DÖNEM: 24 CİLT: 59 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
3’üncü Birleşim
3 Ekim 2013 Perşembe
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, UEFA Avrupa Ligi’ndeki
temsilcimiz Trabzonspor’a başarılar dilediğine ilişkin konuşması
V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Siirt
Milletvekili Osman Ören’in, Dünya Öğretmenler Günü’ne ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili İhsan Özkes’in, Camiler ve Din Görevlileri Haftası’na ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, 3 Ekim Türk Dünyası Günü’ne ilişkin gündem dışı
konuşması
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu
üyelerinden oluşan bir heyetin, Çin Halk Cumhuriyeti Ulusal Halk Kongresi
Dışişleri Komisyonunun vaki davetine icabetle Çin Halk Cumhuriyeti’ne resmî
ziyarette bulunmasına ilişkin tezkeresi (3/1287)
2.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu
Başkanı Volkan Bozkır başkanlığındaki bir heyetin, 4-6 Eylül 2013 tarihlerinde
Vilnius’ta gerçekleştirilen Parlamentolar Arası Ortak Dışişleri ve Güvenlik
Politikası (ODGP) ve Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası (OGSP) Konferansı’na
katılmalarına ilişkin tezkeresi (3/1288)
3.-
Başbakanlığın, Siirt Milletvekili Gültan Kışanak hakkında tanzim edilen,
Anayasa Komisyonu ve Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu Karma Komisyonda
bulunan soruşturma dosyasının Hükûmete
iade edilmesine ilişkin tezkeresi (3/1290)
4.-
Başbakanlığın, Van Milletvekili Özdal Üçer hakkında tanzim edilen, Anayasa
Komisyonu ve Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu Karma Komisyonda bulunan
soruşturma dosyasının Hükûmete iade
edilmesine ilişkin tezkeresi (3/1291)
5.-
Başbakanlığın, Batman Milletvekili Bengi Yıldız hakkında tanzim edilen, Anayasa
Komisyonu ve Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu Karma Komisyonda bulunan
soruşturma dosyasının Hükûmete iade
edilmesine ilişkin tezkeresi (3/1292)
6.-
Başbakanlığın, Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan hakkında tanzim edilen,
Anayasa Komisyonu ve Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu Karma Komisyonda
bulunan soruşturma dosyasının Hükûmete
iade edilmesine ilişkin tezkeresi (3/1293)
7.-
Başbakanlığın, Van Milletvekili Özdal Üçer ve İstanbul Milletvekili Sebahat
Tuncel hakkında tanzim edilen, Anayasa Komisyonu ve Adalet Komisyonu
üyelerinden kurulu Karma Komisyonda bulunan soruşturma dosyalarının
Hükûmete iade edilmesine ilişkin tezkeresi
(3/1294)
8.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek
başkanlığındaki heyetlerin; Karadağ Parlamentosu Başkanı Ranko Krivokapic ile
Belarus Cumhuriyet Konseyi Başkanı Anatoly Rubinov ve Belarus Temsilciler Meclisi
Başkanı Vladimir Andreychenko’nun vaki davetlerine icabet etmek üzere adı geçen
ülkelere resmî ziyaretlerde bulunmasına ilişkin tezkeresi (3/1289)
9.-
Başbakanlığın, Suriye’deki durumun oluşturduğu tehdit ve riskler çerçevesinde
hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesi ve gerekli düzenlemelerin
Hükûmet tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 4/10/2012 tarihli ve 1025 sayılı kararıyla Hükûmete verilen
izin süresinin Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca 4/10/2013 tarihinden
itibaren bir yıl süreyle uzatılmasına dair tezkeresi (3/1284)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık ve 20 milletvekilinin, ülkemizde uygulanan enerji
politikaları ile enerji üretimi, iletimi, dağıtımı ve kullanımında yaşanan
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/726)
2.- Bilecik
Milletvekili Bahattin Şeker ve 20 milletvekilinin, tarım arazilerinin miras
yoluyla bölünmesinin önlenmesi konusunun araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/727)
3.- Adana
Milletvekili Ali Halaman ve 21 milletvekilinin, üzüm yetiştiriciliği ve
bağcılık sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/728)
VII.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, CHP Grubu olarak, Trabzonspor-Lazio
maçı nedeniyle Trabzonspor’a ve kupa yolunda Galatasaray’a başarılar
dilediklerine ilişkin açıklaması
2.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, Hükûmetin Türkiye Büyük Millet Meclisine Suriye
konusunda samimi bilgiler vermesi gerektiğine ilişkin açıklaması
3.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, İstanbul Milletvekili Volkan Bozkır’a
İç Tüzük’ün hangi maddesine dayanarak söz verildiğini öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in, Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın (3/1284)
esas numaralı Başbakanlık tezkeresi üzerinde yaptığı konuşma sırasında Barış ve
Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Volkan Bozkır’ın, İstanbul Milletvekili Osman Taney Korutürk’ün
(3/1284) esas numaralı Başbakanlık tezkeresi üzerinde yaptığı konuşma sırasında
Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
IX.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- (3/1284) esas
numaralı Başbakanlık tezkeresinin görüşmeleri sırasında İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’a ve İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’e söz verilip
verilmemesi hususunda Başkanlığın tutumu hakkında
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.- Devlet Sırrı
Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları
(1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Orta Asya ve
Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Tarım,
Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/498) (S.
Sayısı: 173)
4.- Sanal Ortamda
İşlenen Suçlar Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/676) (S. Sayısı: 380)
XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlık Merkez teşkilatında yapılan personel
atamalarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı
(7/22935)
2.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, 663 sayılı KHK nedeniyle özlük hakları konusunda
mağduriyet yaşadığı iddia edilen sağlık personeline ilişkin sorusu ve Sağlık
Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı (7/23210)
3.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, yardımcı sağlık hizmeti sınıfındaki personelin eş
atamalarında yaşadığı sorunlara ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Mehmet
Müezzinoğlu'nun cevabı (7/23506)
4.- Ankara
Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, Bakanlığa bağlı sosyal tesislere ilişkin
sorusu ve Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı (7/23515)
5.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlara ait
lojmanlar ile söz konusu lojmanların satışına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı
Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı (7/23957)
6.- Ankara
Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, Bakanlık tarafından kiralanan ve kiraya
verilen hizmet binaları ile araçlara ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Mehmet
Müezzinoğlu'nun cevabı (7/23962)
7.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bakanlığa ait sosyal tesislere ilişkin
sorusu ve Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı (7/24401)
8.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, bedelli askerlikten elde edilen gelirin kullanımına ilişkin
sorusu ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in cevabı (7/25257)
9.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında eğitim seviyesine
göre kadınların sahip oldukları çocuk sayıları ile gelir dağılımına göre
ailelerin sahip oldukları çocuk sayılarına dair verilere ilişkin sorusu ve Aile
ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in cevabı (7/25264)
10.- Kars
Milletvekili Mülkiye Birtane’nin, kreş ve sevgi evlerinin denetimine ilişkin
sorusu ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in cevabı (7/25288)
11.- Antalya
Milletvekili Yıldıray Sapan’ın, reçeteli ilaçlar ile ilgili yeni düzenlemeye
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı (7/25683)
12.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, eczacıların sorunları ve e-reçete uygulamasına
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı (7/25685)
13.- Muğla
Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın, bir vatandaşa gazilik unvanı verilmemesine
ilişkin sorusu ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in cevabı
(7/25795)
14.- Ankara
Milletvekili Zühal Topcu’nun, zorunlu eğitime devam etmeyen öğrencilere ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı'nın cevabı (7/26046)
15.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, yabancı gerçek veya tüzel kişiler tarafından
Bakanlık aleyhine açılan davalara ilişkin sorusu ve Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanı Fatma Şahin’in cevabı (7/26205)
16.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, reçetesiz ilaç satılmaması yönündeki uygulamaya
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı (7/26503)
17.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, kanser ilaçlarının ülkemizde üretilmesine ilişkin
sorusu ve Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı (7/26517)
18.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlık aleyhine açılan davalara ilişkin sorusu ve
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı (7/26522)
19.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, yabancı gerçek veya tüzel kişiler tarafından
Bakanlık aleyhine açılan davalara ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Mehmet
Müezzinoğlu'nun cevabı (7/26523)
20.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, kiralanan veya satın alınan
araçlara ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun cevabı
(7/27314)
21.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, bedelli askerlik uygulaması kapsamında toplanan paraların şehit
aileleri ve gazilere yönelik hizmetler için kullanılması çalışmalarına ilişkin
sorusu ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in cevabı (7/27462)
22.- Ankara
Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın, personele dağıtılan ikramiyelere, hakkında
soruşturma açılan personele ve hizmet içi eğitimlere ilişkin sorusu ve Millî
Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/28475)
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat
15.00’te açılarak üç oturum yaptı.
Oturum Başkanı TBMM Başkan
Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı, ilk kez Başkan Vekili olarak görev yapmasına
ilişkin bir konuşma yaptı.
Zonguldak Milletvekili Mehmet
Haberal ant içti.
Oturum Başkanı TBMM Başkan
Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı, gündem dışı konuşmalardan sonra İç Tüzük’ün
60’ıncı maddesine göre yapılan kısa söz taleplerini karşılayamayacağına ilişkin
bir açıklama yaptı.
İzmir Milletvekili Oktay
Vural, TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’ya yeni görevinde başarılar
dilediğine ve tutuklu milletvekillerinin her birleşimin başında yemin etmeye
davet edilmesini istirham ettiğine,
İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebi, CHP Grubu olarak, TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’ya ve
yasama görevine başlayan Zonguldak Milletvekili Mehmet Haberal’a başarılar
dilediklerine, hâlen 7 milletvekilinin tutuklu olmasının bir demokrasi ayıbı
olduğuna ve TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın İç Tüzük’ün 60’ıncı
maddesinin uygulamasıyla ilgili kararı nedeniyle üzüntü duyduklarına,
Bingöl Milletvekili İdris
Baluken, BDP Grubu olarak, TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’ya yeni
görevinde başarılar dilediğine, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24’üncü
Döneminin Dördüncü Yasama Yılının ülkemize ve halkımıza hayırlı uğurlu olmasını
ve tutuklu milletvekillerinin bir an önce görevlerine başlamalarını temenni
ettiklerine ve ülkemizin yepyeni bir barış dönemine ihtiyacı olduğuna,
İlişkin birer açıklamada
bulundular.
Manisa Milletvekili Muzaffer
Yurttaş, 1-7 Ekim Camiler ve Din Görevlileri Haftası’na,
Kocaeli Milletvekili Mehmet
Hilal Kaplan, Kocaeli’nin Gebze ilçesindeki sorunlara,
Afyonkarahisar Milletvekili
Kemalettin Yılmaz, 5 Eylül 2012’de Afyonkarahisar’da meydana gelen ve 25
askerimizin şehit olduğu olaya,
İlişkin gündem dışı birer
konuşma yaptılar.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek ile İdare Amiri
ve Türkiye-KKTC Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı Ömer Faruk Öz’ün,
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Dr. Derviş Eroğlu ile Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Başkanı Dr. Hasan Bozer’in vaki davetlerine
icabetle 20 Temmuz 2013 Barış ve Özgürlük Bayramı’na katılmalarına,
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek başkanlığındaki
bir heyetin, İran İslami Danışma Meclisi Başkanı Ali Larijani’nin vaki davetine
icabetle İran’a ziyarette bulunmasına,
İlişkin tezkereleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu.
Ordu Milletvekili İdris
Yıldız ve 22 milletvekilinin, ülkemizdeki su kaynaklarına ilişkin sorunların
(10/723),
Mersin Milletvekili Vahap
Seçer ve 27 milletvekilinin, 5957 sayılı Sebze ve Meyveler ile Yeterli Arz ve
Talep Derinliği Bulunan Diğer Malların Ticaretinin Düzenlenmesi Hakkında
Kanun’un uygulamasında yaşanan sorunların (10/724),
Kütahya Milletvekili Alim
Işık ve 20 milletvekilinin, özel öğretim kurumları ve buralarda çalışanların
sorunlarının (10/725),
Araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Güney Doğu Avrupa İş Birliği
Süreci Parlamenter Asamblesine üye olmasına ilişkin tezkeresi kabul edildi.
BDP Grubunun, 23/5/2013
tarihinde Van Milletvekili Nazmi Gür ve arkadaşlarının 23/10/2011 ve 9/11/2011
tarihlerinde yaşanan iki büyük deprem akabinde Van merkeze bağlı köylerde
tespit edildiği üzere enkazların kaldırılmamasının ve yapılması vadedilen ev ve
hayvan barınaklarının yapılmamasının nedenlerinin belirlenmesi (1092 sıra no.lu),
CHP Grubunun, 2/10/2013
tarihinde İstanbul Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin
İstanbul ili Maltepe ilçesi Gülsuyu Gülensu Mahallesi’nde son günlerde halkın
huzurunu bozan ve Hasan Ferit Gedik isimli vatandaşımızın öldürülmesi ile
sonuçlanan olayların araştırılması (1039 sıra no.lu),
Amacıyla Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergelerinin Genel
Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 2
Ekim 2013 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerileri yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal, Kırıkkale Milletvekili Oğuz Kağan Köksal’ın CHP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.
AK PARTİ Grubunun, Genel
Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 8 ve 22 Ekim 2013 Salı
günkü birleşimlerinde bir saat sözlü soruların görüşülmesini müteakip diğer
denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; 9,
23 ve 30 Ekim 2013 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü soruların
görüşülmemesine ilişkin önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.
Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin AK PARTİ grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine,
Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın AK PARTİ grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine,
İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebi, Genel Kurul salonunda yenilenen ses sistemine,
İlişkin birer açıklamada
bulundular.
Gündemin "Sözlü
Sorular" kısmının:
1’inci sırasında bulunan (6/112),
852’nci “ “ (6/2033),
878’inci “ “ (6/2066),
888’inci sırasında bulunan (6/2078),
934’üncü “ “ (6/2132),
935’inci “ “ (6/2133),
1002’nci “ “ (6/2216),
1003’üncü “ “ (6/2217),
1006’ncı “ “ (6/2224),
1007’nci “ “ (6/2225),
1010’uncu “ “ (6/2228),
1032’nci “ “ (6/2260),
1033’üncü “ “ (6/2261),
1034’üncü “ “ (6/2262),
1035’inci “ “ (6/2263),
1036’ncı “ “ (6/2264),
1037’nci “ “ (6/2265),
1049’uncu “ “ (6/2288),
1057’nci “ “ (6/2298),
1086’ncı “ “ (6/2333),
1089’uncu “ “ (6/2336),
1103’üncü “ “ (6/2350),
1117’nci “ “ (6/2366),
1122’nci “ “ (6/2374),
1137’nci “ “ (6/2393),
1149’uncu “ “ (6/2406),
1176’ncı “ “ (6/2442),
1205’inci “ “ (6/2480),
1206’ncı “ “ (6/2481),
1230’uncu “ “ (6/2516),
1231’inci “ “ (6/2517),
1247’nci “ “ (6/2534),
1264’üncü “ “ (6/2555),
1337’nci “ “ (6/2641),
1375’inci “ “ (6/2696),
1386’ncı “ “ (6/2711),
1398’inci “ “ (6/2725),
1410’uncu “ “ (6/2741),
1411’inci sırasında bulunan (6/2744),
1416’ncı “ “ (6/2753),
1434’üncü “ “ (6/2780),
1438’inci “ “ (6/2784),
1439’uncu “ “ (6/2785),
1498’inci “ “ (6/2857),
1499’uncu “ “ (6/2858),
1506’ncı “ “ (6/2866),
1526’ncı “ “ (6/2894),
1527’nci “ “ (6/2895),
1540’ıncı “ “ (6/2912),
1541’inci “ “ (6/2913),
1542’nci “ “ (6/2914),
1584’üncü “ “ (6/2961),
1636’ncı “ “ (6/3020),
1679’uncu “ “ (6/3078),
1682’nci “ “ (6/3083),
1683’üncü “ “ (6/3084),
1708’inci “ “ (6/3115),
1710’uncu “ “ (6/3121),
1711’inci “ “ (6/3122),
1712’nci “ “ (6/3123),
1713’üncü “ “ (6/3124),
1759’uncu “ “ (6/3188),
1767’nci “ “ (6/3201),
1774’üncü “ “ (6/3208),
1779’uncu “ “ (6/3218),
1863’üncü “ “ (6/3326),
1864’üncü “ “ (6/3327),
1889’uncu “ “ (6/3360),
1914’üncü “ “ (6/3388),
1961’inci “ “ (6/3454),
1971’inci “ “ (6/3472),
2038’inci “ “ (6/3568),
2056’ncı sırasında bulunan (6/3589),
2198’inci “ “ (6/3742),
2224’üncü “ “ (6/3771),
2331’inci “ “ (6/3880),
2361’inci “ “ (6/3910),
2362’nci “ “ (6/3911),
2502’nci “ “ (6/4051),
2517’nci “ “ (6/4066),
2586’ncı “ “ (6/4135),
2588’inci “ “ (6/4137),
2611’inci “ “ (6/4160),
Esas numaralı sözlü sorulara,
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız cevap verdi.
Soru sahiplerinden İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal, Kütahya Milletvekili Alim Işık, Adana Milletvekili
Ali Halaman, cevaplara ilişkin görüşlerini açıkladılar.
Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız da bu görüşlerle ilgili açıklamada bulundu.
3 Ekim 2013 Perşembe günü
saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 19.36’da son verildi.
Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
Başkan
Vekili
Muhammet
Rıza YALÇINKAYA Muhammet
Bilal MACİT
Bartın İstanbul
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II.-
GELEN KâĞITLAR
No.:
3
3 Ekim 2013 Perşembe
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık ve 20 Milletvekilinin, Ülkemizde uygulanan enerji politikaları ile enerji
üretimi, iletimi, dağıtımı ve kullanımında yaşanan sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/726) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.04.2012)
2.- Bilecik Milletvekili
Bahattin Şeker ve 20 Milletvekilinin, tarım arazilerinin miras yoluyla
bölünmesi konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/727)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05.04.2012)
3.- Adana Milletvekili Ali
Halaman ve 21 Milletvekilinin, üzüm yetiştiriciliği ve bağcılık sektöründeki
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/728) (Başkanlığa geliş
tarihi: 05.04.2012)
3 Ekim 2013 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul),
Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN –
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 3’üncü Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN –
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Üç dakika
süre veriyorum.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN –
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur
Bahçekapılı’nın, UEFA Avrupa Ligi’ndeki temsilcimiz Trabzonspor’a başarılar
dilediğine ilişkin konuşması
BAŞKAN –
Gündeme geçmeden önce, bir Trabzonlu olarak UEFA Avrupa Ligi’nde Trabzonspor’a
başarılar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Üç sayın
milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Dünya Öğretmenler Günü vesilesiyle söz isteyen Siirt Milletvekili
Osman Ören’e aittir.
Sayın
milletvekilleri, Genel Kurulda bir uğultu var. Bu konuya hassasiyet
gösterirseniz memnun olacağız.
Buyurun
Sayın Ören. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Siirt Milletvekili Osman Ören’in, Dünya
Öğretmenler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
OSMAN
ÖREN (Siirt) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; konuşmama
başlamadan önce hepinizi en derin saygılarımla selamlarım.
Malumunuz
5 Ekimde kutlanacak olan Dünya Öğretmenler Günü vesilesiyle söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle bütün öğretmenlerin Öğretmenler Günü’nü kutlarken
yeni yasama yılının ilk günlerinde Meclisimizin de milletimiz, memleketimiz ve
bütün insanlık için hayırlı hizmetler yapmasını ve bu doğrultuda isabetli
kararlar almasını diliyorum.
Saygıdeğer
arkadaşlarım, öğretmen sadece bir bilgiyi, bir sanatı, bir tekniği öğretmeyi
kendisine meslek edinmiş bir kişi değildir.
BAŞKAN –
Sayın Hatip, bir dakika…
Arkadaşlar,
sayın milletvekilleri, lütfen, rica ediyoruz, konuşmacının söyledikleri
anlaşılmıyor, uğultuyu kesebilirsek eğer çalışmalarımıza daha verimli devam
edebiliriz.
Buyurun
Sayın Hatip.
OSMAN
ÖREN (Devamla) – Teşekkür ederim.
Öğretmen,
bir taraftan bütün bunları öğretirken öbür taraftan yeri geldiğinde şefkatli
kollarına sığınılabilecek bir anne, bir baba, öğrencilerin beklentilerine cevap
verebilecek bir danışman, onlara istikamet gösterebilecek bir rehber, bunlardan
da en önemlisi örnek alınabilecek model bir insan ve aynı zamanda bir liderdir.
Bir
tarihçi olarak da şunu açıkça söyleyebilirim: Tarihte lidersiz öğretmenler
olmuştur ama öğretmeni olmayan hiçbir lider olmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin
kurucusu Gazi Mustafa Kemal’in
“Muallimler, cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür
nesiller ister.” sözü öğretmenlerin toplum hayatındaki önemine işaret
etmektedir. Ne var ki öğretmenlerin bu hayati önemlerine ve konumlarına rağmen
ve cumhuriyetimizin kuruluşundan bugüne kadar toplumun şekillenmesinde ve
ülkenin gelişmesinde onlardan her türlü fedakârlık beklenirken bu gösterilen
istikamette hizmet edebilmeleri, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller
yetiştirmeleri için gerekli ortam ve imkânlar sağlanamamış, hatta bazı
kısıtlamalar getirilmiş…
SIRRI
SAKIK (Muş) – Başkanım, duymuyoruz, hatibi duyamıyoruz.
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, 3’üncü kez söylüyorum. Lütfen, uğultuyu keselim, ayakta
milletvekili arkadaşımız kalmasın, konuşmacı devam ediyor.
OSMAN
ÖREN (Devamla) – Sağ olun Başkanım.
SIRRI
SAKIK (Muş) - Arkadaşımıza saygılı olun ya.
BAŞKAN -
Süreniz kaldığı yerden devam edecek Sayın Konuşmacı.
Buyurun.
OSMAN
ÖREN (Devamla) – Ben fazla zamanınızı almamak için bazı konulara girmeyeceğim.
Bugün
geldiğimiz nokta itibarıyla, OECD’nin 2013 raporlarına göre öğretmen açığında
bütün gayretlerimize rağmen hâlâ ilk sıralardayız.
AK PARTİ
Hükûmeti olarak, eylül ayında 40 bin civarında öğretmen alımıyla bu açığı
kapatmaya yönelik çok önemli bir adım attık. İnşallah, bundan sonraki öğretmen
alımlarıyla öğretmen açığını kapatmaya çalışacağız. İleri ülkelerde olduğu gibi
bizim ülkemizde de öğrenciye düşen öğretmen sayısı makul seviyeye gelecektir.
Bilindiği
üzere, bundan önceki toplu sözleşme sürecinde memurlar arasında kaybı olan tek
kesim öğretmenlerdi. Bu çerçevede öğretmenlerimizin bu kaybını gidermeye
yönelik 75+75 TL, toplamda 150 TL ödeme yapılmasını karara bağladık. İkili
öğretim yapılan okullarda çalışan idarecilere haftada ikişer saat ek ders
verilmesini sağladık. Yatılı ve pansiyonlu okullarda belletici olarak
görevlendirilen diğer örgün ve yaygın eğitim kurumları öğretmenlerine gece
nöbeti tutmaları hâlinde iki saat ilave ek ders ücreti ödenmesini sağladık.
Öğretim yılı hazırlık ödeneğini 110 TL artırdık.
AK PARTİ
olarak, iktidara geldiğimiz dönemde elektriği bile olmayan köyler ve o köylerde
okul ve öğretmenler vardı, öğretmen ve öğrencinin teknolojinin nimetlerinden
istifade etmesi amacıyla o en ücra köylere dahi elektrik, bilgisayar ve
İnternet götürdük. Yapılmayan birçok şeyi yaptık. Yeterli oldu mu? Buna moda
bir tabirle cevap vermek gerekiyor: Yetmez ama evet. Eskiden devletin bile
gidemediği, hiçbir hizmetin götürülemediği en uzak dağ köylerinde bugün çok
şükür hizmet de var, öğretmenler de var.
Ancak bu
öğretmenlerimizin hâlâ pek çok problemi vardır. Bunlardan en önemli olanı da
barınma problemidir. Bunları çözmemiz gerekiyor. Ayrıca öğretmenlerin de kendilerini
yetiştirmeleri, bilim ve teknolojiyi takip etmeleri ve okumaları gerekiyor.
Bunun için de maddi açıdan eksikliklerinin giderilmesi gerekiyor. Fazla ödeme
olmazsa öğretmen daha iyi şartların olduğu bir yerde çalışmak isteyecektir,
tezkere bekleyen bir asker gibi gün sayacaktır. Özellikle milletvekili olduğum
bölge olan Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinde yer alan illerin
üniversiteye öğrenci gönderen iller sıralamasında en sonlarda yer almalarının
altında yer alan asıl sebep budur. Bunu başarabilirsek bölgeler arasındaki
gelişmişlik düzeyindeki uçurumun da önüne geçmiş oluruz. Ancak, Sayın
Başbakanımızın da açıkladığı gibi, demokratik açılım paketinde yer alan ana dil
ve başörtüsü gibi eğitim ve öğretimin önündeki engellemelerin ortadan
kaldırılmasına yönelik maddeler bu alanda alınmış olan en önemli gelişmelerdir.
Sözlerime
son verirken geleceğimizi ve yaşamımızı anlamlı kılan ve şekillendiren
öğretmenlerimizin 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü’nü kutluyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Ören.
Sayın
milletvekilleri, ses konusunda bir problem var, bu nedenden dolayı on dakika
ara vereceğiz. Teknik elemanlar sesle ilgili problemi halletmeye çalışacaklar.
Teşekkür
ederim.
Kapanma Saati: 15.08
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.24
BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul),
Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN –
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 3’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Gündem
dışı ikinci söz, Camiler ve Din Görevlileri Haftası vesilesiyle söz isteyen
İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’e aittir.
Buyurun
Sayın Özkes. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Özkes benden yazılı olarak ilk konuşma talep eden kişi.
Teşekkür
ederim.
2.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in,
Camiler ve Din Görevlileri Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması
İHSAN
ÖZKES (İstanbul) – Sayın Başkan, yeni görevinizi tebrik ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Camiler ve Din Görevlileri Haftası nedeniyle
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Diyaneti
kuran parti olarak, Diyanet kurumuna ve din görevlilerine saygılıyız. Diyanetin
ancak siyaset üstü olmasıyla saygınlığını koruyabileceğine inanıyoruz. Camiler
Haftası’nın kutlandığı bugünlerde emekli bir müftü olarak büyük bir haksızlığın
ve eşitsizliğin önüne geçmek için cemevlerinin yasallaşmasına dair bir kanun
teklifi verdim. Toplumsal barışın tesisi için acilen cemevlerinin yasal statüye
kavuşması gerekiyor. Alevilerin vergilerinin de içinde bulunduğu ve Alevilerin
“Haram olsun.” dedikleri Diyanet bütçesi ancak cemevlerinin yasal statüye
kavuşmasıyla helal-haram tartışmasından uzak kalacaktır.
Cami
“Toplayan, bir araya getiren.” anlamındadır. Camiler ayrıştırmayan,
ötekileştirmeyen, Allah’ı, Peygamber’i,
kitabı ve ehlibeyti bir olan, herkesi kucaklayan mekânlardır. “Allah’ın evleri”
dediğimiz ibadet yerlerinde Allah’ın hiçbir kulu dışlanamaz, kin, intikam ve
nefret duyguları buralarda yeşertilemez.
Camiler
Allah’ın rızasının arandığı yerler olmaktan çıkartılıp, muktedirleri hoşnut
etme yerleri hâline gelmemelidir, iktidarın propaganda merkezleri hâline
dönüşmemelidir. Camiler üzerinden halkı kutuplaştırmak, caminin anlamıyla
bağdaşmamaktadır.
“Ben bir
din görevlisiyim, Allah’tan korkarım, yalan söyleyemem.” diyen bir din
görevlisini sürgüne göndermekle âdeta din görevlilerine “Allah’tan değil,
iktidardan korkun.” mesajımı verilmektedir? Bir böbreği alınmış, diğer böbreği
de tam çalışmayan ve eşi lösemi hastası olan bir din görevlisini 60 kilometre
uzağa sürmek din, diyanet ve vicdanla nasıl izah edilebilir?
Bir
bakanın “İl yönetiminden gelen serzenişler nedeniyle müftü beyin tayin
edilmesiyle ilgili dahlim oldu, ilgili bakanlıktan bunu rica ettim.” diyerek
sürülmesini üstlendiği Trabzon Müftüsü “Ben ne yaptım, rüşvet mi aldım?”
demiştir.
Afyonkarahisar
il başkanı, adını, soyadını verdiği bir
müftünün kendi illerine tayinini bizzat istediğini, bakanla görüştüğünü ve
yakın zamanda bu atamayı beklediğini gazeteler aracılığıyla açıkladı ve dört ay
sonra il başkanının sipariş verdiği bu müftü Afyonkarahisar’a tayin edildi.
“Yüce
Allah, Kitab-ı Kerim’inde ‘Emanetleri ehline verin.’ der. Bizim sahtekâr ve
riyakâr Müslümanlar ihaleleri, makam ve mevkileri, hatırlı arazileri
yakınlarına ve münafık şürekâsına peşkeş çekmektedirler.” diye hakkı, hakikati
savunan Çorum Ortaköy Müftüsü, Çorum’un Laçin ilçesinde çalışan eşine ve farklı
yerlerde okuyan üç çocuğuna rağmen Kırklareli’ne sürüldü.
Din
görevlileri, liyakatleri ve ehliyetlerine göre tayin edilmelidirler. Torpil,
adam kayırma ve haksızlık, adı “Diyanet” olan bir kurum ile bağdaşmamaktadır.
Hac, umre ve yurt dışı görevlendirmelerindeki adaletsizlikler giderilmelidir.
Siyasetçiler ellerini din görevlilerinin üzerinden çekmelidir.
Devlet
memurları haftada iki gün hafta tatili izni kullanırken, camilerde görev yapan
din görevlileri bir gün izin kullanıyorlar. Din görevlilerinin fazladan
çalıştıkları haftada bir günün ücretinin maaşlarına yansımasıyla ilgili kanun
teklifi verdim.
Yine, il
müftü yardımcıları, ilçe müftüleri ve il, ilçe vaizlerinin emeklilik sonrası
maaşlarının yarı yarıya yakın düşmesi, sosyal konumlarıyla örtüşmemektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Özkes.
İHSAN
ÖZKES (Devamla) - Bu ve diğer konularda verdiğim kanun tekliflerinin de
görüşülerek kabulünü bekliyorum.
Camiler
ve Din Görevlileri Haftası münasebetiyle, ebediyete intikal eden din
görevlilerine Yüce Allah’tan rahmet niyaz ediyorum. Güneş gibi tüm canlıların
üzerine doğan, Mevlânâ gibi herkesi kucaklayan tüm din görevlilerine sağlık ve
afiyetler diliyorum.
Saygılarımla.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Gündem
dışı üçüncü söz, 3 Ekim Türk Dünyası Günü vesilesiyle söz isteyen Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’a aittir.
Buyurun
Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, 3
Ekim Türk Dünyası Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
24’üncü
Dönem Üçüncü Yasama Yılının ülkemize, milletimize, Meclisimize, siyasi parti
gruplarımıza ve siz değerli milletvekili arkadaşlarıma huzur getirmesini ve
milletimizin bizden beklediği başarılı çalışmalara fırsat ve imkân vermesini
Yüce Allah’tan temenni ediyorum.
Bu
dönemde, milletvekilleri olarak birbirimizi anlamaya çalışan, diyaloğa açık,
hoşgörülü, uzlaşmacı ve sorunların çözümüne katkı veren bir yaklaşımla, ancak
mutlaka Anayasa’mızın 81’inci maddesi gereği Türk milleti önünde namusumuz ve
şerefimiz üzerine yaptığımız yeminin sorumluluğunda, özverili çalışmalar
yapacağımızı ümit ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, bugün 3 Ekim, Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi
Devlet Başkanları Konseyinin kuruluş yıl dönümü. Türkiye, Azerbaycan,
Kazakistan, Kırgızistan’ın kurucu üye; Türkmenistan’ın gözlemci statüsünde
katıldığı ve kısaca “Türk Konseyi” olarak anılan bu önemli teşkilat 3 Ekim 2009
tarihinde Nahçıvan Anlaşması’yla kuruldu ve her yıl 3 ekim gününü Türk Dili
Konuşan Ülkeler İş Birliği Günü, kısaca Dünya Türk Günü olarak kararlaştırdılar
ve kutluyorlar. Kurulan Türk Konseyini çok önemsiyorum, Dünya Türk Günü’nü
yürekten kutluyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türk Konseyinin 3’üncü zirve toplantısı Azerbaycan’ın Gebele
şehrinde, 15-16 Ağustos tarihlerinde, Sayın Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyev’in
ev sahipliğinde yapıldı. Toplantıya Türkiye, Kazakistan, Kırgızistan devlet
başkanları ve Türkmenistan Başbakan Yardımcısı katıldı. Sayın Cumhurbaşkanımız
Abdullah Gül toplantının açılış oturumunda yaptığı konuşmada bana göre çok
değerli ve önemli şeyler söyledi. Sayın Cumhurbaşkanı konuşmasında “Bugün
bizleri aynı milletin mensubu yapan değerler sadece ortak dilimiz, ortak
dinimiz, ortak tarihimiz, ortak kültürümüz veya ata yurdumuz değil, parlak bir
geleceği hep birlikte inşa etme arzusu ve irademizdir. Türk dünyası toplamda
4,8 milyon kilometrekare yüz ölçümü ile dünyada 7’inci büyüklükte, 140 milyon
nüfusuyla 9’uncu sırada ve 1,5 trilyon dolarlık millî hasılasıyla dünyanın
13’üncü büyük bir küresel gücüdür.” diye ifade etti. Tarihî İpek Yolu’nun
yeniden canlandırılmak istenmesi ve gayretlerini çok önemsiyorum ve kutluyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türk dünyası “Tek millet, altı devlet” anlayışıyla bizim
gerçeğimiz ve bizim büyüklüğümüzdür. Bu büyüklüğün küresel dünyaya açılan
kapısı Türkiye’dir, Ankara’dır. Küresel ekonomik ağırlık merkezinin
Atlantik’ten Asya Pasifik’e kaydığı bir süreçte 21’inci yüzyılın Türk asrı
olacağı iddiamız işte bu gerçeklikten kaynaklanmaktadır. Sayın Devlet
Bahçeli’nin dünyaya başkent Ankara jeopolitiğinin vizyonundan bakmak önerisi bu
anlamda çok önemlidir, çok değerlidir. Değerli milletvekilleri, Türk Konseyi bu
anlamda çok isabetli olmuştur ve çok hayırlı hizmetler yapacağına inanıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türk, Türk milleti, Türk dünyası gerçeği her ne kadar
demokratikleşme paketleriyle dayatılan kimlik olarak suçlansa da etnik ve
mezhep temelinde ayrıştırılmaya çalışılsa da ülkeyi yönetenler tarafından
ısrarla telaffuz edilmese de bütün dünyanın kabul ettiği ve değer verdiği bir realitedir.
Bu realiteyi Sayın Cumhurbaşkanı konuşmasında çok açık, net ifade etmektedir.
Değerli
milletvekilleri, bu millet bizim milletimizdir. Binlerce yılda birlikte
oluşturduğumuz, zamanın imbiğinden süzülerek bugünlere kadar ulaşan muazzam bir
tarihî gerçekliktir. “Tarihten Türkleri çıkarırsanız geride ne kalır?” sözü bu
anlamda çok doğrudur. Bu sebeple Dünya Türk Günü önemli ve değerli bir
karardır, tekrar kutluyorum.
Değerli
milletvekilleri, inşallah bu yasama yılında hayırlı görevler yaparsınız diye
ümit ediyorum, yaparız diye ümit ediyorum ve tekrar hayırlı olmasını diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, yaklaşık sekiz yıldır yapmaya çalıştığım MHP grup başkan
vekilliği görevini Sayın Yusuf Halaçoğlu’na devretmiş bulunmaktayım. Bana bu
şerefli görevi emanet eden Sayın Genel Başkanıma, destek olan grubum üyesi
milletvekili arkadaşlarıma huzurlarınızda çok teşekkür ederim. Bu görevim
sırasında kırdığım, üzdüğüm arkadaşlarımdan da helallik diliyorum.
Öncelikle
grup başkan vekilleri olmak üzere Başkanlık Divanına ve Sayın Başkana, yeni
görevini de kutlayarak, başarılar diliyorum. Sayın Başkanı tebrik ediyorum, bu
kürsüye çok yakıştığını ifade etmek istiyorum. Gerçekten “lütfen” sözünü bir
emir sigası olarak, bir hanımefendi nezaketinde kullanmasını dün seyrettim,
buraya değerli katkılar vereceğine inanıyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum efendim, sağ olun. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Sayın Şandır teşekkür ederim.
Ayrıca,
benim için söylediğiniz sözlerden dolayı da çok memnun oldum, çok çok teşekkür
ediyorum.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının iki tezkeresi mevcut, ayrı ayrı okutup
bilgilerinize sunacağım:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu üyelerinden
oluşan bir heyetin, Çin Halk Cumhuriyeti Ulusal Halk Kongresi Dışişleri
Komisyonunun vaki davetine icabetle Çin Halk Cumhuriyeti’ne resmî ziyarette
bulunmasına ilişkin tezkeresi (3/1287)
02/10/2013
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Çin Halk
Cumhuriyeti Ulusal Halk Kongresi Dışişleri Komisyonunun vaki davetine icabetle,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir heyetin
Çin Halk Cumhuriyeti'ne gerçekleştireceği resmî ziyarete ilişkin Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı başkanlığında siyasi parti grup başkan vekilleri ile
yapılan toplantıda alınan 6 Eylül 2013 tarihli karar, 28/3/1990 tarihli ve 3620
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında
Kanun'un 11'inci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgisine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı Volkan
Bozkır başkanlığındaki bir heyetin, 4-6 Eylül 2013 tarihlerinde Vilnius’ta
gerçekleştirilen Parlamentolar Arası Ortak Dışişleri ve Güvenlik Politikası
(ODGP) ve Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası (OGSP) Konferansı’na
katılmalarına ilişkin tezkeresi (3/1288)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı Sayın Volkan Bozkır
başkanlığındaki heyetin, 4-6 Eylül 2013 tarihlerinde Vilnius'da
gerçekleştirilen Parlamentolar Arası Ortak Dışişleri ve Güvenlik Politikası
(ODGP) ve Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası (OGSP) Konferansına
katılmalarına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı başkanlığında siyasi
parti grup başkan vekilleri ile yapılan toplantıda alınan 28/8/2013 tarihli
karar, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un 11’inci maddesi gereğince Genel
Kurulun bilgisine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN –
Bilginize sunulmuştur.
Sayın
Akif Hamzaçebi, buyurun.
VII.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi’nin, CHP Grubu olarak, Trabzonspor-Lazio maçı nedeniyle Trabzonspor’a
ve kupa yolunda Galatasaray’a başarılar dilediklerine ilişkin açıklaması
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Trabzonspor-Lazio
maçı nedeniyle Trabzonspor’a, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak gönülden
başarılar diliyoruz.
Ayrıca,
Galatasaray’ın Juventus’la yapmış olduğu maçta almış olduğu 2-2’lik
beraberliğin Galatasaray’a kupa yolunda önemli bir adım getirdiğini, önemli bir
avantaj sağladığını düşünüyorum. Galatasaray’a da bu yolculuğunda başarılar
diliyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Biz teşekkür ederiz.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
(Devam)
B) Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 20
milletvekilinin, ülkemizde uygulanan enerji politikaları ile enerji üretimi,
iletimi, dağıtımı ve kullanımında yaşanan sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/726)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye'de
uygulanan enerji politikaları ile enerji üretimi, iletimi, dağıtımı ve
kullanımında yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla aşağıda belirtilen gerekçelerle Anayasa’mızın 98'inci,
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104'üncü ve 105'inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 4/4/2012
1) Alim
Işık (Kütahya)
2) Oktay
Vural (İzmir)
3) Sadir
Durmaz (Yozgat)
4) Erkan
Akçay (Manisa)
5) S.
Nevzat Korkmaz (Isparta)
6) Necati
Özensoy (Bursa)
7) Reşat
Doğru (Tokat)
8) Enver
Erdem (Elâzığ)
9)
Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
10) Lütfü
Türkkan (Kocaeli)
11) Ali
Öz (Mersin)
12)
Seyfettin Yılmaz (Adana)
13) Hasan
Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
14) Sümer
Oral (Manisa)
15)
Muharrem Varlı (Adana)
16) Yusuf
Halaçoğlu (Kayseri)
17)
Mehmet Erdoğan (Muğla)
18)
Mustafa Kalaycı (Konya)
19) Emin
Çınar (Kastamonu)
20)
Mehmet Şandır (Mersin)
21)
Mehmet Günal (Antalya)
Gerekçe:
Bilindiği
gibi, dünyada söz sahibi bir ülke olabilmenin öncelikli şartlarından birisi,
hiç şüphesiz ki yeterli enerji kaynaklarına sahip olmak ve bu kaynakları doğru
kullanabilmektir. Enerji politikalarını doğru belirleyerek uygulayan ülkeler
uluslararası rekabette öne çıkarken enerjide dışa bağımlı ülkeler gerek
ekonomik gerekse siyasi politikalarında da dışa bağımlı olmak zorunda
kalmaktadırlar. Türkiye'nin de bölgesel ve küresel bir güç hâline gelebilmesi,
bir yandan kendi enerji kaynaklarını üretimde kullanmasına diğer yandan da
bölgesindeki enerji koridoru olma konumunu ve fırsatını iyi kullanmasına
bağlıdır. Bu ise işbaşındaki hükûmetler tarafından uygulanan enerji
politikalarıyla yakından ilgilidir.
Ülkemizde,
son yıllarda AKP hükûmetleri tarafından uygulanan doğal gaz ve petrol
ithalatına dayalı yanlış enerji politikaları sonucunda ne yazık ki enerjide
dışa bağımlılık giderek artmış, üretimin tüketimi karşılama oranı düşmüş,
yüksek kaçak ve kayıp oranları bir türlü kabul edilebilir sınırlara çekilememiştir.
Nükleer güç santrallerinin yapımına bir türlü başlanamamış, Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı üst düzey bürokratlarının birçoğu yolsuzluk veya usulsüzlük
iddialarına muhatap olmuşlar, bazıları görevlerinden alınmışlar veya
yargılanmak zorunda kalmışlardır.
Ülkemizde
enerji arz güvenliğinin sağlanabilmesi için, enerji üretiminde rüzgâr, güneş,
jeotermal, hidrojen ve biokütle gibi yeni, yenilenebilir ve yerli kömür
kaynaklardan azami ölçüde yararlanılması gerekmektedir. Ancak son yıllarda
ülkemizdeki petrol ve doğal gaz lobilerinin etkinliğinin artması nedeniyle,
yerli ve yenilenebilir enerji kaynakları yeterince değerlendirilememiş, bu
amaçla ülke kaynaklarının üretime sokulmasına yönelik tedbirler alınamamış,
alternatif enerji kaynakları alanında AR-GE çalışmaları ve yatırımlar
özendirilememiş, termik kaynaklı enerji üretim santralleri yenilenememiş, doğal
gaza bağımlılık artmış ve hidroelektrik üretiminde su kaynaklarımız yeterince
kullanılamamıştır.
Ayrıca,
ülkemizde enerji verimliliği de beklenen düzeyde artırılamamıştır. Elektrik
enerjisi dağıtım ve kullanımında kayıp ve kaçakların önlenmesi, kullanılan
teknolojinin geliştirilmesi ve enerji tasarrufu konusunda tüketici bilinci
oluşturulamamıştır.
Elektrik
dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesinin ardından bazı dağıtım bölgelerinde ve
illerde kaçak elektrik kullanımları engellenememiş, elektrik fiyatlarında bir
ucuzlama sağlanamamış ve bazı illerde kullanılan kaçak elektriğin bedeli tüm
vatandaşlarımızın sırtına yüklenerek dürüst vatandaşlarımız âdeta
cezalandırılmıştır.
Gelecekte
enerji ihtiyacı daha da artacak olan ülkemizde enerji üretiminin ve
verimliliğinin artırılması, enerji arz güvenliğinin sağlanması ve yenilenebilir
enerji kaynaklarına yönelik yatırımların teşvik edilerek hızlandırılması kaçınılmaz
olacaktır. Diğer yandan, Kyoto Protokolü’ne imza koyan ve bu sözleşme
hükümlerini kabul eden yasayı çıkaran ülkemiz 2012 yılından itibaren özellikle
termik enerji kaynaklarını kullanmada daha dikkatli davranmak zorunda
kalacaktır.
Son
dönemde doğal gaz ve elektrik fiyatlarına yapılan yüksek oranlardaki zamlar
sabit ve dar gelirli vatandaşlarımızı âdeta çileden çıkarmıştır. Hükûmet
yetkililerinin ABD yetkilileriyle birlikte davranarak son bir yıl içindeki,
Suriye başta olmak üzere bölgemizdeki diğer ülkelerle olan olumsuz ilişkileri,
uygulanan enerji politikalarının yanlışlığını bir kez daha ortaya koymuş ve
uygulanan politikaların yeniden gözden geçirilmesini zorunlu hâle getirmiştir.
Yukarıda
belirtilen gerekçelerle ülkemizde uygulanan enerji politikalarında, enerji
üretiminde, iletiminde, dağıtımında ve kullanımında karşılaşılan sorunların
belirlenerek gerekli tedbirlerin zamanında alınabilmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılıp konunun tüm boyutlarıyla değerlendirilmesi gerekmektedir.
2.- Bilecik Milletvekili Bahattin Şeker ve 20
milletvekilinin, tarım arazilerinin miras yoluyla bölünmesinin önlenmesi
konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/727)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Miras
yoluyla tarım arazilerinin bölünmesi ve bölünmenin önüne geçilmesi, gelişmiş ülkeler seviyesinde çözüm yollarının
tespit edilmesi, yeni bir miras sistemi üzerinde çalışılması ve hayata
geçirilmesi için Anayasa’nın 98’inci ve İçtüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri
gereği Meclis araştırması açılmasını arz ederiz. 03/04/2012
1)
Bahattin Şeker (Bilecik)
2)
Muharrem Varlı (Adana)
3) D. Ali
Torlak (İstanbul)
4) Ali Öz (Mersin)
5) Sadir
Durmaz (Yozgat)
6) Ahmet
Kenan Tanrıkulu (İzmir)
7) Tunca
Toskay (Antalya)
8) Celal
Adan (İstanbul)
9) Lütfü
Türkkan (Kocaeli)
10)
Mustafa Kalaycı (Konya)
11) Murat
Başesgioğlu (İstanbul)
12)
Bülent Belen (Tekirdağ)
13) Ali
Halaman (Adana)
14) S.
Nevzat Korkmaz (Isparta)
15) Erkan
Akçay (Manisa)
16) Mesut
Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
17)
Seyfettin Yılmaz (Adana)
18) Ali
Uzunırmak (Aydın)
19) Alim
Işık (Kütahya)
20)
Necati Özensoy (Bursa)
21) Oktay
Vural (İzmir)
Gerekçe:
Ülkemizdeki
hızlı nüfus artışı ve dünyanın gelişen şartları gıda üretimi talebini de
arttırmıştır. Bu durum ise gıda üretiminin temeli olan toprağın da doğru reform
politikaları ile günümüzün şartlarına uygun şekilde değerlendirilmesi gereğini
beraberinde getirmiştir. Neticede bugün, önümüzde büyüyen taleplere ve
ihtiyaçlara karşı topraklarımızın miras yoluyla parçalanması üretim gücünü
zayıflatmakta, giderek küçülen arazi verimsiz hâle gelme tehlikesi yaşamakta ve
hem hukuki hem de tarımsal anlamda ülkemiz sekteye uğramaktadır. Tarım
alanlarımızın bu şekilde parçalı bir görünüme sahip olmasında en önemli etken
ise miras hukukundan kaynaklanan arazi mülkiyet durumudur.
Bilindiği
üzere, tarımda ciddi üretim ve gelir kaybına yol açan bu olumsuzluklar aynı
zamanda sosyal bir yara olarak kanamaktadır. Örneğin, bu meselenin en önemli
sonucu kırsaldan kente göç meselesidir. Göçün kontrolsüz bir şekilde devam
etmesi kent nüfusunun artışına ve doğal olarak arz-talep dengesinin
kurulamayışına sebep olmaktadır. Toprağı bölünen, mülkiyet hakları konusunda
doğru bir şekilde üretime yönlendirilmeyen çiftçimiz geçimini sağlayamayınca imkânları nispetinde
göç etmek zorunda kalmaktadır.
Tarım
arazilerinin bölünmesinin önüne geçilmesinde en önemli önerilerden biri de,
ailede üretime ehil olan ve çiftçilik yapan kişinin miras haklarının gereği
olarak mirasçılara ödeme yapmak suretiyle mülkiyeti kendi üzerine alması ve bu
konuda karşılıklı anlaşma ile uzlaşmaya gidilmesidir. Ancak, bu durumun hayata
geçirilmesi elbette ki çiftçilikle uğraşan hak sahibi vatandaşlarımızın
taleplerine bağlıdır ve yaşanan süreç göstermiştir ki yine de toprakların
bölünmesinin önüne geçilememektedir.
Unutulmamalıdır
ki, göç, ülkemizin artan gıda ihtiyacından kaynaklanan sorunlar ve asıl
hedefimiz olması gereken ihracat, bu hedef üzerinden bölgemizde ve dünyada
tarımsal üretimin liderliğine ulaşma konusu temelde bu tarım arazilerinin
parçalanma riskinin önüne geçilmesiyle ve kırsal nüfusun yerinde ve başka
alanlarda istihdamıyla mümkün olacaktır. Kırsal kalkınmaya ulaşma süreci, gelir
dağılımındaki eşitsizliği ve üretimi arttıracağı için, buna uygun bir strateji
ile ülkenin topyekûn kalkınması da sağlanacaktır.
Bu kapsamda
Anayasa’mızın 98’inci ve İç Tüzük’ümüzün 104’üncü ve 105’inci maddeleri
gereğince bir Meclis araştırma komisyonu kurulmasını arz ve talep ederiz.
3.- Adana Milletvekili Ali Halaman ve 21
milletvekilinin, üzüm yetiştiriciliği ve bağcılık sektöründeki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/728)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Üzüm
yetiştiriciliği ve bağcılık sektöründeki sorunların araştırılarak
alınması
gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’mızın 98’inci ve İç
Tüzük’ümüzün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince bir araştırma komisyonu
kurulmasını az ederiz.
1) Ali
Halaman (Adana)
2) Oktay
Vural (İzmir)
3) D. Ali
Torlak (İstanbul
4) Atila
Kaya (İstanbul)
5) Emin
Çınar (Kastamonu)
6) Özcan
Yeniçeri (Ankara)
7) Mesut
Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
8)
Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
9) Erkan
Akçay (Manisa)
10)
Seyfettin Yılmaz (Adana)
11)
Bülent Belen (Tekirdağ)
12) Ahmet
Kenan Tanrıkulu (İzmir)
13) Celal
Adan (İstanbul)
14) Lütfü
Türkkan (Kocaeli)
15)
Necati Özensoy (Bursa)
16)
Bahattin Şeker (Bilecik)
17) Yusuf
Halaçoğlu (Kayseri)
18) Reşat
Doğru (Tokat)
19)
Muharrem Varlı (Adana)
20) Enver
Erdem (Elâzığ)
21) Hasan
Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
22) S.
Nevzat Korkmaz (Isparta)
Gerekçe
Ülkemiz
sahip olduğu tarım alanları açısından dünya çapında büyük bir potansiyele
sahiptir. Ana vatanı Anadolu'yu da içine alan küçük Asya, Kafkasya'yı da
kapsayan bölgedir.
Ayrıca
bağcılık alanında da dünya genelinde ilk sıralarda yer alan ülkemizin tarım
potansiyeli düşünüldüğünde, bu sektörde olması gereken yerde bulunmadığı
görülecektir.
Kullanıldığı
yerler: Üzüm iyi bir gıda maddesidir. Üzüm şekerler, organik asitler, B ve C
vitaminleri, tanen taşır. Tıpta idrar arttırıcı, sindirim kolaylaştırıcı, müshil
ve kuvvet verici olarak kullanılır. Taze üzümün sıkılmasıyla elde edilen
usareye “şıra” denir. Kuvvet verici ve gıda olarak kullanılır.
Şıranın
ısıtılarak koyulaştırılmasıyla pekmez, bunun da yoğunlaştırılmasıyla bulama
elde edilir. Ayrıca, üzüm şırasından çeşitli yiyeceklerde istifade edilir.
Üzüm,
besin ve ekonomik değer açısından önemli bir meyvedir. Bu önem ve değerin
özellikle tarımla uğraşan kesimce bilinmesi ve anlaşılması için gerekli
bilgilendirmenin yapılması gerekmektedir.
Günümüzde,
ihraç edilmek üzere ürün yetiştirmeyi hedefleyen üreticilerden Avrupa Birliği
pazarı "EUREPGAP" adı verilen ve tarımsal üretimde iyi tarım
uygulamaları çerçevesinde izlenebilir bir üretimi sağlamaya yönelik olarak
ortaya konan üretim standartları paralelinde bir üretim istenmektedir.
Ülkemizde
genelde küçük işletmelerin ve aile işletmelerinin elinde bulunan bu sektörde
bilinçli bir üretim yapılmamaktadır. Büyük ve organize işletmeleri bu sektöre
kanalize etmek için gereken tedbir, teşvik ve önlemlerin belirlenmesi önem arz
etmektedir.
Bu konuda
ülkemizin hangi bölgesinde hangi türlerin yetiştirilebileceğinin ve bu türlerin
toprak ve iklim isteklerinin belirlenerek üreticilerin bilgilendirilmesi,
gerekli görüldüğü takdirde ülkemizde bu alanların tespit edilerek haritasının
çıkarılması faydalı olacaktır.
Günümüzün
bilimsel imkânları da dikkate alınarak, üzümün ve değerlendirme ile saklama ve
pazarlama teknikleri konusunda üreticinin bilinçlendirilmesi gerekmektedir.
Açıkladığımız
bu gerekçelerle, yapılması gerekenler konusunda bir Meclis araştırması
komisyonu kurulmasında, ülkemize ve yöre halkımıza sosyal, kültürel, tarihî ve
ekonomik açıdan faydası tartışılmaz yararlar sağlayacaktır.
BAŞKAN –
Bilginize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Başbakanlığın
beş adet tezkeresi vardır, okutup bilginize sunacağım.
A) Tezkereler (Devam)
3.- Başbakanlığın, Siirt Milletvekili Gültan
Kışanak hakkında tanzim edilen, Anayasa Komisyonu ve Adalet Komisyonu
üyelerinden kurulu Karma Komisyonda bulunan soruşturma dosyasının Hükûmete iade edilmesine ilişkin tezkeresi (3/1290)
17/7/2013
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Siirt
Milletvekili Gültan Kışanak hakkında tanzim edilen ve ilgi (b) yazı ile
Başkanlığınıza gönderilen soruşturma dosyasının yeniden değerlendirilmesi için
evrakın ve fezlekenin iadesinin talep edildiğine dair Adalet Bakanlığından
alınan ilgi (c) yazı sureti ve ekleri ilişikte gönderilmiştir.
Gereğini
arz ederim.
Bekir
Bozdağ
Başbakan
Yardımcısı
4.- Başbakanlığın, Van Milletvekili Özdal Üçer
hakkında tanzim edilen, Anayasa Komisyonu ve Adalet Komisyonu üyelerinden
kurulu Karma Komisyonda bulunan soruşturma dosyasının Hükûmete iade edilmesine ilişkin tezkeresi (3/1291)
19/7/2013
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Van
Milletvekili Özdal Üçer hakkında tanzim edilen ve ilgi (b) yazı ile
Başkanlığınıza gönderilen soruşturma dosyasının yeniden değerlendirilmesi için
evrakın ve fezlekenin iadesinin talep edildiğine dair Adalet Bakanlığından
alınan ilgi (c) yazı sureti ve ekleri ilişikte gönderilmiştir.
Gereğini
arz ederim.
Bekir
Bozdağ
Başbakan
Yardımcısı
5.- Başbakanlığın, Batman Milletvekili Bengi
Yıldız hakkında tanzim edilen, Anayasa Komisyonu ve Adalet Komisyonu üyelerinden
kurulu Karma Komisyonda bulunan soruşturma dosyasının Hükûmete iade edilmesine ilişkin tezkeresi (3/1292)
4/9/2013
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Batman
Milletvekili Bengi Yıldız hakkında tanzim edilen ve ilgi (b) yazı ile
Başkanlığınıza gönderilen soruşturma dosyasının yeniden değerlendirilmesi için
evrakın ve fezlekenin iadesinin talep edildiğine dair Adalet Bakanlığından
alınan ilgi (c) yazı sureti ve ekleri ilişikte gönderilmiştir.
Gereğini
arz ederim.
Bekir
Bozdağ
Başbakan
Yardımcısı
6.- Başbakanlığın, Diyarbakır Milletvekili
Nursel Aydoğan hakkında tanzim edilen, Anayasa Komisyonu ve Adalet Komisyonu
üyelerinden kurulu Karma Komisyonda bulunan soruşturma dosyasının Hükûmete iade edilmesine ilişkin tezkeresi (3/1293)
4/9/2013
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Diyarbakır
Milletvekili Nursel Aydoğan hakkında tanzim edilen ve ilgi (b) yazı listede
Başkanlığınıza gönderilen soruşturma dosyasının yeniden değerlendirilmesi için
evrakın ve fezlekenin iadesinin talep edildiğine dair Adalet Bakanlığından
alman ilgi (c) yazı sureti ve ekleri ilişikte gönderilmiştir.
Gereğini
arz ederim.
Bekir
Bozdağ
Başbakan
Yardımcısı
7.- Başbakanlığın, Van Milletvekili Özdal Üçer
ve İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel hakkında tanzim edilen, Anayasa
Komisyonu ve Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu Karma Komisyonda bulunan
soruşturma dosyalarının Hükûmete iade
edilmesine ilişkin tezkeresi (3/1294)
26/7/2013
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Van
Milletvekili Özdal Üçer ve İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel hakkında tanzim
edilen ve ilgi (b) yazı ile Başkanlığınıza gönderilen soruşturma dosyasının
yeniden değerlendirilmesi için evrakın ve fezlekenin iadesinin talep edildiğine
dair Adalet Bakanlığından alman ilgi (c) yazı sureti ve ekleri ilişikte
gönderilmiştir.
Gereğini
arz ederim.
Bekir
Bozdağ
Başbakan
Yardımcısı
BAŞKAN –
Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyonda bulunan
(3/137, 138, 187, 385 ve 955) esas numaralı dosyalar Hükûmete geri verilmiştir.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi daha vardır; okutup oylarınıza
sunacağım.
8.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek başkanlığındaki
heyetlerin; Karadağ Parlamentosu Başkanı Ranko Krivokapic ile Belarus
Cumhuriyet Konseyi Başkanı Anatoly Rubinov ve Belarus Temsilciler Meclisi
Başkanı Vladimir Andreychenko’nun vaki davetlerine icabet etmek üzere adı geçen
ülkelere resmî ziyaretlerde bulunmasına ilişkin tezkeresi (3/1289)
02/10/2013
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek başkanlığındaki heyetlerin; Karadağ
Parlamentosu Başkanı Ranko Krıvokapıc ile Belarus Cumhuriyet Konseyi Başkanı
Anatoly Rubınov ve Belarus Temsilciler Meclisi Başkanı Vladimir
Andreychenko’nun vaki davetlerine icabet etmek üzere adı geçen ülkelere resmî
ziyaretlerde bulunması hususu, 28/3/1990 tarihli ve 3620 Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un 6’ncı maddesi
uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN –
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Şimdi,
Anayasa’nın 92’nci maddesine göre Başbakanlığın bir teskeresi vardır,
okutuyorum.
9.- Başbakanlığın, Suriye’deki durumun
oluşturduğu tehdit ve riskler çerçevesinde hudut, şümul, miktar ve zamanı
Hükûmetçe takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı
ülkelere gönderilmesi ve gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek
esaslara göre yapılması için, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4/10/2012 tarihli
ve 1025 sayılı kararıyla Hükûmete verilen izin süresinin Anayasa’nın 92’nci
maddesi uyarınca 4/10/2013 tarihinden itibaren bir yıl süreyle uzatılmasına
dair tezkeresi (3/1284)
1/10/2013
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Suriye'deki
ihtilaf, bölgesel ve uluslararası barış, güvenlik ve istikrara yönelik giderek
artan bir tehdit oluşturmaktadır. Ülkemiz bu tehdidi her geçen gün daha fazla
ve yakından hissetmektedir.
Nitekim,
bugüne kadar Suriye kaynaklı saldırılarda hayatını kaybeden vatandaşlarımızın
sayısı 71'e ulaşmıştır. Ülkemize yönelik göç baskısının boyutları giderek
artmaktadır. Hâlihazırda Suriye halkıyla mevcut kardeşlik ve komşuluk hukuku
çerçevesinde ülkemizde misafir ettiğimiz Suriyelilerin sayısı 500 bini
aşmaktadır. Suriye içinde yerlerinden edilmiş kişilerin sayısının ise 5 milyona
yaklaştığı hesap edilmektedir. Rejimin izlediği şiddet ve zulüm politikaları
çerçevesinde her an sınırlarımıza yönelik ve ülkemiz üzerinde baskı oluşturacak
daha büyük bir kitlesel göç hareketiyle karşı karşıya kalınması muhtemeldir.
Suriye kaynaklı kitlesel göç hareketi de muhtemel sonuçları itibarıyla ülkemiz
yönünden dolaylı bir tehdit oluşturmaktadır.
Rejim,
uluslararası hukuku hiçe sayarak halka yönelik balistik füzeler dâhil, ağır
silahlar ve ayrım gözetmeksizin havadan yaptığı bombardımanlara ilaveten,
kimyasal silah da kullanmaya başlamış; son olarak 21 Ağustos 2013 günü Şam'da
kimyasal silahlarla yaptığı saldırıda önemli bir çoğunluğunu çocukların
oluşturduğu 1400'ü aşkın Suriye vatandaşı hayatını kaybetmiştir. Bu saldırı
insanlığa karşı işlenmiş bir suç olup, bu husus 16 Eylül 2013 tarihinde
Birleşmiş Milletler tarafından yayımlanan "21 Ağustos 2013 tarihinde
Şam'ın Gota Bölgesinde Kimyasal Silah Kullanımı İddialarına İlişkin
Rapor"da da teyit edilmiştir.
Suriye
rejiminin kimyasal silah da dâhil uluslararası hukuk (1925 tarihli Boğucu,
Zehirleyici ve Benzer Gazların ve Bakteriyolojik Araçların Savaşta Kullanımının
Yasaklanmasına İlişkin Protokol) tarafından yasaklanmış silahları kullanması,
başta ülkemiz olmak üzere Suriye'nin komşularına yönelik yakın ve ciddi tehdidi
de azami düzeye çıkarmıştır. Suriye'deki gelişmelerin seyri, bu tarz silahların
kullanılmasının engellenmesi ve caydırılmasının sağlanmasına yönelik
tedbirlerin alınmasını, ulusal güvenlik çıkarlarımız açısından zaruret arz eden
seviyeye ulaştırmıştır.
Gelişmeler
Suriye rejiminin uluslararası normlara aykırı her türlü yöntemi ve silahı
kullanabileceği noktaya vardığını göstermektedir. Türkiye, rejimin yapabileceği
her türlü saldırıdan ve Suriye'deki belirsizlik ve kaos ortamından en çok
etkilenecek ülke konumundadır.
Nitekim,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 27 Eylül 2013 tarihinde kabul ettiği
2118 sayılı Karar da Suriye'de kullanılan kimyasal silahların uluslararası
barış ve güvenliğe tehdit oluşturduğunu teyit etmiştir.
Yukarıda
belirtilen tüm gelişmeler, ulusal güvenliğimize yönelik Suriye kaynaklı açık ve
yakın tehdit oluşturan her türlü eyleme karşı, uluslararası hukuktan
kaynaklanan haklarımız doğrultusunda gereken tedbirlerin alınmasını zorunlu
kılmaktadır.
Bu
mülahazalarla ülkemizin muhtemel tehlikelere karşı güvenliğinin idame
ettirilmesini sağlamak, kriz süresince ve sonrasında hasıl olabilecek
gelişmeler istikametinde Türkiye'nin yüksek menfaatlerini etkili bir şekilde
korumak ve kollamak, hadiselerin seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla
karşılaşmamak için süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı olmak
üzere hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe takdir ve tayin olunacak
şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesi ve buna imkân
sağlayan gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek esaslara göre
yapılması için 4/10/2012 tarihli ve 1025 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
Kararıyla Hükûmete verilen izin süresinin 4/10/2013 tarihinden itibaren bir yıl
süreyle uzatılmasını Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN –
Başbakanlık tezkeresi üzerinde İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre görüşme
açacağım. Gruplara, Hükûmete ve şahsı adına 2 üyeye söz vereceğim. Konuşma
süreleri gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakika, şahıslar için onar dakikadır.
Tezkere
üzerinde söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Faruk Loğoğlu, Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Bingöl Milletvekili İdris Baluken, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Volkan Bozkır, Hükûmet adına
Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz; şahsı adına İstanbul Milletvekili Osman
Korutürk, şahsı adına İzmir Milletvekili Oktay Vural.
Şimdi,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına görüşlerini sunmak için Ankara
Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş’i kürsüye davet ediyorum.
Buyurun
Sayın Türkeş. (MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, tezkerede Hükûmetin burada oturması gerekiyor mu,
gerekmiyor mu?
ALTAN TAN
(Diyarbakır) – Sayın Başkan, Hükûmeti özledik, bekliyoruz.
MHP GRUBU
ADINA YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
4 Ekim 2012 tarihli ve 1025 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı’yla
Hükûmete verilen ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesi ve
buna imkân sağlayan gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek
esaslara göre yapılmasını içeren izin süresinin uzatılmasıyla alakalı tezkereye
ilişkin Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak için söz almış
bulunuyorum. Konuşmama başlarken yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bugün Akçakale’ye düşen bombanın yıl dönümü yani 5
vatandaşımızın Hakk’ın rahmetine kavuştuğu olayın da yıl dönümü. Bu vesileyle,
bu Suriye sınırındaki çatışmalardan sebep bugüne kadar Hakk’ın rahmetine
kavuşmuş olan bütün vatandaşlarımıza da tekrar Allah’tan rahmet, ailelerine de
başsağlığı diliyorum.
Bilindiği
üzere partimiz, bugüne dek, dış politikayla ilgili meselelerde, çok açık bir
üslupla millî menfaatlerimizi önde tutan, kısır, siyasal hesaplardan uzak duran
bir tavır benimsemiştir. Sırf Türk devletini ve insanını düşündüğümüz,
oportünist yaklaşımları reddettiğimiz için, bu Meclis çatısı altında bulunan
gerek iktidar gerekse ana muhalefet partisinin de zaman zaman hedef tahtası
olduk fakat biz hep doğru olanı yaptık ve söyledik. Bundan dolayı da kimseden
özür dileyecek değiliz. Çok şükür ki vicdanımız rahat, alnımız temiz.
Dış
politika, tüm boyutları ve şubeleriyle bir millî siyaset başlığıdır; zira,
topyekûn ortak mülkümüzü kapsamaktadır. Partimizin, özellikle bu alanda devlet
değerlerine ve geleneklerine olan bağlılığı tartışılmazdır, şayet bu gerçeği
tartışmaya açmak gayretinde olanlar varsa da hadlerini aştıklarını
bilmelidirler. Öte yandan, bir hususun da tüm kesimler tarafından idrak
edilmesi adına söylemeliyim ki partimiz, millî siyaset kisvesi altında
gayrimillî gayelere hizmet edenlere bugüne kadar müsamaha göstermemiş, bundan
sonra da göstermemeye kararlıdır.
Peki,
bunun altını niye çiziyoruz? Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti
devleti destansı fakat bir o kadar da çileli bir bağımsızlık mücadelesinin
neticesinde inşa edilmiştir. İstiklal Harbi, bir milletin hayatta kalması ve
tarih sahnesindeki varlığını sürdürebilmesi için verilmiştir. Başta rahmetli
Atatürk olmak üzere, cumhuriyetimizin kurucuları savaşın yıkımını, vahşetini ve
karanlığını bizzat yaşamışlardır. O döneme ait çekilmiş fotoğrafları bir an
için zihninizde canlandırmanızı sizlerden, özellikle de bugün savaş tamtamları
çalanlardan istirham ediyorum. Kanla sulanmış toprağa yalın ayak basan çocuklar
savaşın tüm manevi yükünü çekerken sırtında kamburlar oluşan kadınlar ve bayrak
uğruna, vatan uğruna, millet uğruna geride sevdiğini, ailesini bırakan gençler,
yaşlı delikanlılar...
Biz,
değerli milletvekilleri, savaşın perişanlığını bilen bir milletin mensuplarıyız
ve bu sebepten dolayıdır ki yıllar içinde barışın kıymetini anlayabilmiş bir
milletiz. Birileri gelip vatanımıza göz dikmedikçe, insanımıza saldırmadıkça,
sınırlarımıza tecavüz girişiminde bulunmadıkça biz, Türk milleti olarak daima
barışı savaşa tercih ederiz. Rahmetli Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh”
vecizesi işte bu tercihin bir tezahürüdür. Milletçe bu görüşte birleştiğimiz su
götürmez bir gerçek olsa da mevcut iktidarın, söz konusu birikim manzumesinden
yeterince nasiplenmediği de gün gibi ortadadır. Suriye’deki iç savaşa ilk
günden itibaren gereğinden fazla angaje olan iktidar, bugün sahip olduğu dizginlenemez
ideolojik hırsının kurbanı konumundadır.
Her
şeyden önce belirtmeliyim ki, 4 Ekim 2012 tarihli tezkereyle bugün görüştüğümüz
tezkere arasında dağlar kadar fark bulunmaktadır. Geçen sene partimizin de
destek verdiği tezkere, Suriye’nin bir uçağımızı düşürmesinin ardından kaleme
alındığından son derece faydalıydı, bugün ise şartlar değişmiştir. Nasıl mı?
İzah edelim, günümüz Suriye manzarası iktidar beğense de beğenmese de şu
şekildedir: Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya ikilisi asgari müzakere
şartlarında anlaşmış, bu vesileyle kısa ve orta vadede Suriye'ye yönelik olası
bir askerî müdahale seçeneği ortadan kalkmış ve taraflar İkinci Cenevre
Konferansı için hazırlıklara başlamışlardır.
Orta
Doğu’da oyun kurucu olma iddiasıyla yola çıkan AKP iktidarı son olarak Saint
Petersburg’da gerçekleştirilen G20 zirvesinde de tespit edildiği üzere
uluslararası platformda tecrit edilmiştir. Düzenlenecek olan İkinci Cenevre
Konferansı’nda, AKP’nin yanlış siyaseti sebebiyle Türkiye’nin dışlanması dahi
söz konusu olabilir. AKP gitgide yalnızlaşmaktadır çünkü tutunduğu yegâne dal
kopmuştur. İhvan’ın Arap Baharı’yla kazandığı ivme sekteye uğramış; söz konusu
yapı Libya’da, Mısır’da mağlubiyete uğramış ve son olarak da Tunus’ta çözülmeye
başlamıştır. İhvan, nerede iktidar olduysa baskıyı ve sindirmeyi bir strateji
olarak özümsemiştir. Sürgünler, yasaklar, kıyımlar, suikastlar, terör ve toplu
linç eylemleri, ne ararsanız var. Böylesine hassas bir coğrafyada Batı’nın olan
bitene sessiz kalacağını düşünmek saflık olurdu. Nitekim, Batı tüm Arap Baharı
coğrafyasında hadiselere müdahil oldu, neticelerini de hepimiz biliyoruz.
Sıradaki devlet Suriye’ydi. Önce, fazlasıyla suistimal edilen Suriye’nin
bölgenin Pandora kutusu olduğu anlaşılınca geri adım atıldı. Burada bir İhvan
iktidarı fazla gelirdi. Kaldı ki, bir baktılar, Suriye yalnızca Suriye değil;
içinde Rusya, Çin, İran, Hizbullah çıktı; onlar da yetmedi, bir baktılar,
Sünni-Şii çatışması çıktı, El Kaide çıktı, silahlı Kürt ayrılıkçıları çıktı. Ne
oldu? Geri çekilindi.
Netice
itibarıyla, Rusya kimyasal silahların imhası teklifiyle Amerika Birleşik
Devletleri Başkanı Obama’yı büyük bir sıkıntıdan kurtardı ve olası bir askerî
müdahalenin önüne geçerek ciddi bir diplomatik zafer elde etti. Elbette, bir
zaferin olduğu yerde hiç kuşkusuz, yenilgi de vardır; o da AKP iktidarına,
Körfez ülkelerine ve genel olarak İhvan’a nasip oldu.
Peki, tüm
bunlar ne anlama geliyor? Demek oluyor ki, Suriye’ye yakın zamanda herhangi bir
uluslararası koalisyon şemsiyesi altında asker göndermemize gerek olmayacaktır.
Kaldı ki, silahlı kuvvetlerimizin angajman kuralları değiştirilmiştir. Olası
bir ihlal anında gereken karşılık zaten verilmektedir, ileride de verilecektir.
Demek oluyor ki, AKP’nin dış politika tasavvuru artık tüm meşruiyetini fiilen
yitirdi ve her koldan çatırdıyor. AKP, hayal bulutlarından gerçeğin sert
zeminine düşmüştür, yüksek uçmak isterken kanatları yanmıştır. Demek oluyor ki
AKP’nin bugüne dek iç politikadaki fiyaskolarını telafi etmek için ürettiği dış
politikada başarı yalanının da sonuna geldik.
Değerli
milletvekilleri, doğrusu, insan düşünmeden edemiyor. Sayın Davutoğlu nasıl bir
diplomasi dehası içindeydi ki ördüğü siyaset nihayetinde, bugün itibarıyla
Türkiye Cumhuriyeti devletinin Suriye sınırı iki azılı terör gurubu tarafından
paylaşılmaktadır. Bunlardan ilki El Kaide, ikincisi ise PKK’dır. AKP, PYD’nin
liderini Ankara’da kırmızı halılarla karşılarken Suriyeli Türkmenleri yok
saymış ve hor görmüştür. Açıkça ifade ediyorum, bu ayıptan AKP iktidarı birinci
derecede sorumludur fakat meselenin özü burada değildir. İktidarın önümüze
getirdiği tezkerenin gerekçelerinden birisi Suriye kaynaklı saldırılar şeklinde
lanse edilmektedir.
Sayın
ilgili Bakan, size soruyorum: Türkiye-Suriye sınırında tek bir Esad yanlısı
yapı kalmış mıdır? Sınırımızın diğer tarafının bir kısmı, insanlıktan nasibini
almamış ama bu iktidara yakın sivil toplum kuruluşlarının da desteklediği
terörist guruplar, diğer bir kısmı ise müzakere yürüttüğünüz bebek katillerinin
elindedir. Hangi Suriye kaynaklı saldırılardan bahsediyorsunuz Allah aşkına?
Cumhuriyet
tarihimizin en kanlı saldırısı Reyhanlı’da düzenlenmiştir. Bu hunhar eylemin
baş aktörü El Kaide’dir. Evet, AKP’nin maşa olarak kullandığı bazı sivil toplum
kuruluşlarının alenen para, lojistik ve eleman temin ettiği El Kaide terör
örgütüdür. Başbakanın Reyhanlı sonrasında döktüğü gözyaşları ve hayatını
kaybedenleri mezheplerine göre ayrıştırmak için kullandığı çirkin sözleri de
unutmadık, unutturmayacağız da. Ceylânpınar’a ve Akçakale’ye düşen top mermileri
ve o bölgede vatandaşlarımıza muntazam aralıklarla isabet eden kör kurşunlar
çoğunlukla El Kaide-PKK çekişmesinden kaynaklanmaktadır. Bundan da haberimizin
olmadığını mı zannediyorsunuz?
Devam
ediyorum: Önümüze getirilen tezkerede, Birleşmiş Milletlerin Suriye’de kimyasal
silah kullanıldığını doğrulayan rapora gönderme var, doğrudur ama bunu kim
kullandı, hâlâ bilinmiyor. Ya kullananlar sizin müttefiklerinizse o zaman ne
yapacaksınız, aynı tavrı muhafaza edecek misiniz? Burada Türkiye’ye düşen vazife,
Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumaktır. Ülkenin kuzeyinde herhangi bir grubun
ayrılıkçı veya mezhepçi emellerine fırsat tanınmamalıdır.
Yine
tezkerede “Hükûmetin süratli ve dinamik bir politika izlemesine yardımcı olmak”
gibi hayli muğlak bir tabir kullanılmıştır. Bu pasaj, ustalık döneminde
bulunduğunu iddia eden iktidarın acemiliğinin tescilidir. Söz konusu bölümdeki
“süratli” sözcüğü artık alıştığımız aceleciliğe, “dinamik” sözcüğü ise AKP’nin
mayasında var olan o saldırganlık yapısına denk düşmektedir. Başka bir deyişle,
söz konusu gerekçeler, AKP’nin önümüzdeki dönemde Suriye konusunda fevri ve
agresif olma arzusunun açık işaretleridir.
Bir
iktidar olan bitenden hiç mi ders almaz, hayret ediyoruz! AKP’nin kardeş
sevdası ve bu bağlamdaki ideolojik ihtirasları adım adım sonunu getirmektedir.
Sayın Başbakan “Bu ülkede etkin muhalefet yok.” diyor ve fakat iktidarını içten
kemiren bu inat sürdüğü müddetçe, kendisinin en büyük düşmanı yine kendisi
olacak. Kendinizi tüketme iradenizi takdirle karşılıyor ve keyifle izliyoruz.
Ne var ki iş Türkiye’yi tüketme noktasına gelirse, işte orada karşınızda
Milliyetçi Hareket Partisinin devasa gövdesini görürsünüz. Nitekim, bu Meclis
kürsüsü, ihtarlarımıza kulak asmanız için bize değil size sunulmuş büyük bir
fırsattır. Malum, abluka altına aldığınız basın, açıklamalarımızı sansür
süzgecinden geçirdiği için size yönelttiğimiz ve aslında milletin süzgecinden geçen
uyarıları da bilmiyor olabilirsiniz.
Değerli
milletvekilleri, konuşmamın başında partimizin millî siyaset vizyonuna atıf
yapmış ve dış politikada temel amacımızın devlet ve millet menfaatlerini
korumak olduğunu ifade etmiştim. Bu noktadan hareketle, iktidarın Suriye
inadının sokaktaki vatandaşa hissettirdiği mali külfete de değinmek istiyorum.
Suriyeli sığınmacılara bugüne kadar AFAD tarafından ödenen miktar 2 milyar
dolardır. Kızılay 120 bin Suriyeli sığınmacıya her ay 9 milyon 600 bin lira
harcama yapmaktadır. Bölgeyle iş yapan şirketlerimizin uğradığı zararlar ve
çeşitli sebeplerden dolayı oluşan ticaret açığını bu tabloya eklemiyorum bile.
Suriye krizi sebebiyle 40 bin tır şoförü işsiz kalmıştır, dile kolay, 40 bin.
Bu, hane nüfusu dikkate alındığında, nereden baksanız 120 bin kişiyi
etkilemektedir doğrudan. Bu nedir biliyor musunuz değerli milletvekilleri?
İnsan emeğinin aleni gasbıdır. Söz konusu harcamalar insanımıza ek vergi ve
iktidarın alaycı deyimiyle “güncellemeler” yani zamlar vasıtasıyla dönmektedir.
Vergi veren vatandaşa haksızca dayatılan ek vergiler ve zamlarla alım gücü
eriyor. Vatandaşımızın alın teriyle kazandığı helal para cebinden zorla
alınıyor ve iktidarın ideolojik dış politikasının ayakta durması için seferber
ediliyor. Bu manzaranın adı gasptır, emek hırsızlığıdır ve utanç vericidir.
Evet,
değerli milletvekilleri, sizlere tasvir ettiğim tablonun gayrimillî niteliği ve
devletimizin, insanımızın menfaatleriyle çeliştiği aşikârdır. Millet savaş
istemiyor, millet başımıza açmadık dert bırakmayan sözüm ona dinamik
politikalarınızı reddediyor. Gözünü kamuoyu araştırmalarından ve anketlerinden
alamayan Başbakan, Suriye konusunda millî irade rüzgârlarının kendisine karşı
estiğini hâlâ anlayamamıştır. “Analar ağlamasın!” sloganıyla vatan savunmasını
rafa kaldıracaksın ama başka bir ülkeye müdahale yapmak için anaları
ağlatacaksın, öyle mi? Merhum Erbakan’ın üslubuyla konuşayım ki anlayasınız:
Hadi oradan! Hadi oradan! AKP içindeki savaş karşıtı arkadaşlarımıza da
sesleniyorum: Müsterih olunuz, milletimiz bir ideolojik kapristen dolayı
herhangi bir kirli savaşa alet edilemeyecektir, buna izin vermeyeceğiz.
Milliyetçi
Hareket Partisi millî refleksin biricik teminatı ve temsilcisidir. Vatanımız
doğrudan bir saldırı tehdidiyle karşılaşmadıkça tavrımız bellidir ve barıştan
yanadır. Şayet AKP iktidarı bunun haricinde bir inisiyatif kullanmak isterse
kendi kaderini kendisi tayin etmiş olacak ve yalnız yürüyecektir. Bu bağlamda,
Milliyetçi Hareket Partisi tezkereye millî savunma mekanizmalarımızı
etkinleştirmek namına ve Hükûmetin bu maksadı aşmaması kaydıyla destek
vermektedir.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Türkeş.
Cumhuriyet
Halk Partisi Gurubu adına Adana Milletvekili Sayın Faruk Loğoğlu.
Buyurun
Loğoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU
ADINA OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Adana) – Sayın Başkan, yeni görevinizde sizi tebrik
ediyor ve başarılar diliyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetin Meclise 2’nci defa getirdiği Suriye
tezkeresi konusunda Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlar, yeni yasama döneminin halkımız ve
ülkemiz için gerçek demokrasi ve tam özgürlükler doğrultusunda olumlu kararlara
tanık olmasını dilerim.
Değerli
milletvekilleri, Suriye’de Nisan 2011’de başlayan ve derinleşerek günümüze
kadar gelen iç savaşın sona erdirilmesi için uluslararası platformlardaki
diplomatik çabalar hızlanmış iken yeni yasama dönemini Hükûmet bir savaş
tezkeresiyle açmaktadır. Bu tezkere savaşa karşı olan halkımıza saygısızlık ve
AKP iktidarının ibret verici vurdumduymazlığının hazin hafifliğidir. (CHP
sıralarından alkışlar) Hemen belirteyim ki Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye’nin
barış ve istikrardan yana olan konumundan çıkarılıp savaş çığırtkanlığı yapan
bir ülkeye dönüştürülmesine daima karşı duracaktır.
Suriye’deki
çatışmalarda ölenlerin sayısı 115 bini aşmıştır. Yüz binlerce yaralıya ek
olarak, Birleşmiş Milletler Uluslararası Bağımsız Suriye Araştırma Komisyonunun
son raporu 6 milyon Suriyelinin yerinden edildiğini söylemektedir. Suriye’de
savaşın her türlü bilançosu komşumuzda acil olarak söndürülmesi gereken bir
yangının varlığını bütün çıplaklığıyla ortaya koymaktadır. Bu yangının
söndürülmesinde en büyük görev hiç şüphesiz çatışmalardan en çok etkilenen
ülkelere yani Suriye’nin komşularına düşmektedir. Fakat, AKP Hükûmetinin iki
buçuk yıldır izlediği Suriye politikasına baktığımızda bu görevin gerektirdiği
sorumluluk ve bilincin izlerine rastlayamıyoruz. Adalet ve Kalkınma Partisi
mezhep eksenli, feraset ve öngörüden yoksun, geçersiz varsayım ve beklentilerle
şekillenen, maceraperest ve sorumsuz bir Suriye politikası izlemektedir.
Uyarılara ve artık kendilerinin de kabul ettikleri yalnızlığa rağmen bu
politika inatla sürdürülmektedir. AKP iktidarı halkımızın can ve mal güvenliğine
büyük zararlar vermeye devam ettiği gibi, ülkemizi bir savaş felaketinin de
eşiğine getirmiştir.
Değerli
milletvekilleri, AKP Hükûmetinin politikası Suriye rejimine yönelik
hakaretlerden beslenen buyurgan bir üslup, ülkedeki çatışmalarla ilgili olarak silahlı
radikal unsurları destekleyen tarafgir bir tutum ve diplomatik çabalara karşı
dışlayıcı yaklaşımın toplamından ibarettir. Eşi benzeri bulunmayan bu bağnaz
politikadan vazgeçilmesi için, Cumhuriyet Halk Partisi, sorunun başlangıcından
beri somut ve yapıcı öneriler sunagelmiştir. Komşumuzda akan kanı durdurmak
için bir buçuk yıl önce yaptığımız “Türkiye'nin öncülüğünde, çatışan taraflar
ve ilgili ülkelerin katılımıyla uluslararası bir konferans toplansın.”
önerimizi Hükûmet elinin tersiyle itmiştir. Türkiye’yi, bugün, bu Hükûmet,
uluslararası toplum tarafından sadece sus payı biçilen ikinci sınıf bir aktör
hâline getirmiştir.
Yüce
Meclisin Suriye konusunda partilerüstü barışçıl bir tutum alması için
yaptığımız çağrı, yine, Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından reddedilmiştir.
Son dönemlerde, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin bir ateşkes çağrısında
bulunması için Türkiye'nin girişimde bulunması düşüncemize Hükûmet itibar
etmemiştir.
Yine,
Suriye’de kimyasal silahların yok edilmesi yolundaki önerimize Hükûmet sahip
çıkmamış, bunu yapan Rusya ise ciddi saygınlık ve itibar kazanmıştır. Velhasıl,
Cumhuriyet Halk Partisi, hep “barış”, “diplomasi”, “siyaset” demiş, Adalet ve
Kalkınma Partisi ise hep “savaş”, “daha fazla silah”, “az değil daha çok askerî
müdahale” demiştir; aramızdaki fark budur.
Önümüzdeki
Suriye tezkeresi de göstermektedir ki AKP Hükûmeti, Suriye’deki savaşın her
geçen gün artan maliyetini, ülkemizin yalnızlaşarak güvenliğinin tehlikeye
girmesini ve bölgemizin daha geniş bir çatışma alanına dönüşmesi ihtimalini
umursamamaktadır. Hükûmetin “Esad gitsin.”den ibaret olan kısır yaklaşımı devam
etmektedir. El Kaide başta olmak üzere, radikal unsurlara verilen desteğin
kesilmeyeceği anlaşılmaktadır. Yüz binlerce sığınmacının ve halkımızın
geleceğinin AKP Hükûmetinin ideolojik hırslarına feda edilmek istendiği apaçık
ortadadır.
Değerli
milletvekilleri, sakat Suriye politikası ülkemizi hangi noktaya getirmiştir?
Türkiye-Suriye sınırı terör örgütlerinin geçiş noktası hâline gelmiş, sınırımız
buharlaşmış, El Kaide başta olmak üzere dünyanın en tehlikeli terör örgütleri
ülkemizin yeni komşuları ve konukları hâline gelmiştir. El Nusra ve aynı
çizgideki örgütlerin, kimyasal silah yapımında kullanılan malzemeleri
ülkemizden tedarik ettikleri konusunda ciddi iddialar vardır. Üçüncü ülkelerce
gönderilen silah ve kimyasal silahların, muhalif güçlere Türkiye üzerinden
ulaştırıldığına dair duyumların arkası kesilmemektedir. Terör örgütlerinin,
sınır kapılarını kapatmaması için Türkiye’yi tehdit ettikleri de basında yer
almıştır. Suriye krizi kaynaklı olaylarda Reyhanlı, Ceylânpınar ve Akçakale’de
onlarca vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Reyhanlı olayını El Kaide’nin
üstlendiği ileri sürülmektedir. İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklama
ise bu bağlamda inandırıcı değildir. Öte yandan, sınır bölgelerimizin
ekonomileri çökmüş, vatandaşlarımızın huzur ve can güvenlikleri kalmamıştır.
AKP’nin
Suriye siyaseti Türkiye’nin Orta Doğu politikasında savrulmalara da yol
açmıştır. Türkiye, silahlı unsurları himaye eden ve komşu ülkedeki iç savaşa
taraf olan bir ülke konumuna gelmiştir. Esad’a “Gitsin.” ayarlı Suriye
politikası, Türkiye’yi bölgesinde yalnızlaştırmıştır. Türkiye’nin dostları
artık Hamas ve Müslüman Kardeşler çizgisindeki örgütlerdir. AKP Hükûmetinin bu
felaketi halkımıza “değerli yalnızlık” gibi anlamsız yakıştırmalarla satmaya
çalışması ise ayıptır, utanç vericidir. Mezhepsel saiklerin ve bölgeye yönelik
yayılmacı emellerin damgasını taşıyan Suriye politikası sıfırı tüketmiştir.
Türkiye, AKP’nin sayesinde bugün terör ithal eden, terör örgütleriyle içli
dışlı ilişkiler içinde olan bir ülke konumundadır. Defalarca sorduğumuz hâlde,
AKP Hükûmeti, Nusra cephesinin bir terör örgütü olduğunu niçin hâlâ kabul
etmemektedir? Aylarca önce, resmî İnternet hesabında El Kaide’nin bir terör
örgütü olmadığını ileri süren bir büyükelçi müteaddit uyarı ve sorularımıza
rağmen görevine hâlâ nasıl devam edebilmektedir? Büyükelçi yalanlanmadığına ve
görevden alınmadığına göre Dışişleri Bakanı Davutoğlu Büyükelçinin görüşüne
katılmakta mıdır? Tekrar soruyorum: AKP Hükûmetine göre “El Kaide”, “Nusra
Cephesi” ve El Kaide uzantısı “Irak ve Suriye İslam Devleti” adlı örgütler
terör örgütleri midir, yoksa sırf Suriye rejimine karşı oldukları için AKP’nin
Suriye’deki müttefikleri ve dostları mıdır?
Savaş
çığırtkanlığının Türkiye’ye uluslararası maliyetleri de vardır. Altyapısı
bölgesel liderlik ve oyun kuruculuk gibi hezeyanlarla oluşturulan Suriye
politikası, Türkiye'nin başta Rusya, ABD ve İran olmak üzere tüm bölge
ülkeleriyle de ilişkilerini zedelemektedir. Dışişleri Bakanı Sayın
Davutoğlu’nun tüm dünyayı Suriye’ye bir askerî müdahale için ayağa kaldırma
çabaları sonuç vermemiş, AKP ağır bir itibar kaybına uğramıştır.
Sayın
Başkan, lütfen arkadaşları uyarabilir misiniz?
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, lütfen salondaki uğultuyu keser misiniz. Çok gürültü
geliyor, hatip konuşmasına konsantre olamıyor, lütfen…
Buyurun
Sayın Hatip.
OSMAN
FARUK LOĞOĞLU (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkanım.
Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin Suriye’ye ilişkin, oy birliğiyle kabul ettiği son
karar bile AKP Hükûmetinde ne acıdır ki memnuniyetsizlik yaratmıştır. O kadar
ki bir Hükûmet yetkilisi “Kerry’nin kimyasal silahların teslimiyle ilgili
sözleri maalesef Suriye’ye müdahale imkânını ortadan kaldırdı.” diyebilecek
kadar ileri gidebilmiştir. AKP, barışa doğru atılan her adımdan rahatsızlık
duymaktadır. Bu dost ve kardeş Suriye halkına karşı ne biçim kindir, bu nasıl
bir zihniyettir?
Değerli
milletvekilleri, Suriye krizinde gelinen nokta şudur: Bir tarafta Suriye’deki
duruma diplomatik yollarla siyasi bir çözüm bulmaya çalışan, karar çıkaran,
konferans toplamaya çalışan uluslararası toplum, diğer tarafta diplomasi
çabalarının içini boşaltan, taraf tutan, savaş çığırtkanlığı yapan AKP
Hükûmeti. CHP’nin ise Suriye’de çatışan taraflardan birini desteklemek gibi bir
siyaseti olmamış, akan kanı durdurma ve çatışmaları sona erdirme gayretiyle
tarafların hepsiyle görüşmüştür. Cumhuriyet Halk Partisi yurtta kutuplaşma,
bölgede savaş siyasetinin değil, “yurtta barış, dünyada barış” yaklaşımının
temsilcisidir.
Değerli
milletvekilleri, Suriye’de devam eden iç savaşın bölgesel ölçekte yarattığı en
büyük sorun ise Suriyeli sığınmacılardır. Sayıları her geçen gün artan Suriyeli
sığınmacılar Irak, Ürdün, Lübnan ve Türkiye başta olmak üzere, neredeyse bütün
bölge ülkelerine dağılmış durumdadır. Uluslararası toplum sığınmacıların
bulundukları ülkelere yeterli mali desteği sağlayamamıştır. Bu durum,
sığınmacıları kabul eden ülkelerin üzerindeki yükü artırmaktadır. Suriyeli
sığınmacılar için 4 milyar lira harcama yapan Türkiye, kontrolsüz sığınmacı
politikasının ortaya çıkardığı mali yükün altında ezilmektedir. Bugün,
ülkemizde kayıtlı Suriyeli sığınmacı sayısı 500 bini geçmiştir, kayıt dışı
olanların sayısının da bu kadar olduğu tahmin edilmektedir. Esad’ın iki üç
haftada devrileceği varsayımına dayanan Suriye politikası ülkemizi korkunç bir
insanlık dramı ve güvenlik sorunuyla baş başa bırakmıştır. Sığınmacılar bugün
sadece kamplarda değil Türkiye’nin her yerinde boy göstermektedirler. Kimi iyi
ama büyük çoğunluğu insanlığa yakışmayan koşullarda yaşamlarını idame ettirmeye
çalışmaktadırlar.
AKP
Hükûmetinin misafir etmekle övündüğü Suriyeli sığınmacılar insanca yaşam
koşullarına sahipler midir? Hükûmetin, bu insanların ülkelerine ne zaman dönecekleri
konusunda bir planı ya da öngörüsü var mıdır? Türkiye giderek artan bu yükü
hangi kaynaklarla ve nasıl göğüsleyecektir? Suriyeli kadınların satıldıkları,
çocukların Suriye’deki savaş sahalarına sürüldükleri, birçoklarının ucuz iş
gücü olarak sömürüldüklerine ilişkin haberler vicdanlarımızda hiç iz
bırakmamakta mıdır? Yoksa, siz bu insanlık dışı uygulamaları işin doğası olarak
mı görüyorsunuz? Suriyeli sığınmacıların uğradıkları insan hakkı ihlallerini
araştırmak için verdiğimiz önerge gündeme alınırsa akla karayı, AKP’nin
göstermelik insaniyetini burada daha ayrıntılı olarak tartışırız.
Değerli
milletvekilleri, tezkere metni kitlesel bir göç hareketi tehlikesine dikkat
çekmektedir. Bu metni yazanlara Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Şubat 2012’deki sözlerini
hatırlatmak isterim. “Türkiye’nin kapıları Suriye’deki baskılardan kaçan bütün
Suriye halkına açıktır, onları gerekirse evimizde ağırlarız.” diyor Sayın
Davutoğlu. Şimdi sormak isterim: Aradan geçen bir buçuk yılda ne oldu da
ülkemize yönelik olası bir göç dalgası tezkere metninin gerekçesi yapıldı? Hani
siz bütün Suriyelileri kabul etmeye hazırdınız? Demek ki dış politika üst
perdeden, gerçek dışı, ilk başta kulağa hoş gelen söylemlerle yapılmazmış.
Herkes, özellikle Dışişleri Bakanı diline hâkim olmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, Suriyeli sığınmacılar ve vatandaşlarımız arasında yaşanan
gerginlikler de giderek artmaya başlamıştır. AKP’nin maceraperest Suriye
politikası, düşman olmaları için hiçbir neden bulunmayan iki halkı birbirine
karşı kışkırtmaktadır. (CHP sıralarından alkışlar) Tezkere metninden de
anlaşılmaktadır ki AKP, Suriyeli sığınmacılar konusunda köşeye sıkışmış ve
çaresizdir. Kendi yarattığı sorun AKP Hükûmetini esir almıştır. (CHP
sıralarından alkışlar) AKP iktidarı hem ülkemize sığınan Suriyelileri hem kendi
vatandaşlarımızı mağdur etmektedir.
Dışişleri
Bakanının bir sözünü daha sizlerle paylaşmak isterim. Sayın Davutoğlu
geçtiğimiz ay “Türkiye hiçbir zaman savaş çağrısı yapmadı.” ifadesini
kullanmıştır. Sayın Bakanın bu sözünü halkımızın zekâsına ve hatırlama gücüne
yapılmış bir hakaret olarak kabul ediyorum ve reddediyorum. Suriye’deki
çatışmalar başladığından beri uluslararası toplumu Suriye’ye yönelik bir askerî
harekât için ikna etmeye çalışan ve bugün, itildiği köşede yalnızları oynayan
Sayın Davutoğlu değil midir? Suriye rejimine karşı olan grupların Türkiye’de
örgütlenmesine önayak olan kendisi değil midir? Özgür Suriye Ordusu aylarca
Hatay’ı karargâh yapmamış mıdır? Sayın Bakan ya daha önce söylediklerini
hatırlamıyor ya da ne söylediğini kendisi bile önemsemiyor. Her iki durum da
bir Dışişleri Bakanı için vahim bir tablodur. Rusya Devlet Başkanı Putin’in
kinayeli bir şekilde bu çelişkiye değinmesi ise AKP dış politikası için onur
kırıcıdır.
Değerli
arkadaşlar, AKP Hükûmeti bu tezkereyle izlediği yanlış, tarafgir ve saldırgan
Suriye politikasının faturasını size yani bu yüce Meclise ödetmek istemektedir.
Dünyada ve bölgesinde yalnız bırakılmış, bütün diplomatik süreçlerden
dışlanmaya başlamış, uluslararası toplumun ve büyük devletlerin tepkisini çeken
AKP Hükûmeti, bu tezkereyle aklı sıra halkımıza kahramanlık taslamak
istemektedir.
Tezkere
metninde de belirtilen 71 vatandaşımızın hayatını kaybetmesinin ve ülkemizi
bekleyen kitlesel göç hareketinin sorumlusu Adalet ve Kalkınma Partisinin ta
kendisidir. Suriye politikasını değiştirmesini beklediğimiz Hükûmet tam tersine
karşımıza bir savaş tezkeresiyle çıkma pişkinliğini gösterebilmektedir. (CHP
sıralarından alkışlar) Bu da yetmiyormuş gibi bu savaş tezkeresi aldatmaca
ifadeler ve çarpıtmalarla bezelidir. Metinde Suriye rejiminin kimyasal silah
kullandığına yönelik kesin ifadeler vardır. Evet, Suriye’de kimyasal silah
kullanılmıştır, bu belgelidir. Kim kullandıysa onu lanetliyoruz fakat kimin
kullandığı konusunda kesin kanıtlar yoktur, karşılıklı suçlamalar vardır. AKP
Hükûmeti hangi kanıtlara dayanarak kimyasal silah kullanımı konusunda çatışan
taraflardan birini işaret edebilmektedir? AKP Hükûmetinin istihbarat kaynağı
Anadolu Ajansı mıdır? Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi bile “Kimyasal
silahı şunlar kullandı.” demez iken AKP Hükûmeti bu suçlamayı tezkere
gerekçesine nasıl dâhil edebilmektedir? (CHP sıralarından alkışlar) Reyhanlı,
Cilvegözü ve sayısız saldırıları önleyemeyen, Uludere ve Afyon olaylarını hâlâ
aydınlatamayan Hükûmet bu karmaşık konuda nasıl bu kadar kesin bir kanaate
süratle varabilmektedir? Suriye’nin kimyasal silahların tasfiyesi için ABD ve
Rusya’nın Güvenlik Konseyi kararıyla desteklenen anlaşması bugün işlemektedir.
AKP Hükûmeti savaş zihniyetini bir kenara bırakıp bu anlaşmanın uygulanmasına
yardımcı olmalıdır. Suriye’de şiddetin sona erdirilmesi ve barış için bir
fırsat penceresi açmaktadır kimyasallar konusunda varılan mutabakat.
Dolayısıyla Türkiye, Cenevre’de toplanması beklenen Suriye Konferansı’nın
başarısı için samimi çaba göstermelidir.
Tezkere
metninde dikkat çeken bir başka ifade de “Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı
ülkelere gönderilmesi” ifadesidir. AKP Hükûmetinin niyeti nedir? Bu tezkereyle
AKP ilke olarak bütün dünyaya asker gönderebilir. Yine tezkere metninde yer
alan ikinci bir ifade, “kriz süresince ve sonrasında” ifadesi ne anlama
gelmektedir? Kafanıza göre istediğiniz ülkeye saldırıp sonrasında orada kalmayı
mı düşünüyor acaba Hükûmet?
Tavsiyemiz
şudur: Kendinize gelin, ölçüyü kaçırmayın. Bugün iktidarda kendinizi güçlü ve
dokunulmaz hissedebilirsiniz ama unutmayın, halk sizden daha güçlüdür. Siz
unutabilirsiniz ama tarih asla unutmaz ve affetmez. (CHP sıralarından alkışlar)
Halkımız
savaş istememektedir. Cumhuriyet Halk Partisi barış isteyen halkımızın
yanındadır. Onların huzur, güvenlik ve istikrar taleplerini Meclise taşımaya
devam etmekte kararlıdır. Gelecek kuşaklarımız bugün izlenen Suriye
politikasını büyük bir utançla, Orta Doğu halkları da büyük bir kırgınlık ve
öfkeyle hatırlayacaklardır. Partimiz, halkımızın isteği doğrultusunda komşu
Suriye ile silahlı çatışmanın yolunu açabilecek gelişme ve girişimlere karşı
çıkmaya, barış ve diyalog yollarını açmak için çalışmaya devam edecektir.
Bölgemizin yeni savaşlara değil, barışa ve uzlaşıya ihtiyacı vardır. Suriye
konusunda çare ve ihtiyaç bir savaş tezkeresi değil, AKP Hükûmetinin Suriye politikasını
baştan aşağı değiştirmesidir.
Konuşmamda
açıkladığım nedenlerle tezkere için Cumhuriyet Halk Partisi olarak olumsuz oy
kullanacağımızı bildirir, hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Loğoğlu.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Bingöl Milletvekili İdris Baluken.
Buyurun
Sayın Baluken. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU
ADINA İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan savaş tezkeresi üzerine
Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle
yeni bir yasama yılının tekrar bir savaş tezkeresiyle açılması talihsizliğini
büyük bir kaygıyla karşıladığımızı; halkımızın, halklarımızın barış, demokrasi
ve özgürlük taleplerine bu savaş tezkeresiyle Meclisin açılmasının denk
düşmediğini ifade etmek istiyorum.
Bu kadar
önemli bir konu görüşülürken gerek Meclis sıralarının gerekse Hükûmet
sıralarının bu kadar boş olmasını da hiçbir şekilde kabul edilemez bulduğumuzu
ifade etmek istiyorum.
Yine
konuşmama başlamadan önce, Gülsuyu’nda üç gündür rehin tutulan ve gömülmesine
izin verilmeyen cenazeyle ilgili gelişmeleri büyük bir kaygı içerisinde takip
ettiğimizi belirtmek istiyorum. Son dönemlerde özellikle cenazeler üzerinden,
mezarlıklar üzerinden aileleri, halkımızı, deyim yerindeyse, cezalandırmaya
çalışan bir zihniyetle Hükûmetin ortaya koymuş olduğu pratiğin hiçbir şekilde
kabul edilemez olduğunu vurgulamak istiyorum.
Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, Suriye’yle ilgili görüşlerimizi ortaya
koymak için öncelikle Orta Doğu penceresinden birkaç hususu ifade etmek
istiyorum. Orta Doğu’da, bildiğimiz gibi, uzun süredir egemenlerin desteklediği
otoriter yönetimler, diktatöryal rejimler ve tek adam yönetimleri yıllarca Orta
Doğu halklarına her türlü baskı ve zulmü uyguladılar. En temel hak ve
özgürlükler bile Orta Doğu coğrafyasında bu zalim diktatöryal yönetimler
tarafından yasaklandı. Bu süren zulüm ve baskı politikası bir yönüyle bölgesel
ve küresel hegemonik güçlerin çıkarlarını beslerken, diğer yönüyle halklar
nezdinde büyük bir tepki, büyük bir öfke birikmesini de beraberinde getirdi. Bu
öfke birikmesi Tunus’ta bir seyyar satıcının kendi bedenini ateşe vermesiyle
başlayan çok büyük bir sosyal patlamayı ve yeni bir değişim ve dönüşüm sürecini
Orta Doğu halklarının gündemine getirdi. Bu büyük değişim ve dönüşüm sürecinin
halkların iradesi lehinde, halk iktidarlarının esas alınması doğrultusunda
şekillenmesiyle ilgili sadece Orta Doğu’da değil, bütün dünyada insanlık adına
mücadele yürütenlerde büyük bir toplumsal beklenti oluştu. Tunus’tan Mısır’a
kadar devam eden bu büyük halk başkaldırısı dalgasının son örneği de Suriye’de
kendini gösterdi. Özellikle bölgesel ve küresel gelişmelerde AKP İktidarı da bu
gelişen yeni değişim ve dönüşüm süreciyle birlikte yumuşak güç pozisyonunu
değiştirerek savaşı önceleyen birtakım politikaları kendi merkezî
politikalarının merkezine aldı.
Bizler,
Barış ve Demokrasi Partisi olarak bu kürsüden veya görüşlerimizi ilettiğimiz
bütün platformlardan seslenmiştik. Bu değişim ve dönüşüm süreci konjonktürel
değil halklar açısından stratejiktir. Dolayısıyla, Hükûmetin belirlemesi
gereken politikaların da konjonktürel değil, stratejik olarak halkların barış,
demokrasi ve özgürlük taleplerine denk düşecek şekilde belirlenmesi gerektiğini
sayısız defa ifade etmiştik.
Değerli
milletvekilleri, Arap Baharı olarak nitelendirilen halkların başkaldırı
süreçlerine gerek küresel emperyalist hegemonik güçler gerek Türkiye gerekse de
Orta Doğu’daki diktatöryal rejimlerin tamamı çok büyük bir hazırlıksızlık
içerisinde yakalanmışlardır. Özellikle Batılı güçler bu hazırlıksız yakalanma
sürecini pervasız sürdürdükleri savaş politikaları ve saldırılarla dengelemeye
çalışmış, Orta Doğu’daki hegemonik çıkarlarını sürdürmenin gayreti içerisinde
olmuşlardır. Özellikle, Türkiye’de de AKP’de de bu sürecin Kaddafi’nin veya
Mübarek’in kısa zamanda tahtından, koltuğundan olması üzerinden okuyan bir
Suriye politikası üzerinden şekillendiğini ve dolayısıyla büyük yanlışlarla
beraber ülkemizi, halklarımızı savaşın eşiğine getirdiğini buradan vurgulamak
istiyoruz.
Bir bütün
olarak Orta Doğu politikasının tamamı, Suriye politikasının tamamı, yapılan
yanlış analizler, konjonktürel ortaya konan politikalar neticesinde bugün
iflasın eşiğine gelmiş ve çökmenin eşiğine bugün itibarıyla gelmiştir.
Suriye’de
ilk halk ayaklanmaları başladığı zaman tarih 15 Mart 2011’i gösteriyordu. O
dönem Suriye’de değişim ve dönüşüm isteyen gençler Suriye’de Şam sokakları
duvarlarına “Halk rejimin düşmesini istiyor.” yazdıklarında AKP Hükûmeti tam
yirmi gün sonra, 6 Nisanda Esad rejimiyle terör örgütleriyle mücadele
sözleşmesi ve denizcilik iş birliği anlaşması imzalamakla meşguldü. Süreç
içerisinde uluslararası terör örgütü listelerinde olan El Nusra ve Irak-Şam
İslam Devleti’ne AKP Hükümetinin vermiş olduğu destek imzalamış olduğu bu sözleşmelere
sadakat doğrultusunda bile ne kadar samimiyetsiz olduğunu ortaya koymuştur.
Bizler
bugün görüşülen bu savaş tezkeresinin Parlamentonun onayını almak üzere burada
yerine getirilmesi gereken bir prosedürün onayı olduğunu biliyoruz çünkü AKP
Hükûmeti uyguladığı politikalarla zaten uzun bir süredir Suriye’de yürüyen
savaş sürecinin aktif bir bileşeni, fiilî bir tarafı olmuş durumdadır.
Suriye’deki iç çatışmalarda El Kaide bağlantılı, El Nusra bağlantılı çeteleri
destekleyen bir anlayış maalesef ülkemizi Suriye’deki iç çatışmaların ve
savaşın bir tarafı konumuna getirmiştir. Bırakalım bu iç çatışmayı ya da bu
savaş müdahalesini, özellikle Akçakale’ye düşen top mermileri, Hatay’a düşen
havan topları, Suriye tarafından düşürülen Türk savaş uçağı, Türk savaş
uçakları tarafından düşürülen Suriye helikopteri tablosunun kendisi de zaten
Türkiye’nin büyük bir oranda bu savaşa taraf olduğunu net bir şekilde ortaya
koymaktadır. Dolayısıyla, bugün yapılan şey, gayriresmî olarak başlatılmış
olan, taraf olunan bir savaş sürecini resmiyete kavuşturmanın bir çabası, bir
gayretidir.
Değerli
milletvekilleri, buradan biz sayısız defa şunları söyledik: Orta Doğu’da
yeniden şekillenme süreci olurken küresel anlamda iki hegemonik bloğun
şekillendiğini ifade ettik. Amerika, Avrupa ülkeleri, Körfez ülkeleri Suudi
Arabistan, Katar’ın başını çektiği bir blok -Sünni eksenli, mezhep eksenli bir
blok- ve bu bloğun karşısında da Rusya’nın desteklediği, Çin’in, İran’ın,
Lübnan’ın, Irak Şii yönetiminin olduğu bir Şii bloğun olduğunu, bu iki blok
arasında hegemonik güç çatışmasının halklara kan, gözyaşı ve savaş dışında
herhangi bir fayda getirmeyeceğini belirtmiştik. Bizler Türkiye’nin, AKP
Hükûmetinin yapması gerekenin bu iki hegemonik blok arasında bir taraf olmak
değil, bir üçüncü yol olarak Suriye halklarının, Orta Doğu halklarının
özgürlüğünü, barış içerisindeki özgür geleceğini esas alan bir politika olması
gerektiğini söylemiştik. Maalesef, AKP Hükûmeti başından beri Amerika’yla
birlikte, hegemonik Avrupa ülkeleriyle birlikte, Suudi Arabistan ve Katar’la
birlikte elleri kanlı olan bir hegemonik blokta kendi yerini, kendi bölgesel
misyonuna denk düşecek pozisyonunu almıştır ve o günden bugüne de Türkiye’nin
bütün Suriye politikası halkların iradesini esas alan, halkların özgürlüğünü,
demokrasiyi, özgürlüklerin genişletilmesini, kardeşliği esas alan bir
yörüngeden maalesef çıkmıştır.
Bizler bu
yanlış politikaların herhangi bir sonuç vermeyeceğini ve bölgeye her geçen gün
riski artacak bir mezhep ve etnik kökenli bölgesel savaş tehdidini getireceğini
söylemiştik. Maalesef süreç bütün bu söylemlerimizi haklı çıkardı ve bugün
büyük bir etnik ve mezhepsel, bölgesel bir savaşın ayak seslerini hemen yanı
başımızda işitmek üzereyiz.
Değerli
milletvekilleri, özellikle AKP Hükûmetinin “sıfır sorun politikası”yla başlamış
olduğu bu dış politika serüveni, Orta Doğu’daki yeniden değişim, dönüşümü
dengeleme süreci bugün sorunsuz herhangi bir ülkenin kalmaması neticesiyle
sonuçlanmıştır. Başta dört parça Kürdistan’da yaşayan Kürtler olmak üzere Irak’la,
İran’la, Suriye’yle diplomatik, bürokratik bütün ilişkilerin bitme noktasına
gelmiş olduğu bir politik iflası burada görüyoruz. Özellikle Suriye
politikasında yürütülen yanlış politikalarla kardeş Esad döneminden, ortak
Bakanlar Kurulu toplantılarından düşman Esed dönemine geçilmiş ve bir bütün
olarak savaşmaya hazır olan iki ülke pozisyonu önümüze gelmiştir. Neyse ki
Amerika’nın, Rusya’nın ve Birleşmiş Milletlerin Suriye’deki çıkmaz üzerinden
demokratik, siyasi bir çözümü önceleyen son diplomatik atağı büyük bir bölgesel
savaşın en azından şu anda rafa kaldırılması, ertelenmesi sürecini beraberinde
getirmiştir.
Değerli
milletvekilleri, Suriye’yle ilgili yürütülen dış politikanın ana merkezinde
tarihî olarak Kürt karşıtlığı, anti Kürt politikaların AKP Hükûmeti tarafından
devreye sokulma çabasıyla şekillendiğini buradan tekrar ifade etmek istiyoruz.
Halk düzeyinde bir tabanı olmayan, Suriye halkları düzeyinde meşruiyeti olmayan
El Kaide çetelerini ve El Nusra çetelerini Kürt halkına karşı savaştıran, Kürt
halkının özgürlük iradesini teslim almaya çalışan bütün politikalar bu süreç
içerisinde AKP Hükûmeti tarafından devreye konmuştur. Ceylânpınar, Kızıltepe,
Viranşehir, Nusaybin ve Akçakale hattında sınır koridorları Kürtlere karşı
savaşan bu El Nusra ve El Kaide çetelerine sonuna kadar aralanmış ve buradan
âdeta Suriye’deki iç çatışmayı koordine eden bir savaş karargâhı pozisyonu
bugün karşımıza gelmiştir.
Somut
olarak Ceylânpınar’da şu anda Ceylânpınar halkının tamamının bilgi sahibi
olduğu TİGEM arazilerini örnek vermek istiyorum.
1950
yılından beri devlet üretme çiftliği olarak kullanılmakta olan TİGEM arazileri,
bu süreç başladığı günden bugüne kadar El Kaide ve El Nusra çetelerinin rahat
bir şekilde kullandıkları, bütün lojistik desteklerini aldıkları iki kapıyla
Kürtlerle savaşın en yoğun olduğu Til Xelef bölgesine geçtikleri ve orada
savaşını yaptıktan sonra tekrar yaralarını sarmak üzere gelmiş oldukları bir
bölge hâline gelmiştir. Bir hafta önce Ceylânpınar’daydım, bahsettiğim TİGEM
tesisi şu anda sivil girişlere kapalıdır ve yüzlerce kamerayla bu TİGEM
arazilerinin çevresi büyük bir güvenlik koridoru şeklinde korunmaktadır.
Reyhanlı’da bombalardan kendi vatandaşını koruyamayan, Öncüpınar’da,
Akçakale’de bombalardan kendi vatandaşını korumayan, koruyamayan AKP Hükûmeti,
TİGEM arazileri üzerinde kurmuş olduğu güvenlik koridorlarıyla bu El Kaide ve
El Nusra çetelerini bugüne kadar başarıyla korumaya devam etmektedir.
Yine, bu
bölgeden gelen yaralıların tamamı, bu El Nusra çetecilerinin yaralılarının tamamı
Urfa’daki, Ceylânpınar’daki, Viranşehir’deki hastanelerde tedavi altına
alınmakta, yaralıların çok olduğu günlerde hastaneler sivil hastalara
kapatılacak şekilde büyük yoğunluklarla karşılaşılmaktadır. Bizler bu durumun
tarihî olarak anti Kürt politikalarını merkezine alan bir anlayışın devamı
olarak okunması gerektiğini düşünüyoruz. Bizler buradan defalarca ifade ettik. Bu iki hegemonik
bloğun çatışması sırasında Rojava Kürtleri
hiçbir bloğa dahil olmadan, hiçbir küresel gücün denetiminde olmadan, kendi öz
iradeleriyle birlikte, yaşadıkları kardeş halklarla birlikte kendi öz
yönetimlerini açığa çıkarmanın çabası içerisinde olmuşlardı. PYD Eşbaşkanı
Sayın Salih Müslim’in dediği gibi Kürtler yanlış yazılan bir tarihi düzeltmenin
gayreti içerisinde olmuşlardı. Bu düzeyde kendi öz gücüyle sadece Kürtlere
değil, Orta Doğu’daki bütün halklara bir üçüncü yolun, bir alternatif yolun
mümkün olduğunu gösteren Rojava Kürtlerine karşı bu kadar düşman hukukuyla
beslenen politikaların hiçbir şekilde kabul edilmediğini, bizim tarafımızdan
edilmeyeceğini buradan tekrar vurgulamak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, 500 bini aşkın Suriyeli sığınmacı şu anda Türkiye sınırları
içerisindedir. Resmî rakamlar 500 bindir ama gerçek rakamlar bunun çok daha
ötesindedir. Bu mültecilerin yaşadığı sıkıntıları hepiniz biliyorsunuz.
Büyükşehirlerde, metropollerde, sınır kentlerinde yatacak yer bile bulamayacak
mağduriyeti yaşayan mültecilerle karşı karşıyayız. Suriye’de etnik kökenli,
mezhep kökenli politikaların yansıması bu mültecilerin yaşamış oldukları
dramlara da yansımaktadır. Suriye’den gelen mültecilerin Alevi olması ya da
Kürt olması yaşanan mağduriyetlerin katbekat artması sonucunu beraberinde
getirmektedir. İstanbul’a gelen Alevi mülteciler bir parkta yatacak bir zemini
bile bulamayacak sıkıntılarla karşılaşmışlardır. Sınır bölgelerine gelen Kürt mülteciler
El Nusra üyelerinin örgütlendiği kamplarda kalmaya zorlanmışlardır.
Dolayısıyla, bu yönüyle ayrımcı uygulanan, mezhepçi ve etnisite kökenli ayrımcı
uygulanan politikalar maalesef mültecilere yaklaşımlarda da AKP Hükûmeti
tarafından devreye konmuştur.
Özellikle
Rojava’ya yönelik, Batı Kürdistan’a yönelik uygulanan ekonomik ambargo ise
tarihe utanç sayfası olarak geçecek büyük dramları beraberinde getirmiştir.
Daha bir ay öncesine kadar çok katı bir şekilde, en insani yardım
malzemelerinin, bebek maması, çocuk bezi, ilaçların, aşıların bile geçmesine
AKP Hükûmeti müsaade etmemiş, Rojava Kürtlerini açlıkla, hastalıkla, ölümle
terbiye edecek bir politikayı izlemiştir. Bu süreç içerisinde yapılan
yanlışlardan geri dönülmek zorunda kalınmış, nispi olarak PYD eş başkanının
Türkiye’ye gelişi ve Türkiye’de yaşayan Kürtlerin ortaya koyduğu tepkilerle
Kızıltepe’de Şenyurt Kapısı’nda, Suruç’ta Mürşitpınar Sınır Kapısı’nda bu
insani yardım malzemelerinin geçişine kısmen izin verilmiştir. Ancak her insani
yardım geçişinde de bizler günlerce telefon diplomasisi yapacak şekilde yerelde
ortaya konan çok güçlü bir dirençle karşı karşıyayız.
Yine,
büyük bir mağduriyet içerisinde olan Afrin’le ilgili yaşanan dram ise tam bir
içler acısı durumu yansıtmaktadır. Afrin’de savaşın başladığı günden bu güne
kadar ilaç sıkıntısından, aşı sıkıntısından, açlıktan dolayı ölen onlarca
çocuğun olduğunu biliyoruz. Aylardır yaptığımız görüşmelere rağmen Afrin’e bir
insani yardım koridoru açmayan, Afrin’de ihtiyacı olan çevrelere yardımı
ulaştıracak bir kapıyı açmayan Hükûmet pratiğiyle karşı karşıyayız. Bu
yanlıştan bir an önce vazgeçilmelidir. Afrin’e bir an önce insani yardım
koridoru ve sınır kapısı açılmalıdır. Mürşitpınar ve Şenyurt sınır kapılarında
başta Urfa Valisi olmak üzere, yerel, askerî, mülki, idari yöneticilerin
uygulamış olduğu keyfiyetin bir an önce ortadan kaldırılması gerekmektedir.
Öyle ki Urfa Valisi toplanan insani yardımların Rojava’da savaşın bir tarafı
hâline gelmiş olan kişilere ve kurumlara iletilmesi için özel ve özgün bir çaba
içerisinde bütün bu çalışmaları engellemeye devam etmektedir. İsteğimiz şudur:
Rojava’da halk meclisleri sadece Kürtlerden değil, o bölgedeki Araplardan,
Nusayrilerden, Ermenilerden, gayri Müslimlerden, Türkmenlerden oluşmaktadır. Rojava’ya
gidecek insani yardımlar halk meclisleri ve insan hakları kurumları eliyle
Rojava halkına ulaştırılmalıdır. Tam beş aydır iki ambulans ve iki değirmeni
Rojava’ya ulaştırmayan bir Hükûmet pratiğiyle karşı karşıyayız. Eğer bu
düşmanlık hukuku değilse bu iki ambulans ve iki değirmenin beş aydır neden
Rojava’ya ulaştırılmadığını Sayın Bakan buraya gelip açıklamak zorundadır. O
ambulanslar ve o değirmenlerin oraya ulaşması onlarca çocuğun hayatını
kurtarabilecek önemli birtakım sonuçları ortaya çıkarabilirdi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS
BALUKEN (Devamla) – Ek süremiz var mı Sayın Başkanım bir iki dakika?
BAŞKAN –
Hayır, yok. Diğer konuşmacılara vermedim, siz de lütfen aynı kurala uyun.
İDRİS
BALUKEN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, belirtmiş olduğum çerçevede
Türkiye'nin ve AKP Hükûmetinin bugüne kadar uygulamış olduğu Rojava ve Suriye
politikasının halklara herhangi bir faydası olmayacağını; barışı, özgürlüğü,
demokrasiyi, kardeşliği esas alan politikalara ihtiyaç olduğunu; Suriye
halklarına, Kürtlere ve Türkiye halklarına kazandıracak olanın da savaş
tezkeresi değil barış politikaları olduğunu tekrar vurgulayarak bu tezkereye
“hayır” oyu kullanacağımızı ifade etmek istiyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Volkan Bozkır.
Buyurun
Sayın Bozkır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA VOLKAN BOZKIR (İstanbul) – Sayın Başkan, öncelikle yeni
görevinizden dolayı sizi kutluyorum ve başarılarınızın devamını diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, yüce Meclisimiz tarafından 4 Ekim 2012 tarihli ve 1025 sayılı
Karar ile Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesi ve buna
ilişkin gerekli düzenlemelerin yapılması hususunda Hükûmetimize verilen iznin
bir yıl süreyle uzatılmasına dair tezkere hakkında AK PARTİ Grubunun
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.
Üç yıla
yakın bir süredir komşumuz Suriye’de yaşanan gelişmeler küresel ölçekte olduğu
gibi ülkemizin de gündeminde ön planda yer almaktadır. Suriye’de büyük bir
insani ve sosyoekonomik yıkıma yol açan çatışma ortamının ortaya koyduğu risk
ve tehditler çerçevesinde ulusal güvenlik ve çıkarlarımızın korunması millî
politikamızın esasını oluşturmayı sürdürmektedir. Bu çerçevede, Türkiye'nin
yüksek menfaatlerini etkili bir şekilde korumak ve kollamak, olası gelişmeler
karşısında süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı olmak
maksadıyla 4 Ekim 2012 tarihli tezkerenin bir yıl süreyle uzatılması
Hükûmetimizce gerekli görülmektedir.
Başta
ülkemiz olmak üzere uluslararası toplumun izan ve vicdan sahibi mensuplarınca
ortaya konan her türlü iyi niyetli çabaya karşın Suriye’deki çatışma ve kaos
ortamının derinleşmesi aradan geçen sürede maalesef engellenememiştir.
Geçtiğimiz yıl yüce Meclisimizin uygun bulduğu tezkere Suriye rejimine bağlı
güçlerin havan ve topçu ateşiyle gerçekleştirdiği menfur saldırı neticesinde
Akçakale ilçemizde 5 vatandaşımızın hayatlarını kaybetmesini takiben
gündemimize alınmıştı. Gelinen aşamada ise gerek ülkemize gerek bölgesel
güvenlik ve istikrara yönelik olarak Suriye’den kaynaklanan risk ve tehditler
giderek artmış ve yeni boyutlar kazanmıştır. Suriye’de rejimin izlediği
politikalar uluslararası barış ve güvenliğe yönelik açık bir tehdit
oluşturmaktadır. Dolayısıyla 4 Ekim 2012 tarihindeki tezkere görüşmelerinde
ifade ettiğimiz tehdit algılamamız bugün de artarak sürmektedir.
Suriye
rejiminin tedhiş siyasetinin bugün ulaştığı noktanın son yarım asırda eşi ve
benzeri görülmemiştir. Beşar Esad rejimi, gerek Birleşmiş Milletler
belgelerinde gerek birçok uluslararası örgütün açıklama ve kararlarında gerek
Suriye halkının dostu ülkelerin düzenlediği toplantılarda Suriye’de insanlığa
karşı işlenen suçların yegâne sorumlusu olarak tescil edilmiştir. 21 Ağustos
tarihinde Şam’da çoğunluğu kadın ve çocuk sivil halkı hedef alan kimyasal silah
kullanımı ise rejimin gözü dönmüşlüğünün ve kitlesel imha politikalarının son
ve en zalimane örneği olarak tarihe geçmiştir. Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin Suriye konusunda iki buçuk yıl sonra ilk defa kabul ettiği 2118
sayılı Karar’da da bu insanlık dışı saldırı uluslararası barış ve güvenliğe
yönelik açık bir tehdit olarak nitelendirilmiş ve bunun açık bir suç olduğu
teyit edilmiştir. Suriye rejimi son kimyasal silah saldırısında 400’ü çocuk
olmak üzere yaklaşık 1.400 masum sivili katletmiştir.
SIRRI
SAKIK (Muş) – Peki, ondan önce 100 bin insan öldü.
VOLKAN
BOZKIR (Devamla) – Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin iki buçuk yıllık bir
süre geçtikten sonra Suriye konusunda ilk defa bir karar alabilmesini
diplomatik açıdan memnuniyetle karşılıyoruz. Ancak burada bir hususu
hatırlatmakta da yarar görüyorum: Suriye rejiminin kimyasal silah kullanmakta
olduğunun kanıtları Sayın Başbakanımızın mayıs ayında Amerika Birleşik Devletleri’ne
yaptığı resmî ziyaret sırasında Amerikan makamlarına tevdi edilmişti. Amerika
Birleşik Devletleri Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Yardımcısı Ben Rhodes
13 Haziranda yaptığı resmî açıklamayla: “Yaptıkları inceleme sonucunda Suriye
rejiminin kimyasal silah kullandığının –ki bunun sarin gazı olarak da tasrih
etmiştir- bulgularına eriştiklerini açıklamıştı. Burada hâlâ “kimyasal silahın
kimin kullandığının belli olmadığını” ifade eden benden önceki konuşmacıların
gayet net olan bu açıklamayı okumalarını tavsiye ediyorum.
Kimyasal
silah kullanımı haziran ayında net olarak ortaya çıkmış olmasına rağmen,
uluslararası camia aynı 1988 yılında Saddam Hüseyin’in Halepçe’de kimyasal
silah kullanarak birlerce masum insanı öldürüşünde olduğu gibi buna da yine
sessiz ve kayıtsız kalmıştı. Ağustos ayındaki kimyasal silah kitle katliamının
ve öldürülen çocukların fotoğrafları dünya kamuoyunda infial uyandırması
üzerine siyasi mekanizmalar bir anlamda harekete geçme mecburiyetini
hissetmiştir. Suriye’ye müdahale, kimyasal silah kullanımın cezalandırılması
gibi kavramlar o günlerde gündeme oturmuştur. Bununla birlikte dünya
kamuoyundaki bu infial unutulmaya başlar başlamaz da aslında Suriye’ye
müdahalede ve Suriye’yi cezalandırmada isteksiz olan uluslararası camia
Rusya’nın mahirane bir diplomatik hamlesinin arkasına sığınmayı yeğleyerek
Birleşmiş Milletler Konsey kararının bugün önümüzde olduğu şekliyle
çıkmasına imkân sağlamıştır.
Suriye’de
sadece kimyasal silah kullanımının önlenmesi üzerine inşa edilmiş bu kararın
“Suriye rejiminin kimyasal silah dışındaki katliam mübahtır.” şeklinde yanlış
bir zehaba kapılmasına yol açmasından endişe duyuyoruz. Ayrıca Birleşmiş
Milletler kararının Beşar Esat’a diktatörlüğünü sağlama almak ve o doğrultuda
da zaman kazanmak imkânı vermemesini temenni ediyoruz. Bu vesileyle, İkinci
Cihan Savaşı sonrası tabloya göre dizayn edilmiş Birleşmiş Milletler sisteminin
de artık işlevini yitirmekte olduğu ve değişmesi gerektiği açık seçik ortaya
çıkmış bulunmaktadır. Başarıdan yoksun ve dünya sorunları karşısında karar
alamayan atıl ve hatta âciz görünümdeki bu Birleşmiş Milletler yapısının
bugünün realitelerine uygun bir şekilde değiştirilmesi gerekmektedir. Bu
çerçevede, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu vesilesiyle Sayın Cumhurbaşkanımızca
New York’ta yapılan önerinin altını burada bir kez daha çizmek istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Suriye rejiminin hava saldırıları ve balistik
füzeler dâhil diğer silahlarla öldürdüğü Suriyelilerin sayısının 150 bine
yaklaşmakta olduğunu da burada bir kere daha hatırlatıyorum ve bunun da sürekli
olarak hatırda tutulması gerektiğini ifade ediyorum. Bunu, Birleşmiş Milletler
başta olmak üzere tüm uluslararası platformların gündeminde tekrarlayarak dünya
kamuoyunda unutulmamasını sağlamalıyız. Rejimin işlediği insanlık suçlarının
cezasız kalmaması uluslararası toplumun başlıca görevlerinden birisidir.
Hükûmetimizin bu yöndeki aktif çabalarını da memnuniyetle karşılıyoruz.
Suriye’de işlenen bu insanlık suçunun hesabının er veya geç sorulacağına
inanıyoruz.
Suriye’deki
ihtilaf giderek artan oranda askerileşmekte ve şiddet sarmalı genişlemektedir.
Bunun temel gerekçelerinden birisi de Suriye rejiminin kendisine dışarıdan
sağlanan lojistik, mali, diplomatik ve askerî destek marifetiyle bekasını idame
ettirebilmesidir. Bu şekilde çatışmaların Suriye dışına taşarak
bölgeselleşmesine zemin hazırlanmış, Doğu Akdeniz havzasının istikrarsızlaşması
riski artmıştır.
Mevcut
durumda Suriye rejiminin planı açıktır. Suriye rejimi, Suriye halkının özgürlük
ve demokrasi mücadelesini, jeopolitik hesaplar, bölgesel güç denklemleri ve
mezhep temelli çatışmalar yaratmak marifetiyle etkisizleştirmek istemektedir.
Böylece Beşar Esad bir anlamda geleceğini Suriye halkının kanı üzerinde yeniden
inşa etmek istemektedir. Suriye rejiminin bu hain planı sonucunda ortaya çıkan
saldırgan tutumu, aynı zamanda bölgesel barış ve güvenlik için de son derece
tehlikeli bir gidişat olarak karşımıza çıkmaktadır.
Uluslararası
planda karşılıksız kalan her katliam, her balistik füze ve kimyasal silah
kullanımı, komşuları hedef alan her saldırgan eylem, rejimi, şiddetini
tırmandırması için daha da cesaretlendirmekten başka bir amaca hizmet
etmemektedir. Mevcut aşamada geçtiğimiz yılki veriler ile kıyaslandığında
Suriye’de ölü sayısı 5 kat artarak 150 bine; Suriye’deki beşerî yıkımın
maliyeti 100 milyar dolara; yardıma ihtiyaç duyan Suriyelilerin sayısı 7
milyona; komşu ülkelerdeki Suriyeli sığınmacı sayısı 7 kat artarak 2,1 milyona
ve Suriye içinde yerlerinden edilmiş kişilerin sayısı ise en az 2 misli artarak
4,5 milyona ulaşmıştır.
Lübnan ve
Ürdün’ün, nüfuslarının yaklaşık dörtte 1’i oranında mülteci akınına maruz
kalması bölgemizin yaşadığı insani felaketin boyutlarını çarpıcı şekilde ortaya
koymaktadır. Sadece bu rakamlar dahi Türkiye başta olmak üzere komşu ülkelerin
karşı karşıya bulunduğu ekonomik ve sosyal külfet ile güvenlik risklerini
gözler önüne sermektedir. Türkiye hâlihazırda 20 barınma merkezinde 200 bini
aşkın Suriyeli kardeşimize insani vazifesini yerine getirmektedir. Yakınlarının
yanında kalanlarla birlikte Türkiye toplamda 600 bin Suriyeli kardeşimize ev
sahipliği yapmaktadır. Bunun Türkiye ekonomisine getirdiği yük izahtan varestedir.
Türkiye tarih boyunca yaptığı gibi bu durumda da kendisine sığınan insanlara
kapılarını kapatmamıştır ve bundan sonra da kapatmayacaktır. Ancak, önümüzdeki
dönemde Türkiye’nin Suriye’den kaçmak zorunda kalan kardeşlerimize kucak açan
bu insanca tutumunu ve onlara sağladığı imkânları öven dünya ülkelerinin artık
sadece söylemlerini değil, yükü paylaşmaya yönelik katkılarını da ortaya
koymalarını bekliyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin Suriye kaynaklı gelişmeler nedeniyle
maruz kaldığı güvenlik riskleri maalesef yoğun ve kitlesel göç bağlantılı
sorunlar ile de sınırlı kalmamıştır. Akçakale’de yitirdiğimiz vatandaşlarımızın
acısı henüz dinmeden, Akçakale ve Cilvegözü sınır kapılarımızda hadiseler
yaşanmıştır. Reyhanlı’da ise Suriye rejimi istihbarat örgütü ile bağlantılı
olarak cumhuriyet tarihimizin en kanlı terör saldırısı gerçekleşmiştir. Sınırın
diğer tarafında yaşanan çatışmalardan seken kurşunlar ve son dönemde artış
gösteren kaçakçılık girişimleri nedeniyle de çok sayıda can kaybı yaşanmıştır.
Bu kayıplar bizi derinden üzmüştür ve üzmektedir. Ölen vatandaşlarımıza buradan
bir kez daha Allah’tan rahmet, geride kalanlarına başsağlığı diliyorum.
911
kilometre uzunluğunda ortak sınıra sahip olduğumuz komşumuz Suriye’de yaşanan
gelişmeler, mevcut şartlar dâhilinde sadece bir ülkedeki ihtilafın diğerine
yansıması zaviyesinden değerlendirilemeyecek boyutlara ulaşmıştır.
Suriye’de
rejimin yarattığı bu kaos sonucunda sınırımızın bitişiğinde bir otorite ve güç
boşluğu ortaya çıkmıştır. Bu durumdan istifade eden radikal ve terörist
unsurlar ise, bu otorite ve güç boşluğunu doldurma gayretlerine hız vermiştir.
Suriye
halkının demokratik talep ve beklentileriyle herhangi bir ilgisi bulunmayan bu
gruplar, sınırımızın diğer tarafındaki bu kaostan yararlanarak münferit ve
radikal gündemlerini takip edebilmektedirler.
Ülkemizin
bu grupların varlığına ve faaliyetlerine müsamaha gösterdiğine dair zaman zaman
muhalefet partilerimizce dile getirilen ithamların kabulü ve izahı mümkün
değildir. Bölgemizde ikinci bir Afganistan’ın doğmasından, mezhep temelli
çatışma ve şiddet ortamının bölgesel istikrar açısından ortaya çıkaracağı
olumsuzluklardan en fazla ülkemizin etkileneceği kuşku götürmez bir gerçektir.
Hâl böyle iken böylesine haksız ve yanlış ithamları gündeme getirmenin ülkemiz
çıkarlarına hizmet etmediği kesindir.
Tabiatıyla
bu süreçte en önemli önceliğimiz, vatandaşlarımızın ve topraklarımızın
güvenliğinin muhafaza edilmesidir. Bir vatandaşımızın dahi hayatını
kaybetmesine veya yaralanmasına ve egemenliğimizin herhangi bir şekilde
ihlaline cüret edilmesine hoşgörüyle yaklaşmamız asla düşünülemez.
Askerî
strateji bağlamında etkin bir caydırıcılık sağlanması ve gerektiği hâllerde
kararlılığın sergilenmesi önem taşımaktadır. Ancak bu çerçevede, Türkiye Büyük
Millet Meclisi çatısı altındaki siyasi partilerimize de büyük görevler düştüğü
kanaatindeyiz. Zira, ulusal güvenlik, devletin ve milletin bekasıyla doğrudan bağlantılı
ve bu nedenle partilerüstü olması gereken bir meseledir. Vatandaşlarımızın ve
toprak bütünlüğümüzün selameti söz konusu olduğunda siyasi ve ideolojik görüş
farklılıklarının ve hatta ön yargıların bir kenara bırakılıp her zaman olduğu
gibi milletin temsilcileri olarak kenetlenmemiz icap etmektedir.
AK PARTİ,
kuruluşundan bu yana, ulusal çıkarlarımızın en üst düzeyde tutulmasına önem
veren, insanlığın yaralarını sarmaya hizmet eden, tek yöne değil etrafına
çepeçevre bakabilen, düşman üretmeyen dost edinen, evrensel değerleri özümseyen
bir dış politikanın milletimiz, bölgemiz ve dünyamız için katma değer
yaratacağına, bölgesel barış ve istikrarın her daim egemen kılınmasına yönelik
arayışlara hizmet edeceğine inanmıştır. Ancak, Türkiye'nin dostluk elini yüz
binlerin kanıyla eli kirlenmiş zümreler, yönetimler ve liderler hak edemez.
İktidarlarını korumak uğruna ülkelerini yıkıma mahkûm edenlerle iş birliği
tesis edemeyiz. Halkına zulmedenlere “Aman bize bir şey olmasın.” mantığıyla
seyirci kalamayız. Zira, dünya tarihinin gördüğü tüm tiranlar önce kendi
halklarını sonra da etraflarını hedef almışlardır. Suriye rejiminin insanlık
onuruna ve saygınlığına karşı mütecaviz tutumuna ve katliamına bugün ses
çıkarmayanların yarın kendileri bu rejim ve destekçilerin saldırganlığına maruz
kaldıklarında şikâyet etmeye hiç hakları olmayacaktır.
Suriye’deki
sorun çok daha vahim gelişmelere gebe olabilecek özellikler taşımaktadır. O
nedenle, uluslararası camianın ve Türkiye iç siyasetinin bu sorunun bir an önce
çözüme kavuşması için gayret göstermesi, sorunun devamından kendi çıkarları
için medet ummaması şu aşamada zaruret arz etmektedir.
Bu
tezkerenin bir savaş tezkeresi olarak nitelendirilmesini, yıllarını dış
politikada harcamış olan ve neyin ne olduğunu gayet iyi bilmesi gereken
bir meslektaşıma doğrusu yakıştıramadım.
Buradan açıklıkla ifade ediyorum ki bu tezkere bir savaş tezkeresi değildir.
Daha önce yüce Meclisimizin verdiği yetkinin, o yetkinin verilmesini gerekli kılan
şartların devam etmesi nedeniyle bir yıl daha uzatılmasından ibarettir. Yüce
Meclis birçok konuda Başbakanlıktan gelen tezkereleri onaylamıştır, Hükûmete
yetki vermiştir. Hiçbir tezkereden sonra da Türkiye bir savaşa girmemiştir.
Böyle bir durum mevcut iken bu tezkereyi Meclisin açılışında “ilk savaş
tezkeresi” olarak nitelendirmeyi doğru bulmuyorum ve Türk kamuoyunda yanlış bir
kanının oluşmasına yol açabilecek bir ifade olarak değerlendiriyorum.
Suriye’deki
önceliklerimiz, barış ve istikrar ortamının yeniden sağlanması, halkın meşru
talepleri doğrultusunda demokrasinin tesisine yönelik siyasi bir geçiş
sürecinin süratle başlatılması ve Suriye’nin egemenliği, toprak bütünlüğü ve
ulusal birliğinin muhafazasıdır. Türkiye bu öncelikler doğrultusunda ihtilafa
siyasi ve barışçıl bir çözüm bulunması amacına yönelik uluslararası çabalarda
aktif ve öncü bir rol oynamaktadır. Ancak Suriye rejiminin barış dilinden
anlamadığına, bugüne kadarki tüm iyi niyetli çaba ve girişimleri istismar
etmeye çalıştığına da hepimiz yakından tanık olduk. Dolayısıyla Türkiye’nin
gerçekleri ve tehlike olasılıklarını göz ardı etmeden ve ihtiyatı elden
bırakmadan, bir yandan siyasi çözüm yönündeki katkısını ortaya koyarken, diğer
taraftan ülkemizin temel hak ve menfaatlerinin korunması için ulusal
güvenliğimize yönelik bütün risk ve tehditlere karşı her türlü senaryoya karşı
hazırlıklı olması ve zamanlıca ve gerektiği ölçülerde mukabelede bulunmasını
sağlayacak önlemleri önceden alması önem taşımaktadır. Türkiye bugün tecrübesi
ve ehliyeti, ahlaki sorumluluğu ve askerî, ekonomik ve fiziki imkânları
bakımından ortaya çıkabilecek her türlü olumsuz senaryonun üstesinden gelmeye
hazırdır ve buna muktedirdir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu
belirttiğim mülahazalarla, ülkemizin muhtemel tehlikelere karşı güvenliğinin
idame ettirilmesini sağlamak, kriz süresince ve sonrasında hasıl olabilecek
gelişmeler istikametinde Türkiye’nin yüksek menfaatlerini etkili bir şekilde
korumak ve kollamak, hadiselerin seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla
karşılaşmamak için, süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı olmak
üzere, hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe takdir ve tayin olunacak
şekilde Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesi ve buna imkân
sağlayan gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek esaslara göre
yapılması için 4 Ekim 2012 tarihli ve 1025 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
Kararı’yla Hükûmete verilen iznin süresinin 4 Ekim 2013 tarihinden itibaren bir
yıl süreyle uzatılmasını Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca yüce Meclisimizin
onayına sunmakta olan tezkereyi AK PARTİ Grubu olarak desteklediğimizi beyan
ederken yüce Meclise saygılarımızı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Bozkır.
Hükûmet
adına Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz.
Buyurun
Sayın Yılmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4 Ekim 2012 tarihli ve 1025 sayılı Kararı ile
Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesi ve buna ilişkin
gerekli düzenlemelerin yapılması hususunda Hükûmetimize verilen iznin bir yıl
süreyle daha uzatılmasına dair tezkerenin gerekçesini açıklamak üzere söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bir yıl önce, 4 Ekim 2012 tarihinde
vatandaşlarımızın ve sınır güvenliğimizin Suriye kaynaklı tehlike ve saldırılar
karşısında korunmasına yönelik etkin tedbirler alınması zaruretini ortaya
çıkaran tehdit algımız bugün de artarak geçerliliğini korumaktadır. Tezkerenin
alındığı ortamda mevcut olan menfi şartların hiçbirisinde iyileşme görülmemiş,
bilakis mevcut risk ve tehditler artmıştır. Geçen sürede Suriye’de Esed
rejiminin şiddet ve yıkım politikası sonucunda ölen insan sayısı 150 bine,
Suriye’den diğer ülkelere sığınan insan sayısı 2,1 milyona ve yerlerinden
edilmiş kişilerin sayısı ise 5 milyona yaklaşmıştır.
Yaşanan
insanlık dramı sadece Suriye’yi değil, aynı zamanda bölgenin de güvenlik ve
istikrarını olumsuz yönde etkilemektedir. Rejimin saldırgan politikalarının
oluşturduğu ortam Türkiye bakımından ciddi bir ulusal güvenlik meselesi hâline
gelmiştir. Esed rejiminin kendi halkına yönelik askerî saldırıları gerek
ülkemize gerekse diğer komşu ülkelere yönelik kitlesel göç hareketlerine ve bir
insanlık dramına yol açmıştır. Afet Acil Durum Yönetim Başkanlığı tarafından
2011 yılından bu yana 4’ü Hatay’da, 2’si Şanlıurfa’da, 3’ü Gaziantep’te ve 1’er
tane de Kahramanmaraş, Adıyaman, Osmaniye, Adana ve Mardin’de olmak üzere 14
adet çadır kent; ayrıca 2’si Kilis ve 1’er tane de Şanlıurfa, Malatya, Hatay ve
Gaziantep’te olmak üzere 6 adet konteyner kent kurulmuştur. Ülkemizdeki kamp ve
konteyner kentlerde bulunan mültecilerin sayısı hâlihazırda 200 bini geçmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Suriye’de ihtilafın ve çatışmanın bir iç
savaşa dönüşmesi üzerine Esed rejiminin uluslararası toplumun gözü önünde
gerçekleştirdiği eylemler uluslararası hukuku ihlal eden ve insanlık onuru ve
vicdanını yaralayan bir mahiyet kazanmıştır. Bu saldırıların en son örneği 21
Ağustos tarihinde Şam banliyölerinde sivil halkı hedef alan kimyasal silah
saldırısıdır. Çoğu çocuk yaklaşık 1.400 masum insanın ölümüne yol açan kimyasal
silah saldırısı Birleşmiş Milletlerin bu konuda yetkilendirdiği heyet
tarafından incelenmiş ve inceleme heyetinin 13 Eylül 2013 tarihli raporunda
Suriye’de kimyasal silah kullanıldığı, uluslararası hukukun ihlal edildiği bir
kez daha teyit edilmiştir.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Kimin yaptığı belli değil Sayın Bakan.
YILDIRIM
TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Sayın Bakan, kim kullanmış?
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) - 14 Eylül 2003 tarihinde Rusya ile ABD
arasında Suriye’nin elindeki kimyasal silahların ve kimyasal silah üretiminde
kullanılan tesislerin en kısa süre içinde ve en seri şekilde 2014 yılının ilk
yarısında uluslararası denetim altında imha edilmesi hususunda mutabakata
varılmıştır. Bu anlaşma Suriye’nin bir daha kimyasal silah saldırısında
bulunmasını ve kimyasal silahların terörist grupların eline geçmesini
engellemesi bakımından önemlidir. Bu anlaşmaya uluslararası hukuk çerçevesinde
hayatiyet kazandırmak için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinden 27 Eylül 2013
tarihli ve 2118 sayılı Karar çıkartılmıştır. Bu kararda Suriye’deki kimyasal
silah kullanımının uluslararası barışa ve güvenliğe bir tehdit ve uluslararası
hukukun açık bir ihlali olduğu açıkça belirtilmiştir. Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi aldığı kararla Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütünün
aldığı bütün kararlara Suriye’nin uymasını talep ederek Suriye’de kimyasal
silah kullanımını, geliştirilmesini, üretilmesini, stoklanmasını, doğrudan ya
da dolaylı olarak diğer devletlere ya da devlet dışı aktörlere, gruplara
transfer edilmesini yasaklamıştır. Bu silahların en kısa zamanda, kesin olarak
ve doğrulanabilir bir şekilde imhasını elbette ki desteklemekteyiz. Ancak
unutulmamalıdır ki Suriye’deki vahşet kimyasal silah kullanılmasıyla başlamadığı
gibi, bu silahların imhasıyla da sona ermeyecektir. Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin söz konusu kararında da belirtildiği üzere kimyasal silah
saldırısının sorumlularının hesap vermesini sağlayacak, Suriye’deki insani
trajediyi bitirecek, akan kanı durduracak her türlü çabayı ülke olarak
desteklemeye devam edeceğiz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Suriye’ye karşı Hükûmet olarak izlediğimiz
politikamızın temel dayanağı Suriye’nin egemenliği, bağımsızlığı ve toprak
bütünlüğünün korunarak Suriye halkının meşru haklarının karşılanmasıdır. Bu
suretle Suriye halkının acıları dinecek ve bölge yeniden istikrara
kavuşacaktır. Kendi halkıyla ve komşularıyla barışık, toprak bütünlüğünü ve
egemenliğini koruyan bir Suriye bizim için de bölge için de önemlidir.
Suriye’de yaşanan olayların bir an evvel son bulmasına, barış ve istikrar
ortamının yeniden sağlanmasına, halkın meşru taleplerini karşılayan siyasi
sürecin en kısa sürede başlamasına ve Suriye’nin egemenliği, toprak bütünlüğü
ve ulusal birliğinin muhafazasına yönelik çalışmalara katkı sağlamaya devam
edeceğiz.
Türkiye
hiçbir süreçte Suriye’yle ilgili uluslararası toplantıların, süreçlerin dışında
değil, bizzat süreçlerin tam merkezinde bulunmaktadır. Uluslararası toplum
Suriye’deki kimyasal silahların imha edilmesi konusunda gösterdiği duyarlılığı
bu ana kadar Suriye’de devam eden masum insanlara yönelik şiddet karşısında
gösterememiş, kayıtsız kalmış, hak, hukuk ve evrensel değerleri hiçe sayan Esed
yönetimini şiddete başvurmaktan caydıracak tedbirleri alma kararlılığını
gösterememiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin Suriye kaynaklı gelişmeler
karşısında maruz kaldığı güvenlik riskleri maalesef sınırlarımıza dayanmış
insanlar ile sınırlı değildir, sınır bölgesinde yaşayan vatandaşlarımızın
güvenliğini de tehdit eden bir düzeye ulaşmıştır. Bilindiği üzere, Suriye’den
ülkemize yönelik hasmane tutum, 22 Haziran 2012 tarihinde test ve eğitim görevi
icra eden silahsız bir uçağımızın Suriye’nin Lazkiye şehrinin 13 mil açığında,
uluslararası hava sahasında, Suriye tarafından hiçbir uyarı yapılmaksızın
vurularak düşürülmesiyle en üst düzeye ulaşmış ve söz konusu saldırı sonucunda
2 pilotumuz şehit olmuştur.
20 Eylül
2012 tarihinde, Şanlıurfa’nın Akçakale ilçesi müteaddit kereler Suriye tarafından
top atışlarının hedefi hâline gelmiş, 3 Ekim 2012 tarihinde gerçekleştirilen
top atışlarının topraklarımıza düşmesi sonucunda, kadın ve çocuk olmak üzere 5
vatandaşımız hayatını kaybetmiştir.
11 Şubat
2013 tarihinde, Suriye tarafından gelerek Cilvegözü Sınır Kapımız’dan ülkemize
giriş yapmaya çalışan bomba yüklü bir aracın patlaması sonucunda, 4’ü
vatandaşımız 13 kişi hayatını kaybetmiştir.
2 Mayıs
2013 tarihinde, Suriye tarafından uzun namlulu tüfeklerle açılan ateş sonucu
bir polisimiz şehit olmuş, 7’si güvenlik güçleri mensubu olmak üzere 12
vatandaşımız yaralanmıştır.
11 Mayıs
2013 tarihinde, Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde, Suriye rejiminin istihbarat
birimleriyle bağlantılı terör saldırısında 52 vatandaşımız hayatını kaybetmiş,
29’u ağır olmak üzere 100’ün üzerinde vatandaşımız yaralanmıştır.
Suriye
tarafından sınır boyunca açılan ateş sonucu ülkemize düşen top, havan topu,
roket gibi mühimmat sayısı 20 Eylül 2012 tarihinden bu yana 69’a ulaşmıştır.
Buna ilave olarak, iç savaş nedeniyle ekonomik kriz ile karşı karşıya kalan
Suriye’de kaçakçılık ciddi bir gelir kapısı hâline gelmiştir. Türk Silahlı
Kuvvetleri mensupları ile Suriyeli kaçakçılar arasında müteaddit defa silahlı
çatışma yaşanmış, bu durum sınır güvenliğinin yanı sıra ülke ekonomisi bakımından
da ilave riskler oluşturmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; evrensel değerleri yok sayan, uluslararası
normlara aykırı her türlü yöntem ve silahı kullanmaktan çekinmeyen Suriye’deki
Esed rejimi, Orta Doğu’daki hassas dengeler üzerine kurulu göreli istikrar
ortamını daha da kırılgan hâle getirmiştir. Suriyeli olmayan, rejim yanında
veya rejime karşı savaşanlar, Suriye’deki çatışma ortamını bir mezhep savaşı
boyutuna taşımaktadır. Bu durum, Suriye halkının özgürlük ve demokrasi mücadelesine
zarar vermekle kalmayıp bölgesel barış ve güvenlik için son derece tehlikeli
bir gelişme olarak karşımıza çıkmaktadır. İç savaş ülke içindeki radikalizm ve
aşırılığı beslemekte, halkı radikal kamplara yönlendirmektedir. İç savaşlar
sadece iç savaşın cereyan ettiği ülkeyi değil, bölgesel ve küresel istikrarı da
tehdit etmektedir. Bunun örneklerini Afganistan’da, Somali’de ve Irak’ta
gördük, görmeye devam ediyoruz.
Üzülerek
söylemek gerekirse, 911 kilometre uzunluğunda sınıra sahip olduğumuz komşu ülke
Suriye’de yaşanan gelişmeler terör örgütlerine ve illegal yapılara sığınak
oluşturmaktadır. Suriye halkının demokratik talep ve beklentileriyle herhangi
bir ilgisi bulunmayan bu terör örgütlerinin örtülü gündemleri doğrultusunda
sivil unsurlara karşı gerçekleştirdiği eylemler, rejime karşı mücadele eden
muhalif grupların meşru hak ve arayışlarına uluslararası toplum nezdinde de
gölge düşürmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmet olarak en önemli önceliğimiz
vatandaşlarımızın ve ülkemizin güvenliğidir. Bir vatandaşımızın dahi hayatını
kaybetmesini veya yaralanmasını doğal kabul etmek mümkün değildir. Yüce
Meclisimizin geçen yıl Hükûmetimize verdiği yetki ve Suriye kaynaklı güvenlik
riskleri bağlamında değişen angajman kurallarıyla ülkemizin ve halkımızın
güvenliği için gereken her türlü tedbir alınmaktadır, bu konuda ülkemizin
kararlılığının sınanmasına da gerek yoktur. Söz konusu kararlılığımızı, 16
Eylül tarihinde hava sahamızı ihlal eden ve uyarılarımıza rağmen bu ihlali
sürdüren Suriye rejim helikopterinin hava kuvvetleri unsurlarınca etkisiz hâle
getirilmesi suretiyle de gösterdik. Benzer bir durum ile karşılaşılması
hâlinde, Suriye kaynaklı açık ve yakın tehdit oluşturan her türlü eyleme karşı
uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarımızı kullanmakta tereddüt
göstermeyeceğimizin bilinmesini isterim. Ulusal güvenliğimize menfi etkisi
olabilecek her türlü gelişmelere karşı ülkemizin temel hak ve menfaatlerinin
korunması için gereken tedbirleri aldık, bundan sonra da almaya devam edeceğiz.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; bu kürsüde konuşan sayın hatipler Reyhanlı
saldırısıyla ilgili farklı anlamlara gelebilecek yorumlarda bulundular.
Reyhanlı’daki saldırı Adana Cumhuriyet Başsavcılığının talimatlarıyla yapılan
istihbari çalışmalar, kamera kayıtlarının incelenmesi ve tanık beyanları
doğrultusunda patlamayı gerçekleştiren şahıslar ile araçları temin eden,
patlayıcıları Suriye’den getiren, araçlardaki donanımları değiştiren, patlama
öncesi keşif yapan, araçları olay yerine getirerek patlatan ve bu kişilere
yardım ve yataklık yapan şahıslardan yapılan tahkikat sonucu, faillerin, mevcut
Suriye rejiminin istihbarat servisinde görevli subaylarla ve yine terör
örgütüyle bağlantılı olarak lojistik ve finansal destek sağladıkları ve bu
saldırıyı gerçekleştirdikleri açık ve net bir şekilde tespit edilmiştir.
Bu olaya
karışan şahısların kimlere rehberlik ettiğini de milletimiz bilmektedir. Bu
olaya karışan şahıslardan 20 kişi tutuklanmış, 8 kişi de aranmaktadır.
Savcılığa vermiş olduğu ifadede bu sanıklardan birisi, bugün dahi olsa aynı
olayı yapmaktan çekinmeyeceğini söyleyecek kadar da hem gözü dönmüş hem izanını
kaybetmiş hem de insanlık değerlerinden yoksun olduğunu göstermiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biz yardım ettiğimiz kimsenin kimliğine
bakmayız, mağdurun kimliği sorulmaz. Biz savaş istemiyoruz, biz mevcut savaşı
durdurmak istiyoruz.
Geçen
yine Türkiye’ye Patriot füzelerinin yerleştirilmesiyle ilgili, gruplar adına
yapılan toplantıda Mecliste bulunan bir grubun temsilcisinin yapmış olduğu bir
konuşmayı, tarih önünde ne kadar yanlış olduğunu, hatalı olduğunu, zamanın bizi
haklı çıkardığını göstermek için okumak istiyorum: “Eğer bu silah sistemlerinin
Türkiye'de kuruluşuna dair Bakanın verdiği askerî gerekçe şudur: Balistik füze
yetenekleri ve kimyasal silah stoku mevcudu.
Şimdi, bu kimyasal silah stoku masallarına gelince: Ben bunun hakikaten
bir masal olduğunu düşünüyorum çünkü 1'inci ve 2'nci Körfez savaşları söz
konusu olduğunda, bütün Batı basını, özellikle Pentagon tarafından maniple
edilen basın, sistematik bir biçimde Irak'ta kitle imha silahlarından söz etti.
Savaş bitti, Irak mahvoldu fakat bir tane kitle imha silahı deposu bulunamadı.”
Bunu
diyen insana sormazlar mı; Halepçe’yi görmedin mi, 5 bin masum insanın kimyasal
silahlarla öldürüldüğünü görmedin mi? Ama siyasi körlük Halepçe’deki bu
katliamı görmediği gibi bugün Şam’daki katliamı da görmez, Halep’teki katliamı
da görmez.
Konuşmasına
aynen devam ediyorum: “Suriye’nin elindeki kimyasal silah depoları da aynen
böyle rivayettir. Rivayet, rivayet, rivayet…” Şimdi, zaman göstermiştir ki
Suriye kendi elindeki kimyasal silah listesini Birleşmiş Milletlere teslim
etmiştir ve herkes şunu görmüştür ki Suriye, dünyada en fazla kimyasal silah
stokuna sahip ülkelerden birisidir. Tarih bizi haklı çıkarmıştır. Buna rivayet
diyenlerin, Halepçe’yi görmediği gibi Halep’i görmeyenlerin, Halepçe’yi
görmediği gibi Şam’ı görmeyenlerin karşısında belli bir zaman geçtikten sonra
bugün de hiç şüpheniz olmasın ki yine tarih bizi haklı çıkaracaktır.
Yine bir
başka arkadaşımız Türkiye’nin politikasını, Türkiye’nin dışlandığını, dünyayla
ilgili uyumlu olmadığını söyledi. Oysa Türkiye, Suriye’yle ilgili olan bütün
politik süreçlerin tam merkezindedir. Bakın, 16 Şubat 2012 tarihinde Birleşmiş
Milletler Genel Kurulunda Suriye’yle ilgili alınan kararda bizim de öncülük
ettiğimiz, katıldığımız 137 ülke Suriye Hükûmetini kınamıştır, Suriye
Hükûmetini sorumlu bulmuştur. Bir tarafta 137 kişi, bir tarafta 12 tane ret
var. Şimdi, burada da 12 tane reddin yanında olanlar var, bir de 137’den… Biz
söylüyoruz ”5, dünyadan büyüktür.” diye, hiç şüpheniz olmasın ki 137, 12’den
büyüktür. 12’nin yanında olmaya devam edenlere milletimiz zamanı geldiğinde
gereken desteği veya desteksizliğini gösterecektir.
Yine 3
Ağustos 2012 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda Suriye’yle ilgili
olarak alınmış olan kararda bizim de dâhil olduğumuz 133 kabul, 12 tane ret;
bir öncekinde 12 vardı. Şimdi sorarım size: 12 tane ret diyen dünya mı Suriye
politikasında yalnız, 137 veya 133 ülkenin yanında olan mı? Biz 133 ülkenin
yanındayız.
Yine 15
Mayıs 2013 tarihli Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda Suriye’yle ilgili
kararda 107 kabul, 12 ret; yine retler değişmiyor.
NURETTİN
DEMİR (Muğla) - Sizden başka savaş isteyen yok, savaş isteyen sizsiniz.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) - Biz 107 ülkenin olduğu taraftayız.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Sizden başka savaş isteyen yok Sayın Bakan.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) - Dünya 5’ten büyük olduğu gibi 107 de,
133 de, 137 de 12’den büyüktür. Peki, problem ne? Birleşmiş Milletlerdeki
Rusya’nın veya Suriye’yi destekleyen Çin’in veto hakkına sahip olarak Birleşmiş
Milletleri felç etmesi, işlemez hâle getirmesi Suriye’deki ve dünyanın daha
birçok yerindeki vahşetin devamına neden olmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; masum insanları öldüren, adı El Kaide olsun,
adı El Nusra olsun, adı PKK olsun, adı ne olursa olsun hepsi terör örgütüdür.
Hiçbir masumu öldürmeyin, biz bir diğerini diğerinden ayırt etmeyiz.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – Niye destekliyorsunuz o zaman? Bütün desteği sizden
alıyorlar. Ayıptır ya, bu kadar Genel Kurulu yanlış bilgilendirmeyin.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) – Biz, Beşar Esed’in yanında da olmadık,
Beşar Esed’in yanına gidenlere rehberlik de etmedik. Eğer Beşar Esed’in yanında
durursanız kimin kimyasal silah kullandığını görmezsiniz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – Ceylânpınar’da, Kızıltepe’de bir gidin halkla konuşun.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
geçen yıl kabul edilen tezkerenin kabul ediliş şartlarından bugünkü şartlar,
gerek sığınmacı sayısı bakımından gerek can kaybı bakımından gerek kaçakçılığın
artması bakımından gerek kimyasal silah tehdidinin açık ve yakın tehdit
boyutuna ulaşması bakımından daha çarpıcı hâle gelmiştir. Ülkemiz açısından
tehdit ve risklerin arttığı ortamda Meclise sunulan tezkerenin kabul edilmesi
gerektiğini düşünüyoruz. Tezkerenin gerekliliğine olan ihtiyaç 4 Ekim 2012’den
bu yana azalmamış, bilakis artmıştır. Bu nedenle, yüce Meclisin onayına
sunduğumuz tezkereye destek verilmesi ülke çıkarlarının korunmasına katkı
sağlayacaktır.
MUSA ÇAM
(İzmir) – Hangi çıkarlar?
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) – Biz, daha önce de söylediğimiz gibi,
savaş istemiyoruz, biz mevcut savaşın durdurulmasını istiyoruz. Bu nedenle de
-Suriye’de devam eden çatışma, mevcut- ileride telafisi güç bir durumla
karşılaşmamak, ülkemizi muhtemel risk ve tehditlere karşı hazır hâlde tutmak,
ülke güvenliğinin idame ettirilmesini sağlamak, kriz süresince ve sonrasında
muhtemel gelişmeler istikametinde Türkiye’nin menfaatlerini korumak ve süratli
ve etkin bir politika izlenilmesine yardımcı olmak üzere Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 4 Ekim 2012 tarihli ve 1025 sayılı Kararı’yla, hudut, şümul, miktar
ve zamanı Hükûmetçe takdir ve tespit edilmek kaydıyla Türk Silahlı
Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesi ve bununla ilgili gerekli
düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenmesine izin veren tezkere süresinin
Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca, 4 Ekim 2013 tarihinden itibaren bir yıl
daha uzatılmasına destek verilmesini talep ediyor, tezkerenin ülkemiz için
hayırlara vesile olmasını diler, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Buyurun Sayın Baluken.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – Sayın Bakan konuşması sırasında Genel Kurulu yanıltan bazı
bilgiler vermiştir Hükûmet politikalarıyla ilgili. Onunla ilgili bir düzeltici
açıklama…
BAŞKAN –
Açıklamada mı bulunacaksınız yoksa sataşmadan dolayı mı söz istiyorsunuz?
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – Hayır, Genel Kurula yanlış bilgi vermiştir. Aynı zamanda,
bizim söylediğimiz bilgilerin de doğru olmadığını söylemiştir.
BAŞKAN –
Peki, buyurun.
Sataşmadan
dolayı iki dakika süre veriyorum.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in,
Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın (3/1284) esas numaralı Başbakanlık
tezkeresi üzerinde yaptığı konuşma sırasında Barış ve Demokrasi Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Gerçekten,
Sayın Bakanı dinlerken hayrete düşüyor insan.
Şimdi,
bütün konuşması çelişkilerle dolu. “910 kilometrelik bir sınırı terörist
gruplar, terörist örgütler kapatmış.” diyor ama bu grupların AKP Hükûmetiyle
olan ilişkilerine baktığınız zaman da zaten kendi kendisini çürüten bir konuşma
oraya çıkıyor. Şimdi, bu sınırın büyük bir kısmında olan El Nusra ve El Kaide
gruplarıyla ilgili AKP Hükûmetinin açıktan destek verdiğini bilmeyen yok. Bunu
sizin burada reddetmeniz, gerçeği çarpıtmanız bir şeyi değiştirmez. Bütün Orta
Doğu ülkeleri, bütün dünya ülkeleri şu anda El Nusra’yla, El Kaide’yle olan
ilişkinizi biliyor. Ceylânpınar’a gidin, Viranşehir’e gidin, Kızıltepe’ye
gidin. Orada TİGEM arazilerini sorduk, o TİGEM arazilerinin kimin tarafından
kullanıldığını söyleyin. Elektrikler kesilince Ceylânpınar halkının aklına ne
geliyor, onu sorun. Kimler lojistik destek alıp, karşıya gidip, çatışıp tekrar
geri geliyorlar, ona bakın. Vekilleriniz, bakanlarınız kimlerle boy boy
fotoğraf çektiriyor, ona bakın. Bütün bunlar ortadayken buraya gelip sanki
hiçbirimizin aklı çalışmıyormuş gibi “El Nusra, El Kaide teröristtir.” demekle
bu işin içinden sıyrılamazsınız. Bununla ilgili, bir an önce, bu çetelere
vermiş olduğunuz desteği kesmeniz, sınır güvenliğiyle ilgili, tamamen
kaldırılmış olan o bariyerlerle ilgili yeni tedbirler almanız gerekir.
Ayrıca,
“bu terörist örgütler” lafını kullanırken Kürtleri de kastediyorsunuz.
Dırbesiye, Serekaniye, Kobani ve Afrin’de şu anda sınırda Yüksek Kürt
Konseyinin iradesi vardır, halk meclislerinin iradesi vardır. Yüksek Kürt
Konseyi, oradaki Kürt halkının iradesidir. Siz de, Hükûmetiniz de PYD Eş
Başkanı Sayın Salih Müslim’i Türkiye’de kabul ederek o iradenin terörist
olmadığını zaten ortaya koydunuz. Dolayısıyla, burada ya dış politikanızda bir
anormallik var ya da sizin söylediklerinizde bir anormallik var. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederiz.
Sayın
Vural, söz istemiştiniz.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sadece buradan bir şey söylemek istiyorum efendim.
BAŞKAN –
Buyurun.
VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın,
Hükûmetin Türkiye Büyük Millet Meclisine Suriye konusunda samimi bilgiler
vermesi gerektiğine ilişkin açıklaması
OKTAY
VURAL (İzmir) – Suriye konusunda Hükûmet çok önemli görüşmeler yaptı. Kimyasal
silahların kullanımıyla ilgili çantalarla bilgiler verdiklerini söylediler,
Paris’e gittiler ama Türkiye Büyük Millet Meclisi milletvekillerine bu
gelişmeler hakkında hiçbir bilgi verilmedi. Yani, gerçekten Hükûmetin Türkiye
Büyük Millet Meclisine bütün bu gelişmelerle ilgili sağlıklı bilgi vermediğini
paylaşmak istiyorum.
NURETTİN
DEMİR (Muğla) – Bakanlar da bilmiyor ki.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Yani bu bilgilerle Hükûmet sınır ötesi operasyon, Türk Silahlı
Kuvvetleri unsurlarını kullanmak istiyor ama gerçekten bugün Paris’teki
toplantıda yapılan konuşmalar, kimyasal silahın kullanımıyla ilgili deliller…
Eğer kapalı oturum istiyorsanız, buyurun kapalı oturum yapalım ama
milletvekillerine kimyasal tehdidin boyutları, kimlerden kaynaklanıyor,
Suriye’deki El Nusra, El Kaide tehditlerinin Türkiye’ye nasıl yöneldiği
konusunda lütfen samimi bilgiler verin ki milletvekilleri de vicdanları
doğrultusunda hareket etsinler. Ama bunlar… Gerçekten haklı gerekçeler ortaya
koyamadınız.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Vural.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
(Devam)
A) Tezkereler (Devam)
9.- Başbakanlığın, Suriye’deki durumun
oluşturduğu tehdit ve riskler çerçevesinde hudut, şümul, miktar ve zamanı
Hükûmetçe takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı
ülkelere gönderilmesi ve gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek
esaslara göre yapılması için, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4/10/2012 tarihli
ve 1025 sayılı kararıyla Hükûmete verilen izin süresinin Anayasa’nın 92’nci
maddesi uyarınca 4/10/2013 tarihinden itibaren bir yıl süreyle uzatılmasına
dair tezkeresi (3/1284) (Devam)
BAŞKAN –
Şimdi şahsı adına konuşmalara geldik.
Şahsı
adına ilk konuşmacı, İstanbul Milletvekili Osman Korutürk.
Buyurun
Sayın Korutürk. (CHP sıralarından alkışlar)
OSMAN
TANEY KORUTÜRK (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Suriye’ye silahlı kuvvet gönderilmesine
ilişkin Hükûmet tezkeresi hakkındaki görüşlerimizi, Cumhuriyet Halk Partisinin
görüşlerini en açık şekilde, partimizin grubu adına Adana Milletvekili Sayın
Loğoğlu açıkladı, bunun ayrıntısına girmeyeceğim. Benim dikkat çekmek istediğim
birkaç nokta var, onları sizin dikkatinize getirmek istiyorum.
Birincisi,
bu tezkerenin zamanlaması yerinde bir zamanlama değil, acelesi olan bir konu
değil. Bakın, görüyorsunuz, dünya bu konuyu başka türlü çözme yoluna girdi,
uluslararası toplum bu konuyu başka türlü çözme yoluna girdi. Bunu çözerken
önce Suriye’yi kimyasal silahlardan arındırma denemesine girişiliyor.
“Suriye’yi” dediğimiz zaman, Suriye rejiminin elinde olduğu gibi, Suriye’deki
“muhalif” dediğimiz ama birçoğu terörist olan diğer grupların da elinde
kimyasal silahlar var, bunların giderilmesine çalışılacak. Bu arada da,
Cenevre’de 2. Cenevre Konferansı yapılacak ve müzakere yoluyla soruna barışçıl
bir çözüm bulunmasına çalışılacak, askerî bir müdahale şu anda çok geriye
itilmiş durumda, bugünden yarına olabilecek bir şey değil. Ha, bugünden yarına
bir şey olur da acele bir harekete girmek gerekirse, Anayasa’mızın 92’nci
maddesi buna imkân veriyor, Sayın Cumhurbaşkanı bu konuda yetkili.
Onun
dışında bir şey daha var: Biz, demin, arkadaşlarımız, bizim sözcümüzün
söylediği… “Savaşçı yaklaşım yoktur.” dediler ama asker göndermek savaşçı bir
yaklaşım gösteriyor, savaşçı bir yaklaşım göstermek doğru bir şey değil. Bakın,
Suriye’deki, Türkiye’deki ve bölgedeki fay hatlarının tetiklenmesi Türkiye’nin
ulusal çıkarlarına aykırıdır. Türkiye’nin kapasitesiyle AKP Hükûmetinin hayalci
dış politikası arasındaki uçurum derindir. Suriye tarafından kaynaklanan bir
saldırı olduğu takdirde, bizim sadece Anayasa’mızın 92’nci maddesi değil,
Birleşmiş Milletler Ana Sözleşmesi’nin 51’inci maddesi uyarınca da Türkiye’nin
kendini savunma hakkı vardır. E o zaman beklersiniz, acele bir durum olursa,
bir asker gönderme durumu olabilir tabii, eğer böyle bir şey olursa Türkiye
Büyük Millet Meclisi bir saat içerisinde toplanır, bu kararı alırız. Niye bugün
alıyoruz bu kararı?
Şimdi,
bazı konulara dikkat çekmek istedim dedim, onlardan bir tanesi şu arkadaşlar,
Sayın Bakan da konuşmasında söyledi, AKP Grubu adına konuşan değerli hatip de
konuşmasında söyledi: Tezkerede bir ifade var, bu ifadeyi size okuyorum, diyor
ki…
BAŞKAN –
Sayın Hatip, bir dakika…
Sayın
milletvekilleri, lütfen konuşmanızı dışarıda, kulislerde yaparsanız sayın
hatibi dinlemek istiyoruz.
Teşekkür
ederim.
Buyurun
efendim.
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Başkan, aynı uyarıyı Sayın Bakanlar Kuruluna da
söylerseniz memnun olacağız çünkü sayın bakanlar da konuşmaları dinlemiyor.
Savaş konuşuluyor, bakanlar orada kulis yapıyor.
BAŞKAN –
Süreyi vereceğiz efendim, merak etmeyin.
OSMAN
TANEY KORUTÜRK (Devamla) – Peki teşekkür ederim Sayın Başkan.
“…kriz
süresince…” Okuyorum tekrar: “…kriz süresince ve sonrasında hasıl olabilecek
gelişmeler istikametinde Türkiye'nin yüksek menfaatlerini etkili bir şekilde
korumak ve kollamak, hadiselerin seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla
karşılaşmamak için süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı olmak
üzere…” diyor. Bu ne demek arkadaşlar? Bakın, geçen seneki, uzatılmasını
istediğiniz tezkerede ne diyordu? Diyor ki:“Bu durum…” Önden anlatıyor durumun
ne olduğunu. “…ulusal güvenliğimize ciddi tehdit ve riskler oluşturan bir
aşamaya ulaşmıştır. Bu itibarla, ülkemize yönelebilecek ilave risk ve
tehditlere karşı zamanında ve süratle hareket etmek ve gerekli tedbirleri almak
ihtiyacı hasıl olmuştur. Bu çerçevede, hudut, şümul ve zamanı…” diye gidiyor.
Şimdi, bu, ülkemize yönelebilecek tehditlere karşı süratle tedbir almak yerine,
“Hasıl olabilecek gelişmeler istikametinde Türkiye'nin yüksek çıkarlarını
korumak, kollamak, hadiselerin seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla
karşılaşmamak üzere süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı
olmak…” Biz, bir önleyici saldırı yapmak mı düşünüyoruz? Bu, bu anlama mı
geliyor?
Biz,
Meclis tatile girmeden çok kısa bir süre önce, askerlikle ilgili, Türk Silahlı
Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 2’nci maddesini değiştirdik hatırlayacaksınız.
Orada gene ben, bu sefer grup adına yapmış olduğum bir konuşmada, “yurt
savunması için” ibaresinin çıkartılmasını eleştirmiştim. Diyor ki: “Askerlik,
Türk gençlerine harp sanatını öğretmek ve yapmak mükellefiyetidir.” Ne için
öğretmek ve yapmak mükellefiyetidir? Yurt savunması için. Burada “yurt
savunması” çıkmış, bu önemli bir ayrıntı. Niçin olmuş bu? Buna çok dikkat etmek
lazım.
Başka bir
noktaya baktığımız zaman, biz bu tezkerenin takdim yazısında şöyle bir ibare
görüyoruz; diyor ki: “Türkiye, rejimin yapabileceği her türlü saldırıdan ve
Suriye’deki belirsizlik ve kaos ortamından en çok etkilenecek ülke
konumundadır.” Bu ciddi bir tespit ve bu bir itiraf. Değerli arkadaşlar, bakın,
Türkiye’yi bu konuma Hükûmetin Suriye’deki yanlış politikaları getirdi. Hükûmet
Suriye’de baştan itibaren uluslararası camiayla birlikte hareket etmiş olsaydı,
belki bugün Suriye’de 130 bin kişi değil, çok daha az insan hayatını kaybetmiş
olurdu. Türkiye'nin yapmış olduğu, önce muhalefeti organize etmek, arkasından
eğitmek, sonra silahlandırmak, sonra koordine etmeye çalışıp becerememek. Türk
hududuna bir sürü terör örgütünü, düzensiz kuruluşu yığdı. El Kaide’sinden El
Nusra’sına kadar, Irak Suriye İslam Devleti’ne kadar, şimdiye kadar Türkiye'yle
hiç ilişkisi olmamış birçok kuruluş Türkiye'den adam topluyor, cihada
götürüyor, orada çarpıştırıyor, Türkiye'yi tehdit ediyor, Reyhanlı’da yapılan
saldırının sorumluluğunu üstleniyor. Ondan sonra biz kalkıyoruz “Türkiye şu
duruma gelmiştir.” diye kendi metnimizle itiraf ediyoruz, ikrar ediyoruz.
Şimdi,
benim sizlerden istediğim bir şey var arkadaşlar, hepinizden ve özellikle
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubundan.
Şimdi, bu
Suriye meselesi çok vahim bir mesele ama sadece Suriye meselesi değil, dış
politikamız çok vahim bir noktada, hiç böyle olmamıştı. Bizler dış politikada
kırk yıla yakın çalıştık; bu durumu, şu hâli hiç görmedik.
Şimdi,
biz Türk dış politikasını, Suriye konusunu seneden seneye yılda bir kere
tezkere münasebetiyle mi konuşmalıyız arkadaşlar? Bizim bunun için bir genel
görüşme açmamız lazım, biz genel görüşme açtığımız zaman sizler bunu hemen
reddediyorsunuz, genel görüşmenin yapılıp yapılmayacağına ilişkin bunlar
konuşuluyor, çıkıyor. Siz talep edin genel görüşmeyi, oturalım, konuşalım, Türk
dış politikasını masaya yatıralım.
Bakın,
Sayın Başbakan, Dışişleri Bakanı diyorlar ki: “Cumhuriyet Halk Partisi yurt
dışına çıktığı zaman bizi şikâyet ediyor.” Hayır, etmiyoruz, şikâyet etmek bir
tarafa Sayın Başbakana saldırı olduğu takdirde onu da biz göğüslüyoruz,
durduruyoruz, “Söylemeyin, bu şekilde söyleyemezsiniz Türkiye Başbakanına.”
diyoruz. Şikâyet değil ama eğer bizim sizin yaptığınız politikaya uymamızı, buna
katılmamızı, buna destek vermemizi istiyorsanız ona bizim de bir katkımız
olması lazım, anlamamız lazım en azından nereye gidiyoruz, ne yapıyoruz? Biz
bunları bilmiyoruz, kendi kafasına göre Sayın Dışişleri Bakanı bir kitap
yazmış, o kitabın doğrultusunda gidiyor, o kitabın doğrultusunun sonunda El
Nusra’sı, bilmem nesi hepsi başımıza üşüşüyor.
Onun
için, sizlerden isteğimiz –benim isteğim en azından- sizler öncülük edin, bir
genel görüşme açın. Genel görüşme illa ki kendi Hükûmetinize karşı bir şey
demek değil, anlatsın bize burada, bunları görüşelim.
Dışişleri
Komisyonunun ben üyesiyim, biraz sonra toplantı yapacağız, bir Sayın Başkan
seçeceğiz, muhtemelen aynı Sayın Başkanı seçeceğiz ama o Sayın Başkandan defalarca rica ettik,
“Dışişleri Bakanı gelsin, şu Dışişleri Komisyonuna bir anlatsın.” dedik,
gelmiyor Bakan. Böyle bir dış politika olur mu arkadaşlar? Böyle bir dış
politika olduğu zaman, işte böyle manasız konuşmalarla, manasız sıkıntılarla
birbirimize gireriz, hâlbuki yeni bir yasama dönemi başlatıyoruz, bu yeni
yasama dönemi içerisinde 3 tane de seçim geçireceğiz, bu sırada biz
birbirimizle anlaşarak, birbirimizle bir arada, birlik içerisinde
çalışabilmemiz lazım. Bunu yapabilmek için sizin bu politikaları önce
kendinizin anlamanız, öğrenmeniz lazım, sonra da bizlerin bunları hep beraber
tartışmamız lazım. 3 kişinin, 5 kişinin yapmış olduğu bir dış politikayı ben
Meclise açıkçası yakıştıramıyorum. Bu tezkereyi de bu Meclis bakımından hiçbir
şekilde kabule şayan bir tezkere diye görmüyorum. Bu tezkere her zaman gelir
eğer gerekirse, geçirilir, gider.
Sayın AKP
sözcüsü diyor ki: “Amerikalılar bunun rejim tarafından kullanıldığını
söylediler.” Evet, Amerikalılar öyle söylüyor, Ruslar da başka bir şey
söylüyor. Ruslar da “Türkiye üzerinden geldi.” diyor, inşallah doğru değildir.
Biz ne Amerikalıya bakıyoruz ne Rus’a bakıyoruz, bizim referansımız, bizim
dayanağımız Birleşmiş Milletler. Birleşmiş Milletlerin sözcüleri “Orada
kimyasal silah kullanılmıştır.” diyorlar ama kimin kullandığını söylemiyorlar.
Dolayısıyla, her iki taraftan kimyasal silah kullanılmış. Her iki tarafa karşı
müteyakkız olmamız lazım ama müteyakkız olurken de uluslararası camianın
doğrultusunda barışçı bir çözümü savunmamız lazım. Barışçı çözüm de yalnız
kalmakla, sayılarla, rakamlarla olmuyor Sayın Bakan, isteklerle oluyor. Fransa
savaş istiyordu, olmadı; biz savaş istiyorduk, olmadı. O zaman, artık, biz bu
barışı temin etmeye çalışalım.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Korutürk.
VOLKAN
BOZKIR (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Buyurun Sayın Bozkır.
VOLKAN
BOZKIR (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Korutürk Sayın Dışişleri Bakanımızla
ilgili bazı ifadeler kullandı. O bilgileri düzeltmek istiyorum.
AHMET
TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Dışişleri Bakanı kendisi gelsin, kendisi izahat versin.
BAŞKAN –
Buyurun, iki dakika söz veriyorum.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, burada vekâlet hükümleri işlemez ki. Sayın
Bakan orada.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili Volkan Bozkır’ın,
İstanbul Milletvekili Osman Taney Korutürk’ün (3/1284) esas numaralı
Başbakanlık tezkeresi üzerinde yaptığı konuşma sırasında Adalet ve Kalkınma
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
VOLKAN
BOZKIR (İstanbul) – Sayın milletvekillerini bir konuda bilgilendirmek
istiyorum.
Bugün
tezkerenin görüşüleceğini Sayın Dışişleri Bakanımız biliyordu fakat maalesef
Balkanlarda, Güneydoğu Avrupa çerçevesinde bir toplantıya katılma mecburiyeti
oldu ve sizlere şu mesajı iletmemi arzu etti, Dışişleri Bakanımız, Sayın
Korutürk’ün bahsettiği ölçüde gelip Genel Kurulu bilgilendirmeye hazır olduğunu
ifade etti. Ayrıca, bayramdan sonraki ilk Dışişleri Komisyonu toplantısına da
gelecekler ve Dışişleri Komisyonunda bu konuları görüşeceğiz.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar!)
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Sayın Hamzaçebi, buyurun.
VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi’nin, İstanbul Milletvekili Volkan Bozkır’a İç Tüzük’ün hangi
maddesine dayanarak söz verildiğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Volkan Bozkır’a İç Tüzük’ün
hangi maddesine dayanarak söz verdiğinizi anlayabilmiş değilim. Sayın Dışişleri
Bakanıyla ilgili bir değerlendirme yapıldı. Kendisi Sayın Dışişleri Bakanı
adına bir konuşma yapmak üzere kürsüye çıkmak istedi, siz bunu uygun gördünüz.
İç Tüzük buna izin vermiyor. Hükûmet burada, Hükûmete yönelik bir sataşma var
ise Sayın Millî Savunma Bakanı buna cevap verebilir.
Öyle
anlıyorum ki, siz daha demokratik bir yönetim sergilemek istiyorsunuz burada.
Söz talep eden herkese söz verme ihtiyacı duyuyorsunuz, bunu gerçekleştirmek
istiyorsunuz.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Bunu kayıtlara geçiriyorum Sayın Başkan. Bugün veya
gelecek oturumlarda benzeri söz taleplerini grubumuz sizden talep edecektir.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Ben teşekkür ederim.
Ben
sadece İç Tüzük’ü uygulamaya çalışıyorum.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
(Devam)
A) Tezkereler (Devam)
9.- Başbakanlığın, Suriye’deki durumun
oluşturduğu tehdit ve riskler çerçevesinde hudut, şümul, miktar ve zamanı
Hükûmetçe takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı
ülkelere gönderilmesi ve gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek
esaslara göre yapılması için, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4/10/2012 tarihli
ve 1025 sayılı kararıyla Hükûmete verilen izin süresinin Anayasa’nın 92’nci
maddesi uyarınca 4/10/2013 tarihinden itibaren bir yıl süreyle uzatılmasına
dair tezkeresi (3/1284) (Devam)
BAŞKAN -
Şahsı adına ikinci konuşmacı İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural.
Buyurun
Sayın Vural. (MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY
VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Çok
değerli milletvekilleri, aslında bu tezkere iflas etmiş bir AKP dış politikasının
sonucudur. Aslında gerçekten, millî akıl, menfaat ve eksenden uzak, tamamen
edilgen bir perspektifle stratejik batağın içine girdiğimizi ortaya
koymaktadır. Şüphesiz, AKP’nin uyguladığı politikaların neticesinde Türkiye’ye
yönelik yakın coğrafyamızda meydana gelen risk ve tehditler oluşmuşsa
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu risk ve tehditler karşısında, Hükûmetin
yanlış politikaları karşısında, yine Türkiye'nin birliğini ve bütünlüğünü,
güvenliğini önceliğimize alarak Hükûmetin bu konuda nihai olarak kullanması
gereken imkânları da kullanmasını elbette istiyoruz. Önemli olan Türkiye’dir,
önemli olan milletimizin güvenliğidir. AKP politikalarının yanlışlığını ayrı
bir noktaya koyarsak, bu yanlış politikalardan Türkiye'nin daha fazla zarar
görmemesi için, elimde bu imkânı kullanmak istiyorum diyorsa, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak da hadi bakalım, bu imkânı da kullan da Türkiye'ye
yönelik risk ve tehditleri ortadan kaldır iddiasında bulunuyoruz.
Bu
geliştiğimiz bu coğrafyada meydana gelen olayları sadece Suriye ekseninde
almamız mümkün değildir. Bu bakımdan tarihî perspektif içerisinde
değerlendirmek ve hedefin Türkiye olduğu bir yapılanma içerisine gidildiğini
idrak etmemiz gerekiyor. “Şark meselesi” adı altında Osmanlı İmparatorluğunun
parçalanma sürecini başlatanlar, yine bugün de aynı planlarını, projelerini
başka adlarla yerine getirmek istiyorlar. Bunun altında teolojik, ekonomik,
politik gerekçeler yatabilir, ama bugün geldiğimiz bu noktayı tarihte arayıp,
günümüze göre yorumlayıp, Türkiye'nin menfaatini nasıl gerçekleştireceğiz
konusuna çözüm bulmamız gerekiyor.
Şüphesiz,
bugün geldiğimiz noktada, 1916 yılında İngiltere ve Fransa’nın gizli anlaşmayla
Osmanlı topraklarını paylaşmak ve bugün Suriye’nin içinde bulunduğu Orta
Doğu’yu şekillendirmek amacıyla yaptıkları anlaşma ve bu coğrafyada büyük
Ermenistan ve Kürdistan kurmayla ilgili girişimleri dikkate aldığımızda, 1918
yılında Wilson Prensiplerini de yine bu coğrafyada, bugünkü coğrafyamızda yeni
özerklikler oluşturma talebini dikkate alıp, 1920 yılındaki Sevr Barış
Anlaşması’yla yine coğrafyamızda Ermenistan ve Kürdistan kurulmasına yönelik
emelleri dikkate aldığımızda, yüz yıl önce büyük güçlerin ortaya koyduğu bu
strateji, bugün de İslam coğrafyası ve Türkiye olmak üzere hedeftedir. Bu projenin
adı Büyük Ortadoğu Projesi’dir. Büyük Ortadoğu Projesi, Sayın Başbakanın Eş
Başkanı olduğu proje, 22 İslam ülkesinin siyasi coğrafyasını değiştirme
projesidir. Siyasi coğrafyayı değiştirecek bu projenin amacı ve hedefi, esas
temelinde yatan iki gerekçe vardır: Enerji güvenliği ve İsrail’in güvenliğidir.
İsrail’in güvenliğini ve enerji güvenliğini sağlayacak politik bir ortam
meydana getirmek amacıyla bu coğrafyadaki milletler etnik kimlik ve mezheplere
dayalı bir soğuk savaş stratejisine sokmak istenmektedir. Dolayısıyla,
Suriye’de meydana gelen olayların nihayetinde Türkiye’yi de içine alan bir
perspektifte bize yönelebileceğini çok dikkatlice değerlendirmek durumundayız.
Biz, Millî Kurtuluş Savaşı’yla bu oyunu bozduk ve bu planları rafa kaldırdık ama
bugün, yine aynı şekilde, kurduğumuz cumhuriyet ve bu coğrafyada yaşayan
milletimizi yine yüz yıl önceki projeler çerçevesinde dönüştürmek isteyen bir
zihniyetle karşı karşıya olduğumuz gayet açık ve nettir.
Şimdi,
iki kutuplu dünya düzeni içerisinde, güçler dengesinden uzaklaşıp ülkelerin
dengeleri üzerinde güç oluşturmak isteyenler etnik kimlikleri ve mezhepleri
kaşıyorlar. Irak’ta yaşananlar da, Suriye’de yaşananlar da aslında bu Büyük
Ortadoğu Projesi’nin uyguladığı politikadır. 1996 yılında İsrail için
hazırlanmış, İsrail’in güvenliğini temin etmeye yönelik hazırlanmış “A Clean
Break” denilen stratejik politika aynen bugün de AKP politikalarıyla
derinleştirilmektedir. Bakın, o gün, o tarihlerde hazırlanan politikada aynen
şunları söylemektedir: “Barış için barış. Eğer barış istiyorsan, senin için de
barışı temin etmeye yönelik girişimlerde bulunuyorum.” diyor. Yani, bu, şu
demektir: İsrail kendisine yakın ülkelerin içerisindeki iç dengeler içerisinde
iç huzuru etnik ve mezheplere göre yeni bir denge içerisine sokmak istemekte ve
“İsrail’in güvenliğini ancak böyle bir yapı içerisinde değerlendirebilirim.”
demektedir. “Bugün geldiğimiz bu noktada, İsrail’in Türkiye ile beraber
Suriye’yi zayıflatmak, frenlemek ve geriye götürmesini temin etmek gerekir.” diyor.
“Bir taraftan Türkiye, diğer taraftan İsrail ekseninde Suriye’nin kuşatılması,
aynı zamanda Suriye rejimine yönelik olarak birtakım etnik ve mezhepleri
kullanmak suretiyle sınırdan daha rahat geçiş yapmaları ve Suriye yönetimini
zayıflatmaları İsrail’in güvenliği açısından çok önemlidir.” diyor. Bugün
geldiğimiz bu noktada aslında Türkiye'nin uyguladığı bu politika, doğrudan
doğruya 1996 yılında İsrail’in stratejik amaçları için hazırlanmış yeni
perspektif içerisinde atılan adımlardır, kimseyi kandırmayalım.
Bugün bu
hususlarla ilgili, eğer Türkiye'nin sınırları Suriye’ye karşı harekete geçen
insanların gelip geçtiği bir toprak hâline gelmişse, stratejik açıdan, askerî
açıdan ve operasyonel açıdan bunlar Türkiye tarafından destekleniyorsa 1996
yılında İsrail’in güvenliği için hazırlanan politikada da aynen bunların
yapılması öngörülmektedir. Dolayısıyla bugünkü politikanın geldiğimiz temel
lehtarı İsrail’in güvenliğinin sağlanmasıdır. Nitekim, Shimon Peres ile Hillary
Clinton’ın Preston Üniversitesinde yaptığı bir toplantıda, Suriye’nin Şii, Kürt
ve Sünni şekilde bir federatif yapıya bölünmesinin bir çözüm olabileceği ifade
edilmiştir. Bunların İsrail’in güvenliği için büyük önem kazandığı gayet açık
ve nettir. Şimdi, biz huzurlarınızda, bugün geldiğimiz bu noktada İsrail’in
güvenliğini temin edecek bir politika karşısında Türkiye'nin hangi politikayı
takip ettiğini merakla bekliyoruz. Türkiye'nin menfaati nerededir? Türkiye
nasıl bir yapılanma peşindedir? Türkiye'nin temel özellikleri nelerdir? Irak’ta,
Irak’a müdahale sırasında kırmızı çizgilerimiz maalesef bugün yok oldu. Irak’ın
enerji kaynakları Iraklılara aitti, bunu ortadan kaldırdık. Türkmenleri göz
ardı ettik. Irak’ın siyasi birliği maalesef bugün Hükûmet tarafından tanınmaz
hâle geldi. İşte bugün geldiğimiz bu noktada, maalesef, Suriye’de oluşan risk
ve tehditlere karşı, Türkiye, yumuşak gücünü ve inisiyatifini kullanamadığını
itiraf etmektedir. Türkiye, bu bakımdan, bu coğrafyada aslında yumuşak gücünü
kullanarak kendi içinden dönüşümü temin edecek politikalar takip etmesi
gerekirken, maalesef, dışarıdan müdahaleleri rasyonelleştirecek politikalarla
bugünlere gelmiştir. Şüphesiz, geldiğimiz bu noktada, bundan önceki tezkerede
Suriye’nin kuzeyinde PKK ve PYD oluşumunu bir risk olarak gören Hükûmet, bir
yıl içerisinde PKK ve PYD oluşumunu Suriye’de meşrulaştırmıştır. Evet,
Suriye’deki oluşumlar Türkiye’ye risk ve tehditleri artırmaktadır, kimyasal
silahların kullanımı bir tehdittir.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak AKP’nin uyguladığı bu yanlış politikalarla Türkiye’nin
önemli risk ve tehditlerle karşı karşıya olduğunu düşünüyoruz ama böyle bir
ortam içerisinde Türkiye’yi nasıl korumak gerekir? Bunu korumak için AKP,
Hükûmet “Türkiye için Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının caydırıcılığını
kullanmak istiyorum.” diyor. Bu durumda, Türkiye’nin elinin kolunun
bağlanmasını doğru bulamayız. Kimyasal silah tehdidi varken bu tehdidin ortadan
kaldırılmasına yönelik bir caydırıcılık olacaksa, eğer insanlarımızı ölümden
kurtaracaksak, eğer Türkiye, Suriye’deki bir iç savaşın tarafı hâline
gelmeyecekse, orada bu, taraf hâline gelecek bir iç çatışmanın Türkiye’ye
sıçramasını engelleyeceksek, engellememiz gerekiyorsa… Biliniz ki AKP’nin, AKP
Hükûmetinin uyguladığı dış politika başarısız olmuştur, bitmiştir, sıfırlanmıştır.
Şimdi, -Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmektedir, demektedir ki- “Ben
politikalarla yumuşak gücü kullanamadım. Ne olursunuz, bana Türk Silahlı
Kuvvetlerinin caydırıcılığını verin, arkamda böyle bir destek olsun.” diye
Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne
gelmiştir.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak böyle bir politikada Türkiye’ye yönelik riskleri
azaltabilecek, caydırabilecek şekilde Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının
kullanılması konusunda sınırlı bir yetkiyi belli gerekçelerle Sayın Türkeş Bey
ifade etti. Milliyetçi Hareket Partisi “Önce Türkiye!” diyor, önce Türkiye
olarak bakıyoruz ama böyle bir dış politikayla…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OKTAY
VURAL (Devamla) - …Türkiye’yi korumanız, Türkiye’nin birliğini muhafaza etmeniz
mümkün değildir.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Vural.
OKTAY
VURAL (Devamla) - Bu dış politikayı değiştirmeniz gerektiği gayet açık ve
nettir.
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri…
OKTAY
VURAL (Devamla) – Hepinize saygılarımı arz ediyorum. Allah’a emanet olun. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler.
Sayın
milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN -
Şimdi, tezkereyi tekrar okutup oylarınıza sunacağım.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…
ABDULLAH
LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Buyurun.
ABDULLAH
LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Konunun önemine binaen bağımsız vekil olarak yerimden
kısa bir konuşma hakkı talep ediyorum.
BAŞKAN -
Sayın milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresini görüşmeden önce usulün nasıl
olacağına dair bir açıklama yapmıştım. Başbakanlık tezkeresi, Tüzük’ün 72’nci
maddesine göre görüşüldü, söz almalar da 60’ın birinci fıkrasına göre
belirlendi. Bu nedenle, söz isteyen milletvekili arkadaşlarıma söz verme
imkânım bulunmamaktadır.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, usul hakkında bir söz istiyorum.
BAŞKAN -
Şimdi tezkereyi okutup oylarınıza sunacağım.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, usul hakkında söz istiyorum, özür dilerim.
BAŞKAN -
Buyurun:
“Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Suriye’deki
ihtilaf bölgesel ve uluslararası…”
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, bir saniye efendim.
BAŞKAN –
Buyurun, buyurun.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Efendim, bir arzım var.
Şimdi,
Sayın Mahmut Tanal sizden söz istiyor.
BAŞKAN –
Evet, ben de açıklamamı yaptım, söz veremeyeceğimi söyledim…
Buyurun…
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Bir saniye efendim, bir saniye.
Sayın
Başkan, biraz önce Sayın Volkan Bozkır’a İç Tüzük’te yeri olmadığı hâlde söz
verdiniz. Ben size sormak istiyorum: Sayın Volkan Bozkır’a İç Tüzük’te yeri
olmadığı hâlde iktidar partisi grubuna mensup olduğu için söz veriyorsunuz
demektir bu. Eğer Sayın Mahmut Tanal’a…
BAŞKAN -
Sayın Akif Hamzaçebi, İç Tüzük’ün 61’inci maddesini okursanız Sayın Dışişleri
Komisyonu Başkanı Volkan Bozkır’a neden söz verdiğimi görürsünüz.
Çok
teşekkür ederim.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, devam ederseniz usul tartışması
açacağım. Sayın Başkan, Sayın Mahmut Tanal’a söz vermek zorundasınız.
BAŞKAN –
Buyurun.
“Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Suriye’deki
ihtilaf bölgesel ve uluslararası barış, güvenlik ve istikrara yönelik giderek
artan bir tehdit oluşturmaktadır. Ülkemiz bu tehdidi her geçen gün daha fazla
ve yakından hissetmektedir.”
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Usul tartışması açıyorum. Sayın Başkan,
reddediyorum tutumunuzu. Buna hakkınız yok efendim.
BAŞKAN –
Sayın Hamzaçebi, söz vermeme gerekçemi anlattım.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Usul tartışması açıyorum.
BAŞKAN –
Söz alma sırasının 61’inci maddeye göre de ne olduğunu, 69’uncu maddeye göre
de, hepsini açıkladım.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) - 61’inci maddede öyle bir şey yazmıyor.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – 61’inci maddede böyle bir şey yok.
BAŞKAN –
Takdir yetkimi kullanıyorum, söz vermiyorum.
Lütfen
yerinize geçiniz, çok teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, 61’inci maddede böyle bir şey yok.
(CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)
BAŞKAN –
Buyurun, devam edin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
“Nitekim,
bugüne kadar Suriye kaynaklı saldırılarda hayatını kaybeden vatandaşlarımızın
sayısı 71'e ulaşmıştır. Ülkemize yönelik göç baskısının boyutları giderek
artmaktadır. Halihazırda Suriye halkıyla mevcut kardeşlik ve komşuluk hukuku
çerçevesinde ülkemizde misafir ettiğimiz Suriyelilerin sayısı 500 bini
aşmaktadır.”
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Bravo size, kutluyorum sizi, kutluyorum, bravo! Bu
“demokratik” tutuma alkış tuttuğunuzdan dolayı sizi kutluyorum! Sizi kınıyorum
Sayın Bahçekapılı, partizanca yaklaşımınızı kınıyorum! Yakışmıyorsunuz, o
kürsüye yakışmıyorsunuz.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) - Dışişleri Komisyonu Başkanının sona ermiş görevi, şu anda en
yaşlı üye de bizim partilidir aynı zamanda. Yani, o gerekçeniz de doğru değil
Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Devam edin.
“Suriye
içinde yerlerinden edilmiş kişilerin sayısının ise 5 milyona yaklaştığı hesap
edilmektedir. Rejimin izlediği şiddet ve zulüm politikaları çerçevesinde her an
sınırlarımıza yönelik ve ülkemiz üzerinde baskı oluşturacak daha büyük bir
kitlesel göç hareketiyle karşı karşıya kalınması muhtemeldir. Suriye kaynaklı
kitlesel göç hareketi de muhtemel sonuçları itibarıyla ülkemiz yönünden dolaylı
bir tehdit oluşturmaktadır.
Rejim,
uluslararası hukuku hiçe sayarak halka yönelik balistik füzeler dâhil, ağır
silahlar ve ayrım gözetmeksizin havadan yaptığı bombardımanlara ilaveten,
kimyasal silah da kullanmaya başlamış; son olarak 21 Ağustos 2013 günü Şam'da
kimyasal silahlarla yaptığı saldırıda önemli bir çoğunluğunu çocukların
oluşturduğu 1400'ü aşkın Suriye vatandaşı hayatını kaybetmiştir. Bu saldırı
insanlığa karşı işlenmiş bir suç olup, bu husus 16 Eylül 2013 tarihinde
Birleşmiş Milletler tarafından yayımlanan “21 Ağustos 2013 tarihinde Şam'ın
Gota Bölgesinde Kimyasal Silah Kullanımı İddialarına İlişkin Rapor”da da teyit
edilmiştir.”
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, bakın, 63’üncü maddeye göre, tavrınız
nedeniyle usul tartışması açmak istiyorum. Sizin bu tavrınız İç Tüzük’ün
63’üncü maddesine aykırı. Sizden istirham ediyorum, yani düzenli giden Meclis
çalışmasını siz sekteye uğratıyorsunuz, 63’üncü maddeyi okur musunuz.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Bu olmaz, millî takım gibi olmaz, buna alkış
tutamazsınız!
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Yani Meclisi gerginleştiriyorsunuz arkadaşlar, yapmayın!
BAŞKAN –
Buyurun.
“Suriye
rejiminin kimyasal silah da dâhil uluslararası hukuk (1925 tarihli Boğucu,
Zehirleyici ve Benzer Gazların ve Bakteriyolojik Araçların Savaşta Kullanımının
Yasaklanmasına İlişkin Protokol) tarafından yasaklanmış silahları kullanması,
başta ülkemiz olmak üzere Suriye'nin komşularına yönelik yakın ve ciddi tehdidi
de azami düzeye çıkarmıştır. Suriye'deki gelişmelerin seyri, bu tarz silahların
kullanılmasının engellenmesi ve caydırılmasının sağlanmasına yönelik
tedbirlerin alınmasını, ulusal güvenlik çıkarlarımız açısından zaruret arz eden
seviyeye ulaştırmıştır.
Gelişmeler
Suriye rejiminin uluslararası normlara aykırı her türlü yöntemi ve silahı
kullanabileceği noktaya vardığını göstermektedir. Türkiye, rejimin yapabileceği
her türlü saldırıdan ve Suriye'deki belirsizlik ve kaos ortamından en çok
etkilenecek ülke konumundadır.”
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, 63’üncü madde emredici bir hüküm. Usul
tartışması istedikten sonra vermek zorundasınız yani şu anda kimse de arkadaşın
ne okuduğunu anlamıyor.
BAŞKAN –
Buyurun.
“Nitekim,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 27 Eylül 2013 tarihinde kabul ettiği
2118 sayılı Karar da Suriye'de kullanılan kimyasal silahların uluslararası
barış ve güvenliğe tehdit oluşturduğunu teyit etmiştir.
Yukarıda
belirtilen tüm gelişmeler, ulusal güvenliğimize yönelik Suriye kaynaklı açık ve
yakın tehdit oluşturan her türlü eyleme karşı, uluslararası hukuktan
kaynaklanan haklarımız doğrultusunda gereken tedbirlerin alınmasını zorunlu
kılmaktadır.
Bu
mülahazalarla ülkemizin muhtemel tehlikelere karşı güvenliğinin idame
ettirilmesini sağlamak, kriz süresince ve sonrasında hasıl olabilecek
gelişmeler istikametinde Türkiye'nin yüksek menfaatlerini etkili bir şekilde
korumak ve kollamak, hadiselerin seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla
karşılaşmamak için süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı olmak
üzere hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe takdir ve tayin olunacak
şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesi ve buna imkân
sağlayan gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek esaslara göre
yapılması için 4/10/2012 tarihli ve 1025 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
Kararıyla Hükûmete verilen izin süresinin 4/10/2013 tarihinden itibaren bir yıl
süreyle uzatılmasını Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan”
BAŞKAN –
Sayın Tanal…
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Sayın Grup Başkan Vekili, Sayın Hamzaçebi lütfen, Tanal’la görüşüyorum.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Bakın, bir saniye efendim.
BAŞKAN -
Sayın Tanal, usul üzerinde mi söz istediniz?
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Grup Başkan Vekilimiz konuşuyor.
BAŞKAN –
Peki, buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, İç Tüzük’ün 63’üncü maddesi gayet
açıktır. Sizi Türkiye Büyük Millet Meclisi usullerine uymaya davet ettim biraz
önce, bu davetime icabet etmiyorsanız, benim usul tartışması açma talebimi aynı
maddenin ikinci fıkrasına göre kabul etmek zorundasınız, takdir hakkınız
bulunmamaktadır. Tutumunuz hakkında usul tartışması açıyorum, talep ediyorum.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – Aleyhte…
ABDULLAH
LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Ben de aleyhte söz istiyorum.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Hangi tutumum hakkında, pardon, hangi tutumum?
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Volkan Bozkır’a İç Tüzük’e aykırı olarak söz
verdiğiniz hâlde, daha sonra Sayın Mahmut Tanal’ın talebine olumlu yanıt
vermediniz.
BAŞKAN –
Anladım, teşekkür ederim.
Buyurun
Sayın Elitaş.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, lehinde söz istiyorum. Anlaşılan, usul
tartışması açacaksınız, lehinde söz istiyorum ama şu anda 63’üncü maddeye göre
usul tartışması açmanız mümkün değil. Çünkü, Türkiye Büyük Millet Meclisi
çalışmalarına devam etmektedir. Sizi ancak gündeme davet etmek konusunda birisi
usul tartışması isteyebilir. Eğer birinci fıkradaki gündeme davet etmek,
gündemdeki konuları konuşmak olduğu takdirde ikinci fıkra gereğince usul
tartışması açılmasına evet diyebilirsiniz. Siz tezkereyi konuşuyorsunuz,
tezkere bitmek üzere, tezkereyi yeniden okutuyorsunuz ve oylamaya geçtik.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – Geçmedik.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Geçmedik.
YILDIRIM
TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) - Geçmedik.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Volkan Bozkır’a gelince, Sayın Bozkır konuşmasında…
Cumhuriyet Halk Partisi temsilcisi konuşmasında “Dışişleri Komisyonu Başkanı
sürekli olarak Dışişleri Bakanını toplantıya çağırmasına rağmen…” diye
Dışişleri Komisyonu Başkanına hitaben bir söylemde bulunmuştur, o anlamda siz
söz verdiniz. O anlamda, sizin usul tartışması açmanıza zaten 63’üncü madde
müsaade etmemektedir.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Ya niye söz verdiğini Sayın Başkandan daha mı iyi bileceksin?
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Oylamaya geçtik Sayın Başkan.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, çoğunluk iradesine göre sizlerin baskı altına
alınması doğru değil.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Aleyhte söz istiyorum efendim.
BAŞKAN –
Sayın Elitaş, sayın arkadaşlar; tamam, ben tutumumu açıkladım, usul tartışması
talep ediyorsunuz, usul tartışması açıyorum.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sayın Başkan karar verdi.
BAŞKAN –
Aleyhte Baluken, Tanal; lehte Elitaş, Recep Özel.
Buyurun.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Bana mı verdiniz efendim?
BAŞKAN –
Önce, tutumumun lehinde lütfen.
Sayın
Baluken, siz aleyhte mi istemiştiniz, lehte mi?
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – Aleyhte.
BAŞKAN –
Siz lehinde galiba?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Lehinde.
BAŞKAN -
Buyurun Sayın Recep Özel.
Süreniz
üç dakikadır.
IX.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- (3/1284) esas numaralı Başbakanlık
tezkeresinin görüşmeleri sırasında İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’a ve
İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’e söz verilip verilmemesi hususunda
Başkanlığın tutumu hakkında
RECEP
ÖZEL (Isparta) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşmekte
olduğumuz tezkerenin görüşmelerindeki birtakım konuşmalardan kaynaklanan
tutumunuzla ilgili –zannedersem- bir usul tartışması açıldı. (CHP sıralarından
gürültüler)
Tezkerenin
ne şekilde görüşüleceği İç Tüzük’ün amir hükmü. İç Tüzük’ün amir hükmünü Meclis
Başkanlığımız uygulamakta. Bunun haricinde, burada, yeni usul hükümleri, tüzük
ihdas etmek, uygulamayla yeni birtakım hükümler buraya koymak Meclis
çalışmalarına hiçbir şey katmaz. Meclis Başkanımızın uygulaması yerindedir,
doğrudur. Bundan dolayı, yapılmış olan, aleyhe olan şeyleri kabul etmediğimizi
bildiriyor, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Akif Hamzaçebi, aleyhte buyurun.
Süreniz
üç dakikadır. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Değerli milletvekilleri, Başkanlık makamında oturan
Sayın Ayşe Nur Bahçekapılı, AKP Grup Başkan Vekiliyken orada sürdürdüğü, devam
ettirdiği partizan tutumunu Meclis Başkanlığı kürsüsüne taşımıştır. (CHP
sıralarından alkışlar) Bu kürsüye yazık olmuştur, kendisi o kürsüye
yakışmamaktadır. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ÜNAL
KACIR (İstanbul) – Bu söz de size yakışmıyor!
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Sayın Mehmet Sağlam’ı saygıyla, şükranla anıyorum.
Onun demokratik tutumunu buradan özlediğimizi ifade ediyorum.
METİN
KÜLÜNK (İstanbul) – İyi bir “stand up”, iyi bir “talk show”!
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Sayın Osman Korutürk konuşmasında Sayın Dışişleri
Bakanıyla ilgili değerlendirmelerde bulundu. “Dışişleri Bakanı neden
Parlamentoya bilgi vermiyor?” dedi, “Genel görüşme taleplerimiz var.” dedi, bu
bilgiler verilmeden böyle bir tezkereyi görüşmenin doğru olmadığını söyledi
ama, Sayın Volkan Bozkır, öyle anlıyorum ki Dışişleri Bakanı olma arzusu var
ama maalesef, Sayın Başbakan onu o koltuğa oturtabilmiş değil. Hemen onun
yerine çıktı, Sayın Bakanı savunmaya koyuldu. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
AHMET
TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Selamını getirdi bize, selamını!
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Hükûmet burada oturuyor, Hükûmete yönelik bir
sataşma var ise Sayın Millî Savunma Bakanı söz alır, cevap verir.
Sayın
Bozkır, size ne bundan, siz neden bu kadar yani bu kürsüye çıkma
meraklısısınız, doğrusu merak ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Bozkır’ın bu talebini anlayışla karşılarım, benim anlayışım Meclis Başkanlık
makamının, divanının söz talep eden kişilere, olabildiğince özgürce bir
yaklaşımla söz vermesidir. Nitekim, Sayın Bozkır’a Başkanlık makamı söz verince
ben çıktım, kayıtlara geçirdim, dedim ki: “İç Tüzük’e aykırı olarak söz
verdiniz, bu doğru değil ama öyle anlıyorum ki siz daha demokratik bir yönetim
sergileyeceksiniz.” Merhum Ali Dinçer bunu yapardı, Allah Rahmet eylesin,
isteyen herkese söz verirdi, öyle bir yönetim anlayışı vardı. Bundan da mutlu
oldum, demek ki her talep edene söz verecek. E, Sayın Mahmut Tanal’ın
tezkereyle ilgili, İç Tüzük konusunda “Bu, savaş hâli ilanı mıdır, yoksa
yabancı ülkelere asker gönderilmesi tezkeresi midir, İç Tüzük’ün hangi
maddesine göre bunu görüşüyoruz?” şeklinde ifade edeceği bir söz talebini
Başkanlık makamı kabul etmedi. Şimdi, AKP Grubundan söz talebi olunca bunu
kabul edeceksiniz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu söz talep edince bunu kabul
etmeyeceksiniz, bunu kınıyorum, bu antidemokratik tutumu kınıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Sayın Başkan Vekilinin böylesine antidemokratik bir tutumla
bir başlangıç yapmış olmasını da Türkiye Büyük Millet Meclisi adına talihsizlik
olarak değerlendiriyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Şimdi, lehte Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş.
Buyurun
Sayın Elitaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Usul
tartışması yapıyoruz, usul tartışması yaparken usule uygun hareket etmemiz
gerekir. İç Tüzük’ün 63’üncü maddesine göre Sayın Hamzaçebi “Bana söz vermek zorundasınız çünkü 63’üncü
madde bu şekilde emrediyor.” demektedir. Yani, Sayın Hamzaçebi diyor ki: “Sayın
Başkanım, Sayın Bahçekapılı, orada Türkiye Büyük Millet Meclisini idare ederken
bu usule uygun hareket edin.” Benim gördüğüm kadarıyla Sayın Bahçekapılı’nın
uzun yıllar burada grup başkan vekilliği yaparken edindiği tecrübe ve şu iki
gündür gösterdiği Meclis Başkan Vekilliği, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü’ne harfiyen uyduğunu göstermektedir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Kendisini tebrik ediyorum ve o makama hakkıyla da yakışmıştır, başarılarının
devamını diliyorum.
Sayın
Hamzaçebi, burada usule uygun ve İç Tüzük’e uygun hareket etmeniz gerekirken
Sayın Meclis Başkan Vekilini kınama hakkı, yetkisi İç Tüzük’ün neresinde var?
Eğer İç Tüzük’ü iyi okursanız, 161’inci madde size ne yapmanız gerektiğini açık
ve net bir şekilde ifade eder. Eğer siz kınamayı veya oraya yakışmadığını,
Sayın Meclis Başkan Vekilinin oraya yakışmadığını ifade ederek hakaret etmek niyetiyle
yaptıysanız, bir kere İç Tüzük’ün 161’inci maddesini iyi okumanızı tavsiye
ederim.
OKTAY
VURAL (İzmir) – “Ceza verin.” dedi.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - Hakaret etmek amacıyla mı söylediniz? Küçük düşürmek
amacıyla mı söylediniz? (CHP sıralarından gürültüler) Nerede kınama hakkınız
var sizin?
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Ceza versin!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - Kınamayı ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu
yapabilir.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Ceza öneriyor.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - Bakın, Cumhurbaşkanına, Türkiye Büyük Millet Meclisine,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanına, başkanlık görevini yerine getiren Başkan Vekiline hakarette
bulunmak…
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Ceza verin, ceza!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerini bu konuda yasaklamaktadır ve
buna da en ziyade uyması gereken grup başkan vekilleridir. (CHP sıralarından
gürültüler)
AYTUN
ÇIRAY (İzmir) – Gerçeklerin tespiti olarak söyledi.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - Sayın Hamzaçebi, eğer burada usul tartışması yapacaksanız,
usul tartışmasından önce Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’ne bizlerin
harfiyen uyması gerekir.
Sayın
Bozkır’a sordum “Ne amaçla söz istediniz?” diye... Sayın milletvekili
konuşmasında, Cumhuriyet Halk Partisi adına, şahsı adına yapılan konuşmada,
Dışişleri Komisyonu Başkanının mütemadiyen ve ısrarla istemesine rağmen
Dışişleri Bakanının bu toplantıyı gerçekleştirmediğini ifade etmiştir. Sayın
Bozkır, oradan, bunu, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunu
bilgilendirmek amacıyla belki yerinden ifade edebilirdi, yerinden açıklama
yapabilirdi.
AHMET
TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Var mı öyle bir şey İç Tüzük’te? İç Tüzük’te var mı
öyle bir şey?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - Meclis Başkan Vekili nezaket gösterdi, bunu yaptı, ama işlem
devam ederken bunun neye göre konuşulduğunu ifade etmek İç Tüzük’ün neresinde
var?
Kâtip üye
okumaya başlarken, siz, kâtip üye diye en azından nezaket gösterip, okumasını
devam ettirip, Başkanın işlemekte olduğu bir görevi sürdürmesine imkân
verebilirdiniz. Başkanın tutumunun uygun olduğunu düşünüyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Elitaş.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Elitaş bana yönelik bir şey
sordu: “Bunu siz hakaret kastıyla mı söylediniz?” şeklinde bir imada bulundu.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – “Hayır” dersen zaten tutanaklara geçer.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Hiç aklıma gelmeyen bir şeyi Sayın Elitaş söyledi.
Hakaret gibi bir niyet kesinlikle aklımdan geçmez, sadece sizin tutumunuz
nedeniyle bir eleştiri yaptım, öyle bir niyetim kesinlikle olamaz; bunu
bilgilerinize sunuyorum.
BAŞKAN –
Sayın Hamzaçebi, nezaketinizden dolayı teşekkür ederim.
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Elitaş da onu biliyor da polemik olsun diye
söylüyor zaten “hakaret” diye, yoksa hakaret amacıyla söylemediğimizi o da
biliyor.
BAŞKAN -
Aleyhte İdris Baluken, siz, Sayın Tüzel’e devrettiniz.
Sayın
Tüzel, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
ABDULLAH
LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclis
açıldığından bu yana yönetiminizin adil olmadığını, burada tarafsız bir
Başkanlık yapılmadığını ne yazık ki üzülerek görüyorum. Bu şekilde
antidemokratik uygulamalar devam ettiği sürece burada millet egemenliği hâkim
olmayacaktır.
Değerli
milletvekilleri, iki yıldır burada Suriye’yi konuşuyoruz. 100 bin ölü, 500 bin
mültecinin, bütün bu ağır tahribatın sonuçları üzerinde uzmanlar Hükûmetin
sorumluluğuna işaret ediyor. Dış egemenlerin gözünde de AKP ılımlı değil,
radikal bir İslam aktörüne dönüşmüştür. Yanlışlar her yerde AKP’yi zora
sokmaktadır. Dün desteklediği Tunus’ta, Mısır’da, Sudan’da halk ayaklanmakta,
yönetimleri devirmektedir. Reyhanlı katliamını tertipleyen El Kaide’nin
desteklenmesi de böyledir.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, usul hakkında konuşuyoruz. Usul hakkında
konuşuluyor Sayın Başkan, usule davet etmeniz gerekir.
ABDULLAH
LEVENT TÜZEL (Devamla) – Bakın, değerli milletvekilleri, İstanbul Büyükşehir
Belediyesinin verdiği meslek ve rehabilitasyon kurslarındaki gençlerin cihat
yapmak üzere yurt dışına, bölgeye gönderilmekte olduğu iddiaları söz konusudur.
Suriye müftüsünün oğlunun ölümünde müftü “Ölüm emri Türkiye’den verilmiştir.”
diye işaret etmektedir. Suriye’ye müdahale, Rojava’ya müdahale ülkemiz barışını
da dinamitleyecektir. Çok konuşulan “zamanın ruhu” ne demektedir, biliyor
musunuz? AKP’ye ve bugün önümüze gelen Suriye tezkeresine de “hayır” demekte,
“artık yeter” demektedir.
Değerli
milletvekillerini “barış, dostluk, kardeşlik ve özgürlük” diyen Türkiye
halkının, bölge halklarının sesini dinlemeye ve bu tezkereye “hayır” oyu
vermeye davet ediyorum. Yaşasın halkların kardeşliği diyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Usul
tartışmasından sonra tutumumda bir değişiklik olmadığını belirtmek isterim.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, bana söz vermeyecek misiniz? “Mahmut Tanal”
tutanaklara geçti.
BAŞKAN –
Dinleyeyim, yerinizden lütfen. Niçin söz alıyorsunuz, onu öğrenmek istiyorum.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN –
Arkadaşlar, ben duymuyorum yalnız.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, İç Tüzük’ümüzün…
BAŞKAN –
Sayın Tanal, niçin söz istediğinizi öğrenebilir miyim?
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Değerli Başkan, İç Tüzük’ümüzün 129’uncu maddesi savaş
hâlini düzenlemekte. İç Tüzük’ümüzün 130’uncu maddesi ise yurt dışına asker
göndermeyi düzenlemekte yani ani gelişen olaylarla ilgili. Takdir edersiniz, bu
önümüze gelen tezkereyle, 1964 yılından 2012 tarihine kadar, bugüne kadar 57
tane tezkere gelmiş. Bu 57 tane tezkerenin içerisinde İç Tüzük’ün hangi
maddesine göre geldiği açık ve net yazılı. Bu önümüze gelen tezkerede bu,
yazılı değil. Diyeceksiniz ki: “Mahmut Tanal, bunun hukuksal sonuçları nedir?”
Bunun hukuksal sonuçları şudur Değerli Başkan: Anayasa’mızın… Eğer bu, savaş
hâliyse…(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN –
Çok teşekkür ederim Sayın Tanal, sağ olun. Amacınız anlaşılmıştır, kayıtlara da
geçmiştir..
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Bakın, öncelikle bunun İç Tüzük’ün hangi maddesine göre
geldiğinin sizin tarafınızdan açıklanmasını istiyorum.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
(Devam)
A) Tezkereler (Devam)
9.- Başbakanlığın, Suriye’deki durumun
oluşturduğu tehdit ve riskler çerçevesinde hudut, şümul, miktar ve zamanı
Hükûmetçe takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı
ülkelere gönderilmesi ve gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek
esaslara göre yapılması için, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4/10/2012 tarihli
ve 1025 sayılı kararıyla Hükûmete verilen izin süresinin Anayasa’nın 92’nci
maddesi uyarınca 4/10/2013 tarihinden itibaren bir yıl süreyle uzatılmasına
dair tezkeresi (3/1284) (Devam)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, biraz önce okuduğum Başbakanlık tezkeresinin üzerinde
oylama yapacağım.
Şimdi
tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tezkere kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, gündemimize göre, gündemin “Seçim” kısmında komisyon
üyeliklerinde seçim yapılacaktı ancak bir siyasi parti grubunun henüz komisyon
üye adaylarını Başkanlığa bildirememiş olması ve siyasi parti gruplarının
mutabakatı üzerine komisyon üyeliklerinin seçimini gerçekleştiremeyeceğiz.
Şimdi,
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına geçiyoruz.
1'inci
sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
X.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci
sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü
sırada yer alan, Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri
Yetiştiriciliği Komisyonu Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ile Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu
raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık
ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu ile
Dışişleri Komisyonu Raporları (1/498) (S. Sayısı: 173)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü
sırada yer alan, Sanal Ortamda İşlenen Suçlar Sözleşmesinin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız.
4.- Sanal Ortamda İşlenen Suçlar Sözleşmesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/676) (S. Sayısı: 380)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın
milletvekilleri, sözlü soru önergeleri ile, alınan karar gereğince, kanun
tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek
için 8 Ekim 2013 Salı günü saat 15.00’te görüşmek üzere birleşimi kapatıyorum.