TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                10’uncu Birleşim

                                                                                        17 Ekim 2012 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Dünya Yoksullukla Mücadele Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, Dünya Yoksullukla Mücadele Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, Balıkesir’in büyükşehir belediyesi olmasına ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İstanbul ili Üsküdar ilçesi Yavuztürk Mahallesi’nin imar ve mülkiyet sorununa ve İstanbul’un birçok ilçesindeki okullarda temizlik ve güvenlik görevlilerinin eksik olduğuna ilişkin açıklaması

2.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, özel hastanelerin kadrolu doktor sıkıntısı çektiklerine ve doktor kadrosu pazarı oluştuğuna ilişkin açıklaması

3.- İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in, İzmir ilinin Alaçatı, Mordoğan, Zeytinova, Gökçen ve Belevi beldelerinde yapılan referandumda halkın yüzde 98’inin belediyelerinin kapatılmasına karşı olduğuna ilişkin açıklaması

4.- Manisa Milletvekili Muzaffer Yurttaş’ın, Gaziantep’te öldürülen Doktor Ersin Aslan’a karşı yapılan şiddeti kınadığına ve ailesine başsağlığı dilediğine ilişkin açıklaması

5.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın, yeni çıkacak olan belediyelerle ilgili yasayla Uşak’ta on iki belde belediyesinin kapatılacak olmasına halkın karşı çıktığına ve yasanın yürürlük tarihinin değişmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

6.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, Gaziantep’te öldürülen Doktor Ersin Aslan’ın ailesine başsağlığı dilediğine ve Mersin ilinin Gülnar ilçesi Köseçobanlı beldesinde TOKİ tarafından yapılacak olan sağlıkevinin bir an önce yapılmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

7.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Hakkâri Çukurca’da 3 askerin şehit olmasına, 17 Ekim Dünya Astsubaylar Günü’ne ve TEMAD’ın kuruluşunun 28’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

8.- Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin, hatalı tarım politikalarıyla bir süre sonra ülkemizde açlığın kaçınılmaz bir son olacağına ilişkin açıklaması

9.- Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu’nun, Giresun ilinin Çamoluk ilçesinin sorunlarına ilişkin açıklaması

10.- İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın, İçişleri Komisyonunda görüşülmekte olan belediyelerle ilgili yasa tasarısına ilişkin açıklaması

11.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Doktor Ersin Aslan’ın öldürülmesi olayından sonra Mecliste sağlıkta şiddeti önlemeye yönelik bir komisyon kurulmasına ve siyasi liderlerin sağlık çalışanlarını hedef gösterecek beyanatlardan uzak durmaları gerektiğine ilişkin açıklaması

12.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz’ün, Hakkâri Çukurca’da 3 askerin şehit olmasına, Iğdır’da iki okulun bayraklarına yapılan saldırıyı kınadığına ve Hükûmetin hâlen çadırlarda kalan Van depremzedeleri için Suriyeli mülteciler kadar hassas olup olmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

13.- İzmir Milletvekili Musa Çam’ın, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın kendi konuşmasını yanlış anladığına ilişkin açıklaması

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Yayımlanması uygun görülmeyen 6355 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un Anayasa’nın 104 ve 175’inci maddeleri uyarınca Türkiye Büyük Millet Meclisince bir kez daha görüşülmesi için geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1027)

 

 

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaz ve 21 milletvekilinin, Afyonkarahisar ilinde haşhaş ekimi, haşhaş üretimi ve işlenmesinde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/376)

2.- Elâzığ Milletvekili Enver Erdem ve 19 milletvekilinin, Elâzığ'da su ürünleri sektörünün gelişmesi konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/377)

3.- Elâzığ Milletvekili Enver Erdem ve 20 milletvekilinin, Elâzığ ilinde yaşanan göçün nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/378)

 

VII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- Cumhurbaşkanlığınca 6355 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderilmesine ilişkin tezkerenin gündemin “Sunuşlar” kısmında yer almadığı hâlde Genel Kurulun bilgisine sunulduğu, Başkanlığın gündeme riayet etmediği gerekçesiyle Başkanlığın tutumu hakkında


  VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- CHP Grubunun, 5/4/2012 tarihinde Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve arkadaşlarının ÖSYM tarafından geçmiş bazı sınavlarda yapıldığı iddia edilen usulsüzlüklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 17/10/2012 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter’in, Kocaeli Milletvekili Fikri Işık’ın CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

2.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Kocaeli Milletvekili Fikri Işık’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- Kocaeli Milletvekili Fikri Işık’ın, İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter ve Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

 

 

 

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

3.- Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporları (1/567) (S. Sayısı: 197)

 

XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Bursa Milletvekili Sena Kaleli’nin, Bursa’ya yapılacak yeni stadyuma ve bazı iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/8422)

2.- Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın, Aralık’a kapalı spor salonu yapılmasına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/8539)

3.- İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın, uyuşturucu operasyonları sonucu elde edilen vergi miktarına ve yapılan kamulaştırmalara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/9616)

4.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, TBMM Başkanının makam odasının yenilenmesine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı (7/9753)

5.- Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, TBMM ana binada yapılan tadilatlara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı (7/9754)

6.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, çocuklara dağıttığı oyuncakların bedeline ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/10189)

7.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın, yapımı süren ek binaya ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı (7/10986)

 

17 Ekim 2012 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10’uncu Birleşimini açıyorum.

 

III.- YOKLAMA

 

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Dünya Yoksullukla Mücadele Günü münasebetiyle söz isteyen İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’a aittir.

Buyurunuz Sayın Muş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Dünya Yoksullukla Mücadele Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

 

MEHMET MUŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; 17 Ekim Dünya Yoksullukla Mücadele Günü sebebiyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Yoksulluk, insanlığın var olduğu günden beri kendini farklı seviye ve formlarda göstermiş temel gerçeklerden biridir. Günümüzde ise mevcut ekonomik düzenin bir sonucu olarak derinleşmiş, kronik hâle gelmiş ve küresel bir boyut kazanmıştır.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütünün 2010 açlık verilerine göre, dünyada 925 milyon insan kronik açlık sınırında yaşamaktadır. Yine, UNICEF verilerine göre ise 1,1 milyar insan en temel ihtiyaçlarından biri olan temiz su bulamamakta ve her gün yoksulluk ve açlıktan dolayı 30 bin çocuk hayatını kaybetmektedir.

Yoksullukla mücadelenin salt ekonomik büyümeye indirgenen bir ekonomik olgu olarak görülmesinden vazgeçilmeli, onun siyasal ve sosyal bir problem olduğu kabul edilmelidir. Çözüm, ekonomik tedbirlerle değil, ancak ve ancak toplumsal dayanışma ve siyasal tedbirlerle mümkündür.

2011 yılında dünyada gerçekleştirilen toplam üretim, 1980 yılında dünyada gerçekleştirilen toplam üretimin tam olarak 2,7 katıdır.

Nüfusa bakıldığında ise rakam 4,4 milyar iken 2011 yılında 7 milyara çıkmıştır. Yani dünya nüfusunda yaklaşık olarak yüzde 60’lık bir artış meydana gelmiştir. Bu rakamlara dikkatinizi çekmek istiyorum değerli milletvekilleri. Nüfusta gerçekleşen yüzde 1’lik artışa karşılık üretimde yüzde 3’lük bir artış sağlanmasına rağmen, yoksulluğun daha makul seviyelere çekilmesinde ciddi bir mesafe maalesef kat edilememiştir. Bu rakamlar da açık bir şekilde göstermektedir ki yoksulluğun nedeni, kaynakların kısıtlı olması değil, kaynakların dağılımındaki aşırı adaletsizliktir. Bu da yoksulluk krizini istatistiksel sorun olmaktan çıkarıyor, ahlaktan yoksun bir zenginliğin yalnızca varlıklı insanların insaf ve merhamet duygularına bırakıldığı bir zihniyet sorunu hâline getiriyor. Eğer ekonomik büyüme yoksulluğun panzehiriyse, onca büyümeye, onca zenginleşmeye rağmen neden yoksulluk ve sefalet çığ gibi büyüyor? Devasa zenginlik artışına neden akıl almaz bir yoksulluk ve sefalet eşlik ediyor?

Değerli milletvekilleri, 2008 küresel finans krizi sonrası dünya ekonomik büyümesinin sekteye uğraması ile kapitalizmin ekonomik bir üretim sistemi olarak krize girdiği tartışmaları yaşanıyordu. Kapitalizmin asıl krizi, sürdürülebilir ekonomik büyüme sorunsalı değil, gelir dağılımındaki derin uçurumların ortaya çıkardığı küresel yoksulluk krizidir. Bu kriz, ekonomik boyutunun ötesinde, yarattığı sosyal ve siyasal riskler ile kendine yeni kriz alanları doğurmuştur. Fransa ve İngiltere banliyölerinde yaşanan ayaklanmalar, Wall Street isyanı ve en önemlisi Arap Baharı süreci, var olan yoksulluk krizinin en somut sosyal ve siyasal sonuçlarıdır.

Yüzyıllar boyu, bugün yoksulluk ve açlık çeken bölgelerin kaynaklarını sömürerek, talan ederek kendi medeniyetlerini ve metropollerini inşa eden Batı medeniyetinden çözüm beklemek ise abesle iştigaldir. Nitekim, üzülerek söylemem gerekir ki küresel barışı, güvenliği ve nizamı tesis etmek amacıyla kurulmuş olan, başta Birleşmiş Milletler olmak üzere bütün uluslararası kuruluşlar hem geçtiğimiz sene Somali’de hem de bu sene Myanmar’da yaşanan insanlık krizinde gösterdikleri duyarsızlık ve acziyet ile insanlığın vicdanında büyük bir hayal kırıklığı yaşatmışlar, kötü birer sınav çıkartmışlar.

Değerli milletvekilleri, Türkiye İstatistik Kurumunun verilerine göre yoksulluk sınırı altındaki fert yoksulluk oranı yüzde 27 seviyesinde iken, geçen ay yayınlanan araştırmaya göre günümüzde yüzde 16,1 seviyesine inmiştir. Ülkemiz, son on senede kendi içinde yoksulluğa karşı mücadelesinde başarı sağlarken, Somali, Pakistan, Myanmar örneklerinde olduğu gibi küresel yoksulluğa da çare aramıştır.

Bu duygu ve düşüncelerle konuşmama son verirken, sizleri bir kere daha selamlıyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN –  Teşekkür ediyoruz Sayın Muş.

Gündem dışı ikinci söz, yine aynı konuda söz isteyen İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’e aittir.

Buyurunuz efendim. (BDP sıralarından alkışlar)

 

2.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, Dünya Yoksullukla Mücadele Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

 

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dünya Yoksullukla Mücadele Günü nedeniyle söz almış bulunuyorum.

Sözlerime, Karacaoğlan’ın dizeleriyle başlamak istiyorum:

“Vara vara vardım ol kara taşa,

Hasret ettin beni kavim kardaşa,

Sebep ne, gözden akan kanlı yaşa,

Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm.”

Bu dizeleri çığıran, yakın zamanda kaybettiğimiz, yoksulların ozanı Neşet Ertaş’ı da saygıyla anıyorum. “Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm.” Milyonlarcamıza reva görülen, işte bu Karacaoğlan dizelerindeki insanlık hâlidir. Şüphesiz, bunun sorumlusu dünyadaki kapitalist sistem ve ülkemizdeki iktidarı AKP Hükûmetidir. Yoksulluğu yaratan bu güçler, yoksullar üzerinde konuşmayı en çok kendilerinde hak görürler. Tedbirlerden, sosyal devletten, yardımlardan, sürdürülebilirlikten söz eder, rakamlar verirler. Oysaki rakamlar yalan söyler, aldatıcıdır. Davos gibi yerlerde zirveler yaparlar, Keynesyen tedbirleri konuşurlar ama nafiledir. Kapitalizm, bünyesel hastalıklarıyla öldürmeyi, yoksullaşmayı sürdürür.

Dünyanın yarısı yoksuldur, 2 milyar çocuğun yarısı yoksuldur, hayata borçla başlayan insanların ülkesi bizde de aslında durum farksızdır. OECD birinciliklerimizi hatırlayalım: En çok yoksul, en çok bebek ölümü bizim ülkemizdedir. “Yoksullukla mücadele” derler,  Dünya Bankası uzmanı Kemal Derviş gibi birisi gelir, 15 günde 15 yasa çıkartır, kemer sıktırır, fabrika kapattırır, ürünleri yasaklar, piyasayı el üstünde tutar, milyonları aç bırakır. Sonra gelir Fatma Şahin gibi yeni yüzler, “2023’te günde 4 doların altında geliri olmayan kimse kalmayacak.” diye müjde verir, günde 4 dolar matah bir gelirmiş gibi. İşte vizyonları ve vaatleri bu kadardır.

Başbakan halktan oy isterken, “Yolsuzluk, yoksulluk, yasaklarla mücadele” dememiş miydi? İşte, ne yaptıkları ortada; yolsuzluk, yasaklar ayyuka çıktığı gibi, üç çocuğu her aileye şart koşup, genç, dinamik ve de ucuz, yoksul bir nüfus yaratılıyor.

Bugün görüşülecek olan sendikalar yasası dâhil çıkartılan her yasa halkı ve emekçileri daha da yoksullaştırıyor. Yoksulluk insanların temel ihtiyaçlarını karşılayamama durumudur; açlık, eğitimsizlik, evsizlik, işsizlik, tedavi olamamak, eşitsizlik, güvencesizlik, özgür olamamak, gelecekten endişe duymak demektir; güç ve servet dağılımındaki eşitsizlik, adaletsizliktir; yoksulluk şiddettir, reklamları izleyen çocuğuna dilediğini alamayan, kirasını, faturasını ödeyemeyen, yakacağını nasıl alacağını düşünen emekçinin travmasıdır; sürekli işsizlik tehdidi altında yaşayan, geleceğini planlayamayan emekçi için bir zulümdür. Bu zulmün yürütücüleri yoksulluğu fırsata dönüştüren, halkı siyaseten kendine bağlamanın mekanizması Sosyal Yardımlaşma Dayanışma Teşvik Fonu gibi kurumlarla yürüten, hayırseverlik ve ianecilikle sosyal devlet yükümlülüklerini sırtından atan günümüz siyasetçileridir. Onlardan bir bakan, atanmayan öğretmenleri yeni cami önünde yem atılmasını bekleyen güvercinlere benzeterek kendi izansızlıklarını emekçilere yükleme fütursuzluğunu gösterebilmektedir.

Değerli milletvekilleri, laf cambazlığına, laf dolandırmaya gerek yok. Yoksulluğun resmi ücretlerde, vergilerde, bordrolarda ortadadır. Bu bordrolar bunlardır. Ücretlerin 1/3’ü kesintilere gitmektedir. Toplanan vergilerin yüzde 70’i halkın yediği içtiğinden alınan vergilerdir.

Kârından fedakârlık yapmadan halkı borçlandıran rantçı kapitalistlere katkı ve teşviklere son verin. Servetlerini rantla, sömürüyle büyütenlere servet vergisi getirin. Tüm işsizlere, tüm yoksullara uygulanacak şekilde vergileri kaldırın, destek ve sosyal güvence sağlayın. İşsizlik Fonu’nu yağmalayacağınıza, gerçekten işsiz ve yoksul tüm yurttaşlara kayıtsız verilmesini sağlayın.

Başta kadınlar, çocuklar, engelliler, emekliler, işsizler ve elbette emekçiler ve işçiler, sözüm sizlere: Yoksulluğu da, yoksulluğu büyüten savaşları da sizin birleşen elleriniz yok edecektir ve emekçilerin birliği bu sermaye düzenini yenecektir.

Teşekkür ediyorum. (BDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Tüzel.

Gündem dışı üçüncü söz, Balıkesir’in büyükşehir belediyesi olması hakkında söz isteyen Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın.

Buyurunuz Sayın Akova. (CHP sıralarından alkışlar)

 

3.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, Balıkesir’in büyükşehir belediyesi olmasına ilişkin gündem dışı konuşması

 

AYŞE NEDRET AKOVA (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Balıkesir ilinin mülki hudutları esas alınmak suretiyle bütünşehir belediyesi yapılması hususundaki görüşlerimi sizlerle paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum.

Balıkesir, Marmara ilçesinin merkeze uzaklığı 160 kilometre, Altınova ilçemizin merkeze uzaklığı, Balıkesir merkezine uzaklığı 138-140 kilometre olan, bir ucu Ege’ye açılan, bir ucu da Marmara’ya açılan bir ilimizdir. Bütünşehir olması durumunda mutlaka hizmetlerde ciddi aksamalar olacaktır. Biz, kesinlikle köylerin kapatılmasını, beldelerin kapatılmasını kabul etmiyoruz. Bu konuda 14 Ekimde beldelerimizde bir referandum yaptık. Bu referandum sonucunda, değerli milletvekilleri, ben, ne genel seçimlerde ne yerel seçimlerde bu kadar coşkuyla sandığa gidildiğini gördüm. O belde halkı, beldesi kapatılmasın diye büyük bir coşkuyla, siyaset gözetilmeksizin bütün siyasi parti görüşüne sahip olan vatandaşlarımız, halkımız sandığa gittiler ve beldelerinin kapatılmaması için oylarını kullandılar. Biz diyoruz ki, evvelemirde, kapatılacak beldelerde mutlaka referandum yapılması gerekmektedir.

Balıkesir’de 34 belde ve 892 köy kapatılacaktır. Biz diyoruz ki bu tasarı geri çekilmelidir. Büyükşehir, yönetimi öngörülen illerde kurulabilir ancak büyükşehirlerin tüm illerde ilin mülki sınırlarıyla çakıştırılması kabul edilemez, yerel yönetimlerin zayıflatılması kabul edilemez, belde belediyelerin toptan yok edilerek mahalleye dönüştürülmesi kabul edilemez, köylerin mahalleye dönüştürülmesi kabul edilemez.

Kanun taslağının beraberinde getirdiği başlıca sorunlar vardır. Vatandaşlarımız bu sorunların farkında değillerdir, mutlaka, bu sorunları, vatandaşları aydınlatarak anlatmamız gerekmektedir. Bu kanun taslağıyla yerelleşme iddiasıyla genelleşme yapılmaktadır. Her ilin mevcut coğrafi ve fiziki yapısına uymayan bütünşehir modeliyle hizmet akışı tamamen aksayacak, bütün ilçelere ve mahalle hâline getirilmiş köylere gerektiği gibi hizmet götürülemeyecektir. Vatandaş en temel hizmetler için bile bürokrasiyle mücadele içinde para, zaman ve enerji kaybedecektir.

Bu kanun taslağı demokrasiye de uygun değildir. Bununla, katılımcı demokrasinin uygulandığı yerel birimler kaldırılacaktır. Halk bire bir, kolaylıkla ulaşabildiği muhtar, belde belediye başkanını bulamayacak, kişilerle muhatap olamayacaktır. 160 kilometre ötedeki bütünşehir belediye başkanına ulaşması da ne köydeki vatandaşın ne beldedeki vatandaşın mümkün olmayacaktır. Taleplerini rahatlıkla dile getiremeyecek, yöneticiyle yakınlığı ortadan kalkacaktır.

Köylerin kapatılması tarımsal ve hayvansal üretime büyük bir darbe vuracaktır. Gıda tüm dünyada stratejik ürün olurken, ülkemizde tarımsal üretimi geliştireceğine, sekteye uğratacak uygulamaların yapılması sektörün tamamen çökmesine neden olacaktır.

Kıymetli milletvekilleri, çiftçi zaten tarladan üretimini kaldırmakta zorlanırken şimdi tamamen tarımdan eteğini çekecektir. Tarım alanları yapılaşma baskısı altına girecektir. Belediye yönetimlerinin tarla arazisi yerine her zaman iskân arazisini tercih etmeleri de köylünün sorunlarının görmezden gelinmesine yol açacak, çiftçiyi tarımdan uzaklaştıracaktır, hayvancılık da keza geriye gidecektir.

Bu kanun taslağı ihtiyaçların en yakın yönetim birimlerince karşılanması hizmet ilkesine de aykırıdır. Bütünşehir modeliyle belediyenin tüzel kişiliği kadar önemli ve demokratik olan, yüzyılların birikimiyle meydana gelen köy tüzel kişiliği de ortadan kalkacaktır. Mülki idarenin zayıflatılması üniter devlet yapımızı tahrip edecek ve böylelikle merkezî idarenin nüfuzu da etkisiz hâle gelecektir. Bu sorunlar doğrultusunda mahalli idarelerin denetimi güçleşecek ve yolsuzluklar da maalesef artacaktır.

Köylerin yönetimine ilişkin düzenleme 24 tarihli Köy Kanunu… Şimdi görüşülmekte olan kanun taslağına göre…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYŞE NEDRET AKOVA (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akova.

Şimdi, gündeme geçmeden önce, sisteme girmiş milletvekillerimize İç Tüzük 60 gereği bir dakika söz vereceğim.

Buyurunuz Sayın Tanal.

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İstanbul ili Üsküdar ilçesi Yavuztürk Mahallesi’nin imar ve mülkiyet sorununa ve İstanbul’un birçok ilçesindeki okullarda temizlik ve güvenlik görevlilerinin eksik olduğuna ilişkin açıklaması

 

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, İstanbul ili Üsküdar ilçesi Yavuztürk mahallesinin imar ve mülkiyet sorunu ne zaman halledilecek? Bu konuda Sayın Bakanlıktan acilen bilgi almak istiyoruz.

İki: Üsküdar Yavuztürk mahallesinde cadde ve sokaklar yeteri kadar aydınlatılmamaktadır. İstanbul ili, Kadıköy, Üsküdar, Maltepe, Tuzla, Pendik, Kartal, Ümraniye, Sultanbeyli, Sancaktepe, Beykoz, Şile ilçeleri sınırları içerisinde kalan tüm okullarda temizlik yapılmak üzere hizmetli personel yoktur.

Ayrıca gece ve gündüz, okulların ve gündüzlü öğrencilerimizin güvenliğini sağlayacak güvenlik görevlisi yoktur. Bu bir kamu hizmeti eksikliğidir. Yetkili ve ilgililerin bu konuya ne zaman duyarlılık gösterecekleri, bu hizmet kusurunu ne zaman giderecekleri…

Ayrıca okul aile birlikleri tarafından tutulan görevliler açısından da kıdem tazminatı, ihbar tazminatı gündeme gelmektedir, toplum içerisinde bir kargaşa ve bir sorun çıkmaktadır.

Lütfen, bu sorunun acilen giderilmesini talep eder, saygılarımı sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tanal.

Sayın Öğüt…

 

2.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, özel hastanelerin kadrolu doktor sıkıntısı çektiklerine ve doktor kadrosu pazarı oluştuğuna ilişkin açıklaması

 

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Bazı basın yayın kuruluşlarında Türkiye’de özel hastanelerin kadrolu doktor sıkıntısı çektiği haberleri yansımıştır. Sağlık Bakanlığının kamudan özel hastanelere geçişi azaltmak amacıyla Şubat 2008’de çıkardığı yönetmeliğin bunda en büyük etken olduğu, kadro eksiğini kapatamayan hastanelerin, fazlası olan hastanelerden kadro satın aldığı belirtilmektedir. Öyle ki özel hastanelerin üye olduğu sitelerde satılık kadro ilanlarının yoğunlaştığı, doktor kadrosu pazarı oluştuğu ve 100 binlerden 400 binlere varan rakamlar arasında doktor kadrosu satıldığı biliniyor. Bu, sağlık gibi hayati bir sektörde ticarileşme anlamına gelmektedir. Sayın Akdağ’ın bu konudaki görüşü nedir? Özel hastanelere ek kadro talepleriyle ilgili ne yapılmıştır ve son durum ile ilgili değerlendirmelerini sormak isterim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.

Sayın Yüksel…

 

3.- İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in, İzmir ilinin Alaçatı, Mordoğan, Zeytinova, Gökçen ve Belevi beldelerinde yapılan referandumda halkın yüzde 98’inin belediyelerinin kapatılmasına karşı olduğuna ilişkin açıklaması

 

ALAATTİN YÜKSEL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Pazar günü İzmir ilimizde Alaçatı, Mordoğan, Zeytinova, Gökçen ve Belevi beldelerinde yaşayan yurttaşlarımız -her siyasi görüşten yurttaşımız- beldelerinin kapatılmasına karşı çıkmak üzerine, endişe ve öfkeyle sandık başlarına koşmuşlardır ve yüzde 98 oranında bu beldelerde yaşayan yurttaşlarımız, belediyelerinin kapatılmasına karşı oy kullanmışlardır. Yüz otuz dokuz yıllık Alaçatı Belediyesinin -kış nüfusu 10 bin, yaz nüfusu 150 bin olan bir belediyemiz, turizm gelişme bölgesi ilan edilmiş bir belediyemiz- kapatılma isteğinin doğrusu hangi anlayışa sığdığını anlayamadığımı belirtmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yüksel.

Sayın Yurttaş…

 

4.- Manisa Milletvekili Muzaffer Yurttaş’ın, Gaziantep’te öldürülen Doktor Ersin Aslan’a karşı yapılan şiddeti kınadığına ve ailesine başsağlığı dilediğine ilişkin açıklaması

 

MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gaziantep’te hunharca öldürülen meslektaşımız Ersin Arslan’ın öldürülüşünden sonraki ilk duruşması bugün yapılıyor. Kendisini mesleğine ve insanlığa adayan meslektaşlarımıza karşı yapılan şiddeti nefretle kınıyorum, kederli ailesine tekrar başsağlığı diliyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yurttaş.

Sayın Yılmaz…

 

5.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın, yeni çıkacak olan belediyelerle ilgili yasayla Uşak’ta on iki belde belediyesinin kapatılacak olmasına halkın karşı çıktığına ve yasanın yürürlük tarihinin değişmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

 

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aslında, burada Hükûmet yetkilileri olmalı ve bizim söylediklerimizi de duymalıydılar diye düşünüyorum ama hiçbir kimseyi göremiyorum.

Şimdi, Uşak’ta, yeni gelen büyükşehir yasa tasarısı çerçevesinde 18 beldemizin 12’sinin nüfusunun 2 binin altına düşmesi nedeniyle kapatılması söz konusu.

Ben geçen hafta sonu gittiğimde, bu belde halkıyla, tüm belde halkıyla konuştuğumuzda, hepsi de, kazanılmış haklarının korunması gerektiğini söylüyorlar. Ve bir de orada ayrık hüküm var: Kanun yayımı tarihine kadar eğer 2 binin üzerine çıkarsa belediyenin tüzel kişiliğinin korunacağı söyleniyor. Çocuk oyuncağı mı bu, yani bu kadar kısa bir sürede nasıl 2 binin üzerine çıkabilsin? En azından, 31/12/2012 tarihine kadar bunların nüfuslarının 2 binin üzerine çıkması beklenmeli, böylesi bir geçici hüküm konulmalıdır diye düşünüyorum. Bu konuda, bütün yetkililerin bu dileğimizi göz önünde tutmasını diliyorum.

Bir de bunun yanında, dün belediyelerden çok sayıda teknik eleman geldi; mimar, mühendis, veteriner gibi. Bu arkadaşlarımız on beş yıldır vizeli işçi olarak çalıştıklarını…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.

Sayın Öz…

 

6.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, Gaziantep’te öldürülen Doktor Ersin Aslan’ın ailesine başsağlığı dilediğine ve Mersin ilinin Gülnar ilçesi Köseçobanlı beldesinde TOKİ tarafından yapılacak olan sağlıkevinin bir an önce yapılmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

 

ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

18 Nisan 2012 tarihinde Gaziantep’te menfur bir saldırı sonucu hayatını kaybeden Doktor Ersin Aslan’a yeniden Allah’tan rahmet ve kederli ailesine başsağlığı diliyorum.

Bugün katilin duruşmasının yapılacağı ilk gün; dolayısıyla tüm herkesi, özellikle siyasileri, sivil toplum örgütlerini, sağlık çalışanları üzerine uygulanan bu şiddetin önlenmesi noktasında gayretli ve samimi olmaya davet ediyorum.

Ayrıca, Mersin’in Gülnar ilçesi ve Köseçobanlı beldesinde, kış ayı başlamadan önce TOKİ tarafından tekrardan yapılacağı iddia edilen sağlık evinin de bir an önce yapılmasını talep ediyorum. Çünkü, oradaki insanlar kış dönemi ciddi mağduriyet yaşayacaklardır. Hiçbir gerekçeyle “TOKİ paramızı vermiyor.” diye müteahhidin ihaleyi durdurmasını mantıklı bulmuyorum. İlgilileri, özellikle de Bakanlığı bu konuda duyarlı olmaya davet ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öz.

Sayın Vural…

 

7.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Hakkâri Çukurca’da 3 askerin şehit olmasına, 17 Ekim Dünya Astsubaylar Günü’ne ve TEMAD’ın kuruluşunun 28’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

 

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün maalesef yine Hakkâri Çukurca’da, milletimizin kardeşliği, birliği ve bütünlüğü uğruna 3 askerimiz şehit olmuştur. Cenabıhak’tan rahmet diliyorum. Tabii “Şehitler ölmez ve vatan bölünmez” şiarı ve ruhuyla terörle mücadeleye milletimizle birlikte devam edileceği konusunda Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak irademizi ifade etmek istiyorum.

Öte yandan, Türk Silahlı Kuvvetlerinin önemli bir omurgası, fedekâr, ve önemli bir vazife şuuruyla görevlerini yapan astsubaylarımızın 17 Ekim bugün, günü Ayrıca, astsubaylarımızı temsil eden TEMAD’ın da kuruluşunun 28’inci yıl dönümü. Bu gün münasebetiyle bütün astsubayların bu gününü kutluyorum.

Ayrıca, sorunlarının çözümü konusunda da Türkiye Büyük Millet Meclisinin yine hep beraber, birlikte adım atması gerektiğini bu gün vesilesiyle belirtmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Vural.

Sayın Köse.

 

8.- Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin, hatalı tarım politikalarıyla bir süre sonra ülkemizde açlığın kaçınılmaz bir son olacağına ilişkin açıklaması

 

TUFAN KÖSE (Çorum) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Geçtiğimiz günlerde Dünya Gıda Günü’nü kutladık. Dünyada her beş dakikada 1 çocuğun açlıktan öldüğü bilinen bir gerçek. 1 milyara yakın insan da açlıkla mücadele ediyor. Hâl böyle iken bizim çiftçimiz de mazot, gübre, tohum gibi girdilerin yüksek maliyeti nedeniyle ürünlerini zararına satmak zorunda kalıyorlar ve üretimden vazgeçiyorlar.

Örnek olarak, Çorum’da üretimi yapılan, İskilip, Osmancık ve Kargı’da çeltik üreticileri, dört yıl öncesi fiyatlarından çok daha ucuza, yarı fiyatına bugün çeltiklerini satmak zorunda kalmaktadırlar. Bu ürünlerini de satın alacak Toprak Mahsulleri Ofisi henüz bir ofis açmamıştır Kargı’da.

Hatalı tarım politikalarıyla bir süre sonra ülkemizde de açlık kaçınılmaz bir son olacaktır diye düşünüyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Köse.

Sayın Karaahmetoğlu.

 

9.- Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu’nun, Giresun ilinin Çamoluk ilçesinin sorunlarına ilişkin açıklaması

 

SELAHATTİN KARAAHMETOĞLU (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Giresun ili Çamoluk ilçesinde bir dizi ziyaretlerde bulundum. İlçede hastane, banka yok. İlçenin sadece bir tarafından ilçeye girebiliyorsunuz, diğer tarafından başka bir yerleşim yeriyle bağlantısı yok.

İlçenin üç köyüne ziyarette bulundum. Kaynar köyünde su sorunu var. Tarımda kullanılacak su için 1,5 kilometrelik bir su kanalı ihtiyacı var. Aynı köyde yine mezarlıklar heyelan tehdidiyle karşı karşıya. Yine Çamoluk’un Kayacık köyünde ciddi anlamda su ve yol sorunu var. Yine aynı ilçenin Hacıören köyü Alısız mahallesinde yol ve su sorunu bulunmakta. 21’inci yüzyıl Türkiyesi’ne yakışmadığını düşünüyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Karaahmetoğlu.

Sayın Eyidoğan…

 

10.- İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın, İçişleri Komisyonunda görüşülmekte olan belediyelerle ilgili yasa tasarısına ilişkin açıklaması

 

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Teşekkür ederim Başkan.

İçişleri Komisyonunda görüşülmekte olan Büyükşehir Yasası TBMM’den geçip Cumhurbaşkanı tarafından onaylandıktan sonra şöyle diyeceğiz: “Bir mahalle var uzakta, gitmesek de görmesek de o mahalle bizim mahallemizdir.”

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Eyidoğan.

Sayın Baluken…

 

11.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Doktor Ersin Aslan’ın öldürülmesi olayından sonra Mecliste sağlıkta şiddeti önlemeye yönelik bir komisyon kurulmasına ve siyasi liderlerin sağlık çalışanlarını hedef gösterecek beyanatlardan uzak durmaları gerektiğine ilişkin açıklaması

 

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bir yıl önce haksız ve hunharca bir saldırıyla katledilen meslektaşımız Sayın Ersin Aslan’ın acısını hâlâ yüreğimizde taşıdığımızı belirtmek istiyorum. Özellikle Meclisin bu acı kayıptan sonra olaya müdahil olması, sağlıkta şiddeti önlemeye yönelik bir komisyon kurması son derece anlamlı olmuştur. Bu konuyla ilgili bütün siyasi parti liderlerine, sağlık çalışanlarını ya da hekimleri hedef gösterecek beyanatlardan uzak durması ve halka, topluma örnek olması sorumluluğunu hatırlatmak istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Baluken.

Sayın Özgündüz…

 

12.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz’ün, Hakkâri Çukurca’da 3 askerin şehit olmasına, Iğdır’da iki okulun bayraklarına yapılan saldırıyı kınadığına ve Hükûmetin hâlen çadırlarda kalan Van depremzedeleri için Suriyeli mülteciler kadar hassas olup olmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

 

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bugün, yine teröristler tarafından Çukurca Işıklı Jandarma Karakolu’na ve Gazitepe Üs Bölgesi’ne yapılan saldırıda 3 askerimiz şehit oldu. Şehit askerlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve milletimize başsağlığı diliyorum. Aynı zamanda Iğdır ilimizde bir okulun bayraklarına çirkin bir saldırı yapıldı, onu da kınıyorum.

Bu vesileyle, Suriye’den ülkemize iltica eden Suriye yurttaşları için Hükûmet 400 milyon TL, 400 trilyon para harcadı. Geçen sene Van’da meydana gelen deprem sonucu evleri yıkılan vatandaşlarımız hâlen çadırda kalıyor. Yine sonbahar geldi, kışa yaklaşıyoruz. Acaba bu yurttaşlar için Hükûmet, Suriyeli mülteciler kadar hassas olacak mı? Kendi ülkesinin yurttaşlarına, yabancı ülkenin yurttaşları kadar ilgi gösterecek mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özgündüz.

Gündeme geçiyoruz sayın milletvekilleri.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Cumhurbaşkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım:

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Yayımlanması uygun görülmeyen 6355 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un Anayasa’nın 104 ve 175’inci maddeleri uyarınca Türkiye Büyük Millet Meclisince bir kez daha görüşülmesi için geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1027)

16/10/2012

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca 12/10/2012 tarihinde kabul edilen 6355 sayılı "Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun" incelenmiştir.

İncelenen Kanun ile, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına geçici bir madde eklenerek, Anayasanın 127 nci maddesi ile 18/1/1984 tarihli ve 2972 sayılı Kanunun 8 inci maddesi gereğince 2014 yılının Mart ayında yapılması gereken mahalli idareler genel seçiminin 2013 yılının Ekim ayının son Pazar günü yapılması öngörülmektedir.

Kanunun gerekçesinde, mahalli idareler seçimlerinin yapılacağı dönemin zorlu kış şartlarına denk gelmesi sebebiyle seçim çalışmalarında ve vatandaşlarımızın seçimlere katılımında zorluklar yaşandığı belirtilerek, bu olumsuzlukları asgari seviyeye indirebilecek bir tarihte seçimleri yapmak gerektiği ifade edilmektedir.

Kanunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda tümünün gizli oylaması sonucu 360 milletvekilinin oyu ile kabul edildiği anlaşılmaktadır.

Anayasanın 175 inci maddesinin dördüncü fıkrası, "Meclisçe üye tamsayısının beşte üçü ile veya üçte ikisinden az oyla kabul edilen Anayasa değişikliği hakkındaki Kanun, Cumhurbaşkanı tarafından Meclise iade edilmediği takdirde halkoyuna sunulmak üzere Resmî Gazetede yayımlanır"; 23/5/1987 tarihli ve 3376 sayılı Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanunun 2 nci maddesi ise, "Anayasa değişikliğinin halkoylaması, ilgili Anayasa değişikliği Kanununun Resmi Gazetede yayımını takip eden altmışıncı günden sonraki ilk pazar günü yapılır" hükmünü içermektedir.

İncelenen Kanunun yayımlanması halinde, değişiklik gerekçesinde belirtilen amacın aksine, söz konusu hükümler doğrultusunda, bu defa da kış aylarında halkoylaması yapılması zorunlu hale gelecektir. Bu durumda ise, karşılaşılması muhtemel mevsim şartlarının halkoylaması çalışmalarını ve vatandaşlarımızın halkoylamasına katılımını olumsuz yönde etkileyebileceği ve ortaya çıkan bu sonucun değişiklik gerekçesiyle de çelişeceği görülmektedir.

Diğer taraftan, temel konularda yapılan halkoylamalarının halkın katılımını sağladığı ölçüde demokrasiyi güçlendireceği açık olmakla birlikte, başkaca bir içeriği ve amacı olmaksızın sadece mahalli idareler genel seçiminin beş ay erkene alınması amacıyla yapılan mezkûr Anayasa değişikliği için Anayasanın 175 inci maddesinin dördüncü fıkrasının gereği olarak halkoylamasına gidilmesinin, başta bütçe olmak üzere Devlete ve vatandaşlarımıza getireceği külfet ve ekonomik istikrara yönelik zarar riski de gözardı edilemez.

Bu sebeplerle, incelenen Kanunun belirtilen hususlar dikkate alınarak yeniden değerlendirilmesinde yarar görülmektedir.

Yayımlanması yukarıda açıklanan gerekçelerle uygun görülmeyen 6355 sayılı "Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun" Türkiye Büyük Millet Meclisince bir kez daha görüşülmesi için, Anayasanın 104 ve 175 inci maddeleri uyarınca ilişikte geri gönderilmiştir.

                                                                             Abdullah Gül

                                                                           Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:

 

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaz ve 21 milletvekilinin, Afyonkarahisar ilinde haşhaş ekimi, haşhaş üretimi ve işlenmesinde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/376)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Afyonkarahisar ilinde haşhaş ekimi, haşhaş üretimi ve işlenmesinde yaşanan sorunların ve çözüm yollarının belirlenmesi, destekleme yollarının araştırılması, idari ve kurumsal yasal düzenlemelerin yapılması amacıyla Anayasa'mızın 98'inci, İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince ekte yer alan gerekçeye istinaden bir Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)

2) Oktay Vural (İzmir)

3) Mehmet Şandır (Mersin)

4) Özcan Yeniçeri (Ankara)

5) Erkan Akçay (Manisa)

6) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)

7) Emin Haluk Ayhan (Denizli)

8) Enver Erdem (Elazığ)

9) Emin Çınar (Kastamonu)

10) Mehmet Günal (Antalya)

11) Necati Özensoy (Bursa)

12) Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)

13) Lütfü Türkkan (Kocaeli)

14) Mustafa Kalaycı (Konya)

15) Sinan Oğan (Iğdır)

16) Alim Işık (Kütahya)

17) Mehmet Erdoğan (Muğla)

18) Koray Aydın (Trabzon)

19) Bahattin Şeker (Bilecik)

20) Münir Kutluata (Sakarya)

21) Muharrem Varlı (Adana)

22) Zühal Topcu (Ankara)

Gerekçe

Haşhaş bitkisinin ülkemizde (% 50’den fazlası Afyonkarahisar) çağlar boyu yetiştirildiği bilinmektedir. Milattan önce 3000 yıllarında Sümerlerin kullandıkları dilde afyona ait bazı kelimelere ve Asurlara ait bazı kabartmalarda haşhaş resimlerine rastlanıldığı belirtilmektedir. Bir çok kültür bitkisinin gen kaynağı olan Türkiye'de haşhaşın da özel bir yeri vardır. Anadolu da Hititler döneminden beri, haşhaş ekildiği birçok yazar tarafından belirtilmektedir. Türkiye'de 1933 yılına kadar haşhaş ekimi, afyon üretimi ve ticareti serbest olarak yapılırken, 1933 yılında 2253 sayılı kanunla Uyuşturucu Maddeler İnhisar İdaresi kurularak haşhaş ekim alanları 17 ilde sınırlandırılmış ve kontrol altına alınmıştır. 1938 yılında TMO kurularak, uyuşturucu maddelerin tekeli TMO'ne verilmiştir. 1959 da haşhaş ekiminin kontrolüne dair 7368 sayılı kanun çıkarılarak bu kapsamda üretilen afyonun tamamının ihraç edilmesi ve yasal taleplerin karşılanamaması üzerine 1960 yılında haşhaş ekimi izni 42 ile çıkarılmış ve daha sonra tedricen azaltılarak 1970 yılında 7 ile düşürülmüştür. Türkiye'de 1971 yılına kadar haşhaştan afyon üretimi yapılırken Türkiye'nin, yasadışı uyuşturucunun kaynaklarından biri olarak suçlanması nedeni ile Türk Hükümeti bu suçlamaların doğru olmadığını kanıtlamak amacıyla ülkede haşhaş ekimine 26/06/1971 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile tam bir yasak getirdi. 1974'e kadar süren bu yasak sırasında, Avrupa ve Amerika'ya yasadışı uyuşturucu girişi devam etmiş, üstelik diğer afyon üreten ülkelerin üretimlerinde artış gözlenmiş ve yeni haşhaş üreticisi ülkelerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Diğer taraftan bu yasak, önemli bu gelir kaynağından mahrum olan üreticilerimiz üzerinde sosyal ve ekonomik olumsuzluklara yol açmıştır. 1,5 milyon insan bu yasaktan olumsuz etkilenmiştir. 01/07/1974 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile ilaç hammaddesi ihtiyacının sağlanması ve geçimi büyük ölçüde haşhaş üretimine bağlı olan çiftçilerin yaşam koşullarının düzeltilmesi amacıyla haşhaş ekimi ve ham afyon üretimi 7 ilde (Afyon, Burdur, Isparta, Denizli, Kütahya, Uşak ve Konya) serbest bırakılmıştır. 06/12/1974 tarihli kararname ile kaçağa kayma riski yüksek olan ve haşhaş kapsülünün çizilmesi ile elde edilen afyon üretimi yasaklanarak, daha güvenli bir yöntem olan çizilmemiş haşhaş kapsülü üretimine geçilmiştir. Haşhaş ekiminin kontrolü, haşhaş kapsülü, ham afyon ve tıbbi afyon üretimi, satın alınması, bunlardan uyuşturucu madde imalatı, yurt içinde satışı ve ihracı konularında TMO Genel Müdürlüğü görevlendirilmiştir.

Haşhaşın bir çok alanda kullanılması ve ekonomik değeri tartışılmazdır. Kapsülünde bulunan morfin ve diğer alkaloitler ciddi öneme haizdir. Ayrıca tohumundan elde edilen bitkisel yağ da % 45-54 arasında yağ; % 20-30 protein içermektedir.

Türkiye haşhaş ekim alanı bakımından dünyada % 48'lik bir paya sahip olmasına rağmen, morfin üretimi bakımından % 18'lik paya sahiptir. Bu durum ülkemizde üretilen haşhaş kapsülünün dekar başına üretim veriminin ve morfin içeriğinin diğer ülkelere nazaran düşük olmasından kaynaklandığı şeklinde açıklanmaktadır. Ancak morfin değerlerinin artırılması ile ilgili ciddi bir çalışma yapılamamıştır. Türkiye de 2003 yılında 1.497.113 da olan ekim alanı 2009 yılında 603.286'ya kadar gerilemiştir. Afyonkarahisar'da da bu oranlarda ekim alanı düşüşü gerçekleşmiştir. Haşhaş içeriğinde bulunan morfin oranının % 0,04 ten % 1'in üzerine çıkartılması için, ülkemizin tek Alkaloit Fabrikasının modernizasyonu ve dünyada uygulanan yeni tekniklerin uygulanabilmesi ve iklim-toprak yapısı ile en uygun haşhaş ekim ili olan Afyonkarahisardaki haşhaş ekimindeki sorunların ve çözüm yollarının tespiti için gerekli altyapılar ve bununla ilgili yasal düzenlemelerin yapılması, fizibilite ve araştırma raporlarının oluşturulabilmesi sorunların ve alınacak tedbirlerin tespiti amacıyla meclis araştırması açılmasını arz ederim.

 

2.- Elâzığ Milletvekili Enver Erdem ve 19 milletvekilinin, Elâzığ'da su ürünleri sektörünün gelişmesi konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/377)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gerekçesini ekte sunduğumuz, sınırları içerisinde baraj gölleri, doğal göller ve akarsularla ülkemizin en zengin su potansiyeline sahip olan Elazığ ilimiz de su ürünleri üretimi için önemli bir potansiyel mevcuttur. Elazığ ilimizin su ürünleri yetiştiriciliğine uygun mevcut potansiyeli yeterince değerlendirilememektedir. Yetiştiricilik tesisi sayısı, olması gereken düzeyin çok altındadır. Çok sayıda su ürünleri türlerinin yetiştiriciliği için uygun ekolojik şartlara sahip olan ilimizde, yalnızca birkaç türle sınırlı olan yetiştiriciliğin diğer uygun türlerle çeşitlendirilerek yaygınlaştırılması ve geliştirilmesinin araştırılması ve bunun için yapılacak yasal düzenlemelerin ve çalışmaların tespiti için Anayasanın 98'inci içtüzüğün 104-105'nci maddeleri gereğince bir Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederim.

1) Enver Erdem                                                     (Elâzığ)

2) Mehmet Günal                                                   (Antalya)

3) Mehmet Şandır                                                  (Mersin)

4) Özcan Yeniçeri                                                  (Ankara)

5) İsmet Büyükataman                                           (Bursa)

6) Seyfettin Yılmaz                                                (Adana)

7) Ali Öz                                                               (Mersin)

8) Ali Uzunırmak                                                   (Aydın)

9) Hasan Hüseyin Türkoğlu                                    (Osmaniye)

10) Muharrem Varlı                                               (Adana)

11) Lütfü Türkkan                                                  (Kocaeli)

12) Mustafa Kalaycı                                              (Konya)

13) Alim Işık                                                         (Kütahya)

14) Yusuf Halaçoğlu                                              (Kayseri)

15) Koray Aydın                                                    (Trabzon)

16) Mehmet Erdoğan                                             (Muğla)

17) Bahattin Şeker                                                (Bilecik)

18) Emin Haluk Ayhan                                           (Denizli)

19) Ruhsar Demirel                                               (Eskişehir)

20) Emin Çınar                                                     (Kastamonu)

Genel Gerekçe

Elazığ ilimiz, üç tarafı sularla çevrili olup, iç su kaynakları açısından oldukça zengin bir potansiyele sahiptir. İlimiz; Hazar (doğal göl), Keban, Karakaya, Kıralkızı, Kalecik, Özlüce ve Cip Baraj gölüyle bu göllere akan irili ufaklı pek çok akarsudan meydana gelmektedir. Yetiştiricilik için 22.989 hektar ve avcılık için toplam 105.616 hektarlık yüzey suyu, (50.414 hektar Elazığ sınırları içerisinde) su ürünleri üretimi için önemli bir potansiyel oluşturmaktadır. Özellikle baraj göllerinin çok oluşu kafes balıkçılığının yaygınlaştırılması bakımından, sulak alanlarında bulunan çeşitli türde ve coğrafik özellikleri ile balıkçılık açısından Elazığ'ı daha avantajlı konuma getirmektedir.

Elazığ'da avcılık yolu ile elde edilen balık miktarı, son on yıl da ortalama olarak 300-350 ton/yıl olarak gerçekleşmiştir. Buna karşılık olarak, yetiştiricilik yolu ile elde edilen balık miktarı, 2010 ila 2011 yılları arasında yaklaşık 25000 ton/yıl üretim kapasitesine ulaşmıştır.

Özellikle, Karakaya Baraj Gölünün 10. Avlak Sahası, Keban Baraj Gölünün dip kısmından gelen ve sıcaklığı tüm mevsimlerde sabit olan soğuk suyun etkisinde kaldığından, yıl boyu ağ kafeslerde alabalık yetiştiriciliğine uygundur.

Ancak, mevcut potansiyelin ilimizde halen yeterince değerlendirilemediği de bir gerçektir. Yetiştiricilik tesisi sayısı olması gereken düzeyin çok altındadır.

Alabalık üretimine ek olarak, ilimizde ki göllerde yaşayan ve ekonomik değeri yüksek olan Tor, Turna, Şabut, Yayın Balığı, Ot Balığı ve Şiraz gibi türlerin kültür ortamında yetiştiricilik performansları araştırılarak, uygun olması durumunda yöredeki yetiştiricilere sunulmalıdır. Ayrıca, Tıbbi Sülük, Kurbağa, Salyangoz ve Tatlı Su Kaplumbağası gibi alternatif türlerin üretimine yönelik faaliyetler de geliştirilmelidir. Süs Balığı için uygun ortamlar araştırılmalı ve bu türün yetiştiriciliğine başlanılmalıdır.

Su ürünleri sektörünün gereksinim duyduğu balık ağı ve balık yemi imalatının Elazığ da yapılabilmesi için projeler geliştirilmelidir. Türkiye su ürünleri sektöründe bulunan ana oyuncular bölgeye çekilmeli su ürünleri kümelenmesinin rekabet gücü bu yönde artırılmalıdır. Su ürünleri faaliyetlerinin bölgesel standartları belirlenmeli ve pazarlama faaliyetlerini yürütecek kapsamlı bir sistem kurulmalıdır.

Sektörsel sivil toplum kuruluşlarının etkinliğinin arttırılması desteklenmeli ve sektörün, bilgi üreten kurumlarla bütünleşmesi sağlanmalıdır. Sektör oyuncuları, bölgenin markalaşması ve bilgi işlem kullanımı konusun da bilinçlendirilmelidir. Sektöre yönelik finansal enstrümanlar çeşitlendirilmeli, sertifika kuruluşları bölgeye çekilmeli ve bölgedeki faaliyet alanları genişletilmelidir.

Çevre bilincini artırıcı çalışmalar yapılmalı, küçük ve orta boy işletmeler desteklenmelidir. İlimiz de su ürünlerini muhafaza ve işletme tesislerinin kurulması yönünde çalışmalar başlatılmalı ve bölgenin diğer illerin de üretilen tüm ürünlerin (balık, kurbağa, karides, sülük, vs.) tasarımı, işlenmesi ve pazarlanması için altyapı hazırlanmalı ve Elazığ su ürünleri merkezi haline gelmelidir. Özel sektörün enerji ve yol gibi problemlerinde kolaylık sağlanmalıdır

Saha araştırmasından elde edilen bulgulara göre; adı geçen bölgenin dünya standartlarında planının yapılması durumunda, Elazığ ve ülke ekonomisine 4 milyar USD civarında bir katkı sağlayacağı ve en az 15 bin kişinin de istihdam edilmesi imkânı mevcuttur.

Bu nedenle:

Elazığ ilimiz de su ürünleri sektöründe son yıllarda görülen büyük gelişmeler, üretilen su ürünlerinin talep görmesi, bölge insanının yerel kaynakları değerlendirmedeki girişimciliği göz önüne alındığında, Elazığ su ürünleri sektörünün ciddi bir gelişme potansiyeli olduğu görülmektedir. Olası bir gelişmenin sağlanması ve bu gelişmenin bölge insanının refah seviyesinin arttırılmasını en etkin şekilde gerçekleştirilebilmesi için gerekli planlamaların yapılması amacı ile bir Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederim.

 

3.- Elâzığ Milletvekili Enver Erdem ve 20 milletvekilinin, Elâzığ ilinde yaşanan göçün nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/378)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gerekçesini ekte sunduğumuz, özellikle Elâzığ ilimizde yaşanan göçün bununla birlikte nüfus artış hızının düşüklüğünün çeşitli Sosyo-Ekonomik nedenlere dayandığı bilinmektedir.

Bu nedenlerin araştırılması ve yaşanan bu sorunlara çözüm yolları bulunabilmesi amacıyla Anayasanın 98'inci içtüzüğünün 104-105'inci maddeleri gereğince Meclis Arattırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 12.12.2011

1) Enver Erdem                                                        (Elâzığ)

2) Ali Halaman                                                         (Adana)

3) Ali Uzunırmak                                                      (Aydın)

4) Emin Çınar                                                           (Kastamonu)

5) Mehmet Şandır                                                     (Mersin)

6) İsmet Büyükataman                                              (Bursa)

7) Mehmet Günal                                                      (Antalya)

8) Özcan Yeniçeri                                                     (Ankara)

9) Seyfettin Yılmaz                                                   (Adana)

10) Ali Öz                                                                (Mersin)

11) Hasan Hüseyin Türkoğlu                                     (Osmaniye)

12) Muharrem Varlı                                                   (Adana)

13) Lütfü Türkkan                                                     (Kocaeli)

14) Mustafa Kalaycı                                                  (Konya)

15) Alim Işık                                                            (Kütahya)

16) Yusuf Halaçoğlu                                                 (Kayseri)

17) Mehmet Erdoğan                                                 (Muğla)

18) Koray Aydın                                                        (Trabzon)

19) Bahattin Şeker                                                    (Bilecik)

20) Ruhsar Demirel                                                  (Eskişehir)

21) Emin Haluk Ayhan                                              (Denizli)

Gerekçe:

Elâzığ ilimizin nüfusu 1927 yılında 213.531, 1970 yılında 376.915, 2000 yılında ise 596.616 kişidir.

Elâzığ ilinin nüfusu hep artmıştır. Ancak son on yılda, ilimizin nüfusunda bir azalma görülmüştür. 1995 yılı DPT tahminlerine göre ilimizin nüfusu, 2010 yılında 750.000 olması gerekirken maalesef 552.000 de kalmıştır.

Elâzığ ili çevre illerden çok ciddi göç alırken, doğum oranı yüksek illerden birisi olduğu halde nüfusu hızla azalmaktadır. Bunun nedeni; işsizlik, yoksulluk ayrıca ağır bir deprem kuşağında bulunmasıdır. İlimizde bu sorunlara yönelik ciddi çözümler üretilememesi başka illere göçü hızlandırmıştır.

Elâzığ; 2008-2009 yıllarında aldığı göç 15.900, 2009-2010 yılında aldığı göç 15.551 kişi yani iki yılda aldığı göç miktarı 31.451 kişi olmuştur. Malatya, Tunceli, Bingöl ve Diyarbakır illerinden yoğun olarak alınan göç karşılığında bu iki yılda toplam 37.876 kişi göç vermiştir.

Elâzığ ili; niteliksiz göç alırken nitelikli göç vermektedir. İlimizde mevcut fabrikalar kaplatılarak ve mevcut bölgesel kuruluşlar kapatılarak yenilerini açmama şartıyla Elâzığ'ın yerli insanlarının göç etmesinin önü açılmıştır.

Elâzığ'daki demografik yapı hızla değiştirilmeye çalışılmaktadır. Bu uygulamalar sonucunda ciddi bir başarı sağlandığı da görülmektedir.

Benzer biçimde tarım ve hayvancılık üretimi için önemli potansiyele sahip olan Elâzığ'da önemli ölçüde azalma yaşanmaktadır.

Son yıllarda Elâzığ ilimizdeki terör baskısı ve terör olayları da başka şehirlere göçün önemli faktörlerinden birisi olduğu bilinmektedir.

Hayvan ürünleri Organize Sanayi Bölgesine sahip olan Elâzığ hayvancılık açısından bölgenin son 20-25 yılına damgasını vuran olumsuzluklardan büyük zararlar görmüş ve özellikle mera hayvancılığı ile besicilik önemli oranda azalmıştır.

TÜİK verilerine göre 2008'de büyükbaş hayvan varlığı, 2006 yılına göre %27,9, 2007 yılına göre %15 oranında azalmıştır. Diğer taraftan küçükbaş hayvan varlığı yıllara göre %29 oranında azalma göstermiştir.

Türkiye'de genelde tarımda çalışanların geliri diğer sektörlere göre azdır. Elâzığ ilinin geniş tarım arazilerine sahip olmasına rağmen üretim miktarı düşüktür.

Bunun sebebi:

a- Kuzova sulama projesi hayata geçirilmemiş

b- Uluova sulama Projesinin enerji borcu nedeni ile devre dışı bırakılmış

c- Bağcılık sorunları çözülmemiş

d- Şeker Fabrikası özelleştirilmek suretiyle kapatılma yoluna gidilmiştir.

Elâzığ, ayrıca ağır deprem kuşağındadır. Gerekli tedbirler yerel yönetimlerce alınmalı, yapı stoku belirlenmeli, depreme mukavim olamayan yapılar yıkılmalıdır. Deprem odaklı kentsel dönüşüm projesi hazırlanmalı ve uygulanmalıdır. Elâzığ; acilen Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamında öncelikli iller arasına alınmalıdır.

Ancak Elâzığ ili, AKP iktidarının her üç döneminde de bu siyasi partiyi destekleyerek oy vermiş ve ona güvenmiştir. Bundan dolaylı da ilimizle ilgili sorunların acil çözülmesi ve göçün bitirilmesi istenmektedir.

Özellikle; işsizlik, hayvancılık ve tarımın sona ermesi, terör ve deprem tehlikesi, Elâzığ ilimizde yaşayan insanların göç etmesini hızlandırmıştır.

İlimizdeki bu sorunların bir an evvel çözülmesi, hükûmetin yatırım, istihdam ve ödenek huşularında Elâzığ iline daha cömert davranması ve bu hususların ortaya çıkartılması için; bir Meclis araştırması açılmasını önemle arz ve talep ederim.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, şimdi, biraz önce “sunuşlar” bölümünde Cumhurbaşkanınca Anayasa değişikliğinin veto edildiğine dair sunuşu yaptınız. Gündeme baktığımız zaman, bu gündemde bu sunuşun yapılacağına dair bir sunuş yok. Yani şimdi, bir kanun teklifi veya tasarısının Cumhurbaşkanı tarafından reddedilmesi çok önemli bir olaydır ve bunu siz buraya getirip “sunuşlar” bölümünde sunduğunuz zaman Parlamentonun bundan haberdar olabilmesi için -bu önemli bir duyurudur- “Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları” bölümünde yer alması lazım. Almadığı için, eğer uygun görürseniz 63’üncü maddeye göre, Meclisin Başkanlık Divanı hakkında, gündeme riayet etmediğinden dolayı usul tartışması açmak istiyorum çünkü bu çok önemli bir şey. Abdullah Gül maalesef Çankaya Köşkü’nde Tayyip Erdoğan’ın emriyle hareket ediyor. O makam artık boş durumda. Giden bir kanun tasarısı eğer Tayyip Erdoğan’ın menfaatinin aleyhineyse hemen ertesi gün…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ne alakası var ya!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bakın, dün akşam bu veto edilmiş, bizim aldığımız bilgiye göre bugün Meclise geliyor ve Meclis bunu sunuşlarda şey ediyor. Eğer ısrarlıysanız, ben 63’üncü maddeye göre usul tartışması istiyorum efendim.

BAŞKAN – Sayın Genç, bu Başkanlığın Genel Kurula Sunuşlarının altında açıklama bulunmuyor bunların içinde.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Oluyor bazen efendim, geçmişe, uygulamalara bakarsanız… Bu çok önemli.

BAŞKAN – Yani oluyor ama her zaman olması gerekli diye bir şey yok.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, siz sundunuz değil mi Meclise?

BAŞKAN – Evet.

OKTAY VURAL (İzmir) – Maksat hasıl olmuştur efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, bana göre gündemde “sunuşlar” bölümünde yer alması lazım.

BAŞKAN – Çünkü kesin olarak bunun içinde yer alacağı… Gündemin içinde sunuşların nitelikleri ve sıralaması her zaman yer almıyor, yüzde 99 yer almıyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, ben bu konunun çok önemli olduğunu… Uygun görürseniz bir usul tartışması açalım çünkü önemli bir konu. Yani bir Anayasa kanunu…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Genç, usul tartışması açmak isterseniz buyurunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet, yani Meclis Başkanlık Divanının tutumunun aleyhinde…

BAŞKAN – Siz aleyhte.

Lehte konuşmak isteyen…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım, yalnız, zaten siz sunuşu yaptınız. Böyle bir usul tartışmasını…

BAŞKAN – Biliyorsunuz Sayın Aydın, usul tartışması açmak istiyor.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Lehinde…

BAŞKAN – Lehte siz konuşacaksınız.

Buyurunuz efendim.

 

VII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- Cumhurbaşkanlığınca 6355 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderilmesine ilişkin tezkerenin gündemin “Sunuşlar” kısmında yer almadığı hâlde Genel Kurulun bilgisine sunulduğu, Başkanlığın gündeme riayet etmediği gerekçesiyle Başkanlığın tutumu hakkında

 

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İki dakika da vermeyin, bu usul tartışması on dakika Sayın Başkan. Hayır, on dakika bu yani siz kısıyorsunuz, kısıyorsunuz ama hiç olmazsa yarısını kısın.

BAŞKAN – Usul tartışmaları takdire bağlı efendim.

Buyurunuz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Takdire bağlı ama “on dakika” diyor, on dakikaya kadar, siz iki dakika veriyorsunuz; olmaz ki.

BAŞKAN – Şimdi böyle söyleyene kadar konuşunuz efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Yani böyle bir şey olmaz. Yani milletvekilinin konuşma hakkını tamamen kısıyorsunuz. Hele siz muhalefet partisi Meclis Başkan Vekili olduğunuza göre muhalefet milletvekillerinin daha fazla konuşmasına imkân vermeniz lazım.

BAŞKAN – Buyurunuz, süreniz geçmesin.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi, değerli milletvekilleri bakın, Anayasa’nın veto… Türkiye Büyük Millet Meclisinde 360 oyla kabul edilen bir Anayasa teklifinin, Çankaya tarafından sudan sebeplerle geri çevrilmesi bir defa Meclise karşı bir saygısızlıktır. Abdullah Gül Çankaya Köşkü’nde artık yok bana göre. O makamı da bir önce terk etmesi lazım. Daha gider gitmez, kanun teklifi yoldayken hemen orada topluyor bir günde efendim, ret gerekçesini Tayyip Erdoğan kendisine talimat veriyor, o da hemen bu kanunu veto ediyor. Böyle bir… Olmaz. O Çankaya Köşkü’ndeki Abdullah Gül’e tavsiyem… Hemen oradan ayrılması lazım. Tayyip Bey’in yanına gelsin, bürosunda bir zabıt kâtibi mi olacak, ne olacaksa öyle bir göreve otursun. Böyle bir şey olmaz. Bu veto kanunu akşam Çankaya’da yapıldı, ilan edildi. Bugün daha Meclise gelmeden burada okunuyor. Bu tamamen Anayasa’ya da aykırı, İç Tüzük’e de aykırı. Kaldı ki, bir kanunun veto gerekçesinin Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunulacağının “sunuşlar” bölümünde yer alması lazım. Ama hem Meclis Başkanlık Divanı hem Çankaya, ötekiler, hepsi Tayyip’in emrine girmiş. Böyle bir şey olmaz ya. Böyle, bir Meclis çalışmaz, böyle bir yasama görevi olmaz. Niye? Sunuşlarda şey etsinler de bizim de bilgimiz olsun. Onun için yani milletvekilinin… Bakın, bu sunuşun yapıldığını hiç kimse bilmiyor. Niye veto etti onu kimse bilmiyor. Burada, bunların herkes tarafından bilinmesi lazım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Genç.

Meramınızı anlattınız Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Meramımı tam anlatamadım ki yani.

BAŞKAN – Gayet net anlaşıldı efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Biz anladık meramını. Kamer Bey’in meramını anladık.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii gene yersiz ve usulsüz bir usul tartışması açıldı âdeta. Öncelikle tabii, bu sunuş zaten Meclis Başkanlık Divanı tarafından yapıldı, bunun geriye alınması söz konusu değil.

İkincisi: Biz İç Tüzük ve buradaki gündemle hareket ederiz. Hem İç Tüzük’e baktığınızda hem de bu kırmızı kitapçığa baktığınızda, değerli arkadaşlar, İç Tüzük madde 49’da “Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun gündemi şu kısımlardan ibarettir:” deyip, 1’inci sırada Başkanlığın Genel Kurula sunuşlarını ifade ediyor.

İkincisi: Yine bu bültende geniş manada bir Danışma Kurulu önerisi alınmış. Eğer bunu okumuş olsaydınız zannediyorum buraya gelmezdiniz. Tabii, sizin derdiniz farklı, burada gelip de bu usul tartışmasını açmanın mantığı zannediyorum bunu ifade etmek değildi, bununla ilgili de bir husus duymadık, sadece Başbakana ve Cumhurbaşkanına yönelik birtakım saygısızca ifadeler öğrendik, duyduk.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bir defa, herkes hakkını, haddini iyi bilsin, bu ülkenin Cumhurbaşkanı ile bu ülkenin Başbakanını ağzımıza aldığımızda ağzımız temiz olacak, düzgün bir ifade kullanacağız. Yanlış, eksiklik olabilir, eleştirebilirsiniz ama hiç kimsenin burada Sayın Cumhurbaşkanına, Sayın Başbakana haksızlık, saygısızlık, hakaret etmek gibi bir hakkı ve haddi olamaz.

Yine bu kitapçıkta şunu diyor. “Danışma Kurulu Önerileri” kısmında 1’inci sırada -Genel Kurulun toplantı günlerindeki- 4/10/2011 tarihinde alınan bir karar, 2’nci Birleşiminde kabul edilmiş. Burada diyor ki: “Salı, Çarşamba günlerinde birleşimin başında bir saat süre ile Sözlü Soruların görüşülmesi, ‘Sunuşlar’ ve işaret oyu ile yapılacak seçimlerin her gün yapılması.”  Sunuşlar her gün yapılıyor ve burada Danışma Kurulu önerisi Genel Kurulun onayıyla kabul edilmiş zaten ve sunuşların içeriğinde de Başbakanlık tezkeresi, Meclis Başkanlığı tezkeresi, Cumhurbaşkanlığı tezkeresi olabilir ve sunuşlar kısmı gündeme geçilmeden önce yapılmak durumunda. Buna ilişkin Danışma Kurulu önerimiz var. İç Tüzük’ümüzün hükümleri açıktır. Dolayısıyla biraz da bilgilenerek gelip burada ifade etsek çok daha doğru olur diye düşünüyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aydın.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, efendim, dedi ki: “Cumhurbaşkanına ve Başbakana hakaret ettiniz, saygısızlık yaptınız.” Bu sataşmadır, söz istiyorum efendim.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sataşma yok efendim.

BAŞKAN – Şimdi…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır efendim, dedi: “Cumhurbaşkanına ve Başbakana saygısızlık yaptı, hakaret etti.” Ben yapmadığımı belirtmek istiyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yapmadığını belirtti efendim, Kamer Bey.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Hakaret etmeye hakkı yoktur Sayın Başkanım. Hakaret etmeye hakkı var mı?

BAŞKAN – Sayın Aydın, lütfen.

Sayın Genç, siz hakaret yapmadığınızı beyan ettiniz…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır efendim, ama ben neden şey ettiğimi açıklamam lazım.

BAŞKAN – Düzelttiniz arkadaşımızın söylediğini, Sayın Milletvekilinin.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, bir dakika; hayır, düzeltmedim ben daha, gerekçeli düzeltmem lazım.

BAŞKAN – Şimdi düzelttiniz, kayıtlara da geçti Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi, efendim, bakın, benim konuşmalarımın ne anlama geldiğini Ahmet Bey anlayamaz. Onun için ben bunu kendi ifademle halka anlatmam lazım.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Anladım işte nerede anlamadım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani böyle bir şey yok, benim Başbakana, Cumhurbaşkanına saygısızlık ve hakaret ettiğimi söyledi, ben burada bir sataşma görüyorum, sataşmadan söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Siz söylediniz ki: “Ben hakaret etmedim.”

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır efendim, öyle demedim ben. Ben bunu açıklamak istiyorum.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – “Kimsenin hakaret etmeye hakkı yok.” dedim, burada bir şey yok ki.

KAMER GENÇ (Tunceli) – “Saygısızlık yaptı.” dedi, “Hakaret yaptı.” Sayın Başkanım, bu sataşmadır bana, sataşmadan söz vermeniz lazım.

BAŞKAN – Size yönelik olarak söylemedi zaten onu, “Hiç kimsenin yoktur.” dedi. Size “Yapmışsınızdır.” demedi. Zaten söylediniz efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır yani Sayın Başkan, benim konuşmamın ne anlama geldiğinin Ahmet Bey tarafından anlaşılması lazım, yanlış anladı.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ahmet Bey’in yanına gitsin anlatsın o zaman.

BAŞKAN – Anlaşıldı efendim.

Şimdi, sayın milletvekilleri, buradaki İç Tüzük 63’e göre talep etmiş olunan tutumumuz hakkındaki görüşmede biz tutumumuzun doğru olduğu kanaatindeyiz çünkü bu her zaman böyle yapılan bir işlemdir. Sunuşların açıklaması hiçbir zaman yer almamıştır. Onun için şimdi konumuza devam ediyoruz.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır. Okutup işleme alacağım ve daha sonra oylarınıza sunacağım:

 

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- CHP Grubunun, 5/4/2012 tarihinde Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve arkadaşlarının ÖSYM tarafından geçmiş bazı sınavlarda yapıldığı iddia edilen usulsüzlüklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 17/10/2012 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

                                                                               17.10.2012

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu; 17.10.2012 Çarşamba günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                               Emine Ülker Tarhan

                                                                                                                                        Ankara

                                                                                                                                Grup Başkanvekili

 

Öneri

Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve arkadaşları tarafından, 05 Nisan 2012 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına “ÖSYM tarafından geçmiş bazı sınavlarda yapıldığı iddia edilen usulsüzlüklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi” amacıyla verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, (343 sıra nolu) Genel Kurul’un bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 17.10.2012 Çarşamba günü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin lehinde Malatya Milletvekili Veli Ağbaba. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Ağbaba.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dün, İnönü Üniversitesi eski Rektörü Fatih Hilmioğlu’nun oğlunu toprağa verdik. Ona yapılan zulmü buradan kınamak istiyorum. Uzun süreden beri cezaevinde yatıyor bu insanlar. Hem Fatih Hilmioğlu hem de onun gibi birçok insan, uzun tutukluluk sonucunda çok zulümler çekiyorlar. Bunu, buradan, Meclis kürsüsünden kınamak istiyorum. Ayrıca, aramızda olmayan 8 milletvekili arkadaşımızı da Meclisten bir kez daha selamlamak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, ciddi bir meseleye dönüşmüş olan sınavlarda kopya ve şaibe konuları hakkında verdiğimiz araştırma önergesiyle ilgili konuşacağım. Bugün gündemimizde olan konu, istisnai atamalarla dolgun maaşlı işlere yerleştirilenleri, belediye şirketlerine tepeden atananları, yüksek maaşla torpille işe girenleri ilgilendirmiyor. Gündemimiz, canını dişine takıp okuduktan sonra yıllarca KPSS kuyruğunda bekleyenleri, Ankara’da dayısı olmayanları, gariban halk çocuklarını ilgilendiriyor.

Hepimizin bildiği gibi eğitim sistemimizin ciddi sorunları bulunmakta. Bu sorunlar bütün hükûmetler tarafından gündeme alınmıştır. Her hükûmet sözde “reformlar” adı altında bazı değişiklikler yapmıştır ama sorunlar çözülememiştir. On yıllık kesintisiz iktidarda bulunan AKP de çok sayıda değişiklik yapmıştır ama sorun yine çözülememiştir.

Eğitim sistemimizin en büyük sorunlarından biri, eğitim anlayışımızın sınav temelli olmasıdır. İlköğretimden başlayıp eğitimin her aşamasında çok sayıda sınav uygulanmaktadır. Bu sınavlara da hazırlanan insanların eşit şartlarda hazırlanmadığını söylemeliyiz; maalesef, bazıları özel derslerle, bazıları dershanelerle hazırlanıyor, bazıları ise hiçbir test kitabı yüzü görmeden sınavlara hazırlanmak zorunda bırakılıyor. Ancak, hazırlık aşamasındaki eşitsizlikleri sınav sürecine taşımamalıyız, hiç değilse çocuklarımıza sınavlarda eşit olma şansı vermeliyiz.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde yapılan sınavların pek çoğunu ÖSYM üstlenmiş durumda; liseye giriş sınavını da, doktora için başvuru sınavını da ÖSYM yapmaktadır. Dolayısıyla, ÖSYM’nin adil ve bilimsel bir sınav yapması, geleceğimizi yakından ilgilendirmektir.

AKP, iktidara gelmeden önce, Türkiye'nin güvenli kurumlarının başında ÖSYM geliyordu, bu kurumun yaptığı sınavda herkes eşitti. İktidar partisine yakın olmanın, bakanın bacanağı olmanın, gittiğiniz dershanenin isminin, etnik kimliğinizin, inancınızın, doğum yerinizin eskiden bu sınavda hiçbir önemi yoktu. Ne zaman ki AKP iktidara geldi, kadrolaşmada her yolu mübah görmeye başladı, işte o zaman işler değişti. Sınavlarla anılması gereken ÖSYM, artık skandallarla anılmaya başlandı. Son yıllarda neredeyse sorunsuz, şaibesiz ve şüphesiz sınav yapılamadı. O hâlde, herkesin “Neden?” diye düşünmesi gerekiyor. Neden sınavlar kopyasız ve şifresiz yapılamıyor? Suç duyuruları oluyor, sınavlar iptal ediliyor, soruşturmalar açılıyor ama sonuç değişmiyor. Bakıyorsunuz, yine ÖSYM, yine Ali Demir, yine skandal!

Dünyanın hiçbir ülkesinde bir yıl öncesinden haber hazırlandığını gördünüz mü? İnternet’e girin, göreceksiniz ki 2013 yılında yapılacak sınavlarla ilgili başlık ve haberler şimdiden hazırlanmış. Şöyle: “Kopya kök saldı, ‘kopyass’ ertelendi ve Ali Demir yine tatmin etti.” 2013 yılının başlıklarından bazıları bunlar. Bunun adı kara mizahtır, her yetkili ve görevli açısından utançtır, Meclisin artık sorumluluk alması ve buna bir “dur” demesi gerekir.

Değerli milletvekilleri, özellikle 2009 yılında başlayan sızdırma, kopyalama ve şifreleme zincirinin en önemli halkalarından biri, 2010 KPSS’sinde yaşandı. Kopya ayyuka çıktı, sınav iptal edildi ve dönemin ÖSYM Başkanı, onurlu bir şekilde istifa etti, yapması gereken de buydu. Sonra, unvanı tartışmalı, intihali tescilli biri getirildi.

Millî Eğitim Bakanımızla ortak noktaları bulunan kişiye ayrı bir paragraf açmakta fayda var çünkü kendisi bunu fazlasıyla hak ediyor. Bu kişinin akademik serüveni, romandan ziyade bir masala benziyor. Bu masalda masal kahramanları bile aşılıyor. İşte, bu kişinin masalsı akademik serüveninden birkaç kesiti sizlerle paylaşmak istiyorum: Makine mühendisliğinden “doktor” unvanını aldı, alanı olmadığı hâlde tekstil mühendisliğinde hoca oldu. Bir akademisyene ait makaleyi neredeyse bire bir kopyalayıp yayınladı. İntihalinden dolayı, ancak, yapılan yoğun baskılar sonucunda özür diledi.

“Kopyala-yapıştır” ile hazırladığı teziyle dört ay içerisinde doçent oldu. Doktora tezini makalelere bölerek profesörlüğe kadar yükseldi. Başlık numarasını değiştirerek aynı makaleyi 2 kez yayınladı. Eski bölüm başkanının hazırladığı ders notlarını kendi imzasıyla bastırdı. 5 akademisyenden sadece 1’inin olumlu görüş bildirmesine rağmen, kopyalama ve kes-yapıştır yöntemini kullanarak jet hızıyla profesör oldu. Bu başarılarından dolayı gündelik yaşamımızın bir kahramanı hâline geldi; fıkralara konu olan Sayın Demir hakkında animasyonlar, hatta belgeseller yapıldı.

Öyle bir adam, adil ve bilimsel bir ölçüm yapılması gereken bir kurumun başına getirildi. Bu kişi, ÖSYM’deki “başarılarıyla” kendisini tanıyanları haklı çıkarmış, geçmişine sadık kalmıştır ancak ÖSYM sınavlarında yaşananlar, sadece bu kişiyle açıklanacak kadar basit değildir. Bu kişi, olsa olsa tezgâhın bir çarkı olabilir. Onun için, daha geniş bir pencereden bakmalıyız.

Değerli arkadaşlar, 2009 yılında polis okulu için yapılan sınav sorularının daha önce bir dershane tarafından -dikkatinizi çekiyorum- öğrencilere “deneme sınavı” olarak sunulduğu tespit edildi ve sınav iptal edildi.

2010 yılında yapılan KPSS’de kopya çekildiği tespit edildi, “Eğitim bilimleri” kısmı iptal edildi, “Genel kültür” kısmının sonuçları geçerli kabul edildi. Oysa “Genel kültür” kısmında da kopya çekilmişti. Kopyacılar, bu kısımdan aldıkları puanla atandılar. Bu kopyacılığın üzerinden iki buçuk yıl geçti, ne fail var ne de doğru düzgün işleyen bir yargı süreci.

Mayıs 2011’de diploma denkliği sınavı yapıldı. Hekimler için uygulanan sınav sorularının yüzde 75’inin bir önceki yılın soruları olduğu belirlendi, kimin ne yaptığını kimse anlayamadı.

2011 yılında düzenlenen YGS sınavında kopyanın yerini şifre aldı. Ali Demir, önce “Şifre yok.” dedi, daha sonra “Şifre var ama kopya yok.” dedi. “Kopya yoksa şifre neden var?” diye sorulmadan, tarafsız Cumhurbaşkanı ve Başbakan tarafından “Tatmin oldum.” şeklinde beyanlarda bulunuldu.

2012 yılında KPSS soruları, sınav devam ederken İnternet ortamında paylaşıldı. Paylaşılan sorular, tek örneği ÖSYM’nin elinde bulunan ve adaylara verilmeyen master kitapçığının sıralamasıyla bire bir aynıydı! Üstelik, sorular iki farklı kaynaktan yayınlandı, bunu da bir milletvekili arkadaşımız Twitter aracılığıyla ortaya çıkardı. Ali Demir, sınavın sorunsuz olduğunu söyledi; Başbakan, sınavla ilgili yapılan haberlere ve eleştirilere esti gürledi. Ancak şimdiye kadar hiçbir yetkili, soruların kim tarafından nasıl sızdırıldığını açıklayamadı.

Sınav sonucuna göre iller başarı sıralaması ise gerçekten ilginç. Oralarda eğitimde destek olamayan Hükûmet, kopya aracılığıyla, şifre aracılığıyla bazı illerimizin eğitim sıralamasını yükseltti. Örnek vermek isterim, bakın arkadaşlar, 1’inci sıra Siirt, 2’nci sıra Bingöl, 3’üncü sıra Kırşehir, 4’üncü sıra Bayburt, 5 Muş, 6 Batman, 7 Bitlis, 8 Ağrı, 9 Adıyaman, 10 Tunceli. Kimler yükseldi? AKP’nin ve başka unsurların yakınları bu sınavlarda başarılı oldu.

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Hangi unsurlar?

VELİ AĞBABA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu illerin 2012’de böyle bir başarısı yok, inşallah önümüzdeki yıllarda başarıları olur.

2012 yılının savcılık ve hâkimlik sınavı, kopya gerekçesiyle iptal edildi. Faillerin bulunması ve yargı sürecinin başlaması için atılmış somut bir tek adım yok.

Cevap anahtarının kaybolması, içinde soru olmayan kitapçıkların bastırılması, hatalı sorular yöneltilmesi, bireysel kopya girişimleri de var. Bunlar, “beceriksizlik ve bireysel girişimler” olarak değerlendirilip önemsenmeyebilir. Ancak sınavlarda yapılanlara bakılırsa kocaman bir kopya, şifre ve sızıntı karanlığıyla karşı karşıya olduğumuz açıktır.

2009 yılından 2012 yılına kadar geçen süre içerisinde 6 şaibeli ve kopyalı sınavın olduğu açıktır. Bu sınavlara katılmış insan sayısı 3 milyonun üzerindedir. En az 3 milyon insan hakkının yenildiğini biliyor. Milyonların hakkının yenildiği kopya silsilesinin karanlıkta kalması kabul edilemez. Bu karanlığı aydınlatmak da bizlerin görevidir.

Bugünkü tabloya bakılırsa, ÖSYM, adil ölçüm yapan bir kurum olmaktan uzaklaşmıştır. Sınav sonuçlarını doğrudan etkileyen seri olayların yaşanması tesadüf olamaz. Son iki yılda yaşanan sınav skandallarına baktığımızda, kökü derinlerde bir karanlık yapının varlığı kuvvetle muhtemel gözükmektedir. Bu, korkunç bir karanlıktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü tamamlayınız.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Karanlığın çözümü ise kararlılıktır. Sizleri karanlığa karşı kararlı olmaya davet ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ağbaba.

Aleyhinde, Bingöl Milletvekili İdris Baluken.

Buyurunuz Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin ÖSYM’nin düzenlemiş olduğu sınavlardaki usulsüzlüklerle ilgili vermiş olduğu araştırma önergesinin usulen aleyhine, içerik olarak lehine söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuya girmeden önce, 12 Eylülden başlayıp bugün onlarca cezaevinde devam etmekte olan, binlerce politik tutuklunun yaşamını tehdit eden bir noktaya gelen açlık grevine dikkatinizi çekmek istiyorum. Bildiğimiz gibi, 12 Eylülden bugüne kadar 63 siyasi tutsakla başlayan süresiz, dönüşümsüz açlık grevleri maalesef Meclisin, siyasi partilerin, sivil toplum örgütlerinin ve medyanın duyarsızlığı ile dalga dalga yayıldığı ve her an ölümlerin yaşanabileceği kritik bir eşiğe geldiği hepimizin bildiği bir gerçektir. Özellikle taleplere baktığımız zaman, sadece açlık grevlerinin bitirilmesine, çözümlenmesine yönelik olan talepler değil, aynı zamanda ülkemizin ihtiyaç duyduğu toplumsal barışın gelmesiyle ilgili de çok önemli tespitlerin olduğu taleplerle bu eylemin devam ettiğini görüyoruz. Ben özellikle burada, Meclisin bu süresiz, dönüşümsüz açlık grevine karşı girmiş olduğu süresiz, dönüşümsüz duyarsızlığın bir an önce giderilmesi çağrısını buradan, tekrar bu kürsüden yapmak istiyorum.

Aslında yapılan eylem, Adalet Bakanlığının B vitamini takviyesiyle ilgili göstermiş olduğu duyarsızlık, bazı cezaevlerinde su, şeker, limon gibi temel birtakım ihtiyaç maddelerinin teminiyle ilgili göstermiş olduğu duyarsızlık nedeniyle fiilî bir ölüm orucunun olduğunu da belirtmek gerekiyor. Bu ölüm orucuna karşı Meclisin ölüm sessizliği içerisinde olması, gerçekten, tarihe not düşülecek önemli bir utanç sayfası olarak, tarafımızdan değerlendirilmektedir, bunu belirtmek istiyorum.

Burada, özellikle Mecliste milletvekilliği yapan, siyasetle uğraşan sağlıkçı arkadaşlarımıza çağrıda bulunmak istiyorum: Tıp fakültesine girdiğiniz günden bugüne kadar insan yaşamının kutsallığı üzerine etmiş olduğunuz yeminin gereği olarak, yaşamla ölüm arasındaki o ince çizgide her zaman yaşamdan yana tavır alan bir mesleğin mensubu olarak buraya çıkıp bu sorunla ilgili mutlaka görüşlerinizi belirtmeniz ve duyarlılık çağrısı yapmanız gerekiyor.

Bu Meclisteki milletvekillerinin pek çoğunun inançlı olduğunu, pek çoğunun günde 5 defa secdeye kapandığını biliyoruz. Günde 5 defa secdeye kapanan milletvekillerinin, bu şekilde insan yaşamlarının, deyim yerindeyse, anbean ölüme gittiği bir zulüm içerisinde sessiz kalmasını anlamakta güçlük çekiyoruz.

Bu Mecliste insan hakları savunuculuğunu yapan, sendikal hareketlerden gelen, sosyal demokrasinin evrensel ölçütlerini kendisine ilke edinen milletvekillerinin, bırakın sadece kendi ülkelerindeki açlık grevlerini, herhangi bir ülkedeki açlık grevlerine karşı duyarlı olması gerektiğini tekrar hatırlatıyoruz.

Bu nedenle, cezaevlerinden cenazeler çıkmadan, cezaevlerinde yarı cenaze olmuş bedenler, kalıcı defisitlerle, nörolojik sekellerle ailelerine teslim edilecek bedenler oluşmadan, mutlaka, Meclisin bir duyarlılık göstermesi gerekiyor. Bu açlık grevleriyle ilgili hepinizi tekrar bir vicdani muhasebeye çağırıyorum.

Tabii, burada KPSS’yle ilgili, genel olarak ÖSYM’nin yapmış olduğu usulsüzlüklerin en fazla yansıdığı KPSS’yle ilgili gündemden biraz bahsetmek gerekiyor. Bildiğimiz gibi, ÖSYM özellikle son yıllarda tamamen iktidar partisinin kadrolaşmasını esas alan, iktidar partisinin kendi yandaşlarına çıkar sağlamasını esas alan birtakım uygulamalarla her geçen gün skandallara imza atıyor.

Liyakat usulü neredeyse unutuldu. ÖSYM’nin yapmış olduğu hemen hemen her sınavda mutlaka bir skandalla karşılaşıyoruz. Lise giriş sınavından tutalım da üniversiteye giriş sınavına, KPSS’den tutalım da tıpta uzmanlık sınavına, hâkimlik sınavına kadar her gün ortaya çıkan skandallar aslında bir emek hırsızlığının göstergesinin ta kendisidir.

Bakın, 2012 yılında, KPSS sınavında medyaya düşen bazı fotoğraflar oldu. KPSS kitapçığında yer alan soruların, çok kısa bir süre önce bir dershanenin yapmış olduğu sınavlarda aynı kelimelerle, aynı şıklarla yer aldığı net bir şekilde basın kurumları tarafından belgelendi. Peki ne yapıldı? Bu skandal ile ilgili sorumlular hakkında herhangi bir soruşturma yapıldı mı? Tabii ki, buna olumlu cevap vermek isterdik ama maalesef hiçbir şey yapılmadı, sorumluları hakkında ve bu skandalı ortaya çıkaran, bunu kamuoyuna açıklayanlar hakkında soruşturmalar açıldı. Bu şekilde, ÖSYM’nin usulsüzlükleriyle ilgili herhangi bir şekilde bir çaba içerisinde olanlara karşı, basına karşı, medyaya karşı bir gözdağı verildi. Ve bu yaşanan skandal da AKP’nin bütün politik iflaslarında olduğu gibi can simidi olarak sarıldığı KCK operasyonları üzerinden maalesef halkımıza yansıtıldı, “KCK’nin bugüne kadar hiç bilinmeyen başka bir alanı keşfedildi, KCK sınav koluna yönelik, sınav komitesine yönelik bir operasyon” şeklinde maalesef halka yutturulmaya çalışıldı.

Bakın, ÖSYM’de ortaya çıkan skandallardan bahsedelim. 2012 lise yerleştirme sınavı: Puan hesaplamasında liselerin Türkçe-matematik bölümü öğrencilerinin matematik, fen; sosyal bölüm örgencilerinin de Türkçe, matematik puanlarının hesaplaması unutuldu. Bu şekilde, 870 bin öğrencinin sınavdaki dereceleri tekrar değerlendirildi. Bu, şimdi, normal, demokratik bir hukuk ülkesinde olacak bir şey mi? Ya da olursa, ilgili sorumlular hakkında en ağır yaptırımlarla mutlaka üstüne gidilmesi gereken bir süreç değil midir?

Bakın, 2012’de ortaya çıkan TUS skandalı: 12 Aralık 2010 tarihinde TUS sınavı yapılıyor. Sizi, TUS sınavının sonucuna göre Marmara Üniversitesinin herhangi bir bölümüne yerleştiriyorlar. Siz oraya evinizi yerleştiriyorsunuz, düzeninizi kuruyorsunuz, o bölümle ilgili ihtisas eğitimine başlıyorsunuz. İki yıl sonra, bir mektup geliyor size, 2010 yılındaki sınavda hata yapıldığı belirtiliyor bu nedenle, hatanın düzeltildiği, sıralamanın değiştiği, aslında Marmara Üniversitesinde değil, Hacettepe Üniversitesinde ve farklı bir branşa yerleştirildiğiniz söyleniyor. Bunların tamamı ciddiyetsiz yaklaşımlardır ve mutlaka üstüne gidilmesi gereken yaklaşımlardır.

2012 ön lisans mezunlarının KPSS sınavında yine aynı şey var. KPSS sınavı yapılıyor; ÖSYM, soruların İnternet’e sızdığını açıklıyor. Temmuzda lisans mezunları için yapılan KPSS’de yine ÖSYM, sınav sorularının İnternet’e sızdığını açıklıyor ve bunları açıklarken de neredeyse sınava giren adayların temel ihtiyaçlarını gidermesine bile müsaade edemeyen bir ÖSYM, bunun, sınav sırasında adaylar tarafından yapılmış olan bir hukuksuzluk olduğunu belirtiyor.

Bakın, 24 Nisan 2011, ALES’e giren 500 adaya eksik kitapçık veriliyor. 30 Nisan 2011’de, ALES’te eksik kitapçıktan mağdur olan adaylar için sınav yeniden düzenleniyor.

29 Mayıs 2011’de seviye tespit sınavında, soruların geçen yılki soruların aynısı olduğu tespit ediliyor ve sınav iptal ediliyor, 3 Temmuzda yeniden yapılıyor.

27 Mart 2011’de YGS’de yaşanılan şifre skandalını hepiniz biliyorsunuz. 30 Nisan 2011’de YGS’ye giren mahkûm adaylara daha önce yanlış kitapçıklar dağıtıldığı için yeni bir sınav düzenleniyor. 7 Haziran 2011’de YGS’ye giren Diyarbakır’daki 4 öğrencinin cevap kâğıtlarının kaybolduğu açıklanıyor; bu 4 öğrenci, tekrar, özgün bir YGS sınavına alınıyor.

2010 yılındaki KPSS kopya skandalını da zaten hepimiz biliyoruz. Eğitim bilimleri testinde, 350’yi aşkın kişi, 120 sorudan 120’sini yapıyor ve ilginç olanı, bu “full” çeken öğrencilerin, adayların neredeyse tamamı ya aynı evi paylaşıyorlar ya birbiriyle evli konumunda bulunuyorlar ve daha sonra bununla ilgili yürütülen soruşturmalarda da kopyanın yapıldığı net bir şekilde ortaya çıkıyor!

Bakın burada bunları niye vurguluyoruz, bunların önemi nedir? Bu, sizin duyarsızlık göstermiş olduğunuz sınavlar insanların hayatını etkiliyor, o nedenle sizi duyarlılığa çağırıyoruz.

9 Haziran 2012’de, Ankara’da, ilköğretim okulu 8’inci sınıf öğrencisi 15 yaşındaki Nazik Kıraç, SBS’nin yapılacağı cumartesi günü saat 06.00’da ailesine bir not bırakarak kendini asarak intihar ediyor. Yine, bir gün sonra Batman’ın Sason ilçesinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

İDRİS BALUKEN (Devamla) …Batman’ın Sason ilçesinde, ilköğretim 7’nci sınıfa giden 12 yaşındaki Yusuf Aksoy, evde kendini iple asarak intihar ediyor.

Bugüne kadar KPSS sınavına girip atanamayan 30 öğretmen, intihar etmek suretiyle kendi yaşamlarına son vermişlerdir. Burada özellikle, bu uygulamalardan derhâl vazgeçilmesi ve bu sorumlular hakkında da bir soruşturma sürecinin yürütülmesi gerektiği açıktır.

Son bir söz, özellikle dershanelerin kapatılmasıyla ilgili AKP’nin göstermiş olduğu iki yüzlü politikayla ilgili söyleyeceğim: AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında dershane sayısı 2 bin 122 iken bugün dershane sayısı 4 bini aşmıştır. Öğretmen sayısı, dershanelerde çalışan öğretmen sayısı 19 binken bugün 50 bini aşmıştır, öğrenci sayısı 606 binken 1 milyon 219 bin kişiye çıkmıştır. Yani dershaneleri kapatacağını söyleyerek halka umut dağıtanlar, aslında bu dershanelerin sayısını 2 katına çıkaranlardır. Bununla ilgili temel yanlışlardan bir an önce geri dönülmesini temenni ederek hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baluken.

Önerinin lehinde Kütahya Milletvekili Alim Işık.

Buyurunuz Sayın Işık.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tarafından verilen ve özellikle birçok gencimizin mağduriyetine yol açtığını bildiğimiz ÖSYM aracılığıyla yapılan sınavların ve bu sınavlarda ortaya çıkan bazı iddiaların araştırılması yönündeki önergenin gündeme alınmasını destekleyerek, önerge lehinde Grubum adına söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu konu özellikle son üç yılda, yani ilk olarak 2009 yılında polis meslek yüksekokulu öğrencilerinin belirlenmesi amacıyla ÖSYM tarafından yapılan sınavda sorulan soruların, sınav tarihinden bir hafta önce bir dershanede deneme sınavında tıpatıp aynı çıkmasıyla Türkiye kamuoyunun gündemine gelmiş ve ondan sonra ne yazık ki yapılan her sınavda, iddialar farklı olmakla birlikte mutlaka bir şikâyetin ortaya çıkmasına yol açmış olan bir konudur.

Yani ÖSYM, 2009 yılına kadar iyi kötü, devletin kurumları arasında güvenilirlik açısından en üst sıralarda yer alırken, maalesef AKP hükûmetlerinin tek başına işbaşında olduğu son üç dört yıllık dönemde, önceki dönemlerde yapılan haksız tayinler, işi bilen uzmanların, sadece iktidar partisinden ya da yandaş bir sendikadan olmadığı için başka yerlere sürülüp bu işten anlamayan uzmanların yerleştirildiği ve kadronun yenilendiği bir dönemin arkasından, işte, 2009 yılından bu yana artık Türkiye'nin güvenilmez kurumlarından ve güvenilmediği gibi de idarecilerinin sözüne de güvenilmez kurumlarından birisi hâline gelmiştir.

Benden önceki değerli konuşmacılar, tarihleriyle hangi sınavlarda ne tür sıkıntıların ortaya çıktığına değindiler, zamanımı iyi kullanma açısından, bunları, tekrar sizlerle, tekrar olmaması adına paylaşmayacağım ama ya soru çalındığı ya kopya verildiği ya sızdırıldığı ya da çalınmış soruları bir yerlere dağıtırken yakalanan kişilerin kamuoyu gündemine geldiği birçok örnekler yaşadığımız bir kurumdan ve kurumun yaptığı sınavlardan bahsediyoruz.

Değerli milletvekilleri, bu kurumun yöneticileri ne kadar değerli insanlar olurlarsa olsunlar, hiç kimsenin kişiliğiyle, özel hayatıyla hiçbirimizin ilgisi olamaz ama hepimizi ilgilendiren bu kurumda yürüyen işlerin doğru yürütülüp yürütülmediği, bu kurumun doğru denetlenip denetlenmediği konusu bizleri ilgilendiriyor. Maalesef, bu şaibelerden ve soruşturmalar sonucu, bazı sınavlarda kamuoyuna taşınan iddiaların doğruluğunun ortaya çıkmasının ardından, yıllarca bu kurumun başkanlığını yapan bir değerli kurum başkanı, onurlu bir şekilde davrandı, istifa etti, ayrıldı ve orada yapılan haksızlıkları istifa ederken ya da o günlerde kamuoyuyla paylaştı. Bunun üzerine kuruma atanan yeni idareciler, her türlü haksızlığa rağmen daha hiçbir araştırma, soruşturma, inceleme yapmaya bile gerek duymaksızın, iddia kamuoyuna taşınıyor, İnternet sitelerinde veya herhangi bir haber organında yayınlanıyor, yayınlanır yayınlanmaz bunun doğru olduğunu savunmak zorunda hissediyorlar.

En son örneği 7-8 Temmuz 2012 tarihinde yapılan ve iki yılda bir, milyonlarca gencimizin, üniversite mezunu gencimizin girdiği KPSS 2012 sınavlarıdır. Bu sınavların yapıldığı gün, özellikle genel kültür, genel yetenek ve eğitim bilimleri testlerinde sorulan soruların, sınavdan birkaç gün önce sızdırıldığı ve bazı illerin sokaklarında parayla satıldığı iddialarını hepimiz duyduk ve aynı gün, daha sınav bitmeden ya da bitiminden çok kısa bir süre sonra, saat 13.00-15.00 gibi bir zamanda, Diyarbakır Haber Ajansı ve Beyaz Kalem Yayıncılık isimli bir yayıncılık şirketinin İnternet sitelerinde soruların sızdırıldığı, çalındığı iddiaları ortaya çıkar çıkmaz bu kurumun Muhterem, Sayın Başkanının hemen bir açıklaması oldu, iki saat sonra daha!

Bakınız, 7 Temmuz günü, bu iddialar ortaya çıktıktan sonra kurumun Sayın Başkanının kamuoyuyla paylaştığı ifadelerini aynen sizlere okuyorum: “Bazı İnternet sitelerinde sınav sorularına yönelik asılsız iddialar yer almaktadır. İddia edilen sorular incelendiğinde, kesinlikle ÖSYM’nin kullandığı görüntüde ve düzende olmadığı, imla kuralları, noktalama işaretleri, sorulardaki eksiklik ve benzeri diğer detayların, soruların, sınava giren aday ya da adayların hafızasında tutarak bazı yayın organlarına kasıtlı servis ettiği, sonradan zihinde tamamlanmış sorulardan oluştuğu görülmüştür.” Sayın Başkanın açıklaması bu. Ne zaman inceledin? Bu ülkenin en zeki adamı sizdiniz de hafızanızda hemen okudunuz mu? Ne zaman bu sonuca vardınız? Sınav bitmemiş ya da yeni bitmiş! Bir incele, açıkla, olayları ortaya koy, ondan sonra istediğiniz gibi açıklama yapın. Amenna, buna saygı duyarız.

Bu yetmiyormuş gibi, Sayın Başbakan aynı gün, temiz bir sınav yapıldığından ve Kurum Başkanının arkasında olduğundan bahseden açıklamalarda bulunuyor.

Sayın ÖSYM Başkanının bu açıklamalarının ardından, yine aynı gün, akşam 21.48’de, bahsettiğim biraz önceki özel yetenek ve eğitim bilimleri sınavında sorulan soruların tamamının, 95’er sorunun ve cevaplarının yayınlandığı sitelerdeki kayıtlarla ÖSYM Başkanlığının 11 Temmuz günü kendi sitesinden açıkladığı master kitapçığındaki soruların dizilimleri, cevap şıkları tıpatıp aynı çıkınca bu yapılan açıklamanın alelacele, kendini kurtarmaya, kamuoyunu yanıltmaya, iktidarı yanlış yönlendirmeye yönelik bir açıklama olduğu kanıtlanmıştır. Bahsedilen İnternet sitesindeki soruların dizilimi, ÖSYM’nin açıkladığı master kitapçığındaki soruların dizilimi ve cevapları, tıpatıp aynı.

Şimdi, buradan kamuoyuyla paylaşmak istiyorum. Sadece ÖSYM Başkanının elinde olması gereken ya da onun görevlendirdiği bir numaralı adamının elinde olan ve milyonlarca kitapçığın içinde bir tane olan kitapçıktaki sorularla bir İnternet sitesinde yayımlanan sorular tıpatıp aynı çıkıyorsa bu hırsız ÖSYM Başkanlığının görevlendirdiği kişi değil midir değerli milletvekilleri? (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

Bu hırsızı araştırmak yerine, haberi yapan haber muhabirinin hakkında İstanbul Cumhuriyet Savcılığında soruşturma açılıyor. Bu nasıl bir ülke değerli milletvekilleri? Hırsız orada, hırsızın haberini haber yaptığı için soruşturulan muhabir bilmem nerede. Şimdi, bu kuruma hangimiz çocuğunu, torununu, onların çocuklarını emanet edebilir? Bunların mutlaka araştırılması gerekiyor.

Bunlar yetmiyormuş gibi, bu sınav sonuçlarına göre, sınav sorularının daha önce satıldığı iddia edilen bazı illerdeki başarılı adaylar sıralamasına baktığınız zaman, zaten iddiaları o iller -biraz önceki değerli milletvekili de bahsetti- doğruladı. Bunlar yetmiyormuş gibi, Sayın Millî Eğitim Bakanı tüm uyarılara, ikazlara, önergelerimize, kamuoyundaki iddiaların aydınlanması yönündeki taleplere rağmen bu sonuçları aynen kabul etti, 10 Eylülde öğretmen atamaları yaptı.

Şimdi, değerli milletvekilleri, soruları çalan hırsızların aldığı en yüksek puanlarla atanmış bazı öğretmenlere bu millet evlatlarını nasıl emanet edecek? Şimdi bunları araştırmayalım mı? Dolayısıyla, bu önerge yerinde bir önergedir. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak mutlaka bu konunun bir komisyon tarafından araştırılması talebinin yerinde olduğunu belirtiyor, hepinize tekrar saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Işık.

Önerinin aleyhine Kocaeli Milletvekili Fikri Işık.

Buyurunuz Sayın Işık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun sınavlarda usulsüzlük yapıldığı iddialarına yönelik Meclis araştırması açılmasına yönelik verdiği önerinin aleyhine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 1950’lerden itibaren Türkiye’de lise mezununun hızla artmaya başlaması, üniversitelerdeki kapasitenin artık ihtiyaca cevap vermez hâle gelmesi neticesinde üniversiteye giriş açısından birtakım sınavların yapılması zorunlu hâle geldi. 1960’larda üniversiteler daha çok kendi sınavlarını kendileri yaptılar ve öyle öğrenci aldılar ancak 1970’lerde bu da yönetilemez hâle gelince Üniversitelerarası Kurula bağlı, “Üniversite Seçme ve Yerleştirme Merkezi” adında, ilk adı “ÜSYM” olan kurum kuruldu 1974 yılında ve ondan sonra Türkiye’deki tüm üniversiteler merkezî sınav sistemiyle öğrenci alır pozisyona geldi. Bu, 1981’de YÖK’ün kuruluşundan sonra 1982’de yapılan bir yönetmelikle “ÖSYM” adıyla ve YÖK’e bağlı bir kurum olarak hayatını devam ettirdi.

Değerli arkadaşlarım, ÖSYM, 2010 yılına kadar 1983 yılındaki yönetmelikle idare edilmek durumunda kaldı. 2010 yılı dediğimiz zaman…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Suç onların yani.

FİKRİ IŞIK (Devamla) – 1983’te çıkarılan yönetmelikte… Bakın, o dönemde İnternet yok, cep telefonu yok, birtakım ileri dinleme cihazları yok. Böyle bir durumda, Türkiye, 2010 yılına kadar ÖSYM’nin 1983’te çıkardığı yönetmelikle yürüdü. Neden yürüdü? Şimdi, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlar bir önerge veriyorlar ama “Ya, acaba burada bizim hiç kusurumuz var mı?” diye hiç düşünmüyorlar.

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Ne alakası var bunun konuyla?

VELİ AĞBABA (Malatya) – Bu kadar pişkinlik olmaz ya!

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Kusur gene mi bizde oldu?

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Şimdi, söyleyeyim, bakın, ÖSYM, YÖK’e bağlı bir kurum ve Sayın Başbakanımız, 2005 yılında, sizin o dönemki Genel Başkanınız Sayın Deniz Baykal’a “Gelin, şu YÖK’ü beraber ele alalım, şu YÖK’ü yeniden yapılandıralım. Bakın, bu YÖK’le bu ülke bu şekilde yürüyemez.” dediği zaman sizin o dönemki Genel Başkanınızın -şimdi reddediyorsunuz, reddimiras yapıyorsunuz veya yapmıyorsunuz bilmem ama- söylediği cümle…

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Biz hayatımızda reddimiras yapmadık.

FİKRİ IŞIK (Devamla) – O günkü Genel Başkanınız “YÖK meselesi rejim meselesidir, YÖK’e dokundurtmam.” dedi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VELİ AĞBABA (Malatya) – Bu kadar pişkinlik olur mu Allah aşkına ya!

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Şimdi rejim meselesi olarak ele alıyorsunuz. Şu anda rejim meselesi olarak ele alıyorsunuz.

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Şimdi, peki, dokunulamayan YÖK ve ona bağlı ÖSYM…

OKTAY VURAL (İzmir) – Hakkı, emeği çalınan insanlara bir cevap verin ya! Boş ver bu polemikleri ya! Sınavına hile karıştırılan gençler bir şey bekliyor ya!

FİKRİ IŞIK (Devamla) –…artık hiçbir şey kamufle edilemez hâle gelinceye kadar sahiplenildi. CHP’nin bu tavrını biz biliyoruz. CHP tüm kurumları kendine yakın gördüğü anda sorgusuz sualsiz sahiplenir ama kurumlarda kendi işlevine dönme eğilimi başladığı anda hemen karşısına alır, biz bunu çok iyi biliyoruz. CHP’nin bu yaklaşımı aynen, bire bir ÖSYM’de cereyan etti.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Doğru bir sınav yaptın mı, yapmadın mı?

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Ne zamana kadar? Mızrak çuvala sığmayıncaya kadar.

Bakın, şimdi, arkadaşlar, bir öneri veriyorsunuz.

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Sizin mızrak çuvala sığmadı! Sizin mızrak çuvalı 10 kere deldi, 10!

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Ya, Allah aşkına, önerinizi biraz ciddi hazırlayın! Önerinizde diyorsunuz ki: “2009 yılında işte şöyle olmuş polis sınavında. 2010 yılında KPSS skandalı olmuş.”

İyi de, zaten, 2009 ve 2010, sizin o arkasında kapı gibi durduğunuz ÖSYM yönetiminin skandalları bunlar.

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – O zaman iktidar değil miydiniz?

VELİ AĞBABA (Malatya) – Bu kadar utanmazlık olur! Bu kadar pişkinlik olur yani!

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Sizin ÖSYM yönetiminin her sınavı skandaldır ya!

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Ha, ben ÖSYM yönetimini, ben Ünal Yarımağan’ı şahsi olarak ilzam etmek istemem.

OKTAY VURAL (İzmir) – Onu da araştıralım, gel! Madem başkalarını söylüyorsun, gel, onu da araştıralım. Araştıralım, gel, kaçmayın!

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Her sınav bir skandal.

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Ama siz 1983’ten 2010 yılına kadar dokundurtmadığınız, herhangi bir işlem yapılmasına müsaade etmediğiniz kurumda birtakım sıkıntılar çıkınca, KPSS’de birtakım gizlenemez sıkıntılar ortaya çıkınca, ondan sonra başladınız “Tabii ki, yok efendim, bu skandalın sorumlusu AK PARTİ İktidarıdır.” Hiç kusura bakmayın.

VELİ AĞBABA (Malatya) – 2009’da sen neredeydin Sayın Işık? 2009’da, 2010’da neredeydin sen?

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Hem kendi ayıbınızı kendi isteğinizle deşifre ettiniz. Ben CHP’li grup yöneticisinin yerinde olsam böyle bir önergeyi vermezdim.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – 2009’da iktidar değil misiniz?

VELİ AĞBABA (Malatya) – Kimdi iktidar? Kimdi Başbakan? Kimdi Millî Eğitim Bakanı?

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Ben sizin yerinizde olsam, geçer, birazcık parti hafızasına bakardım.

Peki, ne olmuş? 2010 yılında bu skandal ortaya çıkınca Ünal Yarımağan istifa etmek zorunda kaldı.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Bitmiyor, skandallarınız bitmiyor sizin.

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Ünal Yarımağan’ın istifasından sonra işte Ali Demir Bey vekâleten atandı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi olaya el koydu, ÖSYM Kanunu baştan sona yenilendi, “Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi” olan ismi “Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi” hâline geldi.

Değerli arkadaşlarım, işte, ne olduysa bundan sonra oldu. Ne olduysa bundan sonra oldu. Bakın, bir kurumda eğer 88 kişi çalışır da bunların çok büyük bir kısmı birbirinin eşi, akrabası, yakını olursa siz o kurumun şeffaflığından bahsedebilir misiniz?

Şimdi, arkadaşlarımız diyor ki: “Önceden ÖSYM’de hiç problem yoktu, 2010’dan sonra problem oldu.” Hayır.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Ya araştıralım diyoruz işte, araştıralım diyoruz.

FİKRİ IŞIK (Devamla) - Her sene ÖSYM’de başkasının yerine sınava giren, sınav kitapçığını çalan, bununla ilgili pek çok  adliyelik olan vakalar oldu. Bunların hepsi her zaman oldu.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Eğer sende bir şey varsa bir tane göstersene.

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Bizim  üniversiteye girdiğimiz dönemde de oldu, bizden sonra da oldu. Biraz…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Bir tane varsa göstersene.

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Bakın, sözünüzü yükseltmek istiyorsanız sesinizi yükseltmeyin.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Boş laf, boş! Boş konuşuyorsun, boş!

FİKRİ IŞIK (Devamla) –  Sesini yükseltme, dinle. Adam gibi dinle, ondan sonra konuşursun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VELİ AĞBABA (Malatya) – Adam gibi sen konuş, adam gibi sen konuş! Bir defa, bu fırıncılığa benzemez. Adam gibi sen konuş!

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, şimdi, ne olduysa yeni ÖSYM Yasası’nın çıkıp ÖSYM’de kadro değişikliğine gidildiği zaman oldu.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Adamlık kursu veriyoruz biz burada Fikri Bey, adamlık kursu veriyoruz!

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Ne oldu? Hemen birtakım güçler devreye girdi, ÖSYM’yi itibarsızlaştırma süreci başlatıldı.

Bakın, değerli arkadaşlarım, şunda hiçbirimiz farklı düşünemeyiz: Bu kurum Türkiye’nin en güvenilir kurumu olmalıdır. Bunda hiç tartışma yok. Bunu bilen AK PARTİ İktidarından önceki muhalefet partileri bireysel olayları iktidarı yıpratmak için bir gerekçe olarak kullanmadılar. Bugünkü fark ne? Bugün, özellikle ana muhalefet partisi, bu ÖSYM’de yaşanan birtakım olumsuzluklar varsa -ki pek çoğu iddia düzeyinde- bunu, sadece ve sadece, oradaki milyonlarca insanın hakkını korumak için değil, AK PARTİ İktidarını yıpratmak için kullanıyor. Böyle bir muhalefet anlayışı olamaz.

Burada, değerli arkadaşlarım, ne olmuş? Şimdi, sizin verdiğiniz önergede dört tane başlık koymuşsunuz, iki tanesi zaten daha önce Ünal Yarımağan döneminde, AK PARTİ’nin hiçbir şekilde müdahale ettirilmediği dönemde olmuş. İkincisi ne olmuş? 2011 yılında, TUS sınavında 75 soru bir önceki sınavla aynıymış. Peki, bu 75 soruyu ÖSYM Başkanı mı hazırlıyor?

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Hepsini araştıralım.

FİKRİ IŞIK (Devamla) - Ankara’daki üniversiteler hazırlıyor ve ÖSYM’ye gönderiyor. Orada ÖSYM’nin yapması gereken, o hazırlanan soruları… Özellikle Ankara’nın tıp fakülteleri bu soruları hazırlıyor, ÖSYM’ye veriyor. ÖSYM’nin yapması gereken kontrolü yapmamış. Bunun sonucunda bu ortaya çıkınca da, bu belirlenince de yetersizlik, ihmal ve kasıt tespit ediliyor ve sorumlular hakkında hem savcılığa suç duyurusunda bulunuluyor hem de sorumlular hakkında cezai işlem yapılıyor.

Şimdi, arkadaşlar, bu kadar büyük ülkede, bu kadar büyük kurumda art niyetli insanlar olmaz mı? Elbette olur. Hırsıza kilit dayanır mı? Elbette dayanmaz. Ama hiçbir konu, soruşturulmadan, üstü örtülerek geçilmemiştir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani hırsızlar hırsız kalacak öyle mi?

FİKRİ IŞIK (Devamla) - Bakınız, bütün arkadaşlarımızın söylediğinde, değerli arkadaşlar, ÖSYM yeni yeni bir kurum hâline geliyor. ÖSYM, kendi bağırsak temizliğini kendi içinde yapıyor. Daha düne kadar burayı arpalık gören, eşinin dostunun istihdam ve farklı işlerle kullandığı bir kurum olmaktan çıkıyor. Bunlar, elbette ve elbette, birilerini rahatsız ediyor ama şunu çok net söylüyorum: Bugüne kadar gördüğümüz kadarıyla ÖSYM hiçbir iddiayı örtbas etmedi. En son, 2012 yılında yapılan 2 tane sınavla ilgili konu derhâl savcılığa intikal ettirildi, yargı süreci başlatıldı ve burada ihmali ve   -çok açık ve net söylüyorum- kastı olanların tamamı yargıya suç duyurusuyla -hem kendi idari cezalara çarptırıldı hem de adli ceza için- intikal ettirildi.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, yani burada Cumhuriyet Halk Partisi Sözcüsünün on dakikalık konuşmasının beş dakikasını sadece ÖSYM Başkanına ayırması, bu teklifin, araştırma önergesinin iyi niyetten uzak, sadece bir kişiyi ve bir kurumu yıpratmaya yönelik bir öneri olduğunu çok açık ve net ortaya koyuyor. Bakın, ben Cumhuriyet Halk Partisine şunu özellikle tavsiye ediyorum: Bu anlayışla muhalefet olmaz.

İZZET ÇETİN (Ankara) - İşine bak sen, işine! Senden mi öğreneceği muhalefeti!

FİKRİ IŞIK (Devamla) - AK PARTİ’ye karşı olacağız diye doğrulara karşı durulmaz. Eğer doğrulara karşı durursanız millet sizin yanlışlığınızı tespit eder, her zaman olduğu gibi her seçimde de cezanızı verir, sandığa gömer, sandıktan da çıkamazsınız. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİKRİ IŞIK (Devamla) - Sayın Başkan, bir dakika…

BAŞKAN – Devam edin, buyurun, buyurun.

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, AK PARTİ İktidarı olarak, AK PARTİ Grubu olarak da şunu net olarak söylüyoruz: Her kim yanlış yaparsa mutlaka cezasını bulmalı.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Başbakan dâhil.

FİKRİ IŞIK (Devamla) - Bizim bu noktada hiçbir şekilde sırtımızda yumurta küfesi de yok, herhangi bir şekilde hesabını veremeyeceğimiz bir sözümüz de yok. Biz kesinlikle bu kurumun Türkiye’nin en güvenilir kurumu olmasını özellikle istiyoruz.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Keser döner sap döner.

FİKRİ IŞIK(Devamla) – Ancak bunu isterken de birilerinin bu kurumu yıpratmasına ve AK PARTİ İktidarını yıpratmak için bu kurumu alet etmesine de asla ve asla göz yumamayız diyorum.

Bu önergenin, bana göre, hazırlanışı itibariyle, beslediği iyi niyetten uzak yaklaşımı itibarıyla gündeme alınmaması gereken bir önerge olduğunu ifade ediyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Tarhan.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Hatip geçmişteki eski Genel Başkanımızın adını da zikrederek grubumuza sataşmada bulunmuştur, söz istiyoruz efendim.

BAŞKAN – Buyurunuz, üç dakika süre vereyim.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Serter konuşacak.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Serter.

 

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter’in, Kocaeli Milletvekili Fikri Işık’ın CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

 

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Teşekkür ediyorum.

Gerçekten Sayın Işık’ın konuşmasını dinleyince pes dedim, pes, bu kadarı da olmaz! Madem ÖSYM’nin mevcut hâlindeki uygulamalarından hiçbir rahatsızlık duymuyorsunuz, o zaman kurumun araştırılmasına neden izin vermiyorsunuz? Çünkü çok iyi biliyorsunuz ki bu araştırmalar yapıldığında bugünkü ÖSYM yönetiminin altından çok kirli işler çıkacaktır.

Yarımağan şerefiyle istifa etmiştir ama ne yazık ki bugün ÖSYM’nin başında her yaptığı sınav skandal olan ve istifa etmemekte direnen bir Başkan vardır.

Şimdi, Yarımağan döneminden ortaya çıkmış ne vardır? Defalarca soru önergeleriyle bunu sordum. Yarımağan’ın hangi konuda, hangi somut bulgusu ortaya çıkmıştır? Ardı ardına meydana gelen sınav skandallarıyla ilgili kimin hakkında soruşturma açtınız, ne yaptınız diye defalarca sorduk. ÖSYM Başkanından çıt çıkmıyor, çıt çıkamıyor çünkü bu kadro ÖSYM Başkanının kendi kadrosudur. ÖSYM içindeki bütün kadro tasfiye edilmiştir, hepsi YÖK’e gönderilmiştir, Başkan kendi kadrosunu oluşturmuştur. Eş dost ilişkileriyle ilgili verdiğimiz soru önergelerine de cevap alamıyoruz. Madem alnı bu kadar ak, bu kadar temiz, o zaman o soru önergelerine bir zahmet cevap verilseydi.

Şimdi, ÖSYM bağırsaklarını temizliyormuş! Şu üsluba bakın. Vallahi ÖSYM neresini temizliyor, bilmiyorum ama siz bu temizlik işlerini çok iyi biliyorsunuz.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Sizin pisliklerinizi temizliyoruz.

FATMA NUR SERTER (Devamla) - Bu ülkede sizin politikalarınıza karşı çıkan herkesi nasıl temizlediğinize bütün Türkiye şahit.

Şimdi, her yapılan sınav bir skandal oluyor. Dershanelere sınav soruları servis yapılıyor, şifreler oluşturuluyor. Bu ülkenin bazı illerinde yapay yüksek dereceler ortaya çıkarılıyor. Bütün bunlar yapılırken ÖSYM bunları araştırma ihtiyacını bile duymuyor ve siz, bir iktidar partisinin Millî Eğitim Komisyonu üyesi olarak buraya çıkıyorsunuz, ÖSYM’nin bu başarısızlıklarının altına imzanızı atıyorsunuz. Madem rahatsınız, madem eminsiniz, o zaman çıkarsınız dersiniz ki: “Tamam, ÖSYM’yi araştıralım.”

Şimdi gelelim bir başka konuya. Siz ÖSYM’ye de YÖK’e de bir rejim meselesi olarak bakıyorsunuz. YÖK’e rejim meselesi olarak nasıl baktığınız da çok yakında çıkarılacak olan üniversite yasasıyla herkesin gözü önüne serilecektir.

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın Baykal’ın söylediğini inkâr mı ediyorsunuz?

FATMA NUR SERTER (Devamla) -  Bütün rektörleri kendi görüşünüzden insanlar olarak atayanlar, işte YÖK’e de ÖSYM’ye de rejim meselesi olarak bakanlardır. Onun için, sizin hiç kimseye, hele Cumhuriyet Halk Partisine söyleyecek hiçbir sözünüz olamaz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Serter.

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın Başkan, sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – Bir dakika, bir dakika efendim…

Sayın Ağbaba, buyurun.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, Konuşmacı açıkça sataşmıştır, cevap vermek istiyorum 69’uncu maddeye göre.

BAŞKAN – Hangi konuda?

VELİ AĞBABA (Malatya) - Konuşmacı biraz önce yakışık almayan ifadeler kullandı, “Adam gibi dinle.” falan gibi şeyler söyledi, cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Tamam, buyurun Sayın Ağbaba…

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sonra size söz vereceğim.

EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Sayın Başkan, 1 kişi konuşuyor, 10 kişi cevap veriyor. Bu nasıl bir uygulama Allah aşkına, her gün aynı şey ya!

BAŞKAN – Lütfen izleyiniz.

Buyurunuz Sayın Ağbaba.

 

2.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Kocaeli Milletvekili Fikri Işık’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önce Sayın Konuşmacı benim ciddi olmamla ilgili bir şey söyledi, ciddiyetini yaptığı konuşmayla sizlerin takdirine bırakıyorum.

Yapmış olduğu konuşmanın başlangıcı ÖSYM’nin sitesinden almış olduğu konuşma, o beğenmediği ÖSYM… 2009’da, 2010 yılında kimin iktidarda olduğunu da vatandaşların takdirine bırakıyorum. Bu kadar pişkinlik olur, bu kadar! (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Konuşmacı, dünyada yalan bitince doğru söylüyor sadece. Dünyada bütün yalanlar bitince, ancak doğru söyleyebiliyor. 2009’da, 2010’da, 2011’de, 2012’de yapılan sınavlardaki hırsızlıkların arkasındaki güç bugün belli oldu. Hırsızlıkların, sınavda yapılan haksızlıkların, fakire fukaraya yapılan haksızlıkların arkasındaki güç bugün belli oldu arkadaşlar. Şimdi, halkın yüzde 75’inin güvenmediği ÖSYM ve Ali Demir’e kimler güveniyor belli oldu. Bu konuda, değerli arkadaşlar, ÖSYM’nin yapmış olduğu yolsuzluklara, ÖSYM’nin şimdiye kadar yapmış olduğu sınavlardaki haksızlıklara kimlerin sahip çıktığını bir kez daha vatandaşların takdirine sunuyorum.

Ayrıca, “Kurumları yıpratmayalım.” diyor, kurumları. Dün sizden değil diye askerlere saldırdığınız, yargıya küfrettiğiniz günleri unuttunuz herhâlde. Şimdiye kadar bizden olursa iyi, bizden değilse kötü… Bakın, yaptığınız uygulamalara bakın. Dün Genelkurmay Başkanını eleştiriyordunuz, bugün Genelkurmay Başkanının önünde “Hazır ol”da duruyorsunuz. Dün “Yargıya müdahale edilmesin!” diyordunuz, bugün kendi atadığınız yargıçların önünde ayakta bekliyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, sizleri vatandaşın takdirine bırakıyorum ama bir şey söylemek istiyorum. Başbakanın çocuğunun, Cumhurbaşkanının çocuğunun, milletvekilinin çocuğunun ve Malatya’daki kayısı üreticisinin çocuğunun güvendiği, inandığı, fırıncıların da çocuğunun inandığı kuruma AKP döneminde hiç kimsenin inancı kalmamıştır, AKP’ye oy veren insanların da inancı kalmamıştır. Bu yolsuzluklar, keşke AKP’ye oy verenler için yapılsaydı; bu sınav yolsuzlukları, maalesef, sadece kendi dar çerçevelerinin içinde yapılıyor.

Bakın, bir de sınavsız yolsuzluklar var. Buradaki milletvekillerinin birçoğunun ismini biliyorum, açıktan atama yapılanların birçoğunun ismini biliyorum, sınavsız yerleştirilenlerin birçoğunun ismini biliyorum, bakan bacanaklarının yurt dışında 20 bin dolarla, 30 bin dolarla çalıştığını biliyorum. Bu hırsızlıkların, yolsuzlukların arkasındaki güç belli olmuştur, onu teşhir ediyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ağbaba.

Sayın Işık, buyurun.

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Sayın Başkanım, iki ayrı konuşmacı iki ayrı sataşmada bulundu. Dolayısıyla, iki defa söz istiyorum. (AKP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Siz buyurun efendim, ben size dört dakika süre vereceğim.

 

3.- Kocaeli Milletvekili Fikri Işık’ın, İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter ve Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; arkadaşlarımızın konuşmamızın arkasından aşırı derecede sertleşen üslupları belli ki birtakım kabahatlerin en azından varlığının kanıtı, bunu söyleyerek başlayayım.

Bir: Öncelikle, Sayın Baykal’ın “YÖK rejim meselesidir, ben dokundurtmam.” sözünü inkâr edemeyip de “Siz YÖK’e rejim meselesi diyorsunuz.” demek bana göre bir mantık hatasıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bakın, şunu çok net söyleyeyim: Bu kurumun hiçbir şekilde tartışılıyor olmasını Türkiye Cumhuriyeti’nde hiç kimse istemez ama bu kurum üzerinden iktidarı yıpratma girişimine de hiç kimse “Kabul.” demez. Bunu bir kere anlayacaksınız, bir.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) - Ya 1 milyon 600 bin öğrencinin hakkı yendi, hakkı! Araştırılsın diyoruz, Allah’tan korkun, araştırılsın diyoruz.

FİKRİ IŞIK (Devamla) – İkincisi, değerli arkadaşlarım, bakınız, bütün kamuoyunun bilmesini istediğim en önemli nokta şu: Şu ana kadar ÖSYM’de yapılan tüm sınavlarla ilgili hiçbir konu sürüncemede bırakılmamıştır. Bakın, 2011 yılında…

İZZET ÇETİN (Ankara) – Ne oldu? Sonuç ne?

FİKRİ IŞIK (Devamla) - Bir dakika… Ne demek “Ne oldu?” Şimdi, en çok söylediğiniz, işte, efendim, şifreleme olayı. Savcılık defalarca…

İZZET ÇETİN (Ankara) –Siz gelince ÖSYM’nin kokusu çıktı mı?

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – İki sene oldu, iki sene!

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Bakın, savcılık aylarca inceledi, her türlü soruşturmayı yaptı, kimsenin mağdur olmadığına yönelik kanaat olduğunu ortaya çıkardı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VELİ AĞBABA (Malatya) – Vay be! Vay be!

İZZET ÇETİN (Ankara) – Hangi savcı, hangi savcı? Onu söyle!

VELİ AĞBABA (Malatya) – Bu kadar pişkinlik olur yani!

FİKRİ IŞIK (Devamla) – “Pişkinliği…” “Pişkinliği…”

Daha düne kadar “Şükür ki Ankara’da yargıçlar var.” denildiği günlerde, adalet mekanizması kendi üyelerini, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu seçtikten sonra sanki uzaydan gelmiş bir topluluk muamelesi yapıp adalet kurumunu değersizleştirme gayreti olanlara söylenir, “Pes doğrusu!” bunlara denir.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Şimdi siz ne diyorsunuz?

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Efendim, biz askere hep şey duruyormuşuz! Ya 2007’de, 2007 öncesinde demokrasiye müdahale girişiminde bulunan asker eleştirilmez mi? Dünyada demokrasiye müdahale girişiminde bulunup da eleştirilmeyen asker var mı?

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Ne alakası var!

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Ama siz ne yapıyorsunuz? Asker kendi konumuna çekildiği için askeri eleştiriyorsunuz. Hangisi haklı? Soruyorum size, hangisi haklı? [CHP sıralarından alkışlar(!)]

Bakın, tekraren söylüyorum.

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Ne alakası var ÖSYM’yle?

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Arkadaşlarım…

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Sahip çıktığın ÖSYM’yle bunun ne bağlantısı var?

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bugüne kadar, ÖSYM’de herhangi bir sıkıntı, yolsuzluk veya herhangi bir usulsüzlük olup da bunun üzerine gidilmeyen hiçbir vaka yoktur.

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Sonuç ne, sonuç!

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Yalan! Yalan!

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Bakın… Ya, gözünüzü açın. Allah’ınızı severseniz, kulaklarınızı açın.

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – İki yıl geçti, iki yıl.

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Bakın, ÖSYM resmî İnternet sitesinden diyor ki 2011’deki sınav için: “Yetersizlik, ihmal ve kasıt tespit edildi, sorumlular tespit edildi ve cezalandırıldı. Ayrıca, adli yargıya intikal ettirildi.”

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Olumlu oy verin o zaman.

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Ama siz yargıya güvenmeyecekseniz, biz sizinle hangi ortak paydada buluşacağız? Soruyorum size, yani iktidar ve muhalefet eğer yargı ortak paydasında buluşamazsa nerede buluşacak? 

VELİ AĞBABA (Malatya) – Yargıyı arka bahçene çevirdin!

FİKRİ IŞIK (Devamla) – O zaman, sizin her şeyinizi doğru kabul edeceğiz. Böyle bir şey olmaz. 2012’deki sınavla ilgili en ufak bir tedbirsizlik görüldüğü anda sınavlar iptal edilmiş.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Neden iptal ediyorsunuz o zaman?

İZZET ÇETİN (Ankara) – İstediğiniz kadar hile yapın!

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, iptal edilen sınavda yetersizliği görülen, kastı görülen, kusuru görülen insanlar hem adli hem idari cezaya muhatap olduysa daha biz bu ÖSYM’ye ne diyeceğiz?

VELİ AĞBABA (Malatya) – Kaç tane sınav iptal edildi?

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Yani daha ne yapacak bu insanlar? Size soruyorum. Evet, bir darağacı mı kuracağız?

Değerli arkadaşlarım, eğer bir kurum kendi içerisinde…

İZZET ÇETİN (Ankara) – Bütün diğer kurumlar gibi ÖSYM’yi de batırdınız!

VELİ AĞBABA (Malatya) – Bir tek Ispartalı çoban suçlu oldu.

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Evet, bakın, biz hep doğruyu söyleriz, biz hiç yalan söylemeyiz. Biz yalanın, yolsuzluğun…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Yalan bitince doğru söylersiniz.

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Biz yalanın ve yolsuzluğun kime ait olduğunu çok iyi biliriz. Biz Yuvacık Barajı’nı çok iyi biliriz. Yuvacık Barajı’nın yolsuzluğunu yapanların nasıl İstanbul’a ve Kocaeli’ne aday yapıldığını biz çok iyi biliriz.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Biz de, evrakta sahtecilik yapanları biliriz.

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Biz, İSKİ skandallarını da, ASKİ skandallarını da biliriz isim isim.(AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Işık.

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Sayın Başkanım, dört dakika verdiniz, bir dakika toparlamak için…

BAŞKAN – Dört dakika verdim efendim.

Teşekkür ederiz. Konu netleşmiştir.

FİKRİ IŞIK (Devamla) –Peki.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.(AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, niye Sayın Hatibe daha fazla süre verdiniz?

BAŞKAN – Efendim?

VELİ AĞBABA (Malatya) – Bana da iki sefer sataştı. Niye daha fazla süre verdiniz?

BAŞKAN – Efendim, takdir hakkımı sorgulayamazsınız, lütfen.(AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VELİ AĞBABA (Malatya) – Şimdi de sataştı Sayın Başkan.

 

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- CHP Grubunun, 5/4/2012 tarihinde Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve arkadaşlarının ÖSYM tarafından geçmiş bazı sınavlarda yapıldığı iddia edilen usulsüzlüklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 17/10/2012 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

 

BAŞKAN – Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.

On dakika ara veriyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 15.56

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.17

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

 

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

 

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

 

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

 

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

 

3.- Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporları (1/567) (S. Sayısı: 197)(x)

 

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet?  Yerinde.

11/10/2012 tarihli 7’nci Birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının ikinci bölümü üzerindeki görüşmeleri tamamlanmıştı.

Şimdi ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

31’inci madde üzerinde bir önerge vardır.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 31 inci maddesinin başlığının ve metninin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Süleyman Çelebi                     Candan Yüceer                    Kadir Gökmen Öğüt

     İstanbul                                 Tekirdağ                                 İstanbul

 

Nurettin Demir                          Aytun Çıray                             Özgür Özel

       Muğla                                     İzmir                                    Manisa

 

   İzzet Çetin                              Musa Çam

      Ankara                                     İzmir

Yöneticilerin Sorumluluğu

Madde 31 –

Anayasa’da belirtilen Cumhuriyetin niteliklerine ve demokratik esaslara aykırı faaliyetlerde bulunan konfederasyon, sendika ve sendika şubelerinin başkanları ve yöneticileri, merkezlerinin bulunduğu yer Cumhuriyet Başsavcısının istemi üzerine iş davalarına bakmakla görevli mahalli mahkeme kararı ile işten el çektirilir.

Yukarıdaki fıkra uyarınca açılan davalar sebebiyle görevli mahkemeler yargılamanın her safhasında talep üzerine veya resen yöneticilerinin görevlerine son verilmesine karar verebilir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Musa Çam.

BAŞKAN – Sayın Çam, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sendikalar yasasını görüşmeye kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bu yasanın sosyal taraflarca, konfederasyonlar tarafından bir mutabakat sağlanarak buraya getirilmediğinin altını bir kez daha çizmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, konfederasyonlarımızın üye olduğu ITUC ve ETUC sendikaları 15 Ekim Pazartesi günü Sayın Başbakana bir mektup yazdılar. Bu mektuptan birkaç paragrafı okumak istiyorum:

“Sayın Başbakan, size, 153 ülkede 308 sendikadan 175 milyon işçiyi temsil eden Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) ve 36 Avrupa ülkesinde 85 sendikadan 60 milyon işçiyi temsil eden Avrupa Sendikalar Konfederasyonu (ETUC) adına yazıyoruz.

Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı, şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmektedir. ITUC, ETUC, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve küresel sendikal hareket tarafından dile getirilen ciddi kaygılara rağmen mevcut yasa taslağının bazı kısıtlı ilerlemeler göstermekle beraber, AB standartları ve uluslararası standartlardan ve temel sendikal hakların tam olarak uygulanmasını sağlamaktan çok uzak olduğunu söylemekten büyük bir üzüntü duyuyoruz.

Toplu görüşme sistemini ve sendikal özgürlükleri düzenleyecek olan bu yasa, uzun yıllardır ILO denetim organlarının ve uluslararası sendikal hareketin eleştirileri altında olan iki yasanın yerini alacaktır. Bu yeni yasa, uluslararası temel sözleşmelerin imzacısı olan Türkiye için uluslararası ve Avrupa düzeyinde çeşitli standartları karşılaması için bir fırsattı. ITUC ve ETUC, durumun hiç de böyle görünmemesinden derin üzüntü duymaktadır.

Görüşülmekte olan yasanın ne ILO ne de sendikal hareketin taleplerini içermemesinden derin üzüntü duyuyoruz. Aksine ikili barajı korumaktadır. Dahası, şu anda yüzde 10 olan ülke düzeyindeki barajı şeklen düşürürken aynı zamanda sektörleri birleştirmek ve hesaplamanın temellerini değiştirmektedir. Bu durum iş kolundaki işçi sayısını artırarak barajı fiili olarak yükseltmektedir.

Bu yasa eğer geçerse sendikalar için ciddi sonuçları olacaktır. Pek çok sektörde sendikacılar toplu sözleşme yetkilerini kaybedeceklerdir; dolayısıyla, çok sayıda sendika barajın altında kalacaktır. Hükûmetinizin söylediğinin aksine bugünkü hâliyle bu yasanın geçmesi temel Avrupa ve ILO standartlarını açıkça ihlal ettiği için, işçi hakları dâhil, insan haklarına saygılı işleyen bir demokrasiye doğru ilerlemenin bir göstergesi olmayacaktır. Sizden Meclisteki çoğunluğunuzu kullanarak toplu iş ilişkileri yasasında işçilere günlük hayatta daha somut özgürlükler tanıyacak, anlamlı değişiklikler yapmanızı talep ediyoruz.

İlginiz için teşekkürler.

Sizin için uygun olan en kısa sürede mektubumuza cevap verirseniz memnun oluruz.

Saygılarımızla,

Sharan Burrow                              Bernadette Ségol

ITUC Genel Sekreteri                     ETUC Genel Sekreteri”

Dünya Sendikalar Konfederasyonu ve Avrupa Sendikalar Konfederasyonunun Başbakana göndermiş olduğu mektup.

Şimdi, Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; Türkiye’nin de altına imza atmış olduğu uluslararası sözleşmelere aykırı bir düzenleme yapıyorsunuz ve burada kendi çoğunluğunuza dayalı olarak buradan kabul ettirmek istiyorsunuz. Oysa gördüğünüz gibi uluslararası anlaşmalar gereği size bir mektup yazılıyor ve bu mektubun gereği de düzenlenmesinin yapılması gerekiyor. Yapmıyorsunuz, Sayın Bakan hemen daha başta “Katılmıyoruz.” diyor ve bütün kapıları kapatıyor. Bu vermiş olduğumuz önerge bir kapatma önergesiyle…

Şimdi, size soruyorum? AKP sayın milletvekilleri siyasi partilerin kapatılmasına “Evet.” mi diyorsunuz, “Hayır.” mı diyorsunuz?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – “Hayır.” diyoruz.

MUSA ÇAM (Devamla) – “Hayır.” diyorsunuz değil mi? Peki, sendikaların kapatılmasına niye “Evet.” diyorsunuz, neden “Evet.” diyorsunuz? niçin “Evet” diyorsunuz (CHP sıralarından alkışlar)

Burada 31’inci maddenin başlığı daha baştan “Kapatma” diyor. Neyi kapatma? Sendikaları kapatma. Tıpkı siyasi partilerin olduğu gibi sendikaların da yöneticileri kusur işleyebilir, hata yapabilir.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Bu kanun olmasaydı bir sürü sendika kapanacaktı.

MUSA ÇAM (Devamla) – Bu hatalardan dolayı o sendikanın, o konfederasyonun kapatılmasının değil, o cürmü şahsın mutlaka cezalandırılması gerekirken şimdi getirmiş olduğunuz bu düzenlemeyle beraber adı üzerinde “Kapatma”, “Kapatma…” Bu ismin değiştirilmesi gerekiyor. Bu önergeyi veriyoruz ama Sayın Bakan ve Sayın Komisyon “Katılmıyoruz” diyor ve baştan reddediyor. Oysa bu kapatma yerine bizim vermiş olduğumuz önerge şeklinde yeni baştan düzenlenerek “Yöneticilerin sorumluluğu” başlığını alması gerekirken komisyonda Sayın Bakan da bunu reddediyor. Mademki siyasi partilerin kapatılmasına karşı iseniz sendikaların da kapatılmasına karşı olmanız gerekiyor, çifte standart uygulamamanız gerekiyor; yöneticiler herhangi bir suç, kabahat, kusur, cürüm işlemiş ise onlardan dolayı bir yargılamanın olması gerekiyor. Sendikaların ve konfederasyonların kapatılmaması gerekir diye düşünüyorum, söylüyorum ve bu düzenleme ILO sözleşmelerine aykırıdır diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Çam.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN - Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Oylamaya geçtiniz efendim.

BAŞKAN – Oylamaya geçmiştim.

Kabul edilmemiştir.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Madde için olduğunda karar yeter sayısı istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bakacağım efendim.

31’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

On dakika ara veriyorum.

                                                                Kapanma Saati: 16.26

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.39

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT(İstanbul), Mine LÖK BEYAZ(Diyarbakır)

-----0-----

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

197 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 31’inci maddesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Tasarının görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

32’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

                                     Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 32 inci maddesinin 2. Fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Süleyman Çelebi Candan Yüceer                            Kadir Gökmen Öğüt İstanbul                                                       Tekirdağ                      İstanbul

Nurettin Demir Aytun Çıray                                     Özgür Özel

Muğla                                                                        İzmir                                                Manisa

İzzet Çetin                                                              Musa Çam

Ankara                                                                      İzmir

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Özel, buyurunuz.(CHP sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sendikalar ve toplu iş sözleşmesi kanununun 32’nci maddesindeki önergemiz üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Geçtiğimiz hafta ikinci bölümde grubumuzun görüşlerini iletmiştim ama o görüşme maalesef gecenin ikisinde yapılmak durumunda kalmıştı. Bütün muhalefet partilerini salon boşaldıktan ve ardında bir oylama olmadıktan sonra, 10-15 kişilik gruplara karşılık konuşturmayı başarmıştı iktidar partisi. Bugün de bir başka şeyle karşı karşıyayız, bu kadar önemli bir kanun görüşülürken, bir yandan Plan ve Bütçe Komisyonu bir yandan da İçişleri Komisyonu büyükşehir yasa tasarısını görüşüyor. Böylelikle, grupların önemli bir kısmının o tarafta görevli olması sağlanarak konunun önemi yine gözlerden uzak tutuluyor. Bunun kayda geçmesi ve görüşmeleri takip eden emek dünyasına grupların bu durumunu açıklayabilmek adına altını çizmek istiyorum.

Biz, bir şekilde susturulmaya çalışılıyoruz, muhalefet olarak susmama konusundaki kararlılığımız devam edecek ama bizden önce üniversiteleri, öğrencileri susturdunuz, meslek örgütlerini susturdunuz, sendikalardan susturabildiklerinizi susturdunuz, işçiyi değil, patronu memnun eden sarı sendikaları, yandaş sendikaları güçlendirdiniz, onun dışındaki bütün sendikaları güçsüzleştirdiniz. Her işçiden 10 tanesinin  “Sendikalı olursam eğer başıma bir şey gelir” diye korktuğu ve her 10 işçiden 8 tanesinin “Özgürce sendika seçme hakkının olmadığını” söylediği bir ortamda herhâlde özel sektördeki yüzde 3’lük sendikalaşma oranı sürpriz değil.

Sendikal haklardan ve sendikalardan duyulan korku, aslında bir demokrasi korkusudur. En çok kimler korkar biliyor musunuz? Sanılanın aksine, en çok diktatörler korkar. Son zamanlarda AKP ve Sayın Başbakan gözle görülür bir asabiyet içindedir. Sivil toplumdan, her yerden gelen eleştirilere inanılmaz reaksiyonlar gösteriyorsunuz. Bir zamanlar canım cicim olunan TÜSİAD bile ülkenin gidişini eleştiriyor ve siz onlara da en sert tepkiyi göstermeye başladınız. Başbakanın, zamanında kendisini destekleyen köşe yazarlarına şimdi en ufak bir tahammülü kalmadı, onlara hakaretler yağdırıyor. Eskiden eleştirinin geldiği yere göre pozisyon alırdınız, şimdi nereden gelirse gelsin her türlü eleştiriye karşı tahammülsüzsünüz.

Ben sizin ne eski ne yeni hâlinizi siyaseten sağlıklı bulmuyorum ama siz “Son zamanlarda bize ne oldu?” diye soruyorsanız, sağlıkçı kimliğimle bu konuya şöyle bir tespit yapmak isterim: Olsa olsa bu durum, siyasi migren rahatsızlığı olarak ifade edilebilir.

CEVDET ERDÖL (Ankara) – Özgür, sen eczacısın; eczacı teşhis koymaz!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Migren hastaları sesten ve ışıktan rahatsız olurlar. Zamanında teşhis koyulmayıp, tedavi edilmezse migren ilerler; ancak hiç sesin çıkmadığı, karanlık ortamlarda huzur bulur migren hastaları.

İşte sizin ve Sayın Başbakanın yakalandığı bu durumu bu yüzden siyasi migren olarak nitelendirmek mümkündür. Her sesin kesilmesini istemeniz ve ülkeyi her geçen gün biraz daha karanlığa götürmeyle ilgili çabanız tam da buna işaret etmektedir.

Siyasi migrenin geldiği son nokta, Sayın Burhan Kuzu’nun Avrupa Birliği İlerleme Raporu’yla ilgili tavrında bellidir. 1923’le olan bağını koparıp, hedefi 2023’ten 2071’e alan; yani 1071 Malazgirt Meydan Muharebesi’ni kendisine referans alan bir Hükûmet, esas olarak 1071’in ruhunu da kavrayamamıştır. Çünkü 1071’de Batı’ya doğru yönelmek vardır; çağdaşlık vardır, ilerlemek vardır, uygarlık vardır. (CHP sıralarından alkışlar) Oysaki Arap Yarımadası’na yüzünüzü dönmüş olmak demek, bu çağdaşlaşma ülküsünden uzağa düşmüş olmak demektir

RECEP ÖZEL (Isparta) – Hadi canım sende!

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Ve şunu açıkça ifade etmek isterim ki: Hükûmet yetkilileri Avrupa Birliği Raporu’ndan fevkalade rahatsızlar.  Avrupa Birliği Başmüzakerecisi Egemen Bağış da İlerleme Raporu’nu beğenmemiş, bakın ne demiş: “Avrupa Birliğinin kırık aynası bizim için büyük ölçüde yol gösterici olmaktan uzak bir ilerleme raporu ortaya çıkarmış.” Ne anladık bundan? Bunun sırrı şu: Bu cümle tam 138 karakter yani Twitter’e yazılmış bir cümle. Bir Avrupa Birliğinden sorumlu Başmüzakereci düşünün ki, derdi Avrupa Birliğiyle müzakere etmek, ilişkileri geliştirmek değil Twitter’de trend topic olmak. Bugün de tutmuş şöyle bir cümle sarf etmiş: “Bekle Avrupa, sizi kurtarmaya Türkiye geliyor.” Sadece Twitter âlemine yönelik olarak söylenmiş bu sözlerle, Avrupa Birliği İlerleme Raporu’ndaki -ki bir sonraki önergede uzun uzun değineceğim- sendikal haklar konusundaki eleştirileri de demokrasi konusundaki eleştirileri de özgürlüklerin sınırlandırılması konusundaki eleştirileri de örtemezsiniz.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özel.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

32’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 32’nci madde kabul edilmiştir.

33’üncü madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 33. maddesinin (3).  Fıkrasına "istihdam politikaları" kavramından sonra gelmek üzere "...asgari çalışma koşulları, ücretlerin asgari düzeyi ve benzeri hususlara ilişkin düzenlemeleri içerebilir." cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Süleyman Çelebi  Candan Yüceer                       Kadir Gökmen Öğüt

İstanbul                                                                   Tekirdağ                                             İstanbul

Nurettin Demir Aytun Çıray                                    Özgür Özel

Muğla                                                                        İzmir                                                Manisa

İzzet Çetin                                                              Musa Çam                                                 

Ankara                                                                       İzmir

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

197 Sıra Sayılı Kanun Tasarısı’nın 33. Maddesinin (2). ve (3). Fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

(2) Toplu iş sözleşmesi, tarafların karşılıklı hak ve borçları ile sözleşmenin uygulanması ve denetimini ve uyuşmazlıkların çözümü için başvurulacak yolları düzenleyen hükümleri de içerir.

(3) Çerçeve sözleşme, sözleşmenin tarafı olan işçi ve işveren sendikasının üyeleri hakkında uygulanır ve mesleki eğitim, iş sağlığı ve güvenliği, sosyal sorumluluk ve istihdam politikalarına ilişkin düzenlemeleri içerir.

                  İdris Baluken                                     Pervin Buldan                                      Levent Tüzel

                       Bingöl                                                 Iğdır                                                İstanbul

                  Hasip Kaplan                                       Halil Aksoy                               Hüsamettin Zenderlioğlu

                       Şırnak                                                 Ağrı                                                  Bitlis

                 Sebahat Tuncel

                      İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Tuncel.

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 197 sıra sayılı Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı’nın 33’üncü maddesi üzerine grubumuzun vermiş olduğu değişiklik önergesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, birçok emekçi aslında bu yasanın çıkmasını bekliyor. Türkiye’de işçiler, emekçiler bu konuda yıllardır muhalefet ederek yaşamlarının daha yaşanabilir olması, emeklerinin karşılığını alabilmesi konusunda oldukça mücadele veriyorlar ama ne yazık ki her zaman için bu muhalefetleri ya baskıyla ya zorla karşı karşıya kalıyor. Bu sözleşmenin ismine bile baktığınızda, burada daha çok iş ilişkilerini düzenliyor yani burada işçiler yok, emekçiler yok yani burada sermaye daha çok nasıl kazanacak, burada işçiler daha çok nasıl sömürülecek, bunun üzerinden nasıl bir denklem kurulacak tartışması var. Bir bütün, aslında yasanın tamamına baktığımızda bunu çok net olarak görüyoruz.

Bu madde açısından da verdiğimiz değişiklik önergesi aslında “içerebilir” cümlesini “içerir” olarak değerlendirmek çünkü “içerebilir” cümlesi genelde içermeyen bir nokta olarak değerlendiriliyor. Bu, özellikle işçiler, emekçiler söz konusu olduğunda daha çok patronların ya da işverenlerin çıkarları göz önüne alınıyor. Biz bunu Türkiye’de özellikle işçilerin, emekçilerin hak ve özgürlük mücadelesinde çok net olarak gördük. O açıdan bu önergemizin dikkate alınması gerektiğini düşünüyoruz çünkü “içerebilir” yerine “içerir” olduğunda en azından bu maddenin bir anlamı olacak, bu maddede hak ve özgürlükler garanti altına alınmış olacaktır.

Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz, aslında toplu iş görüşmeleri olduğunda her zaman için bir tıkanma söz konusu oluyor, işçilerin, emekçilerin hak ve özgürlükleri genelde yok sayılıyor. AKP Hükûmeti bunu çok fazla yapıyor; ya yandaş sendikalarla bu süreci götürüyor ya da TÜSİAD ya da TOBB gibi aslında sermaye gruplarıyla bu süreci götürerek işçilerin, emekçilerin hak ve özgürlüklerini gasbediyor. Bu noktada örgütlenme özgürlüğü meselesi de problemli. Bir yandan, aslında sendikal özgürlüğün önünü açıyormuş gibi, Avrupa Birliği sürecinde işçilerin örgütlenmesinin, sendikalaşmasının önünü açıyormuş gibi görünse de diğer yandan, örgütlenmek isteyen, sendika kurmak isteyen, sendikada muhalefet eden, hak ve özgürlük mücadelesi yürütenleri de çoğu zaman terörist ilan ediyor. Biz, en çok KESK’lilerin mücadelesinde bunu çok net olarak görüyoruz. Yani 4+4+4’e karşı çıkmasında ya da işte sağlık emekçilerinin Hükûmetin sağlık reformu politikalarına karşı çıkmasında ya da işçilerin, emekçilerin hak ve özgürlük mücadelesinde genelde karşılaştıkları polisin şiddetidir, coptur, tazyikli sudur. Bunun temel nedeni de aslında iktidar muhalefete açık değil, yani işçilerin, emekçilerin özgürlükleri konusunda onların sesini duymak istemiyor. Bugün, KESK’li birçok arkadaşımızın bu muhalefetinden dolayı tutuklu olması ya da yargılanıyor olmasının temel nedenlerinden birisi de bu. Bunun bir kez daha burada görülmesi gerekiyor. Yani “iş yeri demokrasisi” diye bir şey tartışıyor Avrupa, dünya. İş yeri demokrasisi, sadece işverenleri mutlu etmek, işverenlerin daha çok kazancını sağlayacak bir nokta değil. Aslında burada işçilerin, emekçilerin de hak ve özgürlüklerini güvence altına aldıkça, bu iki mekanizmayı doğru ürettikçe üretim de artacaktır. Bu konuda ciddi anlamda bir problem var, bakış açısında problem var. Sadece mesele, yasaların düzenlenmesi değil. Siz nasıl düşünüyorsanız ona göre yasa düzenliyorsunuz. Doğal olarak, AKP Hükûmetinin derdi hiçbir zaman işçiler, emekçiler olmadığı için, onların yaşam koşullarını düzenlemek olmadığı için; onların derdi kendisine yakın olan patronların, aslında sermayedarların ceplerini daha fazla nasıl doldurabiliriz, işçileri daha fazla nasıl sömürebiliriz üzerinden olduğu için bunu anlamak mümkün ama biz, kendi durduğumuz noktada, bunun yanlış olduğunu, aslında işçilerin, emekçilerin hak ve özgürlüklerini bu noktada gasbetiğini bir kez daha ifade etmek istiyoruz.

Değerli milletvekilleri, sözlerime son verirken, tabii, Türkiye’de işçilerin, emekçilerin hak ve özgürlük mücadelesinin yanında olduğumuzu ve her zaman onların bu haklı mücadelesini burada da dile getireceğimizi ifade etmek istiyorum. Ama bir şeye daha dikkat çekmek istiyorum: Bugün Türkiye cezaevlerinde süresiz, dönüşümsüz açlık grevinin otuz altıncı günü, biz her sözü aldığımızda bunu ifade edeceğiz, buradaki vicdanlara seslenmeye çalışacağız. Eğer burada, güçlü anlamda bir siyasi irade ortaya çıkmazsa, bir barış, çözüm projesi ortaya çıkmazsa cezaevlerinden belki ölüm çıkar. Her bir arkadaşımız kendi yanında düşünsün, kendi yakının, arkadaşının ölümüne ne kadar üzülüyorsa aslında, bu ülkede barış ve özgürlükten yana olanların bedenini ölüme yatırmış olmaları biraz da vicdanlarını sızlatmaları gerekir ama biz burada bu tabloyu görmüyoruz tabii siyasi iktidarın yaklaşımında ama biz insanlığa karşı bu görevi bir kez daha ifade etmek istiyoruz, çağrımızı yeniliyoruz.

Bu ülkenin cezaevlerinde insan hakları ihlalleri var, ölüm oruçları var, insanlar bedenini ölüme yatırmış durumda. Lütfen, bunu hatırlayarak yaşamınıza devam edin diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.(BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tuncel.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 33. maddesinin (3). Fıkrasına "istihdam politikaları" kavramından sonra gelmek üzere "...asgari çalışma koşulları, ücretlerin asgari düzeyi ve benzeri hususlara ilişkin düzenlemeleri içerebilir." Cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Süleyman Çelebi (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET DOMAÇ (İstanbul) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Çetin, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

İZZET ÇETİN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, toplu iş sözleşmesi ve çerçeve sözleşmenin içeriğine ilişkin 33’üncü maddede verdiğimiz önerge üzerinde söz aldım.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu’nu görüşüyoruz ve toplu sözleşme içeriğiyle ilgili bir konuda hiç alakasız bir konu çerçeve sözleşmede, toplu iş sözleşmesinin içine dercedilmiş. Şimdi, 2’nci maddede çerçeve sözleşmenin tanımı yapılmış, 33’üncü maddede de toplu sözleşmeyle birlikte aynı maddede vücut buldurulmaya çalışılmış, zorlama bir madde.

Şimdi, ben şöyle düşünüyorum değerli arkadaşlar: 1963 yılında çıkarılan 274 ve 275 sayılı yasalardan bu yana Türkiye toplu iş sözleşmesi düzenini yaşıyor. Hiçbir dönemde sendikalar yetkisizlik sorunuyla karşı karşıya kalmadılar. Hiçbir dönemde Çalışma Bakanlığı acz içerisine düşmedi. Mevcut bir tek toplu iş sözleşmesi düzenlemelerini yürütemeyen bir bakanlığın çerçeve toplu iş sözleşmesini, grup toplu iş sözleşmesini, işletme toplu iş sözleşmesini iç içe geçirerek yürütebileceğini benim aklım almıyor. Bu Bakanlık, kadrolarıyla, bakış açısıyla, mantalitesiyle bu yükü taşıyamaz, bu çerçeve sözleşme hükümlerini yürütemez.

Kaldı ki, çerçeve toplu iş sözleşmesi, herhangi bir prosedürü belirlenmemiş, nereye oturtulacağı belli değil, sadece işveren sendikasıyla işçi sendikalarının mutabakatı varsa ve anlaşmışlarsa belli konularda… Ki o konulardan bir tanesi de oldukça muğlak, “Sosyal sorumluluk” gibi bir muğlak kavramın içini nasıl dolduracaklar, nasıl vücut verecekler, uygulaması nasıl olacak, belli değil. Bunu getirip toplu iş sözleşmesinin içeriği ile ilgili maddenin içine koymuşsunuz.

Daha evvelki 2821, hâlen yürürlükte olan 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu’nun 2 ve 6’ncı maddelerinin birleştirilmiş hâli. Şimdi burada çerçeve sözleşmesinin işi ne, ben Bakandan onu öğrenmek istiyorum.

İki kurum, işçi sendikasıyla işveren sendikası o dört konuda anlaşmış olsalar bile iş kolunda nasıl uygulanacak? Diyebilir ki Bakan: “Bu, Avrupa ülkelerinde var.”

Değerli arkadaşlar, hiç olmazsa aldığınız örneği doğru dürüst alın. O ülkelerde çerçeve toplu iş sözleşmesini konfederasyonlar yapıyor ve ülke genelinde ücretlerin asgari seviyesini -ki bizde Asgari Ücret Tespit Komisyonu var- ve diğer iş kolundaki meslek hastalıkları, eğitim ya da istihdam gibi global ülke sorunlarını oturup tartışıyor, konuşuyor. Biz bunu toplu sözleşmede, iş kolunda uygular bir düzenleme yaparak ipe un seriyoruz.

Sayın Bakan, şimdi, çok açık ve net bir kez daha okuyun, Komisyon üyeleriniz okusun, bürokratlarınız yazdığını bir kez daha okusun. Mesleki eğitim, işçi sağlığı-güvenliği, sosyal sorumluluk, istihdam politikaları gibi konuları iki kurum anlaşmış olsa bile var olan toplu iş sözleşmesini uygulamayan işverenlerin çerçeve sözleşmeye uymamaları hâlinde müeyyidesi ne olacak? Ya da sendika, işçi sendikası uymadı, müeyyidesi var mı? Olmayan bir şeyi buraya getirip tartışmanın, yürütülmesinin imkânsız olduğu bir konuyu Sendikalar, Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu’na taşımanın mantığı ne, görevi ne, sorumluluğu ne? Yani değerli arkadaşlar, geçtiğimiz günlerde de söyledim, amaç, burada Hak-İş Konfederasyonunu birinci konfederasyon konumuna getirip Türk-İş ve DİSK’i de dışlayabilmek için kavram kargaşası yaratmak, beyinleri karıştırmaktan öte bu yasal düzenlemenin, önerinin, tasarının hiçbir işlevi olmayacak.

Bir kez daha söylüyorum: Bazı güzel sözler vardır, o söz bu yasa için dört dörtlük geçerli bir sözdür: Bazı çareler derdin kendisinden de kötüdür. Bu yasa tasarısı, iddiayla söylüyorum, gelecekte çalışma yaşamını bugünkü konumdan daha aşağı seviyelere çekecek, sendikaları daha etkisiz kurumlar hâline getirecek, sadece bir konfederasyonumuza yarayacak bir düzenlemedir.

Maddenin komple çıkartılması ve eski şekline dönüştürülmesinde yarar var.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çetin.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

33’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 33’üncü madde kabul edilmiştir.

34’üncü madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Toplu İş ilişkileri Kanunu Tasarısının "Toplu İş Sözleşmesinin Kapsamı ve Düzeyi" başlıklı 34. maddesinin 2. Fıkrasında yer alan Toplu iş sözleşmesi ibaresinden sonra gelen "Ancak" kelimesinin metinden çıkarılarak sonuna aşağıdaki cümlenin ilave edilmesini arz ve teklif ederiz.

"kamu kurum ve kuruluşlarına ait kurum ve işyerleri ayrı tüzel kişiliğe sahip olsalar dahi bu kurum ve kuruluşlar için tek bir işletme toplu iş sözleşmesi yapılır."

               Mesut Dedeoğlu                                       Ali Öz                                     Cemalettin Şimşek

              Kahramanmaraş                                      Mersin                                             Samsun

                Mehmet Şandır                              Kemalettin Yılmaz                                    Alim Işık

                      Mersin                                       Afyonkarahisar                                      Kütahya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 34. maddesinin (3) nolu fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve aşağıdaki metnin (5) nolu fıkra olarak eklenmesini arz ve teklif ederiz.

              Süleyman Çelebi                              Candan Yüceer                             Kadir Gökmen Öğüt

                     İstanbul                                           Tekirdağ                                            İstanbul

                Nurettin Demir                                    Aytun Çıray                                       Özgür Özel

                       Muğla                                                İzmir                                               Manisa

                   İzzet Çetin                                        Musa Çam

                      Ankara                                               İzmir

3) Grup toplu iş sözleşmesi, tarafların anlaşması üzerine bir işçi sendikası ile bir işveren sendikası arasında, birden çok üye işverene ait aynı işkolunda kurulu işyerleri ve işletmeleri kapsamak üzere en az bir yıl, en çok üç yıl süreyle yapılır.

(5) Bir işyerinde aynı dönem için birden fazla toplu iş sözleşmesi yapılamaz ve uygulanamaz.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET DOMAÇ (İstanbul) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Efendim, yasada bir ve üç yıl zaten var. Onun için katılamıyoruz. Var olan şey için tekrar bir düzenleme yapma ihtiyacı yok.

BAŞKAN – Sayın Çelebi, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; önemli bir yasayı görüşüyoruz. Bu yasanın isim değişikliğinin yapılması konusunda önerge de verdik, adına da “Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu” dedik ama içinde ne sendikalar var ne toplu iş sözleşmesi var ne örgütlenme özgürlüğü var ne grev hakkı var ve adının böyle konulması bu işin Sendikalar Yasası olduğu anlamına gelmiyor. Düşünün değerli arkadaşlar -biraz önce Sayın Musa Çam ifade etti- dünyanın en büyük örgütü ITUC diyor ki: “Bu yasa, teklif edilen yasa, Mecliste görüşülen yasa ILO normlarına uygun değil.” Bir tarafta, hedefimiz dediğiniz Avrupa Birliğinin en önemli kurumu olan Avrupa Sendikalar Konfederasyonu diyor ki: “Bu yasa ILO’ya, Avrupa Sosyal Şartı’na uygun bir düzenleme içermiyor.” Sendikalar karşı, DİSK karşı, Türk-İş’e bağlı sendikalar karşı. Türk-İş biraz önce yazı gönderdi bize. “Bu yasayla ilgili çekincelerimiz var, inadına iktidar çoğunluğuyla bu yasa geçiyor.” diye bize mektup yazıyor. Hak-İş’le konuşuyorsunuz, o diyor ki: “Bütün her yerinde mutabakatımız yok.” TİSK’le konuşuyoruz, TİSK diyor ki: “Bu yasanın bazı düzenlemeleri eskisinden daha geriye götürülen bir düzenleme.” Bu yasaya bir ad vermek lazımsa, bu yasa TOBB’un yasası, bu yasa Sayın Çalışma Bakanının yasası hâline dönüştü. Bu yasayı başka türlü ifade etmek, algılatmak mümkün değil. E, peki bu kadar yasaya karşı olan taraflar varsa, buraya, bu kürsüye çıkıp sürekli “Mutabakat birkaç madde haricinde var.” demek gerçekten bu toplumdaki insanlarla, çalışanlarla, sendikalarla alay etmek demektir.

Dolayısıyla, Sayın Bakana sordum. Bir taraftan diyorsunuz ki: “6 maddede anlaşma sağladık. Altında o ilgili sendikaların imzaları var. Türk-İş’in var, Hak-İş’in var, TİSK’in var, TOBB’un var.” Ben bu kürsüden bir kez daha rica ediyorum. Altına imza atılan 6 madde nedir? Bize yazdıkları yazıda “Böyle bir mutabakatımız yok.” diyorlar, sizinle konuştuğumuzda “6 maddede, Başbakanın yanına geldik, altına imza attılar.” diyorsunuz. Bunun açıklığa çıkartılmadığı bir ilişkide ciddi bir yanıltma var, toplumu kandırma var. Ya bize doğru bilgi vermiyorsunuz, ya bizi kandırıyorsunuz, ya bu Meclisi kandırıyorsunuz. İlk önce, bu konuda ne varsa, şeffaf, açık, hangi protokolü hangi sendikalar imzaladılarsa lütfen bu kürsüden çıkın söyleyin, bunu rica ediyoruz.

Değerli arkadaşlar, bu yasayla işçilerin yüzde 57’si toplu iş sözleşme hakkını kullanamayacak, yandaş sendikaları daha kayıran bir yasa hâline dönüştürülecek, baraj altı kalacak 29 sendikayla toplu iş sözleşmesi yasak. Bu mudur mutabakat diyorum ben buradan. Grev oylaması tuzağına dikkat. Yasa, grev oylaması sistemini değiştiriyor, grev oylamasına katılan işçilerin yüzde 50’sinin greve “Evet.” demesi şartı getiriliyor.

Türkiye’de iş yerlerinin yüzde 96’sı 30’dan az işçi çalıştırıyor. “2012 Temmuz; 30’dan az, 30’dan fazla” diye belirlediğimiz iş yeri sayısı 1 milyon 369 bin 992; 30’dan fazla işçi çalıştıran iş yeri sayısı 57.598, oranı yüzde 4; 30’dan az işçi çalıştıran yüzde 96. Bu iş yerlerinde işçilerin sendikal güvencesini kaldıracaksınız. Dolayısıyla, 12 Eylül grev yasakları bu yasayla sürüyor. Bunları, ne için tek tek bu pankartları çıkarıyorum? Diğer bölümde devam edeceğim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) - Çünkü buradan konuşuyoruz anlamıyorsunuz, bir tablo vereyim, duymuyorsanız en azından burada görün diye bu tabloları veriyorum. Daha sonra devam edeceğim.

Hepinize sayılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çelebi.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Toplu İş ilişkileri Kanunu Tasarısının "Toplu İş Sözleşmesinin Kapsamı ve Düzeyi" başlıklı 34. maddesinin 2. Fıkrasında yer alan Toplu iş sözleşmesi ibaresinden sonra gelen "Ancak" kelimesinin metinden çıkarılarak sonuna aşağıdaki cümlenin ilave edilmesini arz ve teklif ederiz.

"kamu kurum ve kuruluşlarına ait kurum ve işyerleri ayrı tüzel kişiliğe sahip olsalar dahi bu kurum ve kuruluşlar için tek bir işletme toplu iş sözleşmesi yapılır."

                      Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET DOMAÇ (İstanbul) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Kim konuşacak acaba?

CEMALETTİN ŞİMŞEK (Samsun) – Ben konuşacağım.

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

CEMALETTİN ŞİMŞEK (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan toplu iş ilişkileri kanun tasarısının 34’üncü maddesi üzerinde grubumuzun vermiş olduğu önerge üzerinde söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, bugün burada bir temel kanunu görüşüyoruz ve toplumun da önemli bir kesimini ilgilendiriyor. Böyle bir temel kanunun öncelikle içeriği bakımından bazı itirazlarımız olmasına rağmen teknik olarak da bu yasaya itirazlarımız var. Bu kanuna baktığımızda temel kanun olarak bir vizyonunun, bir derinliğinin… Ve kapsadığı kesime hitap edebilirliği açısından bakıldığında, dayanaksız ve geleceğe yönelik olmayan, çok kısa sürede de diğer kanunlarda olduğu gibi değiştirilmesi gereken bir yasa tasarısı olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bugün, Türkiye’de Çalışma Bakanlığının verilerine ya da bize bildirdiğine göre SGK’ya kayıtlı 11 milyon işçi bulunmakta. Bugün burada görüştüğümüz yasa ise bu 11 milyon işçiden sadece, kimine göre 800 kimine göre 900 civarında kişiyi kapsamaktadır. Dolayısıyla, dayanağı bakımından, Sayın Bakan da zaman zaman ifade ediyor, “Onlar için de ayrı bir yasa getireceğiz.” denildiğinde bu yasalar birbirine girecek, dolayısıyla bu yasayı da tekrar değiştirmemiz gerekecek diye düşünüyorum.

Bir defa, “Altyapısı hazırlanmadan yapacağız, işte alt işverenlerde, taşeronlarda çalışanların da sendikal hakları konusunda düzenlemeler yapacağız.” dediğimizde, bu yasanın çok uzun süre sürmeyeceği, diğer yasalarda olduğu gibi bir torba yasayla ya da arada maddelerle değiştirilerek devam edileceği anlaşılmaktadır.

Bir defa, kesinlikle Avrupa Sözleşmesi’ne vesaire kendilerinin girmek istediği, acele ettiği, bugün de -benim ifademle- AB’den sorumlu Sayın Bakanın işsiz kaldığını iddia ettiğim, -işte “twitter”dan yazdığını biraz evvel bir konuşmacı söyledi- bu hâle gelen bir dönemde, böyle bir yasanın o normlara da uygunsuzluğunu ifade etmek istiyorum.

Sayın Bakan, esasında bu yasanın taraflarca epeyce tartışıldığını, Komisyonumuza gelmeden önce taraflarla mutabakatın sağlandığını ve iyi bir çalışma sonucunda buraya getirildiğini ifade etti Komisyonda, Sayın Bakan da hatırlarlar. Ancak, görüyorum ki bu kadar tartışılmasına rağmen hâlâ Sayın Bakanın da birçok tereddütleri var bu yasa konusunda. Elbette ki Sayın Bakanımızın şu dediğine ben katılıyorum: “Herkesi bu yasada memnun etmek mümkün değil.” Ama hiç yoktan, birtakım kriterleri ifade etmesi ve kapsadığı kişileri temsil etmesi bakımından endişemiz var Sayın Bakanım. Çünkü nereden anlıyoruz sizin nezdinizde de bunda tereddütlerin hâlâ olduğunu? Hükûmetimiz tarafından bugün hâlâ değişiklik önergeleri getiriliyor ve bu değişiklik önergeleriyle bu kanun işte yerine oturtulmaya falan çalışılıyor.

Değerli arkadaşlar, şimdi, gerçekten, bizim kanun ve yasa yapma biçimimiz… Adalet ve Kalkınma Partisi yasayı en kolay bir şekilde çıkarıyor çünkü yeteri kadar çoğunluğu var. İşte, bir yerlerden emirler aldığında ya da dayatmalar olduğunda hemen çıkarılabiliyor ama iyice tartışılmadan yasalar çıkarıldığı için Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu dönem, böyle vizyonu olmayan, derinliği olmayan ve geleceğe dönük olmayan günübirlik, günü kurtaran yasalarla çok meşgul edildiğini, dolayısıyla da burada verimliliğin düştüğünü ifade etmek istiyorum.

Ayrıca, verdiğimiz önergede de: “’Toplu İş Sözleşmesinin Kapsamı ve Düzeyi’ başlıklı 34. maddesinin 2. Fıkrasında yer alan Toplu iş sözleşmesi ibaresinden sonra gelen ‘Ancak’ kelimesinin metinden çıkarılarak sonuna aşağıdaki cümlenin ilave edilmesini arz ve teklif ediyoruz.” Okunduğu gibi. “Kamu kurum ve kuruluşlarına ait kurum ve işyerleri ayrı tüzel kişiliğe sahip olsalar dahi bu kurum ve kuruluşlar için tek bir işletme toplu iş sözleşmesi yapılır.” diyoruz.

Gerekçemiz de ise: “Mevcut kanunda da bulunan cümle kamu kurum ve kuruluşları ile yapılan bir toplu iş sözleşmesi yerine pratik hiçbir yararı olmamakla birlikte hükmi şahsiyeti olan her birim için ayrı ayrı toplu iş sözleşmesi yapılması külfetini ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır.” Yani kamu kurum ve kuruluşlarında ayrı tüzel kişiliğe…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEMALETTİN ŞİMŞEK (Devamla) - …sahip olsalar bile, aynı şekilde, bir bütün hâlinde sendikal faaliyetlerin yürütülmesini öne çıkarmaktadır. Dolayısıyla, önergemizin lehinde sizlerden destek istiyoruz ve hepinizi bu vesileyle saygılarımla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şimşek.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

34’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 34’üncü madde kabul edilmiştir.

35’inci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının "Toplu İş Sözleşmesinin şekli ve Süresi"ne ilişkin 35. Maddesinin 2. Fıkrasında geçen "üç yıl" ifadesinin "iki yıl" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Levent Tüzel                                                          Nazmi Gür                                      Ertuğrul Kürkcü

İstanbul                                                                  Van                                                 Mersin

İbrahim Binici İdris Baluken

Şanlıurfa                                                               Bingöl

                          Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 35. Maddesinin (4) nolu fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                           

                Süleyman Çelebi                                  Candan Yüceer                                Kadir Gökmen Öğüt

                      İstanbul                                             Tekirdağ                                             İstanbul

                           

                    Özgür Özel                                        Aytun Çıray                                      Nurettin Demir

                       Manisa                                                İzmir                                                 Muğla

                           

                    Musa Çam                                       Mahmut Tanal                                       İzzet Çetin

                        İzmir                                               İstanbul                                              Ankara

4 - Toplu iş sözleşmesi süresinin bitmesinden önceki yüz seksen gün içinde, yeni sözleşme için yetki başvurusunda bulunulabilir. Ancak yapılacak toplu iş sözleşmesi önceki sözleşme sona ermedikçe yürürlüğe giremez.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET DOMAÇ (İstanbul) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkanım, yasada “yüz yirmi gün”, taraflar “yüz yirmi gün” üzerinden anlaştı ama Cumhuriyet Halk Partisi “yüz seksen gün” diyor. Bizim başka çıkış yolumuz olmadığı için katılamıyoruz.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ben konuşacağım.

BAŞKAN – Sayın Tanal, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

İZZET ÇETİN (Ankara) – Tarafların anlaştığı her konuyu götürdün mü, taşıdın mı Sayın Bakan? Hangi konuyu götürdün tarafların anlaştığı?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu yasaya neden karşıyız? Taraflar burada, Bakanlık burada, Hükûmet burada, biz neden karşıyız?

Somut, net, eski Sendikalar Kanunu’nun 64’üncü maddesinde sendikalar vergiden muaftı. Yeni getirmiş olduğunuz yasada vergiden muaf mı Sayın Bakan? Beğenmediğiniz 12 Eylül yasasında, darbeci yasasında sendikalar vergiden muaftı ancak getirmiş olduğunuz bu yasa tasarısıyla vergiden muaf tutmadınız, daha otoriter, daha diktatörce, 12 Eylülden daha katmerli bir yasa tasarısı getirdiniz.

İki: Beğenmediğiniz 12 Eylül yasasında sendika ve konfederasyonların yapacağı tüm noter işlemlerinde yüzde 50 indirim vardı Sayın Bakan. Mevcut olan yasa tasarısında bu indirimlerin hepsini geri aldınız, sendika ve konfederasyonların yapabilecekleri noter işlemlerinin tamamı ücrete tabi.

Üç: “Sendika ve konfederasyonların kütüphane, spor tesisleri ile mesleki eğitimleri ve toplantıları için lüzumlu taşınır taşınmaz malları ve bu

mallarla ilgili alacaklar hariç haciz edilemez.” deniliyordu. Bununla, getirmiş olduğunuz yasa tasarısında sendikaların, konfederasyonların tüm mal varlıkları haczedilebilecek. Yani bu bize neyi getiriyor? Bu bize şunu getiriyor: Amaç, sendikaların özgürce çalışmasını engellemek, yasaklamak ve bunu kapatabilmenin yolunu getirmek.

Bir başka örnek, işçinin tanımı. İş Kanunu’na atıf yaptınız, işçinin tanımı Sendikalar Kanunu’nda daha geniş tanımlı. Neden geniş tanımlı? İş Kanunu’ndaki tanım, “İşçi, iş sözleşmesine dayalı olarak çalışan kişi.” tanımını yapıyor. Eski, beğenmediğiniz -Sayın Bakan, dinlerseniz size yararlı olacak- Sendikalar Kanunu’nda işçinin tanımı, “İş sözleşmesinin dışında başka şekilde çalışanlar” deniliyor idi. Peki, diyeceksiniz ki: “İş Kanunu’nda sözleşme dışında başka nasıl çalışma olur?” Sayın Bakan, apartman görevlileri oturduğu binada kendisi ücretsiz oturarak eşi orada sözleşme olmaksızın temizlik görevi yapıyor. Bu nedir? Bu sözleşme midir, aralarında var? Buna “karma hukuk sözleşmesi” deriz biz. Yani burada İş Kanunu’nda yapmış olduğunuz “işçinin tanımı” ifadesi, eski yasadan çok daha geriye doğru gitmiş durumda.

Sendikalar tanımına geldiğimiz zaman, sendikalar tanımında, bakın, neler eksik? “Önceden izin alınmaksızın” ibaresi yok. İki: “Serbestçe kurulan ve demokratik ilkelere uygun olarak işleyen, faaliyette bulunan bağımsız hukuk tüzel kişisidir.” Burada “demokratik ilkelere uygun” ibaresi yok, bu yasa geriye gitmiş durumda.

Geliyoruz, burada, kanunun amacı kısmında, “ekonomik ve sosyal durum” demişsiniz. Ekonomik, sosyal durum; sosyal hakları içermemekte yani eski, beğenmediğimiz o 12 Eylül rejiminin yasasında “sosyal durum ve sosyal haklar” denilirdi, burada bilinçli olarak “sosyal haklar” kavramını bu yasa tasarısında çıkarmış bulunmaktasınız.

Peki, övündüğünüz 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu 20’nci maddesinde “tüzel kişilere ceza verilemez” deniliyor idi. Peki ceza vermek, bir kapatmak demek değil midir? Mademki tüzel kişilere ceza verilemiyor ise siz bu tasarıyla neden sendikaların kapanmasına yönelik bir düzenleme getirdiniz? Buradaki getirilen düzenlemeye, bu yasaksız, barajsız, demokratik bir yasa tasarısı olmadığı için buna karşıyız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tanal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Özür dilerim, karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

On dakika ara veriyorum.

                                                               Kapanma Saati: 17.21

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.33

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT(İstanbul), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

197 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 35’inci maddesi üzerinde İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal ve arkadaşlarının verdiği önergenin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir. Karar yeter sayısı vardır.

Şimdi, diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının “Toplu İş Sözleşmesinin Şekli ve Süresi”ne ilişkin 35. Maddesinin 2. Fıkrasında geçen “üç yıl” ifadesinin “iki yıl” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Nazmi Gür (Van) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Tüzel, buyurunuz.

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, çok temel bir yasayı görüşüyoruz, yani toplumsal sınıflar içerisinde işçilerin, emekçilerin örgütlenme hakkını güvenceye alması beklenen bir yasa, sendikalar, toplu sözleşme ve grev yasası ama burada demokrasinin, örgütlenme hakkının, ifade özgürlüğünün kırıntısını bile bulmak mümkün değil. Dolayısıyla, bu yasa, diğer yasalar gibi ama hepsinden de çok Hükûmetin demokrasi karnesi olacak.

12 Eylül zihniyetinden çokça söz edildi. İşte, biraz önce görüşülen kapatma maddesi dâhil, cumhuriyetin ilkeleri, nitelikleri, demokratik esaslar diyerek bir kapatma hakkını kendinde gören iktidar, dolayısıyla işçi sınıfının örgütlenmesine zerrece saygı göstermemektedir. Daha baştan bir defa “herkes için” demeyerek, bu sendikalaşma hakkını herkese tanımayarak sadece iş sözleşmesiyle sınırlı tutarak bir kısıtlama ve antidemokratik bir tutum sergilemiştir. İşte, çatısı altında bulunduğumuz Mecliste çalışan binlerce personel aslında işçi sınıfının bir parçası, hepsi emekçi ama kamu personeli denilerek, kamu görevlisi denilerek kapsam dışında tutulmuştur. Bu tutum dahi iktidarın zihniyetini göstermektedir.

Peki, bir kez daha Sayın Bakana atıf yaparak söylemek istiyorum: “75 milyonun yasası.” Daha bu sabah, mücadele eden işçiler, “Bu yasada biz varız, sendikalarla değil önce bizimle anlaşmanız gerekiyor.” diyen işçiler iş bırakmışlardır işe başladıklarında bir saat, bu yasaya -hazırlanmakta olan bu yasa taslağına- tepki göstermek üzere. Dolayısıyla, sendikaların direncini kırmak ve onları âdeta kolu kanadı kırık bir vaziyette her şeye boyun eğdirmek adına getirilmiştir bu taslak. Ama getirildiği gibi de yerinde de saymamıştır. İşte, ara ara geçen, getirilen öneriler, şimdi hazırlanmakta olan öneriler, barajın yüzde 1’den yüzde 3’e çıkartılmasına dönük düşünülen öneri, ayrıca, yandaş sendikaları kollamaya, onları bu bataktan çıkarmaya dönük bir çaba, aslında bu saldırıların ne kadar büyük olduğunu, ne kadar kapsamlı olduğunu gösteriyor.

Tabii, yani Hükûmet, sermaye, bu kadar da mı olacak sendikaların içinde? Her şeyine karışıyor; organlarının sayısından genel kurulun yapılacağı süresine kadar. Dolayısıyla, ortada çok açık bir sendika var ama günah, vebal sadece bu taslağı hazırlayan sermayede, Hükûmetin önüne koyan sermayede ve Hükûmette, onun bakanında mı? Hayır elbette. Yani bugüne kadar gelirken, işte “uzlaşma” adı altında, “mutabakat” adı altında, işçi sınıfının gücünü ortaya çıkartmadan seyreden, bütün görevi sadece bir gazeteye ilan vermekle yasak savan ve işçinin, hak arayan işçinin önüne düşmeyen, adı “turuncu sendikacılar”a çıkmış birtakım sendikacılar da bir o kadar, tabii ki, bu olan bitenden sorumlu olacak. Yani, bu yasa, bütün bu direnişe rağmen, bütün itirazlara rağmen çıkacak ama bunun karşısında tabii ki bu sayfa kapanmayacak. Yani sadece işçilerin gözünde Hükûmet ne kadar emek düşmanı olduğunu göstermiş olmayacak ama Türkiye işçi sınıfı tarihinin mücadele geleneği, bu oldu bittiyle, bütün itirazlara rağmen çıkarılan bu yasanın da elbette yanıtını verecektir.

Düşünebiliyor musunuz yani çalışan nüfusun, emekçi nüfusun yüzde 5’i şu anda örgütlü, yüzde 95’i örgütsüz ama şimdi o yüzde 5’i dahi nasıl bir örgütlenme hakkına tabi olacak? Patronun iki dudağı arasında, sendikal tazminatları, iş güvencesi ortadan kaldırılmış. Yani, savunabilir misiniz, bir tek ILO standardında, imza koyduğunuz anlaşmalarda bu sendikal haklar, grev yasakları bu şekilde düzenlenmiş diyebilir misiniz? Kesinlikle böylesi bir şey söz konusu değil.

Dolayısıyla, 12 Eylül zihniyetinin devamı olan bu düzenleme, getirilecek olan bu düzenlemeler, yasakçı anlayışlar, toplu sözleşme, toplu iş sözleşmesi ve grev, sendikal hakla kopmaz bir bağ içerisinde olan sendikal haklara ne kadar hak tanıyorsanız, özgürlük tanıyorsanız, toplu sözleşme düzeni…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla) - …grev düzeni de bu kadar geçerli olacak. İşçi sınıfımız hiçbir zaman bu yasayı kabul etmeyecek.

Hepinize teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tüzel.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

35’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

36’ncı maddede iki önerge vardır, okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 36. maddesine (3) nolu fıkra olarak aşağıdaki metnin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Süleyman Çelebi                    Candan Yüceer           Kadir Gökmen Öğüt

İstanbul                                      Tekirdağ                İstanbul

Nurettin Demir                           Aytun Çıray              Özgür Özel

Muğla                                            İzmir                   Manisa

İzzet Çetin                                 Musa Çam               Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Ankara                                           İzmir                   İstanbul

(3) Toplu iş sözleşmesi süresinin bitmesinden sonra yenisi imzalanıncaya kadar olan süre içerisinde işyerinden her ne sebeple olursa olsun ayrılan işçilere, toplu iş sözleşmesinin imzalanmasından sonra ücret ve diğer haklarında meydana gelen parasal artışlar ve haklar ayrıldıkları tarihe göre yeniden hesaplanarak ödenir. 5510 sayılı Kanuna göre ödenen farkların primleri işverence ödenir ve bu konu ile ilgili idari para cezası ve gecikme cezası ödenmez.

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının " Toplu İş Sözleşmesi Hükmü" ne ilişkin 36. Maddesinin 2. Fıkrasından sonra gelmek üzere, 3. fıkra olarak aşağıdaki fıkranın ilave edilmesini arz ve teklif ederiz. 

 

Levent Tüzel                              Nazmi Gür               Ertuğrul Kürkçü

İstanbul                                          Van                    Mersin

İbrahim Binici                          İdris Baluken

Şanlıurfa                                      Bingöl

(3) Toplu İş Sözleşmesinin hükmünün ve hükümlerinin işveren tarafından ihlal edilmesi, uygulanmaması suçtur. TİS'i uygulamayan veya ihlal eden işverene 6 aydan az olmamak üzere hürriyeti kısıtlayıcı ceza verilir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) - Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Efendim, toplu sözleşmenin ihlal edilmesi hâlinde eda davası açılabiliyor. Dolayısıyla, hürriyeti kısıtlayıcı bir şey yasaya koymak uygun değildir diye katılamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Gür, buyurunuz efendim.

NAZMİ GÜR (Van) - Teşekkürler Sayın Başkan.

197 sıra sayılı Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısının 36’ncı maddesi üzerine grubum adına söz almış bulunmaktayım.

Değerli arkadaşlar, hepinizin malumudur ve sık sık bu kürsüde birçok arkadaşımız, milletvekili arkadaşımız Anayasa’nın 90’ıncı maddesini hatırlatırlar ve Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin bu 90’ıncı maddeyle nasıl iç hukuk hâline dönüştüğünü ve öncelikle uygulanması gerektiğinin altını çizer, ama çok ilginçtir ki her seferinde iktidar Anayasa’nın 90’ıncı maddesi yürürlükte iken ve bir amir hüküm olarak ortada dururken, bunun aksine yasaları önümüze getirmekte ve görüşmektedir.

İşte, şu anda görüştüğümüz ve aslında Türkiye'nin tarafı olduğu ILO sözleşmelerinin tamamı iç hukuk hükmü taşımalarına rağmen ve hazırlanacak bütün bu yasaların, özellikle emek, sendikal haklar alanında hazırlanacak bütün yasaların bu çerçevede hazırlanması gerekirken, tam tersi istikamette yasal düzenlemelere gidilmektedir. İşte, önümüzdeki yasa da Anayasa’nın 90’ıncı maddesine açıkça aykırı olmasına rağmen bu Mecliste görüşülüyor.

Değerli arkadaşlar, ILO sözleşmeleri, emeği, emekçinin haklarını, onun örgütlülüğünü düzenleyen, bizim de tarafı olduğumuz sözleşmelerdir. Buna aykırı düzenlemeler getirilmesi, hiç kuşkusuz Anayasa’nın 90’ıncı maddesine aykırılık olduğu gibi, ILO sözleşmelerine de aykırılık teşkil eder. Ayrıca, Türkiye'de emeğin örgütlü gücü olan sendikaların serbest pazarlık yapma, örgütlenme, kendi iç örgütlülüklerini sağlama, iş kollarına göre örgütlerini ileri götürme konusundaki haklarını âdeta gasp ediyor. Örneğin grev hakkı. Grev hakkı işçilerin temel hakkıdır. Grev hakkı emekçilerin tek silahıdır, işverene karşı, sermayeye karşı kullandıkları tek silahtır. Grev hakkının bu yasayla sınırlandırılması, hiç kuşkusuz sadece ILO sözleşmelerine aykırı değil ve fakat Anayasa’nın 90’ıncı maddesine de aykırıdır. Lokavt hakkının alabildiğine uygulanması sendikaların, sendikal hareketin alanının giderek daraltılması en azından hakkaniyeti, adaleti de ortadan kaldırır.

Değerli arkadaşlar, bu tasarıda sendikal yaşamla ilgili haklar ve emekçilerin temel hakları gasp ediliyor, sendikal yaşamı âdeta alt üst ediliyor. Değişik iş kollarındaki sendikal örgütlülüğü yok ederek bir bakıma “yandaş”, başka bir deyişle “sarı sendikaların” oluşumunu âdeta teşvik ediyor. Biz, ne bu yasayla ne bu yasal değişiklikle Avrupa Birliği sürecindeki Türkiye olarak en azından işçi hakları açısından, sendikal örgütlülük açısından bir ilerleme kaydetmiş olmuyoruz.

Yine değerli arkadaşlar, özellikle sendikal örgütlenme, serbest pazarlık ve toplu iş sözleşmesi konusunda da bu yasayla ciddi bir daralma, ciddi bir gasp söz konusu. Bu konuda da umarım Hükûmet muhalefetin gerekli değişiklik önergelerini dikkate alır, işçilerin haklarını ve özgürlüklerini gasbetmekten vazgeçer.

Yine değerli arkadaşlar, emek tehdit altında, emekçilerin örgütlenme özgürlüğü tehdit altına giriyor ve bu yasayla ciddi biçimde tehdit edilmektedir. Özellikle bu yasanın ILO sözleşmelerine, Avrupa Sosyal Şartı’na ve Avrupa Birliği standartlarına aykırı olduğunu belirtmek istiyoruz. Biz, parti olarak ILO sözleşmelerinin, Türkiye’nin tarafı olduğu bütün sözleşmelerin, sözleşmeye uygun olmayan bu tasarının yeniden değerlendirilmesi gerektiğine inanıyoruz. İşçi haklarıyla, işçi ve emekçi örgütleriyle dayanışmamızı bir kez daha buradan dile getiriyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gür.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 36. maddesine (3) nolu fıkra olarak aşağıdaki metnin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                          Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları

(3) Toplu iş sözleşmesi süresinin bitmesinden sonra yenisi imzalanıncaya kadar olan süre içerisinde işyerinden her ne sebeple olursa olsun ayrılan işçilere, toplu iş sözleşmesinin imzalanmasından sonra ücret ve diğer haklarında meydana gelen parasal artışlar ve haklar ayrıldıkları tarihe göre yeniden hesaplanarak ödenir. 5510 Sayılı Kanuna göre ödenen farkların primleri işverence ödenir ve bu konuyla ilgili idari para cezası ve gecikme cezası ödenmez.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Önergedeki talep 39/3’te aynen olduğu için katılamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; size bir hikâye anlatacağım, geçen gün olan bir hikâye. Bir sendikamız -bankada parası da var- bir kampanyadan sendikaya araba alacak, arabaya ihtiyacı var. Kefalet filan… Diyorlar ki: “Yöneticiler kim? Eşlerinizden muvafakat getirin.” Artık, sendika yöneticilerinin -uğraştınız, uğraştınız- her şeylerini bitirdiniz, bir de sıra eşlerine geldi Sayın Bakan!

YUNUS KILIÇ (Kars) – Herkes için geçerli.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Herkes için… İnsan onuru vardır, haysiyeti vardır, getirin değiştirelim burada.

Ben sendika… Ben kefalet vermiyorum, bunu aramayın. Eğer bu hataysa böyle cevap vermeyin. Hataysa hatadır.

Sayın Bakan, ne olursunuz bana artık cevap verin. Yaşa takılanlar konusunda hep susuyorsunuz, susuyorsunuz, susuyorsunuz. Artık bu konuda renginizi belli edin. Bu insanlar ölsün mü? Çıkın, mertçe, dürüstçe deyin ki: “Biz bu insanlarla ilgili hiçbir şey yapmayacağız. Bu insanlar çoluğuna çocuğuna karşı perişan durumdalar, perişan olsunlar.” Ama burası sosyal bir devlet. Sosyal bir devlette bir çalışma bakanı yaşa takılanlar konusunda rengini belli etmiyorsa… Ben bir yıldır konuşuyorum, bir yıldır bir gün kalkıp da: “Ya kardeşim bizim bir hazırlığımız var şunu yapacağız bunu yapacağız…” Ya Allah aşkına bir şey söyleyin! Allah’ınızı severseniz bir şey söyleyin! (CHP sıralarından alkışlar) Bu adamlar öldü, bitti; Allah kimseyi çoluk çocuğuna mahcup etmesin. Okula giden çocuklarının karşısında insanların, bir annenin, bir babanın yüce Allah kafalarını eğmesin.

Sayın Bakan, Allah aşkına bir cevap verin. Allah aşkına deyin ki: “Biz bu konuyla ilgilenmiyoruz. Bunu bilmem kim yaptı…” Kim yaparsa yapsın, bunların sahibi sizsiniz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Şov yaptın yine şov.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Kim o? Kim diyor onu? Sen mi diyorsun?

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Ben sana şovu gösteririm.

(İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun AK PARTİ sıralarına yürümesi)

BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, lütfen yerinize geçiniz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Ayıp ya!

YUNUS KILIÇ (Kars) – Ben “Şov yaptın.” diye bir şey söylemedim.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu… Sakin olun lütfen.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Ne demek “Şov yapıyor.” Ayıp ya! Ayıp ya!

BAŞKAN – Lütfen sakin olun.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

36’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 36’ncı madde kabul edilmiştir.

37’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra sayılı Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısının 37. Maddesinin (2) nolu fıkrasındaki toplu görüşme kelimesinin yerine toplu iş sözleşmesi görüşmesi kelimesinin kullanılmasını, (3) nolu fıkradaki sözleşme kelimelerinin önüne toplu iş kelimelerinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                     Süleyman Çelebi                        Candan Yüceer                 Kadir Gökmen Öğüt

                           İstanbul                                      Tekirdağ                          İstanbul

                      Nurettin Demir                              Aytun Çıray                     Özgür Özel

                             Muğla                                          İzmir                             Manisa

                          İzzet Çetin                                   Musa Çam                  Fatma Nur Serter

                            Ankara                                         İzmir                            İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Serter, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sendikanın adını bile duymaya tahammül edemeyen bir siyasal iktidarın hazırladığı bir yasa tasarısını görüşüyoruz. Sendikanın adına bile tahammül edememek aslında tam da AKP’nin demokrasi anlayışına yakışan bir duruştur. Çünkü hepimiz çok iyi biliyoruz ki işçi sendikaları ezilen, yoksullaşan, hakça, insanca bir düzen arayışı içinde sesini yükseltmeye çalışan işçi sınıflarının en önemli güvencesidir.

Özellikle son Türk-İş araştırmalarında göreceğimiz gibi, açlık sınırının 949 liraya, yoksulluk sınırının 3.091 liraya yükseldiği bir ülkede yaşıyoruz ancak bu ülkede Başbakan çıkıyor ve diyor ki: “Halkın gelir düzeyi, refah düzeyi arttı. Bakın satılan buzdolabı sayısına, bakın satılan motorlu araç sayısına.” İşte, ne yazık ki bu söylemler halkın gerçek düşüncelerini, duygularını örtmüyor ama o zaman insanlar ne yapıyorlar? Meydanlara çıkıyorlar, seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Sesini duyurmaya çalışan işçi, sesini duyurmaya çalışan öğrenci, hak arayan herkes biber gazıyla susturuluyor.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Hadi canım sen de!

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Sesini duyurmaya çalışan, AKP politikalarını eleştiren aydınlar, yazarlar, üniversite profesörleri ise Silivri’yle susturulmaya çalışılıyor, bunun adı da “demokrasi” oluyor. İşte AKP’nin demokrasi anlayışı böyle bir anlayış.

CEVDET ERDÖL (Ankara) – Bizi ikna edemezsiniz, bizi ikna edemezsiniz!

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Türkiye, OECD ülkeleri içinde sendikacılıkta en son sırada yer alıyor.

CEVDET ERDÖL (Ankara) – İkna olmadık, ikna olmadık!

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Bu sizleri endişelendiriyor mu sayın milletvekilleri? Türkiye'nin OECD ülkeleri içinde sendikacılıkta en son sırada yer almasından bir utanç duyuyor musunuz? Hiç kuşkusuz duymuyorsunuz.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, âdeta övünerek, Türkiye’de sendikacılık oranının yüzde 8,5 olduğunu açıklıyor. İşte bütün bunlar Türkiye’de örgütlenme hakkına ve hak arayanların sesine gösterilen duyarsızlığın ifadesi. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

CEVDET ERDÖL (Ankara) – Hak arayanları...

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Bakın, benim buradaki konuşmama bile tahammül edemiyorsunuz. Bu da sizin demokrasi anlayışınızın en somut göstergesi.

Hiç kuşkusuz, yasaların bir lafzı bir de ruhu vardır. Bu yasanın ruhu çok açıktır. Bu yasanın ruhu 12 Eylül ruhudur. Bu yasanın ruhu 12 Eylül ruhunun makyajlanmış hâlidir. (CHP sıralarından alkışlar) Bu yasanın ruhunda aldatılan kitlelerin feryadı gizlidir. Referandumda “Hak grevi, dayanışma grevi, siyasi grev yasağını bak kaldıracağız.” izlenimi vererek Anayasa’da yaptığınız değişiklik sonucunda “Evet.” oyu verenlerin feryadı gizlidir. Bu yasanın ruhunun içerisine aslında AKP’nin demokrasi konusundaki gerçek duyguları, gerçek düşünceleri kazınmıştır.

Yüksek Hakem Kurulu... Özel hakem getireceksiniz, bununla özgür bir toplu pazarlık yapma sürecini engellemeye çalışacaksınız. Yetki kaybıyla sendikaları -sopanın ucuna taktınız yetki kaybını- sürekli sendikaları bununla tehdit edeceksiniz. Yandaş sendika, yandaş konfederasyon yaratma arzunuzu sendikanın maddelerinin arasına gizli ilmeklerle dokuyacaksınız, sonra da demokratikleşmeden söz edeceksiniz!

Değerli milletvekilleri, işçilerin umudunu başka bir bahara bıraktınız. Size teşekkür ediyorum çünkü işçilerin umudu Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarına kalmıştır. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Serter.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

37’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 37’nci madde kabul edilmiştir.

38’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 38. maddesinin (1) nolu fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                Süleyman Çelebi                                  Candan Yüceer                                Kadir Gökmen Öğüt

                      İstanbul                                             Tekirdağ                                             İstanbul

                 Nurettin Demir                                     Aytun Çıray                                        Özgür Özel

                       Muğla                                                 İzmir                                                Manisa

                    İzzet Çetin                                          Musa Çam                                        Turgut Dibek

                       Ankara                                                İzmir                                               Kırklareli

(1) İşletme toplu iş sözleşmesi kapsamında olan ya da toplu iş sözleşmesi bulunan bir işyeri veya işyerinin bir bölümünün devrinde, devralan işverenin aynı işkoluna giren işyeri veya işyerlerinde yürürlükte bir toplu iş sözleşmesi var ise; devralınan işyeri veya işyerlerinde uygulanan toplu iş sözleşmesinden doğan hak ve borçlar, toplu iş sözleşmesi hükmü olarak devam eder. Devralan işverenin imzalamış olduğu toplu iş sözleşmesinin hükümlerinden işçi lehine olanlar da uygulanır. Devralan işverenin işyeri ya da işyerlerinde uygulanan bir toplu iş sözleşmesi yok ise; devralınan işyerinde yürürlükteki toplu iş sözleşmesinden doğan hak ve borçlar, yeni bir toplu iş sözleşmesi yapılıncaya kadar toplu iş sözleşmesi hükmü olarak devam eder.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Dibek, buyurunuz.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, 38’inci maddeyle ilgili olarak verdiğimiz önerge üzerinde söz aldım, öncelikle sizleri saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Bakanımdan Kırklareli’deki sıcak bir konuyu bence dikkatle dinlemesini ve bize o konunun çözümü hususunda da yardımcı olmasını rica ediyorum. Bu kürsüden de bu konuyu öncelikle dile getirmek istiyorum önergeyle ilgili düşüncelerimizi belirtmeden evvel.

Değerli arkadaşlar, belki ülkenin birçok yerinde, sadece Kırklareli’de değil, benzer bir sorun yaşanıyor. Sayın Bakanım, benim ilimde merkez ilçede, Kofçaz yolu üzerinde bir tekstil fabrikası var. Adı Şeker Tekstil. 374 işçi çalışıyor. Bu işçiler 4 Ekimden bu yana fabrikanın bahçesinde yatıp kalkıyorlar. Ne olmuş? Fabrikanın sahibi veya sahipleri birdenbire ortadan kaybolmuşlar, “İflas ettik.” demişler, “İşte, biz sizlerin zaten…” Sanıyorum üç aylık ödemeleri verilmemiş, mesaileriyle beraber; ki geçen gün kendilerini ziyaret ettiğimde söyledikleri oydu. Tabii üç-dört yıllık çalışanlar da var, kıdem tazminatları duruyor. İşçilere gelen kimse yok. İşte, onlarla ilgilenen kimse yok. İş akitleri devam ediyor gözüküyorlar, gelip işveren kendilerine iş akitlerinin feshi konusunda herhangi bir işlem yapmamış, ödemelerle ilgili herhangi bir şey yok, böyle bir süreç vardı. Yaklaşık on dört gündür orada yatıp kalkıyorlar, eylemlerine devam ediyorlar. Aslında istedikleri şu: Fabrikadan bir muhatap. Bu fabrikanın sahibi, yönetim kurulunda kimler varsa gelsinler… 374 tane işçiden bahsediyorum değerli arkadaşlar. Yani küçük bir işletme de olmadığını az çok sizler de takdir edersiniz. Yani “Sizin alacaklarınız var, ödeyeceğiz; işte garantisi, bakın burada fabrika, burada işte makineler…”

Gittiğimde şunu gördüm, onu da söyleyeyim, olayın yan yolunu anlamınız adına. Belli bir süre içerisinde ana makineleri zaten kaçırmışlar. Peki dedim, içeride ne var? Birtakım makineler var, hukuki yollar üzerinden takip etmeye kalkabilir miyiz diye, işçilere dedim: Haklarınızı hukuki yollardan arayamaz mısınız? Avukat arkadaş gelmiş, makinelerin de bankaya leasingli olduğu -yani kredili olduğu- dolayısıyla  öncelikli alacaklı bankanın olduğu ortaya çıkıyor. Mal varlığı yok ortada, hiçbir şey yok.  İşçiler, işsizlik fonundan faydalanamıyorlar, iş akitleriyle ilgili süreç tamamlanmadığı için. Başka bir fabrikaya işe girmeleri için o sürecin tamamlanması lazım. Böyle boşta kalmışlar. Anladığım kadarıyla şöyle bir yöntem izleniyor, yani buna izin vermemek lazım. İşveren şunu diyor: “Eninde sonunda bu işçiler, burada dirençleri kırılacaktır. Bunlar üç gün beş gün burada dururlar. Üç gün beş gün sonra, işte neyse, on gün sonra -havalar da soğuyor, yağmurlar da yağıyor- giderler. Gitsinler haklarını hukukta arasınlar benden bir şey bulabilirlerse. Benim bulunduğum anda bir temsilci gelmiş, işveren adına aynen şöyle demişti: “Biz size senet verelim, ocak, şubat, mart aylarına şirketin kaşesiyle. Alacaklarınızı o tarihlerde ödeyelim, sizler de iş akitlerinizi kendiniz feshettiğinize dair birer evrakı imzalayın ve bu şekilde bu işi bağlayalım.” diye talebi, teklifi vardı işverenin temsilcisinin.

Tabii, değerli arkadaşlar, yani fabrikada makineler leasingli, ortada yok kimse. O şirket teminatlı senetlerin yani o şirketin kaşesi olan senetlerin hiçbir geçerliliği yok. Ee, sonra? “O zaman haklarınızı gidin yargıda arayın, iş mahkemesine başvurun.”

Bakın, geçen dönem burada Medeni Usul Kanunu’nu da çıkardık. Orada da ne var biliyor musunuz? Bunu da bence mutlaka, Sayın Bakanım, dikkate almanız gerekir. Bence bunu Meclis olarak dikkate alalım. Yargıya başvurmaya kalktıklarında işçilerin kişi başı 470 lira başvuru harcı yatırması gerekiyor, masraf yatırması gerekiyor. Bununla ilgili biliyorsunuz düzenleme yapılmıştı. Bu yargılama giderleri avans olarak peşin alınıyor, 470 lira. 370 tane işçi yaklaşık 180-200 bin lira yani 200 milyar lira parayı bulacaklar haklarını aramak için. Ya, zaten insanlar aç yani dayanışmayla su, kumanya geliyor; dernekler, işte çevredeki insanlar, belediyemiz, onlara katkı vermeye çalışıyor. Böyle de bir olay var yani bunu da mutlaka düzenlememiz gerekir. Bu işçi alacakları için mutlaka bir istisna gelmesi lazım değerli arkadaşlar. İnsanlar adliyeye, mahkemeye haklarını aramak için parası varsa başvuracak noktada. Bu düzenlemenin çok yanlış olduğu da ortaya çıkıyor. Bununla ilgili çok ciddi sıkıntı var.

Yani adliye sarayları yapıyorsunuz, Edirne’de bir tane yeni bitti, gördüm. Avukatlar, hâkimler, savcılar var, onlardan çok temizlik görevlileri var meydanda, dolaşıyorlar ama içinde halk yok, vatandaş yok, koca adliye sarayında insan yok. Niye yok? Paraları yok, dava açamıyorlar, gelemiyorlar. Yani o adliye sarayını niye yaptık veya niye yaptınız diye düşünmeniz gerekir diye değerlendiriyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TURGUT DİBEK (Devamla) – Sayın Bakanım, sizden duyarlılık rica ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Dibek.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

38’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 38’inci madde kabul edilmiştir.

39’uncu madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

                          Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının, "Toplu İş Sözleşmesinden yararlanmaya" ilişkin, 39. Maddesinin 2. Fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

2) "Toplu İş Sözleşmesinden, sözleşmenin imzalanması tarihinde taraf sendikaya üye olanlar yürürlük tarihinden, imza tarihinden sonra üye olanlar ise, taraf sendikanın üyeliklerini kabul ettiği tarihten itibaren yararlanır.”

                 İdris Baluken                                   Pervin Buldan                                     Nazım Gür

                       Bingöl                                                Iğdır                                                  Van

                 Levent Tüzel                                    İbrahim Binici

                      İstanbul                                             Şanlıurfa

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısının "Toplu İş Sözleşmesinden Yararlanma" başlıklı 39. maddesine aşağıdaki fıkraların eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"(9) Aynı işkolunda çalışıyor olmak koşuluyla alt işverenin işçileri asıl işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden taraf işçi sendikasına üye olmak veya dayanışma aidatı ödemek koşuluyla yararlanırlar."

"(10) Asıl işveren alt işveren ilişkisinin mahkeme kararıyla geçersiz sayılarak asıl işverenin işçisi kabul edilen işçiler, kararın kesinleşmesinden önceki tarihe ilişkin olarak üyelik veya dayanışma aidatı ödeme koşulu aranmaksızın asıl işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden yararlandırılır."

               Mesut Dedeoğlu                                       Ali Öz                                     Cemalettin Şimşek

              Kahramanmaraş                                      Mersin                                             Samsun

                Mehmet Şandır                              Kemalettin Yılmaz                                    Alim ışık

                      Mersin                                       Afyonkarahisar                                      Kütahya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 sıra sayılı Toplu İş ilişkileri Kanun Tasarısının 39’uncu maddesinin (4) nolu fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesi 7’nci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve aşağıdaki fıkraların eklenmesini arz ve teklif ederiz.

              Süleyman Çelebi                              Candan Yüceer                             Kadir Gökmen Öğüt

                     İstanbul                                           Tekirdağ                                            İstanbul

                Nurettin Demir                                    Aytun Çıray                                       Özgür Özel

                       Muğla                                                İzmir                                               Manisa

                   İzzet Çetin                                        Musa Çam

                      Ankara                                               İzmir

“Dayanışma aidatı ödemek suretiyle toplu iş sözleşmelerinden yararlanmada, sendika üyesi olmayanlara sendika üyesi olanların yararlandığı parasal veya sosyal haklar aynen uygulanamaz."

7 - Bu Kanun anlamında işveren vekilleri ile toplu iş sözleşmesi görüşmelerine işvereni temsilen katılanlar, toplu iş sözleşmesinden yararlanamaz. Bu kişiler dışında kalan isçilerden sendika üyesi olanlar toplu sözleşme kapsamı dışında tutulamazlar.

"Aynı işkolunda çalışıyor olmak koşuluyla alt işverenin işçileri asıl işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden taraf işçi sendikasına üye olmak veya dayanışma aidatı ödemek koşuluyla yararlanırlar."

“Asıl işveren alt işveren ilişkisinin mahkeme kararıyla geçersiz sayılarak asıl işverenin işçisi kabul edilen işçiler, kararın kesinleşmesinden önceki tarihe ilişkin olarak üyelik veya dayanışma aidatı ödeme koşulu aranmaksızın asıl işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden yararlandırılır."

"toplu iş sözleşmelerine, o işyerinde çalışan işçilerin toplu iş sözleşmesinden yararlanma hakkını kısıtlayıcı düzenlemeler konulamaz."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Kim konuşacak acaba?

Sayın Çam, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce burada ITUC ve ETUC genel sekreterlerinin Türkiye Cumhuriyeti Başbakanına yazmış olduğu mektubu okudum. Şimdi de size 10 Ekimde yayınlanmış olan Avrupa Birliği İlerleme Raporu 19’uncu Fasıl “Sosyal Politika ve İstihdam” bölümünden kısa bir paragrafı okumak istiyorum:

“Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısı, hâlâ Türkiye Büyük Millet Meclisi onayını beklemektedir. Toplu sözleşme yapma barajının yüksek olması, toplu sözleşme yapma imkânını önemli ölçüde kısıtlamaya devam etmektedir ve bu durum, toplu sözleşme hakkının tam olarak uygulanmasına engel olmaktadır. Ayrıca, yetkililerin tüm sektörlerdeki çalışan sayısına ilişkin verileri paylaşmamaları, birkaç aydır hiçbir yeni toplu sözleşme görüşmesinin sonuçlanmamasına neden olmaktadır. Türkiye, grev hakkını aşırı derecede kısıtlamaktadır. Hükûmet, Mayıs 2012’de sivil havacılık sektöründe çalışanları da grev hakkından mahrum bırakan kanunu kabul etmiştir. Söz konusu temel haklarını kaybetmelerini protesto eden 300’den fazla havacılık çalışanı, bu protestonun ardından işten çıkarılmıştır. Çalışanların söz konusu haktan mahrum edildiği sektörlerin sayısının artması, Türkiye’yi AB ve ILO standartları doğrultusunda sendikal haklara tam anlamıyla riayet etmekten bir adım daha uzaklaştırmıştır. Türkiye’de mesleki kategorilerde veya belirli sektörlerde sendika kurma veya sendikaya katılma hakkı da aşırı derecede kısıtlanmaktadır; Savunma Bakanlığında çalışan sivil memurlar bu duruma örnek teşkil etmektedir. Sendikal hakların uygulanmasındaki kısıtlayıcı yasal hükümler ve zorluklar nedeniyle, sendikalaşma düzeyi ve toplu sözleşme kapsamı oldukça düşük kalmaya devam etmektedir.”

Değerli arkadaşlar, okuduğum bölüm, Avrupa Birliğinin 10 Ekimde yayınlamış olduğu İlerleme Raporu’ndan bir paragraftı. Gördüğünüz gibi, hem Avrupa Sendikalar Konfederasyonu hem Dünya Sendikalar Konfederasyonu Sayın Başbakana bu yapılan düzenlemenin yanlış bir düzenleme olduğunu belirten bir mektup yazıyor hem de 10 Ekimde yayınlanmış olan İlerleme Raporu bunun açık ve net bir göstergesidir. Yani beş gün içerisinde iki tane olay arkadaşlar. Şimdi, Türkiye’yi dünya kamuoyu önünde ve uluslararası camiada küçük düşürmeye hiçbirimizin ve hiçbirinizin, özellikle iktidar partisinin buna hakkı yok; bunu yapmaması gerekiyor, Türkiye Cumhuriyeti devletinin altına imza atmış olduğu sözleşmeleri aynen uygulaması gerekiyor.

Şimdi, vermiş olduğumuz bu önergeyle şunu söylüyoruz arkadaşlar: Bizler milletvekili olarak siyasi partiye üyeyiz ve üyesi olduğumuz siyasi parti bizi milletvekili adayı yapıyor ve bizim isimlerimizi Seçim Kuruluna bildiriyor.

Bunun dışında siyasi partiye üye olmayanlar da bağımsız bir şekilde aday olabilirler ama Seçim Kuruluna mutlaka baş vurmak gerekiyor. Bir iş yerinde toplu sözleşme yapılıyor, sözleşmenin tarafları sendikaya üye olan işçiler ile işveren. Şimdi, siz, eğer o iş yerinde çalışan işçilerin sendikaya üye olmayanları “dayanışma aidatı” diye dilekçe verip de “Ben sendikaya üye olmayacağım ama yapılan toplu sözleşmeden faydalanmak istiyorum.” diyor iseniz, bu bir noktada Türkiye’de sendikasızlaşmanın önünü açmaktır ve Türkiye’de sendikalaşmayı yok etmek demektir. Nasıl insanlar sendikaya üye oluyorsa, aidat ödüyorlarsa, emek veriyorlarsa, bedel ödüyorlarsa, o iş yerinde çalışan işçilerin toplu sözleşmeden faydalanması gerekir. Ama “Hayır, biz bu düzenlemeyle, bundan sonra o iş yerinde çalışan işçinin sendikaya üye olmasa bile sadece dayanışma aidatı ödeyerek, dayanışma dilekçesi vererek o toplu sözleşmede hak kazanan bütün ekonomik, demokratik ve sosyal hakların tamamından bunlar da faydalansın.” derseniz, o iş yerinde bir süre sonra sendika kalmaz ve sendikasızlaşma alıp başını gider. Bu düzenleme onu getiriyor, yanlıştır. Bizim talebimiz şudur: Bırakın dayanışma aidatını ödemeyi, o iş yerinde sendikaya üye olan herkes faydalanmalı, yetmez, o iş yerinde bulunan alt işveren olarak yani “Taşeron” diye adlandırdığımız taşeron işçiler bile sendikaya üye oldukları takdirde, yapılan toplu sözleşmenin getirmiş olduğu ekonomik, demokratik ve sosyal hakların tamamından faydalanması gerekiyor.

Sayın Bakan, AB İlerleme Raporu’ndan ve ITUC ve ETUC’un Sayın Başbakana göndermiş olduğu mektup açık ve ortadadır. Bunları dikkate almanız gerekiyor ve dayanışma aidatı ödeyerek o iş yerinde toplu sözleşmeden faydalanma yollarını kapatmamız gerekiyor. Bu, Türkiye’de sendikalaşma oranını her geçen gün gittikçe dibe vurur ve Türkiye’de sendikal hareketi yok eder arkadaşlar. On yıl sonra Türkiye bir sendika mezarlığına dönüşür, bunun sorumlusu ve müsebbibi de siz olursunuz ve tarihe böyle geçersiniz diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çam.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısının "Toplu İş Sözleşmesinden Yararlanma" başlıklı 39. maddesine aşağıdaki fıkraların eklenmesini arz ve teklif ederiz.

“(9) Aynı işkolunda çalışıyor olmak koşuluyla alt işverenin işçileri asıl işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden taraf işçi sendikasına üye olmak veya dayanışma aidatı ödemek koşuluyla yararlanırlar."

“(10) Asıl işveren alt işveren ilişkisinin mahkeme kararıyla geçersiz sayılarak asıl işverenin işçisi kabul edilen işçiler, kararın kesinleşmesinden önceki tarihe ilişkin olarak üyelik veya dayanışma aidatı ödeme koşulu aranmaksızın asıl işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden yararlandırılır.”

Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Efendim, İş Kanunu’nda alt işveren bağımsız bir işveren olarak zikrediliyor. Alt işverenle ilgili düzenlemeyi kapsamlı bir şekilde yüce Parlamentonun huzuruna getireceğiz, onun için burada katılamıyoruz.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Ne zaman? Balık kavağa çıkınca!

BAŞKAN – Sayın Şandır, buyurunuz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2’nci dönemin beşinci yılındayız. Ben geçen dönemde de buradaydım. Sayın Bakandan ve Sayın Hükûmetten bu sözü defalarca dinledik: “Kapsamlı bir düzenleme yapacağız.” ama bugüne kadar gelmedi.

Değerli milletvekilleri, öncelikle hepinizi, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Önergemizin kapsamını tekrar okumak istiyorum ve lütfen dikkatinize sunuyorum. Diyoruz ki: “Aynı işkolunda çalışıyor olmak koşuluyla alt işverenin işçileri asıl işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden taraf işçi sendikasına üye olmak veya dayanışma aidatı ödemek koşuluyla yararlanırlar.” ve bunun devamı.

Değerli arkadaşlar, ben, tabii Sayın Çam’a da Sayın Çelebi’ye de bir şey söylemek istiyorum: Eğer özneniz sendikaysa Sayın Çam, dediğiniz doğru. Eğer özneniz emekse, işçiyse, orada emek veren, ter akıtan işçinin hakkını korumak mecburiyetindeyiz. “Sendikalaşmayı öldürür.” diye taşeron işçilerin toplu iş sözleşmesinden, imzalanan toplu sözleşmeden faydalanmamasını söylemek olmaz, doğru değil.

MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) – “Olmasın.” demedi ki kimse.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Doğru değil, yani deminki konuşmanızı dikkatlice izledim.

Evet, sendika bir demokrasi için, bir ülke için, işçi için, emek için çok önemli, çok önemli bir değer ama aslolan işçi, emek. Şimdi, bir iş yerinde biri, işverenin işçisi, imzalanan toplu sözleşmeden faydalanıyor ama o işveren kurnazlık yapıyor aynen devlet gibi -bu devlet bizim- bu devletin yetkilerini kullanan Sayın Hükûmet gibi kurnazlık yapıyor, işini hizmet satın alınma yoluyla taşerona yaptırıyor. Ödediği ücret asgari ücret, sefalet ücreti, zulüm ücreti. Bir de sendikal haklardan faydalanamıyor.

Değerli arkadaşlar, “devlet” dediğimiz hadise bu milletin örgütlü gücü. Devletin meşru olabilmesi için uygulamasının adaletli olması lazım. İnanınız ki şu Türkiye Büyük Millet Meclisinde bile, hukuk kuran, adaleti tesis etmekle görevli olan şu Türkiye Büyük Millet Meclisinde bile yıllardır zulüm işleniyor. Niye? 4/C’li işçileri ne yapacağız? Aynı mutfakta çalışan 2 aşçı, 2 aşçıbaşı, biri 4/C’li, biri kadrolu, biri 2 bin lira alıyor, biri 4 bin lira alıyor. Bunun neresinde adalet var? Hani “eşit işe eşit ücret” diye bir şey söylüyordunuz? Şimdi, devleti taşeron işçilere devrettiniz.

Sayın Bakanım, çalışma hayatından sorumlu Bakansınız, şu beni rahatsız ediyor, inanıyorum sizi de rahatsız etmesi lazım: Türkiye’de 10 milyon, 11 milyon işçi var, 1 milyonu sendikalı, hatta 1 milyonu bile değil. Gerisi nerede bunun? Gerisi taşeronun elinde, o sefalet ücretiyle, o zulüm ücretiyle inliyor. Bunu burada düzeltmek lazım. Diyoruz ki: Gelin arkadaş, aynı iş yerinde aynı işi yapan biri asıl işverenin işçisi, toplu iş sözleşmesi haklarından faydalanıyor, biri taşeron işçisi. Yahu gelin, bu zulmü ortadan kaldıralım.

Hatta, çok övünüyorsunuz işte, Avrupa Birliğinin raporuna itiraz ediyorsunuz, demokrasiye laf söyleyene kızıyorsunuz, Sayın Başbakan gene bugün kükredi. Ee, ILO Sözleşmesi’nin… 94’üncü sözleşmede bu husus var: Aynı iş yerinde aynı işi yapanlar, aynı haklardan faydalanırlar. Sendikacılık da bu.

Onun için, bizim bu önergeyi kabul etmeyişinizin gerekçesi olarak ortaya koyduğunuz mazereti de kabul edebilmek mümkün değil. Beş yıldır aynı şeyi söylüyorsunuz, kapsamlı bir düzenleme yapacaksınız.

Şu Meclisteki adaletsizliği düzeltemedik Sayın Bakan. İş Bakanı olarak, Çalışma Bakanı olarak siz, iş hayatındaki bu adaletsizliği kaldıracak kapsamlı bir imkân yakalıyorsunuz -Sendika Yasası çıkarıyorsunuz- destek veriyoruz ama bu adaletsizliği düzeltecek önergeye “Hayır.” diyorsunuz. Bu kabul edilebilir değil, bu noktada bir samimiyet sorgulaması yapmak lazım.

Bu duygularla, yüce heyetinizin dikkatine sunuyorum. Doğru bir önerge, kabul edilmesi bir adaletsizliği ortadan kaldıracaktır, reddedilmesi adaletsizliğe yani zulme iştirak etmek demektir. Sizi vicdanlarınızla baş başa bırakıyor, hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Şandır.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK – Kısa bir açıklama yapacağım Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın Başkan -Sayın Şandır’ın söylediği- bir yanlış algılama var, onu düzeltmek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Çam.

 

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

13.- İzmir Milletvekili Musa Çam’ın, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın kendi konuşmasını yanlış anladığına ilişkin açıklaması

 

MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Başkan, görüyorum ki bir yanlış algılama var. Bir iş yerinde taşeron varsa… Tabii ki biz taşeronlaşmaya karşıyız ama buna rağmen, o alt işveren orada birkaç işi bölmüşse, farklı insanlara yaptırıyorsa oradaki insanların da toplu sözleşmeden faydalanmasını talep ediyoruz. Ancak şöyle bir sorun var: Bir süre sonra, dayanışma aidatı ödeyerek o toplu sözleşmeden faydalanmak isteyen insanlar, bir dönem sonra yapılacak olan yetki başvurusunda, orada sendika üyesi olmayan işçilerin sayısı sendikalı olan işçilerin sayısından çok fazla olacağı için o iş yerinde o sendika yetkiyi kaybeder ve toplu sözleşme bağıtlayamaz. Dolayısıyla dayanışma aidatı ödeyerek faydalanmak yerine tümünün sendikalı olmasının ve yapılan toplu sözleşmeden faydalanılmasının çok doğru bir yöntem olduğunu düşünüyorum. Bizim vermiş olduğumuz önerge de o kapsamdaydı; yoksa o iş yerinde çalışan insanların toplu sözleşmeden faydalanmaması anlamını taşımaz, aksine sendikalı üye olması ve toplu sözleşmeden tam olarak faydalanmasını istiyoruz ve taşeronlaşmanın önünü de ancak böyle kesebiliriz diyorum, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çam.

 

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporları (1/567) (S. Sayısı: 197) (Devam)

 

BAŞKAN – Oylamaya geçmeden önce, Sayın Bakanın da kısa bir açıklama talebi var.

Buyurun.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Sayın Şandır’ın gerçekten samimi açıklamalarına teşekkür ediyorum. Ama şunu ifade edeyim: Gerçekten, bu düzenlemeyi burada yapmak mümkün değil çünkü İş Kanunu’nun 2’nci maddesinde alt işveren bağımsız bir işveren olarak düzenlenmiş. Dolayısıyla “köklü düzenleme” derken, gerçekten de önümüzdeki dönem, bu yasadan sonra ele alacağımız düzenleme bu ve gruplardan da bu konuda katkı sağlayacak arkadaşlarla bu önemli düzenlemeyi, önemli çalışmayı birlikte yapmaya da hazır olduğumuzu ifade etmek istiyorum, onun için katılamıyoruz; yoksa, politik bir cümle zaten burada kullanmamız doğru değil. Bunu belirteyim.

İkincisi, dayanışma aidatı; yetkili bir sendika var, diğer taraftan o yetkili sendikada kayıtlı olmayan işçiler var. Bu çok doğal bir şey. Dayanışma aidatı mevcut düzenlememizde de var. O arkadaşların, yani o yetkili sendikaya üye olmayan arkadaşların başka sendikaya üye olup mücadele etme imkânları var. “Bu dayanışma aidatını kaldıralım.” demek veya “Dayanışma aidatı sendikacılığı yok edecek.” gibi bir yaklaşım bence doğru değildir diye düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bu tamamen bahanedir. Eğer Hükûmetse burada, taşeron işçilerin durumunu düzeltelim. Yani neyi bekliyor? Tamamen bahane!

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının, "Toplu İş Sözleşmesinden yararlanmaya" ilişkin, 39. Maddesinin 2. Fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

2) "Toplu İş Sözleşmesinden, sözleşmenin imzalanması tarihinde taraf sendikaya üye olanlar yürürlük tarihinden, imza tarihinden sonra üye olanlar ise, taraf sendikanın üyeliklerini kabul ettiği tarihten itibaren yararlanır.”

İdris Baluken (Bingöl) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Baluken, buyurunuz. (BDP sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasayla ilgili, yasa tasarısıyla ilgili görüşlerimizi buradan defalarca dile getirdik. Ancak, özellikle hem Sayın Bakanın hem de burada konuşma yapan AKP’ye mensup milletvekili arkadaşların yasayla ilgili görüşlerini dile getirirken ön plana çıkardığı üç husus vardı. Birincisi, aciliyet. Yasanın bir an önce çıkmasıyla ilgili bir aciliyetten bahsediyorlardı. Bu yasa taslağı hazırlanmadığı için, toplu sözleşme yapılmadığı için milyonlarca işçinin, emekçinin gözünün bu yasa tasarısında olduğunu söylemişlerdi. İkincisi, mutabakat ve üçüncüsü de diyalog. Yani en çok, biz bu yasayı görüşürken Hükûmet tarafından bunları duyduk. Bunların hepsinin ne kadar gerçekçi olmadığını ve bu gerçekçi olmayan yönlerin ne kadar da yasaya sirayet ettiğini buradan belirtmek istiyorum. Öncelikle, bu, aciliyet meselesine gelmek istiyorum. Üç hafta oldu yasa buraya geleli, bu Meclis iki ülkeye savaş tezkeresini görüştü. İki ülkeye... Neredeyse bütün işçileri, emekçileri, yoksul çocuklarını savaşa sokacak tehlikeli politikaların kararlarını aldı ama yasa hâlâ görüşülüyor. Aciliyetle ilgili, tabii, bu yaklaşımın ne kadar samimi olduğu ortadadır. Bize özellikle bu yasanın aciliyetiyle ilgili “Sabah 10.00’da Genel Kurulu açalım.” teklifi bile yapılmıştı ve biz milyonlarca emekçiyi ilgilendiren bu yasa tasarısının bir an önce çıkması için sabah saatlerinde buraya geldiğimizde başka bir ülkenin savaş tezkeresiyle karşılaşmıştık. Dolayısıyla, Sayın Bakanın özellikle bahsettiği sosyal tarafların mutabakatı herhâlde bize Genel Kuruldaki gündemle ilgili verilmiş olan mutabakatı çağrıştırıyor diye düşünüyorum. Bunların hiçbir şekilde kabul edilemeyeceğini, bu yasanın bütün yönleriyle işçilerin, emekçilerin beklentilerini karşılamadığını, sendikal örgütlenmeyle ilgili mevcut kısıtlamalara daha yasakçı yaklaşımlar getirdiğini, toplu sözleşmeyle ilgili barajların hiçbir şekilde kaldırılmadığını buradan belirtmek gerekiyor. Sayısız önergeler verildi, bunlarla ilgili, işçilerin, emekçilerin beklentilerinin karşılanması noktasında.

Grev hakkıyla ilgili sadece ekonomik sebeplerle değil, hak grevi, dayanışma grevi, siyasi grevin tanınması gerektiğiyle ilgili buradan defalarca görüşler dile getirildi, değişiklik önergeleri verildi ama maalesef Hükûmet ve iktidar partisi kendi bildiği şekilde bu yasayı çıkarmaya kararlı görünüyor. Diğer taraftan, sendikaların tüzüğüne müdahale eden, sendikaların mali yapılarını bile kendi genel kurulunun denetiminden alıp dış müdahaleye, mali müşavirlerin denetimine sokan bir yasanın çok fazla, işçinin, emekçilerin beklentilerini karşılayan bir yasa olmadığını tekrar buradan belirtmemiz gerekiyor.

Şimdi, burada, işçi, işveren ve devlet denkleminde biz doğrusu AKP Hükûmetinin işçiden, emekçiden yana bir tavır sergilemesini beklemenin de çok gerçekçi olmadığını düşünüyoruz. Bakın, sadece, elimdeki şu rakamı sizlerle paylaşmak istiyorum. En üst ve en alt gelir grubundaki yüzde 20’lik toplumsal kesimlerin toplam gelirden aldığı payı gösteren verileri vereceğim: En alt gelir grubunda olan kesimin toplam gelirden aldığı pay yüzde 5,6; en üst gelir grubunun payı yüzde 47. Yani mevcut politikalarıyla bugüne kadar daha çok sermaye grubunu önceleyen, daha çok işvereni zenginleştirmeyi esas alan bir Hükûmetin tabii ki bu yasa tasarısı görüşülürken de emekçiler lehine, işçiler lehine herhangi bir düzenlemeyi getireceğini beklemiyorduk. Ancak doğrusu sürekli aciliyet, diyalog ve mutabakattan bahsedilirken en azından bu Genel Kurulda görüşme yapılırken alana çıkan emekçilere de biber gazı sıkılmaması gerekiyordu. Karşılarına polis gücü, coplar, TOMA’lar çıkarılmaması gerekiyordu. Diyaloğu bu şekilde, polis gücüyle yaratmaya çalışan AKP, ikinci dalgada da copladığı işçilere, emekçilere savcılar ve hâkimler aracılığıyla operasyonlar yaptı, gözaltı ve tutuklamalar oldu. Bu da bu yasa tasarısının içeriğinin ve burada dile getirilen söylemlerin samimiyetini ortaya koyuyor.

Hepinize teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Arayacağım efendim.

Teşekkür ederiz Sayın Baluken.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur, on dakika ara veriyorum.

                                                                                              Kapanma Saati:18.28

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.43

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

-----0-----

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10’uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

197 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 39’uncu maddesi üzerinde Bingöl Milletvekili İdris Baluken ve arkadaşlarının verdiği önergenin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, kabul edilmemiştir.

Tasarının görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Tasarının 39’uncu maddesini oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler…  39’uncu madde kabul edilmiştir.

40’ıncı madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 40. Maddesinin (1) ve (4) nolu fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve (3) nolu fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                Süleyman Çelebi                                  Candan Yüceer                                Kadir Gökmen Öğüt

                      İstanbul                                             Tekirdağ                                             İstanbul

                 Nurettin Demir                                     Aytun Çıray                                        Özgür Özel

                       Muğla                                                 İzmir                                                Manisa

                    İzzet Çetin                                          Musa Çam

                       Ankara                                                İzmir

(1) Bakanlar Kurulu; teşmili yapılacak işyerinin kurulu bulunduğu işkolunda en çok üyeye sahip sendikanın yapmış olduğu bir toplu iş sözleşmesini, o işkolundaki işçi veya işveren sendikalarının veya ilgili işverenlerden birinin ya da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının talebi üzerine, tamamen veya kısmen ya da zorunlu değişiklikleri yaparak, o işkolunda toplu iş sözleşmesi bulunmayan işyeri veya işyerlerine teşmil edebilir.

(3) “Teşmil kararına uymayan işveren ve işveren vekilleri hakkında Çalışma Bakanlığı'nca gerekli tahkikat yapılarak cezai ve idari para cezasına hükmedilir. Bu cezaların miktarları teşmil kararında belirtilir."

(4) Bakanlar Kurulu, teşmil kararını, gerekçesini de açıklayarak gerekli gördüğünde yürürlükten kaldırabilir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının “Teşmil”i düzenleyen 40. Maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

İdris Baluken                                                    Pervin Buldan                                     Nazmi Gür

Bingöl                                                                   Iğdır                                                  Van

Abdullah Levent Tüzel                                      İbrahim Binici

İstanbul                                                        Şanlıurfa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Binici, buyurunuz.

İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 40’ıncı maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Önerimizle, özgür toplu pazarlık ilkesi esas alınmış, iş kolunda, her iş yerinde örgütlü sendikanın işverenlerle bir araya gelerek özgürce toplu iş sözleşmesi yapması ve Bakanlar Kurulu, dolayısıyla Hükûmetin doğrudan toplu iş sözleşmesi sürecine müdahil olmamasını öneriyoruz.

Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz Sayın Bakanın da Şanlıurfa Milletvekili olması sıfatıyla özellikle sormak istiyorum: Şanlıurfa ve Türkiye’de adalet istiyoruz, demokrasi istiyoruz, özgürlük istiyoruz ama maalesef hem ilim hem de Türkiye genelinde adalet, demokrasi ve özgürlükten bahsedenler maalesef ki terörist ilan ediliyor.

Şimdi, biliyorsunuz, bugün otuz altı gündür, insanlar bedenini açlık grevine yatırmışlardır. Otuz altı gündür yeme içme yok ve bu durumda vicdanlara seslenmek istiyorlar: Vicdanı olan, imanı olan, dini olan her insan bu ölümlerden sorumludur. Dolayısıyla, biz, bu sorumluluğu paylaşıyoruz. Onun için, bu sese, bu açlık grevlerine lütfen Türkiye Büyük Millet Meclisi bir yerde el atsın veya çözüm arayışında bulunsun.

Yine, Sayın Bakanım da Urfa Milletvekili olması sıfatıyla… Urfa’da 13 Haziranda, malumunuz, cezaevinde isyan olayı yaşanmıştı. O tarihlerde ben de Urfa’daydım. Urfa’da, Urfa milletvekili seçilen, 78 bin gibi bir oyla seçilen Sayın İbrahim Ayhan o gün orada olmasaydı ölümler gerçekten daha  büyürdü. 13 tane genç evladımızı kaybettik; onlara tekrar buradan rahmet diliyor, ailelerine sabır diliyorum. Keşke aramızda olsalardı. İşte, Urfa’da başlayan o olay, cezaevinde olabilecek olayların da habercisidir.

Sayın İbrahim Ayhan sonra ne oldu? İbrahim Ayhan bir gece yarısı hasta yatağında yatarken kalp krizi geçirdikten sonra Adana Kürkçüler Cezaevine sürgün edildi. Defalarca Adalet Bakanıyla görüştük. Seçilmiş bir milletvekilinin, aramızda olması gereken bir milletvekilinin, hatta ve hatta 9 tane  seçilmiş milletvekilinin burada olmaması vicdanlarınızı sızlatmıyor mu? İbrahim Ayhan ikinci kezdir Adana’da kalp krizi geçiriyor ve tek talebimiz Sayın İbrahim Ayhan’ın bir an önce Siverekli olması münasebetiyle Diyarbakır D Tipi Cezaevine nakledilmesi ama maalesef bugüne kadar olumlu bir cevap alamadık. Sayın milletvekilleri, bir milletvekilinin sürgününü düşünebiliyor musunuz? Seçilmiş bir milletvekili. Bunu vicdanlarınızca kabul ediyorsanız buyurun yapın, devam edin ama herkesin vicdanlarına seslenmesi lazım, bir an önce Sayın Vekilimin Adana’dan Diyarbakır D Tipi Cezaevine gönderilmesini talep ettik. Bunun dışında bir şey var mı? Vicdanlarınıza bırakıyorum.

Saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Meclise gelsin, Meclise.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Binici.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

 Diğer önergeyi okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 40. Maddesinin (1) ve (4) nolu fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve (3) nolu fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

            Süleyman Çelebi (İstanbul) ve arkadaşları

(1) Bakanlar Kurulu; teşmili yapılacak işyerinin kurulu bulunduğu işkolunda en çok üyeye sahip sendikanın yapmış olduğu bir toplu iş sözleşmesini, o işkolundaki işçi veya işveren sendikalarının veya ilgili işverenlerden birinin ya da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının talebi üzerine, tamamen veya kısmen ya da zorunlu değişiklikleri yaparak, o işkolunda toplu iş sözleşmesi bulunmayan işyeri veya işyerlerine teşmil edebilir.

(3) “Teşmil kararına uymayan işveren ve işveren vekilleri hakkında Çalışma Bakanlığı'nca gerekli tahkikat yapılarak cezai ve idari para cezasına hükmedilir. Bu cezaların miktarları teşmil kararında belirtilir."

(4) Bakanlar Kurulu, teşmil kararını, gerekçesini de açıklayarak gerekli gördüğünde yürürlükten kaldırabilir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Çetin, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

İZZET ÇETİN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, burada vermiş olduğumuz önerge gerçekten maddeye işlerlik kazandırmak ve bir bakıma da Hükûmetin ya da Bakanlar Kurulunun elini güçlendirmeye yönelik bir önergeydi. Bunu verişimizin nedeni… Tabii teşmil konusu nedir, önce bir onu tanımlamak gerekir. “Teşmil” kelime anlamı olarak kapsama alma, kapsamını genişletme, yayma anlamına geliyor ama sendikal literatürde, sendikal anlamda yetkili bir sendika tarafından imzalanmış olan bir toplu iş sözleşmesi yani bir iş kolunda toplu iş sözleşmesi yoksa o iş kolundaki işçilere de Bakanlar Kurulu kararıyla yaygınlaştırılması anlamına geliyor. Bu önergeyi vermemizin nedeni şu: Bakınız değerli arkadaşlar, AKP’nin, daha doğrusu Bakanlar Kurulunun aczini ortadan kaldırmak amacıyla yapmış olduğumuz bir düzenleme.

2009 yılında, 29 Nisan 2009 tarihli Resmî Gazete’nin mükerrer sayısında bir teşmil kararı aldı Bakanlar Kurulu. Yani teşmil o iş kolunda örgütlü en çok üyeye sahip sendikanın imzalamış olduğu bir toplu iş sözleşmesini aynı iş kolunda diğer örgütsüz yerlere de yaygınlaştırma anlamına gelir. Bakanlar Kurulu BASİSEN sendikamızın İş Bankasında imzalamış olduğu bir toplu iş sözleşmesini üç yabancı banka Finansbank, Fortis ve Denizbank çalışanları için uygulama kararı aldı. Ücret, çalışma koşulları, izin ve diğer sosyal yardım konularında Bakanlar Kurulu 29 Nisan 2009’da uygulama kararı aldı. Bu üç yabancı banka direndi. Bakanlar Kurulu kararını dinlemedi. BASİSEN sendikası gazetelere boy boy ilan verdi: “Ey Hükûmet, almış olduğun kararı uygula.” dedi. Hükûmet uygulatamadı. Üç yabancı banka… Parantez içinde söylüyorum, hiçbir yabancı bankada sendika yok Türkiye'de, özel bankalarda da sendika yok. Kamu bankalarında da sadece ve sadece Vakıfbank’ta sendika var. İş Bankası’nda, Akbank ve Yapı Kredi’de kısmen sendika var. Yani örgütsüz bir iş kolunda Bakanlar Kurulu üç yabancı bankanın karşısında geri adım atmak zorunda kaldı. Tabii biz hep söylüyoruz: AKP’nin gücü işçiye, emekçiye, emekliye yeter; copu onlara gösterir ama üç yabancı bankanın karşısında Hükûmet diz çöktü; 3 Temmuz 2009 tarihinde de imzalamış olduğu, almış olduğu teşmil kararını geri çekti. Şimdi bizim verdiğimiz önerge burada Bakanlar Kurulunun ve Hükûmetin de elini güçlendirme amacına yönelik. Niçin uygulamadı diğer bankalar, yabancı bankalar? Çünkü bir yaptırımı yok, cezai müeyyidesi yok. Burada biz iki önemli konuya işaret ediyoruz: Bir, Bakanlar Kurulu, Yüksek Hakem Kurulu gibi bir kuruldan görüş almak zorunda değil, yani çalışanların durumunu kötü görüyorsa -Hükûmetin görevidir iyileştirmek- alır bir karar uygular. Orada yaptığım değişiklik Yüksek Hakem Kurulunun görüşünü Bakanlar Kurulu almasın.

İki, Finansbank, Fortis ve Denizbank gibi uluslararasılaşmış ya da yabancılaşmış bankaların patronları, eğer Bakanlar Kurulunun kararını uygulamıyorsa bir cezai yaptırımı olsun dedik. Onun için oraya elinizi güçlendirecek bir önerge verdik; Bakan “Hayır.” diyor, Komisyon “Hayır.” diyor, bürokratlar “Olmaz.” diyor.

Değerli milletvekili arkadaşlar, yani bu bir itibar meselesi, sadece Hükûmetin değil ülkenin de itibarı. Fortis’e, Finansbank’a, Denizbank’a gücü yetmeyen Hükûmetin sadece gücü çalışanlara mı yetiyor? İşçilere, emekçilere, emeklilere, öğrencilere mi yetiyor? Copunuzu bir de onlara gösterseydiniz, biber gazınızı bir de onlara sıksaydınız, bakalım yapabiliyor musunuz, başınıza ne gelirdi.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çetin.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

40’ıncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 40’ıncı madde kabul edilmiştir.

41’inci madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanunu tasarısının 41'inci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini, aynı maddenin beşinci fıkrasında geçen “yüzde birinin" ibaresinin "yüzde üçünün" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

             Ayşenur Bahçekapılı                                 Ahmet Aydın                                Mehmet Doğan Kubat

                      İstanbul                                            Adıyaman                                            İstanbul

                 Özlem Yemişçi                                       Ali Şahin                                      Mehmet Erdoğan

                     Tekirdağ                                            Gaziantep                                           Gaziantep

 

"(1) Kurulu bulunduğu işkolunda çalışan işçilerin en az yüzde üçünün üyesi bulunması şartıyla işçi sendikası, toplu iş sözleşmesinin kapsamına girecek işyerinde başvuru tarihinde çalışan işçilerin yarıdan fazlasının, işletmede ise yüzde kırkının kendi üyesi bulunması hâlinde bu işyeri veya işletme için toplu iş sözleşmesi yapmaya yetkilidir."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 41. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                Süleyman Çelebi                                  Candan Yüceer                                Kadir Gökmen Öğüt

                      İstanbul                                             Tekirdağ                                             İstanbul

                    Özgür Özel                                        Aytun Çıray                                      Nurettin Demir

                       Manisa                                                İzmir                                                 Muğla

                    İzzet Çetin                                          Musa Çam

                       Ankara                                                İzmir

Madde 41-

(1) İşçi sendikası, toplu iş sözleşmesinin kapsamına girecek işyerinde veya işletmede başvuru tarihinde çalışan işçilerin yüzde otuzunun kendi üyesi bulunması hâlinde bu işyeri veya işletme için toplu iş sözleşmesi yapmaya yetkilidir. İşletme toplu iş sözleşmeleri için işyerleri bir bütün olarak dikkate alınır ve yüzde otuz çoğunluk buna göre hesaplanır.

(2) İşletmede birden çok sendikanın yüzde otuz veya fazla üyesinin olması durumunda başvuru tarihinde en çok üyeye sahip sendika toplu iş sözleşmesi yapmaya yetkilidir.

(3) Bir işveren sendikası, üyesi işverenlere ait işyeri veya işyerleri, sendika üyesi olmayan bir işveren ise kendi işyeri veya işyerleri için toplu iş sözleşmesi yapmaya yetkilidir.

(4) Bakanlık yetkili sendikanın belirlenmesinde kendisine gönderilen üyelik ve üyelikten çekilme bildirimleri ile Sosyal Güvenlik Kurumuna yapılan işçi bildirimlerini esas alır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

197 Sıra Sayılı Kanun Tasarısı'nın 41. Maddesinin yasa metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                  İdris Baluken                                      Hasip Kaplan                                      Pervin Buldan

                       Bingöl                                                Şırnak                                                 Iğdır

                   Halil Aksoy                                       Levent Tüzel                              Hüsamettin Zenderlioğlu

                        Ağrı                                                İstanbul                                                Bitlis

                                                                         Ertuğrul Kürkcü

                                                                               Mersin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Kürkcü, buyurunuz.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; biz bu 41’inci maddenin tamamen metinden çıkartılmasını istiyoruz. Bunda ne kadar haklı olduğumuz, AKP üyesi arkadaşlarımızın verdiği bu kanunun 1’inci maddesinin (b) fıkrasındaki yüzde 1 sınırlamasının da yüzde 3’e çekilmek istenmesiyle iyice ortaya çıkıyor. Sayıların içerisinde çok kaybolmadan net şeyler konuşalım. Bu yasa tasarısı kanunlaşırsa eğer, bütün bu veriler ışığında Türkiye’de hâlen toplu sözleşme yapmakta olan 15’e yakın sendika baraj altında kalacak. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının resmen açıklanmayan verilerine göre, şu an 10,3 milyon sigortalı işçi, 916 bin de sendikalı işçi var. Ancak bu sendikalı işçi oranı, sendika bazında çok ciddi farklılıklar gösterdiği için yüzde 1 baraj bile, 60 sendikanın işlevsiz kalmasına ve 15 yetkili sendikanın tasfiyesine yol açabilecek. Tekstil iş kolunda, hazır giyim, deri iş kolunda yaklaşık 850 bine yakın işçi var. Bunların yüzde 1’i, 8.500 işçi demek ve yetkili sendika bu nedenle baraj altında kalıyor vesaire vesaire.

Şimdi, aslında bu yasanın temel amacının sendikasızlaşmayı güvence altına almak olduğu açıkça ortada. Şu an zaten her 10 işçiden sadece 1’i sendikalıyken, bu koşullar altında toplu sözleşme yetkisine sahip sendikalarda örgütlenmiş işçi kalmayacaktır. Bunun AKP Hükûmetinin temel siyaseti olduğunu şuradan da anlayabiliriz: Başbakan, THY grevi söz konusu olduğunda demişti ki THY grevi için “Düşünün ki bu grev kanunsuz değil, kanunlu olarak yapıldığında daha da kötü, bunun bedelini kim ödeyecek? Millet ödeyecek.” vesaire.

Şimdi, milletten işçi sınıfını çıkarttığınız zaman geriye ne kalır sanıyorsunuz? 10 milyon sigortalı işçi, kayıt dışı çalışan 5 milyonu da bunun yanına ekleyin, kendi emeğiyle çalışan köylüleri ve küçük esnafı ekleyin, aslında işçi sınıfını milletten çıkarttığınız zaman geriye sadece asalaklar, tufeyliler, sömürücüler, kan emiciler kalır! Bunların çıkarları için yasa çıkartmak, işte, bu, ancak Hükûmetinize uygun bir davranıştır.

Ben, doğrusu bu yasa tasarısının reddi bakımından sokakların Meclisten çok daha etkin bir yer olabileceğini düşünüyorum; şöyle ya da böyle bu sokaklar devreye girecek, her zaman olduğu gibi baskıcı yasaları saf dışı edecekler.

Sadece bir tek şeyi hatırlatmak istiyorum: Anayasa oylaması söz konusu olduğu günlerde AKP sözcüleri, siyasi amaçlı grev ve lokavt, dayanışma grevi lokavtı, genel grev, iş yeri işgali, iş yavaşlatma, verim düşürme ve diğer direnişlere ilişkin yasakları kaldıracaklarını söylemişlerdi, buna kananlar oldu, onlar “Yetmez, ama evet.” dediler, şimdi “Bu kadarı yeter mi?” ben kendilerine sormak istiyorum. Yeter mi? Daha istiyor musunuz AKP’nin sillesini yemek?

Sevgili arkadaşlarım, bu yasadan bir an önce geri dönün, ILO’nun, Uluslararası Çalışma Örgütünün kararlarına aykırı, Avrupa Birliğiyle giriştiğiniz müzakere sürecine aykırı, her şeye aykırı ve her şeyden önce insan haysiyetine aykırı bu yasayı devreden çıkartın. Bunları devreden çıkartın, çünkü eğer bunları devreden çıkartmazsanız, bugün cezaevlerinde açlık grevlerine başlayan insanlara, halkın da çok geniş ölçüde katılacağından emin olabilirsiniz.

Grevin bir tek şeklini bu yasa tasarısı kabul ediyor, ama bu Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesinin web sayfasına baktım, gerçekten Recep Tayyip Erdoğan üniversitesi onun partisinden daha zekice greve çıkan işçilerin burjuvaziye karşı üretimden gelen gücünü kullanarak her türlü grevi yapabileceklerini söylemiş. Umarım, bu öğrenciler adlarını taşıdıkları Başbakanın üniversitesinden grev hakkının evrensel bir hak olduğunu, işçinin var olma gücü ve var olma silahı olduğunu söyleyerek çıkarlar, bu Hükûmete hep birlikte dersini veririz.  İşçinin gücü sermayeyi yenecek, bundan kurtuluşumuz yok arkadaşlar.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kürkcü.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanunu tasarısının 41'inci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini, aynı maddenin beşinci fıkrasında geçen 'yüzde birinin" ibaresinin "yüzde üçünün" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                              Süleyman Çelebi (İstanbul) ve arkadaşları

MADDE 41-

(1) İşçi sendikası, toplu iş sözleşmesinin kapsamına girecek işyerinde veya işletmede başvuru tarihinde çalışan işçilerin yüzde otuzunun kendi üyesi bulunması hâlinde bu işyeri veya işletme için toplu iş sözleşmesi yapmaya yetkilidir. İşletme toplu iş sözleşmeleri için işyerleri bir bütün olarak dikkate alınır ve yüzde otuz çoğunluk buna göre hesaplanır.

(2) İşletmede birden çok sendikanın yüzde otuz veya fazla üyesinin olması durumunda başvuru tarihinde en çok üyeye sahip sendika toplu iş sözleşmesi yapmaya yetkilidir.

(3) Bir işveren sendikası, üyesi işverenlere ait işyeri veya işyerleri, sendika üyesi olmayan bir işveren ise kendi işyeri veya işyerleri için toplu iş sözleşmesi yapmaya yetkilidir.

(4) Bakanlık yetkili sendikanın belirlenmesinde kendisine gönderilen üyelik ve üyelikten çekilme bildirimleri ile Sosyal Güvenlik Kurumuna yapılan işçi bildirimlerini esas alır.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)- Sayın Başkanım, önergeye katılamıyoruz çünkü 41’inci madde, aynı zamanda geçici 6’ncı maddeyle de direkt bağlantılı, dolayısıyla bir bütün olarak değerlendirmemiz gerekiyor. Sosyal taraflarla da en uzun konuştuğumuz bir madde olduğunu belirtmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Çelebi buyurunuz.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 41’inci madde aslında hem ILO tarafından hem Avrupa Birliği tarafından en çok eleştirilen hem de yıllarca 12 Eylül hukukunun değiştirileceğini söyleyen iktidar tarafından da dile getirilen ve bu sorunun çözüleceği ifade edilen bir düzenleme. Oysa, değerli arkadaşlar, tam da tersi yapılıyor.

Şimdi, dünyada üçlü baraj sisteminin olduğu ülke Türkiye’dir ve bu ısrar devam etmektedir. Bir iş kolunda çalışan işçilerin… Daha önce yüzde 10’du, Komisyonda yüzde 1’e indirildi, Meclise böyle sevk edildi. Şimdi, biraz sonra oylanacak bir önergeyle de, Hükûmet ve AKP İktidarı tarafından verilen bir önergeyle de yüzde 3’e çıkarılıyor; birinci baraj bu.

İkinci baraj: İş yerinde çalışan işçilerin yüzde 50+1’ini aşmak lazım; bu ikinci baraj. Bu, birçok iş yerinde mümkün olmuyor çünkü “beyaz yakalı” diye tanımlanan, kapsam dışı diye tutulan birçok işçinin, birçok sendikanın yüzde 50+1’i aşması birçok iş yerinde olanaklı değil.

Üçüncü bir baraj daha var bu sefer: Dünyada örneği olmayan –onun için söylüyorum- üçüncü baraj ise, eğer bu, Türkiye çapında işletme ise, market ise tüm Türkiye’deki işçilerin yüzde 40’ını aşacak, tek tek o marketlere gidecek veya o işletme zincirindeki işçilerin yüzde 40’ını üye yapacak ve ondan sonra da o iş yeri için yetki tespitinde ve talebinde bulunacak.

Değerli arkadaşlarım, yüzde 1, 10 tane sendikayı; yüzde 2, 12 tane sendikayı; yüzde 3, 7 sendikayı… Yasa en az 29 tane sendikayı böylece baraj altında tutacak. 29 tane sendika, bu sistemle baraj altında kalacak.

Şimdi, Bakan diyor ki: “Efendim, geçici maddeyle çözeceğiz.” Hep geçici maddeler, geçici pansumanlar, ilerisini karartan düzenlemelerle Türkiye sendikal hareketi karşı karşıya. İş yeri, işletme barajının kaldırılmasını ILO defalarca söylüyor. Yasa barajlarla sürüyor, bu baraj büyük bir baraj, Çin Seddi’ne benziyor Sayın Bakan. Şu anda getirilen sistem, bu yüzde 10’dan, daha önceki uygulanan yüzde 10’dan daha kötü. Rakamlarla ne kadar oynarsanız oynayın. Hani “Yüzde 10’dan yüzde 3’e düştü, geçici maddeyle de pansuman tedavisi yaptık.” deyince de olmuyor ve siz, ILO’nun her zamanki kara listesinin gediklisi olarak ILO’da bir kez daha teşhir edileceksiniz. ILO’nun gediklisisiniz, Aplikasyon Komitesinde de, diğer uygulamalarda da bazen sermayenin gücü ILO’da etki yaratıyor, onu ben de kabul ediyorum ama bu düzen böyle sürmeyecek, bir gün sermayenin de diz çöküşünü bütün dünya ve bütün Türkiye de görecek, hep böyle olmayacak.

Dolayısıyla, günü kurtarmak adına, günü iyileştirmek adına yaptığınız bu engeli aşmanızı istiyoruz. Şu anda Türkiye toplu pazarlık hakkına çifte baraj uygulayan tek ülke. “Bu engelli koşuyu değiştirmeyecek misiniz?” diye bir kez daha soruyorum. Bunları pansuman tedavisiyle çözemeyeceğinizi ve dolayısıyla da bu getirdiğiniz öneriyle sendikal hareketi artık kaldırdığınızı, sendikal örgütlenme özgürlüğünü yok ettiğinizi, sizi dünya âleme şikâyet etmek bizim boynumuzun borcu olacak Sayın Bakan.

Hepinize iyi günler diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çelebi.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanunu tasarısının 41'inci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini, aynı maddenin beşinci fıkrasında geçen “yüzde birinin" ibaresinin "yüzde üçünün" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                             Ayşenur Bahçekapılı (İstanbul) ve arkadaşları

"(1) Kurulu bulunduğu işkolunda çalışan işçilerin en az yüzde üçünün üyesi bulunması şartıyla işçi sendikası, toplu iş sözleşmesinin kapsamına girecek işyerinde başvuru tarihinde çalışan işçilerin yarıdan fazlasının, işletmede ise yüzde kırkının kendi üyesi bulunması hâlinde bu işyeri veya işletme için toplu iş sözleşmesi yapmaya yetkilidir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkanım, kısa bir açıklama yapmam gerekiyor Süleyman Bey’in konuşması üzerine müsaadenizle efendim, çok kısa.

BAŞKAN – Buyurun.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Efendim, iş kolu barajı şu anda yüzde 10, 41’inci maddede iş kolu barajı yüzde 3’e iniyor. Şimdi...

İZZET ÇETİN (Ankara) – Binde 15 getirdiniz Sayın Bakan. Ne oldu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Müsaade edin.

Eğer diyorsanız ki yüzde 10, ben.... İşçi sendikalarıyla görüşüp yüzde 10’un devamını getiriniz, o uygulamayı devreye koyacağız ama sorumluluğuna sizin katlanmanız gerekiyor.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Tasarıdaki rakamı getirin, binde 15.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) –  Bak, açık söylüyorum; bu bir.

Eğer, yüzde 10 iyi diyorsanız...

İZZET ÇETİN (Ankara) – Binde 15 iyi.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Bunu getirmeniz gerekiyor ama sendikaları ikna edip gelmeniz gerekiyor; bu bir.

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Baraj hiç olmasın Sayın Bakan, barajı kaldıralım.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Sen 7 bakanı ikna edemedin, bizi mi ikna etmeye kalkıyorsun?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Müsaade edin.

Baraj hiç olmasın diye gayret ediyoruz. 2009 yılında 51 yetkili sendika var...

İZZET ÇETİN (Ankara) – Ali Babacan, Mehmet Şimşek, Zafer Çağlayan, Cevdet Yılmaz, Fatma Şahin...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Şu anda o 51 sendikanın yetkisini devam ettiriyoruz; birincisi bu.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Bir de Başbakan…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) –İkincisi: Yüzde 3 barajı, yüzde 1 ve yüzde 2 şeklinde kademelendiriliyor. Bir uzlaşının neticesidir bu. Mümkün mertebe sendikalar tabii ki “sıfır baraj” talebinde bulunuyorlar. İşverenler yüzde 5 talebinde bulunuyorlar ama diyaloğun neticesinde geldiğimiz önemli bir noktadır diyorum. Sıfır da var, 1 de var, 3 de var. Onun için bu dengeyi ancak kurabildik. Yüzde 10’dan yüz bin kere, son derece daha önemli bir düzenlemedir, onun için bu önergeye katılıyoruz efendim.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Meclise sevk ettiğin oran kaçtı Sayın Bakan? Meclise kaç oranında sevk ettiniz? Binde 15 mi? Ondan hiç söz etmiyorsun.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Maddede belirtilen 2 bin üyelik şartı kaldırılarak sendikaların kurulu bulunduğu işkolunda çalışan işçilerin en az yüzde 3’ünün üyesi bulunması ve toplu iş sözleşmesinin kapsamına girecek işyerinde başvuru tarihinde çalışan işçilerin yarısından fazlasının, işletmede ise yüzde 40’ının kendi üyesi bulunması halinde iş yeri veya işletme için toplu iş sözleşmesi yapmaya yetkili olacakları belirtilmiştir.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum…

BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) – Nisap istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

41’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum…

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Karar yeter sayısı istedi Sayın Başkan. (AK PARTİ sıralarından “Geçti” sesleri) Geçmedi efendim.

BAŞKAN – 41’inci maddede uyguluyorum.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı… (AK PARTİ sıralarından “Var, var, var!” sesleri.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Yok efendim orada.

BAŞKAN -…yoktur.

On dakika ara veriyorum.

                                                             Kapanma Saati: 19.16

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 19.27

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

-----0-----

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10’uncu Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

197 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 41’inci maddesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 41’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı yok. (AK PARTİ sıralarından “Var.” sesleri)

BAŞKAN - Karar yeter sayısı görmüyorum, siz “Var.” diyorsunuz...

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Başkanım elektronik yapalım.

BAŞKAN - Elektronik oylamayla uygulama yapacağız.

Evet, iki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 41’inci madde kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Sayın milletvekilleri, sayıyı merak ediyorsanız kabul sayısı 143; genelde elektronik oylamayı temel alıyoruz, pusulalarla birlikte fazlasıyla geçiyor.

Tasarının görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Bir saat ara veriyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 19.30

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.31

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

-----0-----

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10’uncu Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

197 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, 42’nci maddede kalmıştık.

42’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 42. Maddesinin (1) ve (2) nolu fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

              Süleyman Çelebi                               Candan Yüceer                             Kadir Gökmen Öğüt

                     İstanbul                                           Tekirdağ                                            İstanbul

                Nurettin Demir                                    Aytun Çıray                                       Özgür Özel

                       Muğla                                                İzmir                                               Manisa                      İzzet Çetin           Musa Çam

                      Ankara                                               İzmir

(1) Toplu iş sözleşmesi yapmak isteyen işçi sendikası Bakanlığa başvurarak veya işyerinin/işletmenin merkezinin bulunduğu yerdeki iş mahkemesinden yetkili olduğunun tespitini ister. İşveren sendikası veya sendika üyesi olmayan işveren de Bakanlığa başvurarak yetkili işçi sendikasının tespitini isteyebilir. Mahkemenin kararı yetkinin tespitini isteyebilir. Mahkemenin kararı yetkinin tespitini kesinleştirir.

(2) Bakanlık, kayıtlarına göre başvuru tarihi itibarıyla bir işçi sendikasının yetkili olduğunu tespit ettiğinde, başvuruyu, işyeri veya işletmedeki işçi ve üye sayısını, o işkolunda kurulu işçi sendikaları ile taraf olacak işveren sendikası veya sendika üyesi olmayan işverene iki işgünü içinde bildirir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

Sayın Çelebi, buyurunuz.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; şimdi, özellikle 41’inci maddeyle ilgili Sayın Bakanın bize bir yanıtı oldu, dedi ki: “Yüzde 10’un yüzde 3’e inmesi mi daha rakamsal olarak farklı? Yoksa, gidin mutabakat sağlayın, yüzde 10’u sendikalar istiyorlarsa biz burada yüzde 10 olarak çıkartalım.” Şimdi, bu, kırk katır mı kırk satır mı hikâyesi. Şimdi, diyoruz ki biz… Bunu Sayın Bakan da biliyor, adı gibi biliyor, kendi adı gibi bunun böyle olmadığını biliyor ama işi başka bir manevrayla, başka bir anlayıştan, başka bir konseptten burada sunuyor ve toplumu da yanlış bilgilendiriyor ki Bakanlık bu konuda en doğru bilgiyi verme durumundadır. Şimdi bizim söylediğimiz, daha önceki yüzde 10 uygulamasından dolayı, 2009 istatistiklerine göre 51 tane sendika barajı aşmıştı, şimdi bunun uygulanması hâlinde, yüzde 3 olarak uygulanması hâlinde, bu 41’inci madde metnindeki uygulamaya konulursa, 29 tane sendikamız barajı aşamayacak.

Şimdi, Sayın Bakan diyor ki ondan sonra: “Bunda yüzde 1 var, sıfır var, yüzde 2 var, yüzde 3 var.” Bu sayımdan şöyle bir tablo çıkabilir: Yani evet, rakamsal olarak burada her türlü aritmetik hesaplar yapabiliriz. Yüzde 3 olursa… Geçici 6’ncı maddeyle ilgili bir düzenleme var, bunu biliyorum. Ama yüzde 3 olması hâlinde, geçici madde konulmaması hâlinde diyorum ki ben: “Yirmi dokuz tane sendika baraj altında kalıyor.” Şimdi, yüzde 10 mu daha iyiydi, -2009’daki elli bir sendika barajı aşmıştı- yoksa şu andaki 41’inci maddeye göre biraz önce kabul ettiğimiz düzenleme mi daha çok iyi? Benim kastettiğim bu, yoksa burada biz barajı savunmuyoruz. Siz, binde 5 olması için Bakanlar Kuruluna getirdiniz ve burada sosyal tarafların mutabakatı vardı, “6 tane bakan imzalamadı, bakan imzalamadı.” diye şimdi onun pazarlığını yaptınız. Bu pazarlıklar sonucu Komisyondan geçeni kabul etmiyorsunuz. Komisyonda bir şekil verilmişti. Bunu da büyüttünüz, “Bu da olmaz.” dediniz. Dayatmalar karşısında “Efendim, TOBB yüzde 5 istiyor, ben onu yüzde 3’e razı ettim.” gibi bir mantıkla, doğru olmayan bir mantıkla önümüze koyuyorsunuz. Ya, bir tek TOBB’u burada dikkate alıyorsunuz, diğer sendikaların hiçbirisini dikkate aldığınız yok, diğer örgütleri, ILO’yu (Uluslararası Çalışma Örgütü)’nü dikkate aldığınız yok.

Bu 41’inci madde, Sayın Bakan, bir daha söylüyorum, Anayasa’ya aykırı. Diğer sendikalara haksızlık yapıyorsunuz. Bağımsız sendikalar da olabilir, Ekonomik Sosyal Konsey üyesi olmayan sendikalar da olabilir, bu sendikalara, bu konfederasyonlar içerisinde yer almak istemeyen sendikalara da bir zulümdür, onlara da bir baskı aracıdır bu düzenleme. Bu anlamda, bu, Anayasa’ya aykırı, ILO sözleşmelerine aykırı, Avrupa Sosyal Şartı’na aykırı bir düzenleme.

Şimdi, daha vahimi… “Geçici 6’ncı maddede düzenleme yapacağız.” dedi Sayın Bakan. Ben o günkü görüşmeye çok katkı vermeye çalıştım. Bugün bu yasaları bu kadar uzun uzadıya tartışmamak adına çaba koyduk ama görüyorum ki Sayın Bakan oradaki mutabakatlardan da çark etmiş durumda. Yalnız 25’inci maddede değil. 25’inci maddede direttiniz, TOBB diretti, geçtiniz. Orada sizinle vardığımız mutabakatları da şimdi yok sayıyorsunuz. Orada Türk-İş’in de, TİSK’in de, TOBB’un da, bizim de “evet” dediğimiz, yani “Bir aşamadır, bir nefes alır.” dediğiniz düzenlemeyi 6’ncı maddede, geçici 6’ncı maddede bize verdiğiniz önergede daha da geriye götürüyorsunuz. Diyorsunuz ki siz: “Bundan sonra sendikal harekete biz kilit vuracağız.” “Yolunuz açık olsun. “Bundan sonra emekçi sınıfa biz cephe açtık.” Yolunuz açık olsun. Söylediğiniz buysa, bundan dolayı yeniden iktidara, size işçi sınıfı oy verecekse onlara da helal olsun diyorum.

Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.(CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çelebi.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

42’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Yeterlilik istiyoruz efendim.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Geçti, geçti.

BAŞKAN - Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

43’üncü maddede iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısının 43'üncü maddesinin ikinci fıkrasında geçen "yüzde birinden" ibaresinin "yüzde üçünden", dördüncü fıkrasında geçen "yüzde birini" ibaresinin "yüzde üçünü" olarak değiştirilmesini ve üçüncü fıkrasının başına aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

“İtiraz dilekçesinde veya ekinde somut delillerin yer almaması halinde itiraz incelenmeksizin reddedilir.”

             Ayşenur Bahçekapılı                                 Ahmet Aydın                                Mehmet Doğan Kubat

                      İstanbul                                            Adıyaman                                            İstanbul

                 Adem Yeşildal                                   Mehmet Öntürk                               H. Bayram Türkoğlu

                        Hatay                                                 Hatay                                                 Hatay

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısının 43. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                Süleyman Çelebi                                  Candan Yüceer                                Kadir Gökmen Öğüt

                      İstanbul                                             Tekirdağ                                             İstanbul

                 Nurettin Demir                                     Aytun Çıray                                        Özgür Özel

                       Muğla                                                 İzmir                                                Manisa

                                                   İzzet Çetin                                       Musa Çam

                                                     Ankara                                              İzmir

Madde 43- Kendilerine 42'nci madde uyarınca gönderilen tespit yazısını alan işçi veya işveren sendikaları veya sendika üyesi olmayan işveren; taraflardan birinin veya her ikisinin yetki şartlarına sahip olmadığı veya kendisinin bu şartları taşıdığı yolundaki itirazını, nedenlerini de göstererek yazının kendilerine tebliğ edildiği tarihten itibaren altı işgünü içinde Ulusal Yetki Tespiti Kuruluna yapabilir.

Kurul İşçi konfederasyonlarını temsilen üç üyeden, işveren sendikalarını temsilen üç üyeden, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi Başkanından, Çalışma Genel Müdüründen ve Üniversitelerarası Kurul tarafından belirlenen iş hukuku anabilim dalında görev yapan iki öğretim üyesinden oluşur.

Kurulun kararına karşı yargı yoluna başvurulabilir. İşçi ve üye sayılarının tespitinde maddî hata ve süreye ilişkin itirazları mahkeme altı işgünü içinde duruşma yapmaksızın kesin olarak karara bağlar. Bunların dışındaki itirazlar için mahkeme, duruşma yaparak karar verir ve karar temyiz edildiği takdirde Yargıtay tarafından on beş gün içinde kesin olarak karara bağlanır.

İtiraz yetki işlemlerini durdurmaz. Ancak mahkeme kararı ile yetki işlemleri durdurulabilir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

Dün, sosyal taraflarla, teknik heyetlerle uzun toplantı yaptık ve vardığımız nokta bu şekilde olmadı yani bu önerge istikametinde olmadığı için katılamıyoruz.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Hiçbir sosyal tarafın görüşlerini yansıtmıyorsunuz.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Çetin.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, tabii, toplu sözleşme düzeni sendikalar özgür olduğu ortamlarda daha iyi işler. Buradaki düzenleme, 41, 42, 43 ve geçici 6’ncı maddeler bir bütün olarak ele alındığı zaman belki daha anlaşılır olur. Biz buraya çıkıp ne konuşursak konuşalım, ne katkımıza açıksınız ne de gerçeklere açıksınız. Yani 43’üncü maddede, Sayın Bakan, biraz evvel bir önerge hazırladı, getirdi, verdi -tabii, o önerge üzerinde konuşacak değilim ama- işte, geçici 6’ncı maddedeki duruma göre bu maddeyi düzenlemeye çalışıyor. Oysa, derme çatma, yamalı bohça gibi, neresinde bir sökük var oraya bir ilmik atıp, bir dikiş atıp yamamaya şimdiden başladık yasayı, daha çıkmadan. Doğru dürüst yasa yapma tekniğinden uzak, içeriği karmaşık; sadece bir konu, yetki meselesi bile birden fazla maddeye yayılmış bir düzenleme. Sendika özgürlüğünden söz edeceksek, toplu sözleşme özgürlüğünden söz edeceksek, yetki konusunda -ki sendikaların en çok mağdur olduğu konulardan bir tanesi bu- bir bakıma kendi kendilerini de, birbirlerini de, işverenle olan karşılıklı gerilimlerinde de en çok istismar edilen düzenlemeler bu düzenlemeler yani bir sendikanın yetkisine bir başkasının itiraz etmesi. Burada iş kolu barajı yüzde 3 olarak belirlendiği için “Şimdi itiraz etme yetkisine sahip olan sendika yine yüzde 3 iş kolunda örgütlü sendika olsun.” deniliyor. Tabii, anlamanız zor, anlaşılması zor, hele bir önergede “Maddenin falanca fıkrasının falanca bendi şöyle değiştirilsin.” denildiğinde iş daha da karmaşık hâl alıyor. Bunun en kestirme yolu, sendika özgürlüğü, sendika seçme özgürlüğü ve toplu iş sözleşmesi özgürlüğü açısından bakıldığı zaman, hiç kulağı tersten göstermeye gerek yok, iş yerinde çalışan işçilerin önüne getirir, sandığı koyarsın “Kardeşim, birden fazla sendika senin için yetki, yetkisizlik kavgası yapıyor. Senin tercihin nedir, hangi sendika senin adına toplu sözleşme yapmaya yetkili olsun?” denilir -ki 275 sayılı Yasa, 12 Eylülden önceki yasa bu şekildeydi- ve giderler, özgürce oylarını kullanırlar, A sendikası, B sendikası, tercihlerini o şekilde gerçekleştirirler.

Şimdi, bu dönemde bir yasa yapılıyorsa, Çalışma Bakanlığına düşen, tasarıyı hazırlayanlara, Hükûmete düşen görev, böylesine günün koşullarına, ihtiyaçlarına cevap verecek, tartışmalardan uzak, itirazlardan uzak bir düzenlemeyi Parlamentonun önüne getirmek olmalıydı ama bakıyoruz şimdi, Bakan diyor ki: “Biz Üçlü Danışma toplantısında taraflarla böyle mutabakata vardık.” Sayın Bakan, siz o kadar çok mutabakata vardınız ama işinize gelenini taşıdınız, işinize gelmeyeni istismar ettiniz, buraya getirmediniz, başka kuruluşların ya da güçlerin dediğine kulak verdiniz.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Bakanın biraz sonra vereceği önergeyi oylayacaksınız ve hiç, ne olduğunu bilmeden el kaldıracaksınız. Hiç olmazsa yapılması gereken şu arkadaşlar: Hiç olmazsa sendikalar arasında Hükûmetin eşit davranması gerekir. Bakın, geçici 6’daki önergenizi şimdiden okuyun, hazırlanın. Göreceksiniz, daha bugüne kadar uygulamalarda yetki alması imkânsız olan bir düzenlemeyi sanki bir şeyler bahşediyormuşçasına “daha ileri haklar, daha ileri yaklaşım” diye getiriyorsunuz. Amaçladığınız –ileriki o geçici 6’da da anlatacağım kapsamlı olarak- çok açık ve net. Bu yasadaki düzenlemeleri kullanarak iş kolunda, yani çalışanlar içerisinde, memurlar içerisinde yarattığınız gibi yandaş sendikayı, bu işçilerle ilgili sendikalar ve toplu sözleşme yasasında da yaratma çabasındasınız. Bundan ne Türkiye’ye ne çalışan işçilere ne kayırılan sendikaya ne ötelenen sendikalara hayır gelmez. Yapmanız gereken iş, tarafsızca konuya yaklaşmak ve objektif kriterlerle yasa tasarısı hazırlamaktı. Ne yazık ki böyle bir tasarıdan yoksun, eklektik, yamalı bohça gibi bir düzenlemeyle karşı karşıyayız.

Maddenin hayırlı olmasını diliyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çetin.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısının 43'üncü maddesinin ikinci fıkrasında geçen "yüzde birinden" ibaresinin "yüzde üçünden", dördüncü fıkrasında geçen "yüzde birini" ibaresinin "yüzde üçünü" olarak değiştirilmesini ve üçüncü fıkrasının başına aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

“İtiraz dilekçesinde veya ekinde somut delillerin yer almaması halinde itiraz incelenmeksizin reddedilir.”

Ayşe Nur Bahçekapılı (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI  FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Efendim, katılıyoruz. Ama yani az önce Sayın Hatip sendikalar arasında bir tarafgirlikten bahsettiler. Bu mümkün değil. E-devlet sistemine geçen bir anlayış, bir yasal düzenleme nasıl tarafgirlik yapacak? Sosyal Güvenlik Kurumu verilerini esas alan bir anlayış tarafgirliği nasıl yapacak? Onun için, bu boyutuyla o konunun dikkate alınmasını ifade ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

41'inci maddede yapılan değişikliğe paralel olarak, kurulu bulunduğu işkolunda çalışan işçilerin yüzde üçünden fazla üyesi bulunan işçi sendikasının yetki itirazında bulunması ve mahkemenin açılan davayı, o işkolunda çalışan işçilerin en az yüzde üçünü üye kaydeden işçi sendikasına bildirmesi amaçlanmıştır.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Karar yeter sayısı Sayın Başkan…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yok... (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Elektronik yapıyorum.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmiştir.

43’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

44’üncü madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 44. Maddesine aşağıdaki cümlelerin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

              Süleyman Çelebi                               Candan Yüceer                             Kadir Gökmen Öğüt

                     İstanbul                                           Tekirdağ                                            İstanbul

                Nurettin Demir                                    Aytun Çıray                                       Özgür Özel

                       Muğla                                                İzmir                                               Manisa

                   İzzet Çetin                                        Musa Çam

                       Ankara                                               İzmir

“Bakanlık tarafından söz konusu altı işgünlük süre uzatılmaz. Bu süre içerisinde yetki belgesinin verilmemesi hâlinde sürenin uzamasına neden olan kamu görevlileri hakkında yasal takibat gerçekleştirilir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Kim konuşacak acaba?

Sayın Öğüt, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı’nın 44’üncü maddesi için verdiğimiz önerge lehinde konuşmak için söz almış bulunuyorum.

Mevcut tasarıda, yetki belgesini düzenleyen 44’üncü maddesinde yetki itirazı düzenlenirken olumlu tespit ya da olumsuz tespit yazısında da aynı süreç işletilmektedir.

Yaklaşık 30 yıldır uygulanan 2822 sayılı Yasa’da tecrübe edindiğimiz üzere, işverenin, özellikle ilk kez gerçekleşen örgütlenmelerde, iş yerinde çoğunluğunun sağlanmasına ve bunu bilmelerine rağmen itiraz yolunu seçtiği bilinmektedir. Yetki tespiti davaları bazen 6-7 yıl sürmekte, böylelikle kâğıt üzerinde yazan haklara rağmen fiiliyatta toplu sözleşme hakkının kullanımı engellenmiş olmaktadır.

Böylesi ciddi bir sorunun yanında önemli bir nokta daha vardır ki Bakanlığın toplu iş sözleşmelerinde itirazın olup olmadığının tespiti için itiraz süresine uymaması ve yetki belgesini daha geç sürede vermesidir. Bakanlığın belirlenen sürede uygun davranması için söz konusu maddeye “Bakanlık tarafından söz konusu altı iş günlük süre uzatılamaz.” maddesi eklenmelidir.

Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmetinin Anayasa değişikliği referandumunda en sık vurgu yaptığı ve propaganda malzemesi olarak kullandığı konulardan biri de yeni anayasanın memur ve işçi sınıfına getireceği haklarıyla ilgiliydi. O zaman da çok söyledik; toplu sözleşme söylemlerinin aldatmacadan ibaret olduğunu, grevsiz bir toplu sözleşmenin kabul edilemeyeceğini partim defalarca dile getirdi. Nitekim, toplu sözleşmeden AKP’nin neyi kastettiği zamanı geldiğinde görülmüştür.

Şimdi ise yapılmak istenen, işçi ve memurun gasbedilen toplu sözleşme hakkının koşullara bağlanarak yine bir aldatma içinde sunulmasıdır. Tasarı, mutabakat gibi sunulmuştur ama tasarının bu hâline karşı çıkan ve bunu meydanlarda dile getiren sendikalar mevcuttur. Nitekim, geçen hafta yaşananları hep birlikte gördük. Tasarıyı protesto eden gruba polisin nasıl karşılık verdiğini, milletvekillerimizin ve işçilerin nasıl biber gazıyla püskürtüldüğünü gördük. Tasarıyı protesto eden gruba polisin nasıl karşılık verdiğini, nasıl zor kullandığını gördük, bütün Türkiye bunu izledi. Müdahale sırasında 1 işçinin atılan gaz bombası nedeniyle kafasından yaralandığını, fenalık geçiren 2 işçinin ambulansla hastaneye kaldırıldığını, milletvekillerimizin atılan gaz bombalarından nasıl etkilendiğini bütün milletimiz gördü. Bu direnişe imza atan DİSK’e ve Türk-İş’in gerçek işçi sendikalarına “Selam olsun.” diyorum.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, söz konusu tasarının 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ile 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu’nun tek bir kanunda birleştirildiğini söylemiştir. Komisyonda yaptığı bilgilendirme konuşmasında da evrensel normlara verilen tepkilerin  dikkate alındığını dile getirmiştir.

Peki, durum gerçekten böyleyse neden Hükûmetin “Sendikal özgürlükler getiriyoruz.” diye sunduğu tasarı Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından eleştirilere maruz kalmıştır? ILO tasarıyı inceledikten sonra yaptığı değerlendirmede, tasarının pek çok maddesinin 87 ve 98 No.lu sözleşmelerine aykırı olduğu açıkça ifade edilmiştir.

Bu tasarı, işçi ve memurların haklarını gözetmek için değil, Avrupa Birliğinin gözünü boyamak, uyum müktesebatının Türkiye Ulusal Program’ında 19’uncu faslın açılabilmesi içindir. Amaç gerçekten hak vermek ise neden iş kolu barajı yüzde 10’dan yüzde 3’e indirilmek yerine tamamen kaldırılmamıştır? Neden grev hakkı hâlâ sınırlı tutulmaktadır? Hava iş kolunda yaşananları unutmayalım. Amaç hak vermekse bir gecede korsan taksi yasası içine eklenen bir maddeyle havacılık hizmetleri neden grev yasağı kapsamına alınmıştır? Cevabını biz verelim: Çünkü yapılan eylem Hükûmeti rahatsız etmiştir. İşte bu tasarıda da Hükûmeti rahatsız edebilecek her türlü fiilin önüne geçmek istenmektedir. Hava-İş grevinin engellenmesinde ekonomik gerekçeler doğru değildir. Öyle olsaydı, Türk Hava Yolları Bosna’da 19 milyon 200 bin euroyu nasıl bırakırdı? Orada yapılan zarar, ayrıca İran’da bırakılan 50 milyon dolar Türk Hava Yollarının ekonomik gerekçelerini bir kelimede, bir çırpıda engellemektedir.

Hepinize saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

44’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 44’üncü madde kabul edilmiştir.

45’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 45. Maddesinin ilk fıkrasındaki “ilgililerce” kelimesinin “o işyerinde çalışan işçiler ve o işkolunda kurulu yetkili sendika” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                 Süleyman Çelebi                                   Turgut Dibek                                   Mustafa Moroğlu

                       İstanbul                                            Kırklareli                                               İzmir

                     Musa Çam                                          İzzet Çetin                                       Nurettin Demir

                         İzmir                                                Ankara                                               Muğla

                    Aytun Çıray                                     Candan Yüceer                                Kadir Gökmen Öğüt

                         İzmir                                               Tekirdağ                                             İstanbul

                    Özgür Özel

                       Manisa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Moroğlu, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım komisyonlarda görüşülüp belli bir mutabakata varıldıktan sonra maddeleri önergelerle değiştirilen bir kanun tasarısını burada bu gece sabaha kadar konuşup yasa hâline getireceğiz yine çoğunluk oylarıyla.

Yani bir prosedürü yerine getiriyormuşuz gibi anlaşılmasın, bence önemli bir iş yapıyoruz hepimiz çünkü bu düzen hep böyle gitmez. Nasıl daha önce hep olduğu gibi gitmediği gibi böyle de gitmeyecek ve işçiler, işçilerin çocukları ya da bugün sayısı 650 bini bulan, zaman zaman 800 bine yaklaşan sendikalı işçilerin sayısı yarın daha azaldığında bu işçilerin çocukları yani çalışan işçilerin çocukları niye sendikalı olamadıklarını ve işverenlere karşı kendi haklarını daha özgürce niye koruyamadıklarını bizim konuşmalarımızdan öğrenecekler  ve bu yasaya el kaldıran arkadaşlarımızın çocukları da belki bu tarihi deşip, çabalayıp çocukların önüne bunu serdiklerinde “Evet, benim annem babam da benim haklarımı korumak için gerekli çabayı göstermemiş.” diyecekler. Onun için gecenin dördü de olsa beşi de olsa bu gelişmeleri, bu konuşmaları önemli sayıyorum.

Hepimiz aslında tarihe bir anlamda not düşüyoruz. Şimdi, bir tasarı çıktıktan sonra neyin değişeceğini bizim işçilere iyi anlatmamız lazım. Yani bugün işverenlerin herhangi bir sendikaya, kendi sendikalarına üye olmalarının önünde bir engel var mı ya da onların üye olmalarını zorlaştıran, ama iktidar tarafından, ama kendi üstlerindeki başka güçler tarafından baskı uygulayan bir güç var mı? Hayır, yok ama işçiler açısından böyle bir durum, sadece bugün için değil yani sadece sizin iktidarınız döneminde değil, daha önceki iktidarlar döneminde de işçiler, sendikalı olmak isteyen işçiler üzerinde her zaman bir baskı vardı ama bugün daha fazla.

Sadece İzmir’de mesela sendikalı, yasaya da konmuş ama bu yasa çıktıktan sonra sendikada üye oldukları için işten atılan Savranoğlu Deri işçilerinin durumu ne olacak, Billur Tuz işçilerinin durumu ne olacak? Yani onlara bir fayda sağlayacak mı ya da Bakanın da, AKP adına konuşan milletvekili arkadaşlarımızın da bizim de üzerinde çok mutabık kaldığımız 11 milyon işçi çalışırken 650 bin olan sendikalı işçi sayısı 1 milyona çıkacak mı yani bir adalet sağlanacak mı? İşçiler patronlarıyla pazarlık ederken, hem özlük hakları için hem ücretleri için pazarlık ederken daha avantajlı duruma mı gelecekler ya da varsa işçilerin yanlış davranışlardan ötürü fabrikasını çalıştıramayan işverenin durumu ne olacak? Burada bir yenilik mi sağlıyor? Yani çıkın yarın, bu tasarı hazırlandıktan sonra Sayın Bakanım, kanunlaştıktan sonra, bu tasarı çıktıktan sonra deyin ki: “Şu aksaklıklar, şu aksaklıklar, şu aksaklıklar düzeldi ve bundan sonra iş ve işveren barışı sağlandı, bundan sonra biz daha çok üreteceğiz.” Bunu mu sağlayacaksınız yoksa var olan düzeni daha da devam ettirmek için bir oradan, bir buradan, bir artıdan, bir eksiden, hem işverenleri hem işçileri, daha doğrusu işçileri temsil ettiğini zanneden sendika ağalarını nasıl temsil ettiğinizin, nasıl bir araya getirdiğinizin başarısını mı sağlamış olacaksınız?

Ama bu düzen böyle gitmez değerli arkadaşlarım. Onun için bu görüşmeler önemli, bu konuşmalar önemli ve elbette ki yarın işçiler evlerine ekmek götüremediği için kendilerinden boşanan sevgililerine, eşlerine ya da sendikalı oldukları için işten atıldıkları zaman okuluna gönderemediği çocuklarına, hep beraber seslenecekler ve şöyle diyeceklerdir, bu da sizin omuzlarınızda bir ağır yük olarak kalacaktır, tıpkı Nazım’ın dediği gibi:

“Onlar, ümidin düşmanıdır, sevgilim,” diyecekler.

“Akarsuyun, meyve çağında ağacın,

Gelişip serpilen hayatın düşmanı.

Çünkü, ölüm vurdu damgasını alınlarına.

Çürüyen diş, dökülen et,

Ve bir daha geri gelmemek üzere,

Çekip gidecekler.

Ve elbette ki sevgilim elbet,

Dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,

Dolaşacaktır en güzel elbisesiyle,

İşçi tulumuyla,

bu güzelim memlekette hürriyet.”

Hep beraber sizin de o günleri görmenizi diliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Moroğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

45’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 45’inci madde kabul edilmiştir.

46’ncı madde üzerinde iki önerge vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 46. Maddesinin başlığının "Toplu İş Sözleşmesi Görüşmeleri için Çağrı" olarak değiştirilmesi ve madde metni içerisindeki "toplu görüşme" kelimelerinin yerine "toplu iş sözleşmesi görüşmesi" kelimesinin getirilmesini, diğer maddelerde de aynı yönde değişiklik yapılmasını arz ve teklif ederiz.

          Süleyman Çelebi                                        Candan Yüceer                                Kadir Gökmen Öğüt

                      İstanbul                                             Tekirdağ                                             İstanbul

 

                    Özgür Özel                                        Aytun Çıray                                      Nurettin Demir

                       Manisa                                                İzmir                                                 Muğla

 

                    Tufan Köse                                         Musa Çam                                                 

   Çorum                                                       İzmir                       

 

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 46. Maddesinin (2) ve (3) nolu fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            Süleyman Çelebi                                      Candan Yüceer                                Kadir Gökmen Öğüt

                      İstanbul                                             Tekirdağ                                             İstanbul

 

                    Özgür Özel                                        Aytun Çıray                                      Nurettin Demir

                       Manisa                                                İzmir                                                 Muğla

 

                    İzzet Çetin                                          Musa Çam                                          Tufan Köse

    Ankara                                                     İzmir                                       Çorum

(2) Bu süre içerisinde çağrı yapılmaz ise toplu iş sözleşme yetki başvuru süreci yeniden başlar.

(3) Çağrıyı yapan taraf, toplu görüşmede ileri süreceği tekliflerin bütününü çağrı süresi içinde karşı tarafa vermek zorundadır. Çağrıyı alan taraf da kendi tekliflerini toplu iş sözleşmesi görüşmelerine başlama tarihinde çağrıyı yapan tarafa sunar. Vermemesi halinde toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde karşı teklif sunamaz. Ancak, tarafların toplu görüşme gereği ileri sürecekleri tekliflerde değişiklik yapma hakları saklıdır.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Tufan Köse, iki önerge üzerinde de konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Köse, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz. 

TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 46’ncı madde üzerindeki partimiz adına verilen değişiklik önergesi üzerine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce son günlerde Sayın Başbakanın ve özellikle bir kısım AKP temsilcilerinin biraz da küçümseyerek, alaya alır gibi davrandıkları Sayın Bülent Ecevit’i, 60’lı yılların efsane Çalışma Bakanı Sayın Bülent Ecevit’i sevgi, saygı ve minnetle anarak konuşmama başlamak istiyorum, niye bunu söyledim değerli arkadaşlarım çünkü Türkiye'de işçi hakları adına toplu sözleşme adına grev adına özgür sendikacılık adına, yapılan işlerin başlangıcında rahmetli Bülent Ecevit’in büyük emeği vardır. Bu emeği verirken dönemindeki işçi sendikalarının da çalışanların da öncülüğünü yapmıştır, bu anlamda saygıyla anıyorum.

Yine, Bülent Ecevit bununla da kalmamıştır, ilerleyen zamanlarda, çalışanların yanında olduğunu “Ne ezen, ne ezilen hakça ve insanca bir düzen.” sözüyle örneklemiş ve özetlemiş bir Çalışma Bakanı ve Başbakandır.

Yine, Bülent Ecevit, bir dakikanın İngilizcesini söylemek yerine afyon yasağı getirmek isteyen emperyalist devletlerin bu isteğine karşı çıkarak afyon üreticilerinin önünü açmıştır.

Yine, Sayın Bülent Ecevit, sevgiyle, saygıyla andığımız Sayın Bülent Ecevit, 1974’te, uzun yıllardan sonra ilk defa, soydaşlarımızın can ve mal emniyetini almak üzere Amerika’nın da, Avrupa’daki devletlerin de karşı çıkmasına rağmen oradaki soydaşlarımız için Türk askerini Kıbrıs’a göndererek Barış Harekâtı’na imza atmış bir liderdir.

Yine, Sayın Bülent Ecevit, çok önemli bir lider Sayın Bülent Ecevit, 2002 yılında, sizin daha sonra ötelediğiniz ve on yıl gecikmeyle buraya getirdiğiniz. Sendikalar Kanunu, Toplu İş İlişkileri Kanunu’ndan önce İş Güvencesi Yasası’nı çıkartmak üzere de o dönemin sendika başkanlarıyla, Güven Park’ta eylem yapan sendikacılarla büyük bir demokrasi ve demokratlık örneği göstererek uzlaşmış, gece yarılarına kadar Meclisi çalıştırarak o dönemin koalisyon koşullarına rağmen İş Güvencesi Yasası’nı çıkartmıştır.

Siz ne yaptınız 2002’nin 3 Kasımında iktidara geldikten sonra? İş Güvencesi Yasası’nın yürürlüğe girmesinin ertelenme gerekçesi olan toplu iş ilişkileri yasalarını on yıl sonra bu Meclisin gündemine getirdiniz.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, ben, yasaya, topluca baktığımda, bir örgütlü toplum alerjisi görüyorum, bir sendika düşmanlığı görüyorum; sanki sendikalar bu memlekette kalkınmanın, gelişmenin önünü kapatır, tıkar, örgütlermiş gibi bir görüntü hissediyorum. Maalesef -partimizin sözcüleri açıkladılar- bu barajlar yüzde 3’e geldiğinde… Mevcut sendikalarımızdan, baraj yüzde 1 olduğunda 10 sendika, baraj yüzde 2  olduğunda 12 sendika, baraj yüzde 3 olduğunda da 7 sendika, toplamda 29 sendika baraj altında kalarak kapanacak hâle geliyor. Yani nedir bu sendika alerjisi? Hâlbuki, çok öykündüğümüz Batılı ülkelere baktığımızda, bütün gelişmiş, sanayileşmiş, kalkınmış ülkelerin sendikalarının önünü açtığı ve sendikalı işçilerin çalıştığı iş yerlerindeki işçilerin mutluluğundan toplumun da mutlu olduğunu hissetmişler ve sendikaların önünü açmışlardır. Örnek olsun diye söylüyorum: Maalesef, ülkemizde, 10 milyon kayıtlı işçiye karşılık şu anda 800 bin civarında sendikalı işçimiz var. Bu sayı 2011 yılının Ocak ayında Çalışma Bakanlığının açıkladığı sayılarla 922 bin. Yani bir yıl içerisinde bile 100 binin altında, sendikalar, işçi kaybetmiş, üye kaybetmiş.

Peki, çok öykündüğümüz Almanya’da sendikalı işçi sayısı ne kadar? Sayı da önemli değil işin esasında. Almanya’da 8 milyon 600 bin sendikalı işçi var, dünyanın en gelişmiş 3’üncü sanayi ülkesi. Yetişkin nüfusa oranı bu sendikanın, sendikalaşmanın yüzde 12. Keza İngiltere’de 7 milyon 559 bin, yetişmiş insan nüfusuna oranı yüzde 15, İtalya’da bu oran yüzde 23, Belçika’da yüzde 32, İsveç’te yüzde 51 yani gördüğümüz gibi sendikalar ne gelişmenin ne de kalkınmanın önündeki engeller değildir. Sendikalar, örgütlü toplumun, örgütlü insanın, çalışan insanın örgütlü olmasının ülkenin de önünü açacağının bir göstergesidir.

Değerli arkadaşlarım, yine…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 46. maddesinin başlığının “Toplu İş Sözleşmesi Görüşmeleri İçin Çağrı” olarak değiştirilmesi ve madde metni içerisindeki “Toplu Görüşme” kelimelerinin yerini “toplu iş sözleşmesi görüşmesi” kelimesinin getirilmesini, diğer maddelerde de aynı değişiklik yapılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                                      Tufan Köse (Çorum) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Köse…

İZZET ÇETİN (Ankara) – Sayın Bakanım, bunun nesine katılmıyorsunuz, “Toplu görüşme” diye bir kavram var mı toplu iş sözleşmesidir aslı. Bürokratlarınız ne biçim bürokratlar, bu kadar da cehalet olur mu?

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Köse.

TUFAN KÖSE (Çorum) – Değerli arkadaşlarım, az evvelki konuşmamda örgütlü olmanın demokrasi için de mutlu toplumlar için de ne kadar önemli olduğunu, gelişmiş toplumlar için ne kadar önemli olduğunu anlatmıştım. Şimdi bunu biraz daha anlatmak istiyorum ve size de burada bir öneride bulunmak istiyorum.

Siz, Meclisin değerli temsilcileri, değerli milletvekilleri, bizler burada bir karar alalım, sendikalaşma oranının en yüksek olduğu iş yerlerinden alışveriş yapalım, sendikalı işçilerin çok çalıştığı otellerde tatil yapalım ki biz örnek olalım Türk toplumuna, bu coğrafyada yaşayan halkımıza. Değerli arkadaşlar, tatile gidiyoruz hepimiz, gittiğimiz yerlerde sendikalı işçilerin çalıştığı otellerde çalışan personellerin yüzleri gülüyor, hizmetin kalitesi de daha artıyor. Yani, sendikalı işçiler üretimin de önünü açıyor, işletmenin de önünü açıyor.

Maalesef, on yıllık iktidarınız boyunca örgütlü toplumdan rahatsız oldunuz. Örgütlü toplum, aydın toplum, bilinçli toplum sizleri rahatsız etti. Hep istediniz ki biat eden, belli cemaatlerin belli tarikatların tedrisatından geçmiş bir halk topluluğu olsun ki sizlerin uyguladığı bu adaletsiz ve eşitsiz düzene itiraz edemesinler. Bizler şunu istiyoruz, geçmişten beri, altmış yılı aşkın süredir iktidar olmayan sol partiler olarak; bizim isteğimiz, örgütlü olsun, bilinçli olsun, aydın olsun ki gelişmenin önündeki bütün engeller de kalksın.

Yine arkadaşlar, 1990 yılında ülkemizdeki sendikalı işçi sayısı, sendikalılaşma oranı yüzde 22 iken 2010 yılında bu oran, bundan iki sene önce, yüzde 6’lara düşmüş. Bu Sendikalar Kanunu’nun çıkmasıyla da bu oran herhâlde yüzde 3’lere, 2’lere inecektir.

Yine bu yasayla örgütlü toplumdan duyduğunuz rahatsızlığı dile getiriyorsunuz. Grev oylaması için işçilerin yüzde 50’sinin greve “evet” demesini istiyorsunuz; bu da bu yasanın bir göz boyamacası.

Yine, grev yasakları, grev erteleme, grev durdurma gibi 12 Eylül yasakları da hâlâ bu yasanın özünde ve ruhunda devam ediyor. Biz beklerdik ki, 12 Eylülün ortadan kaldırdığı hak grevi de bu yasayla birlikte düzenlensin, işçiler toplu sözleşmenin uygulanmasından doğan rahatsızlarını da grev gibi bir demokratik bir tepkiyle dile getirebilsinler. Ama sizler, hak grevinin ne olduğunu bile belki birçoğunuz bilmiyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, sendikalar, çalışanların bilinçlenmesinde, eğitiminde, ekonomik ve sosyal haklarının alınmasında bütün dünyada yüz elli - iki yüz yıldır sanayileşmenin başlamasıyla birlikte öncü rolleri oynamışlardır. Bu yasayla sendikaların oynadığı bu öncü rolü de kısıtlıyorsunuz.

Şunu belirtmek istiyorum, şunu söylemek istiyorum: Elbette sizin istediğiniz toplum bu toplum ama sanmayın ki bu devran böyle kalır, sanmayın ki bu devran böyle devam eder. Bu coğrafyada yaşayan halklar, bu coğrafyada yaşayan insanlar, bu coğrafyada yaşayan mazlum insanlar binlerce yıldır bu adaletsiz ve zalim düzene karşı örgütlü tepkilerini göstermişlerdir bundan sonra da göstereceklerdir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Köse.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

46’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 46’ncı madde kabul edilmiştir.

47’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 47. maddesinin (2) Nolu fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Süleyman Çelebi  Candan Yüceer                       Kadir Gökmen Öğüt

İstanbul                                                                   Tekirdağ                                             İstanbul

Nurettin Demir Aytun Çıray                                    Özgür Özel

Muğla                                                                        İzmir                                                Manisa

İzzet Çetin                                                              Musa Çam                                          Sakine Öz

Ankara                                                                       İzmir                                                Manisa

(2) Taraflar, çağrı tarihinden itibaren otuz gün içinde ilk toplantıyı yapmak zorundadırlar.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Özel, buyurunuz. (CHP sıralarında alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sendikalar ve toplu iş sözleşmesi kanununun 47’nci maddesi üzerindeki önergemiz üzerine söz aldım. Hepiniz saygıyla selamlıyorum.

Biraz önceki konuşmamda dedim ya: “Siyasi bir rahatsızlık olarak, siyasi migren rahatsızlığı var Hükûmetin.” diye. Onu niye söyledim? Biraz önce dinleyememiş olanlar için: Migren hastaları, aydınlıktan ve migren hastaları sesten rahatsız olurlar. O yüzdendir herkesin sesini kısmaya çalışmanız ve o yüzdendir her geçen gün ülkeyi biraz daha karanlığa doğru götürmeniz, demiştim. Bu konuyla ilgili sadece biz bunları söylemiyoruz. Bir zamanlar çok kutsanan, güpegündüz uğrunda büyükşehir belediye başkanınız tarafından havai fişekler patlatılan Avrupa Birliğinin İlerleme Raporu bakın neler söylüyor. Avrupa Birliği İlerleme Raporu diyor ki: “Birçok kez öğrenci haklar, çevre, Yüksek Öğretim Kurumu faaliyetleri ve sendikal hakları ile ilgili gösterilerde, güvenlik güçleri tarafından göstericilere orantısız güç kullanılmıştır.” Avrupa Birliği İlerleme Raporu diyor ki: “Özel sektördeki sendikaların yasal çerçevesini değiştiren Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısı henüz kabul edilmemiş, Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu havcılık sektöründeki grevlerin yasaklanması amacıyla mayıs ayında değiştirilmiştir. Bu değişiklik Türkiye’nin iç mevzuatını Avrupa Birliği ve ILO standartlarından daha da uzaklaştırmıştır.” Avrupa Biriliği İlerleme Raporu diyor ki: “Çalışanlar mevcut mevzuatta işçilere tanınan sınırlı haklardan her zaman yaralanamamaktadırlar. Sendika üyeliği nedeniyle işçilerin işten çıkarılması vakaları son derece fazladır. Devlet, sendikaların iç işlerine sürekli olarak müdahale etmiştir.” diyor Avrupa Birliği İlerleme Raporu. “Sendikaların iş yavaşlatması ve gösteri yapması düzenli olarak kısıtlanmıştır ve bazı durumlarda güvenlik güçlerinin güç kullanmasıyla engellenmiştir. Birçok sendika, sendika eylemcisi polis baskını suçlamalarla veya terör faaliyetlerinde bulunma iddiasından dolayı hapis cezalarıyla karşı karşıyadır.” diyor Avrupa Birliği İlerleme Raporu. “Sendikalar tarafından yapılan toplu eylemler birçok kısıtlamaya maruz kalmaktadır. Türkiye grev hakkını aşırı derecede kısıtlamaktadır.” diyor Avrupa Birliği İlerleme Raporu. “Türkiye’de mesleki kategorilerde veya belli sektörlerde sendika kurma veya sendikaya katılma hakkı aşırı derecede kısıtlanmış. Savunma Bakanlığında çalışan sivil memurlar bu duruma iyi bir örnek teşkil etmektedir.” diyor ve işte, bu Avrupa Birliği raporları Başmüzakerecinin bütün ilgi alanı Twitter olunca böyle çıkabiliyor. Bir ülkenin Avrupa Birliği vizyonu 140 karakterle sınırlı olunca bu tip raporlarla karşılaşabiliyorsunuz. Eğer müzakereciniz Egemen Bağışsa Egemen Bağış size böyle soğuk bir espri yapabiliyor.

Burhan Kuzu’nun o fırlatıp attığı rapor var ya, çöp kutusuna attığı, gerçekten korku filmi gibi, “Kuzuların Sessizliği” ve Sayın Burhan Kuzu keşke burada olsa da onunla şunu konuşabilsek: Siz sadece raporu atmadınız Sayın Burhan Kuzu, işçimizin, emekçimizin, esnafımızın, öğretmenimizin, çiftçimizin, kadınlarımızın, gençlerimizin, çocuklarımızın gelecekle ilgili umutlarını da çöpe atıyorsunuz, hayalleri çöpe atıyorsunuz, çöpe attığınız keşke sadece bir tek rapor olsa, çöpe attığınız koskocaman bir ülkenin geleceği ve onun Türk’üyle, Kürt’üyle, Laz’ıyla, Çerkez’iyle işçi sınıfı, emekçi sınıfının sizden olan beklentileri.

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğiyle kol kola girip patron dostu bir sendika yasası, patron dostu bir sendikalar kanunu çıkarmayı başarıyorsunuz burada. Biraz önce anlattığım demokrasi korkusundan beslenmektedir bu. Çünkü sendikaların yapı ve işleyişleri yasayla sınırlandırılmaya devam ediliyor çünkü sendikaların tüzüklerine bırakılması gereken birçok konu ayrıntılı biçimde bu kanunla düzenleniyor çünkü iş kolu barajı düşürülürken baraj mantığı korunuyor, askerî üyelik koşuluya yeni de bir baraj getiriliyor, evet. Öngörülen iş kolu barajı, mevcut yetkili sendikaları, yetkisiz bırakma riskini taşıyor mu? Evet, taşıyor. İş kolu barajının dört yıl yüzde 1, sonra yüzde 2, devam eden yıllarda da yüzde 3 uygulanmasına bir mutabakat sağladınız yandaş sendikalarınızla ve ilk dört yıl 10 sendika, sonraki iki yıl 12 sendika ve sonraki yıllarda da 7 sendika, toplamında 29 sendika baraja takılarak kapanacak. İnanın, buna 12 Eylül bile cesaret edememişti ama boynuz kulağı geçti, Kenan Evren sizinle gurur duyuyor.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özel.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

47’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 47’nci madde kabul edilmiştir.

48’inci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

                                     Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısının 48'inci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

             Ayşenur Bahçekapılı                                 Ahmet Aydın                                Mehmet Doğan Kubat

                      İstanbul                                            Adıyaman                                            İstanbul

 

         Tevfik Ziyaeddin Akbulut                          Hakan Çavuşoğlu                                Bedrettin Yıldırım

                     Tekirdağ                                               Bursa                                                 Bursa

        Mustafa Kemal Şerbetçioğlu

                        Bursa

"(1) Toplu görüşmenin sonunda bir anlaşmaya varılırsa dört nüsha olarak düzenlenecek olan toplu iş sözleşmesi, taraf temsilcilerince imzalanır ve iki nüshası altı işgünü içinde çağrıyı yapan tarafça görevli makama tevdi edilir. Görevli makam sözleşmenin bir nüshasını Bakanlığa gönderir."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 48. Maddesinin (2) Nolu fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                Süleyman Çelebi                                  Candan Yüceer                                Kadir Gökmen Öğüt

                      İstanbul                                             Tekirdağ                                             İstanbul

                             Sakine Öz                                                          Özgür Özel                                                         Aytun Çıray

                               Manisa                                                                Manisa                                                                  İzmir

                             Musa Çam                                                           İzzet Çetin

                                  İzmir                                                                  Ankara

"İşçi Sendikası da imzalanan toplu iş sözleşmesini üyelerine yazılı veya dijital yollarla duyurur."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet de katılmıyor.

Buyurunuz Sayın Öz. (CHP sıralarından alkışlar)

SAKİNE ÖZ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısı’nın 48’inci maddesi üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi, çeşitli konulardaki göstermelik düzenleme yapma tutumunu bu tasarıda da göstermiştir. Geçen gün bir yazar, AKP’nin bir tutumunu köşesinde şöyle özetliyordu: “Demokrat ve özgürlükçülüğü kimselere bırakmadan, arkadan dolanma, kılıfına uydurma, uluslararası mevzuata sığdırma kurnazlığı.” Bakınız, partinizin adında adalet var. O hâlde, en başta adil olmanız beklenmez mi?

AKP “12 Eylül yargılaması bizim dönemimizde başladı.” diyor. Gerçek bir yargılama olup olmadığını hep birlikte göreceğiz. Peki, 12 Eylülü yargıladığını gururla söyleyen bir partinin hazırladığı kanunlarda da darbe zihniyetinin temizlenmesi gerekmez mi? Hatırlarsınız, 12 Eylül sonrası döneminin İşveren Sendikaları Konfederasyonu Başkanı: “Bugüne kadar işçiler güldü, şimdi gülme sırası bizde” diyordu. Evet, bir bildiği vardı ki böyle konuşuyordu çünkü 12 Eylül işçilere, emekçilere karşı yapılmış bir darbeydi. Zaten darbecilerin ilk yaptığı işlerden biri grevi yasaklamak, DİSK’i kapatmak oldu. 12 Eylülden bu yana nüfus 75 milyona, ücretli nüfus 15 milyona ulaştı ama toplu sözleşme hakkını kullanabilenlerin sayısı 500 bini bulmuyor.

Geçtiğimiz günlerde Cumhuriyet gazetesi yazarı Mustafa Sönmez köşesinde yazdı. İstatistiklere göre AKP döneminde grev hakkını kullanabilenlerin sayısı 2010 yılında 100’i bile bulmadı, 800’lerde kaldı. Peki, o zaman 12 Eylülle hesaplaştığını söyleyen bir Hükûmetin böyle bir tasarı hazırlarken, o günlerde darbeciler işverenlerin yüzünü güldürmüşken, bugün işçilerin yüzünü biraz olsun güldürmesi gerekmez mi? Oysa bugün emekçiler, haklarını almak için grev yapamaz hâle getirilmişse sormak gerekiyor: 12 Eylülle hesaplaşıyor musunuz yoksa onun topluma ödettiği hesaplara yenileri mi ilave ediliyor? Toplu Sözleşme Yasası çıkarıyorsunuz, ortada grev yok. Şimdi, bu tasarıya bakıyorsunuz, gerçek bir grev hakkı yine yok. İşçilere, kamu emekçilerine en temel haklarını vermeden 12 Eylülle hesaplaşma sözleri havada kalacaktır, bunu unutmayın. Bazı hakların göstermelik olarak verilmesi, hiç verilmemesinden daha kötüdür.

Bakınız, bazı ülkelerin adında “cumhuriyet” vardır ama rejimlerinin cumhuriyetle ilgisi yoktur. Bazıları konuştuğunda iki lafın başında demokrasiden bahsederler oysa tutumlarının demokratlıkla hiç ilgisi yoktur. Bu tasarıda da bunlara benzer bir çelişki var. Grev hakkı veriyormuş gibi yapılıyor ama aslında grev yapmak imkânsıza yakın.

Bir örnek vereyim: Tasarıda Bakanlar Kuruluna yine grev erteleme hakkı veriliyor, deniliyor ki: “Karar verilmiş veya başlanmış olan kanuni bir grev veya lokavt genel sağlığı veya ulusal güvenliği bozucu nitelikte ise Bakanlar Kurulu bu uyuşmazlıkta grev ve lokavtı altmış gün süreyle erteleyebilir.” İlk bakışta bu yaklaşım doğru gibi görülebilir, genel sağlıktan ve ulusal güvenlikten daha önemli ne var diye düşünülebilir ama bu kavramların içine neler sokulabildiğini geçmişte gördük; lastik işçilerinin, cam işçilerinin grevleri bu gerekçelerle engellendi. Bir başka deyişle işçilerin en temel hakları Bakanlar Kurulunun insafına bırakılmış oluyor.

Tasarıya göre, genel grev, dayanışma grevi, hak grevi yapmak yasak. Size soruyorum, bunlar yokken grev hakkı var denilebilir mi?

Yine bir başka hüküm, yine bu tasarıdan okuyorum: “Grev esnasında greve karar veren sendikanın kusurlu hareketi sonucu, grev uygulanan iş yerinde neden olunan maddi zarardan sendika sorumludur.”

Değerli milletvekilleri, işçiler grev yaparken zaten üretimden gelen güçlerini kullanmıyorlar mı? Elbette o işletme zarar edecek, başka ne beklenir? Burada kastedilen başka şeyse, bunu yasaya açık açık yazmalısınız yoksa her grevde işveren zarar ediyorum diye mahkemeye koşacaktır. Bu hususu da dikkatinize sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; elbette işçilerin, kamu emekçilerinin greve hiç gereksinim duymayacakları ortamların hazırlanması en büyük dileğimizdir ama bu bir hayaldir.

Bu nedenle 12 Eylülün zihniyetini koruyan böyle göstermelik yasalar yerine emekçilerin en doğal haklarını onlara teslim eden sendikaların önünü çeşitli barajlarla kesmeyen düzenlemeler yapmanızı diler, hepinize saygılar sunarım.(CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öz.

Önergeyi oylarınızı sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısının 48'inci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                  Ayşe Nur Bahçekapılı (İstanbul) ve arkadaşları

“(1) Toplu görüşmenin sonunda bir anlaşmaya varılırsa dört nüsha olarak düzenlenecek olan toplu iş sözleşmesi, taraf temsilcilerince imzalanır ve iki nüshası altı işgünü içinde çağrıyı yapan tarafça görevli makama tevdi edilir. Görevli makam sözleşmenin bir nüshasını Bakanlığa gönderir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Takdire bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Bürokrasiyi azaltmaya dönük bir önergedir, katılıyoruz efendim.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Türkiye İstatistik Kurumu, İşgücü Maliyeti ve Kazanç Yapısı Araştırmaları ile işyerlerinin toplu iş sözleşmesinde olma durumuna göre istatistik üretmekte ve yayımlamaktadır. Toplu iş sözleşmesi istatistikleri 2012-2017 Resmî İstatistik Programı çerçevesinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı sorumluluğunda bulunmakta ve “Çalışma Hayatı İstatistikleri” adlı yayınla söz konusu istatistiklere yer verilmektedir. Bu nedenle, toplu iş sözleşmesinin tekrar Türkiye İstatistik Kurumuna gönderilmesine ihtiyaç bulunmamaktadır. Değişiklik, bürokrasinin azaltılmasını amaçlamaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 48’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 48’inci madde kabul edilmiştir.

49’uncu madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 49. Maddesinin (1) Nolu fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve (2) nolu fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

             Süleyman Çelebi                                  Candan Yüceer                                Kadir Gökmen Öğüt

                      İstanbul                                             Tekirdağ                                             İstanbul

                 Nurettin Demir                                     Aytun Çıray                                        Özgür Özel

                       Muğla                                                 İzmir                                                Manisa

                    İzzet Çetin                                          Musa Çam                                          Kazım Kurt

                       Ankara                                                İzmir                                               Eskişehir

 (1) Toplu görüşme için kararlaştırılan ilk toplantıya taraflardan biri gelmez veya geldiği hâlde görüşmeye başlamazsa, toplu görüşmeye başladıktan sonra toplantıya devam etmezse veya taraflar toplu görüşme süresi içerisinde anlaşamadıklarını bir tutanakla tespit ederlerse ya da toplu görüşme süresi anlaşma olmaksızın sona ererse, taraflardan biri uyuşmazlığı altı işgünü içinde görevli makama bildirir.

 (2) İşveren tarafının ilk görüşmeye gelmemesi halinde, durumun görevli makama bildirilmesinden itibaren, görevli makamın durumun tespitine ilişkin resmî yazısının işçi sendikasına tebliğinden itibaren işçi sendikası grev kararı alabilir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Kurt, buyurunuz.

KAZIM KURT (Eskişehir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sendikalar ve Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı’nın 49’uncu maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, örgütlenme özgürlüğünün sonuna kadar kullanılamadığı bir ülkede, çıkarılan sendikalar ve toplu iş ilişkileri yasasının ruh olarak işçi lehine, işçi yararına, çalışanlardan yana bir yasa olması mümkün değildir. Örgütlenmek isteyen işçilerin, emekçilerin üzerine gaz bombası, biber gazı ve copla saldıran bir iktidarın, onların lehine ve yararına bir yasa yapmasını beklemek de çok doğal bir olay değildir.

Dikkat ederseniz, yasanın özü uyuşmazlık üzerine kurulmuştur. Oysa, öyle bir çağda yaşıyoruz ki iş ilişkilerinde tarafların esasen uzlaşması üzerine bir sistem oluşturulması gerekir. Uzlaşmayı istememek kadar, uzlaşmayı ötelemek kadar çağ dışı bir uygulama düşünülemez. İşverenlerimizin uyuşmazlık tutmak üzere, sözleşme yapmamak üzere bir çalışma hayatı içerisinde kendilerini gösterebilmelerini savunmak 21’inci yüzyılda, çağdaş ülkelerde asla düşünülmemesi gereken bir noktadır. Özelikle, hak grevinin olmadığı bir ortamda işçi sendikalarının toplu iş sözleşmelerinde nasıl hareket etmeleri gerektiği, nasıl davranmaları gerektiği konusunda hiçbir alternatif ortaya çıkmamıştır. Bu yasada, uyuşmazlıklar tespit edildikten sonra bir tarafın altı iş günü içerisinde bir ilgili merciye müracaatını zorunlu kılan bir madde getirmek suretiyle, sanki “Siz uzlaşmayın, siz uzlaşmazsanız bu işin arkasından menfaat elde edeceksiniz.” der gibi bir yasa çıkarmak çok doğru bir şey değildir.

O nedenle bu önergeyi veriyoruz ve bu önergede diyoruz ki: Tüm yorumları işçi ve çalışanlar lehine, örgütlü toplumlar lehine yaparak bir çağdaş yasa yapalım. Oysa Türkiye’de şu anda uygulanmakta olan ve bundan sonra bu yasayla uygulanacak olan sistem, sürekli, çalışanlar aleyhine, örgütlü toplumlar aleyhine ve sendikalar aleyhine bir gelişme içerisinde; güçlü olanın haklı sayıldığı ve haklı olanın da maalesef kullanacak bir güç bulamadığı bir ortamda bu uyuşmazlıkları dile getiren, bu uyuşmazlıkları çözme yönünde hiçbir çaba harcamayan sistem.

Dolayısıyla, ara bulucu, özel hakem, Yüksek Hakem Kurulu gibi grevi dışlayan, çalışma yaşamının temelinde esas olan işçi ve emekçiden yana bir grev olgusunu yasaklayan bir kanun yaptıktan sonra, bu, uyuşmazlıkları hangi yöntemle çözecek olursanız olun, işçinin ve emekçinin aleyhine bir uygulama olacaktır.

Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Türkiye’de sosyal demokrasinin, sosyal devletin, demokratik devletin ve hukukun üstünlüğünün sonuna kadar uygulanması gerektiğini düşünen bir parti olarak bu yasanın bu maddesine da karşı çıkıyoruz çünkü sosyal taraflar arasında bir uzlaşmayı denemeden başlayan bu yasa yapma çalışması, toplu iş ilişkisi içerisinde de, sözleşme düzeni içerisinde de hiçbir uzlaşmayı denemeyen bir mantık getirmektedir. Bu mantığın kabul edilebilir olması asla düşünülemez.

Türkiye ne zaman toplu iş sözleşmesini, grev hakkını sonuna kadar kullanacak bir hâle, örgütlenme özgürlüğünü sonuna kadar açacak bir hâle gelirse o zaman bu ilişkiler gerçekleşmiş olur ve biz o zaman zaten uluslararası sözleşmelerle yüklendiğimiz, taahhüt altına girmiş olduğumuz yükümlülüklerimizi tam anlamıyla yerine getirmiş oluruz diye değerlendiriyoruz.

Önergemize destek vermeniz gerektiği düşüncesiyle hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kurt.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

49’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 49’uncu madde kabul edilmiştir.

Madde 50 üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 50. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

 Süleyman Çelebi Candan Yüceer                       Kadir Gökmen Öğüt

     İstanbul                                                              Tekirdağ                                             İstanbul

 Nurettin Demir Özgür Özel                                     Aytun Çıray

     Muğla                                                                 Manisa                                                İzmir

                        İzzet Çetin                                                        Musa Çam

                         Ankara                                                                 İzmir

Uyuşmazlığın Tespiti

Madde 50- Uyuşmazlık yazısını alan görevli makam altı işgünü içinde tarafların özel hakeme başvurduklarını belirten yazısını almadığı takdirde üç işgünü içinde uyuşmazlığı belirleyen bir tutanak düzenler ve tutanağı en geç üç işgünü içinde taraflara tebliğ eder.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Bu önerge ara buluculuk müessesesini kaldırıyor. Ara buluculuk müessesesi demokratik bir yöntem, kalkmasını doğru bulmuyoruz. Onun için katılamıyoruz.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Gerekçenin okutulmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Uygulamada sadece toplu pazarlık sürecini uzatmaktan başka bir işlevi olmayan resmî ara buluculuk mekanizmasının kaldırılması teklif edilmektedir.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir. 

50’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 50’nci madde kabul edilmiştir.

51’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 51. Maddesinin kanun metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Süleyman Çelebi Candan Yüceer                         Kadir Gökmen Öğüt

İstanbul                                                                   Tekirdağ                                             İstanbul

Nurettin Demir Aytun Çıray                                     Özgür Özel

Muğla                                                                        İzmir                                                Manisa

İzzet Çetin                                                              Musa Çam                                    Ayşe Nedret Akova

Ankara                                                                      İzmir                                               Balıkesir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Yüksek Hakem Kurulunun başında Yargıtay 9’un Başkanı var. Yani bunu kaldırdığımızda yerine neyi ikame edeceğiz, o yer almadığı için katılamıyoruz.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) - Gerekçe okunsun efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Yüksek Hakem Kurulu, 12 Eylül döneminin anti demokratik kurumudur. Özgür toplu pazarlık hakkına müdahale anlamına gelen bu düzenlemenin valığını koruyor olması, ILO'nun 98 Sayılı sözleşmesine aykırılık halinin devam niteliğindedir. YHK'nın kaldırılması teklif edilmektedir.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

51’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 51’inci madde kabul edilmiştir.

52’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 52. Maddesinin (1) nolu fıkrasında hak kelimesinden sonra gelen çıkar kelimesinin menfaat olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Süleyman Çelebi Candan Yüceer                         Kadir Gökmen Öğüt

İstanbul                                                                   Tekirdağ                                             İstanbul

Nurettin Demir Aytun Çıray                                     Özgür Özel

Muğla                                                                        İzmir                                                Manisa

İzzet Çetin                                                              Musa Çam

Ankara                                                                      İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Doğan Bey konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Doğan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

DOĞAN ŞAFAK (Niğde) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 197 sıra sayılı Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı’nın 52’nci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım.

Ülkemizde emek kesimleri her zaman ezilen sınıfta yer almış ve mücadelelerini de bu yönde gerçekleştirmiştir. 12 Eylül darbesiyle beraber emekçi sınıfının sendikal hakları ellerinden alınmış ve yasaklamalarla karşı karşıya bırakılmıştır ancak işçi sınıfının birleşmesi ve başkaldırısıyla 1980’lerin sonunda gerçekleşen bahar eylemleri siyasetin talepleri görmesi hususunda etkili olmuş, yapılan yeni sözleşmelerle iyileştirmeler gerçekleştirilmiştir. O dönemde yasaklanan işçi sınıfının, çalışma koşulları ve hakları ellerinden alındığı için, Türkiye’nin emek ve tarım alanında ciddi gerilemesine sebep olmuştur. Bugün emekçilerimizin örgüt bilincinden kopuk olmasının temel gerekçesi 1980 sonrası süreçtir; diğer bir ifadeyle, 1980 öncesi milyonları bulan sendikal hareketler bugün binlerle ifade edilmektedir.

AKP Hükûmeti emek sınıfının yanında yer alacağına, kolluk kuvvetleriyle, gazıyla, copuyla, orantısız güç kuvvetleriyle sürekli emekçilerimizin karşısında olmuştur. Son olarak, 4+4+4 yasa teklifinde haklı mücadeleleri doğrultusunda tepkilerini ortaya koyan emek sınıfının önemli bir dalı olan öğretmenlerimizi, hem de demokrasinin kalbi olan Türkiye Büyük Millet Meclisine 500 metre yakın alanda şiddet ve darp uygulayarak püskürtmeye çalışmıştır. AKP’nin emekçi kesime yaklaşımı işte tam olarak da budur. Geçtiğimiz aylarda memurumuza verilen zam teklifi bunu âdeta tescil etmiştir.

Sayın milletvekilleri, üzerinde konuştuğumuz kanun tasarısının 52’nci maddesinde, menfaat uyuşmazlığında özel tahkime gidilmesi hâlinde hakem kararı toplu iş sözleşmesi niteliği kazanacağından taraflar bu suretle grev ve lokavt yetkilerini kullanmaktan feragat etmiş sayılmaktadır.

Genel itibarıyla durum işçilerin ve sendikaların aleyhinedir. 52’nci maddeyle işçilerin grev hakları ortadan kaldırılmıştır çünkü genelde işverenler lokavta başvurmaktan kaçınmaktadırlar. Siyasi amaçlı grev ve lokavt, genel grev ve dayanışma grevini yasalaştıracak düzenlemeler içermemektedir. Devamla, yasa tasarısında “Sendika” kavramı yerine “Kuruluş” kavramı getirilmiş, böylelikle “Sendika” kavramı içi boş bir hâle dönüştürülmüştür. Fiilî olarak korku kültürü ile baskılar oluştururken, “iktidara yakın sendikalar” tanımı yaratılırken bu şekilde kanunda belirtilmesi sendika hareketleri bitirmektedir. AK PARTİ Hükûmeti, AB’nin kıstaslarını yerine getirmeye çalışırken, aynı zamanda maddeler üzerinde yapmış oldukları ince düzenlemelerle, işçi sınıfının haklarını da ellerinden almaktan geri kalmamıştır. Komisyon raporunda, tasarının, Anayasa değişiklikleri, uluslararası düzenlemelerin ve güncel gereksinmelerin dikkate alınarak hazırlandığı belirtilmiştir. Buradan sormak istiyorum: Bu yasa teklifi, daha nasıl bir anayasa için çalışıldığı, nasıl düzenlemeler getirildiği belli olmamasına rağmen neye, hangi kriterlere dikkat edilerek hazırlanmıştır?

Yine, bu yasa teklifi hazırlanırken sendikalarımızın görüşü alınarak mı yapılmıştır? Gerçi iktidarınızın tek tip insan yetiştirme kültürü, “bizden” veya “bizden olmayan”, ötekileştirme mantığıyla ülkeyi yönettiği ne yazık ki acı bir gerçektir.

Sendikaların oluşması, tüm dünya ve mevcut iktidarlara karşı hak arama gereksiniminden doğmuştur. AK PARTİ İktidarı ise, yandaş medya, candaş şirketler, yanında olan sendikalar, yakınında bulunan sermayeler oluşturma adına demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan demokratik kitle örgütlerimizi yok etmektedir.

Sayın milletvekilleri, Millet Meclisinden sesleniyorum: Bu gidişat iyi değil, sizin gittiğiniz yol Türkiye’yi çıkmaza sokmaktadır. Türkiye’nin sigortası olan Cumhuriyet Halk Partisi olarak sizleri bir kez daha uyarıyoruz.

Bu düşüncelerle, 52’nci maddenin bu şekilde, demokrasi hayatımıza bir şey katmayacağını belirtiyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Önergeyi oylarınıza sunuyoruz: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

52’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 52’nci madde kabul edilmiştir.

53’üncü madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum.

                          Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 53. Maddesine (3) nolu fıkra olarak aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                Süleyman Çelebi                                  Candan Yüceer                                Kadir Gökmen Öğüt

                      İstanbul                                             Tekirdağ                                             İstanbul

                 Nurettin Demir                                     Aytun Çıray                                        Özgür Özel

                       Muğla                                                 İzmir                                                Manisa

                    İzzet Çetin                                          Musa Çam                                    Ayşe Nedret Akova

                       Ankara                                                İzmir                                               Balıkesir

(3) Eda davasına konu olan uyuşmazlıklarda ayrıca yorum davası açılamaz. Edaya konu olan uyuşmazlık hususunda mahkemenin yapmış olduğu tespit hükmü re’sen aynı uyuşmazlık konularında da uygulanır.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Ayşe Nedret Akova.

BAŞKAN – Sayın Akova, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

AYŞE NEDRET AKOVA (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı’nın 53’üncü maddesi üzerinde konuşmak için söz almış bulunmaktayım.

Gerekçede belirtilen toplu iş ilişkilerini düzenleyen kanunların özgürlükçü bir tutumla ele alınması gerekliliğine yapılan vurgu, maddeler hazırlanırken unutulmuş gözüküyor. Bu kanun tasarısı ile Türk endüstri ilişkileri sistemini ileri taşımak, çağın gereklerini yansıtması ve Türk çalışma hayatının sorunlarına köklü çözüm getirmek mümkün değildir. 12 Eylül yargılanmak isteniyorsa önce onun yarattığı toplumsal ilişkileri bozan antidemokratik bütün kanunları yürürlükten kaldırmak için uğraşmak gerekiyor. Eğer 12 Eylülün antidemokratik yasaları üzerine kurulu bütün yozlaşmış ilişkileri yeni baştan düzenleyeceksen 12 Eylülü gerçekten yargılaman mümkün değildir.

12 Eylülün Türk endüstri ilişkilerini emek aleyhine bozan 2821 ve 2822 sayılı yasalarını baştan yazmazsan, öyle sözde laflarla, hesaplaşılıyormuş gibi dar kapsamlı yaklaşımlarla 12 Eylülün yarattığı tahribat düzelemez. Fiiliyatta o düzenin bütün yozlaşmış antidemokratik düzenini sil baştan -evrensel standartlarda- bütün tarafların görüşleri ve onayıyla tekrar inşa etmek gerekmektedir. 12 Eylül yargılamasının simgesel kalmaması için, uygulamada yarattığı tahribatları ortadan kaldırmak gerekiyor. O zaman anlaşılacak sözde mi demokratsın, özde mi demokratsın.

12 Eylülün, emeğin sömürülmesinin önünü açan tüm sendikalar, özgürlükleri kısıtlayan, toplu sözleşme hakkını yok eden düzenlemelerinin tamamen ILO’nun 87 ve 98 nolu sözleşmeleri ve Avrupa Konseyi Sosyal Şartı’na uygun düzenlenmesi gerekmektedir. Ancak, bu tasarı gösteriyor ki 12 Eylülün yasakçı zihniyeti hâlen devam etmektedir.

Emeğin güvencesiz bir şekilde esnek çalışma biçimlerine zorlanmasını, çalışma hayatından doğan haklarının gasbedilmesini engellemek ve iş ilişkilerinin demokratikleşmesini sağlamaktan uzak olan bu kanun tasarısı, 12 Eylülün yasakçı zihniyetini taşımaktadır. Ülkemizde, gönül isterdi ki toplumun her kesimini ilgilendiren bir kanun tasarısının, Avrupa Birliği müktesebatına uyum çerçevesinde çıkartılmak istenmesiydi. Üstelik, bu amaçla çıkartılmak istenen yasa tasarısı, ILO’nun normlarına uygun hükümler getirmemektedir. Sendikal hakların demokratikleşmesi hususunda, gerekli olan radikal çıkış ve reform hâlen yoktur. AB, ILO ve ilgili taraflara verilen sözlerin hiçbiri yerine getirilmemiştir. İkili barajın korunması, iş kolu sayısının azaltılmasıyla barajların uygulamada daha da yükselecek olması, sendikal özgürlükleri önemli ölçüde kısıtlamaktadır.

Gemi yapım ve deniz taşımacılığı, liman, ardiye ve antrepoculuk gibi iş kollarının kurulmasının, bazı iş kollarının birleştirilmesi ya da parçalanmasının hangi gerekçeyle yapıldığını anlamak mümkün. İş kollarında yapılan azalma, birleştirme ve parçalama uygulamasının arkasında hiçbir bilimsel ve evrensel dayanak yoktur. Üstelik iş yerlerinin hangi iş koluna gireceğinin yönetmelik ile tespit edilmek istenmesi, sendikal haklar üzerinde vesayeti devam ettiren antidemokratik bir yaklaşımdır.

Yüksek Hakem Kurulu sisteminin geliştirilerek sendikaların toplu sözleşme haklarının baskıya alınmak istenmesi, sendikal özgürlüklerin genişletilmesi amacıyla nasıl bağdaştırılmaktadır. 12 Eylül döneminin antidemokratik kurumunun devam ettirilmek istenmesi, grev ertelemelerinde Yüksek Hakem Kuruluna zorunlu başvuru koşulunun getirilmesi, antidemokratik ve hak alma, elde etme sürecini baltalayan bir yaklaşımdır.

İş yeri ve çevresinde greve katılanlar veya grev gözcüleri için işçiler veya işçi sendikası tarafından kulübe, baraka ve çadır gibi barınma vasıtaları kurulmasının yasaklanması, sendikal hakları genişletmek anlayışıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan antidemokratik yaklaşımlardır. Bu kanun tasarısı, neoliberal politikalar anlayışına uygun olarak, emek ve sermaye arasındaki eşitsizliği devam ettirecek ve emeğin haklarının yok edilmesine olanak tanıyacaktır.

Umudumuz, emeğin haklarını güvence altına alacak, koruyacak ve geliştirecek düzenlemelerin hayata geçirileceği sendikal özgürlükleri genişletecek yasal düzenlemelerin bir gün yapılmasıdır. Emeklilere, taşeronlara, çıraklara, evde çalışanlara, stajyerlere…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYŞE NEDRET AKOVA (Devamla) – Teşekkür ediyorum, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akova.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

53’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 53’üncü madde kabul edilmiştir.

54’üncü madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanunu tasarısının 54’üncü maddesinin birinci fıkrasındaki “bakan dairesi başkanının” ifadesinin “bakmakla görevli dairelerin başkanlarından en kıdemli olanının” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

           Ayşe Nur Bahçekapılı                              Ahmet Aydın                              Mehmet Doğan Kubat

                     İstanbul                                          Adıyaman                                           İstanbul

                  Hilmi Bilgin                                    Volkan Bozkır                                     Hamza Dağ

                       Sivas                                              İstanbul                                               İzmir

                                           Orhan Karasayar                                Nihat Zeybekci

                                                    Hatay                                               Denizli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 54. Maddesinin kanun metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

              Süleyman Çelebi                               Candan Yüceer                             Kadir Gökmen Öğüt

                     İstanbul                                           Tekirdağ                                            İstanbul

                Nurettin Demir                                    Aytun Çıray                                       Özgür Özel

                       Muğla                                                İzmir                                               Manisa

                                                İzzet Çetin                                        Musa Çam

                                                   Ankara                                               İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Çetin, buyurunuz.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, tabii burada konuşurken soru sormak olmaz ama “Yüksek Hakem Kurulu nedir?” diye sorsam, çalışan herkes, özellikle emekli olan işçiler ve 12 Eylül döneminde çalışma yaşamının içinde bulunan herkes “Çanımıza ot tıkan kurum” diye söyler. 12 Eylülle darbe yapanlar, sendikal hak ve özgürlükleri, işçilerin uzun yıllar mücadeleyle elde etmiş oldukları haklarını bu kurum eliyle geri aldılar, bu kurumu kullanarak geri aldılar.

Şimdi, siz gerçekten darbelerden söz ediyorsunuz, zaman zaman 12 Eylül kurumlarını temizlemekten söz ediyorsunuz. Tabii, devletin tüm kurumlarını çökerttiniz ama 12 Eylülün antidemokratik ne kadar kurumu varsa dört elle sarıldınız. Bunlardan bir tanesi de Yüksek Hakem Kurulu. Bu tasarıda bile olduğu gibi koruduğunuz gibi, Kamu Çalışanları Sendikalar Kanunu’na da benzer bir kurumu sivil dikta özleminizi tatmin için oraya yerleştirdiniz, Kamu Görevlileri Hakem Kurulu diye.

Şimdi, bu Kurulun marifetleri saymakla bitmez ama ben size kısa sürem içerisinde birkaç rakam vereceğim. Mesela, 12 Eylülden önce Türkiye’nin nüfusu 44 milyon, sendikalı işçi sayısı, toplu iş sözleşmesinden yararlanan sendikalı işçi sayısı 2 milyondan fazla, 2,5 milyon dolayındaydı. Bugün 75 milyonuz, Sayın Bakanın 7 Martta verdiği rakamı söylüyorum: 567 bin işçi toplu sözleşme hakkından yararlanıyor, sendikalı. Tabii, sendikalı olup da toplu sözleşme hakkından yararlanamayanlarla birlikte bu sayı 900 bine yakın bir sayı ama sendikalaşma oranımız yüzde 5. Eğer sendikalar bugün dünyada en fazla kan kaybeden ülke olarak Türkiye’de ise, bunun müsebbibi 12 Eylül yasaları, 12 Eylül dönemindeki darbe ve Yüksek Hakem Kuruludur.

Şimdi, bir şeyin daha altını çizmek gerekir, “Yiğidi öldür hakkını yeme.” demek gerekir. AKP’nin son on yıllık icraatı döneminde de Yüksek Hakem Kurulu AKP’nin tahribatına karşı, çok açıklıkla söylüyorum, bugünkü Yüksek Hakem Kurulu üyeleri AKP’nin tahribatına karşı işçileri korumaya çalışıyor ama antidemokratik yapısı değişmiş değil, hâlâ 2822 sayılı Yasa’daki düzenlemedeki yapı neredeyse olduğu gibi korunuyor. “Biz antidemokratik hükümleri temizleyeceğiz, demokratikleşmeyi sağlayacağız.” diyen sizlere sesleniyorum: Bu Kurula niye sarılıyorsunuz? Geliniz, eğer bir hüküm, bir sorun varsa, taraflar uzun yıllardan bu yana aynı iş yerinde örgütlenmiş sendika ve o sendikayı tanıyan işveren kamu olsun, özel sektöre ait olsun diyalog içerisinde çözebilirler. İki kurumu da tanımayan bir organın zorla bunları barıştırmaya, uzlaştırmaya kalkışması doğru değildir.

Kaldı ki Yüksek Hakem Kurulu grev ertelemeleriyle birlikte grev oylamalarında da ihtilaf hâlinde devreye giren bir kurum. Yani işçilerin tepesinde Demokles’in kılıcı gibi duruyor. Kılıç istediği zaman işçiyi kesiyor, istemediği zaman da bazen uykuya yatıyor ama antidemokratik niteliğini her zaman koruyor.

Eğer gerçekten “Bu yasada 12 Eylül döneminin düzenlemelerini değiştirdik.” diyebilmek istiyorsanız, Yüksek Hakem Kurulu diye bir kurulun bu yasanın içerisinde olmaması gerekir. Aynı şekilde, Kamu Çalışanları Sendikaları Kanunu’nda da “Kamu Görevlileri Hakem Kurulu” aynı işlevi görecek. 12 Eylül döneminde işçilerin haklarını Yüksek Hakem Kurulu nasıl elinden aldıysa, memurların haklarını da sizin buradan özentiyle aldığınız o kurum temizleyecek.

Onun için, Sayın Bakana düşen görev, böyle bir kurumu yasa kabul edilmeden bir kez daha gözden geçirmek ve gerekirse tekriri müzakereyle yeniden görüşmeye açıp maddeyi kaldırmaktır.

Hepinize teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çetin.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanunu tasarısının 54’üncü maddesinin birinci fıkrasındaki “bakan dairesi başkanının” ifadesinin “bakmakla görevli dairelerin başkanlarından en kıdemli olanının” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Ayşe Nur Bahçekapılı (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılıyoruz efendim.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

09/02/2012 tarihli ve 2012/1 sayılı Yargıtay Büyük Genel Kurulu Kararı ile “İş Mahkemelerince verilen hüküm ve kararların temyiz incelemesi Yargıtay’ın 9. ve 22. Hukuk Daireleri arasında eşit olarak paylaşılmak suretiyle yapılır.” düzenlemesi yapılmıştır. Alınan karar gereğince, bu Kanundan doğan uyuşmazlıklara iki daire eşit olarak bakacaktır. Bugün itibarıyla iki olan bu sayı dosya yoğunluğuna göre daha da artabileceğinden Yüksek Hakem Kuruluna, bu Kanundan doğan uyuşmazlıklara bakan daire başkanları arasından kıdemli olanının başkanlık etmesi amaçlanmıştır. Görevli Yargıtay Dairesi sayısı bire düştüğü takdirde, doğrudan ilgili dairenin başkanı Yüksek Hakem Kurulunun başkanlığını üstlenecektir.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 54’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

55 ‘inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 55. Maddesinin kanun metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

              Süleyman Çelebi                               Candan Yüceer                             Kadir Gökmen Öğüt

                     İstanbul                                           Tekirdağ                                            İstanbul

                Nurettin Demir                                    Aytun Çıray                                       Özgür Özel

                       Muğla                                                İzmir                                               Manisa

                                                İzzet Çetin                                        Musa Çam

                                                   Ankara                                               İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yüksek Hakem Kurulu, 12 Eylül döneminin anti demokratik kurumudur. Özgür toplu pazarlık hakkına müdahale anlamına gelen bu düzenlemenin varlığını koruyor olması, ILO'nun 98 Sayılı sözleşmesine aykırılık hâlinin devam niteliğindedir. YHK'nın kaldırılması teklif edilmektedir.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

55’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

56’ncı madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısının "Çalışma Esasları" başlıklı 56. maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

(5) "Yüksek Hakem Kurulu taraf teklifleriyle sınırlıdır. Süresi sona eren toplu iş sözleşmelerinin uyuşmazlık konusu olan ancak tarafların teklifi bulunmayan maddeleri aynen korunur."

                Mesut Dedeoğlu                                        Ali Öz                                       Cemalettin Şimşek

                 Kahramanmaraş                                         Mersin                                               Samsun

                 Mehmet Şandır                                 Kemalettin Yılmaz                                     Alim Işık

                       Mersin                                         Afyonkarahisar                                        Kütahya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 56. Maddesinin kanun metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

              Süleyman Çelebi                               Candan Yüceer                             Kadir Gökmen Öğüt

                     İstanbul                                           Tekirdağ                                            İstanbul

                Nurettin Demir                                    Aytun Çıray                                       Özgür Özel

                       Muğla                                                İzmir                                               Manisa

                                                İzzet Çetin                                        Musa Çam

                                                   Ankara                                               İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

İZZET ÇETİN (Ankara) – 12 Eylülü savunuyorsunuz Sayın Bakan!

BAŞKAN – Kim konuşacak?

Gerekçeyi mi okutuyorum?

İZZET ÇETİN (Ankara) – Gerekçe.

BAŞKAN – Gerekçe.

Gerekçe:

Yüksek Hakem Kurulu, 12 Eylül döneminin anti demokratik kurumudur. Özgür toplu pazarlık hakkına müdahale anlamına gelen bu düzenlemenin varlığını koruyor olması, ILO'nun 98 Sayılı sözleşmesine aykırılık hâlinin devamı niteliğindedir. YHK'nın kaldırılması teklif edilmektedir.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum bu önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısının "Çalışma Esasları" başlıklı 56. maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

(5) "Yüksek Hakem Kurulu taraf teklifleriyle sınırlıdır. Süresi sona eren toplu iş sözleşmelerinin uyuşmazlık konusu olan ancak tarafların teklifi bulunmayan maddeleri aynen korunur."

Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Işık…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Işık.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı’nın 56’ncı maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge için söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, Sayın Bakanın ifadeleriyle bu tasarı tarafların büyük bir ölçüde uzlaşması sonunda buraya getirilen bir tasarı olduğuna göre, biraz önce değerli konuşmacının da ifade ettiği, her ne kadar 12 Eylülün antidemokratik uygulamalarından kalan bir kurul olsa da bu, Adalet ve Kalkınma Partisi için iktidar öncesi ancak doğru olabilir. Yani bugün, burada kalmasında ısrar eden bir Genel Kurul ve Sayın Bakan varsa demek ki Adalet ve Kalkınma Partisi için bu tezin ya da savunulan fikrin bir anlamı yok. Zaten Sayın Bakanın katılmamasından da bunu anlamamız gerekirdi ama hiç olmazsa bizim önergeye “Bari, kurul kaldı, sizin zamanınızda ya da öncesinde antidemokratik olmuş olabilir, bizim için şu anda bu sizin söylediklerinizin bir anlamı yok, şu haklı öneriyi değerlendirelim, bunu ekleyelim.” demesini beklerdik çünkü uzlaşma ve tarafların birçoğunun kabul ettiği yönündeki ifadelerine inanarak, güvenerek bu makul ve doğru olan önergeyi verdik ancak Sayın Bakan anlaşılan o ki 12 Eylüle sıkı sıkı sarılmış “Asla değiştirtmeyiz, asla bu konuda taviz vermeyiz.” şeklinde bir anlayışı devam ettiriyor.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Sizi gidi darbeciler sizi! 12 Eylülün yasalarının arkasına sığınıyorlar.

ALİM IŞIK (Devamla) - Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; bu önergemiz, kalan Yüksek Hakem Kurulunun taraflar arasında herhangi bir şekilde anlaşmazlık olması ya da sözleşmenin sona ermesi durumunda anlaşılamayan konulara yönelik bir karar vermesini yasayla sınırlamak, tarafların teklifleriyle bu kurulun o görüşmelerini garanti altına almak. Yani gelecekte olabilecek ya da tarafların şikâyeti üzerine masaya getirilmiş konularla karar alsın, dışarıdan diğer konulara gazel okumasın. Hiç olmazsa bunu garanti altına alalım dedik ama Sayın Bakanın buna karşı çıkışını herhâlde kendisinden duyacağız. O nedenle, bu önergenin yerinde bir önerge olduğunu düşünüyorum. “Süresi sona eren toplu iş sözleşmelerinin uyuşmazlık konusu olan ancak tarafların teklifi bulunmayan maddeleri aynen korunur.” ibaresini koyarak insanların haklarını garanti altına almayı amaçladık. Bu anlamda, Sayın Bakanın katılmamasına rağmen, yüce kurulun siz değerli üyelerinin konuyu bu şekilde değerlendireceğini düşünüyorum.

Diğer taraftan, bu vesileyle bir türlü anlamakta güçlük çektiğim taşeron işçilerinin sorunlarıyla ilgili bazı düzenlemeleri ısrarla bu kanunun içine koymamaya özen gösteren Sayın Bakanı hiç olmazsa şu kanun  görüşmeleri bitinceye kadar insafa, vicdana ve merhamete davet ediyorum. Bu insanlar kölelik sisteminin sıkıntılarını çekiyorlar. İleride çıkaracağımız bir yasaya atıfta bulunarak bu işi geçiştiremeyiz Sayın Bakan. 4/C’liler aynı durumda, yine geçici mevsimlik işçiler, yani altı aydan daha kısa süre çalışmak zorunda kalıp evine ekmek götürme mücadelesi veren bu kesimlerin de ilgili sorunlarının hiç olmazsa bazılarını, ana sorunlarını, yani insan hakkı olan, çocuğu hastanede yatarken, hanımı hastanede yatarken hiç olmazsa gidip onu ziyaret edebilme hakkı gibi bazı temel hakları buraya koyarsanız inanıyorum ki tarafların uzlaşmasını çok daha büyük oranlara çıkarmış oluruz.

Ben bu düşüncelerle yüce kurulun değerli üyelerinin bu önergemize olumlu katkı yapacağını düşünüyor, tekrar saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

56’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler… 56’ncı madde kabul edilmiştir.

57’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş ilişkileri Kanun Tasarısının 57. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

   Süleyman Çelebi                             Candan Yüceer                    Kadir Gökmen Öğüt

         İstanbul                                        Tekirdağ                                 İstanbul

    Nurettin Demir                                  Aytun Çıray                             Özgür Özel

           Muğla                                             İzmir                                    Manisa

       İzzet Çetin                                     Musa Çam

          Ankara                                            İzmir

Hakem ve Arabulucuya başvurma yönetmeliği

Madde 57 – (1) Toplu çıkar uyuşmazlıklarında özel hakem incelemesinde uygulanacak usul hükümleri; arabulucuların nitelikleri, seçimi, ücretleri ve görevlendirilmeleri Maliye Bakanlığının görüşü alınarak Bakanlıkça çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYON SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yüksek Hakem Kurulu, 12 Eylül döneminin anti demokratik kurumudur. Özgür toplu pazarlık hakkına müdahale anlamına gelen bu düzenlemenin varlığını koruyor olması, ILO’nun 98 Sayılı sözleşmesine aykırılık halinin devam niteliğindedir. YHK’nın kaldırılması teklif edilmektedir.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum bu önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

57’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 57’nci madde kabul edilmiştir.

58’inci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

197 Sıra Sayılı Kanun Tasarısı’nın 58. Maddesinin, (2). Fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini, (3). Fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

(2) Toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması hâlinde, işçilerin ekonomik, siyasal ve sosyal durumları ile çalışma şartlarını ve koşullarını korumak, düzenlemek ve geliştirmek amacıyla, bu Kanun hükümlerine uygun olarak yapılan greve hak grevi denir.

                  İdris Baluken                                     Pervin Buldan                                      Levent Tüzel

                       Bingöl                                                 Iğdır                                                İstanbul

                    Nazmi Gür                                Hüsamettin Zenderlioğlu                               Halil Aksoy

                         Van                                                  Bitlis                                                  Ağrı

                  Hasip Kaplan

                       Şırnak

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 58 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                Süleyman Çelebi                                  Candan Yüceer                                Kadir Gökmen Öğüt

                      İstanbul                                             Tekirdağ                                             İstanbul

                 Nurettin Demir                                     Aytun Çıray                                        Özgür Özel

                       Muğla                                                 İzmir                                                Manisa

                    İzzet Çetin                                          Musa Çam

                       Ankara                                                İzmir

Madde 58- Grevin Tanımı

(1) İşçilerin, topluca çalışmamak suretiyle işyerinde faaliyeti durdurmak veya işin niteliğine göre önemli ölçüde aksatmak amacıyla aralarında anlaşarak veya bir kuruluşun aynı amaçla topluca çalışmamaları için verdiği karara uyarak işi bırakmalarına grev denir.

2) İşçilerin ekonomik ve sosyal durumları ile çalışma şartlarını korumak veya geliştirmek amacıyla grev yapma hakkına sahiptirler.

3) İşçiler, ekonomik ve sosyal durumlarını korumak ve geliştirmek amacıyla hak grevi, dayanışma grevi ve genel grev yapma hakkına sahiptirler.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Çelebi, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tam, bir, Bakanlığın da aslında sınav maddesiydi. Özellikle de üzerinde durduğumuz bir madde. Çünkü referandumda bol bol “billboard”lara, “Grev önündeki engellerin kaldırılması için ‘Evet’ deyin.” denmişti ve Anayasa’nın bununla ilgili düzenlemesinde daha önce yasaklar vardı: Genel grev hakkı, dayanışma grev hakkı, hak grevi hakkı. “Bu yasaklar kaldırıldı.” deniliyor. Şimdi ise, kanunda bunlara sınırlamalar getiriliyor. Bizim talebimiz ne? Anayasa’da daha önce oyladığımız ve “İşte bunlar önemli reform.” dediğiniz Anayasa değişikliğinin burada yer bulmasını istedik, önerimiz bu. “Önemli sınav” dediğimiz böyle bir sınav noktasıydı. Burada da görülüyor ki ne Anayasa ne diğer mutabakatlar, bunların hiç birisinin dikkate alınmadığını buradan görüyoruz.

Şimdi, bir şey düşünün değerli arkadaşlar, hak grevi. Ne hak grevi? Toplu iş sözleşmesi yapmışsınız bir yerde, altına imza atılmış, atılan imzadan sonra işveren o toplu sözleşmeyi uygulamıyor. Şimdi ne yaparsınız bunun karşılığında, bunu caydırmak açısından? En temel olan hakkınızı kullanmak istersiniz ve buradan yola çıkarsınız. İşte, diğer ücretler ödenmiyor. İşte, var birçok iş yeri, bugün arkadaşlar burada örnekler verdiler. Bu verilen örneklerde de görüldüğü gibi iki ay, üç ay işçilerin parasını ödemiyor işveren. Buradan bir hak grevi hakkınızın doğması kadar önemli bir şey var mıdır? Yani, üç ay, dört ay işçiler doğal gaz parasını ödeyemiyor, telefon parasını ödeyemiyor, kömür parasını ödeyemiyor, eve yiyecek götüremiyor ama buna karşılık caydırıcı olabileceği bir grev hakkının kullanımında böylesi bir engel ortaya konulmuş oluyor. Tabii, diğer birçok alanda yasaklar var. Şu anda birçok alanda grev yasakları daha önce Hava-İş kolunda getirildi, şimdi finans sektörü için yeni birtakım düzenlemeler var. Finans sektöründe de yasakların devam edeceği bir sürece doğru Türkiye gidiyor.

Dolayısıyla, bugün bizim yaptığımız öneride, hem Anayasa değişikliğine uygun olarak, onun ruhuna, özüne ve referandumda öğünerek söylediğiniz “İşte önemli Anayasa reformu” diye toplumun önüne koyduğunuz değişikliğe uygun bir yasa önerisi. Bu yasa önerisi dahi dikkate alınmıyorsa o zaman bir tutarlılık yok demektir. Burada tam bir tutarsızlık örneği bu yasada ortaya konulmuştur.

Dolayısıyla, bizim talebimiz, hem menfaat grevinin hem genel grevin hem de hak grevinin bu anlamda Anayasa’da öngördüğü değişiklikleri yapmaktır. Bu, aynı zamanda ILO’nun temel şartlarından bir tanesidir. Bu, aynı zamanda Avrupa Sosyal Şartı’nın gereklerinden  bir tanesidir. Bunlar olmazsa grev hakkı tanımı yerine oturmaz ve “Grev hakkı vardır bizim ülkemizde.” diye fiyaka yapma hakkınız olmaz. Bunun için grev hakkının önündeki bu engel durduğu sürece çalışanlar açısından grev hakkının kullanımının caydırıcı unsuru ortadan kalkmış olur. Grev bir amaç değildir, araçtır ama hak kaybına uğrayan işçiler bu hakkı kullanamadığı zaman böyle bir hakkın öznesi ortadan kaybolmuş olur. Bizim önerimiz bu açıdan değerlendirilmelidir, önemli bir sınavdır. Bugün “Hayır.” deseniz bile yarın bir tekriri müzakereyle -ki öyle anlaşılıyor, çünkü bütün önerilerimiz reddediliyor- en azından Anayasa’nın ruhuna uygun bir yaklaşımı bir kez daha bu kürsüden ifade ediyor, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çelebi.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

197 Sıra Sayılı Kanun Tasarısı’nın 58. Maddesinin, (2). Fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini, (3). Fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

(2) Toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması hâlinde, işçilerin ekonomik, siyasal ve sosyal durumları ile çalışma şartlarını ve koşullarını korumak, düzenlemek ve geliştirmek amacıyla, bu Kanun hükümlerine uygun olarak yapılan greve hak grevi denir.

                                                                                                                   İdris Baluken (Bingöl) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Gür, buyurunuz.

NAZMİ GÜR (VAN) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Sayın Çelebi de dile getirdi, bizce de bu kanunun en önemli maddesi 58’inci maddesinde grev hakkını tanımlayan maddesidir. Her kanunun bir ruhu vardır ve o ruhun gizlendiği muhakkak bir maddesi söz konusudur. İşte, önümüzdeki yasanın da en önemli maddelerinden biri 58’inci madde ve bu yasayla, bu maddeyle de grev hakkının tanımı yapılmaktadır.

Değerli arkadaşlar, grev hakkı çok uzun mücadelelerle işçi sınıfının yüzyıllar boyu süren mücadelesiyle kazanılmış bir hak, evrensel bir hak. Bu hakkı tanımamak, kısıtlamak, evrensel hukuka aykırı bir şekilde düzenlemek, onu kullandırtmamak kuşkusuz bu Parlamentonun hiç düşünmemesi gereken bir durum. Kaldı ki geçmişte yapılan, referandum sonucu yapılan değişiklikle Anayasa birçok yasağı kaldırmışken yeniden bu yasakları 58’inci maddeyle ve devamındaki maddeleriyle tesis etmek herhâlde sadece bize özgü bir durum.

Tıpkı 12 Eylülde 5 generalin yaptığı Anayasa gibi haklar ve özgürlükler önce tanımlanıyor, devamında koca bir “ama” denilerek onun, o hakkın nasıl gasbedileceği, nasıl kullandırılmayacağı, nasıl hiçleştirildiği gelir. Bu 58’inci maddede tıpkı 12 Eylül rejiminin anlayışı gizli, ruhu gizli ve tanım yapılırken ILO sözleşmeleri göz ardı edilerek, Anayasa’daki değişiklik göz ardı edilerek, Hükûmet, Sayın Bakan, bu yasayı işçi sınıfına, emekçilere nasıl zehir edeceğini, nasıl kullandırtmayacağını tanımlıyor. Yasada 58’inci maddenin birinci fıkrası tanımı getiriyor, devamındaki iki fıkra ise bu hakkın nasıl kullanılmayacağını düzenliyor. İşte bizim karşı çıktığımız nokta özünde budur, bu anlayıştır, mahkûm etmemiz gereken bu anlayıştır, bu 12 Eylül zihniyetidir.

Değerli arkadaşlar, işçi sınıfının en önemli silahı grevdir. Üretimden gelen gücünün kullanılması, bu hakkı genel grevle, hak grevleriyle, dayanışma grevleriyle ve hatta siyasi amaç güden grevlerle işçi sınıfının üretimden gelen gücünü de kullanarak üretimi durdurması, ülkede demokrasinin vazgeçilmezlerinden birisidir, olmazsa olmaz haklarından birisidir. Eğer siz bu hakkı da kısıtlarsanız, sendikalara, örgütlü güçlere, emekçi sınıfına, işçilere bu özgürlüğü kullandırtmazsanız, grev hakkını tanımazsanız işçi sınıfının bütün taleplerini, işçi sınıfının bütün istemlerini ekonomik, siyasal, kültürel, sosyal bütün taleplerini gözardı etmiş olursunuz.

Yine, değerli arkadaşlar, grev hakkı, işçinin sadece dayanışma, sadece hak grevi ya da bir siyasal amacı gerçekleştirmek üzere büyük bir destek sağlaması için değil fakat o ülkenin demokrasiyi nasıl anladığı, nasıl algıladığı, nasıl içselleştirdiğiyle ilgili de önemli bir veri sağlar bize. Emekçisi, işçi sınıfı sokakta olmayan, üretimden gelen gücünü kullandırtmayan bir ülkenin, ILO’nun kara listelerinden çıkması söz konusu olamaz, Avrupa Birliği sürecindeki bir ülkenin demokratikleştiği anlamı taşımaz. Daha dün yayınlanan Avrupa Birliği İlerleme Raporu’nda bu konu, bu durum ciddi bir eleştiri konusu, ciddi bir yaklaşımla ele alınmayan bu yasa da bu eleştirileri kuşkusuz hak ediyor.

Biz bu anlamda, işçi sınıfının vazgeçilmez hakkı olan, üretimden gelen gücünü kullanan grev hakkının uluslararası hukuka uygun bir şekilde düzenlenmesini talep ediyoruz.

Hepinize saygılar ve selamlar.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gür.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

58’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 58’inci madde kabul edilmiştir.

59’uncu madde üzerinde iki önerge vardır. Aynı mahiyetteki bu önergeleri okutacağım ve birlikte işleme alacağım ama talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım. Şimdi, aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 59. Maddesinin kanun metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

          Süleyman Çelebi                                        Candan Yüceer                                Kadir Gökmen Öğüt

                      İstanbul                                             Tekirdağ                                             İstanbul

 

                 Nurettin Demir                                     Aytun Çıray                                           Özgür Özel

                       Muğla                                                 İzmir                                                   Manisa

 

                    İzzet Çetin                                          Musa Çam

    Ankara                                                     İzmir

 

Aynı mahiyetteki ikinci önergenin imza sahipleri:

          İdris Baluken                                              Hasip Kaplan                                      Pervin Buldan

                       Bingöl                                                Şırnak                                                 Iğdır

 

                   Halil Aksoy                               Hüsamettin Zenderlioğlu                                   Levent Tüzel

                        Ağrı                                                  Bitlis                                                  İstanbul

 

 

BAŞKAN – Komisyon bu aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Baluken, buyurunuz.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 59’uncu madde üzerine vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, burada getirilen yasa darbe dönemindeki antidemokratik pek çok uygulamayı maalesef hâlâ içinde barındırıyor yani bu maddede de özellikle lokavt bir hak olarak tanımlanmış. Tabii önce yasanın toplu sözleşmeli grev hakkıyla ilgili ne getirdiğini saatlerdir burada anlatmaya çalışıyoruz. Toplu sözleşmenin önüne barajlar koyan, grevi sadece ekonomik birtakım taleplerle sınırlayan, hak grevini, siyasi grevi, dayanışma grevini, genel grevi maalesef tırpanlayan bir yasa tasarısının bu anlamda özgürlükleri genişlettiğini söylemek, demokratik bir çerçeveye oturduğunu söylemek mümkün değildir. Kaldı ki ara buluculuk sistemi, Yüksek Hâkem Kurulu gibi mevcut, darbe döneminden kalan pek çok kurumun da yasa içerisinde hâlâ yaşıyor olması, yine aynı şekilde bu konudaki özgürlük bakışının son derece kısıtlı olduğunu gösteriyor.

Diğer taraftan, Bakanlar Kuruluna grev erteleme, greve müdahale etme, işçilerin hak ve özgürlük arayışları üzerine bir siyasi vesayet getirme ve bunu da toplumun zararı ve millî servetin tahribi gibi çok geniş bir kavramda tanımlama da bahsettiğimiz aynı antidemokratik yaklaşımın bir devamıdır. Dolayısıyla, bu kadar, toplu sözleşmeli grev hakkına yasakçı bir anlayışla bakan bir yasa tasarısı içerisinde lokavtın bir hak olarak tanımlanmasına da yine aynı şekilde bir darbe zihniyetinin yaşatılması olarak bakmak gerekiyor.

Uluslararası belgelerde lokavt bir hak olarak tanımlanmıyor, Avrupa’da, bildiğim kadarıyla birkaç ülke dışında, lokavt bir hak olarak tanımlanmıyor ve bu birkaç ülkede de, lokavtın tanındığı birkaç ülkede de sendikalaşma oranları yüzde 90’ın üzerinde, toplu sözleşmeli grev hakkıyla ilgili buradaki darbe zihniyetini yansıtan antidemokratik uygulamaların hiçbiri yok. Dolayısıyla, önergemizde bunun uluslararası belgelerde geçtiği gibi bir hak olarak tanınmamasıyla ilgili ısrarımızı sürdürüyoruz.

Şimdi, lokavt bir hak olarak tanınırsa, işverenin devlet olduğu kurumlarda ne olacak? Örneğin, bir okulda, bir hastanede, siz bu hakkı kullanmak istediğiniz zaman hastaneyi mi kapatacaksınız, okulu mu kapatacaksınız? Yani bu şekilde son derece sağlıksız, son derece antidemokratik uygulamaları getirecek bir düzenleme. Burada tabii deminden beri söylediğimiz gibi daha çok işverenin taleplerini dikkate alan bir çalışmanın kanun tasarısına yansımasını biz görüyoruz. Keşke, defalarca buradan belirttik, taşeron işçilerin, emeklilerin veya esnek çalıştırılan işçilerin sendikal hakkıyla ilgili bu duyarlılığı göstermiş olsaydınız. Başından beri işverenlerin talepleriyle ilgili göstermiş olduğunuz duyarlılığı maalesef işçilerin, emekçilerin hakkı söz konusu olduğunda hiçbir şekilde göstermediniz. Ancak yine de bunun uluslararası belgelerde ve Avrupa’daki ülkelerdeki uygulamalarla beraber değerlendirilerek bu değişiklik önergemizin kabul edilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Hepinize saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN –Teşekkür ederiz Sayın Baluken.

Diğer önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Lokavt bir hak değildir. Bu nedenle ilgili maddenin kanun tasarısından çıkarılması teklif edilmektedir.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki bu iki önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

59’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 59’uncu madde kabul edilmiştir.

60’ıncı madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

197 Sıra Sayılı Kanun Tasarısı’nın 60. Maddesinin, (7). Fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                  İdris Baluken                                      Hasip Kaplan                                      Pervin Buldan

                       Bingöl                                                Şırnak                                                 Iğdır

                   Levent Tüzel                                       Halil Aksoy                               Hüsamettin Zenderlioğlu

                      İstanbul                                                Ağrı                                                  Bitlis

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 197 Sıra Sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısının 60. Maddesinin (1), (2) ve (4) nolu fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve (6) nolu fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                Süleyman Çelebi                                  Candan Yüceer                                Kadir Gökmen Öğüt

                      İstanbul                                             Tekirdağ                                             İstanbul

                    Özgür Özel                                        Aytun Çıray                                      Nurettin Demir

                       Manisa                                                İzmir                                                 Muğla

                    İzzet Çetin                                          Musa Çam

                       Ankara                                                İzmir

(1) Grev kararı, 50'nci maddenin beşinci fıkrasında belirtilen uyuşmazlık tutanağının tebliği tarihinden itibaren altmış gün içinde alınabilir ve bu süre içerisinde önceden karşı tarafa bildirilecek tarihte uygulamaya konulabilir. Bu süre içerisinde, grev kararının alınmaması veya uygulanacağı tarihin karşı tarafa bildirilmemesi hâlinde toplu iş sözleşmesi yapma yetkisi düşer.

(2) Uyuşmazlığın tarafı olan işveren sendikası veya sendika üyesi olmayan işveren, grev kararının kendisine tebliğinden itibaren altmış gün içinde lokavt kararı alabilir ve bu süre içerisinde önceden karşı tarafa bildirilecek tarihte uygulamaya koyabilir.

(4) Bildirilen tarihte başlamayan grev hakkı veya lokavt düşer. Süresi içinde grev kararı uygulamaya konulmamışsa yetki belgesinin hükmü kalmaz.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutuyorum?

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Grev hakkının etkin bir biçimde kullanılabilmesi için işverenin greve karşı önlem alıp stokları ve makineleri işyeri dışına taşımasını engellemek amacıyla maddenin 1 ve 2 nolu fıkralarında yer alan 6 iş günlük bildirim süreleri madde metninden çıkarılması teklif edilmektedir. Ayrıca, 4 üncü fıkrasında lokavt kararının alınmaması veya alınmış lokavt kararının uygulanmaması da yetkiyi hükümsüz kılan bir durum olarak tanımlanmıştır. Yetki belgesi işçi sendikasına verilen bir yetki türü olması ve grev hakkının da bu belgeyle tanımlanmış olması nedeniyle lokavtla ilişkilendirilmesi yerinde ve hukuki değildir. Bir işveren taslaktaki yazıma göre lokavt kararını uygulamaya koymaz ise bu durumda yetki belgesinin hükmü kalmayacaktır. Yazımın düzeltilmesi amacıyla bu değişiklik önerilmiştir.

Grup toplu iş sözleşmelerinde grev kararı alınan yerle bağlantılı olmadan bütün işyerleri için lokavt kararının alınması adaletli bir uygulama olmadığından madde metninden çıkarılması teklif edilmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

                          Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

197 Sıra Sayılı Kanun Tasarısı’nın 60. Maddesinin (7). Fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                                    İdris Baluken (Bingöl) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçe…

Gerekçe:

Herhangi bir grev kararı alınan uyuşmazlıkta Çalışma Bakanı’na uyuşmazlığın çözümü için bizzat arabuluculuk yapma inisiyatifi tanınmakta, gerekli gördüğü yerde birini atama yetkisi de verilmektedir. Zorunlu tahkim anlamına gelen ve toplu sözleşme hakkının özünü zedeleyen bu düzenleme metinden çıkarılmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

60’ıncı maddeyi oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 60’ıncı madde kabul edilmiştir.

Böylece, ikinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

On dakika ara veriyorum.

                                                        Kapanma Saati: 22.31

SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.39

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

-----0-----

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10’uncu Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

197 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 18 Ekim 2012 Perşembe günü saat 14.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

                                                                   Kapanma Saati: 22.41

 



(x) 197 S. Sayılı Basmayazı 3/10/2012 tarihli 3’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.