DÖNEM: 24 CİLT: 60 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
10’uncu
Birleşim
30 Ekim 2013 Çarşamba
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Denizli Milletvekili Emin
Haluk Ayhan’ın, Denizli ilindeki güvenlik sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- Bingöl Milletvekili İdris
Baluken’in, Şanlıurfa’nın Ceylânpınar ilçesinde sınır kapısına duvar örülmesine
ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Kars Milletvekili Ahmet
Arslan’ın, Kars’ın 93’üncü kurtuluş yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili
Kadir Gökmen Öğüt’ün, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin, Grup Yorum’un Harbiye
Cemil Topuzlu Açık Hava Tiyatrosu’nda yapılması planlanan konserini iptal
etmesine ilişkin açıklaması
2.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcı’nın, Cumhuriyet Bayramı’nı kutladığına ve cumhuriyeti kuran Gazi Mustafa
Kemal Atatürk ve arkadaşlarını saygı, minnet ve rahmetle andığına ilişkin
açıklaması
3.- İzmir Milletvekili Musa
Çam’ın, Cumhuriyet Bayramı’nı kutladığına, İzmir’in Menderes ilçesine bağlı
Yeniköy’de bulunan taş ve mıcır ocaklarına büyük bir çevre kirliliği yarattığı
için ruhsat verilmemesi gerektiğine ilişkin açıklaması
4.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Üsküdar’da bulunan okullardaki ısınma sorununun
halledilmesini, Üsküdar Şemsipaşa’da bulunan Atatürk Anıtı’nın aydınlatılmasını
ve HAVA-İŞ’in THY grevi davasıyla ilgili mahkeme kararının uygulanmasını talep
ettiğine ilişkin açıklaması
5.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri’nin, Artvin ilinin sorunlarına ilişkin açıklaması
6.- Iğdır Milletvekili Sinan
Oğan’ın, Kars’ın 93’üncü kurtuluş yıl dönümüne ve Sultan Abdülmecid tarafından
verilen “gazilik” unvanının Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yeniden
Kars’a verilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması
7.- Kayseri Milletvekili
Yusuf Halaçoğlu’nun, Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın BDP grup önerisi üzerinde
ve Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptıkları
konuşmalardaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
8.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal’ın, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın usul
görüşmesiyle ilgili konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
9.- Aydın Milletvekili Bülent
Tezcan’ın, Hakkâri Milletvekili Adil Zozani’nin CHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
10.- Şırnak Milletvekili
Hasip Kaplan’ın, görüşülmekte olan 492 sıra sayılı Kanun Teklifi ile aynı
konuda kendisinin de bir kanun teklifi bulunduğuna ve bu teklifle ilgili
herhangi bir işlem yapılmadığına ilişkin açıklaması
11.- Şırnak Milletvekili
Hasip Kaplan’ın, Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun 492 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin tümü üzerinde MHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
12.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, Adıyaman Milletvekili Salih Fırat’ın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
13.- Kayseri Milletvekili
Yusuf Halaçoğlu’nun, Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün 492 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
14.- Hakkâri Milletvekili
Adil Zozani’nin, sınır kapılarına duvar örülmesinden vazgeçilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Elâzığ Milletvekili Enver
Erdem ve 19 milletvekilinin, özelleştirme sonrası 4/C kadrolarına atanan
personelin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/747)
2.- Osmaniye Milletvekili
Hasan Hüseyin Türkoğlu ve 20 milletvekilinin, Seyhan Nehri üzerinde kurulan ve
yapımı devam eden HES’lerin insan sağlığı ve çevre üzerindeki etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/748)
3.- Kars Milletvekili Mülkiye
Birtane ve 22 milletvekilinin, kamu ve özel sektöre ait iş yerlerinde meydana
gelen işçi ölümlerinin ve iş sağlığı ve güvenliği alanında yaşanan
eksikliklerin sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/749)
B) Tezkereler
1.- Kamu İktisadi
Teşebbüsleri Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkan vekili,
sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ancak Komisyon Başkanlık Divanının tüm
temsilcilerinin tek bir partiden seçildiğine ve muhalefet partilerini de temsil
edecek üyelerin Komisyon Başkanlık Divanındaki makamlardan birine seçilmesinin
İç Tüzük gereği zorunlu olduğuna ilişkin tezkeresi (3/1324)
2.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir parlamenter
heyetin, Avrupa Parlamentosu (AP) Katılım Öncesi Eylem Birimi tarafından
20/11/2013 tarihinde Strazburg'da düzenlenecek olan “Sosyal ve Sendikal Haklar”
konulu üst düzey çalıştaya katılımına ilişkin tezkeresi (3/1305)
3.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, Avrupa Parlamentosu Aday Ülkeler Eylem Birliği
tarafından 6-7 Kasım 2013 tarihlerinde Belçika’nın başkenti Brüksel’de
düzenlenecek "Balkanlarda Gençlik ve Eğitim" konulu seminere katılım
sağlanmasına ilişkin tezkeresi (3/1306)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun, Şanlıurfa
Milletvekili İbrahim Binici ve arkadaşlarının Suriye krizi ve sığınmacılar
nedeniyle Şanlıurfa’da yaşanmakta olan ekonomik ve sosyal güvenlik sorunlarının
araştırılması amacıyla 1/10/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 30 Ekim 2013
Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı
tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- CHP Grubunun, Manisa
Milletvekili Hasan Ören ve arkadaşlarının kısa dönem askerlik süresinin
düşürülmesinin ülkemize ve Türk Silahlı Kuvvetlerine sağlayacağı yararların ve
kamuoyunun beklentilerinin araştırılması amacıyla 24/10/2013 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin,
Genel Kurulun 30 Ekim 2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
3.- AK PARTİ Grubunun, Genel
Kurulun çalışma saatlerinin ve gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine;
İstanbul Milletvekili Osman Aşkın Bak ve 102 milletvekilinin, Türk sporunda
yaşanan doping vakalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi ve bu
konuda verilmiş diğer Meclis araştırması önergelerinin, Genel Kurulun 5 Kasım
2013 Salı günkü birleşiminde okunmasına ve
görüşmelerinin birleştirilerek aynı günkü birleşiminde yapılmasına;
Genel Kurulun 12, 19 ve 26 Kasım 2013 Salı günkü birleşimlerinde bir saat sözlü
soruların görüşülmesini müteakip diğer denetim konularının görüşülmeyerek
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; 5, 6, 13, 20 ve 27 Kasım
2013 günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine; 490 ve 477 sıra
sayılı kanun tasarılarının İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Bingöl Milletvekili İdris
Baluken’in, Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın BDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında BDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
2.- Van Milletvekili Özdal
Üçer’in, Şanlıurfa Milletvekili Abdulkerim Gök’ün BDP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında BDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
3.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, Şanlıurfa Milletvekili Abdulkerim Gök’ün BDP grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
4.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Doğan Kubat’ın, Hakkâri Milletvekili Adil Zozani’nin usul görüşmesiyle
ilgili konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
5.- İstanbul Milletvekili
Mihrimah Belma Satır’ın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin AK PARTİ grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
6.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın 492 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin tümü üzerinde BDP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında CHP
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
7.- Muş Milletvekili Sırrı
Sakık’ın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
8.- Bingöl Milletvekili İdris
Baluken’in, Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun 492 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin tümü üzerinde MHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında BDP
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
9.- Kayseri Milletvekili
Yusuf Halaçoğlu’nun, Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
10.- Adıyaman Milletvekili
Salih Fırat’ın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin 492 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin tümü üzerindeki soru-cevap işlemi sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
11.- Adıyaman Milletvekili
Salih Fırat’ın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin yaptığı açıklama
sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
12.- Adıyaman Milletvekili
Salih Fırat’ın, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın 492 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin 1’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
13.- Adıyaman Milletvekili
Ahmet Aydın’ın, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın 492 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin 1’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
14.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
15.- Malatya Milletvekili
Veli Ağbaba’nın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
16.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, Hakkâri Milletvekili Adil Zozani’nin 492 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerinde BDP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında
CHP Genel Başkanına ve Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
17.- Hakkâri Milletvekili
Adil Zozani’nin, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
18.- Kayseri Milletvekili
Yusuf Halaçoğlu’nun, Hakkâri Milletvekili Adil Zozani’nin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
19.- Bingöl Milletvekili
İdris Baluken’in, Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün 492 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin 3’üncü maddesi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
IX.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Kamu İktisadi
Teşebbüsleri Komisyonu Geçici Başkanlığının, Genel Kurulun bilgisine sunulan
tezkeresinde belirtilen konuyla ilgili, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığınca bir işlem yapılmasına gerek olup olmadığı hakkında
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Güneydoğu Avrupa Savunma
Bakanları Süreci Çerçevesinde Koordinasyon Komitesi Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/390) (S.
Sayısı: 322)
2.- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
3.- Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları
(1/484) (S. Sayısı: 287)
4.- Nevşehir Milletvekili
Ahmet Erdal Feralan ve Siirt Milletvekili Afif Demirkıran ile 3
Milletvekilinin; Bir Üniversite Adı ile Bir İlçe Adının Değiştirilmesi Hakkında
Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu
(2/1783) (S. Sayısı: 492)
XI.- OYLAMALAR
1.- (S. Sayısı: 322)
Güneydoğu Avrupa Savunma Bakanları Süreci Çerçevesinde Koordinasyon Komitesi
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması
XII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Taksim Gezi Parkı olayları nedeniyle hakkında
soruşturma açılan sağlık personeline ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Mehmet
Müezzinoğlu'nun cevabı (7/26963)
2.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, 2002-2013 yılları arasında KPSS ile işe alınan personele ve atamalar
ile ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı
(7/27273)
3.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, Kütahya’nın Simav ilçesinde Türk TELEKOM’a ait bir binanın satışına
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/29018)
4.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, bir RTÜK çalışanı ile ilgili iddialara ilişkin sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/29242)
5.- İstanbul Milletvekili
Melda Onur’un, Gezi Parkı protestoları sırasında Taksim’de görev yapan
polislerin TRT binasını kullandığı iddialarına ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/29243)
6.- Antalya Milletvekili
Gürkut Acar’ın, RTÜK tarafından bir televizyon kanalına kesilen cezalara
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/29244)
7.- Mersin Milletvekili Vahap
Seçer’in, RTÜK tarafından basın kuruluşlarına verilen cezalara ilişkin sorusu
ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/29245)
8.- Manisa Milletvekili
Sakine Öz’ün, TRT’de yayınlanan bir programa konuk olarak katılan kişinin
programda kullandığı ifadelere ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınç’ın cevabı (7/29246)
9.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri’nin, Türkiye’de yayımlanan günlük ulusal gazetelerin sayısına ilişkin
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/29249)
10.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri’nin, Türkiye’de yayımlanan günlük yerel gazetelerin sayısına
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/29250)
11.- Manisa Milletvekili
Sakine Öz’ün, Manisalı çiftçilerin tarımsal sulama amaçlı elektrik borçlarının
yapılandırılmasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/29297)
12.- Diyarbakır Milletvekili
Nursel Aydoğan’ın, Diyarbakır’ın Dicle ilçesine bağlı bir beldede köylülere ait
araziler üzerinde maden arama çalışmaları yapıldığı iddialarına ilişkin sorusu
ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/29298)
13.- İzmir Milletvekili Aytun
Çıray’ın, elektrik faturalarındaki bazı kalemler ile faturalandırma dönemine ve
elektriğe zam yapıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/29299)
14.- Hakkâri Milletvekili Adil
Zozani’nin, Hakkâri’ye yapılan bir çalışma ziyareti kapsamındaki temaslarına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/29300)
15.- İzmir Milletvekili Aytun
Çıray’ın, illere göre kayıp kaçak oranlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/29301)
16.- İstanbul Milletvekili
Umut Oran’ın, AVM’lerle ilgili kriterlere ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret
Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/29334)
17.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri’nin, cam ve cam ürünleri ithalat ve ihracat miktarlarına ilişkin
sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/29336)
18.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri’nin, kâğıt ve kâğıt ürünleri ithalat ve ihracat miktarlarına
ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/29337)
19.- Kocaeli Milletvekili
Mehmet Hilal Kaplan’ın, TÜPRAŞ’a yönelik başlatılan vergi incelemesine ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/29484)
20.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri’nin, Söke’nin Kemalpaşa mahallesindeki ormanlık alanda çıkan
yangına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/29571)
21.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri’nin, Beykoz Çavuşpaşa’daki ormanlık alanda meydana gelen yangına
ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/29574)
22.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri’nin, Bakanlıkça, karacaların muhafazası ve sayılarının
artırılmasına yönelik çalışmalara ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı
Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/29576)
23.- Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolat’ın, Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesindeki Kalealtı
Sulama Birliğinin sorunlarına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı
Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/29579)
24.- Diyarbakır Milletvekili
Altan Tan’ın, Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde yaşanan su sorununun çözümüne
ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/29581)
25.- İstanbul Milletvekili
Melda Onur’un, gazetecilerin çeşitli sorularına ve tutuklu gazetecilere ilişkin
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/29654)
26.- İstanbul Milletvekili
Süleyman Çelebi’nin, TRT’nin yayın politikasına ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/29655)
27.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, TRT Genel Müdür Yardımcılığına vekâleten atanan
bir kişiye ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
(7/29884)
28.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Kütahya’da bazı vakıf bina ve işyerlerinden yüksek kira bedeli
talep edildiği iddialarına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınç’ın cevabı (7/29885)
29.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, film ve dizilerde oynayacak sanatçıların seçimi
ile ilgili çeşitli iddialara ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınç’ın cevabı (7/29887)
30.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri’nin, Anadolu Ajansı tarafından kullanılmaya başlanan yeni uydu
yayın sistemi ile ilgili harcamalara ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç’ın cevabı (7/29888)
31.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, ABD’li bir yetkilinin Başbakanın bir açıklaması
ile ilgili değerlendirmesinde geçen bir ifadenin AA tarafından sansürlendiği
iddiasına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/29889)
32.- Tekirdağ Milletvekili
Candan Yüceer’in, TRT’de yayınlanan bir dizinin yayından kaldırılmasına ilişkin
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/29890)
33.- İstanbul Milletvekili
Umut Oran’ın, Anadolu Ajansı tarafından servis edilen bir haberin daha sonra
geri çekilmesine ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
(7/29891)
34.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Erzurum, Bayburt ve Gümüşhane’nin alternatif enerji kaynakları
potansiyelinin kullanımına yönelik projeler geliştirilmesine ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/30009)
35.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Adıyaman, Van ve Siirt’in alternatif enerji kaynakları
potansiyelinin kullanımına yönelik projeler geliştirilmesine ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/30010)
36.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Hakkâri, Şırnak ve Muş’un alternatif enerji kaynakları
potansiyelinin kullanımına yönelik projeler geliştirilmesine ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/30011)
37.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Kars, Iğdır ve Ağrı’nın alternatif enerji kaynakları
potansiyelinin kullanımına yönelik projeler geliştirilmesine ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/30013)
38.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Ardahan’ın alternatif enerji kaynakları potansiyelinin
kullanımına yönelik projeler geliştirilmesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/30014)
39.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Bingöl, Batman ve Bitlis’in alternatif enerji kaynakları
potansiyelinin kullanımına yönelik projeler geliştirilmesine ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/30015)
40.- İstanbul Milletvekili
Osman Oktay Ekşi’nin, Ordu’nun Mesudiye ilçesi ve çevresindeki ilçelerin doğal
gaz altyapısının kurulmasına yönelik bir çalışmanın olup olmadığına ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/30016)
41.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Bakanlığın Elazığ, Diyarbakır ve Şanlıurfa’daki birimlerinin
personel ve iş makinesi ihtiyacına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/30017)
42.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Bakanlığın Bingöl, Bitlis ve Batman’daki birimlerinin personel
ve iş makinesi ihtiyacına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’ın cevabı (7/30018)
43.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Bakanlığın Siirt, Adıyaman ve Mardin’deki birimlerinin personel
ve iş makinesi ihtiyacına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’ın cevabı (7/30019)
44.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Bakanlığın Şırnak, Hakkâri ve Muş’taki birimlerinin personel ve
iş makinesi ihtiyacına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/30020)
45.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Bakanlığın Erzurum, Gümüşhane ve Bayburt’taki birimlerinin
personel ve iş makinesi ihtiyacına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/30021)
46.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Bakanlığın Kars, Iğdır ve Ağrı’daki birimlerinin personel ve iş
makinesi ihtiyacına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/30022)
47.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Bakanlığın Ardahan’daki birimlerinin personel ve iş makinesi
ihtiyacına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/30023)
48.- Samsun Milletvekili
Ahmet İhsan Kalkavan’ın, Samsun’da kurulacağı açıklanan nükleer enerji
santraline ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/30024)
49.- Osmaniye Milletvekili
Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, Adana’daki maden sahalarına ve bunların çevreye
zararlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/30026)
50.- Balıkesir Milletvekili
Namık Havutça’nın, MTA çalışmaları nedeniyle Bandırma’ya içme suyu taşıyan
hattın hasar görmesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/30027)
51.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri’nin, Ankara’da doğal gaz bulunmayan ilçelere ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/30029)
52.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, İstanbul ili Ümraniye ilçesindeki bir parkın aydınlatma
sorununa ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/30030)
53.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Kars, Iğdır ve Ağrı’ya yönelik proje ve yatırımlara ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/30032)
54.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Van, Siirt ve Adıyaman’a yönelik proje ve yatırımlara ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/30033)
55.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Elazığ, Diyarbakır ve Şanlıurfa’ya yönelik proje ve yatırımlara
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/30035)
56.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Şırnak, Hakkâri, Muş ve Mardin’e yönelik proje ve yatırımlara
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/30036)
57.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Erzurum, Gümüşhane ve Bayburt’a yönelik proje ve yatırımlara
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/30037)
58.- Ankara Milletvekili
Bülent Kuşoğlu’nun, ATO Meclisine seçilen bir tüzel kişi üye ile ilgili
iddialara ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı
(7/30138)
59.- Çanakkale Milletvekili
Mustafa Serdar Soydan’ın, Gelibolu’da meydana gelen orman yangınının nedeni ile
yangına müdahale biçimine ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlu’nun cevabı (7/30448)
60.- İzmir Milletvekili Aytun
Çıray’ın, ülkemizde meydana gelen orman yangınlarına ilişkin sorusu ve Orman ve
Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/30450)
61.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Bakanlığın Diyarbakır, Elazığ ve Şanlıurfa’daki birimlerinin
personel ve araç-gereç sayısının artırılmasına,
Bakanlığın Adıyaman, Siirt,
Mardin ve Van’daki birimlerinin personel ve araç-gereç sayısının artırılmasına,
Bakanlığın Bingöl, Batman ve
Bitlis’teki birimlerinin personel ve araç-gereç sayısının artırılmasına,
Bakanlığın Şırnak, Hakkâri ve
Muş’taki birimlerinin personel ve araç-gereç sayısının artırılmasına,
Bakanlığın Erzurum, Gümüşhane
ve Bayburt’taki birimlerinin personel ve araç-gereç sayısının artırılmasına,
Bakanlığın Ardahan’daki
birimlerinin personel ve araç-gereç sayısının artırılmasına,
Bakanlığın Kars, Iğdır ve
Ağrı’daki birimlerinin personel ve araç-gereç sayısının artırılmasına,
İlişkin soruları ve Orman ve
Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/30451), (7/30452), (7/30453),
(7/30454), (7/30455), (7/30456), (7/30457)
62.- Ankara Milletvekili Ayşe
Gülsün Bilgehan’ın, orman yangınları sonucunda zarar gören arazi miktarına ve
Bakanlığın envanterindeki yangın söndürme uçaklarına ilişkin sorusu ve Orman ve
Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/30458)
63.- İstanbul Milletvekili
Melda Onur’un, Seyfe Gölü’nün kurumasına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/30459)
64.- Osmaniye Milletvekili
Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, Osmaniye’ye DSİ Şube Müdürlüğü açılmasına ilişkin
sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/30460)
65.- İstanbul Milletvekili
Melda Onur’un, Aras Kuş Cenneti’nin yok olma tehdidi altında bulunmasına
ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/30462)
66.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri’nin, ökse otu ile mücadeleye ilişkin sorusu ve Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/30464)
67.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri’nin, boz yelkovan adlı deniz kuşu türünün korunmasına yönelik
çalışmalara ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı (7/30466)
68.- Manisa Milletvekili
Özgür Özel’in, orman yangınlarına ve söndürme çalışmalarına ilişkin sorusu ve
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/30467)
69.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Hakkâri ve Şanlıurfa’daki doğal sit alanları ile bu alanların
korunması için bütçeden ayrılan paya ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/30468)
70.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Elazığ, Diyarbakır ve Şanlıurfa’ya yönelik proje ve yatırımlara,
Şırnak, Hakkâri, Muş ve
Mardin’e yönelik proje ve yatırımlara,
Van, Siirt ve Adıyaman’a
yönelik proje ve yatırımlara,
Erzurum, Gümüşhane ve
Bayburt’a yönelik proje ve yatırımlara,
Kars, Iğdır ve Ağrı’ya
yönelik proje ve yatırımlara,
İlişkin soruları ve Orman ve
Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/30469), (7/30470), (7/30471),
(7/30472), (7/30473)
71.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Erzurum, Gümüşhane ve Bayburt’taki doğal sit alanları ile bu
alanların korunması için bütçeden ayrılan paya,
Ağrı ve Iğdır’daki doğal sit
alanları ile bu alanların korunması için bütçeden ayrılan paya,
Ardahan’daki doğal sit
alanları ile bu alanların korunması için bütçeden ayrılan paya,
Kars’taki doğal sit alanları
ile bu alanların korunması için bütçeden ayrılan paya,
Bingöl, Bitlis ve Batman’daki
doğal sit alanları ile bu alanların korunması için bütçeden ayrılan paya,
Muş, Şırnak, Adıyaman ve
Siirt’teki doğal sit alanları ile bu alanların korunması için bütçeden ayrılan
paya,
Mardin, Elazığ ve
Diyarbakır’daki doğal sit alanları ile bu alanların korunması için bütçeden
ayrılan paya,
İlişkin soruları ve Orman ve
Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/30474), (7/30475), (7/30476),
(7/30477), (7/30478), (7/30479), (7/30480)
72.- Hatay Milletvekili
Mevlüt Dudu’nun, Hatay’da çıkan orman yangınlarına,
Hatay’da son üç yılda meydana
gelen orman yangınlarına,
İlişkin soruları ve Orman ve
Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/30481), (7/30482)
73.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, orman yangınlarının meydana geldiği alanlarla ilgili bazı
iddialara ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/30484)
74.- Mersin Milletvekili
Ertuğrul Kürkcü’nün, Bakanlığın Akkuyu Nükleer Güç Santrali inşaatı ile ilgili
verdiği izinlere ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı (7/30485)
75.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Türkiye’nin kağıt ürünleri ithalatına ve kağıt
üretimi yapan yerli firmalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Ekonomi Bakanı
Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/30662)
76.- İstanbul Milletvekili
Umut Oran’ın, Lübnan’da kaçırılan Türk pilotlara ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/30757)
77.- Muğla Milletvekili Ömer
Süha Aldan’ın, Suriye ve Mısır’da yaşanan gelişmelerin dış ticaretimize
etkilerine ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı
(7/30898)
78.- Diyarbakır Milletvekili
Altan Tan’ın, Libya’da faaliyette bulunan müteahhitlerin hak edişlerinin
ödenmemesinden kaynaklanan mağduriyetine ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı
Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/30899)
79.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Türkiye’de 2002-2013 yılları arasında yakalanan
kaçak içki miktarına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati
Yazıcı’nın cevabı (7/31010)
80.- Hatay Milletvekili
Mehmet Ali Ediboğlu’nun, Yayladağı Sınır Kapısı’nın kapalı olmasının doğurduğu
mağduriyetlere ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın
cevabı (7/31011)
81.- Diyarbakır Milletvekili
Emine Ayna’nın, Bakanlığınıza bağlı Millî Parklar Genel Müdürlüğü, bölge
müdürlükleri ile il şube müdürlüklerinin kapatılacağı iddialarına ilişkin
sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/31344)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat
14.00’te açılarak beş oturum yaptı.
Malatya Milletvekili Öznur
Çalık, 24 Ekim Birleşmiş Milletler Kuruluş Günü’ne,
Tokat Milletvekili Reşat
Doğru, Tokat ilinin sorunlarına,
İlişkin gündem dışı birer
konuşma yaptılar.
Edirne Milletvekili Kemal
Değirmendereli’nin, ODTÜ’de yaşanan olaylara ilişkin gündem dışı konuşmasına
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ cevap verdi.
İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebi, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın gündem dışı konuşmaya
cevabındaki bazı ifadelerine ilişkin bir açıklamada bulundu.
Tekirdağ Milletvekili Emre
Köprülü, Tekirdağ ilinin bazı köylerinin baraj sulamasından yararlanamadığına
ve bu konudaki mağduriyetlerin giderilmesi gerektiğine,
Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal
Kaplan, Gebze ilçesinde birkaç köyde hazineye ait gayrimenkullerin köyde
oturmayanlar üzerine geçirilerek devletin zarara uğratıldığına,
Tokat Milletvekili Reşat
Doğru, Karayolları Genel Müdürlüğü ile ilgili bakanlığın kara yollarını tekrar
gözden geçirmesi ve trafik kazalarına karşı önlem alması gerektiğine,
İstanbul Milletvekili Kadir
Gökmen Öğüt, özel tiyatrolara destek yardımları için toplanan kurulda Gezi
eylemlerine destek veren tiyatrolara yardım yapılmaması yönünde fikirler ortaya
atıldığı iddiasının doğru olup olmadığını öğrenmek istediğine,
Tunceli Milletvekili Kamer
Genç, haklarında kesin hüküm verilmesine rağmen 2 milletvekilinin hâlâ
hapishanede olmalarının Anayasa’nın 83’üncü maddesine aykırı olduğuna ve
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın gündem dışı konuşmaya cevabındaki bazı
ifadelerine,
İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebi, Âşık Veysel’in doğum yıl dönümüne ve doğumunun 120’nci yılı
olması nedeniyle 2014 yılının “Âşık Veysel yılı” olarak ilan edilmesini
önerdiğine,
Tokat Milletvekili Orhan
Düzgün, “Düzgün” soyadını taşıyan ve dağa çıkıp Türk askerine kurşun sıkan hiç
kimse olmadığına,
Gaziantep Milletvekili Ali
Serindağ, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın gündem dışı konuşmaya cevabındaki
bazı ifadelerine ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanının yeni bir yol yapmak
için mevcut yolları kullanılmaz duruma getirmekten vazgeçmesi gerektiğine,
Adana Milletvekili Ali
Halaman, Suriye ve Irak’la yol, gümrük ve ticari güvenlik sağlanamadığı için
Adana bölgesinde narenciye piyasasının oluşmadığına ve yetkililerin bu konuyla
ilgilenmesi gerektiğine,
İstanbul Milletvekili Ali
Özgündüz, üçüncü köprü bağlantı yolları üzerinde AK PARTİ’ye mensup kaç kişinin
kaç metrekare arsa satın aldığını öğrenmek istediğine,
Bursa Milletvekili İlhan
Demiröz, Bursa’nın bazı köylerinde sağlıklı sulama yapılamaması nedeniyle
domates ve mısır ürünlerinde yeterli verim alınamadığına ve bununla ilgili
sıkıntıların giderilmesi gerektiğine,
İzmir Milletvekili Alaattin
Yüksel, İzmir’de kamu arazilerinin özelleştirilerek satılmasına,
Manisa Milletvekili Özgür
Özel, Gazeteci Sami Menteş’i bir terör örgütüyle ilişkilendirerek isminin
karalandığına ve geleceğiyle oynandığına,
İstanbul Milletvekili Celal
Dinçer, Hükûmet yetkililerinin, Kurban Bayramı’nda ODTÜ arazisinin
yağmalanmasını dinî değerlere saygısızlık olarak görüp görmediğini öğrenmek
istediğine,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Tekirdağ Milletvekili Emre
Köprülü ve 20 milletvekilinin, Ergene Nehri ve Çorlu Deresi’ndeki kirliliğin
insan sağlığı üzerindeki etkilerinin (10/744),
Tokat Milletvekili Reşat
Doğru ve 19 milletvekilinin, TOKİ'nin ülkemizde yapmış olduğu konut projeleri
ile sosyal donatıların yapım ve teslimatı aşamasında yaşanan sıkıntıların
(10/745),
Elâzığ Milletvekili Enver
Erdem ve 19 milletvekilinin, Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı çalışan din
görevlilerinin yetiştirilmesi, refah seviyelerinin arttırılması, sosyal ve
ekonomik şartlarının iyileştirilmesi için yapılması gerekenlerin (10/746),
Araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile 6253 sayılı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanunu’na göre Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 2012 yılı harcamalarına ilişkin dış denetim raporu ile
Sayıştayın 2012 yılı harcamalarına ilişkin dış denetim raporunun Başkanlık
Divanının 3/10/2013 tarihli toplantısında görüşülmüş olan inceleme sonuçlarına,
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu, Avrupa Konseyi
Parlamenter Meclisi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenter
Asamblesi, Akdeniz Parlamenter Asamblesi, Akdeniz İçin Birlik Parlamenter
Asamblesi, Asya Parlamenter Asamblesi, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Parlamenter
Asamblesi, Güneydoğu Avrupa İşbirliği Süreci Parlamenter Asamblesi, İslam
İşbirliği Teşkilatı Parlamento Birliği, Karadeniz Ekonomik İşbirliği
Parlamenter Asamblesi, NATO Parlamenter Asamblesi, Parlamentolar Arası Birlik,
Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesinde Türkiye Büyük Millet
Meclisini temsil edecek grupları oluşturması Başkanlık Divanınca uygun bulunan
üyelerin isimlerine,
İlişkin tezkeresi Genel
Kurulun bilgisine sunuldu.
İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ile Sayıştayın 2012
yılı harcamalarına yönelik Sayıştay dış denetim raporlarına ilişkin bir
açıklamada bulundu.
(10/576, 577, 578) esas
numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının süre uzatımına ilişkin
tezkeresi okundu, daha önce verilen üç aylık çalışma süresini doldurması
nedeniyle İç Tüzük’ün 105’inci maddesine göre Komisyona bir aylık ek süre
verildiği bildirildi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu ve Manisa Milletvekili Recai
Berber'in, 18-20 Kasım 2013 tarihlerinde Karadağ'da düzenlenecek olan
"Sayıştay ve Parlamento İlişkileri" konulu konferansa katılmalarına
ilişkin tezkeresi kabul edildi.
BDP Grubunun, 23/10/2012
tarihinde BDP Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in
23/10/2011 tarihinde meydana gelen Van depreminin ardından Vanlı yurttaşların
yaşadığı olumsuzlukların, Van'a Türkiye'nin diğer yerlerinden yapılan
yardımların akıbetinin araştırılması (1683 sıra no.lu),
CHP Grubunun, 2/10/2013
tarihinde Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş ve arkadaşlarının Çanakkale
Onsekiz Mart Üniversitesinde 2011’de yeni rektör atamasından sonra ortaya
atılan iddiaların araştırılması (1022 sıra no.lu),
Amacıyla Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 24 Ekim 2013
Perşembe günkü (bugün) birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerileri yapılan görüşmelerden
sonra kabul edilmedi.
Hakkâri Milletvekili Adil
Zozani, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can’ın BDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında Barış ve Demokrasi Partisine,
İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebi, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can’ın BDP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna,
Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlu, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can’ın BDP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine,
Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve Kayseri Milletvekili
Yusuf Halaçoğlu’nun sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmaları sırasında AK PARTİ
Grubuna,
Çanakkale Milletvekili Ali
Sarıbaş, Isparta Milletvekili Recep Özel’in CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşması sırasında şahsına,
Sataşmaları nedeniyle birer
konuşma yaptılar.
Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın, Hakkâri Milletvekili Adil Zozani’nin bazı ifadelerine ilişkin bir
açıklamada bulundu.
Genel Kurulu ziyaret eden
Güney Kore Büyükelçisi ve beraberindeki milletvekillerine Başkanlıkça “Hoş
geldiniz.” denildi.
Gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında yer alan ve
görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S.
Sayısı: 156),
2’nci sırasında yer alan ve
görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının (1/484) (S. Sayısı: 287),
Görüşmeleri, komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
3’üncü sırasında yer alan ve
görüşmeleri yarım kalan, Güneydoğu Avrupa Savunma Bakanları Süreci Çerçevesinde
Koordinasyon Komitesi Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/390) (S. Sayısı: 322) 3’üncü
maddesi kabul edildi, tümünün açık oylamasında toplantı yeter sayısı
bulunamadı.
İstanbul Milletvekili Volkan
Bozkır, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in görüşülen kanun tasarısında oyunun
rengini belirtmek üzere yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle
bir konuşma yaptı.
İstanbul Milletvekili Volkan
Bozkır, sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerini düzelttiğine
ilişkin bir konuşma yaptı.
Yapılan açık oylamalar
sonucunda toplantı yeter sayısı bulunmadığından, alınan karar gereğince, 30
Ekim 2013 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere 18.42’de birleşime son
verildi.
Şükran
Güldal MUMCU
Başkan
Vekili
Mine
LÖK BEYAZ İsmail
KAŞDEMİR
Diyarbakır Çanakkale
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II.- GELEN
KÂĞITLAR
No: 14
28 Ekim 2013
Pazartesi
Rapor
1.- Nevşehir Milletvekili Ahmet Erdal Feralan ve Siirt Milletvekili
Afif Demirkıran ile 3 Milletvekilinin; Bir Üniversite Adı ile Bir İlçe Adının
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (2/1783) (S. Sayısı: 492) (Dağıtma tarihi: 28.10.2013)
(GÜNDEME)
No: 15
30 Ekim 2013 Çarşamba
Tasarılar
1.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gambiya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Turizm
Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/852) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 08.10.2013)
2.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Moğolistan Hükümeti Arasında Güvenlik İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/853)
(İçişleri ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 09.10.2013)
3.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kamerun Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Denizcilik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/854) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09.10.2013)
4.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti Arasında Tarım Alanında
Teknik, Bilimsel ve Ekonomik Alanda İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/855) (Tarım, Orman ve Köyişleri ile
Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.10.2013)
5.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Turizm
Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/856) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.10.2013)
Teklifler
1.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç ve 6 Milletvekilinin; Eczacılar ve Eczaneler
Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (1/1796) (Plan ve Bütçe ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.10.2013)
2.-
Kastamonu Milletvekili Emin Çınar ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar
ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/1797) (Adalet; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 09.10.2013)
3.-
Manisa Milletvekili Hasan Ören'in; 1111 Sayılı Askerlik Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1798) (Milli Savunma Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 10.10.2013)
4.- Bursa
Milletvekili Sena Kaleli'nin; Türkiye İş Kurumu Kanunu ve Devlet Memurları
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1799) (Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10.10.2013)
5.-
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri Sinop Milletvekili Engin Altay ve
Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile 31 Milletvekilinin; Milli Eğitim Temel
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/1800) (Milli Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.10.2013)
6.- Hatay
Milletvekili Mehmet Ali Ediboğlu'nun; 14/7/1965 Tarihli ve 657 Sayılı Devlet
Memurları Kanununa Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/1801) (Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 10.10.2013)
7.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Türk Eczacılar Birliği Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1802) (Adalet ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.10.2013)
8.-
Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan'ın; 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu
Hakkında Kanun Değişiklik Teklifi (2/1803) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.10.2013)
9.-
Batman Milletvekili Ayla Akat Ata'nın; 2559 Sayılı Polis Vazife ve Selahiyet
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1804) (İçişleri; İnsan
Haklarını İnceleme ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
11.10.2013)
10.-
İstanbul Milletvekili İhsan Özkes'in; 5393 Sayılı Belediye Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1805) (İçişleri; Milli Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.10.2013)
11.-
Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve Manisa Milletvekili Özgür Özel ile 1
Milletvekilinin; 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 102. Maddesinin 2.
Fıkrasında Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/1806) (Anayasa ile
Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2013)
12.-
İstanbul Milletvekili İhsan Özkes'in; 3194 Sayılı İmar Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1807) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm; İnsan Haklarını İnceleme; Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile
İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2013)
13.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1808) (Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23.10.2013)
14.-
Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt'un; İş Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/1809) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2013)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Elazığ Milletvekili Enver Erdem ve 19 Milletvekilinin, özelleştirme sonrası 4/C
kadrolarına atanan personelin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/747) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.04.2012)
2.-
Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu ve 20 Milletvekilinin, Seyhan
Nehri üzerindeki HES'lerin insan sağlığı ve çevre üzerindeki etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/748) (Başkanlığa geliş tarihi:
11.04.2012)
3.- Kars
Milletvekili Mülkiye Birtane ve 22 Milletvekilinin, iş sağlığı ve güvenliği
alanında yaşanan eksikliklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/749) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.04.2012)
30 Ekim 2013 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 10’uncu Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN – Elektronik cihazla
yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre
vereceğim.
Sayın milletvekillerinin oy
düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde
elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik
personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise
yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz,
Denizli’deki güvenlik sorunları hakkında söz isteyen Denizli Milletvekili Sayın
Emin Haluk Ayhan’a aittir.
Bu arada, değerli
milletvekilleri, salondaki uğultuyu kesebilirsek iyi olacak.
Buyurun Sayın Ayhan. (MHP
sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın, Denizli ilindeki güvenlik
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bugün, Denizli’de güvenlik sorunuyla ilgili gündem dışı söz
aldım. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başbakanın Denizli
ilimizi ziyareti öncesinde İl Emniyet Müdürlüğü tarafından Milliyetçi Hareket
Partisi İl Başkanı ve Kale ilçesinin Milliyetçi Hareket Partili Belediye Başkanımız
aranıyor. Telefon görüşmesinde güvenlik önlemleri kapsamında Sayın Başbakanın
Denizli’ye gelişinin arkadaşlarımızla müzakere edilmek istendiği söyleniyor.
Diğer bir ifadeyle böyle izah edilmiş. MHP’ye yönelik bir tehdit varsa amenna
ama bunların MHP İl Başkanı ve Belediye Başkanını ilgilendiren bir tarafı yok.
MHP’li olmayan başkaları gözaltına alınmış, nedeni ne, bilmem. Hele Kale
Belediye Başkanımızın Tavas ilçesindeki mitinge gitmemesi, aksi hâlde
çıkabilecek olaylardan sorumlu olacağı söylenmiş. Bu ne densizliktir! İçişleri
Bakanlığı Sayın Başbakanı korumaktan âciz midir ki MHP’li Belediye Başkanına
böyle bir ifade kullanılıyor? İftira atılıyor, direkt olarak yüzüne söyleniyor.
Bunu kim, İçişleri Bakanı mı talimat veriyor? “Başbakan gelecek, geldiğinde
size saldırı olacak.” dese anlarım ama Başbakanın gelmesiyle komşu ilçenin
belediye başkanının ne ilgisi, alakası var? Ayrıca, Başbakan Türkiye
Cumhuriyeti’nin Başbakanı, AKP’nin Başbakanı değil. AKP’nin ne kadar sığ
düşünce içinde olduğu buradan anlaşılıyor.
Düşünebiliyor musunuz,
Ankara’da güvenlik bariyerlerini aşarak mitinglerde Başbakanın en yakınına
alınan, “ülkücü ve milliyetçi kardeşlerim” diye Başbakanın içine sığdıramadığı
insanlar vardı. Kimdi onlar? Tespit ettiniz mi? Kimdi bu sahtekârlar? Hâlâ
öğrendiniz mi? İş, Kale Belediye Başkanı olunca hesap sorulmaya kalkılıyor. Bu
olay Valiliğe soruldu mu Bakanlıkça, soruşturuldu mu? Daha önce bu ilçenin
adliyesi kapatıldığında da üzerinde güvenlik açısından helikopter
dolaştırılmıştı. Bu ilçede AKP’li belediye başkanları, olmayan okulun açılımına
“Bizzat katkı sağladık.” diye imzalı açıklamalar yaptılar. Kaleli vatandaşlara
doğruyu da söylemiyorlar. Bu konuda yalan beyandan savcılık soruşturma açtı mı
bilemiyorum. Özel bir kasıt mı var, onu da anlamak istiyorum. Araştırılıp bizim
bilgilendirilmemiz gerekir. “Denizli’de AKP, MHP’yi suça mı bulaştırmak için
uğraşıyor?” diye aklına geliyor insanın. Ankara’da “ülkücü, MHP’li kardeşim”
diyeceksin, kim olduğu belli değil, mitingde Başbakanın dibine kadar sokacaksın,
ha onlar kimlermiş resmî açıklama da yapmayacaksın! Bakın, MHP’li Kale
Belediyesinin borcu yok, “Alacağını ihaleyle git, DMO’dan al.” diyoruz, oradan
alıyor ama buna rağmen engel çıkartılıyor. Öyle bir şey ki AKP’liler bu Kale
ilçesinde bile olmayan okulu yaptırdık diye kâğıt dağıtıyorlar. İsim vermek
istemiyorum ama siyaset bu kadar ucuz olmaz. Yalan yazıp dağıtıyorlar, sonra da
yalana kendileri “İnanmayın.” diyorlar.
Bir diğer olay: Sayın Bakan
burada olsaydı da keşke söyleseydim. Denizli’de her tarafta vatandaşlar neyi
istiyorlar, neyi soruyorlar? “Eğer yasal
uygulama varsa inşaat ruhsatında, yapı kullanım izninde, bu bir şekilde
çözülsün.” diyorlar. Nasıl çözülüyor? Bir sakallı çıkıyor, diyelim ki aşağı
mahalledeki dövizciye biri para yatırıyor veya “çeşitli gelirler” kısmına
yatırılıyor, inşaat ruhsatı veya yapı kullanım izni çözülüyor. Böyle olaylar
hangi illerde var Sayın Bakan burada olsaydı da sorsaydık. Bunlar araştırılıyor
mu? Var mı böyle bir şey? Bunlar nedir, ne değildir sormak lazım.
Ben şunu anlamak istiyorum:
Şayet Başbakan Denizli’ye geldiğinde MHP İl Başkanı ve Belediye Başkanına
denseydi ki: “Sizin güvenliğinizde sıkıntı var, hayati tehlikeniz var.” Bunları
böyle arayıp bir şey diyebilirdiniz. Başbakanın güvenliğini koca Denizli, koca
Türkiye, koca İçişleri Bakanlığı sağlayamıyor mu?
Yüce heyete saygılar
sunuyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Ayhan.
Gündem dışı ikinci söz,
Şanlıurfa’nın Ceylânpınar ilçesinde örülen duvar hakkında söz isteyen Bingöl
Milletvekili Sayın İdris Baluken’e aittir.
Buyurun Sayın Baluken. (BDP
sıralarından alkışlar)
2.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Şanlıurfa’nın Ceylânpınar
ilçesinde sınır kapısına duvar örülmesine ilişkin gündem dışı konuşması
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Rojava sınırlarına yapılan utanç duvarlarıyla ilgili söz almış
bulunmaktayım, heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Uzun bir süredir
Nusaybin-Kamışlı, Serekaniye-Ceylânpınar, Afrin-Kilis ve Şenyurt-Derbesiye
arasına tarihe utanç sayfası olarak geçecek duvarlar inşa edilmektedir.
Türkiye’nin gerek Suriye politikası, gerek Rojava politikasındaki bütün
yanlışları bugüne kadar gün yüzüne çıkmış olmasına rağmen tarihe geçecek yeni
bir yanlışın, yeni bir utanç sayfasının, maalesef, bugünlerde inşa edildiğine
tanıklık ediyoruz.
Her şeyden önce şunu
söyleyeyim: Kürt halkı olarak, Türkiye halkları olarak bu utanç duvarlarının
yapımıyla ilgili süreçleri asla kabul etmeyeceğiz, bu duvarların yapılmasına da
asla müsaade etmeyeceğiz çünkü bizler yüzlerce yıldır halklar arasına, diller
arasına, inançlar arasına örülen utanç duvarlarını yıkmanın mücadelesini
veriyoruz. Şimdi içeride yürüyen süreçle ilgili önemli bir kavşağa gelmişken
hâlâ kendi kafasında bu inkâr duvarlarını yıkamamış olanların, yasakçı
duvarları yıkamamış olanların halklarımız arasına tekrar duvar inşa etmelerine
asla müsaade etmeyeceğiz çünkü kafasında bu inkâr ve yasakçı duvarı taşıyanlar
yüzlerce yıldır bu topraklarda kan akmasına neden olanlardır.
Bizler bu sürecin ruhunu bu
kürsüden de defalarca ifade ettik; tarihî olarak binlerce yıllık bir Türk-Kürt
ittifakının, Türkiye’nin Kürtlerle ittifakının bu çözüm sürecinin ruhu olduğunu
ifade ettik. Şimdi örülmek istenen duvarlar ise binlerce yıl sürecek olan
Türk-Kürt kavgasının, Türkiye-Kürt savaşının zihniyetinin ta kendisidir. O
nedenle bizler böyle bir kavgayı tetikleyecek olan bu duvarlara karşı kendi
tarihî sorumluluğumuzu, barışla ilgili, kardeşlikle ilgili, özgürlükle ilgili
olan bu sorumluluğumuzu yerine getireceğiz.
Bakın, dünyanın neresinde
sınırlar arasında bu duvarlar yapılmışsa, bu utanç duvarları inşa edilmişse
oralar yüzlerce yıl sürecek savaşları beraberinde getirmiştir, yaşamıştır, yine
oralar kan deryasına dönmüştür. En yakın örneği İsrail-Filistin sınırına
yapılan duvarlardır. Yine, Berlin Duvarı’nın taşımış olduğu utancı insanlık
ortadan kaldırmak için yüzlerce yıllık bir mücadeleden sonra büyük bir başarıyı
elde etmiştir. Bu kadar insanlık tarihinde mahkûm edilmiş utanç duvarı pratiği
varken Türkiye’nin Rojava sınırına bu şekilde duvarlar yapmasının hiçbir
izahatı, hiçbir gerekçesi yoktur. İçişleri Bakanının, AKP yetkililerinin bu
duvarlarla ilgili söylemiş olduğu bütün gerekçeler boştur, anlamsızdır. Bu
duvarların tek bir amacı vardır, başta Kürtler olmak üzere bölgede yaşayan
halkları birbirinden ayırmaktır.
Sınırların anlamsızlaştığı,
sınırların kaldırıldığı bir dönemde halklar arasına duvar inşa etmeye
kalkarsanız bunun sonuçlarının çok ağır olacağını biz buradan tekrar vurgulamak
istiyoruz.
O sınırlar ki El Kaide ve El
Nusra çetelerine bugüne kadar yol geçen hanı şeklinde kullandırılmıştır.
Buradan geçen, sınırdan geçen o çeteler Kürtleri orada katledecek, Kürtlerin
canına, malına, namusuna fetva verecek pervasızlıkları göstermişlerdir. Sınırda
bu şekilde yürütülen bir pratik varken şimdi daha tehlikeli bir arayışı, utanç
duvarlarını inşa etmeyi biz hem Türkiye açısından hem bölge barışı açısından
son derece tehlikeli buluyoruz.
Rojava’yla ilgili yapmanız
gereken başından beri şuydu: Rojava’ya uygulanan ablukayı ve ambargoyu
kaldırmaktı. Bugün Afrin’de, Kobani’de, Serekaniye’de bir çocuk mama bulamadığı
için, ilaç bulamadığı için, aşı olmadığı için yaşamını yitiriyorsa bunda Rojava’ya
karşı uygulamış olduğunuz politikaların son derece büyük önemi vardır. Biz,
Sayın Başbakanın Gazze duvarları için söylemiş olduğu “Bu duvarlar ırkçılık
duvarlarıdır, utanç duvarlarıdır.” sözünü size hatırlatıyoruz. Gazze’ye
uygulanan ambargoyla ilgili AKP yetkililerinin, AKP vekillerinin yapmış olduğu
bütün konuşmaları sizlere hatırlatıyorum. Gazze’de ambargoya ayrı, duvara ayrı;
Rojava’da ambargoya ayrı, duvara ayrı yaklaşamazsınız. Eğer bu yaklaşımı ortaya
koyarsanız bütün inandırıcılığınızı yitirirsiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) –
Barış ve Demokrasi Partisi olarak 7 Kasımda Nusaybin’de bu utanç duvarlarına
karşı halkımızla birlikte çok büyük bir kitlesel eylem, etkinlik de ortaya
koyacağız.
Tekrar, bu yanlıştan sizi
vazgeçmeye davet ediyoruz.
Teşekkür ederim. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Baluken.
Gündem dışı üçüncü söz,
Kars’ın Kurtuluş Yıl Dönümü münasebetiyle söz isteyen Kars Milletvekili Sayın
Ahmet Arslan’a aittir.
Buyurun Sayın Arslan. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
3.- Kars Milletvekili Ahmet Arslan’ın, Kars’ın 93’üncü kurtuluş yıl
dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
AHMET ARSLAN (Kars) – Sayın
Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; ben de Kars’ın 93’üncü Kurtuluş Yıl Dönümü
münasebetiyle söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Kars, 30 Ekim 1920’de Kazım
Karabekir komutasında düşmana karşı ilk galibiyetini alıyor ve diğer illere
örnek oluyor Kurtuluş Harbi’nde verdiği kurtuluş mücadelesiyle ve yine Kars,
özellikle geriye dönüp tarihimize baktığımızda, 1064’te Sultan Alparslan
Anadolu’ya girmeden önce Ebul Hasan Harakani Hazretleri isminde muhterem bir
zatın 1000’li yıllarda Anadolu’ya gelmesi ve 1033’te şehit oluncaya kadar
Türklerin Anadolu’da sevgi oluşturması, kabul görmesi anlamında iyi bir altyapı
hazırlıyor. Hâl böyle olunca 1064’te Sultan Alparslan Kars’tan Anadolu’ya
giriyor, 1072’de Menuçehr Camii’ni yapıyor Ani Harabelerinde.
Bütün bunları şunun için
anlatıyorum: Kars, geçmişi anlamında, gerek inanç turizmi anlamında gerek
kültür turizmi anlamında çok sayıda değere sahip. Kağızman’da 10 bin yıllık
kaya resimleri mevcut. Yine Kars, Selçukluların yaptığı, 1153 tarihinde yaptığı
ilk kaleye sahip ve bugün dimdik ayakta duruyor. Belki Kars bir başka anlamda
sembol, 1,5 milyon civarında Türkler Kars’ta şehit vermiş ve yine yakın tarihte
Sarıkamış’ta 90 bin insanımız âdeta gözünü kırpmadan vatanı uğruna, memleketi
uğruna şehit olmaya gitmiş. Ebul Hasan Harakani’den bahsetmişken özellikle onun
şu veciz sözünü söylemeden geçmek doğru olmaz: “Her kim bu kapıya gelirse
ekmeğini ve suyunu verin; adını, dinini sormayın, zira Ulu Allah’ın katında ruh
taşımaya layık olan herkes elbette ki Ebul Hasan’ın sofrasında ekmek yemeğe
layıktır.” Bunu asırlar sonra Mevlâna Celâlettin Rûmi de özellikle “Biz her ne
aldıysak Ebul Hasan Harakani’den aldık.” anlamında ifade etmektedirler.
Tabii ki geliyoruz günümüze.
Günümüzde Kars’ın özellikle gurur duyacağı geçmişine bağlı olarak günümüzde de
birtakım şeyler yapmak lazım. Biz bunun için neler yapıyoruz? Bunun için
bölünmüş yollar yapıyoruz, bunun için hastaneler yapıyoruz, bunun için tarım ve
hayvancılık merkezi olan Kars’ı daha da geliştirmek adına barajlar yapıyoruz
–barajlardan yem bitkiciliğine doğru özellikle dönmek istiyoruz- bunun için
kentsel dönüşüm yapıyoruz, bunun için Kars’a layık, Türkiye’ye layık muhteşem
bir havaalanı terminalini hizmete soktuk, hizmete girdi ve insanımız bugün bunu
görüyor.
Bir başka şey; Kars, sınırı
bekleyen il. Tabii ki sınırı bekleyen il olmak durumundasınız, serhat ili olmak
durumundasınız ama bu özelliğinizden de yararlanmanız lazım. Kars bu
özelliğinden yararlanmak adına büyük bir lojistik merkezi yapıyor ve Türkiye
Cumhuriyeti, Kars’a yakışır, Türkiye’ye yakışır Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu
Projesi’ni gerçekleştiriyor ki Türkiye bölgesinde sınır ili olma özelliğinden
yararlansın. Tabii ki Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu Projesi demir ipek yolunun
önemli bir halkası, Londra’dan Pekin’e demir yolunu kesintisiz hâle getiren bir
proje. Tek başına mı? Hayır, Marmaray Projesi’yle birlikte çok anlamlı ve
Marmaray Projesi asrın projesi, rüya proje. Dün birçok kişinin emeğiyle,
katkısıyla, cumhuriyetin kuruluşunun 90’ıncı yıl dönümünde yani 29 Ekim
1923’ten doksan yıl sonra Türk insanına yakışır bir şekilde rüya bir proje
olarak hizmete girdi. Kimlerin katkısı yok ki? Ecdadın katkısı var; Sultan
Abdülmecit’in 1860’ta yani yüz elli üç yıl önce hayal etmesiyle katkısı var,
Sultan Abdülhamit’in katkısı var. AK PARTİ’den önceki hükûmetlerin hazırlık süreciyle
ilgili katkısı var ama bir gerçek var ki AK PARTİ 2004’ten 2013’e dokuz yılda
rüya olan Marmaray’ı gerçekleştirdi. Sayın Başbakanın ne derece önem verdiği ve
ne kadar katkı koyduğunu o projenin altı yıl başında genel müdürlük yapmış biri
olarak çok iyi biliyorum. Gerçekten gecesini gündüzüne katarak projeyi takip
ettiler. Hükûmetlerimiz destek verdi, Meclis destek verdi. Binali Yıldırım gece gündüz projeyle birlikte
yattı. Tabii ki benimle birlikte birçok mesai arkadaşımız vardı, onlar da bu
projeye çok ciddi emek verdiler ve ne mutlu ki bu proje cumhuriyetin 90’ıncı
kuruluş yıl dönümünde Türkiye Cumhuriyeti’ne, insanımıza ve dünyaya hediye
edildi diyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın
Arslan.
60’ıncı maddeye göre pek kısa
söz taleplerini yerine getireceğim.
Sayın Öğüt…
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, İstanbul Büyükşehir
Belediyesinin, Grup Yorum’un Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava Tiyatrosu’nda
yapılması planlanan konserini iptal etmesine ilişkin açıklaması
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Grup Yorum’un Harbiye Cemil
Topuzlu Açık Hava Tiyatrosu’nda yapılması planlanan konseri üç gün öncesinde
İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından iptal edilmiştir. Grup Yorum’a
gönderilen kararda ise bölücü, yıkıcı faaliyetlerde bulunacağı gerekçe
gösterilmiştir. İBB yetkililerinin bu gerekçeyi hangi kaynağa dayandırdığı bir
yana, bu kararın bütün benzer etkinliklere örnek teşkil etmesi endişesi
taşımaktayız. İktidarın görevi bu tür keyfî uygulamaların önüne geçmektir. Bu
uygulamalar 90’ıncı yılını kutladığımız cumhuriyetimizin AKP elinde ne kadar
demokrat olduğunu göstermektedir. AKP sadece kendisine demokrat olmaya devam
etmektedir. “Yaşasın demokratik Türkiye Cumhuriyeti!” diyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Atıcı…
2.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Cumhuriyet Bayramı’nı
kutladığına ve cumhuriyeti kuran Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarını
saygı, minnet ve rahmetle andığına ilişkin açıklaması
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
halkımızın en büyük ulusal bayramı olan Cumhuriyet Bayramı’nı kutluyorum.
Hepimizin ortak değeri olan cumhuriyetimizi kuran Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve
arkadaşlarını saygı, minnet ve rahmetle anıyorum.
Doksan yıl önce yönünü çağdaş
uygarlığa doğru çeviren Türkiye Cumhuriyeti, bir daha asla karanlığa
götürülemeyecektir. Dini istismar ederek halkın yüce duygularını kullanmaya
kalkanlara, halkımız en güzel cevabı dün sokaklarda vermiştir. Milyonlarca
insan, Türkiye’nin her köşesinde sokaklarda kendi öz bayramını, Cumhuriyet
Bayramı’nı kutlamıştır.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın Çam...
3.- İzmir Milletvekili Musa Çam’ın, Cumhuriyet Bayramı’nı kutladığına,
İzmir’in Menderes ilçesine bağlı Yeniköy’de bulunan taş ve mıcır ocaklarına
büyük bir çevre kirliliği yarattığı için ruhsat verilmemesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
MUSA ÇAM (İzmir) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Tüm yurttaşlarımızın
Cumhuriyet Bayramı’nı bir kez daha kutluyorum.
Sayın Başkan, İzmir’in
Menderes ilçesinde Yeniköy var fakat Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, bu bölgeye
akıl almaz derecede ruhsat vermekte, taş ocakları, mıcır ocaklarına izin
vermektedir. Yeniköy’in hemen dibinde kurulmuş olan bu taş ocakları ve mıcır
ocakları büyük bir çevre kirliliği yaratmaktadır. Her gün sabahlara kadar
çalışmakta, ayrıca 50 ton, 60 ton ağırlığında büyük tır kamyonlarıyla yükleme
yapılmaktadır ve yirmi dört saat çalışmaktadırlar. Buradan Çevre ve Şehircilik
Bakanlığını ve Orman Bakanlığını bir kez daha uyarıyorum. Bu tip meskûn yerlere
ruhsat verilmemesine davet ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Tanal...
4.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Üsküdar’da bulunan
okullardaki ısınma sorununun halledilmesini, Üsküdar Şemsipaşa’da bulunan
Atatürk Anıtı’nın aydınlatılmasını ve HAVA-İŞ’in THY grevi davasıyla ilgili
mahkeme kararının uygulanmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Üsküdar Ticaret Meslek
Lisesi’nde -havaların soğuk olması nedeniyle- kaloriferler uzun süreden beri yanmıyor.
Bu anlamda, Millî Eğitim Bakanlığının, öncelikle, havaların soğuması nedeniyle
Üsküdar ilçesinde bulunan tüm okullardaki kalorifer, akaryakıt sorununu
halletmesini talep ediyorum.
İkinci husus; Üsküdar
ilçemizin Şemsipaşa’da bulunan Atatürk Anıtı geçen seneye kadar aydınlatılırken
şimdi aydınlatılmıyor, karanlıkta bırakılıyor. Bu konunun da bir an önce
hallini talep ediyorum.
Üçüncü sorun; HAVA-İŞ, Türk
Hava Yollarıyla ilgili “yasal bir grev” kararını almıştır ancak yasal grevin
devamı nedeniyle Hava Yolları Anonim Ortaklığı Şirketi grev kırıcılığı
sebebiyle eylem yapmaktadır. Grev kırıcılığının tespiti ve sataşmanın önlenmesi
için dava açmıştır. Hava-İş davayı kazanmıştır ancak mahkeme kararı
uygulanamamaktadır. Bakanlık bu konuda ne tür işlem yapacak? Bu mahkeme
kararına uyulmasını talep ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Yeniçeri…
5.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Artvin ilinin sorunlarına
ilişkin açıklaması
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Artvin ilinin Ardanuç ilçesi
büyük ulaşım sorunları yaşıyor.
Birincisi, Ardanuç ile
Ardahan arasında 1952 yılında başlanan 60 kilometrelik yolun hâlâ 8
kilometresinin tamamlanmamasıdır. 8 kilometresi kalan bu yolun derhâl
tamamlanması gerekiyor.
Yine, Ardanuç ile Olur arası
46 kilometre olan yolun da 13 kilometresi stabilize olarak yapılmış; bunun da
tamamlanması gerekiyor.
Ardanuç-Erzurum bağlantısı
olmadığından halk Erzurum’a Artvin üzerinden gidiyor; bu durum yolu 40
kilometre uzatıyor. Baraj üzerinden yapılacak bir bağlantı vatandaşların bu
sorununu da ortadan kaldıracaktır.
Yusufeli’nin barajla,
Bertalıların HES’lerle, Artvin’in maden, çevre tahribatıyla başı dertte.
Artvin ilinde onkoloji
servisi bulunmayan bir hastane var. Bolca baraj, azca yatırım var.
AKP’nin Artvin’deki
vatandaşlarımızın yalnız oylarıyla değil, sorunlarıyla da ilgilenmeleri
gerektiğini bir kez daha ikaz ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Oğan, buyurun.
6.- Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın, Kars’ın 93’üncü kurtuluş yıl
dönümüne ve Sultan Abdülmecid tarafından verilen “gazilik” unvanının Türkiye
Büyük Millet Meclisi tarafından yeniden Kars’a verilmesini talep ettiğine
ilişkin açıklaması
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Gazi Kars’ımızın düşman
işgalinden kurtuluşunun 93’üncü yıl dönümünü ben de tebrik ediyorum.
Tabii, daha önce Meclisimize
Kars’a 1855 yılında Sultan Abdülmecit tarafından verilen gazilik unvanının
yeniden verilmesi konusunda kanun teklifi sunmuştuk ama AKP Hükûmeti şimdiye
kadar bu konuda bizim kanun teklifimizi değerlendirmeye almadı. Ben buradan
Meclisteki değerli Kars milletvekili arkadaşlarımıza da sesleniyorum. Önümüzde,
7-10 Kasım tarihlerinde Kars, Ardahan, Iğdır Tanıtım Günleri var. Hem
Meclisimizdeki değerli milletvekillerini oraya davet ediyorum hem de bu tarihe
kadar, gelin, bunu hep beraber Meclisten geçirelim ve Kars’ımızın hak ettiği
gazilik unvanını yeniden gazi Kars’ımıza verelim diyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Elâzığ Milletvekili Enver Erdem ve 19 milletvekilinin, özelleştirme
sonrası 4/C kadrolarına atanan personelin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/747)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Özelleştirme sonrası, kamu
kuruluşlarına atanan 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi, 4/C'li olarak
bilinen personellerin karşılaştıkları sorunların araştırılıp gerekli
tedbirlerin alınması amacıyla Anayasa’nın 98. ve İç Tüzük’ün 104-105. maddeleri
gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 02.04.2012
1) Enver
Erdem (Elâzığ)
2) Sinan
Oğan (Iğdır)
3) Mehmet
Şandır (Mersin)
4) Ali
Uzunırmak (Aydın)
5) Alim
Işık (Kütahya)
6) Mehmet
Erdoğan (Muğla)
7) Ali Öz (Mersin)
8) Emin
Çınar (Kastamonu)
9) Mehmet
Günal (Antalya)
10) Hasan
Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
11) Sadir
Durmaz (Yozgat)
12) Mesut
Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
13)
Bülent Belen (Tekirdağ)
14) Lütfü
Türkkan (Kocaeli)
15) Sümer
Oral (Manisa)
16)
Mustafa Kalaycı (Konya)
17)
Necati Özensoy (Bursa)
18) Ahmet
Duran Bulut (Balıkesir)
19) Oktay
Vural (İzmir)
20) Ahmet
Kenan Tanrıkulu (İzmir)
Gerekçe:
Ülkemizde kamu yönetimindeki
çarpıklık, özellikle personel sistemi içinde kendisini göstermektedir. Kamuda
657 sayılı Kanunun 4/A, 4/B, 4/C maddeleri ile kadrolu, sözleşmeli ve geçici
personel çalıştırılmakta; dolayısıyla bu durum, kamuda çok başlı ve karmaşık
bir istihdam yapısını ortaya çıkarmaktadır. Aynı kurum içinde aynı işi yapan
ancak tabi oldukları yasal mevzuatın farklı olması nedeniyle; maaşları,
emeklilik hakları, iş güvenceleri, sosyal ve özlük hakları farklı olan kamu
görevlileri bulunmaktadır.
Kamuda çalışanlar arasında en
kısıtlı haklara sahip olan kesim ise hiç şüphesiz ki; 657 sayılı Kanunun 4/C
maddesi uyarınca çalıştırılan ve sayıları yaklaşık 110 bini bulan geçici
personellerdir. Bu kapsamda çalıştırılan personelin yıllık izin, tayin hakkı,
aile yardımı, fazla mesai ücreti, kıdem ve ihbar tazminatı ve iş güvencesi gibi
hakları bulunmazken; maaşları da son derece düşüktür.
Kaldı ki; 4 Şubat 2010
tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Bakanlar Kurulu kararı
ile 4/C’liler arasında farklı uygulamalara gidilmiş, var olan adaletsizlik daha
da derinleştirilmiştir. İlgili kararla 4/C statüsünde istihdam edilen kamu
görevlerinin bir bölümü için yeni haklar sunulurken, Bakanlar Kurulu kararının
sadece özelleştirme sebebiyle işsiz kalan ve kalacak olan işçilerden 4/C
statüsünde istihdam edilenleri kapsaması büyük bir insan hakkı ihlalini de
ortaya çıkarmıştır.
Haziran 2011'de kamuda
sözleşmeli olarak çalışmakta olan personelin kadroya geçirilmesi sağlanmışken,
4/C'li personelin kapsam dışında tutulması adaletli bir tutum olmamıştır.
Kamuda sözleşmeli olarak çalışan, kamu görevlileri sendikalarına üye olma hakkı
bulunan ve dolayısıyla kamu görevlisi olarak kabul edilmesi gereken 4/C'li
personellerin kadroya geçirilmemiş olmaları bir kez daha mağdur edilmelerine
neden olmuştur.
657 sayılı Kanun’un 4/C
maddesi uyarınca geçici olarak çalıştırılan on binlerce personel ve aileleri,
yapılacak düzenleme ve çıkarılacak Bakanlar Kurulu kararı ile sorunlarının
çözüme kavuşturulmasını umutla beklemektedir.
4/C statüsünde personel
istihdamı sınırlanmalı, asli ve sürekli hizmetlerde bulunan personel kadroya
geçirilmeli, farklı kararlarla, kurumlara özel ödemeler kaldırılarak tüm 4/C'li
personelin maaşları, emsali kadrolu personelin maaşları ile orantılı olarak
belirlenmeli, tüm 4/C'li personelin özlük hakları kurum farkı gözetmeksizin
eşitlenmelidir.
Ayrıca, 4/C personeli de
sosyal yardımlardan faydalandırılmalı, fazla mesai ücreti ödenmeli, bu statüde
istihdam edilen personelin eş durumu dolayısı ile yer değiştirmesi ve askerlik
dönüşü göreve başlaması sağlanmalıdır.
4/C statüsünde istihdam
edilen personel üzerinde yöneticiler ve amirler tarafından oluşturulan keyfî
uygulamalara son verilmeli, görev tanımları, sicil ve taltif uygulamaları gibi
konularda yasal mevzuat çalışmaları yapılmalıdır. 4/C'li personelin kıdem ve
ihbar tazminatları ödenmeli, döner sermayeden faydalandırılmalı ve kadroya
alınmaları sağlanmalıdır.
4/C'li personelin
mağduriyetlerinin giderilmesi ve gerekli iyileştirmelerin yapılması amacıyla,
Anayasa’nın 98’inci ve İç Tüzük’ün 104-105’inci maddeleri gereğince bir Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
2.- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu ve 20 milletvekilinin,
Seyhan Nehri üzerinde kurulan ve yapımı devam eden HES’lerin insan sağlığı ve
çevre üzerindeki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/748)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Adana ili Seyhan Nehri
üzerinde kurulan ve yapımı devam eden HES santrallerinin doğal çevre ve
insanlarımız üzerinde yarattığı tahribatlar ve sosyal etkilerin giderilmesi ve
çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla Anayasa’mızın 98'inci maddesi, İç
Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince ekte sunulan gerekçe çerçevesinde
Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
2) Mehmet Erdoğan (Muğla)
3) Enver Erdem (Elâzığ)
4) Mehmet Şandır (Mersin)
5) Oktay Vural (İzmir)
6) Emin Çınar (Kastamonu)
7) Özcan Yeniçeri (Ankara)
8) Alim Işık (Kütahya)
9) Seyfettin Yılmaz (Adana)
10) Tunca Toskay (Antalya)
11) Sümer Oral (Manisa)
12) Adnan Şefik Çirkin (Hatay)
13) Lütfü Türkkan (Kocaeli)
14) Celal Adan (İstanbul)
15) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
16) Necati Özensoy (Bursa)
17) D. Ali Torlak (İstanbul)
18) Ali Öz (Mersin)
19) Murat Başesgioğlu (İstanbul)
20) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
21) Cemalettin Şimşek (Samsun)
Gerekçe:
Adana ilinin bazı ilçelerinde
su kaynakları üzerinde yapımına devam edilen HES'ler, toprak, su ve orman
varlığımızı telafisi imkânsız tahribatlara maruz bırakmaktadır.
Seyhan Nehri’nin ana
kollarından birisini oluşturan Göksu Irmağı 21/8/2010 tarihinden itibaren nehir
üzerindeki HES'lerden bir veya birkaçında su tutulmaya başlanmasıyla tamamen
kurumuş durumdadır.
Köprü, HES'in bulunduğu
Kozan'ın Ergenuşağı köyünün Kale mevkisinde çok geniş bir alan yerinden 20
metre aşağı düşmüştür. Yine, aynı bölgede Kızlareskisi köyü, Hüsemli yerleşimi
heyelanla yerinden kopmuş durumdadır.
Köprü HES inşaatından çıkan
hafriyatlar Kızlareskisi köyü, Akkoca tepesinin kuzey yönüne, Göksu Irmağı’nın
içine depolanmaktadır. Irmağın götürdükleri hariç, sol sahil boyunca 50x30 metre
çapında, 1.000 metre uzunluğunda nehir içine hafriyat dökülmüş, dökülmeye de
devam etmektedir.
Seyhan Nehri’nde devam eden
HES'ler ve bunlara açılmakta olan yollar nedeniyle Kozan-Gökgözü yolunun
Kösrelik ile Düzyurt arasında kalan 10 kilometrelik kısmında yol
genişletilirken, kontrolsüzce ormanlık alana bırakılan dev kaya blokları,
meyilli arazide dereye veya Seyhan’a inene kadar 2 kilometrelik mesafede yüz
binlerce ağacı kırmış, kalanlar ise aldığı darbelerden dolayı peyderpey
kurumaktadır.
2011 yılı Ekim ayında Kozan
Marangeçili köyünden Soner Demir, Gökdere Irmağı kenarında oğulları ile
çalışırken Feke II HES’ten tamamen kurtulan, nehir yatağına aniden bırakılan su
sebebiyle oğullarını (Nafi Demir 13 yaş, Zafer Demir 18 yaş) kaybetmiştir. Söz
konusu gençlerin cesetleri yirmi dört saat sonra yaklaşık 5 km aşağıda
bulunabilmiştir.
16 Mart 2012 tarihinde
Kulaksız HES inşaatından düşen Şamil Daşçı'nın cesediyle birlikte bugüne kadar
Cuma Ali Değirmenci, Eyüp Altuntaş, Erkan Yiğen, Veli Damaksız, Erdal
Demirelli, Latif Değirmenci, Mehmet Yılmaz, Hasan Bolat, Necmettin Karayiğit,
Selahattin Aral ile birlikte Gökdere HES inşaatı sırasında toplam 13 kurban
verilmiştir.
Çevre ve Orman Bakanlığının
16/6/2009 tarih ve 4368-35498 sayılı raporlarında nehir tipi HES'lerle ilgili
"Özellikle su iletim tünelleri, su iletim kanalları ve cebrî boruların
geçtiği alanlarda yapılan hafriyatların, eğimli arazilerden gelişigüzel
bırakılması nedeniyle orman alanlarında büyük tahribatlar oluşmakta, dere
yatakları doldurularak su akış rejimini ve kalitesini olumsuz yönde
etkilemektedir. Yapılan çalışmalarda gerekli tedbirler alınmadığı için çevre
kirliliği oluşmuş, işletmeye geçmiş tesislerde dere yatağına bırakılacak
biyolojik ihtiyaç suyu yetersiz, balık geçişleri hiç yapılmamış ya da uygun
inşa edilmediği görülmüştür." denilmektedir.
Elektrik İşleri Etüt
İdaresinin 20 yıllık, ATA İnşaatın ise 3 yıllık çalışmaları neticesi “Burada
baraj yapılamaz, aksi hâlde heyelan olur ve sol sahilden 1480 metrelik Henis
Dağı, Karasivri, Yellibelen, Kızıluçuk mevkilerinde ve sağ sahilde ise Karahan
köyü Keçeli yerleşiminde çok açık ve net, çıplak gözle de gözlenebilen,
yüzlerce yıldır devam edegelen hareketlenmeler mevcut. Bu bölgede yapılacak
inşaat faaliyetleri sonucu, adı geçen dağlar Seyhan'ın üzerine iner" diye
iddialar da vardır.
Bölgedeki HES inşaatlarının,
bu bilgiler ışığında Meclis araştırması komisyonu kurularak araştırılması, bu
sorunlara çözüm üretilmesi ve gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir.
3.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 22 milletvekilinin, kamu ve
özel sektöre ait iş yerlerinde meydana gelen işçi ölümlerinin ve iş sağlığı ve
güvenliği alanında yaşanan eksikliklerin sebeplerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/749)
11/4/2012
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Kamu ve özel sektöre ait iş
yerlerinde meydana gelen işçi ölümlerinin bütün sebepleri ile araştırılarak iş
sağlığı ve güvenliği alanında mevcut eksikliklerin giderilmesi için alınacak
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104 ve
105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ve
teklif ederiz.
1) Mülkiye Birtane (Kars)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) Hasip Kaplan (Şırnak)
4) Murat Bozlak (Adana)
5) Sırrı Sakık (Muş)
6) Halil Aksoy (Ağrı)
7) Ayla Akat Ata (Batman)
8) İdris Baluken (Bingöl)
9) Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
10) Emine Ayna (Diyarbakır)
11) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
12) Altan Tan (Diyarbakır)
13) Adil Zozani (Hakkâri)
14) Esat Canan (Hakkâri)
15) Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
16) Sebahat Tuncel (İstanbul)
17) Erol Dora (Mardin)
18) Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
19) Demir Çelik (Muş)
20) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
21) Nazmi Gür (Van)
22) Özdal Üçer (Van)
23) Leyla Zana (Diyarbakır)
Gerekçe:
Türkiye'de, iş yerlerinde
teknik emniyet açısından denetim mekanizmalarının olmaması ya da yetersiz
kalması her yıl yüzlerce çalışanın hayatına mal oluyor. Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığının verilerine göre, Türkiye'de 2002 yılından 2011 yılının
Ekim ayına kadar geçen sürede 706.608 iş kazası meydana gelmiş, 15.961 işçi
sürekli iş göremez hâle gelirken 10.297 işçi de yaşamını yitirmiştir.
Yine, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığının son resmî verilerine göre, Ekim 2011-Aralık 2011 dönemi
itibarı ile meydana gelen iş kazalarında toplam 499 işçi hayatını kaybetmiş ve
18.476 işçi iş kazası sonucu yaralanmıştır. Yine, bu aylar itibarı ile meydana
gelen iş kazası sayısı ise ekim ayında 7.053, kasım ayında 5.596 ve aralık
ayında 6.326 olmak üzere toplamda 18.975'tir.
Ekim 2011-Aralık 2011 dönemi
itibarı ile meydana gelen iş kazası sayısı madencilik ve taş ocakçılığı
alanında faaliyet yürüten kurumlarda toplamda 3.636, imalat alanında ise
8.997'dir.
Hükûmet ciddi bir denetim
mekanizması oluşturmadığı için iş sağlığı ve iş güvenliği hakkında çıkarılan
düzenlemelerin hiçbiri iş yeri sahipleri tarafında dikkate alınmıyor. Oysaki
araştırmalar, uygun politikalarla iş kazalarının önlenebileceğini ortaya
koyuyor. Yatırımcılar kazançlarının tek kuruşunu bile işçi sağlığı ve güvenliği
için ayırmaya yanaşmıyor. İşçi sağlığı ve güvenliği alanındaki denetimsizlik,
yaptırımların yetersizliği, sorumlu ve ilgililerin duyarsızlığı bu kazaların
artmasına sebep oluyor.
Türkiye 2011 Yılı İlerleme
Raporu’nda da iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin çerçeve direktifin henüz ulusal
mevzuata aktarılmadığına dikkat çekilmiş ve bu konuda kayda değer bir ilerleme
sağlanmadığı vurgulanmış. Birçok ölümcül iş kazasının gerçekleştiği KOBİ’lerde
ise mevzuatın uygulanmasının bir sorun olmaya devam ettiği ifade edilmiştir.
Bütün uyarılara ve toplu işçi
ölümlerine rağmen Hükûmetin bu konuda henüz ciddi bir politikası yoktur.
Düzenlemeler yapılsa dahi en büyük sorun uygulamada çıkıyor. Ölümlerden sonra
iş yerlerine kesilen sembolik cezalar sorunları çözmüyor. İş kazası sonucu
yaşanan faciaları önlemek bu konuda ciddi ve kapsamlı bir politika
yürütülmesine bağlıdır. Çünkü kimi araştırmalara göre Türkiye iş kazalarında
dünyada 3’üncü olup, Avrupa'da ise 1’inci sıradadır.
2007-2012 yılları arasında
sadece Tuzla tersanelerinde yaşanan kazalarda 500 işçi hayatını kaybetti.
Meydana gelen iş kazalarının çoğu ağır yaralanma, sakatlanma ve ölümle
sonuçlanıyor. Türkiye'de yaşanan iş kazalarının toplu cinayetlere dönüştüğünü
söylemek yerinde olacak. Zonguldak'ta bir maden ocağında meydana gelen kazada
30 işçi hayatını kaybetti. Bazılarının cesedi daha göçük altından çıkartılmadı.
Davutpaşa'da meydana gelen patlama sonucu 23 işçi, Adana Kozan'da baraj inşaatında
10 işçi, İstanbul Esenyurt AVM inşaatında çıkan yangında 11 işçi hayatını
kaybetti. Daha fazla can kaybı yaşanmadan, işçi sağlığı ve iş güvenliği
kapsamında işçilerin sağlıklı yaşam ortamlarının, sağlık revirlerinin, dinlenme
ve sosyal aktivite salonlarının, ısınma, barınma, giyinme yerlerinin
standartlara bağlanması hususunda gerekli düzenleme yapılmalıdır. Bu nedenle
bir Meclis araştırması açılmasını gerekli görüyoruz.
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Kamu İktisadi Teşebbüsleri
Komisyonu Geçici Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize
sunacağım:
B) Tezkereler
1.- Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu Geçici Başkanlığının,
Komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ancak
Komisyon Başkanlık Divanının tüm temsilcilerinin tek bir partiden seçildiğine
ve muhalefet partilerini de temsil edecek üyelerin Komisyon Başkanlık
Divanındaki makamlardan birine seçilmesinin İç Tüzük gereği zorunlu olduğuna
ilişkin tezkeresi (3/1324)
Sayı: 50152386-146109
Konu: Komisyon Başkanlık
Divanı Seçimi
22/10/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Kamu İktisadi Teşebbüsleri
Komisyonu, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimi için 22/10/2013
Salı günü saat 17.00'de toplanmış ve kullanılan 24 adet oy pusulasının tasnifi
sonucu, aşağıda adları ve soyadları yazılı üyeler karşılarında gösterilen oyu
alarak İç Tüzük’ün 24'üncü maddesi uyarınca başkan, başkan vekili, sözcü ve
kâtip seçilmişlerdir.
Ancak, seçilen Komisyon
Başkanlık Divanının tüm temsilcileri tek bir partiden seçilmiştir.
Anayasa’mızın 95'inci maddesinin 1 ve 2'nci fıkralarına göre "Türkiye
Büyük Millet Meclisi, çalışmalarını, kendi yaptığı İçtüzük hükümlerine göre
yürütür.
İçtüzük hükümleri, siyasî
parti gruplarının, Meclisin bütün faaliyetlerine üye sayısı oranında
katılmalarını sağlayacak yolda düzenlenir. Siyasî parti grupları, en az yirmi
üyeden meydana gelir." denilmektedir. Bu hükme göre, Başkanlık Divanında
her hâlükârda muhalefet partilerini de temsil edecek üyelerin başkan, başkan
vekili veya sözcülük makamlarından birisine seçilmesi zorunludur. Dolayısıyla
tek partiden oluşan Başkanlık Divanının bu çerçevede seçilmesi gerekmektedir.
Saygıyla arz olunur.
Kamer Genç
Tunceli
Kamu
İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu
Geçici
Başkanı
Başkan
: Hasan Fehmi Kinay Kütahya
Milletvekili 20 oy
Başkan Vekili : Ziver
Özdemir Batman Milletvekili
19 oy
Sözcü : Şenol Gürşan Kırklareli
Milletvekili 20 oy
Kâtip : Faruk Septioğlu Elâzığ
Milletvekili 20 oy
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının iki tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet
Meclisinden bir parlamenter heyetin, Avrupa Parlamentosu (AP) Katılım Öncesi
Eylem Birimi tarafından 20/11/2013 tarihinde Strazburg'da düzenlenecek olan
“Sosyal ve Sendikal Haklar” konulu üst düzey çalıştaya katılımına ilişkin
tezkeresi (3/1305)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
Avrupa Parlamentosu (AP)
Katılım Öncesi Eylem Birimi tarafından 20 Kasım 2013 tarihinde Strazburg'da
düzenlenecek olan "Sosyal ve Sendikal Haklar" konulu üst düzey
çalıştaya Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir parlamenter heyetin katılımı
öngörülmektedir.
Söz konusu heyetin Strazburg
ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında Kanun'un 6’ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Cemil
Çiçek
TBMM
Başkanı
BAŞKAN – Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Diğerini okutuyorum:
3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Avrupa Parlamentosu
Aday Ülkeler Eylem Birliği tarafından 6-7 Kasım 2013 tarihlerinde Belçika’nın
başkenti Brüksel’de düzenlenecek "Balkanlarda Gençlik ve Eğitim"
konulu seminere katılım sağlanmasına ilişkin tezkeresi (3/1306)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
Avrupa Parlamentosu Aday
Ülkeler Eylem Birliği tarafından 6-7 Kasım 2013 tarihlerinde Belçika'nın
başkenti Brüksel'de "Balkanlar'da Gençlik ve Eğitim" konulu bir
seminer düzenlenecektir.
Söz konusu seminere katılım
sağlanması hususu, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 9'uncu maddesi
uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN – Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun, Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici ve
arkadaşlarının Suriye krizi ve sığınmacılar nedeniyle Şanlıurfa’da yaşanmakta
olan ekonomik ve sosyal güvenlik sorunlarının araştırılması amacıyla 1/10/2013
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 30 Ekim 2013 Çarşamba günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 30/10/2013
Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisini İç Tüzük’ün 19’uncu
maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
İdris
Baluken
Bingöl
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
1 Ekim 2013 tarihinde
Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici ve arkadaşları tarafından verilen, Suriye
krizi ve sığınmacılar nedeniyle Şanlıurfa'da yaşanmakta olan ekonomik ve sosyal
güvenlik sorunlarının araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine
verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak
üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 30/10/2013 Çarşamba günkü
birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşimde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN- Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk söz, Şanlıurfa Milletvekili Sayın İbrahim
Binici’ye aittir.
Buyurun Sayın Binici. (BDP
sıralarından alkışlar)
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grubumuzun verdiği öneri üzerine söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Suriye’de 2011 yılı Mart ayından bu yana yaşanmakta olan iç savaş, başta
Türkiye olmak üzere, tüm Orta Doğu bölgesini sosyal, siyasal, ekonomik ve en
önemlisi de güvenlik boyutlarıyla etkilemeye devam etmektedir. Hükûmet,
izlediği politikaların bir sonucu olarak aslında, Suriye halklarının, direkt
olarak kendileriyle ilgili olmayan bu kirli ve yakıcı savaşın müdahili hâline
gelmiştir. Girdiği kirli ilişkilerle bir yandan bu yangına benzin dökmeye devam
eden Hükûmet, diğer yandan ise “Yangın var!” diye bağırmakta ve ortalığı
velveleye vermektedir. Girdiği karanlık ilişkileri, bu ilişkilere sağladığı
türlü desteklerle her geçen gün büyümesine katkı verdiği bu krizin giderek
derinleşmesine katkı veren Hükûmet, ortaya çıkan bedelleri de Türkiye ve Suriye
halklarına ödetmektedir.
Değerli milletvekilleri, ateş
en başta düştüğü yeri yakmaktadır. Suriye’de yaşanmakta olan bu savaş nedeniyle
Suriye içerisinde yaklaşık 5 milyon kişi evini terk etmek zorunda kalmıştır. Bu
savaş nedeniyle yarıdan fazlası çocuk yaşta olmak üzere 2 milyonu aşkın kişi,
aralarında Türkiye’nin de olduğu başka ülkelere sığınmak zorunda kalmıştır.
AFAD ve Dışişleri Bakanlığı açıklamaları ışığında, Türkiye’ye sığınan mülteci
sayısının 500 bini aştığı ifade edilmektedir. Aslında, kimi kaynaklarda bu
sayının çok daha fazla olduğu ifade edilmektedir. Türkiye’ye gelen
sığınmacıların 200 bini kamplarda kalırken, geri kalan sığınmacıların nerede ve
nasıl kaldığı sadece yapılan tahminlere dayanmaktadır.
Biliyorsunuz, son dönemde
“utanç duvarı” diye adlandırdığımız, dünyada örnekleriyle mahkûm edilen bu
duvarlar en son Rojava’yla Türkiye arasında örülmektedir. Sayın Başbakan
bahsetmişti, Gazze’dekini “utanç duvarı” diye adlandırmıştı. Peki, soruyorum
Sayın Başbakana: Bu ördüğünüz duvar neyin nesidir? Bu ördüğünüz duvar, utanç
duvarının ta kendisidir.
Dış politikada iflas eden AKP
Hükûmeti, gerçekten, umudunu El Kaide ve El Nusra çetelerine bağlamıştır. El
Kaide ve El Nusra çeteleri… Başta, biliyorsunuz, en büyük örneği Reyhanlı’da
yaşanmıştı. Saldırıyı açık ve net üstlenen El Kaide çetelerine karşı bugüne
kadar susan AKP Hükûmeti, Urfa’da örneği yaşanan haftada 2-3 kişinin ölümüyle
sonuçlanan ve bugüne kadar Akçakale ve Ceylânpınar’da toplam 10 kişinin ölümüne
neden olan bu saldırılar, bugün gerçekten yapılıyorsa bu konuda çıkıp
şapkalarını önlerine koymaları gerekmektedir.
El Nusra ve El Kaide çeteleri
tarafından öldürülen Kürt genci İdris Akgül, Esad güçleri tarafından
öldürülseydi bugün bu Parlamentoda kıyameti koparıyor olacaktınız ama nedense,
öldüren El Kaideciler, ölen de bir Kürt genci olunca suspus oluyorsunuz. İşte,
gerçekliğiniz burada açığa çıkıyor, gerçek politikanız burada açığa çıkıyor.
Şunu açık ve net söylüyoruz:
Orta Doğu yeniden şekillenecektir. Orta Doğu’da bir tarafımızda Rojava Kürtleri
yaşayacaktır, diğer tarafta “Kürdistan” diye adlandırdığımız güney Kürtleri
yani Barzani ve Talabani güçleriyle komşu olmak durumundasınız. Yine
“Rojhılat” dediğimiz İran Kürdistanı’nda
da Kürtlere komşu olmak durumundasınız. O zaman, oturup düşünmemiz lazım,
Kürtlerle iyi diyalog kurmamız lazım. Kürtler hiçbir zaman farklı taleplerde
bulunmamışlardır, sadece demokratik bir cumhuriyet inşasında direngenliklerini
göstermişlerdir. Onun için, AKP Hükûmetini bir daha uyarmak durumundayız. AKP
Hükûmetinin Kürtlere karşı özellikle dış politikalarını gözden geçirmesi
şarttır, elzemdir. Artık nereden bakarsanız 3 tarafımızda komşu olan Kürtlerin,
bu halkların özgür bir Orta Doğu’da yaşamak adına mücadele ettikleri gözden
kaçırılmamalıdır. Evet, Kürt halkı, 4 parçada da özgürlük arayışlarını devam
ettirecektir. Bunu ne AKP engelleyebilecektir ne diğer dış güçler
engelleyebileceklerdir. Orta Doğu’da en büyük irade sahibi olan Kürt halkı ve
Kürt halkının özgürlük arayışçıları devreye girmiştir. Bunu böyle bilmeliler.
Yine, bu konuda, Reyhanlı
saldırısından sonra büyük kayıp Şanlıurfa’da olmuştur. Bu yönüyle bakıldığında,
Reyhanlı saldırısından sonra en büyük kayıp Urfa’da; ölümlerin 5’i
Şanlıurfa’nın Ceylânpınar ilçesinde, 5’i Akçakale’de meydana gelmiş. 2 Ekim
2012’de Akçakale’ye düşen top mermisi nedeniyle 3’ü çocuk 5 kişi, maalesef,
hayatını kaybetti. Yine, geçtiğimiz temmuz ayında Ceylânpınar’da 17 yaşındaki Mahsum Ertuğrul’un göğsüne
isabet eden mermi ölmesine neden olmuştur. 16 Temmuzda Ceylânpınar’da başından
ağır yaralanan Mehmet Gündüz, bir haftalık yaşam savaşına yenik düşerek,
maalesef, hayatını kaybetmiştir. Yine, 28 Temmuzda havan topu, sınırı aşarak
tarladaki iftar sofrasında ezanı bekleyen 44 yaşındaki Şükrü Kahraman’ın
ölümüne neden olmuştur. 4 Ağustosta Ceylânpınar’da bayram alışverişine giden 10
çocuk babası Ramazan Zeybel, 45 yaşında, kalbinden vurularak can vermiştir.
Bildiğiniz üzere, El Kaide’nin kolu olarak nam yapmış olan El Nusra
Cephesi’nin, AKP Hükûmetinin desteğiyle Kürtlere karşı açmış olduğu savaşın
neticesinde daha iki gün önce de Ceylânpınar’da 1 kişi daha hayatını
kaybetmiştir. El Nusra Cephesi’nin Ceylânpınar’a attığı havan topu mermisinin
isabet ettiği düğün evi yas evine dönüşmüştür. 2 çocuk babası İdris Akgül
hayatını kaybetmiş ve 1 kişi de yaralanmıştır. Yine, bu gece Ceylânpınar’a
isabet eden 2 havan topu mermisi nedeniyle Ceylânpınar halkının diken üstünde
olduğu basına yansıyan haberlerdir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İBRAHİM BİNİCİ (Devamla) – Bu
konuda, başta Hükûmet olmak üzere araştırma önergemizin derhâl
değerlendirilerek sonuca götürülmesini istiyorum.
Teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Binici.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu önerisinin aleyhinde ilk söz, Iğdır Milletvekili Sayın Sinan Oğan…
Buyurun Sayın Oğan. (MHP
sıralarından alkışlar)
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin, Şanlıurfa’daki Suriyeli
sığınmacılarla ilgili vermiş olduğu önerge üzerine söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Her şeyden önce şunu ifade
etmek lazım ki bu, bir tek Şanlıurfa’nın sorunu değil, dolayısıyla bu önergeyi
bu anlamda eksik buluyoruz. Türkiye'de Şanlıurfa’da Suriyeli sığınmacı var da
Meclisin hemen 1 kilometre ötesine geçin, Meclisin hemen 1 kilometre uzağında
Suriye’den gelmiş sığınmacı yok mu zannediyorsunuz, Karadeniz Bölgesi’nde yok
mu zannediyorsunuz? Iğdır’da, Kars’ta, Edirne’de, Türkiye'nin her yerinde
Suriyeli sığınmacılar var ve bu meselenin bir tek Şanlıurfa ekseninde
değerlendirilmesinin bu manada yanlış ve eksik olacağı kanaatindeyiz.
Bu konu araştırılmalıdır,
doğrudur, ama Şanlıurfa değil, bütün Türkiye'deki Suriyeli sığınmacı sayısı,
bunların durumu ve bu meselenin nereye kadar gideceğinin mutlaka Meclis
tarafından araştırılması gerekmektedir değerli arkadaşlar. Son dönemlerde
Meclisin pek bu işlerle vakit harcamadığını
biliyoruz. Sayın Başbakan ve kurmuş olduğu özel ekip, Meclisi baypas
ederek her konuda araştırmalarını yapıyor, her konuda -tabiri caizse- kararları
alıyor, Meclisi de bir onay makamına dönüştürüyor. Ama bu yüce Meclisin, dün
90’ıncı yılını kutladığımız cumhuriyetimizin en büyük kazanımı olan yüce
Meclisin bu konuyu araştırması lazım.
Biraz önce konuşmacı şunu
ifade etti, dedi ki: “Orada ölenler, gelen bombayla, seken kurşunla ölenler
Kürt.” Sayın Konuşmacı, Türkiye’deki yaşayanların, dirilerin etnik kökenlerini
ayrıştırdınız, her bir noktada etnik köken vurgusu yaptınız da şimdi de sıra
ölenlerin etnik kökenini mi araştırmaya geldi?
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
“Kürt olunca tepki yok.” dedi, dinlememişsiniz siz.
SİNAN OĞAN (Devamla) – Ölen
benim vatandaşımdır, ölen benim insanımdır, bu ülkenin vatandaşı, Türkiye
Cumhuriyeti’nin vatandaşı ve ölenler Türk’tür, etnik kökeni ne olursa olsun. Bırakın
artık insanların etnik kökenini araştırmayı, bırakın artık insanları etnik
kökenlerine göre sınıflandırmayı. Orada bir sorun varsa, Türkiye
Cumhuriyeti’nin vatandaşı her bir şahsa, her bir milletvekiline düşen,
Türkiye’nin sorunlarını, Türkiye Cumhuriyeti’nin yaşayanlarının ve
ölenlerinin sorunlarını araştırmaktır.
Ölüler üzerinden etnik siyaset yapmayı artık bırakmak lazım.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye’nin ciddi bir mülteci sorunu var. Aynı zamanda Türkiye’nin ciddi bir
güvenlik sorunu var demektir. Biz Osmanlının torunlarıyız, Osmanlının
mirasçısıyız, bununla da övünüyoruz. Hem inancımız gereği hem millî
değerlerimiz gereği, kapımıza gelen zor durumdaki insanlara, kökeni ne olursa
olsun, ülkesi, milliyeti, dini, inancı ne olursa olsun sahip çıkmak durumundayız. Ancak, bizim
de bunu bir kontrol içerisinde ve imkânlarımız ölçüsünde yapmamız gerekir.
Suriye’yi karıştıranlar bellidir. Suriye’de bugünkü durumun müsebbipleri ortada
iken hepsi bir kenara çekilmiş, Türkiye’de Sayın Davutoğlu’nun, Sayın Dışişleri
Bakanının hayali peşinde koşan, ortalığı kan gölüne çevirmiş, yanı başımızda
bir dünya var ve bunun sıkıntısını maalesef ki bizim insanlarımız çekiyor.
Oradan kurşunlar sekiyor, benim insanım ölüyor. Oradan atılan füzelerle,
bombalarla, roketlerle benim insanım ölüyor ve benim insanım kıt kanaat geçinir
iken, oradan gelen misafirlerimizi, oradan gelen mültecileri ağırlamak
durumunda kaldığımız için Türkiye’nin kıt kaynaklarını daha fazla bölüşmek
durumunda kalıyoruz. Elbette bölüşeceğiz ama bir taraftan oradaki yangına su
ile değil benzinle giden bir hükûmet varken, öte taraftan oradan daha fazla
mülteci gelmesi, daha fazla sığınmacı gelmesi zaten beklenebilir bir durum.
Dünyada herkes barıştan konuşurken, Suriye meselesinin barış yoluyla çözülmesinden
konuşurken hâlâ siz “Girelim, yetmiş dokuz gün orayı bombalayalım, daha fazla
kan aksın, daha fazla gözyaşı ve daha fazla mülteci gelsin.”in peşindesiniz.
Sizin bu saldırgan, sizin bu savaş çığırtkanlığı yapan politikanızı sizin
müttefikleriniz bile desteklemiyor artık. Ne Almanya’sı, Fransa’sı,
İngiltere’si ne Amerika’sı ve hatta ne de “one minute”ten sonra ticaret oranını
yüzde 40’a çıkardığınız gizli dostunuz İsrail dahi desteklemiyor.
Ortada yanlış bir durum var
arkadaşlar. Suriye’deki savaş sizin öngördüğünüz gibi, sizin hayal ettiğiniz
gibi, bir günde, bir haftada, üç haftada, üç ayda bitecek bir savaş değil. Bu
savaş kangrene dönüşmek üzere ve bu kangren en fazla Türkiye’yi etkileyecektir;
seken kurşunlarla etkileyecektir, kesilen ticaretle etkileyecektir, Türk
insanının ölmesiyle etkileyecektir ve gelen mülteci akınıyla etkileyecektir. Bu
sebeple iki senedir Dışişleri Komisyonu üyesi olarak Sayın Davutoğlu’na çağrıda
bulunuyoruz, “Sayın Davutoğlu, zahmet buyurup, bir zahmet gelin. Meclise bilgi
vermiyorsunuz, hiç olmazsa ihtisas komisyonuna bilgi verin, Dışişleri
Komisyonuna bilgi verin.” diyoruz, hâlâ gelebilmiş değil Sayın Davutoğlu.
Meclise bilgi vermiyorsunuz, Dışişleri Komisyonuna bilgi vermiyorsunuz, bu
millete bilgi vermiyorsunuz -biraz sonra televizyonları da, Meclis yayınını
keseceksiniz- peki, ne olupbittiğini vatandaş nereden öğrenecek? Vatandaşın
bilgi edinme hakkı… Gelip Ankara’nın göbeğinde kapısını alıp götürmeye çalışan
Suriyeli meselesinin ne olacağını vatandaş bilmek durumunda değil mi? Ekmeğini
paylaştığı Suriyeli mülteci sorununun ne olacağını vatandaş bilme hakkına sahip
değil mi değerli arkadaşlar? Neyi gizliyorsunuz vatandaştan? Gelin, Suriyeli
mülteci sorununu, bir bütün olarak aslında mülteci sorununu değerlendirelim.
Dünyada en çok mültecinin
yaşadığı ülke hâline geldik. Sadece Suriyeli mi? Afganlısı da geliyor, İranlısı
da geliyor, Ermenistanlısı da, herkes Türkiye’de. Bir tarafta kaçak işçilerle
Türkiye’nin dört bir tarafı işgal edilmiş, diğer taraftan mültecilerle. Nereye
kadar gidecek? Bu memlekette işsizlik yok mu? Bu memlekette işsizlik var ama bu
memlekette Afrika’dan gelip kaçak çalışan insan da dolu, bir dolu. Bunun bir
zapturapt altına alınması sizin göreviniz değil mi arkadaşlar, Hükûmet olarak
sizin Türkiye’deki kaçak işçileri zapturapt altına almak göreviniz yok mu?
Sizin Türkiye’de 1 milyona yaklaşan mülteci sorununu, nereden gelip nereye
gittiğini, bunun kademelerini, bunun ne olacağını, buna ne kadar daha kaynak
harcamaya devam edeceğimizi planlamanız gerekmiyor mu? Gerekiyor, bu sizin
göreviniz ama görevinizi yapmıyorsunuz arkadaşlar. Siz yapmadığınız için
gazetelerde iddialar ortalıkta dolaşıyor. Suudilerin Reyhanlı’da hastane açtığı
ve Suriyeli Özgür Suriye Ordusunun yaralılarının Türkiye’deki başka ülkelerin kaçak
açmış olduğu hastanelerde tedavi gördüğü söyleniyor. Elbette, ne olursa olsun,
yaşlı, hasta, yaralı insanlar tedavi edilmeli ama Türkiye’nin bunu biliyor
olması lazım. Türkiye’de eğer birileri gelip hastane açıyor, birileri gelip
oradan tedavi ettirdiği askerleri tekrar oraya savaşmaya gönderiyorsa,
affedersiniz, siz bostan korkuluğu musunuz? Bu memleket teröristlerin yolgeçen
hanı olmuş; bu memlekette birileri gelmiş hastane açıyor, tedavi ediyor oradan
gelen savaşanları, geri gönderiyor; mülteciler Türkiye’nin dört bir yanını
sarmış; fuhuş almış başını gidiyor, Suriyeli genç kızlar fuhuş bataklığına
saplanmış durumda; hırsızlık, dilencilik almış başını gidiyor. E, siz ne iş
yapıyorsunuz? Bunu zapturapt altına almak lazım değerli arkadaşlar. Bu, bir siyaset
malzemesi, siyaset konusu değil; bu, memleketin meselesi ve memleketin
meselesinin konuşulacağı yer gizli karanlık odalar değil, Türkiye Büyük Millet
Meclisidir. Siz de bir bütün olarak -böyle sadece bir ili değil, bir bütün
olarak- gelin, bu meseleyi Mecliste, yüce Mecliste konuşalım diyor, saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Oğan.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Sayın Başkan, sayın hatip konuşması sırasında, grubumuzu kastederek, ölen
vatandaşların etnik kimliği üzerinden siyaset yaptığımızı ifade etti.
Sataşmadan dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Iğdır Milletvekili Sinan
Oğan’ın BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında BDP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Demin burada konuşma yapan
sayın hatip grubumuzu ölümler üzerinde de etnik bir tavır ortaya koymakla
suçladı. Bunun doğru olmadığını, bir kere, açık ve net olarak ifade edelim.
Konuşmacı arkadaşımız, grubumuz adına konuşan arkadaşımız şunu söyledi: “Ölen
ve öldürenin kimliğine bakarak siyasal tavır ortaya koyan bir hükûmet pratiği
ile karşı karşıyayız.” dedi. Öldüren Esad olunca kıyamet kopuyor, öldüren El
Nusra olunca tepki ortaya konmuyor; ölen Kürt olunca herhangi bir tepki ortaya
konmuyor, ölen farklı etnik kökenden bir vatandaş olunca, Türkiye vatandaşı
olunca Hükûmet kıyamet koparıyor. Böyle değil mi, yani gerçeği de bu değil mi?
Şimdi, Hükûmetin bu
Ceylânpınar’da yaşamını yitiren vatandaşımızla ilgili tek bir açıklaması oldu
mu? Niye kıyamet kopmuyor? Niye Hükûmet bu konuyla ilgili angajman
kurallarından, yapılması gerekenlerden, bilmem, hedeflerin ateş altına
alınmasından bahsetmiyor? Yani, tavır bu olunca, doğal olarak, ölenin ve
öldürenin kimliğine bakarak siyasal tavır belirleyen bir hükûmet eleştirisini
yaparız.
Biz, yaşayanlar için de etnik
kimlik üzerinden siyaset yapan bir parti değiliz. Bu ülkedeki bütün
ezilenlerin, Kürtlerin, Alevilerin, Süryanilerin, gayrimüslimlerin, Lazların,
Çerkezlerin, ayrımcılığa, ötekileştirmeye tabi tutulan bütün kesimlerin
siyasetini yürütüyoruz. Ama, ısrarla siz Kürt dilini, Kürt kimliğini, Kürt
tarihini inkâr edecek, asimilasyonu getirecek politikaları getirirseniz, burada
tabii ki Kürt halkının haklarını savunan konuşmalarımızla karşılaşırsınız.
Kürtlerin bugüne kadarki inkâr, imha ve asimilasyon sürecini yaratan,
tekleştirme zihniyetini ortaya koyanların buradan gelip partimizi etnik siyaset
yapmakla suçlamasını da hiçbir şekilde kabul etmiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) – Biz
tüm Türkiye halklarının barış ve özgürlük mücadelesini yürütmeye devam
edeceğiz.
Teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu önerisini…
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Bir açıklama yapmak istiyorum az önceki konuşmayla ilgili.
BAŞKAN – Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
7.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, Iğdır Milletvekili Sinan
Oğan’ın BDP grup önerisi üzerinde ve Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in
sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmalardaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az önceki konuşmada dikkatinizi çekmek istediğimiz şey şu: Orada, Türk veya
Kürt, kim ölüyorsa bunun hepsi Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşıdır ve hepsi
insandır. Dolayısıyla, orada ayrım yapmadan konuşulması gerektiğini biz dile
getirdik. Yani “El Nusra Kürtleri öldürüyor.” denmesi Suriye’de meydana gelen
olaylarla alakalıdır ama Ceylânpınar’da kimin Kürt, kimin Türk olduğunu kim,
nasıl takdir ediyor? Orada bir sürü de Türk asıllı kişi hayatını kaybetti.
Dolayısıyla, biz, orada, Kürtlerin veya Türklerin değil, Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarının hayatını kaybettiğinin -gelen top atışlarıyla veya kurşunlarla,
seken kurşunlarla- dile getirilmesini isterdik.
Dolayısıyla, eğer “Kürt’ü,
Türk’ü, Laz’ı, Çerkez’i…” diye başlarsanız o ülkede birlik ve beraberliği
sağlayamazsınız ve siyasi parti olarak da bir bütün olarak Türk milletini ele
alamazsınız. Bu, Türkiye Cumhuriyeti’nin insanlarını birbirinden ayırmak
demektir. Kim olursa olsun, orada hayatını kaybeden bütün insanlarımız bizim
insanlarımızdır. Orada hayatını kaybeden her kim ise, hangi etnik gruba
tabiyse, kim olursa olsun, bizim insanlarımızdır. Bunun ayrımını bu şekilde
yapmak, maalesef, hem siyasi partiler için yanlıştır hem de Türkiye Cumhuriyeti
devletinin birlik ve beraberliği açısından yanlıştır; bunu dile getirmek
istedik. Dolayısıyla, burada kimin öldüğüne bakarak değil, orada bizim
vatandaşlarımızın öldüğüne bakarak değerlendirme yapmak gerektiğini söyledik.
Durum bundan ibarettir.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, efendim, biraz önce, ilk sunuşta okuduğunuz “KİT Komisyonu Geçiçi
Başkanlık Divanı” sıfatıyla bildirdiğim bir yazı var.
BAŞKAN – Evet.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi,
orada “Bu Mecliste sanki bir tek parti varmış gibi komisyonların başkanlık
divanı oluşturuluyor.” şeklinde bir ikazım vardı. Geçen hafta getirip bunu
okumadı Meclis Başkanı nedense ama Anayasa’nın 95’inci maddesi çok açık, diyor
ki: “Türkiye Büyük Millet Meclisindeki partiler, bütün Türkiye Büyük Millet
Meclisi faaliyetlerine güçleri oranında katılırlar.”
Şimdi, bütün komisyonlarda
seçim yapılıyor, başkan AKP’li, başkan vekili AKP’li, sözcü AKP’li, kâtip
AKP’li. Böyle bir komisyon başkanlık divanı olamaz, Anayasa’nın 95’inci
maddesine aykırıdır. Bu konuyu yazımda belirttim ama ben o sırada yoktum siz
orada okurken. Bu konuda lütfen bir…
BAŞKAN – Tümden okuduk
yazıyı.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Okudunuz ama bu konuda da isterseniz…
BAŞKAN – Yani Genel Kurulun
bilgisine, yazınızı hiç atlamadan okuduk.
KAMER GENÇ (Tunceli) – …bir
usul tartışmasını açalım. Yani bir usul tartışmasını açalım çünkü onlar da…
BAŞKAN – Ben usul tartışması
açarım da isterseniz şu Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun önerisini
bitirelim…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Peki
efendim.
Hayır, yani ben burada
değildim, onun için şey ettim. Neyse, sağ olun.
BAŞKAN – Tamam, neyse.
Evet, bitireyim şunu.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- BDP Grubunun, Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici ve
arkadaşlarının Suriye krizi ve sığınmacılar nedeniyle Şanlıurfa’da yaşanmakta
olan ekonomik ve sosyal güvenlik sorunlarının araştırılması amacıyla 1/10/2013
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 30 Ekim 2013 Çarşamba günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu önerisinin lehinde Hatay Milletvekili Sayın Mevlüt Dudu.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEVLÜT DUDU (Hatay) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetimizin Suriye ile ilgili uyguladığı
yanlış politikanın elbette farklı etkileri var; sosyal ve ekonomik etkileri
var, insani anlamda etkileri var. Suriye’de ölen yüz binlerce insan, Türkiye’de
patlayan bombalar, yaşamını yitiren vatandaşlarımız ve elbette ki Suriyeli
mülteciler sorunu. Bu önerinin, gündemdeki bu önerinin, BDP tarafından
getirilen önerinin, ben, bütün illerimiz için, ülkemizin tamamı için gündeme
alınmasını daha uygun bulduğumu ifade etmek istiyorum.
Suriye’deki kardeş kavgasına,
komşudaki yangına körükle, benzinle gitmenin sonucu olarak, tabii ki
Türkiye’nin ulusal güvenliğiyle ilgili de ülkemiz ciddi sıkıntılar yaşıyor.
Ancak, yine son günlerde gündemde olan bir konu, Rojava’da örülen duvar. Ben
şunu açıkça ifade etmek istiyorum: Dünyadaki duvarların yıkılmasının üzerinden
çeyrek yüzyılı aşkın bir zaman geçmiş iken, bu çağda böylesine çağ dışı bir
uygulamaya imza atılmasını bu kürsüden kınıyorum. Bu duvar Kürtlerin kalbine
örülen bir duvardır, bu duvar AKP’nin faşist ve ırkçı anlayışının çok açık bir
tezahürüdür.
Değerli milletvekilleri,
Suriyeli mülteciler sorununu daha iyi anlayabilmek için Arap Baharı
kandırmacasını iyi bilmek gerekiyor. Sadece uluslararası çıkar odaklarının
faydalarını güden Arap Baharı oyunu içerisinde Türkiye’ye biçilen rolü iyi
bilmemiz gerekiyor. Ben bunu Sayın Başbakanın ve Dışişleri Bakanının çok iyi
bildiğinden eminim. Bizim olmayan, bizi hiç ilgilendirmeyen Arap Baharı oyunu
nedeniyle Müslüman ülkelerin hemen tamamında taraf olduk, daha doğrusu oldunuz;
kardeş kavgalarında taraf oldunuz, Suriye’nin kendi iç meselesinde taraf
oldunuz. Dünyanın dört bir yanından, ciğer söken, kafa kesen teröristlerin
ellerine silah verip Suriye’ye gitmelerine önayak oldunuz. Hatay’ı, Apaydın
Kampı’nı, bu ne olduğu, kim olduğu bilinmeyen canilere karargâh yaptınız.
Başta Hatay, tüm bir Suriye
sınırı terör yuvası oldu. Hatay âdeta patlayıcı deposuna dönüştü. Bu oyunun
altında kalan, ezilen Suriyeli kardeşlerimiz, ayrıca Cilvegözü’nde, Reyhanlı’da
patlayan bombalar ve ölen vatandaşlarımız, Ceylânpınar ve Akçakale’de
Suriye’den gelen mermilerle ölen vatandaşlarımız, son olarak da sınırlarımızda
besleyip büyüttüğünüz terör gruplarının açtığı ateş sonucunda şehit olan
askerlerimiz; diğer tarafta, ekonomik ve sosyal olarak sıkıntılara sokulan,
başta Hatay olmak üzere sınır illerimizde yaşayan vatandaşlarımız ve tüm
dünyada yalnız kalan bir Türkiye. Tam bir fiyasko. “Stratejik derinlik” olarak
isimlendirilen ancak gerek içeride gerekse dışarıda doğurduğu sonuçlar
itibarıyla tam bir stratejik rezilliğe dönüşen bir dış politika.
“En fazla 100 bin mülteci
kabul edeceğiz.” dediniz; bugün sayısını ne siz ne de biz biliyoruz ama 500
binin üzerinde olduğu tahmin ediliyor. Başta Hatay olmak üzere sınır
illerimizin tamamı, sokaklarda dilencilik yapan ve sefalet içinde yaşayan
Suriyelilerle dolu.
Değerli milletvekilleri, bu
topraklarda yaşayan insanlar, tarih boyunca, zor durumdaki insanlara,
mazlumlara hep kucak açtılar, şefkat gösterdiler. Bu dün böyleydi, bugün böyle,
yarın da böyle olacak. O insanların barınma ve iaşe gibi en temel ihtiyaçları elbette
karşılanmak zorunda. Vatanından koparılan o Suriyeli çocukların eğitim
ihtiyaçlarının da karşılanması gerekir. Ama, tüm bunlar Türkiye Cumhuriyeti’nin
ciddiyetine ve vakarına yakışır şekilde yapılmalıdır, devletimizin yasaları
hiçe sayılmadan yapılmalıdır ve en önemlisi, bizzat devlet eliyle yapılmalıdır,
ne idiği belirsiz kişilerce değil.
Bir buçuk ay kadar önce bir
Reyhanlı ziyaretimde bir tabelaya rastladım, Reyhanlı Kaymakamlığının
–dikkatinizi çekiyorum- ve İlçe Millî Eğitim Müdürlüğünün tam karşısında.
Tabelanın bir köşesinde Türk Bayrağı, bir köşesinde ÖSO’yu simgeleyen bayrak ve
üzerinde “Züheriye Okul Lisesi” yazıyor. Bu gözlemi kamuoyuyla paylaştım. “Bu
okul Türkiye Cumhuriyeti yasalarına uygun olarak mı kurulmuştur?” diye sordum.
Ertesi gün Valilik ve Millî Eğitim Müdürlüğünden art arda açıklamalar geldi:
“Kayıtlarımızda böyle bir okul yoktur. Bizden izin alınmamıştır. Haberimiz
yoktur.” dediler. Tekrar ediyorum, Kaymakamlığın tam karşısında bu okul. Böyle
bir aymazlık olabilir mi değerli milletvekilleri? Daha önce bu kürsüden
fotoğraflarını da paylaşmıştım.
Yine, bir Altınözü
ziyaretimde, bir beldemizde ölüme terk edilen, hastaneden atılan Suriyelilerle
karşılaştım. Şimdi, buradan Başbakana ve Dışişleri Bakanına soruyorum:
Ülkemizde kaç Suriyeli mülteci var? Bu mültecilere ne kadar para harcandı?
Özellikle Hatay’da ve Türkiye'nin diğer şehirlerinde kırmızı ışıkta görmeye
alıştığımız Suriyeli dilenci çocukların toplam sayısı kaçtır? Her sokakta
gördüğümüz Suriyeli dilenci kadınların sayısı kaçtır? Özellikle Hatay’da artan
hırsızlık ve fuhuş olaylarının nedenleri nelerdir? Hatay’da hemen her iş
yerinde görmeye alıştığımız kaç Suriyeli ülkemizde kayıt dışı ve kölelik
ücretiyle çalıştırılmaktadır? Bu durum kaç vatandaşımızı işsiz bırakmıştır? Suriyeli
mülteciler sayesinde yeniden ortaya çıkan kızamık ve çiçek gibi salgın
hastalıklar nasıl önlenecektir? Karbeyaz beldesinde, bizzat şahit olduğum,
ölüme terk edilmiş kaç Suriyeli vardır? Suriye olayının ülkemize ekonomik
maliyeti ne kadardır ve nasıl telafi edilecektir? Reyhanlı’da, Cilvegözü’nde
bombalarla; Suriye’de, Ceylânpınar’da kurşunlarla öldürülen insanların hesabını
kim verecektir? Reyhanlı’da, bizzat şahit olduğum, Züheriye gibi Türkiye’de kaç
okul vardır? Hatay’ın sınırları ve Hatay ne zaman normale dönecektir? Bu
soruları soruyorum ama ne yazık ki yanıt veremeyeceğinizi de biliyorum çünkü
Sayın Dışişleri Bakanının derinliği, bugüne kadarki gelişmeleri kavrayamadığı
gibi, bundan sonraki aşamaları da kavramaktan uzaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sadece bunlar değil, işte bugün, buradan söylüyorum: Suriyeli
mülteciler adına önüne gelen yardım topluyor. Özellikle “İHH” isimli bir
kuruluşa Hükûmet tarafından sınırsız olanak sağlanıyor. Değerli arkadaşlarım,
Karaman’ın koyunu, sonra çıkar oyunu. Birkaç yıl sonra ortaya çıkacak yeni
Deniz Fenerlerini bugün, buradan sizlere ve tüm Türkiye’ye müjdeliyorum.
Ben buradan Hükûmete bir kez
daha seslenmek istiyorum: Barıştan yana olun, kardeş kavgasında bir tarafın
eline silah vermekten vazgeçin. Bu insanların eğitimlerini ve diğer tüm insani
ihtiyaçlarını ne olduğu bilinmeyen kişilerin eline bırakmayın. Gerçek mazlumlara
kapıları açın; ideolojik, radikal İslam savaşçılarına kapıları kapatın.
Saygılar sunuyorum. (CHP ve
BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Dudu.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu önerisinin aleyhinde son söz Şanlıurfa Milletvekili Sayın Abdulkerim
Gök’e aittir.
Buyurunuz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ABDULKERİM GÖK (Şanlıurfa) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin Meclis
araştırması önergesi aleyhinde AK PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Burada, benden önceki hatip
arkadaşlarım, meslektaşlarım birçok konuyu dile getirdiler. Ancak, sözlerimin
başında, öncelikle, gerek Ceylânpınar’da gerekse Akçakale’de ve elbette ki
Reyhanlı’da -konu Suriye olduğu için söylüyorum, özellikle Ceylânpınar ve
Akçakale, bu araştırma önergesinde Şanlıurfa diye geçtiği için söylüyorum-
hayatlarını kaybetmiş olan değerli hemşehrilerimize, kardeşlerimize,
ağabeylerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Acılarını paylaşıyorum, acıları
bizim acımızdır diyorum. Sabaha kadar Ceylânpınar’daki hadiseleri oradaki tüm
yetkili arkadaşlarımla beraber, kaymakamımızla beraber takip ettim. Doğrudur,
10 vatandaşımız, kardeşimiz hayatını kaybetmiş, 40’a yakın vatandaşımız da
yaralı olarak kayıtlara geçmiştir. Ve Ceylânpınar’ın, özellikle, yoğun bir
şekilde yaşanan gergin ve stresli ortamdan dolayı oradaki insanların durumunu
da biliyorum, paylaşıyorum.
Ancak, hepimiz çok iyi
biliyoruz ki, uluslararası hukukta değerlendirdiğimizde, dönüp baktığımızda,
bir ülkenin kendi iç meselesindeki hadiseleri çok detaylı bir şekilde ele
almakta fayda var. Yetkili tüm mercilerimiz, yaşanan hadiseler doğrultusunda
gerek Millî Savunma Bakanlığı gerekse Genelkurmay Başkanlığı angajman kuralları
çerçevesinde misliyle cevap verildiğini ifade ettiler. Uluslararası hukuk bize
neyi gerekli kılmışsa ülke olarak biz bunları yapmaya devam ediyoruz.
Öncelikle, Suriye hadisesi
cereyan ederken ilk gün neyi dile getirdiysek Hükûmet olarak -Sayın
Başbakanımız başta olmakla- bulunduğumuz noktada aynen ilk gün neredeysek şu
anda da o noktada bulunduğumuzu ifade etmek istiyorum. Ancak, uluslararası
boyutuyla baktığımızda, “Mısır’da bir darbe var.” dediğimizde bizimle beraber
duruş sergileyen birçok Arap ülkesi Suriye’deki hadisede farklı bir politika
içerisine girmişlerdir.
Şunu demek istiyorum: Bugüne
kadar üniversitelerde öğrendik, öğrettik. Dış politika menfaat eksenlidir, dış
politika çıkar eksenlidir. Doğrudur, bir yere kadar. Ancak, AK PARTİ
iktidarlarıyla beraber biz dış politikaya ve iç politikaya yeni bir kavram
getirdik, onun adı “değerler siyaseti”dir. Yani, salt kapitalist argümanlarla,
bizim menfaatimiz bugün dış politikada, Suriye’de çadır kentleri kurmamak,
yaşanan insanlık dramına kayıtsız kalmak, içeride bir tampon bölge oluşturmak
ve menfaatlerimiz doğrultusunda bu daha iyidir deyip kayıtsız kalmak değil.
Biz, ezberleri bozma yolunda, son derece statükonun dışında, proaktif bir dış
siyasetin nereden nereye bizi getirdiğini rahatlıkla görüyoruz.
Bugün itibarıyla çadır
kentlerde sayıları 500 binin üzerinde olan kardeşlerimizi ağırlıyoruz.
Tarih, örf, âdet, gelenek ve
göreneklerimiz ve komşuluk ilişkilerimiz, akraba bağlarımız çerçevesinde bu
insanları ülkemizde barındırıyoruz. Tamamen ülkemizin vatandaşlarının ödemiş
olduğu vergiyle, yüzde 90-95’inin ödemiş olduğu vergiyle bu rakam 2 milyar
doları bulmuş bir durumdadır. Çok şükür ki biz “İnananlar kardeştir.”
anlayışını, çok şükür ki biz büyük bir devlet olmanın ve şanı ve şerefi olan
bir devlet olmanın gereğini artık bir bir uyguluyoruz.
Peki, Ceylânpınar’da karşıda
Resulayn, Akçakale’de Tel Abyad, Suruç’ta Kobani… Bunu vurgulamadan
geçemeyeceğim. Akçakale’nin karşısında Türk ve Kürt nüfusun yoğun olduğu Suriye
sınırındaki bir hadise yani Resulayn’da… Tel Abyad’da ağırlıklı nüfus Arap ve
Suruç’ta, Kobani’de ağırlıklı nüfus Kürt. Buradan şunu ifade etmek istiyorum:
Bölgede bir Arap-Kürt savaşını
arzulayanlar, bunun doğru olmadığının, bunun hiçbir tarafa yaramayacağının, bunun
bizim politikalarımızla ilgisi olmadığının altını çizmek istiyorum. Biz,
Arap’ın da, Kürt’ün de, Türk’ün de, etnik ve dinsel yapısı ne olursa olsun,
kanının akmasını istemiyoruz. Temel uygulamış olduğumuz siyasetin özeti de
budur. O zaman, yeniden Ceylânpınar’a dönüyoruz. Seken kurşunlarla elbette ki
bir gergin ortam, elbette ki bir stresli ortam olmuştur. Başta ifade ettim.
Sabaha kadar Ceylânpınar’daki tüm hadiseleri yetkili arkadaşlarımla beraber
izledim, bu konuşmamı yapmadan önce de oradaki -tüm arkadaşlarımla- durum nedir
diye takibe aldım. Oradaki halkımızın stresini anlıyorum fakat yaklaşan yerel
yönetim seçimleri dolayısıyla bunu iç politika malzemesi olarak kullanmak
isteyenlerin de doğru yapmadığını ifade etmek istiyorum.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Ya
ayıp! Ayıp ya! Yaşamını yitiren insanlar var. Bunu seçimle…
ABDULKERİM GÖK (Devamla) –
Şöyle demek istiyorum: Yaşamını yitiren benim acımdır sayın vekilim.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Ayıptır! Yani burada söylemeyelim mi, yaşamını yitiren insanlar var.
ABDULKERİM GÖK (Devamla) –
Bakın, sizi dinledim. Kimseyi de kastetmiyorum, isim de vermedim. Bunu bu
şekilde ifade edenlerin olabileceğinin doğru olmadığının altını çizmek
istiyorum.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) –
Allah, Allah!
ABDULKERİM GÖK (Devamla) –
Şimdi, bakınız değerli arkadaşlar, bir kurşun sekmesi olduğu zaman kurşunun
üzerinde “Bu bir PYD kurşunudur.” yazıyorsa ben bilmem, “Bu bir El Nusra
kurşunudur.” diye yazıyorsa onu da bilmem.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) –
Okumadınız mı?
ABDULKERİM GÖK (Devamla) –
Ancak, Suriye’deki yaralı vatandaşımız nereden gelirse gelsin, yeniden büyük
bir devlet olmanın vebaliyle, gururuyla…
ÖZDAL ÜÇER (Van) –
Reyhanlı’daki bomba yüklü aracın kime ait olduğu biliniyordu da… Reyhanlı’daki
bomba yüklü araca bile bile göz yumdunuz.
ABDULKERİM GÖK (Devamla) – …biz onları hastanelerimizde
tedaviye almışız, almaya da devam ediyoruz. Hiçbir zaman, hiçbir vatandaşın,
karşıdan gelen yaralının hiçbir kimliğini sormadan, hiçbir kimliğini almadan
–oradan gelen insanların üzerinde kimlik de yok değerli arkadaşlar- biz onları
alıp hastanelerde tedavi ediyoruz.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – O zaman
niye kimliksizi tutukluyorsunuz?
ABDULKERİM GÖK (Devamla) –
Sayın Valimiz, bu hadisenin gerçekleştiği günden bu güne büyük bir gayretle
çaba sarf ediyor.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) –
Kimliği olmayanları o zaman nasıl tutukluyorsunuz?
ABDULKERİM GÖK (Devamla) – Sayın Bakanımız
Faruk Çelik Bey, Urfa milletvekilleri bu hadiseler gerçekleştiği günden bugüne
gecemizi gündüzümüze katarak bölgedeyiz, ayrılmıyoruz. Ancak, uluslararası
boyuttaki bu hadisenin getirdiği yer ve uluslararası hukukun bize tanıdığı
meşruiyet kuralları ve hukuk çerçevesinde, bizim de angajman kuralları
çerçevesinde misliyle cevap verdiğimizi zaten ifade ediyoruz. Bu hadise bu
ülkede bir ekonomik darboğaz açmıştır, mantık ve kural bunu gerekli kılar.
Bizim dış ticaretimizin bir kısmı Suriye’yledir ve komşu ülkelerin birçoğu da
Suriye’yle beraber ticaret yapmıştır. Biz de aynı şekilde Suriye’yle ticaret
yapmışızdır. Dolayısıyla, Suriye’deki bu hadisenin karşılığında bizim de
ticaretimizde, aynı zamanda ihracatımızda bir düşüş meydana gelmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ABDULKERİM GÖK (Devamla) –
Doğal olan, tabii olan bir sonuçtan bahsediyoruz. Devletimiz, Hükûmetimiz tüm
kayıtlarını tutuyor, incelemelerini yapıyor ve aynı zamanda çadır kentteki
sayılar bellidir, ülkemizdeki giriş çıkışlar son derece kontrol altındadır.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Gök.
ABDULKERİM GÖK (Devamla) –
Bölgenin yetkilileri ve valisi son derece büyük bir çaba ve özveri içerisinde
gecesini gündüzüne katarak bir uğraş içerisindedir. Herkes bir iyi niyetle
burada mücadele göstermektedir. Herkese göstermiş oldukları bu sağduyudan
dolayı teşekkür ediyorum.
Özellikle, Ceylânpınar’da,
Akçakale’de, Suruç’ta insanımızın göstermiş olduğu bu sağduyuya bir kez daha
teşekkür ediyor ve…
BAŞKAN – Ben de size teşekkür
ediyorum.
ABDULKERİM GÖK (Devamla) –
…Barış ve Demokrasi Partisinin vermiş olduğu bu araştırma önergesinin aleyhinde
olacağımızı belirtiyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Sayın Başkan, sayın hatip konuşması sırasında Ceylânpınar’la ilgili burada dile
getirdiğimiz hususların seçim hesabıyla yapıldığını kastetti.
BAŞKAN – Şimdi onu düzeltti
ama hadi gene siz de düzeltin.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Grubumuz adına Özdal Bey bir açıklama yapacak.
BAŞKAN – Şimdi, onun
arkasından sıra sıra gelecek ama. Şimdi, grubunuz…
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Yok,
yok, hayır.
BAŞKAN – Yok, ben biliyorum
sistemi.
Onu düzeltti, yani sayın
hatip düzeltti.
Diğer arkadaşımıza söz hakkı
doğurmayacak bir açıklama rica edeyim Sayın Üçer.
Buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Şanlıurfa Milletvekili Abdulkerim
Gök’ün BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında BDP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; grubumuzun vermiş olduğu araştırma önergesi
sadece ülkemizi değil, ülkemizin doğrudan ya da dolaylı komşu olduğu bütün
ülkelerin yurttaşlarını ve misafirlerini ilgilendirecek bir konudur. Bütün
dünyanın, Brezilya’dan tutun Rusya’nın, Rusya’dan tutun Çin’in, Çin’den tutun
Amerika’nın müdahil olduğu bir savaş ve iç savaş durumunun Türkiye’ye yansıyıp
yansımama durumuyla ilgilidir.
Uluslararası diplomatik
ilişkilerde ulusal çıkarın esas alındığını herkes bilir ama ulusal çıkar demek
başkalarının çıkarının görmezden gelinmesi, birilerinin ölümüne göz yumulması,
bazı halkların yok edilmesi, savaşta kurban gitmesi anlamı taşımıyor.
Türkiye’de eğer ulusal menfaat, toplumsal menfaat esas alınıyorsa orada Suriye
savaşının bir parçası olmak yerine Suriye’deki çözümün oradaki halkların
demokratik birliktelik çözümünü sağlayacak bir diplomatik ilişki alanında
olunulması lazımdı. Biz Suriye’den gelen yaralıların tedavi edilmesine karşı
değiliz ama birilerine ayrımcı tutum sergilerken çete üyelerinin özel
hastanelerde tabi tutulduğu özel muamelelere karşıyız. Suriye’den gelen kim
olursa olsun Türkiye’nin elbette ki insani ve vicdani görevidir ki onların
yarasını sarsın ama biz bunları dile getirirken yok “Beş ay sonraki seçimden
bahsediliyor.” şeklinde bir değerlendirmeyi biz acınacak bir tutum olarak
görüyoruz. Ayıptır, ayıptır! Yakışmaz. Orada insanlar ölüyor, milyonlarca insan
göç ediyor, milyonlarca insan yaşamını yitiriyor, milyonlarca çocuk kayıp ve o
savaşın bir parçası olmayan yurttaşlarımız yaşamını yitiriyor ama “Buna ilişkin
biz gereken tedbirleri aldık.” demek yanlıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Üçer.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) –
Reyhanlı’daki bombaların görmezden gelindiği ama bir kurşunun da hesabının
yapıldığı bir söylem tarihî bir gaflettir.
Teşekkür ederim. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Üçer.
İki dakikayı beş dakikaya
çıkarıyorsunuz hepiniz!
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Sayın Başkan, AKP temsilcisi, Hükûmetin Türkiye’ye sığınanlara yardım ettiğini,
muhalefetin bunu istemediğini… Bu konuda yanlış bilgiler aktardı. İzin
verirseniz onu açıklamak istiyorum.
ABDULKERİM GÖK (Şanlıurfa) –
Öyle bir ifade kullanmadım ama.
BAŞKAN – Şimdi, siz de “Ben
böyle bir şey söylemedim.” dersiniz, size de veririm, olur biter.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
3.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Şanlıurfa Milletvekili
Abdulkerim Gök’ün BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında
Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Evet, teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türkiye tabii ki bir büyük
devlettir. Kendisine sığınana, eğer bir komşu ülkede problem varsa, savaş
varsa, orada açlık varsa, bir zulüm varsa kendisine sığınan kadına, çocuğa, yaşlıya,
sivil insanlara yardım etmelidir,
insanlara yardım etmelidir, bunda hiçbir sakınca yok. Bunu doğru da
buluruz, sağlıklı da buluruz, Türkiye’ye yakışan da budur zaten. Biz bundan söz
etmiyoruz, biz eli silahlı gruplardan söz ediyoruz. Türkiye’nin şu anda fiilen
Suriye’yle bir sınırı kalmamış. Eli silahlı gruplar cirit atıyor. “Ya bunu
böyle yapmayın, siz Türkiye’nin başını belaya sokacaksınız, Türkiye’yi bir
bataklığın içine sürükleyeceksiniz.” dediğimizde anlatmak istediğimiz buydu.
Yoksa bize sığınan Suriyeli kadınlara, çocuklara, yaşlılara tabii ki yardım
etmek görevimizdir.
Bakın, Suriye politikasında
hatalısınız, Türkiye’nin başını belaya soktunuz. Yani “Dostum Esad” diyordunuz,
birlikte tatil yapıyordunuz. 49 uluslararası anlaşma imzaladınız suyla ilgili,
terörle mücadeleyle ilgili. En fazla anlaşma bu dönemde, AKP döneminde
imzalandı. Ama sonra bir baktık ki geldiğimiz noktada “Dostum Esad” dediğiniz
kişiye “Kanlım Esed” dediniz. Ama, bu üç yılın sonunda tekrar şunu gördük ki
eğer yakında Sayın Başbakan Esad’a tekrar “Esed” demekten vazgeçip “Esad” derse
hiç şaşırmam. Yani o “Esed” demesinin nedeni “Ya, bu benim dostum olan değil,
bu başka kişiymiş.” diye milleti kandırmak istemesiydi ama eski dostunu yeniden
hatırlarsa, “Esed”i yeniden “Esad” yaparsa hiç şaşırmam.
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
“Reset”ler, bilgisayardan “reset”ler.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Bu
noktada hatalısınız gerçekten ve Türkiye 1980’den 2002’ye kadar Suriye’yle 13
anlaşma imzalamıştı ama 2002’den 2013’e kadar 49 anlaşmayı imzalayan sizsiniz,
Boğaz’da yatlarla gezen sizsiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Devamla) –
Bodrum’da tatil yapan sizsiniz, bugün düşman olan da sizsiniz. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın İnce.
ÜNAL KACIR (İstanbul) –
Fotoğraf çektiren de sizsiniz.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- BDP Grubunun, Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici ve
arkadaşlarının Suriye krizi ve sığınmacılar nedeniyle Şanlıurfa’da yaşanmakta
olan ekonomik ve sosyal güvenlik sorunlarının araştırılması amacıyla 1/10/2013
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 30 Ekim 2013 Çarşamba günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmemiştir.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Sayın Genç, ben
şimdi sizi dinleyeyim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkanım, şimdi, ben KİT Komisyonunda en kıdemli üye olarak Başkanlık Divanına
üye seçiminde Başkanlık yaptım.
Ancak, Anayasa’mızın 95’inci
maddesi Türkiye Büyük Millet Meclisi yaptığı tüzüğe göre çalışır diyor, tüzüğün
de hangi koşullarda hazırlanacağını belirtmiş, tüzük yapılırken siyasi gruplar
Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütün faaliyetlerine güçleri oranında katılır
diye ikinci fıkra getirmiş.
Şimdi, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde bu dönem komisyonlara seçilen başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip
hep AKP’li. Hâlbuki AKP’nin 326 milletvekili var ama 200 küsur milletvekili de
muhalefet partilerinde var.
Şimdi, başkanlık divanının bu
şekildeki teşekkülü Anayasa’nın 95’inci maddesine aykırıdır. Ben bunu Başkanlık
Divanına, Başkana ve Meclis Başkanına bildirdim ama hiç karar almamışsınız.
Uygun görürseniz bu konuda bir usul tartışması açalım.
BAŞKAN – Şimdi, yalnız -ben
de konuştum arkadaşlarla- İç Tüzük’ün 24’üncü maddesi komisyon başkanı, başkan,
başkan vekili, sözcü ve kâtibinin seçimini düzenlemiş.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Anladım, ben onu biliyorum.
BAŞKAN – Bir saniye…
Komisyonun yetkisinde olan bu hususta Başkanlığımıza tanınmış bir takdir hakkı
yok.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama
efendim, Başkanlığınıza tanınmamış da Başkanlığın çalışmasını Meclis
Başkanının…
ABDULKERİM GÖK (Şanlıurfa) –
En yaşlı üye olarak…
BAŞKAN – Ne olur…
Anlamıyorum, lütfen…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Meclis
Başkanının görevi var, komisyonları denetleme görevi. Şimdi, Anayasa mı önde
gelir, tüzük… Farz edelim ki… Yani Tüzük’ün o maddesi -başkanın, başkan
vekilinin, kâtibin ve sözcünün tek bir partiden seçileceğine değil- o parçası
yorumlanırken Anayasa’nın 95’inci maddesine göre yorumlanmak zorunda. Yani
burada tek bir…
BAŞKAN – Anladım da gariban
Başkan Vekilinin burada bir takdir hakkı yok.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Efendim, ama o seçimin…
BAŞKAN – Yani siz kendi
yerinizde yapıyorsunuz ya onu…
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Efendim, diyorum ki yani o seçimler hükümsüz. Uygun görürseniz... Yani burada,
Mecliste tek parti varmış gibi komisyon başkanlık divanının teşekkülü…
BAŞKAN – Şimdi, Sayın Genç,
benim böyle bir takdir hakkım yok ama bakın, başka bir şey: Siz ısrarla bu konu
üzerinde… Ben, şimdi “İç Tüzük’ü yerine getirelim, 95’inci maddeyi yerine
getirelim.” derken İç Tüzük’ü hafifçe bükerek size söz hakkı tanırım ama benim
kendi tutumum hakkında, o seçimi yaptırmadığım için bir takdir…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır,
hayır, sizinle ilgisi yok, Meclis Başkanının tavrıyla ilgili.
BAŞKAN – O zaman, onun
yolları başka. Şimdi yöneten benim…
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Başkanım,
ara verin.
BAŞKAN – Hayır canım!
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır,
hayır… Sayın Başkan, 63’üncü madde, Meclisin çalışma usulü…
BAŞKAN – Neyse, biz
birbirimizi anladık.
Buyurun, size iki dakika söz
veriyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Lehte, aleyhte var
mı tutumum hakkında?
RECEP ÖZEL (Isparta) – Lehte…
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul)
– Lehte…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Lehte…
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) –
Lehte…
ALİ ERCOŞKUN (Bolu) – Lehte…
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Lehte…
BAŞKAN – Tamam, ikişer
dakika.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Ben
de aleyhte konuşayım.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Genç.
IX.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu Geçici Başkanlığının, Genel
Kurulun bilgisine sunulan tezkeresinde belirtilen konuyla ilgili, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığınca bir işlem yapılmasına gerek olup olmadığı hakkında
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa’nın 95’inci maddesi diyor ki: “Türkiye
Büyük Millet Meclisi kendi yaptığı içtüzüğe göre yönetilir.” Ve ikinci
fıkrasında da diyor ki: “Türkiye Büyük Millet Meclisi tüzüğü yapılırken
Parlamentoda bulunan bütün partilerin Meclisin bütün faaliyetlerine kendi
güçleri oranında katkı sağlayacak şekilde düzenlenmesi şarttır.” Evet, İç
Tüzük’ün 24’üncü maddesinde diyor ki: “Komisyon, başkan, başkan vekili, sözcü
ve kâtibi seçer.” Seçerken Anayasa’nın 95’inci maddesini ihmal edemez.
Şimdi, burada AKP’nin 326
milletvekili var. Geriye kalan, herhâlde, 200 küsur milletvekili de öteki
muhalefet partilerinin var. Şimdi, 326 milletvekiline başkanı, başkan vekilini,
sözcüyü, kâtibi veriyorsunuz ama komisyon başkanlık divanında muhalefete mensup
bir kişiyi vermiyorsunuz. Bu, Anayasa’nın 95’inci maddesine aykırı yani biraz,
herhâlde, okuma yazması olan, biraz hukuk tahsili gören insanlar bunun çok açık
ve seçik aykırı olduğunu görür.
Dolayısıyla, yani, tamam,
komisyonlarda çoğunluk AKP’de ama bu seçimin de Anayasa’nın 95’inci maddesine
uygun yapılması lazım. Yani, bugün bir muhalefet partisi milletvekilinin…
Komisyonda temsil yetkisi olan kimdir? Başkandır, başkan vekili ve sözcüdür.
Dolayısıyla, başkan, başkan vekili veya sözcüden birisinin en azından bir
muhalefet partisine verilmesi lazım.
Bakın, Anayasa’nın 94’üncü
maddesine göre, yine Meclis Başkanlık Divanı oluşurken çoğunluk sistemindeki
yani en büyük partiye 2 başkan vekilliği veriliyor, ötekisi güçleri oranında
dağıtılıyor.
Bana göre, teşekkül eden bu
komisyon başkanlık divanı tamamen Anayasa’nın 95’inci maddesine aykırıdır ama
Meclis Başkanı Meclisin çalışmasıyla ilgilenmiyor ki başka şeylerle
ilgileniyor. Yani, işte, birtakım rantsal şeylerle ilgileniyor. Keşke zamanımız
olsa da onları da açıklasak burada.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Çok teşekkür ederim
Sayın Genç.
Lehte İstanbul Milletvekili
Sayın Doğan Kubat. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul)
– Sayın Başkanım, açılan usul tartışmasında tutumunuzun lehinde… Esasen, bir
usul tartışmasına konu olacak bir konu da değil, sizin yaptığınız bir işlem
değil, biraz önce de ifade ettiniz.
Anayasa’nın 95’inci
maddesinin birinci fıkrasında, İç Tüzük hükümlerine göre Türkiye Büyük Millet
Meclisinin çalışmalarını yürüteceği; ikinci fıkrasında da bu Meclis
çalışmalarının partilerin kuvvetleri oranında temsil edilmesi esasına göre
yürütüleceğine dair amir bir hüküm var.
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Partilerin kuvvetleri oranında değil.
MEHMET DOĞAN KUBAT (Devamla)
– Evet, kuvvetleri oranında.
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Kuvvetleri oranında değil.
MEHMET DOĞAN KUBAT (Devamla)
– Hayır. Anayasa Mahkemesinin kararlarına bakın Muharrem Bey, hiç tartışmaya
gerek yok bu konuda.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Üye
sayısı oranında. Kuvvet ayrı bir şey.
MEHMET DOĞAN KUBAT (Devamla)
– Efendim, sayısal çoğunluğa göre güçleri oranında temsil edilir yani buradaki
sayısal çoğunluk, oranlama suretiyle…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Üye
sayısı…
MEHMET DOĞAN KUBAT (Devamla)
– Şimdi esas konuya gelelim: Bizim Meclis ihtisas komisyonlarının…
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Güçle kuvvet başka, fizik öğretmeni olarak söylüyorum sana, bak.
MEHMET DOĞAN KUBAT (Devamla)
– Sayın Başkanım, bunu özelde tartışalım, hiç konuyu dağıtmaya gerek yok.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) –
Sayı başka, güç başkadır.
MEHMET DOĞAN KUBAT (Devamla)
– 20’nci maddede belirlenen komisyonlarda siyasi parti gruplarının üyelerinin
nasıl temsil edileceği 21’inci maddede çok net biçimde belirlenmiş. Burada her
partiye kaç üye düşüyorsa bunlar -temsil edilip- Meclis Başkanı tarafından
ilgili siyasi partilere bildiriliyor ve buna göre seçim yapılıyor.
24’üncü maddenin, komisyon
başkanı, başkan vekili ve kâtiplerin seçimiyle ilgili maddenin gerekçesini
okuyorum: “Bu vesileyle komisyonlarda başkanlık divanı diye bir organın
bulunmadığına dikkat çekmek lazımdır.
Gerçekten komisyon başkanı, başkan vekili, sözcüsü ve kâtibi bir heyet
hâlinde bir işlem yapmakta değildirler. Bu görevlerin hepsi ayrı ayrı ifa
edilen görevlerdir. Bu sebeplerle komisyonlardaki bu görevlerin bir heyet
içinde görüşülüyormuşçasına mütalaa edilerek bu makamların siyasi parti
gruplarının oranlarına göre bölüşülmesi söz konusu olamaz.” Meğerki kanunla bir
komisyon kurulmuş ve bunun için bir başkanlık divanı öngörülmüşse -İnsan
Hakları Komisyonunda olduğu gibi- o zaman siyasi parti gruplarının üye
çoğunluğuna…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Lehte
olacak…
MEHMET DOĞAN KUBAT (Devamla)
– Efendim, lütfen… Gerekçeyi okuyayım Kamer Bey.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Tüzük,
Anayasa’ya aykırı.
MEHMET DOĞAN KUBAT (Devamla)
– Kamer Bey, siz işi çok iyi biliyorsunuz, dolayısıyla…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET DOĞAN KUBAT (Devamla)
– O nedenle, Başkanlığın tutumu yerindedir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Evet, teşekkür
ederim.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Bir
partinin üye sayısı çok olabilir ama kuvveti düşük olabilir. “Kuvveti”
diyemezsin, üye sayısı oranında…
Kalabalık olabilirsin, o gücünü göstermez. Hacim olarak fazla
olabilirsin, o ayrı mesele.
BAŞKAN - Aleyhte Hakkâri
Milletvekili Sayın Adil Zozani.
Buyurun. (BDP sıralarından
alkışlar)
Çok hızlı…
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Kubat’ın dili sürçtü,
“kuvvet” kavramını kullandı ama askerî bir zihniyetle hâlâ yönetiliyor olmanın
verdiği öyle de bir şey vardır. Sayısal verilerin burada konuşulması gerekir ya
da baz alınması gerekir ki İç Tüzük’te öyle geçiyor.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Üye
sayısı…
ADİL ZOZANİ (Devamla) -
Şimdi, İç Tüzük’le ilgili olarak gündeme gelen bütün konularda, esasen, şu
anda, usulen aleyhte konuşuyorum ama mesele sadece 95’inci maddeyle ilgili
değil, İç Tüzük’le ilgili konular konuşulduğu zaman, biraz daha enine boyuna
masaya yatırıp düşünmek lazım bu işi. Şimdi, deve misali gibi bir şey bu. Yani
“Boynun eğri.” demişler, “Ama nerem doğru?” demiş. Şimdi, bu İç Tüzük’ün neresi
doğru ki? Eğer burada bir eleştiri yapılacaksa burada bir konu var: Yaklaşık
bir yıldır Meclis İç Tüzük Komisyonu oluşturuldu, çalışmaları var ama 20 kritik
maddede geldi iş düğümlendi. Maalesef, Hükûmet kanadı, bu İç Tüzük’ün layıkıyla
çıkarılması, Meclisin yeni bir iç tüzüğe kavuşturulması konusunda gereken
sorumluluğa imza atamadı. Dolayısıyla, her defasında, isteyen üyenin istediği
şekilde maddelerini yorumlayıp izafiyete kapısı açık bir İç Tüzük’le Meclis
yönetiliyor olunca da durum böyledir. Yani, bir yarım saat sonra herhangi bir
Meclis üyesi çıksa, burada “Usul tartışması açmak istiyorum.” dese hiçbir güç
önüne geçemez, açar çünkü İç Tüzük böyle. Bu İç Tüzük’le bu kadar yapılır.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Anayasa var, Anayasa’nın 95’inci maddesi açık.
ADİL ZOZANİ (Devamla) -
Şimdi, siz öyle diyorsunuz da yani mevcuttaki durumu böyledir.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Anayasa’yı
da değiştirmek lazım Başkanım.
ADİL ZOZANİ (Devamla) - Bunu
tümden ortadan kaldırmak lazım. Bu ucubeliği artık terk etmemiz lazım, ortadan
kaldırmak lazım.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Zozani.
ADİL ZOZANİ (Devamla) – Ben
teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sağ olasınız.
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul)
- Sayın Başkanım, özür dileyerek bir iki dakikada bir açıklama yapmak
istiyorum.
BAŞKAN – Şimdi, sırayla
bitireyim de ondan sonra açıklama yapsanız olur mu?
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul)
– Peki, tamam.
BAŞKAN – Yani, ben şimdi
işlemin hızlanmasını istiyorum. Tamam mı? Nasıl olsa belki itiraz edeceğiniz
bir şey daha çıkar. Zamandan tasarruf yapıyorum.
Lehte, Kocaeli Milletvekili
Sayın Lütfü Türkkan.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Sayın Başkan, değerli üyeler; Adalet ve Kalkınma Partili sayın milletvekili
arkadaşın konuştuklarını dinleyince sanki bu Meclisi hep Tüzük’e ve Anayasa’ya
göre yönetiyorlar, Türkiye’yi Anayasa’dan hiç ayrılmadan, tüzüklere,
genelgelere uygun bir şekilde yönetiyorlar zannedersiniz. Hayır, öyle bir şey
yok. Türkiye’de, iktidar partisini en çok rahatsız eden söylem ne şu anda Sayın
Başkanım, Mahir Ünal Bey? “Siz faşist diktatörler gibi yönetiyorsunuz.”
suçlaması karşısında Adalet ve Kalkınma Partisi sıkıntıya düşüyor. Sebebi ne,
bunu hiç düşündünüz mü? Bu tip uygulamalardan geçiyor. Tüzük dersiniz,
Anayasa’nın 95’inci maddesi dersiniz ama bir de vicdani hukuk diye bir şey var.
Çevre Komisyonuna gittim ben, Başkan Vekili de burada, en yaşlı üye olarak
açtı. Biz muhalefet milletvekilleri olmasak seçim yapamıyoruz. Ben de bu işleri
bilirim yani katılırım fakat hazıruna imza atmayabilirim. Fakat ben Avrupa
Birliği Komisyonundan gittim. Avrupa Birliği Komisyonunda ve Karma Parlamento
Komisyonunda, Sayın Mehmet Tekelioğlu ve Afif Demirkıran’ın, ikisinin başkanlık
yaptığı komisyonlarda başkanlık divanı diğer muhalefet partilerinden
temsilcilerle beraber temsil edilir. Hukuki bir zorunluluk var veya yok
tartışmasına girmiyorum, böyle bir temayül oluşmuş ve bundan da ne Adalet ve Kalkınma
Partisi şikâyetçi ne de muhalefet partisi şikâyetçi. Ama “Hayır efendim, biz
burada çoğunluğuz, dolayısıyla başkanlık divanını da biz seçeriz.” Buyurun,
yönetin o zaman. Yönettiğiniz zaman biz de size her yerde “faşist, diktatör”
demeye devam ederiz. Bunu kabul ediyorsanız bütün komisyonların hepsine hatta
üye bile almayın, Anayasa’yı bir de oradan delin.
Bakın, eğer bu ülkeyi
gerçekten muhalefet partileriyle beraber yönetmeye niyetliyseniz, bu çağrıya
kulak verin. Bu ülkede alınacak kararlara muhalefet partilerinin dahli çok
önemli. Aksi hâlde burada, kendiniz gelin, kendiniz güvey olursunuz, bu işten
de mutlu olmazsınız. Bizi ne kadar dışarı atarsanız o kadar daha çok “faşist ve
diktatör” demeye devam ederiz.
Hayırlı günler diliyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Türkkan. Sağ olun.
Evet, Sayın Kubat…
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul)
- Sayın Başkanım, müsaadeniz olursa, biraz önce Adil Bey “kuvvet” sözünden
hareketle, düşüncelerimi yanlış biçimde aksettirdi, onunla ilgili bir açıklama
yapmak istiyorum.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) –
“Kuvvet”ten o anlaşılıyor Kubat Bey. “Kuvvet” deyince onu anladık yani.
BAŞKAN – Sürekli bir açıklama
yapma hâlinde, ondan sonra uzayıp gidiyor.
Buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan Kubat’ın, Hakkâri Milletvekili
Adil Zozani’nin usul görüşmesiyle ilgili konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul)
– Sayın Başkanım, ben “kuvvet” sözünü kullanırken bir gönderme olsun diye
değil, gerçekten böyle bir şey aklımın köşesinden bile geçmez. Konu çok teknik
yani burada tartışılması… Ben de teknik
boyutuyla meseleye müdahil oluyorum.
İç Tüzük’ün 21’inci
maddesinin gerekçesini eğer okuma fırsatınız olursa, o dönemdeki Anayasa’nın
95’inci maddesinin ikinci fıkrası siyasi parti gruplarını komisyonlarda
kuvvetleri oranında temsilci bulundurmaya mecbur etmemekte, sadece İç Tüzük
hükümlerinin bu grupların komisyonların faaliyetlerine kuvvetleri oranında
katılmalarını sağlayacak tarzda düzenlenmesini emretmektedir. İç Tüzük “Siyasi
parti gruplarına her bir komisyona ve başkanlık divanına kendi kuvvet
oranlarına uygun sayıda…” diyerek devam ediyor.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - O
maddeyi cunta yazmıştı, bizim dediğimizi doğruluyorsunuz. Zaten, askerler
yazmıştı o maddeyi.
MEHMET DOĞAN KUBAT (Devamla)
- Dolayısıyla bu, Tüzük’ün bir gerekçesinde geçen kavramdır.
Teşekkür eder, saygılar
sunarım.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz, sağ
olasınız.
Tutumumda bir değişiklik…
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN - Ben önce şunu
açıklayayım: Zaten benim tutumumla alakalı bir durum yoktu.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) -
Sayın Başkan, kayıtlara geçmesi açısından…
BAŞKAN – Ha, anladım.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
8.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın usul görüşmesiyle ilgili konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Sayın hatip, benim ismimi de zikrederek partimizle ilgili “diktatör ve faşist”
ifadelerini kullandı.
İç Tüzük’ten kaynaklanan
bütün hakları burada bulunan bütün siyasi partiler kullanmaktadır. Sözünü
ettiği AB Uyum Komisyonu olsun, İnsan Hakları Komisyonu olsun, KEFEK olsun,
bunlar kanunla kurulmuş komisyonlardır. Orada
doğal olarak bir başkan yardımcısı bulundurulmaktadır. Ama diğer
komisyonların seçimini komisyon kendisi yaptığı için, bu tamamen komisyonun
kendi tercihidir. Buradan yola çıkarak bir siyasi partiyi faşistlikle,
diktatörlükle suçlamak başka bir şeydir, “Uygulama yanlıştır.” diye eleştiri
getirmek başka bir şeydir. Dolayısıyla sayın konuşmacının bu ifadesinin maksadı
aştığını düşünüyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Tamam. Teşekkür
ederim.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Sayın Başkan, müsaade eder misiniz.
BAŞKAN – Bir saniye.
Zaten benim tutumumla ilgili
bir usul tartışması açmadık, tamamladık. Tutumumda da bir değişiklik yoktur…
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Yalnız, sözlerini geri alacağını düşündüm, onun için geri almasını talep
etmedim.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın
Başkanım…
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Şimdi sözlerini geri almadı.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Sayın Başkanım, ben, daha önce seçildiğim Çevre Komisyonunda bu tip
uygulamalara maruz kaldığım için -Sayın Başkanı da teyit eder manada- bu
faşizan tutumu protesto etmek için istifa ettiğimi burada bildiriyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 15.58
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.16
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 10’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- CHP Grubunun, Manisa Milletvekili Hasan Ören ve arkadaşlarının kısa
dönem askerlik süresinin düşürülmesinin ülkemize ve Türk Silahlı Kuvvetlerine
sağlayacağı yararların ve kamuoyunun beklentilerinin araştırılması amacıyla
24/10/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu
Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 30 Ekim 2013 Çarşamba günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
30/10/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 30/10/2013
Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu
maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Muharrem
İnce
Yalova
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Manisa Milletvekili Hasan
Ören ve arkadaşları tarafından 24/10/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına kısa dönem askerlik süresinin düşürülmesinin ülkemize ve
Türk Silahlı Kuvvetlerine sağlayacağı yararların ve kamuoyunun beklentilerinin araştırılması
amacıyla verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin (1065 sıra no.lu) Genel
Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak
30/10/2013 Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı
tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk söz Manisa Milletvekili Sayın Hasan Ören’e
aittir.
Buyurun Sayın Ören. (CHP
sıralarından alkışlar)
HASAN ÖREN (Manisa) – Sayın
Başkan, değerli üyeler; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Cumhuriyet Halk
Partisinin grup önerisi üzerine söz almış bulunuyorum.
Konu, askerliğin, kısa dönem
askerliğin kısaltılması ama buna geçmeden önce, ileri demokrasi istemi ve
talebiyle her zaman gündeme getirdiğiniz konular üzerinde şöyle bir Meclise
baktığınızda, bu Meclisi nasıl baypas ettiğinizi, sadece bu Meclisin noter
vazifesi gördüğünü kabul etmemek mümkün değil. Meclis TV saat 19.00’da yani iki
buçuk saat sonra Meclis çalışmalarıyla ilgili yayını kesecek. Grup
konuşmalarını, sayın genel başkanların haftalık sunumlarını, ülkede ne olmuş ne
bitmiş bunu Türkiye’ye duyurma, Türkiye’yle paylaşma istekleri ve taleplerini
kapattınız, kestiniz; Türkiye’de Meclis TV yayın yapmıyor.
Değerli arkadaşlar, ben Sayın
Bülent Arınç’a sormak isterim; bu önemli tedbirleri alarak Meclis TV’de acaba
ne kadar tasarruf sağladı, buradan ne kadar arkadaşımız işten çıktı veya nasıl
bir sonuç elde edildi, gelip burada söylemesi gerekli.
TRT Şeş yirmi dört saat yayın
yapıyor -yaptığı yayından da gurur duyuyorum, hiç alındığımız yok- bütün İslam
alemine yirmi dört saat yayın var. Halkın iradesiyle seçilmiş
milletvekillerinin Parlamentoda konuşmalarını kesme isteğinizi, saat 19.00’dan
sonra bu yayını niçin kestiğinizi anlamak mümkün değil. Ben inanıyorum ki bu
sıralarda oturan sizler de anlamıyorsunuz çünkü eşleriniz, seçmenleriniz bu
kürsüden konuşurken sizi dinlemek istiyorlar, “Ben milletvekilini gönderdim,
milletvekili ne işe yarıyor Mecliste?” diye sizi takip etmek istiyorlar.
Şimdi, bütçe geliyor, sabahlara
kadar çalışacağız bütçede. Sabahlara kadar çalışacağız ama halkın iradesinin
teşekkül ettiği bu Parlamentoyu hiç kimse izleyemeyecek yani denetim vazifesini
görecek olan halk, yurttaş kendi seçtiği milletvekillerini denetleyemeyecek.
İnşallah vereceğiniz bir karar ile Meclis TV’nin yayınlarını ve grup
toplantılarını Meclis kapanıncaya kadar yayınlama kararı alırsınız.
Değerli arkadaşlarım,
askerlik konusunda yeni bir Bakanlar Kurulu kararıyla on beş aylık askerliği on
iki aya indirdiniz. Güzel ve isabetli bir karar, destekliyoruz ama yeterli
görmüyoruz. Size -on iki aya indirdiğiniz askerliği- kısa dönem yani altı ay
askerlik yapan arkadaşlarımızla ilgili önerimiz onların da dört aya
indirilmesidir. Eğer siz konuya hassasiyet gösterirseniz, hastalığı teşhis edip
reçeteyi ona göre yazarsanız sonuçları doğru olur. Sayın Başbakanın
açıkladığına göre Türkiye'de şu an 600 bin asker kaçağı var, bakaya. Yani 600
bin üniversite öğrencisi veya çoğunluğunun üniversite öğrencisi olduğu 600 bin
yurttaşımız bakaya, asker kaçağı olarak Türkiye'de dolaşıyor. Aslında bunlar
askerlik yapmak istemediklerinden mi, yoksa askerliğe karşı geldiklerinden mi,
askerliğin bir zulüm olduğundan dolayı mı böyle bir sayı ve oranda bu ülkede
asker kaçağı var? Hayır. Süreler uzun. Üniversiteyi bitirmiş bir öğrenciye veya
normal bir yurttaşımıza, askerlikle ilgili, en verimli çağında siz on iki ay,
on beş ay, altı ay gibi sürelerle askerlik yaptırmaya kalkarsanız o zaman yaşam
içerisindeki koşullarını değiştirmiş olursunuz o kişinin.
Şu an, dünyada 7’nci, NATO’da
da 2’nci en büyük askere sahip olan ülkeyiz Türkiye olarak. 380 bin askerimiz
var, 600 bin kaçağımız var. Bunu düşünmeden, siz, bu konuyla ilgili bir çözüm
önermeden, ben yaptım oldu mantığıyla “70 bin askeri ocak ayında terhis edelim,
martta oy kullanırlar.” düşüncesiyle sadece bunlarla ilgili kararı çıkarırsanız
karar yanlış olur. Altı aylık askerlik süresi, üniversiteyi bitirmiş…
Genelkurmay Başkanlığı demiş ki: “Ben üniversite öğrencileriyle, üniversiteyi
bitirmiş gençlerle ilgili ne kadar ihtiyacım varsa ayırıyorum. Bunun
dışındakilerin de altı ay kısa süreyle er ve erbaş olarak askerliğini yapmaları
gereklidir.” Ayırdığınıza -kabulüm- on iki ay askerlik yaptırıyorsunuz ve
karşılığında da para veriyorsunuz. Peki, o altı ay askerlik yapacak arkadaşlarımızın
askerlikle ilgili olayları öğrenmesiyle ilgili, üniversite bitirmiş bir
öğrencinin G-3’ün tetiğini nasıl çekeceğini altı ayda mı öğrenmesi gerekli veya
203’lük obüsün tetiğinin iple nasıl asıldığını veya saat beş buçukta, beşte
kalkıp mıntıka temizliğinin nasıl olacağını mı öğreteceksiniz altı ayda? Zaten
Genelkurmay Başkanı olarak diyorsunuz ki: “Altı ay kısa dönem askerlik yapacak
olan üniversite öğrencilerine ihtiyacım yok. Ben ihtiyacım olan üniversite
tahsilini gerçekleştirmiş askerlerden yeterince alıyorum.” Geriye kalanlarına
altı ay askerlik yaptırmak o üniversite öğrencilerinin yaşam içerisindeki
pozisyonlarının dengesini bozuyor.
Cumhuriyet Halk Partisine her
zaman haksız ve nedensiz eleştiriler getiriyorsunuz: “Çözüm önermiyorsunuz,
çözüm yollarını söylemiyorsunuz.” E, çözüm önerilecek yer Meclistir. Siz,
Meclisi baypas etmiş iseniz, sadece Başbakanın iki dudağının arasında kanun
hükmünde kararnamelerle, Bakanlar Kurulu kararlarıyla ülkeyi yönetme
alışkanlığını edinmiş iseniz, milletvekili olarak sizlere hiçbir şey sorulmaz
duruma geldiyseniz bu sorun, sizin sorununuzdur, Cumhuriyet Halk Partisinin
sorunu değildir.
Dört aya indirelim. Bununla
ilgili kanun teklifimiz var. Bu arkadaşlarımızla ilgili dört aya inmesinde ne
mahzur olabilir? Yani mıntıka temizliğini dört ayda öğrenemezler mi? Bence
öğrenirler ama ister iseniz olur. Peki, ne yaparız dört aya indirdiğimizde?
Türkiye’nin ekonomisiyle ilgili katkı koymuş oluruz. Bu arkadaşlarımız
sokaklarda gezen, sokaklarda işsiz yürüyen insanlar değil. Bu arkadaşlarımız
bir işe girmişler, o işlerde çalışıyorlar; Türkiye’nin geliriyle ilgili,
Türkiye’nin katma değeriyle ilgili üretim içerisindeler.
Değerli arkadaşlarım, artık,
ne olursunuz, hiç olmazsa burada kullanalım şu ortak aklı. Gelin, üniversite
öğrencileriyle, Genelkurmayın ihtiyaç hissetmediği, altı ay askerlikle ilgili
görevde biçimlendirdiği bu arkadaşlarımızla ilgili dört aylık kanun teklifimizi
bu Meclisten geçirelim. Şunu diyebilirsiniz: “Ama Cumhuriyet Halk Partisi
veriyor bu öneriyi; şimdi biz, Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği kanun
teklifini geçirir isek alışkanlıklarımıza uygun düşmez.” Doğru da söylüyor
olabilirsiniz. Kanun teklifini siz hazırlayın, Adalet ve Kalkınma Partisi
hazırlasın -Sayın Grup Başkan Vekilim herhâlde izin verecektir- altına biz de
imza atalım, altı aylık kısa dönem askerliği dört aya düşürelim. Sayın Grup
Başkan Vekilimiz Mustafa Bey’in verdiği demecinde “Evet, benim de şahsi
düşüncem altı aydan dört aya indirilmesidir.” diye gazetelerde beyanı var. 4
Ekim tarihli gazetelere baktığınızda Sayın Grup Başkan Vekilimizin bu konuda
düşüncelerimizi paylaştığını görürsünüz. Ama, Anadolu’da bir tabir vardır:
Ağanın elini tutulmaz. Ağanın gönlünden ne geçiyorsa onu versin. Siz “Dört ay
fazla, üç ay olsun. Üniversite bitirmiş gençlerimiz üç ayda da mıntıka
temizliğini, G-3’ü kullanmasını öğrenir.” der iseniz bu fikrinizin de başımızın
üstünde yeri vardır.
Lütfen bu konuda ısrar
etmeyelim. Binlerce, on binlerce gencimizi bu dertten kurtaralım. Yapacağınız
veya hazırlayacağınız bir kanun teklifiyle bunu Meclise getirip bir an önce
birlikte çıkarmak, ortak aklın Mecliste kullanılabildiğini halka gösterme
açısından önemlidir.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Ören.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
önerisinin aleyhinde İstanbul Milletvekili Sayın Şirin Ünal.
Buyurun Sayın Ünal. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu grup
önerisinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
askerlik hizmeti, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 72’nci maddesi gereğince
her Türk vatandaşının hakkı ve ödevidir. Askerlik hizmeti, 1111 sayılı Askerlik
Kanunu ile 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kanunu’nun
detaylarıyla düzenlenmiştir.
Türk Silahlı Kuvvetlerinde
kısa dönem erler yani çavuşlar altı ay, yedek subaylar on iki ay, er ve
erbaşlar ise on beş ay süreyle vatani görevini yerine getirmektelerdi. Ancak,
Hükûmetimizin yaptığı düzenleme ile Türk Silahlı Kuvvetlerinin asker ihtiyacı,
harbe hazırlık, risk, tehdit algıları göz önünde bulundurulmuş ve bu doğrultuda
uzun dönem askerlik Genelkurmay Başkanlığı ile koordineli çalışmalar
neticesinde on beş aydan on iki aya indirilmiştir. Resmî Gazete’nin 25 Ekim
2013 tarihinde yayınlanan kararıyla Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri ile Jandarma
Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığında 1111 sayılı Askerlik
Kanunu’na tabi yükümlülerin muvazzaf askerlik hizmet süresinin, 1 Ocak 2014
tarihinden geçerli olmak üzere, silah altındaki yükümlüleri de kapsayacak
şekilde, erbaş ve erler için on beş aydan on iki aya indirilmesi
kararlaştırılmıştır.
Değerli milletvekilleri,
alınmış olan bu karar, özellikle Türkiye’nin değişim ve dönüşüm içerisinde olan
konjonktüründe gerçekten önemli ve anlamlı bir karardır. Geçtiğimiz üç dört
aydan beri bu konu kamuoyunun gündeminin içerisinde bulunmaktadır. Ülkemizin
içinde bulunduğu jeopolitik koşullar ve çevresel ilişkilere de bakıldığında,
dönem dönem askerlikle ilgili düzenleme yapılması konusuna ihtiyaç olduğunu
görmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, bir
ülke, güvenliğini oluştururken güvenlik-refah dengesini azami seviyede tutması
gerekmektedir. Hükûmetimiz güvenlikle ilgili aldığı kararları hep bu doğrultuda
almıştır. Özellikle teknolojinin geliştiği böyle bir çağda artık insan
gücünden, bireyden ziyade teknolojinin çok önde olduğu bir kuvvet yapısına
ihtiyaç olduğunu görmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, Türk
Silahlı Kuvvetleri rakamsal olarak NATO bünyesindeki ülkeler arasında personel
yönünden 2’nci büyük orduya sahiptir; öte yandan, NATO bünyesindeki birçok
ülke, soğuk savaşların geride kalması sonrasında ordularını yeniden
yapılandırmışlardır ancak ülkemiz, içinde bulunduğu durumdan ötürü, haklı
olarak, bu dönüşümü gerçekleştirememiştir. Bunun sebebi, iç güvenlik, terörle
mücadele konusundaki yüksek duyarlılık ve bu bağlamda yaşanan gelişmelerdir.
Demokratikleşme paketi
içerisinde sunulan kararlarla birlikte bu süreç de sağlıklı bir şekilde devam
edecektir. Ayrıca, terörle mücadele konusunda otuz yıldan beri devam eden
sürecin en önemli sıkıntılarından biri, bu olayın sadece güvenlik boyutunun çok
öne çıkarılması ve bunun sadece Türk Silahlı Kuvvetlerine havale edilmesiydi.
Ancak AK PARTİ Hükûmeti olarak, yönetimi devraldığımız günden beri, bu yükü
Türk Silahlı Kuvvetlerinin üzerinden alarak hadisenin Türkiye Büyük Millet
Meclisinde çözülmesi, yönetim boyutuyla ele alınarak çözülmesi için çabaladık.
Ekonomik, sivil, sosyal, kültürel, diplomatik bütün ayaklarını devreye sokarak
güvenlik boyutuyla alakalı olan konulardaki ihtiyaçları yeniden gözden
geçirdik. Bu bağlamda, bu kararın zamanlaması çok önemlidir.
Demokratikleşme paketinin
sahaya indirildiği şu dönemde asla bir zafiyet söz konusu olamaz çünkü artık
Türkiye eski Türkiye değildir. Az önce de belirttiğim üzere, önceki dönemlerde
askerin tamamen merkezde olduğu bir ilişki modeli varken bugün ciddi bir koordinasyon
içerisinde, Genelkurmay Başkanlığı, Millî Savunma Bakanlığı ve Hükûmetimiz
ciddi hazırlıklar neticesinde böyle bir kararı almıştır. Bu tarz stratejik
kararlar verilirken analitik düşünce yapısıyla yetişen Türk Silahlı
Kuvvetlerinin güvenlik konusunda asla herhangi bir zafiyete düşmeden bu
kararları vereceğinin altını çizmekte fayda görmekteyim. Böylesine hassas bir
konu, çok iyi çalışılmış bir pakettir.
Değerli milletvekilleri,
güvenlik yönetilirken teknolojinin çok öne çıktığını görmekteyiz. Türkiye, ateş
gücü yüksek, operasyonel kabiliyeti yoğun ve yüksek olan bir orduya doğru
gitmektedir. İşte bu noktada er sayısının düşmesi zorunlu olarak ortaya
çıkmaktadır. Dolayısıyla, erlerimizin uzun süreli görev yapacağı çok teknik
sahalar mevcut değildir. Yani teknoloji yoğun herhangi bir araç ve gerecin uzun
dönemli çalıştırılması için, malumunuz, uzman erbaşların devreye girdiğini
görmekteyiz, kademe kademe.
Hizmet faaliyetlerinin,
lojistik faaliyetlerin her geçen gün sivilleşmesi, özelleşmesi verimlilik
açısından da bütün dünya ülkelerinde uygulanan bir gerçektir. İnsan gücü
planlamasında da rakamların düşmesi çok anlamlı bir karardır. Profesyonel
orduya geçiş noktasında çalışmalarımız zaten devam etmektedir. Konunun özeline
baktığımızda, hem sosyokültürel yapısı hem de jeopolitik konumu itibarıyla
belki de karma ordunun Türkiye için bugünlerde çok daha anlamlı olacağını
söyleyebiliriz.
Değerli milletvekilleri, Batı
ülkelerindeki profesyonel ordu çok öne çıkıyor olabilir ama Batılı ülkelere
baktığımızda bunların tehdit ve risk algılamaları Türkiye’den çok daha
farklıdır. Burada esas önemli olan konu, verimli bir ordunun operasyonel
gücünün maksimum seviyede olacağı bir optimalı yakalamaktır. Hükûmetimiz bu
konuda çok kararlı olup özellikle terörle mücadeledeki hassasiyeti ve çevre
ülkelerde meydana gelen gelişmeleri dikkate alarak bu kararı almıştır.
Kamuoyunda herhangi bir
endişe ve tereddüde yer olmaması gerektiğini düşünmekteyim. Zaten savunma
sanayisinin millîleştirilmesi, geliştirilmesi yolundaki yoğun gayretler çok
önemlidir. Türkiye her geçen gün kendi silah ve teçhizatını üretme konusunda
önemli adımlarla ilerlemektedir. Çin’den alınan hava savunma sistemlerinin
NATO’ya rağmen Çin’den alınmasının en önemli sebebi, buradaki millîlik oranının
yani ortak üretimin olmasıdır. Daha öncesinde hep Türkiye’nin silahlı
kuvvetlerinin, güvenlik unsurlarının istediği “kaynak kodları” dediğimiz yani
kumandaların, yazılımların tamamen Türkiye’de olduğu bir sürece gidilmesinden
dolayı böyle bir tercih kullanılmıştır. Burada önemli olan, minimum maliyet,
maksimum verimdir.
İnsan gücü planlaması
açısından askerliğin kısalması bence çok anlamlıdır ve yerindedir. İnsan gücü
burada iş gücüne de dönüşecektir. Er statüsünde askerlik yapan ve erken terhis
olarak bu durumdan faydalanabilecek yaklaşık 70 bin Mehmetçik askerlikte değil,
iş hayatında olacaktır. Bunun Türkiye ekonomisine yaratacağı katkıyı da
unutmamalıyız. Askerliği gençlerimizin bir kayıp vakit olarak değil de
hakikaten bir vatani görev olarak görmelerini sağlayacağız. Askerlik
geçiştirilecek bir görev değil, anayasal bir hak ve ödevdir. Asker sayısı fazla
olan değil, ateş gücü ve operasyonel gücü yüksek ordular her zaman daha
güçlüdür ve daha başarılıdırlar. İnsansız hava araçları, pilotsuz uçakların
olduğu bir süreçte bulunmaktayız. Sınır güvenliği konusunda da artık
karakollarda nöbetler değil, elektronik ve dijital sistemlerle sınır güvenliği
operasyonel anlamda daha başarılıdır. Burada esas önemli olan hizmet
faaliyetleri ve lojistik faaliyetlerde olan kadroların özelleştirilmesiyle hem
kalite yükselmiştir hem de bu noktada askerliğe ihtiyaç bir anlamda kısmen
azalmıştır. Özellikle orduevleri, askerî kamplar gibi sosyal tesislerde hizmet
faaliyeti veren kadroların, sanıyorum, önümüzdeki dönemden itibaren süratli bir
şekilde özelleştirilmesine doğru gidilecektir. Artık kahraman askerimiz
patates, soğan soyan, çukur kazan asker değil, daha çok operasyonel anlamda
olması gerektiği yerde olacaktır.
Konuşmamın başında da
belirttiğim üzere, sürelerin artırılıp düşürülmesi Hükûmetimizin, Genelkurmay
Başkanlığı ve Millî Savunma Bakanlığıyla koordineli yaptığı çalışmalar
neticesinde ortaya çıkabilen bir durumdur. Risk, tehdit algılamaları göz önünde
bulundurulmuştur, harbe hazırlık önemsenmiştir.
Değerli milletvekilleri,
yedek subay adayı statüsüne ayrılmayan kısa dönem statüsündeki yükümlülerin
hizmet süresi -1111 sayılı Askerlik Kanunu’nun 5’inci maddesi- yedek subay
adayı olarak ayrılanların hizmet süresinin yani on iki ayın yarısı olarak, altı
ay olarak belirlenmiştir. Bunun yaklaşık bir ayı acemilik eğitiminde geçmekte,
on iki günü de izin olarak kullanılmaktadır. Yaklaşık dört buçuk ay da bu
ülkeye harbe hazır asker olarak hizmet etmektedir değerli kardeşlerimiz.
Dolayısıyla, kısa dönem askerlerimizin sürelerinin yeterli olduğunu
düşünmekteyim. Zira Türk Silahlı Kuvvetlerinin sadece uzun dönem askerlerimize
değil üniversite, fakülte mezunu askerlere yani kısa dönem çavuşlarımıza da
ihtiyacı bulunmaktadır.
Kısa dönem askerlik, yedek
subaylık süresi ve sistemiyle doğrudan ilişkilidir. Ayrıca, uzun dönemin on beş
aydan on iki aya indirilmesinin Türk Silahlı Kuvvetlerinin harbe hazırlığına
olabilecek etkilerinin sönümlenmesine kadar beklemede kalınmasının yararlı
olacağını da değerlendiriyorum. Bu bağlamda, kısa dönem askerlik süresinin altı
ay olmasının makul olduğuna inanıyor, bu vesileyle hepinize saygılarımı
sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisinin lehinde, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mesut
Dedeoğlu, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
MESUT DEDEOĞLU
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet
Meclisine verilen kısa dönem askerliğin düşürülmesiyle ilgili grup önerisi
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına söz aldım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Türkiye’nin tarihî konumu ve
kültürel mirasından doğan yükümlülükleri, bölge ve dünya barışının tesisinde
üstlendiği rol nedeniyle güçlü ve caydırıcı bir savunma sistemi tesis
edilmelidir, tesis edilen bu savunma sistemi sürdürülebilir olmalıdır. Türk
Silahlı Kuvvetlerinin görevini çağın şartlarına uygun bir şekilde ve başarılı
bir biçimde yerine getirebilmesi mutlaka sağlanmalıdır; bu konuda, Hükûmet,
Türk Silahlı Kuvvetlerine her türlü kolaylığı sağlamalıdır.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin
hareket kabiliyetinin artırılması ve caydırıcılığının yükseltilmesi
gerekmektedir. Askerî modernizasyon programı başlatılarak Türk Silahlı
Kuvvetleri silah, teçhizat ve ileri teknoloji kullanma kabiliyeti konusunda
dünyanın en güçlü ordularından biri hâline getirilmelidir.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin
silah ve teçhizat yönünden dışa bağımlılığı azaltılmadır. İhracat kapasitesi
yüksek, bağımsız ve yerli harp sanayisinin ve yerli müteşebbisin de silah,
askerî teçhizat üretimine yatırım yapabilmesi için gerekli teşviklerin
sağlanması gereklidir. Malzeme, teknoloji, elektronik harp, havacılık, uzay ve
uydu teknolojileri, ağ merkezli savaş, insansız hava araçları, güdüm ve kontrol
teknolojileri gibi savunma sanayisi teknolojilerinin AR-GE çalışmaları
desteklenmelidir.
Savunma sanayisinde bilgi
güvenliğini sağlamak amacıyla millî yazılım sistemi yaygınlaştırılmalı ve
Türkiye’ye mal edilmelidir.
Savunma ve güvenlik alanında
uydu imkânlarından yararlanmak için havacılık ve uzay teknolojilerine ağırlık
verilmeli ve tamamen yerli uydu üretimi sağlanması için gerekli çalışmalar
yapılmalıdır.
Savunma sanayimiz teknoloji
transfer eden değil, teknolojiyi üreten bir yapıya kavuşturulmalıdır, harp
sanayisinin ulusal ihtiyaçlarına dönük üretim yapması da sağlanmalıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; asırlık köklü maziye sahip olan Türk ordusunun, Türk
milletinin vicdanında saygınlığının gelişigüzel günlük politikalarla, iç ve dış
kamuoyunda yıpratılmasına izin verilmemelidir. Türk Silahlı Kuvvetlerini
yıpratacak popülist politikalardan uzak durulmalıdır.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin
yapısı, insan gücü, teknoloji ve organizasyon açısından güçlendirilerek yeniden
yapılandırılmalı, modernize edilmeli, bölgesel ve küresel anlamda caydırıcı
kabiliyeti artırılmalıdır. Yeni teşkilatlanma modelinde siber savaş ve
elektronik güvenliğine önem verilmelidir. Eğitim, teşkilatlanma ve
teçhizatlandırma alanlarında görev tanımına uygun uzmanlaşma yanında, asimetrik
tehdit ağırlıklı değişikliklere de gidilmelidir. Belli uzmanlık gerektiren
görevler ile asimetrik tehdide yönelik görevlerde profesyonel ağırlıklı, diğer
görevlerde ise yükümlü askerliği esas alan bir sistem esas alınmalıdır. İdari
ve sosyal tesisler sivil ağırlıklı hâle getirilmelidir. Bu tesislerden
sivillerin de yararlanmaları sağlanmalıdır.
İç güvenlik birimlerinin
faaliyetlerinde koordinasyon sağlanmalıdır. İç güvenlik alanındaki kurumların
yetki ve sorumlulukları yeniden tanımlanmak suretiyle, hizmetin uyum içinde
yerine getirilmesi sağlanarak çağdaş yöntemlerle çalışır hâle getirilmelidir.
Kurumsal yapılanmada istihbarat faaliyetlerinde, bilgi akışında ve suçla
mücadele birimleri arasında etkili bir eş güdüm sağlanmalıdır.
Güvenlik güçlerinin
saygınlığının tesisi için tedbirler alınmalı, mali ve sosyal hakları görev ve
sorumlulukları ile uyumlu hâle getirilmelidir. Güvenlik personelinin atama ve
terfilerinde liyakat esas alınmalıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Askerlik Kanunu’nun 5’inci maddesi “Erbaş ve erler için
muvazzaflık hizmet süresi; Kara, Deniz, Hava Kuvvetleri ile Jandarma Genel
Komutanlığında on sekiz aydır. Bu sürenin, barışta, önce on beş aya ve bilahare
on iki aya kadar indirilmesine, Silahlı Kuvvetlerin de ihtiyacı dikkate
alınarak, Bakanlar Kurulunca karar verilebilir.” hükmünü içeriyor. Türk Silahlı
Kuvvetlerinde hâlen 379 bin erbaş, er görev yapıyor. Bakanlar Kurulundan
askerliği kısaltan kararın açıklanması durumunda, ilk etapta on iki ayını
doldurmuş 40 bin civarında askerin terhis belgesi alması öngörülüyor.
Türk Silahlı Kuvvetleri
Türkiye'nin göz bebeği durumundadır. Terörle mücadele konusunda çok önemli
çalışmalar yapmış bulunan Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının komutanları
bugün maalesef tutuklu durumdadır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin komutanları bugün
tutuklu durumda iken, hapse atılmış iken atılan adımlar, her gün Türk Silahlı
Kuvvetlerinin moral ve motivasyonunu olumsuz yönde etkileyen gelişmeler hâline
gelmiştir. Burada önemli olan, Hükûmet tarafından başlatılan politikayla Türk
Silahlı Kuvvetlerinin itibarına bir zarar gelip gelmediği konusudur.
Devraldığımız ve uygulamaya
koymaya çalıştığımız, her zaman, “Yurtta sulh, cihanda sulh.” ilkesinin devamı
açısından, ülkelerin savaşla birbirlerini yok etmeye çalışması sağlıklı değildir.
Onun için, Yüce Önder Atatürk’ün söylediği gibi “Yurtta sulh, cihanda sulh.”
ilkesini her zaman uygulamaya koymak ve bu düsturun arkasında durmak
durumundayız.
Önceliklerimize, bize karşı
olabilecek hareketlere, politikalara ve husumetlere karşı bir caydırıcı güç her
zaman var olmalıdır. Tarihsel geçmişimizi, coğrafi konumumuzu dikkate alarak
silahlı kuvvetlerimizi daima göreve hazır hâlde bulundurmalıyız. Savunmamız
için gerektiğinde kullanılmak üzere cephe savaşlarına, asimetrik savaşlara, teröristlerle
mücadele gücümüze, ablukalara, güç göstermede askerlerimizi daima hazır
durumda, eğitilmiş bir hâlde bulundurmak mecburiyetimiz var. Savunmamızın
gereği, 3 kıtanın âdeta ortası durumundaki ülkemizin sınırlarını korumada çok
güçlü olunmalıdır.
Denizlerimizde 8.300,
karamızda 2.875 kilometre olan sınırlarımızdaki güvenliğimizi, kaçakçılığı, hem
de teröristlerin giriş-çıkış trafiğini yeterli derecede önleyemediğimizi
hepimiz maalesef ki biliyoruz. Bu sebeple, sınır güvenliğimizi çok yönlü
iyileştirmelerle geliştirmeli ve güçlendirmeliyiz. Bu sebeplerle, sınırlarda
belirttiğimiz makul yeni düzenlemeler gerçekleşinceye kadar da sınır güvenlik
kuşağı, tampon bölgeler oluşturmalıyız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; savaşta, vatan görevlerinde ve terörle mücadelede hayatlarını
kaybetmiş şehitlerimiz ve birçok gazimiz bulunmaktadır. Gazilerimizin ve şehit
ailelerinin tamamını kapsayan -onların tanımlamaları dâhil- onlara ve
yakınlarına yapılacak maddi, manevi yardımlar ve hizmetlerin belirleneceği çeşitli
yasal düzenlemelerdeki farklılıklar ve aksaklıklar mutlaka giderilmelidir.
Ayrıca, millî savunmanın ve
silahlı kuvvetlerimizin ve emniyette görevli bütün personelin özlük haklarında
iyileştirmeler yapmalıyız.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce
heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Dedeoğlu, sağ olun.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
önerisinin aleyhinde, Hakkâri Milletvekili Sayın Adil Zozani, buyurun. (BDP
sıralarından alkışlar)
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun araştırma önergesinin aleyhinde söz aldım ama esasında bu konunun
ultralehindeyiz. Biraz sonra neden lehinde olduğumuzu ifade edeceğim ama ondan
önce, eğer Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili de dinlerse, daha başka,
önemli bir konu var, onu ifade edeceğim, daha sonra bu konuyla ilgili
görüşlerimizi ifade edeceğim.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Ben
dinliyorum da sizin arkadaşlarınız dinlemiyor.
ADİL ZOZANİ (Devamla) – Bugün
basında yer aldı, dünden beri basında konuşuluyor. Cumhuriyet Halk Partili
Aydın ili Kuşadası ilçesi Belediye Başkanı, Anadolu’nun kayıp şarkılarının
mimarı olan, ortaya çıkaran, Anadolu’da kaybolan sesleri gün ışığına çıkarmayı
kendine görev addeden ve bu konunun filmini de yapan Nezih Ünen’in “Repertuvarında
Kürtçe şarkılar var.” diye konserini iptal etti, mutlaka bilginiz vardır. Nezih
Ünen’in kendi ifadeleri var. Belediye Başkanıyla konuştuğunu ve
“Repertuarınızdaki Kürtçe şarkıları eğer çıkarmazsanız konserinizi iptal
edeceğiz.” dendiğini ve bu nedenden dolayı konserinin iptal edildiğini ifade
ediyor. Dün bugündür basında duruyor. Bu konuda, herhâlde, Cumhuriyet Halk
Partisinin bu duruma ilişkin olarak bir izahının olması gerekir, bir izah
getirmeniz gerekiyor. Sizi burada açıklama yapmaya davet ediyorum bu konuyla
ilgili olarak.
Bu araştırma önergesinin
konusuyla ilgili olarak da ifade edeyim, biz öncelikle zorunlu askerliğin
kaldırılması taraftarıyız. “Zorunlu askerlik” kavramının artık bu çağda kabul
gören bir kavram olmadığını ifade etmek istiyorum. Türkiye’de vicdani ret
hakkının tanınmadığı bir ortamda yaşıyoruz ki “zorunlu askerlik” kavramıyla
birlikte esasında “vicdani ret” kavramı anlamlıdır çünkü zorunlu askerliğin
olduğu yerde “vicdani ret” kavramı hayat buluyor, anlamlıdır. Paralı askerlik
yapan, böyle sistemleri olan ülkelerde böyle bir uygulamanın olması, “vicdani
ret” kavramının geçerliliği yok. Zaten orada isteyen gidip askerlik yapıyor ama
bizim ülkemizdeki gibi zorunlu askerliğin olduğu yerde vicdani ret hakkının
mutlaka ama mutlaka olması gerekir.
Bu konuda, bakın, her
defasında uygulamaları itibarıyla İsrail çok eleştiriliyor ama İsrail’in
katbekat gerisindedir Türkiye. İsrail’de yaklaşık 4 bin civarında vicdani retçi
var ve kanuni haktır da İsrail gibi bir yerde ki kadınların, erkeklerin tümünün
askerliğe tabi tutulduğu bir ülkedir İsrail ama Türkiye bunun da çok çok
gerisindedir.
İkinci önemli husus şu: Ordu,
hâlâ kapalı bir kutudur Türkiye’de. Ordu içindeki uygulamalardan hiçbir zaman
bilgi sahibi olma şansımız yoktur. Bu kapalı kutunun açılması gerekir. Bu
kutunun içerisinde ne var, kışlada ne olup bitiyor, bilmemiz gerekiyor. Ama ne
Parlamento olarak ne de normal, sivil bir vatandaş olarak bunu bilebilme
şansına sahip değil Türkiye’de yaşayanlar. Orada yaşananlar orada kalıyor.
Bakın, yıllarca “PKK
gerillaları vurdu.” dendi, bir sürü insan cezaevine konuldu, on beş gün boyunca
Lice yakılıp, yıkıldı. Yıllar sonra, bakın, tam yirmi yıl sonra gerçek açığa
çıktı, Bahtiyar Aydın’ın Lice’de kimler tarafından katledildiği yirmi yıl sonra
açığa çıktı. Yirmi yıl mı beklemek lazım bir gerçeği kavramak için, bir gerçeği
görmek için? Ya da kışladaki intiharların, kaza süsü verilmiş iddiasıyla
mahkemelere kadar yansımış intihar olaylarının araştırılması için Meclis neyi
bekliyor? Neden imtina ediliyor? Kışlalardaki uygulamalardan Türkiye’de yaşayan
sivil vatandaşlar, bizler bilgi sahibi olursak ordu kıymetinden neyi eksiltir,
neyi kaybeder? Çok kolay, bütün siyasetçiler çıkarız, burada “Ordumuz şöyle
güçlü, ordumuz böyle güçlü.” deriz. İtirazımız yok. Peki, o güçlü ordunun
içerisinde olup bitenleri araştırabiliyor musunuz? Yok. Kendi generalini vurmuş
bir ordunun içinde olup bitenleri araştırabiliyor musunuz? Yok. Bu karanlık
olayların hiçbirini Meclis araştıramıyor.
Daha birkaç yıl önce,
Kıbrıs’ta, Genelkurmay Başkanına suikast girişimi oldu. Türkiye’de kim
ilgilendi? Kim bu konuyu araştırdı? Meclis ne kadar üzerine gidebildi?
Genelkurmay Başkanının arkasındaki bir başka rütbeli öldü, yaşamını yitirdi.
Kim araştırdı bunu? Hiç mi aklınıza gelmiyor?
Süre meselesine gelince… Ya,
bu üniforma aşkından vazgeçelim. Biz “Zorunlu askerlik olmamalıdır.” diyoruz.
Hele hele üniversite bitirmiş, doktor olmuş, avukat olmuş, sosyolog olmuş,
bilmem, mühendis olmuş insana “Sen üniforma giymeden hiçbir şey olamazsın.”
demek çağ dışılıktır. Postal giymeden bu memlekette yaşanmıyor mu? Ne diye
üniversite bitirmiş, yıllarını vermiş bilim adamına illa postal giydireceğiz,
illa mıntıka temizliği yaptıracağız? Nedir bu sevda? Dört aymış, altı aymış…
Bir gün dahi giydirirseniz ayıptır. Bir gün dahi giydirilirse ayıptır.
Gönüllü askerlik yapmak
isteyen… Gönüllü polislik var mı? Zorunlu polislik yaptırıyor musunuz? Yok.
Nasıl zorunlu polislik yoksa zorunlu askerlik de olmasın. Öyle hamasetin arkasına
sığınarak şöyleydik, böyleydik demenin bir anlamı yok. Tümden bu uygulamanın
ortadan kaldırılması gerekir. Başka türlü bu konuyu düzeltemezsiniz. Bakın,
yıllardır bu konularla ilgili olarak söyleniyor, çok sayıda araştırma önergesi,
çok sayıda kanun teklifi, çok sayıda soru önergesi verilmiştir bu konuda.
Hiçbirine hiçbir zaman sağlıklı cevap alamadık, sağlıklı cevap verilmiyor.
Bu ülkede askerî harcamalara
bütçeden ayrılan pay neredeyse diğer bakanlıkların bütçesine ayrılanların
yarısı kadardır. Örtülü ödeneğinden haberiniz yok, yapılan ihalelerden
haberiniz yok, hiçbir şeyden haberiniz yok, ondan sonra da gelip işte, şu kadar
iyiyiz, şu kadar büyük kudrete sahibiz. Bunların hiçbiri anlamlı değildir.
Dünyada süngü gücüyle kendi
varlığını koruyabilen hiçbir güç olmamıştır, Türkiye’nin de süngü gücüyle
kendini koruma imkânı olmaz. Bilimle, irfanla kendinizi koruyabilirsiniz, güçlü
demokrasiyle kendinizi koruyabilirsiniz. Böyle, herkesi asker yapmanın
Türkiye’ye hiçbir faydası yok. Bunun hamaseti de artık tutmuyor. Çünkü
Türkiye’de yaklaşık 1 milyon asker kaçağı var. 600 bin rakamını Sayın Başbakan
veriyor ama esas gerçek rakam o değil. Tecil veya şu bu gerekçelerin arkasına
da sığınarak askere gitmeyen vatandaşlar var, hepsinin toplamı 1 milyonun
üzerindedir ki bir önceki yıl Millî Savunma Bakanının ifadesidir, 950 bin
kişilik bir firari ordudan söz ediliyor bedelli askerlikten yararlanacaklar
sıralanırken.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ADİL ZOZANİ (Devamla) –
Dolayısıyla, evet, ordu içerisindeki uygulamalar araştırılmalıdır.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
ADİL ZOZANİ (Devamla) – Bu
konudaki haksızlığın da açığa çıkarılması araştırmaya değerdir. Bu nedenle
lehinde olduğumuzu ifade ettim ama konunun bundan ibaret olmadığının da altını
çizmek istiyorum.
Teşekkür ederim. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Zozani.
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Karar yeter sayısı…
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisini -karar yeter sayısı arayacağım- oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 16.59
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.17
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 10’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi öneriyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubunun…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın
Başkan…
BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Sayın
Başkanım…
BAŞKAN – Efendim…
BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Sayın
Başkanım, biraz önceki sayın hatip konuşması sırasında Kuşadası Belediyesinde
gerçekte var olmayan bir olayla ilgili açıklama yaptı, gerçeğe aykırı bir açıklamaydı,
düzeltmek…
BAŞKAN – Ama ara verdim ki
ben.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) –
Yoklama istediğimiz için ara verince, o yüzden…
BAŞKAN – Ama yok, o İç
Tüzük’e göre olmuyor. Hakikaten olmuyor, o zaman söyleseydiniz. Ve anında İç
Tüzük geldi gördüğünüz gibi.
SIRRI SAKIK (Muş) –
Yerinizden açıklama yapın.
BAŞKAN – 69’a göre
isteyebilirsiniz.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Evet,
69’a göre açıklama hakkı istiyorum.
BAŞKAN – Pardon, bir dakika,
benim kafam kısa devre yaptı!
“Açıklama ve cevaplar için
Başkan, aynı oturum içinde olmak üzere söz verme zamanını takdir eder.” diyor.
Yani ben fark etmedim, siz
talep etmediniz, ara verdik, dolayısıyla olmuyor.
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Sayın Başkan, talep etti de ben o arada yoklama isteyince gürültüye gitti.
BAŞKAN – Ama görmedim ben
zaten…
BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Yani
yerimizden de açıklayabiliriz.
BAŞKAN – Bakın, Sayın İnce
bilir. Yani beni zora sokmayın. Hakikaten ben iki dakikayı kendimden mi
veriyorum Allah aşkına! Yani sizden kıymetli mi iki dakika? Değil. Ama oradan
bari düzeltin, tutanaklara geçsin.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Sayın
Başkan, buradan düzelteyim, yani kürsüye gelmem şart değil.
BAŞKAN – Tamam, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
9.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın, Hakkâri Milletvekili Adil
Zozani’nin CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
BÜLENT TEZCAN (Aydın) –
Şimdi, sayın hatip, Kuşadası’ndaki bir festivalde “Anadolu’nun Kayıp Şarkıları”
isimli etkinliğin içinde Kürtçe türkü bulunduğu için iptal edildiğini ifade
etti. Bu gerçek değildir. Kuşadası Belediye Başkanımız bu konuda basına
açıklamada bulundu. Dört yıldan bu yana devam eden Kardeş Kentler
Festivali’nde, Kuşadası’nda, Anadolu’nun bütün dillerinden şarkıların, dünyanın
bütün dillerinden şarkıların… Özellikle de “Anadolu’da Kayıp Şarkılar” adı
altında bizzat belediye tarafından organize edilen bir uygulamaydı, ancak
festivalin onur konuğu olan İtalya’nın programının elde olmayan sebeplerle
uzaması nedeniyle etkinliğin yapılacağı saat gecikmiş, bu nedenle katılımcı
kalmadığından daha sonraki bir tarihte daha da büyüğünü yapmak üzere sadece
ertelemişlerdir. Sayın Belediye Başkanının da basına bu konuda açıklaması
vardır.
Tutanaklara geçmesini
istiyorum.
Sağ olun.
BAŞKAN – Tamam, teşekkür
ederim, sağ olun.
Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
(Devam)
3.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatlerinin ve gündemdeki
sıralamanın yeniden düzenlenmesine; İstanbul Milletvekili Osman Aşkın Bak ve
102 milletvekilinin, Türk sporunda yaşanan doping vakalarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi ve bu konuda verilmiş diğer Meclis araştırması
önergelerinin, Genel Kurulun 5 Kasım 2013 Salı günkü birleşiminde okunmasına
ve görüşmelerinin birleştirilerek aynı
günkü birleşiminde yapılmasına; Genel Kurulun 12, 19 ve 26 Kasım 2013 Salı
günkü birleşimlerinde bir saat sözlü soruların görüşülmesini müteakip diğer
denetim konularının görüşülmeyerek gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan işlerin
görüşülmesine; 5, 6, 13, 20 ve 27 Kasım 2013 günkü birleşimlerinde sözlü
soruların görüşülmemesine; 490 ve 477 sıra sayılı kanun tasarılarının İç
Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde
görüşülmesine ilişkin önerisi
30/10/2013
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 30/10/2013
Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince, grubumuzun
aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Mahir
Ünal
Kahramanmaraş
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin "Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan 492,
490, 477, 105, 421, 359, 397, 399, 379, 440, 447 ve 54 sıra sayılı kanun
teklifi ve tasarılarının bu kısmın 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13 ve 14’üncü
sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,
İstanbul Milletvekili Osman
Aşkın Bak ve 102 milletvekilinin, Türk sporunda yaşanan doping vakalarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi ve bu konuda verilmiş diğer Meclis araştırma
önergelerinin Genel Kurulun 5 Kasım 2013 Salı günkü birleşiminde okunması ve
önergelerin görüşmelerinin birleştirilerek aynı günkü birleşimde yapılması,
Genel Kurulun;
12, 19 ve 26 Kasım 2013 Salı
günkü birleşimlerinde bir saat sözlü soruların görüşülmesini müteakip diğer
denetim konularının görüşülmeyerek, gündemin " Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesi,
5, 6, 13, 20 ve 27 Kasım 2013
günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesi,
30 Ekim 2013 Çarşamba günkü
birleşiminde (bugün) 492 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar,
31 Ekim 2013 Perşembe günkü
birleşiminde saat 21.00'e kadar;
5 Kasım 2013 Salı günkü
birleşiminde saat 24.00'e kadar,
6 Kasım 2013 Çarşamba günkü
birleşiminde saat 14.00'te toplanması ve bu birleşimde 477 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
7 Kasım 2013 Perşembe günü
saat 14.00'te toplanması ve 383 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan
işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
12, 19 ve 26 Kasım 2013 Salı
günkü birleşimlerinde 15.00-20.00 saatleri arasında,
13, 14, 20, 21, 27 ve 28
Kasım 2013 Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde 14.00-20.00 saatleri
arasında,
Yukarıda belirtilen
birleşimlerde gece 24.00’te günlük programların tamamlanamaması hâlinde günlük
programların tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi,
490 ve 477 sıra sayılı kanun
tasarılarının İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi
ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması,
önerilmiştir.
490 sıra sayılı Tüketicinin
Korunması Hakkında Kanun Tasarısı (1/787)
Bölümler Bölüm maddeleri Bölümdeki
madde sayısı
1’inci Bölüm 1 ila 30’uncu maddeler 30
2’nci Bölüm 31 ila 60’ıncı maddeler 30
3’üncü Bölüm 61 ila 88’inci maddeler
(Geçici 1’inci madde dâhil) 29
Toplam madde sayısı 89
477 sıra sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/774)
Bölümler Bölüm maddeleri Bölümdeki madde sayısı
1’inci Bölüm 1 ila 6’ncı maddeler
(6’ncı maddeye bağlı ek 2 ve
ek 3’üncü maddeler dâhil) 7
2’nci Bölüm 7 ila 11’inci maddeler 5
Toplam madde sayısı 12
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk söz, Çankırı Milletvekili Sayın İdris
Şahin.
Buyurun Sayın Şahin. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ grup önerisi adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, AK PARTİ grup
önerisi gündemi, çalışma saatlerini ve temel kanunları içeren bir düzenlemeyi
ihtiva etmektedir. Danışma Kurulunun 30/10/2013 tarihinde yani bugün yaptığı
toplantıda siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından İç
Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince grubumuzun önerisi aşağıdaki şekilde Meclis
gündemine getirilmiştir.
Şöyle ki, gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan
492, 490, 477, 105, 421, 359, 397, 399, 379, 440, 447 ile 54 sıra sayılı kanun
teklifi ve tasarılarının bu kısmın 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13 ve
14’üncü sıralarına alınması ve diğer işlerin buna göre teselsül ettirilmesi
önerilmektedir.
Ayrıca, demokratikleşme
paketinde ifade edilen “Nevşehir Üniversitesi” adının “Nevşehir Hacı Bektaş
Veli Üniversitesi”, Siirt iline bağlı Aydınlar ilçesinin adının “Tillo” olarak
değiştirilmesi kanun teklifi gündemin 3’üncü sırasına alınmıştır.
Yine, tüketicinin
korunmasıyla ilgili kanun tasarısı gündemin 4’üncü sırasında yer almaktadır.
Anayasa Mahkemesi ile ilgili
kanun tasarısı ise gündemin 5’inci sırasına alınmıştır.
Yine, Azerbaycan ile ilgili
sözleşmeler gündemin 6’ncı sırasından itibaren gündeme alınmıştır.
Ayrıca, kasım ayı çalışma
saatleri önergemiz ile düzenlenmekte olup Salı günleri 15.00 ila 20.00 saatleri
arasında bir saat sözlü soru olacak şekilde, çarşamba günleri ise sözlü
soruların görüşülmemesi ve çarşamba ve perşembe günleri 14.00 ila 20.00
arasında gerçekleşmesi önerilmektedir. Ayrıca, bu hafta ve önümüzdeki hafta
çalışma saatleri ise yeniden düzenlenmektedir.
Biraz önce ifade ettiğim
gibi, bugün Nevşehir Hacı Bektaş Üniversitesi ve Aydınlar ilçesinin isminin
“Tillo” olarak değiştirilmesine yönelik kanun teklifinin görüşmelerinin
bitimine kadar Meclisin çalışması önerilmektedir.
Yine, yarın yani perşembe
günü saat 21.00’e kadar çalışma sürelerinin belirlenmesi, haftaya salı günü ise
doping ile ilgili araştırma önergelerinin görüşülmesi ve saat 24.00’e kadar bu
görüşmelerin devam etmesi önerilmektedir.
Ayrıca, Anayasa Mahkemesiyle
alakalı düzenleme önümüzdeki hafta çarşamba günü gündeme getirilmekte, perşembe
günü ise 383 sıra sayılı Tasarı’ya kadar olan işlerin görüşmelerinin
tamamlanması teklif edilmektedir. Yine aynı süre içerisinde tüketicinin
korunması hakkındaki kanun yani 490 sıra sayılı Teklif’in de görüşülmesi ve
Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükûmeti arasındaki basın ve
enformasyon alanlarında iş birliği protokolünün onaylanmasına ilişkin hükümler
de önümüzdeki haftanın gündeminde yer almaktadır. Bunların tamamı gündem,
çalışma saatleri ve bahsettiğimiz 2 kanunun da temel kanun olarak gündeme
getirilmesine yönelik teklifleri içermektedir.
Önümüzdeki haftanın çalışma
saatlerini ve bu haftanın süre bitimine kadar olan çalışma saatlerini ihtiva
eden bu düzenlemelere iktidarıyla, muhalefetiyle desteğinizi bekliyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Şahin.
Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu önerisinin aleyhinde Kocaeli Milletvekili Sayın Lütfü Türkkan. (MHP
sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisinin grup
önerisinde her zaman bildiğimiz bir hadise var; Meclisin denetiminden kaçırmak
için devamlı gündeme farklı maddeler ekliyorlar, burada da aynı şey söz konusu.
Meclise verilen denetleme yetkisini erteleye erteleye erteleye sonunda herhâlde
bize kendilerini yargılama yetkisi verecekler. Bırakın da denetleyelim,
yargılanacak fırsat kalmasın, biz de denetleyelim.
Bu, sadece, Mecliste olmuyor
tabii, bakanlık bütçeleri, diğer devlet, kamu kurumlarının bütçeleri Sayıştay
denetlemesinden nasıl kaçırılıyorsa burada da Meclisten denetleme yetkisini
alacak uygulamalara ısrarla devam ediyorlar. Ben buradan tekraren söylüyorum:
Bu Meclisi çalıştırmak önce sizin vazifeniz ama Meclisin denetleme vazifesini
elinden alarak değil, bize bu yetkiyi sonuna kadar kullandırın ki sizin daha az
hata yapmanızın önüne geçelim zira bu hataların sonu gitgide daha bir felakete
ulaşır.
Sayıştayla ilgili şu ana
kadar yapılan bütün eleştirilere burada ciddi hiçbir muhatap, söz bulamadık.
İlk defa, Türkiye’nin bütçesinde Sayıştay raporları gelmeden bir bütçe geçti
geçen sefer. Kimse bunu doğru dürüst cevaplayamadı. Hakeza diğer kamu
kurumlarının denetlemesini de Sayıştaydan kaçırmaya devam ediyorsunuz.
Muhteremler, burada kaçırmak istediğiniz nedir onu merak ediyorum? Gerçekten
kaçırılmak istenen yolsuzluk mu vardı ki bu kadar acele ediyorsunuz, bu kadar
acul davranıyorsunuz, bu kadar gizli tutmaya çalışıyorsunuz? Bu insanların
denetleme yetkisini elinden almak için sayısal çoğunluğun verdiği her türlü
yetkiyi sonuna kadar kullanıyorsunuz. Bir daha tekrar ediyorum: Gerçekten bu
Meclisin size az hata yaptırmak gibi bir vazifesi var aynı zamanda. Bunun için
de denetleme yetkisini elinden almayın.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Sağ olun. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Türkkan.
Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu önerisinin lehinde İstanbul Milletvekili Sayın Tülay Kaynarca.
Buyurun Sayın Kaynarca. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ grup önerisi lehine söz aldım.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Grup önerimiz, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin çalışma saatleri ve gündeminin tespitine yönelik öngörümüzle
ilgili. Öncelikle gündem, arkasından çalışma saatleri ve temel kanun olarak
görüşülmesiyle ilgili önerilerimizi kapsıyor.
Gündem sıralamasında, bugün
olmak üzere, ilçe ve üniversite adı değişikliğini içeren kanun teklifimiz var
öncelikle. Arkasından, tüketicilerle ilgili kanun tasarısının ve Anayasa
Mahkemesiyle ilgili kanun tasarısının da 4’üncü ve 5’inci sıralarda görüşülmesini
öngörüyoruz. Yine, Azerbaycan’la ilgili sözleşmeler de gündemin 6’ncı sırasını
kapsıyor.
Bu hafta ve kasım ayı çalışma
saatlerinin ise şu şekilde olmasını öngörüyoruz; o da şu: Bu hafta, bugün
itibarıyla, üniversite ve ilçe adı değişikliği kanun teklifinin bitimine kadar
görüşülmesi yani bugün bitimine kadar, yarın da saat 21.00 itibarıyla
Meclisimizin çalışma saatlerini öngörüyoruz. Haftaya ise salı 24.00’e kadar ve
çarşamba, perşembe günleri de ilgili kanunların bitimine kadar çalışılmasını
öneri olarak Meclisimize sunuyoruz.
Kasım ayı çalışma saatlerini
ise salı günü 15.00-20.00 itibarıyla, çarşamba günleri de yine sözlü soruların
görüşülmemesini çalışma takvimi olarak Genel Kurulumuza sunuyoruz. Çarşamba ve
perşembe günleri kasım ayı çalışma takvimini de yine 14.00’te başlayıp 20.00
itibarıyla bitirmesini Genel Kurulumuza öneri olarak sunuyoruz.
Bütün bunların yanı sıra, 490
ve 477 sıra sayılı kanun tasarılarının temel kanun olarak görüşülmesi de yine
grup önerimizin bir başlığı.
Bu öneriler doğrultusunda,
grup önerimizin lehinde oy kullanmanız üzerine önerimi sunuyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kaynarca.
Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu önerisinin aleyhinde, Yalova Milletvekili Sayın Muharrem İnce. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gündem, Meclisin çalışma
saatleri, hiç inandırıcı gelmiyor ki bana. Yani, AKP’den önce temel kanun bir
ayrıcalık olarak, bir ihtiyaç duyulduğunda kullanılmış, şimdi onun 10 katı
temel kanun var. Gündem: E, bir söylediğiniz diğer söylediğinizi tutmuyor ki
sizin gündeminize uyalım.
Bakın, bugün Türkiye neyi
konuşuyor, 2008’de neyi konuşmuş ona bir bakalım. Burada Hüsnü Tuna diye bir
arkadaşımız vardı, AKP Konya Milletvekili. Bir açıklama yaptı, dedi ki:
“İnşallah hedefimiz kamu hizmetlerinde de yani kamu hizmeti veren personelde de
böyle bir yasağın olmamasıdır.” Tarih veriyorum: 24/01/2008. Hemen 27’sinde bir
daha açıklama yaptı: “Bunlar partimin değil benim görüşlerim.” dedi. 27’sinde,
aynı gün, Grup Başkan Vekili Sayın Canikli: “Bizim tek bir derdimiz var o da
üniversitedeki çocuklarımızdır.” dedi. Aradan iki gün geçti, Başbakan açıklama
yaptı, dedi ki: “Tek hedefimiz… Üniversite kapılarındaki kızlarımızın
mağduriyetini gidermekten başka hiçbir şeyi amaçlamadığımızın bilinmesi lazım.”
Bunları söyleyen Başbakanın kendisi. İşte ikiyüzlü politika böyle bir politika;
halktan gizleyen, gizli gündemi olan... Erken konuştuğu için de bu sefer Hüsnü
Tuna’yı 13 Şubatta disipline verdiler. Parti disiplinine aykırı hareket ettiği
gerekçesiyle Hüsnü Tuna’yı, uyarı için, uyarı cezasıyla disipline sevk ettiler
ve 8 Nisan 2008’de Konya Milletvekili Hüsnü Tuna’ya uyarı cezası çıktı. Yazık
değil mi? Bugün konuşuyorsunuz, 2008’de niye ceza verdiniz o zaman
milletvekilinize? Niyetinizi erken söylediği için mi?
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
bakın, yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Leyla Şahin davasıyla ilgili
kararından sonra 14/11/2005’te Sayın Bülent Arınç’ın açıklamasını okuyorum:
"Boynunda haç taşıyan bir kamu görevlisi Hristiyanlığı sembolize ederse,
bir Musevi başındaki takkesiyle veya bir Müslüman başörtüsüyle karşısındakine
mesaj vermeye çalışan kamu görevlisi kendisinden eşit hizmet almaya çalışanlara
bir korku verebilir, tarafsız davranamayacağı konusunda bir endişe verebilir.
Kamu görevlilerinin dinî sembol takmaları bu nedenle yasaklanmıştır."
Bunları ben söylemedim, Cumhuriyet Halk Partisinin Sayın Genel Başkanı da
söylemedi. Bunları söyleyen Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç. Onun için sizin
gizli gündeminiz var, onun için size inanmıyoruz, onun için size güvenmiyoruz.
AHMET YENİ (Samsun) – Millet
inanıyor, millet!
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Size bir tane sorum olacak. “Üniversiteli kızlarımızla sınırlı.” dediniz,
kamuda öğretmen dâhil, hâkim, savcı, polis hariç. Beş sene sonraki gündeminiz
ne olacak? Sorum şu: Beş sene sonra “Öğretmenler başı açık giremez.” diye karar
mı çıkaracaksınız? (CHP sıralarından alkışlar) Sorum bu kadar açık. Adım adım,
adım adım… Sorum şu: Beş sene sonra “3 yaşındaki çocuğa türban takılacak.”
diyecek misiniz, demeyecek misiniz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Siz on
bir yıl bekleyip bugün niye gündeme getiriyorsunuz biliyor musunuz, söyleyeyim
mi? Seçim yaklaştı, istismar zamanı, istismar mevsimi açıldı, artık istismar
zamanı. Sandık yaklaştı, oylarınız düşüyor, meydanlarda “Benim başörtülü bacım.”
Size onu dedirtmeyeceğiz, size o istismarı yaptırtmayacağız, bunu bilin, size o
istismarı yaptırmayacağız. Millete sizin nasıl bir ikiyüzlü politika
uyguladığınızı göstereceğiz. Eski sözlerinizi… (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Bu sözler bana ait değil, bu
sözler size ait.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya)
– Sana ne?
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Hanımefendi, o zaman sen de takar gelirsin yarın.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya)
– Bu benim özgürlüğüm takarım, seni ilgilendirmez.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Bir
başkası, arkadaşımız, hacca gitmiş, Allah kabul etsin, hiçbir itirazım yok.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) –
Konuştukça batıyorsun.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Ama, şunu söyleyeceğim: Bugün açıklama yapıyor…
AHMET YENİ (Samsun) – Sayın
İnce…
BAŞKAN – Sayın Yeni, lütfen…
MUHARREM İNCE (Devamla) - Ben
de gideceğim, merak etme. Ben arkadaşlarıyla gittim oraya bir yere ama
fotoğraflarımı paylaşmadım, zamanı gelince konuşuruz.
Bakın, arkadaşımız açıklama
yapmış. Bir baktım, iki buçuk yıldır milletvekili bir kere kürsüye çıkmamış.
Ya, sen sigortasız çalışan kadınları konuşmamışsın, atanamayan öğretmenleri
konuşmamışsın, bir kere gelip de bu kürsüye bir kez kadın sorunlarını
anlatmamışsın, açıklama yapıyorsun: “Temizlendim, geldim.” diye. E,
kapanmayanlar kirli mi? Böyle bir mantık olabilir mi? Böyle bir şey olabilir
mi? Bir kez olsun kürsüye çıkmamışsın, demek ki sen militanca davranacaksın,
demek ki senin derdin bu, demek ki senin derdin Türkiye'nin sorunları değil.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya)
– Niyet okuyuculuğu yapıyorsun yine.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Kamu İhale Kanunu’nu 100 kez değiştireceksiniz, Şans Topu’nu siz bulacaksınız,
beygirleri yedi gün yarıştıracaksınız, İddaa’yı siz bulacaksınız, Türkiye’de
kumarı 7 katına çıkaracaksanız ama takmışsınız bir yerlere, oradan siyasi
sembolleri dinî sembollerle karıştırarak millete istismar edip onların oyunu
almak istiyorsunuz.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) –
Dünyanın gündemi Marmaray.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) -
Tabanvay, Marmaray’ın yerine tabanvay.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Müslüman kardeşlerimiz öldürülürken siz Müslümanları öldüren Amerikan
askerlerine dua etmediniz mi? Siz Mısır’da laiklik pazarlayıp kendi ülkenizde
laikliğin canına okumadınız mı?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Dün
Marmaray, bugün tabanvay.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Siz
“Türkiye’de türban yüzde 1,5’un sorunudur.” demediniz mi? Siz “Yaşam tarzına
müdahale etmeyiz.” deyip etek boyu ölçmediniz mi? Siz mücahitlik taslayıp
müteahhitlik yapmadınız mı?
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul)
– Hem de nasıl, hem de nasıl.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Siz
“Kız çocuklarım türban yüzünden okuyamadı.” deyip erkek çocuklarınızı da
Amerika’ya gönderip okutmadınız mı? Siz kamu personeli ideolojisini açıkladı
diye onlara ceza kesip kamu personelinin dinî inancını açıkça ilan etmesine ses
çıkarmadınız mı? Askere alırken mezhebini sormayıp şehit olan Alevi çocuğun
cemevindeki cenaze törenine devlet erkânını göndermeyen siz değil misiniz?
Terör saldırısı sonucunda şehit olan vatandaşlarımıza “53 Sünni vatandaşımız”
diye ayrımcılık yapan siz değil misiniz? 35 yurttaşımızı yakarak öldürenlerin
davası zaman aşımına uğradığında “Hayırlı olsun.” diyen siz değil misiniz?
“Faiz haram” deyip faizle bir yaşam kuran bu devlet, bu millet, bu Hükûmet
değil mi?
Değerli arkadaşlarım, sizler
bunun istismarını yapıyorsunuz. Türkiye’de özgürlükleri yok ettiniz. Haberleşme
özgürlüğü yoktur, Türkiye’de seyahat özgürlüğü yoktur; bugün özgürlükten söz
ediyorsunuz.
Müslümanlar ikiye ayrıldı.
Bir, bizim gibi kalubeladan beri Müslüman olanlar, bir de AKP’den sonra
Müslüman olanlar çıktı başımıza. (CHP sıralarından alkışlar)
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) –
Bunlar çok ayıp sözler.
MUHARREM İNCE (Devamla) –
Sizin İslam anlayışınız, sizin Müslümanlık anlayışınız sakat bir anlayış üstüne
kurulmuştur.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Çok
geride kaldın sen çok.
MUHARREM İNCE (Devamla) –
“Başbakana dokunmak ibadettir.” diyenler, Başbakanın doğduğu, yaşadığı
şehirleri mübarek kabul edenler…
GÖKCEN ERDOĞAN ENÇ (Antalya)
– Yok öyle bir şey ya.
MUHARREM İNCE (Devamla) –
…Başbakan için şükür namazı kılanlar, “Kazlıçeşme’ye gitmek farzıayındır.”
diyenler, “Recep Tayyip Erdoğan sünnetidir bu.” diyenler sakat bir İslam
anlayışının temsilcisidir. Bu anlayışları biz yapmadık, bu anlayışların tümünü
siz yaptınız sayın milletvekilleri.
Bakın, değerli arkadaşlarım,
Meclise bir kadın arkadaşımızın türbanla gelip gelmemesi çok önemli değil.
GÖKCEN ERDOĞAN ENÇ (Antalya)
– Başörtüsü.
MUHARREM İNCE (Devamla) –
Başörtüsü, fark etmez, çok önemli değil.
GÖKCEN ERDOĞAN ENÇ (Antalya)
– Önemli.
MUHARREM İNCE (Devamla) –
Önemli olan ne biliyor musunuz? Bu Meclisin itibarını kurtarmaktır, bu Meclisin
onurunu kurtarmaktır. Önemli olan Sayıştay raporlarının Meclise gelmemesidir,
yolsuzluktur, yolsuzluk. (CHP sıralarından alkışlar) Yolsuzluktur,
hırsızlıktır, yetim hakkı yemektir, din istismarcılığı yapmaktır, seçim
yaklaşınca dini hatırlamaktır. Bu fakir milleti, bu fukara milleti
kandırmaktır, onları istismar etmektir. Bana, ne milletvekilliğinden
bahsediyorsun? Sen de milletvekilisin, ben de milletvekiliyim.
İktidar-muhalefet fark etmez. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Sayıştay
raporları gelmemişse bu Meclise hakaret yapılmıştır. “Sen kimsin? Sayıştay,
Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim yapar. Sen kimsin de bu raporları
Meclise göndermiyorsun?” deyip çıkacak bir babayiğit yok içinizde. (CHP
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Meclisin onuru böyle kurtarılır,
Meclisin saygınlığı böyle korunur! Yoksa, doksan üç yıldır kimsenin aklına
gelmemiş konuları…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUHARREM İNCE (Devamla) – Tek
uyanık siz değilsiniz.
Teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın İnce. (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul)
– Sayın Başkan, söz istiyorum.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lütfen susar mısınız, Sayın Satır konuşacak.
Buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
5.- İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır’ın, Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında
Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MİHRİMAH BELMA SATIR
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygı ve sevgiyle
selamlıyorum.
Öncelikle, hacdan dönen
Değerli Başkanımıza tekrar hayırlı olsun dileklerimi iletiyorum.
Sayın grup başkan vekilinin
konuşmasını büyük bir hayretle ve şaşkınlıkla izledim. Meclis çalışmalarıyla
ilgili yaptığımız çalışmalara vereceğiniz cevabı gündemle birleştirdiniz.
Müsaade ederseniz, ben de size cevap vermek isterim.
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Tabii, ne demek.
MİHRİMAH BELMA SATIR
(Devamla) - Kadın üzerinden, din üzerinden ve başörtüsü üzerinden siyaset
yapmayı artık bırakın, lütfen. Buradan size de ekmek çıkmaz, bize de ekmek
çıkmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler) Bunu
öncelikle söylemek istiyorum.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Siz
bırakın, siz!
MİHRİMAH BELMA SATIR
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, hac vazifesini yerine getiren
arkadaşlarımızdan bir kısmı veya tamamı bundan sonraki özel hayatında başörtüsü
kullanmaya karar vermişler ve Meclise böyle gelmek arzusundalar. Hac mevsimi…
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Seçim zamanı mı aklına geldi, on bir yıldır nerede?
MİHRİMAH BELMA SATIR
(Devamla) – Bir müsaade ederseniz… Her şeyden önce dinlemeyi bir öğrenin Sayın
Grup Başkan Vekili. Ben sizi büyük bir saygıyla dinledim, lütfen dinleyin. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) –
Aynı hanım milletvekili geçen yıl da hacca gitti. Geçen yıl niye yapmadı?
MİHRİMAH BELMA SATIR
(Devamla) - Arkadaşlarımız bu kararlarını medyayla paylaştılar. Bu konularda
izin ve icazet olmaz. Kendi özel hayatlarıyla ilgili kendi aileleriyle ve
vicdanlarıyla verdikleri kararla birlikte bundan sonra hayatlarını böyle devam
ettirme kararı almışlar. Biz milletvekilleri olarak buna saygı duyarız.
MUHARREM İNCE (Yalova) –
İtirazımız yok, bir şey demedik.
MİHRİMAH BELMA SATIR
(Devamla) - Eminim ki siz de demokratik ve… Anayasa’da yazıldığı gibi -sayın
vekilim, biliyorsunuz- Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda der ki: … demokratik,
laik, sosyal bir hukuk devletidir. Demokrasi gereği bu arkadaşlarımız
başörtüyle gelebilir, laiklik gereği başörtüyle gelebilir, hukuk devleti
olmanın gereği başörtüyle gelebilir. Bizler de 24’üncü Dönem milletvekili
olarak kendilerine burada hoş geldiniz deriz ve çalışmalarına devam ederler. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Bu arkadaşlarımızın Mecliste
konuşmamalarıyla ilgili söylediğiniz cümleyi de esefle karşıladığımı söylemek
istiyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Hayır canım, tutanaklara bakın, konuşmuş mu?
MİHRİMAH BELMA SATIR
(Devamla) – Olabilir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Hiç
konuşmamış hiç, bir kere bile çıkmamış kürsüye.
MİHRİMAH BELMA SATIR (Devamla) –
Milletvekilliği sadece Mecliste, Genel Kurulda konuşmak değildir.
BAŞKAN – Sayın Satır, teşekkür
ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MİHRİMAH BELMA SATIR
(Devamla) –Sayın Başkan, üç saniye daha alabilir miyim?
BAŞKAN – Yok, usulü
bozamıyoruz Başkanım hiç yapmadık.
MİHRİMAH BELMA SATIR
(Devamla) – Bu arkadaşlarımız inşallah yarın Mecliste olacak. Kendilerine
tekrar hayırlı olsun diyorum, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Türkiye’ye hayırlı olsun, Türkiye’ye.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatlerinin ve gündemdeki
sıralamanın yeniden düzenlenmesine; İstanbul Milletvekili Osman Aşkın Bak ve
102 milletvekilinin, Türk sporunda yaşanan doping vakalarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi ve bu konuda verilmiş diğer Meclis araştırması
önergelerinin, Genel Kurulun 5 Kasım 2013 Salı günkü birleşiminde okunmasına
ve görüşmelerinin birleştirilerek aynı
günkü birleşiminde yapılmasına; Genel Kurulun 12, 19 ve 26 Kasım 2013 Salı
günkü birleşimlerinde bir saat sözlü soruların görüşülmesini müteakip diğer
denetim konularının görüşülmeyerek gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan işlerin
görüşülmesine; 5, 6, 13, 20 ve 27 Kasım 2013 günkü birleşimlerinde sözlü
soruların görüşülmemesine; 490 ve 477 sıra sayılı kanun tasarılarının İç
Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde
görüşülmesine ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Gündemin “Oylaması Yapılacak
İşler” kısmında yer alan, Güneydoğu Avrupa Savunma Bakanları Süreci
Çerçevesinde Koordinasyon Komitesi Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylamasına başlıyoruz.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Güneydoğu Avrupa Savunma Bakanları Süreci Çerçevesinde Koordinasyon
Komitesi Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/390) (S. Sayısı: 322) (x)
BAŞKAN - Daha önce açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılması kabul edilmişti.
Oylama için üç dakika süre
vereceğim.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN – Güneydoğu Avrupa
Savunma Bakanları Süreci Çerçevesinde Koordinasyon Komitesi Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucu:
“Oy Sayısı : 193
Kabul : 193
(xx)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Dilek Yüksel Bayram Özçelik
Tokat Burdur”
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır, hayırlı uğurlu olsun.
Alınan karar gereğince, sözlü
soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işler kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı:
156)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile
Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sıraya alınan Nevşehir
Milletvekili Sayın Ahmet Erdal Feralan ve Siirt Milletvekili Sayın Afif
Demirkıran ile 3 Milletvekilinin; Bir Üniversite Adı ile Bir İlçe Adının
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
4.- Nevşehir Milletvekili Ahmet Erdal Feralan ve Siirt Milletvekili
Afif Demirkıran ile 3 Milletvekilinin; Bir Üniversite Adı ile Bir İlçe Adının
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (2/1783) (S. Sayısı: 492) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet
burada.
Komisyon Raporu 492 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Kayseri Milletvekili Sayın
Yusuf Halaçoğlu… Yok.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Sırrı Sakık, kanun teklifinin tümü üzerinde
konuşmak için buyurunuz. (BDP sıralarından alkışlar)
Yirmi dakika süreniz var.
BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK
(Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
BDP Grubu olarak ne
düşündüğümüzü, ne tartıştığımızı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Şimdi, son günlerde Sayın
Başbakanın açıklamasıyla gündeme gelen demokratikleşme paketiyle bu, bugün
görüşeceğimiz, kanunlaşacak, işte, Aydınlar’ın “Tillo” olması ve Nevşehir
Üniversitesinin de “Hacı Bektaş Veli Üniversitesi” olmasıyla ilgili daha önce
de söyledik ve düşüncelerimizi sizlerle paylaştık. Yani bu temel sorunları
konuşurken bu sorunların adını koymadan az şey verip çok zamana yayarak
sorunları çözemeyeceğimizi hayat hepimize göstermesine rağmen buradan bir türlü
dersler çıkaramadık.
Şimdi, bakın, bugün
görüşeceğimiz bu yasa 1940’larda başlayan yani Karadeniz’den başlayan,
Trakya’ya kadar ve oradan gelip Anadolu’dan Mezopotamya’ya, Kürdistan’a kadar
yayılan, bütün köylerin, kentlerin isimlerini değiştiren bir anlayış yani
1940’lardaki İttihat-Terakki anlayışı neyse sözüm ona bugün onları telafi
ediyoruz; bu değişikliklerle, gasp edilen hakları iade ediyoruz. Peki, o süre
içerisinde 30 bin köy, kent ismi değiştirilmiş ama bugün dönüp bakıyoruz, büyük
bir devrimden bahsediyoruz: Aydınlı ismini “Tillo”, bir üniversite ismini de
“Hacı Bektaş Veli” yapacağız ve Alevilerin sorunlarını çözeceğiz.
Biraz önce burada da tanıklık
ettik. Buradan sözüm ona gasp edilen hakların iadesi… Bir taraftan da türban
hemen gündeme geldi. Ben bu konuda, türbanla ilgili de düşüncelerimizi sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Bakın, sevgili arkadaşlar, bu
grubumuz 2011 seçimlerinden sonra türbanın hayatın her alanında özgürleşmesi
için bir teklifte bulundu ama sizin yüreğiniz yetmedi; döndünüz dolaştınız,
geri aldınız. Biz dedik: Sadece Parlamentoda değil, üniversitede değil, hayatın
her alanında kadına dokunamazsınız. Kadın kendi karar verir; başını mı örter,
başını mı açar, o onun sorunudur. Eğer Parlamentoda karar verecekseniz…
Parlamentoya milletvekilleri türbanlı gelecek de yargıda niye türbanlı olmasın,
kolluk kuvvetlerinde niye türbanlı olmasın? Gücünüz yetiyorsa gelin, buna
“Evet.” deyin. Ama hayır, sizin amacınız az şeylerle günü kotarmak.
Yarın da -yanılmıyorsam-
bununla ilgili bazı milletvekili arkadaşlarımız buraya gelecekler. Bir
itirazımız yok ama bir eleştirimiz var. Bu mücadeleler öyle eften püften
mücadeleler değil, çok emek ve bedel ödenerek gelinen noktalardır. Burada
elinin tersiyle Parlamentoyu reddeden, türbandan dolayı dik duran Merve’ye
haksızlık etmeyin; AKP Grubunda, Refah Grubunda uzun yıllar türban için
mücadele edenlerin mücadelesine haksızlık etmeyin. Bu insanlar Parlamentoyu da
belediye başkanlıklarını da inançları için ellerinin tersiyle ittiler. Eğer
gelecekse, yani 24’üncü Dönem milletvekilleri, böyle, durumdan vazife çıkararak
buraya gelmemeliler, bırakmalılar, 25’inci Dönem’de bu türbanla ilgili kim ki
emek, bedel ödediyse çıkıp gelsin, burada o türbanıyla, o inançlarıyla yemin
etsin. Yüreğiniz yetiyorsa bunu yapın ve günü kotarmaya çalışmayınız. Bizim,
türbanla ilgili düşüncelerimiz açık ve net olarak bu. Emek verenlerin
emeklerine haksızlık ve hırsızlık yapmayın. Ve ben birçok arkadaşımızın da
geçmişte… Bugün türbanla ilgili gelecek elli yıl boyunca hayatın her alanında
özgürce yaşayacaksınız. Bugün ben gittim, “Efendim, örtünmek istiyorum…” Bu sizin
sorununuz ama buna saygılı olun.
Şimdi, sevgili arkadaşlar,
bakın, 30 bin köy. 30 bin köyün ismi ve içinde illerin isimleri değiştirildi ve
1940’lardan başlayan bugüne kadar gelen bir süreç. Eğer bir süreçte siz samimi
olmuş olsaydınız… Bu demokratikleşme paketi -bakın, bizim haklı
eleştirilerimiz- ne kadar haklı olduğumuzun da bir göstergesi. Sizin gerçekten
demokrasiyi ve özgürlükleri, yasakları yani demokrasiyi ve özgürlükleri hayata
geçirmek gibi bir derdiniz yok, yasaklara karşı bir dik duruşunuz yok. Eğer
samimiyseniz tek şey şunu yapacaktınız: Sadece Tillo’yla ilgili değil, Hacı Bektaş Veli’yle ilgili değil, 30 bin
değişim alan yani isimleri asimile edilen, reddedilen, inkâr edilen alanların
önünü topluca açacaktınız. Bunlar Rize’deki, Trabzon’daki, Edirne’deki,
Uşak’taki ve Türkiye'nin dört bir tarafındaki bütün alanlarda bu isimler
değiştirilebilirdi.
Bizim bu konuda Arkadaşımız
Sayın Hasip Kaplan’ın hazırladığı bir kanun teklifi var ve bu kanun teklifiyle
bunları iade… Ama siz ortaklaşmadınız, hiçbir konuda ortaklaşmadığınız gibi
burada da ortaklaşmadınız.
Bakın, Adana’da 169,
Erzincan’da 366, Mardin’de 647 -tutanaklara geçsin diye söylüyorum- Adıyaman’da
224, Erzurum’da 653, Muğla’da 70, Afyon’da 88, Eskişehir’de 70, Muş’ta 297,
Ağrı’da 374, Gaziantep’te 279, Nevşehir’de 24 yani İç Anadolu’da -bir bütün
olarak okuyamadım- belli yerlerde sayılar az ama farklı halkların, kültürlerin,
kimliklerin yaşadıkları yerlerde köyden mezraya kadar bütün alanların ismini
değiştirmişsiniz ve bu İttihat Terakkiden gelen yani 1940’larda başlayan hâlâ
siz de o iz düşümünde yol almaya çalışıyorsunuz. Samimi olsaydınız bu 30 bin ve
sonra 12 Eylül sonrası 280… Kaç yer ismi de dâhil edilmiş, bunları bir bütün olarak değiştirirdiniz ama siz
onları yapmıyorsunuz. Dönüp dolaşıyorsunuz geçmişten bugüne kadar uygulanan
politikaların tıpatıp, aynısını yapmaya çalışıyorsunuz ve siz eğer bir sorunu
çözmek istiyorsanız o sorunun adını koymalısınız.
Dün 90’ıncı yılını
kutladığımız cumhuriyetin 1920’lerine dönün bakın, bu kürsüde konuşan hatipler,
Kürt milletvekilleri Kürdistan milletvekilidir, Laz milletvekilleri Lazistan
milletvekilidir, öyle çağırılır, tutanaklara öyle geçilir ama bugün aradan
doksan yıl geçmiş, hâlâ tutanaklarda geçen dönem “Bilinmeyen dil” yazılıyordu,
şimdi de “xx…” bilmem ne yazılıyor.
Şimdi, bir halkın sorunlarını
çözmek istiyorsanız ilk önce o halkı kabul edeceksiniz. Bir Kürt halkı gerçeği
vardır, Kürt halkı vardır, Kürt halkının yaşadığı topraklar vardır. Bu
toprakların adı Kürdistan’dır. Kürdistan’ı serbest kılacaksınız. Yasalar ve
Anayasa düzeyinde Kürt gerçeğini kabul edeceksiniz. Kürt diline vurduğunuz
gemi, reddi, inkârı, asimilasyonu derhâl ortadan kaldıracaksınız. Yasalarınızı,
Anayasa’nızı buna göre dizayn edeceksiniz ama hâlâ benim coğrafyamın ismi
yasaksa, hâlâ “Kürt dilinde eğitim olmaz.” diyorsanız burada yapacağınız
bugünkü değişiklikle Türkiye’nin temel sorunlarını çözemezsiniz. Size düşen tek
şey, çıkıp, “Evet, 1920’lerde bu gerçeğin, realitenin altı çizilmişti, sonra
ret ve inkâr politikaları uygulandı, bugün dönüyoruz ve bu halktan özür
diliyoruz.” O vesileyle, bu halkın bir gerçeği vardır, dili vardır, kimliği
vardır ve yaşadığı toprağı vardır. Bu toprağın adı Kürdistan’dır ve Kürt
halkıdır. Ana dilde eğitimin olması gerekir. Eğer Tillo gerçeğini kabul
ediyorsanız ana dilde eğitimi kabul etmek zorundasınız.
Şimdi, bir taraftan
Dersim’den özür ama bu yasada Dersim ismi yok. Peki, ne zaman bunları hayata
geçireceğiz? “Ana dilde eğitim olmaz.” diyorlar. Ana dilde eğitim olmazsa
vallahi iç barış da olmaz. Kürtler doksan yıldır cebelleşiyor, kavga ediyorsa
ana diliyle kendisini özgürce ifade etmek içindir. Sizin nasıl ki ana diliniz
bir haksa Kürtlerin ana dili de bir o kadar haktır ve şimdi hâlâ ana muhalefet
partisi de ana dilde eğitimin ülkeyi böleceğini söylüyor, iktidar partisi aynı
şeyi söylüyor. Kardeşim, bizim dilimiz sizin ülkenizi niye bölsün? Eğer bizim
dilimiz bu ülkede yoksa, bu ülkenin bizim için de bir anlamı olmaz.
ÜLKER CAN (Eskişehir) - Sizin
ülkeniz değil mi, “sizin ülkeniz” diyorsunuz?
SIRRI SAKIK (Devamla) – Bir
kardeşlik hukuku oluşmazsa bizim varlığımızın da bu ülkede bir anlamı olmaz ve
bir anlam da ifade etmez. Birbirimizin hukukuna saygı göstermeliyiz.
Yolunuz açık olsun, türbanla
ilgili Danıştaya gidin, andımızla ilgili Danıştaya gidin. Yolunuz açık olsun,
bir yol bulmuşsunuz, gidiyorsunuz ve bir milletvekiliniz de çıktı, televizyonda
aynen şunu söylüyor, diyor ki: “Bakın, bu köy, kent isimlerinin değiştirilmesi
çok masumane değil.” Bunu söyleyen sözüm ona, sözde sol, sosyal demokrat bir
partinin milletvekili. “Köylerin, kentlerin ismi değiştirilirse bu çok vahim
bir şeydir, Türkiye bunun altından çıkamaz.” diyor. Bu Tillo ve Nevşehir
Üniversitesi görüşmeleri Komisyonda olurken yine bir milletvekili “Nasıl olur, böyle
bir şey olabilir?” diyor ve karşı oy kullanıyor. Şimdi ben de o milletvekiline
soruyorum: “Efendim, Aydın ismi çok aydınlık bir isimmiş. Niye Tillo oluyor?”
diyor. Sizin adınız da Nur. Peki, ben size karanlık desem siz kabul eder
misiniz? Size bu ne kadar haksızlıksa o kentlere, köylere verilen isimlere
karşı duruş da bu kadar haksızlıktır ve hele hele bu ırkçı, ayrımcı antla
ilgili dönüp Danıştaya gidip buralardan medet beklemek ayıptır ve günahtır.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Niye
ayıp? Hukuk yoluna başvurmak ne zaman ayıp olmuş? Sen hiç dava açmadın mı?
Sırrı, sen hiç dava açmadın mı?
SIRRI SAKIK (Devamla) – Ben…
KAMER GENÇ (Tunceli) - Hayır,
dava açmadın mı? Yargıya başvurmak niye ayıp oluyor?
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Şimdi, bakın, antla ilgili gidip…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya, o
senin anlayışın kardeşim, kendi adına konuş. Dersim’le senin ne işin var?
SIRRI SAKIK (Devamla) – …
dava açmak, o tekçi, ırkçı, ayrımcı antla ilgili gidip dava açmak faşizmdir,
ırkçılıktır ve yıllarca…
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) -
Sizin kongrelerinizde söylediğiniz PKK marşı ne oluyor?
SIRRI SAKIK (Devamla) – …bunu
Kürt çocuklarına uygulayan bütün anlayış ayrımcı ve tekçidir.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya,
adam hak arıyorsa sen nasıl ayıplarsın?
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Şimdi, buradan diğer hukuku nasıl bulabilirsiniz? Hele hele Dersim’den gelmiş
birinin bunu söylemesi abesle iştigaldir.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) -
Anayasa Mahkemesine gitmeyi AKP suç sayıyor, aynı mantıktasın.
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Bakın, ben ne söylediğimi çok iyi biliyorum, ben ne söylediğimi çok iyi
biliyorum, ben ne söylediğimi çok çok iyi biliyorum.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
PKK marşını söylerken ırkçı olmuyorsunuz siz, onlar çok meşru!
SIRRI SAKIK (Devamla) – Eğer
Türkiye’de bir ana muhalefet partisi çıkar bu duruşu sergilerse, bizim de
bunlara söyleyecek sözümüz vardır. Siz çıkıp ırkçılığı, milliyetçiliği
tetiklerseniz, biz de ırkçı olduğunuzu söyleriz, ayrımcı olduğunuzu söyleriz.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Asıl ırkçı sizsiniz.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Asıl
ırkçı sensin! Her tarafından senin ırkçılık ve faşizm akıyor, senden akıyor
asıl! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Teröre prim veren sizsiniz. O marşları söyleyen sizsiniz. Kürtçe adları isteyen
sizsiniz. Siz, asıl kendi ırkçılığınızı örtmek için bunları söylüyorsunuz. Bu,
ırkçılık değil. Türk milletine ırkçı diyemezsiniz siz!
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Vallahi seni bütün Türkiye halkı da tanıyor biz de tanıyoruz, biz de seni
tanıyoruz.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Seni de tanıyor.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Geçen
dönem…
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen… Sayın Sakık, Genel Kurula hitap edin lütfen… Sayın
Yılmaz, lütfen… Lütfen…
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
PKK’ya nasıl taviz verdiğinizi herkes biliyor. Siz bağımsız milletvekili
değilsiniz, PKK’nın vesayeti altındasınız.
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Bakın, ben sizi aslında muhatap almak istemiyorum.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Ben seni hiç muhatap almıyorum.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Ben
sizi hiç almıyorum. Hiç almıyorum, muhatap da almak istemiyorum. Geçen dönem
sizin farklı bir versiyonunuz vardı, bu dönemde Allah sizi eksik etmesin. Siz
böylesiniz zaten.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Sen kendine bak! Sen kendi yaptıklarına bak!
SIRRI SAKIK (Devamla) - Ben
ne yaptığımı biliyorum. Ben bakın, bugün…
BAŞKAN – Sayın Sakık, Genel
Kurula hitap edin. Sayın Yılmaz, lütfen… Ne olur…
SIRRI SAKIK (Devamla) -
Sevgili arkadaşlar, bugün, bizim 1994’te buradan demokrasi ve özgürlük
mücadelesi için alınıp götürülüp ve bize ceza verilen gündür. Biz
söylediklerimizi çok afişe etmek istemiyoruz.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Sanki sadece siz içeri alındınız.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Biz
özgürlük mücadelesini…
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Sadece siz alınmadınız içeri!
SIRRI SAKIK (Devamla) – Çok
fazla konuşmayın.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Dinleyin, dinleyin… Varsa bir sözünüz çıkar söylersiniz.
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Şimdi, sevgili arkadaşlar, çok da fazla polemiklere falan da girmek
istemiyoruz. Hele hele bize demokrasi dersi kimse vermesin. Bizim nasıl,
nerelerden geldiğimizi, bu halkı yoktan nasıl var ettiğimizi bütün dost da,
düşman da bilir. Biz, doksan yıldır sizin ret ve inkâr politikalarınıza karşı
acımasız bir şekilde, ölüm de olsa hiç boyun eğmeyen bir gelenekten geliyoruz.
Biz, Kürt çocukları, Kürt halkı yıllardır sizin ret ve inkâr politikalarınıza
karşı direnerek geliyoruz, zindanda varız, dağda varız, alanda varız, var
olmaya devam edeceğiz. Bu hakları kazanıncaya kadar sizin gibi faşist ve ırkçı
kesimlere karşı mücadelemizi de sürdüreceğiz.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Biz de sizlere karşı mücadele edeceğiz, sizin gibi ırkçılara.
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Şimdi, bakın sevgili arkadaşlar, bir taraftan bunları getirirken, diğer
taraftan da sizin dönüp…
Bakın, uygulamalarınızdaki
birkaç örneği vurgulamak istiyorum. Şimdi, bunları özgürleştirmeye
çalışıyorsunuz ya, diğer taraftan da mesela bizim Diyarbakır Kayapınar
Belediyesi bir parka şu ismi veriyor: “Beybun”. Beybun ismi papatyadır. Hemen
sizin emrinizdeki valiler bu parkın ismini yasaklıyor ve bakın şurada ne
oluyor? “Kayapınar Belediyesi … Parkı” Şimdi, bir çiçeğin ismine bile
tahammülünüz yok yani onları eleştiriyoruz ama siz onların iz düşümündesiniz.
Sizin valileriniz hâlen bunu yapıyor. Sayın Başbakan kürsüye çıkıyor ne diyor?
Cegerxwin’dan, bütün Kürt âlimlerinden, seydalarından bahsediyor. Ne oluyor?
Cegerxwin’un ismini bir parka veriyoruz ama Cegerxwin’un ismini sizin valiniz,
kaymakamınız yasaklıyor. “Berfin” ismini veriyor bizim belediyeler. Berfin
ismini hepiniz bilirsiniz, bu masumane isimleri bile yasaklayan bir anlayışınız
var. Bugünkü getirdiğiniz bu kanun teklifi ile bu yasaklar arasında korkunç bir
yol ayrımı var. Şimdi, bunları nasıl izah edeceksiniz? Yol yakınken bir bütün
olarak, eğer gerçekten bu sorunu çözmek istiyorsanız, bu sorunun adını
korkmadan koymalısınız. Kürt gerçeği vardır, Kürtlerin sorunlarını birlikte
çözeceğiz ve birlikte yeni bir anayasal düzenleme yapacağız, Kürtlerin
demokratik haklarını inşa edeceğiz. Var mısınız buna? Eğer varsanız biz de
sizinle buyurun birlikte yol alalım ama yok.
Sekiz-on aydır bu ülkede kan
akmıyor, sekiz-on aydır insanlar ölmüyor. Size tarih, hayat önemli bir fırsat
sundu, gelin bu fırsatı birlikte değerlendirelim. E bu kadar önemli bir
süreçten geçiliyor ama siz hâlâ dönüp dolaşıyorsunuz geçmişin argümanlarıyla…
Kimileri hâlâ bilmem ne devasa projeleri hayata geçiriyor, benim ana muhalefet
partim türbanın etrafında dönüyor. Siz, Kürtlerin köy, kent isimlerinin
etrafında dönüyorsunuz. Bu şekilde kardeşliği inşa edemezsiniz, bu şekilde bir
arada yaşama hukukunu oluşturamazsınız.
Benim size dostça önerimdir:
Yani bu noktada siz, özellikle bölge milletvekilleri, çıkıp
söyleyebilmelisiniz. Bu sorun sadece bizim, BDP’nin sorunu değil ki, bu ülkede
yaşayan herkesin ortak sorunu. Çıkın birlikte, Sayın Başbakana söyleyin, Sayın
Cumhurbaşkanına. Erdemliliktir, bazı konularda geri adım atmak bir erdemlilik
değil midir? Dün Sayın Cumhurbaşkanımızın Ahmet Kaya’yla ilgili, sanat ve kültürle ilgili ödül vermesi bir
özür değil mi? Bu önemlidir. Bakın, bu yaraları sarmak için karşılıklı jestlere
ihtiyaç vardır. Sizin de bunları yapma şansınız var. Kürtlerin doksan yıllık
yarasını hep birlikte sarabiliriz. Bu kardeş halka bu kadar zulüm ettik, bu
zulmü hep birlikte ortadan kaldırabiliriz. Parlamentonun görevi bu, siyaset
dünyasının görevi de budur ama biz sadece genel başkanlıklarımıza, partimize
biat ederek siyaseti dizayn edemeyiz ki. Yani, öyle bir siyasi partiler yasası,
öyle bir seçim kanunu var ki sadece biat et ve buraya gel. Ya, gelmeseniz ne
olur? O kadar çok insan tanıdık ki, gelip gittiler ki buradan; bir çoğunun
esamesi okunmuyor, bir çoğu tarihin çöplüğünde. Halkına zulmedenler tarihin
çöplüğüne gömüldüler. Gelin, bu halkın sorunlarını hep birlikte çözelim. Gelin,
tarihe tanıklık ederek, hep birlikte sorumlulukları alarak, gerçekten sorunun
ismini koyarak sorunu çözelim. Bu ülkede, evet, Kürtlerin hakları gasbedildi,
diğer halkların hakları gasbedildi. Bakın, bu ülkede yani Cumhuriyet Dönemi
öncesi nüfusun yüzde 40’ı gayrimüslimlerdi.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Nerede, nerede, Anadolu’da mı?
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Bugün, bu ülkede nüfusun ancak yüzde 1’i gayrimüslimlerden oluşuyor. Hepsini
öldürdük, talan ettik, sürdük bu topraklardan. Süremediğiniz tek halk kaldı
burada, o da Kürtler ve hep birlikte…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ
(Ankara) – Siz niye öldürdünüz Ermenileri?
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) –
Niye öldürdünüz?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
“Öldürmeseydiniz” diyorlar.
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ
(Ankara) – Hakikaten, bu Ermenileri niye öldürdünüz ya?
SIRRI SAKIK (Devamla) – Ben
teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Sayın Başkan…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Sayın Başkan…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Bir dakika… Yani,
birer birer gelin, ne oldu hep beraber?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Hayır, önce Sayın
İnce kalktı, sonra Sayın Türkkan, sonra Sayın Kaplan. Soracağım.
Buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Sayın Sakık grubumuzu itham ederek ırkçılık…
BAŞKAN – Efendim…
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Sayın Başkan, sağlık sorunlarım var; sesim çok çıkmıyor.
BAŞKAN – İşte, aynı
durumdayız.
MUHARREM İNCE (Yalova) - …
grubumuzu itham ederek ırkçılık yaptığımızı söyledi; izin verirseniz cevap
vermek istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
6.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Muş Milletvekili Sırrı
Sakık’ın 492 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde BDP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova) – Bir
dava açmak, mahkemeye gitmek, hukuk yoluna başvurmak ırkçılıkmış meğer, Sayın
Sakık’ın derin hukuk bilgisi sayesinde bunu da öğrenmiş olduk.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Andımızı kaldırmak için başvurunca ırkçılık oluyor.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Ama
on bir yıldır bu Mecliste zaman zaman sinirle sonradan üzüldüğümüz birtakım
sözler söyledik ama mesela ben hiç şöyle bir söz söylemedim: “Sonradan bu
ülkeyi vatan edinenler, siz bu ülkenin sahipleri değilsiniz. Balkanlardan,
Kafkaslardan -hatta onu ‘Boşnaklardan’ diyor- gelenler haddinizi bileceksiniz.”
diyor. Bu sözler gerçekten bir ırkçılık değil mi? Ben böyle bir söz söylediğimi
hiç hatırlamıyorum örneğin.
Değerli arkadaşlarım, sayın
milletvekilleri; isminin “Dersim” olması, “Tillo” olması “Hacı Bektaş Veli”
olması bence çok önemli değil biliyor musunuz.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Bizce önemli.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Önemli olan ne biliyor musunuz? “Tunceli” olsa ne olur “Dersim” olsa ne olur?
Siz on bir yıllık iktidarınızda bir tane Tunceliliyi, bir Tunceliliyi genel
müdür yaptınız mı, müsteşar yaptınız mı, okul müdürü yaptınız mı? Siz bir
tanesini, bir kişiyi, bir kişiyi polis memuru yaptınız mı? Bunların hiç birini
yapmayacaksın, sonra al sana bir tane… Sonra, al sana bir tane isim vereceksin.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Samsun) – Federasyon Başkanı yaptık.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Suat, karşıma geçip öyle konuşursun, arkamdan konuşma! Karşıma geç, öyle konuş.
(CHP sıralarından alkışlar)
GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT
KILIÇ (Samsun) – “Federasyon Başkanı yaptım.” Muharrem.
MUHARREM İNCE (Devamla) –
Şimdi, bakın, bir başka konu da şu:
Önemli olan ne yaptığındır.
Bir başkası; sayın
milletvekilleri, büyük devletler sembollerle uğraşmaz. Andımızla uğraşırsan
sırada İstiklal Marşı gelir “Kahraman ırkım” diyor. Alman Millî Marşı da,
İngiliz Millî Marşı da, Amerikan Millî Marşı da hepsinin içinde ırkçı birtakım
söylemler vardır ama aradan yüz yıl, iki yüz yıl, üç yüz yıl geçince bir
Fransız, bir Alman, bir İngiliz “Ya bunlar çok modası geçmiş deyimler” deyip,
bunları değiştirmek istemez. Bu, ancak bu toprağın insanlarının aklına gelir.
(CHP sıralarından alkışlar) Sembollerine dokunursan bu topraklarda rahat
yaşayamazsın.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUHARREM İNCE (Devamla)
- Marşına, ona benzer sembollerine,
birtakım simgelere, öne çıkmış değerlere büyük milletler, büyük devletler
dokunmazlar ancak kompleksi olanlar bunlara dokunur.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın İnce.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Sayın Başkan…
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Sıra sıra, bir
dakika.
Evet, Sayın Türkkan…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Sayın Başkan, sayın hatibin Meclis kürsüsünde sarf ettiği “Kürdistan” diye bir
bölge Türkiye'de mevcut değildir. MHP Grubu olarak tutanaklardan o sözcüğün
çıkmasını istirham ediyorum.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – O
zaman hiç tutanak olmaz.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Hayır, böyle bir tabir yok, hiçbir yerde yok.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – O
bölgede Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve Doğu Anadolu Bölgesi vardır.
Teşekkür ediyorum.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Size göre yok zaten.
BAŞKAN – Tamam.
Sayın Sakık…
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Atatürk’ün sözlerini de çıkarırsınız o zaman.
BAŞKAN - Bir dakika ya,
dinleyeceğim önce, öyle yok hemen.
Buyurun.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Başkan, benim daha önce yaptığım bir
konuşmadan bir çok kez açıklama yapmama rağmen Balkanlarda ve
Kafkaslarda…
BAŞKAN – Şimdi bir saniye…
Sayın Kaplan, siz niye?
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Benim
asıl önemli konu…
BAŞKAN – Ama averaj oluyor
siz de iki, iki, dört dakika. Birinizden birine vereceğim.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Hayır, hayır, Sırrı Bey’e bireysel sataşmadan.
BAŞKAN – Anladım, muhterem
anladım.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – O
ayrı, benim ayrı.
BAŞKAN – Muhterem size ne!
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Benim
bizzat kanun teklifiyle ilgili bir talebim var.
BAŞKAN – Biz bu işi
bitiremeyiz.
Buyurun.
7.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; tekrar hepinizi selamlıyorum.
Bakın, bu ırkçı ant, benim
sembolüm değil, benim andım değil. Kimin sembolüyse, andıysa alsın başına
çalsın, beni ilgilendirmiyor.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Başımıza çalmıyoruz.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Başınıza çalın.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Başımıza taç ediyoruz.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Taç
edersiniz, ne ederseniz.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) –
Bu mantık doğru bir mantık mı? Bu söylem doğru bir söylem mi şimdi? O zaman sen
de şimdiye kadar söylediklerinin hepsini al kendi başına çal.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Başımızın üstünde yeri var.
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Yıllarca ben burada yaptığım bir konuşmada aynen şunu söyledim ve altına imzamı
atıyorum.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Başımızın üstünde yeri var.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Başımıza taç ediyoruz.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) –
Birlikten bütünlükten bahsediyorsun…
SIRRI SAKIK (Devamla) – Dedim
ki: “Ey, Balkanlardan ve Kafkaslardan gelenler, siz zulme maruz kalanlar, gelip
bu toprakları vatan edinenler en az bizim kadar bu toprakların sahibisiniz ama
gelip burada ırkçılaşıp…
İZZET ÇETİN (Ankara) – Senden
daha büyük ırkçı insan yok.
SIRRI SAKIK (Devamla) – …
burada, eğer Bosna’da Sırpların zulmüne maruz kalmışsanız gelip burada
Kürtlere, Alevilere karşı Sırplaşırsanız haddinizi bilin.” altına tekrar imzamı
koyuyorum.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Sırplaşan sizsiniz yani. İnsanları katleden sizsiniz.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Yoksa
Bosna’dan, Balkanlardan, Kafkaslardan gelenlere herhangi bir itirazımın
olmadığı, ırkçılık yaptıkları için açık ve net olarak bu tavrımızı koyduk,
bugün de bunu söylüyoruz .
Diğer bir konu “Kürdistan.”
Ya Mustafa Kemal’in tutanaklarından çıkaracaksınız Kürdistan’ı. Kürdistan
neresidir biliyor musunuz? Kürdistan, bundan bir hafta önce siz, siz ve siz
üçünüzün birlikte tezkereye oy verdiği ve bombaladığınız toprakların adı
Kürdistan’dır, Kuzey Kürdistan’dır, Güney Kürdistan’dır, Doğu Kürdistan’dır,
Rojava Kürdistandır…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Türkiye sınırları içerisinde, Misakımillî sınırları içerisinde Kürdistan diye
bir vatan yoktur.
SIRRI SAKIK (Devamla) – …ve o
Kürdistan sizden önce de vardı, var olmaya devam edecek, Kürt halkı da
Kürdistan da vardır ve yoluna devam edecek.
Teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Sayın Kaplan, neydi
konu?
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın
Başkanım, benim bu tartışmalardan öte bir usul itirazım var. Söz konusu teklif
-492- bir üniversite isminin değiştirilmesi, bir de “Aydınlar” isminin “Tillo”
olması. Bir kanun teklifim var aynı konuda da...
BAŞKAN – Tamam, buyurun.
Yalnız kavga çıkarmıyorsunuz, öyle anlaşarak veriyorum,
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) –
Kavgalı bir konu da değil.
BAŞKAN – Hayır, istiap haddi
doldu da onun için.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
10.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, görüşülmekte olan 492 sıra
sayılı Kanun Teklifi ile aynı konuda kendisinin de bir kanun teklifi
bulunduğuna ve bu teklifle ilgili herhangi bir işlem yapılmadığına ilişkin
açıklaması
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Arkadaşlar, şu kanun
teklifine iyi bakınız. En son 7 Ekim 2011, sayısı 39, köy isimlerinin,
mezraların, meraların, nehirlerin isimlerinin değiştirilmesiyle ilgili.
Şimdi, bu teklif Mecliste
dururken bu teklif geliyor ve bu teklifimiz komisyona inmiyor. Bizim teklifimiz
bundan tam üç sene önce verilmişken komisyonda -Sayın Bakan da burada, komisyon
başkanları da burada- bu teklifi indirmiyorlar.
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Birleştirmiyorlar mı?
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Muhalefetin birleştirme talebi olmadan resen dikkate alınması gereken bir
konuda Türkiye'de Gürcülerin, Hemşinlilerin, Lazların, Trakların, Egelilerin,
İç Anadolu’nun, Akdeniz’in ve 1949’da Kürdistan’ın -evet, Kürdistan diyorum-
bütün hafızasını silen, isimlerini değiştiren teklifler, kanunlar verildi ve 30
binin üstünde tescilli bir değişiklik var.
Bizim burada sunduğumuz, eski
isimlerle birlikte, bir arada kullanılabilme olanağını tanıyan son derece sorun
çözücü bir teklif. Komisyon çağırmıyor, teklif sahibini çağırmıyor, teklifi
görüşmüyor, komisyonda görüşmeden korsan bir şekilde geçiriliyor Tillo ismi ve
getiriliyor Meclise. Böyle yasalaşma olmaz arkadaşlar. Bu kadar kabaca acemilik
yapılmaz. On yıldır iktidarsınız. Bu kadar acemilik yapılmaz.
Sayın Başkanım, bu eksiktir.
Bu teklifin geri alınması lazım. Önceden verilen teklifimiz vardır. Bu konuda
Başkanlık kusuru vardır. Meclis Başkanlığından Komisyona kadar bir yanlışlık
vardır. Teklifin geri alınmasını istiyoruz ve teklifimiz doğrultusunda yeni bir
kanun teklifinin Meclise gelmesini talep ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Bu
konuda da hem Sayın Bakanı hem Komisyonu dinlemek istiyoruz. Gerekirse usul
tartışması açacağız. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Kaplan,
teşekkür ederim.
Yalnız, şimdi, hukukçular bir
kâğıt verdiler ama okumayacağım. Ben kendi hislerimi söylemek istiyorum. Ne
kadar arızalı iş varsa kardeşim benim zamanımda getirip düzeltmeye
çalışıyorsunuz. Bu nasıl iştir, onu da anlayabilmiş değilim. Benden evvel kaç
kişi yönetti? Koskoca Meclis Başkanı var. Kimse gitmiyor, tam ben yönetiyorum,
hurra ne var ne yok, ne eksik ne gedik getiriyorsunuz. Şu andan itibaren kabul
etmiyorum.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
4.- Nevşehir Milletvekili Ahmet Erdal Feralan ve Siirt Milletvekili
Afif Demirkıran ile 3 Milletvekilinin; Bir Üniversite Adı ile Bir İlçe Adının
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (2/1783) (S. Sayısı: 492) (Devam)
BAŞKAN – Şimdi Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın Metin Lütfi Baydar.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA METİN LÜFTİ
BAYDAR (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bir Üniversite Adı İle
Bir İlçe Adının Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi üzerinde söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri,
Kültür ve Turizm Bakanı Komisyonda yapmış olduğu bir konuşmada Almanya
Başbakanı Sayın Merkel’e, sadece Kapadokya bölgesinde 293 adet kilisenin
varlığını dile getirmenin bir kültür bakanı için çok şeref verici olduğunu
ifade etmişti. Evet, Sayın Bakana katılmamak elde değil çünkü Anadolu’da
bulunan zenginliği dünyanın başka hiçbir coğrafyasında bulamazsınız.
Anadolu’nun sahip olduğu kültür her dönemde kendi ağırlığını hissettirmiş ve
dünyanın öbür ucunda yaşanan kötü bir olayın bile çözüm yolu yine bu Anadolu
topraklarında bulunmuştur. Anadolu’nun hoşgörüsü, sevgisi anlatılmıştır. Her
kin güdene savaşmak, isteği olana ibadet yerlerinin yan yana oluşundan
bahsedilmiş, Mevlana’nın “Gel, ne olursan gel.” sözleriyle karşılanmıştır
hiçbir zaman affedilmeyecek olduğuna kendini inandırmış olanlar. Hacı Bektaş
Veli’nin ceylanla aslanı aynı koyunda büyütmesi anlatılmıştır düşman
kardeşlere. İşte, bunları bize Anadolu sağlamıştır, asırlardır nice medeniyeti
barındırmış bu topraklardan haykırırcasına.
Değerli milletvekilleri,
bütün bunlara rağmen bizler her şeyi güzel anlatırız, güzel söyleriz. Bir de
bir tek şeyi yapamayız: Aynı topraklarda yaşayan, aynı havayı paylaşan ve aynı
suyu içen bizler güzel olanı, doğru olanı, iyi olanı devam ettirme anlayışında
değiliz. Güzeli, doğruyu, iyiyi yıkıp kendine göre olanı yapmayı ne yazık ki
matah sanıyoruz. Düşüncelerimizi en uç noktalarda savunup birbirimize karşı bir
silah gibi kullanıyoruz. Anadolu’nun bize bahşettiği samimiyeti, anlayışı,
hoşgörüyü, sevgiyi bir kenara atıp yok ediyoruz.
Değerli milletvekilleri,
Nevşehir Üniversitesine Nevşehir Hacı Bektaş Veli adı verilmesi geç kalınmış
olsa da güzel bir karardır. Ancak, Hacı Bektaş Veli’nin düşünceleri üzerine
yüksek lisans ve doktora programları yapacak, Alevi-Bektaşi kültürünün yazılı
dokümantasyonunu geliştirecek, üniversite bünyesi içerisinde Hacı Bektaş Veli,
Alevi-Bektaşi kültürünü araştırma enstitüsü de kurulmalıdır. Bunun ne derece
önemli olduğu, bu üniversitenin kendisini geliştirmesi için ve onun yanı sıra
Türkiye’de eksik olan Alevi-Bektaşi kültürünün yazılı dokümantasyonunun
oluşturulması için de önemli olduğu Komisyonumuza katılan Rektör tarafından da
ifade edildi. Bu sayede Anadolu’nun engin zenginliğini içinde barındıran Hacı
Bektaş Veli’yi daha iyi anlatabilecek ve adını taşıyan üniversite bünyesinde
kültürel ve tarihî mirasımızın köklerine inme olanağı bulacağız. Nasıl ki
İstanbul’da yapılan kazı çalışmaları bizi şu anda sekiz bin beş yüz yıl
öncesine götürdüyse, üniversitemizle birlikte derinliklerinde zenginliklerimizi
çıkartıp insanlarımızın kalplerine sunacağız.
Değerli milletvekilleri, bu
güzel gelişmenin yanında üniversitelerimizin sorunları ne yazık ki devam
etmektedir. Üniversitelerimizin kalite sorunu, akademik, idari ve mali özerklik
problemleri hâlâ ortada iken ve de daha da önemlisi, 12 Eylül darbesinin ürünü
olan YÖK Yasası devam ederken, ülkemizin geleceğini mevcut üniversite yapısına
bağlamak ve buna bağlı olarak bir gelişme beklemek pek uygun gelmemektedir.
2002 yılında YÖK’ün
kaldırılmasını acil eylem planına koyan AKP hükûmetleri nedense YÖK’ü hâlâ
kaldıramamışlardır. YÖK’ü, kendilerince, ele geçirerek askerî darbe
dönemlerinde olmayan baskıyı kurmuşlardır.
Cumhuriyet Halk Partisi
olarak YÖK konusundaki önerimizi yinelemek istiyorum: Var olan yapı derhâl yok
edilmelidir. YÖK, Millî Eğitim Bakanlığı ya da Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığında bir genel müdürlük olarak ulusal insan gücü kaynakları planlaması
yapan, bu bağlamda üniversitelerin eğitim ve araştırma faaliyetlerinde yön
çizmesine katkı sağlayan, üniversiteler hakkında ulusal veri toplayan ve yıllık
raporlar hâlinde bu verileri paylaşan bir birim olmalıdır.
YÖK’ün neden olduğu
merkeziyetçi, vesayetçi ve kontrolcü yaklaşım, insanların, kurumların tam
kapasiteyle çalışmalarını, tüm enerjileriyle kendi koydukları hedeflere ulaşmak
için çalışmalarını engellemekte, ülke çapında kapasitenin gelişmesine ket
vurmakta, başarının önüne set çekmektedir.
Sanayi devriminden kalma bu
model değişmelidir. Bilgi ve teknoloji temelli, ekonomiye ve topluma, hızla
değişen ve uluslararasılaşan yükseköğretim kurumlarına ne yazık ki bu model dar
gelmektedir.
Değerli milletvekilleri,
artık açıkça görülmektedir ki AKP kendisi gibi düşünmeyen, kendisi gibi olmayan
hiçbir şeye tahammül edememekte, bu görüşünü toplumun her alanına yaydığı gibi,
bağımsız olması gereken üniversitelere de karışmakta ve ciddi bir baskı
oluşturmaktadır.
Son olarak Orta Doğu Teknik
Üniversitesinde gerçekleştirilen, helikopterli, özel harekâtlı, çevik kuvvetli
müdahale AKP düşüncesinin hangi boyutlara ulaştığının en somut göstergesidir.
Normal bir hukuk devletinde olmayacak işler AKP sayesinde ileri demokrasi
anlayışı yaşayan ülkemizde ne yazık ki görülmektedir. Mahkemenin sonuçlanmasını
beklemeden, âdeta bir hırsız gibi Orta Doğu Teknik Üniversitesine yapılan
müdahaleyi bir kez daha Meclis kürsüsünden kınıyorum. Buradan AKP yöneticilerine
bir tavsiyem olacak: ODTÜ’yü, Orta Doğu Teknik Üniversitesini kontrol etmek
için saatlerce havada tuttuğunuz helikopteri bir de Ankara trafiğini
denetlemesi için kullanın da Ankaralılar için de içinden çıkılmaz hâle
getirdiğiniz trafik sorunundan kurtulsunlar.
Değerli milletvekilleri,
Başbakan AKP Grubunda yapmış olduğu konuşmada Orta Doğu Teknik Üniversitesine
yapılan yol ile alakalı olarak “Yol medeniyettir ama medeni olmayanlar yolun
kıymetini anlamazlar. Önünde cami bile olsa, yol oradan geçecekse o camiyi
yıkar, o camiyi gider başka yerde inşa ederiz.” ifadelerinde bulunmuştu. Bunu
aslında normal karşılamak gerekir çünkü zaten işin aslı şu: Konuşmasında
“İslam’da, Kur’an’da ‘cami’ diye bir şey yok, ‘mescit’ var, ‘mescit’ ifadesi
geçer.” ifadesinde bulunan bir Başbakandan başka bir açıklama da beklemek
olanaksızdır.
Değerli milletvekilleri,
Sayın Nabi Avcı’nın da katıldığı, Türk Eğitim Derneği tarafından üçüncüsü
düzenlenen “Eğitim siyaseti nedir?” konulu forumda Amerika Birleşik
Devletleri’nden Bush döneminin eğitim danışmanı Whitehurst tarafından verilen
bir örneği burada aktarmak istiyorum. ABD’de bir üniversitede ek kütüphane
binasına ihtiyaç duyuluyor. Yapım kararı alınıyor fakat bir bakılıyor ki yan
tarafta bir bina daha var ve orada deneyler yapılıyor, yani okulun laboratuvarı
var. Diyorlar ki: “Eğer biz bu binayı burada yaparsak deneyler yapılamaz ya da
yapılmış ve sürmekte olan deneylerden istenilen sonuçlar elde edilemez çünkü
mevcut ortam bozulacak.” Karar gözden geçiriliyor, daha fazla para harcanıyor
ve yeni bina yerin altına yapılıyor. Bir yanda medeniyeti “yol” olarak gören ve
önüne kutsal mekân da çıksa yıkacağını söyleyen, aslında camilerin İslam’da
olmadığına inanan bir kişi, diğer yanda binayı yerin altına almayı düşünerek
deneylerin sürmesini sağlayan bir düşünce yapısı. Başbakanın da dediği gibi:
“Nereden nereye!”
Değerli milletvekilleri,
üniversiteler özgür düşünce ortamlarıdır, farklı seslerin yaşayabileceği,
akademik özgürlük ortamında doğrunun bulunacağı yerlerdir. Özgürlük ortamına
sahip çıkmak isteyen iki düşünce vardır: Bunlardan birisi sadece kendisi gibi
düşünen, Almanya’da, İtalya’da, İspanya’da örnekleri görülmüş zavallı
rejimlerin uyguladığı, aklına ipotek koyacağı insanlar yetiştirmek isteyen
anlayışa sahipken, diğeri de insanları olduğu gibi kabul eden,
farklılıklarımızı zenginliğimiz sayan bir anlayışa sahiptir. İşte, aradaki bu
düşünce farkı üniversitelerin işlerliğine yansımaktadır.
AKP tarafından konulan 2023
hedefinde Türkiye’nin ihtiyacı olan insan gücüne ait bir çalışma
bulunmamaktadır. Her yerde lise benzeri üniversiteler açmak ülkemizi 2023
hedefine ulaştırmayı bırakın, kıyısından köşesinden bile geçirmeyecektir. Tek
tip yerine bölgesel sorunlara çözüm üretecek, belirli alanlara yoğunlaşmış
tematik üniversitelerin açılması ülkemizin kurtarıcısı olacaktır. Modern
üniversite olmak mali, akademik, idari özerkliği gerektirir. Üniversiteler
kendi amaçlarını kendileri belirledikten sonra bu amaçlara nasıl, hangi yöntem
ve araçlarla ve hangi kaynaklarla erişeceğini de kendileri belirlemelidir.
Yatırım kararları, herkesin takdir edeceği üzere Ankara’da değil, bölgenin ve
üniversitelerin öncelikleriyle şekillenmelidir. Üniversiteler, öncelikleri
kuşkusuz ulusal strateji belgelerini dikkate alarak belirleyecek akla ve güce
sahiptirler. Böylelikle, harcanan her kuruşun neden ve neye harcandığı üzerinde
tartışmalar en aza indirgenebilecektir. AR-GE ve inovasyon olmayan üniversitede
kaliteyi, üretimimizin ve ihracatımızın yüksek teknoloji olmasını
sağlayamazsınız. Üniversitelerin bütçedeki payını artırmadan da AR-GE ve
inovasyon yapamazsınız. AR-GE ve inovasyon için de sanat ve kültür eğitimini
almış, hayal gücü olan, hayal eden, hayal kuran ve hayatı sorgulayan bir
gençliğe ihtiyaç bulunmaktadır. Biat eden gençlikle, size biat etmesini
istediğiniz gençlikle AR-GE ve inovasyonda yeterli bir yol katetmeniz mümkün
değildir.
Değerli milletvekilleri, AKP
Hükûmetinin attığı her adım sonrasında kulağına 1938’lerden bir ses
gelmektedir. AKP Hükûmeti rahatsız olmakta, uykuları kaçmaktadır ama bu sayede
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve onun yaptıklarını gün geçtikçe daha iyi
anlamaktasınız.
Değerli milletvekilleri, aynı
kanun tasarısının içerisinde bir de Aydınlar ilçesinin adının “Tillo” olarak
değiştirilmesi konusunda bir teklif getirilmiştir. Muhalefet şerhimizde
belirttiğimiz gibi bu konunun Millî Eğitim Komisyonunda değil İçişleri
Komisyonunda görüşülmesinin daha uygun, daha etik olacağını belirttik.
Değerli milletvekilleri,
Sayın Başbakan AKP grup toplantısında “Eniştesi olduğum için söylüyorum,
örneğin ‘Tillo’ ismi ‘Aydınlar’ olarak değiştirilmiştir.” ifadesiyle, demokrasi
paketiyle birlikte isim değişikliğine gidileceğini belirtmişti. Bu konuşmanın ardından
kanun teklifi hazırlanarak, komisyondan geçirilerek Meclis Genel Kuruluna
getirildi. Cumhuriyet Halk Partisi olarak ve şahsım olarak, Siirt’ten sorumlu
Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili olarak 22 Kasım 2012 tarihinde bu konuda
bir kanun teklifi verdim yani demokrasi paketinin açılmasından bir yıl önce.
Çünkü Siirt’te yapmış olduğum çalışmalarda Aydınlar ilçesinde (Tillo) Işık
Hadisesi Bilim ve Kültür Günleri adıyla valilik tarafından bir etkinlik
düzenlendiğini, bölge halkının “Tillo” ismini kullandığını, Kaymakamlığın
internet sitesinde bile ilçeden “Tillo” olarak bahsedildiğini gördüm.
Araştırdığımda, özellikle dille ilgili çalışmalar yapan arkadaşlarıma
sorduğumda “tillo”nun Sümercede “höyük” anlamına geldiğini gördüm ve Siirt
halkıyla yaptığımız sohbetlerde de “Tillo” olarak isim değişikliğinin doğru
olacağı aktarıldı yani ortada ne bir paket ne de bir süreç vardı, sadece halkın
istediği ve mevcut uygulamalar oradaydı ve ben de bunun üzerine bir kanun
teklifi verdim.
Değerli milletvekilleri, Aydınlar
ilçesi, 3647 sayılı ve 16/5/1990 tarihinde Meclisimizce çıkarılmış kanunla
kurulmuştur; aynı kanunla birçok ilçe daha kurulmuş, Batman ve Şırnak illeri de
oluşturulmuştur. Kanun görüşmelerinin tutanakları incelendiğinde, bugün için
yapılan tartışmaların o günlerde yaşanmadığını görmektesiniz. Partiler, il ve
ilçelerin oluşturulması konularının yapım şekillerini eleştirmişler ve
tartışmalar bunun üzerine yoğunlaşmıştı. Daha çok terör sorununun
önlenebilmesi, şehirler arası mesafenin fazlalığı ve bölgenin zorlu
coğrafyasının aşılması konuları, bölgenin ekonomik olarak nasıl kalkınacağı
yönünde ifade edilmişti.
Değerli milletvekilleri,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak vermiş olduğumuz kanun teklifimizin gerekçesinde
bölgenin inanç ve kültür turizmine katkı sağlayacağını belirttik. Bir paket
veya açılım beklentimiz yoktu ama görüyoruz ki, AKP yine başka düşüncelerle ve
yapacağı bir işi kendisine en uygun olan şekilde sunuyor.
24 Kasım 2012 tarihli Zaman
gazetesine baktığınızda, Aydınlar ilçesinin adının “Tillo” olarak
değiştirilmesi konusunda Cumhuriyet Halk Partisiyle birlikte BDP ve AKP’nin de
kanun teklifi verdiği belirtiliyor fakat milletvekillerinin sayfasına girin,
böyle bir kanun teklifi yok, ta ki geçen
haftaya kadar. Teklif yok ama haberi var, neden? Çünkü, paket bekleniyor ve
paketin iyi bir ambalajla çıkması gerekiyor da ondan.
Değerli milletvekilleri,
Siirt programlarım sırasında başka bir ihtiyaçtan da bahsedildi, bu konuda
çalışma yapılmasının uygun olacağı belirtildi: Siirt Üniversitesine bağlı bir
tıp fakültesinin kurulması. Bunun üzerine 12 Aralık 2012 tarihinde bir kanun
teklifi daha verdim ve Veysel Karani tıp fakültesinin Siirt’e açılmasını
istedik Siirt Üniversitesine bağlı olarak. Siirt’te üniversite var ama ona
bağlı bir tıp fakültesi yok; Bitlis’te yok, Şırnak’ta yok, Hakkâri’de yok,
Batman’da yok, Mardin’de yok, tıp fakültesi yok buralarda arkadaşlar.
Şırnak’ta, Siirt’te, Batman’da, Mardin’de herhangi bir vatandaşımız bir
enfarktüs geçirse ona müdahale edebilecek olan bir kalp merkezi yok yani
oradaki vatandaşlarımız bu bölgede yaşayan, Ankara’da yaşayan insanlarımıza
göre daha şanssız durumdalar bu açıdan. O yüzden dedim ki: “Siirt’e de bir tıp
fakültesi kurulsun.” Sadece Van’da bulunmakta. Siirt’le Van arasını veya
Bitlis’le Van arasını, Şırnak’la Van arasını, Hakkâri’yle Van arasını
düşündüğünüz zaman, ne kadar uzak bir mesafe olduğunu, hastanın oraya
taşınıncaya kadar ciddi zarar göreceğini bilmenizi istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
kanun teklifimiz sonrasında Siirt halkı ve yerel gazeteler memnuniyetlerini
dile getirdiler. Fakat, bir yıla yaklaşıyor, hâlâ AKP’den bir ses yok.
“Siirt’in eniştesiyim.” diye övünen bir Başbakan var ama tıp fakültesi
konusunda bir gelişme yok, herhâlde Başbakan bir paket daha bekliyor. Şimdi ise
Siirt’ten beni arıyorlar, gazetelerde yazıyorlar: “Hocam, iyi yaptın bu kanun
teklifiyle, bir de adını Veysel Karani düşünmüşsün, o da çok güzel ama sanırız
ki AKP bunu gene kendine yediremedi. Bir CHP’linin, bir Cumhuriyet Halk
Partilinin Siirt’te tıp fakültesinin açılması için kanun teklifi vermesi
AKP’nin elini kolunu bağladı.” diyorlar.
Değerli arkadaşlar, Veysel
Karani tıp fakültesi konusunda verilen kanun teklifinin sahibi olarak, eğer
AKP’nin de böyle bir düşüncesi var ise, Siirt halkının bir an önce tıp
fakültesine kavuşmasının önünde benim verdiğim teklif engelse Siirt halkının
bir an önce tıp fakültesine kavuşması için imza sahibi olduğum kanun teklifini
geri çekebilirim, yeter ki şampiyon yine Başbakan olsun, yeter ki en iyisini o
bilsin, yeter ki en iyisini o yapsın, yeter ki Mazhar-Fuat-Özkan’ın parçasında
olduğu gibi “Peki peki, anladık, sen neymişsin be abi!” diyelim, yeter ki
Siirt’e tıp fakültesi kurulsun.
Değerli milletvekilleri,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bir oy sorunumuz yok, “Şunu yaparsam oy gelir,
bunu yaparsam oy gelir.” diye bir düşünceyle hareket etmiyoruz. Bizler sadece
halkımızın ihtiyaçları doğrultusunda, kişilerin değil, bölge insanının isteğini
dile getiriyoruz. Bizler yine Siirt halkımızın yanına gider, çaylarını içer,
hoş sohbet eder, dertleşiriz. Onların bize bir teşekkürü bile yeterlidir ama
artık paketler ardına saklanmayı bırakın, artık dinî ve manevi konuları
siyasete alet etmeyi bırakın, halk adına hak için ama laik devlet anlayışına
zarar vermeden çalışın.
Değerli arkadaşlar, 2004-2011
yılları arasında hem Sayın Ahmet Necdet Sezer hem de Sayın Abdullah Gül
tarafından atanarak Süleyman Demirel Üniversitesinin Rektörlüğünü yapan bir
bilim adamıyım. Rektörlüğüm dönemimde üniversite içerisinde ne bir çalışanı ne
de bir öğrencimi ne de bir öğretim görevlimi incitecek davranışlar içerisinde
bulunmadım. Üniversitede her görüşün birbirine zarar vermeden bir bütün hâlinde
yaşaması için uğraştım. Rektör olduktan sonra okulun mescidine gidip oranın
bakımını yaptım, onarttım. Gidin şimdi üniversiteye bakın, üniversite
hastanesinin yanında ilahiyat fakültesi için yaptırdığımız çok güzel bir
İlahiyat Fakültesi Camisi var, temelini de ben attım. Anadolu kültürünün ve
İslam dininin içerisinde bu tarz konuşmalar hoş karşılanmaz ama bana bunları
söyletmek zorunda bırakıyorsunuz.
Bizim amacımız şov yapmak
değildir. Milletimizin vermiş olduğu yetkiyi Meclis çatısı altında yine
milletimiz için kullanmak bizim tek ve en önemli görevimizdir.
Dinî ve manevi duyguları
sömürerek başka amaçlar için koşmayı bırakınız, cumhuriyete tam anlamıyla sahip
çıkınız.
Nevşehir Hacı Bektaş Veli
üniversitesi ile Tillo ilçemizin hayırlı olmasını diliyor, sevgi ve saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Baydar.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Kayseri Milletvekili Sayın Yusuf Halaçoğlu.
Buyurun Sayın Halaçoğlu. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, şimdi sözlerime biraz tarihten de bahsederek girmek istiyorum,
yer adlarıyla ilgili.
Osmanlı Devleti bir yeri
fethettiği zaman, kendi topraklarına kattığı zaman oraya il yazıcılarını
gönderir ve “tahrir” adını verdiğimiz defterlere –“tahrir”, “yazmak” demektir
zaten- o bölge -bütün nüfus dâhil- neler üretiyor tümünü yazar. Yani şöyle
söyleyeyim: Kaç tavuğunuz var, kaç ineğiniz var, ne kadar koyununuz var,
mezrasından köyüne, şehrinin mahallelerine kadar, burada oturan insanların baba
adlarıyla birlikte kaydından tutun; “âmâ”, “malul” adı altında engelliler,
“piri fani” adı altında yaşlılar, imamı, hatibi, yani bekârı, evlisi, ne kadar
araziniz var, ne üretirsiniz, ne kadar vergi verirsiniz, tümünün kayıtları
burada yazılıdır. Böylesine geniş, bölgelerle ilgili defterler hazırlanmıştır.
Bunlara biz “tahrir defterleri” deriz. Bu tahrir defterlerinde bütün yer
isimleri de vardır ki Osmanlı Devleti’nde şu veya bu ismin herhangi bir şekilde
ön yargıyla çıkarılmadığını, yapılmadığını hepiniz biliyorsunuz.
Şimdi, bu çerçeve içerisinde
ele aldığımızda, Osmanlı topraklarına, Anadolu’ya baktığımızda, Anadolu’da
arkadaşlarımızın söylediği gibi ne bir kuzey Kürdistan ne Kürdistan’la ilgili
bir ifade, bunların hiçbirisini göremezsiniz. Bunlar 19’uncu yüzyılda Batı
ülkelerinin “Şark meselesi” adı altında çıkardıkları birtakım yeni siyasi
oluşumlarla bağlantılıdır. Nitekim 1500’lü Avrupa tarihlerine, atlaslarına,
haritalarına baktığınızda “Kürdistan” olarak belirtilen yer bugünkü
Süleymaniye, Erbil ve İran’ın Luristan bölgesi tarafıdır. Hakkâri bölgesi bütün
Batılı haritalarda “Türkomanya” olarak geçer. Dolayısıyla, arkadaşlarımızın
söylediklerinin herhangi bir tutar dalı ve doğru bir kaynağı söz konusu
değildir. Kaldı ki şunu ifade edebilirim: Kürt tarihi olarak yazılan ilk tarih
1597 yılında Şeref Han tarafından yazılmış olan Şerefname’dir ve Farsçadır.
İdrisi Bitlisi Kanuni Sultan Süleyman döneminde yaşamıştır, eserinin adı “Heşt
Behişt”tir, Farsça “sekiz cennet” demektir.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Bu
işte Kürtçedir.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) -
Dolayısıyla, bütün bunları göz önüne aldığınız zaman, şunu özellikle ifade
etmek istiyorum: Madem ki…
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – O da
Kürtçedir, niye onu demiyorsunuz?
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) –
“Heşt Behişt”… Kürt olabilir ama Kürtçe değil yalnız.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) –
Efendim, niye Kürtçe değil onu da söyleyin, tarih profesörüsünüz, onu da
söyleyin.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) –
Söylemek istediğim şey şu… Peki, Kürt İdrisi Bitlisi “Heşt Behişt” adıyla
Farsça yazmıştır eserini. Bana bir tane Kürtçe yazılmış Kürt tarihi
göstersinler, bu bir.
İkincisi: Madem kuzey
Kürdistan, burada Kürtlerin yapmış olduğu bir mimari yapı göstersinler,
hiçbirisini göremezsiniz.
Değerli milletvekilleri, bu
çerçeve içerisinde şunları özellikle belirtmek istiyorum: Şimdi, Osmanlı
İmparatorluğu’nun son döneminde, Millî Mücadele sırasında birtakım
vatandaşlarımız, Ermeni vatandaşlarımız Ruslarla, İngilizlerle, Fransızlarla iş
birliği yaptıkları için tehcire tabi tutulmuştur. Yani, tehcir dediğimiz zaman
bunu sınır dışı etme anlamında kimse düşünmemelidir; Suriye topraklarında, yine
Osmanlı Devleti’nin topraklarında bir bölgeye gönderilmişlerdir.
Savaş sonrasında, 18 Aralık
1918’de geri dönüş kararnamesi çıkmıştır Ermenilerle ilgili. Kasım 1922
itibarıyla Anadolu’daki ve İstanbul’daki Ermenilerin sayısı 644 bin 900’dür.
Ama Millî Mücadele döneminde yine Ermenilerle Doğu Anadolu Bölgesi’nde, güneyde
de Fransız ordusu içerisinde mücadeleler devam ettiği için savaş sonrasında
Ermeniler büyük çapta Anadolu dışına yani Türkiye dışına, başka ülkelere
gitmiştir. Başka ülkelere giden Ermenilerin sayısı Birleşmiş Milletler
kayıtlarına göre Kasım 1922 itibarıyla 817 bin 873’tür; Anadolu’da ve
İstanbul’da kalan Ermenilerin, Ermeni kimliğiyle kalan Ermeni vatandaşların sayısı
281 bindir; İstanbul’da Ermenilerin sayısı 148 bin 997’dir. Bu istatistikleri
yapanlar İngilizler ve Amerikalılardır.
Şimdi, dolayısıyla, bir de
Müslüman olmak durumunda olan Ermeniler vardır ki, bunların sayısı da 95
bindir. Nerede yaşadıkları, hangi köylerde yaşadıkları da bellidir. Bunlar da
yine Ermeniler tarafından hazırlanmıştır, Amerikan arşivlerinde mevcuttur.
Şimdi, burada şunu söylemek
istiyorum: Millî Mücadele kazanıldıktan sonra Anadolu içindeki Hristiyanların,
Süryaniler hariç hemen hepsi, özellikle Rumlar
Anadolu’yu terk etmek durumunda kalmıştır çünkü “Mübadele” adını
verdiğimiz, 1923 Lozan Anlaşması’yla Anadolu’daki Rumlar, İstanbul dışında
kalan Anadolu’daki Rumlar Yunanistan’a, Yunanistan’da Batı Trakya’daki Türkler
hariç, diğer, Yunanistan’ın başka bölgelerindeki Türkler de Anadolu’ya
nakledilmiştir. Bununla ilgili şu an cumhuriyet arşivinde “Tasfiye
Talepnameleri” adı altında oradaki terk edilen mallar ve onların değerleriyle
ilgili, değiş tokuşla ilgili kayıtlar mevcuttur, Dolayısıyla, bunlar buraya
nakledilirken İstanbul’da Patrikhane mevcuttur. İstanbul’daki Hristiyanlara
hizmet etmek üzere İstanbul’un 6 ilçesinde metropolit atama yetkisi verilmiştir
Lozan’a göre ama Anadolu’da öyle bir Hristiyan nüfus olmadığı için metropolit ataması
da söz konusu değildir ama bununla beraber şunu özellikle belirteyim: O
toprakları terk edenlerin yerine Balkanlardan gelenler yerleştirilmiş, Doğu
Anadolu’daki Ermenilerin yerine de İç Anadolu’daki Türkler nakledilmiştir. İsim
vereyim, kendisine de söylediğim için söyleyebilirim: Fatih Altaylı, Konya’dan
Van’a gitmedir, Boynuyoğunlu, Atçeken
Yörüklerindendir. Bitlis’te Hasaniler aynıdır. Buna benzer pek çok yerde
boşalan yerlere Türk nüfusu İç Anadolu Bölgesi’nden aktarılmıştır.
Şimdi, burada söylemek
istediğim şey şu: Yer adlarını değiştiriyoruz. Evet, yer adları gerçekten pek
hoş olmayacak şekilde de değiştirilmiştir yani birçok Türkçe yer adı da
değiştirilmiştir. Mesela, Adana bölgesinde Sırkıntı nahiyesi vardır. Sırkıntı
Yüksekova yapılmıştır. Neden? “Sırkıntı” kelimesinin hangi anlama geldiğini
bilmedikleri için. Hâlbuki, Sırkıntılar Avşarların bir koludur. Keza, Ceyhan’a
bağlı Kırmıt köyü veya beldesi bugün Sağkaya yapılmıştır. Kırmıt, Tecirli
oymaklarından birinin adıdır. Dolayısıyla, rastgele değişimler söz konusu
olmuştur.
Şimdi, burada Anadolu’nun
değişik yerlerindeki Rum ve Ermeni isimleri, yer isimleri oraya Türklerin
yerleştirilmesiyle birlikte değiştirilmiştir. Ama bu bir gelenektir,
Anadolu’dan Rumeli’ye gönderildiği zaman Yörükler o bölgelere, yerleştikleri
yerlere Anadolu’dan geldikleri yerlerin adını vermişlerdir. Orta Asya’dan
Anadolu’ya geldiklerinde de Orta Asya’daki yer isimlerini vermişlerdir. İşte,
Kayseri’deki Talas bunların başında gelenlerden. Yine, buna benzer olmak üzere
Mezitli, Ahlat, bunların hepsi Orta Asya’daki yer isimleriyle bire bir aynıdır.
Dolayısıyla, oradan gelenleri buraya, buradan Rumeli’ye gidenleri oraya
vermişlerdir. Ama yer adları bu şekilde değişirken bir şeyi göz önüne almanız
gerekir arkadaşlar. Balkanlardaki bütün Türkçe yer isimlerinin bir tanesi bile
bugün kalmamıştır. Bakın, Batı Trakya’da “İskeçe” diyoruz. 1923 Lozan
Anlaşması’na rağmen ne diyoruz? “Xanthi” diyor Yunanlılar. Hatta, “İstanbul”
kelimesini bile kullanmıyorlar, “Konstantinopolis” diyorlar buraya. Keza,
Gümülcine’ye “Komotini” diyorlar. Yani buna benzer olmak üzere bütün yer adları
değiştirilmiştir.
Bırakın, onun dışında,
birtakım türbeler, Malkoçoğlu’nun türbesi dâhil, Turhan Bey’in türbesi dâhil
kilise yapılmıştır. Yani mezarların üstüne kilise yapılmıştır, tümüyle
değiştirilmiştir.
Şimdi, siz “Anadolu’daki yer
isimlerini değiştireceğiz.” derken aslında tekrar ya Rumca ya Ermenice ismi
getireceksiniz. “Kürtçe” diye bir isim yok, İslami isimdir. “Kürt ismi”
dediğimiz şahıs isimleri bile İslami’dir, bizim ismimiz de İslami’dir.
Dolayısıyla, bunun Türkçesi veya Kürtçesi diye bir şey söz konusu değildir.
Eğer gerçekten böyle bir şey yapılacaksa o zaman bir komisyon kuralım, bu
komisyon gerçekleri ortaya koysun, bu isimleri koyalım.
Şimdi siz “Dersim’i tekrar
koyacağız.” diyorsunuz ama Dersim’in Kürtlükle, Kürtçeyle hiç alakası yoktur.
Dersim Farsçadır, “der” kapıdır -bunu bilir Farsça bilenler- “sim” gümüştür,
“gümüşkapı” anlamına gelir. Siz istediğiniz kadar Kürtçe deyin, siz ne derseniz
deyin, bu bir gerçektir.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Zazaki lehçesinde öyledir. Zazaca bilmediğiniz için konuşuyorsunuz ya. Zazaca
bilin ondan sonra konuşun, ayıptır.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) –
Dersim Farsçadır, “der” kapıdır, Osmanlılar bunu sıkça kullanmıştır, “derbent”
kelimesini de kullanmıştır Osmanlılar. “Bent” “tutmak” demektir, “der” de
“kapı”, “kapı tutmak.” Karakollar kurmuşlardır geçiş yollarına ve derbentler
oluşturmuşlardır. Dolayısıyla, Osmanlı dilinde Farsça da, Arapça kelimeler de
yer almaktadır. Mesela “kütüphane” diyoruz. “Kütüb” kelimesi köken olarak
Arapçadır. “Kütüb” kitabın çoğuludur. “Hane” Farsçadır, “ev” demektir;
“kitapların evi” anlamına gelir. Bunu İran’da “kitaphane” olarak kullanırlar
yanlış olarak, tekil olarak kullanırlar.
Şimdi, siz ne derseniz deyin,
ben burada… Ki, siyasi olarak söylemiyorum, bir gerçekçi olarak söylüyorum.
Şimdi, “Tillo” adı diyorsunuz. “Tillo” Kürtçe midir? Kesinlikle değil.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) –
Hayır, Süryanicedir.
SIRRI SAKIK (Muş) – Süryanice
ve Arapça...
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) –
Bir dakika.
Süryanice ne demektir tillo?
“Tillo” Süryanice “yüksek ruh” anlamına gelir veya “yüksek tepe” anlamına gelir
ama kelimenin aslına doğru giderseniz, mesela Araplar da “tillo” kelimesinin
karşılığında “tell” kelimesini kullanırlar -iki “l”li sonu- o da aynı anlama
gelir ama daha da geriye gittiğinizde, kelimenin kökenine gittiğinizde
Sümercede görürsünüz. Sümercede yine “yüksek tepe” veya “höyük” anlamına gelir.
Bugün Tillo’nun bulunduğu yer, yani Aydınlık ilçemizin bulunduğu yer yüksek tepedir
bildiğiniz gibi. Dolayısıyla, bundan dolayı denir. “Höyük” bildiğimiz gibi,
Türklerde “kurgan” dediğimiz, Anadolu’da höyük; “öyük, öymek, yükseltmek,
yığma” anlamına gelir. Bununla bağlantılıdır “tillo”, Sümerceden gelir. Hatta
hatta, “tillo” kelimesi ayrıca Azteklerde de vardır. Yani Aztek kayıtlarına
bakarsanız “tillo” kelimesini orada da görürsünüz, orada da “yüksek tepe”
anlamına gelir. Dolayısıyla, siz bir şeyi değiştirirken hangi anlamda, nasıl
değiştirdiğinizi bilmek zorundasınız. Şimdi, biz eğer Türkiye’de herhangi bir
şekilde “Bu Kürtçedir, bu Türkçedir.” diye bugün tekrardan böyle bir değişim
içerisine girersek toplumu bir bütün hâlde nasıl tutacağız? “Burası Kürt
bölgesi, burası Türk bölgesi.” mi diyeceğiz?
Nasıl bir anlam çıkaracaksınız? Şimdi, bu kesinlikle Türkiye’de büyük bir
sıkıntıya yol açacaktır ama dediğim gibi “tillo” kelimesini bütün etrafıyla
araştırmak, bulmak zor bir şey değil. Dediğim gibi Sümerce kayıtlara bakın,
“tillo”nun gerçekte orada kullanıldığını görürsünüz, “yüksek tepe” veya “höyük”
anlamına geldiğini de görürsünüz.
SIRRI SAKIK (Muş) – Bir
itiraz yok ki buna!
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) –
Değerli milletvekilleri, şimdi siyaseten şunu veya bunu söylemek tabii ki
normal, söylenebilir ama bir şeyi söylüyorsanız, biz Türkiye Cumhuriyeti’ne
hitap ederek buradan konuşuyoruz, biz milletvekilleri olarak Türkiye Büyük
Millet Meclisinde 75 milyon, 76 milyon Türk insanını temsil ediyoruz, onlar
adına konuşuyoruz, eğer burada söylediklerimiz sadece siyaseten söylenmiş
sözler olursa, onun gelecekte tarihen vebalini de çekmek mecburiyetinde
kalırız.
Şimdi, bu çerçeve içerisinde
gerçekten Türkiye'de öylesine uygulamalar var ki… Mesela “kentsel dönüşüm” adı
altında birtakım uygulamalar yapıyoruz.
Arkadaşlar, bir tarih mevcut
olduğu şekliyle korunduğu zaman tarih yazılabilir, yapılabilir. Siz, şimdi
“Efendim, şunlar eskidi, yenisini yapacağız.” diye yeni birtakım konulara,
yapılara girerseniz, o zaman tarihi yazamazsınız, tarihi oluşturamazsınız.
Türkiye Cumhuriyeti’ni, siz ne derse deyin… Diyelim ki Ankara’nın Bahçelievler
semti. Siz Bahçelievler semtinde kentsel dönüşüm adına yüksek binalar yapmak
veya yeni bir bina tipi ortaya koymak arzusunda bulunursanız, cumhuriyetin ilk
yapılan o binalarının tamamen ortadan kalktığını göz önüne alın, peki,
“Cumhuriyetin ilk eserleri hangileri?” dediğinizde nasıl cevap vereceksiniz?
Yani bakın, gecekondulardan bahsetmiyorum. Bir tarihi yazabilmek için, tarihin
gerçek öznesi olan hususları elde tutmak zorundasınız. Yarın birisi de gelir
der ki “Ben, efendim, bunu çok beğenmedim, işte, Hacı Bayram-ı Veli’nin
bulunduğu yer de eskimiştir, burayı da düzelteceğim.” Böyle bir şey olmaz.
Tarih böyle yazılmaz. Eğrisi veya doğrusuyla bundan önce ne yaptıysanız, o
yapılanlar tarihin sayfalarına girmek zorundadır ki tarih oluşturulabilsin.
Siz, “cumhuriyet tarihi” dediğinizde hangi mimari yapıyı göstereceksiniz bana,
her şeyi allak bullak ettiğiniz takdirde? Dolayısıyla, bunları yaparken çok
dikkatli hareket etmek gerekiyor.
Biz, eğer Türk milleti olarak
Anadolu coğrafyasında kalmak istiyorsak, kendi geçmişimizle ilgili en önemli
birtakım öğeleri muhafaza etmek zorundayız. Mesela, eğer mezarlığınız sürekli
olarak yenileniyorsa…Diyelim ki yontma taşlardan yapılmış mezar taşları vardı
birçok mezarlıklarda. Şimdi, geliyor birileri “Ben ailemin mezarını yeniden
yaptırmak istiyorum.” diyor, mermer taşlarla yeni bir mezarlık yaptırıyor.
Şimdi, arkadaşlar, siz onu öyle yaptırdığınız takdirde o mezarın geçmişini de
yok ediyorsunuz. Dolayısıyla, bu gibi değişimlerde belediyelerimizin olsun,
Çevre ve Şehircilik Bakanlığımızın olsun, Kültür Bakanlığımızın olsun çok
dikkatli olması lazım, bu gibi konulara izin vermemesi lazım ve koruma altına
alması lazım.
Dolayısıyla, şimdi,
“Aydınlar” ismi verilmiş, evet, tamamdır; “Tillo” ismi veriliyormuş, tamamdır
ama hangi anlama geliyor, hangi bölgelerde hangi isimleri değiştireceksiniz,
bunun farkında değilsiniz. Dolayısıyla, bunu o şekliyle düşünmemiz lazım.
Şimdi, az önce, Balkanlardan
gelen insanlarla ilgili konuşuldu. Şunu özellikle belirteyim: Balkanlardan
gelen insanların çoğunluğu Türk’tür, Türk asıllıdır çünkü Balkanlarda,
Rumeli’de “Rumeli Yörükleri” diye çok geniş bir nüfus vardır. Çünkü, Rumeli
Yörükleri Rumeli’nin fethiyle birlikte nakledilmiştir, geri hizmette
tutulmuştur yani kale yapımında, hendek yapımında, silah yapımında
kullanılmıştır Yörükler ama bu insanlar, toprakların kaybedilmesiyle beraber
asıl ana vatan olan Anadolu’ya göç etmişlerdir.
Yalnız şunu da özellikle
belirteyim: Biz bir imparatorluk bakiyesiyiz Türkiye Cumhuriyeti olarak. Gerek
Kafkasya’dan gerek Balkanlardan gelen insanlarımızın hepsi de Türk değildir;
içinde Boşnak’ı da vardır, Arnavut’u da vardır, Bulgar’ı da vardır, Kafkasya’dan
gelenlerde de keza… Şimdi, siz, bu insanlar buraya geldiler diye bunları
dışlayamazsınız, hangi unsurdan olursa olsun dışlayamazsınız. Onlar bu ülkeyi
benimsemişler ve buraya gelmişlerdir.
Şunu söyleyeyim size:
Yaptığım araştırmalara göre, Kafkasya’dan ve Balkanlardan gelen insanların
bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’ndeki yüzdesi nedir biliyor musunuz? Yüzde 35’tir.
Dolayısıyla, siz ne yaptığınızı
zannediyorsunuz? Yüzde 35’tir. Ta Diyarbakır’a kadar, Doğu Anadolu’ya kadar her
yerde bunlar vardır, Girit göçmenlerinden sadece mübadiller değil Balkanlardan
gelenler de. Yüz binlerce, milyonlarca insan gelmiştir, yollarda kırılmıştır
bunlar hastalıktan veya saldırılardan dolayı. Ama, bu insanlar o topraklarını,
vatanlarını kaybetmiştir. Dedesinin, babasının, annesinin, karısının mezarını
orada bırakıp gelmiştir. Onların
acılarını paylaşmak zorundasınız. Buraya gelmişlerdir, vatan olarak gördükleri
için Anadolu’ya yerleşmişlerdir ama siz bunları ne “göçmen” diye adlandırabilirsiniz
ne de bunları “muhacir” diye adlandırabilirsiniz. Bunlar Türkiye’nin özbeöz
vatandaşlarıdır, en az benim kadar, en az
sizin kadar bu ülkede, bu topraklarda hakkı olan insanlardır.
Hatta şunu söyleyeyim: Lozan
Antlaşması eğer azınlıklar statüsünü belirlememiş olsaydı Ermeni, Rum ve Yahudiler
için… Bunlar bence Batı’nın bizim toplumumuza yaptığı en büyük hatadır çünkü
bizim toplumumuz içerisinde azınlık statüsünde insan olmaması gerekir. Onlar da
bu ülkede benim gibi doğmuştur, onlar da bu ülkenin insanlarıdır. Dolayısıyla,
burada konuya bu şekliyle bakmasını bilelim. “Efendim Kürtler, Kürtler…” deyip
de belli bir ayrımcılığa gidip ondan sonra başkasını ırkçılıkla suçlamayalım.
Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan kim varsa kardeşim, ismi, cismi, ırkı, inancı
söz edilmeksizin bu ülkenin vatandaşıdır, bu ülkenin insanıdır. Dolayısıyla,
yaklaşımımız bu ülkenin insanı olarak olmalıdır.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın
Başkan…
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Sayın Başkan…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın
hatibin bir sorusu vardı, eserleri soruyordu.
BAŞKAN – Ay, onu kendisine
söyleyin ne olur. Sabahtan beri yani…
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Hayır, sadece…
BAŞKAN – Saat ikiden beri…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ama
hatip…
BAŞKAN – Çok güzel bir dil
kullandı.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Hayır, hayır Sayın Başkan…
BAŞKAN – Şimdi size
bakacağım, sizi dinleyeceğim ama Sayın Kaplan, çok güzel bir dil kullandı,
dikkatle izledim çünkü yani kimseyi rencide edici bir laf etmedi.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Sadece şunu sordu: “Türkiye’de eğer Kürtler varsa eserleri olurdu.” dedi.
BAŞKAN – Onları reddetmedi.
Yok, “Kürtler varsa” demedi.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Tutanaklara geçsin.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
“Varsa gösterir misiniz?”
BAŞKAN – O zaman, tutanaklara
geçirin çünkü şimdi Sayın Baluken’i dinleyeceğim.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
11.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlu’nun 492 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde MHP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın
Başkanım, şimdi, hatip “Varsa gösterin.” diye bize soru yönelttiği için ben hem
görsel hem de üç tane yer sayacağım: İshak Paşa Sarayı’nı, Malabadi Köprüsü’nü,
İstanbul, Diyarbakır (Amed) On Gözlü Köprü, Silvan Köprüsü’nü ve Medresa Sor’u
Türk Tarih Kurumu Başkanlığı yapmış sayın hatibin çok iyi bilmesi lazım. Bu,
Kırmızı Medrese, Cizira Botan…
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – “İyi
şeyleri Kürtler yapamaz!”
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yani
bu eserleri göz göre göre… Yani tarih çarpar adamı, tarihî gerçekler adamı
çarpar. Ben bunu ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN – Tamam, kayıtlara da
girdi, teşekkür ederim.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Sayın Başkan, sayın hatip konuşması sırasında “Kürdistan” diye bir bölgenin
olmadığını, Kürtlerin tarihinin aslında olmadığını…
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Anadolu’da yok dedim.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
…Anadolu’da olmadığını ifade etti. Dolayısıyla, grubumuzun Genel Kurulu yanlış
bilgilendirdiğini söyledi, ona cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN – Buyur, buyur
kardeşim.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
8.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlu’nun 492 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde MHP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında BDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında, bu yapılan konuşmayı
muhatap alıp buradan cevap verme gereği duymuyordum ama tabii, konuşma öyle bir
noktaya geldi ki “Kürt yok, Kürtler yok, Kürdistan yok ve Alevi yok.” noktasına
geldi. Şimdi, sayın hatip burada bilimsel bir çerçeve üzerinden…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Öyle çarpıtmayın, öyle bir şey yok!
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Onu
siz saptırıyorsunuz ya!
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – …
konuştuğunu söylüyor ama bakın, Türk Tarih Kurumu başkanıyken de o dönem sayın
hatip şöyle söylüyor: “Kürtlerin yapısal özellikleri incelendiğinde bunların
Türkmen olduğu, Kürt Alevilerinin de yapısal incelemeleri yapıldığında Ermeni
dönmesi olduğu görülür.” diyen birisidir. Şimdi, “bilim” dediğiniz şey buysa
biz o bilimi kabul etmiyoruz. Sizin de buraya gelip yıllardır bilim olarak
ortaya koymuş olduğunuz tekçi tezleri bize pozitif bilim olarak sunma
hakkınızın olmadığını düşünüyoruz.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) –
Pozitif değil, sosyal bilim zaten.
İDRİS BALUKEN (Devamla) -
Kürdistan tarihi ile ilgili Sultan Sencer döneminden, Selçuklular dönemindeki
Sultan Sencer döneminden, Yavuz Sultan Selim’in İdrisi Bitlisi’ye yazdığı
mektuptan Mustafa Kemal’in bu ilk kurucu Meclisteki tutanaklarına kadar her
şeyi inceleyebiliriz ama şöyle bir kazanım ortaya çıktı: 2 parça Kürdistan’ı
kabul etti.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - 3
parça, 3, 3.
İDRİS BALUKEN (Devamla) -
Yani, Güney Kürdistan’ı ve Rojhilatı, Doğu Kürdistan’ı kabul etti.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) -
Rojava’yı da kabul etti.
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Bu
da bir gelişmedir. En azından bundan sonraki süreçte bu tezler çürüdükçe tarihî
olarak Kürdistan bölgesinin şu anda 4 parça olarak Kürtlerin yaşadığı ana vatan,
ana topraklar olarak bu kürsüden kabul edileceğinin işaretini vermiş oldu, bu
da önemli bir gelişmedir.
Bir cümle de Dersim’le
ilgili: Ben kendim de Zazayım. “Der” Zazacada kapı demektir, “sim” gümüş
demektir. Dolayısıyla, Dersim’de de, yoğunluklu olarak Zaza Kürtlerinin
yaşadığı yerde de Dersim’in anlamı son derece açıktır.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Farsçadan geçtiğini söyledi Hocam.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Sayın Başkan, söz almam gerekiyor.
BAŞKAN – Buyurun.
9.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, Bingöl Milletvekili İdris
Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, az önce çıkan hatip benim deminki
söylediklerimi bile çarpıttı. Kaldı ki Tarih Kurumu başkanıyken söylediğim şey
aynen şöyleydi: “Kendisini Kürt olarak bilen birçok insan aslında Türkmen
asıllı.” dedim. Bunda da ısrar ediyorum ve ispat etmem çok zor bir şey değil.
İkincisi, yine kendisini
Kürt, hatta Kürt-Alevi gösteren Ermeni dönmeleri vardır dedim. Bakın, Alevi
Kürtler Ermeni dönmesidir demedim, benim sözüm çok farklı: Kendisini Kürt,
hatta Kürt-Alevi gösteren Ermeni dönmeleri vardır dedim. İsterseniz köy köy
sayayım, isim isim sayayım, mahalle mahalle, ev ev sayayım istiyorsanız, ister
misiniz? (BDP sıralarından “Say, say” sesleri) Tunceli’yi de sayayım, Batman’ı
da, her tarafı sayayım.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – O
sizin yazdığınız tarihte öyledir. Bizim tarihimiz ortada, nettir. O senin
yazdığın tarihtir. Yıllarca o tarihi o koltukta oturup sen yazdın.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) –
Şimdi, bakın, ben sizin gibi ırkçılık yapmıyorum, ben onları saymıyorum ama
benim söylediğim aynen budur.
İkincisi, Kürdistan yoktur
demedim, tam tersine Kürdistan’ın neresi olduğunu anlattım.
Üçüncüsü, Kürtler yoktur
demedim, aksine…
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Orta
Asya neresi, onu anlat, Orta Asya. Nereden geldiniz, onu anlat.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) -
…sizin “Kuzey Kürdistan” dediğiniz coğrafyanın “Turcomania” diye batı kaynaklarında,
haritalarda geçtiğini söyledim. Sizin meseleyi…
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – En
başa döndük yani, “Kürt yoktur.”a, “Kürdistan yoktur.”a.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) -
…önce konuşulan şeyi anlamanız gerekir. Bunu anlamanızı öneriyorum önce. Beni
muhatap alıp almamanız hiç önemli değil. Hani Laz’a sormuşlar: “Bu adamın sana
şu kadar borcu var.” Adam demiş ki karşısında: “Ben bunu tanımıyorum.” Onun
üzerine bizim Temel demiş ki: “Ben onu hiç tanımıyorum.”
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Tarih
anlatımınız da bize anlattığınız tarih gibiyse…
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) –
Şimdi, beni muhatap alıp almamanız hiç önemli değil. Siz kendi dünyanızda o
tartışmayı yapın.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Bizim tarihimiz ortadadır, ortada.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) –
Ama ben bir şey söylüyorum, demin söylediğim İshak Paşa Sarayı dâhil hepsine
mimari yapı, üslup olarak bakın, hangi sanat tarihçisine sorarsanız sorun
dünyanın neresinde, hepsi…
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Yani
“Kürt yoktur.” mu diyorsunuz, oraya mı geldiniz?
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) -
…tamamen Selçuklu, Osmanlı mimari tarzıdır. İstediğiniz kadar “Şunlar şuna
ait.” deyin siz. Güneydoğu’da bir tane var mı? Artuklu, Selçuklu…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Zaten Kürt de yoktur, değil mi?
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) -
…Osmanlı eserleridir hepsi, köprüler de dâhil olmak üzere.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Başkan, şuradan bir şey söyleyeyim.
Şimdi, bakın, Kürt dili,
kültürüyle ilgili “Yok” diyor. Peki, Osmanlıda 4 tane üniversite… (MHP ve BDP
sıralarından karşılıklı konuşmalar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
İncebelek, Mem u Zin, Fakiye Teyran… Sayayım mı? İshak Paşa Sarayı, Medresa
Sor…
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Dersim adı Farsçadır.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Hocam, Zazaki…
BAŞKAN – Sayın Halaçoğlu, bir
saniye…
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Yani Farsça isim için söylüyorum.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Olur
mu ya, ne Farsçası ya, Zazaki benim ana dilimdir ya.
SIRRI SAKIK (Muş) –
Tutanaklara geçmesi için söylüyorum. Osmanlıda 4 tane üniversite… (MHP ve BDP
sıralarından karşılıklı konuşmalar)
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) –
Yani Farsçadır, oradan geçmiş.
BAŞKAN – Sayın Yeniçeri,
lütfen… Ben duymuyorum Sayın Yeniçeri, bir dakika…
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – O
zaman sizin dilinize geçen kavramların hepsini çıkarırsak bir şey kalmıyor.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Türkiye Cumhuriyeti’nin ismi bile Türkçe değildir. Buraya mı geleceğiz yani?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Niye, “cumhuriyet” kelimesi Türkçe değil diye mi?
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Tabii, değil işte, cumhuriyet Türkçe değil.
SIRRI SAKIK (Muş) – Osmanlı
döneminde 4 tane üniversite… İstanbul, Urfa, Van ve Diyarbakır’da Kürt dili ve
edebiyatı üzerine eğitim veren üniversiteler nedir, sayın bilim adamı onu
açıklasın. Osmanlı Döneminde, bakın, 4 tane il söylüyorum ve buralarda
üniversite var ve burada Kürtçe eğitim veriliyor.
BAŞKAN – Evet.
ALTAN TAN (Diyarbakır) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Tan…
ALTAN TAN (Diyarbakır) –
Sayın Başkan, benim bir teklifim var. Sayın Halaçoğlu ve benzeri fikirde
olanlar her gün bir saat Mecliste konuşsunlar, biz de gidip evimizde yatalım.
Sadece uykuda olan… (MHP sıralarından gürültüler)
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Sen bilirsin, senin bileceğin iş!
ALTAN TAN (Diyarbakır) –
…namus ve haysiyet sahibi Kürtler varsa, bunlar için çok uyarıcı, her gün
konuşsunlar, her gün!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ya,
sen televizyon dışında zaten hep evde yatıyorsun! Bir televizyona çıkıyorsun,
bir evde yatıyorsun, başka bir şey yaptığın yok!
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Her
gün konuşsunlar, hâlâ uyuyan Kürtler varsa onlar da uyansınlar. Canlı yayından
da verilsin, bizim konuşmamıza gerek yok.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Altan Tan, sen zaten evde yatıyorsun, bir de televizyona çıkıyorsun, başka bir
şey yaptığın yok, Meclise de arada bir uğruyorsun!
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Her
gün konuşsunlar her gün bunlar. Keşke her gün konuşsa!
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
4.- Nevşehir Milletvekili Ahmet Erdal Feralan ve Siirt Milletvekili
Afif Demirkıran ile 3 Milletvekilinin; Bir Üniversite Adı ile Bir İlçe Adının
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (2/1783) (S. Sayısı: 492) (Devam)
BAŞKAN – Teklifin şahıslar
kısmına geçiyoruz.
Mersin Milletvekili Sayın
Aytuğ Atıcı, ilk söz.
Buyurun Sayın Atıcı. (CHP
sıralarından alkışlar)
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, 492
sıra sayılı, bir üniversite adı ile bir ilçe adının değiştirilmesi hakkında
kanun teklifi üzerine söz almış bulunuyorum. Üniversitelerin özerkliğini
savunan, üniversiteleri ticarethane olarak görmeyen ve “Demokrasi paketi
açıklıyorum.” diyerek halkı kandırmayan milletvekillerini saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu teklif
ne getiriyor? Bu teklif, “Nevşehir Üniversitesinin adı Nevşehir Hacı Bektaş
Veli Üniversitesi olsun.” diyor. Olmasın mı? Tabii ki olsun, elbette. Peki,
acaba bu isim değişikliğini neden yapıyorsunuz? Gerekçenizde diyorsunuz ki:
“Ülkemizdeki üniversitelerin bazılarının isimlerine kıymet verdiğimiz, halkın
sevdiği insanların adını verdik. Bu nedenle, bu üniversitenin adı Hacı Bektaş
Veli Üniversitesi olsun.” Ve yine doğruları söylemiyorsunuz. Hacı Bektaş
Veli’yi sevdiğinizi söylüyorsunuz ama sevmiyorsunuz. Hacı Bektaş Veli’yi neden
sevmediğinizi anlatayım…
EBU BEKİR GİZLİGİDER
(Nevşehir) – Nereden biliyorsun? Ben seviyorum, benim hemşehrim.
AYTUĞ ATICI (Devamla) – Hacı
Bektaş Veli’yi neden sevmediğinizi ve ona neden yakışmadığınızı anlatayım:
Eğer, Hacı Bektaş Veli’yi sevseydiniz değerli arkadaşlarım, onun felsefesini anlardınız ve yaşamınıza
uygulardınız. En azından Hacı Bektaş Veli’nin felsefesini uygulayanlara da
saygı duyardınız, siz uygulamasanız bile hiç olmazsa onu uygulayanlara saygı
duyardınız. Onun “Eline, diline, beline sahip ol.” anlayışını benimserdiniz.
Elinize sahip olup yolsuzluklara bulaşmazdınız, dilinize sahip olup halka doğruları
söylerdiniz.
Hacı Bektaş’ı sevseydiniz
değerli arkadaşlarım, bugün cemevlerine hakaret etmezdiniz. Hacı Bektaş’ı
sevseydiniz cemevlerini ibadethane olarak kabul ederdiniz. Hacı Bektaş Veli’yi
sevseydiniz değerli arkadaşlarım, Alevi köylere inadına inadına cami yaptırma
hevesinden vazgeçerdiniz. Hacı Bektaş’ı sevseydiniz değerli arkadaşlarım, Alevi
yerleşim yerlerine imam hatip liseleri yaptırmazdınız, “Kör parmak kör göze”
der gibi. Hacı Bektaş Veli’yi sevseydiniz eğer, “İncinsen de incitme.” özdeyişinden
bir anlam çıkarırdınız, yani kindar bir nesil yetiştirmezdiniz.
Şimdi anladınız mı neden Hacı
Bektaş’ı sevmediğinizi, şimdi anladınız mı neden insanlara doğruları
söylemediğinizi?
Peki niye bu ismi
veriyorsunuz? Sevmediğiniz bir zatı muhteremin ismini neden bir üniversiteye
veriyorsunuz? Çünkü Alevi yurttaşlarımızı kandırmaya çalışıyorsunuz, en basit
değimiyle, Alevi yurttaşlarımızı kandırmaya çalışıyorsunuz. Yüce hünkârın adını
bir üniversiteye verirseniz hünkârın adının yüceleceğini zannediyorsunuz, işte
sizin anlayışınız bu kadar sığ. Hani, Recep Tayyip Erdoğan adını bir
üniversiteye verdiğinizde o zatın adı yükseldi ya, zannediyorsunuz ki hünkârın
adını da verirseniz hünkârın adı yükselecek, böyle bir şey yok. Ancak Hacı
Bektaş’ın ismi o üniversiteye verildiğinde, o üniversiteye bir değer katar.
Yani, siz, bu isim değişikliğiyle Alevilere lütfettiğinizi zannediyorsunuz,
lütfen kendinizi de kandırmayın, kimseyi de kandırmayın. Çıkın burada
delikanlıca, hanımefendice, beyefendice doğruları söyleyin, niçin bu ismi
verdiğinizi anlatın. Alevi yurttaşlarımızın zekâsı en az sizinki kadardır ve
inanın herşeyin farkındalar, yani siz kandırsanız kandırsanız ancak kendinizi
kandırıyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
üniversitelerin yığınla sorunları varken bu sorunları çözmek yerine ha bire
üniversitelerin adını değiştirmeye çalışıyorsunuz. Üniversitelerin adını
değiştirmekle üniversitelerin sorunları çözülecekse topyekûn, hepsinin adını
değiştirelim. Orta Doğu Teknik Üniversitesindeki öğrencileri artık
dövmeyecekseniz, onlara gaz bombası atmayacaksanız, onları hastanelik
etmeyecekseniz değiştirelim. Ne var, Orta Doğu’nun adını değiştiririz, başka
bir üniversite yaparsınız, çok zor bir şey değil. Ama bu sorunlar üniversitenin
adının değişmesiyle değişmeyecek, tıpkı Hacı Bektaş Veli Üniversitesi adını
vererek Alevilerin sorunlarını çözemeyeceğiniz gibi. Eğer Diyarbakır’da Dicle
Üniversitesindeki öğrencileri yok yere artık tutuklamayacaksanız, “Ben Kürt’üm.”
dediği için onlara eziyet etmeyecekseniz, “Ben Aleviyim.” dedi diye onlara
eziyet etmeyecekseniz, onları inançları ve etnik kökenleri nedeniyle
aşağılamayacaksanız, buyurun, Dicle Üniversitesinin de adını değiştirelim,
bizce hiçbir mahzuru yok. Ama siz, isim değiştirerek üniversitelerin hiçbir
sorununu çözemeyeceksiniz.
Değerli arkadaşlarım,
üniversitenin adını değiştirince üniversitenin dili mi açılıyor, üniversiteler
konuşuyor mu? Susturdunuz üniversiteleri, sadece ve de sadece AKP zihniyetini
övenler konuşabiliyorlar. Sizin zihniyetinizin aksine konuşanlara dünyayı dar
ediyorsunuz. Utanç verici! Utanç verici bir tabloyu getirdiniz, bu güzel ülkeye
bıraktınız.
Hani YÖK’ü kaldırıyordunuz
değerli arkadaşlarım, hani YÖK’ü kaldırıyordunuz! Benim bildiğim, laf ağızdan
çıkar ve ağızdan çıkan laf onurlu insanları bağlar. Başbakan “YÖK’ü
kaldıracağız.” dedi mi, demedi mi? Allah aşkına, çıkın, “Demedi.” deyin. Ne
yaptı peki, kaldırdı mı? Hayır, kaldırmak yerine kendine benzetti. İşte, sizin
üniversitelere yaptığınız tahribat bu kadar ağır.
Kendi emirlerinizi
uygulamayan, AKP’nin borazanlığını yapmayan herkesi içeri atıyorsunuz, hocaları
da kendi borazanlığınızı yapmaya zorluyorsunuz.
Hapisteki öğretim üyelerine
bakıyorum, içim acıyor. Türkiye’nin en değerli öğretim üyelerini aldınız, yok
yere hapislere tıktınız. Hapisteki öğrencilere bakıyorum, gidip onlarla
konuşuyorum; pırıl pırıl gözleri var, tıpkı benim evladım gibi ama o insanları
içeride gördükçe gerçekten içim sızlıyor. Gerçek anlamda bir üniversitenin
adıyla madıyla uğraşılmaz; binanın yapısıyla, rengiyle, merdiveninin rengiyle
uğraşılmaz. Gerçek anlamda üniversite hepimize yön verir. Birçoğumuz
üniversitelerden mezun olduk, geldik buraya. Üniversiteler bize yön verdi
arkadaşlar. Şimdi biz kalkmışız, küçücük aklımızla, üniversitelere yön vermeye
çalışıyoruz. İşte AKP’nin yaptığı en büyük sorunlardan, en büyük problemlerden
bir tanesi budur. Öğretim üyelerinin geldiği durum bunun en önemli göstergesi.
Öğretim üyeleri sizin yüzünüzden derslere girmek istemiyor. Merdivenlerde
karşılaştığım genç bir öğretim üyesi arkadaşıma “Hayırdır, nereye gidiyorsun?”
diyorum, “Allah kahretsin, yine derse gireceğim.” diyor. Neden biliyor musunuz?
Çünkü onları “performans” denen bir sisteme, bir illete mahkûm ettiniz, artık
öğrencilere ders vermek istemiyorlar; artık öğrencilere pratik uygulamalarda
bildiklerini aktarmak istemiyorlar, başka işler yapmak istiyorlar; tıp
fakültesinde olan hasta bakmak istiyor, mühendislikte olan piyasaya iş yapmak
istiyor. Üniversitelerin ismini değiştirerek üniversitelerin bu sorunlarını
çözemezsiniz.
Değerli arkadaşlarım,
üniversitelerde araştırma yapılıyor mu? Değiştirdiniz Nevşehir Üniversitesinin
adını, araştırması mı artacak? Artmayacak.
Bakın, şimdi sizlere bazı
rakamlar vereceğim ve bu rakamlara baktıktan sonra benim ne demek istediğimi
anlayacaksınız. Bakın, okuma becerisinde 34 OECD ülkesi içerisinde 32’nciyiz,
dokuz yılda bir adım ileri gidemediniz, bir adım. “Eğitimde şunu yaptık, bunu
yaptık, 4 tane bakan, 5 tane bakan değiştirdik...” Her gelen bakan “Ben devrim
yapacağım.” diye buraya çıktı. Ne oldu? Dokuz yılda, okuma becerisinde bir adım
ileri gidemediniz. Eğitim harcamalarında 34 ülke arasında 33’üncüyüz
arkadaşlar. Bunları ben söylemiyorum, gidin OECD rakamlarına bakın. Nüfusun
ortalama eğitim yılı altı buçuk yıl. OECD ülkelerinin sonuncusuyuz arkadaşlar,
hayırlı uğurlu olsun! Dünya demokrasi endeksinde 89’uncu sıraya bizi
gerilettiniz. Özgür ülkeler arasında 112’nciyiz. Basın özgürlüğü araştırmasında
138’inciyiz dünya ülkelerinde. Yolsuzlukta ise 10 puan üzerinden 4,4 puanla
56’ncı sıradayız. Bakın, bunların hepsi sizin eseriniz, övünebilirsiniz.
Küresel barışta 127’nciyiz, kırmızı listedeyiz. İnsani gelişmişlikte 93’üncü
sıradayız. Genel eşitsizlikte 84’üncü sıradayız, cinsiyet eşitsizliğinde
77’nci, OECD’nin sonuncusuyuz. Eğitimde eşitsizlikte 102’nci, gelirde
eşitsizlikte 65’inci… Say say bitmiyor, içim karardı.
Üniversitenin adını
değiştirerek hiçbir iş yapamazsınız. Gelin, kendinizi kandırmayın değerli
milletvekilleri.
Saygılarımla. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Atıcı.
Şahıslar adına son söz,
Manisa Milletvekili Sayın Selçuk Özdağ.
Buyurun Sayın Özdağ. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Bir Üniversite Adı ile Bir İlçe Adının
Değiştirilmesi Hakkında 492 Sayılı Kanun Teklifi’nin lehinde şahsım adına söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Coğrafik yer isimleri doğal,
sosyal ve kültürel ortamlardan etkilenirler. Anadolu coğrafik konumu sebebiyle
binlerce yıldır farklı kültürlere ev sahipliği yapmıştır. Bu özelliğinden
dolayı yer adlarından her biri farklı kültürün izlerini taşıyabilir.
Türkiye’deki coğrafik yer isimlerinde değişiklik yapılması sadece bugün yapılan
bir iş değildir. Osmanlının son döneminden bugüne kadar 30 bin civarında
coğrafik yer ismi değiştirilmiştir. Bu değiştirilen isimlerin yerine verilen
yeni isimler bazen o yörede yaşayan insanlar tarafından hemen kabullenilmiş,
bazen de aradan uzun yıllar geçmesine rağmen kabullenilmemiştir.
Demokratikleşme paketi içerisinde yer alan hususlardan biri de bazı yer
isimlerinin değiştirilmesidir. Bu çerçevede, uzun yıllar boyunca Tillo ismiyle
anılan ve daha sonra Aydınlar olarak ismi değiştirilen ilçemizin isminin yeniden
Tillo olarak değiştirilmesi gündemimize alınmıştır. Yine, bu teklif Nevşehir
Üniversitemizin isminin de Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi olarak
değiştirilmesini öngörmektedir.
Demokratikleşme sürecinin
devam edeceğini, toplumsal değişmelere paralel olarak ihtiyaç oldukça yeni
paketlerin gündeme gelebileceğini Sayın Başbakanımız ifade etmiştir.
Haberleşmenin gelişmesi, İnternet teknolojisinin yaygınlaşması ile birlikte
sosyal değişmeler hızlanmıştır. Her gün değişen bir toplumun değişmeyen
yasalarla yönetilebilmesi mümkün değildir. Önemli olan, yasaları değişimin
yönüne göre ayarlamak, siyaseti ihtiyaçlara göre tanzim etmektir.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye Cumhuriyeti devleti 780 bin kilometrekarelik vatan topraklarından
ibarettir. Biz bu coğrafyaya 960’lı yıllarda geldik. Geldiğimizde bu coğrafyada
Süryaniler, Rumlar ve Ermenilerle karşılaştık. 1071 Malazgirt Meydan
Muharebesi’yle de bu coğrafyayı vatanlaştırdık. Ardından büyük imparatorluklar
kurduk Selçuklu gibi, Osmanlı gibi. Bin yıldır bu topraklardan geçen her
imparatorluğun ve devletin kültürünü bize ait kılarak bizleştirdik, bizim
kültürümüz hâline getirdik.
Ülkemizde hiçbir şehir, bölge
etnik veya mezhepsel sıfatla tanımlanamaz. Manisa ne kadar Manisalılarınsa o
kadar da Diyarbakırlıların, o kadar da Trabzonlularındır. Diyarbakır ne kadar
Diyarbakırlılarınsa o kadar da Manisalılarındır. İsimler coğrafyanın tapusudur.
AK PARTİ ve Hükûmetimiz bunun bilincindedir. AK PARTİ kimseye üzerinde
yaşadığımız coğrafyanın tapusunu vermeyecektir. Yaptığımız şey, sadece, topluma
mal olmuş, toplumun bütün kesimleri tarafından kabullenilen bir ismi iade
etmekten ibarettir. Etnik sahiplik ve aidiyete sebep olacak isimlendirmeler
gündemimizde yoktur.
Anadolu topraklarına
“Türkiye” ismini Batılılar “Türklerin yaşadığı yer” anlamında vermişlerdir ve
bu topraklarda biz bütün kültürel değerlerden istifade ederek bize ait olan bir
kültür ve medeniyet inşa ettik. Bu medeniyetin adına zaman zaman “gözyaşı medeniyeti”,
zaman zaman “ilmihâl medeniyeti”, zaman zaman “kitap medeniyeti”, zaman zaman
“Türk-İslam medeniyeti”, zaman zaman da “Türk medeniyeti” adını verdik.
Değerli milletvekilleri,
gerek Osmanlıyı gerek Selçukluyu gerekse Artukluları kuran asıl unsur Türkler
olmakla beraber, tebaası Türklerle Araplardı, Kürtlerdi, Süryanilerdi ve
Bizans’ın zulmünden kaçan Ermenilerdi. Devletlerimizin kurucuları Türklerdi.
“Türk” bir kavmin adı, “Türk” bugün bir kültürün adı, “Türk” bugün bir
vatandaşlığın adıdır. Her millet bir isimle tanımlanır.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) –
Başbakan öyle demiyor ya!
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – Bu
ülkeden başka bir ülkeye giden kişi ve heyetler Türk milletinin bir parçası
olarak tanımlanır. İçimizde yaşayan her etnik ve mezhepsel yapının inkâr edilmeden,
asimile olmadan yaşaması ve yaşatılması dün de vazifemizdi, bugün de
vazifemizdir.
Değerli milletvekilleri,
ortak kimliğe sahip olmayan topluluklar ortak duygu ve tavırlar meydana
getiremezler. Onun için, devletler ortak bir kimlik oluşturmak için bütün
güçlerini seferber etmişlerdir. Ortak kimlik, ortak tarih, kültür, ortak dil ve
alfabeyle oluşur. Ünlü sosyolog Gellner ortak kimlik geliştirmede eğitimin en
önemli faktör olduğuna işaret etmiştir. Tarih, dil ve alfabe gibi kimlik
oluşturmanın ana unsurları ancak eğitim yoluyla verilebilir. Tarih, ortak bir
geçmişten geldiğimizi gösteren, mazide kurulan bağları atiye taşıyan bir
köprüdür. Tarih, bize ortak değerlerimizin, hatıralarımızın bir dökümünü verir.
Bize hep aynı süreçlerden geçtiğimizi hatırlatır; ortak isimler, ortak
hatıralar yoluyla aramızda duygusal bir bağ ve ona bağlı olarak bir kimlik
kurmaya yardımcı olur.
Ortak kimlik oluşturmanın bir
diğer önemli unsuru da ortak vatan algısıdır. Vatan, sadece üzerinde
yaşadığımız coğrafyayı işaret etmez, aynı zamanda tahayyül ettiğimiz coğrafyayı
da kapsar. Çoğu zaman idraklerimize giydirdiğimiz vatan ile üzerinde yaşadığımız
vatan farklıdır. Hayallerimizdeki vatan, içinde yaşadığımızı da içine alır ama
ondan daha büyük bir alanı ihata eder.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye Cumhuriyeti devletini kurduktan bir süre sonra çok partili hayat
denemesi olmuş fakat akamete uğramıştır. Cumhuriyeti demokrasi ile taçlandırmak
1946 yılında ve o günden bugüne kadar rahmetli Adnan Menderes ve diğer
siyasiler ve rahmetli Turgut Özal ile demokratikleşme hamleleri sürdürülmüştür.
Millet artık sandığa kadar aktör, sandıktan sonra figüran değildir.
Vesayetçilere artık prim verilmemektedir. Türkiye demokratikleşiyor.
Demokratikleştikçe de halkın nabzını tutan bir anlayış hâkim kılınıyor.
AK PARTİ, on bir yıllık
iktidarında demokratikleşmenin ve siyasetin alanını genişletmeye çalışmış;
insan hak ve özgürlüklerini daha ileri noktalara taşımanın, fikir hürriyeti,
teşebbüs hürriyeti ve inanç hürriyetini 76 milyona şamil kılmanın çabası
içerisinde olmuştur.
Değerli milletvekilleri,
geldiğimiz noktada olağanüstü hâlin kaldırılması, gözaltı sürelerinin
kısaltılması; yargıda, eğitimde, sağlıkta birçok reformun yapılması demokrasiye
inancımızın göstergeleridir. Demokrasi cumhuriyetle, cumhuriyet demokrasiyle
bir anlam ifade eder.
Katsayı adaletsizliğinin
kaldırılmış olması, inanç hürriyeti noktasında üniversitelerde başörtüsü
probleminin ortadan kaldırılması; darbe dönemlerinin, insan hak ve
özgürlüklerinin hukuki, ekonomik yaralarının sarılması; darbeleri araştırma
komisyonunun kurulması, kamuda başörtüsü serbestliğinin getirilmesi gibi
çalışmalarımız demokratikleşme konusundaki samimiyetimizi gösterir.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Seni
disipline vermesinler!
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) –
Değerli milletvekilleri, kültür dünden bugüne bir milletin yaşam biçimi ve her
alanda biriktirdiklerinin toplamıdır. Dün Tillo isminin Aydınlar olarak
değiştirilmesi yanlıştı. Yaşayan isimler bize aittir. Biz dili statik değil,
dinamik kabul ederiz. Değişime, gelişime ve dönüşüme inanırız. İnsanlar gibi milletler
de terakki ederler. Yaptıklarımız makul, insani ve meşru taleplerin
karşılanmasından ibarettir.
HASAN ÖREN (Manisa) – Nasılsa
seçmenler dinlemiyor!
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – Bu
yaptıklarımız devletin varlık ve birliğini koruma yönündeki hakkını ortadan
kaldırmaz. Toplumun talepleri, insanların toplumdan talepleri insan haklarına
ve demokrasiye uygun olduğu kadar üniter yapımıza halel getirecek evsafta
olmamalıdır. Bu yaptıklarımız da üniter yapımıza halel getirecek şeyler
değildir. Ülkenin birlik ve bütünlüğünü koruma yönünde bir tedbir, ayrıştırma
ve çatışma yönündeki her çabaya karşı demokratik bir duruştur. Yaptıklarımız
kimseye verilen bir taviz değildir, insani ve hukuki taleplere bir cevaptır.
Değerli milletvekilleri,
dilimize mal olmuş, Türkçemize mal olmuş, milletimiz tarafından anlaşılan her
kelime, her isim bizimdir. Bunlar velev ki Arapça, Farsça, İngilizce, Süryanice
veya Kürtçe olsun, fark etmez; hepsi bizimdir. Birilerinin dediği gibi,
“İzmir’i Smyrna, İstanbul’u Konstantinopolis mi yapacaksınız?” sorusu doğru bir
soru değildir. İzmir’in Smyrna, İstanbul’un Konstantinopolis olması toplumun
geneli itibarıyla talep edilen bir konu değildir. Adı İzmir olan vatan parçası
bizim, Smyrna olan bizim değildir. İstanbul olan vatan parçası bizim, Konstantinopolis
olan bizim değildir. Coğrafyanın bir kısmını dışlayarak, üniter yapıya zarar
vererek, farklılıklarımızı ön plana çıkararak, yaşayan isimler dışında isimler
dayatarak gelinen talepler makul değildir, karşılık bulmayacaktır, bunlara prim
verilemez. Ama, uzun yıllar Tillo olan bir ismi yeniden o ilçemize vermek makul
bir taleptir.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Trilye gibi mi?
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – AK
PARTİ, bizi önce farklılaştırıp sonra çatıştırmak, sonra da bölmek isteyenlerin
planlarını kolaylaştıracak hiçbir işe imza atmaz. Demokrasi, ortak bir yaşama
zemini oluşturmanın aracıdır. Kimseyi memnun etmek için Türkiye’nin
birliğinden, bütünlüğünden taviz vermeyiz. Yapacaklarımız bölünmenin ve
çatışmanın zemini olacak şeyler değildir; yaptığımız, demokrasiyi
muhkemleştirmek, ileri demokrasiyle tanıştırmaktır.
Değerli milletvekilleri,
Aydınlar ilçesinin ismini yeniden Tillo ismine dönüştürmenin yanında Nevşehir
Üniversitemizin isminin de Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi olarak
değiştirilmesi çok yerinde bir talep ve öneridir. Hacı Bektaş Veli Hazretleri,
bu toprakların vatanlaştırılmasında ve İslamlaştırılmasında önemli rol oynamış,
Alevi-Bektaşi ve Sünni geleneğinden gelen, herkesin kendisine büyük bir saygı
ve sevgi beslediği bir değerdir. Onun için, hayatının bir kısmını geçirdiği ve
mezarının olduğu bir ilimizdeki üniversitenin isminin, Nevşehir Hacı Bektaş
Veli Üniversitesi olarak değiştirilmesi çok makul bir şeydir. Bunun örneklerini
Burdur Mehmet Akif, Ankara Yıldırım Beyazıt, Kahramanmaraş Sütçü İmam, Manisa
Celal Bayar’da görmekteyiz. Onun içindir ki Hacı Bektaş Veli Hazretleri gibi
milletimiz için önem taşıyan ve Anadolu’nun manevi mimarlarından olan bir
şahsiyetin ismini bir üniversiteye vermek güzel bir gelişmedir.
Korkularımızla bir ülkeyi
yönetmek mümkün değildir. Milletimizden gelen makul talepler çerçevesinde bir
yerin isminin değiştirilmesi, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğüne halel
getirmez, bilakis orada yaşayan insanımızı devletine daha da bağlar.
Bu duygu ve düşüncelerle,
teklifin hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Özdağ.
Soru-cevap işlemine
geçiyorum.
Sayın Genç…
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Bu Nabi Bey okullara bir
genelge göndermiş, diyor ki: “Bu Mavi Marmara olayında Gazze’ye giden İHH’ye
‘Her Sınıfta Bir Yetim Projesi’ni yapacaksınız ve her sınıftan 90 lira para
toplayacaksınız. Bunları elden vereceksiniz veya banka hesaplarına
yatıracaksınız.” Bu nereden çıkıyor? Bu parayı nasıl harcayacaksınız? Bu
yetkiyi nereden alıyorsunuz? Yine yeni bir Deniz Feneri olayında kendinize,
Tayyip Erdoğan’a ve çevresine yeni bir kaynak mı oluşturmaya çalışıyorsunuz?
Ayrıca da bu Nevşehir ismine
Hacı Bektaş Veli… Aslında Hacı Bektaş Veli sizin ağzınıza yakışmıyor çünkü siz
Hacı Bektaş sülalesinden gelen, inancından gelen insanların hepsini tasfiye
ettiniz, hiçbir yerde görev vermediniz bunlara ve devlet dairelerinden tasfiye
ettiniz. Ondan sonra insanların aklını çelmek için böyle bir şeylere
giriyorsunuz.
Bakın, cemevlerini daha
ibadet yeri saymayan bir zihniyet Hacı Bektaş’a ne saygı duyacak!
BAŞKAN – Sayın Fırat…
SALİH FIRAT (Adıyaman) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Evet, yıllardır özlemini
çektiğimiz Türkiye’de gerçek demokrasiye geçişi AK PARTİ Hükûmeti döneminde
yaşıyoruz. 30 Eylülde açıklanan demokratikleşme paketiyle, ülkemizin yıllardır
beklentisi olan, ellerinden alınan, gerçek, orijinal isimlerinin tekrar iade
edilmesi için bir sembol olan “Tillo” isminin verilmesi olumlu bir harekettir,
destekliyorum.
Ayrıca, yine, Nevşehir
Üniversitesinin isminin de Hacı Bektaş Veli Üniversitesi olarak değiştirilmesi
de Türkiye’de yaşayan Alevi kardeşlerimizin duygularına hitap eden, AK
PARTİ’nin onlara karşı duyarlılığını ifade eden, sembolik bir harekettir;
takdirle karşılıyorum.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
ERDAL AKSÜNGER (İzmir) –
Bravo!
BAŞKAN – Sorunuz yok yani.
Sayın Kaplan…
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakan, demin kürsüde
bir talepte bulunmuştum, bizim kanun teklifimiz olduğunu, 7 Ekim 2011’de
verildiğini ve Türkiye’de yapılacaksa bütün değiştirilen isimlerle ilgili
teklifin bütün olarak alınması gerektiğini söylemiştim. Daha sonra tekliflere
baktım, benimkinin dışında Sayın Altan Tan’ın da Erzurum iliyle ilgili,
ilçeleriyle ilgili teklifi olduğunu gördüm; aynı şekilde, Sayın Adil Zozani’nin
de benzer teklifi olduğunu gördük. Sayın Komisyonunuz sadece AK PARTİ’ye mi
çalışıyor, yoksa Meclise mi çalışıyor? Meclise çalışıyorsa İç Tüzük’ün
gereğinin yerine getirilip bütün bu tekliflerin birleştirilmesi gerektiğini
düşünüyoruz. Aksi takdirde, Mecliste muhalefetin milletin vekili olma
iradesinin yok sayıldığının tescili durumu ortaya çıkar ki bu, milletin
iradesiyle kabul edilecek bir durum değildir. Sayın Bakanın bu yanlışı
düzeltmek için teklifi geri alıp, bizim tekliflerle birleştirip o şekilde
Meclise getirmesi gerektiğini bir kez daha hatırlatıyorum.
BAŞKAN – Sayın Sakık…
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Başkan, vazgeçtim.
BAŞKAN – Öyle mi? Peki.
Sayın Baluken…
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, bu, Kürtçe
öğretmenlerinin istihdam edilmesiyle ilgili hâlâ herhangi bir gelişme olmadı.
Bu konuda AK PARTİ’li bir milletvekili arkadaşımızın da bulunduğu bir görüşme
yapmıştık sizinle. Bu, öğretmenlerin ders başı ücretlendirmesinin kendisi büyük
bir zulümdür. “Bir ayda asgari ücretten daha düşük bir ücretle bu öğretmenleri
istihdam edeceğim.” demek, açıkçası bu insanların emeğine karşı yapılmış olan
bir saygısızlıktır bizce. Bununla ilgili defalarca yaptığımız görüşmelere,
verdiğimiz soru önergelerine herhangi bir cevap verilmemiştir. Bizim isteğimiz
her ilde bir norm kadro havuzunun oluşturulması ve bu öğretmenlerin bu norm
kadro tahsisi üzerinden istihdam edilmesidir. Bu konuyla ilgili demokratikleşme
paketinde de özel okullarda Kürtçe dersi verileceğine dair bazı düzenlemeler
yapıldı. Bakanlığınızın yürüttüğü yeni bir çalışma var mıdır? Bu öğretmenler
bizden haber bekliyorlar. Bu konuda düşüncenizi öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Kurt…
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Zozani oldu.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) –
Sisteminizde değişmemiş Sayın Başkan herhâlde.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Eski
sistem, evet, doğrudur.
BAŞKAN – “Adil Kurt” yazıyor.
Evet, buyurun.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın
Bakanım, Hasip Bey demin ifade etti, benim de Hakkâri ve Şırnak
Üniversitelerinin isimlerinin değiştirilmesine dair kanun teklifim vardır.
Komisyonun İç Tüzük’ün 35’inci maddesine dayalı olarak benzer mahiyetteki kanun
tekliflerini birleştirerek görüşmesi gerekirdi ancak böyle bir uygulamaya
Komisyon girmemiştir ve İç Tüzük’ü ihlal etmiştir. Bu mahiyetteki tekliflerin
birleştirilerek görüşülmesi daha doğru bir yöntem, daha doğrusu İç Tüzük
hükmüydü, bu hüküm yok sayılmıştır. Bu konudaki görüşlerinizi merak ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Hilal Kaplan…
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, geçen ay
içerisinde Gebze Anadolu Lisesinde, Bezmiâlem Vakıf Üniversitesince organ
bağışı konusunda öğrencilerin görüşleri alınması konusunda bir anket dağıtıldı.
Ailelerden gelen şikâyet üzerinde… Anketin bir nüshası bende, size takdim
edebilirim. Gelen anketteki sorulardan bir tanesinde, organ bağışıyla ilgili
fikir alırken “Mezhebiniz? Alevi, Sünni, Şafii ve diğer. Lütfen yazınız.” diye
not almakta. Şimdi size soruyorum: Gebze Anadolu Lisesi Müdürü -ismini
zikretmeyeyim- ailelerin bu şikâyeti üzerine kendileriyle görüşmediğini, dışarı
çıkardıklarını, “Bununla ilgili Millî Eğitim Müdürlüğü, il müdürlüğü tarafından
verilen bilgiler doğrultusunda biz çalışma yapıyoruz.” diyor. Sizce bunun bir
sakıncası var mı, yok mu? Bakanlığınızın bilgisi dâhilinde mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Öğüt…
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, İstanbul’da
olduğu gibi Anadolu’da da Anadolu liseleri ve fen liselerinin büyük bir
çoğunluğunda kontenjanlar henüz doldurulamamıştır. Nitekim il, ilçe ve
okullarda ne kadar kontenjanın boşta olduğu Millî Eğitim Bakanlığının sitesinde
de mevcuttur. Bakanlık birinci tercihlerden sonra öğrencilere ikinci ve üçüncü
tercih hakkı vermiş olmasına rağmen sorun hâlâ çözülememiştir. Hâlbuki Bakan Sayın
Nabi Avcı, eylül ayında açıklamasında boş kontenjan konusunda endişe edecek bir
şey olmadığını ve dolacağını söylemiştir. Konuyla ilgili geçtiğimiz ay bir
önerge de verdik. Ancak eğitimciler ve öğrencilerin ortak düşüncesi taban
puanlarının düşürülmesi yönündedir. Kamuoyunda, bu kontenjanların kasıtlı
olarak boş bırakıldığı ve öğrencilerin Anadolu liselerine alınmayarak meslek
liselerine yönlendirilmeye çalışıldığı düşüncesi vardır. Bu iddialara ne
diyorsunuz efendim?
Sağ olun.
BAŞKAN – Sayın Demiröz…
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Ben sadece bir bilgi vermek
üzere söz aldım. Geçen hafta Viyana’da Avrupa Kalite Yönetimi Vakfı tarafından
verilen Avrupa Kalite Ödülleri sahiplerini buldu. Ödül töreninde Bursa Nilüfer
Belediyemiz, Avrupa Kalite Ödüllerinde “Vatandaşa Değer Katma” kategorisinde
başarı ödülüne layık görüldü. Başta Nilüfer Belediye Başkanımız Sayın Mustafa
Bozbey olmak üzere, emeği geçen tüm çalışanları kutluyor, bu vesileyle de bu
konuyu bilgilerinize aktarmış oluyorum.
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın İnce…
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Az önce Adıyaman milletvekili
aslında AKP milletvekillerine hakaret etti ama onlar alkışladı, orayı
anlayamadım. “İsim değiştirerek –Tillo ve üniversite ismini- sembolik bir
hareket yaptık.” diyor. Meclis sembolik bir hareket yapmaz. Meclis, Türkiye
Büyük Millet Meclisi yasama görevi yapar. Yani “Bir parmak bal çaldık aslında,
bir iş yapmadık aslında.” diyor, onlar da alkışlıyor.
SALİH FIRAT (Adıyaman) – Bu
bunun başlangıcı, demokrasinin başlangıcı.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Birincisi burayı anlayamadım
SALİH FIRAT (Adıyaman) – Siz
anlamazsınız.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
İkincisi, gerçek demokrasilerde, insanların oyunu alarak başka partilere geçen
insanlar Türkiye’nin demokratikleştirildiğini söyleyemezler. Oy hırsızlığı
yapanlar, insanları kandıranlar, insanların oyunu alarak onlara danışmadan, bir
sonraki seçimi beklemeden başka bir partiye transfer olanlar demokrasiden söz
edemezler; bunun böyle bilinmesi lazım.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın
Başkan, soruya bizzat Fırat cevap versin çünkü Sayın Bakana sormadı.
BAŞKAN – Sayın Yılmaz…
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana ben şu soruyu
yöneltmek istiyorum: Sayın Bakanım, Balıkesir’de etek giydikleri için kız
çocukları disipline verilmişlerdi. Bu konuda bu soruşturmanın sonucu ne oldu,
onu öğrenmek istiyorum.
Aynı zamanda, yine Ayvalık
ilçesinde çarşaf giyen bir öğretmen çocukların önünde hem rol model olmuştu hem
de çocuklara şiddet uyguladığına dair bazı bilgiler gelmişti, velilerin
şikâyetleri vardı. Bu konuda, kıyafet serbestisiyle ilgili yasal bir düzenleme
yapıldı, yönetmelik çıkartıldı. Burada, başı açık olanlar -artık “başı açık”
ibaresi kaldırıldı ama “yüzü açık” ibaresi de yok orada- bundan sonra çarşaf ve
peçeyle öğretmenler ve devlet memurları görevlerine devam edebilecekler mi? Bu
konuda herhangi bir hazırlığınız var mı?
Bir de ilkokul ve ortaokul
düzeyine kadar, yine çocukların “kıyafet serbestisi” adı altında başlarının
örtülmesi istenecek mi? Bayram törenlerinde gördük bunu.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, buyurunuz.
On dakika süre veriyorum.
Biraz azalmıştı ama on dakikaya tamamladım, ona göre cevaplandırın.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – Tamam, teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bu Kürtçe öğretmenlerinin
görevlendirilmesi meselesi: Sayın Baluken’in de söylediği gibi, daha önce AK
PARTİ’li bir milletvekili arkadaşımızın da iştirakiyle yaptığımız toplantıda
ben kendilerine durumu şöyle izah ettim, o izahat hâlen geçerli: Seçmeli
derslerin -Kürtçe dâhil olmak üzere- hiçbirisi için kadro tahsis edemiyoruz
yani bu, Kur’an-ı Kerim dersi için de böyle, Siyeri Nebi dersi için de böyle,
Kürtçe dersi için de böyle çünkü teknik olarak hangi okulda kaç öğrencinin
hangi seçmeli dersi seçeceğini bilmediğimiz için, sanki o okulda bütün seçmeli
dersler sınıf oluşturacak kadar öğrenci tarafından seçilecekmiş gibi kadro
tahsis etmeye kalkarsak işin içinden çıkamıyoruz. Onun için, size o görüşmemde
de izah ettiğim gibi, geçen sene az çok bir fikir verecek yani nerelerde, hangi
okullarda hangi dersler daha çok seçiliyor, Kürtçe özelinde konuşursak, Kürtçe
hangi okullarda…
BAŞKAN – Sayın Bakan, biraz
mikrofona doğru eğilirseniz… Sesiniz ondan az geliyor.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – Geçen yılki uygulamadan hangi okullarda Kürtçe dersinin seçmeli
ders olduğuna dair bir fikrimiz oldu. Ama, buna rağmen onu ölçü olarak
alamıyoruz çünkü hem duyurmadan kaynaklanan zafiyetler olabilir yani bu geçen
yılki tercihler gerçek talebi ne ölçüde yansıtıyor, onu bilmiyoruz. Bu yıl bu
konudaki seçimler, tercihler bize daha iyi bir fikir verir diye ümit ediyoruz.
Bunlar biraz daha netleştikten sonra, sizin de önerdiğiniz gibi, o konuşmamızda
da belirttiğimiz gibi, okul bazında değil çünkü her şeye rağmen bu tercihler
okuldan okula önümüzdeki yıllarda değişebilir ama az çok, hangi seçmeli ders
için kaç öğretmen il genelinde görevlendirilirse ortalama tercihleri
karşılayabiliriz, bunu ölçebilir duruma geleceğiz. Onun için, önümüzdeki yıldan
itibaren, inşallah, illerde Kürtçe de dâhil olmak üzere, diğer seçmeli
derslerde de talepleri göz önüne alarak, seçmeli dersler için okul bazında
değil, il genelinde farklı okullarda da bu seçmeli derslere girebilecek
öğretmenler bulundurmaya çalışacağız.
Diğer konu, yani özel
okullarda bazı derslerin Kürtçe okutulabilmesine imkân veren son düzenlemeyle
ilgili. Önce, bir Bakanlar Kurulu kararıyla hangi dillerin okutulacağı
konusundaki o sınırlamaların kalkması gerekiyor. O gerçekleştikten sonra biz de
Millî Eğitimin ilgili kanunlarında onun için gerekli hazırlıklarımızı yaptık.
Yani önce Kürtçe dâhil olmak üzere diğer dillerin okullarda hangi derslerde
okutulabileceğine dair, daha doğrusu, Bakanlar Kurulunun o okutulabilecek
dersler kararının Kürtçeyi de içerecek bir şekilde değiştirilmesi gerekiyor.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Hayır. “Hangi özel okulda?” diye sormadık, yani “Özel okulda da Kürtçe dersi
verilecekse bu öğretmenlere ihtiyaç var. Niye istihdam edilmiyor?” diye
soruyoruz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – Ama onlar bu yıl daha henüz yok. Şimdi, şu anda belli dersleri
Kürtçe veren özel okullarımız yok.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Ama
iller düzeyinde norm kadro tahsisi yapılacak.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – 2014-2015 öğretim yılından itibaren bunlar olacak. Dolayısıyla,
2014-2015 için…
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Artuklu’da 500 tane öğretmen eğitim gördü.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Bu
emekler ne olacak?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – Biliyorum, biliyorum. Yani “Bunların öğretmeni yok.” demiyoruz.
Bu öğretmenlerin nerede görevlendirileceği konusunda şu anda elimizde sağlam
veriler yok.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Bazı
okullarda da öğretmen olmadığı için çocuklar Kürtçe dersi alamıyorlar.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – Oluyor. Onun için, işte biraz önce dediğim gibi, yani bu
tercihler gerçek talepleri mi yansıtıyor yoksa dediğiniz gibi öğretmen
eksikliğinden veya öğretmen olmadığı için seçmemiş olanlar olabilir. 12
öğrenciyi tamamlayamadığı için seçilmemiş olabilir. Dolayısıyla, bu
değişkenleri…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yoksa
bu kadar çok Kürt çocuğu olduğunu tahmin edemediniz mi Sayın Bakan?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – Biz daha çok Kürt çocuğunun tercih yapacağını tahmin ederken 18
bin Kürt çocuğu tercih yaptı.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) –
Olanlara da yapmadınız Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – Efendim?
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Olanlara yapın.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – 18 bine yaptık.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Bir
açık çay, bir orta kahve alalım oraya da!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – Efendim?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bizim
sorular yetim.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Sizin sorunuzun muhatabı orada.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – 18 bin çocuğumuz Kırmançi lehçesinde, 1.800 çocuğumuz da
Zazaki’de ders almak istediklerini tercih ettiler. Ben de doğrusu o kadar az
beklemiyordum yani.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bizim
soruları cevaplandırmazsan devamlı soracağız. O yetim sınıfına… Kime para
topluyorsun, kendine mi yoksa Tayyip Bey’e mi?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – Kontenjanlar meselesine gelince; evet, yedek listeleri
çalıştırdık, 2 defa tekrar tekrar açtık. Yedek listelere rağmen boş kalan
kontenjanlarımız var ama artık okullar 16’sında açıldı, bu kadar aradan sonra
yeni bir kayıt açıp bu saatten sonra o çocukların okul değiştirmesi eğitimsel
açıdan doğru bulunmadığı için burada mecburen kesmek zorunda kaldık ama bu
konuda sistemik bir düzenleme yapmamız gerektiğini görüyoruz. İnşallah
önümüzdeki yıl bu tercihler meselesini tıpkı üniversitelere giriş meselesinde
olduğu gibi, bütün yedek listeleri kontenjanlar dolana kadar işletilecek
şekilde düzenleyeceğiz. Bu seneki problem büyük ölçüde özel okullarla devlet
okulları arasında sık sık tercih değiştirenlerle de.. Yani açtığınız zaman
kayıtları, bir kısım öğrenci oradan kalkıp öteki okulu tercih ediyor. Burada
yaptığı kaydı alıyor, yedeğinin müsait olduğu okula kaydını yaptırıyor, bu
sefer bu tarafta bir kontenjan açıklığı, kontenjan boşluğu meydana geliyor.
Dolayısıyla, önümüzdeki yılki düzenlemede inşallah ilk tercihleri aldıktan
sonra geçişleri engellersek yani tek tercih üzerinden bu kayıtları yaparsak o
zaman yedek listeler sonuna kadar boş kaldıkça yukarıya doğru çalıştırılabilir
hâle gelecek. Onu önümüzdeki sene yapacağız. Artık bu saatten sonra okulların
açılmasının üzerinden çok vakit geçtiği için bunu yapamıyoruz.
Bu, İHH’nın “Her Sınıfa Bir
Yetim” şeyi bir gönüllülük kampanyası, zorunluluk yok.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Nasıl
gönüllü ya? Bu para nereye gidiyor, bu parayı sordum. Niye başka bir derneğe
değil de o derneğe?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – İHH da Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konseyinin özel
danışmanlık statüsünde üyesi olan bir uluslararası yardım kuruluşu.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
UNESCO vesaire değil de neden İHH?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu
paranın miktarını ve nereye harcandığını soracağız size, kaçamazsınız.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – Bu, Gebze Anadolu Lisesinde, Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi
tarafından bir anket yapıldığı ve burada da mezhep sorulduğu; Hanefi, Şafii,
diğer seçenekler… Bilgimiz dâhilinde değil, bilmiyorum, bunu araştıracağım.
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli)
– Size verebilirim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – Onu alayım, ben de kendi kaynaklarımızdan konuyu araştırayım,
size daha sağlıklı bilgi vereyim. Şu anda, Gebze Anadolu Lisesinde yapılan anket
çalışmasının mahiyetini bilmiyorum.
Ayvalık’taki öğretmen
meselesi, bazı yayın kuruluşlarında köpürtüldüğü gibi bir çarşaf giyme meselesi
değil. Türkiye’nin her yerinde giyilen geleneksel manto, biraz daha bol bir
manto anladığım kadarıyla. Okul bahçesinin duvarından çekilmiş fotoğraflar
üzerinden öğretmenin özel hayatını da rencide edecek yayınlar yapıldı. Doğrusu
bu konunun buraya bu şekilde getirilmiş olmasından da üzüntü duydum.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Etek giyenlere disiplin soruşturması…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – Etek giyen öğrencilerle ilgili disiplin kurulu soruşturmasını
soracağım. Nedir, onu da bilmiyorum.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Gazeteye de yansıdı, çarşaflı öğretmenin çocuklara şiddet uyguladığı da
yansıdı.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – Tam duyamıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
SALİH FIRAT (Adıyaman) –
Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Evet, buyurun.
SALİH FIRAT (Adıyaman) –
İsmim zikredilerek bana sataşma yapıldı.
BAŞKAN – Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
10.- Adıyaman Milletvekili Salih Fırat’ın, Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin 492 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerindeki soru-cevap işlemi
sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
SALİH FIRAT (Adıyaman) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben, siyasete girerken,
siyaset yaparken inandığım ve bildiğim bazı değerler için siyasete girdim. Ve
her zaman, her yerde...
KAMER GENÇ (Tunceli) –
İnandığın değerler neredeyse oraya gitseydin.
SALİH FIRAT (Devamla) –
…doğru bildiğim, inandığım ne varsa savunmuşumdur, arkasında durmuşumdur.
HASAN ÖREN (Manisa) –
Gülyazı’da 34 tane ölü vardı, seninle beraber gittik oraya biz.
SALİH FIRAT (Devamla) – Kürt
kimlikli bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım.
HASAN ÖREN (Manisa) – Beraber
gittik biz oraya seninle.
SALİH FIRAT (Devamla) –
Siyaset yaparken ilkelerim doğrultusunda, inançlarım doğrultusunda, değerlerim
doğrultusunda yaptım. Ve bunu, Cumhuriyet Halk Partisinde milletvekili
olduğumda da Adıyaman’daki yurttaşlarım ve bana oy veren seçmenler onların
değerlerine, kimliklerine sahip çıkacağıma inandıkları için bana oy verdiler.
Ben, onların oylarını çalmadım, onların oylarının hakkını veriyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
Dolayısıyla, değerlerime,
kimliğime saygı duyulmayan bir yerde olmak, kimliğimden ve değerlerimden ödün
vermektir.
HASAN ÖREN (Manisa) – Orada
beraber değil miydik? Sonucunu aldın mı Uludere’nin?
SALİH FIRAT (Devamla) – Ben,
bunu vermeyeceğim için elbette ki Cumhuriyet Halk Partisinde siyasete devam
etme gereğini görmedim ve dolayısıyla ayrıldım.
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) –
Milletvekili olunca mı anladın!
SALİH FIRAT (Devamla) - Bu benim için doğru bir karardır, onurlu bir
karardır.
HASAN ÖREN (Manisa) –
Uludere’de beraber değil miydik, Uludere’de?
SALİH FIRAT (Devamla) -
Türkiye’de insanların değerini, kimliğini yok sayan, inkâr eden,
asimilasyonculukla uğraşan bir partide siyaset yapmayı kendime layık
görmüyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
İlkeli duruşumdan dolayı, ilkeli olduğumdan dolayı da uygun olduğum yerde
siyasete devam ediyorum.
Yine aynı şekilde
demokratikleşme paketi içinde, partimizin karar verdiği ve açıkladığı bazı
maddelerin içinde, biliyorsunuz, ismi değiştirilen yerlerin adının iadesi vardı
ve..
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SALİH FIRAT (Devamla) –
“Tillo” ismi de bu işte başlangıç olarak bir semboldür diye düşünüyorum.
HASAN ÖREN (Manisa) – Sayın
Başkan, kaç dakika verdiniz?
BAŞKAN – Yanlış, yanlış
olmuş.
Teşekkür ederim Sayın Fırat.
SALİH FIRAT (Devamla) – Yine
aynı şekilde Alevi yurttaşlarımızın, Alevi kardeşlerimizin değerlerinden dolayı
da… (CHP sıralarından gürültüler)
HASAN ÖREN (Manisa) - Parti değiştirirsen dinletemezsin kendini!
SALİH FIRAT (Devamla) -
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Fırat,
teşekkür ederim.
Muhteremler…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Hastane ne oldu, hastane?
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Akar, sizin
Başkan rahatsız, ben rahatsız; azıcık gayret gösterin sessizliğe de duyayım.
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Binlerce Cumhuriyet Halk Partisine oy vermiş insanın oyuyla seçildi. Onları
aldatmadığını… Ben aldattığını söylüyorum, o aldatmadığını söylüyor. Hatta
onlara bir haksızlık daha yaptı “Ben Adıyaman’a hizmet için bunları yapıyorum.”
dedi. Bu tür demokrasilerde o kişiler gelip burada konuşma hakkına sahip değil
ama bu partiye oy vermişler. Ben de bu partinin Grup Başkan Vekili olarak onların
adına, seçmenlerin adına ona cevap vermek istiyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın
İnce, Kürt raporlarınızın içi fos çıkıyor. Bunu diyorsunuz. Ne yapsın?
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Sayın Başkan, sataştı, cevap verdi.
BAŞKAN – Ama o size bir şey
yapmadı. Yani, o cevap verdi sadece, sizin söylediklerinize cevap verdi
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Hayır efendim.
BAŞKAN - Yani haksızlık
etmeyelim.
MUHARREM İNCE (Yalova) – O,
insanları kandırmadığını söyledi, Adıyaman’a iyilik yaptığını söyledi. Ben de
kandırdığını anlatmak istiyorum.
BAŞKAN - Şimdi, siz iki
dakika “Kandırdı.” diyeceksiniz; o çıkacak, iki dakika “Kandırmadım.” diyecek. Sonra da Mahir Ünal diyecek “Hayır,
öyle değil.” Böylece altı dakikamız gitti.
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
“Kürtlerle Türkler eşit değildir.” dedi. Adam ayrılacak tabii, ne yapacak!
BAŞKAN - Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
12.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Adıyaman Milletvekili Salih
Fırat’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Parti değiştirilebilir. Parti
değiştirmek olabilir, siyaseten ayrı düşersiniz, değiştirirsiniz ama ne zaman
biliyor musunuz? Dönemi tamamlarsınız, ayrılırsanız da bağımsız kalırsınız,
dönemin sonunda gidersiniz bir başka partiden aday olabilirsiniz. Bunu çok
doğru bulurum ama “Ben Adıyamanlıları düşündüm...” Bunu geç, geç bunları,
bunlara çocuk inanmaz. Sen Adıyaman’ın çıkarlarını değil, kendi çıkarlarını
düşünerek yaptın. Bal gibi de oyları çaldın. (CHP sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın
Başkan, Adıyamanlılar hırsızlık yapmaz.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Bakın, geçmişte -bu Meclisin tutanaklarına bakarsanız- Cumhuriyet Halk
Partisinden Adalet Partisine geçen bir milletvekili için -o zamanlar Genel
Başkan Sayın Demirel- Demirel’e diyorlar ki -tam anlatamayacağım, eksik
anlatacağım, lafın tamamı zaten söylenmez- “Sen, bu CHP’li milletvekiline bu
kadar kızıyordun, bunu niye aldın partiye?” O da diyor ki: “Ya, sürekli bize,
Adalet Partisine saldırıyordu, şimdi CHP’ye saldırsın diye aldım.”
Şimdi, bakın, insanlar, parti
değiştirip başka yere gidenler hiç olmazsa susmasını bilmeliler, hiç olmazsa
susmasını bilmeliler.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Adam
da olmalılar, adam.
MUHARREM İNCE (Devamla) - O
susmak bile bir siyasi terbiyedir, bir siyasi nezakettir.
Burada bir zamanlar CHP’den
oraya geçip de sürekli CHP’ye çakarak prim yapacağını zannedenler vardı, şimdi,
dönemin sonunda bakanlık filan gidince demokrasiyi yeniden hatırladılar. Sen de
listeye konmadığın zaman demokrasiyi yeniden hatırlarsın.
Adıyaman’ın da kaderi bu
demek ki, ne yapalım, hep böyle oluyor.
MUHARREM IŞIK (Erzincan) –
Adıyamanlılar çok memnun.
MUHARREM İNCE (Devamla) -
Adıyamanlılar bu işten çok rahatsız, onu biliyorum, çok rahatsız ama dönüyor
dolaşıyor böyle oluyor, bari sus da hiç olmazsa vicdanen biraz rahatsız
olduğunu düşünelim.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler.
Teklifin tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini…
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Yoklama istiyoruz.
SALİH FIRAT (Adıyaman) –
Sayın Başkan…
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Sayın Başkan, cevap vermesi lazım.
BAŞKAN – Tamam canım, daha
buradayım ben.
Yoklama istiyorsunuz, bir
dakika.
“Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum.” dedim, yoklama yapılıyor. (AK PARTİ ve CHP sıralarından
gürültüler)
VELİ AĞBABA (Malatya) - Sayın
Başkan, Adıyamanlılarda hırsızlık olmaz. Adıyamanlılar adamdır Sayın Başkan.
Adıyamanlılarda hırsızlık olmaz, Adıyamanlılar adam satmaz. Adıyamanlılar
aldığı oyun hakkını verir.
SALİH FIRAT (Adıyaman) – Adam
olmayı senden öğrenecek değilim.
BAŞKAN – Yapmayın Allah
aşkına, herkes konuştu. Sayın Ağbaba, yeter.
Sayın Öğüt, Sayın Akar, Sayın
Ören, Sayın Genç, Sayın Ağbaba, Sayın Canalioğlu, Sayın Kaplan, Sayın Aygün,
Sayın Dinçer, Sayın Çam… (AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Lâ
havle velâ kuvvete illâ billahil…
BAŞKAN – Hasbinallah veni’mel
vekil aslında.
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
“Kürtlerle Türkler eşit değil.” diyeceksiniz sonra orada kalacaksınız.
VELİ AĞBABA (Malatya) –
Hırsızlık olmaz, hırsızlık; yakışmaz Meclise.
BAŞKAN – …Sayın Haberal,
Sayın Köktürk, Sayın Bayraktutan, Sayın Hilal Kaplan, Sayın Özel, Sayın Yüceer,
Sayın Cihaner, Sayın Yılmaz, Sayın Sakine Öz, Sayın Küçük, Sayın İnce…
Tamamdır.
Yoklama için üç dakika süre
veriyorum ve başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklamaya
başlandı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bizimle
birlikte ayağa kalkıyor, otur.
SALİH FIRAT (Adıyaman) – Otur
oturduğun yerde, otur.
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Bir
sus ya!
SALİH FIRAT (Adıyaman) –
Saygısız, önce bir saygılı olmayı öğren. İnsan ol.
VELİ AĞBABA (Malatya) –
Senden mi öğrenecek Salih Fırat, hiç utanmıyorsun ya, adam sen misin?
Utanmıyorsun da.
SALİH FIRAT (Adıyaman) – Adam
gibi adamım.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Hiç
utanmıyorsun.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, yoklamanın sonucunu alıncaya kadar susar mısınız lütfen?
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Burası sokak mı Sayın Başkan, bu nasıl üslup?
BAŞKAN – Ne yapayım canım? Ne
yapayım peki?
Bir dakika, şu yoklamayı
yapalım.
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Bu ne saygısızlıktır ya Sayın Başkan?
BAŞKAN – Uyardım, uyardım! Ne
yapayım?
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Hayır, nezih bir dille konuşmaya davet edebilirsiniz.
BAŞKAN – Yoklama yapıyoruz şu
anda! (MHP sıralarından “Ara verelim” sesleri)
Hayır, ara mara veremeyiz,
yoklama sonucunu bekliyoruz, siz isterseniz maç bile yapsanız bir şey yapamam,
yoklamanın sonucunu almak zorundayım!
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Dinleyin!
Uyarın Sayın Başkan… Bu ne saygısızlık ya!
BAŞKAN – Anladım da oturduğu
yerden bağırıyor adam! Burası olsa şeyini kapatacaksın.
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Temiz dil diye bir şey var Sayın Başkan, böyle üslup mu olur? Ne dediğini
duyuyorsunuz!
BAŞKAN – Muhterem, orada
konuşuyor olsa kapatırsın, oturduğu yerden bağırıyor!
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
“Sen de adam mısın?” diyorsun, olur mu öyle şey! Herkes duyuyor senin dediğini,
yakışıyor mu!
HASAN ÖREN (Manisa) – Bak,
kimse sesini çıkarmıyor, herkes susuyor, biliyor onlar da yanlış olduğunu!
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Halk duyuyor söylediklerini, yakışıyor mu?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bülent,
avukat olman Salih Fırat’ı savunmanı gerektirmez. Bizi utandırdı, seni de
utandırır!
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Ya
giderse gitsin, o üslup yanlış bir üslup!
(Elektronik cihazla yoklamaya
devam edildi)
BAŞKAN – Evet, toplantı yeter
sayısı vardır.
SALİH FIRAT (Adıyaman) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Ya, muhterem, bir
dakika ya, yoklamanın sonucunun gereğini yapalım, ben daha oturuyorum kardeşim
yerimde, bir yere gittiğim yok! Sonra istediğiniz kadar birbirinize çene
yarıştırtacağız, ben de müsaade edeceğim.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
4.- Nevşehir Milletvekili Ahmet Erdal Feralan ve Siirt Milletvekili
Afif Demirkıran ile 3 Milletvekilinin; Bir Üniversite Adı ile Bir İlçe Adının
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (2/1783) (S. Sayısı: 492) (Devam)
BAŞKAN - Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Şimdi, buyurun, size iki
dakika süre.
Sonra sırasıyla devam
edeceğiz.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
11.- Adıyaman Milletvekili Salih Fırat’ın, Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin yaptığı açıklama sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
SALİH FIRAT (Adıyaman) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben hayatım boyunca, siyaset
yaşamım da dâhil, hiçbir zaman utanılacak hiçbir şey yapmadım, alnım ak, yüzüm
pak yaşıyorum.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Vay,
vay, vay!
“Doktor Salih Fırat satılık
değildir.” diyen sen değil misin?
BAŞKAN – Sayın Ağbaba lütfen…
Sayın Ağbaba lütfen…
SALİH FIRAT (Devamla) –
Herkese herkesin diliyle cevap verilemez. Bazen önce insan olmalıyız, önce adam
gibi konuşmayı bilmeliyiz.
VELİ AĞBABA (Malatya) –
Kendini yalanlıyor.
SALİH FIRAT (Devamla) – Salih
Fırat…
VELİ AĞBABA (Malatya) –
“…satılık değildir.”
SALİH FIRAT (Devamla) –
…hiçbir zaman hiçbir yere giderken pazarlık yaparak gitmez.
VELİ AĞBABA (Malatya) –
“Doktor Salih Fırat satılık değildir.” diyen sen değil misin?
SALİH FIRAT (Devamla) – Benim
Cumhuriyet Halk Partisinden istifamdan sonra AK PARTİ’ye geçişim esnasında
herhangi bir çıkardan dolayı bir şey yaptığımı söyleyen varsa ve bunu
ispatlamıyorsa namerttir. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Hiçbir zaman, hayatımın hiçbir tarihinde, hiçbir pazarlığa girmedim ve girmem
de ama onurumu, ilkelerimi de kimseye çiğnetmem.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sen
“Doktor Salih Fırat satılık değildir.” dedin mi, demedin mi?
SALİH FIRAT (Devamla) – Önce
adam olmayı öğreneceksin, insan olmayı öğreneceksin.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Adam
gibi konuş önce. Adamsan onun cevabını ver!
SALİH FIRAT (Devamla) – Senin
ağzından çıkan pis kelimelere cevap vermek istemiyorum. Senin ağzınla, senin
dilinle sana iade ediyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Birleşime yarım saat
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.09
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.43
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 10’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
492 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Nevşehir Milletvekili Ahmet Erdal Feralan ve Siirt Milletvekili
Afif Demirkıran ile 3 Milletvekilinin; Bir Üniversite Adı ile Bir İlçe Adının
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (2/1783) (S. Sayısı: 492) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
1’inci maddeyi okutuyorum:
BİR ÜNİVERSİTE ADI İLE BİR İLÇE ADININ DEĞİŞTİRİLMESİ HAKKINDA
KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- 28/3/1983 tarihli ve
2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununun ek 81 inci maddesinin
başlığı ile birinci fıkrasında yer alan "Nevşehir Üniversitesi"
ibareleri "Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi" olarak
değiştirilmiştir.
BAŞKAN – Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Balıkesir Milletvekili Sayın Namık Havutça,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA NAMIK HAVUTÇA
(Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teklifin 1’inci maddesi
üzerinde söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben de Nevşehir’den sorumlu milletvekili olarak, o topraklarda
hoşgörünün, sevginin, saygının timsali ve Türk tarihine mal olmuş öğretisiyle
dünya hoşgörü tarihine geçecek sözler söylemiş büyük hünkârın adının o
topraklara verilmesini gerçekten heyecanla karşılıyorum. Evet, “İncinsen de
incitme.” diyen, “İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.” diyen bir hoşgörü
abidesinin bu Meclisinde gerçekten de insanın içini acıtan tartışmaları
yaşayınca üzülüyor insan doğrusu. Bakıyorum, ırkları tartışıyoruz. Bir hukukçu
olarak bize hukuk fakültelerinde “Suçluyu kazıyınız, altından insan çıkar.”
deniyor. Irkları kazıyınız, altından insan çıkar. Hepimiz Adem’le Havva’dan
gelmedik mi? (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
O nedenle, şimdi, bakıyorum,
değerli arkadaşlarım, Türkiye’de 12 Eylül öncesi hepimiz bu ülkede hep şunu
söyledik: Aynı köyden çıkmış, biri sığırtmacın çocuğu, biri hamalın çocuğu.
Üniversiteye gitmiş, biri sağcı olmuş, biri solcu olmuş, ülkenin emek
mücadelesinde çatır çatır çatışmalara girmiş. Onun için diyorum ki: Bakın, bu
ülkenin mezarlıkları dünyanın en genç mezar taşlarıyla doludur. On sekiz
yaşında… Gelin Balıkesir mezarlığına, gidin Ankara mezarlığına, bu ülkede en
fazla genç ölümleri veren bir ülkenin evlatlarıyız biz. 12 Eylül öncesi bunları
yaşamadık mı? “Bu kış komünizm gelecek.” diye, ne kadar Atatürkçü, solcu,
devrimci varsa karakollarda sabahlara kadar sopa yedik biz, ölümlerden döndük,
diğer arkadaşlarımız da öyle ve hep özgürlükler bir başka bahara ertelendi. “Bu
kış şeriat gelecek.” diye, yine diğer taraftan birçok insanın üzerine baskılar
yapıldı ve bu ülkenin tarihi darbelerin tarihi olmadı mı?
Şimdi, ne güzel, hoşgörünün
timsali Hacı Bektaş’ın adını Nevşehir’e veriyoruz. Peki, değerli AKP’li
dostlarım, arkadaşlarım -size “dostlarım” diye hitap etmek istiyorum çünkü
içinizde değer verdiğim hukukçu arkadaşlarım var; hepinize değer veriyoruz,
ayrı bir mesele- şimdi, hoşgörüyle… Sizce -üç örnek vereceğim- dünyanın hangi
ülkesinde bir ibadethane 2 bin tane polisle korunarak yapılıyor? Geçen hafta
ben Mamak Tuzluçayır’a gittim. Cemeviyle caminin birlikte yapıldığı projenize
oradaki partili arkadaşlarımızla 50 kişi yürüdük şöyle.
Değerli kardeşlerim, 50 tane,
100 tane polis, TOMA’lar orayı koruyor, üzerimize saldırıyorlar. Ya, şimdi, ne
oluyor dedik burada. Bakın, “50 metre ilerisinde cami var.” dediler -hakikaten
cami var- 50 metre bu tarafında da cemevi var, o yapılan projenin dibinde.
Herhâlde dünya tarihinde bir ibadethanenin yapılmasını polisle koruyan tek
ülkeyiz.
Yine, arkadaşlarımızla geçen
hafta ODTÜ’ye gittik. Orada ne oluyor? Baskınlar, TOMA’lar, gazlar, tuzlar
geliyor. Oraya gittik, Grup Başkan Vekilimizle beraber basın açıklaması yaptık.
2 bin tane polis ve TOMA’lar yolu koruyor. Ya, dünyanın neresinde bir yolun
yapımı polisle, TOMA’yla korunuyor? Böyle bir şey olabilir mi?
Hoşgörünüze örnek veriyorum:
Yine, Gezi olaylarında o çadırlarında, ağaçların dibinde saz çalan, türkü
söyleyen, kız arkadaşlarıyla, namaz kılanıyla, bira içeniyle orada o
insanların…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - O
sonuncusu olmadı be Hocam.
NAMIK HAVUTÇA (Devamla) – …o
demokratik taleplerini, özgürlüklerini, çadırlarda yaşayan gençleri, değerli
milletvekilim, sabaha karşı 5 bin tane polisle basarak çadırların içerisinden
boğarcasına aldınız. Ya, bunları izlerken hoşgörü adına konuşan milletvekili
arkadaşlarımın birazcık yürekleri sızlamadı mı?
MUSA ÇAM (İzmir) - Biraz
Emniyet Genel Müdürüne dönerek konuşun.
NAMIK HAVUTÇA (Devamla) –
Sayın Genel Müdürüm, sızlamadı mı bunları gördüğünüzde, bu manzara karşısında
irkilmediniz mi?
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) –
İrkilmemiştir, polisliğini hatırlamıştır.
NAMIK HAVUTÇA (Devamla) –
Şimdi, evet, hoşgörü gerekiyor tabii ki. Hiç kuşkusuz, demokrasiyi,
özgürlükleri yaşayalım hoşgörü içerisinde ama ne yazık ki gerçeklerle
uygulamalar örtüşmüyor; onu söylemek istiyorum.
Önceki akşam sadece gösteri
yapan öğrencilerin üzerine sıkmıyorsunuz gazı, bütün kampüs, bütün öğrenciler
boğulmak üzere ODTÜ’de. Ben tesadüfen oradaydım. ODTÜ’nün yakınındaki ODTÜ
Mezunları Derneğinde misafirlerimizle yemek yerken bütün mahalle
zehirleniyordu. Ya, burası neresi? Burası demokratik, özgür ve hukuk içerisinde
hareket eden bir ülke mi, yoksa burası insanların gestapo kamplarında
zehirlendiği bir ülke mi? Hoşgörüyü yaşatacaksak bu ülkede, bu gerçekler
üzerinden birlikte yaşatalım ne olur.
Bakın, Orta Doğu Teknik Üniversitesi
Türkiye’nin en önemli bilim üniversitelerinden bir tanesi. Bunlarla ilgili size
örnek vermek istiyorum. 12 Eylül askerî darbesinden sonra 1980 öncesine bir
tepki olarak üniversiteler susturulup sindirilmişti, toplumsal olaylarla
ilgilenmek üniversiteler için olanaksız kılınmıştı. Bu yasak hem üniversite
öğretim görevlilerini hem onların yetiştirdikleri gençleri son derece bireyci
ve çıkarcı yapmıştı. AKP iktidarı da işte tam aynı çizgiyi izliyor. Bugün Sayın
Abdullah Gül “Siyasete de girmeleri serbesttir üniversite hocalarının, bunların
hepsini destekliyorum ama günlük kavganın içinde olmalarını çok doğru
bulmuyorum, Türkiye’nin bundan zararı var.” diyor. Yani siyasete girmeyen
hocaların konuşması ve günlük toplumsal olaylarla ilgilenmesi istenmemektedir.
İlgilenilmesi istenmeyen günlük toplumsal olaylar yeni bir rejim öngörmekte,
karşı devrimi gerçekleştirmektedir.
Yine, Sayın Erdoğan “Eğer bu
hocalar öğrencilerini böyle yetiştiriyorlarsa onlara da yazıklar olsun. Bize
böyle hocalar lazım değil.” diyor. Başbakan, ODTÜ öğretim üyelerine
“Akademisyenliği bırakın, sokağa çıkın.” çağrısı yapıyor. Ee, yargı ele
geçirilmeden önce de toplumsal olaylarla yakından ilgilenen ve açıklamalar
yapan yargıçlara “Cübbenizi çıkarıp siyasete girin.” çağrısı yapılmıştı. Bu
söylemler üniversitelerin varlık nedeniyle bağdaşmamaktadır.
Değerli arkadaşlarım, Orta
Doğu Teknik Üniversitesi, her şeye rağmen, bilimsel özerkliğin, bilimsel
üretkenliğin merkezi ve Türkiye’nin onuru olan bir üniversitedir. Eğer
üniversitelerde, az önce değerli konuşmacı arkadaşımızın söylediği gibi, siz
gerçekten Türkiye’de üniversitelerin özerkliğini ve bağımsızlığını
savunuyorsanız, dün muhalefette söylediğiniz gibi, YÖK’ü kaldırmak
zorundasınız. Üniversitelerde gerçekten bilimsel üretkenlik var mıdır, özgür
üniversite var mıdır, bunları sorguluyor muyuz? Bilim üretimi var mıdır? Bugün
dünyanın hangi demokratik, özgür üniversitesinde üniversite hocaları kendi
rektörlerini seçemiyor, söyler misiniz bana? Yani, koskoca “profesör” titrini
almış hocaların bulunduğu üniversitelerde üniversite hocalarımız rektörünü
seçiyor, 5 tanesini getiriyor Cumhurbaşkanının önüne,
Cumhurbaşkanı onlardan birini atıyor. Bu, utanç verici demokrasi adına. Böyle
bir şey olur mu? Okullarda 1’inci sınıf öğrencisi başkanını seçiyor ama bugün
üniversitelerde üniversite hocaları rektörünü seçemiyor. Bunun neresi
demokrasi? Böyle bir bilimsel özerklikten bahsetmek mümkün müdür?
O nedenle, üniversitelerin
adını değiştirebiliriz, üniversitelerin adını Hacı Bektaş Üniversitesi
yapabiliriz ama değerli milletvekilleri,
gelin, Türkiye’de gerçek bir hoşgörüyü, gerçek bir kardeşliği, gerçek bir demokrasiyi,
gerçek bir adaleti getirelim. Bu Parlamentoya bir sürü demokrasi paketi
getiriyorsunuz, içinden her şey çıkıyor ama bir türlü adalet çıkmıyor bu
paketlerden. Orada Balyoz davasında, KCK davasında, tutuklu gazetecilerde
tutuklu öğrencilerde…
Maalesef, son olaylarda,
üniversitelerde bir cadı avı başlatıldı. Üniversite öğrencileri üniversitenin
dışında Gezi eylemlerine katıldı diye soruşturma geçiriyor Balıkesir
Üniversitesinde. Ya, kardeşim, adam 18 yaşını geçmiş, üniversite öğrencisi,
dışarıda bir yere katılmış, bir gösteriye katılmış, siz bununla ilgili
soruşturma açıyorsunuz. Bunun adı demokrasi değil, buradan demokrasi çıkmıyor.
O nedenle, biz sizleri demokrasi ve özgürlükler konusunda tutarlı olmaya,
samimi olmaya davet ediyoruz.
Ben hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Havutça.
Şahıslar adına ilk söz Ankara
Milletvekili Sayın Özcan Yeniçeri’nin.
Buyurun.(MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bir Üniversite Adı ile Bir İlçe Adının
Değiştirilmesi Hakkında (2/1783)esas numaralı Kanun Teklifi’nin, 1’inci maddesi
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle şunu söylemekte
yarar var: Yani, bir ülkede bilim adamının söylediklerini ciddiye
almayacaksınız, yargıda hâkimin takdirini ciddiye almayacaksınız, camide imamın
icraatını veya kıraatini dikkate almayacaksınız ve sınıfta öğretmeni dikkate
almayacaksınız, ondan sonra çıkacaksınız, o ülkede siz -tabir yerindeyse- şu
veya bu ölçüde demokrasiden bahsedeceksiniz. Getirdiğiniz veya ortaya
koyduğunuz paketlerin adı “demokrasi paketi” değil, onu söyleyeyim, “demoanarşi
paketi.” “Demos” halk demektir, “demokrasi” halkın gücünün egemen olduğu rejim
demektir, “demoanarşi” ise halk anarşisi anlamına gelecek bir kelimedir ve
cümledir, o da onun içinde vardır. Nedir? Eğer ortaya koyduğunuz paket halk
arasında kaygı, endişe ve karşılıklı birtakım kimlik ve kişilik karşıtlığı
oluşturuyorsa, orada siz demokrasi yaratamazsınız, üretemezsiniz. Demokrasi,
Alexis de Tocqueville’in ifade ettiği gibi, şartların da eşit kılınmasıdır.
Şartların eşit kılınmadığı bir yerde demokrasi de olmaz, önce şartları eşit
kılmaktan yola çıkmak gerekir.
Şimdi, değerli milletvekilleri,
Hacı Bektaş Veli isminin Nevşehir Üniversitesine verilmesini adı demokratik,
gerçekte demoanarşi paketi içinde sunmak talihsiz bir şaheserdir. Doğru bir
işi, doğru yöntem, doğru zaman ve doğru bir yerde yaparsanız, o anlamlı olur.
Bu genel değerlendirmeyi
yaptıktan sonra, Hacı Bektaş Veli ve onun ışık verici, ufuk açıcı görüşlerine
kısaca temas etmek istiyorum. Öncelikle şunu belirtmek isterim ki bugün
herkesten daha çok ihaleden, ranttan, paradan gözü dönmüşlerin Hacı Bektaş
Veli’nin görüşlerine ve düşüncelerine her zamankinden fazla ihtiyacı var. Diğer
yandan dünyaya materyalist ve pozitivist gözle bakanların da Hacı Bektaş
Veli’nin yıllara meydan okuyan düşüncelerinden nasiplenmelerinde yarar var.
Yıkıcı, bölücü, bölgeci, etnikçi, ayırıcı ve ötekileştiricilerin de Hacı Bektaş
Veli’nin vahdet ve tevhit içeren düşüncelerinden öğrenecekleri vardır.
Bu anlamda, Hacı Bektaş
Veli’den ve onun düşüncelerinden kısaca söz etmenin bir zorunluluk olduğunu
düşünüyorum. Hacı Bektaş Veli, ön Asya ve Balkanlar coğrafyasının millî ve
manevi mimarlarının en önde gelenlerinden birisidir. Anadolu’nun Türkleşmesini,
İslamlaşmasını sağlayan, manaları inananlar arasında ortak kılan emsalsiz bir
hünkârdır o. Onun düşünceleri, zihniyeti ve insanlık anlayışı, Türklerin önüne,
beylikten imparatorluğa giden bir süreci başlatmıştır. O, bir anlamda Osmanlı
Beyliği’nin manevi yakıtı olmuştur.
Bilindiği gibi, Hacı Bektaş
Veli, Türkistanlı Hoca Ahmet Yesevi’nin ön Asya’daki uzantısıdır. O, manevi
yönü itibarıyla Orta Asya’yı ön Asya ve Balkanlarla bütünleştiren bağ olmuştur.
Onun “Makalât” adlı ünlü eseri 4 kapı, 40 makam üzerine oturur. Bunlar şeriat,
tarikat, hakikat ve marifet kapılarıdır. Halk arasında “Elini, sofranı, kapını
açık tut; gözünü, dilini, belini bağlı tut.” söylemi Hacı Bektaş felsefesinin
tipik ürünüdür, halk arasındaki kabulüdür.
Değerli milletvekilleri, onun
4 kapı, 40 makam anlayışı Türk mutasavvıflarının yüzyıllar boyunca takip
ettikleri yol olmuştur. Bu bağlamda, Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş Veli, Mevlânâ ve
Yunus Emre Anadolu’yu manen fetheden 4 önemli mutasavvıftır. Yunus’un Yunus
olmasında bir yanda Hacı Bektaş Veli’nin, diğer yanda Tapduk Emre’nin önemli
bir yeri vardır.
Tabii, bu saat süratli
geçiyor. Ben on dakika zannediyordum ama beş dakika olduğu için artık yapacak
bir şey yok, şeriatın kestiği parmak acımıyor. Son sözlerimizi bu süreç
içerisinde söyleyelim.
İktidar partisine ve aslında
Sayın Bakana şunu söylemek istiyorum: Nevşehir Üniversitesinin tabelasının
değiştirilmesinin dışında Nevşehir Üniversitesine ne katkı sağlayacaksınız?
Üniversitenin yalnız tabelasını değiştirmekle mi yetineceksiniz? Nevşehir
Üniversitesi, şimdiye kadar kendi yağıyla kavrularak hayırsever iş adamlarının
katkılarıyla buraya geldi.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) –
Nevşehir Üniversitesinin adını değiştiren iktidardan, Nevşehir halkı, Hacı
Bektaş Veli’ye yakışacak biçimde üniversitenin örgütlenmesi için yapılacak ek
yatırım, ödenek ve katkının da açıklanması istiyor.
Nevşehir Üniversitesinin
adının “Hacı Bektaş Veli” olmasının hayırlı olmasını diliyorum. Yalnız Hacı
Bektaş’ın isminin değil, onun millî vahdet düşüncesinin ve manevi derinliğinin
de bütün kurumlara hâkim olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Yeniçeri.
MEHMET METİNER (Adıyaman) – O
dönemde millîlik yoktu.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) –
Millî olmayan millî olamaz, ahlaklı olamaz, insan da olamaz.
MEHMET METİNER (Adıyaman) – O
dönemde millîlik yoktu, bilim adamısın sen.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) –
Kendine özgü olacaksın, kendi ayağının üzerinden yükseleceksin, kendi köklerine
dayanacaksın.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) -
Olmaz olur mu? Millîliği yok mu ediyorsun?
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Yeniçeriliğe gerek yok!
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Millî Savunmanın ismini kaldır, Millî Eğitim Bakanlığının teşkilatını da
kaldır.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) –
Millî olmaz mı? Bakanlığın adı “Millî Eğitim Bakanlığı.” Titre ve kendine gel!
BAŞKAN – Nevşehir
Milletvekili Sayın Ahmet Erdal Feralan.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AHMET ERDAL FERALAN
(Nevşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vermiş olduğumuz kanun
teklifimizin 1’inci maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Nevşehir’imizde, 2007
yılında, AK PARTİ iktidarı, AK PARTİ Hükûmeti tarafından verilen kanun
tasarısını yüce Meclisimizin yasalaştırmasıyla Nevşehir Üniversitesi kurulmuş
ve ilimiz üniversitesine kavuşmuştur.
Nevşehir Üniversitesi bugün 7
fakülte, 2 enstitü, 3 yüksekokul, 7 meslek yüksekokulu, 4 araştırma ve uygulama
merkezini bünyesinde barındırmaktadır. Nevşehir Üniversitesinde 269 idari
personel, akademik olarak da 12 profesör, 21 doçent, 136 yardımcı doçent, 177
araştırma görevlisi, 105 öğretim görevlisi, 62 okutman ve 13 uzman olmak üzere
toplam 795 personel görev yapmaktadır.
Üniversitemiz, kurulduğu
günden bugüne hızlı bir gelişim kaydederek 2008 yılından 2013 yılına gelinceye
kadar 1.531 olan ön lisans öğrenci sayısını 5.189’a, 1.355 olan lisans öğrenci
sayısını 5.602’ye, yüksek lisans öğrenci sayısını 966’ya, doktora öğrenci
sayısını ise 60’a çıkarmış olup şu an itibarıyla üniversitemizde toplam 11.817
öğrenci öğrenimine devam etmektedir.
Nevşehir Üniversitesi, Millî
Eğitim Bakanlığımızın yapmış olduğu yatırımlar dışında Nevşehir halkımız ve
hayırseverlerin de katkılarıyla fiziki yapılanmasını hızla tamamlamakta olup
2008 yılında 48 bin metrekare olan kapalı alan miktarını bu yıl itibarıyla 137
bin metrekareye ulaştırmıştır. Üniversitemizin fiziki imkân bakımından bu
noktaya gelmesinde fakülte ve yüksekokul binalarımızı yaptıran
hayırseverlerimizden birkaçının isimlerini burada sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bu hayırseverlerimiz, üniversitemize birer ikişer bina kazandıran
hayırseverlerimiz. Vefa Küçük Beyefendi’ye, Dirikoç ailesinden Asım Dirikoç,
Veli Dirikoç, Ali Dirikoç, Nafiz Dirikoç ve Nezihe Bilgin Hanımefendi’ye, Fevzi
Avlanmaz ve Toksöz ailesine buradan teşekkürü bir borç bilirim. Ahirete irtihal
etmiş olan Asım Dirikoç ve Erol Toksöz Beylere Allah’tan rahmet dilerim.
Ayrıca, Nevşehir Üniversitesi Vakfına bağışlarıyla destek veren tüm Nevşehirli
hemşehrilerime sonsuz şükranlarımı sunmak isterim.
Birçok köklü medeniyete
beşiklik etmiş olan Nevşehir’imiz ve Kapadokya bölgemiz Birleşmiş Milletler ve
Uluslararası Yerel Yönetimler Barış Konferansı tarafından 2005 yılında barış
kentlerinden biri olarak ilan edilmiştir. Bir barış kenti olan Nevşehir’imiz
aynı zamanda “Düşmanının da insan olduğunu unutma.” evrensel mesajıyla tüm
insanlığa seslenen bir barış ve hoşgörü insanı Hünkâr Hacı Bektaş Veli
Hazretleri’ne de ev sahipliği yapmaktadır. Böylece, tarihimizin büyük bir
şahsiyetinin, gönül mimarının ismi, kabrinin bulunduğu ilimizdeki üniversiteye
verilmiş olacaktır.
Değerli milletvekilleri,
Nevşehir Üniversitesinin isminin Hacı Bektaş Veli Üniversitesi olarak
değiştirilmesi bir süredir gündemde olan bir konudur. Hacı Bektaş Veli sadece
ülkemizin değil, tüm dünyanın bildiği, tanımaya çalıştığı evrensel bir
şahsiyettir. Mevlânâ gibi, Yunus gibi, Hacı Bektaş Veli gibi gönül insanları
hem Anadolu’nun İslamlaşması hem de İslam’ın insan sevgisini merkeze alan,
barış ve hoşgörüyü öne çıkaran mesajlarını evrensel bir dile çevirerek tüm
insanlığa seslenmiştir. Siyasi ve sosyal çalkantıların yoğun bir şekilde devam
ettiği 13’üncü yüzyıl Anadolu’sunda Hünkâr Hacı Bektaş, olgun kişiliği, eren
kimliği, yol rehberliği ile kitlelere barış, esenlik ve muhabbet aşılamıştır.
Hoşgörüyü bir tebliğ aracı olarak görmüş, hem kendi hayatında hem kendi
etrafında bizzat tatbik ederek insanlara örnek olmuştur. Bunu da aslan ile
ceylanı yan yana getirmek suretiyle göstermiştir.
Bu kanun teklifimizle birçok
medeniyete ev sahipliği yapan, her yıl 3 milyona yakın turisti ağırlayan ve bir
kültür, tarih ve barış şehri olan Nevşehir’imizde, üniversitemize “Nevşehir
Hacı Bektaş Veli Üniversitesi” adını vermekle bir barış ve hoşgörü insanının
adı bu vesileyle yaşatılmış olacaktır.
Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Feralan.
Madde üzerinde soru-cevap
işlemine geçiyorum.
Sayın Öğüt…
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, daha önce,
biliyorsunuz, bir Genelkurmay Başkanımız Şemdinli’deki patlamayla, bir dükkâna
atılan bombayla ilgili olarak bir asker için “İyi çocuktur, tanırım.” demişti.
O zaman haklı olarak herkes tarafından kınandı, bunun yersiz bir konuşma olduğu
söylendi. On beş gün önce de Balyoz kararlarının 9. Daire tarafından
açıklanmasından sonra Anayasa Mahkemesi Başkanımız da yine, bize göre ihsasırey
olan bir konuşma yaparak, 9. Daire kararlarını ve oradaki insanları tanıdığını,
çok doğru kararlar verdiğini söyledi. Bu konuda Hükûmetinizin ve partinizin
herhangi bir tepkisini göremedik, duyamadık. Bu konuda bir şeyler söylemek
ister misiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Atıcı...
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Adana’nın Seyhan
ilçesinin Akkapı Mahallesi benim doğup büyüdüğüm yerdir. Bu mahalle, Adana’nın
en eski ve en büyük mahallelerinden birisidir. Burada yaşayan insanların da
tamamı Arap kökenli Alevi yurttaşlardır. Daha önce buradan on binlerce insan
yetiştiren Akkapı İlkokulunun daha sonra adı Şehit Kemal Yüzgeç İlkokulu olarak
değiştirilmiş, sonra ilköğretim okulu olmuştur. Mis gibi kokan bir portakal
bahçesi vardı, bu bahçeye şimdi bir inşaat yapılıyor. Bu inşaatın ne olduğunu
hiç kimse bilmiyor, tabela yok, sorduğumuz hiçbir soruya cevap alamıyoruz ama
vatandaşlarda buraya bir imam-hatip lisesi yapıldığı konusunda çok ciddi bir
endişe var. Bu konuda bizi aydınlatır mısınız Sayın Bakanım?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Kaplan...
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, geçmiş dönemde
de bu soruyu yinelemiştim. Yanınızda Komisyon Başkanı Sayın Işık var, Kocaeli
Milletvekili. Size de sormuştum bu soruyu. Gebze üniversitesinin biz kanun
teklifini verdiğimizde iktidar partisi vekilleri tarafından reddedildi. Sayın
Işık’ın da içinde bulunduğu Kocaeli milletvekillerince, 2013-2014 eğitim
öğretim yılında Gebze üniversitesinin kurulacağı ve eğitime başlanacağı
söylendi. Bu, 3’üncü kezdir üniversite ve benzer konuların yasalaştığı bir
kanun maddesi olmasına rağmen, Gebze üniversitesi yine gündemde yok. Siz
kafanızdan sildiniz mi, bize yardımcı olacak mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Öz...
SAKİNE ÖZ (Manisa) – Sayın
Bakan, Manisa Fen Lisesi ile Sosyal Bilimler Lisesi aynı binada öğretim görmekteydi.
Sayın Nimet Baş’ın Bakan olduğu dönemde Sosyal Bilimler Lisesine yeni bina
yapılması için karar alınmış ve bina bu yıl yapılmıştır. Bundan dolayı, her 2
lise -geçen yıllardaki kontenjanında artırım yaparak- yeni binaya taşınması
kararını dikkate alarak kontenjanlarını 2 katı artırmıştır. Bu yıl 5 Temmuz da
Bakanlığın kararıyla taşınma kararı verilen liselerin -ne yazık ki- bir hafta
sonu taşınması iptal edilmiştir ve her 2 okul da 2 katı kadro ile aynı binada
kalmak zorunda kalmıştır. Fiziki yetersizlik had safhaya gelmiş, okulun
laboratuvarları bile bozulup sınıf hâline getirilmiştir. Takdir edersiniz ki
fen liseleri yüksek puanla öğrenci almaktadır ve bu başarılı çocukların
laboratuvara ihtiyaçları vardır. Bunların sınıf olmasıyla yetersiz eğitim alma
durumu ile mağdur olmuşlardır. Bu mağduriyetin giderilmesi için…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öğüt…
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul)
– Sayın Başkanım, Sayın Bakanım; özellikle İstanbul’da bazı ilköğretim okulları
ikiye bölünerek öğrenciler eski okudukları okullardan başka okullara
yollanmıştır. Bu okullara gidebilmek için bazılarında 3-4 kilometrelik
mesafeler vardır ve aynı aileden 2-3 çocuk birden okumaktadır. Bu çocukları
yollayabilmesi için ailelerin servise ihtiyacı vardır. Fakat, daha çok
gecekondu bölgeleri olduğu ve fakir halk oldukları için bu olanağa sahip
değiller. Bu konuda Bakanlığınızın bu çocuklarımıza taşımalı eğitim konusunda
yardımcı olmasını veyahut da servis konusunda bir ekonomik yardım yapmasını
düşünüyor musunuz? Bu çocuklarımız gayet mağdur durumdalar, birçoğu okula
gitmek istememektedir çünkü 3-4 kilometre… Hele kış geldi şimdi, daha çok
zorluklar yaşayacaklardır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Dedeoğlu…
MESUT DEDEOĞLU
(Kahramanmaraş) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, Kahramanmaraş
birçok konuda, özellikle yatırım konusunda istenilen nitelikte hizmet
alamamıştır. Bunların en başında gelen konulardan bir tanesi de eğitim.
Üniversitemiz 1992 yılında kurulmuş ama aynı yıl kurulan üniversitelere göre
her anlamda çok gerilerde kalmıştır, gerek bina yatırımları gerekse öğrenci
sayısı anlamında. Bununla beraber, ilköğretim okullarında ve liselerde hâlâ
eksik dersliklerimiz mevcut. Şehir merkezinde konteyner okullarımız çalışmakta,
mezun vermekte. Ve yine şehir merkezinde, temeli atılmış ve bir türlü
bitirilemeyen okullarımız var. Kahramanmaraş’a eğitim konusunda bir yatırım
yapmayı veya bu yapılan yatırımları geliştirmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Bakan,
buyurunuz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İstanbul’da bazı ilkokulların
bölünerek ortaokulların ayrı yere taşınması meselesiyle ilgili taşımalı eğitim,
benzer sorunlar başka illerde de var, olabilir düşüncesiyle… Bu taşımalı eğitim
biliyorsunuz kırsaldan merkeze doğru yapılıyordu. Şimdi, o konudaki yasal
düzenlemeyi Maliyenin de onayını alarak -çünkü bu ilave bir bütçe anlamına
geliyor- büyük şehirlerimizde de bu taşımalı eğitim kapsamına alınacak okulları
belirleme yetkisini yasal bir düzenlemeyle almak istiyoruz, bunun için bir
çalışmamız var. İnşallah, onu sonuçlandırırız.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul)
– Çok geç kalınmasın Sayın Bakan, çocuklar mağdur.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – “Manisa Fen Lisesi ile Sosyal Bilimler Lisesinin taşınması niye
iptal edildi veya ertelendi?” Onu, şimdi, Müsteşar Bey kaynağından soruyor. Şu
anda somut bilgim yok. Onu bilgi gelince açıklarım.
Aynı şekilde, Arap Alevi
nüfusun olduğu bölgedeki, Seyhan Akkapı Şehit Kemal Yüzgeç İlkokulu… Oradaki
portakal bahçesine yapılan inşaatı da soruyoruz “Nedir o inşaat?” diye.
Maraş Sütçü İmam’la ilgili
ciddi yatırım planlaması var, onu zaten bütçe şeyinde göreceksiniz. Onun
dışında, diğer iller gibi Maraş’ta da, Kahramanmaraş’ta da gerek ilköğretimde
gerek ortaöğretimde gerekse pansiyon yapımında çok ciddi artışlar var. Onların
listesini size daha sonra iletirim. Kahramanmaraş’ta yapılanları ve yapılacak
olanları, programa alınmış olanları, ayrı ayrı dökümlerini size ulaştırırız.
Gebze üniversitesi…
Toplantının başında tekrar Sayın Fikri Işık’la onu görüştük, ilk fırsatta
Meclis gündemine taşımak üzere konuştuk. Orada doğrusu biraz…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bu
“ilk fırsat”ın bir tarihi yok mu Sayın Bakan? O fırsat 2015, 2016…
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK
VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Size malzeme veriyoruz işte!
Daha ne istiyorsunuz?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Bizde malzeme çok da bu samimi bir soru.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – O konudaki gecikme büyük ölçüde benden kaynaklanıyor. Son Meclis…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Sizi mazur görürüz Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – Çok teşekkür ederim.
Şöyle oldu: Meclis kapanmadan
önce torba yasa vardı biliyorsunuz, oraya arkadaşlarımız onu da koyalım
istediler. Ben de dedim ki: “Bizim de Eskişehir de bir yüksek teknoloji
üniversitesi kurma projemiz var. Duplikasyon olmasın, hangi fakülteler Gebze’de
olacak, hangileri Eskişehir yüksek teknolojide olacak; aynı fakülteleri iki
ayrı yerde kurmayalım, onu müşterek, paralel planlayalım. Böylece iki
üniversite de daha fonksiyonel olsun.” diye o biraz benim yüzümden gecikti
açıkçası. İnşallah, biz yine sizi engellemeyeceğiz Eskişehir olarak, sizinkini
biraz daha öne alıp ilk fırsatta onun yasalaşmasını sağlayacağız.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sağ
olun Sayın Bakanım.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – Anayasa Mahkemesi Başkanının 9. Daire ile ilgili sözünü…
Zannediyorum, medyada özellikle mahkeme üyelerine ilişkin bazı eleştiriler
üzerine bir meslektaş olarak kanaat belirttiğini düşünüyorum. Eski Genelkurmay
Başkanının hakkında soruşturma açılmış bir kişiyle ilgili yaptığı şey,
şüphesiz, mahkemeyi etkileme intibasını uyandırabilir ama burada mahkemeyi
etkileyecek bir şey yok çünkü zaten karar verilmiş durumda. O karar üzerine
yapılan eleştirilere bir meslektaş cevabı gibi de okunabilir diye düşünüyorum.
İhsasıreye hiç girmez çünkü Anayasa Mahkemesiyle onların alanları farklı.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Süreniz doldu.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – Sayın Başkan, geçen oturumda sorulan bir konu vardı, ona bir kısa
açıklama yapabilir miyim?
BAŞKAN – Peki, çok kısa o
zaman.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – Çok kısa.
Kendisi burada değil ama
Sayın Yılmaz, etek giydiği için cezalandırılan öğrencilerden söz etti. Şimdi
onun bilgisi geldi, olay şu: O, söz konusu okulda… Biliyorsunuz, yönetmelik
değişti, serbest kıyafet isteyenler ve forma giymek isteyenler oylamayla
belirleniyor; veliler tarafından oylanıyor. O okulda yüzde 76 oranında forma
seçilmiş. Forma da pantolon ve bluzdan oluşuyormuş kız öğrenciler için. Bu
öğrenciler etek giydikleri için değil, okulun genel forma kuralına uymadıkları
için uyarılmışlar, şifahen uyarılmışlar, herhangi bir disiplin cezası falan söz
konusu değil. “Okul karar aldı, formayı seçtik, siz de formaya uyun.” diye
şifahen okul müdürü tarafından uyarılmışlar.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Madde üzerinde bir
önerge vardır, okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 492 sıra
sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesiyle değiştirilen 28/3/1983 tarihli ve
2809 sayılı YÖK Kanunu’nun ek 81. maddesinin başlığı ile 1. fıkrasında yer alan
“Nevşehir Üniversitesi “ ibarelerinin “Nevşehir Hünkâr Hacı Bektaş Veli
Üniversitesi” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Veli Ağbaba Özgür Özel Sedef Küçük
Malatya Manisa İstanbul
Mehmet
Hilal Kaplan Aytuğ Atıcı
Kocaeli Mersin
BAŞKAN – Komisyon, önergeye
katılıyor musunuz?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK
VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor
musunuz?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Malatya Milletvekili
Sayın Veli Ağbaba.
Buyurunuz. (CHP sıralarından
alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, biraz
önce bir şahıs bir şeyler söyledi, konuştu. Ben de bu insanla ilgili konuşmak
istemiyordum ama artık şart oldu çünkü bu kürsü halkın kürsüsü, AKP
milletvekillerinin söylediği gibi “Millî iradenin kürsüsü.”, bu kürsü milletin
kürsüsü.
Tabii, değerli
milletvekilleri, Adıyaman’da, geçmişte, 22’nci Dönemde, milletvekili
transferiyle ilgili bir tartışma vardı. Bu tecrübe ile 22’nci Dönemde yaşanan
bu transfer nedeniyle, biraz önce konuşan şahısla ilgili de bir şüphe oluştu
Adıyaman’da. Adıyamanlılar bu parti değiştirmeyle ilgili haklı bir şüphe
duyuyorlar çünkü 22’nci Dönemde bir oy hırsızıyla tanıştılar. Yani
Adıyamanlılar böyle bir hırsızlıkla, etik olmayan böyle bir davranışla
karşılaştılar ve bir daha karşılaşmak istemediler haklı olarak hırsızlıkla.
Adıyaman’da, bu seçim
öncesinde bir söylenti dolaştı, ben de Malatya ilinin milletvekiliyim,
dedikodular oluştu. “Yine seçeriz, yine AKP’ye geçer mi?” diye sorular oluştu
CHP tabanında. Bu söylentiler üzerine, 2011 seçimlerinde CHP’den 1’inci sıradan
aday olan arkadaş üzerine alınıyor, çeşitli yerlerde konuşma yapıyor, bunu
yalanlıyor. En son konuşması 2011 seçimlerinden iki gün önce, 10 Haziran
2011’de Karapınar Mahallesi’nde diyor ki: “Doktor Salih Fırat satılık
değildir.” Bir daha söyleyeyim, diyor ki: “Doktor Salih Fırat satılık
değildir.” Bunu ben söylemiyorum, bunu o ismini söylediğim şahıs söylüyor.
Başka şeyler de söylüyor, şerefle ilgili, namusla ilgili başka şeyler de
söylüyor, ben bunları söylemiyorum, ben böyle söylemiyorum.
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Satılık değilmiş işte.
VELİ AĞBABA (Devamla) –
Satılık değil ama kiralık olduğu anlaşıldı bugün!
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Hadi canım sen de!
VELİ AĞBABA (Devamla) –
Tabii, kiralık olduğu anlaşıldı. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Ağbaba,
lütfen…
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Sayın Başkanım, bir milletvekili hakkında böyle konuşamaz!
VELİ AĞBABA (Devamla) –
Bakın, ben şimdi diyorum ki değerli arkadaşlar…
BAŞKAN – Sayın Ağbaba,
lütfen…
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Ağzını toplasın, temiz bir dille konuşsun.
BAŞKAN – Ama yapmayın…
VELİ AĞBABA (Devamla) – Sen
otur, sen celepsin! Sen de celepsin.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Senin değerin kaç para! Böyle bir şey olur mu ya! Böyle bir şey olur mu ya!
Sayın Başkanım böyle bir şey
olmaz ya!
VELİ AĞBABA (Devamla) –
Şimdi, diyor ki: “Altı ayda CHP’yi tanıdım, onun için AKP’ye geçtim.”
Ey vicdan sahibi
milletvekili, sen CHP’yi altı ayda tanıdıysan, sen bu partide…
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
“Türklerle Kürtler” için değil de…
VELİ AĞBABA (Devamla) – Bir
dakika dur, cevap vereceğim.
Sen bu partide geçmişte, 2007
yılında milletvekili adayı oldun mu? O zaman tanımadın mı? Sen 2007 yılından
sonra bu partide il başkanlığı yaptın mı? Senin zekânda özür mü var, sen CHP’yi
tanımadın mı? Şimdi, ne zaman tanıyor? Diyor ki: “CHP’nin politikalarını yeni
tanıdım.” (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Ağbaba,
lütfen… Yani, önerge üzerinde konuşmanız lazım Sayın Ağbaba.
VELİ AĞBABA (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, acaba CHP’yi mi tanıdı, yoksa AKP’yi mi yeni tanıdı? Acaba
AKP’de bizim bilmediğimiz başka şeyleri mi tanıdı, onu merak ediyorum ben.
BAŞKAN – Sayın Ağbaba,
lütfen…
VELİ AĞBABA (Devamla) –
AKP’de bizde bulamadığın neyi buldun? Cumhuriyet Halk Partisinde, bizde
bulamadığın neyi buldun? Bize, neyi buldun, onun cevabını ver! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Sen
yoksun, yeter!
VELİ AĞBABA (Devamla) – Bizde
bulamadığın, AKP’de neyi buldun? Cumhuriyet Halk Partisinde neyi bulamadın?
AKP’de neyi buldun, onun cevabını ver! Eğer adamsan ver!
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sen
yoksun, yeter!
VELİ AĞBABA (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, önemli olan bir insanın transfer olması, satılması değil,
önemli olan hangi milletvekiliyse, kimse buna grupların “evet” demesi, yanlış
olan o! Yanlış olan o!
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Sen
yoksun, yeter!
VELİ AĞBABA (Devamla) –
Maalesef, değerli milletvekilleri, bugün Hacı Bektaş’ı konuşuyoruz. Hacı Bektaş
“dürüstlük” demek, “eline, beline, diline sahip olmak” demek; bunların hiçbiri
yok sizde. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Ders al, ders! Hacı Bektaş’a yakışıyor mu?
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Diline sahip ol!
VELİ AĞBABA (Devamla) – Sana
bak söyleyeceğim, sana söylerim bozulursun.
MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) –
Ne söyleyeceksin?
BAŞKAN – Sayın Ağbaba,
lütfen…
VELİ AĞBABA (Devamla) – Bak
sen celepsin, onu söylüyorum.
BAŞKAN – Sayın Ağbaba ama
konu üzerinde konuşun.
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Sayın Başkan…
VELİ AĞBABA (Devamla) – Bir
de değerli arkadaşlar, bakın, ben bir kez daha soruyorum…
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Saygısız bir adamsın!
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Sayın Başkan, bu Meclisin bir adabı olması lazım. Bu nasıl bir üslup Allah
aşkına!
VELİ AĞBABA (Devamla) – Ben
bir kez daha soruyorum arkadaşlar: Beyefendi CHP’de bulamayıp AKP’de bulduğu
şeyi bize izah etsin, biz bilelim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Aynı şeyi söyleyip duruyorsun.
VELİ AĞBABA (Devamla) –
2007’de il başkanı, 2007’de aday… (CHP sıralarından alkışlar) Acaba neyi
bulamadın, biz de merak ediyoruz. Bizim, milletvekili olarak sormak hakkımız
değil mi? Biz de merak ediyoruz arkadaşlar.
Bakın, bir konuşmamda
söyledim. Adıyamanlılar yoksul insanlar, Adıyamanlılar hamallık yapar,
Adıyamanlılar gelir Malatya’da kayısı taşırlar, kayısı toplarlar, gider
Giresun’da fındık yaparlar ama Adıyamanlı, yoksul da olsa fakir de olsa
kendisini satmaz. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Sayın Başkan, bu, usul mü!
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) -
Sana ne ya!
VELİ AĞBABA (Devamla) – Kendisini
satmaz, Adıyamanlı kendisini pazarlık konusu yapmaz, Adıyamanlı adamdır,
Adıyamanlı aldığı oyun hakkını verir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Ağbaba,
lütfen…
VELİ AĞBABA (Devamla) –
Adıyamanlı…
BAŞKAN – Sayın Ağbaba,
lütfen…
VELİ AĞBABA (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, Adıyamanlı adamdır çünkü adamdır, adam, adam. Adamdır. (CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ağbaba… Sayın
Ağbaba…
VELİ AĞBABA (Devamla) – Bir
taraftan “Doktor bilmem ne satılık değildir.” deyip, altı ay sonra parti
değiştirmez. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUHAMMET BİLAL MACİT
(İstanbul) – Bunun neyini alkışlıyorsunuz!
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Adamlığı senden mi
öğrenecek!
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Aynı üslup… Anladığı dil hangi dilse…
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Adamlık sözle olmaz!
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir dakika…
SALİH FIRAT (Adıyaman) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
12.- Adıyaman Milletvekili Salih Fırat’ın, Malatya Milletvekili Veli
Ağbaba’nın 492 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesiyle ilgili önerge
üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
SALİH FIRAT (Adıyaman) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Aslında, arkadaşlar, şimdi,
Cumhuriyet Halk Partisinin içinde, tabii, değer verdiğim, saydığım, sevdiğim
arkadaşlarım oldu, var da, devam da ediyor ama ne yazık ki her yerde olduğu
gibi, CHP’de de adam olmayı öğrenememiş, adam olamamış insanlar da var ne yazık
ki. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Evet, CHP’den ayrıldım,
doğru. Satılmadım, herhangi bir pazarlık yapmadım.
Daha önceden söylediğim gibi
“Bununla ilgili iddiası olan varsa ispatlamayan namerttir, şerefsizdir.” dedim
ve tekrar söylüyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HASAN ÖREN (Manisa) – Bir şey
söylemedi zaten, neden alındın ki?
VELİ AĞBABA (Malatya) –
İspatlamazsan sen öylesin!
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sus,
sus, dinle!
VELİ AĞBABA (Malatya) –
İspatla, sen ispatla!
SALİH FIRAT (Devamla) –
Ayrıca, arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisinde evet, siyaset yaptım. CHP’nin
sosyal demokrat parti olacağını, CHP’nin insan haklarına saygılı olacağını,
CHP’nin özgürlükçü bir parti olacağını düşünerek orada siyaset yaptım ancak ne
yazık ki Türkiye Büyük Millet Meclisine geldiğimde Cumhuriyet Halk Partisinin
gerçek yüzünün o olmadığını, gerçek yüzünün farklı olduğunu gördüm. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) O yüzden, insana değer veren, insanlığa değer veren,
demokrasiye inanan, insan haklarına inanan, insanı Yaradan’dan dolayı seven bir
parti olarak gördüğüm için AK PARTİ’ye geçtim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HASAN ÖREN (Manisa) – Salih,
duygusal bu işler!
SALİH FIRAT (Devamla) –
Tekrar söylüyorum, milliyetçilik, ırkçılık yapan bir partide bulunamam.
Sağ olun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Önce Sayın Aydın’a
vereceğim, sonra size, devam edecek gibi anlaşılıyor.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın
Başkan, doğru değil ki bu.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın
Başkan, niye söz...
BAŞKAN – Hayır, o, grubu için
konuşacak canım. Herkes birbirine hakaret savuruyor buradan. Yani, dolayısıyla
ilgililerine söz veriyorum.
Buyurun.
13.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Malatya Milletvekili Veli
Ağbaba’nın 492 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesiyle ilgili önerge
üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Evet, bu, milletin kürsüsü ve
burada konuşurken milletimizin değerleriyle çatışmadan, hakarete varmadan
konuşmamız lazım. Öncelikle şunu ifade edeyim ki: Salih Fırat gibi, bütün
Adıyamanlılar da merttir, doğrudur, kalender insanlardır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Sizin gibi insanların varlığını görerek şu anda ne kadar
doğru bir iş yaptığını kendisi ifade ediyor.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Çok
seviyorsanız aday gösterin.
AHMET AYDIN (Devamla) – Senin
gibi insanların varlığını görerek o partide, sizin gibi bu kadar hakarete
varan, bu kadar doğruluğa aykırı, dürüstlüğe aykırı, temiz olmayan bir dil
kullanan insanlar olduğunu, böylesine vekilleri gördükten sonra bugün ne kadar
doğru iş yaptığını söyledi.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Adıyamanlılar adam…
AHMET AYDIN (Devamla) – Evet,
AK PARTİ’de ne gördü de geçti? AK PARTİ’de doğruluk gördü, AK PARTİ’de
dürüstlük gördü, AK PARTİ’de insanlık gördü, arkadaşlık, ahbaplık gördü…
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Veli yok!
HASAN ÖREN (Manisa) –
Duygusal bu işler!
AHMET AYDIN (Devamla) – …AK
PARTİ’de mertlik gördü, millete hizmet gördü, milletle birlikte gelecek
aydınlık yarınlara doğru yürümenin çalışmalarını yapıyor.
Biz Salih Fırat’tan son
derece memnunuz, Allah razı olsun. AK PARTİ olarak, Adıyaman olarak sonuna
kadar da arkasındayız.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayrını
gör, hayrını!
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) –
Hayrını gör!
AHMET AYDIN (Devamla) –
Hiçbir şekilde size de Salih Fırat’ı yedirtmeyiz, kusura bakmayın; kusura
bakmayın, yedirtmeyiz. (CHP sıralarından gürültüler)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yarın
sizi de satar.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Haa… “Salih Fırat’ı yedirtmeyiz.” Yeni logo bu.
AHMET AYDIN (Devamla) - Ben
özellikle pazarlık konusuna girenlere sormak istiyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Satan
adam her zaman satar Ahmetciğim.
AHMET AYDIN (Devamla) - Eğer
Salih Fırat’la bir pazarlığa girmişsek size de şunu sorarım: Siz, milletvekili
olarak… Sen özellikle, bunu iddia eden milletvekili, senin değerin kaç paradır?
Sen kendini pazarlık konusu yapmaya hazır mısın? Böyle bir şey var mı?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Oraya
sor ya, oraya sor!
AHMET AYDIN (Devamla) - Eğer
mesele paraysa, seninle de paraya varız ama böyle bir meseleyi, böyle bir şeyi
eğer burada dillendiriyorsan, ispat etmek zorundasın.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Ahmetciğim, bizi satan sizi de satar.
AHMET AYDIN (Devamla) - İspat
edemezsen müfterisin, namertsin. Böyle şey olmaz!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bizi
satan sizi de satar. Alışmış kudurmuştan beterdir.
AHMET AYDIN (Devamla) – Bir
milletvekili arkadaş hakkında bu kürsüde dedikodularla hareket edemezsiniz,
“Şöyle deniyor, böyle deniyor.” denemez, diyemezsiniz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Alışmış kudurmuştan beterdir. Bizi satan sizi de satar.
AHMET AYDIN (Devamla) -
Bildiğiniz bir şey varsa gelir konuşursunuz. Böylesine mert, böylesine
milletine çalışkan, böylesine gayret eden bir milletvekili için bu hakaretlere
asla taviz vermeyiz diyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Satar
Ahmetciğim, satar, seni de satar.
AHMET AYDIN (Devamla) -
Özellikle de bundan sonraki süreçlerde…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bak,
bu konuşmalarını hatırlatırım sana, sattığı zaman.
BAŞKAN – Müsaade buyurun.
AHMET AYDIN (Devamla) -
…aynanın karşısına çık, kendini değerlendir, ondan sonra gel burada konuş
derim.(AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Evet, Sayın İnce…
MUHARREM İNCE (Yalova) – 2
milletvekili arasında süren tartışmaya Grup Başkan Vekili bizim grubumuzu da
kattı. İzin verirseniz, ben grup adına cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ben
ilgili milletvekiliyle ilgili konuştum.
BAŞKAN – Yok, herkes
birbirine attı.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bizi
satan onları da satar, Sayın Başkan, onu da söyle. O çok duygusaldır.
BAŞKAN - Yani ne enteresan
bir iş, Hacı Bektaş Veli’yle ilgili bir konu konuşulurken birbirinizi
yiyorsunuz.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) –
Hoşgörüyü konuşuyoruz Başkan!
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Doğru
söylüyorsunuz. Bunlara müsaade etmeyin.
BAŞKAN - Buyurun.
14.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, Sayın Ahmet Aydın,
Sayın Salih Fırat’ın ne kadar mert ne kadar dürüst adam olduğunu anlattınız ya
az önce, umarım 2011 kampanyası öncesinde de birbirinize böyle laflar
söylemişsinizdir.
Şu Adıyaman basınını, yarın
hiç işim yok, yarın sabahtan bunu tarayacağım.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ben
CHP’deyken de söylüyordum. Salih Fırat’ın dürüst olduğunu, mert olduğunu o
zaman da söylüyordum.
MUHARREM İNCE (Devamla) –
Bunu tarayacağım. Bakalım o zaman neler demişsin, Salih Fırat’ın nezdinde
CHP’ye neler demişsin, kendisine neler demişsin, onlara yarın bir bakacağım.
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Biz
de Yalova basınını tarayalım.
MUHARREM İNCE (Devamla) –
Tara, tara, fark etmez.
Ben 22’nci Dönemde “AKP
milletvekili Şükrü Önder dürüst bir adam.” diyordum, o zaman rakibimdi, “dürüst
bir adam” diyordum; aradan yıllar geçti, bugün gene söylüyorum, dürüst bir
adamdır. Benim lafım hiç değişmez.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Bence de Salih Bey dürüst bir adam. O zaman da Salih Bey’in dürüstlüğünü
söylüyordum, şimdi de söylüyorum.
MUHARREM İNCE (Devamla) –
Şimdi, şunu söyleyeyim: Bak, dürüstlükten bahseden insanların önce şu Meclise
Sayıştay raporlarını getirmesi lazım, Sayıştay raporları gelecek.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Raporlar geldi, geldi. Raporlar Plan Bütçede.
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Başkan, Veli Bey’in üslubu doğru mu değil mi?
MUHARREM İNCE (Devamla) –
Dürüstlükten bahseden insanlar Kamu İhale Kanunu’nu 100 kez değiştirmeyecek.
Dürüstlükten bahsediyorsan bunları yapacaksın, bunları.
Ama şunu söyleyeyim: 22’nci Dönemde
iki partiydik. Bizden ayrılanlar size geldi, sonra ilk önce sizi onlar sattı.
Burada ANAP Grubu kurdular şurada, hatırlıyor musunuz?
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Bizi
işaret etme de başka yere parmağını göster.
MUHARREM İNCE (Devamla) –
Ahmet Bey, sen yoktun o zamanda. Burada kimler var, işte, Ünal Kacır Bey
hatırlar; bizden istifa edip size gidenler ilk fırtınada sizi de sattılar,
sonra gittiler, ANAP’ta grup kurdular; bunu unutmayın. Bu siyasette satış işi
kolay bir iş değildir. Bir kere yol açıldı mı, bir kere yol yapıldı mı sizin
gemi fırtınaya bir yakalandığında gel gör ki bizi satanlar ilk önce sizi
satacaklardır. Siyasette bu hep böyle olmuştur. 2002-2007 döneminde önce bizi
satıp size gelenlerin ANAP’ı, burada nasıl grup kurduklarını ben çok iyi hatırlıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Kamer Genç önceden neredeydi?
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
15.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
VELİ AĞBABA (Malatya) –
Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; Sayın Ahmet Aydın’a bir soru
sormak istiyorum: Sayın Ahmet Aydın, 2002’de transfer ettiğin milletvekili şu anda
nerede? Çok kıymetliyse, aldıkların çok kıymetliyse -ona söylüyorum- “çok
kıymetli” diyorsun ya, o nerede?
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Kıymetli; duruyor bizde, duruyor.
VELİ AĞBABA (Devamla) – Sana
bir soru daha sormak istiyorum: Sen, Salih Fırat’ı eskiden tanıyorsun, akraban.
Salih Fırat çok boylu poslu bir adamsa, çok nitelikli bir adamsa niye aday
göstermedin AK PARTİ’den?
RECEP ÖZEL (Isparta) –
Gösterdik, 2007’de gösterildi.
VELİ AĞBABA (Devamla) – Niye
göstermedin bu seçimde, bunun cevabını ver.
Bakın, şimdi geleyim bu
beyefendiye. Değerli arkadaşlar, bir seçimde parti değiştirme diye söylentiler
var Adıyaman’da. Bu beyefendi söylüyor, ben söylemiyorum.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Aday
göstermek kötü mü yani?
VELİ AĞBABA (Devamla) – Ben
söylemiyorum.
2011 seçimlerine iki gün var,
başka mahallelerde söylemiş, diyorlar ki: “Bu beyefendi gidecek.”
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Niye
“beyefendi” diyorsun?
VELİ AĞBABA (Devamla) –
Demiyorum, özür dilerim, Beyefendi’ye hakaret oldu.
Kürsüye çıkıyor, diyor ki:
“Değerli arkadaşlar -ben demiyorum, video var, video kaydı var orada- Doktor
Salih Fırat satılık değildir.”
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Aynı
şeyleri söylüyor ya.
VELİ AĞBABA (Devamla) – Bir
daha söylüyor: “Doktor Salih Fırat satılık değildir.”
SALİH FIRAT (Adıyaman) – Aynı
şey.
VELİ AĞBABA (Devamla) – Bir
daha söylüyor: “Doktor Salih Fırat satılık değildir.”
RECEP ÖZEL (Isparta) – Evet.
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Başkanım, bu nedir böyle ya?
VELİ AĞBABA (Devamla) – E,
ben şimdi yalan söylüyorsun desem olmaz. Böyle şey olur mu?
Bir de arkadaşlar, bakın,
AKP’de ne bulduğunu bilmiyoruz ama bizde bulamadıklarını biliyoruz. Bizde
yolsuzluk yok.
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Sen
yoksun, sen!
VELİ AĞBABA (Devamla) – Bizde
iş takibi yok. Bizde adam kayırmacılık yok.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Allah
Allah!
VELİ AĞBABA (Devamla) – Bizde
kart yazma yok.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Allah
Allah!
VELİ AĞBABA (Devamla) – Bizde
ihaleye yandaş olmak yok.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Allah
Allah!
VELİ AĞBABA (Devamla) – Bizde
bir tek şey var…
EMRULLAH İŞLER (Ankara) –
Yamyamlar var, yamyamlar!
VELİ AĞBABA (Devamla) – …adam
olmak. Bizde bir tek şey var; ideallerin uğruna, muhalefet de kalsan ideallerin
uğruna mücadele etmek. Bizde sosyal demokrasi var. Bizde solculuk var. Bizde
yetimin hakkını yememek var. Bizde oy alıp birilerine satmak yok, bizde oy alıp
birilerine pazarlamak asla yok. (CHP sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL (Isparta) – Allah
Allah!
EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Sen
şu yamyamları bir daha anlatsana ya.
BAŞKAN – Birleşime on dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.34
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.48
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 10’uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
492 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
görüşmelerine devam edeceğiz.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
4.- Nevşehir Milletvekili Ahmet Erdal Feralan ve Siirt Milletvekili
Afif Demirkıran ile 3 Milletvekilinin; Bir Üniversite Adı ile Bir İlçe Adının
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (2/1783) (S. Sayısı: 492) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
1’inci madde üzerinde Malatya
Milletvekili Sayın Veli Ağbaba ve arkadaşlarının verdiği önergeyi oylarınıza
sunuyorum…
III.- Y O K L A M A
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) - Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Yoklama isteniyor,
ona bakacağım.
Sayın Aygün, Sayın İnce,
Sayın Çam, Sayın Haberal, Sayın Baydar, Sayın Köktürk, Sayın Acar, Sayın Öğüt,
Sayın Ağbaba, Sayın Özel, Sayın Aygün, Sayın Atıcı, Sayın Yüceer, Sayın Küçük,
Sayın Canalioğlu, Sayın Öz, Sayın Kaplan, Sayın Akar, Sayın Özcan, Sayın Ören.
HASAN ÖREN (Manisa) - Sayın
Başkan, baştan sayacaksanız kalkalım bir daha.
BAŞKAN - Yok canım, saymamıza lüzum yok. Yazdık buraya
da eksik yazdık mı diye bakıyoruz. Her şeye kızmayın canım.
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Bayram, ilkokulda ikişer ikişer yazmadınız mı ya 100’den geriye doğru?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Efendim, isimleri okuyun, olmayanlar kendileri söylesin.
BAŞKAN - Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı
vardır.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Nevşehir Milletvekili Ahmet Erdal Feralan ve Siirt Milletvekili
Afif Demirkıran ile 3 Milletvekilinin; Bir Üniversite Adı ile Bir İlçe Adının
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (2/1783) (S. Sayısı: 492) (Devam)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- 2809 sayılı Kanuna
aşağıdaki madde eklenmiştir.
"EK MADDE 155-
20/12/2012 tarihli ve 6363 sayılı 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu,
2/9/1983 tarihli ve 78 sayılı Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının
Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı
Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Nevşehir
Üniversitesine yapılmış olan atıflar Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesine
yapılmış sayılır."
BAŞKAN – Madde üzerinde
gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili
Sayın Mehmet Volkan Canalioğlu’na aittir.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET VOLKAN
CANALİOĞLU (Trabzon) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sözlerime başlamadan önce,
hac görevinizi yerine getirdiniz Sayın Başkan, tebrik ediyoruz, kutluyoruz.
BAŞKAN – Allah razı olsun.
MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU
(Devamla) - Allah kabul etsin, Allah razı olsun.
BAŞKAN – Amin.
MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU
(Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 492 sıra sayılı Bir
Üniversite Adı ile Bir İlçe Adının Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi’nin
2’nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
“demokratikleşme” adı altında açıklanan paket içerisinde Nevşehir
Üniversitesinin adının “Hacı Bektaş Veli” olarak değiştirilmesi Alevi
vatandaşlarımızın yüreğinin şişini indirme taktiğidir. Oysa, Alevi
vatandaşlarımız daha köklü değişiklikler beklemektedirler. Ne yazık ki, bu
beklentiler, bir parmak bal çalınarak giderilmeye çalışılmaktadır. Bu da bir
yasak savma işidir.
Elbette Hacı Bektaş Veli için
ne yapılsa azdır. Zaten o, insanların kalbinde asırlardan beri yer etmiştir.
Onun hoşgörüsü sizin onun adına verdiğiniz üniversite isminin de önündedir. O,
söylemiş olduğu sözlerle insanlığa hoşgörü ve sabır aşılamıştır ve onların
içinden birkaç tanesini sizlerle paylaşmak gerekirse:
“Özünü bilirsen özürden
kurtulursun.” “İncinsen de incitme.” “İnsanın gerçek güzelliği sözünün
güzelliğidir.” “En yüce servet ilimdir.” “Dikkat et, lokma seni yemesin, sen
lokmayı ye.”
Ve sonuçta yine bir sözü:
“Hararet nardadır, sacda
değildir.
Keramet sendedir, taçta
değildir.
Her ne ararsan kendinde ara,
Kudüs’te, Mekke’de, hacda
değildir.”
İşte, Hacı Bektaş Veli’nin
asırlardır insanlığa yapmış olduğu bu söylemler bugün, günümüzde bizlere ders
olmalı, örnek olmalı ve gelecek kuşaklara aktarılarak devam etmelidir.
Sayın milletvekilleri, yine
üniversitelerimizin isimlerinin değiştirilmesinin yanı sıra üniversitelerimizin
gerçek bilim, irfan yuvası olarak düzenlenmesi; fikri hür, irfanı hür, vicdanı
hür gençlerin yetiştirilmesi için gerekli teknoloji ve çağın gerektirdiği
ilerici, çağdaş medeniyetleri yakalayan gençleri eğitmek gerekmektedir ama ne
yazık ki bugün üniversitelerimiz YÖK’ün vesayeti altındadır, üniversitelerimiz
siyasi iktidarın baskısı altındadır. Bunun en bariz, açık örneğini rektör
atamalarında görmekteyiz. Sözde demokrasi adı altında rektör adayları öğretim
üyelerince belirleniyor ama sonuçta en fazla oy alan aday değil, en az oy alan
adayın ataması da yapılabiliyor.
Değerli milletvekilleri, bu
neye benziyor biliyor musunuz? Az önce bir gerginlik oldu, biraz da bunu
yumuşatalım, bu şuna benziyor: Geçmiş zamanda bizim bir hemşehrimiz bir ilde
meteoroloji bölge müdürlüğü yapmaktadır ve bu her gün yapmış olduğu rasatı umum
müdürlüğüne fakslamaktadır ve bu rasatı da rüzgâr gülü ve rüzgâr okuna göre
yapmaktadır. Yine böyle bir rapor yazıyor Ankara’ya, Meteoroloji Umum Genel
Müdürlüğüne “Şu gün şu tarihte yapılan rasata göre, rüzgâr gülünden alınan veri
ve rüzgâr okundan alınan veriye göre de rüzgârın şiddeti şu kadar olacak,
rüzgârın yönü bu kadar olacaktır. Görüşlerinize arz ediyorum.” diyor ve umum
müdürlüğüne gönderirken yazının altına da şöyle diyor: “Not: Her ne kadar
rüzgâr oku ve rüzgâr gülü böyle diyorsa da sonucu Cenab-ı Rabb-ül âlemin
bilir.”
Değerli arkadaşlar, şimdi,
sizin yapmış olduğunuz bu atamalarla, bu düzenlemelerle sonucun sizler tarafından
tayin edildiği ve YÖK ile Cumhurbaşkanı tarafından rektör atamalarının
gerçekleştirildiği bilinmektedir. İşte böylesi bir anlayışla, “Her şeyi biz
belirleriz.”le üniversitelerimizde hâkimiyet kurarak hak edeni değil, kendine
göre hak edeni rektör tayin ediyorsunuz. Bari bırakın öğretim üyelerine oy
kullandırmayı, onları da birbirlerine kırdırmayınız. Ayrıca, 2002 seçimlerinde
“YÖK’ü yok sayacağız.” diye kampanyalar açmadınız mı? Ama işbaşına gelince
kendinize göre bir YÖK yarattınız.
Sayın milletvekilleri,
elbette üniversitelerimizin isimlerini değiştiriyoruz ama onları düzeltebiliyor
muyuz? Örneğin, kendi seçim bölgem olan ilimden, Karadeniz Teknik
Üniversitesinden birkaç örnek verecek olursam: Karadeniz Teknik Üniversitesine
bağlı Beşikdüzü Meslek Yüksekokulunda bulunan bilgisayar, makine, işletme,
elektrik bölümlerinin kapatılmasına karar verilmiştir. Oysa, KTÜ’ye bağlı
Beşikdüzü Meslek Yüksekokulu, faal 10 bölümü, 2.300 öğrencisi, eğitim kadrosu
ve fizikî şartlarıyla değil kapatılmayı, bir fakülte olmayı beklemektedir ama
ne yazık ki alınan kararla bunlar kapatılmıştır.
Yine, ilimizin Tonya
ilçesinde 1996 yılından beri Karadeniz Teknik Üniversitesine bağlı meslek
yüksekokulu açılması konusu gündeme alınmış ve yörenin bakanları,
milletvekilleri oraya, o ilçeye yapmış oldukları her gezide seçim vaadi olarak
“Biz Tonya’ya meslek yüksekokulu açacağız.” söylemlerini ortaya koymuşlar ama
günümüzde hâlâ böyle bir atılım, böyle bir meslek yüksekokulu yapılmamıştır.
Tonyalıların istediği bu okul
yapılmazken Tonyalıların istemediği ve bir tabiat, doğa harikası olan Livalobo
mevkisinde çimento fabrikası yapılması, tamamen onların düşüncelerinin dışında,
Hükûmet tarafından ele alınmıştır. Bu konuda Tonyalıların yoğun baskısı
sonucunda Hükûmet tarafından geri adım atılmıştır.
Bir de değerli arkadaşlarım,
Sayın Bakan buradayken, bilindiği gibi fakülte ve yüksekokulların idari, teknik
ve yardımcı hizmetler denetiminde gözetim yapmak, akademik ve idari personelle
ilgili mevzuatı bilmek, fakülte ve meslek yüksekokulu yerleşkesinde gerekli
güvenlik tedbirlerini almak, üniversite sınavlarının, Açıköğretim Fakültesi
sınavlarının daha sağlıklı bir şekilde yapılmasını sağlamak için büyük gayret
sarf eden fakülte sekreterleri ve yüksekokul sekreterleri hâlen 3600 ek gösterge
almayı beklemektedirler.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; millî eğitim bu Hükûmetiniz zamanında yazboz tahtasına
dönmüştür. Bu Hükûmetin eğitim politikasının ne olduğu henüz açıkça
anlaşılamamıştır. Her millî eğitim bakanı değiştiğinde program da değişmekte,
kitaplar değişmektedir. Ama öğretmenler, ücretsiz olarak okullara gönderilen bu
kitapların müfredat içerisinde yeterli olmadığını düşünüp velileri öğrencilere
kitap alması noktasında masrafa sokmaktadır. Bu konunun Sayın Bakan ve
ilgililer tarafından dikkate alınması gerekiyor.
Sayın Bakan, dershanelerin
durumu da bir karmaşa hâlini almıştır. “Dershaneleri kapatacağız.” diyorsunuz
ama buradaki öğretmenlerin ne olacağını ve öğrencilerin nasıl
yetiştirileceğini, okulların yeterli olup olamayacağını da söylemek gerekiyor.
Ayrıca, yine ilimize atamış
olduğunuz Millî Eğitim Müdürü “Sosyal Bilimler Lisesinin öğrencileri aynı
merdiveni kullanıyor, bu nedenle gece uykularım kaçıyor, uyuyamıyorum, diken
üzerinde yatıyorum.” diyerek Sosyal Bilimler Lisesini bir ilçe belediyesine
taşımaya kalkmış ama bu, sonuçta, velilerin ve öğrencilerin katkısı ve
etkisiyle durdurulmuştur.
Şimdi, Sayın Bakanım ve
değerli milletvekilleri; sürem daralıyor ama size bir şeyi daha göstermek
istiyorum. Bakın değerli milletvekilleri, Sevgili Bakanım; burası TOKİ
tarafından Akçaabat Yıldızlı beldesinde yapılmış bir okul, 32 derslikli. Hemen
yanında da yüksek gerilim hattı var. Şimdi veliler diyor ki: “Arkadaş, yüksek
gerilim hattında bizim çocuklarımız sağlıksız bir ortamda eğitim göreceklerdir.
Ne yapmamız gerekiyor? Bu olmaz.”
Bunun üzerine Millî Eğitim
Müdürlüğü yazılı bir açıklama yapıyor ve endişe duyulmaması gerektiği ve
gerekli önlemlerin alındığı vurgulanarak şu ifadelere yer veriyor: “Akçaabat
ilçesi Yıldızlı beldesinde TOKİ Başkanlığı tarafından inşa edilmiş olan 32
derslikli okul binasının üzerinden geçmekte olan enerji iletim hattıyla ilgili,
kimi velilerimizce endişe ve tereddüt oluşturduğu yazı ve duyumlardan
anlaşılmaktadır. Türkiye Elektrik İletişim AŞ Genel Müdürlüğü ile Başbakanlık
Toplu Konut İdaresi Başkanlığı arasında yapılan yazışmalar ve inceleme
neticesinde, emniyet sınırının 11,30 metre olduğu, okul binası ile enerji
iletişim hattı arasındaki en yakın mesafenin ise 11,51 metre olduğu, bu nedenle
okul binasının emniyet sınırın dışında kaldığı belirtilmektedir.”
Yani değerli arkadaşlarım, şu
kadar bir mesafeyle, şu 21 santimlik bir mesafeyle, yüksek gerilim hattıyla
okul binası korumaya alınmış oluyor. Bu okulda ana sınıfından, kreşinden,
Anadolu Öğretmen Lisesine kadar olan öğrenciler yetişmektedir. Şimdi, buradan
öğretmen mi yetişecek, yoksa buradan daha bilinçli insanlar mı yetişecek, yoksa
buradan bu tehlikeye karşı göğüs geren komando öğretmenler mi yetişecek? Zaten
öğretmenlerimizin de durumu vahim. Onları da “atamayı bekleyen güvercinler” gibi
tabir ediyorsunuz ve bu noktada, baktığımız zaman, millî eğitim süratli bir
şekilde düzeltilmeli; artık, öğretim değil, eğitim yapılmalı ve Türk gençliğini
muasır medeniyetler seviyesine hazırlamamız gerekiyor.
Hepinize saygılarımı
sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Canalioğlu.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına Hakkâri Milletvekili Sayın Adil Zozani, buyurunuz.
BDP GRUBU ADINA ADİL ZOZANİ
(Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, ben de
2’nci madde üzerinde grubumuzun görüşlerini aktarmak üzere söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, Nevşehir Hacı
Bektaş Veli Üniversitesi hayırlı olsun. Bu isme, herhâlde, burada itiraz
edecek, bir üniversiteye Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin isminin verilmesini içine
sindiremeyecek kimsenin olmadığını düşünüyorum Parlamentoda ve dolayısıyla,
hepimizin ortak temennisi. Ancak, devamını getirmek gerekiyor bunun. Bir
üniversiteye Alevi yurttaşlarımızın ki Türkiye’de yaşayan bütün halkların
esasında özümsediği, kanaat önderi olarak kabul ettiği büyük bir ilim adamının
isminin verilmesi önemlidir. Ancak, bu üniversitenin bünyesinde de Alevi
yurttaşlarımızla ilgili olarak bir şey olacak mı, olmayacak mı? Ben baktım,
gittim, üniversite sitesini bir taradım; 7 fakültesi var, bunlardan 1 tanesi de
ilahiyat fakültesi. Bugüne kadar alışılagelmiş, Anadolu’da yaşayan, Anadolu ve
Mezopotamya’da yaşayan bütün halklara, bütün inanç mensuplarına Hanefi
mezhebine mensupmuş gibi din bilgisi aşılama merkezi değil de en azından bu
üniversite bünyesinde kurulu ilahiyat fakültesi gerçek anlamda dinler
doktrinini öğretecek bir üniversiteye dönüştürülür mü, dönüştürülmez mi; bunu
merak ediyorum. Böyle bir müfredatı en azından bu üniversite hak ediyor.
Mademki böyle bir isim verdik, müfredatının da buna göre düzenlenmesi
gerekiyor. Dolayısıyla, ismi tekrar hayırlı olsun diyoruz, önemlidir diyoruz.
Bizim bu konuyla ilgili
olarak Türkiye’deki başka üniversitelerin isimlerine ilişkin olarak da vermiş
olduğumuz kanun tekliflerimiz vardı. Doğrusu bu kanun tekliflerinin İç Tüzük’ün
35’inci maddesine göre birleştirilerek görüşülmesi gerekiyordu ancak Hükûmet
“Benim getirdiğim kadar demokrasiye razı olursunuz. Benim verdiğim kadar ancak
demokrasi olabilir.” anlayışıyla muhalefet partilerinin vermiş olduğu bu kanun
tekliflerini yok saymıştır. İç Tüzük’ün 35’inci maddesine göre de kanunsuz bir
işlem yapmıştır, eksik bir işlem yapmıştır.
Mesela bu üniversitelerden
bir tanesi, vermiş olduğumuz kanun tekliflerinden bir tanesi: Şırnak’taki
üniversiteye Anadolu’da yaşamış, Anadolu tarihinin, Mezopotamya tarihinin en
büyük din bilim adamı olan İsmail El Cezeri’nin isminin verilmesini önermişiz.
Bin yıl önce sibernetik bilimini keşfetmiş, robot icat etmiş kimdi derseniz,
İngiltere’deki büyük müzede Cezeri’nin mekanik sisteminin onlara, dünyadan
giden bütün turistlere nasıl sergilendiğine tanıklık edersiniz. Ama bu şahsa
ilişkin olarak Türkiye’de herhangi bir işlem yapılmaz. İsmail El Cezeri’nin
isminin bir üniversiteye verilmesini teklif etmiştik. Ne zaman? 5 Haziran
2013’te. Birleştirilmesi gerekiyordu, birleştirilmemiş olması İç Tüzük’ün
35’inci maddesine aykırıdır.
Şimdi, bugün kavramlar hep
havada uçuştu, var mıydı, yok muydu… Burada ne zaman biz bir “Kürt”, bir
“Kürdistan” kavramı kullanırsak hemen bir alerji oluşuyor. Müsaadenizle bir
belge okumak istiyorum:
“El Cezire Cephesi Komutanı
Tuğgeneral Nihat Paşa Hazretlerine,
1) Aşamalı olarak bütün
ülkede ve geniş ölçekte doğrudan doğruya halk gruplarının ilgili ve etkili
olduğu bir biçimde yerel yönetimlerin oluşturulması iç politikamızın gereğidir.
Kürtlerle dolu bölgede ise hem iç politikamız ve hem de dış politikamız
açısından ölçülü yerel bir yönetim kurulmasını savunmaktayız.
2) Ulusların kendilerini yönetmeleri yetkisi bütün dünyada
benimsenmiş bir ilkedir. Biz de bu ilkeyi benimsiyoruz. Kürtlerin bu döneme
kadar yerel yönetime ilişkin örgütlerini kurmuş ve başkanları ile yetkilerini
bu amaç için bizce kazanılmış olması ve oyladıklarında kendi kaderlerine
gerçekten sahip oldukları Büyük Millet Meclisi buyruğunda yaşam istekleri
yayınlanmalıdır. Kürdistan'daki bütün çalışmaların bu amaca dayalı politikaya
yönelmesi, El Cezire Cephesi Komutanlığının görevidir.”
Kim söylüyor bunu? Belgenin
altındaki imzayı size okuyorum: 1921 yılında, bu Parlamentonun bu kürsüsünde
dile getirilmiş bir belgedir, bir konuşmadır bu ve talimat olarak, mesaj olarak
El Cezire Komutanına iletilmiş. Altındaki imzayı da söylüyorum: Büyük Millet
Meclisi Başkanı Mustafa Kemal.
Bir madde daha var burada,
ifade edeceğim. 3’üncü maddeyi özellikle okumadım, şimdi o maddeyi de
okuyacağım. Burada farklı savunmalar yapıldı “Yok, Kürdistan orasıydı,
burasıydı.” “Kürdistan’daki Kürtlerin Fransızlar ve özellikle Irak sınırındaki
İngilizlere karşı düşmanlığı silahlı çarpışmayla durdurulamaz bir düzeye
vardırmak ve yabancılarla Kürtlerin birleşmesini engellemek, aşamalı olarak
yerel yönetimlerin kurulmasının zeminini hazırlamak ve bu yolla yürekten bize
bağlılıklarını sağlamak, Kürt yöneticilerinin sivil ve askerlik görevleriyle
görevlendirilerek bize bağlılıklarını pekiştirmek gibi genel yollar
benimsenmelidir.” diyor.
Hiçbir cümlesi bana ait
değildir. Tamamıyla, Mustafa Kemal Atatürk’ün kaleminden çıkan bir belgedir.
Nerede ulaşırsınız bu belgeye, ifade edeyim: Türkiye Büyük Millet Meclisi Gizli
Celse Zabıtları; Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara -1985 yılında
yayınlanmış bu belge- cilt 3, sayfa 550. Bakarsınız.
Dolayısıyla, biz “Kürdistan”
dediğimiz de gocunmayın, var öyle bir yer. “Irak’ın sınırı” dediğiniz yer de
Hakkâri’dir, Şırnak’tır, Van’dır yani Türkiye sınırları içerisinde de coğrafi
olarak bir Kürdistan bölgesi var.
Demokrasi paketiyle ilgili
olarak… Evet, Hükûmet bir kurnazlık yaptı; bu maddeleri, bu şekilde, buraya
getirip taşıyarak esasında bizim kanun tekliflerimiz olan maddeleri özellikle
pakete koydu, bizi kendi kanun tekliflerimizi reddedeceğimiz bir noktaya
taşımak istedi. Ama herhâlde siyaseten herkes bu oyunu kavrayabilecek
durumdadır Türkiye’de. Bunlardan bir tanesi, mesela, Andımız’la ilgilidir. En
az 5-6 defa, ben bu kürsüde, bu Andımız’la ilgili serzenişlerimizi,
eleştirilerimizi, yakınmalarımızı dile getirmişim. “Bu zulme son verin.”
demişizdir. O gün “Bu zulme son verin.” dediğimizde -ben çok iyi hatırlıyorum-
bu sıralardan bize alkış geldi. “Benim çocuğumun varlığını, kimsenin çocuğunun
varlığına armağan ettirmeyin.” dedik. Bu serzenişi buradan ifade ettik ama
Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu, Andımız’la ilgili
uygulamayı nasıl değerlendiriyor, bir cümlesiyle sizinle paylaşayım, modu
moduna kendi cümlesi Sayın Kılıçdaroğlu’nun: “O ant, çocuklarımıza birlikte
olmayı öğretir.” Vallahi bizim çocuklarımıza bu ant birlikte olmayı öğretmedi.
Kafamıza çok vuruldu, çokça ezberletilmek istendi ve görünen tablo: Bu ant bize
birlikte olmayı öğretmedi. Ama herhâlde Cumhuriyet Halk Partisine de birlikte
olmayı öğretmemiştir. Cumhuriyet Halk Partisi içerisindeki tabloda, eğer bu
antta ifade edilen tez doğru olmuş olsaydı onlara en azından birlikte olmayı
öğretirdi, bir ses olmayı öğretirdi. Onlara da öğretemediğine göre bu andın
işlevi yoktur, kaldırılmış olması daha hayırlıdır, kaldıranları da tebrik
ediyorum.
Yüce Kurulu tekrar
selamlıyorum.
Madde ile ilgili görüşümüz de
pozitiftir. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Zozani.
FATİH ŞAHİN (Ankara) – Keşke
başta söyleseydiniz.
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Sayın Başkan, efendim, dinlediniz az önce, Sayın Genel Başkanımız başta olmak
üzere…
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Genel
Başkanın sözünü söyledim.
BAŞKAN – Belki siz
dinlememişsinizdir dedim ama dinlemişsiniz.
Buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
16.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Hakkâri Milletvekili Adil
Zozani’nin 492 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerinde BDP Grubu
adına yaptığı konuşması sırasında CHP Genel Başkanına ve Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, Cumhuriyet Halk
Partisine de birlikte olmayı öğretmekten söz ediyorsunuz. Biz, tabii, belli
yerlerden talimatla iş yapan milletvekilleri değiliz. Bize bir talimat gelip de
o talimatın arkasına düşüp burada ona göre konuşacak insanlar değiliz. Farklı
görüşler olabilir, partimizin içinde de bu konuda olduğu gibi başka konularda
da farklı düşünen arkadaşlarımız olabilir, bunları da anlatırlar.
Ben size bir öğretmen olarak
şunu söyleyeyim: İlköğretimin amacı, aynen Genel Başkanımızın dediği gibi,
birliktelikleri öne çıkartmaktır. Örneğin, kırmızı ışıkta geçmemeyi
öğretmektir. Türk de geçmeyecek, Kürt de geçmeyecek, Alevi de geçmeyecek, Sünni
de geçmeyecek. Yere tükürmemeyi öğretmektir ilköğretimin amacı, saygılı olmayı
öğretmektir. İlköğretimde amaç budur, bir bütün yaratmaktır. Dünyanın her
yerinde tartışma şudur: “Çocuk kimin?” tartışmasıdır. Çocuk devletin değildir,
çocuk ailenin değildir, çocuk toplumun da değildir ama devletin de, ailenin de,
toplumun da çocuğa karşı sorumlulukları vardır.
Dünyanın her yerinde böyle
bir ant vardır, cahillik etmeyin. Amerika Birleşik Devletleri’nde her sabah
“Amerika Birleşik Devletleri bayrağına bağlılığımı bildiriyorum. Bu cumhuriyet
Tanrı’nın altında sonsuza kadar yaşayacaktır. Özgürlük ve adalet hepimize.”
diye bir ant söylenir.
Bu tartışmalar bilimsel
tartışmalar değil, bu tartışmalar eğitimcilerin yapması gereken tartışmalardır.
Siyasetçilerin yapacağı bir tartışma değildir ant. Partilerin grup başkan vekillerinin,
milletvekillerinin Meclis kürsüsüne gelerek böyle saçma sapan bir tartışmayı
yapmaları kalp ameliyatını tartışmaları gibi bir şeydir. Bu, eğitimcilerin
yapması gereken bir iştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUHARREM İNCE (Devamla) –
Lütfen bu konuda daha fazla konuşup da cehaletinizi ortaya koymayın diyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın
Başkan “Başka yerlerden talimat alıyorsunuz.” dedi.
BAŞKAN – Ne dedi?
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) –
“Cehalet” dedi. Yani daha ne diyecek?
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
“Başka yerlerden talimat alıyorsunuz.” dedi.
BAŞKAN – Buyurun,
hayırlısıyla başladık.
Şimdi, yalnız, Sayın Buldan
“Biz bunları dinliyoruz.” dediniz ya, şimdi itiraz yok ha, bakın.
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Mecburen cevap verecek Başkanım.
BAŞKAN – Başladık.
Buyurun.
17.- Hakkâri Milletvekili Adil Zozani’nin, Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öğretmenlik diploması almış
olabilirsiniz ama bu eğitim sisteminden geçtiğiniz için, bu müfredata göre
öğretmen olduğunuz için aslında hiçbir şey öğrenememişsiniz. Açık söylüyorum,
öğrenememişsiniz.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Siz
hangi müfredata göre eğitim aldınız?
ADİL ZOZANİ (Devamla) – İtiraz,
başkaldırarak bugüne kadar geldik. Ama, hâlâ bu coğrafyada yaşayan başka etnik
kimliklere mensup olan halkların çocuklarının varlıklarını senin çocuğunun
varlığına armağan etmesini kabul edeceğimizi düşünüyorsanız bence o hayalden
uyanın, geçti o günler. Zulüm son bulacaktır, zulüm son bulmuştur. Asla ve asla
hiçbir güç bunu bize kabul ettiremez. Ne benim çocuğum varlığını sizin
çocuğunuzun varlığına armağan etsin ne de sizin çocuğunuz varlığını benim
çocuğumun varlığına armağan etsin. Bize burada çıkıp öyle sıkıştığınız yerden
dar kapı aralıklarını bularak kaçmaya çalışmayın. Daha önce de ifade ettim,
bakın, zihniyetiniz nedir? Kuşadası’nda…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Az
önce açıkladım, duymadınız mı?
BAŞKAN – Bu konuda açıklama
yapıldı.
ADİL ZOZANİ (Devamla) – Siz
de onun doğru olmadığını çok iyi biliyorsunuz, çok iyi biliyorsunuz.
Bakın, biraz önce size
hatırlattım, Kuşadası Belediye Başkanınız repertuarda Kürtçe var diye konser
iptal ediyor.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Bak,
az önce açıkladım.
ADİL ZOZANİ (Devamla) – O
açıklamanın doğru olmadığını siz de biliyorsunuz.
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Nereden biliyorsun?
ADİL ZOZANİ (Devamla) – Siz
çok iyi biliyorsunuz.
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Kuşadası Belediye Başkanıyla konuştunuz mu?
ADİL ZOZANİ (Devamla) – Çünkü
ondan sonra sanatçıya ulaştık. Böyle bir açıklama yok ve aynen bu gerekçelerle…
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Belediye Başkanıyla niye konuşmuyorsun?
ADİL ZOZANİ (Devamla) –
Şimdi, bu faşizan zihniyetten, bu kötü alışkanlıklardan bence uzaklaşın.
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Belediye Başkanını niye aramadınız?
ADİL ZOZANİ (Devamla) –
Bakın, bu sizi hiçbir yere taşımaz. Bu olay sizi hiçbir yere taşımaz kesinlikle
ve kesinlikle. Bize sataşarak “Başka yerden talimat alıyorlar.” gibi yalan
yanlış bilgilerle, yaftalamalarla bize saldırarak kendinizi bir arada
tutamazsınız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Siyasi sataşınca ben cevap verdim.
BAŞKAN – Evet, teşekkür
ederim.
ADİL ZOZANİ (Devamla) – Ben
size söyleyeyim, kendinizi bir arada tutamazsınız.
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Sataşan sizsiniz Adil Bey. Siz sataştınız, ben cevap verdim.
BAŞKAN – Sayın Halaçoğlu…
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Benim açıklamalarımı yalanladı, onunla ilgili düzeltme…
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Sanatçıyı ara. Niye Belediye Başkanını aramıyorsun? Bir de onu ara, dinle,
Belediye Başkanını dinle.
BAŞKAN – Anlamadım.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Açıklamalarımla ilgili, Kürdistan açıklamalarımla ilgili…
BAŞKAN – Açıklamalarınızla
ilgili…
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
... yanlış bilgiler verdi.
BAŞKAN – Buyurun…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Bir
dinle, Belediye Başkanını dinle. Niye dinlemiyorsun? Bir dinle.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) -
Telefonlara çıksa dinleyeceğiz.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Ben
çıkartacağım, söz. Arayalım Kuşadası Belediye Başkanını.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Ara,
getir, Meclis kürsüsünden dinlet.
BAŞKAN – Yalnız, rica etsem,
dışarıdan arasanız nasıl olur?
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) –
Meclis kürsüsünden dinletsin Başkanım.
BAŞKAN – Hayır, hayır.
Dışarıdan arasanız, ben sonra duyururum buradan.
Buyurun.
18.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, Hakkâri Milletvekili
Adil Zozani’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Değerli Başkanım, sayın milletvekilleri; El Cezire bölgesinin neresi olduğunu
herhâlde arkadaşımız bilmiyor. Osmanlı Devleti döneminde bugünkü Irak bölgesi
de, Musul da, Kerkük de Osmanlı topraklarına aittir Birinci Dünya Savaşı’nda ve
Millî Mücadele döneminde çünkü Misakımillî sınırları içerisindedir. Dolayısıyla,
şimdi El Cezire bölgesinin Kürdistan olarak adlandırılması gayet tabiidir,
Atatürk’ün de buradan birtakım üyeler istemesi de gayet tabiidir çünkü o zaman
o topraklar bir bütün hâlinde Osmanlı Devleti’nin topraklarıydı. O toprakları
1926 yılından sonra kaybetmiş bulunuyoruz ve Musul petrolleriyle ilgili o
tarihte yapılan Ankara Anlaşması’yla yirmi beş yıllığına Irak petrollerinin
yüzde 10’unun Türkiye’ye verilmesi kararlaştırılmıştı. Bir defa bunu özellikle
belirtmek istiyorum.
İkincisi, Kürdistan bölgesi Anadolu
için sadece 19’uncu yüzyılda “Şark meselesi”yle bağlantılı olarak ortaya
çıkarılmıştır ve dolayısıyla, bu “Şark meselesi” içerisinde sadece Batılıların
Türkiye’deki alanı, coğrafyayı bölme politikalarının bir parçasıdır. Nitekim
1923’te Lozan Anlaşması sırasında da bununla ilgili ciddi tartışmalar meydana
gelmiştir ve Kürtlere bir azınlık statüsünün Batılılar tarafından teklif
edilmesi karşısında Türk heyeti bunu kabul etmeyerek “Onlar da bizim gibi
Müslüman topluluktur ve bir bütündür dolayısıyla azınlık statüsünde telakki
edilemez.” demişlerdir ve böylece Kürtlerin azınlık olması teklifi
reddedilmiştir. Şimdi burada bunları, tarih dersi vermeye kalkışmayalım ama bir
gerçek vardır, siz söyleseniz de söylemeseniz de dünyanın bu şekilde kabul
ettiği bir gerçektir.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
4.- Nevşehir Milletvekili Ahmet Erdal Feralan ve Siirt Milletvekili
Afif Demirkıran ile 3 Milletvekilinin; Bir Üniversite Adı ile Bir İlçe Adının
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (2/1783) (S. Sayısı: 492) (Devam)
BAŞKAN – Madde üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Özcan
Yeniçeri.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bir Üniversite Adı ile Bir
İlçe Adının Değiştirilmesi Hakkında 1783 esas numaralı Kanun Teklifi’nin 2’nci
maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
biraz önce kaldığım yerden devam etmek istiyorum. Önce şunu söyleyeyim: Eğer
söylenenleri yargılama amacıyla dinlerseniz algılama imkânınız olmaz. O
bakımdan, yargılamaktan daha çok algılamaya, anlamlamaya ve anlamlandırmaya
yönelik bir bakış açısı bizi doğru bir istikamete götürecektir.
Demin “millî” ile ilgili bir
tartışma aramızda geçti. Onu kısaca bir açıklamak istiyorum. Nedir bu? Niçin
dünya üzerinde herkes kendisinden başlayan çıkarlarının savunucusudur? Bu,
eşyanın doğası ve tabiatı gereğidir. Hatta bilimi de bu anlamda değerlendirmek
gerekiyor. Yunus Emre “İlim, ilim bilmektir; ilim kendin bilmektir; sen kendini
bilmezsen, bu nice okumaktır.” diyor. Dolayısıyla, kendinizi bilmeden Allah’ı
da bilemezsiniz, başkasını da tanıyamazsınız. İşe kendimizi bilmekten
başlamamız gerekiyor.
“Eğitimde yakından uzağa,
eğitimde somuttan soyuta” diye ifade edilen ilke de aslında bunu anlatıyor ve
bunu aktarıyor. Yakınınızdakini bilmezseniz uzağı anlayamazsınız. Siz eğer
somutu bilmezseniz soyutu kavrayamazsınız.
İşin doğasında bu vardır, eğitim, pedagojik sistem de zaten bunun üzerine
oturmaktadır.
Ulusların çıkarları da, aynı
şekilde, aynı biçimde değerlendirilir. Kendi çıkarını savunmayan, kendi
çıkarından yola çıkmayan, kendi bastığı dalı, yattığı toprağı, tuttuğu bayrağı
tanımayanın, başkasının toprağını, başkasının bayrağını, başkasının değerlerini
algılama ve anlaması da söz konusu olmaz. Böyle insanlar aslında kişilik
geliştiremezler, tabir yerindeyse bir maymun psikolojisi içerisinde bir o
daldan bir bu dala atlar giderler.
Dolayısıyla, dünyada kendi
kökleri üzerinden başlamayan hiçbir olgu yok. Anadolu’da bir söz vardır,
“Evinden başla mahalleni yen, mahallenle bir ol kentini yen, kentinle bir ol
ülkeni yen, ülkenle bir ol dünyanı yen.” şeklinde söylenir. Burada da aynı şey söz
konusudur ve aynı mantıkla hareket edilir. Onun için “Ben evrenselim...” Sen
millî olmadan, sen yerel olmadan, sen bölgesel olmadan evrensel olamazsın.
Evrensel olanlar hep kendi ayakları üzerinde yükselen, kendi özgürlükleri
üzerinden özgürlüğü yakalayanlar olmuştur. Mevlâna’ya bakın, Yunus’a bakın,
Cizreli Ebul İz’e bakın, bunların hepsi, biraz önce de ifade ettiğim gibi,
yerel, bölgesel, ulusal, evrensel bir seyir izlemiştir. Onun için, bu sistemi,
şu veya bu demagojik veya güncel ihtiyaçlar için değiştirip dönüştürerek
açıklama imkânına sahip olamazsınız.
Bunu söyledikten sonra şunu
ifade edelim: Millî Edebiyat’ın ortaya çıkmasında “Başka sanat bilmeyiz,
karşımızda dururken/ Söylenmemiş bir masal gibi Anadolu’muz/ Arkadaş, biz bu
yolda türküler tuttururken/ Sana uğurlar olsun, ayrılıyor yolumuz.” diyor şair.
Dolayısıyla kendi şarkısını, kendi türküsünü, kendi kimliğini, kendi yer altı
kaynağını, kendi yer üstü kaynağını, kendi değerlerini içselleştirmeyen ve onun
farkında olmayan, ondan aldığı güçle dünyayı yeniden şekillendirmeyen, bakmayan
bir anlayış hasarlı bir anlayıştır; bunun özellikle altını çiziyorum.
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Bizi mi işaret ediyorsun?
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) –
Herhâlde seni değil.
Şimdi şunu söylemek
istiyorum: “Türk” kelimesine inatla ve ısrarla ırki bir anlam yükleyerek onun
üzerinden hesap yapanlar bu ülkeye ihanet edenlerdir, bu ülkeye bölücülük
yapanlardır. Ben size şunu söylüyorum: Irkçı olsak çıkar buradan ırkçıyız deriz
kardeşim, hiç kimseden de korkmayız. Biz “Türk” kavramını, sizin kafanızdan
geçirdiğiniz ya da tasarladığınız şekilde anlamak ya da anlamlandırmak zorunda
değiliz. “Türk” kavramı kültürel bir kavramdır ve bu kavram, bu milletin
tamamını içselleştiren bir noktada ve durumdadır. Bakın, “Türk” kelimesi…
METİN KÜLÜNK (İstanbul) –
Kimin tarif ettiği “Türk” kavramı?
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) -
Bir defa imparatorluk bakiyesi olan bir ülkeden ırkçılık çıkmaz, Müslüman olan bir ülkeden ırkçılık çıkmaz.
Bir toplum eğer İslam inancına sahipse Arap’ın Fars’a üstün olmadığını bilir ve
dolayısıyla hem “Müslüman’ım.” diyen hem de dar bir etnik kavram içerisinde
kendisini sıkıştırarak bu kavramla kendini ifade eden bir kişi olamaz; bu,
kendi kendisiyle çelişir. Ve bu tarihî müktesebata baktığınız zaman, Türkler
kurduğu bütün tarihî yapılarda, organizasyonlarda etraflarına aldıkları
onlarca, yüzlerce aşireti, farklı etnik yapıları, farklı mezhep yapılarını,
hatta farklı dinleri bir araya toplayarak onlarla beraber hareket etmişlerdir,
onlara da “milletimiz” demişlerdir ve kendilerinden farklı saymamışlardır.
Osmanlı İmparatorluğu’na
bakın. Benim oturduğum mahalle Sokullu Mehmet Paşa Mahallesi ve biz Sokullu
Mehmet Paşa Mahallesi’nde oturmaktan hiç rahatsız değiliz. Şuralara bir bakın,
Abdullah Cevdet’iniz var, Ziya Gökalp’iniz var, var da var. Bunların içerisinde
hangisi soyutlanmış, “Sen falanca etnik yapıdansın.” diye devre dışı
bırakılmış? Bunların hiçbiri yok. Ufak tefek bir iki sloganı veya tarihin bazı
dönemlerinde bazı şartların dayatmasıyla ifade edilen bazı talihsiz söz ve söylemleri
bir kuralmış gibi, bir yasaymış gibi, uzun süre uygulanmış bir yöntemmiş gibi
esas alarak bunların üzerinden “‘Türk milleti’ ırki bir kavram ifade ediyor ve
dolayısıyla da ‘Ben niye Türk varlığına armağan edeyim?’” şeklinde bir anlayış
içerisinde âdeta bir eleştiri getiriliyor. Yok böyle bir şey.
Bir millet hiçbir zaman bir
başka grubun, bir başka toplumun dayatması altında, tehdidi altında, blöfü
altında, şantajı altında varlığını sürdüremez. Milletin varlığını sürdürmesi
kendi iradesini, kendi düşünce ve kültürel altyapısını sağlıklı bir biçimde oturtarak
ve onun üzerinden hareket ederek bir hedefe varması söz konusu olmaktadır.
Demokrasi, halkların
kaderlerini tayin etmenin adıdır. Demokrasi, zaten halkın kendi kendini
yönetmesi demektir. Dolayısıyla, ne halkın kendi kaderini tayin etme hakkından
bahsediyorsunuz. Zaten halk kendi kaderini tayin etmiş, zaten halk kendi
kendini yönetiyor. Şimdi bunun içerisinde devlet içinde devlet, millet
içerisinde millet, dil içerisinde dil, sınır içerisinde sınır koyamazsınız,
böyle bir şey düşünemezsiniz. Çıkıp buraya sabahtan akşama kadar bölücülük
veyahut o anlama gelen yaklaşımlar içerisinde hareket ederek birtakım
değerlendirmeler yapmanın yalnızca o değerlendirmeleri yapanları bağladığını
buradan özellikle yüksek sesle ifade etmek istiyorum.
Hacı Bektaşi Veli konusuna
geldiğimizde şunu söylemem lazım: Biraz önce de ifade etmiştim, madden
fethettikleriniz tarafından manen fethedilmemek için Hacı Bektaşi Veli gibi,
Yunus Emre gibi, Satuk Buğra Han gibi birtakım “kutb” dediğimiz, “hünkâr”
dediğimiz, “veli” dediğimiz insanlara ihtiyaç vardır ve bu insanlar da tarihî
süreç içerisinde gerçekten bu görevleri yerine getirmişlerdir.
Bakın, Hacı Bektaşi Veli’den
birkaç şey size söylemek istiyorum. Diyor ki: “İncinsen de incitme.” Şu sözdeki
asalete bakın, derinliğe bakın, fedakârlığa ve feragate bakın.
Diyor ki: “Ölür ise ten ölür,
canlar ölesi değildir.”
Yine diyor ki: “Marifet
ehlinin ilk makamı edeptir.” Hani “Edep ya Hu!” diyoruz ya, işte onu söylüyor.
Yine o “Benim üç iyi dostum
vardır. Ben bu dünyadan göçünce biri evde kalır, biri yolda kalır, biri de
benimle gelir. Evde kalan malımdır, yolda kalan hısımlarımdır, benimle gelen de
iyiliğimdir.” der.
Allah sevgisi, insan sevgisi,
hoşgörü, paylaşım, toplumsal barış, dürüstlük Hacı Bektaşi Veli’nin temel
aldığı ilkelerdendir. Dolayısıyla, onun bir üniversiteye isminin verilmesi
doğru yolda atılmış bir adımdır ama bunu getirip “demokratik” diye, demo amaçlı
paketin içerisine koymak ise talihsizliktir.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Yeniçeri.
Şahıslar adına Tunceli
Milletvekili Sayın Hüseyin Aygün. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun.
HÜSEYİN AYGÜN (Tunceli) – Çok
teşekkürler Sayın Başkanım.
Şimdi, bu kürsüden konuşan
herkes, özellikle MHP’liler müthiş bir Osmanlı övgüsüyle ecdadımızın ne kadar
insani değerlere sahip olduğunu Hacı Bektaşi Veli’yle de birleştirmek suretiyle
ortaya koydular. AKP’lilere zaten vurgu yapmıyorum çünkü onlar cumhuriyet
düşmanları olarak Osmanlının her şeyini övmekte pek mahirdirler.
FATİH ŞAHİN (Ankara) –
Kendine bak, kendine!
METİN KÜLÜNK (İstanbul) –
Cumhuriyet düşmanlığı tanımı için aynaya bakacaksın.
FATİH ŞAHİN (Ankara) – Neye
dayanarak söylüyorsun?
HÜSEYİN AYGÜN (Devamla) –
Şimdi, Osmanlı Devleti 1911 yılında Tunceli’nin Nazımiye ilçesini… (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
METİN KÜLÜNK (İstanbul) –
Stockholm sendromunun en güzel tezahür ettiği insanlardan birisin.
BAŞKAN – Sayın Külünk,
lütfen…
Hatibi ben duyamıyorum.
HÜSEYİN AYGÜN (Devamla) –
Padişahın torununun adı “Nazım” diye, Dersim’in Kızılkilise olan bölgesini o
çok övdüğünüz Osmanlı rejimi 1911’de Nazımiye yapmıştır. Sadece padişahın
küçücük bir torununun adını vermiştir. Bulgarca, Yunanca pek çok ismi de
Balkanlar yenilgisinden sonra, Balkanların işgali sürecinde İslamlaştırmak için
değiştirmeye çalışan bizzat Babıali’nin kendisi olmuştur.
Devam edelim: Şu, çok
istismar edilen, “cumhuriyetin adları değiştirme politikası” diye hep
eleştirdiğiniz, değiştirilen 30.280 ismin -içinde 12 bin köy var- tam 9 bin
küsurunu 1956’da Menderes’in kurduğu Ad Değiştirme İhtisas Komisyonu
değiştirmiş. Yani üçte 1’ini sizin çok övdüğünüz, “İdam edildi.” diye her zaman
hatırlattığınız, “Tayyip Erdoğan’ı da yedirmeyeceğiz.” diye örnek verdiğiniz
Adnan Menderes değiştirmiş. Dolayısıyla, bu konuda cumhuriyetin günahlarına
Osmanlı da, cumhuriyetin içindeki Osmanlıcılar da dâhildir. Meclisi
bilgilendirmek açısından bunları söyleme gereği duyuyorum.
Şimdi, Hacı Bektaş Veli’nin
adının verilmesi ile ilgili de şunu söyleyeyim: Aslanla kuzunun dostluğundan
hep bahsedildi, herkes bu güzel vurguyu yaptı ama daha bugün İstanbul’da İnsan
Hakları Derneğinin çatısı altında bir araya gelen İstanbul Sığınmacı Platformu
bir rapor açıkladı. Türkiye’de bulunan 800 bin civarındaki sığınmacının
kamplarda kalan 200 binine dair açıkladıkları raporda şöyle bir cümle var:
“Kamplarda kalan Çerkez, Roman, Hristiyan ve Alevi sığınmacılar kamplarda
kalmak istemiyorlar.” Valilerin, kaymakamların bütün ısrarlarına, yer
hazırlanma vaatlerine rağmen kamplara gitmek istemiyorlar. İşte, bir ay evvel
gazetelere yansıdı, İstanbul’da parklarda kalan Türkmen Alevilerin dramını
burada hatırlatabiliriz. Dolayısıyla, aslanla kuzunun dostluğundan bahsederken
daha bugün yalanlanan kardeşliğe, barışa dair siyasetinizi, bizzat ülkeye davet
ederek getirdiğiniz 800 bin sığınmacı arasında bile ayrımcılık yaparak bir kez
daha ortaya koyduğunuzu görüyoruz.
Şimdi, Hacı Bektaş’a dair de
tabii çok şey var söylenecek ama bir şeyi söyleyeyim: Hacı Bektaş Üniversitesi
yapıyorsunuz, yapın, eyvallah ama şu an Hacı Bektaş’ın dergâhını temsil eden
Veliyettin Hürrem Ulusoy bu tasarınızla ilgili bir açıklama yaptı. Hacı Bektaş
soyunu temsil ediyor. Dedi ki: “Bize düşe düşe sadece bir tabela düştü.” Yani o
posta oturan, öve öve bitiremediğiniz büyük insanın torunu, ceddi, bu
değişikliği bir tabela değişikliği olarak niteledi. Niye biliyor musunuz? Hacı
Bektaş bünyesinde, üniversite diye değiştireceğiniz o Nevşehir Üniversitesinin
bünyesinde ilahiyat fakültesi var ama bir Alevilik araştırma enstitüsü bile
yok.
Türkiye’de nerede var, ona da
bir baktım. Hani, dedim, gelip burada boş şeyler anlatmamayım, hep böyle yapar
hatipler. Üç yerde var: Biri Dersim’de, biri Çorum’da, biri de Gazi’de.
Çorum’daki Osman Eğri diye bir arkadaş, çok bilinen akademik yayınları da var.
Bu arkadaş 1985’te Ankara’da imam-hatibi bitirmiş, 1990’da da ilahiyat
fakültesi mezunu yani en çok yayını olan Hitit Üniversitesindeki Alevilik
Araştırma Merkezinin başındaki arkadaşın sicili böyle. Buradan Alevilik lehine
ne çıkacağını sanırım tahmin edersiniz. Gazi’deki arkadaş ise Hüseyin Gümüş
diye bir yardımcı doçent. Onun kariyerine baktım, adam gıda sağlıkçısı yani
seçilen kişilerin etnik kimliklerine, kökenlerine, o kürsüye uygun olup
olmadıklarına değil sicillerine bakarak oradan nasıl bir bilimsel üretim
yapılacağını düşünebiliriz. Buradan hiçbir şey çıkmayacağını sadece bu
isimlerin sicillerinden de anlamak mümkün. Hacı Bektaşi’nin yoluna çok saygı
duyuyoruz ama Hacı Bektaşi’nin yoluna gerçekten AKP her gün nasıl ihanet
ediyor. Reyhanlı’da öldürülen 52 insanı bile “Sünni yurttaşlarımız öldürüldü.”
diye toplumu nasıl bölüyor biliyoruz. Bu bakımdan atılan adımın sahte ve yapay
olduğunu düşünüyorum.
Çok teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Aygün.
Nevşehir Milletvekili Sayın
Ebu Bekir Gizligider.
Ne ilginç bir soyadı.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
EBU BEKİR GİZLİGİDER
(Nevşehir) – Teşekkür ederim.
Hayırlı olsun Sayın Başkanım,
Allah kabul etsin.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; “Nevşehir Üniversitesi” adının “Nevşehir Hacı Bektaş Veli
Üniversitesi” olarak değiştirilmesi üzerine vermiş olduğumuz 492 sıra sayılı
Teklif’e dair şahsım adına söz almış bulunuyor, bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
“İlim, hakikate giden yolları
aydınlatan ışıktır. İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır. Okunacak en
büyük kitap insandır. Dostluk ve muhabbet kaynamakta ocağımızda bizim. Aslanla
ceylan dosttur kucağımızda bizim.”
Sayın milletvekilleri,
yukarıda bir kısmını andığım, her biri için bir kitap yazmak gereken bu
cümleler, asıl adının “Muhammed” olduğu rivayet edilen ve hepimizin bildiği
ismiyle Hacı Bektaşi Veli’ye aittir. Hünkâr Hacı Bektaş, 13’üncü yüzyılda
Nevşehir topraklarında yaşamış ve yerleştiği Sulucakarahöyük’te vefat etmiş. Bu
köy onun ardından, ismiyle yani “Hacı Bektaş” olarak bilinegelmiş. Elbette bu kısa
zamanda kendisi hakkında doyurucu bilgi vermek imkânsız. Ancak herhâlde onu
özetleyecek en iyi tabir şu olur: Çağdaşı Mevlânâ, Hacı Bayram Veli, Yunus
Emre, Şeyh Edebali neyse bizler için, Hünkâr Hacı Bektaş da odur. Anadolu’nun
ortasından yayılan bu ışıktan sadece Anadolu değil, bugün Balkanlar da, Orta
Doğu da, hatta İslam dünyasının birçok noktası da aydınlanmış, bu pınardan kana
kana içmiştir.
İşte, sekiz yüz yıl önce
ilime bu kadar değer veren hemşehrimizin ismini, kabrinin bulunduğu kendi
topraklarındaki tek üniversiteye verme teklifinin biz torunlarına nasip olması
büyük bir gurur olmuştur.
2007 yılında, AK PARTİ
iktidarının gerçeğe dönüştürdüğü hayallerden biri olan Nevşehir Üniversitesinin
yaklaşık yüzde 90’ını bugünkü hayırsever torunları inşa etmişken inşallah
birazdan Genel Kurulun takdiriyle, belki de ruhaniyetiyle bizi takip eden
hünkârın isminin üniversitemizin ismine eklenmesi çok anlamlı olacaktır.
Bu vesileyle gerek komisyonda
gerekse basında ve biraz önce de Genel Kurulda muhalefet milletvekillerince
dillendirilen bir hususu da açıklamak isterim.
Üniversitemiz bünyesinde
açılması planlanan bir Hacı Bektaşi Veli araştırma ve uygulama enstitüsüne
ilişkin çalışma, tarafımızdan ve Sayın Bakan tarafından yakinen takip edilmekte
olup bu husus komisyon çalışmasında da yine aydınlatılmıştır.
Elbette, özellikle CHP’li
milletvekillerimizin birkaç eleştirisi vardı. Bölgenin evladı olarak birkaç
hususu samimiyetle paylaşmak ve burada, Hacı Bektaşi Veli’nin ruhunu
incitmeden, incinsek de incitmeden paylaşmak istiyorum.
O Alevi köylerinin hepsini
dolaştık arkadaşlar, gerek seçimde gerekse seçimden sonra zaman zaman farklı
kültürel ve siyasi faaliyetlerimizle. Tamamının Alevi olduğu köylerde yani
yüzde 100 Alevi nüfusunun olduğu köylerdeki cami yapımı doğrudur ancak bu,
bizim iktidarımız döneminde olmamıştır, en azından benim şehrim için
söyleyebilirim.
VELİ AĞBABA (Malatya) –
Manisa’da var, Manisa’da.
EBU BEKİR GİZLİGİDER
(Devamla) – Çoğunluğunun 1980 ihtilalinin ardından yapıldığı, tabelalarında mevcuttur.
VELİ AĞBABA (Malatya) –
Manisa’da geçen hafta yapıldı.
EBU BEKİR GİZLİGİDER
(Devamla) – Yine, cemevi sayısı hususunda istatistiklerin bizim iktidarımıza
kadar kaç olduğu, bizden sonra kaç olduğu ise basit bir matematik hesabıyla
anlaşılacaktır.
VELİ AĞBABA (Malatya) –
Elinize sağlık!
EBU BEKİR GİZLİGİDER
(Devamla) – Üstadım, “Hacı Bektaşi Veli” diyoruz; siz, buradan sadece “Veli”yi
alıp üzerinize alınmayın. (AK PARTİ sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar)
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; asıl ismiyle Muhammed’in yolunda yani Hacı Bektaşi Veli’nin
yolunda olduğumuzu bu vesileyle bir kez daha tekrarlamak isterim.
Yine, “Hacı Bektaşi Veli’nin
yolu” dendi. Yine, bir hususu paylaşmak isterim, işte o Hacı Beştaş’ın yolunu
biz yaptık, AK PARTİ iktidarı yaptı…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Kaç
yılında?
EBU BEKİR GİZLİGİDER
(Devamla) – …CHP’li belediye değil. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Bilezikleri bozdurup da mı parayı verdin?
EBU BEKİR GİZLİGİDER
(Devamla) – Yukarıda izaha çalıştığım gerekçelerle teklifimize sadece AK PARTİ
Grubundan değil bütün gruplardan destek talep ediyoruz.
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Evdeki bilezikleri bozdurup da mı verdin parayı? Devletin parasıyla yaptın.
EBU BEKİR GİZLİGİDER
(Devamla) – Sayın Başbakanımız tarafından açıklanan demokratikleşme paketini…
MUHARREM İNCE (Yalova) –
Evdeki bilezikleri mi bozdurdun? Bilezikleri mi bozdurdun?
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
EBU BEKİR GİZLİGİDER
(Devamla) – …aslında sekiz yüz yıl önce özetlemiş Hünkâr’ın sözüyle konuşmama
son veriyorum: “Bir olalım, iri olalım, diri olalım.”
Saygılar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz.
Soru-cevap işlemine
geçiyorum.
Sayın Özcan…
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Sayın Başkan…
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Bir saniye…
Hocam, başladım.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Buradan sadece bir şey söylemek istiyorum.
BAŞKAN – Başladım Hocam, süre
işliyor.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Ama çok önemli.
Şimdi, bakın, enstitünün
kuruluşuyla ilgili başvuru 2009 yılındadır biliyorsunuz; 2013 yılındayız, onu
da eklemeniz gerekiyor.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Özü
yalan, özü yalan.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özcan.
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakana burada sormak
istiyorum, Sayın Bakan gerçi dinlemiyor ama Sayın Bakanım, 12 Kasım 1999’da
Bolu’da bir deprem meydana geldi, bilmiyorum hatırlıyor musunuz, bu deprem
neticesinde Sayın Bakanım, çok sayıda bina hasar gördü, özellikle kamu
binaları. Özellikle okullarla ilgili ciddi de bir araştırma yapıldı Çevre ve
Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından ve ortaya çıktı ki daha kısa bir süre önce,
okullar açılmadan önce, Bolu’daki çok sayıda okul hasarlı, altını çizerek
söylüyorum, hasarlı olduğu ortaya çıktı. Bu konudaki raporlar valilik makamında
bulunmaktadır ve bu raporlar olmasına rağmen hasar derecesinin ne olduğu
kamuoyundan gizlenerek bu okullarda eğitim öğretim faaliyetine devam ediliyor
Bolu merkezde. Bu konuda bilginiz var mıydı bilmiyorum, en azından şimdi
bilginiz oldu. Bundan sonra ne yapacaksınız, bunun cevabını bekliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Küçük…
SEDEF KÜÇÜK (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, Suriyeli
mültecilerin barındığı kamplarda okullar işlemekte midir? Dil sorunu nedeniyle
Türk okullarına gidemeyecek Suriyeli çocuklar için neler yapılmaktadır?
Kamp dışında yaşayan Suriyeli
mültecilere maddi yardım veya ayni yardım yapılmakta mıdır? Kamp dışında
yaşayan Suriyeli mülteciler sağlık koşulları konusunda takip ediliyor mu,
yardım yapılıyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Ağbaba…
VELİ AĞBABA (Malatya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bir soru sormak
istiyorum ben; milletvekili olduğum gündem bu yana yaşadığımız bir sorun
Malatya’da. “Taşımalı sistem” dediğimiz bir sistem var. Bu taşımalı sistemle
köylerden öğrenciler okullara taşınıyor. Maalesef bizim kentimiz Malatya’da
-geçtiğimiz gün Sayın Cevdet Yılmaz’a da sordum- hâlâ okullara öğrenciler
gidebilmiş değil, taşıma sisteminden doğan aksaklık nedeniyle hâlâ okullar
açılabilmiş değil; Malatya’nın yoksul, fakir öğrencileri ve zeki öğrencileri
hâlâ okula başlayabilmiş değil. Bu konu da maalesef her yıl yaşanıyor, her yıl
da söylüyoruz, hâlâ bir çözüm bulunabilmiş değil.
Anlamıyorum, okulun üç ay
önceden 16 Eylülde açılacağı belli. Herkes biliyor, Bakan biliyor, Millî Eğitim
biliyor ama bu konuda çözüm yok. Bu konuda ihaleyi yapamıyor Millî Eğitim.
Nasıl bir Bakanlık? Malatyalı öğrenciler niye hâlâ eğitime başlayabilmiş değil.
İsyan ediyorum. Başka söyleyecek bir şey yok Sayın Bakan.
BAŞKAN – Sayın Özel…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, Manisa Fen
Lisesiyle ilgili soruya verdiğiniz cevaptan meselenin ciddiyetinin farkına
varmadığınız anlaşılıyor maalesef. Manisa Fen Lisesi hepimizin göz bebeği ve
istiyoruz ki Manisa’nın çalışkan, kapasiteli, gelecekte büyük başarılar elde
edecek çocukları şehrimizde kalsın. Şimdiye kadar ya İzmir’e gittiler ya da
hatta bir ilçemiz olan Turgutlu’nun Halil Kale Fen Lisesine.
Bu sene yüksek puanlı
öğrencilere “Manisa Fen Lisesine kayıt yaptırın.” kampanyası yapıldı. Buna uyan
aileler şu an çok ciddi bir mağduriyette çünkü son on beş günde fen lisesinin
içindeki sosyal bilimler lisesine yapılan okul imam-hatip lisesine verildi. Fen
lisesi sıkış tepiş; laboratuvarları ve ilave dersliklerinin hepsi sosyal
bilimlere derslik yapıldı, fen lisesi fen lisesi olmaktan çıktı. Bu konuda
lütfen tatminkâr bir cevap veriniz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Kaplan…
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, Kocaeli ili
Darıca ilçesinde Garanti Bankası Mensupları Yardım ve Kültür Derneği tarafından
yapılan bir okul var, Deniz Yıldızları Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi. Bu
okulun mülkiyeti hazineye ait olan, hemen içinde yarı olimpik yüzme havuzu,
kapalı spor salonu ve fitness spor salonunun olduğu bir tesis var. Bu tesisin
her türlü bakım, onarım, işletme giderleri, su, elektrik, ısınma ve personel
gideri İl Müdürlüğü tarafından karşılandığı hâlde, işletmeyi kimin yaptığını
size soruyorum. Ben biliyorum, sizin de araştırmanızı istiyorum. Kimin akrabası
olduğunu lütfen araştırmanızı istiyorum. Devletin giderlerini karşıladığı,
başkalarına haksız kazanç sağlayanın okul müdürü mü, İl Millî Eğitim Müdürü mü,
yoksa Bakanlık tarafından bilindiği hâlde pas mı geçiliyor? Bilgilerinize
sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Bakan,
buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – Sondan başlayarak cevaplandırayım.
Deniz Yıldızları Teknik ve
Endüstri Meslek Lisesinde anladığım kadarıyla bir suistimalin söz konusu
olduğunu söylüyorsunuz ve siz biliyorsunuz, ben bilmiyorum. Araştıracağım,
gerekli soruşturmayı yaptıracağım, size de bilgi vereceğim.
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli)
– Soru önergesiyle de size takdim edeceğim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – Şu anda ilk defa duyuyorum böyle bir şeyi. Varsa araştırırız,
buluruz, gerekeni de yaparız.
Manisa Fen Lisesi, Sosyal
Bilimler Lisesiyle ilgili ben cevap vermedim, “Araştırayım.” dedim. Şimdi,
arada ilgili arkadaşlardan aldığım bilgi şuydu: “Bir tek yemek konusunda bu
sıkışıklıktan kaynaklanan sorun var. Onun dışında Fen Lisesiyle Sosyal Bilimler
Lisesinin aynı binada olmasında bir sorun yok.” dediler. Şimdi, bu cevap tipik
bir bürokrat cevabı da olabilir, doğru da olabilir.
SAKİNE ÖZ (Manisa) – Doğru
değil.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – Sizin iddianız, burada ciddi bir yoğunluk olduğu, dolayısıyla
öğrencilerin mağdur edildiği.
SAKİNE ÖZ (Manisa) – Okul
aile birliğinin ve öğrenci velilerinin…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – “Okul aile birliği de benzer iddiaları ileri sürüyor.” diyor
oradan bir arkadaşımız. Tamam, araştıralım, böyle bir mağduriyet söz konusuysa
nasıl çözebiliriz, ona da bakalım.
Malatya taşımalı sistem,
“Fakir, yoksul öğrenciler mağdur ediliyor.” meselesi… Şimdi, biraz önce başka
bir soruya verdiğim cevapta da söyledim, problem büyük ölçüde kayıt sürecinin
takviminden kaynaklanıyor.
Şöyle oluyor: Ortaöğretim
kurumlarına kayıtlar okulların açılışına kadar devam ediyor.
VELİ AĞBABA (Malatya) –
İlgisi yok.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – Hangi öğrencinin nereden nereye taşınacağı ancak okullar
açıldıktan sonra belirleniyor.
VELİ AĞBABA (Malatya) – O
sorun da var, bu sorun onunla ilgili değil. Sayın Bakan, onunla ilgisi yok,
lütfen bana inanın.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – Kamu İhale Kurumuyla ilgili ihale mevzuatı gereği, bu tarihten
sonra taşıma ihalelerinin sonuçlanması iki ayı bulabiliyor.
VELİ AĞBABA (Malatya) –
Efendim, bununla ilgisi yok, bununla kesinlikle ilgisi yok. Lütfen, araştırın,
bu kayıt yaptırmayla asla ilgisi yok. Sadece araçların yaşından dolayı; yirmi
yaşında ihaleye sokmuyorlar veya yol çok bozuk, ihaleye girmiyorlar.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – O tür kısıtlamalar var, o tür araçların ihaleye sokulmadığı
doğru.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Ama
her yıl yaşanıyor Sayın Bakan, her yıl Malatya’da bu sorun yaşanıyor, lütfen
buna bir el atın.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – Şimdi, kayıt tarihini biraz daha geriye çekerek ihaleyi de…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Bir
daha, tekrar söyleyeyim: Kayıtla ilgisi yok.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – Anladım.
Ayrıca, diyorsunuz ki:
“Getirilen araba standartları nedeniyle…
VELİ AĞBABA (Malatya) –
Araştırın, arabanın yaşıyla ilgili, yolun bozukluğundan dolayı.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – …taşıma araçları standartları nedeniyle bunlar gecikebiliyor veya
ihaleye alınmayabiliyor.” Doğru. Standartları da elden geçiriyoruz.
VELİ AĞBABA (Malatya) –
Efendim, ihale şartnamesinde “Araç on yaşında olacak.” deniyor, ilçede on
yaşında araç bulunamıyor, yirmi yaşında araç var.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – Evet, bulamıyorlar daha iyisini, doğru.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Ve
yol bozuk.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – Doğru, o da var. Yani, bir tek değişkene bağlı değil.
VELİ AĞBABA (Malatya) –
Sizden rica ediyorum, Sayın Bakan, sizden rica ediyorum.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – Bu daha önce sorulan Akkapı Şehit Kemal Yüzgeç İlköğretim Okulu
bahçesine yapılan okulla ilgili bir soru vardı. Okul müdürünün ve İlçe Millî
Eğitim Müdürünün verdiği bilgiye göre buraya 32 derslikli bir ilkokul binası
yapılıyor, ilkokul. Çünkü, çok talep var, ilkokul öğrencisi çok sayıda, mevcut
okul binası yetmiyor. Yeni yapılan, o sorduğunuz bina, ilkokul binası olarak…
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
İmam-hatip değil?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – Değil, değil.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Tamam,
teşekkür ederim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – Bana gelen bilgi, değil.
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Efendim, kayıtlara geçti.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – Tabii.
Ben de zaten arkadaşlarımızı
uyardım. “Şimdi, ben, burada ‘ilkokul’ diye açıklarım, yarın da oradan
‘İmam-hatip yapılacak.’ derseniz sıkıntı olur” diye, tekrar sordum “İlkokul.”
dendi.
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Muhtemelen siz o konumda olmayacağınız için sorun olmaz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) - Ama şunu da söyleyeyim: Pek çok yerde… Ayrıca orada bir
imam-hatip okulumuz da varmış zaten, yakınlarda bir imam-hatip okulu da varmış
yani “Bugün ilkokul diye başlayıp, yarın imam-hatip okuluna dönüştürülme
ihtimali var mı?” diye de sordum.
Dediler ki: “Yok çünkü yanında bir imam-hatip okulu var zaten.”
99 depremiyle ilgili ve
Bolu’daki okullarla ilgili… Bolu’da hasarlı bina yok. Deprem yönetmeliği
değiştiği için güçlendirilmesi gereken binalar var, onlar da bir program
dâhilinde güçlendiriliyor.
99 depreminden, evet, haberim
var. Şöyle haberim var: O depremin olduğu gün, benim orada akrabalarım var, ben
oradaydım ama partinizin veya bir önceki öncülünün de hükûmette olduğu dönemde
hükûmet orada yoktu, on beş gün hükûmet yoktu. Benim haberim vardı şahsen
vatandaş olarak. “99 depreminden haberiniz var mı?” diye soruyorsunuz. Evet,
ertesi gün benim haberim vardı, o soruyu soran arkadaşın hükûmetinin on beş gün
haberi olmadı Bolu’da deprem olduğundan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Yapmayın Bakan bey ya! Üç günün sonunda herkese çadır verildi.
Sayın Bakan, siz herhâlde
başka yerdeydiniz o gün.
BAŞKAN – Süreniz doldu.
Teşekkür ederim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – Suriyeli çocuklar…
BAŞKAN – O zaman, hızlıca ona
da cevap verin çünkü süre doldu, devam
edelim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – Suriyeli çocuklar kamplarda, evet, onlarla ilgili eğitim
tedbirleri alınıyor. Kamp dışında, bazı yerel yönetimlerin aldığı tedbirler
var, onların eğitimlerinin aksamaması için, kendi müfredatları doğrultusunda
eğitim yapmalarını sağlayacak tedbirler
de alınıyor. Diploma sorunları var yalnız, bu eğitimin sonucunda nasıl bir
diploma verilecek, sertifika verilecek, onunla ilgili çalışmalar devam ediyor.
AFAD, sağlıktan eğitime kadar bunların, bu sığınmacıların her konusuyla ve
özellikle çocukların sorunlarıyla ilgileniyor. Kamp dışında da dediğim gibi,
ilgileri sürüyor.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- 10/12/2003 tarihli
ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununun eki (II) sayılı cetvelin
"Yükseköğretim Kurulu, Üniversiteler ve Yüksek Teknoloji Enstitüleri"
bölümünün 75 inci sırası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"75) Nevşehir Hacı
Bektaş Veli Üniversitesi"
BAŞKAN – Madde üzerinde
gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Tunceli Milletvekili
Sayın Hüseyin Aygün’e aittir.
Buyurun Sayın Aygün. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN AYGÜN
(Tunceli) – Sağ olun Sayın Başkanım.
Kürsüde çok zikredildi diye
açıklama yapmak mecburi galiba. “Dersim” adıyla ilgili özellikle MHP ve BDP
hatipleri bazı açıklamalar yaptılar. Oranın milletvekili olarak “Dersim” adının
orijinine dair Meclisi bilgilendirmek isterim.
Şimdi, Dersim’in ilk olarak
resmî yazışmalarda geçmesi 1517 yılına dayanır. 1517’de Babıali’de Dersim
mutasarrıflığına, Dersim bölgesindeki Osmanlı komutanlığına yazılan bir şifrede
Dersim’in Kızılkilise bölgesindeki “Desimli” denen aşiretin üzerine gidilmesi
ve hareket yürütülmesi talimatı verilir. O bölgede o zaman “Kızılkilise” denen
bölgede bir aşiretler konfederasyonu olan Desimli aşireti yaşamaktadır ve bazı
tarihçiler Dersim adının o aşiretten “Desimli” adı verilen o aşiretten
geldiğini ileri sürerler.
“Desim” sözcüğü Dersim’in
orijinalidir ve bana göre de Farsça ve Zazaca orijinlidir. “Des” Zazacada
“duvar” demektir, “desim” ise “duvarlı” gibi bir manaya geliyor, yerel bilgiler
bize bunu kanıtlıyor.
Şimdi, “duvarlı” adı çok
manidar, zira Dersim bölgesine gidenler bilir, oranın çeşitli ağıtlarında da
dile geldiği gibi Dersim’in dört dağ içinde olması, fanus gibi bir bölgede
yaşayan nüfusu barındırması ifade ediliyor. Bu bakımdan, ben bu “duvarlı”
adının Dersim’in tarihsel arka planına da uyduğu kanaatindeyim çünkü Munzur
silsilesi yukarıdan kaplıyor ve içerideki halk işte, yüz yıllar boyunca
Yavuz’un o büyük katliamlarına da o
büyük duvarlar sayesinde direnerek kendilerini bugüne kadar getirdiler.
Şimdi, BDP adına konuşan
hatip arkadaş şöyle bir şey söyledi: “Ben Bingöllüyüm, Zaza’yım, “Dersim” de
Zazacadır, Zaza Kürdü’yüz.” Bu bana şeyi hatırlattı: Bir zamanlar, Türk
milliyetçilerinin yazdığı eserlerde “Türk Kürtleri” diye bir kavram vardı.
Kürtlerin varlığını inkâr etmek için Kürtlerin aslında Türk olduğunu ima eden
işte, “Dağda karların üzerinde yürürlerdi, ayaklarından ‘kart, kurt’ sesleri
çıkardı.” gibi bilimsel olmayan tezlerden bir tanesi olarak “Türk Kürtleri”
ileri sürülürdü. Sevgili BDP’li hatibin “Zaza Kürtleri” lafı doğrusu onu aklıma
getirdi ve çok güldüm çünkü Zazalar kendisini Zaza olarak görüyor, ortaya
koyuyor; Bingöl’de, Dersim’de, Hınıs’ta kendisine “Zaza’yım.” diyenler var. Yani onları illa başka bir
etnisiteye bağlama çabasını da anlaşılır bulmuyorum ama ben de Farsça ve Zazaca
olduğuna inanıyorum. Bizim orada kelimenin orijinine dair anlatılan şeyler de
duvarlarla, oradaki 4 dağ silsilesiyle ilgili olsa gerek.
Şimdi, bunun dışında
arkadaşlar, yani “Dersim” adının geri verilmesi, Dersimlilerden özür dilenmesi
konusunda da Meclisin hiçbir şey yapmadığını üzülerek söylemek gerekiyor.
Mecliste bir komisyon kuruldu, Dersim’den gelen 10 bini aşan sayıdaki
dilekçelere çözüm bulmak adına, Dilekçe Komisyonunun içinde alt bir komisyondu.
Bu komisyon, neredeyse bir yıldır çalışmalarını tatil etmiş durumda. Yani
Dersim’e dair o kadar tartışılıyor, herkes birbirini suçluyor, Dersim
katliamından bahsediliyor ama bütün partilerin yer aldığı o komisyon çoktan,
geçtiğimiz yaz Tunceli bölgesine gidip dilekçe sahipleriyle görüşmeyi
programına aldığı hâlde hiçbir şey yapmadı çünkü Gezi patladı, Dersimlilerden
işte, AKP’ye oy gitmiyor, oradaki refleksler Hükûmete bir türlü uymuyor,
vesaire. Dersim’le ilgili bahsi böyle kapatayım.
İki tane Alevilik araştırma
merkezine dair, oraların başkanlarının kimliklerine ve geçmişlerine dair
bilgiler verdim ve o merkezlerin neden Alevileri asimile etmek için çalışan ve
Alevi toplumunun nezdinde inandırıcılığı olmayan kurumlar olduğunu ortaya
koymaya çalıştım.
Bir tane de Tunceli’de var.
Adı Alevilik Araştırma Merkezi. Ben kurulduğunda orada avukattım ve başında bir
avukat vardı, aynı zamanda öğretim görevlisiydi, çok yaşlı bir insan, Hüseyin
Bey diye çok muhterem bir beyefendiydi.
Bu Hüseyin Bey beni arıyordu,
diyordu ki: “Şu gün panel yapacağız Alevilikle ilgili, bize araba bul.” Ben de
orada sıradan bir adamım, araba buluyordum. “Mazgirt’e gideceğiz, bir ziyaretle
ilgili araştırma yapacağız, bize benzin al.“ Bir gün dedim ki: “Ya Hocam, siz
koskoca Alevilik Araştırma Merkezisiniz, yani mazot aldırıyorsunuz, panel için
yardım istiyorsunuz, seve seve yapalım ama siz kocaman bir üniversitesiniz ve
herkes sizi izliyor.” Bana şöyle dedi: “Ne bir ödeneğimiz var ne bir büromuz
var ne benim bir sekreterim var.”
Hüseyin Bey orada Alevilik
Araştırma Merkezi adına rektör tarafından atanan tek kamu görevlisiymiş ve bu
duruma dayanamadı, 2 tane panelden sonra istifa etti. Sonra da oranın rektörü
Durmuş Boztuğ, Maliyede memur olan başka birini, Sarı Saltuk Ocağı’nın çok
önemli bir dedesini -memur da olduğu için- Alevilik Araştırma Merkezinin başına
geçmeye ikna etti.
O arkadaş da geldi, birkaç ay
kaldı, birkaç başarısız panel yaptı, en son bu Bekir Bozdağ Hacı Bektaş’ta
yuhalanınca, orada talihsiz bir yumruk atma girişimi olunca da -çok yanlış bir
olaydı ve hepimiz kınadık- bu Ali Ekber Dede, Dersim’deki 12 tane cemevinin
dedesini topladı, TRT’de canlı yayına çıktı; şöyle dedi: “Tam da Hükûmetimiz
Alevi açılımı yapıyordu, her şey çözülüyordu, provokatörler Hacı Bektaş’ı
birbirine kattı.”
Sonra toplum öyle bir tepki
gösterdi ki -az evvel ben Ali Ekber Dede’yle ilgili bilgi istedim
danışmanımdan- çocuk meğerse istifa etmiş. Yani rektörden gelen baskılara
Alevilik Araştırma Merkezi hiçbir şey yapamadığı için, toplum nezdinde hem
dedelik postunu gittikçe saygınlıktan uzaklaştırdığından ötürü hem de Dersim
halkının tepkilerine dayanamayarak istifa etmiş. İnanılmaz bir şey. Dersim’deki
Alevilik Araştırma Merkezinin serencamı bu arkadaşlar.
Dolayısıyla, siz Hacı Bektaş
Üniversitesi deseniz bile, aslan ile ceylanın kardeşliğinden bahsetseniz bile,
orada Aleviliğin özüne uygun, Aleviliği tanımaya, anlamaya, Alevilerin ne
istediğini ortaya koymaya dönük bilimsel çalışmalar yapılmazsa, bu araştırma
merkezlerinin, üniversitelerin hiçbir anlamı kalmıyor. Bu 3 tane araştırma
merkezini bu yüzden anlattım. Mesela, Osman Eğri, Alevilerin tepkiyle
karşıladığı bir isim çünkü bütün entelektüel faaliyetleri, Alevilerin öncelikle
Türklüğünü –çok garip, milliyetçi bir çaba da var- daha sonra da Sünniliğini
kanıtlamaya dönük. Aslında camiye de gelebilecekleri, camiye giden Alevi
köyleri olduğunu ispat etmeye dönük tırnak içinde “bilimsel bir faaliyet”
yürütüyor.
Bu nedenlerle diyorum ki
yani, Hacı Bektaş Üniversitesi olsun… Gerçi Hacı Bektaş’ın postnişini Sayın
Ulusoy kabul etmiyor, “Bize bir tabela çıktı.” diyor. Ben onun ne dediğine
bakarım öncelikle, bu Meclisin bile ne dediği önemli değil aslında. Mesela, o,
bunu çok yetersiz buluyor. Şöyle diyor: “Siz 3’üncü köprüye Yavuz Sultan
Selim’in adının verilmesi karşısında oluşan tahribatı gidermek için Hacı Bektaş’ın
adını buraya veriyorsunuz.” Yani, attığınız bu adımı inandırıcı bulmuyor.
“Gezi’de 6 kişi öldü, 6’sı da Alevi ölenlerin. Siz hiç birini telefonla arama
zahmetinde bulunmadınız, bu yüzden Aleviler size inanmıyor.” diyor. Üç sayfalık
açıklaması var, konuşmaya gelmeden evvel okudum.
MİHRİMAH BELMA SATIR
(İstanbul) – Bakan evine kadar gitti ya.
HÜSEYİN AYGÜN (Devamla) – Ya,
Alevileri anlamak istiyorsak, Hacı Bektaş’ın yoluna uygun bir politika izlemek
istiyorsak, dahası Mecliste gerçekten bir kardeşlik ortamı kurulsun istiyorsak
biraz Gezi’deki acılara kulağımızı versek iyi olur. Ben gözü çıkan 12 tane
arkadaşı ziyaret ettim, İstanbul, Ankara ve İzmir’de yaşıyorlar; 9’u Alevi, 3
tanesi Alevi değil. Mesela, bir tane bakan, bir tane milletvekili aramış mıdır?
Sayın Cumhurbaşkanı Gül geldi bu kürsüde aylar sonra, Gezi artık bastırıldıktan
sonra, Türkiye’de darbe olmayacağına dair kesin bir kanaat oluştuktan sonra,
ABD’nin henüz AKP’nin üstünü çizmediği anlaşıldıktan sonra şöyle dedi: “ O
acılara da tabii, kayıtsız değiliz, acıları paylaşırız.” Aylar sonra. Oysa
benim eleştirdiğim bir şey, mensubu bulunduğum Cumhuriyet Halk Partisi Gezi’nin
en sert direnişinin olduğu gün gece yarısı bir MYK topladı, biz de Taksim’de
heyecanla bekliyoruz MYK’mız ne karar aldı diye çünkü polisler durmadan bomba
atıyorlardı.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) –
Gezi’dekilerin bir darbe yapacağını mı söylüyorsun sen? Milletin kürsüsünden
darbeye çığırtkanlık yapıyorsun.
METİN KÜLÜNK (İstanbul) –
İtiraf ediyor.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Bak,
bir de itiraf ediyor.
BAŞKAN – Sayın Şahin lütfen…
Sayın Külünk lütfen…
HÜSEYİN AYGÜN (Devamla) –
Gece MYK şöyle bir karar aldı, dedi ki: “Abdullah Gül bu krize el koymalı, bu
krizi çözmek için devreye girmeli.” Biz Gezi’de duranlar…
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) –
Milletin gözü önünde bir yerden darbeye çığırtkanlık yapıyorsun.
BAŞKAN – Dikkatle izliyorum
ben, lütfen…
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Biz
de izliyoruz Başkanım, ne dediğini gayet iyi anlıyoruz, çok iyi dinliyoruz.
BAŞKAN - Tamam da yani
oturduğunuz yerden yapmayın, güzel güzel gidiyor işlem.
HÜSEYİN AYGÜN (Devamla) –
Biz, Gezi’de sizin paralı askerlerinizin ve halkın hesap soracağı faşist polis
örgütünün bombardımanı altında biz şöyle yaptık, dedik ki…
METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Siz
de darbe çığırtkanlığı yaptınız. Darbe yapabilmek için canınız çıktı.
HÜSEYİN AYGÜN (Devamla) –
“Cumhurbaşkanı Gül’ü niye göreve çağırıyorsun? Cumhurbaşkanı Gül’ün bu
direnişin ruhuna uygun bir tavır almayacağı ortada.” Biz partimizi eleştirdik
ve o Gül “Hadi evinize dönün.” dedi, CHP’yle görüşmeye gerek duymadı, liderler
zirvesini bile kabul etmedi. Aylar sonra Meclis açıldığında geldi, burada,
acıları paylaştığını söyledi.
Şimdi, bu ortamda, sahne
böyleyken, katil Yavuz’un adını 3’üncü köprüye vermişken, her gün Alevi
öldürürken, her gün cemevlerinden insanları terörist diye hapishaneye
gönderirken Hacı Bektaş Üniversitesi adını vermenizin ne anlamı var? Ya, ben
Sünni arkadaşları dinledim, konuştular, hepsi çok tepkiliydi.
METİN KÜLÜNK (İstanbul) –
Yavuz da bu toprakların değeri, Hacı Bektaş Veli de size rağmen bu toprakların
değeri. Yavuz Sultan Selim de bu toprakların değeri, Hacı Bektaş Veli de bu
toprakların değeri.
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
İkisini aynı kefeye koyma. Hiç ağzına yakışmıyor.
HÜSEYİN AYGÜN (Devamla) –
Onlar da bizimle aynı tepkilerini gösteriyorlar. Dolayısıyla, Hacı Bektaş’a
dönük samimi bir özeleştiri yapmadan, Osmanlıda yapılan cinayetleri, Osmanlıda
yapılan katliamları kınamadan, Yavuz’un katliamdan ibaret olan mirasını
reddetmeden Alevi açılımı yapamazsınız.
METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Her
ikisi de bu toprakların değeri, sizin anlayamayacağınız kadar. Siz ne Yavuz’u
anlayabilirsiniz ne de Hacı Bektaşi Veli’yi anlayabilirsiniz.
HÜSEYİN AYGÜN (Devamla) –
Osmanlı Devleti’nde 20 tane cumhuriyet ortaya çıktı. Bu sözüm de Yusuf Hocama
olsun. Bu 20 devlet kendi tarihlerini araştırırken, neden uluslaşamadıklarını
ve modern devletlere dönemediklerini araştırırken hep Osmanlı despotizminden
bahsediyorlar, 20 ülke. Bir tek Türkler bu gelenekle müthiş övünüyorlar. Burada
bir tuhaflık var. O 20 ülkenin tarihini bence biraz okumak lazım.
Çok teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Çok
şükür övünüyoruz. Osmanlı tarihinin ihtişamıyla, onuruyla ve şerefiyle
övünüyoruz ve iftihar ediyoruz, size rağmen, size rağmen.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Sayın Başkan, sayın hatip konuşması sırasında benim “Zaza Kürtleri” demek
suretiyle kendisini tekleştirmeye çalıştığımı ifade etti, sataştı. O nedenle
bir cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN – Ya, işte, Allah
böyle büyük, çarpar adamı. Şikâyet ettiniz, ettiniz, ettiniz.
CHP ile Adalet ve Kalkınma
Partisi milletvekilleri arasındaki kavgaya çok bozulmuşlardı.
Buyurun.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Biz
hakarete ve küfre bozulmuştuk Sayın Başkan.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
19.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Tunceli Milletvekili Hüseyin
Aygün’ün 492 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesi üzerinde CHP Grubu
adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Teşekkür ediyorum.
Tabii, iki dakikada dillerin
ya da halkların tarihini buraya
sığdıracak değiliz ama belirtmiş olduğunuz hususun son derece haksız bir
suçlama olduğunu ifade etmek istiyorum.
Şimdi, “Kürtçe eşittir
Kurmanci.” diye bir algı içerisindeyseniz o yanlış bir algıdır. Sayın hatip
arkadaşımız Kürtçeyi incelerse bütün bilimsel metinlerde Kürtçenin Kurmanci,
Zazaki, Sorani, Gorani ve Lori lehçelerden oluşan bir dil olduğunu, Kürtlerin
de bu dili kullanan halklardan oluştuğunu görecektir. Biz kendisini nasıl
hissediyorsa ona farklı bir kimlik biçme arayışında değiliz yani bir Zaza
kendisini Kürt olarak hissetmeyebilir, Kürt olarak hissedebilir. İnsanlara
kendisini hissetmediği bir kimliği dayatma noktasında asla olmadık, bundan
sonra da olmayız ama Zaza dilinin özgürce, kamusal alan başta olmak üzere, ana
dilde eğitim başta olmak üzere kullanılmasıyla ilgili, özgürlüğüyle ilgili
bütün mücadelenin de bir parçasıyız. Benim bahsetmiş olduğum bu çerçeveden
değerlendirmeniz doğru olur.
Tabii, şunu ifade edeyim:
Tarihsel gerçeklikler araştırılırsa ilk kez “Zaza” kelimesini kullananın Evliya
Çelebi olduğu, Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde de “Ekrad-ı Zaza” deyimi
kullanılarak Zaza Kürtlerinden bahsedildiği, o günden bugüne kadar da Ziya
Gökalp gibi “Türkçülüğün Esasları”nı yazanların da Zaza Kürtlerinden
bahsettiğini açık ve net bir şekilde görürüz ama dediğim gibi, iki dakikaya
sığacak konular değil. Yine de biz kimseyi zorla Kürtleştirme, tek bir kimlik
altına alma arayışı içerisinde değiliz. Sayın vekilim de bu Zazacılık
ideolojisi üzerinden bir şeyler yapma yerine, Zaza dilinin özgürleşmesi için
çaba içerisinde olursa daha anlamlı bir iş yapmış olur.
Teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Halaçoğlu,
hayrola?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Vallahi, şimdi, Yavuz’a “katil” dedi, bir. İkincisi de milliyetçiler tarafından
Türk Kürtlerinden bahsediliyor. Onları düzeltmem lazım.
BAŞKAN – Buyurun.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Kayıtlara
girmesi lazım.
BAŞKAN – Bugün Yusuf Hoca’nın
performansı çok üst seviyede.
Hadi bakalım, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
13.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, Tunceli Milletvekili
Hüseyin Aygün’ün 492 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesi üzerinde CHP
Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, şimdi,
her şeyden önce şunu söyleyeyim: Yavuz Sultan Selim için “katil” sözü çok
yanlış bir söz. Yavuz Sultan Selim Trabzon’da şehzadeyken Şah İsmail’in
Anadolu’daki siyasi faaliyetlerini ve gönderdiği müritlere karşılık bir
harekette bulunmuştur. Bu hareket babası II. Bayezid döneminde Şahkulu Baba
Tekeli isyanı ile ortaya çıkan bir hadisedir, 1511. Şahkulu, isminden
anlaşılacağı üzere Şah İsmail’le doğrudan alakalıdır, dolayısıyla Alevilikle
ilgisi yoktur.
Alevilikle Şiilik birbirinden
çok farklı kavramlardır, hiç birbirine benzemez. Şiilere hiçbir zaman Alevi
diyemeyiz. Alevilik tamamen -tabii ki özellikle İran’daki Şiilik de Türkmenliğe
dayanır çoğunlukla ama Şeyh Safiyüddin’le beraber ortaya çıkmıştır fakat- Alevilik
tamamen bir Türkmen inancıdır. Dolayısıyla, bu konuda bir düzeltme yapmamız
gerekiyor.
İkinci olarak,
milliyetçilerin “Kürt Türkleri” sözü yanlıştır. Şundan dolayı: İhtilalden
sonra, 1980’den sonra bunu, Türk Kürtlerini ortaya çıkaranlar tamamen ihtilal
yapanlardır ve bu konuda da Millî Güvenlikte birçok araştırmalar yapılmıştır.
Dolayısıyla, milliyetçiler diye oradaki konuyu düzeltmemiz lazım. İhtilalin bir
sonucudur Kürtçenin yasaklanması, Kürt kelimesinin yasaklanması.
HÜSEYİN AYGÜN (Tunceli) – Türk
milliyetçiliği dedim Hocam, Türk milliyetçiliği.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) –
Diğer taraftan, Gazi Üniversitesinde Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma
Merkezi var. Ben de o üniversitenin bir mensubu olarak şunu özellikle
belirteyim: Orada çıkan kitapları izlediniz mi, gördünüz mü? Bir defa, bunlara
baktığınız zaman yüzlerce kitap neşredilmiştir Hacı Bektaş-ı Veli’nin
Velâyetnâme’si dâhil olmak üzere. Çok ciddi araştırmalar vardır ve bilimsel
araştırmalardır. Onlara baktığınız zaman, orada başında kimin olduğu önemli
değil, onun içinde çalışan insanların kim olduğuna bakmanız lazım.
Diğer taraftan, Zaza
meselesine ben girmedim artık.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) –
David Magie’nin -Amerikalı büyük profesörlerden, bilim adamlarından birisi-
Zazalarla ilgili ciddi araştırmaları vardır ve söylendiği gibi Kürtlükle
alakası yoktur.
Hepinize saygılar sunarım.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Yani,
Hüseyin Bey’le buluştunuz bir noktada.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Buluşabiliriz, normaldir.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Doğru
vallahi, ikiniz buluştunuz. Güzel buluştunuz, güzel.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Yani, bakın, şunu söyleyeyim herkes bilsin…
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Yok,
bunu kayıtlara geçmesi açısından söylüyorum.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Anadolu Türklüğünde her zaman Alevilik vardır.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın
Başkan, kayıtlara geçmesi açısından söylüyorum: Halaçoğlu’yla Sayın Aygün
buluştular bu konuda.
(CHP, MHP ve BDP sıraları
arasında karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN – Muhteremler, susar
mısınız.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
4.- Nevşehir Milletvekili Ahmet Erdal Feralan ve Siirt Milletvekili
Afif Demirkıran ile 3 Milletvekilinin; Bir Üniversite Adı ile Bir İlçe Adının
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (2/1783) (S. Sayısı: 492) (Devam)
BAŞKAN – Soru-cevap kısmına
geçiyorum.
Sayın Halaman, buyurun.
ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
Sayın Bakanım demin “1999
depreminde on beş gün Hükûmet yoktu.” dedi. Ben de o günün şartlarında bu
Parlamentodaydım, Başbakan Ecevit’ti. Dolayısıyla, Ulaştırma Bakanlığı, Sağlık
Bakanlığı, Bayındırlık Bakanlığı, tapudan sorumlu Devlet Bakanlığı MHP’ye
bağlıydı. Başbakan bu bakanları olağanüstü bakanlık yetkisiyle görevlendirdi,
Düzce’ye, Bolu’ya akşamdan gittiler. Dolayısıyla, biz de onların arasındaydık.
Sayın Bakanın belki dili sürçtü, böyle bir şey söyledi. Ben onu hatırlatmak
istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Peki.
Sayın Atıcı…
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, sorduğumuz
sorularla size rahatsızlık verdiğimizi buradan beden dilinizden anlıyorum. Eğer
rahatsızlık veriyorsak özür dileriz ama çalışmaya devam edeceğiz.
Sayın Bakan, “inanç
özgürlüğü” diye diye türbanlı öğretmenleri 6-7 yaşındaki çocukların karşısına
çıkardınız. Samimi soruyorum gerçekten. Hepimiz biliyoruz ki öğretmenler rol
modeldir. Şimdi, inanç özgürlüğünden yola çıkan bazı aileler çocuklarının böyle
bir modelle karşılaşmasını istemiyorlar, doğal olarak, kendilerini baskı
altında hissediyorlar. Farklı inanç grubunda olan insanlar asimile
edildiklerini düşünüyorlar. Şimdi, bu durumda nasıl bir yol izleyeceksiniz?
İlkokul öğrencilerini inanç gruplarına göre ayırmayı düşünüyor musunuz?
Gerçekten provoke etmiyorum, gerçekten bana iletilen bir soruyu size iletiyorum
Sayın Bakan.
BAŞKAN – Sayın Akar…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın
Bakan, yanınızda biraz evvel Kocaeli milletvekili vardı ama şimdi yok. Kocaeli,
her yıl 40-50 bin büyüyor yani bir Bartın ilinin merkezi kadar büyüyor ve
Kocaeli’deki okul ihtiyacı, ilkokuldaki, ortaokuldaki okul ihtiyacı, lise
ihtiyacı özel sektör tarafından karşılanıyor ve bugünlerde çıkarmış olduğumuz
Büyükşehir Yasası nedeniyle özel idarenin elindeki tüm mal, mülk satılarak okul
yapımına yönlendirildi. Siz Hükûmet olarak Kocaeli ilindeki ihtiyacı
belirlediniz mi ve buradaki öğretmen açığı, buradaki dershane açığı ve her yıl
40-50 bin büyüyen bir kente gelecekle ilgili projeksiyonunuz nedir? Çünkü her
seferinde de açık daha da büyümektedir.
BAŞKAN – Sayın Kaplan…
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, Kocaeli
Üniversitesine bağlı 32 adet meslek yüksek okulu var. Kocaeli ilinin
nüfusu 1 milyon 600 bin, bunun yaklaşık
650-700 bini Gebze, Darıca, Çayırova ve Dilovası’nda bulunmaktadır. 32 meslek
yüksekokulunun içerisinde bir tanesi Kocaeli’nin batısı dediğimiz Gebze
bölgesinde yoktur. Sizin bu bölge için bu ayrımcı… Bu insanların farklı bir
noktada değerlendirilmesi konusunda bir çalışmanız veya gayretiniz olacak mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Özel…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, biraz önce
sizin de şüphelendiğiniz mesele haklı bir şüphe çünkü cevap tam bir bürokrat
cevabı, Manisa’dan size iletilen cevap. “Sorun, sadece yemekte.” diyorlar.
Tabii çok önemli bir sorun, çocuklara öğle yemeği verilemiyor ve çok uzakta bir
yerde etrafta sadece sağlıksız seyyar satıcılar var ama keşke sorun sırf bu
kadar olsaydı. Fen lisesinin laboratuvarları yıkıldı sosyal bilimlere derslik
oldu, rehberlik odası derslik oldu, müzik odası ve resim atölyesi ortadan
kaldırıldı, sosyal bilimlere derslik oldu. Bunun yanında, öğrenciler ayrı ayrı
teneffüse çıkarılıyor çünkü arterler taşımıyor o kadar öğrenciyi birden. Bu
sefer, derslerin son on dakikası, ilk on dakikası gürültü içinde geçiyor. Fen
lisesinde durum gerçekten vahim ve çok çarpıcı bir şey söyleyeyim, onun sözü
mutlaka sizin için değerlidir, Manisa Fen Lisesinin duruma isyan eden müdürü de
imam-hatip lisesi mezunu. Bir imam-hatip lisesi mezunu, imam-hatipte yer açmak
için yapılan bu haksızlıklara isyan ediyor Sayın Bakan.
BAŞKAN – Sayın Yüceer…
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) –
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, Tekirdağ’ın
Kapaklı ilçesine bağlı, nüfusu 12 bini aşan Karaağaç beldesinde, beldede
yaşayan yurttaşlarımızın büyük bir kısmı asgari ücretle çalışıyor ve ekonomik
sıkıntılarla yaşam mücadelesi veriyor. Beldede 2 bin öğrenci var ve her yıl
liseye başlayan öğrenci sayısı yaklaşık olarak 200 olmasın rağmen, maalesef,
yalnızca 2 tane ilköğretim okuluna sahip. Beldemizde yıllardır hiç lise bulunmamaktadır
hem de belediye meclis kararıyla 26.580 metrekare arsanın meslek lisesi
yapılmak üzere Millî Eğitime tahsis edilmiş olmasına rağmen lise yıllardır
yapılmıyor. Çocuklar, ekonomik gücü olmayanlar okul hayatını bitiriyor. Az çok
ekonomik gücü olan, dolmuş, servis ücretini ödeyebilen de çevre ilçeye ya da
beldelere gidiyor. Karaağaç’daki öğrenicilerimiz daha ne kadar mağdur olacak,
bunun adı ayrımcılık değil midir? Biz, öğreniyoruz ki 2013 bütçesine sanırım
okul yapılması için…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bakan,
buyurunuz.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Sayın
Başkan, benim de bir sorum var.
BAŞKAN – Efendim?
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Benim
de bir sorum vardı.
BAŞKAN – Yok, ben zaten bir
dakika da Sayın Yüceer’e ekstradan vererek…
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Sayın Başkan, acil bir durum var, o konuyla ilgili görüş ifade etmemiz lazım. O
zaman Sayın Bakandan sonra biz söz istiyoruz.
BAŞKAN – Yani, Meclise
anlatmanız gereken bir durum mu, Sayın Bakana söylemek gereken…
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Genel Kurula sunmamız gereken acil bir bilgi var, Sayın Bakandan sonra söz
istiyoruz.
BAŞKAN – Peki, Sayın Bakan
soruları cevaplandırsın.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – Bu öğretmen kıyafeti, rol model söylemleriyle ilgili başından
beri söylediğimiz şu: Öğretmenlerimizin kılığıyla kıyafetiyle uğraşmayınız.
Öğretmenlerimiz kendilerine neyin yakışacağını bilirler, öğrencileriyle nasıl
ilgileneceklerini bilirler. Dolayısıyla, öyle, öğrenciler arasında ayrımcılık
filan gibi şeyler de söz konusu değil; nokta.
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Velilerin endişesi var, istemeyen veli ne yapacak Sayın Bakan?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – Velilerin de öğretmenlerin kılık kıyafetlerine karışma hakkı yok.
Öğretmenlerin velilerin kılık kıyafetine karışma hakkı olmadığı gibi, velilerin
de öğretmenlerimizin kılık kıyafetine karışma hakkı yok.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Rol
model olmayacak bu öğretmenler.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – Rol model olmak için illa belli bir kıyafette mi olması
gerekiyor?
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Bu
sizi rahatsız etmiyorsa, rol model olmayacak diyorsanız soracak bir sorum yok.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – Sorunuzun içinde cevap var zaten. Rol model oluyorlar
öğretmenlerimiz, gayet güzel rol model oluyorlar. Erkek öğretmenlerimiz de,
kadın öğretmenlerimiz de öğrencilerimize rol model olmak için ellerinden geleni
yapıyorlar. Öğretmenlerimizin kılığıyla kıyafetiyle fazla uğraşmayalım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
“Kocaeli projeksiyonumuz var
mı?” Evet, var. Onunla ilgili bilgileri de biz sizin mail adresinize iletelim.
Daha önce Kahramanmaraş’la ilgili soruya da aynı şekilde cevap verdik, şu anda
ilettik o bilgileri. Şu anda elimde yok tabii Kocaeli projeksiyonları ama…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Üç ay
önce vermiş olduğum bir soru önergesi var, hâlen cevap bekliyorum.
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli)
– Sizden önceki Sayın Bakana soru önergesiyle sormuştuk bu konuları.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – Ne kadar açığımız var, ne yaptık? 40 bin aldığımız öğretmenden ne
kadarını Kocaeli’ne verdik, ne kadarını veremedik? Hangi branşlarda ne tür
eksikliklerimiz var? Hepsini size iletiriz, o projeksiyonlarımız var.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Peki,
teşekkür ederim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – Manisa Fen Lisesi, Sosyal Bilimler Lisesi meselesine bakacağız.
Yani, dediğim gibi, bize verilen bilgi şimdilik böyle ama sizin söylediğiniz,
iddia ettiğiniz şeylerin de olma ihtimali vardır, evet. Bakalım, gerekli
tedbiri alalım. Eğer sizin söylediğiniz şeyler doğruysa, geçerliyse, size
verilen bilgiler doğruysa onlara gereken yapılır.
Tekirdağ Karaağaç’la ilgili
planlamayı arkadaşlarımız şimdi araştırıyorlar, yetişirse o bilgiyi de size
veririm. Karaağaç’la ilgili bilgileri oturum sonuna kadar alabilirsem size
ulaştırırım.
Kocaeli Üniversiteyle ilgili,
bir önceki oturumda konuştuk. Gebze üniversitesiyle ilgili…
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli)
– Gebze üniversitesi değil efendim, Kocaeli Üniversitesinde…
BAŞKAN – Meslek yüksekokulu
istiyorlar Gebze’ye.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – Evet.
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli)
– Yaklaşık yüzde 42’sinin bulunduğu bir yerde bir tek meslek yüksekokulu yok.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI
(Eskişehir) – Gebze üniversitesi bünyesinde muhtemelen bu sorun da çözülür diye
arz ediyorum.
BAŞKAN – Şimdi maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- Siirt ili
"Aydınlar" İlçesinin adı "Tillo" olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5’inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
6’ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6- Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Buyurun Sayın Zozani.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
14.- Hakkâri Milletvekili Adil Zozani’nin, sınır kapılarına duvar
örülmesinden vazgeçilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biliyorsunuz, uzun süredir
Hükûmet Mardin’de özellikle Rojava Kürtlerini izole etmek için bir utanç duvarı
uygulamasına girişti ve Nusaybin’de bu utanç duvarları örülüyor. Bugün sabah
saatlerinden beri Nusaybin Belediye Başkanımız Sayın Ayşe Gökkan tek başına
mayınlı arazide oturma eylemi gerçekleştiriyor ve oturma eylemi mayınlı arazide
şu saatler itibarıyla devam ediyor. Hayati tehlikenin olduğu bir alandır
burası. Olası bir müdahale hem Sayın Gökkan’ın hem de müdahale edenlerin
yaşamları için risk teşkil etmektedir. Sayın Bakanın da bu konuya ilgi gösterip
Hükûmet yetkililerinin, Vali’nin bu konuya duyarlılıkla yaklaşmasını ve bu
utanç duvarı uygulamasından da vazgeçilmesini yüce Meclisin de bilgisine sunmak
istedik.
Teşekkür ediyoruz.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Nevşehir Milletvekili Ahmet Erdal Feralan ve Siirt Milletvekili
Afif Demirkıran ile 3 Milletvekilinin; Bir Üniversite Adı ile Bir İlçe Adının
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (2/1783) (S. Sayısı: 492) (Devam)
BAŞKAN – Teklif üzerinde
86’ncı maddeye göre aleyhte söz vereceğim.
Tunceli Milletvekili Sayın
Kamer Genç, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tabii, Türkiye’nin sorunları açık, ortada. İşsizlik almış,
yürümüş. Devlet talan edilmiş, devlette denetim kaldırılmış, devleti yönetenler
devletin kaynaklarını babasının çiftliği gibi kullanıyor. İşte, Abdullah Gül
devletin uçağıyla hacca gidiyor. Hacca gitmene bir şey demiyorum da benim
paramla gitme. Haram ediyorum kendisine, haram ediyorum arkadaşlar. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Sayın Başkan…
KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi,
yani, burada, benim verdiğim vergiyle sen hacca gidemezsin.
METİN KÜLÜNK (İstanbul) –
Devlet terbiyesi nezaket gerektirir nezaket. Devlet terbiyesi almış bir
insansın.
KAMER GENÇ (Devamla) – Sen
şimdi konuşma!
Şimdi, öyle olunca
arkadaşlar, yolsuzluk almış yürümüş, hırsızlık almış yürümüş. Türkiye’de hak
yok, hukuk yok, devletin bütün kurumları çökertilmiş, bu “Nabi” denilen kişi
Millî Eğitimi çökertmiş.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Sayın Başkan, kullandığı ifadeye dikkat eder misiniz, Bakan Bey hakkında
kullandığı ifadeye dikkat eder misiniz. Lütfen, hatibi uyarır mısınız.
BAŞKAN – Sayın Genç, kanun
hakkında konuşun lütfen.
KAMER GENÇ (Devamla) – Ondan
sonra memlekette tam bir karanlık rejim kurulurken biz burada gelmişiz,
“Efendim şu ilin ismi, bilmem şu ilçenin ismi şu mu olsun, bu mu olsun?”
Arkadaşlar, İstanbul’u Fatih Sultan Mehmet fethederken…
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) –
“İşgal” diyecektin, vazgeçtin.
KAMER GENÇ (Devamla) –
…oradaki Bizanslılar “Yahu acaba meleklerin cinsi erkek midir, kadın mıdır?”
diyorlardı. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Biz hâlâ o yerlere gidiyoruz.
Çünkü Osmanlı Devleti bünyesine giren birtakım kurtlar o büyük Osmanlı
Devleti’ni yok ettiler, bitirdiler Osmanlı Devleti’ni. O zihniyetteki kurtlar,
şimdi, Atatürk’ün kurduğu çağdaş, ilerici, akla, bilime dayanan ve dünyayı
ürküten bir liderin kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin bünyesine girdiler, Türkiye
Cumhuriyeti devletini bitirmeye çalışıyorlar. Bunları anlamak için adam olmak
lazım, benim burada konuştuğum şeyleri anlamak için adam olmak lazım. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Şimdi, Türkiye’nin başında
büyük karanlıklar dönüyor arkadaşlar. Biz niye burada birbirimize…
Şimdi -evvela bu kadar büyük,
devasa bir memleket- bu memleketi kalkındırmak için, Atatürk’ün kurduğu o
çağdaş, ilerici, bilime, akla dayalı olan bir devlet kurulduktan sonra, KİT’ler
kuruldu, sanayi geliştirildi, üniversiteler geliştirildi, ondan sonra öyle
bilim adamları yetiştirdik ki Türkiye’de üniversiteler dünya üniversiteleriyle
yarışacak nitelikteki bilim seviyesine ulaştı.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Hangi
üniversite? Nerede?
KAMER GENÇ (Devamla) –
Doktorlarımız Türkiye’de değil, dünyada aranan doktorlar oldu. Şimdi, ama,
işte, Nabi Avcı gibi, Tayyip Erdoğan gibi, Abdullah Gül gibi kişileri bu çok
rahatsız etti.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Sayın Başkan, lütfen uyarır mısınız hatibi.
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Ağzı bozuk adam!
BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen…
Sayın Genç, lütfen…
KAMER GENÇ (Devamla) –
Dolayısıyla, ne yaptılar? Üniversiteyi bitirdiler, eğitimi bitirdiler.
Türkiye’de…
BAŞKAN – Sayın Genç…
KAMER GENÇ (Devamla) –
Efendim, ben bildiğimi konuşuyorum. Sonra siz beni ikaz edersiniz.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Ama lütfen İç Tüzük’e…
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Bu
kadar saygısızlık yapma be!
KAMER GENÇ (Devamla) –
Dolayısıyla ne yaptılar? Bakın, o kadar büyük yolsuzluklar var ki.
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Ağzının ayarı yok senin ya!
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Ne
kadar saygısız bir insansın!
KAMER GENÇ (Devamla) – Bakın,
sizin şimdi 45 milyon dolara uçak alan adamınız kim, biliyor musunuz? Mehmet
Cengiz. Mehmet Cengiz’in kaç lira vergisini Merkezî Uzlaştırma Komisyonunda
affettiniz? Tam 500 trilyon lira vergisini.
Bakın, bu memlekete o kadar
büyük ihanet içindesiniz ki vergiyi kendi adamlarınızdan almıyorsunuz. Şu
Eskişehir yollarına kurulan o büyük inşaatların akrabalarını bir
araştırırsanız, işte, sizin Tayyip’in de, Abdullah’ın da adamları.
BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen…
KAMER GENÇ (Devamla) – Bunlar
bu paraları nerede kazanıyorlar? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Temiz bir dil
kullanın Sayın Genç.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Sayın Başkan, bu tahrikçiyi lütfen susturun.
KAMER GENÇ (Devamla) – Burada
niye denetimi kaldırdınız?
Dolayısıyla, arkadaşlar,
bakın, ben size bir şeyler söylemek istiyorum. Bu memleketi sizin sayenizde yok
ediyoruz, yarına bir kardeş kavgasını götürüyoruz.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – İncir
çekirdeğini bile doldurmaz söylediklerin.
KAMER GENÇ (Devamla) – Bakın,
sizin iktidarınız kimi destekliyor? Suriye’de insanların boynunu kılıçla kesen
adamları sizin iktidarınız destekliyor.
AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) – Kim
destekliyor? At, işkembeden at!
KAMER GENÇ (Devamla) –
İnsanları diri diri yakan El Kaide ve El Nusra’yı sizin iktidarınız
destekliyor.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) –
Ayaküstü kırk tane yalan söyledin.
KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi,
böyle bir devlet olmaz. Yarına Suriye gücünü kazandıktan sonra o El Nusra ile
El Kaide Türkiye’ye dönecek ve gelecek, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bombayı
patlatacak çünkü sizin bunun daha hâlâ farkında olacak bir aklıseliminiz
teşekkül etmemiş.
Ben bunları size niye
söylüyorum? Anlayasınız diye.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Sen
söylediğini anlıyor musun acaba?
KAMER GENÇ (Devamla) – Bakın,
geçen gün ben Hatay’a gittim. Hatay’daki bir Iraklı, gelmiş, diyor ki: “Ayda
bin tane Müslüman öldürülüyor Irak’ta.” Türkiye’nin de geleceği öyle. Kim
götürüyor? İşte Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan bu duruma getirdi. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Sayın Başkan, lütfen… İç Tüzük’e uygun bir dil kullanması lazım.
BAŞKAN – Sayın Genç,
lütfen...
Teklifin tümünü oylarınıza
sunuyorum...
KAMER GENÇ (Devamla) – Bu
memlekete bu tuzakların sonucu bu olur. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –
Sayın Başkan, lütfen susturun.
BAŞKAN – Bitti Sayın Genç.
Teklifin tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Teklif kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Kanun tasarı ve teklifleri
ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 31 Ekim 2013
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.