
– Tam da siz o işte. Kendini anlatıyorsun.
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Değerli kardeşlerim, zorunlu tasarruf ve KEY…
HALUK AHMET GÜMÜŞ
(Balıkesir) – Yanlıştı.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Hâlâ orada mıyız?
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Vatandaşın kaynağından, işçi, memur zorunlu tasarruf
vardı.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – 2,5 katı…
İZZET ÇETİN
(Ankara) – İç ettiniz, iç ettiniz.
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Neydi bu?
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Kim çıkardı bu zorunlu tasarrufu? İsmini söyle!
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – 13,5 katrilyon lira işçi ve memur kardeşimden para
kesti bizden önceki yönetimler.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Kim kesti, onu söyler misin? Kim kesti?
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Şimdi de işsizlik sigortasını öyle yapıyorsunuz.
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Bizden önceki yönetimler.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Kim kesti Sayın Başbakan? Biz kesmedik.
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Bu zorunlu tasarrufu biz ödedik, biz. Biz ödedik.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İZZET ÇETİN
(Ankara) – İşsizlik sigortasından 11,5 milyar lira aldınız.
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – “Konut edindirme yardımı” adı altında 3,5 katrilyon
lira yine para kesildi.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Kim kesti?
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Bu 3,5 katrilyonu da biz ödedik. Bunlardan haberiniz
var mı? Başka yerde dolaşıyorsunuz, başka yerde. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Başbakan…
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Önce halkın arasına girin. Ben rakamları yaşayarak
konuşuyorum, sen havadan konuşuyorsun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İZZET ÇETİN
(Ankara) – İşsizlik sigortasından 11,5 milyar lira aldınız.
BAŞKAN – Sayın
Başbakan, bir dakikanızı rica edeceğim.
Hep aynı
arkadaşların söz atmasının özel bir anlamı var mı değerli arkadaşlar? Ben
bakıyorum, hep birkaç tane arkadaşımız söz atıyor. Bir özel sebebi var mı
bunun? (CHP sıralarından gürültüler)
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Ziraat Bankasında ne kadar para battı? 270 milyon avro, Ziraat
Bankasında Sayın Başbakan.
BAŞKAN - Böyle
bir müzakere tarzı olabilir mi? Böyle bir müzakereyi sağlıklı yürütebilir
miyiz? Yarın sizler de konuşacaksınız, başkaları da sizin sözünüzü keserse ne
kadar hakkaniyete uygun olur? Olur mu böyle bir şey?
Sayın Öztürk,
bak, deminden beri devamlı siz konuşuyorsunuz. Emin olun, birçok hatipten daha
fazla laf atarak konuştunuz. Doğru bir şey değil. Rica ediyorum ben… Eğer bunun
bir faydası olacaksa size, yapın ama doğru bir şey değil bu.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Hayır… Bize bakarak söylüyor.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Başbakan. Buyurun Sayın Başbakanım, devam edin siz.
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Hükûmetlerimiz dönemlerinde, toplam 205.036
dersliğin yapımını tamamlayarak eğitim, öğretimin hizmetine sunduk. Osmanlı
Devleti’nden kalan, ardından yetmiş dokuz yılda yapılan derslik sayısı biz
görevi devraldığımızda 347 bin adetti. On bir yılda, toplam derslik sayısının
yarısından fazlasını biz yaptık. 956 adet ilköğretim ve ortaöğretim pansiyon
binası açtık. Kütüphane sayısını 12 binden aldık, 21 bine ulaştırdık. 8 derslik
ve üzeri tüm okullarımıza 30 bin adet bilişim teknolojisi sınıfı kurduk. On bir
yılda okullarımıza 1 milyon adet bilgisayar gönderdik. Bugüne kadar dağıtımını
yaptığımız tablet bilgisayar adedi 62.800’ü buldu. FATİH Projesi kapsamında,
bugüne kadar 84.921 adet akıllı tahta, 3.657 adet doküman kamera, 3.657 adet
çok fonksiyonlu yazıcı kurulumları yaptık.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Öğretmen açığı ne kadar Sayın Başbakan, öğretmen açığı?
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Yıl içinde 10 milyon 600 bin adet tablet bilgisayar
için alt yapı çalışmalarını başlattık.
Şartlı nakit
transfer uygulaması başarıyla yürüyor. İlköğretimdeki kız öğrenciler için aylık
35 lira, erkek öğrenciler için 30 lira; ortaöğretimdeki kız çocukları için
aylık…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Bitti.
BAŞKAN – Sayın
Başbakanım, bir saatlik süreniz doldu, ancak kesintileri de hesaba katarak
diğer gruplara verdiğim kadar size de ek süre vereceğim.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Altı dakika verdiniz.
MUSA ÇAM (İzmir)
– Sayın Başbakan, simit ve çay hesabınız yanlış.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Rize’deki hesabınız...
BAŞKAN - Beş
dakika ilave süre veriyorum size.
Buyurun Sayın Başbakan.
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Genel Başkanınız dokuz dakika fazla konuştu.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Kaç?
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Dokuz dakika fazla konuştu Genel Başkanınız.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Dokuz dakika…
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Evet, dokuz dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Evet doğru, doğru. Demek ki, oradan izleyeceğinize, burada
dinleseydiniz ya Sayın Başbakan.
BAŞKAN –
Divandaki arkadaşlarımız biliyor kim ne kadar konuştu.
Buyurun.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Keşke gelip buradan izleseydiniz.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Başbakan.
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Aslında, benim daha fazla konuşmam lazım.
BAŞKAN – Buyurun,
siz Genel Kurula hitap edin.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Neden?
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Tabii, hepsine cevap vereceğim.
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Bir saat o konuştu, bir saat bakan, bir saat siz, üç saat. Üç saat
dinledik, yeter!
BAŞKAN – Lütfen…
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – On bir yılda, 2 milyon çocuğumuzun annesine yaklaşık
2,8 milyar lira ödeme gerçekleştirdik. Zorunlu ilköğretimin on iki yıla
çıkmasından sonra yatılı bölge okullarının sayısını 3 kattan fazla artırdık.
Okullardaki kız öğrenci kontenjanını da yükselttik. Okullarımıza taşınan
ilköğretim öğrenci sayısı 812 bine ulaştı, bu öğrencilerimizin öğle yemeği
giderlerini de karşılıyoruz.
2002 yılında 53
devlet, 23 vakıf olmak üzere toplam 76 üniversitemiz varken, 2003-2013 yılları
arasında 51’i devlet, 48’i vakıf olmak üzere 99 yeni üniversite kurarak bu
sayıyı 175’e ulaştırdık. Yeni kurulan 51 üniversiteye 105.933 kadro ihdas
ettik. Göreve geldiğimizde, üniversite öğrencisi 45 liracık burs alırken şimdi,
beslenme yardımıyla beraber 480 lira burs veya kredi alıyor. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bütün bunların yanında, master
öğrencilerine 560 lira, bunun yanında, doktora öğrencilerine 780 lira ayrıca
destek veriyoruz.
Bütün bunlarla
birlikte, 2014 yılı Ocak ayı itibarıyla, inşallah, attığımız bu adımlarla, özellikle…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Bak, Sayın Başbakan, cüzdanda para yok! Daha ne konuşuyorsun ya!
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Mesleğe yeni girmiş olan bir öğretmenimiz biz
iktidara geldiğimizde 470 lira alıyordu. Bu rakam temmuz ayı itibarıyla, yine
mesleğe yeni başlamış, bekâr ve hiç ek ders almayan bir öğretmenimiz için 1.894
liraya yükseldi, farkımız bu.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Benzin kaç para, benzin? Mazot kaç para? Litresi ne kadar benzinin?
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – 2014 yılı Ocak ayı itibarıyla da inşallah 2.081 lira
olacak.
İktidara
geldiğimizde, Türkiye’de 552 bin öğretmenimiz vardı. On bir yılda toplam
407.537 öğretmen ataması yaptık.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Birisi soruyordu.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Doktor yok, öğretmen yok!
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Bakın, cumhuriyet tarihinde 552 bin, on bir yılda
407.537, fark bu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Kaç öğretmen açığı var?
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Şimdi, şubat ayında 10 bin öğretmen alımı daha
yapacağız.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – 300 bin çocuk atama bekliyor.
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – İnşallah, temmuzda 40 bin öğretmen daha alacağız. Bu
süreç devam edecek ve böylece, şu anda millî eğitim bünyesinde çalışan yaklaşık
810 bin öğretmenin yarısından fazlası bizim dönemimizde atanmıştır. Yani, biz
geçmiş dönemlerin açıklarını kapatıyoruz şu anda.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – On bir senede mi?
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Öğretmen açığı ne kadar Sayın Başbakan?
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Unutmayın, hakkaniyet sahibi olun. 50 kişilik, 60
kişilik, 70 kişilik sınıfların olduğu bir Türkiye’den, şu anda 30 kişilik,
ortalama 35 kişilik sınıfların olduğu bir Türkiye’ye geldik, farkımız bu. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
HALUK AHMET GÜMÜŞ
(Balıkesir) – Nerede? Nerede?
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Matematik derslerinin yüzde 13’ü boş geçiyor Türkiye’de, bütün
matematik derslerinin.
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Sağlık: 2003-2013 yılları arasında 650 adet hastane
ve yeni bina yaptık. On bir yılda toplam 2.243 adet sağlık tesisini ülkemize
kazandırdık. Fazla detayına girmeyeceğim, bazı örnekler vermem lazım.
MUSA ÇAM (İzmir)
– Çay-simit yanlış hesap! Çay-simit yanlış hesap!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP
ERDOĞAN (Devamla) – Ülkemizde sağlık hizmetlerinden memnuniyet oranı yüzde 39,5
iken 2012 yılında bu oran yüzde 74,8’e ulaştı.
MUSA ÇAM (İzmir)
– Sayın Başbakan, çay ve simit hesabı yanlış. Çay-simit hesabı yanlış Sayın
Başbakan.
(CHP İzmir
Milletvekili Musa Çam’ın elindeki bir kâğıdı Genel Kurula, basın ve izleyici
locasına göstermesi)
BAŞKAN – Sayın
Çam… Sayın Çam, yapmayın. Bakınız, bu doğru bir şey değil.
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – 2002 yılında…
MUSA ÇAM (İzmir)
– Çay-simit hesabı yanlış Sayın Başbakan, eksi 276 lira açık veriyor aile.
MEHMET METİNER
(Adıyaman) – Otur oraya! Otur yerine!
BAŞKAN – Sayın
Çam, yapmayın. Bakınız, bu doğru bir şey değil.
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – 2002 yılında…
MUSA ÇAM (İzmir)
– Asgari ücretin altında... Eksi 276 lira açık veriyor Sayın Başbakan.
BAŞKAN – Sayın
Çam, bu yaptığınız doğru bir şey değil, lütfen…
MUSA ÇAM (İzmir)
– Asgari ücretli simit ve gevrek yese eksi 276 lira açık veriyor, açık! Açık
veriyor, hesap burada, kitap burada! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – 2002 yılında…
BAŞKAN – Lütfen,
Sayın Çam, bu yaptığınız doğru bir şey değil, İç Tüzük’e
uygun değil.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkanım, terbiye sınırlarını aşıyor artık.
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Yani, bu işin artık tadı kaçtı Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Yapmayın… Bakın…(AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, terbiye sınırlarını aşıyor, grup başkan vekilleri
uyarmayacak mı?
MUSA ÇAM (İzmir)
– Yanlış hesap, yanlış!
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Yani grup başkanları olarak adamlarınıza lütfen
biraz ders verin. Edep ya, edep!
BAŞKAN – Şunun
şurasında kısa bir süre kaldı, yapmayın. Sayın grup başkan vekilleri, rica
ediyoruz…
MUSA ÇAM (İzmir)
– Simit 1 lira 40 kuruş, çay 1 lira; yanlış hesap!
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Edep diyorum ya, yeter!
MUSA ÇAM (İzmir)
– Asgari ücret 804 lira, yanlış, yanlış hesap!
BAŞKAN – Hep aynı
yerlerden itiraz geliyor, lütfen…
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Konuşmamın başından itibaren devamlı bağırıyor.
Benim arkadaşlarım Genel Başkanınız konuşurken aynı şeyi mi yaptı? Hayır,
yapmadı. (CHP sıralarından gürültüler) Terbiyesiz herifler ya!
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Aynı şeyi yaptılar, aynısını yaptılar.
BAŞKAN – Lütfen…
Lütfen… Lütfen, arkadaşlar…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başbakan, o kürsüden bize “edep” diyemezsiniz.
BAŞKAN – Lütfen,
yapmayın.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Bizim Genel Başkanımıza…
BAŞKAN – Yapmayın…
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Lütfen, grubunuza sahip çıkın.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Tamam… Öyle deyin, öyle deyin.
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Lütfen, grubunuza sahip çıkın.
BAŞKAN – Sayın
İnce, lütfen…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başbakan… Sayın Başbakan…
BAŞKAN – Ama
bakınız, şimdi, zaten birkaç dakika sonra bitecek konuşma. Lütfen, rica
edeceğim…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başbakan, sizin arkadaşlarınız da bizim Genel Başkanımıza
aynısını yaptılar.
BAŞKAN – Lütfen,
Sayın İnce, böyle bir usulümüz yok. Sayın İnce, doğru bir şey değil.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Aynısını bizim Genel Başkanımıza da yaptılar.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Zaten
bitecek Sayın Hamzaçebi. Yani, bir şey kalmadı ki. Deminden beri ikaz ediyoruz,
Sayın Genel Başkan konuşurken bu taraftan da söze karışan olduysa onları da
ikaz ettik ama bu doğru bir şey değil. Yapmayın, rica edeceğim.
Sayın Başbakan,
buyurun.
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – 2002 yılında… (AK PARTİ ve CHP sıralarından
karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN – Lütfen,
arkadaşlar, yerlerinize oturun, lütfen… İdare amirlerimiz, lütfen…
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – 2002 yılında 18 olan MR sayısı bugün 310’a, 121 olan
bilgisayarlı tomografi sayısı bugün 448’e yükseldi. Diyaliz cihazını da
1.510’dan devraldık, bugün 4.644’e çıkardık. Acil sağlık istasyonu sayısı 2002
yılında 481 iken 2013 yılında 2.039’a ulaştı. 2002 yılında 617 olan ambulans
sayısı bugün 3.362’ye yükseldi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Karların
egemen olduğu dağlara tırmanmak mümkün değildi. 299 kar paletli ambulansla acil
sağlık hizmeti veriyoruz. Öbür tarafta, 17 ambulans helikopterle Türkiye’nin
dört bir yanında bu hizmeti veriyoruz. Öbür tarafta, 4 jet ambulansla Türkiye’den
yurt dışına, yurt dışından Türkiye’ye vatandaşımızı taşıma noktasında bu
hizmetleri veriyoruz. Ve Avrupa’nın en büyük medikal kurtarma ekibini kurduk.
Şimdi de 17 şehir hastanesinin temellerini atmaya başladık. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Aile hekimi sayımız 21 bini aştı. Başta diyaliz
hastaları olmak üzere ihtiyaç duyan hastalarımızı hastanelere ücretsiz
taşıyoruz.
Savunma sanayinde
5 milyar dolara yakın üretim gücüne, 1,5 milyar dolara yakın ihracat
kapasitesine ulaştık. Dünyanın en büyük ilk 100 savunma sanayi şirketi arasına
2 şirketimiz girdi. Böylece bugün Altay tankımız, ATAK helikopterimiz, İnsansız
Hava Aracı (ANKA) Projemiz, MİLGEM savaş gemilerimiz ortaya çıktı
İZZET ÇETİN
(Ankara) – Gemi var, kaptan yok. Kaptanlar içeride.
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP
ERDOĞAN (Devamla) - Millî savaş uçağımızın ilk kavramsal tasarımlarını
tamamladık. AWACS uçaklarımız önümüzdeki birkaç ay içinde hizmete alınacak.
Kara
Kuvvetlerimizin bütün zırhlı araçları, bunların arasında Kirpi gibi askerimizi
mayından koruyan yeni bir araç dâhil olmak üzere, Türkiye’de üretildi ve
üretilmeye devam edecek.
Yeni nesil roket
ve füze teknolojilerine büyük bir yatırım yapıyoruz. Seyir füzeleri, tanksavar
füzeleri, güdümlü roketatar kendi teknolojimizle üretilir hâle geldi.
Uydu fırlatma
merkezimizin kurulması için etütlere başladık. Askerî gözlem ve haberleşme uydu
sistemlerimiz bundan böyle…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - …tamamen ülkemizde tasarlanıp üretilecek.
BAŞKAN – Sayın
Başbakan, son defa ek süre veriyorum size. Divandaki arkadaşlarımız biliyor
kime ne kadar süre verdiğimizi. O çerçevede, size ek sürenizi son defa
veriyorum, lütfen toparlayınız efendim.
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Ulaştırmaya gelince: 2003’te toplam 6.100 kilometre
bölünmüş yolumuz varken şu anda -ortalama olarak söylüyorum- 17 bin kilometre
biz bunun üzerine bölünmüş yol ilave ettik. Yüksek hızlı tren,
Ankara-Eskişehir, aynı şekilde Konya-Eskişehir; bunun yanında şimdi de süratle,
Eskişehir-İstanbul etabını tamamlamak üzereyiz. Bütün bunların bittiği ve
Türkiye’de yüksek hızlı treni… Yani, demir ağlarla ördük; bunu biz yapıyoruz,
biz. Bu iş laflarla olmuyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler)
MUHARREM İNCE (Yalova)
– Atatürk örmedi mi? Atatürk örmedi mi demir ağlarla?
HALUK AHMET GÜMÜŞ
(Balıkesir) – On bir yılda demir ağ borcunuz…
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – İstanbul, Yalova, Bursa, Balıkesir, Manisa, İzmir
illerini birbirine bağlayan yaklaşık…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Atatürk örmedi mi?
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Siz ne yaptınız, ona bakın! Gazi Mustafa Kemal
yaptı, ondan sonra her şey zaten stop. Biz ondan sonra yapanı… Biz yapıyoruz,
aradaki fark bu.
HALUK AHMET GÜMÜŞ
(Balıkesir) – Siz bin kilometre demir ağ yapmışsınız!
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Ve bir başka prestijimiz olan Yavuz Sultan Selim
Köprüsü’nün temelini 29 Mayısta attık, şu anda bütün kolonlar 125 metreye
yükseldi. İnşallah süratle o da bitiyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bütün bunların
yanında, Marmaray’ın altındaki, güneyindeki bir çift katlı tüneli de yapıyoruz,
oradan otomobiller geçecek. 3’üncü köprü ve denizin altından geçecek
-otomobiller için- bu tüp geçit, 2015’te de bunlar bitecek.
Şu anda özellikle
bir şeyi söylemem lazım, o da Marmaray. Marmaray’ı da, evet, ecdadımız hayalini
kurdu, biz de gerçekleştirdik. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar) 5 milyar 450 milyon liralık bir yatırım tutarıyla tamamlandı. Şu ana
kadar Marmaray’dan geçen vatandaşımızın sayısı 7 milyon 200 bine ulaştı. Biz bu
heyecanı yaşıyoruz, halkımıza da yaşatıyoruz.
İlave konular…
Onları da inşallah bakanlarımız, şu ara süreç içinde zaten kendi
bakanlıklarıyla ilgili bütün müzakerelerde anlatacaklardır diye düşünüyorum.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başbakan, benim gemim neden yok, cevap verin?
ALİ SARIBAŞ
(Çanakkale) – Sayıştay raporları ne oldu?
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Ancak, bir şeyi söylemeden geçemeyeceğim, o da şu:
Milletvekilimiz Oya Eronat kardeşime, hiç tahmin
etmezdim, evlat acısı yaşamış olan bir milletvekili arkadaşımın, burada terör
örgütü tarafından şehit edilmiş yavrusuna “Acının keyfini sürüyorsunuz.” gibi
bir yaklaşımla ifade etmiş olması bana göre -hiç yakıştıramadım- ne edebe sığar
ne adaba sığar, hiçbir şeye sığmaz ve hüngür hüngür ağlatmaya onun hakkı yoktu.
Gelip onun da Oya Hanım’dan özür dilemesi gerekir, özür dilemesi gerekir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Milletin oyuyla buraya gelmiş olan bir insana kalkıp
da böyle bir yakıştırmayı yapmaya hakkı yoktur.
Çok teşekkür
ediyorum ve 2012 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2014 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın hayırlara vesile olmasını Allah’tan
diliyorum. (AK PARTİ sıralarından ayakta alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Başbakan.
Şimdi, şahsı
adına, aleyhinde olmak üzere İzmir Milletvekili Sayın Mustafa Ali Balbay
konuşacaktır. Isparta Milletvekili Sayın Süleyman Nevzat Korkmaz söz hakkını
Sayın Balbay’a devretmiştir.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Yakışır!
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Balbay, söz süreniz on dakika. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA BALBAY
(İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
CHP İzmir
Milletvekili Mustafa Balbay.
Sayın
milletvekilleri, gazeteciliğim sürecinde, özgürlükte “En kötü meclis bile
kapalı bir meclisten iyidir.” diyen bir gazeteci olarak hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın
milletvekilleri, ben konuşmamı bütçe üzerine yapacağım, bütçe açığı ile ilgili
görüşlerimi paylaşacağım. Bu açıklardan birincisi, özgürlük açığıdır. Şu anda,
bugün bu Meclisteki özgürlük açığının sadece 1’i giderilmiştir, bu özgürlük
açığının 6’sı henüz bu Meclisin kapalı damarları gibi gündemde durmaktadır.
Bütün dileğim, o milletvekillerinin de bugün benim yaptığım gibi yeminlerini
etmeleri ve Meclisin çatısı altında görevlerini yerine getirmeleridir.
İkincisi, hukuk
açığıdır. Sayın milletvekilleri, bugün sizinle samimiyetle paylaşmak isterim ki
Türkiye’deki hukuk güvenliği sorunu can güvenliğinden bile ciddi bir sorun
olarak gündemde durmaktadır. Bu hukuk açığının nelere mal olabileceğini bugün
iktidar partisinden muhalefet partilerine kadar bütün partiler yaşamaktadır.
Yine, bu
bağlamda, çok ciddi bir önemli açık, sayın milletvekilleri, Türkiye’deki yargılamalardaki
adalet açığıdır. Adalet açığı öyle boyutlara ulaşmıştır ki bugün cezaevlerinde
adalet bekleyen binlerce insan “Acaba Türkiye’de iç hukuk yolları tümüyle
tükendi mi?” sorusunu sormaktadır. Bu bağlamda, Anayasa Mahkemesinin aldığı son
kararın Türkiye’deki adalet açığının giderilmesinde önemli bir başlangıç
olmasını diliyorum.
MUSTAFA AKIŞ
(Konya) – Hangi anayasa değişikliğiyle oldu?
BAŞKAN – Lütfen
arkadaşlar, lütfen…
MUSTAFA BALBAY
(Devamla) – Sayın milletvekilleri, bugün Türkiye’deki önemli bir açık da iç
barış açığıdır. Sayın milletvekilleri, hapishanede dört ay değil, dört yıl
sekiz ay yatmış bir kişi olarak “İç barışa varım.” diyorum. (CHP sıralarından
alkışlar) Ancak, bugün tartışılmakta olan barış açılımının barıştan uzaklaşmak
olduğunu görüyorum.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Partin destek vermiyor ne yazık ki!
MUSTAFA BALBAY
(Devamla) – Çünkü, sayın milletvekilleri, “açılım” sözcüğüne sözlüğü açıp
bakarsanız “açılım”ın aynı zamanda “uzaklaşmak”
olduğunu göreceksiniz. Denize doğru açılmak, karadan uzaklaşmaktır.
İSMAİL AYDIN
(Bursa) – Size göre kan olur, kan!
BAŞKAN – Lütfen
arkadaşlar, lütfen…
MUSTAFA BALBAY
(Devamla) – Gökyüzüne doğru açılmak, yine, yeryüzünden uzaklaşmaktır. Bu
bağlamda ben, Türkiye’deki iç barış açığının gerçekten bütün partilerin bu
bağlamda bir araya gelerek ortak gerçekleştirebilecekleri ciddi bir konu
olduğunu görüyorum.
Sayın
milletvekilleri, ben özgürlükte 80 ülke dolaştım ve bu 80 ülkenin pek çoğunda
iç barış sorunları çok ciddiydi. İç barış öyle bir şeydir ki eğer bunun tümüyle
iç savaşa dönmesine engel olamazsanız can kaybınız yüz binler olur. Biz bugün
tümüyle, tüm kayıplarımızı saydığımızda 40 bin kaybımıza yanıyoruz.
Sayın
milletvekilleri, Saraybosna’da sadece dört yıllık iç savaşta 250 bin insan
öldü. Ruanda’da sadece üç yıllık iç savaşta 800 bin insan öldü. Hemen
dibimizdeki Irak’ta sürmekte olan iç savaşta kayıpların sayısı tam bilinmiyor,
milyondan söz ediliyor Birleşmiş Milletler kayıtlarına göre. Bu yüzden, iç
barış şu andaki hâliyle bile korunması gereken bir değer olarak durmaktadır.
Sayın Başbakan
burada demir ağlardan söz etti. Maalesef, bu bağlamda, ülkemizde, evet, demir
ağlar kurulmuştur ama daha çok demir parmaklıklar kurulmuştur. (CHP
sıralarından alkışlar) Şu anda Türkiye’de mevcut kurulmuş olan demir parmaklıkların
da yetersiz kaldığını Sayın Adalet Bakanı söylemekte ve bunu gidermek için
yapılacakları sıralamaktadır.
Sayın
milletvekilleri, ben -görüşüme katılırsınız, katılmazsınız, bütün dileğim,
sadece can kulağıyla dinlemenizdir- hiçbir hükûmetin bu ülkeye kötülük yapmak
isteyeceğine inanmıyorum. Ama hükûmetler önümüzdeki seçimleri önümüzdeki
nesillerin önüne koyarlarsa çok büyük hatalar yapabileceklerini geçmişte
yaşadığım gazetecilik örneklerinden de gördüm.
Bu bağlamda,
sayın milletvekilleri, Türkiye’de şu anda sadece iç barış açığı değil, dış
barış açığı olduğunu da görüyorum. Şu anda, son yirmi yıla baktığımızda, sayın
milletvekilleri, Sayın Başbakanın Moskova’da da söylediği “Bizi AB’den, bu
yükten kurtarın…” ŞİÖ’ye selam veren konuşmasında dikkat
çektiği gibi, sayın milletvekilleri, son yirmi yıldır batımızdaki ülkeler bize
selam vere vere Avrupa Birliğine girdi, doğumuzdaki ülkeler bize selam vere
vere Şanhgay İşbirliği Örgütüne girdi, biz de
birbirimize girdik. “Şu anda tabloda bunu nasıl tamir edebiliriz ya da nasıl
daha düzgün bir yola girmesini sağlayabiliriz?” sorusuna yanıt arıyoruz ve ne
yazık ki çok sağlıklı aramıyoruz.
Sayın
milletvekilleri, deyim yerindeyse ben de Yunus medresesinden mezun oldum.
Yunus’un o güzel sözüne gönderme yapmak gerekirse, iktidara söylemek isterim ki
bir insanı incittiyse bu yaptığın icraat değil. Bugün Türkiye’de ne yazık ki
toplumsal kutuplaşmanın, insanların yaşadıkları acıların önemli bir bölümünde,
özellikle iktidar kanadının -kamuoyu araştırmalarında sık sık gündeme
getirildiği gibi- Türkiye’yi en çok geren bir konuda bile -iktidarın
çevresindeki araştırma şirketlerinin- “Bu partimize yaradı, oyumuzu 3 arttırdı,
oyumuzu 4 artırdı.” diye baktığını demir parmaklıkların arkasından üzülerek
izledim.
Yine, sayın
milletvekilleri, şu anda, Türkiye’nin içinde bulunduğu süreçte önemli bir
açığın da mademki biraz önce eğitimden söz edildi ama ondan önce ayrıca
vurgulamak istediğim… Ben komşularımızla ilişkilere de çok önem veren bir
insanım. Örneğin, yıllar önce, GAP gezisine gittiğimde o GAP’ın Suriye kanadına
giden bütün kanalların kesilmiş olduğunu üzülerek görmüş, “Keşke bu bereketi
paylaşabilsek barış gelse.” diye düşünmüştüm. Ama maalesef orayla bile
yaşadığımız bu sorun…
Ben Sayın
Davutoğlu’nun televizyon konuşmalarını izlerken “Acaba baştaki ‘D’ harfi düştü
mü?” diye de zaman zaman sormadan edemedim sayın milletvekilleri. Yaşadığımız
tablo ortada, ki ne avutulacak bir dış barış konusu var ne de çevremizdeki
ülkelerle ilişkilere baktığımızda iyiye giden bir tablo var.
Ben biraz önce,
“Yunus medresesinden mezun oldum.” derken sizlerle paylaşmak istediğim bir
başka şey de eğitim açığı.
ALİ ŞAHİN
(Gaziantep) – Yunus değil, Yusuf.
MUSTAFA BALBAY
(Devamla) – Şu anda Türkiye’de özellikle 300 bin öğretmen atama beklerken
eğitimin bambaşka bir alanda tartışılmış olmasına da ayrıca üzülüyorum.
Yine,
öğretmenleri, sanki sorunlarının çözümü kimi işlemlerdeymiş gibi, onların da
atanacağını söyleyip bu açığı gidermemenin de eğitim için apayrı bir sorun
olduğunu düşünüyorum.
Sayın
milletvekilleri, ben, sizlerin huzurunda, yaşamımın bundan sonraki dilimini,
her kim olursa olsun, hukuk ve hak arayan herkesle birlikte olamaya adayacağımı
sizlerle paylaşmak istiyorum. Şu anda, Türkiye’de, bu Meclisin çatısı altındaki
herkesin, bu ülkeye karşı hukuk, adalet sorumluluğu var. Bunun giderilmesi için
de özellikle cezaevindeki kişilere seslenmek isterim ki onların Meclisteki
haklarını aramasında önemli bir ayak da ben olmak istiyorum. Sizleri bu konuda
daha vicdanlı olmaya, vicdanınızın da sesini dinlemeye davet ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, şu anda Türkiye’nin içinden geçtiği süreçte ben bu Meclisin
pek çok sorunu çözebileceğine yürekten inandığımı vurguluyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Balbay.
Sayın
milletvekilleri, 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile…
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, tutanakla ilgili bir husus var.
BAŞKAN - …2012
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Çok hızlı okuyorsunuz, tutanakla ilgili bir talebim var.
BAŞKAN – Nedir
talebiniz?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – İç Tüzük 155, tutanağın düzeltilmesini…
BAŞKAN – Bakarız.
Yani nedir talebiniz işin bu safhasında, ne olmuş?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Önemlidir, önemsiyoruz, onun için.
BAŞKAN – E, bunu
başka bir zaman da düzeltebiliriz, biz de inceleme imkânı bulalım ondan sonra.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Hayır efendim, sizin talimatınız var mı, yok mu onu öğrenmek istiyorum?
BAŞKAN – Ben hiç
talimat vermem tutanaklara, böyle bir şey yok. Ama ben de incelerim eğer varsa
onu başka bir birleşimde düzeltiriz, lütfen.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Bakın, bugünkü konuşmamda “Yek” dedim, tırnak içine alınmış.
BAŞKAN – Onu, ses
kaydından da dinlersiniz…
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Bakın, not düşülmüş.
BAŞKAN – Efendim,
eğer, yazılı tutanakta bir sıkıntı varsa, arkadaşlarımıza buradan ifade
ediyorum, ses kayıtlarını da dinler bir farklılık varsa giderilir.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, Kürtçe olunca sıkıntı oluyor, özgürlükler bitiyor.
BAŞKAN – Hayır.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Meclis Başkanlığının buna tavır koyması lazım.
BAŞKAN – Şimdi,
2014 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012 yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım.
2014 yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2012 yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Böylece 2014 yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2012 yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı’nın maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.
Şimdi, sırasıyla
her iki tasarının da 1’inci maddelerini okutuyorum:
2014 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI
BİRİNCİ BÖLÜM
Gider, Gelir,
Finansman ve Denge
Gider
MADDE 1- (1) Bu
Kanuna bağlı (A) işaretli cetvellerde gösterildiği üzere, 10/12/2003 tarihli ve
5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli;
a) (I) sayılı
cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerine 428.396.493.000
Türk Lirası,
b) (II) sayılı
cetvelde yer alan özel bütçeli idarelere 48.647.481.000 Türk Lirası,
c) (III) sayılı
cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumlara 3.003.844.000 Türk
Lirası, ödenek verilmiştir.
2012 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN
HESAP KANUNU TASARISI
Gider bütçesi
MADDE 1- (1) 6260
sayılı 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununa bağlı (A) işaretli cetvellerde
gösterildiği üzere, 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanununa ekli;
a) (I) sayılı
cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerine 344.512.858.921
Türk Lirası,
b) (II) sayılı cetvelde
yer alan özel bütçeli idarelere 38.944.870.000 Türk Lirası,
c) (III) sayılı
cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumlara 2.027.897.000 Türk
Lirası,
ödenek
verilmiştir.
(2) 2012 yılı
merkezi yönetim konsolide ödenek toplamı 350.948.317.871 Türk Lirasıdır.
(3) Kanunların
verdiği yetkiye dayanarak yıl içerisinde eklenen ve düşülen ödenekler sonrası
merkezi yönetim kesin hesap gider cetvellerinde gösterildiği üzere, 5018 sayılı
Kanuna ekli;
a) (I) sayılı
cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin 2012 yılı bütçe
giderleri toplamı 353.641.946.589,96 Türk Lirası,
b) (II) sayılı
cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin 2012 yılı bütçe giderleri toplamı
51.140.871.954,43 Türk Lirası,
c) (III) sayılı
cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların 2012 yılı bütçe
giderleri toplamı 2.193.643.124,38 Türk Lirası,
olarak
gerçekleşmiştir.
(4) 2012 yılı
merkezi yönetim konsolide bütçe gideri toplamı 361.886.686.234,03 Türk
Lirasıdır.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Anayasa’nın 164’üncü maddesi uyarınca, Bütçe kanunu
tasarısıyla kesin hesap kanunu tasarısının görüşmeleri birlikte yapılacağından,
okunmuş bulunan 1’inci maddeler kapsamına giren kuruluşların 2014 yılı merkezî
yönetim bütçeleri ile 2012 yılı merkezî yönetim kesin hesaplarının
görüşmelerine yarınki birleşimde başlanacaktır.
Programa göre
kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını görüşmek için, alınan karar gereğince,
11 Aralık 2013 Çarşamba günü -yarın- saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.