DÖNEM: 24 CİLT: 59 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
6’ncı Birleşim
10 Ekim 2013 Perşembe
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Balıkesir
Milletvekili Namık Havutça’nın, Balıkesir’in sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, İstanbul’daki birçok semtte gençlere
yönelik yapılan uyuşturucu ticaretine ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Kayseri
Milletvekili İsmail Tamer’in, 10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günü’ne ilişkin gündem
dışı konuşması
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Hatay
Milletvekili Hasan Akgöl ve 21 milletvekilinin, Hatay’da turizm sektöründe
yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/735)
2.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal ve 22 milletvekilinin, Şanlıurfa’nın Viranşehir
ilçesinde bir inşaat kazısında çıkan insan kemiklerinin kime ait olduğunun ve
toplu mezar olup olmadığının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/736)
3.- Malatya
Milletvekili Öznur Çalık ve 20 milletvekilinin, kayısının daha etkin ve verimli
bir şekilde değerlendirilmesi ve kayısı üretiminde yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/737)
B) Tezkereler
1.-
Başbakanlığın, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Irak’ın kuzeyinden ülkemize yönelik
terör tehdidinin ve saldırılarının bertaraf edilmesi amacıyla, sınır ötesi
harekât ve müdahalede bulunmak üzere, Irak’ın PKK teröristlerinin
yuvalandıkları kuzey bölgesi ile mücavir alanlara gönderilmesi ve
görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17/10/2007 tarih ve 903
sayılı kararıyla Hükûmete verilen ve 08/10/2008, 06/10/2009, 12/10/2010,
05/10/2011 ve 11/10/2012 tarihli 929, 948, 975, 1005 ve 1026 sayılı kararları
ile birer yıl uzatılan izin süresinin Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca
17/10/2013 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına dair tezkeresi
(3/1295)
2.- Kamu İktisadi
Teşebbüsleri Komisyonu Geçici Başkanlığının, toplantı yeter sayısı olan salt
çoğunluk sağlanamadığından başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimi
için toplanamadığına ilişkin tezkeresi (3/1323)
C) Duyurular
1.- Başkanlıkça,
Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip
üye seçimlerini yapmak üzere toplanacağı gün, saat ve yere ilişkin duyuru
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, Ankara Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş’in
(3/1295) esas numaralı Başbakanlık tezkeresi üzerinde yaptığı konuşma sırasında
Barış ve Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle konuşması
2.- Ankara
Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş’in, Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in
sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Milliyetçi Hareket Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
3.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, Van Milletvekili Nazmi Gür’ün (3/1295) esas
numaralı Başbakanlık tezkeresi üzerinde yaptığı konuşma sırasında Cumhuriyet
Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun,
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan (10/436) esas numaralı,
28/12/2011 tarihinde meydana gelen ve 35 yurttaşımızın yaşamını yitirdiği
Uludere/Roboski katliamının tüm boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin
ön görüşmesinin Genel Kurulun 10 Ekim 2013 Perşembe günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Tekirdağ
Milletvekili Bülent Belen’in, Tekirdağ’da Bakanlığa bağlı birimlerde istihdam
edilen personele ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın
cevabı (7/24160)
2.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bakanlığa ait sosyal tesislere ilişkin
sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/24161)
3.- İzmir
Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli’nin, kadına yönelik şiddete ve bunun
engellenmesi için yapılan çalışmalara ilişkin sorusu ve Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in cevabı (7/25798)
4.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Eskişehir Kamu Hastaneleri Birliği Genel
Sekreterliği tarafından verildiği iddia edilen bir talimata ilişkin sorusu ve
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı (7/26087)
5.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, şehit ailelerine tanınan kamuda ikinci iş hakkından
yararlanılmasına ilişkin sorusu ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma
Şahin’in cevabı (7/27464)
6.- Ankara
Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, olası bir depremin etkilerinden korunmak için
yapılan çalışmalara ve personele yönelik eğitimlere ilişkin sorusu ve Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in cevabı (7/28226)
7.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, Bakanlık istisnai kadrolarına yapılan atamalara
ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/28993)
8.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, sürücü belgelerinin verilmesi ve değiştirilmesi
işlemlerinden alınacak bedele ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in
cevabı (7/29481)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 14.02’de açılarak üç oturum yaptı.
Uşak Milletvekili
İsmail Güneş, Uşak’ın il oluşunun 60’ıncı yıl dönümüne,
Antalya
Milletvekili Osman Kaptan, yaban domuzlarının çiftçilere verdiği zararlara,
Bingöl Milletvekili
İdris Baluken, Kürtçe dersi için atama bekleyen öğretmen adaylarının istihdam
sorunlarına,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Kütahya
Milletvekili Alim Işık,
Uşak Milletvekili
Dilek Akagün Yılmaz,
Uşak Milletvekili
İsmail Güneş’in gündem dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin birer
açıklamada bulundular.
Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan ve 19 milletvekilinin, süt sektörünün sorunlarının
(10/732),
BDP Grup Başkan
Vekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, cari açığın azaltılması ve alternatif
iktisadi politikaların üretilmesi için yapılması gerekenlerin (10/733),
İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal ve 20 milletvekilinin, kamu avukatlarının ve hukuk
müşavirlerinin sorunlarının (10/734),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki
yerlerini alacağı ve görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Adalet,
Anayasa,
Avrupa Birliği
Uyum,
Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm,
Çevre,
Dışişleri,
Dilekçe,
İçişleri,
İnsan Haklarını
İnceleme,
Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği,
Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor,
Millî Savunma,
Plan ve Bütçe,
Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler,
Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji,
Tarım, Orman ve
Köyişleri,
Komisyonları
Geçici Başkanlıklarının; başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimine
ilişkin tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Sadık Yakut, İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre söz vermeye
ilişkin bir açıklamada bulundu.
CHP Grubunun,
2/5/2013 tarihinde İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 23
milletvekilinin yükseköğrenim öğrencilerinin barınma sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin (863 sıra no.lu)
Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak 9 Ekim 2013 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde sunuşlarda okunmasına
ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisinin
görüşmeleri tamamlandı.
İstanbul
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ’ın CHP
grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle
bir konuşma yaptı.
Yapılan
yoklamalar sonucunda toplantı yeter sayısı bulunmadığından, alınan karar
gereğince, 10 Ekim 2013 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere 16.23’te
birleşime son verildi.
Sadık
YAKUT
Başkan
Vekili
Muharrem
IŞIK Fehmi
KÜPÇÜ
Erzincan Bolu
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II.-
GELEN KâĞITLAR
No:
8
10 Ekim 2013 Perşembe
Teklifler
1.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1779) (Plan ve Bütçe Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02.10.2013)
2.- İstanbul
Milletvekili Sedef Küçük'ün; 4857 Sayılı İş Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/1780) (Kadın Erkek Fırsat Eşitliği ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.10.2013)
3.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan'ın; Devlet Memurları Kanununda Kısmi Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1781) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 07.10.2013)
4.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal'ın; İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1782) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
07.10.2013)
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Hatay
Milletvekili Hasan Akgöl ve 21 Milletvekilinin, Hatay’da turizm sektöründe
yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/735)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06.04.2012)
2.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal ve 22 Milletvekilinin, Şanlıurfa'nın Viranşehir
ilçesinde bir inşaat kazısında çıkan insan kemiklerinin kime ait olduğunun ve
toplu mezar olup olmadığının araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/736) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.04.2012)
3.- Malatya
Milletvekili Öznur Çalık ve 20 Milletvekilinin, kayısının daha etkin ve verimli
bir şekilde değerlendirilmesi ve kayısı üretiminde yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/737) (Başkanlığa geliş tarihi:
09.04.2012)
Süresi
İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, KKTC’ye gerçekleştirdiği bir
ziyarete ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/22803)
2.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, 4. Yargı paketine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/23271)
3.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, 2002 yılından itibaren Bursa’daki
ibadethanelerde yapılan denetimlere ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bekir
Bozdağ) yazılı soru önergesi (7/23324)
4.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bursa’da bağlı kurum ve kuruluşlarda
2002-2013 yılları arasında istihdam edilen personele ilişkin Başbakan
Yardımcısından (Bekir Bozdağ) yazılı soru önergesi (7/23325)
5.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, bağlı kurum ve kuruluşlarda sosyal medya, web sayfası
ve internet hizmetleri için yapılan ödemelere ilişkin Başbakan Yardımcısından
(Bekir Bozdağ) yazılı soru önergesi (7/23326)
6.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, 2002 yılından itibaren Bursa’daki
cezaevlerinde yapılan denetimlere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/23331)
7.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Bakanlık ve bağlı kurumlarda sosyal medya, web
sayfası ve internet hizmetleri için yapılan ödemelere ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/23333)
8.- Muş Milletvekili
Demir Çelik’in, hasta tutuklu ve hükümlülere ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/23336)
9.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, İstanbul’a yönelik proje ve
yatırımlara ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/23390)
10.- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un,
Eskişehir’de yapılması planlanan kamu-özel ortaklığı şehir hastanesine ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/23500)
11.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Muş,
Hakkâri, Siirt, Şırnak ve Adıyaman’dan başka illere sevk edilen hastaların
refakatçilerine ödenen yol parası, harcırah ve konaklama ücretlerine ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/23501)
12.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Gümüşhane
ve Bayburt’tan başka illere sevk edilen hastaların refakatçilerine ödenen yol
parası, harcırah ve konaklama ücretlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/23502)
13.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars, Ağrı
ve Iğdır’dan başka illere sevk edilen hastaların refakatçilerine ödenen yol
parası, harcırah ve konaklama ücretlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/23503)
14.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün,
Ardahan’dan başka illere sevk edilen hastaların refakatçilerine ödenen yol
parası, harcırah ve konaklama ücretlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/23504)
15.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin,
Bakanlık ve bağlı kurumlarda sosyal medya, web sayfası ve internet hizmetleri
için yapılan ödemelere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/23507)
16.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, genetik uyumlu
embriyo implantasyonu gerektiren hastalara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/23508)
17.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, tüp bebek
uygulaması başvurularına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/23509)
18.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın,
Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlardaki personelin psikolojik taciz (mobbing)
şikayetlerine ve yapılan işlemlere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/23510)
19.- Van Milletvekili Nazmi Gür’ün, Van’da lösemi
hastası bir çocuğun ilaç temininde yaşadığı sorunlara ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/23513)
20.- İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak’ın,
Suriyeli sığınmacılar için yapılan sağlık harcamaları ile hastanelerde
sığınmacıların organlarının çalındığı iddialarına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/23514)
10 Ekim 2013 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale), Muharrem IŞIK
(Erzincan)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6’ncı Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN –
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için beş
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz, Balıkesir ve sorunları hakkında söz isteyen, Balıkesir Milletvekili Namık
Havutça’ya aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, Balıkesir’in
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
NAMIK HAVUTÇA
(Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Balıkesir’in sorunlarıyla
ilgili söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Balıkesir bir ucu Güney Marmara’da bir ucu Ege’de olan,
Türkiye'nin tarım ve hayvancılığının başkenti olarak geçen çok önemli bir il.
Bakın, 14 bin kilometrekarelik yüz ölçüme sahip, 20 ilçesiyle çok büyük bir
tarım potansiyeli, turizm potansiyeli olan çok önemli bir il ama bu il bugün
sanayi yatırımlarıyla birlikte büyük sorunlarla karşı karşıya.
Bakın, bugün
10/10/2013, Ankara’da Balıkesir tanıtım günlerinde Balıkesir’i tanıtıyoruz.
Balıkesir, Kuvayımilliye geleneğinden gelen antiemperyalist yapısıyla
Türkiye’yi doyuran il, aynı zamanda Türkiye’yi koruyan il olarak Türkiye
tarihine geçmiştir. Hangi doyuran il? Kırmızı et üretiminde Türkiye’nin 1’inci
kenti, beyaz et üretiminin dörtte 1’ini üreten kent; peyniriyle, zeytiniyle,
turizmiyle Türkiye’ye damgasını vuran çok önemli bir kent.
Değerli
milletvekilleri, Güney Marmara da hızla bugün sanayileşmeye doğru gidiyor.
Marmara Bölgesi’nde İstanbul-İzmit hattı bitti, şu anda Güney Marmara büyük bir
yatırım ve cazibe merkezi. Bakın, Erdek Körfezi hızla kirleniyor, Bandırma
Körfezi hızla kirlendi, şimdi Güney Marmara’da –duyuyoruz- AKP Hükûmeti
tarafından Edincik Şirinçavuş köyünde ithal kömüre dayalı bir kömür santrali
yapılması planlanıyor. Bununla ilgili, Balıkesir Çevre İl Müdürlüğü Şirinçavuş
köyünde bugün ÇED toplantısı yapıyor; onun yazısı elimizde. Şimdi, burada,
bütün Bandırma, bütün Gönen, bütün Erdek, bütün o bölgedeki, Edincik,
Şirinçavuş, Misakça, Paşaçiftlik, bütün köyler şu anda bizi izliyorlar ve
Şirinçavuş köyünde bu toplantıyı yapıyorlar ve o köylüler büyük bir şey
içerisinde. Soruyorlar: “Şirinçavuş köyünde kömür var mı? Şirinçavuş köyünde,
Rusya’dan getirilecek ithal kömürle bizim bu topraklarımızı, en güzel zeytini
yetiştiren ve Türkiye'nin ilk turizm merkezlerinden olan Erdek Körfezi’ni sizin
kirletme, yok etme hakkınız var mı?” diyorlar ve şu anda, o ızdırabı… Oradaki
bütün köylülerimiz, oradaki bütün çevre örgütleriyle, orada toprak diyor, çevre
diyor, insan diyor, halkın sağlığı diyor. Ama ne yazık ki AKP Hükûmetinin çevre
politikalarıyla ilgili bugüne kadar yaptığı tüm işlemlerde, “Önce bir adım
atalım, halkı bir yoklayalım, bakalım tepkilere…” ve sonra da erteleniyor.
Şimdi de aynı taktikle, orada, efendim, AKP’li milletvekili arkadaşlarımız
bakanla görüşmüşler “Nasıl olsa seçime gidiyoruz, ya bunu seçimden önce
yapmayın, aksi hâlde bizi orada vururlar…” Evet, vururlar. Buradan, Şirinçavuş
köyünde, o güzel topraklarda zeytinin, pirincin, doğanın, insanlığın en güzel
olduğu o topraklarda siz Rusya’dan kömür getirerek orada termik santral kurmaya
kalkarsanız, o köye sizi sokmazlar, onu söyleyeyim. Sizi o köylerde, AKP’nin politikacılarını
o köylerde sileriz biz. Önümüzdeki dönemde de, buradan ben bütün bölge halkıma
söz veriyorum, Bandırmalılara, Gönenlilere, Susurluklulara, Erdeklilere,
Edinciklilere, Sarıköylülere: Bizim cesedimizi çiğnemeden ithal kömürle o
fabrikayı biz kurdurmayız. Herkes rahat olsun. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, Balıkesir devlete kişi başına 1 milyon 100 lira katkı sunuyor
ama bunun karşılığında sadece 250 lira yatırım alıyor. Balıkesir Güney
Marmara’nın en hızlı gelişen kenti. Biraz da verdiği kadar hiç olmazsa bu
topraklar alsın.
Bizim Gönen’in
bir Şaroluk köyü var. CHP’ye oy verdi diye, oraya gidene kadar 3 tane köyün
yolu asfalt, Şaroluk köyüne gelince, yemin ediyorum değerli arkadaşlarım…
Buradan milletvekili arkadaşlarıma, Balıkesir milletvekillerine sesleniyorum:
Gönen Şaroluk köyüne gidin. Köyleri geçin. Kardeşim, CHP’ye oy verdi diye
köylüleri cezalandırmak sizin hakkınız mı?
Böyle bir anlayışla, siyasi yatırım olur mu?
O nedenle,
buradan sesleniyoruz: Kimseyi ayırmadan, kimseyi bölmeden, hepimiz bu
toprakların evlatlarıyız. Balıkesir Şaroluk’ta CHP’lisi de var, AKP’lisi de
var. O köyün yolunu bir an önce… Buradan uyarıyorum, derhâl o köylülerimizin
derdine çare olun diyorum.
Hepinizi
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Gündem dışı
ikinci söz, İstanbul’daki birçok semtimizde gençlerimize yönelik yapılan
uyuşturucu ticareti hakkında söz isteyen Ferit Mevlüt Aslanoğlu’na aittir. (CHP
sıralarından alkışlar)
2.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun,
İstanbul’daki birçok semtte gençlere yönelik yapılan uyuşturucu ticaretine
ilişkin gündem dışı konuşması
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize
saygılar sunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, evlatlarımız… Biz bu yaz İstanbul’da 3’üncü bölge dediğimiz
Çatalca’dan başlayan Bakırköy’e kadar uzanan tüm bölgeyi Sayın Süleyman
Çelebi’yle birlikte üçer gün gezdik, bu mahalleleri gezdik.
Ben hep şunu
bilirdim: Uyuşturucu, genelde, geliri yüksek semtlerde olur diye düşünürdüm,
yanılmışım. İstanbul’un Esenyurt’unda, İstanbul’un Bağcılar’ında, İstanbul’un
Avcılar’ında sokakta bunlar cirit atıyor arkadaşlar.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Gülsuyu, Gülensu…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Karşı tarafı bilmediğim için özür diliyorum. Gözümle
gördüğüm şeyleri anlatmak zorundayım.
Bir kere,
öncelikle bir teşekkür borcumu ileteyim. Yetkilerini yok ettiğiniz
muhtarlarımız -ben, bu muhtarlarımın önünde saygıyla eğiliyorum- sorunu büyük
ölçüde ele almışlar. Ben buradan, Esenyurt’taki Yenikent Muhtarı Önder Ay’ın,
Esenyurt Yeşilkent’teki Ahmet Fidan’ın, Fatih Mahallesi’nde Mehmet Yıldırım’ın
ve Sanayi Mahallesi’nde Pınar Tekin Hanımefendi’nin; Avcılar Yeşilkent’te Hasan
Sedef Muhtarımın ve Bağcılar Göztepe Muhtarım Mehmet Küpçük’ün, Fatih Mahalle
Muhtarım Mikail Çakır’ın, Kazım Karabekir Muhtarım Mehmet Kılıç’ın, Evren
Mahallesi Muhtarım Orhan Demir’in önlerinde saygıyla eğiliyorum. Bunlar bu işi
iş edinmişler, sivil toplum örgütleriyle birlikte bir uyuşturucu timi kurmuşlar
çünkü yeterince polis yok Esenyurt’ta, Bağcılar’da, Avcılar’da. Bu mahalleler
genelde fakir mahalleler. Okullarının önünde artık ticareti yapılan
uyuşturucudan geçilmiyor arkadaşlar. Hepimizin çocuğu var. Yani biz oraya
gittiğimizde, bize denilen, açlık, bilmem ne, tüm sorunların başında bir tek
söyledikleri, en başta söyledikleri “uyuşturucu” arkadaşlar. Her türlü sorunu
bir tarafa bırakarak “Bu çocuklarımız artık yok oluyor.” diyorlar. Bu konuyu
Sayın İstanbul Emniyet Müdürüne Sayın Çelebi iletti. Yine, Sayın Çelebi’yle
birlikte İçişleri Bakanımıza bu konuyu ilettik. Hassas bir konu. Sorun büyük,
çocuklarımız elden gidiyor. Yeterince kolluk kuvveti yok arkadaşlar.
İki: Ben buradan
Adalet Komisyonu üyelerine sesleniyorum. Ben hukukçu değilim ama “Cezalar son
derece yetersiz.” diyorlar. Satıcının cebinde 40 gramın altında yakalanınca, 40
gramın altında olduğu için savcılığa gidiyormuş, hiçbir ceza almadan
salıveriliyormuş. Ben buradan hukukçu milletvekillerime çocuklarımızın geleceği
için, bir şekilde, bu satıcılara karşı… 40 gram da olsa eğer bir cezai
müeyyidesi yoksa sorun büyük arkadaşlar. Bu açıdan, hukukçu milletvekillerime,
Adalet Komisyonu üyelerime… Bu soruna çözüm ve çare bulmak bu Meclisin
görevidir arkadaşlar. Çocuklarımız elden gidiyor.
Değerli
milletvekilleri, tabii, buralar fakir semt. Bir kere Avcılar Yeşilkent’ten
bahsedeyim size. Bahçeşehir ile Avcılar arasında bir mahalle. 60 bin nüfusu var
arkadaşlar bu mahallenin. Ama ben buradan -hangi Bakanım nöbetçi bilmiyorum,
Sayın Bakanımı görüyorum ama- Şehircilik Bakanıma sesleniyorum: Bu bizim
hepimizin görevi. Avcılar Yeşilkent’te 5000’lik planı, 1000’lik planı, yıllarca
sürüncemede bırakmaya kimsenin hakkı yoktur. Vicdanı olan insan -altını
çiziyorum- vicdanı olan insan Avcılar Yeşilkent’e -benim bölge milletvekillerim
var- bir gitsinler, eğer insanlık onuru, insan onuru… İstanbul’un göbeği.
Bahçeşehir ile Avcılar arasında. Çamurdan geçilmiyor. Neymiş? Yerel belediye tabii
plan yapamıyor, Büyükşehirden 5000’lik plan onaylanmadığı için. Yıllardır bu
sorun devam ediyor arkadaşlar. Oraya yerel belediye hiçbir harcama yapamıyor.
Yapsa yasal değil, soruşturma açılıyor.
Değerli
arkadaşlarım, orada 60 bin insanın vebali günahı hepimizin boynuna, ben buradan
Çevre ve Şehircilik Bakanını bu soruna sahip çıkmaya çağırıyorum.
Yine, orada,
Yeşilkent’te bir gönüllüler derneği kurup, 300 tane insan bir araya gelmiş…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Gündem dışı
üçüncü söz, Dünya Ruh Sağlığı Günü vesilesiyle söz isteyen Kayseri Milletvekili
İsmail Tamer’e aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
3.- Kayseri Milletvekili İsmail Tamer’in, 10 Ekim Dünya Ruh
Sağlığı Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
İSMAİL TAMER
(Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 10 Ekim Dünya Ruh
Sağlığı Günü. Bu nedenle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Şahsım adına söz almış
bulunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, sağlık deyince akla ilk gelen olay, kişinin hem bedensel
sağlığı hem de ruh sağlığıdır. Bunu, ikisini ayrı oranda düşünmek mümkün
değildir. İşte bu açıdan, ruh sağlığının ne kadar önemli olduğuna dikkat çekme
adına söz aldım.
Bir ülkede ruh
sağlığı iyi olan insanlardan oluşan toplum o ülkenin kalınmasında da büyük
etken oluşturmaktadır. Ruh Sağlığı Günü olarak ilk defa 1992 yılında Dünya Ruh
Sağlığı Federasyonu tarafından bu günü, 10 Ekim’i ilan etmiş, o günden bugüne
de bu şekilde kutlanmaya, anılmaya devam etmektedir.
Sağlık deyince
aklımıza gelen ilk şey şüphesiz ki ruh sağlığıdır. Ruh Sağlığı Günü’nde her yıl
bir tema işlenmeye çalışılmış, bu tema bu yıl da özellikle “Ruh Sağlığı ve
Yaşlılar” adı altında adlandırılarak yaşlıların sorunlarıyla ilgili problemleri
çözme adına yapılabilecekler yapılmaya başlanmıştır.
Ruh Sağlığı
Günü’nde ruh sağlığı hastalıklarına yakalananların problemleri çözülmeye
başlanmış, kişinin ruh sağlığı ve yaşama işlevlerini kolaylaştırmak adına
yapılması gerekenler yapılmaya çalışılmış, psikiyatrik ve nörolojik
hastalıkların önlenmesi adına yapılan çalışmalar bu günde aktif hâlde yapılmaya
başlanmış, psikiyatri ve yine nörolojik hastalıklara yakalananların da
tedavileri bu günde yapılmaya başlanmıştır.
Ruh sağlığını
teşvik eden Dünya Ruh Sağlığı Günü’nde, bir parçası olarak yaşlı vatandaşların
yaşadığı problemler şu şekilde karşımıza çıkmaya başlamışlardır: İyileşen
sağlık hizmetleri ve yaşam standartlarının sonucunda dünyada ileri yaşa ulaşan
insanların oranının dramatik olarak arttığı tespit edilmiştir. Dünya Sağlık
Örgütünün verilerine göre bu oranın özellikle 2000 ila 2050 yılları arasında
yüzde 11’den yüzde 22’ye kadar yükselmesi öngörülmektedir, bu da çok önemli bir
rakamdır. O açıdan, biz de yaşlılarımıza gereken önemi verebilme adına yapmamız
gereken şeylerin bu günde karara bağlanması adına önemlidir diye altını çizmek
istiyorum.
Kadınlarda
erkeklere göre yaşlanma oranının biraz daha fazla olduğu görülmüş. Gelecekte,
özellikle 200-2050 yılları arasında kadınların yaşlanmasının daha fazla
olmasıyla kadın yaşlarının oranının yüksek olduğu görülüp ona göre tedbir
alınması gerektiğinin yine altını çizmekte fayda var.
Belirli
hastalıklar ruh sağlığıyla ilgili hareket etmeye başlamış. Özellikle kalp
hastalıkları, kanser, diyabet gibi
hastalıklar ruh sağlığıyla ilgili
hastalıkların ortaya çıkarılmasında önemli bir etken olduğu görülmüştür. Ruh
sağlığıyla ilgili hastalıklar ise depresyon, şizofreni, opsesif-kompisif
bozukluklar, anksiyete bozuklukları, lipolar bozukluklar gibi yetiyi ortadan
kaldıran nedenler arasında sayılabilmektedir. Yeti ise bir kişinin günlük
aktivitesini ifade eder. Yani, hareketini, toplum içindeki yaşayışını ve
yapması gereken günlük ihtiyaçlarının karşılanmasını ifade eder ki burada yeti
bozukluklarına neden olur.
Türkiye’de biz
ruh sağlığına çok önem veriyoruz. Özelikle son günlerde Sayın Başbakanımızın da
ifade etmiş olduğu gibi, şehir hastanelerinde ruh sağlığıyla ilgili çalışmalar
yapıldı. Her hastaneye hem psikiyatri hem de yüksek güvenilirli hasta yatakları
konmaya başlandı. 7 bin hastaneler açılmaya başlandı; 7 bin tane normal
psikiyatri yatağı, 2 bin adet de yetisi yüksek güvenirli hastaneler yapılmaya
başlanmıştır ki önemli olan, hastalarımıza, yaşlılarımıza, psikiyatri
hastalarımıza verdiğimiz önemi burada ifade etmek istiyorum.
Bu günde
hepinizin sağlıklı, ruhsal açıdan iyi olmanızı temenni ediyor, saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Hatay Milletvekili Hasan Akgöl ve 21 milletvekilinin,
Hatay’da turizm sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/735)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Gelişmiş
ekonomilerde bacasız sanayi olarak da ifade edilen turizm, ulusal ekonomilere
ciddi katkı sağlayan sektörlerin başında gelmektedir. Sürdürülebilir ve
evrensel olarak ulaşılabilir bir turizm kalkınmasının geliştirilmesinde merkezî
hükümete çok ciddi görevler düşmektedir. Dünya Turizm Örgütü verilerine göre,
2020 yılı için öngörülen turizm pastasının büyüklüğü 2 trilyon dolar olarak
ifade edilmekte. Özellikle son yirmi yıllık dönemde ara ara düşüşler yaşansa da
geneli itibarıyla turizm gelirlerinden ülkemizin sahip olduğu turizm
potansiyeline rağmen hak ettiği payı aldığından bahsedemeyiz.
Turizmin
gelişmesinde farklı destinasyonlar, tarih, kültür ve doğal güzelliklerin
yanında hedef ülkenin konaklama olanakları, destinasyonlarının tanıtım
faaliyetlerini ne kadar hedef odaklı yaptığı gibi faktörler de belirleyici
olmaktadır.
Turizmin ülke ekonomisine
en büyük katkılarından biri de ekonomik büyüme yoluyla istihdam artırımının
canlandırılmasından tutun da, çevre ve kültürel mirasın korunmasına kadar çok
yönlü bir karşılıklı faydayı sağlıyor oluşudur. Devamlı ve sürdürülebilir bir
ekonomik kalkınma açısından bugünün ve gelecek kuşakların ihtiyaç ve
beklentilerini adil bir biçimde karşılayacak olan çevreyi ve doğal kaynakları
korumak en önemli hedef olmalıdır.
Hatay yüz
yıllardır çok kültürlü yapısını korumuş, farklı ırk, mezhep ve dinden birçok insanın
bir arada, huzurlu yaşadığı dünyada örneğine az rastlanan bir medeniyetler
kentidir. Hıristiyanların hac yeri olarak kabul ettiği ve bu dine inanan
milyonlarca insanın kutsal kabul ettiği ve Hıristiyanlığın ilk kiliselerinden
biri olan St. Pierre Kilisesi ve Manastır, ilimizde bulunmaktadır. Aziz Nikola
Ortodoks Kilisesi, İtalyan Katolik Latin Kilisesi, Maryo Hanna Kilisesi,
Marcircos Ortodoks Kilisesi, St. Meryem Ana Katolik Kilise ve Manastırı, St.
İlyas Kilisesi, Meryem Ana Havuzu, Marcircos Türk-Hıristiyan Ortodoks Kilisesi,
Maria Ana Rum Ortodoks Kilisesi, Antakya Hristiyan Rum Ortodoks Kilisesi,
Antakya Protestan Kilisesi, Batıayaz Ermeni Kilisesi, Karasun Manuk Kilisesi,
Süryani Katolik Kilisesi gibi onlarca kilise ilimizde bulunmaktadır.
İslam âlemi
açısından da ilimizde Habib-i Neccar Camii, Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi,
kümbetler ile tam bir inanç turizmi merkezidir. Dünyanın en büyük mozaik
koleksiyonlarından biri de ilimizde bulunmaktadır.
Bütün bunların
yanında Hatay, antik kentleri, hanları, hamamları, denizi, muhteşem mutfağı,
yaylaları ve inanç turizmi merkezleriyle merkezi hükümetin turizm politikaları
içinde öncelikli olarak ele alınması gereken bir bölgedir.
Hatay, tarihi ve
kültürel zenginlikleri, doğal güzelliklerinin yanında modern bir kent
görünümündedir. Tüm bu özelliklerine rağmen Hatay, uygulanan politikalar
nedeniyle turizmden hak ettiğinden daha az pay almaktadır. Bununda ötesinde
Hatay plansız ve hızla değişmekte kendine özgü pek çok önemli özelliğini yavaş
yavaş kaybetmektedir. Samandağ, muhteşem bir sahile sahip olmasına rağmen
insanlarımız buradan denize girememektedir.
Hatay'da turizm
sektöründe yaşanan sorunların tespit edilmesi, yaşanan sorunların çözümü için
yeni ve etkin politikaların oluşturulması, turizmle ilgili önceliklerin
saptanması için Anayasa'nın 98'inci, TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Hasan Akgöl (Hatay)
2) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
3) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
4) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
5) Hurşit Güneş (Kocaeli)
6) İhsan Özkes (İstanbul)
7) Candan Yüceer (Tekirdağ)
8) Mehmet Şeker (Gaziantep)
9) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
10) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
11) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
12) Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
13) Ali Haydar Öner (Isparta)
14) Süleyman Çelebi (İstanbul)
15) Mehmet Ali Susam (İzmir)
16) Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
17) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
18) Emre Köprülü (Tekirdağ)
19) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
20) Engin Özkoç (Sakarya)
21) Sedef Küçük (İstanbul)
22) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
2.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal ve 22
milletvekilinin, Şanlıurfa’nın Viranşehir ilçesinde bir inşaat kazısında çıkan
insan kemiklerinin kime ait olduğunun ve toplu mezar olup olmadığının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/736)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı'na
Şanlıurfa'nın
Viranşehir ilçesi Yenişehir Mahallesi'nin Ceylanpınar Caddesi üzerinde bir
inşaat kazısı sırasında çıkan insan kemiklerinin kime ait olduğunun ve toplu
mezar olup olmadığının tespit edilmesi amacıyla Anayasanın 98, Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105'nci maddeleri uyarınca Meclis Araştırması
açılması hususunda gereğini saygılarımızla arz ederiz.
30/03/2012
1) Mahmut Tanal (İstanbul)
2) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
3) Candan Yüceer (Tekirdağ)
4) Aylin Nazlıaka (Ankara)
5) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
6) Hasan Ören (Manisa)
7) İhsan Özkes (İstanbul)
8) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
9) Hurşit Güneş (Kocaeli)
10) Mehmet Şeker (Gaziantep)
11) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
12) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
13) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
14) Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
15) Süleyman Çelebi (İstanbul)
16) Mehmet Ali Susam (İzmir)
17) Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
18) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
19) Emre Köprülü (Tekirdağ)
20) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
21) Engin Özkoç (Sakarya)
22) Sedef Küçük (İstanbul)
23) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
Genel Gerekçe:
Gözaltında
kayıplarla insanlığa karşı işlenen suçlar arasındaki bağlantı Amerikan
Devletleri Örgütü Genel Kurulunun 1983 tarih ve 666 (XIII-G783) sayılı
kararında açıkça yer almaktadır. Bu belgede gözaltında kayıplar kendi basma
insanlığa karşı işlenen bir suç olarak tanımlanmaktadır: Başka bir deyişle,
gözaltında kayıp mahiyetindeki herhangi bir fiil, bu metne göre, insanlığa
karşı işlenmiş suç sayılmaktadır. 1994 tarihli Kişilerin Gözaltında
Kaybedilmeleri Inter-Amerikan Sözleşme giriş bölümünün 6’ncı paragrafında
"Gözaltında kayıpların sistematik biçimde gerçekleşmesinin doğası gereği
insanlığa karşı suç teşkil ettiğini" bir kez daha teyit etmektedir.
Uluslararası Hukuk Komisyonunun 1996 tarihli İnsanlık için Barış ve Güvenliğe
Karşı İşlenen Suçlar Yasası'nın 18'inci maddesi insanlığa karşı işlenen suçları
şöyle tanımlamaktadır: "İnsanlığa karşı işlenen suç, sistematik biçimde
veya geniş ölçekte olmak üzere, herhangi bir Hükümet veya kuruluş veya grup
tarafından tahrik edilen veya yönlendirilen aşağıdaki fiillerden herhangi biri
anlamına gelir..." Bu tanım maddede sıralanan tüm suçlar için geçerlidir
ve bunların arasında gözaltında kayıplar da yer almaktadır. Uluslararası Ceza
Mahkemes'nin kuruluşuna temel olan 1998 tarihli Roma Statüsü'nün 7'nci maddesinin
birinci paragrafı da insanlığa karşı işlenen suç konseptinin genel bir tanımını
vermektedir ve bu tanım gözaltında kayıplar dâhil yukarıda değinilen paragrafta
sıralanan suçlar için geçerlilik taşımaktadır. Tanım çeşitli ölçütler
içermektedir: "Bu tüzüğün amaçları açısından 'insanlığa karşı işlenen
suçlar' herhangi bir sivil nüfusu hedef almak üzere, yaygın veya sistematik bir
saldırının parçası olarak gerçekleştirilen ve aşağıda belirtilen fiillerden
herhangi birini kapsar". Kişilerin Gözaltında Kayıplara Karşı Korunmaları
ile ilgili 2006 tarihli Uluslararası Sözleşme'nin 5'inci maddesinde şöyle
denmektedir: "Gözaltında kayıpların yaygın veya sistematik bir uygulama
olarak gerçekleşmesi, ilgili uluslararası hukuk çerçevesindeki tanımıyla
insanlığa karşı işlenen bir suç oluşturmaktadır ve dolayısıyla gereği de
yürürlükteki uluslararası hukuka göre yapılmalıdır." Uluslararası düzeyde,
gözaltında kayıplar veya kayıp kişilerle ilgili olarak gerçeğe ulaşma hakkı
çeşitli belgelerde tanınmıştır.
Yukarıda izah
edildiği gibi gözaltında kayıplar ve faili meçhul kişilere ilişkin uluslararası
mevzuat oldukça geniştir. Bu bağlamda, Urfa’nın Viranşehir ilçesi Yenişehir
Mahallesi’nin Ceylanpınar Caddesi üzerindeki bir inşaatın temelinin kazılması
sırasında insana ait olduğu iddia edilen çok sayıda kemik bulunmuştur.
Viranşehir'de
halk arasında “Kerro Bahçesi” olarak bilinen ve şu an Yenişehir diye
adlandırılan yerde yapılan inşaat kazısı esnasında ortaya çıkan bu kemiklerin
toplu mezar olma ihtimalini akıllara getirmektedir. Mevcut yerin eski
cezaevinin 250 metre yakınında olması ve ilçe mezarlığından da çok uzak bölgede
yer alması toplu mezar olma ve gözaltında kayıp niteliği taşıma ihtimalini
güçlendirmektedir.
Tüm bu
gerekçelerle, Şanlıurfa'nın Viranşehir ilçesi Yenişehir Mahallesi'nin
Ceylanpınar Caddesi üzerinde bir inşaat kazısı sırasında çıkan insan
kemiklerinin kime ait olduğunun ve toplu mezar olup olmadığının tespit edilmesi
amacıyla Anayasa’nın 98, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104 ve
105'inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılması hususunda gereğini
saygılarımızla arz ederiz.
3.- Malatya Milletvekili Öznur Çalık ve 20 milletvekilinin,
kayısının daha etkin ve verimli bir şekilde değerlendirilmesi ve kayısı
üretiminde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/737)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Malatya'nın
kayısı potansiyelinden daha verimli biçimde yararlanabilmek, daha kaliteli
kayısı yetiştirebilmek, kayısı ihracat rakamlarını yükseltebilmek adına
Anayasa’nın 98'inci, TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105'inci maddeleri gereği bir
Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederim.
5/4/2012
1) Öznur Çalık (Malatya)
2) Safiye Seymenoğlu (Trabzon)
3) Ömer Faruk Öz (Malatya)
4) Mehmet Emin Dindar (Şırnak)
5) Ahmet Arslan (Kars)
6) Hüseyin Cemal Akın (Malatya)
7) Mustafa Şahin (Malatya)
8) Gökcen Özdoğan Enç (Antalya)
9) Tülay Kaynarca (İstanbul)
10) Mehmet Muş (İstanbul)
11) Ülker Can (Eskişehir)
12) Gönül Bekin Şahkulubey (Mardin)
13) Bülent Turan (İstanbul)
14) Ertuğrul Soysal (Yozgat)
15) Oya Eronat (Diyarbakır)
16) Nurdan Şanlı (Ankara)
17) Dilek Yüksel (Tokat)
18) Azize Sibel Gönül (Kocaeli)
19) Hamza Dağ (İzmir)
20) Kemalettin Aydın (Gümüşhane)
21) Şuay Alpay (Elâzığ)
Gerekçe:
Kayısı Malatya
ili ve içinde bulunduğu bölge için çok önemli bir ekonomik değerdir. Malatya'da
yaklaşık 40 bin aile kayısı üretimiyle uğraşmakta ve yaklaşık 250 bin kişi
geçimini kayısıdan sağlamaktadır.
Malatya ili ve
bölge halkı için önemli bir ekonomik değer olan kayısı, ülkemiz ekonomisi için
de önemli bir gelir potansiyeline sahiptir. Malatya'da üretilen kayısılar;
ekolojik ortam, renk, tat, koku, aroma ve kuru madde yapısı bakımından
rakipleriyle kıyaslanamayacak kadar üstün özellikler taşımaktadır. Kayısının
her yıl ülke ekonomisine katkısı yaklaşık 350 milyon dolardır. Bu rakamlar
doğrultusunda ve Dünya Tarım Örgütü kayıtlarına göre Türkiye kayısı üretiminde
her yıl açık ara dünya birincisi olmaktadır. Ancak, çeşitli idari ve siyasi
nedenlerle bu önemli ürün, bugüne kadar yeterince değerlendirilmemiş, bölge
halkına ve ülke ekonomisine istenen düzeyde artı değer yaratılamamıştır.
Kayısı
yetiştiriciliğinde kalitenin yükselmesi çalışmaları yetersizdir. Bu
çalışmaların artırılarak sürdürülmesi, bunun için de kayısıya yönelik bilimsel
araştırmalar yapılması gerekmektedir.
Kayısı ürününe
zarar veren beyaz çil, larva gibi zararlılarla mücadele etkisiz kalmaktadır. Bu
sorunun giderilmesi için üniversitelerle iş birliği içerisinde çalışmak zorunlu
ve elzemdir.
Kayısının
geleneksel yöntemlerle yapılan hasadı ürüne önemli ölçüde zarar vermekte ve bu
da ihracatımız yönünden büyük sorun teşkil etmektedir. Bu nedenle, kayısı
hasadı için daha farklı bir yöntem bulunabilmesi için bilimsel çalışmalara hız
verilmesi gerekmektedir.
Kayısı
yetiştiriciliği, kayısının toplanması, kükürtlenmesi ve depolanması gibi
konularda üreticinin eğitilmesi ve bilinçlendirilmesi çalışmaları etkisizdir.
Kayısı üreticisine hasattan önce gübre, zirai ilaç gibi harcamalarında destek
verilmemektedir.
Üretici,
kayısının fiyat istikrarsızlığından korkarak kükürdü fazla vermekte ve bu fazla
kükürtlü ürün ise Avrupa Birliği ülkelerine ihracatta sıkıntı yaratmaktadır.
Bir ihraç ürünü
olan kuru kayısının üretiminden tüketimine kadar olan süreçte yer alanlara kayısı
üreticileri de dâhil edildiğinde, düşen pay ancak yüzde 31,2'yi bulmaktadır.
Yurt dışında gerçekleşen benzeri bir süreçte yer alan kesimlerin toplam payının
yüzde 68,8'e ulaştığı dikkate alınarak, kayısı üreticilerimize düşen pay başta
olmak üzere yurt içindeki kazanç paylarının makul düzeye yükseltilmesi için
gereken politikaların üretilmesi durumunda, toplam ihracat tutarında da
-üretimi artırmadan- kayda değer bir artışın gerçekleşmesini sağlayacaktır.
Kayısının yaş
olarak satışına yeterince önem ve ağırlık verilmemektedir. Yaş kayısı gibi,
kayısı çekirdeğinin de kabuk ve iç kabuk olarak değerlendirilmesi istenen
seviyede değildir.
Kayısının
uluslararası standartlarda ambalajlanması yapılamamakta, bu durum da kayısının
ihracatının önünde büyük engel oluşturmaktadır.
Bütün dünyada
artan doğal ürün eğilimine paralel olarak, kükürtlü üründen vazgeçilerek,
kayısının doğal ortamda, kimyasal işlem yapılmadan kurutulması ve bunun için
gereken bilimsel çalışmaların yapılması gerekmektedir.
Kayısının
(konserve, reçel, marmelat, hoşaf ve meyve suyu gibi) ürün çeşitlemesi ile
ulusal ve uluslararası pazarlara sunulması imkânları kısıtlıdır.
Kayısı ürünü hem
bölge halkına hem de ülke ekonomisine çok önemli katkılar yapabilecek, ayrıca
önemli bir ihracat potansiyeline sahip olabilecek iken bütün bu sorunlar ve
yetersizlikler sebebiyle yeterince değerlendirilememektedir.
Yukarıda
saydığımız nedenlerle, kayısının hem bölge hem de ülke ekonomisi için daha
etkin ve verimli bir şekilde değerlendirilmesi, gerekli araştırmaların
yapılması ve sorunların giderilmesi için gerekli acil önlemlerin alınması
doğrultusunda Anayasanın 98'inci, TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105'inci maddeleri
gereği bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederim.
Saygılarımla.
Öznur
Çalık
Malatya
BAŞKAN –
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması
konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Anayasa’nın
92’nci maddesine göre Başbakanlığın bir tezkeresi vardır, okutuyorum:
B) Tezkereler
1.- Başbakanlığın, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Irak’ın
kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin ve saldırılarının bertaraf
edilmesi amacıyla, sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere, Irak’ın
PKK teröristlerinin yuvalandıkları kuzey bölgesi ile mücavir alanlara
gönderilmesi ve görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin
17/10/2007 tarih ve 903 sayılı kararıyla Hükûmete verilen ve 08/10/2008,
06/10/2009, 12/10/2010, 05/10/2011 ve 11/10/2012 tarihli 929, 948, 975, 1005 ve
1026 sayılı kararları ile birer yıl uzatılan izin süresinin Anayasa’nın 92’nci
maddesi uyarınca 17/10/2013 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına dair
tezkeresi (3/1295)
4/10/2013
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Irak'ın kuzey
bölgesinde yuvalanmış bulunan PKK terör unsurlarından kaynaklanan ve Türk
halkının huzur ve güvenliğiyle, ülkesinin millî birliğine, güvenliğine ve
toprak bütünlüğüne yönelik açık tehdit, bölgede ahiren meydana gelen
gelişmelerin de etkisiyle devam etmektedir.
Dost ve kardeş
Irak'ın toprak bütünlüğünün, millî birliğinin ve istikrarının korunmasına büyük
önem atfeden Türkiye, PKK teröristlerinin Irak'ın kuzeyindeki mevcudiyetine ve
ülkemize yönelik terörist saldırılarına son verilmesini sağlamak amacıyla
askerî faaliyetlerini başarıyla yürütmekte, siyasi ve diplomatik girişimlerini
ve uyarılarını sürdürmektedir.
Türkiye'ye
yönelik terörist saldırılara ve tehdide karşı, terörizmle mücadelenin bir
parçası olarak uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli tedbirleri almak üzere
hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe belirlenecek şekilde, Türk Silahlı
Kuvvetleri unsurlarının, Irak'ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin
ve saldırılarının bertaraf edilmesi amacıyla, gerektiği takdirde sınır ötesi
harekât ve müdahalede bulunmak üzere, Irak'ın PKK teröristlerinin
yuvalandıkları kuzey bölgesi ile mücavir alanlara gönderilmesi ve
görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17/10/2007 tarihli ve
903 sayılı Kararı’yla Hükûmete verilen ve son olarak 11/10/2012 tarihli ve 1026
sayılı Kararı ile bir yıl uzatılan izin süresinin, 17/10/2013 tarihinden
itibaren bir yıl daha uzatılmasını Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca arz
ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN –
Başbakanlık tezkeresi üzerinde İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre görüşme
açacağım, gruplara, Hükûmete ve şahsı adına iki üyeye söz vereceğim. Konuşma
süreleri gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakika, şahıslar için onar dakikadır.
Tezkere üzerinde
söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Gruplar: Milliyetçi
Hareket Partisi…
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Sayın Başkan, grup önerileri var, tezkereden önce grup önerilerinin
görüşülmesi gerekiyor.
BAŞKAN – Yok,
Sayın Buldan, her zaman olduğu gibi önce Başbakanlık tezkeresi, daha doğrusu
Başkanlığın sunuşları yani genel uygulama…
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Ama, o sizin inisiyatifinizde olan bir şey sanırım, isteseniz…
BAŞKAN – Hayır,
benim değil, lütfen…
Başkanlığın
sunuşları bu şekilde Sayın Buldan, şimdiye kadarki uygulamalarımız da aynı
şekilde.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Grup önerimiz var Sayın Başkan.
BAŞKAN – Var,
grup önerisi var.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Grup önerileri önce görüşülsün Sayın Başkan.
BAŞKAN – Daha
önceki uygulamalar…
SIRRI SAKIK (Muş)
- Böyle bir uygulama yapamazsınız, keyfiyetle yönetilmez ki burası.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Tamam, önce grup önerileri görüşülsün.
ADİL ZOZANİ
(Hakkâri) – İç Tüzük’e göre yönetin Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Milletvekilim, uygulamayı ben yapmıyorum yani uygulama şimdiye kadar hep böyle.
Dünkü Meclis açılışına baktığımız zaman önce gündem dışı konuşmalar, sonra
Başkanlığın…
SIRRI SAKIK (Muş)
– Evet, sonra grup önerileri, ondan sonra tezkere…
BAŞKAN – Hayır,
bir saniye…
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Ama, isteseniz önce grup önerileri olabilir, o zaman kendi aramızda
bir anlaşma sağlayalım.
BAŞKAN -
Çarşambaya bakalım, salıya bakalım; Başkanlığın sunuşları, sonra varsa
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi, Başbakanlık tezkeresi, şimdiye kadar hep bunu
yapıyoruz. Yani, farklı bir uygulama yapmıyoruz ki daha önceki uygulamalar da
var.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(Mersin) - Böyle bir hiyerarşi mi var?
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Kendi aramızda istersek uygulayabiliriz ama.
BAŞKAN - Gruplar
adına: Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Yıldırım Tuğrul Türkeş, Ankara
Milletvekili; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Nazmi Gür, Van
Milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Osman Faruk Loğoğlu, Adana
Milletvekili; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Volkan Bozkır, İstanbul
Milletvekili.
Şahıslar adına
onar dakika: Muharrem İnce, Yalova Milletvekili; Emrullah İşler, Ankara
Milletvekili.
Hükûmet adına
yirmi dakika: İsmet Yılmaz, Millî Savunma Bakanı.
Şimdi Başbakanlık
tezkeresi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Yıldırım
Tuğrul Türkeş, Ankara Milletvekili.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, efendim, KİT Komisyonu toplanıp Başkanlık Divanı
seçmedi, bu size de bildirildi.
BAŞKAN – Sayın
Genç…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bir dakika efendim.
BAŞKAN – Ama
Sayın Türkeş’e söz verdim, kürsüde bekletemeyiz ki.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Peki, ondan sonra söyleyelim.
Yani bu Meclis
Başkanlığı niye bu kadar keyfî hareket ediyor?
BAŞKAN – Sayın
Türkeş, buyurun lütfen.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, bugüne kadar buradaki uygulamada grup önerilerini konuşup ondan
sonra başladı gündem.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Her şeye bir bahane buluyorsunuz be!
BAŞKAN – Ama
Sayın Sakık, biraz önce konuştuk, Sayın Türkeş’i bekletemeyiz ki.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Yahu, siz konuştunuz ama bugüne kadar Meclisteki bütün uygulamalar böyle.
Yani grup önerileri konuşulur, sonra gündeme geçilir.
BAŞKAN – Ben
geçmiş uygulamaları çıkarıp size göndereyim efendim, yok böyle bir uygulama.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Nasıl yok böyle bir uygulama? Yani yirmi yıldır bu Parlamentodayız, aynı
uygulamalar var.
BAŞKAN – Bak,
tarihini veriyorum: 2 Ekim 2010, 5’inci Birleşim; 11 Ekim 2012, 7’nci Birleşim.
Başka örnekler de gösteririz.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Şimdi, bu görüşmeden sonra grup önerilerini almayacak mısınız?
BAŞKAN –
Alacağız.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Alacaksınız. İlk önce grup önerilerini almanız, sonra gündeme geçmeniz lazım.
BAŞKAN – Şimdi,
Sayın Sakık, öncelikle Sayın Türkeş bekliyor, söz verdik.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Efendim, Sayın Türkeş’in beklemesi beni ilgilendirmiyor ki. Bir hakkın gasbı
var burada.
BAŞKAN – Olur mu
efendim, sayın milletvekilini kürsüde…
SIRRI SAKIK (Muş)
– Bizim hakkımızı gasbediyorsunuz, sonra “Bekliyorlar...” Bekleyecekler tabii.
BAŞKAN – Sayın
Sakık, lütfen, “gasp” kelimesi burada doğru değil.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Bakın, Sayın Başkan, sizin uygulamanız doğru değil.
BAŞKAN – Niye
doğru değil?
SIRRI SAKIK (Muş)
– Grup araştırma önergemiz var, grup araştırma önergeleri görüşülür, ondan
sonra gündeme geçilir.
BAŞKAN –
Uygulamalardan örnek veriyorum ben size Sayın Sakık, tarihini veriyorum,
göndereyim.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Efendim, böyle bir uygulama yok ki. Bize karşı keyfiyet uyguluyorsunuz.
BAŞKAN – Hayır,
niye size karşı? Sadece siz istemiyorsunuz ki.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Yani, savaş tezkereleri gelecek…
BAŞKAN – Sadece
sizin grup öneriniz yok, niye kendinize alıyorsunuz hemen?
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Sayın Başkan, hayır ama şöyle, bakın…
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – İstersek kendi aramızda anlaşma da yapabilirdik Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisi var, Cumhuriyet Halk Partisinin grup
önerisi var, sadece sizin olsa bu algılamanız doğru olabilir ama doğru değil
ki.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Tamam da… Şimdi, Danışma Kurulu...
SIRRI SAKIK (Muş)
– Zaten bugün ruh üçüzü olmuşsunuz, savaşa karşı birlik oluşturacaksınız, onun
için 3 gruptan da ses çıkmıyor.
BAŞKAN – Efendim,
sizin konuşma süreniz kısıtlanmayacak ki aynı sürede konuşacaksınız. Eski
uygulamalara devam ediyoruz.
Buyurun.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Ama
Sayın Türkeş’e doğru olmuyor ki.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Tamam da bir şeyi ifade etmek istiyorum.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Bizim hakkımızı gasbediyorsunuz. Bizim Sayın Türkeş’e bir itirazımız yok ki.
ADİL ZOZANİ
(Hakkâri) – Ama uygulamanız yanlış Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Sakık, o kelimeyi lütfen… “Gasbetmek” ne demek yani? Türkiye Büyük Millet
Meclisinde Başkanlık Divanına “Gasbediyor.” diye konuşuyorsunuz. Bir şeyi
konuşuyoruz yani.
Buyurun.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Sayın Başkan, sizin inisiyatifinizde olan bir şey, isterseniz
söyleyebilirsiniz. Kendi aramızda anlaşma yapalım.
BAŞKAN – Siz
başkasının hakkını gasbediyorsunuz, kürsüye çıkmış sayın milletvekilinin
hakkını gasbediyorsunuz eğer “gasp” kelimesinin kullanılması gerekirse.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) - Bu işleyişle ilgili Danışma Kurulunda bir tartışma yürütüldü hem
Milliyetçi Hareket Partisi hem Cumhuriyet Halk Partisi hem de bizim partimiz
bugüne kadarki uygulamanın bugün de devam etmesi gerektiğini, grup önerilerinin
de tezkere görüşmelerinden önce görüşülmesi gerektiğini ifade ettiler. Sadece
AK PARTİ Grubu, bu konuda tezkere görüşmelerinin önce yapılmasını talep etti.
Siz, şimdi Meclis Başkanlığının inisiyatifinde olan bir konuda her 3 siyasi
partinin talebini yok sayıyorsunuz, AK PARTİ’nin talebine göre hareket
ediyorsunuz, bu doğru bir tutum değildir.
BAŞKAN – Hayır,
hayır, AK PARTİ’nin talebine göre değil efendim. Ben Başkanlıktan geliş
sırasına göre yapıyorum. Başkanlıktan geliş sırası bu efendim.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) - İç Tüzük’te öyle bir şey yok.
BAŞKAN – Şimdiye
kadar tüm uygulamalar da bu şekilde.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) - Sayın Başkan, İç Tüzük’te bu konuyla ilgili belirtilen bir şey
yoktur, sizin inisiyatifinizdedir ama bu konuyla ilgili 3 siyasi partiyi...
BAŞKAN – Ben de
eski uygulamalara dayanarak söylüyorum zaten.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) - Hayır, daha önceki uygulamalarda grup önerileri gündemden önce
genelde...
BAŞKAN – Hayır,
efendim, örnek veriyorum: 2 Ekim 2010 5’inci Birleşim...
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) - Öyle olmuştur, bütün uygulamalar önce grup önerileri Sayın Başkan.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, hatibe ayıp oluyor ama
BAŞKAN – Evet,
Sayın Türkeş’e doğru olmuyor.
Buyurun Sayın
Türkeş.
MHP GRUBU ADINA
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk
Silahlı Kuvvetlerimizin Irak’ın kuzeyinde ülkemize yönelik terör tehdidinin
bertaraf edilmesi amacıyla görevlendirilmesine imkân tanıyan tezkerenin bir yıl
daha uzatılmasıyla ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Konuşmama başlarken yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bilindiği üzere gündemdeki Irak tezkeresinin ana teması
terörle mücadeledir. Biz her zaman söyledik ancak bir kez daha tekrarlayalım:
Terörle mücadele içte ve dışta senkronize bir şekilde yürütülür, terör olgusu
tabiatı itibarıyla çok boyutludur ve bu bağlamda irdelenmelidir. Mevcut tezkere
öyle bir gerekçelendirilmiştir ki zannedersiniz Hükûmet, içerideki terörün başını
çoktan ezdi, son darbeyi de indirmek için hamle yapmayı bekliyor. Geçen hafta
Suriye ile ilgili tezkerede söyledim, herhâlde tam kavrayamadınız. İçeride
memleket savunmasını rafa kaldırıp dışarıya göz dikmek olmaz. İçte nizamı tesis
edememiş bir iktidarın dışta gövde gösterisi yapmaya teşebbüs etmesi en hafif
tabirle abesle iştigaldir.
Değerli
milletvekilleri, iç planda terörle mücadele tamamıyla durdurulmuş ve müzakere
süreciyle sekteye uğratılmıştır. İmralı canisiyle yürütülen müzakerelerle
toplulukçuluk körüklenmekte, milletimizin selameti tehdit edilmekte ve aramıza
nifak tohumları serpiştirilmektedir. Ellerinde 30 binin üzerinde masum insanın
kanı bulunan terör örgütünün faaliyetleri, şimdi, bizzat AKP iktidarı
tarafından meşrulaştırılmaktadır.
PKK’yı
evcilleştirmeyi deniyorlar. Bu uğurda kamuoyunu ikna için agresif bir
psikolojik harekât var. Basın âdeta bir propaganda aracına dönüştürülmüştür.
AKP tarafından onaylanmayan her düşünce, hele ki millî düşünce yasaklandı, men
edildi. 1945’te insanlığın sarsılmaz bir iradeyle yerin dibine gömdüğü faşizm,
AKP iktidarıyla yeniden ete, kemiğe büründü. Yıkıcı sol ve kökü dışarıda
çevreler ile şahıslar aydın kisvesiyle harekete geçmiş ve millî kimliğin
tahribatında vazifeleri gereği rol kapma yarışına girmişlerdir. İktidar ile bu
güruh, bayramlarımızı aşındırmaya, Türklüğü ayaklar altına almaya teşebbüs
ederken aynı zamanda millî hafızamızla oynadılar ve andımızı kaldırırken millî
hislerimizi boğmaya ant içtiler. Neden mi? Çünkü böyle buyurdu katil.
Değerli milletvekilleri,
terörü durdurmanın tek bir yolu vardır; teröristi itlaf edersin, terör durur.
Hukukun üstünlüğünün yerleştiği günden bu yana bir ülkede tek bir grubun elinde
silah olur, o da devlettir, devletin emniyet güçleridir. Bunun haricinde kim
silaha başvuruyorsa o, yasa dışıdır, illegaldir. “Ne yapacaksınız, öldürecek
misiniz?” diye soruyor hümanist maskeliler. Evet. Şayet devlete ve millete
karşı elinize silah alıyorsanız siz öldürmeye hazırsınız demektir. O hâlde,
gayet tabii olarak öldürülmeyi de göze alacaksınız. Açıkça ifade ediyorum,
bugün Türk devletine terör karşısında diz çöktürmek gayretinde olanlar bunun
bedelini çok ama çok ağır ödeyeceklerdir.
Değerli
milletvekilleri, “Terör bitirilmelidir.” dediğimiz için tek tip düşünce bizi
“demokrasi karşıtı” şeklinde tarif etmeye çalışıyor. Hayır, demokratik hakları,
hürriyetleri ve birtakım serbestileri Meclis çatısı altında elbette
konuşabilir, tartışabiliriz. Partimiz demokrasiye ve demokratik mekanizmalara
sonuna kadar inanmaktadır amma serbestileri ve muhtemel reformları konuşmak
için önce terör devre dışı bırakılmalıdır. Bunun için, terör yuvaları topyekûn
bertaraf edilmeli ve Meclise giren oluşumlar terörle olan bağlarını kesmelidir.
Demokrasimiz ancak terör illetinden tamamen temizlendikten ve suçlular
cezalandırıldıktan sonra hakiki reformları işleme koyacaktır. Eşkıyanın,
katilin güdümünden kurtarılmış bir demokraside her şey değerlendirilebilecektir.
Millî bünyenin
bileşenleri İstiklal Harbi’yle kendi kaderlerini zaten tayin etmiştir. Büyük
Türk devleti mefkuresi kapsamında Avşar’ın Kürt’le, Azeri’nin Ermeni’yle,
Çerkez’in Rum’la, Boşnak’ın Arnavut’la yolları kesişmiş ve birleşmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti devleti bu toprağın, bu coğrafyanın insanlarının
zincirleşerek ortaya çıkarttığı bir büyük ulustur. Allah bize devletimizi
çekilen büyük acıların nihayetinde bahşetmiştir. Türkiye Cumhuriyeti devleti
Doğu Roma, Selçuklu ve Osmanlı imparatorluklarının yadigârı ve yegâne
temsilcisidir. Fatih Sultan Mehmet Han 1453’te kendisini Kaiser-i Rum yani Roma
İmparatoru ilan etmiştir. O günden itibaren Osmanlıda padişah hem Sezar hem
Türk hakanıdır. 16’ncı yüzyılda bu sıfatlara çok şükür ki halifelik de
eklenmiştir. Bu, yenilenen bir devamlılığın göstergesidir. İşte bu yüzdendir ki
modern Türkiye, bölge insanlarına Allah’ın bir lütfudur. Bu devleti idare
edenler işte bu mesuliyet duygusuyla hareket etmek ve bunu idrak etmek
mecburiyetindedirler.
Değerli
milletvekilleri, Türklük terkibi millî hudutlarımız dâhilinde yaşayan tüm etnik
grupların, tüm dinî ve mezhepsel cemaatlerin birbirleriyle kenetlendikleri
müşterek zeminin karşılığıdır. Geçenlerde eski bir AKP milletvekili “Bugüne dek
Türklüğümün bir faydasını görmedim.” demek suretiyle gayrimillî AKP zihniyetini
teşhir etmiştir.
Diğer yandan, bir
bakıyorsunuz, Fener Rum Patriği Sayın I. Bartholomeos Hazretleri Anayasa
Uzlaşma Komisyonunda “Biz Türk’üz, Türklük müşterek değerimizdir.” diyor. Sayın
Patrik Hazretleri orada Türk ulusunu bir aile olarak nitelemiş ve Türk vatanına
aidiyeti toplumsal birlikteliğin şartı şeklinde değerlendirmiştir.
Tenkidimin
ağırlığını mazur görün ancak üzülerek ifade etmek zorundayım: Bizans dahi
duruşuyla bugün birçok AKP’liden daha millîdir, daha Türk’tür.
Allah İslam’ın
şerefli sancağını asırlarca dalgalandıran Osmanlının mirasçısı olarak Türk
milletini işaret etmiş, bu sayede İstiklal Harbi hürriyetimize vesile olmuştur.
Bugün artık vazifemiz, tarihin ve ilahi mukadderatın bize emanet ettiği bu
milletin tüm fertlerine adalet dağıtmak, onları topluluklara göre ayırmadan
birlikte tutmaktır. Başbakanın ancak hayallerinde ezmeye çalıştığı ve korkulu
rüyası olan Türk milliyetçiliği de işte söz konusu bu birliğin teminatıdır.
Değerli milletvekilleri,
bizim milliyetçiliğimizin üç ekseni vardır ve bunlar sırasıyla: Müşterek dil,
müşterek tarih şuuru ve müşterek gelecek vizyonudur. Bir eşkıya öyle buyurdu
diye dilimize dokunmanıza izin vermeyeceğiz. Bir eşkıya öyle buyurdu diye
tarihimizi yeniden yazmanıza fırsat tanımayacağız. Bir eşkıya öyle buyurdu diye
geleceğimizi tehdit etmenize müsamaha göstermeyeceğiz.
Milliyetçi
Hareket Partisi milletin haykırışlarında yankılanan “Allah” kelamı yolunda
kurulmuş bir partidir. Türk milleti söz konusu davanın öncü koludur. Her
konuşmanızda istismar ettiğiniz üstat Necip Fazıl Kısakürek’in partimizin bir
kongresinde bizzat ifade ettiği gibi, Allah’ın selamı Türk istikbalini
kurtaracak olanların üzerindedir. Türk istikbalini kurtaracak olan da
Milliyetçi Hareket Partisidir.
Buradan iktidara
sesleniyorum: Durdurun bu müzakere sürecini, kesin. İktidar olarak ana
muhalefet ve bölücü örgütün legal yapısıyla bir oldunuz, ülkeyi felakete
sürüklüyorsunuz. Aranızdaki anlaşmazlıklar göstermeliktir. Farklarınız ayrıntılarda
gizlidir. Âdeta bir şer üçgeni teşkil etmiş, aynı gayeye hizmet ediyorsunuz.
Vazgeçin bu sevdadan.
Değerli
milletvekilleri, az önce Türklük terkibine değinmiştim. Bunun içteki karşılığı
bir yana dışta da bir manası vardır, daha doğrusu olmalıdır. Fakat bu, mevcut
iktidarın saldırgan emelleriyle münasebetli değildir. Türkiye’yi yönetenler
aklı ve diplomasiyi kullanarak bölgedeki dengeleri gözetmek durumundadır. AKP
iktidarının Irak politikası fevkalade amatörcedir. Sen kalkacaksın, bir kabile
reisini el üstünde tutacaksın ama oradaki Türkmen nüfusun feryadına kulaklarını
tıkayacaksın. Yok öyle yağma! Peşmerge, Türkmenlere karşı sistematik bir inkâr
ve imha siyaseti izlemektedir.
Peki, bizim
Hükûmetimiz ne yapıyor? Bu siyasi iktidar suskun, miskin, korkak. Neden? Çünkü
diğer sahalarda olduğu gibi, burada da dumanlı münasebetler hâsıldır. Kuzey
Irak’taki petrol yataklarının bolluğu ve bereketi herkesin malûmudur. Hükûmet,
birtakım mihraklarla enerji ticareti noktasında anlaşmaya gitmek suretiyle
peşmergenin tatbik ettiği etnik temizliğe kayıtsız kalmaktadır. Bu anlaşmaların
çoğunda Türkiye’nin menfaatlerinden çok, Hükûmete yakın duranların hususi
menfaatleri ön planda tutulmaktadır; bunu da bu vesileyle bir not olarak
düşelim.
Değerli
milletvekilleri, bugüne kadar kaç Türkmen ailesi zorla sürgün edildi? Kaç
Türkmen sırf kimliği sebebiyle kaçırıldı, intihar saldırısına maruz kaldı,
ailesi kaçırılıp fidye istendi, katledildi haberiniz var mı? Nerede vicdanınız?
Nerede ümmeti Muhammed anlayışınız? Sizinkisi sadece gösteriş, sadece cila.
Yalnızca bir zümreye, bir etnik gruba veya bir mezhebe sırt dayayarak Türkiye
gibi bir devin dış politikasını idare edemezsiniz. Şayet böyle bir çizgi
izlerseniz ne olur biliyor musunuz? Enerji Bakanınızın uçağı Erbil yerine Kayseri’ye
iniş yapar. Dışişleri Bakanınızın her açıklamasından sonra Türkiye’ye nota
verilir. Kurban Bayramı’nda biz Türkmen kardeşlerimizle bir bayram namazını
beraber kılamaz oluruz. Alın size AKP’nin başarı belgesi!
Türkiye’nin
benimsemesi gereken ölçü dengedir, ihtiyattır, tüm bölgesel unsurlarla eşit
mesafedir.
Değerli
milletvekilleri, parlamenter demokrasi tarihimiz, bugüne dek AKP kadar içine
kapanık bir iktidar görmemiştir. Buradan samimiyetle uyarıyorum: Bu memleket
özel mülkünüz değildir. Türkiye, hepimizindir. Müzakere süreci, sözde
demokratikleşme paketleri, Suriye, Irak ve daha niceleri… Sizin seçtiğiniz
birtakım çevreler ve şahıslar hariç kimse Türkiye Büyük Millet Meclisi, kamuoyu
ve hatta kendi saflarınızdaki sıradan milletvekilleri dahi ne olup bittiğini
bilmiyor. Neden? Çünkü iktidarda kendi ve yakın çevresi hariç hiç kimseye
güvenmeyen bir Başbakan var.
Partimiz,
parlamenter demokratik nizama inanmaktadır. Söz konusu nizamın öngördüğü
şeffaflığı ve saydamlığı iktidardan talep etmemiz tabiidir. Devletimizi ve
milletimizi yakinen ilgilendiren meselelerde bilgilendirilmek muhalefetin en
meşru hakkıdır. Bir demokraside muhalefetin bilgi almak için çeşitli dış
kaynaklara muhtaç bırakılması utanç vericidir ve bu utanç AKP’nindir.
Değerli milletvekilleri,
içte ve dışta ne olupbittiğini, AKP’nin ne işler karıştırdığını bilmiyoruz. Tam
bir karartma tatbik ediliyor. İktidar, boşuna, bilgi kirliliğinden, çıkan
dedikodulardan şikâyetçi olmasın. Sağlıklı bilginin olmadığı ve verilmediği
yerde elbette teoriler türeyecektir. Sayın Başbakan veya ilgili bakanlar,
cereyan eden hadiselerden ve Türkiye’nin hamlelerinden Meclisi haberdar
etmelidir. Aksi takdirde, biz, gelişmeleri erişebildiğimiz veriler üzerinden
yorumlamaya devam edeceğiz ki inanın siz de bunlardan hiç memnun kalmıyorsunuz
ve kalmayacaksınız.
Örneğin bugün
Irak’ta ve Suriye’de savaşan bir örgüt var, Irak-Şam/Levant İslam Devleti.
Kimdir bunlar biliyor muyuz? Hükûmetimiz gerekli takibatı yapmakta mıdır yoksa
bu ismi ilk defa mı duyuyorsunuz Sayın Bakan? Olası bir Kuzey Irak harekâtında
bu örgütle karşı karşıya gelme riskimiz nedir? Bu örgüt, iddia edildiği gibi,
El Kaide midir yoksa El Kaide olduğunu sanmamız için başkaları tarafından mı
kurulmuştur? Hiçbir şey bilmiyoruz, Hükûmet her şeyi kendine saklıyor. Aferin
size! Tabii, bizim bu konuda bazı bilgilerimiz var, duyumlarımız var ama sizin
bu Meclis çatısında bunu açıklamanız gerektiğini düşünüyorum.
Bu vesileyle
buraya çıkan sayın bakanların tribünlere yönelik konuşmalarının da ciddi
meselelerin Mecliste konuşulmasına büyük ölçüde engel olduğunu belirtmeliyim.
Bu tavırdan da acilen vazgeçilmelidir.
Değerli
milletvekilleri, partimizin millî menfaatlerin üstünlüğüne olan inancı tamdır.
Biz devletimizin muayyen nizamına, demokrasimize, milletimizin ortak aklına ve
değerlerine inanıyoruz. Demokrasilerde meclis millî iradenin tüm yakıcılığıyla
tecelli ettiği odaktır. Meclisi aşağılayan, onu siyasi süreçlerden tecrit eden
ve dikkate almayan bir yapı, okları millî iradeye yöneltmiş demektir. Bu anlamda
hak aramak için eline silah alan da, bir yapıyı sözüm ona silahsızlandırmak
için Meclisi dışlayıcı usullere müracaat edenler de millî iradeyi ezmeyi
hedeflemektedir. Bu anlamda biz elbette ki kutsal değerlerimize, özellikle de
demokrasimize kasteden teröristleri vurmanız ve Hükûmet olarak girdiğiniz
gayridemokratik yoldan dönmeniz için işbu tezkereye destek vereceğiz. Dikkat
ediniz, vurmanız için diyoruz, tezkere metnini arşivlerde sarartmanız veya
müzakerelerinizde pazarlık unsuru olarak kullanmanız için değil. Milliyetçi
Hareket Partisi AKP’nin Suriye’de olduğu gibi, Irak’a yönelik olan dış
politikasını da tasvip etmemektedir. Ancak, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin
operasyonel kabiliyetini engellemeyi de doğru bulmuyoruz. O nedenle de
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu bu tezkereye destek verecektir.
Konuşmama son
verirken aziz milletimizin yaklaşmakta olan Kurban Bayramı’nı, tabii ki
sizlerin de, en samimi duygularımla tebrik ediyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Biz konuştuğumuz zaman sözümüzü anlamadan hep başka yere
gidiyorsunuz. Ben KİT Komisyonu Geçici Başkanıyım. KİT Komisyonu salı günü
yaptığı toplantıda başkanlık divanı seçmedi.
BAŞKAN – Evet.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Size yazı bildirildi. Çarşamba günü bu toplantıya çağırmadınız,
perşembe günü çağırmadınız. Bu ne keyfîlik ya! Ne keyfîlik yani… Bakın sizin
göreviniz, bir komisyon seçimi yapmamışsa hemen ilk birleşimde o komisyonu
çağırmak toplantıya.
BAŞKAN – Sayın
Genç, dinledim. Önce Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda olduğunuzu…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ama sizin davranışınız bizi bu şekilde konuşmaya sevk ediyor.
BAŞKAN – Bir
saniye efendim… Hitap tarzınıza dikkat ediniz. Ancak söylediğinizi dikkate
alacağım.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Siz dikkat ederseniz biz daha
nazik hareket ederiz.
BAŞKAN – Gelmedi
bana, dikkate alacağım, çağrı yapacağım. Doğru, haklısınız.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Çağrı yapacak mısınız?
BAŞKAN – Fakat
tarzınıza dikkat edin, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, ama siz çok taraflı
hareket ediyorsunuz.
BAŞKAN –
Başbakanlık tezkeresi hakkında Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz
isteyen Nazmi Gür, Van Milletvekili.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, bugün çağrı yapman lazım.
BAŞKAN –
Yapacağım.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Tamam, yap şimdi.
BAŞKAN - Emir
anlaşılmıştır Sayın Genç!
KAMER GENÇ (Tunceli) – Doğrusunu yapın da…
BAŞKAN – Ya bu
emirlerden ne zaman kurtaracağız biz? Kurtaramadık mı henüz?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Emir eri olmayın, bağımsız
hareket edin.
BAŞKAN – Sayın
Gür…
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Şimdi, Sayın Hatip, konuşması sırasında partimizi kastederek terörün
siyasal uzantısı, şer üçlüsünün dâhilinde olan bir parti olarak tanımladı.
Onlarla ilgili grubumuz adına cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN – Sayın
Baluken, zaten Sayın Gür konuşacak, daha sonra veririm. Sayın Gür konuşsun
önce. Lütfen…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) - Grup adına konuşuyor zaten Sayın Gür.
BAŞKAN – Zaten
grup adına konuşuyor Sayın Gür, cevap versin. Yirmi dakika…
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Hayır, biz Grup Başkan Vekili olarak…
BAŞKAN – Hayır
hayır, sözünüz var, bir şey demiyorum, tamam. Eyvallah, sözünüz var.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Belirtilen siyasi nezakete uymayan şeyler var, onlara cevap
vereceğiz.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Gür.
BDP GRUBU ADINA
NAZMİ GÜR (Van) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, öncelikle Rojava’da dün Demokratik Birlik Partisi lideri Sayın
Salih Müslim’in oğlu Tel Abyad’da çetelerin saldırısı sonucu şehit olmuştur,
yaşamını yitirmiştir. Kendisine Allah’tan rahmet, Müslim’in ailesine, bütün
Rojava halkımıza baş sağlığı dileklerimizi grubumuz adına iletiyorum.
Değerli
arkadaşlar, biraz önce -grubumuza dönük- benden önce konuşan hatip ağır bir
saldırıda bulundu. Biz aynen kendilerine iade ediyoruz bu saldırıları. Barış ve
Demokrasi Partisi Anayasa’nın ve yasaların öngördüğü, tanıdığı haklar
çerçevesinde kurulmuş, yasal, meşru zeminde siyaset yapan ve Kürt halkının da
oylarını alarak buraya gelen, Kürt halkını da temsil eden demokratik, siyasal
bir partidir. Hiç kimsenin de haddi değil partimize saldırmak, dil uzatmak…
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Sadece Kürtlerin oylarını aldıysa etnik bir parti olur o zaman.
NAZMİ GÜR
(Devamla) – Dil uzatanları da burada kınıyoruz.
YILDIRIM TUĞRUL
TÜRKEŞ (Ankara) – Irkçı olduğunuzu mu kabul ediyorsunuz?
NAZMİ GÜR
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, Şervan Müslim tıpkı Şerzan Kurt…
YILDIRIM TUĞRUL
TÜRKEŞ (Ankara) – Irkçılık yapıyorsunuz.
NAZMİ GÜR
(Devamla) – Bu Mecliste kimin ırkçı olduğu, bu ülkede kimin ırkçılık yaptığı,
faşist bir parti olduğunu tarih biliyor, halkımız biliyor. Onu halkımıza ve
tarihe havale ediyoruz.
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ
(Ankara) – Şimdi, siz söylediniz beyefendi, zatıaliniz söylediniz, siz belli
bir etnik grubun oyunu aldığınızı söylediniz, bu ırkçılıktır. 21’inci yüzyılda
kabul edilemez bu.
NAZMİ GÜR
(Devamla) – Sizin tescilli ırkçı bir parti olduğunuzu bütün dünya biliyor,
bütün halk biliyor. Biz demokratik siyaset yapan, bütün halkları eşit gören,
bütün ırkları bir gören, bütün dilleri, dinleri, inançları bir gören ve ona
göre siyaset yapan bir partiyiz, demokratik bir partiyiz, kimse de dil
uzatmasın.
Değerli arkadaşlar,
Şervan Müslim tıpkı Şerzan Kurt gibi direnen, halkımızın nice kaybı gibi bu
halkın onurudur, önemli bir değeridir. Şervan Müslim’in şahadeti bütün Kürtler
için derin ve anlamlı bir mesajdır. Rojava bugün Kürt evriminin hem omurgası
hem de derin tarihsel hafızasının tezahürü ve en önemlisi onurudur. Şervan’ın
şahadeti Rojava’nın tamamı ile birlikte bir halk devriminin sürecini yaşadığını
bize gösteriyor. Rojava halk devrimini buradan selamlıyoruz.
Hükûmet Rojava
konusunda Sayın Salih Müslim ile başlattığı görüşmeleri sürdürmeli, bunu bir
müzakereye dönüştürmeli ve demokratik Suriye’nin kuruluşu için Kürtlerin rolünü
ve önemini göz önünde bulundurarak özellikle Sayın Salih Müslim’le başlattığı
bu görüşmeleri devam ettirmeli ve derinleştirmelidir. Suriye halklarının ortak
geleceğini esas alan barış politikalarını bir an önce dış politika olarak
Türkiye esas almalıdır. Tüm halklara kazandıracak olan yaklaşım budur. Suriye
konusunda çözümü getirecek yaklaşım ve politikalar da budur. Suriye halklarını eşit
ve bir görmek. Başka Şervanları kaybetmemek için, görüşmelerin
derinleştirilmesi ve daha somut, daha ileri adımların atılması bizim bu
Hükûmetten beklentimizdir.
Değerli
arkadaşlar, Meclisin yasama yılı başlarken ilk mesaisini savaş hazırlıkları
için harcaması çok hazin bir durumdur, üzücü bir durumdur. Barışın konuşulması
gereken, barış için adım atılması gereken bugünlerde Meclis barışı bir yana
bırakarak savaşın derinleştirilmesi için çalışmakta, çabalamaktadır. Güvenlikçi
bakış açısını bir türlü terk etmeyen ve sorunlara hâlâ güvenlikçi politikalarla
çözüm bulmaya çalışan bu Hükûmet önce Suriye, ardında da şimdi güney
Kürdistan’a operasyon tezkeresini Parlamentonun gündemine getirmiştir.
Yıllardır bu Parlamentodan savaş tezkereleri geçirildi, sayısız sınır ötesi
operasyonlar düzenlendi, peki ne sonuç alındı? Acı ve gözyaşından başka bu
tezkereler bu ülkeye ne kazandırdı? Tezkereler ve operasyonlar hangi sorunu
çözdü?
Müzakerelerin
derinleştirilmesi, çatışmazlığı kalıcı hâle getirecek demokratik bir çözümün
aranması, hızla yürürlüğe konulması gerekirken bu süreçte Hükûmetin savaş
tezkeresini gündeme almış olması barış sürecinin ruhuna ters bir yaklaşımdır;
âdeta, barış ve çözüm için yapılan bütün arayışlara nokta koymaktır.
Parlamentoya demokratik çözüm adımlarını getirmesi gereken Hükûmetin bunun
yerine savaş tezkerelerine öncelik vermesi zaten tıkanıklık yaşayan çözüm
sürecini daha da etkileyecek ve sekteye uğratacaktır. Madem sorun çözülecekse,
Hükûmet Kürt sorununu çözeceğini iddia ediyorsa bu tezkereyi niye getirdi, bu
tezkereye niye ihtiyaç vardır? Bu noktada Hükûmetin tutumu kuşku uyandırmakta
ve samimiyetini sorgulanır hâle getirmektedir. Bu tezkere aslında AKP’nin
savaşı başka yol ve yöntemlerle sürdürme kararlılığı içerisinde olduğunu
göstermektedir. İçeride çözüm süreciyle ilgili bir çaba içerisindeymiş gibi,
böyle bir görüntü veren AKP öte yandan Rojava Kürtlerine karşı savaşı ve
çeteleri destekliyor, yetmiyormuş gibi şimdi de yeni bir savaş tezkeresiyle
önümüze geliyor.
Değerli
arkadaşlar, güney Kürdistan’da PKK gerillalarını imha etmeye yönelik askerî
operasyonlara müsaade eden yasal hazırlıkları yaparsanız bütün bu
inandırıcılığınızı yani çözüm konusunda Sayın Başbakanın söylediği “Baldıran
zehri de olsa içeceğiz…” Bu sürece ilişkin samimiyetini, cesaretini sorgular
hâle getirirsiniz. Bu durum başta Kürt halkı olmak üzere Türkiye ve bölge
halkları açısından kabul edilecek bir durum değildir. Hükûmet bugünkü sürece
benzer olarak 2009’da da demokratik açılım sürecini ortaya atmış fakat
güvenlikçi politikalardan yine vazgeçmemiş, halkların beklentisine cevap
verecek demokratik adımları atmamış, böyle bir niyet de göstermemiştir.
Değerli
arkadaşlar, ateşkes sürerken, demokratik barış çözümünde büyük bir tıkanıklık
yaşanmışken ve PKK ateşkes sürecini sürdürme kararlılığını bir kez daha teyit
ederken ama buna karşılık tıkanma konusunda özellikle çekilme sürecini
durdurduğunu ilan etmişken, bu ateşkes ve bu duruş karşısında Hükûmetin yeni
bir tezkereyle, savaş tezkeresiyle karşımıza çıkması Hükûmetin çözüm
konusundaki samimiyetini, güvenilirliğini bizim açımızdan sorgulanır hâle
getirmiştir. Eğer gerçekten AKP Hükûmeti ve Başbakan Kürt sorununun çözümünü
düşünüyorsa bu tezkereye gerçekten gerek kalmaz.
Değerli
arkadaşlar, bugün alınacak karar politik bir tercihtir. Elbette ki kimse sizin
elinizi tutmaz bu konuda ama tarih de gösterecek ki bu politik tercih yanlış
bir tercihtir. Kimse Türkiye’nin güvenliği bahanesini ortaya atarak bu konuda
Kürt halkının demokratik direnişine ve Türkiye’nin barışa açıkça bir suya
ihtiyaç duyduğu kadar ihtiyaç duyduğu bir ortamda bu tezkereyi önümüze
koymasın.
Değerli
arkadaşlar, Suriye tezkeresi ve federal Kürdistan bölgesine yönelik tezkereler
AKP’nin ne kadar halkın gündeminden kopuk, kendi siyasal çıkarlarını önceleyen
bir pozisyonda olduğunu ortaya koymuştur. Bu tezkere sadece Türkiye’nin barışa
giden yolda doğru ilerlemesi için değil, aynı zamanda iflas etmiş dış
politikanın da örtbas edilmesine hizmet edecektir ve Türkiye’nin Orta Doğu’daki
konumunu da tartışmalı hâle getirecektir. Bu tezkere Türkiye’nin Orta Doğu’daki
iç savaşlara dâhil olma konusundaki ısrarcılığını gösterecektir. Dün Suriye
için tezkere çıkardınız, bugün Irak’a çıkarıyorsunuz, umarım yarın öbür gün
İran’a, daha ertesi gün Ermenistan’a tezkere çıkarmazsınız. Komşularla nasıl
bir sıfır politikasıdır ki, bir günde çıkartılacak tezkereyi korkudan elinizde
bulundurma gereği duyuyorsunuz. Böyle bir dış politikayla hareket edecekseniz,
tavsiyem, böyle bir iki tezkereyle değil bütün komşu ülkeleri kapsayacak savaş
tezkereleri çıkartın, nasılsa bir gün lazım olur diye köşede durur! Böyle sıfır
politika olmaz, komşularla böyle barış hâlini sürdüremezsiniz.
Değerli
arkadaşlar, uluslararası hukukun gereklerini gerçekleştirdiğinden bahseden
Hükûmet, ortada, çatışmayı durdurma kararı almış ve devlet ile müzakereyi kabul
etmiş bir örgüt varken hangi uluslararası hukuk kurallarını uygulamaktadır,
merak etmekteyiz. Umuyoruz ki beğenmediği AB ilerleme raporunun alternatifini
kendi hazırlayan Hükûmet, alternatif
uluslararası hukuk kuralları da yaratmaz. Uluslararası hukukta tezkerenin
karşılığı savaş hâlinde olmaktır. Bundan dolayı bir sınır ötesi operasyon bir
savaş hâli sayılmaktadır. Bugün Kıbrıs’ın kuzeyi nasıl tezkereyle askerlerle
doldurulmuşsa aynı risk Suriye ve Irak için de geçerli demektir. Birleşmiş
Milletlerin koymuş olduğu kısıtlamalar ve çok taraflı anlaşmalar Türkiye’nin
sınır ötesi operasyon yapmasını bu hâliyle gayrimeşru ve yasa dışı saymaktadır.
Tezkerenin uygulanması komşu ülkelerin egemenlik hakkını ihlal ettiği gibi
uluslararası bir krize de yol açacaktır. Bu tezkere pimi çekilmiş bir bomba
gibi bölgesel tansiyonun artmasına sebep olacaktır. Tezkerenin BM kararlarına
uyumsuzluğu da bulunmaktadır. Dolayısıyla Türkiye’nin karşılaşabileceği riskler
daha da artmaktadır. NATO’nun da bu süreçte aynı şekilde Türkiye’yi
desteklemeyeceği görülmektedir. 5’inci maddenin işletilmeyeceği yönünde açık
sinyallere rağmen Türkiye’nin, tezkerenin, uluslararası bir destek görebileceği
umulmamalıdır. Türkiye gerçekten bu yanlış dış politikalar nedeniyle yalnızlığa
mahkûm edilmemelidir ve bu yalnızlık, bahsedildiği gibi, diğerleri gibi sonuç
doğurmayacaktır.
Tezkerenin girişinde
denilmektedir ki: “Dost ve kardeş Irak’ın toprak bütünlüğünün, millî birliğinin ve istikrarının korunmasına büyük
önem atfeden Türkiye…” Aynen böyle diyor bu cümle. Bakın, “dost ve kardeş”
deyip üzerine bomba gönderdiğiniz ülke yani Irak 2011’de Türkiye Büyükelçisi
Murat Özçelik’i davet ederek harekâtın durdurulmasını talep etmiştir. Yani Irak
da böyle bir tezkereye karşıdır. 2012’de basına yansıyan haberlerde Irak
Bakanlar Kurulu “Türk Hükûmetinin bu talebi komşuluk prensibine ve iki ülke
arasındaki iyi ilişkilere aykırıdır, Irak’ın güvenliğini ve egemenliğini
çiğneme anlamına gelir. ‘İsyancılara yönelik kovalama’ adı altında Irak’a asker
gönderilmesini reddeder.” dedi. Irak reddediyor.
Bu uyarılara
rağmen sanırım dış politikayı boşladığınız için, ilişkileri göz ardı edip at
gözlüğüyle hareket ettiğiniz için bizden size bir tavsiye: İşte, bu at
gözlüğüyle hareket etmeyiniz. Orta Doğu’nun lider ülkesi gerçekten olmak
istiyorsanız ülkenizde öncelikle barışı ve istikrarı, daha sonra da bütün Orta Doğu’da
barışı ve istikrarı sağlamak için çaba harcayın. Biz de bu çabanızın arkasında
oluruz, merak etmeyin.
Bütün bu
girişimlere rağmen, bütün bu uyarılara rağmen yeni bir savaş tezkeresiyle karşı
karşıyayız. Mısır’da, Suriye’de yanlış ittifaklar kuruldu, yanlış bir eksen
oluşturuldu. Suriye’de Kürtler, Nusayriler düşman, Hristiyanlar yok sayıldı.
Cihadist güçlerle iş birliği yapıldı. Bugün tam bir felaket yaşanıyor ve eğer
Suriye’de felaket yaşanıyorsa unutmayın ki bunda bizim de katkımız var.
Değerli
arkadaşlar, Orta Doğu’daki yanlış politikalarınızın ve seçimlerinizin sonucu
olarak Suriye’de beslediğiniz gruplar dün Reyhanlı saldırısını
gerçekleştirmekle kalmadı, Irak’ta hatta Kenya’da yıkım getirdi. Yarın dönüp bu
yıkımın tekrar Türkiye’yi vurmayacağının hiçbir garantisi yoktur. Yani bugün
desteklediğiniz gruplar yarın öbür gün bumerang gibi dönüp sizi vurabilir ve o
zaman ağlamanız, sızlamanız da fayda etmez.
Küresel güçlerin
Türkiye’ye AKP aracılığıyla biçtiği bölgesel misyon ve taşeronluk da kendi
krizini yaratarak sona doğru yol almaya başlamıştır. Çünkü bu değişim ve
dönüşüm konjonktürel değil stratejiktir. Güvendiğiniz dağlara kar yağacaktır,
sırtınızı yasladığınız güçler sizi bir gün bu yanlışlıklarınızla baş başa
bırakacaktır. Biz tekrar uyarıyoruz ve uyarı ihtiyacı hissediyoruz; Türkiye’yi
büyütecek, Türkiye’de iç barışı sağlayacak, Türkiye’yi Orta Doğu’da, kendi
bölgesinde lider yapacak, Kürtlerle ittifakı öngören, Kürtlerle barışan
Türkiye’nin büyümesi gerçeğini ifade eden bir hükûmettir. Bütün Orta Doğu
halklarını bir ve eşit sayan, onlara eşit yaklaşan bir hükûmet kuşkusuz
Türkiye’yi de büyütecektir, onlara da kol kanat gerecektir.
Bunun için ilk
şart, değerli arkadaşlar, içeride Kürt meselesini çözmektir. Kürt meselesini
çözmenin tek yolu da barış ve demokratik çözüm sürecini derinleştirmek, bu
süreci diyalogdan anlamlı bir müzakereye, tarihî bir müzakereye dönüştürmektir.
Savaş tezkereleriyle bu süreci bu şekilde daha fazla devam ettiremezsiniz.
Değerli
arkadaşlar, aynı şekilde, Hükûmet, eğer süreci seçime dönük bir hamle olarak
görmüşse, eğer Orta Doğu’daki bu altüst oluşu görmeden sadece kısa vadeli
çıkarları için bu “çözüm süreci” dedikleri şeyi devreye sokmuşsa nihayetinde bu
durum Türkiye için felaket olur.
Buradan iktidar
kadar ana muhalefeti de eleştirmek gerekiyor. Siz Irak’a kadar niye gittiniz,
Maliki’yle niye görüştünüz demek gerekiyor. Biraz önce bazı CHP sözcülerinin bu
tezkereye destek vereceklerini işittik, duyduk. Umarım doğru değildir,
sözcüleri kalkar, bunun ne kadar doğru olduğunu gösterir ama dün Suriye
tezkeresine “hayır” diyen bir CHP, bugün söz konusu Güney Kürdistan olunca bu
tezkereye “evet” verecek bir CHP inandırıcılığını, ana muhalefet görevi rolünü
de unutmuş olur. Dün Roboski’ye yağdırılan bombalar tam da sizin
desteklediğiniz bu barış tezkeresi sayesinde olmuştu. Onun için, Roboski için
döktüğünüz gözyaşlarının bizim için hiçbir anlamı yoktur çünkü sizin döktüğünüz
gözyaşları, Roboski için döktüğünüz gözyaşları tamamen timsah gözyaşlarıdır.
Onun için gelin bu tezkereye siz de “hayır” deyin.
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) – Başka tavsiyeniz var mı!
NAZMİ GÜR
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu tezkerenin bir de ekonomik tarafını
düşünmemiz gerekiyor. Getirilecek ağır yükü, Türkiye’nin omuzlarına yıkacağı,
Türkiye’nin yoksul, emekçi sınıflarının sırtına getireceği ağır yükü konuşalım.
Türkiye hızla askerî harcamalarını artırıyor. Dünyada en çok askerî harcama
yapan, askerî harcama yüküyle eğitime, sağlığa ve başka alanlara ayrılan
harcamaların bu kadar ters oranlı olduğu başka bir ülke yoktur.
Değerli
arkadaşlar, bu tezkere elimize yeni bir Roboski acısı getirecektir. Bu tezkere
Roboski acılarını artıracaktır. Bu tezkere, Hükûmetin Roboski katliamının
hesabını vermemişken yeni Roboskiler yaratmak için getirdiği yeni bir
tezkeredir.
Bilmelisiniz ki
Kürt halkı, iflas etmiş iç ve dış politikalarınızın sonucu olan bu tezkereden
korkmaz, sinmez, mücadeleden ve demokratik taleplerinden asla vazgeçmez.
Kürtler, AKP’nin
paketlerine gerek duymadan, AKP’nin ve ideolojik kodlarının egemenliklerine
rağmen, bunlara boyun eğmeden, devletin sınırlarına saygı göstererek,
yaşadıkları tüm yerlerde alternatif yaşamlarını inşa edecekler, özgürlüklerini
kazanacaklar. Kürtlerin sahip olduğu siyasi potansiyel Orta Doğu’da artık
Kürtlerin de bir güç olduğu… Kürtleri dikkate almadan Orta Doğu’da herhangi bir
inşanın, herhangi bir çözümün, barışın ve istikrarın mümkün olmadığını bilmeniz
gerekiyor.
Meclisin görevi
savaş tezkeresi çıkartmak değil, barışı tesis etmektir. Bugün bu Parlamento
barış rolünü oynayamıyorsa bunun baş sorumlusu Hükûmet ve onun anlayışıdır,
zihniyetidir. Hükûmet bir an önce bu yanlış yoldan dönmelidir. Çatışmalara ve
gözyaşlarına neden olan bu savaş tezkeresini derhâl geri çekmelidir. Güvenlikçi
yaklaşımını, bu politikalarını terk etmelidir.
Yeni ölümleri
getirecek bu tezkerenin vebali burada “evet” oyu verecek herkesin boynundadır.
Bizler asla bu vebalin ortağı olmayacağız ve “ret” oyu vereceğimizi
belirtiyoruz.
Bu savaş
tezkeresinin bu Meclisten geçmemesini umarken CHP’yi de bu ikiyüzlü, çifte
standartlı politikalarını terk etmeye davet ediyoruz.
Hepinize saygılar
sunuyoruz. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan…
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Sayın Başkan, ben daha önce söz istemiştim.
BAŞKAN – Evet
Sayın Baluken, söz talebi…
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Partimize yönelik sayın hatip konuşması sırasında “terörün siyasi
uzantısı”, “şer odağı” gibi ağır ithamlarda bulundu.
BAŞKAN – Evet,
sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum. Lütfen yeni sataşmaya mahal
vermeyiniz.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Benim de sataşmayla ilgili söz hakkım var. “Timsah gözyaşı döküyor…”
BAŞKAN - Bir saniye, Sayın Baluken’i dinleyelim,
sonra sizi dinleyeceğim Sayın İnce.
Buyurun.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Ankara
Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş’in (3/1295) esas numaralı Başbakanlık
tezkeresi üzerinde yaptığı konuşma sırasında Barış ve Demokrasi Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Demin MHP Grubu
adına konuşan Sayın Hatip burada partimize karşı ağır hakaretler içeren bazı
ithamlarda bulundu. Her şeyden önce şunu tekrar ifade edeyim: Barış ve
Demokrasi Partisi Türkiye’deki yasal mevzuatlara göre, Anayasa’ya göre
kurulmuş, kendi siyasi çalışmalarını yapan legal bir siyasi partidir. Belki de
içerisinde darbecilik zihniyetinden dolayı yargılanıp mahkûm edilenleri
barındıran bir siyasi partiden böylesi bir demokrasi kültürünü beklememiz
yanlış olan tutumdur. Buna çok fazla
cevap verme ihtiyacı duymuyoruz ancak burada şunu ifade etmek istiyorum: Bir
partiden bahsederken, o siyasal partinin programı hakkında bir fikir sahibi
olmadan, siyasal partinin mücadelesi hakkında bir fikir sahibi olmadan sadece
hakaretvari söylemlerle halkın karşısına çıkarsanız halk sizi mahkûm eder.
Burada, AKP’yle
BDP’nin bir şer üçlüsü şeklinde iş birliği yaptığını söylüyor. Rahatsız
oldukları konu şu: Sekiz aydır kan akmıyor, binlerce gencin kanı akmadığı için
ölümler olmuyor ve bu ölümler olmadığı için de birileri siyasi rant
devşiremiyorlar. İş birliği dedikleri şey budur. Bizim, AKP Hükûmetinin bu
dönem içerisinde bu çözüm sürecine, barış sürecine yaklaşımıyla ilgili siyasal
tutumumuz nettir. AK PARTİ Hükûmetinin bütün dünyadaki çözüm süreçleri gibi,
barış süreçleri gibi müzakere yöntemleriyle bu süreci yürütmesi gerektiğini,
ancak bugüne kadar tek taraflı bir işleyişle bu süreci ele aldığını defalarca
bu Meclis kürsüsünden ifade ettik. Bunu takip etmedikleri için bu şekilde
yanılgılı değerlendirmeler yapıyorlar.
Diğer taraftan,
federal Kürdistan bölge başkanı Sayın Barzani’yi kastederken “kabile reisi”
gibi cümleler kullanmak, bu şekilde belirlemeler yapmak siyasi nezaketle
uyuşmaz. Sayın Barzani federal Kürdistan bölgesinin bölgesel başkanıdır, Sayın
Talabani de Irak devletinin Cumhurbaşkanıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN
(Devamla) – Kürt olmalarını içinize sindirmenin zamanı gelip geçmiştir.
Dolayısıyla, bugüne kadarki ırkçı yaklaşımları bir kenara bırakarak siyasi
nezakete bu siyasal partiyi ve sözcülerini davet ediyorum.
BAŞKAN – Evet,
teşekkür ediyorum.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan…
YILDIRIM TUĞRUL
TÜRKEŞ (Ankara) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Şu
konuyu bir açıklığa kavuşturalım Sayın İnce, vereceğim.
Buyurun Sayın
Türkeş.
YILDIRIM TUĞRUL
TÜRKEŞ (Ankara) – Efendim, kan akmadığı için üzüldüğümüze dair talihsiz
beyanlar var. İzin verirseniz cevaplayayım.
BAŞKAN – Ne
söyledi efendim?
YILDIRIM TUĞRUL
TÜRKEŞ (Ankara) – “Yedi sekiz aydır Türkiye’de kan akmadığı için ondan
şikayetçiler.” dedi.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Türkeş, iki dakika söz veriyorum sataşma nedeniyle ama yeni sataşmaya
mahal vermeyin lütfen.
YILDIRIM TUĞRUL
TÜRKEŞ (Ankara) – Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Hep rica
ediyoruz ama maalesef sataşıyorsunuz.
Buyurun.
2.- Ankara Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş’in, Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında
Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması
YILDIRIM TUĞRUL
TÜRKEŞ (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben başında da
sataşmamıştım. Arkadaşlar arada sohbet ettikleri için tam dinleyemediler
herhâlde.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Çok dikkatli dinledik.
YILDIRIM TUĞRUL
TÜRKEŞ (Devamla) – Aynen konuşma metnimde “Burada iktidara sesleniyorum.
İktidar olarak, ana muhalefet ve bölücü örgütün legal yapısı olarak bir
oldunuz.” Bunda hakaret var mı? Ben legal olduğunuzu söylüyorum zaten size.
Ha, bir diğer
beyanımda “Meclise giren oluşumlar terörle olan bağlarını kesmelidir.” diyorum.
E, kesin siz de bağınızı yani bunda gocunacak bir şey yok.
ADİL ZOZANİ
(Hakkâri) – O da bir aşamadır.
İBRAHİM BİNİCİ
(Şanlıurfa) – İyi, iyi…
YILDIRIM TUĞRUL
TÜRKEŞ (Devamla) – Ha, Milliyetçi Hareket Partisine gelince. Sizin, tabii,
kurduğunuz partilerin programlarını okuyup okumadığımı bilmiyorsunuz,
varsayıyorsunuz ama Milliyetçi Hareket Partisinin kökü ta 1948’e dayanır. Yani Cumhuriyet Halk
Partisinin devleti kuran bir parti olduğunu bir kenara bırakırsak Türkiye’nin
en eski sivil, siyasi oluşumudur Milliyetçi Hareket Partisi ve PKK’dan, o sizin
korumaya çalıştığınız örgütten önce ASALA vardı, ASALA bile yokken Milliyetçi
Hareket Partisi vardı. Yani Türkiye’nin barış döneminde, sulh ve sükûn içinde
terörün olmadığı dönemde Milliyetçi Hareket Partisi Türk siyasetinde vardı; kan
aramadan, kan istemeden, barış içinde, iktidara da geldi, siyaset de yaptı.
Teşekkür ederim.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Buyurun Sayın
İnce.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan, sayın hatip Cumhuriyet Halk Partisini ikiyüzlü
politika uygulamakla ve Uludere’de ölen çocuklar için timsah gözyaşı dökmekle
suçladı, izin verirseniz cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın İnce, iki dakika da size söz veriyorum sataşma nedeniyle.
Yeni sataşmaya
mahal vermeyin lütfen.
3.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Van Milletvekili
Nazmi Gür’ün (3/1295) esas numaralı Başbakanlık tezkeresi üzerinde yaptığı
konuşma sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
34 çocuk düşünün;
Kürt olsa ne olur, Türk olsa ne olur, Alman olsa ne olur, Rus olsa ne olur.
ADİL ZOZANİ
(Hakkâri) – Ama bu tezkereyle oldu, bu tezkereyle!
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Sizin verdiğiniz oylarla oldu.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Onlu yaşlardaki 34 çocuğun ölümüne üzülmeyen hiç kimse olamaz. Buna
AKP’li de üzülür, CHP’li de üzülür, MHP’li de üzülür, BDP’li de üzülür.
ADİL ZOZANİ
(Hakkâri) – Bu tezkereyle oldu, onu da söyle.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Konu çocuksa buna herkes üzülür, insan olan herkes üzülür. Bu yaklaşım
doğru bir yaklaşım değil.
Bir diğeri,
“1930’larda Dersim’i CHP bombaladı.” deyip “Uludere’yi AKP bombaladı.”
diyemeyenlerden… (CHP sıralarından alkışlar) …gizli koalisyon ortaklığı
yapanlardan, gizli anlaşmalar yapanlardan, “Ben demokrasi paketi açıklayacağım,
sen de karşı çıkıyormuş gibi yap.” deyip gizlice görüşenlerden, bunları
milletten ayrı bir şekilde yapmaya çalışanlardan demokrasi dersi alacak hâlimiz
yok. Suriye tezkeresine karşı çıktık çünkü biz Suriye’yle savaş istemiyoruz.
PERVİN BULDAN (Iğdır)
– Kürdistan’la niye istiyorsun?
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Bu tezkereye destek vereceğiz, şundan destek vereceğiz: Hükûmet
diyor ki: “Terörle mücadele etmek istiyorum.” 8 tezkere getirdi, 8’ine de
destek verdik, 9’uncuya da vereceğiz. Ha, Hükûmet insanları kandırıyor.
ADİL ZOZANİ
(Hakkâri) – Bir eksik, bir fazla; ne olur yani!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Ya PKK’yı kandırıyor ya bizi kandırıyor, ya PKK’ya yalan söylüyor
ya bize yalan söylüyor, birimize yalan söylüyor.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(Mersin) – Sekiz senede anlamadınız mı bunu ya?
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Bir taraftan barış görüşmesi, bir taraftan tezkere olmaz. Bu doğru
değil, bu mantıklı değil ama Hükûmetin tavrını millete göstermek istiyoruz.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Sizin tavrınız ne, sizin?
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Ortada bir yalan var. “Sen terörle mücadele etmek istiyorsan sana
destek olacağız ama sen bir yalan söylüyorsun, ya PKK’yı kandırıyorsun ya
Türkiye’yi kandırıyorsun.” Hükûmetin bu yüzünü bu görüşmelerde bütün
milletimize göstereceğiz diyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Tezkereler (Devam)
1.- Başbakanlığın, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Irak’ın
kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin ve saldırılarının bertaraf
edilmesi amacıyla, sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere, Irak’ın
PKK teröristlerinin yuvalandıkları kuzey bölgesi ile mücavir alanlara
gönderilmesi ve görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin
17/10/2007 tarih ve 903 sayılı kararıyla Hükûmete verilen ve 08/10/2008,
06/10/2009, 12/10/2010, 05/10/2011 ve 11/10/2012 tarihli 929, 948, 975, 1005 ve
1026 sayılı kararları ile birer yıl uzatılan izin süresinin Anayasa’nın 92’nci
maddesi uyarınca 17/10/2013 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına dair
tezkeresi (3/1295) (Devam)
BAŞKAN – Evet,
tezkere hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Osman Faruk
Loğoğlu, Adana Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Adana) - Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; Irak
tezkeresi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Dışişleri Bakanı
Sayın Davutoğlu yine Hükûmet sıralarında yoktur. Ağır konuşmamak için bu konuda
yorum yapmayacağım. Fakat Sayın Bakanın, Sayın Davutoğlu’nun bu duruşunu
kınadığımı kayıtlara geçirmek istiyorum.
ALİ HAYDAR ÖNER
(Isparta) – En kritik zamanda kaçıyor.
OSMAN FARUK
LOĞOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Hükûmetin bu yeni yasama döneminin daha
ilk günlerinde yüce Meclisten Türk askerinin sınır ötesine gönderilmesi için
arka arkaya iki kez yetki isteme ihtiyacını duyması, üzerinde durmamız gereken
ilk önemli noktadır. İktidar sıralarından “Bunda ne var? Hükûmetin talebi
Anayasamızın gereğidir.” diyorsanız bir daha düşünün derim.
İzninizle bu
noktayı açmak isterim. Silahlı kuvvetlerimiz Türkiye’nin ulusal güvenliğini
kollamak ve korumak, ülkemize yönelik tehditleri karşılamakla görevlidir. Hâl
böyleyse komşularımızdan, önce Suriye şimdi Irak’la ilgili olarak silahlı
kuvvetleri kullanma yetkisi istenilmesi ülkemizin güvenliğinin yakın tehdit ve
tehlike altında olduğu varsayımına dayanmaktadır.
Bu varsayımın
geçerli olup olmadığına birazdan değineceğim. Ancak ilk nazarda sormamız
gereken, Türkiye’nin güvenliğinin bu noktaya nasıl getirildiği ve bunun sorumlusunun
kim olduğu sorusudur. Türkiye bugün tehdit altındaysa bunda elbette çevremizde
çatışma ve terörist grupların varlığının etkisi önemli bir yer tutmaktadır.
Fakat neticede asıl sorumluluk, on bir yıldır iktidarda olan AKP’ye, iktidara
ait değil midir? Çünkü ülkemizin bugünkü tablosunun yanlışı doğrusu, eksiği
fazlasıyla, büyük ölçüde Adalet ve Kalkınma Partisinin eseri olduğunu kabul
etmemiz lazım. Tezkereler bu anlamda AKP’nin iç ve dış sorunlarımızı çözmekteki
yetersizliğinin itirafları ve özellikle ulusal güvenliğimiz bağlamındaki hata
ve başarısızlıklarının belgeleridir.
Terörle
mücadelede başarılı olunsaydı Türkiye bugün daha huzurlu ve güvenli bir ortamda
olmaz mıydı? AKP’nin Suriye politikası, komşudaki şiddet ve istikrarsızlığı
derinleştirmek yerine, barışı teşvik eden, taraflara eşit mesafede duran bir
çizgide olsaydı Suriye bugün bizim için bir tehdit ve terör eylemlerinin
kaynağı olur muydu? Bağdat Hükûmeti ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi’yle
ilişkilerde daha dengeli ve gerçekçi bir yaklaşım izlenseydi PKK hâlâ Kandil’de
olabilir miydi?
Bunlar neden
olmamıştır? Çünkü, Adalet ve Kalkınma Partisi barıştan, uzlaşıdan ve
istikrardan yana bir politika izlememiştir; tam aksine, mezhep eksenli,
istikrar üretmeyen, askerî güç kullanılmasından yana olan bir söylem ve tutum
sergilemiştir. Komşu ve çevre ülkelerin iç işlerine karışmış, bu ülkelerin
liderlerine akıl hocalığı rolüne soyunmuş, “düzen kurucu Türkiye” iddiası ve
üstten bakan buyurgan bir üslupla tüm ilişkilerimizi gererek kopma noktasına
getirmiştir. Başka bir ifadeyle, AKP Türkiye’yi yalnızlaştırmıştır ve neticede
AKP ülkemizi cumhuriyet tarihinde hiç maruz kalmadığı kadar yeni tehdit ve
tehlikelerle karşı karşıya bırakmıştır. Bu tehdit ve tehlikeler sadece Irak ve
Suriye’yle de ilgili değildir; İran, Rusya, Ermenistan, Yunanistan, İsrail ve
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’yle de sorun ve sıkıntılar yaşamaktayız. Kaldı ki bu
gelişmeler ülkemizin sadece güvenliğiyle de sınırlı olmayıp ekonomik, ticari,
kültürel ve toplumsal itibar ve çıkarlarımızı da olumsuz etkilemektedir. Yurt
dışındaki firmalarımız ayrımcılığa uğramakta, dış ticaretimizde kara ve deniz
nakliyatını aksatan engellerle karşılaşılmakta, o ülkelerde yaşayan ve görev
yapan vatandaşlarımız saldırılara uğramakta, pilotlarımız kaçırılmakta, televizyon
dizilerimiz gösteriden kaldırılmaktadır.
EMRULLAH İŞLER
(Ankara) – Devam ediyor diziler, hepsi oynatılıyor.
OSMAN FARUK
LOĞOĞLU (Devamla) – Sizinkiler devam ediyordur.
EMRULLAH İŞLER
(Ankara) – Hayır, hayır…
OSMAN FARUK
LOĞOĞLU (Devamla) – Bağdat Yönetimi’nin olumsuz bir müdahale olarak algıladığı
AKP politikalarının faturasını iş adamlarımız ve dolayısıyla halkımız
ödemektedir; ekonomik ve ticari çıkarlarımız zarar görmektedir. Bağdat’ın
önümüzdeki yıllarda yapmayı planladığı yarım trilyon dolar -500 milyar dolar-
tutarındaki altyapı projelerinden eğer Türk firmaları dışlanacak olursa bunun
müsebbibi ve sorumlusu AKP olmayacaksa kim olacaktır? Benzeri mülahazalar
Suriye, Mısır ve Libya için de geçerlidir. Türk firmaları kaybettikçe Türkiye
kaybetmektedir. Arap ülkeleri Türkiye’de yatırım yapmaktan vazgeçmektedirler.
Bu itibarla, Hükûmetin bu tür tezkerelerle karşımıza çıkması, yaptığı
yanlışlara yüce Meclisi ortak kılmaktan başka bir amaç gütmemektedir ve bu
tezkereler dış politika bakımından mutlaka düzeltilmesi gereken köklü yanlışlar
ve eksikliklerin varlığına işaret etmektedir. Tezkereler, tükenmiş bir AKP’nin
imdat çağrılarıdır.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Niye destek veriyorsunuz?
OSMAN FARUK
LOĞOĞLU (Devamla) - Değerli milletvekilleri, tezkerenin gerekçesine
baktığımızda tespit ettiğimiz çarpıcı ana gerçek ise şudur: AKP Hükûmeti,
terörle mücadele gibi çok sağlıklı okunması gereken hayati bir konuda dahi
derin kaygı verici bir çelişki içinde olup niyet ve hedefleri bakımından bize
güven vermemektedir. Önümüzdeki tezkere metni geçen yıl kabul edilen tezkere
metniyle aynıdır. Zira, tezkerenin gerekçesinde PKK bir terör örgütü olarak,
mücadele edilmesi gereken bir oluşum olarak gösterilirken, Hükûmetin aynı
örgütle şu anda dahi müzakere masasında uzlaşı aramakta olduğunu da
unutmayalım.
Diğer bir
deyişle, geçtiğimiz yıl içinde AKP’nin PKK terör örgütüyle ilişkilerinin köklü
bir dönüşüme uğradığı gerçeği tezkerede yok sayılmaktadır, tezkerede bundan
bahis yoktur. Oysa, bugünkü koşullar ile tezkerenin geçen yıl oylandığı ortamda
geçerli olan koşullar arasında hiçbir benzerlik kalmamıştır. Köprülerin
altından çok sular akmış, buna rağmen Hükûmet sanki koşullar hiç değişmemiş,
gibi aynı gerekçelerle aynı yetkiyi istemektedir.
Şimdi, soruyoruz:
Son bir yıldır PKK’yla pazarlık ve müzakereler yürüten AKP değil midir? Yabancı ülkeler bile PKK’yı terör örgütü
olarak tanımlamaya devam ederlerken PKK’ya geri dönülmez biçimde meşruiyet
kazandıran AKP değil midir? Türkiye’nin geleceğinin yüce Mecliste belirlenmesi
gerekirken, bütün uyarılarımıza rağmen bunu İmralı ve Kandil’de ana muhatap
olarak aldıkları PKK unsurlarıyla kapalı kapılar ardında tasarlamaya çalışan
AKP iktidarı değil midir? Halkın önemli kesimlerinin rahatsızlık ve
itirazlarına rağmen içeriği paylaşılmayan görüşmelerde PKK’nın isteklerine
boyun eğen AKP Hükûmeti değil midir? AKP tarafından yerine getirilmeyen
vaatlerle defalarca aldatılan Kürt yurttaşlarımıza bu büyük bir haksızlık değil
midir?
SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (İstanbul) - Defalarca siz aldattınız, siz!
OSMAN FARUK
LOĞOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, soruları daha uzatabiliriz…
İDRİS
BALUKEN(Bingöl) – Ne söylediğinizi bilmiyorsunuz.
OSMAN FARUK
LOĞOĞLU (Devamla) –… ancak sanırım meramımız açıktır: Hükûmet maalesef
inandırıcılığını kaybetmiştir.
SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (İstanbul) – Onlar bir kere aldattı.
OSMAN FARUK
LOĞOĞLU (Devamla) – AKP Türkiye’nin en önemli dertlerine deva olamamakta, köklü
reformlar yerine halkımızı ayrıntılarla oyalamaya çalışmaktadır. Kapsamlı,
bütüncül bir strateji içinde köklü reformlar yerine nokta hedeflere yönelik
avutucu, oyalayıcı ve küçük bazı adımlarla Hükûmet durumu geçiştirmeye,
savuşturmaya çalışmaktadır. En iyisine layık olan ve bunu bekleyen halkımız
rahatsızdır. Bu durumun farkında olan Hükûmet sürekli: ”Bu son paket değil,
başka paketler de gelecektir.” demeye devam etmektedir. Diğer bir deyişle, AKP
halkımıza şunu diyor: “Ey -iradesine saygılı olduğunu iddia ettiği- halkımız,
demokrasi öyle kolay bir rejim değildir. Siz demokrasiye hazır değilsiniz.
İleri demokrasinin ustası olan bizlere güvenin, bize bir on yıl daha tanıyın,
bakın Türkiye’yi nasıl bir ileri demokrasi hâline getireceğiz.” Bu zihniyet
halka hakarettir, halka saygısızlıktır.
Paketin
demokrasiyle ilgisi yoktur. Paket, AKP’nin seçimlere yönelik artık çok iyi
tanıdığımız hamlelerinden sadece biridir. Aldatmaca, kandırmaca, oyalama
taktikleri, ulusal iradeye saygısızlık, halkın aklına hakaret demokrasiyi
zayıflatan davranışlardır.
AKP’nin Türkiye
gündemini tek madde yani “Seçimleri nasıl kazanırım?” olarak görmesi ve vatandaşlarımızı
istatistikten ibaret sanması ülkeyi yönetilemez hâle getirmiştir. Tezkere de
bunun en son örneğidir. AKP Hükûmeti bir yandan PKK’yla pazarlık sürecini
yürütmeye devam edecek, öte yandan “terör örgütü” diyerek PKK’yla sınır
ötesinde mücadele etmek için yetki isteyecek. Hükûmetin bu çelişkili
yaklaşımını, çözüm sürecini destekleyenler ve Kürt yurttaşlarımız herhâlde
ibret ve kaygıyla izlemektedirler.
Sayın
milletvekilleri, partimiz ülkemizin ve halkımızın menfaatlerine içeride de
dışarıda da AKP iktidarına rağmen sahip çıkmakta kararlıdır. Bizim derdimiz AKP
değildir, bizim derdimiz Türkiye’dir, halkımızdır, ülkemiz ve halkımızın
esenliğidir. CHP olarak, çözüm sürecinin bilinmeyen, kaygı uyandıran yönlerine
karşın yine de halkımızın içine sindirebileceği bir sonuca ulaşması hâlinde
ülkemizin bu süreçten kazançlı çıkacağını değerlendiriyoruz. Kan akışının
durmasını memnuniyetle karşılıyoruz, bunun kalıcı hâle gelmesini istiyoruz.
Çözüm sürecinin şeffaf ve samimi olması hâlinde daha verimli ve sağlıklı
olacağını düşünüyoruz ancak AKP’nin Meclisi ve kamuoyunu dışlamasını, bilgi
vermekten kaçınmasını, sadece PKK’yı muhatap almasını, sürecin, Kürt
yurttaşlarımızla birlikte toplumun değil, PKK’nın belirlediği yol ve
yöntemlerle sürdürülmesini de doğru bulmuyoruz.
Kürt
yurttaşlarımızın görüşleri bilindiği hâlde AKP niçin hâlâ sadece PKK’yla
görüşmektedir. Bugün geldiğimiz aşamada AKP ile PKK arasında ciddi sıkıntılar
yaşanmakta olduğu izlenimini edinmekteyiz. PKK ve AKP birbirlerini karşılıklı
taahhütlerini yerine getirmemekle itham etmekte ve suçlamaktadırlar. Kandil
öteden beri Hükûmete yönelttiği tehditlerini şimdi daha yüksek perdeden
dillendirmektedir ancak bu tehditler karşısında AKP hep sessiz kalmakta, çözüm
kararlılığını sürdüreceği havasını vermeye çalışmaktadır ancak bugün AKP’nin
çelişkileri artık gizlenemeyecek çıplaklıkla gözler önündedir.
Değerli
milletvekilleri, şu gerçekleri unutmayalım: PKK hiçbir zaman terör ve şiddetten
vazgeçtiğini ilan etmemiştir. PKK silah bırakacağını açıklamamıştır. Tam
tersine, AKP’nin izlediği politikalar ve sağladığı kolaylıklar sayesinde PKK
bugün Kandil’de daha güçlü hâle gelmiştir. Hükûmete yeni buyruklar yağdırırken PKK
bir yandan da dinlenme ve yeni stratejiler geliştirme fırsatını bulmuş,
saflarına yeni unsurlar katma faaliyetine aralıksız devam etmiştir. PKK
uluslararası kamuoyunda da sanki barış için çalışan, meşruiyet sahibi bir örgüt
olduğu izlenimini yaratma peşindedir.
SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (İstanbul) – Bize bakıp söyleme!
OSMAN FARUK
LOĞOĞLU (Devamla) – PKK bugün silahlı gücüyle, AKP’nin bahşettiği meşruiyet
kılıfıyla ve çözüm sürecindeki sözde tıkanıklıklar nedeniyle kendini daha
güçlü, etkili ve belirleyici bir konumda görmektedir.
Değerli
milletvekilleri, dolayısıyla, PKK terör tehdidi objektif anlamda azalmamış,
bilakis artmıştır. Grubumuz bu temel gerçeğin farkındadır, AKP’li arkadaşlar
dinlerse onlar da farkına varırlar. Öte yandan, çözüm sürecinin gerçek mahiyetini
hâlâ bilmiyoruz.
EMRULLAH İŞLER
(Ankara) – CHP’liler dinlemiyor.
OSMAN FARUK
LOĞOĞLU (Devamla) – Onlar dinlemesini biliyor, ben size sesleniyorum.
AKP ile PKK
arasındaki pazarlıkları ve bunların hayata geçirilme takvim ve yöntemleri
hakkında bilgi sahibi değiliz. Mevcut karşılıklı duruşların yani AKP ile
PKK’nın karşılıklı duruşlarının bir danışıklı dövüş olup olmadığını, AKP ile
PKK arasında mutabık kalınmış bir senaryonun parçası olup olmadığını da
bilmiyoruz, bunları da saklı tutuyoruz.
Değerli
milletvekilleri, Kürt yurttaşlarımızın sorunlarının demokratik ölçüler içinde
çözülmesini, haklı beklentilerinin karşılanmasını ve toplumun tüm unsurları
arasında dayanışma ve huzurun güçlenmesinin sağlanması, Cumhuriyet Halk
Partisinin en temel hedeflerindendir.
ADİL ZOZANİ
(Hakkâri) – Biraz da bu görevi yerine getirseniz!
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Savaşla mı yapacaksınız huzuru?
ADİL ZOZANİ
(Hakkâri) – Görevdir de yapan yok!
OSMAN FARUK
LOĞOĞLU (Devamla) – Bu itibarla, AKP’nin bir yandan PKK’yla müzakere masasına oturup
pazarlıklar yaparak Kürt yurttaşlarımızı umutlandırmasında fakat aynı anda
PKK’yı terör örgütü olarak gösterip tezkereyle yetki istemesindeki çelişki ve
tutarsızlığı kaygı verici buluyoruz.
Biz AKP’den
samimi olmasını, şeffaf olmasını, Kürt yurttaşlarımız ve tüm halkımıza karşı
dürüst davranmasını istiyoruz. Kürt yurttaşlarımız da bilsinler ki Cumhuriyet
Halk Partisi olarak onların hak ve beklentilerini, evrensel değer…
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Çok iyi biliyorlar, Cumhuriyet Halk Partisini çok iyi biliyorlar!
OSMAN FARUK
LOĞOĞLU (Devamla) – … ve standartlar sayesinde daima samimiyet ve ciddiyet
içinde savunmayı sürdüreceğiz.
SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (İstanbul) – Allah razı olsun!
OSMAN FARUK LOĞOĞLU
(Devamla) – Ve onları ne AKP’ye ne PKK’ya mahkûm edeceğiz.
Dolayısıyla, biz
çözümün adresinin hep yüce Meclisimiz olduğunu savunuyoruz. Önerilerimiz
ortadadır. Kardeşliğin, birlikteliğin, dayanışmanın yerinin Meclis olduğunu,
toplumsal sözleşme imzasının İmralı’da değil, yüce Mecliste atılması
gerektiğini söylüyoruz. CHP olarak ayrıca Kuzey Irak’taki PKK varlığının
tezkereler ve operasyonlar yoluyla değil, Irak Hükûmeti ve Bölgesel Kürt
Yönetimi’yle iş birliği içinde sona erdirilmesinin daha sağlıklı bir yol
olacağına inanıyoruz ve Hükûmete bu yola ağırlık vermesi için çağrıda
bulunuyoruz.
Unutmayalım, bu
yetkiyi elinde bulunduran Hükûmet daha önce ne yapmıştır? Terörle mücadele
adına Uludere’de kendi vatandaşlarımızın canına kıymıştır. Uludere hâlâ kanayan,
vicdanlarımızı sızlatan bir yaradır. Bunun hesabını verememiş olan bir Hükûmete
nasıl inanır, nasıl güven duyabiliriz?
Terör
saldırılarına karşı operasyonlar bir mücadele yöntemidir ama çözüm süreci
değildir, çözüme yardımcı olan bir katkısı da ayrıca sorgulanabilir. PKK bu
operasyonlardan, bu başarısızlıktan besleniyor, nemalanıyor, tehditlerini
sürdürüyor. Faturayı kim ödüyor? Kürt yurttaşlarımız ve halkımız ödüyor. Bu
adil değildir, doğru değildir.
Sayın Başkan,
Cumhuriyet Halk Partisi ilke partisidir. Suriye tezkeresine bir savaş tezkeresi
olduğu için karşı çıktık. Ülkemizi gerektiğinde bir Suriye saldırısına karşı
savunmak için tezkereye ihtiyaç olmadığına işaret ettik.
Irak tezkeresi
ise ülkenin kuzeyinde yuvalanan ve Türkiye için ciddi tehdit oluşturmaya devam
eden terör tehlikesine karşı sınır ötesinde mücadele için bir yetki talebidir,
bir savaş tezkeresi değildir. Zamanı geldiğinde ve gerektiğinde terörle
mücadele edilebilmesi için gerekli yetkiyi Hükûmete veren bir tezkeredir.
Hükûmete güvenmiyoruz, bu yetkinin amaca uygun olarak kullanılacağı hususundaki
ciddi kuşkularımız da devam etmektedir ancak Cumhuriyet Halk Partisi olarak
Irak’ın kuzeyindeki PKK varlığını ülkemiz için hâlâ ciddi bir tehdit kaynağı
olarak görmekteyiz. Terörle mücadeleyi destekliyoruz ve desteklemeye devam
edeceğiz.
Bu düşüncelerle
tezkereye olumlu oy kullanacağız, oyumuz…( BDP sıralarından alkışlar [!])
Oyumuz Silahlı Kuvvetlerimizin terörle mücadelede…
ADİL ZOZANİ
(Hakkâri) – İşte iki yüzlülük!
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – İsterseniz savaşa da gidin! Hadi, Kandil orada, savaşa!
OSMAN FARUK
LOĞOĞLU (Devamla) – Oyumuz Silahlı Kuvvetlerimizin…
SIRRI SAKIK (Muş)
– Bir daha Roboski’yle ilgili tek laf etmeye hakkınız yok!
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Yazıklar olsun!
ADİL ZOZANİ
(Hakkâri) – İşte iki yüzlülük, işte timsah gözyaşları!
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Yazıklar olsun size, yazıklar olsun!
SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (İstanbul) – Cepheye cepheye!
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Yoksul Anadolu çocuklarını göndermeyin, siz gidin savaşa, siz! Hadi
cepheye gidin savaşa!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
ADİL ZOZANİ
(Hakkâri) – İşte timsah gözyaşları, işte iki yüzlülük! İşte iki yüzlülük, işte
timsah gözyaşları!
OSMAN FARUK
LOĞOĞLU (Devamla) – Sayın…
ADİL ZOZANİ
(Hakkâri) – Aynen öyle, timsah gözyaşları!
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Kendi çocuklarınızı gönderin!
OSMAN FARUK
LOĞOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, siz bize değil, bu tarafa bakın daha
akıllıca olur.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Siz, siz… Onların kimliği açık.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Siz iş birliği hâlindesiniz zaten! Konu Kürtler olunca, savaş olunca
iş birliği hâlindesiniz!
OSMAN FARUK
LOĞOĞLU (Devamla) – Efendim, son cümlelerimi söylüyorum. Sayın Başkan…
Arkadaşlar, izin
buyurun, izin buyurun lütfen.
ADİL ZOZANİ
(Hakkâri) – İki yüzlülük bu işte!
OSMAN FARUK
LOĞOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum, bitiriyorum.
SIRRI SAKIK (Muş)
- Hâlâ Dersim ruhuyla siyaset yapıyorsunuz!
OSMAN FARUK
LOĞOĞLU (Devamla) – Oyumuz, Silahlı Kuvvetlerimizin terörle mücadelede Anayasa
gereklerine uygun olarak kullanılması ilkesine bağlılığımızı ifade etmektedir.
Yüce heyetinize
teşekkür ediyorum. Kurban Bayramı’nızı kutluyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.50
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.59
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Muharrem
IŞIK (Erzincan)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6’ncı Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Başbakanlık
tezkeresi üzerindeki görüşmelerimize kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Şimdi, söz sırası
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Volkan Bozkır, İstanbul Milletvekili.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA VOLKAN BOZKIR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün
yüce Meclisimizin ele alacağı tezkere ülkemizin ulusal güvenliğini yakından
ilgilendirmektedir. Zira günümüz dünyasında ülkelerin ulusal güvenliğine
yönelik temel tehdit terörizmden kaynaklanmaktadır. Terörle mücadelenin tüm
durumlar için geçerli tek bir yöntemi de bulunmamaktadır. Irak’ın kuzeyinden
ülkemize yönelik terör saldırıları ve tehdidiyle mücadelede elimizdeki en
önemli araçlardan biri, hiç şüphesiz, yüce Meclis tarafından 17 Ekim 2007
tarihinde Hükûmetimize verilen ve süresi anılan tarihten günümüze kadar birer
yıl uzatılan yetki doğrultusunda Türk Silahlı Kuvvetlerinin yürütmekte olduğu
sınır ötesi askerî harekâtlardır. Hükûmetimize verilen bu yetki, uluslararası
hukuk ve meşruiyet zemininden hiçbir şekilde ayrılmadan tek ve açık bir hedefe
ve amaca yönelik olarak kullanılmaktadır. Hedef, Irak kuzeyindeki PKK terör
odaklarıdır. Amaç, bu bölgeden ülkemize yönelik terör saldırıları ve tehdidinin
tamamen ortadan kaldırılmasıdır. Ülkemizin hiçbir ülkenin toprağında gözü
yoktur. Şimdiye dek yürütülen sınır ötesi askerî operasyonlarımızda sivil halka
ve sivil yerleşim birimlerine zarar verilmemesi için azami özen gösterilmiştir.
Türk Silahlı Kuvvetlerimiz bu konuda son derece başarılı bir performans
sergilemiştir.
Irak’a sınır
ötesi harekâta izin veren Hükûmet tezkeresinin ilk kabulünden bu yana geçen
dönemde gerçekleştirilenler şu şekilde sıralanabilir: Türk Silahlı
Kuvvetlerinin sınır ötesi harekâtlarıyla terör örgütünün operasyonel kapasitesi
ve lojistik altyapısı önemli ölçüde hasara uğratılmıştır. Yoğun siyasi ve diplomatik girişimlerimiz sonucunda Irak
Merkezî Hükûmeti ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin terör örgütünün Irak’taki
manevra kabiliyetinin sınırlanması ve örgüte giden lojistik desteğin kesilmesi
konusunda gittikçe daha somut bir iş birliğine yönelmeleri sağlanmıştır.
Terörle mücadelede etkin ve sahada somut sonuç almaya imkân tanıyacak sürekli
ve düzenli bir iş birliğinin tesisi için, üçlü mekanizma başta olmak üzere
çeşitli iş birliği platformları geliştirilmiştir. Bu çalışmalarımıza paralel
olacak şekilde bölgesel ve uluslararası destek tabanımız da güçlendirilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, bugüne dek sarf edilen gayretlere, atılan olumlu ve yapıcı
adımlara rağmen, terör tehdidinin bütünüyle ortadan kaldırılması yolunda
vardığımız nokta bizi tatmin etmekten maalesef uzaktır. Irak’ın kuzeyinin PKK
terör örgütü için hâlen korunaklı bir alan niteliği taşıdığını da maalesef göz
önünde tutmamız gerekmektedir. Arzumuz, Irak Merkez Hükûmetinin ve Irak Kürt
Bölgesel Yönetiminin, terör örgütünün kendi topraklarından ülkemize yönelen
faaliyetlerini engellemesidir, ancak bu aşamada merkezî hükûmet ve bölgesel
yönetim Irak’ın sınırlarını kontrol etmeye ve terör unsurlarının ülkedeki
mevcudiyetine son vermeye muktedir gözükmemektedir.
Irak zorlu bir
siyasi süreçten geçmektedir. Irak’ta 7 Mart 2010 tarihinde düzenlenen son genel
seçimlerin ardından, uzun müzakereler sonucunda hükûmette güç paylaşımını
öngören siyasi Erbil Mutabakatı’yla, Aralık 2010 ayında Ulusal İttifak Lideri
Şii kökenli Nuri Maliki’nin Başbakanlığında, tüm kesimlerin temsil edildiği bir
ulusal ortaklık hükûmeti kurulmuştur.
Bununla birlikte,
Maliki’nin söz konusu mutabakata riayet etmemesi, iktidarın ve gelirlerin
paylaşımına yanaşmaması, özellikle ABD askerlerinin 2011 Aralık ayında Irak’tan
çekilmesiyle eş zamanlı bir şekilde hükûmet ortaklarına karşı başlattığı baskı
ve sindirme kampanyası, ülkede hükûmeti işlevsiz kılmış, bugün de devam eden
siyasi bunalıma yol açmıştır.
Başbakan Maliki’nin
bu politikaları, bozulan güvenlik durumu, devam eden siyasi istikrarsızlık ve
temel hizmetlerin sağlanmasındaki başarısızlıkla birlikte ılımlı Şii kesim
tarafından da eleştirilmektedir. Siyasi krizin devamıyla kötüleşen güvenlik
durumu, Suriye’deki gelişmelerin de etkisiyle ülkedeki mezhep gerilimini
artırmıştır, Irak’ın yeniden 2006-2007 yılları arasında yaşanan mezhep
çatışmasına sürüklenebileceği endişelerini de kuvvetlendirmiştir. Son beş yılın
en kanlı dönemini yaşayan Irak’ta yıl başından bu yana terör eylemleri sonucu
hayatını kaybedenlerin sayısı 6 bine ulaşmıştır. Gittikçe mezhep misilleşmeye
dönüşmekte olan bu saldırıların, Irak’ta tüm halkı kucaklayan bir yönetim
yapısı tesis edilmeden sona ermesini beklemek güçtür.
Güvenlik
durumundaki kötüye gidiş ile 2013 Nisan ve Haziran aylarında gerçekleştirilen
yerel seçimlerin sonuçları Iraklı liderler arasında uzlaşma çalışmalarına
ilaveten Bağdat ile Erbil arasındaki görüşmelerde de hareketlenmeye yol
açmıştır ancak bugüne kadarki girişimler daha henüz somut sonuç vermemiştir.
Sünni kesimin kimi beklentilerini karşılamak amacıyla yapılması öngörülen bazı
yasa değişiklikleri görüşmelerinden netice alınamamıştır. Cumhurbaşkanı
Talabani’nin 2012 Aralık ayından bu yana sağlık sorunları nedeniyle görevini
sürdürecek durumda olmaması da ülkedeki siyasi istikrarsızlığın aşılmasını
güçleştiren bir faktör olmuştur.
Irak Kürt Bölgesi
ve Kerkük dışındaki 14 vilayette düzenlenen yerel seçimlerde Başbakan
Maliki’nin liderliğindeki Kanun Devleti Koalisyonu umduğu başarıyı elde
edememiştir. Keza, yerel yönetimlerin oluşturulması sürecinde de diğer Şii
grupların rekabeti sonucunda başkent Bağdat’ta valilik makamını Sadr grubuna,
Irak siyasetinde kilit önemi haiz Basra Valiliğini ise Irak İslam Yüksek
Konseyi’ne kaptırmıştır. Seçimlere Sünni kesimin en iddialı temsilcisi olarak
giren Muttehidun de beklenenin altında bir performans sergilemiştir.
Öte yandan,
Federal Yüksek Mahkeme, 26 Ocak 2013 günü Mecliste büyük bir çoğunlukla kabul
edilen ve Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Meclis Başkanının görev sürelerinin iki
dönemle sınırlandırılmasını öngören yasaya Başbakan Maliki tarafından yapılan
itirazı 26 Ağustos 2013 tarihinde hem usul hem de içerik yönünden Anayasa’ya
aykırı bularak iptal etmiştir. Böylece, Maliki’nin bir dönem daha Başbakanlık
yapmasının önü hukuki bakımdan açılmıştır.
Irak’ta genel
seçimlerin 2014 Mart-Nisan döneminde gerçekleştirilmesi öngörülmektedir.
Mecliste Seçim Yasası konusunda yürütülen müzakereler ise hâlen
sürdürülmektedir. Son olarak genel seçimlerin en geç 30 Nisan 2014 tarihine
kadar gerçekleştirileceğine ilişkin bir karar Irak Meclisinin 7 Ekim 2013
tarihli oturumunda kabul edilmiştir.
Irak Kürt
Bölgesinde 21 Eylül 2013 tarihinde Parlamento seçimleri düzenlenmiştir.
Seçimlerde KDP oylarını artırmış, IKB Hükûmetinin büyük ortağı KYB önemli
ölçüde oy kaybetmiş, en büyük muhalefet partisi olan Goran ikinci parti
konumuna yükselmiştir. Bununla birlikte yeni hükûmetin yine KDP-KYB ağırlıklı
bir yapıda olması beklenmektedir.
Demokratikleşme
çabalarında Arap Baharı’nı yaşayan birçok ülkeden önce önemli merhaleleri geride bırakmış olmasına rağmen,
Irak’ta güvenlik ve istikrar ortamı hâlâ tam olarak sağlanamamıştır. Ülke, genç
bir nüfusa ve zengin doğal kaynaklara sahip olsa da beklenen ekonomik kalkınma
ve yeniden imar hamlesini bir türlü gerçekleştirememiştir. Irak halkı her gün
onlarca evladını teröre kurban vermektedir. Giderek mezhepsel niteliğe bürünen
bombalı saldırıların 2013 yılı başından bu yana yol açtığı can kaybı 6 bine
ulaşmıştır. Sadece geçtiğimiz eylül ayındaki kayıplar bine yaklaşmıştır. Terör
olayları ve bombalı saldırılar ülkenin görece sükûnetin hâkim olduğu Irak Kürt
Bölgesine de sirayet etmiştir. 29 Eylül 2013 günü Erbil’de Asayiş Müdürlüğünü
hedef alan saldırı, büyük çaplı can kaybına yol açmasa dahi, IKB’de altı
yıldan bu yana gerçekleştirilen ilk
eylem olması bakımından dikkati çekmiştir.
Irak’ın içinde
bulunduğu bu durum bir yandan bölgeyi olumsuz yönde etkilerken, diğer yandan
bölgede mevcut diğer istikrarsızlık unsurlarından da beslenmektedir ve bu menfi
etkileşim meseleyi daha da karmaşık hâle getirmektedir. Bugüne değin Irak’taki
savaş, çatışma ve huzursuzluk ortamının olumsuz yansımalarına en fazla maruz kalan ülkelerin başında Türkiye
gelmiştir. Bu nedenle, Irak’ta güvenlik ve istikrarın tesisi, ülkenin siyasi
birliğinin ve toprak bütünlüğünün korunması ve iç barışın sağlanması Türk dış
politikasının öncelikleri arasında yer almaktadır. Türkiye Irak’ta daima
istikrar getirecek bir dış siyaset izlemiştir ve bundan sonra da izleyecektir.
Bu tutumumuzla uygun olacak şekilde Irak’ın güvenli, istikrarlı, demokratik,
müreffeh ve komşularıyla barışık bir ülke hâline gelmesine yönelik çabalarımızı
sürdürme azmindeyiz. 2014 yılı ilkbaharında düzenlenmesi öngörülen genel
seçimlerin Irak’ın demokratikleşme sürecinde başarıyla kayda geçmesini, ülkenin
temel sorunlarına acil ve kalıcı çözümler üretebilecek, komşuları ve
uluslararası toplumla iş birliğine açık, Irak halkının tümünü kucaklayacak ve
ülke sathında etkin olacak bir hükûmetin süratle iş başına gelmesini
dilemekteyiz. Irak’ta demokrasinin temellerinin sağlamlaşması, bu yolda
ilerleyen tüm bölge ülkeleri için de umut verici bir gelişme olacaktır.
Türkiye, Irak’ın
siyasi birliğine, toprak bütünlüğüne, egemenliğine ve refahına önem
atfetmektedir. Etnik ve mezhep temelli siyaset anlayışını reddetmektedir.
Irak’taki tüm kesimlerle ilişkilerini geliştirmek istemektedir. Irak’taki
istikrarsızlıklardan öteden beri olumsuz yönde etkilenen bölge ülkelerinin
başında gelen Türkiye, Iraklı liderlerin Irak halkının tümünü kucaklayan bir
yönetim anlayışı benimsemesini, zengin doğal kaynaklara sahip ülkede gelirlerin
ve iktidarın adil paylaşımına imkân veren, işleyen bir federal sistemin hayata
geçirilmesini arzu etmektedir.
Türkiye-Irak
ilişkilerinde son dönemde yaşanan durgunluk iki ülke arasındaki sorunlardan
ziyade Irak içindeki gelişmelerden, Başbakan Maliki’nin tutumundan
kaynaklanmaktadır. Başbakan Maliki, özellikle Amerika Birleşik Devletleri
askerlerinin ülkeden çekildiği 2011 Aralık ayından bu yana Hükûmet ortaklarına
artan baskılar yöneltmiştir. Türkiye kendisinin bu davranışını tenkit edince ve
Irak’ta bu duruma ilişkin endişelerimizi dile getirince ise bunu Irak’ın iç
işlerine karışıldığı şeklinde takdim etmeye başlamıştır. Oysa yine Maliki
tarafından eleştiri konusu yapılan Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ile gelişen iş
birliğimiz de Irak’ın diğer kesimleriyle yürüttüğümüz ilişkileri ikame edici
değil, tamamlayıcı niteliktedir.
Türkiye ile Irak
arasında önemli boyutlara ulaşan ticari ilişkilerin yanı sıra enerji alanında
da büyük potansiyel mevcuttur. Irak hâlen 2012 yılındaki 12 milyar dolarlık
ihracatımızla Türk malları bakımından 2’nci büyük pazar konumundadır. Türkiye,
Irak üzerinde güney-kuzey eksenindeki enerji koridorunun güçlendirilmesine de
önem vermektedir. Bu karşılıklı çıkarların mevcudiyeti çerçevesinde 2009’da
faal hâle getirilen Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyinin
canlandırılmasını arzu ediyoruz. Bu sayede ülkemiz ile Irak arasındaki
ilişkilerin ortak projeler temelinde her alanda geliştirilerek iki ülke
arasında ekonomik bütünleşme sağlanmasını hedefliyoruz. Irak’ın Türkiye
üzerinden Batı dünyasına bağlanması Irak’a yönelik temel ekonomik yaklaşımımızı
oluşturmaktadır.
Geçtiğimiz beş
yılda Irak ile ilişkilerimizi stratejik iş birliği perspektifine dayanak
geliştirmek amacıyla kayda değer yol katettik. Son dönemde Irak’ın içinde
yaşanan gelişmelerden kaynaklanan bazı sıkıntıları ikili ilişkilerin seyri
bakımından geçici bir dönem olarak görmekteyiz. Irak ile ortak bir refah ve
güvenlik ortamına matuf kapsamlı iktisadi bütünleşme hedefimizden vazgeçmiş
değiliz. Irak’taki tüm gruplara ayrım gözetmeden eşit mesafede olduğumuz ve tüm
siyasi partilerle temas hâlinde bulunduğumuz gerçeğini Iraklı muhataplarımıza
her seviyede ve her vesileyle hatırlatıyoruz. Nitekim, Irak Meclis Başkanı
Nuceyfi’nin beraberinde Irak siyasi yelpazesindeki farklı siyasi partilere
mensup Şii, Sünni, Türkmen ve Kürt milletvekilleriyle birlikte ülkemizi eylül
ayında ziyareti Irak’a yönelik tutumumuzun Iraklı siyasetçiler tarafından kabul
gördüğünün de önemli bir göstergesidir. Sayın Meclis Başkanımızın davetine
icabetle ülkemize gelen Nuceyfi, Meclisteki temaslarının yanı sıra Sayın
Cumhurbaşkanımız, Sayın Başbakanımız ve Sayın Dışişleri Bakanımız ile de
görüşmeler yapmıştır. Nuceyfi bu ziyaretinde Irak Başbakanı Maliki’den
ülkemizle yakınlaşmak istediği ve bu çerçevede Ankara’ya resmî bir ziyaret
gerçekleştirmeyi arzuladığı yönünde de bir mesaj getirmiştir. Bu mesaj, Sayın
Başbakanımızca da tabiatıyla olumlu karşılanmıştır. Zira, komşumuz Irak’la
ilişkilerimizi karşılıklı saygı ve çıkar temelinde, iki ülke halkının yararına
olacak şekilde geliştirmek elbette dış politikamızın temel öncelikleri arasında
yer almaktadır. İkili ilişkilerdeki yakınlaşma aynı zamanda Birleşmiş Milletler
Genel Kurulu marjında Sayın Cumhurbaşkanımızla Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı
Hudeyr Huzai arasında New York’ta yapılan görüşmelerde de teyit edilmiştir.
Hâlihazırda Irak Dışişleri Bakanı Zebari’nin yakın zamanda Türkiye’ye gelmesi,
akabinde Sayın Meclis Başkanımızın da Irak’ı ziyaret etmesi gündeme
gelebilecektir.
Bu tablodan
görüleceği üzere, Türkiye-Irak ilişkilerinde ahiren olumlu gelişmeler
kaydedilmektedir. Söz konusu gelişmelerin Türkiye-Irak ilişkilerinin rayına
oturtulmasının, Irak’ta 2014 baharında gerçekleştirilecek genel seçimlere giden
kritik süreçte hem de bu ülkedeki iç siyasi bunalım ve güvenlik durumu üzerinde
bölgede cereyan eden gelişmeler çerçevesinde olumlu yansımaları olacağı
kanaatindeyiz.
Değerli
milletvekilleri, Irak ile ilişkilerimizde yukarıda arz ettiğim olumlu
gelişmeler olmakla birlikte, terörle mücadele açısından Irak Merkezî Hükûmeti
ve Kürt Bölgesel Yönetimince gereken tedbirler layıkıyla alınmadığı sürece,
ülkemizin bu konuda uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını kullanmakta
tereddüt etmeyeceğimizi burada bir kez daha vurgulamak istiyorum. Bugünkü
tabloya baktığımızda, terör örgütünün silahlı saldırı ve faaliyetlerinin sona
erdirilmesine yönelik olarak ülkemizde başlatılan barış süreci, örgütün bazı
kışkırtıcı açıklamalarına rağmen devam etmektedir.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Tezkere en büyük kışkırtmadır, savaş tezkeresi en büyük
kışkırtmadır.
VOLKAN BOZKIR
(Devamla) – Bu süreç, Hükûmetimizin terörizmle mücadeledeki samimi ve kapsamlı
yaklaşımının göstergesidir. 30 Eylül 2013 tarihinde Sayın Başbakanımız
tarafından açıklanan reform paketinin de söz konusu sürece ivme kazandıracağını
düşünmekteyiz. Ülkemizdeki mevcut barış sürecinin gündemde olduğu ortamda Türk
Silahlı Kuvvetlerinin sınır ötesi harekâtta bulunması konusunda Hükûmetimize
yetki veren tezkerenin uzatılması talebinde bulunulmasının bir tezat
oluşturduğu söylenebilir ancak terörle mücadelede tek bir yöntemin yeterli ve
etkili olmayacağı da açıktır. Bir taraftan, demokrasimizin güçlendirilerek
terörü bir hak arama aracı olmaktan çıkarmak amacıyla kararlı bir şekilde
uygulamakta olduğumuz çok boyutlu ve kapsamlı tedbirler paketiyle lüzumu
hâlinde başvurulacak askerî önlemler terörle mücadelemizdeki bütüncül
yaklaşımımızı tamamlayıcı niteliktedir. Hükûmetimizin görevi devletin tüm
unsurlarına bu mücadelede gereken siyasi, maddi ve moral desteği sağlamak,
etkili tüm yöntemleri gerektiğinde uygulanabilir kılmak ve hazır tutmaktır.
Bir taraftan
ekonomik, sosyal, kültürel ve uluslararası önlemlerden oluşan yumuşak güç
unsurlarımızın geliştirilmesine önem verilecektir; diğer taraftan da sınırları,
kapsamı, miktar ve şümulü, zamanı Hükûmetimiz tarafından belirlenecek şekilde
askerî kuvvet kullanımı seçeneğinin de elde bulundurulması terörle
mücadelemizde caydırıcılığımızı güçlendirecek, hareket alanımızı
genişletecektir.
Terörle
mücadelenin hem ülkemizin hem bölge ülkeleriyle ilişkilerimizin bir gündem
maddesi olmaktan çıkarılması, bölgemizde sürdürülebilir güvenlik ortamının daha
fazla zaman yitirilmeksizin kurulması gerekmektedir. Bunun gerçekleştirilmesi
için uluslararası hukukun sınırları içinde üzerimize düşen her türlü
sorumluluğu yerine getirmeye kararlıyız. Türk Silahlı Kuvvetlerimizin terör
örgütünün konuşlu bulunduğu bölgelere yönelik sınır ötesi harekâtlar
düzenlemesi hususunda Hükûmetimize yetki veren tezkerenin uzatılması konusunda
yüce Meclisimizin desteğini esirgemeyeceğini ümit etmekteyim. Bu sayede,
terörle mücadelemizin de en önemli unsurlarından birinin devamının
sağlanacağını beklemekteyiz.
Terör belasından
tamamen kurtulmuş bir Türkiye için milletçe kenetlenerek daha aydınlık günlere
ulaşma inanç ve kararlılığımızı burada vurguluyorum. Bu önemli konuda ulusal
birlik ve dayanışmamızı bir kere daha ortaya koyabilmemiz dileğiyle Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 17 Ekim 2007 tarihli ve 903 sayılı Kararı ile Hükûmete
verilen ve son olarak 1 Ekim 2012
tarihli kararıyla bir yıl uzatılan izin süresinin 17 Ekim 2013 tarihinden
itibaren bir yıl daha uzatılmasını, Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca arz
ediyorum.
Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Başbakanlık
tezkeresi hakkında şahsı adına söz isteyen Muharrem İnce, Yalova Milletvekili.
(CHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama
başlamadan önce, sosyal medyanın en çok konuşulan konusu 7 yaşındaki Melis’in
ilik bulması için Sağlık Bakanlığını prosedürü hızlandırmaya davet ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, Irak’la ilgili şu ana kadar 8 tezkere görüştük. 8’inde de
Hükûmete Cumhuriyet Halk Partisi olarak destek olduk. Bu, 9’uncu tezkere. Tüm
tezkereleri okudum, hemen hemen metinler aynı. Sadece bu metinde küçük biraz
değişiklikler var ama iki cümleye takıldık. Onlardan birisi diyor ki: “Irak’ın
kuzey bölgesinde yuvalanmış PKK terör unsurları…” ifadesi.
Değerli
milletvekilleri “Irak’ın kuzeyi neresi, Barzani kim?” diye bir soruyu sormamız
lazım hep birlikte. Biliyorsunuz, Sayın Başbakan, bir konuşmasında, yani 30
Ekim 2007 tarihinde aynen şöyle diyor: “Barzani teröre yataklık yapıyor ve
bunun uluslararası hukukta bir karşılığı var.” Peki, bunun uluslararası hukukta
bir karşılığı varsa Hükûmete şunu soruyorum: Bir; Birleşmiş Milletler nezdinde
ya da uluslararası kuruluşlar nezdinde hangi girişimde bulundunuz? Birleşmiş
Milletleri göreve davet ettiniz mi? “Dünya 5’ten büyük.” dediniz mi? Birleşmiş
Milletlerin meşruiyetini tartıştınız mı? Hiçbir şey yapmadınız yani Kuzey
Irak’la ilgili bu sözleri edip Birleşmiş Milletleri devreye sokmak istemediniz,
o kuruluşları göreve davet etmediniz, eleştirmediniz ama Mısır’a geldiğinde
bunu yaptınız. Esma için ağladınız ama “20’li yaştaki çocukları konuşalım,
terörü konuşalım, terörle mücadeleyi konuşalım.” diye Meclisi topladığımızda
Sayın Başbakan, Esma için ağlayan Başbakan, bu Meclise gelmedi, 90 yaşındaki
Suudi Kralı’nın cenazesine de değil, taziyesine gitti.
Yine, değerli
arkadaşlarım, Barzani için “Teröre yataklık yapıyor.” diyorsunuz ama partinizin
kongresine onur konuğu olarak davet ediyorsunuz. Sonra konuşma yaptırıyorsunuz,
slogan atılıyor “Türkiye seninle gurur duyuyor.” diye.
EMRULLAH İŞLER
(Ankara) – Başbakana atıldı.
MUHARREM İNCE
(Devamla) - Bir gün sonra açıklama yapıyorsunuz “O slogan Barzani’ye değil
Başbakana atıldı.” diyorsunuz. E, kiminle gurur duyuyorsunuz? Yani, Barzani’yle
gurur duyuyorsanız çıkın söyleyin. E, gurur duymuyorsanız neden kongrenize
davet ettiniz? E, teröre yataklık yapan birini –Başbakanın ifadesiyle
söylüyorum- davet eden Başbakandan mı gurur duyuyorsunuz? Değerli arkadaşlarım,
yani bu konuda bir çelişki içerisindesiniz.
Diğer ifade ise,
“Dost ve kardeş Irak’ın toprak bütünlüğüne önem atfeden Türkiye.” Tezkerede
aynen bu cümleler var. Değerli arkadaşlarım, Irak’ın toprak bütünlüğünü bozan
bir siyaseti siz izlemediniz mi? Hani bu konuda bir kırmızı çizgimiz vardı,
kırmızı çizgimize ne oldu?
Peki, 2’nci
sorum: Irak Bölgesel Yönetimiyle gizli anlaşmaları siz imzalamadınız mı?
Irak’ın devrik cumhurbaşkanının yardımcısını Türkiye’de ağırlamadınız mı? Ama
kendiniz Irak’a gidemediniz. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı,
arkadaşlarımız, milletvekili arkadaşlarımız Irak’a gidince de onları
eleştirdiniz. Değerli arkadaşlar, Bakanınız, Hükûmetin Bakanı, Bağdat’a hurma
yemeye giderken, Kayseri’de pastırma yedi, o günleri ne çabuk unuttunuz. (CHP
sıralarından alkışlar) Amerikan Başkanının “Bu bir haçlı seferi.” dediği
işgalde 1,5 milyon Arap, Kürt, Türkmen çocuklarının ölümüne göz yumdunuz.
Irak’ı işgal eden Amerikan askerlerinin sağ salim dönmesi için duacı oldunuz.
Amerikan askerleri postalla Irak’ta camide gezerken, ehlisünnet sakalınızdan
vazgeçip Amerikan tıraşı oldunuz. (CHP sıralarından alkışlar) Türk askerinin
başına çuval geçirildiğinde “Ne notası, müzik notası mı?” deyip, parmakla
çağırıldınız, beyzbol sopasıyla hizaya getirildiniz. “Biz bu sorunu çözdük,
terör sorununu çözdük.” dediniz. “Nasıl çözdün?” diye sorduğumuzda “12 kanallı
televizyon verdim, jimnastik saatini artırdım, dostlarla görüşmesine imkân
verdim.” dediniz. Çözdüyseniz bu tezkere niye? Yani, milletle alay ediyorsunuz.
Meclisten yetki istiyorsun. Ne yapacaksın bu yetkiyi alıp da? Vereceğiz sana o
yetkiyi merak etme.
ADİL ZOZANİ
(Hakkâri) - Kullanmayacağı bir yetkiyi niye veriyorsunuz?
MUHARREM İNCE
(Devamla) – 8 tane yetki aldın, ne yaptıysan 9’uncuyla da onu yapacaksın.
YILDIRIM TUĞRUL
TÜRKEŞ (Ankara) - Pazarlık yapacak, pazarlık.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Bir taraftan barış, diğer taraftan tezkere olur mu? Bir taraftan
“Çözdüm ben.” diyorsun, diğer taraftan tezkere istiyorsun.
Yani, değerli
arkadaşlarım, barış mı doğru, tezkere mi doğru? Bir taraftan muhatap alıp
görüşüyorsun, diğer taraftan diyorsun ki: “Meclisten bana yetki ver, ben
gereğini yapayım.” Burada bir devlet ciddiyeti yoktur.
Değerli
arkadaşlar, sayın milletvekilleri; terörle mücadeleye Cumhuriyet Halk Partisi
olarak her zaman destek olduk, destek olmaya da devam edeceğiz. Ama, bir
tiyatro oynuyorsunuz, biz oyuncu değiliz, biz figüran değiliz; bunları
milletimizin bilmesini istiyoruz.
ADİL ZOZANİ
(Hakkâri) – Figüran oluyorsunuz işte.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, 4 aşamalı bir barış planından söz ettiniz. Bu
barış planını kim biliyor? Biz bilmiyoruz, diğer muhalefet partileri de
bilmiyor, AKP milletvekilleri de bilmiyor. Yani, şaibeli anketlerle devlet
yönetiyorsunuz, televizyonlara çıkarılmış, bindirilmiş kıtalarla kamuoyu
oluşturuyorsunuz.
Sayın
milletvekilleri, bu, çözümmüş gibi görülebilir kısa vadede ama uzun vadede
nasıl problem açtığınızı hep birlikte yaşayacağız.
Geçen hafta
Suriye’ye tezkere çıkardınız. Biz, tabii ki buna karşı çıktık. Suriye’yle
başımıza bu işleri Sayın Davutoğlu getirdi. Tezkerede Davutoğlu yok, Millî
Savunma Bakanı var. Türkiye'nin dış politikasını bu kadar ayaklar altına alan,
Türkiye’yi bütün komşularıyla kavgalı hâle getiren Davutoğlu yok, tezkereleri
Millî Savunma Bakanı savunacak.
Değerli
arkadaşlar, bir iyi olduğumuz Gürcistan kaldı, onunla ilgili de yakında Batum
kapısıyla sorunlar çıkarsa hiç şaşırmayınız. Suriye, Irak, İran, Ermenistan,
Azerbaycan, Rusya, Bulgaristan, Yunanistan, Kıbrıs; herkesle problemliyiz.
Sizden önce Azerbaycan’la tek millet, iki devlettik; bugün kavgalıyız.
Suriye’yle sorunumuz yoktu, Adana Anlaşması’yla sorunlarımız çözülmüştü ama 20
Ağustosta Gaziantep’te 10 kişi, 11 Şubatta Cilvegözü’nde 18 kişi, 11 Mayısta
Reyhanlı’da 53 vatandaşımız öldü. Bunların sorumlusu sizsiniz. Irak Merkezî
Hükûmetiyle kavgalısınız, İran ve Rusya ile Suriye politikası nedeniyle karşı
karşıyayız. Yunanistan’da “Ege Baharı” gelecekti, Yunanistan’da sonbahar geldi.
“Kıbrıs sorununu çözeceğiz.” dediniz, “Kıbrıs Rum kesiminin petrol araması bir
savaş nedenidir, savaş gemilerini göndeririz.” dediniz, göndere göndere Turgut
Reis’i gönderdiniz. Bulgaristan ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki seçimlere
müdahale ettiniz, oradaki Türk toplumlarını böldünüz, ayrıştırdınız. Yemen’de
Türk menşeli suikast silahları, Glock marka silahlar yakalandı, Mersin
gümrüğündeki talimatların ne olduğunu hepimiz biliyoruz, Yemen’de bu silahlar
hem de 4 kez yakalandı.
Türkiye’nin iki
kadim dostu vardı: Libya ve Pakistan. İnsan hakları ödülü aldığınız Libya’ya
liderinin devrilmesi, öldürülmesi için bavullar dolusu para gönderdiniz.
Pakistan’la da aramızı açarsanız hiç şaşırmam. Kurtuluş Savaşı’nda Pakistan,
Kıbrıs Barış Harekâtı’ndaki Libya’nın desteğini vefasızlıkla karşıladınız.
Değerli
arkadaşlar, sayın milletvekilleri; bizim hükûmetlere bağlı olmayan bir Filistin
politikamız vardı, hükûmet kim olursa olsun Filistin politikamız aynıydı.
Orada, siz gittiniz, birtakım örgütler arasında ayrımcılık yaptınız, onları da
parçaladınız. Bu parçalamanın sonucunda mayıstan beri Gazze’ye gidemiyorsunuz.
Size vizeyi İsrail mi vermiyor, Amerika Birleşik Devletleri mi vermiyor?
Devletten devlete
ilişki kuran Türkiye’nin itibarını yerle bir ettiniz. Kabilelerle, gruplarla,
partilerle dış politika oluşturdunuz. Lübnan’da 2 pilotumuz sizin Suriye
politikanızın bir esiridir. “Oyun kurucuyuz.” dediniz, oyuncak oldunuz.
“Stratejik derinlik” dediniz, stratejik çukura battınız. “Dünya lideriyiz.”
derken “değerli yalnızlık”la avundunuz. Türkiye’nin itibarını yerlerde
sürüklediniz. “Deliğe süpürülmeyin, kullanılın.” sözlerini siyaset sahnesinde
sizin sayenizde duyduk. Askerin başına çuval geçirildiğinde “müzik notası”nı
sizin sayenizde duyduk. “Sıfır sorun”dan “değerli yalnızlık”a, “kardeşim
Esad”dan “terörist Esed”e siz getirdiniz ama bütün bu dış politikanın mimarı
Sayın Davutoğlu, Meclise neden gelip de bilgi vermiyor? Hadi bize bilgi
vermiyor, size de bilgi vermiyor, daha doğrusu, Parlamentoya bilgi vermiyor.
Türkiye’nin dış
politikada geldiği noktanın özeti budur diyorum, yüce Meclise saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Şimdi de Hükûmet
adına söz isteyen, İsmet Yılmaz, Millî Savunma Bakanı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
Meclisimizin 17 Ekim 2007 tarihli ve 903 sayılı Kararı ile Hükûmete verilen ve
son olarak 11 Ekim 2012 tarihli ve 1026 sayılı Kararı’yla bir yıl uzatılan,
Irak’ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin ve saldırılarının bertaraf
edilmesi amacıyla, gerektiği takdirde sınır ötesi harekât ve müdahalede
bulunmak üzere, Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca hudut, şümul, miktar ve
zamanı Hükûmetçe belirlenerek Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının Irak’ın PKK
teröristlerinin barındıkları kuzey bölgesiyle mücavir alanlarına gönderilmesine
dair tezkerenin bir yıl daha uzatılması hakkında Hükûmetimizin görüşlerini
açıklamak üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; sözlerime başlarken bizlerin bu ülkede özgür ve huzur
içinde yaşaması için hayatlarını ortaya koyarak mücadele eden vatan evlatlarını
şükran ve minnetle, bu uğurda bir gül bahçesine girercesine hayatlarını
kaybeden şehitlerimizi rahmetle anıyorum.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; yurtta barış, bölgemizde barış, dünyada barış
hedefimizdir. Bugün içinde bulunduğumuz coğrafyaya bakarsak bu hedefe ulaşmanın
tek bir ülkenin gayretiyle mümkün olamayacağını da görüyoruz. Bu ahval ve
şerait içinde Hükûmet olarak bir
vatandaşımızın burnunun kanamaması için gereken her türlü tedbiri almak bizim
görevimiz. Türkiye, Irak’ın kuzey bölgesini kendileri için emin liman olarak
gören PKK terör unsurlarının halkımızın huzur ve güvenliğine kasteden,
ülkemizin millî birliğine yönelik terörüyle karşı karşıya bulunmaktadır.
Türkiye'nin terörle mücadelesi otuz yıldır devam etmektedir. Terör örgütü,
dönem dönem eylemlerini artırmakta, her fırsatta toplumsal barışı bozmayı
amaçlamaktadır.
Irak’ın kuzeyinde
bulunan PKK terör unsurlarının Türk halkının huzur ve güvenliğine olan
tehditleri devam etmekte, terör örgütü bölgede halk üzerindeki baskı ve terör
faaliyetlerini sürdürmekte; bölgenin kalkınmasını ve gelişmesini engellemek
için yol, okul, baraj ve havaalanı yapımında kullanılan iş makinelerini
yakmaya, yol kesmeye devam etmektedir. Bölücü terör örgütü, Kandil bölgesini
ana karargâh olarak kullanmakta, Irak’ın kuzeyindeki mevcut kamplarda eylem
hazırlıklarına yönelik keşif faaliyetleriyle kış üslenmesi hazırlıklarına devam
etmektedir.
Bu bilgiler de
göz önünde bulundurulduğunda Hükûmetimize yetki veren tezkerenin uzatılması,
terörün ortadan kaldırılması amacıyla yürütmekte olduğumuz kapsamlı ve çok
boyutlu çalışmalarımızı destekleyecek, ayrıca bölücü terör örgütünün olası
eylemlerine yönelik bir tedbir niteliğinde olacaktır. Bu tezkere, Irak’ta
yapılanmış olan terörist faaliyetlerin takibi için de gereklidir.
Tezkerenin
gündeme geldiği 2007 yılından bugüne kadar, Hükûmet olarak teröre ve teröriste
karşı mücadelemizi devam ettirmekteyiz. Bu mücadelede zafiyet oluşturmamak,
terör tehdidini ortadan kaldırmak, ülkemizin güvenliğini sağlamak, gerekli her
türlü önlemleri almak ve uygulamak hususundaki kararlılığımızın gösterilmesi
için bu tezkerenin kabul edilmesi gerekir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; terörü, şiddeti haklı gösterecek hiçbir gerekçe
olamaz. Hak ihlal edilerek hak aranmaz. Hiçbir neden insanı öldürmeyi haklı
göstermez. Teröre mazeret aranmayacağı gibi, terörün hiçbir davaya hizmet
etmesi de mümkün değildir. Terör ve şiddete başvurarak belirli haklar elde
etmek çabası içinde olanlar, atılan demokratik adımların terör sayesinde elde
edildiğini zannedenler ancak kendilerini aldatırlar. Yıllardır ülkemizin
ayağına pranga olan terör olmasaydı, Türkiye gerek ekonomik açıdan gerekse
demokratik standartlar bakımından çok daha ileri bir ülke olurdu.
Terörle mücadele
kapsamında, taleplerini şiddete başvurmaksızın demokratik sistem içerisinde
dile getiren vatandaşlarımız ile terörü bir hak arama aracı olarak gören
kesimleri birbirinden ayırarak terörle mücadeleyi her koşul altında
sürdüreceğiz. Bu süreçte, ülkemizin tüm kurumları ve siyasi partileri, terörle
mücadele hususunda ortak bir irade ve hassasiyetle hareket ederse bu konuda kısa
zamanda olumlu bir netice alınır. Herkesin hiçbir ayrım gözetmeksizin terörün
her türüne şiddetle karşı çıkması gerekir. Ayrım yapılmaksızın masum insanlara
yönelik terör eylemlerinin bir insanlık suçu olarak görülmesi gerekir. Bu
anlayıştan hareketle biz terörle mücadelemizi sürdüreceğiz.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Irak kritik bir dönemden geçmekte, etnik, dinî, mezhebî
ve ideolojik fay hatları etrafında cereyan eden çatışmalar tüm bölge için bir
risk ve tehdit oluşturmaktadır. Ümit ediyorum ki en kısa zamanda komşumuz Irak
istikrarlı günlerine kavuşur ve Iraklı kardeşlerimiz barış ve huzur içinde
yaşar. Komşumuz Irak’ın istikrarlı bir yapıya kavuşması bizim öncelikli
dileğimizdir. Irak’ın toprak bütünlüğünün korunmasına ve güvenliğine önem vermekteyiz.
İstikrarını tesis etmiş, iç barışını sağlamış, ekonomik refaha kavuşmuş bir
Irak, bölge barışına ve refahına da katkıda bulunacaktır.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tezkere doğrultusunda, bugüne kadar
gerçekleştirilen uygulamalarda, Irak halkının güvenliğine azami özen
gösterilmiş, uluslararası hukuktan doğan haklarımız çerçevesinde icra edilen
harekâtlar, sadece terör örgütünün Irak’ın kuzeyindeki varlığına yönelik olup
sivillere ve sivil yerleşim birimlerine zarar verilmemesini teminen azami özen
gösterilmiştir. Uluslararası hukuk uyarınca, bir devletin, topraklarını bir
terör örgütüne kullandırmaması gerekir. Irak Anayasası da Irak devletinin
terörle mücadele edeceğini ve topraklarını terörist faaliyetler bakımından üs,
geçit veya alan olarak kullandırmayacağı hükmünü amirdir.
PKK terör
örgütünün Irak’ın kuzeyinden ülkemize yönelik tehdit ve saldırılarının
durdurulması, öncelikle Irak makamlarının sorumluluğundadır. Irak Merkezî
Hükûmetine PKK varlığının sona erdirilmesi için müteaddit defalar talepte
bulunulmuş, kendi anayasası ve uluslararası hukukta öngörülen yükümlülüklerini
yerine getirmesi hatırlatılmıştır. Ancak Irak makamları terörle mücadelede
bugüne kadar gerekli tedbirleri alamamışlardır. Elbette ki arzumuz, Irak
hükûmetinin, önümüzdeki dönemde kendi toprakları üstündeki terörist unsurlarla
etkin şekilde mücadele ederek bu bölgeyi ülkemizin birlik ve beraberliğini
hedef alan terör örgütünden arındırmasıdır. Bu durumda ülkemizin de sınır ötesi
operasyonlarda bulunmasına bir ihtiyaç kalmayacaktır.
Irak halkı ile
halkımızın bir problemi yoktur. Birinci Dünya Savaşı sırasında Kut’ül Ammare’de
yedi düvele karşı birlikte olan bir milletin, bugün farklı yerlerde olması da
düşünülemez. Bunun en canlı delili her iki ülke arasındaki ticaret hacmidir.
2008’de 4 milyar olan ticaret hacmi bugün 3 katına, 12 milyar dolara
ulaşmıştır. Nihai hedefimiz, bu tezkerelere artık ihtiyaç duymayacağımız
sürdürebilir güvenlik ortamının bölgemizde tesisidir. Bununla birlikte böyle
bir ortam tesis edilene kadar Hükûmetimizin, üzerine düşeni kararlılıkla
yapması gerekir. Ülkemizin bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da PKK terör
örgütünün Kuzey Irak’taki mevcudiyetine yönelik uluslararası hukuktan
kaynaklanan mücadelesi devam edecektir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri, yürütülen özgürlük ve güvenlik esaslı mücadelede
Hükûmetimizce hazırlanan demokratikleşme paketiyle de sorunun kaynaklarına
yönelik kalıcı çözüm arayışlarımızı sürdürmekteyiz. Sergilediğimiz tutum, insan
unsurunu ön plana çıkaran, güvenlik kısıtlamalarıyla özgürlük arasındaki hassas
dengeyi yakalayan çok boyutlu bir güvenlik anlayışına dayanmaktadır. On bir
yıllık iktidarımızda özgürlük alanlarını genişletmek için sayısız yasalar
çıkardık ve idari düzenlemeler yaptık. Demokrasi yolunda atılan adımlar ilk
olmadığı gibi son adım da olmayacaktır.
Çözümsüzlük
uğruna her yıl belli sayıda şehit vermeyi kaçınılmaz zayiat gibi gören bir
anlayışa son vermek istiyoruz. Yıllarca denenenleri yeni bir şeymiş gibi
söyleyen ve çözümden anladığı “yok etmek” olan bir anlayışın bu ülkenin
sorunlarını çözemeyeceğini söylüyoruz. Bugün Türkiye’de bin yıllık süreç içinde
bir arada yaşayan, o yapı içerisinde akrabalaşmış, aynı tarihi yaşayarak
medeniyet kurmuş, ortak paydaları, farklı olduğu noktalardan çok daha fazla
olan insanlar yaşamaktadır. Onları bir millet hâline getiren bu bin yıllık
süreci ve tarihi ve kültürü ne yok etmek ne de geriye çevirebilmek mümkün
değildir. Bizim muhatabımız milletimizin tamamıdır. 76 milyonun talebini dikkate
alarak çalışmalarımıza devam edeceğiz.
Bu süreç
vatandaşlarımızın barış ve kardeşliğini pekiştirmekte, teröre siyasi gerekçeler
bulmaya çalışanların gayretlerini boşa çıkarmaktadır. Yakın bölgemizde yaşanan
trajediler ülkemize, demokrasimize, millî birlik ve bütünlüğümüze sahip
çıkmanın ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Terörün bitmesi için
herkesin, her partinin gayret göstermesi gerekir. Bu sürece ilgisiz kalmanın
da, bu sürece toptan karşı çıkmanın da milletimizde bir karşılığı vardır,
sandıkta da bu karşılık net olarak görülecektir. Hem ülkemizin demokrasi
çıtasını yükselteceğiz hem terör örgütünün olası terör saldırılarına karşı da
hazırlıklı olacağız. Çözüm sürecinin başarısı, özgürlük ve güvenlik dengesinin
en üst seviyede devam ettirilmesine ve teröre karşı tavizsiz duruşa bağlıdır.
Huzurlarınıza
getirdiğimiz tezkere, Irak’ın kuzeyinde barınan terör örgütünden gelecek tehdit
ve saldırıları etkisiz hâle getirmeyi amaçlamaktadır. Bu doğrultuda, ülkemizin
toprak bütünlüğüne ve milletimizin huzuruna kastedenlere karşı sınır ötesi
harekât yapmak gerektiğinde en etkili cevap bu tezkereden alınan yetkiyle
gerçekleştirilecektir. Terör konusunda gerçekçiliği elden bırakmadan, ulusal
güvenliğimize yönelik bütün risk ve tehditlere karşı ülkemizin menfaatlerini,
halkımızın mal ve can güvenliğinin korunması için zamanında ve gereken
mukabelede bulunulmasını teminen her türlü ihtimaliyet planlamasına hazır
olacağız.
Terör
milletimizin ortak sorunudur. Terörle mücadelede elde edilecek başarı bir
partinin değil, ülkemizin başarısı olacaktır. Demokrasimizi güçlendirmek
amacıyla uygulayacağımız çok boyutlu ve kapsamlı tedbirler içeren bu süreç
içerisinde lüzumu hâlinde askerî önlemler alınması terörle mücadelemizdeki
bütüncül yaklaşımı da tamamlayacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tüm belirttiğim bu hususlar çerçevesinde, ülkemize
yönelik olarak devam eden tehditlere karşı, terörizmle mücadelenin bir parçası
olarak uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli tedbirleri almak üzere,
Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca, Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının PKK
terör örgütü üyelerinin barındıkları Irak’ın kuzey bölgesi ile mücavir
alanlarına gönderilmesi için 17 Ekim 2012 tarihli ve 1026 sayılı Kararı ile bir
yıl süre ile uzatılan iznin, 17 Ekim 2013 tarihinden itibaren bir yıl daha
uzatılmasına yönelik Hükûmet tezkeresine desteğinizi talep eder, tezkerenin
milletimiz için hayırlara vesile olmasını diler, bu vesileyle tüm milletimizin
her bir bireyinin yaklaşan Kurban Bayramı’nı kutlar, yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Evet, tezkere
üzerinde şahsı adına söz isteyen, Emrullah İşler, Ankara Milletvekili.
EMRULLAH İŞLER
(Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Türk Silahlı
Kuvvetleri unsurlarının Irak’ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin ve
saldırılarının bertaraf edilmesi amacıyla, gerektiği takdirde sınır ötesi
harekât ve müdahalede bulunmak üzere, PKK teröristlerinin yuvalandıkları
Irak’ın kuzey bölgesiyle mücavir alanlara gönderilmesi ve görevlendirilmesi
için Hükûmet tarafından yüce Meclisimize gönderilen tezkere hakkında şahsım
adına söz almış bulunuyorum.
Ülkemiz geçmişte
olduğu gibi günümüzde de bir yandan millî menfaatlerimizi gözeten, diğer yandan
bölgemizin barış ve istikrarına katkı sunan politikalar izlemeye devam
etmektedir. Bugün görüşmekte olduğumuz konu da ülkemizin bu temel tutumunun bir
yansıması mahiyetindedir. Ülkemizde ve bölgemizde huzur ve sükûnun tesisi adına
alınması gereken önemli bir kararın müzakeresinden ibarettir. Tüm iyi niyetli
çabalarımıza rağmen Irak’ın kuzeyi hâlen PKK için korunaklı bir alan olma
niteliğini sürdürmektedir. Örgütün elebaşıları bölgedeki kamplarda serbestçe
ikamet edebilmektedir. Iraklı muhataplarımıza her fırsatta, diğer alanlarda
olduğu gibi, terörle mücadelede de yardıma hazır olduğumuz dile getirilmekte,
Irak ve ABD makamlarıyla teşkil edilmiş bulunan üçlü mekanizma dâhilinde tüm
ortak çalışmalara gereken katkı tarafımızca verilmektedir.
Ancak, Irak
tarafı, PKK’nın Irak’ın kuzeyinden ülkemize yönelttiği tehdit ve saldırıların
sona erdirilmesi için gerekli önlemleri maalesef alamamaktadır. Bu durum
karşısında ülkemizin, uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını kullanarak gerekli
tedbirleri alması zaruret arz etmektedir.
Esasen Irak
devletinin, anayasası uyarınca, terörizmin her çeşidiyle mücadele etme ve ülke
topraklarının teröristler tarafından üs olarak geçişler için ya da terörist
faaliyetler için kullanılmasının engellenmesi yükümlülüğü bulunmaktadır. Öte
yandan, PKK terör örgütüyle etkin mücadele edilmesi sadece ülkemizin değil,
bölgemiz genelinin barış ve istikrarına da hizmet edecektir.
Esasen, komşumuz
Irak, bugün büyük bir terör sorunuyla karşı karşıya bulunmaktadır. Irak’ta
terör eylemlerinden dolayı yaşamını yitirenlerin sayısı yılbaşından bu yana 6
bini bulmuş, bu bakımdan Irak son beş yılın en kanlı dönemini yaşamaktadır.
Irak uzun süredir
siyasi istikrarsızlık içindedir. 2010’daki son genel seçimlerden sonra geniş
tabanlı bir millî mutabakat hükûmeti kurulmuş olmasına karşın, özellikle ABD
askerlerinin ülkeden çekildiği 2011 Aralık ayından bu yana ülkedeki siyasi
gerilim giderek artmıştır.
Kuşkusuz,
Hükûmetin kurulmasına dayanak teşkil eden ortaklık anlaşmasına riayet
edilmemesi, söz konusu gerilimin başat faktörüdür. Yeni dönemde belli
kesimlerde dışlanmışlık hissi artmış, mezhep temelli gerilim Suriye’deki
gelişmelerin de etkisiyle keskinleşmiştir.
Erbil ile Bağdat
arasındaki sorunlar da devam etmektedir. Hükûmet, güvenliği sağlamada ve halka
temel hizmetleri götürmede bir başarı sağlayamamıştır. Bitmeyen siyasi
gerilimler sonucu da Hükûmet işlevsiz hâle gelmiştir. Artık Irak’ta herkes,
2014 baharında yapılacak genel seçimleri beklemektedir. Bu tablo ışığında,
Türkiye’nin Irak’ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidine karşı
uluslararası hukuka uygun, meşru adımlar atma hususundaki kararlılığı elbette
devam edecektir.
Ülkemiz terörle
birçok farklı yöntem dâhilinde mücadele etmekte, bir yandan uluslararası
alandaki girişimlerimiz vasıtasıyla örgütün üçüncü ülkelerdeki faaliyetlerinin
ve mali imkânlarının kısıtlanmasına çalışılırken bir yandan da ülkemizde
gerçekleştirilen demokratikleşme çalışmalarıyla terör örgütünün propaganda
faaliyetlerine ket vurulmaktadır.
PKK terör
örgütünün silahlı saldırı ve faaliyetlerinin sona erdirilmesi amacıyla
ülkemizde başlatılan süreç, terör örgütünden gelen olumsuz açıklamalara rağmen
devam etmektedir. Başbakanımız tarafından 30 Eylül 2013 tarihinde açıklanan
reform paketinin bu sürece destek olacağı aşikârdır. Ne var ki terörün sona
ermesi için her türlü seçeneğin masada bulunması gerekmektedir. Terör örgütünün
içinde sertlik yanlısı bazı grupların bulunabileceği ve bunların süreci akamete
uğratmak için şiddet yoluna başvurabilecekleri gerçeğinden hareketle gerekli
tedbirlerin alınması bir zorunluluktur. Dolayısıyla, ülkemizin terörle
mücadelesinde önemli bir işlev gören tezkerenin süresinin bir yıl daha
uzatılmasının yüce Meclisimizce kabulü önem arz etmektedir.
Türkiye, başta
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin ilgili kararları olmak üzere
uluslararası hukuk çerçevesinde hareket etmeye özen göstermektedir. Askerî
harekâtlarımızın tek hedefi PKK terör örgütüdür. Nihai amacımız, bu tezkereye
artık ihtiyaç duymayacağımız, sürdürülebilir güvenlik ortamının bölgemizde
tesisidir. Bu tesis edilene kadar ise ülkemiz, ulusal güvenliğinin korunması
için ne lazım geliyorsa yapmaya devam edecektir.
Sayın
milletvekilleri, benden önce yapılan konuşmalarda bu tezkerenin “bir savaş tezkeresi
gibi” olduğuna dair ifadeler kullanıldı. Bu tezkere bir caydırıcılık
tezkeresidir. Nitekim, geçtiğimiz yıl almış olduğumuz yetkiden sonra da
kullanma ihtiyacı duyulmamıştır.
Bundan başka, dış
politikamız hakkında da çeşitli görüşler ifade edildi. Aslında, bu ileri
sürülen görüşler de yeni görüşler değildir. Bizim, komşu ülkelerin içişlerine
müdahale ettiğimiz, mezhepçi politikalar izlediğimiz yönünde birtakım kayda
değer bulmadığım sözler ifade edildi; o konuda müsaadenizle bir iki hususun
altını çizmek istiyorum.
YILDIRIM TUĞRUL
TÜRKEŞ (Ankara) – Niye cevap veriyorsun o zaman?
EMRULLAH İŞLER
(Devamla) – Biz, bu bölgede barışı, istikrarı ve huzuru hedeflemekteyiz.
Mezhepçi politikalar kesinlikle uygulamıyoruz, bugüne kadar uygulamadık, bundan
sonra da uygulamayacağız. 2002’de başlamış olduğumuz çizgimizi 2013 yılında da
devam ettiriyoruz; o gün ne dediysek bugün de aynısını söylüyoruz. İlkeli,
ahlaki, çıkar odaklı değil, insan odaklı bir politika izliyoruz.
Bu doğrultuda,
barış, huzur ve istikrarı amaçladığımız için geçmiş yıllara baktığımızda
Irak’la olsun, Suriye’yle olsun, Yunanistan’la, Rusya’yla bütün komşularımızla,
baktığınız zaman yüksek düzeyli stratejik iş birliği konseyleri kurduk. Âdeta,
Bakanlar Kurulunu ortak olarak topladık. Bütün
bunları biliyorsunuz. O gün biz onların içişlerine mi karışıyorduk,
karışmış mıydık, mezhepçi politikalar mı izliyorduk?
2009 yılında
Bağdat’ta “Ben ne Sünni’yim, ne Şii’yim, ben Müslüman’ım.” diyen kimdi? Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan
demişti. Mezhepçi politikalar isteyenler böyle bir ifade kullanır mı?
YILDIRIM TUĞRUL
TÜRKEŞ (Ankara) – Reyhanlı’da ölenlere ne dedi?
EMRULLAH İŞLER
(Devamla) – Bizim herkesle sorunlu
olduğumuz söylendi. Biraz önce burada grup adına konuşan Değerli
Milletvekilimiz, Irak Meclis Başkanını
ziyaretinde getirmiş olduğu mesajı iletti. Arkadaşlar bizim bir atasözümüz
vardır, ne der: “Yanlış hesap Bağdat’tan döner.” Evet, bu kez yanlış hesap Bağdat’tan
dönmüştür. Bağdat yapmış olduğu yanlışı bugün telafi etmek için bizimle
ilişkilerini düzeltme çabasına
girmiştir. Mezhepçi politikaları bizler
izlemiyoruz.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Bağdat mı yanlış yapıyor, siz mi yanlış yapıyorsunuz?
EMRULLAH İŞLER
(Devamla) – Bizler, şahsiyetli, onurlu, herkesi kucaklayan politikalar
izliyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2011’deki Arap
Baharı başlayana kadar, Allah aşkına, bu bölgede ara buluculukları kim yaptı?
Suriye ile İsrail arasındaki ara buluculuğu biz yapmadık mı?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Bravo! Bravo, İsrail’in taşeronluğunu yaptığınızı açıkla!
EMRULLAH İŞLER
(Devamla) – Doğrudan görüşmelere geçmek için
bir adım kalmıştı, onları kim bozdu? Biz mi bozduk?
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Irak’a gidemiyorsunuz, Suriye’ye gidemiyorsunuz!
EMRULLAH İŞLER
(Devamla) – Ayrıca Irak’ın içerisindeki farklı grupları Türkiye’de bir araya
getiren, hepsiyle görüşen, hepsiyle konuşabilen bir başka ülke var mı bölgede?
Dolayısıyla biz bu bölgede istikrarı…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Gazze’ye… Gazze’ye…
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) – Gazze’ye gidemiyorsunuz, Irak’a gidemiyorsunuz, Suriye’ye gidemiyorsunuz, ancak Barzani’nin yanına gidiyorsunuz!
EMRULLAH İŞLER
(Devamla) – Suriye konusunda, arkadaşlar…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Gazze’ye, Gazze’ye…
EMRULLAH İŞLER
(Devamla) - Suriye konusunda, evet, biz, Beşar Esed’le iyi ilişkiler
geliştirdik. Biz, Beşar Esed’in ideolojisini biliyoruz, Baas ideolojisi
olduğunu biliyoruz ama o, halkını öldürmezken, halkına kan kusturmazken biz
onlarla iyi ilişkiler geliştirdik, bir günde 52 tane anlaşmaya imza attık.
Bunun neresi yanlış Allah aşkına?
YILDIRIM TUĞRUL
TÜRKEŞ (Ankara) – Ne oldu anlaşmalar, ne oldu?
EMRULLAH İŞLER
(Devamla) – Arap Baharı başladıktan sonra Suriye’de halkını öldürürken biz
gidip de Beşar Esed’in koluna mı girecektik?
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Aynı adam…
YILDIRIM TUĞRUL
TÜRKEŞ (Ankara) – Anlaşmalar yürürlüğe girebildi mi?
EMRULLAH İŞLER
(Devamla) - Türkiye'nin bir geleneği var, Türkiye her zaman mazlumlardan yana
olmuştur. Bu çizgimizi bugün sürdürüyoruz ve onurumuzla, gururumuzla,
haysiyetimizle sürdürüyoruz. Eğer yanlış yaptığımız bir şey varsa çıkıp onları
gelin burada “Şurada şurada yanlış yaptınız.” deyiniz.
YILDIRIM TUĞRUL
TÜRKEŞ (Ankara) – Bu konuşma seni bakan yapmaz!
EMRULLAH İŞLER
(Devamla) - Bakın, “İsrail’le ilişkiler kötü.” dediniz. Özür dileyen kim
arkadaşlar? Türkiye mi özür diledi?
YILDIRIM TUĞRUL
TÜRKEŞ (Ankara) – Kim, kim özür diledi?
EMRULLAH İŞLER
(Devamla) - Neden konuşmuyorsunuz? Türkiye’yle, ülkenizle neden gurur
duymuyorsunuz?
YILDIRIM TUĞRUL
TÜRKEŞ (Ankara) – İsrail özür dilemedi ki…
EMRULLAH İŞLER
(Devamla) - Irak konusunda, işte yanlış hesap Bağdat’tan dönüyor, ilişkileri
düzeltme şeyine geldiler. Aynısı Suriye’de de yarın bu despot rejim yıkıldığı
zaman, Mısır’da da o despot rejim gittiği zaman biz milletimizin başını öne
eğdirmeyeceğiz.
Ben, üç hafta
önce Brüksel’de Cezayir asıllı bir Fransız parlamenterle görüştüm, ne dedi
biliyor musunuz? “Siz Birleşmiş Milletlerde bizim lehimize, bağımsızlığımız
lehine oy kullanmadınız.” dedi. Ben başımı öne eğmek zorunda kaldım ama biz AK
PARTİ olarak bu milletin başını öne eğdirmeyeceğiz. Bunun böyle bilinmesinde
yarar vardır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Tezkerenin
ülkemize, milletimize hayır getirmesini Cenabıhak’tan niyaz ediyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YILDIRIM TUĞRUL
TÜRKEŞ (Ankara) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Türkeş.
YILDIRIM TUĞRUL
TÜRKEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, az önceki hatip dış politika konusunda Meclisi
yanıltıcı bilgiler verdi. İzin verirseniz onları düzeltmemiz lazım.
BAŞKAN – Sizinle
ilgili herhangi bir sözü var mı, size herhangi bir sataşma söz konusu mu?
YILDIRIM TUĞRUL
TÜRKEŞ (Ankara) – Efendim, Türkiye’yle ve Türkiye Büyük Millet Meclisiyle
ilgilidir. O bakımdan, bu yanlışın bir an önce kayıtlara da girip düzeltilmesi
gerekiyor.
BAŞKAN – Ama,
Sayın Türkeş, bu, sataşma, çerçevesinde değerlendirilmez ki.
YILDIRIM TUĞRUL
TÜRKEŞ (Ankara) – Hayır, ben sataşma demiyorum ki…
BAŞKAN – Bunun
sataşma çerçevesinde değerlendirilmesi söz konusu değil yani diyorum.
Buyurun.
YILDIRIM TUĞRUL
TÜRKEŞ (Ankara) – Efendim, şöyle: İsrail’in özür dilediğini söylüyor. İsrail
devletinin Başbakanlık resmî sitesinde “Bu Mavi Marmara olayı sırasında kazaen
ölüme sebebiyet verdiysek özür dileriz.” diyor. Halbuki bulgular öldürülen 9
vatandaşımızın da 3 kişi tarafından ve taammüden öldürüldüğünü göstermiştir.
İsrail, özür dilemediği hâlde, defaatle AKP sayın vekilleri kamuoyunu yanlış
bilgilendiriyorlar. (Gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) - İsrail’in avukatlığını mı yapıyorsun?
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum. Sözleriniz tutanaklara geçti efendim.
Sayın
milletvekilleri…
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Bir iki hususu vurgulamak istiyorum.
Demin tezkere
görüşmeleri sırasında yapılan konuşmaların tamamının, Barış ve Demokrasi
Partisi dışındaki yapılan konuşmaların tamamının, yürüyen çözüm sürecinin ve
barış sürecinin ruhuna aykırı olduğunu ifade etmek istiyorum. Yürüyen sürecin
sağlıklı olarak kalıcı bir barışa dönmesi için öncelikle dil ve üsluptan
başlayan yeni bir politikanın Türkiye gündemine girmesi gerektiğini defalarca
ifade ettik. Buna rağmen özellikle hem Sayın Bakanın hem de AK PARTİ Grubu
adına konuşan hatiplerin kullanmış oldukları dil ve üslup kendi yürüttükleri
sürecin ruhuna da terstir. Bu tezkere …
BAŞKAN – Tezkere
üzerinde konuşuldu Sayın Baluken.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Tutanaklara geçsin diye.
BAŞKAN - Ama
konuşuldu daha önce.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Bu tezkere tıpkı önceki diğer tezkereler gibi Roboski benzeri büyük
trajedileri önümüze getirme riskine sahiptir. Bugün burada konu Kürt sorunu ve
savaş olunca AKP’nin, MHP’nin ve CHP’nin nasıl iş birliği içinde tek bir yumruk
hâlinde davrandığını tekrar göreceğiz. Bütün milletvekillerini vicdanının
sesini dinlemeye davet ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, tezkereyi
tekrar okutup oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Irak'ın kuzey
bölgesinde yuvalanmış bulunan PKK terör unsurlarından kaynaklanan ve Türk
halkının huzur ve güvenliğiyle, ülkesinin millî birliğine, güvenliğine ve
toprak bütünlüğüne yönelik açık tehdit, bölgede ahiren meydana gelen
gelişmelerin de etkisiyle devam etmektedir.
Dost ve kardeş
Irak'ın toprak bütünlüğünün, millî birliğinin ve istikrarının korunmasına büyük
önem atfeden Türkiye, PKK teröristlerinin Irak'ın kuzeyindeki mevcudiyetine ve
ülkemize yönelik terörist saldırılarına son verilmesini sağlamak amacıyla
askerî faaliyetlerini başarıyla yürütmekte, siyasi ve diplomatik girişimlerini
ve uyarılarını sürdürmektedir.
Türkiye'ye
yönelik terörist saldırılara ve tehdide karşı, terörizmle mücadelenin bir
parçası olarak uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli tedbirleri almak üzere
hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe belirlenecek şekilde, Türk Silahlı
Kuvvetleri unsurlarının, Irak'ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin
ve saldırılarının bertaraf edilmesi amacıyla, gerektiği takdirde sınır ötesi
harekât ve müdahalede bulunmak üzere, Irak'ın PKK teröristlerinin
yuvalandıkları kuzey bölgesi ile mücavir alanlara gönderilmesi ve
görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17/10/2007 tarihli ve
903 sayılı Kararı’yla Hükûmete verilen ve son olarak 11/10/2012 tarihli ve 1026
sayılı Kararı ile bir yıl uzatılan izin süresinin, 17/10/2013 tarihinden
itibaren bir yıl daha uzatılmasını Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca arz
ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN –
Başbakanlık tezkeresini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu Geçici Başkanlığının bir
tezkeresi vardır, okutuyorum:
2.- Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu Geçici
Başkanlığının, toplantı yeter sayısı olan salt çoğunluk sağlanamadığından
başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimi için toplanamadığına ilişkin
tezkeresi (3/1323)
08/10/2013
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Kamu İktisadi
Teşebbüsleri Komisyonu; Başkan, Başkan Vekili, Sözcü ve Kâtip Üye seçimi için
08/10/2013 günü saat 18.00’de toplanmış ancak toplantı yeter sayısı olan salt
çoğunluk sağlanamadığından seçim gerçekleştirilememiştir.
Saygıyla arz
olunur.
Mehmet
Domaç
İstanbul
Kamu
İktisadi Teşebbüsleri
Komisyonu
Geçici Başkanı
C) Duyurular
1.- Başkanlıkça, Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunun
başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimlerini yapmak üzere toplanacağı
gün, saat ve yere ilişkin duyuru
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunun toplanarak İç Tüzük’ün
24’üncü maddesine göre Başkan, Başkan Vekili, Sözcü ve Kâtip Üyesini seçmesi
gerekmektedir. Bu nedenle Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu 10 Ekim 2013
Perşembe günü, bugün saat 17.30’da kendi toplantı salonlarında
toplanacaklardır. Komisyonun toplantı gün ve saati ayrıca plazma ekranda ilan
edilecektir.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.59
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.18
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale), Muharrem IŞIK
(Erzincan)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6’ncı Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin
“Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında
yer alan (10/436) esas numaralı, 28/12/2011 tarihinde meydana gelen ve 35
yurttaşımızın yaşamını yitirdiği Uludere/Roboski katliamının tüm boyutlarıyla
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan
Meclis araştırması önergesinin ön görüşmesinin Genel Kurulun 10 Ekim 2013
Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
10/10/2013
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
10/10/2013 Perşembe günü (Bugün) yaptığı toplantısında, toplanamadığından,
grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel
Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
İdris
Baluken
Bingöl
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırmasına Dair
Öngörüşmeler” kısmında yer alan (10/436) 28 Aralık 2011 tarihinde meydana gelen
ve 35 yurttaşımızın yaşamını yitirdiği "Uludere/Roboski" katliamının
tüm boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin görüşülmesinin,
Genel Kurulun 10/10/2013 Perşembe günlü birleşiminde birlikte yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN – Barış ve
Demokrasi Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Sırrı Sakık, Muş
Milletvekili.
Buyurun. (BDP
sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de grubum adına hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Evet, önemli
konular konuşulduğunda kimse yok burada ama savaş tezkereleri eğer gündemde ise
buralar tıka basa doludur. Herkes savaş sever, herkes savaş için birbiriyle
yarışır ama hiç kimse kendi çocuklarını savaşa göndermez. Savaşın bütün
acımasızlığı masaya yatırılır, konuşulur, tartışılır ama hiç kimse dönüp
Kürtlerle ilgili savaş politikasında farklı düşünmez.
Şimdi, bugün,
biraz önce buradan bir tezkere geçti. Daha dakika bir gol bir, daha bir hafta
on günlük bir süre içerisinde Parlamentodan iki tane savaş tezkeresi geçti;
biri Suriye’yle ilgili, biri de güney Kürdistan’la ilgili. Şimdi, bu kadar
savaş tezkerelerine onay veren bir Parlamento bu savaşın sonuçlarını, bu
savaşta yaşanan vahşetlerin hiç mi hiç muhasebesini yapmaz? Bu savaş tezkeresi
içindir ki onay verdiniz, o savaş uçakları Roboski’de 34 tane masum insanı
paramparça etti. Altı yüz elli üç gündür
bu insanlar, hâlâ hak, hukuk, adalet mücadelesi için aileler sokakta. Barış ve
Demokrasi Partisi bunu her gün seslendirmektedir ama dünyanın dört bir tarafındaki
savaşlar için gözyaşı akıtanlar kendi halkı için bir özrü bile lüksten sayıyor.
Dönüp geçmişten dolayı özürler dileniyor ama bugün yapılan şeylerden dolayı,
kimse Roboski’de olup bitenlerden dolayı
özür dilemiyor. Allah da biliyor, devlet de biliyor, Başbakan da biliyor, siz
de biliyorsunuz ki Roboski’de yolculuğa çıkan o Kürt çocuklarından, Kürt
halkından devletin haberi vardı ve oradaki güvenlik güçleri, oradaki tugay
haberdardı ve paydardı. Giderken
siparişler verildi Roboskili ailelere “Gelirken bize sigara getirin, gelirken
bize çay getirin, şu ihtiyaçlarımızı…” Ama, buralardan talimatlar verildi, 34
insan yaşamını yitirdi.
Şimdi, altı yüz
elli üç gündür bununla ilgili tek küçük bir adım yok. Sorgulama süreci askerî
yargıda devam ediyor. Dosyada gizlilik var ve bu ülkede, evet, yani Mısır’daki
Esma için gözyaşı akıtanlar… Çok insanidir, insani buluyoruz ama Roboski’deki
aileler için bu kadar da zalimane bir duruşu içimize sindiremiyoruz.
Siz savaş
tezkereleri çıkarıyorsunuz. Peki, nedir görüştüğünüz, konuştuğunuz,
tartıştığınız? Sekiz dokuz aydır bir barış müzakeresinden bahsetmiyor musunuz?
Silahlar susmadı mı? Gerillanın bir kısmı bu topraklardan çekilmedi mi?
Çekildi. Peki, barışın ruhu, bugün ne olması gerekirdi? İktidar partisinin
gelip bu Parlamentodan “Size teşekkür ediyoruz, geçmiş dönemde bize şu kadar,
28 kez, 27 kez onay verdiniz ama bugün, barış görüşmelerinin devam ettiği bir
süreçte biz tezkereyi geri çekiyoruz, barış görüşmelerinin ruhuna uygun adım
atıyoruz.” demesi gerekirdi, muhalefet partilerinin de bunu desteklemesi gerekirdi.
Ama ne yazık ki barış görüşmelerinden dem vuran iktidar partisi yine savaş
çığırtkanlığı yapıyor.
Dönün bakın,
Roboski orada duruyor. Sekiz aydır ölüm yok, kan yok, gözyaşı yok ve tabut yok
ve gerilla savaş alanlarının büyük bir kısmını terk etti, silahlar sustu ve
ölüm yok. Gelin, bu samimi hareketi, hep birlikte barışı örelim, barışı hayata
geçirelim. Ama sizler bunu yapmıyorsunuz. Sorun Kürtler olunca üçüz parti, üçüz
ruh hâliyle hareket ediyorsunuz. Yani biz iki partiyi anlıyoruz da iki arada bir
derede kalan siz Cumhuriyet Halk Partisine ne oluyor Allah aşkına? Suriye
tezkeresine karşı duracaksınız ama Kürtlere karşı savaş açılınca “Kürtleri
vurun!” Bu anlayış doğru değil. Ya Roboski’de hazırladığınız rapor doğru değil
veyahut Roboski’de döktüğünüz gözyaşı doğru değil veyahut da bugünkü
politikanız doğru değil. Size bundan sonra bizim acılarımız üzerinden siyaset
yapmayı men ederiz. Öyle çifte standart olmaz. Roboski’yle ilgili timsah
gözyaşları akıtacaksınız ve çıkıp burada bugün ne yapacaksınız? Savaş
tezkerelerine onay vereceksiniz.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Onlara söyle.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Onlara söylüyorum.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Onlarla birliktesiniz, kucak kucağa. Bize değil, onlara söyle.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Onlara söylüyorum.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Onlara söyle. Beraber, kucak kucağasınız. Bize değil.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Onlar dün de savaşçıydı, bugün de savaşçıdırlar.
Ve buna siz
burada karar vereceksiniz, Suriye’deki tezkereye. Evet, doğru bir karar ama
demokraside çifte standart olmaz. Ve evet, Levent Bey orada, Roboski’de olup
bitenleri gördü ve bu tezkerede bazı arkadaşlar arka sıralarda kalarak
“Efendim, içimize sindirmiyoruz.” AKP’de de bazı Kürt milletvekilleri içine
sindirmiyor ama çıkıp söyleyeceksiniz arkadaşlar.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) – Çıkmadığı için oraya geçtiler Kürt arkadaşlarınız.
SIRRI SAKIK
(Devamla) – Bunun gizliliği ve saklılığı olmaz. Çıkıp diyeceksiniz, biz savaşa
karşıyız, tezkere barışın ruhuna terstir.
Yüz yıllık
mücadeleden müzakereye dönüşen bir süreci yaşıyorsa Türkiye; Türkiye yüz yıldır
Kürtlerle mücadele etmiş, ölümden, kandan, gözyaşından başka Kürtlere bir şey
vermemişse ve dönüp bir özür dilemişse ve dönüp eğer mücadeleden müzakereye
dönüşmüşse müzakerenin ruhuna uygun hareket etmelidir. Savaş tezkeresi
çıkararak olmaz. Siz, gerillanın boşalttığı alanlara askerî konumları daha
güçlendirecek, oraya askerî sevkiyatlar yapamazsınız. Siz, barışın ruhuna uygun
adımlar atmalısınız. Siz, yeni karakolların inşasına onay vermemelisiniz. Siz,
köy korucularının yeni kadro tahsisine onay vermemelisiniz. Yani eğer barışta
gerçekten bir proje varsa barışta gizli saklı bir şey olmaz. Yani A, B projesi
olmaz. Tek bir proje olur, o da A projesidir. Onu da Kürt Özgürlük Hareketi
açık ve net olarak ortaya koyuyor: “Bakın, ben buradayım, sekiz, dokuz aylık
süre içerisinde tetiklerden elimi çektim, silah yok, ölüm yok, kan yok, gözyaşı
yok ve savaş alanlarından ben gerilla birliklerini geri çektim.” diyor ve
“Buyurun barışalım.” diyor.
Şimdi, Türkiye
böyle bir iklimdeyken, bunun ruhuna uygun adımların atılması gerekirken, siz,
bugün dönüp tekrar savaşa onay veriyorsunuz.
Ve hele bazı
siyasi partiler, nedir bu düşmanlığınız Mesut Barzani’ye, nedir bu
saygısızlığınız? Bütün hakaretleri size binle geri göndeririz. Mesut Barzani
federal bölgenin, Kürdistan’ın Başkanıdır. Arkadaşlarımız söyledi, Celal
Talabani de bir Kürt cumhurbaşkanıdır ve Irak’ın Cumhurbaşkanıdır. Haddinizi
bileceksiniz! Öyle tepeden, dönüp Kürtlerin bu değerlerine haksızlık etmeyin,
çeteleri desteklemeyin.
Bakın, dün Suriye
Rojava’da PYD Lideri Salih Müslim’in oğlu o çeteciler tarafından katledildi.
Ünlü bir düşünürün dediği gibi “Savaşta babalar çocuklarını defnediyor ama
barışta çocuklar babalarını defnediyor.” Biz böyle acılı bir toprakta yaşıyoruz.
Bugün Salih Müslim oğlunu defnetti. Ben Şervan Müslim’in ve Rojava
Kürdistan’ında yaşamını yitiren bütün o Kürt kahramanların önünde saygıyla
eğiliyorum. Onların acısı biz Kürtlerin ve Türkiye demokrasi güçlerinin
acısıdır.
Rojava’da bir
devrim vardır. Nasıl ki Küba’da devrim için burada tutuşanlar eğer biraz
vicdanlılarsa, biraz sol, sosyalist kültürden geliyorlarsa Rojava’daki devrimi
de selamlamalıdırlar, çetecileri değil. Zalimleri destekleyen anlayışlarla bu
iş olmaz. Onlar kendi topraklarında özgürlük mücadelesi verirken dünyanın dört
bir tarafında ne idiği belli olmayan cihatçılar tarafından ve buradan sağlanan
lojistik destekle orada saldırıya maruz kalıyor Kürtler. Eğer vicdan varsa bu
mazlumların yanında saf tutmalıyız.
Bakın, hep
söylüyorum, kimi günahlar var üstü örtülür, kimi günahlar var affedilir ama
kimi günahlar vardır ki kabir defterine yazılır. Bugün siz üç siyasi partinin
bu günahı, bu tezkereye “evet” demeniz sizin kabir defterinize yazılmıştır.
Mazlum halklar ben inanıyorum ki öbür dünyada sizin yakanıza yapışacaktır.
Teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Hilmi Bilgin, Sivas
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HİLMİ BİLGİN
(Sivas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi Meclis Grubu tarafından Uludere’de meydana gelen ve 35
vatandaşımızın ölümüyle sonuçlanan olayın Meclis tarafından araştırılması
istemiyle verilen Meclis araştırması önergesinin gündeme alınmasına dair grup
önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Söz konusu olay,
Meclis İnsan Hakları Komisyonu bünyesinde kurulan alt komisyon tarafından
detaylı olarak incelenmiş ve rapora bağlanmıştır.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Sonuç ne olmuştur, sonuç?
HİLMİ BİLGİN
(Devamla) – Meclis İnsan Hakları Komisyonu bünyesinde oluşturulan alt
komisyonda tüm partilerimize mensup milletvekilleri vardır.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Katilleri mi yargıladınız? Suçluları mı ortaya çıkardınız? Sümen
altı ettiniz!
HİLMİ BİLGİN
(Devamla) – Komisyonumuz detaylı bir şekilde olayı incelemiştir. İnşallah en
kısa zamanda da tekrar gündeme gelecektir.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – İnşallahla maşallahla olmuyor, olmuyor!
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – 34 insan yaşamını yitirdi. Hâlâ konuşuyorsun!
HİLMİ BİLGİN
(Devamla) – Biz, AK PARTİ iktidarı olarak, 2002 tarihinden itibaren, olağanüstü
hâlin kaldırılmasıyla başlatılan süreçte…
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – 34 insan yaşamını yitirdi. Ne yaptı bu Meclis?
HİLMİ BİLGİN
(Devamla) – …olağanüstü hâlin kaldırılmasıyla başlayan süreçte ülkenin
demokratikleşmesi, tüm yasakların, tüm ayrımcılığın kaldırılması için gerekli
adımları attık ve atmaya devam edeceğiz.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) – Sayın Başkan, hatibe…
BAŞKAN – Sayın
Baluken, lütfen…
HİLMİ BİLGİN
(Devamla) – En son, Başbakanımız tarafından 30 Eylülde açıklanan
demokratikleşme paketiyle de…
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Bize bakarak konuşmayın! O tarafa bakın!
HİLMİ BİLGİN
(Devamla) – …ülkede var olan ayrımcılık, her türlü vesayet ortadan
kaldırılacaktır inşallah.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Paketiniz size hayırlı olsun!
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Paket, sizin paketiniz!
HİLMİ BİLGİN
(Devamla) – Biz, AK PARTİ olarak ülkeyi, 76 milyonu bir ve bütün olarak tutmak,
bir ve bütün olarak büyütmek, ülkeyi büyütmek için gerekli olan çalışmaları
yapıyoruz.
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Bu kadar da pişkinlik olmaz.
HİLMİ BİLGİN
(Devamla) – Ben, bu vesileyle, yaklaşan Kurban Bayramı sebebiyle de aziz
milletimizin bayramını tebrik ediyor, grup önerisinin aleyhinde olduğumu
bildiriyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(Mersin) – Genelkurmay Başkanını mahkemeye götürmeden kurtuluş yok!
BAŞKAN - Barış ve
Demokrasi Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Levent Gök, Ankara
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK
(Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin
Uludere Roboski katliamının araştırılması için vermiş olduğu Meclis araştırması
önergesi üzerine söz aldım, hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
Şüphesiz, her
partinin değişik konularda kendilerine özgü, değişik görüşleri bulunmaktadır.
Bu, zaten, partilerin birbirlerinden farklı olmasının da en önemli özelliklerinden
bir tanesidir. Biz Roboski’de, Uludere olayında sadece ve sadece insanlığı ve
adaleti düşündük. Biz biliyoruz ki Roboski’de yaşayan herkes hiç kimsenin
yurttaşı değildir, sadece Türkiye Cumhuriyeti’nin eşit birer yurttaşıdır.
Onlar, BDP’li arkadaşlarımızın da, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımızın da,
MHP’li arkadaşlarımızın da, AKP’li arkadaşlarımızın da tüm Türkiye'nin eşit
birer yurttaşıdırlar. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak Roboski’de yaşayan
herkese ve bu olayda hayatını kaybeden
tüm yurttaşlarımıza sadece ve sadece insan olma ve onların da Türkiye
Cumhuriyeti’nin eşit birer yurttaşı olarak adaletten en yüksek oranda pay alma
haklılığını gözeterek bu olaya yaklaştık.
Değerli
arkadaşlarım, 28 Aralık 2011 tarihinde Uludere’de, Roboski’de yaşadığımız
olayda 34, çoğu 18 yaşından küçük, 4’ü 13 yaşında yurttaşımız hayatını
kaybetti.
Şimdi, hep
beraber “demokratikleşelim” diye bir paketten bahsediyoruz ya da paketler
demetinden bahsediyoruz ama inanınız ki bir devlet yaptığı bir hatanın bedelini
ödediği zaman ancak o devlet adaletli olabilir ve demokratik olabilir. Bunun
dışında söylenen her söz uçar gider. Eğer bir devlet, polisiyle, askeriyle,
yaptığı bir hatanın, insanlarımız üzerine yaptığı şiddetin, ölümlerin,
yaralanmaların hesabını veremiyorsa siz, hiçbir zaman bir çözüm paketinden
bahsedemezsiniz, Türkiye’deki adaletten söz edemezsiniz.
Şimdi, az önce
konuşan Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşımızın sözlerinden yola çıkarak
sizleri vicdanlarınıza el koymaya davet ediyorum. Bugüne kadar Roboski’de ne
oldu diye anlatmak istiyorum sizlere. Birkaç kez anlattım ama sanırım yeterli
olmadı, elbette başka arkadaşlarımız da anlattılar.
Değerli
arkadaşlarım, 28 Aralık 2011 tarihinde Uludere’de yaşanan bu trajik, yakın
tarihimizin en trajik olayından sonra, tam 3 tane bu konuyu araştıracak
komisyon ya da yargı süreci başlatıldı. Bunlardan bir tanesi Meclis İnsan
Hakları Komisyonu bünyesinde kurulan Uludere alt komisyonuydu; ikincisi,
İçişleri Bakanlığı bünyesinde kurulan ve görevlendirilen mülkiye müfettişi;
üçüncüsü, Diyarbakır Özel Yetkili Savcılığının sürdürdüğü soruşturma. Başbakan
bu olaydan hemen sonra “Uludere Ankara’nın karanlık dehlizlerinde kalmayacak.”
dedi ama gelin, bakın, bugün, yaklaşık iki ay sonra ikinci yılını dolduracak bu
olaydan sonra hangi aşamalardayız, bunu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Meclis İnsan
Hakları Komisyonu, ne yazık ki kamuoyuna büyük taahhütlerde bulunarak ve
toplumun da gerçekten “Acaba iş yapabilir mi?” diye beklediği bir sürecin
sonunda, dağın fare doğurduğu bir raporla halkın karşısına çıktı, Meclisin
karşısına çıktı. Elbette muhalefet partilerini ayrı tutuyorum ama İnsan Hakları
Komisyonunda çoğunluğu elinde tutan AKP’li üyeler verdikleri kararda “Burada
kasıtlı bir davranış yoktur ve zaten öldürülen 34 yurttaşın arasına 2 PKK’lı
girmiştir. Onların da ölümleri bu nedenle meşrudur.” anlamına gelen bir
değerlendirmeyle raporlarını tamamladılar. Meclis İnsan Hakları Komisyonunun
ana teması budur. “Öldürülen 34 yurttaşın arasında 2 de PKK’lı vardır.” Bu
şekilde sonuçlanmıştır rapor.
Değerli
arkadaşlarım, bunu “el insaf”la karşılamamız gerekiyor. Bunun neresi mümkündür?
Başından beri hiç olmamış bir olayı getirdiler, raporlarının sonuna bağladılar
AKP’li arkadaşlarımız. Bu konuda, gerçekten, AKP’li arkadaşlarımızın
hazırladıkları raporlar karşısında her üç parti de çok ciddi muhalefet
şerhlerini koydular. Bence tüm Türkiye kamuoyunun o muhalefet şerhlerini okuması
gerekir olayın gerçeğini ve sorumlularını öğrenmesi açısından.
Mülkiye müfettişi
raporu, ikinci aşamaya geçiyorum: İçişleri Bakanlığı derhâl bir mülkiye
müfettişi görevlendirdi. Mülkiye müfettişi aslında çok kısa bir zaman
içerisinde raporunu verdi değerli arkadaşlarım ama idare hukukunda mülkiye
müfettişleri raporlarının iki tane işlevi var: Birincisi ön inceleme raporu,
ikincisi soruşturma raporu. 2012 yılının Nisan ayında mülkiye müfettişleri
raporunu İçişleri Bakanlığına sundu değerli arkadaşlarım. Bu rapor, bir baktık
ki ön inceleme raporu olarak karşımıza çıktı. Ön inceleme raporu nedir? Mülkiye
müfettişleri, raporu araştırırlar ve sonunda bunun bir soruşturmaya
dönüştürülmesini isterler. Yani 34 kişinin öldüğü bir olayda derhâl bir
soruşturma izni verilmesi ve buna uygun bir rapor tanzim edilmesi gerekirken
bir de baktık ki iktidar sadece ön inceleme için izin vermiş.
Şimdi, sizlere
hatırlatıyorum: 2012 yılının Nisan ayında İçişleri Bakanlığına verilen bu
raporun karşısında, İçişleri Bakanlığı tarafından soruşturmaya döndürülmüş
herhangi bir soruşturma izni bulunmamaktadır. Ben İçişleri Bakanlığına bir soru
önergesi verdim “Bu ön inceleme raporu konusunda bir soruşturma izni verdiniz
mi? Verdiyseniz hangi tarihte verdiniz ya da size bir soruşturma raporu
geldiyse bununla ilgili ne işlemler yaptınız?” diye. Değerli arkadaşlar, bu
fark neden önemli? Çünkü ön inceleme raporu sizi bir müeyyideye götürmüyor,
müeyyideye götürmesi için bunun soruşturma iznine dönmesi ve raporun da buna
uygun çıkması gerekiyor.
Dolayısıyla,
İnsan Hakları Komisyonundan sonuç alınamadı, mülkiye müfettişleri raporu
-dediğim gibi- soruşturma izni daha verilmemiş bir rapor olarak tozlu raflarda
duruyor. Geliyorum Diyarbakır Özel Yetkili Savcılığının tavrına.
Değerli arkadaşlarım,
hukukçu arkadaşlarımız bilirler, bir mahkeme ya da savcı önüne gelen bir
dosyada önce usule bakar “Ben bu olayda görevli miyim, yetkili miyim?” diye.
Ben, Uludere komisyonunda görev aldıktan sonra pek çok kez kamuoyunda savcıyı
göreve davet ettim, derhâl dava açması konusunda. Bir de baktık, tam on dört ay
geçti, Diyarbakır Özel Yetkili Savcılığı bir tek askerî yetkiliyi dinlemeden
dosyada görevsizlik kararı verdi.
Değerli
arkadaşlarım, bu ne yaman bir çelişkidir böyle, yani siz on dört ay neyi beklediniz?
Siz görevli olup olmadığınızın kararını zaten dosya size geldiği zaman, 2’nci
gün, 3’üncü gün, 4’üncü gün vermek durumundaydınız. Esasa girmeden, eğer
kendinizi görevli görmüyorsanız derhâl dosyayı görevsizlik kararıyla nereyse
oraya göndermek gerekiyordu. Diyarbakır Özel Yetkili Savcılığı, değerli
arkadaşlarım, tam on dört ay dosyayı elinde tuttu ve sonunda bir görevsizlik
kararı verdi. Bakın, şimdi ne olacak? şimdi, dosya Genelkurmay Askerî
Savcılığına geldi, bir gizlilik kararı var.
Değerli arkadaşlarım,
sizlere hukuki bir prosedürü ibretle anlatmak istiyorum. Adli yargının yani
Diyarbakır Özel Yetkili Savcılığının verdiği görevsizlik kararı üzerine,
şuradan iddia ediyorum ki tam bir yıl sonra da Genelkurmay Askerî Savcılığı
görevsizlik kararı verecektir, iddia ediyorum bunu huzurlarınızda. Peki, ne
olacaktır? Adli yargının verdiği görevsizlik kararı üzerine, savcılığın verdiği
görevsizlik kararı üzerine askerî yargı da görevsizlik kararı verirse,
maalesef, dosyaya bakacak bir organ bulunmuyor.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) – Uyuşmazlık mahkemesi.
LEVENT GÖK
(Devamla) – Eğer, bir dava açılıp mahkeme görevsizlik kararı verseydi ve diğer
başka mahkeme de görevsizlik kararı verseydi uyuşmazlık mahkemesi olayı
çözecekken savcılık aşamasında verilen görevsizlik kararları üzerine dosyaya
bakacak organ bulunamıyor. Bu durumda, Genelkurmay askerî savcılığının
-muhtemelen- vereceği görevsizlik kararı üzerine, dosya tekrar Diyarbakır Özel
Yetkili Savcılığına gidecek ve savcılık da iş yapmış olmak için bir dava açacak;
o mahkeme bu sefer görevsizlik kararı verecek, dosyayı tekrar Genelkurmay
askerî mahkemesine gönderecek. Genelkurmay askerî mahkemesi de görevsizlik
kararı verecek ve dosya uyuşmazlık mahkemesine gidecek. Arkadaşlar, bunun zaman
açısından faturası tam dört yıl ya da beş yıldır.
Dolayısıyla,
değerli arkadaşlarım, kendimizi aldatmaya, kandırmaya gerek yoktur. Roboski’de
yaşayanların hepsi bizim kardeşimizdir. Onların hepsi, her biri ayrı ayrı
Türkiye Cumhuriyeti’nin eşit birer yurttaşıdır. (CHP sıralarından alkışlar)
Onların her birinin adaletten herkes gibi pay almaya hakkı vardır.
Biz, meseleye bu
açıdan bakıyoruz ve Barış ve Demokrasi Partisinin verdiği araştırma önergesini
de desteklediğimizi ifade ederek sözlerime son verdiğimi sizlere belirtmek istiyorum.
Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Hamza Dağ, İzmir
milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HAMZA DAĞ (İzmir)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin vermiş
olduğu grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Şırnak ili
Uludere ilçesi Gülyazı köyü Irak sınırında yaşanmış olan ve 34 vatandaşımızın
vefat ettiği 28 Aralık 2012 günü, gerçekten bizim açımızdan sıradan bir gün
değildir. Hepimizi üzen, her kesimden her vatandaşımızı derinden üzen bir olay
olmuştur. Bu olayın yaşanmasının hemen arkasından, her gruptan parti
temsilcilerimiz, milletvekillerimiz Türkiye İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonuna, inceleme komisyonu kurulması için önerge vermişlerdir. Bunlar
içinde bizim grubumuzdan arkadaşlar da vardır. Bu sebeple, 9 Ocak 2012 günü,
Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu içinde Şırnak
ili Uludere ilçesi Irak sınırında yapılan hava harekâtı sonucu meydana gelen
ölümlerle ilgili bir inceleme komisyonu kurulmuştur ve hemen akabinde, 6 Ocak
2012 günü Uludere Gülyazı’ya gidilip hem oradaki kişilerle, yakınlarını
kaybeden kişilerle hem de yetkililerle görüşmeler yapılmıştır. Akabinde, İHA
görüntüleri incelenmiş, Genelkurmay, Millî Savunma Bakanlığı ve Diyarbakır Özel
Yetkili Mahkemesinden gerekli bilgi ve belgeler istenmiş ve aynı zamanda
gerekli kişiler dinlenmiştir.
Bütün bu
incelemelerden sonra, gerçekleşen bu üzüntülü olayın incelenmesine
baktığımızda, açıkçası İHA görüntülerinin ve istihbaratın çok önemli olduğunu
görmekteyiz. O günkü istihbarat hususlarına baktığımızda, 2011 Kasım ve Aralık
ayına ilişkin hem jandarmadan hem MİT’ten çok ciddi bir şekilde istihbarat
paylaşımının olduğunu, çok net bir şekilde yaptığımız incelemelerde görmüş
olduk. Bunun ötesinde, İHA görüntüleri -gerçekten biz de inceledik- hem
Gülyazı’da bulunan tugay hem tümen hem İkinci Ordu hem de Genelkurmay tarafından
izlenmektedir ve burada, bizim gibi ilk defa izleyenler değil bu işin artık
üstadı olmuş, erbabı olmuş askerî bilgiye sahip kişiler tarafından
incelenmiştir. Bu incelemeler neticesinde ve Şırnak’ta yaptığımız görüşmeler,
oradaki tümen komutanının vermiş olduğu beyanat, açıkçası bu olayın
gerçekleşmesi noktasında kasti bir durumun olmadığına ve raporda da bu sonuca
varmamızda çok etkili olmuştur. Çünkü, tümen komutanı da orada bu görüntüyü
izlemekte ve görüntüyü izledikten sonra şu kanaate varmakta ve burada bir
uçarbirlik harekâtı yapma niyetinde ve net bir şekilde sayın tümen komutanının
“Kaçakçı olduğunu bilsem, ben uçarbirlik harekâtı planlamam. Neden?
‘Yapmayacağım.’ derken endişem… Neden planlamam? Çünkü o kaçakçı da yakaladığım
şey de o riske değmez. Ben, orada 2 helikopterimi kırarsam yani düşerse en az
30 eğitimli personelimi, 1 tanesi düşerse de 15 eğitimli personelimi… O havanın
kış olduğu, kar yağışı olduğu ve gece olduğu ortamda, zemin imkânını sağlamadan
ve orada zemin güvenliğini sağlamadan böyle bir harekâtı planlamam mümkün
değil.” diye bir ifadesi var.
Şimdi, bu konuyla
ilgili birçok şey konuşuldu. Levent Bey bugün de konuştu, daha önce de konuştu,
BDP’li arkadaşlar da konuştular ve ben, bu konuşmalardan, açıkçası, bizim
hazırlamış olduğumuz raporun okunduğu konusunda şüpheye düşüyorum çünkü raporda
gerçekten bu konuyla alakalı –varsa- eksiklikler çok net bir şekilde dile
getirildi ve söylendi. Mesela, bunlardan
birisi: Olay günü saat 21.06’da, ilk grup Türkiye sınırına 50 ile 80
metre mesafede olduğu tahmin edilen açık alana ulaştığında, bu alanın en yüksek
noktasına kümelenmiştir. Bu saat itibarıyla, ikinci grup da yaklaşık 1.100
metre geride, açık alanda beklemektedir. Gruplar, yaklaşık 35 dakika, açık
alanda, hiçbir güvenlik tedbiri almadan, hayvanlarını bırakarak bekleme
yapmışlardır. Sağ kurtulanların ifadelerine göre, ilk grup sadece açık alandaki
en yüksek noktada telefon çektiği için, telefon görüşmesi yapma maksadıyla
toplanmıştır. Grubun hâl ve hareketlerinden, mevzilenme veya herhangi bir
saldırıya karşı tedbir almadıkları; aksine, oldukça rahat tavırlar
sergiledikleri görülmüştür. Grup, bu noktaya kadar İHA gözetiminde, açık
alanlardan, Irak’ın kuzeyinden Türkiye’ye doğru giden toprak yoldan sınır
noktasına ulaşmıştır. Yani burada, grubun duruşundan ve geride bulunan diğer
grubun duruşundan, aslında bunun tespit edilebileceği -yani “kaçakçı”, “sınır
ticareti” ne derseniz deyin- bunu yapan kişilerin tespit edilebileceği ve aynı
zamanda, oradaki askerî tesislere 4-5 kilometre mesafenin olduğu ve bu nedenle
de ani bir tepki verilmesine gerek olmadığı raporda dercedilmiş zaten.
Bunun ötesinde,
tereddüt oluşturması gereken bir başka veri de öndeki ilk gruba atılan 3
bombadan sonra, yaylanın sonunda 1.100 metre geride beklemekte olan ikinci
grubun hiç dağılmadan, açık alanda beklemeye devam ediyor olmasıdır. “Grubun
-terörist olması durumunda- harekâtı gerçekleştiren uçakların seslerini
duyduktan sonra ve ilk gruba atılan bombalardan sonra, son derece dağlık ve
sarp olan arazilerde bulunabileceği, kaçabileceği değerlendirilmektedir.” diye
raporda bu hususa değinmişiz. Açıkçası, raporu incelediğinizde, biraz önce
arkadaşların iddialarına ilişkin, kaçakçıların gittiğinin bilindiği ve buna
ilişkin Heron görüntüleri izlendiğinde, mesela kaçakçıların gittiğine veya
sınır ticareti yapanın gittiğine ilişkin bir iddia var. Baktığınızda, bu kişiler
üçte, dörtte buradan ayrılıyorlar ama Heron görüntüleri saat 17.20’den itibaren
buradan alınmakta. Aynı şekilde, oradaki askerî yetkililere söylenmesine rağmen
bombalamanın durdurulmadığını araştırdığınızda da telefon görüşmesinin
21.30’da, saati faraza söylüyorum… Yani, arada yetmiş iki saniyenin olduğunu,
yetmiş iki saniye içinde de son bombalamanın engellenmesinin mümkün olmadığını
ve söyleyen kişinin de bir astsubay olduğunu değerlendirdiğinizde, buna da
imkânı olmadığını görüyorsunuz.
Şimdi, baktığınızda,
bu sürecin demokratik yollardan uygulandığını ve ülkemizde gerçekten demokratik
kanalların açık olduğunu, artık eskinin olmadığını gösterecek -hem Batı’daki
örneklerden hem de ülkemizdeki eski örneklerden- birçok örnek verebiliriz.
Mesela, 2000-2006 yılları arasında, Neonaziler tarafından birçok vatandaşımız
öldürüldü. 26 Ocak 2012’de, Alman Parlamentosunda bir araştırma komisyonu
kuruldu ve bu komisyon ile ilgili gerekli kurumlar da incelemelerde bulundu ve
kişilerin dinlenmesine rağmen, resmî kurumlarda hiçbir ifade yer almamaktadır
ve konu yargıya intikal ettirilmiştir.
Yine, 2 Temmuz
1993 günü Sivas’ta meydana gelen ve 33 yurttaşımızın vefat ettiği konuyla
ilgili 12-15 Temmuzda, Sivas’ta inceleme yapmak üzere bir Meclis araştırması
komisyonu kuruldu ve bu Meclis araştırması komisyonu orada ne valiyi
dinleyebildi ne tümen komutanını dinleyebildi ama biz, tümen komutanını da,
valiyi de, hepsini de komisyonla gittiğimizde sonuna kadar dinledik. O zaman
iktidarda kim vardı? DYP ve SHP koalisyonu vardı ve bazı arkadaşlar da o SHP
içinde milletvekiliydi. Aynı şekilde, 21 Mart 1992’de “kanlı nevroz” dediğimiz,
Cizre’de yaşanan olaydan dolayı komisyon dahi kurulmadı ve yıllar sonra… İnsan
hakları örgütleri bölgeye dahi sokulmadı ama o zaman, yine, şu anda bu önergeyi
veren arkadaşlar SHP içinde bu işi, siyaseti yapmak durumundaydılar.
Şimdi, şu konuya
da değinmek istiyorum: Yasama ve denetim, bizim görevimiz. Yasamayı yapıyoruz
ve denetimi yapıyoruz ama yargı, görevimiz değil. Yargının görevini
yargıya bırakacağız.
LEVENT GÖK
(Ankara) – Yargı da görevini yapmıyor.
ALİ HAYDAR ÖNER
(Isparta) – Yargı görevini yapmıyor, ne olacak, kim sorumlu?
HAMZA DAĞ
(Devamla) – Onu yargı yapacak.
ALİ HAYDAR ÖNER
(Isparta) – Niye uyutuyorsunuz?
LEVENT GÖK
(Ankara) – Ben anlattım onu, yargı görevini yapmıyor. Yargı tıkandı o noktada
bak.
HAMZA DAĞ
(Devamla) - AK PARTİ’nin iktidara gelmesiyle, yeşeren ümitler, millî birlik ve
kardeşlik projesiyle yeni bir boyut kazanmıştır. Herkesin “Yeter artık.” dediği
bu süreç, çözüm süreciyle birlikte ivme kazanmış, toplumun her kesiminin
desteği sağlanmış ve çözüme yaklaşılmıştır. Çözüm noktası, umutların yeşerdiği
bu sorun, en son açıkladığımız demokrasi paketiyle birlikte farklı bir boyuta
taşınmıştır. (CHP sıralarından gürültüler)
On bir yıllık
iktidar süremiz boyunca birçok sorunun çözümü noktasında adım attık. Kürtçe
kanal açılmasından tutun da Kürtçe siyasi propagandaya, Kürtçe eğitim
kurslarına kadar, hayal bile edilemeyen demokratik düzenlemeler yaptık. Kürtçe
noktasında birçok yasağı kaldırdık. Kürtçe kamu hizmeti alınması noktasında
düzenlemeler yaptık.
Bakın, şu noktaya
özellikle dikkat çekmek istiyorum: Bizim dönemimizde, ilk defa, devlet geçmişte
yaptığı yanlışlarla yüzleşmeye başlamıştır.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Nerede yüzleşme, biz bir şey görmedik. Aynada kendinizle mi
yüzleşiyorsunuz?
HAMZA DAĞ
(Devamla) - En son açıkladığımız demokratikleşme paketiyle de Kürtçe ana dilde
eğitimin özel okullarda önünü açıyoruz. Yerleşim yerlerinin eski isimlerinin
tekrar verilmesini sağlıyoruz. Bizim Kürt vatandaşlarımız bunun çok iyi
farkındadır.
Uludere’de
yaşanan bu acı hadiseden kimse nemalanmaya çalışmasın. Gelin, hep birlikte, her
türlü yanlışın sonuna kadar üzerine gidelim, takipçisi olalım ama sorunları
siyasi ranta kurban etmeyelim.
Öldürmek için
dağa çıkmış ve birçok ananın ciğerini yakmayı kendine amaç edinmiş birine
sarılıp ardından evlat acısı yaşayan bir anayı kucaklamak, samimiyetsizliğin en
güzel göstergesidir.
Meclisin görevini
yapıp raporunu tamamladığı, yargılama safhasının devam ettiği bu konuda “Tekrar
Mecliste komisyon kurulsun.” demek, bu konunun takipçisi olunduğu anlamına
falan gelmiyor. Yargının kararını beklemek ve yargının kararına saygı duymamız
gerektiğini belirtiyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
ALİ HAYDAR ÖNER
(Isparta) – Sorumluları yakala, yargıla, bütün mesele bu.
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Efendim?
RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) – Karar yeter sayısı istiyoruz.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Bu ayıp da sana yeter!
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Ayıp! Ayıp!
BAŞKAN - Barış ve
Demokrasi Partisi…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan, bir hususu ifade etmek istiyorum.
Bakın, Sayın
Meclis Başkanının başkanlığında Danışma Kurulu toplantıya çağrıldı.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Seni ayak takımı, seni!
OKTAY VURAL
(İzmir) - Danışma Kurulunda, bu toplantıya çağırdığımız zaman, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun dershanelerle ilgili bir konusunun gündeme alınması
talebini gündeme getireceğimizi ifade ettik ama anlaşılan o ki Meclis
Başkanlığının özellikle AKP Grubunun inisiyatifiyle önce tezkereyle ilgili
sunuşu yaparak Milliyetçi Hareket Partisinin bu konuyu gündeme getirmesini
engellemesini kınıyorum ve bundan sonra, Milliyetçi Hareket Partisi olarak
Parlamento zemininde, bununla ilgili, yaptığınız bu işlemle ilgili tutumunuzu
Milliyetçi Hareket Partisinin iradesini yok etmeye yönelik bir irade olarak not
ettiğimizi ifade etmek istiyorum ve Meclis Başkanlığının -özür dileyerek ifade
ediyorum ama- böyle bir tezgâhın içerisinde bulunmasını da esefle kınadığımı
belirtmek istiyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Ama
Başkanlık da bugünkü Başkanlık Divanı değil, Başkanlıkla ilgili bir problem,
bizimle ilgili değil yani.
İDRİS BALUKEN
(Bingöl) – Siz 3 partiyi dikkate almayın, AK PARTİ’ninkini dikkate alın.
BAŞKAN – Hayır,
değil efendim, bize gelen…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, okutan kimse odur.
BAŞKAN – Hayır,
hayır değil.
OKTAY VURAL
(İzmir) - Sayın Başkanım, bu bilfiil Meclis darbesiyle muhalefetin bu konuda iradesini
ortadan kaldırmaktır.
BAŞKAN – Siz
yoktunuz, bunun tartışmasını yaptık Sayın Vural.
OKTAY VURAL
(İzmir) - Yazıklar olsun!
BAŞKAN – Bunun
tartışmasını yaptık diyorum Sayın Vural.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Niye dershaneleri konuşmayalım?
BAŞKAN – Bu, AK
PARTİ grup meselesi.
Buyurun.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’ne uygun olarak
Meclis Başkanlığının yaptığı uygulamanın AK PARTİ iradesiyle yapıldığını
söylemek, bir:
OKTAY VURAL
(İzmir) – Değil efendim, uygun değil, nezaketten uzak.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Meclis Başkanlık Divanına yapılmış hakarettir, bu hakareti
yapanları kınıyorum.
İki: Bu yapılan
usul tamamen İç Tüzük’e uygundur çünkü yapılan teamül gereğince…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Siz kına yakın, kına yakın, boşver!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – …önce Cumhurbaşkanlığı tezkeresi, arkasından Meclis Başkanlığı
tezkeresi, daha sonra Hükûmet tezkeresi ve arkasından grupların önerileri gelir
ve konuşulur. Geçmişteki uygulamalar da bu yöndedir.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Bu doğrudan doğruya…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Ama bununla ilgili kalkıp da “Milliyetçi Hareket Partisinin
önerisini konuşturmuyoruz.” demek abesle iştigaldir, konuşmak için biz
buradayız, isterlerse konuşurlar.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Meclisi çalıştırmak istemeyen bir AKP Grubu var. Mecliste kendi
eliyle karar yeter sayısı istiyor ve milletvekillerine “Gidin.” diyorsunuz,
yazıklar olsun! Bir saat daha bekleseniz ne olurdu? Milletin parasını
alıyorsunuz, yiyorsunuz, bekleseniz ne olur? Bekleseniz ne olur?
BAŞKAN – Barış ve
Demokrasi Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.55
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.01
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Muharrem IŞIK (Erzincan)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6’ncı Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi grup önerisinin oylanmasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yok.
Beş dakika ara
veriyorum yine.
Kapanma Saati: 18.02
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.08
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Muharrem IŞIK (Erzincan)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6’ncı Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi grup önerisinin ikinci oylanmasında da karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler…
Yapılan üçüncü
oylamada da karar yeter sayısı bulunmadığından, sözlü soru önergeleriyle,
alınan karar gereğince kanun tasarı ve teklifleriyle komisyonlardan gelen diğer
işleri sırasıyla görüşmek için 22 Ekim 2013 Salı günü saat 15.00’te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 18.09