DÖNEM: 24 CİLT: 60 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
8’inci
Birleşim
23 Ekim 2013 Çarşamba
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, İstanbul’un sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı
2.- Erzurum
Milletvekili Fazilet Dağcı Çığlık’ın, İsviçre
Cenevre’de gerçekleşen Parlamentolar Arası Birliğin 129’uncu Genel Kurul
Toplantısı’na ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Manisa
Milletvekili Hasan Ören’in, Manisa Soma’da yaşanan maden ocağı kazasına ilişkin
gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, ziraat mühendislerinin bekledikleri kadrolara bir an
önce atanmaları konusunda Hükûmeti göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması
2.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, vatandaşların,
Selanik’te Atatürk’ün doğduğu evde daha önce sergilenen kişisel eşyalarının ve
anı defterinin niçin kaldırıldığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
3.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Çoruh Nehri
üzerinde yapılacak barajlar nedeniyle Yusufeli ilçesinde kamulaştırma
işlemlerine gecikmeksizin başlanması gerektiğine, Kamulaştırma Kanunu’ndaki bir
hüküm nedeniyle vatandaşların mağduriyetinin söz konusu olduğuna ve bu hükmün
değiştirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
4.- Kocaeli
Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan’ın, Van depreminin 2’nci yıl dönümünde,
depremde yaşamını yitiren 604 yurttaşımızı rahmetle andığına, yakınlarına
başsağlığı dileğinde bulunduğuna ve Van’da konteynerlerde yaşayanların durumuna
ilişkin açıklaması
5.- Adana
Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana’da kurbanlık
olarak beslenen keçilere alıcı bulunmadığına ve Et ve Balık Kurumunun bu
keçileri alabilmesine izin verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
6.- İstanbul
Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın, Çevre ve Şehircilik
Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın gündem dışı konuşmaya cevabındaki bazı ifadelere
ilişkin açıklaması
7.- Çanakkale
Milletvekili Ali Sarıbaş’ın, Çanakkale’de yapılması planlanan termik santrale
ilişkin açıklaması
8.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Tunceli TEDAŞ’ta çalışan işçilerin durumuna ve
Tunceli’nin köylerine elektrik verilememesi nedeniyle yaşanan sorunlara ilişkin
açıklaması
9.- Uşak
Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın, Van depreminin
2’nci yıl dönümüne ve Van’da konteynerlerde yaşayan vatandaşların durumuna
ilişkin açıklaması
10.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, emeklilik ve sigorta şirketleri tarafından
kesilen ve Büyük Mükellefler Vergi Dairesine ödenen vergilerin sigorta
sisteminden ayrılırken hak sahiplerine iadesi konusuna ilişkin açıklaması
11.- İstanbul
Milletvekili Ali Özgündüz’ün, Van depreminin 2’nci yıl dönümünde, depremde
yaşamını yitiren 604 yurttaşımızı rahmetle andığına, yakınlarına başsağlığı
dileğinde bulunduğuna ve Van depreminde yıkılan Bayram Otel’le ilgili davaya
ilişkin açıklaması
12.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, Trabzonspor’un eski futbolcularından
Kadir Özcan’a Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dilediğine ilişkin
açıklaması
13.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Trabzonspor’un eski futbolcularından
Kadir Özcan’a Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dilediğine, Van
depreminin 2’nci yıl dönümüne ve Van’da konteynerlerde yaşayan vatandaşların
durumuna ilişkin açıklaması
14.- Balıkesir
Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, zeytin sineğine karşı uçakla ilaçlamanın
yasaklanmasının zeytin üretiminde verimliliği düşürdüğüne ilişkin açıklaması
15.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Trabzonspor’un eski futbolcularından Kadir
Özcan’a Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dilediğine ve Tokat’taki
çiftçilerin sorunlarına ilişkin açıklaması
16.- Çanakkale
Milletvekili Mustafa Serdar Soydan’ın, Kaz Dağlarında altın arama ve işletme
ruhsatlarının iptal edilmesi gerektiğine ve Çanakkale’de yapılması planlanan
termik santrale ilişkin açıklaması
17.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Mersin-Adana Çevre Düzeni Planı’na Akkuyu Nükleer Santrali’nin işaretlediğinin halktan
gizlendiğine ve bu plana itiraz edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
18.- Kocaeli
Milletvekili Haydar Akar’ın, kent merkezinde yapılan sanayi tesislerinin
Kocaeli’ni yaşanabilir olmaktan çıkardığına ilişkin açıklaması
19.- Tekirdağ
Milletvekili Emre Köprülü’nün, Tekirdağ’ın köy ve beldelerinde bulunan
ilköğretim okullarının sorunlarına ilişkin açıklaması
20.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, Van depreminin 2’nci yıl dönümüne, Manisa Soma’da
meydana gelen maden ocağı kazasına ve Trabzonspor’un eski futbolcularından
Kadir Özcan’a Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dilediğine ilişkin
açıklaması
21.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Trabzonspor’un eski futbolcularından Kadir Özcan’a
Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dilediğine, Van depreminin 2’nci yıl
dönümüne ve Hükûmetin Van’da yaptığı çalışmalara ilişkin açıklaması
22.- Çevre ve
Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın, Van depreminin 2’nci yıl dönümüne, bazı
milletvekillerinin çevre konusundaki açıklamalarına ilişkin açıklaması
23.- İstanbul
Milletvekili Ali Özgündüz’ün, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
24.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, Van depreminin 2’nci
yıl dönümüne ve Van halkının deprem nedeniyle yaşadığı sorunlara ilişkin bir
araştırma komisyonu kurulması gerektiğine ilişkin açıklaması
25.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Tekirdağ
Milletvekili Candan Yüceer ve 21 milletvekilinin, çalışma hayatında yaşanan iş
kazalarının ve meslek hastalıklarının artmasının temel nedenlerinin, yasal ve
teknik eksikliklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/741)
2.- BDP Grup
Başkan Vekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın,
ülkemizde uygulanan teşvik politikalarının iktisadi ve sosyal yapı üzerindeki
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/742)
3.- İzmir
Milletvekili Rıza Türmen ve 22 milletvekilinin, 12
Eylül askerî darbesi ile sivil vesayetin Türkiye demokrasisine olan etkisinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/743)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun,
Muş Milletvekili Demir Çelik ve arkadaşlarının cezaevlerinde ağır hasta
durumunda bulunan mahkûmların hastalık durumlarının göz önünde bulundurulması
amacıyla 7/5/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş
olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 23 Ekim 2013 Çarşamba
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- MHP Grubunun,
Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve arkadaşlarının uyuşturucu kullanma yaşının 11
yaşlara yani ilköğretim çocuklarına kadar yaygınlaştığının araştırmalarda
ortaya konmasına rağmen okullarımızda uyuşturucu kullanma ve madde bağımlılığı
durumunun tespiti, varsa alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla
13/11/2012 tarih ve 2012/6735 sayı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 23
Ekim 2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun,
Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet Toptaş ve arkadaşlarının Afyonkarahisar’da
bulunan mühimmat deposunda meydana gelen patlamayla ilgili sabotaj ve terör
saldırısı olasılıklarının ortaya çıkartılması amacıyla 10/10/2013 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 23 Ekim 2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı:
156)
2.- Devlet Sırrı
Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları
(1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Orta Asya ve
Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Tarım,
Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu
Raporları (1/498) (S. Sayısı: 173)
4- Güneydoğu
Avrupa Savunma Bakanları Süreci Çerçevesinde Koordinasyon Komitesi Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/390) (S. Sayısı: 322)
IX.- OYLAMALAR
1.- (S. Sayısı:
173) Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği
Komisyonu Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın
oylaması
X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, soru önergelerine ve
bunların cevaplandırılmasına ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın
cevabı (7/26897)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı.
Kars Milletvekili
Yunus Kılıç, Dünya Gıda Günü’ne,
Ağrı Milletvekili
Halil Aksoy, hasta tutuklu ve hükümlülerin durumları ile cezaevlerinde yaşanan
sorunlara,
Ankara
Milletvekili Levent Gök, Ankara’nın başkent oluşunun 90’ıncı yıl dönümüne,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Mersin
Milletvekili Ali Öz, 18/10/2013 tarihinde Mersin’in Bozyazı ilçesinde yaşanan
hortum felaketine,
Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri, Ankara Büyükşehir Belediyesinin Kurban Bayramı’nda
su borularını değiştirmesinin ve ODTÜ’deki ağaçları kesmesinin AKP’nin ranta
hizmet eden belediyecilik anlayışının örnekleri olduğuna ve bu anlayışı
kınadığına,
Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek, Kırklareli ilinin Vize ilçesine bağlı Akpınar
köyünde yeni bir çimento fabrikası kurulmak istenmesinin doğru bir karar
olmadığına,
Çanakkale
Milletvekili Ali Sarıbaş, Mimar Oktay Ekinci’yi rahmetle andığına ve
Çanakkale’deki sağlık sorunlarına,
Tunceli
Milletvekili Kamer Genç,
Tunceli
Milletvekili Hüseyin Aygün,
Tunceli TEDAŞ’ta
çalışan işçilerin sorunlarına ve Tunceli’nin köylerine elektrik verilemediğine;
İstanbul
Milletvekili Ali Özgündüz, Iğdır Müftüsünün ve Iğdır Valisinin görevlerini
kötüye kullandıklarına,
Muş Milletvekili
Demir Çelik, Dünya Gıda Günü’nde, yeryüzünde milyonlarca insanın gıdaya
erişiminde adaletsizlik olduğuna,
İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Caferi ve Alevi inancına mensup
vatandaşların Gadri Hum Bayramı’nı kutladığına ve ODTÜ arazisinden geçirilmek
istenen yolla ilgili olarak Ankara Büyükşehir Belediyesinin, Ankara Valiliğinin
ve güvenlik güçlerinin takındığı tutumun demokrasiye, insan haklarına ve
özgürlüklere aykırı olduğuna,
Balıkesir
Milletvekili Namık Havutça, Ankara Büyükşehir Belediyesinin ODTÜ’ye yaptığı
baskını kınadığına, Balıkesir’in Dursunbey ilçesinde Sağlık Bakanlığına bağlı
hastanede branş doktorlarının bulunmadığına ve Dursunbey’in Süleler
köyünde sulama birliği kurulmasına izin verilmediğine,
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru, Tokat ili Erbaa ilçesi Gökal
beldesindeki heyelan nedeniyle AFAD’dan herhangi bir
yardım yapılmadığına ve mağduriyetlerin giderilmesi gerektiğine,
Iğdır
Milletvekili Sinan Oğan, Iğdır Müftüsünün Iğdır halkıyla ilgili hazırladığı
rapora,
İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt, Çankırı’nın Kurşunlu ve Çerkeş ilçelerindeki
fabrikalarda çalışan işçilerin durumuna,
İzmir
Milletvekili Alaattin Yüksel, İzmir Millî Eğitim Müdürlüğünün taşımalı eğitimle
ilgili görevlerini yerine getirmediğine,
Uşak Milletvekili
Dilek Akagün Yılmaz, bu yılın haşhaş kapsülleri
fiyatlarının belirlenmesi ve üreticilerin mağduriyetinin giderilmesi
gerektiğine,
İzmir
Milletvekili Musa Çam, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığını ve Hükûmeti iş
cinayetleri konusunda daha duyarlı olmaya davet ettiğine,
Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcı, Alevi vatandaşların Gadri Hum Bayramı’nı kutladığına
ve Mersin’in Bozyazı ilçesinde yaşanan hortum felaketine,
İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal, Ankara Büyükşehir Belediyesinin, Ankara cadde ve
sokaklarının otopark olarak kullanılmamasına yönelik Danıştay kararına
uymadığına,
Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba, vatandaşların Malatya Arapgir’de yapılmak istenen HES’e
karşı olduklarına,
Adana
Milletvekili Seyfettin Yılmaz, Çukurova’daki çiftçilerin sorunlarına,
Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın, ODTÜ’den geçirilmesi planlanan yola,
Antalya
Milletvekili Gürkut Acar, Antalya Manavgat’taki
Ahmetler Kanyonu’nun HES projesiyle yok edilmek üzere olduğuna,
Manisa
Milletvekili Özgür Özel, Manisa’nın Soma ilçesinde yaşanan maden kazasına,
Hatay
Milletvekili Refik Eryılmaz, Suriye ile aramızdaki sınır kapılarının durumuna,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba ve 19 milletvekilinin, bazı
illerde Alevi vatandaşlara yönelik meydana gelen olayların nedenlerinin ve
faillerinin (10/738),
Tokat
Milletvekili Orhan Düzgün ve 21 milletvekilinin, domates tohumu konusundaki
sorunların (10/739),
Hatay
Milletvekili Mehmet Ali Ediboğlu ve 19 milletvekilinin, Hatay’ın İskenderun
ilçesinde yeşil alan olarak planlanan arazinin bir firmaya kiralanması
hususunun (10/740),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki
yerlerini alacağı ve görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Başkanlıkça,
tekraren, Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunun başkan, başkan vekili, sözcü
ve kâtip üye seçimlerini yapmak üzere toplanacağı gün, saat ve yere ilişkin
duyuruda bulunuldu.
CHP Grubunun,
22/10/2013 tarihinde Malatya Milletvekili Veli Ağbaba
ve arkadaşlarının 2011 genel seçimlerinde halk tarafından seçilmiş olmalarına
rağmen, hâlen “kaçma şüphesi ve delilleri karartma olasılığı” sebep
gösterilerek cezaevlerinde tutulan 7 milletvekilinin hukuki durumlarının
araştırılması ve tutukluluk hâllerinin sonlandırılması ile görevlerine
başlamalarının sağlanması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin (1041 sıra no.lu) Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 22/10/2013
Salı günkü (bugün) birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı
tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi yapılan görüşmelerden sonra
kabul edilmedi.
Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba, Çankırı Milletvekili İdris
Şahin’in CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına,
İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Çankırı Milletvekili İdris Şahin’in CHP
grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında CHP Grup Başkanına,
Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grup Başkanına,
İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında CHP Grup Başkanına,
Sataşmaları
nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Kayseri
Milletvekili Yusuf Halaçoğlu, tutuklu milletvekili Engin Alan’ın
durumuna ilişkin bir açıklamada bulundu.
İstanbul
Milletvekili Erdoğan Toprak’ın, (2/67) esas numaralı Türk Ceza Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi yapılan görüşmelerden sonra kabul
edilmedi.
Gündemin
"Sözlü Sorular" kısmının:
1’inci sırasında bulunan (6/116),
1447’nci ” ” (6/2879),
2093’üncü ” ” (6/3749),
2096’ncı ” ” (6/3752),
2101’inci ” ” (6/3757),
2103’üncü ” ” (6/3759),
2132’nci ” ” (6/3792),
2153’üncü ” ” (6/3813),
2282’nci ” ” (6/3948),
2285’inci ” ” (6/3951),
2286’ncı ” ” (6/3952),
2317’nci ” ” (6/3984),
2329’uncu ” ” (6/3996),
2340’ıncı ” ” (6/4007),
2342’nci ” ” (6/4009),
2375’inci ” ” (6/4042),
2410’uncu ” ” (6/4079),
2411’inci ” ” (6/4080),
2419’uncu ” ” (6/4088),
2421’inci ” ” (6/4090),
2609’uncu ” ” (6/4283),
2613’üncü ” ” (6/4287),
2615’inci ” ” (6/4289)
2626’ncı ” ” (6/4300),
2627’nci ” ” (6/4301),
2649’uncu ” ” (6/4325),
2707’nci ” ” (6/4383),
2893’üncü ” ” (6/4571),
2950’nci ” ” (6/4628),
Esas numaralı
sözlü sorulara, Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu cevap verdi.
Soru
sahiplerinden Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Tokat Milletvekili Reşat Doğru,
Kütahya Milletvekili Alim Işık, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, Adana
Milletvekili Ali Halaman, cevaplara ilişkin
görüşlerini açıkladılar.
Sağlık Bakanı
Mehmet Müezzinoğlu da bu görüşlerle ilgili açıklamada bulundu.
İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam, İzmir’de Kurban Bayramı sırasında beyin kanaması
geçiren bir vatandaşın durumuna ve kamu hastanelerinde doktor ve personel
açığına ilişkin bir açıklamada bulundu.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S.
Sayısı: 156),
2’nci sırasında
yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
raporlarının (1/484) (S. Sayısı: 287),
3’üncü sırasında
yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık
ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu raporlarının (1/498) (S. Sayısı: 173),
Görüşmeleri,
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
Komisyonların
bulunmayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince, 23 Ekim 2013 Çarşamba
günü saat 14.00’te toplanmak üzere 19.00’da birleşime son verildi.
Şükran Güldal MUMCU
Başkan
Vekili
Mine
LÖK BEYAZ Fehmi
KÜPÇÜ
Diyarbakır Bolu
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II.- GELEN KÂĞITLAR
No: 12
23 Ekim 2013 Çarşamba
Tasarılar
1.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Surinam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Dostluk ve İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/833)
(Dışişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 08.10.2013)
2.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Kırgız Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ormancılık Alanında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/834)
(Tarım, Orman ve Köyişleri ile Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 09.10.2013)
3.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Tanzanya Birleşik Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askeri Alanda
Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/835) (Milli Savunma ile Dışişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09.10.2013)
4.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Mali Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri
Bakanlığı ile Mali Cumhuriyeti Dışişleri ve Uluslararası İşbirliği Bakanlığı
Arasında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/836) (Dışişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 09.10.2013)
5.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Gana Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kültür, Eğitim, Bilim,
Basın-Yayın, Gençlik ve Spor Alanlarında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/837) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 09.10.2013)
6.- Türkiye Cumhuriyeti ile
Kazakistan Cumhuriyeti Arasında Hükümlülerin Nakli Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/838) (Adalet ile Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 09.10.2013)
7.- 1996 Tehlikeli ve Zararlı
Maddelerin Deniz Yoluyla Taşınmasından Kaynaklanan Zararın Tazmini ve
Sorumluluğu Hakkında Uluslararası Sözleşmeye İlişkin 2010 Protokolünün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/839) (Çevre;
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09.10.2013)
8.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Kuveyt Devleti Hükümeti Arasında Savunma Sanayi İşbirliği
Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/840) (Milli Savunma ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi:10.10.2013)
9.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Nüfus İşleri Alanında
İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/841) (İçişleri ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
10.10.2013)
10.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Sırbistan Cumhuriyeti Arasında
Hukuki ve Ticari Konularda Karşılıklı Adli Yardımlaşma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/842) (Adalet ile
Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.10.2013)
11.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Moldova Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Geri Kabul Anlaşması ile Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/843) (İçişleri ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 10.10.2013)
12.- Türkiye Cumhuriyeti ile Şili Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret
Anlaşmasında Değişiklik Yapılmasına İlişkin 1/2013 Sayılı Kararın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/844) (Plan ve Bütçe;
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 08.10.2013)
13.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Nijer Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Ormancılık Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/845) (Tarım, Orman ve Köyişleri
ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 08.10.2013)
14.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Nüfus İşleri Alanında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/846) (İçişleri ile Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09.10.2013)
15.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Hindistan Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/847) (Plan ve Bütçe ile
Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 09.10.2013)
16.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Nijer Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği Çerçeve
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/848)
(Milli Savunma ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
09.10.2013)
17.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Karadağ Hükümeti Arasında Geri
Kabul Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/849)
(İçişleri ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.10.2013)
18.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Nükleer
Enerjinin Barışçıl Amaçlarla Kullanımına Dair İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/850) (Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Dışişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10.10.2013)
19.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Nijer Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Su Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/851) (Çevre; Tarım, Orman ve Köyişleri;
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:10.10.2013)
Teklifler
1.- Ankara Milletvekili İzzet
Çetin'in; 4857 Sayılı İş Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/1785) (Kadın Erkek Fırsat Eşitliği ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 08.10.2013)
2.- İstanbul Milletvekili
İhsan Özkes'in; 6446 Sayılı Elektrik Piyasası Kanunu
Geçici 6. Maddesinin 3. Fıkrasında ve 5393 Sayılı Belediye Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1786) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor; İçişleri; Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 09.10.2013)
3.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal'ın; İş Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/1787) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09.10.2013)
4.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal'ın; İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/1788) (Plan ve Bütçe ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 09.10.2013)
5.- Mersin Milletvekili Ali
Öz'ün; Aile Hekimliği Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/1789) (Plan ve Bütçe ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 09.10.2013)
6.- Mersin Milletvekili Ali
Öz'ün; Tabi Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında
Kanunda ve Tarım Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/1790) (Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan
ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 09.10.2013)
7.- Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürk'ün; Hukuk Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/1791) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 09.10.2013)
8.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal'ın; Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/1792) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.10.2013)
9.- İstanbul Milletvekili
İhsan Özkes'in; 2981 Sayılı İmar ve Gecekondu
Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar
Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanunda ve 3194 Sayılı İmar
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1793) (Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm; İnsan Haklarını İnceleme; Milli Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
02.10.2013)
10.- Kastamonu Milletvekili Emin Çınar ve Milliyetçi Hareket Partisi
Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın; 5510 Sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/1794) (İçişleri; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile
Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 03.10.2013)
11.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; İş Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1795) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji; Plan ve Bütçe ile Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09.10.2013)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Tekirdağ Milletvekili
Candan Yüceer ve 21 Milletvekilinin, iş kazaları ve meslek hastalıklarının
artmasının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/741)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09.04.2012)
2.- BDP Grubu adına Grup
Başkanvekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın,
uygulanan teşvik politikalarının etkilerinin ve yeni teşvik politikalarının
saptanması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/742) (Başkanlığa geliş tarihi:
09.04.2012)
3.- İzmir Milletvekili Rıza Türmen ve 22 Milletvekilinin, sivil vesayetin Türkiye
demokrasisine olan etkisinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/743) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.04.2012)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 8’inci Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz,
İstanbul’un sorunları hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen
Öğüt’e aittir.
Buyurunuz Sayın Öğüt. (CHP
sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, İstanbul’un sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktar’ın cevabı
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul’un Maltepe ilçesinde yaşanan
sorunlar ve özellikle Gülsuyu ve Gülensu’da meydana
gelen olaylar ile ilgili söz almış bulunmaktayım.
Maltepe ilçemizin yüzlerce
sorunundan en önemli bir ikisine değinmek istiyorum. Maltepe uzun yıllardan
beri trafik sorunuyla mücadele etmektedir. Maltepeliler diğer ilçelere yapılan
yatırımların kendilerine yapılmadığını, belediyeden, hak ettikleri hizmeti
alamadıklarını dile getirmektedirler. Sayın Kadir Topbaş 2009 yerel seçiminden
birkaç gün önce Maltepe Meydanı’nda yaptığı mitingde merkez araç trafiğini yer
altına alma, Bağdat Caddesi’ni
-Maltepe merkezde Beyoğlu gibi- yayalara tahsis etme vaadinde bulunmuştur.
Aradan dört yıl geçmesine rağmen verilen söz yerine getirilememiş, 12 yerde
yapılması planlanan zemin altı otopark projesi hayata geçirilememiştir.
İktidarın Maltepe’de oluşan bu trafik yoğunluğunu da Gezi ruhuna bağlaması
şaşırtıcı olmayacaktır.
Maltepe sahilinde, yine,
bütün Maltepelilerin, sivil toplum örgütlerinin, belediyenin itirazına rağmen,
ÇED raporları olmamasına rağmen, imar plan ve projesi yine olmamasına rağmen
bir dolgu alanı yapılmıştır. Dolgu alanları özellikle sahil kenarında büyük bir
ekolojik yıkıma yol açmaktadır.
Değerli milletvekilleri, 2009
tarihinden itibaren sorunları gün yüzüne çıkan Gülsuyu Mahallesi’ndeki olaylar
ise son günlerde çok ileri boyutlara, öyle ki uzun süredir devam eden
yaralamalar, darplar, tehditler, tacizler, ölüm olaylarının yaşanmasına kadar
varmıştır. Maltepe Gülsuyu Mahallesi’nde üç hafta önce uyuşturucu çetelerine
yönelik protestolarda Hasan Ferit Gedik’in başından üç kurşunla vurularak
ölmesi ve 1’i ağır 4 kişinin yaralanmasıyla neticelenen olaylar günlerce
gündemin ilk sıralarında yer almıştır.
Hemen akabinde, ölen gencimiz
ile ilgili yapılan yürüyüşe ait afiş asmak isteyen 2 kişi, 3 kişinin
saldırısına uğramış, darp sonucu yüzleri tanınmaz hâle gelmiştir. Yaralama
olayının ardından mahallede arabayla dolaşan çetenin “Katliam yapacağız.” dediği,
mahalle sakinlerinin ifadelerinde yer almaktadır. Bunca sıkıntılı süreçte tek
olumlu gelişme, yaklaşık bir aydır tedavi gören Gökhan Aktaş’ın yoğun bakımdan
çıkarılması ve sağlık durumunun iyiye gitmesi olmuştur. Hasan Ferit’e de
buradan bir kez daha rahmet, yaralılara da acil şifalar diliyorum.
Değerli milletvekilleri;
muhtarlar, dernek temsilcileri ve belediye meclisi üyeleri bire bir yaptığım
görüşmelerde büyükşehir belediyesinin imar ve mülkiyet sorununu çözememiş
olmasının sıkıntılarını anlatmışlardır. Önlerinde, en büyük sıkıntının bu
mülkiyet sorununun, imar sorununun ana kent tarafından çözülememesi özellikle
dile getirilmiştir. Anlatılanlar, ortada dolaşan iddialar, hele ki hukuk
devleti olduğunu iddia eden bir ülkede oldukça vahimdir. Bu haberler, birkaç
gün manşetlerde kalıp sonra unutulacak türden değildir. Mağdurlar ve yakınları,
şikâyetçi oldukları takdirde can güvenliklerinin tehlikeye gireceğinden endişe
ettiklerini tarafıma iletmişlerdir. Daha önceki gün 23.00’ten sonra
minibüslerin bile yukarı çıkması polis tarafından engellenmeye başlanmış,
Olağanüstü Hal Yasası yarı resmî olarak devam etmiştir. Bu polis ablukasına
rağmen, plakasının sahte olduğu tahmin edilen bir aracın içindekiler, mahalle
arasında sloganlar atarak ortamı germişlerdir ve buna polis maalesef seyirci
kalmıştır. Esnafın önünün büyük polis araçları tarafından kapatıldığı
söylenmekte, alışveriş sekteye uğratılmaktadır. Mahalledeki tedirginlik esnafın
işlerini bozmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
bakınız buradaki olaylar sadece uyuşturucu meselesi değildir, mahallede
kadınlar evlerinde dahi taciz edilmekte, fuhuş ve çocuk pornosu pazarı
yaratılmaya çalışılmaktadır. Çetelere karşı direnen onlarca genç gözaltına
alınırken, Hasan Ferit Gedik’in ölümü sonrası gözaltına alınan zanlıların
birçoğunun serbest bırakılmasının gerekçesi nedir? Ağustosta CHP’li 3
milletvekilinin hazırladığı raporun dikkate alınmamasının ve araştırma
önergemizin reddedilmesinin sebebi nedir? İHD’nin
açıklamış olduğu rapor ve çözüm önerileri ciddiye alınacak mıdır? MOBESE’lerin her ne hikmetse, saldırı anında çalışmamasının
gerekçesi nedir? Sosyal medyada en ufak eleştirileri dahi suç unsuru sayarak
insanları gözaltına alanlar, evlere baskın düzenleyenler, Hasan Ferit Gedik’in
ölümünün ardından yayınlanan sosyal medya fotoğraflarını ve hayli ilginç isim
ve bağlantıları neden araştırma gereği dahi duymamaktadırlar?
Değerli milletvekilleri, bu
gerginlikler yeni ve önüne geçilemeyecek olaylara gebedir; sorumluluk
iktidarındır. Polis birilerini korumayı kesip halkı korumalı ve olayların bir
an önce önüne geçmelidir. Zorbalık yoluyla bölgenin terk ettirilmesinin mümkün
olmadığını rant için ağızlarının suyu akarak bekleyenler de dâhil herkesin
bilmesi gerekmektedir.
Saygılarımla. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Öğüt.
Hükûmet adına Çevre ve
Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar cevap verecektir.
Buyurunuz efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarımız;
sayın milletvekilimizin özellikle İstanbul Maltepe’yle ilgili sorunları dile
getirmesinden dolayı kendisine özellikle teşekkür ediyorum.
Maltepe sahilindeki dolgu
tamamen rekreaktif amaçlı bir dolgudur, imar planı
vardır, ÇED raporu da vardır. Burası tamamen yeşil alan olacak, İstanbul’a ve
Maltepe halkına kazandırılacak. Dolguların yüzde10, yüzde 20 ekolojik bakımdan
mahzurları olsa da, dünyanın her tarafında, özellikle metropol ve megapol
şehirlerde dolgu yapılmak suretiyle, şehirlere, büyükşehirlere, nüfusu 5
milyondan, 7 milyondan, 10 milyondan fazla olan şehirlere nefes aldırmak için
yeni mesire alanları, rekreasyon alanları, halkın nefes alabileceği, tatilde,
cumartesi, pazar günleri çocuklarının dinlenebileceği alanlar oluşturmak için yaptığı
işlemlerdir. İstanbul Belediyesinin de Bakanlığımızdan böyle bir talebi
olmuştur. Bu talep doğrultusunda biz bunu değerlendirdik, ÇED raporunu verdik,
imar planlarını yaptık, ekolojik bakımdan mahzurları nelerdir onları inceledik
ve izni verdik. Bu izin doğrultusunda yaklaşık 1 milyon metrekareye yakın bir
alanın dolgu işlemi bitmiştir. Bundan sonra da İstanbul’a çok güzel bir yeşil
alan kazandırılacaktır.
Yine, İstanbul’da özellikle
son dönemde otopark yapımı için çok ciddi bir gayret vardır. Fakat bildiğiniz
gibi, ülkemiz demokratik bir ülke ve mülkiyet hakkı önde olan bir ülke. Bu
bakımdan ciddi zorluklarımız var, İstanbul’a aşırı yoğun bir göç var. Yeni
otoparkların yapılması için İmar Kanunu’na yeni maddeler koyacağız.
Vatandaşımızın da istifadesi doğrultusunda, vatandaş tarafından da özel otopark
yapılmasını teşvik edeceğiz. Bu doğrultuda Maltepe Belediyemizle de şifahi
görüşmelerimiz oldu, imar planı görüşmelerimiz oldu.
İstanbul’un metrosu da çok
hızlı bir şekilde yürütülmektedir, İstanbul’daki metroda istediğimiz seviyeyi
yakaladığımız zaman gerek otopark konusunda gerek ulaşım konusunda İstanbul’un
dünyanın en büyük megapollerinden çok daha rahat bir ulaşıma, trafik yoğunluğu,
inşallah, azaltılan bir konuma kavuşacağı da çok açıktır. Bu bakımdan
Maltepelilere de buradan sevgilerimi, selamlarımı, saygılarımı gönderiyorum. En
kısa süre içerisinde Maltepe’de de trafiği rahatlatacağız. Kadıköy, Maltepe ve
Tuzla metrosu, yine Maltepe’de yapmış olduğumuz tünel alt geçitler ve ulaşım
yolları, köprülü kavşaklar bundan sonra da olanca hızıyla devam edecektir.
Bu bakımdan bilgilendirmek
için yüce Mecliste söz aldım. Tekrar teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Bayraktar.
Gündem dışı ikinci söz,
İsviçre Cenevre’de gerçekleşen Parlamentolararası
Birliğin 129’uncu Genel Kurul Toplantısı hakkında söz isteyen Erzurum
Milletvekili Fazilet Dağcı Çığlık’a aittir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar.
Buyurun Sayın Çığlık.
2.- Erzurum Milletvekili Fazilet Dağcı Çığlık’ın,
İsviçre Cenevre’de gerçekleşen Parlamentolar Arası Birliğin 129’uncu Genel
Kurul Toplantısı’na ilişkin gündem dışı konuşması
FAZİLET DAĞCI ÇIĞLIK
(Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Parlamentolar Arası Birlik
Türk Grubu olarak PAB’ın 129’uncu Genel Kuruluna
katılmak üzere gittiğimiz Cenevre’de yapılan çalışmalar ve görüşmelerimiz
hakkında bilgi vermek üzere gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
sizleri saygıyla selamlıyorum.
PAB, bağımsız 163 ülkenin
parlamentolarının üye olduğu uluslararası bir örgüttür. Birleşmiş Milletlerle
çok yakın iş birliği içinde çalışmalarını yürütmektedir. Bu çerçevede PAB, genel
kurullarında uluslararası gündemde yer alan güncel, siyasi ve ekonomik
meseleleri görüşmektedir. Her genel kurul toplantısı sonunda da, aldığı
kararları dünya kamuoyunun dikkatine sunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; birliğin 129’uncu Genel Kurul Toplantısı için 9 acil gündem
maddesi önerilmiştir. Bu öneriler üzerinde yapılan oylama sonucunda Nordik ülkeleri olan Danimarka, Finlandiya, İzlanda, Norveç
ve İsveç delegasyonlarının ortak önerisi olan kimyasal silahların imhası ve
kullanımlarının yasaklanmasının denetlenmesinde parlamentoların rolü kabul
edilmiş ve gündeme alınmıştır.
Malumlarınız olduğu üzere, 20
Ağustos gecesinde Suriye’de dünya barışını ve güvenliğini tehdit eden bir
insanlık dramı yaşanmıştır. Suriye rejim güçleri tarafından kimyasal silah
kullanılması sonucunda yüzlerce sivil, hayatını kaybetti. Suriye’nin tüm
insanlığı tehdit eden bu saldırısının ardından PAB Genel Kurulunda konunun ele
alınması büyük önem arz etmektedir. Türk delegasyonu olarak bu gündem maddesine
tam destek verdik, Suriye’deki kimyasal silah saldırısının kabul edilemez
olduğunu vurguladık ve bu saldırıyı gerçekleştirenleri şiddetle kınadık. Bu
konu hakkında alınması gereken yaptırımlara ilişkin görüşlerimizi ve
endişelerimizi 1.200 milletvekilinin katıldığı genel görüşmede aktarma fırsatı
da bulduk. Özellikle, Türkiye’nin kitle imha silahlarıyla ilgili tüm
antlaşmalara taraf olduğunu da vurguladık.
Bu gelişmelerin hemen
akabinde Parlamentolar Arası Birlikte, kimyasal silahların kullanımını kınayan
ve kimyasal silahlara sıfır tolerans gösterilmesi gerektiğini vurgulayan bir
kararı oy çokluğuyla aldık. Ayrıca, aynı kararda, Suriye Arap Cumhuriyeti’nin
kimyasal silah konvansiyonuna katılımı ve bu konvansiyonun tüm hükümlerinin
yerine getirilmesi için çağrıda bulunuldu.
Parlamentolar Arası Birlik,
parlamenter farkındalığının oluşturulması, dünya barışını ve güvenliğini tehdit
eden kimyasal silahların her boyutta ele alınması gerektiğini bilmekte ve önem
vermektedir. Bu nedenle, genel kurul sırasında yapılan gerek daimi komite
toplantılarında gerekse panel toplantılarında konu titizlikle ele alınmıştır.
Bununla birlikte, 2014 Mart ayında yapılacak 130’uncu Genel Kurul Toplantısında
da görüşülecek ve karara bağlanacak raporların genelinde bu konu özellikle ele
alınacaktır. Türk delegasyonu olarak bu görüşmelerde de gerekli olan katkıyı
yapmak üzere çalışmalarımız devam etmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bilindiği üzere, 2011 yılında 10 bin kişinin katıldığı En Az
Gelişmiş Ülkeler Konferansı’na İstanbul’da ev sahipliği yaptık. Bu konferansın
sonunda kabul edilen İstanbul Eylem Planı’na Türkiye’nin sağladığı katkı hâlâ
devam etmektedir.
Konferansın parlamenter
boyutunun hazırlanmasında PAB Türk Grubu olarak Birleşmiş Milletlerle birlikte
çalıştık. Bu nedenle her PAB genel kurulunda İstanbul Eylem Planı’nın
uygulanmasına ilişkin toplantılar düzenlenmektedir. Biz de bu görüşmelere
katılarak Türkiye’nin bu eylem programına yaptığı katkıları anlatmaktayız.
Özellikle bu genel kurul esnasında, yapılan toplantıda, Birleşmiş Milletlerin
TİKA ile ortak hareket etme kararı almasının Türkiye’nin konuya gösterdiği
önemin ve katkının sonucu olduğunu vurguladık.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 129’uncu PAB Genel Kurulu esnasında toplantıya katılan birçok
ülke delegasyonuyla ikili görüşmeler yaptık. Ancak, İngiltere, Fransa ve
Pakistan delegasyonlarıyla yaptığımız geniş kapsamlı görüşmelerde başta Türkiye
olmak üzere dünyanın gündeminde olan önemli gelişmelerle ilgili görüş
alışverişinde bulunduk ve muhataplarımıza önerilerimizi iletme fırsatı bulduk.
Bu vesileyle, yüce
Parlamentomuza çalışmalarımızı aktarmaktan memnuniyet duyduğumu belirtir, aziz milletimizi
saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Çığlık.
Gündem dışı üçüncü söz,
Manisa’nın Soma ilçesinde yaşanan maden ocağı kazası nedeniyle söz isteyen
Manisa Milletvekili Hasan Ören’e aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Ören.
3.- Manisa Milletvekili Hasan Ören’in, Manisa Soma’da yaşanan maden
ocağı kazasına ilişkin gündem dışı konuşması
HASAN ÖREN (Manisa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Manisa’nın Soma ilçesinde yaşanan maden
ocağındaki kazayla ilgili gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, emeğin
ve alın terinin yoğun olduğu Soma ilçesinde bu ölümlü kazalar bitmek tükenmek
bilmiyor.
Yine, 20 Ekim Pazar sabahı,
gerçekten, Somalıların ve bizlerin yüreğini yakan ölümlü bir kaza daha
gerçekleşti. Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekilleri olarak sabah erken
saatlerde Soma’ya vardık ama artık Soma’daki bu kazaların bir kader olmadığını,
bir alın yazısı olmadığını Soma halkı da biliyor, Manisa’da siyaset yapan 10
milletvekili arkadaşımız da biliyor. 8 kazanın 7 tanesi aynı madende
gerçekleşiyor.
Bölge müdürüne soruyoruz:
Madenle ilgili, madeni suçlayıcı açıklamalar yapıyorlar. Evet, Uyar Madencilik
diye anılan, Soma’da görev yapan maden şirketi sahibinin gerekli iş güvenliği
tedbirlerini almadığından kaynaklandığını söylüyorlar. TKİ Genel Müdürüyle
görüşüyoruz: TKİ Genel Müdürü yıl sonunda bu şirketin mukavelesinin biteceğini,
gerçekten şirketin iş kazalarıyla ilgili, iş güvenliğini almadığını söylüyor.
Enerji Bakanıyla bu sıralarda görüşüyorum: Bu madenin, bu iş kazalarıyla ilgili
sabıkalı olduğunu söylüyorum; daha ileriye götürüyorum, Manisa
milletvekillerinden bazı arkadaşlarımızın siyasi desteğini aldığından dolayı,
hayatlarını kaybeden bu insanların acısını Soma ve ailelerin çekmek durumunda
olmadığını söylüyorum ama tınlayan yok.
Değerli arkadaşlarım, siyaset
işverene baskı yapmaktan elini çeksin. Maden ocakları sahiplerinin görevleri,
Manisa’da AKP mitinglerine, Soma’da AKP toplantılarına baretlerini takmış işçi
taşımak değildir. Buraya taşıyacakları işçilere ödeyecekleri paraları,
tutacakları otobüslere ödeyecekleri paraları… Kendi şirketlerinde, kendi
ocaklarında tedbir almaları gerekli.
Ayın 20’sinde Yunus Güçlü
diye bir arkadaşımızı 49 yaşında, yangından dolayı kaybettik. 6 çocuk babası.
Şu an artık onun evinde Ramazan Bayramı olmayacak, Kurban Bayramı olmayacak, o
ev, bütün bayramların hepsini o acıyla yaşayacak. Siyaset bu kadar duyarsız mı?
Adalet ve Kalkınma Partisinin
milletvekilleri, Manisa milletvekilleri bu şirketin arkasında durmak
mecburiyetindeler mi? Bu şirkette 2011 yılından 2013 yılına kadar 11 ölümlü
vaka gerçekleşmiştir. Diğer şirketlerde aynı olaylar geçerli değildir. Oradaki
işçilerden gidip de kendisiyle görüştüğümüz şu an yaralı olan Zeynel Özbek
diyor ki: “Ben işimi bitirdikten sonra evimin kapısını çaldığımda çocuklarım ve
eşim benim boynuma sarılıyor, Allah’a dua ediyorlar bugün de evime sağ salim
geldim diye.” Bunları konuşuyorlar. Orada devletin madeninde çalışan işçilerin
söylediği de çok önemlidir, diyorlar ki: “Devletin madeninde iş güvenliğiyle
ilgili bir konu üzerine yöneticilere bir bilgi sunarsanız, bir eksiklik
olduğunu söylerseniz o yöneticiler eksikliği söyleyen işçiye prim verirler,
ödül verirler ama bu sabıkalı olan madende işçiler iş güvenliğiyle ilgili bir
konu üzerinde bir bilgi sunmaya kalktıklarında işlerine son veriliyor.”
Değerli arkadaşlarım, Soma,
maden ocaklarında çalışan taşeron işçilerin alın yazısı değildir, kaderi
değildir. Adalet ve Kalkınma Partisi Soma’da, burada çalışan işçilerin yanında
olmak mecburiyetindedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HASAN ÖREN (Devamla) –
Patronların yanında olmakla o 11 canın kaybolmasından Adalet ve Kalkınma
Partisinin Manisa milletvekillerinin bir kısmı sorumludur. Bunun acilen
çözülmemesini ve Sayın Enerji Bakanının -defalarca söylememe rağmen- konuya
duyarsız olmasını da huzurlarınızda kınıyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Ören.
Gündeme geçmeden önce,
sisteme girmiş sayın milletvekillerine birer dakika söz vereceğim.
Sayın Işık…
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, ziraat mühendislerinin
bekledikleri kadrolara bir an önce atanmaları konusunda Hükûmeti göreve davet
ettiğine ilişkin açıklaması
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bilindiği gibi her yıl
üniversitelerimizden mezun olan çok sayıda gencimiz iş bulma sıkıntısıyla karşı
karşıyadır. Bu işsiz genç gruplarından birisi de ziraat mühendisleridir. Gıda
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından 2013 yılı için defalarca söz
verilmesine rağmen yaklaşık 6 bin civarındaki sözleşmeli kadroya ne hikmetse,
bugüne kadar bu gençlerimiz atanamamışlar ve iş sahibi yapılamamışlardır.
Maliye ve Tarım Bakanlıkları arasında gidip gelmekten yorulan bu gençlerimiz,
Hükûmetin kendileriyle alay ettiğini düşünmektedirler. Her iki bakanlığın da bu
konuyla ilgilenip bu verilen sözün yıl sonuna kadar mutlaka yerine getirilmesi
gerektiğini düşünüyorum.
Ziraat mühendislerinin onay
beklediği hakları olan bu kadrolara bir an önce atanmaları konusunda Hükûmeti
göreve davet ediyor, size de teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Işık.
Sayın Dibek…
2.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in,
vatandaşların, Selanik’te Atatürk’ün doğduğu evde daha önce sergilenen kişisel
eşyalarının ve anı defterinin niçin kaldırıldığını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım,
cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün doğduğu ev, Selanik’teki
evle ilgili olarak çok sayıda şikâyet geliyor vatandaşlarımızdan. Bilindiği
üzere, o ev müze olarak kullanılıyordu, üç yıl evvel restorasyona alınmıştı,
tadilat yapılmıştı. Ağustos ayı içerisinde Sayın Bakanın, Kültür ve Turizm
Bakanının da katılımıyla yeniden açılmıştı fakat gelin görün ki açıldıktan
sonraki hâli vatandaşlarımız tarafından çok tepkiyle karşılanıyor. Atatürk’ün
kişisel eşyalarının hiçbiri evde kalmamış yani zemin katta, “Atatürk ve çocuk
odası” olarak geçen zemin katta, kullandığı hiçbir eşya yok. Kendisiyle ilgili
olan eşyaların tümü dışarı çıkarılmış, slayt ve panolar var.
Hatta, hatırlarsınız,
sanıyorum 2006 yılıydı, bir vatandaşın yazdığı, anı defterine yazdığı yazıya
kızan Sayın Başbakan o sayfayı yırtmıştı. O anı defterinin de kaldırıldığını
görüyoruz.
Şimdi vatandaşlarımız şunu
soruyor: Atatürk’e ait bu kişisel eşyalar yani çocuklukta beşik dâhil olmak
üzere çok sayıda eşyası niye kaldırılmıştır? Bu eşyalar niçin
sergilenmemektedir? Anı defteri niye kaldırılmıştır? Bunu vatandaşlarımız
soruyorlar.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Dibek.
Sayın Bayraktutan…
3.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın,
Çoruh Nehri üzerinde yapılacak barajlar nedeniyle Yusufeli ilçesinde
kamulaştırma işlemlerine gecikmeksizin başlanması gerektiğine, Kamulaştırma
Kanunu’ndaki bir hüküm nedeniyle vatandaşların mağduriyetinin söz konusu
olduğuna ve bu hükmün değiştirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bilindiği üzere, Artvin’de
Çoruh Nehri üzerinde yapılan barajlar nedeniyle Yusufeli ilçemiz baraj suları
altında kalacaktır. Yusufeli’nde yaşayan halkımız bir an önce kamulaştırma
işlemlerine gecikmeksizin başlanmasını, bu belirsizliğin giderilmesini önemle
talep etmektedirler.
Bunların haricinde
Kamulaştırma Kanunu’ndan kaynaklanan çok ciddi bir sorundan dolayı vatandaşla
devlet Yusufeli’nde, Artvin’de karşı karşıya gelmiştir. Devlet, vatandaşa ne
yazık ki icra takibi yapmak zorunda kalmıştır. Daha önceki yasaya göre
ihtilaflı bedeli kabul etmeyen vatandaş mahkemeye gidiyordu, ilk bedelden sonra
ikinci artış olduğu zaman da bunu alıyordu ama şu anda, Kamulaştırma Kanunu’nda
yapılan değişiklikle kıymet takdir komisyonunun verdiği bedeli kabul etmeyen
vatandaş, arkasından bu bedelin artırılması için idari dava açınca aradaki
ihtilafsız bedel ilk mahkeme kararıyla beraber ödeniyor Yargıtaydan
geçmeden ama Yargıtay, alt mahkeme kararını bozduğu zaman ne yazık ki bedele
yönelik kısmı icraya veriliyor. Bu nedenle devletle vatandaş karşı karşıya
kalıyor. Ağır bir mağduriyet durumu söz konusudur. Bir an önce Kamulaştırma
Kanunu’nun bu hükmünde değişiklik yapılması zaruret hâline gelmektedir. Bunu
Hükûmetin dikkate almasını talep ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Bayraktutan.
Sayın Kaplan…
4.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan’ın, Van depreminin 2’nci
yıl dönümünde, depremde yaşamını yitiren 604 yurttaşımızı rahmetle andığına,
yakınlarına başsağlığı dileğinde bulunduğuna ve Van’da konteynerlerde
yaşayanların durumuna ilişkin açıklaması
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bugün 23 Ekim. İki yıl önce
bugün Van’da yaşanan deprem neticesinde yaşamını yitiren 604 yurttaşımızı
rahmetle anıyor, yakınlarına geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Ancak üzücü
olan bir nokta var: 22 Ağustos 2013 tarihinde Cumhuriyet Halk Partisi komisyonu
olarak Van’a gittiğimizde ve bugünlerde de basında takip ettiğimiz bir konuda,
konteynerlerde kalan yaklaşık 150-200 ailenin elektrik ve suyunun kesildiği,
insanlık dışı ortamda yaşamlarıyla baş başa bırakıldıkları bir noktada
olduğumuzu, TOKİ’den sorumlu Sayın Çevre ve Şehircilik Bakanı buradayken bu
ayıbın bir an önce giderilmesi noktasında, lütfen, gerekenin yapılmasını
saygılarımla arz ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Kaplan.
Sayın Halaman…
5.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın,
Adana’da kurbanlık olarak beslenen keçilere alıcı bulunmadığına ve Et ve Balık
Kurumunun bu keçileri alabilmesine izin verilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
ALİ HALAMAN (Adana) –
Başkanım, teşekkür ederim, sağ olun.
Şimdi, Sayın Başkanım, Kurban
Bayramı geçti. Bu Kurban Bayramı’nda genelde piyasada, pazarlarda, özellikle
bizim bu Adana bölgesinde, yani kayıt dışı dediğimiz Suriyeli, Iraklı, İranlı,
neyse, bu hayvanlar satıldı, piyasaya hâkim oldular ama orada kurbanlık olarak
beslenen keçi özellikle, diğer ismi davar, bunlara alıcı bulunmadı. Bu Et ve
Balık Kurumu “Ben büyükbaş hayvan alıyorum.” diyor. Bu keçi ve davar alımını
Sayın Tarım Bakanı serbest etmez mi? Bunu bir düşünmesi açısından söyledim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Halaman.
Sayın Eyidoğan…
6.- İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın,
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın gündem dışı konuşmaya
cevabındaki bazı ifadelere ilişkin açıklaması
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) –
Teşekkür ederim Başkan.
Biraz önce Sayın Bakan
Bayraktar’ın Maltepe deniz dolgu alanıyla ilgili verdiği bilgiler doğru
değildir. Bizzat kendileri tarafından soru önergeme verilen cevapta aynen
–tırnak içinde söylüyorum- “ÇED raporu gerekli değildir.” ibaresi vardır.
Dolayısıyla 1,5 kilometrekarelik bu deniz dolgu alanının tsunami
ve beklenen büyük İstanbul depremi sırasındaki deprem sarsıntısına dayanacak
bir mühendislik tasarımı yoktur. Bunun vebali Sayın Bakanlığa aittir.
Ayrıca bugün 2’nci yılı geçen
Van ve Erciş depreminden sonra hâlâ konteynerlerde yaşamak zorunda kalan
280-300 hane vardır. Türkiye’nin hak etmediği mağduriyetler, insanlık dramı
hâlâ sürmektedir. Ev sahibi olamadıklarından…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Eyidoğan.
Sayın Sarıbaş…
7.- Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş’ın, Çanakkale’de yapılması
planlanan termik santrale ilişkin açıklaması
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) –
Sayın Başkan, Çevre ve Şehircilik Bakanımız da buradayken özellikle sormak
istiyorum.
Çanakkale’de Kaz Dağları,
verimli, sütün ve sebzenin bol olduğu bir bölge ama buna rağmen, on bir tane,
dışa bağımlı, taşınan kömürle ve deniz suyuyla çalışabilecek santral kurumu
için izin verilmesi hakkında müracaatlar olmuştur. Özellikle son Ayvacık’taki Babadere Köyünde, Çanakkale domatesinin meşhur olduğu ve
yeni kapalı sulamaların bittiği, Türkiye’de ve dünyada balığın bol olduğu ve
sebzeciliğin dünyaya tanıtıldığı ve peyniriyle meşhur olan ve özellikle bir
taraftan böyle ürün verirken, böyle doğa harikası, böyle bir tarımın bulunduğu
yerde böyle dışa bağımlı bir termik santrale ÇED raporu verecek misiniz? Çünkü Çanakkale ilinin
emisyon hacmi, Çan’da kurulan diğer termik santrallerin dışında hiçbir termik
santral yeterli…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Sarıbaş.
Sayın Genç…
8.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Tunceli TEDAŞ’ta çalışan
işçilerin durumuna ve Tunceli’nin köylerine elektrik verilememesi nedeniyle
yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, dün de dile
getirdim. Maalesef, bu Tunceli’deki elektrik dağıtım şirketine bağlı işçilerin
işi yavaşlatma konusunda başlattıkları eylemler devam ediyor, işveren de bu
konuda hiçbir gayret sarf etmiyor. Bugün Ovacık ilçemizde, birçok ilçemizde,
Mazgirt ve köylerinde, merkeze bağlı birçok köylerde elektrik günlerce kesik.
Bu vatandaşlara bir çare bulmak lazım. Ne yapacak bu insanlar? Ellerindeki malzemelerin hepsi harap olmuş, attılar.
Bunların zararlarını kim ödeyecek? Daha önce Ovacık’ta İbrahim Atan diye bir
arkadaşı çıkarmışlar, kaçak direkte elektrik verildiği için maalesef
arkadaşımız şehit oldu. Şimdi, kime derdimizi anlatacağız? Bu Hükûmetin buraya
el atması lazım. Bir aya yakındır elektrik verilmiyor buraya. Yani ne olacak bu
insanların hâli? Boyuna, bu vatandaşların kışlık ihtiyaçları, hepsi çürümüş,
attılar. Bunların zararını kim karşılayacak? Böyle bir sağır Hükûmet olur mu?
Çıksın bu insanlara bir destek versin.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Genç.
Sayın Yılmaz…
9.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın,
Van depreminin 2’nci yıl dönümüne ve Van’da konteynerlerde yaşayan
vatandaşların durumuna ilişkin açıklaması
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Çevre ve Şehircilik Bakanımız
da buradayken ben kendisine bazı fotoğraflar göstermek istiyorum. Sayın Bakan,
bugün 23 Ekim, Van depreminin 2’nci yıl dönümü. Van’da konteynerlerde bulunan
vatandaşlarımız konteynerlerden çıkartılmak istendiği için, elektrikleri
kesildiği için şu anda açlık grevindeler. Çocuklarını okula gönderemedikleri
için, suları kesildiği için açlık grevindeler. Sizler bu konuda TOKİ’den ev
yapacağınızı söylediniz ama bu TOKİ evleri bu insanlara neden çıkmamıştır?
Neden bu insanlar şu anda bu konteynerlerden atılmak durumundadırlar? Önümüz
kış, bu insanların sorunlarının çözümüyle ilgili neler düşünüyorsunuz? Bunları
ölüm oruçlarına mahkûm mu edeceksiniz? Bu vatandaşlarımızın sorununu çözmek
boynunuzun borcudur. Bu konteynerler vatandaşlarımızdan alındıktan sonra
kimlere verilecektir? Suriyelilere mi verilecektir? Bu türden söylentiler var.
Kira yardımı yapılacağı söylenmektedir ama ne kadar yapılacağı ve ne miktarda
yapılacağı belli değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Yılmaz.
Sayın Öğüt…
10.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, emeklilik ve sigorta
şirketleri tarafından kesilen ve Büyük Mükellefler Vergi Dairesine ödenen vergilerin
sigorta sisteminden ayrılırken hak sahiplerine iadesi konusuna ilişkin
açıklaması
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul)
– Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
29 Haziran 2012 tarihinde
yürürlüğe giren kanun ile emeklilik ve sigorta şirketleri tarafından kesilen ve
Büyük Mükellefler Vergi Dairesine ödenen vergilerin sigorta sisteminden
ayrılırken hak sahiplerine iadesiyle ilgili başvurular 29 Ağustos 2013
tarihinde sona ermiştir. Ne var ki ödeme alınamadığına ilişkin şikâyetler
tarafıma iletilmektedir. Hâlâ ödemesini alamamış binlerce kişi mevcuttur. Ödeme
yapılamayan kaç kişi vardır? Bu kişilere ne zaman ödeme yapılması
planlanmaktadır? Bu gecikmenin gerekçesi nedir? Başvuruda bulunmamış olanlara
ek bir süre ya da başka bir kolaylık tanımayı düşünmekte misiniz? Son olarak,
ödemelerde yaşanan gecikmenin sisteme olan güveni azaltacağı eleştirileri
hakkındaki görüşünüz nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Öğüt.
Sayın Özgündüz…
11.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz’ün, Van depreminin 2’nci yıl
dönümünde, depremde yaşamını yitiren 604 yurttaşımızı rahmetle andığına,
yakınlarına başsağlığı dileğinde bulunduğuna ve Van depreminde yıkılan Bayram
Otel’le ilgili davaya ilişkin açıklaması
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Evet, arkadaşlar değindi,
bugün Van depreminin 2’nci yıl dönümü. İlk depremde 604 kişi hayatını kaybetti,
4.152 kişi yaralandı. Ölenlere tekrar Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı
diliyorum. Ama birinci depremden sonra, biliyorsunuz, ikinci bir deprem oldu 9
Kasımda. Bu birinci depremden sonra Sayın Bakan Beşir Atalay, AFAD yetkilileri
ve Van Valisi halka “Evinize girebilirsiniz." dedi, halk da bunun üzerine
evine girdi ve ikinci depremde, biliyorsunuz, Bayram Otel yıkıldı, orada da 24
kişi, içlerinde Japon yardım kuruluşundan gelen kişiler de olmak üzere
hayatlarını kaybettiler ve bu Bayram Otel davası on beş gün önce sonuçlandı,
tek kişi, Bayram Otel’in sahibi Tevfik Bayram on bir yıl üç ay on gün hapis
cezasına mahkûm edildi ancak bu işin asıl sorumluları olan yani tedbirsizlik ve
dikkatsizlikle ölüme sebebiyet veren kamu görevlileri, Van Valisi, AFAD
yetkilileri haklarında işlem yapılmadı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Özgündüz.
Sayın Canalioğlu…
12.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, Trabzonspor’un
eski futbolcularından Kadir Özcan’a Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı
dilediğine ilişkin açıklaması
MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU
(Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Trabzonspor’a ve Türk futboluna uzun yıllar gerek futbolcu olarak ve gerekse
teknik adam olarak hizmet vermiş ve benim de takım arkadaşım olan ve son olarak
da 1461 Trabzon takımını çalıştıran Sayın Kadir Özcan dün akşam geçirdiği kalp
krizi sonucu hayatını kaybetmiştir. Kendisine Allah’tan rahmet, ailesine,
yakınlarına ve arkadaşlarına sabırlar dilerim, Türk futbolunun başı sağ olsun.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Canalioğlu.
Sayın Hamzaçebi…
13.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Trabzonspor’un
eski futbolcularından Kadir Özcan’a Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı
dilediğine, Van depreminin 2’nci yıl dönümüne ve Van’da konteynerlerde yaşayan
vatandaşların durumuna ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Dün vefat eden,
Trabzonspor’un efsane futbolcularından, 1461 Trabzon takımının da teknik
direktörlüğünü yapan Sayın Kadir Özcan’a Allah’tan rahmet diliyorum, ailesine,
yakınlarına, sevenlerine sabır diliyorum, başsağlığı diliyorum.
Bugün, 23 Ekim 2011 tarihinde
yaşanan Van depreminin 2’nci yıl dönümü. Hem 23 Ekim 2011 tarihinde hem de onu
takip eden 9 Kasım 2011 tarihinde meydana gelen ikinci depremle, Van
depremlerinde toplam 644 vatandaşımız hayatını kaybetti, çok sayıda
vatandaşımız yaralandı, mal kayıpları oldu, büyük bir acı yaşadık. Ancak, hâlen
bu acıların üstesinden gelinebilmiş değildir. Gazetelere de yansımış olan
haberlere göre, en az 160 aile, hâlen, Van depreminin etkisiyle o zaman
yerleştirildikleri konteynerlerde yaşamlarına devam etmektedirler. Elektrikten,
sudan veya medeni hayat şartlarından yoksun bir şekilde ve kış yaklaşırken bu
kadar ağır şartlar içerisinde bu vatandaşların konteynerlerde yaşamaya devam
etmesi ve bu konuda herhangi bir çözüm bulunamamış olması gerçekten üzüntü
vericidir. Ben bu konuda Sayın Bakanı, Hükûmeti göreve davet ediyorum.
Kendilerinin çözümlerini, görüşlerini burada öğrenmek istiyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Hamzaçebi.
Sayın Akova…
14.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, zeytin sineğine
karşı uçakla ilaçlamanın yasaklanmasının zeytin üretiminde verimliliği
düşürdüğüne ilişkin açıklaması
AYŞE NEDRET AKOVA (Balıkesir)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Balıkesir ilimizde, Körfez
bölgemizde zeytin hasat günleri başlamıştır. Uçakla ilaçlama olmazsa
üreticilerimiz zeytinciliğin biteceğini söylemektedir. Zeytin sineğine karşı
uçakla yapılan ilaçlamanın 2012 yılından itibaren yasaklanması zeytin
üretiminde verimliliği azaltmaktadır. Bu yıl üreticilerimiz verimliliğin çok
düştüğünü, hasadın kötü geçeceğini söylemektedirler. Devletin organik ilaçlama
için destekleme yapması ve bilinçlendirmesi, zeytin hastalıkları ve
zararlılarıyla mücadele için de çok önemlidir.
Uçakla havadan ilaçlama
yeniden serbest bırakılacak mıdır? Doğaya zarar vermeyen organik ilaç
kullanımının teşvik edilmesi için devlet destek verecek midir? İlaçlama organik
yapılacaksa aradaki farkın devlet tarafından karşılanması için çalışma
yapılacak mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Akova.
Sayın Doğru…
15.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Trabzonspor’un eski
futbolcularından Kadir Özcan’a Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı
dilediğine ve Tokat’taki çiftçilerin sorunlarına ilişkin açıklaması
REŞAT DOĞRU (Tokat) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Önce, Trabzon 1461 takımının
antrenörü ve Trabzonspor’un efsane futbolcusu Kadir Özcan’a Allah’tan rahmet
diliyorum, sevenlerine başsağlığı diliyorum.
Ayrıca, Tokat’ta çiftçilik
sezonu Anadolu’nun birçok yerinde olduğu
gibi bitmiştir, insanlar önümüzdeki sezona hazırlanmaktadır. Ancak, Tokat
ilinde Kazova başta olmak üzere Kelkit Vadisi, Zile,
Artova ovalarında sebze ve meyvecilikle uğraşan insanlar, üretim yapan insanlar
ürettikleri ürünleri ederinde ve değerinde satamadıkları için çok büyük borç
yükü içerisinde kalmışlardır. Bu insanlar özel sektöre, bankalara, tarım kredi
kooperatiflerine çok büyük borçla karşı karşıyadırlar. Bu yönlü olarak da icra
takipleri de başlamıştır. Hükûmetten icra takiplerinin durdurulması ve
borçların ertelenmesi veyahut yapılandırılmasıyla ilgili çalışma
beklemektedirler. Bunu arz etmek istedim.
Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Doğru.
Sayın Soydan…
16.- Çanakkale Milletvekili Mustafa Serdar Soydan’ın, Kaz Dağlarında
altın arama ve işletme ruhsatlarının iptal edilmesi gerektiğine ve Çanakkale’de
yapılması planlanan termik santrale ilişkin açıklaması
MUSTAFA SERDAR SOYDAN
(Çanakkale) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, biliyorsunuz,
Çanakkale ili dünyada tarih yazmış bir ildir. Doğasıyla, deniziyle, özellikle
Kaz Dağlarıyla dünyanın en önemli illerinden birisidir. Kaz Dağlarında
Hükûmetinizce verilmiş olan altın arama ve işletme ruhsatları Kaz Dağlarını
yaşam için bir cehenneme, altıncılar için bir cennete dönüştürmektedir. Bu
ruhsatların derhâl iptal edilmesi gerekmektedir.
İkincisi, yine Çanakkale
ilinde şu anda yaklaşık 8 bin megavat gücünde termik santral izni verilmiştir,
kurulmuş ve kurulacak olan. Çevredeki Çanakkale’yi etkileyen termik
santrallerle birlikte bu 14 bin megavata ulaşmaktadır ki bu Çanakkale için tam
bir felakettir. Çanakkale’de bundan sonra kurulacak olanların ruhsatlarının
derhâl iptal edilmesi gerekir. Eğer bu yolu seçmiyorsanız size bir önerim var:
Çanakkale’nin ismini ya “altın termik” ya da “termik altın” olarak
değiştiriniz.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Soydan.
Sayın Atıcı…
17.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Mersin-Adana Çevre Düzeni
Planı’na Akkuyu Nükleer Santrali’nin işaretlediğinin
halktan gizlendiğine ve bu plana itiraz edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, 1/100.000 ölçekli Mersin-Adana çevre düzeni planı askıya
çıkarılmıştır. Planı bayramdan hemen önce askıya çıkaran Hükûmet Akkuyu Nükleer Santrali’ni bu plana işaretlediğini halktan
gizlemeye çalışmıştır. Buradan tüm Mersinlilere sesleniyorum, hiçbir parti
ayrımı yapmadan diyorum ki: Sizi ve çocuklarınızı öldürecek, kanser yapacak
olan bu nükleer santralin işaretlendiği plana itiraz edin. Bu santralden
çıkacak ışınlar, hiçbir parti ayrımı yapmadan, AKP’linin de CHP’linin de
MHP’linin de BDP’linin de çocuklarını kanser
yapacaktır. Ben Mersin Milletvekili olarak bu plana itiraz edeceğim. Şu anda
burada bulunan Çevre ve Şehircilik Bakanını da çevreyi katleden bu santrale
destek verdiği için kınıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Atıcı.
Sayın Akar…
18.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın, kent merkezinde yapılan
sanayi tesislerinin Kocaeli’ni yaşanabilir olmaktan çıkardığına ilişkin
açıklaması
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın
Başkan, tüm Türkiye’de bilindiği gibi, Kocaeli Türkiye’nin sanayi başkentidir.
Sayısız organize sanayi bölgeleri ve Türkiye’nin 500 büyük firması içerisinde
hatırı sayılır derecede firması bulunan Kocaeli’de,
kent merkezinde kurulan, soğuk haddelemeyle paslanmaz çelik üreten fabrikadan
üretime geçeli henüz üç ay olmasına rağmen metal toz yağmaktadır yani
yaşayanların üzerine metal toz yağmaktadır. Bunu fabrika üretime geçmeden,
kuruluş aşamasında defalarca belirtmiş olmamıza rağmen, fabrika ÇED raporu
almadan bu kentin bakanı olan Sanayi Bakanı orada temel atma törenine katılmış,
ÇED raporu alınmadan fabrikanın temeli atılmış ve yapımına geçilmiş. Bugün de
üretime geçtikten üç ay sonra ÇED raporunda belirtilen görevler yerine
getirilmediği için toz yağmuru devam etmektedir. Bu, tabii, “yatırım ve
istihdam” adı altında yapılan ve İzmit kentinin katledilişinin bir örneğidir
çünkü kent merkezinde yapılan bu sanayi tesisleri kenti yaşanabilir olmaktan
çıkarmakta ve kanser ovası hâline dönüştürmektedir. Buna izin veren bakana,
valiye ve büyükşehir…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Akar.
Sayın Köprülü…
19.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü’nün, Tekirdağ’ın köy ve
beldelerinde bulunan ilköğretim okullarının sorunlarına ilişkin açıklaması
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Seçim bölgemde yaptığım
ziyaretler sırasında halktan gelen şikâyetler gereğince özellikle köy ve
beldelerde bulunan ilköğretim okullarımızda, ilkokullarımızda bazı
incelemelerde bulundum ve gördüğümüz manzara gerçekten de millî eğitim
sisteminin çöktüğünün bize habercisi oldu. Özellikle köylerde bulunan bazı
okullarımızda tek vekil öğretmenle 1’inci, 2’nci, 3’üncü, 4’üncü sınıflar aynı
sınıf içerisinde öğrenim görmeye çalışmakta. Özellikle öğretmen yetersizliği,
okulların hizmet alma noktasındaki teknik donanım eksiklikleri ciddi bir
sıkıntı hâlinde Tekirdağ ilinde gözükmektedir. Ben burada Hükûmetin -Tekirdağ
ilindeki ya da Türkiye’nin benzer konumundaki diğer okullarda da- özellikle, Andımız’la uğraşmaktansa, okullarda eğitim alabilecek
öğrencilerin sorunlarını çözme noktasında adımlar atmasını diliyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Köprülü.
Sayın Vural...
20.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Van depreminin 2’nci yıl
dönümüne, Manisa Soma’da meydana gelen maden ocağı kazasına ve Trabzonspor’un
eski futbolcularından Kadir Özcan’a Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı
dilediğine ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün Van depreminin 2’nci
yılı. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, iki yıl önce hayatını kaybeden
vatandaşlarımıza öncelikle Allah’tan rahmet diliyorum. Cenabıhak bir daha böyle
bir afet ve acı göstermesin elbette. Tüm Vanlılara da huzur ve güvenli bir
hayat geçirmelerini diliyorum. Ancak, depremin üzerinden iki yıl geçmesine
rağmen, maalesef, daha yaralarının sarılmadığını müşahede ediyoruz. Sayın
Bakan, özellikle bu yaraların sarılması konusunda daha etkili tedbirler
alınması gerektiği kanaati bulunmakta.
Diğer taraftan, ikinci
depremde özellikle gazetecilerimiz, maalesef, depremde ölmüştü 2 gazetecimiz.
Bununla ilgili dava sırasında kamu görevlileri hakkında soruşturma izni
verilmemişti. Tek bir imkân var, Meclis soruşturması imkânı var. Bu konuda
sorumluların hesap vermesini temin edecek şekilde, AKP Grubunun Meclis
soruşturması imkânını açmak suretiyle varsa bu konuda sorumlulardan hesap
sorulmasının önünü açmasını diliyorum.
Ayrıca Manisa Soma’da maden
ocağında meydan gelen kazada kaybımız, yaralılarımız var. Yani gerçekten
“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” diye ahkâm kesenler, maalesef, insanı
yaşatacak güvenlik tedbirlerini alma konusunda son derece cimri davranıyorlar.
Bu vesileyle, hayatını kaybeden vatandaşımıza Allah’tan rahmet, yaralılara acil
şifa diliyorum.
Ayrıca Trabzon 1461
antrenörü, Trabzonspor futbolcusu Sayın Kadir Özcan’ın vefatı münasebetiyle tüm
Trabzonlulara, Trabzonspor’a, ailesine başsağlığı diliyorum ve kendisine de
rahmetler diliyorum efendim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Vural.
Sayın Aydın…
21.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Trabzonspor’un eski
futbolcularından Kadir Özcan’a Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı
dilediğine, Van depreminin 2’nci yıl dönümüne ve Hükûmetin Van’da yaptığı
çalışmalara ilişkin açıklaması
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Biz de AK PARTİ Grubu olarak
1461 Trabzonspor’un Başkanı ve aynı zamanda Trabzonspor’un efsane futbolcusu
Kadir Özcan’a Allah’tan rahmet diliyoruz, ailesine ve tüm spor camiasına
başsağlığı diliyoruz.
Yine aynı şekilde, bundan tam
iki yıl önce Van’daki deprem, felaket tüm ülkemizin, tüm milletimizin yüreğini
burktu, acılar yaşandı. Rabbim öncelikle o depremde vefat edenlere rahmet
eylesin. Ailelerine ve aziz milletimize bir kez daha başsağlığı diliyorum ve
böyle bir felaketin bir daha tekerrür etmemesi adına da dualarda, niyazlarda
bulunuyoruz.
Hükûmet olarak, depremin ilk
saatlerinden itibaren, neredeyse Hükûmetimizin büyük bir bölümü, Sayın
Başbakanımızın talimatıyla birlikte Van’daydı ve uzun süre orada kalıcı bir
şekilde yaraları sarmak adına tüm imkânlarını seferber etti. Sayın
Başbakanımız, hakeza, defalarca oraya gidip geldi ve âdeta Van’ın yeniden
inşası noktasında hiçbir bedelden de kaçınmadı, kaçınılmayacak da. Bu süreç
içerisinde gerek ekonomik anlamda, eğitimde, sağlıkta, ulaşımda, özellikle
konutta, yapılaşmada, barınma ve iaşe noktasında ne gerekiyorsa yapıldı,
yapılmaya da devam ediliyor.
Tabii ki Vanlılar için, tüm
Türkiye’miz için büyük bir felaketti. Hepsine bir kez daha geçmiş olsun diyorum
ve bu felaketlerin olmaması için de duaların yanında aynı zamanda Hükûmet
olarak da başta Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız olmak üzere tüm birimlerimiz
âdeta seferber olmuş durumda ve bu manada da özellikle sağlıklı yapılaşma
noktasında, kentsel dönüşümler noktasında, TOKİ’nin yeniden oralarda barınma
ihtiyacını karşılaması noktasında da ne gerekiyorsa yapılıyor, yapılmaya da
devam edilecek diyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Aydın.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) - Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sistemi
açabilirseniz ya da yerinizden de cevap verebilirsiniz Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Müsaade ederseniz oradan cevap vereyim.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Yerinden lütfen Sayın Başkan.
BAŞKAN – Yerinizden de cevap
verebilirsiniz çünkü yerinden sordu herkes, cevap hakkınız da yerinizden.
Buyurunuz efendim.
22.- Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın, Van depreminin
2’nci yıl dönümüne, bazı milletvekillerinin çevre konusundaki açıklamalarına
ilişkin açıklaması
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
öncelikle, Van depreminin 2’nci yılında bu acımızı dile getiren ve rahmetli
olan insanlarımıza rahmet dileyen milletvekillerimize çok çok teşekkür ediyorum.
Cenabı allah bir daha ülkemize böyle felaketleri,
deprem, sel gibi tabii afetleri göstermesin.
Van depreminin üzerinden iki
yıl geçti. Özellikle çokça dile getirilen bir hususu burada tekrar açıklama
ihtiyacını duydum. Buradaki otelde 23 Ekimdeki depremde bir hasar olmamıştı,
hasar olan bir otel değildi ve bizim hasar tespiti yaptığımız binalar
kapsamında değildi burası ve Van’dan sonra bilimsel olarak yapılan açıklama ve
bizim de yaptığımız açıklama çok nettir. Ve ondan sonra oradaki kamu
kuruluşları, diğer kuruluşlar hakkında -milletvekili olsun, bakan olsun-
soruşturma yapılmayacak diye bir şey yok; savcılık talep ederdi, milletvekili
hakkında soruşturma açılmayabilirdi dokunulmazlığı olduğu için. Fakat, savcının
yapmış olduğu tahlilde kimler hakkında soruşturma yapılacağı tadat edildi, kamu
mensupları hakkında gerekli soruşturma yapıldı ve neticesi de ortadadır.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) –
İzin istedi, verilmedi.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır,
izin verilmedi.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) - Şimdi, burada yine 280 vatandaşımızla ilgili,
bunların konteynerlerde kaldığı ve şu anda elektriklerinin kesildiği şeklinde
ifade olundu.
Çok değerli milletvekilleri,
bu depremde, kiracı olsun, hak sahibi olsun, mal sahibi olsun veya hak sahibi olmasın,
ruhsatlı evde, ruhsatsız evde gerek kendi evinde otursun gerekse de işgalci
olarak otursun, deprem sırasında depremden zarar gören evlerde oturan tüm
insanlarımızı biz hak sahibi kabul ettik hiçbir ayrım gözetmeksizin. Şu anda
konteynerlerde oturanlar depremde evleri zarar gören insanlarımız değil,
Van’daki evsiz kalan insanlarımızdır ve bunlara da gerekli yardımları
yapıyoruz.
Van’da yapılanları
müsaadenizle ben bir daha, hafızaları tazelemek adına ifade etmeye çalışacağım.
Deprem sebebiyle Van’a gittiğimiz günden itibaren gerekse bina yapımı gerekse
imar planı yapımı gerekse altyapı yapımı gerekse su getirme, ta Gürpınar Şamran’dan yine Erciş’e 50 kilometreden su getirmeye
varıncaya kadar yapılan hizmetleri kısaca ifade etmek gerekirse Van’da 104 şantiyede
25.172 konut inşaatı yapılmaktadır. Bunların bir kısmı teslim edildi, bir kısmının da inşaatları
devam ediyor. Bu kapsamda 12 lise, 29 ilköğretim okulu, 80 ahır ve bunun
mütemmimi yurt binaları, ısı merkezleri, 34 cami, 17 ticaret merkezi, 3 pansiyon, 3 sosyal tesis, belediye
hizmet binası, 10 aile sağlık merkezi, 3 eczane, 17 büfe, 4 küçük çaplı
hastane, 2 sağlık ocağı, engelsiz yaşam merkezi, 34 karakol, arıtma tesisleri,
3 köy konağı ve yine çeşitli kamu binaları yapıldı ve yapılmaya da devam
ediyor. Köylerde de şu anda 6 bin tane konut, vatandaş tarafından, evini yapana
yardım metoduyla yapılıyor ve bunlar da yine benim Bakanlığım tarafından
denetleniyor. Bunlar da hızlı bir şekilde devam ediyor.
Van depreminden sonra tüm
Türkiye’nin muhalefetiyle iktidarıyla, tüm kesimleriyle, 80 vilayetiyle, Van’ı
da katarsak 81 vilayetiyle gösterdiği alicenaplık ve bu depreme karşı
gösterdiği duyarlılık bütün dünya tarafından takdir edilmiştir ve takip
edilmiştir. Bu bakımdan Türkiye halkını, Türk halkını ben de buradan bir defa
daha tebrik ediyorum.
Van halkımıza da buradan
yine… 26-27 Ekimde -önümüzdeki cumartesi, pazar günü- Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanı, ilgili bakanlarla birlikte -ben de iştirak edeceğim- Van’da
olacağız. Van’da yapılması gereken bundan sonraki kentsel dönüşüm faaliyetleri,
sosyal donatılar, yine Van Gölü’nün etrafındaki kuşaklama kolektörü, Van’ın
şehirleşme adına büyükşehir olduktan sonra gereken işlemlerin yapılması adına
ne gerekiyorsa Van’da yapmak için bir kez daha Van’ı “check”
edeceğiz.
Yine aynı şekilde,
Maltepe’deki projenin ÇED raporu… Biz planları yaparken çevresel etki
değerlendirme raporlarını yaptık ve valilikten de, toplantılar yapmak
suretiyle, bildiğimiz, normal, resume niteliğinde
olan veyahut da izin niteliğinde olan bir rapor vermedik ama bunun dışında ÇED
gerekli değildir diye raporu imar planlarına dercettik.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) - Zannediyorum ki sürem bitti.
Süre veriyor musunuz bir
dakika?
BAŞKAN – Otomatik kapanmış
efendim. Bir dakika, süre vereceğim.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Çok teşekkür ediyorum.
Buradaki, yine, imar
planlarını gerekli incelemeleri yaptıktan sonra verdik.
Kurban Bayramı’ndan sonra
Hükûmet olarak tüm canlı hayvanları alacağımızı da taahhüt ettik. Bunu da ifade
etmek istiyorum.
Çanakkale’de Nurol tarafından
yapılması gereken çevrim santralinin ÇED raporu, iadesi istenmişti,
vazgeçilmişti oradan. Yine, Türkiye’de, artık, bundan sonra, Hükûmet olarak
karar aldık, ithal kömüre dayalı çevrim santrali yapılmasına izin vermeyeceğiz
ama Mersin Akkuyu’da gerekli çalışmalar yapılmıştır;
Türkiye için bir gerekliliktir, bunu imar planlarına işledik. Orada da
valilikle ve halkla gerekli toplantıları yaparak o projeyi yürütüyoruz.
Tunceli’de olan elektrik
sıkıntıları için bizim, özelleştirmeden sonra yeni bir düzenleme yaparak,
özelleştirme olsa dahi oradaki dağıtımı doğru dürüst yapmayan özelleştirmeyi
alan dağıtım şirketlerinin elinden almak suretiyle devlet olarak bu hizmetleri
halkımızın menfaati doğrultusunda yürüteceğimizi de burada ifade etmek
istiyorum.
Tekrar teşekkür ediyorum,
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Bayraktar.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) –
Sayın Başkanım, müsaade ederseniz, Sayın Bakan eksik bilgiye dayalı Genel
Kurula bilgi verdi, o konuda bir açıklama yapayım. Benim konuşmam üzerine
burada Sayın Bakan…
BAŞKAN – Bir dakika Sayın
Özgündüz.
Oturursanız, bir dakika süre
vereceğim.
Buyurunuz.
23.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz’ün, Çevre ve Şehircilik Bakanı
Erdoğan Bayraktar’ın açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, doğru, birinci
depremde Bayram Otel’de hasar yoktu, o nedenle de… Hatta TOKİ mühendisleri de
orada kalıyordu, yardım kuruluşlarından gelenler de orada kalıyordu. Bakın, bu
durumda Bayram Otel’in sahibi Tevfik
Bayram’ın da mahkûm edilmemesi, yargılanmaması gerekir sizin mantığınıza
göre.
İkincisi, orada AFAD
yetkilileri ve Vali hakkında savcılık, evrakı ayırarak -soruşturma dosyasını-
soruşturma izni istedi fakat ilgili soruşturma mercileri, İçişleri Bakanlığı
soruşturma izni vermedi. Sorun buradan kaynaklanıyor. Bu konunun etraflıca
konuşulması için biz bir Meclis araştırması komisyonu kurulmasını istedik.
Getirelim, neler yapmışsınız çıkın anlatın, halk da bunu duysun. Hâlen konteynerde
kalan elektriksiz, susuz insanlar var, orada hâlen mağdurlar.
Siz bu kadar şey yaptınız,
doğru, Türk milletinin katkısıyla, uluslararası kuruluşların katkısıyla
yaptınız. Elbette yapacaksınız, hükûmetsiniz yani bunu başa kakmanın da bir
anlamı yok.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Özgündüz.
Sayın Baluken,
siz söz istememiştiniz daha önce.
Buyurunuz.
24.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in,
Van depreminin 2’nci yıl dönümüne ve Van halkının deprem nedeniyle yaşadığı
sorunlara ilişkin bir araştırma komisyonu kurulması gerektiğine ilişkin
açıklaması
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, biz de hepimizi
acıya boğan Van depreminin 2’nci yıl dönümü vesilesiyle tekrar bu acıyı
halkımızla paylaşmak istiyoruz.
Öncelikle, bu ağır depremde
yaşamını yitiren bütün Van halkımıza, yaşamını yitiren yurttaşlarımıza
Allah’tan rahmet, hâlen yaralarını sarmak üzere büyük bir gayret gösteren
yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz.
Maalesef, Van depreminden
sonra yaşanan tablolar son derece kötü tablolardı. Hükûmetin sosyal devletin
gereklerini yerine getirmeyen pratikleriyle Van halkı ağır mağduriyetler yaşadı
bu süreç içerisinde. Her şeyden önce, kentin tamamını etkileyen bir doğal
afette, bir depremde Van afet bölgesi ilan edilmedi ve Van’daki halkımız,
Hükûmetin ve devletin duyarsız yaklaşımları neticesinde, bir kışı ağır kış
koşulları altında, kar altında geçirmek zorunda kaldılar. Çadırlarda meydana
gelen yangınlar, süregelen ağır zatürre salgınları, bulaşıcı hastalık
salgınları pek çok vatandaşımızın yaşamını yitirmesine neden oldu.
Van’ın yaralarının
sarılmasıyla ilgili bir çalışmadan çok TOKİ üzerinden yürütülen bir emlakçılık
faaliyeti Van halkının önüne götürüldü ve biz başından beri bu süreçlerin
hiçbirinin kabul edilemez olduğunu burada ifade ettik. Hükûmete, Meclise
duyarlılık çağrıları yaptık. Defalarca bu kürsüden Van halkının sorunlarını
dile getirmemize rağmen bunlarla ilgili ciddi çalışmaların yapılmadığına
maalesef, yüreğimiz kanayarak tanıklık ettik.
Her şeyden önce Meclis şunu
yapmalıydı: Bu kadar ağır bir doğal afetin yaşandığı, bir şehrin tamamen
harabeye döndüğü Van’la ilgili bir araştırma komisyonu kurup bütün sorunların
tespiti ve bu tespit edilen sorunların çözümü noktasında bir irade ortaya
koymalıydı. Yaşanan sorunlar bugün de aynı ağırlıkta devam ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Bir
dakika daha alabilir miyim?
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, şunu
bilmenizi isterim: Grup başkan vekillerine iki dakika süre veriyorum, diğer
milletvekillerimize birer dakika süre veriyorum, grup başkan vekili olduğu için
sözü daha çoktur diye.
Onun için, Sayın Vural,
buyurunuz. En son tekrar size söz vereceğim, bir ek açıklamanız var herhâlde.
25.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Çevre ve Şehircilik Bakanı
Erdoğan Bayraktar’ın açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) –
Efendim, Sayın Bakanın ifadeleriyle ilgili iki hususu hatırlatmak istiyorum.
Sayın Bakan, sizin burada,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Van depreminden sonra “Vatandaşlara binalara
girin de demedik, girmeyin de demedik.” diye bir ifadeniz olmuştu. Daha önce de
Sayın Van Valisinin “Otellere girebilirsiniz, hiçbir şey yok.” diyerek yaptığı
bir açıklama vardı. Maalesef, otellerde kalanlar ve girenler daha sonraki
depremde biliyorsunuz hayatını kaybetti. Şimdi, o davayla ilgili husus geldiği
zaman, maalesef, kamu görevlileri hakkında soruşturma izni verilmediği için
gerçek sorumluların tespiti imkânı bulunmuyor. O bakımdan, bunu aşabilecek tek
yol Meclis soruşturması yoluyla, bu konuda kamu görevlilerinin
sorumluluklarının tespiti yoludur. Bu bakımdan, siz de bu konuda sorumluluğu
olanları korumama konusunda bir adım atarak -AKP Grubuyla birlikte- bir Meclis
soruşturması açılmasını gerçekleştirirseniz, bu konuda kamu görevlilerinin
sorumlu olup olmadığı konusunu Türkiye Büyük Millet Meclisi değerlendirir.
Bu hususu ifade etmek
istedim,
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Vural.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin üç önerge vardır; önergeleri ayrı ayrı okutacağım.
3’üncü sırada okutacağım
Meclis araştırması 500 kelimeden fazla olduğu için, önerge özeti okunacaktır.
Ayrıca, önergenin tam metni Tutanak Dergisi’nde de yer alacaktır.
Okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer ve 21 milletvekilinin, çalışma
hayatında yaşanan iş kazalarının ve meslek hastalıklarının artmasının temel
nedenlerinin, yasal ve teknik eksikliklerin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/741)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Dünyada ve buna bağlı olarak
ülkemizde, iş kazaları çalışma hayatının en önemli sorunlarından biridir.
Dünyada her gün ortalama 1 milyon iş kazası yaşanmaktadır ve her yıl 2,3 milyon
çalışan iş kazası ya da meslek hastalıkları nedeniyle hayatlarını
kaybetmektedir. Ülkemize baktığımızda ise iş sağlığı ve güvenliği tablosunun
tüyler ürpertici olduğunu görebiliriz. ILO’nun rakamlarına göre, Türkiye'de her
gün ortalama 176 iş kazası meydana gelmekte, her gün 4 çalışanımız hayatını
kaybetmekte, 6 çalışan ise sürekli iş göremezlik raporu almaktadır. Rakamlar
olayın ciddiyetini ortaya koymaktayken Türkiye, ILO’nun kabul ettiği 20
uluslararası sözleşmenin yalnızca 6'sını onaylamıştır. Bu sözleşmelerin biri de
2005 yılında onaylanan iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili olan sözleşmedir.
Ancak,. bu sözleşme hâlâ iç hukuka yansıtılamadığı için, işçilerin can
güvenliği kaderlerine terk edilmiştir. Bu nedenle, Tekirdağ'da fabrikalarda iş
makinelerine sıkıştığı, Adana'da baraj kapakları açıldığı, Zonguldak'ta maden
ocağında yeterli havalandırma olmadığı ve Tuzla tersanelerinde gemi inşaatında
önlem alınmadığı için, hemen her gün bir çalışan iş kazası nedeniyle hayatını
kaybetmektedir. Tekirdağ da hızla sanayileşen bir il olduğu için, ağır sanayi
ve fabrikaların sayısının fazla olması nedeniyle iş kazalarının yoğun olarak
yaşandığı bir yerdir.
İş kazaları, basit bir sağlık
sorunu veya üretime ilişkin teknik bir mesele olarak görülemez. İş kazası,
insanla ilgili sosyal yanı ağır basan bir sorundur. İşçiler, iş kazalarının
nedeni değil korumasız tarafıdır. İşçinin değeri emeğinin fiyatı ile
ölçüldüğünden, işçinin bir insan olarak taşıdığı yaşama hakkı bu üretim
sürecinde dikkate alınmamaktadır. Çok sayıda işçi, iş kazası ya da mesleğe bağlı
hastalıklar nedeniyle hayatlarını kaybetmektedir. Meslek hastalıklarının ortaya
çıkmasında çevre faktörü, hastalığın esas ve vazgeçilmez tek nedenidir. O
nedenle, başta büyük sanayi işletmeleri olmak üzere, çoğu iş kolunda çalışan
yurttaşlarımızda kimyasal kaynaklı ağır metallere, gazlara maruz kalmaktan,
fiziksel kaynaklı sıcak-soğuk ortamlarda çalışmaya bağlı, düşük-yüksek basınçlı
ortamda çalışmaktan ve radyasyona maruz kalmaktan kaynaklı birçok hastalık
ortaya çıkmaktadır. İş kazalarının ve meslek hastalıklarının en önemli sonucu,
ölüm, ağır sakatlık, iş göremezlik, meslek hastalıkları gibi insani
kayıplardır. Ölümler, iş kazalarının en onarılamaz boyutunu oluşturmaktadır.
Ağır sanayide çalışan emekçilerimizin uzun çalışma süreleri, Bakanlığa bağlı müfettiş
sayılarının az oluşu ve denetim yetersizliği, âdeta ölümlere davetiye
çıkarmaktadır.
Oysa iş kazalarının ve meslek
hastalıklarının büyük bir kısmı önlenebilir. Üretim sürecinin merkezine insan,
işçi konulmadığı ve işçi sağlığı sorunu toplumun genel sağlığının bir parçası
olarak görülmediği sürece, bu soruna kalıcı çözümler üretilmemektedir. İş
kazalarının ve meslek hastalıklarının önlenebilmesi için Bakanlığın,
işverenlerin ve çalışanların aynı bakış açısında olması, iş birliği yapması
önem taşımaktadır. Uygun önlemlerin alınması, doğru politikaların
geliştirilmesi ve bu politikaların doğru uygulanması, iş kazasına uğrayan ve
meslek hastalıklarına yakalanan çalışan sayısının düşmesinde büyük rol
oynayacaktır.
Ülkemizde, uygulanan
özelleştirme, taşeronlaştırma, işletme kârları, ihracat ve benzeri olgular,
temel başarı ölçütleri olarak benimsenmekte, hiçbir şekilde bu unsurların arka
planındaki üretici emeğe yani çalışanlara değer verilmemektedir. Bu anlayış,
sorunun ana noktasını oluşturmaktadır.
Bu nedenle, hızlı
sanayileşmenin gölgesinde kalan ve sanayinin belkemiği olan emekçilerimizin iş
yerlerinde karşılaştıkları sorunlar göz ardı edilmemelidir. Çalışma hayatında
yaşanan iş kazalarının ve meslek hastalıklarının oluşu ve artmasının temel
nedenlerinin tespiti, yasal ve teknik eksikliklerin giderilerek kalıcı çözüm
yollarının bulunması amacıyla Anayasa’nın 98’inci ve Meclis İçtüzüğü’nün
104 ve 105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla
arz ederiz.
1) Candan
Yüceer (Tekirdağ)
2) Mehmet
S. Kesimoğlu (Kırklareli)
3) Mehmet
Şeker (Gaziantep)
4)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
5) Ali
İhsan Köktürk (Zonguldak)
6) Ahmet
İhsan Kalkavan (Samsun)
7) Kadir
Gökmen Öğüt (İstanbul)
8)
Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
9) Ayşe
Nedret Akova (Balıkesir)
10)
Süleyman Çelebi (İstanbul)
11)
Birgül Ayman Güler (İzmir)
12) Emre
Köprülü (Tekirdağ)
13) Malik
Ecder Özdemir (Sivas)
14) Engin
Özkoç (Sakarya)
15) Sedef
Küçük (İstanbul)
16) Haluk
Eyidoğan (İstanbul)
17) İhsan
Özkes (İstanbul)
18) Ali
Haydar Öner (Isparta)
19) Metin
Lütfi Baydar (Aydın)
20)
Mahmut Tanal (İstanbul)
21) Veli Ağbaba (Malatya)
22)
Haydar Akar (Kocaeli)
2.- BDP Grup Başkan Vekili Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan’ın, ülkemizde uygulanan teşvik politikalarının iktisadi ve sosyal yapı
üzerindeki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/742)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizde uygulanan teşvik
politikalarının iktisadi ve sosyal yapı üzerindeki etkilerinin açığa
çıkarılması ve daha sonuç alıcı teşvik politikalarının saptanması için
Anayasa'nın 98’inci ve İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci
maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.
Hasip Kaplan
BDP
Grup Başkan Vekili
Gerekçe
Teşvik
uygulamaları, bir ülkede ekonominin geliştirilmesi ve istihdamın arttırılması
için önemli iktisat politikası enstrümanlarından biridir. Teşvikler, yatırımı
özendirmek, ülkenin uluslararası rekabet gücünü arttırmak, bölgeler arası
endeks farklılıklarını gidermek amacıyla cumhuriyet tarihinden önce başlamış ve
günümüze kadar uygulanagelmiştir.
Osmanlı'da
1863 yılında Islahat Sanayi Komisyonunun kurulması ile başlayan teşvik
çalışmaları, cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte 1923 İzmir İktisat Kongresi'nde
alınan kararlarla devam ettirilmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında özel sektöre
yönelik teşviklerin ağırlık kazanmasına rağmen, bu politikaların başarıya
ulaşmaması KİT'leri ekonomik kalkınmanın ana gücü hâline getirmiştir. 1950'li
yıllarla beraber devam eden teşvikler Marmara Bölgesi’nde yoğunlaşmış, kamu
yatırımlarının ülke geneline yayılmamasından kaynaklı, ülkenin doğusu yeterli
yatırımları alamamıştır.
1960'lı
yıllarla beraber geçilen planlı kalkınma dönemi 1980'lere kadar sanayiyi teşvik
edici birtakım önlemler ve düzenlemeler getirmiş, 1980'den sonra yeniden özel
sektörün ekonomik kalkınmanın öncülüğünü yapmasına yönelik tedbirler
geliştirilmeye çalışılmıştır. Özellikle bölgesel kalkınmışlık farklarının
giderilmesine yönelik geliştirilen önlemlerden bir sonuç alınamamış ve her plan
döneminde ya bir önceki plan terk edilmiş ya da daha önce terk edilen planlara
geri dönüş yapılmıştır.
1980-2008
yılları arasında teşvik belgesi alan sektörlerin dağılımına baktığımızda, tarım
sektörü yüzde 1,45’lik oranda faydalanabilmiştir. Yine bu dönemde enerji,
madencilik ve tarım sektörü teşviklerle yaratılan toplam istihdamın ancak yüzde
7,6'sını alabilmiş, hizmetler ve imalat sektörü yaratılan istihdamın yüzde
92’sini almıştır.
Ülkemizde
sanayi büyük oranda montajcılık düzeyinde tutulmuştur. Yeterli AR-GE
çalışmalarının yapılmaması ve dâhil olunan bölgesel ve uluslararası
toplulukların çıkarlarının ülkenin iktisadi politikalarını şekillendirmesi
sonucu emek yoğun bir nitelikte kalan imalat sektörü, bugün emek gasbının en fazla yaşandığı çalışma alanlarından biridir.
Son yıllarda daha da geliştirilen hizmetler sektörü de ucuz işgücünün yoğun
olarak kullanıldığı alanların başında gelmektedir.
Bölgesel
gelişmişlik farklarını gidermeye yönelik uygulanan teşvik paketleri de bu
sorunu giderememiş, tam aksine bölgesel farklılıkları daha da
derinleştirmiştir. Yine 1980-2008 yılları arasında çıkarılan teşvik yasaları
sonucunda alınan yatırım teşvik belgelerinin bölgesel dağılımında Doğu Anadolu
Bölgesi'nin toplam teşvik belgelerinin sadece yüzde 4,53'ünü aldığı, Güneydoğu
Anadolu Bölgesi’nin de yüzde 7,42'de kaldığı görülmektedir. Bu bölgeler,
teşviklerin parasal büyüklükleri noktasında da aynı kaderi paylaşmıştır.
Öngörülen istihdam alanında da Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin sırasıyla
yüzde 3,65 ve yüzde 6,75 oranında kaldığı görülmektedir. Resmî veriler, bugüne
kadar uygulanan teşvik politikalarının bölgesel endeksler arasındaki uçurumu
daha da derinleştirdiğini göstermiştir.
4 Haziran
2009 tarihinde çıkarılan Teşvik Yasası’ndan da genel ve bölgesel düzeyde
nitelikli bir sonuç alınamadığı, Başbakanın 5 Nisan 2012 tarihinde açıkladığı
yeni teşvik yasasının tanıtım konuşmasından da anlaşılmaktadır.
Başbakan
tarafından açıklanan son teşvik paketinin cari açık üzerindeki etkileri uzun
vadede görülebileceği gibi, bu politikanın enerjinin yarattığı cari açık
üzerindeki etkisi, ülkemizdeki tasarruf oranlarının yatırım yapma düzeyinin çok
altında oluşu ve dış tasarruflara yönelmenin sonuçları açısından bir analizi
yapılmamıştır. Ayrıca, bir kamu hizmeti olan ve yurttaşların ücretsiz alması
gereken eğitim hizmetlerinin özelleştirilmesi bu teşvik yasasının sorunlu
alanlarından biridir.
Teşvik
paketlerinin emeğin haklarını yok sayma pahasına sadece sermayenin yatırım
yapma kararlılığını arttırmaya dönük çıkarılması oldukça ideolojik bir tutum
olup ithal ikameci bir politika ile neoliberal
ideolojinin buluştuğu yerde ortaya çıkacak emek gasbını
önlemek Türkiye halklarının tek çıkar noktasıdır. Sadece sermayeyi desteklemeye
dönük çıkarılan teşviklerin, istihdamı arttırmaktan ziyade, asgari ücret gibi
bir sefalet ücretini yaygınlaştıracağı ve toplumdaki gelir uçurumunu daha da
arttıracağı açıktır.
Ülkemizde
bugüne kadar uygulanan teşvik politikalarının gözden geçirilerek toplumun her
kesimini memnun edecek yeni politika tespitleri yapmak için Meclis
araştırmasının açılması önem arz etmektedir.
3.- İzmir Milletvekili Rıza Türmen ve 22 milletvekilinin, 12 Eylül askerî darbesi ile
sivil vesayetin Türkiye demokrasisine olan etkisinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/743) (x)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
12 Eylül
askerî darbesinin araştırılması ile müştereken değerlendirilmesi zorunlu olan
sivil diktatörlüğünün ve vesayetin Türkiye demokrasisine olan etkisinin
araştırılarak gerekli önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98 ve İç Tüzük’ün 104 ve 105‘inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
1) Rıza Türmen (İzmir)
2) Emine
Ülker Tarhan (Ankara)
3) Levent
Gök (Ankara)
(x) (10/743) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin
tam metni tutanağa eklidir.
4) Osman Taney Korutürk (İstanbul)
5) Ali
Özgündüz (İstanbul)
6) Refik
Eryılmaz (Hatay)
7) Hasan
Akgöl (Hatay)
8) Gürkut Acar (Antalya)
9) Osman
Aydın (Aydın)
10) Ömer
Süha Aldan (Muğla)
11) Bedii
Süheyl Batum (Eskişehir)
12)
Hurşit Güneş (Kocaeli)
13)
Erdoğan Toprak (İstanbul)
14) Kazım
Kurt (Eskişehir)
15)
Turgut Dibek (Kırklareli)
16)
Mehmet Şeker (Gaziantep)
17) Engin
Altay (Sinop)
18) Doğan
Şafak (Niğde)
19)
Haydar Akar (Kocaeli)
20) Veli Ağbaba (Malatya)
21) Malik
Ecder Özdemir (Sivas)
22)
Müslim Sarı (İstanbul)
23) Erdal
Aksünger (İzmir)
Özet
Gerekçe:
12 Eylül
askerî darbesinin araştırılmasının Türkiye için taşıdığı önem kadar sivil
diktatörlüğünün ve vesayetin Türkiye demokrasisine olan etkisinin araştırılarak
gerekli önlemlerin belirlenmesi, Türkiye demokrasisine olan etkisinin de
araştırılması zorunludur.
Sivil
vesayetin Türkiye'de birden fazla görünümü vardır. Sivil vesayet ilk olarak
sistematik bir şekilde yargı üzerinde oluşumunu tamamlamıştır. Yargının sivil
vesayetin bir bileşeni hâline gelmesi kamuoyunun “birinci yargı reformu” olarak
bildiği düzenlemelerin yasalaşması ile başlamıştır.
Yargı
hakkında yapılan eleştirileri hâlihazırda sadece Cumhuriyet Halk Partisi
tarafından yapılan eleştiriler olarak nitelendirmek mümkün değildir. Nitekim,
Avrupa Parlamentosu tarafından 20/3/2012 tarihinde kabul edilen kararı ve
Avrupa Konseyinin İnsan Hakları Komiseri Thomas Hammarberg
de Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini paylaşmaktadır.
Basın
özgürlüğü üzerinde sivil vesayetin etkisi otosansür
olmuştur. Otosansür uygulayan gazeteciler bakımından
işlerine devam etmek mümkün olmuşken otosansüre
direnen ve siyasi iktidarı eleştiren veya siyasi iktidar tarafından yazılması
istenmeyen konularda yazmaya devam eden gazeteciler bakımından sonuçlar işten
atılma veya işlerinden ayrılmaya zorlanma, haklarında terör örgütüne üye olmak
başta olmak üzere, çeşitli suç isnatlarıyla davalar açılmasına,
özgürlüklerinden yoksun bırakılmalarına yol açmıştır.
Yayın
sorumluları bakımından ise süreç, mevcut ceza mevzuatı ve Terörle Mücadele
Kanunu’nun baskı aracı olarak kullanılmasıyla otosansürün tüzel kişiler bakımından yerleşmesini
sağlaması, sağlamadığı takdirde özel yetkili mahkemelerde yargılama veya mali denetimler
aracılığı ile yüksek rakamlarla cezalandırılma ile ilerlemiştir.
Sivil
vesayetin günlük hayatımıza olan etkisi ise genel olarak korku toplumu
yaratılması olmuştur. Korku toplumu tanımlamasından kastedilen, herkesin
telefon konuşması yaparken frekans oynaması yapılarak dinlenildiği, bulunduğu
dernek ve benzeri yasal örgütlenme yapılarının merkez veya şubelerinin
ortamının dinlenildiği, Kültür Bakanlığı destekli yayımlanan kitaptaki veya
TÜBİTAK tarafından 1.048 personelin fişlenmesi gibi somut göstergeleri
deneyimlenmektedir.
8 kurum
gibi Türkiye'nin gelişmesinde önemli rollere sahip kurumların özerkliğinin
kaldırılarak denetimlerinin bakanlıklara verilmesi, TÜBA ve TÜBİTAK
atamalarının doğrudan kendi tarafından yapılması gibi düzenlemelerle kurumların
özerkliği kaldırılarak kurumlar sivil vesayetin denetimine girmiştir.
Sivil
vesayet, iktidarın kadrolaşması, Türkiye'deki tüm idari ve adli yapıları
kuşatmıştır. Yolsuzlukların soruşturulmaması, soruşturulsa dahi yeterli ve
gerekli özenin gösterilmemesi kendisini Kayseri Belediyesindeki yolsuzluklarda
ve Deniz Feneri dosyasında aleni olarak göstermiştir.
Askerî
darbenin soruşturulmasını isteyen AKP iktidarı, 1980-1983 tarihleri arasında
çıkarılan kanunlardan, bu kanunların yarattığı sistemlerden ve yapılardan en
çok yararlanan iktidar olmuştur. Askerî darbeyi soruşturmak veya
araştırılmasını sağlamak demek, askerî müdahalenin Türkiye demokrasisi üzerine
yarattığı etkiyi ve insanların yaşantıları üzerinde bıraktığı etkiyi
soruşturmak ve araştırmak demektir. Askerî müdahalenin yarattığı olumsuz
etkinin izlerinin silinmesi o dönemde yürürlüğe giren mevzuatın tamamının
özgürlükçü, insan hak ve onurunu esas alacak şekilde yeni baştan düzenlenmesi
demektir.
AKP
iktidarı askerî müdahalenin izlerini silmek istiyorsa ve bu isteğinde samimiyse
Cumhuriyet Halk Partisi tarafından verilen teklifleri desteklemelidir.
Hükûmetin
son yıllarda bulunduğu dış temaslar ve bazı uluslararası sorunlar karşısındaki
tutumuna bakıldığı zaman, diktatörlükle yönetilen ülkeler ya da terörizmle
bağlantıları olan siyasal otoritelerle yakın ilişkiler geliştirmekten
kaçınılmadığı görülmektedir. Şüphe yok ki, binlerce insanın ölümünden sorumlu
bir iktidara sahip çıkmak, kendisini demokrasi olarak tanımlayan bir devletin
görevi olmamalıdır.
Bütün
darbelere karşı ve bu bağlamda şimdiki mevcut sivil diktatörlük ve vesayete
karşı direnmek gerekir.
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve daha
sonra oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- BDP Grubunun, Muş Milletvekili Demir Çelik
ve arkadaşlarının cezaevlerinde ağır hasta durumunda bulunan mahkûmların
hastalık durumlarının göz önünde bulundurulması amacıyla 7/5/2013 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 23 Ekim 2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
23/10/2013
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 23/10/2013 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti
grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince
Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Pervin
Buldan
Iğdır
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
7 Mayıs
2013 tarihinde, Muş Milletvekili Demir Çelik ve arkadaşları tarafından (3281
sıra no.lu) cezaevlerinde ağır hasta durumunda bulunan mahkûmların hastalık
durumlarının göz önünde bulundurulması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak
üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 23/10/2013 Çarşamba günkü
birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN –
Önerinin lehinde Bingöl Milletvekili İdris Baluken…
Buyurunuz
Sayın Baluken. (BDP sıralarından alkışlar)
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; vermiş olduğumuz grup önerisi üzerine söz
almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri, kötü muameleler,
işkenceler ve ölümlere varan uygulamaları defalarca bu kürsülerden dile
getirdik, defalarca bulunduğumuz her platformda sizlerle birlikte tartıştık,
bugüne kadar Meclisin çözüm bulması noktasında defalarca halkın tepkileriyle
birlikte, halkın ortaya koyduğu demokratik eylemselliklerle
birlikte duyarlılık çağrıları yaptık ama maalesef, bugüne kadar cezaevleri
konusuna duyarsız yaklaşan bir Meclis pratiği,
daha doğrusu bir iktidar pratiğiyle karşı karşıyayız. Biz sorunu her dile
getirdiğimizde, bırakın iktidar partisinden bir duyarlılık görmeyi, tam
tersine, iktidar partisinin cezaevlerini tıka basa dolduran uygulamaları ve
ülkenin her tarafında devam eden yeni cezaevi inşaatları gibi bir durumla karşı
karşıya kaldık. Sadece bu durum bile, doldurulmuş olan cezaevleri ve
yetmiyormuş gibi yeni cezaevi inşaatlarının yapılmış olması bile AKP’nin bu
konuya ne kadar duyarsız yaklaştığını, bu cezaevlerinde yaşanan insanlık
dramıyla ilgili kör, sağır, dilsiz pozisyonunu her geçen gün nasıl artırarak
devam ettirdiğini ortaya koyması açısından son derece çarpıcıdır.
Özellikle,
cezaevlerinde yaşanan hasta tutuklu ve hükümlülerin, hasta mahpusların durumu
ise toplumun vicdanını her geçen gün kanatan, çok ağır, tarihî bir trajedi
boyutuna maalesef çoktan varmıştır. Uzun süredir cezaevlerinde ölümü bekleyen
ağır hastalar var. Sivil toplum örgütlerinin, insan hakları kuruluşlarının
hazırlamış olduğu raporlar var. Şu anda, cezaevlerinde 156’sı ağır olmak üzere,
156’sı her an ölme riski taşıyan hastalardan oluşmak üzere, 526 ağır kronik
hasta bulunmaktadır. Bu hastaların tahliyeleriyle ilgili bugüne kadar yapmış
olduğumuz girişimlerin tamamı maalesef sonuçsuz kalmıştır. Cezaevlerinden
neredeyse her ay tabutlar çıkmaya ve her tabutla birlikte de insanlığımızı
öldüren bir durum yaşanmaya devam etmektedir.
Bugün,
buraya bu önergeyi getirmemizin sebebi, yine, ölmek üzere olan insanlığımızı
kurtarmanın beyhude bir çabasıdır. Biz, buradan tekrar, hepinize, duyarlılık
çağrısında bulunuyoruz. İçinizde vicdanlı olan milletvekili arkadaşlarımız var,
içinizde hekim olan, insan sağlığını, insan yaşatmayı her şeyden daha değerli
gören arkadaşlarımız var. Gelin, bu yaşanan sorunlarla ilgili bir an önce bu
Meclis bir komisyon kursun, bu komisyon zaman kaybetmeden, acil olarak bütün
cezaevlerinde hasta mahpusların durumuyla ilgili bir çalışma ortaya koysun ve
bu hasta mahpusların tedavi süreçleri ve tahliye süreçleriyle ilgili yaşanan ağır
insanlık suçu da bir an önce ortadan kaldırılsın diyoruz.
Değerli
milletvekilleri, bu hasta mahpusların tahliyesiyle ilgili en büyük engelin Adli
Tıp Kurumu olduğunu defalarca söyledik. Adli Tıp Kurumu, 12 Eylül faşizminin
bütün ruhunu taşıyacak şekilde, sağlıktan çok âdeta ölüme davetiye çıkaran bir
kurum niteliğine çoktan dönüşmüş durumda. Bilimsel, tarafsız, objektif,
sağlıkla ilgili kararlar alması gereken adli tıp, siyasi değerlendirmeler
yaparak, siyasi kararlar alarak yaşamla ölümün ince sınırında bekleyen hasta
mahpusları yaşamın tarafına çekmesi gerekirken, maalesef, ölümün kıyısına iten
kararların altına imza atmaya devam etmektedir. Adli tıbbın kurumsal yapısının
da değiştirilmesi için defalarca burada araştırma önergeleri verdik, konuşmalar
yaptık, o konuya da duyarsız yaklaştınız. Ama, en azından şöyle bir uygulamayı
gelin hep birlikte yapalım dedik: “Bu hasta mahpuslarla ilgili karar verme
süreçleri 12 Eylül ruhunu taşıyan bir kurumun insafına bırakılmamalıdır.”
dedik. “Bu ülkedeki üniversite hastaneleri, eğitim ve araştırma hastaneleri,
tam teşekküllü devlet hastaneleri bu hasta mahpusların sağlık durumlarıyla
ilgili objektif süreçler yürütsün, objektif kararlar versin.” dedik. Yaptığımız
çağrıların hiçbir tanesini dikkate almadınız.
Yani öyle
bir durum ortaya çıkıyor ki sizler, bu ülkede referans olarak gösterilen
üniversite hastanelerine, eğitim ve araştırma hastanelerine, tam teşekküllü
devlet hastanelerine güvenmediğinizi ortaya çıkardınız. Çünkü pek çok hasta mahpus için, örneğin üniversite
hastanesi “Cezaevinde kalamaz.” raporu vermiş, örneğin devlet hastanesi “Tek başına cezaevinde yaşamını idame
ettiremez.” raporu vermiş ama Adli Tıp Kurumuna gidince oradan, siyasal bir
kararla bu insanlar tekrar cezaevlerine gönderilmişler. Böylesi bir tabloyla
karşı karşıyayız.
Bakın,
biz tıp fakültesine girdiğimizde bize ilk önce Hipokrat’ın “Primum
non nocere: Her şeyden
önce, zarar verme” ilkesi öğretildi.
Adli Tıp Kurumu tıpla ilgili eğitimden geçen insanların görev yaptığı
bir yer ama verdiği her kararda hastalara zarar veriyor, hastaların yaşam
hakkını gasbeden kararların altına imza atıyor.
Onlarca tutsak, sadece bir yıl içerisinde yaşamını yitirdi. Defalarca buraya
bizler getirdik. Şehabettin Yücel’in durumunu bu kürsüden konuştuk. Hacı Nasır,
İrfan Eskibağ, Gürgün Kurt,
Mehmet Aras, Latif Bodur, Mahmut Karataş, Mahmut Çakan, Nurettin Soysal, Gülay
Çetin… Bütün bu arkadaşlarımızın durumunu bu kürsüden, deyim yerindeyse, canlı
yayında olacak şekilde sizlere aktardık ve bu kürsülerden, henüz bizim
konuşmamız devam ediyorken onların ölüm haberlerini Genel Kurula verdik.
Böylesi bir tablodan bile sizin rahatsızlık duyup bununla ilgili bir çalışmayı
önünüze koymanız gerekiyordu.
Kaldı ki
dokuz aydır, neredeyse sizin duyarsız yaklaşımınızla sonuna getirmiş olduğunuz,
bir çözüm sürecinden de bahsediyorduk. Bu çözüm sürecinin en önemli güven
artırıcı adımının bu hasta tutsaklarla ilgili, hasta mahpuslarla ilgili
alınacak kararlar olduğunu söyledik.
Bu
Mecliste bir Çözüm Komisyonu oluşturuldu. Çözüm Komisyonu cezaevlerine giderek
yerinde, bu hasta mahpusların durumunu inceledi. Sonrasında, Adalet Bakanıyla
görüşmeler yaptılar, iktidar partisiyle görüşmeler yaptılar ama sonuçsuz
kaldı. Akil insanlar, cezaevlerinde ya
da cezaevlerinde bulunan hasta mahpusların aileleriyle görüşmeler yaptı,
sizlere raporlar sundu, kendi görüşlerini aktardı ama bugüne kadar, ne Çözüm
Komisyonunun ne de akil insanlar heyetinin göstermiş olduğu hiçbir çözüme siz
yanaşmadınız. İşte, yanaşmadığınız için de her geçen gün fiilî ölüm cezasına
dönüşen ağır bir insanlık trajedisiyle karşı karşıyayız. Her an, bu konuşmayı
yaparken bile yaşamını yitirebilecek insanların, mahpusların trajedisiyle karşı
karşıyayız. Bakın, on gün önce, ben seçim bölgeme, Bingöl’e gittim. 42 yaşındaki
Hasan Kaya -ağır diyabetik hasta- yeterli tedavi almadığı için, ilaçları
zamanında verilmediği için, hastaneye kaldırılmadığı için Bingöl Cezaevinde
yaşamını yitirdi. Sorumlular hakkında bugüne kadar tek bir soruşturma
yapılmadı. 42 yaşındaki bir insanın yaşama ihtimali varken maalesef, duyarsız
yaklaşımınız neticesinde, tıpkı diğer hasta mahpuslarda olduğu gibi, o
arkadaşımızı da kaybedecek ağır bir acıyla karşı karşıya kaldık. Bizler, bu
hasta mahpuslarla ilgili durumun siyasi olarak değerlendirilmemesi gerektiği,
insani ve vicdani açıdan değerlendirilmesi gerektiği çağrısını tekrar
yapıyoruz.
Konuşma
süremiz sınırlı olduğu için, bu arkadaşlarımızın her birinin hangi hastalıktan muzdarip
olduğunu, şu anda hangi ağır sağlık problemlerini yaşadığını burada ifade
edecek zamanımız yok ama gelin, bu sefer vicdanınızın sesini dinleyin, bu sefer
insanlığınızı kurtaracak bir kararın altına imza atın, burada bir araştırma
komisyonu kuralım. Hızla, bütün cezaevlerindeki hasta mahpusların durumuyla
ilgili bir çalışma ortaya koyup çözüm önerileriyle beraber, bütün toplumun
vicdanını rahatlatacak bir çalışmanın altına imza atalım diyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Baluken.
Aleyhinde,
Sivas Milletvekili Hilmi Bilgin.
Buyurun
Sayın Bilgin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HİLMİ
BİLGİN (Sivas) – Teşekkür ediyorum Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Meclis Grubu
tarafından verilen, cezaevlerinde ağır hasta durumunda bulunan mahkûmların
hastalık durumlarının göz önünde bulundurularak durumlarının tespiti ve
salıverilmesinin önündeki engellerin kaldırılması amacıyla, Anayasa’nın ve İç Tüzük’ün ilgili maddeleri uyarınca Meclis araştırması
açılması önergesinin gündeme alınmasına dair grup önerisi aleyhinde söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa’mızın 17’nci maddesi, “Herkes, yaşama,
maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.” hükmünü içermektedir.
Yaşam
hakkı insan haklarının en temeli ve başında gelenidir. Bu hak, Anayasa’mız ve
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’yle güvence altına alınmıştır. Bu manada,
cezaevlerinde bulunan tüm tutuklu ve hükümlüler de insan olmalarının doğal
gereği olarak diğer özgür insanlar gibi bu haklara sahiptirler. Bu kesimin
sağlıklarını korumak, tedavilerini yaptırmak da devletin ve hükûmetlerin asli
görevidir.
Bu duruma
paralel olarak biz, bugüne kadar, gerek parti programımızda gerekse kurulmuş
olan hükûmet programlarımızda hizmetlerin merkezine insanı almış bir partiyiz.
Biz, parti olarak insan merkezli siyaset yapmaktayız. Kurulduğumuz günden
bugüne kadar yaptığımız her hizmette, attığımız her adımda “İnsanı yaşat ki
devlet yaşasın.” anlayışıyla hareket ettik, hizmetin ve icraatın odağına insanı
ve milletimizi koyduk, bu hareketle hizmet ettiğimiz için de bugüne kadar
hedeflediğimiz, insanımızın kaliteli bir sağlık hizmeti almasını, gerek tutuklu
olsun gerek özgür olsun, tüm insanımızın kaliteli ve güçlü bir hizmet alarak
yaşamasını amaçladık.
Değerli
milletvekillerimiz, hükûmetlerimiz döneminde, her alanda olduğu gibi ceza infaz
kurumları ve tutukevlerinde kalan hükümlü ve tutukluların hayat şartlarının
iyileştirilmesi, sağlık sorunlarının çözümü noktasında önemli ve ciddi adımlar
atılmış, bu alandaki çalışmalar hız kesmeden de devam etmektedir. Bu kapsamda,
cezaevlerinde sağlık sorunu yaşayan tutuklu ve hükümlüleri kapsayan uygulamalar
hakkında sizlere kısaca bilgi vermek istiyorum.
Hükümlü
ve tutukluların beden ve ruh sağlığının korunması, hastalıkların tanısı için
ilk muayene ve tedavi hizmetleri kurumda verilmekte, ileri tetkik, tedavi ve
rehabilitasyon gerekenler devlet hastanelerine, daha ileri sağlık hizmeti
gerekenler ise üniversite hastanelerine sevk edilmekte, yasa gereği gerekli
olan her türlü muayene ve tedavi devletin teminatı altında, ücretsiz olarak
yapılmaktadır.
Yine,
ceza infaz kurumlarında tetkik, tedavi ve sağlık takipleri yapılamayan ve
hastanede yatarak tetkik, tedavi ve sağlık takiplerinin yapılması gereken
hükümlü ve tutuklular için yasalar gereği ihtiyaç duyulan mahkûm koğuşları,
devlet hastaneleri ve üniversite hastaneleri de insan ve hasta hakları
çerçevesinde tıbbi gereklilik ve mevzuata uygun olarak tahsis edilerek
düzenlenmektedir.
Ceza
infaz kurumunda bulunan ve fiziki rehabilitasyon ihtiyacı olan tutuklu ve
hükümlüler hakkında da ilgili hastaneler tarafından düzenlenen sağlık kurulu
raporu doğrultusunda hareket edilmektedir. Bedensel engelli tutuklular ve
hükümlüler hakkında hastanede yatarak tedavi görmesi uzman hekim tarafından
gerekli görülenler, hastanelerin mahkûm koğuşuna alınarak tedavi ve takibi
burada sürdürülmektedir. Tedavi yapan hekimin raporuyla zorunlu olduğu
bildirilmesi hâlinde, ilgili şahsın yanına refakatçi verilmektedir.
Aile
hekimliği uygulamasına henüz geçilmemiş olan ceza infaz kurumlarında sağlık
hizmetleri il sağlık müdürlüklerince görevlendirilen hekimlerce veya Sağlık
Bakanlığına geçiş yapmamış olan kurum hekimlerince yürütülmektedir.
Yine,
ceza infaz kurumlarının büyük bir kısmında diş ünitesi bulunmakta olup
tamamında diş tabipliği hizmeti verilmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz üzere 24 Ocak 2013 tarihli ve 6411
sayılı Kanun ile 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un
16’ncı maddesinde değişiklik yapılarak maruz kaldığı ağır bir hastalık veya
sakatlık nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame
ettiremeyen ve toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturmayacağı
değerlendirilen mahkûmların cezalarının infazının iyileşinceye kadar geri
bırakılacağı düzenlenmiştir. Anılan düzenlemenin hemen akabinde, Adalet
Bakanlığınca tüm cumhuriyet başsavcılıklarına ve ceza infaz kurumu
müdürlüklerine yazı yazılarak ceza infaz kurumunda hayatını yalnız idame ettiremeyen
hükümlü ve tutukluların hastane sevk işlemlerinin acilen gerçekleştirilmesi ve
alınacak raporların derhâl Adli Tıp Kurumuna gönderilmesi istenilmiştir.
Ayrıca, bu konuya ilişkin Ceza ve Tevkifevleri Genel
Müdürlüğü bünyesinde bir hâkim başkanlığında bir ekip oluşturulmuş ve günlük
olarak bu hastaların sevk ve işlemleri tek tek takip edilerek aksaklık olan
hususların giderilmesi için gerekenler yapılmıştır.
Öte
yandan, Adli Tıp Kurumu işlemlerinde ve gerektiğinde tahlil ve tetkik
işlemlerinin daha seri yerine getirilmesi için mahallinde rapor aldırılan
hükümlü ve tutuklular Metris R Tipi Ceza İnfaz Kurumuna nakledilerek işlemlerin
süratle gerçekleştirilmesi sağlanmıştır. Bu bağlamda, 42 hükümlü ve tutuklunun
nakli gerçekleştirilmiştir.
Sağlık
kurumlarındaki işlemlerin hızlı yürütülmesi, Adli Tıp Kurumundaki sürecin
hızlandırılması amacıyla…
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – Ya Vekilim, metne değil de vicdanına bakarak konuş,
vicdanından konuş, vicdanından.
HİLMİ BİLGİN (Devamla) – …Adli Tıp Kurumu ve
Kamu Hastaneleri Birliği yetkilileri ile Adalet Bakanlığı yetkilileri arasında
toplantılar yapılarak sürecin hızlandırılması ve gerekli bilgilendirmenin yapılması sağlanmıştır. Tüm
bu yapılanlar sonucunda 419 hükümlü ve tutuklu hakkında Adli Tıp Kurumu
tarafından rapor verilmiş, bunlardan 260 kişi hakkında muhtaç olmadığı veya
hastane ortamında infazına devam olunabileceği kararı verilmiştir. Adli Tıp
Kurumu tarafından bakıma muhtaç oldukları kabul edilen 159 hükümlü ve
tutuklunun 148’i hakkında cumhuriyet başsavcılıklarınca infazın tehiri kararı
verilmiştir. Hâlen 85 dosyanın Adli Tıp Kurumunda işlemleri devam etmekte, 79
mahkûmun ise mahalli devlet hastanelerinde tetkikleri devam etmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Meclisimiz bünyesinde bulunan İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonu bünyesinde oluşturulan alt komisyon sürekli bir komisyondur.
Bu komisyonda Mecliste grubu bulunan tüm parti temsilcileri mevcuttur. Yine bu
dönemde de komisyon oluşturulmuş, çalışmalarına devam edecektir. Geçen yıl, yıl
boyunca 22 tane cezaevinde her alanda, gerek sağlık alanında gerekse orada
bulunan mahkûm ve tutukluların karşılaştıkları sorunlar noktasında inceleme
yapılmış, buradan elde edilen raporlar ilgili kurumlara tebliğ edilerek, ilgili
kurumlara bildirilerek tespit edilen sorunların çözümü noktasında da çalışmalar
devam etmektedir komisyon bünyesinde. Bu komisyonumuzun yapmış olduğu
çalışmalar sonucunda etkin ve sonuç alıcı odak bir çalışma yapılmıştır. Yine bu
dönemde de bu çalışma devam edecektir.
Değerli
milletvekilleri, on bir yıl boyunca, aziz milletimize ve ülkemize her alanda
hizmet eden hükûmetlerimiz döneminde milletimizin her alanda yaşam kalitesi
artırılmış, millet olarak geleceğe daha güvenle bakar hâle gelinmiştir. Bu
dönemde ister özgür olsun ister tutuklu veya hükümlü olsun, insan onur ve
haysiyetini koruyacak her türlü düzenlemeler yapılmış ve tedbirler alınmıştır.
Bu alandaki çalışmalar da hız kesmeden devam edecektir. Biz, her türlü
baskıdan, vesayetten arındırılmış, özgüveni oluşmuş bir ülkede, kardeşçe, barış
ortamında yaşamak için tarihî misyonumuzun bize vermiş olduğu, yüklediği sorumlulukla
çalışmaya devam edeceğiz.
Bu konuda
muhalefet partilerinin de vereceği her türlü olumlu katkıya ve eleştiriye açık
olduğumuzu bildirir, bu vesileyle grup önerisinin aleyhinde olduğumuzu
bildirir, hepinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Bilgin.
Lehinde,
Erzincan Milletvekili Muharrem Işık. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Işık.
MUHARREM
IŞIK (Erzincan) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; BDP’nin cezaevlerinde
ağır hasta durumunda bulunan mahkûmların hastalık durumlarının göz önünde
bulundurularak durumlarının tespiti ve salıverilmelerinin önündeki engellerin
kaldırılması amacıyla vermiş oldukları Meclis araştırması önergesi lehinde söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii,
değerli milletvekilleri, biraz önce konuşan sayın hatibin, AKP’li hatibin
konuşmasında insanın neredeyse cezaevine gitmesi, orada kalması geliyor,
cezaevleri övülüyor. Tabii, bütün şehirlerde cezaevlerinin ne kadar çok
yapılmasını, sayısının artırılmasını, bir de adliyelerin çok yapılmasını
övüyoruz. Bu da aslında geldiğimiz noktanın göstergesi.
Tabii,
cezaevlerinde yatan mahkûmların özellikle en büyük sıkıntıları bu hasta olan ya
da cezaevine girdiği zaman hastalanan mahkûmların durumu. Burada çıkarılan
yasalarda, maruz kaldığı ağır hastalık veya sakatlık nedeniyle hayatını yalnız
idame ettirememesi ve toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturmayacağının
değerlendirilmesi koşulları aranıyor. Tabii, şimdiye kadar yapılan başvurularda
hastaneye giden ya da adli tıbba veya üniversite hastanesine, devlet
hastanesine giden mahkûmların çoğunluğuna “Kendine bakamaz.” diye, rapor
verildiği hâlde, ne yazık ki toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturacağı
söylenerek bırakılmıyor, salıverilmiyorlar, resmen içeride ölmeleri bekleniyor.
Tabii, Adli Tıp Kurumunun çoğu zaman verdiği raporları nasıl verdiğini de
kamuoyunda, özellikle basında takip ediyoruz. Verilen raporların çoğunda,
hastalığın sebepleri tam belirtilmemekte
ve hastanın -mahkûm da olsa hasta kabul ediyoruz- orada numara yaptığı
söylenmekte ve böylece verilen raporların geciktirilmesi, günlerce, aylarca
bekletilmesi, ne yazık ki bu insanların çoğunun ölümüne sebep olmaktadır.
Tabii,
özellikle müebbet hapis almış mahkûmlar hakkında, eğer hastalığı belli ise
bunların bir an önce bırakılması gerekir müebbet almış olsalar bile. Ama ne
yazık ki özellikle, biliyorsunuz, daha önce yaşanan açlık grevlerinde “Wernicke-Korsakoff sendromu” dediğimiz vitamin eksikliğine
bağlı olarak rahatsızlanan birçok mahkûm serbest bırakılmadı.
Daha
önce, Sayın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer zamanında sorulan bir soru
önergesine verilen cevapta 2000 yılında 12 tane, 2001’de 15, 2002’de 93,
2003’te 123, 2004’te 9, 2005’te 5 ve 2006’da 2 hükümlünün serbest bırakıldığını
görüyoruz. Yalnız, ne hikmetse daha sonra, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül olduktan
sonra serbest bırakılan kişi sayısı 26, siyasi mahkûm dediklerimizden yalnızca
1 kişi serbest bırakılmış. Tabii, burada bakmak istenen nokta, buradaki
insanlara bakış açısı çok önemli. Siz buradaki insanların hepsini tehlikeli
olarak ve size karşı olarak gördüğünüz için çoğunu serbest bırakmadığınız
görülüyor. Tabii, basında çıkan bazı haberler var, inanmak istemiyoruz ya da
bazı avukatların söylediği bazı haberler var, bunlara fazla inanmak istemiyoruz
ama herhâlde gerçektir.
Onlarca
hasta mahkûmun zor koşullarda yaşamak zorunda kaldığı Metris Cezaevinde,
özellikle Sivas katliamı ve diğer gerçekleştirilen birçok olaydaki katilin
ayrıcalıklı ve konforlu yaşadığı söyleniyor. Ayrıca bazı avukatlar, burada,
Aziz Yıldırım’ın da kaldığı söylenen yerde, R tipi cezaevinde bulunan
koğuşlarda birçok olanağın barındırıldığı ve burada revir özelliği taşıyacak
şekilde oradaki hükümlülerin bekletildiği söylenmekte. Tabii, bu kamuoyunda
duyuldu. İnşallah bu doğru değildir diye biz kabul ediyoruz.
Tabii en
önemli şey, bir tutuklunun ya da hükümlünün cezaevine girdikten sonra orada
hastalanması. Özellikle genç çocukların -biz bazen cezaevi komisyonuyla geziye
gittiğimiz zaman gördük- orada özellikle hastalandıktan sonra hastaneye
gitmeleri resmen –affedersiniz- deveye hendek atlatmaktan daha zor bir mesele.
İnsanlar
bir sürü yollara başvurdukları hâlde “Sevk alınmadı, savcıdan izin alınmadı,
savcıdan haber gelecek, savcı haber verecek.” diye bekletiliyor. İşte, basit
bir gripse zaten kendi kendine geçiyor ama önemli bir hastalıksa bu hastalığı,
bekle ki ne zaman gelecekse ona göre “Karar çıksın, götürülsün.” deniyor.
Gittikten
sonra ilaçların alınmasında da bir sürü sorunlar var. İlaçlar geldiği zaman
reçete gidecek, reçete gelecek. Epilepsi hastası olan hastalar gördük, bu
hastaların günlük ilaçları alması gerekiyor ama ne yazık ki ilaçlarının
gecikmesinden dolayı sık sık nöbet geçirdikleri görülüyor. Bunların da
ilaçlarının yine geciktirildiği… Tabii bunda da art niyet aramayalım ama sanki
aranması gerekiyor gibi görülüyor.
Özellikle,
tabii, cezaevlerinde kalma koşullarının burada ne kadar önemli olduğu, güzel
yapıldığı anlatılsa da ne kadar kötü olduğu, güneş girmesin diye camlarının
boyandığı, güneş girmesinin engellendiği; özellikle Silivri’de en son çıkan
haberlerde birbirlerini görmesin diye camların boyandığı ve güneşin girmediği
söyleniyor.
Biz
Edirne’de bir çocuk cezaevine gittik. Çocuk cezaevinde kalan o genç çocuklar
18, 19, 20 kişilik koğuşlarda kalıyorlar ve gittiğimiz zaman, yaz olduğu hâlde,
çoğunun üst solunum yolu enfeksiyonlarından dolayı muzdarip
olduğunu gördük. Orada çocuklar büyük sıkıntı yaşıyorlar ve maalesef aynı
zorlukları çekmeye devam ediyorlar.
Sayın
Başbakan Yardımcımız Bülent Arınç bir konuşmasında Fatih Hilmioğlu’yla ilgili
bir soru sorulduğunda “Aynı durumda olan insanlar için, en son sanıyorum Fatih
Hilmioğlu için bu fazla söz konusu oluyor, başkaları da mutlaka vardır. Onların
da bu sürecin hızlı tamamlanarak eğer gerçekten hastalıkları cezaevlerinde daha
da ilerleyecekse -ki raporlar elinde- tedavileri cezaevi şartlarında mümkün
olmayacaksa süratle tahliye edilmeleri lazım. Zannediyorum ki adli tıbbın bu
işe onay vermediği anlaşılıyor şu aşamada, buradan da onları uyarmış olalım.
Yani, siz, tabii, tıbbi görüşünüzde özgürsünüz, bizim buna karışma hakkımız yok
ama bu kişilerin durumları bir benzerlik arz ediyorsa, tedavileri noktasında
dışarıdaki şartlar çok daha iyiyse bunları tahliye edin. Bu insanların
ailelerini de kendilerini de toplumu da rahatlatın diyebiliriz. Biz bunların
tahliye olmalarını gönülden arzu ediyoruz çünkü sağlık şartları buna
elvermiyor.” diyor ve Sayın Bülent Arınç bu konuda kendisinin vicdan azabını
çektiğini söylüyor. Ama ne yazık ki hep söylemlerde kalıyor, birileri
birilerinin vicdanını rahatlatıyor ama diğer taraftan çıkıp tutukluların aynı
şekilde devam etmesine müsaade ediliyor.
Tabii,
hasta tutukluların serbest bırakılması için dört merci olduğunu görüyoruz.
Bunlardan bir tanesi: Rapor vermesi
gerekiyor hastanelerin; ki raporlar veriliyor ama ne yazık ki bu raporların
sonucu alınamıyor, merciler çoğu zaman karar vermiyor. Bir diğer merci Sayın
Cumhurbaşkanı; Cumhurbaşkanımızın da bu konuda çok cimri davrandığını
görüyoruz. Anayasa Mahkemesi zaten bu konuyla ilgilenmiyor. En son AİHM’e gidiyor; AİHM’e gittiği
zaman da zaten çoğu davalarda ceza aldığımız da bir gerçek.
En son
olarak, Reyhanlı’da yaşanan ve 52 canımızın katledildiği olayda bilgileri
sızdırdığı dolayısıyla tutuklanan er Utku’nun yanına uğramıştık Erzurum’da
Hüseyin Aygün arkadaşımla birlikte. Tabii, izin almadığımız için görüşemedik
ama orada aldığımız bilgiler şuydu, er aynen şu lafı söylüyor, diyor ki: “Beni
askerî cezaevinde tutun, sivil cezaevine göndermeyin.” Yani, askerî
cezaevlerine şu anda dışarıdaki diğer cezaevlerinden daha rahat bakılıyor, daha
rahat görülüyor ve insanların orada yaşaması isteniyor. Tabii, er Utku travma
sonrası sendrom yaşıyor. Bunun özelliklerini hekim olan arkadaşlarımız bilir.
Bunun baskı altında kalmaması, özellikle tedavisinin çok iyi yapılması
gerekirken ne yazık ki hastanede bile tecrit edilerek orada baskı altında
tutulduğunu görüyoruz ve orada da aynı şekilde yine hastalığının devam etmesi
ve yıllarca cezaevinde kalması isteniyor. Ki bu er arkadaşımıza aslında madalya
verilmesi gerektiğini söyledi arkadaşlarımız, ben de katılıyorum. Çünkü en
azından bu ülkedeki bazı gerçekleri gün yüzüne çıkardılar, birileri neyin ne
olduğunu anladı, Reyhanlı’da yaşanan o katliamın nelere mal olduğunu da
gösterdi. Ama biz her şeyin en iyisini kendimiz bildiğimiz için aynı şekilde
devam ediyoruz.
Burada
bizim talebimiz şu: Bu grup önerisine kesinlikle destek verilmesi gerekiyor
çünkü sonuçta mahkûm da olsa, eğer sosyal devletiz, hukuk devletiyiz diyorsak
bizim buradaki bu mahkûmlara da, tutuklulara da bakmamız gerekir. Bu insanlar
orada keyif için yatmıyorlar. Kanser olanlar var, felç olanlar var, beyin
tümöründen dolayı kendine bakamayanlar var, kolu kopmuş olanlar var, prostat
kanseri olanlar var; bunların hepsi gördüğümüz kişiler. Bunların bir an önce
serbest bırakılması lazım. Bunu özellikle işte, BDP, MHP ya da CHP getirdi diye
hemen defans gösterip “Yok, böyle bir şey olmaz.” dememek lazım. Çünkü sonuçta
burada çıkıp konuştuğunuz zaman reklamları izliyoruz, çok güzel şeyler olduğunu
anlatıyorsunuz ama size tavsiyem bir de cezaevlerine gidin, bu mahkûmları orada
görün, onların ne durumda olduklarını gördükten sonra bu kararı verin. En son
İnsan Hakları Komisyonundaki cezaevi komisyonu raporunun nasıl çarpıtıldığını,
nasıl yanlış yazıldığını da biliyoruz çünkü bizim cezaevi komisyonundaki
arkadaşlarımız gerçeklerin böyle olmadığını söylediler.
Bu öneriye
destek vermenizi arzu ediyor, selamlarımı sunuyorum. (CHP ve BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Işık.
Aleyhinde
Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Çavuşoğlu.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; BDP’nin hasta
tutuklu ve yükümlülerin durumlarının araştırılmasıyla ilgili vermiş olduğu grup
önerisi hakkında söz aldım. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, bildiğiniz gibi, çağdaş ceza infaz hukuku sistemi, insani
düşüncenin etkinlik kazanmasına paralel olarak cezaevlerinde cezalarının infazı
sürecinde bulunan hükümlülerin aynı zamanda sadece cezaevlerinde
özgürlüklerinden yoksun bırakılmasına matuf bir durum değil, onların yeniden
topluma kazandırılması, ıslah edilmesi, gerek bedensel gerekse ruhsal anlamda
sağlıklı koşullarda yaşamlarını temin maksadına matuftur. Onun için,
cezaevlerinde bulunan tutuklu ve mahkûmların, hasta mahkûmların, öncelikle
sağlıklı koşullarda infazlarının gerçekleştirilmesi gerektiği düşüncesindeyim.
Bu nedenle de çağ dışı kalmış, geçmişte kalmış, zor koşullar altında
infazlarını çekmekte olan ve bu cezaevlerinde bulunmakta olan hükümlü ve
tutukluların daha çağdaş formlarda, daha sağlıklı ortamlarda cezalarını
çekmeleri, aynı zamanda onların sağlıklı kalmalarına da vesile olacaktır diye
düşünüyorum. Bunun içindir ki iktidarımız ve Hükûmetimiz, ilk tarihlerinden
itibaren, cezaevlerindeki fiziki koşulların geliştirilmesi, sağlıklaştırılması
ve yeni ceza infaz kurumlarının oluşturulması yönünde adım atmıştır. Bu
nedenledir ki bir taraftan hükümlü ve tutukluların sağlıklı olması gerektiği
hususunun altını çizerken diğer taraftan da yeni cezaevlerinin inşa edilmesini eleştirmek,
doğru bir yaklaşım tarzı değildir.
Değerli
arkadaşlar, biraz evvel, çok değerli milletvekili arkadaşım da izah etti;
geçtiğimiz yasama yılı içerisinde, biz, 5275 sayılı Yasa’nın 16’ncı maddesinde
bir değişikliğe gitmek suretiyle, ceza infazının ertelenmesine ilişkin
koşullara bir yenisini ilave ederek farklı bir alternatif de sunmuş olduk. Bu
da şuydu: Ağır bir hastalık veya sakatlık nedeniyle ceza infaz kurumu
koşullarında hayatını yalnız idame ettirememe hâlinde cezaların infazının
ertelenmesine olanak sağlamıştık. Hâlbuki bu, eski düzenlemeye, daha önceki
yürürlükte bulunan düzenlemeye göre bir ileri aşamadaydı. AK PARTİ iktidarları
kurulduğundan bu yana demokratik reflekslerle ve insanı merkeze alan
reflekslerle hareket etmeye devam ediyor. Hâl böyle olunca, bizim ceza infaz
sistemini de, ceza infaz kurumlarını da öncesine nazaran daha sağlıklı, daha
uygun bir ortama getirmiş olduğumuz konusunda hiçbir şek ve şüpheye mahal
yoktur.
BDP grup
önerisinin gerekçesini incelediğimizde de farklı başka etkenlerin de dercedildiğini görüyoruz. Mesela bunlardan bir tanesi,
Kürtçe konuşmadan kaynaklanan sıkıntılarla alakalı olarak bir husus izah
ediliyor, açıklanıyor.
Değerli
arkadaşlar, 2009 yılında yönetmelikte bir değişiklik yapmak suretiyle, mahkûmun
ya da hükümlünün başka dilde kendisini daha iyi ifade edebileceğini söylediği
yakınıyla telefon görüşmesinin önünü açtık. Aynı şekilde, bunu takiben de
yönetmelikte bir değişiklik yapmak suretiyle, aynı düzlemde, yüz yüze
görüşmelerinde de yine bir başka dilde konuşmalarına olanak sağlayan
düzenlemeyi getirdik.
Sayın
milletvekilimizin biraz evvel açıklamış olduğu hususları burada tekrar etmenin
gereğinin de olmadığını düşünüyorum.
Bu
vesileyle, bizim grup önerisinin aleyhinde olduğumuzu belirterek huzurlarınızı
işgal etmeden hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
SIRRI
SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, hatip işgalden bahsediyor. Neyi işgal etmişler
acaba?
III.- YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunacağım ama yoklama talebi vardır, önce onu yerine
getireceğim.
Sayın
Hamzaçebi, Sayın Öğüt, Sayın Ağbaba, Sayın
Canalioğlu, Sayın Işık, Sayın Acar, Sayın Küçük, Sayın Özel, Sayın Ekşi, Sayın
Özkan, Sayın Öner, Sayın Korutürk, Sayın Susam, Sayın Öz, Sayın Ayaydın, Sayın
Öztürk, Sayın Toptaş, Sayın Gümüş, Sayın Akar, Sayın Sapan.
İki
dakika süre veriyorum.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN –
Toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.52
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.06
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale),
Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 8’inci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN –
Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün
19’uncu maddesine göre verilmiş önerisinin oylamasından önce yapılan yoklamada
toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi
yeniden elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama
için iki dakika süre veriyorum.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN –
Toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
1.- BDP Grubunun, Muş Milletvekili Demir Çelik
ve arkadaşlarının cezaevlerinde ağır hasta durumunda bulunan mahkûmların
hastalık durumlarının göz önünde bulundurulması amacıyla 7/5/2013 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 23 Ekim 2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi (Devam)
BAŞKAN –
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul
edilmemiştir.
Şimdi de
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün
19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup daha sonra
oylarınıza sunacağım.
2.- MHP Grubunun, Tokat Milletvekili Reşat
Doğru ve arkadaşlarının uyuşturucu kullanma yaşının 11 yaşlara yani ilköğretim
çocuklarına kadar yaygınlaştığının araştırmalarda ortaya konmasına rağmen
okullarımızda uyuşturucu kullanma ve madde bağımlılığı durumunun tespiti, varsa
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla 13/11/2012 tarih ve
2012/6735 sayı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu
Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 23 Ekim 2013 Çarşamba günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 23/10/2013 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti
grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisini
İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Yusuf
Halaçoğlu
Kayseri
MHP Grup Başkan Vekili
Öneri:
13 Kasım
2012 tarih, 2012/6735 sayı ile TBMM Başkanlığına vermiş olduğumuz Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve arkadaşlarının uyuşturucu kullanma yaşı 11 yaşlara
yani ilköğretim çocuklarına kadar yaygınlaştığı araştırmalarda ortaya
konmuştur. Buna rağmen okullarımızda uyuşturucu kullanma ve madde bağımlılığı
durumunun tespiti varsa alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması önergemizin 23/10/2013 Çarşamba günü (bugün) Genel Kurulda
okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN –
Lehinde Tokat Milletvekili Reşat Doğru.
Buyurunuz
efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
REŞAT
DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Ülkemizde
ve okullarımızda özellikle, uyuşturucu kullanma ve madde bağımlılığı durumunun
tespiti ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla arkadaşlarımızla
vermiş olduğumuz araştırma önergesi üzerine söz almış bulunuyorum.
Akıl ve
beden sağlığının en büyük düşmanı olan uyuşturucu ve madde bağımlılığını, başta
gençler arasında olmak üzere herkesi etkileyebilen, biyolojik, ruhsal,
psikolojik ve sosyal boyutları olan bir sağlık sorunu yanında toplumu ve
geleceğimizi çürüten bir sorun olarak da tanımlamak mümkündür. Ülkemizde
uyuşturucu madde kullanımı dünyada birçok ülkede olduğu gibi her geçen gün
artmaktadır, uyuşturucu kullanım yaşı da 11 yaşlara kadar da inmiştir yani
ilköğretim çocuklarına kadar yaşın inmiş olduğunu görüyoruz. Bu, çok vahim ve
ağır bir tablodur. Okullarımızda bu yönlü araştırmaların yapılıp gerekli
önlemlerin alınmasının zamanı geçmektedir. Araştırma önergemiz de zaten bu
amaçla tanzim edilmiştir.
Günümüzde
madde kullanımının önüne geçilmediği takdirde ülkelerin en önemli sorunu olarak
karşımıza geleceği açıktır. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının sosyal
düzende yapmış olduğu tahribatlar maalesef aileleri birçok problemlerle karşı
karşıya bırakmıştır. Ülkemizde çiftçi, memur, emekli, işçi, iş adamı, esnaf çok
büyük sıkıntı ve problemlerle karşı karşıyadır. Bunlara bağlı olarak borçlar
ödenememekte, her geçen gün icralarla karşılaşılmaktadır. Bu da toplumun
psikolojisini bozmakta, insanları umutsuzluğa itmektedir. Sonuçta da insanlarda
madde kullanımı her geçen gün artmaktadır. Gençler, erişkinler, kadınlar,
yaşlılar, madde bağımlısı hâline, her geçen gün, maalesef gelmektedir. AKP
iktidarı bu gençleri görmelidir, bu insanları mutlaka görmelidir. Başta büyük
şehirler olmak üzere birçok ilimizde uyuşturucu ve diğer madde bağımlısı sayısı
her geçen gün artmakta, aileler dağılmaktadır.
Millî
Eğitim, Aile ve Sosyal Politikalar, Sağlık Bakanlığı yetkilileri gençlere ve
halka neden sahip çıkmamaktadır? Bakanlıklar, özellikle, pansuman tedbirlerle
bu önemli konuyu maalesef geçiştirmektedir. Ancak bugüne kadar genel nüfusta
madde kullanım yaygınlığı alanında ülke genelini kapsayan çok ciddi
çalışmaların da devlet tarafından yapılmış olduğunu görmüyoruz. 2003 yılında,
Birleşmiş Milletlerin desteklediği, Türkiye’de hane halkını, öğrenciler ve
hapishanedeki nüfusu kapsayan bir örnekleme tasarımı ile 6 ilde bir araştırma
yapılmıştır. Bu araştırmaya göre 15 ile 64 yaş arasında afyon ve türevi
maddelerin en az bir kez deneme oranı yüzde 0,5’lerde; solvent
ve yapıştırıcı maddelerin en az bir kez denenme oranı ise yüzde 0,6 olarak
tespit edilmiştir.
2010
yılında TUBİM’in Ankara ilinde yapılan pilot
araştırmasında ise esrarın en az bir kere denenme oranı yüzde 1,6’lardadır. Son
bir yılda kullanım oranının -yüzde 0,8 olarak- yüzde 1’lere doğru çıkmakta
olduğu görülmüştür.
Yine,
2010 yılında TUİK tarafından yapılan araştırmada ise herhangi bir uyuşturucuyu
en az bir kere deneme oranı yüzde 1’ler seviyesine doğru yükselmektedir.
Erkeklerde
madde kullanımı en az bir kere deneme oranı yüzde 1,26; bayanlarda ise bu oran
yine yüzde 0,61 olarak belirlenmiştir.
Ayrıca,
öğrenciler arasında yapılan araştırmalarda da herhangi bir, yasa dışı,
bağımlılık yapan maddenin en az bir kere denenme oranı ortalama yüzde 1,5
olarak görülmektedir. Bu oran erkeklerde yüzde 2,3, kızlarda yüzde 0,7 olarak
görülmüştür. Öğrencilerin yüzde 1,1’inde de ailesinde, tütün ya da alkol
dışında başka madde kullanan birisinin olduğu da tespit edilmiştir.
Maddeyi
ilk kez kullanma yaşı ortalaması ise 14 civarındadır.
Bu
araştırma sonuçlarına bakılınca konunun ne kadar önemli olduğu bir kez daha göz
önüne alınmalıdır. Anayasa’mızın 58’inci maddesinde “Devlet, gençleri
uyuşturucu maddelerden korumak için gerekli tedbirleri alır.” ibaresi
bulunmaktadır. Bundan dolayı da devlet, önleme faaliyetlerini süratle
yapmalıdır.
Koruyucu
hekimlik yani maddeye hiç başlamamak korunmanın temeli olmalıdır. Madde
bağımlılığı tedavisi ve topluma yeniden kazandırılması için harcanan emek ve
maliyet, önleme boyutunda harcanan emek ve maliyetten çok fazladır. Bundan
dolayı da çevresel önleme çalışma grupları mutlaka oluşturulmalıdır. Okul,
aile, toplum odaklı çalışmalar mutlaka yapılmalıdır.
Uyuşturucunun
hedefinde çocuk ve gençler başta gelir. Bundan dolayı da risk altındaki
gruplara yönelik çok yönlü değerlendirmeler yapılmalıdır.
Ankara’da
yine 7 farklı lisede yapılan araştırmada, lise öğrencileri arasında yüzde 13,2
sigara, yüzde 23,5 alkol, yüzde 2,3 hayatta en az bir kere uyuşturucu madde
kullanılmış olduğu tespit edilmiştir. Bu büyük tehdide rağmen okullarımızda
uyuşturucu madde kullanımı konusunda dokuz yıldır maalesef araştırma
yaptırılmamaktadır.
Avrupa’da
uygulanan ve ülkemizde uygulanması istenen ESPAD yani Avrupa Genelinde Madde
Kullanımı Değerlendirme Projesi, 2003 yılından itibaren, Millî Eğitim Bakanlığı
izin vermediğinden dolayı maalesef yapılmamıştır yani okullarımızda gençler
arasında istatistiki genel bilgiler 2003 yılının öncesine dayanmaktadır. Bu,
doğru değildir. Bugünkü zamanda ülkemizde birçok şehirde, özellikle bazı
semtlerde gençler arasında bali, tiner, uyuşturucu
kullanımından dolayı neredeyse yürünemez, gezilemez durumlar vardır, hatta bazı
yerlerde öldürme vakalarına yani masum insanlara saldırılara bile
rastlanmaktadır. Çocuklarımız, gençlerimiz kötü alışkanlıklarının kurbanı
olmaya devam etmektedir. Bunun da en önemli sebeplerinin başında ailelerdeki
işsizlik, yoksulluk, çocuklara ilgisizlik, fakirlik gelmektedir. AKP
iktidarında işsizlik ve yoksullukla yeterli mücadele ne denirse densin
sağlanamamıştır. Emekliler, memurlar, esnaf ve çiftçiler, iş adamları,
engelliler çok zor şartlar altında yaşam mücadelesi vermektedir.
Evde
geçim zorluğu aile bağlarını etkilemekte ve çocuklar ilgisiz, sahipsiz
kalabilmektedir. Ayrıca, aile bireyleri arasındaki çeşitli diyalogsuzluk da
çocukları dışarıya, dış dünyaya sevk etmekte, kötü alışkanlıklarla maalesef baş
başa bırakmaktadır.
Sonuçta,
çocuklarımız kabul edilemeyecek çok kötü durumlarla karşılaşmaktadır. Bundan
dolayı da başta siyasiler olmak üzere, toplumun her ferdi bu konuda sorumlu
olduğunu düşünmelidir. Onun için de Sağlık Bakanlığına, Millî Eğitim
Bakanlığına, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına, Gençlik ve Spor
Bakanlığına, İçişleri Bakanlığına çok önemli görevler düşmektedir. Konu basit
önlemlerle maalesef çözülecek gibi değildir.
Gençler
üzerinde çeşitli projeler yapılıp meşguliyetleri arttırılmalıdır,
yönlendirilmelidir. Aile bağları mutlaka kuvvetlendirilmeli, bu yönlü projeler
Aile Bakanlığı vasıtasıyla mutlaka gündeme getirilmeli ve uygulamaya
konulmalıdır.
Bugün dış
dünyada, özellikle Batı’da, gelişmiş ülkelerde madde bağımlılığı ve uyuşturucu
kullanımı her geçen gün artıyorsa bunun analizi ülkemiz yetkilileri tarafından
çok yönlü olarak da yapılmalıdır. Madde temininden tutun da uyuşturucu
kullanımına kadar her yerde devlet mutlaka müdahil olmalıdır.
Özellikle
PKK’nın ve diğer terör örgütlerinin gelir kaynaklarının birçoğu uyuşturucu
ticaretinden olmaktadır, bu unutulmamalıdır. Yaklaşık olarak 10 milyar doların
üzerinde paranın bu piyasada döndüğü ve gelir olarak da bu örgütlerin elinde
bulunduğu da unutulmamalıdır.
Ülkemiz
uyuşturucu olayları konusunda da sıkıntı içerisindedir. 2011 yılında ülkemizde
67.099 uyuşturucu olayı meydana gelmiş, bu olaylarda 105.665 kişi yakalanıp
adliyeye sevk edilmiştir. Bu olayların yüzde 87’si uyuşturucu madde kullanma ve
bulundurma, yüzde 13’ü ise satma ve kaçakçılık suçlarından oluşmaktadır.
Cezaevlerinde uyuşturucu suçundan yatanların oranı her geçen gün maalesef
artmaktadır.
Bugün
ülkemizde TUBİM yani Türkiye Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme
Merkezi çok yönlü çalışmalar yapmaktadır. Geçtiğimiz günlerde TUBİM, ulusal
uyuşturucu madde kullanımı ile mücadele konusunda uluslararası bir konferans
tertiplemiştir. Yani o konuda TUBİM yetkililerine candan tebriklerimi sunmak
istiyorum. Hakikaten, bu yönlü olarak tek başlarına işleri götürmeye yani
mücadele yapmaya çalışıyorlar. Ama sorun onların sorunu değil, sorun devletin
sorunudur. Sorun bir sağlık sorunudur, herkesin sorunudur.
26
Haziran, Dünya Uyuşturucu Kullanımı ve Kaçakçılığıyla Mücadele Günü olarak
kabul edilmiştir. En azından bu günler, bu haftalar Türkiye’nin her tarafında
farklı şekilde değerlendirilmeli, okullarımız başta olmak üzere her yere
ulaşılarak insanlarımız korunmalıdır.
STK’lara
etkinliklerini yapmaları noktasında destekler verilmelidir, halk
aydınlatılmalıdır. Ancak gördüğümüz kadarıyla bu iş sadece Emniyet Genel
Müdürlüğü ve üç beş tane STK kuruluşunun elinde kalmaktadır, bu da doğru
değildir.
Ayrıca,
bunların yanında, Türkiye’nin dışında, Avrupa’da da yaşayan 5 milyonun üzerinde
insanımız vardır. Bunların çocukları üzerinde de çok ciddi manada uyuşturucu
kullanımıyla ilgili sıkıntılar vardır. Avrupa’daki hapishanelere bakıldığı
zaman, özellikle Almanya’da 30 binin üzerinde genç insanımız hapishanelerde
yatmaktadır ve bunların birçoğunun da uyuşturucu suçundan dolayı yatmış
oldukları görülmektedir. Yani ülkemizin içerisinde ve dışındaki, Türk
dünyasındaki, Türkiye’nin dışındaki gençlerimize ve insanlarımıza sahip çıkma
görevinin de herhâlde bizim olduğunu söylememiz gerekmektedir.
İnanıyorum
ki bu araştırma önergemiz bu yönlü olarak değerlendirilir ve geçen dönemde
kurmuş olduğumuz komisyonun bir benzerini de bu konuda kurarız, gerekli
önlemleri alırız diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederiz Sayın Doğru.
Aleyhinde,
İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Domaç.
MEHMET
DOMAÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Trabzonsporlu
efsane millî futbolcu, örnek insan Kadir Özcan’ın vefat ettiği duyumunu aldık,
kendisine Allah’tan rahmetler diliyorum. Ailesine, sevenlerine, Trabzonlulara
başsağlığı dileklerimi iletiyorum.
Değerli
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisinin araştırma önergesi hakkında
görüşlerimi ifade etmeye çalışacağım. Madde bağımlılığı, bildiğiniz gibi
dünyada oldukça yaygın ve herkes tarafından önlenmesi için çaba harcanan bir
konu. Biyolojik, ruhsal ve sosyal boyutları olan bir sorun. Madde bağımlılığına
yol açanlar başta tütün, alkol, uçucu maddeler, uyuşturucular olarak
sıralanabilir. Sentetik daha birçok madde var. Uyuşturucu olarak adlandırılan
maddenin kullanımı oransal olarak düşük olmasına rağmen toplumsal olarak
oldukça büyük sorunlara yol açıyor ve bağımlılık yaratıyor ve ciddi
bağımlılıklar oluşturuyor.
Türkiye,
bildiğiniz üzere Asya ile Avrupa’yı birbirine bağlayan önemli bir transit
güzergâhta bulunuyor, tarihî İpek Yolu ülkemizden geçiyor. Ne yazık ki
uyuşturucu maddeleri ve kaçakçılık da bu alanda hareket ediyor. Afganistan’da,
İran’da üretilen baz morfin, eroin, esrar gibi maddelerin kaçakçıları, doğudan
batıya doğru hareket ederek ülkemizi bir yol olarak kullanmaya çalışıyorlar. Psikotroplar, sentetik ürünler de bunun tersine, batıdan
ülkemize doğru hareket ediyor. Bu konuda oldukça deneyimli bir emniyete sahibiz
ve bu transit yolu değerlendiren kaçakçılara karşı büyük önlemler alınıyor ve
çok sayıda bağımlılık yapıcı madde emniyetimiz tarafından engelleniyor,
yakalanıyor ve çok sayıda kişi bu konuda gözaltına alınıyor. Bu, ülkemizde ne
yazık ki yaygın bir şekilde son zamanlarda çocuklar arasında kullandırılmaya
zorlanıyor.
Değerli
milletvekilleri, psikologlar, sosyologlar, sosyal çalışma uzmanları bu
bağımlılığı bir davranış bozukluğu olarak, bir hastalık olarak tanımlıyorlar;
güvenlik güçleri, hukukçular, hâkimler, savcılar açısından da yasaklanan
davranışlar olarak değerlendiriliyor. Uyuşturucuyla mücadele, başta aileler
olmak üzere emniyet güçleri ve toplumun her kesimini yakından ilgilendiriyor.
Bu mücadelede öncelikli olarak gençlerimizi ve çocuklarımızı uyarmamız ve
maddeden korumamız gerekiyor.
Ülkemizde
uyuşturucu ve uyarıcı madde kullanan kişilere uygulanan tedavi programları Sağlık
Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğünce yürütülüyor. Ülkemizde 2005
yılında 2.078, 2006 yılında 2.853 olan yatarak tedavi gören madde bağımlısı
kişi sayısı 2007 yılında 2.492, 2012 yılında da 8.696 olarak kayıtlara geçmiş
durumda.
Madde
bağımlılığı tedavisindeki en önemli gelişme ise ayakta tedavi alanında
yaşanıyor. Özellikle tütün mamullerine olan bağımlılığa karşı yürütülen etkili
politikalar neticesinde 2007 yılında 38 bin olan ayakta tedavi gören hasta
sayısı 2012 yılında 218 bine yükselmiştir. 2008 yılında madde bağımlısı
tedavisine yönelik 493 adet yatak sayısına sahip 20 adet tedavi merkezi
bulunmakta iken 2012 yılında tedavi tesisi sayısı 25’e çıkmış, yatak sayısı 688
adede yükselmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, madde kullanımı, bağımlılık, kaçakçılıkla ilgili sorunların
tespit edilmesi ve çözüm önerileri üretilmesi amacıyla 2008 yılında,
Meclisimizde, uyuşturucu başta olmak üzere madde bağımlılığı ve kaçakçılığı
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir komisyon kurduk. Bu komisyon 23’üncü Dönemde dört aylık bir çalışma yaptı,
34 toplantı ve 37 oturum gerçekleştirdi. Konu hakkında bilgi edinmek üzere
akademisyenler, ilgili kuruluşlar, sivil toplum kuruluşları davet edilerek
görüşleri alındı.
26 Şubat
2009 tarihinde rapor Meclisimizde görüşülmüş ve bu görüşme sonunda öne çıkan
konular şöyle belirlenmişti: Madde kullanımının önlenmesi ve kontrol altına
alınmasını amaçlayan etkinliklerin tanımında standart bir terminoloji
kullanılmalı, sektörler arası ortak bir politikanın temel ilkelerinden biri
olarak bu lisan yaygınlaştırılmalı, madde bağımlılığının bir sağlık sorunu
olduğu mesajının topluma daha yoğun ve vurgulanarak verilmesi sağlanmalı,
özellikle medyanın bu konuda sorumluluğu ortaya çıkarılmalı.
Bu mesaj
içinde, madde bağımlılığının tedavi edilebilen bir sorun olduğu ve sağlık
kuruluşlarına başvurmanın önemiyle ilgili vurgulamaların da yer almasının
sağlanması ortaya çıkarıldı. Uyuşturucu ve psikotrop
maddelerle ilgili suçları ihbar edenlerin kendi rızaları olmadıkça
kimliklerinin gizli tutulması, tanık veya başka sıfatla dinlenmemeleri, bu
suçların unsurunu ya da cezalarını etkileme ihtimali bulunanlar dışında başka
suçlarla ilgili davaların bu suçlarla ilgili davalarla birleştirilmemesinin sağlanması
için önerilerde bulunuldu. Bu suçların tümünün muhbirlerinin ve tanıklarının
Tanık Koruma Kanunu kapsamına alınması dile getirildi. Okullarda, sosyal ve
psikolojik olarak destek programlarının temel sorumlusu olan psikolojik
danışmanlık ve rehberlik öğretmenlerinin kadrolarının artırılması ve her
çocuğun ulaşabileceği şekilde yerleştirilmesinin sağlanması konusunda çalışma
yapılması rapora geçirildi.
Hem medya
aracılığıyla hem de sinemalarda gösterilen alkol ile ilgili reklam filmlerinin
kaldırılması veya kısıtlanması ile ilgili yasal bir düzenleme yapılması için
öneride bulunuldu; bu, hayata geçti.
Uyuşturucu
ve madde bağımlılığı konusunun yazılı ve görsel medyanın sürekli gündem
maddelerinden biri hâline getirilmesi konusunda raporda öneriler sunuldu.
Çocuk
polisi… Çocuk şubesi bünyesinde sürekli görev yapan sosyal hizmet uzmanı,
psikolog ve sosyolog istihdam edilmesi için öneriler geliştirildi. Amaç
çocukların topluma yeniden kazandırılması ise, olayın ekonomik, sosyal,
psikolojik, pedagojik boyutunun bir bütün içinde kavranması gerektiği ortaya
getirildi.
Türk Ceza
Kanunu’nda madde bağımlılığı ile mücadele konusunda cezaların yeniden
düzenlenmesi gibi çok sayıda öneride bulunuldu.
Değerli
milletvekilleri, özellikle gençler arasında yapılan araştırmalarda gençlerde
uyuşturucu kullananların büyük bir kısmının öncelikle tütün ve alkol
kullanımına başladığı, sonrasında uyuşturucu madde kullandığı görülmektedir. Bu
yüzden özellikle gençlerimizi uyuşturucudan korumanın en etkili yolu, onları
tütün ve alkol gibi bağımlılık yapıcı maddelerden korumaktır.
Bu amaçla
tütün mamullerinin üzerlerine sağlığa zararlı olduklarını belirten ibarelerin
eklenmesi zorunlu kılınmış, tütün ve alkol ürünlerinin reklam ve tanıtımlarının
yapılması yasaklanmıştır. Özellikle tütün mamullerinin sağlığa zararlarının
anlatımına yönelik programlar, televizyonlarda yayınlanan kamu spotları ile
halkımızı ve gençlerimizi bilinçlendirme faaliyetlerinde bulunulmaktadır.
Üniversitelerimizde
yapılan araştırmalarda son yıllarda tütün ve alkol mamullerinin kullanımına
başlama oranlarında düşüş yaşandığı, bu mamulleri kullanan gençlerimizin de
bağımlılıklarından kurtulmak istediği
açıkça görülmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği
araştırma komisyonu kurulmasına yönelik önergenin içeriğine katılmakla birlikte
bu konu hakkında kurulmuş ve raporunu sunmuş olan Meclis araştırma komisyonu ve
madde bağımlılığına karşı verilen etkin mücadeleler nedeniyle önergeye
katılamıyoruz.
Sizleri
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Domaç.
Lehinde
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Öğüt.
ENSAR
ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uyuşturucu madde
hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu önerge üzerinde söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Konuşmama
başlamadan önce, Trabzonspor taraftarı olarak, vefat eden Trabzonspor’un efsane
futbolcusu ve aynı zamanda 1461 Trabzon Antrenörü Kadir Özcan’a Allah’tan
rahmet, ailesine ve tüm sevenlerine başsağlığı diliyorum.
Değerli
arkadaşlar, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de son derece uyuşturucu bağımlılığı
var. Bu uyuşturucu bağımlılığı öyle bir hâle geldi ki -biraz önceki sayın
konuşmacı rakamlar verdi, ben de vereceğim- Türkiye’de felaket bir durumda.
Gençlerimiz hatta çocuklarımız, özellikle ilkokulda okuyan çocuklarımız dahi
uyuşturucu kullanmaya başlamış. Bunların yaş sınırı da -demin Reşat Bey de
söyledi- 11’e inmiş. Yani 11 yaşındaki çocuk uyuşturucu kullanmaya başlamış ve
bu sayı gittikçe artmış, okullarda, ortaokulda, lisede, üniversitede ve
toplumun bütün kesimlerinde korkunç derecede bir uyuşturucu kesimi artmış ancak
uyuşturucu hastası olan bazı hastalar yatarak tedavi olması gerekirken,
AMATEM’ler var, bu AMATEM’ler yani uyuşturucu madde bağımlılarının tedavi
merkezleri, bu tedavi merkezleri sıfır noktasında… Sayın Bakan burada, Hükûmet
burada, ben rica ediyorum, Türkiye’de kaç tane uyuşturucu madde
bağımlılıklarını tedavi eden merkez var? Bu merkezde insanlar, hastalar rahat
gidip tedavi olabiliyor mu? Uyuşturucuya bağımlı olan çocuklarımız burada
kurtuluyor mu? Hayır. Arayın şimdi Bakırköy’ü, arayın Balıklı Rum Hastanesini,
arayın Erenköy’ü, arayın Elâzığ’ı, çocuk yatırmaya kalkın, hastanın psikolojisi
bozuk, zaten uyuşturucu almış, bu çocuklar felaket bir durumda, hastanelere
kabul etmiyorlar, “Yer yok.” diyorlar, altı ay sonraya, üç ay sonraya randevu
veriyorlar. Böyle randevu verdikleri zaman da hastalar ya intihar ediyor ya da
ölüyor.
Değerli
arkadaşlar, sosyal devletin görevi bu mu olması lazım? Yani koca bir Türkiye
Cumhuriyeti devletinde dört beş tane uyuşturucu bağımlılığı merkezleri,
AMATEM’ler olursa bunun altından kalkabilir miyiz? 80 milyona nüfusumuz
yaklaştı. Değerli arkadaşlar, bu anlamda mutlak surette Hükûmetin ve ilgili
bakanlığın tedbiri alması lazım ve uyuşturucu maddelilerin tedavi olması için
merkezlerin çoğaltılması gerektiğine inanıyorum.
Değerli
arkadaşlar, uyuşturucunun temel kaynağı, ana vatanı Afganistan. Afganistan’dan
İran, bu, İran üzerinden Türkiye, Türkiye’den Avrupa Birliği ve Amerika’ya
gidiyor.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Ardahan’a uğruyor mu, Ardahan’a?
ENSAR
ÖĞÜT (Devamla) – Ardahan’a yoktur Allah’a şükür, Ardahan’da kullanan da yok.
Efendim,
böyle bir durumda Türkiye burada hiçbir tedbir almamış gözüküyor ve Adalet ve
Kalkınma Partisinin döneminde rakamların ne kadar arttığını, uyuşturucu
kullanan insanların sayısının ne kadar arttığını Emniyet Genel Müdürlüğünün
raporlarına göre şimdi söyleyeceğim.
Değerli
arkadaşlar, son beş yılda uyuşturucu kaçakçılarına yönelik operasyonlar yüzde
48, gözaltına alınan şüphelilerin sayısı ise yüzde 55 arttı; yüzde 55 artmış. Önceki yıla göre operasyon
sayısı yüzde 30, şüpheli sayısı ise, yüzde 19’luk şüphelilerin sayısı ise yüzde
55 artmış arkadaşlar. Yüzde 19’dan yüzde 55’e çıkmış şüpheli sayısı, uyuşturucu
kullanan şüpheli sayısı. Ele geçirilen eroin miktarı 6 ton 412 kilo. 2011’e
göre bu yüzde 72 artarak 11 ton 27 kilo olmuş arkadaşlar. Yani 6 ton 11 ton
olmuş arkadaşlar. Demin arkadaş diyor ya: “Tedbir aldık.” Nerede hani bu
tedbirler sayın konuşmacı? İşte bu, emniyetin vermiş olduğu rakamlar. Eroin
kaçakçılığı 6 tondan 11 tona çıkmış; yüzde 72 artmış AKP’nin döneminde, yani
2010 ile 2011 arasında. Buyurun buradan yakın bakalım! Bu nasıl iş? Bir cevap
verin bakalım.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) - Ya, o zararına,
yakma, yakma! Zararına, yakma oradan!
ENSAR
ÖĞÜT (Devamla) – Evet, şimdi, bakın, bir rakam daha vereceğim Sayın Kacır. Bir önceki yıla göre gözaltına alınanların sayısı
yüzde 13 artmış. Bakın, geçen seneyle bu sene arasında yüzde 13 artmış
uyuşturucu kullanan sayısı. Ele geçirilen esrar miktarı ise -iyi dur Sayın Ünal
Kacır, bunu iyi dinle, sen zorla kaşındın, dur- 46
ton 918 kilo olan miktar, 2011’e göre yüzde 59 artarak 74 ton 605 kiloya
ulaştı.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Ünal Bey’i kaşıyacak mısın? Ne diyorsun?
ENSAR
ÖĞÜT (Devamla) – Evet, kaşınıyor!
Şimdi, 46
ton 74 ton olmuş. Sayın Ünal Kacır, söyle bakalım, 46
mı büyük, 74 mü büyük? (CHP sıralarından “Yakalayabilirsen.” sesi) Yakalandı,
yakalandı; çok kötü yakalandı.
Şimdi
Sayın Bakanım, bunun tedbirlerini almamız lazım. Bu, Türkiye’yi zehirliyor,
insanlarımızı zehirliyor.
Şimdi, bu
aynı zamanda Hollanda’dan, Belçika’dan bize esrar ve onun içeceği olarak, “ecstasy” olarak da geliyor. Bakın, o ne oluyor biliyor
musunuz? Geçen yıl düzenlenen 1.182 operasyonda 1 milyon 649 bin 379 “ecstasy” hap bulundu, 2.195 kişi gözaltına alındı
arkadaşlar.
Değerli
arkadaşlar, süremiz azalıyor, Türkiye Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı
İzleme Merkezine ben huzurunuzda teşekkür ediyorum. Kısaltılmış adı TUBİM.
Bunlar korkunç derecede bir mücadele veriyorlar. Herkes mücadele veriyor ama
daha sıkı tedbirler almamız lazım. Bu tedbirlerin alınması Sayın Bakanım,
Hükûmetin elinde. Siz Gümrük Bakanısınız. Gümrüklerden geçiyor ve Türkiye'yi
zehirliyor, zehirlediği gibi gençlerimiz zehirleniyor, zehirlenen gençlere de
yatak bulamıyoruz, hastane yok. İsterseniz ben adreslerini de vereyim, çoğu da
intihar ediyor. Bunun üzerine… Biz karalamak için, kötülemek için söylemiyoruz,
bunu bir uyarı olarak söylüyorum. Bunları not alın, tutanakları alın, bu
tutanaklar doğru mu, doğru değil mi? Bunu ben Emniyet Genel Müdürlüğünden
aldım.
Değerli
arkadaşlar, en yüksek ölüm oranları, sırasıyla yüzde 42,9 ile İstanbul; yüzde
8,6 ile Adana; yüzde 5,7 ile Mersin; yüzde 4,8 ile Antalya; yine yüzde 4,8 ile
Ankara; yüzde 3,8 ile Gaziantep; yüzde 2,9 ile Nevşehir; yüzde 2,9 ile Van
geliyor. Bu iller en çok uyuşturucu kullanan iller. Bu rakamları Emniyet Genel
Müdürlüğünden aldık. Şimdi, burada “Yoktur, tedbir aldık.” falan filan değil,
bu rakamlar kardeşim, gerçek rakamlardır. Türkiye gençliği zehirleniyor, çocuklarımız
zehirleniyor, okullarda zehirleniyor. Millî Eğitim Bakanlığı, Gençlik ve Spor
Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalardan sorumlu Bakanlığımız mutlak suretle
bir koordinasyon kurarak hem bu gelen uyuşturucuların gelmemesi için tedbir
alması lazım, hem okullarda hem hastanelerde tedbir alması lazım hem de en
azından uyuşturucuya yakalanan gençlerimizin ve insanlarımızın tedavi olması
için hastanelerin çoğaltılması lazım diyor, Meclis araştırması önergemi arz
ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.
Aleyhinde
Eskişehir Milletvekili Salih Koca. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Koca.
SALİH
KOCA (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz; Milliyetçi Hareket
Partisi grup önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Ben de
sözlerimin başında, kaybetmiş olduğumuz 1461 Trabzon Teknik Direktörü’müze
Allah’tan rahmet ve camiamıza başsağlığı dileklerimi iletmek istiyorum ve aynı
zamanda bugün gerçekten önemli bir yıl dönümünü yine birlikte yaşıyoruz; Van
depremi dolayısıyla kaybetmiş olduğumuz vatandaşlarımız var. Bu anlamda da
kaybetmiş olduğumuz vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyoruz. Bu anlamda da
gerçekten ciddi adımlar atıldığını ben burada özellikle belirtmek istiyorum. Bu
ülke bugüne kadar çok ciddi depremler yaşadı ve coğrafi konumumuz gereği de
doğal afetlerle karşı karşıya olan bir ülke konumundayız. Gerek sel felaketleri
gerek deprem felaketleriyle sürekli karşı karşıya durumdayız çünkü bizim
coğrafi konumumuz bunu öngörüyor ama tabii bu anlamda da ciddi adımlar atıldı
ve atılıyor da. Özellikle depremler konusunda kurulmuş olan komisyonlarla
birlikte bundan sonraki depremlerde ve Van depreminde de Hükûmetimiz gerçekten
elinden gelen tüm tedbirleri en kısa süre içerisinde aldı. Özellikle Düzce
depremi konusunda, bizler de bu depremi
hep birlikte yaşadık ve o sabah Eskişehir’den Düzce’ye hareket edip Düzce’de
bulunduk ve vatandaşlarımızın acılarını hep birlikte paylaşmaya çalıştık. Ama
özellikle Van depreminde deprem olmasından sonraki birkaç saat içerisinde
Başbakanımız, bakanlarımız ve Hükûmetimiz tüm kamu kurum ve kuruluşlarıyla
birlikte bir anlamda soluklarını Van’da aldılar ve gerekli tedbirlerde
bulundular, gerekli mücadeleler konusunda adımlar atılmış oldu. Türkiye’nin
karşı karşıya olduğu tehlikelerin en başında belki deprem geliyor ama bir o
kadar da önemli, bu doğal felaketler kadar da önemli ve özellikle mücadele edip
tedbir almamız gereken konuların başında da uyuşturucu konusu ve madde
bağımlılığı geldiğine inanıyoruz.
Özellikle
uyuşturucu ve madde bağımlılığıyla ilgili olarak mücadele adına da bugüne kadar
gerçekten önemli çalışmalar yapıldı, önemli adımlar atıldı. Bu amaçla
uyuşturucuyla mücadele konusunda belki ilk adım olacak olan gerek sigarayla ve
gerekse uyuşturucuya giden yollarla ilgili her aşamasıyla ciddi adımlar atıldı.
Özellikle okullarımızda psikolojik danışmanlık birimlerimizce öğrencilerimiz ve
aileleriyle ilgili devamlı görüşmeler yapıldı ve bu konuda ailelerin çocuklarımızı
bilinçlendirmeleri hususunda bilgilendirmeler yapıldı ve yapılmaya da devam
ediliyor. Zaten değerli milletvekilimiz konuyla ilgili olarak biraz önce geniş
açıklamalarda bulundular. Hükûmetimiz de yapmış olduğu çalışmalarla birlikte bu
gündem doğrultusunda uyuşturucuyla mücadele konusunda hem adımların atılması
hem de yasal düzenlemelerin yapılması konusunda çalışmalarını sürdürüyor. Aynı
zamanda Meclisimizde de bu konuyla ilgili atılmış olan adım ve yapılmakta olan
çalışmalarımız söz konusu. Burada gerçekten gurur veren bir durum var, tüm
siyasi partilerimizin, tüm milletvekillerimizin uyuşturucuyla mücadele
konusunda hemfikir olduğunu görüyoruz, madde bağımlılığıyla mücadele konusunda
hemfikir olduğunu görüyoruz ve hep birlikte bu konudaki mücadelemizde de bu
birlik ve beraberlik olduğu sürece başarıya ulaşacağımıza da ben inanıyorum.
Yapılan
çalışmalar doğrultusunda, atılan adımlar doğrultusunda bu grup önerisinin
içeriğiyle ilgili birçok şeyi paylaşmakla birlikte Genel Kurulumuzun bundan
sonraki çalışmalarına belirlenen gündem doğrultusunda devam etmesinin daha
doğru olduğunu düşünüyor, grup önerisinin aleyhinde olduğumuzu belirtiyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Koca.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine
göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup daha sonra oylarınıza sunacağım:
3.- CHP Grubunun, Afyonkarahisar Milletvekili
Ahmet Toptaş ve arkadaşlarının Afyonkarahisar’da bulunan mühimmat deposunda
meydana gelen patlamayla ilgili sabotaj ve terör saldırısı olasılıklarının
ortaya çıkartılması amacıyla 10/10/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 23
Ekim 2013 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
23.10.2013
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulunun, 23.10.2013 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti
grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin
İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Mehmet
Akif Hamzaçebi
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Afyonkarahisar
Milletvekili Ahmet Toptaş ve arkadaşları tarafından, 10.10.2013 tarihinde,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına “Afyonkarahisar’da bulunan mühimmat
deposunda meydana gelen patlamayla ilgili sabotaj ve terör saldırısı
olasılıklarının ortaya çıkartılması” amacıyla verilmiş olan Meclis araştırma
önergesinin (1051 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen
diğer önergelerin önüne alınarak, 23.10.2013 Çarşamba günlü birleşimde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN –
Önerinin lehinde Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet Toptaş.
Buyurunuz
Sayın Toptaş. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET
TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Afyonkarahisar’da bulunan Mete Saraç Kışlası 41. Mühimmat Bölük
Komutanlığındaki cephanelik patlamasıyla ilgili Meclis araştırması önergemiz
üzerine görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi bu
vesileyle saygılarımla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, hepimizin bildiği üzere bundan bir yıl kadar önce 5 Eylül 2012
tarihinde saat 21.15 sıralarında Afyonkarahisar’da bulunan mühimmat deposunda
büyük bir patlama olmuş, patlama sonucu 25 askerimiz de şehit düşmüştür. Şehit
düşen askerlerimizden 15 şehit patlamanın olduğu deponun bulunduğu birliğe
henüz üç ila yedi gün arasında intikal etmiş kısa dönem askerlerdir. Patlama
haberi duyulur duyulmaz bütün Türkiye büyük bir acı ve infial içinde olayı
izlemiş, bugüne kadar da süreci takip edegelmiştir. Patlamada şehit düşen
askerlerin aileleri de hiçbirimizin hayal bile edemeyeceğimiz acılar içinde
süreci ibretle izlemeye devam etmektedirler çünkü olay başından beri
ibretliklerle doludur.
Bakınız,
değerli arkadaşlar, patlamanın olduğu gecenin sabahı 6 Eylül günü saat dokuz
civarında yani patlamadan henüz on iki saat geçmiş ve patlamanın yangını
sürüyor, patlama alanına girmek mümkün değil, böyle bir saatte Afyon
Milletvekili, Orman ve Su İşleri Bakanı Sayın Veysel Eroğlu aynen şunu
söylüyor, “Olayın yerini ben gördüm, el bombalarının tasnifi yapılırken bir el
bombası kaza sonucu patlamış, dışarıdan sabotaj falan söz konusu değil. Ben de
kesinlikle kaza olduğuna kanaat getirdim.” şeklinde bir açıklama yapıyor, henüz
olay yerinde yangınlar tüterken ve hiçbir kimsenin olay yerine
yaklaştırılmadığı bir saatte.
Yine,
Sayın Başbakan, bundan bir gün sonra 7 Eylül günü sabahleyin bir televizyon
kanalına verdiği bir mülakatta “Önceki gün Afyonkarahisar’da Türk Silahlı
Kuvvetlerine ait bir mühimmat deposunda kaza neticesinde…” diyerek olayın bir
kaza olduğuna hükmetmiş. Yani henüz şehitlerimizin kimlikleri belli değil,
henüz patlama alanına girmek mümkün değil, hiç kimsenin girmesi, hiç kimsenin
yaklaştırılması mümkün değil ama Başbakanımız ve Bakanımız bu olaya bir kaza
kararı vermişler.
Değerli
arkadaşlar, Bakan ve Başbakanın aksine konunun uzmanları da bu konunun sabotaj
olma ihtimalinin kaza olma ihtimalinden daha yüksek olduğunu belirtmişler,
mutlaka sabotaj olma ihtimalinin araştırılması gerektiğini telkin ve tavsiye
etmişlerdir. Bu cümleden olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın
Kemal Kılıçdaroğlu uzmanların kendisine verdiği
bilgiler ışığında bu konunun büyük bir ihtimalle sabotaj olduğu, sabotaj
konusunun araştırılmasını istemiştir. Biz de, olay zamanı, Afyon’da bulunan hemşehrilerimizden edindiğimiz bilgilere göre olayın
sabotaj ve bir terör eylemi olabileceği ihtimalini gündeme getirmişiz,
defalarca basın toplantılarıyla Meclis konuşmalarımızda bunu anlatmaya
çalışmışız.
Sayın
Başbakan ve Bakan olaya kaza hükmü verdikten sonra olayı soruşturması ve
sabotaj olup olmadığını araştırması gereken Antalya Cumhuriyet Savcılığı
harekete geçebilir mi? Çünkü görevli ve yetkili, özel yetkili savcı, Antalya
özel yetkili savcısı harekete geçmemiştir.
Bakın,
değerli arkadaşlar, 25 tane şehit vermişiz, büyük bir patlama meydana gelmiş,
Türkiye infial hâlinde, sabotaj ihtimalini herkes söylüyor ama Antalya özel
yetkili savcısı bir müzekkereyle Afyon Cumhuriyet Savcılığına “Orada ne
oluyor?” diye sorma gereği bile duymamıştır çünkü Sayın Başbakan “kaza”
demiştir bu olaya. Değerli arkadaşlar, Başbakanın “kaza” demesi kâfi gelmiştir,
iddia ediyorum.
Bir sahte
hahamın ihbarıyla bu ülkenin Genelkurmay Başkanı, komuta kademesi, aydınlar
içeriye tıkılmış, bir sahte hahamın ihbarıyla, ama ana muhalefet partisi
liderinin “sabotaj” iddiası hiç duymazlıktan gelinmiştir çünkü duyulmaması
gerekiyordu, altından çapanoğulları çıkabilirdi. Afyonlu insanların konuştuğu
gibi, burada bir cephanelik tanzimi değil, buradan Suriye’ye bir cephanelik
nakli şüphesi herkesin kafasındaydı. Soruşturulursa altından bunlar
çıkabilirdi.
Değerli
arkadaşlar, sonra ne olmuş? Soruşturma kaza üzerine devam etmiş, askerî
savcılık kaza üzerine bir iddianame tanzim etmiş, kaza üzerine tanzim edilen
iddianameyle de yargılamaya geçilmiş, şimdi askerî mahkeme kaza yargılaması
yapıyor. Umarım yanılırım, ama sonuçta mahkemenin vereceği karar da bir kazayla
kapatılacak hâldedir. Ama kaza ile kapatılamaz, “Kaza.” denilerek kapatılamaz,
kapatılmamalıdır, kapattırmamalıyız.
Değerli
arkadaşlar, olay araştırılmamıştır, ciddi soruşturulmamıştır. Bakın, olay
yerinde şüpheli bir şahıs Afyonlular tarafından kovalanmıştır. Şüpheli şahsı
kovalayanlar valiliğe müracaat etmiştir. Valilikten sordum, “Şüpheli şahsı
ihbar eden ve bu konuda bilgi veren şahısların ifadeleri ne oldu?” diye. Bana
bugün döndüler, edindiği bilgi şu Sayın Valinin, bana aktardığı bilgi: O şahıs
patlamanın etkisiyle tel örgünün dışına fırlamış, yaralanmış, onu hastaneye
getirmişler. Böyle bir şahıs hastaneye gelmemiş. Araştırılmış olsaydı, bu
şahsın şüpheli şahıslardan birisi olduğu ortaya çıkacaktı. Şekli sorulmamış, şemali sorulmamış, eşgali tarif
edilmemiş, kamera kayıtları incelenmemiş ve bu şahıs kapatılmış. Bu şahıs
kapatılmış ama dosyada kapatılamayan başka deliller var.
Değerli
arkadaşlar, MİT’in gönderdiği bilgi notu var, diyor ki: Afyon’da askerlik
yapan, bu mühimmat deposunda askerlik yapan 2 şahsın birisinin DHKP-C Hatay
yapılanması içerisinde olduğunu söylüyor; birisinin de, yine askerlerden
birisinin de Mardin Dargeçit ilçesinde milisler arasında bulunduğu bilgi notu
geliyor. Bu şahıslarla ilgili hiçbir araştırma yapılmamıştır.
Yine,
Jandarma Genel Komutanlığının dosyaya yansıyan bir belgesine göre İstanbul
parsellerde ikamet ettiği değerlendirilen 1’i kadın 3 terör örgütü mensubunun
öncelikle İzmir ilinde, başaramadıkları takdirde Afyonkarahisar ilinde
bombalama eylemi yapacakları olaydan bir ay önce bilgi notu olarak gelmiştir.
Bu deliller nasıl açıklanacaktır? Olayı kaza ile kapatacaklara soruyorum.
Adli Tıp
Kurumunun raporu vardır. Adli Tıp Kurumu doku örnekleri üzerinde yapılan
incelemede “PETN” yani plastik patlayıcı kimyasalı tespit etmiştir. Depoda
plastik patlayıcı kimyasalını açıklamak mümkün değildir. “HMX” kimyasalı yani
depoda derin çukur açmaya müsait bir patlayıcı tespit ettiğini söylemiştir.
Bunu bu dosyanın içerisinden nasıl çıkaracaksınız? İnsanlara kaza olduğunu
nasıl anlatacaksınız?
Değerli
arkadaşlar, bu araştırma önergesine destek vermenizi istiyorum.
Başka bir
şey söylemek istiyorum. Duruşmaları izledim, soruşturmayı izledim, mahkemelere
gittim. Ne dediler biliyor musunuz şehit aileleri? Şehit annesi: “Oğluma kına
yakıp askere gönderdim, bir avuç kül teslim ettiler.” Şehit babası: “Oğluma
yemek yedirdim, yanımda gezdiremedim, birliğine, arkadaşlarının yanına
çalışmaya gitmek için dönmek istedi, bir daha göremedim.” Bir şehit eşi “Ben
öksüz büyüdüm, çocuklarım öksüz büyüyecek. Bana ne olduğunu birisi anlatsın.”
dedi. Bir şehit anası “Mısır’daki Esma’ya, Muhammed’e ağlayan Sayın Başbakan
bana lütfedip bir telefon bile açmadı.” dedi. “Demek ki bizim çocuklarımız
Müslüman Kardeşlerden çok daha değersizmiş bu ülke için. Nasıl ‘Vatan sağ olsun.’
dememi bekliyor benden?” dedi. Değerli arkadaşlar, şehitlerin kanları yerde
kalıyor. “İki elim yakanızda.” diyor, “Araştırın, gerçeği bulun; kazaysa kaza,
sabotajsa sabotaj. Bana gerçeği açıklayın.” diyor.
Bir
gariplik daha söyleyeceğim size değerli arkadaşlar. Bu şehit annesi ve babası
başvurmuş, “Şehitlik Kanunu çıktı, çocuklarım önce doğal afet kaybıydı, şimdi
şehit oldular; seyahat kartı verin.” diye. Yasa 2 Ağustosta onaylanmış. İki ay
sonra verdikleri cevapta “Henüz yönetmelik çıkmadığı için seyahat kartı
veremiyoruz size.” denilmiş. Yani bir şehit ailesine iki ayda yönetmelik
hazırlayamayacaksınız, seyahat kartı veremeyeceksiniz ama dünyayı yönetmeye
devam edeceksiniz.
Hepimiz
vebal altındayız değerli arkadaşlar. Şehitlerin kanı yerde kalacak. Bu
araştırma önergesine destek verin, lütfen araştıralım, kazaysa kaza, sabotajsa
sabotaj; ortaya çıksın gerçek.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Toptaş.
Aleyhinde
Muş Milletvekili Demir Çelik. (BDP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Çelik.
DEMİR
ÇELİK (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Cumhuriyet Halk
Partisinin Afyonkarahisar’daki mühimmat deposu patlamasıyla ilgili verdiği
araştırma önergesi aleyhine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün
ikinci yıl dönümüne girdiğimiz Van depreminin üzerinden yirmi dört ayı aşkın
bir zaman geçti. Van depreminin yaraları sarılmamışken, Van depreminin konut ve
konteyner ihtiyacı gibi meşru ve temel bir talebi yerine getirilmediği
gerekçesiyle 20 civarında aile açlık grevinden ölüm orucuna yatmışken,
duyarsızlık, ilgisizlik, taleplerini karşılamama yönlü ısrar anlaşılmazdır. Ama
biz bu tavrın, bu duyarsızlığın gerekçesini sadece Van’da görmüş, izlemiş
değiliz. Dünyanın herhangi bir yerinde ya da başka ülkelerde olup bitene el
uzatılırken, yardımseverlikte kendi vatandaşı, ötekinin vatandaşı olmaya
başladığından hemen ötekileştirilip iradesizleştirmenin
arayışı içerisine girildiğinden biz bu anlayışı çok iyi tanıyoruz. Bu manada da
ben öncelikle bu meşru talebin bir an önce karşılanması gerektiğini, bu ve
benzeri anlayışla hareket eden zihniyetin de aşılarak en azından vatandaş
olmaktan ileri gelen haklarının iadesi yönlü bir çabanın, gayretin Meclis
tarafından devreye konulması ihtiyacını dile getiriyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Afyonkarahisar’da, evet, on üç ay öncesinde
sabotaj ya da ihmal olduğu henüz açığa kavuşturulamamış gerekçelerden mühimmat
deposu patlar, 21’i er olmak üzere toplamda 25 asker hayatını yitirir. On üç ay
geçmiş olmasına karşın soruşturmada yetkili olan Antalya Özel Yetkili Savcısı
soruşturmaya yer olmadığı kanaatine varır, herhangi bir yaptırım, herhangi bir
araştırma ihtiyacı duymaksızın âdeta ölenlerin ardı sıra dökülen gözyaşlarıyla
yetinmemiz istenmekte, bu da bize tek seçenek olarak dayatılmaktadır. Ama biz
bu anlayışı da biliyoruz. Bu anlayışın yabancısı olmadığımızın Roboski’sinde, Sivas’ında, Gazi’sinde yaşanan ve
yüzleşemediğimiz, yüzleşmekten kaçındığımız Dersim’den bu yana ulus üniter devletin ötekileştirdiği anlayışların ortaya
çıkardığı inkârcı bir yaklaşım ve zihniyetin ürünüdür ama aynı zamanda iktidar
biriktirmenin, sermaye biriktirmenin hem hiyerarşik hem enine ve genişleyen bir
hegemonik güçle toplumu hiçleştiren, toplum ve
toplumun özgürlükleri yerine devleti büyüten, iktidarı büyüten anlayışın
ürünüdür. Bunun için sınırı kollamak ve korumak adına savaşlar yapılır, bunun
için ulusal pazarlar kavgası verilir. Bu anlamıyla da yoksul halk çocukları
-Kürt’ünden Türk’üne- ölüm savaş makinelerinin hedefine konulur; yetinmez,
iradeleri dışında zoraki askere alındıklarının hemen ardından, ilk on gününde
nedeni bilinmeyen patlamalarla yaşamını yitirirler.
Bu her
şeyden önce bu Meclisin üstüne gitmesi gereken, Roboski
katliamında olduğuna benzer araştırmaya muhtaç bir konudur. Ama ne yazık ki
kirli ilişkilerin dönüp dolaştığı iktidar odaklarının hükümranlığının sürdüğü
bu alanda gerçeği açığa çıkarma, gerçekle yüzleşmek yerine üstünü örtmek,
iktidarın sürdürülebilirliği için olmazsa olmazdır çünkü söz konusu olan iktidarın,
devletin hegemonik gücün ikbalidir, geleceğidir.
Oradan El Nusra’ya, El Kaide’ye aktarılacak olan
silahlarla Suriye halklarının kendi öz gücüne dayalı öz yönetimleri seçeneğini
bertaraf etmenin, ora insanlarının özgürlüklerini çalmanın bir yoluna bakılmak
istenmektedir. Bu nedenle açıklanmayacaktır, açıklanmaya çalışılmayacaktır,
üstü örtülecektir çünkü biz Ceylan Önkol’dan biliyoruz. Suçsuz, günahsız, henüz
yaşamının baharında, henüz doymadığı yaşamın arkada bıraktıklarının merakıyla gözleri açık giden Ceylan Önkol, aslında
onlarca Kürt’ün dağlarda unutulmuş, bırakılmış savaş artıkları ve
mühimmatlarıyla canlarını, yaşamlarını nasıl yitirdiklerini biz biliyoruz. Ama
onda da yine özel yetkili, yetkisiz savcılarla ne olayın aydınlatılması ne de
faillerinin yakalanıp hukuk karşısına çıkarılması duyarlılığı görülmemiştir. Bu
da 90’lı yılların o kendini bilmez, kontrol dışı bir kısım derin devlet,
paralel devlet uzantılarının yaptıklarına benzer bir olay olmaya devam ediyor.
Bugün,
nasıl ki Antalya Özel Yetkili Mahkemesi Afyonkarahisar’da, Diyarbakır Özel
Yetkili Mahkemesi Ceylan Önkol ve Lice olaylarıyla yüzleşmemizi engelleyen, onu
karartan bir noktada gerçekle buluşmamızı engelliyorlarsa 1920’lerde istiklal
mahkemeleri, sıkıyönetim mahkemeleri, devlet güvenlik mahkemeleri ve özel
yetkili mahkemelerle iktidara hizmetle mükellef olan bu kurumlar, devletin
gizli ellerini kollayan, koruyan ama insanı, toplumu, halkları da hiçleştiren
bir noktada yaklaşmaktadırlar.
Bu
zihniyet, kendisini kışlada asker ölümleriyle sonlandırıyor. Kürt çocuğu ana
diliyle konuştuğundan dolayı ya işkence ve kötü muameleyle karşı karşıya
kalıyor ya psikolojik depresyonla, ölümle, tek seçenek intiharla karşı karşıya
bırakılıyor ya da Alevi olduğu için, farklı bir inanca mensup olduğu için,
Hristiyan, Musevi, Yahudi olup Ramazan orucunda oruç tutmadığı için, bırakın
kışlada, sokakta oruç tutmadığı, namaz kılmadığı için katli vacip fetvalarla
cezalandırılan zihniyetten, anlayıştan biliyoruz.
İnsanı
insan olarak görmeyen, insanı ekosistemin sürdürülebilirliğinin, o doğal
dengesinin olmazsa olmazı görmeyen, ötekileştirip iradesizleştirerek
insanı hükümranlığı altına almaya çalışan zihniyet, on binlerce yıldır doğayı,
toplumu da hükümranlığı altına almaya çalışan zihniyetle aynıdır. O zihniyet,
kötürüm olan, kötülük olan ve bütün kötülüklerin anası olan iktidardır,
devlettir, o da savaşı isteyendir; savaş ise yoksulluktur, açlıktır,
sefalettir. Bunun yerine, vatandaşıyla çatışacağına, savaşacağına,
ötekileştirme muamelesine tabi tutacağına vatandaşıyla barış içerisinde bir
arada yaşamanın fırsatı varken işte savaşın gerekçesi olacak olan mühimmatlar,
savaş araçları depolanır, patlatılır, günahsız, suçsuz halk çocukları aynen
savaşta ve cephanede olduğu gibi cephane gerisinde de, savaş gerisinde de ölüm
makinelerinin kustuğu birer denek hâline getirilir.
Bu
yönüyle Afyonkarahisar mühimmat deposundaki patlama, ama aynı zamanda
Kırıkkale, sayamadığımız, adını hatırlayamadığımız birçok kışlada olan ölümler,
adına “intihar” denilen birçok vaka aydınlatılmaya muhtaçtır.
Meclis
tarihin kör, karanlık sayfalarında kalmış nice faili meçhulleri, nice siyasal
ve tarihsel olayları aydınlatamayacaksa, Meclis Afyonkarahisar, Kırıkkale’deki
patlamaların faillerini, Ceylan Önkol’un faillerini açığa çıkaramayacaksa o
kendi tarihsel rolüne de, tarihsel görev ve sorumluluklarına da ihanet eder.
O
nedenle, biz halktan aldığımız siyasal temsiliyetin
gereği, halkın ulaşamadığı, ulaşmakta zorlandığı engeller ve barikatlarla
karşılaştığı günümüz Türkiye’sinde onun dili, kolu, gözü olabilmeliyiz ki onun
bize verdiği temsiliyet hakkını layıkıyla yerine getirebilmenin
erdemliğini, onurlu insan olmanın erdemliğini de yerine getirebilelim diyorum.
Bu
anlamıyla da biz araştırma amaçlı önergenin lehinde oy kullanacağımızı ifade
ediyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Çelik.
Önerinin
lehinde Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaz.
Buyurunuz
Sayın Yılmaz.
KEMALETTİN
YILMAZ (Afyonkarahisar) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Afyon ili Mühimmat Depo Komutanlığı Şehit Mete
Saraç Kışlasında 5 Eylül 2012 tarihinde yaşanan patlamayla ilgili olarak
verilen Meclis araştırması istemi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, 5 Eylül 2012 tarihinde saat 21.15 sıralarında
Afyonkarahisar’da konuşlu Kara Kuvvetleri Lojistik Komutanlığına bağlı Mühimmat
Depo Komutanlığı Şehit Uzman Çavuş Mete Saraç Kışlasında, şehrin birçok ilçe ve
beldesinden bile duyulabilen büyük çapta, büyük bir patlama meydana gelmiş ve
bunun neticesinde 25 askerimiz maalesef şehit olmuştu, 4 askerimiz ve birçok
sivil vatandaşımız ise yaralanmıştı.
Patlamanın
yaşandığı kışla, şehir merkezinde, yerleşim yerlerine oldukça yakın bir bölgede
bulunmaktadır. Bu patlamanın sonrasında hem askerî yetkililerin hem de
Hükûmetin yaptığı açıklamalar bütün kamuoyunda ciddi şüpheler ortaya
çıkarmıştır. Patlamanın kesin nedeninin ne olduğu konusunda kamuoyunu ve acılı
şehit ailelerini tatmin edecek bir bilgi hâlâ verilememiştir.
Patlamanın
yaşandığı saat ve patlayan mühimmatın türü hakkında ciddi spekülasyonlar ortaya
atılmıştır. Hükûmet yetkilileri tarafından “kaza” olarak yapılan açıklamalar,
askerî yetkililer tarafından “nedeni bilinmeyen bir patlama” olarak yapılan
açıklamalar kamuoyunu aydınlatmaktan ve ikna etmekten uzak kalmıştır.
Yaşanan
patlamanın ardından açılan davaların işleyişi ve şehitlerimizin ailelerinin
avukatları tarafından tespit ettirilen ve Adli Tıp Kurumunun son günlerde
ortaya çıkan raporları akıllarda yeni sorular yaratmıştır. O denli büyük bir
patlamadan sonra bulunabilen doku parçalarının incelenmelerinin sonucunda,
patlamanın gerçekleştiği depoda o depoda bulunduğu iddia edilen el bombalarında
katiyen bulunmaması gereken plastik patlayıcı kimyasalı ve çukur imha kimyasalı
bulunmuştur.
Adli Tıp
Kurumuna gönderilen dokular arasında eşleştirilemeyen dokuların bulunup
bulunmadığı hâlâ araştırılmamıştır.
Kimya
İhtisas Dairesinin raporunun tamamı kamuoyuyla hâlâ paylaşılmamıştır. Kimya
İhtisas Dairesinin tespit ettiği bu patlayıcıların kendi başına veya dış
fiziksel etki olmadan patlama olmasının mümkün olmadığı söylenmektedir. Bu
yönde bir inceleme de henüz yapılmamıştır. Mühimmat depolarında uyulması
gereken standartların birçoğu maalesef göz ardı edilmiş, âdeta patlamaya zemin
hazırlanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin önemli cephane depolarından olan Şehit
Mete Saraç Kışlasında nizamiye ve gözetleme kulelerinde sahte vazcay kameralarının kullanıldığı bilirkişi raporlarında ve
tanık ifadelerinde de açıkça belirtilmiştir. Milyarlarca lira bütçe ayrılan
Türk ordusunun, 20 tane kamera olan bir sistemi kurmaya gücü mü yetmemiştir?
Değerli
milletvekilleri, askerî mahkemenin dava görülürken davadan çekilmesi,
iddianamelerde ve savunmalarda kamuoyuna yansıyan olay yeri görüntülerindeki
ifade ve anlatımlarda çok ciddi çelişkilerin olması bütün toplumu derinden
yaralamakta, bu bilgi kirliliği ise şehitlerimizin ailelerinin haklı
tepkilerine sebep olmakta, hatta zaman zaman isyanlarına neden olmaktadır.
Bunun yanında, patlamanın yaşandığı seçim bölgem Afyon’da olayın birinci
yılında okutulan mevlidi şerif ve anma programında, patlamanın ardından gazete
manşetlerine Genelkurmay Başkanına verdiği halı ve kilimle manşet olan ve
olayın magazinleşmesine sebebiyet veren,
devletin temsilcisi olan valinin dahi bulunmaması şehit ailelerinin
tepkilerinin artmasına neden olmuştur. Bir yıl önce olayın çözümünden acıların
hafifletilmesine kadar pek çok vaatte bulunan devletin yetkililerini ve
valisini karşılarında görmek, sorularını sormak, endişelerini, şikâyetlerini
anlatacakları devlet yetkililerini yanlarında görmek tabii ki şehit
yakınlarımızın en tabii haklarıydı.
Sayın
milletvekilleri, malumunuzdur ki doğal afet kaybı olarak kamuoyuna onur kırıcı
ve üzücü olarak lanse edilen şehadet mertebesini dahi hafife alan Hükûmet,
muhalefet olarak yaptığımız yoğun baskı ve kamuoyundan yükselen tepkiler
karşısında geri adım atarak şehitlerimizin hak etmiş oldukları hakları iade
etmek zorunda kalmıştır. Kaçakçılık yapanlara, suç işleyenlere dahi haddinden
fazla değer veren bu Hükûmet, nedenini dahi belirleyemediği, bir yıl geçmesine
rağmen verdikleri sözleri unutan bu Hükûmet, söz vermiş olmasına rağmen 25
şehidimizin anısını yaşatacak bir anıtın dahi yapılmasını sağlayamamıştır.
Şehitlik makamını çok gördükleri gibi, bir anıtı bile yapamamışlardır.
Biz
Afyonlular olarak, şehrimizde şehadet şerbetini içen evlatlarımızı bağrımıza
basıyor, ailelerin acılarını paylaşıyoruz, ve bir an önce, olayın her yönüyle,
şeffaf olarak açıklığa kavuşturulmasını, sorumluların bulunmasını, suçluların
cezalandırılmasını, ayrıca patlamanın yaşandığı alanda şehitlerimizin manevi
hatıralarının yaşatılması için bir anıtın yapılmasını istiyoruz.
Değerli
milletvekilleri, patlamanın sebebi mutlaka araştırılıp bulunmalıdır. Konuyla
ilgili olarak, 2 Ekim 2013 tarihinde, yine bu kürsüden, gündem dışı bir konuşma
yaparak konuyu Türkiye Büyük Millet Meclisine taşımış idim. Bu konuya yüce
Meclisin sahip çıkarak araştırma komisyonu kurulması büyük önem arz etmektedir.
Bu duygu
ve düşünceler içerisinde yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.
Aleyhinde
Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu.
Buyurunuz
Sayın Kavaklıoğlu.
ALPASLAN
KAVAKLIOĞLU (Niğde) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; Cumhuriyet Halk Partisinin,
Afyonkarahisar’da bulunan mühimmat deposunda meydana gelen patlamayla ilgili,
sabotaj ve terör saldırıları olasılıklarının ortaya çıkarılması amacıyla,
Anayasa’nın 98’inci ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün
104 ve 105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması teklifi üzerine söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hatırlanacağı
üzere, Afyonkarahisar Ataköy’deki 500. İstihkam Ana Depo Komutanlığı Şehit
Uzman Çavuş Mete Saraç Kışlasındaki mühimmat deposunda 5 Eylül 2012 tarihinde
meydana gelen patlamada 25 asker şehit olmuş, 8’i asker 11 kişi yaralanmıştır.
Öncelikle, meydana gelen kaza neticesinde ebediyete uğurladığımız şehitlerimize,
elim olayın yıl dönümünü geride bıraktığımız bugünlerde, Yüce Allah’tan rahmet
diliyorum, milletimizin başı sağ olsun.
Değerli
milletvekilleri, patlama sonrası, olayla ilgili mercilere ciddi biçimde
yaklaşım sergilenmiştir. Hükûmetimiz ve Genelkurmay Başkanlığımız ilk günden
beri hassasiyetle olayın neden ve sonuçları üzerinde durmuştur. Patlama askerî
yasak bölgede vuku bulmuştur. Ayrıca, aylarca süren bomba arama ve tarama
çalışmaları sonrasında askerî savcılığın tamamladığı soruşturma dosyası 18 Haziran
2013 tarihinde Eskişehir 1. Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askerî Mahkemesine
gönderilmişti. Hâlen bu mahkemede görülmeye devam eden davada en son 8 Ekim
2013 tarihinde duruşma olmuştur, bir sonraki duruşma ise 3 Aralık 2013
tarihinde olacaktır. Yargı süreci devam eden olayla ilgili değerlendirme ve
iddialarda bulunmak için adli soruşturma sonuçlarının beklenmesinin sağduyulu
bir davranış olacağını düşünüyorum.
Değerli
milletvekilleri, milletimizi ve Türk Silahlı Kuvvetlerini büyük acıya boğan
elim olayla ilgili olarak 7 Eylül 2012 tarihinde Genelkurmay Başkanı ve Kara
Kuvvetleri Komutanının yerinde yaptığı incelemeler neticesinde kamuoyuna
aydınlatıcı bilgiler sunulmuştu. Genelkurmay Başkanlığımızdan yapılan
açıklamayı hatırlamamızın ve olayı değerlendirirken dikkate almamızın faydalı
olacağını düşünüyorum. Susurluk Mühimmat Depo Komutanlığının lağvedilmesi
üzerine 284.550 adet el bombası Afyon’da konuşlu mühimmat depo komutanlığına
nakledilmiş ve mühimmat geçici olarak depolanmıştır. Mühimmatın sayımı, tasnifi
ve yeniden depoya yerleştirilmesi işlemine bölük komutanı nezaretinde 4 Eylül
2012 tarihinde başlanmıştır. Bu faaliyet 5 Eylül 2012 tarihinde de devam ederek
aynı gün saat 21.15 sıralarında depoda peş peşe 2 patlama vuku bulmuştur. Sayın
üyeler, görgü tanıklarının ifadelerine göre, patlamanın depo içinde olduğu, o
esnada depoda 2 astsubay, 2 uzman erbaş ve 3-4 uzun dönem askerimizin
bulunduğu, istifleme işleminin yetkili ve uzman olan bu personel tarafından yapıldığı,
diğer askerlerin ise depo içinde olmayıp deponun önünde ve dışında oldukları
anlaşılmıştır. Görevin başlangıcında, erbaş ve erlere şehit Sürveyan Astsubay
Bakım Kıdemli Başçavuş Bedri Naim tarafından gerekli ikaz ve hatırlatmaların
yapıldığı öğrenilmiştir. Hava karardıktan sonra dışarıda kalan az sayıda
mühimmatı da emniyete alalım ve faaliyetleri bitirelim düşüncesiyle çalışmanın
sürdürüldüğü ancak patlamanın nasıl meydana geldiği hakkında bilgilerin
olmadığı öğrenilmiştir.
Şunu da
eklemek gerekir ki: Kara Kuvvetleri Komutanlığının 2010 basımlı Mühimmatın
Depolanması ve Emniyet Standartları Teknik Talimatnamesi’nde
“Hafif silah mühimmatı, el bombası dâhil açıkta depolanamaz.” hükmü yer
almaktadır.
Değerli
milletvekilleri, bazı görsel medyada şehit olan askerlerimizin yeni asker olduğu
kamuoyuna açıklanmıştı ancak Genelkurmay Başkanlığımızın ilk incelemesinde
bunun gerçekle bir ilgisinin olmadığı anlaşılmıştır. Asker şehitlerimizin 15’i
kısa dönem askerdi. Kısa dönem askerler, üç haftalık temel askerlik eğitimi
aldıktan ve askerlik yemini yaptıktan sonra birliklerine dağıtımları
yapılmaktadır. Şehit olan bu kısa dönem 15 askerimiz bir aylık askerlerdi.
Bunlar mühimmatın tasnif ve istiflemesiyle değil, mühimmatın sandıktan depo
içine girmeden depo dışına taşınmasıyla görevlendirilmişlerdir. Depo içinde
tasnif ve istiflemeyi ise 2 astsubay, 2 uzman çavuş, 3-4 uzun dönem asker
birlikte yapmaktaydı. “Uzun dönem askerlik” olarak isimlendirilen ve on beş ay
olarak vatani vazifesini yaparken şehit olan 6 askerimizden 2’si on iki aylık,
1’i dokuz aylık, 2’si altı aylık ve 1’i üç aylık askerdi.
Değerli
milletvekilleri, bu olayın üzerinden geçen bir yılda gerek Hükümetimiz gerekse
Genelkurmay Başkanlığımız duyarlı bir yaklaşım sergilemiş ve sergilemeye devam
etmektedir. Olayda kaybettiğimiz şehitlerimizin ailelerinin acılarını
paylaşıyoruz.
Geride
bıraktığımız yasama döneminde yasalaşan torba kanundaki düzenlemeyle
Afyonkarahisar’da patlamada zarar gören siviller de şehit veya terör mağduru
gibi Tazminat Kanunu kapsamına alınmış,
aynı kanunda Afyonkarahisar’da hayatını kaybeden 25 askerimiz de vazife malulü
statüsüne alınmıştı, yakınlarından 2’sine iş imkânı sağlanmıştı.
Sayın
Başkan, değerli üyeler; hatırlarsak, Eskişehir’deki 1. Hava Kuvvetleri
Komutanlığı Askerî Mahkemesinde 18 Haziran 2012’de görülen ilk duruşmasında
bilirkişinin patlamanın kaza olduğuna ilişkin raporu açıklanmıştı.
Mahkeme
süreci devam eden olayla ilgili sabotaj
veya terör örgütü bağlantısı olduğu şeklinde iddialarda bulunmak doğru
olmayacaktır. Bu yönde iddialara delil olabilecek bilgi ve belgelerin davanın
sürdüğü mahkemeye sunulması gerekmektedir. Şu anda askerî mahkemede devam eden
bir dava vardır. Bu davada, delillerin
değerlendirilmesi ve sonradan ortaya çıkan delil olduğu takdirde, mahkeme
soruşturmanın genişletilmesine karar verebilecektir; sabotaj ve terör saldırısı
ihtimali de dava konusu olabilecektir.
Mahkemesi devam eden bir hususta Meclis araştırmasını açmak uygun
olmayacaktır.
Cumhuriyet
Halk Partisinin Afyonkarahisar’da bulunan mühimmat deposunda meydana gelen
patlamayla ilgili sabotaj ve terör saldırısı olasılıklarının ortaya çıkarılması
amacıyla verdiği Meclis araştırması teklifine katılmadığımı belirtiyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Kavaklıoğlu.
AHMET
TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, bir yanıltma var.
Değerli
hatip, belki bilerek ya da bilmeyerek…
Bu
yargılamanın, askerî mahkemedeki yargılamanın yapılması nedeniyle, “İşte,
sonucu bekleyin...” diyor.
Biz
diyoruz ki: Askerî mahkemede bu yargılama yapılamaz. Kendisi iddianameyi okudu.
Bu iddianameyi biliyoruz zaten. Bu iddianame bu hâle getiren iddianamedir.
“Buradaki, dosyadaki patlayıcıları açıklayın,
MİT’in raporunu açıklayın, Jandarma Genel Komutanlığının raporunu
açıklayın.” diyoruz yani bunlar ortada yokmuş gibi. “Bunları mahkemeye verin.” diyor. Haberi yok
sayın konuşmacının. Bunlar mahkeme dosyasında ama göz ardı ediliyor, bunu da
getirin.
BAŞKAN –
Evet, anlaşıldı.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN –
Karar yeter sayısı arayacağım.
Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter
sayısı yoktur.
On dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.23
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.39
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale),
Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 8’inci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi
öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım. Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Alınan
karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci
sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı:
156)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci
sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu Raporları’nın görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü
sırada yer alan, Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri
Yetiştiriciliği Komisyonu Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ile Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu
ile Dışişleri Komisyonu Raporları’nın görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık
ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/498) (S. Sayısı: 173) (x)
BAŞKAN -
Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.
(x) 173 S. Sayılı Basmayazı
23/6/2013 tarihli 120’nci Birleşim Tutanağına eklidir.
13.06.2013
tarihli 120’nci Birleşimde tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu ile Hükûmet adına yapılan konuşmalar
tamamlanmıştı. Tümü üzerinde başka söz talebi de bulunmamaktadır. Böylece,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
1’inci
maddeyi okutuyorum:
ORTA ASYA VE KAFKASLAR BÖLGESEL BALIKÇILIK VE
SU ÜRÜNLERİ YETİŞTİRİCİLİĞİ KOMİSYONU ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ
UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1-
(1) “Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği
Komisyonu Anlaşması”nın onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN –
Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Burdur Milletvekili Ramazan
Kerim Özkan konuşacaktır.
Buyurunuz
Sayın Özkan. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU
ADINA RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte
olan kanun tasarısının 1’inci maddesiyle ilgili grubum adına söz aldım.
Orta Asya
ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu
Anlaşması’nın onaylanmasını uygun bulduğumuzu belirtmek isterim çünkü
gerekçelerini sıralarsak, bu gerekçeler de: Balık gıdadır, balık emektir, balık
yemektir, balık kozmetiktir, balık oltadır, ağdır, süs eşyasıdır, beslenmenin
en doğal yağıdır, nakliyedir, teknedir, gemidir, soğuk hava deposudur. Kısaca
istihdamdır çünkü günümüzde en çok konuştuğumuz konu istihdam yani işsizlik. Bu
konuda balıkçılık hem göllerimizde hem ırmaklarımızda hem denizlerimizde çok
büyük bir istihdam kaynağı. Yalnız bunu yeterince kullanabilmiş değiliz bugüne
kadar. Bu konuda uyarı ve önerilerimiz sizlere olacaktır. Bu konuda
balıkçılarımız Türkiye Büyük Millet Meclisinden çok şey bekliyor. Örneğin
“mazot” diyoruz, mazot en büyük girdileri. Bunda bir iyileştirme, teknelerine
ucuz mazot verilmesi yönünde talepleri var, kota uygulaması yönünde talepleri
var, teknelere faizsiz kredi anlamında destek beklentileri var. Bunlar saymakla
bitmiyor. Onun için bu konuyu biz önemsiyoruz.
Türkiye’nin
üç tarafının denizlerle çevrili olmasına, Anadolu’muzun göllerle, çaylarla,
barajlarla donanımlı olmasına rağmen balıkçılarımız istedikleri gibi hizmet
alamıyorlar, istedikleri gibi de halka hizmet sunamıyorlar. Yani,
denizlerimizden ve iç sularımızdan yeterince yararlanamıyoruz, balıkçılara,
teknelere emanet konumda.
Alabalık
işletmeleri feryat ediyor. Bunlar, biliyorsunuz, özel idare olan yerlerde özel
idarelerle kiralama sözleşmeleri yapıyorlar, bütünşehirlerde
kiralama yapıyorlar ama bu kiraların fazlalığından şikâyetçiler. Çünkü,
bunların yem girdileri var, enerji girdileri var, enerji pahalı. Hâlâ bunlardan
enerjide yüzde 18 KDV alıyoruz. Bu enerjide yüzde 1’lik bir KDV istiyorlar.
Yemde pahalılık söz konusu. Hatta zaman zaman dile getiriliyor “İthal her şey
yapılıyor niçin ithal yem yapılmıyor?” diye. Biz buna karşıyız, ithal yeme de,
ithal samana da, ithal gıda ürünlerine de karşıyız ama bu bir feryat çıkışı.
Yemde arpayı ucuza alıyoruz vatandaştan, mısırı ithal ederken ucuz ithal ediyorsunuz.
“Mısır üretimimiz var.” diyoruz fakat yemdeki artışı bir türlü regüle edemiyoruz. Bunun için üreticiler bizlerden yemdeki…
En azından Hükûmetin elinde bir yetki var yemdeki KDV’nin düşürülmesi
anlamında. Bunun yüzde 1’e çekilmesi için… Çünkü kontrollü üretim yapıyoruz.
Kayıt dışılıktan kurtulma adına bir vergi olmasını istiyoruz. Bunun en makul
seviye, yüzde 1’e çekilmesi yönünde talepleri var, bunu değerlendirmesini talep
ediyorum.
Balıkçılar
bizlerden destek bekliyor dedim. Işık ile avcılık balıkçılığı bitiriyor.
Denizlerde balık stokları her geçen yıl artarak azalıyor çünkü bir doğal
kaynak. Yanlış avlanmalar var, her yıl artarak azalıyor. Ülkemizde bilinçli,
sürdürülebilir balıkçılık yapılamıyor. Balıkçılar âdeta bindikleri dalı
kesiyor. Sivil toplum örgütleri “Balığa kota gelmeli.” taleplerini dile
getiriyorlar. “Stok tespitleri acilen yapılmalıdır. Stok tespiti olmadan kota
koymak da yanlıştır.” taleplerini yineliyorlar. Kota olmadan sürdürülebilir
balıkçılık, sürdürülebilir balıkçılık olmadan da arz-talep dengesi kurulamaz
yani ülkemizde balık var, vatandaşımız balığa ulaşamıyor, balıkçımız para
kazanamıyor. Hâlbuki bunun rantabl olması için arz-talep dengelerinin korunup
soğuk hava zincirlerinin korunması, soğuk hava depolarının bunların lehine ayarlanması
gerekiyor. Soğuk hava depolarında da enerji girdisi var, biliyorsunuz. Onda da
yine, tarımsal amaçlı olduğu için bunun, enerjideki yüzde 18’lik KDV’nin yüzde
1’e çekilmesi yönünde talepleri var.
Yine,
kontrolsüz olarak trol avcılığı yapılıyor. Bu trol, gözü dönmüş bir balıkçı
elinde denizlere ciddi zarar veriyor. Ancak, dürüst bir balıkçı elindeyse ülke
ekonomisine katkı yapıyor. Bunu iyi değerlendirmemiz gerekiyor. Geçende bir
yazı okudum, o yazıda gayet güzel bir açıklama yapmış balıkçılıkla iştigal eden
biri. “Bir bıçak yeri gelirse doktorun elinde neşter görür, sağlık verir ama
bir cani elinde hayat alır.” diyor. Trol de aynı şekilde. Yerinde kullanırsak
balıkçılığımızı ilerletiyor ama yerinde kullanmazsak da balıkçılığa zarar
veriyor. Bunlar saymakla bitmiyor.
Yine,
sizlerle paylaşmak istediğim, değerli arkadaşlarım, de -ülkemizde irili ufaklı
göllerimiz var- yaklaşık 10 bin kilometrekare. Yine, baraj göllerimiz var 3 bin
kilometrekare. Akarsularımız 178 bin kilometrekare. Bizim ülkemizde,
denizlerimizde hamsimiz var, toriğimiz var, palamudumuz var, uskumrumuz var,
istavritimiz var, kefalimiz var, kalkanımız var, lüferimiz var, barbunumuz var.
Bunlar ülkemizin gelir ve getiri kaynakları ama bunları yeterince sahiplenip
üretimlerini sürdürebilir olmaktan arınıyoruz.
Göllerimiz
ve tatlı sularımızda sazanımız var, gümüş balığımız var, bıyıklı balığımız var,
çapağımız var, tatlı su kefalimiz var, inci balığımız var, tatlı su levreğimiz
var, yayınımız var, turnamız var, alabalığımız var, karabalığımız var ve aynalı
sazanımız var. Bunlar bizlerden üretim anlamında bir destek bekliyor. Bunların
nesillerinin bitmemesi gerekiyor. Bu gen kaynakları bizim ortak değerlerimiz.
Yine, su
ürünlerinde kerevitimiz, ıstakozumuz ve kalamarımız var. Bunun için iş
birliğine ihtiyaç var değerli arkadaşlarım. Üretime sahip çıkacağız, tüketime
sahip çıkacağız, kontrollü, sağlıklı gıdayı mutlaka vatandaşımızla
buluşturacağız çünkü düşünen, üreten beyinleri protein yaratıyor. Yüce Önder
Mustafa Kemal Atatürk ne diyor: “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür.”
Kültürün temeli de beslenmeden geçiyor. Bunun da en büyük kaynağı hayvansal
ürünler; yani balık ve balık ürünleri, tavuk, kanatlı ürünleri, et, süt. Bu
ürünler olduğu sürece bu beyinlerimiz düşünüyor, insanlar sağlıklı konuma
geliyor. Bunun için bu anlaşmayı uygun buluyoruz. Hem Orta Doğu’da hem Asya
ülkelerinde, Kırgızistan’da, Kazakistan’da, Ermenistan’da, Azerbaycan’da bu su
ürünleriyle ilgili karşılıklı ticari anlaşmaları geliştirip Avrupa Birliği
ülkelerine bu bölgelerden ihracat yollarını açmamız gerekiyor.
Yalnız
günümüzde, bu yaşadığımız bayram arifesinde bölgelerimizde vatandaşlarımız doğu
ve güneydoğuda öğretmenlik yapan, görev yapan arkadaşlardan aldığım izlenimleri
sizlerle paylaşmak isterim. Şu anda Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bizim
ürettiğimiz kivi giriş yapıyor, bizim ürettiğimiz ceviz, badem giriş yapıyor,
kaçak girişler. Balık, balık ürünleri, balığın larvasından yumurtasına kadar
gümrüklerden gümrüksüz girişler, kontrolsüz girişler var, bunların kontrol
olması gerekiyor çünkü bu kontrolsüz girişler ülke içindeki üreticiyi mağdur
ediyor, haksız rekabete yol açıyor. Bunlar girsin, gelsin ama gümrüklemesi
yapılsın, bizim içerideki vatandaşımızın ürettiği ürünlerle haksız rekabet yapmasın
taleplerimiz var. Bu konuda, Hükûmetimizi ciddiyete davet ediyorum. Canlı
hayvanı bıraktık, bakın, tekrar ediyorum, ceviz, kivi, badem bugün hudutlardan
gümrüksüz giriş yapıyor. Biz bu ürünleri geçtiğimiz dönemde destek vererek elde
ettik. Birçok vatandaşımız Karadeniz’de kivi üretimine geçti. Bağlar bozuldu,
yeni yeni topraklarda kivi üretimi yapıldı ama haksız rekabet anlamında
Karadeniz üreticileri kividen muzdarip. Yine,
bölgelerimizden İç Anadolu’da, Batı Anadolu’da cevize destek verildi, ceviz
üretiminin ülkemizde -çünkü cevizin ve bademin anavatanı Anadolu- artışı
sağlandı fakat şu anda kontrolsüz girişler var. Bu kontrolsüz girişleri bir an
önce kontrol etmeniz dilekleriyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyor, kanunun
da hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Özkan.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına, Kütahya Milletvekili Alim Işık.
Buyurunuz
Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU
ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri
Yetiştiriciliği Komisyonu Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyor, kanunun
ülkemize, ülkemiz balıkçılığına ve su ürünlerine hayırlı olması temennilerimle sözlerime başlamak istiyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak bugüne kadar birkaç uluslararası anlaşma hariç tüm
uluslararası anlaşmalara olumlu baktığımızı ve bunu desteklediğimizi
hatırlatmak istiyorum. Özellikle, nükleer santralle ilgili ikili uluslararası
sözleşmenin dışında iki dönemdir bu yüce Mecliste tüm getirilen uluslararası
sözleşmelere Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak destek verdiğimizi bir kez
daha hatırlatmak istiyorum. Bu anlaşmaya da olumlu baktığımızı ve bu vesileyle
ülkemizin bu konudaki bazı sorunlarının çözümünü de hep beraber yapmamız
gerektiğini ifade etmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu anlaşmayla ülkemizin bir uluslararası komisyona üye olması
sağlanmış olacak ama üyeliğin kendi başına bir şey ifade etmediğini, bunun
gereğinin yapılması gerektiğini de yüce Meclisin takdirlerine sunmak istiyorum.
Özellikle su ürünleri ve balıkçılık konusunda ülkemizin bugün içinde bulunduğu
en önemli sorunlardan birisi kendi iç kaynaklarını maalesef yeterince ve
verimli değerlendiremediği konusudur. Bunun için gerekli olan personel
altyapısı yetersizdir, sektörün içinde bulunan, özellikle balıkçılık
teknolojileri ve su ürünleri mühendislerinin bu konudaki feryadı inanıyorum ki
yüce Meclisteki tüm milletvekillerimize ulaşmış ve ulaşmaya devam etmektedir.
Bugün 20 bine yaklaşan su ürünleri mühendisi mezunu varken maalesef Gıda, Tarım
ve Hayvancılık Bakanlığımızın verilmiş olan sözleri unutarak, örneğin 2013 yılı
bütçesinde Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına ayrılmış kadroları bile
kullanamaz hâle gelmiş olması eminim ki sizleri de düşündürmelidir. Bugün
birleşimin başında ziraat mühendislerinin istihdamıyla ilgili bu konuyu gündeme
getirmiş olmama rağmen özellikle su ürünleri mühendisi ve gıda mühendisi
arkadaşlarımızın feryatlarını da sizlerle beraber şu vakte kadar duymaya devam
ettim. Bugün itibarıyla yaklaşık 800 civarında su ürünleri mühendisinin Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bünyesinde görev yaptığı, yine Bakanlık
kayıtlarına göre belirtilmektedir. Ancak en önemli sorunlardan birisi olan özellikle 639 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname’yle yeniden yapılandırılan Bakanlık teşkilatı bünyesinde,
maalesef, su ürünleriyle ilgili yapılanmanın yetersiz olduğudur. Yine, 1380
sayılı Su Ürünleri Kanunu’nun günümüz şartlarına ve dünyadaki diğer ülkelerdeki
yapılanmaya uygun olarak değiştirilemediği gerçeğini de sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Bu
konuyla ilgili, gerek 2012 yılı Ocak ayında gerekse 2013 yılı Şubat ayında
ilgili bakanlığa vermiş olduğumuz soru önergelerine verilen cevaplar da ne
yazık ki aynı elden çıkmış matbu cevaplardan öteye geçememektedir. Sayın Bakana
sormuşuz: “Personel planlamasında ne düşünüyorsunuz? Şu anda 15 binin
üzerindeki su ürünleri mühendisi ve balıkçılık teknolojisi mühendisini nasıl
istihdam etmeyi düşünüyorsunuz?” diye sorduğumuzda, aynen diğer bakanlıklarda
olduğu gibi “Önümüzdeki dönemde bütçe imkânlarının el verdiği ölçüde, Maliye
Bakanlığınca verilen izinler doğrultusunda personel alımı düşünülmektedir.”
Yıl, 2013 yılı Şubat ayı ama 2013 yılında, defalarca, Sayın Bakan
televizyonlarda açıklamış olmasına rağmen, bugüne kadar 6 bin dolayındaki
kadronun onayını alıp da gerek gıda mühendisi gerek su ürünleri mühendisi
gerekse ziraat mühendisi istihdamını maalesef başaramamıştır, becerememiştir.
Bu kadrolar, Tarım Bakanlığında serbest olan kadrolardır. Kullanım izni
alınacak ve dengeli bir şekilde bu dağıtım yapılarak gençlerimize istihdam
sağlanacak. Daha birkaç gün önce, başka bakanlıklarda 5 bin-7 bin personel
alımı hemen gerçekleştirilebilirken maalesef, Sayın Tarım Bakanı, personel
istihdamını çok önemsememekte, dolayısıyla Türkiye'nin tarımını, su ürünlerini
ve balıkçılığını bitirmeyi kafaya koymuş bir edayla son gaz yürümektedir.
Buradan, sizlerin önünde, Sayın Bakana bir kez daha çağrıda bulunuyorum:
Bakanlık bünyesinde boş olan ve istihdam edilmeyi bekleyen bu kadroları,
lütfen, Sayın Maliye Bakanıyla beraber bir araya gelin, aynı Hükûmetin iki bakanı
olarak çözünüz diyorum. Çözmemeyi düşünüyorsanız, o zaman daha önce ekranlarda
verdiğiniz sözler için bu gençlerimizden özür dileyiniz. “Ben bu işi
beceremiyorum, dolayısıyla başka becerecek bir arkadaşıma burayı devrediyorum.”
deyiniz çünkü bu iş şaka götürecek bir iş değildir. Seçimler öncesi
çıkıyorsunuz ekranlara, şu kadar istihdam edeceğim diye söz veriyorsunuz ama
son iki aya girmişsiniz, bu yılın başından beri verdiğiniz sözü yerine
getiremiyorsunuz.
Diğer
taraftan, söz konusu Bakanlıkta su ürünleri ve hayvan sağlığı şube müdürlüğü
birlikte yapılandırılmıştır. Bunun uygulamada karşılığının olmadığı ve diğer
ülkelerde bu iki kolun ayrı ayrı yapılandırıldığı, dolayısıyla Teşkilat
Kanunu’nda bunun yeniden gözden geçirilmesi gerektiği yine sektörde çalışan bu
işin uzmanları tarafından dile getirilmektedir. Bunun da mutlaka düşünülmesi
gerektiğini hatırlatıyorum.
2012 yılı
içerisinde 3 bine yakın personel alımı gerçekleşmiş, ancak bunun içerisinde
sadece 20 balıkçılık teknolojisi mühendisi, 77 de su ürünleri mühendisi ataması
yapılarak işe başlayabilmiştir. Diğer taraftan -tabii ki bu meslekler de,
meslek grupları da oldukça önemli- veteriner istihdamına baktığınız zaman
toplam kadronun yüzde 60’ını oluşturuyor. Yani Sayın Bakanın veteriner kökenli
olması… O Bakanlıkta veterinerlere öncelik hakkı tanımamalıdır. Bu ülkenin tüm
gençleri en az veteriner kardeşlerimiz kadar önemlidir, iş beklemektedir.
Toplam sayı içerisinde dağılıma baktığınız zaman yine bugünkü Bakanlık
bünyesindeki personel içerisinde oranının çok fazla değişmediğini görüyorsunuz.
Son Sayın Bakan döneminde bu yığılmanın arttığı da dikkat çekmekte, bunu da bu
vesileyle hatırlatmak istiyorum. Çünkü bu kaynakların doğru değerlendirilmesi,
özellikle su kaynaklarımızın ve balıkçılık üretiminin artırılarak daha etkin
bir şekilde değerlendirilmesi, inanıyorum ki bu işin uzmanlarının bu bakanlık
bünyesinde istihdamıyla yakından ve doğrudan ilgilidir.
Sayın
Bakana bugüne kadar yaptığı çalışmalar için elbette ki teşekkür ediyorum ama
yanlı ve özellikle bölgesel bazda çok taraflı atamalarından dolayı kendi
bakanlık personelinin de çok ciddi rahatsızlık duyduğunu bir kez de ben
hatırlatmak istiyorum.
Bu vesileyle
tekrar uluslararası anlaşmanın hayırlı olmasını diliyor, ülkemiz balıkçılık
sektörünün inşallah bu anlaşmadan sonraki dönemde daha iyi olacağı temennisini
de sizlerle paylaşmak istiyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Işık.
Söz
talebi yok.
1’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
2’nci
maddeyi okutuyorum:
Madde 2 - (1) Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN -
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Aygün.
CHP GRUBU
ADINA HÜSEYİN AYGÜN (Tunceli) – Çok teşekkür ederim.
Sayın
Başkanım, uluslararası sözleşmeler genelde bütün partilerin üzerinde ittifak
ettiği konulara dayanıyor ve çok kısa zamanda görüşülerek geçiyor. Ben de
balıkçılığı ilgilendiren bu yasayla ilgili fikirlerimi söylemeden evvel, bazı
kamu görevlilerinin yaptığı açıklamalar ve kamu görevliliği konusundan
hareketle er Utku Kalı hakkında konuşacağım. Çünkü er
Utku Kalı’nın tutuklanmasının, bugün 151’inci günü
bulan hasta tutukluluğunun ve birkaç saat evvel İstanbul GATA’dan taburcu
edilerek zorla Sivas’taki askerî hapishaneye götürülmesinin kamu görevliliği
kavramıyla derin bağlantıları bulunuyor.
Şimdi,
çok ilginç bir şey oldu, Genelkurmay Başkanı birkaç gün evvel “Kamu
görevlisiyim, konuşamam.” mealinde bazı sözler etti. Yine, aynı gün, aynı
saatlerde Iğdır’da başka bir kamu görevlisinin, Iğdır Müftüsünün Caferiler ve
Iğdır’daki Kürtlerle ilgili, etnik ayrıştırmaya hizmet eden, bu kesimlerin
inançlarını aşağılayan, bu kesimleri potansiyel tehdit ve terörist ilan eden 2
sayfalık bir raporunun Iğdır Valisi tarafından onaylanarak Ankara’ya
gönderildiği ortaya çıktı. Şimdi, Iğdır Müftüsü ve Iğdır Valisi de kamu
görevlisi, Genelkurmay Başkanı da. Genelkurmay Başkanı hiçbir şekilde
konuşmayacağını “kamu görevliliği” kavramıyla konuşmanın bağdaşmayacağını
düşünüyor ama adlarını bu kriz vesilesiyle duyduğumuz 2 tane kamu görevlisi
olan Iğdır’daki Müftü ve Vali, bırakın konuşmayı, halkları birbirine kışkırtan
resmî raporları hazırlayıp altına imza atarak Ankara’ya göndermekte hiçbir
sakınca görmüyorlar. Demek ki kamu görevliliği Hakan Fidan olunca başka bir
anlam, Necdet Özel olunca bambaşka bir anlam, Iğdır’daki Vali ve Müftü olunca
bambaşka anlamlar kazanıyor. Biliyorsunuz, bu Hakan Fidan’ın aslında kamuoyunun
önünde olmaması gereken, bir casus örgütünün başkanı olarak çok fazla
tartışmalara malzeme olmaması gereken bir pozisyonu bulunuyor ama bu ara,
maşallah, beyefendiyle ilgili skandallar İsrail’den Washington’a kadar büyük
gazetelerin, İnternet sitelerinin gündeminden düşmüyor. Keşke Necdet Özel gibi
bu kamu görevlisi de biraz kendisine dikkat etse, yaptığı işleri dikkatli
yürütse ve memleket bu tür krizler yaşamasa. Gerçi bugün Sayın Cumhurbaşkanının
da ona kefil olan beyanlarını okuduktan sonra, İsrail ve ABD gazetelerinde
iddia edilen konularla ilgili olarak o casusluk örgütünün başından alınmamasını
savunan bir yurttaş ve milletvekili olarak, Roboski’yi
çözememiş, kendisine tevdi edilen ÖSYM sorularının nasıl çalındığını bile
tespit edememiş, yine Türkiye'nin Suriye ile olan sınırlarının delik deşik
olması ve El Kaide’nin Türkiye'nin güneyindeki resmî komşusu olmasının
yarattığı sakıncaları bir istihbarat örgütünün başkanı olarak yeterince takip
edememiş ve Türkiye’yi son bir hafta içerisinde El Kaide’nin top atışlarına,
silahlı mukavemetine maruz bırakmış bir kişi olarak görevden alınmasını canıgönülden destekliyorum. Bu bakımdan, Hakan Fidan’a bu
kadar kefil olunmasının aslında Türkiye'nin güvenliğiyle ilgili de başka bazı
sıkıntıları beraberinde getirdiğini yüce Meclisin huzurunda arz etmek
istiyorum.
Şimdi,
çok duyulmuş, bilinen, Fransa’da 1894’te açılmış ama etkileri yüz yılı aşkın
bir süredir devam eden bir dava var Dreyfus davası
diye. Yüzbaşı Dreyfus o zaman Türkiye'deki koşullara
benzer bir siyasal iklim içerisinde birden düşman ilan edildi ve kısa bir
zamanda tutuklanarak Fransa’ya bağlı bir sömürge adasına gönderildi. Beş yıl bu
adada kaldı. Apoletleri söküldü, kılıcı kırıldı. Daha sonra, Emile Zola’nın ünlü “Suçluyorum” mektubundan sonra Fransa’nın
yaşadığı sert tartışmaların ardından davası yeniden görülerek adadan Fransa’ya
geri getirildi ve onuru iade edildi. Bu olaya yol açan ünlü edebiyatçı Zola ise 1905’te Fransa’da defnedildiğinde Fransa eğitim
bakanı Fransız düşüncesinin ve kültürünün güçlü bir savunucusu, büyük bir
edebiyatçısı olarak onu anmakla kalmadı, aynı zamanda, Dreyfus
davasındaki mektubunun ne derece önemli olduğunu anlatarak bir yerde hakkını
teslim etmiş oldu.
Dreyfus, Fransız ordusunda yüzbaşıydı ve Paris’te
bulunan Alman Askerî Ataşesine Fransız ordusunun bazı gizli bilgilerini
sızdırmakla suçlandı. Oysa, ataşelikte bulunan el notları Dreyfus’un
el yazısına benzemiyordu ve bu konuda davanın ilk günlerinde samimi
bilirkişiler, bizde tıpkı Balyoz ve Ergenekon’da olduğu gibi namuslu bazı
raporlar, görüşler ileri sürdüler ama sonra hükûmetin ve güçlü çevrelerin
müdahalesiyle dava içinden çıkılmaz bir hâle geldi. Gizli tanıkların da
desteğiyle Dreyfus aslında Yahudi olduğu için o zaman
siyasal gericiliğin hedefi oldu ve göstermelik bir yargılamayla mahkûm edildi.
Bizdeki dijital devlet terörüne benzeyen bir dava aslında. Yüz küsur yıl evvel
olsa da bugünkü davalara çok benziyor.
Konumuzla
ilgili olarak er Utku Kalı davasını ve orada
yargılamaya konu olan klasörü inceleyince Dreyfus
davasına çok benzediğini gördüm, Balyoz ve Ergenekon’un yanı sıra. Çünkü, bu
davada da er Utku RedHack’e bilgi sızdırdığı için
yargılanıyor. RedHack’de aslında Türkiye'de her
vatandaşın ilgiyle takip ettiği bir İnternet örgütlenmesi ve gerçek haberleri
yayınlıyorlar. Herhâlde Egemen Bağış buralarda olsa gerek. Bu ara onunla ilgili
de skandal bazı belgeler yayımladılar. RedHack’e
Reyhanlı’da saldırı olacağına dair belgeleri sızdırmakla suçlandı er Utku Kalı. Er Utku’nun 151’inci günkü tutukluluğunda, geçtiğimiz
gün, pazartesi günü, üç gün evvel Samsun’da duruşma oldu ve biz o duruşmaya
katıldık. Tahliye kararı verilmedi, tutukluluğu sürecek, 11 Kasım günü
Samsun’da 3. Ağır Cezada yeniden buluşacağız.
Şimdi,
garip bir şey var bu davada. Gizli belgeleri sızdırmakla er Utku’yu suçluyor
savcı ve Türkiye’deki egemen AKP medyası ama gizli belge denen şeyde yazılanlar
bizzat Muammer Güler’in ağustos ayında -İçişleri Bakanının- bu Mecliste verilen
bir soru önergesine verdiği yanıtta pek de gizli değilmiş, dosyaya da girdi bu.
“İstihbari nitelikte bazı haberlerin derlenmesinden
oluşan belgelerdir.” diyor İçişleri Bakanı. Buna rağmen er Utku gizli belge
sızdırmaktan yargılanıyor ve tutuklu. O gizli belgelerde de -çok enteresan- Reyhanlı katliamını El Nusra cephesinin yapacağı, bu tür katliamlar yaptığı,
plakaları da verilmek suretiyle, bazı araçlar da somut olarak işaret edilmek
suretiyle ortaya konuluyor. Şimdi, biz bu dava başladığından beri şunu
söyledik: Yani, yasa bu belgeleri gizli olarak niteleyebilir. Bu mahkemede
görüşü alınan bir deniz yüzbaşısı bu belgelerle ilgili gizli bir rapor da
verebilir, Muammer Güler’in soru önergesindeki cevabına aykırı olarak. Ama
acaba bir ülkenin ulusal çıkarlarını tehdit eden bir terör örgütüyle ilgili
gizli olarak hazırlanmış olsa bile jandarma istihbaratın hazırladığı raporları
ulusu tehdit eden böyle büyük bir tehlikeyle ilgili olarak kamuoyunu uyarmak
üzere aleniyete çıkarmak, onun gizliliğine son vermek ne derece suç olabilir?
Ben Utku’nun yaptığı eylemin
şeklî anlamda ceza yasasına göre suç olsa da aslında bir kahramanlık olduğunu düşünenlerdenim.
Bu sözlerimi de devam eden mahkemeyi etkilemek için söylemiyorum. Ceza
yasasında da, askerî istihbarat örgütünde de düzenlemeler yapılabilir ama
buradaki olay çok ilginç, 52
yurttaşımızın Reyhanlı’da katledilmesine yol açan bombaları deşifre eden 20
yaşındaki bir askerin linç edilmesi, onun cezaevinde türlü baskılarla terörize edilmesi, belki kendi canına kıyması için ittifak
hâlinde çalışma yürütülüyor. Er Utku aslında bir kahraman, onun El Nusra’nın katliam yapacağına dair belgeleri açıklaması suç
olsa bile, ulusumuzun güvenliğini savunan bir kahraman ve bu kürsüden o
kahramanı, yirmi iki yıl ceza istenen o kahramanı selamlamak gerekiyor aslında.
Günümüzün
Enver Paşa’sı olan, sanırım burada da olmayan Davutoğlu’yla ilgili de şunu
söyleyeyim: El Nusra’yı getirip Türkiye’ye komşu
yaptı. Türkiye’yi, lütfen, onların top atışları karşısında, Batı’yı rahatlatmak
üzere TSK aracılığıyla son bir hafta içinde iki defa El Nusra
mevzilerine de bomba atmaya yönlendirdi. Türkiye'nin anlaşabileceği hiçbir
komşu bırakmadı “Yeni Osmanlı” denen deli saçmalığı adına. Tıpkı Enver Paşa’nın
Pantürkizm’i 20’nci yüzyılın başında ne idiyse bugün Yeni Osmanlıcılık adına
yapıyor. Davutoğlu, tabii, artık Orta Doğu’da gidecek bir ülke, selam verecek
bir komşu da bırakmadı. Günümüzün Enver Paşa’sına şunu söylemek lazım: Er Utku
tahliye olacak, gelecek, kahraman olacak ama sen ileride vatana ihanetten
mutlaka yargılanacaksın.
Çok
teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -
Teşekkür ediyoruz Sayın Aygün.
Söz
talebi yok.
2’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
3’üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE 3-
(1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN –
Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Osman
Kaptan.
Buyurunuz
Sayın Kaptan. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU
ADINA OSMAN KAPTAN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
173 sıra sayılı uluslararası ikili anlaşmaların onaylanması konusundaki
tasarının 3’üncü maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Sayın
arkadaşlarım, bu kanun tasarısının kabul edilmesini biz uygun görüyoruz,
destekliyoruz çünkü bu anlaşmanın onaylanması hâlinde Orta Asya ve Kafkasya
ülkelerinde balıkçılık ve su ürünlerindeki yetiştiricilik faaliyetlerine
etkinlik ve işlevsellik kazandırılacaktır, o nedenle de destekliyoruz. Ancak
ikili ilişkilerdeki anlaşmalar yerine kendimizin yapabileceği işleri zamana
yaymadan, savsaklamadan yapmamız gerektiğine de inanıyoruz.
Sayın
arkadaşlarım, hepimizin bildiği gibi su hayattır. Suyun azı da çoğu da sıkıntı
yaratmaktadır. Suyun olmaması, yağmurun yağmaması kıtlığa neden oluyor, onun
için hükûmetler büyük sulama projeleri yapmak zorunda kalıyorlar. Suyun
bolluğunda ise önlem alınmazsa dereler, nehirler taşıyor ve sel felaketlerine
neden oluyor, can ve mal kaybı oluyor; tarlalardaki, bahçelerdeki, seralardaki
tarımsal ürünler, sebzeler, meyveler su altında kalıyor ve çürüyorlar, zaten
para etmeyen, üreticinin maliyetini bile karşılayamayan ürünler hepten yok
oluyor. Anadolu’nun dört bir yanından, Malatya’dan, Mardin’den, Erzincan’dan,
Elâzığ’dan, Adıyaman’dan, Urfa’dan, Hatay’dan, Doğu Anadolu’dan, Karadeniz’den
Antalya’nın ilçelerine, Kumluca’ya, Kaş’a, Finike’ye, Serik’e, Manavgat’a,
Antalya’nın merkezine, Alanya’ya, Gazipaşa’ya işçi olarak gelen mevsimlik tarım
işçileri, bunlar daha çok yarıcı olarak çalışıyorlar veyahut dörtte 1 oranında
ürüne ortak oluyorlar. Selde bunlar ellerinden gittiği için ellerinde hiçbir
şey kalmıyor, çoluğuyla çocuğuyla perişan oluyorlar.
Değerli
arkadaşlarım, sadece sel felaketinde değil tarımın Türkiye’de içinde bulunduğu
durum aslında içler acısı. Biraz önce Sivas’tan bir arkadaşımız arıyor.
Kendisini tanımıyorum, telefonla görüştük. Sivas’ın Gürün ilçesinin Reşadiye
köyünde, Hüseyin Koç, “Adımı da verebilirsiniz.” diyor. “50 ton nohut ürettim,
evvelki sene 140 bin liraya sattım. Bir önceki sene 140 bin liraya sattığım
nohudu, geçen sene 110 bin liraya sattım, bu sene de 70 bin liraya sattım.”
diyor. “50 ton nohudun maliyeti 85 bin lira.” diyor arkadaşlar. “Bunun için
güney Anadolu’dan gelen 30 tane mevsimlik işçi çalıştırıyorum. Bu işi benim
bırakmam önemli değil, 30 tane işçiye de yazık olacak, bir iş yaratıyorum.”
diyor. Türkiye’nin her yerinde buna benzer olaylar oluyor tarımda.
Sayın
arkadaşlarım, bol yağışlar Antalya’daki doğal güzelliklerin de, doğal afetlerin
de nedeni oluyor. Antalya’nın aldığı yağış uzun yıllar ortalamasına göre
metrekareye 1.067 kilogramdır. Bu, Avrupa Birliği ortalamasının 4-5 kat
üstündedir, Türkiye ortalamasının da yaklaşık 2 kat üstündedir. Antalya
devletten aldığının fazlasını devlete veren bir il olmasına rağmen devlet vergi
toplamasını çok iyi biliyor ama doğal afetleri önlemek için para harcamasında
ya bilmiyor ya da cimri davranıyor.
Devlet,
GAP, KOP, DAP gibi bir projeyi Antalya’da da hayata geçirmelidir. Antalya’da AP
gibi Antalya Projesi ya da BAP (Batı Akdeniz) adında bir proje... Bu projede
Toroslardan gelen seller etkisiz hâle getirilmelidir. Antalya’da bu konularda
bitirilen ve devam eden birtakım projeler yok değildir, aslında vardır. Bu
konuda görev yapan kamu görevlilerimiz,
bölge müdüründen, müdür yardımcılarına kadar, bütün kamu görevlilerine kadar
gecesini gündüzüne katarak insanlar orada çalışmaktadırlar. Onları kutluyoruz
ve başarılarının sürekli olmasını diliyoruz. Ancak bunlar yetmiyor, yetmiyor,
yetmiyor! Çünkü neden? Gecikmişlik var, yılların geçikmişliği var. Antalya demek küçük Türkiye demek.
Antalya turizmde başkent, tarımda başkent, doğal felaketlerde de neredeyse son
yıllarda başkent oluyor sayın arkadaşlarım.
21/10/2009
tarihinde yine bu kürsüden Kumluca’daki sel felaketini gündem dışı konuşmuştum.
Orada demiştim ki: “Beşikçi köyünde ve Beykonak’taki
2 bin dönüm sera 1 metre su altında kalmış, zaten para etmeyen sebzeler
çürümeye terk edilmiştir. Bu sel bir doğal felakettir ancak yedi yıl Beşikçi göletini yapmayanlar da siyasi afettir.” Yine aynı şekilde,
Ekim 2011’de Gebiz’in Haskızılören
köyünden gelen selde 6 kişi hayatını kaybetmiş, 2 kişinin cenazesi hâlen
bulunmamıştır. Bu konuşmamdan da üç yıl sonra Ocak 2013’te “Yine durum aynı.”
diye bu kürsüden konuşmuştum, şimdi de aynıdır diyorum arkadaşlar.
Antalya
doğal afetler bölgesi…
GÖKCEN
ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Yapılıyor Osman Ağabey, yapma bunu ya!
OSMAN
KAPTAN (Devamla) – Sayın Vekilim… İşte böyle milletvekili arkadaşlarımız olduğu
sürece Antalya’ya da bir şey yapılmıyor, Türkiye’ye de bir şey yapılmıyor.
Arkadaşlar, bir dinlemesini öğrenin önce ya! (CHP sıralarından alkışlar)
Antalya’nın
doğal afet bölgesi ilan edilmesi -Antalya’nın içini demiyorum arkadaşlar- ve
koruma altına alınması gerekiyor. Küçük Aksu Barajı’nın programa alınmış olması
-dinler misiniz Sayın Vekilim- Aksu Çayı’nın dere ıslahının yeni başlamış
olması takdire şayandır, takdir ediyoruz, kutluyoruz ancak geç kalındığını da
ifade etmek istiyoruz. Geç kalınmasaydı, Aksu Çayı’nın kollarında bu şeyler
olmasaydı Gebiz’deki 6 tane insanımız can vermezdi.
Ancak, geç kalınmıştır diyoruz, buralar eskiden bitirilmeliydi diyoruz. Boğaçayı Deresi’nin ıslah çalışmasının yüzde 90-95’inin
yapılması da, ıslah edilmiş olması da yine memnuniyet verici bir olaydır.
Kumluca’daki Alakır Barajı esasen sel önleme amacıyla
yapılmış bir barajdır. Gâvur Deresi ıslah çalışması ise bu yıl sonu
bitirilecektir. Kumluca’da ilçe merkezinin su taşkınlarına ilişkin yer teslim
çalışmaları yapılmadığı için birtakım ıslah çalışmalarına başlanamamaktadır.
Bunun nedeni: Belediyenin yeri teslim etmesi gerekiyor.
Şimdi,
sayın arkadaşlar, belediye Hükûmet partisinin belediyesidir. Oradaki o
belediyeyle Hükûmet, kamu görevlileri en kısa zamanda anlaşarak bu projeleri
hayata geçirebilirler diye düşünüyoruz.
Finike’deki
Kapıçay Barajı’nın 2004 yılında ihalesi yapılacaktır.
Bunun da gecikmeden yapılması gerekir.
Yine,
Demre ilçemizdeki dere yataklarının, özellikle de Kaş, Kasaba ve Karadağ
yöresindeki dere yataklarının ıslahı için kalıcı önlemler alınmalıdır, köylerin
mağduriyeti önlenmelidir.
Yine,
Manavgat’taki Karpuz Çayı ıslahının bitirilmesi memnuniyet verici. Bu Naras Barajı’nın bu yıl sonuna bitirilmesi söz konusu. Eğer
bitirilirse Manavgat konusunda da selden korunma açısından önemli adımlar
atılmış olacaktır.
Şimdi,
burada, yine, Manavgat’ta da yer teslim çalışmaları gerekli oluyor. Gazipaşa’da
Gökçeler Barajı devam ediyor. Bunlar önemli şeyler ama alınması gereken
tedbirleri… Dere yataklarının iskâna açılmış olması -tüm Türkiye’de bu, sadece
Antalya’da değil- kum, çakıl ocaklarının dere yataklarında olması sel
felaketlerine bir bakıma da davetiye çıkarıyor.
Sayın
arkadaşlar,
1)
Hasarlar daha olmadan, önceden tedbir alınmalı.
2)
Antalya’nın tüm ilçelerindeki nehir, dere, çay yataklarının ıslah edilmesi
çalışmalarına hız verilmelidir.
3)
Yapılmakta olan barajlar ve göletler öncelikle bitirilmelidir ve buna benzer
tedbirler alınmalıdır. TARSİM’in tüm çiftçilere
sigorta yapması yaygınlaştırılmalıdır.
Efendim,
doğal afetlerden korunmak için Hükûmetten tedbir, Allah’tan da esirgemesini
diliyoruz.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Kaptan.
Söz
talebi yok.
3’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Elektronik
oylama için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su
Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
“Oy
Sayısı : 219
Kabul : 218
Ret : 1 (x)
Kâtip Üye Kâtip Üye
Mine Lök Beyaz İsmail Kaşdemir
Diyarbakır Çanakkale”
Böylece
tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren
tablo tutanağa eklidir.
Şimdi,
4’üncü sırada yer alan, Güneydoğu Avrupa Savunma Bakanları Süreci Çerçevesinde
Koordinasyon Komitesi Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
4- Güneydoğu Avrupa Savunma Bakanları Süreci
Çerçevesinde Koordinasyon Komitesi Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/390) (S.
Sayısı: 322) (x)
BAŞKAN -
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon
Raporu 322 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Balıkesir Milletvekili Haluk
Ahmet Gümüş konuşacaktır.
Buyurunuz
Sayın Gümüş. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU
ADINA HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
322 sıra sayılı uluslararası anlaşmanın onaylanmasının uygun bulunması
hakkındaki kanun tasarısı üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşma
yapmak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
20’nci
yüzyılın başları dünyamızda olağanüstü değişikliklerin yaşanacağı bir dönem
olarak tarihe geçecektir. 20’nci yüzyılın sonunda dünya bloklaşması
farklılaşmış, çok kutuplu dönemin sona ermesi doğrultusunda gelişmeler
olmuştur. Geçen zaman içerisinde dünyada güç ağırlıklarının coğrafyalar
arasında dağılımı açısından yeni gelişmeler yaşanmıştır. Gerçekte, geçen
yüzyılın başında bazı ülkelerin dünya ticaretinden giderek daha fazla pay
aldığı ve bu sürecin de devam edeceği öngörülebiliyordu. Aynı görüntü son on
yılda daha da netleşmiş hâlleriyle millî gelirlerde görüldü. Özellikle bize
daha sağlıklı bilgi veren satın alma paritesi yöntemi ile hesaplanan millî
gelir rakamları dünyada yeni bir dönemin başlayacağını haber veriyordu. Tabii
ki satın alma paritesi hesaplama yöntemleri de gelişmiş ülkeler tarafından
değiştirildi manidar olarak. İşte dünya coğrafyasının farklı yerlerinde yaşanan
bu gelişmeler yeni çağın yeni dengelerinin habercisiydi çünkü dünyamızda
kalkınmışlık ve uluslararası yeni güç merkezlerinin varlığı sadece ekonomide
olmayacak, siyasi alanlara yansıyacak, savunma dengelerinde kendisini
gösterecektir.
Burada
kısaca değinmekte yarar vardır: Gelişmiş ülkelerin hâlâ içinden çıkamadıkları ekonomik
bunalımın ve ekonomik sürdürülebilirlik sorunlarının altındaki temel mesele
işte bu yeni güç dağılımlarının ortaya çıkması ve dünyayı yeni değişimlere
zorlamasıdır. Bu değişimler neler olacaktır ve neler olmalıdır? Tartışılacak en
önemli mesele dünyadaki değişimlerin neler olacağı ve neler olması
gerektiğidir. Her şeyden önce, içinde bulunduğumuz ve derinliği olan küresel
dengesizlikler barış içerisinde atlatılmalıdır. Bunun olmaması hâlinde
dünyamızın, insanlığın ve diğer canlı hayatın ödeyeceği bedeller benim burada
anlatmak istemeyeceğim kadar büyüktür. Barış olmadığı hâlde, dünyayı bekleyen
ve şu anda içinde bulunduğumuz sürecin içerisinde hazırlıklarının devam ettiği
şartlar barış olmadığı hâlde dönüştüğü takdirde burada konuşmak istemeyeceğimiz
kadar kötüdür. Ümidimiz, 20’nci yüzyılın savaşlara yol açan sonuçlarıyla
karşılaşmak yerine, çalışmaların sorunları barış içerisinde çözmek
doğrultusunda devam etmesidir çünkü silahlar da teknoloji ile birlikte korkunç
bir şekilde gelişmiştir. Sorunlar artık çağımızda silahlarla çözülmemelidir.
Bunun için çalışmak lazımdır ve bu zihniyetle çalışmak lazımdır.
(x) 322 S. Sayılı Basmayazı
tutanağa eklidir.
Değerli
arkadaşlar, dünya coğrafyasının belli bir bölgesinde süren olağanüstü büyüme
dünyanın ekonomik ve ticari ortamına büyük katkılar yapmış ve hatta uygulanmak
istenen bazı küresel planlarda köklü değişiklikler yapılmasına, dünyadaki büyük
küresel planlarda köklü değişiklikler yapılmasına yol açmıştır bu yakın tarihte
yaşananlar. Elbette planları değişen veya değişmeye zorlanan büyük güçler,
dünyanın süper güçleri olacaktır. Değişimlerden olumlu olduğu kadar hegemonya
alanlarının daraltılması açısından olumsuz şekilde etkileneceklerdir dünyanın
büyük güçleri. Bunun yanında bizim gibi gelişmesi konjonktürel
ortamlarda sürdürülebilen ülkelerde -yönetimlerin acziyeti
ve yanlış bakışı neticesindedir bu- üretime dayalı yapılar yerine konjonktüre
bağlı yapılar geliştirilmiştir. Yaşanan gelişmelerden ekonomik ve siyasi olarak
olağanüstü ölçülerde etkilenmeye açık olacaktır bizim gibi ülkeler. İşte, AB ve
ABD’nin yaptığı serbest ticaret anlaşması, FED’in
dolar emisyonunu daraltması neticesinde bizim gibi ülkelerin hükûmetlerinin
aşırı rahatsızlığı buna en önemli örnektir, hükûmetler âdeta titremektedirler.
Yani, Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı Anlaşması -ki bu belli
zorlamalar sonucunda dünyada gündeme gelmiştir, Avrupa ve ABD’nin entegrasyonu
meselesidir- ve bununla doğacak ekonomik kalkınma ortamı Amerika’da çıkılmakta
olan krizden farklı politikalara doğru yönelmeyi getirmiştir ve bu politikalar
sonucu emisyondaki daralma bizim gibi ülkeleri tir tir titretecektir. Bakın,
yanlış politikalar sonucunda nelerle karşılaşacağız, hatta hükûmetler için ne
riskler gündeme gelecektir. Yeni şartlarda görüldüğü gibi AB ve ABD ticaretini
genişletecek bir entegrasyon girişimindedir. NATO ise hem Akdeniz’de hem Orta
Doğu’da müdahale gücünü artırmaya çalışmaktadır.
Bakınız,
hem Büyük Okyanus’a kıyısı olan ülkelerde hem Atlantik kıyısında hem Akdeniz’de
önemli değişiklikler olmaktadır. Bir tarafta serbest ticaret anlaşmaları
yapılırken diğer tarafta ülkelerin siyasi yapılarının yeniden yapılandırılması
için uluslararası müdahaleler gündeme gelmektedir. Bu gelişmeler içinde olumlu
gelişmeler yanında, tabii ki, itiraz edilecek davranışlar oldukça yaygındır.
Nerede? Akdeniz ülkelerinde. Nerede? Orta Doğu’nun birçok yerinde. Kim
tarafından? Hem gelişmişler tarafından hem de bizim gibi şaşkın ülkeler
tarafından.
RECEP
ÖZEL (Isparta) – Biz şaşkın ülke değiliz ki.
HALUK
AHMET GÜMÜŞ (Devamla) – Şaşkın ülkelerin yönetimleri tarafından, düzeltiyorum.
RECEP
ÖZEL (Isparta) – Şaşkın ülke kim ya!
HALUK
AHMET GÜMÜŞ (Devamla) – Şaşkın yönetimler tarafından.
Gerçek
şudur ki, dünya giderek uluslararası bölgesel entegrasyonları hızla
geliştirirken, muhtemel kaos ortamlarına hazırlığını yeni savunma
anlaşmalarıyla güçlendirmektedir.Buradan hareketle,
geleceğin dünyasında birbirini dengeleyen uluslararası ekonomik bölgesel
entegrasyonlar ve yeni savunma anlaşmaları olacaktır.
AKP
Hükûmeti nihayet bizi dengesizleştirme potansiyeli çok yüksek olan istikrarsız
Orta Doğu ülkelerinin iç işlerine karışma ve onlarla entegrasyon rüyası, havucu
peşinde koşma dışında bir konuya, bu meseleyle dikkatini verebilmiştir, ara
sıra iyi şeyler oluyor.
Biz her
fırsatta Hükûmete söyledik: İstikrarsız bölge ile ilişkilerinizi artırırsanız
istikrarsızlık tıpkı bir hastalık gibi Türkiye’ye de bulaşacaktır. “İstikrarsız
bölgeyle entegrasyon yapılmaz.” dedik. Siz entegrasyon peşindesiniz. İşte,
entegrasyonun sonucu Orta Doğu’da itibarı ne hâle gelmiştir bunları sizler çok
iyi görüyorsunuz. Bu anlamda kısmi de olsa istikrarlı görünümde olan kuzey,
batı ve doğu yönlerimizdeki bölgeler bizim için ekonomik entegrasyona en uygun
olanlardır.
Geçmişte
karmaşık etnik yapıları nedeniyle çeşitli istikrarsızlıklar ve çalkantılar
yaşamış olan Balkan ülkeleri, bugün artık bu çağrışımın unutulması nedeniyle,
unutulması amacıyla güneydoğu Avrupa ülkeleri olarak anılmak istemektedirler.
Bu coğrafya bizim için jeopolitik ve ekonomik açıdan olduğu kadar tarihî,
kültürel ve insani ilişkiler bakımından da büyük öncelikler taşımaktadır. Aynı
zamanda Balkanlar, Türk tarihi açısından taşıdığı özel önem ve bölgesel
entegrasyon hedeflerimiz bağlamında geleceğe dönük içerdiği potansiyellerle çok
büyük öneme sahiptir. Özellikle Yugoslavya’nın dağılmasının ardından
Balkanlardaki tüm dengeler farklılaşmış, bu süreçte ortaya çıkan istikrarsızlık
uluslararası barış açısından tehlikeli boyutlara ulaşmıştı. Balkanlarda büyük
insani acılar yaşanmış ve acılı etnik temizlik hareketleri gündeme gelmişti.
Yaşanan bu acılardan ve uluslararası askerî müdahalelerden sonra 1934’te
imzalanan ve İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı uluslararası konjonktürde
geçerliliğini yitiren Balkan Antantı’ndan yaklaşık altmış
yıl sonra yani 1996’da Güneydoğu Avrupa İşbirliği Süreci Örgütü kurulmuştu. Bu
örgütün temel özelliği Balkanlar kaynaklı tek iş birliği platformu olmasıdır.
Bu örgüt Arnavutluk, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Hırvatistan, Karadağ,
Makedonya, Moldova, Romanya, Sırbistan, Slovenya, Türkiye ve Yunanistan olmak
üzere 12 üyeden oluşmaktadır. Bir 12’li başlangıç daha… Örgüt, bölge ülkeleri
arasında siyasi, ekonomi ve güvenlik alanlarında iş birliğinin güçlendirilmesi
ve Balkanlar coğrafyasında bir daha insani acıların yaşanmayacağı bir barış
ortamının tesis edilmesini amaçlamaktadır. Ben de partim adına önümüzdeki
dönemde bu örgütün kurduğu Parlamenterler Asamblesi Türk Grubunun etkin bir
üyesi olarak iş birliği sürecinin başarılı bir şekilde devam etmesine yönelik
katkılarımı sunmaya çalışacağım.
Değerli
milletvekilleri, bugün artık parlamenter diplomasi, en az diplomatlar eliyle
yürütülen klasik diplomasi kadar önemli bir hâle gelmiştir, hatta daha önemli
bir hâle gelmiştir. Bilgi ve politika üreten, bölgenin refahı ile istikrarı
yönünde karar alan, raporlar hazırlayan, uluslararası iş birlikleri
gerçekleştiren bir Parlamenterler Asamblesi yalnızca bölgedeki barış ortamına
hizmet etmekle kalmayacak, aynı zamanda hükûmetlerin dış politikalarına olumlu
yönde katkılar sunabilecektir, tabii eğer dış politikaları yöneten kurum ve
kişiler ortaya çıkacak bu bilgi kaynaklarından istifade etmek isterlerse. Ne
yazık ki AKP Hükûmetinin Dışişleri birimleri dış politika konusunda
uyarılarımıza kulaklarını tıkamaya devam etmektedirler. Bu sağır tutum ve dış
politikadaki analiz yoksunluğu, dünyada yaşanan gelişmelerin nedenlerini
sonuçlarıyla düşünmek yerine yalnızca kavramlarla yapılmaya çalışılan dış
politika anlayışı ülkeyi bugünkü sorunlu duruma getirmiştir. Bırakın artık
sadece kavramlarla düşünmeyi, hangi gelişmeler hangi büyük dünya meselesinin
bir sonucudur, buna bakınız. Dışişleri Bakanlığına çok değerli katkılarımız
olabilir eğer bizi dinlemek isterlerse –Dışişleri Bakanını burada göremiyoruz
bile- ve görüşlerimizi değerlendirmek isterlerse kapımız kendilerine her zaman
açık olacaktır.
Değerli
milletvekilleri, bildiğiniz gibi Balkanlar coğrafyası bizim açımızdan hem çok
özel hem de çok güzel bir coğrafyadır. Bu coğrafyada tarihsel açıdan Türkiye
ile çok güçlü bağları olan ülkeler bulunmaktadır. Dillerimiz bazılarıyla benzer
kökenlerdendir; Sırpça, Bulgarca, Arnavutça ve Boşnakçada binlerce Türkçe
kökenli sözcük bulunmaktadır. Tarihsel paydaları aradığınız zaman aşırı bir
zenginlikle karşılaşacağız. Balkanlarda karşılıklı güven ve istikrarın
sağlanması ve komşuluk ilişkilerinin kurulması ancak Türkiye’nin de içinde
bulunduğu etkin bir uluslararası örgüt yoluyla mümkün olabilecektir. Yani var
olan örgütler acil bir şekilde etkinleştirilmeli ve ciddi bir şekilde
çalışılmalıdır. Bu bölgedeki ülkelerin Avrupa Birliği ve NATO gibi kurumlarla
entegrasyon sağlaması bu ülkelerdeki demokratik yönetimlerin pekiştirilmesi
açısından önem arz etmektedir. Türkiye’nin de bu sürece rahatsız edici emperyal hedefler gözetmeksizin önderlik etmesi ve bölge
ülkeleriyle daha düzenli bir entegrasyon hedefi peşinde koşması gerekmektedir.
Gerçekte bu süreç için geç bile kalınmıştır diyebilirim.
Uluslararası
bölgesel entegrasyonların taşıdığı önemi bu kürsüden müteaddit defalar dile
getirdim. İşte bugün görüşmekten olduğumuz örgütün kurduğu yapılar bunun en
somut örneklerinden birisidir. Hem kalıcı barışın tesis açısından hem oluşacak
uluslararası yeni dengelere destek açısından savunma iş birliklerinin
artırılması ve ekonomik bütünleşme süreçlerinin önünün açılması yaşamsal önemi
haizdir.
Konuşmamın
başında genel olarak ifade ettiğimiz gibi, gelişmiş ülkelerin Güneydoğu Asya
ülkelerini ve özellikle de Çin ve Hindistan’daki muazzam büyüme rakamlarını
dengeleyebilmek için Güneydoğu Avrupa ve Karadeniz ülkeleri civarında kapsamlı
entegrasyon ve iş birliği olanakları aramaya başladıkları tartışma götürmez bir
gerçektir. Bu arayış çeşitli defalar da çeşitli düşünürlerce dile
getirilmiştir.
Gelişmiş
ülkelerde eğilim, Batı dünyasının yeni şartlara, büyük ölçek ekonomileri
yaratabilecek yeni uluslararası entegrasyonlara olan ihtiyacının arttığı
şeklindedir. Bizler de bu ölçek ekonomisi yarışında öncelikle en yakınımızla ve
bize en yakın olan ülkelerle menfaat birliklerini geliştirmek, bu konudaki
fırsatları zaman ilerlemeden, zaman geçirmeden gerçekleştirmek zorundayız. En
yakındaki ülkeler kimlerdir? 1) Balkan ülkeleridir. 2) Karadeniz’in kuzeyindeki
ülkelerdir. 3) Kafkasya’dır. 4) Orta Asya’dır. Orta Asya’da geriledik.
Kafkasya’da ilişkilerin ne olduğu belli değil. Rusya’yla aramızda güvensizlik var.
Şimdi emeklemeye çalışıyoruz, yapmaya çalışıyoruz; daha yeni gündemimize
geliyor, Hükûmetin 10’uncu senesinde Balkanlarla iş birliğini geliştirmek
amacındayız.
İlişkiler
nerede gelişmiş? Orta Doğu’da gelişmiş. Nasıl gelişmiş? Konuşma daha iyi,
düşünme daha iyi. Geliştirdiğiniz ilişkiler işte Irak’ta, geliştirdiğiniz
ilişkiler Suriye’de. Suriye’de sizi kale bile almıyorlar şu anda, Cenevre
görüşmelerinde görüşünüzü bile almıyorlar.
Geleceğin
dünyası bölgesel entegrasyonlar ve yeni bölgesel savunma anlaşmalarıyla bizim
gibi gelişen ülkelere önemli ve daha büyük hareket olanakları sunma imkânını
verecektir. Zaman akıllıca ve gecikmeden kullanılmalıdır. Uluslararası bölgesel
yapıların olduğu bir dünyada bölgeler arası ilişkiler içerisinde gelişmekte olan
ülkelerin etkileri ve hareket alanları daha büyük, daha geniş ve daha etkili
olacaktır arkadaşlar. Zaman akıllıca ve gecikmeden kullanılmalıdır. En
yakındaki dengeli ülkeler bizim yakın iş birliği partnerlerimiz olarak
algılanmalı ve bu doğrultuda çalışılmalıdır.
Dinlediğiniz
için teşekkür eder, yüce Meclisi saygılarımla selamlarım, hepiniz sağ olun.
(CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Gümüş.
Şahısları
adına söz talebi yok.
Soru-cevap
bölümünde Sayın Öğüt sisteme girmişsiniz, sorunuz var mıdır?
Buyurunuz
Sayın Öğüt.
KADİR
GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Efendim, geçtiğimiz ay içinde gazetelerden okuduğumuz
kadarıyla -ve arkadaşlarla bu haber üstüne ilişkiye geçtik- TRT’de çalışan 20
kadar arkadaşımıza Gezi olaylarıyla ilgili olarak sosyal medyada
paylaşımlarından dolayı soruşturma açılmış. Bu soruşturmayla hem kadroya
alınmaları geciktiriliyor hem de kendilerinin iş güvencesi konusunda bir
sıkıntı var. Atamaları yapılamadı. Cuma günü sabahleyin de onları sözlü olarak
bir savunma vermeye çağırmışlar. Bu konuda Sayın Bakanımızın, sosyal medyadaki
yazışmalardan dolayı herhangi bir şekilde müdahale edilip edilmeyeceği
konusunda kendisinin bu arkadaşlara yönelik bir koruması var mı, onu öğrenmek
istiyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.
Sayın Ağbaba...
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Teşekkür ederim.
Sayın
Bakan, kamuda çalışan geçici işçiler var –geçtiğimiz yıl da sormuştum- Devlet
Demir Yollarında, şeker fabrikalarında, birçok alanda çalışan geçici işçiler
var; bunların kadro sorununu çözmeyi düşünüyor musunuz?
Bir de
taşeron işçiler var. Maalesef özellikle bu son dönemde artan taşeron işçiler
konusunda bir çalışma yapılıyor mu? Herkes bu konuda sizden olumlu bir haber
bekliyor. Bunu sormak istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Ağbaba.
Sayın
Kaplan…
MEHMET
HİLAL KAPLAN (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, Gebze’de Feniş Alüminyum diye bir iş yerimiz
var. Feniş Alüminyum, 1970’lerde, 80’lerde
Türkiye’deki kendi sektöründeki en büyük şirketlerden bir tanesi. 2001 yılında
yaşadığı ekonomik krizle uluslararası sermayeye bir miktar ve bankalara
borçlandı. Bu borçlanmanın sonucu, şu anda, işverenin ekonomik sıkıntısı
nedeniyle, orada çalışan 637 işçi ve memurun işlerine son verildi ve kapının
önüne kondu.
Siz,
Çalışma Bakanı olarak, işçilerimizin ve memurlarımızın bu yaşadığı sıkıntıyı
gidermek adına gerek işverenle gerekse de sendika yetkilileriyle bir görüşme
yaparak bu olayın tatlılıkla çözülmesi ve barışın sağlanması adına bir
girişimde bulunmayı düşünüyor musunuz?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.
Sayın
Havutça…
NAMIK
HAVUTÇA (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, kamuoyunda “emeklilikte yaşa takılanlar” olarak bilinen çok önemli bir
mağdur kesim var. Bunlar, her platformda, seçimler yaklaştıkça size zaman zaman
da ulaşarak, Ankara’da, İzmir’de, değişik zamanlarda eylemlerde bulunuyorlar.
Bu insanlar gerçekten de uluslararası hukuka, çalışma yaşamına çok aykırı bir
şekilde, çok haksız bir şekilde âdeta cezalandırılıyor.
Bakın,
elli yaşında, işsiz kalmış, emeklilik yaşını doldurmuş ama yaşı elliyi geçtiği
için iş bulamıyor, maalesef emekli maaşı da alamıyor. Siz Hükûmet olarak, bir
insan olarak –o, evladını okula gönderiyor- bu insanların ıstırabına çare
olmayı düşünüyor musunuz? Burada bir haksızlık olduğunu görmüyor musunuz?
Bunu
Hükûmet olarak… Defalarca, biz, burada gündeme getiriyoruz ve getirmeye de
devam edeceğiz. Burada açık bir haksızlık var.
Lütfen,
bu insanların sesini, ıstırabını duyun.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Havutça.
Sayın
Özel…
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, dün de çokça dile geldi, bundan sonra da Meclis çatısı altında çokça
konuşacağız. Soma’daki çıkan yangında bir işçimizi kaybettik. Ben geçen sene,
üst üste 3 tane yangın çıktığında bu konuyu yazılı bir soru önergesiyle
tarafınıza iletmiştim. Son on yılda defalarca denetlendiğini ve 66 farklı
kusurun tespit edildiğini, 2011 yılında da bir kez bir aylığına kapatıldığını,
ardından açıldığını yazılı olarak cevaplandırmıştınız. Hem Manisa kamuoyu hem
Türkiye kamuoyu bu şirketin sahiplerinin partinize olan yakınlığını ve bütün
eksikliklerine rağmen sizlerin iş güvenliği müfettişlerinizin raporlarının
hilafında siyasi baskıyla buranın açık tutulduğunu söylüyorlar. Bu tip bir
baskıdan haberdar mısınız? Bu maden ocağının faaliyetine hâlâ devam ediyor ve
can alıyor oluşunu nasıl açıklıyorsunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyoruz Sayın Özel.
Sayın Bayraktutan…
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, bilindiği üzere, Artvin’de Cerattepe’de
çıkartılmak istenen bir maden var. Bu madene ilişkin olarak 2001 yılında
Mecliste yapmış olduğunuz konuşma tutanaklarını çıkarttım. O konuşma, bana göre
muhteşem bir konuşma. Bugün bu madene ilişkin olarak yapılan ÇED raporunda 50
bini aşkın ağacın kesilerek maden çıkartılması istenmektedir. 2001 yılında
yapmış olduğunuz konuşmada Artvin’de bu şekildeki bir maden çıkartılma işleminin
büyük bir cinayet olacağını, Artvin’in sonunu getireceğine ilişkin elimde
tutanaklar var. 2001 yılında yaptığınız bu konuşmanın içeriğini bugün de
paylaşıyor musunuz? Bütün Artvinliler merak ediyor.
Teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım.
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Bayraktutan.
Sayın
Öğüt…
KADİR
GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Meclise
geldiğimiz iki yıldan beri ve daha önceki süreçte de Diş Hekimleri Odası ve
Birliğinin çalışmalarıyla bu, muayenehanede çalışan diş hekimlerinin kamudan
hizmet satın alınması konusundaki anlaşmasının yapılması için Bakanlığınızla ve
Sağlık Bakanlığıyla temaslar yapılmıştı fakat bir türlü bu hayata geçmedi.
Sizin onayınızın alınmasına rağmen, Sağlık Bakanının da onayının alınmasına
rağmen hâlâ bu muayenehanelerden hizmet satın alınması hayata geçmedi. Bu
dönemde bu konuda bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz? Diş hekimi
meslektaşlarımızın çok ciddi mağduriyeti var. Bu anlamda sizden burada yine bir
söz istiyorlar, görüşünüzü istiyorlar.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.
Sayın
Akar…
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, geçen yıl bu kürsüde, Meclis kürsüsünde
yaptığınız bir konuşmada, Kozlu’daki maden kazasından sonra yaptığınız bir
konuşmada, madenlerde galeri açma işini, yine eski usulde olduğu gibi, eski
madenlerde olduğu gibi tecrübeli madencilerin ve galeri açma işini yapacak
elemanların yetişmesi için taşerondan alacağınızı, onunla ilgili bir kanun
tasarısı hazırladığınızı şu kürsüden ifade etmiştiniz.
Ben, yine
o tarihte yaptığım konuşmada, “Yine her zamanki gibi bu kürsülerden iyi
dileklerinizi, temennilerinizi dile getireceksiniz, fakat sonuçta değişen bir
şey olmayacak.” demiştim. Aradan bir yıl geçmesine rağmen, böyle bir kanun
tasarısı, teklifini Meclise getirmediğiniz gibi bu konuda en ufak bir çalışma
da yapmadınız ve Türkiye'deki maden kazaları, aynı diğer iş kazalarında olduğu
gibi Avrupa’da 1’inci, belki de dünyada 2’nci sırada yer almaktadır.
Bu
konuda, maden kazalarının önlenebilmesi için, maden ocaklarındaki kazaların
önlenebilmesi için herhangi bir kanun teklifi hazırlıyor musunuz, yoksa yine…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Akar.
Sayın
Havutça…
NAMIK
HAVUTÇA (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, Büyükşehir Belediyesi Yasası çıkmasından sonra, biliyorsunuz, şu anda,
önümüzdeki dönemde bu illerimizde il özel idaresine bağlı olarak çalışan geçici
işçi statüsünde, sözleşmeli işçi statüsünde bulunan çalışanlarımız var. Bunlar
bize soruyorlar, “Bizim durumumuz ne olacak? Biz kamu işlerinde kadroya
alınacak mıyız?” Ve yine o büyükşehir belediyelerimize bağlı olan ilçe
belediyelerinde taşeron statüde, sözleşmeli statüde ve geçici işçi statüsünde
çalışanlar var. Hükûmetiniz bunlarla ilgili herhangi bir çalışma yapmayı
düşünüyor mu? Bu çalışanların Anayasa’dan kaynaklanan çalışma haklarını güvence
altına alacak kamu çalışma haklarını verecek midir, yoksa klasik bir yöntemle,
AKP bildiğimiz klasik bir şekilde emek sömürüsüne ve taşeronlaşmaya devam mı
edecek?
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Havutça.
Buyurunuz
Sayın Bakan.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Çok teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Şimdi,
TRT’de çalışanlarla ilgili tevcih edilen soruya tabii ki biz de gerek medya
gerek burada soru çerçevesinde muttali olduk. Ben, TRT’de hukuka aykırı bir
işlemin olacağı ihtimalini hiç vermiyorum, hukuk çerçevesinde değerlendirme
yapıldığını belirtmek istiyorum fakat Çalışma Bakanlığı olarak madem böyle bir
sorumluluğu bize iletiyorsunuz, bizzat yetkililerle görüşerek burada gerçekten
hukuka aykırı bir işlem varsa bunun takipçisi olacağımı ifade etmek istiyorum.
İkincisi,
geçici işçilerle ilgili olarak, altı ayın altında çalışan yani beş ay yirmi
dokuz gün çalışmakta olanlarla ilgili bir düzenleme şu anda söz konusu değil.
Bildiğiniz gibi, geçtiğimiz yıllarda, altı ay ve üzerinde çalışma
gerçekleştiren çalışanların kadroya alınmalarıyla ilgili işlem tamamlanmış,
yaklaşık 227 bin işçi kadroya alınmış idi. Dolayısıyla, altı ayın altında
çalışan işçilerin kadroya alınmasıyla ilgili şu anda bir çalışmanın olmadığını
belirtmek istiyorum.
Taşeron
işçilerle ilgili inanın uzun bir süredir çalışmamızı sürdürüyoruz. Bütün
milletvekili arkadaşlarımızın da bu konuda alt işverenin yanında çalışan
işçilerin sorunlarını anlattıklarının, onları bilgilendirdiklerinin ve bir
çözüm aradıklarının bilincindeyim. Her gittiğimiz ilde de alt işveren yanında
çalışan işçilerimizle bir araya geliyoruz, sendikalarla, işçilerle,
işverenlerle ve kamuda çalışan taşeronların çözüm konusu aslında binbir türlü sıkıntıyı da içinde barındırıyor. Yani,
aldığınız bir karar işçi kesiminin aleyhine, aldığınız bir karar işveren
kesiminin aleyhine bir tablo arz ettiğinden dolayı uzlaşmada zorluk yaşıyoruz
ama bir gerçeği de burada, huzurlarınızda vurgulamak istiyorum: Tabii ki şu
andaki taşeron uygulaması emeğin sömürüsüne dönmüş bulunmaktadır, bunun
sürdürülebilirliği yoktur. Mutlaka bir çözüm bulma konusunda yarın yine
taraflar bir araya gelecek ve kendilerine 10 Kasıma kadar bir süre verdik, bir
uzlaşma noktasına gelecekleri inancı içerisindeyim. Bu yasama yılında,
seçimlere gitmeden, bu alt işveren işçileriyle ilgili sorunu çözme gayreti
içerisinde olduğumuzu bir kez daha ifade ediyorum.
Gebze’de
bir fabrika ile ilgili oluşan iflas neticesinde 637 işçimizin şu anda gerçekten
ciddi sıkıntılarla karşı karşıya olduğu… Hatta bu işçilerle bizzat da görüşme
imkânım oldu, ilgili sendikayla da görüşme imkânım oldu, işverenle de görüşme
imkânımız oldu. Bu görüşmelerde, tabii ki iflas gerçekleşmiş ise hareket
alanımızın ne kadar daraldığını hepiniz tahmin edersiniz. Bu konuyla ilgili,
acaba kısa çalışma ödeneği çerçevesinde işçilere bir imkân temin edebilir miyiz
diye o girişimlerimiz de oldu ama maalesef işletmenin konumu, iş yerinin konumu
bu tür imkânları da işçilerimize sağlamaktan uzak bir tablo arz ediyor. Bundan
dolayı biz özellikle şunu ifade ediyoruz: Bahsettiğiniz işletmede çalışan bir
işçimiz on yedi gün kaldığını emekli olmak için, bir diğer işçimiz birkaç ay
kaldığını ifade ediyor. Yani, düşünebiliyor musunuz, on yedi gün sonra
tazminatını alacak, belki de bir ev sahibi olacak, belki de sıkıntılarını
giderecek. Otuz yıldır beklediği bir süreci tam yakalama noktasındayken,
işverenin iflası neticesinde bu işçinin
karşı karşıya bulunduğu durumu öyle tahmin ediyorum ki hepimiz görüyoruz
ve hissediyoruz. Bunun çözümü ne olabilir? Otuz yıl işçiyi beklettikten sonra
tazminatı vereceğimize, aylık çalışmasının neticesinde bireysel hesabına acaba
tazminatını yatırsak da iş yeri iflas etse bile, bireysel hesabında tazminat
birikeceği için bu işçimizin
mağduriyetini ortadan kaldırsak diye bir çalışmayı tarafların huzuruna
getiriyoruz. Ben anlamakta zorlanıyorum, bu kadar net ve şeffaf bir çalışmayı
yani kıdem tazminatı yerine kıdem tazminatı fonunu getirip yılları beklemeden
her ay hesaba yatması gereken bir tazminat anlayışına neden sendikalarımız
sıcak bakmaz, neden siyasetçilerimiz sıcak bakmaz ve bunun istismarına gider,
ben bunu anlamakta zorlanıyorum. Tam otuz yıl sonra, on yedi günü kalan işçimizin
otuz yıllık birikimini alamamasını hepimiz yüreklerimiz sızlayarak şu anda
izliyoruz. Çözümü gayet nettir: Her ay, çalışmasının sonunda nasıl ücretini
alıyorsa, kendi bireysel hesabına tazminatının yatmasıdır. Başka türlü, işçinin
ve emeğin sömürülmesini engellemek burada mümkün değildir. Bunu da
bilgilerinize sunuyorum.
Emeklilikte
yaşa takılanlarla ilgili düzenleme, 1999 yılında o günün hükûmeti üçlü
koalisyon tarafından 4447 sayılı Yasa ile yürürlüğe girmiş olan bir
düzenlemedir. Bu konu Anayasa Mahkemesine götürülmüş ve burada, bu emeklilik
yaşına takılan, bugün de ifade edilen kesime bir haksızlığın yapıldığı ifade
edilmiş. Anayasa Mahkemesi uygulamada ve yasada bir haksızlığın, yanlışlığın
olmadığına yasayı iptal etmeyerek karar vermiş bulunmaktadır.
Soma’daki
yangında hayatını kaybeden vatandaşımıza ben de Allah’tan rahmet diliyorum.
Olaydan hemen sonra müfettişlerimiz oradaydılar ve havalandırmada bir çöküşün
neticesinde, tozda meydana gelen yangın neticesinde bir vatandaşımız, bir
işçimiz ne yazık ki hayatını kaybetti. Bu işletmeyle ilgili, bu iş yeriyle
ilgili nisan ayında yapılan teftişte kapatma cezası verilmiş ve daha önce de 10
bin lirayı yani 10 milyarları aşan birçok idari para cezaları da orada
uygulanmış. Bu son kapatmadan sonra, tespit edilen eksiklikler giderildikten
sonra tekrar işletme faaliyetlerine dönmüş fakat buradaki kaza,
havalandırmadaki çöküşün oluşturduğu bir kazadır. Teknik olarak şu anda
çalışmalar devam ediyor. İlk bulgulara göre, işletmenin kusurunun olduğu
şeklinde teftiş raporlarında ön bilgi olarak bizlere de ifade edildi.
Kesinlikle ifade ettiğiniz gibi, insan hayatını bu kadar ilgilendiren bir
konuyla ilgili baskı veya benzeri bazı yandaş yaklaştırmaların kabul edilebilir
bir tarafı yoktur. Çalışma hayatının çok daha sağlıklı bir düzeyde sürdürülmesi
konusunda bildiğiniz gibi Parlamentoda İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’nı
birlikte çıkardık. Bunun önemli bölümleri 1 Ocak 2014 tarihi itibarıyla
yürürlüğe girecek. Burada amaç, sağlıklı bir ortamda işçilerimizin,
emekçilerimizin çalışma yaşamlarını sürdürmeleridir.
Bu konuda
başka bir düzenlemeye, burada ifade edildiği gibi başka bir düzenlemeye, yani
“Madeni kim çıkaracak? Taşeron mu çıkaracak, asıl işveren mi çıkaracak?” gibi
düzenlemeye gerek yok, yasa uygulamaya girdiğinde kurallara uyulduktan sonra
tüm sıkıntıların ortadan kalkacağı bir sürece inşallah bu yasa ile girmiş
olacağız.
Genelde
kullanılıyor, “Dünyada, efendim, iş kazalarında 2’nciyiz.” gibi gelişigüzel
değerlendirmeler yapılıyor, bunlar doğru değil arkadaşlar. 2002 yılında 100 bin
işçide 16 ölüm söz konusu iken 2012’de 100 bin işçide 8, şu anda ise, 2013
yılında 100 bin işçide 6 ölümlü iş kazalarıyla karşı karşıyayız. Türkiye hızlı
bir şekilde iş kazalarını ve buradaki ölümleri azaltmaktadır, bunu da bu
vesileyle ifade etmiş olayım.
Artvin’deki…
Artvin, biliyorsunuz, “Yeşil Artvin” diye ifade etmek doğrudur. Benim de
doğduğum bir şehirdir, çocukluğumu geçirdiğim bir şehirdir. Tam Artvin’in
tepesinde bir maden arama… Tabii ki tekniğine ve çevreyi tahrip etmeyecek bir
şekilde madenlere sahip çıkmamız doğrudur ama eğer bir tahribat söz konusuysa,
ki Artvin’deki geçmiş yıllara ait bir konuşmamı sayın milletvekilim
hatırlattılar, aynen o konuşmanın arkasındayım, onu da ifade edeyim.
Serbest
diş hekimleriyle ilgili olarak da, kamudan hizmet alımlarıyla ilgili
çalışmalarımızı biz Sosyal Güvenlik Kurumu olarak tamamlamış bulunuyoruz fakat
bu konuda takdir edersiniz ki kurumlar arasında değerlendirmemiz devam ediyor
ve neticeye bu konuda varamamış durumdayız.
İl özel
idarelerine bağlı çalışanlardan sözleşmeli olan 100 bin kişiyi kadroya aldık.
Bunu yine yüce Mecliste hep birlikte gerçekleştirdik. Bu 100 bin sözleşmeli
kapsamına girmeyenlerin tabii ki kadroya alınmaları söz konusu olmayacak idi.
Bizim personel rejimimizde çok farklı statüler var, bunları daha da azaltma
gayreti içerisindeyiz. Geçmiş yıllardaki kadroya alınan işçiler ve bazı
statülerde yapılan değişikliklerin amacı da bu parçalı statüyü biraz daha derli
toplu hâle getirmeye dönük olduğunu ifade ediyorum.
Öyle
tahmin ediyorum, bütün sorulara cevap vermiş bulunuyoruz. Bütün soru soran
arkadaşlara teşekkür ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Benim soruma cevap vermediniz, daha zaman var.
ÇALIŞMA
ve SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sizin…
BAŞKAN –
Herhâlde sistem kapandı siz teşekkür edince. Cevabınızı daha sonra belki yazılı verirsiniz.
Şimdi
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
MEHMET
ŞEKER (Gaziantep) – Karar yeter sayısı istiyoruz .
BAŞKAN –
Karar yeter sayısı arayacağım, elektronik cihazla yapacağım.
Bir
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN –
Karar yeter sayısı vardır; tasarının maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.
1’inci
maddeyi okutuyorum:
GÜNEYDOĞU
AVRUPA SAVUNMA BAKANLARI SÜRECİ ÇERÇEVESİNDE KOORDİNASYON KOMİTESİ ANLAŞMASININ
ONAYLANMASININ
UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
Madde 1- (1) 21 Ekim 2009
tarihinde Sofya’da imzalanan “Güneydoğu Avrupa Savunma Bakanları Süreci
Çerçevesinde Koordinasyon Komitesi Anlaşması”nın
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN –
1’inci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili
Mehmet Volkan Canalioğlu.
Buyurunuz
Sayın Canalioğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU
ADINA MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; iyi akşamlar diliyorum. Öncelikle, burada
söyleyeceğime söz verdiğim bir konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum. Bugünkü
çalışmalarımız içerisinde Cumhuriyet Halk Partisi Afyonkarahisar
Milletvekilimiz Sayın Ahmet Toptaş, Afyonkarahisar’daki patlamada şehit olan 25
evladımızın durumlarının araştırılmasını, ihmal mi suikast mı noktasında
araştırma noktasına gelinmesini ve bir Meclis araştırma heyeti kurulmasını
teklif etmişti. Buradaki görüşmelerden sonra bu teklif kabul edildi ama ben
şunu söylemek istiyorum: 8 Ekim 2013 tarihinde Eskişehir’deki mahkemeye katılmıştım
ve oradaki şehit annelerinin, şehit babalarının durumları gerçekten yürekler
acısı ve insanın içini sızlatan bir acıydı ve orada Kırıkkale’den Kıdemli Çavuş
Murat Döğer’in eşi yapmış olduğu konuşmada “Ben
babamı... “
BAŞKAN –
Sayın Canalioğlu, “Teklif kabul edildi.” dediniz ama edilmedi, kayıtları
düzeltiniz lütfen.
MEHMET
VOLKAN CANALİOĞLU (Devamla) – Edilmedi, evet, edilseydi teşekkür ederdim zaten,
edilmedi.
Kırıkkale’den
Kıdemli Çavuş Murat Döğer’in eşi şöyle seslendi
mahkeme heyetine: “Ben babamı 3 yaşında kaybettim. Şu anda yaşım 26 -ya da 27,
hafızam beni yanıltmıyorsa- ve ben de eşsiz... Çocuklarımı babasız mı
büyüteyim? Siz insan değil misiniz? Biz insan değil miyiz? Yapılan bu muamele
bize reva mıdır? Lütfen bu işi açık ve net bir şekilde ortaya koyun.” diye
ağlaması gerçekten yürekler acısıdır.
Değerli
milletvekilleri, evet, onlar insan, biz de insanız. Onların kaybettiği
çocuklarımız da bizim birer evlatlarımız, insanlarımız. O nedenle burada
isterdik ve beklerdik ki bu konuyu araştırmak üzere bir komisyon kurulsun ve en
azından şehit ailelerinin, şehit yakınlarının da o yürek acısı bir yerde dinsin
ve sonucu onlar da açık ve net şekilde öğrensinler. Ama ne yazık ki burada
böyle bir karar alamadık.
Değerli
arkadaşlarım, sayın milletvekilleri; bu noktadan baktığımız zaman henüz şehit
oldukları yerde bile bir anıt yapamadık, 5 Eylül 2012’den bu yana şehitlerimiz
için orada bir anıt yapamadık. Onlara patlamanın olduğu bu yerde bu şehitliği
yapmak, bu anıtı yapmak bu kadar mı zor? Bizler bir gecede donanmayı Haliç’e
indiren ecdadımızın torunları olarak bir gecede orada anıt dikecekken niye bir
sene bekledik ve o insanların yüreklerinin en azından ferahlamasına yardımcı
olmadık? Umuyoruz ki burada yapılan konuşmalardan sonra mesaj alınmıştır ve
süratle davranıp hareket ederek şehit ailelerimizin beklediği cevapları iktidar
olarak verirsiniz.
Değerli
arkadaşlarım, bu girişten sonra, Doğu Karadeniz Bölgesi son yıllarda yoğun
işsizlik ve buna paralel olarak da göç veren bir bölge hâline gelmektedir.
Bölgenin millî ürünleri olan fındık ve çay, üreticileri memnun etmemektedir.
Tarım alanları giderek daralmakta, fındık alanları sökülerek yerine toplu
konutlar yapılmaktadır.
Yine,
Doğu Karadeniz ve Karadeniz’de hayvancılığın giderek azalmaya başlaması,
tütünün uygulanan kotalardan sonra üretimin bitmesi, TEKEL’in kapatılması,
KOBİ’lerin yeterli kapasiteye ulaşamaması, organize sanayi bölgelerinin ise tam
kapasite ile çalışamaması, bölgeye yeni bir hareket getirecek yatırımların
yapılmasını gerektirmektedir. Bu yeni yatırımların, 2013 yılı için hedeflenen
500 milyar dolara ulaşabilmek için, bölgenin üretim ve dış ticaret hacmini
artıracak şekilde planlanması gerekmektedir.
Değerli
milletvekilleri, biz bütün bölgelerin dengeli olarak kalkınması ve dengeli
olarak yatırımların yapılmasından yanayız. Ama Karadeniz Bölgesi’nin gelmiş
olduğu bu durumda -ne yazık ki işsizliğin çoğalması, göçün verilmesi- Karadeniz
Bölgesi’ne biraz daha fazla ve süratli bir şekilde istihdama katkı sağlayacak
yatırımların yapılması gerekiyor. Ne yazık ki, Karadeniz’de bekleyen çok önemli
bir konu olan demir yolu, henüz ne olduğu belirsiz bir şekilde, Hükûmet
tarafından da sessizlik içinde durmaktadır. Yine, Trabzon’un çok önemli
olduğunu bildiğimiz ve bunu her fırsatta Sayın Bakanımız da, Trabzon’un Bakanı
da söylüyor, milletvekilleri de söylüyor ama bir adım ileri atamadığımız güney
çevre yolu ki güney çevre yolu büyükşehir olan Trabzon’umuzun güneye doğru
açılmasında çok önemli bir ivme kazandıracaktır.
Değerli
milletvekillerimiz, bilindiği üzere, başta Rusya Federasyonu olmak üzere,
Kafkasya, Orta Asya ve Orta Doğu bölgesine yakınlık açısından çok önemli
stratejik üstünlüğe sahip bulunan Doğu Karadeniz Bölgemiz, dış ticaret
açısından gerekli altyapı yatırımlarının yetersiz olması nedeniyle bu
potansiyellerden istenilen düzeyde ve sürdürülebilir şekilde istifade
edememektedir.
Tarihî
İpek Yolu misyonundan gelen Trabzon ve Doğu Karadeniz Bölgesi’nin Asya ve
Avrupa arasında köprü işlevi görmesi, Asya-Avrupa ve Orta Doğu üçgeninin aktarma
merkezi olma işlevinin sunmuş olduğu fırsatlar, bugün için modern altyapı ve
tesislerin olmaması nedeniyle ekonomiye kazandırılamamaktadır.
Trabzon
ilimiz, lojistikte var olan tecrübe ve bilgi birikiminin ve coğrafi yakınlık
avantajı potansiyelinin harekete geçirilmesi için belli altyapıların yapılarak
il ve hinterlandı bölgelerin cazip hâle getirilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda,
Trabzon ilinde yapılacak bir lojistik merkezinin de Trabzon ilini Orta Doğu ve
Asya coğrafyasının tedarik ve aktarma merkezi hâline getirme olanağı
bulunmaktadır. Bugün için artık günümüzde lojistik potansiyelleri bulunan bütün
dünya ülkelerinin yaptığı gibi Doğu Karadeniz Bölgemizi lojistik açısından
cazip hâle getirecek ve lojistik potansiyellerini ekonomiye kazandırmak amacıyla
atıl hâlde bulunan Sürmene ilçesi Çamburnu tersanesi
dolgu alan sahasının modern lojistik merkez hâline dönüşmesinin zaruri olduğunu
söylemiştik. Ancak Sayın Bakanımızla yapmış olduğumuz görüşmelerde kendi
gayretleriyle de buranın üç yıldır bekleyen ve 60 trilyon 322 milyar 508 milyon
69 bin TL toplam harcama yapılarak atıl hâlde üç yıldır bekleyen bu alanın
yeniden yapılandırılması noktasında harekete geçildiğini söylemiştir; Sayın
Bakanımıza teşekkür ediyorum. Ama yeterli midir? Değildir. En azından Gümrük ve
Ticaret Bakanımızın… Of ve Ovit-İyidere arasındaki
yapılacak olan lojistik merkezin bir an önce harekete geçirilmesi uzun vade mi
alacak? O noktada bilgi eksikliğimiz var, yazmış olduğumuz soruya cevap
verebileceklerdir. O bakımdan da bunun bir an önce yapılması noktasında gayret
sarf edilmeli ancak bu yapılmasına kadar da Sürmene Çamburnu
alanında olan belli bir alanın da bu noktada lojistik merkez yapılması
elzemdir.
Tersaneyi
yaptıkları zaman “5 bin kişiye iş bulacağız.” demişlerdi Trabzon milletvekilleri
ama ne yazık ki üç yıldır değil 5 bin kişiye iş bulmak, 5 kişiye bile iş
bulamamışlardır. Tersaneyi yapacak olan firma ise şunu söylemektedir: “Biz
burada tersane işlemine üç yıl sonra başlıyoruz ama burada biz 200 kişiye ancak
iş vereceğiz, onu da kademeli olarak vereceğiz.” Yani, 5 bin kişiye iş vermenin
sadece siyasi anlamda oy kazanmak ve Karadeniz insanının, Trabzon insanının
oyunu kendilerine yönlendirmek amacıyla verilmiş siyasi bir söylem olduğunu bir
kez daha anlamış oluyoruz. Ama, Trabzon insanının bunun hesabını, sandıkta
mutlaka bu söylemleri soracağını burada bir kez daha söylemek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, elbette ki Trabzon ve bölge her tarafa -Avrasya olarak- bağlı ama
demir yolunun bir an önce yapılması, Samsun’dan Batum’a ve Trabzon’dan İç
Anadolu’ya, Doğu Anadolu’ya bağlayacak yolların yapılması Trabzon’a lojistik
açıdan da büyük bir önem kazandıracaktır. Bunu biz Hükûmetten bekliyoruz ve
işin takipçisi olacağız. Bana Sayın Bakanım -Çevre ve Şehircilik Bakanımız
burada- Trabzon’da organize sanayi bölgesinde yapmış olduğum toplantıda şunu
söylemişlerdi: “Niye bir araya gelemiyorsunuz?” Sayın Bakanım, lütfen bizi bir
araya getirin. Trabzon’un kalkınmasında biz de üzerimize düşen görevi yapmaya
hazırız ama ne yazık ki sizler muhalefeti ancak konuşur ve konuştuğumuzdan da
bir şey elde etmeyecek bir noktada bizi dinlemiyorsunuz ve burada da yapmış
olduğunuz konuşmada iki milletvekiliniz, Sayın Bakanımız da olmak üzere çok
derin konulara girdiler. Sevgili Bakanım, umuyor ve bekliyorum ki bu ikili
konuşmanız Trabzon’un kalkınmasına yapılacak hizmetlerin görüşülmesi noktasında
olur, Sayın Seymenoğlu’yla beraber yapmış olduğunuz
toplantı. Trabzon’un kalkınması için bize de düşen görevde yanınızda olduğumuzu
bir kez daha söylüyorum ama bir an önce ivme kazandıralım.
Hepinizi
saygı, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Canalioğlu.
Şahıslar
adına söz yok.
Soru-cevap
bölümüne geçiyorum.
Sayın
Öğüt…
KADİR
GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, Çankırı ilimizin Kurşunlu ilçesinde bir seramik fabrikası var. Çok
büyük umutlarla, bölgedeki çok büyük umutlarla kurulan bir fabrikamız. Fakat,
bu fabrikamızın gerek yönetim gerek sermaye sıkıntılarından kaynaklanan bölgeye
bir zararı var. Şu anda işçilerimizden 800-900 işçimiz işten çıkarılmış
durumda. İki bayramı da işsiz geçirdiler.
İki üç aylık paraları şu anda içeride. Tazminatlarını alamamaktalar.
Yine,
onun hemen yanında Çankırı’mızın Çerkeş ilçesinde Aytaç’ın iflas ilan etmesi ve
tekrar satılmış olmasıyla bir 475 işçimiz şu anda işsiz durumda, gelecekleri
belirsiz. Biliyorsunuz okul dönemi açıldı. Bu işçilerimizin esnafa inanılmaz
borcu var. Esnaf kendini döndüremez hâle geldi. Okul…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.
Sayın Öz…
SAKİNE ÖZ
(Manisa) – Sayın Başkan, birçoğu KPSS sınavıyla çeşitli kamu kurumlarına
kadrolu olarak yerleştiği hâlde kurumların özelleştirilmesinden dolayı
çalışanların hakları kısıtlanarak 4/C statüsü olarak yerleşen yurttaşlarımız
vardır. Yerleştirildikleri kadrolarında, kurumlarda herkesle aynı işi
yapmalarına rağmen aynı haklara sahip olmayan 4/C’liler
her paket açılışında “Bize de bir şey var mı?” diye merak etmektedirler. 4/C’lilerin bu mağduriyetinin giderilmesiyle ilgili
çalışmalarınız var mıdır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Öz.
Sayın
Akar…
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, demin 50 saniye kalmış olmasına rağmen benim
sorumu cevaplamadınız. Yine bir kez daha sorumu tekrarlayayım isterseniz. Geçen
yıl Kozlu’da 8 kişi öldüğünde bu Meclis kürsüsünden siz temennilerde bulunmuş
ve bir kanun tasarısı hazırlayarak maden işçilerimizin taşeronluktan
kurtulacağını, özellikle galeri açma işinde çalışan taşeron işçiliğini
kaldıracağınızı ifade etmiştiniz. Ben o tasarı teklifini getirmeyeceğinizi
düşündüğüm için, her zaman olduğu gibi, bir kanun teklifi verdim; maden
ocaklarında, galeri açılma işinde taşeron işçiliğinin kaldırılmasıyla ilgili.
Umarım, AKP Grubu olarak da bu kanun teklifimi değerlendirirsiniz ve vermiş
olduğunuz sözün de arkasında durursunuz diye düşünüyorum.
Yine, iş
güvenliği ve işçi güvenliğiyle ilgili baktığınızda, iş akitleri fesholunan ve mahkeme kararıyla dönen, geri döndürülmeye
çalışılan, mahkemenin geri dönmesi konusunda karar veren hiçbir kararın
uygulanmadığını görüyoruz. Ki bunca yıldır burada sürekli işçilerin lehine
kanun çıkardığınızı ifade etmenize rağmen iş güvenliği bir türlü sağlanamamıştır.
Ne zaman işçilerden yana bir kanun….
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kesildi)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Akar.
Sayın
Demiröz…
İLHAN
DEMİRÖZ (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, Artvin’le ilgili, Cerattepe’yle ilgili
sözlerinizi duyunca gerçekten çok memnun oldum. Önceki seçim bölgeniz Bursa’da
da Kozağacı’nda termik santralin 2006 yılında sizin
tarafınızdan iptal edildiğini biliyoruz ama gelin görün ki bugünlerde tekrar bu
santralin yapılmasıyla ilgili ve 23 köyün kaldırılmasıyla ilgili çalışmalar
hızla yürütülmektedir. Seçimden dolayı da müteahhit 2014 Haziranına bu
çalışmaları ertelemiştir. Bu konuda da görüşlerinizi almak istiyorum. Çünkü
2006 yılında bu termik santrallerin yapılacağı bu bölgedeki termik santrali
iptal ettirmiştiniz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Demiröz.
Sayın
Özel…
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, biraz önceki soruma cevap verirken bu şirketin yandaş bir şirket
olması gibi bir şeyin söz konusu olamayacağını, iş güvenliğinde böyle bir şeyin
söz konusu olmadığını söylediniz. Sayın Başbakanın mitingine, işçilere “Hem
burada var olacaksınız hem günlük bir yevmiye daha alacaksınız.” deyip, maden
işçilerini Başbakanın mitingine götürüp, onları bir askerî nizam içinde miting
alanına dizip, sonra Başbakan “Somalı işçiler burada.” deyince toplu hâlde sarı
baretleriyle Başbakanı selamlatan maden şirketinin sahibine “yandaş” denmezse
nasıl bir yaklaşımda bulunulabilir? Ben bunu sormak istiyorum. Ve patlamaların,
ihmallerin görmezden gelindiği şirketin de bu şirket olduğunun bir kez daha
altını çiziyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Özel.
Buyurunuz
Sayın Bakan.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Çok teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sondan
başlayalım: Bir özel şirket sahibinin bir siyasi parti mensubu olması yanlış
bir şey midir, bunu anlamakta zorlanıyorum. Yani bir vatandaş siyasi partiye
üye olamaz mı? Bir vatandaş bir siyasi partiye gönül vermiş ise işçisine izin
verip, ücretini verip götüremez mi? Bu, Cumhuriyet Halk Partisi için de
geçerlidir, AK PARTİ için de geçerlidir. Yani kamudan mı bahsediyorsun, ben
anlayamadım.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Ben pes diyorum, pes diyorum!
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Nasıl “pes” diyorsunuz?
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Pes! Pes!
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Yani vatandaşlar siyasi
partiye üye olamazlar mı, siyasi partiye gönül veremezler mi?
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Pes diyorum, pes!
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Müsaade edin.
Ben,
bahsettiğiniz, Soma’daki işletmenin ne sahibini biliyorum ne sahibini
tanıyorum. Ama siz diyorsunuz ki: “Soma’daki bir özel şirketin sahibi siyasi
partiye üye olamaz, partiye gönül veremez.”
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Onu söylemiyorum.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Yani, o zaman 1 milyon 529
bin işletmemize siyasi yasak getirelim, kimse siyasetle uğraşmasın. Böyle bir
mantık olabilir mi?
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – İşçileri toplu hâlde mitinge götürüyor.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Ben size az önce cevap
verdim, dedim ki: Nisan ayında yapılan son denetimde bu iş yeri kapatılmıştır,
eksikleri 5 maddededir. Bunlar tamamlanmıştır ve açılmıştır.
Dün
meydana gelen kaza ise havalandırmada meydana gelen bir çöküşün neticesinde 1
işçimizin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanmıştır. Burada işletmenin kusuru var
ise gerekli işlemlerin yapılacağını söyledik.
Diğer
konu, Keles Kozağacı’ndaki durum ise: Geçmiş yıllarda
burada bir termik santralin yapılmasıyla ilgili girişimlerde bulunulduğu zaman
halkın yoğun bir tepkisi vardı. Ben de Bursa milletvekili olarak o zaman gidip
ziyaret etmiş ve bunun -ağırlıklı olarak sebze ve meyvenin, ağırlıklı kirazın
yetiştirildiği bir bölge- bizzat vatandaşlarla görüşmüş ve Kozağacı’nda
değil, Harmanalanı’nda yapılabileceği konusunda bir
irade oluşmuş idi. Aradan yıllar geçti, bugün itibarıyla yöre halkında termik
santralin yapımıyla ilgili herhangi bir sıkıntı şu anda, bakın,
bulunmamaktadır. Ben bizzat Bursa’ya da gidip geliyorum, bunu da ifade edeyim.
Tabii ki ilgili milletvekili arkadaşlarımız olarak siz oradaki gelişmeleri çok
daha yakinen biliyorsunuz ama şahsen ben, geçmiş yıllarda ilgilenmiş, orada
vatandaştan yana tavır almış, ülke ekonomimize katkı konusunda alternatif
çözümler üretmeye çalışmış bir arkadaşınız olarak şimdi de bize dönük bir
talebin olmadığını belirtmek istiyorum.
Bir diğer
konu: Özelleştirme neticesinde 4/C statüsünde olan 23 bin çalışanımız var.
Bunlarla ilgili bu toplu sözleşme sürecinde “Bize bir şey yok mu?” diye
sordunuz. Çok ciddi iyileştirmeler yaptık, yüzde 40 düzeyinde ücretlerinde bir
iyileşme oldu. Yani şu anda ilkokul mezunu bir 4/C’li
1.033 TL alıyor, 1 Ocak itibarıyla maaşlarında yaklaşık yüzde 40’lık bir artış
olacak. Ayrıca, üniversite mezunu olan bir 4/C’li
kardeşimiz 1 milyon 250 bin lira alıyor, bunun da maaşında yaklaşık yüzde 40
düzeyinde bir artış söz konusu olacak ve 1 milyon 750 bin TL... Ayrıca, aile ve
çocuk yardımı da yapılacak.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Aynı işi yapan kamu görevlileri kaç para alıyor Sayın Bakan?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) – Şimdi, statüyle ilgili çalışmamızın olduğunu daha önce de ifade
ettim. Yani 4/C statüsünün acaba sözleşmeli statüye dönüşüp dönüşmeyeceği
konusu bizim Bakanlığın gündeminde bir konudur. Bu konuda ilave bir açıklama
yapıp yeni spekülatif değerlendirmelere konu olmasını istemiyorum ama “Bir şey
var mı?” dendi, evet, maaşlarında yüzde 40’lık bir artış olduğunu ifade edeyim.
Maden
işçilerinde galeri açma, taşeron işçi… Bakınız bununla ilgili bir düzenleme
getireceğimizi söyledik, getirdik. İş Sağlığı Güvenliği Yasası ne taşeron alt
işveren ne asıl işveren ayrımı gözetiyor. Sağlıklı bir ortamda üretim yapma
zorunluluğu getiriyor. Bu değişikliğe bakınız, İş Sağlığı Güvenliği Yasası asıl
işveren için geçerli bir yasa değil, bütün işverenler için geçerli bir yasadır.
Bunu dikkate aldığınız zaman asıl olan, sorunu çözmektir, işte, sorunu çözen
bir düzenlemeyi Meclisten geçirdik.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Yine kandırdınız işçileri.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Taşeron işçilerle ilgili
yargı kararları…
BAŞKAN –
Süremiz sona erdi Sayın Bakan.
Teşekkür
ediyoruz.
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, bana sıra gelmedi.
BAŞKAN –
Sayın Ağbaba, dikkatli takip ederseniz on dakika
sürenin beş dakikası verildi, beş dakikası da Bakana aitti.
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Daha önce girmiştim arkadaşlardan, onun için bir yanlışlık
oldu herhâlde.
BAŞKAN –
Yanlışlık olmadı efendim.
1’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
2’nci
maddeyi okutuyorum:
MADDE 2-
(1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN –
2’nci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili
Sakine Öz. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Öz.
CHP GRUBU
ADINA SAKİNE ÖZ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 322 sıra
sayılı Güneydoğu Avrupa Savunma Bakanları Süreci Çerçevesinde Koordinasyon
Komitesi Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın
2’nci maddesi üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, uluslararası bir düzenlemeyi görüşüyoruz. Bu tasarı, 21 Ekim
2009’da, ülkemizin de arasında bulunduğu 11 Güneydoğu Avrupa ülkesi tarafından
imzalanan anlaşmanın uygun bulunmasını içermektedir. Hükûmete göre bu anlaşma
ile Güneydoğu Avrupa savunma bakanları süreci üyeliği ve gözlemci statüsünün
belirlenmesi amaçlanmaktadır.
Sayın
milletvekilleri, gelin görün ki ben de arkadaşım gibi Manisalı bir milletvekili
olarak Soma’da yaşanan maden yangınını milletin kürsüsünden paylaşmanın,
sorumlulardan hesap sormanın bugün benim için tüm uluslararası konulardan daha
fazla önemli olduğunu sizlere söylemek istiyorum.
Soma
ilçemiz hepinizin bildiği üzere bölgemizin ve ülkemizin önemli kömür
havzalarındandır. Soma emeğin ocağıdır. Çıkarılan linyit kömürü, ülkemizin
enerji ihtiyacının karşılanmasında önemli yere sahiptir. Gerek geçmişte gerekse
günümüzde bu kömürün çıkarılması ve işlenip elektrik enerjisine dönüştürülmesi
aşamasında Soma’dan ve yurdumuzun diğer bölgelerinden gelen yurttaşlarımız
burada çalışmaktadır. Özetle, Soma emeğin ve enerjinin kalesidir. Öyle ki Soma
dışından gelen, Kütahya’dan, Balıkesir’den, ta Zonguldak’tan gelen
yurttaşlarımız Soma’yı yurt edinip Soma’ya yerleşmiştir. Soma’nın insan ve
enerji kaynağı için önemi ortadayken ilçemiz tüm bu önemine karşın işçi güvenliği
sorunlarında taşeron belasında âdeta başa güreşmektedir.
Sayın
milletvekilleri, henüz dört gün önce, 20 Ekim Pazar günü sabıkalı maden
ocağında yaşanan yeni iş cinayetinin yarattığı tüm sorunlar Soma’da canlılığını
korumaktadır. Manisa’mızın Soma ilçesine bağlı Darkale’deki
kömür ocağında yaşanan maden faciasında yine yüreğimiz yanmıştır. AKP’nin
korumalığını üstlendiği Uyar Madencilike ait maden
işletmesinde yaşanan son yangında maden işçimiz Yunus Güçlü yaşamını yitirmiş,
27 işçimiz ise ölümle burun buruna gelmiştir. İşçimiz Yunus Güçlü’ye
Allah’tan rahmet, yakınları ve mesai arkadaşlarına başsağlığı diliyorum.
Biz bu
madenin elektrik sistemindeki sorunları konusunda Hükûmetimizi defalarca
uyardık, bu madende sağlıklı bir denetleme istedik ama çözüm hep ertelendi. Bu
pazar sabahı elektrik kontağından çıkan yangından yükselen duman, hava bacaları
tıkalı olduğu için işçilerimizi ölümle yüz yüze getirmiştir. Devleti yanında
göremeyen işçimiz her günü ölüm tehlikesiyle geçirmektedir.
Açık
konuşalım: Somalı madencimiz canından bezmiştir. Pazar günkü yangının mağduru
işçilerimiz deneyimli olmasaydı, kendi olanaklarıyla barikat kurmamış
olsalardı, dışarıya çıkamasalardı, o yangından nasıl kurtulacaklardı, bugün
nasıl daha acı bir tabloyu görecektik, hiç düşündünüz mü?
AKP döneminde -devlet, denetimi bırakmış-
AKP’nin Manisa mitinglerine iş baretleriyle -işveren partili olabilir ama o
işçilerin partili olup olmadığını bilmiyoruz- yevmiyeyle gitmek zorunda
bırakılan işçilerimiz, maden kazası olunca devlet-şirket ortaklığıyla resmen
ölüme terk edilmiştir. İşçinin canı hiçe
sayılmış, sesini çıkaranın da ekmeği elinden alınmıştır.
Değerli
milletvekilleri, 2005 yılından beri yaşanan kazalardan sonra arkasını sürekli
Hükûmete yakın güçlere ve AKP’li bir milletvekiline yaslayan bu maden,
2011’deki müfettiş raporlarında “Kapatılmalı.” denildikten beş gün sonra, her
nedense, çalışmasını sürdürmüştür. Maden işletmesi ufak cezalarla kârını
katlamış, iş cinayetlerine ev sahipliği yapmıştır. Bu” ölüm çukuru” -madenciler
tarafında adı budur- ekmeğini alın teriyle kazanan kardeşlerimizin tüm
isyanına, bizim ise Meclis kürsüsünden yaptığımız tüm uyarılara rağmen
yeterince denetlenmemiştir. 7 emekçimize mezar olan bu ocakta 60’tan fazla
eksik tespit edilmiş, müfettiş raporlarına rağmen hiçbir somut önlem
alınmamıştır. Sendikalı işçiyi de yıldıran bu güvencesiz ortama, taşeron
belasına itiraz edenler işten çıkarılmıştır.
Çok acı
bir tabloyla karşı karşıyayız sayın milletvekilleri. Madende çalışmak
istememesine rağmen, 6 çocuğuna bakabilmek için ocağa inen Yunus yeryüzüne
çıkamamıştır. Bu maden ocağında farklı zamanlarda yaşamını yitiren ağabey ve
kardeşler olmuştur. Ağabeyini toprağa verdikten sonra madende işe başlayan
kardeşlerimizin cenazesini küçük kardeşi ve babası toprağa vermiştir.
Size
hayret ediyorum, değerli milletvekilleri, bu zulme nasıl seyirci
kalabiliyorsunuz? AKP Manisa milletvekilleri, siz bu sıralarda nasıl rahat
oturabiliyorsunuz?
Sayın
milletvekilleri, bakın, bu zulme karşı biz ne yaptık: Aynı maden ocağında
eylül, ekim ve kasım aylarında yaşanan iş cinayetlerine dikkat çektik. Bakan
Taner Yıldız ile Sayın Faruk Çelik’i derhâl göreve çağırdık.
11 Kasım
2012’de aynı madendeki faciada bir işçimizi yitirdik, 8 işçimiz yaralandı.
Olayın hemen ardından, bu kez de olduğu gibi, maden ocağına gittik. Maden
ocağındaki iş ve işçi güvenliğiyle ilgili sorunların araştırılması için de
Meclise önerge verdik. AKP sıraları yine boştu. Kendi cinayetiyle yüzleşemedi.
Biz ise ısrarımızı sürdürdük.
25
Şubattaki maden faciasında, bu defa, 35 yaşındaki işçimiz Harun Tufan’ı
yitirdik. Hemen ardından, madendeki taşeron işçilerin işçi sağlığını yok sayan
boyutlarına dikkat çektik. Yeni bir araştırma önergesi daha verdik. Meclisteki
konuşmalarımızda madencilerin taşeron çalışma sorunlarını gündeme getirip bu
haklı isyanın hesabını sorduk. Manisa’nın AKP’li vekilleri sömürüye yine
seyirci kaldı. Biz aylardır uğraşıyoruz, Hükûmetin dikkatini bu madendeki işçi
isyanına çekiyoruz. Söylemediğimiz söz, göstermediğimiz çözüm yolu kalmadı. Ne
var ki madendeki utanç dolu, emek düşmanı Hükûmet-şirket ortaklığı kirli
boyutlara vardı.
Bu yıl
temmuzda, ramazan ayında maden işçilerimize zorla iftar mesaisi uygulandı.
Enerji Bakanı Taner Yıldız, işçilerimizin sorununu çözmek için değil, siyasi şov için Soma’daki madende iftara
gelecek diye, mesaisi biten maden işçilerimiz evlerine dahi gönderilmedi. Bakan
Yıldız, işçinin talebine duyarsız kaldı, yorgun olan işçinin madende zorunlu
iftar mesaisini sadece seyretti. Mesaisi biten işçiler, akşam beşten gece on
bire kadar madende tutuldu. Bu zulme ve şova itiraz eden işçimiz acımasızca
tehdit edildi.
Sayın
milletvekilleri, ülkemizde iş sağlığı adına ne sorun varsa, Soma’daki bu
madende de var. Sorumlular hesap vermedikçe, Hükûmet denetimi bırakıp yan gelip yattıkça her gün
bir canımız daha korkuyla madene iniyor. Biz direndikçe susan, emek ve ekmek söz
konusu olunca kafasını kuma gömenler, her maden faciasında arazi oluyorlar.
Değerli
milletvekilleri, Meclisimiz bu emek ve
adalet mücadelesine duyarsız kalmamalı, eksik denetimler ve taşeron zulmü son
bulmalıdır. Konuyla ilgili Meclis araştırması önergemiz gündeme alınarak derhal
bir komisyon kurulmalıdır. Soma’daki madenin girişinde yazdığı gibi “Bir avuç
kömür için bir ömür veren” tüm
madencilerimizin emeğini ve dayanışmasını buradan saygıyla selamlıyorum.
Hepinize
saygılar. (CHP sıralarından alkışlar)
Başkan
– Teşekkür ederiz Sayın Öz.
Şahsı
adına söz talebi? Yok.
Soru-cevap
bölümüne geçiyorum.
Sayın
Atıcı…
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, hekimlerin emekli olduktan sonraki durumları size defalarca anlatıldı.
Hayatlarını insanlığa adayan, hayatları boyunca gece gündüz çalışan, her ne
kadar sizin Hükûmetiniz döneminde değersizleştirilse de hâlâ halkın yüreğinde,
halkın gönlünde iyi bir yere sahip olan hekimler, sizlerin uygulamalarıyla,
emeklilik döneminde büyük ızdıraplar çekmektedir.
Daha önceki konuşmalarda -hem sizin hem Sağlık Bakanının- bu konuda gerekli
adımların atılacağı sözleri verilmişti. Şimdi, bugüne kadar bu konuda herhangi
bir çalışmanız oldu mu, bugüne kadar herhangi bir adım attınız mı veyahut da bu
hekimlerin emekli maaşlarını düzenleyecek, döner sermayelerini emekli
maaşlarına yansıtacak şekilde bir ayarlama yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Atıcı.
Sayın
Havutça…
NAMIK
HAVUTÇA (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, az önceki sorumuzda mevsimlik işçilerin kadroya alınmasıyla ilgili Hükûmet
çalışmaları hakkında bilgi istemiştim. Bizim Balıkesir’de 108 işçimiz var,
mevsimlik işçi olarak çalışıyor ve Bursa 2 No.lu şubeye kayıtlı bu işçilerimiz
ancak mevsimlik çalışmaların dışında kalan sürelerde de yine hizmet alımı
yöntemiyle çalıştırılıyor bu işçi kardeşlerimiz. Dolayısıyla bunlar muvazaalı
bir şekilde… Aslında bunlar sürekli çalışan işçiler ama yasayı dolanarak bu
işçilerimiz sanki geçici işçiymiş gibi muamele görüyor. Şu anda da açmış
oldukları bir dava var. İşçilerimizi bu şekilde hukuksal zeminlere, masraflara
düşürmeden onların haklarını vermemiz, Hükûmet çalışmaları bakımından daha
uygun değil mi? Bu konuda Hükûmetinizin bir çalışması olacak mı? Balıkesir’deki
işçi kardeşlerimiz sizden bir müjde bekliyor.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Havutça.
Sayın
Akar…
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, baştan sordum, sonda cevap verdiniz; sondan
sordum, başta cevap verdiniz, zaman bir türlü yetmedi. Dedim ya yıllardır,
Çalışma Bakanı olarak, işçiler lehine hangi kanunu yaptınız dediğimde hiçbir
şey söyleyemiyorsunuz, buna da örnek olarak… Yani işçilerin en çok iş
akitlerinin feshedildiği bir dönemde veya ülkede yaşıyoruz ama mahkeme
kararıyla geri dönmelerine rağmen yine işveren bunlara bir cüzi rakam, maddi
para vererek tekrar uzaklaştırıyor ve iş akitlerini süresiz olarak feshetmiş
oluyor. Bununla ilgili hiçbir düzenlemeyi bu Meclise getirmediniz.
Yine “İş
Güvenliği İş Yasası’nda madenlerle ilgili bir bölüm çıkardık.” dediniz. İş
Güvenliği Yasası’nı çok iyi biliyoruz
Sayın Bakan. Ne getirdiniz? İş güvenliği, iş sağlığı uzmanlarına cezai yaptırım
getirdiniz, işverene bir şey getirmediniz. Yani bir iş yerinde iş yerindeki
olumsuzlukları tespit eden, onu maddeler hâlinde işverene sunan ve… İşveren
bunları yerine getirmediğinde hiçbir cezai yaptırım uygulamıyorsunuz ama bu
olumsuzluklar sonucunda eğer bir kaza…
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Akar.
Sayın Ağbaba…
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, Sayın Bakan; İŞKUR Genel Müdürlüğünün toplum yararına programları
çerçevesinde illere kadrolar verildi. Büyükşehir olan Malatya maalesef yine
haksızlığa uğradı. Mardin 2.000, Kars 2.000, Yozgat 2.300, Bitlis, Burdur,
Gümüşhane 1.000, Malatya’ya 500. Bunu vicdan kabul eder mi, onu sormak
istiyorum. Ayrıca, Erzurum’a daha az sayıda çıktı. Daha sonra Erzurum
milletvekillerinin müdahalesiyle bu rakam 2.000’e çıkarıldı.
Benim
sizden talebim, ricam Malatya’da bu sayınızı artırmanızı rica ediyoruz.
Hakikaten, Malatya’daki belediyeler bu konuda çok beklenti içerisinde, bütün belediyeler.
Bu konuda gereğinin yapılmasını sizden bir Malatyalı olarak rica ediyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Ağbaba.
Sayın
Özel…
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, lütfen şaka yaptığınızı söyleyin çünkü Türkiye Cumhuriyetinin bir sayın
bakanından “Evet, bir iş yeri sahibi parasını ödedikten sonra işçiyi kendi
mensubu olduğu siyasi partinin mitingine götürdü.” demek gerçekten bu çağda
kabul edilebilecek bir şey değil. Siz Çalışma Bakanısınız, köleyle işçinin
farkını bilirsiniz. O işçiler asla ve asla siyasi figüran değiller. Alınlarının
terini ekmeklerine tuz eyleyen, yeryüzü sıcak olsun diye o soğuk madene inen
onurlu işçiler onlar. O işçiler kimsenin siyasi hedeflerinin, propagandasının
parçası olmak için o madende çalışmıyorlar.
Kaldı ki,
diyelim ki yolda kaza geçirdiler. Onların iş yeri kodu ve görev kodları yer
altı çalışması, yolda geçirdikleri kazadan sonra iş kazasından sayacak mısınız,
tazminatlarını verecek misiniz, onların hastanedeki bakımlarını o sigorta
kapsamında sağlayabilecek misiniz?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Böyle bir yaklaşım olur mu Sayın Bakan?
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Özel.
Buyurunuz
Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Şimdi,
senaryoyu siz yazıyorsunuz, siz oynuyorsunuz yani bize bir şey bırakmıyorsunuz
ki. Diyorsunuz ki: “Patron şu partiden, işçiler bu partiden, işçileri filan
yere götürüyor.” Yani bunları hep siz söylüyorsunuz. Ben de diyorum ki: Ya bir
patronun bir partiye üye olmasında mahzur yok. İşçiler de gidiyorlarsa,
götürüyorsa götürüyor. Tamamını… Yani… (CHP sıralarından gürültüler)
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Herkes söylüyor.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sizin yazdığınız, sizin
söylediğiniz senaryoyu ben size söylüyorum. Yani ben adamı, bu Soma’daki
işletmenin sahibini hiç tanımıyorum, hiç görüşmüş değilim.
SAKİNE ÖZ
(Manisa) – Tanıyanlar var, bütün Manisa biliyor.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Siz tanıyorsanız, siz
gittiğini görüyorsanız, götürüldüğünü görüyorsanız, sizin bildiğiniz bir
senaryo bu. Öyleyse diyorum…
SAKİNE ÖZ
(Manisa) – Hayır, herkes görüyor, senaryo olur mu?
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Yani, makul kabul ediyorsunuz.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Ücretleri… Benim için, işçi
ücretini alıyor mu, almıyor mu; işçiye bir haksızlık yapılıyor mu, yapılmıyor
mu; hukuk çerçevesinde işçi işletmeyle bir sorun yaşıyor mu, yaşamıyor mu; iş sağlığı
güvenliği açısından sağlıklı bir ortamda çalışıyor mu, çalıştırılmıyor mu; ben
bunu sorgularım. Yoksa bir siyasi düşünceye bağlıdır, değildir, gider, gitmez,
toplu giderler, ayrı giderler… Ben gidip Manisa’da bunun teftişini yapmış
değilim ki. Ama siz, bunu söylüyorsunuz, ben size bu cevabı verince diyorsunuz
ki: Böyle şey olur mu? Söylemeyin o zaman. Siz söylemeyin.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) - Makul karşılıyorsunuz. Gitmeyeni işten atıyorlar.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - İkincisi: Malatya’da…
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) - Gitmeyeni işten atıyorlar, gitmeyeni…
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Bakın böyle bir tespitiniz
varsa, hukuk devletinde yapılması gerekeni yapın milletvekili olarak.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) - Yapıyoruz.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Tamam, bunu yapın.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Bakana şikâyet ediyoruz, bakana söylüyoruz, daha ne yapalım?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Ya bakana şikâyet ederken
sırayı atlamaya gerek yok. Bizim kulağımız var, duyuyoruz bak sizi güzelce…(CHP sıralarından
gürültüler)
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Böyle bir usul var mı Sayın Başkan?
BAŞKAN –
Lütfen karşılıklı konuşmayınız… Lütfen karşılıklı konuşmayınız…
Devam ediniz
Sayın Bakan.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Şikâyetiniz medenî bir
şekilde alındı ama bunu daha da taşırmanın bir anlamı yok ki. Şikâyet
ediyorsanız tamam, yazılı da yapabilirsiniz. “Gereğini yapın” demek
hakkınızdır, “Yanlıştır” diyeceğiniz şeyler vardır.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – “Yanlıştır” deyin efendim, “Doğrudur, yapılabilir.” diyorsunuz.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Bilmiyorum ki yanlış
olduğunu, araştırma yapmadım ki…
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – “Olabilir” diyorsunuz.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Ben, yanlış veya doğru
olduğunu bilmiyorum ki. Valla yani Allah, gruba da kolaylık versin. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Şimdi,
İŞKUR, Malatya, TYÇP, toplum yararına çalışmayı -bir kadro değil bu arkadaşlar- proje bazlı istihdamı
gerçekleştiriyor. Bununla ilgili bazı düzenlemeler yaptık. Millî eğitime
endeksli, okul döneminde yani 1 Ekimle birlikte 30 Hazirana kadar, ağırlıklı
olarak millî eğitimde okullardaki ihtiyacı karşılamaya dönük bir proje ve
illerin sosyoekonomik gelişmişlik durumları dikkate alınarak bu uğurda bir
taksimat yapılıyor. Malatya ilimizde işsizlik oranı… Mutlaka, gelişmişlik
düzeyi, birçok faktör dikkate alınarak… Ben şu anda kaç rakam olduğunu bilmiyorum,
siz söylediniz. (CHP sıralarından gürültüler) Müsaade edin, müsaade edin…
Yani bu
çerçevede değerlendirme yapıp bu, taksim ediliyor. Eğer gerçekten, sizin ifade
ettiğiniz gibi, sosyoekonomik gelişmişlik düzeyinde daha fazla verilmesi
gerekirken daha düşük bir rakam söz konusu ise buna bizzat baktırıp gerekli
takviyeyi, artırmayı gerçekleştirebiliriz.
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Sayın Bakanım, 500 tane verilmiş! Malatya’ya bu haksızlığı
yapmayın Sayın Bakanım.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Peki.
Diğer
konu, bu işçilerin özellikle çalıştıkları iş yerlerinde, alt işveren
vasıtasıyla çalıştıkları iş yerlerinde oluşan muvazaa durumları. Bazı kamu
kurumlarında aynı işi yapan asıl işveren işçisi ile alt işveren işçisi aynı işi
yapıyorlar, mesela Karayolları örneğinde olduğu gibi. Aynı işi yapan alt
işveren işçisi ve asıl işveren işçisi var. Bunlar yargıya taşındı ve büyük
ölçüde, yargının işçilerin asıl işveren işçisi gibi kabul edilmesi veya
tazminatlarının ödenmesi şeklinde kararları var. Biz de şu anda, bu alt
işverenle ilgili yaptığımız çalışmada bu sorunun çözümüyle ilgili…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYTUĞ
ATICI (Mersin) - Sayın Başkan, devam etsin Bakan lütfen, önemli bir konu
hakikaten. Daha emekli hekimlerin maaşları var. Eğer uygun görürseniz tabii.
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, herkes süresiyle konuşuyor. Bakana da ekstra bir dakika
süre daha verebiliriz.
Buyurunuz,
son bir dakikanızı konuşunuz. Ondan sonra da zaten çalışma süremizin sonuna
geldiğimiz için birleşimi kapatacağız.
Buyurunuz
Sayın Bakan.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Evet, teşekkür ederim.
Şimdi,
gerçekten bu alt işveren işçileriyle asıl işveren işçilerinin muvazaa durumu
çok önem arz ediyor. Şu anda bu taslak çalışmamızın içeriğindeki en önemli
bölümlerden bir tanesi de bu işçilerin konumu, yani yargıya konu olup yargının
karar verdiği konularla ilgili, işçilerimizin sorunlarının çözümüne dönük çok
önemli bir noktada olduğumuzu belirtmek istiyorum. İnşallah, onların
tazminatlarını, haklarını neyse tabii ki ödemek durumundayız ve bundan sonra iş
yerlerinde muvazaanın oluşmaması konusunda da bu yasal düzenlemede bir
düzenlemeyi gerçekleştirmiş olacağız.
Balıkesir’de,
yanılmıyorsam, ifade edildi, mevsimlik işçilerle belli bir süre çalışıyor altı
ayın altında ve daha sonra hizmet alımı çerçevesinde bunların
çalıştırıldıklarını… Burada da bir muvazaa söz konusu değil ki. İfadenize göre
yargıya gidilmiş, eğer yargı söz konusu ise bunların konumlarının da -az önce
ifade ettiğim gibi eğer yargı kararı var ise- aynı çerçevede
değerlendirileceğini ifade etmek istiyorum.
Hekimler…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Yazılı olarak cevap
vereyim.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Yarın gene soracağım hekimleri.
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Yazılı
olarak cevap verirsiniz geri kalan sorulara.
2’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Çalışma
süresinin sonuna geldiğimiz için Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan
Gelen Diğer İşleri sırasıyla görüşmek için 24 Ekim 2013 Perşembe günü, alınan
karar gereğince, saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.