Fatma GÜNGÖR Normal Fatma GÜNGÖR 2 1 2014-02-11T07:54:00Z 2014-02-11T07:54:00Z 81 49989 284941 2374 668 334262 14.00 false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk

DÖNEM: 24                            CİLT: 62                    YASAMA YILI: 4

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

21’inci Birleşim

26 Kasım 2013 Salı

 

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, maden işçilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Diyarbakır Milletvekili Mine Lök Beyaz’ın, Güneydoğu Anadolu Projesi ve Doğu Anadolu Projesi’ne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Karabük Milletvekili Osman Kahveci’nin, ülkemizdeki ağaçlandırma çalışmalarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, Başbakanın AK PARTİ grup toplantısındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

2.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Suriye Türkmenlerine yapılan saldırılara ve AKP iktidarının onları koruyacak her türlü tedbiri almak zorunda olduğuna ilişkin açıklaması

3.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, birçok televizyon kanalının AK PARTİ grup toplantısını canlı yayınlamasının basın özgürlüğü ve demokrasi açısından düşündürücü olduğuna ilişkin açıklaması

4.- Çanakkale Milletvekili İsmail Kaşdemir’in, Çanakkale’de CHP teşkilatının düzenlemiş olduğu bir toplantıda konuşan Muğla Milletvekili Tolga Çandar’ı Başbakan hakkındaki bazı ifadeleri nedeniyle kınadığına ilişkin açıklaması

5.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, sağlık personelinin sorunlarının giderilmesi için yeni düzenlemeler yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

6.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, veteriner hekim, mühendis ve tekniker atamalarıyla ilgili bilgi almak istediğine, vatandaşların şubatta en az 40 bin öğretmen kadrosu verilmesini ve dershanelerin kapatılması konusunun Hükûmetin gündeminden çıkarılmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

7.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, 6111 sayılı Kanun’dan yararlanamadığı için ilişiği kesilen 200 bin üniversite öğrencisi için af çıkarılması gerektiğine ilişkin açıklaması

8.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun AKP milletvekilinin gündem dışı konuşmasına cevap vererek gensoru görüşmelerini televizyonun yayın saati dışına çıkarmaya çalıştığına ve Emniyet Genel Müdürlüğünün Gezi olaylarıyla ilgili raporunun AKP Hükûmetinin mezhepçi ve ayrımcı olduğunun net bir göstergesi olduğuna ilişkin açıklaması

9.- Erzincan Milletvekili Muharrem Işık’ın, insanları ayrıştıran ve mezhep ayrımı yapan zihniyeti kınadığına ve Orman ve Su İşleri Bakanından, Erzincan’da sulama birliklerinin çiftçilere su veremeyeceklerine ilişkin yazılarından haberi olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

10.- Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş’ın, kesilen ağaç sayısının dikilen ağaç sayısından katbekat fazla olduğuna, Çanakkale’de Orman Bölge Müdürlüğünün kaldırılmasına ve Kaz Dağlarında maden ruhsatı verilmesine ilişkin açıklaması

11.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Şivan Perwer ve Ahmet Kaya’nın bu ülkenin mağdur insanları olduğuna, onlara ve Mesut Barzani’ye hakaret edilmemesi gerektiğine ilişkin açıklaması

12.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın (11/29) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, İran-Türkiye Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı Moayyed Hosseini Sadr başkanlığındaki bir heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 31/10/2013 tarihli 57 sayılı Kararı ile uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/1340)

2.- Başbakanlığın, Batman Milletvekili Ayla Akat Ata hakkında tanzim edilen, Anayasa Komisyonu ve Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu Karma Komisyonda bulunan soruşturma dosyasının Hükûmete  iade edilmesine ilişkin tezkeresi (3/1341)

3.- Başbakanlığın, Batman Milletvekili Ayla Akat Ata hakkında tanzim edilen, Anayasa Komisyonu ve Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu Karma Komisyonda bulunan soruşturma dosyasının Hükûmete  iade edilmesine ilişkin tezkeresi (3/1342)

4.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, bazı milletvekillerine belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin tezkeresi (3/1343)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç ve 20 milletvekilinin, Melen Çayı Projesi nedeniyle yaşanacak sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/789)

2.- Tokat Milletvekili Orhan Düzgün ve 20 milletvekilinin, Tokat ilinin göç vermesinin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/790)

3.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan ve 19 milletvekilinin, çiftçilerin kredi borçları nedeniyle yaşadıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/791)

C) Duyurular

1.- Başkanlıkça, Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerine düşen 1 üyelik için aday olmak isteyen siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerinin yazılı olarak müracaat etmelerine ilişkin duyuru

D) Gensoru Önergeleri

1.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç ve 47 milletvekilinin, Türk sporundaki doping olaylarının engellenmesinde yetersiz kaldığı ve üzerine düşen görevleri yerine getirmediği iddiasıyla Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/29)

E) Önergeler

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, (2/1434) esas numaralı Köy Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/128)

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- MHP Grubunun, Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin ve arkadaşlarının Suriye’de yaşanan savaş ortamından kaynaklanan terör gruplarının Suriye Türkmenlerine uyguladıkları saldırının artması nedeniyle Hükûmetçe gereken tedbirlerin alınması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 26 Kasım 2013 Salı günkü birleşiminde okunarak görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, öğretmenlerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (10/332) görüşmelerinin, Genel Kurulun 26 Kasım 2013 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine; bastırılarak dağıtılan (11/29) esas numaralı Gensoru Önergesi’nin 26 Kasım 2013 Salı günkü  gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmına alınmasına ve Anayasa’nın 99’uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına; Genel Kurulun  26 Kasım-3 Aralık 2013 Salı günkü ve 4 Aralık 2013 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine; 3 Aralık 2013 Salı günkü birleşiminde diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine ilişkin önerisi

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, Isparta Milletvekili Recep Özel’in CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, Isparta Milletvekili Recep Özel’in CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Sinop Milletvekili Engin Altay’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

4.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

5.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

6.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

7.- Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın, Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

8.- İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak’ın, Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

9.- Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın, İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

IX.- GENSORU

A) Ön Görüşmeler

1.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç ve 47 milletvekilinin, Türk sporundaki doping olaylarının engellenmesinde yetersiz kaldığı ve üzerine düşen görevleri yerine getirmediği iddiasıyla Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/29)

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, inşaatı devam eden yeni Halkla İlişkiler Binasında kullanılan granitlere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakut’un cevabı (7/22181) Ek cevap

2.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, TBMM yerleşkesinde yapılan yeni binada Türk Hava Yollarına ayrılacak ofise ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakut’un cevabı (7/27783)

3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, bağlı kurum ve kuruluşlardaki boş engelli kadrolarına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı  (7/28183)

4.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, TBMM’deki güvenlik hizmetlerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakut’un cevabı (7/29669)

5.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, bir açıklamasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/31671)

6.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, Maliye Bakanlığı Merkezi Uzlaşma Komisyonu tarafından indirime gidilen vergi cezalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı  (7/32250)

7.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, TRT Avaz kanalında görev yapan yabancı uyruklu kişilere ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı  (7/32259)

8.- İzmir Milletvekili Erdal Aksünger’in, kalifiye yardımcı hizmet alımı ihalelerine ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı  (7/32260)

9.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, bireysel emeklilik iadesi başvurularına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı  (7/32444)

10.- İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın, bir basın toplantısına katılımına izin verilmeyen medya temsilcilerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı  (7/32562)

11.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlığa ait arsa ve araziler ile bunların satış ve kiralama işlemlerine ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/32736)

12.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlığa ait gayrimenkullere ve bunların satış ve kiralama işlemlerine ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/32737)

13.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında yapılan gayrimenkul yatırımlarına ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı  (7/32738)

14.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Afrika ülkeleri ile gerçekleştirilen ticarete ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı  (7/32739)

15.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Gezi Parkı eylemlerine katıldıkları gerekçesiyle haklarında soruşturma açılan personele ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/33223)

16.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın, Sayıştay denetim ve raporlarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakut’un cevabı  (7/33383)

17.- İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter’in, kurum hesaplarının denetlenmesi için gerekli bazı belgelerin Millî Eğitim Bakanlığı tarafından Sayıştaya iletilmemesine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakut’un cevabı (7/33387)


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak dört oturum yaptı.

Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz, tarihî eserlerin restorasyonu ve Gazi Üniversitesi Mimar Kemaleddin Salonu’na,

Bursa Milletvekili Kemal Ekinci,

Balıkesir Milletvekili Ali Aydınlıoğlu,

24 Kasım Öğretmenler Günü’ne;

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Adana Milletvekili Ali Halaman, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanının sözlü sorulara cevap verirken tarımın ve çiftçinin durumuyla ilgili bilgi vermesi gerektiğine,

Kütahya Milletvekili Alim Işık, Hükûmeti, bankaların kredi vermediği zor durumdaki vatandaşın desteklenmesi amacıyla bir mali destek fonu kurarak bu soruna çözüm bulmaya davet ettiğine,

İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt,

Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş,

24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ve son günlerde eğitimle ilgili yaşanan tartışmalara;

Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri, Başbakanın MİT Müsteşarı ve Oslo süreciyle ilgili bazı ifadelerine,

Manisa Milletvekili Özgür Özel, Gazprom’u protesto ettiği için gözaltına alınan Greenpeace üyesi Gizem Akhan’ın serbest bırakıldığına,

Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ve taşıyıcı, kamyoncu ve otobüsçülerin şikâyetlerine karşı Hükûmeti duyarlı olmaya davet ettiğine,

Balıkesir Milletvekili Namık Havutça, Balıkesir-Kütahya kara yolundaki kazalara ve Balıkesir Dursunbey’de sulama birliği konusundaki mağduriyetin giderilmesi gerektiğine,

Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan, AK PARTİ Hükûmeti döneminde basın mensuplarına karşı yapılan baskılara,

Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz, AKP’nin ılımlı İslam’ı aşarak radikal şeriat devletine doğru gittiğine,

Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz, Hükûmet tarafından son günlerde dershanelerle ilgili yapılan çelişkili açıklamalara,

Manisa Milletvekili Sakine Öz, Meclis Başkan Vekili Sadık Yakut’un eğitimle ilgili bazı ifadelerine,

Tokat Milletvekili Reşat Doğru, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ve fakir ailelerin çocuklarının başarılarında dershanelerin büyük rolü olduğuna,

Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne, atanamayan öğretmenlerin durumuna ve Hükûmetin, dershanelerin kapatılması konusundaki tasarrufunun yanlış olduğuna,

Tokat Milletvekili Orhan Düzgün, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne, atanamayan öğretmenlerin durumuna ve Meclis Başkan Vekili Sadık Yakut’un eğitimle ilgili açıklamasını kınadığına,

İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter, önümüzdeki yıldan itibaren SBS kapsamından inkılap tarihi dersinin çıkarılmasının nedenlerini öğrenmek istediğine,

Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı, 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne ve kendi zihniyetine göre giyinmeyen öğretmenler hakkında soruşturma açan Millî Eğitim Bakanını ve AKP zihniyetini kınadığına,

Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut, Hükûmet tarafından kredi kartı limitleri ve borçlarıyla ilgili gerekli tedbirlerin alınması gerektiğine,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

Başkanın İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre yerinden 20 kişiye ve aynı kişiye 2 kez söz vermesi uygulamasının doğru olup olmadığı hususunda usul görüşmesi yapıldı. Başkanlığın tutumunun İç Tüzük’e uygun olduğu açıklandı.

Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin bir açıklamada bulundu.

Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın yaptığı açıklaması sırasında şahsına,

Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına,

Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.

İstanbul Milletvekili İhsan Özkes ve 21 milletvekilinin, cami restorasyonları ile ilgili yolsuzluk iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/786),

Kocaeli Milletvekili Haydar Akar ve 23 milletvekilinin, ülkemizde biyoyakıtların üretiminde ve kullanımındaki eksikliklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi 500 kelimeden fazla olduğu için özeti (10/787),

Balıkesir Milletvekili Namık Havutça ve 23 milletvekilinin, kadınların iş gücüne katılımının ve iş hayatında karşılaştıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/788),

Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

BDP Grubunun, 23/11/2012 tarihinde Mardin Milletvekili Erol Dora ve arkadaşları tarafından Türkiye’de hak ihlallerine uğrayan çocukların sorunlarının araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (1894 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 21 Kasım 2013 Perşembe günkü (bugün) birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisinin görüşmeleri tamamlandı.

İstanbul Milletvekili Halide İncekara, çocuklarla ilgili yeni bir komisyon kurulması yerine, milletvekillerinin daha önce kurulmuş komisyonların sonuçlarını takip etmeleri gerektiğine,

Mardin Milletvekili Erol Dora, Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel’in BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

Yapılan yoklamalar sonucunda toplantı yeter sayısı bulunmadığından, alınan karar gereğince, 26 Kasım 2013 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere 17.03’te birleşime son verildi.

 

                                                    Şükran Güldal MUMCU

                                                             Başkan Vekili

 

         İsmail KAŞDEMİR                                                                  Mine LÖK BEYAZ

                Çanakkale                                                                               Diyarbakır

                Kâtip Üye                                                                                Kâtip Üye


II.- GELEN KâĞITLAR

                                                                                                                                No: 32

22 Kasım 2013 Cuma

Teklifler

1.- Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu'nun; Bitlis İli ve Bitlis İlinde Bulunan Bazı İlçe Adlarının Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/1859) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.11.2013)

2.- Adana Milletvekili Turgay Develi'nin; Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1860) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.11.2013)

3.- Manisa Milletvekili Hasan Ören'in; 5686 Sayılı Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1861) (İçişleri; Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.11.2013)

4.- İstanbul Milletvekili Celal Dinçer'in; Pasaport Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1862) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.11.2013)

5.- İstanbul Milletvekili Celal Dinçer'in; Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1863) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.11.2013)

6.- İstanbul Milletvekili Bülent Turan ve Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl ile 69 Milletvekilinin; Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1864) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler; Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor; İçişleri ve Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.11.2013)

7.- Çanakkale Milletvekili Mustafa Serdar Soydan'ın; 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/1865) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.11.2013)

Gensoru Önergesi

1.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç ve 47 Milletvekilinin; Türk sporundaki doping olaylarının engellenmesinde yetersiz kaldığı ve üzerine düşen görevleri yerine getirmediği iddiasıyla Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/29) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2013)

 


                                                                                                                                No: 33

25 Kasım 2013 Pazartesi

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, yurt sayısına ve yurtlarla ilgili düzenlemelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/26581)

2.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in, Isparta’nın Gönen ilçesindeki bir köyün elektrik borcu nedeniyle köy camisinin satışa çıkarıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/26585)

3.- İstanbul Milletvekili Celal Adan’ın, bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından düzenlenen toplantılara ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bekir Bozdağ) yazılı soru önergesi (7/26626)

4.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, toplumsal olaylar nedeniyle mağduriyet yaşayan vatandaşların mağduriyetlerinin giderilmesi kapsamında yapılan çalışmalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/26629)

5.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Çankırı’nın Orta ilçesinde yapılması planlanan cezaevine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/26630)

6.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca Uludere olayına görevsizlik kararı verilmesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/26631)

7.- İstanbul Milletvekili Celal Adan’ın, Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlara ait lojmanlar ile söz konusu lojmanların satışına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/26632)

8.- İstanbul Milletvekili Celal Adan’ın, İstanbul’da Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarda görev yapan taşeron işçilere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/26633)

9.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık makam odalarındaki ofis mobilyalarına ve Bakanlığın kırtasiye harcamalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/26634)

10.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2011 yılında bir bakanın içinde bulunduğu aracın da karıştığı bir trafik kazasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/26635)

11.- İstanbul Milletvekili Celal Adan’ın, Bakanlık tarafından düzenlenen toplantılara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/26636)

12.- İstanbul Milletvekili Celal Adan’ın, soru önergelerine ve bunların cevaplandırılmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/26638)

13.- Ağrı Milletvekili Halil Aksoy’un, yabancı uyruklu tutuklu ve hükümlülerin sorunlarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/26639)

14.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Yüksekova, Cizre ve Çukurca ilçelerine yönelik proje ve yatırımlara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/26640)

15.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Hakkâri ve Şırnak’a yönelik proje ve yatırımlara ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/26733)

16.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, Fırat Üniversitesinin öğrenci evinde zehirlenen öğrencilere ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/26734)

17.- İstanbul Milletvekili Celal Adan’ın, İstanbul’da Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarda görev yapan taşeron işçilere ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/26735)

18.- İstanbul Milletvekili Celal Adan’ın, Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlara ait lojmanlar ile söz konusu lojmanların satışına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/26736)

19.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Akdeniz Oyunlarının açılış töreni ile ilgili iddialara ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/26737)

20.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık makam odalarındaki ofis mobilyalarına ve Bakanlığın kırtasiye harcamalarına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/26738)

21.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2011 yılında kendisinin içinde bulunduğu aracın da karıştığı bir trafik kazasına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/26739)

22.- İstanbul Milletvekili Celal Adan’ın, Bakanlık tarafından düzenlenen toplantılara ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/26740)

23.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, muhalefet partilerine mensup kişilerin fişlenerek Bakanlık tarafından gerçekleştirilen ihaleleri kazanmalarının engellendiği iddialarına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/26741)

24.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, kiralanan veya satın alınan araçlara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/27063)

25.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, 2012 yılında eğitim amaçlı yurt dışına gönderilen Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluş personeline ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/27064)

26.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında çeşitli suçlardan hakkında soruşturma açılan 18 yaş altındaki kişilere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/27065)

27.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında cezaevlerindeki açlık grevlerine ve intihar vakalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/27066)

28.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, 2002-2013 yılları arasında KPSS ile işe alınan personele ve atamalar ile ilgili iddialara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/27067)

29.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, 2002-2013 yılları arasında mülakat ile işe alınan personele ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/27068)

30.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, El Kaide, İbda-C ve Hizbullah davalarında hüküm giyen kişilere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/27069)

31.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, Umut davasında hüküm giyen kişilere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/27070)

32.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, 16 Haziran 2013 tarihinde İstanbul’da yapılan Adalet ve Kalkınma Partisi mitingine Silivri Cezaevinde çalışan memurların da götürüldüğü iddiasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/27071)

33.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, İslami Hareket davasında hüküm giyen kişilere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/27072)

34.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da yer alan hizmet binalarındaki tadilat ve iyileştirme çalışmalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/27433)

35.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bayburt’ta yer alan hizmet binalarındaki tadilat ve iyileştirme çalışmalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/27434)

36.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Gümüşhane’de yer alan hizmet binalarındaki tadilat ve iyileştirme çalışmalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/27435)

37.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ağrı’da yer alan hizmet binalarındaki tadilat ve iyileştirme çalışmalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/27436)

38.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Iğdır’da yer alan hizmet binalarındaki tadilat ve iyileştirme çalışmalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/27437)

39.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars’ta yer alan hizmet binalarındaki tadilat ve iyileştirme çalışmalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/27438)

40.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Erzurum’da yer alan hizmet binalarındaki tadilat ve iyileştirme çalışmalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/27439)

41.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Şırnak’ta yer alan hizmet binalarındaki tadilat ve iyileştirme çalışmalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/27440)

42.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Hakkâri’de yer alan hizmet binalarındaki tadilat ve iyileştirme çalışmalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/27441)

43.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Batman’da yer alan hizmet binalarındaki tadilat ve iyileştirme çalışmalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/27442)

44.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, Reyhanlı saldırılarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/27443)

45.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, Bakanlık personelinin psikolojik taciz (mobbing) şikayetlerine ve yapılan işlemlere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/27444)

46.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, müşavir ve danışman kadrolarına atanan personele ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/27445)

47.- İstanbul Milletvekili Celal Adan’ın, Bakanlık kadrolarında istihdam edilen engelli personel sayısına ve engelli personele yönelik çalışmalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/27446)

48.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, bazı personelin kanuna aykırı olarak işe gelmediği halde maaşını almaya devam ettiği iddiasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/27447)

49.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlık kadrolarında engelli istihdamına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/27448)

50.- Van Milletvekili Aysel Tuğluk’un, Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevinden Siirt’e nakledilen iki tutuklu hakkındaki iddialara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/27449)

51.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, çözüm sürecine yönelik atılacak demokratik adımlara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/27450)

52.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, PKK terör örgütü ile görüşmeleri yürüten kamu görevlilerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/27451)

53.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlığın merkez ve taşra teşkilatı ile bağlı birimlerince düzenlenen toplantı ve organizasyonlara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/27452)

54.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, terör suçları kapsamında verilen cezalara ve bazı terör suçlularının serbest bırakıldığı iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/27453)

55.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da kiralama yoluyla kullanılan hizmet binalarına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/27553)

56.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Iğdır’da kiralama yoluyla kullanılan hizmet binalarına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/27554)

57.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Şırnak’ta kiralama yoluyla kullanılan hizmet binalarına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/27555)

58.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Batman’da kiralama yoluyla kullanılan hizmet binalarına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/27556)

59.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bayburt’ta kiralama yoluyla kullanılan hizmet binalarına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/27557)

60.- İzmir Milletvekili Erdal Aksünger’in, sporda yaşanan doping olaylarına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/27558)

61.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Karabük’teki spor tesislerine ve ihtiyaçlarına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/27559)

62.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Eskişehir’deki spor tesislerine ve ihtiyaçlarına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/27560)

63.- İstanbul Milletvekili Celal Adan’ın, Bakanlık kadrolarında istihdam edilen engelli personel sayısına ve engelli personele yönelik çalışmalara ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/27561)

64.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlık kadrolarında engelli istihdamına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/27562)

65.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, 17. Akdeniz Oyunlarına katılan ülkelere ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/27563)

66.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, müşavir ve danışman kadrolarına atanan personele ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/27564)

67.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, bazı personelin kanuna aykırı olarak işe gelmediği halde maaşını almaya devam ettiği iddiasına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/27565)

68.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına yapılacak personel alımı ile ilgili bir açıklamasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/32082)

69.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Suriye helikopterini düşüren pilotlara ödül verilmesine ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/32132)


                                                                                                                                No: 34

26 Kasım 2013 Salı

Teklifler

1.- Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan'ın; Diyarbakır İlinin Adının Amed Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/1866) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.11.2013)

2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Sinop Milletvekili Engin Altay ile 13 Milletvekilinin; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1867) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler; Kadın Erkek Fırsat Eşitliği ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.11.2013)

3.- Erzincan Milletvekili Muharrem Işık'ın; Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/1868) (Adalet ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.11.2013)

4.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1869) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)  (Başkanlığa geliş tarihi: 20.11.2013)

5.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar'ın; Türk Standartları Enstitüsü Kuruluş Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/1870) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.11.2013)

6.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1871) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2013)

7.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1872) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.11.2013)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç ve 20 Milletvekilinin, Melen Çayı projesi nedeniyle yaşanacak sorunların tespiti ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/789) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.04.2012)

2.- Tokat Milletvekili Orhan Düzgün ve 20 Milletvekilinin, Tokat ilinin göç vermesinin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/790) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.04.2012)

3.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan ve 19 Milletvekilinin, çiftçilerin kredi borcu nedeniyle yaşadıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/791) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.04.2012)


26 Kasım 2013 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.01

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21’inci Birleşimini açıyorum.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini ve bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, maden işçilerinin sorunları hakkında söz isteyen Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay’a aittir.

Buyurun Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, maden işçilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; maden işçilerinin sorunları üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye, ölümlü maden kazalarında dünyada ilk sıralardadır. 1955-2013 tarihleri arasında toplam 3.098 maden işçisi hayatını kaybetmiş maden kazalarında ve 326 bin maden işçisi de yaralanmış veya sakat kalmıştır.

Maden kazalarını azaltmak için; denetimler etkin kılınmalıdır, yaptırımlar caydırıcı hâle getirilmelidir; maden ocaklarında taşeron sistemi mutlaka kaldırılmalıdır; sendikal örgütlenme teşvik edilmelidir; iş sağlığı ve iş güvenliğinden sorumlu mühendisler iş akdi ve ücret yönünden işverenden tamamen bağımsız olmalıdır; ILO’nun 176 sayılı Madenlerde İş Sağlığı ve Güvenliği Sözleşmesi mutlaka onaylanmalıdır.

İş güvenliği yeterli olmayan ocaklarda düşük ücretle uzun mesai saatleri çalışan madencilerimiz, yaptıkları iş ve olumsuz çalışma koşulları nedeniyle genç yaşta sağlık sorunları yaşamaktadır.

Maden işçilerinin aldıkları ücret yetersizdir.

İş güvenliği taşeron patronların iki dudağı arasındadır. İş güvenliği için yeterince denetim yapılmamaktadır.

Yer altında en az yirmi yıl çalışan ve erken yaşlandığı tespit edilen elli yaşını doldurmuş madencilere emeklilik hakkı verilmelidir. Yer üstünde çalışan madencilere de yılda doksan gün fiilî hizmet süresi verilmelidir.

Maden kazalarının yaşandığı yerlerden biri de Soma ilçemizdir. Soma’da yanık ünitesi olmadığı için İzmir’e sevk edilen yaralıların çoğu sevk esnasında hayatını kaybetmektedir.

Uyar Madencilik Şirketine ait Soma, Darkale ve Azyak maden ocaklarında son on yılda 100’ün üzerinde kaza meydana gelmiş, 15 ölümlü kazada 17 çalışan hayatını kaybederken yüzlerce işçi de yaralanmıştır. 11 Kasım 2012’de yine Darkale’deki kazada 2 işçi hayatını kaybetmiş, 7 işçi yaralanmıştır. Kaza sonrası Çalışma Bakanlığı tarafından maden ocağı güvenlik önlemleri alınana kadar kapatılmıştır ancak güvenlik tedbirleri tamamlanmadan tekrar açılmıştır. Nisan 2013’te yapılan denetimler sonunda Darkale maden ocağı tekrar kapatılmış ancak denetime gelen başka müfettişler tarafından tekrar açılmıştır. Denetlemede gösterilen gaz maskeleri dâhil birçok ekipmanın bu madencilik şirketinin Aydın Söke’deki maden ocağından getirildiği bilinmektedir.

Darkale’de en son, 20 Ekim 2013’teki kazada 1 işçimiz daha hayatını kaybetmiş, 26 işçimiz de yaralanmıştır. 800 işçinin çalıştığı Darkale, iş güvenliği tedbirleri alınmadığı için kapatılmıştır. Maden şirketi devletten yeni maden sahası verilmesi için işçileri eylem yapmaya zorlamaktadır. “Yeni saha verilmezse ihbar tazminatlarınızı ödemem, kıdem tazminatlarınızda yüzde 30 kesinti yaparım, size 2015 yılında taksitlere bölerek senetler veririm.” diyerek işçiler üzerinden âdeta neredeyse devleti tehdit eder hâle gelmiştir. Bu tehditler karşısında –soruyorum- Hükûmet ne yapmaktadır?

Tekrar Hükûmete soruyorum: Maden şirketi gerekli tedbirleri almazken Enerji ve Çalışma bakanlıkları ne yapmaktadır? Darkale ve Azyak ocakları kaç defa denetlenmiştir? Bu denetimlerin sonucu nedir? Üç kuruşluk prim borcu için esnafına, çiftçisine haciz götüren Hükûmet, bu şirket 30 milyon liralık prim borcunu ödemezken ne yapıyor? Uyar Madencilik Darkale’yi 2003 yılında Kömür İşletmelerinden kiralamıştır. Tüm yetkililer bu kazaların maden şirketinin gerekli güvenlik tedbirlerini almamasından kaynaklandığı konusunda hemfikirken Darkale maden ocağının sözleşmesi neden uzatılmıştır?

Darkale’de sekiz saat çalışması gereken işçiler on iki saat çalıştırılıp primleri ödenmemiştir. Azyak’ta şlam patlaması riski çok yüksektir. Bu ocaktaki asansörün taşıyıcı kablolarında metal yorgunluğu bulunmaktadır, yer altında saha ihlali yapılmaktadır.

Bu düşüncelerle muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Gündem dışı ikinci söz, Güneydoğu Anadolu Projesi ve Doğu Anadolu Projesi hakkında söz isteyen Diyarbakır Milletvekili Sayın Mine Lök Beyaz’a aittir.

Buyurun Sayın Lök Beyaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2.- Diyarbakır Milletvekili Mine Lök Beyaz’ın, Güneydoğu Anadolu Projesi ve Doğu Anadolu Projesi’ne ilişkin gündem dışı konuşması

MİNE LÖK BEYAZ (Diyarbakır) – Sayın Başkanım, değerli milletvekillerim; sizleri saygıyla selamlarken 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü sebebiyle her türlü şiddete karşı olduğumuzu belirtirken, Türkiye’nin kadınlarına her şeyden önce ana sıfatlarıyla saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

24 Kasım Öğretmenler Günü münasebetiyle başta üzerimde çok emeği olan rahmetli ilkokul öğretmenimi saygıyla anarken bütün öğretmenlerimize selam ve saygılarımı iletiyorum.

Sizlerin de bildiği üzere GAP, DAP, KOP ve DOKAP projeleri bölgesel farklılıkların giderilmesi üzerine ortaya konulan ve Türkiye’nin 780 bin kilometrekaresinin eşit haklara sahip olması düsturuyla devam eden kalkınma projeleridir.

27 Mayıs 2008’de Sayın Başbakanımızın önderliğinde Diyarbakır’da ortaya konulan GAP Eylem Planı çerçevesinde 2008-2012 yıllarında yatırımlara 2012 yılı fiyatlarıyla toplam 18,2 milyar TL kaynak tahsis edilmiştir. 2013 yılında GAP bölgesindeki toplam yatırımlara ayrılan kaynak yaklaşık 5,2 milyar TL’dir. GAP Eylem Planı 2014-2018 dönemini içerecek şekilde revize edilmiştir. Revize plan kapsamında 229’u yeni toplam 446 projenin hayata geçirilmesi için 33,8 milyar TL kaynak ihtiyacı bulunmaktadır.

Kentlerin gelişmesi için çok önemli bir yere sahip olan bu kalkınma projelerinde GAP Eylem Planı dâhilinde bulunan kendi şehrim Diyarbakır’dan birkaç örnek vermek istiyorum. “Ben Türkiye cumhuriyeti vatandaşıyım.” diyen hiç kimsenin kendisini öteki hissetmeyeceği bir Türkiye için var gücümüzle çalışmaktayız. Diyarbakır’da Sayın Başbakanımız önderliğinde 3 restorasyonu aynı anda gerçekleştiriyoruz. Bunlardan birincisi fiziki, kültürel, mimari restorasyon, ikincisi sosyal ve üçüncüsü siyasi restorasyondur. Amacımız on iki bin dört yüz yıllık muhteşem bir geçmişe sahip olan Diyarbakır’ı Türkiye cumhuriyetinin marka kentlerinden biri hâline getirmek, aslında var olan gizli hazine “Diyarbekir”i ortaya çıkarmaktır.

GAP Eylem Planı çerçevesinde Atatürk projesinden sonra GAP’ın en büyük sulama baraj projesi  Silvan projesidir. Silvan ana barajı, Ambar, Pamukçay, Başlar, Bulaklıdere, Karacalar, Kuruçay ve Kıbrıs depolama barajları ile Silvan iletim kanalı ikinci kısım inşaatından oluşan Silvan projesinin temel atma törenini 4 Mayıs 2012’de sayın bakanlarımızın katılımıyla gerçekleştirdik. Barajlardan Pamukçay Barajı’nın yapımı tamamlanmış ve 12/12/2012 tarihinde açılışı yapılmıştır. Ambar Barajı’nın fiziki gerçekleşmesi yüzde 23 olup, 2015  yılında tamamlanacaktır. Silvan Barajı’nın fiziki gerçekleşmesi ise yüzde 20’dir ve 2017 yılında bitirilecektir. Silvan projesi tüm üniteleriyle 2019 yılına kadar bitirilecektir. Tüm projenin 2013 yılı fiyatlarıyla toplam maliyeti yaklaşık 6,35 milyardır. Silvan Barajı hem sulama hem de enerji maksatlı bir projedir. 2 milyon 453 bin 720 dekar gibi çok büyük bir araziye su temin edecek ve su toprakla kavuşacaktır. Atatürk Barajı’ndan sonra bölgedeki en büyük sulama barajı özelliğini taşıyacak bu dev projenin tamamlanması ile bölgede yaşanan işsizlik probleminin çözümüne, bölgeler arası farklılıkların giderilmesine ve köyden kente göçün azalmasına katkı sağlanacaktır. Silvan Barajı’nın ülke ekonomisine katkısı yılda 1 milyar TL olacaktır. İstihdam olarak da 318 bin kişinin iş imkânına kavuşması sağlanacaktır.

Cazibe merkezleri kapsamında Diyarbakır Surları ve Suriçi Tarihî Kentsel Dönüşüm Projesi’yle ilgili restorasyon çalışmaları ile Diyarbakır’da toplam 26 projeye 75 milyon kaynak aktarılmıştır. Dünyada eşi benzeri olmayan Diyarbakır surları ve Suriçi Projesi’yle Diyarbakır açık hava müzesi hâline gelecektir. SODES yani sosyal destek projeleri ile mesleki eğitim, kültür, sanat, spor faaliyetleri, çeşitli konferans ve seminerler ve benzeri sosyal içerikli projeler olmak üzere 2008-2013 arası yaklaşık toplam 65 trilyon para aktarılmıştır. GAP Eylem Planı dâhilinde Diyarbakır’da 7 adet ÇATOM vardır ve 2 tane daha açılacaktır. Eğitim, sağlık, gelir getirici ve beceri kazandırıcı sosyal, kültürel faaliyetler, çocuklara yönelik faaliyetler ile sosyal destek programları uygulanmaktadır.

Türkiye’nin kalkınma projelerinde 2023 vizyonumuzu ortaya koyarken “Biz birlikte Türkiye’yiz.” diyorum ve sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Lök Beyaz.

Gündem dışı üçüncü söz, ülkemizdeki ağaçlandırma çalışmalarıyla ilgili söz isteyen Karabük Milletvekili Sayın Osman Kahveci’ye aittir.

Buyurun Sayın Kahveci. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- Karabük Milletvekili Osman Kahveci’nin, ülkemizdeki ağaçlandırma çalışmalarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

OSMAN KAHVECİ (Karabük) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ Grubu adına ülkemizdeki ağaçlandırma çalışmaları üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Yenilenebilir doğal kaynaklarımızın en önemlilerinden birisi de ormanlardır. Ormanlar son yüzyılda insan eliyle en fazla tahrip olan doğal kaynaklarımızdan birisidir. Ormansızlaşmaya karşı dünyada bizim de taraf olduğumuz birçok uluslararası süreçler başlatılmış olmasına rağmen maalesef henüz dünyada ormansızlaşma durdurulamamıştır. Hâlen dünyada her yıl 5 milyon hektar orman yok olmaya devam etmektedir. Dünyamızı tehdit eden en önemli çevresel tehditlerden birisi de küresel ısınma ve iklim değişikliğidir. Bunun panzehri de ormanların korunması ve ağaçlandırılmalarla alanlarının artırılmasıdır. Ormanlar küresel ısınma ve iklim değişikliğine karşı en önemli karbon yutakları olarak hizmet görmektedirler. Ormanlar biyosferdeki karbonun yüzde 25’ini tutmaktadır.

Ormanlar, sürdürülebilir bir şekilde işletilmeleri ve ağaçlandırmalarla iyileştirilmeleri hâlinde karbon birikimini korur ve artırırlar. Ormansızlaşma ve orman bozulmaları ise karbon birikimlerini azaltır. Bunun yanında ormanlar, insanlığın ihtiyaç duyduğu odun ve odun dışı orman ürünlerinin üretim kaynaklarıdır. Dünyada hâlen 1,2 milyar insan geçimini ormanlardan sağlamaktadır. Ormanlar, dünya karasal alanının yüzde 30’unu oluşturmaktadır. Ülkemiz orman yönünden zengin değildir. En son istatistiklere göre ülkemizin yüzde 27,7’si ormanlarla kaplıdır. Hükûmetimiz, başta iklim değişikliğiyle mücadele olmak üzere ormanlarımızdan en yüksek değerde faydalanmayı sürdürürken ormanlarımızın korunması, imar, ıslah ve ağaçlandırma çalışmalarını büyük bir azim ve kararlılıkla sürdürmektedir. “Daha yeşil bir Türkiye” ideali ile büyük projelerle bozuk ormanlarımız imar ve ıslah edilmekte, boş ve çıplak alanlarımız da süratle ağaçlandırılmaktadır. Hedefimiz, cumhuriyetimizin 100’üncü yılında orman varlığımızı yüzde 30’lara çıkarmaktır. Bu rakam, bir ülkenin orman varlığı açısından kendi kendine yeterli olmasının ölçüsüdür. Bunun için Orman ve Su İşleri Bakanlığımızca büyük bir ağaçlandırma seferberliği başlatılmıştır. Bu çerçevede, bozuk ormanların imar ve ıslahı, çıplak ve erozyona maruz alanların ağaçlandırılması için 2008-2012 yıllarını kapsayan beş yıllık ağaçlandırma ve erozyon seferberliği eylem planları hazırlanmış ve uygulamaya konmuştur. Bu seferberliğe birçok bakanlık, kamu kurum ve kuruluşları ile askerî birlikler katılarak destek vermiştir. Bu kapsamda yapılan birçok programa bizzat Sayın Başbakanımız da katılarak bu konuya verdiği önemi ve desteği vurgulamıştır. Bunun son örneği de iki hafta önce 5 Milyon Üniversite Öğrencisine 5 Milyon Fidan Dikme Kampanyası’nın bizzat Sayın Başbakanımız tarafından başlatılmasıdır. Bu seferberlik kapsamında beş yılda 2 milyon 429 bin hektar alanda çalışma yapılarak 2 milyar fidan toprakla buluşturulmuştur. Bunun yanında 110 milyon fidan belediyelere bedelsiz dağıtılmıştır. Ayrıca binlerce kilometre kara ve köy yolu, okul, hastane, ibadethane ve mezarlıklar ağaçlandırılmış ve buralara 13 milyon 600 bin adet fidan dikilmiştir. Son on yılda AK PARTİ iktidarları döneminde 2 milyar 800 milyon fidan toprakla buluşturularak daha yeşil bir Türkiye hedefine ulaşılması çalışmaları sürdürülmektedir. Bu alanda geçmiş yıllarda ortalama 75 bin hektar alanda çalışma yapılırken, son on yılda bu rakam 6,5 kat artarak 500 bin hektarlara ulaşmıştır. Yine fidan üretimi de 6 kat artarak 470 milyona çıkmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde orman envanteri çalışmalarına göre orman varlığımızın yıllık artışı 30 bin hektardır. Bu son yılda 90 bin hektara çıkmıştır.

Sonuç olarak, dünyada ormansızlaşma devam ederken ülkemiz dünya orman varlığını artıran nadir ülkelerden birisi hâline gelmiştir. Bunu biz söylemiyoruz. Bunu, OECD Genel Sekreteri Angel Gurria da takdir etti ve Türkiye’nin 2008 yılında ağaçlandırma ve erozyonla mücadelede dünya lideri olduğunu söylemiştir. Bunu bu çalışmalara her türlü desteği veren Sayın Başbakanımıza ve AK PARTİ hükûmetlerine, Orman ve Su İşleri Bakanlığımız çalışanlarına, fedakâr ve cefakâr ormancı meslektaşlarımıza borçluyuz.

Çalışmalarda emeği geçen herkese teşekkür ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kahveci.

Hükûmet adına Orman ve Su İşleri Bakanı Sayın Veysel Eroğlu.

Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Yani paslaşma iyi bir şey mi Sayın Başkan? Gensoru olduğunda hemen bir paslaşma yapılıyor. Helal olsun!

BAŞKAN – Ama İç Tüzük böyle Sayın Atıcı. Ne olur…

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Sayın Bakan, İstanbul’da kesilen ağaçları da anlatın.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben gündem dışı konuşmaya cevap vermek üzere söz aldım. Öncelikle ormanlardan bahsetmek istiyorum müsaadenizle.

MUHARREM VARLI (Adana) – Cevap vermeseniz altında kalırsınız!

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Özellikle de, tabii, ormancılık faaliyetleriyle ilgili gerçekten güzel çalışmalar yapıyoruz. Esasen dünyada orman varlığı azalırken Türkiye’de orman varlığı artmaktadır. Son on yılda…

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Büyüklere masallar!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, rica ediyorum, ne olur…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Bakana sorar mısınız, ormanların içerisinde kaç tane maden arama ruhsatı alınmış?

BAŞKAN – Sayın Tanal, lütfen… Konuşma yapıyor şimdi.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Şimdi onları da söylerim. Müsaade ederseniz konuşmamı yaptıktan sonra sorularınıza cevap veririm.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Bakan, bu pasa ihtiyacınız yok, istediğiniz zaman konuşabilirdiniz. Niye bugünü seçtiniz?

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Çal Dağı’ndaki nikel madenleri…

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale)  – On bir yılda kaç tane ağaç diktiniz, kaç tane ormana kıydınız?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Şimdi, efendim, özellikle dünyada yılda ortalama 13 milyon hektar orman alanı yok olmaktadır. Buna karşı, her yıl 7,8 milyon hektar alanda ağaçlandırma ve rehabilitasyon çalışması yapılmaktadır. Bu durumda, nette orman kaybı dünyada yıllık ortalama 5,2 milyon hektardır.

Yine, her yıl yaklaşık olarak ortalama 24 milyar/ton toprak erozyonla kayba uğramaktadır.

MUHARREM VARLI (Adana) – Sabrımız taştı, dinleyemiyoruz. Neyi eleştirdik de neye cevap veriyor?

BAŞKAN – Sayın Varlı, rica ediyorum…

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Erozyon riski yüksek bir coğrafyada bulunan ülkemiz özellikle son yıllarda yaptığı ağaçlandırma çalışmalarıyla orman alanını korumak ve artırmak için büyük gayret göstermektedir.

Türkiye, son on bir yılda ormancılık alanında dev adımlar atmıştır. Yapılan çalışmalar neticesinde 2002 yılında orman varlığımız 20,8 milyon/hektar iken, 2012 yılı sonunda 21,7 milyon hektara çıkarılmıştır. Böylece, ülke yüz ölçümümüzün yüzde 27,7’si ormanlarla kaplıdır.

Son on bir yılda 3 milyon 691 bin hektar alanda çalışma yapılarak ülkemize 9 bin hektar yani 9 milyon dekar yeni orman alanı kazandırdık, 3 milyar adet fidanı toprakla buluşturduk. Dünyadaki orman varlığı sürekli azalırken Türkiye, orman varlığını alan ve ağaç serveti olarak artıran nadir ülkelerden birisi olmanın haklı gururunu yaşamaktadır. 1992-2002 yılları arasında yılda ortalama 75 bin hektar alanda ağaçlandırma rehabilitasyon çalışması yapılırken, 2012 yılında 500 bin hektar alanda ağaçlandırma ve rehabilitasyon çalışması yapılmıştır.

Ayrıca, ormanlarımızı uluslararası kabul gören prensip ve esaslara göre sertifikalandırıyoruz. Ormanlarımızın yaklaşık yüzde 7’si sertifikal hâle getirilmiştir. Yapılan ağaçlandırma ve ormanların bakımı, rehabilitasyon çalışmaları neticesinde odun servetimiz 1,2 milyar metreküpten 1,5 milyar metreküpe çıkarılmıştır.

Özellikle şunu ifade etmek istiyorum: Bildiğiniz üzere, zaman zaman seferberlik yapıyoruz. 2008-2012 yılları arasında Türkiye’de büyük bir ağaçlandırma erozyon kontrolü millî seferberliğini başlattık. Hakikaten, bu seferberlik çok başarılı oldu. Biz 2 milyon 300 bin hektar alanda çalışma yapacağımızı ve 2 milyar adet fidanı toprakla buluşturacağımızı ilan etmiştik. Çok şükür, onu da aştık, 2 milyon 300 bin hektar alan yerine 2 milyon 419 bin hektarla hedeflerin daha üzerine çıktık. Bundan dolayı gerçekten bütün ormancılarımızla gurur duyuyoruz.

Atatürk Orman Çiftliği’ne 2 milyon adet fidan diktik. Kışlalarda 7.800 hektar alanda 11 milyon adet fidanı toprakla buluşturduk. Ayrıca, yol kenarlarını, hem kara yollarının hem de köy yollarının kenarlarını ağaçlandırıyoruz. Şu ana kadar 10.577 kilometre kara yolu ile köy yolunu ağaçlandırdık. Ayrıca, Ankara-İstanbul TEM otoyoluna 948 bin adet fidan dikildi.

Okullar Hayat Olsun Projesi’yle 27.393 okul bahçesine 5,5 milyon adet, 1.095 adet hastane ve sağlık ocağı bahçesine 261 bin adet, 9.826 adet ibadethane ve mezarlığa da 1,3 milyon adet fidan dikilmiştir.

Özellikle fidan üretiminde rekor kırdık, bunu da gururla ifade etmek istiyorum. Geçmiş yıllarda yılda 70 ila 75 milyon adet fidan üretilirken, biz geçen yıl bu rakamı 470 milyona çıkardık. Dolayısıyla, bütün belediyelere, ayırt etmeksizin, bir proje getirdikleri zaman ücretsiz fidan tahsis ediyoruz. Sivil toplum kuruluşlarına, askerî birliklere ve bütün okullara… Böylece fidan üretimini 6 katına çıkardık. Ayrıca, bir müjde daha vermek istiyorum: Türkiye’de fidan borsası yok; Sapanca Gölü civarında, Sakarya’da bir fidan borsası kuruyoruz. Bu yıl sonunda bu da kurulmuş olacak.

Tabii ki 1’inci eylem planı, bizim 2008-2012 arasındaki beş yıllık Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Eylem Planı idi. Şimdi 3 tane eylem planı ile, inşallah, Türkiye’deki ağaçlandırmayı, erozyon kontrolünü daha da artıracağız. Bunlardan birisi, özellikle, erozyon kontrolü çalışmaları için 2013-2017 arasında bir plan yaptık ve böylece erozyonla mücadeleyi çok hızlı bir şekilde yürüteceğiz. Bunun dışında, yukarı havzalarda sel kontrolü çalışmaları yaparak, ağaçlandırma, teraslama ve meraların ıslahı suretiyle sel kontrolünü sağlamak istiyoruz. Bu şekilde bir planımız var.

Bir diğer plan da, biliyorsunuz, çok sayıda baraj, gölet inşa edildi. Bunların etrafına yeşil kuşak ağaçlandırması yaparak etraflarını koruyacağız. Böylece, inşallah, erozyonu da önlemiş olacağız yani göllerin, barajların kısa zamanda dolmasının önüne geçeceğiz. Tabii bu arada Ceviz Eylem Planı var. Bizim bir hedefimiz var: 2016  yılı sonuna kadar 13 bin hektar alanda 5 milyon adet ceviz fidanı dikilecektir. Bunları da şöyle yapıyoruz: Bu ceviz ve bademleri o civardaki köylülere parsel parsel hazırlıyoruz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bütün ceviz ağaçları kurudu Sayın Bakan.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Kura ile hane başına dağıtıyoruz. Badem Eylem Planı yürüyecek, ayrıca Trüf Ormanı Eylem Planı var.

Bir de değerli milletvekilleri, şu anda, biliyorsunuz, şifalı bitkiler dediğimiz, tıbbi ve ıtri bitkiler için bir araştırma merkezi kurduk, bir merkez. Bununla hakikaten şu ana kadar 300 milyon dolarlık bir ihracat hedefledik, onu gerçekleştirdik. İnşallah, 2015 yılının sonuna kadar 500 milyon dolara çıkarmayı hedefliyoruz yani kısa zamanda bu tıbbi ve aromatik bitkiler çok daha önemli hâle gelecek.

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Kaz Dağları ne olacak?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kartepe’de ceviz ağaçları kuruyor.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bunun dışında, Sedir Eylem Planı’na göre beş yılda 100 bin hektar hedefi yerine 125 bin hektar alanda çalışma yapıldı. Bakınız, şu anda yılda 10 milyar, on yılda 100 milyar adet tohum ekmek suretiyle hedefimizi aşacağız. Misal olarak Kayseri’de, biz, 2009 yılında, özellikle Torosların güney eteklerinde bir seferberlik başlatmıştık Sayın Cumhurbaşkanımızın da iştirakiyle. Sedir tohumlarının -helikopterle attığımız bu tohumların- şu anda 65 santime ulaştığını görüyoruz. Bunun dışında, bazı illerimize unutulmuş ağaçları tekrar dikerek onları gün yüzüne çıkartıyoruz. Mesela İstanbul’da 100 bin erguvan, Çanakkale’de 250 bin gül fidanı, bunları dikiyoruz. Ayrıca, arıcıları desteklemek gayesiyle şu ana kadar 175 adet bal ormanı kurduk. Şehir ormanlarıyla insanımızı rahatlatmak, onlara hoşça bir ortamda, güzel bir ortamda vakit geçirmelerini sağlamak için aşağı yukarı bütün illerimize şehir ormanları kuruyoruz. Şu ana kadar 125 adet şehir ormanı kurduk.

Ayrıca şunu da özellikle vurgulamak istiyorum: Hakikaten orman teşkilatımız çok büyük başarılara imza attı. Bakın, bunu ben söylemiyorum; FAO’nun Dünya Ormancılık Raporu’na göre Türkiye, Çin ve Amerika Birleşik Devletleri’nden sonra dünyada en çok ağaçlandırma yapan 3’üncü ülke olma başarısını göstermiştir. Bununla hepimizin gurur duyması lazım. Ayrıca, OECD Genel Sekreteri Türkiye’ye geldi, ağaçlandırma faaliyetlerini gördükten sonra aynen şu ifadeyi kullandı, basın bunu ilan etti ve de OECD Genel Sekreteri, Türkiye’nin, ağaçlandırma ve erozyon kontrolünde dünya lideri olduğunu söyledi.

Ormancılık faaliyetlerini dünyaya tanıtıyoruz. Biliyorsunuz, 8-19 Nisan 2013 tarihlerini kapsayan Birleşmiş Milletler Ormancılık Forumu’nun 10’uncusu ve zirvesi ilk defa New York dışında, Birleşmiş Milletler dışında ilk defa Türkiye’de yapıldı. Yani yirmi yedi yıl sürekli, Birleşmiş Milletlerin merkezi New York’ta yapılan bu toplantı, ilk defa Türkiye’de, İstanbul’da gerçekleşti. Bunu da özellikle vurgulamak istiyorum.

Üniversitemizin kampüslerini ağaçlandırmak için bir seferberlik başlattık. Geçtiğimiz haftalarda, takriben 5 milyon üniversite öğrencimiz var, özellikle bir seferberlikle 5 milyon fidanı üniversite kampüslerine dikme kararı aldık ve dikiyoruz şu anda, başladı seferberlik. Hatta Kıbrıs’ı da dikkate alarak -ben geçen hafta sonunda Kıbrıs’taydım- Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki kampüslerin bahçelerine 63 bin adet -orada öğrenci sayısı da o kadar- fidan dikme kararını verdik.

Şimdi, ben burada özellikle bütün bu başarılı çalışmaları yapan takriben 40 bin kişilik orman teşkilatımıza canıgönülden teşekkür ediyorum, başarılarının devamını diliyorum.

Bunun dışında, müsaadenizle, bir de bölgesel yatırımlar hakkında, GAP, KOP, DOKAP, DAP konularında bir kısa bilgi vermek istiyorum.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Ne alakası var bu konuyla?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bölge kalkınma idaremizin gündeme gelmiş olmasını fırsat bilerek, konu hakkında kısa bir bilgi arz etmek istiyorum.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Maden kazalarından bahset Sayın Bakan.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Özellikle, tabii, Kalkınma Bakanlığımız bu konuda çok büyük gayret sarf ediyor. Ben, Kalkınma Bakanımız Cevdet Yılmaz’a da teşekkür ediyorum.

Biliyorsunuz, sadece GAP idaresi vardı. Şu anda, GAP’ın dışında -bildiğiniz üzere- KOP, Konya Ovası Projesi; DAP, Doğu Anadolu Projesi ve DOKAP, Doğu Karadeniz Kalkınma Projesi adıyla yeni idareler, bölgesel kalkınma idareleri kuruldu. Bunların faaliyetlerini yansıtmak istiyorum ama bu arada, tabii ki Bölgesel Gelişme Ulusal Stratejisi, tümü yerinde hazırlanan 26 bölge planı ve bölge kalkınma idarelerinin eylem planları stratejik çerçeveyi belirliyor; ajansların destek programları KÖYDES, SUKAP, SODES, Cazibe Merkezlerini Destekleme Programı, kamu yatırımları vesaire araçlar uygulamada kullanılıyor.

Bölgesel gelişmeye dayalı temel stratejimizin iki boyutu vardır: Bir yandan bölgeler arası ve bölge içi gelişmişlik farklarını azaltmayı öngörüyoruz, diğer yandan da her bir bölgenin kalkınma fırsatlarını ortaya çıkarıp değerlendirerek rekabet gücünü geliştirmeyi hedefliyoruz. Yakın zamanda müzakereye açılan bölgesel politika ve yapısal araçların koordinasyonu faslı çalışmalarında da, Kalkınma Bakanlığı koordinasyonunda bu çalışmalar devam ediyor. Özellikle, Türkiye’nin  bölgesel gelişme alanındaki kapasitesine bu çalışmalar çok önemli katkı sağlayacaktır.

Esas olarak şunu ifade edeyim: GAP Eylem Planı uygulamasında GAP Eylem Planı’yla önemli mesafe katettik ve ciddi tecrübe sahibi olduk. Kalkınmanın insan ve toplum boyutunu esas alan yaklaşımla hazırlanan GAP Eylem Planı, Mayıs 2008’de Sayın Başbakanımızın Diyarbakır’daki toplantısıyla yürürlüğe konuldu. Sulama başta olmak üzere, temel altyapı yatırımlarının ekonomik ve sosyal gelişmeyi sağlayacak eylem projelerinin büyük bölümünün tamamlanması hedefleniyor. Plandaki proje ve faaliyetler için sorumlu kuruluşlara toplam, bakın, 18,2 milyar TL kaynak aktarılmış ve bu kaynağın 14,7 milyar TL’si fiilî yatırıma dönüşmüştür. Yani, GAP’ta, gerçekten -ben sulamada biliyorum- geçmiş döneme göre sulama yatırımları 13 misli artmıştır. Dolayısıyla, ben burada hem Başbakanımıza hem Kalkınma Bakanımıza gönülden teşekkür ediyorum.

GAP bölgesel yatırımlarının merkez bütçe içindeki payı yüzde 7’den yüzde 14 civarına yükselmiştir. 2007 yılında yüzde 62 olan GAP’ın genel nakdî gerçekleşmesi 2012 sonunda yüzde 93’e ulaşmıştır. Benim -burada vaktim sınırlı olduğu için- tabii, GAP için sizlere çok ayrı bilgi sunmam lazım ama GAP’ta, enerjide büyük ölçüde yatırımlar hemen hemen tamamlandı, yüzde 75-80’i enerjide tamamladık.

Şimdi Ilısu Barajı kaldı. Bunun da, Ilısu Barajı’nın da yüzde 65’i şu anda fiziki olarak gerçekleşti. Bu baraj tamamlandığı zaman sadece enerji değil, aynı zamanda, onun hemen mansabında yer alan Dicle Barajı vasıtasıyla o bölgedeki mümbit toprakları da sulayacaktır. Hem sulama faydası var hem enerji faydası var, bunu özellikle vurgulamak istiyorum.

Özellikle sulamada, biz, 2012 ve 2013 yılını GAP’ta, yatırımlarda hamle yılı olarak ilan ettik ve şu ana kadar da sulanan alan 378 bin hektara yükseldi. Ama, burada şunu vurgulamak istiyorum: Bir, sulamada suyun hazır olması lazım; barajlar büyük ölçüde tamam. Ayrıca, ana kanalların hazır olması lazım; ana kanalların da büyük bir kısmını tamamladık. Bakın, bu ana kanalların tamamlanma oranı yüzde 68’dir, esas zor olan bu. Misal olarak, Mardin ana kanalı var, yani Şanlıurfa’dan başlıyor, devasa bir kanal, özellikle 200 metreküp/saniye suyu akıtacak muazzam bir kanal. “200 metreküp/saniye nedir?” diye size kafanızda canlandırmanız için şöyle bir misal vermek istiyorum: Kızılırmak Nehri’nin mart ayındaki debisi de yaklaşık olarak 200 metreküp/saniyedir; yani biz Şanlıurfa’dan Mardin istikametine -hemen hemen kanal tamamlandı, bu yıl sonunda bitecek- 225 kilometre uzunluğunda bir ana kanalla suyu Mardin ovalarına kadar uzatacağız.

Tabii, bu arada Şanlıurfa’daki büyük projeler tamamlandı; Yaylak Ovası, Harran Ovası vesaire.

ENVER ERDEM (Elâzığ) – Elâzığ’daki kanallar nasıl, onları anlatsanıza.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Şimdi, Suruç Ovası’yla ilgili çok büyük bir projeyi gündeme taşıyoruz, inşallah o da kısa zamanda bitecek: Atatürk Barajı’ndan aldığımız suyu bir ana iletim hattı, sonra…

ENVER ERDEM (Elâzığ) – Kuzova’yı anlatsana Sayın Bakan, Kuzova’da ne yapıldı?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – …17.134 metre uzunluğunda, dünyanın en uzun sulama tüneli ve en büyük tünelle -7 metre çapında bir tünel- bunu Suruç Ovası’na intikal ettiriyoruz. Aşağı yukarı bunun da yüzde 90’ı tamamlandı, inşallah, önümüzdeki yıl başında tünelin bitmesini bekliyoruz ama oradan da Suruç Ovası’nın sağ sahil, sol sahil ana dağıtım kanalları da hemen hemen bitmek üzere, böylece, 95 bin hektarlık Suruç Ovası’nı sulayacağız.

Ayrıca, sadece su değil, bakın, sulama… Ben sadece birkaç tane misal veriyorum. Ben daha geçtiğimiz günlerde Kahramanmaraş, Gaziantep, Kilis’teydim; biliyorsunuz burada muazzam bir Kılavuzlu sulaması var, bunun temelini attık ve Kahramanmaraş’taki, Gaziantep’teki…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Hilvan’da içme suyu yok Sayın Bakan.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Afyon’dan bir yere fırsat kalmamış.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - … ve aynı zamanda Kilis’teki mümbit toprakların tamamını sulayacağız.

Çetintepe Barajı’nın temelini attık. Özellikle, tabii, sadece biz çalışmıyoruz. Şu anda, Ulaştırma Bakanlığımız orada bütün bölünmüş yolları inşa ediyor, GAP Eylem Planı’yla birlikte ulaştırma alanında; Gaziantep-Şanlıurfa otoyolu, Gaziantep çevre yolu kesimi, Diyarbakır çevre yolu BSK kaplama olarak trafiğe açılmıştır, Batman Havaalanı terminal binası ve Şırnak Havaalanı tamamlanarak hizmete açılmıştır, bunlar da GAP kapsamında.

Ayrıca, çok sayıda proje var. Tabii, zamanım sınırlı, dolayısıyla, ben diğer projeleri inşallah… KOP yürüyor şu anda çok hızlı, burada vekillerim var. Mavi Tünel, devasa, 17 bin kilometreden daha büyük Mavi Tünel bitti, artık Akdeniz’e boşa akan suları şu anda Konya Ovası’na gönderdik.

Derebucak Gembos Tüneli’yle dağları delerek Beyşehir Gölü’ne akıtıyoruz ve Beyşehir Gölü’nü kurtardığımız gibi, biliyorsunuz, Beyşehir-Suğla-Apa kanalıyla Konya Ovası’na hayat verecek büyük projeler hayata geçiyor.

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Beyşehir Gölü’nde su mu bıraktınız?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Konya Ovası’ndaki diğer projeler… Sürem sınırlı olduğu için, bunlardan sadece birkaç tanesini misal olarak söylüyorum.

Bir de şunu söyleyeyim: DAP projesi dolu dizgin devam ediyor, DAP (Doğu Anadolu Projesi), ayrıca DOKAP…

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Ergene…

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ergene’yi Ergene’ye gidenler bilir; Ergene’de, efendim, Trakya Projesi’nin ben size kitabını vereceğim.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Dil Deresi başlamadı hâlâ Sayın Bakan.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Trakya Gelişim Projesi’yle Trakya hayat bulacak bakın.

MUHARREM IŞIK (Erzincan) – Erzincan’ı söylemedin Sayın Bakan.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – 10 milyar TL’lik yatırım yapıyoruz. Ergene’yi de kurtaracak olan biziz. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, rica ediyorum gürültü yapmayın.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bakın, Ergene’yi de biz kurtaracağız. Nasıl Haliç’i kurtardığımız gibi, Ergene’yi de biz kurtaracağız, onu da özetle vurgulamak istiyorum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Dil Deresi başlamadı hâlâ Sayın Bakan.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bakın, şu anda Ergene’deki bütün atık su arıtma tesislerini biz inşa ediyoruz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Dil Deresi ne oldu Sayın Bakan?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ana kolektörlerini, katı atık bertaraf tesislerini…

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Kim inşa edecek? İktidarsın, biz mi inşa edeceğiz?

BAŞKAN – Sayın Yeniçeri, heyecanlanmayın.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Dolayısıyla, değerli dostlar, sayın vekillerim; bunlardan dolayı gurur duymanız lazım. Ya, hizmet yapılıyorsa…(CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

Bakın, marifet iltifata tabidir. Hiç olmazsa yapılan şeyleri takdir edin ki millet de sizi takdir etsin.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Bakan sataşmada bulunuyor Sayın Başkan.

BAŞKAN – Boş yere uğraşmayın, sinirlenmiyor.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Hepinize çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum; yola devam ediyoruz, merak etmeyin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Bakan sataşmada bulunuyor.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, özür dilerim. Sayın Bakan dedi ki: “GAP’ta…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Bir şey yapmadı.

MAHMUT TANAL (İstanbul) –  …yüzde 13 misliyle biz bir yatırım yaptık, fazlasıyla.”

Ben, bölgeyi bilen Şanlıurfalı İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal olarak -Sayın Bakan halkımıza yanlış bilgi verdi- bu yanlış bilgiyi düzeltmek için sizden söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Böyle bir usulümüz yok.

Şimdi, zaten bakın…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ama yanlış bilgi veriyor.

BAŞKAN – Olabilir canım.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Halkı kandırıyor, doğru bilgi vermiyor.

BAŞKAN - O Hükûmet olarak cevap verdi.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakın, Hilvan ilçesinde içme suyu yok; Şanlıurfa’nın Hilvan ilçesinde içme suyu yok.

BAŞKAN – Sayın Tanal, teşekkür ederim. Zaten kayıtlara geçti.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakın, Urfalı milletvekili arkadaşlarım burada; buyursun gelsinler, anlatalım. Bakın, içme suyu yok Hilvan ilçesinde.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Şanlıurfa’ya suyu biz getirdik, Şanlıurfa’da su yoktu.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Göçerler de su içemiyor Sayın Bakan, göçerler.

BAŞKAN – 10 milletvekili arkadaşımıza 60’ıncı maddeye göre pek kısa söz vereceğim.

Sayın Korkmaz…

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, Başbakanın AK PARTİ grup toplantısındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başbakan grup toplantısında muhalefete bilmem kaçıncı kere “Sivas’ın ötesine geçemiyorlar.” dedi.

Sayın Başbakan, ülkeyi sen yönetiyorsan ve bir bölgede olağanüstü güvenlik şartları varsa adama sorarlar “Sen ne iş yaparsın?” diye. “Milliyetçilik, Diyarbakır’da, Trabzon’da on binlere konuşabilmektir.” diyorsun. Yani, milletin karşısına kiminle çıktığının ve ne söylediğinin önemi yok. Elinde binlerce insanımızın kanı olan PKK hamisi Barzani ve Türk milletine “iğrenç pislikler” diyen Şivan Perwer’le çıkıp “Kürdistan” diyeceksin, bölücülüğe methiyeler düzeceksin, bunun adı “milliyetçilik” olacak. Bu millete kastedenlerle, Sayın Başbakan, Türk milliyetçiliği yapılmayacağına göre sen ne milliyetçiliği yapıyorsun? On binlere böyle konuşacaksan susman konuşmandan daha evla. Sayın Başbakan, sevsinler senin milliyetçiliğini. Milliyetçilik, Barzani’ye yaranmak için tabela indirmek değil, Diyarbakır’da Kürt’üyle, Türk’üyle binlerin toplandığı meydanda “Ne mutlu Türk’üm diyene!” diyebilmektir.

BAŞKAN – Sayın Yeniçeri…

2.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Suriye Türkmenlerine yapılan saldırılara ve AKP iktidarının onları koruyacak her türlü tedbiri almak zorunda olduğuna ilişkin açıklaması

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hatay’ın Yayladağı ilçesinin bitişiğinde yaşayan Bayır Türkmenleri, Esad güçleri ile Selefilerin hedefi hâline gelmiştir. Fanatik Selefi caniler “Dininiz zayıf, malınız helal, hanımlarınız hediye” diyerek Türkmenlere saldırmaktadır. Türkmenleri bir yandan Esad güçleri, diğer yandan Selefi canileri katletmektedir. Türkmen köyleri top ateşi ve bombardıman altında tutulmaktadır. Savunmasız ve silahsız Türkmenler “Barbarca katlediliyoruz, sesimizi duyan yok.” diye feryat ediyorlar. Türkmenler “Kış geliyor, çadırımız, parkamız yok, ne doğru düzgün kendimizi savunacak silahımız ne de mermimiz var, her yerde eziliyoruz. Eğer yardım gelmezse soyumuzu kurutup bizi yok edecekler.” diye feryat ediyorlar. Türkmenler, Türkiye’nin bitişiğinde canice katledilirken AKP iktidarı olanı biteni görmezlikten geliyor. AKP iktidarı, Suriye Türkmenlerine her türlü yardımı yapmak ve onları koruyacak her türlü tedbiri almak zorundadır. Aksi takdirde, Suriye Türkmenlerine yönelik katliamlardan AKP iktidarı doğrudan sorumlu olacaktır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Ağbaba…

3.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, birçok televizyon kanalının AK PARTİ grup toplantısını canlı yayınlamasının basın özgürlüğü ve demokrasi açısından düşündürücü olduğuna ilişkin açıklaması

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, salı günleri, partilerin grup toplantılarının olduğu gündür. Her grup farklı saatlerde toplanır ki televizyonlar, gazeteciler izlesin, halk bilgilensin. Bugün AKP grup toplantısı yapıldı, bütün kanallar canlı verdi. Daha sonra grup toplantısı bitti, AKP’nin 5 büyükşehir, 5 il belediye başkanının tanıtımı yapıldı. NTV, CNN Türk, Habertürk gibi birçok televizyon kanalı AKP grup toplantısını ve aday tanıtımını tam iki saat yirmi dakika canlı verdi. CHP grubu başlamasına rağmen, televizyonlar canlı yayını kesmedi. Ana muhalefet partisi lideri konuşurken anlı şanlı televizyonlar Gümüşhane adayının tanıtımını verdiler. Bu olay basın özgürlüğü ve demokrasi açısından düşündürücüdür. Özgür basın yoksa demokrasi yoktur, özgür basın yoksa faşizm vardır. “Faşizm nedir?” diyenler gelsinler, uygulamalarını görsünler. Faşizm her alanda hâkim olmaya başlamıştır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kaşdemir…

4.- Çanakkale Milletvekili İsmail Kaşdemir’in, Çanakkale’de CHP teşkilatının düzenlemiş olduğu bir toplantıda konuşan Muğla Milletvekili Tolga Çandar’ı Başbakan hakkındaki bazı ifadeleri nedeniyle kınadığına ilişkin açıklaması

İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Geçtiğimiz hafta sonunda Cumhuriyet Halk Partisinin Çanakkale’de bir belde teşkilatının düzenlemiş olduğu bir toplantıya katılan Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili Sayın Tolga Çandar, Sayın Başbakanımız, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı hakkında, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir üyesine,  daha doğru bir ifadeyle hiçbir vatandaşımıza yakışmayacak, burada söylemekten hicap duyduğum bir ifadeyle hakaret etmiştir. Sayın Çandar’ı bu ifadeleri nedeniyle kınadığımı belirtiyor ve kendisini Sayın Başbakanımızdan ve tüm kamuoyundan özür dilemeye davet ediyorum. Bu konuda da Cumhuriyet Halk Partisinin yetkili makam ve kurullarını da gereğini ve yakışanı yapmaya davet ediyorum. Tabii, orada olup da bu fenalığa müdahale etmeyenleri ve hatta daha da ileri giderek “Amin.” diye bağıranları da kınıyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Doğru…

5.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, sağlık personelinin sorunlarının giderilmesi için yeni düzenlemeler yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ülkemizin birçok yerindeki devlet ve üniversite hastanelerinden hekimler ve diğer sağlık personeli bizleri arayarak sağlık personeline yapılan şiddeti, şiddetle protesto ediyorlar. Bu yönde olarak yeni birtakım kanuni düzenlemeler yapılması gerekmektedir, bunu söylemek istiyoruz.

Bir diğer konu da, özellikle özlük hakları konusunda da çok büyük sıkıntıların olduğu ve özlük hakları konusunda da -özellikle Maliye Bakanlığının ve Sağlık Bakanlığının- bazı iyileştirmeler yapılması ifade edilmeye çalışılıyor.

Diğer bir konu da emeklilikle ilgili. Şu anda Ankara Numune Hastanesindeki bir uzman doktor emekli olduğu zaman yaklaşık olarak 1.800 ile 2.200 lira arasında maaş alıyor, bu da çok yeterli bir para değil. Dolayısıyla, geri dönmek mecburiyetinde kalıyorlar. Bu yönde olarak da Maliye Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığından kanuni düzenleme beklenmekte olduğunu ifade ediyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Öğüt? Yok.

Sayın Özkan…

6.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, veteriner hekim, mühendis ve tekniker atamalarıyla ilgili bilgi almak istediğine, vatandaşların şubatta en az 40 bin öğretmen kadrosu verilmesini ve dershanelerin kapatılması konusunun Hükûmetin gündeminden çıkarılmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Sayın Eker’in sözleri sonucu, atama bekleyen veteriner hekimler, sağlık teknikerleri, ziraat mühendisleri, gıda mühendisleri, su ürünleri mühendisleri ve teknikerleri aylardır sözleşmeli atamalar hakkında net bilgi istemektedir. Maliye Bakanlığından istenen 5.557 kadro için bir gelişme var mıdır? Hükûmetten gerekli cevabı bekliyorum.

Ayrıca, atama bekleyen 215 bin öğretmen varken Hükûmetin bu sorunu şubatta 10 binle sınırlandırmasını yadırgıyorum. Millî Eğitim Bakanının söylediğine göre, şu anda, 127 binden fazla öğretmen ihtiyacı vardır. Bize ulaşan mesajlarda istek, en az, şubatta 40 bin kadro verilmesidir.

Yine mesajlarda, dershanelerin kapatılması konusunun da Hükûmetin gündeminden çıkarılması talep edilmektedir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Havutça…

7.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, 6111 sayılı Kanun’dan yararlanamadığı için ilişiği kesilen 200 bin üniversite öğrencisi için af çıkarılması gerektiğine ilişkin açıklaması

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Üniversite öğrencilerimiz af bekliyor. 6111 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinin ardından, yüz binlerce üniversite öğrencisi yeni bir mağduriyetle karşı karşıya kaldı. 25 Şubat 2011 tarihinden önce öğrenci olanların yararlanacağı bu düzenleme sınırlama getirdiği için 200 bin öğrencimiz mağdur durumdadır.

Kanunun yürürlüğe girdiği 25 Şubat 2011 tarihinden sonra 150 bin üniversite öğrencisinin çeşitli sebeplerle üniversiteden ilişiği kesildi ya da üniversiteyi bırakmak zorunda kaldı. Bu sayı her geçen gün artmaktadır. Maddi sorunlar, sağlık sorunları, askerlik, hazırlık sınıfında başarısız olma gibi gerekçelerle üniversitelerden ilişiği kesilen bu 200 bin öğrencimizle ilgili, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak kanun teklifimizi verdik ve komisyona gelmeyi bekliyor.

Ben buradan, vicdan sahibi Hükûmete ve AKP’li vekillere sesleniyorum: Bu üniversite öğrencilerimizin sorununu affederek yeniden eğitime dönmelerini mutlaka sağlamak durumundayız.

BAŞKAN – Sayın Atıcı…

8.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun AKP milletvekilinin gündem dışı konuşmasına cevap vererek gensoru görüşmelerini televizyonun yayın saati dışına çıkarmaya çalıştığına ve Emniyet Genel Müdürlüğünün Gezi olaylarıyla ilgili raporunun AKP Hükûmetinin mezhepçi ve ayrımcı olduğunun net bir göstergesi olduğuna ilişkin açıklaması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Orman Bakanı, AKP’li bir milletvekilliyle anlaşarak onun konuşmasından sonra siz de yirmi dakika konuşarak gensoru görüşmelerini televizyon saati dışına çıkarmaya çalıştınız. Koskoca bir Bakansınız, bu size hiç yakışmıyor.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Emniyet Genel Müdürlüğü Gezi olaylarının da bilançosunu açıkladı: 3 milyon 600 bin kişi katılmış -yurt genelinde çok daha fazla olduğunu biliyoruz- 5.513 kişi gözaltına alınmış, 4.329 kişi yaralanmış, 7 kişi de yaşamını yitirmiş. Azaltılmış bu rakamlarla bile, Hükûmetin derhâl istifa etmesi gerekmektedir. Bakın, arkadaşlar, eylemlere katılanların yüzde 82’si otuz yaşın altında yani genç, yüzde 61’i üniversite öğrencisi veya mezunu. Bunlardan çok daha elim ve vahim olmak üzere, raporda, katılımcıların yüzde 78’inin Alevi olduğu ifade ediliyor. Bu durum, AKP Hükûmetinin mezhepçi ve ayrımcı olduğunun net bir göstergesidir.

BAŞKAN – Sayın Işık…

9.- Erzincan Milletvekili Muharrem Işık’ın, insanları ayrıştıran ve mezhep ayrımı yapan zihniyeti kınadığına ve Orman ve Su İşleri Bakanından, Erzincan’da sulama birliklerinin çiftçilere su veremeyeceklerine ilişkin yazılarından haberi olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

MUHARREM IŞIK (Erzincan) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

İnsanları sürekli öteleştiren, ayrıştıran, konuşmalarında mezhep ayrımı yapan “TÜİK” denen kurumu kullanarak sürekli insanları fişleyen, mezheplere göre ayrıştıran; bu yetmezmiş gibi, bir de destan yazdırdığı polislerini de kullanarak Gezi eylemlerine katılan insanları mezheplerine göre ayrıştırmaya tutan, fişleyen, fişleten zihniyeti kınıyorum.

Mısır’da ölen kardeşlerine acırken kendi ülkesinde destan yazdırdığı polislerin öldürdüğü canları mezheplerine göre değerlendiren zihniyeti tekrar kınıyorum. “Ayrım yapmıyorum.” dedikçe ayrımcılığın en kötüsünü, en çirkinini yapan bu zihniyeti kabul etmiyorum ve şiddetle kınıyorum.

Ayrıca, Sayın Bakan, Erzincan’da sulama birliklerinin “Bu yıl su veremeyeceğiz.” diye çiftçilere yazılar yazdığından  acaba haberiniz  var mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Sarıbaş, buyurun.

10.- Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş’ın, kesilen ağaç sayısının dikilen ağaç sayısından katbekat fazla olduğuna, Çanakkale’de Orman Bölge Müdürlüğünün kaldırılmasına ve Kaz Dağlarında maden ruhsatı verilmesine ilişkin açıklaması

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Çok teşekkür ederim Başkan.

Sayın Orman Bakanımız az önce de çok güzel bir tablo çizdi ancak on bir yıl içerisinde -kendi istatistikleriyle- çevreye maden, 2/B ve diğer yasalarla birlikte verdikleri, maden yasaları, altın ve diğer işletmelerle birlikte, turizmle birlikte… Diktikleri orman sayısıyla kesilen orman sayılarının arasına baktıklarında kesilen orman sayılarının kat kat fazla olduğunu göreceklerdir; bir.

İki: Sayın Orman Bakanımız, Çanakkale’de, orman bölgesi olan, yüzde 52’si ormanla kaplı olan ve çok sevdiği bu orman bölgesinin orman başmüdürlüğünü kapatarak orman bölge müdürlüğünü buradan kaldırmışlardır. Acaba ormanı böyle mi seviyorlar?

Üç: Kaz Dağlarında 3.500 çeşit bitki dokusu vardır ve aynı zamanda Kaz Dağlarında altın madencilerine, bakır ve kurşun madencilerine neredeyse yüzde 100’üne yakın bir şekilde Türkiye'nin ve dünyanın en büyük orman alanlarında ruhsat vermişlerdir ve bu anlamda da bu Kaz Dağlarında verilen altın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Gündeme geçiyoruz.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, söz talebimiz vardı 60’a göre.

BAŞKAN – Vardı 60’ıncı maddeye göre ama bitirdim, ben 10 kişiye veriyorum.

11.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Şivan Perwer ve Ahmet Kaya’nın bu ülkenin mağdur insanları olduğuna, onlara ve Mesut Barzani’ye hakaret edilmemesi gerektiğine ilişkin açıklaması

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, bakın, sürekli saldırıya maruz kalıyoruz.

Şivan Perwer ve Ahmet Kaya hayatları boyunca ellerine silah almamışlar, silahları sadece sazları olmuş, sadece halklarının ezgisini seslendirdikleri için otuz sekiz yıl eğer yurt dışında kalmışlarsa, sürgüne gitmişlerse bu ülkenin ayıbıdır, bu sistemin ayıbıdır, ret ve inkâr politikalarının ayıbıdır ama burada bunlara hakaret etmek hiç kimsenin haddi değildir. Bu insanlar bu ülkenin mağdurlarıdır. Bunlara lütfen hakaret etmeyin. Mesut Barzani’ye hakaret etmeyin. Sizin ne kadar değerleriniz varsa Kürt halkının da o kadar değerleri vardır ve…

BAŞKAN – Vallahi, iki dakikayı bile geçtiniz.

SIRRI SAKIK (Muş) -… değerlere saygısızlık kimse etmemelidir.

BAŞKAN – Tamam, geçti kayıtlara.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Efendim.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sırrı Bey konuşmasında benim konuşmamı kastederek konuşma yaptı.

Burada eğer özür dilenecek biri varsa Türk milletidir. “İğrenç pislikler” diye bahsedilen Türk milletidir.

SIRRI SAKIK (Muş) – Kimse Türk milletine “İğrenç” dememiştir.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Önce bunu düzeltsin. Ondan sonra…

SIRRI SAKIK (Muş) – Asla, hiç kimse böyle bir şey dememiştir.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Hiçbir şekilde Şivan Perwer’in böyle bir ifadesi yoktur.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Geçen defa Şivan Perwer’in şiirini burada okudum, siz de en önde dinlediniz.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Çıkarın, söyleyin.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Dinlediniz, ben burada şiirini okudum, hepiniz dinlediniz.

Özür dilenecek biri varsa o da Türk milletidir.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Tek bir ifadesi yoktur öyle.

BAŞKAN – Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, İran-Türkiye Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı Moayyed Hosseini Sadr başkanlığındaki bir heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 31/10/2013 tarihli 57 sayılı Kararı ile uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/1340)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 31 Ekim 2013 tarihli ve 57 sayılı Kararı ile İran-Türkiye Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı Moayyed Hosseini Sadr başkanlığındaki heyetin ülkemizi ziyaret etmesi uygun bulunmuştur.

Söz konusu heyetin ülkemizi ziyareti, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 7’nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

                                                                                                          Sadık Yakut

                                                                                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                        Başkanı Vekili

BAŞKAN -  Bilgilerinize sunulmuştur.

Başbakanlığın iki tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım:

2.- Başbakanlığın, Batman Milletvekili Ayla Akat Ata hakkında tanzim edilen, Anayasa Komisyonu ve Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu Karma Komisyonda bulunan soruşturma dosyasının Hükûmete  iade edilmesine ilişkin tezkeresi (3/1341)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Batman Milletvekili Ayla Akat Ata hakkında tanzim edilen ve ilgi (b) yazı ile Başkanlığınıza gönderilen soruşturma dosyasının yeniden değerlendirilmesi için evrakın ve fezlekenin iadesinin talep edildiğine dair Adalet Bakanlığından alınan ilgi (c) yazı sureti ve ekleri ilişikte gönderilmiştir.

Gereğini arz ederim.

                                                                                                              Bekir Bozdağ

                                                                                                        Başbakan Yardımcısı

3.- Başbakanlığın, Batman Milletvekili Ayla Akat Ata hakkında tanzim edilen, Anayasa Komisyonu ve Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu Karma Komisyonda bulunan soruşturma dosyasının Hükûmete  iade edilmesine ilişkin tezkeresi (3/1342)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Batman Milletvekili Ayla Akat Ata hakkında tanzim edilen ve ilgi (b) yazı ile Başkanlığınıza gönderilen soruşturma dosyasının yeniden değerlendirilmesi için evrakın ve fezlekenin iadesinin talep edildiğine dair Adalet Bakanlığından alınan ilgi (c) yazı sureti ve ekleri ilişikte gönderilmiştir.

Gereğini arz ederim.

                                                                                                             Bekir Bozdağ

                                                                                                        Başbakan Yardımcısı

BAŞKAN -  Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu karma komisyonda bulunan (3/389) ve (3/669) esas numaralı dosyalar Hükûmete geri verilmiştir.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç ve 20 milletvekilinin, Melen Çayı Projesi nedeniyle yaşanacak sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/789)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Melen sistemi olarak adlandırılan İstanbul'un içme suyu ihtiyacını karşılama projesi, Büyük Melen Çayı üzerinde inşa edilmekte olan, boru hatları, depolar, tesisler, arıtma tesisleri ve sistemin depolama tesisi olacak olan Melen Barajı ile büyük ve önemli bir projedir. Ayrıca, bir hidroelektrik santral de (HES) projenin bileşenleri arasındadır. Devlet Su İşlerinin (DSİ) uhdesinde bulunan projenin ilk aşaması hayata geçirilmek üzeredir. Kalan bölümlerin inşası devam etmekte, baraj inşaatı da yakın zamanda başlamış bulunmaktadır.

Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Raporuna göre, proje, Karadeniz Bölgesi’nde İstanbul Boğazı’nın 170 kilometre doğusunda, Sakarya ilinin 70 kilometre kuzeydoğusunda yer alan Ortaköy beldesi Uğurlu köyünün 2,5 kilometre güneybatısında ve Melen Çayı’nın döküldüğü Karadeniz'in yaklaşık 7 kilometre güneyindedir. Rezervuar sahasında maksimum su kotu 110 metre olup göl alanı kamulaştırma etüdü 110 metre kotuna göre yapılmıştır. Bu kota göre rezervuar alanı 17.150 dekardır. Bu sahanın yüzde 17'sinin tarım arazisi, yüzde 63'ünün fındıklık, yüzde 9'unun orman ve yüzde 11'inin de boş alan ve dere yatağı ile kaplı olduğu belirlenmiştir. 110 metre maksimum su kotundan itibaren 300 metrelik şerit içerisindeki mutlak koruma alanında ise yüzde 1,5 oranında tarım arazisinin, yüzde 71 oranında fındıklığın, yüzde 19,45 oranında orman arazisinin ve yüzde 8 oranında da tarım dışı arazinin kaldığı tespit edilmiştir. Mutlak koruma alanı içerisinde yaklaşık 18.615 dekar arazi bulunmaktadır. Rezervuar ve mutlak koruma alanındaki toplam arazi miktarı ise 35.765 dekardır. Rezervuar sahasında tamamıyla su altında 5 yerleşim kalmaktadır. Bunlar sırayla; Ortaköy (Lahna) bucağı, bu bucağa bağlı Cuma Mahallesi, Beyler, Karalar ve Köyyeri köyleridir. Ayrıca, rezervuar alanının etrafında ve özellikle mutlak koruma alanı içerisinde kalan bazı yerleşim ünitelerindeki nüfus da kısmen etkilenmektedir. Göl alanı içerisinde kalan bucak ve köyler Sakarya ili Kocaali ilçesine bağlıdır. Melen barajı yapıldığı takdirde göl alanı içerisinde kalan nüfusun tamamının kaldırılması gerekmektedir. Rapora göre, projenin rezervuar ve mutlak koruma alanları içinde kalan toplam nüfus yaklaşık 7 bindir.

Projenin çevresel ve insani olmak üzere iki önemli sonucu olacaktır. Birincisi, çevresel bakımdan, bu kadar önemli bir projenin ormanlık alan, tarım arazileri ve bölgenin bitki ve hayvan örtüsü üzerinde yapacağı olumsuz etkidir. Çevre örgütlerinin raporlarına göre, proje sahasının yer aldığı bölgede genel flora özellikleri incelendiğinde 11 endemik bitki türünün olduğu görülmüştür. Bern Sözleşmesi gereği koruma altında bulunan bir bitki türü olan cyclamen coum ssp. faaliyet alanı ve bölgede geniş yayılış göstermektedir. İklim değişikliği nedeniyle Melen Çayı ve çevresindeki yağış rejiminin nasıl değişeceği, projenin fizibilitesi yapılırken dikkate alınmamıştır. İstanbul'un nüfusunun plansızca artması, şebeke kaybı ve kaçak kullanımların önüne geçilmemesi, kuzeydeki su havzalarını tehdit eden büyük ölçekli yatırımlara izin verilmesi, su sorununun bütüncül bir şekilde ele alınmadığını göstermektedir. İkincisi, projenin yaratacağı insani sorunlardır. Kamulaştırma ve yerinden etme dolayısıyla, proje alanı içinde kalan nüfus önemli sorunlar yaşamaktadır. Bir yandan kendilerine yeni yerleşim alanı gösterilmediği için nereye gideceğini bilememekte, öte yandan kamulaştırma bedellerinin ödenmesi konusunda zorluklar yaşamaktadır. Örneğin, aynı kişinin sahip olduğu arazi ve diğer mülkler parça parça kamulaştırılmakta, ödemeler de farklı zamanlarda, taksitle yapılmaktadır. Yerinden edilecek olan yurttaşların hayatlarını idame ettirebilmelerini sağlamak devletin görevi iken, ödemelerde yaratılan sorun da bu yurttaşları mağdur etmektedir.

Bütün bu bilgiler ışığında, proje dolayısıyla yaşanacak olan sorunları tespit etmek ve uygun çözümlerin bulunabilmesini sağlamak amacıyla, Anayasa’mızın 98’inci maddesi, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Engin Özkoç                               (Sakarya)

2) Ali Rıza Öztürk                           (Mersin)

3) Mustafa Sezgin Tanrıkulu           (İstanbul)

4) Arif Bulut                                    (Antalya)

5) Erdal Aksünger                           (İzmir)

6) Tolga Çandar                               (Muğla)

7) Kazım Kurt                                 (Eskişehir)

8) Mehmet Hilal Kaplan                  (Kocaeli)

9) Mahmut Tanal                             (İstanbul)

10) Ali Serindağ                              (Gaziantep)

11) İhsan Özkes                              (İstanbul)

12) Ramazan Kerim Özkan             (Burdur)

13) Ali Sarıbaş                                                (Çanakkale)

14) Ahmet İhsan Kalkavan              (Samsun)

15) Emre Köprülü                           (Tekirdağ)

16) Mehmet Şeker                           (Gaziantep)

17) Durdu Özbolat                          (Kahramanmaraş)

18) Mevlüt Dudu                             (Hatay)

19) Kadir Gökmen Öğüt                 (İstanbul)

20) Mehmet Ali Ediboğlu                (Hatay)

21) Bülent Tezcan                            (Aydın)

2.- Tokat Milletvekili Orhan Düzgün ve 20 milletvekilinin, Tokat ilinin göç vermesinin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/790)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tokat ilimizin Türkiye'nin en çok göç veren ili olması nedenlerinin araştırılıp alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98’inci ve TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddelerine göre bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Orhan Düzgün                            (Tokat)

2) Mustafa Sezgin Tanrıkulu           (İstanbul)

3) Erdal Aksünger                           (İzmir)

4) Tolga Çandar                               (Muğla)

5) Kazım Kurt                                                 (Eskişehir)

6) Ali Rıza Öztürk                           (Mersin)

7) Mehmet Hilal Kaplan                  (Kocaeli)

8) Ali Serindağ                                (Gaziantep)

9) İhsan Özkes                                                (İstanbul)

10) Ramazan Kerim Özkan             (Burdur)

11) Ali Sarıbaş                                                (Çanakkale)

12) Emre Köprülü                           (Tekirdağ)

13) Ahmet İhsan Kalkavan              (Samsun)

14) Arif Bulut                                  (Antalya)

15) Mahmut Tanal                           (İstanbul)

16) Mehmet Şeker                           (Gaziantep)

17) Durdu Özbolat                          (Kahramanmaraş)

18) Mevlüt Dudu                             (Hatay)

19) Kadir Gökmen Öğüt                 (İstanbul)

20) Mehmet Ali Ediboğlu                (Hatay)

21) Bülent Tezcan                            (Aydın)

Gerekçe:

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerinde net göç hızına göre 2009-2010 döneminde en fazla göç veren il Tokat olmuştur. Tokat'a 25 bin 430 kişi göç ederken, 40 bin 995 kişi de ilimizden göç etmiştir. Tokat'ın göç veren iller sıralamasında en ön sırada yer alması Tokat halkımızın her kesiminde kaygı uyandırmaktadır. Göçün nedenlerinin başında ekonomi ve istihdam sorunu, aynı zamanda yöresel geçim kaynaklarının azalması gelmektedir. 2011 yılında 2.214 adet esnaf kepenk kapatmıştır. Özellikle tarım ve hayvancılığın yok olması vatandaşlarımızın verimli topraklarını bırakıp büyük şehirlere göç etmesine yol açmaktadır. Nüfusu 2 binin altında olan belediyeler kapandığında göç sorunumuz artarak devam edecektir. Turhal Şeker Fabrikasının satılması ve Tokat sigara fabrikalarının kapanması göçe hız veren en büyük etkenlerdendir.

Bir yurttaşımızın evini, toprağını, memleketini arkasında bırakıp kendi vatanı içinde dahi olsa başka bir şehre göç etmesi için çok ciddi nedenlerinin olması ve hatta köyünü toprağını bırakmayı göze alacak kadar çaresiz olması gerekir. Hepimiz köyden kente göçün nedenlerini, işsizlik, eğitim fırsatlarından eşit olarak yararlanamamak, yoksulluk, toprağını ekip karşılığını alamamak ve devlet tarafından yaptırılan zorunlu göç hareketleri olarak sayabiliriz. Göç eden yurttaşlarımızın sıkıntısı köyünü ve toprağını geride bıraktıktan sonra da çözülmemekte ve sonrasında ise yaşanan kentlerdeki barınma ve istihdam sorunu gelmektedir. Sağlıksız ve aşırı göç halkımızı mutsuzlaştırmakta ve yalnızlaştırmaktadır ve bu sorunun acilen önüne geçilmesi gerekmektedir. Şehirlerdeki işsizlik oranının had safhaya ulaştığı bir ortamda göçün kendiliğinden durmasını beklemek bir hayal olmaktan öteye gidemez ve gerçekliği bulunmamaktadır. Şehirdeki yaşama imkânlarının iyileştirilmesi ise sosyal bir gereklilik olsa bile yeterli değildir. Büyük şehirleri cazibe merkezi olmaktan çıkartacak önlemlerin alınması, köydeki geçim koşullarının iyileştirilmesi zorunludur. Özellikle toprak ve diğer üretim kaynaklarının dağılımındaki dengesizlik, çiftçimizin emeğinin karşılığını alamaması, esnafın siftah bile yapamadan sürekli kepenk kapatması, kamu hizmetlerindeki noksanlıkların çözülmesi gerekmektedir. Çiftçinin gelir düzeyini artıracak tarım ve pazarlama teknikleri öğretilmeli, yatırım gücü kredilerle desteklenmelidir. Bütün bu nedenlerle, göçü geriye çevirmek imkânı dâhil, köylerden kente göçü durduracak, çiftçimizi kendi topraklarında eski refah günleriyle buluşturacak çözüm yollarının bulunması gerekmektedir.

3.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan ve 19 milletvekilinin, çiftçilerin kredi borçları nedeniyle yaşadıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/791)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye'de yaklaşık 5 milyon 300 bin çiftçi bulunmaktadır. Gelişmiş ülkelerin sosyal ve ekonomik refahının temelinde tarıma verdikleri önem ve tarımın gelişmesi yatmaktadır. Tarımı gelişmiş ülkelerde kooperatiflerin ve çiftçi örgütlerinin payı ve önemi büyüktür. Ülkemizdeki tarımsal kooperatifler gelişmiş ülkelerdeki seviyelere ulaşamamıştır.

Ülkemizde tarımsal girdi seviyeleri her geçen gün artmaktadır. Girdi fiyatlarının yükselmesi gübre kullanım oranını azaltmakta, bu da verimin ve kalitenin düşmesine sebep olmaktadır. Mazottaki ve gübre fiyatlarındaki değişkenler tarımın sürdürülebilirliği konusunda büyük önem taşımaktadır.

Ülkemizdeki 5 milyon 300 bin çiftçiden Çiftçi Kayıt Sistemi'ne kayıtlı 2 milyon 800 bin çiftçinin tarımsal desteklerden yararlandığı düşünülürse tarımsal girdilerin kontrol altına alınması ve üretim maliyetlerinin düşürülmesi zorunludur.

Son zamanlarda, yazılı ve görsel basında yabancı sermayeli bankaların cazip ödeme kolaylığı vaadiyle kredi seçenekleri sunduğu görülmektedir. Kamu bankalarında kredi almanın zaman alması, çiftçileri yabancı sermayeli bankaların kredilerine yöneltmektedir. Sermayesi kısıtlı olan çiftçilerimiz, kendilerine umut olarak gösterilen kredilere yönlendirilmektedir. Pazar fiyatlarındaki dengesizlikler neticesinde emeğinin karşılığını alamayan çiftçiler, kredilerini zamanında ödeyememektedirler. Borcunu kapatamayan çiftçiler diğer bir bankadan kredi almak suretiyle borçlarını kapatmak yoluna gitmekte, bu da sorunu daha da derinleştirmektedir.

Türkiye genelinde binlerce tarım arazisi özellikle özel bankaların ipotek kıskacı altındadır. Çiftçilerimizin borçlarının yeniden yapılandırılması için gerekli yasal düzenlemelerin ivedilikle çıkarılması gerekmektedir. Birçok çiftçi, tarım arazilerini satarak büyük şehirlere göç etmektedir. Hükûmet, çiftçilerin verdikleri emeklerin karşılığını tam olarak alabilmesi için gerekli destekleri bir an önce hayata geçirecek düzenlemelere hız vermelidir.

Son BDDK verilerine göre, 2011 yılında tarımda kullanılan toplam kredinin yaklaşık yüzde 3,2’si, takibe düşmüş kredileri kapsamaktadır. Takibe düşmüş kredilerin bankalar bazında incelendiğinde yüzde 7,5 ve yüzde 4,7'lik en büyük oranının yabancı sermayeli bankalara ait olduğu görülmektedir. Kredilerini ödeyemeyen çiftçilerin toprakları yabancıların eline geçmekle karşı karşıyadır. Çiftçilerimiz ürünlerini, geleceklerini kurtarmak isterlerken arazilerinden olmaktadırlar. Bu sorunun ileriki yıllarda büyük problemlere zemin hazırlayacağı unutulmamalıdır.

Bu düşünceler doğrultusunda, çiftçilerimizin kredi borcu dolayısıyla içinde bulundukları sorunların tespit edilip çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederim.

1) Tanju Özcan                                (Bolu)

2) Ali Serindağ                                (Gaziantep)

3) Ramazan Kerim Özkan               (Burdur)

4) İhsan Özkes                                                (İstanbul)

5) Mustafa Sezgin Tanrıkulu           (İstanbul)

6) Faik Öztrak                                 (Tekirdağ)

7) Ali Sarıbaş                                  (Çanakkale)

8) Ahmet İhsan Kalkavan                (Samsun)

9) Emre Köprülü                             (Tekirdağ)

10) Mehmet Şeker                           (Gaziantep)

11) Durdu Özbolat                          (Kahramanmaraş)

12) Mehmet Ali Ediboğlu                (Hatay)

13) Namık Havutça                         (Balıkesir)

14) Hasan Akgöl                             (Hatay)

15) Muharrem Işık                          (Erzincan)

16) Mehmet Hilal Kaplan                (Kocaeli)

17) Mahmut Tanal                           (İstanbul)

18) Mevlüt Dudu                             (Hatay)

19) Kadir Gökmen Öğüt                 (İstanbul)

20) Bülent Tezcan                            (Aydın)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

C) Duyurular

1.- Başkanlıkça, Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerine düşen 1 üyelik için aday olmak isteyen siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerinin yazılı olarak müracaat etmelerine ilişkin duyuru

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerine de bir üyelik düşmektedir. Bu Komisyona aday olmak isteyen, siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerinin 29 Kasım 2013 Cuma günü saat 18.00’a kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına yazılı olarak müracaat etmelerini rica ediyorum.

Bir gensoru önergesi vardır. Önerge daha önce bastırılıp sayın üyelere dağıtılmıştır.

Şimdi önergeyi okutuyorum:

D) Gensoru Önergeleri

1.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç ve 47 milletvekilinin, Türk sporundaki doping olaylarının engellenmesinde yetersiz kaldığı ve üzerine düşen görevleri yerine getirmediği iddiasıyla Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/29) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye, Avrupa Konseyi üyesi devletleri arasında imzaya açılan “Dopingle Mücadele Sözleşmesi”ni 11/03/1993 tarih ve 3885 sayılı Kanun ile onaylayarak uygun bulmuş, daha sonra 2009 yılı Haziran ayında sporda dopingle mücadele sistemini Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) standartlarına çekeceğini taahhüt etmiştir. Anılan Sözleşme’nin gereği olarak da Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Dopingle Mücadele Yönetmeliği’ni yayınlayarak yürürlüğe koymuştur. Ancak, bugün gelinen noktada, 2004 yılında başlayan, her geçen yıl artarak 2013 yılında yoğunlaşan Türk sporunda doping skandalları karşısında Gençlik ve Spor Bakanının seyirci kaldığı, dopingle mücadele etmekte yetersiz kaldığı görülmektedir.

Sporumuzda yaşanan doping skandallarına seyirci kalarak sporumuzu ve Türkiye'yi dünya kamuoyunda küçük düşüren, itibarsızlaştıran, spor etik ve ruhuna aykırı doping vakalarının ardındaki nedenleri ortaya çıkartamayan Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç hakkında Anayasa'nın 98 ve 99’uncu, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 106'ncı maddeleri uyarınca gensoru açılması için gereğini arz ve talep ederiz.

             Engin Özkoç                            Hülya Güven                            Ali Sarıbaş

                 Sakarya                                      İzmir                                    Çanakkale       

            Ümit Özgümüş                        Binnaz Toprak                Mustafa Sezgin Tanrıkulu

                   Adana                                    İstanbul                                   İstanbul

             Haydar Akar                          Candan Yüceer                  Kemal Değirmendereli

                  Kocaeli                                   Tekirdağ                                        Edirne

              Melda Onur                       Kadir Gökmen Öğüt                         Aytuğ Atıcı

                  İstanbul                                  İstanbul                                       Mersin

            Mahmut Tanal                         Orhan Düzgün                            Tanju Özcan

                 İstanbul                                     Tokat                                            Bolu

                Sakine Öz                              Özgür Özel                            Nurettin Demir

                  Manisa                                   Manisa                                        Muğla

              Levent Gök                              Atilla Kart                                 Faik Tunay

                  Ankara                                    Konya                                       İstanbul

           Erdal Aksünger             Mehmet Volkan Canalioğlu          Ayşe Nedret Akova

                    İzmir                                     Trabzon                                  Balıkesir

       Mehmet Hilal Kaplan                  Mehmet Haberal                            Celal Dinçer

                  Kocaeli                                  Zonguldak                                      İstanbul

           Namık Havutça                      Uğur Bayraktutan                        Emre Köprülü

                 Balıkesir                                    Artvin                                       Tekirdağ

             Sedef Küçük                            Hasan Akgöl                   Mehmet S. Kesimoğlu

                  İstanbul                                    Hatay                                      Kırklareli

                             

(x) (11/29) esas numaralı Gensoru Önergesi’nin tam metni tutanağa eklidir.

              Gürkut Acar                              Kazım Kurt                   Ramazan Kerim Özkan

                  Antalya                                  Eskişehir                                   Burdur

              Ramis Topal                           Ali Özgündüz                              Hasan Ören

                 Amasya                                   İstanbul                                         Manisa

             Mevlüt Dudu                   Ahmet İhsan Kalkavan              Haluk Ahmet Gümüş

                   Hatay                                     Samsun                                        Balıkesir

           Haluk Eyidoğan                        Mehmet Şeker                            İlhan Demiröz

                  İstanbul                                 Gaziantep                                        Bursa

             Osman Aydın                         Durdu Özbolat                           Bülent Tezcan

                   Aydın                              Kahramanmaraş                                   Aydın

Özet

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye, Avrupa Konseyi üyesi devletler arasında imzaya açılan "Dopingle Mücadele Sözleşmesi"ni 11/03/1993 tarih ve 3885 sayılı Kanun ile onaylayarak kabul etmesine, daha sonra 2009 yılı Haziran ayında sporda dopingle mücadele sistemini Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) standartlarına çekeceğini taahhüt etmesine rağmen dopingle mücadelede yetersiz kalındığı görülmektedir.

Hacettepe Üniversitesi bünyesinde bulunan Türkiye Doping Kontrol Merkezinin 26/03/2004 tarihli raporu ile yasaklı madde kullandığı tespit edilen bir millî güreşçimiz, anılan merkezin federasyonu 31/05/2004 tarihli ve 2133 kayıt no.lu bilgilendirme yazısına rağmen, 13-29 Ağustos 2004 tarihleri arasında gerçekleştirilen 2004 Atina Olimpiyat Oyunları'na götürülmüştür.

1998 yılında Çek Cumhuriyeti'nde yapılan Avrupa Halter Şampiyonası'nda altın madalya alarak ilk uluslararası başarısını elde eden, aynı turnuvada 1'i büyüklerde ve 7'si gençlerde olmak üzere 8 Avrupa rekoru kıran bayan haltercimiz (Şule Şahbaz), doping (kas geliştirici anabolic streoid) kullandığı gerekçesiyle 2004 Atina Olimpiyatları'ndan diskalifiye edildi.

2012 yılı Kasım ayında İsrail'de düzenlenen Avrupa 23 Yaş Altı Halter Şampiyonası'nda 5 sporcuda, 2013 yılı Haziran ayında İngiltere'de düzenlenen Avrupa Takımlar Şampiyonası'nda 8 millî atlette doping tespit edilmiştir. 2013 yılı Şubat ayında Düsseldorf'da katıldığı PSD Bank yarışmasında doping kullandığı Uluslararası Atletizm Birliği (IAAF) tarafından tespit edilen bayan millî atletimize, Türkiye Atletizm Federasyonu Disiplin Kurulunca iki yıl yarışmalardan men cezası verilmiştir.

Türkiye Vücut Geliştirme Fitness ve Bilek Güreşi Federasyonu sporcusu Şahin İrencin yasaklı madde kullanımına bağlı olarak 15/10/2013 tarihinde yaşamını yitirmiştir.

Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi Dopingle Mücadele Komisyonunca 2013 yılında ulusal bazda 648 müsabaka içi ve müsabaka dışı doping kontrolü için alınan örneklerden 45'inde, Türkiye Halter Federasyonu sporcularından alınan örneklerden 34'ünde, Türkiye Vücut Geliştirme ve Fitness Federasyonu sporcularından alınan örneklerden 8'inde, Türkiye Güreş Federasyonu sporcularından alınan örneklerden 2'sinde ve Türkiye Tekvando Federasyonu sporcularından alınan örneklerden 1'inde bir ya da birden fazla yasaklı madde saptanmıştır.

Gençlik ve Spor Bakanlığının ve federasyonların görevi, sporcuyu doping kullanmaya iten sebepleri ortadan kaldırmak ve dopingle mücadele etmektir. Gençlik ve Spor Bakanının kamuoyunda "sporda başarılıyız" algısı yaratma ve bu algıyı siyasi iktidara tahvil etme isteği sporcuları cesaretlendirmekte ve federasyonların olaylar karşısında ilgisiz kalmasına neden olmaktadır.

Son dönemde sporumuzu ve Türkiye’yi dünya kamuoyunda küçük düşüren, itibarsızlaştıran, spor etik ve ruhuna aykırı doping vakalarının ardındaki nedenleri ortaya çıkartamayan Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç hakkında, Anayasa’nın 98 ve 99’uncu, TBMM İçtüzüğü’nün 106’ncı maddeleri uyarınca gensoru açılması için gereğini arz ve talep ederiz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Gensorunun gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmenin gününü de kapsayan öneri daha sonra oylarınıza sunulacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, bazı sayın milletvekillerinin izinli sayılmalarına dair bir tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım:

A) Tezkereler (Devam)

4.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, bazı milletvekillerine belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin tezkeresi (3/1343)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Aşağıda adları yazılı sayın milletvekillerinin hizalarında gösterilen süre ve nedenlerle izinli sayılmaları Başkanlık Divanının 3/10/2013 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına sunulur.

                                                                                                              Cemil Çiçek

                                                                                                Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                 Başkanı

“Mardin Milletvekili Ahmet Türk, mazereti nedeniyle 2/5/2013 tarihinden itibaren 16 gün”

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Diğerini okutuyorum:

“Bursa Milletvekili Aykan Erdemir, mazereti nedeniyle 21/6/2013 tarihinden itibaren 16 gün”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- MHP Grubunun, Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin ve arkadaşlarının Suriye’de yaşanan savaş ortamından kaynaklanan terör gruplarının Suriye Türkmenlerine uyguladıkları saldırının artması nedeniyle Hükûmetçe gereken tedbirlerin alınması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 26 Kasım 2013 Salı günkü birleşiminde okunarak görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 26 Kasım 2013 Salı günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                          Yusuf Halaçoğlu

                                                                                                                  Kayseri

                                                                                                   MHP Grup Başkan Vekili

Öneri:

19 Kasım 2013 tarih, 2013/892 sayı ile TBMM Başkanlığına vermiş olduğu Hatay Milletvekili Şefik Çirkin ve arkadaşlarının Suriye’de yaşanan savaş ortamından kaynaklanan terör gruplarının Suriye Türkmenlerine uyguladıkları saldırının artması nedeniyle Hükûmetçe gereken tedbirlerin alınması amacıyla verdiği Meclis araştırma önergesinin 26 Kasım 2013 Salı günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk söz Hatay Milletvekili Sayın Adnan Şefik Çirkin.

Buyurun Sayın Çirkin. (MHP sıralarından alkışlar)

ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygı sevgiyle selamlıyorum.

Bugün itibarıyla araştırma önergemize konu olan Suriye Türkmenlerinin ve daha ziyade Bayır ve Bucak’ta yaşayan Türkmenlerin durumu içler acısıdır. Hükûmetin, zaten başından beri içinde bir tane doğrusunu bulamadığımız Suriye politikası, bugün Suriye’de ve özellikle Bayır ve Bucak’taki Türkmenleri neredeyse bir katliamla burun buruna getirmiştir.

Sayın milletvekilleri, Suriye Türkmenleri Platformunda, Sayın Dışişleri Bakanının bir cümlesini buradan okumak istiyorum: “Orada Türkmen, Arap, Kürt, Sünni, Hristiyan, Nusayri, Dürzi, hangi kökenden ve hangi mezhepten olursa olsun Suriye’de insanlık onuru adına ayağa kalkanları yalnız bırakmadık, bırakmayacağız, bu size taahhüdümüzdür.” Bunu kim söylüyor? Sayın Dışişleri Bakanı Davutoğlu söylüyor.

Peki, Suriye Türkmenlerinin, Suriye Ulusal Konseyinde Türkiye Cumhuriyeti devleti tarafından kurulan, Türkiye Hükûmeti tarafından desteklenen, oluşturulan ve güya Türkiye’nin en büyük söz sahibi olduğu Suriye Ulusal Konseyinde acaba Türkmenlerin durumu ne? Türkmenler, 418 üyeli Suriye Ulusal Konseyinde 16 kişi ile temsil ediliyor ve sahip oldukları bu üye sayısıyla genel sekreterliğe 2 üye verilebiliyor. Türkmenlerin, gerekli üye sayısına yani 30 üyeye sahip olamamaları ve diğer grupların desteğini alabilecek bir aday üzerine anlaşamamaları nedeniyle Suriye Ulusal Konseyinin Yürütme Kurulunda bile olamadığı burada, Dışişlerinin belgesinde yazıyor.

Şimdi “Dünya devletiyiz.” diyeceksiniz, dünya liderliğinden bahsedeceksiniz; âdeta dünyayı yönettiğinizi her platformda, her kanalda ve her fırsatta ifade edecek ve iddia edeceksiniz; ondan sonra kendi kurduğunuz Suriye Ulusal Konseyinde kendi soydaşlarınızı ve Türkmenleri yetkili ve gerekli şekilde temsil edecek iradeye sahip olamayacaksınız. Böyle şey olmaz!

Bakın, şu gazeteyi okumanızı rica ediyorum. “El Kaide Türkmenlere bu sloganla saldırıyor: ‘Katliniz vacip, karılarınız hediye.’” Bunlar bizim soydaşımız, bunlar bizim kardeşimiz, bunlar bizim dindaşımız ve bunlar insan her şeyden evvel. Her fırsatta Libya’daki birtakım karışıklıklarda oraya yardım göndereceğini söyleyen, gönderdiğini söyleyen ve Libya’ya müdahale eden, bilmem nereye müdahale eden, Mogadişu’ya yardım gönderen, Somali’ye yardım gönderen Türkiye buna niye sessiz kalıyor, bunu anlamak mümkün değildir. Bu, olsa olsa, kişiliksiz ve samimiyetsiz bir dış politikanın eserinden başka bir şey olamaz. Yani, acaba bunlar Türkmen diye mi böyle yapıyoruz diyeceğim, ona da dilim varmıyor.

Bugün, Bayır ve Bucak’ta Türkmen kardeşlerimiz El Kaide’nin insafsız saldırılarıyla muhatap oluyor; önemli kanaat önderleri El Kaide tarafından öldürülüyor; kadınına, kızına ya tecavüz ediliyor ya da göz dikiliyor. Neresi burası? Yayladağı’nın dibi. Neresi burası? Türkiye’nin dibi.

Değerli arkadaşlar, ya adam gibi kişilikli, ilkeli bir dış politika yapacağız ya da artık bundan sonra bu işlerde iddia sahibi olamayacağız. Böyle büyük devlet olunmaz. Elbette ki Somali’ye de yardım edelim, elbette ki dünyanın neresinde -gücümüzün yettiği kadar- bir insan veyahut bir insanlık dramı yaşanıyorsa Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak oralarda da bulunalım ama bu kardeşlerimizin dramına sessiz kalıp ondan sonra da insanlıktan bahsetmeyelim. Türkmen kardeşlerimizin şu anda durumu çok kötü; orada 2 tane parka bulamıyorlar dağda giyecek, 2 tane çadır bulamıyorlar dağda kalacak, 2 tane bot bulamıyorlar dağda giyecek. Bu nasıl büyük devlet, bu nasıl dünya liderliği, bu nasıl büyük Hükûmet? Allah aşkına, bu yaraya parmak basıyoruz ve gereğini yapın. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu meselede bu Türkmen kardeşlerimizin bu ihtiyaçlarını teminde âciz değiliz ama Türk devleti küçük düşer, Türkiye Cumhuriyeti'nin Hükûmeti küçük düşer yani iktidarın Hükûmeti küçük düşerse Milliyetçi Hareket Partisi büyümüş neye yarar?

Değerli arkadaşlar, Dışişleri Bakanlığı ne işe yarar, Türkiye Cumhuriyeti devletinin Dışişleri Bakanlığı ne iş yapar, nerelerde gezer, her gün Orta Doğu liderliği konusunda nutuk atmaktan başka ne iş yapar? Burnumuzun dibi… Ekmeğin üzerine ayçiçeği yağını döküp yiyen Türkmenler bir yanda dururken burada bizim boğazımızdan lokma geçmez, bunlar bize haram olsun. Gıdaları yok, giyecekleri yok, yiyecekleri yok, elindeki silahın içerisindeki 5 mermiyle namusunu bekleyen bir insana yardım etmek Türk'ün tarih boyunca yaptığı asaletlerinin örneklerinden sadece bir tanesidir, yardım etmiyoruz bunlara. Nerede devlet, nerede Hükûmet, nerede bu devletin istihbarat kurumları, bunlar ne iş yaparlar?

Yani, değerli arkadaşlar, Suriye politikasında zaten çamura çöktük. Bugün rejim mesafe alıyor, bugün rejim Halep’te önemli mevziler kazanıyor. O zaman ne yapacağız biz; hangi iddiamızla, hangi politik vizyonla, hangi gerekçeyle Orta Doğu’da söz sahibi olacağız? Oradaki Türkmenler Osmanlı torunlarıdır. Oradaki Türkmenler Osmanlı’nın, ecdadımızın bize yadigârıdır, emanetidir. Bir yandan Osmanlı politikasını güttüğümüzü ifade edeceğiz; bir yandan Türkiye’yi, geri, Osmanlı dönemindeki ihtişamına getirmek için gösterdiğimiz sözde gayretlerden, boş laflardan ve içi tamamen boşalmış hedeflerden bahsedeceğiz; öbür yandan da ecdadın, Osmanlı’nın torunu Türkmen’e 2 tane parka göndermekten âciz, 2 elbise göndermekten âciz, onun gerekli silahını, cephanesini temin etmekten âciz bir hükûmet olarak bu milletin karşısına çıkacağız. Biraz sonra nasıl olsa iktidarımızın değerli sözcüsü bunlara bir cevap verecek, bunları ifade edecek, elbette bir şeyler söyleyecek. Ama, inanın söylediklerimiz satırı satırına doğru ve hatta eksik bile. Kamuoyunda infiale yol açmamak adına burada her bildiğimizi söylemiyoruz, söyleyemiyoruz. Kim bunlar? El Kaide; dünyanın en vahşi terör örgütü. Türkiye bu El Kaide’yle nasıl? El ele, kol kola. Ne diyordu Sayın Başbakan? “Suriye’nin öz evlatları rejimi devirecek.” Bunlar mı Suriye’nin öz evlatları? Suriye’nin öz evlatları, Sayın Başbakan bilsin ki Türkmen kardeşlerimizi katlediyor; onların namusuna, ırzına tecavüz ediyor; onları perişan ediyor. İşte, Suriye Ulusal Konseyinde bir de temsil ediliyor bu Türkmenler. ÖSO (Özgür Suriye Ordusu) ne yapıyor? “Bizim bayrağımızı dikin, size yardımcı olalım.” El Kaide ne diyor? “Bizim bayrağımızı dikin, teslim olun.” Türkmen ne diyor? “La ilahe illallah” ve “Allah’ın bayrağından başka bayrak dikmeyiz.” diyor. Bunu bana ifade ettiler. Bunları duyup da bu meselede hissiyatı olmayanın insanlığından şüphe ederiz. Yazıktır, günahtır.

MUHARREM VARLI (Adana) – “Filistin” desen biraz hissiyatları olur ya!

ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Devamla) - Buradan şunu ifade etmek istiyorum efendim: Bu Türkmen Meclisinde Hüseyin El Abdullah, Halit Hoca, Ahmet Çakal ve Ziyad Hasan var; 4 kişi sadece. Buradan, bu Meclisten bunlara bir çağrıda bulunmak istiyorum: Oradan istifa edin. Oradan istifa etsinler. Boşuna orada durmasınlar.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinize teşekkür ediyor, Türkiye’yi dünya devleti yapma iddiasındaki Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin, insanlık namına bu meseleye bir an evvel parmak basmasını özellikle rica ediyor, saygılar, sevgiler sunuyorum efendim.

Teşekkür ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çirkin.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin aleyhinde Muş Milletvekili Sayın Demir Çelik.

Buyurun Sayın Çelik. (BDP sıralarından alkışlar)

DEMİR ÇELİK (Muş) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi şahsım ve Barış ve Demokrasi Partisi adına saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin Suriye’de yaşananlara ilişkin Meclis araştırması yönlü önergesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Bu manada, partimizin de hem Suriye’ye hem soruna nasıl yaklaştığını sizlerle paylaşmak adına huzurlarınızdayım.

Evet, üç yılı bulacak olan bir zaman diliminde Suriye’de haksız, hukuksuz bir savaş yaşanıyor, yaşatılıyor ora halklarının, ora inançlarının, ora kimliklerinin iradesine rağmen. Yapılmak istenen şey, 1916’da emperyal küresel güçlerin paylaşıp da yetinemedikleri, yeniden şekillendirmek üzerine cansiparane bir şekilde ora halklarını çarpıştırarak, savaştırarak gelecek iktidarlarını, geleceklerini tanzim etmeye çalıştıkları kirli bir savaş. Bu savaşın tarafları bugün ortalıkta yok, bu savaşı isteyen küresel emperyal güçler, Amerika Birleşik Devletleri’nden Avrupa Birliğine, Çin’den Rusya’ya hegemonik güç sahibi güçler ortalıkta yok ama bu emperyal güçler, bölgesel aktörler üzerinden yarattıkları sömürge ve emperyal paylaşım savaşının payandası bir kısım yapılar üzerinden, orada kıyasıya bir insanlık dramına neden olmaktadırlar. Bunu görmeden, buna dair duyarlılıkları harekete geçirmeden bu savaşı da sona erdiremeyiz, bu savaşın ortaya çıkardığı siyasal, sosyal travmaları da tedavi edemeyiz.

Yürekleri burkan, acılar üstüne acıların yaşanmasına neden olan Suriye savaşı, küresel emperyal güçlerin Orta Doğu’daki çıkarlarının neticesinde şekillenmiştir, halkların savaşta çıkarı yoktur. Halklar, kimlikler, inançlar düşman değildir, onlar olsa olsa kardeştir. Hele hele bu halklar, devlet dışı kalmış Kürt’se, Türkmen’se, Çerkez’se, Süryani ve Ermeni’yse Suriye’deki savaştan hiç mi hiç yararları yoktur. Savaşın olsa olsa mağdurlarıdır, savaşta ölüm, kan, gözyaşı, yokluk ve yoksulluktan en çok payını alan halklardır. O manada, elbette ki bu Meclisin, orada yaşanan dramı, orada yaşanan travmayı aydınlatması, açığa çıkarması, varsa Türkiye'nin bu konudaki paylarına da eleştirel yaklaşarak mevcut, var olan haksız, hukuksuz savaşın önüne geçmesi gerekiyor.

Niçin haksız? Her şeyden önce, 1916’da Orta Doğu’yu bölüştürüp paylaşan, Kürdistan’ı mevcut emperyal güçlerin çıkarına peşkeş çeken Fransa, Almanya, İngiltere bugün nerede? Fransa-Almanya arasında sınır bile yokken, onlar sınırlar üstü, ulus üstü yeni birliklerin arayışı içerisindeyken Orta Doğu halklarının çatıştırılmasından, savaştırılmasından nemalanmak istiyorlar. Yine nemalanmak isteyen bunlar, taşeronlar aracılığıyla, maşalar aracılığıyla halkları, kimlikleri birbirine kırdırıyor. Fetvalar veriliyor dinimiz adına ki İslamiyet barış dini, sevgi dini, biz öyle biliyoruz, öyle öğretildi. Barış ve sevgi dini olan İslamiyet adına hareket ettiğini söyleyen El Nusra, El Kaide üzerinden halkların katliamına ve kıyımına göz yumularak görmezlikten geliniyor.

Bütün bunların elbette ki bir sebebi, bir gerekçesi vardır. Her şeyden önce, toplumun çok kimlikli, çok kültürlü olma realitesini göz önünde bulundurmayan, her şeyi tek tipleştirip tekçi anlayışla yeniden şekillendirmek isteyen ulus üniter devletin günahı var burada. Bu manada, Birinci Dünya Savaşı’nda bir Arap ulusundan 22 devlet çıkarmak isteyen, Orta Doğu yer altı, yer üstü zenginliklerini kendi ulusal çıkarları için paylaşmak isteyen emperyal küresel güçlerin ve onun uzantısı şekillenen ulus üniter devletin çıkarlarını esas almadan, ona yönelik bir yaklaşımda bulunmadan biz sorunu çözemeyiz.

Bakın, ulus üniter devlettir ki tüm kimlikleri, inançları, kültürleri tek tipleştirmenin aracıdır. O manada, hangi ulus ve ülkeden olursa olsun, iktidarı elinde bulunduran, egemenlikçi olan zihniyet ötekileri yok saymıştır, yok sayıyor; kırmayı, katliama tabi tutmayı, asimilasyonist politikalarla siyasal entegrasyon içerisinde eritmeyi görev bilmiştir. Türkiye yapıyor, İran yapıyor, Irak yapıyor; Fransa yapmıştır, Almanya yapmıştır, yapmaya devam ediyor. O nedenle, savaşta çıkarı olan ulus üniter devlet karşıtlığı temelinde sınırsız, sömürüsüz, baskısız bir gelecek adına mücadele etmek, onu savunmak bizatihi günümüz insanlığının yaşadığı sorunun temelinde yatan paradokstur. O manada da, öncelikle, evet, savaş kötüdür, kötürümdür, kaybettirendir, yoksulluktur, açlıktır ama Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iyi bilinmeli ki, savaş, bu ne idüğü belirsiz ulus üniter devletlerin bize kader olarak dayattığıdır.

Bakın, Orta Doğu’da yüz yılı aşkın bir süredir savaş eksilmiyor, eksilmeyecek de. Ora halklarının kendi öz güçleriyle kendi kendilerini yönetmeye başlama anına kadar savaşlar eksilmeden devam edecektir. Hele hele, büyük iddia sahibi Türkiye'nin son Hükûmetinin, son on bir yıllık AKP iktidarının büyük iddialarına rağmen, Türkiye dolaylı ya da direkt bu savaşın içerisinde bulunmuşken, bu Meclisin ve Türkiye halklarının yapmak zorunda olduğu çok iş vardır. Öncelikle dış politikanın “sıfır sorun”, “sorunsuz dış politika” olarak adlandırılmış olmasına rağmen bugün çatışmadığımız, bugün düşmanlık ikilemiyle karşı karşıya kalmadığımız komşumuz ya da birlikte kaderi paylaştığımız halklar kalmamıştır. O nedenle her şeyden  önce düşmanlık, kin, nefret yerine dostluğu, savaş yerine barışı, gasp ve baskılar yerine özgürlükleri esas alan bir politikayla soruna yaklaşmak lazım.

Bugün 1916’nın eseri olan Rojava ile Bakur’u yani Türkiye Kürtlerini ayrıştıran emperyal güçler, kendi aralarındaki sınırı kaldırıyor biz ise bu sınırlarda mayınlı tarlalarla yetinmiyoruz, tel örgülerle yetinmiyoruz, metrelerce yükseklikteki, kilometrelerce uzunluktaki duvarlarla aynı etnik kimlikten, aynı kültürden, aynı tarihten müteşekkil olan halkları ayrıştırmanın, ötekileştirmenin, karşıtlaştırmanın arayışı içerisindeyiz. Bu manada, haksız, hukuksuz bu savaşa son vermek, barışsever olmak, barıştan yana olmak olması gerekendir.

Buna rağmen de Türkiye Hükûmetinin mevcut sınırları halklara kapatan anlayışına, zihniyetine rağmen ve dolaylı noktada El Nursa, El Kaide, ora çetelerinin geçişlerinin kolaylaştırılmasıyla yetinmeyip onların lojistik desteğini, askerî, sağlık desteklerinden de mahrum bıraktırmayacak bir konumda olduğu, ora halkları, ora yaşayanları tarafından dile getirilen bir durumdur. Bu da bu manada Meclisin araştırmak zorunda olduğu bir durum ise tez elden halkları, toplumu aydınlatmayı bizim ertelenemez bir görev olarak önümüze almamız gerekiyor.

El Kaide’yi, El Nusra’yı besleyen güçler kimdir? El Kaide’yi, El Nusra’yı Müslüman’ın, İslam’ın malı, canı, namusu helaldir noktasına taşıyan zihniyet nedir? Bir başka Müslüman halka ve halklara saldırtan zihniyet nedir? Bu her şeyden önce, “ileri demokrasi” söylemine sahip AKP iktidarının ama beraberinde bütün Meclisin aydınlatması gereken bir sorumluluğu gereğidir. Biz bunu yapmadığımızda, bunun üstüne gidip araştırmayı netleştiren bir kısım okumalarla Suriye’de olup biteni bilincimize çıkarmadığımızda yarın -Reyhanlı’da olanlara benzer- Türkiye'nin sınırları içinde de birçok istenmeyen savaş artıklarının ve ardıllarının ortaya çıkardığı olumsuzluklarla da karşılaşabiliriz. Bu istenmiyorsa, ertelenemez, ötelenemez bir noktada bunun üstesinden gelinmek isteniyorsa, Suriye’de olup bitene projeksiyon yöneltmek, aydınlatmak ve açığa çıkarmak gibi bir görevin yüklenilmesi gerektiğini, araştırma önergesinin bu konuda destekçisi olacağımızı ifade ederek teşekkürlerimi sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelik.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin lehinde Aydın Milletvekili Sayın Bülent Tezcan. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Milliyetçi Hareket Partisinin Suriye Türkmenlerine yönelik saldırılarla ilgili, Suriye Türkmenlerinin durumunu görüşmek üzere vermiş olduğu Meclis araştırması önergesini görüşüyoruz.

Değerli arkadaşlar, Suriye’de yaşanan olayları uzun zamandan bu yana ibretle izliyoruz. İktidar partisinin Suriye’ye yönelik, hatta Orta Doğu’ya yönelik dış politikasının hangi noktaya geldiğini ve bugün açıkça kendilerinin de ifade ettikleri iflas noktasına gelip dayandığını hep beraber görüyoruz.

Değerli arkadaşlar, Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu bakın, şunu ikrar etmek zorunda kalmıştır: Açıkça “Biz de hata yapabiliriz, ne yapalım yani diz çöküp günah mı çıkaralım, bunu mu istiyorsunuz bizden?” demiştir. Hangi konuda? Suriye’de izlenen dış politika konusunda.

Sayın milletvekilleri, hiç kimse, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin Dışişleri Bakanı diz çöksün demiyor. Sadece, başından bu yana söylediğimiz şey şuydu: Suriye’de izlenen dış politika, Türkiye’nin geleneksel dış politikasının, doğru oturtulmuş dış politikasının, tarihsel geçmişi üzerine, doğru bir maya üzerine kurulmuş dış politikasının inkârıdır ve bu dış politika, uluslararası küresel güçlere diz çökerek oluşturulmuş bir dış politikadır. Diz çökmeyin diye ikaz etmişiz. Şimdi, bütün bu ikazlara kulak tıkayan, dikkate almayan, kulak vermeyen Hükûmet, Dışişleri Bakanının ağzından bu politikanın iflas ettiğini açıkça ikrar etmek zorunda kalmıştır.

Değerli milletvekilleri, aynı çerçevede, Mısır’da geldiğimiz noktaya bir dönün bakın. Mısır’da o pencereden bakılan dış politika yeni bir iflasın eşiğine daha gelmiş ve Mısır noktasında da Türkiye yalnızlaşma sürecinin içine girmiştir. Ne diyordu iktidar çevreleri, Sayın Dışişleri Bakanı? Bu politikanın bir adını da buldu, “değerli yalnızlık” dedi. “Değerli yalnızlık” bugün Suriye’de Türkmenleri bir katliamın eşiğinde öksüz bırakma noktasına, sahipsiz bırakma noktasına geldi ve Orta Doğu’da sıfır komşu çerçevesinde ne yaptığını bilmeyen ve dalgalı denizde pusulası olmayan bir gemi gibi yürüyen dış politika çizgisini getirdi, Türkiye’ye yerleştirdi.

Değerli arkadaşlar, başından bu yana ikaz ettiğimiz şey buydu. Türkiye’nin “Yurtta barış, dünyada barış!” esası üzerine kurulmuş ve bölgeye işgal gücü penceresinden bakmayan bir dış politika anlayışıyla bugüne kadar nasıl yürüdüysek, bugünden sonra da aynı çerçevede yürüyelim demiştik.

Bakın, Suriye’de yaşananları ibretle izliyoruz. Suriye’de Hükûmet, El Kaide ve El Nusra penceresinden bölgeye bakar bir acz içerisine düşmüştür.

Değerli arkadaşlar, bakın, Hatay’da kamplar kuruldu. Türkiye’de sığınmacı kampları kuruldu. Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri bu kamplara sokulmadılar. Bu kamplar eğitim kampları olarak kullanıldı, bu kamplarda teröristlerin eline silahlar verildi, eğitildi ve bu kamplarda yetiştirilenler, bugün, gittiler Suriye’de Türkmenleri bir köşeye sıkıştırıp dün Kerkük’te yaşananın bir benzerini Suriye Türkmenleri üzerinde, onların boşalttığı yerleri işgal ederek bir kere daha tekrar etmenin peşindeler. Böyle bir dış politikayı, başından bu yana uyaran bir muhalefetin varlığını dikkate almayan iktidar, bugün Türkiye’de Suriye’deki Türkmenlerin böylesi bir sahipsiz macerayla karşı karşıya kalacağı bir noktaya getirip dayatmıştır.

Değerli arkadaşlar, bakın, bu Hükûmetin penceresinden baktığınızda El Nusra’yı savunmak mübah, El Nusra’ya karşı mücadele edenlerin mücadelesi suç! Daha, yakın zamanda, geçen hafta 14 tane genç evladımız, TGB mensubu 14 tane evladımız, El Kaide terörünü ve şiddetini kınadı diye toplam yirmi dört yıl hapis cezasına mahkûm edildi.

Değerli arkadaşlar, bu Hükûmetin bakanı değil miydi, Sayın Egemen Bağış değil miydi ki “Suriye’de ölenlerin yanında Gezi’de ölenler devede kulaktır.” diyen? Yani kendi ülkesinde toplumsal bir gösteride, demokratik bir gösteride öldürüleni “devede kulak” diye gören bir anlayış, Suriye’ye El Kaide penceresinden bakarken kendi insanına zulüm penceresinden bakmanın ne olduğunun en güzel göstergesi, en açık göstergesidir.

Değerli arkadaşlar, 500 binden fazla Suriyeli sığınmacı var Türkiye’de ve iktidar çevrelerinin açıklamasına göre 2 milyar liranın üzerinde harcama yapıldığı ifade ediliyor. Bakın, Muharip Gaziler Derneğinin açıklamasını söylüyorum: Bir muharip gazimizin, Türkiye’de Türkiye’nin bütünlüğü için gazi olmuş bir muharip gazimizin aldığı aylık maaş 360 lira ama bir sığınmacıya verilen aylık ücret -400 dolar- 800 lira. Bu iktidarın meseleye baktığı pencere bu penceredir. Bu pencereyi Türkiye Büyük Millet Meclisinin takdirlerine sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, bakın, Hatay’da 52 vatandaşımız, buradan kaynaklı, burada izlenen dış politikanın hatasından kaynaklı bir saldırı sonucu katledilmiştir ve Sayın Başbakan meseleyi izah ederken mezhep penceresine ne kadar takıldığını dil sürçmesiyle de olsa göstermiş, “52 Sünni vatandaşımız” diyebilmiştir. İşte bu Hükûmetin bölgeye bakışında esas aldığı pencere bu mezhep penceresidir. “Oradaki istihbaratı haber verdi.” denen Er Utku Kalı yüz yetmiş bir gün tutuklu kaldı ve bu çerçevede Türkiye’de devletin kusurunu, Hükûmetin kusurunu, iktidarın kusurunu ifade edenlerin bir şekilde suçlu sayıldığı ama iktidar eliyle teröriste kucak açanların korunduğu bir sistem getirildi, dayatıldı.

Değerli arkadaşlar, emniyet müdürlüğü dün bir rapor hazırladı, Gezi raporunu açıklamış. Aynı mezhep penceresini, biraz önce ifade ettiğim mezhepçi bakış açısını burada da maalesef görmek mümkün. İktidar, mezhep gözlüğüyle hayatın bütün alanlarını tarif etmeye çalışıyor ne yazık ki. Bakın, emniyet müdürlüğünün Gezi olaylarıyla ilgili yayınladığı raporda “Gezi olaylarına katılanların yüzde 78’i Alevi’dir.” diyor.

Değerli arkadaşlar, bunu nasıl tespit ettikleri sorununu bir tarafa bırakıyorum, bunun gerçek ya da yalan olduğu hususunu da bir kenara bırakıyorum; bir iktidar, bir devlet kurumu, emniyet müdürlüğü, kendi vatandaşını arşivlere geçirirken “Alevi” ya da “Sünni” diye onun mezhebini ifade edebilir mi? Devletin böyle bir yetkisi var mı? Bu, doğrudan doğruya devlet eliyle vatandaşını fişleyen bir hükûmet uygulaması değil midir? Düne kadar her noktada “Fişleniyoruz.” diye bağıranlar, “Mazlumuz.” diye bağıranlar iktidar gücünü ellerine aldıklarında tarihin en büyük zalimi olmuşlardır ve bugün kendi vatandaşını “Alevi”, “Sünni” diye devlet kayıtlarıyla fişleyen iktidar, hiç şüphe duyulmasın ki Türkiye Cumhuriyeti tarihine en zalim iktidar olarak geçecektir.

Değerli arkadaşlar, bu çerçevede, olaya insanlık penceresinden bakmak için, insanı tarif etmek için, Suriye’deki soydaşlarımıza yönelik bu saldırılar ve oradaki, önümüzde yaşanacak muhtemel saldırılara karşı Milliyetçi Hareket Partisi tarafından verilen bu Meclis araştırması önergesini destekliyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tezcan.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin aleyhinde, Niğde Milletvekili Sayın Alpaslan Kavaklıoğlu.

Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALPASLAN KAVAKLIOĞLU (Niğde) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun Suriye’de yaşanan savaş ortamından kaynaklanan terör gruplarının Suriye Türkmenlerine uyguladıkları saldırının artması nedeniyle Hükûmetçe gereken tedbirlerin alınması amacıyla verdiği Meclis araştırması önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi Suriye’de bir insanlık dramı yaşanmaktadır. Suriye’de Esed rejiminin şiddet ve yıkım politikası sonucunda ölen insan sayısı 150 bine, Suriye’den diğer ülkelere sığınan insan sayısı 2 milyon 100 bine, yerlerinden edilmiş insan sayısı ise 5 milyona yaklaşmıştır.

Yaşanan insanlık dramı sadece Suriye’yi değil, aynı zamanda bölgenin de güvenlik ve istikrarını olumsuz yönde etkilemektedir. Rejimin saldırgan politikalarının oluşturduğu ortam, Türkiye bakımından ciddi  bir ulusal güvenlik meselesi hâline gelmiştir.

Esed rejiminin kendi halkına yönelik askerî saldırıları, gerek ülkemize gerekse diğer komşu ülkelere yönelik kitlesel göç hareketlerine ve bir insanlık dramına yol açmıştır.

Acil Durum Yönetimi Başkanlığı tarafından 2011 yılından bu yana 4’ü Hatay’da, 2’si Şanlıurfa’da, 3’ü Gaziantep’te ve 1’er tane de Kahramanmaraş, Adıyaman, Osmaniye, Adana ve Mardin’de olmak üzere 14 adet çadır kent; ayrıca 2’si Kilis ve 1’er tane de Şanlıurfa, Malatya, Hatay ve Gaziantep’te olmak üzere 6 adet konteyner kent oluşturulmuştur. Ülkemizdeki kamp ve konteyner kentlerde bulunan mültecilerin sayısı hâlihazırda 200 bini geçmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Suriye’de ihtilafın ve çatışmanın bir iç savaşa  dönüşmesi üzerine Esed rejiminin uluslararası toplumun gözü  önünde gerçekleştirdiği eylemler, uluslararası hukuku ihlal eden ve insanlık onurunu ve vicdanını yaralayan bir mahiyet kazanmıştır. Bu saldırıların en son örneği, 21 Ağustos tarihinde Şam banliyölerinde sivil halkı hedef alan kimyasal silah saldırısıdır. Çoğu çocuk yaklaşık 1.400 masum insanın ölümüne yol açan kimyasal silah saldırısı, Birleşmiş Milletlerin bu konuda yetkilendirdiği heyet tarafından incelenmiştir. İnceleme heyetinin raporunda, Suriye’de kimyasal silah kullanıldığı, uluslararası hukukun ihlal edildiği bir kez daha teyit edilmiştir.

ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) – Türkmen’den bahsedelim.

ALPASLAN KAVAKLIOĞLU (Devamla) – Değerli milletvekilleri, Suriye’de sürmekte olan kriz, Suriye halkının gördüğü acı ve zulmün her geçen gün artmasına neden olmaktadır. Suriye güvenlik birimleri, savaşta bile suç sayılabilecek şekilde, hava unsurlarıyla, topçu birlikleriyle, tanklarla kentlere saldırılar düzenlemektedirler. AK PARTİ Hükûmeti, Suriye’de yaşananlara baştan beri bir kardeş diğer bir kardeşin yaşadığı trajediye nasıl  bakıyorsa öyle bakmaktadır.  Hemen yanı başımızda acı çeken, zulme uğrayan kardeşlerimizin bir an önce huzur ve sükûna kavuşması için Türkiye olarak vicdan sahibi bir ülke duyarlılığı sergilenmiş ve sergilenmeye devam edilmektedir.

Suriye politikamız, bizim millî değerlerimize uygun bir politikadır. Suriye politikamız diz çöken bir politika olmadığı için eleştirilmekte, “yalnızlık” iddiaları bu yüzden ileri sürülmektedir.

ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) – Hangi millî değerlere uygun? Yani Türkmen’i yalnız bırakmak millî değerlere uygun mu?

ALPASLAN KAVAKLIOĞLU (Devamla) - Pek çok grup gibi Suriye’deki Türkmen kardeşlerimiz de rejimin zulmüne maruz kalmışlardır.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Size vermişler okuyorsunuz.

ALPASLAN KAVAKLIOĞLU (Devamla) - Bu husus uluslararası temaslarımız çerçevesinde her vesileyle muhataplarımızın dikkatine getirilmekte ve gereken önlemlerin alınması için girişimlerde bulunulmaktadır. Türkmen kardeşlerimizin Suriye’de maruz kaldığı bu ızdırap ve istibdat karşısında sessiz kalmamız asla düşünülemez. Hükûmetimizden Türkmen kardeşlerimiz konusunda gelen açıklamalara bakıldığında, her şartta yanlarında olduğumuz ve birlik beraberliklerini muhafaza edip güçlendirmelerine destek verdiğimiz görülmektedir.

Değerli milletvekilleri, Suriye’de rejimin baskıcı politikaları nedeniyle örgütlenme imkânı bulunmayan diğer toplumsal kesimler gibi Suriyeli Türkmenler de Mart 2011’de ülkede patlak veren ihtilaf sonucunda siyasi, toplumsal, askerî olarak örgütlenme gayreti içine girmişlerdir. Bu dönemde başlayan halk hareketleriyle birlikte rejimin hedefi hâline gelen ve muhalif saflarda yer alan Suriyeli Türkmenler, siyasi alanda faaliyet göstermek üzere “Suriye Ulusal Türkmen Kitlesi” ve “Suriye Demokratik Türkmen Hareketi” adı altında iki ayrı oluşum kurmuştur. Bunun yanı sıra, Türkiye’deki Suriye Türkmenlerinin girişimiyle “Suriye Türkmenleri Platformu” adı altında partilerüstü bir yapı oluşturulmasına yönelik çalışmalar başlatılmıştır.

Ayrıca, rejimin uyguladığı şiddet ve baskı politikalarının artarak devam etmesi üzerine Suriyeli Türkmenler de kendi yerleşim birimlerini korumak amacıyla askerî birlikler oluşturmuşlardır.

ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) – Vermiyor, silah yok!

ALPASLAN KAVAKLIOĞLU (Devamla) - Değerli üyeler, Suriye’deki Türkmen kardeşlerimizin çektiği acıları yüreğimizin derinliklerinde hissediyoruz. Biz bu gelişmelere böyle bakıyor, Türkmen kardeşlerimizin acılarını dindirebilmek için elimizden gelen gayreti gösteriyoruz. Zor şartlardaki Türkmenlerin birlik ve beraberliğini güçlü bir biçimde ortaya koyacak çalışmaları baştan beri takip ediyor, yanlarında oluyoruz.

Türkmen kardeşlerimizin Suriye’de acı çeken insanlara moral sağlayan ve manevi destek olan her çalışmasını ülke olarak memnuniyetle karşıladığımız bilinmektedir. Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Suriye Türkmenlerinin sesi ve vicdanı olması beklenen bir meclis kurulması çalışmasını desteklediğimizi ifade etmişti. Böyle bir meclisin ilanı, Suriyeli Türkmenlerin aynı amaç etrafında birleşemeyeceğini iddia eden, Suriyeli Türkmenlerin geleceğin Suriye’sinde hak ettikleri yeri almalarını engellemeye çalışanların gayretlerini de boşa çıkarmış durumdadır.

Değerli üyeler, Türkiye Cumhuriyeti, Türkmen kardeşlerimizin çıkarlarını her platformda en yüksek sesle dile getirmektedir, getirmeye de devam edecektir. Suriye’de Türkmenlerin ülkenin asli unsurlarından biri olarak hak ettikleri yeri alabilmelerine katkı sağlayabilecek çalışmalarda her zaman yanlarında olmaya devam edeceğiz. Destek verdiğimiz Suriyeli Türkmenlerin verdiği mücadelenin ülkede özgürlüğün temin edildiği gün inşa edilecek demokratik Suriye’nin temel taşlarını oluşturacağına inanıyoruz. Suriye Türkmenleri, içinde bulundukları zor durumlar karşısında tek dayanaklarının ve tek destekçilerinin Türkiye olduğunu ifade etmektedirler. Suriye Türkmen Meclisi Başkanı Samir Hafız da kendilerine gösterilen ilgi ve destekten ötürü Suriye Türkmenleri adına Türkiye’ye müteşekkir olduklarını belirtmişlerdir.

Öte yandan, ülkemize sığınan Türkmenlere de bize yakışan bir misafirperverlik sergilemeye devam ediyoruz. Suriye’deki çatışma ortamından kaçarak ülkemize sığınan ve hâlihazırda barınma merkezlerinde ikamet eden Türkmenlerin sayısı bugün itibarıyla 21.376’dır. Suriye içerisinde yaşayan Türkmenlerin ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla gerekli destek de sağlanmaktadır.

ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) - Yağı yok, yiyecek yağı yok! Hangi desteği sağladınız Sayın Milletvekili ya?

ALPASLAN KAVAKLIOĞLU (Devamla) – Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığının da başta eğitim olmak üzere pek çok destek ve yardımları olmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Suriye’ye karşı Hükûmet olarak izlediğimiz politikamızın temel dayanağı, Suriye’nin egemenliği, bağımsızlığı ve toprak bütünlüğünün korunarak Suriye halkının meşru haklarının karşılanmasıdır; bu suretle, Suriye halkının acıları dinecek ve bölge yeniden istikrara kavuşacaktır. Kendi halkıyla ve komşularıyla barışık, toprak bütünlüğünü ve egemenliğini koruyan bir Suriye bizim için de, bölge için de çok önemlidir. Suriye’de yaşanan olayların bir an evvel son bulmasına, barış ve istikrar ortamının yeniden sağlanmasına, halkın meşru taleplerini karşılayan siyasi sürecin en kısa sürede başlamasına ve Suriye’nin egemenliği, toprak bütünlüğü ve ulusal birliğin muhafazasına yönelik çalışmalara katkı sağlamaya devam edeceğiz.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun, Suriye’de yaşanan savaş ortamından kaynaklanan terör gruplarının Suriye Türkmenlerine uyguladıkları saldırıların artması nedeniyle Hükûmetçe gereken tedbirlerin alınması amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırma önergesine katılmadığımı belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

III.- Y O K L A M A

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ENGİN ALTAY (Sinop) - Yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Yoklama talebi var.

Sayın Altay, Sayın Işık, Sayın Tezcan, Sayın Havutça, Sayın Öner, Sayın Tanal, Sayın Sarı, Sayın Yalçınkaya, Sayın Öğüt, Sayın Serindağ, Sayın Ağbaba, Sayın Ören, Sayın Özkes, Sayın Öz, Sayın Küçük, Sayın Köktürk, Sayın Kuşoğlu, Sayın Ayaydın, Sayın Gök, Sayın Kurt.

Evet, yoklamayı başlatıyorum.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- MHP Grubunun, Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin ve arkadaşlarının Suriye’de yaşanan savaş ortamından kaynaklanan terör gruplarının Suriye Türkmenlerine uyguladıkları saldırının artması nedeniyle Hükûmetçe gereken tedbirlerin alınması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 26 Kasım 2013 Salı günkü birleşiminde okunarak görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

2.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, öğretmenlerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (10/332) görüşmelerinin, Genel Kurulun 26 Kasım 2013 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

                                                                                                                        26/11/2013

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 26/11/2013 Salı günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                              Engin Altay

                                                                                                                   Sinop

                                                                                                        Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan öğretmenlerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/332) esas numaralı Meclis Araştırma Önergesi’nin görüşmesinin Genel Kurulun 26/11/2013 Salı günlü (bugün) birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk söz Balıkesir Milletvekili Sayın Namık Havutça’da. (CHP sıralarından alkışlar)

Sizin mikrofonunuzu açmadan…

Sayın milletvekilleri, ciddi bir uğultu var Mecliste, onu hafifletirsek iyi olacak.

Buyurun Sayın Havutça.

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğer sayın bakanlarım ve heyetiniz dinlerse…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, uyardığınız hâlde hâlâ konuşuyorlar.

BAŞKAN – Sayın Ağbaba, fi tarihinde zaptiye nazırlığı yaptım ama burada zaptiye nazırlığı yapamam.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Hatibi dinlemekte zorluk çekiyoruz.

BAŞKAN - Buyurun.

NAMIK HAVUTÇA (Devamla) – Ülkemizin en önemli kamu görevlilerini oluşturan ve hepimizin ailesinde annesi, babası, kardeşi, akrabası öğretmen olan ve hepimizin bugünlere gelmesinde büyük emeğini kabul ettiğimiz değerli öğretmenlerimizin sorunlarının araştırılmasıyla ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına verdiğimiz araştırma önergesi üzerinde grubum adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 23 Kasımda, öğretmenler, haklarını aramak, sendikal haklarıyla ilgili taleplerini haykırmak için Ankara’daydılar. Bir tarafta salonlarda onlara övgüler düzülürken, “Bana bir harf öğretenin yirmi dokuz yıl kölesi olurum.” denilirken, öğretmenlerimize Ankara sokaklarında polisimiz ve devletimiz olanca şefkatini gösteriyordu. Bakın, burası Türkiye ve Ankara sokakları.

Değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; bunlar terörist değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin öğretmenleri, liselerde, ortaokullarda bize ders veren öğretmenler. (CHP sıralarından alkışlar) Bakın, onlara yine biber gazı, tazyikli su. Buradan bakın, Konya EĞİTİM-SEN Şube Başkanının gaz kapsülüyle ayağı kırıldı. Yine, Kırıkkale Şube Başkanı, TOMA’nın hedef aldığı, sıkılan suyla yaralandı, gözünde görme sıkıntısı var. Yine Ankara’da bir bayan arkadaşımız gaz kapsülü sonucunda kafa travması geçirdi, hayati tehlikesi var ve 2 kişi gözaltına alındı, öğretmenlerimiz büyük bir şiddete maruz kaldılar.

Değerli arkadaşlarım, bakın, öğretmenlerin bir yığın sorunu var. Buradan çok samimiyetle, içtenlikle inanıyorum ki parti gruplarımızın hepsi öğretmenlerimizin sorunlarıyla ilgili, hiç kimsenin duyarsız kalmasını düşünemiyoruz bile. Ama gelin, bakın, on bir yıllık iktidarınız döneminde öğretmenlerin bir tek sorununu çözmediniz. En önemli sorun öğretmenlerin statüleri. Değerli arkadaşlarım, içinizde birçok öğretmen arkadaşımız var. Bakın, eskiden öğretmenler branşlarıyla anılırdı; Türkçe öğretmeni, tarih öğretmeni, sosyal bilgiler öğretmeni, matematik öğretmeni ama şimdi öğretmenlerimizin anılan statüleri, sizin sayenizde, ücretli öğretmen, sözleşmeli öğretmen, vekil öğretmen, part-time öğretmene getirildi. Öğretmenlik mesleği kendi statüsünü bile koruyamayan bir düzeye getirildi. Gelin, bunu düzeltmemiz gerekiyor. Yarınların Türkiye’sinde Avrupa ülkeleri ve dünyayla yarışacak olan öğrenci kadrolarımızın yetiştirilmesi böyle statüsüz ve kendine güveni olmayan öğretmenlerle yaratılamaz. Bugün, öğretmenlerimizin en önemli sorunu budur. Öğretmenler, taşeron şirketleriyle işe alınacak bir meslek grubu değildir. Öğretmenlik bir iş değildir, öğretmenlik bir meslektir. Öğretmen, geleceğin liderlerini yetiştirir, inançlı insanlarını yetiştirir, bu ülkenin değerlerini koruyan, tarihini bilen, bugününü bilen ve geleceğini şekillendiren insanları yetiştirir ama siz öğretmenleri parayla pulla ticarileştirdiniz. Bugün, atanamayan 300 bin öğretmen var, on bir yıldan beri de bu, Türkiye’nin gündeminde değerli arkadaşlarım.

Bakın Sayın Başbakan, bizde, Türkiye’nin eğitim sisteminde birçok şeyden öğretmenler şikâyetçi. Evet, dershaneler sayesinde çocuklarımız hafta sonu kitap okuyamıyor, çocuklarımız spor yapamıyor, çocuklarımız sanatla ilgilenemiyor. Bunların hepsi doğru, bunu yıllardır sendikalarımız söylüyor. Peki, siz, dershaneleri kapatmak yerine, dershanelerin kapanmasına yol açacak, okullarda tedbirleri aldınız mı? Soruyorum: Sınavları kaldırdınız mı? Okulda eğitimin kalitesini yükselttiniz mi? Hayır. Okulun öğretmen ihtiyacını, okulun müstahdem ihtiyacını, çalışanların ihtiyaçlarını karşıladınız mı? Okulda demokratik bir yaşam, öğretmenlerin bütün karar süreçlerine özgürce katılabildiği, tartışabildiği, özgür, üreten, tartışan, kendini sorgulayan demokratik bir okul yaratabildiniz mi? Hayır. Ee, şimdi, birtakım siyasal hesaplarla, bir hesaplaşma içerisinde, bir inatlaşma içerisinde “Dershaneleri kapatıyoruz.” diyorsunuz. Ama şunu unutmayın: Şu anda dershanelerde 53 bin öğretmen arkadaşımız çalışıyor, 50 bin yan çalışan var. Ee, siz bunların… Siz, zaten mevcut durumda 300 bin öğretmeni atayamazken bir de dershanelerdeki 53 bin kardeşimizi işsiz bırakmaya çalışıyorsunuz. Bunun altından kimse kalkamaz. Gelin, Türkiye’de gerçek anlamda çocuklarımız, velilerimiz, öğretmenlerimiz, sendikalarımız ve dershane temsilcileriyle birlikte uygun, barışçı bir çözüm aramak durumundayız.

Değerli arkadaşlarım, bakın, Türkiye’de öğretmenlerin birçok talebi var. Türkiye’de öğretmenler Türkiye’nin en iyi yetişmiş demokratik güçleri olmasına rağmen -okullarda demokrasi dersini öğretmenler veriyor, okullarda çocuklara demokrasiyi, insan haklarını, Türkiye tarihini öğretmenler öğretiyor ama- ne yazık ki… Avrupa ülkelerinde, Köln Lisesinin Müdürü aynı zamanda Köln Belediye Başkanı olabiliyor, Köln Sosyal Demokrat Partisinin yönetimine girebiliyor, efendim, Köln Hristiyan Demokratların yönetimine girebiliyor ama ne acıdır ki Türkiye’de -öğretmen 18 yaşına kadar çocuklarımızı eğitiyor, yetiştiriyor ama- öğretmene siyaset yapma hakkı geldiğinde, öğretmene siyaset yasak. Bu ülkede -küçük gördüğüm için söylemiyorum- kasaplara siyaset serbest, manavlara serbest,  işçilere serbest ama öğretmenlere yasak. Türkiye’nin en iyi yetişmiş demokratik güçleri, aydınlık güçleri öğretmenler siyaset sahnesinde asla yer alamıyor. Biz, bununla ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi olarak kanun teklifimizi verdik. Türkiye’nin en büyük demokratik gücünü oluşturan, en yetişmiş kadroları öğretmenler. Gelin, öğretmen arkadaşlarımız siyaset hakkını kullansın tüm ileri ülkelerde olduğu gibi.

Değerli arkadaşlarım, bakın, öğretmenlerimiz… Bu hafta sonunda  SBS sınavları olacak. SBS sınavlarında, tam AKP klasiğiyle, bir genelgeyle branş öğretmenlerimizin SBS sınavlarında görevli olması engelleniyor. Neden efendim bu? Ben tarih öğretmeniyim ama SBS sınavlarında kendi branşımdaki öğrencilere yardım ederim kuşkusu ve kaygısıyla branş öğretmenlere görev verilmiyor. Pes! Yani gerçekten pes! Bu kadar kendi öğretmenine güvenemeyen bir iktidarla Türkiye, tarihinde ilk kez sizin sayenizde tanıştı.

Değerli arkadaşlarım, bakın, öğretmenlerimizin ekonomik sorunlarına giremedim bile. Yirmi beş yıllık emekli öğretmenimiz 1.125 lira maaş alıyor. Bu adam  simitle peynir yese, çay içse bu parayla geçinemez. Değerli arkadaşım, AKP’li bir milletvekili, bu kürsüde yirmi beş yıllık öğretmenin 2.900 lira aldığını ifade etti. Yanlış bu bilgi. Bugün öğretmenlerimizin aldığı paralar: Bakın, 2008’de yoksulluk sınırı 2.347 lira, 2013’te 3.467 lira; bugün öğretmenlerimiz, bugün yeni başlayan bir öğretmen 1.700 lira maaş alıyor. Değerli arkadaşlarım, emekli öğretmen 1.125 lira alıyor.

Gelin, eğer Türkiye’de gelecek kuşakları yetiştirecek, saygın, kendine güvenen, gerçek anlamda Türkiye’nin geleceğini, cumhuriyetin değerlerini, ülkenin geleceğini düşünen evlatlarımızı yetiştirecek öğretmenlerimize onların hak ettiği saygıyı, baştan ekonomik haklarını tanıyarak, onların özlük haklarını tanıyarak, onlara grevli, toplu sözleşmeli sendika hakkı vererek, onlara toplu pazarlık hakkı vererek, onlara gerçekten yönetici atamalarında eşit, liyakate dayanan, ayrımcı değil, eşit ve adil bir yaklaşımla kendi yöneticilerini belirleyen hakları artık bu Parlamento tanımak zorunda.

Siz bir taraftan öğretmenlerimize övgüler düzerken eğer Ankara sokaklarında onları tuzla buz ederseniz, o şiddet görüntülerini Türkiye’ye yayarsanız size kimse inanmaz. Gezi olaylarında tekrar ettiğiniz o şiddet manzaralarını ne yazık ki Ankara’da bir kez daha gösterdiniz. Ama buradan ben bizi izleyen öğretmen arkadaşlarıma sesleniyorum: AKP iktidarı -siz sağcı,solcu olabilirsiniz ama- sizi yok saymaya devam ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NAMIK HAVUTÇA (Devamla) – Türk millî eğitiminde en büyük tahribatı da sizlere yaşatıyor.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Havutça.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin aleyhinde İstanbul Milletvekili Sayın Hüseyin Bürge.

Buyurun Sayın Bürge. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri ve aziz milletimizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, başta Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, eğitime ve öğretime emek veren, rahmeti Rahman’a kavuşan ve şüheda ile kucaklaşan bütün öğretmenlerimizi rahmet ve minnetle anıyor, tüm öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü yürekten kutluyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, öğretmenlik, uzmanlık, sevgi, sabır ve hoşgörü gerektiren bir meslek olmanın ötesinde, bir insanlık sanatıdır. Öğrenciler öğretmenin elinde şekillenir, olgunlaşır ve hayata bağlanır. Bir çocuk için aileden sonra ilk bilgi kaynağı öğretmenlerdir. Öğretmenlerimiz, öğrencilerimize, dolayısıyla topluma rehberlik eden bilge kişilerdir. Öğretmenler, geleceği oluşturacak olan öğrencilerimiz için, bir öğretmen olmanın yanı sıra, bazen bir aile büyüğü, bazen bir arkadaş, bazen sığınılacak bir limandır. Ülkemizi yarınlara taşıyacak yeni nesli, zeki, bilgili, çalışkan, vicdanlı, ahlaklı, araştıran, sorgulayan, öz güveni yüksek özellikleriyle öğretmenlerimiz yetiştirecektir.

Sevgili milletvekillerim, saygıdeğer arkadaşlar; Eyüp İmam Hatip Lisesinde, Karaman Ermenek Göktepe Lisesinde, Bayrampaşa Tuna Lisesinde uzun yıllar öğretmenlik yaptım. Öğretmenler odasından belediye başkanı seçildim. Bunu şunun için söylüyorum: Yani öğretmen arkadaşlarımızın durumunu en iyi bilen milletvekillerinden bir tanesiyim. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün söylediği gibi “Millî eğitim ışığı memleketin en ücra köşelerine kadar öğretmenlerimizin rehberliğinde ulaşmalı ve yayılmalıdır.” Bu söz, AK PARTİ iktidarımızın eğitim ve öğretim alanında yapmak istediği faaliyetlerin genel amacını özetleyen önemli bir sözdür. Bu vesileyle, millî eğitim ışığını memleketin en ücra köşelerine kadar ulaştırmak üzere çok değerli çalışmalar yapan ve bu çalışmalara önayak olan başta kıymetli Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a ve görev yapan bütün millî eğitim bakanlarımıza huzurunuzda teşekkür etmeyi bir borç biliyorum.

On yedi yıllık belediye başkanlığı dönemimde, önce, öğretmenlik mesleğini severek icra eden ve kendini bu meslekte şanslı gören insanlardan birisi olduğumu söylerim. Yine, belediye başkanlığı dönemimde, öğretmen arkadaşların durumunu, dün ile bugün arasında olan… Belediye başkanlığı dönemim içerisinde, her fırsatta, bu bölüm içerisinde, arkadaşlarımla öğretmenler odasını paylaşan bir belediye başkanı oldum. Bu yüzden, günümüzde öğretmenlerin sorunlarını konuşuyorken, dünden bugüne bir bakış açısı getirmemiz gerekiyor. Şüphesiz, her alanda olduğu gibi gelişen eğitim sisteminde de yapılan güzel çalışmalarda da elbette ki sorunlar vardır, sorunlar ortaya çıkacaktır; sorunsuz bir dünyayı düşünmek, insanın olmadığı bir dünyayı algılamak anlamına gelir.

Muhalefetin enteresan bir yaklaşımı vardır; muhalefet her şeye “olmaz” der, muhalefet her şeyi kara görme hakkına sahiptir. Ama öğretmenlik mesleği ve Türkiye’de yapılanlar açısından bunu göz ardı edemezsiniz, böyle bir gerçeği milletten asla saklayamazsınız. Ama, ben, ilk önce, 2002 yılından bu yana Hükûmetimiz tarafından millî eğitim alanında yapılan, devrim sayılabilecek faaliyetleri kısaca özetlemek isterim.

Saygıdeğer milletvekilleri, eğitim pahalı bir iştir fakat cehalet, eğitimden daha pahalıdır. Bu yaklaşımdan hareketle, hükûmetlerimiz döneminde Millî Eğitim Bakanlığımızın bütçesi her yıl ciddi oranda artırılarak en büyük bütçeli bakanlık hâline gelmiştir. Partimizin iktidara geldiği 2002 yılından bu yana Millî Eğitim Bakanlığının bütçesine baktığımızda, genel bütçe 2002 yılında 7,5 milyar iken 2013 yılında yüzde 532 artışla 47,4 milyar olmuştur.

Saygıdeğer milletvekilleri, okullaşma oranlarına baktığımızda, 2002 yılından bu yana ciddi bir artış görmekteyiz. Okul öncesi eğitimde okullaşma oranı 2002 yılında yüzde 11,7 iken, 2012-2013 eğitim ve öğretim döneminde yüzde 37’yi bulmuştur. İlköğretimde okullaşma oranı 2002 yılında yüzde 90 iken, 2012-2013 öğretim yılında bu sayı yüzde 98’e yükselmiştir. Ortaöğretimdeki okullaşma oranı böyle ve yükseköğretimdeki okullaşma oranını da bu bazda ele almamız mümkündür.

Saygıdeğer milletvekilleri, üniversitenin 2002 yılında sayısının 76 olduğu Türkiye’de -az önce ifade ettiğim gibi, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, ülkemizin en ücra köşelerine kadar eğitimi götürebilmek adına- 2013 yılına gelindiğinde her bir vilayetimizde yani 81 vilayette toplam 175 üniversitemiz oluşmuştur. Yükseköğretim bütçesinin bu bazda anlamını algılamanın çok mümkün olacağını düşünüyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, son dönemde, özellikle fırsat eşitliği adına, meslek liselerinin, imam-hatip liseleri bahane edilerek kaldırılan, kapatılan meslek liselerinin, 4+4+4, Kıymetli Başbakanımızın “444” diye ifade ettiği eğitim sisteminin Türkiye’de eğitime birazcık kıymet verenlerin yüreğinde ne denli güzellikler oluşturduğunu bilmenizi isterim. Sekiz yıllık kesintisiz zorunlu eğitim yerine on iki yıllık zorunlu kademeli eğitim getirilerek on iki yıllık süre için üç kademeye ayrılmış ve dolayısıyla sanat okullarının, meslek okullarının ve imam-hatip liselerinin önü açılmıştır. Eğitimde fırsat eşitliğini konuşuyorken meslek liselerinin önünü kesmenin, meslek liselerini bu yarışın dışına atmanın ne demokrasiyle ne eşitlikle asla bir alakası söz konusu olamaz.

Ayrıca, yasa ile meslek liselerinin önünün açılması ülkemiz için gerekli kaliteli insan gücünün ve… Hemen yanı başımızda, Bulgaristan’da çiftçilik ve çobanlık yapan kişilerin bile en az meslek lisesi mezunu olduğunu görürsünüz. Ancak, bizim ülkemizde öğretmen meslek liselerinin, imam-hatip liselerinin ve diğer meslek liselerinin yıllardan beri düştüğü durumu hep birlikte görmekteyiz.

Öğrencilerimizin kitaplarının öğrencilerimizin derse başlamadan önce önüne hazır hâle getirilmesini dinliyorken ve Hükûmet Programı’nda görüyorken, kendi öğretmenlik yaptığım yıllarda, siz, lisenizin, eğer idareciyseniz, çatısının üzerindeki kiremidi değiştirecek parayı bile bulamazdınız. Ama şimdi ise okullarımızın her bir bölümünün bakımına… Öğretmen arkadaşlarımız -sevgili meslektaşımın da ifade ettiği gibi, her ne kadar arttırılan miktarı ve parayı eksik görüyorsa da- hiçbir öğretmenimiz, mesleğini özümsemiş olan insanlar para bazlı öğretmenlik yaparak… O bahsettiğimiz pedagojik formasyona uygun olarak, öğretmenliğinin problemleri olur diye düşünüyorum çünkü öğretmenlik bir sevdadır. Hamura yön veren, hamura şekil veren bir kadının elinde olduğu gibi, çocuklarımız da öğretmenlerimizin elinde şekil alırlar.

Modern çağımızın olmazsa olmazlarından bilişim ve teknolojiye ayak uydurmak ve eğitim öğretim imkânlarını kolaylaştırmak üzere, çığır açan bir proje ise FATİH Projesi’dir. Kara tahtanın önünde yıllarca öğretmenlik yaptık, şimdi okullarda akıllı tahtalarımız var. Akıllı tahtalarımızın önünde elinde iPad’leriyle olan çocuklarımızın, bilgisayar boyutu içerisinde, öğretmenlerimizin elinde daha güzel şekilleneceği ve gelecek dünyalarımıza şekil verecek öğrencilerimizin bu atmosferde ne kadar anlam kattığını düşünmek istiyoruz.

Tüm sınıflara akıllı tahtanın yerleştirilmesi, öğretmenlerimizin… Gerçi bu çok enteresan bir şeydir ama bugün İstanbul’da okulların en büyük problemlerinden bir tanesi okul bahçelerinin arabaların parkına bile yetmediğiyle alakalıdır. Öğretmenlerimizin aldıklarını küçük görmenin bir anlamı yok. Aldıkları maaşlar ve çocuklarımıza yükledikleri misyon itibarıyla her geçen gün öğretmenlerimizin ve öğrencilerimizin de potansiyelinin, öğrencilerimizin elindeki imkânlar doğrultusunda gelişmişlik örneğini hep birlikte yaşadık, yaşamaya da devam ediyoruz.

Saygıdeğer milletvekilleri, her birinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bürge.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde Balıkesir Milletvekili Sayın Ahmet Duran Bulut.

Buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu, öğretmenlerin sorunlarının araştırılmasıyla ilgili önerge hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi, bizi izleyen öğretmenlerimizi ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, öğretmeni sorun olarak gören bir iktidarın öğretmenlerin sorunlarına eğilme konusunda ne kadar ciddi olabileceğini sizin takdirlerinize sunuyorum. Öğretmeni tanımayan, öğretmeni yan gelip yatan, öğretmeni üç ay tatil yapan, “Maaşı ona yetiyor.” diyen, “Pedagojik eğitim alan bir kişi para için öğretmenlik yapmaz.” anlayışı içerisinde kul köle gören bir yapının öğretmenin sorununu çözmesi mümkün değil.

Değerli milletvekilleri, on bir yıllık AKP iktidarı döneminde millî eğitim yazboz tahtasına çevrilmiştir. Liyakatsiz, konunun ehli olmayan, bilgisiz, alandan gelmeyen, sınıf, okul, tebeşir tecrübesi olmayan, “Akademik eğitim almış kişilerle eğitimi yöneteceğiz.” düşüncesiyle üniversiteden Bakanlığa getirilen bürokratların dayattıkları sistemle içinden çıkılmaz hâle gelmiştir millî eğitim. Uluslararası yarışmalarda ders bazında sürekli gerileyen, matematikte, fizikte, fende gerileyen, ülke içerisinde sınavlarda başarısız olan, 2 milyon insanın girmiş olduğu üniversite sınavında 500 bini kazanırken 1,5 milyonunu görmezden gelen ve her sene artan millî eğitimdeki bütçeyle övünen bir anlayışın biraz daha tutarlı, daha ciddi olmasını tavsiye ediyorum.

4+4+4 diye -Sayın Başbakanın “444” diye ifade ettiği- bir sistem getirildi. AKP’nin grup başkan vekiline, değerli arkadaşıma Millî Eğitim Komisyonunda dedim ki: Allah rızası için, sizin tayin etmiş olduğunuz, atadığınız 10 okul müdürünü getirin karşınıza, bunları sorun. “Böyle bir sistem Türkiye’ye uyar mı, uymaz mı? Derslik, öğretmen bazında buna baktığınızda, bu bir çözüm mü?” diye sorun. Ne derlerse ben o kararı destekleyeceğim diye ifade ettim. Muhalefetin her dediğini peşin olarak reddeden bir anlayış. 6 yaşında çocukların okula başlamasının başarısız olacağını ifade ettim, ikna ettim. Bilim, üniversite diyor ki: “El kasları 6 yaşına kadar ancak gelişir.” Oradaki temsilciler kabul ettiler. Sayın Başbakan Adana’dan dedi ki, oradan bildirdi: “Evet, 6 yaşında başlanacak.” Komisyonun kararları, düşünceleri, hepsi rafa kaldırıldı, Sayın Başbakanın dediği uygulamaya geçildi.

Değerli milletvekilleri, bir okula buradan çıkınız gidiniz, bir ortaokula, bir ilkokula gidiniz. Okul müdürüyle görüşünüz, saat on ikiyle bir arasında okula gidiniz. Yukarıda, okul müdürünün odasına çıkamazsınız. Ben dün bir ortaokula gittim, 1.800 mevcudu var. Saat yarım sularıydı, okul müdürünün odasından dışarıya ben çıkamadım; 900 çocuk inmeye çalışıyor, 900 çocuk çıkmaya çalışıyor, böyle bir okul! Müdür diyor ki: “Getirdiniz böyle bir sistem, ek dersler koydunuz, akşam yedide 6 yaşında, 7 yaşında çocuğu ben buradan, okuldan çıkarıyorum.” 900 veli okulun önünde, 900 araba orada, trafik altüst olmuş ve buna siz “eğitim” diyorsunuz, “Bu kadar para ayırdık.” diyorsunuz ve eğitimde iyi işler yaptığınızı ifade ediyorsunuz. Emin olun, kendinizi aldatıyorsunuz. Bunun içindeki öğretmen, yüreği kanayan öğretmen, o çocuğu gören öğretmen, o derslikten çıkan öğretmen her gün yeniden hükûmet kuruyor, hükûmet yıkıyor, “Bu nasıl iş, akıl tutulması mı var? Neden bunu bu hâle getirdiler?” diyor. Ama, maalesef, bu konuyu bilmeyen –dediğim gibi- siyasetçi, bürokrat, el birliğiyle millete kıyafet biçiyor. Neticede gelinen nokta bu, değerli milletvekilleri.

Öğretmenlik çok kutsal bir meslek. 24 Kasımda öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutladık. 350 bin tane, o açtığınız üniversitelerden biz öğretmen yetiştirdik. O çocukların da Öğretmenler Günü’nü kutluyorum ben, onlar da “Öğretmen olacağız.” hayaliyle yetiştiler ama bugün, onları sokaklara saldınız, onlara alan açmadınız.

Sayın Bakan diyor ki: “51 bin ücretli öğretmen var.” 51 bin ücretli öğretmen, öğretmen değil; gidin, bir kısmı hemşire, bir kısmı hasta bakıcı, bir kısmı veteriner, bir kısmı ilçede avukat. Böyle bir öğretmenlik olur mu? Diğer çocuklar bekliyor, onları atamıyorsun, ona ödenek ayırmıyorsun; diğer tarafta bununla işi götürmeye çalışıyorsunuz.

Öğretmenlik kutsal bir meslek. Dünyanın her yerinde öğretmenlik özenilen bir meslektir. Her modern ülkede, her ilerlemiş ülkede herkes öğretmene saygı duyar çünkü toplumda en yüksek ücreti öğretmen alır, öğretmen en yüksek konfora sahiptir, öğretmenin eğlenmesi, dinlenmesi, kendisini yetiştirmesi konusunda kaynağa ihtiyacı yoktur. Öğretmeni huzurlu ve mutlu olmayan bir devletin, güvenirliği, etrafında itibarının olması mümkün değildir, kalkınması da mümkün değildir. Çeşitli rakamlarla kendi kendimizi aldatarak ülkenin kalkındığını, insanların refah seviyesinin yükseldiğini ifade ediyoruz.

Biraz gerçeğe dönüp, uygulanan bu yönetimde, ülkede öğretmenlerin içinde bulunduğu haksızlıkları maddeler hâlinde ifade etmek istiyorum:

Öğretmen meslekteyken bankalar promosyon verir. Emekli olan öğretmene neden promosyon vermiyoruz değerli milletvekilleri?

Öğretmen 3000 ek göstergeyle maaş alır. Niçin, diğerleri gibi 1’inci dereceye gelen bir öğretmen 3600 ek göstergeye sahip olmaz? Bunu yapın, birçok öğretmen emekli olacaktır, yerine de genç öğretmenler gelebilecektir.

Ormancının yıpranması vardır, itfaiyecinin yıpranması vardır, askerin, polisin yıpranması vardır, yıpranma zammı alır, yıpranma payı alır; bunları yetiştiren, geceleri uykusu kaçan, görevi olmadığı hâlde çocukların başından ayrılmayan öğretmene bu tanınmaz. Kanun teklifi hazırladım, Meclise veriyorum. Öğretmenlerin de bu yıpranma payından almalarını ve kendilerine emekli olduklarında bir katkıda bulunmasını sağlayacak bu kanuna da desteklerinizi bekliyorum.

Değerli milletvekilleri, öğretmenler, atamasından tutunuz yetiştirmelerine kadar sorunlar yumağı içerisindedir. “Öğretmenler, eş durumu, sağlık, eğitim özürlerinden dolayı senede bir defa atanacak.” diyor yönetmelik. Anayasa Mahkemesi Bakanlığın bu kararını iptal ediyor. Sağlık hiç bir sene sonrayı bekler mi? Eş durumu, eşler ayrı kalmış, “Şimdi tayin olamazsın, eylülde seni tayin edeceğiz.” Böyle bir anlayış olabilir mi? Bunlar, zamana sığmayacak, anında yapılması gereken atamalardır. Öğretmen ataması yapıyoruz, alıyoruz, branş öğretmenlerinden alıyoruz. Türkiye’de asıl temel eğitimi sağlayacak sınıf öğretmeni ihtiyacının karşılanması konusunda bir çabanın, gayretin, bir kapasitenin artırılması konusunda çabanın olmadığını görüyoruz. Bakanlığın, Hükûmetin bu şubat atamalarında mutlaka bir öğretmen ataması yapması ve bunda da sınıf öğretmenlerini atama konusunda daha hassas davranmasını tavsiye ediyorum.

Değerli milletvekilleri, maaşların düşüklüğü herkesin malumudur. Hükûmet, 2014 yılı için -iyileştirme adına- 75+75 lira olmak üzere, bir iyileştirme ifade ediyor yani bir yıl içerisinde, öğretmenin maaşı 150 lira artacak. Öğretmenlere buradan sesleniyorum: Almayın bu 150 lirayı. Hükûmet, mutlaka, daha acil -Suriyeli mülteciler- birçok konuda ihtiyacı olanlar var, onlara bunu versin, o eksikler tamamlansın. Ama, bir gerçeğe dönelim. Öğretmenlerin sorunlarını çözmek için herkesi gayretli ve çabalı olmaya davet ediyorum.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bulut.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin aleyhinde Isparta Milletvekili Sayın Recep Özel.

Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisinin bugün vermiş olduğu öğretmenlerin sorunlarına dair bir araştırma komisyonu kurulmasına ilişkin önerinin aleyhine söz almış bulunmaktayım. Bu arada, öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü de kutluyorum.

Tabii ki “Eğitim camiasının, öğretmen camiasının sorunları sıfırlandı,  hiçbir sorunu yok.” deme durumunda değiliz. Çoğu ülkenin nüfusundan çok daha fazlası, bizim öğrencilerimiz okullarımızda Millî Eğitim Bakanlığı tarafından okutulmakta. Böyle geniş bir kitlenin hizmet almasında elbette ki sorunlar vardır, öğretmenlerimizin yaşadığı sorunlar vardır ama hiç kimse “Türkiye’de eğitime yapılan yatırım, eğitime bütçeden ayrılan pay 2002’den daha kötü.” iddiasında bulunamaz. 2002’de öğretmenlerimizin aldığı maaşla şu anda aldığı maaş, derslik başına düşen öğrenci sayısı, her ilde kurulan üniversite, eğitime yapılan yatırımın, önemin en güzel örneğidir, ispatıdır.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – 2002’de bir maaşla 6 tane cumhuriyet altını alıyorlardı, şimdi 4 tane cumhuriyet altını alıyorlar.

RECEP ÖZEL (Devamla) - Bunların çözümü noktasında gereken çalışmaya AK PARTİ hükûmetleri en güzel şekliyle devam etmektedir.

Ben, bugün gündemi değiştirmeye matuf bu önerinin aleyhindeyim. Biraz önce, Cumhuriyet Halk Partisi bu öneriyi, herhâlde…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Recep Bey, yanlış bilgi vermişler elinize!

RECEP ÖZEL (Devamla) - Biraz sonra, Gençlik ve Spor Bakanımız Sayın Suat Kılıç hakkında vermiş olduğunuz gensoru önergesini görüşeceğiz. Hem bu gensoru önergesini veriyorsunuz hem de gündemi değiştirmeye yönelik bu grup önerisini getiriyorsunuz. Hangisinde samimisiniz, bunu bilmiyoruz. Göstermiş olduğunuz bu tavır, içeriği sulandırılmış gensorular verdiğinizin bir ispatı.

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Bu zekâ nereden geliyor ya!

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Gündemde dershaneler var, öğretmenler var zaten Sayın Özel.

RECEP ÖZEL (Devamla) - Ya bu öğretmenlerle ilgili araştırma önergesini bugün görüşelim dersiniz ya da gensoruyu getirmişsiniz… Biraz önce de yoklama istediniz, elbette ki isteyebilirsiniz ama her ikisinde herhâlde… Siz, bir şey veriyorsunuz, arkasından “Bunu yapmayalım.” gibi bir tavır içerisindesiniz. Vallahi, Cumhuriyet Halk Partisinin muhalefet anlayışını bu anlamda anlamak mümkün değil.(CHP sıralarından gürültüler)

Ondan dolayı, gündemi değiştirmeye yönelik olan bu araştırma önergesinin aleyhinde olduğumuzu ama aleyhinde olmak demek, öğretmenlerin ve eğitim camiasının sorunlarından bihaber olduğumuz anlamında değil, onların sorunlarını biliyoruz. Daha önümüzdeki günlerde çok daha güzel çözümleri, o alandaki öğretmenlerimizin yaşam standardını, eğitim seviyesini, eğitimin ülkedeki kalitesini artırmak noktasındaki Hükûmetimizin icraatlarını muhalefette olduğunuz müddetçe göreceksiniz zaten. Sizin gözünüz görmese bile vatandaşımız bunu görüyor.

Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – İnşallah, bir dahaki dönem siz göreceksiniz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın hatip konuşmasında partimizi samimiyetsizlikle suçladı.

BAŞKAN – Buyurun.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, Isparta Milletvekili Recep Özel’in CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ENGİN ALTAY (Sinop) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Önce hemen şuna cevap vermem lazım: “Hiç kimse eğitime ayrılan yatırım payının 2002’den daha kötü olduğunu iddia edemez.” dedi. Sayın hatibe soruyorum. 1998 yılında Millî Eğitim Bakanlığı yatırımlarının konsolide bütçe yatırımları içindeki payı yüzde 37 idi, 2000 yılında yüzde 28 idi, siz iktidara geldikten sonra bu pay yüzde 12’ye, 7’ye, 8’e ve şimdi 9’a düştü. Biz iddia ediyoruz, devletin belgeleriyle iddia ediyoruz. Bu kürsüye çıkıp da “Millî Eğitim Bakanlığının yatırım paylarını artırdık.” demeyin, ayıp edersiniz.

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Recep’tir, atar!

ENGİN ALTAY (Devamla) - 55 milyarlık bütçenizin yüzde 80’i cari giderdir, personel gideridir. Burada bunları söyleyerek ne milletvekillerini ne de milleti kandıramazsınız.

“Hangisinde samimisiniz?” Biz hepsinde samimiyiz. 23 Kasım günü öğretmenlerinize yaptığınız bu zulüm, bu kepazelik karşısında bugün biz öğretmenlerin sorunlarını Meclis gündemine taşımasaydık ayıp ederdik. (CHP sıralarından alkışlar) Öğretmenler Günü’nde böyle çıkıp da “Öğretmenlerimizi seviyoruz.” demekle bu iş olmaz, İçişleri Bakanının çıkıp gelip bu kürsüde, kendisini yetiştiren, ona okuma yazma öğreten ilkokul öğretmeninden özür dilemesi gerekir. Gensoruyu da görüşürüz, öğretmenlerin sorununu da görüşürüz. Biz bu Meclisi çare Meclisi, çare müessesesi olarak algılıyoruz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, öğretmenlerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (10/332) görüşmelerinin, Genel Kurulun 26 Kasım 2013 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim?

FARUK BAL (Konya) – Oylamadan önce, biraz önceki AKP milletvekili konuşmacı, 2002 yılını telaffuz ederek o dönem Bakan olarak görev yaptığım Hükûmeti ilzam eden konuşmalarda bulunmuştur, cevap vermek istiyorum.

(AK PARTİ sıralarından “Oylamaya geçildi.” sesleri)

BAŞKAN – Tamam, ben size hak vereceğim.

Kabul edenler…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Özür dilerim, belki sonucu değiştirebilir Sayın Başkan, bir konuşsun.

BAŞKAN – Söylemiş bulundum Sayın Tanal.

Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Sayın Bal, buyurun.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, Isparta Milletvekili Recep Özel’in CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

FARUK BAL (Konya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sonucu nasıl değiştireceğiz bilemiyorum ama en azından, burada bulunan sayın milletvekillerinin bilgisine sunmak ve televizyonları başında bizi izleyen değerli vatandaşlarımızın bilgisine sunmak için huzurunuzdayım.

Adalet ve Kalkınma Partisi, Türkiye Cumhuriyeti’nin 1923 yılında kurulduğunu unutarak sanki, 2002 yılını, AKP’nin iktidara geldiği yılı milat kabul edip ona göre yalan yanlış ifadelerde bulunmaktadır. Biraz önce öğretmenlerle ilgili olmak üzere konuşan sayın hatip de aynı hatayı tekrarladı.

2002 yılında “asrın afeti” olarak nitelendirilen iki tane ciddi deprem olmasına rağmen, 2002 yılı süreci içerisinde iki tane ciddi kriz yaşamamıza rağmen… Millî Eğitim Bakanlığına bugün verilmiş olan bütçe, sizin on bir yıllık iktidarınızın sonu olan bu bütçe görüşmelerinde yarısının da altına düşmüştür. Siz öğretmene gazla, tozla, cila ile bir muamele yaparsınız; Milliyetçi Hareket gelecek nesilleri yetiştirecek olan öğretmenlere gelecek neslin mimarları olarak bakar, bu anlayışla bakar, aradaki fark budur.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Birleşime…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım… Efendim, hem az önce Sayın Engin Altay konsolide bütçeyle ilgili yanlış bir açıklamada bulundu...

ENGİN ALTAY (Sinop) – Hayır!

AHMET AYDIN (Adıyaman) – …ben gerçek rakamları vermek istiyorum hem de “Siz de öğretmene gazla saldırıyorsunuz.” diye Sayın Başkan…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Ben devletin resmî rakamlarını söylüyorum.

BAŞKAN – Buyurun siz de, tamam. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Hızlı bir şekilde ara verip tansiyonu düzelteyim dedim ama yetiştiremedim.

Buyurun.

3.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Sinop Milletvekili Engin Altay’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Az önce, Sayın Altay konsolide bütçeden Millî Eğitimin aldığı payı söyledi ama nereden aldı o rakamları bilemiyorum.

ENGİN ALTAY (Sinop) – “Bütçe” demedim, “bütçe yatırımları içerisindeki pay” dedim.

AHMET AYDIN (Devamla) – Gerçek, resmî rakamları burada vardır konsolide bütçeyle ilgili olarak.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Bana da ver, bana da ver.

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Recep gibi atmayın ha!

AHMET AYDIN (Devamla) – Şimdi, 2002 yılında Millî Eğitimin konsolide bütçeden aldığı pay yüzde 7,6.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Payı demiyorum, yatırım payı diyorum, yatırım harcamaları diyorum kardeşim!

MÜSLİM SARI (İstanbul) – Yatırım harcamalarını söyledi ama.

AHMET AYDIN (Devamla) – Millî Eğitimin aldığı bütün pay yüzde 7,6 iken 2014’te bu oran yüzde 12,81’e çıkıyor, bu bir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MÜSLİM SARI (İstanbul) – Yatırım harcamalarını söyle.

AHMET AYDIN (Devamla) – Şurada da var, yıllara sâri olarak gösterilmiş.

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Sen konuşmayı dinlememişsin!

AHMET AYDIN (Devamla) – İkincisi, yine, 2002 yılında, bütün bütçelerin önüne geçerek -Millî Savunma da dâhil- Millî Eğitime en büyük pay ayrılmış ve 2002 yılındaki 7,5 milyar TL’den, şimdi, 2014’te 55,7 milyar TL’ye çıkıyor. Oran kaç? Yüzde 642,6.

MÜSLİM SARI (İstanbul) – Biz ne diyoruz, sen ne diyorsun Ahmet?

AHMET AYDIN (Devamla) – Yani, Millî Eğitim bütçesini bu derece artıran bir iktidar var.

Yine, öğretmenlerimizi önemsiyoruz, değer veriyoruz, sadece 24 Kasım gibi etkinliklerle değil, her gün biz onları anıyoruz. Bugünkü toplam öğretmen sayısının yüzde 50’sinden fazlası bu dönemde alındı. En az 400 bin öğretmeni AK PARTİ iktidarı aldı arkadaşlar.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Ya nüfus artıyor, nüfus.

AHMET AYDIN (Devamla) – Kusura bakmayın, almaya da devam ediyor, edecek, ihtiyaç oranında bunlar devam edecek.

Yine, bütçelere baktığınızda, hem YÖK’teki bütçeye hem diğer birimlere ayrılan bütçeye baktığınızda, hakikaten inanılmaz bir artış var. Bu artışı biz Millî Eğitime uygun olarak görüyoruz. İmkânlar büyüdükçe Millî Eğitime ayrılan payı da artırmaya devam edeceğiz.

MÜSLİM SARI (İstanbul) – Biz başka bir şey söylüyoruz, sen başka bir şey söylüyorsun.

AHMET AYDIN (Devamla) – Yine, yaptığımız dersliklerden dolayı, öğretmen başına düşen öğrenci sayısı ilköğretimde 28 kişiyken bakın, şu anda 20 kişiye düşmüş.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Adıyaman’da, bulunduğun ilde kaç kişi?

AHMET AYDIN (Devamla) – Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı Türkiye ortalaması bu. Ortaöğretimde 18 kişiden 16 kişiye düşmüş.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Bir mahalleye gidin de bakın.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Milletvekili olduğun Adıyaman’da her sınıfta kaç öğrenci var?

AHMET AYDIN (Devamla) – Bir taraftan dersliğe düşen öğrenci sayısı azalıyor, öbür taraftan 1 öğretmene düşen öğrenci sayısı azalıyor. Bu yatırımlar da bununla oluyor.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Ankara’da bir okula gidin, bakın kaç kişi var.

AHMET AYDIN (Devamla) – Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.47


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine; bastırılarak dağıtılan (11/29) esas numaralı Gensoru Önergesi’nin 26 Kasım 2013 Salı günkü  gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmına alınmasına ve Anayasa’nın 99’uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına; Genel Kurulun  26 Kasım-3 Aralık 2013 Salı günkü ve 4 Aralık 2013 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine; 3 Aralık 2013 Salı günkü birleşiminde diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine ilişkin önerisi

                                                                                                                        26/11/2013

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 26/11/2013 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti gurupları toplanamadığından, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince, grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                                                             Ahmet Aydın

                                                                                                                Adıyaman

                                                                                               AK PARTİ Grup Başkan Vekili

Öneri:

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan 488, 481, 482, 505, 377 ve 284 sıra sayılı kanun tasarılarının bu kısmın sırasıyla 3, 4, 5, 6, 7 ve 8’inci sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi;

Genel Kurulun;

Bastırılarak dağıtılan (11/29) esas numaralı gensoru önergesinin 26 Kasım 2013 Salı günkü (bugün) gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına alınması ve Anayasa’nın 99’uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerinin 26 Kasım 2013 Salı günkü (bugün) birleşiminde yapılması;

26 Kasım, 3 ve 4 Aralık 2013 günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesi;

03 Aralık 2013 Salı günkü birleşiminde diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesi;

26 Kasım 2013 Salı günkü (bugün) birleşiminde (11/29) esas numaralı gensoru önergesinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

03  Aralık 2013 Salı günkü birleşiminde 15:00-23:00 saatleri arasında;

04 ve 05 Aralık 2013 Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde 14:00- 23:00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesi önerilmiştir.

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk söz, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Doğan Kubat’ aittir.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri; grubumuzun önerisi lehinde görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygılarımla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, önerimizde, gündemin kanun tasarı ve tekliflerindeki bir kısım işlerin -6 tane uluslararası sözleşmenin- ön sıralara alınması önerilmektedir. Bunlardan bir tanesi Belarus’la ilgilidir. Bilindiği üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımız geçen hafta oraya bir ziyarette bulunmuştu.

Yine, enerjiyle ilgili ülkemizi yakından ilgilendiren bir kısım önemli sözleşmelerin ön sıralara alınarak görüşmelerinin yapılması önerilmektedir.

Ayrıca, bugün, yine, Gençlik ve Spor Bakanımız Sayın Suat Kılıç hakkında verilen (11/29) esas no.lu gensoru önergesinin bugünkü gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmına alınarak gensoru önergesinin İç Tüzük’ün 106 ve Anayasa’nın 99’uncu maddesinin ikinci fıkrası gereğince gündeme alınıp alınmayacağına dair görüşmelerin bugün yapılması; yine, bugün gensoru önergesinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar Meclisimizin çalışmalarına devam etmesi; önümüzdeki hafta çalışma saatlerinin, salı günü saat 15.00’ten 23.00’e kadar, çarşamba ve perşembe günleri ise 14.00’ten 23.00’e kadar olması; bugün, yine, bir denetim işlemi olan gensoru görüşmeleri yapılacağı için sözlü soruların görüşülmemesi, keza, önümüzdeki hafta da sözlü sorular ve diğer denetim konularının  görüşülmemesi teklif edilmektedir.

Teklifimize desteklerinizi bekler, yüce heyetinizi saygılarımla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ederim Sayın Kubat.

Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin aleyhinde, İstanbul Milletvekili Sayın Müslim Sarı.

Buyurun Sayın Sarı. (CHP sıralarından alkışlar)

MÜSLİM SARI (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP’nin grup önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum. Herkesi saygıyla selamlarım.

Bildiğimiz üzere, söz konusu öneri, Meclisin çalışma düzenine ilişkin bir öneri ve önümüzdeki sürece ilişkin, kısa bir mesafede, bir hafta on günlük bir süreç içinde Parlamentonun nasıl çalışacağına ilişkin AKP’nin önerisini görüşüyoruz.

Benim burada daha çok dile getirmek istediğim konu, aslında, biraz daha temelden ve biraz daha radikal ve bu Parlamentonun biraz daha fazla konuşması gerektiğini düşündüğüm, özellikle denetim işleri ve denetim işleri çerçevesinde ortaya çıkan birtakım sorunlar ve problemlerdir.

Değerli milletvekilleri, ben, 2011 yılından beri Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiyim. Bildiğiniz üzere, Parlamentonun en önemli işlevlerinden biri bütçe yapmaktır ve bir sonraki yılın bütçesi Anayasa’yla bağlanmıştır; hangi süreçler içinde, nasıl yapılacağı, Parlamentonun gündemine nasıl getirileceği tespit edilmiştir. Ancak bir sonraki yılın bütçesi Parlamentoya getirilirken aynı zamanda bir önceki yılın kesin hesap bütçeleri de Parlamentoya gelir ve Parlamento denetim hakkını ve yetkisini kullanır. Denetim hakkı ve yetkisi Parlamentonun en önemli işlevlerinden biridir; bütçe hakkıyla bağlıdır ve bütçe hakkı bütün parlamenter sistemlerde bütün siyasal gelişmelerin temelini oluşturur. Magna Carta’dan başlayan, Etats Generaux’ya kadar giden Avrupa’nın bütün anayasal gelişmeleri, dünyanın bütün siyasal gelişmeleri bütçe hakkına ilişkindir. Vatandaşın vergisinin doğru yerde kullanılıp kullanılmadığı Parlamentonun denetimi içindedir ve bu bütçe hakkının en önemli unsurlarından birini oluşturur.

Şimdi, hâl böyleyken, Sayıştay, biliyorsunuz, Türkiye’de yüz elli yıllık bir kurum ve Parlamento adına bu denetim yetkisini yapacak olan kurumdur ancak 2011 yılına ilişkin Sayıştay raporları bugün bile hâlâ elimize ulaşmış değildir. Bu Parlamento, 2011 yılında bütçenin, bütçe hakkı çerçevesinde vatandaşın vergilerinin nereye kullanıldığını denetleyememiştir. Sayıştay, denetim raporlarını Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerinin önüne sunmamıştır.

Şimdi, aynı şey 2012 yılı bütçesi için de geçerli sayın milletvekilleri. Bakınız, 2012 yılı bütçesi kesin hesaplarına ilişkin olarak, bize adına “rapor” dediğimiz birtakım belgeler geldi. Size örnek göstermek istiyorum. Bakınız, bu, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının denetim görüşü. Sayıştay aynen şunu söylüyor, tek paragraf, bunun gibi onlarca örnek var, diyor ki: “Denetim görüşü oluşturabilmek için gerekli mali rapor ve tablolar ile ilgili bilgi ve belgeler yukarıda ‘Denetimin dayanağı, amacı, yöntemi ve kapsamı’ başlığı altında açıklandığı üzere, kamu idaresi yönetimi tarafından sağlanamadığı için Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının 2012 yılına ilişkin mali rapor ve tabloları hakkında görüş bildirilememektedir.” Aynı şey Adalet Bakanlığı için de var, aynı şey bütün bakanlıklar için de var. 3 sayfalık, 4 sayfalık raporlar önümüze getiriliyor. Bunların zaten 2-3 sayfası, tamamen “copy paste” biçiminde, ilgili kamu kurumlarının ya da ilgili bakanlıkların İnternet  sayfasından alınan onların faaliyetlerinin ne olduğunu içeren raporlar ancak denetim görüşü sadece bir paragraf ve “Görüş verilememiştir.” diyor.

Şimdi, bakın, görüş verilememiş olması ya da bütçe hakkı çerçevesinde vatandaşın vergisinin nereye harcandığının denetlenemiyor oluşu çok büyük bir suçtur, darbe suçu kadar önemlidir. Darbe suçu nasıl ki ilgili düzeni ilga ediyorsa ve darbe suçu ne kadar ağır bir suçsa vatandaşın vergisinin Parlamento tarafından denetlenememesi de o kadar büyük bir suçtur. Bu suç, bu sorumluluk, sadece muhalefet partisi milletvekillerinde değil, iktidar partisi milletvekillerindedir de.

Bakınız, biz 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu’nu değiştirdik, 2003 yılında 5018 sayılı Kanun’u getirdik. 5018 sayılı Kanun bir devrim olarak Türkiye'nin önüne konuldu. Denildi ki: “Biz kamu maliyemizi şeffaf ve hesap verebilir hâle getireceğiz. Uluslararası standartlara uygun bir kamu maliyesi düzenleyeceğiz.” Şimdi, aradan on yıl geçmiş ve aradan on yıl geçmiş olduğu hâlde, şeffaf, hesap verebilir bir kamu maliyesini kuramadınız, on bir yıllık iktidarınızın on yılında bunu gerçekleştiremediniz. Bu yasayı çıkaran da sizsiniz, bu mevzuatı getiren de sizsiniz.

Şimdi, biz Sayın Maliye Bakanına soruyoruz, diyoruz ki: “İlgili kurum ve kuruluşların istediği bilgi ve belgeleri Sayıştaya niye vermediniz?” Sayın Maliye Bakanı diyor ki: “Ben 25 milyon adet belge verdim.” Biz Sayıştaya soruyoruz: “Sayın Maliye Bakanı diyor ki ‘Ben 25 milyon adet belge verdim.’ Peki, siz belgelerin verilmediği gerekçesiyle niye bu kurumları denetleyemediniz?” Sayıştay diyor ki: “Hayır, benim istediğim belgeler, ilgili mevzuat çerçevesinde kurum bazlı verilmek zorundadır. Hükûmet, kurum bazlı verilmek zorunda olan bu bilgi ve belgeleri bana vermeyerek, kendi çıkardığı yasaya aykırı hareket etmektedir, 5018 sayılı Yasa’ya aykırı hareket etmektedir.” Maalesef, durum bu değerli milletvekili arkadaşlarım.

Bugün Parlamento denetim işlevini yerine getiremiyor. Bugün Parlamento 2012 yılı kesin hesabının işlevine ilişkin denetim işlevini yerine getiremiyor . Acı tablo budur. Bugün, 2012 yılı kesin hesabını görüşeceğiz, 10 Aralıkta bütçe geldiğinde de görüşeceğiz, aynı tartışmaları belki burada bu şekilde yapacağız ama denetim işlevini yerine getiremeyen bir Parlamento söz konusu. Dolayısıyla, hesap veremeyen, şeffaf olmayan bir Parlamentoyla, bir kamu maliyesiyle karşı karşıyayız. Bu, özellikle, içinden geçtiğimiz koşullarda ve konjonktürde Türkiye’nin kırılganlıklarını çok daha fazla artıran ve büyüten bir çerçeveyi de Türkiye’nin önüne sunuyor.

Bakınız, IMF Başkanı Lagarde, Amerikan Merkez Bankasının tahvil alımlarının durdurulmasına ilişkin açıklamayı yaparken ya da buna ilişkin değerlendirmelerde bulunurken bu senenin ekim ayında dedi ki: “Gelişmekte olan ülkelerin üç dört ayı var.” Önümüzdeki ocak ve şubat ayından sonra çok ciddi sıkıntılar yaşayacağız ve Türkiye paranın yönü değişirken bu sürece de mümkün olduğu kadar kötü bir konjonktürde yakalanıyor.

Cari işlemler açığının millî gelire oranı yüzde 7. Bu, dünyanın çok yüksek cari işlemler açığı veren ülkelerinden biri demek. Bakınız, bugün özel sektörün döviz pozisyon açığı, reel sektörün döviz pozisyon açığı 165 milyar dolar. Yani, reel sektörün döviz cinsinden varlıkları döviz cinsinden yükümlülüklerinden 165 milyar dolar az. Bakın, Türkiye’nin önümüzdeki bir yılda 220 milyar dolar paraya ihtiyacı var ve giderek fonlar küçülürken, ödünç verilebilir fonlar daralırken Türkiye ekonomisi giderek büyüyen finansman ihtiyacını karşılamak zorundadır. Önümüzdeki bir yılda 160 milyar dolar borcun vadesi gelecek. Ya çıkartacaksınız bunu cebinizden ödeyeceksiniz ya da bunları yeniden borçlanarak ödeyeceksiniz. Üzerine 60 milyar dolar da cari işlemler açığını koyuyoruz, 220 milyar dolar. Türkiye, bu konjonktürde, ödünç verilebilir fonlar azalırken giderek büyüyen bir finansman ihtiyacını karşılamak zorundadır. Böyle bir yapıda, böyle bir ekonomik anlayışla, böyle bir kamu maliyesiyle, hesap veremeyen, şeffaf olmayan kamu maliyesiyle yeni kırılganlıklar yaratıyoruz ve giderek büyüyen finansman açığı içinde Türkiye ekonomisinin kırılganlıklarını büyütüyoruz.

Bakınız, büyüme oranlarımız düşüyor. Türkiye krizden hemen sonra yüzde 8’lerde ve 9’larda büyüdü. Bu normaldi çünkü topu ne kadar sert yere vurursanız o kadar sert yukarı çıkar. Ama sonra ne oldu? Büyüme oranları yüzde 2’lere düştü, bu sene de büyüme oranları yüzde 3’te kalacak. Önümüzdeki dönem, Türkiye birkaç yıl daha bu konjonktürde, sıfırla 3 arasında bir büyümeye razı olmak zorundadır. Bu, Türkiye için zaten krizdir çünkü yüzde 5’in altındaki her büyüme Türkiye’de işsizliği artırır; tarihsel hesaplamalar bunu gösteriyor, tarihsel gerçekleşmeler bunu gösteriyor. Zaten, geçen sene sonbahardan itibaren işsizlik oranları artış trendine girdi. Bu seneyi yüzde 10 civarında bir işsizlikle bitireceğiz. Zaten, enflasyonda hedefleri tutturamayan bir Merkez Bankası var.

Dolayısıyla, buradan uyarıyorum, büyüme oranlarının düşeceği, işsizliğin artacağı, sosyal problemlerin büyüyeceği, enflasyonda hedeflerin tutmayacağı ve Türkiye’ye ilişkin kırılganlıkların büyüyeceği ve büyük kalmaya devam edeceği bir konjonktürle karşı karşıyayız. Şimdi, bunu gören, bunu anlayan bir yönetim anlayışının, bunu anlayan bir kamu maliyesi anlayışının,  bunu anlayan bir bütçe anlayışının Türkiye’nin önüne sunulması gerekir. Burada Parlamentonun çok büyük görevleri ve işlevleri var. Denetlenebilir, hesap verebilir, şeffaf bir kamu maliyesi sistemini bu Parlamento kurmalıdır, bu birinci önceliğidir diye düşünüyorum.

Bunları daha çok tartışmamız ve konuşmamız gerektiğini düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sarı.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisinin lehinde Kırıkkale Milletvekili Sayın Ramazan Can.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Grup önerimizle, 284 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Hükûmeti arasındaki uluslararası sözleşmenin, yine 377 sıra sayılı Çin Halk Cumhuriyeti Hükûmeti ile Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti arasındaki uluslararası sözleşmenin, 481 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Sırbistan Cumhuriyeti Hükûmeti arasındaki uluslararası sözleşmenin, 482 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Tacikistan Cumhuriyeti Hükûmeti arasındaki uluslararası sözleşmenin, 488 sıra sayılı Belarus Cumhuriyeti Hükûmeti ile Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti arasındaki uluslararası sözleşmenin, en son olarak 505 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Kamerun Hükûmeti arasındaki sözleşmenin gündemin ön sıralarına çekilmesini; bugün, yine, (11/29) esas no.lu gensorunun gündeme alınıp alınmayacağı hususunun görüşülmesini; önümüzdeki hafta ise 3 Aralık Salı 15.00-23.00 saatleri arasında, 4 Aralık Çarşamba 14.00-23.00 saatleri arasında, 5 Aralık Perşembe günü 14.00-23.00 saatleri arasında çalışmasını öneriyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Can.

Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin aleyhinde Isparta Milletvekili Sayın Süleyman Nevzat Korkmaz.

Buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Adalet ve Kalkınma Partisinin, çalışma günleri ve çalışma saatleriyle ilgili değişiklik getiren grup önerisi üzerine, Milliyetçi Hareket Partisi adına, görüşlerimizi açıklamak üzere söz aldım.

Adalet ve Kalkınma Partisinin ne ilk yaptığı bir şey bu ne de sona benziyor; Meclisin sürekli gündemini değiştiriyor, Meclisin çalışma saatleriyle oynuyor; âdeta, millete söyleyecek sözü kalmamış bir partinin “Dostlar alışverişte görsün.” babından yaptığı işler.

Değerli arkadaşlar, artık bütün dünya büyük millet meclislerinin, parlamentoların kesin gündemle, taslak gündemle çalışmasını konuşuyor, bunu birçok parlamento becermiş, iki dönemdir İç Tüzük Uzlaşma Komisyonunda da bunlar gündeme geldi. Şimdi, sanki bütün bunlar konuşulmamış gibi, sanki bütün dünya böyle bir yolda ilerlemiyormuş gibi, âdeta, İç Tüzük’le bir oyuncak oynar gibi sürekli oynuyorsunuz. Yani, ortada ne İç Tüzük bıraktınız ne yasama ve denetim adına bir kurumsallık bıraktınız. “Saldım çayıra Mevla’m kayıra.” misali karanlıkta yol bulmak, el  yordamıyla yön tayin etmek gibi, kimin aklına ne geliyorsa onu yapıyor ve bütün Türkiye Büyük Millet Meclisini de böyle bir gündemle çalışmaya mecbur bırakıyor.

Bütün bu olan bitenlerden çıkardığımız sonuç şu: Ya, güzel kardeşim, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak hiçbir planınız, programınız yok, o gün rüyanızda ne görüyorsanız onu getiriyorsunuz ya da Meclisin gündemiyle sık sık oynamayı muhteşem AKP icraatlarından biri gibi görüyorsunuz. Anlaşıldı, anlaşıldı, millete söyleyecek sözünüz kalmadı, deniz bitti. Suni gündemler, kavgalar, âdeta bir incir çekirdeğini doldurmayan gündemlerle milletin gündemini konuşmaktan Genel Kurulu sürekli uzak tutuyorsunuz.

Bu yeni getirmiş olduğunuz grup önerisine bakıyorum; ne getiriyorsunuz, ne değiştiriyorsunuz? Efendim “Çalışma saatleri 23.00’e kadar.” E, zaten öyle; çalışma saatleri zaten salı günü 15.00-23.00 arası, efendim, çarşamba ve perşembe günleri de yine 14.00-23.00 arası. Yani, burada yaptığınız bir değişiklik yok. Buna kimse alınmasın ama getirdiğiniz bu önerilere “Laf söyledi kabak ağacı.” derler. Yani, hiçbir içerik yok, hiçbir değişiklik yok; sadece tekrarlardan ibaret bu grup önerileriyle Türkiye Büyük Millet Meclisini meşgul ediyorsunuz.

“Gensoru bitiminde gidilecek.” diyorsunuz. Zaten geçen hafta da AKP Grubu olarak Meclise gelmemeyi bir alışkanlık hâline getirdiniz, iki gün Meclisi çalıştırmadınız. Yani, şimdi gensoru bitiminde gidilecek diye bu yapmış olduğunuz devamsızlığı, bu yapmış olduğunuz tembelliği Genel Kurul kararına mı çevirmek istiyorsunuz? Tabii, sizin bileceğiniz iş. Yani, millete vermiş olduğunuz sözün ne kadar arkasında olursunuz, efendim, bu sorumluluğun gereğini ne kadar yerine getirirsiniz, herkesin kendi vicdanında, kendi bileceği iş.

RECEP ÖZEL (Isparta) - Ya, sen grup önerisi üzerinde konuş.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) - Ancak, kıymetli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli vaktini heba ediyorsunuz. Yani, Meclisi âdeta “Toplan, dağıl” modunda çalıştırıyorsunuz. Yani, bütün bunlar bile, biraz önce söylediğimiz gibi, millete söyleyecek sözünüzün artık kalmadığını gösteriyor. Dedim ya, bu sizin bileceğiniz iş ama bizim bileceğimiz bir iş var kıymetli arkadaşlar.  Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde çoğunluk partisinin, çoğunluğun hakkı hukuku belirlenmiş; diğer partilerin de, muhalefetin de hakkı hukuku belirlenmiş yani çoğunluğa  Türkiye Büyük Millet Meclisini çalıştırma görevi, yasama görevi verilmiş, muhalefete de denetim görevi verilmiş. İşte, muhalefet de bu denetim imkânlarından birisi olan sözlü-yazılı soru sorma hakkını kullanarak ancak bu görevini ifa ediyor. Siz şimdi bu getirdiğiniz öneriyle bizim denetleme imkânlarımızdan birisini alıyorsunuz, hem de nezaketen muhalefete sormadan “Sözlü sorular görüşülmeyecek.” diye bir ibare getiriyorsunuz. Kaldı ki bunu ilk kez de yapmıyorsunuz. Defalarca uyarıldı, benim hakkım hukukum üzerinden nasıl kurban kesebilirsiniz? Yani, önce, ben bu haktan vazgeçiyor muyum, nezaketen benimle görüşmeniz gerekmiyor mu muhalefet olarak? Dolayısıyla, çoğunluk partisini, muhalefet partilerine karşı saygıya davet ediyorum. Kendinize saygınız olmuyor olabilir ama demokrasiye, çoğulcu demokrasiye karşı saygıya davet ediyorum.

Bu iktidar, her iktidar gibi, kalıcı değil yani bu dünya Sultan Süleyman’a kalmamış, size de kalmayacak; bugünün iktidar partisi, yarın muhalefet partisi olacak. Yani, sen eğer bugün muhalefetin hakkını hukukunu çiğner isen aslında yarın ne ile karşılaşacağını da ilan etmiş oluyorsun. Dolayısıyla, özellikle iktidar partisi milletvekili arkadaşlarıma söylüyorum, Meclisin mehabetine ve muhalefetin hukukuna aykırı olan bu hususla ilgili birazcık daha hassasiyet göstermelerini bekliyoruz.

Bu işlerden vazgeçin değerli arkadaşlar. Söylediğim gibi, eden bulur; bugün ne yapıyorsanız yarın aynısıyla karşılaşacaksınız. Yani, bu devranın hep size çalışacağını mı düşünüyorsunuz? İçinizde geçmiş dönemlerde, efendim, diğer hükûmetlerde görev yapan…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Ama sizden gelen önerilere de bakarız.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Recep Bey, boş boş konuşuyorsun sevgili kardeşim.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Sizin dönemin de grup önerilerine bakarız.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Müsaade et, bak, Ispartalı hemşehrin olarak bir müsaade et. Bak, kürsüde Ispartalı bir milletvekili var, birazcık nezaket… Senden bir şey istemiyorum. Tamam, bak, boş boş konuşuyorsun. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Sen de boş boş konuşuyorsun.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Varsa söyleyecek sözün, gelirsin buraya konuşursun ya. Ne kadar ayıp Recep Bey!

RECEP ÖZEL (Isparta) – Sen boş konuşuyorsun.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Evet, değerli arkadaşlar, içinizde geçmiş dönemlerde diğer hükûmetlerde görev almış milletvekilleri var yani bakanlar var. Belki de İç Tüzük’ün bu kadar oyuncak hâline getirildiği, bu kadar İç Tüzük ihlallerinin olduğu bir başka dönem yaşanmadı, bir başka döneme rastlanmadı. Ya, Allah rızası için onlardan birazcık daha yürekli bir çıkış bekliyoruz, yürekli bir söz bekliyoruz. Yani, bu İç Tüzük ihlali nereye kadar devam edecek?

Kıymetli arkadaşlar, bu zihniyetle yani İç Tüzük’le oynamayı, muhalefetin hakkını, hukukunu çiğnemeyi âdet hâline getirmiş bu zihniyetle maalesef çağdaş bir İç Tüzük yapmak da mümkün değil. Yani, tamam, denilebilir ki: “Yapılan işe bakınız.” Değerli arkadaşlar, demokrasilerde  yapılan iş kadar o işin nasıl yapıldığı da, hangi yöntemlerle yapıldığı da bir o kadar önemli. Bu yöntemlerin çoğulcu demokrasiye uygun olması lazım yani antidemokratik yöntemlerle ne kadar iyi iş üretirseniz üretin, bunun millette bir karşılığı olmaz. Yani, artık, İç Tüzük’ün neden değiştirilemediği de bu davranışla bir kez daha anlaşılmış oluyor.

Kıymetli arkadaşlar, İç Tüzük’le sık sık oynamayı, âdeta bunu bir oyuncak hâline getirmeyi işinize geldiği için devam ettiriyorsunuz, İç Tüzük değişikliğini istemiyorsunuz. Dolayısıyla, efendim, “Çağdaş bir iç tüzük yapmak istiyoruz, çağdaş bir anayasa yapmak istiyoruz.” sözünüze de artık kargalar bile gülüyor, kimse inanmıyor. Çünkü bir sözü dikkate almak için önce o şahsın, o teşekkülün ne kadar demokratik olduğuna, demokrasi, çoğulcu demokrasi karşısında nasıl durduğuna bakmak lazım.

Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, bu klasik AKP grup önerisine de Milliyetçi Hareket Partisi olarak destek vermeyeceğimizi, sadece geçmişte yaptıkları kötü bir tekrardan ibaret olduğunu belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Aydın…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, grup önerimizle ilgili çok alakasız ifadeler kullandı ve İç Tüzük’ü ihlal ettiğimizi, muhalefetin hukukuna aykırı…

BAŞKAN – Ne ifadeler kullandı dediniz?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – İç Tüzük’ü ihlal ettiğimizi, muhalefetin hukukuna aykırı olduğunu sayısız kere ifade etti.

BAŞKAN – Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

İç Tüzük’ü AK PARTİ Grubunun bu kadar ihlal ettiğini ifade eden muhalefet partisi sayın sözcüsü keşke burada samimi ve doğru ifadeleri kullanabilseydi; asıl bu İç Tüzük’ü kimin ihlal ettiğini, kimin ihlal etmeye çalıştığını ifade edebilseydi.

İç Tüzük’e uygun olarak grup önerimizi vermişiz. Grup önerimizde “Denetim yaptırmıyorsunuz.” diyor. Siz, gensoru istemişsiniz, ana muhalefet gensoru talep etmiş. Tam da grup önerimizin amacı, ana muhalefetin bu gensoru talebini burada görüşmek. Bundan daha öte, bundan daha doğal ne olabilir? Yani, bunu grup önerisi dışında nasıl getirebilirsiniz? Geliyorsanız… Ortak imzayla getirelim, biz grup önerisiyle getirmeyelim. Grup önerisine biz karşıyız. Her gün, her daim muhalefet partileri olarak grup önerisi getiren sizler değil misiniz?

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sen nasıl istiyorsun?

AHMET AYDIN (Devamla) – Ortak imza atalım.

Sizin gensoru talebiniz var, öyle değil mi?

ENGİN ALTAY (Sinop) – Gensoruyu on gün içinde görüşmek zorundayız.

AHMET AYDIN (Devamla) - Evet, gelin burada görüşelim. Akı da karayı da bu millet bilsin, görsün. Ortak imzayla getirelim, madem öyle grup önerisi getirmeyelim.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Deminki yanlışın için özür dile bence.

AHMET AYDIN (Devamla) – Oy birliğiyle gelelim.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Ahmet Bey, belgeler burada bak. Deminki yanlışın için özür dile.

AHMET AYDIN (Devamla) - Muhalefetin hukukuna, arkadaşlar -kusura bakmayın- biz saygı da duyarız, riayet de ederiz, olması gereken bu.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Özür dile, özür önce.

AHMET AYDIN (Devamla) - Ama azıcık, muhalefet de şu iktidara bir saygı duyabilse ya, şu milletin temsilcilerine, milletin iktidarına azıcık saygı duyabilse.

Bakın, 327 kişilik AK PARTİ Grubu yani sizin kadar, emin olun -açın konuşmalara bakın- konuşmamıştır, sizin kadar konuşmamıştır ya, kusura bakmayın.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ya elini tutan mı var? Yok ki kimse konuşsun!

AHMET AYDIN (Devamla) – Daha ne konuşacaksınız? Her konuyla alakalı, ilgili, ilgisiz ne varsa, getirdiğimiz kanun tarımla ilgili olursa sağlığı konuşuyorsunuz, sağlığı getirelim alakasız ne gerekiyorsa konuşuyorsunuz. Ya, bugüne kadar -açın, konuşmalara bakın- buraya getirmediğiniz, dillendirmediğiniz ne var? Soruysa soru, gensoruysa gensoru, yasamaysa yasama… Yasamaya ilişkin olarak da üç beş, kaç kere ifade ediyorsunuz ki?

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Muhalefet çalışıyor, siz de çalışın.

AHMET AYDIN (Devamla) – Muhalefet çalışacak, iktidar da çalışıyor ama İç Tüzük’e uygun olarak önce muhalefetin riayet etmesi lazım. İç Tüzük’ü yapalım, gelin -doğru- boş konuşmaları eğri olarak algılıyorsanız onları çıkartalım ve burada yasama ve denetimi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET AYDIN (Devamla) – …hakka, hukuka uygun bir şekilde, ahlaka uygun bir şekilde hep birlikte yapalım diyorum.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydın.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, hatip kürsüde muhalefet partilerini kastederek bizi saygısızlıkla itham etti.

BAŞKAN – Buyurun.

5.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ENGİN ALTAY (Sinop) – Önce saygı şunu gerektirir Sayın Aydın: Burada söylenen, iddia edilen bir tezi başka bir belgeyle, ne olduğu belli olmayan bir kâğıt parçasıyla Genel Kurula göstererek muhalefeti yalanlamak iktidar partisi grup başkan vekiline hiç yakışmaz. Ben burada ne dedim? Konuşan hatibiniz “2002’den daha az yatırım ayırdığımızı söyleyemezsiniz.” dedi, ben dedim ki: “Daha az ayırıyorsunuz. Millî Eğitim Bakanlığı yatırımlarının bütçe yatırımları içindeki payı 1998’de yüzde 37, şimdi kaç? Yüzde 9.” Nereden söyledim? Millî Eğitim Bakanının 2014 bütçe sunuşu, al Sayın Ahmet Aydın, Millî Eğitim Bakanlığının yayımı, Millî Eğitim İstatistikleri. Çok ayıp! Ben “Yatırım” diyorum yani ben “Hanya” diyorum sen “Konya” diyorsun. Genel Kurulu da, milletvekillerini de böyle yanıltma, bir.

İkincisi, muhalefetin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nden kaynaklı haklarının kullanılmasını eleştiren, yadırgayan ve bunu saygısızlık olarak, iktidar partisine yönelik bir saygı anlayışı çerçevesi içinde burada söylemeyi de yadırgıyorum.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Öyle dedim mi? Ben “Hanya” dedim, “Konya” anladın Engin Bey.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Bu Parlamentonun iki tane görevi var; bir yasama görevi var, bir denetim görevi var. Denetim görevi olmayan, yapılmayan bir parlamentonun yaptığı yasa, yasa olmaz, meşru olmaz, tıpkı önümüzdeki hafta çıkaracağınız Sayıştay raporlarının olmadığı bütçeler gibi.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Denetimi yapıyoruz işte.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Parlamentoyu parlamento yapan yasamayla birlikte denetim faaliyetidir; bunu aklınızdan çıkarmayacaksınız.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Problem yok, tamam.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Muhalefet denetim hakkını sonuna kadar kullanacaktır. Elbette, biz, siyasetin bir nezaket ve bir vicdan işi olduğunu bilenlerdeniz. Ancak iktidara her vesileyle söylüyorum: “Benim çoğunluğum var, istediğimi yaparım, Parlamentoyu istediğim gibi kullanırım.” anlayışından Sayın Başbakanın bir an önce vazgeçmesi lazım. Milletvekilleri Başbakanın marabası değildir. (CHP sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkanım…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ben “Hanya” dedim, siz “Konya” anlıyorsunuz Engin Bey.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Al ya bunu; al, hediye ediyorum bunu sana. Benim söylediğim orada.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – TÜİK verilerine bakın.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Ya, bak, hocam, yatırım diyorum, yatırım.

BAŞKAN - Bu arada, kürsüden birbirinizle çok konuşuyorsunuz ama ey milletimiz, bu arkadaşlar kendi aralarında gayet samimidir.

Buyurunuz.

6.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; tekrar sizleri saygıyla selamlıyorum.

Yani, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili, kürsüde samimi ve doğru ifadeler kullanmadığımı ifade etti. Bakın, eğer bir samimiyet sorgulamasına geleceksek -Türkiye Büyük Millet Meclisini çalıştırmakla yükümlü olan çoğunluk partisi. Öyle mi Ahmet Bey?- geçen haftanın bir hesabını verin bakalım. Yani, ne kadar samimi olduğunuzu da millet anlasın, tamam mı?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Hesabı millete veririz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Ha, bak, şimdi, biz de milletten geliyoruz, biz de Ay’dan gelmedik, biz de milleti temsilen buradayız.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Hepimiz hesabını millete veririz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Ha, eğer “Kardeşim, benim tanıdığım irade bana oy veren iradedir, sana oy veren iradeyi tanımıyorum.” diyorsan bu millet de iyi bilsin bunu.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Milletin tamamı bizim için önemli. Siz öyle demek istiyorsunuz herhâlde.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Bak, bu millet de iyi bilsin. Sizin çoğulcu demokrasiye saygınız işte bu kadar. “Efendim, gensoru görüşecektik, niye soru soruyor?” Hükûmeti denetleme imkânları sadece bir tane değil ki yani sözlü soru, yazılı soru, biliyorsun, gensoru da onlardan bir tanesi.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Onları da yapıyoruz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Niye rahatsız oluyorsunuz?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Hayır, rahatsız olmuyorum, görüşeceğiz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Yani, muhalefet görevini yapıyor diye niye rahatsız oluyorsunuz? Sizin görevinizi yapmamanız mı ortaya çıkıyor, bundan mı rahatsız oluyorsunuz?

Efendim, o zaman tabii, soruyorum: Madem çağdaş bir iç tüzük yapılacak, niye kalktınız arkadaşlar iç tüzük masasından?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Anayasa masasında da oturuyorsunuz zaten!

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – 24’üncü Dönem İç Tüzük masasını kim yıktı, bir hesabını verin. Biz orada bas bas bağırdık, Adalet ve Kalkınma Partisinin grup başkan vekili vardı, Haluk Bey vardı, yüzde 90’ında anlaşılmış bir İç Tüzük vardı.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Yapalım.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – “Yapalım…” Geçti, geçti o.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Niye yapmayalım? Niye kaçıyorsunuz?

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Yani, artık su köprüyü bölmüş, şimdi bana çıkmış “Yapalım.” diyorsun. Bir kere, önce böyle bir cevabı verirken Ahmet Bey, grubunuzdan, grup başkanınızdan bir yetki alın, yetkisiz konuşuyorsun.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Yapalım. Hayır, olur mu…

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – İç Tüzük yapılıyor olsaydı, yapılacaktı. Masadan kalkan sizsiniz, dolayısıyla, samimiyeti sorgulama hakkına da sahip değilsiniz.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Bırak Allah aşkına!

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

E) Önergeler

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, (2/1434) esas numaralı Köy Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/128)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/1434) esas numaralı Kanun Teklifi’min İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                        Mustafa Sezgin Tanrıkulu

                                                                                                                        İstanbul

BAŞKAN – Teklif sahibi, İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Sezgin Tanrıkulu, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Keşke Bülent Bey de burada kalsa, dinlese, Sayın Başbakan Yardımcısı da dinlese sevinirdim.

OKTAY SARAL (İstanbul) – Şu anda hepimiz Bülent Arınç’ız.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Ters köşe olmaya gidiyor galiba!

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Evet, bu kadar çok çözümden söz eden, bu kadar çok barıştan söz eden, bu kadar çok demokrasiden söz eden Sayın Başbakan Yardımcısının gündemi bilmesine rağmen bu salondan çıkmasını bir… Doğru bulmuyorum en azından, başka bir cümle kullanmayayım.

Değerli arkadaşlar, bakın -sizlere hitaben konuşuyorum, AKP Grubuna hitaben konuşuyorum- sizleri demokrasi sınavından geçirmeye devam ediyoruz. Türkiye'nin demokrasi meselesi, Türkiye'nin Kürt meselesi sembollerle, aktörlerle ve gösterilerle çözülmeyecek kadar derindir ve büyüktür ve ağırdır. Ama Adalet ve Kalkınma Partisi bu sorunu içerikten yoksun bir biçimde, sadece gösteri, aktör ve sembollerle götürme telaşı içerisinde. Biz, bugüne kadar, bu kürsüde… Gerçekten de bizimle ortaklaşmak zorunda değilsiniz, grup olarak ortaklaşmak zorunda değilsiniz ama milletvekilleri olarak biz ortaklaşabiliriz.

Ben, bugün, kendim İç Tüzük’ten kaynaklanan hakkımı kullanarak buraya bir öneri getirdim ve bu öneri de Türkiye'nin büyük yarası olan Kürt meselesine, demokrasi meselesine büyük bir derinlik kazandıran koruculuk meselesine ilişkin ve bu koruculuk meselesinin de Türkiye’de sonlanması gerektiğine ilişkin. Değerli arkadaşlar, 1985’ten bu yana var. Köy Yasası’nda bir değişiklik yapıldı ve yaklaşık otuz yıldır var. Şu anda 46 bini gönüllü olmak üzere ve 25 bini de geçici olmak üzere yaklaşık 70 bin civarında geçici köy korucusu var.

Bakın, değerli arkadaşlar, tümüyle ilgili, çok yakın bir zamanda -bilirsiniz, bilmezsiniz ama- Diyarbakır’daki Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsünün hazırladığı bir rapor var, kitap olarak yayımlandı; “Geçmişten Günümüze Bir Yapılanma” diye, köy koruculuk sistemi. Meclis araştırma komisyonunun yapacağı bir çalışmayı Diyarbakır’daki arkadaşlarımız yaptılar, akademik biçimde yaptılar ve bu kurumun neden kaldırılması gerektiğini ifade ettiler. Bugün gazetelerde var, işte Mecliste kurulan ama bize göre bir komisyon olmayan Çözüm Komisyonunun önerileri arasında da var koruculuğun kaldırılması, bunun bir şarta bağlanarak kaldırılması. Hayır, arkadaşlar. Bakın, önerimiz açık. Bugün eğer gerçekten çözüm istiyorsanız, bugün eğer gösteri dışında, sembol dışında, aktörler dışında siyaset yapmak istiyorsanız gelin, bunu bugün burada gündeme aldıralım, komisyona havale edelim, içeriğini tartışalım.

Değerli arkadaşlar, eksiği olabilir, yanlışı olabilir, yürürlük maddesini bir yıl sonraya bırakabiliriz, iki yıl sonraya bırakabiliriz ama bunu bugün burada gündeme aldıralım. Sizler irade kullanın. Sadece semboller üzerinden ve gösteri üzerinden siyaset yapmayalım, burada milletvekilleri olarak kendi irademizi de ortaya koyalım ve bir sefer olsun yanlış yapın, muhalefetle yani bizimle bir iş birliği yapın, ne olacak, dünyanın sonu değil. Sizin ağırlıkta olduğunuz, 10 tane üyenizin olduğu Komisyonun bugün işte raporu var, sağda solda yayımlanmış, elimize geçmeyen, Meclis Başkanlığına sunulan. Ne var bunda? Geçen hafta hasta tutukluları getirdik, reddettiniz; seçim barajını getirdik, reddettiniz; Diyarbakır Cezaevini getirdik, reddettiniz; cemevlerini getirdik, burada reddettiniz, dinlemeden bütün bunları yaptınız. Ama demokrasi sonuç itibarıyla bu salonda ortaklaşma rejimidir, ortaklaşma. Müstehzi müstehzi gülme rejimi değil, ciddiye alacaksınız.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Önergenin altından imzasını çekti, biz niye inanalım? Önergene de sahip çıkmadın.

AHMET YENİ (Samsun) - Önergeni sahipsiz bıraktın.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Niye üstüne alıyorsun? Niye üstüne alınıyorsun? Niye üstüne alınıyorsun?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Niye hedef göstererek bağırıyorsun? Allah Allah! Bırak Allah aşkına!

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Ben Genel Kurula hitaben konuşuyorum, niye üstüne alınıyorsun? Bakın, müstehzi müstehzi gülme rejimi değil bu Genel Kurul, biz ciddi şeyler konuşuyoruz. Burada gösteri yapmıyoruz, esaslı işleri konuşuyoruz, esaslı işleri. Sizin gibi gösteri yapmıyoruz, aktörlük yapmıyoruz; bunları yapıyoruz değerli arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, bakın, rapor ortada, kanun tasarımız ortada, sizden ricam, elinizi vicdanınıza koymanız ve bu Mecliste doğru işleri birlikte yapmamız, her şeye rağmen beraber yapmamız. Eğer Türkiye’nin Kürt meselesini ve barışını istiyorsanız gelin bugün burada gerçekten doğru bir iş yapalım ya. Ne olacak, dünyanın sonu mu? Ana muhalefetten gelen bir şeye “Evet.” deyin ne olacak?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – “Evet.” dedik ya size. “Evet.” diyoruz, gene karşı çıkıyorsunuz. 

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Bakın, beraber bir şey yapacağımızı burada gösterelim, dünyanın sonu mu?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – “Evet.” diyoruz gene kaçıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – En önemli mesele koruculuk meselesi, en önemli mesele. Bakın, en önemli mesele. Yahu kanun tasarısı burada.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanrıkulu.

FATİH ŞAHİN (Ankara) – Nasıl güvenelim sana? İmzanı geri çekecek misin?

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Utanmazlık yapma bak, utanmazlık yapma Fatih!

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Öyle konuşamazsın.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tanrıkulu.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Bakın, ben kanun teklifini de sunmuşum, 37’ye göre konuşuyorum. Kendi hakkımı kullanıyorum, kendi hakkımı kullanıyorum.

FATİH ŞAHİN (Ankara) – Nasıl inanalım, imzanı çekersin oradan? Nasıl güvenelim?

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Bana bakın… Hayret bir şeysin ya! Gerçekten ya cehaleti… Bana bakın… Cehaleti biraz almak mümkün değil gerçekten.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

Sayın Tanrıkulu, teşekkür ederim.

FATİH ŞAHİN (Ankara) – Destek verdik ama imzanı çektin.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Senin cehaletini senin gençliğine veriyorum, cehaletini gençliğine veriyorum.

Tamam, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN –Ben teşekkür ediyorum.

Ankara Milletvekili Sayın Levent Gök, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 442 sayılı Köy Kanunu’nda yapılan bir değişiklikle köy koruculuğunun kaldırılması ve onların şartlarının iyileştirilmesine dönük bir kanun teklifimizi bugün sizlerle paylaşıyoruz.

Az önce konuşan iktidar partisi sözcüleri samimiyetten söz ettiler. Evet, gerçekten hepimiz birbirimize karşı samimi olmalıyız. Bu gerçekten samimiyetle verilmiş bir önerge. Bugün de tesadüfen basından öğrendiğimiz kadarıyla, Çözüm Komisyonu üyelerimizin, Komisyonumuzun sunduğu, BDP’nin pek katılmadığı bir raporun içinde köy koruculuğunun kaldırılmasının önerildiğine tanık olduk, biz bunu basından öğrendik. Bu da bizim önergemizle, kanun teklifimizle tesadüfen çakıştı. Şimdi, AKP’nin Komisyon üyelerinin çoğunluk oylarıyla kabul ettiği köy koruculuğunun kaldırılmasına yönelik bir gündemin gündeme getirildiği bir günde bu kanun teklifini paylaşmak işte tam bir samimiyet testidir.

Biz, köy koruculuğunun, korucuların mağdur olmadan kaldırılmasını, onların özlük haklarının iyileştirilerek ileriki bir süreçte de tasfiye edilmesini öneriyoruz. Ne getiriyoruz önergemizde? Değerli arkadaşlarım, çalıştıkları her yıl için yüz seksen gün yıpranma payı, böylece on yıl görev yapanların on beş yıllık bir hizmet süresi sonunda -emeklilik yaşını da 45’e indirmek suretiyle- çalışırken aldıkları maaşı emeklilikte alacakları şekilde emekli olma hakkı getiriyoruz. Bu konuyu sanırım herkes samimiyetle karşılayacaktır. Yaş ya da çalışma süresini tamamlamayanlara da, yetki alanı belirsiz bir şekilde köy koruculuğuna dönüştürülmüş bir şekilde olmaktansa onlara kamu kurumlarında çalışma olanağı getiriyoruz. Yani yaklaşık 70-80 bin kişilik bir köy koruculuğu sistemini, Cumhuriyet Halk Partisinin getirdiği modelle, şartları iyileştirecek bir şekilde hem emeklilikten yararlanmak hem de maaşlarını almaya devam ederek tasfiyelerini amaçlıyoruz.

Elbette bu kanun teklifimize sizler de katkı sunabilirsiniz, bu konuda açığız ama samimiyeti tartıştığımız bir ortamda, gerçekten iyi niyetle düşünülmüş ve tüm AKP’li üyelerin, BDP’li, MHP’li üyelerin de katkılarıyla olgunlaştıracağımız bir önergeyi, kanun teklifini sizlerle paylaşıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, aslında geçici köy korucuları, içinde yer aldıkları sistemden memnun değiller. 2011 yılında yapılan bir araştırmada, geçici köy korucusu olma isteğinin en önemli gerekçelerinden bir tanesi işsizlik ve yoksulluk olarak saptanmış. Korucuların yüzde 55’i sistemden memnun değiller, yüzde 93’ü bu sistemde çalışmalarını bir parasal geçim sağlama kaynağı olarak göstermişler. İşte, geçici köy korucularının bir istihdam olanağı olarak gördükleri bu sistemi, biz, Cumhuriyet Halk Partisinin teklifiyle, onları mağdur etmeden, onların lehine yapılacak düzenlemelerle kaldırmayı öneriyoruz. Bu şekilde yapılacak işlemlerle çatışma ortamını sona erdirirken, silahların bırakılmasını konuştuğumuz bu ortamda elinde silah bulunan bir grubun da görevlerini devam ettirmesi düşünülemez diye düşünüyoruz. Bu nedenle, böylesine önemli ve yüksek sayıdaki köy korucumuzu mağdur etmeden, onların haklarını koruyarak ve onların haklarını vererek bu sistemi iyileştirmemiz gerektiği kanısındayız.

Değerli arkadaşlarım, elbette çatışma döneminin bölgede yarattığı sosyoekonomik yaraları hızla sarmak durumundayız. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaşam kalitesinin hızla gelişmesine katkıda bulunulması, terör ortamının yarattığı ekonomik mağduriyetlerin hak ve hukuk temelinde, hoşgörü çerçevesinde giderilmesi ve her türlü sosyoekonomik önlemlerin alınması gerektiğini düşünüyoruz.

Boşaltılmış köylere mutlaka geri dönüş sağlanmalıdır. Güvenlilik ve gönüllülük kriteri çerçevesinde, boşaltılmış köylere geri dönüşün de mutlaka sağlanması görüşündeyiz Cumhuriyet Halk Partisi olarak. Dolayısıyla, bu konudaki, köy koruculuğunun kaldırılmasının aslında devletin güvenlik güçlerinin asli görevlerini yerine getirmesiyle olanaklı olduğu görüşündeyiz. Böylece, yıllardan beri sürdürülen bir “köy korucusu” kavramının da onların yanlarında, onların menfaatlerine ilişkin getirdiğimiz bu kanun teklifiyle ortadan kaldırılarak bir sistem içerisindeki tartışılan bir unsurun da bir çözüme kavuşturulması görüşündeyiz.

Bu nedenle, verdiğimiz son derece iyi niyetli teklifimizin iktidar partisi tarafından da destekleneceğini umuyor, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

Teklifi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Alınan karar gereğince gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmına geçiyoruz.

Bu kısımda yer alan, Sakarya Milletvekili Sayın Engin Özkoç ve 47 milletvekilinin, Türk sporundaki doping olaylarının engellenmesinde yetersiz kaldığı ve üzerine düşen görevleri yerine getirmediği iddiasıyla Gençlik ve Spor Bakanı Sayın Suat Kılıç hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin (11/29) esas numaralı Gensoru Önergesi’nin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelere başlıyoruz.

IX.- GENSORU

A) Ön Görüşmeler

1.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç ve 47 milletvekilinin, Türk sporundaki doping olaylarının engellenmesinde yetersiz kaldığı ve üzerine düşen görevleri yerine getirmediği iddiasıyla Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/29)

BAŞKAN – Hükûmet? Burada.

Önerge daha önce bastırılıp dağıtıldığı ve bugünkü birleşimde okunduğu için tekrar okutmuyorum.

Sayın milletvekilleri, Anayasa’nın 99’uncu maddesine göre bu görüşmede önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasi parti grupları adına birer milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir bakana söz verilecektir.

Konuşma süreleri önerge sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakikadır.

Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Önerge sahibi Trabzon Milletvekili Sayın Mehmet Volkan Canalioğlu.

Gruplar adına: Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Altan Tan, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Erdoğan Toprak, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili Sayın Vural Kavuncu.

Hükûmet adına, Gençlik ve Spor Bakanı Sayın Suat Kılıç.

Trabzon Milletvekili Sayın Mehmet Volkan Canalioğlu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Spor Bakanı Sayın Suat Kılıç hakkında açılan gensoru üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; artık, günümüzde dopingin çok ciddi bir sorun olduğu su götürmez bir gerçek. Dopingde amaç, dopingli sporcuyu yakalamak değil, amaç onları korumaktır. Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi Dopingle Mücadele Komisyonunun istatistiki bilgileri Türkiye’nin doping gerçeğine ışık tutmaktadır. 2013 yılının ilk altı ayında alınan ve Atina ile Köln laboratuvarlarına gönderilen 648 numune içinde 45’i atletizmde olmak üzere toplam 90 numune pozitif çıktı. Bu yüzde 4’lük bir oran ya da yaklaşık 7 sporcudan 1’inin dopingli olması demektir. Dünyada dopingli sporcular yüzde 1,5 oranındayken bu oranın bizde yüzde 15’e yaklaşması, Türkiye’de dünya ortalamasından 10 kat fazla dopingli sporcu olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır.

Türk sporu, tarihinde görülmemiş biçimde doping olaylarıyla sarsılmaktadır. 2012’de 25 olan dopingli sporcu sayısı, bu yılın ilk altı ayında 120’ye yükselmiştir. Türk spor tarihinde görülmemiş biçimde birbiri ardına doping olayları patlıyor, Avrupa şampiyonu atlet Nevin Yanıt doping yaptığı kesinleşince iki yıl müsabakalardan men cezası alıyor. Dopingde rekor, 48 sporcu ile atletizm branşında oluyor. 2’nci sırada ise 40 halterci yer alıyor. Bu yıl ayrıca 17 yağlı güreşçide de doping maddesi bulundu. Başpehlivanlığı 3 kez kazanarak altın kemer alan Ali Gürbüz de dopingli çıktı.

Gençlik ve Spor Bakanı Sayın Suat Kılıç'ın bakanlığı döneminde yaşanan doping olaylarındaki artış da dikkat çekmektedir. Atletizm, halter ve tarihî Kırkpınar güreşlerine kadar uzanan doping olaylarına bisikletçiler de eklenmiştir. Son olarak Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu şampiyonu Mustafa Sayar'da doping çıktı. Mart ayındaki Cezayir Turu’nda alınan numunesinde EPO'ya rastlanan Sayar'ın müsabakalara katılma hakkı da askıya alındı.

Doping, kısa süre önce yapılan Mersin'deki Akdeniz Oyunları’nda halterde de ortaya çıktı. Millî takımda yer alan Muammer Şahin, Sedat Artuç, Samet Keleş, Mete Binay, Gökhan Kılıç, Mehmet Başol, Hurşit Atak ve Gülbeyi Akti’nin numuneleri dopingli sonuç verdi ve sporcular kadrodan çıkarıldı.

Atletizmde ise sporcularımızdan Eşref Apak, Kaan Şencan, Elif Yıldırım, İsa Can, Umut Aday, Ümmühani Karaçadır, Fatih Eryıldırım ve Narin Kahraman’ın yasaklı madde kullandığı bildirildi. Bu sporculardan Eşref Apak, Elif Yıldırım ve Fatih Eryıldırım Akdeniz Oyunları kadrosundan çıkarıldı.

Doping, tarihî Kırkpınar güreşlerinde de yaşandı. Organizasyona katılan başpehlivanlardan Sermest Bulut, Ali Altun, Bekir Seçim, Ahmet Serbest, Gökhan Arıcı ve Murat Aydoğdu’dan alınan numunelerde yasaklı maddeye rastlandı. Serhat Gökmen ile orta boyda güreşen Özer Ay’ın da haziran ayında yapılan testlerinin sonuçlarında yine yasaklı maddeye rastlandı.

Peki, son yıllarda birçok sporcumuzda yasaklı maddeye rastlanmasının nedeni nedir? Bunlardan biri -en masum olarak görünen nedeni- sporcunun yüksek başarı beklentisinin olmasıdır. İkincisi de ekonomik nedendir. Zira başarının arkasından itibar gelecek, sporcu bir başka kulübe yüksek meblağlarla transfer olma fırsatı bulacak, şampiyonluk ve madalyalarla kariyerine ek değer katacaktır. Bir başka neden de bazı antrenörlerin “Bu maddeyi kullanmazsan yüksek performans gösteremez ve başarıyı yakalayamazsın.” söylemleriyle sporcusunu ikna etmesidir. Bütün bunlara ilave olarak en önemli sebep de bilgisizliktir.

Bakanlık olarak çıkarılan Ödül Yönetmeliği’ne göre, 2013 Mersin Akdeniz Oyunları öncesi 1’inci olan sporcuya 500 altın verilecek. Hâliyle hem ün hem de ödül kazanmayı cazip gören sporcularda doping patlaması çok doğaldır. Sporcularımıza verilen ödüllerin cazibesi Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Sayın Nihat Ergün’ün bile dikkatini çekmiş, Sayın Ergün “O kadar altın kazansam bir daha olimpiyatlara katılmam.” eleştirisinde bulunmuştur.

Sayın milletvekilleri, Ödül Yönetmeliği’ni bu kadar cazip hâle getirirken acaba dopingle mücadeleye yeteri kadar ödenek ayrılmış mıdır? Konu ile ilgili Türkiye Olimpiyat Komitesi Sağlık Komisyonu Başkanı “Henüz işin çok başındayız, sistem tam olarak oturmuş değil. Ülkemizde dopingle mücadeleye bir bütçe ayrılıyor ancak yeterli değil. Daha etkin bir savaşın ortaya konması için mutlaka bütçelerin arttırılması gerekiyor. Tek bir idrar analizi aşağı yukarı 200 euro kadardır, Türk parası ile 500 TL’yi aşan bir paradır. Aynı zamanda oraya eleman göndereceksiniz, yol masrafları ve organizasyonel diğer masraflar var. Bir ülkeden yılda ortalama 3 bin örnek alınması gerekir. Daha fazla alırsanız daha ciddi bir savaşın içerisindesinizdir.” söylemiyle bütçenin yetersiz olduğunu ortaya koymaktadır.

Sayın milletvekilleri, dopingle mücadeleye ayrılan ödenekler yetersiz de diğer hususlar yeterli midir? Örneğin, sporcuların, teknik yönetimin, antrenörlerin, kulüp yöneticilerinin, kısaca sporla ilgililerin eğitimleri yeterli midir ya da yeterli eğitim yapılmakta mıdır?

Sayın milletvekilleri, dopingle mücadele konusunda Hükûmetin yeterli olmadığı bellidir. Amerika Birleşik Devletleri’nde dopingle mücadele bilfiil desteklenmekte iken bizde sözde özerk olan ama özde Hükûmete bağlı ve Hükûmetin vesayeti altında bulunan federasyonlar, günübirlik başarılarla spor kamuoyunu oyalamaya çalışmaktadırlar. Bunun sonucu olarak belki  kendi koltuklarını koruyorlar ama ülke sporumuzun ve sporcularımızın uluslararası camiadaki saygınlığını da kaybettirmektedirler.

Sayın milletvekilleri, sporda doping yapılması sadece ahlak ve sağlık sorunu değil aynı zamanda yasal yaptırımları da gerektirir. Ayrıca sporda doping yapılması, bir başkasının emeğini gasbetmenin, insanları aldatmanın, sağlığı tehlikeye düşürmenin, gelecek kuşaklara kötü örnek olmanın yanı sıra yapılan araştırmalara göre yaşam sürelerini yaklaşık yirmi yıl da azaltmaktadır.

Bütün bunlar bilinirken, gelinen noktada, 2004 yılında başlayan, her geçen yıl artarak 2013 yılında yoğunlaşan Türk sporunda doping skandalları karşısında Gençlik ve Spor Bakanının seyirci kaldığı, dopingle mücadele etmekte yetersiz kaldığı  da açıkça ortadadır.

Sayın Bakanın okuryazar olduğunu biliyoruz ama bunun karşılığında şunu söylemek istiyorum: Siz okuryazarsanız, bu konuyla ilgili size soru önergesi veren 11 milletvekilinin -ki, bu bütün, CHP, MHP ve BDP milletvekilleri olmak üzere- soru önergelerine niçin cevap vermediniz?  Bunlara cevap vermediğinize göre okuma yazmada biraz sıkıntı var anlamı taşımaktadır. Bunlara lütfen cevap veriniz.

Sayın Bakan iyi iş yaptığı zaman “Federasyonlar sıkıntıda, o nedenle biz federasyonlara destek verip onların görevlerini yapıyoruz.” demektedir. Ancak, olumsuz bir iş olduğu zaman da “Bu federasyonların işidir ya da benden önceki bakan zamanında yapılan iş” anlamında cümleler kurmaktadır ve bunun sonucu olarak da 2020 olimpiyatlarını kaybettik değerli arkadaşlar. Ama bunu kaybettikten sonra ne oldu? İstanbul’a 60-36 üstünlük ile Tokyo, 2020 olimpiyat oyunlarını kazanan şehir oldu. Hükûmet bu sonuçtan sonra ne dedi arkadaşlar? “Nasip değilmiş. Finale kalmak bile büyük bir başarıydı.” İstanbul Valiliği: “İstanbul kaybetmemiştir, İstanbul’da gençliğe ve spora yapılan yatırımlar devam edecektir…”

Şimdi, değerli milletvekillerim, Sayın Bakanım; bu neye benziyor biliyor musunuz? Bu şuna benziyor: iki arkadaş at yarışına merak sarmışlar, at almışlar ve bunları eğitmişler, bir müddet sonra da yarışmaya katmışlar. Yarışmaya katılmış arkadaşlardan birinin atı en önde koşuyormuş, diğeri en arkada kalmış. En önde koşan atın sahibi sevinçle bağırıyor: “Hey mübarek, kop da gel, kop da gel!” En arkadaki atın sahibi de bağırıyormuş sevinçle: “Hey mübarek, hepsini önüne kattı, kovalıyor; hepsini önüne kattı, kovalıyor!” Şimdi, biz de önümüze katarak kovalıyoruz ama olimpiyatları bir başkası alıyor.

Sevgili Bakanım, “Biz gelmedik dava için/bizim işimiz sevgi için/ dostun evi gönüllerdir/gönüller yapmaya geldik.” cümlesini hepimiz biliyoruz ama daha da buna paralel olarak Âşık Veysel diyor ki: “Biz gideriz adımız kalır/dostlar bizi hatırlasın.” Şimdi, acaba hatırlarken nasıl hatırlasın? Bizi, yapacağımız iyi işlerle hatırlasın.

Bu doping konusunda Hükûmetiniz ve siz sınıfta kaldınız ve mutlaka bu konuyla ilgili burada söylemleriniz olacaktır. O size uygun, has tavırlarınızla burada belki savunma yapacaksınız ama gönüllerde, vicdanlarda ve tüm spor kamuoyunda bu cevap yerini bulmayacaktır. Herkes kendisini güzel anılarla anarken, ben çok merak ediyorum, acaba Türk spor kamuoyu sizleri nasıl hatırlayacak diyor, hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Canalioğlu.

Gruplar adına, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Altan Tan.

Buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

BDP GRUBU ADINA ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu sporda dopingle ilgili gensoruyla ilgili görüşlerimi sizlere arz etmeye çalışacağım.

Gençlik ve Spor Bakanlığı, bir ülkenin geleceği olan, istikbali olan gençlikle alakalı, onun bedensel ve zihinsel gelişimini sağlamada en önemli bakanlıklardan  birisi. Ancak, ne yazık ki burada ciddi sıkıntılar var, ciddi problemler var ve bütün ciddi problemlerimizi ciddi bir şekilde tartışamadığımız gibi, bu meseleyi de hiçbir zaman yeterince sorumlulukla ve detaylandırarak maalesef tartışamadık.

Türkiye, geçtiğimiz son bir yıl içerisinde, iki yıl içerisinde bu konuyla ilgili büyük sansasyonlar yaşadı. Önce işte spordaki şike iddiaları, arkasından bütün dünyayı sarsacak şekilde doping iddiaları, Türkiye’nin dış dünyada bu konudaki itibarını da büyük oranda zedeledi.

Şimdi, bugün, yine, tekrar, polemik ve tartışmalar üzerinden değil, meselelerimizi ortaya koyma, eğer mümkünse bir mesafe alma, alabilme mantığıyla tartışmalıyız diyoruz. İsterseniz bunları belli bir sıraya koyalım ve birincisinden başlayalım.

Türkiye’nin gençlikle alakalı, daha somut bir ifadeyle, Gençlik ve Spor Bakanlığının kendi muhatap olduğu sorunlarla ilgili bir master projesi var mıdır? Sayın Bakana önce bunu soruyoruz. Türkiye, bugün, dünyada genç nüfusuyla övünen, özellikle de ülkenin doğu ve güneydoğusunda bu genç  nüfus oranının çok daha yüksek olduğu açık seçik ortadayken, Türkiye’nin doğru düzgün önümüzdeki elli yılı, yüz yılı hedefleyen, bırakalım elli yılı, yüz yılı, on yılı, yirmi yılı hedefleyen ve göz önünde bulunduran bir master projesi var mıdır; neler düşünüyor; bu genç nüfusun eğitilmesiyle ilgili hangi projeleri var ve bu konuda basılı bir master programı var mı, yok mu? Varsa bile, benim eksikliğimi affediniz, benim bu konuda bir bilgim yok eğer böyle bir master proje var ise. Yine, bu genç nüfusla ilgili değişik rakamlar var ortada. Mesela, nüfusun ortalama yaşı Çanakkale’de, Sinop’ta, Balıkesir’de 38 iken, bu, Şanlıurfa’da, Şırnak’ta, Hakkâri’de 18-18,5 yaş seviyesinde ve Türkiye’nin ortalaması ise yine 30,5 yaş. Büyük bir genç nüfusumuz var. Sorum, birinci sorum çok net: Türkiye’nin böyle bir master projesi var mı?

İki: Doğu ve güneydoğuda, Şırnak, Şanlıurfa, Hakkâri, Diyarbakır gibi iller başta olmak üzere, bu genç nüfusun çok daha yüksek olduğu yerlerde bu master projenin detayı ne ve uygulamaları ne?

Şimdi, hemen, ondan sonra diğer uygulamalara geliyoruz. Bakanlığın bu kadar bütçesi var, bu kadar çalışması var. Peki, bunlar, sadece büyük bir çoğunluğu gösterişe dayalı kapalı spor salonları ve yine aynı şekilde stadyumların haricinde millî eğitimle ilgili bir projesi var mı? Bugün Türkiye’nin yine 16 milyonun üzerinde okula giden öğrencisi var. Bu öğrencilerin çok az bir kısmının kendi okullarında, özellikle özel okullarda kapalı spor salonları var, spor tesisleri var ama bunun dışında büyük bir kitlenin, yaklaşık 15 milyona yakın bir kitlenin, öğrencinin kendi okuduğu okulda spor tesisi yok. Bunların, bu atıl durumda bekleyen, çoğu zaman sadece hafta sonları açık olan, sadece müsabakalara açık olan bu spor tesislerinde eğitilmeleriyle ilgili, bedensel eğitimlerini tamamlamalarıyla ilgili ve faal olarak -tabiri caizse, lafın gelişi olarak söylüyorum, tabii ki gece yarısı da bu mümkün değil ama- yirmi dört saat çalıştıracak yine bir çalışma programı var mı? Yine, maalesef, Sayın Bakan ve iktidar ne derse desin, fiilî gözlemlerimiz var, bunların birçoğunun kapısında kilit var. Haftada çalışma saatleriyle ilgili sorduğumuz soru önergelerine verilen cevaplarda da ciddi bir istatistik yok.

Örnek olarak veriyorum, Adana’nın Tufanbeyli kazasındaki bir kapalı spor salonu veya Niğde’nin Bor ilçesindeki bir kapalı yüzme havuzu bir haftada kaç saat hizmete açık ve bunda ne gibi faaliyetler yapılıyor? İnanın ki arkadaşlar, bu konuyla ilgili ciddi rakamlar gelsin, göreceksiniz ki bunlar maksimum yüzde 20 verimle çalışıyor. Yine, bu konuda halk sağlığı, mahalle sağlığı, okullarda yürütülecek sağlıklı spor faaliyetleriyle ilgili bütün bir kitleyi buna katabilecek, tabiri caizse, hemen hemen herkesin spor yapmasını sağlayacak bir organizasyon ve çalışma söz konusu değil. İşte bu da benim biraz evvel söylediğim, konuşmamın ilk kısmında değindiğim bir master projenin olmamasıyla alakalı bir şey.

Ondan sonra, Türkiye'nin yine büyük masraflar, büyük paralar harcayarak yaptığı bazı harcamalar, bazı faaliyetler, bazı kompleksler var. Mesela, Erzurum’da yapılan Kış Olimpiyatları, Mersin’de yapılan Akdeniz Olimpiyatları, çok büyük paralar yani eski parayla katrilyon, bugünkü parayla 1 milyar TL’ye yakın yatırımlar var bunlarda. Yine, bunlarla ilgili şu an rasyonel olarak, reel olarak, gerçek olarak alınan yarar, fayda ne? Onda da maalesef, yine, ciddi bir tablo yok önümüzde. Onun için öncelikle bu konuşmamın birinci kısmında şunu söylüyorum: Türkiye'nin doğru düzgün bir gençlik konseptine, master planına, topyekûn halkı, öğrencileriyle, ev kadınlarıyla topluma kazandıracak, spora kazandıracak bir projelendirmeye ihtiyacı var. Birincisi bu.

İkincisi de, yine, bu tesislerin maksimum verimle çalıştırılması lazım. Yine, bunların önemli bir kısmının bakım masrafları bile karşılanamıyor, yine büyük bir kısmında bu bakımsızlıktan dolayı rutin çalışmalar bile yapılamıyor.

Bunun ötesinde, günlük ve bugünkü gensoru mevzusuna gelirsek Türkiye'nin önünde iki büyük skandal vardı geçtiğimiz yıllarda, işte birincisi şike, ikincisi doping. Şikeyle ilgili burada geceler boyu konuştuk biliyorsunuz, yer yerinden oynadı. FIFA’dan işte Avrupa basınının bütün kalemlerine kadar bu konuda fikirler, görüşler, eleştiriler ortaya konuldu ve ne yazık ki Türkiye’deki spor kulüpleri bu konuda cezalandırıldı, yani tabiri caizse, bizim cürmümüz, suçumuz tespit oldu, sabitlendi, biz ne kadar feryat figan edersek edelim. Peki, biz buna karşı ne yaptık? Biz burada bu işin detayına ineceğimize, topyekûn bu uru sporun bünyesinden çıkarıp atacağımıza, biz burada bir gecede şike kanununu değiştirerek bu insanları âdeta ödüllendirdik, “Sen iyi ki bu işi yapmışsın. Hadi ufak bir kaza geçirdin, yoluna devam et.” demeye getirdik.

Değerli arkadaşlar, bugün de bu şike mevzusu yine gündemimizde duruyor. Yani biz ne bu uru içimizden çıkarabildik ne bu insanları tam olarak cezalandırabildik ne de bununla ilgili doğru düzgün bir müessese, bir kurum kurabildik. Eğer “kurabildik” diyorsanız, buyurun, gelin, izah edin. Zaten Sayın Bakan çıkacak, bunların hepsine cevap verecek.

İkinci fasıl doping faslı. Türkiye'nin, sık sık tarihiyle öğünen Türkiye'nin en büyük kurumu Kırkpınar güreşleri. Yani “Kırkpınar güreşlerinden daha eski bir kurumumuz var.” diyorsanız, buyurun anlatın, ben bilmiyorum. Kırkpınar güreşlerinin 652’ncisi yapılmış ve 3 sefer üst üste altın kemer alan, başpehlivan olan şahıs -adını vermeyeyim burada ama bu gensoruda var, yazılı metinde de var- doping yaptığı tespit edilerek cezalandırılmış.

Şimdi, düşünün, sizin en büyük, en tarihî kurumunuz Kırkpınar. 652 yıl, 653 yıl, 654 yıl devam eden bir kurum ve siz, bu kurumun –tırnak içinde söylüyorum- namusuna sahip olamıyorsunuz ve “başpehlivan” dediğiniz, altın kemer taktığınız ve “3 sefer bunu aldın, artık bunu ebediyen taşımaya hak kazandın.” dediğiniz kişi doping yaptığı tespit edilerek cezalandırılıyor. Nasıl? O da diğer pehlivanların feryadı, figanı, şikâyeti ve yeri göğü ayağa kaldırmasıyla ancak üçüncü senede olabiliyor. Şimdi, bir Bakanlığınız olacak, bir müesseseniz olacak ve siz en tarihî, spor geçmişi olan kurumunuza bile sahip olamayacaksınız, ondan sonra da “Şöyle oldu, böyle oldu, estek oldu, köstek oldu.” diye buna gerekçeler uydurmaya kalkacaksınız.

Yine, aynı şekilde değerli arkadaşlar, Mersin’de yüz milyonlarca dolar para harcanarak yapılan 17’nci Akdeniz Oyunları’nda yine sadece halterde, sadece bir branşta 8 sporcumuz doping yaptığından dolayı yani bu tespit edildiğinden dolayı cezalandırılmış. Peki, siz, bütün dünyayı çağırdığınız bir olimpiyatta kendi sporcularınıza sahip olamıyorsanız başkasına ne diyeceksiniz? Yani, siz, oyun sahibisiniz, ev sahibisiniz, kendi evinizde hile yapıyorsunuz –tırnak içinde- ondan sonra da birileri gelip bunu yaparsa, doping yaparsa, ilaç kullanırsa buna ne söz söyleyeceksiniz, söz söyleme hakkınız var mı artık? “Kendi sporcularınıza sahip olamıyorsunuz.” diyecekler aynen Ziya Paşa’nın yıllar önce söylediği gibi: “Onlar ki verir lâf ile dünyaya nizâmât / Bin türlü teseyyüb bulunur hânelerinde.” Siz, dünyaya laf ile nizam vermeye çalışıyorsunuz, kendi evinizde bin tane ayıp var. Bunu nasıl izah edeceksiniz?

Değerli arkadaşlar, hem dopingle ilgili hem de bu şikeyle ilgili ve topyekûn sporun sorunlarıyla ilgili, lütfen, bu Mecliste, en azından doğru düzgün bir Meclis araştırmasını kabul ediniz ve gelelim, bunu doğru düzgün tartışalım. Hadi biz Kürt sorununu tartışamıyoruz; biz Aleviliği, cemevlerini tartışamıyoruz; biz Diyanet İşlerini tartışamıyoruz, hiçbir şeyi tartışamıyoruz. Yani, bu Mecliste siyasi konularımızı gelip de doğru düzgün, kavga etmeden, polemik yapmadan, birbirimize küfretmeden tartışamıyoruz. Ya hiç olmazsa sporu tartışalım, buradan başlayalım; bir başlangıç olsun. Yani nötr bir konu bu. Kime niye dokunacak, ne kadar dokunacak? Yani siyasi olarak söylüyorum, ideolojik olarak söylüyorum. Onun için, lütfen değerli arkadaşlar, en azından gençliğimizi kurtaralım, geleceğimizi kurtaralım; yoksa, işte “Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur.”, İşte “Ey Türk Gençliği.” ibarelerini okuyarak bu gençliği kurtarmanız, gençliğin ruh ve beden sağlığını sağlamanız mümkün değil.

Gelelim değerli arkadaşlar, ondan sonra biraz daha güncel meselelere. Şimdi, büyük yatırımlar yapılıyor. Güzel, helalühoş olsun; yeter ki rantabl olsun, çalışsın, atıl kalmasın eski tabirle. Yani çalışmadan, boş, az bir randımanla, yüzde 10, yüzde 20 randımanla kalmasın. Ne yapılıyorsa bizim memleketimize yapılıyor, helalühoş olsun. Son dönemde Türkiye’nin birçok iline 30 bin kişilik, 40 bin kişilik statlar yapıldı. Mesela Urfa -bizim Diyarbakır’ın komşu şehri- ona da helalühoş olsun, hayırlı uğurlu olsun, 30 bin kişilik stat yapıldı ama bir Diyarbakır stadı ki… Bölgede 1. Lig’e çıkan ilk takım Diyarbakırspor’dur; o da maalesef Sayın Bakanımız amca oğlunu Diyarbakırspor’un Başkanı yaptı. Dünya Guinness Rekorlar Kitabı’na girdi Diyarbakırspor, dört sene arka arkaya düştü, amatör kümede. Hâlâ doğru düzgün bir stadımız yok, benim çocukluğumda gittiğim stat duruyor. Şimdi Sayın Bakan çıkacak, diyecek ki: “30 bin kişilik stat yapılıyor. Kararını aldık; işte, projeler çizildi, belediyeye müracaat ettik.” Bunların hepsini biliyorum. Biliyorum bunların hepsini ama benim gözümü açtığım -1958 doğumluyum- o stat hâlâ duruyor ve daha hâlen de bu süreç bitmedi, ihaleye de çıkmadı. Yani bu gecikmenin bile bir özrü olmalı. Aynı şekilde Mardin, yine doğru düzgün bir stadı yok. Midyat, 105 bin nüfuslu bir ilçe, bir stadı yok, 500 kişilik bir kapalı spor salonu var. Bugün Anadolu’da nüfusu 10 bin olan şehirlerde 1.500 kişilik kapalı spor salonları var. Yani kimsenin malında mülkünde, yatırımında gözümüz yok, hayırlı uğurlu olsun, başta söyledim ama bu konuda da eğer bir ayrılık ve ayrıcalık var ise -ki var olduğunu söylüyorum ben- buna da yazık. 1 milyon şehir merkezi, 1 milyon 600 bin toplam nüfusu olan Diyarbakır’da hâlâ benim çocukluğumda, ilkokulda tören yapılan stadyum duruyor. Son gelen safhayı da -dediğim gibi- biliyorum yani yeni bir proje yapıldı ama o da çok ağır gidiyor ve hâlen de ihale aşamasına gelmedi.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bütün bunları söyledikten sonra yine bugüne kadar hiç kimsenin belki de dikkate almadığı Atıcılık Federasyonu... Diyarbakır atıcıları defalarca olimpiyat şampiyonu çıkardılar, atıcılıkta olimpiyat şampiyonu çıkardılar. “Kimi çıkardınız?” diye soruyorsanız, Mehmet Dursun; defalarca olimpiyat şampiyonu oldu. Bugün Atıcılık Federasyonu da Diyarbakır’da neredeyse bitme noktasında. Defalarca olimpiyat şampiyonu çıkarmış bir il, ilgisizlikten, sahipsizlikten bugün perişan bir hâlde atıcılıkta da.

Değerli arkadaşlar, sporu, taşıma suyla döndüremezsiniz. Mesela Sevgili Cumhurbaşkanımız Turgut Özal Bulgaristan’dan Naim Süleymanoğlu’nu getirdi, iyi de etti. Hatta örtülü ödenekten rüşvet de verdiği söyleniyor. Bunlara bir şey demiyoruz ama sonradan siz, bu işi o kadar abarttınız ki, Kenya’dan, Mozambik’ten sporcular getirdiniz, bunlara Türk isimleri verdiniz, vatandaş yaptınız, sonra da dediniz ki: “Biz atletizmde bu rekorları kırdık.” Bunlar komik şeyler. Yani bunlardan da bir şey çıkmaz. Bizim kendi çocuklarımız eğitilirse, gerekli imkânlar tanınırsa bunlara her türlü başarıyı sağlayabilecek durumdadırlar, yeter ki iyi eğitilsinler ve iyi desteklensinler.

Son olarak da birkaç cümle önümüzdeki hafta kutlanılacak engelliler günüyle ilgili söylemek istiyorum. “Niye bu haftadan söylüyorsunuz?” derseniz, bugün Mecliste büyük bir engelli grup vardı. Bunlar bütün siyasi parti gruplarını ziyaret ettiler, bizi de ziyaret ettiler, beni de ziyaret ettiler. Değerli arkadaşlar, ciddi sorunları var. Bu engellilik meselesi, -hepimizin ailesinde engelliler var, hepimiz de engelli olabiliriz- toplumumuzun bir gerçeği, insanlığın bir gerçeği, ne imkânımız varsa bunlardan esirgemememiz lazım. Ciddi sorunları var, bunları raporlar hâlinde getirdiler. Hükûmete bu konuda çok fazla haksızlık yapmak istemiyorum ben. Yani Hükûmet kendi döneminde engellilerle ilgili epey bir uygulama, düzenleme yaptı -hani diyorum ya, biz burada sorunlarımızı doğru düzgün tartışalım, hakaret ederek, küfrederek değil- ama yeterli değil değerli arkadaşlar. Yani Hükûmetin engellilerle ilgili ciddi çalışmaları oldu -tekrar söylüyorum- ancak şu an geldiğimiz aşamada bunlar yeterli değil, acilen, ilk öncelikli mevzu olarak yine bu konuda ciddi adımların atılması lazım.

Arkadaşlarımız bu hazırladıkları raporları bütün siyasi parti gruplarına bıraktılar, önümüzdeki hafta da tekrar gelecekler. En azından, ilk istedikleri şu: Devletin belirlediği bir engelli kadrosu var, hiç olmazsa bu atamaların yapılması. Ve hâlen de, şu an, bize verdikleri bu raporlarda atamaları yapılması açıklanan 20 bin engellinin henüz ataması yapılmadı. Yani belli atamalar var, rakamlar var, her yıl yapılan atamalar var, tekrar söylüyorum ama bunlar yeterli değil ve sayın iki bakanımızın ağzından vadedilen bu rakamın sadece yüzde 28’i gerçekleşmiş bugüne kadar, bütün rakamlar önümde.

Onun için tekrar söylüyorum, büyük bir toplumsal meseledir, ne yapacağız edeceğiz önce engellilerimizin sorunlarını çözeceğiz, bütün dört parti de bu konuda ittifak edecek. Bu konuda da yine ciddi bir Meclis araştırmasına, ciddi bir komisyona, çalışmaya ihtiyaç var.

Ben hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. Huzurlarınızdan ayrılıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tan.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz.

MHP GRUBU ADINA ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, inanıyorum ki bu gensoru neticesinde Sayın Bakan sizleri hiç mesuliyet altına itmeden “Ben bu görevi yapamıyorum, bunu anladım.” diyecektir ve sizleri bir mesuliyetten kurtaracaktır.

Değerli milletvekilleri, biz “Türkiye Spor Bakanlığında bir şey yapılmıyor.” diye suçlamayacağız Sayın Bakanı. Sayın Bakan birazdan buraya gelecektir, yatırımlardan ve birçok faaliyetlerden bahsedecektir. Evet, doğrudur, bunlar yapılmaktadır ama bunlar yeteri kadar şeffaf, doğru, yerinde ve etkin kaynak kullanılarak mı yapılmaktadır, yoksa Türk gençliğine ayrılan ödenekler çarçur edilip zevküsefa peşinde birilerine peşkeş çekilerek sizler de buna alet edilmekte misiniz? Sayın Bakan bunları anlatmalıdır. Kaynaklar yerinde, etkin ve verimli kullanılmakta mıdır; Spor Bakanlığı yönetilmekte midir yoksa akıntıya kapılmış gitmekte midir?

Değerli milletvekilleri, bir kaza olduğunda eğer biz o kazanın gerçekten tekrar etmesini önlemek istiyorsak, her şeyden önce bu kaza bir sistem hatasından mı, kural hatasından mı, kural ihlalinden mi, kişisel teknik hatalardan mı kaynaklanmıştır; analiz etmemiz gerekir. Spor Bakanı Türkiye'nin sporunun geldiği bugünkü şartları acaba hiç böyle, bu mantık içerisinde analiz etmiş midir, verilen yetkiyi doğru kullanmakta mıdır? Ben düşünüyorum ki ve önümdeki sizlerle paylaşacağım belgeler sizleri ikna edecektir ki Sayın Bakan bunun peşinde değildir, Sayın Bakan başka ülke istihbaratlarının Türkiye’ye verdiği zevküsefaların peşinde belki kaynakları hercümerç etmektedir.

Değerli milletvekilleri, milletvekilleri ve basın-yayın kamuoyunu bilgilendirir, icra insanları da bu bilgiler istikametinde birtakım araştırmalara girer. Bizim Sayın Bakana dolaylı ve direkt yollardan gönderdiğimiz birtakım belge ve bilgiler Bakanlıkta, Teftiş Kurulunda hiçbir zaman yerinde ve zamanında işleme alınmamıştır. Feryatlar yükselmiş, bilgiler kendisine intikal etmiş ama onlar, burada sorduğumuz sorular karşısında Teftiş Kurulu Başkanını dışarı göndermiş, bu bilgileri söyleyenleri Teftiş Kurulu Başkanı telefonla tehdit etmiştir. Bunların hepsi kayıt altındadır, hiç kimsenin kıpırdayacak bir yeri yoktur.

Değerli milletvekilleri, burada basına intikal etmiş -kendi özel kaleminde bakanın, bakanlığın intikal etmiş- vaziyette dopingin bizzat kullanıcısı olmuş birinin nereye atandığını geçmiş görüşmelerde söylemiştik. Olimpik Sporlar Yüksek Performans Hizmetlerine bir sporcunun atandığını ve bu sporcunun geçmişte dopingli olduğunu, özel kalemde bu bilginin olduğunu ve bu sporcunun Londra Olimpiyatları’nda da aynı zamanda kafilenin başında bayrak taşıyan bir kardeşimiz olduğunu söylemiştim. Burada, bu vesileyle şunu da ifade etmek istiyorum ki, ahlaklı sporcularımızın belki gündeme gelecek olan bazı şikâyet ve davranışlarından dolayı o çocuklarımızı suçlamamız mümkün değildir ve bunları korumamız gerektiği kanaatini de taşıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’deki sistemin hatalarından, sistemin eksiklerinden, kural hatalarından faydalanmak isteyenler, bu boşluktan yararlananlar, kaynakları hercümerç edenler Spor Bakanlığında, federasyonlarda, bizzat Bakan tarafından ve iktidar tarafından korunmakta ve kollanmaktadır. Çünkü, ısrarla birtakım belge ve bilgilerin gündeme taşınmasına rağmen, mahkeme kararlarına rağmen, uygulanmayan mahkeme kararlarıyla eğer federasyon yöneticileri korunuyor ve kollanıyorsa, birtakım bilgi ve belgelere rağmen soruşturmalar açılmıyorsa, birtakım belge ve bilgilere rağmen soruşturmalar saptırılıyor, şikâyetçiler baskı altına alınıyorsa, disiplin kovuşturmalarına uğratılıyorsa bu Bakanlık artık dayanılamaz bir işkence hâlini almıştır ve dolayısıyla buradan kurtulmak lazım.

Değerli milletvekilleri, sistemden kaynaklanan hatalar nedir? Kaynaklar sporcuların millî takımlara seçilmesinde gözetilerek, hatta ve hatta antrenörlerin kendi aralarında rüşvetleri paylaşarak… Bunlar gök kubbeye kadar yükselmiş feryatlardır ama Bakanlıkta, biz buralarda konuşuncaya kadar kendilerine şikâyet gitmesine rağmen hiç kovuşturulmamıştır.

Geçen konuşmalarımda söyledim, Sayın Bakana şimdi soruyorum buradan tekrar: Antrenör Mustafa Gürsoy geldi ve size birtakım ihbarlarda bulundu, ses kayıtlarını dinletti, bu ses kayıtlarının orijinal olduğu savcılık tarafından da tespit edildi. İşte, bütün belgeleri burada. “Ses kayıtları orijinal çıktı.” diyor, gazetelere yansımış ve raporlar da burada, resmî olarak bizim elimizde. Bütün bunlara rağmen Sayın Bakan zamanında teftişi harekete geçirmedi, teftişi harekete geçirmediği gibi antrenör basın toplantısı düzenledi, o basın toplantısı düzenlendikten sonra bile teftiş harekete geçmedi. Biz burada gündeme getirdik, biz burada gündeme getirdikten sonra Teftiş Kurulu Başkanı buradan çıktı, antrenörü telefonla tehdit etti, dedi ki: “Sakın ha! Bakana bu bilgileri şu gün verdiğini söyleyeceksin.” Bütün bunları Sayın Bakan tekrar düşünmeli.

Şimdi, bu sistemin hataları nereden, suistimalleri nereden kaynaklanmaktadır? Sayın Bakan bu suistimalerin kapatılması için yani ortadan kaldırılması, bir daha olmaması için ne gibi tedbirler almıştır? Bunu hiçbir gün paylaşmamış ve hiçbir gün de araştırmamıştır. Ne yapmıştır? Gazetelerin patronlarını arayarak haberlerin çıkmasını engellemiştir ancak. Soruşturmaları şikâyetçileri baskı altına alarak gizlemeye çalışmıştır. Türkiye bütün alanlarda, dış politikadan başka alanlara varıncaya kadar skandallarla anılan bir ülke olduğu gibi, en son Bali’de düzenlenen tekvando yarışmalarında Türkiye gene bir skandala imza atmıştır. Bali’de düzenlenen 31 Ekim-3 Kasım tarihleri arasında… İçler acısı bir durum ki… Türkiye buraya katılacağı sporcuların listesini bildirmiş ve bu listede Elif Soytürk Akın isimli sporcu kızımız yarışmacı olarak bildirilmiş ve -elimizde belgeleriyle- kuralara bu kızımız katılmıştır. Daha sonra, bu kızımızla ilgili olarak, bu sporcumuzla ilgili olarak yarışmaya bir gün kala boyun fıtığı tespit edilmiş güya ve doktor raporu alınarak, boyun fıtığı gerekçesiyle Türk Millî Takımı tarafından yarışmadan men edilmiş ve yerine Elif Aybüke Yılmaz yarışmalara katılmıştır. Ama, bu yarışmalara katıldığında Elif Aybüke Yılmaz, kuralarda, yarı final, final, eleme kuralarında hâlen Elif Soytürk Akın’ın ismi geçmekte ve skorboardlarda da “Elif Soytürk Akın” ismi yazılmaktadır. Yani, iki kızın da ismi Elif’tir. Eğer, Elif Aybüke Yılmaz müsabakalardan şampiyon olarak çıksaydı Elif Soytürk Akın ismiyle o müsabakalardan tescil görecek ve o mükafatları Elif Soytürk Akın olarak alacaktı. Bunun bütün belgeleri elimizdedir. İşte skorboarddaki sporcunun ismi. İşte burada ilk kuradan, eleme kurasından yarı final kurasına kadar olan kura listelerindeki Elif Soytürk Akın’ın ismi.

Peki, bu, bizleri nereye götürmektedir? Bu, bizleri şuraya götürmektedir değerli milletvekilleri: Buralardan bir şeylerin iddiasında bulunduk. ”Sporcular müsabakalara, millî takıma seçilirken birtakım talepler doğrultusunda, bu elemelerde, bu seçimlerde acaba rüşvete dayalı seçimler mi yapılıyor?” dedik. Ve şimdi buradan soruyoruz: Acaba buralarda bu kadar uyarılarımıza rağmen Sayın Bakan hâlen sporu yönetememekte midir? Elbette ki bu kadar açık yollara başvurulan bir spor dünyasında dopingin söz konusu olması mümkün değil. Çünkü sporcular bu yüksek mükâfatları… Dünyanın hiçbir ülkesinde olmayan bin, 1.500, 2 bin altınları, sadece ilk adım müsabakalara katılmış olmaktan kaynaklanan 30, 60 altınları bölüşebilmek kadar güzel bir şey var mı? Ve ne acıdır ki bakın, Türkiye, Londra Olimpiyatları’na katılırken Sayın Bakan sorduğumuz soru önergelerine verdiği cevaplarda birçok yanlışı bir arada göstermektedir.

Değerli milletvekilleri, 2000 Sydney Olimpiyatları’na 10 branşta 62 sporcuyla katılmışız ve 3 altın, 2 bronz almışız. 2004 Atina Olimpiyatları’na 10 branşta 67 sporcuyla katılmışız; 3 altın, 3 gümüş, 4 bronz almışız. 2008 Pekin Olimpiyatları’na 12 branşta 68 sporcuyla katılmışız; 1 altın, 4 gümüş, 3 bronz almışız. 2012 Londra Olimpiyatları’na 16 branşta 114 sporcuyla, ayrıca başka sporcularımızın, paralimpik sporcularımızın da katılımıyla 2 altın, 2 gümüş, 1 bronz alabilmişiz. Ama bütün bunlar için verilen ödüllere baktığımızda cumhuriyet tarihinin en büyük ödülleri ve hatta şampiyonlarımızı kutluyoruz, elbette ki alsınlar birtakım ödülleri ama bu ödülün spor ve sporcu kimliğine ve ülkenin şartlarına ve dünyadaki uygulanabilir olan diğer eş değerlerine bakılarak sisteme konması lazım. Siz eğer bir sporcuya 1.500 altını, 2 bin altını, bin altını bir müsabakada, bir olimpiyatta kazanma imkânı olarak veriyorsanız bu sporcu bir defalık kumar oynar, her şeyi göze alır. Eğer siz 150-180 sporcuyla katılarak antrenörlerin –bazı zamanlarda dile getirdiğimiz gibi- eğer rüşvetle millî takıma sporcu alıp o altınları paylaşması gibi bir yol hâline geldiyse seçimleri sporcuların, daha müsabakalara katılmadan antrenörüne 30, sporcusuna 60 altın vererek bu altınların paylaşılmasını ve kaynağın israf olmasını temin ediyorsanız, o zaman bana Türk sporunu doğru yönettiğinizi söyleyemezsiniz.

Değerli milletvekilleri, burada bir şeyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Türk sporu yönetilememektedir, doğru yönetilmemektedir.

Ve, Sayın Bakandan şunu rica ediyorum, sizlerden de istirham ediyorum… Burada iki taraf var. Birisi icranın başında olan Sayın Bakan, birisi de o Sayın Bakan hakkında parmaklarını kaldırarak şehadet edecek olan siz milletvekillerisiniz. Sayın Bakan, bütün bu belgeler ve bilgiler ışığında Gençlik ve Spor Bakanlığı bir keşmekeşin içindedir. Belki çok iyi niyetlisinizdir ama bu iyi niyet Türk sporunu istismardan kurtarmamıştır. Belki bu iyi niyetiniz suçlu olduğunuz anlamına gelmeyebilir ama şikeden, dopingden bu skandallara varıncaya kadar gelinen nokta sporun doğru yönetilemediğidir. Dolayısıyla, en doğrusu buradaki insanları vicdanlarında sorumlu tutmadan sizin bu görevi yapamadığınız gerekçesiyle görevinizden ayrılmanızdır.

Ve siz milletvekillerine sesleniyorum: Dünyalık kurgusu, maalesef, bazı bakanlıklarda çok ama çok gündeme gelmiştir. Bazıları Lale Devri’ni yaşamaktadır, Lale Devri saadetini yaşayanlar vardır. Federasyonların sırtından, başka alanlardan bu Lale Devri yaşantısı âdeta Türkiye’de örtbas edilmeye çalışılmakta ama mızrak çuvala sığmamaktadır.

Ve sizlere sesleniyorum değerli milletvekilleri: Başkalarının dünyalığı için siz şehadet parmaklarınızı da kaldırarak kendi ahiretinizi karartmayın. Buralardaki skandallar dünyayı sarmıştır. İşte, Taekwondo Federasyonunda olan skandal, yarınlarda Türkiye'nin başına iş açacak skandaldır. Ne demek, bir sporcunun kuralardaki, finale yaklaşan kuralardaki ismi “Elif Soytürk” olarak skorboardlarda çıksın ama orada yarışan, “Elif Aybüke Yılmaz” isminde bir kız olsun. Böyle bir skandalı Türkiye'nin başına kim örüyorsa, bunun hesabını kim sormuyorsa en az onun kadar suçludur. Bu hesabı  Türkiye Büyük Millet Meclisi sormuyorsa bu suçu işleyen kadar sorumludur. Dolayısıyla, bu hesapların görülmesi gerekmektedir ve Türkiye bu keşmekeşlikten kurtarılmalıdır.

Tekrar söylüyorum, Sayın Bakan belki çok iyi niyetli olabilir, Sayın Bakanın belki birtakım şeyler gözünden kaçmış olabilir, Sayın Bakan belki başkaları tarafından ikna edilmiş olabilir ama Sayın Bakana düşen,  Türkiye Büyük Millet Meclisinde işaret eden milletvekillerini bazı vicdani mesuliyetlerden, parti disiplini, grup disiplini içerisinde hareket ederek o vicdani mesuliyetten kurtarması bir insanlık görevidir diyorum ve gensorunun işleme alınmasını istiyoruz.

Hepinize en derin saygılarımı sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uzunırmak.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Erdoğan Toprak.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ERDOĞAN TOPRAK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri -Spor Bakanlığımızın dopingle ilgili, gensorusuyla ilgili- Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak için huzurunuzdayım. Öncelikle, yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Bazı kurumlar vardır ki bu kurumlar siyaset üstüdür. Bu kurumlarda siyaset gütmezsiniz çünkü bunların hepsi bizim ortak değerimizdir. Gençlik de spor da bu salonda bulunan herkesin ortak değeridir. Çünkü biz millî takımımızın başarısıyla hep beraber mutlu oluruz, yenilgisiyle hep beraber üzüntü duyarız. Türkiye yüzde 50’si 30 yaşın altında genç bir nüfusa sahip. 30 yaşın altında genç bir nüfusa sahip olan ülkede eğer bu gençleri hedefe doğru yöneltebilirseniz, bu ülkenin başarısı olur ama eğer bu genç nüfusu doğru yönetemezseniz, bu, döner sizi vurur.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak bugüne kadar spor politikalarında Hükûmeti sürekli destekledik, partizancılık yapmadık, ayrım yapmadık ama Spor Bakanlığı sürekli buraya spor yasaları getirdi. Bazı kanunlarda… 2011’de çıkan spor kanunuyla ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi hatipleri çıkıp şu kürsüden “Bu kanun doğru değil, bu kanundan katkı almazsanız, bu kanun kısa sürede bu ülkede büyük bir tahribat yaratır.” dedi ama sizler bu hatiplere kulak vermediniz ve o kanun ne yazık ki bir ay sonra iflas etti. Bir ay sonra iflas ettiği için siz 2011’de Parlamento açılır açılmaz buraya bir kanun getirdiniz ve bu kanunu tekrar yasalaştırmak zorunda kaldınız.

Değerli arkadaşlarım, üzülerek şunu söyleyeyim: Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosu bir matbaa gibi çalışıyor. Doksan yıllık geçmişi olan bir parlamentonun bu kadar hızlı yasa çıkartması övünülecek bir şey değil, bu utanılacak bir şeydir. Doksan yıllık bir parlamento olacaksınız, bu parlamento sabaha kadar matbaa gibi kanun çıkartacak. Bu, şunu gösterir, sizin sistemlerinizin oturmadığını gösterir, sizin kanunlarınızı keyfî çıkarttığınızı gösterir. Kanun çıkartabilirsiniz ama kanun çıkartırken taraflara kulak verirsiniz, uzmanlara kulak verirsiniz, muhalefet partisine kulak verirsiniz. Ama, bugüne kadar ne yazık ki bu Parlamentoda muhalefetin görüşlerinin yeterince karşılık bulduğunu sanmıyorum.

Bugün de burada doping yasasını konuşacağız. Değerli arkadaşlarım, dopingle ilgili biraz sonra oylama olacak. Hükûmet yetkilileri muhalefetin verdiği önergeye -bilmiyorum ama- umut ediyorum “Evet” oyu verir. 600 tane numune alınan Akdeniz Oyunları’nda 90 tane dopingli çıkmasını nasıl izah edeceksiniz? 600 tane numune alınacak, 90 tane dopingli çıkacak ama iktidar partisi kendi çoğunluğuyla bu konunun karşısında nasıl duracak? Bu evlatlar bizim evlatlarımız. Bu evlatlarımıza sahip çıkmak bizim görevimiz. Bu evlatlarımızı dopinge yönelten nedeni burada tartışmazsak, biz burada gensoruyla ilgili bir araştırma yapmazsak bu evlatlarımızın vebali sanıyorum hepimizin sırtında olur.

Değerli arkadaşlarım, bir parti kimliğiyle değil, sporun içinden gelen biri olarak şunu söylüyorum, dopingle ilgili tespitim şu: Benim gördüğüm eksik, sporda dopingi teşvik eden federasyonlardır, sporda dopingi teşvik eden bugün ülkenin spor politikasını yöneten kişilerdir. Neden biliyor musunuz? Çünkü, sporda sürekli gerileme var, sporda başarı yok. Ben, iktidar partisinin master spor politikasının ne olduğunu bilmiyorum. On bir yıldır tek başına bu ülkeyi yöneteceksiniz ama olimpiyatlara baktığınızda sürekli gerileyen bir Türk spor politikasını göreceksiniz.

Bakın, elimde yıllara göre madalyalar var olimpiyatlarda. İktidar partisi enflasyonla ilgili verilerle oynayabilir -TÜİK kendi ellerinde, TÜİK’e giderler, istediği verileri alırlar- iktidar partisi medyayla kendisini başarılı gösterebilir, kendi PR’ını iyi kullanabilir ama iki tane alan vardır ki bu torpili kabul etmez: Bir tanesi spor, bir tanesi de sanattır. Biz sporda uluslararası alana çıktığımızda bizim karşımıza şu rakamlar çıkıyor, AKP iktidarı döneminde sürekli gerileyen, madalya sayısı düşen bir grafik çıkıyor.

Değerli arkadaşlarım, ne derseniz deyin “Başarılıyız.” diyebilirsiniz, Sayın Bakan biraz sonra buraya çıkıp “Ben başarılıyım.” diyebilir ama 2004’te 10 tane madalyamız var, 2008’de 8’e düşüyor, 2012’de 5’e düşüyor yani sürekli gerileyen bir madalya performansı var yani ben AKP iktidarının spor alanında başarılı olduğuna inanmıyorum. İşte, benim başarı grafiğim burada. “Neden başarılı olamadı?” diye kendime soruyorum, daha önce bu görevi yapan biri olarak soruyorum: Çünkü, arkadaşlar, iktidar olarak -ne yazık ki, üzülerek- spora siyaseti bulaştırdınız, spora siyaseti bulaştırmamalıydınız. Seçimi kaybeden milletvekillerinizi federasyon başkanı yaptınız, bakan danışmanlarını federasyon başkanı yaptınız, Toto’daki, oradaki, buradaki yöneticilerinizi getirip federasyon başkanı yaptınız. Böyle bir federasyon başkanlığı anlayışında sizin spordan başarı beklemeniz mümkün mü?

Bir başka şey daha yaptınız. Önemli federasyonlar vardır, Futbol Federasyonu gibi, Basketbol Federasyonu gibi, Voleybol Federasyonu gibi... Değerli arkadaşlarım, sporun içinden gelenler bilir, Futbol Federasyonunda da, baskette de, voleybolda da insanlar projelerini yarıştırırdı. Şimdi, projeler yarışıyor mu, sandıkta adaylar yarışıyor mu? Hayır. Nerede yarışıyor? Başbakanlık koridorlarında ve Bakanlık koridorlarında. Ya, sorarım size: Bakanlık koridorlarında o cirit atan federasyon başkanları, projelerini sunmadan o yönetime gelen federasyon başkanları bu ülkede sporu bir adım ileri götürebilir mi değerli arkadaşlarım?

Değerli AKP milletvekilleri, size soruyorum: Spor bizim gençliğimizse, geleceğimizse neden bu alana siyaseti bulaştırıyoruz, neden ehil olanları buraya getirmiyoruz? Öyle bir kanun getirdik ki federasyonların… Federasyonlar özerktir, serbesttir ama kusura bakmayın, federasyonlar sözde özerk. Bütçesini kendisi karşılamayan bir federasyon özerk olamaz, göbeğinden Bakanlığa bağlı bir federasyon özerk olamaz. Sen bütçesini vereceksin, hiçbir kaynağı olmayacak, göbeğinden sana bağlı olacak, o federasyon özerk olacak; bırakın canım bunu. Federasyonla ilgili endişelerim var. Size karşı kendi projeleriyle adam gibi gelmek isteyenleri o koltukta oturtmuyorsunuz. Neden? Çünkü Spor Genel Müdürlüğünün federasyon seçimlerinde fazlasıyla üyesi var. Arkadaşlar, bu, özerklik değil; oraya kendi adamlarınızı dolduracaksınız üye olarak, istediğinizi seçtireceksiniz, istemediğinizi seçtirmeyeceksiniz, sonra bu federasyon “özerk” diyeceksiniz.

Değerli arkadaşlarım, bazı federasyonlara -Sayın Bakanıma öncelikle söylemek istiyorum- harcamaları yükleyerek, bütçelerini kullanarak Türk gençliğine ihanet ediyorsunuz, önce harcama yaptırıp sonra belli federasyonların bütçesine kaynak aktararak. Çok ciddi bir iddia söylüyorum: Bu, Türk gençliğine ihanettir, sizi dinlemeyen federasyonları seçtirmemeniz de ihanettir. Türkiye kendi ayakları üzerinde durmak istiyorsa, Sayın Başbakanın dediği gibi, genç bir nüfusla yoluna yürümek istiyorsa gençliği siyasetinize alet edip o gençliğin geleceğini karartmamamız lazım.

Bu ülkede sporun arkasında durduk, olimpiyatların arkasında durduk, olimpiyatlarda Hükûmete açık destek verdik ama olimpiyatlara çıkmadan önce, ondan beş ay önce TRT’de bir programa çıktım -orada AKP’nin bir milletvekili de vardı, CD’si burada- TRT’de dedim ki: “Bakın, arkadaşlar, bu kafayla giderseniz olimpiyatları alamazsınız. Biz İspanya’yla aynı çıkarız, Tokyo bu olimpiyatları açık ara alır.” Bir tane spor yetkilisi kalkıp da “Bunda neye dayanıyorsun?” demedi bana. Bu gençlik benim, ben sizin de evlatlarınızı seviyorum ama ben bu ülkede sporun içinden gelen biri olarak… Bir tanesinin bana gelip “Yahu, neye dayanarak sen Tokyo’nun açık ara alacağını…” söylemedi, eksikleri de söyledim ben.

Ama Sayın Başbakanı oradan alıp olimpiyatlara götürdünüz. Nereden gitti Sayın Başbakan? Rusya’dan gitti. Rusya’da ne vardı? G-20 zirvesi vardı. Değerli arkadaşlarım, G-20 zirvesinde Sayın Başbakan ne istiyordu? Komşusu Suriye’ye savaş açma kararını çıkarmak istiyordu. Oradan uçup yirmi dört saat sonra Arjantin’e gitti, olimpiyatlarla ilgili. Orada neyi söyledi? “Efendim, olimpiyat barıştır, dostluktur, kardeşliktir. Biz dünyadaki kardeşliği savunuyoruz, bu olimpiyatları bize verin. Müslüman bir ülkeyiz, olimpiyatlar bize gelirse -lobilerde onu söylüyordu- biz bu ülkede kardeşliği bu dünyaya getiririz.” E, peki, demezler mi “Sen yirmi dört saat önce komşun, Müslüman ülkeye savaş için lobi yapıyordun, bu mu samimiyet?” Yani böyle bir şey olabilir mi? Olimpiyatlarda Cumhuriyet Halk Partisi olarak sonuna kadar arkanızda durduk ama Sayın Bakanın “tweet” atıp “Kına yakın!” demesini gerçekten içime sindiremiyorum. Bu ülkede 76 milyonun tamamı olimpiyatları almasını istiyordu. Sayın Bakana bu mu yakışır, “tweet” atması? Ve “Biz olimpiyatları aldık.” edasındaydılar, kutluyorlardı.

Ben başka bir kutlama daha hatırlıyorum. “Avrupa Birliğine giriyoruz.” diye gündüz Kızılay’ın göbeğinde havai fişek atıldı. Ya, arkadaşlar, insaf! Benim bildiğim, havai fişek gece atılır. Avrupa Birliğine de girmedik, Kızılay’ın göbeğinde de niye attınız, anlamadım? Aynısı olimpiyatlarda oldu. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bu gençlik hepimizin. Olimpiyatlara da destek veriyoruz, arkanızdayız. Gidin alın, ne gerekiyorsa yapmaya hazırız ama olimpiyatlarda hazırlığınız yoktu. Bir arkadaşım kalkıp demedi ki: “Ya, sayın milletvekilim, sen bunu söyledin ama bunun nedenlerini gel, bize açıkla. Bak, olimpiyatlar için daha birkaç ayımız var. Gidip yetkililerden olimpiyatları isteyeceğiz.” Değerli arkadaşlarım, bana kalkıp Türkiye’de on bir yıllık iktidarınız döneminde başarılı geçen bir spor organizasyonunu gösterin. Dünya 3’üncüsü bir futbol takımı aldınız, şu anda elemelere giremiyor. Neden? Çünkü projeleri yarıştırmıyorsunuz. Başbakanlık koridorlarında talimatla görev tevzi ediyorsunuz. Ne oldu o Filenin Sultanları? Ne oldu o 12 Dev Adam? Yerlerde sürünüyor. Neden? Çünkü siyaseti getirip sporun göbeğine oturttunuz.

Tekrar ediyorum: İki alan vardır. Sporun ve sanatın siyasete hiçbir gücü olmaz, sizin de olmaz. İstediğiniz kadar federasyon başkanlarınızı kendi partinizden yapın. Ne yaparsınız, biliyor musunuz? Kendi evlatlarınıza kendi elinizle ihanet etmiş olursunuz. Bunu da söylemiş olayım.

Değerli arkadaşlarım, bununla da kalmadı. Sporda niye başarısız? Her bakan kendisine göre bir proje kuruyor. Bakın, son gelen Sayın Bakanımız 81 tane ilin 60’a yakın il müdürünü değiştirdi. Bıraktım, bizim dönemden kalan il müdürlerini attınız, yahu kendi döneminizden gelenleri de attınız. Yahu bu kadar mikroya inerseniz nasıl bu ülkeyi kucaklarsınız? Nasıl 76 milyonun kardeşliğinden bahsedebilirsiniz? İlçe müdürlerinin neredeyse tamamını değiştirdiniz.

Değerli arkadaşlarım, bu ülkenin en büyük sorunu, değerli tüm Parlamentodaki arkadaşlarım, yetişmiş insan sorunudur. Çok insan yetiştiremiyoruz. O yetiştirdiğimiz, sizin döneminizden gelenleri de kastediyorum, onları alıp kenara koyarsanız bu ülke bunun altından kalkamaz. Yani siz 81 ilin 60’a yakınını değiştireceksiniz, ilçelerin neredeyse tamamını değiştireceksiniz, onları merkeze alacaksınız, orada maaşlarını da belli bir şeyin altında tutacaksınız, vallahi yukarıdakinin de bir adaleti var, herhâlde onun da bildiği olur, onu da söylemiş olayım.

Bir başka nokta, Herkes İçin Spor Federasyonu’nun bütçesinin nasıl dağıldığını merak ediyorum. Benim ne demek istediğimi herhâlde sağımdaki arkadaşlar anlarlar.

Bir başka nokta ne hikmetse bu ülkede 2 tane şehre çok büyük katkı yapılıyor, yardım yapılıyor. Bir tanesi Konya, bir tanesi Samsun. İyi de arkadaşlar, bu ülkede 81 tane vilayet var. Nedir yani bu 2 tane ilin hikmeti nedir? Nedir bu 2 tane ile giden bütçe? Bu 2 tane ile giden bütçeyi burada da açıklamasını isterim. Bakın, burada size söylüyorum değerli milletvekili arkadaşlarım, 2 tane ilin bütçesi de benim dikkatimi çekmiyor değil.

Spor çok önemli bir alandır. Sağlıklı yaşamdan, bu ülkenin tanıtımından, bu ülkenin uluslararası başarısından… Nijerya’yı birçok insan bilmezdi ama dünya kupasında Nijerya’nın başarısından dolayı bu ülkeyi hepimiz tanıdık. Cumhuriyet Halk Partisi olarak eleştirmek değil, bir kere, olimpiyatlara aday olan Türkiye’nin ayıbı, olan olimpiyatta 26 branşta yarıştıracağı yeterince sporcu yok. Olimpiyatlara adayız. Peki, olimpiyatlara aday bir Türkiye'nin kaç branşta yarıştıracağı sporcu var uluslararası kriterleri geçen? Yarısı. Peki, on bir yıldır bu ülkeyi tek başınıza yöneteceksiniz uluslararası alanda yarıştıracağınız sporcunuz olmayacak. Bu sizin ayıbınız değil mi, tüm Türkiye'nin ayıbı değil mi? “Olimpiyatlar” demek… Akdeniz Oyunları’nı yaptık, Erzurum’da oyunları yaptık…

Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de önemli olan oyunları yapmak değil, o oyunlarda yarıştıracak sporcuları yaratmaktır, önemli olan budur. (CHP sıralarından alkışlar) Türkiye Cumhuriyeti bir organizasyon şirketi değil. Parayı bastırırsınız, organizasyon yaparsınız, hiç önemli değil ama önemli olan, yetiştirdiğiniz evlatlarınızın o minderde yarışması, dopingli çıkmadan, alnı ak, İstiklal Marşı’nı çaldırarak o madalyayı takmasıdır. Ama, üzüntüm şu: Siyaseti bu kadar sporun içerisine koyduğunuz zaman ülkenize ihanet etmiş olursunuz. Bunun spor politikası da vardır değerli arkadaşlarım, sürem yetmediği için giremiyorum.

Millî Eğitim Bakanlığıyla… Başarılı sporcularımızı niye istisna dışı bırakmıyoruz? Dünyanın her tarafında vardır, bazı çocukların matematiğe kabiliyeti vardır ama bazı çocukların yüzmeye kabiliyeti vardır. Ama, dünyada gelişmiş ülkelerde belli branşlarda kabiliyeti olan öğrenciler bazı derslerden muaf olur. Millî Eğitim Bakanlığıyla Spor Bakanlığının böyle bir anlaşması var mı? Ben bilmiyorum. “Olmasını ister misin?” İsterim.

“Ben bu kadar tesis yaptım.” Değerli arkadaşlarım, Türkiye tesis enkazı içerisinde. Niye biz devlet kurumlarındaki, Millî Eğitim Bakanlığındaki, bir sürü bakanlıktaki tesisleri belli günler Spor Bakanlığının bünyesine alıp da gençlerimizi orada kullanmıyoruz? Ben bu kadar zengin miyim her yerde tesis yapmaya? Spor Genel Müdürlüğünde bazıları ihale yapmaya meraklı olabilir, onu saygıyla karşılıyorum ama devletin birikiminden faydalanacaksınız değerli arkadaşlarım, devletin birikiminden faydalanacaksınız. Gençlik ve Spor Bakanlığının görevi tribünleri bölmek, kulüplerin iç işine müdahale etmek değil. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERDOĞAN TOPRAK (Devamla) – Biraz sonra buraya değerli yetkililer gelecekler.

İlave süre var mı Sayın Başkanım?

BAŞKAN – Yok.

ERDOĞAN TOPRAK (Devamla) – Peki.

Değerli arkadaşlarım, son olarak şunu söylemek istiyorum: 600 tane numuneden 90 tanesi dopingli çıkan bir yapıyı eğer içinize, vicdanınıza sığdırıyorsanız karar sizin.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Toprak.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili Sayın Vural Kavuncu.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gençlik ve Spor Bakanımız Sayın Suat Kılıç hakkında gensorunun açılmasına ilişkin verilen önerge üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, çok değil daha birkaç hafta önce, 5 Kasım tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan tüm partilerin vermiş olduğu önergeler doğrultusunda, Türk sporunda yaşanan doping sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Komisyonun kurulmasına karar vermiştik. O gün yapılan görüşmelerde tüm siyasi parti milletvekillerimiz gruplar adına düşüncelerini ifade ettiler. Konunun Türk sporunun önemli sorunlarından biri olduğu konusunda tüm siyasi parti grupları hemfikir oldu. “Bu konuyu enine boyuna konuşalım, alınması gereken önlemleri beraberce belirleyelim.” dedik ve oy birliğiyle bu Komisyonu kurduk. Kurulan Komisyon, konuyla ilgili çalışmalarını yaparak Türkiye Büyük Millet Meclisine raporunu sunacak ve inanıyorum ki spor dünyamızın üzerinden doping gölgesinin kaldırılmasına yönelik tedbirlerin alınması için önemli çalışmalar yapacaktır.

Peki, aradan bu kadar kısa bir süre geçmesine rağmen, verilen bu gensoru önergesinin amacı nedir? Belirtilen gerekçeye bakıyoruz: Gençlik ve Spor Bakanımızın kamuoyunda “Sporda başarılıyız.” algısı yaratma ve bu algıyı siyasi iktidara tahvil etme isteği sporculara cesaret vermekteymiş. Peki, yaptıklarımızı anlatmayalım mı? Gensoru gerekçesini böyle söylüyorsunuz ama işin aslı şu: Asıl sizi rahatsız eden konu, AK PARTİ hükûmetleri ve Sayın Gençlik ve Spor Bakanımız Suat Kılıç ile elde edilen başarılarımız. Toplum tarafından bu gerçeklerin görülüyor olması, takdir ediliyor olması, hizmetlerimiz karşılığında milletimizin Hükûmetimize karşı olan teveccühünün, takdirinin de artarak devam ediyor olması, sizi rahatsız eden bu. Önümüzde, yapmamız gereken o kadar yasama çalışması beklerken gündemin bu şekilde meşgul edilmesinin nedeni bu. Ancak biz bundan rahatsız olmuyoruz. Bize bir kere daha gerçekleri anlatma fırsatı verdiğiniz için sizlere teşekkür etmemiz gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, Anayasa’mızın 59’uncu maddesinde devletin her yaştaki Türk vatandaşlarının beden ve ruh sağlığını geliştirecek tedbirler alacağı, sporun kitlelere yayılmasını teşvik edeceği ve başarılı sporcuyu koruyacağı hüküm altına alınmıştır. Anayasa’nın verdiği bu sorumluluk içerisinde, sporun bir yaşam tarzı hâline getirilerek toplumun tüm katmanlarında yaygınlaştırılması, farklı spor dallarının gelişmesinin sağlanması ve uluslararası yarışmalarda başarılı olacak sporcuların yetiştirilmesi ve korunması çalışmalarını yürütüyoruz. Ülkemizin son yıllarda sportif alanda kazandığı başarılar, tesis sayısındaki artış ve düzenlediği başarılı uluslararası spor organizasyonlarıyla büyük mesafeler kat edildi. 1 altın olimpiyat madalyası yerine 1 milyon gencin spor yapması çok daha anlamlı bir durum yaratır diye düşünüyorum.

Bakanlığımızın bu alandaki çalışmalarından da kısaca bahsetmek isterim. Spora başlama yaşında bulunan çocuklarımızın eğitim ve öğretimlerini aksatmadan elit sporcu olarak yetişmelerini sağlamak amacıyla kurulmuş olan spor okullarında, 7 branşta toplam 1.500 sporcu öğrenciye hizmet veriliyor. Bakanlığımızın bu çalışmaları sonucunda 2011 yılında 2 milyon 888 bin olan lisanslı sporcu sayısı bu yıl 4 milyon 687 bine ulaşmıştır. Antrenör sayımız 2003 yılında 20 bin civarında iken bu rakam 150 bini aşmıştır. Türk sporuna ve spor kulüplerine sporcu kaynağı sağlamak amacıyla 81 vilayette, il spor merkezlerinde 2011 yılında 444 bin çocuk ve genç çeşitli spor dallarında spor yapma imkânına kavuşmuştur. Bu rakam, 2013 yılı itibarıyla da 833 bin gencimiz şeklinde gerçekleşmiş olacaktır.

Hâlihazırda Bakanlığımız bünyesinde bulunan gençlik merkezi sayısı 171’dir. Yatırım programında 155 gençlik merkezi daha bulunmaktadır. Bakanlığımız kurulduğunda 65 bin olan gençlik merkezleri üye sayısı, yapılan proje ve faaliyetler neticesinde 420 binlere kadar ulaşmıştır.

Üniversite gençliğimizin spora teşvik edilmesi amacıyla başlatılan ÜNİLİG’de basketbol, voleybol, masa tenisi, salon futbolu, korumalı futbol, buz hokeyi, ragbi ve tenis olmak üzere 9 spor dalında faaliyetler yapılıyor, henüz ikinci yılında olmasına rağmen yoğun ilgi görüyor. ÜNİLİG 2013-2014 sezonunda 6.124 sporcunun katılımıyla en çok katılımlı lig olma yolunda hızla ilerliyor.

Bakın, size Bakanlığımızın 2014 yılı bütçesiyle ilgili çarpıcı birkaç rakam da vermek istiyorum: Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü için öngörülen 2014 yılı bütçe ödeneği toplam 5 milyar 862 milyon 584 bin liradır. Bu rakam 2002 yılında sadece 494 milyon liraydı. Gene Spor Genel Müdürlüğü için 2014 yılı bütçe ödeneği toplamı 920 milyon 744 bin liradır. 2002 yılında ise bu rakam sadece 86 milyon liraydı.

Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunda yapılan yeniliklerle -nasıl göz ardı edersiniz- 2002 yılında 451.550 öğrenciye öğrenim kredisi verilirken 2013 yılında toplam 1 milyon 304 bin öğrenciye burs veya öğrenim kredisi veriliyor. Katkı kredisini kaldırdık. Öğrencilerimize ödenen kredi miktarı artırıldı. 2002 yılında öğrencilere ödenen kredi miktarı sadece 45 lirayken 2012 yılında bu miktar 260 liraya yükseldi.

Yurtlarda ise 2002 yılında 77 il, 59 ilçede 193 yurtta 188 bin yatak kapasitesi var iken 2012 yılında 81 il, 138 ilçede ve yurt dışında da 1 adet olmak üzere toplam 344 yurtta 308 bin kapasiteyle hizmet verilmeye başlandı. 2013 yılında, spor tesisleri yatırımları için 295 milyon 333 bin liralık başlangıç ödeneği tahsis edildi, yıl içinde revizeyle birlikte 501 milyon 503 bin lira ödeneğe ulaşıldı.

Cumhuriyet tarihinin en büyük spor yatırımı olarak nitelendirilen yatırımlar kapsamında, 25 adet stat inşası içinde olmak üzere toplam 789 spor tesisi inşaatı bulunuyor. Çeşitli illerde farklı projelerle 48 yüzme havuzu, 267 sentetik futbol sahası, 155 gençlik merkezi, 193 spor salonu, 21 atletizm pisti ve 80 tane diğer spor tesislerinden 213 adedi Sayın Başbakanımız tarafından geçtiğimiz günlerde toplu açılışla ülkemize kazandırıldı. Diğerlerinin de yapımı ya da projeleri devam ediyor.

Bakanlığımızın önemli projelerinden birisi, spor alanında gelişmiş ülkelerin tamamında bulunan olimpiyat enstitüsünün ülkemizde kurulmasıdır. Bakanlığımız ile Hacettepe Üniversitesi arasında yaklaşık 200 milyon TL maliyeti olan olimpiyat enstitüsü kurulması yönünde mutabakata varılmıştır. Bunlardan çok daha iyisini biz Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsünde Türk sporcusunun hizmetine sunmak üzere harekete geçirdik.

Gene, 2013 yılında ülkemiz Mersin 2013 XVII. Akdeniz Oyunları, 2013 WTA Tenis Kadınlar Şampiyonlar Ligi, 2013 Dünya Okçuluk Şampiyonası, U-20 Futbol Dünya Kupası gibi büyük uluslararası organizasyonlara başarıyla ev sahipliği yapmıştır. Bunlardan, Mersin’de gerçekleşen Akdeniz Oyunları, altı yıl önce Yunanistan’a verilmiş, ancak oyunlara iki yıl kala yaşadığı ekonomik krizi bahane ederek iade edilmişti. Türkiye olarak devreye girdik. Kısa süre içerisinde, bir buçuk yıl içerisinde sıfırdan 14 tesis yapıldı, 30 tesis yenilendi. Yaklaşık 500 milyon liralık bütçeyle girildi. Mükemmel bir organizasyon ile ülkemize büyük bir prestij kazandırıldı ve sportif anlamda tarihî başarılara imza atıldı. Oyunlar tarihinde ilk defa 2’nci olduk. Tarihimizin en yüksek sayıda madalyası ve altın madalyasını aldık. XVII. Akdeniz Oyunları toplamında İspanya’yı geçerek 4’üncü sıradan 3’üncü sıraya yerleştik.

Bizim başarı öykümüz budur. Daha önceki dönemlerde sizlerin de içinde yer aldığı hükûmetlerde sporda hangi başarı öyküleriniz varsa buyurun sizleri de dinleyelim.

Sayın milletvekilleri, doping tarih boyunca olagelmiştir, olacaktır da. Doping, sportif rekabet yerine, adil olmayan, hile içeren, rakiplerini dolandırarak ekarte etmeye dönük girişimlerdir; kabul edilemez, hiledir, sporla, centilmenlikle ilişkisi yoktur.

Spor dediğimiz konu bir yarışma gibi algılanıyor genellikle ama aslında spor, yarışmanın çok ötesinde bir yaşam şekli. Spor yapan kişi herkes için aynı derecede geçerli kurallara göre yarışıyor. Bu kuralların temel nedeni eşitliktir, yarışan kişiler arası haksız rekabet olmamasıdır; bu, aslında spor kültürünün çok temelini oluşturuyor ve aslında bu eşit yarışmayı topluma örneklemek mümkün. Bunu toplumda bireylerin eşit koşullarda yaşaması, birbirine saygı göstermesi, haklara saygı göstermesi gibi de düşünebiliriz. Spordaki başarı kişinin kendi gücünü antrenmanla ortaya çıkarması ve en iyi noktaya ulaşması zemininde düşünülür ve çok uzun süreler yapılan antrenmanlar sonucunda bir dereceye ulaşılır. Herkes bilir ki, kendi kapasitesiyle buraya ulaşması gerekmektedir. Ulaşamadığı zaman ulaşan kişiye saygı göstermeli, ulaşamayan kişi de o zaman saygı görür, o zaman alkışlanır.

Spor kendini geliştirmedir; başkasıyla savaşmak, başkalarıyla mücadele etmek, ondan üstün gelmeyi istemek değildir. Siz kendinizi geliştirdiğinizde doğal olarak ortaya çıkan bir sonuçtur. Spor, hem  beden olarak hem ruhsal olarak hem de  sosyal olarak kendini geliştirmektir. Durum böyle olunca bir  başkasının önüne geçmek için ödüller kazanmak, prestij kazanmak için bazı maddeler kullanmak ve o yöntemleri uygulamak doping anlamına geliyor; o yüzden doping, bu mutabakatı bozar, bu kuralları  bozar, haksız olarak başkasının önüne geçmeye yol açar. Mutluluğun bir hapla başarılabileceği düşüncesi, insandaki mücadele ve mukavemet azmini törpülüyor, böylece bir hapla mutlu olunsa bile geride anlatılacak bir öykü kalmıyor, “Bunu ben kendi gayretimle başardım:” denilebilecek bir anlatı oluşmuyor ama diğer önemli bir konu da, kullanılan maddeler sağlığı tehdit ediyor.

Doping maddeleri içerisinde en sık kullanılan anabolik steroidler ve uyarıcılar olmak üzere iki temel grup var, daha pek çok madde, ilaç ve yöntem de mevcut. Anabolikler kuvvet artışı sağladığı için kuvvet isteyen dallarda, uyarıcılar ise patlayıcı güç gerektiren birtakım spor dallarında kullanılıyor. Ayrıca, bu maddeler antrenman kapasitelerini de artırıyor. Sporcunun doping maddelerini kullanıp kullanmadığı sporcudan alınan idrar ve kan örneklerinin laboratuvar analizleri sonucunda ortaya çıkıyor. Eğer sporcu doping maddeleri kullanmışsa sporcunun idrarında veya kanında doğrudan doping maddesi ya da metabolitleri tespit edilebiliyor. Bütün sporcuların idrar ve kan örneklerini alıp incelemek maliyetli olacağı için analizler “örnekleme” denilen bir yöntem ile yapılıyor. Örnekleme sisteminde, dereceye giren sporcular arasından rastgele seçilmiş olanlara, bazen de dereceleri çok hızlı gelişim gösterenlere de analizler yapılıyor. Ancak, daha önce doping maddesi kullandığı tespit edilmiş sporcusu veya antrenörü olan ülkeler kırmızı listeye alınıyor, onların örnekleri daha detaylı inceleniyor. Ayrıca, Bakanlığımız tarafından biyolojik pasaport çalışmalarına da başlanıldı. Burada sporcunun geçmişteki tüm analizleri, tahlilleri, fizyolojik kapasiteleri kayıt altına alınacak. Analizlerde doping maddesi tespit edilmediği hâlde biyolojik pasaportta büyük değişimlerden dolayı elenen, dünyada, örnekler ve isimler de var.

Kullanılan maddelerin sağlığı tehdit ettikleri çok iyi biliniyor. Bunlar daha önceki konuşmalarda defalarca zikredildiği için ben tekrar zikretmiyorum. Ancak, bunların bir kısmı kısa veya uzun vadede ölüm riskiyle sonuçlanan bazı sonuçlara kadar yol açabiliyor. Yirmi yıl önce doping etkisi olduğu düşünülen, listeye alınan maddeler listelerden de çıkarıldı. Örneğin, tansiyon düşürücü ilaçlar olan beta blokerler eskiden bazı federasyonlarda listeydi ama şu anda bunlar çıkarıldı. Bazen de zamanında örnekleri temiz çıkan sporcularda seneler sonra doping maddelerine rastlanabiliyor. Analiz yöntemleri hızla gelişiyor ve belki bizim “hakkıyla şampiyon” dediğimiz bir isim on sene sonra karşımıza dopingli bir sporcu olarak da çıkma riskine sahip olabiliyor.

Sporcu doping skandallarının günah keçisi durumunda ama bu, muhakkak bir başkasının katkısıyla yapılıyordur. İlacı birisi buluyor, antrenöre empoze ediyor, yöneticisi göz yumuyordur. Bütün bunları hep birlikte değerlendirmek lazım.

Değerli milletvekilleri, Bakanlığımızca bu yönde ciddi çalışmalar var, kısaca onlardan da bahsetmek isterim.

Sporcuları yasaklı madde kullanımına sevk eden en önemli etkenlerden biri de Ödül Yönetmeliği’ndeki ödüllerin yüksekliği olduğu, yönetmelikteki ödüllerin yüksek olmasından kaynaklı, sporcularda önemli bir motivasyon oluşmuş olduğu ve yasaklı madde kullanma açısından da bir etken olduğu görüldü. Bundan dolayı dopingin faktörlerinden birisi olarak gösterilen Ödül Yönetmeliği’nde ödülleri yarı yarıya indirdik. Olimpiyatta altın madalya alan bir sporcunun… Ani ölümlere yol açabilmesi, ileride sorun çıkarabildiğini biliyoruz. Dolayısıyla dopingle de mutlaka savaşmak gerekiyor. Yönetmeliklerimizde ödülü 2 bin tam cumhuriyet altın iken altın ödülü bine indi. Gene gümüş ödüllerinde de benzer indirimler yapıldı.

Dopingli madde kullanan sporcuların yanında antrenörlerinin de aynı şekilde cezalandırılması yönünde yönetmelik değişikliği yapıldı. Bu şekilde doping kurallarını ihlal eden sporcuların antrenörlerinin antrenörlük belgelerinin iptal edilmesi sağlandı.

Dopingle mücadelede hızlı bir şekilde sonuç alınabilmesi amacıyla, federasyon disiplin kurullarının bu tür soruşturmaları üç ay içinde tamamlaması yönünde yönetmelik değişikliği yapıldı.

Sporcu ve antrenörlerinin yasaklı maddelerin neler olduğu ve kullanımı konusunda yeterli bilgiye sahip olmadığı da gözlendi. Hâlbuki, sporcu, vücuduna giren bir maddeden birinci derecede sorumludur. Mesela piyasada satılan basit ağrı kesicilerin içerisinde uyarıcı nitelikte maddeler de bulunabiliyor. Sporcu, hiçbir şekilde “Bana verdiklerinin ne olduğunu bilmiyordum.” gibi gerekçelerin arkasına sığınamaz. Bu bilgisizlik de kötü niyetli ya da bu işi gelir kapısı olarak gören kişilerin, yasaklı maddeleri istediği gibi pazarlamasına imkân veriyordu. Bu eksikliği gidermek için biraz evvel bahsettiğim olimpiyat enstitüsünün kurulmasıyla ilgili çalışmalar devam etti.

Özel Beden Eğitimi ve Spor Tesisleri Yönetmeliği hükümlerine tabi vücut geliştirme, fitness salonlarından çok rahatlıkla yasaklı maddelerin temin edilebildiğinin bildirilmesi üzerine valiliklerden bu hususta gerekli hassasiyetin gösterilmesi ve ilaçların satışlarının da engellenmesi istenmiştir.

Bakanlığımızca antrenör ve sporcuların eğitim çalışmalarına hız verilmiştir.

Yapılan soruşturma sonucunda sporcuların doping içeren maddeler kullananlardan olanları yasal işlemler ve disiplin cezalarına tabi tutulmuştur.

Bir diğer önemli gelişme ise Sağlık Bakanlığı ile Gençlik ve Spor Bakanlığı tarafından ortaklaşa yürütülen ve İstanbul’da kurulması planlanan sporcu sağlığı merkezidir. Bu merkezde, spor hekimliği kliniklerinde toplumda bireylerin sağlığının korunması ve geliştirilmesi için fiziksel aktiviteye katılımın arttırılması hedeflenecektir.

Değerli milletvekilleri, UNESCO tarafından hazırlanan Sporda Dopinge Karşı Uluslararası Sözleşme 2007 yılında Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmişti. Türkiye Dopingle Mücadele Talimatı 2011 yılında gene ajans tarafından onaylanarak yürürlüğe girdi. Spor Genel Müdürlüğü ve Türkiye Millî Olimpiyat Komitesi arasında 2011 yılında imzalanan protokol uyarınca, Türkiye’de dopingle mücadeleyi kurumsallaştırarak etkin bir şekilde yürütmek amacıyla Dopingle Mücadele Komisyonu kurulmuştur. Bu komisyon, 2020 Olimpiyat Oyunları’na aday olabilmek için dopingle mücadele kurallarına uyumlu, konulması gerekli ön koşulları yerine getirmiştir. Bu komisyonda, dopingle mücadele konusunda uluslararası deneyime sahip, konularının uzmanı bilim insanları görev yapmaktadır.

Bu gelişmeler uyarınca, 2011 yılında yapılan WADA kurucular toplantısında Türkiye, dünya dopingle mücadele kurallarına daha önce uyumsuzken uyumlu ülkeler listesine alınmıştır. Böylece, Millî Olimpiyat Komitesi Dopingle Mücadele Komisyonu olimpiyat oyunlarına aday olabilme koşulu olan, mücadele kurallarına yüzde yüz uyumlu bağımsız bir mücadele kuruluşu olarak WADA’nın da onayını almıştır.

Değerli milletvekilleri, Millî Olimpiyat Komitemiz, Dopingle Mücadele Komisyonumuz 2013 yılında da ulusal bazda 648 müsabaka içi ve müsabaka dışı doping kontrol örneği almıştır. Bu komisyon çalışmaları için Bakanlığımızca bugüne kadar 2 milyon TL kaynak aktarılmıştır. 2013 yılında Türkiye Atletizm Federasyonu sporcularından alınan örneklerden 45’inde, Türkiye Halter Federasyonundan alınan örneklerden 34’ünde, Vücut Geliştirme Fitness Federasyonu sporcularından 8’inde, Güreş Federasyonundan 2’sinde ve Taekwondo Federasyonu sporcularından alınan örneklerden 1’inde bir ya da birden fazla yasaklı madde saptanmıştır. Doping kontrol örneklerinde yasaklı madde saptanan sporcularla ilgili disiplin süreçleri talimatları uyarınca ulusal federasyonları takip etmiş ve öngörülen cezalar verilmiştir.

Ayrıca, ülkemizde kurulan Hacettepe Üniversitesindeki Türkiye Doping Kontrol Merkezi şu anda faaliyetlerine devam etmektedir. Bir ara, akreditasyonu kaybolan bu merkezimizin şu anda tekrar akredite olmasıyla ilgili çalışmalar son aşamaya gelmiş ve Bakanlığımız 500 bin lira da bu noktaya kaynak aktarmıştır.

Bütün bunlardan sonra, Gençlik ve Spor Bakanlığımız dopinge karşı etkin ve kararlı mücadelesini sürdürmektedir. Sayın Bakanımız daha önce yaptığı konuşmalarda da mesajlarını açık olarak vermiş; federasyon ise federasyon, yöneticiyse yönetici, antrenör ise antrenör, sporcu ise sporcu hiçbir tolerans gösterilmeyeceğini açık olarak vurgulamıştır. Doping sayısındaki artış dopingin yapılma oranlarındaki artışıyla ilgili değil, bu, kararlı mücadele ile tespit sayılarındaki artıştan kaynaklanmaktadır; takdir edilmesi gereken bir konudur. Kurulmuş olan komisyon ile de alınması geren ek önlemler yol haritamız olacaktır.

Bu düşüncelerle gensoruya ret cevabı vereceğimizi belirtiyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kavuncu.

Hükûmet adına, Gençlik ve Spor Bakanı Sayın Suat Kılıç.

Buyurun (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri; hakkımda verilmiş olan gensoru önergesinin ön görüşmeleri nedeniyle söz almış bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Çok saygıdeğer milletvekilleri, gensoru önergesi üzerinde söz alan değerli milletvekilleriyle önerge sahipleri adına söz alan milletvekilimize görüş ve beyanlarını burada açıklamış olmalarından dolayı teşekkür ediyorum. Benim ifade edeceğim bazı hususlar tekrar mahiyetinde olacak onun için öncelikle kusura bakmamanızı sizlerden rica ediyorum. Çünkü daha çok yeni, 5 Kasım 2013 tarihinde yine, Türkiye'deki doping olaylarının incelenmesi ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinde bütün siyasi parti gruplarının ortak kararı doğrultusunda bir araştırma komisyonu kurulmasına, yapılan görüşmelerin nihayetinde karar verildi. O nedenle, orada da aynı süreler aşağı yukarı gruplar tarafından kullanıldı. Bakıyorum, tek farklılık şu: Önerge sahipleri adına burada on dakikalık bir konuşma yapıldı, on dakikası dışında bütün mahiyet aynı çerçevede cereyan etmiş olacak.

Çok saygıdeğer milletvekilleri, yine tutanaklarda da gereken bilgilerin yer alması amacıyla bazı hususları tekrar mahiyetinde sizlerle paylaşıyorum. Sporcular neden doping yapar? Doping olarak adlandırılan etken maddelere bir sporcu niye ihtiyaç duyar? Maddeler hâlinde bunları sıralamak istiyorum:

Sporcunun sportif performansını artırma arzusu veya ihtiyacı.

Sporcunun yaklaşan müsabakaya yönelik olarak antrenmanlarının sayısını artırma arzusu veya ihtiyacı.

Sporcunun ödüller veyahut başka nedenlerle kısa yoldan, hak ettiğine etmediğine bakmaksızın, temiz kirli ayrımı yapmaksızın başarı elde etme arzusu.

Kuşkusuz en önemli madde olan eğitimsizlik ve cehalet ve bu eğitimsizliğin, cehaletin giderilmesi konusunda kulüplerin, federasyonların, antrenörlerin üzerine düşeni yapma konusunda devam ede gelen isteksizliği.

Antrenörlerin sporcu üzerinden kazanç elde etme arzusu.

Bazı istisnai durumlarda, aslında, tamamen tedavi amaçlı olarak kullanılan birtakım ilaçların aynı zamanda yasaklı listede bulunan etken maddeleri içeriyor olması.

Sporcularda doping sonrasında ortaya çıkan öylesine büyük yan etkiler var ki aslında doping yapmanın makul gözüken, nedeni olarak gözüken bütün etkenlerini ortadan kaldırmaya yetebilecek düzeyde, bir teki bile doping yapmayla alakalı motivasyonun bütün unsurlarını ortadan kaldırmaya yetecek düzeyde. Bunları da yine en çok bilinenlerden başlayarak sizlerle paylaşmak istiyorum: Kalp rahatsızlıkları zaten işin olmazsa olmazı. Ritim bozukluğu, kalp büyümesi, kalp krizi ve kalp krizine dayalı ölümler. Ama bu ölümlerin pek çoğu maalesef literatüre, dopinge dayalı ölüm olarak geçmiyor, âdeta sıradan, rutin kalp krizi olayı gibi yansıtılıyor ya da bu şekilde raporlanıyor. Bedende değişik bölgelerde beyinde, ciğerlerde tümör oluşumu. Karaciğer ve böbrek gibi iç organ bozuklukları. Kısırlık, kadınlarda yüz ve vücutta kıllanma ve ses kalınlaşması, yüz ve vücutta yoğun sivilce oluşumları, saldırganlık ve depresif davranışlar ve yine kadınlarda, erkeklerde hormonal dengelerin bozulmasından dolayı değişik fiziksel etkileşimler.

Değerli milletvekilleri, doping konusu ele alınış biçimi itibarıyla sanki sadece Türkiye’nin ve Türk sporunun bir meselesiymiş gibi yansıtılıyor. Oysa, doping bugün bütün dünya sporunun, bütün olimpik branşların, bütün iddialı ülkelerin en büyük baş belası durumunda. Daha yeni IOC Başkanlığına seçilen Alman Olimpiyat Komitesi üyesi ve yeni Olimpiyat Komitesi Başkanı Thomas Bach’ın ifade ettiği bir cümle var: “Dopingle mücadeleyi terörle mücadele ciddiyetiyle ele almak zorundayız ve dopingle mücadeleye terörle mücadeleye benzer ölçekte kaynaklar ayırmak durumundayız. Dopingle mücadeleye bir yerde başlanır bırakılırsa mücadelede başarıya ulaşmak mümkün değil.” Yaklaşım bu, IOC’nin yaklaşımı bu, WADA’nın yaklaşımı bu, bugün, ülkemizde Türk spor yönetiminin de yaklaşımı bundan kesinlikle farklı değil.

Doping sadece bizi etkileyen, bizi olumsuz yönde imaj kaybına maruz bırakan bir konu değil. Bugün, bir Jamaika’nın yaşadığı problemler sporla ilgilenen, spor konusunda bilgiye dayalı olarak konuşan herkesin malumu. Aynı Jamaika özellikle 100 metrede ve atletizmin diğer branşlarında dünya çapında pek çok olimpiyat markasını yetiştiren ülke. 100 metre erkeklerde dünyanın en iyi 8 derecesine sahip sporculardan 6’sının sonradan yasaklı madde kullandığı sporla ilgilenen, özellikle atletizmi takip eden herkesin bildiği bir realite. Amerika Birleşik Devletleri’nden millî sporcu Tayson Gay, eski dünya rekortmeni; yine atlet Asafa Powell ve yine olimpiyat madalyalı atlet Ben Johnson bu isimler arasında. Bir diğeri, 2000 Sydney Olimpiyatları’nda 5 madalya birden kazanan Marion Jones’sa daha sonra doping skandalına karışmış ve olimpik bütün madalyalarını Olimpiyat Komitesine iade etmek durumunda kalmıştır. Olimpiyatlardan tam yedi yıl sonra 3’ü altın toplam 5 madalyasını iade etmek zorunda kalan bir sporcu Jones. Fransız bisikletçi, 7 defa dünya şampiyonluğu olan bir sporcu, literatüre geçen en önemli bisikletçilerden biri, Armstrong. O da yine  bildiğiniz gibi doping kullandığıyla ilgili ithamları kabullenmek ve itiraf etmek durumunda kaldı. Bunlar, daha çok ama çok yeni gelişmeler.

Oransal birkaç hususu sizlerle paylaşmak istiyorum, geçen sefer de bu oranı verdim aslında: 2013 yılının yıl sonu verileri henüz elimizde değil, yıl sonu geldiğinde bunları da konuşabileceğiz. 2012 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan toplam 8.490 tane kontrol var. 374 doping ihlali var bu kontrollerde; oran 4,41. 2012 yılında ülkemizde yapılan toplam 2.233 kontrol var. Ülkemizdeki 2.233 kontrolde 30 ihlal var; oran 1,34.

KEMAL DEĞİRMENDERELİ (Edirne) – Sayın Bakan, bizde yüzde 15.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – 2013 yılında, bugün itibarıyla yapılan 2.291 kontrolde dopingli sporcu oranı 6,28.

Burada üzerinde durmamız gereken konu şudur: 2013 yılında Türkiye’de -Amerika Birleşik Devletleri’ni şu an bir kenara bırakıyorum- 2013 yılında numuneye oranla dopingli sporcu sayısı, yine Türkiye’de 2012 yılında alınan numune sayısına oranla dopingli sporcu sayısı, oransal kıyaslamalar; bu, önemli bir veridir. 2012 yılında Türkiye’deki oran 1,34, 2013 yılında 6,28. Bu grafiğe bakarak Türkiye’de doping konusunda bir patlama vardır diyebilir miyiz? Değerli milletvekilleri, bu grafiğe bakarak “Türkiye’de doping konusunda bir patlama vardır.” diyemeyiz ama bu grafiğe bakarak “Türkiye’de spor yönetimi dopingle mücadele konusunda IOC ve WADA talimatlarına uyma hususunda sağlam ve tartışmaya mahal bırakmayacak bir kararlılık içinde mücadeleye devam etmektedir.” diyebiliriz. Bu tablo, bu performans bunun göstergesi.

Çok saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye’de 2012 senesinden önce alınan numunelere, dopingli sporcu sayısının kıyaslamalarına itibar edemiyoruz şundan dolayı: Numuneleri alan federasyonlar, numuneler alınmadan önce sporcuların ve kulüplerin numune alınacağından haberi var, Türkiye Dopingle Mücadele Komisyonu yok. Dopingle Mücadele Komisyonu 2011 yılında kuruldu. Hacettepe Üniversitesindeki Türkiye Doping Kontrol Merkezi yok. Türkiye Doping Kontrol Merkezi biliyorsunuz, geçmiş senelerde lisansı iptal edildiğinden dolayı uzun süre numune alamadı. Kuruluşunu yeni gerçekleştirdik. Hacettepe Üniversitesiyle birlikte çalışıyoruz bu konuda ve şu an numunelerini aldı, test denemelerine başladı. Önümüzdeki yıldan itibaren Hacettepe Üniversitesi Türkiye Doping Kontrol Merkezi numunelerin bilimsel ve WADA tarafından onaylı sonuçlarını artık bize de -başka ülkelerin numuneleri konusunda- diğer ülkelerin federasyonlarına da verebilecek. Dolayısıyla, artışın nedeni son birkaç yılda doping kullanan sporcu sayısının artması değildir. Habersiz, ani baskınlarla alınan numuneler yoluyla sağlanan, tartışmaya mahal bırakmayacak bir sıkı denetim sürecidir.

Biyolojik pasaportun detayına girmiyorum. Biyolojik pasaport meselesi, artık IOC ve WADA’nın tartıştırmadığı bilimsel bir yolculuk, bilimsel bir serüven. Bu, şu demektir: Bir sporcu 2020 yılında bile olimpiyat madalyası kazanacak olsa veya 2020 yılında bile dünya madalyası kazanacak olsa, dünya şampiyonu olacak olsa, 1 Ocak 2015’ten sonra WADA’nın yürürlüğe girecek yeni bir kuralı var, artık numuneleri sekiz yıl süreyle değil on yıl süreyle saklama mecburiyeti getiriyor WADA. Dolayısıyla, 2020 yılında Japonya’da olimpiyat madalyası kazanacak olan bir sporcunun 2010 yılından itibaren verdiği bütün numunelerin biyolojik pasaport değerlerine ve bedensel etkileşimlerine bakılacak. Bu çok önemli bir yenilik. Buna göre biz bu süreci yönetiyoruz. Yani biz dopingi yönetmiyoruz değerli milletvekilleri, bunun farkına, ayrımına herkesin varması lazım. Biz dopingi yönetmiyoruz, biz dopingle mücadeleyi yönetiyoruz ve bu bir hükûmet kararlığıdır. Bunun tek başına bir bakan tarafından sürdürülebilmesi mümkün değil. Ben her şeyden evvel Sayın Başbakanımıza ve Hükûmetimizin ilgili bütün birimlerine, bütün unsurlarına yürekten teşekkür ediyorum. Dopingle mücadele konusunda Türk sporunun ve sporcusunun geleceğini düşünen eğilim ve inisiyatiflerinden dolayı.

Çok dillendirilen bir konu var. Deniliyor ki: “2004 yılında Ödül Yönetmeliği’ni değiştirdiniz, olimpiyat şampiyonlarına, dünya şampiyonlarına, Avrupa şampiyonlarına çok yüksek rakamda ödüller koydunuz, dolayısıyla ödüller sporcuyu dopinge teşvik ediyor.” Değerli milletvekilleri, normalde yüksek ödül iyi bir şeydir. İyi bir şeyin kötü bir motivasyon yaratmaması lazım ama madem böyle denildi, biz Ödül Yönetmeliği’ni yeniden düzenledik. Olimpiyatta 1 altın madalya kazanan sporcunun 2 bin cumhuriyet altını ödül limiti vardı, bunu bine indirdik, olimpiyatta gümüş madalya kazanan sporcunun 1.500 tam cumhuriyet altını ödül limiti vardı, bunu 600’e indirdik yani yarıdan da aşağıya indirdik. Olimpiyatta bronz madalya alan bir sporcunun bin tam cumhuriyet altını ödül limiti vardı, bunu da 300 altına indirdik yani yüzde 30’una. Yüzde 30’una ve yüzde 50’sine kadar ödülleri indirdik.

Şu konu edildi: “Olimpiyata sporcular götürülürken peşinen 60 cumhuriyet altını verdiniz.” Evet, verdik. Ne için verdik? Şu an sağımda oturan Spor Genel Müdürümüzden önceki Spor Genel Müdürü arkadaşımız “Olimpiyata gidecek kafiledeki her bir sporcumuza spor yönetimi olarak 60 cumhuriyet altını vereceğiz.” diye bir sözde, bir taahhütte bulundu. “Devlette devamlılık esastır.” dedik, sporcuda bu motivasyon var, biz bu motivasyonu bozmamalıyız, giderken morallerini dağıtmamalıyız, bu yaklaşımı ortaya koyduk.

Şimdi, mücadeleye devam ediyoruz, en ufak bir tereddüt yok. Sol tarafımda oturan Rüştü Hoca, Türkiye Dopingle Mücadele Komisyonunun yöneticiliğini, koordinasyonunu sürdürüyor. Bünyesinde çalıştığı kurum Türkiye Millî Olimpiyat Komitesi. Türkiye Millî Olimpiyat Komitesindeki bu faaliyeti finanse eden kurum Gençlik ve Spor Bakanlığı. Rüştü Hoca, profesör, Ankara Üniversitesinde spor hekimi ve şu an bir ekip hummalı, dikkatli, habersiz ama çok özenli biçimde numuneleri ani baskınlarla alıyor ve gereğini harfiyen yerine getiriyor, bu konuda kalbiniz müsterih olsun.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Bakan çok başarılı! Bu kadar olumsuzluğa karşı bu kadar rahat konuşuyor.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Dopingin bir zehir olduğuna inananlardanım.  Hükûmet olarak dopingin bir zehir olduğuna, insan fıtratına aykırı olduğuna, kız ve erkek gençlerimiz üzerinde olumsuz bedensel etkileşimlere yol açtığına kaniyiz, bu mücadeleye devam ediyoruz.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Burama geldi ya! Türkiye olimpiyatlarda, madalyada yirmi yıl geriye gitti. Burama geldi ya, böyle bir şey yok ya. Vallahi kutlamak lazım Sayın Bakanı. Biraz da eleştirilere cevap verseniz Sayın Bakan.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Yeni yapılacak düzenlemeler var: Sporcunun ödenmemiş ödülleri ödenmeyecek eğer doping çıkarsa. Federasyon başkanları mesuliyet altına girmiş olacak. Sporcusunda doping çıkan antrenörün lisansı iptal edilecek. Ayrıca çok önemli bir şey; konu federasyonların disiplin kurullarına intikal ettiriliyor.

HASAN ÖREN (Manisa) – Turgutlu Belediyesine verdiğin arabayı söyledim, gösterme elinle! Elinle gösterme! Arabayı 2 misline sattınız.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Federasyonların disiplin kurullarına intikal ettirilen konuların hangi sürede neticeye bağlanacağına ilişkin herhangi bir süre kaydı yok. Bunu üç aya indirecek bir düzenlemeyi şimdi getiriyoruz.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ Hükûmetinin refleksi ve Başbakanımızın spora olan düşkünlüğünün bir yansıması olarak şimdi yeni bazı adımlar atıyoruz.

Bir; Vural Kavuncu Hocam -ki tıp profesörüdür- konuyu çok detayıyla aslında işledi. Hacettepe Üniversitesiyle birlikte 200 milyon liralık yatırımla Beytepe Kampüsü’nde Türkiye Olimpik Sporlar Enstitüsünü kuruyoruz. Japonya’da var, Fransa’da var, Almanya’da çok eski yıllardan bu yana var, Amerika’da da var. Japonya’dakinden daha iyi, Fransa’dakinden, Almanya’dakinden, Amerika’dakinden de çok çok daha iyi bir olimpik sporlar enstitüsünü Beytepe Kampüsü’nde kuruyoruz.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Bakan, biraz da eleştirilere cevap verseniz. Verecek cevabınız yok ki neye vereceksiniz?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Ayrıca, Eryaman’da Olimpiyat Hazırlık Merkezimizi faaliyete açtık.

VELİ AĞBABA (Malatya) –  Türkiye olimpiyatlarda yirmi yıl geriye gitti, yirmi yıl; hâlâ konuşuyorsunuz ya!

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Güreşi bile batırdınız, güreşi!

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – 200 yataklı oteli, olimpik havuzu, atış poligonları, spor salonları, atletizm pisti, diğer yönetsel ve sağlık birimleriyle birlikte Eryaman Olimpiyat Enstitüsü de hizmete girmiş bulunmaktadır.

Bu hafta sonu Trabzon’da Akyazı Spor Kompleksinin temelini attık. Bir gün öncesinde biz Trabzon Olimpiyat Hazırlık Merkezini açtık. Trabzon Olimpiyat Hazırlık Merkezini açarken Türkiye’de bölgesel 12 tane olimpik hazırlık merkezini hizmete açtık. Buralar olimpiyatın merkezi olacak. Antrenörüyle, mentoruyla, psikoloğuyla, diyetisyeniyle bütün buralar Türk sporunu ayağa kaldıracak…

HASAN ÖREN (Manisa) – Kaldırdın! 12 Dev Adam nerede, 12 Dev Adam?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – …ve yeni olimpik vizyonu sistematik hâle getirecek bir yaklaşım olarak şekillenecek.

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Seçim propagandasını bırak!

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – 12 Dev Adam konu edildi.

VELİ AĞBABA (Malatya) – 12 Dev Adam nerede? Güreş nerede? Futbol nerede? Madalya nerede?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, 12 Dev Adamı “12 Dev Adam” olarak kabullendiğimiz dönem AK PARTİ hükûmetleri dönemidir. Bu ülke 12 Dev Adamı AK PARTİ hükûmetleri döneminde duydu.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Nerede 12 Dev Adam, nerede?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, duyamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Bakan gayet güzel baş ediyor.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – “Filenin Sultanları ne oldu?” dediler, Filenin Sultanları ne oldu? Filenin Sultanları tarihinde ilk defa 2012 yılında Londra Olimpiyatları’na gitti.

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Sorulara cevap ver Bakan, sorulara!

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Filenin Sultanları tarihinde ilk defa gittiği Londra Olimpiyatları’nda dünyanın takdirini kazanan bir performans ortaya koydu.

Siz unuttunuz, ben unutmadım; Potanın Perileri ne oldu? Basketbol Bayan Millî Takımımız tarihinde ilk defa olimpiyatlara gitme hakkını kazandı.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Her tarafa siyaseti kattın, millî takımın hocasına, kimin millî takıma gireceğine, kimin nerede oynayacağına…

BAŞKAN – Sayın Ağbaba, yeter artık!

VELİ AĞBABA (Malatya) – Ama Sayın Başkan, eleştirilere cevap versin.

BAŞKAN – Anladım, tamam da ama oturduğun yerden olmaz.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Londra Olimpiyatları’nda, ilk defa katılıyor olmasına rağmen olimpiyat 5’inciliği derecesini almayı başardı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Zaman daralıyor, size birkaç tane grafik göstereyim.

HASAN ÖREN (Manisa) – Arabayı göstereceksin, sattığın arabayı! Kendi belediyene sattığın arabayı göstereceksin!

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Size birkaç tane grafik göstereyim. Son dört yılda yapılan dünya şampiyonalarında alınan madalya sayıları, değerli milletvekilleri, buraya bakın.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Üzülüyorum, üzülüyorum. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olarak üzülüyorum, utanıyorum.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Tabii, hanesinde tükenen, kursağında bir şey kalmayan, pek çok şey söyleyecektir. Dünya şampiyonaları: 2009 yılında kazandığımız madalya sayısı 214, 2010 yılında 225, 2011 yılında 216, 2012 yılında 268, sadece dünya şampiyonaları. Gördüğünüz gibi hükûmetlerimiz döneminde alınan sportif önlemler, tesisleşme, spora yapılan yatırımın grafiklere yansıması bu şekilde. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bir diğeri değerli milletvekilleri, olimpiyatlara gidilen yıllarda genelde ülkelerin madalya sayıları düşer, o nedenle baz rakam olarak olimpiyatlara gidilen yıllarda yapılan dünya şampiyonalarında alınan madalyalar hesaba katılır. 2000 yılı, bizim hükûmetlerimizden önceki son olimpiyat yılı, 2000 Sydney…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Bakan, siz çok başarılı bir hatipsiniz, bu kadar kepazelikle ilgili iki tane eleştiriye cevap vermediniz.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – …63 madalyası var Türkiye’nin dünya şampiyonalarında 2000 yılında. 2004 Atina Olimpiyatları yılı, Atina Olimpiyatları yılında Türkiye’nin dünya şampiyonalarındaki madalya sayısı 118.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Bakan, bin tane eleştiri var, bir tanesine cevap vermediniz.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – 2008 Pekin Olimpiyat yılında Türkiye’nin dünya şampiyonalarındaki madalya sayısı 161 ve 2012 Londra Olimpiyat yılı, Türkiye’nin dünya şampiyonalarındaki madalya sayısı 2012 yılında 268.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Türkiye’yi sporda rezil ettiniz!

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Anlayana önemli bir rakam, anlamak isteyene önemli bir rakam. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

VELİ AĞBABA (Malatya) – Bu kadar olur.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Bir diğer grafik, Akdeniz Oyunları çok konuşuldu, Akdeniz Oyunları grafiğine de şöyle bir göz atalım.

BAŞKAN – Bana niye elinizi sallıyorsunuz?

VELİ AĞBABA (Malatya) – Ne yapayım, duymuyor!

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Akdeniz Oyunları’nda, 1993 senesinde 62 tane madalyamız var. Yine Akdeniz Oyunları’nda 2001 senesinde 63 tane madalyamız var. Yine Akdeniz Oyunları’nda 2005 yılında 61 tane madalyamız var.

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Sayın Başkan, bozuk plak gibi…

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Akdeniz Oyunları’nda 2009’daki madalya sayımız 65, 2005’teki 73, şöyle bakarsanız grafiğe, Akdeniz Oyunları’nda, Mersin’de yapılan Akdeniz Oyunları’nda 2013 yılındaki madalya sayımız 127. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

VELİ AĞBABA (Malatya) – Kaç tanesi geri alındı, kaç tanesi?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Ve Akdeniz Oyunları tarihinde…(CHP sıralarından gürültüler)

Değerli milletvekilleri gurur duyun, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, bu ülkenin birliğine, dirliğine inanan insanlar olarak...

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Lan git!

VELİ AĞBABA (Malatya) – Ne alakası var! (CHP sıralarından gürültüler)

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – …ay yıldızlı bayrağın dalgalanmasından, dalgalanırken İstiklal Marşı’nın okunmasından gurur duyan insanlar olarak mutlu olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

Mersin’de İstiklal Marşımızı sporcularımız 47 kez okutmayı başardı, bu çok önemli.

Bir diğer rakam, şuraya bakın şuraya! 2002 senesine bakın, önemli bir gösterge, lisanslı sporcu sayısı nedir? 2002 yılında lisanslı sporcu sayısı 278 bin, 2002’deki lisanslı sporcu sayısı. Gel bugüne bak, bugün lisanlı sporcu sayısı 4 milyon 732 bin. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

VELİ AĞBABA (Malatya) – Kırkpınar Başpehlivanı doping yaptı, doping.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Kırkpınar’da ne zamandan beri doping olduğunu nereden biliyorsun? Kırkpınar’da ne zamandan beri doping olduğunu nereden bilecek? Bilmesi mümkün değil. İlk defa bu sene…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Sayın Başkanım, süreme ilave edecek misiniz bilmiyorum.

BAŞKAN – Biliyorum, edeceğim.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Sayın Başkanım, süreme…

BAŞKAN – Devam edin, devam edin siz.

Sayın Ağbaba, rica ediyorum… Bakın, bu gürültüden…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Ama Sayın Başkanım, kanımıza dokunuyor.

BAŞKAN – Tamam canım da şimdi herkes yerinden bağırınca… Bu taraf bağırıyor, bu taraf bağırıyor, sonuç olarak hiç kimse hiçbir şey anlamadı Sayın Bakanın söylediğinden. Ne yapacağız şimdi?

Buyurun.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, Kırkpınar’da ilk kez bu sene müsabakalardan aylar öncesinden başlayarak sporcuların doping numuneleri alındı. 2011 yılında altın kemer verildi, 2012 yılında altın kemer verildi, 2013 yılında altın kemer verildi ama bu işin üzerine kararlılıkla gitmenin bir nişanesi olarak, bu işin üzerine cesaretle gitmenin bir nişanesi olarak dopinge göz yumulmayacağının tarihe not düşümü olarak altın kemer 3’üncü defa kazanan sporcudan geri alındı, Edirne Belediyesine teslim edildi, sonra da yeni hak sahibine. Burada Güreş Federasyonunun da önemli bir refleksi var.

Diyorsunuz ki: “Spor yönetimine siyaseti karıştırmayın.”

VELİ AĞBABA (Malatya) – Bütün spor yönetimi atamalarınız siyasi, bütün sporcularınız siyasi…

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Spor yönetimine karıştırmayın dediğiniz siyaset nedir?

Bir: Siyaset bulaşık bir iş değil, siyaset hepimizin yaptığı iş, temiz bir iş siyaset.

İki: Hem dopingin hesabını benden soracaksınız…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – …hem “Atletizm Federasyonunun başında niye bir sporcu yönetici var?” diye soracaksınız.

VELİ AĞBABA (Malatya) – İlk kez Kırkpınar’da başpehlivan dopingli çıktı.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Sayın Başkan, kimseye söz vermediniz biliyorum ama benim…

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen. Tamam, bir dakika süre veriyorum, tamamlayın.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – İki dakika Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yo, yo, bir dakika. Tamamlayın lütfen.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Atletizm Federasyonu Başkanının görevden alınma nedeni dopingdir. Halter Federasyonu Başkanının istifa nedeni dopingdir. Şimdi, Vücut Geliştirme Federasyonunun özerkliğinin kaldırılmasıyla ilgili bir süreç başlatılacak.

Değerli milletvekilleri, bu konuda kararlılığımız tam, irademiz sağlam. 789 tane spor tesisini Türk sporuna kazandırıyoruz. Deniliyor ki: “Bu kadar tesise ihtiyaç var mı?” Evet var. 48 tane olimpik-yarı olimpik yüzme havuzu yapıyoruz Türkiye’de. 193 tane değişik büyüklüklerde spor salonu yapıyoruz ülkemizde.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Bakan, siz de dopinglisiniz, bir insan bu kadar konuşabilir mi ya!

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – 25 tane stadyum yapıyoruz Türkiye’de. 21 tane atletizm pisti yapıyoruz Türkiye’de. 80 tane diğer branşlarda spor tesisi yapıyoruz Türkiye’de. Toplam 789 tesisle 81 ilimizdeki 76 milyon insanımızın hizmetindeyiz.

Mehmet Özal konusuna gelince; kendisine verilen resmî bir unvan, resmî bir makam, resmî bir mevki, rütbe söz konusu değil. Genel Müdürün onayı, Bakan oluru ile kendisine, adı tüzükte, yönetmelikte, genelgede, kanunda yazılı olmayan bir görevlendirme yapılmış…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – …fakat dopingle ilgili araştırma önergesini görüştüğümüz günün ertesinde hem Genel Müdürlükten Ankara İl Müdürlüğüne ataması gerçekleştirildi hem de sürece ilişkin soruşturma başlatıldı.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Bakan bazı konularda eksik ve yanlış bilgiler vermiştir.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Benim eksik bilgilerimi tamamlayamazsın!

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Onu isterseniz kamuoyuna açık olarak tartışabiliriz. Her zaman eksiklikleriniz olabilir. İnsansınızdır, önce insan olduğunuzu bilin.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Sen insan olduğunu bileceksin! Benim insan olduğumu hatırlatmak sana…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –  Önce insan olduğunuzu bileceksiniz. İnsan eksik taşır.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Benim bir eksikliğim varsa ben tamamlarım, sen tamamlayamazsın, bunu ifade ediyorum.

BAŞKAN – Ben şu anda hiçbir şey anlamıyorum, bu uğultudan dolayı hiçbir şey anlamıyorum.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, konuyla ilgili bir açıklamada bulunmak istiyorum. Sayın Bakan hem eleştirilerden hem konunun özünden kaçmıştır; burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde bu konulardan kaçmıştır. Bu yanlış bilgiyi, bu eksik bilgiyi düzeltmek istiyorum. Müsaade ederseniz iki dakika…

BAŞKAN – Böyle bir usul yok ama buyurun.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, bilahare ben de…

BAŞKAN – Sırasıyla söz vereceğim.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

12.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın (11/29) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan bütün eleştirilerden kaçmıştır. Sayın Bakan Teftiş Kurulunu harekete geçirmesi gerektiği konusuyla ilgili hiçbir soruya, mahkeme kararlarının ne olduğuna burada cevap verememiştir, vermemiştir, veremez de. Veremeyeceği için, burada AKP Grubunu da inanın ki bir parti disiplini içerisinde allayıp pullayarak bir zorlama, kendisini desteğe doğru yöneltmiştir.

Değerli milletvekilleri, ödüllerin miktarı üzerinde tartışmıyoruz, ödülün sistemi üzerinde tartışıyoruz. Yabancı ülkeler ödülleri verirken bir defasında bin altın, 500 altın vermiyorlar. Sporcuya sürekli performansına göre sürdürülebilir başarıya endeksli ödül yönetmeliği çıkarıyorlar. Dolayısıyla, her şeyden önce mantık olarak böyle bir mantığa Sayın Bakan gelmeli.

İki: Dopingciler böyle oluyor da, dünyada doping yapanlardan örnek veriyor da dünyada o dopingin mümessili olanlar, dopingin müsebbibi olanlar ne olmuş? Görevlerinde olan genel müdürlerden bakanlara varıncaya kadar ayrılıyorlar. Sadece federasyonlarda kalmıyor. 2004 yılında Hacettepe akrediteydi ve yetkiliydi. 2011 yılında yeni kurulan kurumdan dolayı Hacettepe feshedildi. Dolayısıyla, Sayın Bakan 2011’e gelinceye kadarki süreci yok sayarak bu sorumluluktan kaçamaz, kaçamamalıdır.

Dolayısıyla, buradan Sayın Bakana tekrar sesleniyorum ve sayın milletvekillerine sesleniyorum: Başkalarının dünyalığı için kendi ahiretinizi karartmayın. Orası âdeta Lale Devri yaşamaktadır. Bakanlıklar, Bakanlıktaki birtakım insanlar federasyon bütçelerinden dünyalığını temin etmektedir, bunlar çok büyük mesuliyettir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan…

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım, ama bu iddialara cevap vermem lazım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, bir düzeltmeye kalkarken…

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Engin Bey belki bunları söylemeyecek. Bu iddialara şu anda cevap vermem lazım.

BAŞKAN - Tamam, peki, buyurun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, bakın, Sayın Uzunırmak’a usule uygun olmadığını ifade ederek söz verdiniz, düzeltme yapmak amacıyla.

BAŞKAN – Şimdi Sayın Bakana söz veriyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ama şu anda iftirada bulundu kalkıp kürsüden.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

7.- Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın, Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın milletvekili ağır ithamlarda bulundu. Ben geçen sefer de söyledim benzer ithamlar üzerine. Elinde bir bilgisi olan, belgesi olan gitsin, en yakın cumhuriyet savcılığına bu belgeleri teslim etsin; bu kadar net, bu kadar berrak. (CHP sıralarından gürültüler) Bu kadar net, bu kadar berrak.

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) - Geç onu, geç!

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) - Taekwondo genel kurulunun iptali meselesine gelince, üzerinden iki genel kurul geçtikten sonra yargı kararı kesinleşti, üzerinden iki genel kurul geçtikten sonra. Ve ilgili karar Yargıtay tarafından iki genel kurul geçtikten sonra onandığı için hukuken ortada onanacak ya da bozulacak ya da görevden el çektirilecek bir federasyon kalmadı.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) - Zamanı gelince Yüce Divan da her şeyi görecek.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) - Bunlar artık sağır sultanın bile bildiği meseleler ama, ne mutlu ki, söyleyecek bir şey kalmadığından dolayı bu tür konular üzerinden gidilebiliyor.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Bakan, Futbol Federasyonu Başkanını kim seçti?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) - Bir diğeri, Taekwondo Federasyon ile ilgili iddialar. Teftiş Kurulu harekete geçti. Zamanı şudur, budur, önemli değil.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Allah, Allah! Nasıl zamanı önemli değil ya?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) - Ben Teftiş kurulunu ne zaman, hangi yetkiyle harekete geçirdiğimi kendim çok çok iyi biliyorum.

Türk Millî Tekvando Takımı’nın Teknik Direktörü aynı zamanda Federasyon Başkanının kardeşidir. Her ikisi de Konya Selçuk Üniversitesinde öğretim görevlisidir. 21 Kasım 2013 tarihi itibarıyla Taekwondo Federasyonu Millî Takım Antrenörü Ali Şahin görevden el çekmiştir, soruşturma neticeleninceye kadar görevi bırakmıştır ama şunu da ifade edeyim…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Soruşturma ne zaman başladı, soruşturma?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) -  Taekwondo Federasyonu -olimpiyatta 4 kota vardır- 4 kotaya Bahri Tanrıkulu, Servet Tazegül, Nur Tatar, 3 isimle birlikte gitmeyi başarmıştır; 1 altın, 1 gümüş madalya çıkarmıştır. Londra’dan Kore’nin çıkardığı madalya adedi sadece 1’dir. Bu Federasyonla ilgili bunu da ifade etmek isterim.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Doğru bir şey yok. Futbol Federasyonu Başkanı da siyasi, bu yaptığınız her şey de siyasi.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) - Elif Soytürk hakkında bilgi notu geldi, uzunca biraz, onu okumayacağım. Elif Soytürk hakkındaki iddialar ve Endonezya’nın Bali Adası’ndaki müsabakaya gidişle ilgili ithamlarınızın da gerçeği yansıtmadığı apaçık, gün gibi ortada.

Mehmet Özal meselesine gelince, Mehmet Özal’la ilgili benim şahsımın herhangi bir görev tevdi ya da terfi takdimi gibi bir durumu söz konusu değildir. Kendisinin şu anda Bakanlığımızda da, Spor Genel Müdürlüğünde de herhangi bir görevi yoktur. Ankara İl Müdürlüğü emrinde çalışmalarına devam etmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) - 2004 yılına yönelik doping iddiasıyla ilgili konudan bizler de gazetelerde çıktıktan sonra haberdar olduk. Haberdar olduktan sonra da hemen teftiş kurullarımızı harekete geçirdik.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, bir dakika…

Elif Soytürk’le ilgili olarak bütün kamera görüntüleri, bütün bilgisayar görüntüleri, müsabakanın bütün fotoğrafları, Elif Soytürk’ün “skorboard”daki ismi, çekilen kuralar, bütün bunlar eğer Sayın Bakan tarafından yanlış bilgi olarak nitelendiriliyorsa Sayın Bakan gözlerini doğan güneşe kapatmış gibi kördür, bunun dışında bir şey değildir. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Altay…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, Sayın Bakan yaptığı ana konuşmada muhalefet partisinden gelen hiçbir eleştiriye cevap vermediği gibi, madalya artış oranıyla ilgili ve doping izlenim tespitleriyle ilgili hatiplerimizin söyledikleriyle ilgili kuşku uyandırıcı tablolar, grafikler ortaya koymuştur. Ya Sayın Bakanda bir yanlış var ya bizim grubumuzun hatibinde bir yanlışlık var.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Onu halk değerlendirecek halk! Millet değerlendirecek, milletvekilleri değerlendirecek şimdi.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Demin de değerlendirdik, bu kuşkunun giderilmesi için iki dakikalık söz talebimiz var.

BAŞKAN – Ben şimdi bir şey anlamadım gürültüden, Sayın Toprak mı talep ediyor?

ENGİN ALTAY (Sinop) – Biz grup olarak talep ediyoruz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, zaten bu açıklamalardan sonra…

BAŞKAN – Ya, muhterem, Allah rızası için, Sayın Elitaş, müsaade edin, anlamadım ki. 

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, ama usule aykırı yapıyorsunuz!

BAŞKAN – Ya, konuyu anlamadım, muhterem, konuyu anlamadım, hele bir anlayayım… (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf etme)

ENGİN ALTAY (Sinop) – Ya, sen çık, yönet orayı canım, Allah Allah! Hem orayı yönetiyorsun hem orayı, böyle şey olur mu ya! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bağırma, bağırmadan konuş!

BAŞKAN – Sonuçta Sayın Bakan cevap veriyor. 

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkanım, tekrar ediyorum…

BAŞKAN – Sayın Toprak mı söz istiyor?

ENGİN ALTAY (Sinop) – Evet, Sayın Toprak’ın iki dakikalık söz talebi var.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Toprak. (CHP sıralarından alkışlar)

8.- İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak’ın, Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

ERDOĞAN TOPRAK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Bakanımızın konuşmasını dinledim.

(Ali Uzunırmak Komisyon sıralarına birtakım belgeler bıraktı)

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Atma öyle, al bunları!

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Onları oku da dikkate al; oku, belki bir şeyler öğrenirsin! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Ne yapacağımı senden öğrenecek değilim!

ERDOĞAN TOPRAK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu gençlik hepimizin gençliği.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Saygısızlık yapma! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Saygıyı senden öğrenecek değilim!

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Genel Kurula saygılı ol! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, lütfen…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bak, orada belgeler veriliyor sana, şu belgelere bir bakar mısın!

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Belge böyle atılmaz! İşine bak sen, işine!

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Benden belgeye mi ihtiyacın olur senin? Ne olduğunu takip etmiyor musun?

ERDOĞAN TOPRAK (Devamla) – Değerli arkadaşlar…

Sayın Başkan…

BAŞKAN – Ne yapayım Sayın Toprak, şimdi ara vermem lazım, o zaman sizin iki dakika güme gidiyor.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Yazıklar olsun! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Yazık sana, sana! Belge getirilip şöyle atılmaz!

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) -  Akıllı ol akıllı! O belgelere bir bakar insan!

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Niye yanlış bilgi veriyorsun!

BAŞKAN – Lütfen, lütfen…

Ben mecburum ara vermeye. Sayın Toprak’a da saygısızlık etmek istemiyorum. Dolayısıyla, ara verdiğim zaman düşüyor kardeşim sizin konuşmanız. Lütfen, onun için, sükûneti sağlayıp sizi de konuşturmaya çalışıyorum.

ERDOĞAN TOPRAK (Devamla) – Tamam, çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun devam edin.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, süre…

BAŞKAN – Bakın yani sizin de bu akıl öğretmenizden bıktım. Bir şeye bakıyorum, elbette ki Sayın Toprak’la biz beraber konuşuyoruz şu anda. Ben de herhâlde kör değilim. O gürültüden onun suçu yok, karışmayın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Toprak, yeniden başlatıyorum, lütfen yeni bir sataşmaya sebep olmadan, Allah rızası için…

Buyurun.

ERDOĞAN TOPRAK (İstanbul) – Değerli arkadaşlarım, konuşmamın başında söyledim, benim söylediğim şu: Türkiye’de bu gençlik bizim gençliğimiz, bunun başarılı olmasını istiyoruz. Rakamlarla şunu söyledim: Bakın, son yıllarda, bizim başarı grafiğimiz nedir? Olimpiyatlarda uluslararası mindere çıkarken aldığımız başarıdır. Bu başarıda Sayın Bakan hangi rakamları kullanıyor, bilmiyorum. 2004’te 10 tane madalya almışız, 2008’de 8’e düşmüş, 2012’de 5’e düşmüş. Başarı takdiri sizin, bu bir. (CHP sıralarından alkışlar)

İkincisi: Sayın Bakanım şunu söyledi: “Akdeniz Oyunları’nda 127 tane madalya aldık.” Evet, doğrudur ama, Akdeniz Oyunları bir kriter değil. Suriye’si katılmamış, Mısır’ı sorunlu, İsrail’i sorunlu  -Sayın Genel Müdürüm de burada- ama şunu da ilave edeyim: Biz zorla, “Ne olursunuz, şuraya sporcu gönderin de takımı tamamlayalım, yarışmayı başlatalım.” demişiz ve orada sırf belli branşlarda yarışma yaptırmak için.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Türkiye’nin madalyalarını itibarsızlaştırıyorsunuz şimdi.

ERDOĞAN TOPRAK (Devamla) – Orada 127 tane madalya aldığımız doğrudur, Bakanımızın söylediği o rakam doğrudur ama şunu da…

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Türkiye’nin madalyalarıyla gurur duyun gurur!

ERDOĞAN TOPRAK (Devamla) –…ilave ediyorum: Kaç tane madalya dopingden dolayı geri alındı, onu da burada söylemesi lazım. Yani, madalyaların yarısı geri gitmiş. (CHP sıralarından alkışlar)

Bir başka nokta…

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Türkiye’yi itibarsızlaştırmayın.

ERDOĞAN TOPRAK (Devamla) – Dur, sen bırak şimdi. Lafın varsa buraya gelirsin.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Hakkıyla aldı,  gurur duyun!

ERDOĞAN TOPRAK (Devamla) – Bir başka nokta: Türkiye’de sporcu sayısı 4 milyon 731’dir, doğrudur ama faal sporcu sayısı 2 milyon 619 bindir. Gerisi -Allah rahmet eylesin- öldü mü, duruyor mu, o meçhuldür. Ya, bırakın, faal sporcumuz ne? Türkiye gibi bir ülkeye 2 milyon faal sporcu yakışmıyor. Değerli milletvekili arkadaşlarım, benim söylediğim bu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Toprak.

ERDOĞAN TOPRAK (Devamla) -  Bu spor, bu ülke hepimizin, bu gençler hepimizin. Gelin, 600 tane numuneden 90’ı dopingli çıkıyorsa ya sizin eliniz, vicdanınız varıyor mu bu gensoruyu reddetmeye? Takdir sizin. (CHP sıralarından alkışlar)

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın hatibin bazı iddiaları var.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

9.- Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın, İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Toprak’a teşekkür ediyorum nazik ve kibar üslubundan dolayı.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya Suat,  sen hangi yüzle çıkıyorsun! Senin arkanda bin tane ayıp var ya!

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, rakamlara nereden baktığınıza göre, bakış açısına göre grafiğin arz ettiği önem ve anlam değişebilir, rakama doğru yerden bakmak lazım.

Olimpiksel ve paralimpiksel, toplamına birlikte bakmak mecburiyetindeyiz çünkü benim grafiklerim üzerinde konuşurken bu şekilde değerlendirmelerinizi yaptınız.

2000 senesinde olimpik paralimpik toplam madalya sayımız: 2 bin, 3 altın, 2 bronz, toplam 5. 2004 senesinde olimpik paralimpik toplam madalya sayımız: 4 altın, 3 gümüş, 6 bronz. 2008 senesinde olimpik paralimpik -Pekin’de- toplam madalya sayımız: 2 altın, 4 gümüş, 4 bronz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Suat, senin hiçbir sözüne güvenilmez. Bak, yalan söylüyorsun!

BAŞKAN - Sayın Genç, lütfen…

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – 2012 Londra Olimpiyatları’nda olimpik paralimpik toplam madalya sayımız: 3 altın, 7 gümüş, 5 bronz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yalan söylüyor bu adam! Ben biliyorum o kayıtları, yalan!

BAŞKAN –  Ne yapalım? Böyle bir usul var mı?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Ama, ben buna rağmen diyorum ki bu grafiklere baktığınız zaman en yüksek madalya sayısı 2012’de. Ama, buna rağmen, Türkiye söz konusu olduğunda, bizim ülkemizin gençleri, bizim değerlerimiz, bizim ciğerparelerimiz söz konusu olduğunda bu kadar madalya sayısını benim başarı olarak addetmem mümkün değil. Söz konusu Türkiye ve Türkiye’nin gençleriyse, Türk gençleriyse olimpiyatta ilk 3’ün içine girmektir bana göre başarı. Bununla tatmin olacak değilim ama rakamları eleştirdiğiniz için de doğrusunu söylemem lazım.

Sayın Altan Tan “Türk sporunun bir master planı var mı, yok mu bilmiyorum, varsa özür dilerim.” dedi.  Evet var, kendisi yok ama master plan var. Bakanlık kurulur kurulmaz spor şûralarını yaptık, gençlik şûralarını yaptık. Ulusal Gençlik ve Spor Politika Belgesi’ni, kanun hükmünde kararname ile Bakanlığa yüklenen görevin zorunlu bir neticesi olarak Bakanlar Kurulu kararıyla yayımladık. Şu an Türk sporunu da gençlik politikalarını da bu belge -bu bir resmî belgedir- doğrultusunda yönetmeye devam ediyoruz.

Sürece katkı sağlayan herkese teşekkür ediyorum, sürece destek veren herkese teşekkür ediyorum. Dopingle mücadelede kararlıyız. Bu kararlılığın neticesini alacağız. 2014 yılı bu işin sıfırlandığı yıl olacak ben buna inanıyorum.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sen kendini başarılı buluyorsan söyleyecek bir şey yok. Bu spora ilk sizin döneminizde siyaset girdi. Kendini başarılı buluyorsan helal olsun sana.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IX.- GENSORU (Devam)

A) Ön Görüşmeler (Devam)

1.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç ve 47 milletvekilinin, Türk sporundaki doping olaylarının engellenmesinde yetersiz kaldığı ve üzerine düşen görevleri yerine getirmediği iddiasıyla Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/29) (Devam)

BAŞKAN – Gençlik ve Spor Bakanı Sayın Suat Kılıç hakkındaki gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bir şeyler söylememiz lazım çünkü yalan söylüyor.

BAŞKAN – Yok, siz söyleyemezsiniz, sizinle alakalı bir konu yok. İlle bir şey söylenecekse size söylenmesi lazım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu Suat yalan söylüyor. Bakın, 2020 Olimpiyatlarını kaybettiysek tek sebebi…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, işleme devam edelim.

BAŞKAN – Ben birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.58
ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 21.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

(11/29) esas numaralı gensoru önergesinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Hükûmet burada.

Gençlik ve Spor Bakanı Sayın Suat Kılıç hakkındaki gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunu oylarınıza sunuyorum: Gensoru önergesinin gündeme alınmasını kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 27 Kasım 2013 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 21.04