TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                  5’inci Birleşim

                                                                                               9 Ekim 2012 Salı

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sadık Yakut’un, yeni yasama yılında Genel Kurul çalışmalarının ülkemize ve milletimize barış ve huzur getirmesini dileyen konuşması

 

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Ankara Milletvekili Nurdan Şanlı’nın, Ankara’nın başkent oluşunun 89’uncu yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü’nün, Balkan Savaşlarının 100’üncü yıl dönümüne ilişkin gündeme dışı konuşması

3.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, Balkan Savaşlarının 100’üncü yıl dönümüne ilişkin gündeme dışı konuşması

 

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Ankara’nın başkent oluşunun 89’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması

 

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek başkanlığında Macaristan Ulusal Parlamentosu Başkanı Laszlo Köver’in vaki davetine icabet etmek üzere 15-17 Ekim 2012 tarihinde Macaristan’a ziyarette bulunacak Parlamento heyetine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/1023)

2.- Üstün Yetenekli Çocukların Keşfi, Eğitimleriyle İlgili Sorunların Tespiti ve Ülkemizin Gelişimine Katkı Sağlayacak Etkin İstihdamlarının Sağlanması Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının Yeni Zelanda, Güney Kore Cumhuriyeti ve Almanya Federal Cumhuriyeti'nde araştırma ve inceleme yapma talebinin, gidecek Komisyon üyelerinin sayıları ve inceleme süresinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca tespit edilmesi kaydıyla Genel Kurulun onayına sunulmasının uygun bulunduğuna ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/1024)

3.- Üstün Yetenekli Çocukların Keşfi, Eğitimleriyle İlgili Sorunların Tespiti ve Ülkemizin Gelişimine Katkı Sağlayacak Etkin İstihdamlarının Sağlanması Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, araştırma ve inceleme yapmak üzere Yeni Zelanda, Güney Kore Cumhuriyeti ve Almanya Federal Cumhuriyeti'ne gidecek Komisyon üyelerine ve inceleme süresine ilişkin önerisinin Başkanlıkça uygun bulunduğuna ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/1025)

 

B) Önergeler

1.- İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler’in, Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/60)

2.- Ankara Milletvekili Gökhan Günaydın’ın, Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/61)

3.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, (2/20) esas numaralı 2090 Sayılı Tabii Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/62)

 

C) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve 19 milletvekilinin, ülkemizde meydana gelen iş kazalarının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/361)

2.- Ağrı Milletvekili Halil Aksoy ve 21 milletvekilinin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde 1990’lı yıllardan sonra yaşanan zorunlu göçün neden ve sonuçları ile toplumda yarattığı etkinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/362)

3.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici ve 21 milletvekilinin, engelli vatandaşların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/363)

D) Meclis Soruşturması Önergeleri

1.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan ve 111 milletvekilinin; bazı milletvekillerinin yargılanmaları ve dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargıya talimat verdiği, yargıya müdahale ederek yürütme erkini ölçüsüz ve hukuk tanımaz biçimde kullandığı iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/1)

 

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- BDP Grubunun, 6/2/2012 tarihinde Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve arkadaşlarının Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Hükûmetinin Suriye politikasının araştırılması amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 9/10/2012 günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- AK PARTİ Grubunun, gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin önergesi

 

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Osman Taney Korutürk’ün, İstanbul Milletvekili Volkan Bozkır’ın Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

4.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi’nin şahsına sataşması nedeniyle konuşması

5.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi’nin Barış ve Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle konuşması

6.- Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun, Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

7.- Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi’nin, Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması

8.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi’nin şahsına sataşması nedeniyle konuşması

9.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun şahsına sataşması nedeniyle konuşması

10.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Konya Milletvekili Atilla Kart’ın AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

 

X.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- İçişleri Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

2.- Plan ve Bütçe Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

3.- Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

 

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

3.- Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporları (1/567) (S. Sayısı: 197)

4.- Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ile 309 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/873) (S. Sayısı: 328)

 

XII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2002-2012 yılları arasında Bakanlıkta çalışan ve emekli olan personel ile ataması yapılan Bakan Yardımcısına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı  (7/6790)

2.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, YURTKUR yurtlarında barınan ve burs alan öğrencilere ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/7816)

3.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya’da yapılan kamu yatırımlarına ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/7846)

4.- Manisa Milletvekili Hasan Ören’in, gençlik kamplarına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı  (7/7847)

5.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın, gençlik kamplarına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/7970)

6.- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un, sporda şiddete ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı  (7/7972)

7.- İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın, bazı futbol kulüplerinin uluslararası turnuvalarda temsilinin engellenmesine ve futbolun desteklenmesine ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/7974)

8.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer’in, örgün eğitime devam edemeyen engelli çocukların eğitim giderlerinin kesilmesine neden olan yönetmeliğe ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/8236)

9.- İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli’nin, İzmir’deki tarihî Alsancak Stadı’nın AVM veya iş merkezi yapılacağı iddialarına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/8268)

10.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, taşımalı eğitimin maliyetine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/8389)

11.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, tefecilik yapan işyerlerinin denetimine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/8511)

12.- Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün, yeni eğitim sisteminde dönüştürülecek okullara ve verilecek din eğitimine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı  (7/8913)

13.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2010 KPSS ile ilgili iddiaların sonuçlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/9019)

14.- İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi’nin, TBMM personeline ve özlük haklarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı (7/9205)

15.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Başbakana verilen hediyelerin kamuoyuna açıklanmasına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/9333)

16.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, silah ruhsatı sahibi milletvekillerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı (7/10354)

17.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, TBMM’de kullanılan resmi araçlara ve bunların giderlerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı  (7/10355)

18.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Yalova’nın Termal ilçesindeki Atatürk Köşkü ve TBMM Sosyal Tesislerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı  (7/10357)

19.- Giresun Milletvekili Selahattin Karahmetoğlu’nun, TBMM’de toplanan atık kâğıtlara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı (7/10359)

 

 

 

 

 

 

 

 

9 Ekim 2012 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.01

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Tanju ÖZCAN (Bolu)

------ 0 ------

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5’inci Birleşimini açıyorum.

 

III.- Y O K L A M A

 

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için beş dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sadık Yakut’un, yeni yasama yılında Genel Kurul çalışmalarının ülkemize ve milletimize barış ve huzur getirmesini dileyen konuşması

 

Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatil sürecinden sonra, görev ifa ettiğim 24’üncü Dönem, ikinci yasama yılı için, birlikte gerçekleştirdiğimiz bu ilk birleşimde, Genel Kurul çalışmalarımızın ülkemize ve milletimize barış ve huzur getirmesini diliyorum.

Millî iradenin ve halk egemenliğinin tecelli ettiği yer olan Türkiye Büyük Millet Meclisi, yükselmenin ve kalkınmanın en büyük güç kaynağıdır. Demokrasinin kalbinin attığı ve özgürlüklerin merkezi olan bu kurum, milletimizin ve ülkemizin her zaman önünü açan çareleri üretme başarısını göstermiş, yüksek sorumluluk bilinci içerisinde halkımızın umudu olmaya, ülkemizin sorunlarına milletimizin menfaatleri doğrultusunda çözümler üretmeye devam etmektedir.

Meclisimiz bu yasama döneminde de millî hedeflerimizi gerçekleştirmek ve ülkemizin huzur ve refahı için çalışacaktır. İnanıyorum ki milletvekillerimiz aldığı temsil görevini demokratik olgunluk, siyaset hukukunun tanzim ve inşasıyla uzlaşma dilini yakalayarak mümkünü hiç etmemek için gerekli çabayı göstereceklerdir. 24’üncü Dönem İkinci Yasama Yılında Meclisimizi bekleyen en önemli gündem maddesi yeni anayasa konusudur. Ayrıca, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında görev yaptığım bütün milletvekillerimizin, terörün bir insanlık suçu olduğu yönünde aynı düşünceyi paylaştıkları kanaatini de taşımak istiyorum. İnsan hayatına kasteden, kan döken, can yakan terör ve terör şebekelerine karşı mutlaka güçlü bir irade sergilenmeli ve bu irade hiçbir zaman politik rekabete feda edilmemelidir.

Bu vesileyle 24’üncü Dönem İkinci Yasama Yılı Genel Kurul çalışmalarının sevgi ve hoşgörü temelinde daha saygın, daha verimli geçmesini umuyor, gayretlerimizin toplumsal barış ve birliğimize güç sağlamasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Ankara’nın başkent oluşunun 89’uncu yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Ankara Milletvekili Nurdan Şanlı’ya aittir.

Buyurun Sayın Şanlı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Ankara Milletvekili Nurdan Şanlı’nın, Ankara’nın başkent oluşunun 89’uncu yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

 

NURDAN ŞANLI (Ankara) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Ankara’nın başkent oluşunun 89’uncu yıl dönümü nedeniyle gündem dışı söz almış bulunuyorum ve bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Ankara’nın tarihine kısaca bakacak olursak, Ankara’nın tarihinin Anadolu’nun en önemli uygarlığı olan Hattilere kadar uzandığını görüyoruz ve tarihî kaynaklara göre, Ankara’nın ilk adının Galatlarca verildiği öne sürülen “Ancyra” olduğu, Türklerin Anadolu’ya yerleşmesinden sonra ise “Engürü” ve “Engüriye” olarak değişime uğradığı, Batılı kaynaklarda “Angora” olarak geçtiği, 20’nci yüzyılın başlarında “Angara” biçimini alan kentin adının daha sonra “Ankara”ya dönüştüğü kaydedilmektedir.

Osmanlılar, Ankara’yı 1354 yılında Orhan Bey zamanında ele geçirmişler, daha sonra Karamanlıların eline geçen şehir çeşitli savaşlara sahne olmuştur. En önemlisi ise Yıldırım Bayezid’in Timur’a yenilmesiyle sonuçlanan ve 1402’de gerçekleşen Ankara Savaşı’dır. Ankara, 1413 tarihinde Osmanlı topraklarına kesin olarak dâhil edilmiş ve Anadolu eyaletine bağlı bir sancak hâline gelmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu’nun Birinci Dünya Savaşı’ndan yenilerek çıkması ve Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasını müteakip, Mustafa Kemal Atatürk 19 Mayıs 1919’da Millî Mücadele’yi başlatmak üzere Samsun’a çıkmış, 21-22 Haziran 1919 gecesi Amasya’da Amasya Genelgesi hazırlanmış, daha sonra da Erzurum ve Sivas Kongreleri toplanmış ve çok önemli tarihî kararlar alınmıştır. Kongreler sonucunda “Heyeti Temsiliye” adıyla teşekkül ettirilen yürütme organıyla İstanbul Hükûmeti arasında, 20-22 Ekim 1919’da Amasya Görüşmeleri yapılmış ve bu görüşmeler sonucunda Heyeti Temsiliye, Osmanlı Hükûmeti tarafından resmen tanınmıştır.

Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı’nın, coğrafi ve stratejik konumu nedeniyle Ankara’dan yönetilmesinin uygun olacağını düşünüyordu. Arkadaşlarıyla birlikte 27 Aralık 1919’da Ankara’ya geldi ve burada büyük bir coşkuyla karşılandılar. Ziraat Mektebi’ne yerleşen Atatürk, artık çalışmalarını hem buradan hem de Ankara Garı’nda bulunan ve bugün müze olarak değerlendirilen Atatürk Konutu’nda kalarak yürütecekti. Ankara, artık Kurtuluş Savaşı’nın merkezi ve karagâhı durumuna gelmişti. Lozan Anlaşması’nın 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanmasından sonra, hükûmet merkezinin neresi olacağı konusu gündeme gelmiş, 9 Ekim 1923’te 15 milletvekili, Türkiye Büyük Millet Meclisine kanun teklifi sunarak Ankara’nın başkent olmasını teklif etmişlerdir.

Ankara’nın başkent olması için Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilen teklifin son paragrafında: “Devletin idare merkezinin yeni şekilde tesis ve gelişmesine bir an önce başlamak, iç ve dış tereddütlere son vermek için alttaki kanun maddesinin kabulünü arz ve teklif ederiz.” denilmiştir.

13 Ekim 1923’te Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen tek maddelik yasa ile Ankara artık yeni devletin başkenti olmuştur. Ankara’nın başkent olmasında stratejik, jeopolitik ve coğrafi konumu büyük rol oynamıştır. Başkent oluşundan sonra büyük bir gelişim ve değişim içerisine giren Ankara, cumhuriyetin ilanından sonra hafızalara yer eden “Ankara, Türkiye'nin kalbidir.” sözünü de hak etmektedir. Bugün, yüz ölçümü ve nüfusuyla olduğu kadar, şehir planıyla, eğitim, kültür, sağlık, ulaşım, sanayi gibi tüm alanlarda vermiş olduğu hizmetlerle de dünyanın sayılı şehirleri arasında yer almaktadır.

Başkent Ankara’mız, tarihî turistik mekânları ve mesire yerleriyle de çok önemli bir yerleşim merkezi hâline gelmiştir. İktidarımız döneminde başkentimiz marka bir şehir hâline gelmiş, bunun için her alanda gerekli adımlar atılmış ve her şeyin en iyisine layık olan Ankaralı hemşehrilerimizin hizmetine sunulmuştur. Ayrıca, 2023 hedeflerimiz arasında Ankara’mızın da 2023 hedefleri belirlenmiş ve bu hedeflerin hayata geçirilmesi için çalışmalara başlanmış ve büyük bir hızla da devam etmektedir. Ankaralı hemşehrilerimizden aldığımız destek ve güvenle daha ileri hedeflere yürümeye ve onlara hizmet etmeye devam edeceğiz.

Sözlerimi burada bitirirken, Ankara’nın başkent oluşunun 89’uncu yıl dönümünü bir daha kutluyor, Genel Kurulu saygılarımla bir kez daha selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündem dışı ikinci söz, Balkan savaşlarının 100’üncü yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü’ye aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü’nün, Balkan savaşlarının 100’üncü yıl dönümüne ilişkin gündeme dışı konuşması

 

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Balkan savaşlarının 100’üncü yıl dönümü dolayısıyla söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlarım.

8 Ekim 1912 tarihinde başlayan ve telafisi mümkün olmayan kayıplara yol açan Balkan savaşları, tarihimizin en acı sayfalarından bir tanesidir. Osmanlı Devleti’nin Balkanlardaki varlığını sona erdiren ve tüm bölge ülkelerinin de kendi aralarında savaşmalarına neden olan Balkan savaşlarının üzerinden tam bir asır geçti. Geride yüz binlerce ölü ve yaralı ve de tabii ki milyonlarca da evinden, doğduğu topraklardan sürülen, uzaklaştırılan insanlar kaldı.

Balkanlar, kıtaların, inançların, kültürlerin, medeniyetlerin ve milletlerin kesiştiği bir bölgedir. Jeopolitik konumu, dağlık coğrafyası ve özellikle de bölge üzerinde çıkarları bulunan dış güçlerin sürekli müdahaleleri nedeniyle, burada yaşayan toplumlar bir türlü kaynaşıp bütünleşememişlerdir. Bu topluluklar, özellikle de Osmanlının zayıflamasıyla birlikte, bir ulus kimliğinde, bir ortak paydada buluşamadıkları için sürekli küresel güçlerin hedef alanında kalmışlar, inançların, etnik kimliklerin kışkırtılması ile de birbirleriyle çatışan bir yapının içerisine sokulmuşlardır. Bu yüzden, Balkanlarda tarih boyunca savaş ve çatışmalar eksik olmamıştır.

Bu bölge, günümüzde de dünyanın en gerilimli bölgelerinin başında yer almaktadır. Balkan savaşları sonucunda, değerli milletvekilleri, Osmanlı Devleti çok büyük bir oranda toprak kaybetmekle kalmamış, bunun yanında da savaşlar neticesinde, Osmanlıya karşı savaşan devletler, bölgede yaşayan Türk ve diğer Müslümanlar üzerinde büyük bir kıyımın, soykırımın gerçekleştirilmesine neden olmuştur.

Sadece Balkan bölgesinde değil, bugün, Edirne, Kırklareli, Tekirdağ illerimiz de aylarca Bulgar işgali altında kalmış, Trakya, tarihinin gördüğü en ağır zulümleri bu dönemde yaşamıştır. Tarihçilere göre bu süreçte 650 bin Türk-Müslüman öldürülmüş, 1 milyon Türk ise  topraklarını, mallarını can korkusuyla terk ederek Anadolu’ya ve Doğu Trakya’ya göç etmek zorunda kalmıştır.

Değerli milletvekilleri, çok önemlidir ki, o tarihte soydaşlarımız üzerine işlenen soykırım diğer devletlerin âdeta bir millî politikası olmuştur. Etnik kimlikleri, inanç farklılıklarını körükleyen emperyalist  devletler bu yaşananlara kör, sağır, dilsiz kalmışlardır. O tarihte uygulanan soykırım politikasının bir benzeri, seksen yıl sonra, 92-95 yılları arasında Bosna Savaşı’ndaki Srebrenica katliamında da aynen yaşanmış ve tekrarlanmıştır. Balkanlarda yaşayan insanlar, sırf farklı oldukları için katledilmişler, malları gasbedilmiştir.

Değerli milletvekilleri, Balkan Savaşları bize şunu açık olarak göstermektedir: Sadece insan olmak kimliğinde buluşmak yerine etnik kimlik ve inanç farklılıklarının körüklenmesinin siyasete ya da savaşa malzeme yapılmasının halkları, toplumları ve bireysel anlamda da insanları nasıl etkilediğini ve telafisi imkânsız ne derin yaralar açtığını göstermesi bakımından çok önemlidir. Yüz yıl önce Balkanlarda yaşanan ve bölgeyi kan gölüne çeviren emperyalist devletlerin etnik kimlik ve inanç farklılıklarını körükleyen, katliamlara göz yuman siyasetinin bir benzeri işte bugün, tam yüz yıl sonra -maalesef- Orta Doğu’da da yaşanmakta ve Balkan Savaşı’ndaki süreçle benzeşmektedir.

Bugün Orta Doğu’da yaşananların temelinde yine bir arada yaşayan insanların kimlik, inanç ve mezhep farklılıkları temelinde birbirlerinden ayrıştırılmaları ve bu farklılıkların da savaşlara, çatışmalara gerekçe yapılması yatmaktadır. Perde arkasındaki aktörler de yine farklı değildir. Türkiye Cumhuriyeti, tarihî hafızası olan, geçmişi olan bir ülkedir. Hafızalarımızdaki acı hatıralar bizleri tecrübe sahibi yapmalıdır. Orta Doğu ya da Türkiye’de kimlikleri, mezhep farklılıklarını kışkırtan bir siyaseti yürütmek, topluma bu dinamitleri koymak hem tarihten dersler çıkarmamak hem de yaşanan ya da yaşanacak olan olayların sorumlusu olmaktır diyorum.

Bu vesileyle Balkan savaşlarının 100’üncü yılında, hayatını kaybedenleri rahmetle anıyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündem dışı üçüncü söz, yine aynı konuda söz isteyen Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’na aittir. (MHP sıralarından alkışlar)

3.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, Balkan savaşlarının 100’üncü yıl dönümüne ilişkin gündeme dışı konuşması

 

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Balkan savaşları, Balkan fecaati gerçekten bugün Türkiye’de fazlaca işlenmiş ve bilinen bir hadise değil çünkü bazı yerlerde gördüğümüz kadarıyla “Balkan savaşlarının 100’üncü yılını kutluyoruz.” gibi birtakım toplantılar gerçekleştiriliyor. Hâlbuki Balkan savaşları, az önce Sayın Milletvekilimizin söylediği gibi, dün yani 8 Ekim 1912’de başladı ve 30 Mayısa kadar birinci dönemi devam etti ve Osmanlı İmparatorluğu Balkanlardaki en önemli topraklarını kaybetti. Bunların başında Arnavutluk, Karadağ, Bosna-Hersek, Makedonya, Yunanistan’ın Teselya bölgesi, Yanya’ya kadar olan bölüm, Selanik ve Batı Trakya ve hatta bugünkü Türkiye’nin Çatalca hattına kadar çekilmek zorunda kaldı ordu. Midye-Enez hattı bir sınır olarak kabul edildi, Edirne Bulgarların eline geçti. İkinci safhası ise haziran ayında başlayıp  1913 29 Eylüle kadar sürdü çünkü Balkan devletleri elde ettikleri toprakları paylaşma konusunda birbirine düştüler ve birbirleriyle çatıştılar. Sonuçta Osmanlı Devleti Edirne bölgesini aldı ve kendi aralarında yaptıkları anlaşmayla da Bulgaristan Ege Denizi’ne indi.

Değerli milletvekilleri, bu savaş sırasında toprak kaybının ötesinde bir de önemli bir nüfus kaybına uğradı Osmanlı Devleti. 4 milyondan fazla insanın yaşadığı bu bölgede yüzde 51’ini, bu bölgedeki topraklardaki yüzde 51’ini Müslümanlar, Türkler oluşturuyordu ve bu savaş sonrasında 883 bin göçmen ancak Türkiye’ye gelebildi, 630 bin civarında göçmen de gerek yollarda hastalıktan gerekse çeşitli kişilerin ve devletlerin saldırıları sonucunda hayatını kaybetti.

Genel olarak baktığımız zaman şunu söyleyebiliriz: Balkan savaşları ve öncesindeki Balkanlarda meydana gelen, 93 Harbi de dâhil, savaşlarda Anadolu’ya göç edenlerin miktarı aşağı yukarı 5,5 milyona -Kafkasya’yla birlikte- ulaşmıştı ve Türkiye nüfusunun o tarihte yüzde 35’ini oluşturuyordu.

Peki, bu savaş neden Osmanlı Devleti’nin aleyhine sonuçlandı ve nasıl ortaya çıktı? Aslında yanlış politikalar devletleri hangi safhalara sürükler? Bunun en büyük örneklerinden biri Balkan savaşlarında görülmüştür. İttihat ve Terakki Partisi yani bugünkü Türkçeyle söyleyecek olursak, birlik ve gelişme, kalkınma partisi bu parti, Abdülhamit’i tahttan indirdi, 27 Nisan 1909’da tahttan indirdi ve Selanik’e sürgün ettiler. Abdülhamit’in Balkan politikası içerisinde kiliselerin –ki Ortodoks kiliseleri birbirinden ayrı, bağımsız kiliseler hâlinde teşkilatlanmıştı Balkanlarda- birleşmelerini önleyici tedbirler ve politikalar izliyordu Abdülhamit ama Jön Türkler, tahttan indirdikten sonra, kendiler iktidara geçtikten sonra Abdülhamit’in bu politikasını terk ettiler ve birbirine muhalif olan kiliseleri Makedonya’da yaptıkları toplantıda birleştirdiler. İşte bu toplantı sonrasında Bulgarlar, Sırplar, Yunanlar ve Karadağlılar bir araya geldiler ve ilk olarak Karadağ savaş açtı. İşte savaş böyle başlamıştı ama Osmanlı yönetimindekilerin yine âciz kaldıkları ve yanlış yaptıkları politikalardan biri de hâlihazırda silah altında bulunan 70 bin askeri Balkanlarda terhis ettiler.

İşte bunların sonucu olarak Osmanlı Devleti Balkan faciasını yaşadı ve Balkan faciası gerçekten Avrupa’nın, insan haklarına saygı duyduklarını söyleyen Avrupa’nın göz ardı ettiği, dikkate almadığı önemli facialardan, işkencelerden ve zulümlerden bir tanesini yaşadı.

Değerli milletvekilleri, tarihte gördüğümüz gibi bir devletin yönetimi yanlış bir adım attığı takdirde o yanlış adımın sonuçları çok büyük fecaatle bitebilir. Bu sebeple, devleti yönetenlerin her şeye çok dikkat etmeleri ve tarihteki buna benzer olaylardan ders çıkarmaları ve tecrübe kazanmaları gerekir. Nitekim bugün, eğer Suriye’deki muhalif grupları biz birleştireceğiz diyorsanız yarın sizin başınıza da büyük bela açma ihtimaliniz çok yüksektir. Dolayısıyla, Balkan savaşlarının bu 100’üncü yılında bu fecaati anmak ve sizlere bilgi vermek istedim.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.(MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Şandır, buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Ankara’nın başkent oluşunun 89’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması

 

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan teşekkür ediyorum.

Ankara’nın başkent oluşunun 89’uncu yıl dönümünü Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak biz de kutluyoruz. Bizim için de Ankara’nın başkent olması çok özel anlamlar taşımaktadır. Ankara, Türk milletinin bağımsız yaşamaya duyulan sevdasının ifadesidir, Ankara, cumhuriyetin onuru, teminatı ve geleceğe taşıma heyecanının adıdır. Ankara, varlığımızın garantisi, geleceğimizin hazırlayıcısı ve milletimizin birlik ve bütünlük şemsiyesidir. Bu aziz şehrimizin başkent olmasında karar, fikir ve söz sahibi olan başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, tüm kurucu kahramanlara Cenabı Allah’tan rahmetler diliyor, hepsini Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak hürmetle yâd ediyoruz.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Diğer sayın grup başkan vekillerinin bu konuyla ilgili söz talepleri… Yok.

Gündeme geçiyoruz. Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan kısa söz talebimiz vardı. .

BAŞKAN – Benim uygulamamda yok Sayın Tanal, biliyorsunuz.

MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU ( Trabzon)- Söz talebimiz vardı Sayın Başkan.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Diğer Başkanlar veriyor, siz niye vermiyorsunuz?

BAŞKAN –Tezkereyi okutuyorum:

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek başkanlığında Macaristan Ulusal Parlamentosu Başkanı Laszlo Köver’in vaki davetine icabet etmek üzere 15-17 Ekim 2012 tarihinde Macaristan’a ziyarette bulunacak Parlamento heyetine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/1023)

 

                                                                           04 Ekim 2012

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek Başkanlığındaki heyetin; Macaristan Ulusal Parlamentosu Başkanı Laszlo Köver’in vaki davetine icabet etmek üzere 15-17 Ekim 2012 tarihlerinde Macaristan’a resmî ziyarette bulunması TBMM Genel Kurulunun 2 Ekim 2012 tarihli 2’nci Birleşiminde kabul edilmiştir.

28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un 2’nci maddesi uyarınca siyasi parti gruplarınca bildirilen isimler Genel Kurulun bilgisine sunulur.

                                                                                                Cemil Çiçek

                                                                                     Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                   Başkanı

Adı Soyadı:                                 Seçim Çevresi:

1) Ali Halaman                              (Adana)

2) Tanju Özcan                            (Bolu)

3) Vural Kavuncu                           (Kütahya)

4) Abdulkerim Gök                        (Şanlıurfa)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Komisyondan istifa tezkereleri vardır, okutuyorum:

B) Önergeler

1.- İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler’in, Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/60)

 

                                                                  8.10.2012

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TBMM Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden ayrılmak istediğimi bilgilerinize saygılarımla sunarım.

                                                                                         Birgül Ayman Güler

                                                                                                  İzmir

2.- Ankara Milletvekili Gökhan Günaydın’ın, Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/61)

 

 

                                                                                               08.10.2012

TBMM Başkanlığına

Yürütmekte olduğum Plan Bütçe Komisyonu üyeliğinden iş yoğunluğum nedeniyle istifa ediyorum.

Bilgi ve gereğini dilerim.

Saygılarımla.

                                                                                           Gökhan Günaydın

                                                                                                 Ankara

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına dair üç önerge vardır, okutuyorum:

C) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve 19 milletvekilinin, ülkemizde meydana gelen iş kazalarının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/361)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde meydana gelen iş kazalarının nedenlerinin araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasa'nın 98. ve TBMM içtüzüğünün 104 ve 105. maddesi uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımla arz ve talep ederiz.

1) Mesut Dedeoğlu                        (Kahramanmaraş)

2) Ali Uzunırmak                          (Aydın)

3) Oktay Vural                             (İzmir)

4) Mehmet Şandır                         (Mersin)

5) Emin Çınar                               (Kastamonu)

6) Ali Öz                                    (Mersin)

7) Celal Adan                               (İstanbul)

8) Reşat Doğru                            (Tokat)

9) Alim Işık                                (Kütahya)

10) Seyfettin Yılmaz  (Adana)

11) Enver Erdem                           (Elazığ)

12) Hasan Hüseyin Türkoğlu             (Osmaniye)

13) Ali Halaman                            (Adana)

14) D. Ali Torlak                          (İstanbul)

15) Lütfü Türkkan                         (Kocaeli)

16) Mehmet Erdoğan   (Muğla)

17) Özcan Yeniçeri                        (Ankara)

18) Necati Özensoy                       (Bursa)

19) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)

20) Muharrem Varlı                       (Adana)

Gerekçe

Uzun çalışma süreleri, düşük ücretler, sağlıksız ve güvensiz çalışma koşulları ülkemizde iş kazalarını artırmaktadır. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi verilerine göre; 2011 yılının ilk dokuz ayında Türkiye'de meydana gelen iş kazalarında 396 işçi yaşamını yitirirken 2 bin 453 işçi de çeşitli yerlerinden yaralanmıştır.

İş kazaları, özellikle İstanbul, Kocaeli, Zonguldak, İzmir, Ankara, Adana, Eskişehir, Tekirdağ, Malatya, Bursa, Konya ve Kahramanmaraş gibi illerimizdeki sanayi merkezlerinde sıkça görülmektedir. Ülkemizde görülen iş kazaları genellikle tersane, maden, inşaat, enerji, metal, çimento, mevsimlik tarım, tekstil ve deri iş kollarında ortaya çıkmaktadır.

Bu iş kollarında, yüksekten düşme, ezilme ve zehirlenme ya da mevsimlik işçilikte sık sık görüldüğü gibi trafik kazaları, ölüm ve yaralanmalara neden olmaktadır.

Dünyada ve ülkemizde iş kazaları çalışma hayatında karşılaşılan en önemli sorunlar arasında yer almaktadır. Dünya genelinde her yıl, ortalama 1.2 milyon insan iş kazaları nedeniyle hayatını kaybetmektedir. Ülkemizde de iş kazaları çalışma hayatı içinde önemli bir sorun olmaya devam etmekte ve değişik sektörlerde çalışan binlerce kişi her yıl yaşamını yitirmektedir.

Genelde, çalışanların güvensiz davranışlardan meydana gelen iş kazalarının en önemli etkenleri arasında sağlıksız ve güvensiz çalışma koşulları gelmektedir. Uzun çalışma süreleri ve düşük ücret gibi konular da iş kazalarına neden olan unsurlar arasında gösterilmektedir.

İş kazasının en kötü sonucu; kişinin yaşamını yitirmesi, geçici veya sürekli iş göremez duruma gelmesidir. Diğer tarafta ise iş kazaları çalışanların da sağlık ve güvenliğini olumsuz yönde etkilemektedir.

Öte yandan, iş kazaları işçinin sağlığı ve güvenliği ile işletmenin üretim sürecini de doğrudan veya dolaylı olarak etkilediği gibi sonuçları bakımından toplumu da etkilemektedir. Bunun nedeni, iş kazalarının, işçi, işveren, ülke ekonomisi ve toplum açısından sosyal ve ekonomik maliyetler oluşturmasıdır.

Bu nedenle, ülkemizde meydana gelen iş kazalarının nedenlerinin araştırılarak, gerekli önlemlerin alınması konusunda Anayasa'nın 98. ve TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105. maddesi uyarınca bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulması yerinde olacaktır.

2.- Ağrı Milletvekili Halil Aksoy ve 21 milletvekilinin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde 1990’lı yıllardan sonra yaşanan zorunlu göçün neden ve sonuçları ile toplumda yarattığı etkinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/362)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri'nde 1990'lı yıllardan sonra yaşanan zorunlu göçün neden ve sonuçları ile, toplumda yarattığı sosyal, ekonomik ve kültürel sorunların araştırılması amacıyla Anayasanın 98'inci İç Tüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını saygılarımla arz ederim.

 

1) Halil Aksoy                          (Ağrı)

2) Pervin Buldan                       (Iğdır)

3) Hasip Kaplan                       (Şırnak)

4) Sırrı Sakık                           (Muş)

5) Murat Bozlak                      (Adana)

6) Ayla Akat                                        (Batman)

7) İdris Baluken                                   (Bingöl)

8) Hüsamettin Zenderlioğlu                      (Bitlis)

9) Emine Ayna                                      (Diyarbakır)

10) Nursel Aydoğan         (Diyarbakır)

11) Altan Tan                                         (Diyarbakır)    

12) Adil Kurt                                        (Hakkâri)

13) Esat Canan                                     (Hakkâri)

14) Sırrı Süreyya Önder                         (İstanbul)

15) Sebahat Tuncel         (İstanbul)

16) Mülkiye Birtane        (Kars)

17) Erol Dora                                       (Mardin)

18) Ertuğrul Kürkcü        (Mersin)

19) Demir Çelik                                    (Muş)

20) İbrahim Binici                                 (Şanlıurfa)

21) Nazmi Gür                                      (Van)

22) Özdal Üçer                                    (Van)

 

 

Gerekçe:

Dünyada her yıl milyonlarca insan ekonomik, sosyal, güvenlik, sağlık, doğal afetler veya daha iyi yaşam koşullarına ulaşmak gibi birçok nedenle göç etmek zorunda kalmaktadır. Göçler yerlerine göre: iç veya dış göç, sebeplerine veya karar alış şekline bağlı olarak da istemli, zorunlu, politik, yasal ve yasal olmayan şeklinde bazı kategorilere ayrılmaktadır.

Karar alınış biçimine göre göçler; "isteğe bağlı göç" veya "zorlama" ya da "zorunlu göç" olarak sınıflandırılmaktadır. Göç kararı insanlarca gönüllü olarak alınmışsa "isteğe bağlı göç" ya da "gönüllü göç" durumu vardır. İsteğe bağlı olmayan göç, nüfusun yerleşim alanından zorla atılması ya da siyasal ve sosyo-ekonomik koşulların hayatı olanaksız kılması nedeniyle ortaya çıkan göç türüdür. İnsanların iradesi dışında gerçekleştirilen bu göç türü sosyolojik literatürde "zorlama" veya "zorunlu göç" olarak tanımlanmaktadır.

Türkiye'deki göç hareketlerine bakıldığında oluş biçimi itibariyle bazen sosyo-ekonomik bazen de siyasal koşullar; Cumhuriyet tarihinde genel anlamda dört büyük nüfus hareketine sebebiyet vermiştir:

-Cumhuriyetin ilk dönemlerindeki ulus devlet kurma projesi çerçevesinde Türkiye'nin komşuları ile ilişkileri yeniden düzenlenirken gerçekleştirilen nüfus mübadeleleri.

-1920 ve 1930'larda ve özellikle de 1934 tarihli İskan Kanunu bağlamında Doğu ve Güneydoğu'daki isyanlar sonrasında uygulanan zorunlu göç politikaları.

-1950'lerde başlayıp 1960 ve 70'lerde yoğunlaşan ve günümüze kadar azalarak devam eden, Türkiye'de sanayileşmenin artması ve özellikle de tarımda makineleşme ile birlikte sosyoekonomik nedenler yüzünden ülkenin kuzey, doğu ve iç bölgelerinden insanların kitleler halinde ve iş bulma umuduyla sanayinin ve makineli tarımın yoğunlaştığı güney ve batıdaki şehir merkezlerine göç etmesi.

-1984-1999 arası dönemde Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde Kürt sorunu bağlamında yaşanan çatışmalı ortamda sayıları 4 milyonu bulan Kürtlere uygulanan zorunlu göç politikaları. Zorunlu göçün, Türkiye'ye, özellikle de Doğu ve Güneydoğu Bölgelerinde çok ağır sonuçları olmuştur.

Bölgede son yirmi yıl içerisinde binlerce dönüm orman arazisi yakılmış, tarla ve meyve bahçeleri kullanılamaz hale getirilmiştir. Bununla beraber, yayla yasağı, mayınlanan araziler, köy dışındaki alanlarda tarım yapılmasının engellenmesi gibi faktörler bölgenin temel geçim kaynağı olan tarım ve hayvancılık sektörünü çökme noktasını getirmiş, kırsal sosyoekonomik dinamikler neredeyse tamamen tahrip olmuştur.

Zorunlu göç esnasında ve sonrasında birçok can kaybı yaşanmıştır. İnsanların mal ve mülkleri yok olmuş, birçok durumda geride kalan mal ve mülke korucular tarafından el konulmuş, kırsal ekonomi içerisinde faal olan insanlar üretimden koparak kitleler halinde tüketici konumuna düşmüşlerdir.

Yaşam alanlarından kopartılan insanlar, herhangi bir yer gösterilmeksizin sahipsiz bir biçimde bölgedeki ve bölge dışındaki kent merkezlerine göç etmek zorunda kaldılar. Bu son derece sancılı olan sürecin travmatik etkileri de ne yazık ki hâlâ sürmektedir.

Zorunlu göç değeri ölçülemez can ve mal kaybına sebebiyet vermiş, Türkiye’nin insan hakları alanında ciddi bir gerileme yaşamış; uluslararası arenada Türkiye kendi vatandaşlarına tazminat ödemeye mahkûm edilmiş bir ülke durumuna düşmüştür.

Zorunlu göç siyasal, kültürel, sosyal, ekonomik, çevresel ve kentsel hayat ve altyapı açılarından radikal bir altüst oluş ve kapsamlı bir tahribata neden olmuş; yoğun göç alan şehirlerin üzerindeki sosyoekonomik baskılar katmerleşmiştir.

Bu nedenle, yaşanan zorunlu göçün sonuçlarının ve toplumda yaratmış olduğu etkinin araştırılarak, çözüm bulunması amacıyla bir Meclis araştırma komisyonunun kurulması kaçınılmaz olmuştur.

3.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici ve 21 milletvekilinin, engelli vatandaşların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/363)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na

Bedensel, işitme-konuşma, görme, zihinsel engelliler ve süreğen hastalıkları olan yaklaşık 8,5 milyon engelli vatandaşımız, toplam nüfusumuzun yüzde 12,3'üne tekabül etmektedir. Bu sorun, engelli insanlarımızın yanı sıra 25 milyon civarında vatandaşımızı doğrudan etkilemektedir. Yapılan araştırmalar engelli insanlarımızın eğitim, istihdam, gelecek kaygısı, yoksulluk ve ulaşabilirlik gibi sorunlarla karşı karşıya olduklarını ortaya koymuştur. Engelli insanlarımızın yaşadıkları sorunlar çeşitli platformlarda ve defalarca ifade edilmesine rağmen mevcut Hükûmet bu soruna duyarsız kalmaktadır. Engellilerimizin yaşadığı sorunların çözümü için etkin ve kalıcı önlemlerin alınması amacıyla Anayasa'nın 98'inci, TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri uyarınca Araştırma Komisyonu kurularak, sorunun araştırılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz.

 

1) İbrahim Binici                                             (Şanlıurfa)

2) Pervin Buldan                                              (Iğdır)

3) Hasip Kaplan                                               (Şırnak)

4) Sırrı Sakık                                                 (Muş)

5) Murat Bozlak                                              (Adana)

6) Ayla Akat                                                  (Batman)

7) Halil Aksoy                                                (Ağrı)

8) Hüsamettin Zenderlioğlu                                (Bitlis)

9) İdris Baluken                                             (Bingöl)

10) Nursel Aydoğan                                          (Diyarbakır)

11) Emine Ayna                                                (Diyarbakır)

12) Altan Tan                                                 (Diyarbakır)

13) Adil Kurt                                                  (Hakkâri)

14) Esat Canan                                                (Hakkâri)

15) Sırrı Süreyya Önder                                    (İstanbul)

16) Sebahat Tuncel                                          (İstanbul)

17) Mülkiye Birtane                                         (Kars)

18) Erol Dora                                                 (Mardin)

19) Ertuğrul Kürkcü                                         (Mersin)

20) Demir Çelik                                              (Muş)

21) Nazmi Gür                                                (Van)

22) Özdal Üçer                                               (Van)

 

Gerekçe:

Ülkemizde engelli vatandaşlarımızın sorunları ve bu sorunlara çözüm üretecek yasalar uzunca bir süre ötelenmiş olsa da sosyal devlet olma prensibinden hareketle yapılan kanun ve diğer mevzuat düzenlemeleri ağır aksak işlemektedir. Yapılan düzenlemeler çerçevesinde engellilere hizmet vermekle ilgili olarak birçok kamu kurum ve kuruluşunun görevlendirilmesi koordinasyon eksikliğine ve dağınıklığa neden olmaktadır. Yasal ve diğer mevzuat düzenlemelerine rağmen, bakım hizmetleri, aylık bağlanması, eğitim, istihdam ve ulaşabilirlik gibi birçok alanda engelli vatandaşlarımızın sorunları devam etmektedir.

Bakıma muhtaç ağır engellilerin yasal hakkı olan bakım hizmetlerinin yetersizliği SHÇEK verilerinden kolayca anlaşılmaktadır. Eylül 2011 itibariyle, 10.831 kişi özel veya resmi bakım merkezlerinde, 339.186 kişi aile yanında olmak üzere toplam 350.017 kişi bakım hizmetinden yararlanmaktadır. Bakım hizmetinden yararlananların sayısının düşüklüğü bir yana, ailelerin ihtiyaç duyduğu profesyonel yardım ve desteği sunabilecek eğitimli personel eksikliği, bakım kalitesinin düşüklüğü ve alt yapı eksikliği Devlet Denetleme Kurulu raporunda açıkça vurgulanmıştır.

2022 Sayılı yasa çerçevesinde çalışmayan veya çalışamayacak durumda olan, 18 yaş altındaki engellilere 208 TL, 18 yaş üzerindeki engellilere ise özür oranına göre 208 TL veya 313 TL maaş bağlanmaktadır. Günümüz koşulları dikkate alındığında bu miktar engelli vatandaşlarımızın yaşamlarını insan onuru ve saygınlığına yaraşır bir şekilde sürdürmeleri için yeterli değildir. Maaş bağlama süreleri müracaat tarihinden itibaren, bürokratik engeller ve birden fazla kamu kurumunun onayı gerektiği için yıllara sirayet etmektedir. Ayrıca engellinin 100,37 TL üzerinde 1 Kuruş geliri olması durumunda muhtaçlık sınırını aşmış kabul edilmesi ve ebeveynlerinden birinin SGK kaydının olması maaş bağlamanın önünde engel teşkil etmektedir.

Engelli insanlarımızın eğitim alanındaki sorunları da acil çözüm beklemektedir. 5378 sayılı Kanun’un 15 inci maddesinde; "Hiçbir gerekçeyle özürlülerin eğitim alması engellenemez. Özürlü çocuklara, gençlere ve yetişkinlere, özel durumları ve farklılıkları dikkate alınarak, bütünleştirilmiş ortamlarda ve özürlü olmayanlarla eşit eğitim imkânı sağlanır." hükmü yer almaktadır. Türkiye genelinde engelli öğrenci sayısı 300 bine yaklaşırken, özel eğitim veren okul ve kurum sayısı 965, öğrenci sayısı ise yalnızca 48.183'tür.

Ülkemizde her beş engelliden yalnızca biri iş gücü piyasasında yer almaktadır. Bu durumun en önemli sebepleri arasında, engellilerin mesleki eğitimden yoksun bırakılmasının yanında, kamu ve özel sektör işverenlerine teşvik ve ceza uygulamalarının etkin işlememesi gösterilmektedir. 4857 Sayılı İş Kanunu hem de 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu hükümlerine rağmen hem kamu hem de özel sektöre ait iş yerlerinde, engelli istihdam kotalarına uyulmamaktadır. Türkiye İş Kurumunun Eylül 2011 verilerine göre, kamu sektöründe 997, özel sektörde 23.145 olmak üzere toplam 24.142 açık engelli işçi kontenjanı bulunmaktadır. Ekim 2011 tarihi itibarıyla Türkiye İş Kurumuna kayıtlı olan 100.900 engelli insanımız iş beklemektedir. Devlet Personel Başkanlığının Ağustos 2011 yılı verilerine göre ise kamu kurum ve kuruluşlarındaki açık olan engelli memur kadro sayısı tam 23.360'tır. Bu veriler bile tek başına hükûmetlerin engelli insanımıza bakışını göstermeye yetmektedir.

5378 sayılı Kanun geçici 2. maddesi ile kamu kurum ve kuruluşlarına, engellilerin ulaşabilirliği ile ilgili bazı görevler vermiş ve bu görevlerin yerine getirilmesi için 2012'ye kadar süre tanımıştır. Ayrıca Birleşmiş Milletler Özürlülük Hakları Sözleşmesi, 27.05.2009 tarihinde onaylanmıştır. Bu nedenle 2012 yılından sonra ülkemiz aleyhine, yerli ve uluslararası mahkemelerde davalar açılması kaçınılmaz olacaktır.

Yukarıda birkaç başlık hâlinde değinilen engelli vatandaşlarımızın sorunlarının çözümü için etkin ve kalıcı önlemlerin alınması amacıyla araştırma komisyonu kurulması uygun ve yerinde olacaktır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Bir Meclis soruşturması önergesi vardır. Önerge bastırılıp sayın üyelere dağıtılmıştır.

Şimdi önergeyi okutuyorum:

D) Meclis Soruşturması Önergeleri

1.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan ve 111 milletvekilinin; bazı milletvekillerinin yargılanmaları ve dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargıya talimat verdiği, yargıya müdahale ederek yürütme erkini ölçüsüz ve hukuk tanımaz biçimde kullandığı iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/1)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında bir Meclis soruşturması açılmasını arz ederiz.

Saygılarımızla.

             Bülent Tezcan                   Muhammet Rıza Yalçınkaya                     Umut Oran

                  Aydın                                      Bartın                                    İstanbul

              Kamer Genç                              Engin Özkoç                            Namık Havutça

                 Tunceli                                    Sakarya                                   Balıkesir

              Sedef Küçük                            Aykut Erdoğdu                   Mustafa Sezgin Tanrıkulu

                 İstanbul                                  İstanbul                                   İstanbul

 

             Bülent Kuşoğlu                            Veli Ağbaba                             İhsan Özkes

                 Ankara                                    Malatya                                   İstanbul

             Adnan Keskin                             Engin Altay                         Emine Ülker Tarhan

                  Denizli                                     Sinop                                      Ankara

            Durdu Özbolat                          Erdoğan Toprak                         Bihlun Tamaylıgil

            Kahramanmaraş                              İstanbul                                   İstanbul

        Osman Faruk Loğoğlu                     Gökhan Günaydın                          Hurşit Güneş

                  Adana                                     Ankara                                     Kocaeli

               Sena Kaleli                            Alaattin Yüksel                             Haluk Koç

                  Bursa                                      İzmir                                     Samsun

              Hülya Güven                            İlhan Demiröz                           Hüseyin Aygün

                  İzmir                                      Bursa                                     Tunceli

               Levent Gök                       Süleyman Sencer Ayata                     Aylin Nazlıaka

                 Ankara                                    Ankara                                    Ankara

              Doğan Şafak                             Ali Serindağ                             Mahmut Tanal

                  Niğde                                   Gaziantep                                  İstanbul

            Mehmet Şeker                             Salih Fırat                            Ali Rıza Öztürk

                Gaziantep                                 Adıyaman                                   Mersin

              Celal Dinçer                     Mehmet Volkan Canalioğlu                      Atilla Kart

                 İstanbul                                   Trabzon                                     Konya

 

              Rıza Türmen                              Melda Onur                         Ayşe Eser Danışoğlu

                  İzmir                                    İstanbul                                   İstanbul

              İzzet Çetin                            Haluk Eyidoğan                          Erdal Aksünger

                 Ankara                                   İstanbul                                    İzmir

        Malik Ecder Özdemir                       İlhan Cihaner                             Mevlüt Dudu

                   Sivas                                      Denizli                                     Hatay

              Hasan Ören                           Süleyman Çelebi                             Musa Çam

                  Manisa                                    İstanbul                                    İzmir

               Kazım Kurt                              Turgut Dibek                            Ali Demirçalı

                Eskişehir                                 Kırklareli                                    Adana

              Gürsel Tekin                             Müslim Sarı                         Ayşe Nedret Akova

                 İstanbul                                  İstanbul                                  Balıkesir

         Haluk Ahmet Gümüş                        Haydar Akar                       Ahmet İhsan Kalkavan

                Balıkesir                                   Kocaeli                                    Samsun

         Mehmet Hilal Kaplan                   Ayşe Gülsün Bilgehan                         Tufan Köse

                  Kocaeli                                    Ankara                                     Çorum

             Candan Yüceer                            Tanju Özcan                            Refik Eryılmaz

                Tekirdağ                                     Bolu                                       Hatay

              Vahap Seçer                      Mustafa Serdar Soydan                       Ensar Öğüt

                  Mersin                                  Çanakkale                                  Ardahan

 

          Fatma Nur Serter                      Uğur Bayraktutan                      Osman Oktay Ekşi

                 İstanbul                                    Artvin                                    İstanbul

       Osman Taney Korutürk                    Mustafa Moroğlu                           Aytun Çıray

                 İstanbul                                    İzmir                                      İzmir

        Kemal Değirmendereli                       Osman Aydın                         Mehmet Ali Susam

                  Edirne                                     Aydın                                      İzmir

          Rahmi Aşkın Türeli                          Ali Sarıbaş                      Selahattin Karaahmetoğlu

                  İzmir                                   Çanakkale                                  Giresun

             Ali Özgündüz                             Şafak Pavey                           Ali Haydar Öner

                 İstanbul                                  İstanbul                                   Isparta

             Turhan Tayan                              Arif Bulut                              Ahmet Toptaş

                  Bursa                                     Antalya                               Afyonkarahisar

                 İsa Gök                                Deniz Baykal                            Ümit Özgümüş

                  Mersin                                    Antalya                                     Adana

             Turgay Develi                         Ömer Süha Aldan                           Özgür Özel

                  Adana                                      Muğla                                     Manisa

            Nurettin Demir                       Bedii Süheyl Batum                     Ali İhsan Köktürk

                  Muğla                                   Eskişehir                                 Zonguldak

Aydın Ağan Ayaydın                           Mehmet Emrehan Halıcı                      Kemal Ekinci

                 İstanbul                                   Ankara                                     Bursa

              İdris Yıldız                             Binnaz Toprak                    Mehmet Siyam Kesimoğlu

                   Ordu                                     İstanbul                                  Kırklareli

             Recep Gürkan                            Faik Öztrak                       Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                  Edirne                                   Tekirdağ                                  İstanbul

               Oğuz Oyan                          Birgül Ayman Güler                    Mehmet Ali Ediboğlu

                  İzmir                                      İzmir                                      Hatay

      Mehmet Şevki Kulkuloğlu                Dilek Akagün Yılmaz                     Sinan Aydın Aygün

                 Kayseri                                     Uşak                                      Ankara

             Orhan Düzgün

                  Tokat

Gerekçe:

İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan 61. Hükümetin Başbakanıdır.

17 Ağustos 2012 tarihinde Barış ve Demokrasi Partisine mensup dokuz milletvekili, Şemdinli’de PKK terör örgütü militanları ile milletvekili sıfatıyla bağdaşmayan, kamuoyunu haklı olarak rahatsız eden bir görüntü vermişlerdir.

Bunun üzerine Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 05 Eylül 2012 tarihinde AKP genel merkezinde yapılan genişletilmiş grup toplantısında, bu milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması için yargıya talimat verdiğini ifade etmiştir. Başbakan konuşmasında milletvekillerinin tavrını eleştirdikten sonra yargılanmalarını ve dokunulmazlıklarının kaldırılmasını kast ederek”… Yargıya zaten gerekenleri söyledik. Yargı da gereğini yapıyor. Biz de parlamentoda gereği neyse onu yapacağız…” demiştir.

Başbakanın bu sözleri her kesimde büyük şaşkınlık ve hukuka saygılı kesimlerde tepki uyandırmıştır. Yargıya açıkça siyasal müdahale niteliği taşıyan bu beyan karşısında HSYK Birinci Daire Başkanı İbrahim Okur dahi şaşkınlığını gizleyememiş, bunun bir dil sürçmesi olacağını ifade ederek aslında olaydan rahatsızlığını da belirtmiştir. Yine birçok gazeteci, hukukçu ve siyasetçi de tepkilerini ifade etmişlerdir.

Anayasanın 9’uncu maddesi yargı yetkisini Türk milleti adına bağımsız mahkemelere vermiştir. 138’inci maddenin ikinci fıkrası “… Hiçbir organ, makam, mercii veya kişi yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.” hükmünü içermektedir.

5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 257'nci maddesi görevi kötüye kullanma suçunu, 277'nci maddesi yargı görevi yapanı etkileme suçunu, 288'inci maddesi adil yargılamayı etkileme suçunu düzenlemektedir.

Anayasayla görev ve yetki sınırları belirlenmiş Başbakanın, yürütme erkinin imkânlarını kullanarak anayasaya aykırı biçimde yasama organına talimat vermesi açıkça yargıya müdahale ve yargı bağımsızlığının ihlalidir. Yürütme erkinin böyle fütursuzca kullanılması, yargı güvencesinin ortadan kalkmasına, kuvvetler ayrılığının ihlaline neden olurken, denetimsiz bir tek adam rejiminin kurulmasının da yolunu açmaktadır. Bu durumda her türlü denetimden muaf bir yürütme ortaya çıkar ki bu doğrudan doğruya Anayasanın 2'nci maddesinde ifadesini bulan demokratik hukuk devletinin tasfiyesidir.

Başbakanın yürütme erkini bu şekilde ölçüsüz, hukuk tanımaz bir şekilde kullanarak yargı organlarına talimat vermesi Türk Ceza Kanununun 257, 277 ve 288'inci maddelerinde düzenlenen suçu oluşturmaktadır.

Başbakanın yargıya emir ve talimat vermesine sebep olan milletvekili terörist buluşmasının vahameti, Başbakana yargıya müdahale hakkı veremez. Terörle mücadele bahanesi altında, yargı bağımsızlığı, hukuk devleti ve demokrasiyi ortadan kaldıracak, tek adam diktasına yol açacak uygulamalar haklılık kazanamaz. Ülkemizde son yıllarda siyasetin yargıyı kuşatması, emir ve talimat altında bir yargı yaratılması, yargının siyasallaşması, AKP iktidarının yarattığı en tehlikeli süreçtir.

Başbakan kendisinin de ikrar ettiği üzere yargıya emir ve talimat vererek suç işlemiştir. Bu nedenlerle, Anayasanın 100 ve İç Tüzüğün 107'nci maddeleri uyarınca Meclis soruşturması açılmasını arz ve talep ediyoruz.

BAŞKAN – Anayasa’nın 100’üncü maddesindeki “Meclis, bu istemi en geç bir ay içinde görüşür ve karar bağlar.” hükmü uyarınca Meclis soruşturması önergesinin görüşülme gününe dair Danışma Kurulu önerisi daha sonra Genel Kurul onayına sunulacaktır.

 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının iki tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Okutuyorum:

A) Tezkereler (Devam)

2.- Üstün Yetenekli Çocukların Keşfi, Eğitimleriyle İlgili Sorunların Tespiti ve Ülkemizin Gelişimine Katkı Sağlayacak Etkin İstihdamlarının Sağlanması Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının Yeni Zelanda, Güney Kore Cumhuriyeti ve Almanya Federal Cumhuriyeti'nde araştırma ve inceleme yapma talebinin, gidecek Komisyon üyelerinin sayıları ve inceleme süresinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca tespit edilmesi kaydıyla Genel Kurulun onayına sunulmasının uygun bulunduğuna ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/1024)

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Üstün Yetenekli Çocukların Keşfi, Eğitimleriyle İlgili Sorunların Tespiti ve Ülkemizin Gelişimine Katkı Sağlayacak Etkin İstihdamlarının Sağlanması Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının Yeni Zelanda, Güney Kore Cumhuriyeti ve Almanya Federal Cumhuriyeti'nde araştırma ve inceleme yapma talebinin, gidecek Komisyon üyelerinin sayıları ve inceleme süresinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca tespit edilmesi kaydıyla Genel Kurulun onayına sunulması TBMM Başkanlık Divanının 08.10.2012 tarihli ve 31 sayılı Kararı ile uygun bulunmuştur.

Genel Kurulun onayına sunulur.

                                                                                                          Cemil Çiçek

                                                                                              Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                            Başkanı

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

3.- Üstün Yetenekli Çocukların Keşfi, Eğitimleriyle İlgili Sorunların Tespiti ve Ülkemizin Gelişimine Katkı Sağlayacak Etkin İstihdamlarının Sağlanması Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, araştırma ve inceleme yapmak üzere Yeni Zelanda, Güney Kore Cumhuriyeti ve Almanya Federal Cumhuriyeti'ne gidecek Komisyon üyelerine ve inceleme süresine ilişkin önerisinin Başkanlıkça uygun bulunduğuna ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/1025)

 

      03/10/2012

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Üstün Yetenekli Çocukların Keşfi, Eğitimleriyle İlgili Sorunların Tespiti ve Ülkemizin Gelişimine Katkı Sağlayacak Etkin İstihdamlarının Sağlanması Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının Yeni Zelanda, Güney Kore Cumhuriyeti ve Almanya Federal Cumhuriyeti'nde araştırma ve inceleme yapma talebi, gidecek Komisyon üyelerinin sayıları ve inceleme süresinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca tespit edilmesi kaydıyla TBMM Genel Kurulunun 09.10.2012 tarihli 5'inci Birleşiminde kararlaştırılmıştır.

Buna göre adı geçen Komisyonun, yurt dışında inceleme çalışması yapabilmesine dair Başkanlığımızca da uygun görülen ilişikteki önerisi Genel Kurulun onayına sunulur.

                                                                                                          Cemil Çiçek

                                                                                              Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                            Başkanı

                                                                                  03/10/2012

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Komisyonumuz, üstün yetenekliler alanında uzman kişilerden bilgi alma çalışmasını tamamlamıştır. Sunulan bilgiler ışığında, yurtdışı örneklerin yerinde incelenmesi ve ülkemiz için özgün bir yapı oluşturulmasının elzem olduğu görülmüştür. Bu kapsamda üstün yeteneklilerin eğitiminde dünyada önde gelen ülkelerden Yeni Zelanda, Güney Kore Cumhuriyeti ve Almanya Federal Cumhuriyeti'nde yerinde araştırma ve incelemeler yapılmasına, Komisyonumuzun 02/10/2012 tarihli 21. toplantısında oy birliği ile karar verilmiştir.

Komisyon Kararı ve Ek 2'de sunulan programlar çerçevesinde düzenlenecek araştırma çalışmalarına Komisyonumuzu temsilen Ek 3'teki listede yer alan alt komisyon üyelerinin katılması hususunu,

Takdirlerinize saygıyla arz ederim.

                                                                                                       Halide İncekara

                                                                                                            İstanbul

                                                                                                      Komisyon Başkanı

 

Almanya Federal Cumhuriyeti Ziyareti Heyet Listesi

15-20 Ekim 2012

 

 

Unvanı

Adı-Soyadı

Seçim Bölgesi

1

Üye

Mustafa Ataş

İstanbul

2

Sözcü

Çiğdem Münevver Ökten

Mersin

3

Üye

Tülay Selamoğlu

Ankara

4

Üye

Şirin Ünal

İstanbul

5

Üye

Recep Gürkan

Edirne

 

 

Güney Kore Cumhuriyeti Ziyareti Heyet Listesi

14-20 Ekim 2012

 

 

Unvanı

Adı-Soyadı

Seçim Bölgesi

1

Başkan

Halide İncekara

İstanbul

2

Kâtip Üye

Temel Coşkun

Yalova

3

Üye

Gönül Bekin Şahkulubey

Mardin

4

Üye

Ali Halaman

Adana

5

Üye

Hüsamettin Zenderlioğlu

Bitlis

 

 

Yeni Zelanda Devleti Ziyareti Heyet Listesi

12-21 Ekim 2012

 

 

Unvanı

Adı-Soyadı

Seçim Bölgesi

1

Başkan V.

Yüksel Özden

Muğla

2

Üye

Dilek Yüksel

Tokat

3

Üye

Hülya Güven

İzmir

4

Üye

Ahmet Duran Bulut

Balıkesir

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır. Okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Okutuyorum:

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- BDP Grubunun, 6/2/2012 tarihinde Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve arkadaşlarının Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Hükûmetinin Suriye politikasının araştırılması amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 9/10/2012 günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu'nun 09.10.2012 Salı günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisini, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul'un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

 

 

İdris Baluken

Bingöl Milletvekili Grup Başkanvekili

Öneri:

06 Şubat 2012 tarihinde, Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve arkadaşları tarafından verilen (521 sıra nolu), "Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Hükümetinin Suriye politikası ile ilgili" araştırılması amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, Genel Kurul'un bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 09.10.2012 Salı günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Sırrı Süreyya Önder, İstanbul Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Suriye savaş tezkeresi burada onaylandı, hudutları belirsiz olarak bu tezkere alındı, teknik olarak nereye yöneleceği, hangi ülkenin sınırlarını kapsadığı, kimi hedef aldığı belli değildi. Aspirin niyetine, her derde derman bir savaş tezkeresi geçirildi bu Meclisten. Bu tezkereye “evet” oyu verenler de bunu merak etmediler ya da merak ettilerse de bu meraklarını dillendirmekten imtina ettiler.

Tezkerenin haritasında belirtilmeyen bir hedefi daha var bunun; insanlığın vicdanına yöneliyor, aynı zamanda onu da kapsıyor. Sadece ülkelerin angajman kuralları yoktur, insanlığın da angajman kuralları vardır ve onun rikkat kalbine yönelecek her şey insanlık tarihine pek de hoş olmayan bir biçimde geçecektir; bununla anılmayı içine sindirenlere sadece “Allah selamet versin.” demek lazım, başka da bir şey söyleyemiyoruz.

Peki, buraya nasıl gelindi? Bunu bilmeden, selde kütük misali “Bu savaş tezkeresi yok Suriye’ye miydi, yok Irak’a mıydı, ne zaman başladı, niye başladı, onlar ne yaptı, biz ne yaptık?” girdabında dolanır dururuz. Onun için tarihsel olarak nasıl başladığına, niye buralara geldiğini anlamak bakımından değinmekte fayda var. Bu, bu ülkenin tarihindeki Kürt savaşlarının en kanlısına hazırlanmanın ön adımıdır, birincisi bu. Çünkü askerî olarak test edilmemiş hiçbir siyasal güç, siyasal bir güç değildir; Orta Doğu’ya nizamat vermek hevesinde, bir Enver Paşa benzeri bir Dışişleri Bakanına sahip olunca bu iyice de absürtleşmektedir.

Niye Kürt savaşı? Sadece Suriye’deki Kürtlerin kendi özgür iradesiyle ortaya çıkıp kendilerini yönetme taleplerini silahsız, kansız, barışçıl bir dille ve ısrarla bütün uluslararası kamuoyuna beyan etmelerine rağmen bugün Hükûmetin kullandığı dil oradaki bir halkı direkt bir savaşın sebebi saymaktan ibarettir. Kürt oldu diye hiçbir halk kendisine savaş ilan edilmesini… Nasıl Türk oldu diye, Ermeni oldu diye böyle bir şeyin hedefi olmaya layık değilse Kürtler de en az bu kadar, böyle bir değerlendirmeyi hak ediyorlar.

İktidar ne yaptı? Önce dediler ki: ”Efendim, oradaki Kürtler PYD’den ibaret değil.” PYD de zaten PKK’nin sözcüsü, yansıması. Dolayısıyla ilk çalınan türkü buydu. Bu türküyü epey dinledik biz. Fakat daha sonra bu görüşlerinden ricat ettiler. Niye ricat ettiler? Oradaki örgütlü Kürtlerin neredeyse tamamına yakını PYD’nin kontrolünde, denetiminde, onun gönüllü izleyicileri ve onun örgütlü yapıları olduğu ortaya çıkınca bu sefer dediler ki: “Efendim, oradaki yapılanmaya müsaade etmeyiz, bunu savaş sebebi sayarız.” Birinci sebebi bu.

İkinci sebebi, Orta Doğu’da değişen bir paradigma var. Bunu daha önce de burada defaatle dile getirdim. Bir tahterevalliydi Obama’ya kadar. Bir tarafında İsrail’in olduğu, diğer tarafında İran, Suriye ve Lübnan’ın olduğu bu tahterevalliyle Orta Doğu’ya yeni bir nizamat verilemeyeceğini anladı Obama ve çevresi, “İyimser bakış.” denilen yeni bir yaklaşım geliştirdiler ve bununla alakalı olarak, bölgedeki diktatörlük rengi veren yapılarla mesafe koymaya yöneldiler. İran ve İsrail’e “Bir adım geri çekilin.” dediler, Sayın Davutoğlu ve Sayın Erdoğan’a da “Bir adım ileri gidin.” dediler.

Sistemin kurduğu yeni tezgâh buydu. Fakat bizim Dışişleri Bakanımız iki şeyle hareket ediyor: Kuşkularına iman ediyor, idrak meselesinde de kibri birçok şeyi idrak etmeye mâni. Bunu, bu kerameti kendilerinden zannettiler. Bunun büyük bir sistem oyunu, büyük bir sistem tasarımı olduğunu okuyamadılar ve bunu, bu plana, ilk satırı Mavi Marmara olayındaki konuşlanışlarıyla vurdular. Sistem baktı ki bunlarla pek bir yere gidileceği yok, şimdi yapılan iş, İsrail’de kaybettiğini Suriye’den çıkartma aculluğudur, “Hızlı davranalım, sistemden koptuk, biz bunu Suriye’yle telafi edelim.”

Bu logaritmayı çözecek, “Büyük sistem neye hazırlanıyor, neyi öteliyor?” logaritmasını çözecek, gerçekten, bu kabinede hiç kimse yok. Buğzetmiyorum. Gelişmeler gösterdi ki büyük stratejik deha gele gele, gele gele Şarık Tara’yı Esad’ın yerine önermekle sınırlı. Sormazlar mı “Bre kardeşim yani bu kadar, sen, bir Şarık Tara’ya fit olacaktıysan daha bu kadar bütün ümmeti birbirine niye kırdırdın?” Bunun cevabı yok.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İzmir) – Şarık Tara değil.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Özür dilerim, evet, tamam düzeltiyorum.

Şimdi, oradaki sorun eğer salt bir adam değişikliği idiyse bu kadar taşkalaya gerek yoktu. Şimdi, geldiler, bu meseleyi silahlı bir boyuta indirgediler.

Yine bu kürsüde, yine savaş tezkeresi çıkarken bir örnek vermiştim, o da şuydu, dedik ki:  “Sizin, eğer burada, gerçekten barışı tesis etmek, halkların bir arada kardeşçe yaşamasını temin etmek gibi bir derdiniz var ise burada, Kürt halkı sizin için, bütün Orta Doğu halkları için büyük bir imkân kapısı içermektedir.” Bunda “sen” hesabı yaparken şöyle bize sunuyor İktidar: Bütün atılımları yapacaklar, bütün tedbirleri alacaklar, bütün saldırıları yapacaklar; muhatabı olan halkların eli armut toplayacak! Planın özeti bu. “Onlar yerinde duracak, biz istediğimizi yapacağız.” varsayımıyla geliştirilmiş bir şey. Fakat bugün dünya siyasi tarihine baktığımızda bunun böyle olmadığı, üstelik dünya savaşının hep bu türden hazırlıksız, yüksek hırs içeren ihtiraslı yaklaşımlarla meydana geldiğini gördük. Bu aşamada, halkların kaderleri üzerinde söz hakkı olduğunu sanmak büyük bir aymazlıktır. Bugün, Sayın Başbakan oturup Kürtlere ne verileceğini, Türkmenlerin nasıl kılına halel gelmeyeceğini -nasıl gelmeyecekse- ayrıntılı olarak takdir ediyor ama burada oluşturulmaya çalışılan sistemin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Bitti mi? Konuşmam on dakika mı?

BAŞKAN – Uygulamayı biliyorsunuz Sayın Önder.

Teşekkür ederim.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Ben de ona göre ayarladım konuşmamı. O zaman bir iki dakika verin, toparlayayım.

BAŞKAN – Lütfen.

Teşekkür ederim Sayın Önder.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Burada gösterge yirmi dakika…

BAŞKAN – Biliyorum, doğru, yanlış verildi; on dakikadır.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Yanlışsa ceremesini çekeceksiniz.

BAŞKAN – Grup Başkan Vekiliniz de ona uyardı zaten.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – O zaman bir iki dakika verin, toparlayayım.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, bir iki dakika daha verin.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Ama ben orada yirmi dakika görünce…

BAŞKAN – Hayır, hayır, öyle bir uygulamamız yok Sayın Önder, lütfen.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, konuşmasını toparlaması gerekiyor.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, toparlamasına izin verin.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Israr etmiyorum, bari bir iki dakika verin, toparlayayım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Önder, lütfen.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Ama sizin teknik masanız…

BAŞKAN – Hayır, vermiyorum Sayın Önder, lütfen.

Teşekkür ediyorum.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Yirmi dakikada ısrar etmiyorum, bir dakika verin.

BAŞKAN – Hayır, veremem Sayın Önder çünkü…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, siz yanlış yaptınız. Yirmi dakika verdiniz, Sayın Hatip kendisini ona göre ayarladı. Bir dakika verin.

BAŞKAN – Doğru; yanlış yaptım, siz de uyardınız, ben de “Düşüreceğim.” dedim, tamam, biliyorsunuz.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, bir dakika…

BAŞKAN – Hayır, süreyi biliyor. Yok canım, süreyi herkes biliyor on dakika olduğunu.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Daha ben mevzuya bile girmedim.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, sözünü toparlamasına…

BAŞKAN – Ama ileride diğer gruplar da istiyor Sayın Önder, lütfen.

Teşekkür ediyorum.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – “Bir dakika” diyor.

BAŞKAN – Hayır, hayır…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Sadece bir dakika… Gruplar itiraz etmez.

BAŞKAN – Ya, “İtiraz etmez.” değil, itiraz etmiyorlar, sonra söz istiyorlar.

Teşekkür ediyorum Sayın Önder.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, sözünü toparlaması açısından…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Ben yirmi dakika görünce sözümü ona göre ayarladım. Üstelik yirmi dakikada ısrar etmiyorum, bir dakika verin.

BAŞKAN – Lütfen Sayın Önder, anlayışla karşılayın. Lütfen…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, bir usul tartışması çıkar buradan.

BAŞKAN – Sayın Önder, teşekkür ediyorum, yapacağım başka bir şey yok.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Yani ben de size teşekkür ediyorum. Ortada bir yanlışlık var.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Yanlışlık nedeniyle böyle bir karar verebilirsiniz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Lütfen Sayın Önder… Diğer gruplar söz istiyor o zaman Sayın Önder. Kuralı bozmayacağız.

Teşekkür ediyorum, kusura kalmayın.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Sayın Başkan, savaşta dahli olmanın her iki cihanda da büyük vebali vardır deyip herkes bundan kendine pay çıkarsın. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin bu hafta Meclisin gündeminin belirlenmesinde Suriye’de yaşanan olayların araştırılması için bir komisyon kurulması talebini öngören önergesinin gündeme alınması konusunda söz almış bulunmaktayım.

Şekil şartının gereği lehte, aleyhte gibi bir konumlanma yapılması gerekiyor ama konu Suriye olunca bunun lehi, aleyhi yok; Milliyetçi Hareket Partisi olarak görüşlerimizi ifade etmeyi bir gereklilik görüyorum.

Değerli arkadaşlar, bir sonuç olarak söylemek gerekirse bugün Suriye’de bir iç savaş yaşanmaktadır. Bugün Suriye’de muhalifiyle, rejimiyle yaşanan savaşta Müslüman kanı akmaktadır; kardeş kardeşi boğazlamaktadır. Sonuç budur. Sebebi sorgulayarak, birbirimizi suçlayarak bu sonucu ortadan kaldıramayız. Ne yazık ki bölgemizde çok uzun zamandan bu yana birtakım projelerin gereği, o proje sahiplerinin verdiği silahlarla bu bölge insanı birbirini kırmaktadır. Cumhuriyetimiz, Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulduğu günden bu yana bu bölge içi çatışmalara hep mesafeli durmuştur. “Yurtta sulh, cihanda sulh.” bir ataletin, bir aymazlığın, bir pısırıklığın ifadesi değil ama dış politika stratejisi olarak Türkiye Cumhuriyeti devletini kuranlar, kurucu irade bu bölgedeki barışı temin etmek için bu bölgenin çok önemli bir aktörü olan Türkiye Cumhuriyeti devletinin konumunu, bu türlü çatışmalara müdahale etmeyeceği şeklinde, ifadenin gereği “Yurtta sulh, cihanda sulh.” ilkesini dış politikanın temel argümanı olarak belirlemiştir ve biz, bunun doğrultusunda bu bölgedeki iç çatışmalara, savaşlara bugüne kadar katılmamışızdır ama bugün bölgemizde müttefiki bulunduğumuz küresel güçler bir proje uyguluyorlar ve ne yazık ki bu küresel projenin bir ucu da bize dayanıyor, bizi hedefliyor. Ama biz “Henüz bize ulaşmadı.” diye bir aymazlık içerisinde hemen kapımıza kadar ulaşan bu olaylara karşı maalesef bigâne, seyirci, hatta yanlış bir tavır, yanlış bir duruşla muamele ediyoruz, muhatap oluyoruz. Değerli arkadaşlar ama sonucu şu: Irak’ta, Libya’da ve diğer Müslüman ülkelerinde “Bahar” diye ifade edilen bu yangın; sonucu ölüm, sonucu yıkım ve ne yazık ki iç savaşların yaşandığı bölgelerde tarihin tüm dönemlerini incelerseniz göreceksiniz ondan sonra birlikte yaşama imkânı kalmıyor. Balkanlar böyle parçalandı, Orta Doğu böyle parçalandı, Afrika böyle parçalandı. Şimdi bizim coğrafyamızı da, yüzlerce yıl birlikte yaşamış, hısım olmuş, kanları birbirine karışmış insanları bir farklılığın üzerinde ayrıştırıp, cepheleştirip çatıştırarak bu coğrafyayı parçalamak ve bu küçülen parçaları kolay kontrol ederek, kendi projelerini yürütmek iddiasındaki küresel güçlerin maalesef oyununa geliyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, İktidar Partisinin, AKP Hükûmetinin Suriye politikasını veya Orta Doğu politikasını tenkitimizin gerekçesi bu.

Siz bu ülkeyi yöneten bir iktidarın sorumlusu olarak, sorumlu iktidar olarak dünü bilmezseniz, dünde yaşananların sebeplerini ve sonuçlarını öngöremez, iyi tahlil edemezseniz bugün yaşadığınız olayları anlamakta zorlanır, geleceği de doğru öngörmezsiniz, öngöremezsiniz. Şimdi yaşadığımız şey maalesef, Türkiye’nin savaşa katılma, savaşın eşiğine kadar gelme gibi bir çaresizliğin içine düştük. Ne yapacağız? 4 Ekimdi galiba, yanlış hatırlamıyorsam veya 20 Eylülden sonra yaşanan hadiselerle, Şanlıurfa’nın Akçakale ilçesine düşen top mermisiyle hayatını kaybeden çocuklarımız, on iki yaşındaki Ayşegül, sekiz yaşındaki Zeynep, on dört yaşındaki Fatoş, anneleri Zeliha ve yavrusunu korumak için kendini feda eden Gülşen Özer isimli vatandaşlarımız hayatlarını kaybedince aklımız başımıza geldi. Bu savaş, bu yangının ülkemizi de saracağını, insanımıza da zarar vereceğini görebildik, Hükûmet görebildi zannediyorum.

Çıkartılan tezkere aslında bir savaş tezkeresi değil. Yani Türkiye kendi ülkesine saldıranlara karşı, kendi milletinin ölümüne sebep olanlara karşı bu ülkenin Türk Silahlı Kuvvetlerini kullanmayacak da ne yapacak? Bu saldırıya karşı bir tedbir geliştirmeyecek mi? Yani, Türkiye Cumhuriyeti devleti komşularına veya bütün dünyaya “Siz bana saldırırsanız ben de kendimi korumak durumundayım.” demeyecek mi? Bu tezkereyi bu anlamda alınız lütfen. Ama, gelinen nokta itibarıyla söylüyorum, maalesef uygulanan politikaların sonucunda AKP İktidarının Suriye olayında, Suriye konusunda ortaya koyduğu öngörülerin hiçbiri olmamıştır. “Beşar Esad gidecek.” denilmiştir, gitmemiştir. “Beşar Esad’ın gitmesi için işte Avrupa Birliği ülkeleri, NATO ülkeleri, Amerika Birleşik Devletleri bizimle beraber olacak.” demişsinizdir, bu umuda kapılmışsınızdır, olmamışlardır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kararını çıkartamamışsınızdır. Sonuç itibarıyla, bugün bir ateş topu olarak Suriye, Türkiye'nin kucağında kalmıştır ve yangın Türkiye’ye sıçramış bulunmaktadır. Ne yapacaksınız?

Bu sebeple söylüyorum: Değerli arkadaşlar, devlet adamı, siyaset adamı dünü bilerek bugünü doğru anlamak, geleceği de doğru öngörmek mecburiyetinde. Zamanında ve yeterince tedbiri alamazsanız o yangın sizi kuşatıyor, bir çırpınış içerisinde yanlışı yanlışla devam ettiriyorsunuz. Bu sebeple söylüyorum.

Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu tezkereye evet oyu verirken asla AKP İktidarının Suriye politikalarını desteklediğimizin ifadesi değil bu, ama Türkiye’ye saldırılmasına müsaade etmeyeceğimizi, bunun için Türk milletinin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin tüm imkânlarının kullanılması gerektiği… Bizim aslında verdiğimiz evet oyu bir yetki değil, bir görevlendirme. Biz Türk Silahlı Kuvvetlerini Türkiye’yi savunmak üzere görevlendirdik bu tezkerede.

Bir ayrı şey, dünü yaşadık, Irak’ın kuzeyinde Birinci Körfez Savaşı sonrasında oluşturulan siyasi varlığın yirmi beş yıldır desteklediği PKK saldırılarının acısını hep beraber yaşıyoruz. Aynı acıya, Suriye kaynaklı bir saldırıya karşı tedbir geliştirmeyecek miyiz? Yani, dün Irak’ın kuzeyinde yaşadığımız ve işte, aymazlıkla karşılayıp, hatta koruyup kollayarak gelişmesine kol kanat gerdiğimiz Kuzey Irak’taki varlık, aynı şekilde Suriye’de de mi olsun? Suriye’den kaynaklanacak Türkiye’ye karşı saldırıya tedbiri bugünden almanın neresi yanlış? Milliyetçi Hareket Partisinin desteği, Hükûmetin politikalarını desteklemekten çok öte, Türk Silahlı Kuvvetlerine bir görev vermektir: “Türkiye’ye saldırılmasına müsaade etmeyin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin caydırıcılık gücünü, bu konudaki kararlılığını bütün dünyaya gösterin. İki: Aynen Irak’ın kuzeyinde olduğu gibi, Suriye’nin de kuzeyinde veya kuzeydoğusunda Türkiye’ye bir tehdit ve saldırı merkezi hâline gelecek bir alanın oluşmasına engel olunuz.” Bunu yapmak mecburiyetindeyiz; bunu yapmazsak Türkiye Cumhuriyeti devletinin geleceğini, Türk milletinin birliğini koruyabilmemiz mümkün değil. Milliyetçi Hareket Partisinin bu tezkereye desteğinin gerekçesi budur, amacı budur. Bunu, savaş tezkeresi olarak nitelemek ve Türkiye’yi, Türkiye Cumhuriyeti devletini, Türk Silahlı Kuvvetlerini saldırgan olarak nitelemek yanlışlıktır, haksızlıktır ve bütünüyle bühtandır, bunu asla kabul edemeyiz.

Bu sebeple, öyle bir komisyonun kurulmasından ne fayda umulmaktadır bilmiyorum ama bu sebeple bu gerçekleri ifade etme gereğini duydum, hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Osman Korutürk, İstanbul Milletvekili.(CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN TANEY KORUTÜRK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, geçtiğimiz cuma günü, bu Mecliste bir tezkere kabul ettik; biz etmedik, sizler ettiniz. Ama bu tezkerenin kabulü sırasında yapılan görüşmeleri gizli tuttuk, kapalı yaptık. Kapalı görüşme anlaşılabilir bir şeydir. Kapalı görüşmede hükûmet gelir, Meclise, milletvekillerine, başkalarıyla paylaşmalarında sakınca olan, umumun bilmesi gerekmeyen, en azından şu sırada umumun bilmesi gerekmeyen güvenliğe ilişkin, ayrıntılı, açık fakat gizli tutulması gereken bilgileri verir. Ben buradan açıklamak istiyorum ki, bizim geçtiğimiz cuma günü -sanırım hepiniz de bunda mutabıksınızdır- yaptığımız görüşmede bize gizlilik içeren hiçbir bilgi verilmedi, gazete malumatı dışında bir şey görüşmedik. O zaman düşünüyor insan, niçin kapalı oturum yapıyoruz, niçin konuştuklarımızı insanlarla paylaşmıyoruz, halkımızla paylaşmıyoruz. Acaba, bizim itiraz gerekçelerimiz duyulmasın diye mi? Çünkü biz ne için itiraz ediyoruz? Biz itiraz ettiğimiz için bize “Hesabını veremez.” diyenler oldu, Sayın Başbakan başta. Neyin hesabını veremeyeceğiz? Tezkere kabul edilmiş, “hesap” diye bir şey yok ki ortada, tezkere kabul edilmiş, geçmiş. (CHP sıralarından alkışlar) Ama, o tezkere yüzünden bir savaş çıkarsa, o tezkere yüzünden insanlarımız ölmeye başlarsa, cenazeler Türkiye’ye gelirse onun hesabını tezkereye olumlu oy verenler verebilecekler mi?

Şimdi, biz başından beri Suriye’deki olayları kınıyoruz. Suriye Hükûmetine diyoruz ki: “Bunu yapamazsın kendi vatandaşına, kendi vatandaşına baskı uygulayamazsın, dünya değişiyor, 21’inci yüzyıldayız.” ama Suriye rejimi bu baskıyı uyguluyor. Baskıyı uygulayınca bizim oraya girmemiz gerekiyor mu? Bizim onları yatıştırmak, bugün Mısır’ın yaptığı gibi, dörtlü bir toplantı, beşli bir toplantı… Biz daha büyüğünü teklif etmiştik. Biz dedik ki: “Türkiye’de bir toplantı yapalım. Bunun içerisine herkes gelsin, İran da gelsin, hatta Suriye’nin tarafları da gelsin, kabul edenler gelsinler, bunları anlaştırmaya çalışalım.” Bunu yapacak yerde, biz müdahale etmeye kalkıyoruz. Biz baştan beri buna karşıyız. Biz diyoruz ki: “Türkiye'nin geleneksel tutumu istikrar oluşturucudur, memlekette ve dışarıda. İstikrarı oluştururken de ara bulur, anlaşmazlıkları yatıştırmaya çalışır, sonuna kadar erteler sert hareketi.” Biz sert hareketi erteleyecek yerde, çatışan taraflardan bir tanesinin yanında yer aldık, arkasından tezkereyi kabul ettik.

Görüyorum, birçok arkadaşımız, tezkereyi kabul etmekten dolayı huzursuz. Tezkereyi niye kabul ettiklerini izah etmek için gerekçeler aranıyor, bulunuyor ama tezkereye gerek var mı arkadaşlar, biz kendimiz bir düşünsek. Bakın, diyoruz ki: Angajman kurallarını genişlettik. Angajman kurallarını ağırlaştırdık. “Angajman kuralları” dediğimiz nedir? Herkes kafasına göre, uluslararası hukuka aykırı, meşru müdafaanın sınırlarını aşan kurallar koyup da  “Şuradan şu olursa, buradan kuş uçarsa ben orayı bombardımana veririm.” diyebilir mi? Diyemez. Angajman kurallarının belirli bir oluşumu vardır, o çerçevede angajman kuralları uygulanır ve angajman kuralları uluslararası hukuka uygun olmak zorundadır. Biz de böyle yaptığımıza inanıyorum ben. Güçlü angajman kuralları koyduk ve çok küçük hareketleri tahrik sayacak angajman kuralları koyduk. Bu angajman kuralları caydırıcı olmak için yetmiyor mu?

Biz, 1990’ların sonunda, Suriye’nin PKK’ya fiilen verdiği desteği, PKK’yı kullanışını sonlandırmak için tezkere mi çıkarttık arkadaşlar? Birlik intikali yaptırttık, sınırda birlik yığılması yaptırttık. Türkiye’nin gücü zaten belli, tezkere mezkere çıkmadı. Şimdi çıkarttığımız tezkereye ne diyoruz? Diyoruz ki bunun savaş amacı yok, caydırıcı, bir manası yok. Peki, savaş amacı yok, caydırıcı, bunu niye söylüyoruz? O zaman tezkerenin ağırlığı nedir, blöf mü yapıyoruz arkadaşlar? Blöf yapıyorsak, blöf olduğunu söylediğimiz blöf, blöf olur mu? Çok garip bir politika uyguluyoruz.

Bakın, dikkat edin, Türkiye’nin Suriye politikası, ne yazık ki Orta Doğu’da Türkiye’yi Suriye gibi bir memleket hâline getiriyor. Acayip ilişkiler, değişik örgütler, kim idüğü belirsiz savaşan taraflar… Biz bir de angajman kurallarını uyguluyoruz diye, misilleme yapıyoruz, misliyle misilleme yapıyoruz diye taraflardan bir tanesinin de bütün imkân ve kabiliyetlerini o bölgede imha ediyoruz. Dolayısıyla, kendi silahlı kuvvetlerimiz vasıtasıyla bu savaşa katılıyoruz.

Arkadaşlar, bu konuyu iyi düşünmemiz lazım. Bakın, bu memleket hepimizin, hepimiz bu memleketin iyiliğini istiyoruz. Biz, bu memleketin iyiliği için bu Suriye konusunu gerçekten baştan, yeni baştan gözden geçirmemiz lazım. Yetki bizde değil ama yetki sizde ama memleket hepimizin. Bunu düşünün. Dışişleri Bakanınız akıllı bir insan. Otursun, düşünsün, böyle bir şey olabilir mi? Böyle bir savaş çıkarsa bunun hesabını nasıl vereceksiniz?

Bakın, biz bu tezkereye oy vermedik, tezkereye oy vermedik çünkü biz “Bir savaş kışkırtması yapıp arkama adam takabilirim.” diye düşünebileceğini dahi düşünüyoruz şimdi artık Dışişleri Bakanının. Türkiye çok yalnız kaldı ama “Ben bir harekete başlarsam istim arkadan gelsin, belki bana yardıma gelirler.” diye düşünüyorsa çok yanılıyor. Herkes, bu konuda Türkiye’yi -eski tabirle- teenniye davet ediyor.

Sizlere, bizim eski bir meslektaşımız, saygın bir büyükelçi ve Adalet ve Kalkınma Partisinin kurucularından birinci Dışişleri Bakanınız Yaşar Yakış’ın dün, Bugün gazetesine vermiş olduğu mülakatı bir okumanızı tavsiye ediyorum. Yaşar Yakış bölgede tecrübeli bir insandır, Bakanlıkta saygın olan bir insandır, iyi bir bakanlık yapmıştır; daha sonra da başka vazifelerde bulunduktan sonra siyasetin içerisinde devam ediyor ama açık bir şekilde bunu nasıl gördüğünü söyledi. Sizin arkadaşınız, sizin partinizin kurucusu. Lütfen Yaşar Yakış’ın bu ikazlarına kulak verin. Diyor ki: “Eğer Türkiye, Suriye’nin içerisine girerse bütün etrafı düşmanla çevrilmiş bir ortamda çıkışı çok zor olur, başarıyla çıkışı ise imkânsıza yakın olur. Çıkış stratejisi olmayan giriş yapılmaz.” Bunların hepsini anlatmak çok zaman alıcı şeyler ama hepiniz bunları biliyorsunuz arkadaşlar.

Suriye politikası, fevkalade yanlış bir politika. Orta Doğu politikasının da doğru olduğu şüpheli. Orta Doğu politikasında da bilinçli mi hareket ediliyor onu da çok anlamış değilim. Bakın, size bir misal vereyim: Şimdi, geçtiğimiz günlerde partinizin, Adalet ve Kalkınma Partisinin kongresi yapıldı; görkemli bir kongre oldu. Kongreye birçok yabancı davet edildi. Bu yabancıların içerisinde Filistin Hamas teşkilatının siyasi sorumlusu Halid Meşal vardı. Halid Meşal geldi, güzel ama 1980’lerde Sabra ve Şatilla Katliamı’nda 3.500-4.000 Filistinliyi kesen Lübnanlı Hristiyan Falanjistlerin başkanı Emin Cemayel de oradaymış. Emin Cemayel’in orada olması bir şey değil, bilfiil katliama katılıp Ariel Şaron’la beraber bu katliamda rol oynayan Samir Caca da oradaymış. Bu nasıl iş arkadaşlar, bu bilinçli mi yapılıyor, bilinçsiz mi yapılıyor? Katliamı yapanlar orada, katliama uğrayanlar orada, hepsi misafir statüsünde.

Bu politikaları gözden geçirmek lazım. Böyle bir politika olmaz. Türkiye’nin dış politikası şimdiye kadar hep ağırlıklı, sağlam bir politikaydı. Dışişleri Bakanlığı -bakmayın “monşer” derler, bilmem başka şeyler söylerler, hiç alakası yoktur- son derece fedakâr, son derece dayanıklı, son derece çalışkan ve birikimli insanlardan kuruludur. O insanları dinleyin. O insanlar bunları söylüyordur mutlaka, söylememeleri mümkün değil ama “Her şeyi ben biliyorum.” diye ortaya çıkarsanız olmuyor. Ama her şeyi siz bilmeyince de bu noktaya geliyoruz. Türkiye, bugün… Dış basını okuyun çok rica ediyorum. Dış basında bakın ne diyorlar: Angela Merkel gibi bir insan -ki Angela Merkel’in politikaya girişi on sene, daha önce Doğu Almanya’da yetişmiş bir insan- Türkiye'yi itidale davet ediyor. Türkiye itidale davet edilmesi gereken bir ülke mi arkadaşlar? Bu bizim ağrımıza gidiyor, sizlerin gitmiyor mu?

Bu Suriye konusunu bizim çok geniş bir şekilde ele almamız lazım diye düşünüyorum. Sadece bu konuyla ilgili değil, Suriye konusunu ileriye dönük olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi hakiki bir kapalı oturumda, her şeyin açık konuşulacağı bir kapalı oturumda… Bizim elimizde bilgi yok, kimse bizimle bilgi paylaşmıyor ama biz o bilgiyi kendi imkânlarımızla bulabildiğimiz kadar buluyoruz bölgeden, ama doğruları söylediğimiz zaman, neymiş? “Esad taraftarı.” Biz niye Esad taraftarı olalım arkadaşlar? Bizim Esad’la bir ünsiyetimiz, yakınlığımız hiç olmadı. Hükümetinizin başlangıç dönemlerinde çok oldu sizlerin, siz daha iyi tanıyorsunuz Esad’ı. Esad’ın babasını da biliyorsunuz.

Ama biz mesela Faruk Şara’yı da biliyoruz. Faruk El Şara’yı “güvenilir adam” dediğimiz zaman, Bingöl’de, 1993 yılının Mayıs ayında 33 tane erimizin şehit edilmesinin bizzat fiilen emrini veren adam olarak o zamanlar Faruk El Şara’nın adı geçiyordu. Fırat sularını, 550 metreküp/saniyede verdiğimiz Fırat sularını bir anlaşmaya bağlamak için, anlaşma noktasına gelip oradan döndüğü için, bunun intikamı için yaptığını o sırada gazeteler yazdı, açın bakın.

Bu Suriye konusunu çok iyi ve hakikaten el birliğiyle, içtenlikle beraber tartışmalıyız diye düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Öneri aleyhinde söz isteyen Volkan Bozkır, İstanbul Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VOLKAN BOZKIR (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; maalesef, Meclisin bazı teamüllerine aykırı bir süreç yaşıyoruz. Nasıl ki gensoru müessesesi olması gereken boyutlarından çıkarılıp sık sık verilen, sonuç alınmasa dahi Meclisin gündemini meşgul eden bir nitelik hâline gelmişse gizli görüşmeler de aynı kadere uğramış vaziyettedir.

Meclis karar alıyor, tezkere konusunda gizli oturum yapılıyor, gizli oturumda ne konuşulduysa televizyonlarda, açık oturumlarda aynen tekrar ediliyor. Bu nedenle söz almış bulunuyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Senin partin açıklıyor. Senin milletvekilinin konuşmasını yayınlattılar.

         VOLKAN BOZKIR (Devamla) - Mademki tezkere nedeniyle bu Genel Kurulun kararına göre gizli bir oturumda konuşulan hususlar açık oturumda tekrarlanıyor, o zaman biz de gizli oturumda konuştuğumuz hususları burada tekrarlama hakkına sahibiz diye düşünüyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Açıkla.

VOLKAN BOZKIR (Devamla) - Şimdi, öncelikle şunu söylemek istiyorum: “Tezkerenin amacı belli değil, acaba bu tezkere ile Türkiye dünyayı fethe mi gidiyor?” gibi suçlamalar oluyor. Arkadaşlar, bir tezkere metninde yazılan hususlar nasıl ki bir kanun çıktığı zaman lafzi yorumu gibi gaî yorumu da varsa tezkerenin gayesi de gayet açık bir şekilde Suriye ile  kısıtlıdır ve Türkiye’nin Suriye’de olabilecek gelişmelere karşı elini güçlendirme amacına yöneliktir. Bakınız, diplomaside olsun siyasette olsun iki unsur çok önemlidir: Birisi, caydırıcılık unsuru, diğeri de müphemiyet unsuru.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya sen tezkerede “yabancı ülke” demişsin. Niye “Suriye” demedin?

VOLKAN BOZKIR (Devamla) - Tezkere ile birlikte bu caydırıcılık unsuru sağlanmaya çalışılmaktadır ve caydırıcılık unsuru sağlandığı zaman da müphemiyet unsuru devreye girer ve karşı taraf bu caydırıcı harekete karşı eğer davranırsa bunun karşılığında Türkiye’nin ne yapacağını da kendi senaryolarına, kendi fotoğraflarına bakarak çıkartır.

Şimdi burada gerçekten, Türkiye’nin dış politikasını eleştirirken, özellikle ana muhalefet partisi temsilcileri, o gün benim konuşmamda söylediğim bir iki hususa da cevap vermek zorundadırlar. Sosyalist Enternasyonalde Cumhuriyet Halk Partisinin bütün burada konuştuklarının tam tersi olan bir karar tasarısı çıkarken ve orada Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı gurur duyduğumuz bir şekilde Yunan Başbakanının şu anda başkanlığını yapmakta olduğu Sosyalist Enternasyonalin başkan yardımcılığına, 36 başkan yardımcısından birisine seçildiği zaman bu kutlamalar sırasında bu Suriye paragrafını ve son derece vahim bir Kürt paragrafını kabul eden Cumhuriyet Halk Partisi delegasyonu gelip burada Suriye konusunda veya Hükûmetin dış politikasını eleştirirken elini vicdanına koymuyorsa o zaman ben onların boynuna astığımız yaftayı her zaman hatırlatırım. Kürt konusunda, PKK terör örgütünü Filistin Kurtuluş Örgütü ile eş konuma getiren bir metni kabul edecek ve dönecek Türkiye’ye “Benim bundan iki gün sonra haberim oldu.” diyecek, ondan sonra da “Ben bunun cevabını postayla verdim.” diyecek, biz de “Bu postayla gönderirken pul yapıştırdın mı arkadaş? Nereye gönderdin? Karşı taraf aldı mı?” diye soracağız. Bunların cevabını burada vermiyorlar, boyuna aynı teraneyi aynı kelimelerle devam edip götürüyorlar.

Ben orada ayrıca başka sorular da sormuştum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen orada yanlış şeyler söylüyorsun, yanlış! Oraya çıkıp da millete yanlış şeyler söylüyorsun be! Boyundan utan!

VOLKAN BOZKIR (Devamla) – “Cumhuriyet Halk Partisi dönemlerinde şerefli politika izleyip bugünkü politikaları kınayan Cumhuriyet Halk Partisi yetkilileri, acaba, 1963 yılında Johnson’un mektubuyla, neden Kıbrıs’taki soydaşlarımızın yardımına gitmediler de 63-74 arasında soydaşlarımızın orada eza çekmelerine, katledilmelerine göz yumdular?” demiştim. “Neden, İkinci Cihan Savaşı’ndan sonra İtalyan komutan ‘Adaları gelin de size verelim.’ dediğinde, bir mil ötemizde, bugün içimiz yanarak baktığımız adalara sandalla gidebilecekken, Yunanistan’ın bin mil öteden gelip bu adaları ele geçirmesine izin verdiniz?” sorusunun cevabını da burada veremediler. Neden Cumhuriyet Halk Partisi, dış politika dönemlerinde, başbakan soğuktan -petrol tankerlerini dolduramadığı için- paltoyla Başbakanlıkta otururken, neden bizim Ankara’dan İstanbul’a dört saatlik yolu 10 litrelik benzin kuponlarıyla sekiz dokuz saatte geldiğimizi anlatamadılar.

Neden Lüksemburg’un kapısında “1 milyon dolar kredi alacağım.” diye beklenildiğini anlatamadılar?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Bozkır, yakışmadı size!

VOLKAN BOZKIR (Devamla) – Şimdi bu Cumhuriyet Halk Partisi gelmiş, burada Türkiye'nin dış politikasını eleştiriyorsa, o zaman birazcık da öz eleştiri yapmalı. Türkiye'nin gerçekten sadece ve sadece barış, komşularıyla barış, bölgesinde barış ve huzur isteyen politikalarına, “sıfır sorun” politikasına “Sırf sorun varmış.” derken matematik hesabı da bilmeyen bir Cumhuriyet Halk Partisiyle karşı karşıyız. Türkiye'nin kaç komşusu olduğunu dahi bilmeyen bir ana muhalefet partisiyle karşı karşıyayız. Türkiye, bugün, on üç komşusuyla cumhuriyet tarihinin belki de en iyi ilişkilerini yaşıyor.

HASAN ÖREN (Manisa) – Vallahi sen de inanmıyorsun söylediklerine!

VOLKAN BOZKIR (Devamla) – Suriye’yle olan bu ilişkimizde de biz geleceğe yatırım yapıyoruz. Gelecekte eğer Suriye’de herkesin, bütün dünyanın arzu ettiği demokratik bir rejim kurulursa biz Mısır’da, Libya’da ve Tunus’ta olduğu gibi, Türkiye’ye düşman değil, Türkiye’yle dost yönetimlerle komşuluk yapmak arzusunda olduğumuz için bunları yapıyoruz. Bütün bunlar ortadayken, gerçekten, sanki Türkiye sırf sorun yaratmak için ortalığa çıkmış, herkesle kavga edecek, ona saldıracak, buna saldıracak… Böyle bir niyeti olan bir ülke değil. Türkiye bugünkü ekonomik durumuna, politik istikrarına tırnaklarıyla geldi. Türkiye’nin, tırnaklarıyla kazandığı bu ekonomik istikrarı savaşa veyahut da komşularıyla hasmane bir ilişkiye harcayacak bir durumu yok. Türkiye sadece insanının refahını, geleceğini düzgün bir şeye getirmek istiyor ve buna saldırıları korumak için de, kendini korumak için de bu tezkereleri bir anlamda çıkarmak zorunda.

Şimdi, bu tezkere çıkmamış olsa ve Suriye’den de veyahut da bir komşumuzdan Türkiye’ye bir saldırı vuku bulsa Meclisten vakit bulup da bu tezkereyi çıkartma imkânı bulamayacak bir hükûmet ve buna cevap verecek bir hükûmet uluslararası platformda da, uluslararası alanda da haklı olduğu bir yerde hukuksuz bir duruma düşebilecek. Bütün bunları gayet iyi bilen meslektaşlarımın, masalarda otuz kırk yıl birlikte dirsek çürüttüğümüz meslektaşlarımın burada Meclis Genel Kuruluna doğru bilgi vermeyip aslında, gerçekten büyük bir yanlışlık içinde olduğunu da düşünüyorum.

Türkiye, bugün bütün dünyanın bir ekonomik kriz içinde çırpındığı bir ortamda ve bölgemizde de büyük bir siyasi transformasyon ortamının olduğu bir ortamda bu siyasi, ekonomik krizden, ülkeler iflas ederken, ne IMF ne AB’den en ufak bir yardım almadan bilakis güçlenerek çıkabilmiştir.

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Siz mi çıktınız sadece?

VOLKAN BOZKIR (Devamla) – Sonuçta ne olmuştur? “Ya, siz bu ekonomik krizi nasıl oluyor da, bugüne kadar hep bize sorarak yönetirken kendi doğrularınızla bu ekonomik krizden nasıl bu kadar güçlü çıkabildiniz, nasıl etkilenmediniz?..” Gelip bizim ekonomi politikalarımızı inceliyorlar. Bütün bu “Arap Baharı” denilen politik değişim süreci olurken de Türkiye orada pırıl pırıl, demokrasisiyle, ekonomik istikrarıyla, siyasi istikrarıyla bütün ülkelere örnek olacak bir konumda. Şimdi, bunlardan dolayı kıvanç duymak varken neden acaba -kıskanmak diyemeyeceğim ama- rahatsızlık duyulup da hep böyle Türkiye’ye Suriye’nin…

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Neyiyle kıvanç duyacağız? 9 Türk evladı Mavi Marmara’da öldü diye mi kıvanç duyacağız?

VOLKAN BOZKIR (Devamla) – …demediği lafları Suriye’nin ağzına koyarak bu kadar önemli bir konuda tenkit yapabilecek ve ona rağmen, her zaman olduğu gibi, Türk dış politikasında tek kararlılığı devam ettirebilme imkânına sahipken neden acaba böyle bir ayrı-gayrılık ortaya çıkarıp da Suriye’nin ve onun destekçilerinin elini güçlendirdik? Bu sorunun cevabını da vermek mecburiyetindeyiz.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Biz kendi devletimizin çıkarlarını koruyoruz Sayın Bozkır.

VOLKAN BOZKIR (Devamla) – Dolayısıyla ana muhalefet partisi, belki de Milliyetçi Hareket Partisinden örnek almalıdır. Milliyetçi Hareket Partisi burada gelip tenkitlerini yaparken sonunda devletten yana tavrını kullanarak bu tezkereye olumlu oy vermiştir. Cumhuriyet Halk Partisinin de belki bu örnek davranıştan kendine, gelecek için bir misal çıkarmasının zamanı gelmiştir.

Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; bu ifadelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

OSMAN TANEY KORUTÜRK (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Korutürk.

OSMAN TANEY KORUTÜRK (İstanbul) – Sayın Başkan, bizim söylemediğimiz bir şeyi söylediğimizi ifade etti Sayın Hatip. Ona kısa bir cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Korutürk.

Sataşma nedeniyle üç dakika söz veriyorum.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Osman Taney Korutürk’ün, İstanbul Milletvekili Volkan Bozkır’ın Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

OSMAN TANEY KORUTÜRK (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; söylenen her şeye cevap vermek durumunda değilim, yakıştırmam kendime. Uzun müddet beraber çalıştığım bir arkadaşımın kalkıp da “Türkiye'nin komşularını bilmiyor.” demesi hoş bir şey değil. Tabii, Türkiye'nin komşularını bilmeyen biz değiliz ama Türkiye'nin, komşularıyla arası bozuk dediğimiz zaman Sayın Bakan Ukrayna’yı, Romanya’yı “komşu” diye saydı; o da ayrı bir mesele.

Şimdi, Sosyalist Enternasyonal konusuna gelelim. Sosyalist Enternasyonal konusunda, oradaki Suriye paragrafına biz karşı değildik. Karşı olmadığımızı hem Genel Başkanımız burada, televizyonlarda söyledi birçok defa hem biz birçok defa ifade ettik. Niye karşı olalım? Diyor ki:  “Esad kendi halkına katliam yapmasın. Esad’ın, kendi halkına yaptığı katliamı şiddetle kınıyoruz.” diyor, biz de kınıyoruz; “Katliam yapmasın.” diyor, biz de “Yapmasın.” diyoruz. “Esad meşruiyetini yitirmiştir.” diyor, buna bizim söyleyeceğimiz bir şey yok.

Esad, meşruiyetini manevi olarak yitirmiştir muhtemelen ama maddi olarak meşruiyeti duruyor. “Neden?” diyeceksiniz, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde temsil ediliyor, Birleşmiş Milletlerde, başka ülkelerde temsil ediliyor. Meşruiyeti var ama manevi olarak kaybetmiştir, onun için ona karşı çıkmadık ama arkasından diyor ki: “Suriyeliler kendi sorunlarını kendileri çözmelidirler.” Buna biz taraftarız. “Suriye’ye silahlı dış müdahaleye Sosyalist Enternasyonal taraftar değildir.” diyor. Buna taraftar… Biz buna niye karşı çıkalım arkadaşlar? Biz karşı olduğumuz şeylere karşı çıkıyoruz, laf olsun diye karşı çıkmıyoruz. Bu “Sosyalist Enternasyonal” konusunu, artık, lütfen, bu sefer noktalayalım, bakın çok açık şekilde söyledim.

Diğer konuda da, oradaki Kürt konusunda da İran Kürdistan Demokrat Partisi ve Irak Kürdistan Yurtseverler Birliğinin söyledikleri oraya geçti. Usul öyledir, konferanslarda konuşulan, zapta geçer. Zapta geçtiği zaman, biz, buna, Faruk Loğoğlu yerinden -şimdi benim yaptığım gibi- söz alarak, ben Başkanlık Divanına giderek, Genel Başkan da yazılı olarak “Biz bunlara katılmıyoruz.” dedik, rezerv koyduk. Bunun da usulü budur. Arkadaşlarımızın içerisinde bu usulleri bilmeyenler vardır fakat demin konuşan arkadaşımızın bunları bilmiş olmasını ümit ederdim ben, Avrupa Birliği’nde daimi temsilcilik yaptığı için.

Hepinize teşekkür ediyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- BDP Grubunun, 6/2/2012 tarihinde Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve arkadaşlarının Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Hükûmetinin Suriye politikasının araştırılması amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 9/10/2012 günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

 

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Okutuyorum:

2.- AK PARTİ Grubunun, gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin önergesi

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 09.10.2012 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                             Mustafa Elitaş

                                                                                  Kayseri

                                                                    AK PARTİ Grup Başkan Vekili

Öneri:

Bastırılarak dağıtılan 328 sıra sayılı Anayasa Değişikliği Teklifinin, Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 4 üncü sırasına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,

Genel Kurulun;

9 Ekim 2012 Salı günkü (bugün) birleşiminde sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek, Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesi ve bu birleşimde 328 sıra sayılı Anayasa Değişikliği Teklifinin birinci tur oylamasının bitimine kadar;

11 Ekim 2012 Perşembe günkü birleşiminde Türk Silahlı Kuvvetlerinin Irak'ın Kuzeyinden Ülkemize Yönelik Terör Tehdidinin ve Saldırılarının Bertaraf Edilmesi ile İlgili Tezkerenin Bir Yıl Daha Uzatılmasına Dair Başbakanlık Tezkeresinin görüşmelerinin yapılması ve bu görüşmelerden sonra Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan 197 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

Haftalık çalışma günlerinin dışında 12 Ekim 2012 Cuma günü saat 14:00'te toplanması ve bu birleşimde Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu hakkında verilen 11/13 esas numaralı gensoru önergesinin görüşmelerinin yapılması ve bu görüşmelerin tamamlanmasından sonra Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan 328 sıra sayılı Anayasa Değişikliği Teklifinin ikinci tur oylamasının bitimine kadar;

Yukarıda belirtilen birleşimlerinde gece 24:00'te günlük programların tamamlanamaması hâlinde günlük programların tamamlanmasına kadar;

çalışmalarını sürdürmesi,

10 Ekim 2012 Çarşamba günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesi,

önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneri lehinde söz isteyen Salih Koca, Eskişehir Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SALİH KOCA (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ grup önerimizin lehinde söz almış bulunuyorum.

Verilen önerimiz doğrultusunda 9 Ekim 2012 Salı yani bugün yerel seçimlerin öne alınmasıyla ilgili olarak Anayasa Değişiklik Teklifi’nin görüşülmesi ve birinci tur oylamaların yapılması; yine 10 Ekim Çarşamba günü, daha önce görüşmelerine başlamış olduğumuz Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine devam edilmesi; 11 Ekim Perşembe günü, aynı şekilde, Irak’ın kuzeyinden gelen terör tehdidinin bertaraf edilmesiyle ilgili olarak tezkerenin bir yıl daha uzatılmasına dair çalışmanın planlanması ve devamında Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerinin sürdürülmesi; 12 Ekim Cuma günü ise Anayasa Değişiklik Teklifi’nin ikinci tur oylamalarının görüşülmesi ve tamamlanması, akabinde Dışişleri Bakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu’yla ilgili olarak verilmiş olan gensoru önergelerinin görüşmelerine geçilmesi planlanmaktadır. Bu planlar doğrultusunda bu haftaki çalışmaların tamamlanması önerilmiştir.

Ben, bu önerilerimizin hem ülkemize hem de milletimize hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Öneri aleyhinde söz isteyen Akif Hamzaçebi, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yasama yılının ikinci haftasına girmiş bulunuyoruz ve bugün, yerel seçimin 27 Ekim 2013 tarihine alınmasına ilişkin Anayasa değişikliğini görüşeceğiz ve birinci tur oylamasını gerçekleştireceğiz. Bu gündeme ilişkin olarak -bu haftaki gündeme ilişkin olarak- Cumhuriyet Halk Partisinin herhangi bir gündem sıralamasına ilişkin herhangi bir itirazı yoktur. Bu Anayasa değişikliği sırasında erken seçime ilişkin görüşlerimizi ayrıca ifade edeceğiz.

Bu vesileyle şunları değerlendirme ihtiyacını duyuyorum: Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerileri sık sık Parlamento gündemine gelecek ve sık sık Meclisin gündemi değişecektir. “Türkiye’nin gündemine neler düştü, neler var?” diye baktığımızda, son bir haftanın, on günün gündeminde olan konular, Suriye’yle ilgili savaş tezkeresi, Adalet ve Kalkınma Partisinin 30 Eylül 2012 tarihinde yapmış olduğu kongrede Sayın Başbakanın vermiş olduğu mesajlar, o savaş tezkeresi ve AKP Kongresi’nin yarattığı ortam nedeniyle gürültüye giden, konuşulamayan doğal gaz zamları, elektrik zamları ve diğer zamlar; gündemde aslında bunlar var.

Suriye’yle ilgili savaş tezkeresi konusunda çok farklı görüşler burada ortaya konuldu. Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz görüşümüzü ifade ettik. İktidar partisi, görüşlerini ortaya koydu. Ancak biraz önce buraya çıkan Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Sözcüsü bir şey söyledi, o dikkatimi çekti doğrusu. “Suriye’yle ilgili savaş tezkeresi, bir savaş tezkeresi değildir, ayrıca sadece Suriye’ye yöneliktir.” anlamında bir değerlendirme yaptı. Şunu da doğrusu çok merak ediyorum: Biz “Savaş tezkeresidir bu.” dediğimiz zaman “Hayır, Suriye’ye müdahale etmeyeceğiz” deniliyor. “Yani bu, Suriye’yi korkutma amaçlıdır.” diye ifade ediyor Sayın Başbakan, Hükûmet yetkilileri, AKP’nin milletvekilleri. Peki, korkutma amaçlı ise Suriye neden korksun sizden? Suriye’ye açıkça ilan ediyorsunuz “Biz sizi korkutmak için bunu çıkardık, merak etmeyin, size saldırmayacağız.”

Şimdi, Sayın Konuşmacı, iktidar partisi Konuşmacısı dedi ki: “Bu, sadece Suriye’ye yöneliktir.” Ben merak ediyorum, Sayın Başbakan mı doğrusunu biliyor, Sayın Konuşmacı mı? Sayın Başbakan bugün bir konuşma yaptı, cümlesi şu: “Biz, bu tezkereyle dünyaya savaş açabilirmişiz. O, işin perde arkası, açılır, açılmaz, onu yeri ve zamanı geldiğinde konuşuruz.” Evet, Sayın Başbakan diyor ki: “Gerekirse dünyaya savaş açarız.” Size ne oluyor değerli arkadaşlar? Sayın Başbakan doğru bir şey söylüyor, o tezkere gerçekten böyle bir niyetle kaleme alınmış, Sayın Başbakanın açıklaması da o tezkerenin ruhuna uygun. Şimdi, kim doğru söylüyor; sizlerin takdirine sunuyorum.

30 Eylül tarihinde yapılan AKP kongresi dikkatle değerlendirilmek durumundadır. Sayın Başbakan o kongrede, Türklerin 1071 yılında Anadolu’ya gelişine kadar gitti, Sultan Alparslan’dan değerlendirmeler yaptı. Güzel, güzel tabii ki; o tarihlere kadar gitmek, bin yıl öncesine kadar gitmek elbette güzel bir şey. Köklerimizin ne kadar derinde olduğunu anlayabilmek ve oralardan güç alabilmek bakımından bunu önemsiyorum.

Evet, 1071 yılında Anadolu’ya geldik. O tarihten bu yana bizim yönümüz, Türk milletinin yönü daima Batı olmuştur. Anadolu Selçuklu Devleti, Büyük Selçuklu Devleti, Osmanlı İmparatorluğu ve en son, 20’nci yüzyılda Türk milletinin en büyük modernleşme projesi olarak ifade edebileceğimiz cumhuriyetin yönü de Batı olmuştur. Hep Batı’ya yöneldik ama ilk kez 30 Eylül 2012 tarihindeki AKP Kongresi’yle, Türkiye yönünü Batı’dan Doğu’ya çevirmiştir. Sayın Başbakanın kongre mesajları, kongrenin Türkiye’ye verdiği fotoğraf budur. Türkiye, Doğu’da rolünü oynamaya hazırlanan bir devlet görünümündedir. Kongrenin davetlilerinden, Mısır Cumhurbaşkanından Hamas liderine, Tunus’taki ılımlı İslam hareketin liderine, diğer konuklara kadar veya baktığımız zaman görülen fotoğraf Türkiye yönünü Doğu’ya çevirmiştir. Bir tane, Batı’dan konuk yok orada, bir kişi vardı hakkını yemeyelim, eski Almanya Başbakanı Schröder. O da “Almanya Başbakanı” sıfatıyla orada değil, içinde Gazprom’un da olduğu bir ticari konsorsiyumun menfaatlerini korumak amacıyla Türkiye’de bulunuyor, bu niyetle de AKP Kongresine geldiğini tahmin ediyorum.

Sayın Başbakanın kongre mesajları ilginçti. 2023 yılı vizyonunu Sayın Başbakan çizmeye çalışırken aslında çağın gerisinde bir vizyon çizdi. 21’inci yüzyıl Türkiyesi’ne yakışmayan, çalakalem yazılmış bir vizyon çizdi değerli arkadaşlar. Elimde vizyon, 63 tane burada vizyonun maddesi var. Hakikaten çalakalem, okumanızı tavsiye ediyorum, bana hak vereceksiniz. Yani birçok kişi bunu kaleme almış, her gelen “Şunu da ekleyelim.” demiş, “Haydi onu kırmayalım.” denmiş herhâlde, o da eklenmiş. Örneğin, bu vizyonun ilk 5 maddesi siyasi partilerle ilgili. 1’inci maddesini okuyorum size: “Partilerin kapatılmasının tamamen kaldırılması.” Diğerleri böyle ufak tefek birtakım söylemler, vaktinizi almamak için onları söylemeyeceğim ama 4’üncü madde önemli: “Parti kapatmalarına son verilmesi.” Yani 63 vizyon maddesinin 1’incisi partilerin kapatılmasının tamamen kaldırılması, 4’üncüsü parti kapatmalarına son verilmesi. Nedir arkadaşlar, bu iki cümlenin birbirinden farkı var mıdır? Gayriciddi bir belge, gayriciddi.

2023 vizyonu çizmeye çalışanlar, daha o tarihte Orta Vadeli Program’ı Resmî Gazete’de ilan edememişlerdi. (CHP sıralarından alkışlar) Orta Vadeli Program’ın 7 Eylül tarihine kadar Resmî Gazete’de ilan edilmesi gerekiyordu. Herkes 2013 ekonomik hedeflerini bilmek istiyor. Eskiden mayıs ayı sonuna kadar ilan edilecekti bu, “Ya yetişmiyor, kanunu değiştirelim, eylül ayının ilk haftası…” dediniz, daha onu ilan edemediniz, bugün ilan ettiniz nihayet, çok şükür.

Başka şeyler de var. On yıl önce AKP’nin Acil Eylem Planı’yla topluma taahhüt ettiği birtakım hususlar, unsurlar 2023 yılı için Sayın Başbakan tarafından yeniden vadediliyor. Ne demiş on yıl önce Acil Eylem Planı 2002 yılında? “Yeni bir devlet personel sistemi kurulacak.” Şimdi ne diyor Sayın Başbakanımız bu vizyon konuşmasında? “Yeni bir kamu personel sistemi kurulacak.” Ee, on yıl önce bunu söylemiştiniz, şimdi on bir yıl daha istiyorsunuz ki yeni bir personel sistemi kuralım.

On yıl önce ne demiştiniz Acil Eylem Planı’nda? “İhtisas mahkemelerinin sayı ve çeşitliliği artırılacak.” Yıl 2002. Yıl 2012, bakıyorum, “İhtisas mahkemelerinin sayı ve çeşitliliği artırılacak.” Hemen hemen aynı cümle 2023 vizyonunda yer almış.

Çoğaltabilirim bunları: “Bölgeler arası gelişmişlik farkları azaltılacak.” 2002. Aynı cümle 2023 vizyonu için 2012 konuşmasında var.

Ha bir yenilik var: “Yurt dışı adli teşkilat sayısı artırılacak.” Yani Adalet Bakanlığı personeli artık isyan hâlinde, “Diğer Bakanlıkların yurt dışı kadroları var, bizi de yurt dışına gönder Sayın Bakanım.” demiş, o da Sayın Başbakana sunmuş, Sayın Başbakan “Tamam.” demiş. Hayırlı olsun 2023 yılı vizyonunuz. Değerli Arkadaşlar, böylesi bir anlayışla Türkiye’nin 2023 yılını kucaklaması mümkün değildir.

Anayasa değişikliğiyle ilgili de şunu da söyleyeyim: Bilerek veya bilmeyerek –bilmeyerek olduğu kanaatinde değilim- belirlenen erken seçim tarihi 2023 yılında 29 Ekim tarihine denk geliyor. Cumhuriyet Bayramı günü seçim yapmayı planlayan bir anlayışı da buradan kutluyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Öneri lehinde söz isteyen Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun çalışma programını belirlemek üzere iktidar partisi grubu tarafından verilen grup önerisinin lehinde söz aldım.

Bu öneriyle bu haftanın çalışma programı belirleniyor. Tabii ki her defasında söylediğimiz gibi, iktidar grubu olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma programını belirleme yetkiniz, hatta sorumluluğunuz var çünkü millete karşı sorumlu olan sizlersiniz ama bu hafta biraz farklı, bu hafta… İşte tezkere bir zorunluluk, isteseniz de istemeseniz de görüşeceğiz. Gensorunun görüşülmesi bir zorunluluk, onu görüşeceğiz. Anayasa değişikliği konusunun gündeme alınması da 27 Ekim, yani ilgili kanunun bir yıl öncesine kadar olan hususu, bir zorunluluk olarak gene önümüze geliyor. Dolayısıyla, bu hafta kararlaştırılan Anayasa değişikliğinin görüşmelerinin tamamlanması, bir zorunluluk olarak önümüzde bulunmaktadır. Bu sebeple, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bu önerinin lehinde söz aldık ve oy kullanacağız.

Değerli arkadaşlar, mahallî idareler seçimleri -sizler de biliyorsunuz- çok adaylı, çok hareketli seçimlerdir. Tam bilmiyorum ama muhtemelen, mahallî idareler seçimlerinde 100 bine yakın aday olacak. Bu adayların ekiplerinde, teşkilatlarında, yani toplumun büyük bir kesiminde bir hareketlilik yaşanıyor ama ne yazık ki bu seçimler bundan önceki kanuna göre, Anayasa’mıza göre, mevcut cari hükme göre mart ayında yapılıyor. Değişen iklim dönemleri itibarıyla da mart ayı kış aylarının en ağır geçtiği aydır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz bu Anayasa değişikliğini öngörürken veya topluma üzerinde tartışılmak üzere sunarken temel gerekçemiz, bu çok hareketli ve çok adaylı mahallî idareler seçimlerinin kış şartlarında yapılmasından kurtarılmasını amaçladık; yegâne amacımız bu. Tekrar ediyorum, milletvekilliği seçimleri 550 milletvekilini seçmek için yapılıyor ama mahallî idareler seçimleri muhtarlarıyla, il genel meclisi ve belediye meclisi üyeleriyle, belediye başkanlarıyla –çok bilemiyorum ama- yaklaşık, muhtemel 70-80 bin kişiyi ilgilendiren, tabii, bu aday olanların, aday adayı olanları da sayacak olursak gerçekten çok kişinin içinde bulunduğu ve çok hareketli bir seçim. Bu seçimin normal iklim şartlarında yapılması bir zorunluluk. Bu zorunluluğu laf olarak söylemiyorum. Bizim yüreğimizi yakan bir değerli arkadaşımız, bir milletvekili arkadaşımız Muhsin Yazıcıoğlu böyle bir mahallî idareler seçimleri öncesinde, bir seçim gezisi sırasında bir helikopter kazası sonucunda hayatını kaybetmiştir. Takdiriilahidir, şükretmek, sabretmek mecburiyetindeyiz. Ama bu seçimler Allah kanunu değil, bunun biraz önceye alınması, biraz sonraya alınması işte burada alınacak bir kararla mümkün. Bu da Anayasa’nın 127’nci maddesindeki ilgili hükmü geçici olarak değiştirmeyi amaçlıyor. Milliyetçi Hareket Partisi bunu toplumun dikkatine sunarken bunu amaçlamıştır, bu yaşanan acı olayın sonrasında buna tedbir olarak düşünmüştür, iktidar grubu da bunu sahiplenince bugün huzurunuza bir Anayasa değişikliği şeklinde gelmiştir. Bundan amacımız budur, bunun kanunlaşmasını hayra vesile olarak görmekteyiz ancak buradan bir üzüntümü ifade ediyorum: Şimdi, bu Anayasa değişikliğinin, yani Anayasa’ya göre beş buçuk ay önceye alınmış olmasını bir fırsat bilerek Büyükşehir Belediye Kanunu’nu da yeterince tartışılmadan, yeterince paylaşılmadan Türkiye Büyük Millet Meclisine getirip gündem dayatması yapmış olmanızdır.

Değerli milletvekilleri, ucundan kıyısından bu ülkeyi dönüştürmek niyetinizi biliyoruz, bu cumhuriyeti dönüştürmek gayretlerini biliyoruz ama bunun çok da kolay olmayacağını size buradan ifade etmek istiyorum. Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş hukukunu değiştirmeye gücünüzün yetmeyeceğini ifade etmek istiyorum. Yani Türkiye’yi başkanlık sistemine taşımak için, Türkiye’yi etnik temelde ayrıştırıp federal bir yapıya dönüştürmek için bir hukuk alt zemini kurmak niyeti taşıyan bu Büyükşehir Belediye Kanunu’nu zamanı gelince tartışacağız ama il genel meclisi üyeliklerini niye kaldırdığınızı burada hangi gerekçeyle anlatacaksınız? Milletin kendi özgür iradesiyle kendini yönetmek üzere ortaya koyduğu iradeden niye rahatsızsınız? Dolayısıyla, biz bu Anayasa değişikliğinin gölgesinde böyle, Türkiye Cumhuriyeti devletinin yönetim sistemini, biçimini, yapısını değiştirmeyi amaçlayan bu Büyükşehir Belediye Yasası’nın da bu araya sokulmasını, bu dayatmanın yapılmasını inanınız ki şiddetle ve nefretle kınıyoruz ve yadırgıyoruz. Buna hakkınız yok.

Yani bir konuda bir uzlaşma temin ettik, bir zaruretten, bir mecburiyetten. Ölüm var ortada, milletimizin talebi var ama bu uzlaşmayı istismar ederek asla kabul etmeyeceğimiz, ben inanıyorum ki sizlerin içinden de birçok insanımızın tereddütle karşılayacağı bir başka yasayı da getirip bu araya sıkıştırmak asla iyi niyetli olamaz. Bunu kabul etmeyeceğiz. Bu Meclis nasıl başlarsa öyle gider.

Bakın, şu iki haftadır gerçekten bir gündem tartışıyoruz. Ben Sayın Hamzaçebi’nin o tenkidine katılıyorum yani milletin gündemini tartışmıyoruz, başka şeyleri konuşuyoruz. Hâlbuki milletin gündemini tartışmalıyız. Milletin gündemi zam. Bir yılda yüzde 49 doğal gaza zam yaptınız, geçen yılın 1 Ekiminden bu yılın 1 Ekimine kadar doğal gaza yapılan zam miktarı yüzde 49’a ulaştı. Bugün bütçenin verdiği açığı dar gelirli ve sabit gelirli vatandaşlarımızın ekmeğine el uzatarak karşılamaya çalışıyorsunuz. Gelirden vergi alın. Dolaylı vergileri arttırarak hangi adalet… Adınız “Adalet” ama yaptığınız adaletli olur mu? Bunu konuşmuyoruz burada, başka şeyler konuşuyoruz.

Hangi hesapsa, hangi programsa… Sayın Başbakanın cumhurbaşkanı olması hakkıdır, talebidir, eyvallah ama onu cumhurbaşkanı yapabilmek için Türkiye’nin çivisini çıkartmaya hakkınız yok, burada oluşturulan uzlaşmayı da bozmaya hakkınız yok değerli arkadaşlar.

Bu sebeple söylüyorum, bütün samimiyetimizle bir gayret içerisindeyiz. Milletimizin sorunlarını çözmek için uzlaşmacı, hoşgörülü, diyaloğa açık, sorun üreten değil sorunların çözümüne katkı veren bir muhalefet anlayışıyla elimizi uzatıyoruz ama bir bakıyoruz ki arkasından bize asla kabul etmeyeceğimiz şeyleri dayatıyorsunuz. Bunu yapmayın, bu akıllılık olmaz, bu kurnazlığın hiç kimseye faydası yok değerli arkadaşlar. Bir kanun gerekiyorsa bunu tartışacaksınız, toplumla paylaşacaksınız. Bu Büyükşehir Belediye Yasası’nı kendi milletvekillerinizden bile sakladınız. Bir yıldır konuşuluyor, henüz daha yeni elimize geçti ve hemen Komisyonu toplantıya davet ettiniz, önümüzdeki hafta da Genel Kurula getireceğinizi ifade ediyorsunuz. Böyle bir şey yapmayınız, buna ihtiyacınız yok. Siz büyük partisiniz, millet size büyük oy veriyor. Bu büyüklüğün idrakinde milletin dertlerini konuşalım gelin burada. Milletin derdi Büyükşehir Belediye Yasası değil sayın milletvekilleri; milletin derdi ekmek, milletin derdi terör, bölücü terör saldırılarına tedbir almak. Bu noktada getirdiğiniz bir şey yok. Dolayısıyla biz bu hafta Anayasa’nın, tezkerenin, gensorunun görüşülmesine “evet” diyoruz, bunun için bu grup önerisine “evet” oyu vereceğiz. Bu uzlaşma tavrımızı istismar ederek önümüzdeki hafta bu Meclise dayatacağınız Büyükşehir Belediye Yasası’nı inceliyoruz ama gördüğümüz kadarıyla bu cumhuriyetin kuruluş temellerini sarsacak bu yasayı bir ihanet yasası olarak burada mahkûm edeceğiz. Bunu da haberiniz olsun, gelecek haftaya iyi hazırlanın diye sizlere hatırlatıyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Öneri aleyhinde söz isteyen Demir Çelik, Muş Milletvekili.

DEMİR ÇELİK (Muş) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; hepinizi şahsım adına saygı ve sevgiyle selamlarken AKP’nin haftalık gündeme ilişkin önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle 24’üncü Dönem Üçüncü Yasama Yılının ülkemiz halklarına adalet, özgürlük ve barış getirmesi dileklerimi paylaşmak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz ve ülkemiz halklarının önemli gündemlerinin ve sorunlarının yaşandığı bu tarihlerde ve süreçlerde çok daha farklı şeyleri tartışmak, sorunlarını ve problemlerini çözüme kavuşturacak bir kısım diyalog ve müzakere kapılarını aralamak mümkünken, sayısal çoğunluğunu elinde bulundurmayı fırsata dönüştürerek ülke halklarının lehine olmayacak, kişinin ve bireyin bir kısım hesaplarına hizmet edecek bir kısım yasal ve anayasal değişiklikleri gündemleştirmek âdeta tarihle, tarihî birikimler ve değerlerle oynamak demektir. Buna halkın temsilcisi olan bizler yani iradi güç olan Meclis itiraz etmeyecekse, varlığımızla çelişir, varlığımızın aleyhinde bir pozisyon ve konumla karşı karşıya kalırız. Halkın yoksulluk, açlık ve sefaletle karşı karşıya olduğu, yoksulluklarla cebelleştiği ama buna rağmen her gün yeni zam furyalarıyla satın alma gücünden alıkonulduğu bir Türkiye’de ihtiyaç duydukları özgürlükleri de, satın alabilme gücünü de, refahı da sağlamak, kolaylaştırmak bizim işimiz olmalı. Ama biz, bunu sağlamak yerine, her gün hem halkımız ve vatandaşımızla karşı karşıya gelecek karşıtlaştırıcı yaklaşım ve söylemlerle hem düşmanlaştırıcı, ötekileştirici yaklaşımlarla hem de bölgemizde ve uluslararası arenada savaş söylemi ve kışkırtıcılığıyla her geçen gün otoriterleşiyoruz. Türkiye, belki de son elli-altmış yıllık tarihinde ilk kez bu denli merkezîleşen, otoriterleşen bir yapısıyla halkları düşmanlaştırıp karşıtlaştıran bir pozisyonla, bir durumla karşı karşıyadır. Bunu görmek, buna dair çözüm projelerini üretmek herkesten çok bu Meclisin, biz milletvekillerinin görevidir ama gelin görün ki geçen hafta tartıştığımız savaş tezkeresiydi, bugün yarın tartışmayı gündemimize oturtmak isteyen, getirtmek isteyen AKP’nin önerisinden de anlaşılacağı üzere, yine tartışacağımız savaştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hâlbuki, tarih binlerce, on binlerce yıllık geçmişiyle savaştan çok çekmiştir. Savaş ölümdür, zulümdür, yıkımdır, yokluktur, yoksulluktur, gözyaşıdır. Savaş bir ülkenin de, bir halkın da, bir toplumun da geleceğinin karartılmasıdır. Meclis, savaş tezkereleri ve kararları yerine, halklarına, bölge halklarına ve uluslararası insanlık âlemine barışı seslendirebilmelidir, barışın sesi, barışın Meclisi olabilmelidir. Ama biz ne yapıyoruz? 1950’leri, 1960’ları hatırlayınız, Kuzey Afrika’dan Orta Doğu’ya otoriter rejimleri, eleştirdiğimiz diktatöryal rejimler olarak her gün halkımıza lanse ettiğimiz otoriter Baasçı rejimleri var eden kimdi? O günün küresel emperyal gücü ABD idi. Bugünün yine küresel süper gücü ABD ve yanındaki diğer süper emperyal güçler, Kuzey Afrika’dan Orta Doğu’ya yeni dizayn, yeni bir şekillendirme arayışı içerisinde Türkiye’ye de bir rol biçmişlerdir. Türkiye bu rolüyle Suriye halkına ve halklarına, Orta Doğu halklarına karşı savaş kararının alındığı bir Meclisi meclis olarak görmeme iradesini geliştirmesi gerekirken, Sayın Başbakanın dayatmaları, merkezci yaklaşımları neticesinde kendimizi savaşın eşiğinde bulduk. Bu savaşın kazananı olmaz. Savaşta ya ölürsünüz ya öldürürsünüz, savaşta ya yıkarsınız ya yıkılırsınız. Elbette ki ölümün de öldürmenin de, yıkıntının da yıkılmanın da olduğu yerde iktidarlar olacaktır ama çıkan iktidarlar zalimin iktidarıdır, zulmün iktidarıdır, sömürünün, bizatihi baskının ve şiddetin iktidarıdır. Hâlbuki sizin de, bizim de, tüm insanlığın da ihtiyaç duyduğu bir avuç özgürlüktür. Bu özgürlüğü bahşetmek, bu özgürlüğü sağlamak da “insanım” diyen herkesin görevidir. Ama biz iktidarlarımız sonsuza kadar, ilelebet sürsün diye, biz varlığımız ve gücümüzle yarınları biçimlendirelim, şekillendirelim diye, bir toplumu ve toplumun bileşenlerini de, bir ülkeyi ve o ülkenin halklarını da kendi ikbalimiz ve geleceğimize kurban etmeyi görev biliyoruz. Bu da insani değil, vicdani değil, ahlaki değil. 75 milyonun geleceği, 75 milyondaki kadınından erkeğine, gencinden yaşlısına herkesin çıkarı savaşta değil. Yarın gençlerimizin yani Kürt ve Türk çocuklarının ölümünün sağlanacağı, gerçekleşeceği savaşta siz üzüleceksiniz, bizler üzüleceğiz, onun ağıtlarını bizler ortak dilde, gözyaşlarımızın rengine bakmaksızın acısını hissedeceğiz. Savaşın yanında ve arkasında durmak değil, karşısında olmak, savaş karşıtlığına karşın barışı seslendirmek, barışı dillendirmek bu Meclisin görevidir.

O açıdan, AKP’ye ve Sayın Başbakana hatırlatmak isterim ki bu ülke halklarının savaşlardan çektiği bilince çıkarılmalıdır. 90 yıllık inkârcı siyasetin ülke halklarına yaşattıkları orta yerde durmaktadır. Tarihiyle yüzleşip tarihî gerçekleri açığa çıkarmak duyarlılığıyla bu Meclis asli görevine ve işine dönmelidir. Bu iş de halkların özgür, demokratik vatanda barış içerisinde bir arada yaşayabilecekleri bir geleceğin anayasasını inşa etmektir. Demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü bir anayasayı var ettiğimizde, savaşı dayatanları bir elimizin tersiyle ittiğimiz gibi, özgür, demokratik vatanda özgürce bir arada, barış içerisinde yaşamanın fırsatını yakalarız. Ama anayasayı ötekileştirerek, öteleyerek, yasal değişiklikleri halkların lehine çözüm projelerine dönüştürmeyi öteleyerek zammı ve zulmü halka reva görmek de demokratik hukuk devletinin -yapıyorsa- kendisi değildir. Demokratik hukuk devleti, insan hak ve özgürlüklerine duyarlıdır. Otoriterleştikçe hukukun da, insan hak ve özgürlüklerinin de rafa kaldırıldığı, ifade özgürlüğünden düşünce özgürlüğüne her türlü özgürlükçü ortamın bertaraf edildiği bir ülke gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bugün, 93 gazetecinin, yüzlerce öğrencinin, binlerce siyasetçinin tutsak edildiği cezaevlerini özgürleştirmek gibi bir gündem önümüzde duruyorken, Seçim, Siyasi Partiler Yasası’nın antidemokratik uygulamalarını ortadan kaldırmak gerekirken, 12 Eylül Anayasası’nı, ceberut, otoriter ve faşist anayasasını kaldırıp demokratik, özgürlükçü bir anayasayı var etmek gerekirken, biz tali meselelerle uğraşmaya devam ediyoruz. Bu, halkımızın bize verdiği göreve denk düşen tarihî rolümüzü oynamamıza fırsat verebilecek bir duruş değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yönüyle Üçüncü Yasama Yılı’nın özgürlüklere, barışa ve halkların kardeşliğine hizmet edecek bir potada ve formatta geçmesi dileklerimi bir kez daha hatırlatıyorum. Savaşın tüm yıkıcılığını yaşayan biz bölge halkları olarak savaşa karşı durmanın insani, vicdani ve ahlaki sorumluluklarını hatırlatarak, bu açıdan Mecliste bulunan siyasi partilerin kendi siyasal programlarının esası üzerine diyalog ve müzakereyle Kürt sorununun barışçıl, demokratik çözümü başta olmak üzere, Alevilerin inanç ve ibadet sorununu, dindarların türban sorunu ve ibadet sorunu gibi sorunlarını çözüme kavuşturup ülkeyi demokratik normlara kavuşturmanın mücadelesini vermemiz gerektiğini hatırlatıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN –  Teşekkür ediyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum sayın milletvekilleri.

                                                          Kapanma Saati : 17.15

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.29

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KATİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Tanju ÖZCAN (Bolu)

------ 0 ------

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Önergeler (Devam)

3.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, (2/20) esas numaralı 2090 Sayılı Tabii Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/62)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/20 esas numaralı Kanun Teklifim 45 gün içerisinde Komisyonda görüşülmediğinden, İç Tüzüğün 37. maddesi gereğince doğrudan gündeme alınması konusunda gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim. 22.06.2012

                                                                         Ensar Öğüt

                                                                           Ardahan

BAŞKAN – Teklif sahibi adına Ensar Öğüt, Ardahan Milletvekili.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tabii afetlerden zarar gören çiftçilerimize yardım hakkında vermiş olduğum kanun teklifim üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, şu andaki 2090 sayılı Yasa, tabii afetlerle ilgili yasa diyor ki: Çiftçilerin tüm mal varlıkları zarar görür ise yani evi yıkılacak, traktörü yanacak, tarlası kurak gidecek, sel götürecek, her şey yani yüzde 40’ı zarar görürse ancak devlet yardım ediyor.

Benim teklifimde de diyorum ki: Öyle yapmayalım, hangi ürün, cansız üretim araçları ya da tesisleri, herhangi bir ürünün yüzde 40’ı zarar görmüşse 2090 sayılı Yasa işlev görsün ve devlet çiftçilere yardım etsin.

Şimdi, bu sene, biliyorsunuz, bölgemizde, benim bölgemde de, bütün Türkiye’de de çok büyük kuraklık oldu. Öyle bir kuraklık oldu ki samanı ve otu dışardan ithal etmeye başladık. Şimdi, böyle bir durumda çiftçilere mutlak surette yardım etmemiz lazım.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bizim Posof Türközü Kapısı var. Türközü Kapısı’nda şu anda biz ot veya saman Gürcistan’dan getiremiyoruz. Niye? Çünkü tarım uygunluk belgesi yok. Tarım Bakanı ne iş yapıyor bilmiyorum. Tarım Bakanı, milleti zarar ettirmek için ithal et, ithal hayvan getiriyor ve kurak giden bölgelere de hiçbir yardım yapmıyor. Yahu, bari, Allah aşkına, şu gümrük kapılarına tarım uygunluk belgesi ver de insanlar ucuz saman getirsin, ot getirsin, hayvanını beslesin yoksa tükeniyor insanlar.

Böyle bir konumda, şu anda biz Posof Türközü Kapısı’nda işlem yapamıyoruz, yapamadığımız gibi ne yapıyoruz biliyor musunuz? Erzurum Gümrükten mobil bir ekip getirilecek, o mobil ekip Posof Kapısı’nda duracak, vatandaş gelecek oradan ot, saman ithal edecek de hayvanını besleyecek, kış bahar yapacak.

Böyle bir zulüm olabilir mi arkadaşlar? Yani devlet olarak biz ne yapıyoruz? Yani bir gümrük kapısına tarım uygunluk belgesini vermekten âciz misiniz siz? Yani şu anda hayvan para etmiyor. Kurak, Diyarbakır’dan gelen 800 lira saman, 1 inek 800 liraya inmiş. 1 ton saman 1 inek, 1 ton saman 1 inek olmuş değerli arkadaşlar. Toplum bitmiş, aile işletmeciliği bitmiş, Kars, Ardahan, Iğdır, Erzurum, Van, Ağrı o bölge olduğu gibi şu anda tükenmiş, bitmiş.

Şimdi, bir de üstüne üstlük Kurban Bayramı nedeniyle büyük şehirlere getiriyor adam hayvanını, sağlık belgesi olmasına rağmen, “Efendim, siz Anadolu yakasından Avrupa yakasına geçiremezsiniz…” Ya, bunun sağlık raporu var, pasaportu var, kulak küpeleri var. Hayır efendim, Tarım Bakanlığı keyfî olarak bir uygulama yapmış, yasağa da aykırı. Ben geçen gün de anlattım, yürütmeyi durdurma kararı almamıza rağmen, Göle’den giden 21 tane hayvanı Büyükçekmece’de kestiler. Adam hayvan başı 4 bin lira zarar etti ve ağlaya ağlaya adamın gözünün önünde hayvanlarını kestiler. Yani böyle bir Tarım Bakanı olabilir mi, böyle bir kafa olabilir mi, böyle bir akıl olabilir mi, böyle bir izan olabilir mi, böyle bir insan olabilir mi?

Ben anlayamıyorum ki arkadaşlar, yani “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” sloganını her zaman Sayın Başbakan söylüyor, AKP’liler de söylüyor, biz de söylüyoruz Şeyh Edebali’nin sözünü ama insanı yaşatmıyorsunuz, yaşamasına imkân verilmiyor. Ya, yaşamasına imkân veriyorsanız lütfen bu insanların sesine niye kulak asmıyorsunuz?

Şimdi, burada ben şunu söyleyeyim: Bir inek 1 ton saman etmişse bu çiftçinin ölümüdür, bu aile işletmecisinin ölümüdür, bu toplumun ölümüdür. Yani Türkiye’nin nüfusunun üçte 1’ini, yüzde 30’unu kapsayan bir çiftçi kesimini mahvetmek, onu bitirmek hangi akla, hangi izana sığıyor?

Bu anlamda, ben, bu kanun teklifinin kabul edilerek çiftçilerin zararının devlet tarafından karşılanmasını talep ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.(CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Bir milletvekili adına Nurettin Demir, Muğla Milletvekili.

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben Ensar Öğüt’ün vermiş olduğu yasa teklifinin lehinde söz aldım. Sizleri saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Efendim, özellikle, son zamanlarda Urfa bölgesinde yaptığım incelemelerde hayvancılığımızın oldukça zor durumda olduğunu gördüm. Özellikle, bu, son verilen yasada da yapılan düzenlemede de gördük ki Türkiye’deki yaklaşık 81 vilayetin 60’ında bu kırsal kesimi destekleme kredilerinin ötelendiğini görüyoruz. Ama özellikle Suriye’deki yaşanan sınır olayları ve kuraklık yem fiyatlarının iki kat olması nedeniyle Urfa’nın hayvancılıkta oldukça zor günler yaşadığını belirtmek istiyorum. Bunun, tekrar göz önüne alınarak düzeltilmesi ve bu kredilerin ötelenmesi konusunda desteklenmesi düşüncesindeyim. Özellikle, küresel ısınmayla artan doğal afetler ülkemizde, coğrafi konumu gereği, ne yazık ki sık yaşadığımız olaylardır.

Ocak ayında, biliyorsunuz, Muğla’da yaşanan sel felaketi sonrasında özellikle, Köyceğiz’de 500 dolayında üretici çok zor günler yaşamış ve afet sonucunda buradaki çiftçilerin, köylülerin, üreticilerin mağduriyetinin giderilmesi için yapılan destekleme tespitinin afetle ortaya çıkan mağduriyetin hâlâ giderilmediğini görüyoruz. Köyceğiz Belediyesinin sadece, kendinin harcamış olduğu ve mağduriyetinin giderilmesi konusunda tespit edilen rakam 1,5 milyara yakındır ama bugüne kadar maalesef, Suriye’den gelen mültecilere her konuda yardımcı olan Hükûmetimiz, kendi insanına bu konuda yardımcı olmamıştır. Özellikle, çiftçilerimiz ve hayvan üreticilerinin, besicilerin son bir senedir yaşamış olduğu sıkıntıları, maalesef, Hükûmetin görmediğini burada belirtmek istiyorum, altını çizmek istiyorum. Bugün Fethiye hâlinde, sabahleyin, salatalığın kilosu 10 kuruştu, yani salatalık bile hıyar olmaktan maalesef utanç duymaktadır.  Dolayısıyla, ülkenin bu kadar, ekonomik sıkıntı içerisinde yaşayan köylülerimize, çiftçilerimize ve üreticilerimize Hükûmetin el vermemesi, onlara desteklerini vermemesi dikkat çekicidir.

Özellikle, Urfa’da, 2011 yılında hububat destekleme fiyatlarının ödenmemiş olması ve hâlâ onların borçlarını öteleyememeleri gerçekten dikkat çekicidir.

Zeytincilik, maalesef, çok kötü durumda, Milas, Muğla başta olmak üzere -buradan beş altı yıl önce 7 lira olan zeytin, 3 liranın hemen altında ya da üstünde gitmekte- çiftçimiz çok zor durumdadır. Bunların sorunlarının mutlaka giderilmesi gerekiyor.

Geçen sene 12,5 lira olan canlı hayvan fiyatları, maalesef, samanın ve yemin 2 kat artması nedeniyle 7-8 liraya düşmüş ve hayvancılık çok kötü durumdadır.

Süt üreticileri, aynı şekilde, çok zor durumdadırlar.

Ben, özellikle çiftçimizin ve köylümüzün, üreticimizin zor durumda olması konusunun bir daha gözden geçirilmesi ve Hükûmetin, özellikle üreticimizin yanında, onları destekleyici yeni politikalar üretmesinin gereğini öneriyorum. Aksi takdirde, köyden kente göçün, istihdam sorununun daha da büyüyeceği, yoksulluğun artacağı ve kırsal kalkınma hedeflerinin gerçekleşmesinin ülkemiz ekonomisini olumsuz etkileyeceği aşikârdır.

Ben bu yasanın desteklenmesini tekrar isterken saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum:Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

 

X.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- İçişleri Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

 

BAŞKAN - İçişleri Komisyonunda boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2.- Plan ve Bütçe Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

 

BAŞKAN - Plan ve Bütçe Komisyonunda boşalan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Ankara Milletvekili İzzet Çetin aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

 

 

3.- Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

 

BAŞKAN - Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda boşalan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

 

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

 

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

 3.- Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporları (1/567) (S. Sayısı: 197)

 

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sıraya alınan, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ile 309 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun birinci görüşmesine başlayacağız.

4.- Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ile 309 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/873) (S. Sayısı: 328) (X)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu 328 sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Altan Tan, Diyarbakır Milletvekili.

Buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; her zaman olduğu gibi bir oldubittiyle karşı karşıyayız. Adalet ve Kalkınma Partisi, Meclis açılır açılmaz yerel seçimlerin yaklaşık beş ay öne alınmasıyla ilgili bir anayasa değişiklik teklifini Meclise getirdi.

Öncelikle şunu söyleyelim: Seçimlerin önümüzdeki yıl, yani 2013 senesi 27 Ekim’inde değil, isterseniz bu Pazar günü de yapılmasına hazırız.

Yine arkadaşlarımızın verecekleri, hazırladıkları bir değişiklik önergesiyle de bu seçimlerin Ekim ayında değil, Mayıs ayında yapılmasını istediğimizi yine huzurlarınıza getireceğiz, getiriyoruz; biraz sonra görüşülecek, konuşulacak.

Sevgili arkadaşlar, birinci itirazımız şuna: Parlamentoda yapılan bütün işler bir oldubittiyle yapılıyor ve bu Parlamentonun esas görevi, esas işlevi oturup Türkiye’nin bütün meselelerini iktidarıyla muhalefetiyle müzakere etmek olmasına rağmen, iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi, diğer muhalefet partilerini yok farz ederek, canı istediği zaman da biriyle veya birkaçıyla görüşerek paldır küldür bu yasaları getiriyor. Bu seçimlerin öne alınmasına, ilgili Anayasa değişikliği hazırlanırken de partimize hiçbir şekilde bir görüş sorulmadı, bir fikir alınmadı ve yine aynı şekilde bu Adalet ve Kalkınma Partisiyle bir muhalefet partisinin iş birliği şeklinde Meclise geldi. Bu demokratik teamüllere, Türkiye’nin barışına ve bu Meclisin işlevine aykırı bir davranıştır. Önce bunun altını çiziyoruz.

İkincisi, öne sürülen şartlar: “Efendim, mart ayından çıkıldığı vakit, martın sonuna doğru yapılacak bir seçim, kış sonrası bir seçim, şartlar müsait değil, onun için biz bunu sonbahara alıyoruz.” gibi görünüşte gayet masum bir gerekçelendirme var, buna da kesinlikle inanmıyoruz. Biraz evvel de söylediğim gibi eğer kış şartlarını bahane ediyorsanız, sonbaharın 27 Ekimi de öyle çok rahat bir zaman değil, yağmurun çamurun başladığı bir dönem. Gelin bunu mayıs ayında yapalım. Esas sebebin de bu olmadığı kanaatindeyiz çünkü Cumhurbaşkanı olma sevdasına düşmüş bulunan Sayın Başbakan, ne pahasına olursa olsun Türkiye’nin bütün siyasi sorunlarını, seçimleri, Suriye’yle ilgili Tezkere’yi, hatta başkanlık sistemini ve daha aklınıza ne kadar şey geliyorsa, kendi önüne koyduğu siyasi hedef doğrultusunda planlıyor, zamanlamasını buna yapıyor. Diyebilirsiniz ki ne var bunda, yani gönlü böyle istiyorsa yapsın. Sevgili arkadaşlar, burası kimsenin kendi şahsi ikbalinin, kendi arzu ve isteklerinin yerine getirilme mekânı ve platformu değil. 75 milyonun menfaati, çıkarı, geleceği neyi gerektiriyorsa zamanlamanın da, planlamaların da, kanunların da, yönetmeliklerin de ona göre düzenlenme mecburiyeti var. Arka arkaya seçimler olacak; yerel seçimler var, Cumhurbaşkanlığı seçimi var, ondan sonra milletvekilliği seçimi var, belki bu arada bir yeni anayasa referandumu var. İşte bunların hepsiyle ilgili “Aman, bunlar bana bir zarar vermesin, benim siyasi ikbalim tehlikeye düşmesin, bunun zamanlamasını öyle yapayım, bu merdivenleri öyle çıkayım ki sağ salim hedefime varayım.” diye bir zamanlama ve planlamayla karşı karşıyayız.

Bir diğer en önemli endişe de mart ayıyla ilgili olan endişedir. Mart ayı biliyorsunuz “nevroz” kutlamalarının yapıldığı bir aydır -21 Mart- ve bu dönemde bütün bir Kürt coğrafyası ayaktadır, coşku içerisindedir, bunun da hemen “nevroz” sonrası 26 veya 27 Martta yapılacak bir seçimin BDP’ye yarar sağlayacağı endişesi vardır. Buradan da çok açık bir ifadeyle meydan okuyoruz; bizim için bundan sonra her gün “nevroz”dur. (BDP sıralarından alkışlar) Yani seçimi hangi güne alırsanız alın, ne zaman yaparsanız yapın, isterseniz her sandığın başına bir tank koyun ki son milletvekili seçimlerinde polisler sandık başlarına kadar geldiler -yani bırakınız o yasal mesafeyi- yine de netice değişmedi, bu yerel seçimlerde de sonuçlar değişmeyecek.  Bugün korktuğunuz ve endişe duyduğunuz ne ise başınıza gelecek; korkunun ecele faydası yok, bunu da burada söyleyelim.

Seçimlerin sağlıklı yapılması, seçim propagandalarının kışa gelmemesi gibi masumane bir gerekçeyle yine öyle bir tablo ortaya konuluyor ki sanki iktidar partisi sabah akşam “Aman, bu seçimler nasıl demokratik olur, nasıl rahat olur, nasıl güzel olur?” diye düşünüyor fikrine kapılabiliriz bir an için fakat işin gerçeğine baktığımız vakit, sevgili arkadaşlar, bunun kesinlikle böyle olmadığını görüyoruz. Son yirmi beş sene, hatta yirmi dokuz senedir, 1983’ün sonu, 1984’ün başından bu yana yerel seçimlerle ilgili çarpık kanunlar bugüne kadar düzeltilemedi. Ben burada iddia ediyorum, sayın milletvekillerine tek tek soralım -çok az bir kısmını tenzih ederim- büyük bir çoğunluğu bu Yerel Seçimler Kanunu’nda belediye meclis üyeleri ve il genel meclis üyelerinin nasıl hesaplandığını bilmiyorlar. Yüzde 10 oy her partiden siliniyor. Bakınız baraj yok, baraj değil. Aldığınız oylardan yüzde 10 siliniyor, yok farz ediliyor ve ondan sonra yeni bir hesaplama yapılıyor yani yüzde 20 oy alan bir partinin yanında yüzde 11 bir parti oy almışsa, normalde yüzde 20 oy alanın yüzde 11 oy alanın 2 misli kadar il genel meclisi veya belediye meclisi üyesi çıkarması lazım ama şu an yürürlükte olan kanuna göre yüzde 11’den 10 çıktığı vakit 1 kalıyor, yüzde 21’den 10 çıktığı zaman 10 kalıyor -1’e 10- 10 misli bir fark çıkıyor ortaya. İşte hesap bu. Bilen var mıydı, bilmiyorum. Tekrar tekrar söylüyorum, bilen çok az arkadaşımı tenzih ediyorum.

Peki, bu çarpıklıkları düzeltmeden, doğru düzgün bir seçim kanunu yapmadan, doğru düzgün bir siyasi partiler kanunu getirmeden neyin seçimini yapıyoruz? Tekrar, bundan önceki seçimler gibi “bul karayı, al parayı” misali bir kaptıkaçtılıkla yine temsildeki adaletsizliği devam ettireceğiz demektir bu neticeye göre.

Siyasi partilerin hazineden aldıkları yardımla ilgili hiçbir netice yok. Bakın, arkadaşlar -bu arkadaşlarımızın büyük bir kısmıyla Mecliste namaz kılıyoruz- şu an aldığınız paralar haram. Hazineden hazine yardımı alıyorsunuz. Diyelim ki 300 milletvekiliniz var, 327 milletvekiliniz var, bizim de 35 milletvekilimiz var, sizin onda 1’iniz kadar almamız lazım. 80 trilyon para alıyorsunuz ama bize bir kuruş yok. Bu çarpıklıklar düzeltilmeden, bunlar hakkında doğru düzgün bir düzenleme olmadan o zaman bu, “Efendim, biz seçimlerin doğru düzgün yapılmasını istiyoruz.”, “Propaganda şartlarını düzenlemek istiyoruz.”, “Kışa gelmesini istemiyoruz.” gibi iyi niyetli gözüken bütün ifadelerin arkasında o meşhur “Kırmızı Başlıklı Kurt” hikâyesindeki gibi kendini sevimli gösteren bir kurt tablosu ortaya çıkıyor.

Sevgili arkadaşlar, yine bir diğer konu: Bakın, elimde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı vasıtasıyla verdiğim bir soru önergesi var, Maliye Bakanımız Sayın Mehmet Şimşek’e. Sayın bakanlarımız da burada, dikkatlice dinlemelerini talep ediyorum, rica ediyorum, istirham ediyorum. Sorduğum soru bu. Bu yerel yönetimlerle ilgili, belediyelerin ve belediyelere bağlı iştiraklerin yani ASKİ, İSKİ, DİSKİ gibi vesaire, EGO gibi kuruluşların hazine kefaletiyle yurt dışından aldıkları kredi miktarı var.

Sorduğum soru gayet basit. Ankara Büyükşehir Belediyesi ve iştiraklerinin 31/12/2011 tarihi itibarıyla kullandıkları hazine kefaletli dış kredi miktarı ne kadardır? Aynı şekilde Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin kullandığı hazine kefaletli dış kredi miktarı ne kadardır? Basit bir soru. Cevap: Sayın Maliye Bakanımız sağ olsun, 13/04/2012’de cevap vermiş, kalem kalem, madde madde bunları sentine kadar yazmış.

Ankara Büyükşehir Belediyesinin bizzat aldığı 536 trilyon 472 bin 292,89 Amerikan doları, ASKİ’nin aldığı 213 trilyon -yani eski parayla- 223 bin 0,73,33 Amerikan doları ve yine, aynı şekilde, EGO’nun kullandığı 697 trilyon 444 milyon 740 bin 29 Amerikan doları. Toplam, ceman 1 katrilyon 447 trilyon –ve küsuratı var bunların toplamının- Türk lirası. Yani 1,5 katrilyon, 1,5 katrilyon…

NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Demin “Amerikan doları.” diyordun.

ALTAN TAN (Devamla) – Gayet iyi dinleyin. Bakın, siyasi bir şey söylemiyorum, rakam veriyorum. 1,5 katrilyon, yuvarlak hesap. Ne demek bu? 1.500 trilyon. Peki, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ne kadar almış? 1.500 trilyona karşı yarım trilyon bile değil, yarım trilyon, 332 bin 716,78 Amerikan doları. İşte, buyurun. 4 bin misli kredi kullanmış, 4 bin misli. İşte, yerel seçim yapıyoruz, yerel seçimlere gidiyoruz. Ankara 4 bin kullanıyor, Diyarbakır’a 1 veriyorsun. Hazine yardımı yok. Yüzde 10’unu siliyorsun. Böyle bir seçim kanunuyla giriyorsun. “Dostlar alışverişte görsün.” diye seçim yapıyorsun. Ondan sonra da diyorsun ki: “Diktatörlüklerde seçimler böyle oldu, filan yerde yüzde 99 çıktı, filan yerde yüzde 98 çıktı.” İşte, burada da kibari bir ne var? Bunu söylemiyorum, parantezin içini boş bırakıyorum, size bırakıyorum. Rakamlar, belgeler Sayın Maliye Bakanımızın verdiği rakamlar.

Bütün bunları üst üste koyduğumuz vakit… Peki, ne söylüyoruz, ne istiyoruz? Şunu söylüyoruz:

1) Sevgili arkadaşlar, seçimleri istediğiniz en erken zamanda yapalım, itiraz yok.

2) Gelin, doğru düzgün bir siyasi partiler ve seçim kanunu yapalım.

3) Gelin, bu hazine yardımını düzenleyelim.

4) Bu yerel yönetimlerin birisine 1.500 trilyon, öbürüne yarım trilyonun da altında, çeyrek trilyon verecek bir haksızlık ortaya koymayalım. Bu Meclis bunların tamamını düzenlesin.

Yine, tekrar tekrar söylüyorum, canınız istediği vakit… Bunlar bir gecelik işler, bir gecelik.

Şimdi, yine, bu canınızın istediğine örnek: Yeni büyükşehirler kurulmasıyla ilgili bir kanun teklifi geldi Meclise. Yıllardır biz de bekliyoruz, fikir doğru, gidişat olumlu yani bu konuda bir itiraz yok -bölgesel yönetimlerin güçlendirilmesi- ama her zamanki gibi yine paldır küldür. Ben dün gece, üşenmedim -dün Meclise verilmiş, aldım- şu kadar bir kanun teklifi, okudum, inceledim. Benim uzmanlık alanım. Yetkiler ve sorumluluklar bile doğru düzgün tarif edilmemiş, bütçeden hangi kaynakları alacak doğru düzgün tarif edilmemiş. Yani öyle yükler konulmuş ki üzerine, bütün köy yollarından… Ki doğru bir düzenleme, bakın, tekrar söylüyorum yani amaç olarak gidişat doğru ama paldır küldür. İlçeler ayrılmış, yeni belediyeler kurulmuş, bir kısmı kaldırılmış.

E, peki, sevgili arkadaşlar, hani halk arasında bir şey söylerler, ya bu eroin midir, esrar mıdır, silah mıdır saklıyorsun. Yani sonuçta bu ülkenin gelişmesi için bir kanun teklifi hazırlıyorsunuz, bunu beş, altı, yedi aydır bu kadar gizli kapaklı, kapılar arkasında yapmanın bir anlamı var mı? Getirin sorun, danışın, kamuoyuna açın, tartışılsın; daha güzeli, en doğrusu ne ise onu beraber yapalım. Sizin getirdiğiniz o doğru şeye biz “Hayır.” dersek, çıkın deyin ki: “Bakın kardeşim, biz bu kadar güzel şeyler yapıyoruz, bu adamlar da her şeye karşı çıkıyorlar.”

Yine, aynı şekilde, bu yapılan düzenlemelerde, mesela 2003 senesinde Sayın Ömer Dinçer’in hazırladığı ve o dönem Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Meclisten geçmesine rağmen veto ettiği bir kanun var; hazırlanmış, Meclisten geçmiş. Bugün bu düzenleme o 2003’tekinin gerisinde. Yani bende o da var. Mesela 2003’teki düzenlemeye göre, sağlık hizmetlerinin, gençlik spor hizmetlerinin, yereldeki hizmetlerin önemli bir kesimi de yine o yerel yönetimlere veya yerel idarelere devredilmekte ama bugünkünde bu da yok. Yani yeni bir düzenleme yapıyorsunuz, 2003’ün gerisinde kalıyor. Valinin yetkisinde ne kalıyor? Emniyet müdürlerinin yetkisinde ne kalıyor? Seçilmiş bir büyükşehir belediye başkanı var iken ve bütün il sınırlarından oy almışken, tek bir meclis varken -ki tekrar söylüyorum, başta da söyledim, bunlar doğru- peki, valinin yetkisi ve formasyonu ne? Bunların hepsi birbirine karışmış durumdadır.

Sevgili arkadaşlar, eğer burayı bir noter gibi kullanırsak, işte, tenkit ettiğimiz, karşı çıktığımız Suriye’nin, Suudi Arabistan’ın, Katar’ın, İran’ın durumuna düşeriz. Yani “Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.” veya “Kabul edilmemiştir.” Memleketin bütün bir idaresini şekillendirecek bu düzenlemeleri bile yangından mal kaçırır gibi, detaya, özele, kılcal damarlara inmeden götürürsek, altı ay sonra bir daha kanunu değiştireceğiz, bir daha tartışacağız, tekrar tekrar.

Bunların olmaması için biz şunu söylüyoruz: Gelin, bütün bu meseleleri yani biraz evvel konuşmamın ilk bölümünde altını çizdiğim Seçim Kanunu’yla ilgili, hazine yardımıyla ilgili, propaganda yasakları ve şekilleriyle ilgili, yüzde 10 oyların silinmesiyle ilgili, yetki ve sorumluluklarla ilgili ne varsa bunları doğru düzgün konuşalım ve tartışalım. Bir komisyondan bunu aynı gece geçirdiğiniz vakit neyi tartışacağız biz ve nereye varacağız? 2003’ün gerisinde, kendi yaptığınız işin gerisinde bir şey getirirseniz siz nereye varacaksınız? Biz -tekrar söylüyorum sevgili arkadaşlar- eğer bunları bu şekilde doğru düzgün konuşamazsak bu kaos ve çelişkiler yumağı devam edecek.

Yerel yönetimlerde şu an Türkiye nüfusunun yüzde 75’i bu yeni kapsama giriyor yani 29 büyükşehir belediyesinin toplam nüfusu -yeni ilan edilenler tabii dâhil hepsi- 56 milyon küsur. Bir ülkenin yani 75 milyonluk bir ülkenin 56 milyonunu yeni bir şekille idare etmeyi önünüze koyacaksınız, nüfusun yüzde 75’ine yeni bir perspektif sunacaksınız ama bu işi, böyle bildiğiniz gibi, baştan savma, dibini, başını, sonunu düşünmeden götüreceksiniz. Nereye varacaksınız? Kafa duvara çarpacak, bir daha geri döneceksiniz.

Sonuç olarak, şunu söylüyoruz: Gelin, seçimlerin öne alınmasıyla ilgili de, seçim kanunlarıyla ilgili de, bu son yerel yönetimlerle ilgili de doğru düzgün bir çalışma yapalım. Bu çalışmaya, biz Barış ve Demokrasi Partisi olarak her türlü katkıyı sunalım, sunmaya hazırız. Bu ortaya koyduğumuz model Orta Doğuya da bir model olsun, yeni Orta Doğu federasyonuna, eyaletler birliğine bir ön hazırlık olsun ve yüzümüzün akıyla bunları, bu Meclisten geçirelim.

Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. Tekrar ediyorum: İstiyorsanız bu pazar seçime hazırız, buyurun hodri meydan!

Selamlar, sevgiler, saygılar.

BAŞKAN – Teklifin tümü üzerinde söz isteyen Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bülent Tezcan, Aydın Milletvekili.

CHP GRUBU ADINA BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa değişikliği üzerinde konuşuyoruz, 328 sıra sayılı Kanun Teklifi hakkında görüşme yapıyoruz.

Biliyorsunuz, yerel seçimlerin normal süresi 2014 yılının Mart ayıydı. 2014 yılının Mart ayında yapılması gereken yerel seçimlerin bu kanun teklifiyle 2013 yılına alınması isteniyor, Anayasa değişiklik teklifiyle.

Öncelikle, peşin olarak şunu söyleyeyim: Komisyon görüşmelerinde de Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu değişiklik teklifine muhalefet etmedik, muhalefet şerhi yazmadık, bu değişiklik teklifine karşı çıkmıyoruz, hodri meydan! İsterseniz 2013 yılının Ekiminde değil, daha erken yapmak istiyorsanız daha erken yapalım. Hatta sadece yerel seçimleri değil, bunun yanına başka seçimler almak istiyorsanız, hangi seçim…

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Milletvekilini de…

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Evet, milletvekili seçimleri de dâhil, hangisini almak istiyorsanız onları da öne alalım, birlikte yapalım çünkü Türkiye AKP İktidarının on yıldan bu yana milletin üzerine yıktığı yükten ancak seçimle çıkacak, onun için de ana muhalefet partisi olarak seçimin her türlüsüne her zaman varız. Yalnız bir şeyi de Sayın Genel Kurulla paylaşma ihtiyacı duyuyorum: Kanun teklifinin gerekçe bölümünde katılmadığımız bir şeyler var. Değerli arkadaşlar, bu kanun teklifinin gerekçesinde seçmenin özgürce siyasi partileri tanıyabilmesi, özgür propaganda yapılabilmesi, propaganda yapmanın önünde kış ayından kaynaklanan, tabiat koşullarından kaynaklanan zorlukların ortadan kaldırılması için seçimlerin erkene alındığı yazılmış, bu doğru değil. Bunun doğru olmadığını cümle âlem biliyor.

Sevgili milletvekilleri, bakın, seçimleri AKP İktidarının erkene almak istemesinin bir tane sebebi var, tek bir sebebi var, kötü giden ekonomi; bunu siz de gördünüz.

Bakın, bugün, daha bir hafta önce yapılan zamlarda, listesini çıkardık, vatandaşın mutfakta enflasyon oranı yüzde 30, istatistiklerde enflasyon oranı yüzde 9 ama vatandaşın yediği ekmekte, kullandığı elektrikte, doğal gazda ortalama enflasyon yüzde 30. Bunun içerisinde -önümüz kış- son yapılan zamlarda mazota, akaryakıta getirilen zam yüzde 20, elektrik yüzde 20, doğal gaz yüzde 49, yüzde 50’ye vurmuş doğal gaz zammı var. Kış kapıya dayanmış, bacaya dayanmış, vatandaşın ısınmak için tam da doğal gaza en fazla ihtiyacı olduğu dönemde yüzde 50, en temel tüketim mallarında.

Şimdi, Aydın’dan geldim, Aydın’da tek tek köylerimizi dolaştım. Çiftçinin durumu ortada, incir üreticisi diyor ki: “3.5 liraya inciri mal ediyorum, 2.5 liraya şu anda satamıyorum; 2 lira, 2.5 lira.” Pamuk üreticisi maliyetini hesaplamış, 1 lira 92 kuruş, primle beraber satış fiyatı 1 lira 75 kuruş. Aydın’dan çıkalım, gidelim Karadeniz’e: 2004 yılındaki fındık fiyatının yarısına düşmüş şimdiki fındık fiyatı, yarısına düşmüş.

Değerli arkadaşlar, bakın, pamuktan kaçmış mısır ekmiş, mısır para etmiyor; mısırdan kaçmış, başka bir şey; buğday ekmeye kalkmış buğday para etmiyor; bu hâle gelmiş. Hayvancılık yapanlarda kamyon dolusu yem vardı, vatandaş diyor ki: ”Bu yem geçen sene 43 liraydı torbası, bu sene 50 lira. Sütün litresinin maliyeti 120 kuruş, sütün litresinin fiyatı 80 kuruş, ben nasıl para kazanacağım?” Hayvancılık bitmiş, “Faizsiz kredi veriyoruz.” diye 7.500 liraya hayvan almışlar, dananın tanesini 7.500 liraya almışlar, şimdi sıfır faizli krediyle aldıkları 7500 liralık hayvanın fiyatı, bin-2.500 liraya düşmüş, üçte 1 fiyatına. Yüzde 300, bunun reel anlamda faizinin adı yüzde 300, bu hâle gelmiş.

Değerli arkadaşlar, bugün, ilginçtir, günlük bin tane dana, 3 bin tane koyun ithal eden bir ülke hâline geldik. Her gün, Türkiye’de bin tane dana, 3 bin tane koyun ithal ediyoruz. Ne yapacak bu çiftçi, ne yapacak bu köylü? Vatandaş ne yapacak? Alışveriş merkezleri sokak aralarına kadar girmiş, bakkalın hâli perişan, esnaf perişan olmuş. İşçiler sokaklarda yürüyor. Sendikasızlaştırma, işçilerin örgütlenmesini ve örgütlü bir işçi sınıfı gücünü ortadan kaldırmaya dönük bütün uygulamaları hayata geçirmişsiniz on yıllık devri iktidarınızda. İşçiler sokakta. Böyle bir süreci yaşıyoruz, bugün, kışa girerken.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de, 2012 yılında, on yıllık devri iktidarınızda yaptığınız şey: 7,5 milyon aç insan var, 7,5 milyon aç. 46 milyon insanımız yoksulluk sınırının altında, 75 milyon nüfusun 46 milyonu yoksul. Türkiye'yi yoksullar ülkesi hâline getirmiş bir AKP İktidarı var.

E tabii, şimdi, önümüzde bir kış var, 2012 yılının kışı geçecek, 2013 yılının kışı geçecek, 2014 yılının Mart ayı geldiğinde, bu tablo -siz de çok iyi biliyorsunuz ki- daha kötü olacak, daha iyi olması mümkün değil; ekonomik göstergeler bunu ortaya koyuyor. İşte, bu daha kötü olmasından korktuğunuz için, kışı çıkaracak nefesiniz kalmadığı için kışı görmeden sandığı görmenin peşindesiniz. Bu erken seçimin getirilmesinin temel sebebi bu AKP İktidarı açısından. Ama şu konuda hiç tereddüdümüz yok: Neyi getirirseniz getirin -başında da söyledim- evet, biz erken seçime varız çünkü millet, sizden, ancak önüne sandık geldiğinde kurtulabilecek. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, gerekçede özgürce propaganda yapabilmekten bahsediliyor yani kış aylarında özgür propaganda yapma imkânı yokmuş, onun için seçimleri ekim ayına aldığımızda, hava şartları özgür propaganda yapma imkânı verecekmiş! Şimdi, bunu başka bir iktidar söylese, belki oturur düşünürüz. On yıllık AKP İktidarı döneminde, ortada, özgürlük adına ne kaldı? Buradan bütün millete soruyorum: Sokakta, parasız eğitim isteyen öğrenciyi terörist yaptınız, iki sene hapislerde süründürdünüz. Aydın, iktidara itiraz eden, hoşunuza gitmeyen gazeteciyi -gazete patronlarına talimat verdiniz- tehdit ettiniz, aç bıraktınız, yoksulluğa mahkûm ettiniz. Aydınları, demokratları, hoşunuza gitmeyen şeyleri söyleyenleri, bilim insanlarını hapishanelere tıktınız. İlk defa, milletvekilleri tutuklu olan ve bir buçuk yıldan bu yana eksik temsil hâlinde çalışan bir Türkiye Büyük Millet Meclisi ayıbını Parlamento tarihimize getirttiniz, oturttunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, Silivri hukuku yarattınız, Silivri hukuku. Silivri hukukunun ne olduğunu, -ileride okuyacak hukuk fakültesi öğrencileri geçmişe dönüp bakacak- savunma hakkı olmadan yargılamanın ne olduğunu, iktidar talimatıyla hüküm veren hâkimlerin nasıl yargılama yaptıklarını… Hani o istiklal mahkemelerinden şikâyet ediyorsunuz ya istiklal mahkemelerindeki hukuku dahi aratan bir Silivri hukuku, Silivri mahkemeleri, tayyiban mahkemeleri yarattınız Türkiye’de.

Değerli arkadaşlar, bu dönem içerisinde AKP bir şeyi çok iyi biliyor, toplumu Allah’la aldatma konusunda gerçekten ciddi bir yeteneğiniz var ama Silivri hukukunu, Silivri mahkemelerini hayata geçirerek buna yeni bir şey daha eklediniz. Buna, artık günümüzde Allah’la aldatma yeteneğinize hukukla zulmetme yeteneğiniz de eklendi. AKP İktidarı, Allah’la aldatan, hukukla zulmeden iktidarın adıdır. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, şimdi, böyle bir ortamda seçimleri erkene alarak diyorsunuz ki: “Biz, özgür ve demokratik seçimler yapacağız, bunun için erkene alıyoruz.” Buna inanmamız mümkün değil çünkü niyetinizin bu olmadığı bugüne kadar yarattığınız siyasal iklimle açıkça ortaya çıkıyor.

Değerli arkadaşlar, daha öteye gitmeye gerek yok, Sayın Başbakanın siyaset üslubuna dönüp baksak… Bunu görmek için başka bir delile, başka bir emareye ihtiyaç yok. Bakın, Sayın Başbakan bugün grup konuşmasında çıkmış, grup başkan vekilimize dönerek, Sayın Muharrem İnce’ye “ABD’ye de canın cehenneme diyebiliyor musun?” diye sormuş. Yani Sayın Başbakan için, ABD’ye kafa tutabilmek tabii ki zor bir şeydir, bunu anlıyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Onun için, bunu böyle sorması da sürpriz değil çünkü Sayın Başbakan için “Başbakanımızı deliğe süpürmeyin, faydalanın.” dediler. Onun için, onu anlaması mümkün değil. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, tabii bu ülkede, zaman zaman bu topraklar üzerinde yabancı hayranlığı yerleşmiştir. Mesela Birinci Dünya Savaşı yıllarında da bir Alman hayranlığı vardı ve o Birinci Dünya Savaşı yıllarında Enver Paşa’nın Alman hayranlığı bizi bir Birinci Dünya Savaşı macerasına soktu. O maceradan Türkiye’yi, isminin okul kitaplarında bulunmasına dahi tahammül edemediğiniz Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk çıkardı, kurtardı.

Şimdi yeni bir macera başladı Türkiye’de; o günün Alman hayranlığının yerini bugünün Amerikan hayranlığı aldı, başladı. Amerikan hayranlığı devam ettiği için, bugünün Hariciye Nazırı Sayın Davutoğlu da aynı şekilde o günün Enver Paşası gibi Amerikan hayranlığıyla dış politikayı yönettiği için Amerika’ya kafa tutmak sizin havsalanızda yer almaz, siz böyle bir şeyi anlayamazsınız. Siz, Amerikan kayığıyla engin denizlerde yol almayı bilirsiniz ama o kayık sizi de batırır ama inşallah, memleketi, milleti batırmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, Sayın Başbakanın bu konuda hiç tereddüdü olmasın, biz, bu memlekete nasıl ki bundan doksan yıl önce gelip de bu toprakları parçalamak isteyenlere karşı “Canın cehenneme!” diyebilmiş isek nasıl ki bunu diyen Kemal kültüründen geliyorsak bizim bugün de aynı Kemal kültürümüz devam ediyor. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) ABD’ye de “Canın cehenneme!” deriz. Sadece ABD’ye değil -dikkat edin, sadece ABD’ye değil- ABD’yle birlikte dünyayı paylaşmak üzere onun çömezi olan bütün iş birlikçilerine, bütün emperyalist iş birlikçilerine buradan “Canınız cehenneme!” diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Bravo [!]

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, bir Suriye meselesidir gidiyor. Şimdi, Hatay’ın Kızılçat köyünde cami minarelerinde İbranice konuşmalar yayılmaya başladı; İbranice, İsraillilerin konuştuğu dil. Bölge, anlaşılan o ki MOSSAD ajanlarıyla dolmuş ve Hatay’ın Suriye sınırındaki camilerde artık MOSSAD ajanları İbranice plan, program, toplantı yapıyor herhâlde.

Sayın Başbakan yine AKP Kurultayı’nda daha önce yaptığı ve iftira olduğu ortaya çıkan bir iftirayı tekrar Cumhuriyet Halk Partisi için söyledi. Ne dedi? “1940’lı yıllarda Cumhuriyet Halk Partisi döneminde camiler ahır yapıldı.” dedi kurultayda, sizler de dinlediniz. (AK PARTİ sıralarından “Doğru” sesleri, gürültüler)

Şimdi buradan sesleniyorum: Cumhuriyet Halk Partisi döneminde bir tane cami dahi ahır yapılmamıştır ama AKP döneminde camiler MOSSAD ajanlarının kışlası ve karargâhı hâline getirilmiştir. (CHP sıralarından alkışlar) MOSSAD ajanlarının kışlası hâline getirdiniz camileri.

Değerli arkadaşlar, herhâlde bundan sonra Sayın Başbakanın o çok sevdiği şiir var ya “Camiler kubbemiz, minareler, işte mızrağımız…” (AK PARTİ sıralarından “Yanlış okuyorsun” sesleri) Yani okuyayım, okuyayım, ben bilmiyorum şiiri, Başbakan biliyor.

“Minareler süngü, kubbeler miğfer

Camiler kışlamız, müminler asker” diyor ya Sayın Başbakan, herhâlde bundan sonra Suriye sınırında MOSSAD ajanları okuyacak bu şiiri; Başbakanın şiirini MOSSAD ajanları okuyacak.

Değerli arkadaşlar, yine bugün konuşmasında masum Suriyelilere sahip çıktığını anlatıyor Başbakan. Yani Sayın Başbakanı grup konuşmasında dinlediniz, dedi ki: “Cumhuriyet Halk Partisi bu konuda masum insanlara sahip çıkmıyor, siz bunu bilmezsiniz, anlamazsınız. Masum çoluk çocuk çıkmış, sınırdan gelmiş bunlara sahip çıkmayalım mı?” Tabii ki sahip çıkacaksın. Türkiye’de sadece Cumhuriyet Halk Partisi değil, herkes, her Türk vatandaşı kendisine sığınan, “Elaman” dileyen herkese, her mağdura sahip çıkar ama “Sahip çıkıyorum.” derken başka bir maceranın arkasına memleketi takıp, milleti kandırmayacaksın. Bakın, masum vatandaşlar nerede? Masum vatandaşlar kimler? Size iki tane fotoğraf gösteriyorum.

MUHAMMET BİLAL MACİT (İstanbul) – Vicdanını nerede kaybettin?

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – İki tane fotoğraf gösteriyorum. Bakın, bu fotoğrafta, burada bir vatandaşımız, sağında, solunda Türk askeri, gülümseyerek poz veriyor. Burada… Bakın, plaka 21 plaka, Türkiye burası, sınır. Aynı vatandaşımız bir başka fotoğrafta elinde avcı bıçağı, kalaşnikof tüfeğiyle, asker elbisesiyle, gerilla elbisesiyle, Özgür Suriye Ordusu elbisesiyle, adını ne koyarsanız koyun, hangisi hoşunuza gidiyorsa onu koyun.

MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Hadi oradan be!

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Şimdi, masum insanlar bunlar mı? Bunlar için mi Türkiye’yi bir maceranın içine sokacaksınız? Değerli arkadaşlar, çıkardığınız tezkerenin Türkiye’nin hayrına olmadığını siz de biliyorsunuz.

MUHAMMET BİLAL MACİT (İstanbul) – Kendi adına konuş istersen.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Onun için, Başbakan grup konuşmasında çıkıp “Onun arka planını biz geliriz, zamanı gelince biz biliriz, zamanı gelince arka planında ne olduğu çıkar.” diyor ama bakanlar ve milletvekilleri o tezkerenin arkasında dahi duramıyorsunuz.  “Yok canım, bunu Suriye için çıkardık.” diyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, Hatay da Kilis de bugün Apaydın kampına sokmadığınız, sakladığınız, sıkıntıların yaşandığı bölge hâle geldi. Hiç kimse Türkiye’nin onurlu bir devlet olarak ayakta durmasına itiraz etmiyor, hiç kimse angajman kurallarınızı uygulayarak Türkiye’ye saldıranlara karşı cevap vermenize itiraz etmiyor. Bu Meclis hiçbir zaman bu topraklara saldırı olduğunda, doğrudan doğruya saldırı olduğunda sınır ötesi harekât yetkisini kıskanmaz; vermedi mi, vermedik mi? Kandil’den her gün Türkiye’ye girip Kuzey Irak’tan, hem de Barzani’nin şemsiyesi altında bu topraklara gidip, her gün ortalama 10 askerimizi şehit eden Kandil’e tezkerenin gereğini yapabildiniz, girdiniz mi? Bu tezkere savaş tezkeresi değilmiş! Ne tezkeresi? Bu tezkere angajman kuralları için ihtiyaç duyduğunuz bir tezkere mi? Hayır, zaten bombalıyorsunuz. Bize saldırı geldiğinde haklı, uluslararası hukuktan kaynaklanan mukabele hakkımızı kullanıyoruz.

Değerli arkadaşlar, bugün bu yerel seçimleri, biraz önce söyledim, aynı şekilde erkene alma sebebiniz önümüzdeki süreçte yaşayacağınız sıkıntıdan kaçma telaşı ama bu telaş sizi kurtaramayacak çünkü artık yolun sonu göründü.

Başbakan bugün diyor ki: “Cumhuriyet Halk Partisinin tezkereyi değerlendirme biçimlerinin çarpıklığı zaman geçtikçe daha iyi anlaşılacak, zamanı gelip açıklandığında ana muhalefet partisi ne kadar maharetliymiş göreceksiniz.” Ben Sayın Başbakana çağrı yapıyorum, zamanını niye bekliyorsun? Burada bir ara arkadaşımız da çıktı “İşte bu gizliydi, konuşuluyor.” diyor. Niye bekliyorsunuz? Zaten anlattınız. Anayasa’nın 97’nci maddesi açık, İç Tüzük’ün 71’inci maddesi de açık, 326 tane milletvekiliniz var, biz de 133 milletvekiliyle burada oy vermeye hazırız, açıklayın görüşme tutanaklarını. Anayasa müsait, İç Tüzük müsait, beklemeyin, on yılı beklemek zorunda değilsiniz. Alalım bir Danışma Kurulu kararı, açıklayalım, millet de bilsin, kim, neyi söylemiş, milletten burada ne saklanmış, millet bunu bilsin.

Değerli arkadaşlar, son olarak şunu söyleyeceğim: Sayın Başbakan İstiklal Marşı’nı ezbere okumuş bugün ve bizim İstiklal Marşı’nı bilmediğimizi, anlamını bilmediğimizi söylemiş. Sayın Başbakanın okuduğunun dışında bir şeyi okumak istiyorum, o İstiklal Marşı’nda önemli bir bölüm var, önemli bir dize var, diyor ki:

“Garbın afakını sarmışsa da çelik zırhlı duvar.

Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.

Ulusun! Nasıl böyle bir imanı boğar,

Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar?”

RECEP ÖZEL (Isparta) – Yanlış okudun!

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – İşte, sizin kuyruğuna takıldığınız…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – …“Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar”ın buyrukçusu olmayacağız. İstiklal Marşı’nın ne olduğunu, anlamını öğrenin, bir kere daha siz bakın.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tezcan.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Konuşmacı yirmi dakikalık sürenin on sekiz dakika, on dokuz dakikalık kısmını Grup Başkanımız hakkında, kendisiyle hiç alakası olmayan şekilde söylemlerde bulunduğu ve… Hakaret etmiştir.

BAŞKAN – Sayın Elitaş, yeni bir sataşmaya mahal vermeden üç dakika süre veriyorum. Sataşma nedeniyle İç Tüzük’ün 69’uncu maddesi…

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

 

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Önemli bir anayasa değişikliği yapıyoruz. Milliyetçi Hareket Partisiyle birlikte, yerel seçimlerin, mahalli idare seçimlerinin 27 Ekim 2013 tarihinde ve bundan sonraki süreçte de Ekim ayının son pazar gününe alınmasıyla ilgili değişikliği yapıyoruz, ki daha önceki yapılan seçimlerde kış aylarına gelmesi münasebetiyle olumsuz iklim şartlarında olduğunu ifade etmeye çalıştık, ama maalesef ana muhalefet partisi ve diğer muhalefet partisi sanki, seçimi biz onların ellerindeki imkânları alıyormuşuz gibi… Ana muhalefet partisi de farklı bir şekilde ortaya çıkararak, “Bizim kazanma ihtimalimiz olduğu tarihte bunları farklı bir noktaya getiriyorsunuz.” gibi söylemlerde bulunmaya çalıştılar birer cümleyle.

Ama, biraz önce buradaki konuşmacı, Sayın Başbakanımızın grupta yaptığı konuşmaları sanki kendisine bir vazifeymiş gibi, Genel Başkanları yokmuş gibi, parti sözcüleri yokmuş gibi burada Sayın Genel Başkanımızı, Başbakanımızı eleştirmekle görevlendirilmiş veya kendini o şekilde görevli hissetmiş.

Bakın, değerli arkadaşlar, Sayın Genel Başkanımız, Sayın Başbakanımız bugün grup konuşmasında açık ve net ifade etti. Şimdi dinliyorum konuşmacıyı, Cumhuriyet Halk Partili konuşmacıyı, bir taraftan da Sosyalist Enternasyonalde Suriye’yle ilgili metni izliyorum, buradaki Sosyalist Enternasyonalda bulunan milletvekilleriyle şuradaki konuşan milletvekilinin hangi partiden olduğu arasında bir tereddüde düşüyorum.

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Vah, vah, vah!

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Hiç tereddüt etmeyin, tereddüt edecek hiçbir şey yok.

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Başka parlamentodasın galiba sen.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Aynı şeyi söylüyoruz, aynı şeyi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Açıkçası, Sosyalist Enternasyonalde iki gün sonra altına imza attığınız, Suriye rejiminin meşruiyetini kaybettiğini, sivil halka yaptığı zulmün kabul edilemez olduğuna imza atan Cumhuriyet Halk Partisi yetkilileri, bugün Suriye rejiminin yaptığı zulmü savunur bir noktaya gelmiş. Bir taraftan Kandil’le ilgili meseleyi, “Niye oraya gitmiyorsunuz, bombaları yağdırmıyorsunuz?” diye ifade ederken öbür taraftan Sosyalist Enternasyonalde, bir İsrail ve Filistin sorununa benzeyen Kürt sorunu” gibi diye ifadenin altına utanmadan imza atıyorsunuz.

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Sensin utanacak olan!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Aşırı derecede bir çelişkinin içerisindesiniz.

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) - Sözünü dikkatli kullan!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ağzınızın payını verdi biraz önce!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Şimdi, bir taraftan Kandil’deki teröristlerin üzerine Türk Silahlı Kuvvetleri çıkarma yaparken, Kandil’deki teröristleri ininde boğmaya çalışırken, bir taraftan Kandil’in temsilcisi ayağa kalkıp zıplıyor, öbür taraftan 3 evlatla, 3 yavruyla, 3 çocukla 2 anneyi şehit eden Suriye güçlerinin Telabiyat tepesindeki yaptığı saldırıya, mücadele eden, müdahale eden Türk Silahlı Kuvvetlerine “Niye yapıyorsunuz?” diye ayağa fırlıyor.

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Türkiye’de olanlara bak sen, Türkiye’de.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Kandil’e yapılan saldırıya BDP, Kandil’in temsilcileri ayağa kalkıyor, fırlıyor ama Suriye’deki, insanlarımızı katledenlere karşı Cumhuriyet Halk Partisi ayağa kalkıyor, fırlıyor.

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) - Türkiye’dekileri söyle, Türkiye’dekileri! Suriye’deki savaşı bırak, Türkiye’de ölenleri söyle!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, hangi meclis çatısı altında olduğumuzu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Türkiye’yi söyle, Türkiye’yi!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Türkiye Büyük Millet Meclisi bu konuda da kararı almıştır.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Kandil’le görüşüyorsunuz, Esad’la da görüşün.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Cumhuriyet Halk Partisi de herhâlde…(AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Konuşmacı sataşma üzerine söz aldı ancak konuşmasında, Cumhuriyet Halk Partisi…

BAŞKAN – Uyarmamıza rağmen sataştı.

Buyurun Sayın Hamzaçebi, üç dakika söz veriyorum.

3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…(AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, Hükûmet, Suriye politikası konusunda tezkere konusunda…(AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN – Grup Başkan Vekiliniz konuşuyor Sayın Öner.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Arkadaşlar, müsaade eder misiniz.

Hükûmet, Suriye politikası konusunda tezkere ile yanlış yaptığını anlamış durumda, yanlış yaptığını anlamış durumda. Hem buraya çıkan Sayın Diplomat hem Sayın Grup Başkan Vekili, tezkereyi anlatmak yerine, dönüp “Siz Sosyalist Enternasyonelde şunu yaptınız.” demeye çalışıyorlar. Sosyalist Enternasyonelle ilgili olarak açıklamaları Genel Başkanımız, ilgili arkadaşlarımız yaptılar. O metnin Türkiye’yi ilgilendiren bölümlerine Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz muhalefet şerhlerimizi koyduk. Gayet açık, net.

Siz şimdi onu bırakın, tezkereye dönün. Halkın yüzde 80’i bu tezkereye karşı, onun için siz ortalığa çıkıp “Ya biz aslında savaşmayacağız, bu korkutmak için.” demeye başladınız. Ama siz şimdi samimi olun. Yani o tezkerenin kendisinde diyorsunuz ki: “Türkiye silahlı bir saldırının eşiğine gelmiştir.” Niye diyemiyorsunuz ki: “Suriye silahlı kuvvetleri Türkiye Cumhuriyeti’ne silahlı saldırıda bulunmuştur, sivil vatandaşlarımızı öldürmüştür. Suriye, Türkiye’ye silahlı saldırıda bulunmuştur.” Niye bunu deme cesaretini gösteremiyorsunuz, diyemiyorsunuz? Çünkü, bir adım atıyorsunuz ama Amerika’nın size “Dur” demesinden çekiniyorsunuz. Gidemeyeceksiniz oraya. Böyle bir kabadayılık yapmak istiyorsunuz ama onun da hakkını veremiyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, sizin Suriye politikanız iflas etmiştir, Suriye politikası açık ve net bir şekilde vatandaştan dönmüştür. O nedenle de “Bu, savaş tezkeresi değildir.” demeye başladınız ama Sayın Başbakan da bugün çıktı “Ne demek o?” dedi. “Bunun blöf olup olmadığını da görürsünüz.” diye bir cümlesi daha var bugün söylediği. Yani diyor ki: “Ben gerekirse savaşacağım, savaşacağım.” ama kendi içinde çelişkiler yaşayan bir Başbakan, bir Sayın Hükûmet ve onun Dışişleri Bakanı… Maalesef Türkiye’yi amatör bir anlayışla, çocukça heveslerle, Türkiye’yi cihan devleti yapmak gibi, çocukların rüyalarında gördüğü birtakım duygularla yönetmeye çalışan bir Dışişleri Bakanının izinden siz gidiyorsunuz. Onu sizin bir milletvekiliniz fark etti. Bugünkü konuşmasıyla o, onun yerine oynadı aslında “Ben Dışişleri Bakanı olmak istiyorum.” dedi ama bakalım, Sayın Başbakan onun mesajını alacak mı?

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ile 309 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/873) (S. Sayısı: 328) (Devam)

 

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Faruk Bal, Konya Milletvekili.

Buyurun Sayın Bal.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Sayın Başkan, gruba sataşma var. Söz vermezseniz…

BAŞKAN – Sayın Tezcan, lütfen… Grup adına

Sayın Bal’a söz verdim. Sayın Bal konuşsun…

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Sayın Başkanım, “Utanmaz” ifadesini kullandı.

BAŞKAN – Sayın Tezcan, Grup Başkan Vekiliniz konuştu sataşmadan dolayı.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Şahsımla ilgili “Utanmaz” ifadesini kullandı.

BAŞKAN – Lütfen ama…

Sayın Bal, siz buyurun.

MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 18 defa değiştirilen 1982 Anayasası’nda bir değişiklik daha, bir geçici madde daha eklemek üzere teklif Türkiye Büyük Millet Meclisinin huzuruna gelmiştir ve Milliyetçi Hareket Partisi adına bu teklifle ilgili görüşlerimi size sunmak üzere huzurunuzdayız. Hepinizi partim ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, geçici madde eklenmesine ilişkin teklif, 2014 yılı Mart ayının son günü yapılması gereken mahallî idareler seçimlerini 2013 yılının Ekim ayının son pazar gününe almaktadır. Buna göre, yerel yönetimlerin seçimi beş ay dört gün erkene alınmaktadır. Beş ay dört gün neyi ifade etmektedir? Beş ay dört gün, ait olduğu iklim seviyesi itibarıyla sonbaharın sonunu ve kışını ifade etmektedir. Dolayısıyla, belediye başkanı adayı olarak, belediye meclisi üyesi adayı olarak, il genel meclisi adayı olarak, muhtar ve ihtiyar heyeti üyeleri adayları olarak 80 binin üzerinde aday beş ay dört gün boyunca kar, kış, çamur, yağmur gibi tabii olaylarla boğuşarak seçmene ulaşmaya çalışacak. Bu zorluğun önüne geçmek üzere Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Anayasa’ya bir geçici madde eklenmek suretiyle daha uygun bir mevsim olan ekim ayının son pazar gününde yerel seçimlerin yapılmasına ilişkin, Anayasa’ya bir geçici madde eklenmek suretiyle değişikliğe öncülük ettik.

Değerli arkadaşlarım, böylece adayların seçmene ulaşması önündeki tabii engellerin kaldırılması, seçmenlerin de adayın partisine, şahsiyetine, plan ve projesine ulaşabilme şeklindeki demokratik talebini ve hakkını yerine oturtmaya gayret gösteriyoruz. Bu kapsam içerisinde, demokrasinin küçük birimlerde doğrudan hayata geçtiği yerel yönetimlerin daha şeffaf, daha hesap verebilir, daha hizmet edebilir hâle gelebilmesine imkân sağlıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, işte bu kapsam içerisinde sadece Anayasaya geçici bir madde ilave edilmekte değil, Anayasanın diğer ilgili maddelerinde, seçim kanunlarında, yerel yönetimlerle ilgili seçim kanunlarında da daha demokratik adımların atılması ve yerel yönetimlerin demokratik bir şekilde halka hizmet edebilir hâle getirilmesine ilişkin görüşlerimizi biz, hayata geçirmek için çaba sarf ediyoruz. İşte, bu kapsam içerisinde üç önemli konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bunlardan bir tanesi: İktidar partisinin, özellikle Milliyetçi Hareket Partisinin belediyelerde uygulamış olduğu itibarsızlaştırma, etkisizleştirme, hizmetlerini verimsizleştirme ve yıpratma politikalarından örnekler vermek istiyorum. Adana’da büyükşehir belediyesi kurulmuş, Adanalılar Adana’ya Büyükşehir Belediye Başkanı seçmiştir, Aytaç Durak. Seçildikten sonra, başına, pişmiş tavuğun başına gelenlerden fazlası gelmiştir. Dolayısıyla, Adana seçmeniyle birlikte Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidar yetkisinde bulunan emniyet güçleri, istihbarat birimleri ve siyasallaştırdığı yargı Adanalıların seçmiş olduğu belediye başkanının Adanalılara hizmet etmesini engelleyici çalışmalar yapmıştır. Anayasanın 127’inci maddesinin dördüncü fıkrasına aykırı bir şekilde, İçişleri Bakanı da yetmiş üç ayrı konuda, her biri üçer kişiden oluşan, birer başmüfettiş başkanlığında teftişlere başlamış, sonuç itibarıyla Adana Belediye Başkanının yapmış olduğu hizmetlerde hukuka aykırı hiçbir eylem ve işlemine tesadüf edilememiş ama Adana Belediye Başkanı hâlâ açıktadır.

Değerli arkadaşlarım, bunun bir diğer örneği ve hazin örneği Konya Ereğli Belediye Başkanının başına gelmiştir. Bir gece sabah namazı Belediye Başkanının evi, belediye binaları, Belediye Başkanının akrabalarının binaları, çalışanlarının evleri barkları basılmış ve bütün ev eşyaları ve belediye evrakları alınıp götürülmüş, dört ay sonra tekrar bir baskına gelinmiş. Sayın Başkanımızın ailesinin içerisinde on yedi yaşındaki kızına ahlaksız ve şerefsiz imalarda bulunulmak suretiyle insanlık dışı bir muameleye tabi tutulmuş ve dört gün gözaltına alınmıştır. Arkasından belediye çalışanlarından bir tanesi, bu tacizkâr, bu ahlaksız, bu şerefsiz muameleye tahammül edememiş -duyun bunu benden- cezaevinde intihar etmiştir. Bunun bir vebali olması lazım, bu vebal bu dünyada olmazsa öbür dünyada sizin boynunuzda olacaktır.

Bir başka örnek, bir belediyemiz -şimdi bunun ismini vermiyorum, ilgili sayın bakana Anayasa Komisyonunda ifade ettim- dinlemeler yapılıyor hakkında. Bu dinlemelerde, devletin önemli makamında olan birisinin soyadıyla eş değerde, muameleye başlamadan, gözaltına almadan, işlemlere başlamadan o makamdan telefon ediliyor “Sizin sayın filanca kişiyle akrabalık ilişkiniz var mı?” Soyadları aynı çünkü. Eğer akrabalık ilişkisi vardır deseydi o operasyon olmayacaktı. Belediye Başkanı da garibim, hiçbir şeyden haberdar değil, “Yok, hayır, öyle bir ilişkimiz, öyle bir akrabalığımız yok.” der. İki gün sonra Belediye Başkanı dört gün içerde.

Değerli arkadaşlarım, bunun gibi Isparta Belediyesinin, Karabük Belediyesinin, Korkuteli Belediyesinin, Etimesgut Belediyesinin, Gölbaşı Belediyesinin, Kadınhanı Belediyesinin, en son Edremit Belediyesinin adliye marifetiyle, cumhuriyet savcısı marifetiyle sosyal linçe tabi tutulması hukuk devleti ile bağdaşılabilir değil.

Değerli arkadaşlarım, iktidar elbette bir güç. Maharet onu adaletle hükmetmektedir. Maharet, zulmetmek demek değildir. Zulüm ile abat olunmaz, zulmün neticesinde hüsran vardır. Eğer zulüm ile abat olunsaydı firavunlar abat olurdu.

Şimdi, Edremit Belediye Başkanı hakkında yolsuzluk, hırsızlık, namussuzluk diye soruşturma yapılıyor, savcı alıyor, basın açıklaması yapıyor: “42 civarında adamı içeri aldık” diyor. “42 civarında adam” dediği, Türkiye Cumhuriyeti’nin saygın vatandaşıdır. Bunun civarı olur mu? 43 olsa, bir kişinin şahsi hürriyetinin tahdit edilmesi vardır, 39 olsa yine bunun bir anlamı vardır ve “Bunlar hakkında ciddi deliller vardır, ciddi emareler vardır.” diyor ve bunu basınla paylaşıyor, arkasından da diyor ki: “Bununla birlikte kesin hüküm verilene kadar herkes suçsuzdur.” Sosyal linci yapıyor, toplum indinde itibarsızlaştırıyor, etkisizleştiriyor, hizmetlerini verimsizleştiriyor, arkasından, uyanık -savcı uyanıklığı bu, bilirim ben onları ve bu uyanıklığı da bilirim- bununla birlikte kendini kurtaracak, “Mahkeme kararı verilinceye kadar herkes suçsuzdur” diyor. İşte bu “adaletle zulmetmek” demektir arkadaşlar. En vahimi de burasıdır. Adaletle zulüm ne bu dünyada ne öbür tarafta ceremesiz kalmaz.

İkinci bahsetmek istediğim husus değerli arkadaşlarım, İçişleri Bakanlığı bir genelge yayınladı, yer yerinden oynadı. Bu genelgeye göre küçük belediyeler, belde belediyeleri artık yapacağı bütün hizmetlerde, işlerde, ihalelerde, inşaat işlerindeki tefriklerden, infazlardan, ifrazlardan tutun ne yapacaksa validen izin alacak.

Değerli arkadaşlarım, bu dünyanın hiçbir yerinde görülmüş bir iş değildir. Bütün demokratik ülkeler, bütün demokratikleşen ülkeler demokrasiyi ilk önce yerel yönetimlerde hayata geçirirler. Yerel yönetim nedir? Yerel yönetim, yerli halkın, hemşehrilerinin ihtiyaç duyduğu hizmetleri seçecek bir başkan ve yönetim kurulu seçmek, belediye meclisi seçmek demektir, yerel yönetim budur. Siz bunun yetkisini, yani seçmenin verdiği yetkiyi alıyorsunuz, atadığınız ve AKP il başkanı gibi hareket eden valiye veriyorsunuz. Özellikle MHP belediyelerinin hiçbir plan ve projesi tasdikten geçmiyor, evraklar yığılmış; örnek Konya, yüz altmış yedi tane beldesi var, yüz altmış yedi tane beldenin bütün belediye hizmetlerini bir vali yapacak. Zaten işi başından aşkın olan sayın valinin yüz altmış yedi tane belediyenin belde işlerinin nasıl yapılacağına karar vermesini beklemeniz mümkün müdür? Bunun anlamı “Belediyelerin kapısına kilit vuracağım ben.” demektir. Nitekim, kara haber tez gelir -üçüncü konuya geliyoruz- çünkü perşembenin gelişi çarşambadan belliydi.

Üçüncü haber ise, büyükşehir belediyesi kurulması adı altındaki bir fitne ve fesadın Türk devlet yapısına ve yerel yönetimlerine sokulması demektir.

Değerli arkadaşlarım, adı güzel olabilir, büyükşehirler kurulsun, hiçbir itirazımız olmaz. Büyükşehir kurulsun, büyük hizmetler yapılsın şehirlerimize, buna bizim bir itirazımız olmaz. Ama adıyla müsemma olmayan bir uygulama geliyor. Adıyla müsemma olmayan uygulama nedir? Bu büyükşehir, büyükşehir olmayacak, bu büyükşehir eyalet olacak, eyalet. Bu büyükşehre seçilecek belediye başkanının seçmenleri il dâhilinde bulunan bütün seçmenler olacak. Bu büyükşehre seçilecek belediye başkanının yetkisi ilin sınırları dâhilinde olacak. O zaman bu, büyükşehir değil. O zaman bu, belediye başkanı da değil. Nedir bu? Bu, eyalet başkanıdır. Değerli arkadaşlarım, bu eyalet başkanıdır. Bu, küresel bir projedir. Bu küresel proje, şehir devletleri yaratılmasına ilişkin Türkiye üzerinde oynanan operasyonun bir başka gizlenmiş şeklidir.

Değerli arkadaşlarım, bu kapsam içerisinde daha önce –yeri gelmişken ifade edeyim- Osmanlıyı “hasta adam” ilan eden ve mirasını paylaşmak isteyen ülkeler Osmanlı kuzusundan bakın kaç tane post çıkartmış, elimde listesi var. Osmanlının toprakları altında bulunan, coğrafyasında toprağı olarak kullanılan ve himayesi altında bulunan tam 162 tane devlet yaratmışlar. Listesi hem İnternet’te var hem bende var.

Şimdi, Türkiye üzerinde bir operasyon uygulanıyor. Bu operasyonun adı da “Türkiye’de şehir devletleri yaratmak.” Bunu etnik çatışmalarla, inanç çatışmalarıyla pekiştirmek ve fitili ateşlemek istiyorlar. İşte, bu, büyükşehrin yaratacağı sonuç, etnik temele dayalı ayrışmayı körükleyebilecek, eyalet şehir, büyükşehir statüsünde eyalet devletlerini yaratmak istemektedirler ve dolayısıyla Milliyetçi Hareket Partisi buna bu nedenle göğsünü siper edecek, asla, kata yasalaşmasına izin vermeyecektir.

Diğer taraftan, bu büyükşehir belediye kanunuyla birlikte büyükşehir kapsamı içerisine alınan illerde bulunan 1.032 tane beldenin hükmi şahsiyeti ortadan kaldırılacaktır. 1.032 tane belde artık belediye hizmeti alamayacaktır, kendi seçtikleri belediye başkanlarından belediye hizmeti alamayacaktır. Bu illerin dışında bulunan illerde ise, yani büyükşehir statüsünde bulunmayan illerde ise 559 tane belde belediyesi kapatılacaktır.

Değerli arkadaşlarım, toplam 1.591 tane belde belediyesi kapatılacaktır. 1.591 tane beldede artık halkın seçtiği belediye başkanı, halkın seçtiği belediye meclis üyesi bu görevleri yerine getiremeyecek, ilave olarak il genel meclis üyelikleri de kaldırılacak, özel idareler de kaldırılacak. O zaman ortaya çıplak bir gerçek çıkıyor. O çıplak gerçek de biraz önce BDP adına konuşan Sayın Altan Tan’ın ifade ettiği gibi, “Valiye ne gerek var kardeşim?” diyor, doğru söylüyor, gidişat oraya gidiyor. Buradan da bir şehir devleti doğuyor. Bu şehir devletinin de altyapıları tamamen merkezî otoritenin altında, merkezin atadığı memurların yetkisi dâhilinde hareket edecek olan kişilere bağlı bir hizmet anlayışı.

Değerli arkadaşlarım, bütün bunları değerlendirdiğimiz zaman, büyükşehirlerle ilgili gidişat ne demokrasiyle ne Türkiye'nin önündeki yerel yönetimlerde ihtiyaç duyduğu yasa değişiklikleriyle ilgilidir; tamamen dışarıdan odaklı ya da Adalet ve Kalkınma Partisinin muhtemelen Cumhurbaşkanlığı seçimine veya ondan sonraki seçimlere, seçimi nasıl kazanırım amacına dayalı bir iştir.

Değerli arkadaşlarım, her yerde, dünyanın her yerinde seçilmişlere yetki verilir atanmışlara değil. Bunu Adalet ve Kalkınma Partisi de siyasi jargon hâline getirmiştir, atanmışlar değil seçilmişler diye.

Şimdi ben size soruyorum: Konya’nın Çeltik ilçesinin Honam beldesi Polatlı’nın dibindedir, Konya’ya mesafesi de yaklaşık 200 kilometredir. Konya’nın Halkapınar ilçesi Mersin’in dibindedir, Konya’ya mesafesi de yaklaşık 200 kilometredir, fazlası var. Konya’nın Kulu ilçesi Ankara’nın dibindedir. Konya’nın Seydişehir ilçesi Antalya’nın dibindedir. Buradaki 167 tane belediyeyi kaldırıyorsunuz. Bu 167 tane belediyenin hizmet verdiği yere Konya’daki Büyükşehir Belediyesi hangi güçle, hangi takatle, hangi imkânla götürüp belediye hizmeti verecek? Böyle bir mantıksızlık düşünülebilir mi, böyle bir ihtimal düşünülebilir mi? O zaman bu niçin yapılıyor? Bu, Konya için yapılmıyor; bu, İstanbul için yapılmıyor; bu, Kayseri için de yapılmıyor; bu, etnik bölücülüğe hizmet için, Güneydoğu’da şehir devleti yaratmak için yapılıyor. (MHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, ferasetinize hitap ediyorum, aklınıza hitap ediyorum, vicdanınıza hitap ediyorum, vatanseverliğinize hitap ediyorum. Bu ihanetin içerisinde olamayız. Biz elbette olmayacağız ama Adalet ve Kalkınma Partisi de olmasın, sizin de vatanseverlik duygularınızın olduğuna eminiz. O zaman, bu kadar açık seçik, çıplak bir gerçek karşısında nasıl bir dayatmaya boyun eğebilirsiniz? Parti disiplininiz olabilir ama bu devletin kuruluş felsefesinde bir söz vardır, o da: “Söz konusu vatan ise gerisi teferruattır.” İşte “teferruat” demenin tam zamanıdır.

Değerli arkadaşlarım, bir başka çarpık nokta: 3 bin, 4 bin, 5 bin, 6 bin, özellikle sahil bandındaki, Akdeniz sahili ve Ege sahili bandındaki yazları 100 bin, 150 bine nüfusu ulaşan beldeler kapatılıyor ama Konya’nın Ahırlı ilçesinde olduğu gibi 800 nüfuslu ilçe belediyesi ayakta kalacak, ona bağlı Akkise Belediyesi, 3 bin küsur nüfuslu Akkise Belediyesi kellesini verecek bu kanunla. İşte, Ceylan Arslan, Milliyetçi Hareket Partisinin Belediye Başkanı, “Allah’tan bulun” diye mektup yazmış. İsteyen Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarıma bu mektubun bir suretini takdim edebilirim.

Değerli arkadaşlarım, üç başlık altında sözlerimi ifade ettim. Birincisi, MHP’li belediyelere yapılan zulümdür. Büyük bir vicdani kanaatle ifade ediyorum, saydığım ve ismini zikredemediğim MHP’li belediye başkanlarına yapılan zulmü Sayın Başbakanın İstanbul Belediye Başkanıyken gördüğü zulümden bin beterdir. Madem “Damdan düştük.” diyorsunuz, damdan düşürmek için insanları damdan aşağıya atmayın. Adaletli davranın, ferasetli davranın, makul davranın. Seçmenin iradesine sahip çıkın, saygılı olun. Bugün seçmen bizi seçer, yarın sizi seçer. Bu, demokrasinin bir kuralıdır.

İkincisi, İçişleri Bakanının yayınlamış olduğu genelgedir. Bu, demokrasinin ve yerel yönetimlerle ilgili demokratik değerlerin kalbine vurulmuş bir hançerdir. Bu hançeri çıkarıp yerli yerine oturtmak bütün Parlamentonun görevidir.

Üçüncüsü ise, yerel yönetimlerin hizmetlerinin büyükşehirler marifetiyle görüşülmesine…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FARUK BAL (Devamla) - …ilişkin kanun tasarısıdır ki bu tasarı “Türkiye’nin bölünmez bütünlüğü.” dediğimiz kavramı ortadan kaldırabilecek niteliktedir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bal.

Sayın milletvekilleri, birleşime 19.35’e kadar ara veriyorum.

                                                                 Kapanma Saati: 18.53

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.41

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Tanju ÖZCAN (Bolu)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın Milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

328 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Hüseyin Tanrıverdi, Manisa Milletvekili… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken yüce heyetinizi şahsım ve grubumuz adına saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, yerel yönetimler bir ülkenin kalkınmasının temel dinamiğidir. Yerel yönetimleri güçsüz, şehirleri imarsız, alt ve üst yapısı yeterli olmayan, sosyal donatı alanları bulunmayan ülkelerin gelişmişliğinden, refahından bahsedilemez. Yerel yönetimler ülkelerin aynası gibisidir. Yerel yönetimlerin gelişmiş olduğu ülkelerde demokrasinin, insan hak ve özgürlüklerinin de geliştiğini görebilirsiniz çünkü yerel yönetimler demokrasinin beşiğidir, kılcal damarlarıdır. Yerel yönetimler, toplumların en çok hizmet beklediği, hemen yanı başında olmasını istediği ve ulaşabildiği ilk kamu kurumlarıdır. Artık sıradan bir yerel yönetim anlayışı yerine, yaşanabilir, yaşam kalitesi yüksek, ulusal ve uluslararası ilişki kurma kapasitesi artan kentler oluşturacak bir vizyona, hizmet odaklı ve insan merkezli bir hizmet anlayışına ihtiyaç vardır.

İçinde bulunduğumuz süreç içerisinde, yani AK PARTİ iktidarları döneminde yerel yönetimlerimiz altın çağını yaşamaktadır. Belediye, il özel idareleri, mahallî idare birlikleri yasaları günümüz ihtiyaçlarına göre revize edilirken, öte yandan, vatandaşlarımızın yıllardan beri ötelenen sorunlarına da çareler üretilmiş, çözümler getirilmiştir. Türkiye'nin topyekûn kalkınması, yörelerimizin hizmette geri kalmaması için, yerel yönetimlere ayrılan payların, kanununda belirlenen kriterlere göre eşit şekilde, adalet ve hakkaniyet içerisinde dağıtılması sağlanmıştır. Belediyeler arasında kesinlikle bir ayrım yapılmamıştır. BDP’nin değerli milletvekilleri burada olsaydı kendilerine buradan çok net açıklamalarda ve cevaplarda bulunacaktım ancak kendileri yok, yüz yüze geldiğimizde konuşuruz.

Özellikle Sayın Tan burada ifade ettiler, Ankara Büyükşehir Belediyesi ile Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin kredilerinden söz ettiler. Elbette bu farklılık vardır ancak bu farklılık AK PARTİ İktidarımız eşit davranmadığından değil, belediye başkanlarının hizmet üretmesinden, proje üretmesinden kaynaklıdır. Bahsettiği Belediye Başkanı proje üretememiş, kredi alamamışsa bunun sorumlusu ve suçlusu elbette İktidarımız değildir. Ve özellikle KCK operasyonlarında bu belediyelerin imkânlarını nerelere harcadıklarını çok net bir şekilde görüyoruz. Dolayısıyla bu kıyaslama yerinde bir kıyaslama değildir ve doğrusu İktidarımıza atılmış bir iftira olarak görüyorum. İnşallah yüz yüze geldiğimizde kendilerine de detay açıklamalarda bulunacağım.

Tabii ki değerli kardeşlerim, değerli milletvekillerimiz; Sayın Bal da burada ifade ettiler. Kendileri yok ama değerli temsilcileri burada. “Belediyelere zulmedilmiştir.” ifadesini kullandılar. Kesinlikle ifade ediyorum ki AK PARTİ iktidarları döneminde hiçbir belediyeye ayrım yapılmadığı gibi zulüm de yapılmamıştır, ellerinden tutulmuştur.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Adana Belediyesini ifade edemezsiniz, izah edemezsiniz.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Sayın Şandır, Adana Belediyesi suç işlemiştir, hukuk tutuklamıştır. Onun dışında yargının yaptığı uygulamaları İktidarımızın yanlı tutumu olarak değerlendirirseniz elbette bu doğru değildir.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Şarkikaraağaç Belediyesini iki sene görevde tuttunuz. Kalpazanlık suçundan, kalpazanlık suçundan...

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Aynı şekilde, hangi belediye, hangi belediye başkanı içeri alınmışsa…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Adalet ve Kalkınma Partili Şarkikaraağaç Belediye Başkanını iki sene görevde tuttunuz. Bak örnek veriyorum.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - …hangi belediye başkanı tutuklanmış ise kesinlikle İktidarımızın adaletli uygulamasından kaynaklı değildir.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Yapmayın; hayır, hayır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) Hüseyin Bey, başka şey konuşun.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Yargıya karşı hesap vermektedirler, vereceklerdir. Ben suç işlemişsem, aynı şekilde, yargı yakama yapışacak, hesabını vereceğim. Dolayısıyla, kesinlikle bu konuda İktidarımızın haksız davranış içinde olmadığını bilmeliyiz, partizan yaklaşım içinde olmadığını bilmeliyiz. Sayın Şandır özellikle hatırlar iktidarları dönemini. Özellikle 1999 depreminde, depremde yerle bir olmuş belediyeye yardım edilmediği hâlde rüzgârın bile üfürmediği, sallamadığı birkaç belediyeye yardım yapıldığını siz biliyorsunuz. Dolayısıyla, iktidarınız dönemindeki partizanlığı bizde göremezsiniz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hüseyin Bey, ismini koyarak konuşmanız lazım. Hangi belediye?

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Bizde göremezsiniz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Hangi belediye Hüseyin Bey?

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Bunları yazılı olarak size söyleyeceğim.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Yok, öyle değil; hayır, hayır. 

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Yazılı olarak vereceğim size.

Değerli arkadaşlarım…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Keşke oraya ismiyle çıksaydınız Hüseyin Bey.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Bayındırlık Bakanlığı kayıtları ortadadır.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bu iftirayı attıktan sonra “Size ayrıca bildiririm.” demek size yakışmıyor.

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, lütfen hatibe müdahale etmeyelim.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Bayındırlık Bakanlığı kayıtları ortadadır, bunları da tek tek size ifade edeceğim.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Hayır, hayır; yapmayın.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Topluma ifade edin.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, artık belediye başkanlarımız bizim yaptığımız uygulamalarla, düzenlemelerle, dışarıda kardeş belediyeler aramıyor, yurt dışındaki belediyeler Türkiye’ye gelerek kendilerine kardeşlik talebinde bulunuyorlar, kardeş belediye arayışı içine girdiler. Bizim bilgimizden, birikimimizden, tecrübelerimizden yararlanmak istiyorlar. Bunlar elbette ülkemiz adına sevindirici gelişmelerdir. Şüphesiz bunun en canlı ve güzel örneği, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımızın UCLG’nin, yani Dünya Birleşmiş Kentler ve Yerel Yönetimler Teşkilatının 3’üncü Kongresi’nde Başkanlığa seçilmiş olmasıdır. Sayın Topbaş aynı zamanda Birlemiş Milletler HABITAT Yerel Yönetimler Danışma Kuruluna da Başkanlık etmektedir. Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi Başkan Yardımcılığını da Antalya Muratpaşa Belediye Meclis Üyemiz yürütmektedir. Ayrıca, birçok belediye başkanımız uluslararası kurum ve kuruluşların üst yönetimlerinde görev almıştır. Bunlar Türkiye'nin yerel yönetimlerinin yurt içindeki başarılı çalışmalarının neticesinde olmuştur. Türkiye'nin medeniyet yarışında geri kalmaması için yasal düzenlemeleri çağın gereklerine göre revize ederken öte yandan kurumların küresel rekabet edebilme kapasitelerini artırmayı amaçlıyoruz. Çünkü değerli arkadaşlarım, yerel yönetimlerin temelinde insani değerler vardır, demokratik değerler vardır.

Değerli arkadaşlarım, yerel yönetimler alanında geçmiş dönemlerde görülen olumsuz uygulamalara AK PARTİ iktidarları döneminde son verdik. Belediyelere mali ve idari yönden özerklik getiren düzenlemeleri yaptık. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na çekince konulan maddeler yine bizim dönemimizde mali ve idari özerkliği sağlayan ademimerkeziyetçilik anlayışıyla, yerellik ve yerindelik ilkelerine dayalı olarak yapılan yerel yönetimler reformu ile fiilen ortadan kaldırılmış, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na uygun hâle getirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, görüldüğü gibi yerel yönetimler ülkelerin en önemli, demokrasinin yerleşmesi, gelişmesi ve kökleşmesi için de en hayati kurumlardır. Böylesine önem taşıyan kurumları oluşturan, belirleyen seçimlerin de sağlıklı, huzurlu ve güvenli ortamlarda yerine getirilmesi gerekmektedir. Ülkemizde mahallî idareler seçimleri Anayasa’mızın 127’nci ve 2792 sayılı Mahallî İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanun’un 8’inci maddesi gereğince beş yılda bir yapılmaktadır.

1930’dan günümüze kadar toplam 14 mahallî idareler seçimleri yapılmış ve en son seçim de bildiğiniz gibi 29 Mart 2009’da gerçekleştirilmiştir. Mart ayı sonunda yapılan seçimler için seçim takvimi ocak ayında başlamaktadır. Zorlu kış şartlarında geçen seçim dönemlerinde ne yazık ki bir çok üzücü hadise yaşanmıştır. Olumsuz koşullar ve hava muhalefeti nedeniyle ulaşım zorlukları ve buna bağlı kazalar meydana gelmektedir. Hâlâ hafızalarımızda tazeliğini koruyan o üzücü olayda, 25 Mart 2009 tarihinde Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nu yerel seçim propagandası için Kahramanmaraş’tan Yozgat’a geçerken helikopterinin düşmesi sonucu kaybetmiştik. Bir kez daha kendisine Allah’tan rahmet, ailesine ve sevenlerine sabrı cemil niyaz ediyorum, mekânı cennet olsun. O tarihte yaşanan bu elim gelişmenin ardından, hatırlarsanız, bütün siyasi parti temsilcileri kış şartlarında seçim yapılmamasını, seçim tarihinin daha uygun bir zamana alınması gerektiğini ifade etmişlerdi.

Değerli milletvekilleri, demokrasinin temel unsurlarından olan propaganda, vatandaşların bilinçlenmesini, siyasi partiler hakkında yeterli bilgiye erişmesini ve seçimlere etkin bir şekilde katılmasını sağlayan önemli bir araçtır. Ülkemizin coğrafi konumu nedeniyle kış aylarındaki seçim dönemi bütün bölgelerimizde zorlu geçmekte ve vatandaşlarımız seçimlere katılmakta zorluklar yaşamaktadır. Siyasi partilerimiz ve adaylarımız da seçim çalışmalarını istenildiği gibi yürütememektedir. Bugün üzerinde konuştuğumuz bu değişiklik, Anayasa’ya eklenecek bir maddeyle, siyasi partilerimizin ve yerel yönetim organlarına seçilecek adayların seçim çalışmalarında vatandaşlarımızla iletişimini ve etkileşimini daha kolay kılacak ortamların sağlanmasını amaçlamaktadır.

Mahallî idareler seçimlerinin anlattığım şartlarda yapılmasının hem siyasi partilerimiz hem adaylarımız hem de o ağır kış şartlarında demokratik haklarını sandığa giderek kullanmak isteyen vatandaşlarımız için büyük bir zorluk hâline geldiği herkes tarafından kabul edilmektedir. Konunun kamuoyunda son zamanlarda daha güçlü olarak dile getirilmesi sonrasında grup başkan vekillerimiz Türkiye Büyük Millet Meclisinde Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi gruplarıyla temasa geçmiştir. Yapılan görüşmelerde ana muhalefet partisi seçimlerin öne alınmasına ilke olarak “Evet.” demiş, ancak seçim tarihi konusunda mutabakat sağlanamamıştır. Milliyetçi Hareket Partisiyle yapılan görüşmelerde ise Milliyetçi Hareket Partisinin olumlu yaklaşımıyla mutabakat sağlanmış ve konu olgunlaşmıştır. AK PARTİ ve Milliyetçi Hareket Partisi grupları mahallî idareler seçimlerinin beş yılda bir ekim ayının son pazar günü yapılması, 30 Mart 2014’te yapılması gereken seçimlerin 27 Ekim 2013 tarihinde yapılması hususunda uzlaşmışlardır. Ardından hazırlanan kanun teklifi 309 milletvekilimizin imzasıyla Genel Kurul gündemine gelmiştir. Anayasa Değişikliği Hakkında Kanun Teklifi’ne atılan imzalar da göstermektedir ki, bu imzaların başında Sayın Genel Başkanımız, Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan ile Milliyetçi Hareket Partisinin Değerli Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin imzaları bulunmaktadır. Ardından hazırlanan bu kanun teklifini –Anayasa değişikliğini- bugün burada konuşuyoruz. Anayasa Değişikliği Hakkında Kanun Teklifi’ne atılan imzalar da, değerli milletvekili arkadaşlarım, göstermektedir ki, Türkiye büyük bir mutabakatla seçimlerin kış şartları yerine daha uygun bir tarihe alınmasında hemfikirdir. Bu düzenleme ile seçim tarihinin iklim şartlarının daha elverişli olduğu ekim ayının son pazar gününe alınması öngörülmektedir. Geçici madde yürürlüğe girdikten sonra, 2014 yılının Mart ayının son pazarında yapılması gereken ilk mahallî idareler genel seçimi 27 Ekim 2013 tarihinde yapılacaktır. Bazı siyasilerin dile getirdiği gibi bu teklif seçmenin iradesine müdahale değildir, demokratik haklarını daha kolay ve sağlıklı bir ortamda kullanmasını sağlamaktır.

Değerli milletvekilleri, mahallî idareler seçimlerinin beş ay öne alınması kış şartlarındaki zorlukların yaşanmaması yanında belediye başkanlarının hizmet dönemlerinin başında kendi plan ve projelerine rahatça başlayabilme imkânını da getirecektir çünkü mart ayında yapılan seçimler sonrasında yeni göreve gelen belediye başkanları bir önceki belediye başkanının bütçesi ile bir yılını geçirmek zorundadır. Martta yapılan seçimler sonrasında yerel iktidara gelen başkan, vaatlerini yerine getirmek için bir yıl beklemektedir. Bu da zaman kaybıdır, zaman israfı olmaktadır. Bu değişiklik ile belediye başkanlarımız ekim ayında seçilecek, kasım ve aralıkta yapacağı planlamayla kendi bütçesini oluşturacak, kendi plan ve projelerine başlama imkânına sahip olacaktır.

Değerli milletvekilleri, ayrıca 2014 yılı içerisinde Türkiye’de ilk kez halkın seçeceği ilk Cumhurbaşkanının seçimi yapılacaktır. 28 Ağustos 2014’te göreve başlayacak olan yeni Cumhurbaşkanının seçimi için seçim sürecinin altmış gün önce başlayacağını düşünürsek iki seçimin birbirine çok yakın olması ülkemiz için de sıkışık bir takvime neden olacaktır. Mahallî idareler seçimlerini beş ay öne alarak hem daha elverişli şartlarda bir seçimi yapacağız hem de 12’nci Cumhurbaşkanı seçimini daha sağlıklı bir ortamda yapma imkânını bulmuş olacağız. Ayrıca yapılacak ilk mahallî idareler seçiminin başlangıç tarihi ve oy verme gününe ilişkin hükümleriyle ilgili ortaya çıkabilecek belirsizliklerin giderilmesi ve uygulamada tartışmaya yol açacak farklı görüşlerin önüne geçilmesi amacıyla Anayasa’nın 67’nci maddesinin son fıkrası hükmünün 1 Ocak 1984 tarihli ve 2972 sayılı Mahallî İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanun’un sadece seçimin başlangıç tarihi ve oy verme gününe ilişkin hükümleri bakımından uygulanmaması öngörülmektedir. Yani Anayasa’nın 67’nci maddesinin son fıkrası hükmü bu düzenleme yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmayacaktır.

Türkiye demokrasisinin 15’inci yerel yönetimler seçiminin şimdiden ülkemiz ve milletimiz için hayırlar getirmesini temenni ediyor, yapılacak olan değişikliğin de yerel yönetimlerimize ve milletimize yeni kazanımlar getirmesini diliyorum.

Sözlerime son verirken tekrar hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, Sayın Konuşmacı Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin kullandığı krediyle ilgili benim konuşmalarımı çarpıtmıştır. İç Tüzük 69’a göre cevap hakkı istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tan. Yalnız yeni bir sataşmaya mahal vermeden.

Üç dakika süre veriyorum.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi’nin şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; ben çok kısa ve açık olarak Ankara Büyükşehir Belediyesi ve iştiraklerinin 1,5 milyar dolar -tam rakamı 1 milyar 447 milyon- hazine kefaletli kredi kullandığını söyledim. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ise 1 milyon doların üçte 1’i kadar, 332 bin dolar kredi kullandı, 4 bin misli fark var.

Şimdi, Sayın Konuşmacı “Bir ayrımcılık yok. Ankara Belediyesi kurallarına uygun müracaat etmiştir, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi de bu krediyi bulamamıştır.” gibi bir ifade kullandı. Ben burada polemik yapmıyorum. Şu sözü veriyor musunuz? Mesela Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin büyük bir projesi var, Dicle Vadisi Projesi. Bunu Sayın Başbakan Hükûmet programına da aldı, söyledi. Bununla ilgili hazırladığı, dünyada görüştüğü kredi kuruluşları var. Bu sözü veriyor musunuz, hazinenin kefil olacağını kabul ediyor musunuz? Eğer bu sözü veriyorsanız hiçbir polemik yapmaya gerek yok. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi önümüzdeki ay bu projelerini, yani defalarca getirdiği ama muhatap bulamadığı, benim de ilgili bakanlarla konuştuğum ama yanıt alamadığım… Mesela Sayın Veysel Eroğlu’yla ben bizzat konuştum. Bu konuda Başbakan talimat vermedikçe, yani Hükûmetin yapması veya başka yollarla alakalı bir tavır takınmayacaklarını, böyle bir şeyin gündemlerinde olmadığını söyledi. Ben, şimdi burada polemik yapmadan şunu söylüyorum: Tamam, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi eğer bu dosyasını tekrar getirirse -yani bulduğu krediyle, ilgili kuruluşlarla ve evraklarıyla- buna hazine kefaleti vermeyi kabul ediyor musunuz?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Vekilim…

ALTAN TAN (Devamla) – Söz veriyor musunuz? Söz veriyorsanız sorun yok. Polemik yapmayalım. Bütün projelerini getirsin, hazine de kefil olsun.

Saygılar sunarım.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Beni dinle… Bak…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Evet, şimdi…

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, Sayın Hatip…

BAŞKAN – Bir saniye… Hatibiniz daha kürsüde.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Baraja kredi desteği verdik, Sayın Başbakan talimat verdi.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Efendim, rakamlar burada. Ben ne yapayım. 2000-2009, Sayın Maliye Bakanının verdiği rakamdır bunlar. 1,5 milyar dolarlık… Söz verin, getirelim.

BAŞKAN – Sayın Baluken, Hatibiniz kürsüden insin, dinleyeceğim.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sataşma var Sayın Başkan.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Milletvekili…

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Partimizin belediye başkanlarıyla ilgili “Suç işlemişlerdir, o nedenle şu anda cezaevindedirler” gibi bir tespitte bulundu. Bu konuyla ilgili bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

5.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi’nin Barış ve Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii yerel yönetimlerimize yönelik her operasyon yapıldığında biz buraya gelip o operasyonun bütün detaylarını sizlerle paylaştık. Şimdi, bütün o paylaştığımız şeyleri bir kenara bırakalım. Eski ve yeni şu anda 36 belediye başkanımız tutuklu bir şekilde cezaevlerinde tutuluyor. 150’ye yakın belediye meclis üyesi ve il genel meclis üyesi arkadaşımız şu anda cezaevlerinde tutuluyor ve tümü hakkındaki suçlamalar tamamen düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğü kapsamında normal demokratik hukuk devletlerinde olmaması gereken yasaların getirdiği birtakım düzenlemelerdir.

Burada ilginç olan şudur: Burada konuşmayı yapan Sayın Hatip, gittiği her yerde iki-üç gün öncesinden operasyon yapılacak belediyeyi hedef göstermiştir ve bizim karşı çıktığımız nokta da budur. Sayın Hatibin hedef gösterdiği belediyeye iki-üç gün sonra yargı ve polis denetiminde operasyonlar yapılmıştır. Bütün belediyemize yapılan operasyonlardan önce Hüseyin Tanrıverdi’nin konuşmalarını açın ve bakın. En son Van Belediyesinde, üç gün önce Muş’ta yapmış olduğu bir konuşmayı yine talimat olarak algılayan yargı ve kolluk kuvvetleri harekete geçmişlerdir.

Şimdi, Van’la ilgili bakın, Van’la ilgili konu açıldı, söyleyelim. Deprem görmüş, hâlâ deprem yaralarını sarmamış bir kentte 6 belediye başkanını aynı anda gözaltına alıyorsunuz. Bunlardan 4’ünü, 1’i Van Belediye Başkanımız olmak üzere, cezaevine atıyorsunuz ve sonra gelip Parlamento kürsüsünden demokrasinin platformu, aynası olması gereken bu kürsüden de bunu savunuyorsunuz. Bunun kabul edilebilir hiçbir yönü yoktur. Bu, sadece tutuklamalar için geçerli değildir. Yerel yönetimlerimizi işlevsiz kılmak için eğitim destek evleri birer birer kapatılmıştır. Bakın, Millî Eğitim Bakanlığıyla defalarca ben görüştüm; Millî Eğitim Bakanlığının yönetmeliğinde hiçbir şekilde eğitim destek evlerinin kapatılmasıyla ilgili tek bir madde bile yoktur. Bunun nereden, hangi talimatla verildiğini Bakanlık yetkilileri bile bilmiyor.

Sadece eğitim destek evleri de değil yani belediyenin bütün kurumsal işleyişini, kamusal hizmetini felç edecek şekilde bir sürecin kimler tarafından talimatla yönlendirildiğini biz çok iyi biliyoruz ve bu konuda da Sayın Hatibin sicili hiç de temiz değildir. Özellikle bu yeni MYK’daki görev değişikliğinde de Sayın Hatibin yerel yönetimlerle ilgili görevinin son bulmasını da ülke açısından son derece hayırlı buluyorum.

En son, Batman Belediyesine yapılan bir operasyonda, mahkeme daha devam ederken Hükûmete yakın bir televizyon kanalından mahkeme sonucu açıklanmıştır. Yani bu düzeyde talimatla, yönlendirmeyle sürdürülen bir soykırım operasyonlarına maruz kalan yerel yönetimler gerçeği vardır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Eroğlu, ne diye?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Altan Tan benim ismimi kullanarak, açıklamam gereken bir hususu…

BAŞKAN – Hangi hususu? Ne söyledi Sayın Eroğlu?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – “Diyarbakır’la ilgili Bakan Veysel Eroğlu’yla görüştüm…”

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Söz verin efendim.

BAŞKAN – Sayın Eroğlu, buyurun.

Yalnız üç dakika olunca galiba sataşma talebi çok oldu, onun için iki dakika veriyorum.

Buyurun.

6.- Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun, Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Özellikle Sayın Diyarbakır Milletvekili Altan Tan benim ismimi zikretti Diyarbakır’la alakalı, projelerle alakalı.

Vadi Projesi geldi. Ben, sadece bu teknik bir mesele, evvela DSİ’nin bu mesele üzerinde eğilip teknik olarak… Bu Vadi Projesi çünkü Dicle Nehri üzerine birtakım çalışmalar yapılmak isteniyor. “Gerekirse teknik olarak her türlü desteği veririz.” diye söyledim bir defa. Yoksa “Başbakanımız talimat verirse öyle yaparız, aksi takdirde yapmayız.” diye söylemedim.

Kaldı ki, bakın, Diyarbakır için biz çok büyük fedakârlık yaptık. Ben Çevre Orman Bakanıyken her şehre en fazla 1 tane IPA Projesi veriyorduk ve neticede Diyarbakır’da ihtiyaç vardı. Gerek katı atık bertaraf tesisleri için gerekse atık su arıtma tesisinin tevsisi için oraya 2 tane proje için imkân sağladık.

Kaldı ki, Diyarbakır’da ne gerekiyorsa yapıyoruz ta 2003 yılından beri. Diyarbakır’da mesela içme suyunda bir pompa istasyonu problemi vardı. Ben o zaman DSİ Genel Müdürüydüm, çözdük. Dere ıslahları, atık su arıtma tesisinin bizzat ben projesini takip ettim, hatta açılış yapılırken ben de oradaydım.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Bakan, niye Urfa’ya yapmıyorsunuz?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Yani, bu şekilde, özellikle şunu ifade edeyim: Kati surette hiçbir ayrım yapmıyoruz.

Bakın, DSİ olarak en büyük yatırımlar, Dicle Kral Kızı Pompaj, Cazibe sulamaları, şu anda Silvan Barajı, Ambar Barajı …

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Hilvan ilçesinin içme suyu yok Sayın Bakan.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - …Pamukçay Barajı, bütün projeler yapılıyor. Dolayısıyla, lütfen, Sayın Altan Bey, bunları ifade ederken Diyarbakır’a yapılan muhteşem yatırımları da zikrederseniz çok isabet olur.

Hepinize teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Efendim, Sayın Bakan Dicle Vadisi’yle ilgili eksik bilgi vermiştir, ben söz almak istiyorum.

BAŞKAN – Hayır, cevap vermek için değil; sataşma varsa… Dinledim, sataşma yok Sayın Tan. O sizden başka bir şey sordu.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Ama olmayan bir şeyi söylemiştir.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sataşma değil, bilgi düzeltmesi gerekiyor. İç Tüzük’te yeri var. Bilmeden konuşmayın, İç Tüzük 69’ta yeri var.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – “Sayın Başbakan bana talimat vermemiştir.” demiştir. Ben de onu söylemiştim, talimat vermediğini söylemiştim. Niye vermedi talimat; onu söylüyorum.

BAŞKAN – Sayın Tan, lütfen.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Hükûmet Programı’nda var; 10 tane de hazırlanmış, derece almış proje var.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, bilgiyi düzeltmek amacıyla İç Tüzük 69’a göre söz alabilir.

BAŞKAN – Yani düzeltme değil, sataşma yok. “Bir şey açıklasın.” dedi. Başka bir zaman açıklar.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – “Diyarbakır’la ilgili büyük fedakârlıkta bulunduk.” diyor. Ben de Diyarbakır milletvekillerine sesleniyorum: Çıkın siz cevap verin, hangi fedakârlıklarda bulunduğunu?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tanrıverdi.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) – Biraz önce ismimi kullanarak ve beni…

BAŞKAN – Sayın Tanrıverdi, lütfen yeni bir sataşmaya mahal vermeden…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Efendim, o aynı zamanda devlet görevidir kardeşim yani cebinden mi veriyor?

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Cebinden vermiş demek ki.

5 milyar dolar Karadeniz otoyoluna verildi, 5 milyar dolar. Her yağmur geldiğinde deniz alıp götürüyor.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

7.- Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi’nin, Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) – Çok değerli Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Ben konuşmamı yazılı bir şekilde yaptım ve doğruları söyledim, gerçekleri ifade ettim. Doğrusu, benim sözlerim gayet açık, net sözlerdir ve herkes tarafından da dinlenmiş ama burada olmayan milletvekili arkadaşlarımız sonradan gelerek burada benim konuşmama ilişkin ifadelerde bulunmuşlardır.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Ne konuştuğunuzu izledik Sayın Hatip.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – İzledik efendim, televizyon veriyor dışarıda.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - O kadar ileri gitmişlerdir ki bizim teşkilatımızın, partimizin iç çalışmalarına bile dil uzatacak kadar hoş olmayan ifadelerde bulunmuşlardır. Biz partinin neferiyiz. Görevimiz, unvanımız ne olursa olsun, hiç önemli değil. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Biz, demokrasinin kurallarını çalıştırıyoruz.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Siz diğer partinin işlerine burnunuzu sokmayın…

MEHMET ERSOY (Sinop) – Dinle.

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Dinle.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Siz dinleyin, bağırmayın oradan.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – İşte, o yaptığınızı söylüyorum burada. Burada onu söylüyorum yani bir başkasının işine karışmayın, işinize bakın. Efendim, burada söylediğim ifadelerle hiç bağdaşmayan suçlamalarda bulundu. Örneğin, benim sicilimin kötü olması. Neymiş? Efendim, ben gidiyormuşum, ondan sonra KCK operasyonları oluyormuş. Bir dönün, kendinize bakın. Niye bu KCK operasyonları oluyor, niye yapılıyor? Bunları -kendinize bakın- gidin, yargıyla konuşun. Bunların bizimle alakası yok. Yargı bir milletvekilinin talimatıyla hareket eden bir kurum değildir. Yargı mensuplarına haksızlık ediyorsunuz.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Yargıya talimat veriyorsunuz.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Başbakan söylüyor “Talimat verdim.” diye, biz söylemiyoruz ki.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Bizim belediye başkanlarımız arasında ayrım yapmadığımızı söyledik. Sayın Bakanımız ifade etti.  Konu açıldığında gene konuşulur. Bahsettiğiniz sadece Diyarbakır’ın merkezinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tanrıverdi.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye, kürsüyü bir terk etsin, bir acele etmeyin.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – …11 tane köprülü kavşağın Hükûmetimiz tarafından yapıldığını herhâlde görüyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Tanrıverdi, lütfen…

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Bu suçlamaları kabul etmiyoruz. Sicilim oldukça temizdir, ak bir şekilde ortadadır.  Siz sicilinize lütfen bakın. Aynada kendinizi gördünüz.

Teşekkür ediyorum, hayırlı günler diliyorum. (AK PARTİ  sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Hatip yine şahsımıza ait kendi partilerinin iç işlerine  burnumu soktuğuma dair bir imada bulundu. Sataşma için söz talebinde bulunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Baluken, burada bitecek mi bu sataşma?

Söz veriyorum, buyurun.

İki dakika…

MEHMET ERSOY (Sinop) – Bunda ne sataşma var?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan “Herkes kendi partisine baksın.” dedi. Bu sataşmayla ilgili bir konu değil.

BAŞKAN – Tamam, siz de kendi yerinize bakın Sayın Elitaş. Lütfen yerinize oturun, kendi yerinize bakın.

8.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi’nin şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Değerli milletvekili arkadaşlarım, tabii ki bizim AK PARTİ’nin iç işlerine karışma gibi bir durumumuz söz konusu değil. Burada Sayın Hatibin siciliyle ilgili, milletvekili siciliyle ilgili veya genel siyasi çalışmalarıyla ilgili bir sicilden bahsetmedim. Bu KCK operasyonlarıyla ilgili tüm operasyon yapılan alanlarda iki-üç gün önce Sayın Başkan Yardımcısının açıklamaları üzerine bu operasyonların startının verilmesini sizlerle paylaştım. Dolayısıyla bu operasyonların yürütülmesiyle ilgili sicilden bahsettim ve onu tekrar söylüyorum. Bu operasyonların tek tek hepsini merak ediyorsanız basında, İnternet’te hepsi var. Van’dan Batman’a, bütün yapılan operasyonlardan iki üç gün önce Sayın Başkan Yardımcısının bunları bilmesi bir tesadüf olamaz herhâlde. Kaldı ki yargıya talimat vermeyle ilgili, Sayın Başbakanın zaten “Biz yargıya talimat verdik.” şeklinde beyanatlarını da biliyoruz. Dolayısıyla, bu yönlü kullanmış olduğumuz cümleleri sizin bütün mesleki bir siciliniz üzerine kullanılmış gibi burada göstermeniz doğru değildir.

Diğer taraftan, Sayın Hatip özellikle burada konuşurken, bizim aynaya bakmamız gerektiğini söyledi. Biz zaten burada konuşurken de mevcut operasyonlara ayna tutacak şekilde bir konuşma yaptık. “Tüm arkadaşlarımız düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğü kapsamında yapmış oldukları çalışmalardan dolayı gözaltına alınıp cezaevlerine gönderildiler.” dedik. Dolayısıyla, bizim Sayın Hatipten isteğimiz, Sayın Hatibin bizim belediyelerle ilgili mevcut olan yaklaşımını değiştirmesi. Yoksa biz “AKP’nin MYK’sında A kişisi, B kişisi görev alır.” üzerinden bir tartışmanın asla bir tarafı olmayız. Ama Sayın Hatip özellikle bu KCK operasyonları kapsamında bizzat talimat vererek bir süreci yönlendirdiği için bireysel olarak memnuniyet…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ile 309 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/873) (S. Sayısı: 328) (Devam)

 

BAŞKAN – Kanun teklifi üzerinde şahsı adına söz isteyen Ömer Süha Aldan, Muğla Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 328 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na geçici 20’nci madde eklenmesine dair kanun teklifi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, yapılan düzenleme ile 2014 yılının Mart ayının pazar günü yapılması gereken yerel seçimler 2013 yılının Ekim ayının son pazar günü yani 27 Ekim 2013 günü yapılacaktır. Teklifin gerekçesinde olağan seçim tarihinin kampanyasının kış aylarına denk gelmesi ve ülkemizin belli yörelerindeki kış şartlarının olumsuzluğu gösterilmiştir. Oysa yazın da seçim kampanyasının ne kadar zor olduğunu bir Muğla Milletvekili olarak iyi bilirim. Özellikle referandum sürecinde… Yazın da oldukça güç bir iştir seçim kampanyası yapmak.

Öte yandan, gerek Komisyon raporunda gerekse buradaki birkaç hatibin konuşmalarında dile getirdikleri bir husus var, rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümü üzerinden yapılan bir değerlendirme. Hep “Elim bir kaza sonucu, işte Muhsin Yazıcıoğlu vefat etti ve bu nedenle de kış şartlarının olumsuzluğu söz konusudur.” gibi bir yaklaşım söz konusu ama şunu unutmamak gerekir ki: Kamuoyunda Muhsin Yazıcıoğlu’nun bir suikasta kurban gittiği yönünde yaygın bir algı var. Öte yandan, şu anda Malatya Özel Yetkili Mahkemesinde Muhsin Yazıcıoğlu’nun vefatıyla ilgili bir soruşturma var, hatta tutuklanan insanlar var. Acaba hangisi doğru? O zaman mahkeme yanlış bir işlev mi yapıyor? Yani dolayısıyla, Muhsin Yazıcıoğlu’nun vefatı üzerinden, böyle, seçimi erken tarihe almaya bir gerekçe bulmak bence doğru bir yaklaşım olmaz diye düşünüyorum.

Bana kalırsa seçimin erkene alınmasının üç temel nedeni vardır. Bunlardan bir tanesi: İktidar partileri genellikle sonbaharda seçim yapmayı daha avantajlı bulurlar. Zira, insanlar yazın tatillerini yaparlar, köylerine giderler, giderleri son derece azdır, yakacak parası vermezler, okul giderlerine harcama yapmazlar, sebze fiyatları ucuzlar, enflasyon düşer, hakeza insanlar iş bulurlar yazın gerek turizm alanında gerekse tarımsal alanda. Dolayısıyla iktidar partisi sonbaharda seçim yapmayı kendi açısından uygun bulmuştur. Ne yazık ki biz muhalefet partileri –ben genelini kastediyorum- “İşte, seçimden kaçtılar.” polemiğine maruz kalmamak için de bu teklifi kabul etmek durumunda kalmışızdır. Birinci neden budur.

İkinci nedene gelince, ikinci neden: Ülkemizin ekonomik tablosundaki kırılganlıktır. Ne yazık ki, ithal ikamesine bağlı büyüme anlayışı, aslında bir büyüme de değil şişmedir bu, yüksek büyüme oranlarına kavuşmuşuzdur ama bunun karşılığında yüksek oranlarda –ne yazık ki- cari açık artmıştır. Bunun sonucunda da cari açığın ülkeyi bir iflas noktasına götürdüğü anlaşılınca bu kez ekonomi soğutulmaya çalışılmıştır. Ekonomi soğutulduğunda da reel sektör güç durumlara düşmüş, ÖTV ve KDV vergilerinin ödemelerinde güçlük yaşanmıştır. Bunun sonrasında da tabii ki kamu açığı ortaya çıkmıştır, kamu açığını kapatmak için de yapılan şey zamlardır. Ülke öyle bir kısır döngü içindedir ki ekonomik anlamda, ya bir an önce iflas edecektir ne yazık ki ya da bu iflas süreci geciktirilecektir. Bu noktada, yerel seçimlerin bir an önce yapılması, ekonomik kırılganlıkların artmasını önleme açısından da bir yöntem olarak önümüze konmuştur.

Üçüncü neden ise: Bütünşehir Projesi’ni –adı Büyükşehir oldu- bir an önce yaşama geçirme anlayışıdır. Halen 16 olan büyükşehir sayısı yapılacak bir düzenlemeyle –bu Anayasa değişikliğinden sonra getirilen tasarıdaki düzenlemeyle- 29’a çıkarılacaktır. Aslında, bu düzenlemeyi –evet, Muğla ili de Büyükşehir Projesi kapsamına alınıyor, ilke olarak buna sıcak bakıyoruz, keza Seydikemer beldemizin ilçe olmasını da sevinçle karşılıyoruz lakin- incelediğimizde içinde şöyle bir unsur var, kısaca şöyle özetleyeyim: Bu Büyükşehir Projesi, Ankara’daki sultana 29 tane derebeyi yaratma girişimidir, keza bununla, “Bu derebeyler yarın başına buyruk davranırlar, Ankara’yı dinlemezler.” anlayışı içinde de bunlara, bir zapturapta alınacak bir müessese geliştirilmiştir. Onun adı da Yatırım İzleme ve Koordinasyon Merkezidir.

Plan şudur: Büyükşehri AKP alırsa mesele yoktur ama büyükşehri muhalefet partileri elde ederse bu sefer de bu İzleme Koordinasyon Merkezi bir denetim mekanizması içerisinde bir balyoz gibi o büyükşehir belediyelerinin başına çökecektir. Bu anlamda 56 milyon insan Büyükşehir Yasası kapsamına alınıyor, lakin 19 milyon insan dışarıda bırakılıyor. Bu yapılırken de 19 milyon insana hizmet verecek belediyelerin ödenekleri kısılmaktadır. Bu, 19 milyon insana yapılacak çok büyük bir haksızlıktır.

Öte yandan, bu düzenlemeyle aslında kentler köyleştirilecektir. Düşünün, Fethiye’nin Çobanisa köyünün Muğla’ya uzaklığı 220 kilometredir. Muğla büyükşehir belediyesi hizmeti nasıl götürecektir buraya? Dolayısıyla Çobanisa köyünde hizmet alamayan, devlete, belediyeye sesini duyuramayan insanlar büyük kentlere göç etmek zorunda kalacaklardır ve büyük kentler köyleşecek, düzensizleşecek, yapılaşmada büyük sorunlar yaşanacak, her şeyden öte, bu şişme sosyal sorunları da beraberinde getirecektir.

Kendi seçim bölgemden bir örnek vermek gerekirse, 49 beldenin 48’i kaldırılıyor. Bunların içinde Bodrum’da Turgutreis var, Gümüşlük var, pek çok beldemiz var; Marmaris’in, Köyceğiz’in, keza Fethiye’nin ve Bodrum’un. Bunlar yaz aylarında yüz binlere hitap ediyorlar. Siz bunları Muğla’dan idare edemezsiniz, Muğla’dan bu belediyeleri yönetemezsiniz. Dolayısıyla ilke olarak “büyükşehir belediyesi” adı üstünde insanlara cazip görünse de temelde pek çok sıkıntıyı beraberinde getirecektir. Aslında çözüm Muğla için açıktır, öncelikle Fethiye’yi il yaparsınız, kendi içinde Bodrum’a özel bir statü verirsiniz, o turizm alanlarında çevreyi de korursunuz. Şimdi “Büyükşehir Projesi” kapsamı altında en büyük kaygım bu sahillerin ne yazık ki birilerine peşkeş çekileceği olgusudur.

Öte yandan,pek çok belde kapanıyor. Belde başkanları -özellikle çoğunluğu da Adalet ve Kalkınma Partili- büyük bir üzüntü içindedirler, büyük bir kaygı içindedirler. Keza, daha kapanmadan beldeler, belde belediye başkanlarının projelerini yaşama geçirmeleri o ilin valisinin onayına bağlanmıştır. Bugün gördüğümüz örnek şudur: Adalet ve Kalkınma Partili belediyelerin bu yöndeki talepleri hemen yerine getirilmektedir. Buna karşın, diğer muhalefet partisi belde belediye başkanlarının talepleri ise sümen altında tutulmaktadır. “Yeter ki bunlar başarısız olsun da seçimde bundan nema sağlayalım.” diye. Dolayısıyla, beldelerin şu anda işlemez duruma gelmesi o yöre halkına da yapılabilecek büyük bir haksızlıktır.

Benim bu konudaki önerim açıktır. Büyükşehir belediye sistemi çoğunluk oyuyla kabul edilir ya da edilmez, en azından önümüzdeki seçimde uygulama olanağı bulmamalıdır. Eğer bu bulunursa çok büyük bir kaos yaşanacaktır. Mevcut düzenlemede sırf “Köy oylarını alayım.” diye beş yıl süreyle o insanların yapacakları ödemeleri ertelemek ya da zam oranlarını düşük göstermek çözüm değildir. Köylü bir süre sonra suya, emlak vergisine ne kadar ödediğini görünce, belki verdiği oydan da büyük bir pişmanlık duyacaktır ama bu oluşacak olumsuzluğu gidermek de yıllar alabilecektir.

Son sözüm şudur: Bu bir avlanma yöntemidir ama Türk siyaset tarihi ava gidenin avlanacağına dair çok örneklerle doludur.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Teklif üzerinde söz isteyen, Hükûmet adına, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda değişiklik yapan kanun teklifi üzerinde Hükûmet olarak görüşlerimizi açıklamak üzere söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, aslında burada Hükûmetin konuşma hakkı yok. Bu, tamamen Hükûmet dışındaki bir olay. Bu Anayasa değişikliği Meclisin işi; Hükûmetin işi değil. Konuşma hakkı yok.

BAŞKAN – Sayın Genç, bildiğinizi kendinize saklayın. Kanun teklifi bu.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Anayasa değişiklik teklifi, Anayasa'nın geçici maddelerine yeni bir madde ilave ederek, 2014 yılı Mart ayının son pazarında yapılacak olan mahallî idareler genel seçiminin, bir defaya mahsus olmak üzere, 2013 yılı Ekim ayının son pazar günü yapılmasını öngörmektedir.

Tabii, bu değişiklik altında çok farklı manalar aranabilir, herkes bir şey söyleyebilir ama işin özü çok açık, çok net. Seçim şartları açısından, Türkiye'de propagandanın sağlıklı yapılabilmesi açısından, seçmenin seçme hakkını sağlıklı kullanabilmesi açısından ve başka pek çok nedenlerden dolayı buna büyük bir ihtiyaç vardır. Esasında, bu ihtiyaç sadece bugün ortaya çıkmış bir ihtiyaç da değil. Bundan önce de 1988 yılında, Anavatan Partisinin iktidarda olduğu dönemde de yasada bir değişiklik yapılmak suretiyle bu yönde bir adım atılmış ancak Anayasa Mahkemesi, yasada yapılan değişikliği Anayasa'ya aykırı görmek suretiyle iptal etmiştir. Daha sonra, Anayasa'da bu yönde bir adım atılmış ancak halk oylamasına gidilmiş ve vatandaş, yapılan halk oylamasında, Anayasa değişikliğini reddetmiştir. O gün de bu var, o gün de halk oylamasına gidebilecek kadar ciddi olarak görülmüş, değerlendirilmiş ve bu konuda bir adım atılması istenmiş ancak netice alınamamış. Bu konuda bütün partilerin, hemfikir olduğu kanaatindeyim esasında çünkü mart ayına baktığınız zaman ve seçim takviminin başlamasıyla yapılması arasında geçen sürece baktığımızda ve o süreç içerisinde yaşananları değerlendirdiğimizde, bu düzenlemenin ne kadar haklı ve yerinde bir düzenleme olduğu da gayet açıktır. Zira, 1 Ocakta takvim başlıyor. Ocak, kış şartlarının en yoğun olduğu aylardan bir tanesi, şubat hakeza öyle, martın büyük bir kısmı hakeza öyle. Bu şartların, Türkiye’nin 81 ilinde, bütün ilçelerinde, bütün beldelerinde, ağırlığı ve şiddeti farklı olmakla beraber her yerinde yaşandığı da çok açıktır, çok nettir. Bu şartlar altında, seçimin propagandasının sağlıklı yapılabilmesi… Kış şartlarında köye gidecek araçların yollardan gidip gelmesi ve o hava şartlarında başka tür çalışmaların yapılması, akşamın çok erken başlaması ve bütün bunları değerlendirdiğinizde sağlıklı bir propaganda zemininin olmadığı çok açık.

Öte yandan, seçmenlerin partileri, adayları doğru değerlendirmesi, projelerini, programlarını doğru değerlendirmesi ve incelemesi açısından da ciddi zorluklar yaşadığı bir gerçek. O nedenle, hem siyasi partilerin arzu ettikleri rahatlık içerisinde propaganda yapabilmeleri, bütün adayların kendilerini istedikleri gibi anlatabilmelerine imkân vermek hem de seçmenlerin adayları, partileri, programları, kişileri tanıması ve propagandaya erişmesi konusunda engelleri ortadan kaldırmak adına bunun fevkalade anlamlı, önemli bir adım olduğunu düşünüyoruz.

Öte yandan, tabii, bütçe açısından da bir fayda var. Diyelim ki belediye başkanı martta seçildiği zaman kendinden önceki başkanın yaptığı program ve bütçeyle karşı karşıya kalıyor. Esasında, seçildiği yıl bu anlamdan baktığınızda da yarı anlamıyla kayıp bir yıl olarak karşımızda duruyor. Eğer ekimde seçim olursa seçilen belediye başkanı kendi bütçesini yapabilecek, zaman kaybetmeden projelerini hayata geçirebilmek için imkân ve fırsat bulabilecektir. Ona bu imkânı vermek, zaman israfını ve bu açıdan kaybedeceği birtakım konuları kayıptan öteye kazanca dönüştürmekte de elbette hepimiz için büyük bir yarar, büyük bir fayda vardır.

Ayrıca, 2014 yılında Türkiye ilk defa cumhurbaşkanı seçimini yaşayacaktır, doğrudan halk tarafından seçilecektir. İki tane seçimin aynı yıl içerisinde olması da yine birtakım zorlukları getirebilir. O nedenle, her iki seçimin de sağlıklı yapılabilmesi için de bunun öne alınmasında fayda var, bunun öne alınmasında milletimiz için de, hepimiz için de büyük bir yarar var.

AK PARTİ yangından mal kaçırmak veyahut da birtakım hesapların içerisine girmek maksadıyla da bunu öne almış değil. Zira, bu bizim önerimiz ama Milliyetçi Hareket Partisinin de -burada teşekkür ediyorum- desteğiyle olan bir şey. Biz bir hesap yapıyor olsak başka bir parti bir hesap yapmaz mı? Onlar da bir hesap yapar. İki tane birbiriyle rakip partinin hesabı birbiriyle uyuştuğu zaman orada “Birisi hesap yapıyor.” demek fevkalade yanlış olur. Burada bir hesap yok; milletin hayrı var, milletin yararı var, işin doğrusunu yapma gayreti var, bunun arkasında hesap kitap aramama gayreti var. Biz bunu yapıyoruz.

Bakın, Türkiye’deki şu anda mevcut belediyelere baktığınız zaman, Türkiye’deki belediyelerin yüzde 56,68’i AK PARTİ’ye ait belediyeler. Seçime gidiyoruz; seçimde vatandaşımız farklı karar verebilir, belediye başkanlarında, belediye meclislerinde değişiklik yapabilir, belediyede iktidar olanları, meclislerde iktidar olanları değiştirebilir. Bizim elimizde böylesine bir imkân var, böylesine bir güç var. Biz diyoruz ki: “Beş buçuk ay önce gidelim seçime, milletimizin huzuruna çıkalım, hem irade yenilensin hem de yönetenler yenilensin, milletimiz bize imkân verirse biz hizmet edelim, başkalarına imkân verirse başkaları hizmet etsin.” Bundan daha güzel ne olabilir? Demokrasinin doğru işlemesi bakımından faydalı bir adımdır.

AK PARTİ ekonomi kötü olduğu için de bunu getiriyor değildir. Yani o da fevkalade yanlış bir şey. Eğer öyle bir şey olursa, ekonomi kötüyse, işler iyi gitmiyorsa, her şey berbatsa zaten sandık fatura kesme yeridir, vatandaş faturasını kesecektir. AK PARTİ beceremiyorsa AK PARTİ’ye faturayı kesecektir, başkaları beceremiyorsa ona faturayı kesecektir. Eğer biz yapamadıysak bize kesilecek faturaya biz razıyız çünkü milletimizden ne gelirse o bizim için baş tacıdır, o bizim için kıymetlidir. Bugüne kadar milletimizin verdiği her kararı büyük bir memnuniyetle biz karşıladık.

Değerli arkadaşlar, Büyükşehir Belediyeleri Kanunu’nda değişiklik yapan Hükûmet tasarısıyla ilgili de birkaç hususu paylaşmak isterim. Bu tasarı esasında önemli bir tasarıdır. Baktığınız zaman Hükûmet açısından riskleri de içeren bir tasarıdır, İktidar Grubu açısından da riskleri de içeren bir tasarıdır. Biz, bu tasarıyı getirirken her türlü eleştiriyi de hesap ederek, eğer burada bir fatura olacaksa bu faturayı da hesap ederek getirdik. Esasında doğru olanı yapma konusunda bugüne kadar bizim herhangi bir tereddüdümüz olmadı. Hatırlarsanız, 2009 Mahallî İdareler Seçimine gitmeden önce de biz Türkiye’de nüfusu 2 binin altında kalan belde belediyelerin kapatılmasına ilişkin kanun değişikliğini burada yaptık. Anayasa Mahkemesi kısmi iptal verdi ve Danıştayın kararıyla bu uygulanamadı. Biz, bunu yaparken buna bazı yerlerde vatandaşımızın karşı çıkacağını elbette biliyorduk. Bunun bir siyasal faturasının olacağını elbette biliyorduk ama bir şeyi daha biliyorduk: Eğer biz bu yapıyla devam ettirirsek o zaman oradaki vatandaşlarımızın sorunları çözüm beklemeye devam eder. Nüfusu 500, nüfusu bin, nüfusu 1.500 olan belediyelerin bütçe gelirlerine baktığınız zaman, bu gelirlerle cari giderleri yan yana koyduğunuz zaman, cari giderleri karşılayamayan bir belediyenin vatandaşa hizmet götürme imkânı yoktur. Sadece, çalışanlara maaş ödeyen, telefon parası ödeyen, elektrik parası ödeyen, diğer cari giderleri ödeyen bir yapı ama hizmet olduğu zaman hizmeti üretecek bir yapı yok. Kaynakları israf ediyoruz. Öyleyse doğru olanı yapalım; kaynaklarımızı israf etmeden hizmeti doğru bir biçimde yürütecek adımı atalım böylesi belediyeleri kapatarak ama bunları da mağdur etmeyecek tedbirleri alarak yola devam edelim. Şimdi kapatılıyor bu belediyeler ama bunlarla ilgili hizmetler beş yıl süreyle İller Bankasından aldıkları imkânlar devam edecek ve buralara tahsisli olacak, buraların imkânları, ihtiyaçları için harcanacak. Personele giden paralar artık vatandaşın doğrudan hizmetine gidecek, özel idareler o hizmetleri yürütecek ama büyükşehir belediye sınırları içerisinde kalan yerlerde ise zaten büyükşehir olacakları için büyükşehir belediyesinin imkânları orada hizmete dönüşecektir. Oradaki hizmetler bugünkünden daha iyi olacaktır. Biz onu görüyoruz, onu biliyoruz.

Bakın, daha önce Türkiye’de bazı adliyelerin kapatılmasına ilişkin de biz bir karar aldık, o noktada da adım attık. Bunu atarken de bu ülkenin faydasını, yararını düşündük. Eğer biz popülist davranmış olsaydık, siyasal hesaplar içerisinde olsaydık, bu kapatan adımları atma yerine başka adımlar atardık ama biz görüyoruz, biliyoruz ki israf olan şeylerle, yanlış harcanan kaynaklarla, doğru yönetilmeyen paralarla Türkiye’yi güçlü kılmamız, yerel hizmetleri daha aktif ve daha verimli hâle getirebilme imkânımız yoktur. Öyleyse parayı doğru yönetecek, hizmeti doğru bir şekilde vatandaşımızın ayağına götürebilecek, etkin ve verimli kılabilecek adımları atmak da hepimizin vazifesidir. Bu anlamda da bu düzenleme önemli bir düzenlemedir, tarihi bir düzenlemedir, Türkiye’yi bölen bir düzenleme değildir. Bu anlamı yüklemek de fevkalade yanlış olur; zira İstanbul’da, Kocaeli’de büyükşehir belediye sınırları il sınırıdır ve bu epeyce bir zamandır da uygulanmaktadır. Biz arazide bunun başarılı sonuçlar verdiğini gördük. İstanbul’a bakın, İstanbul’un fazlaca, diyelim köy kısmı yok ama Kocaeli’ye gittiğinizde orada kırsal alanın daha fazla olduğunu göreceksiniz. Gidip orada sorduğunuzda vatandaşlarımıza, büyükşehir belediyesi olduktan sonra aldıkları hizmetle öncekileri kıyasladıklarında daha iyi hizmet aldıklarını söylüyorlar ve memnuniyetlerini ifade ediyorlar.

Bugün ne olacak, ne oluyor burada? Büyükşehir olunca köylerin yol meselesi, köylerin su meselesi, köylerin kanalizasyon meselesi, çevreyle ilgili işler, temizlikle ilgili işler belediyelere devrediliyor. Yani bir ülkede belediyenin yol yapması, temizlik işiyle, kanalizasyon işiyle, su işiyle uğraşması bu ülkenin neyini böler? Hiçbir tarafını bölmez. Esasında, sandık olduğu için, bu hizmeti yapma yetkisini alanlar bu yetki süresi içerisinde hizmeti yapamadığı zaman sandıkta vatandaş bunun hesabını sorabilecektir.

Bugüne kadar da büyükşehir kapsamına alınan yerlerde kırsaldaki hizmeti kim yürütüyordu? İl genel meclisleri yürütüyordu, köylere hizmet götürme birlikleri yürütüyordu. Baktığınız zaman, il genel meclislerine ilişkin attığımız adımlar da çok eleştirildi. Valiyi başkanlıktan aldık, içinden bir başkan seçtik, o zaman da farklı şeyler söylendi. Şimdi, bütün bu adımları attığımızda neticenin faydalı olduğunu gördük. Biz Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünü kaldırmıştık, neden? Yozgat’ın A köyündeki içme suyu meselesini muhtar kaymakama yazıyor, kaymakam valiye yazıyor, vali köy hizmetleri il müdürüne, oradan tekrar çalışma yapılıyor, bölge Kayseri’ye gidiyor, Kayseri’den Genel Müdürlüğe, Genel Müdürlükten bütçe planlama vesaire, tekrar, eğer programa girerse, buradan aynı yolu takip edip Yozgat’a gidiyor. Ben yazıların gidiş ve gelişini anlatırken yoruluyorum. Ankara’nın Yozgat’ın Bahçecik köyünün suyuyla ne işi var? Bırakın, bunu Yozgat’ın belediyesi yapsın, özel idaresi yapsın. O zaman bunu getirdiğimizde kıyamet koptu, şimdi yaptık iyi oldu, mahallinde işler çözülüyor. Büyükşehir belediyelerinde de büyükşehir belediye başkanları bunu çözecektir.

Biz sadece ülkemizin belli bir ilini, belli bir bölgesini bu anlamda değiştirmiyoruz, baktığınızda eski olan 14 tane büyükşehir belediyesinin il sınırını mülki idare sınırı yaparken, yeni kurulan 13 tane belediye sınırını da mülki idare sınırı yapıyoruz. Türkiye'nin her bölgesinde var, hem Marmara’sında var hem Ege’sinde var hem Akdeniz’inde var hem İç Anadolu’sunda hem Karadeniz’inde hem Güneydoğu’sunda hem Doğu’sunda. Her bölgede biz bu adamı atıyoruz. Bu, milletimize güvenmenin, onların yetkisine saygı duymanın da bir gereğidir. Vatandaş seçecek, belediye başkanları hizmetini verecek, hizmet veremediği zaman, bunlarla ilgili sandıkta hesabını soracaktır. Yanlış yapanlar olursa devletin denetim mekanizmaları vardır onlar devreye girer; suç işleyen konular söz konusu olursa o zaman zaten ilgili kanunlar vardır, onlar işler ama bu ülkede hizmetlerin etkin, verimli ve vatandaşımızın hayrına, yararlı bir biçimde sürdürülebilmesi için bunun tarihî ve önemli bir adım olduğunu düşünüyoruz. Biz bunu da biliyoruz, bu konuda pek çok yanlış bilgilerle insanımızın aklının karıştırılmaya çalışılacağını da yakinen biliyoruz…

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Federasyonu getiriyorsunuz, federasyonu!

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - …ama bir şeyi daha biliyoruz: Vatandaşımızın yapılan bu düzenlemeyi takdir edeceğine ve düzenlemenin doğru olduğu noktasında tasdikini de sonunda vereceğine de yürekten inanıyoruz. Çünkü, attığımız her adım vatandaşımızın daha fazla hizmet almasına, ihtiyaçlarının daha etkin, daha verimli bir biçimde yerine getirilmesine katkı sağlamıştır, bundan sonra da katkı sağlamaya devam edecektir.

İçişleri Bakanlığımız bir genelge yayımladı. Doğru, nüfusu 2 binin altında olan belediyelerle ilgili bir genelgeydi. Nedir onun amacı? Amacı şu: Bu belediyelerle ilgili kapatılma noktasında bir çalışma yapılacağı bütün kamuoyunun malumu. Böyle olunca bazı belediyeler, ellerindeki gayrimenkulleri, ellerindeki menkulleri ve emlaki ellerinden çıkarmak için -iyi niyetle, belki ihtiyacı için çıkaracak, belki başka şekilde- bu noktada bunlar yok pahasına gitmesin, belde zarar görmesin, devletimizin milletimizin faydasına olan şeyler faydasız hâle dönüşmesin diye bir süzgeç kurduk orada. Burada bir izin mekanizması işlesin, bakılsın, gerçekten gayrimenkul veya menkul elden çıkarılmak, bir şekilde başka türlü tasfiye edilmek için mi yapılıyor bu iş, yoksa gerçekten var olan bir ihtiyacı karşılamak için mi yapılıyor? Bu anlamda bir süzgeç kondu, iyi niyetle kondu. Yoksa bunun altında farklı anlamlar, farklı manalar aramamak lazım. Benim ilimde, Yozgat’ta, şu anda 36 tane belde belediyesi kapatılıyor. Bu 36 belde belediyesinin üçte 2’sinden fazlası AK PARTİ’li belde belediyelerinden oluşuyor. Ben oradaki kardeşlerimin ne söylediğini de biliyorum. 2009’da belediye başkanlarımız -2009’dan önceki- bu karardan önce, bize geldiler, dediler ki: “Belediyemiz kapatılıyor, sıkıntımız şu. O zaman gelin, halka siz hesap verin.” Beraber gittik beldeye, orada konuştuk. Belde kapatılıyor mu? Kapatılıyor. “Bizim aleyhimize oluyor.” dediler, dinledik. Arkasından da ben belediye başkanına sordum: Başkanım, sizin Ankara’dan gelen tahsisatınız ne kadar? İşte, bir rakam verdi, “Şu kadar…” Personel gideriniz ne kadar? “Şu kadar…” İşte, diğer cari giderleriniz ne kadar? “Şu kadar...” Peki, bu parayı harcadığınız zaman siz, bu giderleri tam ödediğiniz zaman, nasıl hizmet yapıyorsunuz? “Hizmet yok…” Peki, nasıl yapıyorsunuz? “Maaşları ödemiyorum ben.” diyor. “Oradaki işçiler maaşlarını alamıyor, memurlar maaşlarını alamıyor, belediyeler icra kıskacında; öyleyse, bu yapıyı ayakta tutma imkânı yok, biz burayı kapatacağız. Bu işçileri başka yerlere, kendi talepleri doğrultusunda nakledeceğiz. Bunların alamadıkları alacakları ödeyeceğiz, borçları yükleneceğiz. Bundan sonra cari gider ortadan kalkacak. İller Bankasından veya başka kaynaklardan gelen ne kadar para varsa, bu para beş yıl süreyle sizin her tür ihtiyacınız için, sadece size kullanılacak. Bunu mu yapalım, yoksa kazanan belediye başkanının yandaşlarının sadece …”Küçücük bir yerde de akrabalar arası yarış oluyor, hepimiz biliyoruz. Beldelerde partiler arası bir yarış yok, aileler arası yarış oluyor. Orada, baktığınızda, hangisi kazanırsa öbür taraf gidiyor. “Böyle mi gitsin bu düzen, yoksa köyün, bu beldenin, yörenin insanlarının ihtiyacını karşılayacak bir mekanizma kuralım mı?” diye sorduğumda vatandaş bizi alkışladı. Bir daha, belediye başkanları beni götürmediler. Neden? Çünkü, bu işin, biz, doğrusunu yapıyoruz.

Biz milletimize doğru yaptığımızı anlatacağız. Milletimiz basiret sahibidir, iyiyi, doğruyu ayırt etmede mahirdir, sandıklar da bunun içindir. Biz sandıktan da çekinmiyoruz. Üç tane genel seçim oldu, iki tane mahallî seçim oldu, iki tane halk oylaması oldu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Neredeyse bir buçuk yılda bir halkımızın önüne çıktık, hesap verdik. Şimdi, 2013’te vereceğiz, 2014’te vereceğiz, 2017’de vereceğiz, demokrasidir, hesap vermek güzel şeydir.

Bu değişikliğin, bu vesileyle hayırlı olmasını diliyorum, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Bakan 17 değil, 15…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Teklif üzerinde şahsı adına söz isteyen Yusuf Başer, Yozgat Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YUSUF BAŞER (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 328 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde mahallî idareler seçimleri, Anayasa’mızın 127’nci maddesi ve 2972 sayılı Mahallî İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Hakkında Kanunun 8’inci maddesi gereğince beş yılda bir yapılmaktadır. Yapılmış olan en son mahallî idareler seçimi 2009 yılının Mart ayında yapılmıştır.

Anayasa’mızın “Siyasi Haklar ve Ödevler” başlığı altında yer alan ve 68’inci maddesinde ifadesini bulan seçme, seçilme, halk oylamasına katılma, siyasi faaliyette bulunma, 18 yaşını bitiren her Türk vatandaşının hakkı olduğu belirtilmiştir. Devlete ve hükûmete düşen görev, bu hakları, hiçbir kısıtlamaya, hiçbir engellemeye mani olmayacak şekilde yerine getirilmesini temin için hukuki ve alt yapıyı düzenlemektir. Anayasa değişiklik teklifinin amaçlarından birisi de devletin ve hükûmetin bu görevi yerine getirme düşüncesidir. Demokratik sistemin önemli bir unsuru olarak çoğulcu katılımcılığın azami ölçüde sağlanmasında, yerel ve millî menfaatlerin uzlaştırılmasında mahallî idarelerin rolü büyüktür. Mahallî idareler aynı zamanda temsilî demokrasinin de, halkın yerel ve kamusal menfaatlerinin de teminatıdır.

Demokrasinin temel unsurlarından birisi de propagandadır. Propaganda, vatandaşların bilinçlenmesini, siyasi partilerin adayları ile bağımsız adaylar hakkında yeterli bilgiye erişmesini, seçimlere mümkün olduğunca vatandaşlarımızın etkin bir şekilde katılmasını sağlayan araçlardan birisidir. Bu sebeple, demokrasilerin beşiği olarak adlandırılan yerel yönetimleri ve onları idare edecek olan adayları yani şehrül eminlerini seçmenlerin en iyi şekilde tanımaları, adayların ve partilerin de kendilerini ve adaylarını en iyi şekilde seçmenlere tanıtmaları gerekir. Dolayısıyla, seçimlerin adil, tarafsız, eşit, güvenli olması, katılımın azami ölçüde sağlanması ve propaganda yapılmasının önündeki engellerin kaldırılması demokrasinin olmazsa olmaz kurallarından birisidir. Anayasa’mızın 127’nci maddesi ve 2972 sayılı Mahallî İdareler Seçimi Yasası’ndaki hükümler değiştirilmediği takdirde, demokrasinin temel unsurlarından olan propaganda da yeterince yapılmamış olacaktır. Vatandaşlarımızın yeterince bilinçlendirilmemesi sebebiyle, seçmenlerin adaylar hakkında yeterli bilgiye erişimi ve seçimlere azami katılım da sağlanamayacaktır. Bu durum ise halkın kendisini yönetecek insanları tanımadan seçmek durumunda kalması demektir. Yapılacak böyle bir seçimin de demokrasinin ruhuna uygun olması mümkün değildir. Demokrasinin ruhuna uygun olmayan, hakkaniyete uymayan böyle bir seçimi AK PARTİ olarak kabul etmek mümkün değildir. Zira, AK PARTİ kurulduğu andan itibaren demokrasinin, insan haklarının, hukuk devletinin, hukukun üstünlüğünün, insanca ve kardeşçe yaşamanın, temel hak ve hürriyetlerin önündeki engelleri kaldırmak için mücadele etmiştir, mücadele etmeye de devam edecektir, AK PARTİ’nin varlık sebeplerinden birisi de budur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa’mız değişmediği takdirde mahallî idareler seçimleri Mart 2014 tarihinde yapılacaktır. Mahallî  idareler seçimlerinin yapılacağı zaman kış şartlarının en ağır ve zor olduğu döneme denk gelmektedir. Özellikle seçimin başlangıcı olan ocak ayının başlangıcı ile oy verme günü olan mart ayının son pazar günü arasındaki seçim döneminde Türkiye’nin coğrafi konumu nedeniyle bazı bölgelerimizde diğer bölgelerimize nazaran kış şartları ağır geçmekte ve bu durum seçim propagandası ve seçim çalışmalarını olumsuz etkilemektedir. Vatandaşlarımız için de, siyasetçilerimiz için de zorlu kış şartlarında seçimlere katılmak zorlukların yaşanmasına ve kazalara sebep olmaktadır. En son yapılan Mart 2009 Mahallî Seçimlerinde olumsuz hava şartları sebebiyle değerli siyaset adamı Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşlarını kaybettiğimizi hatırlıyor, üzülüyor ve kendilerini bir kez daha buradan rahmetle anıyoruz. Ayrıca partilerin teşkilatlarında görev alanlar ile oy kullanmak için yola çıkan vatandaşlarımızın da olumsuz hava şartları sebebiyle hayatlarını kaybettiğini biliyor ve üzülüyoruz. Biz AK PARTİ olarak, bu gibi üzücü olayları yeniden yaşamak istemiyoruz. Birimizin sevinci başkalarının üzüntüsü olsun istemiyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ olarak ocak-mart ayları arasındaki seçim döneminde yaşanmış olan bu olumsuzlukları en asgariye indirebilecek tarihte seçimleri yapmayı hedefliyoruz. Bu düşünceden hareketle Anayasa’mıza eklenen geçici bir madde ile siyasi partilerimizin veya yerel yönetim organlarına seçilecek adayların seçim çalışmalarında vatandaşlarla iletişimlerini güvenli ve rahatça sağlayacak ortamın hazırlanması amaçlanmıştır. Seçim tarihi olarak, Türkiye’nin iklim şartlarının en elverişli olduğu ekim ayının son pazar günü olarak düşünülmek suretiyle kanun teklifi verilmiştir. Bu amaçla, Anayasa’mıza eklenecek geçici 20’nci maddenin yürürlüğe girmesinden sonra 2014 yılının Mart ayında yapılması gereken ilk mahallî idareler genel seçimi 2013 yılının Ekim ayına alınmış olacaktır. Teklif ile yapılacak olan ilk mahallî idareler seçiminin başlangıç tarihi ve oy verme gününe ilişkin hükümleriyle ilgili olarak ortaya çıkabilecek belirsizliklerin giderilmesi ve uygulamada tartışılmaya yol açacak farklı görüşlerin önüne geçilmesi amaçlanmıştır.

Bu doğrultuda, Anayasa’mızın 67’nci maddesinin son fıkra hükmünün ve 2979 sayılı Kanun’un sadece seçimin başlangıç tarihi ve oy verme gününe ilişkin hükümleri bakımından uygulanmayacağı belirtilmiştir. Böylece, Anayasa’nın 67’nci maddesinin son fıkra hükmü, 2979 sayılı Kanun’un seçimin başlangıç tarihi ve oy verme günü dışındaki hükümlerine ve seçim kanunlarına aynen uyulacaktır. Seçim kanunlarında yapılan diğer değişiklikler, 67’nci maddenin son fıkrasının uygulanmasında seçimin başlangıç tarihi ve oy verme günü dikkate alınarak yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 12 Haziran seçimlerinde AK PARTİ olarak bizler ve diğer tüm siyasi partiler, vatandaşlarımıza, çağın gereklerine uygun, demokratik, özgürlükçü, sivil, katılımcı yeni bir anayasa vaadiyle vatandaşlarımızdan oy istedik, vatandaşlarımıza söz verdik.

Bugün ilk oylamasını yapacağımız anayasa değişikliğinde olduğu gibi, bu Meclisimizin de “ama”ların ve “ancak”ların olmadığı, hiç kimsenin ötekileştirilmediği, vatandaşlarımızın tamamının “İşte aradığım anayasa bu.” diyebileceği bir anayasayı da bu Meclisin çıkarması gerektiğine yürekten inanıyorum. Zira darbelerin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından araştırıldığı Türkiye'nin, otuz yıl öncesinin darbe ürünü olan 82 Anayasası’yla yönetilmeyi hak etmediğini buradan bir kez daha haykırmak istiyorum.

AK PARTİ olarak vatandaşlarımıza vermiş olduğumuz sözün gereğini yerine getiriyoruz. Bu amaçla, Anayasa Uzlaşma Komisyonunda siyasi partilerin milletvekili sayılarına bakılmaksızın eşit üyeyle temsilini kabul ettik, çoğunluğun azınlığa baskı yapmasına karşı olduğumuzu aziz milletimize ilan ettik.

AK PARTİ olarak, şartlar ne olursa olsun mutlaka yeni anayasayı milletimize sunmak istiyoruz, yeni anayasayı vatandaşlarımıza ve ülke insanına kazandırmak istiyoruz. Bugün olduğu gibi, yakın bir tarihte yeni, sivil bir anayasayı çıkarmayı arzu ediyor; bu vesileyle, 328 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin yasalaşacağını umuyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır. On dakika soru sorma süresidir.

Sayın Dibek, Sayın Erdemir, Sayın Kurt, Sayın Tanal, Sayın Yılmaz ve Sayın Kuşoğlu sisteme girmişlerdir.

Sayın Dibek, buyurun.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakana şunu sormak istiyorum: Şimdi, bu değişiklikle bundan sonra ekim ayının son pazar günü yerel seçimleri yapacağız. Bizim en büyük bayramımız Cumhuriyet Bayramı yani 29 Ekim, dolayısıyla ekim ayının sonuna denk geliyor. Baktım takvime, beş yıl sonra yani 2018’in Ekim ayının son günü 28 Ekime geliyor. O, Cumhuriyet Bayramı’nın da başladığı öğleden sonraki tarih. Şimdi burada, eninde sonunda Cumhuriyet Bayramı’yla da çakışacak bir süreç var. Niçin bu değerlendirmeyi kasım ayının ilk pazar günü yani bir hafta sonraya yapıp da yarın öbür gün bir yerel seçimi, bizim en büyük bayramımız olan, ulusal bayramımız olan Cumhuriyet Bayramı ile çakıştırmayı göze alan böyle bir düzenlemeyi Meclisin gündemine getiriyorsunuz? Bu düzenlemeyi bir hafta sonra, kasım ayının ilk pazarı olarak yapmak daha doğru değil mi?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Erdemir…

AYKAN ERDEMİR (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kısa söz almak için talepte bulunmuştuk. Aradan beş-altı saat geçtikten sonra, şu anda soru sormak için bize dönmüş durumdasınız. Ben o kısa sözümü en azından bu  vesileyle, kalan kırk beş saniyede ifade edeyim.

Bugün Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda, Avrupa Parlamentosu eski başkanlarından Pat Cox başkanlığında bir heyeti ağırladık. Bu toplantıda iktidarıyla, muhalefetiyle Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik sürecinde ortak ve kararlı bir tutum içinde olduğunu ifade ettik. İfade ettik etmesine de, gerek Başbakanın gerek Cumhurbaşkanının son açıklamalarında ve gerek Başmüzakereci ve Avrupa Birliği Bakanının açıklamalarında ne yazık ki aynı kararlılığı göremiyoruz.

Sonuç olarak, barışın, demokratik yönetişimin ve çoğulculuğun projesi olan Avrupa Birliği sürecinde daha vizyoner, sağduyulu ve yapıcı bir siyasetin gelişmesini toplumumuz diliyor. Bunu ifade etmek istemiştim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Kurt…

KAZIM KURT (Eskişehir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, seçimi erkene almak, ciddi anlamda bir anayasal hakkı öne çekmek. Dolayısıyla, bu hakkı öne çekerken yerelleşme iddiasındaki bir iktidarın, hükûmetin o yöredeki insanlarla referandum yapmak gibi bir ihtiyacı hissetmemesinin doğru bir mantık olmadığını düşünüyorum. Özellikle yerel demokrasiyi geliştirmek isteyen bir iktidarın da uygulayacağı yasa sizin biraz sonra sunacağınız yasa gibi olmamalıdır. Çünkü, belediyelerin yetkisini daraltıyor, merkezî idarenin yetkisini daha da büyütüyorsunuz ve ondan sonra “Yerel demokrasiyi hayata geçiriyoruz, o nedenle seçimi öne alıyoruz.” diyorsunuz. Bu çelişkidir. Bunu nasıl izah ediyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

AKP sözcüleri “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nı kaldırdık.” şeklinde bir açıklamada bulundular kürsüde. Sayın Bakandan, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın Türkiye Cumhuriyeti devletinin koymuş olduğu çekinceleri gerçekten kaldırmışsa, bunun sayı, tarih ve hangi Resmî Gazetede yayımlandığını öğrenmek isterim; bu bir.

İki: Sayın Başbakan Yardımcısı, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde şöyle bir cümle kullanmıştı: “Seçilenler seçildiği dönemin hukukuna tabidir.” Ne demek? “Cumhurbaşkanı yedi yıllığına seçilmiş ise yedi yıllıktır, beş yıl tatbik edilmez.” demişti. Peki, aynı şekilde, seçilen belediye başkanları ve muhtarlar seçilen dönemin hukukuna tabi değil midir? Bu, anayasal eşitlik ilkesi açısından aykırılık teşkil etmez mi?

Üçüncü sorum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Yılmaz…

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, otuz üç aydır Adana halkının iradesine ipotek koyuyorsunuz. Otuz üç aydır Adana’da Büyükşehir Belediye Başkanı görevden uzaklaştırılmış. 83 tane müfettiş gönderdiniz ve alınma gerekçesi de şu: Delillerin karartılması. 83  müfettişle hâlâ delillere ulaşamadınız mı, bundan sonra Adana Büyükşehir Belediyesine kaç tane daha müfettiş göndermeyi düşünüyorsunuz?

İkinci sorum da -yine Orman ve Su İşleri Bakanı cevaplayabilir- Adana’da son on yılda yaptığınız tek yatırım olan Adana fuar alanını Sayın Bakanın şahsi gayretleriyle yıkma noktasına getirmekle Adana halkını cezalandırmaya devam mı ediyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Kuşoğlu…

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) -Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, konuşmanız sırasında özellikle belde belediyelerinin harcamalarının yüksek olması, maliyetlerinin yüksek olması nedeniyle harcamalarının çoğunlukla personel giderlerine gittiğini söylediniz. Bu nedenle de hizmet vermek durumunda olamadıklarını belirttiniz. Özellikle bu belde belediyeleriyle ilgili olarak bir fayda-maliyet analizi yapılmış mıdır? Yani bunun bütçeye ne katkısı olacak, ne kadar katkısı olacaktır parasal olarak veya ne kadar fayda getirecektir, alternatif faydası ne olacaktır, böyle bir çalışma yapılmış mıdır?

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Ağbaba…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Bakan, Malatya’nın en meşhur fabrikası yirmi üç yıldır hiçbir üretim yapmayan vagon onarım fabrikasıdır. 1989 yılında tamamlanan vagon onarım fabrikası vagon onarımı dışında neredeyse her sektör için düşünülmüş, maalesef hayata geçirilememiştir. Vagon üretmeyen fabrika kayısı, silah, tank gibi imalatta kullanılmak için düşünülmüş ancak hiçbir faaliyete geçmemiştir. Devlet tarafından yirmi üç yıldır bekletilen fabrikanın Adalet Bakanlığı tarafından yarı açık cezaevi yapılması için çalışmalar yapıldığı belirtilmekte. Bu, Hükûmetin dünyaya bakışının en iyi göstergesidir. Üretim yapmayan devlet en kısa yolu cezaevi yapmakta buldu. Cezaevlerini doldurup taşıranlar yer bulamadıkları için fabrikaları da cezaevi yapmaya çalışıyorlar. 8 kişilik koğuşlara 20 kişiyi yerleştiren zihniyetten başka ne beklenirdi? Malatyalılar bu fabrikanın üretim tesisinin cezaevine dönüştürülmesine çok tepkililer. Bu konuda bir projeniz var mı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) 

VELİ AĞBABA (Malatya) – …üretim anlamında, onu sormak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Fırat…

SALİH FIRAT (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, Avrupa Birliğinin yerel yönetimlerin özerkliği üzerindeki şartta, biliyorsunuz, biz ret oyu vermiştik. Ne zaman bu özerklik yasasına “evet” diyeceğiz? Böyle bir çalışmanız var mı?

Ayrıca, Suriye ile biliyorsunuz savaşın eşiğindeyiz ama ne yazık ki hâlâ Türkiye’de iç barışı sağlamış değiliz. İç barışın sağlanması için Kürtlere birtakım hakların verilmesi gerekiyor. Örneğin, son olarak, Diyarbakır Emniyet Müdürü dağda ölenlere de ağlanması gerektiğini insani bir duygu içinde anlatmıştır. Bu konuya Hükûmet olarak katılıyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Yılmaz…

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün yerel yönetimlerle ilgili, öne alınmasıyla ilgili bir anayasa değişikliği üzerinde konuşuyoruz. Basından öğrendiğimize göre, seçilme yaşının da on sekize indirilmesiyle ilgili bir anayasa değişikliği de düşünülüyor. Anayasa değişikliklerinin bu kadar çabuk, bu kadar seri bir hâlde ve genel anlamda görüşler alınmadan yapılması doğru bir şey midir? Anayasa bu kadar çabuk mu değiştirilmelidir? Bu işin bir ciddiyeti, bir yaklaşım biçimi ya da bütünlüklü bir yaklaşım biçimi olması gerekmez mi? Anayasa değişikliğini sıradan bir yasal değişiklik hâline getirirken bu Anayasa’nın bütünlüğünü bozduğunuzu düşünmüyor musunuz?

Bir de bu değişiklikler yapılırken aynı zamanda Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmaları da devam ediyor. O zaman, o Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmalarını neden yaptırıyorsunuz yani neden böylesi bir komisyon çalışması oluyor? O zaman, onun da çok…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – …anlamı kalmıyor çünkü baypas edilmiş oluyor.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bulut…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, seçimlerin erkene alınmasıyla, seçilmiş olan belediye başkanı ve muhtarların hak kayıplarını önlemek için ne gibi tedbirler alıyorsunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Acar…

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, kapatacağınız belde belediyelerinin acıklı durumunu anlattınız. Sorunları on yıldır çözmeyerek bu duruma düşüren siz değil misiniz? Bunu kapatacağınız yerde, gelirlerini artırmak suretiyle işler hâle getirmek daha doğru değil midir? Türkiye’de siz yeni bir yapılanma getiriyorsunuz ve bu yapılanmanın bir federatif yapıya doğru kapı açacağı endişeleri bütün halkımızda vardır ve bu endişeyi acaba haklı görüyor musunuz, görmüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Oğan.

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Iğdır Belediyesinde, BDP’de olan Iğdır Belediyesinde, imar iptal edildiği için maalesef Belediyemiz şu an imarsız durumdadır ve yeni imar yapılmasına dönük de herhangi bir çalışma yoktur. Onlarca belediye müfettişi geldi ama işin içerisinden bir türlü çıkamadılar. Belediyeler yasasını görüşürken, imarsız bırakılan, herhangi bir inşaatın yapılması neredeyse mümkün olmayan Iğdır Belediyesiyle ilgili, Bakanlığınızın bir çalışması var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Soru sorma süresi tamamlanmıştır.

Sayın Bakan, buyurun.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Dibek’in sorusu, birinci soru… “Ekim ayının son pazarı, 2018 seçimi için, Cumhuriyet Bayramı’na denk geliyor, bu hesap edilmedi mi?” diye söylendi veya “Neden getirildi…”

Şimdi, tabii, seçim martın son pazarı olduğu zaman da o dönemde, biliyorsunuz, dinî bayramlar da böyle şey yapıyor, öne, arkaya gelebiliyor takvim gereği. Bayram’a denk gelebilirdi, gelmedi; gelebilirdi. Cumhuriyet Bayramı bizim için en önemli millî bayramlardan bir tanesi. Eğer Cumhuriyet Bayramı’na denk gelirse demokrasi bayramıyla Cumhuriyet Bayramı birleşmiş olur. Cumhuriyetimiz, bayram gününde demokrasi bayramını yaşamış olur, demokrasiyle taçlanmış olur yani bir yanlışlık olmaz. Burada bir art niyet yok, tamamıyla iyi niyetle atılmış bir adımdır. Bunun altında herhangi bir şey anlamayı, aramayı doğru görmüyorum. Dediğim gibi, öyle bir rastlama söz konusu olursa demokrasiyle taçlanmış olur, cumhuriyetin ruhuna da uygun düşer diye düşünüyoruz. Yoksa burada herhangi bir hesap yapılmış değil.

Sayın Kurt, şimdi “Bu Anayasa hakkı öne çekilmektedir yani belediyelerin seçimi beş buçuk ay öne alınınca öne çekilmektedir. Bir referandum yapmayı düşündünüz mü?” diyor.

Yani böyle bir şey düşünmedik çünkü esasında referandumlar meclislerde uzlaşma sağlanamadığı zaman halkta uzlaşma aramanın bir yoludur. Mecliste uzlaşma varsa, mutabakat varsa, bu konuda bir tereddüt yoksa ve kabul de varsa ayrıca halka gitmeye gerek yoktur ama eğer Parlamento karar alırsa, “Halka gidelim, biz bunu bir de halkımıza soralım.” derse tabii bunun yolu da açıktır. Ama bu konuda Milliyetçi Hareket Partisi ile AK PARTİ grupları arasında bir uzlaşma vardır. Bu da Anayasa’nın aradığı anayasa değiştirme çoğunluğuna kâfi bir uzlaşmadır. O nedenle bu noktada…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan “Kapanacak belediyelerde referandum yapalım.” diyoruz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Evet…

Sayın Tanal’ın Yerel Yönetimler Şartı… Bunu bir başka milletvekili arkadaşımız da sordu. Şu anda bu konudaki çekince kaldırılmamıştır, hâlâ varlığını muhafaza etmektedir.

“Seçilen cumhurbaşkanı seçildiği dönemin hukukuna tabidir.”

Doğru, bunu ben ifade ettim, seçildiği dönemin hukukuna tabidir. Biliyorsunuz, Anayasa’da değişiklik yapılmış, görev süresinin beş yıl olduğu ifade edilmiş ancak intikal hükmü konulmadığı için görevdeki Cumhurbaşkanının görev süresine ilişkin bir boşluk ortaya çıkmıştı. O intikal hükmü yerine geçecek bir anlamda. O süreyi belirleme noktasında bir yasal düzenleme yapılırken yasayla Anayasa’da belirtilen süreyi kısaltmanın imkânı yoktur. Nitekim, 1988 yılında yapılan yasa değişikliğini de Anayasa Mahkemesi iptal ederken bu gerekçeyi göstermiştir. Anayasa’daki bir süreyi siz yasayla kısaltamazsınız, doğru da değildir.

Eğer Sayın Cumhurbaşkanının görev süresini düzenleyen değişiklik yapıldığında intikal hükmü konulmuş olsaydı o zaman zaten bir ihtilaf olmazdı. Biz onu ifade ettik, benim o zaman söylediğimle şimdi söylediğim arasında bir fark yok. Şu anda da Meclis anayasa yapma yetkisini kullanıyor ve Anayasa’da bir değişiklik yapıyor ve bu noktada irade ortaya koyuyor. Eğer, Anayasa’da bir değişiklik olmasa, yasayla bu yapılmaya kalkılmış olsa elbette yanlış olurdu. Kaldı ki Anayasa’da olan süreleri Meclis elbette değiştirebilir. Ama biz bunun değiştirilmesinin seçilmiş görevlilerle ilgili doğru olmadığını da her defasında ifade ettik, etmekte de fayda var. Fakat burada -demin de söyledik- büyük bir zaruret var yani birilerini görevden almak için değil veya birtakım menfaatler elde etmek için değil, ülkenin gerçeklerine uygun  bir adım atmak için iyi niyetle atılmış bir adım vardır, onu özellikle ifade etmek isterim.

Evet, Sayın Yılmaz’ın Adana halkının üzerinde, işte Adana Belediyesiyle ilgili olaylarla alakalı tabii bir sorusu oldu. Bu konu biliyorsunuz şu anda Adana 4. Ağır Ceza Mahkemesinde devam eden bir yargılama var.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – İki ayda bir uzatıyorsunuz. Bakın, mahkemeyle alakalı yanlış bilgi vermeyin. Mahkemeyle alakası yok.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Melih Gökçek’in de var yargıda, alsana hadi!

 SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Bakan, Genel Kurula yanlış bilgi vermeyin, rica ediyorum. İki ayda bir İçişleri Bakanlığı uzatıyor. Yanlış bilgi veriyorsunuz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) –  O nedenle, yargıda olan bir konuyla ilgili işin doğrusu konuşmayı doğru görmüyorum. Çünkü Anayasa ve İç Tüzük’e de aykırı ama ben şunu ifade edebilirim: Belediyelerle ilgili soruşturma veya incelemeler idare tarafından yapılabilir. Zaman zaman Türkiye’de bütün belediyelerle ilgili bu anlamda incelemeler var, soruşturma izinleri var.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – İstanbul ve Ankara ile ilgili niye yapmıyorsunuz? İki ayda bir görevden alıyorsunuz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Elimdeki rakamları müsaadenizle paylaşmak isterim. 29.03.2009 ila 01.07.2012 tarihleri  arasında soruşturma izni verilmesine dair verilen kararların siyasi partilere göre dağılımını veriyorum. AK PARTİ…

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Tamamı AKP’li belediye başkanlığı dönemi. O bilgileri niye vermiyorsunuz?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Efendim veriyorum, dinlerseniz…

AK PARTİ’den 545 tane belediye başkanıyla ilgili karar vermiş, yüzdesi yüzde 41,1. Milliyetçi Hareket Partisinden 200 tane belediye başkanıyla ilgili izin verilmiş, yüzdesi 15,05. Cumhuriyet Halk Partisiyle ilgili 378 tane izin var, yüzdesi 28,44. Barış ve Demokrasi Partisiyle ilgili 84 tane, yüzdesi 6,32.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – İstanbul’u alın, İstanbul’u! Toprak dökümünden dolayı 30 kişi içeride İstanbul Belediyesinde.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Diğerleri var, 122 tane, o da yüzde 9,18.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Toprak dökümüyle ilgili, İstanbul Belediyesiyle ilgili işlem yapsanıza.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Soruşturma izni verilmesine, yine aynı tarihler arasında, Bakanlık makamından alınan araştırma, ön inceleme ve ön inceleme onaylarının siyasi partilere göre dağılımı.

SADİR DURMAZ (Yozgat) – Bir tane mahkûmiyet kararı var mı Sayın Bakan, bir tane mahkûmiyet kararı?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – AK PARTİ’yle alakalı, AK PARTİ’li belediyelerle ilgili 1.461 tane onay verilmiş, bütün onayların yüzde 45,96’sı. CHP’yle ilgili…

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Bakan, önünüze gelen raporu okumayın, doğru bilgiler verin.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bunlar resmî rakamlar efendim, bunlar resmî rakamlar, getirttim.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – İşte, onları okumayın. Bir tane mahkûmiyet kararı var mı?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – CHP’yle ilgili 946, yüzdesi 29,76. MHP’yle ilgili 382, yüzdesi 12,02. BDP’yle ilgili 144, yüzdesi 4,53. Diğerleri 246.

Şimdi, bakın…

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Bakan, İstanbul Belediye Başkanını iki ay görevden alsanıza... 30 kişi gözaltında.

BAŞKAN – Sayın Yılmaz, lütfen… Soru sordunuz, cevabı veriyor Sayın Bakan.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Efendim, ben, müsaade ederseniz, bunlarla ilgili elimde bütün rakamlar var, hepsini okuduğumda sabrınız taşacak biliyorum ama bir şeyi ifade edeyim.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Hayır, doğruyu söylerseniz sabrımız taşmaz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Hem AK PARTİ’li hem Cumhuriyet Halk Partili hem Milliyetçi Hareket Partili hem Barış ve Demokrasi Partisinden hem de bağımsızlardan haklarında iddia, ihbar veya şikâyet olanlarla ilgili inceleme, soruşturma, vesaire yapılması yasal bir konudur. Bunlarla ilgili işlemler bütün belediyeler bakımından ayrımsız yapılmaktadır.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Bir tane örnek gösterin büyükşehirlerden Sayın Bakan.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bunun içinde AK PARTİ’li belediyeler de var, başka partili belediyeler de var.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Bir tane örnek gösterir misiniz, ikinci bir örnek, Adana’dan başka.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Burada bir kayırma, burada bir taraf tutma söz konusu değildir. Ben…

FARUK BAL (Konya) – Konya Karapınar Sayın Bakan, Çorum Belediyesi…

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Adana’dan başka bir ikinci örnek gösterir misiniz bana.

SADİR DURMAZ (Yozgat) – Ankara Belediyesinde niye yapmadınız?

FARUK BAL (Konya) – Şarkikaraağaç Belediyesi…

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Kuşoğlu “Kapatılan belediyelerle ilgili fayda-maliyet analizi yapıldı mı?” dedi. Tabii, bu konuyla ilgili, 2009 mahallî idareler seçiminden önce de çok ciddi çalışmalar yapıldı, tartışmalar yapıldı. Şimdi, uzunca bir zamandır İçişleri Bakanlığı hem Hazine hem Maliye Bakanlığı, ilgili bütün birimler bu konu üzerinde detaylı çalışmalar yapıyorlar. Bu belediyeler tabii bizim dönemimizde de -on yıldır iktidardayız- hizmet veriyorlar. Biz, bunların hizmetlerinin iyi olması için imkânlarımızı seferber ettik. Ama belediyelerin gelirleri belli, gelirlerin geldiği kaynaklar belli, buradaki nüfus belli, personel belli, diğer araç gereç belli, imkânlar belli. Biz şimdi bakıyoruz bu gelir, bu araç gereç, bu imkânlar biz birlikte kullandığımızda halkımızın beklediği yerel hizmetleri yapabiliyor muyuz yapamıyor muyuz? Burada bir verim yok, bir fayda yok. Hem vatandaşlarımızın aleyhine bir durum var.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan teşekkür ediyorum.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Sayın Başkan, bizim sorumuza cevap vermediler.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Vakit yetmedi.

SİNAN OĞAN (Iğdır) - Sayın Başkan, yazılı cevap verecekler mi?

BAŞKAN – Soru cevap işlemi tamamlanmıştır.

Anayasa değişikliğine dair teklifin tümü üzerindeki görüşmeler böylece tamamlanmıştır. Teklifin maddelerine geçilmesi hususunda gizli oylama yapacağız.

Gizli oylamanın ne şekilde yapılacağını arz ediyorum: Komisyon ve Hükûmet sıralarında yer alan Kâtip Üyelerden, komisyon sırasındaki Kâtip Üye Adana’dan başlayarak Denizli’ye kadar, Denizli dâhil ve Diyarbakır’dan başlayarak İstanbul’a kadar, İstanbul dâhil; Hükûmet sırasındaki Kâtip Üye ise İzmir’den başlayarak Mardin’e kadar, Mardin dâhil ve Mersin’den başlayarak Zonguldak’a kadar, Zonguldak dâhil, adı okunan milletvekillerine biri beyaz, biri yeşil, biri de kırmızı olmak üzere üç yuvarlak pul ile mühürlü zarf verecek ve pul ve zarf verilen milletvekilini ad defterinde işaretleyecektir. Milletvekilleri Başkanlık kürsüsünün sağında ve solunda yer alan kabinlerden başka yerde oylarını kullanamayacaklardır. Vekâleten oy kullanacak bakanlar da, yerine oy kullanacakları bakanın ilinin bulunduğu bölümde oylarını kullanacaklardır.

Bildiğiniz üzere bu pullardan beyaz olanı kabul, kırmızı olanı ret, yeşil olanı ise çekimser oyu ifade etmektedir. Oyunu kullanacak sayın üye Kâtip Üye’den üç yuvarlak pul ile mühürlü zarfı aldıktan ve adını ad defterine işaretlettikten sonra kapalı oy verme yerine girecek, oy olarak kullanacağı pulu burada zarfın içerisine koyacak, diğer iki pulu ise ıskarta kutusuna atacaktır. Bilahare, oy verme yerinden çıkacak olan üye oy pulunun bulunduğu zarfı Başkanlık Divanı, kürsüsünün önüne konulan oy kutusuna atacaktır. Oylamada adı okunmayan milletvekiline pul ve zarf verilmeyecektir.

Şimdi, gizli oylamaya Adana ilinden başlıyoruz.

(Oyların toplanmasına başlandı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 328 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin maddelerine geçilmesinin gizli oylamasında Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın yerine Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın yerine Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın yerine Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın yerine Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın yerine Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker vekâleten oy kullanacaklardır.

(Oyların toplanmasına devam edildi)

BAŞKAN – Oyunu kullanmayan sayın üye var mı?

Sayın milletvekilleri, oy verme işlemi tamamlanmıştır.

Lütfen kupaları kaldıralım.

(Oyların ayrımı yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin maddelerine geçilmesine ilişkin gizli oylama sonucu:

“Oy Sayısı    :    436

Kabul           :    384

Ret                :    35

Çekimser      :      13

Boş               :       3

Geçersiz       :        1  

        Kâtip Üye                                           Kâtip Üye

      Tanju Özcan                                    Mustafa Hamarat

            Bolu                                                    Ordu”              

(Alkışlar)

Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

                                                                  Kapanma Saati: 22.02

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 22.10

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Tanju ÖZCAN (Bolu)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

328 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

1’inci maddeyi okutuyorum:

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASINDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA

KANUN TEKLİFİ

 

MADDE 1- 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 20- Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra yapılacak ilk mahalli idareler genel seçiminde oy verme günü 2013 yılının Ekim ayının son pazar günüdür.

Birinci fıkra uyarınca yapılacak mahalli idareler seçiminde, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 67 nci maddesinin son fıkrası, sadece 18/1/1984 tarihli ve 2972 sayılı Mahalli İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanunun seçimin başlangıç tarihi ve oy verme gününe ilişkin hükümleri bakımından uygulanmaz."

 

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Murat Bozlak, Adana Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA MURAT BOZLAK (Adana) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 328 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde BDP Grubu adına konuşmak üzere söz aldım. Bu vesileyle Sayın Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

12 Haziran 2011 seçimlerinin tüm partiler açısından temel propagandası, seçim sonucunda oluşacak Meclisin 12 Eylül faşist darbesinin ürünü olan 1982 Anayasası’nın yerine insan haklarına dayalı, hukukun üstünlüğünü esas alan, Türkiye’nin toplumsal gerçekliğine denk düşen, özgürlükçü, eşitlikçi, ötekileştirmeyen, dışlamayan, inkârcı olmayan, tam demokratik, yepyeni bir sivil anayasa hazırlamak ve 1982 darbe Anayasası’nı da tarihin çöp sepetine atmaktı. Nitekim, seçim sonrası Sayın Meclis Başkanının da girişimiyle halklarımıza vadedilen yeni anayasayı hazırlayacak komisyonun oluşturulmasıyla çalışmalara start verildi. Parlamentoda grubu bulunan dört siyasi partinin eşit sayıda üye verdiği Anayasa Uzlaşma Komisyonu bir yıla yakın bir süredir çalışmalarını sürdürmektedir. Komisyona üye veren siyasi partilerden sayısal gücüne bakılmaksızın eşit üye alınmasının temel nedeni, herkesin üzerinde ittifak ettiği, ortak bir anayasa hazırlamaktı. Anayasa’da değişiklik öngören bu kanun teklifi, bu idealden vazgeçildiğini göstermektedir. Zira MHP’yi yanına alan AKP, BDP ile görüşme gereği dahi duymamış, CHP’yi de çok önemsememiştir.

Değerli milletvekilleri, bu noktaya gelmiş olan AKP, açık ve net olarak, bize göre, Anayasa Uzlaşma Komisyonunun devam eden çalışmalarından bugün itibarıyla vazgeçmiş durumdadır. Eline geçen ilk fırsatta Anayasa Uzlaşma Komisyonunda yer alan ve Parlamentoda temsil edilen iki siyasi partiyi saf dışı bırakan mantık, ortak iradenin eseri olacak bir anayasayı hazırlama mantığı asla olamaz. Anayasa’da değişiklik öngören bu kanun teklifi, Uzlaşma Komisyonunun çalışmalarına AKP tarafından son verildiğinin resmî ilanıdır.

Değerli milletvekilleri, kanun teklifi ile seçimler beş ay öne alınmak istenmektedir. Gerek kanun teklifinin gerekçesinde gerekse Anayasa Komisyonunun gerekçesinde, propagandanın seçimler açısından çok önemli olduğu, uygun koşullarda ve etkin bir propaganda için mart ayının seçim tarihi açısından uygun olmadığı, kış koşullarının propaganda çalışmalarını olumsuz etkilediği, seçim tarihinin bu nedenle beş ay öne alınmasının gerektiğine işaret edilmiştir. Anayasa Komisyonu Başkanı Sayın Burhan Kuzu da bir adım daha ileri gidip Büyük Birlik Partisi Genel Başkanının kış koşullarından kaynaklı helikopter kazasında hayatını yitirdiğini ifade etmiştir. Herhâlde Sayın Kuzu’nun açılan soruşturmalardan haberi yok. Bu gerekçeler laf ola beri gele gerekçeleridir. Kış koşulları propagandaya imkân vermiyorsa seçim tarihi beş ay öne alınacağına iki üç ay ileri ertelenir, çok daha uygun bir mevsimde yerel seçimler yapılabilinirdi. Bu gerekçe gerçek niyeti saklama gerekçesidir.

Bilindiği gibi 2014 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılacaktır. AKP aynı yıl içerisinde iki seçimi birlikte yapmak istememektedir. Değişiklik isteminin temelindeki birinci neden budur. İkinci neden ise halkın kış koşullarında çektiği sıkıntının hesabını sandıkta AKP’den sormasının önüne geçmektir. AKP, yazın getirdiği bolluğun hemen akabinde seçime giderek bundan siyasi rant elde etmek istemektedir. AKP bunlar için seçim tarihini öne almak istiyor ama MHP niçin istiyor, anlamış değilim.

Değerli milletvekilleri, Anayasa’nın 127’nci maddesi, açık bir şekilde, yerel seçimlerin beş yılda bir yapılacağını belirtmektedir. Bugün ülkemizde yerel yönetimlerin tamamen merkezî idarenin vesayetinde olduğu bilinen bir gerçekliktir. 1982 Anayasası’nın 127’nci maddesiyle merkezî idarenin müdahaleleriyle nefes alamaz durumda olan yerel yönetimler için en azından seçimlerinin öne alınmaması noktasında bir bakıma koruma getirilmiştir. Genel seçimler sonucunda iktidar olan bir parti yerelde güçlü olmayabilir. 127’nci madde, yerelde de güç sahibi olmak isteyen iktidarların yerel seçim tarihlerini öne alıp kendi lehlerine bir müdahalede bulunmamaları için getirilmiş bir maddedir. Anayasa’nın 127’nci maddesiyle, çarkın dişlerini birbirine uyduralım mantığıyla gidilecek bir seçime engel olunmak istenmiştir. AKP, bu kanun teklifiyle, yerel yöneticileri seçen halkın iradesine saygı gösterme noktasında da ne yazık ki Kenan Evren anayasasının bile gerisine düşmüştür.

Değerli milletvekilleri, yerel seçimlerin öne alınmasından önce yerel yönetimleri merkezî idarenin vesayetinden kurtaracak ciddi bir yapısal değişikliğe gitme ihtiyacı vardır. Yerel yönetimleri yapacakları her iş için Ankara’nın gözüne bakmaktan, sürekli Ankara’da onay beklemekten, her ayın başında kendilerine tahsis edilen parayı alabilmek için Ankara’da kuyruklarda sürünmekten, yerel yöneticileri dilenci durumuna düşürmekten kurtarmak gerekir. Yerel seçimleri öne almak yerine, yerel yönetimleri, adı “meclis” olan ama sahip olduğu yetkiler bakımından bir şirket yönetimi kadar dahi yetkiye sahip olmayan işlevsiz meclislerden kurtarıp gerçek manada yetki ve görevle donatılmış meclislere kavuşturmamız gerekir. Merkezî idarenin kimi yetkilerini yerele, gelin hep beraber devredelim, yerelde özerk yönetimler oluşturalım. Gelin, hep birlikte bunu yapalım.

Değerli milletvekilleri, 12 Eylül darbecilerinin eseri olan 1982 Anayasası bugüne değin defalarca değişikliğe uğramış, tırtıklanmayan maddesi kalmamıştır. Halklarımızın beklentisi, toplumsal gerçekliğimize uygun olmayan, antidemokratik 1982 Anayasası’nın bir maddesinin daha tırtıklanması değil, toplumsal gerçekliğimize uygun, tam demokratik, yepyeni bir anayasanın hazırlanmasıdır. AKP bu değişiklik teklifiyle halklarımızın bu beklentisini de başka bir bahara bırakmıştır.

Türk milliyetçiliği ekseninde oluşturulan veya oluşturulacak ittifaklarla, temel yasalarda yapılacak değişikliklerle toplumsal sorunlarımıza çözüm bulmanın asla mümkün olamayacağının altını çizmek istiyorum. Bu tür ittifaklar geçmişte yaşandı. Bu ülke artık ötekileştiren, ayrıştıran, kutuplaşmaya yol açan bu ittifakları geride bırakmalıdır.

Sayın milletvekilleri, bu yasa teklifinin bir diğer amacı da AKP’nin BDP’nin elindeki belediyeleri geri alma hevesidir. AKP İktidarı döneminde BDP’li yerel yöneticilerin ezici çoğunluğu siyasi kararlarla cezaevine konulmuştur. Şu an 36 belediye başkanımız cezaevindedir. İl genel meclisi üyeleri ile belediye meclis üyelerimizin neredeyse tamamı cezaevindedir. Keza, toplamda da 8 bin yerel yöneticimiz, parti çalışanımız, il, ilçe başkan ve yöneticilerimiz hâlen cezaevinde bulunmaktadır. AKP bundan istifadeyle yerel seçimleri öne çekip BDP’den kimi belediyeleri alma hevesindedir. AKP’li arkadaşlara sesleniyorum: Asla bu hevesle hareket etmeyin. BDP, halkla, seçmeniyle bütünleşmiştir. Bu amaçla hareket ediyorsanız hodri meydan diyoruz, halklarımız ilk yerel seçimde size gereken dersi verecektir.

Değerli milletvekilleri, bu ülkenin öncelikli sorunu yerel seçimlerini öne alma değildir. Her gün neredeyse 10 gencimizin can verdiği, her gün onlarca ailenin ocağına ateş düştüğü çatışma ortamında yerel seçimleri öne alsan ne olur almasan ne olur. Suriye ile savaşın eşiğine gelinen süreçte yerel seçimlerini öne almak bu ülkenin öncelikli sorunu değildir. Bu Parlamentonun görevi, yerel seçim tarihini öne almaktan önce, içeride ve dışarıda huzuru sağlamaktır, barışı sağlamaktır, akan kardeş kanını durdurmaktır. Gelin hep birlikte akan bu kanı durduralım.

Sayın Başbakan AKP Kongresinde “Bizim yolumuz Menderes’in, Özal’ın, rahmetli Erbakan’ın yoludur.” diyordu. Şimdi AKP’li arkadaşlarıma sesleniyorum: Gerçekten Özal’ın, Erbakan’ın yolundaysanız yerel seçimleri öne almaktan önce Kürt meselesini çözersiniz… Buna gücünüz yetiyor, size karşı tank yürütecek kimse de yok, yeter ki çözmek isteyin. Kürt halkının da Türk halkının da beklentisi yerel seçimlerin erkene alınması değil, Kürt sorununun barışçıl çözümüdür. Bunu yaparsanız, bu çözüm iradesini ortaya koyabilirseniz biz de sonuna kadar destek sunarız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MURAT BOZLAK (Devamla) – Aksi takdirde, halkımızla birlikte yanlışlarınıza karşı direniriz, yerel seçimlerde size gereken dersi de veririz. Umuyor ve diliyorum, yolunuz rahmetli Özal’ın, rahmetli Erbakan’ın yolu olur, Demirel ve Çiller’in yolu olmaz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 Martında yapılacak yerel seçimlerin 2013 27 Ekiminde yapılması ve böylece seçimlerin beş ay öncesine alınması için Anayasa’da değişiklik yapan, AKP ve Milliyetçi Hareket Partisinin ortak vermiş olduğu kanun teklifini görüşmek üzere toplanmış bulunuyoruz. 1’inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, mahallî idareler yani il özel idareleri, belediyeler ve köyler, sakinlerinin yerel hizmetlerini görmek üzere seçilmiş, karar ve yürütme organları ile hizmet veren kamu tüzel kişilikleridir. İdari sistemimize Osmanlı Devleti’nden miras olarak kalmış asırlık kurumlardır. Vatandaşın doğrudan yönetim ve karar alma mekanizmalarına katılımlarının en önemli araçlarındandır.

Doğumdan ölüme, hatta ölüm sonrasında da hizmetlerine ihtiyaç duyulan yerel yönetimlerden belediyeler, daha geniş imkânlarıyla halka mal olmuş, halkın ilgisini daha çok çeker hâle gelmiştir. Belediyelere başkanlık yapacak adaylar ya da il genel meclisi adayları ve muhtar adayları, şayet seçilirler ise nasıl hizmet edeceklerini, vatandaşlara hangi hizmetleri vereceklerini seçim öncesinden vatandaşa ilan ederler. Vatandaş da bu programlara bakarak oyunu kullanır.

Yerel seçimlerde vatandaşlar, genel seçimlere göre, daha çok aday değerlendirmesi yaparlar. Bu bakımdan yerel seçimlerde, adayların bizzat kendilerinin yürüttüğü yüz yüze propaganda yöntemleri ön plana çıkar. Bu yüzden genel seçimlere nazaran yerel seçimlerdeki propaganda süresi ve süreci dikkatlice kullanılması gereken imkânlardandır. Bu süreçte, hem adayın hem de propagandanın vatandaşa ulaşımındaki netlikler ya da sıkıntılar yerel seçimlerin millî iradenin tecellisi anlamında kalitesini ortaya koyar.

İşte, değerli arkadaşlar, yerel seçimlerin beş ay öne alınmasının en önemli gerekçesi kış mevsiminin getirdiği sıkıntılardır. “Efendim, seçim mart sonunda, baharda.” diyorlar. Propaganda süresini ve bu sürenin en az üç ila dört ay öncesinden başladığını unutmayalım. Bu manada, oy verme günü bir sondur, evveliyatı olan bir sürecin sonudur. O hâlde propaganda sürecinin daha makul bir mevsimde yaşanması uygun olmaz mı? Tüm partiler için uygun olmaz mı? Elbette, iddiasını ortaya koyan, geçmişte kazandıklarını yeterli görüp arkasına gizlenmek yerine tüm belediyelerin sorumluluğuna talip olan siyasal partiler için geçerli söylediklerim. Doğrusu, bu Mecliste, bu iddiayı taşımayan bir parti olduğunu düşünmüyorum. Öyleyse millî iradenin bir an önce tecelli etmesine ve seçimi galip bitirmeye talip olmamak düşünülebilir mi?

Bazı itirazlar var “Efendim, belediye başkanları, muhtarlar beş yıllığına seçildi, onların programları var. Bu çalışma programlarını tamamlamalarına neden müsaade etmiyorsunuz?” gibi. Elbette farklı boyutlar, farklı görüşler ortaya konabilir ancak bu Genel Kuruldaki herkes katılacaktır ki, ister dört yıl ister beş yıl olsun, bu sürenin ilk yılı geçmiş dönemin değerlendirilmesi, çalışma ekiplerinin kurulmasıyla geçer. Son yılı da artık halk arasında “boya cila işleri” diye adlandırılan, sandığa yönelik, sandıkta kazanmaya yönelik derleme toparlama işleridir. Tamamen siyaset ve seçim kaygılarıyla hareket edilen bir yıldır son yıl. Ülkemizin ve insanlarımızın bu konuda bir kaybı olduğunu da düşünmüyorum.

Kaldı ki, değerli milletvekilleri, tasarruf ettiğimiz aylar kış aylarıdır. Ülkemizde kışın çok fazla yaşanmadığı Akdeniz ve güney Ege sahillerindeki yerleşim yerlerini dışarıda tutarsanız, inşaat mevsiminin son bulduğu bir zamana tekabül etmektedir. Öyleyse, 27 Ekime itiraz edilmesinin bir anlamı yoktur.

“Efendim, Anayasa’nın verdiği bu müktesep değiştiriliyor.” diyorsunuz. İyi ya, genel seçimlerin bir kereliğine mahsus tarihinin öne alınması da  yine Anayasa’da değişiklik yapılarak gerçekleştiriliyor. Bu Meclisin buna yetkisi var mı? Elbette var. Aksi takdirde “Meclis olarak Anayasa’da değişiklik yapamazsınız.” demek anlamına gelir bu itiraz. Ben, Anayasa Uzlaşma Komisyonunun çalışmalarının devam ettiği bir zamanda bunu kastedeceğinizi düşünmüyorum.

Bu Meclis, 23’üncü Dönemde beş yıllığına seçilen kendi üyelerinin süresini de beş yıldan dört yıla indirmiştir pekâlâ. Yani dört-beş yıl çalışmayan belediye, son altı ayda harikalar yaratıp yeniden mi seçilecek? Böyle bir şeyin geçerliliği nedir sizce? Dört-beş yıl hizmet üretmiş başarılı belediyenin bundan zararlı çıkacağını, bir haksızlığa uğrayacağını da düşünmüyorum ayrıca. Millet, başarılı başkan ya da muhtar ya da il genel meclis üyelerinin haklarını verecektir. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.

Deniyorsa “Süresini tamamlayamamaktan ötürü özlük haklarında kayıp oluşacak.” bu anlaşılabilir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bir yasa teklifi hazırlığımız var bu sürede alacakları maaş ve diğer özlük haklarının kendilerine ödenmesiyle ilgili olarak. Hiç kimse maddi anlamda da kayba uğramasın, hele hele emeklilik hakları gasbedilmesin istiyoruz. Gelin, vereceğimiz bu teklife destek olun, hep birlikte bu kaygıyı da ortadan kaldıralım. 

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz üzere, bu değişiklik yapılmaz, yerel seçimler 2013 sonuna alınmazsa 2014’teki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin bu seçimlerle birlikte ve sadece üç ay farkla aynı yılda yapılması gibi bir durum ortaya çıkacaktır. Böyle bir hâlde, seçmenin hür ve açık iradesinin ortaya çıkmasında birtakım karışıklıklar yaşanması mukadderdir. Böyle bir dönemde sadece adaylar değil tüm siyasal partiler bu kaosun içine düşeceklerdir, hatta ağzıma almak istemiyorum ama birtakım siyasal pazarlıkların içerisinde bulacaklardır kendilerini. Bu kaosun etkileri en az bir sonraki seçimlere kadar devam edecek, millet yeni tartışmaların göbeğinde, yeni gerginliklere, kamplaşmalara muhatap olacaktır. Zaten boyundan büyük gerginlikler, kamplaşmalar içerisinde kan kaybeden ülkeye böyle bir sürecin yaşatılmasının ne demokrasi havariliğiyle ne halkçılıkla ne de insan haklarıyla izah edilmesi mümkün değildir.

Türkiye ilk kez erken seçim yapıyor olmayacaktır değerli milletvekilleri. Bugüne kadar, siyasal tarihimizde birçok erken genel seçim yaşanmıştır, milletin iradesine gidilmiştir. Erken yerel seçim örneği de mevcuttur siyasal tarihimizde. 1973’te yapılan, 1978’de yapılması gereken yerel seçimler 1977’ye alınmıştır. Seçimlerden sonra da “Neden bir yıl erkene alındı?” gibi bir hoşnutsuzluk dillendirilmemiştir.

Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak biliyoruz ki, seçimlerden yeni çıkmış AKP’nin özellikle terör, Suriye meselesi, elektriğe, doğal gaza yapılan son fahiş zamlar, eğitim hayatımızda yaşanan depremler, ülkenin bütünlüğünün tartışmaya açılması ve terör örgütüyle AKP’nin müzakereleri milletin Hükûmete olan güveninde ciddi bir erozyon oluşmasına yol açmıştır. Yerel seçimlerde milletin AKP’ye çok ciddi bir uyarı yapacağını ve bu sürecin AKP için sonun başlangıcı olacağını görüyoruz, AKP’li belediyelerin kredilerini tükettiklerine şahit oluyoruz. Bunu, Hükûmetin muhalefet belediyelerine karşı acımasızca yürüttüğü itibarsızlaştırma, sandıkta yenemediği millî iradeyi yargı ve polis baskısıyla kontrol altına alma çabalarından da kolayca anlayabilirsiniz. Sayın AKP Milletvekili Tanrıverdi AKP’nin muhalefet belediyelerine karşı Hükûmetlerinin yaptıkları ayrımcı uygulamaları “Ne yapalım, yargının işi.” gibi sözlerle kapatmaya çalıştı. Tüm belediyelere eşit mesafede durduklarını söyledi. Yapılan hibe ve proje yardımlarının olsa olsa muhalefet belediyelerinin –dikkatinizi çekiyorum, muhalefet belediyelerinin- proje üretme kapasitelerinin yetersizliğine bağladı. Bu, bir kere, bu kişilere değil, bu kişilere oy veren halkın iradesine saygısızlıktır. Halkın tercihinin doğruluğuna inanmak, demokratik kişiliğin bir gereğidir. Proje yapmasını bilmediğini söyleyen kişilere oy verenleri suçlarken yani halkı töhmet altında bırakırken sizlere de halkın oy verdiğini unutmayın. “Bize oy verenler iyi, vermeyenler kötü.” noktasına getirmek demokrasi karşısındaki çarpık duruşunuzun eseri olsa gerek. Tüm operasyonların neden muhalefet belediyelerine yapıldığını da böylece anlamış oluyoruz. Aynı durumda olan AKP’li belediyelere gösterilen görmemezlikten gelme, göz yumma tutumunuzun gerekçesini de bu sözleriniz bize izah ediyor.

Evet, bugün güç sizde, hükûmet sizde ama zulümle abat olunamayacağı ve “Keser döner sap döner, bir gün hesap döner.” özdeyişinin gerçekleştiğini hep birlikte göreceğiz.

Değerli milletvekilleri, 27 Ekim 2013 tarihi AKP’nin adaletsiz belediyecilik anlayışında sınıfta kaldığının tarihi olacaktır. Milletin, terör örgütünün müzakere masası arkadaşı AKP’ye bir millî tokat attığı tarih olacaktır. Son zamanlarda, doğal gaz zammı bir yılda yüzde 49’a ulaşmıştır. Dikkatinizi çekiyorum, bu oran AKP’nin aldığı oy oranıdır. Biz hep demiyor muyuz: “AKP eşittir zam, zulüm.” İşte, bunun ispatı ve inşallah altı ay öncesine alınmış erken yerel seçimler milletin hayrına olacaktır diyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Uğur Bayraktutan, Artvin Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 328 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Hükûmet tarafından Anayasa Komisyonuna getirilen öneride aynen şöyle ibareler var: “…Mart ayında yaşanan zorlu iklim şartlarının doğurduğu olumsuzluklara dikkat çekerek, seçimin sağlıklı yapılmasının her kesimin ortak talebi olduğunu, propagandanın seçmene erişiminin kolay olması, rahat ve huzurlu bir ortamda oy kullanılmasının, güvenlik ve yol emniyetinin azami ölçüde sağlanmasının amaçlandığını…” diye bir gerekçe ileri sürülüyor.

Değerli milletvekilleri, bu gerekçeyi ileri sürünce sanki Türkiye Cumhuriyeti’nde değil de başka bir ülkede yaşıyormuşuz, Sibirya’da yaşıyormuşuz gibi bir tabloyla karşı karşıyayız.

Buraya gelmeden evvel dersime çalışarak geldim. Türkiye'deki yerel seçimlerin, son otuz yıldaki yerel seçimlerin tarihlerine baktım, 1977’den bu tarafa doğru olan yerel seçim tarihlerini sizlerle paylaşmak istiyorum.

1977’de 13 Martta yapıldı yerel seçimler. 1984 25 Martta, 1989 yerel seçimleri 27 Martta, 1994 seçimleri 27 Martta, değerli arkadaşlarım, 1999 yerel seçimleri 18 Nisan tarihinde yapıldı, 2004 seçimleri 28 Mart tarihinde yapıldı, 2009 seçimleri 29 Mart tarihinde yapıldı. Bu ne demek? Demek ki yerel seçimler son yirmi beş yıldır Türkiye'de mart ayında ve nisan ayında yapılıyor. Hükûmetin buraya getirdiği gerekçeyi çok haklı bulmadığımı ifade etmek istiyorum ama Cumhuriyet Halk Partisi olarak daha önce de açıkladığımız gibi bu yasaya muhalefet etmiyoruz.

Değerli arkadaşlarım, aslında, ben Anayasa Komisyonunun kürsüsünde Başbakan Yardımcısı Sayın Bekir Bozdağ’ın olmasını ısrarla isterdim. Demin Sayın Tanal bir soru sordu kendisine. Ama Bekir Bozdağ bana Anayasa Komisyonunda cevap vermedi. Soru sordum, dışarı çıktım, dedi ki: “Genel Kurulda cevap vereceğim.” orada da vermedi. Sayın Tanal’ın sorusuna da öyle ilginç bir cevap verdi ki…

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakın, Cumhurbaşkanlığı Seçim Kanunu Tasarısı ile ilgili Anayasa Komisyonuna bu tasarı geldiği zaman Sayın Bekir Bozdağ bu Komisyonda bir konuşma yaptı. Bu konuşmayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Dedi ki: “Cumhurbaşkanı Anayasa’da yapılan değişiklikten önceki hukuka göre seçilmiştir.” Yani yedi yıllık Cumhurbaşkanlığı seçiminde Sayın Bekir Bozdağ dedi ki: “Yedi yıllık süre için seçilmiştir, o hukuka tabi olması gerekir.” Kendi konuşmalarını buradan anlatıyorum: “Kamu hukukunda reformlar geleceğe etki eden sonuçlar doğurur, geçmişe yürütülmez. Cumhurbaşkanı ile ilgili görev süresinin beş yıl olduğunun kabulüyle yedi yıl için seçildiği göz önüne alındığında görev süresi dolmadan fiilen azledilmesi anlamına gelir” dedi Sayın Bekir Bozdağ. Hemen arkasından da -Ben tutunakları okuyorum- şunu söyledi: -Ben tutunakları okuyorum- “Seçimle gelinen görevlerde, seçimi tamamlayan hukuka tabi olunmasının hukuki güvenlik ilkesinin gereği olduğu yönünde yüksek mahkeme kararları bulunmaktadır.”

Şimdi değerli arkadaşlarım, hukuk fakültelerinde öğretilen en temel argümanlardan bir tanesi şudur: “Hukuki güvenlik ilkesi”dir yani bir kişi, seçilmiş olduğu makamın hukuki sonuçlarını kestirebilme özelliğini kendi iç dünyasında yaşamalıdır yani hangi tarihte hangi görev için seçilmelidir? Biz Cumhurbaşkanlığı ile ilgili kanun tasarısı Komisyona geldiği zaman Bekir Bozdağ, haklı olarak Sayın Başbakan Yardımcısı, kendine göre bir hukuki argüman buldu, dedi ki: “Sayın Abdullah Gül seçilmiş olduğu tarihte yedi yıllık bir süre için seçilmiştir.” Ama şimdi gelinen noktada bu hukuki argümanlara dayanmadan sadece Türkiye’deki hava koşullarını, iklim koşullarını getirerek önümüze koydu. Şimdi, bugün biz CHP Grubunda bir değerlendirme yaptık, Sayın Kesimoğlu’da burada. Ben onun yaptığı hukuki değerlendirmeyi de çok saygıyla karşıladım. Şöyle ki, AKP Grubunun bunu önümüze getirmesinde tek bir hukuki dayanak olabilir o da Anayasa’nın 78’inci maddesidir. Bakın ara seçimlerle ilgili problem ve AKP Grubu içerisindeki üç döneme ilişkin tüzük sınırlaması, muhtemelen bu üç dönem arka arkaya gelen 75 milletvekiliyle ilgili kaygıyı önümüze getirecek ve bundan kaynaklanan kaygıdan dolayı da şu anda getirilen bu Anayasa değişikliği var. Yani ekonomik sorunlar vardır, başka sorunlar da vardır ama gelinen nokta da çok ciddi bir tabloyla karşı karşıyayız. Ben bugün, buraya gelmeden önce Sayın Bozdağ’ın bir cv’sine de baktım, hangi hukuk fakültesini bitirdi diye. Bu hukuki nitelendirmeye girmeden -buradan da Meclis kürsüsünden bir kez daha söylüyorum- bize bir siyasal değerlendirme yaptı, bunu anlayışla karşılıyorum. Kamu hukukunda ve hukuk sistemlerinde veya siyaset biliminde şöyle bir olay vardır: Erken genel seçimi anlayabiliriz ama erken yerel seçimi anlayacak bir terminolojik tanımlamayı ben ne yazık ki bugüne kadar okuyamadım. Demek ki bu da bizim hukuki eksikliğimizdir.

Değerli arkadaşlarım, bu konuda AKP Grubu daha açık bir şekilde, niyetinin ne olduğunu bize açıkça söylerse bu konuda daha açık oluruz diye düşünüyorum. Bu konuda mevsim koşullarındaki eksikliğin doğru olmadığına inanıyorum.

Bakın, Bekir Bozdağ konusunda kaygılarımı niye dile getiriyorum, bunu anlatmaya çalışıyorum. Bundan önce de seçimlerin temel hükümleri ve seçmen kütükleri hakkında bir kanun tasarısı Anayasa Komisyonuna geldi. Orada da 298 sayılı Kanun’un ilgili maddesinin değiştirilmesine ilişkin, yani 180’inci maddedeki zaman aşımı sürelerine ilişkin, seçim suçlarında 2 yıllık süreyi 6 aya indiriyorlardı. Bu konuda da dedik ki: “Bu bir kısmi aftır, burada problem vardır, bu 6 ayla kimleri kurtarıyorsunuz?”. Sayın Bekir Bozdağ      -Anayasa Komisyonundaki komisyon görüşmelerinde söyledik- “Hayır, öyle bir şey yapmıyoruz, öyle kimseyi kurtarmak gibi bir niyetimiz yoktur.” dedi. Biz de devletin Başbakan Yardımcısına güvendik, “Doğru diyordur.” dedik. Burada, tutanakları da getirdim, kendisi tutanaklarda diyor ki: “Hayır, asla öyle bir şey yapmıyoruz, kimseyi kurtarma gayreti içerisinde değiliz.” Buradaki tutanaklara göre okuyorum: “Sayın Başkanım, bu konuyla ilgili eğer ayrı bir incelemeye ihtiyaç varsa Genel Kurul aşamasına kadar incelenir. Ben buradan açıklıkla ifade ediyorum ki eğer ‘Hayır.’ denirse, gruplar bunu istemiyorsa ‘Hayır.’ deriz.” dedi. Biz de dedik ki: ”Herhâlde Başbakan Yardımcısı bunu doğru söylüyor, devletin Başbakan Yardımcısı ‘Hayır.’ diyeceğine göre…” ve devam ediyor: “Eğer gruplarımız ‘Hayır.’ derlerse biz bu maddede ısrar etmeyiz. Onu da ifade edeyim: Çünkü bu işin doğrusu, bu madde bizim bir siyasi düşünceyle ortaya koyduğumuz bir madde değildir.” dedi. Hemen arkasından buna inanarak ben de burada bir konuşma yapmıştım. Genel Kurula geldiği zaman -Nevzat Bey de iyi hatırlar- Genel Kurulda bu madde konuşuluyorken bana laf atıldı arkadaşlar. Dediler ki: “Bütün parti grupları anlaşma yaptılar, altında imzaları var. Bu 2 yıllık zaman aşımıyla ilgili, kısmi af yaratan, muhtemelen 2011 seçimlerindeki seçim suçlarına ilişkin yargılanan kişilerle alakalı problemdeki bu ilgili maddedeki 2 yıllık süreyi 6 aya çeken yasal düzenlemeyi geri çektik.” AKP Grubu, Ayşe Nur Bahçekapılı ve arkadaşları; CHP Grubu, diğer grupların hepsi altına imza attılar, bakın buradalar. Biz de bunların samimiyetine inandık, dedik ki: “Allah Allah, biz de yanlış yapmışız, demek ki burada bizim dediğimize gerek yokmuş, bunu geri çektiler.” Geri çektiler ve öyle evlerimize gittik. Aradan bir zaman geçti, temmuzun sonlarına doğru bir baktık ki arkadaşlar torba yasa geliyor. Torba yasada, ilgili madde üzerinde de Aydın Milletvekilimiz Bülent Tezcan konuşuyorken arka sıralarda fark ettim, bir baktım ki torba yasaya arada iliştirilmiş. Torba yasaya bir de baktık ki 298 sayılı seçimlere ilişkin Yasa’da, o 180’inci maddede 2 yıllık süreyi 6 aya indirmişler.

Bugün Adalet Bakanına soru sordum değerli arkadaşlarım. Soruya eğer normal cevap vermezse… Normal yani soruyu geçiştirebilir de. Kimlerin nasıl bu şeyden yararlandığına ilişkin, hangi kovuşturmaların kimler hakkında yapıldığına ilişkin ayrıntılı soru sordum. İnşallah bu konuda Sayın Bakan bize bilgi verir. Kimin kurtarıldığını merak ediyorum değerli arkadaşlarım. Bunun peşinen takipçisiyim, Sayın Bakanın vermiş olduğu cevaba göre bunu yapacağız.

Bu değerlendirmeleri neden yaptım? Burada bir samimiyetsizlik olduğuna inanıyorum. Bakın, Türkiye Cumhuriyeti’nin son yirmi beş otuz yıl içerisinde yapmış olduğu bütün seçimleri hangi koşullar ve hangi hava durumu içerisinde yaptığını ayrıntılarıyla ortaya koyduk. Yirmi-yirmi beş yıldır bu seçimler mart ayında yapılıyor ama sizin öyle bir argümanınız var ki hukukla siyaseti karşı karşıya getirdiğiniz zaman, meydanlara çıktığınız zaman bu hukuki çekincelerimizi anlatacağımız, halka anlatacağımız bir şeyde bir şey koyacaksınız ortaya, “Seçimden kaçıyorsunuz.” diye. O nedenle, bütün bu hukuk ayıplarına rağmen, bütün bu hukuk cinayetine rağmen, bu hukukun ırzına geçilmiş olmasına rağmen biz bu getirmiş olduğunuz bu seçime ilişkin şeye “Hayır.” demiyoruz değerli arkadaşlarım. Ben sadece hukukla ilgili bir tespitte bulunmak istiyorum yani hani derler ya “Hukuk herkese bir gün lazım olabilir.” diye. İşinize geldiği zaman Cumhurbaşkanlığına ilişkin, yedi yıla ilişkin sürede “Vay, efendim, hukuka güven ilkesidir. Cumhurbaşkanı seçildiği tarihte yedi yıllık süre için seçilmiştir. Biz bunu aşamayız, Alman öğretisinde buna ‘sürpriz öğreti yasağı’ diyoruz, ‘Kişi seçilmiş olduğu dönemin hukukuna tabidir.’ diyoruz…” Şimdi gelinen noktada Sayın Bekir Bozdağ bir hukukçu değil de bir ziraat mühendisiymiş gibi hava koşulları, yok öyledir, böyledir diye bir değerlendirmede bulunuyor. Bunu bir hukukçuya yakıştıramıyorum. Bir siyasetçiye yakıştırabilirim ama asla bir hukukçuya yakıştıramıyorum. İşinize geldiği zaman “Seçimleri öne alalım.”, işinize gelmediği zaman “Seçimleri sonraya alalım.” diye…

Buradaki değerlendirmenin… Grup başkan vekillerimiz de dinliyorlar. Anayasa’nın 78’inci maddesini lütfen not alın, inşallah önümüzdeki yıl ben bu konuşmayı tekrar yapıp bu konuşma tutanaklarını size hatırlatmam. Bir ara seçim gerçeğini getireceksiniz. Ara seçim gerçeğinde de AKP Grubu içerisindeki büyükşehir belediye başkanlığına aday göstermiş olduğunuz kişileri başka türlü bu siyasi polemikten nasıl kurtararak aday yapabiliriz diye bu fiilî durumu ortaya koyacaksınız, bunu hep beraber göreceğiz. Eğer ben bu konuda yanılırsam gelip bu kürsüden sizlerden özür dileyeceğim ama eğer bu konunun doğruluğu ortaya çıkarsa AKP Grubu olarak sizler ne yapacaksınız onu merak ediyorum değerli arkadaşlarım.

O nedenle, önümüzdeki süreç içerisinde yerel seçimlere ilişkin bu kaygılarımızı dile getirmiş olmamıza rağmen, bu hukuki eksikliklere rağmen siyasi durumun gerekliliğini, fiilî durumun gerekliliğini de ortaya koyarak buna muhalefet etmediğimizi bir kere daha belirtiyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Ali Özgündüz, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, hayırlı olsun, yerel seçimler erkene alınıyor. Biz de bir muhalefet partisi olarak her zaman sandığı isteriz. İnşallah seçimlerde halk, izlediğiniz politikanın yanlışlığını görerek ilk dersini verecektir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, bu vesileyle bir konuda yüce heyeti aydınlatmak istiyorum. Son zamanlarda Sayın Başbakan hem genişletilmiş grup toplantısı konuşmasında hem de büyük kongrede Azerbaycan’dan İkinci Dünya Savaşı yıllarında ülkemize sığınan 146 Azerbaycan Türkünün o zamanki Stalin Hükûmetine teslim edilmesi üzerinden partimize haksız yere bir eleştiri yapmaktadır.

Ben, geçen hafta Azerbaycan’daydım. Azerbaycanlı dostlarla, milletvekili arkadaşlarla görüştüm. Kendi özgün lehçeleriyle diyorlar ki: “Ya, ay gardaş, bu sizin baş nazırınız durup dururken 70, 80 yıl önce olan, kabuk bağlayan bu yaraları niye kaşıyor? Bu iki toplum arasına, bir millet iki devlet olan Türkiye’yle Azerbaycan arasına niye nifak sokuyor? Bu ne Azerbaycan’ın ne de Türkiye’nin hayrınadır.” dediler. Bunu da dedim ki ben ileteceğim, bu sorumluluğu yerine getireceğim.

Değerli arkadaşlar, tarihte “Boraltan Vakası” olarak geçen olayla ilgili birçok arkadaşımızın bilgi sahibi olmadığını düşünmekteyim. Bu yüzden, bu konuda, ataları da Azerbaycan’dan göçüp bu topraklara gelen Azerbaycan kökenli bir milletvekili olarak size bilgi sunmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, İkinci Dünya Savaşı yıllarında  Almanlarla iş birliği içinde olduğu söylenen bir kısım Azerbaycan vatandaşı Türkiye’ye iltica ediyor. Daha önce Türkiye’yle Sovyetler Birliği arasında yapılan anlaşma gereği ve o süreçte, biliyorsunuz, Stalin’in boğazlar üzerinde hak iddia etmesi, Kars’ı, Ardahan’ı istemesi sebebiyle ilişkiler gergin. Türkiye’ye savaş bahanesi olarak, bu Türkiye’ye iltica eden Azerbaycan kökenli yurttaşları geri istiyor. O zamanki devlet yani Cumhuriyet Halk Partisi dediğiniz o zaman devlet, devamı olmakla övündüğünüz Demokrat Partinin kadroları o zaman bu Hükûmetin içinde. O zamanki Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti yani Türkiye Cumhuriyeti devleti bu kararı vermiştir. Dolayısıyla, bunun üzerinden Partimizi suçlamak haksız, insafsızca bir yaklaşımdır.

Başka bir şeyi daha hatırlatmak isterim ki: 1918’de kurulup 1920’de Sovyetler tarafından sona erdirilen Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’nin kurucusu, Mehmet Emin Resulzâde ve diğer bütün kadrolar Türkiye’ye sığındılar ve rahmetli Mehmet Emin Resulzâde 1952’ye kadar Türkiye’de yaşadı ve burada vefat etti, şu anda da mezarı Ankara’dadır. Bu kişileri Rusya, SSCB yönetimi ısrarla istemesine rağmen 10 binlercesini Türkiye Cumhuriyeti devleti iade etmemiştir yani siz 146 kişi derken 10 birlerce kişiyi, eğer Cumhuriyet Halk Partisiyse bunu iade eden sorumlu, Türkiye Cumhuriyeti devleti değil de bizim Partimizi suçluyorsanız, o zaman diğer açıdan da takdir etmeniz gerekiyor.

Niçin söylüyor Sayın Başbakan bunu? “Efendim, biz işte, ülkemize sığınanlara kucak açıyoruz.” İşte, Suriye’den gelen göçmenlerle ilgili bu bağlantıyı kuruyor.

Size başka bir söyleyeyim:

Değerli arkadaşlar, Dünya Uygur Kongresi Başkanı Rabia Kadir var biliyorsunuz. Bu, Amerika’da yaşıyor, bütün Avrupa ülkelerini dolaşıyor, bir aktivist, insan hakları aktivisti. Bırakın Türkiye’de yerleşme, buna sizin Hükûmetiniz, AKP Hükûmeti vize dahi vermiyor. Dolayısıyla, bir suçlama yaparken dikkatli olun. Bu konuda başka bir şey daha söyleyeyim, özel yani söylemek de istemiyorum aslında çünkü iki ülke ilişkilerine zarar verici bir fitne unsuru olur diye. İsterseniz onu söylemeyeyim ama istenirse özel olarak söylerim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Bu çok sıkıntılı bir konu. Umarım, bundan sonra Sayın Başbakan bu konuya değinmez diye düşünüyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen İsmet Su, Bursa Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İSMET SU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması Hakkında 328 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım.

Bugüne kadar yapılmış olan tüm seçimlerde olduğu gibi 2009 yılı seçimlerinde de büyük bir ekseriyetle seçimin galibi olan ve mensubu olmakla mutluluk duyduğumuz AK PARTİ milletvekili olarak 2014 yerel seçimlerinin beş ay kadar öne alınmasından ve bu konudaki tekliften doğrusu düşüncelerimiz olumludur. Bu noktada, seçmen iradesinin sandığa yansıtılması hususundaki kaldırılacak tüm engeller olduğu gibi kışın da büyük bir engel olduğu kanaatiyle bu engelin kaldırılması yönündeki yapılan çalışmalar ve verilen teklifi biz olumlu karşılamaktayız. Nasıl ki, tıpkı bütün seçimlerde seçmenlerden özürlü olan vatandaşlarımızın sandığa gelmesinde gerekli kolaylıkları gösteriyorsak, burada bir başka anlamda da doğal kış şartlarını ortadan kaldıramıyorsak, doğal kış şartlarını teknolojiye rağmen ortadan kaldıramıyorsak bunun uygun bir mevsime alınmasının uygun olduğu kanaatindeyim. Bu nedenle, seçmen iradesinin sandığa yansıtılması yönündeki bu şekilde olumlu bir teklif olan yasa değişikliğinin, Anayasa değişikliğinin lehinde görüşlerimi belirtiyor ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.(AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi, madde üzerinde on dakika süre ile soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Fırat, Sayın Aslanoğlu, Sayın Tanal ve Sayın Yılmaz sisteme girmişlerdir.

Sayın Fırat, buyurun.

SALİH FIRAT (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tabii, hazır Orman ve Su İşleri Bakanımızı yakalamışken Adıyaman’ın sulama problemleriyle ilgili soru soracağım. Özellikle Bebek 1 ve 2 sulama pompaj istasyonlarıyla ilgili çalışma ne âlemde?

Yine, Koçali ve Çamyurdu barajlarıyla ilgili çalışmalar nasıl?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Aslanoğlu...

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan, benim köyüm beş yıldır bir ilçeye, 5 kilometrelik bir ilçeye bağlıydı. Aldınız 35 kilometrelik bir ilçeye bağladınız. Özgür irademi almadınız; yaşamım, kültürüm o ilçeyleydi. O ilçeye gitmek için, şimdiki ilçeme 35 kilometre gidiyorum; adliyeye gitmek için 70 kilometre gidiyorum askerlik şubesine gitmek için 100 kilometre gidiyorum. Çatalca’nın etrafındaki Başakşehir’e bağladığınız tüm köylüler isyan ediyor: “Bizim kültürümüz, töremiz, özümüz Çatalca’dır.” diyorlar. Çatalca’ya 5 kilometre, 3 kilometre, 2 kilometre… Halk iradesine saygı duyuyorsanız eğer, bu köylülerin istediği şekilde tekrar Çatalca’ya bağlanmasına ilgili görüş verecek misiniz? Ben komisyona gideceğim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul ili Üsküdar ilçesi Beykoz, Tuzla, Pendik, Ümraniye, Maltepe, Kartal... Bu ilçelerimizde -gerek birinci dört yıllık eğitim gerek ikinci dört yıllık eğitim- okullarımızda temizlik görevlisi yok, güvenlik görevlisi yok, okullarda gece bekçisi yok. Bu anlamda okullarımız gerçekten, öğrencilerimiz, velilerimiz mağdur ancak okul aile birliklerinde toplanan paralarla okulların temizliği yapılıyor. Bu halkımızın mağduriyeti ne zaman giderilecek?

İkincisi: Bu anayasa değişikliğiyle ilgili yapılan seçimin adı -Anayasa hukuk hocamız da buradayken- ara seçim midir? Bunun adı erken seçim midir? Ara seçim veya erken seçim değilse anayasa literatüründeki bu seçimin adı nedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Yılmaz…

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakana sormak istiyorum: Mecliste defalar kere dile getirdik bu İstanbul’daki toprak döküm sahalarında trilyonluk rant ve yolsuzluklar var diye ve nitekim Sayın Bakanın kabul etmemesine rağmen, iki ay önce İstanbul Cumhuriyet savcılığının yaptığı soruşturma neticesinde 30’a yakın kişi gözaltına alındı, soruşturma devam ediyor. Bu kapsamda, soruşturmanın selameti açısından, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanını geçici olarak görevden el çektirmeyi düşünüyor musunuz? Adana’da örneği olduğu gibi.

İkinci sorum da: 2004 yılında Adana’da fuar alanı olarak yapılan yere kent ormanı verildi. Aradan yedi yıl geçtikten sonra, Sayın Bakanın talimatıyla iki yıldır müfettişler orayı inceliyor ve şu anda gayriyasal hâle gelmiş durumdadır müfettişlerin zorlama raporuyla. Buradan Adana’nın valisi huzur hakkı almaktadır, ÇUFAŞ’tan. Bu ÇUFAŞ’tan, yasal olmayan yerden huzur hakkı almaya...

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Ağbaba…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Bakan, ben öncelikle geçtiğimiz aylarda yayımladığınız İçişleri Bakanlığının bir genelgesinden söz etmek istiyorum, bunu nasıl değerlendirdiğinizi de merak ediyorum.

Halkın oyuyla 2009 yılında seçilen belediye başkanlarının yetkileri bir kalemde, İçişleri Bakanlığının yayımlamış olduğu genelgeyle ellerinden alındı. Millî irade diyorsunuz. Acaba bu millî iradeye yapılmış bir darbe değil midir? Beş yıllığına seçilmiş insanların yetkilerini -üç yılda alarak- seçilmişlerin yetkilerini kaymakamlara, valilere devretmek hangi demokrasi anlayışıyla bağdaşır? Bunu sormak istiyorum.

Bir de, size bir şey sormak istiyorum: Siz geçtiğimiz günlerde bir açıklama yaptınız, şimdiye kadar 70 göletten 50 göletin bittiğini ifade ettiniz Afyonkarahisar’da. “Altmış yıllık 700 bin kişiye yetecek su var.” dediniz. “Elli yılda bitecek tesisi biz iki yılda inşa ettik. Biz büyük düşünüyoruz. Türkiye 2023’e hazır, Afyonkarahisar hazır mı?” dediniz. Malatya’yla ilgili ne düşünüyorsunuz? Malatya’da 5 gölet var. Malatya’ya haksızlık yaptığınızı düşünmüyor musunuz bu konuda?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Oğan…

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Sayın Başkan, biraz önce Iğdır’la ilgili bir soru sormuştum ama ilgili Sayın Bakan cevap vermemişti. Size de “Yazılı cevap verecek mi? En azından bir cevap verin.” demiştim, siz de cevap vermemiştiniz.

Sorumu tekrarlıyorum: Biz yerel yönetimler reformunu konuşuyoruz ama Iğdır şu an imarsız. İmarsız bir kentte, imarı Danıştayca iptal edilmiş bir kentte hangi yerel yönetimler reformunu yapacaksınız? Lütfen bir Allah’ın kulu da çıksın, buna cevap versin. BDP’li Iğdır Belediye Başkanı zamanında gerekli önlemleri alamadığı için Iğdır’ın imarı iptal edildi ve bu devirde bir şehrin imarı şu an yok. Lütfen buna cevap verin yoksa her defasında tekrar tekrar soracağım, haberiniz olsun.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, buyurun.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Değerli Adıyaman Milletvekilimizin sualine cevap zaten arada vermiştim ama tekrar edeyim. Özellikle Adıyaman’da gerek pompa sulaması gerekse Koçali’yle ilgili çalışmalar devam ediyor. Planlama çalışmaları bitti, proje çalışmalarına başladık, projeler tamamlanınca ihale edeceğiz. Hakikaten Koçali, Gömükan gibi projeler Adıyaman’da çok önemli; biliyorum, ben de yakinen takip ediyorum. Esasen ben de, biliyorsunuz Adıyaman’ın fahri hemşehrisiyim, dolayısıyla Adıyaman’a su getirdik, Adıyaman’la ilgili çalışmalara hızla devam ediyoruz.

Şimdi, tabii, Sayın Aslanoğlu, İstanbul’daki bazı köylerin Çatalca’ya çok yakın olmasına rağmen, Çatalca’ya bağlı olmamasından doğan birtakım sıkıntılardan bahsetti. Tabii, konuyu İçişleri Bakanlığı marifetiyle inceleteceğiz, yazılı olarak cevap vereceğiz. Doğrusunu isterseniz ne gibi sıkıntılar var, ben de takipçisi olacağım.

Mahmut Tanal Beyefendi, okullardaki temizlikten bahsetti. Hakikaten oralarda, esasen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız bu konuda gerçekten okullara çok büyük destek veriyor. Toplum yararına çalışma çerçevesinde eleman verilebilir, onları da takip edeceğiz. İnşallah, temizlik ihtiyaçları için gerekli eleman takviyesinde bulunacağız.

Tabii, bu seçim normal bir seçimdir, dolayısıyla, adı normal mahallî idare seçimidir; bunda tereddüt yok, ara seçim vesaire değildir.

Sayın Seyfettin Yılmaz, bu toprak dökümü için defalarca ben açıklamada bulundum. Daha önce, hatta burada, Mecliste de açıklamada bulundum. İstanbul’da ve diğer şehirlerde -İzmir’de olsun, belediyelerde- burada Meclisimiz bir karar aldı, karar da şu: Tabii, biliyorsunuz hafriyat dökümünün sevk ve idaresi büyükşehirlerde büyükşehir belediyelerine kanunla verildi, ayrıca diğer belediyelerde ise belediyeler uhdesinde. Dolayısıyla, bizce, şu anda büyükşehir belediyelerine -ister İzmir’de olsun ister İstanbul’da olsun- toprak döküm yerlerini, katı atık bertaraf tesislerini kuracak yerleri tahsis ediyoruz. Hatta Antalya’ya yeni bir tahsiste bulunduk. Ancak şunu hesap ettik: Geçmişte on beş yılda toplanan paraya baktım, bu, şu anda büyükşehir belediyelerinin İstanbul’da ödediği para ondan çok daha fazla. Bunu rakamlarla vermiştim. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum.

Tabii, 2004 yılında sizin de Bölge Müdürü olduğunuz dönemde maalesef usulsüz olarak bir fuar alanı tahsis edilmiş.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) - Usulsüz değil. Orman Bakanının ve Orman Genel Müdürünün -şu anda milletvekili- onayı var.

Sayın Başkan, usulsüz dediği için cevap hakkı istiyorum.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Tabii, bu konuda şikâyetler vardı, müfettişler gerekli tahkikatı yapıyorlar. Bunu da özellikle belirtmek istiyorum.

Sayın Ağbaba ile ilgili de bir şunu ifade etmek istiyorum: Efendim, İçişleri Bakanlığının bu genelgesi çok isabetlidir.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) - Sayın Başkan hakaret ediyor, izah etmem lazım.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Yani çünkü bazı belediyeler…

BAŞKAN – Sayın Yılmaz, konuşması bitsin ondan sonra sataşmadan dolayı söz isteme hakkınız var.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – …maalesef kapanacağını bilince şu anda kendi mülkiyetindeki bazı…

VELİ AĞBABA (Malatya) - Beş yıllığına seçildi Sayın Bakan, beş yıllığına.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - … gayrimenkulleri veya menkulleri satmak şeklinde bir temayüle girdiler. Dolayısıyla, bu milletin hakkı olan bunlar bir belediye başkanının inisiyatifiyle satılmasın diye, dolayısıyla bunları denetim altına almak için milletin menfaatine İçişleri Bakanlığı tarafından bu genelge imzalandı.

Tabii ki değerli kardeşlerim, bakın, Malatya için biz çok büyük yatırımlar yaptık.

VELİ AĞBABA (Malatya) – 5 gölet yaptınız, Afyon’a 70 gölet.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Bakın, Malatya’da şu anda Başbakanımızın iki tane baraj, Kapıkaya ve diğer…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Bakanım, sulaması yok.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Boztepe ve ayrıca sulama sistemleri…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Baraj var, sulama yok.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Şu anda sulama tesisleri ihale edildi, inşaat devam ediyor. Yani Malatya’da, biliyorsunuz, Derme, Çerkezyazısı sulamasını tamamladık. İnşallah Kapıkaya Barajı’nın sulaması da yapılacak.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Boztepe var, Boztepe tamamlandı.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Bunun sözünü sizlere veriyoruz.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Peki, göleti ne yaptınız efendim?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Iğdır Milletvekilim Sinan Bey, şimdi, efendim, bu konuda malum olduğu üzere 1/100.000’lik çevre düzeni planlar tamamlanıyor…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Sayın Başkan, bize gelince mikrofon kapanıyor, nedir bu yani?

BAŞKAN – Bir saniye…

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –İnşallah… Bu konuda Iğdır’a biliyorsunuz biz her türlü desteği veriyoruz. Hatırlarsanız, Ünlendi Barajı’nı devreye alıyoruz. Onu geçen sefer sormuştunuz.

Havaalanını sormuşsunuz; havaalanının açılışına ben de geldim, Başbakanımız tarafından açıldı. İnşallah bu meseleyi de Iğdır için çözeriz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın Yılmaz, buyurun.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Açıklama yapmak istiyorum Sayın Başkan. Bana “Usulsüz verdi.” diye bir iddiada bulundu. Yani bu bir sataşmadır. Buna açıklama getirmem lazım.

BAŞKAN – Buyurun.

İki dakika söz veriyorum, yeni bir sataşmaya mahal vermeden.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

9.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, kent ormanları Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarı döneminde çıkarılan ve onun döneminde uygulanan işlemlerdir. 2004 yılı, Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidar olduğu dönem ve Orman Bakanının talimatıyla Adana Valisi Cahit Kıraç’ın Orman Bakanıyla görüşmesiyle… Osman Pepe Orman Bakanı. Bakın, buralara çok dikkat edin. Kent ormanlarında, Sayın Bakan da çok iyi bilir ki, işletme müdürlüğü teklif eder, bölge müdürlüğü uygun görüşle yazar ve onay makamı Orman Genel Müdürlüğüdür. Siz çok iyi biliyorsunuz Sayın Bakan. Onun için “usulsüz” derken kendinizi kastediyorsunuz. Bakın, onay makamı orman bölge müdürü değil, ben o zaman orman bölge müdürü olarak görev yapıyorum. Ya çıkardığınız yasalardan haberiniz yok veya söylediğiniz ifadelerin nereye gittiğini bilmiyorsunuz. Bakın, eğer bunun açıklamasını istiyorsanız, şu anda Adalet ve Kalkınma Partisinin Milletvekili Osman Kahveci, yaşanan süreçlerin hepsini biliyor.

Adana’nın milletvekilleri, bunu savunmanız gerekiyor. Adana fuar alanı ve Adana’ya son on yılda yapılan en ciddi yatırımdır, yılda 1,5 milyon kişi geliyor ama sırf benim şahsımda orada bir linç girişimi yapılıyor, imzam olmadığı hâlde. Bakın, onay makamı Orman Genel Müdürlüğü, teklif makamı İşletme Müdürlüğü, Orman Bölge Müdürlüğü ara makam, şu anda orayı yasal olmayan hâle getirdiler ve ben şimdi soruyorum buradan: Orası yasal değilse Adana’nın Valisi oradan nasıl huzur hakkı alıyor? Oradaki bürokratlar o ÇUFAŞ’tan nasıl huzur hakkı alıyor?

Sayın Bakan, eğer orası yasal değilse, iki senedir orada müfettiş görevlendiriyorsunuz. Bir önceki 2 tane müfettiş “Hiçbir suç unsuru yok.” dedi ama Seyfettin Yılmaz’a suç bulunacak ya 1 müfettiş görevlendirdiler ve görevi biter bitmez şartları tutmadığı hâlde Teftiş Kurulu Başkanı yaptın mı, yapmadın mı Sayın Bakan? 100’ün üzerinde Teftiş Kurulu Başkanlığı yapabilecek varken Seyfettin Yılmaz’ı soruşturan müfettişi geçen hafta Teftiş Kurulu Başkanı yaptılar ve yasal değil, şartları tutmuyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Yani bu intikam dürtüsüyle, bu yanlış tutumla herhangi bir yere varamazsınız.

İşte, bunlara cevap istiyoruz Sayın Bakanım. Buyurun, bunlara cevap verin. (MHP sıralarından alkışlar)

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri(Devam)

4.- Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ile 309 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/873) (S. Sayısı: 328)  (Devam)

 

BAŞKAN – Madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 7.11.1982 tarihli ve 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına eklenen geçici 20’inci maddenin ilk fıkrasında yer alan “Ekim” ibaresinin “Mayıs” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

             İdris Baluken                             Halil Aksoy                             Murat Bozlak

                  Bingöl                                       Ağrı                                       Adana

              Hasip Kaplan                               Erol Dora                       Hüsamettin Zenderlioğlu

                  Şırnak                                     Mardin                                      Bitlis

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İdris Baluken, Bingöl Milletvekili.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçici madde 20’nin ilk fıkrasının değişikliği üzerine vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, bu seçim takvimine baktığımız zaman özellikle mart ayıyla ilgili bir kaygıyı çok net bir şekilde görüyoruz. Bakın, 1984’ten 2009’a kadar yapılan 6 yerel seçimin 5’i mart ayının son haftası yapılmış, birisi, sadece 99 seçimi 99’un Nisanın ilk haftasında yapılmış. Yani 6 yerel seçim de aynı mevsim koşullarında, hani dile getirilen olumsuzluklar herhangi bir sakınca yaratmıyordu da 21’inci yüzyılın bütün iletişim koşullarının söz konusu olduğu bu yılda böylesi sıkıntılar yaşanacak, böylesi olumsuzluklar yaşanacak üzerinden sunulmuş olan gerekçeye, hiçbir şekilde inanmadığımızı belirtmek istiyorum.

Şimdi, bu Anayasa değişikliğiyle ilgili süreç hakkında da birkaç husus belirtmek gerekiyor. Bakın, burada, 75 milyonu ilgilendiren bir değişiklik yapıyorsunuz. Ülkenin her tarafında geleceğini yakından etkileyen bir seçim sürecinin kararını veriyorsunuz. Bu çalışmayı yürütürken bu değişiklikle ilgili 3 milyona yakın oy almış bir siyasi partiden görüş bile almıyorsunuz.

Şimdi, burada bulunmuş olduğunuz sorumluluğunuz eğer bir aile şirketinin vermiş olduğu bir sorumluluk olmuş olsaydı biz bunu kabul ederdik ve sizinle bu şekilde görüşmeye de çok meraklı değiliz. Ancak burada 75 milyonu ilgilendiren bir süreçle ilgili halkın iradesini dikkate almak zorundasınız. Siyasi görüşlerimize, dünyayı algılama şeklimize, siyaset pratiğimize hiçbir şekilde katılmayabilirsiniz ama bütün bir memleketi ilgilendiren durumda bizi muhatap olarak kabul etmek zorundasınız çünkü halka bu yönlü vermiş olduğunuz sözler var.

Bakın, gerekçeye baktığımız zaman “propaganda ve etkin katılım” gerekçesi gösterilmiş. Şimdi, siz dinlemekten sıkıldınız ama biz söylemekten hiçbir zaman sıkılmayacağız. Bakın, propaganda yaptığı için, Barış ve Demokrasi Partisinin propaganda etkinliğinde çalıştıkları için şu anda 6 milletvekili, 36 belediye başkanı, yüzlerce belediye meclis üyesi ve 8 bine yakın arkadaşımız cezaevinde bulunuyor. Sadece iki yıl içerisinde 100 bine yakın insanı gözaltına aldınız yani bir şehir, düşünün, 100 bin kişilik bir şehre yakın bir popülasyonu BDP’nin propaganda çalışmalarına katıldı diye gözaltı süreçleriyle, maalesef, uğraştırdınız. Biz bu propaganda yolu açılsın diye, siyasete etkin katılım sağlansın diye daha Anayasa Uzlaşma Komisyonu oturmadan önce size yol temizliği önerdik ve bu konuda da aslında vermiş olduğunuz sözler var. TCK’nın, CMK’nın ilgili maddelerinde değişiklikler, Terörle Mücadele Kanunu’nun tamamen kaldırılması aslında bu propaganda ve siyasete etkin katılımın önünü açacak önerilerdi ama maalesef hiçbirine kulak asmadınız.

Siyasi partilerle ilgili seçim barajları, hazine yardımları sizin işinize geldiği için… Bölgede pek çok yerde, 2 milletvekili seçeceğiniz yerde 4 milletvekili, 5 milletvekili seçtiğiniz için hiç dokunmadınız. Hazine yardımından trilyonlarca paralar, maalesef, kasanıza akarken bu halkın iradesini temsil eden bir siyasal partiye tek bir kuruş aktarılmamasının vicdani muhasebesini yapmadınız. Doğrusu, biz şaşırıyoruz yani artık AKP’yi takip ederken de neye inanacağız, neye güveneceğiz, hangi yol haritasını belirleyeceğiz o konuda da artık şaşırmaya başladık.

Bakın, bu “ileri demokrasi” söylemleri sürekli dillendiriliyor ama pratikte bahsettiğim tablo var. Sadece son bir hafta içerisinde AKP’nin en yetkili kişilerinin vermiş olduğu mesajlara ve Başbakanın bugünkü grup konuşmasına bakalım. Sayın Bülent Arınç burada, Sayın Beşir Atalay, Sayın Adalet Bakanının özellikle ana dilde savunma, ana dilde eğitim, Kürtçe’nin kamusal alanda kullanılması, yerel yönetimlerde yetki genişlemesiyle ilgili söylediklerinin tamamını maalesef bugün Başbakan yapmış olduğu grup toplantısında deyim yerindeyse, tam olarak, üzerini çizecek şekilde çöpe attı. Dolayısıyla, “ileri demokrasi” söylemi ya da yapacağınız bir düzenlemeye ne kadar güvenip, buna hangi koşullarda destek sağlanması, güç sağlanması gerektiği noktasında artık biz bir fikir yürütemiyoruz. Doğrusu, özellikle son dönemde Başbakanın Cumhurbaşkanlığı seçimi üzerine yapmış olduğu takvimlendirmeyi de son derece tehlikeli buluyoruz.

Ben, sadece şunu belirterek sözlerimi bitireceğim: Barış tacı her türlü saltanat tacından daha değerli ve daha güzeldir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

1’inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, maddenin gizli oylamasına Adana ilinden başlıyoruz.

(Oyların toplanmasına başlandı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 328 sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin gizli oylamasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yerine Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın yerine Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın yerine Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın yerine Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın yerine Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın yerine Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun yerine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik vekâleten oy kullanacaklardır.

(Oyların toplanmasına devam edildi)

BAŞKAN – Oyunu kullanmayan sayın üye var mı?

Sayın milletvekilleri, oy verme işlemi tamamlanmıştır.

Kupaları kaldıralım.

(Oyların ayırımına başlanıldı)

BAŞKAN – Grupların ittifakı üzerine 2’nci maddenin görüşmelerine başlıyoruz.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer ve halkoyuna sunulması halinde oylanır.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Hasip Kaplan…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yok.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Atilla Kart…

 

CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anayasa değişikliği teklifinin 2’nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri lütfen yerlerinize oturunuz.

Buyurun Sayın Kart.

ATİLLA KART (Devamla) – Değerli milletvekilleri, yol güvenliği ve mevsim şartları gerekçe gösterilerek getirilen bir anayasa değişikliği teklifiyle karşı karşıyayız. Burada, mevsim şartlarına yönelik değerlendirmeyi yapmaya gerek görmüyorum ama sadece yol güvenliğine yönelik gerekçenin aslında iktidar adına bir aczin itirafı olduğunu, aczin kabulü olduğunu ifade etmekle yetineceğim. Bunun ötesinde, bu gerekçelerin tartışmasına, isabetli olup olmadığının değerlendirmesine girmeyi gerek görmüyorum. Bu değişiklikler yapılırken şu önemli diye değerlendiriyoruz: Bu değişikliklerle beraber yasal ve anayasal ihlallerin yapılıp yapılmadığının değerlendirmesini yapmak gerekiyor.

Bakın değerli milletvekilleri, demokrasilerde esas olan seçmen iradesidir. Seçmen iradesinin üstünlüğünün zedelenmemesi gerekir. Getirilen bu düzenleme ile 2972 sayılı Yasa’nın, mahallî idareler mevzuatının 8 ve 29’uncu maddeleriyle Anayasa’nın 127’inci maddesinin üçüncü fıkrası açık bir şekilde ihlal ediliyor. Bunun yanında, yine, Anayasa Mahkemesinin 14/06/1988 tarih, 1988/14-18 sayılı Kararı’ndaki ilkelerin hepsi de ayaklar altına alınıyor. Çok bariz bir şekilde hukuki ihlaller yapılıyor.

Bunları, sadece, kayıtlara intikal etmesi, tutanaklara intikal etmesi adına kısaca ifade ettikten sonra, asıl şu değerlendirmeleri yapmak istiyorum değerli milletvekilleri: Anayasa değişikliğinin tartışıldığı bir oturumda, yeni anayasa çalışmalarıyla ilgili gelişmeler hangi aşamada, nasıl bir seyir gösteriyor, bunları Genel Kurulla paylaşmak istiyorum. Değerli milletvekilleri, on yıldır, hasbelkader, milletvekili olarak görev yapıyorum, son bir yıldır da Anayasa Uzlaşma Komisyonunda, yine, sizlerin teveccühünüzle, sizler adına bir görev yapıyoruz. Burada, şöyle bir tabloyu görüyorum Türkiye’de: Nefret ve ayrışma ortamının, söyleminin giderek tırmandığını görüyoruz. Bu nefret ve ayrışma söyleminin ve ortamının her alanda gerçekleştiğini görüyoruz. Gerek etnik anlamda gerek inanç anlamında gerek bölgesel anlamda bu ayrışma ortamının, duygusunun ve nefret söyleminin tırmandığını görüyoruz. Meslek odaları arasında -çok fazla meslek grubunu ifade etmeden söylemek istiyorum, bire bir işaret etmeden, vurgulamak adına- İstanbul meslek odasıyla Diyarbakır meslek odasının birbiriyle olan ilişkilerinde aksamalar görüyoruz, İzmir meslek odasıyla Hakkâri meslek odası arasında çatışma ortamlarını görüyoruz, bir güvensizlik ortamını görüyoruz. Böyle bir Türkiye gerçeğiyle karşı karşıyayız. Biz, böyle bir dönemde, Türkiye’de böylesine bir nefret ve ayrışma ortamının giderek yeşerdiği, toplumsal barışımızın zedelendiği bir ortamda ortak paydayı yakalamak durumundayız. Türkiye olarak bir ortak paydayı yakalamakla hepimiz sorumluyuz. Bu ortak paydayı hep beraber yakalayacağız. Bu noktada da Anayasa Uzlaşma Komisyonunun, aslında, bu anlamda, tarihî bir misyonunun olduğunu ifade etmek istiyorum. Peki, bu Anayasa Uzlaşma Komisyonunun bu misyonuna karşı acaba siyasi parti grupları ve liderler gerekli özeni gösteriyorlar mı, gerekli dikkati gösteriyorlar mı, gerekli sorumluluğu gösteriyorlar mı?

Bakın, şunu çok açık olarak ifade ediyorum, doğrudan görüşmeler yaptık, elbette liderler, siyasi liderler, hepsi de sözde desteklerini ifade ettiler. Geldiğimiz noktada maalesef Sayın Başbakan dışında, daha doğrusu Sayın Başbakan dışındaki liderler eylemleriyle de bu desteklerini gösterdiler ama Sayın Başbakan maalesef bu noktada da yine tutarlı olmadığını, siyaseten samimi olmadığını, dürüst olmadığını bir kez daha gösterdi.

Muhtelif aşamalarda, Uzlaşma Komisyonunun çalışmalarına karşı dayatma anlamına gelen, müdahale anlamına gelen yaklaşımlar içinde oldu Sayın Başbakan. En son, geçen hafta içindeki beyanı, hiçbir şekilde kabul edilebilir, tevil edilebilir bir beyan değildi. Ne diyor Sayın Başbakan: “Efendim, 31 Aralığa kadar bu çalışmaları bitiriyorsanız bitirin, bitirmiyorsanız ben gereğini yaparım.”

Bakın, Sayın Başbakanın bu söylemi, en başta Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Genel Kurulun, sizin oy birliğiyle verdiğiniz karara karşı bir saygısızlıktır, en hafif deyimiyle söylüyorum, en hafif deyimiyle.

Sayın Başbakan ortada Genel Kurulun oy birliğiyle bir teveccühü olduğu hâlde, Genel Kurulun üstüne çıkarak âdeta ahkâm kesiyor, âdeta ferman buyuruyor. Orada diyor ki: “Hadi, çalışmanızı 31 Aralığa kadar bitiriyorsanız bitirin, değilse ben bildiğimi yaparım.” diyor. Bu, hiçbir şekilde kabul edilemez. Burada aslında Sayın Başbakan, bizim ta bu Uzlaşma Komisyonunun kuruluşu aşamasında dile getirdiğimiz endişelerimizi, kaygılarımızı Sayın Başbakan doğruladı. Yani, Sayın Başbakan, bu anlamda, aslında bizi yanıltmadı. Sayın Başbakan, Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmalarında samimi olmadığını, dürüst olmadığını, bu süreci siyaseten ve konjonktürel olarak kullanmak istediğini bir kez daha maalesef doğruladı.

Bakın değerli arkadaşlarım, Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmalarını neden önemsiyoruz? Şunun için önemsiyoruz: Biz Sayın Başbakanın bu anlayışına rağmen, bu müdahaleci, dayatmacı anlayışına rağmen Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu konudaki çalışmalarımızı kararlılıkla sürdüreceğiz. Bunu, öncelikle bir kez daha ifade etmek istiyorum. Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmalarını neden önemsiyoruz? Çünkü bu Parlamentoda Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarları döneminde bir müzakere ortamı bulamadık, on yıl boyunca bir dayatma anlayışı, bir müdahale anlayışı, gece yarısı önergeleri, torba kanun uygulamalarıyla ve bir parmak demokrasisi uygulamasıyla giden bir süreci yaşıyoruz ama Uzlaşma Komisyonunda ilk kez gerçekten eşit temsile dayalı bir müzakere ortamını yakaladık. O ortam sebebiyledir ki Anayasa Uzlaşma Komisyonundan beklenen toplumsal diyaloğu, uzlaşmayı sağlamak noktasında ciddi bir mesafeyi yakalamış durumdayız.  Ama geldiğimiz noktada, maalesef, yine Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının bu uzlaşmayı, bu diyaloğu sabote eden, Uzlaşma Komisyonu çalışmalarını fiilen sona erdiren yaklaşımıyla da karşı karşıyayız. Burada ne çıkıyor karşımıza? Burada şu çıkıyor: Maalesef -bunu gerçekten üzülerek ifade ediyorum, bu bizim çıkmazımızdır şu anda- Türkiye Cumhuriyeti’nde demokrasiyi ve toplumsal barışı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın sakat demokrasi anlayışı sakatlıyor, maalesef torpilliyor. Bunu yaşıyoruz, bunu görüyoruz, bunu gözlemliyoruz. Bu noktada hepinizi bu anlamda bir özeleştiri yapmaya davet ediyorum. Şunu görmeniz gerekiyor değerli arkadaşlarım: İzne bağlı demokrasi olmaz, icazete tabi demokrasi olmaz. Demokrasi eşit anlayışla gerçekleşir. Demokrasi uzlaşmayla gerçekleşir. Demokrasi dayatmayla olmaz. Demokrasi müdahaleci bir anlayışla olmaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)

ATİLLA KART (Devamla) - Bunları umarım bu vesileyle bir kez daha gözden geçirirsiniz, değerlendirirsiniz. Bu değerlendirmelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kart.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, konuşmacı biraz önce kürsüde konuşmasını yaparken Sayın Başbakanımızı, Genel Başkanımızı suçladı, sakat bir demokrasi anlayışı olduğuyla suçladı, izin verirseniz…

BAŞKAN – Sayın Elitaş, yeni bir sataşmaya mahal vermeden iki dakika süre veriyorum sataşma nedeniyle.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

10.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Konya Milletvekili Atilla Kart’ın AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

 

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Anayasa Uzlaşma Komisyonu 24’üncü Dönem Parlamentosunun yaptığı en önemli uzlaşma komisyonlarından birisi. Siyaseti yakından takip edenler çok iyi bileceklerdir ki 2007 seçimlerine gitmeden önce Adalet ve Kalkınma Partisi, 12 Eylül darbe Anayasası’nı değiştirmek üzere milletin huzuruna çıktı ve öyle bir iddia ile seçim taahhüdünde bulundu. Nitekim, 2007 seçimlerinden sonra yaptırdığımız anayasa değişikliğiyle ilgili çalışma daha henüz netleşmeden, kamuoyunun bilgilerine sunulmadan büyük bir vaveyla koparıldı, denildi ki: “Eğer kurucu iktidar olmadığı sürece anayasa değişikliğini yapamazsınız.” Kurucu iktidar dediği ne? “Darbe yaparak geldiğiniz takdirde kurucu iktidar olursunuz, ancak o şekilde anayasa yapabilirsiniz.” diyen bir zihniyet vardı ama 24’üncü Dönem Parlamentosunda çok önemli bir gelişme oldu. Tüm siyasi partiler -2011 seçimlerinin yaptığı- vatandaşın baskısı sonucunda anayasa değişikliği konusunda uzlaştılar. Nitekim, Anayasa Uzlaşma Komisyonu kendi aldığı takvim çerçevesinde, 31/12/2012 tarihine kadar yazma işlemini bitirip kamuoyunun bilgisine sunma sürecini başlattı. Sayın Başbakan grup konuşmalarında, Sayın Başbakanın diğer yerlerdeki konuşmalarında Anayasa’yla ilgili niyetlerini beyan ederken, Uzlaşma Komisyonunun kendi içerisindeki aldığı karar doğrultusunda onları teşvik etmek amacıyla bu söylemde bulundu. Ama üzülerek ifade ediyorum, Anayasa Uzlaşma Komisyonu üyesi bir arkadaşımızın herhâlde hayatı baskıyla geçtiğinden dolayı, sürekli baskılar altında kaldığından dolayı, Sayın Başbakanın iyi niyetle ifade ettiği bir sözü, kendilerine, Anayasa Uzlaşma Komisyonuna baskı yapıldığını ifade etmektedir. Bu tamamen yanlıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Türkiye'de demokrasiyi şartlarıyla, kurallarıyla evrensel bir şekilde uygulamak için gayret gösterilmektedir. Geçmişteki demokratik olmayan davranışlar… AK PARTİ İktidarı döneminde demokrasiyi taçlandırmak için gayret gösterilmektedir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Elitaş.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri(Devam)

4.- Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ile 309 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/873) (S. Sayısı: 328) (Devam)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin gizli oylama sonucu:

 

“Oy Sayısı

:

428

Kabul

:

378

Ret

:

34

Çekimser

:

11

Boş

:

2

Geçersiz

:

3

 

                Kâtip Üye                                 Kâtip Üye

              Tanju Özcan                          Mustafa Hamarat

                  (Bolu)                                     (Ordu)”

BAŞKAN – Şimdi 2’nci madde üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir ülkede demokrasinin olup olmadığını anlamak için seçim sistemine bakmak lazım, nasıl bir sistem ve milletin iradesi ne kadar özgür yansıyor sandığa. Bu ölçüler demokrasinin ölçüleridir. Eğer her iktidar Meclisteki çoğunluğuna dayanarak bir sonraki seçim dönemlerini kendi çıkarlarına göre dizayn ederse ve bu dizayn da 12 Eylül darbesinin hukuku, seçim hukuku, siyasi partiler hukuku, seçmen kütükleri hukuku üzerinde yapılırsa bunun demokrasi açısından çoğulculuk, katılımcılık, ortaklaşma, ülkenin güven içinde bir seçim geçirmesi ve güvenli bir seçim yapması, yargı denetiminde yapmasının koşullarının sağlanması son derece önem arz eder. Ne yazık ki Türkiye demokrasinin 12 Eylülden bu yana seçim sicili sabıkalıdır. Seçim sicili ilk başta 1987’de ANAP döneminde başlandı, “Az oyla Meclis çoğunluğunu nasıl elde ederim.”  İlk tartışmalar o zaman yapıldı. Bakın, 87 tarihli tutanaklara bakarak şunu söyleyeyim, o dönemlerde anketlerde yüzde 30 çıkıyor ve şöyle söyleniyor: “Evet” diyor, “Sayın Özal’ın bu konularda yaptığı, yapmak istediği değişikliklerin sayısı, bugüne kadar siyasi partilerde beş, Seçim Kanunu’nda dört…” Bugün, bu rekoru AK PARTİ kırmıştır.

Yalnız, bir fark da, son bu Anayasa değişikliğiyle seçim takvimini öne alma çabası içinde Meclisimizde bir siyasi eküri ekoli açılmıştır. AK PARTİ’den grup başkan vekilleri, MHP’den grup başkan vekilleri ile anlaşıyorlar; “Anayasa için rakam 367, sayımızda yetiyor, ana muhalefete gerek yok.”  “BDP’de parti değildir” diyor bir  grup başkan vekili. 3 milyon seçmenin  iradesini hakkıyla teslim etmişsek, temsil etmişsek sandıkta gidip yine o halkın karşısına çıkacağız. O  halk, eğer onları hakkıyla ve layıkıyla temsil etmişsek zaten bunun mükâfatını verip bizi ödüllendirecek ve seçmen sayımız artacaktır. Yok, yanlış yaptıysak, gerçekten onlara karşı temsil edememişsek zaten cezalandıracaktır, geçmişte iktidar olan birçok partiyi cezalandırdığı gibi.

Şimdi, milletin iradesini temsilen bu Mecliste olacağız, bir arkadaşımız çıkacak, diyecek ki: “Parti değil, ben görüşmem. Ana muhalefet de ana muhalefet değil, onunla da görüşmem. Yeter, biz de hazırladık teklifi, Meclise getirdik.”

Arkadaşlar, siyasi ahlak, siyasi ilkeler, demokrasinin ilkeleri bunlar değildir. Biz bunu böyle görmedik. Şimdi bana şunu söyleyebilir misiniz? Daha 2009’da şu seçim kanununu çıkarmadık mı buradan? “Yurt dışı seçmen kütüğü…” Yurt dışı seçmen kütüğünü siz –AR-GE’sini de, istediğinizi de yapın- bu seçime yetiştirecek misiniz, bana söyler misiniz? Bunun etik yanını, ahlaki yanını koyabilir mi bu Meclis? Bu iki parti bu teklifi getirirken bunun hesabını yaptı mı? Nasıl oy kullanacaktır -yurt dışı seçmen kütükleri- 5 milyon tane seçmen? Hani kütükler, bana çıkarabilir misiniz? Sayın Bakan, Başbakan Yardımcısı burada oturuyor. Bana çıkarabilir misiniz bu seçmen kütüklerini, “Bunlar bunlar oy kullanacak, şöyle yurt dışı seçmen kütükleri oluşturuldu…”

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Mahallî idarelerde yok yurt dışı seçmen kütükleri.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bunu biz 2009’da çıkardık. Bakın, biz burada doğru dürüst bir seçimin koşullarını oluşturmak zorundayız. Bunun izahını, cevabını veremeyeceksiniz. Bu önergeyi…

Zamanlama önemli değil, muhalefet seçime hazır olmak zorundadır. Evelallah, 2009’da seçimlere girerken 50 belediyeydik, 100 yaptık. Bu seçimlerde 100’ü 200 yapmadığımız zaman burada politika yapmamışız demektir. Budur, siyaset budur. Ama 2009 seçimlerinde benim Şırnak ilimde iki ay boyunca bütün il, ilçe örgütlerim, seçim kadrolarının hepsi gözaltına alındı, tutuklandı ve üstüne de daha belediye başkanları seçilmişler, gözaltına alındıkları birinci gün İçişleri Bakanlığının yazılı emriyle görevden alındılar daha savcıya çıkmadan, daha dosyanın kapağını savcılık açmadan. Vallahi böyle demokrasiyi içinize sindiriyorsanız helal olsun size, afiyet olsun size. Yani ne diyeyim ben size? Şimdi, eğer burada dört parti grubunun milletin iradesiyle seçilmediğini iddia ediyorsanız yine helal olsun size. Bildiğinizi okumaya devam edin.

“Yerel yönetim” denen olay demokrasinin temelidir, tabanıdır. Eğer siz yerel yönetimlerde demokrasiyi geliştirirseniz onun üzerinde genel demokrasi gelişir. Şimdi, 29 tane büyükşehir belediyesi getiriyorsunuz. Ben MHP’ye şaşırıyorum, Allah niye bu yola sevk etti diye soruyorum kendi kendime. 29 büyükşehir belediyesinin en az 3’ünü kaybetmek üzere kurgulanmış bir sistemle geliyorlar. Onun karşılığında bu sistemde en az 2 tane büyükşehir belediyesini de biz alacağız.

Şimdi, bakıyorum, Sayın Bal bu kürsüde konuşmuş, elimde tutanak var, 2009’un. Seçim sistemiyle ilgili hem eleştiriyor hem de ne diyor biliyor musunuz Sayın Bal? O günden başkanlık-yarı başkanlık sistemine girerek diyor ki: “Eğer bu sistem, bu seçim anlayışıyla devam ederseniz diktatörlüğe geçme eğilimindesiniz.” O zaman, siyasi eküri olanlar da bunun siyasi sorumluluğunun altına girerler. Bu konuda hem kaybederler hem ellerindeki Balıkesir’i de kaybederler, Manisa’yı da kaybederler. Hadi bunu anladım, MHP ile AKP, milliyetçi, muhafazakâr, ırkçı veya biz öyle değerlendiriyoruz, o anlayışta yan yana gelebilir… (MHP sıralarından gürültüler)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sen kendine bak!

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Siz kendi ırkçılığınıza bakacaksınız!

HASİP KAPLAN (Devamla) – …ben CHP’yi anlayamıyorum, ana muhalefeti anlayamıyorum. Ana muhalefeti adam yerine koymayacaklar, ana muhalefeti yok sayacaklar, gelecekler kapınızı çalacaklar, siz “Buyur.” diyeceksiniz. Ben kapıyı gösterirdim, eğer bu kadar demokrasi anlayışı varsa “Buyurun” derdim, bu anlayış da yanlış.

Şimdi size şunu açıkça ifade etmek istiyoruz: Evet, siyasette çok ciddi bir siyaset diline, aracına ihtiyacımız var. Eğer Grup Başkan Vekili buradaki bir partiyi yok sayıyorsa, başka bir zaman da sıkıştığı zaman çağırıyorsa, konuşuyorsa veya Danışma Kurulunu İç Tüzük 19’a göre dört parti grubunun mecburiyeti olduğunu bile bile yapmıyorsa bundan sonraki yaklaşım tarzında da karşısındakinden bunu beklemesi lazım. Yani, şunu demek istiyoruz: Biraz daha pikola fındık yiyin ki yanlış yapmayasınız, ben bunu söylüyorum.

Bakın, siyasetin aracı dil. Eğer siyasetin aracı dili iyi kullanmazsanız siz altında kalırsınız. Ressamın da renk, müzisyenin de sestir, siyasetin aracını elbette ki kullanırken demokrasinin dilini kullanacağız.

En iyi, milletin iradesine, nasıl ulaşırız? En iyi, yerel yönetimlerde, nasıl temsil ederiz? 18 yaş seçimle ilgili kanun geliyor, 29 tane büyükşehir belediye yasası geliyor, bir taraftan da anayasayı yapmak istiyoruz. Bölük pörçük, yamalı bir seçim sistemi. 12 Eylül Kenan Evren’in Seçim, Siyasi Partiler Yasası bu Meclisin boynunda asılı olarak, bu kara lekeyle biz seçime gidiyoruz. Nerede özgür irade, nerede milletin iradesi, nerede vatandaşın sandığa ulaşacak iradesi? Ve soruyorum ben yine: Bana, yurt dışındaki seçmen nasıl oy kullanacak, çıkın bu kürsüden anlatın diyorum. Millete anlatın bunu, anlatmazsınız, anlatamazsınız çünkü yok öyle bir kütük. Artık Allah size sanal…

(Mikrofon cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Devamla) – …ve sanal alanda yapılacak hilelerin hurdaların neler getireceğini de, bu ülkeye ne zarar vereceğini de görmeniz gerektiğini söylüyorum. Elbette ki seçim sistemi hepimizin sorunudur.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Hep beraber bu konuları konuşmalıyız.

Biz seçimden kaçmayız. “Seçime hodri meydan!” diyecek tek partiyiz ama gelin de ortaklaşabilmesini bilelim. Bu kadar basit diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Fatih Çiftci, Van Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FATİH ÇİFTCİ (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması Hakkında 328 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, yerel yönetimler seçimleri Anayasa’nın 127 ve 2972 sayılı Mahallî İdareler Seçimleri Hakkında Kanun’un 8’inci maddesi uyarınca beş yılda bir yapılmaktadır. En son yapılan yerel yönetimler seçimi 29 Mart 2009 yılında yapılmıştır. Dolayısıyla, mevcut yasal süreler devam ettiğinde 2014 yılının Mart ayında yapılacaktır. Türkiye’de seçimlerin ve siyasi propagandanın sağlıklı yapılabilmesi bütün partilerin ortak görüşü ve hakkıdır. Vatandaşın özgür iradesiyle oy kullanma hakkı olduğu gibi, siyasilerin de parti programlarını ve kendi katkılarını anlatma zeminine sahip olmaları en doğal haklarıdır. Bu aşamanın eksikliği ülkede sağlıksız yapılacak seçimin de nedeni olarak karşımıza çıkmaktadır. Yerel yönetimler seçimlerinin yapılacağı seçim döneminde, ülkemizin coğrafi konumu nedeniyle bazı bölgelerde kış mevsimi çok ağır ve çetin geçmektedir. Bu nedenle, siyasi partilerin seçim çalışmalarını ve propaganda faaliyetlerini gerçekleştirmeleri zor olmaktadır. Ayrıca, vatandaşlarımız da mevsim şartları nedeniyle seçimlere katılmakta, bilgi almakta ve katkı vermekte büyük zorluklar yaşamaktadır. Yerel seçimlerle belde sakinleri kendilerini yönetecek yöneticileri beş yıl süreyle seçmektedirler. Bu süreçte sağlıklı bilgi alıp doğru karar vermesinde mevsim koşullarının önemli katkısı olacaktır. Yerel seçimler demokrasimizin sağlıklı bir şekilde gelişip güçlenmesi için de önemli bir süreçtir. Demokrasilerin esas unsurlarından olan propaganda, vatandaşların bilinçlenmesi, yerel yöneticiler hakkında yeterli bilgiye ulaşıp seçimlere aktif bir şekilde katılmasını sağlayan önemli araçlardandır.

Tüm bu nedenlerle, Anayasa’mıza eklenen geçici bir madde ile 2014 yılının Mart ayında yapılacak olan mahallî idareler seçimi 27 Ekim 2013 tarihine alınmış olacaktır. Bu şekilde, insanlarımız çetin kış şartlarında değil, daha uygun olan ekim ayında ve huzurlu bir şekilde oy verebileceklerdir. Bu mevsim siyasilerimizin de daha rahat siyaset yapacakları, seçmenlerine ulaşabilecekleri, kış şartlarından kaynaklanan ulaşım risklerinin minimum olduğu bir mevsim olacaktır. Vatandaşlarımızın daha sağlıklı bilgilenmesi, bilgiye rahat ulaşması ve etkin olması nedeniyle milletin iradesinin sandığa daha doğru yansıması sağlanmış olacaktır.

Değerli milletvekilleri, geçmişte de bu şekilde mevsim şartları nedeniyle çok olumsuzluklar yaşanmıştır, bunlar inşallah bir daha yaşanmayacaktır. Tüm bu nedenlerle yerel seçimlerin öne alınması çok daha faydalı olacaktır. Geçmiş yıllarda, yerel seçimlerin mevsimden kaynaklı, mevsimsel olumsuzluklar nedeniyle öne alınması istenmiştir. Bu nedenle de kanun çalışmaları, Anayasa değişikliği gerçekleştirilmiş ancak halk oylaması nedeniyle olumlu netice alınamamıştır. Bundan sonraki süreç bu zorlu mevsim şartlarında bugüne kadar yapılagelmiştir. Eminim ki yüce Meclisimizin alacağı kararla yeni bir sayfa açılacak, bu da toplumumuz, demokrasimiz için hayırlı sonuçlar doğuracaktır. Seçimlerin öne alınmasının gerekçesi hiçbir siyasi çıkarın gereği değil, millî irade sandığa yansısın diye yapılmaktadır. Millî iradenin sandığa şeffaf, anlaşılabilir bir şekilde yansıması için propaganda, etkin katılım ve doğru bilgi alınmasının çok önemli payı vardır. Mahallî idare seçimlerinde unutulmamalıdır ki birçok seçim yapılmakta, mahalle ve köy muhtarlıkları, il belediye meclis üyeleri ve belediye başkanları seçimi yapılmaktadır. Bu nedenle, seçmene ulaşılması ve kendini anlatabilmesi ve seçmenin de sağlıklı karar vermesi çok önemlidir.

Bu bağlamda, seçimlerin 2014 yılı Mart ayından 2013 yılı Ekim ayına çekilmesinin bütün bu zorlukları ortadan kaldıracağını ve ülkemiz demokrasisine katkıda bulunacağını düşünerek, bu yasanın ülkemize, milletimize hayırlar getirmesini niyaz ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde on dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Tanal ve Sayın Kurt sisteme girmişlerdir.

Sayın Tanal, buyurun.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İstanbul ili Tuzla ilçemizde Cezeri Meslek Lisesinin sorunlarından… Sınıflar 45 kişiliktir. Gerçekten 45 kişilik sınıflar ne zaman sayı itibarıyla aşağı indirilecektir? Devamı olarak, meslek lisesinde makine işleri bölümü yoktur, meslek lisesinde kaynak işleri bölümü yoktur, ağaç işleri bölümü yoktur. Bu açıdan, Tuzla’nın nüfusu 200 bin olduğu için… Aynı zamanda, Tuzla ilçemiz sanayi ağırlıklı bir ilçe ve bu açıdan kaliteli, kalifiye elemanın yetişmesi açısından bu bölümlere ihtiyaç vardır, bunlar ne zaman giderilecektir?

Ayrıca, FATİH Projesi çerçevesinde okullarımızda süt dağıtılmamaktadır. Bu ne zaman dağıtılacaktır?

Tuzla ilçemizin Hilmi Sonay İlköğretim Okulunda sınıflar 60 kişiliktir. Bunlar normal standartlara ne zaman inecektir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Kurt…

KAZIM KURT (Eskişehir) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, Anayasa’yı değiştiriyoruz ve temel gerekçemiz demokrasi. Demokrasi taleplerini dile getiren insanlar coplanırken, biber gazıyla enterne edilirken, siz bu yasalarda sürekli AKP lehine geliştirilecek olaylar gerçekleştirmeye çalışıyorsunuz. Oysa, Belediye Yasası’nda belediye meclisinin seçilme yöntemini hiç değiştirmeden nasıl temsilde adaleti sağlayacaksınız ve yerel demokrasiyi nasıl oturtacaksınız? Gerçekten merak ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bulut…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, son zamanlarda MHP’li belediyelere sürekli müfettişler gönderilmekte, operasyonlar yapılmakta. Seçimlerin yaklaştığı bu süreç içerisinde, yapılan hareketin, itibarsızlaştırma, gözden düşürme adına yapılışını etik buluyor musunuz? Hükûmetin bu davranışını demokratik olarak değerlendiriyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Aslanoğlu…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakanım, bugün 3 milletvekilimize biber gazı sıkıldı. Vicdanınızda hiç rahatsız olmadınız mı? Bu arkadaşlarıma acaba sordunuz mu: “Nedir? Gözünüze biber gazı sıkıldı…” Hastaneye gitti bu arkadaşlarımız. Acaba vicdanınız rahat mı? Bir milletvekiline biber gazı sıkılmasından Meclis olarak ben utanıyorum, bu utancı size de bildiriyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.

Sayın Bakan, buyurun.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Öncelikle, ben, sorulara cevap vermeden önce bir hususa açıklık getirmek istiyorum. Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un 94/A maddesinin üçüncü fıkrasında şöyle bir hüküm var: “Yurt dışı seçmenler, milletvekili genel seçimi, Cumhurbaşkanı seçimi ve halkoylamasında oy verebilirler.” Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın oy kullanması sadece bu üç seçimle alakalıdır, mahallî idareler seçiminde yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın oy kullanması söz konusu değildir. Öncelikle, yanlış anlaşılmaya sebebiyet vermemesi için bunun altını çizmek istedim. Sadece milletvekili genel seçimi, Cumhurbaşkanlığı seçimi ve halk oylamasında oy kullanabilecekler, mahallî idareler seçimlerinde oy kullanma imkânı yasal çerçevede gözükmüyor. O nedenle, burada mahallî idareler seçimine dönük bir sorun yaşanması söz konusu değildir, onu özellikle ifade etmek isterim.

Sayın Tanal’ın sorusu, tabii, Millî Eğitim Bakanlığıyla alakalı. Eğer uygun görürlerse buna yazılı cevap vermek daha faydalı olur. Çünkü şu anda hem yanımdaki bana bilgi aktaran arkadaşlar konuyla ilgili değil hem de benim size bu konuda doğru bir bilgilendirme yapma imkânım şu anda yok. Buna yazılı cevap verelim, doğru bilgileri sizlerle paylaşmış olalım.

Sayın Kurt’un demokrasi talepleriyle başlayan bir değerlendirmesi oldu. Tabii, sorudan ziyade bir değerlendirme olarak ben onu görüyorum. Yapılan bu düzenleme, tamamıyla seçmenlerin yerel yöneticilerinin yapacakları propagandaları daha sağlıklı izlemeleri, takip etmeleri, propaganda yapan belediye başkanları, belediye meclisleri, il genel meclisleri, bütün bunların daha rahat propagandalarını yapabilmeleri, seçmenlerine daha kolay ulaşabilmeleri ve seçmen iradesinin daha doğru, daha rahat bir şekilde sandığa yansımasını temin etmeye dönük bir düzenlemedir. Bunun arkasında bir hesap aramanın –demin de söyledim- hiçbir anlamı yoktur çünkü bugün, belediyelere baktığınızda, belediyelerin   -demin rakamını verdim- yaklaşık yüzde 56’sı AK PARTİ’li belediyelerden oluşuyor. MHP’li belediyelerden oluşanları da koyduğunuzda esasında bu rakam daha da yüksek oluyor yani iki parti grubu bir araya gelmiş, bu kadar belediye ellerinde var, seçime gidiyorlar “Seçimi öne alalım.” diyorlar yani bu kadar belediyeyi beş buçuk ay önce hemen bırakmaya hazırlar. Eğer CHP bunları almaya hazırsa o zaman seçimde, meydanda çalışılır, sandıkta vatandaşımız değerlendirmesini yapar ve belediyeleri değiştirebilir, başka partilere verebilir.

Bu noktada biz bir hesap içinde olmuş olsak elimizde bu kadar belediye varken seçim kararı alma cihetine gitmezdik. Bizim böyle bir hesabımız yok. Milletin huzuruna çıkmaktan, milletimize hesap vermekten her zaman şeref duyduk. Bu o anlamda, bir erken hesaba çıkalım, erken hesabımızı verelim, vatandaş da kimin hesabını görecekse kendisi sandıkta görsün.

Diğer seçim kanunları, siyasi partiler kanunları içerisinde antidemokratik hükümler var. Onların darbe dönemi kanunları olduğunu bizler de biliyoruz. O kanunların baştan aşağı yeniden yapılması bu Parlamento için de bir vazifedir. Onun da zaman içerisinde yeniden yapılacağına inanıyoruz ve bizim de bu konuda -bakın- kamuoyuna taahhüdümüz var, bu kanunları yeniden, önümüzdeki süreç içerisinde Parlamentoyla beraber yenileyeceğiz. Yeni bir seçim kanunu, yeni bir seçimlerin temel hükümleri ve seçmen kütükleri hakkında kanun… Diğer kanunları değiştirmemiz lazım. Biz bu noktada kamuoyuna en son kongrede de taahhüdümüzü yineledik. Önümüzdeki süreç içerisinde bu çalışma yapılacaktır.

Sayın Bulut’un belediyelerle ilgili sorusu. Tabii belediyelerle alakalı tümü üzerindeki görüşmeler sırasında bir açıklama yaptım. Şu anda Türkiye’de görevde bulunan gerek AK PARTİ’li gerek CHP’li gerek MHP’li gerek BDP’li ve gerekse bağımsız belediye başkanlarıyla ilgili herhangi bir ihbar, şikâyet vesaire olduğu zaman ilgili kurumlar elbette ki bu ihbarlar, şikâyetler doğru mu, değil mi, bunlar ne kadar haklı, ne kadar haksız, bunlara ilişkin bir inceleme yapmak zorunda, yaptırmak zorunda. Eğer hiçbir inceleme yapmadan önüne gelen evrakı tamam buna gerek yok diye gönderirse o zaman daha büyük bir yanlış yapılmış olur. Belki bir yanlışlık var, bir haksızlık var, bir yolsuzluk var, bir kanunsuzluk var, onun üzeri örtülmüş olabilir. Buna hiç kimsenin hakkı yoktur. Böyle bir ihbar, şikâyet geldiği zaman elbette bununla ilgili yasaların çizdiği çerçevede yetkiler kullanılır, kullanılıyor da. Bu noktada seçime dönük bir çalışma yapılması da söz konusu değil. Verdiğim rakamlar çok açık. Hem AK PARTİ’li belediyelerden hem CHP’li hem BDP’li hem de MHP’li belediyelerden yüzlerce belediye başkanı hakkında böylesi incelemeler ve soruşturmalar var. En fazla inceleme yapılan belediye başkanları da AK PARTİ’li belediye başkanları. Eğer biz öyle bir hesabın içerisinde olmuş olsak AK PARTİ’li belediye başkanlarına dönük böyle bir inceleme izni vermeyiz. Ayrıca soruşturma izni verdiklerimize baktığınızda orada da en fazla AK PARTİ’li belediye başkanlarıyla ilgili soruşturma izni verildiğini görüyoruz. Şu anda devam edenlerin içerisinde de her partiden belediye başkanı var, AK PARTİ’den de belediye başkanları var. Bunların hiçbirisini seçime dönük itibarsızlaştırma hesabı içinde yapılan işlemler olarak görmemek göstermemek lazım çünkü sadece bugünün rakamları değil bu rakamlar, 2009’dan beri gelen süreçlerde ortaya çıkan rakamlardır.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Bundan sonra da bir şey olduğunda elbette ki onu da soruşturmak lazım, incelemek lazım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan, biber gazına bir şey söylemediniz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Yanlış…Sürem yetseydi cevap verecektim.

BAŞKAN – Madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclis Başkanlığına

Görüşülmekte olan 328 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin 2. maddesinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ederim.

                                                                                                         Kamer Genç

                                                                                                            Tunceli

Madde 2- Bu kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer ve halkoyuna sunulması halinde yayımından itibaren 90 gün içinde halkoyuna başvurulur.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Genç…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Değişiklikle referandumun kanunun yayımından sonra 90 gün içinde yapılması öngörülmüştür.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

2’nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, maddenin gizli oylamasına Adana ilinden başlıyoruz.

(Oyların toplanmasına başlandı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 328 sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesinin gizli oylamasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yerine Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın yerine Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın yerine Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın yerine Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın yerine Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın yerine Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun yerine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik vekâleten oy kullanacaklardır.

(Oyların toplanmasına devam edildi)

BAŞKAN – Oyunu kullanmayan sayın milletvekili var mı? Yok.

Oy verme işlemi tamamlanmıştır.

Lütfen kutuları kaldıralım.

(Oyların ayrımına başlandı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesinin gizli oylama sonucu:

“Oy Sayısı

:

418

Kabul

:

369

Ret

:

 33

Çekimser

:

 10

Boş

:

   4

Geçersiz

:

   2

                           Kâtip Üye                                                  Kâtip Üye

                         Tanju Özcan                                           Mustafa Hamarat

                              (Bolu)                                                      (Ordu)”

Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin birinci görüşmeleri tamamlanmıştır. İkinci görüşmeye, en az kırksekiz  saat geçtikten sonra başlanabilecektir.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 10 Ekim 2012 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

                                                          Kapanma Saati : 00.38



(X)  328 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.