DÖNEM: 24 CİLT: 62 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
21’inci Birleşim
26 Kasım 2013 Salı
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, maden işçilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- Diyarbakır
Milletvekili Mine Lök Beyaz’ın, Güneydoğu Anadolu Projesi ve Doğu Anadolu
Projesi’ne ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Karabük
Milletvekili Osman Kahveci’nin, ülkemizdeki ağaçlandırma çalışmalarına ilişkin
gündem dışı konuşması ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, Başbakanın AK PARTİ grup toplantısındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
2.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Suriye Türkmenlerine yapılan saldırılara ve
AKP iktidarının onları koruyacak her türlü tedbiri almak zorunda olduğuna
ilişkin açıklaması
3.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba’nın, birçok televizyon kanalının AK PARTİ grup
toplantısını canlı yayınlamasının basın özgürlüğü ve demokrasi açısından
düşündürücü olduğuna ilişkin açıklaması
4.- Çanakkale
Milletvekili İsmail Kaşdemir’in, Çanakkale’de CHP teşkilatının düzenlemiş
olduğu bir toplantıda konuşan Muğla Milletvekili Tolga Çandar’ı Başbakan
hakkındaki bazı ifadeleri nedeniyle kınadığına ilişkin açıklaması
5.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, sağlık personelinin sorunlarının giderilmesi için
yeni düzenlemeler yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması
6.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, veteriner hekim, mühendis ve tekniker
atamalarıyla ilgili bilgi almak istediğine, vatandaşların şubatta en az 40 bin
öğretmen kadrosu verilmesini ve dershanelerin kapatılması konusunun Hükûmetin
gündeminden çıkarılmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması
7.- Balıkesir
Milletvekili Namık Havutça’nın, 6111 sayılı Kanun’dan yararlanamadığı için
ilişiği kesilen 200 bin üniversite öğrencisi için af çıkarılması gerektiğine
ilişkin açıklaması
8.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun AKP
milletvekilinin gündem dışı konuşmasına cevap vererek gensoru görüşmelerini
televizyonun yayın saati dışına çıkarmaya çalıştığına ve Emniyet Genel
Müdürlüğünün Gezi olaylarıyla ilgili raporunun AKP Hükûmetinin mezhepçi ve
ayrımcı olduğunun net bir göstergesi olduğuna ilişkin açıklaması
9.- Erzincan
Milletvekili Muharrem Işık’ın, insanları ayrıştıran ve mezhep ayrımı yapan
zihniyeti kınadığına ve Orman ve Su İşleri Bakanından, Erzincan’da sulama
birliklerinin çiftçilere su veremeyeceklerine ilişkin yazılarından haberi olup
olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
10.- Çanakkale Milletvekili
Ali Sarıbaş’ın, kesilen ağaç sayısının dikilen ağaç sayısından katbekat fazla
olduğuna, Çanakkale’de Orman Bölge Müdürlüğünün kaldırılmasına ve Kaz
Dağlarında maden ruhsatı verilmesine ilişkin açıklaması
11.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Şivan Perwer ve Ahmet Kaya’nın bu ülkenin mağdur
insanları olduğuna, onlara ve Mesut Barzani’ye hakaret edilmemesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
12.- Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın (11/29)
esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının, İran-Türkiye Parlamentolar Arası Dostluk Grubu
Başkanı Moayyed Hosseini Sadr başkanlığındaki bir heyetin ülkemizi ziyaret
etmesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 31/10/2013 tarihli
57 sayılı Kararı ile uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/1340)
2.-
Başbakanlığın, Batman Milletvekili Ayla Akat Ata hakkında tanzim edilen,
Anayasa Komisyonu ve Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu Karma Komisyonda
bulunan soruşturma dosyasının Hükûmete
iade edilmesine ilişkin tezkeresi (3/1341)
3.-
Başbakanlığın, Batman Milletvekili Ayla Akat Ata hakkında tanzim edilen,
Anayasa Komisyonu ve Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu Karma Komisyonda
bulunan soruşturma dosyasının Hükûmete
iade edilmesine ilişkin tezkeresi (3/1342)
4.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının, bazı milletvekillerine belirtilen sebep ve
sürelerle izin verilmesine ilişkin tezkeresi (3/1343)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Sakarya
Milletvekili Engin Özkoç ve 20 milletvekilinin, Melen Çayı Projesi nedeniyle
yaşanacak sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/789)
2.- Tokat
Milletvekili Orhan Düzgün ve 20 milletvekilinin, Tokat ilinin göç vermesinin
nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/790)
3.- Bolu
Milletvekili Tanju Özcan ve 19 milletvekilinin, çiftçilerin kredi borçları
nedeniyle yaşadıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/791)
C) Duyurular
1.- Başkanlıkça,
Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda siyasi parti grubu mensubu olmayan
milletvekillerine düşen 1 üyelik için aday olmak isteyen siyasi parti grubu
mensubu olmayan milletvekillerinin yazılı olarak müracaat etmelerine ilişkin
duyuru
D) Gensoru Önergeleri
1.- Sakarya
Milletvekili Engin Özkoç ve 47 milletvekilinin, Türk sporundaki doping
olaylarının engellenmesinde yetersiz kaldığı ve üzerine düşen görevleri yerine
getirmediği iddiasıyla Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/29)
E) Önergeler
1.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, (2/1434) esas numaralı Köy Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesi (4/128)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- MHP Grubunun,
Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin ve arkadaşlarının Suriye’de yaşanan savaş
ortamından kaynaklanan terör gruplarının Suriye Türkmenlerine uyguladıkları
saldırının artması nedeniyle Hükûmetçe gereken tedbirlerin alınması amacıyla
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 26 Kasım 2013 Salı günkü birleşiminde okunarak
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- CHP Grubunun,
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, öğretmenlerin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan
Meclis araştırması önergesinin (10/332) görüşmelerinin, Genel Kurulun 26 Kasım
2013 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
3.- AK PARTİ
Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine; bastırılarak dağıtılan (11/29) esas numaralı Gensoru Önergesi’nin
26 Kasım 2013 Salı günkü gündemin “Özel
Gündemde Yer Alacak İşler” kısmına alınmasına ve Anayasa’nın 99’uncu maddesi
gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına; Genel Kurulun
26 Kasım-3 Aralık 2013 Salı günkü ve 4 Aralık 2013 Çarşamba günkü
birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine; 3 Aralık 2013 Salı günkü
birleşiminde diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin
görüşülmesine ilişkin önerisi
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Sinop
Milletvekili Engin Altay’ın, Isparta Milletvekili Recep Özel’in CHP grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
2.- Konya
Milletvekili Faruk Bal’ın, Isparta Milletvekili Recep Özel’in CHP grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Sinop Milletvekili Engin Altay’ın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
4.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın AK PARTİ
grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
5.- Sinop
Milletvekili Engin Altay’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
6.- Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
7.- Gençlik ve
Spor Bakanı Suat Kılıç’ın, Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın yaptığı
açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
8.- İstanbul
Milletvekili Erdoğan Toprak’ın, Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
9.- Gençlik ve
Spor Bakanı Suat Kılıç’ın, İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak’ın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
IX.- GENSORU
A) Ön Görüşmeler
1.- Sakarya
Milletvekili Engin Özkoç ve 47 milletvekilinin, Türk sporundaki doping
olaylarının engellenmesinde yetersiz kaldığı ve üzerine düşen görevleri yerine
getirmediği iddiasıyla Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/29)
X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, inşaatı devam eden yeni Halkla İlişkiler Binasında
kullanılan granitlere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan
Vekili Sadık Yakut’un cevabı (7/22181) Ek cevap
2.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, TBMM yerleşkesinde yapılan yeni binada Türk Hava
Yollarına ayrılacak ofise ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan
Vekili Sadık Yakut’un cevabı (7/27783)
3.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, bağlı kurum ve kuruluşlardaki boş engelli
kadrolarına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/28183)
4.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, TBMM’deki güvenlik hizmetlerine
ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakut’un cevabı
(7/29669)
5.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, bir açıklamasına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/31671)
6.- Aydın
Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, Maliye Bakanlığı Merkezi Uzlaşma Komisyonu
tarafından indirime gidilen vergi cezalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı
(7/32250)
7.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, TRT Avaz kanalında görev yapan yabancı uyruklu
kişilere ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/32259)
8.- İzmir
Milletvekili Erdal Aksünger’in, kalifiye yardımcı hizmet alımı ihalelerine
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/32260)
9.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, bireysel emeklilik iadesi başvurularına
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/32444)
10.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, bir basın toplantısına katılımına izin verilmeyen
medya temsilcilerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınç’ın cevabı (7/32562)
11.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlığa ait arsa ve araziler ile
bunların satış ve kiralama işlemlerine ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet
Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/32736)
12.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlığa ait gayrimenkullere ve
bunların satış ve kiralama işlemlerine ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet
Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/32737)
13.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında yapılan gayrimenkul
yatırımlarına ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın
cevabı (7/32738)
14.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Afrika ülkeleri ile gerçekleştirilen ticarete
ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/32739)
15.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Gezi Parkı eylemlerine katıldıkları
gerekçesiyle haklarında soruşturma açılan personele ilişkin sorusu ve Ekonomi
Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/33223)
16.- Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın, Sayıştay denetim ve raporlarına ilişkin
sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakut’un cevabı (7/33383)
17.- İstanbul
Milletvekili Fatma Nur Serter’in, kurum hesaplarının denetlenmesi için gerekli
bazı belgelerin Millî Eğitim Bakanlığı tarafından Sayıştaya iletilmemesine
ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakut’un
cevabı (7/33387)
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat
14.00’te açılarak dört oturum yaptı.
Isparta Milletvekili S.
Nevzat Korkmaz, tarihî eserlerin restorasyonu ve Gazi Üniversitesi Mimar
Kemaleddin Salonu’na,
Bursa Milletvekili Kemal
Ekinci,
Balıkesir Milletvekili Ali
Aydınlıoğlu,
24 Kasım Öğretmenler Günü’ne;
İlişkin gündem dışı birer
konuşma yaptılar.
Adana Milletvekili Ali
Halaman, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanının sözlü sorulara cevap verirken
tarımın ve çiftçinin durumuyla ilgili bilgi vermesi gerektiğine,
Kütahya Milletvekili Alim
Işık, Hükûmeti, bankaların kredi vermediği zor durumdaki vatandaşın
desteklenmesi amacıyla bir mali destek fonu kurarak bu soruna çözüm bulmaya
davet ettiğine,
İstanbul Milletvekili Kadir
Gökmen Öğüt,
Çanakkale Milletvekili Ali
Sarıbaş,
24 Kasım Öğretmenler Günü’ne
ve son günlerde eğitimle ilgili yaşanan tartışmalara;
Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri, Başbakanın MİT Müsteşarı ve Oslo süreciyle ilgili bazı ifadelerine,
Manisa Milletvekili Özgür
Özel, Gazprom’u protesto ettiği için gözaltına alınan Greenpeace üyesi Gizem
Akhan’ın serbest bırakıldığına,
Osmaniye Milletvekili Hasan
Hüseyin Türkoğlu, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ve taşıyıcı, kamyoncu ve
otobüsçülerin şikâyetlerine karşı Hükûmeti duyarlı olmaya davet ettiğine,
Balıkesir Milletvekili Namık
Havutça, Balıkesir-Kütahya kara yolundaki kazalara ve Balıkesir Dursunbey’de
sulama birliği konusundaki mağduriyetin giderilmesi gerektiğine,
Kocaeli Milletvekili Mehmet
Hilal Kaplan, AK PARTİ Hükûmeti döneminde basın mensuplarına karşı yapılan
baskılara,
Uşak Milletvekili Dilek
Akagün Yılmaz, AKP’nin ılımlı İslam’ı aşarak radikal şeriat devletine doğru
gittiğine,
Isparta Milletvekili S.
Nevzat Korkmaz, Hükûmet tarafından son günlerde dershanelerle ilgili yapılan
çelişkili açıklamalara,
Manisa Milletvekili Sakine
Öz, Meclis Başkan Vekili Sadık Yakut’un eğitimle ilgili bazı ifadelerine,
Tokat Milletvekili Reşat
Doğru, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ve fakir ailelerin çocuklarının
başarılarında dershanelerin büyük rolü olduğuna,
Burdur Milletvekili Ramazan
Kerim Özkan, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne, atanamayan öğretmenlerin durumuna ve
Hükûmetin, dershanelerin kapatılması konusundaki tasarrufunun yanlış olduğuna,
Tokat Milletvekili Orhan
Düzgün, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne, atanamayan öğretmenlerin durumuna ve
Meclis Başkan Vekili Sadık Yakut’un eğitimle ilgili açıklamasını kınadığına,
İstanbul Milletvekili Fatma
Nur Serter, önümüzdeki yıldan itibaren SBS kapsamından inkılap tarihi dersinin
çıkarılmasının nedenlerini öğrenmek istediğine,
Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcı, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ve kendi zihniyetine göre giyinmeyen
öğretmenler hakkında soruşturma açan Millî Eğitim Bakanını ve AKP zihniyetini
kınadığına,
Balıkesir Milletvekili Ahmet
Duran Bulut, Hükûmet tarafından kredi kartı limitleri ve borçlarıyla ilgili
gerekli tedbirlerin alınması gerektiğine,
İlişkin birer açıklamada
bulundular.
Başkanın İç Tüzük’ün 60’ıncı
maddesine göre yerinden 20 kişiye ve aynı kişiye 2 kez söz vermesi
uygulamasının doğru olup olmadığı hususunda usul görüşmesi yapıldı. Başkanlığın
tutumunun İç Tüzük’e uygun olduğu açıklandı.
Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin bir açıklamada bulundu.
Isparta Milletvekili S.
Nevzat Korkmaz, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın yaptığı açıklaması
sırasında şahsına,
Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına,
Sataşmaları nedeniyle birer
konuşma yaptılar.
İstanbul Milletvekili İhsan
Özkes ve 21 milletvekilinin, cami restorasyonları ile ilgili yolsuzluk
iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/786),
Kocaeli Milletvekili Haydar
Akar ve 23 milletvekilinin, ülkemizde biyoyakıtların üretiminde ve
kullanımındaki eksikliklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi 500 kelimeden
fazla olduğu için özeti (10/787),
Balıkesir Milletvekili Namık
Havutça ve 23 milletvekilinin, kadınların iş gücüne katılımının ve iş hayatında
karşılaştıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/788),
Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve görüşmelerinin sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
BDP Grubunun, 23/11/2012
tarihinde Mardin Milletvekili Erol Dora ve arkadaşları tarafından Türkiye’de
hak ihlallerine uğrayan çocukların sorunlarının araştırılması amacıyla Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin
(1894 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak 21 Kasım 2013 Perşembe günkü (bugün) birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisinin görüşmeleri tamamlandı.
İstanbul Milletvekili Halide
İncekara, çocuklarla ilgili yeni bir komisyon kurulması yerine, milletvekillerinin
daha önce kurulmuş komisyonların sonuçlarını takip etmeleri gerektiğine,
Mardin Milletvekili Erol
Dora, Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel’in BDP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine,
İlişkin birer açıklamada
bulundular.
Yapılan yoklamalar sonucunda
toplantı yeter sayısı bulunmadığından, alınan karar gereğince, 26 Kasım 2013
Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere 17.03’te birleşime son verildi.
Şükran Güldal MUMCU
Başkan
Vekili
İsmail
KAŞDEMİR Mine
LÖK BEYAZ
Çanakkale Diyarbakır
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II.-
GELEN KâĞITLAR
No:
32
22 Kasım 2013 Cuma
Teklifler
1.- Bitlis
Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu'nun; Bitlis İli ve Bitlis İlinde Bulunan
Bazı İlçe Adlarının Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/1859) (İçişleri
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.11.2013)
2.- Adana
Milletvekili Turgay Develi'nin; Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1860) (Anayasa Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15.11.2013)
3.- Manisa
Milletvekili Hasan Ören'in; 5686 Sayılı Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli
Sular Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1861) (İçişleri;
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.11.2013)
4.- İstanbul
Milletvekili Celal Dinçer'in; Pasaport Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/1862) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
19.11.2013)
5.- İstanbul
Milletvekili Celal Dinçer'in; Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1863) (İçişleri Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19.11.2013)
6.- İstanbul
Milletvekili Bülent Turan ve Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl ile 69
Milletvekilinin; Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun
ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/1864) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler; Milli Eğitim, Kültür, Gençlik
ve Spor; İçişleri ve Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
19.11.2013)
7.- Çanakkale
Milletvekili Mustafa Serdar Soydan'ın; 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa Ek
Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/1865) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.11.2013)
Gensoru Önergesi
1.- Sakarya
Milletvekili Engin Özkoç ve 47 Milletvekilinin; Türk sporundaki doping
olaylarının engellenmesinde yetersiz kaldığı ve üzerine düşen görevleri yerine
getirmediği iddiasıyla Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç hakkında bir gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/29) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2013)
No:
33
25 Kasım 2013 Pazartesi
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, yurt sayısına ve yurtlarla ilgili
düzenlemelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/26581)
2.- İstanbul
Milletvekili İhsan Özkes’in, Isparta’nın Gönen ilçesindeki bir köyün elektrik
borcu nedeniyle köy camisinin satışa çıkarıldığı iddialarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/26585)
3.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından düzenlenen
toplantılara ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bekir Bozdağ) yazılı soru
önergesi (7/26626)
4.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, toplumsal olaylar nedeniyle
mağduriyet yaşayan vatandaşların mağduriyetlerinin giderilmesi kapsamında
yapılan çalışmalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/26629)
5.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Çankırı’nın Orta ilçesinde yapılması
planlanan cezaevine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/26630)
6.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca Uludere
olayına görevsizlik kararı verilmesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/26631)
7.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlara ait lojmanlar
ile söz konusu lojmanların satışına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/26632)
8.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, İstanbul’da Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarda
görev yapan taşeron işçilere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/26633)
9.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık makam odalarındaki ofis
mobilyalarına ve Bakanlığın kırtasiye harcamalarına ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/26634)
10.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2011 yılında bir bakanın içinde
bulunduğu aracın da karıştığı bir trafik kazasına ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/26635)
11.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, Bakanlık tarafından düzenlenen toplantılara ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/26636)
12.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, soru önergelerine ve bunların cevaplandırılmasına
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/26638)
13.- Ağrı
Milletvekili Halil Aksoy’un, yabancı uyruklu tutuklu ve hükümlülerin
sorunlarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/26639)
14.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Yüksekova, Cizre ve Çukurca ilçelerine yönelik
proje ve yatırımlara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/26640)
15.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Hakkâri ve Şırnak’a yönelik proje ve yatırımlara
ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/26733)
16.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Fırat Üniversitesinin öğrenci evinde zehirlenen
öğrencilere ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/26734)
17.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, İstanbul’da Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarda
görev yapan taşeron işçilere ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru
önergesi (7/26735)
18.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlara ait lojmanlar
ile söz konusu lojmanların satışına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı
soru önergesi (7/26736)
19.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Akdeniz Oyunlarının açılış töreni ile ilgili
iddialara ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/26737)
20.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık makam odalarındaki ofis
mobilyalarına ve Bakanlığın kırtasiye harcamalarına ilişkin Gençlik ve Spor
Bakanından yazılı soru önergesi (7/26738)
21.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2011 yılında kendisinin içinde
bulunduğu aracın da karıştığı bir trafik kazasına ilişkin Gençlik ve Spor
Bakanından yazılı soru önergesi (7/26739)
22.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, Bakanlık tarafından düzenlenen toplantılara ilişkin
Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/26740)
23.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, muhalefet partilerine mensup kişilerin fişlenerek
Bakanlık tarafından gerçekleştirilen ihaleleri kazanmalarının engellendiği
iddialarına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/26741)
24.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, kiralanan veya satın alınan
araçlara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/27063)
25.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, 2012 yılında eğitim amaçlı yurt
dışına gönderilen Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluş personeline ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/27064)
26.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında çeşitli suçlardan
hakkında soruşturma açılan 18 yaş altındaki kişilere ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/27065)
27.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında cezaevlerindeki
açlık grevlerine ve intihar vakalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/27066)
28.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, 2002-2013 yılları arasında KPSS ile işe alınan
personele ve atamalar ile ilgili iddialara ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/27067)
29.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, 2002-2013 yılları arasında mülakat ile işe alınan
personele ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/27068)
30.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, El Kaide, İbda-C ve Hizbullah davalarında hüküm
giyen kişilere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/27069)
31.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Umut davasında hüküm giyen kişilere ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/27070)
32.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, 16 Haziran 2013 tarihinde İstanbul’da yapılan
Adalet ve Kalkınma Partisi mitingine Silivri Cezaevinde çalışan memurların da
götürüldüğü iddiasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/27071)
33.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, İslami Hareket davasında hüküm giyen kişilere
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/27072)
34.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da yer alan hizmet binalarındaki tadilat ve
iyileştirme çalışmalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/27433)
35.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bayburt’ta yer alan hizmet binalarındaki tadilat ve
iyileştirme çalışmalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/27434)
36.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Gümüşhane’de yer alan hizmet binalarındaki tadilat
ve iyileştirme çalışmalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/27435)
37.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ağrı’da yer alan hizmet binalarındaki tadilat ve
iyileştirme çalışmalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/27436)
38.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Iğdır’da yer alan hizmet binalarındaki tadilat ve
iyileştirme çalışmalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/27437)
39.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars’ta yer alan hizmet binalarındaki tadilat ve
iyileştirme çalışmalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/27438)
40.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Erzurum’da yer alan hizmet binalarındaki tadilat ve
iyileştirme çalışmalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/27439)
41.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Şırnak’ta yer alan hizmet binalarındaki tadilat ve
iyileştirme çalışmalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/27440)
42.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Hakkâri’de yer alan hizmet binalarındaki tadilat ve
iyileştirme çalışmalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/27441)
43.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Batman’da yer alan hizmet binalarındaki tadilat ve
iyileştirme çalışmalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/27442)
44.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, Reyhanlı saldırılarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/27443)
45.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, Bakanlık personelinin psikolojik taciz (mobbing)
şikayetlerine ve yapılan işlemlere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/27444)
46.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, müşavir ve danışman kadrolarına atanan personele
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/27445)
47.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, Bakanlık kadrolarında istihdam edilen engelli
personel sayısına ve engelli personele yönelik çalışmalara ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/27446)
48.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, bazı personelin kanuna aykırı olarak işe gelmediği
halde maaşını almaya devam ettiği iddiasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/27447)
49.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlık kadrolarında engelli istihdamına ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/27448)
50.- Van
Milletvekili Aysel Tuğluk’un, Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevinden Siirt’e
nakledilen iki tutuklu hakkındaki iddialara ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/27449)
51.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, çözüm sürecine yönelik atılacak demokratik adımlara
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/27450)
52.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, PKK terör örgütü ile görüşmeleri yürüten kamu
görevlilerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/27451)
53.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlığın merkez ve taşra teşkilatı ile bağlı
birimlerince düzenlenen toplantı ve organizasyonlara ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/27452)
54.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, terör suçları kapsamında verilen cezalara ve bazı
terör suçlularının serbest bırakıldığı iddialarına ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/27453)
55.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da kiralama yoluyla kullanılan hizmet
binalarına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/27553)
56.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Iğdır’da kiralama yoluyla kullanılan hizmet
binalarına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/27554)
57.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Şırnak’ta kiralama yoluyla kullanılan hizmet
binalarına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/27555)
58.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Batman’da kiralama yoluyla kullanılan hizmet
binalarına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/27556)
59.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bayburt’ta kiralama yoluyla kullanılan hizmet
binalarına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/27557)
60.- İzmir
Milletvekili Erdal Aksünger’in, sporda yaşanan doping olaylarına ilişkin Gençlik
ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/27558)
61.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Karabük’teki spor tesislerine ve ihtiyaçlarına
ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/27559)
62.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Eskişehir’deki spor tesislerine ve
ihtiyaçlarına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/27560)
63.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, Bakanlık kadrolarında istihdam edilen engelli
personel sayısına ve engelli personele yönelik çalışmalara ilişkin Gençlik ve
Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/27561)
64.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlık kadrolarında engelli istihdamına ilişkin
Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/27562)
65.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, 17. Akdeniz Oyunlarına katılan ülkelere ilişkin
Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/27563)
66.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, müşavir ve danışman kadrolarına atanan personele
ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/27564)
67.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, bazı personelin kanuna aykırı olarak işe gelmediği
halde maaşını almaya devam ettiği iddiasına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından
yazılı soru önergesi (7/27565)
68.- Kocaeli
Milletvekili Haydar Akar’ın, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına yapılacak
personel alımı ile ilgili bir açıklamasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/32082)
69.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Suriye helikopterini düşüren pilotlara
ödül verilmesine ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/32132)
No:
34
26 Kasım 2013 Salı
Teklifler
1.- Diyarbakır Milletvekili
Nursel Aydoğan'ın; Diyarbakır İlinin Adının Amed Olarak Değiştirilmesi Hakkında
Kanun Teklifi (2/1866) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
13.11.2013)
2.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Sinop
Milletvekili Engin Altay ile 13 Milletvekilinin; Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1867)
(Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler; Kadın Erkek Fırsat Eşitliği ile Plan ve
Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.11.2013)
3.- Erzincan Milletvekili
Muharrem Işık'ın; Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/1868) (Adalet ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.11.2013)
4.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Oktay Vural'ın; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1869) (Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve
Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 20.11.2013)
5.- Antalya Milletvekili
Gürkut Acar'ın; Türk Standartları Enstitüsü Kuruluş Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/1870) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.11.2013)
6.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal'ın; Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/1871) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Plan
ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2013)
7.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal'ın; Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1872)
(Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2013)
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Sakarya Milletvekili
Engin Özkoç ve 20 Milletvekilinin, Melen Çayı projesi nedeniyle yaşanacak
sorunların tespiti ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/789) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.04.2012)
2.- Tokat Milletvekili Orhan
Düzgün ve 20 Milletvekilinin, Tokat ilinin göç vermesinin nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/790) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.04.2012)
3.- Bolu Milletvekili Tanju
Özcan ve 19 Milletvekilinin, çiftçilerin kredi borcu nedeniyle yaşadıkları
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/791) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18.04.2012)
26 Kasım 2013 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
15.01
BAŞKAN: Başkan
Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER:
Dilek YÜKSEL (Tokat), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 21’inci Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K L A
M A
BAŞKAN – Elektronik cihazla
yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre
vereceğim.
Sayın milletvekillerinin oy
düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini ve bu süre içerisinde
elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik
personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise
yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, maden
işçilerinin sorunları hakkında söz isteyen Manisa Milletvekili Sayın Erkan
Akçay’a aittir.
Buyurun Sayın Akçay. (MHP
sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, maden işçilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; maden işçilerinin sorunları üzerine söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye, ölümlü maden
kazalarında dünyada ilk sıralardadır. 1955-2013 tarihleri arasında toplam 3.098
maden işçisi hayatını kaybetmiş maden kazalarında ve 326 bin maden işçisi de
yaralanmış veya sakat kalmıştır.
Maden kazalarını azaltmak
için; denetimler etkin kılınmalıdır, yaptırımlar caydırıcı hâle getirilmelidir;
maden ocaklarında taşeron sistemi mutlaka kaldırılmalıdır; sendikal örgütlenme
teşvik edilmelidir; iş sağlığı ve iş güvenliğinden sorumlu mühendisler iş akdi
ve ücret yönünden işverenden tamamen bağımsız olmalıdır; ILO’nun 176 sayılı
Madenlerde İş Sağlığı ve Güvenliği Sözleşmesi mutlaka onaylanmalıdır.
İş güvenliği yeterli olmayan
ocaklarda düşük ücretle uzun mesai saatleri çalışan madencilerimiz, yaptıkları
iş ve olumsuz çalışma koşulları nedeniyle genç yaşta sağlık sorunları
yaşamaktadır.
Maden işçilerinin aldıkları
ücret yetersizdir.
İş güvenliği taşeron
patronların iki dudağı arasındadır. İş güvenliği için yeterince denetim
yapılmamaktadır.
Yer altında en az yirmi yıl
çalışan ve erken yaşlandığı tespit edilen elli yaşını doldurmuş madencilere
emeklilik hakkı verilmelidir. Yer üstünde çalışan madencilere de yılda doksan
gün fiilî hizmet süresi verilmelidir.
Maden kazalarının yaşandığı
yerlerden biri de Soma ilçemizdir. Soma’da yanık ünitesi olmadığı için İzmir’e
sevk edilen yaralıların çoğu sevk esnasında hayatını kaybetmektedir.
Uyar Madencilik Şirketine ait
Soma, Darkale ve Azyak maden ocaklarında son on yılda 100’ün üzerinde kaza
meydana gelmiş, 15 ölümlü kazada 17 çalışan hayatını kaybederken yüzlerce işçi
de yaralanmıştır. 11 Kasım 2012’de yine Darkale’deki kazada 2 işçi hayatını
kaybetmiş, 7 işçi yaralanmıştır. Kaza sonrası Çalışma Bakanlığı tarafından
maden ocağı güvenlik önlemleri alınana kadar kapatılmıştır ancak güvenlik
tedbirleri tamamlanmadan tekrar açılmıştır. Nisan 2013’te yapılan denetimler
sonunda Darkale maden ocağı tekrar kapatılmış ancak denetime gelen başka
müfettişler tarafından tekrar açılmıştır. Denetlemede gösterilen gaz maskeleri
dâhil birçok ekipmanın bu madencilik şirketinin Aydın Söke’deki maden ocağından
getirildiği bilinmektedir.
Darkale’de en son, 20 Ekim
2013’teki kazada 1 işçimiz daha hayatını kaybetmiş, 26 işçimiz de
yaralanmıştır. 800 işçinin çalıştığı Darkale, iş güvenliği tedbirleri
alınmadığı için kapatılmıştır. Maden şirketi devletten yeni maden sahası
verilmesi için işçileri eylem yapmaya zorlamaktadır. “Yeni saha verilmezse
ihbar tazminatlarınızı ödemem, kıdem tazminatlarınızda yüzde 30 kesinti
yaparım, size 2015 yılında taksitlere bölerek senetler veririm.” diyerek
işçiler üzerinden âdeta neredeyse devleti tehdit eder hâle gelmiştir. Bu
tehditler karşısında –soruyorum- Hükûmet ne yapmaktadır?
Tekrar Hükûmete soruyorum:
Maden şirketi gerekli tedbirleri almazken Enerji ve Çalışma bakanlıkları ne
yapmaktadır? Darkale ve Azyak ocakları kaç defa denetlenmiştir? Bu denetimlerin
sonucu nedir? Üç kuruşluk prim borcu için esnafına, çiftçisine haciz götüren
Hükûmet, bu şirket 30 milyon liralık prim borcunu ödemezken ne yapıyor? Uyar
Madencilik Darkale’yi 2003 yılında Kömür İşletmelerinden kiralamıştır. Tüm
yetkililer bu kazaların maden şirketinin gerekli güvenlik tedbirlerini
almamasından kaynaklandığı konusunda hemfikirken Darkale maden ocağının
sözleşmesi neden uzatılmıştır?
Darkale’de sekiz saat
çalışması gereken işçiler on iki saat çalıştırılıp primleri ödenmemiştir.
Azyak’ta şlam patlaması riski çok yüksektir. Bu ocaktaki asansörün taşıyıcı
kablolarında metal yorgunluğu bulunmaktadır, yer altında saha ihlali
yapılmaktadır.
Bu düşüncelerle muhterem
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Akçay.
Gündem dışı ikinci söz,
Güneydoğu Anadolu Projesi ve Doğu Anadolu Projesi hakkında söz isteyen
Diyarbakır Milletvekili Sayın Mine Lök Beyaz’a aittir.
Buyurun Sayın Lök Beyaz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
2.- Diyarbakır
Milletvekili Mine Lök Beyaz’ın, Güneydoğu Anadolu Projesi ve Doğu Anadolu
Projesi’ne ilişkin gündem dışı konuşması
MİNE LÖK BEYAZ (Diyarbakır) –
Sayın Başkanım, değerli milletvekillerim; sizleri saygıyla selamlarken 25 Kasım
Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü sebebiyle her türlü
şiddete karşı olduğumuzu belirtirken, Türkiye’nin kadınlarına her şeyden önce
ana sıfatlarıyla saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
24 Kasım Öğretmenler Günü
münasebetiyle başta üzerimde çok emeği olan rahmetli ilkokul öğretmenimi
saygıyla anarken bütün öğretmenlerimize selam ve saygılarımı iletiyorum.
Sizlerin de bildiği üzere
GAP, DAP, KOP ve DOKAP projeleri bölgesel farklılıkların giderilmesi üzerine
ortaya konulan ve Türkiye’nin 780 bin kilometrekaresinin eşit haklara sahip
olması düsturuyla devam eden kalkınma projeleridir.
27 Mayıs 2008’de Sayın
Başbakanımızın önderliğinde Diyarbakır’da ortaya konulan GAP Eylem Planı
çerçevesinde 2008-2012 yıllarında yatırımlara 2012 yılı fiyatlarıyla toplam
18,2 milyar TL kaynak tahsis edilmiştir. 2013 yılında GAP bölgesindeki toplam
yatırımlara ayrılan kaynak yaklaşık 5,2 milyar TL’dir. GAP Eylem Planı
2014-2018 dönemini içerecek şekilde revize edilmiştir. Revize plan kapsamında
229’u yeni toplam 446 projenin hayata geçirilmesi için 33,8 milyar TL kaynak
ihtiyacı bulunmaktadır.
Kentlerin gelişmesi için çok
önemli bir yere sahip olan bu kalkınma projelerinde GAP Eylem Planı dâhilinde
bulunan kendi şehrim Diyarbakır’dan birkaç örnek vermek istiyorum. “Ben Türkiye
cumhuriyeti vatandaşıyım.” diyen hiç kimsenin kendisini öteki hissetmeyeceği
bir Türkiye için var gücümüzle çalışmaktayız. Diyarbakır’da Sayın Başbakanımız
önderliğinde 3 restorasyonu aynı anda gerçekleştiriyoruz. Bunlardan birincisi
fiziki, kültürel, mimari restorasyon, ikincisi sosyal ve üçüncüsü siyasi
restorasyondur. Amacımız on iki bin dört yüz yıllık muhteşem bir geçmişe sahip
olan Diyarbakır’ı Türkiye cumhuriyetinin marka kentlerinden biri hâline
getirmek, aslında var olan gizli hazine “Diyarbekir”i ortaya çıkarmaktır.
GAP Eylem Planı çerçevesinde
Atatürk projesinden sonra GAP’ın en büyük sulama baraj projesi Silvan projesidir. Silvan ana barajı, Ambar,
Pamukçay, Başlar, Bulaklıdere, Karacalar, Kuruçay ve Kıbrıs depolama barajları
ile Silvan iletim kanalı ikinci kısım inşaatından oluşan Silvan projesinin
temel atma törenini 4 Mayıs 2012’de sayın bakanlarımızın katılımıyla gerçekleştirdik.
Barajlardan Pamukçay Barajı’nın yapımı tamamlanmış ve 12/12/2012 tarihinde
açılışı yapılmıştır. Ambar Barajı’nın fiziki gerçekleşmesi yüzde 23 olup,
2015 yılında tamamlanacaktır. Silvan
Barajı’nın fiziki gerçekleşmesi ise yüzde 20’dir ve 2017 yılında
bitirilecektir. Silvan projesi tüm üniteleriyle 2019 yılına kadar
bitirilecektir. Tüm projenin 2013 yılı fiyatlarıyla toplam maliyeti yaklaşık
6,35 milyardır. Silvan Barajı hem sulama hem de enerji maksatlı bir projedir. 2
milyon 453 bin 720 dekar gibi çok büyük bir araziye su temin edecek ve su
toprakla kavuşacaktır. Atatürk Barajı’ndan sonra bölgedeki en büyük sulama
barajı özelliğini taşıyacak bu dev projenin tamamlanması ile bölgede yaşanan
işsizlik probleminin çözümüne, bölgeler arası farklılıkların giderilmesine ve
köyden kente göçün azalmasına katkı sağlanacaktır. Silvan Barajı’nın ülke
ekonomisine katkısı yılda 1 milyar TL olacaktır. İstihdam olarak da 318 bin
kişinin iş imkânına kavuşması sağlanacaktır.
Cazibe merkezleri kapsamında
Diyarbakır Surları ve Suriçi Tarihî Kentsel Dönüşüm Projesi’yle ilgili
restorasyon çalışmaları ile Diyarbakır’da toplam 26 projeye 75 milyon kaynak
aktarılmıştır. Dünyada eşi benzeri olmayan Diyarbakır surları ve Suriçi
Projesi’yle Diyarbakır açık hava müzesi hâline gelecektir. SODES yani sosyal
destek projeleri ile mesleki eğitim, kültür, sanat, spor faaliyetleri, çeşitli
konferans ve seminerler ve benzeri sosyal içerikli projeler olmak üzere
2008-2013 arası yaklaşık toplam 65 trilyon para aktarılmıştır. GAP Eylem Planı
dâhilinde Diyarbakır’da 7 adet ÇATOM vardır ve 2 tane daha açılacaktır. Eğitim,
sağlık, gelir getirici ve beceri kazandırıcı sosyal, kültürel faaliyetler,
çocuklara yönelik faaliyetler ile sosyal destek programları uygulanmaktadır.
Türkiye’nin kalkınma
projelerinde 2023 vizyonumuzu ortaya koyarken “Biz birlikte Türkiye’yiz.”
diyorum ve sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Lök Beyaz.
Gündem dışı üçüncü söz,
ülkemizdeki ağaçlandırma çalışmalarıyla ilgili söz isteyen Karabük Milletvekili
Sayın Osman Kahveci’ye aittir.
Buyurun Sayın Kahveci. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
3.- Karabük
Milletvekili Osman Kahveci’nin, ülkemizdeki ağaçlandırma çalışmalarına ilişkin
gündem dışı konuşması ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
OSMAN KAHVECİ (Karabük) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ Grubu adına ülkemizdeki
ağaçlandırma çalışmaları üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Yenilenebilir doğal
kaynaklarımızın en önemlilerinden birisi de ormanlardır. Ormanlar son yüzyılda
insan eliyle en fazla tahrip olan doğal kaynaklarımızdan birisidir.
Ormansızlaşmaya karşı dünyada bizim de taraf olduğumuz birçok uluslararası
süreçler başlatılmış olmasına rağmen maalesef henüz dünyada ormansızlaşma durdurulamamıştır.
Hâlen dünyada her yıl 5 milyon hektar orman yok olmaya devam etmektedir.
Dünyamızı tehdit eden en önemli çevresel tehditlerden birisi de küresel ısınma
ve iklim değişikliğidir. Bunun panzehri de ormanların korunması ve
ağaçlandırılmalarla alanlarının artırılmasıdır. Ormanlar küresel ısınma ve
iklim değişikliğine karşı en önemli karbon yutakları olarak hizmet
görmektedirler. Ormanlar biyosferdeki karbonun yüzde 25’ini tutmaktadır.
Ormanlar, sürdürülebilir bir
şekilde işletilmeleri ve ağaçlandırmalarla iyileştirilmeleri hâlinde karbon
birikimini korur ve artırırlar. Ormansızlaşma ve orman bozulmaları ise karbon
birikimlerini azaltır. Bunun yanında ormanlar, insanlığın ihtiyaç duyduğu odun
ve odun dışı orman ürünlerinin üretim kaynaklarıdır. Dünyada hâlen 1,2 milyar
insan geçimini ormanlardan sağlamaktadır. Ormanlar, dünya karasal alanının
yüzde 30’unu oluşturmaktadır. Ülkemiz orman yönünden zengin değildir. En son
istatistiklere göre ülkemizin yüzde 27,7’si ormanlarla kaplıdır. Hükûmetimiz,
başta iklim değişikliğiyle mücadele olmak üzere ormanlarımızdan en yüksek
değerde faydalanmayı sürdürürken ormanlarımızın korunması, imar, ıslah ve
ağaçlandırma çalışmalarını büyük bir azim ve kararlılıkla sürdürmektedir. “Daha
yeşil bir Türkiye” ideali ile büyük projelerle bozuk ormanlarımız imar ve ıslah
edilmekte, boş ve çıplak alanlarımız da süratle ağaçlandırılmaktadır.
Hedefimiz, cumhuriyetimizin 100’üncü yılında orman varlığımızı yüzde 30’lara
çıkarmaktır. Bu rakam, bir ülkenin orman varlığı açısından kendi kendine
yeterli olmasının ölçüsüdür. Bunun için Orman ve Su İşleri Bakanlığımızca büyük
bir ağaçlandırma seferberliği başlatılmıştır. Bu çerçevede, bozuk ormanların
imar ve ıslahı, çıplak ve erozyona maruz alanların ağaçlandırılması için
2008-2012 yıllarını kapsayan beş yıllık ağaçlandırma ve erozyon seferberliği
eylem planları hazırlanmış ve uygulamaya konmuştur. Bu seferberliğe birçok
bakanlık, kamu kurum ve kuruluşları ile askerî birlikler katılarak destek
vermiştir. Bu kapsamda yapılan birçok programa bizzat Sayın Başbakanımız da
katılarak bu konuya verdiği önemi ve desteği vurgulamıştır. Bunun son örneği de
iki hafta önce 5 Milyon Üniversite Öğrencisine 5 Milyon Fidan Dikme
Kampanyası’nın bizzat Sayın Başbakanımız tarafından başlatılmasıdır. Bu seferberlik
kapsamında beş yılda 2 milyon 429 bin hektar alanda çalışma yapılarak 2 milyar
fidan toprakla buluşturulmuştur. Bunun yanında 110 milyon fidan belediyelere
bedelsiz dağıtılmıştır. Ayrıca binlerce kilometre kara ve köy yolu, okul,
hastane, ibadethane ve mezarlıklar ağaçlandırılmış ve buralara 13 milyon 600
bin adet fidan dikilmiştir. Son on yılda AK PARTİ iktidarları döneminde 2
milyar 800 milyon fidan toprakla buluşturularak daha yeşil bir Türkiye hedefine
ulaşılması çalışmaları sürdürülmektedir. Bu alanda geçmiş yıllarda ortalama 75
bin hektar alanda çalışma yapılırken, son on yılda bu rakam 6,5 kat artarak 500
bin hektarlara ulaşmıştır. Yine fidan üretimi de 6 kat artarak 470 milyona
çıkmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizde orman envanteri çalışmalarına göre orman
varlığımızın yıllık artışı 30 bin hektardır. Bu son yılda 90 bin hektara
çıkmıştır.
Sonuç olarak, dünyada
ormansızlaşma devam ederken ülkemiz dünya orman varlığını artıran nadir
ülkelerden birisi hâline gelmiştir. Bunu biz söylemiyoruz. Bunu, OECD Genel
Sekreteri Angel Gurria da takdir etti ve Türkiye’nin 2008 yılında ağaçlandırma
ve erozyonla mücadelede dünya lideri olduğunu söylemiştir. Bunu bu çalışmalara
her türlü desteği veren Sayın Başbakanımıza ve AK PARTİ hükûmetlerine, Orman ve
Su İşleri Bakanlığımız çalışanlarına, fedakâr ve cefakâr ormancı
meslektaşlarımıza borçluyuz.
Çalışmalarda emeği geçen
herkese teşekkür ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın
Kahveci.
Hükûmet adına Orman ve Su
İşleri Bakanı Sayın Veysel Eroğlu.
Buyurunuz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Yani
paslaşma iyi bir şey mi Sayın Başkan? Gensoru olduğunda hemen bir paslaşma
yapılıyor. Helal olsun!
BAŞKAN – Ama İç Tüzük böyle
Sayın Atıcı. Ne olur…
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) –
Sayın Bakan, İstanbul’da kesilen ağaçları da anlatın.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben gündem dışı konuşmaya
cevap vermek üzere söz aldım. Öncelikle ormanlardan bahsetmek istiyorum
müsaadenizle.
MUHARREM VARLI (Adana) –
Cevap vermeseniz altında kalırsınız!
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Özellikle de, tabii, ormancılık faaliyetleriyle
ilgili gerçekten güzel çalışmalar yapıyoruz. Esasen dünyada orman varlığı
azalırken Türkiye’de orman varlığı artmaktadır. Son on yılda…
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) –
Büyüklere masallar!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, rica ediyorum, ne olur…
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Sayın Başkan, Sayın Bakana sorar mısınız, ormanların içerisinde kaç tane maden
arama ruhsatı alınmış?
BAŞKAN – Sayın Tanal, lütfen…
Konuşma yapıyor şimdi.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Şimdi onları da söylerim. Müsaade ederseniz konuşmamı
yaptıktan sonra sorularınıza cevap veririm.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın
Bakan, bu pasa ihtiyacınız yok, istediğiniz zaman konuşabilirdiniz. Niye bugünü
seçtiniz?
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Çal
Dağı’ndaki nikel madenleri…
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – On bir yılda kaç tane ağaç diktiniz, kaç
tane ormana kıydınız?
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Şimdi, efendim, özellikle dünyada yılda ortalama 13
milyon hektar orman alanı yok olmaktadır. Buna karşı, her yıl 7,8 milyon hektar
alanda ağaçlandırma ve rehabilitasyon çalışması yapılmaktadır. Bu durumda,
nette orman kaybı dünyada yıllık ortalama 5,2 milyon hektardır.
Yine, her yıl yaklaşık olarak
ortalama 24 milyar/ton toprak erozyonla kayba uğramaktadır.
MUHARREM VARLI (Adana) –
Sabrımız taştı, dinleyemiyoruz. Neyi eleştirdik de neye cevap veriyor?
BAŞKAN – Sayın Varlı, rica
ediyorum…
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Erozyon riski yüksek bir coğrafyada bulunan ülkemiz
özellikle son yıllarda yaptığı ağaçlandırma çalışmalarıyla orman alanını
korumak ve artırmak için büyük gayret göstermektedir.
Türkiye, son on bir yılda
ormancılık alanında dev adımlar atmıştır. Yapılan çalışmalar neticesinde 2002
yılında orman varlığımız 20,8 milyon/hektar iken, 2012 yılı sonunda 21,7 milyon
hektara çıkarılmıştır. Böylece, ülke yüz ölçümümüzün yüzde 27,7’si ormanlarla
kaplıdır.
Son on bir yılda 3 milyon 691
bin hektar alanda çalışma yapılarak ülkemize 9 bin hektar yani 9 milyon dekar
yeni orman alanı kazandırdık, 3 milyar adet fidanı toprakla buluşturduk.
Dünyadaki orman varlığı sürekli azalırken Türkiye, orman varlığını alan ve ağaç
serveti olarak artıran nadir ülkelerden birisi olmanın haklı gururunu
yaşamaktadır. 1992-2002 yılları arasında yılda ortalama 75 bin hektar alanda
ağaçlandırma rehabilitasyon çalışması yapılırken, 2012 yılında 500 bin hektar
alanda ağaçlandırma ve rehabilitasyon çalışması yapılmıştır.
Ayrıca, ormanlarımızı
uluslararası kabul gören prensip ve esaslara göre sertifikalandırıyoruz.
Ormanlarımızın yaklaşık yüzde 7’si sertifikal hâle getirilmiştir. Yapılan
ağaçlandırma ve ormanların bakımı, rehabilitasyon çalışmaları neticesinde odun
servetimiz 1,2 milyar metreküpten 1,5 milyar metreküpe çıkarılmıştır.
Özellikle şunu ifade etmek
istiyorum: Bildiğiniz üzere, zaman zaman seferberlik yapıyoruz. 2008-2012
yılları arasında Türkiye’de büyük bir ağaçlandırma erozyon kontrolü millî
seferberliğini başlattık. Hakikaten, bu seferberlik çok başarılı oldu. Biz 2
milyon 300 bin hektar alanda çalışma yapacağımızı ve 2 milyar adet fidanı
toprakla buluşturacağımızı ilan etmiştik. Çok şükür, onu da aştık, 2 milyon 300
bin hektar alan yerine 2 milyon 419 bin hektarla hedeflerin daha üzerine
çıktık. Bundan dolayı gerçekten bütün ormancılarımızla gurur duyuyoruz.
Atatürk Orman Çiftliği’ne 2
milyon adet fidan diktik. Kışlalarda 7.800 hektar alanda 11 milyon adet fidanı
toprakla buluşturduk. Ayrıca, yol kenarlarını, hem kara yollarının hem de köy
yollarının kenarlarını ağaçlandırıyoruz. Şu ana kadar 10.577 kilometre kara
yolu ile köy yolunu ağaçlandırdık. Ayrıca, Ankara-İstanbul TEM otoyoluna 948
bin adet fidan dikildi.
Okullar Hayat Olsun
Projesi’yle 27.393 okul bahçesine 5,5 milyon adet, 1.095 adet hastane ve sağlık
ocağı bahçesine 261 bin adet, 9.826 adet ibadethane ve mezarlığa da 1,3 milyon
adet fidan dikilmiştir.
Özellikle fidan üretiminde
rekor kırdık, bunu da gururla ifade etmek istiyorum. Geçmiş yıllarda yılda 70
ila 75 milyon adet fidan üretilirken, biz geçen yıl bu rakamı 470 milyona
çıkardık. Dolayısıyla, bütün belediyelere, ayırt etmeksizin, bir proje
getirdikleri zaman ücretsiz fidan tahsis ediyoruz. Sivil toplum kuruluşlarına,
askerî birliklere ve bütün okullara… Böylece fidan üretimini 6 katına çıkardık.
Ayrıca, bir müjde daha vermek istiyorum: Türkiye’de fidan borsası yok; Sapanca
Gölü civarında, Sakarya’da bir fidan borsası kuruyoruz. Bu yıl sonunda bu da
kurulmuş olacak.
Tabii ki 1’inci eylem planı,
bizim 2008-2012 arasındaki beş yıllık Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Eylem
Planı idi. Şimdi 3 tane eylem planı ile, inşallah, Türkiye’deki ağaçlandırmayı,
erozyon kontrolünü daha da artıracağız. Bunlardan birisi, özellikle, erozyon
kontrolü çalışmaları için 2013-2017 arasında bir plan yaptık ve böylece
erozyonla mücadeleyi çok hızlı bir şekilde yürüteceğiz. Bunun dışında, yukarı
havzalarda sel kontrolü çalışmaları yaparak, ağaçlandırma, teraslama ve
meraların ıslahı suretiyle sel kontrolünü sağlamak istiyoruz. Bu şekilde bir
planımız var.
Bir diğer plan da,
biliyorsunuz, çok sayıda baraj, gölet inşa edildi. Bunların etrafına yeşil
kuşak ağaçlandırması yaparak etraflarını koruyacağız. Böylece, inşallah,
erozyonu da önlemiş olacağız yani göllerin, barajların kısa zamanda dolmasının
önüne geçeceğiz. Tabii bu arada Ceviz Eylem Planı var. Bizim bir hedefimiz var:
2016 yılı sonuna kadar 13 bin hektar
alanda 5 milyon adet ceviz fidanı dikilecektir. Bunları da şöyle yapıyoruz: Bu
ceviz ve bademleri o civardaki köylülere parsel parsel hazırlıyoruz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bütün
ceviz ağaçları kurudu Sayın Bakan.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Kura ile hane başına dağıtıyoruz. Badem Eylem Planı
yürüyecek, ayrıca Trüf Ormanı Eylem Planı var.
Bir de değerli
milletvekilleri, şu anda, biliyorsunuz, şifalı bitkiler dediğimiz, tıbbi ve
ıtri bitkiler için bir araştırma merkezi kurduk, bir merkez. Bununla hakikaten
şu ana kadar 300 milyon dolarlık bir ihracat hedefledik, onu gerçekleştirdik.
İnşallah, 2015 yılının sonuna kadar 500 milyon dolara çıkarmayı hedefliyoruz
yani kısa zamanda bu tıbbi ve aromatik bitkiler çok daha önemli hâle gelecek.
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Kaz
Dağları ne olacak?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Kartepe’de ceviz ağaçları kuruyor.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bunun dışında, Sedir Eylem Planı’na göre beş yılda
100 bin hektar hedefi yerine 125 bin hektar alanda çalışma yapıldı. Bakınız, şu
anda yılda 10 milyar, on yılda 100 milyar adet tohum ekmek suretiyle hedefimizi
aşacağız. Misal olarak Kayseri’de, biz, 2009 yılında, özellikle Torosların
güney eteklerinde bir seferberlik başlatmıştık Sayın Cumhurbaşkanımızın da
iştirakiyle. Sedir tohumlarının -helikopterle attığımız bu tohumların- şu anda
65 santime ulaştığını görüyoruz. Bunun dışında, bazı illerimize unutulmuş
ağaçları tekrar dikerek onları gün yüzüne çıkartıyoruz. Mesela İstanbul’da 100
bin erguvan, Çanakkale’de 250 bin gül fidanı, bunları dikiyoruz. Ayrıca,
arıcıları desteklemek gayesiyle şu ana kadar 175 adet bal ormanı kurduk. Şehir
ormanlarıyla insanımızı rahatlatmak, onlara hoşça bir ortamda, güzel bir
ortamda vakit geçirmelerini sağlamak için aşağı yukarı bütün illerimize şehir
ormanları kuruyoruz. Şu ana kadar 125 adet şehir ormanı kurduk.
Ayrıca şunu da özellikle
vurgulamak istiyorum: Hakikaten orman teşkilatımız çok büyük başarılara imza
attı. Bakın, bunu ben söylemiyorum; FAO’nun Dünya Ormancılık Raporu’na göre
Türkiye, Çin ve Amerika Birleşik Devletleri’nden sonra dünyada en çok
ağaçlandırma yapan 3’üncü ülke olma başarısını göstermiştir. Bununla hepimizin
gurur duyması lazım. Ayrıca, OECD Genel Sekreteri Türkiye’ye geldi,
ağaçlandırma faaliyetlerini gördükten sonra aynen şu ifadeyi kullandı, basın
bunu ilan etti ve de OECD Genel Sekreteri, Türkiye’nin, ağaçlandırma ve erozyon
kontrolünde dünya lideri olduğunu söyledi.
Ormancılık faaliyetlerini
dünyaya tanıtıyoruz. Biliyorsunuz, 8-19 Nisan 2013 tarihlerini kapsayan
Birleşmiş Milletler Ormancılık Forumu’nun 10’uncusu ve zirvesi ilk defa New
York dışında, Birleşmiş Milletler dışında ilk defa Türkiye’de yapıldı. Yani
yirmi yedi yıl sürekli, Birleşmiş Milletlerin merkezi New York’ta yapılan bu
toplantı, ilk defa Türkiye’de, İstanbul’da gerçekleşti. Bunu da özellikle
vurgulamak istiyorum.
Üniversitemizin kampüslerini
ağaçlandırmak için bir seferberlik başlattık. Geçtiğimiz haftalarda, takriben 5
milyon üniversite öğrencimiz var, özellikle bir seferberlikle 5 milyon fidanı
üniversite kampüslerine dikme kararı aldık ve dikiyoruz şu anda, başladı
seferberlik. Hatta Kıbrıs’ı da dikkate alarak -ben geçen hafta sonunda
Kıbrıs’taydım- Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki kampüslerin bahçelerine 63
bin adet -orada öğrenci sayısı da o kadar- fidan dikme kararını verdik.
Şimdi, ben burada özellikle
bütün bu başarılı çalışmaları yapan takriben 40 bin kişilik orman teşkilatımıza
canıgönülden teşekkür ediyorum, başarılarının devamını diliyorum.
Bunun dışında, müsaadenizle,
bir de bölgesel yatırımlar hakkında, GAP, KOP, DOKAP, DAP konularında bir kısa
bilgi vermek istiyorum.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Ne
alakası var bu konuyla?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bölge kalkınma idaremizin gündeme gelmiş olmasını
fırsat bilerek, konu hakkında kısa bir bilgi arz etmek istiyorum.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Maden
kazalarından bahset Sayın Bakan.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Özellikle, tabii, Kalkınma Bakanlığımız bu konuda çok
büyük gayret sarf ediyor. Ben, Kalkınma Bakanımız Cevdet Yılmaz’a da teşekkür
ediyorum.
Biliyorsunuz, sadece GAP
idaresi vardı. Şu anda, GAP’ın dışında -bildiğiniz üzere- KOP, Konya Ovası
Projesi; DAP, Doğu Anadolu Projesi ve DOKAP, Doğu Karadeniz Kalkınma Projesi
adıyla yeni idareler, bölgesel kalkınma idareleri kuruldu. Bunların
faaliyetlerini yansıtmak istiyorum ama bu arada, tabii ki Bölgesel Gelişme
Ulusal Stratejisi, tümü yerinde hazırlanan 26 bölge planı ve bölge kalkınma
idarelerinin eylem planları stratejik çerçeveyi belirliyor; ajansların destek
programları KÖYDES, SUKAP, SODES, Cazibe Merkezlerini Destekleme Programı, kamu
yatırımları vesaire araçlar uygulamada kullanılıyor.
Bölgesel gelişmeye dayalı
temel stratejimizin iki boyutu vardır: Bir yandan bölgeler arası ve bölge içi
gelişmişlik farklarını azaltmayı öngörüyoruz, diğer yandan da her bir bölgenin
kalkınma fırsatlarını ortaya çıkarıp değerlendirerek rekabet gücünü
geliştirmeyi hedefliyoruz. Yakın zamanda müzakereye açılan bölgesel politika ve
yapısal araçların koordinasyonu faslı çalışmalarında da, Kalkınma Bakanlığı
koordinasyonunda bu çalışmalar devam ediyor. Özellikle, Türkiye’nin bölgesel gelişme alanındaki kapasitesine bu
çalışmalar çok önemli katkı sağlayacaktır.
Esas olarak şunu ifade
edeyim: GAP Eylem Planı uygulamasında GAP Eylem Planı’yla önemli mesafe
katettik ve ciddi tecrübe sahibi olduk. Kalkınmanın insan ve toplum boyutunu
esas alan yaklaşımla hazırlanan GAP Eylem Planı, Mayıs 2008’de Sayın
Başbakanımızın Diyarbakır’daki toplantısıyla yürürlüğe konuldu. Sulama başta
olmak üzere, temel altyapı yatırımlarının ekonomik ve sosyal gelişmeyi
sağlayacak eylem projelerinin büyük bölümünün tamamlanması hedefleniyor.
Plandaki proje ve faaliyetler için sorumlu kuruluşlara toplam, bakın, 18,2
milyar TL kaynak aktarılmış ve bu kaynağın 14,7 milyar TL’si fiilî yatırıma
dönüşmüştür. Yani, GAP’ta, gerçekten -ben sulamada biliyorum- geçmiş döneme göre
sulama yatırımları 13 misli artmıştır. Dolayısıyla, ben burada hem
Başbakanımıza hem Kalkınma Bakanımıza gönülden teşekkür ediyorum.
GAP bölgesel yatırımlarının
merkez bütçe içindeki payı yüzde 7’den yüzde 14 civarına yükselmiştir. 2007
yılında yüzde 62 olan GAP’ın genel nakdî gerçekleşmesi 2012 sonunda yüzde 93’e
ulaşmıştır. Benim -burada vaktim sınırlı olduğu için- tabii, GAP için sizlere
çok ayrı bilgi sunmam lazım ama GAP’ta, enerjide büyük ölçüde yatırımlar hemen
hemen tamamlandı, yüzde 75-80’i enerjide tamamladık.
Şimdi Ilısu Barajı kaldı.
Bunun da, Ilısu Barajı’nın da yüzde 65’i şu anda fiziki olarak gerçekleşti. Bu
baraj tamamlandığı zaman sadece enerji değil, aynı zamanda, onun hemen
mansabında yer alan Dicle Barajı vasıtasıyla o bölgedeki mümbit toprakları da
sulayacaktır. Hem sulama faydası var hem enerji faydası var, bunu özellikle
vurgulamak istiyorum.
Özellikle sulamada, biz, 2012
ve 2013 yılını GAP’ta, yatırımlarda hamle yılı olarak ilan ettik ve şu ana
kadar da sulanan alan 378 bin hektara yükseldi. Ama, burada şunu vurgulamak
istiyorum: Bir, sulamada suyun hazır olması lazım; barajlar büyük ölçüde tamam.
Ayrıca, ana kanalların hazır olması lazım; ana kanalların da büyük bir kısmını
tamamladık. Bakın, bu ana kanalların tamamlanma oranı yüzde 68’dir, esas zor
olan bu. Misal olarak, Mardin ana kanalı var, yani Şanlıurfa’dan başlıyor,
devasa bir kanal, özellikle 200 metreküp/saniye suyu akıtacak muazzam bir
kanal. “200 metreküp/saniye nedir?” diye size kafanızda canlandırmanız için
şöyle bir misal vermek istiyorum: Kızılırmak Nehri’nin mart ayındaki debisi de
yaklaşık olarak 200 metreküp/saniyedir; yani biz Şanlıurfa’dan Mardin
istikametine -hemen hemen kanal tamamlandı, bu yıl sonunda bitecek- 225
kilometre uzunluğunda bir ana kanalla suyu Mardin ovalarına kadar uzatacağız.
Tabii, bu arada
Şanlıurfa’daki büyük projeler tamamlandı; Yaylak Ovası, Harran Ovası vesaire.
ENVER ERDEM (Elâzığ) –
Elâzığ’daki kanallar nasıl, onları anlatsanıza.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Şimdi, Suruç Ovası’yla ilgili çok büyük bir projeyi
gündeme taşıyoruz, inşallah o da kısa zamanda bitecek: Atatürk Barajı’ndan
aldığımız suyu bir ana iletim hattı, sonra…
ENVER ERDEM (Elâzığ) –
Kuzova’yı anlatsana Sayın Bakan, Kuzova’da ne yapıldı?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Devamla) – …17.134 metre uzunluğunda, dünyanın en uzun sulama
tüneli ve en büyük tünelle -7 metre çapında bir tünel- bunu Suruç Ovası’na
intikal ettiriyoruz. Aşağı yukarı bunun da yüzde 90’ı tamamlandı, inşallah,
önümüzdeki yıl başında tünelin bitmesini bekliyoruz ama oradan da Suruç
Ovası’nın sağ sahil, sol sahil ana dağıtım kanalları da hemen hemen bitmek
üzere, böylece, 95 bin hektarlık Suruç Ovası’nı sulayacağız.
Ayrıca, sadece su değil,
bakın, sulama… Ben sadece birkaç tane misal veriyorum. Ben daha geçtiğimiz
günlerde Kahramanmaraş, Gaziantep, Kilis’teydim; biliyorsunuz burada muazzam
bir Kılavuzlu sulaması var, bunun temelini attık ve Kahramanmaraş’taki,
Gaziantep’teki…
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Hilvan’da içme suyu yok Sayın Bakan.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Afyon’dan bir yere fırsat kalmamış.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Devamla) - … ve aynı zamanda Kilis’teki mümbit toprakların
tamamını sulayacağız.
Çetintepe Barajı’nın temelini
attık. Özellikle, tabii, sadece biz çalışmıyoruz. Şu anda, Ulaştırma
Bakanlığımız orada bütün bölünmüş yolları inşa ediyor, GAP Eylem Planı’yla
birlikte ulaştırma alanında; Gaziantep-Şanlıurfa otoyolu, Gaziantep çevre yolu
kesimi, Diyarbakır çevre yolu BSK kaplama olarak trafiğe açılmıştır, Batman
Havaalanı terminal binası ve Şırnak Havaalanı tamamlanarak hizmete açılmıştır,
bunlar da GAP kapsamında.
Ayrıca, çok sayıda proje var.
Tabii, zamanım sınırlı, dolayısıyla, ben diğer projeleri inşallah… KOP yürüyor
şu anda çok hızlı, burada vekillerim var. Mavi Tünel, devasa, 17 bin
kilometreden daha büyük Mavi Tünel bitti, artık Akdeniz’e boşa akan suları şu
anda Konya Ovası’na gönderdik.
Derebucak Gembos Tüneli’yle
dağları delerek Beyşehir Gölü’ne akıtıyoruz ve Beyşehir Gölü’nü kurtardığımız
gibi, biliyorsunuz, Beyşehir-Suğla-Apa kanalıyla Konya Ovası’na hayat verecek
büyük projeler hayata geçiyor.
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) –
Beyşehir Gölü’nde su mu bıraktınız?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Konya Ovası’ndaki diğer projeler… Sürem sınırlı
olduğu için, bunlardan sadece birkaç tanesini misal olarak söylüyorum.
Bir de şunu söyleyeyim: DAP
projesi dolu dizgin devam ediyor, DAP (Doğu Anadolu Projesi), ayrıca DOKAP…
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) –
Ergene…
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ergene’yi Ergene’ye gidenler bilir; Ergene’de,
efendim, Trakya Projesi’nin ben size kitabını vereceğim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Dil
Deresi başlamadı hâlâ Sayın Bakan.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Trakya Gelişim Projesi’yle Trakya hayat bulacak
bakın.
MUHARREM IŞIK (Erzincan) –
Erzincan’ı söylemedin Sayın Bakan.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Devamla) – 10 milyar TL’lik yatırım yapıyoruz. Ergene’yi de
kurtaracak olan biziz. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, rica ediyorum gürültü yapmayın.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bakın, Ergene’yi de biz kurtaracağız. Nasıl Haliç’i
kurtardığımız gibi, Ergene’yi de biz kurtaracağız, onu da özetle vurgulamak
istiyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Dil
Deresi başlamadı hâlâ Sayın Bakan.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bakın, şu anda Ergene’deki bütün atık su arıtma
tesislerini biz inşa ediyoruz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Dil
Deresi ne oldu Sayın Bakan?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ana kolektörlerini, katı atık bertaraf tesislerini…
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Kim
inşa edecek? İktidarsın, biz mi inşa edeceğiz?
BAŞKAN – Sayın Yeniçeri,
heyecanlanmayın.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Dolayısıyla, değerli dostlar, sayın vekillerim;
bunlardan dolayı gurur duymanız lazım. Ya, hizmet yapılıyorsa…(CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)
Bakın, marifet iltifata
tabidir. Hiç olmazsa yapılan şeyleri takdir edin ki millet de sizi takdir
etsin.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın
Bakan sataşmada bulunuyor Sayın Başkan.
BAŞKAN – Boş yere uğraşmayın,
sinirlenmiyor.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Hepinize çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum;
yola devam ediyoruz, merak etmeyin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Bakan
sataşmada bulunuyor.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Sayın Başkan, özür dilerim. Sayın Bakan dedi ki: “GAP’ta…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Bir
şey yapmadı.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
– …yüzde 13 misliyle biz bir yatırım
yaptık, fazlasıyla.”
Ben, bölgeyi bilen
Şanlıurfalı İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal olarak -Sayın Bakan halkımıza
yanlış bilgi verdi- bu yanlış bilgiyi düzeltmek için sizden söz istiyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Böyle bir usulümüz
yok.
Şimdi, zaten bakın…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ama
yanlış bilgi veriyor.
BAŞKAN – Olabilir canım.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Halkı kandırıyor, doğru bilgi vermiyor.
BAŞKAN - O Hükûmet olarak
cevap verdi.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Bakın, Hilvan ilçesinde içme suyu yok; Şanlıurfa’nın Hilvan ilçesinde içme suyu
yok.
BAŞKAN – Sayın Tanal,
teşekkür ederim. Zaten kayıtlara geçti.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Bakın, Urfalı milletvekili arkadaşlarım burada; buyursun gelsinler, anlatalım.
Bakın, içme suyu yok Hilvan ilçesinde.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Şanlıurfa’ya suyu biz getirdik, Şanlıurfa’da
su yoktu.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Göçerler de su içemiyor Sayın Bakan, göçerler.
BAŞKAN – 10 milletvekili
arkadaşımıza 60’ıncı maddeye göre pek kısa söz vereceğim.
Sayın Korkmaz…
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, Başbakanın AK PARTİ grup toplantısındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Sayın Başbakan grup toplantısında muhalefete bilmem kaçıncı kere “Sivas’ın
ötesine geçemiyorlar.” dedi.
Sayın Başbakan, ülkeyi sen
yönetiyorsan ve bir bölgede olağanüstü güvenlik şartları varsa adama sorarlar
“Sen ne iş yaparsın?” diye. “Milliyetçilik, Diyarbakır’da, Trabzon’da on
binlere konuşabilmektir.” diyorsun. Yani, milletin karşısına kiminle çıktığının
ve ne söylediğinin önemi yok. Elinde binlerce insanımızın kanı olan PKK hamisi
Barzani ve Türk milletine “iğrenç pislikler” diyen Şivan Perwer’le çıkıp
“Kürdistan” diyeceksin, bölücülüğe methiyeler düzeceksin, bunun adı
“milliyetçilik” olacak. Bu millete kastedenlerle, Sayın Başbakan, Türk
milliyetçiliği yapılmayacağına göre sen ne milliyetçiliği yapıyorsun? On
binlere böyle konuşacaksan susman konuşmandan daha evla. Sayın Başbakan,
sevsinler senin milliyetçiliğini. Milliyetçilik, Barzani’ye yaranmak için
tabela indirmek değil, Diyarbakır’da Kürt’üyle, Türk’üyle binlerin toplandığı
meydanda “Ne mutlu Türk’üm diyene!” diyebilmektir.
BAŞKAN – Sayın Yeniçeri…
2.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Suriye Türkmenlerine yapılan saldırılara ve
AKP iktidarının onları koruyacak her türlü tedbiri almak zorunda olduğuna
ilişkin açıklaması
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hatay’ın Yayladağı ilçesinin
bitişiğinde yaşayan Bayır Türkmenleri, Esad güçleri ile Selefilerin hedefi
hâline gelmiştir. Fanatik Selefi caniler “Dininiz zayıf, malınız helal,
hanımlarınız hediye” diyerek Türkmenlere saldırmaktadır. Türkmenleri bir yandan
Esad güçleri, diğer yandan Selefi canileri katletmektedir. Türkmen köyleri top
ateşi ve bombardıman altında tutulmaktadır. Savunmasız ve silahsız Türkmenler
“Barbarca katlediliyoruz, sesimizi duyan yok.” diye feryat ediyorlar.
Türkmenler “Kış geliyor, çadırımız, parkamız yok, ne doğru düzgün kendimizi
savunacak silahımız ne de mermimiz var, her yerde eziliyoruz. Eğer yardım
gelmezse soyumuzu kurutup bizi yok edecekler.” diye feryat ediyorlar. Türkmenler,
Türkiye’nin bitişiğinde canice katledilirken AKP iktidarı olanı biteni
görmezlikten geliyor. AKP iktidarı, Suriye Türkmenlerine her türlü yardımı
yapmak ve onları koruyacak her türlü tedbiri almak zorundadır. Aksi takdirde,
Suriye Türkmenlerine yönelik katliamlardan AKP iktidarı doğrudan sorumlu
olacaktır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Ağbaba…
3.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba’nın, birçok televizyon kanalının AK PARTİ grup
toplantısını canlı yayınlamasının basın özgürlüğü ve demokrasi açısından
düşündürücü olduğuna ilişkin açıklaması
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın
Başkan, salı günleri, partilerin grup toplantılarının olduğu gündür. Her grup
farklı saatlerde toplanır ki televizyonlar, gazeteciler izlesin, halk
bilgilensin. Bugün AKP grup toplantısı yapıldı, bütün kanallar canlı verdi. Daha
sonra grup toplantısı bitti, AKP’nin 5 büyükşehir, 5 il belediye başkanının
tanıtımı yapıldı. NTV, CNN Türk, Habertürk gibi birçok televizyon kanalı AKP
grup toplantısını ve aday tanıtımını tam iki saat yirmi dakika canlı verdi. CHP
grubu başlamasına rağmen, televizyonlar canlı yayını kesmedi. Ana muhalefet
partisi lideri konuşurken anlı şanlı televizyonlar Gümüşhane adayının
tanıtımını verdiler. Bu olay basın özgürlüğü ve demokrasi açısından
düşündürücüdür. Özgür basın yoksa demokrasi yoktur, özgür basın yoksa faşizm
vardır. “Faşizm nedir?” diyenler gelsinler, uygulamalarını görsünler. Faşizm
her alanda hâkim olmaya başlamıştır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Kaşdemir…
4.- Çanakkale
Milletvekili İsmail Kaşdemir’in, Çanakkale’de CHP teşkilatının düzenlemiş
olduğu bir toplantıda konuşan Muğla Milletvekili Tolga Çandar’ı Başbakan
hakkındaki bazı ifadeleri nedeniyle kınadığına ilişkin açıklaması
İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Geçtiğimiz hafta sonunda
Cumhuriyet Halk Partisinin Çanakkale’de bir belde teşkilatının düzenlemiş
olduğu bir toplantıya katılan Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili Sayın Tolga
Çandar, Sayın Başbakanımız, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı hakkında, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin bir üyesine,
daha doğru bir ifadeyle hiçbir vatandaşımıza yakışmayacak, burada
söylemekten hicap duyduğum bir ifadeyle hakaret etmiştir. Sayın Çandar’ı bu
ifadeleri nedeniyle kınadığımı belirtiyor ve kendisini Sayın Başbakanımızdan ve
tüm kamuoyundan özür dilemeye davet ediyorum. Bu konuda da Cumhuriyet Halk
Partisinin yetkili makam ve kurullarını da gereğini ve yakışanı yapmaya davet
ediyorum. Tabii, orada olup da bu fenalığa müdahale etmeyenleri ve hatta daha
da ileri giderek “Amin.” diye bağıranları da kınıyorum.
Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Doğru…
5.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, sağlık personelinin sorunlarının giderilmesi için
yeni düzenlemeler yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması
REŞAT DOĞRU (Tokat) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ülkemizin birçok yerindeki
devlet ve üniversite hastanelerinden hekimler ve diğer sağlık personeli bizleri
arayarak sağlık personeline yapılan şiddeti, şiddetle protesto ediyorlar. Bu
yönde olarak yeni birtakım kanuni düzenlemeler yapılması gerekmektedir, bunu
söylemek istiyoruz.
Bir diğer konu da, özellikle
özlük hakları konusunda da çok büyük sıkıntıların olduğu ve özlük hakları
konusunda da -özellikle Maliye Bakanlığının ve Sağlık Bakanlığının- bazı
iyileştirmeler yapılması ifade edilmeye çalışılıyor.
Diğer bir konu da emeklilikle
ilgili. Şu anda Ankara Numune Hastanesindeki bir uzman doktor emekli olduğu
zaman yaklaşık olarak 1.800 ile 2.200 lira arasında maaş alıyor, bu da çok
yeterli bir para değil. Dolayısıyla, geri dönmek mecburiyetinde kalıyorlar. Bu
yönde olarak da Maliye Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığından kanuni düzenleme
beklenmekte olduğunu ifade ediyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Öğüt? Yok.
Sayın Özkan…
6.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, veteriner hekim, mühendis ve tekniker
atamalarıyla ilgili bilgi almak istediğine, vatandaşların şubatta en az 40 bin
öğretmen kadrosu verilmesini ve dershanelerin kapatılması konusunun Hükûmetin
gündeminden çıkarılmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanı Sayın Eker’in sözleri sonucu, atama bekleyen veteriner hekimler, sağlık
teknikerleri, ziraat mühendisleri, gıda mühendisleri, su ürünleri mühendisleri
ve teknikerleri aylardır sözleşmeli atamalar hakkında net bilgi istemektedir.
Maliye Bakanlığından istenen 5.557 kadro için bir gelişme var mıdır? Hükûmetten
gerekli cevabı bekliyorum.
Ayrıca, atama bekleyen 215
bin öğretmen varken Hükûmetin bu sorunu şubatta 10 binle sınırlandırmasını
yadırgıyorum. Millî Eğitim Bakanının söylediğine göre, şu anda, 127 binden
fazla öğretmen ihtiyacı vardır. Bize ulaşan mesajlarda istek, en az, şubatta 40
bin kadro verilmesidir.
Yine mesajlarda,
dershanelerin kapatılması konusunun da Hükûmetin gündeminden çıkarılması talep
edilmektedir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Havutça…
7.- Balıkesir
Milletvekili Namık Havutça’nın, 6111 sayılı Kanun’dan yararlanamadığı için
ilişiği kesilen 200 bin üniversite öğrencisi için af çıkarılması gerektiğine
ilişkin açıklaması
NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Üniversite öğrencilerimiz af
bekliyor. 6111 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinin ardından, yüz binlerce
üniversite öğrencisi yeni bir mağduriyetle karşı karşıya kaldı. 25 Şubat 2011
tarihinden önce öğrenci olanların yararlanacağı bu düzenleme sınırlama
getirdiği için 200 bin öğrencimiz mağdur durumdadır.
Kanunun yürürlüğe girdiği 25
Şubat 2011 tarihinden sonra 150 bin üniversite öğrencisinin çeşitli sebeplerle
üniversiteden ilişiği kesildi ya da üniversiteyi bırakmak zorunda kaldı. Bu
sayı her geçen gün artmaktadır. Maddi sorunlar, sağlık sorunları, askerlik,
hazırlık sınıfında başarısız olma gibi gerekçelerle üniversitelerden ilişiği
kesilen bu 200 bin öğrencimizle ilgili, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak
kanun teklifimizi verdik ve komisyona gelmeyi bekliyor.
Ben buradan, vicdan sahibi
Hükûmete ve AKP’li vekillere sesleniyorum: Bu üniversite öğrencilerimizin
sorununu affederek yeniden eğitime dönmelerini mutlaka sağlamak durumundayız.
BAŞKAN – Sayın Atıcı…
8.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun AKP
milletvekilinin gündem dışı konuşmasına cevap vererek gensoru görüşmelerini
televizyonun yayın saati dışına çıkarmaya çalıştığına ve Emniyet Genel
Müdürlüğünün Gezi olaylarıyla ilgili raporunun AKP Hükûmetinin mezhepçi ve
ayrımcı olduğunun net bir göstergesi olduğuna ilişkin açıklaması
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Orman Bakanı, AKP’li
bir milletvekilliyle anlaşarak onun konuşmasından sonra siz de yirmi dakika
konuşarak gensoru görüşmelerini televizyon saati dışına çıkarmaya çalıştınız.
Koskoca bir Bakansınız, bu size hiç yakışmıyor.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; Emniyet Genel Müdürlüğü Gezi olaylarının da bilançosunu açıkladı: 3
milyon 600 bin kişi katılmış -yurt genelinde çok daha fazla olduğunu biliyoruz-
5.513 kişi gözaltına alınmış, 4.329 kişi yaralanmış, 7 kişi de yaşamını
yitirmiş. Azaltılmış bu rakamlarla bile, Hükûmetin derhâl istifa etmesi
gerekmektedir. Bakın, arkadaşlar, eylemlere katılanların yüzde 82’si otuz yaşın
altında yani genç, yüzde 61’i üniversite öğrencisi veya mezunu. Bunlardan çok
daha elim ve vahim olmak üzere, raporda, katılımcıların yüzde 78’inin Alevi
olduğu ifade ediliyor. Bu durum, AKP Hükûmetinin mezhepçi ve ayrımcı olduğunun
net bir göstergesidir.
BAŞKAN – Sayın Işık…
9.- Erzincan
Milletvekili Muharrem Işık’ın, insanları ayrıştıran ve mezhep ayrımı yapan
zihniyeti kınadığına ve Orman ve Su İşleri Bakanından, Erzincan’da sulama
birliklerinin çiftçilere su veremeyeceklerine ilişkin yazılarından haberi olup
olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
MUHARREM IŞIK (Erzincan) – Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
İnsanları sürekli
öteleştiren, ayrıştıran, konuşmalarında mezhep ayrımı yapan “TÜİK” denen kurumu
kullanarak sürekli insanları fişleyen, mezheplere göre ayrıştıran; bu yetmezmiş
gibi, bir de destan yazdırdığı polislerini de kullanarak Gezi eylemlerine
katılan insanları mezheplerine göre ayrıştırmaya tutan, fişleyen, fişleten
zihniyeti kınıyorum.
Mısır’da ölen kardeşlerine
acırken kendi ülkesinde destan yazdırdığı polislerin öldürdüğü canları
mezheplerine göre değerlendiren zihniyeti tekrar kınıyorum. “Ayrım yapmıyorum.”
dedikçe ayrımcılığın en kötüsünü, en çirkinini yapan bu zihniyeti kabul
etmiyorum ve şiddetle kınıyorum.
Ayrıca, Sayın Bakan,
Erzincan’da sulama birliklerinin “Bu yıl su veremeyeceğiz.” diye çiftçilere
yazılar yazdığından acaba haberiniz var mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Sarıbaş,
buyurun.
10.- Çanakkale
Milletvekili Ali Sarıbaş’ın, kesilen ağaç sayısının dikilen ağaç sayısından
katbekat fazla olduğuna, Çanakkale’de Orman Bölge Müdürlüğünün kaldırılmasına
ve Kaz Dağlarında maden ruhsatı verilmesine ilişkin açıklaması
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Çok
teşekkür ederim Başkan.
Sayın Orman Bakanımız az önce
de çok güzel bir tablo çizdi ancak on bir yıl içerisinde -kendi
istatistikleriyle- çevreye maden, 2/B ve diğer yasalarla birlikte verdikleri,
maden yasaları, altın ve diğer işletmelerle birlikte, turizmle birlikte…
Diktikleri orman sayısıyla kesilen orman sayılarının arasına baktıklarında
kesilen orman sayılarının kat kat fazla olduğunu göreceklerdir; bir.
İki: Sayın Orman Bakanımız,
Çanakkale’de, orman bölgesi olan, yüzde 52’si ormanla kaplı olan ve çok sevdiği
bu orman bölgesinin orman başmüdürlüğünü kapatarak orman bölge müdürlüğünü
buradan kaldırmışlardır. Acaba ormanı böyle mi seviyorlar?
Üç: Kaz Dağlarında 3.500
çeşit bitki dokusu vardır ve aynı zamanda Kaz Dağlarında altın madencilerine,
bakır ve kurşun madencilerine neredeyse yüzde 100’üne yakın bir şekilde
Türkiye'nin ve dünyanın en büyük orman alanlarında ruhsat vermişlerdir ve bu
anlamda da bu Kaz Dağlarında verilen altın…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Gündeme geçiyoruz.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Başkan, söz talebimiz vardı 60’a göre.
BAŞKAN – Vardı 60’ıncı
maddeye göre ama bitirdim, ben 10 kişiye veriyorum.
11.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Şivan Perwer ve Ahmet Kaya’nın bu ülkenin mağdur
insanları olduğuna, onlara ve Mesut Barzani’ye hakaret edilmemesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Başkan, bakın, sürekli saldırıya maruz kalıyoruz.
Şivan Perwer ve Ahmet Kaya
hayatları boyunca ellerine silah almamışlar, silahları sadece sazları olmuş,
sadece halklarının ezgisini seslendirdikleri için otuz sekiz yıl eğer yurt
dışında kalmışlarsa, sürgüne gitmişlerse bu ülkenin ayıbıdır, bu sistemin
ayıbıdır, ret ve inkâr politikalarının ayıbıdır ama burada bunlara hakaret etmek
hiç kimsenin haddi değildir. Bu insanlar bu ülkenin mağdurlarıdır. Bunlara
lütfen hakaret etmeyin. Mesut Barzani’ye hakaret etmeyin. Sizin ne kadar
değerleriniz varsa Kürt halkının da o kadar değerleri vardır ve…
BAŞKAN – Vallahi, iki
dakikayı bile geçtiniz.
SIRRI SAKIK (Muş) -…
değerlere saygısızlık kimse etmemelidir.
BAŞKAN – Tamam, geçti
kayıtlara.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) -
Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Efendim.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Sırrı Bey konuşmasında benim konuşmamı kastederek konuşma yaptı.
Burada eğer özür dilenecek
biri varsa Türk milletidir. “İğrenç pislikler” diye bahsedilen Türk milletidir.
SIRRI SAKIK (Muş) – Kimse
Türk milletine “İğrenç” dememiştir.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Önce bunu düzeltsin. Ondan sonra…
SIRRI SAKIK (Muş) – Asla, hiç
kimse böyle bir şey dememiştir.
ALTAN TAN (Diyarbakır) –
Hiçbir şekilde Şivan Perwer’in böyle bir ifadesi yoktur.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Geçen defa Şivan Perwer’in şiirini burada okudum, siz de en önde dinlediniz.
ALTAN TAN (Diyarbakır) –
Çıkarın, söyleyin.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Dinlediniz, ben burada şiirini okudum, hepiniz dinlediniz.
Özür dilenecek biri varsa o
da Türk milletidir.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Tek
bir ifadesi yoktur öyle.
BAŞKAN – Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, İran-Türkiye Parlamentolar Arası Dostluk
Grubu Başkanı Moayyed Hosseini Sadr başkanlığındaki bir heyetin ülkemizi
ziyaret etmesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 31/10/2013
tarihli 57 sayılı Kararı ile uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/1340)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanının 31 Ekim 2013 tarihli ve 57 sayılı Kararı ile İran-Türkiye
Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı Moayyed Hosseini Sadr başkanlığındaki
heyetin ülkemizi ziyaret etmesi uygun bulunmuştur.
Söz konusu heyetin ülkemizi
ziyareti, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 7’nci maddesi gereğince Genel
Kurulun bilgilerine sunulur.
Sadık Yakut
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Vekili
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Başbakanlığın iki tezkeresi
vardır, okutup bilgilerinize sunacağım:
2.-
Başbakanlığın, Batman Milletvekili Ayla Akat Ata hakkında tanzim edilen,
Anayasa Komisyonu ve Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu Karma Komisyonda
bulunan soruşturma dosyasının Hükûmete
iade edilmesine ilişkin tezkeresi (3/1341)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Batman Milletvekili Ayla Akat
Ata hakkında tanzim edilen ve ilgi (b) yazı ile Başkanlığınıza gönderilen
soruşturma dosyasının yeniden değerlendirilmesi için evrakın ve fezlekenin
iadesinin talep edildiğine dair Adalet Bakanlığından alınan ilgi (c) yazı
sureti ve ekleri ilişikte gönderilmiştir.
Gereğini arz ederim.
Bekir Bozdağ
Başbakan
Yardımcısı
3.-
Başbakanlığın, Batman Milletvekili Ayla Akat Ata hakkında tanzim edilen,
Anayasa Komisyonu ve Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu Karma Komisyonda
bulunan soruşturma dosyasının Hükûmete
iade edilmesine ilişkin tezkeresi (3/1342)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Batman Milletvekili Ayla Akat
Ata hakkında tanzim edilen ve ilgi (b) yazı ile Başkanlığınıza gönderilen
soruşturma dosyasının yeniden değerlendirilmesi için evrakın ve fezlekenin
iadesinin talep edildiğine dair Adalet Bakanlığından alınan ilgi (c) yazı
sureti ve ekleri ilişikte gönderilmiştir.
Gereğini arz ederim.
Bekir Bozdağ
Başbakan
Yardımcısı
BAŞKAN - Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden
kurulu karma komisyonda bulunan (3/389) ve (3/669) esas numaralı dosyalar
Hükûmete geri verilmiştir.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Sakarya
Milletvekili Engin Özkoç ve 20 milletvekilinin, Melen Çayı Projesi nedeniyle
yaşanacak sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/789)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Melen sistemi olarak
adlandırılan İstanbul'un içme suyu ihtiyacını karşılama projesi, Büyük Melen
Çayı üzerinde inşa edilmekte olan, boru hatları, depolar, tesisler, arıtma
tesisleri ve sistemin depolama tesisi olacak olan Melen Barajı ile büyük ve
önemli bir projedir. Ayrıca, bir hidroelektrik santral de (HES) projenin
bileşenleri arasındadır. Devlet Su İşlerinin (DSİ) uhdesinde bulunan projenin
ilk aşaması hayata geçirilmek üzeredir. Kalan bölümlerin inşası devam etmekte,
baraj inşaatı da yakın zamanda başlamış bulunmaktadır.
Çevresel Etki Değerlendirmesi
(ÇED) Raporuna göre, proje, Karadeniz Bölgesi’nde İstanbul Boğazı’nın 170
kilometre doğusunda, Sakarya ilinin 70 kilometre kuzeydoğusunda yer alan
Ortaköy beldesi Uğurlu köyünün 2,5 kilometre güneybatısında ve Melen Çayı’nın
döküldüğü Karadeniz'in yaklaşık 7 kilometre güneyindedir. Rezervuar sahasında
maksimum su kotu 110 metre olup göl alanı kamulaştırma etüdü 110 metre kotuna
göre yapılmıştır. Bu kota göre rezervuar alanı 17.150 dekardır. Bu sahanın
yüzde 17'sinin tarım arazisi, yüzde 63'ünün fındıklık, yüzde 9'unun orman ve
yüzde 11'inin de boş alan ve dere yatağı ile kaplı olduğu belirlenmiştir. 110
metre maksimum su kotundan itibaren 300 metrelik şerit içerisindeki mutlak
koruma alanında ise yüzde 1,5 oranında tarım arazisinin, yüzde 71 oranında
fındıklığın, yüzde 19,45 oranında orman arazisinin ve yüzde 8 oranında da tarım
dışı arazinin kaldığı tespit edilmiştir. Mutlak koruma alanı içerisinde
yaklaşık 18.615 dekar arazi bulunmaktadır. Rezervuar ve mutlak koruma
alanındaki toplam arazi miktarı ise 35.765 dekardır. Rezervuar sahasında
tamamıyla su altında 5 yerleşim kalmaktadır. Bunlar sırayla; Ortaköy (Lahna)
bucağı, bu bucağa bağlı Cuma Mahallesi, Beyler, Karalar ve Köyyeri köyleridir.
Ayrıca, rezervuar alanının etrafında ve özellikle mutlak koruma alanı
içerisinde kalan bazı yerleşim ünitelerindeki nüfus da kısmen etkilenmektedir.
Göl alanı içerisinde kalan bucak ve köyler Sakarya ili Kocaali ilçesine bağlıdır.
Melen barajı yapıldığı takdirde göl alanı içerisinde kalan nüfusun tamamının
kaldırılması gerekmektedir. Rapora göre, projenin rezervuar ve mutlak koruma
alanları içinde kalan toplam nüfus yaklaşık 7 bindir.
Projenin çevresel ve insani
olmak üzere iki önemli sonucu olacaktır. Birincisi, çevresel bakımdan, bu kadar
önemli bir projenin ormanlık alan, tarım arazileri ve bölgenin bitki ve hayvan
örtüsü üzerinde yapacağı olumsuz etkidir. Çevre örgütlerinin raporlarına göre,
proje sahasının yer aldığı bölgede genel flora özellikleri incelendiğinde 11
endemik bitki türünün olduğu görülmüştür. Bern Sözleşmesi gereği koruma altında
bulunan bir bitki türü olan cyclamen coum ssp. faaliyet alanı ve bölgede geniş
yayılış göstermektedir. İklim değişikliği nedeniyle Melen Çayı ve çevresindeki
yağış rejiminin nasıl değişeceği, projenin fizibilitesi yapılırken dikkate
alınmamıştır. İstanbul'un nüfusunun plansızca artması, şebeke kaybı ve kaçak
kullanımların önüne geçilmemesi, kuzeydeki su havzalarını tehdit eden büyük
ölçekli yatırımlara izin verilmesi, su sorununun bütüncül bir şekilde ele
alınmadığını göstermektedir. İkincisi, projenin yaratacağı insani sorunlardır.
Kamulaştırma ve yerinden etme dolayısıyla, proje alanı içinde kalan nüfus
önemli sorunlar yaşamaktadır. Bir yandan kendilerine yeni yerleşim alanı
gösterilmediği için nereye gideceğini bilememekte, öte yandan kamulaştırma
bedellerinin ödenmesi konusunda zorluklar yaşamaktadır. Örneğin, aynı kişinin
sahip olduğu arazi ve diğer mülkler parça parça kamulaştırılmakta, ödemeler de
farklı zamanlarda, taksitle yapılmaktadır. Yerinden edilecek olan yurttaşların
hayatlarını idame ettirebilmelerini sağlamak devletin görevi iken, ödemelerde
yaratılan sorun da bu yurttaşları mağdur etmektedir.
Bütün bu bilgiler ışığında,
proje dolayısıyla yaşanacak olan sorunları tespit etmek ve uygun çözümlerin
bulunabilmesini sağlamak amacıyla, Anayasa’mızın 98’inci maddesi, İç Tüzük’ün
104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif
ederiz.
1) Engin Özkoç (Sakarya)
2) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
3) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
4) Arif Bulut (Antalya)
5) Erdal Aksünger (İzmir)
6) Tolga Çandar (Muğla)
7) Kazım Kurt (Eskişehir)
8) Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
9) Mahmut Tanal (İstanbul)
10) Ali Serindağ (Gaziantep)
11) İhsan Özkes (İstanbul)
12) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
13) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
14) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
15) Emre Köprülü (Tekirdağ)
16) Mehmet Şeker (Gaziantep)
17) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
18) Mevlüt Dudu (Hatay)
19) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
20) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
21) Bülent Tezcan (Aydın)
2.- Tokat
Milletvekili Orhan Düzgün ve 20 milletvekilinin, Tokat ilinin göç vermesinin
nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/790)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Tokat ilimizin Türkiye'nin en
çok göç veren ili olması nedenlerinin araştırılıp alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98’inci ve TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci
maddelerine göre bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Orhan Düzgün (Tokat)
2) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
3) Erdal Aksünger (İzmir)
4) Tolga Çandar (Muğla)
5) Kazım Kurt (Eskişehir)
6) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
7) Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
8) Ali Serindağ (Gaziantep)
9) İhsan Özkes (İstanbul)
10) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
11) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
12) Emre Köprülü (Tekirdağ)
13) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
14) Arif Bulut (Antalya)
15) Mahmut Tanal (İstanbul)
16) Mehmet Şeker (Gaziantep)
17) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
18) Mevlüt Dudu (Hatay)
19) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
20) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
21) Bülent Tezcan (Aydın)
Gerekçe:
Türkiye İstatistik Kurumu
(TÜİK) verilerinde net göç hızına göre 2009-2010 döneminde en fazla göç veren
il Tokat olmuştur. Tokat'a 25 bin 430 kişi göç ederken, 40 bin 995 kişi de
ilimizden göç etmiştir. Tokat'ın göç veren iller sıralamasında en ön sırada yer
alması Tokat halkımızın her kesiminde kaygı uyandırmaktadır. Göçün nedenlerinin
başında ekonomi ve istihdam sorunu, aynı zamanda yöresel geçim kaynaklarının
azalması gelmektedir. 2011 yılında 2.214 adet esnaf kepenk kapatmıştır.
Özellikle tarım ve hayvancılığın yok olması vatandaşlarımızın verimli
topraklarını bırakıp büyük şehirlere göç etmesine yol açmaktadır. Nüfusu 2
binin altında olan belediyeler kapandığında göç sorunumuz artarak devam
edecektir. Turhal Şeker Fabrikasının satılması ve Tokat sigara fabrikalarının
kapanması göçe hız veren en büyük etkenlerdendir.
Bir yurttaşımızın evini,
toprağını, memleketini arkasında bırakıp kendi vatanı içinde dahi olsa başka
bir şehre göç etmesi için çok ciddi nedenlerinin olması ve hatta köyünü
toprağını bırakmayı göze alacak kadar çaresiz olması gerekir. Hepimiz köyden
kente göçün nedenlerini, işsizlik, eğitim fırsatlarından eşit olarak
yararlanamamak, yoksulluk, toprağını ekip karşılığını alamamak ve devlet
tarafından yaptırılan zorunlu göç hareketleri olarak sayabiliriz. Göç eden
yurttaşlarımızın sıkıntısı köyünü ve toprağını geride bıraktıktan sonra da
çözülmemekte ve sonrasında ise yaşanan kentlerdeki barınma ve istihdam sorunu
gelmektedir. Sağlıksız ve aşırı göç halkımızı mutsuzlaştırmakta ve
yalnızlaştırmaktadır ve bu sorunun acilen önüne geçilmesi gerekmektedir.
Şehirlerdeki işsizlik oranının had safhaya ulaştığı bir ortamda göçün
kendiliğinden durmasını beklemek bir hayal olmaktan öteye gidemez ve gerçekliği
bulunmamaktadır. Şehirdeki yaşama imkânlarının iyileştirilmesi ise sosyal bir
gereklilik olsa bile yeterli değildir. Büyük şehirleri cazibe merkezi olmaktan
çıkartacak önlemlerin alınması, köydeki geçim koşullarının iyileştirilmesi
zorunludur. Özellikle toprak ve diğer üretim kaynaklarının dağılımındaki
dengesizlik, çiftçimizin emeğinin karşılığını alamaması, esnafın siftah bile
yapamadan sürekli kepenk kapatması, kamu hizmetlerindeki noksanlıkların
çözülmesi gerekmektedir. Çiftçinin gelir düzeyini artıracak tarım ve pazarlama
teknikleri öğretilmeli, yatırım gücü kredilerle desteklenmelidir. Bütün bu
nedenlerle, göçü geriye çevirmek imkânı dâhil, köylerden kente göçü durduracak,
çiftçimizi kendi topraklarında eski refah günleriyle buluşturacak çözüm
yollarının bulunması gerekmektedir.
3.- Bolu
Milletvekili Tanju Özcan ve 19 milletvekilinin, çiftçilerin kredi borçları
nedeniyle yaşadıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/791)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye'de yaklaşık 5 milyon
300 bin çiftçi bulunmaktadır. Gelişmiş ülkelerin sosyal ve ekonomik refahının
temelinde tarıma verdikleri önem ve tarımın gelişmesi yatmaktadır. Tarımı
gelişmiş ülkelerde kooperatiflerin ve çiftçi örgütlerinin payı ve önemi
büyüktür. Ülkemizdeki tarımsal kooperatifler gelişmiş ülkelerdeki seviyelere
ulaşamamıştır.
Ülkemizde tarımsal girdi
seviyeleri her geçen gün artmaktadır. Girdi fiyatlarının yükselmesi gübre
kullanım oranını azaltmakta, bu da verimin ve kalitenin düşmesine sebep
olmaktadır. Mazottaki ve gübre fiyatlarındaki değişkenler tarımın
sürdürülebilirliği konusunda büyük önem taşımaktadır.
Ülkemizdeki 5 milyon 300 bin
çiftçiden Çiftçi Kayıt Sistemi'ne kayıtlı 2 milyon 800 bin çiftçinin tarımsal
desteklerden yararlandığı düşünülürse tarımsal girdilerin kontrol altına
alınması ve üretim maliyetlerinin düşürülmesi zorunludur.
Son zamanlarda, yazılı ve
görsel basında yabancı sermayeli bankaların cazip ödeme kolaylığı vaadiyle
kredi seçenekleri sunduğu görülmektedir. Kamu bankalarında kredi almanın zaman
alması, çiftçileri yabancı sermayeli bankaların kredilerine yöneltmektedir.
Sermayesi kısıtlı olan çiftçilerimiz, kendilerine umut olarak gösterilen
kredilere yönlendirilmektedir. Pazar fiyatlarındaki dengesizlikler neticesinde
emeğinin karşılığını alamayan çiftçiler, kredilerini zamanında
ödeyememektedirler. Borcunu kapatamayan çiftçiler diğer bir bankadan kredi
almak suretiyle borçlarını kapatmak yoluna gitmekte, bu da sorunu daha da derinleştirmektedir.
Türkiye genelinde binlerce
tarım arazisi özellikle özel bankaların ipotek kıskacı altındadır.
Çiftçilerimizin borçlarının yeniden yapılandırılması için gerekli yasal
düzenlemelerin ivedilikle çıkarılması gerekmektedir. Birçok çiftçi, tarım
arazilerini satarak büyük şehirlere göç etmektedir. Hükûmet, çiftçilerin
verdikleri emeklerin karşılığını tam olarak alabilmesi için gerekli destekleri
bir an önce hayata geçirecek düzenlemelere hız vermelidir.
Son BDDK verilerine göre,
2011 yılında tarımda kullanılan toplam kredinin yaklaşık yüzde 3,2’si, takibe
düşmüş kredileri kapsamaktadır. Takibe düşmüş kredilerin bankalar bazında
incelendiğinde yüzde 7,5 ve yüzde 4,7'lik en büyük oranının yabancı sermayeli
bankalara ait olduğu görülmektedir. Kredilerini ödeyemeyen çiftçilerin
toprakları yabancıların eline geçmekle karşı karşıyadır. Çiftçilerimiz
ürünlerini, geleceklerini kurtarmak isterlerken arazilerinden olmaktadırlar. Bu
sorunun ileriki yıllarda büyük problemlere zemin hazırlayacağı unutulmamalıdır.
Bu düşünceler doğrultusunda,
çiftçilerimizin kredi borcu dolayısıyla içinde bulundukları sorunların tespit
edilip çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98’inci, İç
Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz
ve teklif ederim.
1) Tanju Özcan (Bolu)
2) Ali Serindağ (Gaziantep)
3) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
4) İhsan Özkes (İstanbul)
5) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
6) Faik Öztrak (Tekirdağ)
7) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
8) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
9) Emre Köprülü (Tekirdağ)
10) Mehmet Şeker (Gaziantep)
11) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
12) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
13) Namık Havutça (Balıkesir)
14) Hasan Akgöl (Hatay)
15) Muharrem Işık (Erzincan)
16) Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
17) Mahmut Tanal (İstanbul)
18) Mevlüt Dudu (Hatay)
19) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
20) Bülent Tezcan (Aydın)
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
C) Duyurular
1.-
Başkanlıkça, Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda siyasi parti grubu mensubu
olmayan milletvekillerine düşen 1 üyelik için aday olmak isteyen siyasi parti
grubu mensubu olmayan milletvekillerinin yazılı olarak müracaat etmelerine
ilişkin duyuru
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda siyasi parti grubu
mensubu olmayan milletvekillerine de bir üyelik düşmektedir. Bu Komisyona aday
olmak isteyen, siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerinin 29 Kasım
2013 Cuma günü saat 18.00’a kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
yazılı olarak müracaat etmelerini rica ediyorum.
Bir gensoru önergesi vardır.
Önerge daha önce bastırılıp sayın üyelere dağıtılmıştır.
Şimdi önergeyi okutuyorum:
D) Gensoru Önergeleri
1.- Sakarya
Milletvekili Engin Özkoç ve 47 milletvekilinin, Türk sporundaki doping
olaylarının engellenmesinde yetersiz kaldığı ve üzerine düşen görevleri yerine
getirmediği iddiasıyla Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/29) (x)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye, Avrupa Konseyi üyesi
devletleri arasında imzaya açılan “Dopingle Mücadele Sözleşmesi”ni 11/03/1993
tarih ve 3885 sayılı Kanun ile onaylayarak uygun bulmuş, daha sonra 2009 yılı
Haziran ayında sporda dopingle mücadele sistemini Dünya Anti-Doping Ajansı
(WADA) standartlarına çekeceğini taahhüt etmiştir. Anılan Sözleşme’nin gereği
olarak da Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Dopingle Mücadele Yönetmeliği’ni
yayınlayarak yürürlüğe koymuştur. Ancak, bugün gelinen noktada, 2004 yılında
başlayan, her geçen yıl artarak 2013 yılında yoğunlaşan Türk sporunda doping
skandalları karşısında Gençlik ve Spor Bakanının seyirci kaldığı, dopingle
mücadele etmekte yetersiz kaldığı görülmektedir.
Sporumuzda yaşanan doping
skandallarına seyirci kalarak sporumuzu ve Türkiye'yi dünya kamuoyunda küçük
düşüren, itibarsızlaştıran, spor etik ve ruhuna aykırı doping vakalarının
ardındaki nedenleri ortaya çıkartamayan Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç
hakkında Anayasa'nın 98 ve 99’uncu, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün
106'ncı maddeleri uyarınca gensoru açılması için gereğini arz ve talep ederiz.
Engin Özkoç Hülya Güven Ali Sarıbaş
Sakarya İzmir Çanakkale
Ümit Özgümüş Binnaz
Toprak Mustafa Sezgin Tanrıkulu
Adana İstanbul İstanbul
Haydar Akar Candan Yüceer Kemal
Değirmendereli
Kocaeli Tekirdağ Edirne
Melda Onur Kadir Gökmen Öğüt Aytuğ Atıcı
İstanbul İstanbul Mersin
Mahmut Tanal Orhan Düzgün Tanju Özcan
İstanbul Tokat Bolu
Sakine Öz Özgür Özel Nurettin Demir
Manisa Manisa Muğla
Levent Gök Atilla Kart Faik Tunay
Ankara Konya İstanbul
Erdal Aksünger Mehmet
Volkan Canalioğlu Ayşe Nedret Akova
İzmir Trabzon Balıkesir
Mehmet Hilal Kaplan Mehmet Haberal Celal Dinçer
Kocaeli Zonguldak İstanbul
Namık Havutça Uğur Bayraktutan Emre
Köprülü
Balıkesir Artvin Tekirdağ
Sedef Küçük Hasan
Akgöl Mehmet S. Kesimoğlu
İstanbul Hatay Kırklareli
(x) (11/29) esas numaralı
Gensoru Önergesi’nin tam metni tutanağa eklidir.
Gürkut Acar Kazım
Kurt Ramazan Kerim Özkan
Antalya
Eskişehir Burdur
Ramis Topal Ali Özgündüz
Hasan Ören
Amasya İstanbul Manisa
Mevlüt Dudu Ahmet İhsan Kalkavan Haluk Ahmet Gümüş
Hatay Samsun Balıkesir
Haluk Eyidoğan Mehmet Şeker İlhan Demiröz
İstanbul Gaziantep Bursa
Osman Aydın Durdu Özbolat
Bülent Tezcan
Aydın
Kahramanmaraş
Aydın
Özet
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye, Avrupa Konseyi üyesi
devletler arasında imzaya açılan "Dopingle Mücadele Sözleşmesi"ni
11/03/1993 tarih ve 3885 sayılı Kanun ile onaylayarak kabul etmesine, daha
sonra 2009 yılı Haziran ayında sporda dopingle mücadele sistemini Dünya
Anti-Doping Ajansı (WADA) standartlarına çekeceğini taahhüt etmesine rağmen
dopingle mücadelede yetersiz kalındığı görülmektedir.
Hacettepe Üniversitesi
bünyesinde bulunan Türkiye Doping Kontrol Merkezinin 26/03/2004 tarihli raporu
ile yasaklı madde kullandığı tespit edilen bir millî güreşçimiz, anılan
merkezin federasyonu 31/05/2004 tarihli ve 2133 kayıt no.lu bilgilendirme
yazısına rağmen, 13-29 Ağustos 2004 tarihleri arasında gerçekleştirilen 2004
Atina Olimpiyat Oyunları'na götürülmüştür.
1998 yılında Çek
Cumhuriyeti'nde yapılan Avrupa Halter Şampiyonası'nda altın madalya alarak ilk
uluslararası başarısını elde eden, aynı turnuvada 1'i büyüklerde ve 7'si
gençlerde olmak üzere 8 Avrupa rekoru kıran bayan haltercimiz (Şule Şahbaz),
doping (kas geliştirici anabolic streoid) kullandığı gerekçesiyle 2004 Atina
Olimpiyatları'ndan diskalifiye edildi.
2012 yılı Kasım ayında
İsrail'de düzenlenen Avrupa 23 Yaş Altı Halter Şampiyonası'nda 5 sporcuda, 2013
yılı Haziran ayında İngiltere'de düzenlenen Avrupa Takımlar Şampiyonası'nda 8
millî atlette doping tespit edilmiştir. 2013 yılı Şubat ayında Düsseldorf'da
katıldığı PSD Bank yarışmasında doping kullandığı Uluslararası Atletizm Birliği
(IAAF) tarafından tespit edilen bayan millî atletimize, Türkiye Atletizm
Federasyonu Disiplin Kurulunca iki yıl yarışmalardan men cezası verilmiştir.
Türkiye Vücut Geliştirme
Fitness ve Bilek Güreşi Federasyonu sporcusu Şahin İrencin yasaklı madde
kullanımına bağlı olarak 15/10/2013 tarihinde yaşamını yitirmiştir.
Türkiye Milli Olimpiyat
Komitesi Dopingle Mücadele Komisyonunca 2013 yılında ulusal bazda 648 müsabaka
içi ve müsabaka dışı doping kontrolü için alınan örneklerden 45'inde, Türkiye
Halter Federasyonu sporcularından alınan örneklerden 34'ünde, Türkiye Vücut
Geliştirme ve Fitness Federasyonu sporcularından alınan örneklerden 8'inde,
Türkiye Güreş Federasyonu sporcularından alınan örneklerden 2'sinde ve Türkiye
Tekvando Federasyonu sporcularından alınan örneklerden 1'inde bir ya da birden
fazla yasaklı madde saptanmıştır.
Gençlik ve Spor Bakanlığının
ve federasyonların görevi, sporcuyu doping kullanmaya iten sebepleri ortadan
kaldırmak ve dopingle mücadele etmektir. Gençlik ve Spor Bakanının kamuoyunda
"sporda başarılıyız" algısı yaratma ve bu algıyı siyasi iktidara
tahvil etme isteği sporcuları cesaretlendirmekte ve federasyonların olaylar
karşısında ilgisiz kalmasına neden olmaktadır.
Son dönemde sporumuzu ve
Türkiye’yi dünya kamuoyunda küçük düşüren, itibarsızlaştıran, spor etik ve
ruhuna aykırı doping vakalarının ardındaki nedenleri ortaya çıkartamayan
Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç hakkında, Anayasa’nın 98 ve 99’uncu, TBMM
İçtüzüğü’nün 106’ncı maddeleri uyarınca gensoru açılması için gereğini arz ve
talep ederiz.
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Gensorunun gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmenin gününü de kapsayan öneri daha sonra
oylarınıza sunulacaktır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, bazı sayın milletvekillerinin izinli sayılmalarına dair bir
tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım:
A) Tezkereler (Devam)
4.- Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, bazı milletvekillerine belirtilen sebep ve
sürelerle izin verilmesine ilişkin tezkeresi (3/1343)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Aşağıda adları yazılı sayın
milletvekillerinin hizalarında gösterilen süre ve nedenlerle izinli sayılmaları
Başkanlık Divanının 3/10/2013 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.
Genel Kurulun onayına
sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
“Mardin Milletvekili Ahmet
Türk, mazereti nedeniyle 2/5/2013 tarihinden itibaren 16 gün”
BAŞKAN – Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Diğerini okutuyorum:
“Bursa Milletvekili Aykan
Erdemir, mazereti nedeniyle 21/6/2013 tarihinden itibaren 16 gün”
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- MHP
Grubunun, Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin ve arkadaşlarının Suriye’de
yaşanan savaş ortamından kaynaklanan terör gruplarının Suriye Türkmenlerine
uyguladıkları saldırının artması nedeniyle Hükûmetçe gereken tedbirlerin
alınması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu
Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 26 Kasım 2013 Salı günkü
birleşiminde okunarak görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 26 Kasım 2013
Salı günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün
19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Yusuf
Halaçoğlu
Kayseri
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
19 Kasım 2013 tarih, 2013/892
sayı ile TBMM Başkanlığına vermiş olduğu Hatay Milletvekili Şefik Çirkin ve
arkadaşlarının Suriye’de yaşanan savaş ortamından kaynaklanan terör gruplarının
Suriye Türkmenlerine uyguladıkları saldırının artması nedeniyle Hükûmetçe
gereken tedbirlerin alınması amacıyla verdiği Meclis araştırma önergesinin 26
Kasım 2013 Salı günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk söz Hatay Milletvekili Sayın Adnan Şefik
Çirkin.
Buyurun Sayın Çirkin. (MHP
sıralarından alkışlar)
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygı sevgiyle selamlıyorum.
Bugün itibarıyla araştırma
önergemize konu olan Suriye Türkmenlerinin ve daha ziyade Bayır ve Bucak’ta
yaşayan Türkmenlerin durumu içler acısıdır. Hükûmetin, zaten başından beri
içinde bir tane doğrusunu bulamadığımız Suriye politikası, bugün Suriye’de ve
özellikle Bayır ve Bucak’taki Türkmenleri neredeyse bir katliamla burun buruna
getirmiştir.
Sayın milletvekilleri, Suriye
Türkmenleri Platformunda, Sayın Dışişleri Bakanının bir cümlesini buradan
okumak istiyorum: “Orada Türkmen, Arap, Kürt, Sünni, Hristiyan, Nusayri, Dürzi,
hangi kökenden ve hangi mezhepten olursa olsun Suriye’de insanlık onuru adına
ayağa kalkanları yalnız bırakmadık, bırakmayacağız, bu size taahhüdümüzdür.”
Bunu kim söylüyor? Sayın Dışişleri Bakanı Davutoğlu söylüyor.
Peki, Suriye Türkmenlerinin,
Suriye Ulusal Konseyinde Türkiye Cumhuriyeti devleti tarafından kurulan,
Türkiye Hükûmeti tarafından desteklenen, oluşturulan ve güya Türkiye’nin en
büyük söz sahibi olduğu Suriye Ulusal Konseyinde acaba Türkmenlerin durumu ne?
Türkmenler, 418 üyeli Suriye Ulusal Konseyinde 16 kişi ile temsil ediliyor ve
sahip oldukları bu üye sayısıyla genel sekreterliğe 2 üye verilebiliyor.
Türkmenlerin, gerekli üye sayısına yani 30 üyeye sahip olamamaları ve diğer
grupların desteğini alabilecek bir aday üzerine anlaşamamaları nedeniyle Suriye
Ulusal Konseyinin Yürütme Kurulunda bile olamadığı burada, Dışişlerinin
belgesinde yazıyor.
Şimdi “Dünya devletiyiz.”
diyeceksiniz, dünya liderliğinden bahsedeceksiniz; âdeta dünyayı yönettiğinizi
her platformda, her kanalda ve her fırsatta ifade edecek ve iddia edeceksiniz;
ondan sonra kendi kurduğunuz Suriye Ulusal Konseyinde kendi soydaşlarınızı ve
Türkmenleri yetkili ve gerekli şekilde temsil edecek iradeye sahip
olamayacaksınız. Böyle şey olmaz!
Bakın, şu gazeteyi okumanızı
rica ediyorum. “El Kaide Türkmenlere bu sloganla saldırıyor: ‘Katliniz vacip,
karılarınız hediye.’” Bunlar bizim soydaşımız, bunlar bizim kardeşimiz, bunlar
bizim dindaşımız ve bunlar insan her şeyden evvel. Her fırsatta Libya’daki
birtakım karışıklıklarda oraya yardım göndereceğini söyleyen, gönderdiğini
söyleyen ve Libya’ya müdahale eden, bilmem nereye müdahale eden, Mogadişu’ya
yardım gönderen, Somali’ye yardım gönderen Türkiye buna niye sessiz kalıyor,
bunu anlamak mümkün değildir. Bu, olsa olsa, kişiliksiz ve samimiyetsiz bir dış
politikanın eserinden başka bir şey olamaz. Yani, acaba bunlar Türkmen diye mi
böyle yapıyoruz diyeceğim, ona da dilim varmıyor.
Bugün, Bayır ve Bucak’ta
Türkmen kardeşlerimiz El Kaide’nin insafsız saldırılarıyla muhatap oluyor;
önemli kanaat önderleri El Kaide tarafından öldürülüyor; kadınına, kızına ya
tecavüz ediliyor ya da göz dikiliyor. Neresi burası? Yayladağı’nın dibi. Neresi
burası? Türkiye’nin dibi.
Değerli arkadaşlar, ya adam
gibi kişilikli, ilkeli bir dış politika yapacağız ya da artık bundan sonra bu
işlerde iddia sahibi olamayacağız. Böyle büyük devlet olunmaz. Elbette ki
Somali’ye de yardım edelim, elbette ki dünyanın neresinde -gücümüzün yettiği
kadar- bir insan veyahut bir insanlık dramı yaşanıyorsa Türkiye Cumhuriyeti devleti
olarak oralarda da bulunalım ama bu kardeşlerimizin dramına sessiz kalıp ondan
sonra da insanlıktan bahsetmeyelim. Türkmen kardeşlerimizin şu anda durumu çok
kötü; orada 2 tane parka bulamıyorlar dağda giyecek, 2 tane çadır bulamıyorlar
dağda kalacak, 2 tane bot bulamıyorlar dağda giyecek. Bu nasıl büyük devlet, bu
nasıl dünya liderliği, bu nasıl büyük Hükûmet? Allah aşkına, bu yaraya parmak
basıyoruz ve gereğini yapın. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu meselede
bu Türkmen kardeşlerimizin bu ihtiyaçlarını teminde âciz değiliz ama Türk
devleti küçük düşer, Türkiye Cumhuriyeti'nin Hükûmeti küçük düşer yani
iktidarın Hükûmeti küçük düşerse Milliyetçi Hareket Partisi büyümüş neye yarar?
Değerli arkadaşlar, Dışişleri
Bakanlığı ne işe yarar, Türkiye Cumhuriyeti devletinin Dışişleri Bakanlığı ne
iş yapar, nerelerde gezer, her gün Orta Doğu liderliği konusunda nutuk atmaktan
başka ne iş yapar? Burnumuzun dibi… Ekmeğin üzerine ayçiçeği yağını döküp yiyen
Türkmenler bir yanda dururken burada bizim boğazımızdan lokma geçmez, bunlar
bize haram olsun. Gıdaları yok, giyecekleri yok, yiyecekleri yok, elindeki
silahın içerisindeki 5 mermiyle namusunu bekleyen bir insana yardım etmek
Türk'ün tarih boyunca yaptığı asaletlerinin örneklerinden sadece bir tanesidir,
yardım etmiyoruz bunlara. Nerede devlet, nerede Hükûmet, nerede bu devletin
istihbarat kurumları, bunlar ne iş yaparlar?
Yani, değerli arkadaşlar,
Suriye politikasında zaten çamura çöktük. Bugün rejim mesafe alıyor, bugün
rejim Halep’te önemli mevziler kazanıyor. O zaman ne yapacağız biz; hangi
iddiamızla, hangi politik vizyonla, hangi gerekçeyle Orta Doğu’da söz sahibi
olacağız? Oradaki Türkmenler Osmanlı torunlarıdır. Oradaki Türkmenler
Osmanlı’nın, ecdadımızın bize yadigârıdır, emanetidir. Bir yandan Osmanlı
politikasını güttüğümüzü ifade edeceğiz; bir yandan Türkiye’yi, geri, Osmanlı
dönemindeki ihtişamına getirmek için gösterdiğimiz sözde gayretlerden, boş
laflardan ve içi tamamen boşalmış hedeflerden bahsedeceğiz; öbür yandan da
ecdadın, Osmanlı’nın torunu Türkmen’e 2 tane parka göndermekten âciz, 2 elbise
göndermekten âciz, onun gerekli silahını, cephanesini temin etmekten âciz bir
hükûmet olarak bu milletin karşısına çıkacağız. Biraz sonra nasıl olsa
iktidarımızın değerli sözcüsü bunlara bir cevap verecek, bunları ifade edecek,
elbette bir şeyler söyleyecek. Ama, inanın söylediklerimiz satırı satırına
doğru ve hatta eksik bile. Kamuoyunda infiale yol açmamak adına burada her
bildiğimizi söylemiyoruz, söyleyemiyoruz. Kim bunlar? El Kaide; dünyanın en vahşi
terör örgütü. Türkiye bu El Kaide’yle nasıl? El ele, kol kola. Ne diyordu Sayın
Başbakan? “Suriye’nin öz evlatları rejimi devirecek.” Bunlar mı Suriye’nin öz
evlatları? Suriye’nin öz evlatları, Sayın Başbakan bilsin ki Türkmen
kardeşlerimizi katlediyor; onların namusuna, ırzına tecavüz ediyor; onları
perişan ediyor. İşte, Suriye Ulusal Konseyinde bir de temsil ediliyor bu
Türkmenler. ÖSO (Özgür Suriye Ordusu) ne yapıyor? “Bizim bayrağımızı dikin,
size yardımcı olalım.” El Kaide ne diyor? “Bizim bayrağımızı dikin, teslim
olun.” Türkmen ne diyor? “La ilahe illallah” ve “Allah’ın bayrağından başka
bayrak dikmeyiz.” diyor. Bunu bana ifade ettiler. Bunları duyup da bu meselede
hissiyatı olmayanın insanlığından şüphe ederiz. Yazıktır, günahtır.
MUHARREM VARLI (Adana) –
“Filistin” desen biraz hissiyatları olur ya!
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Devamla)
- Buradan şunu ifade etmek istiyorum efendim: Bu Türkmen Meclisinde Hüseyin El
Abdullah, Halit Hoca, Ahmet Çakal ve Ziyad Hasan var; 4 kişi sadece. Buradan,
bu Meclisten bunlara bir çağrıda bulunmak istiyorum: Oradan istifa edin. Oradan
istifa etsinler. Boşuna orada durmasınlar.
Bu duygu ve düşüncelerle
hepinize teşekkür ediyor, Türkiye’yi dünya devleti yapma iddiasındaki Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmetinin, insanlık namına bu meseleye bir an evvel parmak
basmasını özellikle rica ediyor, saygılar, sevgiler sunuyorum efendim.
Teşekkür ediyorum. (MHP ve
CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Çirkin.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu önerisinin aleyhinde Muş Milletvekili Sayın Demir Çelik.
Buyurun Sayın Çelik. (BDP
sıralarından alkışlar)
DEMİR ÇELİK (Muş) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi şahsım ve Barış ve Demokrasi Partisi adına saygı ve
sevgiyle selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin Suriye’de yaşananlara ilişkin
Meclis araştırması yönlü önergesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Bu manada,
partimizin de hem Suriye’ye hem soruna nasıl yaklaştığını sizlerle paylaşmak
adına huzurlarınızdayım.
Evet, üç yılı bulacak olan
bir zaman diliminde Suriye’de haksız, hukuksuz bir savaş yaşanıyor, yaşatılıyor
ora halklarının, ora inançlarının, ora kimliklerinin iradesine rağmen. Yapılmak
istenen şey, 1916’da emperyal küresel güçlerin paylaşıp da yetinemedikleri,
yeniden şekillendirmek üzerine cansiparane bir şekilde ora halklarını
çarpıştırarak, savaştırarak gelecek iktidarlarını, geleceklerini tanzim etmeye
çalıştıkları kirli bir savaş. Bu savaşın tarafları bugün ortalıkta yok, bu
savaşı isteyen küresel emperyal güçler, Amerika Birleşik Devletleri’nden Avrupa
Birliğine, Çin’den Rusya’ya hegemonik güç sahibi güçler ortalıkta yok ama bu
emperyal güçler, bölgesel aktörler üzerinden yarattıkları sömürge ve emperyal
paylaşım savaşının payandası bir kısım yapılar üzerinden, orada kıyasıya bir
insanlık dramına neden olmaktadırlar. Bunu görmeden, buna dair duyarlılıkları
harekete geçirmeden bu savaşı da sona erdiremeyiz, bu savaşın ortaya çıkardığı
siyasal, sosyal travmaları da tedavi edemeyiz.
Yürekleri burkan, acılar
üstüne acıların yaşanmasına neden olan Suriye savaşı, küresel emperyal güçlerin
Orta Doğu’daki çıkarlarının neticesinde şekillenmiştir, halkların savaşta
çıkarı yoktur. Halklar, kimlikler, inançlar düşman değildir, onlar olsa olsa
kardeştir. Hele hele bu halklar, devlet dışı kalmış Kürt’se, Türkmen’se,
Çerkez’se, Süryani ve Ermeni’yse Suriye’deki savaştan hiç mi hiç yararları
yoktur. Savaşın olsa olsa mağdurlarıdır, savaşta ölüm, kan, gözyaşı, yokluk ve
yoksulluktan en çok payını alan halklardır. O manada, elbette ki bu Meclisin,
orada yaşanan dramı, orada yaşanan travmayı aydınlatması, açığa çıkarması,
varsa Türkiye'nin bu konudaki paylarına da eleştirel yaklaşarak mevcut, var
olan haksız, hukuksuz savaşın önüne geçmesi gerekiyor.
Niçin haksız? Her şeyden
önce, 1916’da Orta Doğu’yu bölüştürüp paylaşan, Kürdistan’ı mevcut emperyal
güçlerin çıkarına peşkeş çeken Fransa, Almanya, İngiltere bugün nerede?
Fransa-Almanya arasında sınır bile yokken, onlar sınırlar üstü, ulus üstü yeni
birliklerin arayışı içerisindeyken Orta Doğu halklarının çatıştırılmasından,
savaştırılmasından nemalanmak istiyorlar. Yine nemalanmak isteyen bunlar,
taşeronlar aracılığıyla, maşalar aracılığıyla halkları, kimlikleri birbirine
kırdırıyor. Fetvalar veriliyor dinimiz adına ki İslamiyet barış dini, sevgi
dini, biz öyle biliyoruz, öyle öğretildi. Barış ve sevgi dini olan İslamiyet
adına hareket ettiğini söyleyen El Nusra, El Kaide üzerinden halkların
katliamına ve kıyımına göz yumularak görmezlikten geliniyor.
Bütün bunların elbette ki bir
sebebi, bir gerekçesi vardır. Her şeyden önce, toplumun çok kimlikli, çok
kültürlü olma realitesini göz önünde bulundurmayan, her şeyi tek tipleştirip
tekçi anlayışla yeniden şekillendirmek isteyen ulus üniter devletin günahı var
burada. Bu manada, Birinci Dünya Savaşı’nda bir Arap ulusundan 22 devlet
çıkarmak isteyen, Orta Doğu yer altı, yer üstü zenginliklerini kendi ulusal
çıkarları için paylaşmak isteyen emperyal küresel güçlerin ve onun uzantısı
şekillenen ulus üniter devletin çıkarlarını esas almadan, ona yönelik bir
yaklaşımda bulunmadan biz sorunu çözemeyiz.
Bakın, ulus üniter devlettir
ki tüm kimlikleri, inançları, kültürleri tek tipleştirmenin aracıdır. O manada,
hangi ulus ve ülkeden olursa olsun, iktidarı elinde bulunduran, egemenlikçi
olan zihniyet ötekileri yok saymıştır, yok sayıyor; kırmayı, katliama tabi
tutmayı, asimilasyonist politikalarla siyasal entegrasyon içerisinde eritmeyi
görev bilmiştir. Türkiye yapıyor, İran yapıyor, Irak yapıyor; Fransa yapmıştır,
Almanya yapmıştır, yapmaya devam ediyor. O nedenle, savaşta çıkarı olan ulus
üniter devlet karşıtlığı temelinde sınırsız, sömürüsüz, baskısız bir gelecek
adına mücadele etmek, onu savunmak bizatihi günümüz insanlığının yaşadığı
sorunun temelinde yatan paradokstur. O manada da, öncelikle, evet, savaş
kötüdür, kötürümdür, kaybettirendir, yoksulluktur, açlıktır ama Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; iyi bilinmeli ki, savaş, bu ne idüğü belirsiz ulus
üniter devletlerin bize kader olarak dayattığıdır.
Bakın, Orta Doğu’da yüz yılı
aşkın bir süredir savaş eksilmiyor, eksilmeyecek de. Ora halklarının kendi öz
güçleriyle kendi kendilerini yönetmeye başlama anına kadar savaşlar eksilmeden
devam edecektir. Hele hele, büyük iddia sahibi Türkiye'nin son Hükûmetinin, son
on bir yıllık AKP iktidarının büyük iddialarına rağmen, Türkiye dolaylı ya da
direkt bu savaşın içerisinde bulunmuşken, bu Meclisin ve Türkiye halklarının
yapmak zorunda olduğu çok iş vardır. Öncelikle dış politikanın “sıfır sorun”,
“sorunsuz dış politika” olarak adlandırılmış olmasına rağmen bugün
çatışmadığımız, bugün düşmanlık ikilemiyle karşı karşıya kalmadığımız komşumuz
ya da birlikte kaderi paylaştığımız halklar kalmamıştır. O nedenle her
şeyden önce düşmanlık, kin, nefret
yerine dostluğu, savaş yerine barışı, gasp ve baskılar yerine özgürlükleri esas
alan bir politikayla soruna yaklaşmak lazım.
Bugün 1916’nın eseri olan
Rojava ile Bakur’u yani Türkiye Kürtlerini ayrıştıran emperyal güçler, kendi
aralarındaki sınırı kaldırıyor biz ise bu sınırlarda mayınlı tarlalarla
yetinmiyoruz, tel örgülerle yetinmiyoruz, metrelerce yükseklikteki,
kilometrelerce uzunluktaki duvarlarla aynı etnik kimlikten, aynı kültürden,
aynı tarihten müteşekkil olan halkları ayrıştırmanın, ötekileştirmenin,
karşıtlaştırmanın arayışı içerisindeyiz. Bu manada, haksız, hukuksuz bu savaşa
son vermek, barışsever olmak, barıştan yana olmak olması gerekendir.
Buna rağmen de Türkiye
Hükûmetinin mevcut sınırları halklara kapatan anlayışına, zihniyetine rağmen ve
dolaylı noktada El Nursa, El Kaide, ora çetelerinin geçişlerinin
kolaylaştırılmasıyla yetinmeyip onların lojistik desteğini, askerî, sağlık
desteklerinden de mahrum bıraktırmayacak bir konumda olduğu, ora halkları, ora
yaşayanları tarafından dile getirilen bir durumdur. Bu da bu manada Meclisin
araştırmak zorunda olduğu bir durum ise tez elden halkları, toplumu
aydınlatmayı bizim ertelenemez bir görev olarak önümüze almamız gerekiyor.
El Kaide’yi, El Nusra’yı
besleyen güçler kimdir? El Kaide’yi, El Nusra’yı Müslüman’ın, İslam’ın malı,
canı, namusu helaldir noktasına taşıyan zihniyet nedir? Bir başka Müslüman
halka ve halklara saldırtan zihniyet nedir? Bu her şeyden önce, “ileri
demokrasi” söylemine sahip AKP iktidarının ama beraberinde bütün Meclisin
aydınlatması gereken bir sorumluluğu gereğidir. Biz bunu yapmadığımızda, bunun
üstüne gidip araştırmayı netleştiren bir kısım okumalarla Suriye’de olup biteni
bilincimize çıkarmadığımızda yarın -Reyhanlı’da olanlara benzer- Türkiye'nin
sınırları içinde de birçok istenmeyen savaş artıklarının ve ardıllarının ortaya
çıkardığı olumsuzluklarla da karşılaşabiliriz. Bu istenmiyorsa, ertelenemez,
ötelenemez bir noktada bunun üstesinden gelinmek isteniyorsa, Suriye’de olup
bitene projeksiyon yöneltmek, aydınlatmak ve açığa çıkarmak gibi bir görevin
yüklenilmesi gerektiğini, araştırma önergesinin bu konuda destekçisi
olacağımızı ifade ederek teşekkürlerimi sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Çelik.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu önerisinin lehinde Aydın Milletvekili Sayın Bülent Tezcan. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Milliyetçi Hareket Partisinin Suriye Türkmenlerine
yönelik saldırılarla ilgili, Suriye Türkmenlerinin durumunu görüşmek üzere
vermiş olduğu Meclis araştırması önergesini görüşüyoruz.
Değerli arkadaşlar, Suriye’de
yaşanan olayları uzun zamandan bu yana ibretle izliyoruz. İktidar partisinin
Suriye’ye yönelik, hatta Orta Doğu’ya yönelik dış politikasının hangi noktaya
geldiğini ve bugün açıkça kendilerinin de ifade ettikleri iflas noktasına gelip
dayandığını hep beraber görüyoruz.
Değerli arkadaşlar, Dışişleri
Bakanı Sayın Davutoğlu bakın, şunu ikrar etmek zorunda kalmıştır: Açıkça “Biz
de hata yapabiliriz, ne yapalım yani diz çöküp günah mı çıkaralım, bunu mu
istiyorsunuz bizden?” demiştir. Hangi konuda? Suriye’de izlenen dış politika
konusunda.
Sayın milletvekilleri, hiç
kimse, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin Dışişleri Bakanı diz çöksün demiyor.
Sadece, başından bu yana söylediğimiz şey şuydu: Suriye’de izlenen dış
politika, Türkiye’nin geleneksel dış politikasının, doğru oturtulmuş dış
politikasının, tarihsel geçmişi üzerine, doğru bir maya üzerine kurulmuş dış
politikasının inkârıdır ve bu dış politika, uluslararası küresel güçlere diz
çökerek oluşturulmuş bir dış politikadır. Diz çökmeyin diye ikaz etmişiz.
Şimdi, bütün bu ikazlara kulak tıkayan, dikkate almayan, kulak vermeyen
Hükûmet, Dışişleri Bakanının ağzından bu politikanın iflas ettiğini açıkça
ikrar etmek zorunda kalmıştır.
Değerli milletvekilleri, aynı
çerçevede, Mısır’da geldiğimiz noktaya bir dönün bakın. Mısır’da o pencereden
bakılan dış politika yeni bir iflasın eşiğine daha gelmiş ve Mısır noktasında
da Türkiye yalnızlaşma sürecinin içine girmiştir. Ne diyordu iktidar çevreleri,
Sayın Dışişleri Bakanı? Bu politikanın bir adını da buldu, “değerli yalnızlık”
dedi. “Değerli yalnızlık” bugün Suriye’de Türkmenleri bir katliamın eşiğinde
öksüz bırakma noktasına, sahipsiz bırakma noktasına geldi ve Orta Doğu’da sıfır
komşu çerçevesinde ne yaptığını bilmeyen ve dalgalı denizde pusulası olmayan
bir gemi gibi yürüyen dış politika çizgisini getirdi, Türkiye’ye yerleştirdi.
Değerli arkadaşlar, başından
bu yana ikaz ettiğimiz şey buydu. Türkiye’nin “Yurtta barış, dünyada barış!”
esası üzerine kurulmuş ve bölgeye işgal gücü penceresinden bakmayan bir dış
politika anlayışıyla bugüne kadar nasıl yürüdüysek, bugünden sonra da aynı
çerçevede yürüyelim demiştik.
Bakın, Suriye’de yaşananları
ibretle izliyoruz. Suriye’de Hükûmet, El Kaide ve El Nusra penceresinden
bölgeye bakar bir acz içerisine düşmüştür.
Değerli arkadaşlar, bakın,
Hatay’da kamplar kuruldu. Türkiye’de sığınmacı kampları kuruldu. Cumhuriyet
Halk Partili milletvekilleri bu kamplara sokulmadılar. Bu kamplar eğitim
kampları olarak kullanıldı, bu kamplarda teröristlerin eline silahlar verildi,
eğitildi ve bu kamplarda yetiştirilenler, bugün, gittiler Suriye’de Türkmenleri
bir köşeye sıkıştırıp dün Kerkük’te yaşananın bir benzerini Suriye Türkmenleri
üzerinde, onların boşalttığı yerleri işgal ederek bir kere daha tekrar etmenin
peşindeler. Böyle bir dış politikayı, başından bu yana uyaran bir muhalefetin
varlığını dikkate almayan iktidar, bugün Türkiye’de Suriye’deki Türkmenlerin
böylesi bir sahipsiz macerayla karşı karşıya kalacağı bir noktaya getirip
dayatmıştır.
Değerli arkadaşlar, bakın, bu
Hükûmetin penceresinden baktığınızda El Nusra’yı savunmak mübah, El Nusra’ya
karşı mücadele edenlerin mücadelesi suç! Daha, yakın zamanda, geçen hafta 14
tane genç evladımız, TGB mensubu 14 tane evladımız, El Kaide terörünü ve
şiddetini kınadı diye toplam yirmi dört yıl hapis cezasına mahkûm edildi.
Değerli arkadaşlar, bu
Hükûmetin bakanı değil miydi, Sayın Egemen Bağış değil miydi ki “Suriye’de
ölenlerin yanında Gezi’de ölenler devede kulaktır.” diyen? Yani kendi ülkesinde
toplumsal bir gösteride, demokratik bir gösteride öldürüleni “devede kulak”
diye gören bir anlayış, Suriye’ye El Kaide penceresinden bakarken kendi
insanına zulüm penceresinden bakmanın ne olduğunun en güzel göstergesi, en açık
göstergesidir.
Değerli arkadaşlar, 500
binden fazla Suriyeli sığınmacı var Türkiye’de ve iktidar çevrelerinin açıklamasına
göre 2 milyar liranın üzerinde harcama yapıldığı ifade ediliyor. Bakın, Muharip
Gaziler Derneğinin açıklamasını söylüyorum: Bir muharip gazimizin, Türkiye’de
Türkiye’nin bütünlüğü için gazi olmuş bir muharip gazimizin aldığı aylık maaş
360 lira ama bir sığınmacıya verilen aylık ücret -400 dolar- 800 lira. Bu
iktidarın meseleye baktığı pencere bu penceredir. Bu pencereyi Türkiye Büyük
Millet Meclisinin takdirlerine sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, bakın,
Hatay’da 52 vatandaşımız, buradan kaynaklı, burada izlenen dış politikanın
hatasından kaynaklı bir saldırı sonucu katledilmiştir ve Sayın Başbakan
meseleyi izah ederken mezhep penceresine ne kadar takıldığını dil sürçmesiyle
de olsa göstermiş, “52 Sünni vatandaşımız” diyebilmiştir. İşte bu Hükûmetin
bölgeye bakışında esas aldığı pencere bu mezhep penceresidir. “Oradaki
istihbaratı haber verdi.” denen Er Utku Kalı yüz yetmiş bir gün tutuklu kaldı
ve bu çerçevede Türkiye’de devletin kusurunu, Hükûmetin kusurunu, iktidarın
kusurunu ifade edenlerin bir şekilde suçlu sayıldığı ama iktidar eliyle
teröriste kucak açanların korunduğu bir sistem getirildi, dayatıldı.
Değerli arkadaşlar, emniyet
müdürlüğü dün bir rapor hazırladı, Gezi raporunu açıklamış. Aynı mezhep
penceresini, biraz önce ifade ettiğim mezhepçi bakış açısını burada da maalesef
görmek mümkün. İktidar, mezhep gözlüğüyle hayatın bütün alanlarını tarif etmeye
çalışıyor ne yazık ki. Bakın, emniyet müdürlüğünün Gezi olaylarıyla ilgili
yayınladığı raporda “Gezi olaylarına katılanların yüzde 78’i Alevi’dir.” diyor.
Değerli arkadaşlar, bunu
nasıl tespit ettikleri sorununu bir tarafa bırakıyorum, bunun gerçek ya da
yalan olduğu hususunu da bir kenara bırakıyorum; bir iktidar, bir devlet
kurumu, emniyet müdürlüğü, kendi vatandaşını arşivlere geçirirken “Alevi” ya da
“Sünni” diye onun mezhebini ifade edebilir mi? Devletin böyle bir yetkisi var
mı? Bu, doğrudan doğruya devlet eliyle vatandaşını fişleyen bir hükûmet
uygulaması değil midir? Düne kadar her noktada “Fişleniyoruz.” diye bağıranlar,
“Mazlumuz.” diye bağıranlar iktidar gücünü ellerine aldıklarında tarihin en
büyük zalimi olmuşlardır ve bugün kendi vatandaşını “Alevi”, “Sünni” diye
devlet kayıtlarıyla fişleyen iktidar, hiç şüphe duyulmasın ki Türkiye
Cumhuriyeti tarihine en zalim iktidar olarak geçecektir.
Değerli arkadaşlar, bu
çerçevede, olaya insanlık penceresinden bakmak için, insanı tarif etmek için,
Suriye’deki soydaşlarımıza yönelik bu saldırılar ve oradaki, önümüzde yaşanacak
muhtemel saldırılara karşı Milliyetçi Hareket Partisi tarafından verilen bu
Meclis araştırması önergesini destekliyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Tezcan.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu önerisinin aleyhinde, Niğde Milletvekili Sayın Alpaslan Kavaklıoğlu.
Buyurunuz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ALPASLAN KAVAKLIOĞLU (Niğde)
– Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun
Suriye’de yaşanan savaş ortamından kaynaklanan terör gruplarının Suriye
Türkmenlerine uyguladıkları saldırının artması nedeniyle Hükûmetçe gereken
tedbirlerin alınması amacıyla verdiği Meclis araştırması önerisi aleyhine söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bilindiği gibi Suriye’de bir insanlık dramı yaşanmaktadır. Suriye’de Esed
rejiminin şiddet ve yıkım politikası sonucunda ölen insan sayısı 150 bine,
Suriye’den diğer ülkelere sığınan insan sayısı 2 milyon 100 bine, yerlerinden
edilmiş insan sayısı ise 5 milyona yaklaşmıştır.
Yaşanan insanlık dramı sadece
Suriye’yi değil, aynı zamanda bölgenin de güvenlik ve istikrarını olumsuz yönde
etkilemektedir. Rejimin saldırgan politikalarının oluşturduğu ortam, Türkiye
bakımından ciddi bir ulusal güvenlik
meselesi hâline gelmiştir.
Esed rejiminin kendi halkına
yönelik askerî saldırıları, gerek ülkemize gerekse diğer komşu ülkelere yönelik
kitlesel göç hareketlerine ve bir insanlık dramına yol açmıştır.
Acil Durum Yönetimi Başkanlığı
tarafından 2011 yılından bu yana 4’ü Hatay’da, 2’si Şanlıurfa’da, 3’ü
Gaziantep’te ve 1’er tane de Kahramanmaraş, Adıyaman, Osmaniye, Adana ve
Mardin’de olmak üzere 14 adet çadır kent; ayrıca 2’si Kilis ve 1’er tane de
Şanlıurfa, Malatya, Hatay ve Gaziantep’te olmak üzere 6 adet konteyner kent
oluşturulmuştur. Ülkemizdeki kamp ve konteyner kentlerde bulunan mültecilerin
sayısı hâlihazırda 200 bini geçmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Suriye’de ihtilafın ve çatışmanın bir iç savaşa dönüşmesi üzerine Esed rejiminin uluslararası
toplumun gözü önünde gerçekleştirdiği
eylemler, uluslararası hukuku ihlal eden ve insanlık onurunu ve vicdanını
yaralayan bir mahiyet kazanmıştır. Bu saldırıların en son örneği, 21 Ağustos
tarihinde Şam banliyölerinde sivil halkı hedef alan kimyasal silah
saldırısıdır. Çoğu çocuk yaklaşık 1.400 masum insanın ölümüne yol açan kimyasal
silah saldırısı, Birleşmiş Milletlerin bu konuda yetkilendirdiği heyet
tarafından incelenmiştir. İnceleme heyetinin raporunda, Suriye’de kimyasal
silah kullanıldığı, uluslararası hukukun ihlal edildiği bir kez daha teyit
edilmiştir.
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) –
Türkmen’den bahsedelim.
ALPASLAN KAVAKLIOĞLU
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, Suriye’de sürmekte olan kriz, Suriye
halkının gördüğü acı ve zulmün her geçen gün artmasına neden olmaktadır. Suriye
güvenlik birimleri, savaşta bile suç sayılabilecek şekilde, hava unsurlarıyla,
topçu birlikleriyle, tanklarla kentlere saldırılar düzenlemektedirler. AK PARTİ
Hükûmeti, Suriye’de yaşananlara baştan beri bir kardeş diğer bir kardeşin
yaşadığı trajediye nasıl bakıyorsa öyle
bakmaktadır. Hemen yanı başımızda acı
çeken, zulme uğrayan kardeşlerimizin bir an önce huzur ve sükûna kavuşması için
Türkiye olarak vicdan sahibi bir ülke duyarlılığı sergilenmiş ve sergilenmeye
devam edilmektedir.
Suriye politikamız, bizim
millî değerlerimize uygun bir politikadır. Suriye politikamız diz çöken bir
politika olmadığı için eleştirilmekte, “yalnızlık” iddiaları bu yüzden ileri
sürülmektedir.
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) –
Hangi millî değerlere uygun? Yani Türkmen’i yalnız bırakmak millî değerlere
uygun mu?
ALPASLAN KAVAKLIOĞLU
(Devamla) - Pek çok grup gibi Suriye’deki Türkmen kardeşlerimiz de rejimin
zulmüne maruz kalmışlardır.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
– Size vermişler okuyorsunuz.
ALPASLAN KAVAKLIOĞLU
(Devamla) - Bu husus uluslararası temaslarımız çerçevesinde her vesileyle
muhataplarımızın dikkatine getirilmekte ve gereken önlemlerin alınması için
girişimlerde bulunulmaktadır. Türkmen kardeşlerimizin Suriye’de maruz kaldığı
bu ızdırap ve istibdat karşısında sessiz kalmamız asla düşünülemez.
Hükûmetimizden Türkmen kardeşlerimiz konusunda gelen açıklamalara bakıldığında,
her şartta yanlarında olduğumuz ve birlik beraberliklerini muhafaza edip güçlendirmelerine
destek verdiğimiz görülmektedir.
Değerli milletvekilleri,
Suriye’de rejimin baskıcı politikaları nedeniyle örgütlenme imkânı bulunmayan
diğer toplumsal kesimler gibi Suriyeli Türkmenler de Mart 2011’de ülkede patlak
veren ihtilaf sonucunda siyasi, toplumsal, askerî olarak örgütlenme gayreti
içine girmişlerdir. Bu dönemde başlayan halk hareketleriyle birlikte rejimin
hedefi hâline gelen ve muhalif saflarda yer alan Suriyeli Türkmenler, siyasi
alanda faaliyet göstermek üzere “Suriye Ulusal Türkmen Kitlesi” ve “Suriye
Demokratik Türkmen Hareketi” adı altında iki ayrı oluşum kurmuştur. Bunun yanı
sıra, Türkiye’deki Suriye Türkmenlerinin girişimiyle “Suriye Türkmenleri
Platformu” adı altında partilerüstü bir yapı oluşturulmasına yönelik çalışmalar
başlatılmıştır.
Ayrıca, rejimin uyguladığı
şiddet ve baskı politikalarının artarak devam etmesi üzerine Suriyeli
Türkmenler de kendi yerleşim birimlerini korumak amacıyla askerî birlikler
oluşturmuşlardır.
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) –
Vermiyor, silah yok!
ALPASLAN KAVAKLIOĞLU
(Devamla) - Değerli üyeler, Suriye’deki Türkmen kardeşlerimizin çektiği acıları
yüreğimizin derinliklerinde hissediyoruz. Biz bu gelişmelere böyle bakıyor,
Türkmen kardeşlerimizin acılarını dindirebilmek için elimizden gelen gayreti
gösteriyoruz. Zor şartlardaki Türkmenlerin birlik ve beraberliğini güçlü bir
biçimde ortaya koyacak çalışmaları baştan beri takip ediyor, yanlarında
oluyoruz.
Türkmen kardeşlerimizin
Suriye’de acı çeken insanlara moral sağlayan ve manevi destek olan her
çalışmasını ülke olarak memnuniyetle karşıladığımız bilinmektedir. Başbakanımız
Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Suriye Türkmenlerinin sesi ve vicdanı olması
beklenen bir meclis kurulması çalışmasını desteklediğimizi ifade etmişti. Böyle
bir meclisin ilanı, Suriyeli Türkmenlerin aynı amaç etrafında birleşemeyeceğini
iddia eden, Suriyeli Türkmenlerin geleceğin Suriye’sinde hak ettikleri yeri
almalarını engellemeye çalışanların gayretlerini de boşa çıkarmış durumdadır.
Değerli üyeler, Türkiye
Cumhuriyeti, Türkmen kardeşlerimizin çıkarlarını her platformda en yüksek sesle
dile getirmektedir, getirmeye de devam edecektir. Suriye’de Türkmenlerin
ülkenin asli unsurlarından biri olarak hak ettikleri yeri alabilmelerine katkı
sağlayabilecek çalışmalarda her zaman yanlarında olmaya devam edeceğiz. Destek
verdiğimiz Suriyeli Türkmenlerin verdiği mücadelenin ülkede özgürlüğün temin
edildiği gün inşa edilecek demokratik Suriye’nin temel taşlarını oluşturacağına
inanıyoruz. Suriye Türkmenleri, içinde bulundukları zor durumlar karşısında tek
dayanaklarının ve tek destekçilerinin Türkiye olduğunu ifade etmektedirler.
Suriye Türkmen Meclisi Başkanı Samir Hafız da kendilerine gösterilen ilgi ve
destekten ötürü Suriye Türkmenleri adına Türkiye’ye müteşekkir olduklarını
belirtmişlerdir.
Öte yandan, ülkemize sığınan
Türkmenlere de bize yakışan bir misafirperverlik sergilemeye devam ediyoruz.
Suriye’deki çatışma ortamından kaçarak ülkemize sığınan ve hâlihazırda barınma
merkezlerinde ikamet eden Türkmenlerin sayısı bugün itibarıyla 21.376’dır.
Suriye içerisinde yaşayan Türkmenlerin ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla
gerekli destek de sağlanmaktadır.
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) -
Yağı yok, yiyecek yağı yok! Hangi desteği sağladınız Sayın Milletvekili ya?
ALPASLAN KAVAKLIOĞLU
(Devamla) – Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığının da başta
eğitim olmak üzere pek çok destek ve yardımları olmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Suriye’ye karşı Hükûmet olarak izlediğimiz politikamızın temel
dayanağı, Suriye’nin egemenliği, bağımsızlığı ve toprak bütünlüğünün korunarak
Suriye halkının meşru haklarının karşılanmasıdır; bu suretle, Suriye halkının
acıları dinecek ve bölge yeniden istikrara kavuşacaktır. Kendi halkıyla ve
komşularıyla barışık, toprak bütünlüğünü ve egemenliğini koruyan bir Suriye
bizim için de, bölge için de çok önemlidir. Suriye’de yaşanan olayların bir an
evvel son bulmasına, barış ve istikrar ortamının yeniden sağlanmasına, halkın
meşru taleplerini karşılayan siyasi sürecin en kısa sürede başlamasına ve
Suriye’nin egemenliği, toprak bütünlüğü ve ulusal birliğin muhafazasına yönelik
çalışmalara katkı sağlamaya devam edeceğiz.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun, Suriye’de yaşanan savaş ortamından kaynaklanan terör gruplarının
Suriye Türkmenlerine uyguladıkları saldırıların artması nedeniyle Hükûmetçe
gereken tedbirlerin alınması amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırma önergesine
katılmadığımı belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
III.- Y O K L A
M A
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
ENGİN ALTAY (Sinop) - Yoklama
istiyoruz.
BAŞKAN – Yoklama talebi var.
Sayın Altay, Sayın Işık,
Sayın Tezcan, Sayın Havutça, Sayın Öner, Sayın Tanal, Sayın Sarı, Sayın
Yalçınkaya, Sayın Öğüt, Sayın Serindağ, Sayın Ağbaba, Sayın Ören, Sayın Özkes,
Sayın Öz, Sayın Küçük, Sayın Köktürk, Sayın Kuşoğlu, Sayın Ayaydın, Sayın Gök,
Sayın Kurt.
Evet, yoklamayı başlatıyorum.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı
vardır.
VII.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- MHP
Grubunun, Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin ve arkadaşlarının Suriye’de
yaşanan savaş ortamından kaynaklanan terör gruplarının Suriye Türkmenlerine
uyguladıkları saldırının artması nedeniyle Hükûmetçe gereken tedbirlerin
alınması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu
Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 26 Kasım 2013 Salı günkü
birleşiminde okunarak görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Milliyetçi Hareket
Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
2.- CHP
Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, öğretmenlerin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (10/332) görüşmelerinin, Genel
Kurulun 26 Kasım 2013 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
26/11/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 26/11/2013
Salı günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç
Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Engin
Altay
Sinop
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmında yer alan öğretmenlerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/332) esas numaralı Meclis
Araştırma Önergesi’nin görüşmesinin Genel Kurulun 26/11/2013 Salı günlü (bugün)
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk söz Balıkesir Milletvekili Sayın Namık
Havutça’da. (CHP sıralarından alkışlar)
Sizin mikrofonunuzu açmadan…
Sayın milletvekilleri, ciddi
bir uğultu var Mecliste, onu hafifletirsek iyi olacak.
Buyurun Sayın Havutça.
NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğer sayın bakanlarım ve heyetiniz
dinlerse…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın
Başkan, uyardığınız hâlde hâlâ konuşuyorlar.
BAŞKAN – Sayın Ağbaba, fi
tarihinde zaptiye nazırlığı yaptım ama burada zaptiye nazırlığı yapamam.
VELİ AĞBABA (Malatya) –
Hatibi dinlemekte zorluk çekiyoruz.
BAŞKAN - Buyurun.
NAMIK HAVUTÇA (Devamla) –
Ülkemizin en önemli kamu görevlilerini oluşturan ve hepimizin ailesinde annesi,
babası, kardeşi, akrabası öğretmen olan ve hepimizin bugünlere gelmesinde büyük
emeğini kabul ettiğimiz değerli öğretmenlerimizin sorunlarının araştırılmasıyla
ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına verdiğimiz araştırma önergesi
üzerinde grubum adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 23
Kasımda, öğretmenler, haklarını aramak, sendikal haklarıyla ilgili taleplerini
haykırmak için Ankara’daydılar. Bir tarafta salonlarda onlara övgüler
düzülürken, “Bana bir harf öğretenin yirmi dokuz yıl kölesi olurum.”
denilirken, öğretmenlerimize Ankara sokaklarında polisimiz ve devletimiz olanca
şefkatini gösteriyordu. Bakın, burası Türkiye ve Ankara sokakları.
Değerli milletvekilleri,
değerli arkadaşlarım; bunlar terörist değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin
öğretmenleri, liselerde, ortaokullarda bize ders veren öğretmenler. (CHP
sıralarından alkışlar) Bakın, onlara yine biber gazı, tazyikli su. Buradan
bakın, Konya EĞİTİM-SEN Şube Başkanının gaz kapsülüyle ayağı kırıldı. Yine,
Kırıkkale Şube Başkanı, TOMA’nın hedef aldığı, sıkılan suyla yaralandı, gözünde
görme sıkıntısı var. Yine Ankara’da bir bayan arkadaşımız gaz kapsülü sonucunda
kafa travması geçirdi, hayati tehlikesi var ve 2 kişi gözaltına alındı,
öğretmenlerimiz büyük bir şiddete maruz kaldılar.
Değerli arkadaşlarım, bakın,
öğretmenlerin bir yığın sorunu var. Buradan çok samimiyetle, içtenlikle
inanıyorum ki parti gruplarımızın hepsi öğretmenlerimizin sorunlarıyla ilgili,
hiç kimsenin duyarsız kalmasını düşünemiyoruz bile. Ama gelin, bakın, on bir
yıllık iktidarınız döneminde öğretmenlerin bir tek sorununu çözmediniz. En
önemli sorun öğretmenlerin statüleri. Değerli arkadaşlarım, içinizde birçok
öğretmen arkadaşımız var. Bakın, eskiden öğretmenler branşlarıyla anılırdı;
Türkçe öğretmeni, tarih öğretmeni, sosyal bilgiler öğretmeni, matematik
öğretmeni ama şimdi öğretmenlerimizin anılan statüleri, sizin sayenizde,
ücretli öğretmen, sözleşmeli öğretmen, vekil öğretmen, part-time öğretmene
getirildi. Öğretmenlik mesleği kendi statüsünü bile koruyamayan bir düzeye
getirildi. Gelin, bunu düzeltmemiz gerekiyor. Yarınların Türkiye’sinde Avrupa
ülkeleri ve dünyayla yarışacak olan öğrenci kadrolarımızın yetiştirilmesi böyle
statüsüz ve kendine güveni olmayan öğretmenlerle yaratılamaz. Bugün,
öğretmenlerimizin en önemli sorunu budur. Öğretmenler, taşeron şirketleriyle
işe alınacak bir meslek grubu değildir. Öğretmenlik bir iş değildir,
öğretmenlik bir meslektir. Öğretmen, geleceğin liderlerini yetiştirir, inançlı
insanlarını yetiştirir, bu ülkenin değerlerini koruyan, tarihini bilen,
bugününü bilen ve geleceğini şekillendiren insanları yetiştirir ama siz
öğretmenleri parayla pulla ticarileştirdiniz. Bugün, atanamayan 300 bin
öğretmen var, on bir yıldan beri de bu, Türkiye’nin gündeminde değerli
arkadaşlarım.
Bakın Sayın Başbakan, bizde,
Türkiye’nin eğitim sisteminde birçok şeyden öğretmenler şikâyetçi. Evet,
dershaneler sayesinde çocuklarımız hafta sonu kitap okuyamıyor, çocuklarımız
spor yapamıyor, çocuklarımız sanatla ilgilenemiyor. Bunların hepsi doğru, bunu
yıllardır sendikalarımız söylüyor. Peki, siz, dershaneleri kapatmak yerine,
dershanelerin kapanmasına yol açacak, okullarda tedbirleri aldınız mı?
Soruyorum: Sınavları kaldırdınız mı? Okulda eğitimin kalitesini yükselttiniz
mi? Hayır. Okulun öğretmen ihtiyacını, okulun müstahdem ihtiyacını,
çalışanların ihtiyaçlarını karşıladınız mı? Okulda demokratik bir yaşam,
öğretmenlerin bütün karar süreçlerine özgürce katılabildiği, tartışabildiği,
özgür, üreten, tartışan, kendini sorgulayan demokratik bir okul yaratabildiniz
mi? Hayır. Ee, şimdi, birtakım siyasal hesaplarla, bir hesaplaşma içerisinde,
bir inatlaşma içerisinde “Dershaneleri kapatıyoruz.” diyorsunuz. Ama şunu
unutmayın: Şu anda dershanelerde 53 bin öğretmen arkadaşımız çalışıyor, 50 bin
yan çalışan var. Ee, siz bunların… Siz, zaten mevcut durumda 300 bin öğretmeni
atayamazken bir de dershanelerdeki 53 bin kardeşimizi işsiz bırakmaya
çalışıyorsunuz. Bunun altından kimse kalkamaz. Gelin, Türkiye’de gerçek anlamda
çocuklarımız, velilerimiz, öğretmenlerimiz, sendikalarımız ve dershane
temsilcileriyle birlikte uygun, barışçı bir çözüm aramak durumundayız.
Değerli arkadaşlarım, bakın,
Türkiye’de öğretmenlerin birçok talebi var. Türkiye’de öğretmenler Türkiye’nin
en iyi yetişmiş demokratik güçleri olmasına rağmen -okullarda demokrasi dersini
öğretmenler veriyor, okullarda çocuklara demokrasiyi, insan haklarını, Türkiye
tarihini öğretmenler öğretiyor ama- ne yazık ki… Avrupa ülkelerinde, Köln
Lisesinin Müdürü aynı zamanda Köln Belediye Başkanı olabiliyor, Köln Sosyal
Demokrat Partisinin yönetimine girebiliyor, efendim, Köln Hristiyan
Demokratların yönetimine girebiliyor ama ne acıdır ki Türkiye’de -öğretmen 18
yaşına kadar çocuklarımızı eğitiyor, yetiştiriyor ama- öğretmene siyaset yapma
hakkı geldiğinde, öğretmene siyaset yasak. Bu ülkede -küçük gördüğüm için
söylemiyorum- kasaplara siyaset serbest, manavlara serbest, işçilere serbest ama öğretmenlere yasak.
Türkiye’nin en iyi yetişmiş demokratik güçleri, aydınlık güçleri öğretmenler
siyaset sahnesinde asla yer alamıyor. Biz, bununla ilgili, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak kanun teklifimizi verdik. Türkiye’nin en büyük demokratik gücünü
oluşturan, en yetişmiş kadroları öğretmenler. Gelin, öğretmen arkadaşlarımız
siyaset hakkını kullansın tüm ileri ülkelerde olduğu gibi.
Değerli arkadaşlarım, bakın,
öğretmenlerimiz… Bu hafta sonunda SBS
sınavları olacak. SBS sınavlarında, tam AKP klasiğiyle, bir genelgeyle branş
öğretmenlerimizin SBS sınavlarında görevli olması engelleniyor. Neden efendim
bu? Ben tarih öğretmeniyim ama SBS sınavlarında kendi branşımdaki öğrencilere
yardım ederim kuşkusu ve kaygısıyla branş öğretmenlere görev verilmiyor. Pes!
Yani gerçekten pes! Bu kadar kendi öğretmenine güvenemeyen bir iktidarla
Türkiye, tarihinde ilk kez sizin sayenizde tanıştı.
Değerli arkadaşlarım, bakın,
öğretmenlerimizin ekonomik sorunlarına giremedim bile. Yirmi beş yıllık emekli
öğretmenimiz 1.125 lira maaş alıyor. Bu adam
simitle peynir yese, çay içse bu parayla geçinemez. Değerli arkadaşım,
AKP’li bir milletvekili, bu kürsüde yirmi beş yıllık öğretmenin 2.900 lira
aldığını ifade etti. Yanlış bu bilgi. Bugün öğretmenlerimizin aldığı paralar:
Bakın, 2008’de yoksulluk sınırı 2.347 lira, 2013’te 3.467 lira; bugün
öğretmenlerimiz, bugün yeni başlayan bir öğretmen 1.700 lira maaş alıyor.
Değerli arkadaşlarım, emekli öğretmen 1.125 lira alıyor.
Gelin, eğer Türkiye’de
gelecek kuşakları yetiştirecek, saygın, kendine güvenen, gerçek anlamda
Türkiye’nin geleceğini, cumhuriyetin değerlerini, ülkenin geleceğini düşünen
evlatlarımızı yetiştirecek öğretmenlerimize onların hak ettiği saygıyı, baştan
ekonomik haklarını tanıyarak, onların özlük haklarını tanıyarak, onlara grevli,
toplu sözleşmeli sendika hakkı vererek, onlara toplu pazarlık hakkı vererek,
onlara gerçekten yönetici atamalarında eşit, liyakate dayanan, ayrımcı değil,
eşit ve adil bir yaklaşımla kendi yöneticilerini belirleyen hakları artık bu
Parlamento tanımak zorunda.
Siz bir taraftan
öğretmenlerimize övgüler düzerken eğer Ankara sokaklarında onları tuzla buz
ederseniz, o şiddet görüntülerini Türkiye’ye yayarsanız size kimse inanmaz.
Gezi olaylarında tekrar ettiğiniz o şiddet manzaralarını ne yazık ki Ankara’da
bir kez daha gösterdiniz. Ama buradan ben bizi izleyen öğretmen arkadaşlarıma
sesleniyorum: AKP iktidarı -siz sağcı,solcu olabilirsiniz ama- sizi yok saymaya
devam ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
NAMIK HAVUTÇA (Devamla) –
Türk millî eğitiminde en büyük tahribatı da sizlere yaşatıyor.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Havutça.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
önerisinin aleyhinde İstanbul Milletvekili Sayın Hüseyin Bürge.
Buyurun Sayın Bürge. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) –
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri ve aziz milletimizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce,
başta Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, eğitime ve öğretime
emek veren, rahmeti Rahman’a kavuşan ve şüheda ile kucaklaşan bütün
öğretmenlerimizi rahmet ve minnetle anıyor, tüm öğretmenlerimizin 24 Kasım
Öğretmenler Günü’nü yürekten kutluyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri,
öğretmenlik, uzmanlık, sevgi, sabır ve hoşgörü gerektiren bir meslek olmanın
ötesinde, bir insanlık sanatıdır. Öğrenciler öğretmenin elinde şekillenir,
olgunlaşır ve hayata bağlanır. Bir çocuk için aileden sonra ilk bilgi kaynağı
öğretmenlerdir. Öğretmenlerimiz, öğrencilerimize, dolayısıyla topluma rehberlik
eden bilge kişilerdir. Öğretmenler, geleceği oluşturacak olan öğrencilerimiz
için, bir öğretmen olmanın yanı sıra, bazen bir aile büyüğü, bazen bir arkadaş,
bazen sığınılacak bir limandır. Ülkemizi yarınlara taşıyacak yeni nesli, zeki,
bilgili, çalışkan, vicdanlı, ahlaklı, araştıran, sorgulayan, öz güveni yüksek
özellikleriyle öğretmenlerimiz yetiştirecektir.
Sevgili milletvekillerim,
saygıdeğer arkadaşlar; Eyüp İmam Hatip Lisesinde, Karaman Ermenek Göktepe
Lisesinde, Bayrampaşa Tuna Lisesinde uzun yıllar öğretmenlik yaptım.
Öğretmenler odasından belediye başkanı seçildim. Bunu şunun için söylüyorum:
Yani öğretmen arkadaşlarımızın durumunu en iyi bilen milletvekillerinden bir
tanesiyim. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün söylediği gibi “Millî eğitim ışığı
memleketin en ücra köşelerine kadar öğretmenlerimizin rehberliğinde ulaşmalı ve
yayılmalıdır.” Bu söz, AK PARTİ iktidarımızın eğitim ve öğretim alanında yapmak
istediği faaliyetlerin genel amacını özetleyen önemli bir sözdür. Bu vesileyle,
millî eğitim ışığını memleketin en ücra köşelerine kadar ulaştırmak üzere çok
değerli çalışmalar yapan ve bu çalışmalara önayak olan başta kıymetli
Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a ve görev yapan bütün millî eğitim
bakanlarımıza huzurunuzda teşekkür etmeyi bir borç biliyorum.
On yedi yıllık belediye
başkanlığı dönemimde, önce, öğretmenlik mesleğini severek icra eden ve kendini
bu meslekte şanslı gören insanlardan birisi olduğumu söylerim. Yine, belediye
başkanlığı dönemimde, öğretmen arkadaşların durumunu, dün ile bugün arasında
olan… Belediye başkanlığı dönemim içerisinde, her fırsatta, bu bölüm içerisinde,
arkadaşlarımla öğretmenler odasını paylaşan bir belediye başkanı oldum. Bu
yüzden, günümüzde öğretmenlerin sorunlarını konuşuyorken, dünden bugüne bir
bakış açısı getirmemiz gerekiyor. Şüphesiz, her alanda olduğu gibi gelişen
eğitim sisteminde de yapılan güzel çalışmalarda da elbette ki sorunlar vardır,
sorunlar ortaya çıkacaktır; sorunsuz bir dünyayı düşünmek, insanın olmadığı bir
dünyayı algılamak anlamına gelir.
Muhalefetin enteresan bir
yaklaşımı vardır; muhalefet her şeye “olmaz” der, muhalefet her şeyi kara görme
hakkına sahiptir. Ama öğretmenlik mesleği ve Türkiye’de yapılanlar açısından
bunu göz ardı edemezsiniz, böyle bir gerçeği milletten asla saklayamazsınız.
Ama, ben, ilk önce, 2002 yılından bu yana Hükûmetimiz tarafından millî eğitim
alanında yapılan, devrim sayılabilecek faaliyetleri kısaca özetlemek isterim.
Saygıdeğer milletvekilleri,
eğitim pahalı bir iştir fakat cehalet, eğitimden daha pahalıdır. Bu yaklaşımdan
hareketle, hükûmetlerimiz döneminde Millî Eğitim Bakanlığımızın bütçesi her yıl
ciddi oranda artırılarak en büyük bütçeli bakanlık hâline gelmiştir. Partimizin
iktidara geldiği 2002 yılından bu yana Millî Eğitim Bakanlığının bütçesine
baktığımızda, genel bütçe 2002 yılında 7,5 milyar iken 2013 yılında yüzde 532
artışla 47,4 milyar olmuştur.
Saygıdeğer milletvekilleri,
okullaşma oranlarına baktığımızda, 2002 yılından bu yana ciddi bir artış
görmekteyiz. Okul öncesi eğitimde okullaşma oranı 2002 yılında yüzde 11,7 iken,
2012-2013 eğitim ve öğretim döneminde yüzde 37’yi bulmuştur. İlköğretimde
okullaşma oranı 2002 yılında yüzde 90 iken, 2012-2013 öğretim yılında bu sayı
yüzde 98’e yükselmiştir. Ortaöğretimdeki okullaşma oranı böyle ve
yükseköğretimdeki okullaşma oranını da bu bazda ele almamız mümkündür.
Saygıdeğer milletvekilleri,
üniversitenin 2002 yılında sayısının 76 olduğu Türkiye’de -az önce ifade
ettiğim gibi, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, ülkemizin en ücra köşelerine kadar
eğitimi götürebilmek adına- 2013 yılına gelindiğinde her bir vilayetimizde yani
81 vilayette toplam 175 üniversitemiz oluşmuştur. Yükseköğretim bütçesinin bu
bazda anlamını algılamanın çok mümkün olacağını düşünüyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri,
son dönemde, özellikle fırsat eşitliği adına, meslek liselerinin, imam-hatip
liseleri bahane edilerek kaldırılan, kapatılan meslek liselerinin, 4+4+4,
Kıymetli Başbakanımızın “444” diye ifade ettiği eğitim sisteminin Türkiye’de
eğitime birazcık kıymet verenlerin yüreğinde ne denli güzellikler oluşturduğunu
bilmenizi isterim. Sekiz yıllık kesintisiz zorunlu eğitim yerine on iki yıllık
zorunlu kademeli eğitim getirilerek on iki yıllık süre için üç kademeye
ayrılmış ve dolayısıyla sanat okullarının, meslek okullarının ve imam-hatip
liselerinin önü açılmıştır. Eğitimde fırsat eşitliğini konuşuyorken meslek
liselerinin önünü kesmenin, meslek liselerini bu yarışın dışına atmanın ne
demokrasiyle ne eşitlikle asla bir alakası söz konusu olamaz.
Ayrıca, yasa ile meslek
liselerinin önünün açılması ülkemiz için gerekli kaliteli insan gücünün ve…
Hemen yanı başımızda, Bulgaristan’da çiftçilik ve çobanlık yapan kişilerin bile
en az meslek lisesi mezunu olduğunu görürsünüz. Ancak, bizim ülkemizde öğretmen
meslek liselerinin, imam-hatip liselerinin ve diğer meslek liselerinin
yıllardan beri düştüğü durumu hep birlikte görmekteyiz.
Öğrencilerimizin kitaplarının
öğrencilerimizin derse başlamadan önce önüne hazır hâle getirilmesini
dinliyorken ve Hükûmet Programı’nda görüyorken, kendi öğretmenlik yaptığım
yıllarda, siz, lisenizin, eğer idareciyseniz, çatısının üzerindeki kiremidi
değiştirecek parayı bile bulamazdınız. Ama şimdi ise okullarımızın her bir
bölümünün bakımına… Öğretmen arkadaşlarımız -sevgili meslektaşımın da ifade
ettiği gibi, her ne kadar arttırılan miktarı ve parayı eksik görüyorsa da-
hiçbir öğretmenimiz, mesleğini özümsemiş olan insanlar para bazlı öğretmenlik
yaparak… O bahsettiğimiz pedagojik formasyona uygun olarak, öğretmenliğinin
problemleri olur diye düşünüyorum çünkü öğretmenlik bir sevdadır. Hamura yön
veren, hamura şekil veren bir kadının elinde olduğu gibi, çocuklarımız da
öğretmenlerimizin elinde şekil alırlar.
Modern çağımızın olmazsa
olmazlarından bilişim ve teknolojiye ayak uydurmak ve eğitim öğretim
imkânlarını kolaylaştırmak üzere, çığır açan bir proje ise FATİH Projesi’dir.
Kara tahtanın önünde yıllarca öğretmenlik yaptık, şimdi okullarda akıllı
tahtalarımız var. Akıllı tahtalarımızın önünde elinde iPad’leriyle olan çocuklarımızın,
bilgisayar boyutu içerisinde, öğretmenlerimizin elinde daha güzel şekilleneceği
ve gelecek dünyalarımıza şekil verecek öğrencilerimizin bu atmosferde ne kadar
anlam kattığını düşünmek istiyoruz.
Tüm sınıflara akıllı tahtanın
yerleştirilmesi, öğretmenlerimizin… Gerçi bu çok enteresan bir şeydir ama bugün
İstanbul’da okulların en büyük problemlerinden bir tanesi okul bahçelerinin
arabaların parkına bile yetmediğiyle alakalıdır. Öğretmenlerimizin aldıklarını
küçük görmenin bir anlamı yok. Aldıkları maaşlar ve çocuklarımıza yükledikleri
misyon itibarıyla her geçen gün öğretmenlerimizin ve öğrencilerimizin de
potansiyelinin, öğrencilerimizin elindeki imkânlar doğrultusunda gelişmişlik
örneğini hep birlikte yaşadık, yaşamaya da devam ediyoruz.
Saygıdeğer milletvekilleri,
her birinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bürge.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
önerisinin lehinde Balıkesir Milletvekili Sayın Ahmet Duran Bulut.
Buyurunuz. (MHP sıralarından
alkışlar)
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş
olduğu, öğretmenlerin sorunlarının araştırılmasıyla ilgili önerge hakkında
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi,
bizi izleyen öğretmenlerimizi ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
öğretmeni sorun olarak gören bir iktidarın öğretmenlerin sorunlarına eğilme
konusunda ne kadar ciddi olabileceğini sizin takdirlerinize sunuyorum.
Öğretmeni tanımayan, öğretmeni yan gelip yatan, öğretmeni üç ay tatil yapan,
“Maaşı ona yetiyor.” diyen, “Pedagojik eğitim alan bir kişi para için
öğretmenlik yapmaz.” anlayışı içerisinde kul köle gören bir yapının öğretmenin
sorununu çözmesi mümkün değil.
Değerli milletvekilleri, on
bir yıllık AKP iktidarı döneminde millî eğitim yazboz tahtasına çevrilmiştir.
Liyakatsiz, konunun ehli olmayan, bilgisiz, alandan gelmeyen, sınıf, okul,
tebeşir tecrübesi olmayan, “Akademik eğitim almış kişilerle eğitimi yöneteceğiz.”
düşüncesiyle üniversiteden Bakanlığa getirilen bürokratların dayattıkları
sistemle içinden çıkılmaz hâle gelmiştir millî eğitim. Uluslararası
yarışmalarda ders bazında sürekli gerileyen, matematikte, fizikte, fende
gerileyen, ülke içerisinde sınavlarda başarısız olan, 2 milyon insanın girmiş
olduğu üniversite sınavında 500 bini kazanırken 1,5 milyonunu görmezden gelen
ve her sene artan millî eğitimdeki bütçeyle övünen bir anlayışın biraz daha
tutarlı, daha ciddi olmasını tavsiye ediyorum.
4+4+4 diye -Sayın Başbakanın
“444” diye ifade ettiği- bir sistem getirildi. AKP’nin grup başkan vekiline,
değerli arkadaşıma Millî Eğitim Komisyonunda dedim ki: Allah rızası için, sizin
tayin etmiş olduğunuz, atadığınız 10 okul müdürünü getirin karşınıza, bunları sorun.
“Böyle bir sistem Türkiye’ye uyar mı, uymaz mı? Derslik, öğretmen bazında buna
baktığınızda, bu bir çözüm mü?” diye sorun. Ne derlerse ben o kararı
destekleyeceğim diye ifade ettim. Muhalefetin her dediğini peşin olarak
reddeden bir anlayış. 6 yaşında çocukların okula başlamasının başarısız
olacağını ifade ettim, ikna ettim. Bilim, üniversite diyor ki: “El kasları 6
yaşına kadar ancak gelişir.” Oradaki temsilciler kabul ettiler. Sayın Başbakan
Adana’dan dedi ki, oradan bildirdi: “Evet, 6 yaşında başlanacak.” Komisyonun
kararları, düşünceleri, hepsi rafa kaldırıldı, Sayın Başbakanın dediği
uygulamaya geçildi.
Değerli milletvekilleri, bir
okula buradan çıkınız gidiniz, bir ortaokula, bir ilkokula gidiniz. Okul
müdürüyle görüşünüz, saat on ikiyle bir arasında okula gidiniz. Yukarıda, okul
müdürünün odasına çıkamazsınız. Ben dün bir ortaokula gittim, 1.800 mevcudu
var. Saat yarım sularıydı, okul müdürünün odasından dışarıya ben çıkamadım; 900
çocuk inmeye çalışıyor, 900 çocuk çıkmaya çalışıyor, böyle bir okul! Müdür
diyor ki: “Getirdiniz böyle bir sistem, ek dersler koydunuz, akşam yedide 6
yaşında, 7 yaşında çocuğu ben buradan, okuldan çıkarıyorum.” 900 veli okulun
önünde, 900 araba orada, trafik altüst olmuş ve buna siz “eğitim” diyorsunuz,
“Bu kadar para ayırdık.” diyorsunuz ve eğitimde iyi işler yaptığınızı ifade
ediyorsunuz. Emin olun, kendinizi aldatıyorsunuz. Bunun içindeki öğretmen,
yüreği kanayan öğretmen, o çocuğu gören öğretmen, o derslikten çıkan öğretmen
her gün yeniden hükûmet kuruyor, hükûmet yıkıyor, “Bu nasıl iş, akıl tutulması
mı var? Neden bunu bu hâle getirdiler?” diyor. Ama, maalesef, bu konuyu
bilmeyen –dediğim gibi- siyasetçi, bürokrat, el birliğiyle millete kıyafet
biçiyor. Neticede gelinen nokta bu, değerli milletvekilleri.
Öğretmenlik çok kutsal bir
meslek. 24 Kasımda öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutladık. 350 bin
tane, o açtığınız üniversitelerden biz öğretmen yetiştirdik. O çocukların da
Öğretmenler Günü’nü kutluyorum ben, onlar da “Öğretmen olacağız.” hayaliyle
yetiştiler ama bugün, onları sokaklara saldınız, onlara alan açmadınız.
Sayın Bakan diyor ki: “51 bin
ücretli öğretmen var.” 51 bin ücretli öğretmen, öğretmen değil; gidin, bir
kısmı hemşire, bir kısmı hasta bakıcı, bir kısmı veteriner, bir kısmı ilçede
avukat. Böyle bir öğretmenlik olur mu? Diğer çocuklar bekliyor, onları
atamıyorsun, ona ödenek ayırmıyorsun; diğer tarafta bununla işi götürmeye
çalışıyorsunuz.
Öğretmenlik kutsal bir
meslek. Dünyanın her yerinde öğretmenlik özenilen bir meslektir. Her modern
ülkede, her ilerlemiş ülkede herkes öğretmene saygı duyar çünkü toplumda en
yüksek ücreti öğretmen alır, öğretmen en yüksek konfora sahiptir, öğretmenin
eğlenmesi, dinlenmesi, kendisini yetiştirmesi konusunda kaynağa ihtiyacı
yoktur. Öğretmeni huzurlu ve mutlu olmayan bir devletin, güvenirliği, etrafında
itibarının olması mümkün değildir, kalkınması da mümkün değildir. Çeşitli
rakamlarla kendi kendimizi aldatarak ülkenin kalkındığını, insanların refah
seviyesinin yükseldiğini ifade ediyoruz.
Biraz gerçeğe dönüp, uygulanan
bu yönetimde, ülkede öğretmenlerin içinde bulunduğu haksızlıkları maddeler
hâlinde ifade etmek istiyorum:
Öğretmen meslekteyken
bankalar promosyon verir. Emekli olan öğretmene neden promosyon vermiyoruz
değerli milletvekilleri?
Öğretmen 3000 ek göstergeyle
maaş alır. Niçin, diğerleri gibi 1’inci dereceye gelen bir öğretmen 3600 ek
göstergeye sahip olmaz? Bunu yapın, birçok öğretmen emekli olacaktır, yerine de
genç öğretmenler gelebilecektir.
Ormancının yıpranması vardır,
itfaiyecinin yıpranması vardır, askerin, polisin yıpranması vardır, yıpranma
zammı alır, yıpranma payı alır; bunları yetiştiren, geceleri uykusu kaçan,
görevi olmadığı hâlde çocukların başından ayrılmayan öğretmene bu tanınmaz.
Kanun teklifi hazırladım, Meclise veriyorum. Öğretmenlerin de bu yıpranma
payından almalarını ve kendilerine emekli olduklarında bir katkıda bulunmasını
sağlayacak bu kanuna da desteklerinizi bekliyorum.
Değerli milletvekilleri,
öğretmenler, atamasından tutunuz yetiştirmelerine kadar sorunlar yumağı
içerisindedir. “Öğretmenler, eş durumu, sağlık, eğitim özürlerinden dolayı
senede bir defa atanacak.” diyor yönetmelik. Anayasa Mahkemesi Bakanlığın bu
kararını iptal ediyor. Sağlık hiç bir sene sonrayı bekler mi? Eş durumu, eşler
ayrı kalmış, “Şimdi tayin olamazsın, eylülde seni tayin edeceğiz.” Böyle bir
anlayış olabilir mi? Bunlar, zamana sığmayacak, anında yapılması gereken
atamalardır. Öğretmen ataması yapıyoruz, alıyoruz, branş öğretmenlerinden
alıyoruz. Türkiye’de asıl temel eğitimi sağlayacak sınıf öğretmeni ihtiyacının
karşılanması konusunda bir çabanın, gayretin, bir kapasitenin artırılması
konusunda çabanın olmadığını görüyoruz. Bakanlığın, Hükûmetin bu şubat
atamalarında mutlaka bir öğretmen ataması yapması ve bunda da sınıf
öğretmenlerini atama konusunda daha hassas davranmasını tavsiye ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
maaşların düşüklüğü herkesin malumudur. Hükûmet, 2014 yılı için -iyileştirme
adına- 75+75 lira olmak üzere, bir iyileştirme ifade ediyor yani bir yıl
içerisinde, öğretmenin maaşı 150 lira artacak. Öğretmenlere buradan
sesleniyorum: Almayın bu 150 lirayı. Hükûmet, mutlaka, daha acil -Suriyeli
mülteciler- birçok konuda ihtiyacı olanlar var, onlara bunu versin, o eksikler
tamamlansın. Ama, bir gerçeğe dönelim. Öğretmenlerin sorunlarını çözmek için
herkesi gayretli ve çabalı olmaya davet ediyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bulut.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
önerisinin aleyhinde Isparta Milletvekili Sayın Recep Özel.
Buyurunuz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisinin
bugün vermiş olduğu öğretmenlerin sorunlarına dair bir araştırma komisyonu
kurulmasına ilişkin önerinin aleyhine söz almış bulunmaktayım. Bu arada,
öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü de kutluyorum.
Tabii ki “Eğitim camiasının,
öğretmen camiasının sorunları sıfırlandı,
hiçbir sorunu yok.” deme durumunda değiliz. Çoğu ülkenin nüfusundan çok
daha fazlası, bizim öğrencilerimiz okullarımızda Millî Eğitim Bakanlığı
tarafından okutulmakta. Böyle geniş bir kitlenin hizmet almasında elbette ki
sorunlar vardır, öğretmenlerimizin yaşadığı sorunlar vardır ama hiç kimse
“Türkiye’de eğitime yapılan yatırım, eğitime bütçeden ayrılan pay 2002’den daha
kötü.” iddiasında bulunamaz. 2002’de öğretmenlerimizin aldığı maaşla şu anda
aldığı maaş, derslik başına düşen öğrenci sayısı, her ilde kurulan üniversite,
eğitime yapılan yatırımın, önemin en güzel örneğidir, ispatıdır.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
2002’de bir maaşla 6 tane cumhuriyet altını alıyorlardı, şimdi 4 tane
cumhuriyet altını alıyorlar.
RECEP ÖZEL (Devamla) -
Bunların çözümü noktasında gereken çalışmaya AK PARTİ hükûmetleri en güzel şekliyle
devam etmektedir.
Ben, bugün gündemi
değiştirmeye matuf bu önerinin aleyhindeyim. Biraz önce, Cumhuriyet Halk
Partisi bu öneriyi, herhâlde…
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Recep Bey, yanlış bilgi vermişler elinize!
RECEP ÖZEL (Devamla) - Biraz
sonra, Gençlik ve Spor Bakanımız Sayın Suat Kılıç hakkında vermiş olduğunuz
gensoru önergesini görüşeceğiz. Hem bu gensoru önergesini veriyorsunuz hem de
gündemi değiştirmeye yönelik bu grup önerisini getiriyorsunuz. Hangisinde
samimisiniz, bunu bilmiyoruz. Göstermiş olduğunuz bu tavır, içeriği
sulandırılmış gensorular verdiğinizin bir ispatı.
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) –
Bu zekâ nereden geliyor ya!
NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) –
Gündemde dershaneler var, öğretmenler var zaten Sayın Özel.
RECEP ÖZEL (Devamla) - Ya bu
öğretmenlerle ilgili araştırma önergesini bugün görüşelim dersiniz ya da
gensoruyu getirmişsiniz… Biraz önce de yoklama istediniz, elbette ki
isteyebilirsiniz ama her ikisinde herhâlde… Siz, bir şey veriyorsunuz,
arkasından “Bunu yapmayalım.” gibi bir tavır içerisindesiniz. Vallahi,
Cumhuriyet Halk Partisinin muhalefet anlayışını bu anlamda anlamak mümkün
değil.(CHP sıralarından gürültüler)
Ondan dolayı, gündemi
değiştirmeye yönelik olan bu araştırma önergesinin aleyhinde olduğumuzu ama
aleyhinde olmak demek, öğretmenlerin ve eğitim camiasının sorunlarından bihaber
olduğumuz anlamında değil, onların sorunlarını biliyoruz. Daha önümüzdeki
günlerde çok daha güzel çözümleri, o alandaki öğretmenlerimizin yaşam
standardını, eğitim seviyesini, eğitimin ülkedeki kalitesini artırmak
noktasındaki Hükûmetimizin icraatlarını muhalefette olduğunuz müddetçe
göreceksiniz zaten. Sizin gözünüz görmese bile vatandaşımız bunu görüyor.
Hepinize saygılar, sevgiler
sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
– İnşallah, bir dahaki dönem siz göreceksiniz.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Özel.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın
hatip konuşmasında partimizi samimiyetsizlikle suçladı.
BAŞKAN – Buyurun.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Sinop
Milletvekili Engin Altay’ın, Isparta Milletvekili Recep Özel’in CHP grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
ENGİN ALTAY (Sinop) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Önce hemen şuna cevap vermem
lazım: “Hiç kimse eğitime ayrılan yatırım payının 2002’den daha kötü olduğunu
iddia edemez.” dedi. Sayın hatibe soruyorum. 1998 yılında Millî Eğitim
Bakanlığı yatırımlarının konsolide bütçe yatırımları içindeki payı yüzde 37
idi, 2000 yılında yüzde 28 idi, siz iktidara geldikten sonra bu pay yüzde
12’ye, 7’ye, 8’e ve şimdi 9’a düştü. Biz iddia ediyoruz, devletin belgeleriyle
iddia ediyoruz. Bu kürsüye çıkıp da “Millî Eğitim Bakanlığının yatırım
paylarını artırdık.” demeyin, ayıp edersiniz.
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) –
Recep’tir, atar!
ENGİN ALTAY (Devamla) - 55
milyarlık bütçenizin yüzde 80’i cari giderdir, personel gideridir. Burada
bunları söyleyerek ne milletvekillerini ne de milleti kandıramazsınız.
“Hangisinde samimisiniz?” Biz
hepsinde samimiyiz. 23 Kasım günü öğretmenlerinize yaptığınız bu zulüm, bu
kepazelik karşısında bugün biz öğretmenlerin sorunlarını Meclis gündemine
taşımasaydık ayıp ederdik. (CHP sıralarından alkışlar) Öğretmenler Günü’nde
böyle çıkıp da “Öğretmenlerimizi seviyoruz.” demekle bu iş olmaz, İçişleri
Bakanının çıkıp gelip bu kürsüde, kendisini yetiştiren, ona okuma yazma öğreten
ilkokul öğretmeninden özür dilemesi gerekir. Gensoruyu da görüşürüz,
öğretmenlerin sorununu da görüşürüz. Biz bu Meclisi çare Meclisi, çare müessesesi
olarak algılıyoruz.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
VII.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- CHP
Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, öğretmenlerin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (10/332) görüşmelerinin, Genel
Kurulun 26 Kasım 2013 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
(Devam)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
FARUK BAL (Konya) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Efendim?
FARUK BAL (Konya) – Oylamadan
önce, biraz önceki AKP milletvekili konuşmacı, 2002 yılını telaffuz ederek o
dönem Bakan olarak görev yaptığım Hükûmeti ilzam eden konuşmalarda bulunmuştur,
cevap vermek istiyorum.
(AK PARTİ sıralarından
“Oylamaya geçildi.” sesleri)
BAŞKAN – Tamam, ben size hak
vereceğim.
Kabul edenler…
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Özür dilerim, belki sonucu değiştirebilir Sayın Başkan, bir konuşsun.
BAŞKAN – Söylemiş bulundum
Sayın Tanal.
Kabul etmeyenler… Kabul
edilmemiştir.
Sayın Bal, buyurun.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Konya
Milletvekili Faruk Bal’ın, Isparta Milletvekili Recep Özel’in CHP grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
FARUK BAL (Konya) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sonucu nasıl değiştireceğiz
bilemiyorum ama en azından, burada bulunan sayın milletvekillerinin bilgisine
sunmak ve televizyonları başında bizi izleyen değerli vatandaşlarımızın
bilgisine sunmak için huzurunuzdayım.
Adalet ve Kalkınma Partisi,
Türkiye Cumhuriyeti’nin 1923 yılında kurulduğunu unutarak sanki, 2002 yılını,
AKP’nin iktidara geldiği yılı milat kabul edip ona göre yalan yanlış ifadelerde
bulunmaktadır. Biraz önce öğretmenlerle ilgili olmak üzere konuşan sayın hatip
de aynı hatayı tekrarladı.
2002 yılında “asrın afeti”
olarak nitelendirilen iki tane ciddi deprem olmasına rağmen, 2002 yılı süreci
içerisinde iki tane ciddi kriz yaşamamıza rağmen… Millî Eğitim Bakanlığına
bugün verilmiş olan bütçe, sizin on bir yıllık iktidarınızın sonu olan bu bütçe
görüşmelerinde yarısının da altına düşmüştür. Siz öğretmene gazla, tozla, cila
ile bir muamele yaparsınız; Milliyetçi Hareket gelecek nesilleri yetiştirecek
olan öğretmenlere gelecek neslin mimarları olarak bakar, bu anlayışla bakar,
aradaki fark budur.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Birleşime…
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Sayın Başkanım… Efendim, hem az önce Sayın Engin Altay konsolide bütçeyle
ilgili yanlış bir açıklamada bulundu...
ENGİN ALTAY (Sinop) – Hayır!
AHMET AYDIN (Adıyaman) – …ben
gerçek rakamları vermek istiyorum hem de “Siz de öğretmene gazla
saldırıyorsunuz.” diye Sayın Başkan…
ENGİN ALTAY (Sinop) – Ben
devletin resmî rakamlarını söylüyorum.
BAŞKAN – Buyurun siz de,
tamam. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Hızlı bir şekilde ara verip tansiyonu
düzelteyim dedim ama yetiştiremedim.
Buyurun.
3.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Sinop Milletvekili Engin Altay’ın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Çok
teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Az önce, Sayın Altay
konsolide bütçeden Millî Eğitimin aldığı payı söyledi ama nereden aldı o
rakamları bilemiyorum.
ENGİN ALTAY (Sinop) – “Bütçe”
demedim, “bütçe yatırımları içerisindeki pay” dedim.
AHMET AYDIN (Devamla) –
Gerçek, resmî rakamları burada vardır konsolide bütçeyle ilgili olarak.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Bana da
ver, bana da ver.
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) –
Recep gibi atmayın ha!
AHMET AYDIN (Devamla) –
Şimdi, 2002 yılında Millî Eğitimin konsolide bütçeden aldığı pay yüzde 7,6.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Payı
demiyorum, yatırım payı diyorum, yatırım harcamaları diyorum kardeşim!
MÜSLİM SARI (İstanbul) –
Yatırım harcamalarını söyledi ama.
AHMET AYDIN (Devamla) – Millî
Eğitimin aldığı bütün pay yüzde 7,6 iken 2014’te bu oran yüzde 12,81’e çıkıyor,
bu bir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MÜSLİM SARI (İstanbul) –
Yatırım harcamalarını söyle.
AHMET AYDIN (Devamla) –
Şurada da var, yıllara sâri olarak gösterilmiş.
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Sen
konuşmayı dinlememişsin!
AHMET AYDIN (Devamla) –
İkincisi, yine, 2002 yılında, bütün bütçelerin önüne geçerek -Millî Savunma da
dâhil- Millî Eğitime en büyük pay ayrılmış ve 2002 yılındaki 7,5 milyar TL’den,
şimdi, 2014’te 55,7 milyar TL’ye çıkıyor. Oran kaç? Yüzde 642,6.
MÜSLİM SARI (İstanbul) – Biz
ne diyoruz, sen ne diyorsun Ahmet?
AHMET AYDIN (Devamla) – Yani,
Millî Eğitim bütçesini bu derece artıran bir iktidar var.
Yine, öğretmenlerimizi
önemsiyoruz, değer veriyoruz, sadece 24 Kasım gibi etkinliklerle değil, her gün
biz onları anıyoruz. Bugünkü toplam öğretmen sayısının yüzde 50’sinden fazlası
bu dönemde alındı. En az 400 bin öğretmeni AK PARTİ iktidarı aldı arkadaşlar.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
– Ya nüfus artıyor, nüfus.
AHMET AYDIN (Devamla) –
Kusura bakmayın, almaya da devam ediyor, edecek, ihtiyaç oranında bunlar devam
edecek.
Yine, bütçelere baktığınızda,
hem YÖK’teki bütçeye hem diğer birimlere ayrılan bütçeye baktığınızda,
hakikaten inanılmaz bir artış var. Bu artışı biz Millî Eğitime uygun olarak
görüyoruz. İmkânlar büyüdükçe Millî Eğitime ayrılan payı da artırmaya devam
edeceğiz.
MÜSLİM SARI (İstanbul) – Biz
başka bir şey söylüyoruz, sen başka bir şey söylüyorsun.
AHMET AYDIN (Devamla) – Yine,
yaptığımız dersliklerden dolayı, öğretmen başına düşen öğrenci sayısı
ilköğretimde 28 kişiyken bakın, şu anda 20 kişiye düşmüş.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Adıyaman’da, bulunduğun ilde kaç kişi?
AHMET AYDIN (Devamla) – Öğretmen
başına düşen öğrenci sayısı Türkiye ortalaması bu. Ortaöğretimde 18 kişiden 16
kişiye düşmüş.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
– Bir mahalleye gidin de bakın.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Milletvekili olduğun Adıyaman’da her sınıfta kaç öğrenci var?
AHMET AYDIN (Devamla) – Bir
taraftan dersliğe düşen öğrenci sayısı azalıyor, öbür taraftan 1 öğretmene
düşen öğrenci sayısı azalıyor. Bu yatırımlar da bununla oluyor.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
– Ankara’da bir okula gidin, bakın kaç kişi var.
AHMET AYDIN (Devamla) –
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Birleşime on dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati:
17.47
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
18.04
BAŞKAN: Başkan
Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER:
Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21’inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- AK PARTİ
Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine; bastırılarak dağıtılan (11/29) esas numaralı Gensoru
Önergesi’nin 26 Kasım 2013 Salı günkü
gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmına alınmasına ve
Anayasa’nın 99’uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına; Genel Kurulun 26 Kasım-3 Aralık 2013 Salı günkü ve 4 Aralık
2013 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine; 3 Aralık
2013 Salı günkü birleşiminde diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin
“Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer
alan işlerin görüşülmesine ilişkin önerisi
26/11/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 26/11/2013
Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti gurupları toplanamadığından,
İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince, grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel
Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Ahmet
Aydın
Adıyaman
AK PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin "Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan 488,
481, 482, 505, 377 ve 284 sıra sayılı kanun tasarılarının bu kısmın sırasıyla
3, 4, 5, 6, 7 ve 8’inci sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna
göre teselsül ettirilmesi;
Genel Kurulun;
Bastırılarak dağıtılan
(11/29) esas numaralı gensoru önergesinin 26 Kasım 2013 Salı günkü (bugün)
gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına alınması ve
Anayasa’nın 99’uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşmelerinin 26 Kasım 2013 Salı günkü (bugün) birleşiminde yapılması;
26 Kasım, 3 ve 4 Aralık 2013
günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesi;
03 Aralık 2013 Salı günkü
birleşiminde diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer
alan işlerin görüşülmesi;
26 Kasım 2013 Salı günkü
(bugün) birleşiminde (11/29) esas numaralı gensoru önergesinin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar;
03 Aralık 2013 Salı günkü birleşiminde
15:00-23:00 saatleri arasında;
04 ve 05 Aralık 2013 Çarşamba
ve Perşembe günkü birleşimlerinde 14:00- 23:00 saatleri arasında çalışmalarını
sürdürmesi önerilmiştir.
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk söz, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet
Doğan Kubat’ aittir.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul)
– Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri; grubumuzun önerisi lehinde
görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce
heyetinizi saygılarımla selamlarım.
Değerli milletvekilleri,
önerimizde, gündemin kanun tasarı ve tekliflerindeki bir kısım işlerin -6 tane
uluslararası sözleşmenin- ön sıralara alınması önerilmektedir. Bunlardan bir
tanesi Belarus’la ilgilidir. Bilindiği üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanımız geçen hafta oraya bir ziyarette bulunmuştu.
Yine, enerjiyle ilgili
ülkemizi yakından ilgilendiren bir kısım önemli sözleşmelerin ön sıralara
alınarak görüşmelerinin yapılması önerilmektedir.
Ayrıca, bugün, yine, Gençlik
ve Spor Bakanımız Sayın Suat Kılıç hakkında verilen (11/29) esas no.lu gensoru
önergesinin bugünkü gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmına alınarak
gensoru önergesinin İç Tüzük’ün 106 ve Anayasa’nın 99’uncu maddesinin ikinci
fıkrası gereğince gündeme alınıp alınmayacağına dair görüşmelerin bugün
yapılması; yine, bugün gensoru önergesinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
Meclisimizin çalışmalarına devam etmesi; önümüzdeki hafta çalışma saatlerinin,
salı günü saat 15.00’ten 23.00’e kadar, çarşamba ve perşembe günleri ise
14.00’ten 23.00’e kadar olması; bugün, yine, bir denetim işlemi olan gensoru
görüşmeleri yapılacağı için sözlü soruların görüşülmemesi, keza, önümüzdeki
hafta da sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmemesi teklif edilmektedir.
Teklifimize desteklerinizi
bekler, yüce heyetinizi saygılarımla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kubat.
Adalet ve Kalkınma Partisi
grup önerisinin aleyhinde, İstanbul Milletvekili Sayın Müslim Sarı.
Buyurun Sayın Sarı. (CHP
sıralarından alkışlar)
MÜSLİM SARI (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AKP’nin grup önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum. Herkesi
saygıyla selamlarım.
Bildiğimiz üzere, söz konusu
öneri, Meclisin çalışma düzenine ilişkin bir öneri ve önümüzdeki sürece
ilişkin, kısa bir mesafede, bir hafta on günlük bir süreç içinde Parlamentonun
nasıl çalışacağına ilişkin AKP’nin önerisini görüşüyoruz.
Benim burada daha çok dile
getirmek istediğim konu, aslında, biraz daha temelden ve biraz daha radikal ve
bu Parlamentonun biraz daha fazla konuşması gerektiğini düşündüğüm, özellikle
denetim işleri ve denetim işleri çerçevesinde ortaya çıkan birtakım sorunlar ve
problemlerdir.
Değerli milletvekilleri, ben,
2011 yılından beri Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiyim. Bildiğiniz üzere,
Parlamentonun en önemli işlevlerinden biri bütçe yapmaktır ve bir sonraki yılın
bütçesi Anayasa’yla bağlanmıştır; hangi süreçler içinde, nasıl yapılacağı, Parlamentonun
gündemine nasıl getirileceği tespit edilmiştir. Ancak bir sonraki yılın bütçesi
Parlamentoya getirilirken aynı zamanda bir önceki yılın kesin hesap bütçeleri
de Parlamentoya gelir ve Parlamento denetim hakkını ve yetkisini kullanır.
Denetim hakkı ve yetkisi Parlamentonun en önemli işlevlerinden biridir; bütçe
hakkıyla bağlıdır ve bütçe hakkı bütün parlamenter sistemlerde bütün siyasal
gelişmelerin temelini oluşturur. Magna Carta’dan başlayan, Etats Generaux’ya
kadar giden Avrupa’nın bütün anayasal gelişmeleri, dünyanın bütün siyasal
gelişmeleri bütçe hakkına ilişkindir. Vatandaşın vergisinin doğru yerde
kullanılıp kullanılmadığı Parlamentonun denetimi içindedir ve bu bütçe hakkının
en önemli unsurlarından birini oluşturur.
Şimdi, hâl böyleyken,
Sayıştay, biliyorsunuz, Türkiye’de yüz elli yıllık bir kurum ve Parlamento
adına bu denetim yetkisini yapacak olan kurumdur ancak 2011 yılına ilişkin
Sayıştay raporları bugün bile hâlâ elimize ulaşmış değildir. Bu Parlamento,
2011 yılında bütçenin, bütçe hakkı çerçevesinde vatandaşın vergilerinin nereye
kullanıldığını denetleyememiştir. Sayıştay, denetim raporlarını Plan ve Bütçe
Komisyonu üyelerinin önüne sunmamıştır.
Şimdi, aynı şey 2012 yılı
bütçesi için de geçerli sayın milletvekilleri. Bakınız, 2012 yılı bütçesi kesin
hesaplarına ilişkin olarak, bize adına “rapor” dediğimiz birtakım belgeler
geldi. Size örnek göstermek istiyorum. Bakınız, bu, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının denetim görüşü. Sayıştay aynen şunu söylüyor, tek paragraf, bunun
gibi onlarca örnek var, diyor ki: “Denetim görüşü oluşturabilmek için gerekli
mali rapor ve tablolar ile ilgili bilgi ve belgeler yukarıda ‘Denetimin
dayanağı, amacı, yöntemi ve kapsamı’ başlığı altında açıklandığı üzere, kamu
idaresi yönetimi tarafından sağlanamadığı için Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının 2012 yılına ilişkin mali rapor ve tabloları hakkında görüş
bildirilememektedir.” Aynı şey Adalet Bakanlığı için de var, aynı şey bütün
bakanlıklar için de var. 3 sayfalık, 4 sayfalık raporlar önümüze getiriliyor.
Bunların zaten 2-3 sayfası, tamamen “copy paste” biçiminde, ilgili kamu
kurumlarının ya da ilgili bakanlıkların İnternet sayfasından alınan onların faaliyetlerinin ne
olduğunu içeren raporlar ancak denetim görüşü sadece bir paragraf ve “Görüş verilememiştir.”
diyor.
Şimdi, bakın, görüş
verilememiş olması ya da bütçe hakkı çerçevesinde vatandaşın vergisinin nereye
harcandığının denetlenemiyor oluşu çok büyük bir suçtur, darbe suçu kadar
önemlidir. Darbe suçu nasıl ki ilgili düzeni ilga ediyorsa ve darbe suçu ne
kadar ağır bir suçsa vatandaşın vergisinin Parlamento tarafından
denetlenememesi de o kadar büyük bir suçtur. Bu suç, bu sorumluluk, sadece
muhalefet partisi milletvekillerinde değil, iktidar partisi
milletvekillerindedir de.
Bakınız, biz 1050 sayılı
Muhasebei Umumiye Kanunu’nu değiştirdik, 2003 yılında 5018 sayılı Kanun’u
getirdik. 5018 sayılı Kanun bir devrim olarak Türkiye'nin önüne konuldu.
Denildi ki: “Biz kamu maliyemizi şeffaf ve hesap verebilir hâle getireceğiz.
Uluslararası standartlara uygun bir kamu maliyesi düzenleyeceğiz.” Şimdi,
aradan on yıl geçmiş ve aradan on yıl geçmiş olduğu hâlde, şeffaf, hesap
verebilir bir kamu maliyesini kuramadınız, on bir yıllık iktidarınızın on
yılında bunu gerçekleştiremediniz. Bu yasayı çıkaran da sizsiniz, bu mevzuatı
getiren de sizsiniz.
Şimdi, biz Sayın Maliye
Bakanına soruyoruz, diyoruz ki: “İlgili kurum ve kuruluşların istediği bilgi ve
belgeleri Sayıştaya niye vermediniz?” Sayın Maliye Bakanı diyor ki: “Ben 25
milyon adet belge verdim.” Biz Sayıştaya soruyoruz: “Sayın Maliye Bakanı diyor
ki ‘Ben 25 milyon adet belge verdim.’ Peki, siz belgelerin verilmediği
gerekçesiyle niye bu kurumları denetleyemediniz?” Sayıştay diyor ki: “Hayır,
benim istediğim belgeler, ilgili mevzuat çerçevesinde kurum bazlı verilmek
zorundadır. Hükûmet, kurum bazlı verilmek zorunda olan bu bilgi ve belgeleri
bana vermeyerek, kendi çıkardığı yasaya aykırı hareket etmektedir, 5018 sayılı
Yasa’ya aykırı hareket etmektedir.” Maalesef, durum bu değerli milletvekili
arkadaşlarım.
Bugün Parlamento denetim
işlevini yerine getiremiyor. Bugün Parlamento 2012 yılı kesin hesabının
işlevine ilişkin denetim işlevini yerine getiremiyor . Acı tablo budur. Bugün,
2012 yılı kesin hesabını görüşeceğiz, 10 Aralıkta bütçe geldiğinde de görüşeceğiz,
aynı tartışmaları belki burada bu şekilde yapacağız ama denetim işlevini yerine
getiremeyen bir Parlamento söz konusu. Dolayısıyla, hesap veremeyen, şeffaf
olmayan bir Parlamentoyla, bir kamu maliyesiyle karşı karşıyayız. Bu,
özellikle, içinden geçtiğimiz koşullarda ve konjonktürde Türkiye’nin
kırılganlıklarını çok daha fazla artıran ve büyüten bir çerçeveyi de
Türkiye’nin önüne sunuyor.
Bakınız, IMF Başkanı Lagarde,
Amerikan Merkez Bankasının tahvil alımlarının durdurulmasına ilişkin açıklamayı
yaparken ya da buna ilişkin değerlendirmelerde bulunurken bu senenin ekim
ayında dedi ki: “Gelişmekte olan ülkelerin üç dört ayı var.” Önümüzdeki ocak ve
şubat ayından sonra çok ciddi sıkıntılar yaşayacağız ve Türkiye paranın yönü
değişirken bu sürece de mümkün olduğu kadar kötü bir konjonktürde yakalanıyor.
Cari işlemler açığının millî
gelire oranı yüzde 7. Bu, dünyanın çok yüksek cari işlemler açığı veren
ülkelerinden biri demek. Bakınız, bugün özel sektörün döviz pozisyon açığı,
reel sektörün döviz pozisyon açığı 165 milyar dolar. Yani, reel sektörün döviz
cinsinden varlıkları döviz cinsinden yükümlülüklerinden 165 milyar dolar az.
Bakın, Türkiye’nin önümüzdeki bir yılda 220 milyar dolar paraya ihtiyacı var ve
giderek fonlar küçülürken, ödünç verilebilir fonlar daralırken Türkiye
ekonomisi giderek büyüyen finansman ihtiyacını karşılamak zorundadır.
Önümüzdeki bir yılda 160 milyar dolar borcun vadesi gelecek. Ya çıkartacaksınız
bunu cebinizden ödeyeceksiniz ya da bunları yeniden borçlanarak ödeyeceksiniz. Üzerine
60 milyar dolar da cari işlemler açığını koyuyoruz, 220 milyar dolar. Türkiye,
bu konjonktürde, ödünç verilebilir fonlar azalırken giderek büyüyen bir
finansman ihtiyacını karşılamak zorundadır. Böyle bir yapıda, böyle bir
ekonomik anlayışla, böyle bir kamu maliyesiyle, hesap veremeyen, şeffaf olmayan
kamu maliyesiyle yeni kırılganlıklar yaratıyoruz ve giderek büyüyen finansman
açığı içinde Türkiye ekonomisinin kırılganlıklarını büyütüyoruz.
Bakınız, büyüme oranlarımız
düşüyor. Türkiye krizden hemen sonra yüzde 8’lerde ve 9’larda büyüdü. Bu
normaldi çünkü topu ne kadar sert yere vurursanız o kadar sert yukarı çıkar.
Ama sonra ne oldu? Büyüme oranları yüzde 2’lere düştü, bu sene de büyüme
oranları yüzde 3’te kalacak. Önümüzdeki dönem, Türkiye birkaç yıl daha bu
konjonktürde, sıfırla 3 arasında bir büyümeye razı olmak zorundadır. Bu,
Türkiye için zaten krizdir çünkü yüzde 5’in altındaki her büyüme Türkiye’de
işsizliği artırır; tarihsel hesaplamalar bunu gösteriyor, tarihsel
gerçekleşmeler bunu gösteriyor. Zaten, geçen sene sonbahardan itibaren işsizlik
oranları artış trendine girdi. Bu seneyi yüzde 10 civarında bir işsizlikle
bitireceğiz. Zaten, enflasyonda hedefleri tutturamayan bir Merkez Bankası var.
Dolayısıyla, buradan
uyarıyorum, büyüme oranlarının düşeceği, işsizliğin artacağı, sosyal
problemlerin büyüyeceği, enflasyonda hedeflerin tutmayacağı ve Türkiye’ye
ilişkin kırılganlıkların büyüyeceği ve büyük kalmaya devam edeceği bir
konjonktürle karşı karşıyayız. Şimdi, bunu gören, bunu anlayan bir yönetim
anlayışının, bunu anlayan bir kamu maliyesi anlayışının, bunu anlayan bir bütçe anlayışının
Türkiye’nin önüne sunulması gerekir. Burada Parlamentonun çok büyük görevleri
ve işlevleri var. Denetlenebilir, hesap verebilir, şeffaf bir kamu maliyesi
sistemini bu Parlamento kurmalıdır, bu birinci önceliğidir diye düşünüyorum.
Bunları daha çok tartışmamız
ve konuşmamız gerektiğini düşünüyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Sarı.
Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu önerisinin lehinde Kırıkkale Milletvekili Sayın Ramazan Can.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Grup önerimizle, 284 sıra
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Hükûmeti
arasındaki uluslararası sözleşmenin, yine 377 sıra sayılı Çin Halk Cumhuriyeti
Hükûmeti ile Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti arasındaki uluslararası sözleşmenin,
481 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Sırbistan Cumhuriyeti Hükûmeti
arasındaki uluslararası sözleşmenin, 482 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti ile Tacikistan Cumhuriyeti Hükûmeti arasındaki uluslararası
sözleşmenin, 488 sıra sayılı Belarus Cumhuriyeti Hükûmeti ile Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti arasındaki uluslararası sözleşmenin, en son olarak 505 sıra sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Kamerun Hükûmeti arasındaki sözleşmenin
gündemin ön sıralarına çekilmesini; bugün, yine, (11/29) esas no.lu gensorunun
gündeme alınıp alınmayacağı hususunun görüşülmesini; önümüzdeki hafta ise 3
Aralık Salı 15.00-23.00 saatleri arasında, 4 Aralık Çarşamba 14.00-23.00
saatleri arasında, 5 Aralık Perşembe günü 14.00-23.00 saatleri arasında
çalışmasını öneriyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Can.
Adalet ve Kalkınma Partisi
grup önerisinin aleyhinde Isparta Milletvekili Sayın Süleyman Nevzat Korkmaz.
Buyurunuz. (MHP sıralarından
alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Adalet ve Kalkınma
Partisinin, çalışma günleri ve çalışma saatleriyle ilgili değişiklik getiren
grup önerisi üzerine, Milliyetçi Hareket Partisi adına, görüşlerimizi açıklamak
üzere söz aldım.
Adalet ve Kalkınma Partisinin
ne ilk yaptığı bir şey bu ne de sona benziyor; Meclisin sürekli gündemini
değiştiriyor, Meclisin çalışma saatleriyle oynuyor; âdeta, millete söyleyecek
sözü kalmamış bir partinin “Dostlar alışverişte görsün.” babından yaptığı
işler.
Değerli arkadaşlar, artık
bütün dünya büyük millet meclislerinin, parlamentoların kesin gündemle, taslak
gündemle çalışmasını konuşuyor, bunu birçok parlamento becermiş, iki dönemdir
İç Tüzük Uzlaşma Komisyonunda da bunlar gündeme geldi. Şimdi, sanki bütün
bunlar konuşulmamış gibi, sanki bütün dünya böyle bir yolda ilerlemiyormuş
gibi, âdeta, İç Tüzük’le bir oyuncak oynar gibi sürekli oynuyorsunuz. Yani,
ortada ne İç Tüzük bıraktınız ne yasama ve denetim adına bir kurumsallık
bıraktınız. “Saldım çayıra Mevla’m kayıra.” misali karanlıkta yol bulmak,
el yordamıyla yön tayin etmek gibi,
kimin aklına ne geliyorsa onu yapıyor ve bütün Türkiye Büyük Millet Meclisini
de böyle bir gündemle çalışmaya mecbur bırakıyor.
Bütün bu olan bitenlerden
çıkardığımız sonuç şu: Ya, güzel kardeşim, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak
hiçbir planınız, programınız yok, o gün rüyanızda ne görüyorsanız onu
getiriyorsunuz ya da Meclisin gündemiyle sık sık oynamayı muhteşem AKP
icraatlarından biri gibi görüyorsunuz. Anlaşıldı, anlaşıldı, millete söyleyecek
sözünüz kalmadı, deniz bitti. Suni gündemler, kavgalar, âdeta bir incir
çekirdeğini doldurmayan gündemlerle milletin gündemini konuşmaktan Genel Kurulu
sürekli uzak tutuyorsunuz.
Bu yeni getirmiş olduğunuz
grup önerisine bakıyorum; ne getiriyorsunuz, ne değiştiriyorsunuz? Efendim
“Çalışma saatleri 23.00’e kadar.” E, zaten öyle; çalışma saatleri zaten salı
günü 15.00-23.00 arası, efendim, çarşamba ve perşembe günleri de yine
14.00-23.00 arası. Yani, burada yaptığınız bir değişiklik yok. Buna kimse
alınmasın ama getirdiğiniz bu önerilere “Laf söyledi kabak ağacı.” derler.
Yani, hiçbir içerik yok, hiçbir değişiklik yok; sadece tekrarlardan ibaret bu
grup önerileriyle Türkiye Büyük Millet Meclisini meşgul ediyorsunuz.
“Gensoru bitiminde
gidilecek.” diyorsunuz. Zaten geçen hafta da AKP Grubu olarak Meclise gelmemeyi
bir alışkanlık hâline getirdiniz, iki gün Meclisi çalıştırmadınız. Yani, şimdi
gensoru bitiminde gidilecek diye bu yapmış olduğunuz devamsızlığı, bu yapmış
olduğunuz tembelliği Genel Kurul kararına mı çevirmek istiyorsunuz? Tabii,
sizin bileceğiniz iş. Yani, millete vermiş olduğunuz sözün ne kadar arkasında
olursunuz, efendim, bu sorumluluğun gereğini ne kadar yerine getirirsiniz,
herkesin kendi vicdanında, kendi bileceği iş.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Ya,
sen grup önerisi üzerinde konuş.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) -
Ancak, kıymetli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli vaktini
heba ediyorsunuz. Yani, Meclisi âdeta “Toplan, dağıl” modunda
çalıştırıyorsunuz. Yani, bütün bunlar bile, biraz önce söylediğimiz gibi,
millete söyleyecek sözünüzün artık kalmadığını gösteriyor. Dedim ya, bu sizin
bileceğiniz iş ama bizim bileceğimiz bir iş var kıymetli arkadaşlar. Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde
çoğunluk partisinin, çoğunluğun hakkı hukuku belirlenmiş; diğer partilerin de,
muhalefetin de hakkı hukuku belirlenmiş yani çoğunluğa Türkiye Büyük Millet Meclisini çalıştırma
görevi, yasama görevi verilmiş, muhalefete de denetim görevi verilmiş. İşte,
muhalefet de bu denetim imkânlarından birisi olan sözlü-yazılı soru sorma
hakkını kullanarak ancak bu görevini ifa ediyor. Siz şimdi bu getirdiğiniz
öneriyle bizim denetleme imkânlarımızdan birisini alıyorsunuz, hem de nezaketen
muhalefete sormadan “Sözlü sorular görüşülmeyecek.” diye bir ibare
getiriyorsunuz. Kaldı ki bunu ilk kez de yapmıyorsunuz. Defalarca uyarıldı,
benim hakkım hukukum üzerinden nasıl kurban kesebilirsiniz? Yani, önce, ben bu
haktan vazgeçiyor muyum, nezaketen benimle görüşmeniz gerekmiyor mu muhalefet
olarak? Dolayısıyla, çoğunluk partisini, muhalefet partilerine karşı saygıya
davet ediyorum. Kendinize saygınız olmuyor olabilir ama demokrasiye, çoğulcu
demokrasiye karşı saygıya davet ediyorum.
Bu iktidar, her iktidar gibi,
kalıcı değil yani bu dünya Sultan Süleyman’a kalmamış, size de kalmayacak;
bugünün iktidar partisi, yarın muhalefet partisi olacak. Yani, sen eğer bugün
muhalefetin hakkını hukukunu çiğner isen aslında yarın ne ile karşılaşacağını
da ilan etmiş oluyorsun. Dolayısıyla, özellikle iktidar partisi milletvekili
arkadaşlarıma söylüyorum, Meclisin mehabetine ve muhalefetin hukukuna aykırı
olan bu hususla ilgili birazcık daha hassasiyet göstermelerini bekliyoruz.
Bu işlerden vazgeçin değerli
arkadaşlar. Söylediğim gibi, eden bulur; bugün ne yapıyorsanız yarın aynısıyla
karşılaşacaksınız. Yani, bu devranın hep size çalışacağını mı düşünüyorsunuz?
İçinizde geçmiş dönemlerde, efendim, diğer hükûmetlerde görev yapan…
RECEP ÖZEL (Isparta) – Ama
sizden gelen önerilere de bakarız.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) –
Recep Bey, boş boş konuşuyorsun sevgili kardeşim.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sizin
dönemin de grup önerilerine bakarız.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) –
Müsaade et, bak, Ispartalı hemşehrin olarak bir müsaade et. Bak, kürsüde
Ispartalı bir milletvekili var, birazcık nezaket… Senden bir şey istemiyorum.
Tamam, bak, boş boş konuşuyorsun. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sen de
boş boş konuşuyorsun.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) –
Varsa söyleyecek sözün, gelirsin buraya konuşursun ya. Ne kadar ayıp Recep Bey!
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sen
boş konuşuyorsun.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) –
Evet, değerli arkadaşlar, içinizde geçmiş dönemlerde diğer hükûmetlerde görev
almış milletvekilleri var yani bakanlar var. Belki de İç Tüzük’ün bu kadar
oyuncak hâline getirildiği, bu kadar İç Tüzük ihlallerinin olduğu bir başka
dönem yaşanmadı, bir başka döneme rastlanmadı. Ya, Allah rızası için onlardan
birazcık daha yürekli bir çıkış bekliyoruz, yürekli bir söz bekliyoruz. Yani,
bu İç Tüzük ihlali nereye kadar devam edecek?
Kıymetli arkadaşlar, bu
zihniyetle yani İç Tüzük’le oynamayı, muhalefetin hakkını, hukukunu çiğnemeyi
âdet hâline getirmiş bu zihniyetle maalesef çağdaş bir İç Tüzük yapmak da
mümkün değil. Yani, tamam, denilebilir ki: “Yapılan işe bakınız.” Değerli
arkadaşlar, demokrasilerde yapılan iş
kadar o işin nasıl yapıldığı da, hangi yöntemlerle yapıldığı da bir o kadar
önemli. Bu yöntemlerin çoğulcu demokrasiye uygun olması lazım yani
antidemokratik yöntemlerle ne kadar iyi iş üretirseniz üretin, bunun millette
bir karşılığı olmaz. Yani, artık, İç Tüzük’ün neden değiştirilemediği de bu
davranışla bir kez daha anlaşılmış oluyor.
Kıymetli arkadaşlar, İç
Tüzük’le sık sık oynamayı, âdeta bunu bir oyuncak hâline getirmeyi işinize
geldiği için devam ettiriyorsunuz, İç Tüzük değişikliğini istemiyorsunuz.
Dolayısıyla, efendim, “Çağdaş bir iç tüzük yapmak istiyoruz, çağdaş bir anayasa
yapmak istiyoruz.” sözünüze de artık kargalar bile gülüyor, kimse inanmıyor.
Çünkü bir sözü dikkate almak için önce o şahsın, o teşekkülün ne kadar
demokratik olduğuna, demokrasi, çoğulcu demokrasi karşısında nasıl durduğuna
bakmak lazım.
Dolayısıyla, değerli
arkadaşlar, bu klasik AKP grup önerisine de Milliyetçi Hareket Partisi olarak
destek vermeyeceğimizi, sadece geçmişte yaptıkları kötü bir tekrardan ibaret
olduğunu belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Aydın…
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Sayın Başkan, grup önerimizle ilgili çok alakasız ifadeler kullandı ve İç
Tüzük’ü ihlal ettiğimizi, muhalefetin hukukuna aykırı…
BAŞKAN – Ne ifadeler kullandı
dediniz?
AHMET AYDIN (Adıyaman) – İç
Tüzük’ü ihlal ettiğimizi, muhalefetin hukukuna aykırı olduğunu sayısız kere
ifade etti.
BAŞKAN – Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın AK PARTİ
grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Çok
teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
İç Tüzük’ü AK PARTİ Grubunun
bu kadar ihlal ettiğini ifade eden muhalefet partisi sayın sözcüsü keşke burada
samimi ve doğru ifadeleri kullanabilseydi; asıl bu İç Tüzük’ü kimin ihlal
ettiğini, kimin ihlal etmeye çalıştığını ifade edebilseydi.
İç Tüzük’e uygun olarak grup
önerimizi vermişiz. Grup önerimizde “Denetim yaptırmıyorsunuz.” diyor. Siz,
gensoru istemişsiniz, ana muhalefet gensoru talep etmiş. Tam da grup önerimizin
amacı, ana muhalefetin bu gensoru talebini burada görüşmek. Bundan daha öte,
bundan daha doğal ne olabilir? Yani, bunu grup önerisi dışında nasıl
getirebilirsiniz? Geliyorsanız… Ortak imzayla getirelim, biz grup önerisiyle
getirmeyelim. Grup önerisine biz karşıyız. Her gün, her daim muhalefet
partileri olarak grup önerisi getiren sizler değil misiniz?
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sen
nasıl istiyorsun?
AHMET AYDIN (Devamla) – Ortak
imza atalım.
Sizin gensoru talebiniz var,
öyle değil mi?
ENGİN ALTAY (Sinop) –
Gensoruyu on gün içinde görüşmek zorundayız.
AHMET AYDIN (Devamla) - Evet,
gelin burada görüşelim. Akı da karayı da bu millet bilsin, görsün. Ortak
imzayla getirelim, madem öyle grup önerisi getirmeyelim.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Deminki
yanlışın için özür dile bence.
AHMET AYDIN (Devamla) – Oy
birliğiyle gelelim.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Ahmet
Bey, belgeler burada bak. Deminki yanlışın için özür dile.
AHMET AYDIN (Devamla) -
Muhalefetin hukukuna, arkadaşlar -kusura bakmayın- biz saygı da duyarız, riayet
de ederiz, olması gereken bu.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Özür
dile, özür önce.
AHMET AYDIN (Devamla) - Ama
azıcık, muhalefet de şu iktidara bir saygı duyabilse ya, şu milletin
temsilcilerine, milletin iktidarına azıcık saygı duyabilse.
Bakın, 327 kişilik AK PARTİ
Grubu yani sizin kadar, emin olun -açın konuşmalara bakın- konuşmamıştır, sizin
kadar konuşmamıştır ya, kusura bakmayın.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Ya elini tutan mı var? Yok ki kimse konuşsun!
AHMET AYDIN (Devamla) – Daha
ne konuşacaksınız? Her konuyla alakalı, ilgili, ilgisiz ne varsa, getirdiğimiz
kanun tarımla ilgili olursa sağlığı konuşuyorsunuz, sağlığı getirelim alakasız
ne gerekiyorsa konuşuyorsunuz. Ya, bugüne kadar -açın, konuşmalara bakın-
buraya getirmediğiniz, dillendirmediğiniz ne var? Soruysa soru, gensoruysa gensoru,
yasamaysa yasama… Yasamaya ilişkin olarak da üç beş, kaç kere ifade ediyorsunuz
ki?
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
– Muhalefet çalışıyor, siz de çalışın.
AHMET AYDIN (Devamla) –
Muhalefet çalışacak, iktidar da çalışıyor ama İç Tüzük’e uygun olarak önce
muhalefetin riayet etmesi lazım. İç Tüzük’ü yapalım, gelin -doğru- boş
konuşmaları eğri olarak algılıyorsanız onları çıkartalım ve burada yasama ve
denetimi…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET AYDIN (Devamla) –
…hakka, hukuka uygun bir şekilde, ahlaka uygun bir şekilde hep birlikte yapalım
diyorum.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Aydın.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın
Başkan, hatip kürsüde muhalefet partilerini kastederek bizi saygısızlıkla itham
etti.
BAŞKAN – Buyurun.
5.- Sinop
Milletvekili Engin Altay’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
ENGİN ALTAY (Sinop) – Önce
saygı şunu gerektirir Sayın Aydın: Burada söylenen, iddia edilen bir tezi başka
bir belgeyle, ne olduğu belli olmayan bir kâğıt parçasıyla Genel Kurula
göstererek muhalefeti yalanlamak iktidar partisi grup başkan vekiline hiç yakışmaz.
Ben burada ne dedim? Konuşan hatibiniz “2002’den daha az yatırım ayırdığımızı
söyleyemezsiniz.” dedi, ben dedim ki: “Daha az ayırıyorsunuz. Millî Eğitim
Bakanlığı yatırımlarının bütçe yatırımları içindeki payı 1998’de yüzde 37,
şimdi kaç? Yüzde 9.” Nereden söyledim? Millî Eğitim Bakanının 2014 bütçe
sunuşu, al Sayın Ahmet Aydın, Millî Eğitim Bakanlığının yayımı, Millî Eğitim
İstatistikleri. Çok ayıp! Ben “Yatırım” diyorum yani ben “Hanya” diyorum sen
“Konya” diyorsun. Genel Kurulu da, milletvekillerini de böyle yanıltma, bir.
İkincisi, muhalefetin Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nden kaynaklı haklarının kullanılmasını
eleştiren, yadırgayan ve bunu saygısızlık olarak, iktidar partisine yönelik bir
saygı anlayışı çerçevesi içinde burada söylemeyi de yadırgıyorum.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Öyle
dedim mi? Ben “Hanya” dedim, “Konya” anladın Engin Bey.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Bu
Parlamentonun iki tane görevi var; bir yasama görevi var, bir denetim görevi
var. Denetim görevi olmayan, yapılmayan bir parlamentonun yaptığı yasa, yasa
olmaz, meşru olmaz, tıpkı önümüzdeki hafta çıkaracağınız Sayıştay raporlarının
olmadığı bütçeler gibi.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Denetimi yapıyoruz işte.
ENGİN ALTAY (Devamla) -
Parlamentoyu parlamento yapan yasamayla birlikte denetim faaliyetidir; bunu
aklınızdan çıkarmayacaksınız.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Problem yok, tamam.
ENGİN ALTAY (Devamla) -
Muhalefet denetim hakkını sonuna kadar kullanacaktır. Elbette, biz, siyasetin
bir nezaket ve bir vicdan işi olduğunu bilenlerdeniz. Ancak iktidara her
vesileyle söylüyorum: “Benim çoğunluğum var, istediğimi yaparım, Parlamentoyu
istediğim gibi kullanırım.” anlayışından Sayın Başbakanın bir an önce
vazgeçmesi lazım. Milletvekilleri Başbakanın marabası değildir. (CHP
sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Sayın Başkanım…
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ben
“Hanya” dedim, siz “Konya” anlıyorsunuz Engin Bey.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Al ya
bunu; al, hediye ediyorum bunu sana. Benim söylediğim orada.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – TÜİK
verilerine bakın.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Ya,
bak, hocam, yatırım diyorum, yatırım.
BAŞKAN - Bu arada, kürsüden
birbirinizle çok konuşuyorsunuz ama ey milletimiz, bu arkadaşlar kendi
aralarında gayet samimidir.
Buyurunuz.
6.- Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; tekrar sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Yani, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkan Vekili, kürsüde samimi ve doğru ifadeler kullanmadığımı
ifade etti. Bakın, eğer bir samimiyet sorgulamasına geleceksek -Türkiye Büyük
Millet Meclisini çalıştırmakla yükümlü olan çoğunluk partisi. Öyle mi Ahmet
Bey?- geçen haftanın bir hesabını verin bakalım. Yani, ne kadar samimi
olduğunuzu da millet anlasın, tamam mı?
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Hesabı
millete veririz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) –
Ha, bak, şimdi, biz de milletten geliyoruz, biz de Ay’dan gelmedik, biz de
milleti temsilen buradayız.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Hepimiz hesabını millete veririz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) –
Ha, eğer “Kardeşim, benim tanıdığım irade bana oy veren iradedir, sana oy veren
iradeyi tanımıyorum.” diyorsan bu millet de iyi bilsin bunu.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Milletin tamamı bizim için önemli. Siz öyle demek istiyorsunuz herhâlde.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) –
Bak, bu millet de iyi bilsin. Sizin çoğulcu demokrasiye saygınız işte bu kadar.
“Efendim, gensoru görüşecektik, niye soru soruyor?” Hükûmeti denetleme
imkânları sadece bir tane değil ki yani sözlü soru, yazılı soru, biliyorsun,
gensoru da onlardan bir tanesi.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Onları da yapıyoruz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) –
Niye rahatsız oluyorsunuz?
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Hayır, rahatsız olmuyorum, görüşeceğiz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) –
Yani, muhalefet görevini yapıyor diye niye rahatsız oluyorsunuz? Sizin
görevinizi yapmamanız mı ortaya çıkıyor, bundan mı rahatsız oluyorsunuz?
Efendim, o zaman tabii,
soruyorum: Madem çağdaş bir iç tüzük yapılacak, niye kalktınız arkadaşlar iç
tüzük masasından?
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Anayasa masasında da oturuyorsunuz zaten!
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) –
24’üncü Dönem İç Tüzük masasını kim yıktı, bir hesabını verin. Biz orada bas
bas bağırdık, Adalet ve Kalkınma Partisinin grup başkan vekili vardı, Haluk Bey
vardı, yüzde 90’ında anlaşılmış bir İç Tüzük vardı.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Yapalım.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) –
“Yapalım…” Geçti, geçti o.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Niye
yapmayalım? Niye kaçıyorsunuz?
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) –
Yani, artık su köprüyü bölmüş, şimdi bana çıkmış “Yapalım.” diyorsun. Bir kere,
önce böyle bir cevabı verirken Ahmet Bey, grubunuzdan, grup başkanınızdan bir
yetki alın, yetkisiz konuşuyorsun.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Yapalım. Hayır, olur mu…
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) –
İç Tüzük yapılıyor olsaydı, yapılacaktı. Masadan kalkan sizsiniz, dolayısıyla,
samimiyeti sorgulama hakkına da sahip değilsiniz.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Bırak Allah aşkına!
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) –
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – İç Tüzük’ün 37’nci
maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
E) Önergeler
1.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, (2/1434) esas numaralı Köy Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesi (4/128)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
(2/1434) esas numaralı Kanun
Teklifi’min İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan Genel Kurul gündemine
alınmasını saygılarımla arz ederim.
Mustafa
Sezgin Tanrıkulu
İstanbul
BAŞKAN – Teklif sahibi,
İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Sezgin Tanrıkulu, buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU
(İstanbul) – Keşke Bülent Bey de burada kalsa, dinlese, Sayın Başbakan
Yardımcısı da dinlese sevinirdim.
OKTAY SARAL (İstanbul) – Şu
anda hepimiz Bülent Arınç’ız.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Ters
köşe olmaya gidiyor galiba!
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU
(Devamla) – Evet, bu kadar çok çözümden söz eden, bu kadar çok barıştan söz
eden, bu kadar çok demokrasiden söz eden Sayın Başbakan Yardımcısının gündemi
bilmesine rağmen bu salondan çıkmasını bir… Doğru bulmuyorum en azından, başka
bir cümle kullanmayayım.
Değerli arkadaşlar, bakın
-sizlere hitaben konuşuyorum, AKP Grubuna hitaben konuşuyorum- sizleri demokrasi
sınavından geçirmeye devam ediyoruz. Türkiye'nin demokrasi meselesi,
Türkiye'nin Kürt meselesi sembollerle, aktörlerle ve gösterilerle çözülmeyecek
kadar derindir ve büyüktür ve ağırdır. Ama Adalet ve Kalkınma Partisi bu sorunu
içerikten yoksun bir biçimde, sadece gösteri, aktör ve sembollerle götürme
telaşı içerisinde. Biz, bugüne kadar, bu kürsüde… Gerçekten de bizimle
ortaklaşmak zorunda değilsiniz, grup olarak ortaklaşmak zorunda değilsiniz ama
milletvekilleri olarak biz ortaklaşabiliriz.
Ben, bugün, kendim İç
Tüzük’ten kaynaklanan hakkımı kullanarak buraya bir öneri getirdim ve bu öneri
de Türkiye'nin büyük yarası olan Kürt meselesine, demokrasi meselesine büyük
bir derinlik kazandıran koruculuk meselesine ilişkin ve bu koruculuk
meselesinin de Türkiye’de sonlanması gerektiğine ilişkin. Değerli arkadaşlar,
1985’ten bu yana var. Köy Yasası’nda bir değişiklik yapıldı ve yaklaşık otuz
yıldır var. Şu anda 46 bini gönüllü olmak üzere ve 25 bini de geçici olmak
üzere yaklaşık 70 bin civarında geçici köy korucusu var.
Bakın, değerli arkadaşlar,
tümüyle ilgili, çok yakın bir zamanda -bilirsiniz, bilmezsiniz ama-
Diyarbakır’daki Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsünün
hazırladığı bir rapor var, kitap olarak yayımlandı; “Geçmişten Günümüze Bir
Yapılanma” diye, köy koruculuk sistemi. Meclis araştırma komisyonunun yapacağı
bir çalışmayı Diyarbakır’daki arkadaşlarımız yaptılar, akademik biçimde
yaptılar ve bu kurumun neden kaldırılması gerektiğini ifade ettiler. Bugün
gazetelerde var, işte Mecliste kurulan ama bize göre bir komisyon olmayan Çözüm
Komisyonunun önerileri arasında da var koruculuğun kaldırılması, bunun bir
şarta bağlanarak kaldırılması. Hayır, arkadaşlar. Bakın, önerimiz açık. Bugün
eğer gerçekten çözüm istiyorsanız, bugün eğer gösteri dışında, sembol dışında,
aktörler dışında siyaset yapmak istiyorsanız gelin, bunu bugün burada gündeme
aldıralım, komisyona havale edelim, içeriğini tartışalım.
Değerli arkadaşlar, eksiği
olabilir, yanlışı olabilir, yürürlük maddesini bir yıl sonraya bırakabiliriz,
iki yıl sonraya bırakabiliriz ama bunu bugün burada gündeme aldıralım. Sizler
irade kullanın. Sadece semboller üzerinden ve gösteri üzerinden siyaset
yapmayalım, burada milletvekilleri olarak kendi irademizi de ortaya koyalım ve
bir sefer olsun yanlış yapın, muhalefetle yani bizimle bir iş birliği yapın, ne
olacak, dünyanın sonu değil. Sizin ağırlıkta olduğunuz, 10 tane üyenizin olduğu
Komisyonun bugün işte raporu var, sağda solda yayımlanmış, elimize geçmeyen,
Meclis Başkanlığına sunulan. Ne var bunda? Geçen hafta hasta tutukluları
getirdik, reddettiniz; seçim barajını getirdik, reddettiniz; Diyarbakır
Cezaevini getirdik, reddettiniz; cemevlerini getirdik, burada reddettiniz,
dinlemeden bütün bunları yaptınız. Ama demokrasi sonuç itibarıyla bu salonda
ortaklaşma rejimidir, ortaklaşma. Müstehzi müstehzi gülme rejimi değil, ciddiye
alacaksınız.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Önergenin altından imzasını çekti, biz niye inanalım? Önergene de sahip
çıkmadın.
AHMET YENİ (Samsun) -
Önergeni sahipsiz bıraktın.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU
(Devamla) – Niye üstüne alıyorsun? Niye üstüne alınıyorsun? Niye üstüne
alınıyorsun?
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Niye
hedef göstererek bağırıyorsun? Allah Allah! Bırak Allah aşkına!
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU
(Devamla) - Ben Genel Kurula hitaben konuşuyorum, niye üstüne alınıyorsun?
Bakın, müstehzi müstehzi gülme rejimi değil bu Genel Kurul, biz ciddi şeyler
konuşuyoruz. Burada gösteri yapmıyoruz, esaslı işleri konuşuyoruz, esaslı
işleri. Sizin gibi gösteri yapmıyoruz, aktörlük yapmıyoruz; bunları yapıyoruz
değerli arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, bakın,
rapor ortada, kanun tasarımız ortada, sizden ricam, elinizi vicdanınıza
koymanız ve bu Mecliste doğru işleri birlikte yapmamız, her şeye rağmen beraber
yapmamız. Eğer Türkiye’nin Kürt meselesini ve barışını istiyorsanız gelin bugün
burada gerçekten doğru bir iş yapalım ya. Ne olacak, dünyanın sonu mu? Ana
muhalefetten gelen bir şeye “Evet.” deyin ne olacak?
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
“Evet.” dedik ya size. “Evet.” diyoruz, gene karşı çıkıyorsunuz.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU
(Devamla) - Bakın, beraber bir şey yapacağımızı burada gösterelim, dünyanın
sonu mu?
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
“Evet.” diyoruz gene kaçıyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU
(Devamla) – En önemli mesele koruculuk meselesi, en önemli mesele. Bakın, en
önemli mesele. Yahu kanun tasarısı burada.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Tanrıkulu.
FATİH ŞAHİN (Ankara) – Nasıl
güvenelim sana? İmzanı geri çekecek misin?
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU
(Devamla) – Utanmazlık yapma bak, utanmazlık yapma Fatih!
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Öyle
konuşamazsın.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Tanrıkulu.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU
(Devamla) – Bakın, ben kanun teklifini de sunmuşum, 37’ye göre konuşuyorum.
Kendi hakkımı kullanıyorum, kendi hakkımı kullanıyorum.
FATİH ŞAHİN (Ankara) – Nasıl
inanalım, imzanı çekersin oradan? Nasıl güvenelim?
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU
(Devamla) – Bana bakın… Hayret bir şeysin ya! Gerçekten ya cehaleti… Bana
bakın… Cehaleti biraz almak mümkün değil gerçekten.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri…
Sayın Tanrıkulu, teşekkür
ederim.
FATİH ŞAHİN (Ankara) – Destek
verdik ama imzanı çektin.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU
(Devamla) – Senin cehaletini senin gençliğine veriyorum, cehaletini gençliğine
veriyorum.
Tamam, teşekkür ediyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –Ben teşekkür
ediyorum.
Ankara Milletvekili Sayın
Levent Gök, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 442 sayılı Köy Kanunu’nda yapılan bir değişiklikle
köy koruculuğunun kaldırılması ve onların şartlarının iyileştirilmesine dönük
bir kanun teklifimizi bugün sizlerle paylaşıyoruz.
Az önce konuşan iktidar
partisi sözcüleri samimiyetten söz ettiler. Evet, gerçekten hepimiz birbirimize
karşı samimi olmalıyız. Bu gerçekten samimiyetle verilmiş bir önerge. Bugün de
tesadüfen basından öğrendiğimiz kadarıyla, Çözüm Komisyonu üyelerimizin,
Komisyonumuzun sunduğu, BDP’nin pek katılmadığı bir raporun içinde köy
koruculuğunun kaldırılmasının önerildiğine tanık olduk, biz bunu basından
öğrendik. Bu da bizim önergemizle, kanun teklifimizle tesadüfen çakıştı. Şimdi,
AKP’nin Komisyon üyelerinin çoğunluk oylarıyla kabul ettiği köy koruculuğunun
kaldırılmasına yönelik bir gündemin gündeme getirildiği bir günde bu kanun
teklifini paylaşmak işte tam bir samimiyet testidir.
Biz, köy koruculuğunun,
korucuların mağdur olmadan kaldırılmasını, onların özlük haklarının
iyileştirilerek ileriki bir süreçte de tasfiye edilmesini öneriyoruz. Ne
getiriyoruz önergemizde? Değerli arkadaşlarım, çalıştıkları her yıl için yüz
seksen gün yıpranma payı, böylece on yıl görev yapanların on beş yıllık bir
hizmet süresi sonunda -emeklilik yaşını da 45’e indirmek suretiyle- çalışırken
aldıkları maaşı emeklilikte alacakları şekilde emekli olma hakkı getiriyoruz.
Bu konuyu sanırım herkes samimiyetle karşılayacaktır. Yaş ya da çalışma
süresini tamamlamayanlara da, yetki alanı belirsiz bir şekilde köy koruculuğuna
dönüştürülmüş bir şekilde olmaktansa onlara kamu kurumlarında çalışma olanağı getiriyoruz.
Yani yaklaşık 70-80 bin kişilik bir köy koruculuğu sistemini, Cumhuriyet Halk
Partisinin getirdiği modelle, şartları iyileştirecek bir şekilde hem
emeklilikten yararlanmak hem de maaşlarını almaya devam ederek tasfiyelerini
amaçlıyoruz.
Elbette bu kanun teklifimize
sizler de katkı sunabilirsiniz, bu konuda açığız ama samimiyeti tartıştığımız
bir ortamda, gerçekten iyi niyetle düşünülmüş ve tüm AKP’li üyelerin, BDP’li,
MHP’li üyelerin de katkılarıyla olgunlaştıracağımız bir önergeyi, kanun teklifini
sizlerle paylaşıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, aslında
geçici köy korucuları, içinde yer aldıkları sistemden memnun değiller. 2011
yılında yapılan bir araştırmada, geçici köy korucusu olma isteğinin en önemli
gerekçelerinden bir tanesi işsizlik ve yoksulluk olarak saptanmış. Korucuların
yüzde 55’i sistemden memnun değiller, yüzde 93’ü bu sistemde çalışmalarını bir
parasal geçim sağlama kaynağı olarak göstermişler. İşte, geçici köy
korucularının bir istihdam olanağı olarak gördükleri bu sistemi, biz, Cumhuriyet
Halk Partisinin teklifiyle, onları mağdur etmeden, onların lehine yapılacak
düzenlemelerle kaldırmayı öneriyoruz. Bu şekilde yapılacak işlemlerle çatışma
ortamını sona erdirirken, silahların bırakılmasını konuştuğumuz bu ortamda
elinde silah bulunan bir grubun da görevlerini devam ettirmesi düşünülemez diye
düşünüyoruz. Bu nedenle, böylesine önemli ve yüksek sayıdaki köy korucumuzu
mağdur etmeden, onların haklarını koruyarak ve onların haklarını vererek bu
sistemi iyileştirmemiz gerektiği kanısındayız.
Değerli arkadaşlarım, elbette
çatışma döneminin bölgede yarattığı sosyoekonomik yaraları hızla sarmak
durumundayız. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaşam kalitesinin hızla gelişmesine
katkıda bulunulması, terör ortamının yarattığı ekonomik mağduriyetlerin hak ve
hukuk temelinde, hoşgörü çerçevesinde giderilmesi ve her türlü sosyoekonomik
önlemlerin alınması gerektiğini düşünüyoruz.
Boşaltılmış köylere mutlaka
geri dönüş sağlanmalıdır. Güvenlilik ve gönüllülük kriteri çerçevesinde,
boşaltılmış köylere geri dönüşün de mutlaka sağlanması görüşündeyiz Cumhuriyet
Halk Partisi olarak. Dolayısıyla, bu konudaki, köy koruculuğunun
kaldırılmasının aslında devletin güvenlik güçlerinin asli görevlerini yerine
getirmesiyle olanaklı olduğu görüşündeyiz. Böylece, yıllardan beri sürdürülen
bir “köy korucusu” kavramının da onların yanlarında, onların menfaatlerine
ilişkin getirdiğimiz bu kanun teklifiyle ortadan kaldırılarak bir sistem
içerisindeki tartışılan bir unsurun da bir çözüme kavuşturulması görüşündeyiz.
Bu nedenle, verdiğimiz son
derece iyi niyetli teklifimizin iktidar partisi tarafından da destekleneceğini
umuyor, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Gök.
Teklifi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Alınan karar gereğince
gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmına geçiyoruz.
Bu kısımda yer alan, Sakarya
Milletvekili Sayın Engin Özkoç ve 47 milletvekilinin, Türk sporundaki doping
olaylarının engellenmesinde yetersiz kaldığı ve üzerine düşen görevleri yerine
getirmediği iddiasıyla Gençlik ve Spor Bakanı Sayın Suat Kılıç hakkında bir
gensoru açılmasına ilişkin (11/29) esas numaralı Gensoru Önergesi’nin gündeme
alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelere başlıyoruz.
IX.- GENSORU
A) Ön Görüşmeler
1.- Sakarya
Milletvekili Engin Özkoç ve 47 milletvekilinin, Türk sporundaki doping
olaylarının engellenmesinde yetersiz kaldığı ve üzerine düşen görevleri yerine
getirmediği iddiasıyla Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/29)
BAŞKAN – Hükûmet? Burada.
Önerge daha önce bastırılıp
dağıtıldığı ve bugünkü birleşimde okunduğu için tekrar okutmuyorum.
Sayın milletvekilleri,
Anayasa’nın 99’uncu maddesine göre bu görüşmede önerge sahiplerinden bir üyeye,
siyasi parti grupları adına birer milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına
Başbakan veya bir bakana söz verilecektir.
Konuşma süreleri önerge
sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakikadır.
Şimdi, söz alan sayın
üyelerin isimlerini okuyorum:
Önerge sahibi Trabzon Milletvekili
Sayın Mehmet Volkan Canalioğlu.
Gruplar adına: Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Altan Tan,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Erdoğan Toprak,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili Sayın Vural
Kavuncu.
Hükûmet adına, Gençlik ve
Spor Bakanı Sayın Suat Kılıç.
Trabzon Milletvekili Sayın
Mehmet Volkan Canalioğlu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU
(Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Spor Bakanı Sayın Suat Kılıç
hakkında açılan gensoru üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; artık, günümüzde dopingin çok ciddi bir sorun olduğu su
götürmez bir gerçek. Dopingde amaç, dopingli sporcuyu yakalamak değil, amaç
onları korumaktır. Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi Dopingle Mücadele
Komisyonunun istatistiki bilgileri Türkiye’nin doping gerçeğine ışık
tutmaktadır. 2013 yılının ilk altı ayında alınan ve Atina ile Köln
laboratuvarlarına gönderilen 648 numune içinde 45’i atletizmde olmak üzere
toplam 90 numune pozitif çıktı. Bu yüzde 4’lük bir oran ya da yaklaşık 7
sporcudan 1’inin dopingli olması demektir. Dünyada dopingli sporcular yüzde 1,5
oranındayken bu oranın bizde yüzde 15’e yaklaşması, Türkiye’de dünya
ortalamasından 10 kat fazla dopingli sporcu olduğu gerçeğini ortaya
koymaktadır.
Türk sporu, tarihinde
görülmemiş biçimde doping olaylarıyla sarsılmaktadır. 2012’de 25 olan dopingli
sporcu sayısı, bu yılın ilk altı ayında 120’ye yükselmiştir. Türk spor
tarihinde görülmemiş biçimde birbiri ardına doping olayları patlıyor, Avrupa
şampiyonu atlet Nevin Yanıt doping yaptığı kesinleşince iki yıl müsabakalardan
men cezası alıyor. Dopingde rekor, 48 sporcu ile atletizm branşında oluyor.
2’nci sırada ise 40 halterci yer alıyor. Bu yıl ayrıca 17 yağlı güreşçide de
doping maddesi bulundu. Başpehlivanlığı 3 kez kazanarak altın kemer alan Ali
Gürbüz de dopingli çıktı.
Gençlik ve Spor Bakanı Sayın
Suat Kılıç'ın bakanlığı döneminde yaşanan doping olaylarındaki artış da dikkat
çekmektedir. Atletizm, halter ve tarihî Kırkpınar güreşlerine kadar uzanan
doping olaylarına bisikletçiler de eklenmiştir. Son olarak Cumhurbaşkanlığı
Bisiklet Turu şampiyonu Mustafa Sayar'da doping çıktı. Mart ayındaki Cezayir
Turu’nda alınan numunesinde EPO'ya rastlanan Sayar'ın müsabakalara katılma
hakkı da askıya alındı.
Doping, kısa süre önce yapılan
Mersin'deki Akdeniz Oyunları’nda halterde de ortaya çıktı. Millî takımda yer
alan Muammer Şahin, Sedat Artuç, Samet Keleş, Mete Binay, Gökhan Kılıç, Mehmet
Başol, Hurşit Atak ve Gülbeyi Akti’nin numuneleri dopingli sonuç verdi ve
sporcular kadrodan çıkarıldı.
Atletizmde ise
sporcularımızdan Eşref Apak, Kaan Şencan, Elif Yıldırım, İsa Can, Umut Aday,
Ümmühani Karaçadır, Fatih Eryıldırım ve Narin Kahraman’ın yasaklı madde
kullandığı bildirildi. Bu sporculardan Eşref Apak, Elif Yıldırım ve Fatih
Eryıldırım Akdeniz Oyunları kadrosundan çıkarıldı.
Doping, tarihî Kırkpınar
güreşlerinde de yaşandı. Organizasyona katılan başpehlivanlardan Sermest Bulut,
Ali Altun, Bekir Seçim, Ahmet Serbest, Gökhan Arıcı ve Murat Aydoğdu’dan alınan
numunelerde yasaklı maddeye rastlandı. Serhat Gökmen ile orta boyda güreşen
Özer Ay’ın da haziran ayında yapılan testlerinin sonuçlarında yine yasaklı
maddeye rastlandı.
Peki, son yıllarda birçok
sporcumuzda yasaklı maddeye rastlanmasının nedeni nedir? Bunlardan biri -en
masum olarak görünen nedeni- sporcunun yüksek başarı beklentisinin olmasıdır.
İkincisi de ekonomik nedendir. Zira başarının arkasından itibar gelecek, sporcu
bir başka kulübe yüksek meblağlarla transfer olma fırsatı bulacak, şampiyonluk
ve madalyalarla kariyerine ek değer katacaktır. Bir başka neden de bazı
antrenörlerin “Bu maddeyi kullanmazsan yüksek performans gösteremez ve başarıyı
yakalayamazsın.” söylemleriyle sporcusunu ikna etmesidir. Bütün bunlara ilave
olarak en önemli sebep de bilgisizliktir.
Bakanlık olarak çıkarılan
Ödül Yönetmeliği’ne göre, 2013 Mersin Akdeniz Oyunları öncesi 1’inci olan
sporcuya 500 altın verilecek. Hâliyle hem ün hem de ödül kazanmayı cazip gören
sporcularda doping patlaması çok doğaldır. Sporcularımıza verilen ödüllerin cazibesi
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Sayın Nihat Ergün’ün bile dikkatini çekmiş,
Sayın Ergün “O kadar altın kazansam bir daha olimpiyatlara katılmam.”
eleştirisinde bulunmuştur.
Sayın milletvekilleri, Ödül
Yönetmeliği’ni bu kadar cazip hâle getirirken acaba dopingle mücadeleye yeteri
kadar ödenek ayrılmış mıdır? Konu ile ilgili Türkiye Olimpiyat Komitesi Sağlık
Komisyonu Başkanı “Henüz işin çok başındayız, sistem tam olarak oturmuş değil.
Ülkemizde dopingle mücadeleye bir bütçe ayrılıyor ancak yeterli değil. Daha
etkin bir savaşın ortaya konması için mutlaka bütçelerin arttırılması
gerekiyor. Tek bir idrar analizi aşağı yukarı 200 euro kadardır, Türk parası
ile 500 TL’yi aşan bir paradır. Aynı zamanda oraya eleman göndereceksiniz, yol
masrafları ve organizasyonel diğer masraflar var. Bir ülkeden yılda ortalama 3
bin örnek alınması gerekir. Daha fazla alırsanız daha ciddi bir savaşın
içerisindesinizdir.” söylemiyle bütçenin yetersiz olduğunu ortaya koymaktadır.
Sayın milletvekilleri,
dopingle mücadeleye ayrılan ödenekler yetersiz de diğer hususlar yeterli midir?
Örneğin, sporcuların, teknik yönetimin, antrenörlerin, kulüp yöneticilerinin,
kısaca sporla ilgililerin eğitimleri yeterli midir ya da yeterli eğitim
yapılmakta mıdır?
Sayın milletvekilleri, dopingle
mücadele konusunda Hükûmetin yeterli olmadığı bellidir. Amerika Birleşik
Devletleri’nde dopingle mücadele bilfiil desteklenmekte iken bizde sözde özerk
olan ama özde Hükûmete bağlı ve Hükûmetin vesayeti altında bulunan
federasyonlar, günübirlik başarılarla spor kamuoyunu oyalamaya
çalışmaktadırlar. Bunun sonucu olarak belki
kendi koltuklarını koruyorlar ama ülke sporumuzun ve sporcularımızın
uluslararası camiadaki saygınlığını da kaybettirmektedirler.
Sayın milletvekilleri, sporda
doping yapılması sadece ahlak ve sağlık sorunu değil aynı zamanda yasal
yaptırımları da gerektirir. Ayrıca sporda doping yapılması, bir başkasının
emeğini gasbetmenin, insanları aldatmanın, sağlığı tehlikeye düşürmenin,
gelecek kuşaklara kötü örnek olmanın yanı sıra yapılan araştırmalara göre yaşam
sürelerini yaklaşık yirmi yıl da azaltmaktadır.
Bütün bunlar bilinirken,
gelinen noktada, 2004 yılında başlayan, her geçen yıl artarak 2013 yılında
yoğunlaşan Türk sporunda doping skandalları karşısında Gençlik ve Spor
Bakanının seyirci kaldığı, dopingle mücadele etmekte yetersiz kaldığı da açıkça ortadadır.
Sayın Bakanın okuryazar
olduğunu biliyoruz ama bunun karşılığında şunu söylemek istiyorum: Siz
okuryazarsanız, bu konuyla ilgili size soru önergesi veren 11 milletvekilinin
-ki, bu bütün, CHP, MHP ve BDP milletvekilleri olmak üzere- soru önergelerine
niçin cevap vermediniz? Bunlara cevap
vermediğinize göre okuma yazmada biraz sıkıntı var anlamı taşımaktadır. Bunlara
lütfen cevap veriniz.
Sayın Bakan iyi iş yaptığı
zaman “Federasyonlar sıkıntıda, o nedenle biz federasyonlara destek verip
onların görevlerini yapıyoruz.” demektedir. Ancak, olumsuz bir iş olduğu zaman
da “Bu federasyonların işidir ya da benden önceki bakan zamanında yapılan iş”
anlamında cümleler kurmaktadır ve bunun sonucu olarak da 2020 olimpiyatlarını
kaybettik değerli arkadaşlar. Ama bunu kaybettikten sonra ne oldu? İstanbul’a
60-36 üstünlük ile Tokyo, 2020 olimpiyat oyunlarını kazanan şehir oldu. Hükûmet
bu sonuçtan sonra ne dedi arkadaşlar? “Nasip değilmiş. Finale kalmak bile büyük
bir başarıydı.” İstanbul Valiliği: “İstanbul kaybetmemiştir, İstanbul’da
gençliğe ve spora yapılan yatırımlar devam edecektir…”
Şimdi, değerli
milletvekillerim, Sayın Bakanım; bu neye benziyor biliyor musunuz? Bu şuna
benziyor: iki arkadaş at yarışına merak sarmışlar, at almışlar ve bunları
eğitmişler, bir müddet sonra da yarışmaya katmışlar. Yarışmaya katılmış
arkadaşlardan birinin atı en önde koşuyormuş, diğeri en arkada kalmış. En önde
koşan atın sahibi sevinçle bağırıyor: “Hey mübarek, kop da gel, kop da gel!” En
arkadaki atın sahibi de bağırıyormuş sevinçle: “Hey mübarek, hepsini önüne
kattı, kovalıyor; hepsini önüne kattı, kovalıyor!” Şimdi, biz de önümüze
katarak kovalıyoruz ama olimpiyatları bir başkası alıyor.
Sevgili Bakanım, “Biz
gelmedik dava için/bizim işimiz sevgi için/ dostun evi gönüllerdir/gönüller
yapmaya geldik.” cümlesini hepimiz biliyoruz ama daha da buna paralel olarak
Âşık Veysel diyor ki: “Biz gideriz adımız kalır/dostlar bizi hatırlasın.”
Şimdi, acaba hatırlarken nasıl hatırlasın? Bizi, yapacağımız iyi işlerle
hatırlasın.
Bu doping konusunda
Hükûmetiniz ve siz sınıfta kaldınız ve mutlaka bu konuyla ilgili burada
söylemleriniz olacaktır. O size uygun, has tavırlarınızla burada belki savunma
yapacaksınız ama gönüllerde, vicdanlarda ve tüm spor kamuoyunda bu cevap yerini
bulmayacaktır. Herkes kendisini güzel anılarla anarken, ben çok merak ediyorum,
acaba Türk spor kamuoyu sizleri nasıl hatırlayacak diyor, hepinizi sevgi ve
saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Canalioğlu.
Gruplar adına, Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Altan Tan.
Buyurun. (BDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
BDP GRUBU ADINA ALTAN TAN
(Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün Cumhuriyet Halk
Partisinin vermiş olduğu sporda dopingle ilgili gensoruyla ilgili görüşlerimi
sizlere arz etmeye çalışacağım.
Gençlik ve Spor Bakanlığı,
bir ülkenin geleceği olan, istikbali olan gençlikle alakalı, onun bedensel ve
zihinsel gelişimini sağlamada en önemli bakanlıklardan birisi. Ancak, ne yazık ki burada ciddi
sıkıntılar var, ciddi problemler var ve bütün ciddi problemlerimizi ciddi bir
şekilde tartışamadığımız gibi, bu meseleyi de hiçbir zaman yeterince
sorumlulukla ve detaylandırarak maalesef tartışamadık.
Türkiye, geçtiğimiz son bir
yıl içerisinde, iki yıl içerisinde bu konuyla ilgili büyük sansasyonlar yaşadı.
Önce işte spordaki şike iddiaları, arkasından bütün dünyayı sarsacak şekilde
doping iddiaları, Türkiye’nin dış dünyada bu konudaki itibarını da büyük oranda
zedeledi.
Şimdi, bugün, yine, tekrar,
polemik ve tartışmalar üzerinden değil, meselelerimizi ortaya koyma, eğer
mümkünse bir mesafe alma, alabilme mantığıyla tartışmalıyız diyoruz. İsterseniz
bunları belli bir sıraya koyalım ve birincisinden başlayalım.
Türkiye’nin gençlikle
alakalı, daha somut bir ifadeyle, Gençlik ve Spor Bakanlığının kendi muhatap
olduğu sorunlarla ilgili bir master projesi var mıdır? Sayın Bakana önce bunu
soruyoruz. Türkiye, bugün, dünyada genç nüfusuyla övünen, özellikle de ülkenin
doğu ve güneydoğusunda bu genç nüfus
oranının çok daha yüksek olduğu açık seçik ortadayken, Türkiye’nin doğru düzgün
önümüzdeki elli yılı, yüz yılı hedefleyen, bırakalım elli yılı, yüz yılı, on
yılı, yirmi yılı hedefleyen ve göz önünde bulunduran bir master projesi var
mıdır; neler düşünüyor; bu genç nüfusun eğitilmesiyle ilgili hangi projeleri
var ve bu konuda basılı bir master programı var mı, yok mu? Varsa bile, benim
eksikliğimi affediniz, benim bu konuda bir bilgim yok eğer böyle bir master
proje var ise. Yine, bu genç nüfusla ilgili değişik rakamlar var ortada.
Mesela, nüfusun ortalama yaşı Çanakkale’de, Sinop’ta, Balıkesir’de 38 iken, bu,
Şanlıurfa’da, Şırnak’ta, Hakkâri’de 18-18,5 yaş seviyesinde ve Türkiye’nin
ortalaması ise yine 30,5 yaş. Büyük bir genç nüfusumuz var. Sorum, birinci
sorum çok net: Türkiye’nin böyle bir master projesi var mı?
İki: Doğu ve güneydoğuda,
Şırnak, Şanlıurfa, Hakkâri, Diyarbakır gibi iller başta olmak üzere, bu genç
nüfusun çok daha yüksek olduğu yerlerde bu master projenin detayı ne ve
uygulamaları ne?
Şimdi, hemen, ondan sonra
diğer uygulamalara geliyoruz. Bakanlığın bu kadar bütçesi var, bu kadar
çalışması var. Peki, bunlar, sadece büyük bir çoğunluğu gösterişe dayalı kapalı
spor salonları ve yine aynı şekilde stadyumların haricinde millî eğitimle
ilgili bir projesi var mı? Bugün Türkiye’nin yine 16 milyonun üzerinde okula
giden öğrencisi var. Bu öğrencilerin çok az bir kısmının kendi okullarında,
özellikle özel okullarda kapalı spor salonları var, spor tesisleri var ama
bunun dışında büyük bir kitlenin, yaklaşık 15 milyona yakın bir kitlenin,
öğrencinin kendi okuduğu okulda spor tesisi yok. Bunların, bu atıl durumda
bekleyen, çoğu zaman sadece hafta sonları açık olan, sadece müsabakalara açık
olan bu spor tesislerinde eğitilmeleriyle ilgili, bedensel eğitimlerini
tamamlamalarıyla ilgili ve faal olarak -tabiri caizse, lafın gelişi olarak
söylüyorum, tabii ki gece yarısı da bu mümkün değil ama- yirmi dört saat
çalıştıracak yine bir çalışma programı var mı? Yine, maalesef, Sayın Bakan ve
iktidar ne derse desin, fiilî gözlemlerimiz var, bunların birçoğunun kapısında
kilit var. Haftada çalışma saatleriyle ilgili sorduğumuz soru önergelerine
verilen cevaplarda da ciddi bir istatistik yok.
Örnek olarak veriyorum,
Adana’nın Tufanbeyli kazasındaki bir kapalı spor salonu veya Niğde’nin Bor
ilçesindeki bir kapalı yüzme havuzu bir haftada kaç saat hizmete açık ve bunda
ne gibi faaliyetler yapılıyor? İnanın ki arkadaşlar, bu konuyla ilgili ciddi
rakamlar gelsin, göreceksiniz ki bunlar maksimum yüzde 20 verimle çalışıyor.
Yine, bu konuda halk sağlığı, mahalle sağlığı, okullarda yürütülecek sağlıklı
spor faaliyetleriyle ilgili bütün bir kitleyi buna katabilecek, tabiri caizse,
hemen hemen herkesin spor yapmasını sağlayacak bir organizasyon ve çalışma söz
konusu değil. İşte bu da benim biraz evvel söylediğim, konuşmamın ilk kısmında
değindiğim bir master projenin olmamasıyla alakalı bir şey.
Ondan sonra, Türkiye'nin yine
büyük masraflar, büyük paralar harcayarak yaptığı bazı harcamalar, bazı
faaliyetler, bazı kompleksler var. Mesela, Erzurum’da yapılan Kış
Olimpiyatları, Mersin’de yapılan Akdeniz Olimpiyatları, çok büyük paralar yani
eski parayla katrilyon, bugünkü parayla 1 milyar TL’ye yakın yatırımlar var
bunlarda. Yine, bunlarla ilgili şu an rasyonel olarak, reel olarak, gerçek
olarak alınan yarar, fayda ne? Onda da maalesef, yine, ciddi bir tablo yok
önümüzde. Onun için öncelikle bu konuşmamın birinci kısmında şunu söylüyorum:
Türkiye'nin doğru düzgün bir gençlik konseptine, master planına, topyekûn
halkı, öğrencileriyle, ev kadınlarıyla topluma kazandıracak, spora kazandıracak
bir projelendirmeye ihtiyacı var. Birincisi bu.
İkincisi de, yine, bu
tesislerin maksimum verimle çalıştırılması lazım. Yine, bunların önemli bir
kısmının bakım masrafları bile karşılanamıyor, yine büyük bir kısmında bu
bakımsızlıktan dolayı rutin çalışmalar bile yapılamıyor.
Bunun ötesinde, günlük ve
bugünkü gensoru mevzusuna gelirsek Türkiye'nin önünde iki büyük skandal vardı
geçtiğimiz yıllarda, işte birincisi şike, ikincisi doping. Şikeyle ilgili
burada geceler boyu konuştuk biliyorsunuz, yer yerinden oynadı. FIFA’dan işte
Avrupa basınının bütün kalemlerine kadar bu konuda fikirler, görüşler,
eleştiriler ortaya konuldu ve ne yazık ki Türkiye’deki spor kulüpleri bu konuda
cezalandırıldı, yani tabiri caizse, bizim cürmümüz, suçumuz tespit oldu,
sabitlendi, biz ne kadar feryat figan edersek edelim. Peki, biz buna karşı ne
yaptık? Biz burada bu işin detayına ineceğimize, topyekûn bu uru sporun
bünyesinden çıkarıp atacağımıza, biz burada bir gecede şike kanununu
değiştirerek bu insanları âdeta ödüllendirdik, “Sen iyi ki bu işi yapmışsın.
Hadi ufak bir kaza geçirdin, yoluna devam et.” demeye getirdik.
Değerli arkadaşlar, bugün de
bu şike mevzusu yine gündemimizde duruyor. Yani biz ne bu uru içimizden
çıkarabildik ne bu insanları tam olarak cezalandırabildik ne de bununla ilgili
doğru düzgün bir müessese, bir kurum kurabildik. Eğer “kurabildik” diyorsanız,
buyurun, gelin, izah edin. Zaten Sayın Bakan çıkacak, bunların hepsine cevap
verecek.
İkinci fasıl doping faslı.
Türkiye'nin, sık sık tarihiyle öğünen Türkiye'nin en büyük kurumu Kırkpınar
güreşleri. Yani “Kırkpınar güreşlerinden daha eski bir kurumumuz var.”
diyorsanız, buyurun anlatın, ben bilmiyorum. Kırkpınar güreşlerinin 652’ncisi
yapılmış ve 3 sefer üst üste altın kemer alan, başpehlivan olan şahıs -adını
vermeyeyim burada ama bu gensoruda var, yazılı metinde de var- doping yaptığı
tespit edilerek cezalandırılmış.
Şimdi, düşünün, sizin en
büyük, en tarihî kurumunuz Kırkpınar. 652 yıl, 653 yıl, 654 yıl devam eden bir
kurum ve siz, bu kurumun –tırnak içinde söylüyorum- namusuna sahip
olamıyorsunuz ve “başpehlivan” dediğiniz, altın kemer taktığınız ve “3 sefer
bunu aldın, artık bunu ebediyen taşımaya hak kazandın.” dediğiniz kişi doping
yaptığı tespit edilerek cezalandırılıyor. Nasıl? O da diğer pehlivanların
feryadı, figanı, şikâyeti ve yeri göğü ayağa kaldırmasıyla ancak üçüncü senede
olabiliyor. Şimdi, bir Bakanlığınız olacak, bir müesseseniz olacak ve siz en
tarihî, spor geçmişi olan kurumunuza bile sahip olamayacaksınız, ondan sonra da
“Şöyle oldu, böyle oldu, estek oldu, köstek oldu.” diye buna gerekçeler
uydurmaya kalkacaksınız.
Yine, aynı şekilde değerli
arkadaşlar, Mersin’de yüz milyonlarca dolar para harcanarak yapılan 17’nci
Akdeniz Oyunları’nda yine sadece halterde, sadece bir branşta 8 sporcumuz
doping yaptığından dolayı yani bu tespit edildiğinden dolayı cezalandırılmış.
Peki, siz, bütün dünyayı çağırdığınız bir olimpiyatta kendi sporcularınıza
sahip olamıyorsanız başkasına ne diyeceksiniz? Yani, siz, oyun sahibisiniz, ev
sahibisiniz, kendi evinizde hile yapıyorsunuz –tırnak içinde- ondan sonra da
birileri gelip bunu yaparsa, doping yaparsa, ilaç kullanırsa buna ne söz
söyleyeceksiniz, söz söyleme hakkınız var mı artık? “Kendi sporcularınıza sahip
olamıyorsunuz.” diyecekler aynen Ziya Paşa’nın yıllar önce söylediği gibi:
“Onlar ki verir lâf ile dünyaya nizâmât / Bin türlü teseyyüb bulunur
hânelerinde.” Siz, dünyaya laf ile nizam vermeye çalışıyorsunuz, kendi evinizde
bin tane ayıp var. Bunu nasıl izah edeceksiniz?
Değerli arkadaşlar, hem
dopingle ilgili hem de bu şikeyle ilgili ve topyekûn sporun sorunlarıyla
ilgili, lütfen, bu Mecliste, en azından doğru düzgün bir Meclis araştırmasını
kabul ediniz ve gelelim, bunu doğru düzgün tartışalım. Hadi biz Kürt sorununu
tartışamıyoruz; biz Aleviliği, cemevlerini tartışamıyoruz; biz Diyanet İşlerini
tartışamıyoruz, hiçbir şeyi tartışamıyoruz. Yani, bu Mecliste siyasi
konularımızı gelip de doğru düzgün, kavga etmeden, polemik yapmadan,
birbirimize küfretmeden tartışamıyoruz. Ya hiç olmazsa sporu tartışalım,
buradan başlayalım; bir başlangıç olsun. Yani nötr bir konu bu. Kime niye
dokunacak, ne kadar dokunacak? Yani siyasi olarak söylüyorum, ideolojik olarak
söylüyorum. Onun için, lütfen değerli arkadaşlar, en azından gençliğimizi
kurtaralım, geleceğimizi kurtaralım; yoksa, işte “Sağlam kafa sağlam vücutta
bulunur.”, İşte “Ey Türk Gençliği.” ibarelerini okuyarak bu gençliği
kurtarmanız, gençliğin ruh ve beden sağlığını sağlamanız mümkün değil.
Gelelim değerli arkadaşlar,
ondan sonra biraz daha güncel meselelere. Şimdi, büyük yatırımlar yapılıyor.
Güzel, helalühoş olsun; yeter ki rantabl olsun, çalışsın, atıl kalmasın eski
tabirle. Yani çalışmadan, boş, az bir randımanla, yüzde 10, yüzde 20 randımanla
kalmasın. Ne yapılıyorsa bizim memleketimize yapılıyor, helalühoş olsun. Son
dönemde Türkiye’nin birçok iline 30 bin kişilik, 40 bin kişilik statlar
yapıldı. Mesela Urfa -bizim Diyarbakır’ın komşu şehri- ona da helalühoş olsun,
hayırlı uğurlu olsun, 30 bin kişilik stat yapıldı ama bir Diyarbakır stadı ki…
Bölgede 1. Lig’e çıkan ilk takım Diyarbakırspor’dur; o da maalesef Sayın
Bakanımız amca oğlunu Diyarbakırspor’un Başkanı yaptı. Dünya Guinness Rekorlar
Kitabı’na girdi Diyarbakırspor, dört sene arka arkaya düştü, amatör kümede.
Hâlâ doğru düzgün bir stadımız yok, benim çocukluğumda gittiğim stat duruyor.
Şimdi Sayın Bakan çıkacak, diyecek ki: “30 bin kişilik stat yapılıyor. Kararını
aldık; işte, projeler çizildi, belediyeye müracaat ettik.” Bunların hepsini
biliyorum. Biliyorum bunların hepsini ama benim gözümü açtığım -1958
doğumluyum- o stat hâlâ duruyor ve daha hâlen de bu süreç bitmedi, ihaleye de
çıkmadı. Yani bu gecikmenin bile bir özrü olmalı. Aynı şekilde Mardin, yine
doğru düzgün bir stadı yok. Midyat, 105 bin nüfuslu bir ilçe, bir stadı yok,
500 kişilik bir kapalı spor salonu var. Bugün Anadolu’da nüfusu 10 bin olan
şehirlerde 1.500 kişilik kapalı spor salonları var. Yani kimsenin malında
mülkünde, yatırımında gözümüz yok, hayırlı uğurlu olsun, başta söyledim ama bu
konuda da eğer bir ayrılık ve ayrıcalık var ise -ki var olduğunu söylüyorum
ben- buna da yazık. 1 milyon şehir merkezi, 1 milyon 600 bin toplam nüfusu olan
Diyarbakır’da hâlâ benim çocukluğumda, ilkokulda tören yapılan stadyum duruyor.
Son gelen safhayı da -dediğim gibi- biliyorum yani yeni bir proje yapıldı ama o
da çok ağır gidiyor ve hâlen de ihale aşamasına gelmedi.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
bütün bunları söyledikten sonra yine bugüne kadar hiç kimsenin belki de dikkate
almadığı Atıcılık Federasyonu... Diyarbakır atıcıları defalarca olimpiyat
şampiyonu çıkardılar, atıcılıkta olimpiyat şampiyonu çıkardılar. “Kimi
çıkardınız?” diye soruyorsanız, Mehmet Dursun; defalarca olimpiyat şampiyonu
oldu. Bugün Atıcılık Federasyonu da Diyarbakır’da neredeyse bitme noktasında.
Defalarca olimpiyat şampiyonu çıkarmış bir il, ilgisizlikten, sahipsizlikten
bugün perişan bir hâlde atıcılıkta da.
Değerli arkadaşlar, sporu,
taşıma suyla döndüremezsiniz. Mesela Sevgili Cumhurbaşkanımız Turgut Özal
Bulgaristan’dan Naim Süleymanoğlu’nu getirdi, iyi de etti. Hatta örtülü
ödenekten rüşvet de verdiği söyleniyor. Bunlara bir şey demiyoruz ama sonradan
siz, bu işi o kadar abarttınız ki, Kenya’dan, Mozambik’ten sporcular
getirdiniz, bunlara Türk isimleri verdiniz, vatandaş yaptınız, sonra da dediniz
ki: “Biz atletizmde bu rekorları kırdık.” Bunlar komik şeyler. Yani bunlardan
da bir şey çıkmaz. Bizim kendi çocuklarımız eğitilirse, gerekli imkânlar
tanınırsa bunlara her türlü başarıyı sağlayabilecek durumdadırlar, yeter ki iyi
eğitilsinler ve iyi desteklensinler.
Son olarak da birkaç cümle
önümüzdeki hafta kutlanılacak engelliler günüyle ilgili söylemek istiyorum.
“Niye bu haftadan söylüyorsunuz?” derseniz, bugün Mecliste büyük bir engelli
grup vardı. Bunlar bütün siyasi parti gruplarını ziyaret ettiler, bizi de
ziyaret ettiler, beni de ziyaret ettiler. Değerli arkadaşlar, ciddi sorunları
var. Bu engellilik meselesi, -hepimizin ailesinde engelliler var, hepimiz de
engelli olabiliriz- toplumumuzun bir gerçeği, insanlığın bir gerçeği, ne
imkânımız varsa bunlardan esirgemememiz lazım. Ciddi sorunları var, bunları
raporlar hâlinde getirdiler. Hükûmete bu konuda çok fazla haksızlık yapmak
istemiyorum ben. Yani Hükûmet kendi döneminde engellilerle ilgili epey bir
uygulama, düzenleme yaptı -hani diyorum ya, biz burada sorunlarımızı doğru
düzgün tartışalım, hakaret ederek, küfrederek değil- ama yeterli değil değerli
arkadaşlar. Yani Hükûmetin engellilerle ilgili ciddi çalışmaları oldu -tekrar
söylüyorum- ancak şu an geldiğimiz aşamada bunlar yeterli değil, acilen, ilk
öncelikli mevzu olarak yine bu konuda ciddi adımların atılması lazım.
Arkadaşlarımız bu
hazırladıkları raporları bütün siyasi parti gruplarına bıraktılar, önümüzdeki
hafta da tekrar gelecekler. En azından, ilk istedikleri şu: Devletin
belirlediği bir engelli kadrosu var, hiç olmazsa bu atamaların yapılması. Ve
hâlen de, şu an, bize verdikleri bu raporlarda atamaları yapılması açıklanan 20
bin engellinin henüz ataması yapılmadı. Yani belli atamalar var, rakamlar var,
her yıl yapılan atamalar var, tekrar söylüyorum ama bunlar yeterli değil ve
sayın iki bakanımızın ağzından vadedilen bu rakamın sadece yüzde 28’i
gerçekleşmiş bugüne kadar, bütün rakamlar önümde.
Onun için tekrar söylüyorum,
büyük bir toplumsal meseledir, ne yapacağız edeceğiz önce engellilerimizin
sorunlarını çözeceğiz, bütün dört parti de bu konuda ittifak edecek. Bu konuda
da yine ciddi bir Meclis araştırmasına, ciddi bir komisyona, çalışmaya ihtiyaç
var.
Ben hepinizi tekrar saygıyla
selamlıyorum. Huzurlarınızdan ayrılıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Tan.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz.
MHP GRUBU ADINA ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
inanıyorum ki bu gensoru neticesinde Sayın Bakan sizleri hiç mesuliyet altına
itmeden “Ben bu görevi yapamıyorum, bunu anladım.” diyecektir ve sizleri bir
mesuliyetten kurtaracaktır.
Değerli milletvekilleri, biz
“Türkiye Spor Bakanlığında bir şey yapılmıyor.” diye suçlamayacağız Sayın
Bakanı. Sayın Bakan birazdan buraya gelecektir, yatırımlardan ve birçok
faaliyetlerden bahsedecektir. Evet, doğrudur, bunlar yapılmaktadır ama bunlar
yeteri kadar şeffaf, doğru, yerinde ve etkin kaynak kullanılarak mı
yapılmaktadır, yoksa Türk gençliğine ayrılan ödenekler çarçur edilip zevküsefa
peşinde birilerine peşkeş çekilerek sizler de buna alet edilmekte misiniz?
Sayın Bakan bunları anlatmalıdır. Kaynaklar yerinde, etkin ve verimli
kullanılmakta mıdır; Spor Bakanlığı yönetilmekte midir yoksa akıntıya kapılmış
gitmekte midir?
Değerli milletvekilleri, bir
kaza olduğunda eğer biz o kazanın gerçekten tekrar etmesini önlemek istiyorsak,
her şeyden önce bu kaza bir sistem hatasından mı, kural hatasından mı, kural
ihlalinden mi, kişisel teknik hatalardan mı kaynaklanmıştır; analiz etmemiz
gerekir. Spor Bakanı Türkiye'nin sporunun geldiği bugünkü şartları acaba hiç
böyle, bu mantık içerisinde analiz etmiş midir, verilen yetkiyi doğru
kullanmakta mıdır? Ben düşünüyorum ki ve önümdeki sizlerle paylaşacağım
belgeler sizleri ikna edecektir ki Sayın Bakan bunun peşinde değildir, Sayın
Bakan başka ülke istihbaratlarının Türkiye’ye verdiği zevküsefaların peşinde
belki kaynakları hercümerç etmektedir.
Değerli milletvekilleri,
milletvekilleri ve basın-yayın kamuoyunu bilgilendirir, icra insanları da bu
bilgiler istikametinde birtakım araştırmalara girer. Bizim Sayın Bakana dolaylı
ve direkt yollardan gönderdiğimiz birtakım belge ve bilgiler Bakanlıkta, Teftiş
Kurulunda hiçbir zaman yerinde ve zamanında işleme alınmamıştır. Feryatlar
yükselmiş, bilgiler kendisine intikal etmiş ama onlar, burada sorduğumuz
sorular karşısında Teftiş Kurulu Başkanını dışarı göndermiş, bu bilgileri
söyleyenleri Teftiş Kurulu Başkanı telefonla tehdit etmiştir. Bunların hepsi
kayıt altındadır, hiç kimsenin kıpırdayacak bir yeri yoktur.
Değerli milletvekilleri,
burada basına intikal etmiş -kendi özel kaleminde bakanın, bakanlığın intikal
etmiş- vaziyette dopingin bizzat kullanıcısı olmuş birinin nereye atandığını
geçmiş görüşmelerde söylemiştik. Olimpik Sporlar Yüksek Performans Hizmetlerine
bir sporcunun atandığını ve bu sporcunun geçmişte dopingli olduğunu, özel
kalemde bu bilginin olduğunu ve bu sporcunun Londra Olimpiyatları’nda da aynı
zamanda kafilenin başında bayrak taşıyan bir kardeşimiz olduğunu söylemiştim.
Burada, bu vesileyle şunu da ifade etmek istiyorum ki, ahlaklı sporcularımızın
belki gündeme gelecek olan bazı şikâyet ve davranışlarından dolayı o
çocuklarımızı suçlamamız mümkün değildir ve bunları korumamız gerektiği
kanaatini de taşıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye’deki sistemin hatalarından, sistemin eksiklerinden, kural hatalarından
faydalanmak isteyenler, bu boşluktan yararlananlar, kaynakları hercümerç
edenler Spor Bakanlığında, federasyonlarda, bizzat Bakan tarafından ve iktidar
tarafından korunmakta ve kollanmaktadır. Çünkü, ısrarla birtakım belge ve bilgilerin
gündeme taşınmasına rağmen, mahkeme kararlarına rağmen, uygulanmayan mahkeme
kararlarıyla eğer federasyon yöneticileri korunuyor ve kollanıyorsa, birtakım
bilgi ve belgelere rağmen soruşturmalar açılmıyorsa, birtakım belge ve
bilgilere rağmen soruşturmalar saptırılıyor, şikâyetçiler baskı altına
alınıyorsa, disiplin kovuşturmalarına uğratılıyorsa bu Bakanlık artık
dayanılamaz bir işkence hâlini almıştır ve dolayısıyla buradan kurtulmak lazım.
Değerli milletvekilleri,
sistemden kaynaklanan hatalar nedir? Kaynaklar sporcuların millî takımlara
seçilmesinde gözetilerek, hatta ve hatta antrenörlerin kendi aralarında
rüşvetleri paylaşarak… Bunlar gök kubbeye kadar yükselmiş feryatlardır ama
Bakanlıkta, biz buralarda konuşuncaya kadar kendilerine şikâyet gitmesine
rağmen hiç kovuşturulmamıştır.
Geçen konuşmalarımda
söyledim, Sayın Bakana şimdi soruyorum buradan tekrar: Antrenör Mustafa Gürsoy
geldi ve size birtakım ihbarlarda bulundu, ses kayıtlarını dinletti, bu ses
kayıtlarının orijinal olduğu savcılık tarafından da tespit edildi. İşte, bütün
belgeleri burada. “Ses kayıtları orijinal çıktı.” diyor, gazetelere yansımış ve
raporlar da burada, resmî olarak bizim elimizde. Bütün bunlara rağmen Sayın
Bakan zamanında teftişi harekete geçirmedi, teftişi harekete geçirmediği gibi
antrenör basın toplantısı düzenledi, o basın toplantısı düzenlendikten sonra
bile teftiş harekete geçmedi. Biz burada gündeme getirdik, biz burada gündeme
getirdikten sonra Teftiş Kurulu Başkanı buradan çıktı, antrenörü telefonla
tehdit etti, dedi ki: “Sakın ha! Bakana bu bilgileri şu gün verdiğini
söyleyeceksin.” Bütün bunları Sayın Bakan tekrar düşünmeli.
Şimdi, bu sistemin hataları
nereden, suistimalleri nereden kaynaklanmaktadır? Sayın Bakan bu suistimalerin
kapatılması için yani ortadan kaldırılması, bir daha olmaması için ne gibi
tedbirler almıştır? Bunu hiçbir gün paylaşmamış ve hiçbir gün de
araştırmamıştır. Ne yapmıştır? Gazetelerin patronlarını arayarak haberlerin
çıkmasını engellemiştir ancak. Soruşturmaları şikâyetçileri baskı altına alarak
gizlemeye çalışmıştır. Türkiye bütün alanlarda, dış politikadan başka alanlara
varıncaya kadar skandallarla anılan bir ülke olduğu gibi, en son Bali’de
düzenlenen tekvando yarışmalarında Türkiye gene bir skandala imza atmıştır.
Bali’de düzenlenen 31 Ekim-3 Kasım tarihleri arasında… İçler acısı bir durum
ki… Türkiye buraya katılacağı sporcuların listesini bildirmiş ve bu listede
Elif Soytürk Akın isimli sporcu kızımız yarışmacı olarak bildirilmiş ve
-elimizde belgeleriyle- kuralara bu kızımız katılmıştır. Daha sonra, bu
kızımızla ilgili olarak, bu sporcumuzla ilgili olarak yarışmaya bir gün kala
boyun fıtığı tespit edilmiş güya ve doktor raporu alınarak, boyun fıtığı
gerekçesiyle Türk Millî Takımı tarafından yarışmadan men edilmiş ve yerine Elif
Aybüke Yılmaz yarışmalara katılmıştır. Ama, bu yarışmalara katıldığında Elif
Aybüke Yılmaz, kuralarda, yarı final, final, eleme kuralarında hâlen Elif
Soytürk Akın’ın ismi geçmekte ve skorboardlarda da “Elif Soytürk Akın” ismi
yazılmaktadır. Yani, iki kızın da ismi Elif’tir. Eğer, Elif Aybüke Yılmaz
müsabakalardan şampiyon olarak çıksaydı Elif Soytürk Akın ismiyle o
müsabakalardan tescil görecek ve o mükafatları Elif Soytürk Akın olarak
alacaktı. Bunun bütün belgeleri elimizdedir. İşte skorboarddaki sporcunun ismi.
İşte burada ilk kuradan, eleme kurasından yarı final kurasına kadar olan kura
listelerindeki Elif Soytürk Akın’ın ismi.
Peki, bu, bizleri nereye
götürmektedir? Bu, bizleri şuraya götürmektedir değerli milletvekilleri:
Buralardan bir şeylerin iddiasında bulunduk. ”Sporcular müsabakalara, millî
takıma seçilirken birtakım talepler doğrultusunda, bu elemelerde, bu seçimlerde
acaba rüşvete dayalı seçimler mi yapılıyor?” dedik. Ve şimdi buradan soruyoruz:
Acaba buralarda bu kadar uyarılarımıza rağmen Sayın Bakan hâlen sporu
yönetememekte midir? Elbette ki bu kadar açık yollara başvurulan bir spor
dünyasında dopingin söz konusu olması mümkün değil. Çünkü sporcular bu yüksek
mükâfatları… Dünyanın hiçbir ülkesinde olmayan bin, 1.500, 2 bin altınları,
sadece ilk adım müsabakalara katılmış olmaktan kaynaklanan 30, 60 altınları
bölüşebilmek kadar güzel bir şey var mı? Ve ne acıdır ki bakın, Türkiye, Londra
Olimpiyatları’na katılırken Sayın Bakan sorduğumuz soru önergelerine verdiği
cevaplarda birçok yanlışı bir arada göstermektedir.
Değerli milletvekilleri, 2000
Sydney Olimpiyatları’na 10 branşta 62 sporcuyla katılmışız ve 3 altın, 2 bronz
almışız. 2004 Atina Olimpiyatları’na 10 branşta 67 sporcuyla katılmışız; 3
altın, 3 gümüş, 4 bronz almışız. 2008 Pekin Olimpiyatları’na 12 branşta 68
sporcuyla katılmışız; 1 altın, 4 gümüş, 3 bronz almışız. 2012 Londra
Olimpiyatları’na 16 branşta 114 sporcuyla, ayrıca başka sporcularımızın,
paralimpik sporcularımızın da katılımıyla 2 altın, 2 gümüş, 1 bronz
alabilmişiz. Ama bütün bunlar için verilen ödüllere baktığımızda cumhuriyet
tarihinin en büyük ödülleri ve hatta şampiyonlarımızı kutluyoruz, elbette ki
alsınlar birtakım ödülleri ama bu ödülün spor ve sporcu kimliğine ve ülkenin
şartlarına ve dünyadaki uygulanabilir olan diğer eş değerlerine bakılarak
sisteme konması lazım. Siz eğer bir sporcuya 1.500 altını, 2 bin altını, bin
altını bir müsabakada, bir olimpiyatta kazanma imkânı olarak veriyorsanız bu
sporcu bir defalık kumar oynar, her şeyi göze alır. Eğer siz 150-180 sporcuyla
katılarak antrenörlerin –bazı zamanlarda dile getirdiğimiz gibi- eğer rüşvetle
millî takıma sporcu alıp o altınları paylaşması gibi bir yol hâline geldiyse
seçimleri sporcuların, daha müsabakalara katılmadan antrenörüne 30, sporcusuna
60 altın vererek bu altınların paylaşılmasını ve kaynağın israf olmasını temin
ediyorsanız, o zaman bana Türk sporunu doğru yönettiğinizi söyleyemezsiniz.
Değerli milletvekilleri,
burada bir şeyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Türk sporu yönetilememektedir,
doğru yönetilmemektedir.
Ve, Sayın Bakandan şunu rica
ediyorum, sizlerden de istirham ediyorum… Burada iki taraf var. Birisi icranın
başında olan Sayın Bakan, birisi de o Sayın Bakan hakkında parmaklarını
kaldırarak şehadet edecek olan siz milletvekillerisiniz. Sayın Bakan, bütün bu
belgeler ve bilgiler ışığında Gençlik ve Spor Bakanlığı bir keşmekeşin
içindedir. Belki çok iyi niyetlisinizdir ama bu iyi niyet Türk sporunu
istismardan kurtarmamıştır. Belki bu iyi niyetiniz suçlu olduğunuz anlamına
gelmeyebilir ama şikeden, dopingden bu skandallara varıncaya kadar gelinen
nokta sporun doğru yönetilemediğidir. Dolayısıyla, en doğrusu buradaki
insanları vicdanlarında sorumlu tutmadan sizin bu görevi yapamadığınız
gerekçesiyle görevinizden ayrılmanızdır.
Ve siz milletvekillerine
sesleniyorum: Dünyalık kurgusu, maalesef, bazı bakanlıklarda çok ama çok
gündeme gelmiştir. Bazıları Lale Devri’ni yaşamaktadır, Lale Devri saadetini
yaşayanlar vardır. Federasyonların sırtından, başka alanlardan bu Lale Devri
yaşantısı âdeta Türkiye’de örtbas edilmeye çalışılmakta ama mızrak çuvala
sığmamaktadır.
Ve sizlere sesleniyorum
değerli milletvekilleri: Başkalarının dünyalığı için siz şehadet parmaklarınızı
da kaldırarak kendi ahiretinizi karartmayın. Buralardaki skandallar dünyayı
sarmıştır. İşte, Taekwondo Federasyonunda olan skandal, yarınlarda Türkiye'nin
başına iş açacak skandaldır. Ne demek, bir sporcunun kuralardaki, finale
yaklaşan kuralardaki ismi “Elif Soytürk” olarak skorboardlarda çıksın ama orada
yarışan, “Elif Aybüke Yılmaz” isminde bir kız olsun. Böyle bir skandalı
Türkiye'nin başına kim örüyorsa, bunun hesabını kim sormuyorsa en az onun kadar
suçludur. Bu hesabı Türkiye Büyük Millet
Meclisi sormuyorsa bu suçu işleyen kadar sorumludur. Dolayısıyla, bu hesapların
görülmesi gerekmektedir ve Türkiye bu keşmekeşlikten kurtarılmalıdır.
Tekrar söylüyorum, Sayın
Bakan belki çok iyi niyetli olabilir, Sayın Bakanın belki birtakım şeyler
gözünden kaçmış olabilir, Sayın Bakan belki başkaları tarafından ikna edilmiş
olabilir ama Sayın Bakana düşen, Türkiye
Büyük Millet Meclisinde işaret eden milletvekillerini bazı vicdani
mesuliyetlerden, parti disiplini, grup disiplini içerisinde hareket ederek o
vicdani mesuliyetten kurtarması bir insanlık görevidir diyorum ve gensorunun
işleme alınmasını istiyoruz.
Hepinize en derin saygılarımı
sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Uzunırmak.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Sayın Erdoğan Toprak.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ERDOĞAN
TOPRAK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri -Spor Bakanlığımızın
dopingle ilgili, gensorusuyla ilgili- Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini
açıklamak için huzurunuzdayım. Öncelikle, yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Bazı kurumlar vardır ki bu
kurumlar siyaset üstüdür. Bu kurumlarda siyaset gütmezsiniz çünkü bunların
hepsi bizim ortak değerimizdir. Gençlik de spor da bu salonda bulunan herkesin
ortak değeridir. Çünkü biz millî takımımızın başarısıyla hep beraber mutlu oluruz,
yenilgisiyle hep beraber üzüntü duyarız. Türkiye yüzde 50’si 30 yaşın altında
genç bir nüfusa sahip. 30 yaşın altında genç bir nüfusa sahip olan ülkede eğer
bu gençleri hedefe doğru yöneltebilirseniz, bu ülkenin başarısı olur ama eğer
bu genç nüfusu doğru yönetemezseniz, bu, döner sizi vurur.
Cumhuriyet Halk Partisi
olarak bugüne kadar spor politikalarında Hükûmeti sürekli destekledik,
partizancılık yapmadık, ayrım yapmadık ama Spor Bakanlığı sürekli buraya spor
yasaları getirdi. Bazı kanunlarda… 2011’de çıkan spor kanunuyla ilgili,
Cumhuriyet Halk Partisi hatipleri çıkıp şu kürsüden “Bu kanun doğru değil, bu
kanundan katkı almazsanız, bu kanun kısa sürede bu ülkede büyük bir tahribat
yaratır.” dedi ama sizler bu hatiplere kulak vermediniz ve o kanun ne yazık ki
bir ay sonra iflas etti. Bir ay sonra iflas ettiği için siz 2011’de Parlamento
açılır açılmaz buraya bir kanun getirdiniz ve bu kanunu tekrar yasalaştırmak
zorunda kaldınız.
Değerli arkadaşlarım,
üzülerek şunu söyleyeyim: Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosu bir matbaa gibi
çalışıyor. Doksan yıllık geçmişi olan bir parlamentonun bu kadar hızlı yasa
çıkartması övünülecek bir şey değil, bu utanılacak bir şeydir. Doksan yıllık
bir parlamento olacaksınız, bu parlamento sabaha kadar matbaa gibi kanun çıkartacak.
Bu, şunu gösterir, sizin sistemlerinizin oturmadığını gösterir, sizin
kanunlarınızı keyfî çıkarttığınızı gösterir. Kanun çıkartabilirsiniz ama kanun
çıkartırken taraflara kulak verirsiniz, uzmanlara kulak verirsiniz, muhalefet
partisine kulak verirsiniz. Ama, bugüne kadar ne yazık ki bu Parlamentoda
muhalefetin görüşlerinin yeterince karşılık bulduğunu sanmıyorum.
Bugün de burada doping
yasasını konuşacağız. Değerli arkadaşlarım, dopingle ilgili biraz sonra oylama
olacak. Hükûmet yetkilileri muhalefetin verdiği önergeye -bilmiyorum ama- umut
ediyorum “Evet” oyu verir. 600 tane numune alınan Akdeniz Oyunları’nda 90 tane
dopingli çıkmasını nasıl izah edeceksiniz? 600 tane numune alınacak, 90 tane
dopingli çıkacak ama iktidar partisi kendi çoğunluğuyla bu konunun karşısında
nasıl duracak? Bu evlatlar bizim evlatlarımız. Bu evlatlarımıza sahip çıkmak
bizim görevimiz. Bu evlatlarımızı dopinge yönelten nedeni burada tartışmazsak,
biz burada gensoruyla ilgili bir araştırma yapmazsak bu evlatlarımızın vebali sanıyorum
hepimizin sırtında olur.
Değerli arkadaşlarım, bir
parti kimliğiyle değil, sporun içinden gelen biri olarak şunu söylüyorum,
dopingle ilgili tespitim şu: Benim gördüğüm eksik, sporda dopingi teşvik eden
federasyonlardır, sporda dopingi teşvik eden bugün ülkenin spor politikasını
yöneten kişilerdir. Neden biliyor musunuz? Çünkü, sporda sürekli gerileme var,
sporda başarı yok. Ben, iktidar partisinin master spor politikasının ne
olduğunu bilmiyorum. On bir yıldır tek başına bu ülkeyi yöneteceksiniz ama
olimpiyatlara baktığınızda sürekli gerileyen bir Türk spor politikasını
göreceksiniz.
Bakın, elimde yıllara göre
madalyalar var olimpiyatlarda. İktidar partisi enflasyonla ilgili verilerle
oynayabilir -TÜİK kendi ellerinde, TÜİK’e giderler, istediği verileri alırlar-
iktidar partisi medyayla kendisini başarılı gösterebilir, kendi PR’ını iyi
kullanabilir ama iki tane alan vardır ki bu torpili kabul etmez: Bir tanesi
spor, bir tanesi de sanattır. Biz sporda uluslararası alana çıktığımızda bizim
karşımıza şu rakamlar çıkıyor, AKP iktidarı döneminde sürekli gerileyen,
madalya sayısı düşen bir grafik çıkıyor.
Değerli arkadaşlarım, ne
derseniz deyin “Başarılıyız.” diyebilirsiniz, Sayın Bakan biraz sonra buraya
çıkıp “Ben başarılıyım.” diyebilir ama 2004’te 10 tane madalyamız var, 2008’de
8’e düşüyor, 2012’de 5’e düşüyor yani sürekli gerileyen bir madalya performansı
var yani ben AKP iktidarının spor alanında başarılı olduğuna inanmıyorum. İşte,
benim başarı grafiğim burada. “Neden başarılı olamadı?” diye kendime soruyorum,
daha önce bu görevi yapan biri olarak soruyorum: Çünkü, arkadaşlar, iktidar
olarak -ne yazık ki, üzülerek- spora siyaseti bulaştırdınız, spora siyaseti
bulaştırmamalıydınız. Seçimi kaybeden milletvekillerinizi federasyon başkanı
yaptınız, bakan danışmanlarını federasyon başkanı yaptınız, Toto’daki, oradaki,
buradaki yöneticilerinizi getirip federasyon başkanı yaptınız. Böyle bir
federasyon başkanlığı anlayışında sizin spordan başarı beklemeniz mümkün mü?
Bir başka şey daha yaptınız.
Önemli federasyonlar vardır, Futbol Federasyonu gibi, Basketbol Federasyonu
gibi, Voleybol Federasyonu gibi... Değerli arkadaşlarım, sporun içinden
gelenler bilir, Futbol Federasyonunda da, baskette de, voleybolda da insanlar
projelerini yarıştırırdı. Şimdi, projeler yarışıyor mu, sandıkta adaylar
yarışıyor mu? Hayır. Nerede yarışıyor? Başbakanlık koridorlarında ve Bakanlık
koridorlarında. Ya, sorarım size: Bakanlık koridorlarında o cirit atan
federasyon başkanları, projelerini sunmadan o yönetime gelen federasyon başkanları
bu ülkede sporu bir adım ileri götürebilir mi değerli arkadaşlarım?
Değerli AKP milletvekilleri,
size soruyorum: Spor bizim gençliğimizse, geleceğimizse neden bu alana siyaseti
bulaştırıyoruz, neden ehil olanları buraya getirmiyoruz? Öyle bir kanun
getirdik ki federasyonların… Federasyonlar özerktir, serbesttir ama kusura
bakmayın, federasyonlar sözde özerk. Bütçesini kendisi karşılamayan bir
federasyon özerk olamaz, göbeğinden Bakanlığa bağlı bir federasyon özerk
olamaz. Sen bütçesini vereceksin, hiçbir kaynağı olmayacak, göbeğinden sana
bağlı olacak, o federasyon özerk olacak; bırakın canım bunu. Federasyonla
ilgili endişelerim var. Size karşı kendi projeleriyle adam gibi gelmek
isteyenleri o koltukta oturtmuyorsunuz. Neden? Çünkü Spor Genel Müdürlüğünün
federasyon seçimlerinde fazlasıyla üyesi var. Arkadaşlar, bu, özerklik değil;
oraya kendi adamlarınızı dolduracaksınız üye olarak, istediğinizi
seçtireceksiniz, istemediğinizi seçtirmeyeceksiniz, sonra bu federasyon “özerk”
diyeceksiniz.
Değerli arkadaşlarım, bazı
federasyonlara -Sayın Bakanıma öncelikle söylemek istiyorum- harcamaları
yükleyerek, bütçelerini kullanarak Türk gençliğine ihanet ediyorsunuz, önce
harcama yaptırıp sonra belli federasyonların bütçesine kaynak aktararak. Çok
ciddi bir iddia söylüyorum: Bu, Türk gençliğine ihanettir, sizi dinlemeyen
federasyonları seçtirmemeniz de ihanettir. Türkiye kendi ayakları üzerinde
durmak istiyorsa, Sayın Başbakanın dediği gibi, genç bir nüfusla yoluna yürümek
istiyorsa gençliği siyasetinize alet edip o gençliğin geleceğini karartmamamız
lazım.
Bu ülkede sporun arkasında
durduk, olimpiyatların arkasında durduk, olimpiyatlarda Hükûmete açık destek
verdik ama olimpiyatlara çıkmadan önce, ondan beş ay önce TRT’de bir programa
çıktım -orada AKP’nin bir milletvekili de vardı, CD’si burada- TRT’de dedim ki:
“Bakın, arkadaşlar, bu kafayla giderseniz olimpiyatları alamazsınız. Biz
İspanya’yla aynı çıkarız, Tokyo bu olimpiyatları açık ara alır.” Bir tane spor
yetkilisi kalkıp da “Bunda neye dayanıyorsun?” demedi bana. Bu gençlik benim,
ben sizin de evlatlarınızı seviyorum ama ben bu ülkede sporun içinden gelen
biri olarak… Bir tanesinin bana gelip “Yahu, neye dayanarak sen Tokyo’nun açık
ara alacağını…” söylemedi, eksikleri de söyledim ben.
Ama Sayın Başbakanı oradan
alıp olimpiyatlara götürdünüz. Nereden gitti Sayın Başbakan? Rusya’dan gitti.
Rusya’da ne vardı? G-20 zirvesi vardı. Değerli arkadaşlarım, G-20 zirvesinde
Sayın Başbakan ne istiyordu? Komşusu Suriye’ye savaş açma kararını çıkarmak
istiyordu. Oradan uçup yirmi dört saat sonra Arjantin’e gitti, olimpiyatlarla
ilgili. Orada neyi söyledi? “Efendim, olimpiyat barıştır, dostluktur,
kardeşliktir. Biz dünyadaki kardeşliği savunuyoruz, bu olimpiyatları bize
verin. Müslüman bir ülkeyiz, olimpiyatlar bize gelirse -lobilerde onu
söylüyordu- biz bu ülkede kardeşliği bu dünyaya getiririz.” E, peki, demezler
mi “Sen yirmi dört saat önce komşun, Müslüman ülkeye savaş için lobi
yapıyordun, bu mu samimiyet?” Yani böyle bir şey olabilir mi? Olimpiyatlarda
Cumhuriyet Halk Partisi olarak sonuna kadar arkanızda durduk ama Sayın Bakanın
“tweet” atıp “Kına yakın!” demesini gerçekten içime sindiremiyorum. Bu ülkede
76 milyonun tamamı olimpiyatları almasını istiyordu. Sayın Bakana bu mu
yakışır, “tweet” atması? Ve “Biz olimpiyatları aldık.” edasındaydılar,
kutluyorlardı.
Ben başka bir kutlama daha
hatırlıyorum. “Avrupa Birliğine giriyoruz.” diye gündüz Kızılay’ın göbeğinde
havai fişek atıldı. Ya, arkadaşlar, insaf! Benim bildiğim, havai fişek gece
atılır. Avrupa Birliğine de girmedik, Kızılay’ın göbeğinde de niye attınız,
anlamadım? Aynısı olimpiyatlarda oldu. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, bu
gençlik hepimizin. Olimpiyatlara da destek veriyoruz, arkanızdayız. Gidin alın,
ne gerekiyorsa yapmaya hazırız ama olimpiyatlarda hazırlığınız yoktu. Bir
arkadaşım kalkıp demedi ki: “Ya, sayın milletvekilim, sen bunu söyledin ama
bunun nedenlerini gel, bize açıkla. Bak, olimpiyatlar için daha birkaç ayımız
var. Gidip yetkililerden olimpiyatları isteyeceğiz.” Değerli arkadaşlarım, bana
kalkıp Türkiye’de on bir yıllık iktidarınız döneminde başarılı geçen bir spor
organizasyonunu gösterin. Dünya 3’üncüsü bir futbol takımı aldınız, şu anda
elemelere giremiyor. Neden? Çünkü projeleri yarıştırmıyorsunuz. Başbakanlık
koridorlarında talimatla görev tevzi ediyorsunuz. Ne oldu o Filenin Sultanları?
Ne oldu o 12 Dev Adam? Yerlerde sürünüyor. Neden? Çünkü siyaseti getirip sporun
göbeğine oturttunuz.
Tekrar ediyorum: İki alan
vardır. Sporun ve sanatın siyasete hiçbir gücü olmaz, sizin de olmaz.
İstediğiniz kadar federasyon başkanlarınızı kendi partinizden yapın. Ne
yaparsınız, biliyor musunuz? Kendi evlatlarınıza kendi elinizle ihanet etmiş
olursunuz. Bunu da söylemiş olayım.
Değerli arkadaşlarım, bununla
da kalmadı. Sporda niye başarısız? Her bakan kendisine göre bir proje kuruyor.
Bakın, son gelen Sayın Bakanımız 81 tane ilin 60’a yakın il müdürünü
değiştirdi. Bıraktım, bizim dönemden kalan il müdürlerini attınız, yahu kendi
döneminizden gelenleri de attınız. Yahu bu kadar mikroya inerseniz nasıl bu
ülkeyi kucaklarsınız? Nasıl 76 milyonun kardeşliğinden bahsedebilirsiniz? İlçe
müdürlerinin neredeyse tamamını değiştirdiniz.
Değerli arkadaşlarım, bu
ülkenin en büyük sorunu, değerli tüm Parlamentodaki arkadaşlarım, yetişmiş
insan sorunudur. Çok insan yetiştiremiyoruz. O yetiştirdiğimiz, sizin
döneminizden gelenleri de kastediyorum, onları alıp kenara koyarsanız bu ülke
bunun altından kalkamaz. Yani siz 81 ilin 60’a yakınını değiştireceksiniz,
ilçelerin neredeyse tamamını değiştireceksiniz, onları merkeze alacaksınız,
orada maaşlarını da belli bir şeyin altında tutacaksınız, vallahi yukarıdakinin
de bir adaleti var, herhâlde onun da bildiği olur, onu da söylemiş olayım.
Bir başka nokta, Herkes İçin
Spor Federasyonu’nun bütçesinin nasıl dağıldığını merak ediyorum. Benim ne
demek istediğimi herhâlde sağımdaki arkadaşlar anlarlar.
Bir başka nokta ne hikmetse
bu ülkede 2 tane şehre çok büyük katkı yapılıyor, yardım yapılıyor. Bir tanesi
Konya, bir tanesi Samsun. İyi de arkadaşlar, bu ülkede 81 tane vilayet var.
Nedir yani bu 2 tane ilin hikmeti nedir? Nedir bu 2 tane ile giden bütçe? Bu 2
tane ile giden bütçeyi burada da açıklamasını isterim. Bakın, burada size
söylüyorum değerli milletvekili arkadaşlarım, 2 tane ilin bütçesi de benim
dikkatimi çekmiyor değil.
Spor çok önemli bir alandır.
Sağlıklı yaşamdan, bu ülkenin tanıtımından, bu ülkenin uluslararası
başarısından… Nijerya’yı birçok insan bilmezdi ama dünya kupasında Nijerya’nın
başarısından dolayı bu ülkeyi hepimiz tanıdık. Cumhuriyet Halk Partisi olarak
eleştirmek değil, bir kere, olimpiyatlara aday olan Türkiye’nin ayıbı, olan
olimpiyatta 26 branşta yarıştıracağı yeterince sporcu yok. Olimpiyatlara
adayız. Peki, olimpiyatlara aday bir Türkiye'nin kaç branşta yarıştıracağı
sporcu var uluslararası kriterleri geçen? Yarısı. Peki, on bir yıldır bu ülkeyi
tek başınıza yöneteceksiniz uluslararası alanda yarıştıracağınız sporcunuz
olmayacak. Bu sizin ayıbınız değil mi, tüm Türkiye'nin ayıbı değil mi?
“Olimpiyatlar” demek… Akdeniz Oyunları’nı yaptık, Erzurum’da oyunları yaptık…
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye’de önemli olan oyunları yapmak değil, o oyunlarda yarıştıracak
sporcuları yaratmaktır, önemli olan budur. (CHP sıralarından alkışlar) Türkiye
Cumhuriyeti bir organizasyon şirketi değil. Parayı bastırırsınız, organizasyon
yaparsınız, hiç önemli değil ama önemli olan, yetiştirdiğiniz evlatlarınızın o
minderde yarışması, dopingli çıkmadan, alnı ak, İstiklal Marşı’nı çaldırarak o
madalyayı takmasıdır. Ama, üzüntüm şu: Siyaseti bu kadar sporun içerisine
koyduğunuz zaman ülkenize ihanet etmiş olursunuz. Bunun spor politikası da
vardır değerli arkadaşlarım, sürem yetmediği için giremiyorum.
Millî Eğitim Bakanlığıyla…
Başarılı sporcularımızı niye istisna dışı bırakmıyoruz? Dünyanın her tarafında
vardır, bazı çocukların matematiğe kabiliyeti vardır ama bazı çocukların
yüzmeye kabiliyeti vardır. Ama, dünyada gelişmiş ülkelerde belli branşlarda
kabiliyeti olan öğrenciler bazı derslerden muaf olur. Millî Eğitim Bakanlığıyla
Spor Bakanlığının böyle bir anlaşması var mı? Ben bilmiyorum. “Olmasını ister
misin?” İsterim.
“Ben bu kadar tesis yaptım.”
Değerli arkadaşlarım, Türkiye tesis enkazı içerisinde. Niye biz devlet
kurumlarındaki, Millî Eğitim Bakanlığındaki, bir sürü bakanlıktaki tesisleri
belli günler Spor Bakanlığının bünyesine alıp da gençlerimizi orada
kullanmıyoruz? Ben bu kadar zengin miyim her yerde tesis yapmaya? Spor Genel
Müdürlüğünde bazıları ihale yapmaya meraklı olabilir, onu saygıyla karşılıyorum
ama devletin birikiminden faydalanacaksınız değerli arkadaşlarım, devletin
birikiminden faydalanacaksınız. Gençlik ve Spor Bakanlığının görevi tribünleri
bölmek, kulüplerin iç işine müdahale etmek değil. (CHP sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ERDOĞAN TOPRAK (Devamla) –
Biraz sonra buraya değerli yetkililer gelecekler.
İlave süre var mı Sayın
Başkanım?
BAŞKAN – Yok.
ERDOĞAN TOPRAK (Devamla) –
Peki.
Değerli arkadaşlarım, son
olarak şunu söylemek istiyorum: 600 tane numuneden 90 tanesi dopingli çıkan bir
yapıyı eğer içinize, vicdanınıza sığdırıyorsanız karar sizin.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Toprak.
Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına Kütahya Milletvekili Sayın Vural Kavuncu.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA VURAL
KAVUNCU (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gençlik ve Spor
Bakanımız Sayın Suat Kılıç hakkında gensorunun açılmasına ilişkin verilen
önerge üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, çok
değil daha birkaç hafta önce, 5 Kasım tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde
grubu bulunan tüm partilerin vermiş olduğu önergeler doğrultusunda, Türk
sporunda yaşanan doping sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Komisyonun kurulmasına karar vermiştik. O gün yapılan
görüşmelerde tüm siyasi parti milletvekillerimiz gruplar adına düşüncelerini
ifade ettiler. Konunun Türk sporunun önemli sorunlarından biri olduğu konusunda
tüm siyasi parti grupları hemfikir oldu. “Bu konuyu enine boyuna konuşalım,
alınması gereken önlemleri beraberce belirleyelim.” dedik ve oy birliğiyle bu
Komisyonu kurduk. Kurulan Komisyon, konuyla ilgili çalışmalarını yaparak Türkiye
Büyük Millet Meclisine raporunu sunacak ve inanıyorum ki spor dünyamızın
üzerinden doping gölgesinin kaldırılmasına yönelik tedbirlerin alınması için
önemli çalışmalar yapacaktır.
Peki, aradan bu kadar kısa
bir süre geçmesine rağmen, verilen bu gensoru önergesinin amacı nedir?
Belirtilen gerekçeye bakıyoruz: Gençlik ve Spor Bakanımızın kamuoyunda “Sporda
başarılıyız.” algısı yaratma ve bu algıyı siyasi iktidara tahvil etme isteği
sporculara cesaret vermekteymiş. Peki, yaptıklarımızı anlatmayalım mı? Gensoru
gerekçesini böyle söylüyorsunuz ama işin aslı şu: Asıl sizi rahatsız eden konu,
AK PARTİ hükûmetleri ve Sayın Gençlik ve Spor Bakanımız Suat Kılıç ile elde
edilen başarılarımız. Toplum tarafından bu gerçeklerin görülüyor olması, takdir
ediliyor olması, hizmetlerimiz karşılığında milletimizin Hükûmetimize karşı
olan teveccühünün, takdirinin de artarak devam ediyor olması, sizi rahatsız
eden bu. Önümüzde, yapmamız gereken o kadar yasama çalışması beklerken gündemin
bu şekilde meşgul edilmesinin nedeni bu. Ancak biz bundan rahatsız olmuyoruz.
Bize bir kere daha gerçekleri anlatma fırsatı verdiğiniz için sizlere teşekkür
etmemiz gerekiyor.
Değerli milletvekilleri,
Anayasa’mızın 59’uncu maddesinde devletin her yaştaki Türk vatandaşlarının
beden ve ruh sağlığını geliştirecek tedbirler alacağı, sporun kitlelere
yayılmasını teşvik edeceği ve başarılı sporcuyu koruyacağı hüküm altına
alınmıştır. Anayasa’nın verdiği bu sorumluluk içerisinde, sporun bir yaşam
tarzı hâline getirilerek toplumun tüm katmanlarında yaygınlaştırılması, farklı
spor dallarının gelişmesinin sağlanması ve uluslararası yarışmalarda başarılı
olacak sporcuların yetiştirilmesi ve korunması çalışmalarını yürütüyoruz.
Ülkemizin son yıllarda sportif alanda kazandığı başarılar, tesis sayısındaki
artış ve düzenlediği başarılı uluslararası spor organizasyonlarıyla büyük
mesafeler kat edildi. 1 altın olimpiyat madalyası yerine 1 milyon gencin spor
yapması çok daha anlamlı bir durum yaratır diye düşünüyorum.
Bakanlığımızın bu alandaki
çalışmalarından da kısaca bahsetmek isterim. Spora başlama yaşında bulunan
çocuklarımızın eğitim ve öğretimlerini aksatmadan elit sporcu olarak
yetişmelerini sağlamak amacıyla kurulmuş olan spor okullarında, 7 branşta
toplam 1.500 sporcu öğrenciye hizmet veriliyor. Bakanlığımızın bu çalışmaları
sonucunda 2011 yılında 2 milyon 888 bin olan lisanslı sporcu sayısı bu yıl 4
milyon 687 bine ulaşmıştır. Antrenör sayımız 2003 yılında 20 bin civarında iken
bu rakam 150 bini aşmıştır. Türk sporuna ve spor kulüplerine sporcu kaynağı
sağlamak amacıyla 81 vilayette, il spor merkezlerinde 2011 yılında 444 bin
çocuk ve genç çeşitli spor dallarında spor yapma imkânına kavuşmuştur. Bu
rakam, 2013 yılı itibarıyla da 833 bin gencimiz şeklinde gerçekleşmiş
olacaktır.
Hâlihazırda Bakanlığımız
bünyesinde bulunan gençlik merkezi sayısı 171’dir. Yatırım programında 155
gençlik merkezi daha bulunmaktadır. Bakanlığımız kurulduğunda 65 bin olan
gençlik merkezleri üye sayısı, yapılan proje ve faaliyetler neticesinde 420
binlere kadar ulaşmıştır.
Üniversite gençliğimizin
spora teşvik edilmesi amacıyla başlatılan ÜNİLİG’de basketbol, voleybol, masa
tenisi, salon futbolu, korumalı futbol, buz hokeyi, ragbi ve tenis olmak üzere
9 spor dalında faaliyetler yapılıyor, henüz ikinci yılında olmasına rağmen
yoğun ilgi görüyor. ÜNİLİG 2013-2014 sezonunda 6.124 sporcunun katılımıyla en
çok katılımlı lig olma yolunda hızla ilerliyor.
Bakın, size Bakanlığımızın
2014 yılı bütçesiyle ilgili çarpıcı birkaç rakam da vermek istiyorum: Yüksek
Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü için öngörülen 2014 yılı bütçe
ödeneği toplam 5 milyar 862 milyon 584 bin liradır. Bu rakam 2002 yılında
sadece 494 milyon liraydı. Gene Spor Genel Müdürlüğü için 2014 yılı bütçe
ödeneği toplamı 920 milyon 744 bin liradır. 2002 yılında ise bu rakam sadece 86
milyon liraydı.
Yüksek Öğrenim Kredi ve
Yurtlar Kurumunda yapılan yeniliklerle -nasıl göz ardı edersiniz- 2002 yılında
451.550 öğrenciye öğrenim kredisi verilirken 2013 yılında toplam 1 milyon 304
bin öğrenciye burs veya öğrenim kredisi veriliyor. Katkı kredisini kaldırdık.
Öğrencilerimize ödenen kredi miktarı artırıldı. 2002 yılında öğrencilere ödenen
kredi miktarı sadece 45 lirayken 2012 yılında bu miktar 260 liraya yükseldi.
Yurtlarda ise 2002 yılında 77
il, 59 ilçede 193 yurtta 188 bin yatak kapasitesi var iken 2012 yılında 81 il,
138 ilçede ve yurt dışında da 1 adet olmak üzere toplam 344 yurtta 308 bin
kapasiteyle hizmet verilmeye başlandı. 2013 yılında, spor tesisleri yatırımları
için 295 milyon 333 bin liralık başlangıç ödeneği tahsis edildi, yıl içinde
revizeyle birlikte 501 milyon 503 bin lira ödeneğe ulaşıldı.
Cumhuriyet tarihinin en büyük
spor yatırımı olarak nitelendirilen yatırımlar kapsamında, 25 adet stat inşası
içinde olmak üzere toplam 789 spor tesisi inşaatı bulunuyor. Çeşitli illerde
farklı projelerle 48 yüzme havuzu, 267 sentetik futbol sahası, 155 gençlik
merkezi, 193 spor salonu, 21 atletizm pisti ve 80 tane diğer spor tesislerinden
213 adedi Sayın Başbakanımız tarafından geçtiğimiz günlerde toplu açılışla
ülkemize kazandırıldı. Diğerlerinin de yapımı ya da projeleri devam ediyor.
Bakanlığımızın önemli
projelerinden birisi, spor alanında gelişmiş ülkelerin tamamında bulunan
olimpiyat enstitüsünün ülkemizde kurulmasıdır. Bakanlığımız ile Hacettepe
Üniversitesi arasında yaklaşık 200 milyon TL maliyeti olan olimpiyat enstitüsü
kurulması yönünde mutabakata varılmıştır. Bunlardan çok daha iyisini biz
Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsünde Türk sporcusunun hizmetine sunmak
üzere harekete geçirdik.
Gene, 2013 yılında ülkemiz
Mersin 2013 XVII. Akdeniz Oyunları, 2013 WTA Tenis Kadınlar Şampiyonlar Ligi,
2013 Dünya Okçuluk Şampiyonası, U-20 Futbol Dünya Kupası gibi büyük
uluslararası organizasyonlara başarıyla ev sahipliği yapmıştır. Bunlardan,
Mersin’de gerçekleşen Akdeniz Oyunları, altı yıl önce Yunanistan’a verilmiş,
ancak oyunlara iki yıl kala yaşadığı ekonomik krizi bahane ederek iade
edilmişti. Türkiye olarak devreye girdik. Kısa süre içerisinde, bir buçuk yıl
içerisinde sıfırdan 14 tesis yapıldı, 30 tesis yenilendi. Yaklaşık 500 milyon
liralık bütçeyle girildi. Mükemmel bir organizasyon ile ülkemize büyük bir
prestij kazandırıldı ve sportif anlamda tarihî başarılara imza atıldı. Oyunlar
tarihinde ilk defa 2’nci olduk. Tarihimizin en yüksek sayıda madalyası ve altın
madalyasını aldık. XVII. Akdeniz Oyunları toplamında İspanya’yı geçerek 4’üncü
sıradan 3’üncü sıraya yerleştik.
Bizim başarı öykümüz budur.
Daha önceki dönemlerde sizlerin de içinde yer aldığı hükûmetlerde sporda hangi
başarı öyküleriniz varsa buyurun sizleri de dinleyelim.
Sayın milletvekilleri, doping
tarih boyunca olagelmiştir, olacaktır da. Doping, sportif rekabet yerine, adil
olmayan, hile içeren, rakiplerini dolandırarak ekarte etmeye dönük
girişimlerdir; kabul edilemez, hiledir, sporla, centilmenlikle ilişkisi yoktur.
Spor dediğimiz konu bir
yarışma gibi algılanıyor genellikle ama aslında spor, yarışmanın çok ötesinde
bir yaşam şekli. Spor yapan kişi herkes için aynı derecede geçerli kurallara
göre yarışıyor. Bu kuralların temel nedeni eşitliktir, yarışan kişiler arası haksız
rekabet olmamasıdır; bu, aslında spor kültürünün çok temelini oluşturuyor ve
aslında bu eşit yarışmayı topluma örneklemek mümkün. Bunu toplumda bireylerin
eşit koşullarda yaşaması, birbirine saygı göstermesi, haklara saygı göstermesi
gibi de düşünebiliriz. Spordaki başarı kişinin kendi gücünü antrenmanla ortaya
çıkarması ve en iyi noktaya ulaşması zemininde düşünülür ve çok uzun süreler
yapılan antrenmanlar sonucunda bir dereceye ulaşılır. Herkes bilir ki, kendi
kapasitesiyle buraya ulaşması gerekmektedir. Ulaşamadığı zaman ulaşan kişiye
saygı göstermeli, ulaşamayan kişi de o zaman saygı görür, o zaman alkışlanır.
Spor kendini geliştirmedir;
başkasıyla savaşmak, başkalarıyla mücadele etmek, ondan üstün gelmeyi istemek
değildir. Siz kendinizi geliştirdiğinizde doğal olarak ortaya çıkan bir
sonuçtur. Spor, hem beden olarak hem
ruhsal olarak hem de sosyal olarak
kendini geliştirmektir. Durum böyle olunca bir
başkasının önüne geçmek için ödüller kazanmak, prestij kazanmak için
bazı maddeler kullanmak ve o yöntemleri uygulamak doping anlamına geliyor; o
yüzden doping, bu mutabakatı bozar, bu kuralları bozar, haksız olarak başkasının önüne geçmeye
yol açar. Mutluluğun bir hapla başarılabileceği düşüncesi, insandaki mücadele
ve mukavemet azmini törpülüyor, böylece bir hapla mutlu olunsa bile geride
anlatılacak bir öykü kalmıyor, “Bunu ben kendi gayretimle başardım:”
denilebilecek bir anlatı oluşmuyor ama diğer önemli bir konu da, kullanılan
maddeler sağlığı tehdit ediyor.
Doping maddeleri içerisinde
en sık kullanılan anabolik steroidler ve uyarıcılar olmak üzere iki temel grup
var, daha pek çok madde, ilaç ve yöntem de mevcut. Anabolikler kuvvet artışı
sağladığı için kuvvet isteyen dallarda, uyarıcılar ise patlayıcı güç gerektiren
birtakım spor dallarında kullanılıyor. Ayrıca, bu maddeler antrenman
kapasitelerini de artırıyor. Sporcunun doping maddelerini kullanıp kullanmadığı
sporcudan alınan idrar ve kan örneklerinin laboratuvar analizleri sonucunda
ortaya çıkıyor. Eğer sporcu doping maddeleri kullanmışsa sporcunun idrarında
veya kanında doğrudan doping maddesi ya da metabolitleri tespit edilebiliyor.
Bütün sporcuların idrar ve kan örneklerini alıp incelemek maliyetli olacağı
için analizler “örnekleme” denilen bir yöntem ile yapılıyor. Örnekleme
sisteminde, dereceye giren sporcular arasından rastgele seçilmiş olanlara,
bazen de dereceleri çok hızlı gelişim gösterenlere de analizler yapılıyor.
Ancak, daha önce doping maddesi kullandığı tespit edilmiş sporcusu veya
antrenörü olan ülkeler kırmızı listeye alınıyor, onların örnekleri daha detaylı
inceleniyor. Ayrıca, Bakanlığımız tarafından biyolojik pasaport çalışmalarına
da başlanıldı. Burada sporcunun geçmişteki tüm analizleri, tahlilleri,
fizyolojik kapasiteleri kayıt altına alınacak. Analizlerde doping maddesi
tespit edilmediği hâlde biyolojik pasaportta büyük değişimlerden dolayı elenen,
dünyada, örnekler ve isimler de var.
Kullanılan maddelerin sağlığı
tehdit ettikleri çok iyi biliniyor. Bunlar daha önceki konuşmalarda defalarca
zikredildiği için ben tekrar zikretmiyorum. Ancak, bunların bir kısmı kısa veya
uzun vadede ölüm riskiyle sonuçlanan bazı sonuçlara kadar yol açabiliyor. Yirmi
yıl önce doping etkisi olduğu düşünülen, listeye alınan maddeler listelerden de
çıkarıldı. Örneğin, tansiyon düşürücü ilaçlar olan beta blokerler eskiden bazı
federasyonlarda listeydi ama şu anda bunlar çıkarıldı. Bazen de zamanında
örnekleri temiz çıkan sporcularda seneler sonra doping maddelerine
rastlanabiliyor. Analiz yöntemleri hızla gelişiyor ve belki bizim “hakkıyla şampiyon”
dediğimiz bir isim on sene sonra karşımıza dopingli bir sporcu olarak da çıkma
riskine sahip olabiliyor.
Sporcu doping skandallarının
günah keçisi durumunda ama bu, muhakkak bir başkasının katkısıyla yapılıyordur.
İlacı birisi buluyor, antrenöre empoze ediyor, yöneticisi göz yumuyordur. Bütün
bunları hep birlikte değerlendirmek lazım.
Değerli milletvekilleri,
Bakanlığımızca bu yönde ciddi çalışmalar var, kısaca onlardan da bahsetmek
isterim.
Sporcuları yasaklı madde
kullanımına sevk eden en önemli etkenlerden biri de Ödül Yönetmeliği’ndeki
ödüllerin yüksekliği olduğu, yönetmelikteki ödüllerin yüksek olmasından
kaynaklı, sporcularda önemli bir motivasyon oluşmuş olduğu ve yasaklı madde
kullanma açısından da bir etken olduğu görüldü. Bundan dolayı dopingin
faktörlerinden birisi olarak gösterilen Ödül Yönetmeliği’nde ödülleri yarı
yarıya indirdik. Olimpiyatta altın madalya alan bir sporcunun… Ani ölümlere yol
açabilmesi, ileride sorun çıkarabildiğini biliyoruz. Dolayısıyla dopingle de
mutlaka savaşmak gerekiyor. Yönetmeliklerimizde ödülü 2 bin tam cumhuriyet
altın iken altın ödülü bine indi. Gene gümüş ödüllerinde de benzer indirimler
yapıldı.
Dopingli madde kullanan
sporcuların yanında antrenörlerinin de aynı şekilde cezalandırılması yönünde
yönetmelik değişikliği yapıldı. Bu şekilde doping kurallarını ihlal eden
sporcuların antrenörlerinin antrenörlük belgelerinin iptal edilmesi sağlandı.
Dopingle mücadelede hızlı bir
şekilde sonuç alınabilmesi amacıyla, federasyon disiplin kurullarının bu tür
soruşturmaları üç ay içinde tamamlaması yönünde yönetmelik değişikliği yapıldı.
Sporcu ve antrenörlerinin
yasaklı maddelerin neler olduğu ve kullanımı konusunda yeterli bilgiye sahip
olmadığı da gözlendi. Hâlbuki, sporcu, vücuduna giren bir maddeden birinci
derecede sorumludur. Mesela piyasada satılan basit ağrı kesicilerin içerisinde
uyarıcı nitelikte maddeler de bulunabiliyor. Sporcu, hiçbir şekilde “Bana
verdiklerinin ne olduğunu bilmiyordum.” gibi gerekçelerin arkasına sığınamaz.
Bu bilgisizlik de kötü niyetli ya da bu işi gelir kapısı olarak gören
kişilerin, yasaklı maddeleri istediği gibi pazarlamasına imkân veriyordu. Bu
eksikliği gidermek için biraz evvel bahsettiğim olimpiyat enstitüsünün
kurulmasıyla ilgili çalışmalar devam etti.
Özel Beden Eğitimi ve Spor
Tesisleri Yönetmeliği hükümlerine tabi vücut geliştirme, fitness salonlarından
çok rahatlıkla yasaklı maddelerin temin edilebildiğinin bildirilmesi üzerine
valiliklerden bu hususta gerekli hassasiyetin gösterilmesi ve ilaçların
satışlarının da engellenmesi istenmiştir.
Bakanlığımızca antrenör ve
sporcuların eğitim çalışmalarına hız verilmiştir.
Yapılan soruşturma sonucunda
sporcuların doping içeren maddeler kullananlardan olanları yasal işlemler ve
disiplin cezalarına tabi tutulmuştur.
Bir diğer önemli gelişme ise
Sağlık Bakanlığı ile Gençlik ve Spor Bakanlığı tarafından ortaklaşa yürütülen
ve İstanbul’da kurulması planlanan sporcu sağlığı merkezidir. Bu merkezde, spor
hekimliği kliniklerinde toplumda bireylerin sağlığının korunması ve
geliştirilmesi için fiziksel aktiviteye katılımın arttırılması hedeflenecektir.
Değerli milletvekilleri,
UNESCO tarafından hazırlanan Sporda Dopinge Karşı Uluslararası Sözleşme 2007
yılında Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmişti. Türkiye Dopingle
Mücadele Talimatı 2011 yılında gene ajans tarafından onaylanarak yürürlüğe
girdi. Spor Genel Müdürlüğü ve Türkiye Millî Olimpiyat Komitesi arasında 2011
yılında imzalanan protokol uyarınca, Türkiye’de dopingle mücadeleyi
kurumsallaştırarak etkin bir şekilde yürütmek amacıyla Dopingle Mücadele
Komisyonu kurulmuştur. Bu komisyon, 2020 Olimpiyat Oyunları’na aday olabilmek
için dopingle mücadele kurallarına uyumlu, konulması gerekli ön koşulları
yerine getirmiştir. Bu komisyonda, dopingle mücadele konusunda uluslararası
deneyime sahip, konularının uzmanı bilim insanları görev yapmaktadır.
Bu gelişmeler uyarınca, 2011
yılında yapılan WADA kurucular toplantısında Türkiye, dünya dopingle mücadele
kurallarına daha önce uyumsuzken uyumlu ülkeler listesine alınmıştır. Böylece,
Millî Olimpiyat Komitesi Dopingle Mücadele Komisyonu olimpiyat oyunlarına aday
olabilme koşulu olan, mücadele kurallarına yüzde yüz uyumlu bağımsız bir
mücadele kuruluşu olarak WADA’nın da onayını almıştır.
Değerli milletvekilleri,
Millî Olimpiyat Komitemiz, Dopingle Mücadele Komisyonumuz 2013 yılında da
ulusal bazda 648 müsabaka içi ve müsabaka dışı doping kontrol örneği almıştır.
Bu komisyon çalışmaları için Bakanlığımızca bugüne kadar 2 milyon TL kaynak
aktarılmıştır. 2013 yılında Türkiye Atletizm Federasyonu sporcularından alınan
örneklerden 45’inde, Türkiye Halter Federasyonundan alınan örneklerden 34’ünde,
Vücut Geliştirme Fitness Federasyonu sporcularından 8’inde, Güreş
Federasyonundan 2’sinde ve Taekwondo Federasyonu sporcularından alınan
örneklerden 1’inde bir ya da birden fazla yasaklı madde saptanmıştır. Doping kontrol
örneklerinde yasaklı madde saptanan sporcularla ilgili disiplin süreçleri
talimatları uyarınca ulusal federasyonları takip etmiş ve öngörülen cezalar
verilmiştir.
Ayrıca, ülkemizde kurulan
Hacettepe Üniversitesindeki Türkiye Doping Kontrol Merkezi şu anda
faaliyetlerine devam etmektedir. Bir ara, akreditasyonu kaybolan bu
merkezimizin şu anda tekrar akredite olmasıyla ilgili çalışmalar son aşamaya
gelmiş ve Bakanlığımız 500 bin lira da bu noktaya kaynak aktarmıştır.
Bütün bunlardan sonra,
Gençlik ve Spor Bakanlığımız dopinge karşı etkin ve kararlı mücadelesini
sürdürmektedir. Sayın Bakanımız daha önce yaptığı konuşmalarda da mesajlarını
açık olarak vermiş; federasyon ise federasyon, yöneticiyse yönetici, antrenör
ise antrenör, sporcu ise sporcu hiçbir tolerans gösterilmeyeceğini açık olarak
vurgulamıştır. Doping sayısındaki artış dopingin yapılma oranlarındaki
artışıyla ilgili değil, bu, kararlı mücadele ile tespit sayılarındaki artıştan
kaynaklanmaktadır; takdir edilmesi gereken bir konudur. Kurulmuş olan komisyon
ile de alınması geren ek önlemler yol haritamız olacaktır.
Bu düşüncelerle gensoruya ret
cevabı vereceğimizi belirtiyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kavuncu.
Hükûmet adına, Gençlik ve
Spor Bakanı Sayın Suat Kılıç.
Buyurun (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri; hakkımda
verilmiş olan gensoru önergesinin ön görüşmeleri nedeniyle söz almış bulunuyorum.
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Çok saygıdeğer
milletvekilleri, gensoru önergesi üzerinde söz alan değerli milletvekilleriyle
önerge sahipleri adına söz alan milletvekilimize görüş ve beyanlarını burada
açıklamış olmalarından dolayı teşekkür ediyorum. Benim ifade edeceğim bazı
hususlar tekrar mahiyetinde olacak onun için öncelikle kusura bakmamanızı
sizlerden rica ediyorum. Çünkü daha çok yeni, 5 Kasım 2013 tarihinde yine,
Türkiye'deki doping olaylarının incelenmesi ve alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinde bütün siyasi parti
gruplarının ortak kararı doğrultusunda bir araştırma komisyonu kurulmasına,
yapılan görüşmelerin nihayetinde karar verildi. O nedenle, orada da aynı
süreler aşağı yukarı gruplar tarafından kullanıldı. Bakıyorum, tek farklılık
şu: Önerge sahipleri adına burada on dakikalık bir konuşma yapıldı, on dakikası
dışında bütün mahiyet aynı çerçevede cereyan etmiş olacak.
Çok saygıdeğer
milletvekilleri, yine tutanaklarda da gereken bilgilerin yer alması amacıyla
bazı hususları tekrar mahiyetinde sizlerle paylaşıyorum. Sporcular neden doping
yapar? Doping olarak adlandırılan etken maddelere bir sporcu niye ihtiyaç
duyar? Maddeler hâlinde bunları sıralamak istiyorum:
Sporcunun sportif performansını
artırma arzusu veya ihtiyacı.
Sporcunun yaklaşan müsabakaya
yönelik olarak antrenmanlarının sayısını artırma arzusu veya ihtiyacı.
Sporcunun ödüller veyahut
başka nedenlerle kısa yoldan, hak ettiğine etmediğine bakmaksızın, temiz kirli
ayrımı yapmaksızın başarı elde etme arzusu.
Kuşkusuz en önemli madde olan
eğitimsizlik ve cehalet ve bu eğitimsizliğin, cehaletin giderilmesi konusunda
kulüplerin, federasyonların, antrenörlerin üzerine düşeni yapma konusunda devam
ede gelen isteksizliği.
Antrenörlerin sporcu
üzerinden kazanç elde etme arzusu.
Bazı istisnai durumlarda,
aslında, tamamen tedavi amaçlı olarak kullanılan birtakım ilaçların aynı
zamanda yasaklı listede bulunan etken maddeleri içeriyor olması.
Sporcularda doping sonrasında
ortaya çıkan öylesine büyük yan etkiler var ki aslında doping yapmanın makul
gözüken, nedeni olarak gözüken bütün etkenlerini ortadan kaldırmaya yetebilecek
düzeyde, bir teki bile doping yapmayla alakalı motivasyonun bütün unsurlarını
ortadan kaldırmaya yetecek düzeyde. Bunları da yine en çok bilinenlerden
başlayarak sizlerle paylaşmak istiyorum: Kalp rahatsızlıkları zaten işin
olmazsa olmazı. Ritim bozukluğu, kalp büyümesi, kalp krizi ve kalp krizine
dayalı ölümler. Ama bu ölümlerin pek çoğu maalesef literatüre, dopinge dayalı
ölüm olarak geçmiyor, âdeta sıradan, rutin kalp krizi olayı gibi yansıtılıyor
ya da bu şekilde raporlanıyor. Bedende değişik bölgelerde beyinde, ciğerlerde
tümör oluşumu. Karaciğer ve böbrek gibi iç organ bozuklukları. Kısırlık,
kadınlarda yüz ve vücutta kıllanma ve ses kalınlaşması, yüz ve vücutta yoğun
sivilce oluşumları, saldırganlık ve depresif davranışlar ve yine kadınlarda,
erkeklerde hormonal dengelerin bozulmasından dolayı değişik fiziksel
etkileşimler.
Değerli milletvekilleri,
doping konusu ele alınış biçimi itibarıyla sanki sadece Türkiye’nin ve Türk
sporunun bir meselesiymiş gibi yansıtılıyor. Oysa, doping bugün bütün dünya
sporunun, bütün olimpik branşların, bütün iddialı ülkelerin en büyük baş belası
durumunda. Daha yeni IOC Başkanlığına seçilen Alman Olimpiyat Komitesi üyesi ve
yeni Olimpiyat Komitesi Başkanı Thomas Bach’ın ifade ettiği bir cümle var:
“Dopingle mücadeleyi terörle mücadele ciddiyetiyle ele almak zorundayız ve
dopingle mücadeleye terörle mücadeleye benzer ölçekte kaynaklar ayırmak
durumundayız. Dopingle mücadeleye bir yerde başlanır bırakılırsa mücadelede
başarıya ulaşmak mümkün değil.” Yaklaşım bu, IOC’nin yaklaşımı bu, WADA’nın
yaklaşımı bu, bugün, ülkemizde Türk spor yönetiminin de yaklaşımı bundan
kesinlikle farklı değil.
Doping sadece bizi etkileyen,
bizi olumsuz yönde imaj kaybına maruz bırakan bir konu değil. Bugün, bir
Jamaika’nın yaşadığı problemler sporla ilgilenen, spor konusunda bilgiye dayalı
olarak konuşan herkesin malumu. Aynı Jamaika özellikle 100 metrede ve
atletizmin diğer branşlarında dünya çapında pek çok olimpiyat markasını
yetiştiren ülke. 100 metre erkeklerde dünyanın en iyi 8 derecesine sahip
sporculardan 6’sının sonradan yasaklı madde kullandığı sporla ilgilenen,
özellikle atletizmi takip eden herkesin bildiği bir realite. Amerika Birleşik
Devletleri’nden millî sporcu Tayson Gay, eski dünya rekortmeni; yine atlet
Asafa Powell ve yine olimpiyat madalyalı atlet Ben Johnson bu isimler arasında.
Bir diğeri, 2000 Sydney Olimpiyatları’nda 5 madalya birden kazanan Marion
Jones’sa daha sonra doping skandalına karışmış ve olimpik bütün madalyalarını
Olimpiyat Komitesine iade etmek durumunda kalmıştır. Olimpiyatlardan tam yedi
yıl sonra 3’ü altın toplam 5 madalyasını iade etmek zorunda kalan bir sporcu
Jones. Fransız bisikletçi, 7 defa dünya şampiyonluğu olan bir sporcu,
literatüre geçen en önemli bisikletçilerden biri, Armstrong. O da yine bildiğiniz gibi doping kullandığıyla ilgili
ithamları kabullenmek ve itiraf etmek durumunda kaldı. Bunlar, daha çok ama çok
yeni gelişmeler.
Oransal birkaç hususu sizlerle
paylaşmak istiyorum, geçen sefer de bu oranı verdim aslında: 2013 yılının yıl
sonu verileri henüz elimizde değil, yıl sonu geldiğinde bunları da
konuşabileceğiz. 2012 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan toplam
8.490 tane kontrol var. 374 doping ihlali var bu kontrollerde; oran 4,41. 2012
yılında ülkemizde yapılan toplam 2.233 kontrol var. Ülkemizdeki 2.233 kontrolde
30 ihlal var; oran 1,34.
KEMAL DEĞİRMENDERELİ (Edirne)
– Sayın Bakan, bizde yüzde 15.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Devamla) – 2013 yılında, bugün itibarıyla yapılan 2.291 kontrolde
dopingli sporcu oranı 6,28.
Burada üzerinde durmamız
gereken konu şudur: 2013 yılında Türkiye’de -Amerika Birleşik Devletleri’ni şu
an bir kenara bırakıyorum- 2013 yılında numuneye oranla dopingli sporcu sayısı,
yine Türkiye’de 2012 yılında alınan numune sayısına oranla dopingli sporcu
sayısı, oransal kıyaslamalar; bu, önemli bir veridir. 2012 yılında Türkiye’deki
oran 1,34, 2013 yılında 6,28. Bu grafiğe bakarak Türkiye’de doping konusunda
bir patlama vardır diyebilir miyiz? Değerli milletvekilleri, bu grafiğe bakarak
“Türkiye’de doping konusunda bir patlama vardır.” diyemeyiz ama bu grafiğe
bakarak “Türkiye’de spor yönetimi dopingle mücadele konusunda IOC ve WADA
talimatlarına uyma hususunda sağlam ve tartışmaya mahal bırakmayacak bir
kararlılık içinde mücadeleye devam etmektedir.” diyebiliriz. Bu tablo, bu
performans bunun göstergesi.
Çok saygıdeğer
milletvekilleri, Türkiye’de 2012 senesinden önce alınan numunelere, dopingli
sporcu sayısının kıyaslamalarına itibar edemiyoruz şundan dolayı: Numuneleri
alan federasyonlar, numuneler alınmadan önce sporcuların ve kulüplerin numune
alınacağından haberi var, Türkiye Dopingle Mücadele Komisyonu yok. Dopingle
Mücadele Komisyonu 2011 yılında kuruldu. Hacettepe Üniversitesindeki Türkiye
Doping Kontrol Merkezi yok. Türkiye Doping Kontrol Merkezi biliyorsunuz, geçmiş
senelerde lisansı iptal edildiğinden dolayı uzun süre numune alamadı.
Kuruluşunu yeni gerçekleştirdik. Hacettepe Üniversitesiyle birlikte çalışıyoruz
bu konuda ve şu an numunelerini aldı, test denemelerine başladı. Önümüzdeki
yıldan itibaren Hacettepe Üniversitesi Türkiye Doping Kontrol Merkezi
numunelerin bilimsel ve WADA tarafından onaylı sonuçlarını artık bize de -başka
ülkelerin numuneleri konusunda- diğer ülkelerin federasyonlarına da
verebilecek. Dolayısıyla, artışın nedeni son birkaç yılda doping kullanan
sporcu sayısının artması değildir. Habersiz, ani baskınlarla alınan numuneler
yoluyla sağlanan, tartışmaya mahal bırakmayacak bir sıkı denetim sürecidir.
Biyolojik pasaportun detayına
girmiyorum. Biyolojik pasaport meselesi, artık IOC ve WADA’nın tartıştırmadığı
bilimsel bir yolculuk, bilimsel bir serüven. Bu, şu demektir: Bir sporcu 2020
yılında bile olimpiyat madalyası kazanacak olsa veya 2020 yılında bile dünya
madalyası kazanacak olsa, dünya şampiyonu olacak olsa, 1 Ocak 2015’ten sonra
WADA’nın yürürlüğe girecek yeni bir kuralı var, artık numuneleri sekiz yıl
süreyle değil on yıl süreyle saklama mecburiyeti getiriyor WADA. Dolayısıyla,
2020 yılında Japonya’da olimpiyat madalyası kazanacak olan bir sporcunun 2010
yılından itibaren verdiği bütün numunelerin biyolojik pasaport değerlerine ve
bedensel etkileşimlerine bakılacak. Bu çok önemli bir yenilik. Buna göre biz bu
süreci yönetiyoruz. Yani biz dopingi yönetmiyoruz değerli milletvekilleri,
bunun farkına, ayrımına herkesin varması lazım. Biz dopingi yönetmiyoruz, biz
dopingle mücadeleyi yönetiyoruz ve bu bir hükûmet kararlığıdır. Bunun tek
başına bir bakan tarafından sürdürülebilmesi mümkün değil. Ben her şeyden evvel
Sayın Başbakanımıza ve Hükûmetimizin ilgili bütün birimlerine, bütün
unsurlarına yürekten teşekkür ediyorum. Dopingle mücadele konusunda Türk
sporunun ve sporcusunun geleceğini düşünen eğilim ve inisiyatiflerinden dolayı.
Çok dillendirilen bir konu
var. Deniliyor ki: “2004 yılında Ödül Yönetmeliği’ni değiştirdiniz, olimpiyat
şampiyonlarına, dünya şampiyonlarına, Avrupa şampiyonlarına çok yüksek rakamda
ödüller koydunuz, dolayısıyla ödüller sporcuyu dopinge teşvik ediyor.” Değerli
milletvekilleri, normalde yüksek ödül iyi bir şeydir. İyi bir şeyin kötü bir
motivasyon yaratmaması lazım ama madem böyle denildi, biz Ödül Yönetmeliği’ni
yeniden düzenledik. Olimpiyatta 1 altın madalya kazanan sporcunun 2 bin
cumhuriyet altını ödül limiti vardı, bunu bine indirdik, olimpiyatta gümüş
madalya kazanan sporcunun 1.500 tam cumhuriyet altını ödül limiti vardı, bunu
600’e indirdik yani yarıdan da aşağıya indirdik. Olimpiyatta bronz madalya alan
bir sporcunun bin tam cumhuriyet altını ödül limiti vardı, bunu da 300 altına
indirdik yani yüzde 30’una. Yüzde 30’una ve yüzde 50’sine kadar ödülleri
indirdik.
Şu konu edildi: “Olimpiyata
sporcular götürülürken peşinen 60 cumhuriyet altını verdiniz.” Evet, verdik. Ne
için verdik? Şu an sağımda oturan Spor Genel Müdürümüzden önceki Spor Genel
Müdürü arkadaşımız “Olimpiyata gidecek kafiledeki her bir sporcumuza spor
yönetimi olarak 60 cumhuriyet altını vereceğiz.” diye bir sözde, bir taahhütte
bulundu. “Devlette devamlılık esastır.” dedik, sporcuda bu motivasyon var, biz
bu motivasyonu bozmamalıyız, giderken morallerini dağıtmamalıyız, bu yaklaşımı
ortaya koyduk.
Şimdi, mücadeleye devam
ediyoruz, en ufak bir tereddüt yok. Sol tarafımda oturan Rüştü Hoca, Türkiye
Dopingle Mücadele Komisyonunun yöneticiliğini, koordinasyonunu sürdürüyor.
Bünyesinde çalıştığı kurum Türkiye Millî Olimpiyat Komitesi. Türkiye Millî
Olimpiyat Komitesindeki bu faaliyeti finanse eden kurum Gençlik ve Spor
Bakanlığı. Rüştü Hoca, profesör, Ankara Üniversitesinde spor hekimi ve şu an
bir ekip hummalı, dikkatli, habersiz ama çok özenli biçimde numuneleri ani
baskınlarla alıyor ve gereğini harfiyen yerine getiriyor, bu konuda kalbiniz
müsterih olsun.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın
Bakan çok başarılı! Bu kadar olumsuzluğa karşı bu kadar rahat konuşuyor.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Devamla) – Dopingin bir zehir olduğuna inananlardanım. Hükûmet olarak dopingin bir zehir olduğuna,
insan fıtratına aykırı olduğuna, kız ve erkek gençlerimiz üzerinde olumsuz
bedensel etkileşimlere yol açtığına kaniyiz, bu mücadeleye devam ediyoruz.
VELİ AĞBABA (Malatya) –
Burama geldi ya! Türkiye olimpiyatlarda, madalyada yirmi yıl geriye gitti.
Burama geldi ya, böyle bir şey yok ya. Vallahi kutlamak lazım Sayın Bakanı.
Biraz da eleştirilere cevap verseniz Sayın Bakan.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Devamla) – Yeni yapılacak düzenlemeler var: Sporcunun ödenmemiş ödülleri
ödenmeyecek eğer doping çıkarsa. Federasyon başkanları mesuliyet altına girmiş
olacak. Sporcusunda doping çıkan antrenörün lisansı iptal edilecek. Ayrıca çok
önemli bir şey; konu federasyonların disiplin kurullarına intikal ettiriliyor.
HASAN ÖREN (Manisa) –
Turgutlu Belediyesine verdiğin arabayı söyledim, gösterme elinle! Elinle
gösterme! Arabayı 2 misline sattınız.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Devamla) – Federasyonların disiplin kurullarına intikal ettirilen
konuların hangi sürede neticeye bağlanacağına ilişkin herhangi bir süre kaydı
yok. Bunu üç aya indirecek bir düzenlemeyi şimdi getiriyoruz.
Değerli milletvekilleri, AK
PARTİ Hükûmetinin refleksi ve Başbakanımızın spora olan düşkünlüğünün bir
yansıması olarak şimdi yeni bazı adımlar atıyoruz.
Bir; Vural Kavuncu Hocam -ki
tıp profesörüdür- konuyu çok detayıyla aslında işledi. Hacettepe
Üniversitesiyle birlikte 200 milyon liralık yatırımla Beytepe Kampüsü’nde
Türkiye Olimpik Sporlar Enstitüsünü kuruyoruz. Japonya’da var, Fransa’da var,
Almanya’da çok eski yıllardan bu yana var, Amerika’da da var. Japonya’dakinden
daha iyi, Fransa’dakinden, Almanya’dakinden, Amerika’dakinden de çok çok daha
iyi bir olimpik sporlar enstitüsünü Beytepe Kampüsü’nde kuruyoruz.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın
Bakan, biraz da eleştirilere cevap verseniz. Verecek cevabınız yok ki neye
vereceksiniz?
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Devamla) – Ayrıca, Eryaman’da Olimpiyat Hazırlık Merkezimizi faaliyete
açtık.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Türkiye olimpiyatlarda yirmi yıl geriye
gitti, yirmi yıl; hâlâ konuşuyorsunuz ya!
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) –
Güreşi bile batırdınız, güreşi!
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Devamla) – 200 yataklı oteli, olimpik havuzu, atış poligonları, spor
salonları, atletizm pisti, diğer yönetsel ve sağlık birimleriyle birlikte
Eryaman Olimpiyat Enstitüsü de hizmete girmiş bulunmaktadır.
Bu hafta sonu Trabzon’da
Akyazı Spor Kompleksinin temelini attık. Bir gün öncesinde biz Trabzon Olimpiyat
Hazırlık Merkezini açtık. Trabzon Olimpiyat Hazırlık Merkezini açarken
Türkiye’de bölgesel 12 tane olimpik hazırlık merkezini hizmete açtık. Buralar
olimpiyatın merkezi olacak. Antrenörüyle, mentoruyla, psikoloğuyla,
diyetisyeniyle bütün buralar Türk sporunu ayağa kaldıracak…
HASAN ÖREN (Manisa) –
Kaldırdın! 12 Dev Adam nerede, 12 Dev Adam?
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Devamla) – …ve yeni olimpik vizyonu sistematik hâle getirecek bir
yaklaşım olarak şekillenecek.
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Seçim
propagandasını bırak!
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Devamla) – 12 Dev Adam konu edildi.
VELİ AĞBABA (Malatya) – 12
Dev Adam nerede? Güreş nerede? Futbol nerede? Madalya nerede?
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, 12 Dev Adamı “12 Dev Adam” olarak
kabullendiğimiz dönem AK PARTİ hükûmetleri dönemidir. Bu ülke 12 Dev Adamı AK
PARTİ hükûmetleri döneminde duydu.
VELİ AĞBABA (Malatya) –
Nerede 12 Dev Adam, nerede?
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Sayın Başkan, duyamıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Bakan gayet
güzel baş ediyor.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Devamla) – “Filenin Sultanları ne oldu?” dediler, Filenin Sultanları ne
oldu? Filenin Sultanları tarihinde ilk defa 2012 yılında Londra
Olimpiyatları’na gitti.
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) –
Sorulara cevap ver Bakan, sorulara!
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Devamla) – Filenin Sultanları tarihinde ilk defa gittiği Londra
Olimpiyatları’nda dünyanın takdirini kazanan bir performans ortaya koydu.
Siz unuttunuz, ben unutmadım;
Potanın Perileri ne oldu? Basketbol Bayan Millî Takımımız tarihinde ilk defa
olimpiyatlara gitme hakkını kazandı.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Her
tarafa siyaseti kattın, millî takımın hocasına, kimin millî takıma gireceğine,
kimin nerede oynayacağına…
BAŞKAN – Sayın Ağbaba, yeter
artık!
VELİ AĞBABA (Malatya) – Ama
Sayın Başkan, eleştirilere cevap versin.
BAŞKAN – Anladım, tamam da
ama oturduğun yerden olmaz.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Devamla) – Londra Olimpiyatları’nda, ilk defa katılıyor olmasına rağmen
olimpiyat 5’inciliği derecesini almayı başardı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Zaman daralıyor, size birkaç
tane grafik göstereyim.
HASAN ÖREN (Manisa) – Arabayı
göstereceksin, sattığın arabayı! Kendi belediyene sattığın arabayı
göstereceksin!
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Devamla) – Size birkaç tane grafik göstereyim. Son dört yılda yapılan
dünya şampiyonalarında alınan madalya sayıları, değerli milletvekilleri, buraya
bakın.
VELİ AĞBABA (Malatya) –
Üzülüyorum, üzülüyorum. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olarak üzülüyorum,
utanıyorum.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Devamla) – Tabii, hanesinde tükenen, kursağında bir şey kalmayan, pek
çok şey söyleyecektir. Dünya şampiyonaları: 2009 yılında kazandığımız madalya
sayısı 214, 2010 yılında 225, 2011 yılında 216, 2012 yılında 268, sadece dünya
şampiyonaları. Gördüğünüz gibi hükûmetlerimiz döneminde alınan sportif
önlemler, tesisleşme, spora yapılan yatırımın grafiklere yansıması bu şekilde.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bir diğeri değerli
milletvekilleri, olimpiyatlara gidilen yıllarda genelde ülkelerin madalya
sayıları düşer, o nedenle baz rakam olarak olimpiyatlara gidilen yıllarda
yapılan dünya şampiyonalarında alınan madalyalar hesaba katılır. 2000 yılı,
bizim hükûmetlerimizden önceki son olimpiyat yılı, 2000 Sydney…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın
Bakan, siz çok başarılı bir hatipsiniz, bu kadar kepazelikle ilgili iki tane
eleştiriye cevap vermediniz.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Devamla) – …63 madalyası var Türkiye’nin dünya şampiyonalarında 2000
yılında. 2004 Atina Olimpiyatları yılı, Atina Olimpiyatları yılında Türkiye’nin
dünya şampiyonalarındaki madalya sayısı 118.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın
Bakan, bin tane eleştiri var, bir tanesine cevap vermediniz.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Devamla) – 2008 Pekin Olimpiyat yılında Türkiye’nin dünya
şampiyonalarındaki madalya sayısı 161 ve 2012 Londra Olimpiyat yılı,
Türkiye’nin dünya şampiyonalarındaki madalya sayısı 2012 yılında 268.
VELİ AĞBABA (Malatya) –
Türkiye’yi sporda rezil ettiniz!
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Devamla) – Anlayana önemli bir rakam, anlamak isteyene önemli bir rakam.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
VELİ AĞBABA (Malatya) – Bu
kadar olur.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Devamla) – Bir diğer grafik, Akdeniz Oyunları çok konuşuldu, Akdeniz
Oyunları grafiğine de şöyle bir göz atalım.
BAŞKAN – Bana niye elinizi
sallıyorsunuz?
VELİ AĞBABA (Malatya) – Ne
yapayım, duymuyor!
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Devamla) – Akdeniz Oyunları’nda, 1993 senesinde 62 tane madalyamız var.
Yine Akdeniz Oyunları’nda 2001 senesinde 63 tane madalyamız var. Yine Akdeniz
Oyunları’nda 2005 yılında 61 tane madalyamız var.
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) –
Sayın Başkan, bozuk plak gibi…
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Devamla) – Akdeniz Oyunları’nda 2009’daki madalya sayımız 65, 2005’teki
73, şöyle bakarsanız grafiğe, Akdeniz Oyunları’nda, Mersin’de yapılan Akdeniz
Oyunları’nda 2013 yılındaki madalya sayımız 127. (AK PARTİ sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) – Kaç
tanesi geri alındı, kaç tanesi?
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Devamla) – Ve Akdeniz Oyunları tarihinde…(CHP sıralarından gürültüler)
Değerli milletvekilleri gurur
duyun, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, bu ülkenin birliğine, dirliğine
inanan insanlar olarak...
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Lan
git!
VELİ AĞBABA (Malatya) – Ne
alakası var! (CHP sıralarından gürültüler)
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Devamla) – …ay yıldızlı bayrağın dalgalanmasından, dalgalanırken
İstiklal Marşı’nın okunmasından gurur duyan insanlar olarak mutlu olun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
Mersin’de İstiklal Marşımızı
sporcularımız 47 kez okutmayı başardı, bu çok önemli.
Bir diğer rakam, şuraya bakın
şuraya! 2002 senesine bakın, önemli bir gösterge, lisanslı sporcu sayısı nedir?
2002 yılında lisanslı sporcu sayısı 278 bin, 2002’deki lisanslı sporcu sayısı.
Gel bugüne bak, bugün lisanlı sporcu sayısı 4 milyon 732 bin. (AK PARTİ
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) –
Kırkpınar Başpehlivanı doping yaptı, doping.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Devamla) – Kırkpınar’da ne zamandan beri doping olduğunu nereden
biliyorsun? Kırkpınar’da ne zamandan beri doping olduğunu nereden bilecek?
Bilmesi mümkün değil. İlk defa bu sene…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Devamla) – Sayın Başkanım, süreme ilave edecek misiniz bilmiyorum.
BAŞKAN – Biliyorum, edeceğim.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Devamla) – Sayın Başkanım, süreme…
BAŞKAN – Devam edin, devam
edin siz.
Sayın Ağbaba, rica ediyorum…
Bakın, bu gürültüden…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Ama
Sayın Başkanım, kanımıza dokunuyor.
BAŞKAN – Tamam canım da şimdi
herkes yerinden bağırınca… Bu taraf bağırıyor, bu taraf bağırıyor, sonuç olarak
hiç kimse hiçbir şey anlamadı Sayın Bakanın söylediğinden. Ne yapacağız şimdi?
Buyurun.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, Kırkpınar’da ilk kez bu sene
müsabakalardan aylar öncesinden başlayarak sporcuların doping numuneleri
alındı. 2011 yılında altın kemer verildi, 2012 yılında altın kemer verildi,
2013 yılında altın kemer verildi ama bu işin üzerine kararlılıkla gitmenin bir
nişanesi olarak, bu işin üzerine cesaretle gitmenin bir nişanesi olarak dopinge
göz yumulmayacağının tarihe not düşümü olarak altın kemer 3’üncü defa kazanan
sporcudan geri alındı, Edirne Belediyesine teslim edildi, sonra da yeni hak
sahibine. Burada Güreş Federasyonunun da önemli bir refleksi var.
Diyorsunuz ki: “Spor
yönetimine siyaseti karıştırmayın.”
VELİ AĞBABA (Malatya) – Bütün
spor yönetimi atamalarınız siyasi, bütün sporcularınız siyasi…
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Devamla) – Spor yönetimine karıştırmayın dediğiniz siyaset nedir?
Bir: Siyaset bulaşık bir iş
değil, siyaset hepimizin yaptığı iş, temiz bir iş siyaset.
İki: Hem dopingin hesabını
benden soracaksınız…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Devamla) – …hem “Atletizm Federasyonunun başında niye bir sporcu
yönetici var?” diye soracaksınız.
VELİ AĞBABA (Malatya) – İlk
kez Kırkpınar’da başpehlivan dopingli çıktı.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Devamla) – Sayın Başkan, kimseye söz vermediniz biliyorum ama benim…
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
Tamam, bir dakika süre veriyorum, tamamlayın.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Devamla) – İki dakika Sayın Başkan.
BAŞKAN – Yo, yo, bir dakika.
Tamamlayın lütfen.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Devamla) – Atletizm Federasyonu Başkanının görevden alınma nedeni
dopingdir. Halter Federasyonu Başkanının istifa nedeni dopingdir. Şimdi, Vücut
Geliştirme Federasyonunun özerkliğinin kaldırılmasıyla ilgili bir süreç
başlatılacak.
Değerli milletvekilleri, bu
konuda kararlılığımız tam, irademiz sağlam. 789 tane spor tesisini Türk sporuna
kazandırıyoruz. Deniliyor ki: “Bu kadar tesise ihtiyaç var mı?” Evet var. 48
tane olimpik-yarı olimpik yüzme havuzu yapıyoruz Türkiye’de. 193 tane değişik
büyüklüklerde spor salonu yapıyoruz ülkemizde.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın
Bakan, siz de dopinglisiniz, bir insan bu kadar konuşabilir mi ya!
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Devamla) – 25 tane stadyum yapıyoruz Türkiye’de. 21 tane atletizm pisti
yapıyoruz Türkiye’de. 80 tane diğer branşlarda spor tesisi yapıyoruz
Türkiye’de. Toplam 789 tesisle 81 ilimizdeki 76 milyon insanımızın hizmetindeyiz.
Mehmet Özal konusuna gelince;
kendisine verilen resmî bir unvan, resmî bir makam, resmî bir mevki, rütbe söz
konusu değil. Genel Müdürün onayı, Bakan oluru ile kendisine, adı tüzükte,
yönetmelikte, genelgede, kanunda yazılı olmayan bir görevlendirme yapılmış…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Devamla) – …fakat dopingle ilgili araştırma önergesini görüştüğümüz
günün ertesinde hem Genel Müdürlükten Ankara İl Müdürlüğüne ataması
gerçekleştirildi hem de sürece ilişkin soruşturma başlatıldı.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın
Bakan bazı konularda eksik ve yanlış bilgiler vermiştir.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Samsun) – Benim eksik bilgilerimi tamamlayamazsın!
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Onu
isterseniz kamuoyuna açık olarak tartışabiliriz. Her zaman eksiklikleriniz
olabilir. İnsansınızdır, önce insan olduğunuzu bilin.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Samsun) – Sen insan olduğunu bileceksin! Benim insan olduğumu
hatırlatmak sana…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Önce insan olduğunuzu bileceksiniz. İnsan
eksik taşır.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Samsun) – Benim bir eksikliğim varsa ben tamamlarım, sen
tamamlayamazsın, bunu ifade ediyorum.
BAŞKAN – Ben şu anda hiçbir
şey anlamıyorum, bu uğultudan dolayı hiçbir şey anlamıyorum.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın
Başkan, konuyla ilgili bir açıklamada bulunmak istiyorum. Sayın Bakan hem
eleştirilerden hem konunun özünden kaçmıştır; burada, Türkiye Büyük Millet
Meclisi önünde bu konulardan kaçmıştır. Bu yanlış bilgiyi, bu eksik bilgiyi
düzeltmek istiyorum. Müsaade ederseniz iki dakika…
BAŞKAN – Böyle bir usul yok
ama buyurun.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın
Başkan, bilahare ben de…
BAŞKAN – Sırasıyla söz
vereceğim.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
12.- Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın (11/29)
esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın
Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan bütün
eleştirilerden kaçmıştır. Sayın Bakan Teftiş Kurulunu harekete geçirmesi
gerektiği konusuyla ilgili hiçbir soruya, mahkeme kararlarının ne olduğuna
burada cevap verememiştir, vermemiştir, veremez de. Veremeyeceği için, burada
AKP Grubunu da inanın ki bir parti disiplini içerisinde allayıp pullayarak bir
zorlama, kendisini desteğe doğru yöneltmiştir.
Değerli milletvekilleri,
ödüllerin miktarı üzerinde tartışmıyoruz, ödülün sistemi üzerinde tartışıyoruz.
Yabancı ülkeler ödülleri verirken bir defasında bin altın, 500 altın
vermiyorlar. Sporcuya sürekli performansına göre sürdürülebilir başarıya
endeksli ödül yönetmeliği çıkarıyorlar. Dolayısıyla, her şeyden önce mantık
olarak böyle bir mantığa Sayın Bakan gelmeli.
İki: Dopingciler böyle oluyor
da, dünyada doping yapanlardan örnek veriyor da dünyada o dopingin mümessili
olanlar, dopingin müsebbibi olanlar ne olmuş? Görevlerinde olan genel
müdürlerden bakanlara varıncaya kadar ayrılıyorlar. Sadece federasyonlarda
kalmıyor. 2004 yılında Hacettepe akrediteydi ve yetkiliydi. 2011 yılında yeni
kurulan kurumdan dolayı Hacettepe feshedildi. Dolayısıyla, Sayın Bakan 2011’e
gelinceye kadarki süreci yok sayarak bu sorumluluktan kaçamaz, kaçamamalıdır.
Dolayısıyla, buradan Sayın
Bakana tekrar sesleniyorum ve sayın milletvekillerine sesleniyorum:
Başkalarının dünyalığı için kendi ahiretinizi karartmayın. Orası âdeta Lale
Devri yaşamaktadır. Bakanlıklar, Bakanlıktaki birtakım insanlar federasyon bütçelerinden
dünyalığını temin etmektedir, bunlar çok büyük mesuliyettir.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın
Başkan…
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım, ama bu iddialara cevap vermem lazım.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, bir düzeltmeye kalkarken…
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Samsun) – Engin Bey belki bunları söylemeyecek. Bu iddialara şu anda
cevap vermem lazım.
BAŞKAN - Tamam, peki,
buyurun.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, bakın, Sayın Uzunırmak’a usule uygun olmadığını ifade ederek söz
verdiniz, düzeltme yapmak amacıyla.
BAŞKAN – Şimdi Sayın Bakana
söz veriyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Ama şu anda iftirada bulundu kalkıp kürsüden.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
7.- Gençlik ve
Spor Bakanı Suat Kılıç’ın, Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın yaptığı
açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Samsun) – Sayın milletvekili ağır ithamlarda bulundu. Ben geçen sefer de
söyledim benzer ithamlar üzerine. Elinde bir bilgisi olan, belgesi olan gitsin,
en yakın cumhuriyet savcılığına bu belgeleri teslim etsin; bu kadar net, bu
kadar berrak. (CHP sıralarından gürültüler) Bu kadar net, bu kadar berrak.
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) - Geç
onu, geç!
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Devamla) - Taekwondo genel kurulunun iptali meselesine gelince,
üzerinden iki genel kurul geçtikten sonra yargı kararı kesinleşti, üzerinden
iki genel kurul geçtikten sonra. Ve ilgili karar Yargıtay tarafından iki genel
kurul geçtikten sonra onandığı için hukuken ortada onanacak ya da bozulacak ya
da görevden el çektirilecek bir federasyon kalmadı.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) -
Zamanı gelince Yüce Divan da her şeyi görecek.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Devamla) - Bunlar artık sağır sultanın bile bildiği meseleler ama, ne
mutlu ki, söyleyecek bir şey kalmadığından dolayı bu tür konular üzerinden gidilebiliyor.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın
Bakan, Futbol Federasyonu Başkanını kim seçti?
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Devamla) - Bir diğeri, Taekwondo Federasyon ile ilgili iddialar. Teftiş
Kurulu harekete geçti. Zamanı şudur, budur, önemli değil.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –
Allah, Allah! Nasıl zamanı önemli değil ya?
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Devamla) - Ben Teftiş kurulunu ne zaman, hangi yetkiyle harekete
geçirdiğimi kendim çok çok iyi biliyorum.
Türk Millî Tekvando
Takımı’nın Teknik Direktörü aynı zamanda Federasyon Başkanının kardeşidir. Her
ikisi de Konya Selçuk Üniversitesinde öğretim görevlisidir. 21 Kasım 2013
tarihi itibarıyla Taekwondo Federasyonu Millî Takım Antrenörü Ali Şahin
görevden el çekmiştir, soruşturma neticeleninceye kadar görevi bırakmıştır ama
şunu da ifade edeyim…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) -
Soruşturma ne zaman başladı, soruşturma?
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Devamla) - Taekwondo Federasyonu
-olimpiyatta 4 kota vardır- 4 kotaya Bahri Tanrıkulu, Servet Tazegül, Nur Tatar,
3 isimle birlikte gitmeyi başarmıştır; 1 altın, 1 gümüş madalya çıkarmıştır.
Londra’dan Kore’nin çıkardığı madalya adedi sadece 1’dir. Bu Federasyonla
ilgili bunu da ifade etmek isterim.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Doğru
bir şey yok. Futbol Federasyonu Başkanı da siyasi, bu yaptığınız her şey de
siyasi.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Devamla) - Elif Soytürk hakkında bilgi notu geldi, uzunca biraz, onu
okumayacağım. Elif Soytürk hakkındaki iddialar ve Endonezya’nın Bali
Adası’ndaki müsabakaya gidişle ilgili ithamlarınızın da gerçeği yansıtmadığı
apaçık, gün gibi ortada.
Mehmet Özal meselesine
gelince, Mehmet Özal’la ilgili benim şahsımın herhangi bir görev tevdi ya da
terfi takdimi gibi bir durumu söz konusu değildir. Kendisinin şu anda
Bakanlığımızda da, Spor Genel Müdürlüğünde de herhangi bir görevi yoktur.
Ankara İl Müdürlüğü emrinde çalışmalarına devam etmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Devamla) - 2004 yılına yönelik doping iddiasıyla ilgili konudan bizler
de gazetelerde çıktıktan sonra haberdar olduk. Haberdar olduktan sonra da hemen
teftiş kurullarımızı harekete geçirdik.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın
Başkan, bir dakika…
Elif Soytürk’le ilgili olarak
bütün kamera görüntüleri, bütün bilgisayar görüntüleri, müsabakanın bütün
fotoğrafları, Elif Soytürk’ün “skorboard”daki ismi, çekilen kuralar, bütün
bunlar eğer Sayın Bakan tarafından yanlış bilgi olarak nitelendiriliyorsa Sayın
Bakan gözlerini doğan güneşe kapatmış gibi kördür, bunun dışında bir şey
değildir. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Altay…
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın
Başkan, Sayın Bakan yaptığı ana konuşmada muhalefet partisinden gelen hiçbir
eleştiriye cevap vermediği gibi, madalya artış oranıyla ilgili ve doping
izlenim tespitleriyle ilgili hatiplerimizin söyledikleriyle ilgili kuşku
uyandırıcı tablolar, grafikler ortaya koymuştur. Ya Sayın Bakanda bir yanlış
var ya bizim grubumuzun hatibinde bir yanlışlık var.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Onu halk değerlendirecek halk! Millet değerlendirecek, milletvekilleri
değerlendirecek şimdi.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Demin
de değerlendirdik, bu kuşkunun giderilmesi için iki dakikalık söz talebimiz
var.
BAŞKAN – Ben şimdi bir şey
anlamadım gürültüden, Sayın Toprak mı talep ediyor?
ENGİN ALTAY (Sinop) – Biz
grup olarak talep ediyoruz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, zaten bu açıklamalardan sonra…
BAŞKAN – Ya, muhterem, Allah
rızası için, Sayın Elitaş, müsaade edin, anlamadım ki.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, ama usule aykırı yapıyorsunuz!
BAŞKAN – Ya, konuyu
anlamadım, muhterem, konuyu anlamadım, hele bir anlayayım… (AK PARTİ ve CHP
sıraları arasında karşılıklı laf etme)
ENGİN ALTAY (Sinop) – Ya, sen
çık, yönet orayı canım, Allah Allah! Hem orayı yönetiyorsun hem orayı, böyle
şey olur mu ya! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Bağırma, bağırmadan konuş!
BAŞKAN – Sonuçta Sayın Bakan
cevap veriyor.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın
Başkanım, tekrar ediyorum…
BAŞKAN – Sayın Toprak mı söz
istiyor?
ENGİN ALTAY (Sinop) – Evet,
Sayın Toprak’ın iki dakikalık söz talebi var.
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Toprak. (CHP sıralarından alkışlar)
8.- İstanbul
Milletvekili Erdoğan Toprak’ın, Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
ERDOĞAN TOPRAK (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Bakanımızın konuşmasını dinledim.
(Ali Uzunırmak Komisyon
sıralarına birtakım belgeler bıraktı)
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Samsun) – Atma öyle, al bunları!
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Onları oku da dikkate al; oku, belki bir şeyler öğrenirsin! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Samsun) – Ne yapacağımı senden öğrenecek değilim!
ERDOĞAN TOPRAK (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, bu gençlik hepimizin gençliği.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Saygısızlık yapma! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Samsun) – Saygıyı senden öğrenecek değilim!
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Genel Kurula saygılı ol! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Korkmaz,
lütfen…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Bak, orada belgeler veriliyor sana, şu belgelere bir bakar mısın!
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Samsun) – Belge böyle atılmaz! İşine bak sen, işine!
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –
Benden belgeye mi ihtiyacın olur senin? Ne olduğunu takip etmiyor musun?
ERDOĞAN TOPRAK (Devamla) –
Değerli arkadaşlar…
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Ne yapayım Sayın
Toprak, şimdi ara vermem lazım, o zaman sizin iki dakika güme gidiyor.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Yazıklar olsun! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Samsun) – Yazık sana, sana! Belge getirilip şöyle atılmaz!
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
- Akıllı ol akıllı! O belgelere bir
bakar insan!
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Niye
yanlış bilgi veriyorsun!
BAŞKAN – Lütfen, lütfen…
Ben mecburum ara vermeye.
Sayın Toprak’a da saygısızlık etmek istemiyorum. Dolayısıyla, ara verdiğim
zaman düşüyor kardeşim sizin konuşmanız. Lütfen, onun için, sükûneti sağlayıp
sizi de konuşturmaya çalışıyorum.
ERDOĞAN TOPRAK (Devamla) –
Tamam, çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Buyurun devam edin.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın
Başkan, süre…
BAŞKAN – Bakın yani sizin de
bu akıl öğretmenizden bıktım. Bir şeye bakıyorum, elbette ki Sayın Toprak’la
biz beraber konuşuyoruz şu anda. Ben de herhâlde kör değilim. O gürültüden onun
suçu yok, karışmayın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Toprak, yeniden
başlatıyorum, lütfen yeni bir sataşmaya sebep olmadan, Allah rızası için…
Buyurun.
ERDOĞAN TOPRAK (İstanbul) –
Değerli arkadaşlarım, konuşmamın başında söyledim, benim söylediğim şu:
Türkiye’de bu gençlik bizim gençliğimiz, bunun başarılı olmasını istiyoruz.
Rakamlarla şunu söyledim: Bakın, son yıllarda, bizim başarı grafiğimiz nedir? Olimpiyatlarda
uluslararası mindere çıkarken aldığımız başarıdır. Bu başarıda Sayın Bakan
hangi rakamları kullanıyor, bilmiyorum. 2004’te 10 tane madalya almışız,
2008’de 8’e düşmüş, 2012’de 5’e düşmüş. Başarı takdiri sizin, bu bir. (CHP
sıralarından alkışlar)
İkincisi: Sayın Bakanım şunu
söyledi: “Akdeniz Oyunları’nda 127 tane madalya aldık.” Evet, doğrudur ama,
Akdeniz Oyunları bir kriter değil. Suriye’si katılmamış, Mısır’ı sorunlu,
İsrail’i sorunlu -Sayın Genel Müdürüm de
burada- ama şunu da ilave edeyim: Biz zorla, “Ne olursunuz, şuraya sporcu
gönderin de takımı tamamlayalım, yarışmayı başlatalım.” demişiz ve orada sırf
belli branşlarda yarışma yaptırmak için.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) –
Türkiye’nin madalyalarını itibarsızlaştırıyorsunuz şimdi.
ERDOĞAN TOPRAK (Devamla) –
Orada 127 tane madalya aldığımız doğrudur, Bakanımızın söylediği o rakam
doğrudur ama şunu da…
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) –
Türkiye’nin madalyalarıyla gurur duyun gurur!
ERDOĞAN TOPRAK (Devamla)
–…ilave ediyorum: Kaç tane madalya dopingden dolayı geri alındı, onu da burada
söylemesi lazım. Yani, madalyaların yarısı geri gitmiş. (CHP sıralarından
alkışlar)
Bir başka nokta…
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) –
Türkiye’yi itibarsızlaştırmayın.
ERDOĞAN TOPRAK (Devamla) –
Dur, sen bırak şimdi. Lafın varsa buraya gelirsin.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) –
Hakkıyla aldı, gurur duyun!
ERDOĞAN TOPRAK (Devamla) –
Bir başka nokta: Türkiye’de sporcu sayısı 4 milyon 731’dir, doğrudur ama faal
sporcu sayısı 2 milyon 619 bindir. Gerisi -Allah rahmet eylesin- öldü mü,
duruyor mu, o meçhuldür. Ya, bırakın, faal sporcumuz ne? Türkiye gibi bir
ülkeye 2 milyon faal sporcu yakışmıyor. Değerli milletvekili arkadaşlarım,
benim söylediğim bu.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Toprak.
ERDOĞAN TOPRAK (Devamla)
- Bu spor, bu ülke hepimizin, bu gençler
hepimizin. Gelin, 600 tane numuneden 90’ı dopingli çıkıyorsa ya sizin eliniz,
vicdanınız varıyor mu bu gensoruyu reddetmeye? Takdir sizin. (CHP sıralarından
alkışlar)
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Samsun) – Sayın hatibin bazı iddiaları var.
BAŞKAN – Sayın Bakan,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
9.- Gençlik ve
Spor Bakanı Suat Kılıç’ın, İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak’ın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Samsun) – Sayın Toprak’a teşekkür ediyorum nazik ve kibar üslubundan
dolayı.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya
Suat, sen hangi yüzle çıkıyorsun! Senin
arkanda bin tane ayıp var ya!
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, rakamlara nereden baktığınıza göre,
bakış açısına göre grafiğin arz ettiği önem ve anlam değişebilir, rakama doğru
yerden bakmak lazım.
Olimpiksel ve paralimpiksel,
toplamına birlikte bakmak mecburiyetindeyiz çünkü benim grafiklerim üzerinde
konuşurken bu şekilde değerlendirmelerinizi yaptınız.
2000 senesinde olimpik
paralimpik toplam madalya sayımız: 2 bin, 3 altın, 2 bronz, toplam 5. 2004
senesinde olimpik paralimpik toplam madalya sayımız: 4 altın, 3 gümüş, 6 bronz.
2008 senesinde olimpik paralimpik -Pekin’de- toplam madalya sayımız: 2 altın, 4
gümüş, 4 bronz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Suat,
senin hiçbir sözüne güvenilmez. Bak, yalan söylüyorsun!
BAŞKAN - Sayın Genç, lütfen…
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Devamla) – 2012 Londra Olimpiyatları’nda olimpik paralimpik toplam
madalya sayımız: 3 altın, 7 gümüş, 5 bronz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yalan
söylüyor bu adam! Ben biliyorum o kayıtları, yalan!
BAŞKAN – Ne yapalım? Böyle bir usul var mı?
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Devamla) – Ama, ben buna rağmen diyorum ki bu grafiklere baktığınız
zaman en yüksek madalya sayısı 2012’de. Ama, buna rağmen, Türkiye söz konusu
olduğunda, bizim ülkemizin gençleri, bizim değerlerimiz, bizim ciğerparelerimiz
söz konusu olduğunda bu kadar madalya sayısını benim başarı olarak addetmem
mümkün değil. Söz konusu Türkiye ve Türkiye’nin gençleriyse, Türk gençleriyse
olimpiyatta ilk 3’ün içine girmektir bana göre başarı. Bununla tatmin olacak
değilim ama rakamları eleştirdiğiniz için de doğrusunu söylemem lazım.
Sayın Altan Tan “Türk
sporunun bir master planı var mı, yok mu bilmiyorum, varsa özür dilerim.”
dedi. Evet var, kendisi yok ama master
plan var. Bakanlık kurulur kurulmaz spor şûralarını yaptık, gençlik şûralarını
yaptık. Ulusal Gençlik ve Spor Politika Belgesi’ni, kanun hükmünde kararname
ile Bakanlığa yüklenen görevin zorunlu bir neticesi olarak Bakanlar Kurulu
kararıyla yayımladık. Şu an Türk sporunu da gençlik politikalarını da bu belge
-bu bir resmî belgedir- doğrultusunda yönetmeye devam ediyoruz.
Sürece katkı sağlayan herkese
teşekkür ediyorum, sürece destek veren herkese teşekkür ediyorum. Dopingle
mücadelede kararlıyız. Bu kararlılığın neticesini alacağız. 2014 yılı bu işin
sıfırlandığı yıl olacak ben buna inanıyorum.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sen
kendini başarılı buluyorsan söyleyecek bir şey yok. Bu spora ilk sizin
döneminizde siyaset girdi. Kendini başarılı buluyorsan helal olsun sana.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Devamla) – Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
IX.- GENSORU
(Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- Sakarya
Milletvekili Engin Özkoç ve 47 milletvekilinin, Türk sporundaki doping
olaylarının engellenmesinde yetersiz kaldığı ve üzerine düşen görevleri yerine
getirmediği iddiasıyla Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/29) (Devam)
BAŞKAN – Gençlik ve Spor
Bakanı Sayın Suat Kılıç hakkındaki gensoru önergesinin gündeme alınıp
alınmayacağı…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, bir şeyler söylememiz lazım çünkü yalan söylüyor.
BAŞKAN – Yok, siz
söyleyemezsiniz, sizinle alakalı bir konu yok. İlle bir şey söylenecekse size
söylenmesi lazım.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu
Suat yalan söylüyor. Bakın, 2020 Olimpiyatlarını kaybettiysek tek sebebi…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, işleme devam edelim.
BAŞKAN – Ben birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
20.58
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:
21.03
BAŞKAN: Başkan
Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER:
Dilek YÜKSEL (Tokat), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21’inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
(11/29) esas numaralı gensoru
önergesinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Hükûmet burada.
Gençlik ve Spor Bakanı Sayın
Suat Kılıç hakkındaki gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı
hususundaki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi gensoru önergesinin
gündeme alınıp alınmayacağı hususunu oylarınıza sunuyorum: Gensoru önergesinin
gündeme alınmasını kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Alınan karar gereğince, kanun
tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek
için 27 Kasım 2013 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.