Murat Can KARABULUT Normal Murat Can KARABULUT 2 0 2014-01-31T07:38:00Z 2014-01-31T07:38:00Z 51 29644 168971 1408 396 198219 14.00 false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk

DÖNEM: 24                              CİLT: 59                   YASAMA YILI: 4

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

6’ncı Birleşim

10 Ekim 2013 Perşembe

 

 

 

 

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

   I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, Balıkesir’in sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, İstanbul’daki birçok semtte gençlere yönelik yapılan uyuşturucu ticaretine ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Kayseri Milletvekili İsmail Tamer’in, 10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Hatay Milletvekili Hasan Akgöl ve 21 milletvekilinin, Hatay’da turizm sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/735)

2.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal ve 22 milletvekilinin, Şanlıurfa’nın Viranşehir ilçesinde bir inşaat kazısında çıkan insan kemiklerinin kime ait olduğunun ve toplu mezar olup olmadığının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/736)

3.- Malatya Milletvekili Öznur Çalık ve 20 milletvekilinin, kayısının daha etkin ve verimli bir şekilde değerlendirilmesi ve kayısı üretiminde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/737)

B) Tezkereler

1.- Başbakanlığın, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Irak’ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin ve saldırılarının bertaraf edilmesi amacıyla, sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere, Irak’ın PKK teröristlerinin yuvalandıkları kuzey bölgesi ile mücavir alanlara gönderilmesi ve görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17/10/2007 tarih ve 903 sayılı kararıyla Hükûmete verilen ve 08/10/2008, 06/10/2009, 12/10/2010, 05/10/2011 ve 11/10/2012 tarihli 929, 948, 975, 1005 ve 1026 sayılı kararları ile birer yıl uzatılan izin süresinin Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca 17/10/2013 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına dair tezkeresi (3/1295)

2.- Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu Geçici Başkanlığının, toplantı yeter sayısı olan salt çoğunluk sağlanamadığından başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimi için toplanamadığına ilişkin tezkeresi (3/1323)

C) Duyurular

1.- Başkanlıkça, Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimlerini yapmak üzere toplanacağı gün, saat ve yere ilişkin duyuru

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Ankara Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş’in (3/1295) esas numaralı Başbakanlık tezkeresi üzerinde yaptığı konuşma sırasında Barış ve Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Ankara Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş’in, Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Van Milletvekili Nazmi Gür’ün (3/1295) esas numaralı Başbakanlık tezkeresi üzerinde yaptığı konuşma sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- BDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan (10/436) esas numaralı, 28/12/2011 tarihinde meydana gelen ve 35 yurttaşımızın yaşamını yitirdiği Uludere/Roboski katliamının tüm boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmesinin Genel Kurulun 10 Ekim 2013 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Tekirdağ Milletvekili Bülent Belen’in, Tekirdağ’da Bakanlığa bağlı birimlerde istihdam edilen personele ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı  (7/24160)

2.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bakanlığa ait sosyal tesislere ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı  (7/24161)

3.- İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli’nin, kadına yönelik şiddete ve bunun engellenmesi için yapılan çalışmalara ilişkin sorusu ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in cevabı (7/25798)

4.- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un, Eskişehir Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliği tarafından verildiği iddia edilen bir talimata ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı (7/26087)

5.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, şehit ailelerine tanınan kamuda ikinci iş hakkından yararlanılmasına ilişkin sorusu ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in cevabı (7/27464)

6.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, olası bir depremin etkilerinden korunmak için yapılan çalışmalara ve personele yönelik eğitimlere ilişkin sorusu ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in cevabı (7/28226)

7.- İstanbul Milletvekili Celal Adan’ın, Bakanlık istisnai kadrolarına yapılan atamalara ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/28993)

8.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, sürücü belgelerinin verilmesi ve değiştirilmesi işlemlerinden alınacak bedele ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/29481)

 

 


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.02’de açılarak üç oturum yaptı.

Uşak Milletvekili İsmail Güneş, Uşak’ın il oluşunun 60’ıncı yıl dönümüne,

Antalya Milletvekili Osman Kaptan, yaban domuzlarının çiftçilere verdiği zararlara,

Bingöl Milletvekili İdris Baluken, Kürtçe dersi için atama bekleyen öğretmen adaylarının istihdam sorunlarına,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Kütahya Milletvekili Alim Işık,

Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz,

Uşak Milletvekili İsmail Güneş’in gündem dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin birer açıklamada bulundular.

Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan ve 19 milletvekilinin, süt sektörünün sorunlarının (10/732),

BDP Grup Başkan Vekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, cari açığın azaltılması ve alternatif iktisadi politikaların üretilmesi için yapılması gerekenlerin (10/733),

İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal ve 20 milletvekilinin, kamu avukatlarının ve hukuk müşavirlerinin sorunlarının (10/734),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Adalet,

Anayasa,

Avrupa Birliği Uyum,

Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm,

Çevre,

Dışişleri,

Dilekçe,

İçişleri,

İnsan Haklarını İnceleme,

Kadın Erkek Fırsat Eşitliği,

Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor,

Millî Savunma,

Plan ve Bütçe,

Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler,

Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji,

Tarım, Orman ve Köyişleri,

Komisyonları Geçici Başkanlıklarının; başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimine ilişkin tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sadık Yakut, İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre söz vermeye ilişkin bir açıklamada bulundu.

CHP Grubunun, 2/5/2013 tarihinde İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 23 milletvekilinin yükseköğrenim öğrencilerinin barınma sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin (863 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 9 Ekim 2013 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisinin görüşmeleri tamamlandı.

İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.

Yapılan yoklamalar sonucunda toplantı yeter sayısı bulunmadığından, alınan karar gereğince, 10 Ekim 2013 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere 16.23’te birleşime son verildi.

 

                                                             Sadık YAKUT

                                                             Başkan Vekili

 

           Muharrem IŞIK                                                                            Fehmi KÜPÇÜ

                 Erzincan                                                                                          Bolu

                Kâtip Üye                                                                                     Kâtip Üye

 


II.- GELEN KâĞITLAR

                                                                                                                                  No: 8

10 Ekim 2013 Perşembe

Teklifler

1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1779) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.10.2013)

2.- İstanbul Milletvekili Sedef Küçük'ün; 4857 Sayılı İş Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1780) (Kadın Erkek Fırsat Eşitliği ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.10.2013)

3.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan'ın; Devlet Memurları Kanununda Kısmi Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1781) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 07.10.2013)

4.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1782) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:  07.10.2013)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Hatay Milletvekili Hasan Akgöl ve 21 Milletvekilinin, Hatay’da turizm sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/735) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.04.2012)

2.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal ve 22 Milletvekilinin, Şanlıurfa'nın Viranşehir ilçesinde bir inşaat kazısında çıkan insan kemiklerinin kime ait olduğunun ve toplu mezar olup olmadığının araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/736) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.04.2012)

3.- Malatya Milletvekili Öznur Çalık ve 20 Milletvekilinin, kayısının daha etkin ve verimli bir şekilde değerlendirilmesi ve kayısı üretiminde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/737) (Başkanlığa geliş tarihi: 09.04.2012)

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, KKTC’ye gerçekleştirdiği bir ziyarete ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/22803)

2.- İstanbul Milletvekili Celal Adan’ın, 4. Yargı paketine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/23271)

3.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, 2002 yılından itibaren Bursa’daki ibadethanelerde yapılan denetimlere ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bekir Bozdağ) yazılı soru önergesi (7/23324)

4.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bursa’da bağlı kurum ve kuruluşlarda 2002-2013 yılları arasında istihdam edilen personele ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bekir Bozdağ) yazılı soru önergesi (7/23325)

5.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, bağlı kurum ve kuruluşlarda sosyal medya, web sayfası ve internet hizmetleri için yapılan ödemelere ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bekir Bozdağ) yazılı soru önergesi (7/23326)

6.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, 2002 yılından itibaren Bursa’daki cezaevlerinde yapılan denetimlere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/23331)

7.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Bakanlık ve bağlı kurumlarda sosyal medya, web sayfası ve internet hizmetleri için yapılan ödemelere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/23333)

8.- Muş Milletvekili Demir Çelik’in, hasta tutuklu ve hükümlülere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/23336)

9.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, İstanbul’a yönelik proje ve yatırımlara ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/23390)

10.-  Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un, Eskişehir’de yapılması planlanan kamu-özel ortaklığı şehir hastanesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/23500)

11.-  Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Muş, Hakkâri, Siirt, Şırnak ve Adıyaman’dan başka illere sevk edilen hastaların refakatçilerine ödenen yol parası, harcırah ve konaklama ücretlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/23501)

12.-  Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Gümüşhane ve Bayburt’tan başka illere sevk edilen hastaların refakatçilerine ödenen yol parası, harcırah ve konaklama ücretlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/23502)

13.-  Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars, Ağrı ve Iğdır’dan başka illere sevk edilen hastaların refakatçilerine ödenen yol parası, harcırah ve konaklama ücretlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/23503)

14.-  Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’dan başka illere sevk edilen hastaların refakatçilerine ödenen yol parası, harcırah ve konaklama ücretlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/23504)

15.-  Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Bakanlık ve bağlı kurumlarda sosyal medya, web sayfası ve internet hizmetleri için yapılan ödemelere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/23507)

16.-  Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, genetik uyumlu embriyo implantasyonu gerektiren hastalara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/23508)

17.-  Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, tüp bebek uygulaması başvurularına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/23509)

18.-  Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlardaki personelin psikolojik taciz (mobbing) şikayetlerine ve yapılan işlemlere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/23510)

19.-  Van Milletvekili Nazmi Gür’ün, Van’da lösemi hastası bir çocuğun ilaç temininde yaşadığı sorunlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/23513)

20.-  İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak’ın, Suriyeli sığınmacılar için yapılan sağlık harcamaları ile hastanelerde sığınmacıların organlarının çalındığı iddialarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/23514)


10 Ekim 2013 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale), Muharrem IŞIK (Erzincan)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6’ncı Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için beş dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Balıkesir ve sorunları hakkında söz isteyen, Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’ya aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, Balıkesir’in sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Balıkesir’in sorunlarıyla ilgili söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Balıkesir bir ucu Güney Marmara’da bir ucu Ege’de olan, Türkiye'nin tarım ve hayvancılığının başkenti olarak geçen çok önemli bir il. Bakın, 14 bin kilometrekarelik yüz ölçüme sahip, 20 ilçesiyle çok büyük bir tarım potansiyeli, turizm potansiyeli olan çok önemli bir il ama bu il bugün sanayi yatırımlarıyla birlikte büyük sorunlarla karşı karşıya.

Bakın, bugün 10/10/2013, Ankara’da Balıkesir tanıtım günlerinde Balıkesir’i tanıtıyoruz. Balıkesir, Kuvayımilliye geleneğinden gelen antiemperyalist yapısıyla Türkiye’yi doyuran il, aynı zamanda Türkiye’yi koruyan il olarak Türkiye tarihine geçmiştir. Hangi doyuran il? Kırmızı et üretiminde Türkiye’nin 1’inci kenti, beyaz et üretiminin dörtte 1’ini üreten kent; peyniriyle, zeytiniyle, turizmiyle Türkiye’ye damgasını vuran çok önemli bir kent.

Değerli milletvekilleri, Güney Marmara da hızla bugün sanayileşmeye doğru gidiyor. Marmara Bölgesi’nde İstanbul-İzmit hattı bitti, şu anda Güney Marmara büyük bir yatırım ve cazibe merkezi. Bakın, Erdek Körfezi hızla kirleniyor, Bandırma Körfezi hızla kirlendi, şimdi Güney Marmara’da –duyuyoruz- AKP Hükûmeti tarafından Edincik Şirinçavuş köyünde ithal kömüre dayalı bir kömür santrali yapılması planlanıyor. Bununla ilgili, Balıkesir Çevre İl Müdürlüğü Şirinçavuş köyünde bugün ÇED toplantısı yapıyor; onun yazısı elimizde. Şimdi, burada, bütün Bandırma, bütün Gönen, bütün Erdek, bütün o bölgedeki, Edincik, Şirinçavuş, Misakça, Paşaçiftlik, bütün köyler şu anda bizi izliyorlar ve Şirinçavuş köyünde bu toplantıyı yapıyorlar ve o köylüler büyük bir şey içerisinde. Soruyorlar: “Şirinçavuş köyünde kömür var mı? Şirinçavuş köyünde, Rusya’dan getirilecek ithal kömürle bizim bu topraklarımızı, en güzel zeytini yetiştiren ve Türkiye'nin ilk turizm merkezlerinden olan Erdek Körfezi’ni sizin kirletme, yok etme hakkınız var mı?” diyorlar ve şu anda, o ızdırabı… Oradaki bütün köylülerimiz, oradaki bütün çevre örgütleriyle, orada toprak diyor, çevre diyor, insan diyor, halkın sağlığı diyor. Ama ne yazık ki AKP Hükûmetinin çevre politikalarıyla ilgili bugüne kadar yaptığı tüm işlemlerde, “Önce bir adım atalım, halkı bir yoklayalım, bakalım tepkilere…” ve sonra da erteleniyor. Şimdi de aynı taktikle, orada, efendim, AKP’li milletvekili arkadaşlarımız bakanla görüşmüşler “Nasıl olsa seçime gidiyoruz, ya bunu seçimden önce yapmayın, aksi hâlde bizi orada vururlar…” Evet, vururlar. Buradan, Şirinçavuş köyünde, o güzel topraklarda zeytinin, pirincin, doğanın, insanlığın en güzel olduğu o topraklarda siz Rusya’dan kömür getirerek orada termik santral kurmaya kalkarsanız, o köye sizi sokmazlar, onu söyleyeyim. Sizi o köylerde, AKP’nin politikacılarını o köylerde sileriz biz. Önümüzdeki dönemde de, buradan ben bütün bölge halkıma söz veriyorum, Bandırmalılara, Gönenlilere, Susurluklulara, Erdeklilere, Edinciklilere, Sarıköylülere: Bizim cesedimizi çiğnemeden ithal kömürle o fabrikayı biz kurdurmayız. Herkes rahat olsun. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, Balıkesir devlete kişi başına 1 milyon 100 lira katkı sunuyor ama bunun karşılığında sadece 250 lira yatırım alıyor. Balıkesir Güney Marmara’nın en hızlı gelişen kenti. Biraz da verdiği kadar hiç olmazsa bu topraklar alsın.

Bizim Gönen’in bir Şaroluk köyü var. CHP’ye oy verdi diye, oraya gidene kadar 3 tane köyün yolu asfalt, Şaroluk köyüne gelince, yemin ediyorum değerli arkadaşlarım… Buradan milletvekili arkadaşlarıma, Balıkesir milletvekillerine sesleniyorum: Gönen Şaroluk köyüne gidin. Köyleri geçin. Kardeşim, CHP’ye oy verdi diye köylüleri cezalandırmak sizin hakkınız mı?  Böyle bir anlayışla, siyasi yatırım olur mu?

O nedenle, buradan sesleniyoruz: Kimseyi ayırmadan, kimseyi bölmeden, hepimiz bu toprakların evlatlarıyız. Balıkesir Şaroluk’ta CHP’lisi de var, AKP’lisi de var. O köyün yolunu bir an önce… Buradan uyarıyorum, derhâl o köylülerimizin derdine çare olun diyorum.

Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündem dışı ikinci söz, İstanbul’daki birçok semtimizde gençlerimize yönelik yapılan uyuşturucu ticareti hakkında söz isteyen Ferit Mevlüt Aslanoğlu’na aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, İstanbul’daki birçok semtte gençlere yönelik yapılan uyuşturucu ticaretine ilişkin gündem dışı konuşması

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, evlatlarımız… Biz bu yaz İstanbul’da 3’üncü bölge dediğimiz Çatalca’dan başlayan Bakırköy’e kadar uzanan tüm bölgeyi Sayın Süleyman Çelebi’yle birlikte üçer gün gezdik, bu mahalleleri gezdik.

Ben hep şunu bilirdim: Uyuşturucu, genelde, geliri yüksek semtlerde olur diye düşünürdüm, yanılmışım. İstanbul’un Esenyurt’unda, İstanbul’un Bağcılar’ında, İstanbul’un Avcılar’ında sokakta bunlar cirit atıyor arkadaşlar.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Gülsuyu, Gülensu…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Karşı tarafı bilmediğim için özür diliyorum. Gözümle gördüğüm şeyleri anlatmak zorundayım.

Bir kere, öncelikle bir teşekkür borcumu ileteyim. Yetkilerini yok ettiğiniz muhtarlarımız -ben, bu muhtarlarımın önünde saygıyla eğiliyorum- sorunu büyük ölçüde ele almışlar. Ben buradan, Esenyurt’taki Yenikent Muhtarı Önder Ay’ın, Esenyurt Yeşilkent’teki Ahmet Fidan’ın, Fatih Mahallesi’nde Mehmet Yıldırım’ın ve Sanayi Mahallesi’nde Pınar Tekin Hanımefendi’nin; Avcılar Yeşilkent’te Hasan Sedef Muhtarımın ve Bağcılar Göztepe Muhtarım Mehmet Küpçük’ün, Fatih Mahalle Muhtarım Mikail Çakır’ın, Kazım Karabekir Muhtarım Mehmet Kılıç’ın, Evren Mahallesi Muhtarım Orhan Demir’in önlerinde saygıyla eğiliyorum. Bunlar bu işi iş edinmişler, sivil toplum örgütleriyle birlikte bir uyuşturucu timi kurmuşlar çünkü yeterince polis yok Esenyurt’ta, Bağcılar’da, Avcılar’da. Bu mahalleler genelde fakir mahalleler. Okullarının önünde artık ticareti yapılan uyuşturucudan geçilmiyor arkadaşlar. Hepimizin çocuğu var. Yani biz oraya gittiğimizde, bize denilen, açlık, bilmem ne, tüm sorunların başında bir tek söyledikleri, en başta söyledikleri “uyuşturucu” arkadaşlar. Her türlü sorunu bir tarafa bırakarak “Bu çocuklarımız artık yok oluyor.” diyorlar. Bu konuyu Sayın İstanbul Emniyet Müdürüne Sayın Çelebi iletti. Yine, Sayın Çelebi’yle birlikte İçişleri Bakanımıza bu konuyu ilettik. Hassas bir konu. Sorun büyük, çocuklarımız elden gidiyor. Yeterince kolluk kuvveti yok arkadaşlar.

İki: Ben buradan Adalet Komisyonu üyelerine sesleniyorum. Ben hukukçu değilim ama “Cezalar son derece yetersiz.” diyorlar. Satıcının cebinde 40 gramın altında yakalanınca, 40 gramın altında olduğu için savcılığa gidiyormuş, hiçbir ceza almadan salıveriliyormuş. Ben buradan hukukçu milletvekillerime çocuklarımızın geleceği için, bir şekilde, bu satıcılara karşı… 40 gram da olsa eğer bir cezai müeyyidesi yoksa sorun büyük arkadaşlar. Bu açıdan, hukukçu milletvekillerime, Adalet Komisyonu üyelerime… Bu soruna çözüm ve çare bulmak bu Meclisin görevidir arkadaşlar. Çocuklarımız elden gidiyor.

Değerli milletvekilleri, tabii, buralar fakir semt. Bir kere Avcılar Yeşilkent’ten bahsedeyim size. Bahçeşehir ile Avcılar arasında bir mahalle. 60 bin nüfusu var arkadaşlar bu mahallenin. Ama ben buradan -hangi Bakanım nöbetçi bilmiyorum, Sayın Bakanımı görüyorum ama- Şehircilik Bakanıma sesleniyorum: Bu bizim hepimizin görevi. Avcılar Yeşilkent’te 5000’lik planı, 1000’lik planı, yıllarca sürüncemede bırakmaya kimsenin hakkı yoktur. Vicdanı olan insan -altını çiziyorum- vicdanı olan insan Avcılar Yeşilkent’e -benim bölge milletvekillerim var- bir gitsinler, eğer insanlık onuru, insan onuru… İstanbul’un göbeği. Bahçeşehir ile Avcılar arasında. Çamurdan geçilmiyor. Neymiş? Yerel belediye tabii plan yapamıyor, Büyükşehirden 5000’lik plan onaylanmadığı için. Yıllardır bu sorun devam ediyor arkadaşlar. Oraya yerel belediye hiçbir harcama yapamıyor. Yapsa yasal değil, soruşturma açılıyor.

Değerli arkadaşlarım, orada 60 bin insanın vebali günahı hepimizin boynuna, ben buradan Çevre ve Şehircilik Bakanını bu soruna sahip çıkmaya çağırıyorum.

Yine, orada, Yeşilkent’te bir gönüllüler derneği kurup, 300 tane insan bir araya gelmiş…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündem dışı üçüncü söz, Dünya Ruh Sağlığı Günü vesilesiyle söz isteyen Kayseri Milletvekili İsmail Tamer’e aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- Kayseri Milletvekili İsmail Tamer’in, 10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günü. Bu nedenle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, sağlık deyince akla ilk gelen olay, kişinin hem bedensel sağlığı hem de ruh sağlığıdır. Bunu, ikisini ayrı oranda düşünmek mümkün değildir. İşte bu açıdan, ruh sağlığının ne kadar önemli olduğuna dikkat çekme adına söz aldım.

Bir ülkede ruh sağlığı iyi olan insanlardan oluşan toplum o ülkenin kalınmasında da büyük etken oluşturmaktadır. Ruh Sağlığı Günü olarak ilk defa 1992 yılında Dünya Ruh Sağlığı Federasyonu tarafından bu günü, 10 Ekim’i ilan etmiş, o günden bugüne de bu şekilde kutlanmaya, anılmaya devam etmektedir.

Sağlık deyince aklımıza gelen ilk şey şüphesiz ki ruh sağlığıdır. Ruh Sağlığı Günü’nde her yıl bir tema işlenmeye çalışılmış, bu tema bu yıl da özellikle “Ruh Sağlığı ve Yaşlılar” adı altında adlandırılarak yaşlıların sorunlarıyla ilgili problemleri çözme adına yapılabilecekler yapılmaya başlanmıştır.

Ruh Sağlığı Günü’nde ruh sağlığı hastalıklarına yakalananların problemleri çözülmeye başlanmış, kişinin ruh sağlığı ve yaşama işlevlerini kolaylaştırmak adına yapılması gerekenler yapılmaya çalışılmış, psikiyatrik ve nörolojik hastalıkların önlenmesi adına yapılan çalışmalar bu günde aktif hâlde yapılmaya başlanmış, psikiyatri ve yine nörolojik hastalıklara yakalananların da tedavileri bu günde yapılmaya başlanmıştır.

Ruh sağlığını teşvik eden Dünya Ruh Sağlığı Günü’nde, bir parçası olarak yaşlı vatandaşların yaşadığı problemler şu şekilde karşımıza çıkmaya başlamışlardır: İyileşen sağlık hizmetleri ve yaşam standartlarının sonucunda dünyada ileri yaşa ulaşan insanların oranının dramatik olarak arttığı tespit edilmiştir. Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre bu oranın özellikle 2000 ila 2050 yılları arasında yüzde 11’den yüzde 22’ye kadar yükselmesi öngörülmektedir, bu da çok önemli bir rakamdır. O açıdan, biz de yaşlılarımıza gereken önemi verebilme adına yapmamız gereken şeylerin bu günde karara bağlanması adına önemlidir diye altını çizmek istiyorum.

Kadınlarda erkeklere göre yaşlanma oranının biraz daha fazla olduğu görülmüş. Gelecekte, özellikle 200-2050 yılları arasında kadınların yaşlanmasının daha fazla olmasıyla kadın yaşlarının oranının yüksek olduğu görülüp ona göre tedbir alınması gerektiğinin yine altını çizmekte fayda var.

Belirli hastalıklar ruh sağlığıyla ilgili hareket etmeye başlamış. Özellikle kalp hastalıkları,  kanser, diyabet gibi hastalıklar ruh  sağlığıyla ilgili hastalıkların ortaya çıkarılmasında önemli bir etken olduğu görülmüştür. Ruh sağlığıyla ilgili hastalıklar ise depresyon, şizofreni, opsesif-kompisif bozukluklar, anksiyete bozuklukları, lipolar bozukluklar gibi yetiyi ortadan kaldıran nedenler arasında sayılabilmektedir. Yeti ise bir kişinin günlük aktivitesini ifade eder. Yani, hareketini, toplum içindeki yaşayışını ve yapması gereken günlük ihtiyaçlarının karşılanmasını ifade eder ki burada yeti bozukluklarına neden olur.

Türkiye’de biz ruh sağlığına çok önem veriyoruz. Özelikle son günlerde Sayın Başbakanımızın da ifade etmiş olduğu gibi, şehir hastanelerinde ruh sağlığıyla ilgili çalışmalar yapıldı. Her hastaneye hem psikiyatri hem de yüksek güvenilirli hasta yatakları konmaya başlandı. 7 bin hastaneler açılmaya başlandı; 7 bin tane normal psikiyatri yatağı, 2 bin adet de yetisi yüksek güvenirli hastaneler yapılmaya başlanmıştır ki önemli olan, hastalarımıza, yaşlılarımıza, psikiyatri hastalarımıza verdiğimiz önemi burada ifade etmek istiyorum.

Bu günde hepinizin sağlıklı, ruhsal açıdan iyi olmanızı temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Hatay Milletvekili Hasan Akgöl ve 21 milletvekilinin, Hatay’da turizm sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/735)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gelişmiş ekonomilerde bacasız sanayi olarak da ifade edilen turizm, ulusal ekonomilere ciddi katkı sağlayan sektörlerin başında gelmektedir. Sürdürülebilir ve evrensel olarak ulaşılabilir bir turizm kalkınmasının geliştirilmesinde merkezî hükümete çok ciddi görevler düşmektedir. Dünya Turizm Örgütü verilerine göre, 2020 yılı için öngörülen turizm pastasının büyüklüğü 2 trilyon dolar olarak ifade edilmekte. Özellikle son yirmi yıllık dönemde ara ara düşüşler yaşansa da geneli itibarıyla turizm gelirlerinden ülkemizin sahip olduğu turizm potansiyeline rağmen hak ettiği payı aldığından bahsedemeyiz.

Turizmin gelişmesinde farklı destinasyonlar, tarih, kültür ve doğal güzelliklerin yanında hedef ülkenin konaklama olanakları, destinasyonlarının tanıtım faaliyetlerini ne kadar hedef odaklı yaptığı gibi faktörler de belirleyici olmaktadır.

Turizmin ülke ekonomisine en büyük katkılarından biri de ekonomik büyüme yoluyla istihdam artırımının canlandırılmasından tutun da, çevre ve kültürel mirasın korunmasına kadar çok yönlü bir karşılıklı faydayı sağlıyor oluşudur. Devamlı ve sürdürülebilir bir ekonomik kalkınma açısından bugünün ve gelecek kuşakların ihtiyaç ve beklentilerini adil bir biçimde karşılayacak olan çevreyi ve doğal kaynakları korumak en önemli hedef olmalıdır.

Hatay yüz yıllardır çok kültürlü yapısını korumuş, farklı ırk, mezhep ve dinden birçok insanın bir arada, huzurlu yaşadığı dünyada örneğine az rastlanan bir medeniyetler kentidir. Hıristiyanların hac yeri olarak kabul ettiği ve bu dine inanan milyonlarca insanın kutsal kabul ettiği ve Hıristiyanlığın ilk kiliselerinden biri olan St. Pierre Kilisesi ve Manastır, ilimizde bulunmaktadır. Aziz Nikola Ortodoks Kilisesi, İtalyan Katolik Latin Kilisesi, Maryo Hanna Kilisesi, Marcircos Ortodoks Kilisesi, St. Meryem Ana Katolik Kilise ve Manastırı, St. İlyas Kilisesi, Meryem Ana Havuzu, Marcircos Türk-Hıristiyan Ortodoks Kilisesi, Maria Ana Rum Ortodoks Kilisesi, Antakya Hristiyan Rum Ortodoks Kilisesi, Antakya Protestan Kilisesi, Batıayaz Ermeni Kilisesi, Karasun Manuk Kilisesi, Süryani Katolik Kilisesi gibi onlarca kilise ilimizde bulunmaktadır.

İslam âlemi açısından da ilimizde Habib-i Neccar Camii, Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi, kümbetler ile tam bir inanç turizmi merkezidir. Dünyanın en büyük mozaik koleksiyonlarından biri de ilimizde bulunmaktadır.

Bütün bunların yanında Hatay, antik kentleri, hanları, hamamları, denizi, muhteşem mutfağı, yaylaları ve inanç turizmi merkezleriyle merkezi hükümetin turizm politikaları içinde öncelikli olarak ele alınması gereken bir bölgedir.

Hatay, tarihi ve kültürel zenginlikleri, doğal güzelliklerinin yanında modern bir kent görünümündedir. Tüm bu özelliklerine rağmen Hatay, uygulanan politikalar nedeniyle turizmden hak ettiğinden daha az pay almaktadır. Bununda ötesinde Hatay plansız ve hızla değişmekte kendine özgü pek çok önemli özelliğini yavaş yavaş kaybetmektedir. Samandağ, muhteşem bir sahile sahip olmasına rağmen insanlarımız buradan denize girememektedir.

Hatay'da turizm sektöründe yaşanan sorunların tespit edilmesi, yaşanan sorunların çözümü için yeni ve etkin politikaların oluşturulması, turizmle ilgili önceliklerin saptanması için Anayasa'nın 98'inci, TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Hasan Akgöl                                   (Hatay)

2) Mehmet Ali Ediboğlu                     (Hatay)

3) Mustafa Sezgin Tanrıkulu               (İstanbul)

4) Kadir Gökmen Öğüt                       (İstanbul)

5) Hurşit Güneş                                  (Kocaeli)

6) İhsan Özkes                                    (İstanbul)

7) Candan Yüceer                               (Tekirdağ)

8) Mehmet Şeker                                 (Gaziantep)

9) Ramazan Kerim Özkan                   (Burdur)

10) Ahmet İhsan Kalkavan                 (Samsun)

11) Mustafa Serdar Soydan                (Çanakkale)

12) Ayşe Nedret Akova                      (Balıkesir)

13) Ali Haydar Öner                           (Isparta)

14) Süleyman Çelebi                           (İstanbul)

15) Mehmet Ali Susam                       (İzmir)

16) Mehmet S. Kesimoğlu                  (Kırklareli)

17) Ali İhsan Köktürk                         (Zonguldak)

18) Emre Köprülü                               (Tekirdağ)

19) Malik Ecder Özdemir                    (Sivas)

20) Engin Özkoç                                 (Sakarya)

21) Sedef Küçük                                 (İstanbul)

22) Haluk Eyidoğan                            (İstanbul)

2.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal ve 22 milletvekilinin, Şanlıurfa’nın Viranşehir ilçesinde bir inşaat kazısında çıkan insan kemiklerinin kime ait olduğunun ve toplu mezar olup olmadığının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/736)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na

Şanlıurfa'nın Viranşehir ilçesi Yenişehir Mahallesi'nin Ceylanpınar Caddesi üzerinde bir inşaat kazısı sırasında çıkan insan kemiklerinin kime ait olduğunun ve toplu mezar olup olmadığının tespit edilmesi amacıyla Anayasanın 98, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105'nci maddeleri uyarınca Meclis Araştırması açılması hususunda gereğini saygılarımızla arz ederiz.

                                                                                                        30/03/2012

1) Mahmut Tanal                                  (İstanbul)

2) Mehmet Ali Ediboğlu                       (Hatay)

3) Candan Yüceer                                 (Tekirdağ)

4) Aylin Nazlıaka                                 (Ankara)

5) Kadir Gökmen Öğüt                        (İstanbul)

6) Hasan Ören                                      (Manisa)

7) İhsan Özkes                                     (İstanbul)

8) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                (İstanbul)

9) Hurşit Güneş                                    (Kocaeli)

10) Mehmet Şeker                                (Gaziantep)

11) Mustafa Serdar Soydan                  (Çanakkale)

12) Ahmet İhsan Kalkavan                   (Samsun)

13) Ramazan Kerim Özkan                  (Burdur)

14) Ayşe Nedret Akova                       (Balıkesir)

15) Süleyman Çelebi                            (İstanbul)

16) Mehmet Ali Susam                        (İzmir)

17) Mehmet S. Kesimoğlu                   (Kırklareli)

18) Ali İhsan Köktürk                          (Zonguldak)

19) Emre Köprülü                                (Tekirdağ)

20) Malik Ecder Özdemir                     (Sivas)

21) Engin Özkoç                                  (Sakarya)

22) Sedef Küçük                                  (İstanbul)

23) Haluk Eyidoğan                             (İstanbul)

Genel Gerekçe:

Gözaltında kayıplarla insanlığa karşı işlenen suçlar arasındaki bağlantı Amerikan Devletleri Örgütü Genel Kurulunun 1983 tarih ve 666 (XIII-G783) sayılı kararında açıkça yer almaktadır. Bu belgede gözaltında kayıplar kendi basma insanlığa karşı işlenen bir suç olarak tanımlanmaktadır: Başka bir deyişle, gözaltında kayıp mahiyetindeki herhangi bir fiil, bu metne göre, insanlığa karşı işlenmiş suç sayılmaktadır. 1994 tarihli Kişilerin Gözaltında Kaybedilmeleri Inter-Amerikan Sözleşme giriş bölümünün 6’ncı paragrafında "Gözaltında kayıpların sistematik biçimde gerçekleşmesinin doğası gereği insanlığa karşı suç teşkil ettiğini" bir kez daha teyit etmektedir. Uluslararası Hukuk Komisyonunun 1996 tarihli İnsanlık için Barış ve Güvenliğe Karşı İşlenen Suçlar Yasası'nın 18'inci maddesi insanlığa karşı işlenen suçları şöyle tanımlamaktadır: "İnsanlığa karşı işlenen suç, sistematik biçimde veya geniş ölçekte olmak üzere, herhangi bir Hükümet veya kuruluş veya grup tarafından tahrik edilen veya yönlendirilen aşağıdaki fiillerden herhangi biri anlamına gelir..." Bu tanım maddede sıralanan tüm suçlar için geçerlidir ve bunların arasında gözaltında kayıplar da yer almaktadır. Uluslararası Ceza Mahkemes'nin kuruluşuna temel olan 1998 tarihli Roma Statüsü'nün 7'nci maddesinin birinci paragrafı da insanlığa karşı işlenen suç konseptinin genel bir tanımını vermektedir ve bu tanım gözaltında kayıplar dâhil yukarıda değinilen paragrafta sıralanan suçlar için geçerlilik taşımaktadır. Tanım çeşitli ölçütler içermektedir: "Bu tüzüğün amaçları açısından 'insanlığa karşı işlenen suçlar' herhangi bir sivil nüfusu hedef almak üzere, yaygın veya sistematik bir saldırının parçası olarak gerçekleştirilen ve aşağıda belirtilen fiillerden herhangi birini kapsar". Kişilerin Gözaltında Kayıplara Karşı Korunmaları ile ilgili 2006 tarihli Uluslararası Sözleşme'nin 5'inci maddesinde şöyle denmektedir: "Gözaltında kayıpların yaygın veya sistematik bir uygulama olarak gerçekleşmesi, ilgili uluslararası hukuk çerçevesindeki tanımıyla insanlığa karşı işlenen bir suç oluşturmaktadır ve dolayısıyla gereği de yürürlükteki uluslararası hukuka göre yapılmalıdır." Uluslararası düzeyde, gözaltında kayıplar veya kayıp kişilerle ilgili olarak gerçeğe ulaşma hakkı çeşitli belgelerde tanınmıştır.

Yukarıda izah edildiği gibi gözaltında kayıplar ve faili meçhul kişilere ilişkin uluslararası mevzuat oldukça geniştir. Bu bağlamda, Urfa’nın Viranşehir ilçesi Yenişehir Mahallesi’nin Ceylanpınar Caddesi üzerindeki bir inşaatın temelinin kazılması sırasında insana ait olduğu iddia edilen çok sayıda kemik bulunmuştur.

Viranşehir'de halk arasında “Kerro Bahçesi” olarak bilinen ve şu an Yenişehir diye adlandırılan yerde yapılan inşaat kazısı esnasında ortaya çıkan bu kemiklerin toplu mezar olma ihtimalini akıllara getirmektedir. Mevcut yerin eski cezaevinin 250 metre yakınında olması ve ilçe mezarlığından da çok uzak bölgede yer alması toplu mezar olma ve gözaltında kayıp niteliği taşıma ihtimalini güçlendirmektedir.

Tüm bu gerekçelerle, Şanlıurfa'nın Viranşehir ilçesi Yenişehir Mahallesi'nin Ceylanpınar Caddesi üzerinde bir inşaat kazısı sırasında çıkan insan kemiklerinin kime ait olduğunun ve toplu mezar olup olmadığının tespit edilmesi amacıyla Anayasa’nın 98, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılması hususunda gereğini saygılarımızla arz ederiz.

3.- Malatya Milletvekili Öznur Çalık ve 20 milletvekilinin, kayısının daha etkin ve verimli bir şekilde değerlendirilmesi ve kayısı üretiminde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/737)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Malatya'nın kayısı potansiyelinden daha verimli biçimde yararlanabilmek, daha kaliteli kayısı yetiştirebilmek, kayısı ihracat rakamlarını yükseltebilmek adına Anayasa’nın 98'inci, TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105'inci maddeleri gereği bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederim.

                                                                                                                        5/4/2012

1) Öznur Çalık                                      (Malatya)

2) Safiye Seymenoğlu                           (Trabzon)

3) Ömer Faruk Öz                                (Malatya)

4) Mehmet Emin Dindar                       (Şırnak)

5) Ahmet Arslan                                   (Kars)

6) Hüseyin Cemal Akın                        (Malatya)

7) Mustafa Şahin                                  (Malatya)

8) Gökcen Özdoğan Enç                       (Antalya)

9) Tülay Kaynarca                                (İstanbul)

10) Mehmet Muş                                  (İstanbul)

11) Ülker Can                                       (Eskişehir)

12) Gönül Bekin Şahkulubey               (Mardin)

13) Bülent Turan                                   (İstanbul)

14) Ertuğrul Soysal                               (Yozgat)

15) Oya Eronat                                     (Diyarbakır)

16) Nurdan Şanlı                                  (Ankara)

17) Dilek Yüksel                                  (Tokat)

18) Azize Sibel Gönül                          (Kocaeli)

19) Hamza Dağ                                     (İzmir)

20) Kemalettin Aydın                           (Gümüşhane)

21) Şuay Alpay                                     (Elâzığ)

Gerekçe:

Kayısı Malatya ili ve içinde bulunduğu bölge için çok önemli bir ekonomik değerdir. Malatya'da yaklaşık 40 bin aile kayısı üretimiyle uğraşmakta ve yaklaşık 250 bin kişi geçimini kayısıdan sağlamaktadır.

Malatya ili ve bölge halkı için önemli bir ekonomik değer olan kayısı, ülkemiz ekonomisi için de önemli bir gelir potansiyeline sahiptir. Malatya'da üretilen kayısılar; ekolojik ortam, renk, tat, koku, aroma ve kuru madde yapısı bakımından rakipleriyle kıyaslanamayacak kadar üstün özellikler taşımaktadır. Kayısının her yıl ülke ekonomisine katkısı yaklaşık 350 milyon dolardır. Bu rakamlar doğrultusunda ve Dünya Tarım Örgütü kayıtlarına göre Türkiye kayısı üretiminde her yıl açık ara dünya birincisi olmaktadır. Ancak, çeşitli idari ve siyasi nedenlerle bu önemli ürün, bugüne kadar yeterince değerlendirilmemiş, bölge halkına ve ülke ekonomisine istenen düzeyde artı değer yaratılamamıştır.

Kayısı yetiştiriciliğinde kalitenin yükselmesi çalışmaları yetersizdir. Bu çalışmaların artırılarak sürdürülmesi, bunun için de kayısıya yönelik bilimsel araştırmalar yapılması gerekmektedir.

Kayısı ürününe zarar veren beyaz çil, larva gibi zararlılarla mücadele etkisiz kalmaktadır. Bu sorunun giderilmesi için üniversitelerle iş birliği içerisinde çalışmak zorunlu ve elzemdir.

Kayısının geleneksel yöntemlerle yapılan hasadı ürüne önemli ölçüde zarar vermekte ve bu da ihracatımız yönünden büyük sorun teşkil etmektedir. Bu nedenle, kayısı hasadı için daha farklı bir yöntem bulunabilmesi için bilimsel çalışmalara hız verilmesi gerekmektedir.

Kayısı yetiştiriciliği, kayısının toplanması, kükürtlenmesi ve depolanması gibi konularda üreticinin eğitilmesi ve bilinçlendirilmesi çalışmaları etkisizdir. Kayısı üreticisine hasattan önce gübre, zirai ilaç gibi harcamalarında destek verilmemektedir.

Üretici, kayısının fiyat istikrarsızlığından korkarak kükürdü fazla vermekte ve bu fazla kükürtlü ürün ise Avrupa Birliği ülkelerine ihracatta sıkıntı yaratmaktadır.

Bir ihraç ürünü olan kuru kayısının üretiminden tüketimine kadar olan süreçte yer alanlara kayısı üreticileri de dâhil edildiğinde, düşen pay ancak yüzde 31,2'yi bulmaktadır. Yurt dışında gerçekleşen benzeri bir süreçte yer alan kesimlerin toplam payının yüzde 68,8'e ulaştığı dikkate alınarak, kayısı üreticilerimize düşen pay başta olmak üzere yurt içindeki kazanç paylarının makul düzeye yükseltilmesi için gereken politikaların üretilmesi durumunda, toplam ihracat tutarında da -üretimi artırmadan- kayda değer bir artışın gerçekleşmesini sağlayacaktır.

Kayısının yaş olarak satışına yeterince önem ve ağırlık verilmemektedir. Yaş kayısı gibi, kayısı çekirdeğinin de kabuk ve iç kabuk olarak değerlendirilmesi istenen seviyede değildir.

Kayısının uluslararası standartlarda ambalajlanması yapılamamakta, bu durum da kayısının ihracatının önünde büyük engel oluşturmaktadır.

Bütün dünyada artan doğal ürün eğilimine paralel olarak, kükürtlü üründen vazgeçilerek, kayısının doğal ortamda, kimyasal işlem yapılmadan kurutulması ve bunun için gereken bilimsel çalışmaların yapılması gerekmektedir.

Kayısının (konserve, reçel, marmelat, hoşaf ve meyve suyu gibi) ürün çeşitlemesi ile ulusal ve uluslararası pazarlara sunulması imkânları kısıtlıdır.

Kayısı ürünü hem bölge halkına hem de ülke ekonomisine çok önemli katkılar yapabilecek, ayrıca önemli bir ihracat potansiyeline sahip olabilecek iken bütün bu sorunlar ve yetersizlikler sebebiyle yeterince değerlendirilememektedir.

Yukarıda saydığımız nedenlerle, kayısının hem bölge hem de ülke ekonomisi için daha etkin ve verimli bir şekilde değerlendirilmesi, gerekli araştırmaların yapılması ve sorunların giderilmesi için gerekli acil önlemlerin alınması doğrultusunda Anayasanın 98'inci, TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105'inci maddeleri gereği bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                              Öznur Çalık

                                                                                                                 Malatya

BAŞKAN – Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Anayasa’nın 92’nci maddesine göre Başbakanlığın bir tezkeresi vardır, okutuyorum:

B) Tezkereler

1.- Başbakanlığın, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Irak’ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin ve saldırılarının bertaraf edilmesi amacıyla, sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere, Irak’ın PKK teröristlerinin yuvalandıkları kuzey bölgesi ile mücavir alanlara gönderilmesi ve görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17/10/2007 tarih ve 903 sayılı kararıyla Hükûmete verilen ve 08/10/2008, 06/10/2009, 12/10/2010, 05/10/2011 ve 11/10/2012 tarihli 929, 948, 975, 1005 ve 1026 sayılı kararları ile birer yıl uzatılan izin süresinin Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca 17/10/2013 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına dair tezkeresi (3/1295)

                                                                                                                        4/10/2013

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Irak'ın kuzey bölgesinde yuvalanmış bulunan PKK terör unsurlarından kaynaklanan ve Türk halkının huzur ve güvenliğiyle, ülkesinin millî birliğine, güvenliğine ve toprak bütünlüğüne yönelik açık tehdit, bölgede ahiren meydana gelen gelişmelerin de etkisiyle devam etmektedir.

Dost ve kardeş Irak'ın toprak bütünlüğünün, millî birliğinin ve istikrarının korunmasına büyük önem atfeden Türkiye, PKK teröristlerinin Irak'ın kuzeyindeki mevcudiyetine ve ülkemize yönelik terörist saldırılarına son verilmesini sağlamak amacıyla askerî faaliyetlerini başarıyla yürütmekte, siyasi ve diplomatik girişimlerini ve uyarılarını sürdürmektedir.

Türkiye'ye yönelik terörist saldırılara ve tehdide karşı, terörizmle mücadelenin bir parçası olarak uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli tedbirleri almak üzere hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe belirlenecek şekilde, Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, Irak'ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin ve saldırılarının bertaraf edilmesi amacıyla, gerektiği takdirde sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere, Irak'ın PKK teröristlerinin yuvalandıkları kuzey bölgesi ile mücavir alanlara gönderilmesi ve görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17/10/2007 tarihli ve 903 sayılı Kararı’yla Hükûmete verilen ve son olarak 11/10/2012 tarihli ve 1026 sayılı Kararı ile bir yıl uzatılan izin süresinin, 17/10/2013 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasını Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca arz ederim.

                                                                                                      Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                                Başbakan

BAŞKAN – Başbakanlık tezkeresi üzerinde İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre görüşme açacağım, gruplara, Hükûmete ve şahsı adına iki üyeye söz vereceğim. Konuşma süreleri gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakika, şahıslar için onar dakikadır.

Tezkere üzerinde söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Gruplar: Milliyetçi Hareket Partisi…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, grup önerileri var, tezkereden önce grup önerilerinin görüşülmesi gerekiyor.

BAŞKAN – Yok, Sayın Buldan, her zaman olduğu gibi önce Başbakanlık tezkeresi, daha doğrusu Başkanlığın sunuşları yani genel uygulama…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Ama, o sizin inisiyatifinizde olan bir şey sanırım, isteseniz…

BAŞKAN – Hayır, benim değil, lütfen…

Başkanlığın sunuşları bu şekilde Sayın Buldan, şimdiye kadarki uygulamalarımız da aynı şekilde.

SIRRI SAKIK (Muş) – Grup önerimiz var Sayın Başkan.

BAŞKAN – Var, grup önerisi var.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Grup önerileri önce görüşülsün Sayın Başkan.

BAŞKAN – Daha önceki uygulamalar…

SIRRI SAKIK (Muş) - Böyle bir uygulama yapamazsınız, keyfiyetle yönetilmez ki burası.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Tamam, önce grup önerileri görüşülsün.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – İç Tüzük’e göre yönetin Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Milletvekilim, uygulamayı ben yapmıyorum yani uygulama şimdiye kadar hep böyle. Dünkü Meclis açılışına baktığımız zaman önce gündem dışı konuşmalar, sonra Başkanlığın…

SIRRI SAKIK (Muş) – Evet, sonra grup önerileri, ondan sonra tezkere…

BAŞKAN – Hayır, bir saniye…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Ama, isteseniz önce grup önerileri olabilir, o zaman kendi aramızda bir anlaşma sağlayalım.

BAŞKAN - Çarşambaya bakalım, salıya bakalım; Başkanlığın sunuşları, sonra varsa Cumhurbaşkanlığı tezkeresi, Başbakanlık tezkeresi, şimdiye kadar hep bunu yapıyoruz. Yani, farklı bir uygulama yapmıyoruz ki daha önceki uygulamalar da var.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) - Böyle bir hiyerarşi mi var?

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Kendi aramızda istersek uygulayabiliriz ama.

BAŞKAN - Gruplar adına: Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Yıldırım Tuğrul Türkeş, Ankara Milletvekili; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Nazmi Gür, Van Milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Osman Faruk Loğoğlu, Adana Milletvekili; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Volkan Bozkır, İstanbul Milletvekili.

Şahıslar adına onar dakika: Muharrem İnce, Yalova Milletvekili; Emrullah İşler, Ankara Milletvekili.

Hükûmet adına yirmi dakika: İsmet Yılmaz, Millî Savunma Bakanı.

Şimdi Başbakanlık tezkeresi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Yıldırım Tuğrul Türkeş, Ankara Milletvekili.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, efendim, KİT Komisyonu toplanıp Başkanlık Divanı seçmedi, bu size de bildirildi.

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir dakika efendim.

BAŞKAN – Ama Sayın Türkeş’e söz verdim, kürsüde bekletemeyiz ki.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Peki, ondan sonra söyleyelim.

Yani bu Meclis Başkanlığı niye bu kadar keyfî hareket ediyor?

BAŞKAN – Sayın Türkeş, buyurun lütfen.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, bugüne kadar buradaki uygulamada grup önerilerini konuşup ondan sonra başladı gündem.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Her şeye bir bahane buluyorsunuz be!

BAŞKAN – Ama Sayın Sakık, biraz önce konuştuk, Sayın Türkeş’i bekletemeyiz ki.

SIRRI SAKIK (Muş) – Yahu, siz konuştunuz ama bugüne kadar Meclisteki bütün uygulamalar böyle. Yani grup önerileri konuşulur, sonra gündeme geçilir.

BAŞKAN – Ben geçmiş uygulamaları çıkarıp size göndereyim efendim, yok böyle bir uygulama.

SIRRI SAKIK (Muş) – Nasıl yok böyle bir uygulama? Yani yirmi yıldır bu Parlamentodayız, aynı uygulamalar var.

BAŞKAN – Bak, tarihini veriyorum: 2 Ekim 2010, 5’inci Birleşim; 11 Ekim 2012, 7’nci Birleşim. Başka örnekler de gösteririz.

SIRRI SAKIK (Muş) – Şimdi, bu görüşmeden sonra grup önerilerini almayacak mısınız?

BAŞKAN – Alacağız.

SIRRI SAKIK (Muş) – Alacaksınız. İlk önce grup önerilerini almanız, sonra gündeme geçmeniz lazım.

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Sakık, öncelikle Sayın Türkeş bekliyor, söz verdik.

SIRRI SAKIK (Muş) – Efendim, Sayın Türkeş’in beklemesi beni ilgilendirmiyor ki. Bir hakkın gasbı var burada.

BAŞKAN – Olur mu efendim, sayın milletvekilini kürsüde…

SIRRI SAKIK (Muş) – Bizim hakkımızı gasbediyorsunuz, sonra “Bekliyorlar...” Bekleyecekler tabii.

BAŞKAN – Sayın Sakık, lütfen, “gasp” kelimesi burada doğru değil.

SIRRI SAKIK (Muş) – Bakın, Sayın Başkan, sizin uygulamanız doğru değil.

BAŞKAN – Niye doğru değil?

SIRRI SAKIK (Muş) – Grup araştırma önergemiz var, grup araştırma önergeleri görüşülür, ondan sonra gündeme geçilir.

BAŞKAN – Uygulamalardan örnek veriyorum ben size Sayın Sakık, tarihini veriyorum, göndereyim.

SIRRI SAKIK (Muş) – Efendim, böyle bir uygulama yok ki. Bize karşı keyfiyet uyguluyorsunuz.

BAŞKAN – Hayır, niye size karşı? Sadece siz istemiyorsunuz ki.

SIRRI SAKIK (Muş) – Yani, savaş tezkereleri gelecek…

BAŞKAN – Sadece sizin grup öneriniz yok, niye kendinize alıyorsunuz hemen?

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, hayır ama şöyle, bakın…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – İstersek kendi aramızda anlaşma da yapabilirdik Sayın Başkan.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisi var, Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi var, sadece sizin olsa bu algılamanız doğru olabilir ama doğru değil ki.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Tamam da… Şimdi, Danışma Kurulu...

SIRRI SAKIK (Muş) – Zaten bugün ruh üçüzü olmuşsunuz, savaşa karşı birlik oluşturacaksınız, onun için 3 gruptan da ses çıkmıyor.

BAŞKAN – Efendim, sizin konuşma süreniz kısıtlanmayacak ki aynı sürede konuşacaksınız. Eski uygulamalara devam ediyoruz.

Buyurun.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Ama Sayın Türkeş’e doğru olmuyor ki.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Tamam da bir şeyi ifade etmek istiyorum.

SIRRI SAKIK (Muş) – Bizim hakkımızı gasbediyorsunuz. Bizim Sayın Türkeş’e bir itirazımız yok ki.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Ama uygulamanız yanlış Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Sakık, o kelimeyi lütfen… “Gasbetmek” ne demek yani? Türkiye Büyük Millet Meclisinde Başkanlık Divanına “Gasbediyor.” diye konuşuyorsunuz. Bir şeyi konuşuyoruz yani.

Buyurun.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, sizin inisiyatifinizde olan bir şey, isterseniz söyleyebilirsiniz. Kendi aramızda anlaşma yapalım.

BAŞKAN – Siz başkasının hakkını gasbediyorsunuz, kürsüye çıkmış sayın milletvekilinin hakkını gasbediyorsunuz eğer “gasp” kelimesinin kullanılması gerekirse.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Bu işleyişle ilgili Danışma Kurulunda bir tartışma yürütüldü hem Milliyetçi Hareket Partisi hem Cumhuriyet Halk Partisi hem de bizim partimiz bugüne kadarki uygulamanın bugün de devam etmesi gerektiğini, grup önerilerinin de tezkere görüşmelerinden önce görüşülmesi gerektiğini ifade ettiler. Sadece AK PARTİ Grubu, bu konuda tezkere görüşmelerinin önce yapılmasını talep etti. Siz, şimdi Meclis Başkanlığının inisiyatifinde olan bir konuda her 3 siyasi partinin talebini yok sayıyorsunuz, AK PARTİ’nin talebine göre hareket ediyorsunuz, bu doğru bir tutum değildir.

BAŞKAN – Hayır, hayır, AK PARTİ’nin talebine göre değil efendim. Ben Başkanlıktan geliş sırasına göre yapıyorum. Başkanlıktan geliş sırası bu efendim.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) - İç Tüzük’te öyle bir şey yok.

BAŞKAN – Şimdiye kadar tüm uygulamalar da bu şekilde.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Sayın Başkan, İç Tüzük’te bu konuyla ilgili belirtilen bir şey yoktur, sizin inisiyatifinizdedir ama bu konuyla ilgili 3 siyasi partiyi...

BAŞKAN – Ben de eski uygulamalara dayanarak söylüyorum zaten.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Hayır, daha önceki uygulamalarda grup önerileri gündemden önce genelde...

BAŞKAN – Hayır, efendim, örnek veriyorum: 2 Ekim 2010 5’inci Birleşim...

İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Öyle olmuştur, bütün uygulamalar önce grup önerileri Sayın Başkan.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, hatibe ayıp oluyor ama

BAŞKAN – Evet, Sayın Türkeş’e doğru olmuyor.

Buyurun Sayın Türkeş.

MHP GRUBU ADINA YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetlerimizin Irak’ın kuzeyinde ülkemize yönelik terör tehdidinin bertaraf edilmesi amacıyla görevlendirilmesine imkân tanıyan tezkerenin bir yıl daha uzatılmasıyla ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlarken yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere gündemdeki Irak tezkeresinin ana teması terörle mücadeledir. Biz her zaman söyledik ancak bir kez daha tekrarlayalım: Terörle mücadele içte ve dışta senkronize bir şekilde yürütülür, terör olgusu tabiatı itibarıyla çok boyutludur ve bu bağlamda irdelenmelidir. Mevcut tezkere öyle bir gerekçelendirilmiştir ki zannedersiniz Hükûmet, içerideki terörün başını çoktan ezdi, son darbeyi de indirmek için hamle yapmayı bekliyor. Geçen hafta Suriye ile ilgili tezkerede söyledim, herhâlde tam kavrayamadınız. İçeride memleket savunmasını rafa kaldırıp dışarıya göz dikmek olmaz. İçte nizamı tesis edememiş bir iktidarın dışta gövde gösterisi yapmaya teşebbüs etmesi en hafif tabirle abesle iştigaldir.

Değerli milletvekilleri, iç planda terörle mücadele tamamıyla durdurulmuş ve müzakere süreciyle sekteye uğratılmıştır. İmralı canisiyle yürütülen müzakerelerle toplulukçuluk körüklenmekte, milletimizin selameti tehdit edilmekte ve aramıza nifak tohumları serpiştirilmektedir. Ellerinde 30 binin üzerinde masum insanın kanı bulunan terör örgütünün faaliyetleri, şimdi, bizzat AKP iktidarı tarafından meşrulaştırılmaktadır.

PKK’yı evcilleştirmeyi deniyorlar. Bu uğurda kamuoyunu ikna için agresif bir psikolojik harekât var. Basın âdeta bir propaganda aracına dönüştürülmüştür. AKP tarafından onaylanmayan her düşünce, hele ki millî düşünce yasaklandı, men edildi. 1945’te insanlığın sarsılmaz bir iradeyle yerin dibine gömdüğü faşizm, AKP iktidarıyla yeniden ete, kemiğe büründü. Yıkıcı sol ve kökü dışarıda çevreler ile şahıslar aydın kisvesiyle harekete geçmiş ve millî kimliğin tahribatında vazifeleri gereği rol kapma yarışına girmişlerdir. İktidar ile bu güruh, bayramlarımızı aşındırmaya, Türklüğü ayaklar altına almaya teşebbüs ederken aynı zamanda millî hafızamızla oynadılar ve andımızı kaldırırken millî hislerimizi boğmaya ant içtiler. Neden mi? Çünkü böyle buyurdu katil.

Değerli milletvekilleri, terörü durdurmanın tek bir yolu vardır; teröristi itlaf edersin, terör durur. Hukukun üstünlüğünün yerleştiği günden bu yana bir ülkede tek bir grubun elinde silah olur, o da devlettir, devletin emniyet güçleridir. Bunun haricinde kim silaha başvuruyorsa o, yasa dışıdır, illegaldir. “Ne yapacaksınız, öldürecek misiniz?” diye soruyor hümanist maskeliler. Evet. Şayet devlete ve millete karşı elinize silah alıyorsanız siz öldürmeye hazırsınız demektir. O hâlde, gayet tabii olarak öldürülmeyi de göze alacaksınız. Açıkça ifade ediyorum, bugün Türk devletine terör karşısında diz çöktürmek gayretinde olanlar bunun bedelini çok ama çok ağır ödeyeceklerdir.

Değerli milletvekilleri, “Terör bitirilmelidir.” dediğimiz için tek tip düşünce bizi “demokrasi karşıtı” şeklinde tarif etmeye çalışıyor. Hayır, demokratik hakları, hürriyetleri ve birtakım serbestileri Meclis çatısı altında elbette konuşabilir, tartışabiliriz. Partimiz demokrasiye ve demokratik mekanizmalara sonuna kadar inanmaktadır amma serbestileri ve muhtemel reformları konuşmak için önce terör devre dışı bırakılmalıdır. Bunun için, terör yuvaları topyekûn bertaraf edilmeli ve Meclise giren oluşumlar terörle olan bağlarını kesmelidir. Demokrasimiz ancak terör illetinden tamamen temizlendikten ve suçlular cezalandırıldıktan sonra hakiki reformları işleme koyacaktır. Eşkıyanın, katilin güdümünden kurtarılmış bir demokraside her şey değerlendirilebilecektir.

Millî bünyenin bileşenleri İstiklal Harbi’yle kendi kaderlerini zaten tayin etmiştir. Büyük Türk devleti mefkuresi kapsamında Avşar’ın Kürt’le, Azeri’nin Ermeni’yle, Çerkez’in Rum’la, Boşnak’ın Arnavut’la yolları kesişmiş ve birleşmiştir. Türkiye Cumhuriyeti devleti bu toprağın, bu coğrafyanın insanlarının zincirleşerek ortaya çıkarttığı bir büyük ulustur. Allah bize devletimizi çekilen büyük acıların nihayetinde bahşetmiştir. Türkiye Cumhuriyeti devleti Doğu Roma, Selçuklu ve Osmanlı imparatorluklarının yadigârı ve yegâne temsilcisidir. Fatih Sultan Mehmet Han 1453’te kendisini Kaiser-i Rum yani Roma İmparatoru ilan etmiştir. O günden itibaren Osmanlıda padişah hem Sezar hem Türk hakanıdır. 16’ncı yüzyılda bu sıfatlara çok şükür ki halifelik de eklenmiştir. Bu, yenilenen bir devamlılığın göstergesidir. İşte bu yüzdendir ki modern Türkiye, bölge insanlarına Allah’ın bir lütfudur. Bu devleti idare edenler işte bu mesuliyet duygusuyla hareket etmek ve bunu idrak etmek mecburiyetindedirler.

Değerli milletvekilleri, Türklük terkibi millî hudutlarımız dâhilinde yaşayan tüm etnik grupların, tüm dinî ve mezhepsel cemaatlerin birbirleriyle kenetlendikleri müşterek zeminin karşılığıdır. Geçenlerde eski bir AKP milletvekili “Bugüne dek Türklüğümün bir faydasını görmedim.” demek suretiyle gayrimillî AKP zihniyetini teşhir etmiştir.

Diğer yandan, bir bakıyorsunuz, Fener Rum Patriği Sayın I. Bartholomeos Hazretleri Anayasa Uzlaşma Komisyonunda “Biz Türk’üz, Türklük müşterek değerimizdir.” diyor. Sayın Patrik Hazretleri orada Türk ulusunu bir aile olarak nitelemiş ve Türk vatanına aidiyeti toplumsal birlikteliğin şartı şeklinde değerlendirmiştir.

Tenkidimin ağırlığını mazur görün ancak üzülerek ifade etmek zorundayım: Bizans dahi duruşuyla bugün birçok AKP’liden daha millîdir, daha Türk’tür.

Allah İslam’ın şerefli sancağını asırlarca dalgalandıran Osmanlının mirasçısı olarak Türk milletini işaret etmiş, bu sayede İstiklal Harbi hürriyetimize vesile olmuştur. Bugün artık vazifemiz, tarihin ve ilahi mukadderatın bize emanet ettiği bu milletin tüm fertlerine adalet dağıtmak, onları topluluklara göre ayırmadan birlikte tutmaktır. Başbakanın ancak hayallerinde ezmeye çalıştığı ve korkulu rüyası olan Türk milliyetçiliği de işte söz konusu bu birliğin teminatıdır.

Değerli milletvekilleri, bizim milliyetçiliğimizin üç ekseni vardır ve bunlar sırasıyla: Müşterek dil, müşterek tarih şuuru ve müşterek gelecek vizyonudur. Bir eşkıya öyle buyurdu diye dilimize dokunmanıza izin vermeyeceğiz. Bir eşkıya öyle buyurdu diye tarihimizi yeniden yazmanıza fırsat tanımayacağız. Bir eşkıya öyle buyurdu diye geleceğimizi tehdit etmenize müsamaha göstermeyeceğiz.

Milliyetçi Hareket Partisi milletin haykırışlarında yankılanan “Allah” kelamı yolunda kurulmuş bir partidir. Türk milleti söz konusu davanın öncü koludur. Her konuşmanızda istismar ettiğiniz üstat Necip Fazıl Kısakürek’in partimizin bir kongresinde bizzat ifade ettiği gibi, Allah’ın selamı Türk istikbalini kurtaracak olanların üzerindedir. Türk istikbalini kurtaracak olan da Milliyetçi Hareket Partisidir.

Buradan iktidara sesleniyorum: Durdurun bu müzakere sürecini, kesin. İktidar olarak ana muhalefet ve bölücü örgütün legal yapısıyla bir oldunuz, ülkeyi felakete sürüklüyorsunuz. Aranızdaki anlaşmazlıklar göstermeliktir. Farklarınız ayrıntılarda gizlidir. Âdeta bir şer üçgeni teşkil etmiş, aynı gayeye hizmet ediyorsunuz. Vazgeçin bu sevdadan.

Değerli milletvekilleri, az önce Türklük terkibine değinmiştim. Bunun içteki karşılığı bir yana dışta da bir manası vardır, daha doğrusu olmalıdır. Fakat bu, mevcut iktidarın saldırgan emelleriyle münasebetli değildir. Türkiye’yi yönetenler aklı ve diplomasiyi kullanarak bölgedeki dengeleri gözetmek durumundadır. AKP iktidarının Irak politikası fevkalade amatörcedir. Sen kalkacaksın, bir kabile reisini el üstünde tutacaksın ama oradaki Türkmen nüfusun feryadına kulaklarını tıkayacaksın. Yok öyle yağma! Peşmerge, Türkmenlere karşı sistematik bir inkâr ve imha siyaseti izlemektedir.

Peki, bizim Hükûmetimiz ne yapıyor? Bu siyasi iktidar suskun, miskin, korkak. Neden? Çünkü diğer sahalarda olduğu gibi, burada da dumanlı münasebetler hâsıldır. Kuzey Irak’taki petrol yataklarının bolluğu ve bereketi herkesin malûmudur. Hükûmet, birtakım mihraklarla enerji ticareti noktasında anlaşmaya gitmek suretiyle peşmergenin tatbik ettiği etnik temizliğe kayıtsız kalmaktadır. Bu anlaşmaların çoğunda Türkiye’nin menfaatlerinden çok, Hükûmete yakın duranların hususi menfaatleri ön planda tutulmaktadır; bunu da bu vesileyle bir not olarak düşelim.

Değerli milletvekilleri, bugüne kadar kaç Türkmen ailesi zorla sürgün edildi? Kaç Türkmen sırf kimliği sebebiyle kaçırıldı, intihar saldırısına maruz kaldı, ailesi kaçırılıp fidye istendi, katledildi haberiniz var mı? Nerede vicdanınız? Nerede ümmeti Muhammed anlayışınız? Sizinkisi sadece gösteriş, sadece cila. Yalnızca bir zümreye, bir etnik gruba veya bir mezhebe sırt dayayarak Türkiye gibi bir devin dış politikasını idare edemezsiniz. Şayet böyle bir çizgi izlerseniz ne olur biliyor musunuz? Enerji Bakanınızın uçağı Erbil yerine Kayseri’ye iniş yapar. Dışişleri Bakanınızın her açıklamasından sonra Türkiye’ye nota verilir. Kurban Bayramı’nda biz Türkmen kardeşlerimizle bir bayram namazını beraber kılamaz oluruz. Alın size AKP’nin başarı belgesi!

Türkiye’nin benimsemesi gereken ölçü dengedir, ihtiyattır, tüm bölgesel unsurlarla eşit mesafedir.

Değerli milletvekilleri, parlamenter demokrasi tarihimiz, bugüne dek AKP kadar içine kapanık bir iktidar görmemiştir. Buradan samimiyetle uyarıyorum: Bu memleket özel mülkünüz değildir. Türkiye, hepimizindir. Müzakere süreci, sözde demokratikleşme paketleri, Suriye, Irak ve daha niceleri… Sizin seçtiğiniz birtakım çevreler ve şahıslar hariç kimse Türkiye Büyük Millet Meclisi, kamuoyu ve hatta kendi saflarınızdaki sıradan milletvekilleri dahi ne olup bittiğini bilmiyor. Neden? Çünkü iktidarda kendi ve yakın çevresi hariç hiç kimseye güvenmeyen bir Başbakan var.

Partimiz, parlamenter demokratik nizama inanmaktadır. Söz konusu nizamın öngördüğü şeffaflığı ve saydamlığı iktidardan talep etmemiz tabiidir. Devletimizi ve milletimizi yakinen ilgilendiren meselelerde bilgilendirilmek muhalefetin en meşru hakkıdır. Bir demokraside muhalefetin bilgi almak için çeşitli dış kaynaklara muhtaç bırakılması utanç vericidir ve bu utanç AKP’nindir.

Değerli milletvekilleri, içte ve dışta ne olupbittiğini, AKP’nin ne işler karıştırdığını bilmiyoruz. Tam bir karartma tatbik ediliyor. İktidar, boşuna, bilgi kirliliğinden, çıkan dedikodulardan şikâyetçi olmasın. Sağlıklı bilginin olmadığı ve verilmediği yerde elbette teoriler türeyecektir. Sayın Başbakan veya ilgili bakanlar, cereyan eden hadiselerden ve Türkiye’nin hamlelerinden Meclisi haberdar etmelidir. Aksi takdirde, biz, gelişmeleri erişebildiğimiz veriler üzerinden yorumlamaya devam edeceğiz ki inanın siz de bunlardan hiç memnun kalmıyorsunuz ve kalmayacaksınız. 

Örneğin bugün Irak’ta ve Suriye’de savaşan bir örgüt var, Irak-Şam/Levant İslam Devleti. Kimdir bunlar biliyor muyuz? Hükûmetimiz gerekli takibatı yapmakta mıdır yoksa bu ismi ilk defa mı duyuyorsunuz Sayın Bakan? Olası bir Kuzey Irak harekâtında bu örgütle karşı karşıya gelme riskimiz nedir? Bu örgüt, iddia edildiği gibi, El Kaide midir yoksa El Kaide olduğunu sanmamız için başkaları tarafından mı kurulmuştur? Hiçbir şey bilmiyoruz, Hükûmet her şeyi kendine saklıyor. Aferin size! Tabii, bizim bu konuda bazı bilgilerimiz var, duyumlarımız var ama sizin bu Meclis çatısında bunu açıklamanız gerektiğini düşünüyorum.

Bu vesileyle buraya çıkan sayın bakanların tribünlere yönelik konuşmalarının da ciddi meselelerin Mecliste konuşulmasına büyük ölçüde engel olduğunu belirtmeliyim. Bu tavırdan da acilen vazgeçilmelidir.

Değerli milletvekilleri, partimizin millî menfaatlerin üstünlüğüne olan inancı tamdır. Biz devletimizin muayyen nizamına, demokrasimize, milletimizin ortak aklına ve değerlerine inanıyoruz. Demokrasilerde meclis millî iradenin tüm yakıcılığıyla tecelli ettiği odaktır. Meclisi aşağılayan, onu siyasi süreçlerden tecrit eden ve dikkate almayan bir yapı, okları millî iradeye yöneltmiş demektir. Bu anlamda hak aramak için eline silah alan da, bir yapıyı sözüm ona silahsızlandırmak için Meclisi dışlayıcı usullere müracaat edenler de millî iradeyi ezmeyi hedeflemektedir. Bu anlamda biz elbette ki kutsal değerlerimize, özellikle de demokrasimize kasteden teröristleri vurmanız ve Hükûmet olarak girdiğiniz gayridemokratik yoldan dönmeniz için işbu tezkereye destek vereceğiz. Dikkat ediniz, vurmanız için diyoruz, tezkere metnini arşivlerde sarartmanız veya müzakerelerinizde pazarlık unsuru olarak kullanmanız için değil. Milliyetçi Hareket Partisi AKP’nin Suriye’de olduğu gibi, Irak’a yönelik olan dış politikasını da tasvip etmemektedir. Ancak, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin operasyonel kabiliyetini engellemeyi de doğru bulmuyoruz. O nedenle de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu bu tezkereye destek verecektir.

Konuşmama son verirken aziz milletimizin yaklaşmakta olan Kurban Bayramı’nı, tabii ki sizlerin de, en samimi duygularımla tebrik ediyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Biz konuştuğumuz zaman sözümüzü anlamadan hep başka yere gidiyorsunuz. Ben KİT Komisyonu Geçici Başkanıyım. KİT Komisyonu salı günü yaptığı toplantıda başkanlık divanı seçmedi.

BAŞKAN – Evet.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Size yazı bildirildi. Çarşamba günü bu toplantıya çağırmadınız, perşembe günü çağırmadınız. Bu ne keyfîlik ya! Ne keyfîlik yani… Bakın sizin göreviniz, bir komisyon seçimi yapmamışsa hemen ilk birleşimde o komisyonu çağırmak toplantıya.

BAŞKAN – Sayın Genç, dinledim. Önce Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda olduğunuzu…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama sizin davranışınız bizi bu şekilde konuşmaya sevk ediyor.

BAŞKAN – Bir saniye efendim… Hitap tarzınıza dikkat ediniz. Ancak söylediğinizi dikkate alacağım.

KAMER GENÇ  (Tunceli) – Siz dikkat ederseniz biz daha nazik hareket ederiz.

BAŞKAN – Gelmedi bana, dikkate alacağım, çağrı yapacağım. Doğru, haklısınız.

KAMER GENÇ  (Tunceli) – Çağrı yapacak mısınız?

BAŞKAN – Fakat tarzınıza dikkat edin, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ  (Tunceli) – Hayır, ama siz çok taraflı hareket ediyorsunuz.

BAŞKAN – Başbakanlık tezkeresi hakkında Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Nazmi Gür, Van Milletvekili.

KAMER GENÇ  (Tunceli) – Hayır, bugün çağrı yapman lazım.

BAŞKAN – Yapacağım.

KAMER GENÇ  (Tunceli) – Tamam, yap şimdi.

BAŞKAN - Emir anlaşılmıştır Sayın Genç!

KAMER GENÇ  (Tunceli) – Doğrusunu yapın da…

BAŞKAN – Ya bu emirlerden ne zaman kurtaracağız biz? Kurtaramadık mı henüz?

KAMER GENÇ  (Tunceli) – Emir eri olmayın, bağımsız hareket edin.

BAŞKAN – Sayın Gür…

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Şimdi, Sayın Hatip, konuşması sırasında partimizi kastederek terörün siyasal uzantısı, şer üçlüsünün dâhilinde olan bir parti olarak tanımladı. Onlarla ilgili grubumuz adına cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Baluken, zaten Sayın Gür konuşacak, daha sonra veririm. Sayın Gür konuşsun önce. Lütfen…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Grup adına konuşuyor zaten Sayın Gür.

BAŞKAN – Zaten grup adına konuşuyor Sayın Gür, cevap versin. Yirmi dakika…

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Hayır, biz Grup Başkan Vekili olarak…

BAŞKAN – Hayır hayır, sözünüz var, bir şey demiyorum, tamam. Eyvallah, sözünüz var.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Belirtilen siyasi nezakete uymayan şeyler var, onlara cevap vereceğiz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Gür.

BDP GRUBU ADINA NAZMİ GÜR (Van) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, öncelikle Rojava’da dün Demokratik Birlik Partisi lideri Sayın Salih Müslim’in oğlu Tel Abyad’da çetelerin saldırısı sonucu şehit olmuştur, yaşamını yitirmiştir. Kendisine Allah’tan rahmet, Müslim’in ailesine, bütün Rojava halkımıza baş sağlığı dileklerimizi grubumuz adına iletiyorum.

Değerli arkadaşlar, biraz önce -grubumuza dönük- benden önce konuşan hatip ağır bir saldırıda bulundu. Biz aynen kendilerine iade ediyoruz bu saldırıları. Barış ve Demokrasi Partisi Anayasa’nın ve yasaların öngördüğü, tanıdığı haklar çerçevesinde kurulmuş, yasal, meşru zeminde siyaset yapan ve Kürt halkının da oylarını alarak buraya gelen, Kürt halkını da temsil eden demokratik, siyasal bir partidir. Hiç kimsenin de haddi değil partimize saldırmak, dil uzatmak…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sadece Kürtlerin oylarını aldıysa etnik bir parti olur o zaman.

NAZMİ GÜR (Devamla) – Dil uzatanları da burada kınıyoruz.

YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Irkçı olduğunuzu mu kabul ediyorsunuz?

NAZMİ GÜR (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Şervan Müslim tıpkı Şerzan Kurt…

YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Irkçılık yapıyorsunuz.

NAZMİ GÜR (Devamla) – Bu Mecliste kimin ırkçı olduğu, bu ülkede kimin ırkçılık yaptığı, faşist bir parti olduğunu tarih biliyor, halkımız biliyor. Onu halkımıza ve tarihe havale ediyoruz.

YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Şimdi, siz söylediniz beyefendi, zatıaliniz söylediniz, siz belli bir etnik grubun oyunu aldığınızı söylediniz, bu ırkçılıktır. 21’inci yüzyılda kabul edilemez bu.

NAZMİ GÜR (Devamla) – Sizin tescilli ırkçı bir parti olduğunuzu bütün dünya biliyor, bütün halk biliyor. Biz demokratik siyaset yapan, bütün halkları eşit gören, bütün ırkları bir gören, bütün dilleri, dinleri, inançları bir gören ve ona göre siyaset yapan bir partiyiz, demokratik bir partiyiz, kimse de dil uzatmasın.

Değerli arkadaşlar, Şervan Müslim tıpkı Şerzan Kurt gibi direnen, halkımızın nice kaybı gibi bu halkın onurudur, önemli bir değeridir. Şervan Müslim’in şahadeti bütün Kürtler için derin ve anlamlı bir mesajdır. Rojava bugün Kürt evriminin hem omurgası hem de derin tarihsel hafızasının tezahürü ve en önemlisi onurudur. Şervan’ın şahadeti Rojava’nın tamamı ile birlikte bir halk devriminin sürecini yaşadığını bize gösteriyor. Rojava halk devrimini buradan selamlıyoruz.

Hükûmet Rojava konusunda Sayın Salih Müslim ile başlattığı görüşmeleri sürdürmeli, bunu bir müzakereye dönüştürmeli ve demokratik Suriye’nin kuruluşu için Kürtlerin rolünü ve önemini göz önünde bulundurarak özellikle Sayın Salih Müslim’le başlattığı bu görüşmeleri devam ettirmeli ve derinleştirmelidir. Suriye halklarının ortak geleceğini esas alan barış politikalarını bir an önce dış politika olarak Türkiye esas almalıdır. Tüm halklara kazandıracak olan yaklaşım budur. Suriye konusunda çözümü getirecek yaklaşım ve politikalar da budur. Suriye halklarını eşit ve bir görmek. Başka Şervanları kaybetmemek için, görüşmelerin derinleştirilmesi ve daha somut, daha ileri adımların atılması bizim bu Hükûmetten beklentimizdir.

Değerli arkadaşlar, Meclisin yasama yılı başlarken ilk mesaisini savaş hazırlıkları için harcaması çok hazin bir durumdur, üzücü bir durumdur. Barışın konuşulması gereken, barış için adım atılması gereken bugünlerde Meclis barışı bir yana bırakarak savaşın derinleştirilmesi için çalışmakta, çabalamaktadır. Güvenlikçi bakış açısını bir türlü terk etmeyen ve sorunlara hâlâ güvenlikçi politikalarla çözüm bulmaya çalışan bu Hükûmet önce Suriye, ardında da şimdi güney Kürdistan’a operasyon tezkeresini Parlamentonun gündemine getirmiştir. Yıllardır bu Parlamentodan savaş tezkereleri geçirildi, sayısız sınır ötesi operasyonlar düzenlendi, peki ne sonuç alındı? Acı ve gözyaşından başka bu tezkereler bu ülkeye ne kazandırdı? Tezkereler ve operasyonlar hangi sorunu çözdü?

Müzakerelerin derinleştirilmesi, çatışmazlığı kalıcı hâle getirecek demokratik bir çözümün aranması, hızla yürürlüğe konulması gerekirken bu süreçte Hükûmetin savaş tezkeresini gündeme almış olması barış sürecinin ruhuna ters bir yaklaşımdır; âdeta, barış ve çözüm için yapılan bütün arayışlara nokta koymaktır. Parlamentoya demokratik çözüm adımlarını getirmesi gereken Hükûmetin bunun yerine savaş tezkerelerine öncelik vermesi zaten tıkanıklık yaşayan çözüm sürecini daha da etkileyecek ve sekteye uğratacaktır. Madem sorun çözülecekse, Hükûmet Kürt sorununu çözeceğini iddia ediyorsa bu tezkereyi niye getirdi, bu tezkereye niye ihtiyaç vardır? Bu noktada Hükûmetin tutumu kuşku uyandırmakta ve samimiyetini sorgulanır hâle getirmektedir. Bu tezkere aslında AKP’nin savaşı başka yol ve yöntemlerle sürdürme kararlılığı içerisinde olduğunu göstermektedir. İçeride çözüm süreciyle ilgili bir çaba içerisindeymiş gibi, böyle bir görüntü veren AKP öte yandan Rojava Kürtlerine karşı savaşı ve çeteleri destekliyor, yetmiyormuş gibi şimdi de yeni bir savaş tezkeresiyle önümüze geliyor.

Değerli arkadaşlar, güney Kürdistan’da PKK gerillalarını imha etmeye yönelik askerî operasyonlara müsaade eden yasal hazırlıkları yaparsanız bütün bu inandırıcılığınızı yani çözüm konusunda Sayın Başbakanın söylediği “Baldıran zehri de olsa içeceğiz…” Bu sürece ilişkin samimiyetini, cesaretini sorgular hâle getirirsiniz. Bu durum başta Kürt halkı olmak üzere Türkiye ve bölge halkları açısından kabul edilecek bir durum değildir. Hükûmet bugünkü sürece benzer olarak 2009’da da demokratik açılım sürecini ortaya atmış fakat güvenlikçi politikalardan yine vazgeçmemiş, halkların beklentisine cevap verecek demokratik adımları atmamış, böyle bir niyet de göstermemiştir.

Değerli arkadaşlar, ateşkes sürerken, demokratik barış çözümünde büyük bir tıkanıklık yaşanmışken ve PKK ateşkes sürecini sürdürme kararlılığını bir kez daha teyit ederken ama buna karşılık tıkanma konusunda özellikle çekilme sürecini durdurduğunu ilan etmişken, bu ateşkes ve bu duruş karşısında Hükûmetin yeni bir tezkereyle, savaş tezkeresiyle karşımıza çıkması Hükûmetin çözüm konusundaki samimiyetini, güvenilirliğini bizim açımızdan sorgulanır hâle getirmiştir. Eğer gerçekten AKP Hükûmeti ve Başbakan Kürt sorununun çözümünü düşünüyorsa bu tezkereye gerçekten gerek kalmaz.

Değerli arkadaşlar, bugün alınacak karar politik bir tercihtir. Elbette ki kimse sizin elinizi tutmaz bu konuda ama tarih de gösterecek ki bu politik tercih yanlış bir tercihtir. Kimse Türkiye’nin güvenliği bahanesini ortaya atarak bu konuda Kürt halkının demokratik direnişine ve Türkiye’nin barışa açıkça bir suya ihtiyaç duyduğu kadar ihtiyaç duyduğu bir ortamda bu tezkereyi önümüze koymasın.

Değerli arkadaşlar, Suriye tezkeresi ve federal Kürdistan bölgesine yönelik tezkereler AKP’nin ne kadar halkın gündeminden kopuk, kendi siyasal çıkarlarını önceleyen bir pozisyonda olduğunu ortaya koymuştur. Bu tezkere sadece Türkiye’nin barışa giden yolda doğru ilerlemesi için değil, aynı zamanda iflas etmiş dış politikanın da örtbas edilmesine hizmet edecektir ve Türkiye’nin Orta Doğu’daki konumunu da tartışmalı hâle getirecektir. Bu tezkere Türkiye’nin Orta Doğu’daki iç savaşlara dâhil olma konusundaki ısrarcılığını gösterecektir. Dün Suriye için tezkere çıkardınız, bugün Irak’a çıkarıyorsunuz, umarım yarın öbür gün İran’a, daha ertesi gün Ermenistan’a tezkere çıkarmazsınız. Komşularla nasıl bir sıfır politikasıdır ki, bir günde çıkartılacak tezkereyi korkudan elinizde bulundurma gereği duyuyorsunuz. Böyle bir dış politikayla hareket edecekseniz, tavsiyem, böyle bir iki tezkereyle değil bütün komşu ülkeleri kapsayacak savaş tezkereleri çıkartın, nasılsa bir gün lazım olur diye köşede durur! Böyle sıfır politika olmaz, komşularla böyle barış hâlini sürdüremezsiniz.

Değerli arkadaşlar, uluslararası hukukun gereklerini gerçekleştirdiğinden bahseden Hükûmet, ortada, çatışmayı durdurma kararı almış ve devlet ile müzakereyi kabul etmiş bir örgüt varken hangi uluslararası hukuk kurallarını uygulamaktadır, merak etmekteyiz. Umuyoruz ki beğenmediği AB ilerleme raporunun alternatifini kendi hazırlayan  Hükûmet, alternatif uluslararası hukuk kuralları da yaratmaz. Uluslararası hukukta tezkerenin karşılığı savaş hâlinde olmaktır. Bundan dolayı bir sınır ötesi operasyon bir savaş hâli sayılmaktadır. Bugün Kıbrıs’ın kuzeyi nasıl tezkereyle askerlerle doldurulmuşsa aynı risk Suriye ve Irak için de geçerli demektir. Birleşmiş Milletlerin koymuş olduğu kısıtlamalar ve çok taraflı anlaşmalar Türkiye’nin sınır ötesi operasyon yapmasını bu hâliyle gayrimeşru ve yasa dışı saymaktadır. Tezkerenin uygulanması komşu ülkelerin egemenlik hakkını ihlal ettiği gibi uluslararası bir krize de yol açacaktır. Bu tezkere pimi çekilmiş bir bomba gibi bölgesel tansiyonun artmasına sebep olacaktır. Tezkerenin BM kararlarına uyumsuzluğu da bulunmaktadır. Dolayısıyla Türkiye’nin karşılaşabileceği riskler daha da artmaktadır. NATO’nun da bu süreçte aynı şekilde Türkiye’yi desteklemeyeceği görülmektedir. 5’inci maddenin işletilmeyeceği yönünde açık sinyallere rağmen Türkiye’nin, tezkerenin, uluslararası bir destek görebileceği umulmamalıdır. Türkiye gerçekten bu yanlış dış politikalar nedeniyle yalnızlığa mahkûm edilmemelidir ve bu yalnızlık, bahsedildiği gibi, diğerleri gibi sonuç doğurmayacaktır.

Tezkerenin girişinde denilmektedir ki: “Dost ve kardeş Irak’ın toprak bütünlüğünün, millî  birliğinin ve istikrarının korunmasına büyük önem atfeden Türkiye…” Aynen böyle diyor bu cümle. Bakın, “dost ve kardeş” deyip üzerine bomba gönderdiğiniz ülke yani Irak 2011’de Türkiye Büyükelçisi Murat Özçelik’i davet ederek harekâtın durdurulmasını talep etmiştir. Yani Irak da böyle bir tezkereye karşıdır. 2012’de basına yansıyan haberlerde Irak Bakanlar Kurulu “Türk Hükûmetinin bu talebi komşuluk prensibine ve iki ülke arasındaki iyi ilişkilere aykırıdır, Irak’ın güvenliğini ve egemenliğini çiğneme anlamına gelir. ‘İsyancılara yönelik kovalama’ adı altında Irak’a asker gönderilmesini reddeder.” dedi. Irak reddediyor.

Bu uyarılara rağmen sanırım dış politikayı boşladığınız için, ilişkileri göz ardı edip at gözlüğüyle hareket ettiğiniz için bizden size bir tavsiye: İşte, bu at gözlüğüyle hareket etmeyiniz. Orta Doğu’nun lider ülkesi gerçekten olmak istiyorsanız ülkenizde öncelikle barışı ve istikrarı, daha sonra da bütün Orta Doğu’da barışı ve istikrarı sağlamak için çaba harcayın. Biz de bu çabanızın arkasında oluruz, merak etmeyin.

Bütün bu girişimlere rağmen, bütün bu uyarılara rağmen yeni bir savaş tezkeresiyle karşı karşıyayız. Mısır’da, Suriye’de yanlış ittifaklar kuruldu, yanlış bir eksen oluşturuldu. Suriye’de Kürtler, Nusayriler düşman, Hristiyanlar yok sayıldı. Cihadist güçlerle iş birliği yapıldı. Bugün tam bir felaket yaşanıyor ve eğer Suriye’de felaket yaşanıyorsa unutmayın ki bunda bizim de katkımız var.

Değerli arkadaşlar, Orta Doğu’daki yanlış politikalarınızın ve seçimlerinizin sonucu olarak Suriye’de beslediğiniz gruplar dün Reyhanlı saldırısını gerçekleştirmekle kalmadı, Irak’ta hatta Kenya’da yıkım getirdi. Yarın dönüp bu yıkımın tekrar Türkiye’yi vurmayacağının hiçbir garantisi yoktur. Yani bugün desteklediğiniz gruplar yarın öbür gün bumerang gibi dönüp sizi vurabilir ve o zaman ağlamanız, sızlamanız da fayda etmez.

Küresel güçlerin Türkiye’ye AKP aracılığıyla biçtiği bölgesel misyon ve taşeronluk da kendi krizini yaratarak sona doğru yol almaya başlamıştır. Çünkü bu değişim ve dönüşüm konjonktürel değil stratejiktir. Güvendiğiniz dağlara kar yağacaktır, sırtınızı yasladığınız güçler sizi bir gün bu yanlışlıklarınızla baş başa bırakacaktır. Biz tekrar uyarıyoruz ve uyarı ihtiyacı hissediyoruz; Türkiye’yi büyütecek, Türkiye’de iç barışı sağlayacak, Türkiye’yi Orta Doğu’da, kendi bölgesinde lider yapacak, Kürtlerle ittifakı öngören, Kürtlerle barışan Türkiye’nin büyümesi gerçeğini ifade eden bir hükûmettir. Bütün Orta Doğu halklarını bir ve eşit sayan, onlara eşit yaklaşan bir hükûmet kuşkusuz Türkiye’yi de büyütecektir, onlara da kol kanat gerecektir.

Bunun için ilk şart, değerli arkadaşlar, içeride Kürt meselesini çözmektir. Kürt meselesini çözmenin tek yolu da barış ve demokratik çözüm sürecini derinleştirmek, bu süreci diyalogdan anlamlı bir müzakereye, tarihî bir müzakereye dönüştürmektir. Savaş tezkereleriyle bu süreci bu şekilde daha fazla devam ettiremezsiniz.

Değerli arkadaşlar, aynı şekilde, Hükûmet, eğer süreci seçime dönük bir hamle olarak görmüşse, eğer Orta Doğu’daki bu altüst oluşu görmeden sadece kısa vadeli çıkarları için bu “çözüm süreci” dedikleri şeyi devreye sokmuşsa nihayetinde bu durum Türkiye için felaket olur.

Buradan iktidar kadar ana muhalefeti de eleştirmek gerekiyor. Siz Irak’a kadar niye gittiniz, Maliki’yle niye görüştünüz demek gerekiyor. Biraz önce bazı CHP sözcülerinin bu tezkereye destek vereceklerini işittik, duyduk. Umarım doğru değildir, sözcüleri kalkar, bunun ne kadar doğru olduğunu gösterir ama dün Suriye tezkeresine “hayır” diyen bir CHP, bugün söz konusu Güney Kürdistan olunca bu tezkereye “evet” verecek bir CHP inandırıcılığını, ana muhalefet görevi rolünü de unutmuş olur. Dün Roboski’ye yağdırılan bombalar tam da sizin desteklediğiniz bu barış tezkeresi sayesinde olmuştu. Onun için, Roboski için döktüğünüz gözyaşlarının bizim için hiçbir anlamı yoktur çünkü sizin döktüğünüz gözyaşları, Roboski için döktüğünüz gözyaşları tamamen timsah gözyaşlarıdır. Onun için gelin bu tezkereye siz de “hayır” deyin.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Başka tavsiyeniz var mı!

NAZMİ GÜR (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu tezkerenin bir de ekonomik tarafını düşünmemiz gerekiyor. Getirilecek ağır yükü, Türkiye’nin omuzlarına yıkacağı, Türkiye’nin yoksul, emekçi sınıflarının sırtına getireceği ağır yükü konuşalım. Türkiye hızla askerî harcamalarını artırıyor. Dünyada en çok askerî harcama yapan, askerî harcama yüküyle eğitime, sağlığa ve başka alanlara ayrılan harcamaların bu kadar ters oranlı olduğu başka bir ülke yoktur.

Değerli arkadaşlar, bu tezkere elimize yeni bir Roboski acısı getirecektir. Bu tezkere Roboski acılarını artıracaktır. Bu tezkere, Hükûmetin Roboski katliamının hesabını vermemişken yeni Roboskiler yaratmak için getirdiği yeni bir tezkeredir.

Bilmelisiniz ki Kürt halkı, iflas etmiş iç ve dış politikalarınızın sonucu olan bu tezkereden korkmaz, sinmez, mücadeleden ve demokratik taleplerinden asla vazgeçmez.

Kürtler, AKP’nin paketlerine gerek duymadan, AKP’nin ve ideolojik kodlarının egemenliklerine rağmen, bunlara boyun eğmeden, devletin sınırlarına saygı göstererek, yaşadıkları tüm yerlerde alternatif yaşamlarını inşa edecekler, özgürlüklerini kazanacaklar. Kürtlerin sahip olduğu siyasi potansiyel Orta Doğu’da artık Kürtlerin de bir güç olduğu… Kürtleri dikkate almadan Orta Doğu’da herhangi bir inşanın, herhangi bir çözümün, barışın ve istikrarın mümkün olmadığını bilmeniz gerekiyor.

Meclisin görevi savaş tezkeresi çıkartmak değil, barışı tesis etmektir. Bugün bu Parlamento barış rolünü oynayamıyorsa bunun baş sorumlusu Hükûmet ve onun anlayışıdır, zihniyetidir. Hükûmet bir an önce bu yanlış yoldan dönmelidir. Çatışmalara ve gözyaşlarına neden olan bu savaş tezkeresini derhâl geri çekmelidir. Güvenlikçi yaklaşımını, bu politikalarını terk etmelidir.

Yeni ölümleri getirecek bu tezkerenin vebali burada “evet” oyu verecek herkesin boynundadır. Bizler asla bu vebalin ortağı olmayacağız ve “ret” oyu vereceğimizi belirtiyoruz.

Bu savaş tezkeresinin bu Meclisten geçmemesini umarken CHP’yi de bu ikiyüzlü, çifte standartlı politikalarını terk etmeye davet ediyoruz.

Hepinize saygılar sunuyoruz. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, ben daha önce söz istemiştim.

BAŞKAN – Evet Sayın Baluken, söz talebi…

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Partimize yönelik sayın hatip konuşması sırasında “terörün siyasi uzantısı”, “şer odağı” gibi ağır ithamlarda bulundu.

BAŞKAN – Evet, sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum. Lütfen yeni sataşmaya mahal vermeyiniz.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Benim de sataşmayla ilgili söz hakkım var. “Timsah gözyaşı döküyor…”

BAŞKAN  - Bir saniye, Sayın Baluken’i dinleyelim, sonra sizi dinleyeceğim Sayın İnce.

Buyurun.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Ankara Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş’in (3/1295) esas numaralı Başbakanlık tezkeresi üzerinde yaptığı konuşma sırasında Barış ve Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Demin MHP Grubu adına konuşan Sayın Hatip burada partimize karşı ağır hakaretler içeren bazı ithamlarda bulundu. Her şeyden önce şunu tekrar ifade edeyim: Barış ve Demokrasi Partisi Türkiye’deki yasal mevzuatlara göre, Anayasa’ya göre kurulmuş, kendi siyasi çalışmalarını yapan legal bir siyasi partidir. Belki de içerisinde darbecilik zihniyetinden dolayı yargılanıp mahkûm edilenleri barındıran bir siyasi partiden böylesi bir demokrasi kültürünü beklememiz yanlış olan  tutumdur. Buna çok fazla cevap verme ihtiyacı duymuyoruz ancak burada şunu ifade etmek istiyorum: Bir partiden bahsederken, o siyasal partinin programı hakkında bir fikir sahibi olmadan, siyasal partinin mücadelesi hakkında bir fikir sahibi olmadan sadece hakaretvari söylemlerle halkın karşısına çıkarsanız halk sizi mahkûm eder.

Burada, AKP’yle BDP’nin bir şer üçlüsü şeklinde iş birliği yaptığını söylüyor. Rahatsız oldukları konu şu: Sekiz aydır kan akmıyor, binlerce gencin kanı akmadığı için ölümler olmuyor ve bu ölümler olmadığı için de birileri siyasi rant devşiremiyorlar. İş birliği dedikleri şey budur. Bizim, AKP Hükûmetinin bu dönem içerisinde bu çözüm sürecine, barış sürecine yaklaşımıyla ilgili siyasal tutumumuz nettir. AK PARTİ Hükûmetinin bütün dünyadaki çözüm süreçleri gibi, barış süreçleri gibi müzakere yöntemleriyle bu süreci yürütmesi gerektiğini, ancak bugüne kadar tek taraflı bir işleyişle bu süreci ele aldığını defalarca bu Meclis kürsüsünden ifade ettik. Bunu takip etmedikleri için bu şekilde yanılgılı değerlendirmeler yapıyorlar.

Diğer taraftan, federal Kürdistan bölge başkanı Sayın Barzani’yi kastederken “kabile reisi” gibi cümleler kullanmak, bu şekilde belirlemeler yapmak siyasi nezaketle uyuşmaz. Sayın Barzani federal Kürdistan bölgesinin bölgesel başkanıdır, Sayın Talabani de Irak devletinin Cumhurbaşkanıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Kürt olmalarını içinize sindirmenin zamanı gelip geçmiştir. Dolayısıyla, bugüne kadarki ırkçı yaklaşımları bir kenara bırakarak siyasi nezakete bu siyasal partiyi ve sözcülerini davet ediyorum.

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…

YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Şu konuyu bir açıklığa kavuşturalım Sayın İnce, vereceğim.

Buyurun Sayın Türkeş.

YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Efendim, kan akmadığı için üzüldüğümüze dair talihsiz beyanlar var. İzin verirseniz cevaplayayım.

BAŞKAN – Ne söyledi efendim?

YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – “Yedi sekiz aydır Türkiye’de kan akmadığı için ondan şikayetçiler.” dedi.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Türkeş, iki dakika söz veriyorum sataşma nedeniyle ama yeni sataşmaya mahal vermeyin lütfen.

YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Hep rica ediyoruz ama maalesef sataşıyorsunuz.

Buyurun.

2.- Ankara Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş’in, Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben başında da sataşmamıştım. Arkadaşlar arada sohbet ettikleri için tam dinleyemediler herhâlde.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Çok dikkatli dinledik.

YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Devamla) – Aynen konuşma metnimde “Burada iktidara sesleniyorum. İktidar olarak, ana muhalefet ve bölücü örgütün legal yapısı olarak bir oldunuz.” Bunda hakaret var mı? Ben legal olduğunuzu söylüyorum zaten size.

Ha, bir diğer beyanımda “Meclise giren oluşumlar terörle olan bağlarını kesmelidir.” diyorum. E, kesin siz de bağınızı yani bunda gocunacak bir şey yok.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – O da bir aşamadır.

İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – İyi, iyi…

YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Devamla) – Ha, Milliyetçi Hareket Partisine gelince. Sizin, tabii, kurduğunuz partilerin programlarını okuyup okumadığımı bilmiyorsunuz, varsayıyorsunuz ama Milliyetçi Hareket Partisinin  kökü ta 1948’e dayanır. Yani Cumhuriyet Halk Partisinin devleti kuran bir parti olduğunu bir kenara bırakırsak Türkiye’nin en eski sivil, siyasi oluşumudur Milliyetçi Hareket Partisi ve PKK’dan, o sizin korumaya çalıştığınız örgütten önce ASALA vardı, ASALA bile yokken Milliyetçi Hareket Partisi vardı. Yani Türkiye’nin barış döneminde, sulh ve sükûn içinde terörün olmadığı dönemde Milliyetçi Hareket Partisi Türk siyasetinde vardı; kan aramadan, kan istemeden, barış içinde, iktidara da geldi, siyaset de yaptı.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın İnce.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, sayın hatip Cumhuriyet Halk Partisini ikiyüzlü politika uygulamakla ve Uludere’de ölen çocuklar için timsah gözyaşı dökmekle suçladı, izin verirseniz cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın İnce, iki dakika da size söz veriyorum sataşma nedeniyle.

Yeni sataşmaya mahal vermeyin lütfen.

3.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Van Milletvekili Nazmi Gür’ün (3/1295) esas numaralı Başbakanlık tezkeresi üzerinde yaptığı konuşma sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

34 çocuk düşünün; Kürt olsa ne olur, Türk olsa ne olur, Alman olsa ne olur, Rus olsa ne olur.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Ama bu tezkereyle oldu, bu tezkereyle!

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sizin verdiğiniz oylarla oldu.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Onlu yaşlardaki 34 çocuğun ölümüne üzülmeyen hiç kimse olamaz. Buna AKP’li de üzülür, CHP’li de üzülür, MHP’li de üzülür, BDP’li de üzülür.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Bu tezkereyle oldu, onu da söyle.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Konu çocuksa buna herkes üzülür, insan olan herkes üzülür. Bu yaklaşım doğru bir yaklaşım değil.

Bir diğeri, “1930’larda Dersim’i CHP bombaladı.” deyip “Uludere’yi AKP bombaladı.” diyemeyenlerden… (CHP sıralarından alkışlar) …gizli koalisyon ortaklığı yapanlardan, gizli anlaşmalar yapanlardan, “Ben demokrasi paketi açıklayacağım, sen de karşı çıkıyormuş gibi yap.” deyip gizlice görüşenlerden, bunları milletten ayrı bir şekilde yapmaya çalışanlardan demokrasi dersi alacak hâlimiz yok. Suriye tezkeresine karşı çıktık çünkü biz Suriye’yle savaş istemiyoruz.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Kürdistan’la niye istiyorsun?

MUHARREM İNCE (Devamla) – Bu tezkereye destek vereceğiz, şundan destek vereceğiz: Hükûmet diyor ki: “Terörle mücadele etmek istiyorum.” 8 tezkere getirdi, 8’ine de destek verdik, 9’uncuya da vereceğiz. Ha, Hükûmet insanları kandırıyor.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Bir eksik, bir fazla; ne olur yani!

MUHARREM İNCE (Devamla) – Ya PKK’yı kandırıyor ya bizi kandırıyor, ya PKK’ya yalan söylüyor ya bize yalan söylüyor, birimize yalan söylüyor.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Sekiz senede anlamadınız mı bunu ya?

MUHARREM İNCE (Devamla) – Bir taraftan barış görüşmesi, bir taraftan tezkere olmaz. Bu doğru değil, bu mantıklı değil ama Hükûmetin tavrını millete göstermek istiyoruz.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sizin tavrınız ne, sizin?

MUHARREM İNCE (Devamla) – Ortada bir yalan var. “Sen terörle mücadele etmek istiyorsan sana destek olacağız ama sen bir yalan söylüyorsun, ya PKK’yı kandırıyorsun ya Türkiye’yi kandırıyorsun.” Hükûmetin bu yüzünü bu görüşmelerde bütün milletimize göstereceğiz diyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Tezkereler (Devam)

1.- Başbakanlığın, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Irak’ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin ve saldırılarının bertaraf edilmesi amacıyla, sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere, Irak’ın PKK teröristlerinin yuvalandıkları kuzey bölgesi ile mücavir alanlara gönderilmesi ve görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17/10/2007 tarih ve 903 sayılı kararıyla Hükûmete verilen ve 08/10/2008, 06/10/2009, 12/10/2010, 05/10/2011 ve 11/10/2012 tarihli 929, 948, 975, 1005 ve 1026 sayılı kararları ile birer yıl uzatılan izin süresinin Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca 17/10/2013 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına dair tezkeresi (3/1295) (Devam)

BAŞKAN – Evet, tezkere hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Osman Faruk Loğoğlu, Adana Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Adana) - Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; Irak tezkeresi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu yine Hükûmet sıralarında yoktur. Ağır konuşmamak için bu konuda yorum yapmayacağım. Fakat Sayın Bakanın, Sayın Davutoğlu’nun bu duruşunu kınadığımı kayıtlara geçirmek istiyorum.

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – En kritik zamanda kaçıyor.

OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Hükûmetin bu yeni yasama döneminin daha ilk günlerinde yüce Meclisten Türk askerinin sınır ötesine gönderilmesi için arka arkaya iki kez yetki isteme ihtiyacını duyması, üzerinde durmamız gereken ilk önemli noktadır. İktidar sıralarından “Bunda ne var? Hükûmetin talebi Anayasamızın gereğidir.” diyorsanız bir daha düşünün derim.

İzninizle bu noktayı açmak isterim. Silahlı kuvvetlerimiz Türkiye’nin ulusal güvenliğini kollamak ve korumak, ülkemize yönelik tehditleri karşılamakla görevlidir. Hâl böyleyse komşularımızdan, önce Suriye şimdi Irak’la ilgili olarak silahlı kuvvetleri kullanma yetkisi istenilmesi ülkemizin güvenliğinin yakın tehdit ve tehlike altında olduğu varsayımına dayanmaktadır.

Bu varsayımın geçerli olup olmadığına birazdan değineceğim. Ancak ilk nazarda sormamız gereken, Türkiye’nin güvenliğinin bu noktaya nasıl getirildiği ve bunun sorumlusunun kim olduğu sorusudur. Türkiye bugün tehdit altındaysa bunda elbette çevremizde çatışma ve terörist grupların varlığının etkisi önemli bir yer tutmaktadır. Fakat neticede asıl sorumluluk, on bir yıldır iktidarda olan AKP’ye, iktidara ait değil midir? Çünkü ülkemizin bugünkü tablosunun yanlışı doğrusu, eksiği fazlasıyla, büyük ölçüde Adalet ve Kalkınma Partisinin eseri olduğunu kabul etmemiz lazım. Tezkereler bu anlamda AKP’nin iç ve dış sorunlarımızı çözmekteki yetersizliğinin itirafları ve özellikle ulusal güvenliğimiz bağlamındaki hata ve başarısızlıklarının belgeleridir.

Terörle mücadelede başarılı olunsaydı Türkiye bugün daha huzurlu ve güvenli bir ortamda olmaz mıydı? AKP’nin Suriye politikası, komşudaki şiddet ve istikrarsızlığı derinleştirmek yerine, barışı teşvik eden, taraflara eşit mesafede duran bir çizgide olsaydı Suriye bugün bizim için bir tehdit ve terör eylemlerinin kaynağı olur muydu? Bağdat Hükûmeti ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi’yle ilişkilerde daha dengeli ve gerçekçi bir yaklaşım izlenseydi PKK hâlâ Kandil’de olabilir miydi?

Bunlar neden olmamıştır? Çünkü, Adalet ve Kalkınma Partisi barıştan, uzlaşıdan ve istikrardan yana bir politika izlememiştir; tam aksine, mezhep eksenli, istikrar üretmeyen, askerî güç kullanılmasından yana olan bir söylem ve tutum sergilemiştir. Komşu ve çevre ülkelerin iç işlerine karışmış, bu ülkelerin liderlerine akıl hocalığı rolüne soyunmuş, “düzen kurucu Türkiye” iddiası ve üstten bakan buyurgan bir üslupla tüm ilişkilerimizi gererek kopma noktasına getirmiştir. Başka bir ifadeyle, AKP Türkiye’yi yalnızlaştırmıştır ve neticede AKP ülkemizi cumhuriyet tarihinde hiç maruz kalmadığı kadar yeni tehdit ve tehlikelerle karşı karşıya bırakmıştır. Bu tehdit ve tehlikeler sadece Irak ve Suriye’yle de ilgili değildir; İran, Rusya, Ermenistan, Yunanistan, İsrail ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’yle de sorun ve sıkıntılar yaşamaktayız. Kaldı ki bu gelişmeler ülkemizin sadece güvenliğiyle de sınırlı olmayıp ekonomik, ticari, kültürel ve toplumsal itibar ve çıkarlarımızı da olumsuz etkilemektedir. Yurt dışındaki firmalarımız ayrımcılığa uğramakta, dış ticaretimizde kara ve deniz nakliyatını aksatan engellerle karşılaşılmakta, o ülkelerde yaşayan ve görev yapan vatandaşlarımız saldırılara uğramakta, pilotlarımız kaçırılmakta, televizyon dizilerimiz gösteriden kaldırılmaktadır.

EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Devam ediyor diziler, hepsi oynatılıyor.

OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla) – Sizinkiler devam ediyordur.

EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Hayır, hayır…

OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla) – Bağdat Yönetimi’nin olumsuz bir müdahale olarak algıladığı AKP politikalarının faturasını iş adamlarımız ve dolayısıyla halkımız ödemektedir; ekonomik ve ticari çıkarlarımız zarar görmektedir. Bağdat’ın önümüzdeki yıllarda yapmayı planladığı yarım trilyon dolar -500 milyar dolar- tutarındaki altyapı projelerinden eğer Türk firmaları dışlanacak olursa bunun müsebbibi ve sorumlusu AKP olmayacaksa kim olacaktır? Benzeri mülahazalar Suriye, Mısır ve Libya için de geçerlidir. Türk firmaları kaybettikçe Türkiye kaybetmektedir. Arap ülkeleri Türkiye’de yatırım yapmaktan vazgeçmektedirler. Bu itibarla, Hükûmetin bu tür tezkerelerle karşımıza çıkması, yaptığı yanlışlara yüce Meclisi ortak kılmaktan başka bir amaç gütmemektedir ve bu tezkereler dış politika bakımından mutlaka düzeltilmesi gereken köklü yanlışlar ve eksikliklerin varlığına işaret etmektedir. Tezkereler, tükenmiş bir AKP’nin imdat çağrılarıdır.

SIRRI SAKIK (Muş) – Niye destek veriyorsunuz?

OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla) - Değerli milletvekilleri, tezkerenin gerekçesine baktığımızda tespit ettiğimiz çarpıcı ana gerçek ise şudur: AKP Hükûmeti, terörle mücadele gibi çok sağlıklı okunması gereken hayati bir konuda dahi derin kaygı verici bir çelişki içinde olup niyet ve hedefleri bakımından bize güven vermemektedir. Önümüzdeki tezkere metni geçen yıl kabul edilen tezkere metniyle aynıdır. Zira, tezkerenin gerekçesinde PKK bir terör örgütü olarak, mücadele edilmesi gereken bir oluşum olarak gösterilirken, Hükûmetin aynı örgütle şu anda dahi müzakere masasında uzlaşı aramakta olduğunu da unutmayalım.

Diğer bir deyişle, geçtiğimiz yıl içinde AKP’nin PKK terör örgütüyle ilişkilerinin köklü bir dönüşüme uğradığı gerçeği tezkerede yok sayılmaktadır, tezkerede bundan bahis yoktur. Oysa, bugünkü koşullar ile tezkerenin geçen yıl oylandığı ortamda geçerli olan koşullar arasında hiçbir benzerlik kalmamıştır. Köprülerin altından çok sular akmış, buna rağmen Hükûmet sanki koşullar hiç değişmemiş, gibi aynı gerekçelerle aynı yetkiyi istemektedir.

Şimdi, soruyoruz: Son bir yıldır PKK’yla pazarlık ve müzakereler yürüten AKP değil midir?  Yabancı ülkeler bile PKK’yı terör örgütü olarak tanımlamaya devam ederlerken PKK’ya geri dönülmez biçimde meşruiyet kazandıran AKP değil midir? Türkiye’nin geleceğinin yüce Mecliste belirlenmesi gerekirken, bütün uyarılarımıza rağmen bunu İmralı ve Kandil’de ana muhatap olarak aldıkları PKK unsurlarıyla kapalı kapılar ardında tasarlamaya çalışan AKP iktidarı değil midir? Halkın önemli kesimlerinin rahatsızlık ve itirazlarına rağmen içeriği paylaşılmayan görüşmelerde PKK’nın isteklerine boyun eğen AKP Hükûmeti değil midir? AKP tarafından yerine getirilmeyen vaatlerle defalarca aldatılan Kürt yurttaşlarımıza bu büyük bir haksızlık değil midir? 

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) - Defalarca siz aldattınız, siz!

OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, soruları daha uzatabiliriz…

İDRİS BALUKEN(Bingöl) – Ne söylediğinizi bilmiyorsunuz.

OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla) –… ancak sanırım meramımız açıktır: Hükûmet maalesef inandırıcılığını kaybetmiştir.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Onlar bir kere aldattı.

OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla) – AKP Türkiye’nin en önemli dertlerine deva olamamakta, köklü reformlar yerine halkımızı ayrıntılarla oyalamaya çalışmaktadır. Kapsamlı, bütüncül bir strateji içinde köklü reformlar yerine nokta hedeflere yönelik avutucu, oyalayıcı ve küçük bazı adımlarla Hükûmet durumu geçiştirmeye, savuşturmaya çalışmaktadır. En iyisine layık olan ve bunu bekleyen halkımız rahatsızdır. Bu durumun farkında olan Hükûmet sürekli: ”Bu son paket değil, başka paketler de gelecektir.” demeye devam etmektedir. Diğer bir deyişle, AKP halkımıza şunu diyor: “Ey -iradesine saygılı olduğunu iddia ettiği- halkımız, demokrasi öyle kolay bir rejim değildir. Siz demokrasiye hazır değilsiniz. İleri demokrasinin ustası olan bizlere güvenin, bize bir on yıl daha tanıyın, bakın Türkiye’yi nasıl bir ileri demokrasi hâline getireceğiz.” Bu zihniyet halka hakarettir, halka saygısızlıktır.

Paketin demokrasiyle ilgisi yoktur. Paket, AKP’nin seçimlere yönelik artık çok iyi tanıdığımız hamlelerinden sadece biridir. Aldatmaca, kandırmaca, oyalama taktikleri, ulusal iradeye saygısızlık, halkın aklına hakaret demokrasiyi zayıflatan davranışlardır.

AKP’nin Türkiye gündemini tek madde yani “Seçimleri nasıl kazanırım?”  olarak görmesi ve vatandaşlarımızı istatistikten ibaret sanması ülkeyi yönetilemez hâle getirmiştir. Tezkere de bunun en son örneğidir. AKP Hükûmeti bir yandan PKK’yla pazarlık sürecini yürütmeye devam edecek, öte yandan “terör örgütü” diyerek PKK’yla sınır ötesinde mücadele etmek için yetki isteyecek. Hükûmetin bu çelişkili yaklaşımını, çözüm sürecini destekleyenler ve Kürt yurttaşlarımız herhâlde ibret ve kaygıyla izlemektedirler.

Sayın milletvekilleri, partimiz ülkemizin ve halkımızın menfaatlerine içeride de dışarıda da AKP iktidarına rağmen sahip çıkmakta kararlıdır. Bizim derdimiz AKP değildir, bizim derdimiz Türkiye’dir, halkımızdır, ülkemiz ve halkımızın esenliğidir. CHP olarak, çözüm sürecinin bilinmeyen, kaygı uyandıran yönlerine karşın yine de halkımızın içine sindirebileceği bir sonuca ulaşması hâlinde ülkemizin bu süreçten kazançlı çıkacağını değerlendiriyoruz. Kan akışının durmasını memnuniyetle karşılıyoruz, bunun kalıcı hâle gelmesini istiyoruz. Çözüm sürecinin şeffaf ve samimi olması hâlinde daha verimli ve sağlıklı olacağını düşünüyoruz ancak AKP’nin Meclisi ve kamuoyunu dışlamasını, bilgi vermekten kaçınmasını, sadece PKK’yı muhatap almasını, sürecin, Kürt yurttaşlarımızla birlikte toplumun değil, PKK’nın belirlediği yol ve yöntemlerle sürdürülmesini de doğru bulmuyoruz.

Kürt yurttaşlarımızın görüşleri bilindiği hâlde AKP niçin hâlâ sadece PKK’yla görüşmektedir. Bugün geldiğimiz aşamada AKP ile PKK arasında ciddi sıkıntılar yaşanmakta olduğu izlenimini edinmekteyiz. PKK ve AKP birbirlerini karşılıklı taahhütlerini yerine getirmemekle itham etmekte ve suçlamaktadırlar. Kandil öteden beri Hükûmete yönelttiği tehditlerini şimdi daha yüksek perdeden dillendirmektedir ancak bu tehditler karşısında AKP hep sessiz kalmakta, çözüm kararlılığını sürdüreceği havasını vermeye çalışmaktadır ancak bugün AKP’nin çelişkileri artık gizlenemeyecek çıplaklıkla gözler önündedir.

Değerli milletvekilleri, şu gerçekleri unutmayalım: PKK hiçbir zaman terör ve şiddetten vazgeçtiğini ilan etmemiştir. PKK silah bırakacağını açıklamamıştır. Tam tersine, AKP’nin izlediği politikalar ve sağladığı kolaylıklar sayesinde PKK bugün Kandil’de daha güçlü hâle gelmiştir. Hükûmete yeni buyruklar yağdırırken PKK bir yandan da dinlenme ve yeni stratejiler geliştirme fırsatını bulmuş, saflarına yeni unsurlar katma faaliyetine aralıksız devam etmiştir. PKK uluslararası kamuoyunda da sanki barış için çalışan, meşruiyet sahibi bir örgüt olduğu izlenimini yaratma peşindedir.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Bize bakıp söyleme!

OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla) – PKK bugün silahlı gücüyle, AKP’nin bahşettiği meşruiyet kılıfıyla ve çözüm sürecindeki sözde tıkanıklıklar nedeniyle kendini daha güçlü, etkili ve belirleyici bir konumda görmektedir.

Değerli milletvekilleri, dolayısıyla, PKK terör tehdidi objektif anlamda azalmamış, bilakis artmıştır. Grubumuz bu temel gerçeğin farkındadır, AKP’li arkadaşlar dinlerse onlar da farkına varırlar. Öte yandan, çözüm sürecinin gerçek mahiyetini hâlâ bilmiyoruz.

EMRULLAH İŞLER (Ankara) – CHP’liler dinlemiyor.

OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla) – Onlar dinlemesini biliyor, ben size sesleniyorum.

AKP ile PKK arasındaki pazarlıkları ve bunların hayata geçirilme takvim ve yöntemleri hakkında bilgi sahibi değiliz. Mevcut karşılıklı duruşların yani AKP ile PKK’nın karşılıklı duruşlarının bir danışıklı dövüş olup olmadığını, AKP ile PKK arasında mutabık kalınmış bir senaryonun parçası olup olmadığını da bilmiyoruz, bunları da saklı tutuyoruz.

Değerli milletvekilleri, Kürt yurttaşlarımızın sorunlarının demokratik ölçüler içinde çözülmesini, haklı beklentilerinin karşılanmasını ve toplumun tüm unsurları arasında dayanışma ve huzurun güçlenmesinin sağlanması, Cumhuriyet Halk Partisinin en temel hedeflerindendir.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Biraz da bu görevi yerine getirseniz!

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Savaşla mı yapacaksınız huzuru?

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Görevdir de yapan yok!

OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla) – Bu itibarla, AKP’nin bir yandan PKK’yla müzakere masasına oturup pazarlıklar yaparak Kürt yurttaşlarımızı umutlandırmasında fakat aynı anda PKK’yı terör örgütü olarak gösterip tezkereyle yetki istemesindeki çelişki ve tutarsızlığı kaygı verici buluyoruz.

Biz AKP’den samimi olmasını, şeffaf olmasını, Kürt yurttaşlarımız ve tüm halkımıza karşı dürüst davranmasını istiyoruz. Kürt yurttaşlarımız da bilsinler ki Cumhuriyet Halk Partisi olarak onların hak ve beklentilerini, evrensel değer…

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Çok iyi biliyorlar, Cumhuriyet Halk Partisini çok iyi biliyorlar!

OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla) – … ve standartlar sayesinde daima samimiyet ve ciddiyet içinde savunmayı sürdüreceğiz.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Allah razı olsun!

OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla) – Ve onları ne AKP’ye ne PKK’ya mahkûm edeceğiz.

Dolayısıyla, biz çözümün adresinin hep yüce Meclisimiz olduğunu savunuyoruz. Önerilerimiz ortadadır. Kardeşliğin, birlikteliğin, dayanışmanın yerinin Meclis olduğunu, toplumsal sözleşme imzasının İmralı’da değil, yüce Mecliste atılması gerektiğini söylüyoruz. CHP olarak ayrıca Kuzey Irak’taki PKK varlığının tezkereler ve operasyonlar yoluyla değil, Irak Hükûmeti ve Bölgesel Kürt Yönetimi’yle iş birliği içinde sona erdirilmesinin daha sağlıklı bir yol olacağına inanıyoruz ve Hükûmete bu yola ağırlık vermesi için çağrıda bulunuyoruz.

Unutmayalım, bu yetkiyi elinde bulunduran Hükûmet daha önce ne yapmıştır? Terörle mücadele adına Uludere’de kendi vatandaşlarımızın canına kıymıştır. Uludere hâlâ kanayan, vicdanlarımızı sızlatan bir yaradır. Bunun hesabını verememiş olan bir Hükûmete nasıl inanır, nasıl güven duyabiliriz?

Terör saldırılarına karşı operasyonlar bir mücadele yöntemidir ama çözüm süreci değildir, çözüme yardımcı olan bir katkısı da ayrıca sorgulanabilir. PKK bu operasyonlardan, bu başarısızlıktan besleniyor, nemalanıyor, tehditlerini sürdürüyor. Faturayı kim ödüyor? Kürt yurttaşlarımız ve halkımız ödüyor. Bu adil değildir, doğru değildir.

Sayın Başkan, Cumhuriyet Halk Partisi ilke partisidir. Suriye tezkeresine bir savaş tezkeresi olduğu için karşı çıktık. Ülkemizi gerektiğinde bir Suriye saldırısına karşı savunmak için tezkereye ihtiyaç olmadığına işaret ettik.

Irak tezkeresi ise ülkenin kuzeyinde yuvalanan ve Türkiye için ciddi tehdit oluşturmaya devam eden terör tehlikesine karşı sınır ötesinde mücadele için bir yetki talebidir, bir savaş tezkeresi değildir. Zamanı geldiğinde ve gerektiğinde terörle mücadele edilebilmesi için gerekli yetkiyi Hükûmete veren bir tezkeredir. Hükûmete güvenmiyoruz, bu yetkinin amaca uygun olarak kullanılacağı hususundaki ciddi kuşkularımız da devam etmektedir ancak Cumhuriyet Halk Partisi olarak Irak’ın kuzeyindeki PKK varlığını ülkemiz için hâlâ ciddi bir tehdit kaynağı olarak görmekteyiz. Terörle mücadeleyi destekliyoruz ve desteklemeye devam edeceğiz.

Bu düşüncelerle tezkereye olumlu oy kullanacağız, oyumuz…( BDP sıralarından alkışlar [!]) Oyumuz Silahlı Kuvvetlerimizin terörle mücadelede…

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – İşte iki yüzlülük!

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – İsterseniz savaşa da gidin! Hadi, Kandil orada, savaşa!

OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla) – Oyumuz Silahlı Kuvvetlerimizin…

SIRRI SAKIK (Muş) – Bir daha Roboski’yle ilgili tek laf etmeye hakkınız yok!

İDRİS BALUKEN (Bingöl) –  Yazıklar olsun!

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – İşte iki yüzlülük, işte timsah gözyaşları!

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Yazıklar olsun size, yazıklar olsun!

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Cepheye cepheye!

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Yoksul Anadolu çocuklarını göndermeyin, siz gidin savaşa, siz! Hadi cepheye gidin savaşa!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – İşte timsah gözyaşları, işte iki yüzlülük! İşte iki yüzlülük, işte timsah gözyaşları!

OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla) – Sayın…

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Aynen öyle, timsah gözyaşları!

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Kendi çocuklarınızı gönderin!

OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, siz bize değil, bu tarafa bakın daha akıllıca olur.

SIRRI SAKIK (Muş) – Siz, siz… Onların kimliği açık.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Siz iş birliği hâlindesiniz zaten! Konu Kürtler olunca, savaş olunca iş birliği hâlindesiniz!

OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla) – Efendim, son cümlelerimi söylüyorum. Sayın Başkan…

Arkadaşlar, izin buyurun, izin buyurun lütfen. 

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – İki yüzlülük bu işte!

OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum, bitiriyorum.

SIRRI SAKIK (Muş) - Hâlâ Dersim ruhuyla siyaset yapıyorsunuz!

OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla) – Oyumuz, Silahlı Kuvvetlerimizin terörle mücadelede Anayasa gereklerine uygun olarak kullanılması ilkesine bağlılığımızı ifade etmektedir.

Yüce heyetinize teşekkür ediyorum. Kurban Bayramı’nızı kutluyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

                       

 

Kapanma Saati: 15.50


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.59

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Muharrem IŞIK (Erzincan)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6’ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Başbakanlık tezkeresi üzerindeki görüşmelerimize kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Şimdi, söz sırası Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Volkan Bozkır, İstanbul Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA VOLKAN BOZKIR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün yüce Meclisimizin ele alacağı tezkere ülkemizin ulusal güvenliğini yakından ilgilendirmektedir. Zira günümüz dünyasında ülkelerin ulusal güvenliğine yönelik temel tehdit terörizmden kaynaklanmaktadır. Terörle mücadelenin tüm durumlar için geçerli tek bir yöntemi de bulunmamaktadır. Irak’ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör saldırıları ve tehdidiyle mücadelede elimizdeki en önemli araçlardan biri, hiç şüphesiz, yüce Meclis tarafından 17 Ekim 2007 tarihinde Hükûmetimize verilen ve süresi anılan tarihten günümüze kadar birer yıl uzatılan yetki doğrultusunda Türk Silahlı Kuvvetlerinin yürütmekte olduğu sınır ötesi askerî harekâtlardır. Hükûmetimize verilen bu yetki, uluslararası hukuk ve meşruiyet zemininden hiçbir şekilde ayrılmadan tek ve açık bir hedefe ve amaca yönelik olarak kullanılmaktadır. Hedef, Irak kuzeyindeki PKK terör odaklarıdır. Amaç, bu bölgeden ülkemize yönelik terör saldırıları ve tehdidinin tamamen ortadan kaldırılmasıdır. Ülkemizin hiçbir ülkenin toprağında gözü yoktur. Şimdiye dek yürütülen sınır ötesi askerî operasyonlarımızda sivil halka ve sivil yerleşim birimlerine zarar verilmemesi için azami özen gösterilmiştir. Türk Silahlı Kuvvetlerimiz bu konuda son derece başarılı bir performans sergilemiştir.

Irak’a sınır ötesi harekâta izin veren Hükûmet tezkeresinin ilk kabulünden bu yana geçen dönemde gerçekleştirilenler şu şekilde sıralanabilir: Türk Silahlı Kuvvetlerinin sınır ötesi harekâtlarıyla terör örgütünün operasyonel kapasitesi ve lojistik altyapısı önemli ölçüde hasara uğratılmıştır. Yoğun siyasi ve  diplomatik girişimlerimiz sonucunda Irak Merkezî Hükûmeti ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin terör örgütünün Irak’taki manevra kabiliyetinin sınırlanması ve örgüte giden lojistik desteğin kesilmesi konusunda gittikçe daha somut bir iş birliğine yönelmeleri sağlanmıştır. Terörle mücadelede etkin ve sahada somut sonuç almaya imkân tanıyacak sürekli ve düzenli bir iş birliğinin tesisi için, üçlü mekanizma başta olmak üzere çeşitli iş birliği platformları geliştirilmiştir. Bu çalışmalarımıza paralel olacak şekilde bölgesel ve uluslararası destek tabanımız da güçlendirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, bugüne dek sarf edilen gayretlere, atılan olumlu ve yapıcı adımlara rağmen, terör tehdidinin bütünüyle ortadan kaldırılması yolunda vardığımız nokta bizi tatmin etmekten maalesef uzaktır. Irak’ın kuzeyinin PKK terör örgütü için hâlen korunaklı bir alan niteliği taşıdığını da maalesef göz önünde tutmamız gerekmektedir. Arzumuz, Irak Merkez Hükûmetinin ve Irak Kürt Bölgesel Yönetiminin, terör örgütünün kendi topraklarından ülkemize yönelen faaliyetlerini engellemesidir, ancak bu aşamada merkezî hükûmet ve bölgesel yönetim Irak’ın sınırlarını kontrol etmeye ve terör unsurlarının ülkedeki mevcudiyetine son vermeye muktedir gözükmemektedir.

Irak zorlu bir siyasi süreçten geçmektedir. Irak’ta 7 Mart 2010 tarihinde düzenlenen son genel seçimlerin ardından, uzun müzakereler sonucunda hükûmette güç paylaşımını öngören siyasi Erbil Mutabakatı’yla, Aralık 2010 ayında Ulusal İttifak Lideri Şii kökenli Nuri Maliki’nin Başbakanlığında, tüm kesimlerin temsil edildiği bir ulusal ortaklık hükûmeti kurulmuştur.

Bununla birlikte, Maliki’nin söz konusu mutabakata riayet etmemesi, iktidarın ve gelirlerin paylaşımına yanaşmaması, özellikle ABD askerlerinin 2011 Aralık ayında Irak’tan çekilmesiyle eş zamanlı bir şekilde hükûmet ortaklarına karşı başlattığı baskı ve sindirme kampanyası, ülkede hükûmeti işlevsiz kılmış, bugün de devam eden siyasi bunalıma yol açmıştır.

Başbakan Maliki’nin bu politikaları, bozulan güvenlik durumu, devam eden siyasi istikrarsızlık ve temel hizmetlerin sağlanmasındaki başarısızlıkla birlikte ılımlı Şii kesim tarafından da eleştirilmektedir. Siyasi krizin devamıyla kötüleşen güvenlik durumu, Suriye’deki gelişmelerin de etkisiyle ülkedeki mezhep gerilimini artırmıştır, Irak’ın yeniden 2006-2007 yılları arasında yaşanan mezhep çatışmasına sürüklenebileceği endişelerini de kuvvetlendirmiştir. Son beş yılın en kanlı dönemini yaşayan Irak’ta yıl başından bu yana terör eylemleri sonucu hayatını kaybedenlerin sayısı 6 bine ulaşmıştır. Gittikçe mezhep misilleşmeye dönüşmekte olan bu saldırıların, Irak’ta tüm halkı kucaklayan bir yönetim yapısı tesis edilmeden sona ermesini beklemek güçtür.

Güvenlik durumundaki kötüye gidiş ile 2013 Nisan ve Haziran aylarında gerçekleştirilen yerel seçimlerin sonuçları Iraklı liderler arasında uzlaşma çalışmalarına ilaveten Bağdat ile Erbil arasındaki görüşmelerde de hareketlenmeye yol açmıştır ancak bugüne kadarki girişimler daha henüz somut sonuç vermemiştir. Sünni kesimin kimi beklentilerini karşılamak amacıyla yapılması öngörülen bazı yasa değişiklikleri görüşmelerinden netice alınamamıştır. Cumhurbaşkanı Talabani’nin 2012 Aralık ayından bu yana sağlık sorunları nedeniyle görevini sürdürecek durumda olmaması da ülkedeki siyasi istikrarsızlığın aşılmasını güçleştiren bir faktör olmuştur.

Irak Kürt Bölgesi ve Kerkük dışındaki 14 vilayette düzenlenen yerel seçimlerde Başbakan Maliki’nin liderliğindeki Kanun Devleti Koalisyonu umduğu başarıyı elde edememiştir. Keza, yerel yönetimlerin oluşturulması sürecinde de diğer Şii grupların rekabeti sonucunda başkent Bağdat’ta valilik makamını Sadr grubuna, Irak siyasetinde kilit önemi haiz Basra Valiliğini ise Irak İslam Yüksek Konseyi’ne kaptırmıştır. Seçimlere Sünni kesimin en iddialı temsilcisi olarak giren Muttehidun de beklenenin altında bir performans sergilemiştir.

Öte yandan, Federal Yüksek Mahkeme, 26 Ocak 2013 günü Mecliste büyük bir çoğunlukla kabul edilen ve Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Meclis Başkanının görev sürelerinin iki dönemle sınırlandırılmasını öngören yasaya Başbakan Maliki tarafından yapılan itirazı 26 Ağustos 2013 tarihinde hem usul hem de içerik yönünden Anayasa’ya aykırı bularak iptal etmiştir. Böylece, Maliki’nin bir dönem daha Başbakanlık yapmasının önü hukuki bakımdan açılmıştır.

Irak’ta genel seçimlerin 2014 Mart-Nisan döneminde gerçekleştirilmesi öngörülmektedir. Mecliste Seçim Yasası konusunda yürütülen müzakereler ise hâlen sürdürülmektedir. Son olarak genel seçimlerin en geç 30 Nisan 2014 tarihine kadar gerçekleştirileceğine ilişkin bir karar Irak Meclisinin 7 Ekim 2013 tarihli oturumunda kabul edilmiştir.

Irak Kürt Bölgesinde 21 Eylül 2013 tarihinde Parlamento seçimleri düzenlenmiştir. Seçimlerde KDP oylarını artırmış, IKB Hükûmetinin büyük ortağı KYB önemli ölçüde oy kaybetmiş, en büyük muhalefet partisi olan Goran ikinci parti konumuna yükselmiştir. Bununla birlikte yeni hükûmetin yine KDP-KYB ağırlıklı bir yapıda olması beklenmektedir.

Demokratikleşme çabalarında Arap Baharı’nı yaşayan birçok ülkeden önce önemli  merhaleleri geride bırakmış olmasına rağmen, Irak’ta güvenlik ve istikrar ortamı hâlâ tam olarak sağlanamamıştır. Ülke, genç bir nüfusa ve zengin doğal kaynaklara sahip olsa da beklenen ekonomik kalkınma ve yeniden imar hamlesini bir türlü gerçekleştirememiştir. Irak halkı her gün onlarca evladını teröre kurban vermektedir. Giderek mezhepsel niteliğe bürünen bombalı saldırıların 2013 yılı başından bu yana yol açtığı can kaybı 6 bine ulaşmıştır. Sadece geçtiğimiz eylül ayındaki kayıplar bine yaklaşmıştır. Terör olayları ve bombalı saldırılar ülkenin görece sükûnetin hâkim olduğu Irak Kürt Bölgesine de sirayet etmiştir. 29 Eylül 2013 günü Erbil’de Asayiş Müdürlüğünü hedef alan saldırı, büyük çaplı can kaybına yol açmasa dahi, IKB’de altı yıldan  bu yana gerçekleştirilen ilk eylem olması bakımından dikkati çekmiştir.

Irak’ın içinde bulunduğu bu durum bir yandan bölgeyi olumsuz yönde etkilerken, diğer yandan bölgede mevcut diğer istikrarsızlık unsurlarından da beslenmektedir ve bu menfi etkileşim meseleyi daha da karmaşık hâle getirmektedir. Bugüne değin Irak’taki savaş, çatışma ve huzursuzluk ortamının olumsuz yansımalarına en fazla  maruz kalan ülkelerin başında Türkiye gelmiştir. Bu nedenle, Irak’ta güvenlik ve istikrarın tesisi, ülkenin siyasi birliğinin ve toprak bütünlüğünün korunması ve iç barışın sağlanması Türk dış politikasının öncelikleri arasında yer almaktadır. Türkiye Irak’ta daima istikrar getirecek bir dış siyaset izlemiştir ve bundan sonra da izleyecektir. Bu tutumumuzla uygun olacak şekilde Irak’ın güvenli, istikrarlı, demokratik, müreffeh ve komşularıyla barışık bir ülke hâline gelmesine yönelik çabalarımızı sürdürme azmindeyiz. 2014 yılı ilkbaharında düzenlenmesi öngörülen genel seçimlerin Irak’ın demokratikleşme sürecinde başarıyla kayda geçmesini, ülkenin temel sorunlarına acil ve kalıcı çözümler üretebilecek, komşuları ve uluslararası toplumla iş birliğine açık, Irak halkının tümünü kucaklayacak ve ülke sathında etkin olacak bir hükûmetin süratle iş başına gelmesini dilemekteyiz. Irak’ta demokrasinin temellerinin sağlamlaşması, bu yolda ilerleyen tüm bölge ülkeleri için de umut verici bir gelişme olacaktır.

Türkiye, Irak’ın siyasi birliğine, toprak bütünlüğüne, egemenliğine ve refahına önem atfetmektedir. Etnik ve mezhep temelli siyaset anlayışını reddetmektedir. Irak’taki tüm kesimlerle ilişkilerini geliştirmek istemektedir. Irak’taki istikrarsızlıklardan öteden beri olumsuz yönde etkilenen bölge ülkelerinin başında gelen Türkiye, Iraklı liderlerin Irak halkının tümünü kucaklayan bir yönetim anlayışı benimsemesini, zengin doğal kaynaklara sahip ülkede gelirlerin ve iktidarın adil paylaşımına imkân veren, işleyen bir federal sistemin hayata geçirilmesini arzu etmektedir.

Türkiye-Irak ilişkilerinde son dönemde yaşanan durgunluk iki ülke arasındaki sorunlardan ziyade Irak içindeki gelişmelerden, Başbakan Maliki’nin tutumundan kaynaklanmaktadır. Başbakan Maliki, özellikle Amerika Birleşik Devletleri askerlerinin ülkeden çekildiği 2011 Aralık ayından bu yana Hükûmet ortaklarına artan baskılar yöneltmiştir. Türkiye kendisinin bu davranışını tenkit edince ve Irak’ta bu duruma ilişkin endişelerimizi dile getirince ise bunu Irak’ın iç işlerine karışıldığı şeklinde takdim etmeye başlamıştır. Oysa yine Maliki tarafından eleştiri konusu yapılan Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ile gelişen iş birliğimiz de Irak’ın diğer kesimleriyle yürüttüğümüz ilişkileri ikame edici değil, tamamlayıcı niteliktedir.

Türkiye ile Irak arasında önemli boyutlara ulaşan ticari ilişkilerin yanı sıra enerji alanında da büyük potansiyel mevcuttur. Irak hâlen 2012 yılındaki 12 milyar dolarlık ihracatımızla Türk malları bakımından 2’nci büyük pazar konumundadır. Türkiye, Irak üzerinde güney-kuzey eksenindeki enerji koridorunun güçlendirilmesine de önem vermektedir. Bu karşılıklı çıkarların mevcudiyeti çerçevesinde 2009’da faal hâle getirilen Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyinin canlandırılmasını arzu ediyoruz. Bu sayede ülkemiz ile Irak arasındaki ilişkilerin ortak projeler temelinde her alanda geliştirilerek iki ülke arasında ekonomik bütünleşme sağlanmasını hedefliyoruz. Irak’ın Türkiye üzerinden Batı dünyasına bağlanması Irak’a yönelik temel ekonomik yaklaşımımızı oluşturmaktadır.

Geçtiğimiz beş yılda Irak ile ilişkilerimizi stratejik iş birliği perspektifine dayanak geliştirmek amacıyla kayda değer yol katettik. Son dönemde Irak’ın içinde yaşanan gelişmelerden kaynaklanan bazı sıkıntıları ikili ilişkilerin seyri bakımından geçici bir dönem olarak görmekteyiz. Irak ile ortak bir refah ve güvenlik ortamına matuf kapsamlı iktisadi bütünleşme hedefimizden vazgeçmiş değiliz. Irak’taki tüm gruplara ayrım gözetmeden eşit mesafede olduğumuz ve tüm siyasi partilerle temas hâlinde bulunduğumuz gerçeğini Iraklı muhataplarımıza her seviyede ve her vesileyle hatırlatıyoruz. Nitekim, Irak Meclis Başkanı Nuceyfi’nin beraberinde Irak siyasi yelpazesindeki farklı siyasi partilere mensup Şii, Sünni, Türkmen ve Kürt milletvekilleriyle birlikte ülkemizi eylül ayında ziyareti Irak’a yönelik tutumumuzun Iraklı siyasetçiler tarafından kabul gördüğünün de önemli bir göstergesidir. Sayın Meclis Başkanımızın davetine icabetle ülkemize gelen Nuceyfi, Meclisteki temaslarının yanı sıra Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Başbakanımız ve Sayın Dışişleri Bakanımız ile de görüşmeler yapmıştır. Nuceyfi bu ziyaretinde Irak Başbakanı Maliki’den ülkemizle yakınlaşmak istediği ve bu çerçevede Ankara’ya resmî bir ziyaret gerçekleştirmeyi arzuladığı yönünde de bir mesaj getirmiştir. Bu mesaj, Sayın Başbakanımızca da tabiatıyla olumlu karşılanmıştır. Zira, komşumuz Irak’la ilişkilerimizi karşılıklı saygı ve çıkar temelinde, iki ülke halkının yararına olacak şekilde geliştirmek elbette dış politikamızın temel öncelikleri arasında yer almaktadır. İkili ilişkilerdeki yakınlaşma aynı zamanda Birleşmiş Milletler Genel Kurulu marjında Sayın Cumhurbaşkanımızla Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Hudeyr Huzai arasında New York’ta yapılan görüşmelerde de teyit edilmiştir. Hâlihazırda Irak Dışişleri Bakanı Zebari’nin yakın zamanda Türkiye’ye gelmesi, akabinde Sayın Meclis Başkanımızın da Irak’ı ziyaret etmesi gündeme gelebilecektir.

Bu tablodan görüleceği üzere, Türkiye-Irak ilişkilerinde ahiren olumlu gelişmeler kaydedilmektedir. Söz konusu gelişmelerin Türkiye-Irak ilişkilerinin rayına oturtulmasının, Irak’ta 2014 baharında gerçekleştirilecek genel seçimlere giden kritik süreçte hem de bu ülkedeki iç siyasi bunalım ve güvenlik durumu üzerinde bölgede cereyan eden gelişmeler çerçevesinde olumlu yansımaları olacağı kanaatindeyiz.

Değerli milletvekilleri, Irak ile ilişkilerimizde yukarıda arz ettiğim olumlu gelişmeler olmakla birlikte, terörle mücadele açısından Irak Merkezî Hükûmeti ve Kürt Bölgesel Yönetimince gereken tedbirler layıkıyla alınmadığı sürece, ülkemizin bu konuda uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını kullanmakta tereddüt etmeyeceğimizi burada bir kez daha vurgulamak istiyorum. Bugünkü tabloya baktığımızda, terör örgütünün silahlı saldırı ve faaliyetlerinin sona erdirilmesine yönelik olarak ülkemizde başlatılan barış süreci, örgütün bazı kışkırtıcı açıklamalarına rağmen devam etmektedir.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Tezkere en büyük kışkırtmadır, savaş tezkeresi en büyük kışkırtmadır.

VOLKAN BOZKIR (Devamla) – Bu süreç, Hükûmetimizin terörizmle mücadeledeki samimi ve kapsamlı yaklaşımının göstergesidir. 30 Eylül 2013 tarihinde Sayın Başbakanımız tarafından açıklanan reform paketinin de söz konusu sürece ivme kazandıracağını düşünmekteyiz. Ülkemizdeki mevcut barış sürecinin gündemde olduğu ortamda Türk Silahlı Kuvvetlerinin sınır ötesi harekâtta bulunması konusunda Hükûmetimize yetki veren tezkerenin uzatılması talebinde bulunulmasının bir tezat oluşturduğu söylenebilir ancak terörle mücadelede tek bir yöntemin yeterli ve etkili olmayacağı da açıktır. Bir taraftan, demokrasimizin güçlendirilerek terörü bir hak arama aracı olmaktan çıkarmak amacıyla kararlı bir şekilde uygulamakta olduğumuz çok boyutlu ve kapsamlı tedbirler paketiyle lüzumu hâlinde başvurulacak askerî önlemler terörle mücadelemizdeki bütüncül yaklaşımımızı tamamlayıcı niteliktedir. Hükûmetimizin görevi devletin tüm unsurlarına bu mücadelede gereken siyasi, maddi ve moral desteği sağlamak, etkili tüm yöntemleri gerektiğinde uygulanabilir kılmak ve hazır tutmaktır.

Bir taraftan ekonomik, sosyal, kültürel ve uluslararası önlemlerden oluşan yumuşak güç unsurlarımızın geliştirilmesine önem verilecektir; diğer taraftan da sınırları, kapsamı, miktar ve şümulü, zamanı Hükûmetimiz tarafından belirlenecek şekilde askerî kuvvet kullanımı seçeneğinin de elde bulundurulması terörle mücadelemizde caydırıcılığımızı güçlendirecek, hareket alanımızı genişletecektir.

Terörle mücadelenin hem ülkemizin hem bölge ülkeleriyle ilişkilerimizin bir gündem maddesi olmaktan çıkarılması, bölgemizde sürdürülebilir güvenlik ortamının daha fazla zaman yitirilmeksizin kurulması gerekmektedir. Bunun gerçekleştirilmesi için uluslararası hukukun sınırları içinde üzerimize düşen her türlü sorumluluğu yerine getirmeye kararlıyız. Türk Silahlı Kuvvetlerimizin terör örgütünün konuşlu bulunduğu bölgelere yönelik sınır ötesi harekâtlar düzenlemesi hususunda Hükûmetimize yetki veren tezkerenin uzatılması konusunda yüce Meclisimizin desteğini esirgemeyeceğini ümit etmekteyim. Bu sayede, terörle mücadelemizin de en önemli unsurlarından birinin devamının sağlanacağını beklemekteyiz.

Terör belasından tamamen kurtulmuş bir Türkiye için milletçe kenetlenerek daha aydınlık günlere ulaşma inanç ve kararlılığımızı burada vurguluyorum. Bu önemli konuda ulusal birlik ve dayanışmamızı bir kere daha ortaya koyabilmemiz dileğiyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17 Ekim 2007 tarihli ve 903 sayılı Kararı ile Hükûmete verilen ve son olarak  1 Ekim 2012 tarihli kararıyla bir yıl uzatılan izin süresinin 17 Ekim 2013 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasını, Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca arz ediyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Başbakanlık tezkeresi hakkında şahsı adına söz isteyen Muharrem İnce, Yalova Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, sosyal medyanın en çok konuşulan konusu 7 yaşındaki Melis’in ilik bulması için Sağlık Bakanlığını prosedürü hızlandırmaya davet ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Irak’la ilgili şu ana kadar 8 tezkere görüştük. 8’inde de Hükûmete Cumhuriyet Halk Partisi olarak destek olduk. Bu, 9’uncu tezkere. Tüm tezkereleri okudum, hemen hemen metinler aynı. Sadece bu metinde küçük biraz değişiklikler var ama iki cümleye takıldık. Onlardan birisi diyor ki: “Irak’ın kuzey bölgesinde yuvalanmış PKK terör unsurları…” ifadesi.

Değerli milletvekilleri “Irak’ın kuzeyi neresi, Barzani kim?” diye bir soruyu sormamız lazım hep birlikte. Biliyorsunuz, Sayın Başbakan, bir konuşmasında, yani 30 Ekim 2007 tarihinde aynen şöyle diyor: “Barzani teröre yataklık yapıyor ve bunun uluslararası hukukta bir karşılığı var.” Peki, bunun uluslararası hukukta bir karşılığı varsa Hükûmete şunu soruyorum: Bir; Birleşmiş Milletler nezdinde ya da uluslararası kuruluşlar nezdinde hangi girişimde bulundunuz? Birleşmiş Milletleri göreve davet ettiniz mi? “Dünya 5’ten büyük.” dediniz mi? Birleşmiş Milletlerin meşruiyetini tartıştınız mı? Hiçbir şey yapmadınız yani Kuzey Irak’la ilgili bu sözleri edip Birleşmiş Milletleri devreye sokmak istemediniz, o kuruluşları göreve davet etmediniz, eleştirmediniz ama Mısır’a geldiğinde bunu yaptınız. Esma için ağladınız ama “20’li yaştaki çocukları konuşalım, terörü konuşalım, terörle mücadeleyi konuşalım.” diye Meclisi topladığımızda Sayın Başbakan, Esma için ağlayan Başbakan, bu Meclise gelmedi, 90 yaşındaki Suudi Kralı’nın cenazesine de değil, taziyesine gitti.

Yine, değerli arkadaşlarım, Barzani için “Teröre yataklık yapıyor.” diyorsunuz ama partinizin kongresine onur konuğu olarak davet ediyorsunuz. Sonra konuşma yaptırıyorsunuz, slogan atılıyor “Türkiye seninle gurur duyuyor.” diye.

EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Başbakana atıldı.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Bir gün sonra açıklama yapıyorsunuz “O slogan Barzani’ye değil Başbakana atıldı.” diyorsunuz. E, kiminle gurur duyuyorsunuz? Yani, Barzani’yle gurur duyuyorsanız çıkın söyleyin. E, gurur duymuyorsanız neden kongrenize davet ettiniz? E, teröre yataklık yapan birini –Başbakanın ifadesiyle söylüyorum- davet eden Başbakandan mı gurur duyuyorsunuz? Değerli arkadaşlarım, yani bu konuda bir çelişki içerisindesiniz.

Diğer ifade ise, “Dost ve kardeş Irak’ın toprak bütünlüğüne önem atfeden Türkiye.” Tezkerede aynen bu cümleler var. Değerli arkadaşlarım, Irak’ın toprak bütünlüğünü bozan bir siyaseti siz izlemediniz mi? Hani bu konuda bir kırmızı çizgimiz vardı, kırmızı çizgimize ne oldu?

Peki, 2’nci sorum: Irak Bölgesel Yönetimiyle gizli anlaşmaları siz imzalamadınız mı? Irak’ın devrik cumhurbaşkanının yardımcısını Türkiye’de ağırlamadınız mı? Ama kendiniz Irak’a gidemediniz. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı, arkadaşlarımız, milletvekili arkadaşlarımız Irak’a gidince de onları eleştirdiniz. Değerli arkadaşlar, Bakanınız, Hükûmetin Bakanı, Bağdat’a hurma yemeye giderken, Kayseri’de pastırma yedi, o günleri ne çabuk unuttunuz. (CHP sıralarından alkışlar) Amerikan Başkanının “Bu bir haçlı seferi.” dediği işgalde 1,5 milyon Arap, Kürt, Türkmen çocuklarının ölümüne göz yumdunuz. Irak’ı işgal eden Amerikan askerlerinin sağ salim dönmesi için duacı oldunuz. Amerikan askerleri postalla Irak’ta camide gezerken, ehlisünnet sakalınızdan vazgeçip Amerikan tıraşı oldunuz. (CHP sıralarından alkışlar) Türk askerinin başına çuval geçirildiğinde “Ne notası, müzik notası mı?” deyip, parmakla çağırıldınız, beyzbol sopasıyla hizaya getirildiniz. “Biz bu sorunu çözdük, terör sorununu çözdük.” dediniz. “Nasıl çözdün?” diye sorduğumuzda “12 kanallı televizyon verdim, jimnastik saatini artırdım, dostlarla görüşmesine imkân verdim.” dediniz. Çözdüyseniz bu tezkere niye? Yani, milletle alay ediyorsunuz. Meclisten yetki istiyorsun. Ne yapacaksın bu yetkiyi alıp da? Vereceğiz sana o yetkiyi merak etme.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Kullanmayacağı bir yetkiyi niye veriyorsunuz?

MUHARREM İNCE (Devamla) – 8 tane yetki aldın, ne yaptıysan 9’uncuyla da onu yapacaksın.

YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) - Pazarlık yapacak, pazarlık.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Bir taraftan barış, diğer taraftan tezkere olur mu? Bir taraftan “Çözdüm ben.” diyorsun, diğer taraftan tezkere istiyorsun.

Yani, değerli arkadaşlarım, barış mı doğru, tezkere mi doğru? Bir taraftan muhatap alıp görüşüyorsun, diğer taraftan diyorsun ki: “Meclisten bana yetki ver, ben gereğini yapayım.” Burada bir devlet ciddiyeti yoktur.

Değerli arkadaşlar, sayın milletvekilleri; terörle mücadeleye Cumhuriyet Halk Partisi olarak her zaman destek olduk, destek olmaya da devam edeceğiz. Ama, bir tiyatro oynuyorsunuz, biz oyuncu değiliz, biz figüran değiliz; bunları milletimizin bilmesini istiyoruz.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Figüran oluyorsunuz işte.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Değerli arkadaşlar, 4 aşamalı bir barış planından söz ettiniz. Bu barış planını kim biliyor? Biz bilmiyoruz, diğer muhalefet partileri de bilmiyor, AKP milletvekilleri de bilmiyor. Yani, şaibeli anketlerle devlet yönetiyorsunuz, televizyonlara çıkarılmış, bindirilmiş kıtalarla kamuoyu oluşturuyorsunuz.

Sayın milletvekilleri, bu, çözümmüş gibi görülebilir kısa vadede ama uzun vadede nasıl problem açtığınızı hep birlikte yaşayacağız.

Geçen hafta Suriye’ye tezkere çıkardınız. Biz, tabii ki buna karşı çıktık. Suriye’yle başımıza bu işleri Sayın Davutoğlu getirdi. Tezkerede Davutoğlu yok, Millî Savunma Bakanı var. Türkiye'nin dış politikasını bu kadar ayaklar altına alan, Türkiye’yi bütün komşularıyla kavgalı hâle getiren Davutoğlu yok, tezkereleri Millî Savunma Bakanı savunacak.

Değerli arkadaşlar, bir iyi olduğumuz Gürcistan kaldı, onunla ilgili de yakında Batum kapısıyla sorunlar çıkarsa hiç şaşırmayınız. Suriye, Irak, İran, Ermenistan, Azerbaycan, Rusya, Bulgaristan, Yunanistan, Kıbrıs; herkesle problemliyiz. Sizden önce Azerbaycan’la tek millet, iki devlettik; bugün kavgalıyız. Suriye’yle sorunumuz yoktu, Adana Anlaşması’yla sorunlarımız çözülmüştü ama 20 Ağustosta Gaziantep’te 10 kişi, 11 Şubatta Cilvegözü’nde 18 kişi, 11 Mayısta Reyhanlı’da 53 vatandaşımız öldü. Bunların sorumlusu sizsiniz. Irak Merkezî Hükûmetiyle kavgalısınız, İran ve Rusya ile Suriye politikası nedeniyle karşı karşıyayız. Yunanistan’da “Ege Baharı” gelecekti, Yunanistan’da sonbahar geldi. “Kıbrıs sorununu çözeceğiz.” dediniz, “Kıbrıs Rum kesiminin petrol araması bir savaş nedenidir, savaş gemilerini göndeririz.” dediniz, göndere göndere Turgut Reis’i gönderdiniz. Bulgaristan ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki seçimlere müdahale ettiniz, oradaki Türk toplumlarını böldünüz, ayrıştırdınız. Yemen’de Türk menşeli suikast silahları, Glock marka silahlar yakalandı, Mersin gümrüğündeki talimatların ne olduğunu hepimiz biliyoruz, Yemen’de bu silahlar hem de 4 kez yakalandı.

Türkiye’nin iki kadim dostu vardı: Libya ve Pakistan. İnsan hakları ödülü aldığınız Libya’ya liderinin devrilmesi, öldürülmesi için bavullar dolusu para gönderdiniz. Pakistan’la da aramızı açarsanız hiç şaşırmam. Kurtuluş Savaşı’nda Pakistan, Kıbrıs Barış Harekâtı’ndaki Libya’nın desteğini vefasızlıkla karşıladınız.

Değerli arkadaşlar, sayın milletvekilleri; bizim hükûmetlere bağlı olmayan bir Filistin politikamız vardı, hükûmet kim olursa olsun Filistin politikamız aynıydı. Orada, siz gittiniz, birtakım örgütler arasında ayrımcılık yaptınız, onları da parçaladınız. Bu parçalamanın sonucunda mayıstan beri Gazze’ye gidemiyorsunuz. Size vizeyi İsrail mi vermiyor, Amerika Birleşik Devletleri mi vermiyor?

Devletten devlete ilişki kuran Türkiye’nin itibarını yerle bir ettiniz. Kabilelerle, gruplarla, partilerle dış politika oluşturdunuz. Lübnan’da 2 pilotumuz sizin Suriye politikanızın bir esiridir. “Oyun kurucuyuz.” dediniz, oyuncak oldunuz. “Stratejik derinlik” dediniz, stratejik çukura battınız. “Dünya lideriyiz.” derken “değerli yalnızlık”la avundunuz. Türkiye’nin itibarını yerlerde sürüklediniz. “Deliğe süpürülmeyin, kullanılın.” sözlerini siyaset sahnesinde sizin sayenizde duyduk. Askerin başına çuval geçirildiğinde “müzik notası”nı sizin sayenizde duyduk. “Sıfır sorun”dan “değerli yalnızlık”a, “kardeşim Esad”dan “terörist Esed”e siz getirdiniz ama bütün bu dış politikanın mimarı Sayın Davutoğlu, Meclise neden gelip de bilgi vermiyor? Hadi bize bilgi vermiyor, size de bilgi vermiyor, daha doğrusu, Parlamentoya bilgi vermiyor.

Türkiye’nin dış politikada geldiği noktanın özeti budur diyorum, yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi de Hükûmet adına söz isteyen, İsmet Yılmaz, Millî Savunma Bakanı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizin 17 Ekim 2007 tarihli ve 903 sayılı Kararı ile Hükûmete verilen ve son olarak 11 Ekim 2012 tarihli ve 1026 sayılı Kararı’yla bir yıl uzatılan, Irak’ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin ve saldırılarının bertaraf edilmesi amacıyla, gerektiği takdirde sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere, Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe belirlenerek Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının Irak’ın PKK teröristlerinin barındıkları kuzey bölgesiyle mücavir alanlarına gönderilmesine dair tezkerenin bir yıl daha uzatılması hakkında Hükûmetimizin görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlarken bizlerin bu ülkede özgür ve huzur içinde yaşaması için hayatlarını ortaya koyarak mücadele eden vatan evlatlarını şükran ve minnetle, bu uğurda bir gül bahçesine girercesine hayatlarını kaybeden şehitlerimizi rahmetle anıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yurtta barış, bölgemizde barış, dünyada barış hedefimizdir. Bugün içinde bulunduğumuz coğrafyaya bakarsak bu hedefe ulaşmanın tek bir ülkenin gayretiyle mümkün olamayacağını da görüyoruz. Bu ahval ve şerait içinde  Hükûmet olarak bir vatandaşımızın burnunun kanamaması için gereken her türlü tedbiri almak bizim görevimiz. Türkiye, Irak’ın kuzey bölgesini kendileri için emin liman olarak gören PKK terör unsurlarının halkımızın huzur ve güvenliğine kasteden, ülkemizin millî birliğine yönelik terörüyle karşı karşıya bulunmaktadır. Türkiye'nin terörle mücadelesi otuz yıldır devam etmektedir. Terör örgütü, dönem dönem eylemlerini artırmakta, her fırsatta toplumsal barışı bozmayı amaçlamaktadır.

Irak’ın kuzeyinde bulunan PKK terör unsurlarının Türk halkının huzur ve güvenliğine olan tehditleri devam etmekte, terör örgütü bölgede halk üzerindeki baskı ve terör faaliyetlerini sürdürmekte; bölgenin kalkınmasını ve gelişmesini engellemek için yol, okul, baraj ve havaalanı yapımında kullanılan iş makinelerini yakmaya, yol kesmeye devam etmektedir. Bölücü terör örgütü, Kandil bölgesini ana karargâh olarak kullanmakta, Irak’ın kuzeyindeki mevcut kamplarda eylem hazırlıklarına yönelik keşif faaliyetleriyle kış üslenmesi hazırlıklarına devam etmektedir.

Bu bilgiler de göz önünde bulundurulduğunda Hükûmetimize yetki veren tezkerenin uzatılması, terörün ortadan kaldırılması amacıyla yürütmekte olduğumuz kapsamlı ve çok boyutlu çalışmalarımızı destekleyecek, ayrıca bölücü terör örgütünün olası eylemlerine yönelik bir tedbir niteliğinde olacaktır. Bu tezkere, Irak’ta yapılanmış olan terörist faaliyetlerin takibi için de gereklidir.

Tezkerenin gündeme geldiği 2007 yılından bugüne kadar, Hükûmet olarak teröre ve teröriste karşı mücadelemizi devam ettirmekteyiz. Bu mücadelede zafiyet oluşturmamak, terör tehdidini ortadan kaldırmak, ülkemizin güvenliğini sağlamak, gerekli her türlü önlemleri almak ve uygulamak hususundaki kararlılığımızın gösterilmesi için bu tezkerenin kabul edilmesi gerekir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; terörü, şiddeti haklı gösterecek hiçbir gerekçe olamaz. Hak ihlal edilerek hak aranmaz. Hiçbir neden insanı öldürmeyi haklı göstermez. Teröre mazeret aranmayacağı gibi, terörün hiçbir davaya hizmet etmesi de mümkün değildir. Terör ve şiddete başvurarak belirli haklar elde etmek çabası içinde olanlar, atılan demokratik adımların terör sayesinde elde edildiğini zannedenler ancak kendilerini aldatırlar. Yıllardır ülkemizin ayağına pranga olan terör olmasaydı, Türkiye gerek ekonomik açıdan gerekse demokratik standartlar bakımından çok daha ileri bir ülke olurdu.

Terörle mücadele kapsamında, taleplerini şiddete başvurmaksızın demokratik sistem içerisinde dile getiren vatandaşlarımız ile terörü bir hak arama aracı olarak gören kesimleri birbirinden ayırarak terörle mücadeleyi her koşul altında sürdüreceğiz. Bu süreçte, ülkemizin tüm kurumları ve siyasi partileri, terörle mücadele hususunda ortak bir irade ve hassasiyetle hareket ederse bu konuda kısa zamanda olumlu bir netice alınır. Herkesin hiçbir ayrım gözetmeksizin terörün her türüne şiddetle karşı çıkması gerekir. Ayrım yapılmaksızın masum insanlara yönelik terör eylemlerinin bir insanlık suçu olarak görülmesi gerekir. Bu anlayıştan hareketle biz terörle mücadelemizi sürdüreceğiz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Irak kritik bir dönemden geçmekte, etnik, dinî, mezhebî ve ideolojik fay hatları etrafında cereyan eden çatışmalar tüm bölge için bir risk ve tehdit oluşturmaktadır. Ümit ediyorum ki en kısa zamanda komşumuz Irak istikrarlı günlerine kavuşur ve Iraklı kardeşlerimiz barış ve huzur içinde yaşar. Komşumuz Irak’ın istikrarlı bir yapıya kavuşması bizim öncelikli dileğimizdir. Irak’ın toprak bütünlüğünün korunmasına ve güvenliğine önem vermekteyiz. İstikrarını tesis etmiş, iç barışını sağlamış, ekonomik refaha kavuşmuş bir Irak, bölge barışına ve refahına da katkıda bulunacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tezkere doğrultusunda, bugüne kadar gerçekleştirilen uygulamalarda, Irak halkının güvenliğine azami özen gösterilmiş, uluslararası hukuktan doğan haklarımız çerçevesinde icra edilen harekâtlar, sadece terör örgütünün Irak’ın kuzeyindeki varlığına yönelik olup sivillere ve sivil yerleşim birimlerine zarar verilmemesini teminen azami özen gösterilmiştir. Uluslararası hukuk uyarınca, bir devletin, topraklarını bir terör örgütüne kullandırmaması gerekir. Irak Anayasası da Irak devletinin terörle mücadele edeceğini ve topraklarını terörist faaliyetler bakımından üs, geçit veya alan olarak kullandırmayacağı hükmünü amirdir.

PKK terör örgütünün Irak’ın kuzeyinden ülkemize yönelik tehdit ve saldırılarının durdurulması, öncelikle Irak makamlarının sorumluluğundadır. Irak Merkezî Hükûmetine PKK varlığının sona erdirilmesi için müteaddit defalar talepte bulunulmuş, kendi anayasası ve uluslararası hukukta öngörülen yükümlülüklerini yerine getirmesi hatırlatılmıştır. Ancak Irak makamları terörle mücadelede bugüne kadar gerekli tedbirleri alamamışlardır. Elbette ki arzumuz, Irak hükûmetinin, önümüzdeki dönemde kendi toprakları üstündeki terörist unsurlarla etkin şekilde mücadele ederek bu bölgeyi ülkemizin birlik ve beraberliğini hedef alan terör örgütünden arındırmasıdır. Bu durumda ülkemizin de sınır ötesi operasyonlarda bulunmasına bir ihtiyaç kalmayacaktır.

Irak halkı ile halkımızın bir problemi yoktur. Birinci Dünya Savaşı sırasında Kut’ül Ammare’de yedi düvele karşı birlikte olan bir milletin, bugün farklı yerlerde olması da düşünülemez. Bunun en canlı delili her iki ülke arasındaki ticaret hacmidir. 2008’de 4 milyar olan ticaret hacmi bugün 3 katına, 12 milyar dolara ulaşmıştır. Nihai hedefimiz, bu tezkerelere artık ihtiyaç duymayacağımız sürdürebilir güvenlik ortamının bölgemizde tesisidir. Bununla birlikte böyle bir ortam tesis edilene kadar Hükûmetimizin, üzerine düşeni kararlılıkla yapması gerekir. Ülkemizin bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da PKK terör örgütünün Kuzey Irak’taki mevcudiyetine yönelik uluslararası hukuktan kaynaklanan mücadelesi devam edecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, yürütülen özgürlük ve güvenlik esaslı mücadelede Hükûmetimizce hazırlanan demokratikleşme paketiyle de sorunun kaynaklarına yönelik kalıcı çözüm arayışlarımızı sürdürmekteyiz. Sergilediğimiz tutum, insan unsurunu ön plana çıkaran, güvenlik kısıtlamalarıyla özgürlük arasındaki hassas dengeyi yakalayan çok boyutlu bir güvenlik anlayışına dayanmaktadır. On bir yıllık iktidarımızda özgürlük alanlarını genişletmek için sayısız yasalar çıkardık ve idari düzenlemeler yaptık. Demokrasi yolunda atılan adımlar ilk olmadığı gibi son adım da olmayacaktır.

Çözümsüzlük uğruna her yıl belli sayıda şehit vermeyi kaçınılmaz zayiat gibi gören bir anlayışa son vermek istiyoruz. Yıllarca denenenleri yeni bir şeymiş gibi söyleyen ve çözümden anladığı “yok etmek” olan bir anlayışın bu ülkenin sorunlarını çözemeyeceğini söylüyoruz. Bugün Türkiye’de bin yıllık süreç içinde bir arada yaşayan, o yapı içerisinde akrabalaşmış, aynı tarihi yaşayarak medeniyet kurmuş, ortak paydaları, farklı olduğu noktalardan çok daha fazla olan insanlar yaşamaktadır. Onları bir millet hâline getiren bu bin yıllık süreci ve tarihi ve kültürü ne yok etmek ne de geriye çevirebilmek mümkün değildir. Bizim muhatabımız milletimizin tamamıdır. 76 milyonun talebini dikkate alarak çalışmalarımıza devam edeceğiz.

Bu süreç vatandaşlarımızın barış ve kardeşliğini pekiştirmekte, teröre siyasi gerekçeler bulmaya çalışanların gayretlerini boşa çıkarmaktadır. Yakın bölgemizde yaşanan trajediler ülkemize, demokrasimize, millî birlik ve bütünlüğümüze sahip çıkmanın ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Terörün bitmesi için herkesin, her partinin gayret göstermesi gerekir. Bu sürece ilgisiz kalmanın da, bu sürece toptan karşı çıkmanın da milletimizde bir karşılığı vardır, sandıkta da bu karşılık net olarak görülecektir. Hem ülkemizin demokrasi çıtasını yükselteceğiz hem terör örgütünün olası terör saldırılarına karşı da hazırlıklı olacağız. Çözüm sürecinin başarısı, özgürlük ve güvenlik dengesinin en üst seviyede devam ettirilmesine ve teröre karşı tavizsiz duruşa bağlıdır.

Huzurlarınıza getirdiğimiz tezkere, Irak’ın kuzeyinde barınan terör örgütünden gelecek tehdit ve saldırıları etkisiz hâle getirmeyi amaçlamaktadır. Bu doğrultuda, ülkemizin toprak bütünlüğüne ve milletimizin huzuruna kastedenlere karşı sınır ötesi harekât yapmak gerektiğinde en etkili cevap bu tezkereden alınan yetkiyle gerçekleştirilecektir. Terör konusunda gerçekçiliği elden bırakmadan, ulusal güvenliğimize yönelik bütün risk ve tehditlere karşı ülkemizin menfaatlerini, halkımızın mal ve can güvenliğinin korunması için zamanında ve gereken mukabelede bulunulmasını teminen her türlü ihtimaliyet planlamasına hazır olacağız.

Terör milletimizin ortak sorunudur. Terörle mücadelede elde edilecek başarı bir partinin değil, ülkemizin başarısı olacaktır. Demokrasimizi güçlendirmek amacıyla uygulayacağımız çok boyutlu ve kapsamlı tedbirler içeren bu süreç içerisinde lüzumu hâlinde askerî önlemler alınması terörle mücadelemizdeki bütüncül yaklaşımı da tamamlayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm belirttiğim bu hususlar çerçevesinde, ülkemize yönelik olarak devam eden tehditlere karşı, terörizmle mücadelenin bir parçası olarak uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli tedbirleri almak üzere, Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca, Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının PKK terör örgütü üyelerinin barındıkları Irak’ın kuzey bölgesi ile mücavir alanlarına gönderilmesi için 17 Ekim 2012 tarihli ve 1026 sayılı Kararı ile bir yıl süre ile uzatılan iznin, 17 Ekim 2013 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına yönelik Hükûmet tezkeresine desteğinizi talep eder, tezkerenin milletimiz için hayırlara vesile olmasını diler, bu vesileyle tüm milletimizin her bir bireyinin yaklaşan Kurban Bayramı’nı kutlar, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Evet, tezkere üzerinde şahsı adına söz isteyen, Emrullah İşler, Ankara Milletvekili.

EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının Irak’ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin ve saldırılarının bertaraf edilmesi amacıyla, gerektiği takdirde sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere, PKK teröristlerinin yuvalandıkları Irak’ın kuzey bölgesiyle mücavir alanlara gönderilmesi ve görevlendirilmesi için Hükûmet tarafından yüce Meclisimize gönderilen tezkere hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Ülkemiz geçmişte olduğu gibi günümüzde de bir yandan millî menfaatlerimizi gözeten, diğer yandan bölgemizin barış ve istikrarına katkı sunan politikalar izlemeye devam etmektedir. Bugün görüşmekte olduğumuz konu da ülkemizin bu temel tutumunun bir yansıması mahiyetindedir. Ülkemizde ve bölgemizde huzur ve sükûnun tesisi adına alınması gereken önemli bir kararın müzakeresinden ibarettir. Tüm iyi niyetli çabalarımıza rağmen Irak’ın kuzeyi hâlen PKK için korunaklı bir alan olma niteliğini sürdürmektedir. Örgütün elebaşıları bölgedeki kamplarda serbestçe ikamet edebilmektedir. Iraklı muhataplarımıza her fırsatta, diğer alanlarda olduğu gibi, terörle mücadelede de yardıma hazır olduğumuz dile getirilmekte, Irak ve ABD makamlarıyla teşkil edilmiş bulunan üçlü mekanizma dâhilinde tüm ortak çalışmalara gereken katkı tarafımızca verilmektedir.

Ancak, Irak tarafı, PKK’nın Irak’ın kuzeyinden ülkemize yönelttiği tehdit ve saldırıların sona erdirilmesi için gerekli önlemleri maalesef alamamaktadır. Bu durum karşısında ülkemizin, uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını kullanarak gerekli tedbirleri alması zaruret arz etmektedir.

Esasen Irak devletinin, anayasası uyarınca, terörizmin her çeşidiyle mücadele etme ve ülke topraklarının teröristler tarafından üs olarak geçişler için ya da terörist faaliyetler için kullanılmasının engellenmesi yükümlülüğü bulunmaktadır. Öte yandan, PKK terör örgütüyle etkin mücadele edilmesi sadece ülkemizin değil, bölgemiz genelinin barış ve istikrarına da hizmet edecektir.

Esasen, komşumuz Irak, bugün büyük bir terör sorunuyla karşı karşıya bulunmaktadır. Irak’ta terör eylemlerinden dolayı yaşamını yitirenlerin sayısı yılbaşından bu yana 6 bini bulmuş, bu bakımdan Irak son beş yılın en kanlı dönemini yaşamaktadır.

Irak uzun süredir siyasi istikrarsızlık içindedir. 2010’daki son genel seçimlerden sonra geniş tabanlı bir millî mutabakat hükûmeti kurulmuş olmasına karşın, özellikle ABD askerlerinin ülkeden çekildiği 2011 Aralık ayından bu yana ülkedeki siyasi gerilim giderek artmıştır.

Kuşkusuz, Hükûmetin kurulmasına dayanak teşkil eden ortaklık anlaşmasına riayet edilmemesi, söz konusu gerilimin başat faktörüdür. Yeni dönemde belli kesimlerde dışlanmışlık hissi artmış, mezhep temelli gerilim Suriye’deki gelişmelerin de etkisiyle keskinleşmiştir.

Erbil ile Bağdat arasındaki sorunlar da devam etmektedir. Hükûmet, güvenliği sağlamada ve halka temel hizmetleri götürmede bir başarı sağlayamamıştır. Bitmeyen siyasi gerilimler sonucu da Hükûmet işlevsiz hâle gelmiştir. Artık Irak’ta herkes, 2014 baharında yapılacak genel seçimleri beklemektedir. Bu tablo ışığında, Türkiye’nin Irak’ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidine karşı uluslararası hukuka uygun, meşru adımlar atma hususundaki kararlılığı elbette devam edecektir.

Ülkemiz terörle birçok farklı yöntem dâhilinde mücadele etmekte, bir yandan uluslararası alandaki girişimlerimiz vasıtasıyla örgütün üçüncü ülkelerdeki faaliyetlerinin ve mali imkânlarının kısıtlanmasına çalışılırken bir yandan da ülkemizde gerçekleştirilen demokratikleşme çalışmalarıyla terör örgütünün propaganda faaliyetlerine ket vurulmaktadır.

PKK terör örgütünün silahlı saldırı ve faaliyetlerinin sona erdirilmesi amacıyla ülkemizde başlatılan süreç, terör örgütünden gelen olumsuz açıklamalara rağmen devam etmektedir. Başbakanımız tarafından 30 Eylül 2013 tarihinde açıklanan reform paketinin bu sürece destek olacağı aşikârdır. Ne var ki terörün sona ermesi için her türlü seçeneğin masada bulunması gerekmektedir. Terör örgütünün içinde sertlik yanlısı bazı grupların bulunabileceği ve bunların süreci akamete uğratmak için şiddet yoluna başvurabilecekleri gerçeğinden hareketle gerekli tedbirlerin alınması bir zorunluluktur. Dolayısıyla, ülkemizin terörle mücadelesinde önemli bir işlev gören tezkerenin süresinin bir yıl daha uzatılmasının yüce Meclisimizce kabulü önem arz etmektedir.

Türkiye, başta Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin ilgili kararları olmak üzere uluslararası hukuk çerçevesinde hareket etmeye özen göstermektedir. Askerî harekâtlarımızın tek hedefi PKK terör örgütüdür. Nihai amacımız, bu tezkereye artık ihtiyaç duymayacağımız, sürdürülebilir güvenlik ortamının bölgemizde tesisidir. Bu tesis edilene kadar ise ülkemiz, ulusal güvenliğinin korunması için ne lazım geliyorsa yapmaya devam edecektir.

Sayın milletvekilleri, benden önce yapılan konuşmalarda bu tezkerenin “bir savaş tezkeresi gibi” olduğuna dair ifadeler kullanıldı. Bu tezkere bir caydırıcılık tezkeresidir. Nitekim, geçtiğimiz yıl almış olduğumuz yetkiden sonra da kullanma ihtiyacı duyulmamıştır.

Bundan başka, dış politikamız hakkında da çeşitli görüşler ifade edildi. Aslında, bu ileri sürülen görüşler de yeni görüşler değildir. Bizim, komşu ülkelerin içişlerine müdahale ettiğimiz, mezhepçi politikalar izlediğimiz yönünde birtakım kayda değer bulmadığım sözler ifade edildi; o konuda müsaadenizle bir iki hususun altını çizmek istiyorum.

YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Niye cevap veriyorsun o zaman? 

EMRULLAH İŞLER (Devamla) – Biz, bu bölgede barışı, istikrarı ve huzuru hedeflemekteyiz. Mezhepçi politikalar kesinlikle uygulamıyoruz, bugüne kadar uygulamadık, bundan sonra da uygulamayacağız. 2002’de başlamış olduğumuz çizgimizi 2013 yılında da devam ettiriyoruz; o gün ne dediysek bugün de aynısını söylüyoruz. İlkeli, ahlaki, çıkar odaklı değil, insan odaklı bir politika izliyoruz.

Bu doğrultuda, barış, huzur ve istikrarı amaçladığımız için geçmiş yıllara baktığımızda Irak’la olsun, Suriye’yle olsun, Yunanistan’la, Rusya’yla bütün komşularımızla, baktığınız zaman yüksek düzeyli stratejik iş birliği konseyleri kurduk. Âdeta, Bakanlar Kurulunu ortak olarak topladık. Bütün  bunları biliyorsunuz. O gün biz onların içişlerine mi karışıyorduk, karışmış mıydık, mezhepçi politikalar mı izliyorduk?

2009 yılında Bağdat’ta “Ben ne Sünni’yim, ne Şii’yim, ben Müslüman’ım.” diyen kimdi?  Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan demişti. Mezhepçi politikalar isteyenler böyle bir ifade kullanır mı?  

YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Reyhanlı’da ölenlere ne dedi?

EMRULLAH İŞLER (Devamla) – Bizim herkesle  sorunlu olduğumuz söylendi. Biraz önce burada grup adına konuşan Değerli Milletvekilimiz,  Irak Meclis Başkanını ziyaretinde getirmiş olduğu mesajı iletti. Arkadaşlar bizim bir atasözümüz vardır, ne der: “Yanlış hesap Bağdat’tan döner.”  Evet, bu kez yanlış hesap Bağdat’tan dönmüştür. Bağdat yapmış olduğu yanlışı bugün telafi etmek için bizimle ilişkilerini  düzeltme çabasına girmiştir. Mezhepçi politikaları  bizler izlemiyoruz.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Bağdat mı yanlış yapıyor, siz mi yanlış yapıyorsunuz?

EMRULLAH İŞLER (Devamla) – Bizler, şahsiyetli, onurlu, herkesi kucaklayan politikalar izliyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2011’deki Arap Baharı başlayana kadar, Allah aşkına, bu bölgede ara buluculukları kim yaptı? Suriye ile İsrail arasındaki ara buluculuğu biz yapmadık mı?

OKTAY VURAL (İzmir) – Bravo! Bravo, İsrail’in taşeronluğunu yaptığınızı açıkla!

EMRULLAH İŞLER (Devamla) – Doğrudan görüşmelere geçmek için  bir adım kalmıştı, onları kim bozdu? Biz mi bozduk?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Irak’a gidemiyorsunuz, Suriye’ye gidemiyorsunuz!

EMRULLAH İŞLER (Devamla) – Ayrıca Irak’ın içerisindeki farklı grupları Türkiye’de bir araya getiren, hepsiyle görüşen, hepsiyle konuşabilen bir başka ülke var mı bölgede? Dolayısıyla biz bu bölgede istikrarı…

OKTAY VURAL (İzmir) – Gazze’ye… Gazze’ye…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Gazze’ye gidemiyorsunuz, Irak’a gidemiyorsunuz,  Suriye’ye gidemiyorsunuz,  ancak Barzani’nin yanına gidiyorsunuz! 

EMRULLAH İŞLER (Devamla) – Suriye konusunda, arkadaşlar…

OKTAY VURAL (İzmir) – Gazze’ye, Gazze’ye…

EMRULLAH İŞLER (Devamla) - Suriye konusunda, evet, biz, Beşar Esed’le iyi ilişkiler geliştirdik. Biz, Beşar Esed’in ideolojisini biliyoruz, Baas ideolojisi olduğunu biliyoruz ama o, halkını öldürmezken, halkına kan kusturmazken biz onlarla iyi ilişkiler geliştirdik, bir günde 52 tane anlaşmaya imza attık. Bunun neresi yanlış Allah aşkına?

YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Ne oldu anlaşmalar, ne oldu?

EMRULLAH İŞLER (Devamla) – Arap Baharı başladıktan sonra Suriye’de halkını öldürürken biz gidip de Beşar Esed’in koluna mı girecektik?

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Aynı adam…

YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Anlaşmalar yürürlüğe girebildi mi?

EMRULLAH İŞLER (Devamla) - Türkiye'nin bir geleneği var, Türkiye her zaman mazlumlardan yana olmuştur. Bu çizgimizi bugün sürdürüyoruz ve onurumuzla, gururumuzla, haysiyetimizle sürdürüyoruz. Eğer yanlış yaptığımız bir şey varsa çıkıp onları gelin burada “Şurada şurada yanlış yaptınız.” deyiniz.

YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Bu konuşma seni bakan yapmaz!

EMRULLAH İŞLER (Devamla) - Bakın, “İsrail’le ilişkiler kötü.” dediniz. Özür dileyen kim arkadaşlar? Türkiye mi özür diledi?

YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Kim, kim özür diledi?

EMRULLAH İŞLER (Devamla) - Neden konuşmuyorsunuz? Türkiye’yle, ülkenizle neden gurur duymuyorsunuz?

YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – İsrail özür dilemedi ki…

EMRULLAH İŞLER (Devamla) - Irak konusunda, işte yanlış hesap Bağdat’tan dönüyor, ilişkileri düzeltme şeyine geldiler. Aynısı Suriye’de de yarın bu despot rejim yıkıldığı zaman, Mısır’da da o despot rejim gittiği zaman biz milletimizin başını öne eğdirmeyeceğiz.

Ben, üç hafta önce Brüksel’de Cezayir asıllı bir Fransız parlamenterle görüştüm, ne dedi biliyor musunuz? “Siz Birleşmiş Milletlerde bizim lehimize, bağımsızlığımız lehine oy kullanmadınız.” dedi. Ben başımı öne eğmek zorunda kaldım ama biz AK PARTİ olarak bu milletin başını öne eğdirmeyeceğiz. Bunun böyle bilinmesinde yarar vardır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Tezkerenin ülkemize, milletimize hayır getirmesini Cenabıhak’tan niyaz ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Türkeş.

YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, az önceki hatip dış politika konusunda Meclisi yanıltıcı bilgiler verdi. İzin verirseniz onları düzeltmemiz lazım.

BAŞKAN – Sizinle ilgili herhangi bir sözü var mı, size herhangi bir sataşma söz konusu mu?

YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Efendim, Türkiye’yle ve Türkiye Büyük Millet Meclisiyle ilgilidir. O bakımdan, bu yanlışın bir an önce kayıtlara da girip düzeltilmesi gerekiyor.

BAŞKAN – Ama, Sayın Türkeş, bu, sataşma, çerçevesinde değerlendirilmez ki.

YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Hayır, ben sataşma demiyorum ki…

BAŞKAN – Bunun sataşma çerçevesinde değerlendirilmesi söz konusu değil yani diyorum.

Buyurun.

YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Efendim, şöyle: İsrail’in özür dilediğini söylüyor. İsrail devletinin Başbakanlık resmî sitesinde “Bu Mavi Marmara olayı sırasında kazaen ölüme sebebiyet verdiysek özür dileriz.” diyor. Halbuki bulgular öldürülen 9 vatandaşımızın da 3 kişi tarafından ve taammüden öldürüldüğünü göstermiştir. İsrail, özür dilemediği hâlde, defaatle AKP sayın vekilleri kamuoyunu yanlış bilgilendiriyorlar. (Gürültüler)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - İsrail’in avukatlığını mı yapıyorsun?

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Sözleriniz tutanaklara geçti efendim.

Sayın milletvekilleri…

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Bir iki hususu vurgulamak istiyorum.

Demin tezkere görüşmeleri sırasında yapılan konuşmaların tamamının, Barış ve Demokrasi Partisi dışındaki yapılan konuşmaların tamamının, yürüyen çözüm sürecinin ve barış sürecinin ruhuna aykırı olduğunu ifade etmek istiyorum. Yürüyen sürecin sağlıklı olarak kalıcı bir barışa dönmesi için öncelikle dil ve üsluptan başlayan yeni bir politikanın Türkiye gündemine girmesi gerektiğini defalarca ifade ettik. Buna rağmen özellikle hem Sayın Bakanın hem de AK PARTİ Grubu adına konuşan hatiplerin kullanmış oldukları dil ve üslup kendi yürüttükleri sürecin ruhuna da terstir. Bu tezkere …

BAŞKAN – Tezkere üzerinde konuşuldu Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) –  Tutanaklara geçsin diye.

BAŞKAN - Ama konuşuldu daha önce.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Bu tezkere tıpkı önceki diğer tezkereler gibi Roboski benzeri büyük trajedileri önümüze getirme riskine sahiptir. Bugün burada konu Kürt sorunu ve savaş olunca AKP’nin, MHP’nin ve CHP’nin nasıl iş birliği içinde tek bir yumruk hâlinde davrandığını tekrar göreceğiz. Bütün milletvekillerini vicdanının sesini dinlemeye davet ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, tezkereyi tekrar okutup oylarınıza sunacağım.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Irak'ın kuzey bölgesinde yuvalanmış bulunan PKK terör unsurlarından kaynaklanan ve Türk halkının huzur ve güvenliğiyle, ülkesinin millî birliğine, güvenliğine ve toprak bütünlüğüne yönelik açık tehdit, bölgede ahiren meydana gelen gelişmelerin de etkisiyle devam etmektedir.

Dost ve kardeş Irak'ın toprak bütünlüğünün, millî birliğinin ve istikrarının korunmasına büyük önem atfeden Türkiye, PKK teröristlerinin Irak'ın kuzeyindeki mevcudiyetine ve ülkemize yönelik terörist saldırılarına son verilmesini sağlamak amacıyla askerî faaliyetlerini başarıyla yürütmekte, siyasi ve diplomatik girişimlerini ve uyarılarını sürdürmektedir.

Türkiye'ye yönelik terörist saldırılara ve tehdide karşı, terörizmle mücadelenin bir parçası olarak uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli tedbirleri almak üzere hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe belirlenecek şekilde, Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, Irak'ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin ve saldırılarının bertaraf edilmesi amacıyla, gerektiği takdirde sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere, Irak'ın PKK teröristlerinin yuvalandıkları kuzey bölgesi ile mücavir alanlara gönderilmesi ve görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17/10/2007 tarihli ve 903 sayılı Kararı’yla Hükûmete verilen ve son olarak 11/10/2012 tarihli ve 1026 sayılı Kararı ile bir yıl uzatılan izin süresinin, 17/10/2013 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasını Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca arz ederim.

                                                                                                      Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                                Başbakan

BAŞKAN – Başbakanlık tezkeresini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...  Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu Geçici Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutuyorum:

2.- Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu Geçici Başkanlığının, toplantı yeter sayısı olan salt çoğunluk sağlanamadığından başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimi için toplanamadığına ilişkin tezkeresi (3/1323)

                                                                                                                        08/10/2013

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu; Başkan, Başkan Vekili, Sözcü ve Kâtip Üye seçimi için 08/10/2013 günü saat 18.00’de toplanmış ancak toplantı yeter sayısı olan salt çoğunluk sağlanamadığından seçim gerçekleştirilememiştir.

Saygıyla arz olunur.

                                                                                                           Mehmet Domaç

                                                                                                                 İstanbul

                                                                                                  Kamu İktisadi Teşebbüsleri

                                                                                                  Komisyonu Geçici Başkanı

C) Duyurular

1.- Başkanlıkça, Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimlerini yapmak üzere toplanacağı gün, saat ve yere ilişkin duyuru

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunun toplanarak İç Tüzük’ün 24’üncü maddesine göre Başkan, Başkan Vekili, Sözcü ve Kâtip Üyesini seçmesi gerekmektedir. Bu nedenle Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu 10 Ekim 2013 Perşembe günü, bugün saat 17.30’da kendi toplantı salonlarında toplanacaklardır. Komisyonun toplantı gün ve saati ayrıca plazma ekranda ilan edilecektir.

Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

                       

 

Kapanma Saati: 16.59

 

 


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.18

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale), Muharrem IŞIK (Erzincan)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6’ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- BDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan (10/436) esas numaralı, 28/12/2011 tarihinde meydana gelen ve 35 yurttaşımızın yaşamını yitirdiği Uludere/Roboski katliamının tüm boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmesinin Genel Kurulun 10 Ekim 2013 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

                                                                                                                        10/10/2013

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 10/10/2013 Perşembe günü (Bugün) yaptığı toplantısında, toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                             İdris Baluken

                                                                                                                  Bingöl

                                                                                                        Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan (10/436) 28 Aralık 2011 tarihinde meydana gelen ve 35 yurttaşımızın yaşamını yitirdiği "Uludere/Roboski" katliamının tüm boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin görüşülmesinin, Genel Kurulun 10/10/2013 Perşembe günlü birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Sırrı Sakık, Muş Milletvekili.

Buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, önemli konular konuşulduğunda kimse yok burada ama savaş tezkereleri eğer gündemde ise buralar tıka basa doludur. Herkes savaş sever, herkes savaş için birbiriyle yarışır ama hiç kimse kendi çocuklarını savaşa göndermez. Savaşın bütün acımasızlığı masaya yatırılır, konuşulur, tartışılır ama hiç kimse dönüp Kürtlerle ilgili savaş politikasında farklı düşünmez.

Şimdi, bugün, biraz önce buradan bir tezkere geçti. Daha dakika bir gol bir, daha bir hafta on günlük bir süre içerisinde Parlamentodan iki tane savaş tezkeresi geçti; biri Suriye’yle ilgili, biri de güney Kürdistan’la ilgili. Şimdi, bu kadar savaş tezkerelerine onay veren bir Parlamento bu savaşın sonuçlarını, bu savaşta yaşanan vahşetlerin hiç mi hiç muhasebesini yapmaz? Bu savaş tezkeresi içindir ki onay verdiniz, o savaş uçakları Roboski’de 34 tane masum insanı paramparça etti. Altı yüz  elli üç gündür bu insanlar, hâlâ hak, hukuk, adalet mücadelesi için aileler sokakta. Barış ve Demokrasi Partisi bunu her gün seslendirmektedir ama dünyanın dört bir tarafındaki savaşlar için gözyaşı akıtanlar kendi halkı için bir özrü bile lüksten sayıyor. Dönüp geçmişten dolayı özürler dileniyor ama bugün yapılan şeylerden dolayı, kimse Roboski’de  olup bitenlerden dolayı özür dilemiyor. Allah da biliyor, devlet de biliyor, Başbakan da biliyor, siz de biliyorsunuz ki Roboski’de yolculuğa çıkan o Kürt çocuklarından, Kürt halkından devletin haberi vardı ve oradaki güvenlik güçleri, oradaki tugay haberdardı ve  paydardı. Giderken siparişler verildi Roboskili ailelere “Gelirken bize sigara getirin, gelirken bize çay getirin, şu ihtiyaçlarımızı…” Ama, buralardan talimatlar verildi, 34 insan yaşamını yitirdi.

Şimdi, altı yüz elli üç gündür bununla ilgili tek küçük bir adım yok. Sorgulama süreci askerî yargıda devam ediyor. Dosyada gizlilik var ve bu ülkede, evet, yani Mısır’daki Esma için gözyaşı akıtanlar… Çok insanidir, insani buluyoruz ama Roboski’deki aileler için bu kadar da zalimane bir duruşu içimize sindiremiyoruz.

Siz savaş tezkereleri çıkarıyorsunuz. Peki, nedir görüştüğünüz, konuştuğunuz, tartıştığınız? Sekiz dokuz aydır bir barış müzakeresinden bahsetmiyor musunuz? Silahlar susmadı mı? Gerillanın bir kısmı bu topraklardan çekilmedi mi? Çekildi. Peki, barışın ruhu, bugün ne olması gerekirdi? İktidar partisinin gelip bu Parlamentodan “Size teşekkür ediyoruz, geçmiş dönemde bize şu kadar, 28 kez, 27 kez onay verdiniz ama bugün, barış görüşmelerinin devam ettiği bir süreçte biz tezkereyi geri çekiyoruz, barış görüşmelerinin ruhuna uygun adım atıyoruz.” demesi gerekirdi, muhalefet partilerinin de bunu desteklemesi gerekirdi. Ama ne yazık ki barış görüşmelerinden dem vuran iktidar partisi yine savaş çığırtkanlığı yapıyor.

Dönün bakın, Roboski orada duruyor. Sekiz aydır ölüm yok, kan yok, gözyaşı yok ve tabut yok ve gerilla savaş alanlarının büyük bir kısmını terk etti, silahlar sustu ve ölüm yok. Gelin, bu samimi hareketi, hep birlikte barışı örelim, barışı hayata geçirelim. Ama sizler bunu yapmıyorsunuz. Sorun Kürtler olunca üçüz parti, üçüz ruh hâliyle hareket ediyorsunuz. Yani biz iki partiyi anlıyoruz da iki arada bir derede kalan siz Cumhuriyet Halk Partisine ne oluyor Allah aşkına? Suriye tezkeresine karşı duracaksınız ama Kürtlere karşı savaş açılınca “Kürtleri vurun!” Bu anlayış doğru değil. Ya Roboski’de hazırladığınız rapor doğru değil veyahut Roboski’de döktüğünüz gözyaşı doğru değil veyahut da bugünkü politikanız doğru değil. Size bundan sonra bizim acılarımız üzerinden siyaset yapmayı men ederiz. Öyle çifte standart olmaz. Roboski’yle ilgili timsah gözyaşları akıtacaksınız ve çıkıp burada bugün ne yapacaksınız? Savaş tezkerelerine onay vereceksiniz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Onlara söyle.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Onlara söylüyorum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Onlarla birliktesiniz, kucak kucağa. Bize değil, onlara söyle. 

SIRRI SAKIK (Devamla) – Onlara söylüyorum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Onlara söyle. Beraber, kucak kucağasınız. Bize değil.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Onlar dün de savaşçıydı, bugün de savaşçıdırlar.

Ve buna siz burada karar vereceksiniz, Suriye’deki tezkereye. Evet, doğru bir karar ama demokraside çifte standart olmaz. Ve evet, Levent Bey orada, Roboski’de olup bitenleri gördü ve bu tezkerede bazı arkadaşlar arka sıralarda kalarak “Efendim, içimize sindirmiyoruz.” AKP’de de bazı Kürt milletvekilleri içine sindirmiyor ama çıkıp söyleyeceksiniz arkadaşlar.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Çıkmadığı için oraya geçtiler Kürt arkadaşlarınız.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Bunun gizliliği ve saklılığı olmaz. Çıkıp diyeceksiniz, biz savaşa karşıyız, tezkere barışın ruhuna terstir.

Yüz yıllık mücadeleden müzakereye dönüşen bir süreci yaşıyorsa Türkiye; Türkiye yüz yıldır Kürtlerle mücadele etmiş, ölümden, kandan, gözyaşından başka Kürtlere bir şey vermemişse ve dönüp bir özür dilemişse ve dönüp eğer mücadeleden müzakereye dönüşmüşse müzakerenin ruhuna uygun hareket etmelidir. Savaş tezkeresi çıkararak olmaz. Siz, gerillanın boşalttığı alanlara askerî konumları daha güçlendirecek, oraya askerî sevkiyatlar yapamazsınız. Siz, barışın ruhuna uygun adımlar atmalısınız. Siz, yeni karakolların inşasına onay vermemelisiniz. Siz, köy korucularının yeni kadro tahsisine onay vermemelisiniz. Yani eğer barışta gerçekten bir proje varsa barışta gizli saklı bir şey olmaz. Yani A, B projesi olmaz. Tek bir proje olur, o da A projesidir. Onu da Kürt Özgürlük Hareketi açık ve net olarak ortaya koyuyor: “Bakın, ben buradayım, sekiz, dokuz aylık süre içerisinde tetiklerden elimi çektim, silah yok, ölüm yok, kan yok, gözyaşı yok ve savaş alanlarından ben gerilla birliklerini geri çektim.” diyor ve “Buyurun barışalım.” diyor.

Şimdi, Türkiye böyle bir iklimdeyken, bunun ruhuna uygun adımların atılması gerekirken, siz, bugün dönüp tekrar savaşa onay veriyorsunuz.

Ve hele bazı siyasi partiler, nedir bu düşmanlığınız Mesut Barzani’ye, nedir bu saygısızlığınız? Bütün hakaretleri size binle geri göndeririz. Mesut Barzani federal bölgenin, Kürdistan’ın Başkanıdır. Arkadaşlarımız söyledi, Celal Talabani de bir Kürt cumhurbaşkanıdır ve Irak’ın Cumhurbaşkanıdır. Haddinizi bileceksiniz! Öyle tepeden, dönüp Kürtlerin bu değerlerine haksızlık etmeyin, çeteleri desteklemeyin.

Bakın, dün Suriye Rojava’da PYD Lideri Salih Müslim’in oğlu o çeteciler tarafından katledildi. Ünlü bir düşünürün dediği gibi “Savaşta babalar çocuklarını defnediyor ama barışta çocuklar babalarını defnediyor.” Biz böyle acılı bir toprakta yaşıyoruz. Bugün Salih Müslim oğlunu defnetti. Ben Şervan Müslim’in ve Rojava Kürdistan’ında yaşamını yitiren bütün o Kürt kahramanların önünde saygıyla eğiliyorum. Onların acısı biz Kürtlerin ve Türkiye demokrasi güçlerinin acısıdır.

Rojava’da bir devrim vardır. Nasıl ki Küba’da devrim için burada tutuşanlar eğer biraz vicdanlılarsa, biraz sol, sosyalist kültürden geliyorlarsa Rojava’daki devrimi de selamlamalıdırlar, çetecileri değil. Zalimleri destekleyen anlayışlarla bu iş olmaz. Onlar kendi topraklarında özgürlük mücadelesi verirken dünyanın dört bir tarafında ne idiği belli olmayan cihatçılar tarafından ve buradan sağlanan lojistik destekle orada saldırıya maruz kalıyor Kürtler. Eğer vicdan varsa bu mazlumların yanında saf tutmalıyız.

Bakın, hep söylüyorum, kimi günahlar var üstü örtülür, kimi günahlar var affedilir ama kimi günahlar vardır ki kabir defterine yazılır. Bugün siz üç siyasi partinin bu günahı, bu tezkereye “evet” demeniz sizin kabir defterinize yazılmıştır. Mazlum halklar ben inanıyorum ki öbür dünyada sizin yakanıza yapışacaktır.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Hilmi Bilgin, Sivas Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HİLMİ BİLGİN (Sivas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Barış ve Demokrasi Partisi Meclis Grubu tarafından Uludere’de meydana gelen ve 35 vatandaşımızın ölümüyle sonuçlanan olayın Meclis tarafından araştırılması istemiyle verilen Meclis araştırması önergesinin gündeme alınmasına dair grup önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum.

Söz konusu olay, Meclis İnsan Hakları Komisyonu bünyesinde kurulan alt komisyon tarafından detaylı olarak incelenmiş ve rapora bağlanmıştır.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sonuç ne olmuştur, sonuç?

HİLMİ BİLGİN (Devamla) – Meclis İnsan Hakları Komisyonu bünyesinde oluşturulan alt komisyonda tüm partilerimize mensup milletvekilleri vardır.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Katilleri mi yargıladınız? Suçluları mı ortaya çıkardınız? Sümen altı ettiniz!

HİLMİ BİLGİN (Devamla) – Komisyonumuz detaylı bir şekilde olayı incelemiştir. İnşallah en kısa zamanda da tekrar gündeme gelecektir.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – İnşallahla maşallahla olmuyor, olmuyor!

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – 34 insan yaşamını yitirdi. Hâlâ konuşuyorsun!

HİLMİ BİLGİN (Devamla) – Biz, AK PARTİ iktidarı olarak, 2002 tarihinden itibaren, olağanüstü hâlin kaldırılmasıyla başlatılan süreçte…

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – 34 insan yaşamını yitirdi. Ne yaptı bu Meclis?

HİLMİ BİLGİN (Devamla) – …olağanüstü hâlin kaldırılmasıyla başlayan süreçte ülkenin demokratikleşmesi, tüm yasakların, tüm ayrımcılığın kaldırılması için gerekli adımları attık ve atmaya devam edeceğiz.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkan, hatibe…

BAŞKAN – Sayın Baluken, lütfen…

HİLMİ BİLGİN (Devamla) – En son, Başbakanımız tarafından 30 Eylülde açıklanan demokratikleşme paketiyle de…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Bize bakarak konuşmayın! O tarafa bakın!

HİLMİ BİLGİN (Devamla) – …ülkede var olan ayrımcılık, her türlü vesayet ortadan kaldırılacaktır inşallah.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Paketiniz size hayırlı olsun!

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Paket, sizin paketiniz!

HİLMİ BİLGİN (Devamla) – Biz, AK PARTİ olarak ülkeyi, 76 milyonu bir ve bütün olarak tutmak, bir ve bütün olarak büyütmek, ülkeyi büyütmek için gerekli olan çalışmaları yapıyoruz.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Bu kadar da pişkinlik olmaz.

HİLMİ BİLGİN (Devamla) – Ben, bu vesileyle, yaklaşan Kurban Bayramı sebebiyle de aziz milletimizin bayramını tebrik ediyor, grup önerisinin aleyhinde olduğumu bildiriyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Genelkurmay Başkanını mahkemeye götürmeden kurtuluş yok!

BAŞKAN - Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Levent Gök, Ankara Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin Uludere Roboski katliamının araştırılması için vermiş olduğu Meclis araştırması önergesi üzerine söz aldım, hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

Şüphesiz, her partinin değişik konularda kendilerine özgü, değişik görüşleri bulunmaktadır. Bu, zaten, partilerin birbirlerinden farklı olmasının da en önemli özelliklerinden bir tanesidir. Biz Roboski’de, Uludere olayında sadece ve sadece insanlığı ve adaleti düşündük. Biz biliyoruz ki Roboski’de yaşayan herkes hiç kimsenin yurttaşı değildir, sadece Türkiye Cumhuriyeti’nin eşit birer yurttaşıdır. Onlar, BDP’li arkadaşlarımızın da, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımızın da, MHP’li arkadaşlarımızın da, AKP’li arkadaşlarımızın da tüm Türkiye'nin eşit birer yurttaşıdırlar. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak Roboski’de yaşayan herkese  ve bu olayda hayatını kaybeden tüm yurttaşlarımıza sadece ve sadece insan olma ve onların da Türkiye Cumhuriyeti’nin eşit birer yurttaşı olarak adaletten en yüksek oranda pay alma haklılığını gözeterek bu olaya yaklaştık.

Değerli arkadaşlarım, 28 Aralık 2011 tarihinde Uludere’de, Roboski’de yaşadığımız olayda 34, çoğu 18 yaşından küçük, 4’ü 13 yaşında yurttaşımız hayatını kaybetti.

Şimdi, hep beraber “demokratikleşelim” diye bir paketten bahsediyoruz ya da paketler demetinden bahsediyoruz ama inanınız ki bir devlet yaptığı bir hatanın bedelini ödediği zaman ancak o devlet adaletli olabilir ve demokratik olabilir. Bunun dışında söylenen her söz uçar gider. Eğer bir devlet, polisiyle, askeriyle, yaptığı bir hatanın, insanlarımız üzerine yaptığı şiddetin, ölümlerin, yaralanmaların hesabını veremiyorsa siz, hiçbir zaman bir çözüm paketinden bahsedemezsiniz, Türkiye’deki adaletten söz edemezsiniz.

Şimdi, az önce konuşan Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşımızın sözlerinden yola çıkarak sizleri vicdanlarınıza el koymaya davet ediyorum. Bugüne kadar Roboski’de ne oldu diye anlatmak istiyorum sizlere. Birkaç kez anlattım ama sanırım yeterli olmadı, elbette başka arkadaşlarımız da anlattılar.

Değerli arkadaşlarım, 28 Aralık 2011 tarihinde Uludere’de yaşanan bu trajik, yakın tarihimizin en trajik olayından sonra, tam 3 tane bu konuyu araştıracak komisyon ya da yargı süreci başlatıldı. Bunlardan bir tanesi Meclis İnsan Hakları Komisyonu bünyesinde kurulan Uludere alt komisyonuydu; ikincisi, İçişleri Bakanlığı bünyesinde kurulan ve görevlendirilen mülkiye müfettişi; üçüncüsü, Diyarbakır Özel Yetkili Savcılığının sürdürdüğü soruşturma. Başbakan bu olaydan hemen sonra “Uludere Ankara’nın karanlık dehlizlerinde kalmayacak.” dedi ama gelin, bakın, bugün, yaklaşık iki ay sonra ikinci yılını dolduracak bu olaydan sonra hangi aşamalardayız, bunu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Meclis İnsan Hakları Komisyonu, ne yazık ki kamuoyuna büyük taahhütlerde bulunarak ve toplumun da gerçekten “Acaba iş yapabilir mi?” diye beklediği bir sürecin sonunda, dağın fare doğurduğu bir raporla halkın karşısına çıktı, Meclisin karşısına çıktı. Elbette muhalefet partilerini ayrı tutuyorum ama İnsan Hakları Komisyonunda çoğunluğu elinde tutan AKP’li üyeler verdikleri kararda “Burada kasıtlı bir davranış yoktur ve zaten öldürülen 34 yurttaşın arasına 2 PKK’lı girmiştir. Onların da ölümleri bu nedenle meşrudur.” anlamına gelen bir değerlendirmeyle raporlarını tamamladılar. Meclis İnsan Hakları Komisyonunun ana teması budur. “Öldürülen 34 yurttaşın arasında 2 de PKK’lı vardır.” Bu şekilde sonuçlanmıştır rapor.

Değerli arkadaşlarım, bunu “el insaf”la karşılamamız gerekiyor. Bunun neresi mümkündür? Başından beri hiç olmamış bir olayı getirdiler, raporlarının sonuna bağladılar AKP’li arkadaşlarımız. Bu konuda, gerçekten, AKP’li arkadaşlarımızın hazırladıkları raporlar karşısında her üç parti de çok ciddi muhalefet şerhlerini koydular. Bence tüm Türkiye kamuoyunun o muhalefet şerhlerini okuması gerekir olayın gerçeğini ve sorumlularını öğrenmesi açısından.

Mülkiye müfettişi raporu, ikinci aşamaya geçiyorum: İçişleri Bakanlığı derhâl bir mülkiye müfettişi görevlendirdi. Mülkiye müfettişi aslında çok kısa bir zaman içerisinde raporunu verdi değerli arkadaşlarım ama idare hukukunda mülkiye müfettişleri raporlarının iki tane işlevi var: Birincisi ön inceleme raporu, ikincisi soruşturma raporu. 2012 yılının Nisan ayında mülkiye müfettişleri raporunu İçişleri Bakanlığına sundu değerli arkadaşlarım. Bu rapor, bir baktık ki ön inceleme raporu olarak karşımıza çıktı. Ön inceleme raporu nedir? Mülkiye müfettişleri, raporu araştırırlar ve sonunda bunun bir soruşturmaya dönüştürülmesini isterler. Yani 34 kişinin öldüğü bir olayda derhâl bir soruşturma izni verilmesi ve buna uygun bir rapor tanzim edilmesi gerekirken bir de baktık ki iktidar sadece ön inceleme için izin vermiş.

Şimdi, sizlere hatırlatıyorum: 2012 yılının Nisan ayında İçişleri Bakanlığına verilen bu raporun karşısında, İçişleri Bakanlığı tarafından soruşturmaya döndürülmüş herhangi bir soruşturma izni bulunmamaktadır. Ben İçişleri Bakanlığına bir soru önergesi verdim “Bu ön inceleme raporu konusunda bir soruşturma izni verdiniz mi? Verdiyseniz hangi tarihte verdiniz ya da size bir soruşturma raporu geldiyse bununla ilgili ne işlemler yaptınız?” diye. Değerli arkadaşlar, bu fark neden önemli? Çünkü ön inceleme raporu sizi bir müeyyideye götürmüyor, müeyyideye götürmesi için bunun soruşturma iznine dönmesi ve raporun da buna uygun çıkması gerekiyor.

Dolayısıyla, İnsan Hakları Komisyonundan sonuç alınamadı, mülkiye müfettişleri raporu -dediğim gibi- soruşturma izni daha verilmemiş bir rapor olarak tozlu raflarda duruyor. Geliyorum Diyarbakır Özel Yetkili Savcılığının tavrına.

Değerli arkadaşlarım, hukukçu arkadaşlarımız bilirler, bir mahkeme ya da savcı önüne gelen bir dosyada önce usule bakar “Ben bu olayda görevli miyim, yetkili miyim?” diye. Ben, Uludere komisyonunda görev aldıktan sonra pek çok kez kamuoyunda savcıyı göreve davet ettim, derhâl dava açması konusunda. Bir de baktık, tam on dört ay geçti, Diyarbakır Özel Yetkili Savcılığı bir tek askerî yetkiliyi dinlemeden dosyada görevsizlik kararı verdi.

Değerli arkadaşlarım, bu ne yaman bir çelişkidir böyle, yani siz on dört ay neyi beklediniz? Siz görevli olup olmadığınızın kararını zaten dosya size geldiği zaman, 2’nci gün, 3’üncü gün, 4’üncü gün vermek durumundaydınız. Esasa girmeden, eğer kendinizi görevli görmüyorsanız derhâl dosyayı görevsizlik kararıyla nereyse oraya göndermek gerekiyordu. Diyarbakır Özel Yetkili Savcılığı, değerli arkadaşlarım, tam on dört ay dosyayı elinde tuttu ve sonunda bir görevsizlik kararı verdi. Bakın, şimdi ne olacak? şimdi, dosya Genelkurmay Askerî Savcılığına geldi, bir gizlilik kararı var.

Değerli arkadaşlarım, sizlere hukuki bir prosedürü ibretle anlatmak istiyorum. Adli yargının yani Diyarbakır Özel Yetkili Savcılığının verdiği görevsizlik kararı üzerine, şuradan iddia ediyorum ki tam bir yıl sonra da Genelkurmay Askerî Savcılığı görevsizlik kararı verecektir, iddia ediyorum bunu huzurlarınızda. Peki, ne olacaktır? Adli yargının verdiği görevsizlik kararı üzerine, savcılığın verdiği görevsizlik kararı üzerine askerî yargı da görevsizlik kararı verirse, maalesef, dosyaya bakacak bir organ bulunmuyor.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Uyuşmazlık mahkemesi.

LEVENT GÖK (Devamla) – Eğer, bir dava açılıp mahkeme görevsizlik kararı verseydi ve diğer başka mahkeme de görevsizlik kararı verseydi uyuşmazlık mahkemesi olayı çözecekken savcılık aşamasında verilen görevsizlik kararları üzerine dosyaya bakacak organ bulunamıyor. Bu durumda, Genelkurmay askerî savcılığının -muhtemelen- vereceği görevsizlik kararı üzerine, dosya tekrar Diyarbakır Özel Yetkili Savcılığına gidecek ve savcılık da iş yapmış olmak için bir dava açacak; o mahkeme bu sefer görevsizlik kararı verecek, dosyayı tekrar Genelkurmay askerî mahkemesine gönderecek. Genelkurmay askerî mahkemesi de görevsizlik kararı verecek ve dosya uyuşmazlık mahkemesine gidecek. Arkadaşlar, bunun zaman açısından faturası tam dört yıl ya da beş yıldır.

Dolayısıyla, değerli arkadaşlarım, kendimizi aldatmaya, kandırmaya gerek yoktur. Roboski’de yaşayanların hepsi bizim kardeşimizdir. Onların hepsi, her biri ayrı ayrı Türkiye Cumhuriyeti’nin eşit birer yurttaşıdır. (CHP sıralarından alkışlar) Onların her birinin adaletten herkes gibi pay almaya hakkı vardır.

Biz, meseleye bu açıdan bakıyoruz ve Barış ve Demokrasi Partisinin verdiği araştırma önergesini de desteklediğimizi ifade ederek sözlerime son verdiğimi sizlere belirtmek istiyorum. Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Hamza Dağ, İzmir milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAMZA DAĞ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Şırnak ili Uludere ilçesi Gülyazı köyü Irak sınırında yaşanmış olan ve 34 vatandaşımızın vefat ettiği 28 Aralık 2012 günü, gerçekten bizim açımızdan sıradan bir gün değildir. Hepimizi üzen, her kesimden her vatandaşımızı derinden üzen bir olay olmuştur. Bu olayın yaşanmasının hemen arkasından, her gruptan parti temsilcilerimiz, milletvekillerimiz Türkiye İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna, inceleme komisyonu kurulması için önerge vermişlerdir. Bunlar içinde bizim grubumuzdan arkadaşlar da vardır. Bu sebeple, 9 Ocak 2012 günü, Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu içinde Şırnak ili Uludere ilçesi Irak sınırında yapılan hava harekâtı sonucu meydana gelen ölümlerle ilgili bir inceleme komisyonu kurulmuştur ve hemen akabinde, 6 Ocak 2012 günü Uludere Gülyazı’ya gidilip hem oradaki kişilerle, yakınlarını kaybeden kişilerle hem de yetkililerle görüşmeler yapılmıştır. Akabinde, İHA görüntüleri incelenmiş, Genelkurmay, Millî Savunma Bakanlığı ve Diyarbakır Özel Yetkili Mahkemesinden gerekli bilgi ve belgeler istenmiş ve aynı zamanda gerekli kişiler dinlenmiştir.

Bütün bu incelemelerden sonra, gerçekleşen bu üzüntülü olayın incelenmesine baktığımızda, açıkçası İHA görüntülerinin ve istihbaratın çok önemli olduğunu görmekteyiz. O günkü istihbarat hususlarına baktığımızda, 2011 Kasım ve Aralık ayına ilişkin hem jandarmadan hem MİT’ten çok ciddi bir şekilde istihbarat paylaşımının olduğunu, çok net bir şekilde yaptığımız incelemelerde görmüş olduk. Bunun ötesinde, İHA görüntüleri -gerçekten biz de inceledik- hem Gülyazı’da bulunan tugay hem tümen hem İkinci Ordu hem de Genelkurmay tarafından izlenmektedir ve burada, bizim gibi ilk defa izleyenler değil bu işin artık üstadı olmuş, erbabı olmuş askerî bilgiye sahip kişiler tarafından incelenmiştir. Bu incelemeler neticesinde ve Şırnak’ta yaptığımız görüşmeler, oradaki tümen komutanının vermiş olduğu beyanat, açıkçası bu olayın gerçekleşmesi noktasında kasti bir durumun olmadığına ve raporda da bu sonuca varmamızda çok etkili olmuştur. Çünkü, tümen komutanı da orada bu görüntüyü izlemekte ve görüntüyü izledikten sonra şu kanaate varmakta ve burada bir uçarbirlik harekâtı yapma niyetinde ve net bir şekilde sayın tümen komutanının “Kaçakçı olduğunu bilsem, ben uçarbirlik harekâtı planlamam. Neden? ‘Yapmayacağım.’ derken endişem… Neden planlamam? Çünkü o kaçakçı da yakaladığım şey de o riske değmez. Ben, orada 2 helikopterimi kırarsam yani düşerse en az 30 eğitimli personelimi, 1 tanesi düşerse de 15 eğitimli personelimi… O havanın kış olduğu, kar yağışı olduğu ve gece olduğu ortamda, zemin imkânını sağlamadan ve orada zemin güvenliğini sağlamadan böyle bir harekâtı planlamam mümkün değil.” diye bir ifadesi var.

Şimdi, bu konuyla ilgili birçok şey konuşuldu. Levent Bey bugün de konuştu, daha önce de konuştu, BDP’li arkadaşlar da konuştular ve ben, bu konuşmalardan, açıkçası, bizim hazırlamış olduğumuz raporun okunduğu konusunda şüpheye düşüyorum çünkü raporda gerçekten bu konuyla alakalı –varsa- eksiklikler çok net bir şekilde dile getirildi ve söylendi. Mesela, bunlardan  birisi: Olay günü saat 21.06’da, ilk grup Türkiye sınırına 50 ile 80 metre mesafede olduğu tahmin edilen açık alana ulaştığında, bu alanın en yüksek noktasına kümelenmiştir. Bu saat itibarıyla, ikinci grup da yaklaşık 1.100 metre geride, açık alanda beklemektedir. Gruplar, yaklaşık 35 dakika, açık alanda, hiçbir güvenlik tedbiri almadan, hayvanlarını bırakarak bekleme yapmışlardır. Sağ kurtulanların ifadelerine göre, ilk grup sadece açık alandaki en yüksek noktada telefon çektiği için, telefon görüşmesi yapma maksadıyla toplanmıştır. Grubun hâl ve hareketlerinden, mevzilenme veya herhangi bir saldırıya karşı tedbir almadıkları; aksine, oldukça rahat tavırlar sergiledikleri görülmüştür. Grup, bu noktaya kadar İHA gözetiminde, açık alanlardan, Irak’ın kuzeyinden Türkiye’ye doğru giden toprak yoldan sınır noktasına ulaşmıştır. Yani burada, grubun duruşundan ve geride bulunan diğer grubun duruşundan, aslında bunun tespit edilebileceği -yani “kaçakçı”, “sınır ticareti” ne derseniz deyin- bunu yapan kişilerin tespit edilebileceği ve aynı zamanda, oradaki askerî tesislere 4-5 kilometre mesafenin olduğu ve bu nedenle de ani bir tepki verilmesine gerek olmadığı raporda dercedilmiş zaten.

Bunun ötesinde, tereddüt oluşturması gereken bir başka veri de öndeki ilk gruba atılan 3 bombadan sonra, yaylanın sonunda 1.100 metre geride beklemekte olan ikinci grubun hiç dağılmadan, açık alanda beklemeye devam ediyor olmasıdır. “Grubun -terörist olması durumunda- harekâtı gerçekleştiren uçakların seslerini duyduktan sonra ve ilk gruba atılan bombalardan sonra, son derece dağlık ve sarp olan arazilerde bulunabileceği, kaçabileceği değerlendirilmektedir.” diye raporda bu hususa değinmişiz. Açıkçası, raporu incelediğinizde, biraz önce arkadaşların iddialarına ilişkin, kaçakçıların gittiğinin bilindiği ve buna ilişkin Heron görüntüleri izlendiğinde, mesela kaçakçıların gittiğine veya sınır ticareti yapanın gittiğine ilişkin bir iddia var. Baktığınızda, bu kişiler üçte, dörtte buradan ayrılıyorlar ama Heron görüntüleri saat 17.20’den itibaren buradan alınmakta. Aynı şekilde, oradaki askerî yetkililere söylenmesine rağmen bombalamanın durdurulmadığını araştırdığınızda da telefon görüşmesinin 21.30’da, saati faraza söylüyorum… Yani, arada yetmiş iki saniyenin olduğunu, yetmiş iki saniye içinde de son bombalamanın engellenmesinin mümkün olmadığını ve söyleyen kişinin de bir astsubay olduğunu değerlendirdiğinizde, buna da imkânı olmadığını görüyorsunuz.

Şimdi, baktığınızda, bu sürecin demokratik yollardan uygulandığını ve ülkemizde gerçekten demokratik kanalların açık olduğunu, artık eskinin olmadığını gösterecek -hem Batı’daki örneklerden hem de ülkemizdeki eski örneklerden- birçok örnek verebiliriz. Mesela, 2000-2006 yılları arasında, Neonaziler tarafından birçok vatandaşımız öldürüldü. 26 Ocak 2012’de, Alman Parlamentosunda bir araştırma komisyonu kuruldu ve bu komisyon ile ilgili gerekli kurumlar da incelemelerde bulundu ve kişilerin dinlenmesine rağmen, resmî kurumlarda hiçbir ifade yer almamaktadır ve konu yargıya intikal ettirilmiştir.

Yine, 2 Temmuz 1993 günü Sivas’ta meydana gelen ve 33 yurttaşımızın vefat ettiği konuyla ilgili 12-15 Temmuzda, Sivas’ta inceleme yapmak üzere bir Meclis araştırması komisyonu kuruldu ve bu Meclis araştırması komisyonu orada ne valiyi dinleyebildi ne tümen komutanını dinleyebildi ama biz, tümen komutanını da, valiyi de, hepsini de komisyonla gittiğimizde sonuna kadar dinledik. O zaman iktidarda kim vardı? DYP ve SHP koalisyonu vardı ve bazı arkadaşlar da o SHP içinde milletvekiliydi. Aynı şekilde, 21 Mart 1992’de “kanlı nevroz” dediğimiz, Cizre’de yaşanan olaydan dolayı komisyon dahi kurulmadı ve yıllar sonra… İnsan hakları örgütleri bölgeye dahi sokulmadı ama o zaman, yine, şu anda bu önergeyi veren arkadaşlar SHP içinde bu işi, siyaseti yapmak durumundaydılar.

Şimdi, şu konuya da değinmek istiyorum: Yasama ve denetim, bizim görevimiz. Yasamayı yapıyoruz ve denetimi yapıyoruz ama yargı, görevimiz değil. Yargının görevini yargıya  bırakacağız.

LEVENT GÖK (Ankara) – Yargı da görevini yapmıyor.

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Yargı görevini yapmıyor, ne olacak, kim sorumlu?

HAMZA DAĞ (Devamla) – Onu yargı yapacak.

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Niye uyutuyorsunuz?

LEVENT GÖK (Ankara) – Ben anlattım onu, yargı görevini yapmıyor. Yargı tıkandı o noktada bak.

HAMZA DAĞ (Devamla) - AK PARTİ’nin iktidara gelmesiyle, yeşeren ümitler, millî birlik ve kardeşlik projesiyle yeni bir boyut kazanmıştır. Herkesin “Yeter artık.” dediği bu süreç, çözüm süreciyle birlikte ivme kazanmış, toplumun her kesiminin desteği sağlanmış ve çözüme yaklaşılmıştır. Çözüm noktası, umutların yeşerdiği bu sorun, en son açıkladığımız demokrasi paketiyle birlikte farklı bir boyuta taşınmıştır. (CHP sıralarından gürültüler)

On bir yıllık iktidar süremiz boyunca birçok sorunun çözümü noktasında adım attık. Kürtçe kanal açılmasından tutun da Kürtçe siyasi propagandaya, Kürtçe eğitim kurslarına kadar, hayal bile edilemeyen demokratik düzenlemeler yaptık. Kürtçe noktasında birçok yasağı kaldırdık. Kürtçe kamu hizmeti alınması noktasında düzenlemeler yaptık.

Bakın, şu noktaya özellikle dikkat çekmek istiyorum: Bizim dönemimizde, ilk defa, devlet geçmişte yaptığı yanlışlarla yüzleşmeye başlamıştır.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Nerede yüzleşme, biz bir şey görmedik. Aynada kendinizle mi yüzleşiyorsunuz?

HAMZA DAĞ (Devamla) - En son açıkladığımız demokratikleşme paketiyle de Kürtçe ana dilde eğitimin özel okullarda önünü açıyoruz. Yerleşim yerlerinin eski isimlerinin tekrar verilmesini sağlıyoruz. Bizim Kürt vatandaşlarımız bunun çok iyi farkındadır.

Uludere’de yaşanan bu acı hadiseden kimse nemalanmaya çalışmasın. Gelin, hep birlikte, her türlü yanlışın sonuna kadar üzerine gidelim, takipçisi olalım ama sorunları siyasi ranta kurban etmeyelim.

Öldürmek için dağa çıkmış ve birçok ananın ciğerini yakmayı kendine amaç edinmiş birine sarılıp ardından evlat acısı yaşayan bir anayı kucaklamak, samimiyetsizliğin en güzel göstergesidir.

Meclisin görevini yapıp raporunu tamamladığı, yargılama safhasının devam ettiği bu konuda “Tekrar Mecliste komisyon kurulsun.” demek, bu konunun takipçisi olunduğu anlamına falan gelmiyor. Yargının kararını beklemek ve yargının kararına saygı duymamız gerektiğini belirtiyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Sorumluları yakala, yargıla, bütün mesele bu.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Efendim?

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

SIRRI SAKIK (Muş) – Bu ayıp da sana yeter!

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Ayıp! Ayıp!

BAŞKAN - Barış ve Demokrasi Partisi…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, bir hususu ifade etmek istiyorum.

Bakın, Sayın Meclis Başkanının başkanlığında Danışma Kurulu toplantıya çağrıldı.

SIRRI SAKIK (Muş) – Seni ayak takımı, seni!

OKTAY VURAL (İzmir) - Danışma Kurulunda, bu toplantıya çağırdığımız zaman, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun dershanelerle ilgili bir konusunun gündeme alınması talebini gündeme getireceğimizi ifade ettik ama anlaşılan o ki Meclis Başkanlığının özellikle AKP Grubunun inisiyatifiyle önce tezkereyle ilgili sunuşu yaparak Milliyetçi Hareket Partisinin bu konuyu gündeme getirmesini engellemesini kınıyorum ve bundan sonra, Milliyetçi Hareket Partisi olarak Parlamento zemininde, bununla ilgili, yaptığınız bu işlemle ilgili tutumunuzu Milliyetçi Hareket Partisinin iradesini yok etmeye yönelik bir irade olarak not ettiğimizi ifade etmek istiyorum ve Meclis Başkanlığının -özür dileyerek ifade ediyorum ama- böyle bir tezgâhın içerisinde bulunmasını da esefle kınadığımı belirtmek istiyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Ama Başkanlık da bugünkü Başkanlık Divanı değil, Başkanlıkla ilgili bir problem, bizimle ilgili değil yani.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Siz 3 partiyi dikkate almayın, AK PARTİ’ninkini dikkate alın.

BAŞKAN – Hayır, değil efendim, bize gelen…

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, okutan kimse odur.

BAŞKAN – Hayır, hayır değil.

OKTAY VURAL (İzmir) - Sayın Başkanım, bu bilfiil Meclis darbesiyle muhalefetin bu konuda iradesini ortadan kaldırmaktır.

BAŞKAN – Siz yoktunuz, bunun tartışmasını yaptık Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) - Yazıklar olsun!

BAŞKAN – Bunun tartışmasını yaptık diyorum Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Niye dershaneleri konuşmayalım?

BAŞKAN – Bu, AK PARTİ grup meselesi.

Buyurun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’ne uygun olarak Meclis Başkanlığının yaptığı uygulamanın AK PARTİ iradesiyle yapıldığını söylemek, bir:

OKTAY VURAL (İzmir) – Değil efendim, uygun değil, nezaketten uzak.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Meclis Başkanlık Divanına yapılmış hakarettir, bu hakareti yapanları kınıyorum.

İki: Bu yapılan usul tamamen İç Tüzük’e uygundur çünkü yapılan teamül gereğince…

OKTAY VURAL (İzmir) – Siz kına yakın, kına yakın, boşver!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – …önce Cumhurbaşkanlığı tezkeresi, arkasından Meclis Başkanlığı tezkeresi, daha sonra Hükûmet tezkeresi ve arkasından grupların önerileri gelir ve konuşulur. Geçmişteki uygulamalar da bu yöndedir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bu doğrudan doğruya…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ama bununla ilgili kalkıp da “Milliyetçi Hareket Partisinin önerisini konuşturmuyoruz.” demek abesle iştigaldir, konuşmak için biz buradayız, isterlerse konuşurlar.

OKTAY VURAL (İzmir) – Meclisi çalıştırmak istemeyen bir AKP Grubu var. Mecliste kendi eliyle karar yeter sayısı istiyor ve milletvekillerine “Gidin.” diyorsunuz, yazıklar olsun! Bir saat daha bekleseniz ne olurdu? Milletin parasını alıyorsunuz, yiyorsunuz, bekleseniz ne olur? Bekleseniz ne olur?

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

 

Kapanma Saati: 17.55


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.01

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Muharrem IŞIK (Erzincan)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6’ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yok.

Beş dakika ara veriyorum yine.

 

 

Kapanma Saati: 18.02


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.08

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Muharrem IŞIK (Erzincan)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6’ncı Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisinin ikinci oylanmasında da karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Yapılan üçüncü oylamada da karar yeter sayısı bulunmadığından, sözlü soru önergeleriyle, alınan karar gereğince kanun tasarı ve teklifleriyle komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 22 Ekim 2013 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

 

Kapanma Saati: 18.09