TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                  50’nci Birleşim

                                                                                          9 Ocak 2013 Perşembe

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Bursa Milletvekili Mustafa Öztürk’ün, Enerji Tasarrufu Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Seyitömer Termik Santralinin satışına ilişkin gündem dışı konuşması ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı

3.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Boğaz Köprüsü ve otoyolların satışına ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Kütahya Milletvekili Hasan Fehmi Kinay’ın, Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması

4.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya ilinin Arguvan ilçesinde Merkez Cumhuriyet İlköğretim Okulundaki yemekhane sorununun çözümü için Meclisin desteğini beklediğine ilişkin açıklaması

2.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Hakkâri’de karakol baskını sonucu şehit düşen ve hemşehrisi olan askerin ailesine başsağlığı dilediğine ilişkin açıklaması

3.- Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu’nun, Giresun’dan Trabzon Havalimanı’na yolcu taşımacılığı yapan TÜRSAB ve D2 yetki belgeli bir firmanın araçlarının havaalanının girişinden içeriye alınmaması nedeniyle yolcuların mağdur olduğuna ilişkin açıklaması

4.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, UYAP sistemi altyapısının yeterli olmaması nedeniyle icra dairelerinde dosya ödemelerinin bankalar kanalıyla yapılması uygulamasında sorunlar yaşandığına ilişkin açıklaması

5.- İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın, AFAD ve Kandilli Rasathanesinin neden depremlerin büyüklük değerlerini global ölçekte vermediğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

6.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, Topkapı Cam İşletmesinde çalışan işçilerin direnişine ve kazanılmış haklarıyla ilgili taleplerinin karşılanması için çağrıda bulunduğuna ilişkin açıklaması

7.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz’ün, Afganistan’daki çatışmadan kaçarak ülkemize gelen sığınmacıların durumuna ilişkin açıklaması

8.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, bazı Kamu Hastaneleri Birliği genel sekreterlerinin keyfî uygulamalarına ilişkin açıklaması

9.- Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’ne ilişkin açıklaması

10.- Muş Milletvekili Demir Çelik’in, Enerji Tasarrufu Haftası’na ve yenilenebilir enerji kaynaklarının insanlığın hizmetine sunulması gerektiğine ilişkin açıklaması

11.- Bursa Milletvekili İlhan Demiröz’ün, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın 6 Ocak 2013 tarihinde Bursa projeleriyle ilgili verdiği bilgilere ve son iki yılda hangi projelerle 35.690 hektar arazinin suya kavuştuğu konusunda proje bazında bilgi verilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

12.- Bursa Milletvekili Mustafa Öztürk’ün, Bursa’da kendisi ile bir polis memuru arasında yaşanan ve basına yansıyan olaya ilişkin açıklaması

13.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, kamu-özel hastane ortaklığıyla ilgili kanuni düzenlemenin Sağlık Komisyonunda görüşülmeden Plan ve Bütçe Komisyonuna gönderilmesine ilişkin açıklaması

14.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz’ün, Bolu Tüneli’nin kapalı olması nedeniyle binlerce yolcunun Ankara-İstanbul yolunda mahsur kaldığına ve Ulaştırma Bakanının bu konuyla ilgilenmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

 

 

 

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, 10/10/2012 tarih ve (2/905) esas numarası ile vermiş oldukları Denizli İlinde Kızılcabölük Adıyla İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi’ni geri aldıklarına ilişkin önergesi (4/50)

 

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 27 milletvekilinin, organize sanayi bölgelerindeki yatırımların ve yatırımcıların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/453)

2.- Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 26 milletvekilinin, çekirdeksiz kuru üzüm üretiminde, pazarlanmasında, ihracatında ve depolanmasında yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/454)

3.- Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 28 milletvekilinin, zeytin ve zeytinyağı üretimindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/455)

 

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Libya Hükümeti Arasında Askeri Eğitim İş Birliği Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/650) (S. Sayısı: 339)

4.- Yargılama Sürelerinin Uzunluğu ile Mahkeme Kararlarının Geç veya Kısmen İcra Edilmesi ya da İcra Edilmemesi Nedeniyle Tazminat Ödenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu (1/625) (S. Sayısı: 342)

 

 

5.- Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ile 3 Milletvekilinin; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/717, 2/1030) (S. Sayısı: 370)

 

IX.- OYLAMALAR

1.- (S. Sayısı: 342) Yargılama Sürelerinin Uzunluğu ile Mahkeme Kararlarının Geç veya Kısmen İcra Edilmesi ya da İcra Edilmemesi Nedeniyle Tazminat Ödenmesine Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

 

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, elektrik dağıtım şirketlerinin ihalelerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı  (7/12745)

2.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Eskişehir’de 2012-2013 yıllarına ait planlanan ve gerçekleştirilen kamu yatırımları ile projelere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/12746)

3.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, kömür madenlerinde yaşanan göçük olaylarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/12878)

4.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in Ardanuç ilçesine bağlı bir köyde yaşanan elektrik kesintilerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/12882)

5.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in Ardanuç ilçesine bağlı bir köyde yaşanan elektrik kesintilerine ve aydınlatma sorununa ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/12883)

6.- Manisa Milletvekili Sakine Öz’ün, Ovacık Yaylası’na elektrik hattı çekilmesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/12884)

7.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Osmaniye Çatak Barajı’nın ne zaman yapılacağına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/13149)

8.- Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü’nün, Kırklareli’nin bir beldesindeki longoz ormanlarının Dünya Kültür Mirası listesine alınması çalışmalarına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı  (7/13745)

9.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, Turgutlu Çaldağı’nda nikel madeni çıkaran bir şirkete ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/13747)

10.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Çoruh Havzası’ndaki endemik bitki ve hayvan türlerine ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/14071)

9 Ocak 2013 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

                                  BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50’inci Birleşimini açıyorum.

 

                                              III.- YOKLAMA

 

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Üç dakika süre veriyorum. 

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Enerji Tasarrufu Haftası nedeniyle söz isteyen Bursa Milletvekili Mustafa Öztürk’e aittir.

Buyurunuz Sayın Öztürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Bursa Milletvekili Mustafa Öztürk’ün, Enerji Tasarrufu Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması

 

MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji Verimliliği Haftası münasebetiyle söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizin on yıldır büyüyen ekonomisine paralel sanayi üretimi de artmıştır. Sanayi üretimiyle birlikte artan refah düzeyi enerji kullanımını da artırmıştır. Ülkemiz, dünyada enerji talebi en fazla olan ülke konumuna gelmiştir. Ülkemizin artan enerji ihtiyacını karşılamak AK PARTİ hükûmetlerinin önceliği olmuştur. Gerek kamu gerekse özel sektör vasıtasıyla yenilenebilir alternatif enerji kaynaklarının tümü değerlendirilmektedir; Su, kömür, rüzgâr, güneş, termal, biyoenerji ve nükleer enerji gibi. Bununla ilgili bütün projelerimiz de devam ediyor. Kaldı ki özel sektörün enerji üretimindeki payı yüzde 61’e yükselmiştir.

Burada, bütün bunlara rağmen iki hususa dikkat çekmek istiyorum. Bunlardan birincisi; hâlâ daha, bütün bu çalışmalara rağmen enerjide yüzde 70 oranında dışa bağımlıyız. İkincisi de, büyümeye paralel olarak artan enerji ihtiyacımıza binaen arz güvenliğinin önemine dikkat çekmek istiyorum. 2012 yılında 59 milyar dolarlık enerji ithalatı yaptık. 2013 yılı bütçe açığı 34 milyar olarak öngörülmektedir. Enerjiye aktardığımız miktarı çıkardığımızda bütçe fazlası vereceğimiz ortadadır.

Dışa bağımlılıktan kurtulmak ve artan enerji ihtiyacı talebini karşılamak için her türlü enerji kaynaklarını kullanmanın yanında, enerji verimliliği ve tasarrufunun da ne kadar önemli olduğunun altını özellikle çizmek istiyorum.

Verimlilik ve tasarruf alanlarını dört ana grupta toplayabiliriz. Bunlardan birincisi, toplu taşıma. İthal ettiğimiz petrolün büyük çoğunluğunu motorlu araçlarda kullandığımızı hepimiz biliyoruz. Minimum yüzde 15 tasarruf imkânına sahip olduğumuz bu alanda toplu taşıma araçlarına yönelmemiz kaçınılmazdır. Bu nedenle, AK PARTİ olarak, özellikle toplu taşıma araçlarına, hızlı tren projelerine, metro, tramvay, metrobüs ve deniz taşımacılığı gibi toplu taşıma araçlarına önem veriyoruz ve kaynak aktarıyoruz. Kişisel otomobillerimizdeki kullanım alışkanlıklarımızı da değiştirerek bu tasarrufa  hepimiz katkı sağlayabiliriz.

İkinci alan, binalardaki yalıtım alanı. İthal kalemimizin büyük kısmını oluşturan ve yüzde 95 oranında dışa bağımlı olduğumuz doğal gazın çok önemli bir kısmını konutlarda ısınma amaçlı kullanmaktayız. Konutların ısı yalıtımının sağlanması sonucunda yüzde 30 tasarruf sağlayabiliriz. Çıkarılan kanun ve yönetmeliklerin uygulanmasını sağlamamızın önemine dikkat çekmek istiyorum. Bu konuda herkese, özellikle meslek odalarına, bina sahiplerine çok ciddi iş düşmektedir.

Üçüncü alınımız aydınlatma:.Ev, iş yeri, AVM, sokak ve parkların aydınlatılması için kullandığımız ampulleri tasarruflu ve LED teknoloji ampullerle değiştirirsek özellikle LED’de yüzde 40’lık tasarruf sağlayabileceğimiz ölçümlerle tespit edilmiştir. Her evde 100 vatlık 3 ampulün yerine 20 vatlık tasarruflu ampuller kullanırsak Keban Barajı’nın ürettiği elektriğin 2 misli tasarruf elde etmiş oluyoruz ki bunları da dikkatinize sunmak istiyorum. 

Dördüncü alanımız, sanayi ve evler. Kullandığımız  makinelerin ve evde kullandığımız beyaz eşyaların -buzdolabı, çamaşır makinesi, bulaşık makinesi gibi- enerji verimliliği yüksek tasarruflu cihazlarla değiştirilmesi ile çok büyük tasarruf sağlayacağımızı ifade etmek istiyorum. Şöyle ki: 14-15 milyon eski buzdolabının “A” sınıfı enerji sağlayan buzdolaplarıyla değiştirilmesi neticesinde bir Keban Barajı, yine “two plus”  dediğimiz enerji sistemleriyle değiştirilmesiyle 1 Atatürk Barajı, yine daha yüksek enerji verimliliği sağlayan cihazlara dönüştürülmesi sonucunda 2 Keban Barajı’nın ürettiği enerji kadar tasarruf sağlamış oluyoruz.

Toplam, bu anlamda, verimlilik ve tasarruf anlamında 12 adet Keban Barajı enerjisini bilinçsiz ve verimsiz kullandığımız  tespit edilmiştir, bunu da dikkatinize sunmak istiyorum. Dolayısıyla yapabileceğimiz tüm bu tasarruflarla yılda 7,5-10 milyar TL arasında ülke ekonomisine katkı yapabiliriz.

Bir başka husus da yapacağımız bu enerji verimliliği ile atmosfere salınan gazlar da önleneceğinden çevre temizliğine de çok büyük bir katkı sağlamış olacağız. Bu hususu da çevreci derneklerin özellikle dikkatine sunmak istiyorum.

Her sene, farkındalık oluşturma, bilgilendirme ve yeni projelerin tanıtımının yapıldığı enerji verimliliği etkinliğini önemsiyor, ülkemizin gelecek yarınlara hazırlanması için tüm vatandaşlarımızın duyarlı davranacağına ve katkı sağlayacağına inancımı ifade etmek istiyorum.

Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.

Gündem dışı ikinci söz, Seyitömer Termik Santralinin satışı hakkında söz isteyen Kütahya Milletvekili Alim Işık’a aittir. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Işık.

2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Seyitömer Termik Santralinin satışına ilişkin gündem dışı konuşması ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı

 

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle sizleri ve bizleri izleyen değerli hemşehrilerim başta olmak üzere tüm vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Bugün sizlere AKP hükûmetlerinin “özelleştirme” adı altında kendisinden önceki cumhuriyet hükûmetleri döneminde yapılmış kamu yatırımlarının birer birer nasıl satıldığının çok tipik bir örneği olan ve özelleştirme tarihine âdeta bir kara leke olarak geçecek bir satıştan söz etmek istiyorum. Bu satış, Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 6 Kasım 2012 tarihli ve 28459 sayılı Resmî Gazete’de Kangal Termik Santraliyle birlikte ihale ilanı yayınlanan Seyitömer Termik Santralinin satışıdır. Daha altı ay öncesine kadar Hükûmetin gündeminde olmayan ancak son altı ay içerisinde yapılan, Anayasa ve yasalara aykırı düzenlemelerle ihale sürecinin sonuçlanması aşamasına gelinen söz konusu satış, Hükûmetin Kütahya iline 2012 yılı sonunda attığı son gol olarak tarihe geçecek bir satıştır. Çünkü Seyitömer Termik Santrali ihalesi, sadece elektrik üretimi yapan yaklaşık kırk yıllık bir santralin tüm varlıklarıyla birlikte satışı ihalesi değil, aynı zamanda elli yıldır ülkemiz ve ilimiz ekonomisine ve istihdamına çok ciddi katkılar sağlamış, kısaca “SLİ” olarak bilinen Seyitömer Linyit İşletmesinin de kömür sahalarının 2054 yılına kadar işletme hakkının devriyle 2 işletmenin bir bütün hâlinde ihaleye çıkıldığı ve bu işe AKP’nin yine Kütahya’dan başladığı ilk örnek olacak bir satıştır. Söz konusu satış, 600 megavatlık kurulu güçle her yıl yaklaşık 4 milyar kilovatsaat elektrik enerjisinin üretildiği 4 üniteli bir santral ile her yıl bu santrale verdiği 6 milyon ton kömürle birlikte, toplam 7 milyon tona yakın linyit kömürünün üretildiği ve toplam  rezervi 174 milyon tona yakın olan bir işletmenin yani söz konusu santrali yaklaşık otuz yıl süreyle çalıştırmaya yetecek bir potansiyele sahip bir kömür işletmesinin satışıdır. Bu iki işletmede hâlen 3 bin dolayında insanımız çalışarak her gün evine ekmek götürmektedir. 2 işletme birlikte değerlendirildiğinde, bugünkü fiyatlarla bu 2 işletmenin yıllık gelirleri, 1,2 milyar TL’si enerji geliri, 800 milyon TL’si de kömür geliri olmak üzere yıllık toplam 2 milyar Türk lirası dolayındadır.

Peki, değerli milletvekilleri, bu satışta bu 2 işletmeye birlikte ne kadar teklif verildi biliyor musunuz? Hemen açıklayayım, toplam 2 milyar 248 milyon Amerikan doları, bu da yaklaşık 4 milyar Türk lirası ediyor. Bir başka deyişle, işletmelerin sadece iki yıllık geliriyle âdeta peşkeş çekilen bir satıştan bahsediyorum.

El insaf arkadaşlar! On yıldır 1 megavatlık bile bir enerji tesisi yapmayan AKP Hükûmetinin, önceki hükûmetler döneminde yapılmış bir tesisi nasıl peşkeş çektiğinin bir örneğinden bahsediyorum. Kendisinden önce kim ne yaptıysa hepsini bir an evvel satmanın peşinde olan AKP Hükûmetinin bu satışla ilimizin milletvekillerini ve il yöneticilerini de kullanmış olması ayrıca bir tartışma konusudur. Burada aktif rol alan ve sessiz kalarak satışı hızlandıran milletvekillerini ve iktidar partisi yöneticilerini de kendi vicdanlarına ve Allah’a havale ediyorum.

Bu sürece nasıl gelindiğini de kısaca Meclis tutanaklarına geçmesi açısından sizlerle paylaşmak istiyorum. 15/11/2000 tarihli bir önergemize verilen Maliye Bakanının cevabında aynen “Elektrik üretim tesislerinin özelleştirme çalışmaları yapılmakla beraber, kömür temin edilen işletmelerin özelleştirilmesiyle ilgili herhangi bir kararımız bulunmamaktadır.” denmiştir. Yine, Sayın Enerji Bakanının 29 Mayıs 2012 tarihli yazısında da, Seyitömer Linyit İşletmelerinin özelleştirme kapsamı içinde olmadığı ifade edilmiştir. Peki, ne oldu? Bu arada, siz de çok iyi biliyorsunuz, temmuz ayında çıkan bir kanunla beraber şimdi bu süreç tamamlanmak üzere.

Değerli milletvekilleri, bu süreç derhâl durdurulmalıdır ve Anayasa’ya aykırı olan bu sürece karşı, başta sendikalar ve sivil toplum kuruluşları olmak üzere tüm Kütahyalı hemşehrilerimi mücadeleye davet ediyorum. Kandil’de değil, Seyitömer dağında ekmek mücadelesi veren işçilere destek olmaya davet ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu süreç mutlaka durdurulmalıdır.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.

Hükûmet adına, Enerji Ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız.

Buyurunuz Sayın Yıldız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ENERJİ ve TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de heyetinizi saygıyla, sevgiyle selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.

Öncelikle, Enerji Tasarrufu Haftamızın bütün ülkemizde bir kültür hâline gelmesiyle alakalı çalışmalara öncülük etmesini temenni ediyorum. Milletvekilimiz de bahsettiler, aslında bunun yediden yetmişe, tüm yapımız içerisinde mutlaka değerlendirilmesi lazım çünkü hitap etmediği herhangi bir alan, herhangi bir bölge, herhangi bir insanımız, vatandaşımız bulunmamaktadır.

Bizim enerji tasarrufuyla alakalı çok fazla yapacak işimiz var ve bununla alakalı bütün yapılan işlemlerin karşılığını bulacağı, somut sonuç odaklı işlerimiz var ve 2023 yılına kadar -şu anda çıkardığımız takvim gereği- bizim 15 milyar TL’lik, yıllık bir tasarruf kapasitemiz olacak, bu önemli bir kapasite. Sayın Vekilimiz de anlattılar, ulaşımdan tutun aydınlatmaya varıncaya kadar, evlerimizden tutun sanayiye varıncaya kadar, tarım alanlarından tutun farklı sektörlere varıncaya kadar tasarruf edebileceğimiz bir yapı var.

Seyitömer’i özelleştirmeyle alakalı da birkaç konuya değinmek isterim.

Vekilimiz bazı bilgiler verdiler ama bunların son derece popülizmden kaynaklandığını söylemek zorundayım. Hele hele, bir işletmenin kârından daha ziyade, artırdığı değerden daha ziyade, tasarruf miktarından daha ziyade yalnızca gelirinden bahsederek o şirketin, o kurumun, öyle bir tesisin değerini belirlemek şu ana kadar işletmecilik tarihinde pek yapılmadı arkadaşlar. Giderinden bahsetmediğiniz bir kalemin yalnızca gelirinden bahsedemezsiniz. Ben size onlarca örnek vereyim. Geliri çok fazla…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Hepsi kâr eden kuruluşlar Sayın Bakanım.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) –Kârla gelirin aynı şey olmadığını, özellikle bir hocamızın çok iyi bilmesi lazım. Öyle işletmeler vardır ki geliri 100 liradır gideri 120 liradır. Siz, orada “100 liralık gelir vardır.” diye ondan bahsedemezsiniz.  

ALİM IŞIK (Kütahya) – Bunların her ikisi de kâr ediyor, kârları siz çok iyi biliyorsunuz.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Şimdi, arkadaşlar, ben sizi sözünüzü kesmeden dinledim, aynı harekete davet ediyorum Sayın Vekilim. Ben sizi saygıyla dinledim.

Şimdi, arkadaşlar, siz yanlış şeylerden bahsediyor olmanıza rağmen, rahatlıkla konuşabiliyorsunuz, ben doğru şeylerden bahsedeceğim ama sözüm kesiliyor. Böyle şey olmaz.

O yüzden, Seyitömer’le alakalı konunun kârlılığı nedir, yatırımı nedir, bununla alakalı tarihçesi nedir, kısaca bilgi vermek isterim.

Değerli arkadaşlar, 30 Mayıs 2003 tarih ve 2003/34 sayılı karar ile Seyitömer Termik Santralinin de içinde bulunduğu… Hani “son dakika, son an, 2012’nin sonu” falan deniyor ya tarih veriyorum: 30 Mayıs 2003 ve 2003/ 34 sayılı kararı ile Özelleştirme Yüksek Kurulu, Seyitömer’in de içinde bulunduğu 11 adet termik ve 16 adet de hidrolik olmak üzere 27 tane santralle alakalı bir karar alıyor ve bunun kapsamını açıklıyor.

Daha sonra, Elektrik Üretim Anonim Şirketi müesseseleri, bağlı, ortak, iştirak, işletme, işletme birimleri de dâhil olmak üzere bunların varlıklarını tesisleriyle beraber 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ve 5784 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun hükümleri çerçevesinde, 4046 sayılı Özelleştirme Uygulaması Kanunu çerçevesinde, bir dizi kanun ve yönetmelikler çerçevesinde bunların tekrar değerlemesi yapılıyor, danışmanlar tutuluyor -yani bu süreç hemen bugünden başlayan bir süreç değil- ve Özelleştirme Yüksek Kurulu, aynen bu dediğimiz modelle beraber 30/10/2012 tarihli ve ilgili sayılı kararıyla beraber Seyitömer’i programına alıyor ve 20 Aralık 2012 tarihinde de teklif verme tarihini belirliyor. Bildiğiniz gibi, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı Maliye Bakanlığının bünyesindeki bir kuruluş ama enerji sektörü olması hasebiyle ben de bu konuda birkaç şey söyleme ihtiyacı hissediyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlar, elimizde on yıl önce 20 yaşında olan bir santralin şu anda 30 yaşında olduğunu bilmemiz lazım; on yıl sonra da 40 yaşına varacak. Biz, mümkün olduğu kadar, kamunun enerji üretim santralleriyle alakalı –olabildiğince ama- olabildiğince yatırım yapmamasını tercih ediyoruz, özel sektör eliyle bunların yapılmasını tercih ediyoruz. Bunun istisnaları yok mudur? Bunun istisnaları olacaktır ama ana moderatörün, ister nükleer güç santralleri, isterse termik santraller hangisi olursa olsun bunların mutlaka özel sektör marifetiyle olmasını temenni ediyoruz.

Bu santralin bir yatırımcı için pozitif yanları var, negatif yanları var, yani hem olumlu hem olumsuz yanları var. Mesela, santralin ilk yatırım maliyeti bir pozitif değerlemedir ama santralin rehabilitasyon maliyeti bir negatif değerlemedir. Bu santrallerin yalnızca gelirleri, yalnızca giderleri üzerinden aradaki farkı çarpıp, bölerek böyle bir santrale teklif veremezsiniz, bunun şartları var. Santralin baca gazı arıtma tesisi yatırım maliyeti de yine yatırımcı için negatif bir maliyettir. Başka pozitif şeyler yok mu? Var. Maden sahasının ilk yatırım maliyeti bir yatırımcı için pozitiftir çünkü maden sahasında, SLİ’de bu tür yatırımlar mevcut. Maden sahasındaki işletme maliyetleriyle alakalı pozitif durum var mı? Evet, var çünkü orada bir işletme var. Maden sahasındaki linyit rezervi, Sayın Vekilimizin de söylediği gibi, var mı? Evet var, o rezervi de zaten kullanacak.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’nin büyüme hızı şu ana kadar ekonominin büyüme hızından daha hızlı seyrediyor enerji sektöründe. Yani daha bizim yapacak çok fazla işimiz var. Şu anda biz, bu yatırımlardan bahsettiğimizde bazı arkadaşlar diyorlar ki “Ee, sizin arz güvenliğiyle alakalı bugün bir sıkıntınız mı var?” Yo hayır, bugün bir sıkıntımız yok ama aldığınız kararlar, türüne göre, enerji sektörünün türüne göre iki yılda, üç buçuk yılda, beş yılda hatta nükleer gibi on yılda faz farkıyla size yatırım olarak dönecek işletmeler var. O zaman ne demektir? Bugünden aldığınız kararın bundan beş altı yıl sonra realize edildiğini, gerçekleştiğini görmek demek, sizi şimdiden bu kararları almaya zorlamaktadır. Rehavete kapılmak yok. Biz, 2016 yılıyla alakalı, 2017 yılıyla alakalı da o anki arz güvenliğini, Türkiye’nin olası büyüme rakamlarını karşılayabilmek açısından bizim bu yatırımları yapmamız lazım, bu kararları almamız lazım.

Değerli arkadaşlar, son on yılda OECD ülkelerine baktığımızda, oran olarak en fazla büyüme rakamına sahip olan -enerji sektöründe- Türkiye’dir ve bu büyümeyi karşılayacak olan yatırımları da mutlaka yapabiliyor olmamız lazım.

Değerli arkadaşlar, şu anda sıfırdan inşaat maliyetlerinden tutun, burada 16 tane firmanın, 17 tane firmanın katılarak şeffaf ihalecilik anlayışıyla beraber yapılan bir ihalesi var. Daha yüksek teklif vermek isteyen arkadaşlarımız tabii ki olabilir, 4 milyar dolar da verecek olan olabilir. Gelip ihaleye girerler, tekliflerini verirler, ondan sonra da ihalenin sonucunu hep beraber görürüz ve razı oluruz. O yüzden, bunlarla alakalı ihale olduktan sonra “Acaba bunun değeri 10 lira mıydı yoksa 100 lira mıydı?” demek çok doğru değil. Biz kamu olarak öyle ihaleler görüyoruz ki -yorum yapmamak kaydıyla- bir kısım rakamlar yüksek gidiyor, bir kısım rakamlar da düşük gidebiliyor ama aldığınız teklif o ihale şartnamesiyle beraber de sınırlı oluyor.

Değerli arkadaşlar, bizim işçi kardeşlerimizle alakalı her zaman olduğu gibi sıkıntımızın olmadığını ve işçi kardeşlerimizin üzerinden de popülizm yapmanın doğru olmadığını birçok kereler söylüyoruz; Özelleştirme İdaresinin bu manada izlenen bir politikası var. Biz eğer bunu bir mücadele olarak, hele hele şu anda -o kelimeyi ağzıma almayacağım- yani bahsettiğiniz bir mukayesenin kesinlikle bu konuyu sınırı dışına taşımak anlamına geldiğini söylemek isterim. Böyle bir mücadele falan söz konusu olabilemez, böyle bir şey doğru değil.

Bizim Hükûmetimizin gündeminde yalnızca Seyitömer Termik Santrallerinin özelleştirmesi yok arkadaşlar, bundan sonra Kangal’daki termik santralin özelleştirmesi de var; bunların rehabilitasyonu,            Afşin-Elbistan’daki yerli kömürümüzün daha verimli kullanılması, bunlarla alakalı uluslararası yaptığımız anlaşmalar, yatırımlar… 12 milyar dolarlık bir yatırım kararı alındı orada -Birleşik Arap Emirlikleri’yle beraber- onu da yine Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getireceğiz ve burada hep beraber onu sizlerin onayına sunacağız.

Ben, özellikle Enerji Tasarrufu Haftası’yla alakalı iktidar-muhalefet ayrımı gözetmeksizin bütün vatandaşlarımızın, toplumun her katmanının mutlaka bu konuya hassasiyet göstereceğini ve bunun 6’ncı yakıt olarak en büyük yakıt tedarikimizin olduğunu ve bununla alakalı Türkiye'nin, ülkemizin tasarruf kapasitesinin olduğunu bu vesileyle bir kez daha belirtmek isterim.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldız.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan…

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Işık.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, popülist bir yaklaşım sergilediğimi, bilgileri çarpıttığımı ifade etti. Müsaade ederseniz sataşmadan söz almak istiyorum.

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Sayın Başkanım, öncelikle ben söz alabilir miyim? Zira kendisi Kütahya milletvekilleriyle ilgili de sataşmada bulundular.

 BAŞKAN – Bir dakika efendim.

Sayın Işık konuşmacı olarak -ona Sayın Bakan cevap verdi- o kendi sözlerinin çarpıtıldığını söylüyor. Ona söz vereceğim ama siz ne için söz istiyorsunuz?

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Ayrıca Sayın Işık biraz evvel yapmış olduğu konuşmada Kütahya milletvekillerinin kullanıldığını ifade ettiler. Bu sebeple sataşmada bulundukları için söz hakkı istiyorum efendim.

BAŞKAN – Önce Sayın Işık’a söz vereyim, sonra da size söz vereceğim.

Buyurunuz Sayın Işık.

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

ALİM IŞIK (Kütahya) –  Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, siz de çok iyi biliyorsunuz ki bu her 2 işletme de kâr eden işletmedir. Sizlere defalarca yazmama rağmen cevabını alamadığım ama geçmiş tarihlere ilişkin işletmenin kârlarını da paylaşmak isterim. Örneğin, 2008 yılı kârı Seyitömer Linyit İşletmesi Müdürlüğünün, yaklaşık 74 milyon TL’dir. Bu 2 işletme de kâr eden işletmedir. Şimdi, kâr eden işletmeyi siz Anayasa’ya ve yasalara aykırı bir düzenlemeyle, buradan geçirdiğiniz bir gece yarısı önergesiyle, Özelleştirme İdaresi Başkanlığının linyit sahalarını özelleştirebileceği bir önergeyle kanuna ekleyeceksiniz, arkasından Yüksek Planlama Kurulu kararıyla Seyitömer Linyit İşletmesini EÜAŞ’a devredeceksiniz, hemen arkasından özelleştirme ilanına çıkacaksınız. Bunu anlatmanız mümkün değil. Bu, Anayasa’ya aykırıdır. Dolayısıyla burada işletmenin her 2’sinin birlikte kâr etmesine rağmen... “Gelir rakamları üzerinden...” Elbette ki gelir rakamları üzerinden konuşacağım. Bu 2 işletmenin yıllık geliri 2 milyar TL. Sizin sattığınız para iki yıllık para. Kârlı işletmeyi neden önce Kütahya’dan başlamak üzere özelleştirdiğinizi açıklamanız lazım.

Gelelim “Kütahya milletvekillerinin kullanıldığı” ifademe. Evet, Sayın Milletvekilim, siz de çok iyi biliyorsunuz, gittiniz, Kütahya’da, burada çalışan işçilerin mağdur edilmeyeceğini ve Enerji Bakanlığının diğer tesislerine aktarılacağını söylediniz. Sayın Bakan burada, buradan sözü versin: “Oradaki 3 bin kişiyi başka işletmelere biz aktaracağız, hiçbirisinin ekmeğiyle oynamayacağız.” diyorsanız sözümü geri alıyorum. Demeçleriniz var.

CHP’nin ve MHP’nin de seçim beyannamelerinde özelleştirmenin olduğunu söylediniz. Doğrudur, Milliyetçi Hareket Partisinin özelleştirme ile ilgili sözleri kâr eden işletmelerin peşkeş çekileceği anlamındaki sözler değildir, vatandaşa, halka arz yöntemiyle önce zarar edenlerden başlamak üzeredir. Dolayısıyla bunu kamunun vicdanına bırakıyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Işık.

Buyurunuz Sayın Kinay.

 

2.- Kütahya Milletvekili Hasan Fehmi Kinay’ın, Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Saygıdeğer milletvekilleri, biraz önce yapmış olduğu konuşmada Sayın Alim Işık, Kütahya milletvekillerinin Seyitömer Termik Santralinin özelleştirilme sürecinde kullanıldığına ilişkin çok yersiz, mesnetsiz ifadelerde bulundular, kendilerini öncelikle kınıyorum.

Diğer taraftan, kendilerinin de ifade ettiği gibi Milliyetçi Hareket Partisi de CHP’de -bakınız parti programlarına- özelleştirmeyle ilgili kendilerinin de destek olduğu, eğer hükûmet olabilselerdi kendilerinin de bu özelleştirme sürecini devam ettireceğine ilişkin kayıtlarını bizzat kendi parti programlarında bulabilirler.

Ben bu talihsiz beyanatı özellikle kınamak için söz aldım. Diğer taraftan, burada bir çarpık değerlendirmede daha bulundular. Seyitömer Termik Santralinin toplam gelirlerinin yani yapmış olduğu hasılanın satış değeriyle ilişkisini kurmak suretiyle, yine kanaatimce, son derece yanlış bir değerlendirmede bulundular. Bir işletmenin kârıyla ancak bu değerlendirme yapılabilir. Kârlılıklarına baktığımızda Özelleştirmenin yapmış olduğu 2 milyar 248 milyon liralık satış toplam yirmi yıllık kârına eş değer bir değerlendirmedir.

Elbette ki Özelleştirme İdaresi bizden önce çıkarılmış kanunlar ve Anayasa çerçevesi içerisinde özelleştirmeyi gerçekleştiriyor. Bu doğrultuda o gün ne yapıldıysa özelleştirmeyle ilgili bugün de aynı şekilde, aynı yasalarla özelleştirme süreci yönetiliyor. Yapılan değerlendirmeye de toplam on altı firma girmiştir, birbiriyle de fevkalade ciddi rakamlarda yarışmışlardır, sonuçta bir firma en yüksek değeri vermiştir. Henüz özelleştirme tamamlanmış değil, bu süreç devam ediyor. Bize göre, işçilerle ilgili herhangi bir mağduriyetde söz konusu olmayacaktır, bunu da çok yakından takip ediyoruz. Başta Sayın Bakanımız olmak üzere tüm milletvekilleri de bu süreçte elinden gelen gayreti gösteriyor. Hiçbir işçi de mağdur olmayacaktır değerli arkadaşlarım. Bu vesileyle saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kinay. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkanım, mesnetsiz ifadelerde bulunduğumu ifade etti, mesnedini göstermek istiyorum.

BAŞKAN – Tamam, kayda geçti efendim.

Teşekkür ederiz.

Gündem dışı üçüncü söz, Boğaz Köprüsü ve otoyolların satışı hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’e aittir.

Buyurunuz Sayın Öğüt. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları  (Devam)

3.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Boğaz Köprüsü ve otoyolların satışına ilişkin gündem dışı konuşması

 

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekillerim; Türkiye’de özelleştirmeler ve köprü ve otoyolların kiralanması için görüşlerimi aktaracağım. AKP’nin “seksen yıldır yapılmayanı yaptığı” söyleminden yola çıkarak memleketin bir bir nasıl elden çıkarıldığının tablosunu çizeceğim.

Dedelerimiz bir karış toprağı yabancılara vermemek uğruna canını siper ederken, AKP toprak dâhil seksen yılda yapılan her şeyi satmaktadır. Birtakım hesap oyunlarıyla "Kişi başına düşen millî gelir 3 misli arttı." söylemine sığınan AKP, özelleştirme politikalarıyla birilerini zengin edip faturasını vatandaşa yüklemektedir, zengin-fakir arası uçurum yükselmektedir.

TELEKOM bu özelleştirmelerin en çarpıcılarından biriydi. Yılda 2,5 milyar dolar kâr eden TELEKOM'un çoğunluk hissesi 6,5 milyar dolara satılmış, bir başka deyişle peşkeş çekilmiştir.

O TELEKOM ki ülkemizin millî varlıklarını, gazetelere verdiği isimsiz ilanlarla, arsaları, arazileri ve binaları satmaktadır. Üstelik devir sözleşmesi 2026 yılında sona erecektir ve sözleşme gereği TELEKOM, bu tarihte kuruma ait her türlü varlığı Türk devletine devretmek zorundadır. Ancak o gün geldiğinde TELEKOM’un içi boşaltılmış olacaktır. Dünyanın ileri gelen devletleri ulusal güvenlik açısından son derece önemli olan iletişim ağlarını satmayı akıllarının ucundan geçirmezken bizim sürekli olarak kâr eden haberleşme ağımızı yabancılara kiralamamız hangi mantığın ürünüdür?

Bakınız, bir TÜPRAŞ… Ülke vergi gelirinin yüzde 12’sini karşılayan ve cirosu 4,5 milyar dolar olan TÜPRAŞ'ın 2004 yılında önce yüzde 66'sı iki yıllık kârına, yani 1,3 milyar dolara Zorlu-Efremov Grubuna, ardından da 2005'te yüzde 15'i İMKB'de İsrailli iş adamı Sami Ofer adına hareket eden yatırım fonlarına satılmıştır. Bu her iki satış da PETROL-İŞ’in yasal girişimleriyle iptal edilmiştir. 2006'da şirket hisselerinin yüzde 51’i 4 milyar dolar civarına, yani iptal edilen satışın yaklaşık 3 misline satılmıştır.

Geçtiğimiz haziran ayına gelelim. Kendini hukukun üzerinde gören AKP, Bakanlar Kurulu kararı ile defalarca yargıya taşınan 5 özelleştirmede yargının verdiği kararların uygulanmayacağına hükmetmiştir. Böylelikle yargı kararıyla iptal edilen TÜPRAŞ’ın yaklaşık yüzde 15’lik hissesi hem de o hiç sevmedikleri İsrail’in en büyük iş adamlarından Ofer’e satılmış olmaktadır. Anayasa’nın 2, 125 ve 138’inci maddelerine tamamen aykırı bir şekilde verilen bu kararlara ilişkin gerek partimin gerekse meslek odalarının açtığı davalar vardır.

İDO da AKP'nin "Ne varsa özelleştir." mantığıyla, çöpsüz üzüm olarak elden çıkarılmıştır. Hizmette kalite artması gerekirken tekelleşme yaratılmış, mağduriyetler had safhaya ulaşmıştır. AKP iktidarında yapılan hiçbir özelleştirme vatandaşa yaramamıştır.

Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmetiyle kamuya ait kârlı işletmelerin yağmasından sonra şimdi yüzde 90 oranında bağımlı olduğumuz otoyollara sıra gelmiştir. Günü kurtarmak için, üç buçuk yıllık geliri ortalama 2-2,5 milyar dolar olan köprü ve otoyollar 5,7 milyar dolara kiralanmıştır. Ortadaki vahim tabloyu Karayollarının örgütlü gücü olan YOL-İŞ ve İnşaat Mühendisleri Odası ibret verici rakamlarla açıklamıştır. Karayollarının yaptığı iki yıllık harcama 5,5 milyar dolar iken yirmi beş yıllık kiralamanın 5,7 milyar dolar olması peşkeşin hesabını ortaya koymaktadır. Bu basit hesabı yapmak için ülke yönetmeye gerek yoktur. Son on yılda köprü ve otoyollardan geçen araç sayısı yüzde 76, gelirler de yüzde 250 artış kaydetmiştir. Özetle, yüksek kâr marjlı bir kamu işletmesi daha elden çıkartılarak sermaye gruplarına hediye edilmiştir.

Tüm bunların yanında bir diğer önemli konu da 16 bin Karayolu çalışanının akıbetinin ne olacağıdır. Unutmayın TELEKOM’un kiralanmasından sonraki süreçte 35 binden fazla kişi işsiz kalmış, hizmet kalitesindeki düşüş neticesinde şikâyetler artmıştır. Karayolları şubelerinde de yıllarca bu işi yapan deneyimli kadrolar devre dışı bırakılacak ve taşeron sistemine emanet edilecektir. Karayollarında taşeron demek insan hayatı üzerinde tasarruf demektir. Taşeronlaşmanın en son felaketini iki gün önce Kozlu'da yaşamışken hâlâ aynı ısrarı sürdürmekteki mantığı anlamakta güçlük çekiyorum.

Bir başka aldatmaca da tüm bunların özelleştirme adı altında yapılıyor olmasıdır. Osmanlının bütçesini denklemek için yaptığı kiralamalar ve imtiyazlar kendisini Avrupa'nın hasta adamı durumuna düşürmüştür. Aynı şey bugün yine yapılmaktadır.

Köprü ve otoyollardan elde edilen gelirin birkaç yandaş patrona değil, halk yararına kullanılması için şu soruları soruyorum:

Daha önceleri “Zarar ediyor.” bahanesine sığınan AKP kâr eden kurumları neden elden çıkarmıştır?

Kiralanan alanlarda ne tür ticari işletmeler yapılacağı belirlenmiş midir?

Tecrübeli Karayolu emekçilerinin iş güvencesi ne olacaktır?

Halkın zarar görmemesi için bundan sonraki süreçte köprü ve otoyolların ücret politikası nasıl belirlenecektir?

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.

Sayın milletvekilleri, vaktimiz elverdiği ölçüde, sisteme girmiş sayın milletvekillerinin her birine birer dakika söz vereceğim.

Sayın Ağbaba, buyurunuz.

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya ilinin Arguvan ilçesinde Merkez Cumhuriyet İlköğretim Okulundaki yemekhane sorununun çözümü için Meclisin desteğini beklediğine ilişkin açıklaması

 

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan teşekkür ederim.

Malatya’nın Arguvan ilçesinde 150 öğrencinin haykırışını Mecliste aktarmak istiyorum. Malatya’nın Arguvan ilçesi Merkez Cumhuriyet İlköğretim Okulunda taşımalı eğitimle okuyan 150 öğrenci, iki yılı aşkın bir süredir yemeklerini okulun kalorifer kazanının ve kömürlüğünün yanında yiyorlar. Öğrenciler iki yıldır “Ekmek arası kömür yemek istemiyoruz.” diye yetkililere sesleniyor ancak kimse seslerine kulak vermiyor.

Okula yemekhane yapılması için okul aile birliği, ellerinde avuçlarında ne varsa vermeye hazırlar. Ancak kalan paranın, İl Özel İdaresinden veya Millî Eğitim Bakanlığından karşılanması gerekiyor.

Buradan, Millî Eğitim Bakanına sesleniyorum: 2013 yılında bir ilköğretim okulunda öğrenciler, kömürlüğün yanında yemek yemek zorunda bırakılıyor. Çocuklar hastalıkla karşı karşıya kalıyorlar. Bu sorunun çözümü için sizlerin desteğini bekliyorum, Meclisin desteğini bekliyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ağbaba.

Sayın Halaman…

2.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Hakkâri’de karakol baskını sonucu şehit düşen ve hemşehrisi olan askerin ailesine başsağlığı dilediğine ilişkin açıklaması

 

ALİ HALAMAN (Adana) – Başkanım, teşekkür ediyorum.

Dün Hakkâri’de karakol baskını sonucu, hainler tarafından Adana Saimbeyli’den bir hemşehrimiz, bir kardeşimiz şehit düşmüştür. Ailesine, dolayısıyla milletimize başsağlığı diliyorum, rahmetli olanın mekânı cennet olsun diyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Halaman.

Sayın Karaahmetoğlu…

3.- Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu’nun, Giresun’dan Trabzon Havalimanı’na yolcu taşımacılığı yapan TÜRSAB ve D2 yetki belgeli bir firmanın araçlarının havaalanının girişinden içeriye alınmaması nedeniyle yolcuların mağdur olduğuna ilişkin açıklaması

 

 

SELAHATTİN KARAAHMETOĞLU (Giresun) – Sayın Başkan, Giresun’dan Trabzon Havalimanına yolcu taşımacılığı yapan TÜRSAB ve D2 yetki belgeli bir firmanın araçlarının havaalanının girişinden içeriye alınmaması sonucunda yolcular, bagajlarıyla birlikte yaklaşık 1 kilometre yürümek zorunda kalıyor. Bu sebeple uçağını kaçıran yolcuların şikâyetlerini duyuyorum. Havalimanında görev yapan güvenlik güçlerinin başka bir firmanın kolluk gücü gibi kullandırılması, onların yolcu taşımacılığından elde edecekleri kârı artırmak ve rakip firmaları aradan çıkarmak gibi bir göreve zorlanmaları kabul edilemez bir durumdur.

Bu hususta, yetki sahibi olanların görev ve sorumluluk bilinci içinde davranmaları gereğini paylaşmak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Karaahmetoğlu.

Sayın Tanal…

4.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, UYAP sistemi altyapısının yeterli olmaması nedeniyle icra dairelerinde dosya ödemelerinin bankalar kanalıyla yapılması uygulamasında sorunlar yaşandığına ilişkin açıklaması

 

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Adalet Bakanlığına sesleniyorum: İcra dairelerinde, dosya ödemelerinin tamamen bankalar kanalıyla yapılması uygulamasına geçilmesiyle UYAP sistemi yeterli altyapıya sahip olmadığı için şimdiden büyük sorunlar yaşanmaya başlandı. 6352 sayılı Kanun’la, icra daireleri kanalıyla ödeme yapılabilmesi için ilgililerin, yasanın yürürlüğünden itibaren altı ay içinde icra dairelerine banka hesap bilgisi bırakması gerekmektedir. Ancak yasayla, yürürlük tarihinden önce açılan takipler, değişiklikten önceki hükümler saklı tutulmuştur. Bu düzenlemeye rağmen Adalet Bakanlığı 4 Ocak 2013 tarihli genelgesiyle, kanuna aykırı olarak, icra dairelerinin şu anda ödeme yapmasına engel olmakta ve icra daireleri kanun ve genelge arasında iş yapamaz duruma gelmişlerdir. Bu durumun düzeltilmesi için bir an önce girişimde bulunulmalı ve icra dairelerinin ödeme yapabilmelerinin önü açılmalıdır.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tanal.

Sayın Eyidoğan…

5.- İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın, AFAD ve Kandilli Rasathanesinin neden depremlerin büyüklük değerlerini global ölçekte vermediğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

 

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Teşekkür ederim Başkan.

Dün Ege Denizi’nde kuvvetli bir deprem oldu, deprem merkezi Türkiye kıyılarına 50 kilometre uzaktaydı. Deprem geniş bir alanda hissedildi. Depremin büyüklüğü Avrupa merkezlerine göre 5,8, ABD merkezine göre 5,7, Türkiye’de AFAD’a ve Kandilli’ye göre Richter büyüklüğü 6,2 olarak verildi. AFAD ve Kandilli büyüklük değerini ortak verdiler, büyüklük konusunda halkı yanılttılar. Bu tür depremlerde global ölçek, Avrupa ve ABD’nin verdiği gibi sismik moment büyüklüğüdür. AFAD ve Kandilli, ajanslara neden global büyüklük değerini verememektedir? Deprem istasyon altyapımız bu ölçekte hesap yapmaya uygundur. AFAD bu ölçekte neden hesap yapmıyor? İdari mi yoksa teknik bir sorun mu vardır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Eyidoğan.

Sayın Tüzel…

6.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, Topkapı Cam İşletmesinde çalışan işçilerin direnişine ve kazanılmış haklarıyla ilgili taleplerinin karşılanması için çağrıda bulunduğuna ilişkin açıklaması

 

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sizlere, yeni yıla kapatılan fabrikalarında aileleri ve çocuklarıyla birlikte giren Topkapı Cam işçilerinden söz etmek istiyorum.

Türkiye’nin en zenginleri içinde yer alan ve İş Bankasının ortaklıklarından biri olan Anadolu Şişe Cam İşletmesi daha çok üretmek ve kazanmak için Eskişehir’de fabrika açıyor ancak her biri on beş-yirmi yıl çalışmış ve işletmeye yeni fabrikalar kazandırmış işçilere de kazanılmış haklarını çok görüyor. Onların yeni sözleşmeye ve sefalet ücretine boyun eğmelerini istiyor. Bu gözü doymaz aç gözlülüğe karşı işçiler de on günü aşan bir süredir direniyor. 200 işçinin işletmenin değişik fabrikalarına haklarıyla birlikte gitmesi için KRİSTAL-İŞ Sendikası, işverenle görüşmeleri sürdürüyor ve biz de İş Bankası ve Şişe Cam işverenine işçilerin taleplerini karşılaması yönünde çağrıda bulunmak istiyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tüzel.

Sayın Özgündüz…

7.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz’ün, Afganistan’daki çatışmadan kaçarak ülkemize gelen sığınmacıların durumuna ilişkin açıklaması

 

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, bir dakika sohbeti kesip buraya kulak verirseniz memnun olacağım. Yani Hükûmeti temsilen tek bir bakan bulunmakta şu anda Parlamentoda, Sayın Bakan da sohbet ediyor anlaşılan. Sayın Bakan, dikkatinizi çekiyorum tekrar.

Sayın Bakan duymuyor Sayın Başkan.

BAŞKAN – Siz söyleyin efendim.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Evet, Sayın Bakan, Afganistan’daki çatışmadan kaçarak ülkemize gelen bir kısım sığınmacı Kars’ta bulunmaktadır. Kars’taki kapatılan Süt Endüstrisi Kurumu lojmanlarında, kapısız, camsız, penceresiz yerde vatandaşların yardımıyla geçinen yaklaşık 800-900 sığınmacı var. Suriye’den ülkemize sığınanlara gösterdiğiniz ilgi, alakayı Kars’taki Afgan mültecilere niye göstermiyorsunuz? Bu konudan haberiniz var mı?

İkinci bir nokta Ulaştırma Bakanıyla ilgili. Dün İstanbul’dan Ankara’ya gelmek için uçağa bindik, tam üç saat…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özgündüz.

Sayın Öğüt…

8.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, bazı Kamu Hastaneleri Birliği genel sekreterlerinin keyfî uygulamalarına ilişkin açıklaması

 

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Kamu Hastaneler Birliği Yasası gereği, genel sekreterlik makamı Birliğin en üst karar ve yürütme organıdır ancak bazı kentlerdeki genel sekreterlerin görevlerini suistimal ettiğine ilişkin şikâyetler tarafıma ulaşmaktadır. Öyle ki bazılarının, sağlık kurum ve kuruluşlarında Tam Gün Yasası’yla verilmiş olan gönüllü mesai sonrası çalışma hakkını hiçbir gerekçe göstermeden kaldırdığı duyumunu aldım. Bu uygulama, tüm sağlık çalışanlarını bir ek gelirden yoksun bıraktığı gibi vatandaşı da mağdur duruma düşürmüştür.

Aynı şekilde yine Tam Gün Yasası’yla belirlenen haftalık kırk saatlik çalışma süresinin de yine genel sekreterler tarafından günlük sekiz saate, dolayısıyla haftada kırkbeş saate çıkarıldığı belirtilmektedir.

Yasa ile verilen hakların, yasa değişikliği olmadan ve gerekçesiz alınması hukuka aykırı değil midir? Böyle keyfî uygulamalara ilişkin size ulaşan şikâyetler var mıdır, Sayın Hükûmete soruyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayan Öğüt.

Sayın Aygün…

9.- Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’ne ilişkin açıklaması

 

HÜSEYİN AYGÜN (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkanım, yarın “10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü”. Dün de Metin Göktepe’nin öldürülüşünün 17’nci yıl dönümüydü. Metin Göktepe, Uğur Mumcu’nun da öldürüldüğü ocak ayı içerisinde katledildi ve on yedinci yılda yine, özgür basın geleneğinden gelen gazeteciler, arkadaşları, olayın tanıkları Metin’in mezarı başında buluştular ve özgür gazetecilik geleneğine, onun yarattığı mirasa sahip çıkacaklarını ifade ettiler.

2013 yılında da ne yazık ki, Mumcuların, Göktepelerin temsil ettiği “özgür basın” geleneği ağır baskılarla yüz yüze. Şu anda 70’i aşkın gazeteci hapishanelerde çürütülüyor. AKP döneminde belki gazeteciler öldürülmüyor ama  Balbaylar, Tuncay Özkanlar tutukluluklarının dördüncü yılında hücrelerde kalıyorlar.

Yeni yılda Metin Göktepe’yi, Uğur Mumcu’yu saygıyla anarken, özgür basın geleneğinin bir gereği olarak “Bütün tutuklu gazetecilere özgürlük.” diyoruz.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Aygün.

Sayın Çelik…

10.- Muş Milletvekili Demir Çelik’in, Enerji Tasarrufu Haftası’na ve yenilenebilir enerji kaynaklarının insanlığın hizmetine sunulması gerektiğine ilişkin açıklaması

 

DEMİR ÇELİK (Muş) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

İçinde bulunduğumuz hafta Enerji Haftası’dır. Küremiz ve güneş sistemi sonsuz değildir. Nükleer santrallerin, HES’lerin ve fosil yakıtların gezegenimiz ve yaşamımız üzerindeki olumsuz etkileri bilinen bir gerçekliktir. Ülkenin dört bir yanında mantar gibi yükselen HES’ler, floramızı, faunamızı, tarihî ve kültürel değerlerimizi yok ediyor.

Çare, HES’lerde, nükleer santrallerde değil, çare yenilenebilir enerji kaynaklarını insanlığın hizmetine sunmaktadır diyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çelik.

Sayın Demiröz…

11.- Bursa Milletvekili İlhan Demiröz’ün, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın 6 Ocak 2013 tarihinde Bursa projeleriyle ilgili verdiği bilgilere ve son iki yılda hangi projelerle 35.690 hektar arazinin suya kavuştuğu konusunda proje bazında bilgi verilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

 

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

6 Ocak Pazar günü AKP Bursa İl Başkanlığında basın mensuplarıyla bir araya gelen Başbakan Yardımcısı ve Hükûmet Sözcüsü Sayın Bülent Arınç Bursa projeleri konusunda bilgi sunarken, Bursa’da 290 bin hektar olan tarım arazilerinin yakında su ile buluşturulacağını ifade ederek son iki yılda 35.690 hektar arazinin sulandığını ifade etmiştir. Bugüne kadar, AKP iktidarı dâhil, Bursa’da sulanabilen tarım arazilerinin 136 bin hektar olduğu ifadesinden hareketle son iki yılda hangi projelerle 35.690 hektar arazinin suya kavuştuğunu, proje bazında bilgi verilmesini talep ediyorum. Kanımca, Sayın Bakana bu konuda yanlış bilgi veriliyor.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Demiröz.

Sayın Demir… Yok herhâlde.

Sayın Öztürk…

12.- Bursa Milletvekili Mustafa Öztürk’ün, Bursa’da kendisi ile bir polis memuru arasında yaşanan ve basına yansıyan olaya ilişkin açıklaması

 

MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Hafta sonu Bursa’da yaşadığımız “Polisi azarladı” haberi üzerine söz aldım.

Bu haber tamamen yanlış, içeriği ve başlığı olarak taraflı, art niyetli servis edilmiştir. Amaç, siyaset kurumunun ve siyasetçinin kamuoyu nezdinde itibarını zayıflatmaktır.

Olay şöyle gelişmiştir: Sokak başına geldiğimiz zaman, polis memuru arkadaşımız içeri almak istemedi. Danışman arkadaşım da “Milletvekilimiz var.” deyince ondan sonra şunu söyledi polis memurumuz: “Zaten girseniz de dönemezsiniz.” Ben bunun üzerine indim, arkamdan “Beyefendi… Beyefendi…” diye bir arkadaşımız yaklaştı. “Buyurun.” dedim. “Ben polis arkadaşlarımızın müdürüyüm. Sizi tanıyabilir miyiz? Bir problem var mı?” dedi. Ben de dedim ki: “AK PARTİ Bursa Milletvekiliyim. Bir problem yok. Ben programa gidiyorum.” Bunun üzerine şunu söyledi, altını ısrarla çizerek söylüyorum: “Sizi tanımak mecburiyetinde değiliz.” şeklinde bir ifade kullanınca ben kendisine muhatap olarak, yani bir yönetici olduğu, müdür olduğu için, dedim ki bu muhatap soruya: “Bir buçuk sene geçti, sizin tanımanız lazım.” Dolayısıyla, olay muhatap olmamam gereken bir soruya verdiğim cevaptan ibarettir.

Dolayısıyla, polis arkadaşlarımızın da baskı altında, zor ve fedakârca görev yaptıklarını biliyorum. Fakat şunu söylüyorum: Benim tanınmaya ihtiyacım yok ama güvenilirliğini ve tarafsızlığını kaybeden, okurunu kaybeden bazı medya organlarının reytinge ihtiyacı var, bu nedenle sansasyona ihtiyacı var.

Kamuoyunun bilgilerine sunuyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.

Sayın Özel…

13.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, kamu-özel hastane ortaklığıyla ilgili kanuni düzenlemenin Sağlık Komisyonunda görüşülmeden Plan ve Bütçe Komisyonuna gönderilmesine ilişkin açıklaması

 

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bilindiği gibi, iktidar partisinin büyük şehir hastaneleri projesi için, kamuoyunda yap-kirala-devret olarak bilinen kamu-özel ortaklığına ilişkin düzenleme, denetim görevini yapan Danıştay tarafından kuvvetler ayrılığı ilkesi gereği iptal edilmişti. Anayasa’ya son derece aykırı bir şekilde maalesef bu konuda bu iptal gerekçesini boşa çıkaracak bir kanuni düzenleme yapılmak üzere Meclise sevk edildi, Plan ve Bütçe Komisyonuna yollandı.

Oysa, sağlık alanını ilgilendiren ve kırk dokuz yıllığına da ülkenin kaynaklarını çok ciddi şekilde israf edecek olan böyle bir düzenlemenin, sağlığın uzmanı olan, her partiden üyesi bulunan Sağlık Komisyonunda görüşülmesi gerekirdi. Ancak Sağlık Komisyonu Başkanlığı, biz neredeyse üç aydır hiçbir toplantı yapmadığımız, komisyonumuzun gündemi son derece müsait, her birimiz boş, hatta Mecliste de gündemimizin yoğun olmadığı bir dönemde, gündem yoğunluğu gerekçesiyle bunu görüştürmeyip Plan ve Bütçe Komisyonuna rapor sunmuştur.

Yüce Meclisin takdirlerine arz ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özel.

Sayın Özgündüz, size süre vermiştim daha önce, gündeme getirdiniz.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Önemli bir konu şu anda.

BAŞKAN – Buyurun.

14.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz’ün, Bolu Tüneli’nin kapalı olması nedeniyle binlerce yolcunun Ankara-İstanbul yolunda mahsur kaldığına ve Ulaştırma Bakanının bu konuyla ilgilenmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

 

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Çok önemli bir konu. Şu anda bir gazeteci arkadaşım aradı, Ankara’dan İstanbul’a otobüsle hareket ederken Bolu Tüneli kapalı şu anda, eski yol tıkalı, binlerce yolcu mahsur durumda. Diyor ki: “Ulaştırma Bakanı büyükelçiler toplantısında stand up yapacağına bu konuyla ilgilensin.”

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özgündüz.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Kanun teklifinin geri alınmasına dair bir önerge vardır, okutuyorum:

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, 10/10/2012 tarih ve (2/905) esas numarası ile vermiş oldukları Denizli İlinde Kızılcabölük Adıyla İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi’ni geri aldıklarına ilişkin önergesi (4/50)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

10.10.2012 tarih ve (2/905) Esas Numarası ile vermiş olduğumuz “Denizli İlinde Kızılcabölük Adıyla İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifini” geri çekmek istiyoruz.

Gereğini saygılarımızla arz ederiz.

              Emin Haluk Ayhan                                                                                          Mehmet Şandır

                       Denizli                                                                                                        Mersin

BAŞKAN – İçişleri Komisyonunda bulunan teklif geri verilmiştir.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 27 milletvekilinin, organize sanayi bölgelerindeki yatırımların ve yatırımcıların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/453)

 

                                     Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Organize Sanayi Bölgeleri (OSB) sanayimizin gelişmesine büyük katkı sağlamaktadır. Son yıllarda gerek yatırımcıların artan talepleri gerekse bölgesel kalkınma çabalan OSB'lerin önemini daha da artırmıştır.

Manisa, yerli ve yabancı yatırımcılara sağladığı kolaylıklarla önceki yıllarda en güvenilir yatırım kenti seçilmiştir. Manisa, ülke ve bölge ekonomisine de önemli katkı sağlamaktadır. Gayri safi yurt içi hasıladaki yüzde 2'lik payı ile 81 il içerisinde ekonomik büyüklük bakımından 7. sırada olan Manisa yarattığı 1 katrilyon liralık artı değer ile tarım sektöründe Türkiye'de 1. sırada bulunan ilimizde, tarımsal sanayiye de gereken önem verilmelidir.

Yerli ve yabancı yatırımcıların, yatırım yapma kriterlerinin hemen hemen hepsini bünyesinde taşıyan Manisa bir cazibe merkezi haline gelmiştir. Çevre kirliliğini önleme, kaliteli insan gücü, alt yapısı, ucuz arsa, ulaşım ve iletişim, enerji ve gümrük gibi yatırımcılara sağlanan kolaylıklar sağlamasına rağmen Manisa ve ilçeleri yatırım pastasından payına düşeni ne yazık ki alamamaktadır.

Çünkü organize sanayi bölgelerinin yönetim zafiyetleri ve belediyelerin siyasi istismarları OSB'lerin yatırım, üretim, istihdam, kalkınma gibi gerçek amaçlarının dışına çıkarılarak sadece rant aracı olarak görülmeleri sanayiye büyük darbe vurmaktadır.

Bu nedenle sanayi gelişiminde istenilen düzeyi yakalayamamıştır. OSB'lerde tahsisi yapılan parseller boş durmakta, yatırım yapılmamaktadır.

OSB’lerinde yatırım ve yatırımcı soranlarının tespiti, ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliğinin sağlanması, Manisa merkez ve ilçelerinde devam eden OSB yatırımlarının en kısa zamanda tamamlanması, yatırım olanaklarının geliştirilmesi, gerekli tanıtımın yapılması, istihdamın artırılması için çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105.inci maddeleri gereğince bir Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Hasan Ören                                                          (Manisa)

2) Ferit Mevlüt Aslanoğlu                                          (İstanbul)

3) Veli Ağbaba                                                         (Malatya)

4) Hasan Akgöl                                                         (Hatay)

5) İlhan Demiröz                                                      (Bursa)

6) Aylin Nazlıaka                                                      (Ankara)

7) Haluk Ahmet Gümüş                                             (Balıkesir)

8) Rahmi Aşkın Türeli                                               (İzmir)

9) Mehmet Ali Ediboğlu                                             (Hatay)

10) Mahmut Tanal                                                     (İstanbul)

11) Muharrem Işık                                                    (Erzincan)

12) İhsan Özkes                                                       (İstanbul)

13) Ali Demirçalı                                                      (Adana)

14) Ali Serindağ                                                       (Gaziantep)

15) Haluk Eyidoğan                                                  (İstanbul)

16) Sabahat Akkiray                                                 (İstanbul)

17) Mehmet Ali Susam                                              (İzmir)

18) Ramazan Kerim Özkan                                        (Burdur)

19) Kadir Gökmen Öğüt                                             (İstanbul)

20) Bülent Tezcan                                                    (Aydın)

21) Sedef Küçük                                                       (İstanbul)

22) Recep Gürkan                                                     (Edirne)

23) Emre Köprülü                                                     (Tekirdağ)

24) Ali Rıza Öztürk                                                   (Mersin)

25) Ayşe Nedret Akova                                             (Balıkesir)

26) Ali İhsan Köktürk                                                (Zonguldak)

27) Gürkut Acar                                                        (Antalya)

28) Doğan Şafak                                                      (Niğde)

2.- Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 26 milletvekilinin, çekirdeksiz kuru üzüm üretiminde, pazarlanmasında, ihracatında ve depolanmasında yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/454)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Çekirdeksiz kuru üzüm üretiminin yüzde 95'i Manisa'da yapılmaktadır. 655 bin dekar bağda üzüm üretimi yapılmakta ve yaklaşık 60 bin aile geçimini bu yolla sağlamaktadır.

Ülkemizde tarımsal üretimde en fazla artı değer yaratan il Manisa'dır ve tarım sektörü istihdamda önemli bir yere sahiptir. Bu nedenle tarım, Manisa ekonomisinin temelini oluşturmaktadır.

Yıllık ortalama 250 bin ton dolayında rekolte gerçekleşmektedir. Üretilen sultaniye çekirdeksiz üzümün büyük çoğunluğu yaş veya kuru olarak ihraç edilmektedir. Ancak her yıl ihracatta yaşanan sorunlar bu yıl da tekrarlanmıştır. Devletin denetimsizliği ve bazı fırsatçı ihracatçıların, tam olgunlaşmamış, tatlanmamış, tadı ekşi, rengi yeşil üzümü ihraç etmeleri dış piyasada memnuniyetsizlik yaratmış ve fiyatların düşmesine neden olmuştur.

Dünyanın en büyük çekirdeksiz kuru üzüm üreticisi olmamız bu ürünü stratejik bakımdan önemli hâle getirmektedir. Ancak bu fırsatı ne yazık ki uluslararası piyasa koşullarında değerlendiremediğimiz için üreticimiz hak ettiği geliri elde edememektedir.

En önemli sorunlar ise; bağ sahalarındaki plansız artış, girdi maliyetlerindeki artış ve bu artışın çekirdeksiz kuru üzüm fiyatlarına yansımaması, ihracat fiyatlarındaki artışın üretici satış fiyatlarına yansımaması, TARİŞ'in sezon başında üzüm alım fiyatını açıklamaması ve dolayısıyla fiyatı tüccarın belirlemesi. Bu da fiyatların maliyetin altında seyretmesine neden olması, stoklama sorunu nedeniyle üreticinin üzümünü elinde tutamaması, iç tüketimin azlığı, İran'dan kaçak giren üzümün Türk üzümü olarak yurt dışına ihraç edilmesi olarak sıralanmaktadır.

Arz dönemlerinde bazı kesimlerce hasat öncesinde yüksek rekolte ve arz fazlası olacağı şeklinde söylenti çıkarılarak fiyatlar düşürülmektedir.

Üzüm üretiminde, pazarlanmasına, ihracatında, depolanmasında ve yaşanan sorunların tespiti, üretim planlaması yapılarak ve üreticilerin gelirlerinin ve refah düzeylerinin geliştirilmesi, örgütlenmelerinin desteklenmesi, tüketimin ve ihracatın artırılması için çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98’inci TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105’inci, maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz

 

1) Hasan Ören                                   (Manisa)

2) Ferit Mevlüt Aslanoğlu                    (İstanbul)

3) Haluk Ahmet Gümüş                       (Balıkesir)

4) Veli Ağbaba                                   (Malatya)

5) Hasan Akgöl                                  (Hatay)

6) Rahmi Aşkın Türeli                         (İzmir)

7) Mehmet Ali Ediboğlu                      (Hatay)

8) Aylin Nazlıaka                               (Ankara)

9) İlhan Demiröz                                (Bursa)

10) Mahmut Tanal                              (İstanbul)

11) Muharrem Işık                              (Erzincan)

12) İhsan Özkes                                 (İstanbul)

13) Ali Demirçalı                                (Adana)

14) Ali Serindağ                                 (Gaziantep)

15) Haluk Eyidoğan                            (İstanbul)

16) Sabahat Akkiray                           (İstanbul)

17) Ramazan Kerim Özkan                  (Burdur)

18) Kadir Gökmen Öğüt                      (İstanbul)

19) Bülent Tezcan                              (Aydın)

20) Sedef Küçük                                (İstanbul)

21) Emre Köprülü                               (Tekirdağ)

22) Recep Gürkan                              (Edirne)

23) Ayşe Nedret Akova                       (Balıkesir)

24) Ali İhsan Köktürk                          (Zonguldak)

25) Gürkut Acar                                  (Antalya)

26) Doğan Şafak                                (Niğde)

27) Ali Rıza Öztürk                             (Mersin)

3.- Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 28 milletvekilinin, zeytin ve zeytinyağı üretimindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/455)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Zeytin ve zeytinyağı ülkemiz bitkisel üretimi ve tarımsal sanayisi içerisinde önemli bir yere sahiptir. Bölgesel bir ürün olması sebebiyle özellikle Akdeniz ticaretinin de temelini oluşturmuştur.

Zeytin yetiştiriciliğinin ilk insanlarla birlikte başladığı kabul edilmekte ve "zeytin bütün ağaçların ilkidir" kabul edilmektedir. Zeytin tarih boyunca barış, dostluk ve bereketi simgelemiştir. Akdeniz uygarlığının sembolü olan zeytin ağacı, tarih boyunca bu bölgede kurulan tüm uygarlıklarda önemli bir figür olmuştur. Hâlâ bu özelliği nedeniyle toplumsal ve uluslararası ilişkilerde simge olarak kullanılmaktadır.

Günümüzde özellikle Marmara, Ege ve Akdeniz Bölgelerimiz zeytin yetiştiriciliği konusunda dünya çapında isim yapmış yerler arasında bulunmaktadır.

Planlı tarım politikaları oluşturulmadığı için zeytin üreticileri, başta üretim olmak üzere, üretimin her aşamasında zorluklarla karşı karşıya kalmaktadır.

Zeytin üretimi genellikle küçük arazilerde az sayıda ağaçla yapılmaktadır. Bu yüzden üretici geçimini sağlayacak kazancı elde edememektedir. Bugüne kadar yapılan desteklemeler üretim miktarını ve kalitesini artırmaya hiçbir katkı sağlamamıştır. Ülkenin her tarafında yeni dikilen milyonlarca ağaca destek verilmiş, ancak üretim aynı şekilde artmadığından verilen destekler boşa gitmiştir.

İhracatımız içinde en çok pay tarım ürünlerine aittir. Ama bu konuda ihracatı artırmak yerine ithalat kolaylaştırıldığı için, tarım ürünleri ithalatı her yıl artmakta, buna karşın ihracat yerinde saymaktadır.

Dünya ve ülkemiz açısından hem çok değerli bir besin maddesi hem de çok zengin ekonomik potansiyele sahip bir ticaret maddesi olan zeytine hak ettiği değer mutlaka verilmelidir.

İç ve dış piyasada rekabet şansını artıracak tedbirler alınarak, sağlıklı kaliteli ürün üretimi desteklenmelidir. Bölgesel özelliklere göre yetiştirilen zeytinlerin en uygun biçimde değerlendirilerek, gerekli işlemlerin sonunda, kayıp olmadan üreticinin verdiği emekler ve alın teri hak ettiği değeri bulmalıdır. Zeytincilik desteklenerek, üreticilerin sorunları çözümlenmelidir.

Dünya nüfusunun artması, ihtiyaçların farklılaşması, gelişen ve değişen dünya koşulları, tarım ürünlerini stratejik öneme sahip bir konuma getirmiştir. Bu nedenle zeytin ve zeytinyağı üretimindeki sorunlara çözüm önerilerinin de stratejik bir anlayışla ele alınması gereği ortaya çıkmaktadır.

Zeytin ve zeytinyağı üretimindeki sorunların tespiti, tüketimin artırılması, ihracat olanaklarının geliştirilmesi çözüm önerilerinin bulunması amacıyla Anayasanın 98, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 nci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.                                                        

1) Hasan Ören                                   (Manisa)

2) Ferit Mevlüt Aslanoğlu                    (İstanbul)

3) Rahmi Aşkın Türeli                         (İzmir)

4) Doğan Şafak                                  (Niğde)

5) Aylin Nazlıaka                               (Ankara)

6) Haluk Ahmet Gümüş                       (Balıkesir)

7) Veli Ağbaba                                   (Malatya)

8) İlhan Demiröz                                (Bursa)

9) Mehmet Ali Ediboğlu                      (Hatay)

10) Mahmut Tanal                              (İstanbul)

11) Ahmet Toptaş                               (Afyonkarahisar)

12) Faik Tunay                                   (İstanbul)

13) Muharrem Işık                              (Erzincan)

14) İhsan Özkes                                 (İstanbul)

15) Ali Demirçalı                                (Adana)

16) Ali Serindağ                                 (Gaziantep)

17) Haluk Eyidoğan                            (İstanbul)

18) Sabahat Akkiray                           (İstanbul)

19) Mehmet Ali Susam                        (İzmir)

20) Ramazan Kerim Özkan                  (Burdur)

21) Kadir Gökmen Öğüt                      (İstanbul)

22) Bülent Tezcan                              (Aydın)

23) Sedef Küçük                                (İstanbul)

24) Recep Gürkan                              (Edirne)

25) Emre Köprülü                               (Tekirdağ)

26) Ali Rıza Öztürk                             (Mersin)

27) Ayşe Nedret Akova                       (Balıkesir)

28) Ali İhsan Köktürk                          (Zonguldak)

29) Gürkut Acar                                  (Antalya)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, on dakika ara veriyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 15.02

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.14

                                  BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzük’ünde Değişiklik Yapılmasına Dair İç Tüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

 

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyon ile Adalet Komisyonu raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

 

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Libya Hükümeti Arasında Askeri Eğitim İş Birliği Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Libya Hükümeti Arasında Askeri Eğitim İş Birliği Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/650) (S. Sayısı: 339)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan, Yargılama Sürelerinin Uzunluğu ile Mahkeme Kararlarının Geç veya Kısmen İcra Edilmesi ya da İcra Edilmemesi Nedeniyle Tazminat Ödenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

4.- Yargılama Sürelerinin Uzunluğu ile Mahkeme Kararlarının Geç veya Kısmen İcra Edilmesi ya da İcra Edilmemesi Nedeniyle Tazminat Ödenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu (1/625) (S. Sayısı: 342) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

29/11/2012 tarihli 31’inci Birleşim’de tasarının 7’nci maddesi kabul edilmişti.

Şimdi, 8’inci maddeyi okutuyorum:

Kararın ilgili adlî veya idarî mercie bildirimi

MADDE 8 - (1) Komisyona yapılan müracaat sonucunda Komisyonun kesinleşen kararlarının bir örneği müracaata konu işlemin yapıldığı adlî veya idarî mercie gönderilir.

(2) Müracaata konu işlem henüz sonuçlandırılmamışsa ilgili adlî veya idarî merci tarafından bu işlem ivedilikle sonuçlandırılır.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler.

Buyurunuz Sayın Güler. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BİRGÜL AYMAN GÜLER (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 342 sıra sayılı Yargılama Sürelerinin Uzunluğu ile Mahkeme Kararlarının Geç veya Kısmen İcra Edilmesi ya da İcra Edilmemesi Nedeniyle Tazminat Ödenmesine Dair Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesi üzerine söz almış bulunuyorum.

Daha önce görüşmeleri ilk 7 madde itibarıyla yapılan, şimdi 8’inci maddeden 11’inci maddeye kadar bugün yasalaşması gerçekleştirilecek olan bu düzenleme, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuruları kapsamına alan bir düzenleme.

Yasa tasarısının gerekçesinde söylendiğine göre Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yaklaşık 16 bin başvuru var. Bunlardan 2.500’ü yargılama süresi makul sürenin daha üstündedir ya da mahkeme karar vermiştir ama mahkemenin kararı uygulanmamış ya da geç uygulanmıştır şikâyetiyle ilgili. Yasa tasarısının gerekçesi diyor ki: “Bu yıl sonuna kadar 3.500’ü bulabilir.” Kabaca bir hesapla, öyle görünüyor ki, ülkemiz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin önünde açılan davalar bakımından yüzde 20’si itibarıyla işini iyi yapmayan bir ülke diye değerlendirilmiştir.

Biz, bu tasarı görüşülürken Adalet Bakanına sormuştuk: “Bu 3.500 başvurunun konu itibarıyla dağılımı nedir? Mülkiyet hakları, yaşam ihlali itibarıyla bir sınıflandırma yapabilir misiniz?” Sayın Bakanın bize verdiği cevap şu oldu: “Bilmiyoruz, 3.500 davadaki bu gecikmeler hangi alanlara ilişkindir, buna ilişkin Türkiye Cumhuriyeti olarak bizim bir bilgimiz yoktur.” Hükûmetin bilgisi olmadığına göre, bizi bilgilendiremediğine göre yüce Meclisin de bu konuda akıl yürütmesi mümkün değildir ama bir ipucu olabilir mi acaba? Bu tasarının hazırlanmasına neden olan şey, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye bakımından aşırı iş yükü karşısında bulunduğu ve bu iş yükünün hafifletilmesi için Türkiye Cumhuriyeti’nin harekete geçmesi gereği.

Bir pilot davadan söz ediliyor. Bu pilot davayı incelediğinizde, davanın 1972 tarihli olduğu, Türkiye ve Avrupa açısından da 1987 tarihi esas alınacak olursa kırk ya da yirmi beş yıllık süreler itibarıyla bir gecikmeye konu olduğu görülüyor. Dava, bir kadastro davası; dava bir mülkiyet davası. Şimdi oluşturulan komisyon, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin de ilkeleri gereğince, bu davayı emsal olarak kullanacak ve konusunu bilmediğimiz bu 3.500 dosyaya, bu emsal karar doğrultusunda ilkeler belirleyerek karar verecek, öyle yaklaşacak. Bu, bizim için önemli bir soru işareti olmaya devam ediyor.

Sayın Bakandan bir kez daha talep ediyorum, uzun yargılama süresi ve mahkeme kararının uygulanmaması ya da geç uygulanmasıyla ilgili olan bu davalar, konusu bakımından nasıl dağılmaktadır? Bunların ne kadarı taşınmaz davalarıdır, ne kadarı mülkiyet davalarıdır? Ve bu mülkiyet davaları içerisinde acaba çeşitli azınlık vakıflarının, Türkiye'nin Adalar çerçevesindeki mülkiyet problemlerinin ya da KKTC’yle ilgili olanların yeri var mıdır?

Bu davalara ilişkin olarak elimizdeki tasarı bir komisyon kurmayı öngörmüş. Komisyon, 4 Adalet Bakanlığı hâkim, savcısı ve 1 Maliye Bakanlığı temsilcisinden oluşacak. Elbette üyeleri hâkim ve savcı olsa da komisyon bir yargı organı unsuru değil, bir idari yapılanma ve öyle görünüyor ki madde 8 itibarıyla bir idari komisyon yargı organlarının üzerine çıkmış, yargı organlarına emir verme pozisyonuna getirilmiştir.

8’inci maddeyi kâtip arkadaşım okudu, ama bir kere de ben dikkatinize sunmak istiyorum. Bu maddeye göre “Müracaata konu işlem henüz sonuçlandırılmamışsa, ilgili adli veya idari merci -yani mahkeme- tarafından bu işlem ivedilikle sonuçlandırılır.” Yani komisyon tazminata karar verdiğinde mahkeme henüz o davayı belli bir sonuca getirmemişse, mahkemenin iş sıralaması idarenin talebiyle değiştirilmiş oluyor. Bu işleyiş tarzı doğru değildir. Eğer Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yükü hafifletilmek isteniyorsa, bunun için bir yapılanmaya gidilmek isteniyorsa herhâlde doğru yol; mahkemeye idare tarafından emir veren bir mekanizma kurmak değil, yargı sistemi içerisinde öncelikli ve belki de tek görevi bu olan bir mahkeme heyeti organize etmektir ve Yargıtay, Danıştay, bölge idare mahkemesi, yerel idari mahkemelerden oluşan yargı sistemi hiyerarşisi içerisinde bu meseleyi çözmenin yollarını aramaktır.

Gerçekte bu tasarının gerekçesinde tasarıyı hazırlayan Hükûmet öyle şeyler söylüyor ki yargı sisteminin böyle pansumanlarla başa çıkılamayacak kadar kötü durumda olduğunu itiraf ediyor. Nitekim, her ne kadar Hükûmet “Biz onu beğenmiyoruz.”dediyse de Avrupa Birliğinin İlerleme Raporu’nda da 2012 yılı itibarıyla çok önemli sözcükler kullanılıyor. Deniyor ki: “Türkiye yargı, adalet, ceza sisteminde temel eksikleri ele almakta yetersiz kalmıştır. Türkiye’nin yargı, adalet, ceza sisteminin soranları yapısal ve sistematiktir.” Yapısal ve sistematik olan yargılama sorunlarını yargının üzerine idari iradeyi geçirerek düzeltmeyi hangimiz düşünebiliriz?

Avrupa Birliği İlerleme Raporu; Türkiye’de adli kolluk olmadığını, o yüzden savcılıkların ve mahkeme heyetlerinin emniyet tarafından hesapsızca yönlendirildiklerini yazmış. Aynı rapor; savunma savcılık dosyalarına erişemiyor, dolayısıyla savunma hakkı temelden ihlal edilmektedir saptamasında bulunmuş, tutuklama ve tutukluluğun devam kararlarında gerekçeli karar verilmediği için kamu vicdanının yaralandığından söz ediyor, yargılama öncesinde tutukluluğa itiraz mekanizmasının olmamasından yakınıyor, iddianame süreci ve iddianamelerin niteliğinin savunma hakkı ve adil yargılama bakımından sorunlu olduğunu dile getiriyor. Bunun yargılamaları geciktiren en temel özelliklerden biri olduğu söyleniyor. Şimdi, biz, geciken yargılamaları bir idari komisyon marifetiyle, o da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurmuş olma şartıyla düzeltmeyi, bu yanlışı ortadan kaldırmayı öngörüyoruz. Bu pansuman bu hastaya yetmez. Biz böyle, yargılama sisteminin yanlışlarını düzeltemeyiz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine de yardımımız olacağını söylemek son derece güçtür.

Ben burada, yargılama sisteminin yapısal ve sistematik sorunları nedeniyle, bütün kalbimle inanıyorum ki haksız yere tutuklu bulunanlara selam göndererek sözlerimi tamamlamak isterim. Burada yalnızca siyasi, idari başka değerlerle değil, temelde insani değerlerle düşünmeye yüce Meclisi davet ederim. Profesör Doktor Fatih Hilmioğlu’nun ivedilikle özgür bırakılması için yüce Meclisin harekete geçmesini talep ederim.

Tüm tutuklu arkadaşlarımıza özgürlük, ülkemize adil yargılama ve adalet sistemi talep ediyorum.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Güler.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Mardin Milletvekili Erol Dora…

Buyurunuz Sayın Dora. (BPD sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 342 sıra sayılı Yargılama Sürelerinin Uzunluğu ile Mahkeme Kararlarının Geç veya Kısmen İcra Edilmesi ya da İcra Edilmemesi Nedeniyle Tazminat Ödenmesine Dair Kanun Tasarısı’nda, 8’inci madde üzerinde verilen değişiklikle ilgili olarak söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, 7 Ocak tarihinde, Zonguldak Kozlu’daki maden ocağında yüksek oranda metan gazı çıkışı nedeniyle meydana gelen patlamada hayatını kaybeden işçilerimize Allah’tan rahmet, işçilerimizin aileleri ve yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yargılamanın uzun sürmesi problemi hukukun tüm alanlarında şüphesiz ki önemli olmakla birlikte ceza davalarında ayrı bir öneme haizdir. Zira ceza yargılaması, bireylerin hak ve özgürlüklerinin kısıtlanmasına veya tamamen kaldırılmasına neden olabilen ve şeklî değil, maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasına hizmet eden bir faaliyettir.

“Adil yargılanma hakkı” kavram olarak mevzuatımıza 2001 tarihli anayasa değişiklikleri ile girmiştir. Ancak belirtmek gerekir ki bunun öncesinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin imzalanıp yürürlüğe girmesiyle Anayasa’nın 90’ıncı maddesi hükmü uyarınca adil yargılanma hakkı ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki tüm temel hak ve özgürlükler zaten iç hukukumuzun bir parçası hâline getirilmiştir. Ceza hukuku alanında makul sürede yargılanma hakkı, yine, ceza hukukunun temel ilkelerinden olan yargılamanın çabukluğu ilkesinde de kendini gösterir. Zira yargılamanın çabukluğu ilkesi gereğince toplumda suç işlendiğinde bu durum en kısa sürede açıklığa  kavuşturulmalıdır ki delillerin toplanması ve değerlendirilmesini kolaylaştırabilsin, sanık suç töhmeti altında uzun bir süre kalmasın ve mağdur aleyhine bozulan adalet dengesi düzelebilsin.

Ceza yargılanmasında davaların uzun sürmesindeki önemli faktörlerden biri davaya konu eylem ya da işlemin soruşturulması aşamasıdır. Zira etkisiz soruşturma, etkisiz kamu davası anlamına gelmektedir. Soruşturmanın etkin ve yeterli yapılması hâli, gerçekten kuvvetli bir şüpheye ulaşılması için tüm delilerin toplanması anlamına gelecek ki bu da yargılama sürecini oldukça kısaltacaktır. Öte yandan, yeterli bir soruşturmanın ardından kuvvetli bir şüpheye varamayan savcı, dava açamayacağından mahkemeler gereksiz davalarla uğraşmayacak, iş yükleri azalacak ve bu sonuç da diğer davalar açısından yine yargılama sürecini kısaltacaktır. Ancak, uygulamada savcılar soruşturma aşamasında etkin rol oynamamakta, çoğu kez delilleri dahi toplamadan kamu davasını açmaktadırlar. Yargılama uzun bir süre devam ettikten sonra, yargılama sonucu bireylerin lehine de olsa, bu noktada, bireyin insan haklarına uygun olarak tam bir hukuki korumadan yararlandığı kabul edilemez. Zira, birey uzun bir süre davanın nasıl sonuçlanacağı endişesiyle yaşamaktadır. Esasen yargılamanın makul sürede sonuçlandırılması hakkı kavramının var oluş sebebi de budur. Amaç, davaların sürüncemede kalmasının önüne geçilerek bireylere davanın sonucuna ilişkin tasa, kaygı ve elem yaşatmamak ve uzun süren dava nedeniyle bireylerin mal varlığında da önemli azalmalara sebebiyet vermemektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öte yandan yargılama süresinin makul sınırların ötesinde uzaması söz konusu yargılamaya ilişkin delillere ulaşabilirlik derecesini de azaltmakta ve suç ile deliller arasında kurulması gereken nedensellik ilişkisini de olumsuz etkilemektedir. Zira, uzun süren yargılama sürecinde olayın tarafları olayın ayrıntılarını unutabilmekte ve yaşanan gecikme ve süreç nedeniyle bireyler ümitsizliğe düşerek davalarını takip etmekten dahi kaçınabilmektedirler.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önüne getirilen başvuruların en büyük kısmı makul sürede yargılanma hakkı ihlaline ilişkindir. Uygulamaya bakıldığında, davaların makul sürede sonuçlanmadığı, yargılamanın uzun sürdüğü görülmektedir. Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesinin birinci fıkrası kapsamında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye aleyhinde açılan birçok davada Mahkeme, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini karara bağlamıştır.

Yargılama süresinin hangi koşul ve şartlar altında makul sayılacağı konusunda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde bir açıklama getirilmiş olmamakla birlikte bu husus Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarıyla doldurulmuş durumdadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, davaların makul sürede sonuçlandırılmasını devletin görevleri arasında görmekte ve bu konuda devlet tarafından ileri sürülen genel nedenleri kabul etmemektedir.

Yargı bağımsızlığı ilkesi hukuk devleti olmanın bir getirisi olmakla birlikte, bu ilkenin tam olarak uygulanamaması yargılamanın uzun sürmesinde rol oynayan bir etmen olarak da karşımıza çıkmaktadır. Zira, bağımsız olmayan ve yürütmeye bağımlı olan bir hukuk sisteminde bürokrasi önemli yer kaplamaktadır. Bu konuya değinmişken, bildiğiniz gibi, şu anda 8 milletvekilimiz uzun tutukluluk ve yargılama nedeniyle uzun süredir içeride bulunmaktadırlar. Bana göre bu, Meclisin meşruiyetine de gölge düşüren bir durumdur. Bildiğiniz gibi, Türkiye Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni imzalamış ve bu konudaki uluslararası anlaşmaların, Anayasa’nın 90’ıncı maddesi gereğince, ulusal hukukumuzun da üstünde olduğu vurgulanmıştır. Dolayısıyla, Türkiye'nin teorik anlamda, Anayasa’da da laik, demokratik bir sosyal devlet olduğu belirtiliyor ancak bana göre pratikte bunun tezahür etmesi için de öncelikle bütün Meclise ve bütün partilerimize büyük görevler düşmektedir. Bu uzun yargılamaları giderecek ve içeride uzun tutukluluktan dolayı büyük mağduriyetlere uğratmış olan -hiç ayrım yapmaksızın- bütün davalarla ilgili olarak gereken düzenlemelerin bir an önce yapılması, Türkiye'nin aynı zamanda Avrupa Birliğinin tam üyesi olmasına yönelik olarak da atılacak bu adımlarla Türkiye’nin Avrupa Birliğinin de onurlu bir üyesi olma durumunu yaratacaktır ve Türkiye'nin de gerçek anlamda, yalnız sözde değil, pratikte de bir hukuk devleti olmasının önünü açacaktır.

Bu açıdan, 2013 yılında Türkiye’de bütün partiler tarafından bir evrensel hukuk düşüncesinin gelişmesiyle artık insanlarımızın bu şekilde mağduriyetlerini önleyecek, bu uzun yargılamaları da bertaraf edecek bir düzenlemenin yapılmasını bu vesileyle yine bütün Meclisten talep ediyorum, tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Dora.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Mehmet Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Şandır.

MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi şahsım ve grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Geçen yıldan kalan bir kanunu görüşüyoruz. Dolayısıyla, kanunun gerekçesini hatırlatmakta fayda olduğu kanaatindeyim. Kanun bir tasarı, sayın Hükûmetin gerekli gördüğü, önem verdiği bir tasarı. Kanunun ismi, yargılama sürelerinin uzunluğuyla, mahkeme kararlarının geç veya kısmen icra edilmesi ya da icra edilmemesi nedeniyle tazminat ödenmesine dair bir kanun. Yani bir ihtiyacın, bir mecburiyetin karşılanması için Hükûmetin öngördüğü bir hukuk kurulmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Hükûmetin getirdiği bu yasanın gerekçesinde de çok dürüstçe, samimiyetle bir husus ifade edilmektedir, denilmektedir ki: “Son yıllarda hızla sürdürülen yargı reformu çalışmalarına rağmen -yani bir savunma da oluşturarak, biz yargı reformunu kurmaya çalışıyoruz, hızla kurmaya çalışıyoruz ama buna rağmen- çeşitli sebeplerle yargılama süreleri bazen uzayabilmekte ve makul sürelerin dışına taşabilmektedir.” İşte “bazen” kelimesi ve “çeşitli sebepler” sığınması Hükûmetin bu noktada samimi itiraflarıdır.

Değerli arkadaşlar, milletimize hatırlatmak veya birlikte hatırlamak gerekiyor. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı onuncu yılını tamamladı, ne “bazen” ne “çeşitli sebepler” bir haklı mazeret olması imkânı vermez. “Tek başına iş başına” diyerek iktidar olan Adalet ve Kalkınma Partisi, adalet duygusu gibi toplumun en değerli ortak paydasının yaşandığı yargılamada eğer hâlâ uzun yargılama süreleri ve mahkûmiyete dönüşen uzun tutukluluk sürelerinden dolayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde mahkûm ediliyorsa ve bu mahkûmiyet artık taşınamaz bir noktaya geldiyse, Türkiye açısından bir utanç noktasına ulaştıysa, Hükûmetin on yıl sonra kalkıp da böyle masum birkaç kelimenin arkasına saklanarak mazeret üretmek gibi bir hakkı yoktur. Bir suçlama olarak söylemiyorum, bir sonucu analiz etmek için söylüyorum. Soruna dönüşen bir sonucun çözümü için hukuk kuruluyor burada. Bu sonuç uzun dönemlere ait olabilir, bu sonuç işte, çeşitli bakanlıklar dönemine ait olabilir, bir şey söylemiyorum ama on yıl bir ülkeyi yöneteceksiniz, kendi döneminizden kaynaklanan veya daha önceki dönemlerden kaynaklanan sebeplerle artık utanca dönüşen sonuçlara tedbir geliştiremiyorsanız bu bir acziyetin ifadesidir.

Hangi sonuç? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi diyor ki: “Artık siz kronikleştiniz, yapısal ve sistematik bir sorun oldu sizde uzun yargılama. Mahkûmiyete dönüşen uzun tutukluluk hâlleri artık yakışmıyor yani hukuk devleti olma ilkesine, demokrasiyle yönetilme ilkesine, adil yargılanmaya, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi normlarına, bu mahkemeye üye olan, bu sözleşmeye imza atan bir ülkeye yakışmıyor. Siz artık kronikleştiniz, yapısal ve sistematik bir sorun hâline döndü. Bu durumda, bir teknik geliştiriyoruz, pilot dava olarak bir davada karar veriyoruz ve bundan sonra tüm müracaatları o karar doğrultusunda değerlendireceğiz. Yani bu bir cezalandırma. Artık sizin uslanmanız mümkün değil. Kendi iç hukukunuzda bu soruna çözüm üretecek bir yapı kuruncaya kadar sizden gelen bu türlü davaları bekleteceğim.”

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli milletvekilleri; bu sonuç Türkiye’ye yakışmamaktadır. Her ikisi, Sayın Cemil Çiçek, Sayın hemşehrim Sadullah Ergin saygı duyduğum, kişiliklerine saygı duyduğum insanlar; onları suçlamak anlamında söylemiyorum. Neyle meşgul oluyorsanız, ülkeyi yönettiğiniz şu on yılın sonucunda vardığınız bu sonuç… Gelin burada itiraf edin başarısız olduğunuzu, başaramadığınızı. Adalet duygusu gibi bu toplumun en değerli ortak paydasını yaraladığınızı kabul etmek durumundasınız.

Şimdi inanıyorum ki Sayın Bakan bir şeyler söyleyecektir burada ama her defasında söylediğiniz gibi, hep atıfta bulunduğunuz o 2002 yılı değerleriyle kendinizi mukayese etme alışkanlığınızı bence burada da yapmanız lazım.

Değerli milletvekilleri, bakınız, Türk Ceza Kanunu’nu 2004 tarihinde buraya getirdiğinizde, daha sonra Borçlar Kanunu ve Ticaret Kanunu’nu buraya getirdiğinizde -Meclisteydik o zaman- Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak canhıraş çığlıklarla bir şey söyledik. Dedik ki: “Hukukun dilini değiştirirseniz, özellikle Ceza Kanunu hukukunun dilini değiştirirseniz, hiyerarşisini, maddi sistematiğini değiştirirseniz yargıda çok ciddi sıkıntıya sebep olursunuz. Yargı bu kanunları yeniden öğrenmek için oturup talebelik yapar. Bu yığılmaları engelleyemezsiniz.” O zaman mazeretiniz “Medeni Kanun’a uyum sağladık, Medeni Kanun’u da siz çıkarttınız.” dediniz. Doğru olabilirdi. Teklif ettik “Gelin Medeni Kanun’un da dilini değiştirelim, gerekiyorsa madde hiyerarşisini değiştirelim.”, itiraz ettiniz. Ama bugün bir sonuç olarak, yargılama sürelerinin uzunluğu konusunda Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde en çok mahkûm edilen, en çok dava edilen ülke sıralamasında en başa geçti. 16.650 dosyayla vatandaşlarımız Türkiye’yi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine şikâyet etmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi işi gücü bırakmış, 440 davada karar vermiş, mahkûm etmiş Türkiye’yi.  Şu anda hâlâ bekleyen 3.500 dosya var. Yani bu sonuç, Türkiye’ye, evet, Türk milletine, bana göre bu ülkeye, bu milletin oylarıyla iktidar olan AKP’ye de yakışmıyor.

Şimdi, bu noktada diyeceksiniz ki: “2002’den kalan, daha önceki dönemden kalan davalar.” Bakın, Sayın Bakanım, Aziz Hemşehrim, değerli milletvekilleri; 2002’de cumhuriyet savcılıklarına gelen soruşturma dosyası adedi 2 milyon 935 bin; 2012’de yüzde 105 oranında artmış, 6 milyon 15 bine çıkmıştır. Ceza mahkemelerinde yargılama süresi 2002 yılında iki yüz otuz iki günmüş. 2012 yılında -on yıldır yargıya işte reform yaptığınızı da ifade ediyorsunuz, bununla da övünüyorsunuz- on yıl sonrasında bu iki yüz otuz iki gün iki yüz doksan bir güne çıkmış, yargılama süresi. Hukuk mahkemelerinde bu süre yüz yetmiş dört günden iki yüz on dört güne çıkmış. İcra davalarında beş yüz kırk dört günden yedi yüz seksen üç güne çıkmış yargılama süresi.

Şimdi, çok beylik bir söz vardır: “Geç tahakkuk eden adalet adalet getirmez, zulüm getirir.” diye. Biz sizi “Zulüm iktidarına dönüştünüz.” diye suçlarken mesnetsiz atmıyoruz, sonucunuz bu. Dolayısıyla, bu kanunla bir sonucu, eseriniz olan bir sonucu telafi etmek için bir çözüm öneriyorsunuz. Duruşunuz yanlış, sonuçları düzeltmek değil, sebepleri düzeltmektir maharet. Sebepleri düzeltmeden sonuçları düzeltemeyeceğinizi bilmeniz gerekiyor. Dolayısıyla getirdiğiniz tedbir de doğru değil. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin talebi doğrultusunda getirdiğiniz bu kanunla önerdiğiniz tedbir de doğru değil. Bundan sonraki maddede bu konudaki tenkidimizi ve Milliyetçi Hareket Partisinin önerisini arz edeceğim.

Saygılar sunuyorum efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır.

Şahsı adına Bolu Milletvekili Fehmi Küpçü. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Küpçü.

FEHMİ KÜPÇÜ (Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 342 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesiyle ilgili söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin adil yargılanma hakkına ilişkin 6’ncı maddesi kapsamında, uzun yargılamaya ilişkin ihlallerin ülkemizde uzun yıllardır devam ettiğini ve konunun iç hukuk düzeninde yapısal ve sistematik bir problem oluşturduğunu, bu konuya ilişkin önünde bulunan çok sayıda davanın askıda olduğu, bu sebeple pilot karar prosedürünü uygulayacağını belirtmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 2011 yılı sonu itibarıyla ülkemiz aleyhine toplam derdest başvuru sayısı 15.940 olup bunların yaklaşık 2.500 adedi uzun yargılama iddiasına ilişkindir. 2012 itibarıyla da 3.500’ü bulacağı tahmin edilmektedir.

Değerli milletvekilleri, güncelliğini de koruyan bu davalarla ilgili 3 Mart 2012 tarihinde Taha Akyol’un “İşte pilot dava” başlıklı yazısında da belirtildiği gibi, otuz beş yıllık kadastro davası devam eden Ümmühan Kaplan ve benzeri davalar da maalesef mevcut olup Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindedir. İşte bu kanun tasarısıyla bu aksaklıkları iç hukukumuzda çözüme bağlamak ve gereğini yerine getirmek için bu kanun tasarısı hazırlanmıştır.

Son yıllarda hızla sürdürülen yargı reformuna rağmen yargılamalar makul sürede sonuçlanmamaktadır. Ümmühan Kaplan örneğinde olduğu gibi ilgililer AİHM’e başvurarak yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin adil yargılanma hakkına ilişkin 6’ncı maddesini gerekçe göstermektedirler ve Türkiye Cumhuriyeti aleyhine çok sayıda ihlal kararı bulunmaktadır. Dolayısıyla, tasarıyla ihlal kararı verilmeden önce uyuşmazlığın çözülmesine ilişkin bir model geliştirilmektedir.

Böylece;

1) Her yıl önemli miktarlarda tazminat ödeme yükümlülüğünün önüne geçilecek,

2) İnsan hakları alanında uluslararası toplumda oluşan ülkemizle ilgili olumsuz görüşler izale edilmiş olacaktır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 39’uncu maddesi “Dostane Çözümler” başlığını taşımaktadır. Tasarıyla öngörülen modelde, uyuşmazlık hakkında AİHM bir karar vermeden iç hukukta iz düşüm oluşturularak uyuşmazlıkların çözülmesi amaçlanmaktadır.

Komisyonun etkin bir şekilde çalışabilmesi ve vatandaşlarımızın en kısa sürede haklarına kavuşabilmesi amacıyla yine komisyonun idari bir kurul şeklinde teşekkül ettirilmesi amaçlanmaktadır. Zira, sıkıntı, zaten yargının makul süreler içerisinde uyuşmazlıkları çözümlendirememesinden kaynaklıdır. Komisyonun yargıyı denetleme yetkisi olmayıp AİHM’in emsal kararlarını gözetmek suretiyle tazminata hükmedecek, yargılama mercisinin kararıyla ilgili herhangi bir kararı vermeyecek ve değerlendirmede bulunmayacak, tabiri caizse, sonuç odaklı, hızlı işleyen bir usulü benimsemesi söz konusudur.

Yine, komisyon inceleme yaparken yargılama fonksiyonu ifa etmeyeceğinden taraf teşkili ve husumete ilişkin bir inceleme de yapmayacaktır. Tasarı ile AİHM kıstası temelinde yargılama sürelerinin uzunluğu ile sınırlı olacaktır. Tazminat ödeme suretiyle başvuruların neticelendirilmesi modelidir.

Benim söz aldığım 8’inci madde de, komisyona yapılan müracaat ve müracaatın sonucunda komisyonun kesinleşen kararının bir örneğinin ilgili adli veya idari merciye gönderilmesini düzenlemiştir.

Değerli milletvekilleri, ezcümle, bu kanun tasarısı ile uluslararası platformda oluşan olumsuz kanaatleri izale etmek, hızlı, adil ve makul sürede yargılanmaya ilişkin sonuç odaklı bir iç hukuk düzeni ve çözümü öngörülmüştür. Şüphesiz bu kanun tasarısıyla ilgili takdir, taltif yüce Meclise aittir.

Ben, şahsım adına bu kanun tasarısının yasalaşmasını murat eder, tekraren bu vesileyle heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Küpçü.

Şahsı adına Adana Milletvekili Fatoş Gürkan.

Buyurunuz Sayın Gürkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FATOŞ GÜRKAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 342 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum, yüce heyetinizi ve bizi izleyen aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün cenazesi defnedilen, Hakkâri Çukurca’da şehit olan Adanalı Mehmet Doğan kardeşimize Allah’tan rahmet, ailesine ve yüce milletimize başsağlığı diliyorum. Ruhu şad olsun.

Tasarının 8’inci maddesi ile komisyona yapılan müracaatlar ve müracaat sonucunda komisyonun kesinleşen kararlarının bir örneğinin müracaata konu işlemin yapıldığı adli veya idari merciye gönderilmesiyle müracaata konu işlem henüz sonuçlandırılmamışsa ilgili adli veya idari merci tarafından bu işlemin ivedilikle sonuçlandırılması düzenlenmiştir.

Milletvekilliğinden önce yaptığımız meslek gereği de, avukatlık mesleği gereği de en çok şikâyet ettiğimiz konu, maalesef, yargının uzun süreli olmasıydı. Vatandaşın, adaletin tecellisi yanında, adaletin geç tecellisi de en çok şikâyet ettiği konulardan biriydi.

Değerli milletvekilleri, son yıllarda hızla sürdürülen yargı reformu çalışmalarına rağmen, çeşitli sebeplerle, maalesef, yargılama süreleri uzayabilmekte ve makul sürelerin dışına taşabilmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşınan, yargı sistemimize ilişkin sorunlardan dolayı, ülkemiz aleyhine verilmiş bulunan çok sayıda ihlal kararı bulunmaktadır. Bu ihlal kararları ülkemizin bir yandan her yıl önemli miktarlarda tazminat ödemesi yanında bir yandan da -biraz önce arkadaşlarımızın bahsettiği gibi- ülkemizin uluslararası platformda prestijini de olumsuz etkilemektedir. Tabii, yargılamaların makul sürede sonuçlanmaması kişi ve kurumların yargıya güvenini de olumsuz yönde etkilemektedir. Biz Anayasa Komisyonunda görüştük, kanunlaştı da; Türkiye’de yargı yollarının tüketilip Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidilmesi yerine Anayasa Mahkemesine bağlı bireysel başvuruları alacak bir İnsan Hakları Kurumu kuruldu. 23 Eylül 2012 tarihinde de çalışmalarına başladı. Bundan sonraki bireysel başvuruları İnsan Hakları Kurumu alıyor ama bu kanundaki konu, daha önce verilmiş, müracaat edilmiş Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine giden dosyalarla ilgili.

Tabii, AK PARTİ iktidarı döneminde aslında yargıyla ilgili çok önemli çalışmalar yapıldı. Baktığımızda, yüzde 34 oranında özellikle hâkim ve savcı sayısı artırıldı, yüzde 35’ten fazla mahkeme sayısı artırıldı. Yine, ihtisas mahkemelerinin sayısı yüzde 23’lük artışla 984’e ulaştı. Yine, 7 Haziran 2011 tarihli HSYK kararı ile 15 ilde bölge adliye mahkemelerinin kurulması kararı verildi. Bunun gibi, yine Yargıtayda, Danıştayda özellikle daire sayıları da artırıldı ama daha önce biriken dosyalar nedeniyle maalesef, yargı hizmetleri önemli bir ölçüde yığılmış görünüyor.

Örnek bir karar var, Ümmühan Kaplan kararı. Biraz önce arkadaşlarımız bahsetti ben bahsetmeyeceğim. Bu kararla -pilot alınan bir karardı bu- bir yıl içinde iç hukuk yolları kurularak Türkiye’de birikmiş dosyaların, tazminatı ödenmek suretiyle bu dosyaların sonuçlandırılması planlanıyor. Kanundaki maksatta, bu belirtilen kriterler sağlandığı takdirde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin iç hukuk yolunun etkin olduğunu kabul etmesi bekleniyor, özellikle, komisyon kurulup komisyonun çalışmalarından sonra. Tabii, bu kanun kapsamında yapılacak müracaatlar hakkında karar vermek üzere Adalet Bakanlığımız tarafından atanacak 4 kişiyle, Maliye Bakanlığımız tarafından atanacak 1 kişiden oluşan toplam 5 kişilik komisyon kurulması öngörülüyor ve tasarının kanunlaşması hâlinde özellikle birçok vatandaşımızı ilgilendiren önemli bir sorun da böylelikle çözülmüş olacak.

Tabii, görüşülmekte olan tasarıyla ilgili önemli bir çalışma yapıldı. Bu tasarının hazırlanmasında emeği geçen, başta Sayın Bakanımıza, bürokratlara, komisyondaki tüm arkadaşlarımıza teşekkür ediyor, kanunlaşması hâlinde ülkemiz ve milletimiz için hayırlı uğurlu olsun diyorum, yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gürkan.

Soru-cevap bölümüne geçiyoruz.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ülkemizde bu ay itibarıyla cezaevlerinde kaç tane tutuklu ve hükümlü vardır? Bunların kaç tanesi 18 yaşın altındadır? Mahkûmlardan kaç tanesi uyuşturucu ve madde kullanımıyla ilgili suçlardan cezaevinde yatmaktadır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Doğru.

Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, icra dairelerine dosya ödemelerinin tamamen bankalar kanalıyla yapılması uygulamasına geçilmesiyle UYAP sistemi yeterli altyapıya sahip olmadığı için şimdiden büyük sorunlar yaşanmaya başlandı. 6352 sayılı Kanun’la, icra daireleri kanalıyla ödeme yapılabilmesi için ilgililerin yasanın yürürlüğünden itibaren altı ay içinde icra dairelerine banka hesap bilgisi bırakması gerekmektedir ancak yasayla, yürürlük tarihinden önce açılan takipler için değişiklikten önceki hükümler saklı tutulmuştur. Bu düzenlemeye rağmen, Adalet Bakanlığı 4 Ocak 2013 tarihli genelgesiyle kanuna aykırı olarak icra dairelerinin şu anda ödeme yapmasına engel olmakta ve icra daireleri kanun ve genelge arasında iş yapamaz duruma gelmiştir. Bu durumun düzeltilmesi için bir an önce girişimde bulunulmalı. İcra dairelerinin ödeme yapabilmelerinin önünü açmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tanal.

Sayın Öğüt… Yok.

Sayın Özgündüz…

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, müsteşarınızın başkanlığını yaptığı Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfı var biliyorsunuz. Bu vakfın bir amacı da hâkim, savcıların lojman ihtiyacını karşılamak. Fakat atama, nakil, emeklilik nedeniyle lojmanı iki ay içinde boşaltmayan hâkim, savcılardan lojman kira bedelinin yüzde 1.000 katı -dikkatinizi çekiyorum, yüzde 1.000 katı- fazla kira bedeli ve ayda 110, senede yüzde 120 tefecilik faizi gibi bir faiz alınmaktadır. Bu uygulamayı değiştirmeyi düşünüyor musunuz? Özellikle atama ve sürgünlerde itiraz hâlinde itiraz süresi sonuçlanmadan boşaltmaları isteniyor hâkim, savcıların. Bu ciddi bir mağduriyete neden olmaktadır. Adalet Bakanlığının bağlı kuruluşu olan ATGV’nin tefecilik yapması pek uygun değil bizce. Siz nasıl düşünüyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özgündüz.

Sayın Yılmaz…

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, görüşmüş olduğumuz tasarıda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine 23 Eylül 2012 tarihine kadar olan başvurularla ilgili yapılacak başvurular değerlendirilebiliyor. Peki, bu tarihten önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine hiç başvurmamış insanlar var; uzun yargılamalardan, uzun tutukluluklardan bunlar da şikâyetçiler. İşte, bu insanların bu komisyona başvuramamalarının, bu yasadan yararlanamamalarının nedenini uluslararası kuruluşlara başvurmaması olarak görürsek bu insanları cezalandırmış gibi olmuyor muyuz biz? Uzun yargılamalardan ve uzun tutukluluklardan şikâyetçi olan kişilere de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurmasalar bile bu komisyona başvurup bu yasadan yararlanma hakkı verilmesi konusunda bir düzenlemeniz, bir önergeniz olabilecek mi?

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.

Sayın Köse…

TUFAN KÖSE (Çorum) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Binlerce vatandaşımız İcra ve İflas Kanunu’nda düzenlenen taahhüdü ihlal suçundan dolayı mağdur durumdadır. Her gün birçok milletvekili arkadaşımız gibi ben de birçok telefon almaktayım. Terör örgütünün yöneticisi Apo’nun bile affedilmesinin ev hapsine çıkartılmasının gündemde olduğu bu günlerde, taahhüdü ihlal suçunu işleyen zor durumdaki vatandaşlarımız için Bakanlığınız bir çalışma yapmakta mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Köse.

Sayın Tanal, tekrar buyurunuz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfının araçlarıyla hacizlere gidilmektedir. Ancak araçlara taksimetre takılmadığı için çok yüksek ücretler borçlulardan tahsis edilmektedir ve bu bir insan hakkı ihlali değil midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tanal.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

İlk soru Sayın Reşat Doğru’nun; cezaevlerinde bu ay itibarıyla kaç hükümlü-tutuklu vardır, bunların detaylarını sordu. Bugün itibarıyla cezaevlerimizde 136 bin civarında tutuklu, hükümlü toplamımız var. Bunların tutuklusu 32.169, 104 bini de hükümlü pozisyonunda. Tutuklu oranı da yüzde 23,5. Bu oran, 2000 ve 2001 yıllarında yüzde 49’la 51 arasında değişen bir orandı. Tabii, bu süre içerisinde gelinmiş olan nokta önemli bir noktadır. Yüzde 49’dan, yüzde 51’den tutuklu oranını yüzde 23,5’a indirebilmek kolay değildi. Biz bu yüzde 23,5 tutuklu oranını da yeterli görmüyoruz, bunu daha da aşağılara indirecek tedbirler, çözümler getirdik, bunların da takipçisiyiz. Bu oran Avrupa Konseyi üyesi ülkeler arasında kabul edilebilir bir oran. Baktığınız zaman Fransa’da tutuklu oranı yüzde 24’ün üzerinde, Avrupa Birliği ortalaması yüzde 23,5. Yani Türkiye, AB üyesi ülkelerin cezaevlerinde bulunan hükümlü, tutuklu oranlarını yakalamış, onun altına inmiş durumdadır. Biz bunu yeterli görmüyoruz, daha da ileriye taşıyacak çalışmaları yapıyoruz.

Sayın Doğru’nun sorusunda detay bilgiler var, talep ediyor. Onları kendisine yazılı olarak ayrıca ileteceğim.

Sayın Tanal’ın… Son çıkarmış olduğumuz 3’üncü yargı paketi içerisinde yer alan ve icra dairelerinde tarafların para alışverişini ortadan kaldıran ve tüm parasal işlemlerin banka kaydı üzerinden geçirilmesini zorunlu kılan hükümler gereğince ocak ayının başından itibaren bir uygulama başladı. Bu uygulamanın maksadı noktasında bir ittifak var, burada herhangi bir ihtilaf yok. Ancak uygulamanın sağlıklı yürüyebilmesi için birtakım şikâyetler biz de aldık. Sabah Barolar Birliği Başkan ve yöneticileriyle bu konuyla ilgili bir toplantı yaptık. O görüşmeler doğrultusunda ilave tedbirler çalışılıyor, bunları en kısa sürede telafi edeceğiz Sayın Tanal.

Sayın Özgündüz’ün bir sorusu: ATGV lojmanlarında barınan hâkim, savcıların lojmanları boşaltma yükümlülüğünü yerine getirmediği takdirde onlara uygulanan kiranın çok fahiş olduğunu ve çok fahiş miktarda faiz uygulaması yapıldığını ifade ettiler.

Değerli milletvekilleri, elbette ki hâkim, savcıların yılın belli dönemlerinde yer değişikliği kararnameleri hazırlanıyor. Kararnameyle başka bir görev yerine atanan hâkim, savcılarımız kendi oturdukları lojmanları boşaltmadıkları takdirde onların yerine başka bir bölgeden atanan hâkim, savcılarımız da onların lojman boşaltmasını bekliyorlar.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Bakan, itiraz süresi beklenmiyor. Bakın, itiraz kabul edildiği takdirde orada devam edecek görevine.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Evet.

Dolayısıyla bu, tamamen işleyişin sağlıklı olması açısından uygulanan bir önlemdir.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Yüzde 1000...

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Zaman zaman burada bu süreyi belki maksadı aşan şekilde kullanmak isteyen uygulamalara karşı alınmış tedbirdir diye düşünüyoruz.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Ama yüzde 1000 Sayın Bakan.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Ancak bu çerçevede, sizin sorunuz çerçevesinde yeniden uygulamaları bir gözden geçirelim, yapılabilecek daha iyileştirmeler var ise ona da bakalım Sayın Özgündüz.

Onun dışında, Sayın Yılmaz’ın bir sorusu: “23 Eylül 2012 tarihi öncesinde başvurması gerektiği hâlde ya da başvurmamış olanlar, uzun yargılamalardan dolayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Türkiye aleyhine başvuru yapmamış olanlar bundan istifade edemeyecek mi?” Şöyle edemeyecek: Bu kanunun yapılış amacı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde var olan dosyaların tazmin komisyonu marifetiyle iç hukuk yoluyla çözüme kavuşturulmasına ilişkin bir kanundur. Şimdi, terörün zararlarını önlemek maksadıyla kurulmuş olan komisyonların geçmişte yaptığı çalışmalara bakınız. Orada da bu zararlardan dolayı mağdur olduğunu beyan eden ve bu konuda konumunu, zararını ispat etmiş olanların kullanabileceği bir yoldu o. Bu açıdan bir başlangıç noktası almak zorundasınız ve Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruyu kabul ettiğimiz 23 Eylül 2012 tarihi öncesinde iç hukuk yolları tükenmiş ve AİHM’e başvurmuş olanların uzun yargılamadan kaynaklı şikâyetlerini baz alan bir yasa tasarısı önünüze getirdik.

Değerli arkadaşlar, biz bir sıkıntıyı telafi etme noktasında bir çalışma yaptık. Onunla ilgili benzer talepler gelirse, onları da ayrıca karşılayıp karşılayamayacağımızı değerlendiririz.

BAŞKAN – Süremiz doldu.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Peki. Cevap veremediğim soruları yazılı cevaplayayım Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Şimdi madde üzerindeki önergelere geçiyoruz.

3 önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesinde bulunan “Komisyon” kelimesinin “Anayasa Mahkemesi” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

                    Faruk Bal                                       Ali Halaman                                   Mehmet Şandır

                       Konya                                               Adana                                               Mersin

 

            Tunca Toskay                          Oktay Öztürk                      Cemalettin Şimşek

                 Antalya                                  Erzurum                                  Samsun

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 342 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

       Dilek Akagün Yılmaz                      Gürkut Acar                      Malik Ecder Özdemir

                  Uşak                                    Antalya                                    Sivas

 

          Mustafa Moroğlu                   Birgül Ayman Güler                      Kamer Genç

                  İzmir                                      İzmir                                    Tunceli

 (2) Müracaata konu işlem henüz sonuçlandırılmamışsa ya da geç sonuçlandırılmışsa, mahkeme kararları geç veya kısmen icra edilmiş ya da icra edilmemişse ilgili adli veya idari merci tarafından bu işlem ivedilikle sonuçlandırılır. Ayrıca komisyon sorumlular hakkında disiplin işlemi yapılıp yapılmayacağı ve tazminatın rücu edilip edilmeyeceğine ilişkin ilgili kurumlara bildirimde bulunur.

                          Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 342 sıra sayılı Tasarı’nın 8’inci maddesinin tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

            Hasip Kaplan                          İdris Baluken                        Mülkiye Birtane

                 Şırnak                                    Bingöl                                      Kars

 

                                  Erol Dora                            Hüsamettin Zenderlioğlu

                                    Mardin                                            Bitlis

 

BAŞKAN – Komisyon son önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet…

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Kim konuşacak acaba?

DEMİR ÇELİK (Muş) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutacağım?

Gerekçe:

Anayasa’nın 90’ıncı maddesi uyarınca tarafı olduğumuz başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi olmak üzere Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ve diğer sözleşmelerin iç hukukta uygulanması, uygulamadan doğan mağduriyetlerin giderilmesi, sorumluların cezalandırılması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 342 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 8’inci maddesinin 2’nci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Dilek Akagün Yılmaz (Uşak) ve arkadaşları

(2) Müracaata konu işlem henüz sonuçlandırılmamışsa ya da geç sonuçlandırılmışsa, mahkeme kararları geç veya kısmen icra edilmiş ya da icra edilmemişse, ilgili adli veya idari merci tarafından bu işlem ivedilikle sonuçlandırılır. Ayrıca komisyon, sorumlular hakkında disiplin işlemi yapılıp yapılmayacağı ve tazminatın rücu edilip edilmeyeceğine ilişkin ilgili kurumlara bildirimde bulunur.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet…

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

Sayın Köse buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 342 sıra sayılı Tasarı’nın 8’inci maddesindeki değişiklik önergesi için söz almış bulunmaktayım, bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, yargılama sürelerinin uzun sürmesi, uzun süren yargılamalarda iktidarın gözüyle bakmayan, diliyle konuşmayan yurtseverlerin, aydınların, gazetecilerin, askerlerin, öğrencilerin, siyasetçilerin tutuklu olması ülkemizin kanayan bir yarasıdır.

Yaşam hakkından sonra en büyük ve en önemli insan hakkı özgürlüktür. Özgürlüğü kısıtlayan ve yalnızca bir tedbir olan tutukluluğun gelişigüzel kullanılması tedbir olmaktan çıkıp bir cezaya dönüştüğü hususu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına ve uluslararası insan hakları örgütlerinin raporlarına yansıyıp saklanamaz hâle geldiğinde iktidar tarafından bu tasarı gündeme alınmıştır. Ancak bu tasarıda da herhangi bir zihniyet değişikliği bulunmamaktadır. Yani kafa hep aynı kafa, on yıldır iktidarda olan AKP kafası. Hak ihlallerini, uzun yargılamayı, haksız tutukluluğu engellemeye dönük değil, bu ihlallere devam edip ama para ile tazminat ile gönül almaya, uluslararası kuruluşları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesini teskin etmeye yönelik bir tasarı. Dahası uzun yargılamaları yapan iktidara yakın, cemaate yakın hâkimleri, savcıları korumaya, onları “ali kıran baş kesen kadı” konumuna getirmeye dönük bir düzenleme.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarıda, hak ihlali yapanlarla ilgili bir yaptırım yok. Rücu konusunda dahi bir düzenleme yapılmamış. Bu hâliyle bu tasarı, uzun süren yargılamalarda ihmalî davranışı olan kamu görevlileri açısından hiçbir caydırıcılık taşımayacaktır ve hiçbir caydırıcılık taşımayacağı için de iç hukuktaki uzun süren yargılamaları da engellemesi söz konusu olmayacaktır. Her fırsatta, karanlıkta kalan, üzeri örtülen, soruşturulmayan hak ihlalleri de yeni ihlallerin habercisi olacaktır. İnsan hakları ihlalini gerçekleştiren veya ihlalden sorumlu olanların soruşturulmaması, yargılanmaması ve cezalandırılmaması, dahası ülkemizde sorumluların daha üst rütbelere terfi ettirilmesi bu ihlalleri gerçekleştirenler için de teşvik edici ve cesaretlendirici olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bu kanun bir yaptırım öngörmediği ve rücu hususunu da düzenlemediği için, cemaatlere emir kulluğu yapan savcıya, cemaatlerden aldığı emirleri iki etmeden tutukluluk kararı veren yargıca engel olamaz. Deniz Feneri sanıklarını yargılamadan savcılarını yargılamaya engel olamaz. Oda TV davasında İnternet sitesinin sahibi, editörleri, muhabirleri tutuksuz yargılanırken onlara yardım ettiği iddia edilen 75 yaşındaki Profesör Yalçın Küçük’ün ve yine onlara yardım ettiği söylenen emniyet müdürü Hanefi Avcı’nın tutuklu yargılanmasındaki keyfîliği ve hukuksuzluğu da ortadan kaldıramaz, engelleyemez.

Bu tasarı bu hâliyle yasalaşırsa bir oğlunu cezaevindeyken kaybeden, kendisi de ölümcül bir hastalıkla cezaevinin dört duvarı arasında pençeleşen Profesör Doktor Fatih Hilmioğlu’nun tahliyesine karar vermeyen hâkimin de bu keyfîliğini maalesef engelleyemez.

Yine bu tasarı bu hâliyle yasalaşırsa Sivas davasının ve benzeri davaların zamanaşımına uğratılmasını engelleyemez.

Bu kanun bu hâliyle yasalaşırsa Balyoz davasında bir orgeneralin hastalığını darbe yapamamaya gerekçe göstererek gerekçeli kararında bu hususu geçiren hâkimin de bu keyfîliğini ve gaddarlığını da engelleyemez.

Yine bu kanun bu hâliyle yasalaşırsa sendikacılık yapmaktan başka suçları olmayan KESK’e bağlı sendikacıların yöneticilerini de terör örgütü üyesi olarak tutuklu yargılanmaktan alıkoyamaz.

Değerli arkadaşlarım, konuşmama son verirken, bugünlerde, az evvel söz ettiğim Profesör Doktor Fatih Hilmioğlu, bir oğlunu cezaevindeyken trafik kazasında kaybeden ve şu anda da ölümle pençeleşen dostumuzun, arkadaşımızın ve değerli aydınımızın cezaevinden tahliye edilmesi yönünde bu Meclise büyük görevler düşmektedir. Bunu da sizlere hatırlatmayı bir borç biliyorum.

Hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Köse.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 8’inci maddesinde bulunan “Komisyon” kelimesinin “Anayasa Mahkemesi” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe

Hukuk devletinin gereği olarak yargı ile ilgili tazminat talebine daha yüksek yetkili yargı makamı olan Anayasa Mahkemesi karar vermelidir.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 8’inci madde kabul edilmiştir.

9’uncu maddeyi okutuyorum:

 

Süre

MADDE 9 - (1) Bu Kanun, 23/9/2012 tarihi itibarıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde kaydedilmiş başvurular hakkında uygulanır.

(2) Birinci fıkradaki süre Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca uzatılabilir.

BAŞKAN - 9’uncu madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Mehmet Şandır.

Buyurunuz Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekraren yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Maddenin içeriği üzerinde konuşamadığım için de üzgünüm ama kanunun tümü üzerinde konuşmak bana göre içeriği içerisinde maddeler üzerinde konuşmaktan daha önemlidir diye düşünüyorum. Bir önceki madde de yaptığım konuşmanın devamı mahiyetinde söyleyeyim, bu kanunun gerekçesinde çok samimiyetle ifade edildiği gibi Türkiye uzun yargılama sürelerinden dolayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından yapısal ve sistematik bir özür, bir sorun yaşamaktadır. Buna bir çözüm üretilmesi gerekir. Bu çözümün üretilmesi için Hükûmete süre verdiler mi, bilmiyorum ama iç hukukta bir yapı kurulması bir zorunluluk hâline getirilmiştir. Söylenen husus, gerekçede de ifade edilen husus; Türkiye artık bu konuda özürlüdür, Türkiye bu konuda dünya ölçeğinde sorunlu bir ülkedir ve Türkiye’ye yakışmaz bir mahkûmiyete müstahak bir ülkedir, buna bir çözüm geliştirilmesi gerekmektedir. Söylenen hadise budur.

Hükûmetin bu yasayı buraya getirmekle bunu kabul ettiklerini, ikrar ettiklerini bir nevi itiraf ettiklerinin de belgesidir bu yasa. Ayrıca, uzun tutukluluk sorunu ile kendi insanına da zulmettiğinin, haksızlık yaptığının itirafıdır bu yasa. Bu noktada bugün yaklaşık iki yıla yakın milletvekili seçilmiş olmalarına rağmen hâlâ tutuklulukları mahkûmiyete dönüştürülen milletvekillerini, seçilmiş milletvekillerini de buradan saygıyla selamlıyorum. Onlara da yapılanı kınıyorum.

Değerli arkadaşlar, demin de söylediğim gibi, bu yasa bir sonuca, ulaşılan sonuca -kaldı ki on yıldır ülkemizi yöneten AKP iktidarının sonucu- bu sonuca tedbir olarak getirilen bir yasadır. Sebepleri sorgulamayan bir yasayla muhatabız. Onun için, biz, öncelikle, yani sonuca tedbir getirmeden önce sebepleri sorgulamak gerektiği kanaatindeyiz. Sizin sivrisineklerle mücadelenin bataklığı kurutmadan bir etkin yol olmadığını bilecek durumda olduğunuzu biliyoruz. Bu sebeple, biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu sonucu oluşturan sebeplerde görüşümüzü ve tedbir paketimizi veya çözümümüzü de ifade etmek durumundayız.

Bize göre, yargının bu kadar uzun sürede devam etmesi ve bunun bir haksızlığa, bir zulme dönüşmesinin temel sebebi, yargıda elektronik sistemin, tekniğin yeterince ve etkin biçimde maalesef kullanılamamış olmasına bağlıyoruz. Sebep bu. Yani yargıda karar veren hâkim delil toplamayı, delil değerlendirmeyi, derleme yapmayı… Bunların böyle bildiğimiz o klasik metotlarla, dosyalar üzerinden yapılması hâlinde karar vermek çok uzuyor. Hızlı karar vermenin de yanlışa sebep olacağı varsayımıyla uzun süreli yargılamalar ortaya çıkıyor. Bu tekniğin kullanılması konusunda Milliyetçi Hareket Partisinin ifade ettiği millî yargı sistemini, yapay zekâ, yargının hızlandırılması, yargı mensuplarının, daha doğrusu hâkimlerin usul yapmasını engelleyecek yapay zekâ sisteminin yargıya kazandırılması gerektiğini uzun uzun programlarımızda, konuşmalarımızda ifade ettik. Ama bugüne kadar yargının teknolojinin tüm ihtiyaçlarından yeterince faydalandığını, yeterince bu konuda bir altyapı kurulduğunu söyleyebilmek mümkün değil. Bu sonucun bir sebebi budur.

İkinci sebebi, personel sorunlarının bir türlü çözülememiş olmasıdır. Bugün yargı görevlilerinin, yargı çalışanlarının -hâkimiyle, mübaşiriyle- özlük haklarından başlayan, çok başka alanlarda da sıralayabileceğimiz birçok sorunu bulunmaktadır. Yani kendi söküğünü dikemeyen bir terzi misali, kendine adaletli, kendine gerçekten hak, hukuk, evrensel hukuk anlamında bir statü kazandıramayan yargı, bir de bu hızlı değişimlerle…

Yani sonuç itibarıyla yargıda çalışan insanlar da insan. Siyasetin baskısı, idari baskılar, sayabileceğimiz daha birçok şeyler var. Tüm bunların sonunda bir motivasyon kaybıyla, korkuyla, yargı teminatı, hâkim teminatı, tüm bu konularda yaşanan sorunların sonucunda yargılamanın hızı maalesef bizi böyle mahkûmiyet noktasına taşımıştır. Bu iki sebebin sonucu olarak da suç ortamı genişlemiş ve derinleşmiştir. Türkiye, bir suçlular cenneti hâline gelmiştir veya bir toplumsal cinnet hâli yaşanır hâle gelmiştir. Bugün toplumda gerçekten yaşanan o suçları  kabul edebilmek mümkün değil. 2 çocuğunu öldürüyor, intihar ediyor insanlar.

Dolayısıyla suç ortamının genişlemesi ve derinleşmesiyle hukuki ve idari davaların genişlemesi ve derinleşmesi, demin saydığımız o iki sebebin tabii sonucudur. Tüm bunların sonucunda da, maalesef, uzun yargılama sürelerinden dolayı Türkiye Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde mahkûm, özürlü bir ülke, cezaya müstahak bir ülke hâline gelmiş durumdadır. Yani Türkiye’yi Hükûmet yönetiyor. Tabii ki bu suçlamanın muhatabı Hükûmettir ama bu, Türkiye olarak hepimizin meselesidir, Türkiye Büyük Millet Meclisinin meselesidir, milletimizin meselesidir. Yani Kanuni Sultan Süleyman… Bizim büyüklüğümüz hep Kanunî olmakla, Tüzükât-ı Timur yani hukuka, tüzüğe, kanuna dayalı bir yönetim biçimini bir medeniyet hâline getiren bu milletin bugünkü nesillerine bu sonuç yakışmamaktadır, sebepleri de bana göre bunlardır.

Niye böyle olmuştur? Sayın Bakanım itiraz edecek ama bakınız, bazı kanunlarla fazla oynamamak lazım. Türk Ceza Kanunu’nu 10 defa değiştirdiniz 2004’ten bu yana, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nu, Kabahatler Kanunu’nu birçok defa değiştirdiniz. Her değişiklikten sonra sanığın lehine gelişen hükümlerin yeniden yargılanma sebebi sayılması dolayısıyla bir davanın 4 defa görüldüğü olmuştur. Şimdi, hâkim, önünde aynı davayı 4 defa görürse yargılamanın bitebilmesi mümkün mü? Bir anlamda suç artmış, suç derinleşmiş ve genişlemiş, Türkiye yaşanan sorunlardan dolayı bir suç ülkesi hâline, suçlular ülkesi hâline gelmiş, toplum cinnet geçiriyor, bir de ceza kanunlarıyla bu kadar çok sık oynarsanız, sürekli kuralı değiştirirseniz ve o kuralın lehe olan durumunu tekrar yargılama sebebi sayarsanız, sonuçta yargılamayı kısa sürede bitirebilmeniz mümkün değildir.

Bu sonuçtan sonra, değerli arkadaşlarım, bir hususu da dikkatinize sunmak istiyorum. Toplum adına yetki kullanan siyasetin, toplum adına yetki kullanan yargının, tüm insanlarımızın temel bir sorumluluğu vardır, adalet duygusunu geliştirmek. Eğer bu toplum veya bu toplumu oluşturan fertler olarak bizler adalet duygusunu kaybeder, bu noktada devlete, yargıya olan güvenimizi kaybedersek birlikte yaşama irademizi veya birlikte büyük olmak gayretimizi, amacımızı, hedefimizi gerçekleştiremeyiz.

Değerli arkadaşlar, bunlar bir sorun ama bu soruna getirdiğiniz çözüm bana göre doğru değil. Ne yapıyorsunuz? Yargıya diyorsunuz ki: “Sen bunu beceremedin, ben idare olarak kuracağım bir kurulla bunu becereceğim, başaracağım.” Yargıya hakaret ediyorsunuz. Yargının konusunu Bakanlar Kurulu uhdesine taşıyarak hem yasamanın yetkisine müdahale ediyorsunuz hem yargıya müdahale ediyorsunuz. Bu demokrasinin, bu bizim demokratik sistemimizin özüne aykırı, bu Anayasa’ya aykırı, bu kuvvetler ayrılığına aykırı. Değerli milletvekilleri, burada hukuk kuruyoruz. “Hukuk bozuculuğu” görevinde bulunuyorsunuz, parmaklarınızla onayladığınız kanunlarla siz Anayasa’ya aykırı, evrensel hukuka aykırı, demokratik sistemimize aykırı bir düzenleme yapıyorsunuz.

Yargıdaki yanlışı; Başbakanlığa, Hükûmete bağlı… Hükûmete genişletme yetkisi  veriyorsunuz yani yargının işlevine müdahale eden, yasamanın çıkarttığı kanunu genişletme hakkına sahip bir yürütme, parlamenter demokratik sistemde olmaz. Eğer kuvvetler ayrılığı bizim sistemimizin özü, hukuk devleti olmak, demokratik bir sistemle yönetilmek iddiasındaysak bu bütünüyle yanlış. Yani yanlış yaparak doğruyu bulmanız mümkün değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Bu sebeple bu kanunu doğrultmak bir zorunluluktur. İnanıyorum ki Sayın Hükûmet vereceği önergelerle bu durumu düzeltecektir.

Bu ümitle, bu temenniyle hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Yılmaz.

CHP GRUBU ADINA DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Teşekkür ederim

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlarken Zonguldak’ta maden kazası sonucunda vefat eden 8 işçimiz için başsağlığı diliyorum ailelerine, tüm ulusumuza, emek dünyasına.

Ancak bu, başsağlığı dilemek yetmiyor biliyorsunuz. Sayın Genel Başkanımızın da açıkladığı gibi o madene ilişkin Sayıştay raporları var ise ve o madenle ilgili iş güvenliği önlemleri alınmadıysa bunda devletin çok ciddi bir kusuru vardır. Onun için başsağlığı dilemekle yetinmiyorum. Ben buradan tüm yetkililere… Sayın Bakan yok, sosyal güvenlik ve iş güvenliğiyle ilgilenen Bakanımız yok burada ama mutlaka bu türden, madenlerde çok ağır kazalar geçiriliyorsa bunların önlemlerinin alınması lazım, bu konuda verilen iş güvenliği uzmanlarının raporlarının gereğinin yerine getirilmesi lazım. Eğer gereği de yerine getirilmiyorsa bu madenlerin kapatılması lazım. Artık, daha fazla insanımızın oralarda göz göre göre ölüme terk edilmesine asla izin vermemek lazım. Bunu buradan bildirmeyi bir borç biliyorum.

Aynı zamanda, yine Hakkâri Çukurca’da 110 teröristin saldırısı sonucunda vefat eden Mehmet Doğan’ın ailesine ve tüm ulusumuza başsağlığı diliyorum, 2 yaralı askerimize de acil şifalar diliyorum.

Bugünlerde hem İmralı hem Kandil muhatap kabul edilerek, meşrulaştırma yoluna gidilerek, terörle pazarlık yoluna gidilerek, böylesine bir duygu yaratılarak, sanki ülkede terörün sonlandırılmasına doğru bir adım atılmış gibi bir duygu ve umut yaratıldığı bugünlerde, terörün terörizmden vazgeçmeyeceğini bugün yine yaşayarak gördük. Bunu da ben bütün halkımızın takdirlerine sunuyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu 342 sayılı Tasarı’nın 9’uncu maddesiyle ilgili görüşlerimizi bildirmek üzere söz almış bulunuyorum. Biz, bu maddenin yanlışlığını, eksikliğini dile getirdik. Biraz sonra da önergemiz okunacak zaten, o çerçevede bu maddenin değiştirilmesini istiyoruz.

Aslında, bu kanunun pek çok yönünde eksiklik var, sakıncalar var ve bu kanun geçici bir kanun yani kanunun isminden de belli zaten. Komisyona geldiğinde Komisyonda ismi aynen şöyle değiştirildi: “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun Tasarısı.” Yani geçici bir kanun düzenliyoruz burada biz. Sadece Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurular yapıldıysa onlarla ilgili bir tazminat ödemek suretiyle, bir komisyon eliyle tazminat ödemek suretiyle bu insan hakları ihlalini ortadan kaldırmaya çalışıyoruz. Böylesine geçici bir durum söz konusu. Oysaki olması gereken nedir? Burada bu geçici düzenlemeyle biz bu sorunu çözümleyemeyiz. Biz burada neyi düzenliyoruz sevgili arkadaşlar? “İdare hukukunda, özel hukuk davalarında, ceza soruşturma ve yargılamalarında uzun yargılamalardan kaynaklanan hak ihlalleriyle ilgili söz konusu hak ihlallerinin olmaması için çaba sarf edeceğiz.” diyoruz ve “Bu konudaki hak ihlallerini ortadan kaldıracağız.” diyoruz, bir de  “Mahkeme kararlarının yerine getirilmemesi, geç getirilmesi ya da hiç getirilmemesiyle ilgili hak ihlalleri var ise bu konudaki sorunları çözümleyeceğiz.” diyoruz ama bunu ancak 23 Eylül 2012 tarihine kadar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurularda bulunmuş olan kişilerin yeniden bir komisyona başvurarak, Türkiye içinde oluşturulan bir komisyona başvurarak, tazminat ödeyerek bu sorunları çözeceğiz, hak ihlallerini tazminat ödeyerek çözeceğimizi söylüyoruz.

Bu yasanın amacına baktığımızda da yani “uzun yargılamalar nedeniyle oluşan hak ihlallerinin giderilmesi” deniyor amacında, insan haklarına saygının gereği bunun yapıldığı söyleniyor. “Çıkan aksaklıkları kendi iç hukukumuzda çözüme bağlayacağız.” diyoruz, aynı zamanda pilot dava olarak seçilen Ümmühan Kaplan davasının gereğinin yerine getirileceği söyleniyor.

Ümmühan Kaplan davası, uzun yargılamalar nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurmuş bir vatandaşımızın… Bu konuda çok sayıda dava olması nedeniyle örnek bir dava olarak görülmesi ve bu örnek davadan kaynaklanan da diğer 2.500 civarındaki örnek davanın da kendi iç hukukumuzda etkin bir yol bularak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin de bu yükten kurtulması gibi bir amaç güdüldüğü söyleniyor. Ancak geçici nitelikteki bu yasal düzenlemeyle biz bunu ne kadar çözebileceğiz? Gerçekten insan hakları ihlallerini ortadan kaldırabilecek miyiz?

23/9/2012 tarihine kadar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurmuş olan kişilerin hakları düzenlemeye tabi tutulacak, tazminat ödenerek belki kısmen bu konudaki hakları yerine getirilmeye çalışılacak ama ben biraz önce de Sayın Bakana sordum. “23/9/2012 tarihinden önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurmamış ama gerçekten uzun yargılamalardan, uzun tutukluluklardan dolayı zorda kalmış, hak ihlallerine uğramış kişilerle ilgili nasıl bir düzenleme yapmayı düşünüyorsunuz?” diye -hem komisyonda sorduk hem burada sorduk-. Sayın Bakanın ifadesi çok açık: “Biz sadece Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki o 2.500 davayı eritmeye yönelik böylesi bir düzenleme yapıyoruz.” Böylesi bir düzenleme olabilir mi arkadaşlar? Bu şekilde, insan hakları ihlalleri geçici çözümlerle ortadan kaldırılabilir mi? Ne yazık ki bu konudaki, bizim ülkemizin insan hakları konusundaki kötü notunun bu yasal düzenlemeyle de çözümlenebileceği kanaatinde değiliz.

Oysaki olması gereken nedir sevgili arkadaşlar? Bu uzun yargılamalara, uzun tutukluluklara, hem idare hukukundaki hem ceza hukukundaki hem de diğer hukuk mahkemelerindeki uzun yargılamalara bir neşter vurmak lazım. Bu uzun yargılamalara neden olabilecek iç hukukumuzdaki bazı hataları, yanlışları, yanlış uygulamaları düzeltmek lazım. Tabii, bu konudaki en önemli şey de yargının bağımsızlığını ve yargının tarafsızlığını sağlamak lazım ama ne yazık ki biz, AKP iktidarında böylesi bir yaklaşım görmüyoruz. Onun için de işte, bizim ülkemizin var olan insan hakları ihlalleri konusundaki kötü izlenimini dağıtmak için böyle geçici çözümler bulmaya çalışıyoruz. Yani kendi iç hukuk yollarımızı eğer bu şekilde, etkin bir şekilde düzenlemezsek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yine bu konular gitmeye devam edecek sevgili arkadaşlar.

Şimdi, 23/9/2012 tarihi bu konuda bir başlangıç olarak kabul ediliyor; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de bunu bir başlangıç olarak kabul ediyor her nedense. Bunun gerekçesi şu: 23/9/2012 tarihinden sonra Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı tanındığı için, uzun yargılamalar nedeniyle Anayasa Mahkemesine başvurulabileceği düşünüldüğü için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından da deniliyor ki: “23/9/2012 tarihine kadar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bünyesindeki bu hak ihlallerine yönelik başvurmuş olan 2.500 dosyayı siz eritin.” Ama gerçek anlamda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu konuda yanılıyor sevgili arkadaşlar. Yani bireysel başvuru hakkında, hepimiz biliyoruz ki Anayasa’nın 148’inci maddesinde düzenlenen -12 Eylül 2010 tarihinde düzenlenen- bu bireysel başvuru hakkında, bir kere, iç hukuk yollarının tüketilmiş olması gerekiyor. Yani iç hukuk yollarının tüketilmiş olması demek, Yargıtay safhasından da geçecek ve kesinleşmiş olacak.

Şimdi, uzun yargılamalardan kaynaklanan bu türden bir ihlal varsa, Yargıtaydan geçip de Anayasa Mahkemesine gitmesine kadar kim nereye başvuracak, hangi merci var, etkin bir iç hukuk yolu var mı, etkin bir şikâyet mercisi var mı? O zaman ne olacak sevgili arkadaşlar? Anayasa Mahkemesi bunu kabul edilebilir görmeyecek çünkü “Sen iç hukuk yollarını tüketmemişsin, bu karar kesinleşmemiş.” diyecek. O zaman insanlar yeniden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitmeye başlayacaklar ve o zaman da yeniden bizim hakkımızdaki dosyalar yoğunlaşmaya başlayacak sevgili arkadaşlar. Onun için, bu yasal düzenleme gerçek anlamda etkin bir iç hukuk yolu niteliğinde olmadığından dolayı da bu istenilen amaca hiçbir zaman ulaşmayacaktır diyoruz.

Şimdi, ben -sürem bitmek üzere- bir de şundan bahsetmek istiyorum: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden bundan sonra Türkiye gerçekten çok daha fazla ceza alacak çünkü son olarak Balyoz davasının gerekçesi dahi bu ülkedeki yargının ne hâle düşürüldüğünü, gerekçenin dahi tutarlı olmadığını, gerekçede pek çok yanlışın, pek çok hatanın ve olmayan şeylerin varmış gibi yazıldığını gösteriyor. Bunlar, arkadaşlar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden dönecek ve Türkiye Cumhuriyeti çok ciddi cezalar ödemek durumunda kalacak. Asıl bunlarla ilgili, asıl olarak yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığıyla ilgili düzenlemeler yapılması gerekirken Sayın Başbakan diyor ki: “26 maddeye dokundurtmam.” O zaman Türkiye Cumhuriyeti devleti de hiçbir zaman Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki bu kötü izleniminden, insan haklarını ihlal eden bu konumundan hiçbir zaman kurtulamayacaktır.

Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan. (BDP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Kaplan.

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, “Yargılama Sürelerinin Uzunluğu ile Mahkeme Kararlarının Geç Uygulanması” kanunun adı ve bu maddede yürürlük tarihi olarak 23 Eylül yani Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru tarihi esas alınmış. Aslında, bu yasanın amacı çok açık: Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde en çok mahkûm olan ülkeydi, en çok aleyhinde karar çıkan ülkeydi ve 16.650 tane başvuru vardı, bunun önünü nasıl kesebiliriz?

Bunun önünü iki türlü kesebilirsiniz arkadaşlar: Bir, gerçekten hukuku işletirsiniz, tarafı olduğunuz sözleşmeleri uygularsınız, adalet tecelli eder. Gizli dinlemelere son verirsiniz, kanunsuz operasyonları durdurursunuz, kötü uygulamalara son verirsiniz, yaşam hakkına saygılı olursunuz, kişilik haklarına saygılı olursunuz, ayrımcılık yasağını uygularsınız; mülkiyet hakkına, konut hakkına, aile hakkına hepsine saygı gösterirsiniz; hukukunuzu buna göre tanzim edersiniz ve en önemlisi kişi güvenliği ve özgürlüğünü sağlarsınız, kötü muameleyi önlersiniz ve angarya yasağına son verirsiniz. Şimdi bu kadar açık.

Şimdi bunları yapmak zor geliyor, bunları uygulamak zor geliyor. Ne yapalım? Önce davaların önüne bir set koyalım. Nasıl? Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolunu açalım. Yani Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolunu üstelik ücretli olarak vatandaşınıza açıyorsunuz. Tarafı olduğunuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde başvurular ücretsizdir. Ücretsiz, avukatsız, bir mektup bile bir başvuru sebebi olarak algılanıyor, ona göre başvuru formları gönderiliyor, vatandaş mağdur edilmiyor; ama Anayasa Mahkemesi, şimdiden başvuruların formatına, şekline, tarihine, süresine bakarak bugüne kadar ciddi bir karar dahi vermiş değil. Bakın dikkat edin, 23 Eylül, bugün ocak 2013’teyiz ve başvuru sayısı çok az, çünkü avukatlar daha barolarda bunun stajını almış değil.

Geriye bir yol daha kalıyor: Bu süreçte beş sene kazanıldı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki davaları nasıl eritiriz? Şimdi Avrupa yargısının, ulusal üstü yargının iki özelliği var. Birisi, ihlal kararı verdiği zaman mevzuat değişikliğine gidersiniz, yasalarınızı buna uydurursunuz, zihniyetinizi, işleyişinizi buna uydurursunuz; doğru olan budur, önemli olan da budur. İkinci derecede gider ve tazminatlar gelir. Birinci derecede o mevzuatın gereğini, sözleşmenin, saygının gereğini yerine getirirsiniz. Bütün ülkeler bunu böyle yapar, Bakanlar Komitesi de bunu denetler.

Şimdi, soracağım –tabii, Sayın Adalet Bakanı yok- Bakanlar Komitesinde bekleyip Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarının uygulanmadığı kaç tane karar var? Soracaktım, Sayın Bakan yok ama Bakanlık yetkilileri burada, cevap verebilirler. Kaç tane Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı var sizin uygulamadığınız? Bu sorunun cevabını bekliyorum.

Şimdi, bu yasayla deniliyor ki: “Yargılama süresi uzunluğunu ve uygulanmayan kararlar…” Burada, pilot dava olan Ümmühan Kaplan davasında, araziyle ilgili, kadastroyla ilgili, mülkiyetle ilgili uzun bir yargılama süreci var. Genelde de öyledir; babadan, dededen kalan davalar devam eder, sonuçlandırılmaz. Bu davalar torunlara intikal eder, ihtilaflara neden olur, kan davalarına neden olur ve ülkemizin bir gerçeğidir ama yalnız Türkiye’nin değil, İtalya da bunda aynısını yaşadı, başka ülkelerde de vardı. Bu tür davalarda sizin etkin bir çözüm, kısa bir çözümü getirmenizi anlayabiliriz. Ümmühan Kaplan davasında, pilot davasında konu mülkiyet olduğu için bu konudaki bir çabayı hızlandırma anlaşılabilir. Peki, kişilik haklarında özgürlük söz konusu olduğunda, ayrımcılık söz konusu olduğunda hangi şekilde gidereceksiniz? Şimdi, Adalet Bakanlığının üzerinde düşünmesi gereken bir konu bu. Siz özgürlükleri tazminle mi telafi edeceksiniz? Adil olmayan yargılamalar sonucu verilen kararları sabıkadan düşmek için tazminle mi kapatacaksınız? Çünkü AİHM kararlarının karşısında yeniden yargılama şansınız vardı eskiden, bunu kullanırdınız, giderdiniz yeniden yargılanır ve beraat ederdiniz; belki siyasi yasağınız, hele hele iktidar partisi mensubuysanız ihalelerde önünüze çıkacak yasakları kaldırırdınız. Şimdi bu şansı da yitireceksiniz, böyle bir tehlike de söz konusu.

Şimdi, burada benim çok açık ve net söyleyeceğim bir iki söz olacak: 75 milyon nüfusuyla, Adalet Bakanlığının bu bütçesiyle Türkiye adalet veremez arkadaşlar. Adalet Bakanlığının bütçesinin güvenlik bütçelerinin en az dörtte 1’i olması lazım. Güvenlik içinden adli zabıtayı, kolluğu almanız lazım yani Adalet Bakanlığı eğer gerçekten adaletli bir iş yapmak istiyorsa stratejik olarak yargı reformunun içine adliye kolluğunu koyması lazım. Adliyenin kolluğu ayrı olmalıdır arkadaşlar, cezaevlerinin içindeki zabıta olayını jandarmadan alması lazım, yine kendi adalet akademilerinde olduğu gibi, okulundan başlayarak, eğitimine kadar bunu sağlaması lazım. Yine bir şey daha söyleyeyim: Mevcut hâkim ve savcı açıklarını, personel açıklarını… En az 3 katı artırması lazım, buna da para lazım arkadaşlar, bütçe lazım. Bu bütçeyi koymadan siz bu ülkeye adaleti getiremezsiniz. Sayın Bakanlığın gayretleri ne kadar çok olursa olsun bu şekilde bunları önlemez.

Kişisel dinlemeyi geçiştirebilir misiniz, gizli dinlemeyi? Geçen derler ki -Bu anlatılıyor, doğru mu değil mi?- “Başbakanın orada böcek bulunmuş.” “E, canım ilaçlayıversinler.” demişler. Bu şekilde çözebilir misiniz arkadaşlar? İlaçlanarak gizli dinlemeyi önleyebilirseniz onun da yasasını yapalım; olmuyor.

Bir şey daha var tabii, onu açıkça ifade etmekte yarar var. Eğer Adalet Bakanlığının bütçesi polisin, jandarmanın, Millî Savunma Bakanlığının, askerin, elinde silahı bulunduranların üstünde olmazsa, yasalar o anlamda güç vermezse, siz bu ülkede adaleti sağlayamazsınız. Elinde silahı olan sizden daha güçlü olur, bu da bir gerçek.

Sayın Adalet Bakanı ayrıca tarihî bir sorumlulukla karşı karşıyadır. Gerçekten ülkemize barışın, demokrasinin gelmesi konusunda en kilit bakanlık konumundadır. Güney Afrika’da 93, 94, 95 dönemi adalet bakanlarını okuyoruz, sizler de okuyorsunuz ve gerçekten adalet bakanlığının o ülkenin barışında, demokrasisinde, hukuk devleti olmasında ve en zor sorunların çözülmesinde son derece etkili olduğunu görüyoruz.

Bu son günlerdeki görüşme süreçleri, İmralı süreci, yeniden sorunların silahsız çözümü, Türkiye’nin silahının gündemden çıkarılması, Türkiye’de barış ortamının sağlanması, bugün Türkiye kamuoyunun yüzde 95’inin talebidir arkadaşlar. Bu konuda sivil toplumdan, bu konuda medyadan, bu konuda her kesimden bir destek var. Sayın Adalet Bakanını da Hükûmetin, Başbakanın güçlendirmesi gerekiyor. Bu bütçeyle gerçekten Sayın Bakanın işi zor. Bu konuda, eğer, gerçekten, Türkiye’de bir reforma gitmek istiyorsak Hükûmetin stratejisinde yeni dönemi kurarken bütçesini ona göre organize etmesi lazım. Bütçenin bu hâliyle bu çalışmaları karşılaması, bu faaliyetleri yürütmesi mümkün değildir. Tazmin komisyonlarıyla bu sorunu çözmek palyatif çözümlerdir, gerçek çözümler konusunda başarılar diliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.

Soru-cevap bölümüne geçiyoruz.

Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfının araçlarına taksimetre takılmadığı için, burada, Türk Hava Yolları Ankara-İstanbul tarifnamesine eş değer olarak hacze giden araçlarla borçlulardan ücret alınmaktadır. Bu gerçekten büyük bir insan hakkı ihlalidir. Bunu gözden geçirmeyi düşünüyor musunuz veya taksimetre takmayı düşünüyor musunuz?

İkinci sorum: Aynı şekilde, Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfının araçları, şehir içerisinde geçimini ticari taksicilikle yapan insanlar için bir haksız rekabet teşkil etmiyor mu? Taksimetre açılırsa borçlular için de bu adil olmaz mı? Aynı zamanda, ticari esnafımızın yani ticari taksicilerin hak ve hukukunu korumuş olmaz mıyız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tanal.

Sayın Dibek…

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, daha önce bir soru önergesi vermiştim, ona bir yanıt vermiştiniz. O yanıtın içerisinde değişik şeyler vardı, dava açılanlarla ilgili kriterler. 18 yaşından küçük, “çocuk” dediğimiz sanıklarla ilgili, 2002 yılındaki dava sayısının 100 bin olduğunu -yuvarlıyorum rakamı- 2010 yılında da bu sayının 199 bin küsur, 200 bin olduğunu bildirmiştiniz. Ben bunun üzerine bir soru önergesi daha verdim size, nisan ayının 4’ünde, 5’inde, tam dokuz ay önce. Dokuz aydır bana yazılı olarak bir yanıt vermediniz. Orada şunu istemiştim: Bu 18 yaşından küçük çocuklarla ilgili olarak Terörle Mücadele Kanunu kapsamında ve diğer tüm suçları da kapsayacak şekilde, yıllara göre dağılımlarını istemiştim ve 2011 yılını da istemiştim. 18 yaşından küçükler için açılan dava sayısı kaçtır 2011 yılı için? Bu sayılar bana gelmedi. Bugüne kadar çok kısa zaman içerisinde önergelerime yanıt veriyordunuz ama bu önergeye dokuz aydır yanıt vermiyorsunuz. Neden vermiyorsunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Dibek.

Sayın Yılmaz…

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, şimdi, kanun içerisinde düzenlenen konuda, komisyona, uzun yargılamalar nedeniyle AİHM’e başvurup da daha sonra komisyona başvurma hakkı olanlarla ilgili, bu konuda komisyonda karar verildiğinde adli ve idari merciye karar bildirilir ve eğer olay sonuçlandırılmadıysa ivedilikle sonuçlandırılır deniyor ancak bir yaptırım konulmuyor. Bir yaptırım konulmadığı zaman da bunun hiçbir şekilde bir anlamı olmayacak. Örnek yasalarda -siz de biliyorsunuz- bu konuda, hem rücu konusunda hem de eğer bir ihmalî davranış varsa soruşturma açılması konusunda düzenlemeler var. Bunu bu yasaya koymayı düşünmüyor musunuz? Yani bu nihai olarak bizim açımızdan önemli bir şey olduğu için, uzun yargılamalara neden olan kişilerin bundan mutlaka bir şekilde etkilenmeleri gerekiyor, bir şekilde yaptırımla karşılaşmaları gerekiyor. Aksi takdire, bu düzenlemenin hiçbir önemi olmayacak. Bu konuda bir yaptırım olacak mı?

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yılmaz.

Sayın Ağbaba.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Bakan, İnönü Üniversitesinin önceki rektörü Profesör Doktor Fatih Hilmioğlu’nun yaşadığı sorunları defalarca buradan, Meclisten dile getirdik. Hilmioğlu dört yıldan beri Ergenekon davasından tutuklu.

Karaciğer kanseri başlangıcı tanısı konulan Hilmioğlu’na, uzmanlar üniversite hastanesinde tedavi edilmesi gerektiğine dair rapor vermelerine rağmen, Adli Tıp Kurumu, devlet hastanesinde tedavi edilmesini kararlaştırdı. Yetersiz şartlarda, şimdi bir devlet hastanesinde dört jandarma, iki infaz koruma memurunun gözetimi altında tedavi olmaya çalışıyor.

Türkiye'nin yetiştirdiği en önemli tıp doktorlarından biri olan ve Malatya’daki Karaciğer Nakil Merkezinin açılmasında çok büyük emeği geçen Fatih Hilmioğlu, Jandarma Genel Komutanlığını ziyaret edip 8 generalle yemek yediği için, İlhan Selçuk ve Mustafa Balbay’la birlikte yemek yediği için tam dört yıldan beri cezaevinde yatmaktadır. Hilmioğlu “iki yemek iki müebbet” diyor. Böyle bir adalet anlayışı olur mu? Bu, hasta tutuklularla ilgili düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ağbaba.

Sayın Dedeoğlu.

MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Adalet Bakanımıza sorum şu: Kahramanmaraş, Türkiye'nin on sekizinci büyük şehri ama maalesef ki idare ve vergi mahkemeleri yok. Etrafımızda bulunan illere gidiyor bu gibi davalar, bu gibi konular. Kahramanmaraş’a idare ve vergi mahkemeleri açmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Dedeoğlu.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Şimdi, Sayın Tanal’ın ATGV araçlarının adliyelerde, icralarda yüksek fiyatlarla hizmet görmesine dair bir önceki turdan sorusu olmuştu, süre yetmediği için cevaplayamadım.

Şimdi, Sayın Tanal, burada makul dışı bir ücretlendirme var ise, buna ilişkin spesifik başvurularda biz kesinlikle üzerine ciddiyetle gidiyoruz ama genel itibarıyla uygulamalarda bize yansıyan, bu şekilde, münferit hadiseler dışında bir genel şikâyet yok ama sizin bildiğiniz hususları sizinle paylaşmaya ve bunun gereğini yapmaya hazırız. Onu hemen ifade edeyim.

Sayın Dibek’in “18 yaşından küçükler için açılmış davaların         2002-2011, 2012 yıllarını kapsayan sayılarına ilişkin bir soru önergesi vermiştim, dönmedi…”

Sayın Dibek bilecektir, soru önergelerini mümkün olduğunca kısa sürede cevaplamaya çalışıyorum.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Dokuz ay oldu Sayın Bakan.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Bu konuda kendisinin de çok sayıda önergesini cevaplamış durumdayım ancak bizim İstatistik Yasamızdan kaynaklanan bir sorun var, onu da belirterek cevap vermemiz gerekiyordu eğer ondan kaynaklıysa, araştıracağım. O yıla ait veriler bir sonraki yılın sonuna doğru ortaya çıkar biliyorsunuz. Siz o 2012’yi istediyseniz…

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – 2011’i istedim.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – 2011’i istediyseniz, 2012’nin sonuna doğru çıkıyor bunlar. Bunu inceleyip, ayrıca size döneceğim Sayın Dibek. Özel bir sebebi olmadığını düşünüyorum.

Sayın Akagün Yılmaz, “9’uncu maddenin ikinci fıkrasında ‘İlgili organlar, kurumlar, mahkeme bu uyuşmazlığın bitirilmesi için gayret gösterirler.’ diyor. Bunu bir yaptırıma bağlamıyorsunuz bu düzenlemede.” diyor.

Değerli arkadaşlar, mahkemelerin ya da ilgili organların keyfî olarak görevi ihmal, görevi kötüye kullanma babındaki bir davranışları varsa genel denetim içerisinde zaten bunların hesabı soruluyor. Bunlara ilişkin görevi ihmal ya da kötüye kullanmadan dolayı işlemler yapılıyor ve bir mahkûmiyet çıkması hâlinde de tazminatı ilgiliye rücu eden düzenlemelerimiz de var. Dolayısıyla, o düzenlemeler bu kanunun düzenleme alanı dışında ama bu kanunun içerisine yazılmamış olması o alanın denetimsiz bırakıldığı anlamına gelmiyor. Buna ilişkin sorumluluk hukukunun gerektirdiği düzenlemeler daha önce yasalarımızda yapılmış idi.

Sayın Ağbaba Fatih Hilmioğlu’nun tutukluluğuna ilişkin ve Adli Tıp Kurumunun uygulamalarına ilişkin bir soru yönelttiler.

Değerli arkadaşlar, tutukluluk konusunu defalarca buradan sizlerle paylaştık. Burada yasama organının içerisinden çıkmış yürütme organının da yapabileceği şeyler sınırlı, Anayasa’mızın sınırlamaları da ortada, biz yasaları yaparız, uygulamalarını takip ederiz, aksaklıklar varsa bu aksaklığı giderecek düzeltme hareketlerini yine bu Parlamentoda yaparız ama onun ötesinde mahkemelere, soruşturma ve kovuşturma yapan makamlara “Şunu şöyle yapın ya da yapmayın.” şeklinde bir talimat verme, bir telkinde bulunma imkânımız yok.

Yine, Adli Tıp Kurumunun çalışmaları tamamen bilim komisyonlarının ve bilim adamlarının oluşturduğu heyetler çerçevesinde yapılan çalışmalardır, hazırlanan raporlar o çerçevededir. O raporlara da bizim dışarıdan müdahale etme şansımız söz konusu değil.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Öyle bir talebimiz yok Sayın Bakan.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Her iki tasarrufa da kendi düzenlemesi içerisinde, uygulaması içerisinde başka mercilerde itiraz ve dava hakları söz konusudur. Bu konuyla ilgili söyleyebileceğim bunlar.

Sayın Dedeoğlu’nun “Kahramanmaraş’a idare ve vergi mahkemeleri kurmayı düşünüyor musunuz?” sorusu… Değerli milletvekilleri, bir ilde bu şekildeki ihtisas mahkemelerinin kurulmasına dair Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun uyguladığı kriterler var. O ilde açılmış olan idari ve vergi davalarının belli bir limite ulaşması hâlinde o ilde vergi mahkemeleri ve idare mahkemeleri kurulabilmektedir. Ancak Kahramanmaraş’tan başka illerdeki idare ve vergi mahkemelerine giden dosya sayılarını inceleyelim, hakikaten o limitler içerisinde ise bu mahkemelerin kurulmaması için bir neden yok Sayın Dedeoğlu, onu inceleyeceğim.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Madde üzerinde 2 önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 342 sıra sayılı kanun tasarısının 9. maddesinin 1. Fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            Dilek Akagün Yılmaz                                 Gürkut Acar                                 Malik Ecder Özdemir

                        Uşak                                                Antalya                                                Sivas

           Ferit Mevlüt Aslanoğlu                            Mustafa Moroğlu                              Birgül Ayman Güler

                      İstanbul                                               İzmir                                                  İzmir

                   Kamer Genç                                                                                               Mahmut Tanal

                      Tunceli                                                                                                       İstanbul

“(1) Bu Kanun 23.9.2012 tarihi itibariyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde kaydedilmiş başvurular ile bu tarih öncesini ve sonrasını da kapsayacak şekilde makul sürede sonuçlandırılmayan uzun yargılama süreçlerine ilişkin başvurular hakkında da uygulanır."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 342 sıra sayılı tasarının 9’uncu maddesinin 1’inci fıkrasındaki “23.09.2012” ibaresinin “31.12.2012" olarak değiştirilmesini, 2’nci fıkrasının tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                  Hasip Kaplan                                      İdris Baluken                                    Mülkiye Birtane

                       Şırnak                                               Bingöl                                                 Kars

          Hüsamettin Zenderlioğlu                                Erol Dora

                        Bitlis                                                Mardin

BAŞKAN – Komisyon son okuttuğum önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Gerekçe.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Anayasanın 90’ıncı maddesi uyarınca tarafı olduğumuz başta AİHS olmak üzere, BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ve diğer sözleşmelerin iç hukukta uygulanması, uygulamadan doğan mağduriyetlerin giderilmesi, sorumluların cezalandırılması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 342 sıra sayılı kanun tasarısının 9. maddesinin 1. Fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Dilek Akagün Yılmaz (Uşak) ve arkadaşları

"(1) Bu Kanun 23.9.2012 tarihi itibariyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde kaydedilmiş başvurular ile bu tarih öncesini ve sonrasını da kapsayacak şekilde makul sürede sonuçlandırılmayan uzun yargılama süreçlerine ilişkin başvurular hakkında da uygulanır."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunarım.

Değerli arkadaşlar, bir ülkede hukuk vicdanların üzerinde olamaz. Eğer bir ülkede kanun yapıcılar vicdanları yaralayan yasa yapıyorsa, o, hukuk değildir. Önce vicdanlar konuşmalı ve her şey vicdanların içine sığmalı, bir ülkedeki tüm değerler, tüm hukuk kuralları önce vicdanlarımıza sığmalı. Eğer ülkedeki tüm insanların vicdanına sığmayan bir yasa varsa, bu yasa da uygulanmıyorsa, insan vicdanını yaralıyorsa ben bunun adına “hukuk” demem.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Bakan da demez zaten!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, biz, Avrupa’dan ders alacak değiliz. Kendi hukukumuzu, kendi değerlerimizi, insana saygıyı, özgürlükleri, demokrasiyi biz kendimiz yaratmalıyız. Bizim kimseden ders alacak hâlimiz yok. Bu yasa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesiyle ilgili bir yasa ama önce değerlerimizi biz yaratmalıyız.

Sayın Bakanım, biraz önce Fatih Hilmioğlu ile ilgili bir cevap verdiniz. Bir insan 19 yaşındaki oğlunu kaybetmişse, bir insan kanserse… Ben, geçen hafta Avcılar’da hastanede ziyaret ettim ve hem siroz hem de artık böbrek yetmezliği -artık her tarafı atmış- pek yakında diyalize girmek zorunda. Lenflerinden ameliyat oldu. Bu insan dört yıldır yatıyorsa, hangi vicdan… Suçu varsa çeksin. Biz, kimin suçu varsa… Ama bir vicdan vardır hukukta, önce vicdanlar konuşmalı.

Adli Tıp Kurumu ve Adli Tıp yüksek kurulu “Bu insanın hapishanede yatması sorundur, yatmaması gerekir.” diyorsa, eğer bunu… “Biz karışmayız.” diyorsunuz ama bunu uygulamayan kişiler varsa, ben, o kişilere lanet okuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Vicdanlara sesleniyorum. Ben size, o insanı orada tutan, o insana çile çektiren, ölümünü bekleten o hâkimleri, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu… Acaba, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu da kime şikâyet edeceğimi de bilmiyorum.

Sayın Bakan, burası yasama organı. Böyle bir sorun varsa, böyle bir dert varsa, böyle bir rapor varsa bunu görmemek vicdansızlıktır. (CHP sıralarından alkışlar)

Ben, geçen hafta kendisini ziyaret ettim, göz yaşlarımı tutamadım. Suçu varsa… Biz, hiç kimseye suçundan dolayı herhangi bir yetki kullanın demiyoruz, asla. Eğer burası hukuk devletiyse sonuna kadar biz buna varız ama ölüme terk edilmek cezaevinde, vicdansızlıktır. Ben hepinizin vicdanlarına sunuyorum.

Önce sizi, sonra Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu, daha sonra da o mahkemenin tüm heyetini hangi vicdana şikâyet edeceğimi bilmiyorum.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

9’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 9’uncu madde kabul edilmiştir.

Beş dakika ara veriyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 17.03

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.14

                                  BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

342 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Geçici 1’inci maddede kalmıştık. Maddeyi okutuyorum:

 

Geçici Madde 1 - (1) Komisyon üyeleri, bu Kanunun yayımlandığı tarihten itibaren en geç bir ay içinde atanır.

BAŞKAN – Gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir

Milletvekili Rıza Türmen. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Türmen.

CHP GRUBU ADINA RIZA TÜRMEN (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uzun yargılama süresinin genel yargılamadan ayrılarak ayrı bir başvuru konusu yapılmasının hikâyesi şöyle gidiyor: 2002 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Kudla Kararı’yla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde uzun yargılama süresi davalarının çok sayıda olduğu devletlerin ayrı bir başvuru yolu ihdas etmeleri için bir karar aldı ve onun üzerine İtalyanlar, işte, Slovenler, Almanlar -hukuk davaları bakımından- Yunanlılar ve Polonyalılar, başka birkaç bu devlet ayrı bir başvuru yolu kurdular. Aynı durumda Türkiye de bulunuyor. Türkiye’nin de uzun yargılama süresi nedeniyle çok sayıda davası var. Türkiye için de, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, önce Daneshpayeh davası, arkasından da Ümmühan Kaplan davasıyla Türkiye'nin, bir yıl içinde bu uzun yargılama nedeniyle ayrı bir başvuru yolu kurmasını önerdi ve şimdi karşımızdaki, bu tartıştığımız 342 sayılı Kanun Tasarısı, bu Ümmühan Kaplan kararında Türkiye’den isteneni yerine getiriyor. Yerine getiriyor ama bu, istenenle ne kadar tam bağdaşıyor bunu görmek lazım.

Bir kere, bu Kanun Tasarısı, iki tane çok büyük sakıncayı içinde barındırıyor. Birincisi şu: Uzun yargılama süreleri için kurulacak yargı yolunun ya da başvuru yolunun etkili olması lazım. Etkili olabilmesi, sadece kâğıt üzerinde değil, uygulamada da etkili olabilmesi lazım. Etkili olabilmesi için birinci koşul, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin adil yargılama kurallarına uygun olması lazım ki bunların başında da tarafsız ve bağımsız bir organ olması gerekiyor. Sadece tazminat verileceği için bunun yargısal bir yol olması şart değildir. Yargısal bir yol… Nitekim bu Kanun Tasarısında da yargısal bir yol diye bir tazmin komisyonu kuruluyor ama kurulacak olan tazmin komisyonunun mutlaka bağımsız ve tarafsız olması lazım. Kimden bağımsız ve tarafsız olacak? Tabii ki devletten. Oysa, bakıyoruz ki bu kurulacak komisyon 5 kişiden oluşuyor. Bu 5 kişiden 4 kişi, Adalet Bakanlığı tarafından tayin edilecek, 1 kişi de Maliye Bakanlığı tarafından tayin edilecek. Şimdi, böyle bir komisyonun tarafsız ve bağımsız olduğundan söz edilebilir mi? Birinci problem bu. Bununla da kalmıyor tabii. Başkanını Adalet Bakanı seçecek, sekretarya hizmetlerini Adalet Bakanlığı verecek yani bu, etkili bir başvuru yolu olmaktan uzaktır. Şimdi, etkili bir başvuru yolu değilse bağımsız ve tarafsız olmadığı için, o zaman Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu kurulan komisyonu etkili bir başvuru yolu olarak kabul etmesini beklememek gerekir. Bu kanun böyle bir risk taşıyor yani komisyonu kuracaksınız, davalar görülecek, tazminatlar verilecek fakat bu nedenle, bağımsız bir komisyon olmadığı için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi “Bu olmamış; bu, benim standartlarıma, benim kriterlerime uymuyor.” diyebilir ve bu ihtimal yüksektir bu kurulan komisyonla.

İkinci sorun da şu: Tasarının 2’nci maddesinin 2’nci fıkrasında diyor ki: “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Türkiye'nin taraf olduğu ek protokoller kapsamında korunan haklara ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yerleşik içtihatları doğrultusunda Ülkemiz aleyhine verilen ihlal kararlarının yoğunluğu dikkate alınmak suretiyle, Adalet Bakanlığınca teklif edilecek diğer ihlal alanları bakımından da Bakanlar Kurulu kararıyla bu Kanun hükümleri uygulanabilir.” Yani sadece yargılama süresi değil, yargılama süresi dışındaki problemler için de bu komisyon harekete geçirilebilir. Bu, bir kere, Ümmühan Kaplan kararıyla Türkiye’den istenen komisyona… Ümmühan Kaplan kararı, böyle bir şey istememektedir. Ümmühan Kaplan kararı, Türkiye’den sadece ve sadece uzun yargılama süreleri için bir komisyon kurulmasını istemektedir ama diğer ihlal konuları için de bu komisyonun görevlendirilmesi yolunda bir talep yoktur. Ama bunun başka bir sakıncası var. Bir kere, hangi ihlaller gelecek buraya, bu belli değildir ve son derece geniş bir yetki verilmektedir hükûmete. İkincisi de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önündeki ihlaller sadece tazminat vererek giderilemez ki. Bu komisyonun yetkisi, sadece tazminat vermektir. Tazminat vermekten başka bir yetkisi yoktur bu komisyonun ama Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ihlalleri tazminat ödenerek giderilmiyor ki.

Bu ihlallerin giderilmesi için birtakım tedbirler alınması isteniyor, o ihlali ortadan kaldıracak birtakım tedbirler alınması isteniyor. Bu komisyon buna yetkili değildir elbette. O zaman nasıl olacak? Parayı verecek fakat ihlal devam edecek. Yani burada bir gariplik var, bir tuhaflık var, bu tuhaflığın giderilmesi doğru olurdu.

Burada anlaşılan, bu Adalet Komisyonu raporundan da anlaşılan, bu tasarıyı yazanlar dostane çözüm yolunu akılda tutarak yazmışlar. Yani, Türkiye’de fazla ihlal çıkıyorsa bunlar işte dostane çözümlenebilir, bu komisyon çerçevesinde gibi. Bu dostane çözüme uymuyor bu komisyon yapısı çünkü dostane çözümde iki taraf vardır: Davalı taraf burada –devlettir- ve davacı taraf, üçüncü bir taraf yoktur. Oysa burada üç taraf var, davalı, davacı ve bir de komisyon var yani dostane çözümün yapısına da uygun değildir bu. O bakımdan yanlış bir düzenlemedir.

Tabii, bütün bunlar niçin yapılıyor? Bütün bunlar şunun için yapılıyor: Türkiye, insan haklarına saygılı, hukuk devletinin geçerli olduğu bir ülke hâline gelsin isteniyor, bunun için yapılıyor. Oysa bu kanun tasarısı gerçekleşirken, başka bir tarafta çok büyük hukuksuzlukların, çok büyük adaletsizliklerin olduğunu görüyoruz. Bu son Balyoz davasının gerekçeli kararı, bu adaletsizliklerin, hukuksuzlukların ortaya dökülmesidir, açığa kavuşturulmasıdır. Burada bu Balyoz kararını okuduğunuz zaman, gerekçesini de okuduğunuz zaman, 2 tane problem görüyorsunuz.

Birincisi: Unsurları oluşmamış bir suça dayanarak insanlar mahkûm edilmiştir. Yani, insanlar… Burada, efendim, deniyor ki: “Bunlar örgüt kurmuşlardır, bu örgüt birtakım planlar yapmıştır, listeler hazırlamıştır, kim gözaltına alınacak, kim tutuklanacak, kim işinden, görevinden alınacak böyle uzun listeler yapmışlardır, o yüzden teşebbüs suçu oluşmuştur.” Arkadaşlar, teşebbüs suçu böyle olmaz. Teşebbüs suçunun oluşması için icra hareketleri gerekir, dışarı vurulmuş icra hareketleri gerekir. Bu, şuna benziyor: Bir arkadaşımla ben otursam kahvede, desem ki “Şu bankayı soysak ne iyi olur. Sen arka kapıdan gir, ben ön kapıdan gireyim, bankadaki paraları alıp çıkalım.” Bu, bir teşebbüs suçu mudur? Değildir. Bu, bir düşünce aşamasında, planlama aşamasında kalmıştır, suçun unsurları burada yoktur. Kaldı ki icra hareketlerinin meydana geldiğini kabul etsek bile Türk Ceza Kanunu’nun 36’ncı maddesi vardır. Türk Ceza Kanunu’nun 36’ncı maddesi ne demektedir? “Gönüllü vazgeçme”den söz etmektedir, demektedir ki: “Fail, suçun icra hareketlerinden gönüllü vazgeçerse teşebbüsten dolayı cezalandırılamaz.” Burada, icra hareketleri olsa bile –ki yoktur- suçtan vazgeçmişlerdir. O zaman, teşebbüs suçundan dolayı cezalandırılamazlar. Ne olabilirdi? Örgüt kurmak suçu olabilirdi, o, ayrı bir şey ama onun cezası ayrıdır, o, suç ayrıdır. Bir, bu problem var.

İkinci problem, delillerin değerlendirilmesi. Delillerin değerlendirilmesi, elbette ki hâkimin takdirine kalmıştır ama hâkim bunu, bu takdir yetkisini keyfî bir şekilde kullanamaz. Burada, mahkeme heyeti, takdir yetkisini keyfî bir şekilde kullanmıştır. Burada, çok açık bir biçimde, üretilmiş deliller vardır. Bunlarla ilgili hiçbir bilirkişi incelemesi yaptırmadan bunları doğru olarak kabul etmiştir, kararı bunun üzerine kurmuştur. Bir bakıyorsunuz, Genelkurmay diyor ki: “Bu şeylerin asılları bende yoktur, böyle bir şey yoktur…” diyor “kararda yazıldığı gibi.” Bir de bakıyorsunuz, Millî Savunma Bakanı burada söyledi: “Bu dokümanlar Genelkurmayda yazılmış olamaz.” dedi.

Bunun dışında, efendim, dışarıda olanlar da mahkûm oluyor o sırada, 2003 yılında. Kararda deniyor ki: “Bu iletişim asrında, iletişim yüzyılında böyle şeyler olabilir.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RIZA TÜRMEN (Devamla) – Peki, onların suça katıldığı yolunda bir kayıt var mıdır, bir kanıt var mıdır? Yani bütün bunlar, Türkiye’deki adaletsizliği ortaya koymuştur ve Balyoz davası mahkemesinin başına iki gün önce geçirilen mahkeme başkanının niçin iki gün sonra değiştirildiğini şimdi daha iyi anlıyoruz.

Çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Türmen.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan. (BDP sıralarından alkışlar)

 

Buyurun Sayın Kaplan.

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, “Gerçekten, bu yasa ile yapılmak istenen nedir? diye sorulduğu zaman, 16.500 davayı nasıl eritirim ve bunun için de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Başkanlığıyla, Avrupa Konseyiyle, Bakanlar Komitesiyle bunun pazarlığını nasıl yaparım, nasıl çözerim?..”

Şimdi, burada, “Yargılama Sürelerinin Uzunluğu ile İlgili, Mahkeme Kararlarıyla İlgili Tazminat Ödenmesine Dair Kanun” deniyor. Şimdi, bir ay sonra bu maddeye göre idari komisyonlar kurulacak, güzel. Başvurular gelecek. Nereden gelecek? Avrupa Mahkemesinden. Avrupa Mahkemesindeki başvurular buraya nasıl geri gelecek? Bu yasa Köşk’ten döndükten sonra, hemen oradan buraya mı gelecek? Hayır, oradan bir kararla gelir. Peki, Anayasa 90’ıncı maddeye göre Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, bir ulusal üstü sözleşme mi? Evet. Bu Mecliste bu Sözleşme onaylandı mı? Onaylandı. Tasdik edildi mi? Edildi, depo edildi ve yürürlükte. Bu 16 bin davanın farzımuhal mahkeme kararını verdi ve Türkiye’ye geri gelecek. 47 tane Avrupa Konseyi üyesi devlet var, hepsi bu yargının tarafı ve devlet başvuruları var. Şimdi soruyorum: Madde 36’ya göre üçüncü bir tarafın, devletin müdahil olduğu bir davada, siz, yabancı bir başvurucunun davasını -Türkiye aleyhine- nasıl getireceksiniz Türkiye’ye? Yani, şimdi, bu… Kanunla Anayasa değiştirilmez, kanunla sözleşme değiştirilmez, kanunla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine karar verdirilmez; sorun burada, bunu anlatmak istiyoruz.

“Yargılama süreleri uzundur.” diyorsunuz, kabul. Şimdi, komisyonu bir ay sonra kuracaksınız, güzel. Bu komisyon, dokuz ayda karar verecek. Hangi dosyada? Önüne gelen dosyada. Önüne dosya ne zaman gelecek? Bir sene dokuz ay sonra. Bu komisyonun verdiği kararı beğenmezse vatandaş ne yapacak? İdari yargıya gidecek. İdare mahkemesinin kaç senede karar verdiğini bütün hukukçular bilir. Yani idari yargıya intikal eden bir dava altı yedi seneden önce sonuçlanmıyor. Yani ister istemez insanın aklına şu soru geliyor: Yargıda da 2023 hedefiniz bu mu? Bu olmamalı, bu, yanlış bir hedeftir.

Bakın, kadastro davaları, tapulama davaları, gayrimenkul davaları, kamulaştırma davaları, mülkiyet davaları, konusu akçe olan bütün davaları eğer çözebiliyorsanız komisyonda, evet, çözün, size destek verelim, konusu akçe olan ama konusu kişiye bağlı, kişi hürriyeti olan, kişi hürriyeti, kişilik hakları ve kişilik haklarıyla bağlantılı hakları siz bu tazmin komisyonlarına hapsedemezsiniz. Şimdi, zaten yargılama yapmışsınız, sonuç almamışsınız; vatandaş gitmiş, Avrupa Mahkemesine başvurmuş.

Şimdi bir şey daha soracağım yani hakikaten merak ediyorum, bütün milletvekilleri arkadaşlarıma da soracağım. Meclis, Türk Ceza Kanunu’nu çıkardı, temel kanun. Sonra neyi çıkardı? Ceza Muhakemeleri Kanunu’nu çıkardı. Kaçtı? Sene 2005'ti. Şimdi kaç? Sene 2013. Kaç sene geçti? Sekiz. Sayın Bakan, bu istinaf mahkemeleri ne oldu Allah aşkına? Sekiz senedir çalışmayan istinaf mahkemeleri var, kurulmamış. Ataması yapıldı bölge mahkemeleriyle, makamlar oluşturuldu ama istinaf mahkemeleri yok. Şimdi, istinaf mahkemelerini de kurduğunuz zaman siz yargılamayı kısaltmış mı olacaksınız?

Şimdi, Türkiye’nin gerçeğini görmemiz lazım. Vatandaş polis tarafından yakalanıyor, karakolu geçiyor, savcının önüne geliyor. Savcının önünden tutuklama hâkimine gidiyor. Tutuklama hâkiminden sonra dosyası hazırlıkta bekliyor. Bekleyen dosyanın iki sene, üç sene sonra iddianamesi düzenleniyor -özel yetkili mahkemelere özgü özellikle bu durum- ve üç sene yargı önüne çıkmadan tutuklu kalan binlerce sanık var. Örneğin, bazı KCK davalarında da ana dilde savunma nedeniyle yargılama sürmüyor. Başka davada savunma hakkı kısıtlandığı için sürmüyor. Yani olağanüstü mahkemelerde mutlaka bir arıza var. Bu arızalar bir tek şeyle giderilir: Bunları kapatacaksınız arkadaşlar. Bunun bir tek çözümü var. Olağanüstü yargıyı, olağanüstü mahkemeleri kapatmanın dışında çözüm yoktur. Bu mahkemeler  bir gün gelir sizi de… Ki bulmuştur geçmişte; sizinle de uğraştılar, size de yargılamalar yaptılar, sizin de partinizi kapatmaya çalıştılar. Aynı durum bütün partiler için de söz konusu.

Şimdi, buradan şunu açıkça söylemek istiyoruz: Burada vatandaş -sözleşmenin 17’nci maddesinde- Hükûmete diyecek ki “Yüksek sözleşmeci taraf olarak siz hakları kötüye kullanamazsınız.” Bunu sorgulayacak, “Siz bu yasayla bunu kötüye kullanıyorsunuz.” diyecek. Yani yeni bir problem çıkaracaksınız. Üçüncü tarafın müdahalesinin önüne geçemeyeceksiniz. Bir Alman vatandaşın davasına Alman hükûmeti taraf olup müdahil olduğu zaman siz onu idari komisyonunuza getiremeyeceksiniz. Bırakın onu, madde 53’te -bu çok açık bir hüküm- “Tanınan insan haklarının korunması” denen bir hüküm var. Bunun üzerine, Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’ni, 2 sözleşme olarak, ekonomik, sosyal sözleşmeyi Türkiye kabul etti, orada da adil yargılanma olayı var. Şimdi, hem bölgesel sözleşmede hem uluslararası sözleşmede bunlar var. Şimdi soruyorum: Bu yasa çıkınca gizli dinleme bitecek mi, gizli tanık bitecek mi, gizli delil bitecek mi, böcekler gidecek mi? Soruyoruz çok net: Bu ön yargılı, siyasallaşmış yargı, ideolojik ve düşman hukukunu uygulayan yargı siyasi tutuklulara 12 Eylül darbesinden daha zalim davranmaya devam edecek mi? Ya, bir ülkede toplumsal barışın, demokratikleşmenin ölçütleri var. Eğer sen vatandaşına karşı adil davranmazsan toplumsal barışı sağlayamazsın. Bunun da 2 yolu var; adalet için de para ve güç gereklidir. Bütçeniz bu kadarsa, sizin bütçenizin üstünde bütçesi olan polisin, emniyetin, jandarmanın, komutanlığın, İçişleri Bakanlığının, TSK’nın, Millî Savunma Bakanlığının sizin 10 katı bütçesi var. Silah onlarda, para onlarda, sizi niye adalet olarak düşünsünler ki? Yani hakikaten, para, güç kimdeyse “Adaleti de ben uygularım.” diyor. O zaman bunun yer değiştirmesi lazım. Yani bu ülkede rotanın sağlanmasının bir tek yolu var: Adalet Bakanlığı bütçesini düzenleyeceksiniz, güvenliğe harcadığınız paranın, bütçenin büyük bir bölümünü Adalet Bakanlığına aktaracaksınız; Adalet Bakanlığının kolluğunu oluşturacaksınız, onun bağımsız kolluğu kendi görevini yapacak, ceza infaz kurumunu jandarmadan alacaksınız, jandarma cezaevinden mahkemeye götürme, getirme işlerinde artık olmayacak ama o boşluğu doldururken de eğitimli, akademi okumuş, Adalet Akademisi mezunu, yeni bir görevli nesli yetiştireceksiniz; ücreti, ekonomisi, konutu, imkânı, güvenliği olacak personel yetiştireceksiniz. Siz, bu personelle o zaman adaleti daha iyi sağlayabilirsiniz. Şu anki koşullarda, mevcut olağanüstü mahkemelerde, F tipi cezaevlerinde adalet yoktur; zulüm vardır, tecrit vardır, burada izolasyon vardır. Oradaki koşullarla ilgili her gün her milletvekiline onlarca mektup geliyor. Bunların çözümü üzerinde kafa yorarsak sonuç alırız. Bunun çözümü üzerinde yorulmazsa kafalar, aynı, her gün periyodik olarak devam eder; Şanlıurfa Cezaevinde yangın çıkar, bir gün bir başka cezaevinde… Şimdi de İzmir Şakran Cezaevinden sürekli şikâyet mektupları geliyor. Bunların çözümü için doğru bir strateji izlenmesi gerekiyor. “Portatif çözümler, perakendeci çözümler çözüm değildir.” diyoruz, bunu da yanlış bir yasa olarak görüyoruz.

Saygılarımla… (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.

Soru-cevap bölümüne geçiyoruz.

Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Anayasa’mızın 138’inci maddesinin (3)’üncü fıkrası uyarınca görülmekte olan bir dava hakkında Mecliste dahi görüşme yapılamaz. “Görüşülmekte olan bu yasa Anayasa’mız 138/3’e aykırı.” diyelim; bir.

İkincisi: Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne göre makul uygun sürede yargılama hakkı ne anlama geliyor? Şu anda Türkiye’de buna uygun bir yargılama yapılıyor mu?

Üçüncü sorum: Aliağa Şakran Cezaevine geçen hafta ziyaretlerde bulunduk. Orada insan haysiyetiyle bağdaşmayacak bir şekilde, tutuklu ve mahkûmların üzerinde arama yapılmakta; aynı şekilde, verilen yemekler kalitesiz. Cezaevine uzak yerlerde bulunan tutuklu ve hükümlüler nakille karşı karşıya kalmakta, dış dünyayla ilgili bağlantıları kesilmekte. Bu bir insan hakkı ihlali değil midir? Bu uygulamaya son vermeyi düşünüyor musunuz?

Son sorum: Sohbet hakkıyla ilgili bir genelgeniz var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bu genelge uygulanıyor mu? Aykırı uygulamaları görülüyor, “İşte bu sizin sohbet hakkınızdır.” deniliyor, kanuna karşı hile tatbik ediliyor. Onunla ilgili bir tedbir alacak mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Oğan…

SİNAN OĞAN (Iğdır) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Iğdır’da cezaevi şehrin ortasında sıkışıp kalmış, orada mahkûmlar son derece kötü şartlarda cezalarını çekmekte ve yaşam şartları da cezaevinin eski olması sebebiyle son derece kötü. Iğdır’da cezaevini hem iyi şartlarda hem de şehrin daha uygun bir noktasına taşımayı düşünüyor musunuz? Zannedersem bununla ilgili bir arazi tahsisi var ama herhangi bir girişim yok. Bu konuda bilgi verirseniz memnun olurum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ağan.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, gerek sizin gerekse sizden önceki Sayın Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin Bey’in Kütahya’da vergi mahkemesi ve idare mahkemesi kurulması yönünde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kararı olduğunu ancak açılması için biraz zamana ihtiyacı olduğunu daha önce sizlerden duymuştuk.

Şimdi, kapatılan adliyeler de dikkate alındığında, Eskişehir’e birçok insanımızın gidemediği göz önünde bulundurulursa bu mahkemelerin bir an önce Kütahya’ya açılması konusunda bir hizmetiniz, çalışmanız olacak mı?

İkincisi de: Hâlen, taahhüdü ihlal suçu nedeniyle ceza almış ama kaçak durumda olan kaç kişi var? Bu taahhüdü ihlal suçuna adli para cezası uygulanması yönünde bir çalışmanız var mı? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına ve Anayasa’ya aykırı olan bu uygulamanın kaldırılması yönünde bir çalışmanız olacak mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Işık.

Sayın Akgün…

MEVLÜT AKGÜN (Karaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, Hükûmetimiz döneminde ülkemizin her yerine modern adliye binaları kazandırdınız. Adliyeleri, deyim yerindeyse, apartman dairelerinden ve izbe köşelerden kurtardınız. Karaman ilimizin de adliye ihtiyacını biliyorsunuz. 2013 yılında yeni adliye binamızın yapılacağını sizden öğrenmiş bulunmaktayım. Karaman halkı adına teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akgün.

Sayın Ağbaba…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Bakan, cezaevlerinde iki tür mahkûm var; bir, mahkeme yoluyla cezaevlerinde yatanlar, bir de maaşlı çalışanlar yani infaz koruma memurları.

İnfaz koruma memurları diyorlar ki Sayın Bakan: “Polisin içişleri bakanı var, jandarmanın jandarma komutanı var, bizim sahibimiz yok.” Yıpranma hakları, maalesef, polisle, jandarmayla… Üniforma giydikleri hâlde infaz koruma memurlarının yıpranma payı yok. İnfaz koruma memurlarının giymiş oldukları gömlek nevresim bezinden, giydikleri pantolon en kalitesiz pantolon.

Şimdi, emekli olunca silahları ellerinden alınıyor, maalesef hiçbir hak tanınmıyor. Cezaevlerindeki müdürler emekli olmak istemiyorlar, maaşları üçte 1 oranında düşüyor. Siz, infaz koruma memurlarına sahip çıkmayı düşünüyor musunuz? 2013 yılında haklarının düzeltileceği konusunda bütçe konuşmanızda söz vermiştiniz. Bu 2013’te bir çaba gösterecek misiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ağbaba.

Sayın Yılmaz…

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, ben yine tasarıyla ilgili bir konuyu size sormak istiyorum. Şimdi, 23 Eylül tarihi itibarıyla zaten AİHM’e başvuranlar başvuracaklar ama 23 Eylülden sonra uzun yargılamalardan kaynaklanan hak ihlalleri olduğunu iddia eden kişiler Anayasa Mahkemesine başvurabilecekler mi? Bireysel başvuru hakkı orada onlar için geçerli olabilecek mi? Yani kesinleşmiş karar gerekiyor. Uzun yargılamalarda kesinleşmiş karar engeli nasıl aşılacak? Bir bunu sormak istiyorum.

Bir de, biraz önce Mevlüt Aslanoğlu görüşürken dediniz ki: İşte “Tutukluluklarla ilgili bizim yapabileceğimiz herhangi bir şey yok. Biz yürütme organıyız. Yasama ve yürütme, mahkemelerin bağımsızlığı nedeniyle talimat veremez.” Ama ben size şunu hatırlatıyorum: Hakan Fidan için, biliyorsunuz, bir haftada koruma kollama yasası çıkartıldı. O zaman, Fatih Hilmioğlu, Mehmet Haberal, Mustafa Balbay, bu arkadaşlarımızın da ismini bizim “Hakan Fidan” olarak mı değiştirmemiz gerekiyor bir düzenleme yapılması için?

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

İlk olarak Sayın Tanal’ın sorusu: Anayasa 138’inci maddeye dair bir tespit yaptınız ama sorusunu algılayamadık burada, arkadaşlarım da not edemediler. Onu sonraya bırakıyorum.

“Türkiye’de makul sürede yargılama yapılıyor mu?” Sayın Tanal, Türkiye’de yargılamaların uzun olduğuna dair öteden beri bir şikâyet var, bunu kabul ediyoruz ancak Türkiye'nin son yıllarda almış olduğu tedbirlerle       -biraz önce Sayın Şandır da buna atıfta bulundu- belli mahkemelerde yargılama sürelerinde kısalmalar var, belli mahkemelerde de sürenin uzaması var. Size bunlardan örnekler vereceğim: Asliye ticaret mahkemelerinde yargılama süreleri 2002’de 434 gün iken 2011’de 323 güne inmiş. İcra hukuklarda 2002’de 111 günmüş yargılamalar, 2011’de 105 güne inmiş. Özel yetkili mahkemelerde 364 günmüş ortalama, 2011 itibarıyla 325 güne gelmiş. Çocuk ceza mahkemelerinde 557 günmüş ortalama yargılama süresi, 2011 sonu itibarıyla 557 günlük süre 306 güne inmiş. Yine, ağır ceza mahkemelerinde 347 gün olan ortalama yargılama süresi 2011 sonu itibarıyla 297 güne inmiş. Asliye ceza mahkemelerinde 427 gün olan ortalama yargılama süreleri 358 güne inmiş. İcra ceza mahkemelerinde de 147 günlük süre 99 güne inmiş.

Ancak, buna karşın yargılama süreleri artan mahkemeler de var; sulh ceza mahkemeleri bunlardan, kadastro mahkemeleri bunlardan. Tabii, bunların nedenlerini araştırdığımızda, kadastro… Türkiye’de, şu anda, 25-30 köy dışında kadastrosu yapılmamış yer kalmadı. Bu 25-30 köy de tamamlandıktan sonda Türkiye’nin tüm kadastral işlemleri bitmiş olacak. On yıllık süreçte çok sayıda kadastro hizmeti verildiği için buradan kaynaklı ihtilaflarda bir artış var. Diğer, genel itibarıyla artışlara baktığımızda da Türkiye’de, ticarette, ihracatta, millî gelirde, ticari ilişkide meydana gelen artışlardan kaynaklı ihtilaflar var, yansımalar var. Ancak, bunların da önlenebilmesi için yeni tedbirler geliştiriliyor. O açıdan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi makul sürede yargılamayı her dava tipi için ayrı değerlendiriyor yani bir yıl, iki yıl, üç yıl gibi bir fiks süreyi kabul etmiyor. Davanın taraflarının sayısı, yargılama konusunun girift olup olmaması, efendim, davanın içeriği makul sürenin tespitinde etken ancak şu anda Türkiye’nin AİHM’de bekleyen, yaklaşık 3.000 ila 3.500 arasında olmasını beklediğimiz uzun yargılamalardan mütevellit başvurular iki türlü önleme yoluna gidiliyor: Bugüne kadar yapılmış olanlar tazmin komisyonu yoluyla tüketilecek, bundan sonraki şikâyetler de Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapmak suretiyle giderilecek. Onu biraz sonra daha detaylı aktarmaya çalışacağım.

Şakran Cezaevine ilişkin sorunuz: Daha bu hafta Meclis İnsan Hakları Komisyonumuz Şakran Cezaevini ziyaret etti. Diğer cezaevlerinde olduğu gibi, denetim mekanizmaları işliyor. Onların raporlamalarını dikkatle takip ediyoruz. Varsa eksiklerimiz bu konuda, bunların ikmaline çalışıyoruz. Ancak Şakran Ceza İnfaz Kurumumuz Türkiye'nin şu anda en yeni, en modern ve imkânları geniş cezaevlerinden bir tanesi hâline geldi. Uygulamalarda aksaklık varsa İnsan Hakları Komisyonumuzun tavsiyeleri de dikkatle karşılanacaktır.

Sayın Oğan, Iğdır Cezaevine ilişkin olarak: 2013 Yatırım Programı’nda var ve proje aşamasında şu anda. Arsa tahsisi konusunda çok zorluk yaşadık.

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Yediemindeydi Sayın Bakanım.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Ama inşallah 2013’te bir mesafe aldırarak bu sıkıntıyı çözmeyi amaçlıyoruz.

BAŞKAN – Süremiz doldu efendim.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Diğer cevapları -Sayın Işık’ın süresi kalmadı- ben yazılı olarak bildireyim.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Biraz sonra yine sorarız, o zaman cevap verirsiniz.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Geçici madde 1 üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 342 sıra sayılı kanun tasarısının geçici 1. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            Dilek Akagün Yılmaz                                 Gürkut Acar                                 Malik Ecder Özdemir

                        Uşak                                                Antalya                                                Sivas

               Mustafa Moroğlu                              Birgül Ayman Güler

                        İzmir                                                 İzmir

"Geçici Madde 1- (1) Komisyon üyeleri, bu Kanunun yayımlandığı tarihten itibaren 15 gün içinde seçilir ve atanır."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 342 sıra sayılı tasarının Geçici madde 1’in tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                  Hasip Kaplan                                      İdris Baluken                                    Mülkiye Birtane

                       Şırnak                                               Bingöl                                                 Kars

          Hüsamettin Zenderlioğlu                                Erol Dora

                        Bitlis                                                Mardin

BAŞKAN – Evet, Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Gerekçe okutulsun.

BAŞKAN – Gerekçe…

Gerekçe:

Anayasanın 90’ıncı maddesi uyarınca tarafı olduğumuz başta AİHS olmak üzere, BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ve diğer sözleşmelerin iç hukukta uygulanması,uygulamadan doğan mağduriyetlerin giderilmesi, sorumluların cezalandırılması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 342 sıra sayılı kanun tasarısının geçici 1. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                    Dilek Akagün Yılmaz (Uşak) ve arkadaşları                                                                                                                                            

"Geçici Madde 1- (1) Komisyon üyeleri, bu Kanunun yayımlandığı tarihten itibaren 15 gün içinde seçilir ve atanır"

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Tezcan, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz yasa tasarısı, makul sürede sonuçlandırılmayan soruşturma ve kovuşturmalardan kaynaklanan problemleri, haksızlıkları gidermeye dönük olarak hazırlandığı ileri sürülen bir tasarı. Bununla ilgili bir düzenleme yapma ihtiyacı doğmuş ve bu düzenleme yapma ihtiyacı çerçevesinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gündemindeki bir kısım davaların makul sürede bitirilmemesi nedeniyle uğranan haksızlıkları nasıl gideririz diye bir kanun tasarısı gelmiş.

Değerli arkadaşlar, Türkiye, uzun zamandan bu yana, makul sürede sonuçlandırılamayan dava ya da soruşturma nedeniyle haksızlığa uğramış çok sayıda mağdurun bulunduğu bir ülke hâline geldi. Bakın, beş yıl, altı yıl devam eden davalardan tutuklu olan, tutuklu yargılanan, haksızlığa uğrayan sanıklar var.

Şimdi, son iki gün içerisinde ilginç bir şeyle karşılaştık. Bir taraftan Türkiye Büyük Millet Meclisinde makul sürede yargılaması bitirilmeyen davalardaki haksızlıkları konuşurken, bir başka taraftan, özellikle kurgulanmış delillerle, kurgulanmış ve bu çerçevede yürütülmüş siyasi nitelikteki davaların sonucunda ortaya çıkan haksızlıkların çarpıcı bir örneğini tasfiye hâlindeki bir mahkemenin gerekçeli kararında gördük. “Balyoz davası” diye kamuoyunda bilinen davanın gerekçeli kararı açıklandı.

Değerli arkadaşlar, bakın, sayın mahkeme ne diyor gerekçeli kararında? Bu davanın gerekçeli kararında sayın mahkeme diyor ki: “Sahteliği iddia edilen deliller aslında sahte değildir çünkü Genelkurmay Başkanlığında bunların orijinallerinin olduğu anlaşılmıştır.” Yani mahkeme şunu söylüyor: “Ben karar verirken bu CD’lere dayanarak karar verdim. Ama bu CD’ler iddia edildiği gibi sahte değildir, gerçektir.” Genelkurmay Başkanlığı da bir açıklama yaptı hemen arkasından, dedi ki: “Yok böyle bir şey, böyle bir şey yok. Biz mahkemeye daha önce yazı yazdık. Yazdığımız yazıda dedik ki: ‘Böyle bir orijinal belge, böyle bir plan yok bizim elimizde.’” Yani mahkeme sahte delillerle kurgulanmış, sahte delillerle yürütülmüş, sahte delillerle tamamlanmış bir davada sahte gerekçeyle bir karar verdi.

Değerli arkadaşlar, 3’üncü yargı paketi görüşülürken gırtlağımız patladı, anlatmaya çalıştık, “Bu mahkemeler tasfiye hâlindeki mahkemeler, özel olarak bunların görevlerine devam edin demeniz, bu mahkemelere verilen görevin, önceden, peşinen yazılan kararı tebliğ görevi olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Bu mahkemeleri tamamen kaldıralım.” dedik. Geldiğimiz noktayı hep beraber görüyoruz. Bugün gelinen noktada, bu tasarıda, makul sürede yargılamaların yapılmaması nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki davalardan paçamızı kurtarmaya çalışırken, açıkça, Türkiye’de, kuvvet komutanlarını, ordu komutanlarını, aydınları, yazarları kurgulanmış delillerle üç yıl, dört yıl, beş yıl mahkemelerde tutuklu bıraktık, şimdi de bizzat mahkemenin gerekçeli kararıyla bu tescil edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi bu sorumluluğu üzerinden atamaz. Türkiye Büyük Millet Meclisi bu konuda şunu deme hakkına sahip değildir: “Bu yargı bağımsızlığı meselesidir, buna müdahale edemiyoruz.” deme hakkına sahip değildir. Hakan Fidan’ı kurtarmak için alelacele, gece yarısı operasyonuyla kanun çıkarıyorsa, böylesi bir adaletsizliğe “Dur.” demek Türkiye Büyük Millet Meclisinin namus borcudur.

Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tezcan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Geçici madde 1’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Geçici madde 1 kabul edilmiştir.

10’uncu maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

 

MADDE 10- (1) Bu Kanunun;

a) 5 inci maddesi yayımı tarihinden itibaren bir ay sonra,

b) Diğer maddeleri yayımı tarihinde,

yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Dibek.

CHP GRUBU ADINA TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, tasarının son iki maddesine geldik, yani “yürürlük” ve “yürütme”. Aslında, tasarıyla ilgili olarak kürsüye çıkan çok sayıda arkadaşımız, tasarının hangi amaçla getirildiğini burada anlattılar çünkü bunun bir de önceki, yıl öncesi kısmı da var. 7’nci maddeye kadar olan kısmını biliyorsunuz aralık ayı içerisinde görüşmüştük, tasarı bölünmüştü.

Ben, bu maddede bir özet yapmak istiyorum. Aslında teknik bir kanun. Belki anlaşılması zor oluyor biraz ama ana hatlarıyla, biraz sonra kabul edilecek olan bu kanun neyi getirecek Türkiye’ye veya bu kanunla aslında Türkiye’de biz neyin var olduğunu, Türkiye'nin koşullarının, özellikle adalet ve yargının Türkiye’de hangi noktada olduğunu da bir anlamda görmüş oluyoruz bu kanunun gelmesiyle.

Bakın, ben daha önce burada kürsüde konuşurken de rakamları vermiştim. Sayın Bakan da Komisyonda bu rakamları vermek zorunda, yapacağı bir şey de yok, ne yapsın? Yani geçtiğimiz konuşmamda da belirttim “Rakamlarda, değişik konularda, özellikle ekonomik konularda, işte Türkiye’deki cari açıkta, işte ticaret hacminde, efendim ihracat rakamlarında, büyüme rakamlarında, istediğiniz gibi onlar üzerinde oynayabiliyorsunuz, oynanıyor, onlara takla attırılabiliyor.” demiştim. Fakat burada kral çıplak yani burada yapacak bir şey yok. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi rakamları koymuş önümüze. 47 tane ülke var bu sözleşmeye taraf olan. 1’inci Rusya. 30 bin dosyası var şu an Rusya’nın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde, ihlal nedeniyle. Vatandaşların, oradaki Rus vatandaşların başvurusu olan 30 bin dosya var; arkadan biz geliyoruz, 17 bin dosya var.

Şimdi, öyle ama -bizim 17 bin dosyamız var Rusya’ya karşı- biz ihlal kararlarında 1’inciyiz. Yani, aradaki orana baktığımızda, 30 bine 17 bin oranına rağmen Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden çıkan ihlal kararlarında, arkadaşlar, 1’inci sırada. Böyle bir sabıkamız var.

Şimdi, rakamlar bu. Niye bu yasa tasarısı geldi? Bu tasarıyla neyi çözeceğiz? Aslında çözülecek olanlar belki sivrisinekler diyebiliriz çünkü sistem, bataklık -öyle diyebiliriz- Türkiye’de sivrisinek üretiyor. İnsanlar adalete, yargıya gittiklerinde haklarını elde edemiyorlar, uzun yıllar mahkemelerde sürünüyorlar. Bunlar filmlere dahi konu oluyor. Zaman zaman tekrar edilen filmler var, izliyorsunuz, Kemal Sunal’ın, rahmetlinin oynadığı, diğer sanatçıların oynadığı çok güzel filmler var; orada çocuktan başlayan veya babadan başlayan, dedeye kadar giden ve uzun yıllar devam eden davalar var. Vatandaşlar haklarını alamayınca yargıdan ne yapıyorlar? En son yol, ister istemez Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidiyorlar çünkü tarafız, uluslararası bir anlaşma gereği taraf olmuşuz ve yetkileri de kabul etmişiz orada.

Değerli arkadaşlar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye’yi bu davalar nedeniyle mahkûm ediyor. Şu anda bizim yaklaşık 17 bin dosyamız var, bunun 3.500’ü bir paket olarak bu yasa tasarısının konusunu kapsıyor, uzun yargılamaları kapsıyor. Yaklaşık 3.500 dosya birikmiş orada. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de diyor ki Türkiye’ye: “Bakın, ben bunlarla uğraşmayayım. Sizin iç hukukunuzda bu sorunu çözecek bir mekanizma yok. Sözleşmenin de bir 13’üncü maddesi var -Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin- bu maddeye göre ben size bir süre veriyorum -bir süre vermiş bize- bu 3.500 dosyayı -yani bu paket dosyayı- benim önümden alın. Ben bir tanesine baktım.” İşte, adı sık geçen bir dosya var, Ümmühan Kaplan dosyası, biliyorsunuz. “Onu emsal olarak bitirdim, buna göre, bu 3.500 dosyayla ilgili olarak kendi iç mekanizmanızda bir çözüm üretin.” Bir de süre vermiş. Tasarı da bu niyetle geliyor değerli arkadaşlar. Geliyor da… Şimdi, gerçi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi “Bu 3.500 dosyayı çözün.” demiyor yani “Bu paketi çözün, ondan sonra, efendim, bu konuyu gündeminizden kaldırın; benzer, uzun yargılamalarla ilgili, insanların haklarını elde edemediği bu yargılamalarla ilgili yine bana başvursunlar.” demiyor fakat her nedense, Bakanlık veya Hükûmet böyle bir tasarı hazırlamış. Yani onlar öyle algılamışlar. Çünkü, biliyorsunuz, geçtiğimiz referandum döneminde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkıyla ilgili bir süreç başladı, işte, 23 Eylül 2012’den itibaren vatandaşlarımız başvurabiliyor. Onu baz almışlar, diyorlar ki: “Türkiye’de artık bu sorunlar olursa Anayasa Mahkemesine gidecek, biz 23 Eylüle kadar olan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki bu dosyaları çözelim, eritelim.” Yani işin özü bu. Bir komisyon kuruluyor. Arkadaşlarımız belirtti, ben daha önce de söyledim, bu komisyon çözüm değil. Bu komisyon yeni ihlaller yaratacak diyelim. Yani şimdi, siz düşünebiliyor musunuz değerli arkadaşlar, Türkiye’de davalar otuz yıl, kırk yıl uzuyor. Vatandaş, neyse hakkı elde edememiş, karar verilmiş, infaz edilememiş yani kararın gereği yerine getirilememiş, bir şekilde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidiyor “Ben mağdur oldum, hakkımı elde edemedim, adalet tecelli etmedi.” diyor, bir dava açıyor. Başvurusunda, davasında; Sayın Bakana da sormuştum yani “Davalı kim?” demiştim, bizim Türkiye Cumhuriyeti devletini, bakanlığımızı, işte  Adalet Bakanlığını davalı olarak gösteriyor. O davada davalı olan kurum, şimdi geliyor, bakanlık “Ben bir komisyon kuracağım, ben kuracağım.” diyor o davanın davalısı, yani Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde görülen davanın davalısı! “Komisyonun 4 üyesini ben belirliyorum merkez ve taşra teşkilatından, 1 tane de Maliye Bakanlığından gelecek -o da işte işin mali kısmını, parasal kısmını çözecek.- 5 kişilik bir komisyon kurduk.” diyor ve “Bu komisyon idari bir komisyondur.” diyor Sayın Bakan. Yani ben onu da anlamadım Nasıl idari komisyon?

Değerli arkadaşlar, bu komisyon dosya alacak, bir mahkeme dosyası var yani hukukçu arkadaşlarımız var burada… Hele hele öyle otuz kırk yıllık dosyalar şöyle incecik dosyalar değildir yani şu kadar dosyalardır, birikmiştir, taşıması zordur o dosyaları. O dosyayı alacak bu komisyon, niçin uzamış, kusur kimde, bu dava niye bu kadar gecikmiş, bunlara bakacak, yani nihayetinde birçok görevi var.

Şimdi, bu komisyonun yaptığı görev… Yani bir haklı, haksız, burada davanın uzamasının gerekçelerini bulurken bir idari işlem mi yapacak yani bu komisyon baktığımızda? Bu komisyonun idari komisyon olduğunu düşünmek mümkün değil ama böyle de bir durum var değerli arkadaşlar.

Bakın, bu yasayla ilgili, bu tasarıyla ilgili söylediğimiz hiçbir öneri, gerekçe maalesef dikkate alınmadı. İşte, Sayın Bakan bir varsayıma dayalı olarak, bizim Anayasa Mahkememizin Anayasa’nın 148’inci maddesindeki “İç hukukun tüketilmesi gerekir.” maddesini belki gündeme alınmayacağını, daha doğrusu değerlendirilmeyeceğini… Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, biliyorsunuz, uzun tutukluluk süresinde bunları yapıyor. Yani iç hukukta o konuda bir yol yoksa “Ben, uzun tutukluluklarla ilgili olan başvurulara bakarım.” diyor Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi. Anayasa Mahkemesinin de emsal bir düşünceyle, bu bireysel başvurularda, iç hukukla ilgili, daha dava bitmeden yani düşünün, bir dava otuz sene sürmüş, daha iç hukuk bitmemiş, Yargıtaya gitmemiş, kesinleşmemiş veya idari yargıda kesinleşmemiş;  Danıştay bakacak mı, bakmayacak mı; Anayasa Mahkemesi bakacak mı, bakmayacak mı tartışması var. Sayın Bakan diyor ki: “İşte, Anayasa Mahkemesiyle biz şifahi olarak istişarede bulunduk. Onlar da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin düşüncesi gibi bu konuda bu başvuruları değerlendirebilir.” Böyle de bir varsayım var. Biz diyoruz ki: Bu komisyon kalıcı olmalı, bataklığı kurutmalı, yani 23/9/2012 baz alınmamalı, kalıcı bir görev yapmalı. Bundan sonraki ihlallerin de değerli arkadaşlar, bu komisyonun gündeminde olması gerekir diyoruz ama Hükûmet, Sayın Bakan maalesef bu düşüncemizi dikkate almadılar.

Bazı arkadaşlarımız, az önce Sayın Tezcan da belirtti. Bakın, Türkiye’nin başka bir sorunu var değerli arkadaşlar. Bir taraftan davalar otuz yıl, kırk yıl sürüyor, insanlar haklarını elde edemiyor ama Türkiye’nin gündeminde 2 tane dava var, çok ilginçtir, bir tanesi -geçtiğimiz günlerde biliyorsunuz kararı çıkmıştı- Balyoz davası, çok sanıklı bir dava. Öyle bir dava tabii ki ne kadar süre içerisinde sonuçlandırılır, o da tartışılır ama onunla ilgili mahkeme karar verdi; sanıkların hemen hemen tümünü mahkûm etti, biliyorsunuz, gerekçeli kararını da geçtiğimiz hafta yayımladı ve tartışılıyor. Öyle bir dava! Şimdi, bir taraftan işte davalar uzun sürüyor, bir taraftan da yüzlerce sanığın, 300-400 sanığın yargılandığı bir davada insanlar “Adil yargılanmıyoruz, bizim taleplerimiz dikkate alınmıyor. Birçok uzmanın düşüncesi var, dijital veriler sahte, dijital verilere girilmiş” diye mahkemeden yalvarırcasına bilirkişi incelemesi istiyor. Mahkeme diyor ki: “Yok, ben bilirkişi incelemesi yapmam.” ve gerekçeli kararında da belirtmiş niye yapmadığını çünkü son kararı, bir daha o mahkeme yok, o mahkeme bir görev yaptı. İşte “Dijital verilerin, içindekilerin Genelkurmay Başkanlığında asılları vardır.” diyor, Genelkurmay Başkanlığı “Bende yok.” diyor. Ya, böyle bir karar, böyle bir mahkeme olur mu arkadaşlar? Yani Yargıtay ne yapacak merak ediyorum, nasıl bir karar verecek?

Sayın Bakan, dijital verilerin 2003-2007 yılıyla ilgili farklı bir düşünce belirtiyor Savunma Bakanı. Mahkeme diyor ki: “Yok, öyle olmaz.” Bakın, bu Türkiye’nin yüz karası bir karar da olabilir, şu an çok erken ama Yargıtaya gittiğinde, geldiğinde, ben çok merak ediyorum. Aynı olay Ergenekon davasında var; aralık ayında o dava bitecek diye mahkeme kendini hazırlamıştı. Bakın, dava yeniden başlamış gibi devam ediyor. Yani böyle bir yargılama olabilir mi değerli arkadaşlar?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TURGUT DİBEK (Devamla) – Bitti mi?

Peki, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Dibek.

Soru-cevap bölümüne geçiyoruz…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, şahsım adına söz istiyorum.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Şahıs adına taleplerimiz var efendim. Bir yanlışlık oldu herhâlde bizim taleplerimiz vardı şahıslar adına.

BAŞKAN – Efendim?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır böyle olmaz. Bakın Sayın Başkan, deminki maddede de ben bekledim, baktım, geldiler grup başkan vekilleri size şey ettiler, bizimkiler vazgeçtiler. Ben şimdi şahsım adına söz istiyorum. Burada oyladığınız…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Siz daha dün geldiniz buraya, ben otuz senedir buradayım.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Ben kendisini muhatap almıyorum efendim. Size söylüyorum, bizim şahıs adına taleplerimiz vardır, bu doğrultuda karar vermenizi istiyorum.

BAŞKAN –  Sayın milletvekilleri, bir dakika… “Soru-cevap bölümüne geçtim.” dedim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır “geçtim” demediniz ama…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Dediniz efendim.

BAŞKAN - “Geçtim” dedim. “Soru-cevap bölümüne geçiyorum.” dedim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bakın efendim, soru-cevap bölümüne geçemezsiniz. Her madde üzerinde gruplar ve 2 milletvekilinin kişisel konuşma hakkı var. Şimdi 1 grup konuştu, benim kişisel konuşma hakkım var. Bana söz vermek zorundasınız.

BAŞKAN – Şimdi bakın Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır efendim, söz vermek zorundasınız. Yani AKP’lilerin talimatıyla niye hareket ediyorsunuz?

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Talebimiz var. Kaldı ki siz “Soru-cevap işlemine geçiyorum.” dediniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bakın, burada milletvekillerine söz vermek zorundasınız. Demin, burada, Elitaş, geçerken size işaret etti “Bizimkiler konuşmuyor.” dedi. Ben burada her şeyin farkındayım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bana mı işaret etti? Sayın Genç lütfen, rica ederim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bakın, lütfen, ben söz istiyorum.

BAŞKAN – Çok rica ederim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır söz vermek zorundasınız.

BAŞKAN – Siz…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Çünkü benim söz hakkım var.

BAŞKAN – Neyin zorunda olup olmadığıma ben burada karar veririm. Lütfen, bir dakika… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, vereceksiniz ama Meclisi doğru yönetmek zorundasınız.

BAŞKAN – Bir dakika Sayın Genç, beni bir dinleyiniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Doğru yönetmek zorundasınız. Ben şimdi… Daha 1 tane grup konuştu, öbür gruplar konuşmuyorsa bana söz vermek zorundasınız.

BAŞKAN – Bir dakika susarsanız, bir şey söyleyeceğim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Söz vermek zorundasınız.

BAŞKAN – Hiçbir şeyin zorunda değilim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Vereceksiniz!

BAŞKAN – Lütfen beni bir dinleyiniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, bu İç Tüzük’ün gerektirdiği zorunluluktur.

BAŞKAN – Siz de beni dinlemek zorundasınız.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben sizi dinlemeye…

BAŞKAN – Lütfen, beni bir dinleyiniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bakın, keyfî hareket ederseniz sizi dinlemem.  Ama burada benim  söz hakkım var, söz hakkımı vereceksiniz.

BAŞKAN – Ben de sizi dinlemem! Böyle bir konuşma olabilir mi Genel Kurulda Sayın Genç?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Olur mu? Söz hakkımı neye göre… İç Tüzük’e göre her madde üzerinde grupların…

BAŞKAN – Sayın Genç, bir dakika beni bir dinleyiniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Dinleyeyim peki sizi.

BAŞKAN – Lütfettiniz!

Şimdi, siz de gayet iyi bilirsiniz ki Genel Kurulda, yönetirken gruplar söz talebinde bulunmayabilirler. “Neden bulunulmadı?” diye bizim soru sorma hakkımız yoktur.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yok efendim, hayır. Gayet doğru.

BAŞKAN – Şahıslar adına da burada söz hakkını gruplar ya da milletvekilleri, şahıslar çekebilirler. Bunu da gayet iyi biliyorsunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Çekmişler. Ben şimdi söz istiyorum.

BAŞKAN – Çekmişlerse ben soru-cevap işlemine direkt olarak geçerim.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Geçmeden önce verebilirsiniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bakın, geçmeden önce ben söz istedim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Şimdi, lütfen…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, müdahale edebilir miyim?

BAŞKAN – Sayın Grup Başkan Vekili, lütfen.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Şimdi, efendim, şahısları kapatmış iktidar partisi fakat kullanmıyor hakkını. O arada, siz tam geçeceğiniz anda Sayın Genç söz istedi.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Öyle bir beyanımız yok ki bizim.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Ama henüz geçmemiştiniz.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Geçmiştiniz efendim.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Bir dakika efendim… Doğruyu bulmaya çalışayım.

Eğer AKP milletvekili arkadaşımız şunu yapsaydı haklı olurdu: Kürsüye çıkardı, teşekkür ederdi, inerdi, konuşmasını kullanmış olurdu fakat o hakkını kullanmadan vazgeçiyor, vazgeçtiği anda siz “Soru-cevaba geçiyorum.” dediğiniz anda Sayın Genç söz istemişse vermek zorundasınız.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Hayır efendim…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Olay böyle yani, doğrusu bu.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır… Daha önce de yaptık Sayın Başkan.

BAŞKAN – Şimdi, ben size doğrusunu söyleyeyim mi sayın milletvekilleri?

Şimdi, eğer söz hakkını çekmişlerse sizin, söz hakkını onlarla konuşabilmeniz gerekirdi, birbirinizle gruplar olarak.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Niye konuşayım ki!

BAŞKAN - Şahıslar adına konuşuyorsanız söz hakkı talebinde bulunabilirsiniz. Bunu da hep yapıyorsunuz.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Söz hakkı talebini önceden kapatmışlar zaten. Hem kapatmış, hem geri çekiyorsa…

BAŞKAN – Yani kapatır ya da kapatmaz, onu biz bilemeyiz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bakın, geçen gün…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Lütfen, onu biz bilemeyiz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, bu hakkın kötüye kullanılmasıdır. Kanun koyucu hakkın kötüye kullanılmasını ifa etmez, Sayın Genç bu konuda haklıdır. Yani bu anlamda, kanun hakkın kötüye kullanılmasını ihtiva etmez. (Gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Tanal… Bir dakika…

Bu şahıslar adına söz haklarını, uzun zamandır, Genel Kurulda -bütün grup başkan vekilleri bilirler ki- icabında birbirinizle değiştirebiliyorsunuz. Bu değiştirme hakkınızı grup başkan vekilleriyle kullanmalısınız diye düşünüyorum ben. Bana burada söz hakkını kullanmadıklarını beyan edince ben direkt soru-cevaba geçerim.

MUHARRREM İNCE (Yalova) – Bakın, o arada söz istedi Sayın Genç.

BAŞKAN – Onun için, lütfen, siz, bir dahaki …

KAMER GENÇ (Tunceli) –  Sayın Başkan, bir dakika beni dinler misiniz.

BAŞKAN - …maddede şahıslar adına olanda gruplar adına anlaşınız…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, bir dahaki maddede falan söz vermezler, onlar konuşurlar.

BAŞKAN - …ve söz hakkınızı oradan…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi, Sayın Başkan, geçen birleşimde de böyle oldu.

BAŞKAN -…normal olarak talep ediniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bakın Sayın Başkan, Sayın Meral Akşener burada Başkanlığı yönetirken o “Sorulara geçiyoruz.” deyince ben söz istedim, tekrar bana sözü verdi.

BAŞKAN – Şimdi…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bakın…

BAŞKAN – Yönetmeyi başkalarıyla kıyaslayarak yapamazsınız. Bir kural vardır, ben bu şekilde uyguladım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Kuralı siz ihlal ediyorsunuz.

BAŞKAN – Siz… 

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim İç Tüzük’ün 87’nci maddesinde ne diyor, pardon 80… Yani maddelerin tümü üzerindeki görüşmelerde her madde üzerinde 2 milletvekilinin konuşma hakkı var…

BAŞKAN – “Gruplar adına da söz hakkı var.” diyor Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Kimse konuşmuyorsa ben konuşurum efendim.

BAŞKAN – “Gruplar adına da söz hakkı var.” diyor, konuşmak istemiyorlar…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, siz soru-cevaba geçtiniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani bu kadar, AKP’nin emrine göre bu Meclisi yönetemezsiniz! Böyle bir şey olur mu?

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, siz soru-cevaba geçtikten sonra şahsı adına söz aldı. Lütfen…

KAMER GENÇ (Tunceli) – AKP’nin direktiflerine göre Meclisi yönetiyorsunuz. Böyle bir şey olmaz!

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Uygulamanıza katılıyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Lütfen, benim söz hakkımı vermek zorundasınız.

BAŞKAN – Ben “Bundan sonraki maddede anlaşın ve söz hakkınızı alın.” diyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Benim söz hakkımı vermek zorundasınız, yoksa devam edemezsiniz!

BAŞKAN – Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Soru-cevap…

Sayın Doğru...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, benim söz hakkımı kullanmak…

BAŞKAN – Sayın Doğru, lütfen…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Hükûmet olarak milletvekilliği dokunulmazlığının kaldırılmasıyla ilgili bir kanun çalışması var mıdır? Ayrıca, dokunulmazlığın kaldırılmasıyla ilgili…

KAMER GENÇ (Tunceli) – AKP’nin emrine girerek böyle Meclis mi yönetilir yahu!

REŞAT DOĞRU (Tokat) - …dosyası bulunan milletvekillerinin…

BAŞKAN – Çok rica ediyorum Sayın Genç...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, rica etmene gerek yok! Bu Meclisi doğru yöneteceksiniz!

REŞAT DOĞRU (Tokat) - …yargılanma isteklerinin…

BAŞKAN – Lütfen yerinize oturunuz, çok rica ediyorum.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkanım, anlaşılmadı, yeni baştan konuşayım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Demin Elitaş “Kimseye söz verme.” dedi, ben gördüm buradan.

BAŞKAN – Sayın Genç, çok rica ediyorum…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani, muhalefet partisi Başkan Vekili de muhalefet partisinin sözünü böyle keserse biz kimden söz alacağız canım?

BAŞKAN – Sayın Tanal, buyurunuz.

Size sonra söz vereceğim Sayın Doğru, sisteme giriniz lütfen.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Sayın Başbakan bugüne kadar kaç vatandaşımız aleyhine cumhuriyet başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuştur?

İki: Şikâyet sonuçlarında kaç kişi aleyhine dava açılmıştır? Kaç vatandaşımız mahkûm olmuştur? Kaç vatandaşımız beraat etmiştir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tanal.

Sayın Demiröz…

Sayın Demiröz yok.

Sayın Bayraktutan…

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, adliye personelinin servis araçları, biliyorsunuz yakın bir zamanda kaldırıldı. Bu servis araçlarını kaldırdıktan sonra, özellikle büyük şehirlerde adliye personelinin adliyeye ulaşımını sağlamak için  daha önce ulaşım yardımı yapılıyordu, ulaşım yardımını da kaldırdınız. Bu konuda adliye personelinden yoğun şikâyetler almaktayız. Bu uygulamayı yeniden eski hâline getirmeyi düşünüyor musunuz? Bu konuda adliye personelinin yaşamış olduğu mağduriyeti gidermeyi düşünüyor musunuz? Özellikle büyük şehirlerdeki adliye çalışanları çok mağdur durumdadırlar. Bu uygulamadan vazgeçmeyi düşünüyor musunuz? Adliye personeli bu konuda ciddi bir şekilde karar almanızı bekliyor.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bayraktutan.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakandan öğrenmek istiyorum: Hükûmet olarak, milletvekilliği dokunulmazlığının kaldırılmasıyla ilgili bir kanun çalışması var mıdır?

İkincisi: Dokunulmazlığının kaldırılmasıyla ilgili dosyası bulunan milletvekillerinin yargılanma isteklerinin kabul edilmesiyle ilgili ayrıca bir kanun çalışması var mıdır?

Üçüncü sorum: Tokat ilinde cezaevi ve adliyelerin bazıları kapanmıştır, bazı ilçelerde çalışmalar olduğu söylenmektedir. Bu yönde Tokatla ilgili bir bilgi almak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Doğru.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Bakanım, önceki sorularıma ilave olarak, Kütahya ili Simav ilçesindeki kapalı cezaevinin kapatılmasıyla ilgili kararınızda bir değişiklik var mı?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Simav mı dediniz?

ALİM IŞIK (Kütahya) – Simav Cezaevinin kapatılmasıyla ilgili, daha önce 2013 yılında kapatılacağıyla ilgili bir beyanatınız olmuştu. Bunun yerine, mağduriyetin önlenmesi adına ne düşünüyorsunuz?

İkincisi: Şaphane ve Domaniç adliyelerini kapattınız; oradaki yargı nedeniyle mağduriyetler had safhaya ulaştı. Buna nasıl bir çözüm düşünüyorsunuz? Açıklarsanız sevinirim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Işık.

Sayın Köprülü…

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Tekirdağ ili ekim ayı içerisinde ciddi bir sel felaketi yaşadı. Bu sel felaketinden dolayı da en ciddi mağduriyetlerden bir tanesi de Çerkezköy Adliyesinde gerçekleşti. Ödenek yetersizliğinden dolayı tamamlanamadığı için, hükûmet binasının alt katlarında hizmet veren adliye binasını su bastı ve burada 6 bin dosya hamur hâline dönüştü. Adliye faaliyetleri durdu, mahkemelerde duruşmalar yapılamıyor. Ancak buradaki aksaklıklar, dosyaların çamaşır gibi iplere serilmesi ve kurutulması faaliyetiyle giderilmeye çalışıldı.

Bakanlığınız olarak, Çerkezköy’de adliyede yaşanan bu sıkıntıyı gidermek için bir girişiminiz olacak mı? Artı bir kaynak ya da personel bu konuda ayırmayı düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Köprülü.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Doğru “Milletvekili dokunulmazlığının kaldırılmasına dönük bir yasa çalışması var mı?” diye sordular. Şu anda, bilindiği gibi milletvekili dokunulmazlığı Anayasa’mızda düzenlenmiş bir husustur. Anayasa Uzlaşma Komisyonunda grupların üzerinde mutabakata vardığı ya da varmaya çalıştığı bir metin var. O çalışmanın sonuçlanmasını beklemek lazım diye düşünüyorum.

Yine dokunulmazlık… Tezlekesi olan milletvekilleri yargılanmak isterlerse bunların durumuna ilişkin bir çalışmanız var mı?” Aslında mevzuat buna engel değil, Meclis karma komisyonu ve Genel Kurul bunun önünü açabilir. Şu anda bu sorunuz da Uzlaşma Komisyonunun önündeki tartışmaların konusudur. Dolayısıyla oradan çıkacak neticeyi beklememiz gerekir diye düşünüyorum.

Tokat’taki ve ilçelerdeki cezaevlerine ilişkin ise: Türkiye’de şu anda 195 cezaevinin kapatılmasına dair kararımız var. Ancak bu 195 cezaevi 2017 sonuna kadar, bir takvim çerçevesinde kapatılacak. Kapatılan cezaevlerinin yerine sosyal donatı alanları ve asgari standartları, uluslararası kriterleri karşılayacak, insani standartları karşılayacak kampüsler inşa edilmesine paralel kapatılacak. O açıdan, buna ancak sizin ilçe cezaevlerinin hangi takvimde kapatılması öngörülüyor kayıtlara bakarak cevap verebilirim, onu da yazılı bildireyim.

Sayın Tanal Sayın Başbakanın kaç vatandaşa suç duyurusunda bulunduğu, kaçına dava açıldığı, kaçının mahkûm olduğu, kaçının beraat ettiğine dair sorular tevcih etti. Buna yazılı cevap vereyim. Buna ilişkin kayıtlarımızı inceleyelim Sayın Tanal.

Sayın Bayraktutan “Adliye personelinin servis araçları kaldırıldı.” dedi. Aslında kaldırılan servis araçları değil, bizim yaygın bir servis aracı uygulamamız yok ancak personel için taşıma bileti veriyor idik. Bu taşıma bileti temin etme uygulamamız Sayıştay denetimlerinde eleştiriye konu oldu ve bunun giderilmemesi hâlinde bunun uygulayıcılara zimmet olarak çıkarılacağına dair raporlar üzerine, zorunlu olarak bu tedbire başvurulmuştur, keyfî bir uygulama söz konusu değildir.

Sayın Işık’ın Kütahya Simav Cezaevinin kapatılmasıyla ilgili sorusu, Sayın Doğru’nun sorusuna verdiğim cevapla paraleldir. O takvim içerisinde bakıp size bilgi verelim.

Ayrıca, Kütahya’da “İdare ve vergi mahkemesi kurulacak mı?” diye bir önceki turdan sorunuz vardı. Bu limitleri karşılıyor ise elbette kurulacaktır. Gene ona, kayıtlarımıza bakarak… Kaç dosya ilgili Eskişehir mahkemesine gidiyor, limitine bakmamız lazım.

ALİM IŞIK (Kütahya) - Beş yıl önce kuruldu Sayın Bakan. Açılmad yani HSYK’nın kararı var ama…

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Yine, icradaki birtakım uygulamalardan dolayı bir çalışmamızın olup olmadığını ifade etti bir önceki turda.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Taahhüdü ihlal, tazyik hapsinin kaldırılması…

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN ((Hatay) – Taahhüdü ihlal suçlarına dönük bir çalışmamız var mı? Bunu defalarca cevapladığımı düşünüyorum. Taahhüdü ihlal suçlarının kaldırılmasına dönük şu an için bir çalışma söz konusu değil Sayın Işık.

Bunun dışında, Tekirdağ Milletvekilimiz Sayın Köprülü “Çerkezköy Adliyesini su bastı.” dedi. Bu, Çerkezköy açısından sadece adliyeye dönük bir afet değildi, o bölgede birçok birim bundan mağdur oldu. Dosyaların da tellere asılarak kurutulmasının alternatif bir yöntemini bulduğumuzda beraberce onu tartışırız ama Çerkezköy Adliyemizin şartlarının iyileştirilmesi ve kendisine yakışır bir adliye yapılması noktasında çalışmalar belli bir mesafe almıştır. Bununla ilgili arsa tahsisi yapılmıştır, proje çalışması yapılmaktadır. En kısa sürede inşallah ihalesi yapılıp Çerkezköy’e yakışır bir adliye sarayını hizmete açmak programımızda vardır.

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Binanın yarısı oldu Sayın Bakan, yanlış söylüyorsunuz. Binanın yarısı oldu zaten. İhale falan bitti.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Çorlu’yla karıştırdınız Sayın Bakanım, Çorlu’yla.

BAŞKAN – Sayın Bulut’un bir sorusu vardı, onu da alalım.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakanım, infaz koruma memurlarının özlük haklarının iyileştirilmesiyle ilgili bir çalışmanız var mı?

Bir de, cezaevlerinde stajyer olarak görev yapan memurların kadroya ne zaman alınacağı konusunda bilgi verirseniz memnun olurum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bakan.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Ceza infaz personeliyle ilgili olarak, şu anda, belki önümüzdeki hafta Türkiye Büyük Millet Meclisine dış güvenlik yasa tasarısı sevk edilecek, o tasarıda bir miktar, onların silah edinmelerine dönük, onların harçlarına dönük iyileştirmeler söz konusu olabilecek ancak diğer, özlüğe ilişkin hususlarda Maliye Bakanlığıyla birtakım görüşmeler yapılıyor, gerçekleşir ise komisyon ve Genel Kurul aşamalarında birtakım değişiklikler olabilecektir Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 342 sıra sayılı tasarısının 10 uncu maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                  Hasip Kaplan                                      İdris Baluken                                    Mülkiye Birtane

                       Şırnak                                               Bingöl                                                 Kars

          Hüsamettin Zenderlioğlu                                Erol Dora

                        Bitlis                                                Mardin

 “Madde 10 (2) Bu Kanun hükümleri AİHM davalarında yeniden yargılanma kararından bir ay sonra yürürlüğe girer.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 342 sıra sayılı tasarının 10. maddesinin 1. Fıkrasının (a) bendinin aşağıdaki değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            Dilek Akagün Yılmaz                                 Gürkut Acar                                 Malik Ecder Özdemir

                        Uşak                                                Antalya                                                Sivas

               Mustafa Moroğlu                              Birgül Ayman Güler                                 Bülent Tezcan

                        İzmir                                                 İzmir                                                 Aydın

                           

                   Kamer Genç                                      Mahmut Tanal

                      Tunceli                                              İstanbul

“a) 5. maddesi yayımı tarihinden 15 gün sonra yürürlüğe”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Tezcan, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce de söyledim, makul sürede bitirilemeyen soruşturma ya da kovuşturmalar nedeniyle ortaya çıkan haksızlıkları gidermeye dönük bir yasa tasarısını görüşüyoruz. Türkiye’de makul sürede yürütülemeyen soruşturmalar, bitirilemeyen soruşturmalar ve kovuşturmalar, davalar, maalesef, son dönemde, özellikle siyasi davalarda artık had safhaya ulaştı. Dolayısıyla, bunlardan doğan hak kayıpları ve mağduriyetler de artık, bunun başlı başına bir edebiyatı oluşacak dereceye geldi ve bu noktaya dayandı. Bakın, Ergenekon davası beş yıldır devam ediyor, 94 tutuklu var ve hâlâ devam ediyor. Balyoz, biraz önce söyledim, üç yıl devam etti, şu anda hüküm verildi, gerekçeli kararında dahi mahkeme sahte gerekçeye dayanmak zorunda kaldı. Şimdi, devam eden bir soruşturma var: Askerî casusluk soruşturması; yedi aydan bu yana soruşturması devam ediyor; 320 sanıklı, bu 320 sanığın 58’i tutuklu, 58 tutuklunun 56’sı asker, 2 tanesi sivil ve 320 sanığın büyük çoğunluğu asker.

Sayın milletvekilleri, çok ilginçtir geçen günlerde, Cezaevi İzleme Komisyonumuz gitti, görüştüler bu sanıklarla. Komutanlardan bir tanesinin söylediği şey, hiç unutmamamız gereken bir söz. Diyor ki bir F16 pilotu subay: “Şehit olacağımız aklımıza gelirdi ama casuslukla itham edileceğimiz aklımıza hiçbir zaman gelmezdi.” Bu, tarihe düşülecek bir utançtır bu yaşattığımız soruşturmalarla.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan biraz önceki konuşmasında önemli bir şey söyledi, dedi ki: “Biz doğrudan yargıya müdahale edemeyiz. Eğer bir aksaklık varsa düzenleme yaparız, o düzenlemenin uygulamasını takip ederiz, uygulamada yine aksaklık olduğunu görürsek ona da yeniden döner müdahale ederiz düzenlemeyle.” dedi. Evet, doğru söylüyor. Ben de Sayın Bakana diyorum ki: Evet, Sayın Bakan, uygulamada aksaklık var, yapılan düzenlemelere rağmen uygulamada aksaklık var. 3’üncü Yargı Paketinde haksız tutuklamaları, gerekçesiz tutuklamaları önlemek için getirilen ayrıntılı, somut olgularla ilişkilendirmeye ilişkin Ceza Muhakemeleri Kanunu değişikliği göz göre göre uygulanmıyor. Mahkemelerde siyasallaşan hâkimler var.

Geçenlerde girdiğim, izlediğim bir duruşmada yine Ergenekon davasının mahkemesinin hâkimlerinden bir tanesi Üye Hâkim Sami Haşıloğlu Mustafa Balbay’a, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi milletvekilimize diyor ki: “Hani, sen milletvekili olmayacağını söylemiştin.” Kürsüden söylüyor, dikkat edin, kürsüden. Bir kürsü hâkimi, sanık sandalyesindeki sanığa dönüp diyor ki: “Sen siyasete girmeyeceğini, milletvekili olmayacağını söylemiştin.  Niye oldun?” Sana ne! Sana ne! Sen bunu soracak makamda mısın? Bu soruyu soran bir hâkim adil yargılama yapabilir mi? Bu soruyu soran bir hâkim hukuku uygulayabilir mi?

Evet, Sayın Bakan, uygulamada ciddi haksızlıklar var, ciddi biçimde siyasallaşan bir yargı var ve buna karşı önlem almak zorunluluğu var. Bakın, sahte delileri üreten bir yargılama süreci var. Başbakanın dinlendiğinden şikâyet ediliyor. Yani Türkiye’de Başbakanı dinleyebilen güçler var, Türkiye’de sahte deliller üretip soruşturma yapılıp, o sahte delillere dayalı sahte gerekçelerle hüküm veren bir yargı süreci var. Böylesi derin ilişkiler varsa hiç şüphe etmeyin ki o sahte delili üretenle Başbakanı dinleyenler aynı güçlerdir. Gelin, hep beraber buna karşı duralım. Gelin, bununla mücadele edelim. Neden çekiniyorsunuz? Neden korkuyorsunuz? Türkiye Büyük Millet Meclisi bu sahteciliğe el koymak zorundadır, böyle bir tarihî sorumluluğu vardır.

Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tezcan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 342 sıra sayılı tasarısının 10 uncu maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                                Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları

“Madde 10 (2) Bu Kanun hükümleri AİHM davalarında yeniden yargılanma kararından bir ay sonra yürürlüğe girer.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, buyurunuz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Arkadaşlar, Türk Ceza Kanunu’nda, sonra Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda biliyorsunuz bir değişiklik yapıldı 2005’te ve Avrupa Mahkemesi kararları kesinleştikten sonra yeniden yargılamanın yolu açılıyor.

Şimdi, bu düzenlemeyle, bu kanunla o kanun arasında bir çelişki doğuyor, bu çelişkinin giderilmesini hedef almıştık. Ancak, ben başka bir konuya dikkatleri çekmek istiyorum.

Yargılama söz konusu olunca yargılamanın üçlü sacayağı vardır: İddia, savunma ve yargı. Avrupa Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesinde, iddia ve savunmanın “silahların eşitliği” denen çok önemli bir kuralı var.

Savunma hakkı kutsaldır arkadaşlar. Yargılamalarda da son söz savunmanındır. Şimdi, savunmanın bu kadar önemli olduğu bu sistem içinde, buradan bu yasalarla savunma yok ediliyor; idari komisyonlara, vekil düzeyinde herhangi birisi de takip edebilir konumlara düşürülüyor.

Ben buradan şuna geleceğim: Sayın Adalet Bakanı, sizin hassasiyetlerinizi, çabalarınızı, barış konusunda, çözüm konusunda, diyalog konusunda niyetlerinizi az çok bilen ve katkılarınızı da bilen birisi olarak söylüyorum. Sizler bir avukatsınız, bir hukukçusunuz; ben de bir avukatım, bir hukukçuyum ve ikimiz milletvekiliyiz; ben muhalefet milletvekiliyim, sizler bakansınız. İmralı adasında bir görüşme oldu. Bu görüşmeye 3 türlü gidiş vardır: Bir, Adalet Bakanlığının personeli gider; iki, İçişleri Bakanlığına bağlı jandarma ve Millî Savunma Bakanlığına bağlı asker gider. 10 mil yasak vardır orada uygulanan 99’dan bu yana. Oraya cezaevi infaz memurları, müdürleri yanında bir de avukatlar gider. Oraya da giden 40 tane avukat bir seneyi aşkın süredir tutukludur ve duruşmaları bir hafta önce 28 Marta ertelendi. Şimdi, soruyorum: Burada görüşme yapılıyor. Avukat olarak gidiyorlar, vekâletleri var ve o avukat görüşmesinde, yasayla, Adalet Bakanının bir memuru bulunuyor. O tutanak anında size ulaşıyor, Adalet Bakanlığına. O görüşme konularında denildi ki: “Bilgi eriştiriyor bu avukatlar.” Tutuklandılar.” Sonra Hakan Fidan olayı gündeme getirildi ve burada bir yasayla soruşturma izne bağlandı. Avukatların özel yasaları vardı. Ancak son olarak da bir görüşme daha oldu. Daha öncesi, daha önce de görüşmeler oldu. Devlet adına MİT mensupları gidip görüşebiliyor, haber alıp getirebiliyor. Sonra partimizden de 2 milletvekili arkadaşımız; Sayın Ahmet Türk, Ayla Akat Ata, onlar da gittiler, görüştüler, geldiler. Peki, soruyorum: Sayın Bakanım, 40 tane avukat neden içeride Allah aşkına, söyler misiniz; neden 40 avukatı içeride tutuyorsunuz? Gidişse giden gidiyor, görüşse görüşme yapılıyor, bilgiyse bilgi alınıyor. Bu avukatlar niye içeride?  Bu avukatların davasının konusu kaldı mı? Bunlar sırf görevini yaptı diye, vekâlet aldı diye -bir kere İmralı’ya giden avukatlar var- bir seneyi aşkın süredir tutuklu. Yahu, bu zulümdür, bunun izahı yoktur, bunun anlatımı olamaz; bunun hukukta yeri yoktur, vicdanda yeri yoktur, Allah katında yeri yoktur. Böyle, bu basit bahanelerle özel yetkili mahkemeler 40 tane avukatı örgüt üyeliğinden, bilmem, bilgi taşımaktan içeride tutuyor. Şimdi, burada “vicdan” denen bir olay var. Adalet Bakanlığının bu avukatlar için devreye girmesi lazım. Oradaki bilgileri eriştirmesi lazım. O bilgilerin dışında bir tek kelime dahi dışarıda bir işlemi olmadığı hâlde bu avukatların bu şekilde tutuklu kalması zulümdür. Davanın konusu bitmiştir, bu dava devam edemez, bu dava yürüyemez, bu avukatlar tutuklu kalamaz. Bu avukatları tutuklu tutmak ve diğer işlemleri yapmak birbirine tezat teşkil eder. Bu, adalet değil arkadaşlar; bu, adalet değil ve Sayın Adalet Bakanından bu konuyla ilgilenmesini talep ediyoruz.

Saygılarımla. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

10’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 10’uncu madde kabul edilmiştir.

11’inci maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 11 - Bu Kanunun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz tasarının adı “Yargılama Sürelerinin Uzunluğu ile Mahkeme Kararlarının Geç veya Kısmen İcra Edilmesi ya da İcra Edilmemesi Nedeniyle Tazminat Ödenmesine Dair Kanun Tasarısı”dır. Bu kanunun amacına da baktığımızda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılmış olan bazı başvuruların tazminat ödenmek suretiyle çözümüne dair esas ve usullerin belirlenmesine ilişkindir.

Değerli milletvekilleri, adından da anlaşılacağı üzere, bu kanun tasarısı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılmış başvurular nedeniyle ödenecek tazminatların usul ve esaslarını belirliyor. O zaman bu tazminatın ödenmesini gerektiren olay nedir yani başvuru yapılmasını gerektiren olay nedir? Yargılama sürelerinin uzunluğu ile mahkeme kararlarının geç veya kısmen icra edilmemesi. Demek ki yargılama süreleri uzun olmamış olsa yani makul süre olsa ve mahkeme kararları geç icra edilmemiş olsa ya da icra edilmiş olsa böyle bir tazminatı doğuran olay olmayacak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru olmayacak;  dolayısıyla, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde dosyalar da birikmeyecek, böyle bir tasarıyı da Adalet Bakanlığı hazırlayıp bu Meclise getirmeyecekti. O zaman, sonuçlarla uğraşmak yerine olayın nedenleriyle uğraşmak lazım. Eğer gerçekten, biz, bu kanun tasarısının kapsamında olan sorunu kökten çözmek istiyorsak bunun nedeni olan olayları çözmemiz gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de bugün, temel sorun… Elbette işsizlik, açlık, yokluk, yoksulluk vardır; buna bir itirazım yok ama bunlar öteden beri olan sorunlardır; dün azdı, bugün çoktur ya da dün çoktu, bugün azdır ama bugün temel sorun bireyin hukuk güvenliğinin olmayışıdır, bugün temel sorun Türkiye’de haksızlık, hukuksuzluk ve keyfîliğin olağan bir yönetim biçimi hâline gelmiş olmasıdır; temel sorun adaletsizliktir, adaletin olmayışıdır. Öylesine ki bu haksızlık, hukuksuzluk mahkeme kürsülerine kadar tırmanmıştır. Asli görevi adaleti gerçekleştirmek olan mahkemeler, artık kendileri âdeta hukuksuzluk ve haksızlık yapan organlar hâline gelmiştir. Bugün, bu sorunların temelinde, gerçekten, yasa yapma özensizliğini kural hâline getiren bir yasama organı söz konusu.

Öbür taraftan, hukuk ve yasa kurallarına, özellikle de yasa kurallarına uymamayı kural hâline getirmiş ve hukuk yerine siyaseti referans almış bir yargı sistemi; hukuk devletinin temel ilkesi olan hukukun üstünlüğü ilkesini hâkim ve savcıların üstünlüğü olarak gören yargıç ve savcıların bulunması ve hukuk devleti anlayışından kopmuş, hukuk devletinin temel ilkesi olan yasama ve yürütmenin eylem ve işlemlerinin yargı tarafından denetlenmesini millî iradenin vesayet altına alınması olarak gören bir siyasal iktidar vardır. Temel sorunlarımız bunlardır. Eğer bu sorunlar çözülmediği müddetçe yani hakîm ve savcılarımız, tarihsel misyonlarının, temel görevlerinin adalet olduğunu kavramadıkları müddetçe… Hâlen daha bu yargıda, gerçekten hukukun üstünlüğünü, bu hukuk kurallarını uygulamakla görevli hâkim ve savcıların üstünlüğü olarak gören yargıç ve savcıların anlayışını devam ettirmeleri ve siyasi iktidarın da bir türlü kuvvetler ayrılığı ilkesini hazmetmemiş olması, bizim çözülmesi gereken temel sorunlarımızdır arkadaşlar.

Eğer biz bunları çözmez isek bugün bu kanun tasarısını getiririz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde, Anayasa Mahkemesinde çuval çuval dosyalar birikir ve yeniden palyatif çözümler peşinde koştururuz. Önemli olan bataklıkları kurutmaktır, sivrisineklerle uğraşmak değildir.

Bugün, yargıya güvenin giderek azalmasının temel nedenlerinden bir tanesi, artık yargının, hukuksuzlukta yürütme organıyla yarışır hâle gelmesidir. Hepimiz yargı kararlarına saygı duymaktan bahsederiz. Saygı duyulacak yargı kararı, yargılama sürecindeki herkesin eylem ve işlemlerinin hukuka ve yasaya uygun olarak oluşması sonucunda meydana gelen yargı kararıdır; yoksa 1 hâkim, zabıt kâtibi ya da 1 başkan, 2 üye, zabıt kâtibi, mübaşirin imzaladığı şeklî anlamdaki mahkeme kararları saygı duyulacak mahkeme kararları değildir hukuki anlamda. Hâkim ve savcıların, bir davada, o davaya ilişkin delilleri değerlendirmek yerine, kamuoyunda kendilerinin haksız ve hukuksuz uygulamalarına yönelik eleştirileri bertaraf edebilmek için gerekçe oluşturmaları ilk defa görülen olaylardır. Umuyorum, yargıdaki bu olaylar Adalet Bakanımızın da dikkatindedir, onu da rahatsız ediyordur çünkü kendisi de bir hukukçudur.

Bugün, gerçekten, Türkiye'de yaşanan sorunların temelindeki en büyük pay, artık bu yargıda oluşan siyasal anlayış yani siyasete yaranmak için, siyaset kurumuna yaranmak için karar vermeye eğilimli anlayıştır. Bu çok tehlikelidir değerli arkadaşlarım, bu anlayıştan vazgeçilmek durumundadır.

Hâkim ve savcılar, gerçekten adaleti gerçekleştirecek temel ögelerdir. Bir yargılama sürecinde nasıl hareket edilmesine ilişkin usul hukuku, sadece oradaki taraflar için, sanık için, avukatlar için değildir; usul hukukunda kurallar, her şeyden önce, yargılama yapan hâkim ve savcılar için uyulması öncelikle gerekli temel hukuk kurallarıdır. Hâkim ve savcılar, bu hukuk kurallarına uymamakta kendilerinin imtiyazlı olduğunu düşünüyorlar ise işte böylesine -kamu- toplumsal vicdanı sızlatan kararlarla karşı karşıya geliriz. “Canım, ben bugün iktidarım. Nasıl olsa bu iktidar dönemimde bana uygun karar verilir, bana aykırı karar verilemez.” anlayışı doğru bir anlayış değildir.

Gerçekten Türkiye’deki geçmişimize baktığımız zaman, yargı, her dönem ister sivil iktidar ister askerî iktidar olsun, mevcut iktidardan yana eğilim göstermiştir. Bu, işte yargının da bir türlü yürütmeden kendisini kurtaramayışıdır yani kendisinin bağımsız ve tarafsız olduğunu içselleştirememiş olmasıdır. Son yargılamaları da bu çerçevede değerlendirmek gerekiyor. Yani, ben hukukçu arkadaşlarımıza söylüyorum, hangi partiden olursa olsun, hangi davada -hepimiz davalara girdik- hâkimler işini gücünü bırakıp gerekçeli karar yazarken kamuoyundaki eleştirilere cevap verecek şekilde karar yazmaya çalışırlar? Böyle bir şey olabilir mi? Yani, hâkim, bir yargılama sürecindeki olayları değerlendirir, delilleri değerlendirir, ona göre karar vermesini gerektiren neyse onu yazar. Ama, bir bakıyoruz, son malum davada, hâkim, gerekçesinde bu delillerin aslını Genelkurmaydan aldığını söylüyor; Genelkurmay açıklama yapıyor, “Böyle bir şey yoktur.” diyor. Şimdi, ben, aslında bu kararı veren hâkim ve savcıların hâlâ o görevde neden durdurulduğunu soruyorum Adalet Bakanına. Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulunun görevi işte budur. Burada hâkim ve savcıların yargı yetkisini kullanmasına ilişkin bir olay söz konusu değildir, aksine mevcut hukuk kuralına ve yasaya uymama konusundaki ısrardır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin çıkardığı yasaları hâkim ve savcılar uygulamakla görevlidirler. Türkiye Büyük Millet Meclisinin çıkardığı yasalara…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - …hâkim ve savcıların uyup uymama konusunda takdir hakları yoktur.

Değerli arkadaşlarım, bu yasanın sorunları çözmeyeceğinin bilincindeyiz ancak yasanın hayırlı olmasını diliyorum. Umuyorum ve diliyorum ki artık bundan böyle geçici çözümler getiren yasa tasarıları gelmez.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Mehmet Şandır.

Buyurunuz Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, Sayın Başkanım; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir ihtiyaca binaen, gerekli olan, zorunlu olan bir kanunu çıkarıyoruz. Ümit ederim ki bu çıkarılacak kanunla Türkiye'nin bir problemi aşılmış olacaktır. Hükûmetin bu yöndeki beklentisine, öngörüsüne Parlamento olarak saygı göstermemiz gerektiğini düşünüyorum. Bu sebeple, hayırlı olmasını diliyorum ama yine de bir talebimi ifade etmek istiyorum: Yani bir doğruyu, bir gerekliliği, lazımeyi yerine getirirken bir başka yanlışa da kapı aralamamak gerektiği kanaatindeyim.

Daha önceki iki madde üzerindeki görüşmede ifade ettim, bir sonuç var. Bu sonucun sebeplerini sorgulamadan, o sebepleri aşacak hukuk düzenlemesini yapmadan sonuçlara tedbir olarak getirdiğiniz hukuk sadre şifa olmayacaktır. Yani, şimdi bu çıkardığınız kanunla yargılama sürelerinin kısalması mümkün olacak mı Sayın Bakanım?

Değerli milletvekilleri, bundan dolayı Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde -bana göre- aşağılayıcı birtakım tanımlarla suçlanmasının önü kesilecek mi? Bence, sebepleri sorgulayarak o sebeplere tedbir geliştirecek, hukuk kuracak bir başarıyı birlikte yapmamız gerekirdi. O noktada Sayın Hükûmetin gerçekten ne düşündüğünü de bilmek istiyorum.

İkinci husus: Getirdiğiniz tedbir doğru değil Sayın Bakan. Yani Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin talebi doğrultusunda iç hukukta bir yapı kuruyorsunuz ama kurduğunuz yapı bizim en büyük, en değerli ortak paydamız olan demokratik sistem, hukuk devleti olmak iddiamızı yaralıyor. Yargının sorunlarını, idari bir yapı kurarak aşmaya çalışıyorsunuz. Yargı -sebebi kendine ait; haklı, haksız- yargılama süresini kısaltamıyor. Uzun tutukluluk süresi bir nevi cezalandırmaya dönüşüyor. Bundan dolayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde suçlanıyoruz, tazminata mahkûm ediliyoruz. Bunu aşabilmek için Adalet Bakanlığına bağlı kurduğunuz yapı, yargının bu uzun yargılama sürecini kısaltmaya yetecek mi veya işte tazminatların önünü kesecek “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitmeyin, gelin size tazminat verelim, bir anlamda rüşvet verelim, gelin bizi dışarıya şikâyet etmeyin. Bunun için Bakanlık bünyesinde böyle bir yapı kuruyoruz, yargının yanlışını telafi edeceğiz.” yaklaşımı bu sistemin özünü, temel mantığını yaralamayacak mı Sayın Bakanım?

Bakınız, bu noktada, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz bu kanunun tümü üzerinde yaptığımız konuşmada da bir teklif getirdik. Dedik ki: Geliniz, bu konuda eğer bir kurum, bir iç hukuk kurumu kurmak zorunlu hâle geliyorsa bunu yargının içinde kuralım. İdari davalarda bu görevi Danıştaya verelim, bu görevi Danıştay yapsın. Hukuk davalarında, ceza davalarında bu görevi Yargıtay yapsın.; Yargıtay içerisinde bir yapı oluşturalım.” Deniliyorsa ki: “Bu ikisi yetmez, doğru değil.” E, Anayasa Mahkemesi bünyesinde yapalım. Zaten Anayasa Mahkemesine vatandaşların müracaat etmelerini bir iç hukuk hâline getirdiniz yani Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine müracaat etmeden önce, bir iç hukuk aşaması olarak, Anayasa Mahkemesine de bireylerin müracaat etmesini hukuk hâline getirdiniz. E, şimdi, aynı konu bir zorunluluksa, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu noktada bize bir çözüm olarak, bir zorunluluk olarak böyle bir kararı varsa gelin bunu yargı içerisinde yapalım. Yürütmeye bağlı bir yargı yapılanması kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırıdır. Siz, yalnız yargıya değil yasamaya da müdahale ediyorsunuz. Yani, bu konuda yasamanın yetkisi olan hukuk genişletmeyi, yetki genişletmeyi Bakanlar Kurulu kararına bırakıyorsunuz.

Sayın Bakanım, değerli milletvekilleri, iktidar partisinin değerli yöneticileri; Sayın Başbakan Yardımcımız da burada, hukukçu kimliğine söylüyorum: Yani bir gerekliliği, bir yanlışı düzeltirken daha büyük sonuçlar oluşturacak bir yanlışa niye kapı aralıyoruz? Bu konuda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin talebi olarak iç hukukta bir yapı kurmak gerekiyorsa bu yapıyı, mevcut sistemimizin kendi dengeleri içerisinde, kendi dinamikleri içerisinde, yargının içerisinde kurmamız lazım. Yargının eksik kaldığı ve bundan dolayı Türkiye’nin suçlandığı bir konuda “Yargı, sen bunu beceremiyorsun, bırak; ben bunu Adalet Bakanlığı olarak kendi bünyemde oluşturduğum bir bağlı daireyle yapacağım.” demeniz, kuvvetler ayrılığı sistemine, dolayısıyla Anayasa’mıza aykırı olur. Bu, daha ileri zamanlarda çok daha büyük tehlikelere ve risklere sebep olur. “Ben yaptım oldu.” demek, “Ben büyüğüm, kural koyucuyum.” demek, inanınız ki, demokratik bir anlayışa, zihniyete, olgunluğa yakışmaz.

Bu sebeple, hukukçu kimliğinize duyduğum saygının gereği bu konunun yanlış olduğunu, demokratik anlayışa duyduğunuz saygıdan emin olarak, sizi bir daha düşünmeye davet ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, Türkiye’nin ihtiyacı olan, bir anlamda mecburiyeti olan ancak -parantez içerisinde- sizin eseriniz olan bu sonuca “tedbir” diye getirdiğiniz bu kanunu hayırlı olsun diyoruz. Gereklidir, yapın ama doğru yapmanızı da size tavsiye ediyoruz. Aranızda çok sayıda hukukçu var, bu konuda söylediğim konularda bir yanlışlık, bir çelişki varsa izah edilmesini beklerim ama yargının kısaltamadığı süreyi, yargılama süresini, Adalet Bakanlığı bünyesinde bunun sonuçlarını, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde cezaya sebep olan sonuçlarını izale edebilmek, ortadan kaldırabilmek için yargının dışında, yargının eksiğini tamamlamak üzere Bakanlık bünyesinde oluşturacağınız bu idari yapı bence fayda getirmeyecektir. Çünkü, Sayın Bakan, kurduğunuz idari yapının verdiği karardan vatandaş tatmin olmazsa, ikna olmazsa, “Benim hakkım yeniyor.” derse ne yapacaksınız yani önünü nasıl keseceksiniz, adalet duygusunu nasıl temin edeceksiniz? Ama, bırakın, yargıyı yargı versin. Vatandaş vicdanında, insan vicdanında adalet duygusunun kararını yargı versin. Bunu siyasetin emrinde, bürokrasinin emrinde bir yapıya bağlarsanız bana göre Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olursunuz. Bunun maliyeti sosyal mahiyette çok daha ağır olacaktır. Bir yanlışı, bir gerekliliği tanzim ederken ileri zamanlar açısından telafisi zor bir yanlışa parmak kaldırmayınız. Bu kadar süre beklenilmiş. Doğrusunu yapmak, bu endişelerimiz doğrultusunda gereğini yapmak üzere bu kanunu tekrar değerlendirip tekrar Genel Kurula getirin, birlikte oy verelim; bu kanun Meclisin kanunu olsun, Türkiye’nin önünü açan bir kanun olsun.

Bu endişelerimi ve bu beklentilerimi, bu temennilerimizi ifade ederek, her şeye rağmen -bana göre Türkiye’ye, Türk milletine yakışmaz- böyle bir suçlamaya muhatap olmamıza sebep olan bu yargılama sürelerinin kısaltılması konusuna kalıcı bir çözüm üretmek sorumluluğunu tekrar hatırlatarak kanunun hayırlı olmasını, ümit ediyorum ki düzeltilerek getirilmesi hâlinde hayırlı olacağına da inancımı ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır.

Konya Milletvekili Harun Tüfekci.

Buyurunuz Sayın Tüfekci. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HARUN TÜFEKCİ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Yargılama Sürelerinin Uzunluğu ile Mahkeme Kararlarının Geç veya Kısmen İcra Edilmesi ya da İcra Edilmemesi Nedeniyle Tazminat Ödenmesine Dair Kanun Tasarısı’nın 11’inci maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde, dönemimizde gerçekten adaletle alakalı, adil yargılamayla alakalı ve yargılama usulünün hızlandırılmasıyla alakalı çok önemli yasal düzenlemeler oldu. Bu düzenleme de bunlardan biri. Tabii, yürütme maddesinde konuştuğum için çok uzatma taraftarı değilim ama şunun iyi bilinmesi gerekiyor ki, Avrupa Birliği ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde Türkiye'nin ciddi anlamda itibar kaybettiği, özellikle bu tür tazminat ödemek zorunda kaldığı alanlarda yeni bir yasal düzenlemenin gelmesi, yapılması gerekiyordu. İşte, Adalet Bakanlığımızın yapmış olduğu çalışmaya bizler de komisyon olarak katkı verdik.

İnşallah, bu yasanın olumlu sonuçlar doğuracağını düşünüyor, yüce heyetinizi saygı ve hürmetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tüfekci.

Hükûmet adına, Adalet Bakanı Sadullah Ergin.

Buyurunuz Sayın Ergin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Huzurlarınızda bulunan 342 sıra sayılı Tasarı’nın geneliyle ilgili Genel Kurulumuza birtakım bilgileri arz etmek üzere söz aldım.

Bu tasarının getiriliş amacına ilişkin birkaç tespitte bulunma ihtiyacı hasıl oldu. Zira, burada yapılan değerlendirmelere baktığımızda, sanki bir mahkeme kuruyoruz da bir yargılama yapacağız gibi algılamalar var ve bunun yürütmeye bağlı bir şekilde kurulması eleştiriliyor; bu oluşan yapının bağımsız olmadığı, tarafsız olmayacağı değerlendirmeleri yapılıyor. Tasarı iyice incelenirse, gerekçesine bakılır ise ve özellikle Avrupa Konseyi üyesi ülkeler içerisinde başka ülkelerdeki uygulama örneklerine bakılır ise bu komisyonun amacı daha iyi anlaşılacaktır.

Uzun yargılamalar sadece Türkiye’nin problemi değil. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargılama yetkisini tanımış birçok ülkenin benzer sorunları var idi. Bu sorunları aşabilmek için, yine Konsey üyesi ülkeler, benzer yöntemlerle iç hukuk yolları oluşturarak bu uzun yargılamalardan doğan zararları karşılamak üzere komisyon kurdular. Bu komisyonlar kesinlikle ihtilaf konusu yargılamaların özüne dönük bir tespit yapmayacaklar, yargılamaları sonlandırmayacaklar, yargılamayı yapan mahkemelere bir telkinde bulunamayacaklar. Sadece, bu uzun yargılamalardan mağdur olanlar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine giderek şunu söylüyorlar: “Ben, mağdur oldum. Bu mağduriyetimi tespit et ve benim mağduriyetimi giderecek bir tazminat ver.”

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bunu yargı yapsın Sayın Bakan.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Vatandaşın talebi de bu AİHM mahkemesinden. AİHM de, bir uzun yargılama süreci varsa bununla ilgili ihlal kararı veriyor ve Türkiye’ye diyor ki: “Vatandaşına şu kadar tazminat öde.”

Şimdi, bizim getirdiğimiz düzenleme şu: Bu uzun yargılamadan dolayı bu tespiti Strazbourg Mahkemesi yapacağına içte oluşturulan idari nitelikli bir komisyon yapsın.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yargıtay yapsın.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Bu komisyon bu tespiti neye göre yapacak, kendi kafasına göre mi yapacak? Hayır. Her konuda yapabilecek mi? Hayır. Sadece ve sadece -yasanın içerisinde kriterleri koyulmuş- İnsan Hakları Mahkemesinin yerleşik içtihat oluşturduğu ihtilaflarla bakabilecek. Ne demek o? İnsan Hakları Mahkemesinin çok sayılı hâkimlerle verdiği kararları değil, 3 hâkimle değerlendirme yapabildiği ve üzerinde tartışmasız içtihatların oluştuğu basit türden ihtilafları karara bağlayan kurulların yetkisini bu idari kurula veriyoruz. “Ey vatandaşım! Evet, Ümmühan Kaplan dosyası pilot dosyasıdır. 1970’li yıllardan gelen bir ihtilaftır ve hâlâ çözülmemiştir. Ve sen bundan dolayı mağdursun. Bu mağduriyetini teslim ediyorum, sana şu kadar da tazminat öngörüyorum.” diyecek bu komisyon. Bu tazminatı neye göre öngörecek? İnsan Hakları Mahkemesinin bugüne kadar oluşturmuş olduğu içtihatlara paralel olarak ödeyecek ve bu karar, yine, idari yargının denetimine tabi olacak. Yaptığımız iş yargılama faaliyeti değil.

Değerli arkadaşlar, bakarsanız, Kıbrıs’taki Loizidou davasından sonra, taşınmaz mal komisyonu kurmak suretiyle bir iç hukuk yolu oluşturuldu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu komisyonu etkin bir iç hukuk yolu olarak kabul ettiği için “Bu mal komisyonundan geçmeden başvurular AİHM bu başvuruları kabul etmez.”lik kararı verdi, böyle bir ilke oluşturdu.

Yine, doğu, güneydoğuda yaşanan terör hadiselerinden mağdur olan vatandaşlarımızın mağduriyetlerinin karşılanması maksadıyla geçmişte benzer komisyonlar kuruldu. Bu komisyonların da tamamı idari mahiyette komisyonlardı. Aksine, bizim bugün kurduğumuz komisyonun 5 üyesinin 4 tanesi hâkim, savcı sıfatı taşıyan kişilerden oluşacak ama yapacakları iş yargılama değil, idari nitelikli bir faaliyettir. Geçmişte kurduğumuz bu komisyonların faaliyeti Strazburg mahkemeleri tarafından etkin bir iç hukuk yolu olarak kabul edilmiştir ve bu komisyonlardan geçmedikçe, müracaatlar o mahkeme tarafından kabul edilmemiştir.

Bugün getirdiğimiz, huzurlarınızda görüşmesini tamamlayacağımız bu tasarı da benzer bir iç hukuk yolu oluşturma çalışmasıdır. Bundan maksadımız, İnsan Hakları Mahkemesi önünde Türkiye’den yapılmış bulunan başvuruların bu şekilde yerleşik içtihat oluşturanlarını vatandaşlarımızla kendi aramızda uzlaşarak çözmektir. Strazburg’daki hâkimlerin vereceği karar yerine, Ankara’da kendi vatandaşımızla barışmanın yoludur. Bu vesileyle, vatandaşımız, yıllarca, Strazburg’da hak arama zahmetine girmeyecektir. Türkiye, Strazburg mahkemelerinde, ilave yeni ihlaller almış olmayacaktır ve vatandaşımızın mağduriyetleri burada kurulacak bir idari komisyon marifetiyle daha kolay, daha ucuz karşılanacaktır. Burada, hakkı mağdur olan, ihlal edilen vatandaşımız kazançlıdır, uzun süre beklemeden hakkıyla buluşacaktır. Devlet kazançlı olacaktır, aleyhine ihlalleri önleyecektir ama AİHM kazançlıdır, önündeki dosya sayısı eksilecektir.

Bu tasarıya şu gözle bakmadık, bu şekilde takdim etmedik değerli milletvekilleri: “Bu tasarı geçince Türkiye’de uzun yargılamalardan kaynaklı sorunlar ortadan kalkacaktır.” diye bir iddiamız olmadı. Bu sadece sonuçları ortadan kaldırmanın bir yolu, yöntemi ama esas itibarıyla Türkiye’de uzun yargılamaları önleyecek tedbirlerimiz çok daha kapsamlı ve adım adım hayata geçiriliyor.

Yargı Reformu Stratejisi’nin üç yılda yüzde 70’ini hayata geçirdiğimizi ifade etmiştim bu kürsüden. Değerli milletvekilleri, ona ilaveten, yargıyı hızlandırmaya dönük 3 tane tasarı bu Parlamentoda yasalaştı. Yine, yargılamaların uzamasında en büyük zaman kaybının yaşandığı Yargıtay ve Danıştayımızda hem üye sayısı hem daire sayısı artırılmak suretiyle çıkan kararlar arttı ve sadece 2011-2012 yılında, bir yıllık süre içerisinde Yargıtay kendi iş yükünün yaklaşık üçte 1’ini tasfiye etti. İnşallah, hukuk dairelerinde bir sene, ceza dairelerinde bir buçuk, iki sene içerisinde stokta bekleyen dosyalar tükendiğinde Yargıtay postaya çalışmaya başlıyor. Bu çok önemli bir netice bizim açımızdan ve Türkiye'nin iki sene, üç sene önce hayal bile edemediği bir noktaya doğru gidiyoruz.

Yine, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı getirilmek suretiyle, bundan sonra Strazburg Mahkemesine gidilmeden önce, kendi insan hakları mahkememiz sıfatıyla vatandaşlarımız Anayasa Mahkemesinde haklarını arayabilecektir. Bu da Strazburg mahkemelerine gidişi belli ölçüde filtre edecektir, süzecektir.

Onun dışında, yüksek yargının güçlendirilmesi ve yargının hızlandırılması tedbirlerine ilaveten, bugün yasalaştıracağımız -inşallah, oylarınızla kabul edilirse- yürürlüğe Cumhurbaşkanımızın onayıyla girmesi gereken bu tasarı ile önemli mesafeler almış olacağız. Önemli olan yargıya gelen iş yükünü azaltacak tedbirlerin alınması idi, buna dönük de bu Parlamentoda sizlerle beraber çok önemli tedbirler aldık. Bir tanesi Arabuluculuk Kanunu Tasarısı’ydı. Bu, yasalaştı. 2013 yılının Haziran ayından itibaren ihtilaflar mahkemelere gitmeden önce ya da mahkemeye gitmiş olsa bile o aşamada ara bulucular vasıtasıyla mahkemelerin gündeminden çıkartılabilecektir. Bu, alternatif uyuşmazlık yollarının Türk hukuk sistemine etkin bir şekilde girişinin adımlarından bir tanesidir. Cezada uzlaşmanın daha rahat uygulanabilmesi için ilave tedbirleri de peşi peşine getirmeye gayret ediyoruz. Buna ilaveten, idari uyuşmazlıkların filtre edilmesinde Kamu Denetçiliği Kurumunu getirdik, Anayasa’mızda düzenlemesini yaptık, yasasını çıkarttık, seçimlerini yaptık. İnşallah kısa süre içerisinde teşkilatlanmasını tamamlayıp o da müracaat almaya başladığında alternatif bir uyuşmazlık çözüm yolu daha hayata girmiş olacak, vatandaşlarımızın hak arama kanalları çeşitlenecek.

Değerli milletvekilleri, bu çerçevede, Türkiye, tarihinde ilk kez, yurt dışında vatandaşlarının çokça yaşadığı merkezler ile kurumsal menfaatlerimizin korunacağı merkezlere adli müşavirler atadı. 2012 yılının Eylül ayından itibaren Avrupa Konseyinde, oradaki daimî temsilciliğimizde, Brüksel’de, Londra’da, Berlin’de, Paris’te, New York’ta, Washington’da, dış temsilciliklerimizde artık uluslararası hukuku bilen, iyi dil bilen hâkim ve savcılarımız Türkiye’nin menfaatlerini, vatandaşlarımızın menfaatlerini korumak için göreve başladılar ve üç aylık bir görev süresi icra ettiler. Türkiye’nin menfaatlerini, vatandaşlarımızın menfaatlerini korumak için çok önemli adımlar attık. Bundan sonra inşallah bunların devamı gelecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Ben, tasarının hayırlara vesile olmasını dileyerek…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Beş sene hapiste çürüterek Sayın Bakanım.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – …yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Beş sene hapislerde çürüterek vatandaş menfaati.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ergin.

Isparta Milletvekili Recep Özel.

Buyurunuz Sayın Özel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte olan kanun tasarısının son maddesinin son konuşmacısı olarak huzurlarınızdayım.

Biraz önceki konuşmalarda birkaç konu vardı, onlara kısaca değinmek istiyorum. Sahte gerekçe diye mahkemeler… Bugüne kadar yargı hayatında, hukuk hayatında ben sahte gerekçe diye… Deliller sahte olabilir ama bir sahte gerekçe hiç duymadım, bu nereden çıktı hiç anlayabilmiş de değilim.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Uyduruk gerekçe.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Öğrenirsin, öğrenirsin!

RECEP ÖZEL (Devamla) - Yargı paketlerinin uygulanmadığından bir şikâyet oldu. Evet, yargı paketlerini yasama organı olarak, iyi niyetli bir şekilde, “Yargı daha iyi işlesin.” anlamında çıkartmış bulunmaktayız ama uygulayıcılar bunu yanlış uyguluyor, eksik uyguluyor olabilirler. Bir mahkeme yanlış karar veriyor olabilir, bizim burada çıkarmış olduğumuz bir hükmü yanlış uyguluyor olabilir…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Hesabını sor.

RECEP ÖZEL (Devamla) - …eksik uyguluyor olabilir ama yargının denetim yeri yasama değil, yargının denetim yeri yine yargıdır.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – HSYK Başkanı Adalet Bakanı ama haberin yok mu Sayın Özel? HSYK’nın Başkanı Adalet Bakanı.

RECEP ÖZEL (Devamla) - Bizim yasama olarak yargının üzerinde bir denetim yapma görevimiz yoktur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Mevzuatı, hükümleri değiştirebiliriz, bunun için burada bir yasal düzenleme yapabiliriz ama çıkarmış olduğumuz bir yasanın uygulanması noktasında kendi içerisindeki uygulanmasının denetimini yine yargının kendisi yapacaktır.

Bakın, burada, devam etmekte olan davalarla ilgili, gerek Balyoz gerek Ergenekon’la ilgili olarak hâkimleri, görev yapan savcıları, delillerin değerlendirilmesine kadar varan değerlendirmeleri bu kürsüde yapıyoruz. Anayasa’nın 138’inci maddesinin üçüncü fıkrası aynen ne diyor?

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – “Görülmekte olan dava” demek. Karar verildi, bitti, Balyoz davası bitti.

RECEP ÖZEL (Devamla) - Okuyayım da, birlikte bir daha bir bakalım da arkadaşlar bu hatalara birlikte düşmeyelim. Bakın: “Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.” Lütfen, Türkiye’deki erklerin saygınlığını biz yasama olarak gözetmek zorundayız.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Başbakan “Yargıya talimatı verdik.” diyor ya, gereğini...

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Başbakan ne diyor Başbakan? Başbakan kuvvetler ayrılığına ne diyor?

RECEP ÖZEL (Devamla) – Yargının burada ayaklar altına alınmamasına -yasamanın da, yürütmenin de, yargının da- milletvekili olarak öncelikle bizim dikkat etmemiz gerekiyor diyorum.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – O zaman Meclis araştırma komisyonları nedir? Görülmekte olan davayla ilgili Meclis araştırması yapıyor!

RECEP ÖZEL (Devamla) - Yasanın vatanımıza, milletimize, bu mağdur olanların mağduriyetinin bir an önce giderilmesi anlamında da hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – 28 Şubat davası görülüyor, Meclis araştırması var. Böyle bir şey olur mu ya!

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özel.

Soru-cevap bölümüne geçiyoruz.

Sayın Genç… Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Benim yok efendim.

BAŞKAN – Burada görünüyor ama şey yok. Ne taraftaysanız, size daha sonra söz vereyim. Sistemi kurana kadar…

Sayın Tanal, buyurunuz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Efendim, Sayın Bakan, Türkiye’de polis karakolları sınıflandırması, 3 sınıflandırma var. Takdir edersiniz A sınıflandırma, B sınıflandırma, C sınıflandırma. Bu, nüfusa göre yapılan bir sınıflandırma ancak Türkiye’deki bu karakollar sınıflandırmalara uygun bir yapıda değil, binalar uygun değil.

Ayrıca, İzmir’de yapılan karakol incelememizde, bazı ifade odalarında, şüphelilerin ifade verdiği yerin arkasında gizli kameraların bulunduğunu biz komisyon olarak gözlerimizle tespit ettik. Acaba bu konuyla ilgili bir tedbir, bir araştırma yapacak mısınız? Ve karakollardaki işkence, eziyet ve kötü muamelenin sonlandırılması açısından bazı kör noktalar var. Bu kör noktaların giderilmesi açısından ne tür tedbirler alacaksınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tanal.

Sayın Köprülü…

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, az önce soruma verdiğiniz cevapta zannediyorum ilçeleri karıştırdınız. Ben Çerkezköy Adliyesini sordum ama siz Çorlu Adliyesiyle ilgili durumu bana anlattınız. Ben bir kez daha hatırlatmak istiyorum: Çerkezköy Adliyesinin, özellikle sel baskınından sonra dosyaların durumu ve adliye hizmetlerinin tıkanmasıyla ilgili olarak bir önleminiz var mıdır? Bu vesileyle, yılan hikâyesine dönen Çorlu Adliyesini de tekrardan sorayım: Biliyorsunuz iki kez proje iptal oldu, devamında yüz binlerce lira para harcandı ancak Çorlu’ya adliye konusunda şu an için bir çivi dahi çakılmadı. Çorlu’ya adliye binasını da ne zaman yapıp tamamlamayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederiz Sayın Köprülü.

Sayın Özkan…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Sayın Bakan, Burdur Adliye Sarayı şu anda hizmet verme anlamında yetersizdir. Yeni adliye sarayının yeri ayrılmış, planı, projesi yapılmış olmasına rağmen ihaleye çıkılıp gerekli ödenek gönderilmemiştir. Ekonomi iyi ve de Merkez Bankası kasası dolu olduğuna göre Burdur Adliye Sarayı inşaatını niçin ihaleye çıkarıp başlatmıyorsunuz? Bunun için bir tarih vermeyi düşünür müsünüz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özkan.

Sayın Dibek…

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, az önce burada otururken de telefon geldi bir cezaevinden. Biliyorsunuz -komisyondan geçti de, şu anda Meclis gündeminde- açık cezaevinde altı ay kalma süresi vardı daha önce, onu kaldırdık bu “ana dilde savunma” dediğimiz maddenin de bulunduğu tasarı içerisinde. Soruyor vatandaşlar -yani cezaevinde bir yılın altında ve ondan faydalanacak olan çok sayıda hükümlü var- diyorlar: “Ne zaman çıkacak bu yasa? Niçin komisyondan geçmiş olan ama Meclis gündemine gelmiş olan bu tasarıyı Meclise getirmiyorsunuz?” Yani bu tasarının içerisinde farklı maddeler de var. Son günlerde İmralı’yla yapılan bu görüşmelerin neticesi midir bu yasanın gecikmesi, tasarının gecikmesi, onu da merak ediyorum. Bu konuya açıklık getirirseniz… İnsanlar bizi takip ediyorlar.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Dibek.

Sayın Genç, buyurunuz, mikrofonunuz açık önünüzde.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, aslında ben Sadullah Ergin’e soru sormak da istemiyorum çünkü adalet teşkilatını bu duruma getiren, adaleti bu kadar kişiliksizleştiren, keyfî uygulamalar yapan bir kişi olduğunu devamlı söylüyorum. Deniz Feneri davasında yaptığı keyfî uygulamaları, ondan sonra, mahkemelere yaptığı müdahaleleri çok yakından bilen bir kişidir. Dolayısıyla ben burada soru soracak nitelikte bir bakan görmediğim için soru sormuyorum.

MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Bravo, bravo!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bu tavrı kınamanız gerekir Sayın Başkan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bana “bravo” diyeceğinize ona söyleyin “bravo” diye.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bakan.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, biz de burada gerçekten cevap vermeye değecek milletvekillerimize cevap vermeye çalışıyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Onun için, hayıflanmaya gerek yok.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Eğer kürsüye çıksaydım sana gerekli şeyleri söylerdim.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Burada Sayın Tanal’ın sormuş olduğu… Karakolların sınıflandırılmasından bahsetti Sayın Tanal, bu karakollardaki nezarethanelerde gizli kamera sistemleri olduğuna dair tespitleri olduğunu ifade etti, Meclis komisyonuyla bunları tespit ettiğinden bahsetti.

Değerli milletvekilleri, tüm bunlara ilişkin olarak Parlamentoya sevk edilmiş olan bir tasarı var, bağımsız kolluk gözetim komisyonu kurulmasına dair bir tasarımız var. İnşallah, bu tasarı yasalaştığında da bu tür iddialar daha da etkin araştırılacak. Ancak, Hükûmetin “İşkenceye karşı sıfır tolerans” çerçevesinde 2002’den bu yana uyguladığı politikalarla bu tür iddialar en aza inmiş durumda ve Türkiye hem içeride hem uluslararası alanda bu konuda netice almış, başarı sağlamış ülkelerin başında geliyor. Bununla, münferit uygulamalar olmadığını söylemiyorum. Zaman zaman televizyonlara da, görüntülere de yansıyan uygulamalar maalesef olabiliyor. Ancak, önemli olan bu tür hukuk dışı uygulamalarla mücadele iradesidir. Siyaset kurumu da bu uygulamalarla mücadele etme noktasında kararlı bir duruş sergilemektedir.

Sayın Köprülü’nün Çerkezköy Adliyesine ya da Çorlu Adliyesine ilişkin tespitleri. Bir öncekinde sordu, benim ne maksatla söylediğimi biliyor, tekrardan gündeme getirmek istedi. Kendisinin bileceği bir şey. Çorlu Adliye Sarayıyla ilgili olarak, ilk planlanan yerde adliye sarayı yapılması hâlinde otopark sorunu yaşanacağı şeklinde şikâyetler geldi. Daha geniş bir mekânda, daha geniş bir arsa üzerine ve daha rahat bir proje tatbik edilebileceği müracaatı gelince, bu defa bu arsa üzerine proje işlemleri başlatıldı ve projesi bitmek üzere, en kısa sürede ihale edilecek. Bunu da bilgilerinize aktarayım.

Sayın Özkan: “Burdur Adliye Sarayıyla ilgili durum nedir?”

Bununla ilgili olarak da, adliye sarayları içerisinde yapımını önceleyeceğimiz adliye saraylarından bir tanesi de Burdur Adliye Sarayı. Merak etmeyin, inşallah 2013 içerisinde belli bir noktaya gelecek.

Sayın Dibek “Komisyondan geçen ve Genel Kurulun gündeminde bulunan İnfaz Yasası’nda değişiklik öngören tasarının akıbeti ne oldu?” diye soruyor.

Bildiğiniz gibi, o tasarı da bugün görüştüğümüz tasarının hemen arkasından gelmişti Genel Kurula. Bugün yarım kalan işimizi tamamladık. İnşallah, Meclisin gündeminin elverdiği ölçüde, kısa süre içerisinde o tasarının da Parlamentodan geçeceğini ümit ediyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Sayın Gürkan sisteme girmiş.

Buyurun.

RECEP GÜRKAN (Edirne) – Sayın Başkan teşekkür ederim.

Sayın Bakan, Edirne ilinde Havsa, Meriç ve Lalapaşa ilçelerindeki adliyeler kapatıldı. Bu durumda yaklaşık 60 bin yurttaşımız mağdur durumda. Çünkü, bir yurttaş tanıklık için dahi bir minibüsle köyden önce ilçeye, ilçeden tekrar Edirne’ye ya da Uzunköprü’ye gitmek zorunda. Bununla ilgili yeni bir düzenleme düşünüyor musunuz, bir çözüm öneriniz var mı?

Yine, Edirne Keşan ilçemize yeni bir adliye binası yapılması gündemdeydi ama bununla ilgili somut  bir bilgiye ulaşamadık, bununla ilgili bir bilgi verir misiniz?

Teşekkürler.

BAŞKAN –   Teşekkür ederiz Sayın Gürkan.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN  (Hatay) –  Değerli milletvekilleri, kapatılan adliyelerle ilgili olarak, bu adliyeler en yakındaki yargı merkezlerine bağlandı, orası üzerinden ihtiyaçlar, yargı hizmetleri yürütülmeye çalışılıyor.

Onun dışında, Keşan’a adalet sarayı elbette ki düşündüğümüz çalışmalar içerisinde var. Ancak, Yargıtaydaki yargılamaların hızlanmasından kaynaklı olarak cezaevine gelişler bir miktar arttı. Yargıtay daha önceki yıllarda bakmış olduğu ceza dosyalarının neredeyse 2,5-3 katı bir yılda ceza dosyasını karara bağlamaya başladı. Bundan mütevellit yatırımların önceliğinde cezaevi yatırımları konusu biraz daha öne çıktı. Bu anlamda Keşan ilçemizin bu ihtiyacı da elbette ki gündemimizde. Ancak ehem, mühim sıralamasına göre sırasını beklediğini ifade edeyim ve Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlayayım efendim.

BAŞKAN –  Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 342 sıra sayılı Kanun Tasarısının 11. maddesindeki “yürütür” ibaresinin “yürütmekle yetkilidir” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            Dilek Akagün Yılmaz                                 Gürkut Acar                                 Malik Ecder Özdemir

                        Uşak                                                Antalya                                                Sivas

               Mustafa Moroğlu                              Birgül Ayman Güler                                 Ali Özgündüz

                        İzmir                                                 İzmir                                                İstanbul

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 342 sıra sayılı tasarının 11 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Hasip Kaplan                                      İdris Baluken                                    Mülkiye Birtane

                       Şırnak                                               Bingöl                                                 Kars

                     Erol Dora                                Hüsamettin Zenderlioğlu

                       Mardin                                                Bitlis

“Madde 11 – Bu kanun hükümlerini yargı kararı kesinleştikten sonra Bakanlar Kurulu yürütür.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, siz konuşacaksınız, buyurun.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi mi istiyorsunuz? Peki, gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Anayasa’nın 90’ıncı maddesi uyarınca tarafı olduğumuz, başta AİHS olmak üzere BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ve diğer sözleşmelerin iç hukukta uygulanması, uygulamadan doğan mağduriyetlerin giderilmesi, sorumluların cezalandırılması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 342 sıra sayılı Kanun Tasarısının 11. maddesindeki “yürütür” ibaresinin “yürütmekle yetkilidir” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Dilek Akagün Yılmaz (Uşak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Özgündüz, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, hukukçu olmayan milletvekilleri fark etmeyebilir, bu yasa Türkiye’nin insan hakları ihlallerini önleyecek bir yasa tasarısı değil, öncelikle bunu söyleyeyim.

2012 itibarıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin önünde 30.100 dosyayla Rusya 1’inci, 17.100 dosyayla Türkiye 2’nci sırada fakat Rusya hakkındaki müracaatların çoğu, yüzde 90’ı kabul edilmezlik kararı verilebilir nitelikte. Dolayısıyla, bu durumda, ülkemiz, ne yazık ki en fazla şikâyete konu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni ihlal iddiasıyla bugün mahkemenin önünde 1’inci sırada yer almaktadır.

Geçen sene, sayın Bakanlığa verdiğim bir soru önergesine verilen cevapta, 2010 yılında 159 ihlal kararı verildiği söyleniyor. Bunun 53 tanesi makul sürede yargılama hakkının ihlaline ilişkin. Uzun yargılama sebepleri dışında adil yargılama hakkının ihlaline ilişkin de 30 karar olduğu söyleniyor. Dolayısıyla ülkemiz ne yazık ki Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesinde tarif edilen adil yargılama hakkını ihlal eden 1’inci ülke konumunda ve bu tasarısıyla bir nevi dostane çözüm yani “Ey vatandaş, ben senin hakkını ihlal ettim, uzun yargıladım, uzun tutukladım, sana gel bu miktarda tazminat vereyim, Avrupa  İnsan Hakları Mahkemesinden davanı geri al.” demektir, bu yasanın özü budur. Bu şekilde bir düzenleme, aslında ülkemizin, tabiri caizse, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki sabıka kaydını düzeltmeye dönük ama içeride insan hakları ihlallerini sonlandırıcı, düzeltici bir düzenleme değil.

Değerli arkadaşlar, tarihten bir olay anlatayım, bir örnek anlatayım size, Türkiye'nin, bugün yargının içinde bulunduğu durum daha iyi anlaşılsın diye düşünüyorum.  Duymuşsunuzdur, Hazreti Ali’nin halife olduğu dönemde Şam’da Muaviye vali. Kûfe’den bir tüccar Şam’a geliyor, Şam pazar yerine. Şamlı bir vatandaş, Kûfelinin devesi hoşuna gidiyor “Bu deve benim.” diyor. “Ya, olur mu kardeş, bu deve benim.” Neyse, ihtilaf büyüyor. Şam’ın valisi, aynı zamanda kadı. Konu Muâviye’ye intikal ediyor. Muâviye diyor ki: “Ben konuyu inceledim, bu deve Şamlının.” Halk toplanmış, demiş ki: “Ey halk, bu dişi deve Şamlının mı, Kûfelinin mi? Bence Şamlının.” Halk da tabii ki “Sayın Vali, senin dediğin doğrudur, bu dişi deve Şamlınındır.” demiş. Sonra Kûfelinin kulağına eğilmiş demiş ki: “Ben de biliyorum ki bu deve dişi değil erkek deve ve bu deve senin deven ama git Ali’ye de ki ‘Muaviye’nin dişi deveyle erkek deveyi ayırt edemeyen, ne derse doğru kabul eden 10 bin tane yandaşı var.’ Ayağını denk alsın!” Şu anda Türkiye’deki yargı aynen Muaviye’nin yargısı gibi bir durumda.

Gidin, rica ediyorum, yarın Ergenekon davası var. Bakın, siz diyorsunuz ki: “Bu Ergenekon çetesi, terör örgütü -size göre- AKP Hükûmetini devirmek için oluştu.” E, siz burada mağdursunuz, davaya da müdahilsiniz. Bir grup milletvekilini gönderin, yarın duruşmaya gelsin; biz orada olacağız, bu duruşmayı bir izleyin. Yani komediyi bir görün yani orada nasıl bir mahkemecilik oynanıyor, onu bir görün. Hukukçu arkadaşlar gelsin, korkmayın, size karşı protestoyu falan biz önleriz orada, biz sizi koruruz öyle bir sıkıntınız varsa. Bir gelin, rica ediyorum yani bir hukukçu olarak, bir heyet olarak. AKP Hükûmeti mağduru konumundadır bu davanın; gelin, bir izleyin, komediyi görün. Şu anda ne yazık ki Türkiye’de özel yetkili mahkemeler kanalıyla, adaleti icra etmesi gereken hukuk, zulüm aracı olarak kullanılmaktadır, bir sürü mağduriyete neden olmaktadır.

Efendim, Balyoz davası, işte gerekçeli kararı açıklandı. Az önce arkadaş diyor ki, işte, nasıl oluyor uydurma gerekçe, sahte gerekçe? İşte onu da ayırt edemiyorsunuz anlaşılan yani uydurma gerekçe, mahkeme kendisini zorluyor. Rıza Türmen söyledi, teşebbüs suçunun unsurları oluşmadığı hâlde, icrai hareket olmadığı hâlde hazırlık hareketini teşebbüs suçu olmuş gibi mahkeme gerekçelendirdi ve yarın büyük ihtimalle Ergenekon’da da buna benzer uyduruk bir karar çıkacaktır. Sizden ricam, vicdanı olan, bu ülkenin hakikaten hukuk devleti olmasını isteyen hukukçu milletvekilleri yarın gelsin, Silivri’de Ergenekon duruşmasını bir izlesin ve partinize de rapor sunsun diyorum.

Bu nedenle, bu yasa insan hakları ihlallerini önlemeyeceği için, sadece kamuoyunu aldatmaya dönük bir yasa olduğu için “ret” oyu vereceğimizi açıklıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özgündüz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

11’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 11’inci madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümünün oylamasına geçmeden önce lehte ve aleyhte birer milletvekiline söz vereceğim.

Lehte, Tunceli Milletvekili Kamer Genç.

Buyurunuz Sayın Genç. (CHP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, tabii ki zaruri nedenlerle yargılama faaliyetleri geç, davaları uzayan insanlara devletin tazminat ödemesi yerinde bir davranıştır. Bunu desteklememek mümkün değil. Ama niye Türkiye’de davalar uzuyor? Bakın, “Musa’nın Çocukları” kitabını yazan Ergün Poyraz yani Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül ile ilgili “Musa’nın çocukları” kitabını yazan Ergün Poyraz bugün sekiz yıldır içeride. Bu, hâlâ doğru dürüst yargı karşısına çıkmamış. Sebebi ne? Bu bakanın talimatlarıyla. Çünkü bakan istediği adamı, istediği anda şeye çıkarıyorlar. Deniz Feneri davasını hatırlayın bakalım. Deniz Feneri’nde savcılar görevden alındı “Görevini suistimal etti.” diye, arkasından da Yargıtaya gitti. Bu 3 savcının masum olduğu, görevini suistimal etmediği ortaya çıktı. E peki, burada bu bakanlık makamındaki kişiye düşen görev nedir? Yargı kararıyla görevini suistimal etmediği, bu savcıları tekrar o davada savcı olarak belirlenmesi, onun yerine geçen ve o günkü Deniz Feneri davasının sanıklarını koruyan kişilerin iddianamesini hükümsüz sayması ve yeniden o iddianameyi onlara hazırlatması lazımken… Ama neye yarar?

Bursa’da Faruk Çelik’in kardeşi içeriye girdi, iki gün sonra dışarı çıktı. Efendim, Tayyip Erdoğan’ın karısının akrabası şike soruşturmasından içeri girdi, hemen dışarı çıktı. Şimdi yani Türkiye’de adaletin bu duruma gelmesinin tek nedeni AKP, Tayyip Erdoğan ve Sadullah Ergin ve tabii ki Abdullah Gül’e de dayanıyor bu.

Şimdi değerli milletvekilleri, ne kadar mükemmel kanun yaparsanız yapın, eğer insanlar Allah’tan korkmuyorsa, vicdanlarından yoksunlarsa bunları uygulayan insanlar her türlü keyfîlikleri yapar. Türkiye’de adaleti yok eden işte bu kadrolar. Adalet yok ediliyor. Hâkimler tehdit altında, doğru dürüst karar veremiyorlar. Vermedikleri için de hemen lehlerine bir karar verildi mi işte derhâl içeriye alıyorlar. Bugün 8 tane milletvekilimiz içeride. Niye bu kişiler içeride? Bu Parlamentonun birer elemanı. Hakikaten bunların eğer bir suçları varsa zaten özel mahkeme kurmuşsunuz iki ayda, üç ayda bütün delilleri toplarsınız bunları yargılarsınız, ceza alması gereken fiilden dolayı cezasını verirsiniz ama yoksa üç sene, beş sene tutmanın bir anlamı var mı? Bugün Türk ordusunu kim çökertmek istiyor? Emperyalist güçler. Emperyalist güçlerin Türkiye’deki uşakları kim? Maalesef, iktidarın içindeki uzantıları var. Bunlar Türk ordusunu evet… Generaller içinde suç işleyen varsa kurarsınız bir özel mahkeme -mahkeme de özel- hemen onları yargılarsınız, en kısa zamanda suçlu ve suçluyu ararsınız ve bu insanlar dışarı çıkar. Böyle bir şey olur mu? Bu memleketin efendim… Bugün Genelkurmayın elindeki GES’i niye alıp da MİT’e verdiniz ve ondan sonra askerlerin içinde niye bu kadar şehit oldu? Bunların hepsini düşünmeniz lazım yani Türkiye'de Türkiye'ye dost, Türkiye Cumhuriyeti devletine, kurumlarına dost bir yönetim yok maalesef. Olmadığı için bütün kurumları yok edilmiş.

Geçen gün Tunceli’ye gittim, öğrenciler bir pankart asmışlar: “Rektör efendisinin, öğrenciler ODTÜ’nün yanında.” Bu pankartı indirmek için Rektör polis çağırıyor üniversiteye arkadaşlar. Üniversiteye polis çağırıyor ve muazzam darptan sonra 20 tane öğrenci içeri alınıyor. Şimdi, böyle bir şey olur mu? Arkadaşlar, peki, Tayyip Erdoğan Orta Doğu’ya 3.500 tane polis ve 80 zırhlıyla niye girdi? Yabancı bir düşman memlekete mi giriyordu? Gidip orada bir uydu fırlatmanın bu kadar şeyi gerektiriyor muydu? Yani Türkiye'de AKP iktidarıyla devlet düzeni yok edildi, devlet dönüştürüldü ama siz de bunlara seyirci kalıyorsunuz. Onun için yani ben şurada Hükûmet sırasında oturan kişiyi ben bakan kabul etmiyorum. Onun için devletin herhangi bir makamında sizin iktidarınız zamanında bir yerlere gelen kişiler tarafsız olmadıkları için, bu millete ve bu halka sevgi ve saygı beslemedikleri için, dürüstlük duygularını bir tarafa bıraktıkları için ben bunları kendime muhatap almıyorum. Ama yazık, bu memleketin bir an önce bu sıkıntılardan kurtulması lazım. Kurtulacağına inanıyorum. Aksi taktirde Türkiye çok büyük felaketlere doğru gidiyor arkadaşlar, Türkiye parçalanıyor. Türkiye'de sorumlu iktidar yok. Bunun sorumsuzluğunun nedeni AKP’nin 325 milletvekilidir. Siz her şeye parmak kaldırıyorsunuz. Sormuyorsunuz, “Arkadaş bu memleket niye böyle yönetiliyor?” demiyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (devamla) – Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Genç.

Aleyhte…

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın konuşmacı konuşmasında “Bir bakan istediğini cezaevinde tutuyor istediğini bırakıyor.” diye bir iftirada bulundu. Müsaade ederseniz sataşmaya cevap vereceğim.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Ya, onunla niye muhatap oluyorsun? O kim ki cevap vereceksin?

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Ergin.

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Ben, burada, gerçek dışı beyanları tek tek cevaplamayacağım ama adaleti bitiren bu bakanın icraatlarına dönük yapılan söylemlere bir iki şey söylemek istiyorum, o da şudur: Bu kürsüden “Yargıya güvenimiz kalmadı.” diye konuşanlara ve bunu ifade edenlere şunu hatırlatmayalım: Bu endişeleri dile getirenler, aynı şekilde, zaman zaman “Orduya da güvenimiz kalmadı.” demektedirler. Yıllar yılı, bu ülkede, orduya ve yargıya yaslanarak siyaset yapmaya çalışanlar…

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Hiçbir zaman sığınmadık, orduya hiçbir zaman sığınmadık.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – …endişe etmekte haklıdırlar değerli milletvekilleri.

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Bunlar ucuz laflar, bir bakana yakışmıyor.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Böyle düşünenler için ifade ediyorum ki bundan sonra orduya ve yargıya yaslanarak siyaset yapma dönemi bitmiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Siyasetçi, demokrasilerde, halkına dayanır, evrensel hukuka dayanır, sandık sonuçlarına dayanır. Bu ülkede milletten alamadığı yetkiyi, sandıktan alamadığı desteği ordu ve yargıya yaslanarak devşirme devri artık sona ermiştir, bunu bilelim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Artık, çocuklarımıza, her sekiz-on yılda bir muhtıra verilen, darbe yapılan bir ülke bırakmak istemiyorsak demokrasimizin kurumsallaşma sürecine hepimizin katkı vermesi gerekir diye düşünüyorum. Demokrasimizin kesintisiz ve sürdürülebilir olmasını istiyorsak bu sürece destek vermemiz gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, yine bu kürsüde yargıya güven erozyonundan, kaybından bahsedildi. 1992 yılında baypas yasası çıkartılarak bakanlık kadrolarının dağıtılması yargıya güvenimizi sarsmadı, darbe ve muhtıraları alkışlayan hâkim, savcılar yargıya güvenimizi sarsmadı, “Ben tarafım, devletten yana tarafım.” diyen hâkimler, savcılar güvenimizi sarsmadı, şiir okuduğu için hapse atılan siyasetçiler güvenimizi sarsmadı bu yargıya! Anayasa Mahkemesinin meşhur 367 kararı yargıya güvenimizi sarsmadı öyle mi? Yüzde 47 oy almış AK PARTİ’ye sekiz ay sonra kapatma davası açılması bu ülkede yargıya güvenimizi, güveninizi sarsmadı! “Onamamı istersin, bozma mı?” diyen yüksek yargıcın tavrı güvenimizi sarsmadı öyle mi? “Bize rapor yazacak hâkim, savcı değil, militan lazım, o da yetmez, yok ediciler lazım.” diyen anlayış güvenimizi sarsmadı.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Bakan, o zaman da sorun vardı, o zamanda biz eleştiriyorduk ama siz şimdi tamamen yargıyı hükûmetin sopası konumuna getirdiniz. Allah’tan korkun.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Toplum mühendisliği yapan yargı güvenimizi sarsmadı! Bütün bunlar güvenimizi sarsmazken geniş tabanlı Anayasa Mahkemesi birilerine güven vermiyor, geniş tabanlı HSYK birilerine güven vermiyor.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Kimin atadığı HSYK? Kim atadı HSYK’yı?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Kooptasyon sistemi ortadan kalktı, yeni yapı birilerine güven vermiyor ve gece gündüz uzun yargılamaları sona erdirmek isteyen Yargıtayın çalışmaları birilerine güven vermiyor.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Bakan, beş yıldan fazla tutuklu olan insanlar var, soru önergesine cevap verdiniz. 700 kişi beş yıldan fazladır tutuklu. Neden bahsediyorsunuz?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, biraz önce saydığım ve güveni zedelenmeyen, o çarpık uygulamalara güven duyanların bugün güvensizlik duyması yargının doğru istikamette ilerlediğinin en bariz ispatıdır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ergin.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın İnce.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Bakan “Orduya ve yargıya yaslananlar.” diyerek grubumuza hakaret etmiştir. İzin verirseniz söz istiyorum.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – İsim de söylemedim, parti de söylemedim.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Yok efendim, öyle bir şey yok.

HALİDE İNCEKARA (İstanbul) – İsim kullanmadı efendim, isim kullanmadı.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, aynı konu… Ben cevap vermek istiyorum kendisine.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın İnce.

Yeni sataşmalara mahal vermeyiniz lütfen.

4.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

 

MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu ülkenin yargısında sorun vardı sizden önce, doğrusunuz, haklısınız. Bu ülkede ihtilaller oldu, darbeler oldu, doğru, haklısınız ama bu darbelerden biz de çektik, hatta sizden fazla çektik. 12 Eylülde bizim partimiz kapatıldı, genel başkanımız hapse atıldı, partimizin mallarına el konuldu. O yıllarda sizin genel başkanınız İETT’de top oynuyordu.

MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Sen ne yapıyordun?

MUHARREM İNCE (Devamla) - Sizin hiçbiriniz hapse girmediniz ama Cumhuriyet Halk Partililer hapse girdi. Bakın, işkenceyi biz gördük. Bizim darbeyi falan alkışladığımız yok fakat siz bugün yargıyı iktidarın sopası hâline getirdiniz. Yargı sizin emrinizde.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – “Ankara’da hâkimler var.” Kim dedi?

MUHARREM İNCE (Devamla) – Sayın Bakan, ben sizin yerinizde olsam o Silivri’deki duruşmaları bir gün izlerim.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Yarın gelin yarın, davet ediyoruz. Yarın oradayız.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Bakın, karga sesiyle bülbül sesini ayırt etmek için müzisyen olmaya gerek yoksa Silivri’de yaşanan hukuk rezaletini, adaletin ayaklar altına alındığını görmek için de hukuk fakültesini bitirmeye gerek yok. Bir gün bu yargı size de lazım olabilir.

Bundan otuz sene önce sizin iktidar olacağınızı söyleselerdi millet buna gülerdi ama bugün Mecliste ezici bir çoğunluğunuz var. Çankaya’yı siz seçtiniz, rektörleri siz atadınız, valileri siz atadınız. Bunların hepsi gün gelir geçer. 300 milletvekilli bir ANAP vardı ama bugün ANAP tabela partisi bile değil.

Yargı geçmişte hata yaptı mı? Evet yaptı ama siz bugün yargıyı kuklanız hâline getirdiniz.

MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Yok öyle bir şey!

MUHARREM İNCE (Devamla) – Yargı sizin sopanız bugün.

Sayın Bakan, siz bu kürsüye gelin şunun cevabını verin: Eğer bu ülkede bir hâkim “Hükûmet eşeği aday gösterse ben oy veririm.” diyorsa…

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Çarpıtma!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Dedi mi bunu? Bunu dedi mi?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Onu öyle demedi.

MUHARREM İNCE (Devamla) – “Hükûmet eşeği aday gösterse ben oy veririm.” diyen bir hâkimden hâkim olur mu? Bu hâkim adil olabilir mi?

Bakın arkadaşlar, sayın milletvekilleri, ben burada bir siyaset yapmıyorum, inanın ki, siyaset yapmıyorum. Bakın “Oh ne güzel, bizim yargımız oldu.” derseniz, o yargı var ya bir gün sizin de canınızı okur.

Yetiştiremediniz, MİT Müsteşarını kurtarmak için sabaha kadar çalıştırıp kanun çıkarttınız burada. Niye? Ne korkunuz vardı? Yargı hiç kimsenin askeri olmamalıdır. Yargı, adil olmalıdır. Yargı dürüst olmalıdır, tarafsız olmalıdır. Siz için ele geçirmiş olabilirsiniz ama merak etmeyin, kendi canavarınızı yaratmış da olabilirsiniz. Bunu unutmayın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHARREM İNCE (Devamla) – Yani geçmişte bakın, Afganistan’da kimler sonra karşı karşıya geldi. Dünyanın her yerinde böyle olmuştur. Kim kimi desteklemişse ve bir canavar yaratmışsa o canavar gelip önce onu yok etmiştir.

Hepinize teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın İnce.

Aleyhte Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.

Buyurunuz Sayın Kaplan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, benim sözümü yanlış yorumladı. Ben “Orduyu içeriye…” “Sırtınızı orduya dayadınız.” Benim söylediğim laf o değil.

BAŞKAN – Neydi?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben, onu yanlış anladı, kendisine kürsüden söyleyeyim.

BAŞKAN – Düzeltin lütfen.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, sözümü yanlış anladı, ben açıklamak istiyorum. Yani “Orduyu neden dolayı böyle yaptınız?..” O benim… Sırtımızı orduya dayayarak iktidara geldiğimizi söyledi. Ben hâlbuki onu kastetmedim, başka bir şey kastettim, onu izah edeyim.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Anladık biz efendim, anladık.

BAŞKAN – Kastettiğinizi söyleyin lütfen, kayıtlara geçirelim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, orada kürsüden söyleyeyim.

BAŞKAN – Yani…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, sataşmadan söz istiyorum benim konuşmamı ters yorumladı diye. Kendisi de biraz önce sayın grup başkan vekilimiz çıktığı zaman “Ben grubu kastetmedim, Kamer Genç’i kastettim.” dedi zaten.

BAŞKAN – Evet, sayın grup başkan vekili açıklamada bulundu.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama benim düşüncemi ayrı kastetti.

BAŞKAN – Siz de onun sizin sözlerinizi yanlış yorumladığını söylüyorsunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, grup başkanımız doğru söyledi de, benim sözlerimi Sadullah Ergin yanlış yorumladı.

BAŞKAN – Tamam, yanlış yorumladı, düzelt.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama açıklayayım nasıl yanlış yorumladığını efendim.

BAŞKAN – Tamam “Yanlış yorumladı.” dediniz tutanaklara geçti. Lütfen.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim olur mu, açıklayayım ama Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yeterince açıklandı her şey.

Aleyhte Sayın Kaplan, buyurunuz.

 

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Yargılama Sürelerinin Uzunluğu ile Mahkeme Kararlarının Geç veya Kısmen İcra Edilmesi ya da İcra Edilmemesi Nedeniyle Tazminat Ödenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu (1/625) (S. Sayısı: 342) (Devam)

 

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Barış ve Demokrasi Partisi olarak neden bu yasaya “hayır” dediğimizi, ret oyu verdiğimizi son söz olarak açıklamak istiyorum.

AK PARTİ olarak on yıldır iktidarsınız.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – AK PARTİ değil AKP.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Mağduriyetin en güzelini yaptınız. Mağduriyeti her dönemde yaparken de askerî vesayetten şikâyet ettiniz, yargı vesayetinden şikâyet ettiniz, bürokratik vesayetten şikâyet ettiniz ve en önemlisi yargılama süreçlerinde ulusal yargıdan, siyasallaşan yargıdan, olağanüstü mahkemelerden, tabii hâkim ilkesinden uzaklaşan, ön yargılı, ideolojik bakan yargıdan şikâyet ettiniz. On yılda nereye geldiniz arkadaşlar? Şöyle bir dönün kendinize bakın. On yılda bir ülke değiştirilir, on yılda bir devrim yapılır. On yılda adalet sisteminin başından sonuna kadar değişme gücünü elde ettiniz. Mecliste çoğunluktunuz. Geldiğiniz noktada en fazla milletvekili sizin zamanınızda tutuklu. En fazla belediye başkanı, en fazla seçilmiş, en fazla siyasetçi, en fazla partili, 10 bini aşkın siyasi tutsak şu an sizin döneminizde tutuklu. Sizin döneminizde en fazla gazeteci tutuklu. Sizin döneminizde “Savunma hakkı kutsaldır.” deyip en fazla avukatın tutuklu olduğu bir dönemi yaşıyorsunuz. Sizin döneminizde en fazla aydın, sanatçı, gazeteci düşünceleri nedeniyle Terörle Mücadele Kanunu’ndan tutuklandı.

Sizin Başbakanınız bir şiir okudu diye bir DGM’den mahkûm oldu. Sizin Başbakanınızın tutuklandığı DGM’leri kaldırmak için Avrupa mahkemesinde biz avukat olarak mücadele ettik, o DGM’leri biz kaldırdık aldığımız AİHM kararlarıyla. O zaman AİHM kararlarının bir anlamı vardı. AİHM’in (Avrupa Mahkemesinin) ulusal üstü yargının bu siyasallaşan yargı üzerinde şöyle bir etkisi vardı: Uzun gözaltıları kısalttık, on beş günden dört güne 93’te aldığımız kararlarla getirdik. Dış dinamik olarak etkiliydi bunlar. İşkence evlerini, gözaltıları, nezarethaneleri… Adil yargılama, savunma hakkıyla ilgili çokça karar aldık. Ama gelinen noktada küresel kriz Avrupa’yı da kirletiyor arkadaşlar, kriz ekonomik değil sadece. Kriz moral değerleri, insani değerleri, ahlaki değerleri, hepsini aşındırmaya başladı. Bugün, tartıştığımız bu yasa sadece AK PARTİ Hükûmetinin bir yasa çıkarıp Avrupa Mahkemesindeki 16.650 davadan kurtulma, bu süreçte davaları açma sürecini on yıl yani hedeflediğiniz 2023 yılına öteleme, 2023’e kadar adaletsiz bir yargının kıskacında, bağımlı, taraflı, siyasi, ön yargılı, ideolojik, düşman hukuku uygulayan mahkemelerin devamında… Birilerinin elindeydi önceleri bu mahkemeler, bugün de sizin elinizde ise değişen bir şey yok. Kürt için değişmedi, Alevi için değişmedi, işçi için değişmedi, memur için değişmedi, fikrini söyleyen, resmini çizen, bunlar için hiç değişmedi bu. Bu konuda kendi kendimizi aldatmayalım.

Avrupa Birliğiyle, İnsan Hakları Mahkemesiyle pazarlık yapabilirsiniz. Ekonomik kriz nedeniyle onlar 16 bin davadan kurtulmanın hedefine girebilir. Soruyorum Sayın Bakan: Kadınlara şiddet uygulanırken, yaşam hakları ihlal edilirken, ırza geçilirken, tecavüz edilirken, işkence yapılırken insanlara, uzun süre haksız yere adaletsiz tutuklanırken bunları nasıl parayla tatmin edeceksiniz? Para her şey değil arkadaşlar.

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Ne alakası var?

HASİP KAPLAN (Devamla) – Biraz insanlık, biraz vicdan! Vicdanın olduğu yerde, adaletin, duyguların olduğu yerde tazmin komisyonlarının, idari komisyonların parayla adaleti tecelli edemeyeceği anlar vardır. Siz özgürlükleri parayla alamazsınız, kişilik haklarını parayla alamazsınız, adil yargılanmayı parayla alamazsınız. İnsanın kimliği nedeniyle, etnisitesi nedeniyle, inancı nedeniyle aşağılanmasını, alınmasını, içeri atılmasını, bunları parayla gideremezsiniz. Adalet herkese lazım arkadaşlar.

Barış ve Demokrasi Partisi bu Meclisin onurudur, onun için dimdik ayakta “ret” oyu veriyoruz ve karşı duruyoruz ve diyoruz ki: Adaletin olmadığı yerde -Duverger’in sözünü hep anımsayın- herkes suçlu duruma düşebilir.

Hepinize kolaylıklar diliyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 342 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucu:

 

“Oy sayısı

:

287

 

 

Kabul

:

234

 

 

Ret

:

53

(x)

 

Kâtip Üye

Fatih Şahin

Ankara

Kâtip Üye

Muhammet Bilal Macit

İstanbul”

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Hayırlı olmasını diliyorum.

Bir saat ara veriyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 19.52

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.54

                                  BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

5’inci sırada yer alan, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ile 3 Milletvekilinin; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

5.- Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ile 3 Milletvekilinin; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/717, 2/1030) (S. Sayısı: 370)  (x)

 

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Dünkü birleşimde, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmış idi. Şimdi birinci bölüm üzerindeki görüşmelere başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ila 8’inci maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Kuşoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 370 sıra sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunarım.

Değerli arkadaşlar, bu sene galiba en fazla sosyal güvenlik kanunlarıyla ilgili olarak toplandık. Bugün de Genel Kurulumuz bununla ilgili bir tasarıyı görüşmek üzere toplanmış bulunuyor ama maalesef çoğunluğumuz da yok gördüğüm kadarıyla. Özellikle iktidar pek ilgilenmemiş ama sosyal güvenlik çok önemli bir konu; burada bulunan sayının tersine, çok çok önemli bir konu, 75 milyonla ilgili bir konu, geleceğimizle ilgili bir konu, geçmişimizle ilgili bir konu. Onun için ben bu konunun çok daha fazla ilgi toplamasını dilerdim, bu konuyla milletvekillerimizin çok daha fazla ilgilenmesini düşünürdüm çünkü sosyal güvenlik bir toplumun, bir sistemin sigortasıdır, emniyet supabıdır. Şu anda 75 milyonun içerisinde yaklaşık 12 milyon yoksul var. Bu insanlar bir sıkıntıyla karşılaşmadan, çok düşük maaşlarla -ki en az 2 milyon 600 bin de resmî rakamlara göre işsizimiz var- toplumda bir patlama olmadan, sıkıntı olmadan bu toplum bu günlere geldiyse bu sosyal güvenlik sayesindedir, böyle bir müessese sayesindedir. Bu konuya çok daha fazla ilgi gösterilmesi gerekirdi diye düşünüyorum.

Şimdi, bugün görüşeceğimiz konu şöyle bir konu: Sosyal güvenlikle ilgili uygulamada karşılaştığımız ama çözümünde kurumun sıkıntı duyduğu birçok konunun derlenip toparlanıp bir paket hâlinde Meclisimizde çözüme kavuşturulmasına yönelik bir tasarı. Önemli konular var ama ben bunun yanı sıra, bununla birlikte, buna benzer birçok konunun da gündeme gelmesini beklerdim.

Mesela sağlıkla ilgili çok önemli konular vardı. Özellikle sendikacı arkadaşlarımıza karşı,Sayın Bakanımızın şiddetli tavırları var; bizim komisyonumuzda, Sayın İzzet Çetin’e karşı, onların savunduğu görüşlere, Musa Bey’e karşı ama Sayın Bakan, özellikle bu sağlıkla ilgili olarak, siz, Sosyal Güvenlik Kurumu olarak Türkiye’de en büyük sağlık finansmanı sunucususunuz, tedarikçisisiniz, en fazla sağlık hizmeti alan kurum sizsiniz. Ben beklerdim ki sağlık hizmetleriyle ilgili olarak da bir düzenleme yapın yani belirleyici olun. Ben de bu kurumda       -hasbelkader yönetiminde bulundum- çalıştım, bu kurumun Türkiye’deki sağlık sistemiyle ilgili olarak çok daha fazla söz söyleyebilmeye hakkı olması lazım, sağlık konusuyla ilgili düzenlemeler yapabilmesi lazım.

Bugün özel sektör hastaneleriyle ilgili olarak bölümlere ayırıyorsunuz, o bölümlere göre, sınıflamaya göre onlara ödeme yapılıyor ama bunu üniversiteler için yapamıyorsunuz. Üniversite hastanelerini, evet, bir, kamu üniversiteleri hastaneleri, bir de vakıf üniversiteleri diye ayırmışsınız ama bunların kalitelerine göre özel sektör hastanelerine yaptığınız düzenlemeyi burada yapamıyorsunuz, Sağlık Bakanlığı hastaneleri için yapamıyorsunuz ve aldığınız hizmet, sigortalıların aldığı hizmet, maalesef, birçok yerde çok seviyesiz kalıyor.

Bugün, bakın, Sağlık Bakanlığı -kamu hastaneleri birliği- bir düzenleme yaptı. Özel sektör mantığıyla bir şeyler yapmaya çalışıyor ve oradaki CEO’lar ki öyle bir düzene geçildi… Bir şehirdeki bütün kamu hastaneleri bir araya getiriliyor, Kamu Hastaneleri Birliği kuruluyor, onun başına da Sağlık Bakanlığından birileri atanıyor. En az 12 bin lira aylık alıyor bunlar ama buraya…

Bu sene 2013’te galiba 48-49 milyar liralık bir sağlık bütçeniz var. Sizin çok daha etkili bir şekilde bu konuda söz sahibi olmanız lazımdı. Bu tasarıyla da bu konuyla ilgili bazı düzenlemeler yapabilmeniz lazımdı diye düşünüyorum. Bu sene 49-50 milyarlık Sağlık Bakanlığına ya da sağlık kuruluşlarına ödeme yapacaksınız ama sağlık konusunda söz sahibi olmayacaksınız. Ben böyle bir Sosyal Güvenlik Kurumu düşünemiyorum. Bu konuda çok daha atak olması gerekir Sayın Bakanımın. Kurumun da bu yönde düşünceleri olduğunu ben gayet iyi biliyorum, düşünüyorum.

Yine intibaklarla ilgili olarak şu anda, geçen yıl çıkardığınız kanun, biz o zaman da uyarmıştık, kimse memnun olmayacak ve maalesef emeklilerin yirmi yıldan beri beklentisi olan İntibak Kanunu “Dağ fare doğurdu.” misali sıkıntılara sebep olacak demiştik. Şu uygulamaları görüyoruz. Emekliler, maalesef perişan vaziyette, beklentileri suya düştü, havuza düştü hepsinin, sıkıntılı vaziyetteler.

Değerli arkadaşlarım, bu kanunla, önemli olan yedi tane düzenleme yapılmış vaziyette. Bunları biz Plan ve Bütçe Komisyonunda, alt komisyonda düzenledik. Çok önemli sekiz tane düzenleme var ama bunlar arasında bir de -olmaması gerekirdi- kurumlarla ilgili düzenlemeler var; bazı personelin yeniden atanmasıyla ilgili, Türkiye İş Kurumuyla ilgili. Bunu bir nebze olsun anlıyorum ama onun haricinde kurumla ilgili olarak yapılanın anlaşılır tarafı yok maalesef.

Çok önemli bir düzenleme de Sosyal Güvenlik Kurumu yönetimine esnafların katılabilmesi; bu çok önemli, bizim de çok desteklediğimiz bir düzenleme, bu yönde Cumhuriyet Halk Partisi olarak önerge verdiğimiz bir düzenleme. Bunu da çok yerli yerinde olarak görüyoruz, yapılan bir eksikliğin düzeltilmesi ama burada şöyle bir şey var Sayın Bakanım, özellikle bunu söyleme ihtiyacı hissediyorum: Şimdiye kadar emekliler Sosyal Güvenlik Kurumu yönetimindeydi. İşçi temsilcisi vardı ama bunlar, olmalarına rağmen, maalesef bastırılmış vaziyette sıkıntılarını, dertlerini anlatamaz ve kamuoyuyla paylaşamaz durumdaydılar. Esnafın da bu şekilde olmamasını diliyorum yani dışarıda olmaları aslında onların daha fazla konuşabilmeleri, dertlerini anlatabilmeleri, sıkıntılarını kamuoyuyla, basınla paylaşabilmelerini getiriyor, Kurum yönetimine girince maalesef sesleri solukları çıkmıyor.

Düşünüyorum da bundan yirmi yıl önce, on beş yıl önce işçi emeklilerinin genel kurullarına ya da işçi sendikalarının genel kurullarına gidildiğinde bakanların eli ayağı titrerdi, şimdi çok rahatlıkla gidiliyor ya da gidilmeye bile gerek görülmüyor, çok rahat bir ortam var. Hâlbuki, bu baskılandığı için böyledir diye düşünüyorum yani “Yönetimde bundan sonra yer alamazsınız.” baskısıyla herhâlde böyle oluyor. Bir taraftan yani esnafın girmesini biz destekledik, böyle önergeler verdik, bundan çok memnunuz, bunu destekliyoruz ama öbür taraftan da esnafın bundan sonra sesi çıkmayacak, soluğu çıkmayacak diye korkuyorum inanın. İnşallah, böyle bir sonla karşılaşmayız.

Sosyal güvenlik destek primiyle ilgili bir düzenleme yapıldı, böyle bir maddemiz de var. Bunları almamız artık mümkün değil değerli arkadaşlar. Sosyal güvenlik destek primi, işte emekli olduktan sonra çalışmaya başlıyor ama bu insanlar mevzuatı da bilmiyorlar. Maalesef, bunların, yüzde 15 ilave olarak sosyal güvenlik destek primi ödemesi gerekiyormuş. Geriye doğru bir tespit yapılıyor, çok büyük meblağlar, ödeyemeyecekleri meblağlar söz konusu oluyor. Zorunluluktan zaten böyle bir düzenleme tasarıya konuldu. Bunlardan alabilmemiz mümkün olmadığı için, kurumun tahsilat yapabilmesi mümkün olmadığı için af niteliğinde böyle bir madde getirildi maalesef.

Yine çok önemli bir konu, bu 18 yaş üstündeki öğrenciliği bitmiş kişilerin gelir testi yapılamadığı için tekrar 20 yaşına kadar olan sürede sağlık yardımlarından istifade edebilmesi getirildi. Bu da olumlu bir düzenleme ama daha yüksek yaşlara kadar söz konusu olsaydı uygulamada da sorun olmazdı çünkü bundan sonra da benzer sorunların olabileceğini tahmin ediyorum.

Bir de -notlarıma bakmadan konuştum- sosyal güvenlik sisteminin “kara delik” olarak tabir edilmemesi gerekir diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kuşoğlu.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Erkan Akçay.

Buyurunuz Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 370 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarının 3, 4 ve 6’ncı maddelerinde esnaf ve sanatkârların Sosyal Güvenlik Yönetim Kurulunda temsil edilmesine yönelik düzenlemeler yapılmaktadır. Sosyal Güvenlik Kurumu Yönetim Kurulunda işçi, işveren, kamu görevlileri ve emeklilere doğrudan temsil imkânı sağlanmıştır. Tarımda çalışanlar ile kendi nam ve hesabına bağımsız çalışanlar aynı statüde değerlendirildiği için esnaf ve sanatkârlarımız Sosyal Güvenlik Kurumu Yönetim Kurulunda bugüne kadar temsil imkânı bulamamışlardır. Esnaf ve sanatkârlarımızın Sosyal Güvenlik Kurumu Yönetim Kurulunda temsil edilmesi Milliyetçi Hareket Partisinin uzun süredir gündeme getirdiği de bir konudur. Geç de olsa esnaf ve sanatkârların Sosyal Güvenlik Kurumu Yönetim Kurulunda yer almasına yönelik getirilen bu düzenlemeyi destekliyoruz.

Ancak, esnaf ve sanatkârlarımızın birçok sorunları bulunmaktadır. Esnaf ve sanatkârlarımızın sorunlarının çözümüne yönelik olarak vermiş olduğumuz kanun teklifleri maalesef komisyonlarda bekletilmektedir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Çelik bu kanunun yaklaşık 4,5 milyon kişiyi ilgilendirdiğini ifade etmiştir; doğrudur ancak komisyonlarda bekleyen bizim tekliflerimiz 74 milyonu ilgilendiren tekliflerdir ve Hükûmet tarafından da maalesef henüz dikkate alınmamıştır.

Bu kanun tasarısının Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmeleri sırasında vermiş olduğumuz ancak Adalet Kalkınma Partisi çoğunluğu tarafından dikkate alınmayan bazı tekliflerimizi burada sizlerle paylaşmak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Güvenlik Kurumu verilerine göre, emekli olduktan sonra 4/B’li olarak çalışan 13.264 esnaf ve sanatkârımızdan yüzde 15 oranında sosyal güvenlik destek primi kesilmektedir. Emekli çalışanlardan sosyal güvenlik destek primi kesilmesindeki amaç, iş gücüne katılması beklenen gençlerin önünün açılmasıdır ancak esnaf ve sanatkârlar birer işçi değil, tersine, işverendir; bu göz ardı edilmektedir. Bir başka ifadeyle, emekli olduğu hâlde hâlen çalışmakta olan esnaf ve sanatkâr genç iş gücünün önünü tıkayan değil, tersine, onlara iş imkânı yaratan kişiler durumundadır. Bu nedenle, emekli esnaf ve sanatkârlardan sosyal güvenlik destek primi almak, gençlere iş imkânı sağlayan bir kesimin ödüllendirilmesi gereken yerde cezalandırılması anlamına gelmektedir. Bu uygulama esnaf ve sanatkârın sıkıntılarını daha da artırmaktadır.

Bu nedenle, esnaf ve sanatkârların yaşlılık aylıklarından sosyal güvenlik destek primi kesilmemelidir. Oysa bu tasarının 11’inci maddesiyle, bugüne kadar emekli aylıklarından sosyal güvenlik destek primi kesilmeyen esnafın prim borçları yapılandırılmakta, güya bu kesime bir kolaylık sağlanmaktadır.

Diğer bir husus, 4/A kapsamındaki sigortalılara yani SSK’lılara hastalıkları sebebiyle geçici iş göremezlik ödeneği verilmektedir. Ancak 4/B kapsamındaki esnaf ve sanatkârlar, sadece yatarak tedavi süresince veya yatarak tedavi sonrası bu tedavinin gereği olarak istirahat raporu aldıkları süre için geçici iş göremezlik ödeneği alabilmektedirler. Bu eşitsizliğin giderilerek esnaf ve sanatkârlarımıza da hastalık ve ayakta tedavi süresinde geçici iş göremezlik ödeneği verilmelidir.

2000 yılı öncesi vergi mükellefi olan esnaf ve sanatkârlarımız bu sürelerini sigortaya işletememektedir. Bu nedenle 31/12/2000 tarihinden önce vergi mükellefiyet süreleri bulunan esnafların, daha önce kuruma sigortalılığı tescil edilmiş olması şartı aranmadan bu sürelerin sigortalılık süresi olarak değerlendirilmesi ve bu sürelerin tamamının borçlanılmasına imkân verilmesi gerekmektedir.

Tabii, bu saydığım hususlarla ilgili daha önce bizim kanun tekliflerimiz mevcut olduğu gibi, gerek komisyonlarda, şimdi de Genel Kurulda da bu madde ilavesi şeklinde önergelerimiz, tekliflerimiz olacaktır.

5510 sayılı Kanun’un 4/a maddesi kapsamındaki sigortalı kadınlar, 2 defaya mahsus olmak üzere, doğum tarihinden sonra iki yıllık süreyi geçmemek kaydıyla hizmet akdine istinaden iş yerinde çalışması ve çocuğunun yaşaması şartıyla talepte bulunulan süreleri doğum borçlanması yapabilmektedir. Ancak 5510 sayılı Kanun’un 41’inci maddesine göre, esnaf ya da tarım BAĞ-KUR’lu kadın sigortalıların doğum borçlanma hakkı bulunmamaktadır. 41’inci maddeye göre, kadınlar işe girmeden evvel yaptıkları doğum nedeniyle çalışma hayatından ayrı kaldıkları süreyi borçlanma imkânına kavuşmaları gerekir. Oysa erkekler işe girmeden önce askerlikte geçen süreleri borçlanabilmektedir. Bu haksızlığın giderilmesi amacıyla işe girmeden önce doğum yapan kadınlara doğum nedeniyle çalışma hayatından ayrı kaldıkları süre kadar borçlanma hakkı tanınmalıdır.

Ülkemizde, yaş haddinden emeklilik hakkını kazandığı hâlde hizmet süresi eksik olduğu için emekli olamayanların sayılarının 300 binden fazla olduğunu tahmin ediyoruz. 2009 yılında yaşanan ekonomik kriz ve son dönemlerdeki ekonomik durgunluk sonunda binlerce iş yeri kapanmış, bunun neticesinde yüz binlere varan kişi işsiz kalmıştır. İşsiz kalanların bir bölümü de, yaş haddinden emeklilik hakkını kazandığı hâlde hizmet süresi noksan olan sigortalılardır. Üniversite mezunu gençlerin dahi iş bulmakta zorlandığı bir dönemde belli yaşın üzerindeki sigortalı vatandaşlarımızın iş bulma şansı neredeyse yok denecek kadar azdır. Yaş haddinden emeklilik hakkını kazandığı hâlde hizmet süresi noksan olduğu için emekli olamayan vatandaşlarımız bir mağduriyet yaşamaktadır. Bu vatandaşlarımıza, beş yıla kadar eksik hizmet sürelerinin borçlandırılarak emeklilik imkânının sağlanması oldukça yerinde olacaktır.

Diğer bir husus, 29 Mart 2009 yerel seçimlerinde ilk defa seçilen belediye başkanlarının Emekli Sandığı kademeleri, BAĞ-KUR ve SSK hizmetleri dikkate alınmaksızın 5510 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 15 Ekim 2008 tarihinden sonraki yerel seçim tarihinden bu yana hesap edilmektedir. Bu durum, yaşlılık aylığı ve diğer mali haklar bakımından hak kayıplarına neden olmaktadır. BAĞ-KUR ve SSK hizmet sürelerinin kazanılmış hak aylığı ve emekli ikramiyesinin hesabında dikkate alınması yönünde yasal düzenleme yapılması zorunlu hâle gelmiştir.

Bir diğer husus değerli milletvekilleri, AKP Hükûmetinin öğretmenlere yönelik hakarete varan itibarsızlaştırma söylemleri, öğretmenlerin yaşadığı maddi sıkıntılar, eğitim çalışanlarının özlük ve sosyal haklarının gün geçtikçe tırpanlanması, özür grubu tayinlerinin yapılamaması, öğretmenlere yönelik artan şiddet olayları, okullarda yaşanan güvenlik sorunu, öğretmen ve derslik açığı, okullarımızdaki teknik ve fizikî alt yapı imkânlarının yetersizliği, kalabalık sınıflar gibi daha sayabileceğimiz pek çok sorun altında fedakârca görevlerini yapan öğretmenlerimiz her geçen gün yıpranmaktadır. Bu nedenle öğretmenlerimize de fiilî hizmet süresi zammı verilmelidir. Ayrıca, 5510 sayılı Kanun’da 2008 yılında yapılan değişiklik ile başta basın çalışanları olmak üzere birçok çalışanın fiilî hizmet süresi zammı kaldırılmıştır ve bu çalışanların hakları geçmişe dönük olarak iade edilmelidir.

2007 ve 2011 yıllarında yaklaşık 418 bin sözleşmeli personel memur kadrolarına atanmıştır ancak başta il özel idareleri ve belediyeler olmak üzere birçok kamu kuruluşundaki sözleşmeli personel ve 22 bin 4/C mağduru kadroya alınmamıştır. Bu mağduriyetlerin de giderilmesi gerekmektedir.

Bu düşüncelerle hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akçay.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel.

Buyurunuz Sayın Tuncel. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 370 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu kanun teklifi üzerine genel olarak gruplar ortaklaştı. Bu önemli bir konu ve bir an önce çıkartılması isteniyor ki gecenin bu saatinde mesai yapıyoruz. Dolayısıyla, kanun üzerinde genel bir değerlendirme yapmak üzere, aslında AKP Hükûmetinin genel olarak sağlık politikalarına, çalışma yaşamındaki politikalarına ilişkin bu kürsüde defalarca ifade ettiğimiz ama hâla AKP Hükûmetinin bir türlü vazgeçmediği neoliberal politikalara, özellikle işçiler, emekçiler üzerinde yarattığı sorunlara ilişkin birkaç şey ifade edeceğim.

Diğer bir konu, değerli arkadaşlar, bu yasa tasarısı düzenlenirken daha çok, işte, pratik sorunları, pratikte ortaya çıkan sorunları gidermek üzerine… Bu bile aslında yasaların bu Mecliste nasıl hazırlandığını çok net olarak gösteriyor. Bu bir eleştiri konusu çünkü bir kanun teklifi hazırlanırken, bir kanun maddesi görüşülürken bunun toplumsal yaşamda nasıl etkisi olacak, uygulamalarda ne tip sorunlarla karşılaşılacak… Bunun için illa pratikte uygulamaya gerek yok çünkü pratikte olan işçiler var, emekçiler var, meslek örgütleri var. Bu meslek örgütleriyle birlikte bütün bunlar değerlendirilip, aslında şimdi yapılması gerekeni daha önce yapsaydı Sayın Bakan, meslek örgütleriyle, bu alanda çalışanlarla yapmış olsaydı, belki de böyle bir yasaya gerek kalmayacaktı.

Bu çok ciddi bir sorun. Yani Türkiye’de yasalar düzenlenirken o alanda çalışan işçi, emekçi ya da kadınlar ya da gençler yani kimi ilgilendiriyorsa yasa tasarısı, buna ilişkin bir değerlendirme yapmak, onların görüşünü almak, yaşama değen noktadan bir düzenleme yapmak yerine, daha çok Hükûmetin ihtiyaçları ne, kâr-zarar tablosuna göre nereden daha çok kâr elde edilebilinir noktasında bir değerlendirme içerisine giriliyor. O yüzden de çok ciddi sorunlarla karşılaşıyoruz.

Değerli milletvekilleri, bu Hükûmetin genel olarak sosyal devlet anlayışı ya da sosyal güvenlik anlayışı problemli. Yani kendi yurttaşının yaşam hakkını, sağlık hakkını, barınma hakkını, eğitim hakkını güvence altına alamayan, bütün bunları bile “Nasıl buradan bir kâr elde edebilirim?” üzerinden yaklaşan bir yerden demokrasinin çıkması ya da sosyal bir devlet olgusunun olması mümkün değil. Bunlar çok ciddi sorunlar. AKP Hükûmeti neoliberal politikalar çerçevesinde, Avrupa Birliği sürecine de kendisi üzerinden Avrupa Birliğinin ortaya koyduğu normlar, ölçüler üzerinden bir yasa düzenliyor. Bu ciddi anlamda sorunlara neden oluyor çünkü bu yasalar yani AKP ya da buradan çıkan yasalar, toplumda çok ciddi sorunları beraberinde getiriyor.

Mesela, önümüzdeki dönem “taşeronlaşma yasası” diye ifade edilen yasa da bunlardan birisi yani Türkiye’de esnek çalışmayı artıracak, taşeronlaşmayı artıracak, diyelim ki güvencesiz işçiliği artıracak bir noktada bu çok ciddi bir sorun. İşte, daha dün Zonguldak’ta bir iş kazası, daha doğrusu iş cinayeti yaşandı; her gün iş cinayetleri yaşanıyor Tuzla’da, inşaat firmalarında, tersanelerde. Bütün bunlara baktığınızda, aslında bu kazaların neredeyse yüzde 90’ını bu taşeron firmalarda çalışan işçiler oluşturuyor. Bu çok ciddi bir sorun. Yani, böyle bir sorunumuz varken, taşeronlaşma gibi bir sorun varken, taşeron firmalarda çalışan işçilerin güvenlik sorunu, örgütlenme sorunu gibi sorunları varken biz önümüzdeki dönem yeni bir taşeronlaşmayla esnek çalışmayı ve güvencesiz çalışmayı devlet güvencesi altına almak gibi bir durumla karşı karşıya kalıyoruz. Bu çok ciddi anlamda tepkiye neden oluyor.

Şimdi, meslek örgütleri, sendikalar bu konuda itirazlarını ifade ediyor. Sayın Bakan acaba bu kanuna ilişkin bu meslek örgütlerinin ne kadar görüşlerini alacak? Ve bu taşeronlaşma yasası, diyelim ki, gerçekten oradaki işçilerin hak ve özgürlüklerini güvence altına alacak bir noktada düzenleyecek, ama yaklaşım bu olmadığı için daha çok her yeri taşeronlaştırma, işte, esnek çalıştırmayı geliştirme, ki bunu bir övünç kaynağı olarak görüyor bu Hükûmet. Esnek çalışma meselesini, güvencesiz çalışma meselesini esnek güvence olarak görüyor, çok ciddi bir sorun.

Yine, mesela, önümüzde gelecek olan yasalardan birisi YÖK yasa tasarısı. YÖK yasa tasarısı da yine böyle. Üniversiteleri neredeyse iş yerlerine dönüştüren, öğrencileri müşteri olarak gören -bir noktada- demokratik, bilimsel eğitimi ortadan kaldıracak bir yaklaşım içerisinde.

Bütün uygulamalara baktığınızda aslında burada çıkartılan yasalarda işçiler, emekçiler zarar görüyor. Aslında yararlandıkları bir durum yok. Ama burada çıkarırken süslü sözlerle bunun çok önemli yasalar olduğunu, işçilerin, emekçilerin hak ve özgürlüklerini düzenlediği gibi yaklaşımlar içerisinde olduğumuzu ifade ediyor. Bu tamamen toplumsal yaşam açısından, işçiler, emekçiler açısından kocaman bir yalan. Gerçek çünkü böyle değil. Gerçek daha çok hak gasbı, daha çok güvencesiz çalışma, daha çok işçi cinayetleri, daha çok patronun cebini koruyan bir noktada.

Değerli milletvekilleri, dünyada ekonomik kriz yaşandığını herkes biliyor. Her ne kadar Sayın Başbakan bu ülkeye teğet geçtiğini ifade etse de, belki patronlar açısından, Hükûmete yakın çevreler açısından teğet geçmiş olabilir ama işçiler ve emekçiler açısından teğet geçmediği, yaşamın tam da onları etkilediğini çok net görüyoruz. Yani, bugün ekonomik krizin yükünü AKP Hükûmeti yeniden emekçilerin sırtına yüklemek istemektedir.

Bakın, İstanbul’da Şişecam işçileri direniyor. Diyelim ki, buradaki milletvekilleri bu işçilerin direnişine ne kadar anlam veriyor? Şimdi, Şişecam İstanbul’daki fabrikasını kapatıp bunu Eskişehir’e taşıyacak ama işçilerini taşımıyor. İşçilerini taşımıyor ve sadece, başka alanlarda bunu da ifade ederken “Eskişehir’de yeni insanlara yeni iş olanakları tanıyacağız.” diye, diğer insanlara, bu 200 işçiye yeni bir iş olanağı tanımıyor, bunların gelecekte nasıl bir yaşam içerisinde olacağını ifade etmiyor.

Biz bunu mesela TEKEL işçileri direnişinde de gördük, Şişecam işçileri direnişinde de bunu görüyoruz ama burada “Bu işçilerin sorunlarını nasıl çözebiliriz?” meselesini konuşmuyoruz. Önümüzdeki dönem bu tip şeyler artacak, fabrika işgalleri artacak; insanların, işçilerin iş yerini terk etmeme konusundaki ısrarı artacak. Acaba bu Hükûmet bunu görüyor mu, bunun tedbirini şimdiden alıyor mu? Aksine, AKP Hükûmeti, buradan bir şekilde, devletin bütün kurumlarını, hatta güvenlik güçlerini de işçilerin fabrikadan çıkması konusunda özel bir çaba içerisine almış durumda. Bütün bunlar ciddi sorunlar.

Diğer bir sorun alanı örgütlenme alanı. Biz buradan Sendikalar Yasası’nı geçirdik, “Örgütleniyoruz.” diye ifade ettik, sözde. Oysa örgütlenmek çok ciddi bir problem. Eğer işçiler gerçekten sendikalarda örgütlenmek istiyorsa, örgütlü yapılarda kendisini ifade etmek istiyorsa ya iktidara yakın olan çevrede sendikal mücadele içerisinde yer alacak, o da Hükûmetin politikalarını eleştirme ya da bu yasalara karşı bir örgütlenme, itiraz etme hakkı yerine, mevcut olanı kabul etmek, “Evet, bu çok güzel.” diye ifade eden… Ama bunun karşısında, toplumsal muhalefeti ifade edenlere karşı da devletin bütün baskı, zor araçları kullanılmak istenmektedir. İşte, önümüzdeki dönem temel yaşanacak sorunlardan birisi, aslında, daha çok, işçilerin, emekçilerin sokakta olduğu, direndiği, bugün bütün hak gasplarına yönelik plan ve projelere karşı daha çok sokakta olduğu bir dönem olacak.

Değerli milletvekilleri, bu şeyden en çok etkilenen yine kadınlar oluyor. Diyorum ki genel olarak işçilerin, AKP Hükûmetinin bu neoliberal politikaları çerçevesinde hak gasplarına yönelik uygulamalarından kadınlar 2 kat etkileniyor. Yine, esnek çalışma meselesinde kadınlar 2 kat etkileniyor. Önümüzdeki dönem kadınlar da özellikle bu çalışma yaşamına ilişkin konularda daha çok sokakta olacak, daha çok bu durumlara itiraz edecek.

Şimdi, biz buradan Hükûmeti uyarıyoruz. Bu itirazları, sokaktaki bu talepleri doğru değerlendirmek ve halkın taleplerini gerçekleştirmek, hem demokrasinin bir gereği hem de insanca yaşamın koşullarından birisidir. Sayın Bakana da buradan çağrımızdır: Lütfen, yasaları düzenlerken, özellikle çalışma yaşamına ilişkin yasalar düzenlenirken çalışma alanında örgütlü olan sivil toplum örgütleri, sendikalar, bireyler, bu konuda çalışma yapan akademisyenlerle ortak çalışma yürütünüz çünkü yaşamın nasıl olduğunu, işçiler üzerinde çıkartılan kanunun yerelde nasıl uygulandığını, pratikte ne tip sorunlarla karşılaşacağını en iyi onlar bilir. Yani biz yasa çıkartıp sonra pratikte direnişle karşılaştığımızda bütün bunları yeniden, yeni bir yasayla ortadan kaldırmak yerine baştan bu işi yapalım. İşçilerin, emekçilerin hak ve özgürlüklerini garanti altına alalım. Bu, demokrasinin de bir gereği, özgürlüklerin de bir gereği.

Eğer bir toplumda işçiler, emekçiler mutlu değilse -ki mutsuzluğun temel nedeni haklarını alamamasıdır, emeğin karşılığını alamamasıdır- eğer bizim şöyle bir yaklaşımımız varsa “Üreten kimse yöneten de o olacaksa” -ki bu burada gerçekleşmiyor- o zaman üretenler yönetimlerde yer almak, en azından bu yönetim kademelerine kendi sesini duyurmak durumundadır. Aksi takdirde, yaşanan kriz ve kaostan işçiler, emekçiler sorumlu olmayacaktır, bu yasaları çıkaranlar sorumlu olacaktır diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tuncel.

Şahsı adına İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Susam.

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu’nda yapılan değişikliklerle ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kanunu dünden ve komisyonda görüşüldüğü andan itibaren izliyorum. Öncelikle bir şeyin altını çizmek isterim: Bu kürsüye çıkıp konuşan birçok arkadaşım BAĞ-KUR’dan emekli olmuş insanların veya esnaf, sanatkârların Sosyal Güvenlik Kurumundaki sıkıntılarını dillendirerek çok önemli bir şekilde önerileriyle Sayın Bakanlığa bu konuda çeşitli teklifler getirdiler ve şu gün, hem benim şahsımın hem partimizin diğer milletvekillerinin ve diğer muhalefet partilerinin Sosyal Güvenlik Kurumuyla ilgili, BAĞ-KUR’luların hak ve menfaatlerini korumaya yönelik çok da önemli kanun değişiklikleri var fakat nedense bunların çoğu buraya gelmedi.

Öncelikle, herkesin dediği gibi, Sosyal Güvenlik Kurumunun Genel Kurulunda esnaf, sanatkârlarla kamu kurumu niteliğindeki meslek örgütlerinin temsili sağlanmış olmasından dolayı teşekkür ediyoruz ama Sayın Bakandan şunu rica ediyorum: Şu an Sosyal Güvenlik Kurumuna bağlı BAĞ-KUR’lular, Türkiye’de siyaseten moda deyim olan ötekileştirilmiş sigortalılardır. Ötekileştirilmiş sigortalılar olarak onları dikkate almak zorundasınız. Bir kere yüzde 15 sosyal güvenlik destek priminin kesilmesinin anayasal bir izahı olamaz. Yirmi beş yıl anlaşmış, prim gününü doldurmuş, primin sonucunda emekliliği hak etmiş insana: “Sen işini devam ettiriyorsun, ondan dolayı senin maaşının yüzde 15’ini kesiyorum.” demek adalet değildir, bir. İki: BAĞ-KUR’luların ödediği primin karşılında aldığı maaş, hak ettiği bir maaş değildir. Açın, İnternete girin, Ali Tezel diyor ki: “BAĞ-KUR’luların emeklilik hak edişlerinin bugünkü değeri hem Yaşar Okuyan zamanında hem Faruk Çelik zamanında yapılan indirimlerle bugün hak ettiği noktadan aşağı düşürülmüştür.” Bu kardeşimiz de sosyal güvenlik uzmanlarından bir tanesidir.

Değerli Bakanım, iyi bir şekilde incelerseniz BAĞ-KUR’lular sizin döneminizde, evet, iki ay prim ödemeden muaf tutuldular ama BAĞ-KUR’lu, üçüncü ay primi ödemedi mi sağlık hizmetlerinden yararlanamıyor. Neden? İşçi yararlanıyor, memur yararlanıyor da esnaf niye yararlanamıyor? Esnaf ve sanatkâra borcunu ödeyeceği noktasında bir güveniniz yok mu? O, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, işi zora girdiği zaman BAĞ-KUR primini ödemeyip daha sonra tahsilat yapma, ödeme hakkına ama bu sürede sağlık hizmeti alma hakkına sahip değil mi? Borcunu aldığınız zaman, onun kullanmadığı sağlık hizmetlerinden dolayı kesinti yapmadan tüm borcunu tahsil ediyorsunuz.

Tüm bunlara baktığınız zaman -başka birçok arkadaşımızın söylediği, zaman kısıtlamam nedeniyle söyleyemeyeceğim- birçok esnafın, BAĞ-KUR’lunun Sosyal Güvenlik Kurumuyla ilgili problemleri var. Sosyal Güvenlik Kurumundan yararlanan BAĞ-KUR’luların, Sosyal Sigortalardan yararlanan işçiler gibi ayakta tedavide rapor almalarında alabilecekleri tazminatları alamamaları, BAĞ-KUR’lu kadınların sağlık hizmetlerinde ve doğumlarında borçlanma yapamamaları ve benzeri birçok hizmet alımından yoksun olmaları, bu kanunun görüşülmesinde çözümü gereken noktalardır.

Ben bu anlamıyla şunu bir kez daha söylemek istiyorum: BAĞ-KUR’luyu Sosyal Güvenlik Kurumunda ötekileştirmeden eşit bir sosyal güvenlik hizmeti alan konuma getirmeniz hepimizin arzusudur.

Bu duygularla Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Susam.

Hükûmet adına Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Çelik.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi en içten saygılarımla selamlıyorum. Yeni yılınızı kutluyorum, tüm insanlığa barış, mutluluk getirmesini diliyorum. Zonguldak’ta hayatını kaybeden kardeşlerime Allah’tan rahmet diliyorum.

Şimdi efendim, son derece önemli bir yasayı görüşüyoruz. Gerek Komisyonda gerekse Genel Kurulda katkı sunan bütün arkadaşlara teşekkür ediyorum.

Burada, yasa ile ilgili, grubumuza mensup -AK PARTİ Grubuna mensup- değerli arkadaşlarımız çok ayrıntılı bir şekilde bütün maddelerle ilgili değerlendirmeler yaptılar. Dolayısıyla, yasanın ne getirdiği konusunda kamuoyu da günlerdir bilgi sahibi, milletvekili arkadaşlarımız da, özellikle Komisyonda yoğun çalışmaya katılan arkadaşlarımız da bilgi sahibi. Dolayısıyla, burada yapılan değerlendirmeler üzerinde ben durmak istiyorum.

Öncelikle, bu tasarıda birçok şeyin olması gerektiğini söyleyen arkadaşlarımız var. Doğru söylüyorlar. Yani bu düzenleme daha kapsamlı yapılabilir, sosyal güvenlik sistemi… Tabii 2008 öncesi var yani reform öncesinde 3 ayaklı bir sistem, 2008 sonrasında, referandum sonrasında bu 3 sistemin tekleştirilmesi, bir şemsiye altına alınması… Dolayısıyla, geçmişinden koparılması mümkün değil. Bundan dolayı, yeni yeni değerlendirmelerin, gelişen şartlara göre yeni düzenlemelerin yapılma zorunluluğu var. Dolayısıyla, “Yasa neden şunları kapsamıyor?” gibi, “Şu hususlar da var, bunları neden dikkate almıyorsunuz?” gibi yaklaşımları saygıyla karşılıyoruz ama bunlar bir ihtiyaç olarak mutfakta değerlendiriliyor. Bu bilgiler, muhalefetin eleştirileri de, kamuoyunun da, sivil toplum örgütlerinin talepleri de dikkate alınarak peyderpey buraya getirilip bu düzenlemeler gerçekleştiriliyor.

Mesela burada yapılan değerlendirmelerde, “Sendikalar Kanunu’yla ilgili değişiklik, efendim, dün geldi, bugün hemen neden değiştiriyorsunuz?” Böyle değil.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Daha bir ay olmadı, bir ay.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Böyle değil, bakınız, böyle değil. Bu düzenlemede işletme barajını yüzde 50’den yüzde 40’a çektik ama yasa burada çıkarılırken sivil toplum örgütleriyle, sendikalarla yoğun bir değerlendirme yapıldı. O değerlendirmede yasa metnine yansıyan… Yani yasanın metni, vuzuha kavuşturulma ihtiyacı duyuyor. Bugün yani yüzde 40 barajına indirmemize rağmen, bu, 2009 yılında yetkili olan sendikaları kapsamadığı için, böyle bir yorum yapıldığı için, bunu açıklığa kavuşturmaya dönük bir düzenlemedir; yoksa yasayla ilgili, özüyle ilgili bir değişiklik değil, bir yanlış anlamayı ortadan kaldırmaya dönük bir düzenlemedir. Bu yasa “üç beş konu” değil arkadaşlar, 4 milyonun üzerinde, 4,5 milyon vatandaşımızın sorununun çözümüne dönük bir düzenlemedir.

Ayrıca, yine, buradan -mesela çok enteresan- yaşlılık aylığı gündeme getirildi ve yaşlılık aylığı 24 TL’den 122 TL’ye çıktı diye… Ama bunun altınla mukayesesini ben anlamakta zorlandım yani 70 yaşında bir ağabeyimizin altın alması değil de, daha başka ihtiyaçlar şeklinde örnek verilebilirdi diye düşünüyorum.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Torunlara altın takıyor, torunlara.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Fiilî hizmet süresi zammıyla ilgili başka bir önemli ifade kullanıldı, dendi ki “Fiilî hizmet süresi zammı madencilerde bile düşürüldü.” diye söylendi. Tam tersi. 2008 öncesinde doksan gün olan madencilerdeki fiilî hizmet süresi zammı, yüz seksen güne çıkarıldı yani yılın yarısı fiilî hizmet zammı kapsamına alındı, üç yüz altmış günün yüz seksen günü madenciler için fiilî hizmet zammı kapsamına alındı.

“Sosyal güvenlik destek primi alınmasın.” gibi bir yaklaşım oldu. Bildiğiniz gibi, sosyal güvenlik destek primi, 1447 sayılı Yasa 1999 yılında yürürlüğe girdi. O gün 57’nci Hükûmet iş başındaydı. Ben buradan Bakan olarak söylüyorum: İsabetli bir karar çünkü Türkiye’de siz o dönemlerde 42 yaşında emekliliği getiriyorsanız, bu çerçevede, sosyal devlet olarak, Sosyal Güvenlik Kurumunda yapılan büyük tahribatı, geçmiş yıllara dönük tahribatı önlemeye dönük bazı önlemler almanız gerekiyor ve bu çerçevede alınmış olan bir karardır. Bugün, burada, meydana gelen, teknik olarak tespitte zorlanılan ama bugün itibarıyla artık o teknik arızaların, sıkıntıların ortadan kalktığı ama kendi nam ve hesabına çalışan vatandaşlarımızda oluşan sıkıntıyı gidermeye dönük bir düzenlemeyi, geçmişe dönük sıkıntıları ortadan kaldıran bir düzenlemeyi getirdiğimizi ifade etmek istiyorum.

Yine, dün yapılan değerlendirmelerde emeklilerle ilgili bir değerlendirme yapıldı. Hatta Sayın Çetin bana döndü, dedi ki: “Bu emekliler işte, AK PARTİ’ye oluk oluk oy veriyorlar.” gibi bir eleştiride bulundu. Emekliler, bildiğiniz gibi, alın teri dökmüş olan insanlar, ülkenin geleceği açısından, ülkenin kalkınması açısından. Bence hep beraber…

İZZET ÇETİN (Ankara) – Onun için cezalandırılmalılar.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Zaten saygı duyuyorsunuz da belki sürçülisan oldu. Yani hepimizin o alın terine saygı duyması gerekiyor. Bence bir de tecrübelerinden istifade etmek gerekiyor, “Neden acaba AK PARTİ’ye oy veriyorsunuz?” diye belki de emeklilere sormakta da yarar var diye düşünüyorum.

Az önce burada yapılan değerlendirmede BAĞ-KUR’luların ötekileştirildiği şeklinde bir ifade kullandı değerli milletvekilimiz. Şimdi, bir örnek verirsem ne yaptığımız çok daha iyi anlaşılacak. Yani bugün esnafımızın Sosyal Güvenlik Kurumu yönetimine alınmasıyla ilgili düzenleme getiriyoruz. 1 milyon 900 bin esnafımızı Sosyal Güvenlik Kurumu yönetimine dâhil ediyoruz. Bu, önemli bir talepti ve bütün grupların da bunda mutabakatı var. Güzel, ama bakın, BAĞ-KUR’lu esnaflarımız ötekileştirilmiş idi. Nasıl? İki yüz kırk gün prim ödemeyen bir BAĞ-KUR’lunun, bir esnafın sağlıktan yararlanma imkânı yoktu. Doğru mu? Sekiz ay prim ödeyecek ki dokuzuncu ay sağlıktan yararlanabilsin. Bir örnek… Yüzlerce örnek verebilirim bakın, “onlarca” demiyorum. Biz ne yaptık? “Hayır efendim.” dedik. “BAĞKUR’lu da birinci sınıf vatandaştır, SSK’lı da birinci sınıf vatandaştır, Emekli Sandığına mensup vatandaş da birinci sınıf vatandaştır. Dolayısıyla, otuz gün prim ödeyen herkes, eşit şekilde sağlıktan yararlanır.” dedik. Bu mu ötekileştirmek? Böyle bir şey olabilir mi? Aksine buradaki ötekileştirmeleri ortadan kaldırmaya dönük son derece önemli düzenlemeler yaptık.

Bir başka eleştiri: “Yasalar hazırlanırken hedef kitle dikkate alınıyor mu?” Vallahi, yani bunu en iyi sivil toplum örgütleri biliyor. Kimi ilgilendiren bir düzenleme yapılıyor ise Bakanlığımız bünyesinde, onlarla, o kesimlerle ilgili enine boyuna günlerce, saatlerce, hiçbir tahdit koymadan değerlendirmeler yaptığımızı belirtmek istiyorum. Kâr, bu yasanın kârı yok. Bu yasanın kârı millete. Vatandaşın çektiği sıkıntıları ortadan kaldırmaya dönük son derece önemli düzenlemeler içerdiğini burada belirtmek istiyorum.

Bir başka değerlendirme: Efendim, grev yasakları daraltılmadığı AB İlerleme Raporu’nda yer almış. Grev yasakları daraltıldı. Yani daha çok alanda Sendikalar Yasası’yla grev yapma imkânı sağlandı; bunu da düzeltme ihtiyacı duydum.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Yapmayın ya Sayın Bakan!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK  (Devamla) – “Şehit ve gazi aylıkları yetersiz.” diye bir ifade kullanıldı. Terör kapsamında er, erbaşlara bağlanan aylıklar yani hak sahiplerine bağlanan aylıklar 2002-2012 döneminde yüzde 167 artırıldı, asayiş ve iç güvenlik kapsamında şehitlerin hak sahiplerine bağlanan maaşlarda yüzde 159 artış sağlandı, harp malulü kapsamında şehit olanların hak sahiplerine bağlanan maaşlarda ise bu on yıllık süreç içerisinde yüzde 165 artış sağlandığını belirtmek istiyorum.

İntibakla ilgili bazı değerlendirmeler yapıldı. Değerli arkadaşlar, intibakla ilgili değerlendirme şu: Eşit şartlara sahip emeklilerin aylıkları arasındaki farklılıkların giderilmesidir. Yani intibakı böyle anlamamız gerekiyor. Eşit şartlarda çalışılmış, eşit ücret almaları gerekirken, süreç içerisindeki sistemde oynamaların getirmiş olduğu farklılıkları ortadan kaldırmaya dönük bir düzenleme yaptık ve doğru bir düzenlemedir. 2000 öncesindeki 2 milyon 700 bin emekliyi ilgilendiren ve 1 milyon 780 bin emeklimizin belli oranlarda şimdi intibaktan maaşlarına ayın 16’sından itibaren yansımalar olacak. Bu düzenleme doğru bir düzenlemedir. Üstelik 2000’den sonra ülkenin gelişme payından yani kalkınma hızından bir pay veriliyor iken 2000 öncesinde verilmiyor idi. Bu adaletsizliği de giderdik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – 2000 öncesindeki emeklilere de gelişme hızından pay verir noktaya geldik. Ödenmesi gereken kurumlar şu: Az önce arkadaşlar ifade etti…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Peki, o refah payıyla ilgili…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Sosyal güvenlik gerçekten son derece…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Bakan, bu “refah payından emeklilere pay verilmez” kanununu kim çıkardı ya? Sanki başkası çıkardı, siz çıkarmadınız mı?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Öyle bir kanun yok, “pay verilmez” diye bir şey yok.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çelik.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Onu özellikle aylık bağlanırken…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bağlanırken veriyorsunuz da sonraki yıl vermiyorsunuz bir daha.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Sayın Başkan, bir dakika verirseniz…

BAŞKAN – Bir dakika daha süre vereyim, izah etmek istiyorsunuz galiba.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – İş ve meslek danışmanlarının, kamu istihdam hizmetlerinin sunumunda en pahalı yöntem olduğu ifade edildi burada. Bunu da çok önemli olduğu için belirtmek istiyorum: İş ve meslek danışmanları en pahalı yöntem değil, en modern yöntem. Bakınız, iş ve meslek danışmanları göreve başladıktan sonra ne oldu? Açık iş, 2011 Mayıs ile Kasım arasında 403 bin iken 2012’nin aynı döneminde 650 bin olarak çıktı. İşe yerleştirme 229 bin iken 341 bine çıktı. İş yeri ziyareti 42 bin iken 148 bine çıktı. Bireysel görüşme 108 bin iken 674 bine çıktı. Yani bu, iş ve meslek danışmanları sürekli arazide, iş dünyamızdaki açık işleri belirliyorlar ve bu çerçevede işsizle uyumlaştırıyorlar. Onun için son derece önemli görev. Bugünkü düzenlememiz de onların işe alınmasını sağlıyor. Buna katkı sunacağınız için çok teşekkür ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Hayırlı olması temennisiyle saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çelik.

Denizli Milletvekili Mehmet Yüksel… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Yüksel.

MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; 370 sıra sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, bu kanunla, dönem içerisinde ortaya çıkan ihtiyaçlara cevap vermek, uygulamadaki yaşanan sıkıntıları giderebilmek gayesiyle sigortalıların lehine bazı düzenlemeler yapılmıştır. Dünyadaki hızlı değişim, bilişim ve teknoloji çağındaki hızlı değişim ekonomiyi de, ticareti de, sosyal hayatımızı da aynı şekilde hızlı olarak değiştirmektedir. Eğer siz bu değişime ayak uyduramazsanız hem toplum olarak hem ülke olarak hem ticarette hem ekonomide hem de sosyal hayatta gelişmiş ülkelerin çok çok gerilerinde kalırsınız.

Bu anlamda, geçtiğimiz dönem üç sosyal güvenlik kurumunun birleştirilerek tek çatı altında toplanmış olmasıyla bugünden yaşanılması öngörülen tehlikelerin önüne geçilmiş oldu. Yoksa eğer üç kurum birleştirilmemiş olsaydı belki bugün emeklilerimize ödemede zorluk dahi çekilebilir hâle gelirdik çünkü önemli kara delikler oluşmuş. Bu oluşan önemli kara deliklere baktığımız zaman, en başında, gelişmiş ülkelerde emeklilik yaşı altmış beş iken Türkiye’de ise bugün emeklilik ortalama yaşı kırk dörttür. Onun dışında, yine gelişmiş ülkelerde 3 veya 4 çalışan 1 emekliye bakıyor iken ülkemizde 1,7 çalışan 2 dahi değil, 1 emekliye bakmaktadır. Dolayısıyla bunun ucu açık, çok örnekler verebiliriz. Eğer bir toparlanma yapılmasaydı bu konularda, bu konularda çıkarılan yasalarla iyi bir düzenleme yapılmamış olsaydı, önümüzdeki günlerde ciddi sıkıntılar yaşayabilirdik.

Bu arada, Sayın Bakanım da ve diğer konuşmacılar da… Bu yasayla gelen gerek şehit ve gazilerimizle ilgili, kamuda çalışan emeklilerle ilgili, Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumunda çalışan görevlilerin dil şartıyla ilgili pek çok konu var ama bence hepsi önemli. Bunların içinde bir önemlisi daha da istihdamı çok yakından ilgilendiren işsizlikle mücadelede “iş ve meslek danışmanlığı” adı altında, İŞKUR bünyesinde hizmet vermeye başlayan bu iş ve meslek danışmanlarıyla ilgili konudur. Bu iş ve meslek danışmanlarımız doğru işsizin doğru işe, doğru kursiyerin doğru kursa gitmelerinden sorumlu.

Ayrıca, işsiz vatandaşlarımızın meslek edinme, iş arama, iş bulma, işte kalma konularında da iş ve meslek danışmanlarımıza önemli görevler düşüyor. Bu amaçla İŞKUR’da toplamda 4 bin sözleşmeli iş ve meslek danışmanı istihdamı öngörülmüş fakat alım sırasında idari yargıda açılan davalar sebebiyle oluşan hukuki sorunların giderilmesine yönelik bir madde değişikliğine gidilmiştir.

Bu arada, sanayisi gelişmiş illerimize baktığımız zaman kendi ilim Denizli başta olmak üzere işsizliğin yanında eleman arayan iş yeri sayısı da hızla artmaktadır. Denizli’den örnek veriyorum: Açık iş pozisyonları noktasında, 2010 yılında açık iş pozisyonu Denizli’de 6.973, o yıl işe yerleştirme de 1.924. 2011 yılında açık iş pozisyonu 6.631, işe yerleştirme 3.096. Ancak meslek edinme ve meslek-iş danışmanlarının göreve başladığı nisan ayından itibaren de Denizli’de bu fark görülmüş ve açık iş pozisyonu 11.770’e çıkmış. Eleman arayan iş yeri sayısı ve o dönem yani 2012’de işe yerleştirilen işsizlerin sayısı da 7.993’tür. Bu da iş ve meslek danışmanlığının çok doğru bir karar olduğunu, çok doğru bir çalışma olduğunu göstermektedir.

Onun yanında, bugün başlayan dünya tekstil fuarında yine ülkemiz 174 firmayla -46 firmayla da Denizli’miz 3’üncü sırada- temsil edilmekte. Oradan aldığımız haberlere göre bugün itibarıyla tekstil firmalarımız çok iyi bağlantılar yapmakta, inşallah, 2013 yılı içerisinde de ihracatta da ülkemizde olumlu gelişmeler sağlanacaktır. Yatırımda, ihracatda, üretimde, istihdamda hepsi baş başadır.

Bu düşüncelerle hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Yasanın hayırlı olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yüksel.

Soru-cevap bölümüne geçiyoruz.

On beş dakikadır süremiz.

Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sosyal Güvenlik Kurumu  verilerine göre, Türkiye’de sosyal güvenlik kapsamında olan kaç kişi vardır? Sosyal Güvenlik Kurumu verilerine göre Türkiye’de sosyal güvenlik kapsamında olmayan kaç kişi vardır? 3816 sayılı Ödeme Gücü Olmayan Vatandaşların Tedavi Giderlerinin Yeşil Kart Verilerek Devlet Tarafından Karşılanması Hakkında Kanun uyarınca ülkemizde yeşil kart alarak sağlık hizmetlerinden yararlanan kaç kişi vardır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tanal.

Sayın Kaleli…

SENA KALELİ (Bursa) – Teşekkür ederim.

Çalışırken düşük ücret alıp emeklilikte yüzde 42 eksik ücret alan emekli eşlerinden, emekli olunca kesilen aile geliri emekliler için büyük kayıp olmaktadır. Emeklilerin alım güçlerini iyileştirmeyi düşünüyor musunuz? Risk grubundaki 400 bin özel güvenlik görevlileri için risk tazminatı vermeyi düşünüyor musunuz? Geniş kesimlerin eksik hakları, milletvekillerinin kendi özlük haklarını da savunmalarına engel olmaktadır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kaleli.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, geçen yıl uygulamaya giren gelir testi uygulamasını herhangi bir nedenle zamanında yaptıramayan birçok vatandaşımız ortaya çıktı. Şimdi bunların genel sağlık sigortasında yaşadıkları sorunun çözümü adına bir düzenleme yapılabilir mi? Bunlar ne yapmalı? Şu anda çok sayıda vatandaş bu konuda mağdur olduğunu ifade etti. Bu konuyu gündeme getirmeyi arzu ettim, cevaplarsanız sevinirim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Işık.

Sayın Öz…

ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, BAĞ-KUR’lular işe başladıkları zaman vergi kayıtları esas alınıyor. Emekli oldukları zaman vergi kayıtlarından düştükten sonra odada kayıtları devam ettiği için emeklilik sonrası aradan geçen yıllarda Sosyal Güvenlik Destek Primi borcu çıkıyor bu insanlara. Onun için odadan kayıtlarını sildirmeyi ihmal eden, unutan insanlara faiziyle bu borçların silinmesi noktasında odadan aldıkları “Herhangi bir işte çalışmamışlardır.” beyanını yeterli bulmak doğru bir yaklaşım olmaz mı? Birinci soru bu.

Bir diğer sorum da: SGK kapsamında BAĞ-KUR ve SSK’lıları ayırt etmediğinizi söylüyorsunuz. Ancak doğum borçlanması, ayaktan tedavi sonrasında iş göremezlik ücreti alması noktasında ayrımlar var. Bu kanun görüşülürken bunları gidermek mümkün değil mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öz.

Sayın Şandır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, engelliler için tahsis edilen kadro sayısı açıklandı. 5 bin kadro zannediyorum, 5.250 kadro, 2013 yılı için. Şimdi, sürekli olarak her defasında bu kesime sahip çıkacağınızı ifade ediyorsunuz. Resmî kayıtlara göre yaklaşık yüzde 10’u engelli insanlardan oluşan Türkiye'de bu 5.250 kadro sizce yeterli midir? Engelli vatandaşlarımıza verdiğimiz değer bu kadar mıdır?

İkinci husus: Bu taşeron işçilerle ilgili, taşeronların çalıştırdığı personelle ilgili sorunlar hâlâ devam etmektedir. Hizmet alım ihaleleri yaklaştıkça taşeronların çalıştırdığı insanlarımız işten atılıp atılmayacakları korkusuyla tir tir titriyorlar. Bu konuda her defasında bir müjde bekleniliyor sizden. Ne zaman çözeceğiz bu sorunu?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır.

Sayın Öğüt…

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sağlık Bakanlığının bütçesi 48 milyardan 63 milyara çıkartıldı. Yetersiz ama çok olumlu bir artış oldu. Yalnız, anlamadığım bir şey var, o da sizin ve Sağlık Bakanının onayladığı, bu yılın başında başlanacağına söz verilen serbest diş hekimi muayenehanelerinden hizmet satın alınması Maliye Bakanının “1 milyara mal olacak” diye itiraz etmesi sonucu engel olunmasıdır. Sizin, aynı Hükûmetteki bakan olarak, kendi projenizi 1 milyarlık artış için Maliye Bakanına anlatamamanızın sebebi nedir? Bunu öğrenmek istiyorum.

Bir de, en başından itibaren bütün sakıncalarını defalarca dile getirdiğimiz taşeron sisteminin en son faciasını Kozlu’da yaşadık diyorum. Bu konuda taşeron sisteminde ısrar etmeyi düşünüyor musunuz? Bunu öğrenmek istiyorum. Bu acı tecrübeler, bu ülkenin kaderi mi olacak? Taşeronun adının bile olmaması gereken, tecrübe isteyen bölümlerde taşeron hâlâ devam edecek mi? Bu madencilik, taşımacılık gibi dalları, sağlık gibi dalları özellikle vurgulamak istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öğüt.

Sayın Güven…

HÜLYA GÜVEN (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

2006 yılında TÜBİTAK’ın desteğiyle yapılan bir analiz sonucunda engellilerin çoğunun yoksul kesimden olduğu ortaya çıkmış. Bu engelliler, ihtiyaçları olan protezleri için katkı payı ödemekte ve zorlanmaktadırlar. Bu nedenle, hem sivil hem de gaziler için, protez ihtiyacı olan engellilere ücretsiz olarak verilmesi onların hakları değil midir?

Bir diğer sorum da: Kamu Hastaneleri Birliğiyle kamu-özel iş birliği nasıl uyumlaştırılacak? Bunun sonunda kamu hastaneleri, özel hastaneler şekline mi dönüştürülecek?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Güven.

Sayın Halaman…

ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, belki çok sorulmuş bir soru bu: Primini ödemesine rağmen, yaş haddinden dolayı emekli olamayanlar için bir düzenleme yapmayı düşünmüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Halaman.

Sayın Çetin…

İZZET ÇETİN (Ankara) – Sayın Bakanım, yani Maliye Bakanının resmî açıklamasına göre çalışanların yüzde 48’i asgari ücretli; kayıt dışı ekonominin de -Maliye Bakanı özel olarak yüzde 28-27’ye çekmiş olsa bile- yüzde 40’ın üzerinde olduğu, herkes tarafından bilinen bir gerçek. Dolayısıyla, çalışanların aldığı ücret orta yerde.

Şimdi, Sosyal Güvenlik Kurumu, çalışanların ücretleri üzerinden kesilen primlerle beslenen bir kurum. Yani aktüeryal dengeyi bastırılmış ücretlerin olumsuz etkilediğini hiç düşünüyor musunuz? Yani toplu sözleşmesiz, sendikasız, güvencesiz işçilerin güvenceye alınması için bir girişiminiz var mı? Taşeron uygulamasının “düşük ücreti kanunlaştırmak” anlamına geleceğini hiç aklınızdan geçirdiniz mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çetin.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Efendim “Sosyal güvenlik kapsamında kaç kişi var?” diye bir soru tevcih edildi. Sosyal güvenlik kapsamında 63 milyon 812 bin 696 kişi, gelir testi yaptıranlar 9 milyon 848 bin 447 kişi yani eski ifadeyle yeşil kartlılar, kapsam dışıysa 192 bin 81 kişi; toplam 74 milyon 724 bin 269 kişi yapmaktadır.

Yeşil kartlıların yani gelir testine tabi olanların sayısı soruluyor. 9 milyon 809 bin 133 kişi bugün itibarıyla gelir testi yaptıran vatandaşlarımız.

Bir diğer soru, “Emekli olunca aylığı yüzde 42 oranında eksilen emeklilere aile yardımı ödemeye devam edilmesi veya aylıklarında iyileştirme düşünüyor musunuz?” diye soruldu. Aile yardımı ödemesi 657 sayılı Kanun’da düzenlenmiş olup aktif memura ödenmektedir, emeklilere aile yardımı ödenmemektedir.

Serbest diş hekimleriyle ilgili çalışmalarımızı bir noktaya getirmiş bulunuyoruz. Burada “Bakanlıklar arasında bir ihtilaf var.” şeklinde takdim doğru değil, fakat ister istemez konu sosyal güvenlik olduğu için bu konuda atılacak olan adımlar, yapılacak olan yeni açılımlar -ki,  ağız ve diş sağlığını son derece önemsediğimizi defalarca ifade ettim-  Konusunda samimiyiz ve bu konuda mutlaka kurum olarak bir açılım yapma zorunluluğunu hissediyoruz ama takdir edersiniz ki gelir-gider noktasında hassas davranıyoruz ve bunun zamanlamasını, planlamasını da yapacağımızı ifade etmek istiyorum. Umarım, çok daha uzun süreye sâri olmaz, kısa süre içerisinde bunu birlikte gerçekleştirmiş oluruz.

Bir diğer konu, gazilere ortez ve protezlerin herhangi bir kısıtlama yapılmaksızın ücretsiz karşılandığını belirtmek istiyorum.

Diğer önemli soru, BAĞ-KUR ve SSK’lılar arasında bir ayırım. Arkadaşlar, önümde çok uzun bir şekilde bu liste var yani SSK, BAĞ-KUR ve Emekli Sandığını Anayasa Mahkemesi kararı çerçevesinde… Takdir edersiniz ki Emekli Sandığı mensuplarına dönük, Anayasa Mahkemesinin bir kararı var idi ama BAĞ-KUR ve SSK’lılara dönük büyük oranda bir uyumlaştırmanın olduğunu görmek mümkün.

Bir diğer konu, taşeron işçileri. Taşeron işçileriyle ilgili çalışmalarımız devam ediyor. Aslında siyasi partilerden değerli arkadaşlarımızı da davet ettik. Son derece netameli bir konu, hassas bir konu, tarafları var ama son olaylar da bize gösterdi ki bu konunun bu yasama dönemi içerisinde mutlaka halledilmesi gerekiyor ve bizim planlamamız da bu şekilde.

İZZET ÇETİN (Ankara) – İş Yasası’nı uygulatın Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sizler bu çerçevede çok ciddi destekler verdiniz, önemli yasal düzenlemeleri gerçekleştirdik. 4 ana konuda Çalışma Bakanlığının önünü açacak düzenlemeleri hep beraber gerçekleştirdik. Taşeron uygulamasıyla ilgili de çalışmalarımızı 30/6/2013 tarihine kadar yasalaştırma imkânını bulacağımız inancı içerisindeyim.

Kozlu’ya gittiğimde ben net bir şekilde gördüm. Bu kadar riskli bir alanda eğer istihdam gerçekleştirilecekse bunun kesinlikle taşeron uygulaması çerçevesinde olmaması kararını ben burada sizlerle paylaşmak istiyorum. Yani böyle eksi 630’da istihdam edilecek olan insanların, kâr amacıyla değil, oradaki tekniklere uymanın birinci derecede dikkate alacak şekilde formüle edilmesi, düzenlenmesi çok çok önemlidir. Bunlar da bu düzenlemede inşallah yer alacaktır. Yani asıl işverenle alt işverenin ciddi bir ayrımını, ayrışmasını gerçekleştireceğimiz bir çalışma üzerindeyiz ama tekrar ediyorum, yüce Meclisin de, bütün partilerin de bu konuda katkısını almayı sürdürerek bu yasama döneminde bunu neticelendirmiş olacağız.

Diğer bir konu, asgari ücretle ilgili yaptığınız değerlendirme.

Değerli arkadaşlar, asgari ücret bizim taban ücretimiz, tavan ücreti değil yani bu ücretin altında bir ücret işçiye teklif edilemez, çalışana teklif edilemez anlamını taşıyor. Bu yıl bekâr bir işçi için 774 TL, temmuzdan itibaren ise 804 TL olarak belirlenmiş bulunmaktadır. Ama tekrar ediyorum, bunun daha alt bir ücretin teklif edilmemesi amaçlı bir sosyal koruma ücreti olduğunu belirtmek istiyorum.

İZZET ÇETİN (Ankara)- Kayıt dışı alanla birlikte bastırılmış ücretlerin SSK’ya etkisi…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Kayıt dışıyla ilgili yoğun bir mücadelemizin olduğunu biliyorsunuz. Şu an da yüzde 39-40’larda istihdamdaki kayıt dışılık ama yüzde 53’lerden geldiğimizi de burada belirtmek istiyorum.

“Yaşa takılanlarla ilgili bir düzenleme var mı?” Değerli arkadaşlar, kürsüden de ifade ettim, sosyal güvenliğin birçok alanının ele alınması gerekiyor çünkü ihtiyaç oluyor süreç içerisinde. 2008 öncesi emeklilerle ilgili veya çalışanlarla ilgili, 2000 sonrası, reform sonrasıyla ilgili çakışan, sorun alanı oluşturan yerler var. Bunları değerlendirmeye, bunları gerekirse yasalaştırmaya ve yasal değişiklikler yapmaya açık olmamız gerekiyor. Biz de bunun gereğinin yapıyoruz. Onun için sosyal güvenlikte ısrarla sorulan, “yaşa takılanlar” diye ifade ettiğimiz, tekrar ediyorum, bu yaş ya 44’tür ya 46’dır veya en azamisi 49’dur. Biz sosyal güvenlik sistemimiz içerisinde 44 yaşı takılma, 46 yaşı takılma, 49 yaşı takılma diye dikkate alıyorsak ben yaklaşımımızın doğru olmadığı inancı içerisindeyim, Bakanlık olarak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) –  Çünkü neticede vatandaşımız 49 yaşında emekli olacak, bu “Yaşa takıldı .” demek, bu genç insanımız için doğru bir yaklaşım değildir inancı içerisindeyim.

Diğer soruları yazılı olarak cevaplandıracağımı belirtmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Yaşa değil, size takılıyorlar; Askerî Şûra gibi, YAŞ kararı.

BAŞKAN – Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ses anlaşılmıyor efendim.

BAŞKAN – Maddelerine geçtik efendim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Maddelere geçilmesini oylamayacak mısınız?

BAŞKAN – Hayır, oylanmıyor burada efendim.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Torba kanunu temel kanun yapmışsınız Sayın Bakan gene. Vallahi bıktık torbadan; heybeden bıktık, torbadan bıktık.

BAŞKAN – Şimdi, 1’inci madde üzerinde iki önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

370 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 1. Maddesinde geçen ”27/6/2012” ibaresinin “31/12/2012” olarak, “10/7/2010 ve 11/7/2010 tarihlerinde” ibaresinin ise “2010 ve 2012 yıllarında” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                Mustafa Kalaycı                                       Alim Işık                                      Mehmet Erdoğan

                       Konya                                               Kütahya                                               Muğla

                 Mehmet Şandır                                     Bülent Belen

                       Mersin                                              Tekirdağ

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 370 sıra sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 1 inci maddesi ile 4904 sayılı Kanununa eklenen geçici 3 üncü maddenin ikinci fıkrasında yer alan "olanlar ile 2/11/2012 tarihinden önce" ibaresinin "iken 2013 yılı için sözleşmeleri yenilenememiş olanlar ile" şeklinde ve ikinci cümlesinin "Bunlardan askerlik ve doğum nedenleriyle görevlerinden ayrılanların yeniden istihdam edilmek üzere ilgili mevzuatında öngörülen süre içinde, sözleşmesi yenilenememiş olanların ise bu maddenin yayımı tarihinden itibaren yirmi gün içinde başvurmaları halinde aynı pozisyon için ilgili mevzuatına göre sözleşme yapılır." şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                Mustafa Elitaş                            Mehmet Doğan Kubat                               Recep Özel

                      Kayseri                                            İstanbul                                             Isparta

              Osman Aşkın Bak                                  Hilmi Bilgin                                    Ramazan Can

                     İstanbul                                              Sivas                                              Kırıkkale

                    Şirin Ünal                                    Muammer Güler

                     İstanbul                                             Mardin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılıyoruz.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Gerekçe.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

1/6/2012 günlü ilanın "Genel ve Özel Şartlar" bölümündeki "03.03.2012 tarihinde yayımlanan İş ve Meslek Danışmanı alım ilanına başvurup tercih yapmış ancak yerleşememiş olmak" maddesi ile bu ilan maddesine dayanılarak yapılan tüm atama işlemlerinin yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiş ve bu kararlar 13/12/2012 tarihinde Kuruma tebliğ edilmiştir.

Bu fıkra kapsamına giren İş ve Meslek Danışmanları, Kanun Tasarısının TBMM'ye sevk edildiği ve TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşüldüğü tarihlerde görevde olmalarına rağmen, 31/12/2012 tarihi itibarıyla sona eren hizmet sözleşmeleri Danıştay'ın yürütmeyi durdurma kararlarının uygulanmasını teminen yenilenememiştir.

Yapılan düzenleme ile bu kapsamda yer alan İş ve Meslek Danışmanlarından sözleşmeleri yenilenemeyenler ile askerlik ve doğum nedeniyle görevlerinden ayrılanların mağduriyetlerinin  giderilmesini teminen, başvuruları hâlinde yeni hizmet sözleşmesi yapılması imkânı getirilmektedir.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul...

 

III.- Y O K L A M A

 

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Yoklama talebinizi yerine getireceğim.

Sayın İnce, Sayın Aslanoğlu, Sayın Çetin, Sayın Öğüt, Sayın Şeker, Sayın Tanal, Sayın Dibek, Sayın Genç, Sayın Kuşoğlu, Sayın Susam, Sayın Çam, Sayın Kurt, Sayın Değirmendereli, Sayın Kaleli, Sayın Güven, Sayın Öz, Sayın Akar, Sayın Erdoğdu, Sayın Çelebi, Sayın Fırat.

İki dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

5.- Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ile 3 Milletvekilinin; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/717, 2/1030) (S. Sayısı: 370) (Devam)

 

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

370 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 1. Maddesinde geçen ”27/6/2012” ibaresinin “31/12/2012” olarak, “10/7/2010 ve 11/7/2010 tarihlerinde” ibaresinin ise “2010 ve 2012 yıllarında” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                              Mustafa Kalaycı (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Alim Işık…

BAŞKAN – Sayın Işık, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 370 sıra sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasını Öngören Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesinde vermiş olduğumuz önerge hakkında söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bu madde, iktidarın bir yanlış uygulaması nedeniyle işinden olmak üzere olan ve Danıştayın bir kararına istinaden atamaları durdurulan bazı iş ve meslek danışmanı kardeşlerimizin işlerine atanmasını öngören önemli bir madde. Dolayısıyla bu maddenin bu hâline destek veriyoruz ancak bu hâlini yetersiz buluyoruz.

Sayın Başkan, bir sükûnete davet edebilir misiniz.

BAŞKAN – Tabii, siz devam ediniz.

Sayın milletvekilleri, lütfen sessiz olalım.

ALİM IŞIK (Devamla) - Çünkü bu maddenin bu hâli 817 iş ve meslek danışmanının atamasının iptal edilmesine ilave olarak, bunlarla beraber aynı dönemde sınava girmiş ama itirazları nedeniyle ataması yapılmayan 523 iş ve meslek danışmanı olmak üzere toplam 1.340 kişiye kanunen hakları verilen bir madde. Ancak bu kanunda 27 Haziran 2012 tarihi öncesinde iş ve meslek danışmanlığı sertifikası almış olma ve 2010 KPSS sınavından yeterli puanı almış olma şartını taşıyanlara bu imkân tanınıyor fakat yine Hükûmetin -Sayın Bakanın da bilgisi dâhilinde- belirlediği kurumlardan Eylül 2012 ayı içerisinde iş ve meslek danışmanlığı sertifikası almış, 2012 KPSS sınavına girmiş ve yeterli puanı almış toplam 1.004 kişi daha var. İşte, biz bu önergede diyoruz ki bu tarih sınırlamasını 31/12/2012’ye çekelim, dolayısıyla bu tarihe kadar yeterlilik belgesini almış olan tüm iş ve meslek danışmanı adaylarını, ayrım yapmaksızın bu kanunla atamasını yapalım ve bu gece sevindirelim diyoruz. Sayın Bakanın da, defalarca sorulmasına karşın, bunlara atama sözü verdiğini hepimiz biliyoruz. Ancak burada bu önergeye neden katılmadığını da gerçekten anlayabilmiş değilim. Şimdi, bir grup vatandaşımızı sevindirirken, aynı şartları haiz diğer grubu ayırmak bu Meclisin adalet anlayışına yakışmıyor. Dolayısıyla bu önerge yerinde bir önerge. Yüce Meclisin değerli üyelerinin bunu bu şekilde değerlendireceğini umut ediyorum.

Diğer bir konu, Sayın Grup Başkan Vekilimiz Mehmet Şandır Bey de biraz önce dile getirdi, bu 2013 yılında personel alımı ilan edilen 5.250 civarında engelli kontenjanıyla ilgili.

Değerli milletvekilleri, gerçekten, toplumun önemli bir kesimini oluşturan engellilere ayrılmış bu kadronun son derece yetersiz olduğunu hepimiz bilmekteyiz. 80 bine yakın kadronun bütçede geçtiği bir yıl içerisinde bunların hiç olmazsa yüzde 10’una denk gelen yani toplumdaki payla paralel olacak 8-9 bin civarında bir kadroya yerleştirilmelerinin doğru olacağını düşünüyoruz. Sayın Bakan, bunu da eminim dikkatli bir şekilde değerlendirir, hiç olmazsa bu kontenjanı artırırsınız diyorum.

Bir diğer önemli konu var ki Sayın Bakanın da çok yakından bildiği ve defalarca televizyon programlarında dahi söz verdiği, 5393 sayılı Belediyeler Kanunu’na göre ataması yapılmış, belediye ve il özel idarelerinde çalışan sözleşmeli teknik personelin kadro sözü durumu. Başbakan dâhil olmak üzere, Hükûmetin birçok yetkilisi seçim öncesinde özellikle oy devşirmeye yönelik olarak bu sözleri televizyon ekranlarından verdiler ama şimdi bu insanlar mağdur, ne olacaklarını bilmek istiyorlar. Açıkça çıkıp Sayın Bakan buradan söyleyin, “Biz size o gün sözü verdik, oyunuzu aldık, kusura bakmayın, bundan sonra işimiz kalmadı, sizi atamayacağız.” deyin veya atayacaksanız ne zaman atayacağınızı bu vatandaşlarımıza söyleyin.

Önergemize desteğinizi bekliyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Işık.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Kabul edilmiş önerge doğrultusunda 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 370 sıra sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi ile eklenen fıkranın son cümlesinin fıkra metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

           Ferit Mevlüt Aslanoğlu                             Muharrem İnce                                       İzzet Çetin

                      İstanbul                                              Yalova                                               Ankara

                Ali Rıza Öztürk                                   Bülent Kuşoğlu                                  Süleyman Çelebi

                       Mersin                                               Ankara                                              İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, buyurunuz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, size Sinop’tan bir emeklinin yazdığı bir mektubu okuyacağım:

“Bir zamanlar 62 bin kişi süper emeklilik için teşvik edildi. Biz de devlet babamıza güvenerek süper emekli olduk ama perişan olduk. Devlet baba evladını kandırır mı? 87’de 4.200 lira borçlanarak para yatırdım. O tarihte bu parayla bir daire alabiliyordum Sinop’ta. Şu anda ayda 800 lira para alıyorum. Bizi kandırdılar. Şimdi ise göstermelik bir intibak yasası getiriliyor -bu mektup aralık ayında geldiği için- ama burada da… O gün bizden devlet süper emekli parası aldı, o günkü kadememiz ve basamağımız neyse aynı koşulda emekli olmak bizim en tabii hakkımızdır. Ancak, gördüğünüz gibi, adı ‘intibak’ olan ama ne isim koyacağımı bilmediğim bir yasa çıktı…” Ne intibak ne şu ne bu; bu insanlar yine kandırıldı, hiçbir şekilde bunların dertlerine deva olunmadı.

Sayın Bakan, gücünüz esnafa yetiyor. Benim bildiğim, sosyal güvenlik primi ödeyen insanlar iş yerini kapatınca vergi dairesine ve esnaf odasına veya ticaret siciline “Ben iş yerimi kapattım.” diyorsa, bu insan iş yerini kapatmış, bu insandan sosyal güvenlik destekleme primi artık kesilmemesi lazım. Ama Sayın Bakan, hassaten sizin dikkatinize sunuyorum: Ticaret odasından veya esnaf odasından kaydı silinmedi diye -vergi dairesi kaydı yok, hiçbir iş yapmıyor- sadece emekli maaşıyla geçinmeye çalışan bu insanlara siz vergi saldınız. Siz bu insanlara “Ticaret odasından kaydın silinmemiş.” diye… Bu canavarı siz yarattınız Sayın Bakan. Eğer bir insanın vergi kaydı yoksa, iş yeri yoksa, Maliyeye kayıtlı değilse, bu esnaf gidip esnaf odasından kaydını sildirmemişse, bunlardan para istemek zalimane bir iştir, bunun adı zalimliktir. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Bakan, benden alamazsınız; benim vergi kaydım yok, işim yok gücüm yok, bir yerde çalışmamışım. Nedir tek günahım? Esnaf odasından kaydımı sildirmemişim. Böyle bir şey olmaz Sayın Bakan. Yine aynı şekilde, devlete gününde primlerini ödemiş iki ortak, ticaret siciline bir ortağı kaydetmiş ama iki ortak olduğu her yerde belli, şirketin imza sirkülerinde, şirket hissedarlarında. Birini emekli ettiniz, birini de “Senin ticaret sicilinde kaydın yok.” diye emekli etmediniz. Böyle bir şey olur mu arkadaşlar? Benim ödediğim primleri mi esas alıyorsunuz, yoksa esnaf odası veya ticaret odası kayıtlarını mı esas alıyorsunuz? Ben aslanlar gibi emeklilik primi ödemişim, sonuna kadar -bu sizde kayıtlı- süremi doldurmuşum, “Hayır, olamazsın...” Nedir? Esnaf odasına kaydını yaptırmamışsın. O zaman benden yıllarca niye prim aldınız Sayın Bakan? Niye prim aldınız benden? Sosyal Güvenlik Kurumunun esası prim ödemektir.

Emekliliğe hakta veya Sosyal Güvenlik Destekleme Fonu’na aldığınız primlerde… Bu nedenle gücünüz esnafa yetiyor. Sosyal güvenlik destekleme primlerini, Sayın Bakan, Türkiye’de kaç kişiden alıyorsunuz? Bu kadarlık bütçe içinde bunun yeri nedir? Yazıktır bu insanlara. 600 lira, 700 lira maaş alan bir insandan bunu alsanız ne olur, almasanız ne olur? En azından asgari ücretlilerden ve altındakilerden, gelin, sosyal güvenlik primi almayın Sayın Bakan.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Gücünüz esnafa yetiyor, vur abalıya, esnafa diyorsunuz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.

Hükûmetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Kabul etmeye alışık değiller arkadaşlar.

BAŞKAN – Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 4’üncü madde kabul edilmiştir.

5’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 370 Sıra Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 5 inci maddesi ile 5502 sayılı Kanuna eklenen Ek Madde 4’e ekli (1) sayılı liste ile ihdas edilen Başkanlık Müşaviri kadrolarının listeden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu                                        Bülent Kuşoğlu                                       İzzet Çetin

    İstanbul                                                                Ankara                                               Ankara

Mehmet Ali Susam Kadir Gökmen Öğüt                     Kazım Kurt

      İzmir                                                                 İstanbul                                             Eskişehir

                                  Kamer Genç                                          Musa Çam

                                     Tunceli                                                    İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Susam, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanunla ilgili geneli üzerinde konuşmalarda, Sayın Bakan çıkıp görüşlerini belirtirken, bu kanunun içerisinde her şeyin olmadığını ama burada getirilen önerilerin dikkate alındığını ve bundan sonraki düzenlemeler içerisinde onların değerlendirileceğini söyledi.

Değerli arkadaşlarım, bir öneri daha getirmek istiyorum: Sayın Bakanım, prim gününü doldurmuş ama yaş haddinden emekliliğine hak kazanmamış BAĞ-KUR’luların, bu süreyi beklerken sadece sağlık primi yatırmalarını, diğer primlerini yatırmamaları gerektiğinin altını çizmek istiyorum.

Bu konuda değerli milletvekillerimize bir de bir şeyi hatırlatmak istiyorum. Konuştuğumuz BAĞ-KUR’lularla ilgili olarak, BAĞ-KUR’lularla ilgili bir tanımlama söyledim, “ötekileştirme” dedim. Sayın Bakanım dedi ki: “Ötekileştirme değil, tam tersine, biz eşitleme yapmaya çalışıyoruz.” Bu konuda atılan her adıma teşekkür ederim ama ötekileştirmenin hâlâ kalkmadığının altını da çizmekte yarar vardır. BAĞ-KUR emekli ücretleriyle diğer emekliler arasındaki farklılığın kalkmadığını burada bulunan vicdan sahibi herkes de biliyordur. Bir emekli ziyareti yaptığınızda BAĞ-KUR’lulardan bunu öğrenmeniz de mümkündür, hem de işine devam eden esnaf ve sanatkârın emekli maaşının düşük, bir de üzerinden yüzde 15 kesintisini gördüğünüz zaman, burada ötekileştirmenin ne demek olduğunu görmek çok mümkündür.

Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlara bir daha yoklama istemeyin Sayın Grup Başkan Vekilim, sohbetlerini burada yapıyorlar, kuliste yaparlarsa daha iyi olur.

Değerli arkadaşlar, bugün, emekli ücretleriyle ilgili olarak gerçekten sıkıntılar vardır. Esnaf ve sanatkârların -az önce söylediğim gibi- çoğu da emekliliği hak edemeden iş yerlerini kapatma durumda kalıp ve geçmiş yaşları, ilerlemiş yaşlarıyla yeni bir iş bulma durumda zorlanan bu kesimlerin, emeklilikle de ilgili borçlanma yapabilecek bir konuma getirilmeleri de aynı şekilde önümüzdeki dönemde değerlendirilmesi gereken konumlardan bir tanesidir.

Sonuç itibarıyla, bugün konuştuğumuz kanunda yaptığınız temel şey şudur: Daha önce sosyal güvenlik destek primi kesilmemiş insanların yapılandırmasını gerçekleştiriyorsunuz.

Ama bir önerge vermiştim daha önceki görüşmelerimizde. Yapmış olduğunuz BAĞ-KUR’la ve Sosyal Güvenlik Kurumuyla ilgili yapılandırmayı ödeyememiş çok sayıda yapılandırma mağduru da gündemdedir. Komisyonda söyledim Sayın Bakana: “Bunlarla birlikte yapılandırmaya girip işlerinin bozukluğu nedeniyle yapılandırmayı tamamlayamamış olanlara da bu kanun çerçevesinde yeni bir hak verin.” dedim. Bu hakkın verilmesi konusunda bugün burada bir adım atabilme şansımız var, fırsatımız da var çünkü hem geçmiş borcunu hem bugün primini ödemek, bir esnafın içinde bulunduğu ekonomik şartlarda çok zordur. Onun için, yapılandırmaya girmiş ama borcunu ödeyememiş insanların yeniden bu yapılandırmada da değerlendirilmesi, önerilerimizden bir tanesidir. Bunu da dikkate almanızı diliyorum.

Bu düşüncelerle, bu kanunda çıkan olumluluklara teşekkür ederken emeklilerin daha çok sorunları olduğunu ve Sayın Bakanlığa ve Sosyal Güvenlik Kurumuna çok iş düştüğünü belirtiyor, Meclisi bu konuda daha çok çalıştırmalarını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Susam.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 5’inci madde kabul edilmiştir.

6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 6’ncı madde kabul edilmiştir.

7’nci madde üzerinde 2 önerge vardır, okutuyorum:

                          Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 370 sıra sayılı yasa tasarısının 7. maddesinin ikinci fıkrasında geçen "120 gün" ibaresinin "480 gün" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                 Sebahat Tuncel                                      Demir Çelik                                       İdris Baluken

                      İstanbul                                                Muş                                                 Bingöl

                  Pervin Buldan                                        Erol Dora

                        Iğdır                                                Mardin

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 370 Sıra Sayılı Sosyal Sigortalar ve Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 7. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

           Ferit Mevlüt Aslanoğlu                             Bülent Kuşoğlu                                       İzzet Çetin

                      İstanbul                                              Ankara                                               Ankara

                                                                         Ali Rıza Öztürk

                                                                               Mersin

Madde 7- 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Sağlık Sigortası Kanununun 67 nci maddesinin dördüncü fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.

"Bakmakla yükümlü olunan kişi sıfatıyla sağlık hizmetlerinden yararlandırılan çocuklardan, lise ve dengi okulda öğrenim gören ve bitirenler 20 yaşını, Üniversitede öğrenim görenler 28 yaşını tamamlayıncaya kadar, sağlık hizmetlerinden yararlandırılırlar ve zorunlu genel sağlık sigortalısı sayılmazlar"

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Çetin, buyurunuz.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 370 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerine verdiğimiz önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, hepimizi ilgilendiren bir konu, hemen hemen bütün yurttaşlarımızı ilgilendiren bir konu, belki de bu kanun tasarısının yılbaşından önce yasalaşmasının engeli olan bir düzenleme, Hükûmetiniz diyor ki: “Liseyi bitiren çocuklarda üniversiteye gidişlerine kadar, haziranla ekim ayları arasında dört aylık bir boşluk oluyor. O dört aylık süre içerisinde genel sağlık sigortası testi yaptırıp bunlar adına aileleri sağlık sigortası primi ödemesin, devlet ödesin.” Bu konuya ilişkin olarak Genel Sağlık Sigortası Yasası daha yürürlüğe girmeden, hatta girer girmez bunu önceden tespit ettiğim için, geçtiğimiz yıl, tam bir yıl önce, bir kanun teklifi sundum ve bu konuda, özellikle liseyi bitiren çocukların hemen hemen her yıl bitirdiği yıl üniversiteyi kazanamadığını, yirmi yaşına varabildiğini, üniversite yaşamlarının da yirmi beş yaşı aştığını, halkımızın büyük bir bölümünün yoksulluk içerisinde kıt kaynaklarıyla çocuklarına üniversite tahsili yaptırmak için uğraştıklarını da gündeme getirerek bu sürelerin uzatılmasına ilişkin kanun teklifi verdim. Beklerdim ki 5510 sayılı Yasa’yla ilgili bir tasarı sunulmuş, milletvekillerinin aynı konudaki kanun teklifleri de birleştirilsin. Dünkü konuşmamda da söyledim, ne Meclis Başkanının ne Bakanın ne Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanının ne alt komisyon başkanının “Biz yaparız, olur biter” mantığıyla hazırladıkları bir tasarı olduğu için, dikkate alınmadı.

Değerli arkadaşlar, hepimizin çocukları var, bizlerin sorunu yok. Yani bu yoksul devlet, bize, halkımızın, çalışanların içerisinde en yüksek parayı veriyor, tuzumuz kuru, ayrıca iktidar nimetlerinden olabildiğince faydalanıyorsunuz. Ben, emeklilerin ve asgari ücretle çalışanların çocukları için, bunlar bir yıl üniversiteyi kazanamamışsa, zaten kursa gidemiyor, kazanamıyor, çocuk hazırlanıyor; yirmi yaşına geliyor üniversiteye girme yaşı. Yani dört ay, yüz yirmi gün prim ödeme yerine, lise mezunu olmuş ya da üniversiteye gidememiş, lisede okuyan ya da üniversiteye ilk yıl gidemeyen çocuklarımıza, bunların fakir ailelerine gelir testi yaptırıp sağlık primi alacağınıza, yani bir buçuk yıl, iki yıl maksimum devlet ödese bu primi devlet batar mı? Ödeyeceği miktar öğrenci başına 100 lira para. Yani bunlardan almasak o para girmeyecek, ödemeyiz de. Ha üniversiteliler için, gerçekten üniversiteyi bitirme yaşı da ötelendi. Yani çocukların kursa gitmesi, hazırlık sınıflarının olması… Şimdi geçmişteki gibi yirmi beş yaşta bitiremiyor, buna da dedik ki “Üniversite bitimine kadar.” Vazgeçtik, önergemizde bunu yirmi sekiz yaş olarak sunduk yani “Lise tahsilini yapan ya da bitirenlerin yirmi yaşına kadar, üniversitede okuyanların da yirmi sekiz yaşına kadar primlerini devlet ödesin.” dedik. Bunun kabul edilmeyecek, katılınmayacak hiçbir yönü yok. Neymiş efendim! “Aktüeryal denge bozulur, SGK batar.”mış. SGK batacaksa, liseyi ve üniversiteyi okuyamayan çocuklarımızın prim borçlarını karşılayamayacaksa batarsa batsın öyle fakir bir kurum. Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci en önemli kurumu, üniversiteye gidemeyen çocuklara bu kadarcık bir yardımı yapamıyorsa, bu kadar yozlaşmışsa bu devlet, bu kadar sosyal devlet anlayışından uzaklaşmışsa bu Sosyal Sigortalar Kurumu, Sosyal Güvenlik Kurumu batacaksa batsın, yolu açık olsun!

Değerli arkadaşlar, yani biraz gerçekçi olalım. Emme basma tulumba gibi, kaldır indirle yasa yapmayalım. Birazcık verilen tasarının, getirilen teklifin, sunulan önergenin içeriğine bakın lütfen. Yani iktidar partisi olduysanız size oy veren seçmene, onların ailelerine karşı sorumluluklarınız var.

Hepinizi sorumluluğa davet ediyorum ve kabul oyu vermenizi diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çetin.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

                          Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 370 sıra sayılı yasa tasarısının 7. maddesinin ikinci fıkrasında geçen "120 gün" ibaresinin "480 gün" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                                Sebahat Tuncel  (İstanbul) ve arkadaşları

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Baluken, buyurunuz. (BDP sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 370 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında, vermiş olduğumuz önerge, bir önceki hatibin ifade ettiği, CHP’nin vermiş olduğu önergenin biraz daha makul bir süreye çekilmiş hâli. Yani niye kabul etmediğinizi anlayamadık ama biz, hiç olmazsa yüz yirmi gün olarak belirlenen bu sürenin dört yüz seksen güne çekilmesi yani her öğrenciye bir sınav hakkının tanınmasını esas alıyoruz. Yani burada, ezberci bir yaklaşımla refleks olarak parmak kaldırıp indirme davranışından ya da Sayın Bakanın da önerge muhalefetten mi geliyor, iktidardan mı geliyor şartlanmasından artık çıkması gerekiyor. Burada, her öğrencinin bir sınava girmeme ya da bir sınava girip başarısız olma durumunda mevcut tıkanıklığı aşmaya yönelik bir önerge söz konusu ve ben, bununla ilgili mutlaka tekrar mevcut durumun gözden geçirilmesini sizlere hatırlatmak istiyorum.

Tabii mevcut yasa tasarısıyla ilgili de birkaç şey söylemek istiyorum. Özellikle emeklilerle ilgili herhâlde sürekli olarak telefon almayan, ziyaret edilmeyen milletvekili yoktur. Bu emeklilerin yaşadığı sıkıntılar maalesef Hükûmetiniz döneminde her geçen artarak devam ediyor. Yani bir taraftan mezarda emeklilik, deyim yerindeyse mezarda emeklilikle ilgili düzenleme getiriyorsunuz, diğer taraftan emeklilerin ücret artışını simit parası üzerinden –neredeyse- düzenliyorsunuz. Son çıkan intibak yasasında en düşük emekli maaşına 36 TL’lik bir zam yapıldı. Şimdi benzin zammına bakın, doğal gaz zammına bakın, işte elektrikle ilgili zamma bakın, artırılan vergilere bakın, kira oranındaki artışlara bakın, bir de gelip 36 TL’lik bir zammı emeklilere reva görün! Bu kabul edilebilecek bir şey değil.

Tabii bu kürsüden defalarca biz dile getirdik, bugün yine Cumhuriyet Halk Partisinden arkadaşlarımız dile getirdiler, Sayın Bakana da daha önce hem bireysel olarak görüştüğümüzde hem de bu kürsüden öneri getirdiğimizde duyarlılık çağrısı yapmıştık. Aslında Sayın Bakan da bu primle ilgili sorunu olan, yani yaşını doldurup prime takılmış olanlarla ilgili bir düzenleme yapılabileceğini söyledi çünkü bu konuda AK PARTİ’den de kanun teklifi veren arkadaşlar var, Cumhuriyet Halk Partisinden de, Milliyetçi Hareket Partisinden de var. Yani yaşını doldurup primini tamamlayamamış olanlara geriye dönük olarak beş yıllık, on yıllık yani bakanlığınızın mevcut uygulamayı, tıkanmayı aşması için öngördüğü süre neyse, böylesi bir geriye dönük ödeme planı getirelim, binlerce, yüz binlerce insanın hiç olmazsa bu sorundan dolayı yaşadığı tıkanıklığı giderelim önerimizi Sayın Bakan makul de görmüştü ama bir türlü bu konuda herhangi bir adım atılmıyor. Şimdi, yaptığı konuşmada bu yaşa takılan emeklilerle ilgili bir adım atmayacağını kendisi belirtiyor. Hani onu da biz kabul etmiyoruz ama hiç olmazsa söz verdiği şeyi yerine getirsin. Yani yaşını doldurmuş, prim borcunu tamamlayamamış olanlarla ilgili mutlaka bir düzenlemenin yapılması gerektiğini biz buradan belirtmek istiyoruz.

Değerli milletvekilleri, genel olarak, emeklilerin dile getireceğimiz sorunları çok fazla ama en azından çözüme yönelik birkaç hususu belirtelim. Bir kere, her şeyden önce, bu geçinme sorunlarıyla ilgili maaş artışlarının artık mutlaka insan onuruna yaraşır bir şekilde ele alınması lazım. Emeklinin enflasyona ezdirilmemesi gerekiyor. Aile, çocuk, kira yardımıyla ilgili düzenlemelerden mutlaka emeklilerin de yararlanması gerekiyor.

Diğer taraftan, çalışanlarla emekliler arasındaki bu makasın mutlaka giderilmesi gerekiyor yani bunun formülünü bulmak Bakanlığınızın sorumluluğunda ama çalışıp da emekli olanın yaşadığı maaş kaybıyla ilgili mutlaka düzenleme yapmanız lazım.

Yine, muayeneyle ilgili, ilaç ve tedavi masraflarıyla ilgili emeklilere pozitif ayrımcı bir uygulamanın yapılması gerekiyor.

Diğer taraftan da, yılda belli dönemlerde bu emeklilerin yaşam koşullarını destekleyen ek paketleri mutlaka kendi gündeminizde işletmeniz gerekiyor.

Bakın, sadece finans zihniyeti üzerinden, piyasacı bir yaklaşım üzerinden yaklaşırsanız, sosyal devlet olma ilkelerini bir kenara bırakırsanız burada her geçen gün sosyal sorun yaşarsanız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Bugün küresel kapitalizmin en büyük kalelerinde bile ciddi düzeyde krizler yaşanıyor. Bu krizlerin yaşanmaması için insan eksenli, toplum eksenli bir düşünceye sizi davet ediyor, emeklilerin yaşadığı mağduriyetlerle ilgili tekrar duyarlılığa çağırıyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baluken.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 7’nci madde kabul edilmiştir.

8’inci madde üzerinde 1 önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 370 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Erkan Akçay                                  Mustafa Kalaycı                                Mehmet Şandır

                      Manisa                                              Konya                                               Mersin

                  Ali Halaman                                        Alim Işık

                       Adana                                             Kütahya

"Madde 8- 5510 sayılı Kanunun 73 üncü maddesinin ikinci fıkrasının üçüncü cümlesinde yer alan "kamu idaresi sağlık hizmeti sunucuları tarafından sevk edilmesi halinde" ibaresi madde metninden çıkartılmış ve 10 uncu fıkrasının ilk cümlesi "Harp malûlleri ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu, 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun veya 5434 sayılı kanunun 45 ve 56 ncı maddesine göre aylıkları hesaplanarak ödenen veya asayiş ve güvenliğin sağlanması ile ilgili kanunlara göre vazife malûllüğü aylığı almakta olanlar ile 3713 sayılı Kanun kapsamına girmese dahi başkasının yardımı ve desteği olmaksızın yaşamak için gereken hareketleri yapamayacak derecede malul olan vazife ve harp malullerinin sağlık kurulu raporuyla ihtiyaç duydukları her türlü ortez/protez ve diğer iyileştirici araç ve gereçler herhangi bir kısıtlama getirilmeksizin Kurumca karşılanır." şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkanım, katılamıyoruz çünkü “sivil vazife malulleri” dediğimiz zaman bütün kamu çalışanları sistemin içine girmiş olacak. Onun için katılamıyoruz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Değiştirelim, yalnız gazileri kapsasın.

BAŞKAN – Sayın Akçay, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 8’inci maddedeki önergemiz üzerinde söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Anayasa’mızın 10’uncu maddesinde “Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.” ifadesi yer almaktadır.

Yine, Anayasa’nın 61’inci maddesinde “Devlet, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleriyle, malûl ve gazileri korur ve toplumda kendilerine yaraşır bir hayat seviyesi sağlar.” hükmü bulunmaktadır.

Bilindiği üzere, 4 Temmuz 2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinden 6353 sayılı Torba Kanun çıkarılmıştı. Bu Torba Kanun’a şehit aileleri, gazi ve malullerimiz ile ilgili bazı düzenlemeler önergeler ile biraz da aceleyle eklendi. Bu düzenlemelere rağmen, şehit ailelerimizin, gazi ve malullerimizin bazı mağduriyetleri devam etmektedir.

Bu konuşmamda sadece bir örnek vermek istiyorum. 6353 sayılı Kanun ile şehit ailelerine ikinci iş imkânı tanınmıştır, bu olumlu bir düzenlemedir. İş hakkının birini eşi ya da çocukları, diğerini ise anne, baba veya kardeşleri kullanabilmektedir. Şehidimizin 2 veya 3 çocuğu olduğu durumlarda ikinci iş hakkı şehidin kardeşlerinden birine verildiğinden şehidin çocuğu açıkta kalmaktadır.

Değerli milletvekilleri, basına yansıyan bir fotoğrafı sizlerin dikkatine sunmak istiyorum. Bu resimde gördüğünüz çocukların babası Jandarma Uzman Çavuş Yücel Koç, 21 Mayıs 2008 tarihinde terör örgütü saldırısı nedeniyle şehit olmuştur ve şehidin babası törende “Vatan sağ olsun, oğlumun kanı yerde kalmayacaktır.” demiştir. Şehidin eşi ise “Yüceller ölmez, burada herkes bir Yücel’dir. 3 oğul büyütüyorum, onlar da babaları gibi kahraman olacak.” demiştir. Ve Sayın Başbakan “3 çocuk” diyor ya, şehidimizin bizlere emanet ettiği 3 evladımız şehit babalarının naaşı başında nöbet tutuyor. Ancak, son çıkardığımız kanun ile biz, bu evlatlarımızdan sadece birine iş imkânı tanıyoru.diğer ikisine “Siz gidin, kendinize iş bulun.” diyoruz. Bu fotoğraftaki çocuklardan sizce hangisine sahip çıkalım? Hangisine iş imkânı verelim? Bu kararı siz değerli milletvekillerinin takdirine bırakıyorum ve şehidin 1 çocuğuna sahip çıkarken millete dönüp “3 çocuk” demek tutarlı bir durum değildir diyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bize göre 3’üne de iş verilmeli Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Devamla) - Evet ve bizim bu konudaki kanun tekliflerimiz ve madde eklenmesine ilişkin… Çünkü o konuda konuşma hakkımız olmadığı için özellikle bu maddede dile getirmeyi uygun buldum. Bu şehitlerimizin çocuk sayısı ne olursa olsun, hepsine iş imkânı verelim ve bunların sayısı da şu anda azami 300’ü geçmemektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin buna gücü yeter ve yetecektir. Gayet mantıklı bu düzenlemeyi inşallah yapacağız.

Değerli milletvekilleri, bu 6353 sayılı Torba Kanun’un 84’üncü maddesiyle 5510 sayılı Kanun’un 73’üncü maddesi düzenlenmişti ve terörle mücadelede malul olan gazilerimizin tedavi sürecinde ihtiyaç duyduğu her türlü ortez, protez ve diğer iyileştirici ve rehabilite edici araç gereçlerin bedellerinin hiçbir katılım ücreti veya fark alınmadan Sosyal Güvenlik Kurumunca karşılanması düzenlenmektedir. Ancak, vazife malullerine bu hak tanınmamıştır. Sayın Bakan sorulara verdiği cevapta Gazilerin bu giderlerinin karşılandığını doğal olarak ifade etti. Ancak vazife malullerine bu hak tanınmamakta, vazife malullerinin de kullandıkları her türlü ortez, protez, araç gereç ve ilaç, tıbbi malzeme hiçbir kısıtlama olmaksızın ve katılım payı alınmaksızın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Devamla) - Bu düşüncelerle önergemizin kabulünü diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akçay.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…  Önerge kabul edilmemiştir.

8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 8’inci madde kabul edilmiştir.

Birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

On dakika ara veriyorum.

                                                                                   Kapanma saati:22.53

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 23.23

                                  BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

370 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm 9 ila 17’nci maddeleri kapsamaktadır.

İkinci bölüm üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Çelebi. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Refah devletinin asıl görevleri arasında yer alan sosyal güvenlik ve sosyal sigorta sistemi üzerinde gerçekleştirilen değişiklikler sonucunda, çalışanlar açısından emeklilik güvencesi ve emeklilik aylıkları sorunlu hâle getirilmiştir. Emeklilik yaş ve prim ödeme gününün artırılmasıyla birlikte, emekli maaşlarının miktarlarının düşürülmesi gibi uygulamalar sonucunda çalışanların gelecek kaygı ve güvenceleri gittikçe riskli bir alan hâline gelmeye başlamıştır. Kayıt dışı çalışmaya engel olunamadığı için ücret denetimi de yapılamamaktadır. Uygulanan programlar yoluyla refah, özgürlük ve demokratikleşme ortamı yaratılacağı iddia edilirken tam aksi bir durumla karşı karşıyayız. Neoliberal küreselleşme, refahın toplumsallaştırılması konusunda ciddi bir gerilemeye yol açarken var olan zenginliği de merkezîleştirmiştir. Birileri sürekli daha fazla zengin olurken milyonlarcası fakirleşmektedir. Emekli olmak için yatırılan primler işverenler tarafından asgari düzeyde yatırılmakta ve emekliler, emeklilik hakkı doğduğunda aldıkları ücretin karşılığını ne yazık ki emekli olduklarında alamamaktadırlar. Bu durum sadece özel şirketlerde olmamaktadır. Polislere yapılan ek ödemeler de primlerine yansıtılmamakta, emekli olduktan sonra ek ödemeler çıkarılarak yatırılan prim sonucu, polisler çalışırken aldıkları ücretin yarısının altında emekli ücreti almaya mahkûm edilmektedir.

Açlık sınırı altında maaş, emeklilere reva görülmektedir. Yıllarca emek veren insanlar emekli olduklarında rahat bir nefes alacakken nefesleri kesilmektedir, huzur bulacakken borç ile, harç ile yaşamlarını devam ettirmektedirler. Ticari faaliyete başlayan emeklilere, üç ay içinde, maaşlarından sosyal güvenlik destek primi kestirmek üzere, Sosyal Güvenlik Kurumuna başvurma yükümlülüğü getirilmişti; ancak, çalışan birçok emekli yasal düzenlemeleri takip etmediği ve başvuru yapmadığı için bu primi ödeyemedi. Bunu fırsat bilen Hükûmet ise Maliye kayıtlarından tespit ettiği emeklilerden geçmişe dönük prim talep ederek vergisini veren emeklileri ikinci bir vergiyle cezalandırdı.

“Sosyal güvenlik destek primi” adı altında alınan bu prim, Maliyeye kayıt yaptıran ve devlete düzenli vergi veren emekli için ikinci bir vergidir değerli arkadaşlar çünkü bu primi alan Sosyal Güvenlik Kurumu prim ödeyen emekliye hiçbir menfaat sağlamamaktadır; zira, emekli kişi zaten bu haklara sahiptir.

Bir başka deyişle, devlet yeterli maaş vermediği ve insanca yaşama olanaklarından mahrum bıraktığı için çalışan, katma değer üreten, vergi veren yani ülkeye katkı vermeye devam eden emekliler cezalandırılmaktadır. Milyonlarca emekliyi intibak aldatmacasıyla aylardır oyaladıktan sonra, bugün geldiğimiz nokta, yüz binlerce emeklinin maaşlarının haczedilmesidir.

Emeklilikte yaşa takılanlar 5 milyon kişiyi buluyor, eşleriyle birlikte 10 milyon. Emeklilikte yaşa takılanlar emekli olabilmek için kaç yıl bekleyecekler Sayın Bakan? Bir kez daha, bunu buradan açıklamanızı istiyorum.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Çelebi, çeneye takıldılar, çeneye, çeneye… Yaşa değil, çeneye takıldılar.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) – İnsanlar yirmi yılda emekli olacakken olamıyor. Bu çalışma hayatında ve performansa dayalı sistemde insanların 40’tan sonra emekliliklerini elde etmeleri artık güçleşiyor, zorlaşıyor ve hatta yok oluyor. Yaş şartı getirilirken “Gençsiniz.” deniliyor ama yaş şartını koyan ise yine devlet. Ortaya çıkan durum şu: Gençsin, emekli olamazsın; yaşlısın, iş bulamazsın.

Emeklilikte yaşa takılanların dertlerinden biri de prim yatırdıkça maaş düşüyor. Söylenen şu: “Sen çalış, prim öde. Maaşını ben düşüreceğim.” Ülkemizde, gayri safi yurt içi hasıladaki artış oranı dahi emekli aylıklarına yansıtılmamakta. Devletin sağlık kurumlarına gittiklerinde kendilerinden ayrıca katkı payı alınmaktadır.

Yine, 2000 yılında başlatılan uygulamayla emeklilere refah payı ödemesi de yapılmamaktadır. Bu uygulamayla birlikte, emeklilerin maaşları, artan enflasyon oranları karşısında erimektedir. Maliye Bakanımız Mehmet Şimşek, Türkiye’nin, Avrupa ülkeleri arasında çalışılan dönemde alınan maaşa oranla en yüksek emeklilik maaşı veren ülke olduğunu ifade etmişti. Bakanın söylediği oranların aksine, Fransa’da ortalama emekli maaşının 1.400 euro, bugünkü kurla 3.300 lira; Yunanistan’da 2.200 euro yani 2.800 lira, Almanya’da 1.550 euro yani 3.650 lira olduğu bilinmektedir. Bu anlamda Avrupa ülkeleriyle kıyaslandığında Türkiye’deki emeklilerin yaşam standartları, aldıkları maaş, açlık sınırı temel alındığında emeklilerin yaşadığı gerçek tablo çok net görülecektir ve ortaya çıkacaktır. Maliye Bakanımız, ülkesinde yaşayan emeklilerin koşullarını ya görmüyor ya da görmezden geliyor. Sosyal devlet, yurttaşlarını mağdur eden değil, gerektiğinde onları hiçbir karşılık beklemeden koruyan devlettir.

Bir durumu daha son olarak burada belirtmek isterim: Torba kanununun 15’inci maddesiyle Sendikalar ve Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı’nda yapılan değişiklik eksik bir düzenlemedir. Yapılan değişiklikle Ocak 2013 istatistiklerinde iş kolu barajı altında kalacak olan sendikalar yüzde 40 işletme barajından hiç yararlanmamış olacak. Yasada yer alan değişiklikle 2009 istatistiğinden önce kurulmuş ve 2009 istatistiğinde barajı aşmamış olan sendikaların 2013 istatistiklerinin yayınlanmasına kadar geçen sürede sıfır iş kolu barajından da yararlanması olanağı ortadan kaldırılmıştır. Yapılan düzenlemede tekrar tekrar değişikliğe gerek kalmaması için bu anlamda bir kez daha bu yasanın doğru şekilde düzeltilmesi gerektiğini buradan ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, biraz önce verdiğim bu örneklerden yola çıktığımızda torba yasayla birçok düzenleme birbirinin içerisine katılarak uygulamaya konuluyor. Bir daha söylüyorum: İşte İntibak Yasası’ndan sonra, belki emeklilerden 1 defa, 2 defa, 3 defa oy almış olabilirsiniz ama artık emekliler isyanda, emekliler haciz olmuş durumda, yaşa takılanlar isyanda. Nasıl biraz önce, Sayın Bakan, taşeron konusunda bir takvim ortaya koyduysanız, şimdi, buradan, bir kez daha, yaşa takılanlarla ilgili bir takvimi koyun ve bu Meclis artık bu yaşa takılanlar sorununu her gün burada konuşmuş olmasın, bu kadar yurttaş bu dertten, bu ıztıraptan kurtulmuş olsun. Çünkü emeklilik hakkını elde eden vatandaşlar yaşları nedeniyle iş bulamıyorlar, işsiz kalıyorlar ve dertleri büyüyor. Buna çare üretmek Hükûmetin görevi, sizlerin görevi, bu Meclisin görevidir diyorum.

Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çelebi.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Mehmet Günal.

Buyurunuz Sayın Günal. (MHP sıralarından alkışlar)

MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu saatte, yine çalışma hayatını ilgilendiren ama geçmişte yaptığımız eksikleri, yanlışları düzelten bir tasarıyla karşı karşıyayız.

Sayın Bakan, tabii, güzel şeyler söylüyor ama… İşte, “Bu, şu hedeflere yönelik.” diyor. Bu kanun çıkarken, öncesinde de sonrasında da, kendisinin de vaatleri olan birçok konu var. Bizlerin de Plan ve Bütçe Komisyonunda bütün muhalefete mensup arkadaşlarımızın verdiği önergeler vardı. Biz de istiyoruz ki, tabii, esas itibarıyla bazı mağduriyetler gideriliyor olmakla beraber bunların dışında mağdur olan birçok kesim var Sayın Bakanım, siz de biliyorsunuz. “Ne yapalım, elimizden gelen budur.” dememek lazım. Burada, hazır bu konudaki kanun gelmişken, alt komisyonda, komisyonda bu tip kanun tasarıları, teklifleri görüşülürken gerekli eksikliklerin giderilmesi gerekir diye her zaman sizlere iletiyoruz. Esas itibarıyla, tabii, bazı mağduriyetlerin giderilmesini biz de olumlu buluyoruz ama burada eksiklikler var. Şimdi, özellikle bunun içerisinde bizlerin de imza attığı tekliflerle birleştirilen hususlar, burada, eksiklikleri, az önce söylediğim çerçevede ortaya çıkarıyor.

Sayın Bakanım, şimdi, eleman alıyorsunuz, burada bir şart koymuşsunuz “yabancı dil şartı” diye. Şimdi mağduriyeti giderelim, güzel ama 15-20 sefer imtihan yapıyoruz, hâlen daha aldığımız kişiler bu şartı yerine getirmiyor. Yani tamam, bunu giderelim de alırken niye ona göre almıyoruz veya sınavları niye ona göre yapmıyoruz? Burada bir iş bilmezlik var. Mağduriyet geldi, sıkıştık, yumurta kapıya dayandı, çözüm bulalım.

Şimdi, bunları oraya gelmeden önlemlerle çözmemiz lazım, alacağımız insanların kalitesiyle çözmemiz lazım. Bunları yapmadığımız zaman da burada aceleyle kanun teklifleri, tasarıları görüşmek zorunda kalıyoruz. Onun için, bu gibi eksiklikleri tespit edip, işte şimdi söylediğimiz gibi, başka mağduriyetleri de eğer burada gidermiş olabilsek yarın başka bir düzenlemeyle karşımıza gelmeyeceksiniz.

Az önce arkadaşlarımız değindiler genel olarak, tabii kanunun genelini konuşurken Sayın Kalaycı da değindi, biz muhalefet şerhimizde de bazı hususlara değindik. Burada bir sürü mağdur olan kesim var Sayın Bakan. Özellikle sözleşmelilerle ilgili verdiğiniz söz henüz tam olarak tutulmuş gibi durmuyor. Yani sadece sizin değil, Sayın Başbakanın seçim meydanlarında verdiği söz var, sonra basın toplantılarınızda söyledikleriniz var. Maalesef bunların birçoğu hâlâ kadroya geçirilmemiş durumda duruyor. Şimdi, yeni mağduriyetler geliyor, kapatılan belediyeler var. Buralardaki personelin geçiş durumları nasıl olacak? Bunların hepsi ortada. Maalesef öncelikle bu sözleşmelilerle ilgili, 4/C’lilerle ilgili sorun kanayan yara olarak devam ediyor.

Öbür taraftan, sürekli, burada yirmi dört saat bizimle beraber olan basın mensuplarının -hâlâ sürekli konuşuluyor- bunların yıpranma payıyla ilgili sürekli konuşuluyor ama çözüm gelmiyor.

Yine az önce burada arkadaşlarımız soru olarak da sordu ama gelmedi, ben de yakinen biliyorum yani bazı odalarda üye kayıtları olduğu zaman sanki çalışıyormuş gibi gösteriliyor. Bölge müdürlükleriyle de görüştük, “Yapılacak bir şey yok.” dediler. Emekli keseneğinin maalesef belli ölçüde geriye iade edilmesini talep ediyorlar. Yani “Bu insan çalışmıyor ama emekli olmuş.” diyor. Orada bir aidat ödemesi bile yok, sadece pasif olarak üye gözüküyor, ondan dolayı da çalışıyormuş gibi gözükerek kesiliyor. Dolayısıyla, burada, yeniden esnaflık yapan, serbest çalışan insanların sonrasında emekli aylığından geri kesinti yapılmasını doğru bulmuyoruz. Bu gibi aksaklıkların, bu vesileyle, bu kanun tasarısı aslında bahane edilerek düzeltilmesi gerekiyordu. Yine BAĞ-KUR’lularla ilgili var. Diğer emeklilikte yaşa takılanları sürekli olarak arkadaşlarımız dile getiriyor ama burada bir çözüm bulunamıyor.

Sayın Bakanım, bunların bu vesileyle sizin tarafınızdan da dile getirilip çözülmesi gerekiyor ama bunun ötesinde, hâlâ çalışma hayatında bir şeyler oluyor. Az önce arkadaşlarımız söyledi, taşeronlukla ilgili ben bazı şeyleri okuyorum ama galiba bunu sadece vergi boyutuyla ilgili düşünüyorsunuz. Aslında, çalışma hayatında sendikasızlaşmayla ilgili daha önce konuştuğumuz, tartıştığımız… Burada Toplu İş İlişkileri Yasası çıkarken de, kamu çalışanlarına ilişkin yasa çıkarken de sizlerle konuşmuştuk. Taşeronlaştırmayı sanki sadece bunların vergi primi ve kıdem tazminatı üzerinden konuşuyoruz. Yani burada bunların, normal şartlarda sendikalı işçiler tarafından, örgütlü işçiler tarafından yapılması gereken birtakım şeylerin daha kolay yolla, düşük ücretle, taşeronlar aracılığıyla yaptırılmasını, sosyal sorunu maalesef konuşmuyoruz. Bu sorunun kökten çözülmesi gerekiyor. Bu iş aynı zamanda kayıt dışı istihdamın da çözümüyle ilgili. Yani birçok kişi kayıt altına girmiyor, sigorta primi yatırmıyor; kayda girmediği için de zaten sigortası da yok, primi de yok, sağlık hizmetlerinden de yararlanamıyor maalesef. Dolayısıyla, bu vesileyle bunların hepsinin düzeltilmesi gerekirdi, çalışma hayatındaki diğer aksaklıklar da maalesef devam ediyor.

Yani şimdi burada geliyoruz… Siz bu söylediklerinize ilave olarak çok dikkatimizi çeken bir şey söylediniz Plan ve Bütçe Komisyonunda, “Türkiye’de işsizlik yok çünkü insanlar işçi arıyor, bulamıyor.” dedi Sayın Bakan. Tabii, bir ironi yaptı ama yani şimdi… Peki, ben soruyorum: Geçen Sayın Maliye Bakanı da hâlâ diyordu “Gelir vergisi reformu yapacağız, kurumlar vergisi reformu yapacağız.” diye. Sayın Bakanım, on yıldır iktidarsınız, siz de hepsinde bakandınız. Eğer hâlâ o eksik olan sektörlere ara eleman, teknik eleman yetiştiremiyorsak, demek ki istihdam politikamızda ve mesleki eğitimimizde bir sıkıntı var demektir. Birtakım siyasi mülahazalarla meslek liselerini farklı kategoriye sokar, teknik liseleri de imam-hatip liseleriyle aynı kategoride değerlendirir, siyasete kurban edersek, doğal olarak elimizde ara eleman yok, meslek yüksekokulları etkin çalışmıyor, bir eğitim öğretim planlaması yok. Sonucu ne oluyor? Sonucu hâlâ yüzde 9,1, eğer mevsimlik etkilerden arındırırsak yüzde 9,5’a yaklaşan bir işsizlik oranı.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bir yıl öncesiyle, iki yıl öncesiyle bunları mukayese ederek bizde işsizlik fazla düşmüş gibi lütfen bakmayın. Yani geriye doğru sürekli mukayese etme Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin alışkanlığı oldu. Arkadaşlarımız geldikçe burada bunun analizini yapıyorlar. Ama şu anda gerilemeyle beraber, ekonomideki büyümedeki küçülmenin getirdiği sonuçla maalesef yüzde 9’ların altına bir türlü düşmüyor. Şimdi size söylüyorum: Geriye dönüp dönüp bakıyorsunuz, 2002’de 10,3’tü diyorsunuz ama 2000’e baktığınız zaman yüzde 7, 1990’a baktığınız zaman yüzde 8,5. Türkiye nerede? Yani o büyüme kimin refahına yansıyor, kime istihdam yaratıyor? Sürekli olarak söylediğimiz şeyi hâlâ kabul etmemekte ısrar ediyorsunuz. Yani dün Mahir Bey -burada yok ama- diyordu “Sayın Bahçeli’nin o konuşmasını yazanları kınıyorum.” diye. Şimdi ben de diyorum, -Sayın Başbakanın konuşmasına o ekonomi metinlerini yazanları, siyaseti demiyorum- hâlen daha söylüyoruz: Bunun sorun olduğunu kabul etmeden siz devam ederseniz, bu işin arkasında yüzde 80’leri geçen bir şekilde ithalata bağımlı bir ekonomik yapının olduğunu, sadece Çalışma Bakanının birtakım reformlarla, kanunlarla bunu çözemeyeceğini, işin özünde de yanlış ekonomik büyüme anlayışının olduğunu kabul etmeden çözme şansımız yok. Kimler yazdırıyor ben de onu merak ediyorum. Yani bir taraftan “Mesleki eğitimde elaman yok.” diyor. Peki diyoruz -Sayın Millî Eğitim Bakanına da, YÖK Başkanına da söylemiştim- ara eleman için meslek yüksekokullarıyla üniversitelerdeki ihtiyaçları tespit ettiniz mi? Sektörlerin ara eleman ihtiyacını tespit ettiniz mi? Buna göre bir planlama yaptınız mı? Hangi alanlarda daha çok yüksek öğretimde elemana ihtiyaç  var, hangilerinde iki yıllıklarda mezuna ihtiyaç var gibi bir çalışma var mı?  “Görüşüyoruz, birkaç toplantı yaptık.” dedi. Aksi takdirde… Aktif iş gücü programları dedik, birtakım paralar, oradan, işsizlerin sigortasından, fonundan aktardık ama netice itibarıyla ortada bir sorun var. Yani nitelikli iş gücü olmadığı gibi eldeki iş gücünü istihdam edebilecek imkânlar da yaratamıyoruz. Sadece ithalat, satış, tüketim, bunun üzerinden alınan dâhilde KDV, hariçte KDV bitti. Dolayısıyla bizim, bütün bu sorunların çözümü için bir yatırım, üretim, ihracat seferberliği başlatmamız lazım, alınması gereken önlemlerin tamamını almamız lazım, aksi takdirde böyle devam eder dururuz.

Sayın Bakanım, buraya gelmişken icra memurlarının da bir talebi var, kadrolarıyla ve özlük haklarıyla ilgili derneğin bir raporu vardı, fazla zamanım kalmadığı için size takdim edeceğim. Onlar da hem bu haklarının iyileştirilmesini hem de kadrolarının verilmesini talep ediyorlar.

Hayırlı uğurlu olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Günal.

Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker.

Buyurunuz Sayın Şeker. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ikinci bölümde şahsım üzerine söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlarım.

Tasarının komisyona gelme şekli, muhalefetin önerilerinin dikkate alınmaması, tasarının incelenmesi için verilen sürenin kısıtlı olması gibi yanlışlıkları bir tarafa bırakırsak tasarının içeriğinde olumlu düzenlemeler var. Burada tasarı hükümlerinin olumsuz değil, yetersiz olduğunu söylemek mümkün. Bu hususlara birazdan değineceğim.

Tasarının SGK Yönetim Kurulunda esnaf temsilcisine yer verilmesine, şehit ve gaziler ile bunların yakınlarının sevk sistemine bağlı olmaksızın özel hastanelerden fark ödemeden yararlanacak olmalarına dair hükümleri olumlu hükümlerdir. Gençlerimizden lise öğrenimini tamamlayıp aynı yıl üniversiteye girenlere bakmakla yükümlü olunan kişi kapsamındaki hüküm de olumlu olmakla birlikte, ülkemizin şartları çok fazla göz önünde tutulmadan oluşturulduğundan yetersiz olarak görülmektedir.

Eğitim sistemimizin hükümlerinin hükûmetleriniz döneminde oluşturulan keşmekeş yapısı dikkate alındığında, gençlerimizin sınava ilk girişlerinde üniversiteye yerleşmelerinin neredeyse imkânsız olduğunu göz önünde bulundurmamız gerekirdi. Burada, üniversite hedefinden ilk şansından sonra vazgeçmeyen, sınavlara hazırlanmaya devam eden, dershaneye giden gençler kapsam içine alınmalıydı. Bu eksikliği gidermek adına Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri tarafından verilen önerinin ve kanun tekliflerinin hem de komisyon görüşmeleri sırasında verilen önergelerinin reddedilmesi de vahim bir hata olarak görülmektedir.

Yine bizleri arayan, emeklilikte “yaş mağdurları” olarak tanımlanan vatandaşlarımızın sorunları bu tasarıyla rahatlıkla çözüme kavuşturulabilecekken göz ardı edilmiştir.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, 1999 yılında yapılan düzenlemeyle emeklilik için gereken hizmet süresini dolduran ancak yaş sınırı nedeniyle emekli olamayanların sorunlarının çözümü için bir ara yol bulmak şarttır. Bu insanlara özel sektör artık yaşlarından dolayı “Çalışamazsın.” diyor, devlet de “Hâlâ gençsin, çalışmaya devam et.” diyor, iki taraflı baskı altında bu insanlar hayatlarını sürdürüyor. Konuyla ilgili her gün yüzlerce, dilekçe, mail, telefon alıyoruz. Eminim bu mağduriyet aynı yoğunlukta sizlere de bildiriliyordur. Burada, hem mağduriyetler hem de devletin bu konuyla ilgili kapasitesi göz önünde tutularak bir ara formül bu tasarı kapsamında bulunabilecekken iktidar soruna duyarsız davranmıştır. Yine, benzer şekilde, ana muhalefetin teklif ve önerileri de görmezden gelinmiştir.

Bu tasarı kapsamında çözümlenebilecekken göz ardı edilen bir diğer husus da, sigortalılığı başladıktan sonra işten ayrılan veya çıkarılanların boşlukları borçlanma yoluyla kapatmasına yönelik düzenlemeye yer verilmemesidir.

Değerli milletvekilleri, bunların dışında mutlaka ama mutlaka düzenlenmesi gereken bir alan da esnafın emekli aylığından kesilen sosyal güvenlik destek primleridir. Emekli olduktan sonra çalışma hayatına devam eden kişilerden sosyal güvenlik destek primi kesilmesinin amacı iş gücüne katılması beklenen gençlerin önünün açılmasıdır. Yani “Emekli olduktan sonra tekrar çalışma hayatına girenler istihdama katılmak isteyen gençlerin önünü tıkıyor.” denilmekte ve bunun karşılığında bu kişilerin maaşlarından “sosyal güvenlik destek primi” adı altında bir nevi caydırıcı bir miktar para kesilmektedir. Bu noktadan hareket edersek, sosyal güvenlik destek priminin esnaf ve sanatkâr emeklilerinden kesilmesinin hiçbir mantığı kalmamaktadır. Bu kesimler, istihdam olanağını engellememekte, aksine, işveren olmaları münasebetiyle istihdam yaratmaktadırlar. İstihdam yaratan bu kesim sosyal güvenlik destek primiyle cezalandırılmaktadır.

Burada, istihdamın önünü tıkayan, emekli olduktan sonra iş yerini açık tutan ve çalışmaya devam eden, aynı zamanda da gençlere iş imkânı sağlayan emekli esnaf ve sanatkârlar değil, bu kesime sosyal güvenlik destek primi adı altında ek maliyetler bindiren, iş yeri giderlerini artıran dolayısıyla da işverenin çalışanını işten çıkartmasına vesile olan devlettir.

SGK verilerine göre, emekli olduktan sonra bir iş yeri açarak çalışmaya devam eden 13 bini aşkın kişi vardır. Yanlarında en az 1, 2 kişi çalıştıran bu insanlar, haklı olarak, yıllardır sosyal güvenlik destek primi uygulamasına son verilmesini beklemektedirler.

Görüşmekte olduğumuz tasarı sadece sosyal güvenlik destek primi borçlarının yapılandırılmasına yönelik bir hüküm içermektedir, bu büyük bir eksikliktir. Sosyal güvenlik destek priminin tamamen kaldırılması gerekmektedir.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinize saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Şeker.

Soru cevap bölümüne geçiyoruz.

Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bu önümüzdeki tasarıda, geçmişte kanun hükmünde kararnameyle yapmış olduğunuz düzenlemede şimdi kanunla yeniden bir değişiklik yapıyorsunuz. Bu kanun hükmünde kararnamenin Parlamentoya gelmemesi, Genel Kurula gelmemesi, Genel Kurulun yasama faaliyetinden kaçırılma anlamına gelmiyor mu?

Soru iki: Madem, işçiye, çalışana “Bu kadar efendim, bütçe kaldırmıyor.” diyorsunuz, içinde bulunduğumuz dönemde Türk Hava Yolları adına TC-TUR tescilli bir uçak alınmış mıdır, alınmışsa bedeli ne kadardır? Eğer alınmışsa halen nerede ve ne maksatla bulunmaktadır? Uçağın markası ve tipi nedir? Uçağın menzili ne kadardır? Söz konusu uçağın toplam kapasitesi kaç kişiliktir? Uçağın alım bedeli dışında tefrişi için ayrı bir masraf yapılmakta mıdır, yapılıyorsa tutarı nedir? Uçağın bir saatlik uçuş maliyeti sigorta, bakım amortisman giderleri hariç ne kadardır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tanal.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Teşekkür ediyorum.

Kanun hükmünde kararname ilgili bir düzenlemeyi, şu anda yok. Tam anlayamadık o soruyu.

Diğer ikinci soruya yazılı olarak cevap verelim inşallah.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, süre bitmedi, daha süre var.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Efendim, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve 3816 sayılı Ödeme Gücü Olmayan Vatandaşların Tedavi Giderlerinin Yeşil Kart Verilerek Karşılanması Hakkında Kanun uyarınca yeşil kart almayan, kanuni güvenceleri olmayan kaç kişi vardır?

Yeşil karttan en çok yararlanan il hangisidir? Yeşil karttan en az yararlanan il hangisidir? İllere göre yeşil kart sayılarının ayrı ayrı belirtilerek tarafıma verilmesini talep ediyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Evet, çok anlamlı bir soru. İnşallah bunu yazılı olarak Sayın Milletvekilimize en kısa süre içerisinde takdim edeceğiz.

Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tanal, başka sorunuz yoksa…

İkinci bölüm üzerindeki görüşmelerimiz tamamlanmıştır.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 23.51

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 00.01

                                  BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50’nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

370 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Yok

Ertelenmiştir.

Böylece, kanun tasarı ve teklifleriyle komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 10 Ocak 2013 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati:00.02

 



(x) 342 S. Sayılı Basmayazı 29/11/2012 tarihli 31’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(x) 370 S. Sayılı Basmayazı 8/1/2013 tarihli 49’uncu Birleşim Tutanağı’na eklidir.