DÖNEM: 24 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 57
138’inci
Birleşim
12 Temmuz 2013 Cuma
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Elâzığ
Milletvekili Enver Erdem ve 19 milletvekilinin, emniyet mensuplarının
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/717)
2.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan ve 21 milletvekilinin, Türkiye Cumhuriyeti devleti ve
Hükûmetinin Irak politikasının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/718)
3.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan ve 21 milletvekilinin, Türkiye Cumhuriyeti devleti ve
Hükûmetinin Süryani-Asuri politikasının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/719)
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.- Devlet Sırrı
Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları
(1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Orta Asya ve
Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Tarım
Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/498) (S.
Sayısı: 173)
4.- Niğde
Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar ile
100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporları (2/1613, 1/778) (S. Sayısı: 478)
5.- Sözleşmeli
Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ile Milli Savunma Komisyonu Raporu (1/795,
2/64) (S. Sayısı: 479)
6.- Sanal Ortamda
İşlenen Suçlar Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/676) (S. Sayısı: 380)
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı Karaman
Milletvekili Lütfi Elvan’ın 478 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesiyle
ilgili redaksiyon talebine ilişkin açıklaması
2.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı Karaman
Milletvekili Lütfi Elvan’ın 478 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesiyle
ilgili redaksiyon talebine ilişkin açıklaması
VII.- OYLAMALAR
1.- (S. Sayısı:
478) Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ve Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması
2.- (S. Sayısı:
479) Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin 17’nci maddesinin oylaması
VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, internet üzerinden yapılan alışverişlere ilişkin
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati
Yazıcı’nın cevabı (7/23691)
2.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da tüketici hakem heyetinin faaliyetlerine
ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından sorusu ve Gümrük ve Ticaret
Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/24103)
3.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, çiftçiler ile Ziraat Bankası, tarım kredi
kuruluşları ve tarıma dayalı sanayi kuruluşları arasındaki ilişkiye ilişkin
Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/24736)
4.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, soru önergelerine ve bunların
cevaplandırılmasına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı
(7/24775)
5.- İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlak’ın, Alaplı Kavukkavlağı mevkiindeki deniz
kirliliğine,
İzmit
Körfezi’ndeki kirliliğe,
İlişkin soruları
ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/24851), (7/24852)
6.- Bursa
Milletvekili Sena Kaleli’nin, Bursa’nın İnegöl ilçesine bağlı bir köyde
kurulması planlanan hidroelektrik santralin çevreye etkilerine ilişkin sorusu
ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/24853)
7.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, 3. Havalimanı Projesi ihalesinin çevre mevzuatına
uygun olmadığı iddiasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktar’ın cevabı (7/24859)
8.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, 2002 yılından itibaren Bursa’ya veya Bursa’dan
tayin edilen personele ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı
(7/25019)
9.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bakanlığın Bursa’daki yatırımlarına ilişkin
sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/25058)
10.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bursa’da Bakanlığa bağlı kurum ve
kuruluşlarda 2002 yılından itibaren meydana gelen iş kazalarına ilişkin sorusu
ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/25327)
11.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, İstanbul’da yabancılara satılan taşınmazlara
ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı
(7/25333)
12.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Ankara’daki park ve bahçelerin korunması ile
bu mekânlardan engellilerin rahatça yararlanabilmesi için gerçekleştirilen
çalışmalara ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın
cevabı (7/25335)
13.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Ankara Güvenpark’taki dolmuş/otobüs durakları
ile söz konusu durakların çevresinde hava kirliliği ölçümü yapılıp
yapılmadığına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın
cevabı (7/25336)
14.- Bursa
Milletvekili Kemal Ekinci’nin, Bursa’nın Orhangazi ilçesinde yapılması
planlanan çöp depolama alanına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı
Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/25339)
15.- Bursa
Milletvekili İlhan Demiröz’ün, Bursa Paşa Çiftliği bünyesindeki bir arazinin
İller Bankası AŞ tarafından alındığı iddiasına ilişkin sorusu ve Çevre ve
Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/25340)
16.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Karabük’e yönelik proje ve yatırımlara ilişkin
sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/25343)
17.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, kaçak yollarla ülkeye sokulan cep
telefonlarına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın
cevabı (7/25411)
18.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Karabük’e yönelik proje ve yatırımlara ilişkin
sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/25412)
19.- Gaziantep
Milletvekili Mehmet Şeker’in, özel ağaçlandırma uygulaması kapsamında gerçek ve
tüzel kişilere tahsis edilen arazilere ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/25666)
20.- Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında yasal olmayan
yollarla ülkeye sokulan ilaçlara ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı
Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/25867)
21.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlığa yönelik siber saldırılara
ve alınan önlemlere ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati
Yazıcı’nın cevabı (7/25869)
22.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, engelli vatandaşların Bakanlık ve Bakanlığa
bağlı kurum ve kuruluşlara erişimini kolaylaştırmaya yönelik çalışmalara
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/25985)
23.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, Van’ın Erciş ilçesinde TOKİ tarafından
konut yapımı için belirlenen bir alana ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/26254)
24.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, dış borca ve cari açığa ilişkin sorusu ve
Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/26268)
25.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık çalışanlarının e-posta ve
sosyal medya hesaplarının izlenip izlenmediğine ilişkin sorusu ve Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/26493)
26.- İstanbul
Milletvekili Celal Adan’ın, soru önergelerine ve bunların cevaplandırılmasına
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/26614)
27.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, muhalefet partilerine mensup kişilerin fişlenerek
Bakanlık tarafından gerçekleştirilen ihaleleri kazanmalarının engellendiği
iddialarına ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/26721)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat
15.00’te açılarak on oturum yaptı.
Malatya Milletvekili Öznur
Çalık, 11 Temmuz Dünya Nüfus Günü’ne,
Bursa Milletvekili İlhan
Demiröz, Bursa’da tarımın ve çiftçilerin sorunlarına,
Bursa Milletvekili Necati
Özensoy, Srebrenitsa katliamının 18’inci yıl dönümüne,
İlişkin gündem dışı birer
konuşma yaptılar.
İstanbul Milletvekili
Mihrimah Belma Satır,
Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır, MHP Grubu olarak,
İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebi, CHP Grubu olarak,
Srebrenitsa katliamının
18’inci yıl dönümüne;
İlişkin birer açıklamada
bulundular.
Muş Milletvekili Demir Çelik
ve 22 milletvekilinin, Türkiye’de basın özgürlüğünü kısıtlayan engellerin
(10/714),
Bitlis Milletvekili
Hüsamettin Zenderlioğlu ve 22 milletvekilinin, Van Gölü’nün korunması ve
turizme kazandırılması konusunun (10/715),
Elâzığ Milletvekili Enver
Erdem ve 19 milletvekilinin, Elâzığ ilindeki KOBİ’ler ile küçük esnaf ve
sanatkârların sorunlarının (10/716),
Araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
BDP Grubunun, 8/7/2013
tarihinde Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve arkadaşları tarafından Bingöl
Yayladere 2’nci Komando Tabur Komutanlığında zorunlu askerlik hizmeti yaparken
23/6/2013 tarihinde silahla vurulma sonucu hayatını kaybeden Adem Kalkan’ın
ölümünün araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (3818 sıra no.lu) Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
MHP Grubunun, Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler” kısmında yer alan, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 19
milletvekilinin işsizlik ve buna bağlı olarak gelişen iç göç sorununun
(10/214); Yozgat Milletvekili Sadir Durmaz ve 19 milletvekilinin 28/12/2012
tarih 7099 sayı ile Yozgat ilinin işsizlik sorununun; Kütahya Milletvekili Alim
Işık ve 19 milletvekilinin 9/4/2013 tarih 11473 sayı ile üniversite
mezunlarının yaşadıkları işsizlik sorununun araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergelerinin,
CHP Grubunun, 22/5/2013
tarihinde Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve
arkadaşları tarafından 2/B taşınmazları için belirlenen satış bedelleri ile
ilgili sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin (913 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
Genel Kurulun 11 Temmuz 2013
Perşembe günkü (bugün) birleşiminde okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerileri yapılan görüşmelerden sonra kabul
edilmedi.
Muş Milletvekili Sırrı Sakık,
Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu’nun BDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşma sırasında Barış ve Demokrasi Partisine,
İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebi, Kars Milletvekili Yunus Kılıç’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşma sırasında şahsına,
Kars Milletvekili Yunus
Kılıç, Hakkâri Milletvekili Adil Zozani’nin CHP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşma sırasında şahsına,
Hakkâri Milletvekili Adil
Zozani, Kars Milletvekili Yunus Kılıç’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma
sırasında şahsına,
İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebi, Adil Zozani’nin CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma
sırasında CHP Grubuna,
Hakkâri Milletvekili Adil
Zozani, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşma sırasında şahsına,
Sataşmaları nedeniyle birer
konuşma yaptılar.
Gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında yer alan ve
görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/242,
2/80) (S. Sayısı: 156),
2’nci sırasında yer alan ve
görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının (1/484) (S. Sayısı: 287),
3’üncü sırasında yer alan ve
görüşmeleri yarım kalan, Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su
Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu ile
Dışişleri Komisyonu raporlarının (1/498) (S. Sayısı: 173),
5’inci sırasında yer alan ve
İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen,
Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ile Milli Savunma Komisyonu Raporu’nun
(1/795, 2/64) (S. Sayısı: 479),
6’ncı sırasında yer alan,
Sanal Ortamda İşlenen Suçlar Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/676) (S. Sayısı: 380),
Görüşmeleri, komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
4’üncü sırasında yer alan ve
görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak
Milletvekili Özcan Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet
Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporları (2/1613, 1/778) (S. Sayısı:
478), görüşmelerine devam edilerek 75’inci maddesine kadar görüşmeleri
tamamlandıktan sonra Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından
ertelendi.
Ankara Milletvekili Aylin
Nazlıaka, bir AKP milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yapan
kadın gazetecilere sarf ettiği sözleri kınadığına ve Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanı Fatma Şahin’in bu konuda görüşlerini bildirmesini beklediğine,
Iğdır Milletvekili Pervin
Buldan, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yapan kadın gazetecilere yönelik
sözleri nedeniyle AKP’li milletvekilini kınadığına, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanı Fatma Şahin’den ve AKP grup başkan vekillerinden bu konuda bir açıklama
yapmalarını beklediğine,
Tokat Milletvekili Zeyid
Aslan, günlük bir gazetede kendisiyle ilgili çıkan habere, gazetecilerle bir
sohbet esnasında söylediği sözlerin kadınlıkla, kadın gazetecilikle alakası
olmadığına ve kadın gazetecilere hakaretten bahsedenlerin polislerin anasına
küfreden arkadaşları için bir cümle etmediğine,
İstanbul Milletvekili
Mihrimah Belma Satır, Tokat Milletvekili Zeyid Aslan’ın kadın gazetecilere
yönelik kullandığı sözlerin kabul edilemez olduğuna, şahsı ve AK PARTİ’li kadın
milletvekilleri adına bu ifadeleri reddettiğine,
İzmir Milletvekili Oktay
Vural, MHP Grubu olarak bir milletvekilinin kadın gazetecilere yönelik
sözlerini kınadığına,
İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebi, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında gazetecilere
yapılanları kınadığına, adı geçen milletvekilinin sözlerinin arkasında duran
bir anlayışla Genel Kurulda konuşma yapmış olmasını üzüntü verici bulduğuna ve
bu konuda Başkanlık makamının üzerine düşeni yapmadığına,
Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, AK PARTİ’li milletvekilinin kadın gazetecilere söylediği sözleri doğru
bulmadığına, bu milletvekilinin özür dilemek için yaptığı konuşmasını muhalefet
partisindeki milletvekillerinin kesmeye çalıştığına ve herkesin hangi noktada
hatası varsa üstüne gidilip kınanması gerektiğine,
İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebi, Genel Kurul salonunun güvenliğini, sükûneti ve uyumu sağlamakla
görevli olan Adalet ve Kalkınma Partisine mensup İdare Amirinin oturduğu yerden
kürsüye laf atmasını, taciz etmesini kınadığına,
Mersin Milletvekili Ali Öz,
evde bakım yardımı alan engellilerle ilgili yeni bir düzenleme yapılmasının
düşünülüp düşünülmediğine,
İlişkin birer açıklamada
bulundular.
İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebi, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın yaptığı açıklama
sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.
Komisyonların bulunmayacağı
anlaşıldığından, alınan karar gereğince, 12 Temmuz 2013 Cuma günü saat 14.00’te
toplanmak üzere 02.39’da birleşime son verildi.
Sadık
YAKUT
Başkan
Vekili
Muharrem
IŞIK Dilek
YÜKSEL
Erzincan Tokat
Kâtip Üye Kâtip
Üye
İsmail
KAŞDEMİR Bayram
ÖZÇELİK
Çanakkale Burdur
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II.- GELEN KÂĞITLAR
No: 198
12 Temmuz 2013 Cuma
Teklifler
1.- Antalya
Milletvekili Yıldıray Sapan’ın; Çek Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/1707) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.07.2013)
2.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın; Sabiha Gökçen Havalimanının İsminin Değiştirilmesi
Hakkında Kanun Teklifi (2/1708) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 04.07.2013)
3.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin; Özel Tüketim Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1709) (Tarım, Orman ve Köyişleri
ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.07.2013)
4.- İstanbul
Milletvekili Erdoğan Toprak ve İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli’nin; Marka
Müzesi Kurulması ve Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1710) (Milli Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor; Plan ve Bütçe ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.07.2013)
5.- İstanbul
Milletvekili Gürsel Tekin’in; Kamuda Aynı İşi Yapan Kadrosuz Çalışanların
Sürekli İşçi Kadrolarına veya Memur Kadrolarına Atanması Amacıyla Devlet
Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1711) (Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 05.07.2013)
6.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın; Dernekler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/1712) (Adalet ve Anayasa ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 05.07.2013)
7.- Bursa
Milletvekili Aykan Erdemir’in; 2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1713) (İnsan Haklarını İnceleme; Milli
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Anayasa Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 06.07.2013)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Elazığ
Milletvekili Enver Erdem ve 19 Milletvekilinin, Emniyet Teşkilatı mensuplarının
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/717) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02.04.2012)
2.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan ve 21 Milletvekilinin, Hükümetin Irak politikasının
araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/718) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.04.2012)
3.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan ve 21 Milletvekilinin, Hükümetin Süryani Asuri
politikasının araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/719) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.04.2012)
12 Temmuz 2013 Cuma
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 138’inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır, Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, okutuyorum:
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Elâzığ Milletvekili Enver Erdem ve 19 milletvekilinin,
emniyet mensuplarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/717)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Emniyet
mensuplarının sorunlarının araştırılarak, gerekli tedbirlerin alınması
konusunda Anayasa’nın 98’inci ve İç Tüzük’ün 104-105’inci maddeleri gereğince
bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 29/3/2012
1) Enver Erdem (Elâzığ)
2) Mehmet Şandır (Mersin)
3) Mehmet Günal (Antalya)
4) Alim Işık (Kütahya)
5) Erkan Akçay (Manisa)
6) Reşat Doğru (Tokat)
7) Mustafa Erdem (Ankara)
8) Muharrem Varlı (Adana)
9) S. Nevzat Korkmaz (Isparta)
10) Bülent Belen (Tekirdağ)
11) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
12) Seyfettin Yılmaz (Adana)
13) Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
14) Sinan Oğan (Iğdır)
15) Emin Çınar (Kastamonu)
16) Ali Öz (Mersin)
17) Özcan Yeniçeri (Ankara)
18) Mehmet Erdoğan (Muğla)
19) Cemalettin Şimşek (Samsun)
20) Atila Kaya (İstanbul)
Gerekçe:
Türk polis
teşkilatı mensupları, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu kapsamında kamu görevi
yapan emniyet hizmetleri sınıfına mensup devlet memurlarıdır. Bütün memurların
maaş ve çalışma şartları dâhil, birçok özlük hakkı bu kanuna göre şekillenir.
Kamuda çalışan
diğer memurlar, haftada 40 saat çalışırken, emniyet mensuplarının (büro
memurları hariç) haftalık çalışma süreleri en az 60 saat, olağanüstü durumlarda
80 saati bulmaktadır.
Devlet Memurları
Kanunu’na bağlı, emniyet hizmetleri sınıfı mensuplarından, emniyet müdürleri ve
bu sıfatı taşımakta olan emniyet teşkilatı mensuplarının 1’inci derecenin son
kademesine, başkomiser ve emniyet amirlerinin 2’nci derecenin son kademesine,
diğerlerinin ise 3’üncü derecenin son kademesine kadar yükselebilmeleri öngörülmektedir.
Polis memurları ister yüksekokulu, ister üniversiteyi bitirsin, hatta isterse
doktora yapsın yine de 1’inci derecenin son kademesine yükselememektedir.
Kamu kurumlarında
çalışan diğer memurlar, yüksekokulu ve üniversiteyi bitirmeleri hâlinde 1’inci
derecenin son kademesine yükselebilmektedirler. Emniyet mensupları için
eşitsizlik söz konusudur. Yine, polis memurları çalışırken 1’inci derece
kadroda çalışabilmekte ancak, 1’inci derecenin gösterge ve tazminatlarına
mükteseben hak kazanamamaktadırlar. Bu nedenle, emekli olurlarken de 3’üncü
dereceden emekli edilmektedirler.
Emniyet
mensuplarının bir başka mağduriyetleri de ek gösterge ile alakalı durumdur.
Kamuda çalışan 657 sayılı Kanun’a bağlı diğer memurlar, 8’inci dereceden
itibaren ek gösterge alabilmekte, emniyet mensubu memurlar ise ancak 4’üncü
dereceden itibaren ek gösterge alabilmektedirler. Bu durum emekli olurken
alacakları emekli ikramiyelerini ve emekli maaşlarını olumsuz etkilemektedir.
Emniyet
mensuplarının çalışma saatleri düzenlenmelidir. 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu’nun 99’uncu maddesi gereğince haftalık çalışma süresi 40 saat olması ve
bu saati aşan fazla çalışmalar için “İş Kanunu’na İlişkin Fazla Çalışma ve
Fazla Sürelerle Çalışma Yönetmeliğine" göre saat başı hesaplanıp ücretler
ödenmelidir. Görevde ve emeklilikte ücret adaletsizliğinin giderilmesi için,
personelin lehine olabilecek şekilde, gerekli yasal çalışmalar yapılmalıdır.
Fazla çalışma
ücretleri, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda belirtildiği gibi
hesaplanmalı ve ödenmesi sağlanmalıdır. Ayrıca söz konusu fazla çalışma
ücretlerinin her sene başında çıkartılan bütçe kanununda yer alması için
gerekli çalışmalar şimdiden yapılmalıdır.
Emniyet
hizmetlerinde çalışan polis, amir ve memurların seçimi, hizmet öncesi ve hizmet
içi eğitimi, kariyer planlaması, sosyal hakları, atama, yükseltme,
ödüllendirme-cezalandırma, emeklilik sorunlarının çözümü bir an önce
sağlanmalıdır.
926 sayılı Türk
Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun 137’inci maddesinde yer alan ek gösterge
tablosunun, 657 sayılı Devlet Personel Kanunu’nun 43’üncü maddesi, Emniyet ve
Güvenlik Hizmeti Sınıfı adı altında birleştirilerek bu iki kurum çalışanları
arasındaki eşitsiz ve haksız uygulamanın kaldırılması sağlanılmalıdır.
Emniyet
mensuplarının özlük hakları, diğer kamu kuruluşlarında çalışan memurlar gibi
eşit işe eşit ücret ilkesi gereğince düzeltilmeli, çalışma saatleri
düzenlenmeli, ek gösterge ile alakalı durumları emsalleri ile eşitlenmeli ve
refah düzeyleri yükseltilmelidir. Diğer kamu kurumlarında çalışan memurlar gibi
sendika kurma ve sendikal faaliyetlerde bulunma hakkı verilmelidir.
Kamu düzenini,
vatandaşın can ve mal güvenliğini canları pahasına koruyan emniyet
mensuplarının daha huzurlu görev yapmalarının sağlanması, ekonomik ve sosyal
durumlarının yükseltilmesi için gerekli tedbirlerin alınması amacıyla
Anayasa’nın 98’inci ve iç Tüzük’ün 104-105’inci maddeleri gereğince bir Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
2.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve 21
milletvekilinin, Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Hükûmetinin Irak politikasının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/718)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye
Cumhuriyeti devleti ve Hükûmetinin Irak politikası ile ilgili Anayasa'nın
98'inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını arz ederiz.
Saygılarımla.
1) Altan Tan (Diyarbakır)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) Hasip Kaplan (Şırnak)
4) Sırrı Sakık (Muş)
5) Halil Aksoy (Ağrı)
6) Murat Bozlak (Adana)
7) Ayla Akat Ata (Batman)
8) İdris Baluken (Bingöl)
9) Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
10) Emine Ayna (Diyarbakır)
11) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
12) Adil Zozani (Hakkâri)
13) Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
14) Esat Canan (Hakkâri)
15) Sebahat Tuncel (İstanbul)
16) Erol Dora (Mardin)
17) Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
18) Demir Çelik (Muş)
19) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
20) Nazmi Gür
(Van)
21) Özdal Üçer (Van)
22) Leyla Zana (Diyarbakır)
Gerekçe:
Türkiye
Cumhuriyeti ile Irak halkı arasında derin tarihî, kültürel, ekonomik ve sosyal
ilişkiler mevcuttur.
Irak halkının
önemli bir kesimi Kürt, Türkmen, Arap, Asuri, Ezidi Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarının yakın akrabaları ve soydaşlarıdır.
Irak'ta meydana
gelen her olay Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını da ilgilendirmekte ve
etkilemektedir.
Hükûmetin son
dönemlerdeki yanlış siyaseti bu ilişkileri olumsuz yönde etkilemektedir.
Acilen ciddi bir
değerlendirmeye ve yine bu doğrultuda isabetli bir politika oluşturmaya ihtiyaç
vardır.
3.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve 21
milletvekilinin, Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Hükûmetinin Süryani-Asuri
politikasının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/719)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye
Cumhuriyeti devleti ve Hükümeti'nin Süryani-Asuri politikası ile ilgili
Anayasa’nın 98’inci İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ederiz.
Saygılarımla.
1) Altan Tan (Diyarbakır)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) Hasip Kaplan (Şırnak)
4) Sırrı Sakık (Muş)
5) Murat Bozlak (Adana)
6) Halil Aksoy (Ağrı)
7) Ayla Akat Ata (Batman)
8) İdris Baluken (Bingöl)
9) Emine Ayna (Diyarbakır)
10) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
11) Adil Zozani (Hakkâri)
12) Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
13) Esat Canan (Hakkâri)
14) Sebahat Tuncel (İstanbul)
15) Erol Dora (Mardin)
16) Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
17) Demir Çelik (Muş)
18) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
19) Nazmi Gür (Van)
20) Özdal Üçer (Van)
21) Leyla Zana (Diyarbakır)
22) Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
Gerekçe:
24 Temmuz 1923
tarihinde imzalanan Lozan Anlaşması'nın 37 ve 42'nci maddeleri arasındaki
bölümde Rum, Ermeni, Yahudi, Süryani, Ezidi ayrımı yapılmaksızın Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı olan gayrimüslimlere etnik ve dinî haklar tanınmıştır.
Ancak uygulamada
Süryani-Asuri ve Ezidi vatandaşlar bu haklardan yararlandırılmamışlardır.
Bu yanlış
uygulamanın acilen düzeltilmesi ve Süryani-Asuri, Ezidi vatandaşların 89 yıldır
devam etmekte olan mağduriyetlerinin giderilmesi gerekmektedir.
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler,
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.11
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.18
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 138’inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Alınan karar
gereğince, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer
alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir
Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu
(2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer
alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet
Komisyonu Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer
alan, Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği
Komisyonu Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile
Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporlarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su
Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu ile
Dışişleri Komisyonu Raporları (1/498) (S. Sayısı: 173)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer
alan, Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak Milletvekili Özcan
Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet Memurları Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.- Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak
Milletvekili Özcan Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet
Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778) (S. Sayısı:
478) (x)
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet? Yerinde.
Geçen birleşimde
İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen teklifin
beşinci bölümünde yer alan 75’inci maddenin görüşmelerinde kalınmıştı.
75’inci madde
üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun Teklifinin 75. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Mustafa Elitaş Zülfü Demirbağ Hacı Bayram Türkoğlu
Kayseri Elâzığ Hatay
Yahya
Akman Sevim Savaşer
Şanlıurfa İstanbul
"MADDE 75-
Bu Kanunun;
a) 13 üncü
maddesi 1/8/2013 tarihinde,
b) 46 ncı maddesi
bu Kanunun yayımını takip eden aybaşında,
c) 75 inci
maddesi 1/10/2013 tarihinde,
ç) 77 nci maddesi
15/1/2014 tarihinde,
d) 80 inci, 91
inci, 92 nci, 93 üncü, 94 üncü, 95 inci, 96 ncı, 97 nci, 98 inci ve 99 uncu
maddeleri Ağustos 2013 ödeme döneminden geçerli olmak üzere 1/1/2014 tarihinde,
e) 90 ıncı
maddesi 12/7/2012 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,
f) Geçici 2 nci
maddesinin birinci fıkrası 1/6/2013 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı
tarihinde,
g) Diğer
hükümleri yayımı tarihinde,
yürürlüğe girer.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
478 sıra sayılı Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak
Milletvekili Özcan Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet
Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778) nın 75 inci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Erkan Akçay Alim Işık
Konya Manisa Kütahya
Mehmet Şandır Mehmet Erdoğan Mehmet Günal
Mersin Muğla Antalya
MADDE 75- Bu
Kanunun;
a) 14 üncü
maddesi 1/8/2013 tarihinde,
b) 46 ncı maddesi
1/9/2013 tarihinde,
c) Geçici 2 nci
maddesi 1/6/2013 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,
ç) Diğer
maddeleri yayımı tarihinde,
yürürlüğe girer.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
478 sıra sayılı
kanun teklifinin 75 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
MADDE 75 - Bu
Kanunun;
a) 14 üncü
maddesi 1/9/2013 tarihinde,
b) 46 ncı maddesi
bu Kanunun yayımını takip eden ay başında,
c) Geçici 2 nci
maddesi 1/6/2013 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,
ç) Diğer
maddeleri yayımı tarihinde,
yürürlüğe girer.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Faik Öztrak Erdal Aksünger
İstanbul Tekirdağ İzmir
Mehmet
Volkan Canalioğlu Turgay
Develi
Trabzon Adana
BAŞKAN –
Komisyon, önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet,
katılıyor mu?
AİLE VE SOSYAL
POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Volkan Canalioğlu.
BAŞKAN – Volkan
Canalioğlu, Trabzon Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET VOLKAN
CANALİOĞLU (Trabzon) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, görüşülmekte olan 478 sıra sayılı Yasa’nın 75’inci maddesinin
(a) bendi uyarınca söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bugün sevgi, hoşgörü, sabır ve dua ayı olan ramazan ayının
4’üncü günündeyiz. Dün geceden bu yana yapmış olduğumuz çalışmalarda elbette ki
bu ayın özelliğine etik olarak uygun söylemler ortaya koymamız gerektiğini,
bundan sonraki çalışmamızda da buna dikkat etmemiz gerektiğini buradan ifade
etmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, on gündür torba yasayla ilgili çok yoğun bir çalışma
içerisindeyiz. Peki arkadaşlar, bu yasaları niye son günlere bırakıyoruz?
Yasama yılı içerisinde yapmış olduğumuz çalışmalarda bu yasalar getirilemez
miydi? Bu yasalar toplumun yararına ise -ki bunların içerisinde toplumun
yararına olan bölümler var, toplumun işine gelen bölümler var- o zaman niye
bunu son güne bıraktık? Bu neye benziyor biliyor musunuz arkadaşlar? Şunu
söyleyeyim: Sizler, iktidar partisi milletvekilleri ikmale kalmış öğrenciler
gibisiniz. Bütün yıl boyu yatıyorsunuz ve sınıfta kalıyorsunuz, sonuçta ikmale
kalmış olan öğrenciler gibi geliyorsunuz ve burada derslerinizi etkin şekilde
yapmaya çalışıyorsunuz.
Bakın, bu yasanın
görüşülmesinde dün akşamki bölümünde 38’i aşkın önerge verildi. Bu 38’i aşkın
önerge 4 partinin grup başkan vekillerinin onayıyla verildi ve verilen bu
onaylarla birlikte çok güzel bir şekilde burada kanunlar hayata geçirildi;
hayırlı olsun diyorum. Ama, geldiğimiz noktada bu yasaların getirilmesinde şöyle bir şey aklıma geldi: Şimdi iki arkadaş
hapishaneye düşüyorlar, aynı hücrede kalıyorlar. Bunlardan bir tanesinin karnı
ağrıyor, hastaneye kaldırıyorlar; apandisiti var, apandisitini aldırıyorlar.
Tekrar koğuşuna dönüyor, beş- on gün sonra safra kesesi ağrıyor, safra kesesini
aldırıyor. Beş-on gün sonra geliyor gene, ayağı ağrıyor, kangren oluyor,
ayağını kesiyorlar. Daha sonra kolunu kesiyorlar, derken koğuş arkadaşı diyor
ki: “Ya, arkadaş, sen işin kolayını buldun ha, parça parça kaçıyorsun.” Ya,
arkadaşlar, bu torba yasaları parça parça getirmeyelim, bunları toptan
getirelim ve bunları bir şekilde çıkaralım ve hayata geçirelim.
Bakın, Karadeniz
Bölgesi’nde arkadaşlar, Karadenizli milletvekillerimiz de duysunlar, bir kere
hayvancılık bitti, artık köylerde inekçilik kalmadı. Çocuklarımız, gençlerimiz
inekleri kitaplardan tanıyorlar ve buradan ben sesleniyorum: Akvaryumlar
yapıyorsunuz, Afrika’dan getirilen hayvanlara hayvanat bahçesi yapıyorsunuz,
artık bundan sonra da evcil hayvanları tanımamız için, inekleri tanımamız için
hayvanat bahçesi yapın, numunelik olarak da onları onun içine koyun ve
gençlerimiz de bu inekleri tanısınlar ve hayvancılığın da geçmişte var olduğunu
anlasınlar.
Burada söylemek
istediğim konuların içerisinde elbette ki fındık, çay, tütün konusu da var ve
bilhassa FİSKOBİRLİK’te çalışanların durumları konusu var. Ücret alamamış,
tayin, maaş indirimi nedeniyle, çeşitli nedenlerle tayin olmuş veya işten
ayrılmış olan 460 civarında FİSKOBİRLİK çalışanlarının durumlarına çözüm
getirilmesi gerekiyor değerli arkadaşlarımız.
Ayrıca il
müdürleri arasında bilhassa kültür ve turizm il müdürleri arasında ek gösterge
farkı vardır. Bazı illerin il müdürleri 3600 ek gösterge, bazısı 3000 ek
gösterge almaktadırlar, oysa aynı hizmeti, aynı görevi yapmaktadırlar. Bunları
da önümüzdeki yasama süresinde veya burada verilecek önergelerle çözmemiz
lazım.
Ayrıca çay
eksperleri… Çay, biliyorsunuz, Karadeniz Bölgesi’nin millî ürünüdür -bilhassa
Rize’de çok önem taşıyan- ve bunun illerinde ÇAYKUR Genel Müdürlüğü vardır ve
burada çalışan meslek yüksekokulu mezunu çay eksperleri dört ay
çalışmaktadırlar, bunların da mutlaka kadroya geçmeleri gerekiyor.
Ve TAR-GEL
kapsamında… Ve ayrıca yine değerli arkadaşlarım, bakınız, 5084 sayılı Teşvik
Yasası 31/12/2012’de bitti ve hâlâ bir çözüm üretemedi. Ve ne yazık ki bu
Teşvik Yasası’ndan etkilenen 49 ilde 138 tane milletvekilimiz var. Arkadaşlar,
Allah için bir sesiniz çıksın, şu yasayı getirelim. Ama siz ne yapıyorsunuz,
biliyor musunuz. Hani bir yerde, bir savaşta çok ölü olmuş. Doktor geziyor,
ayağıyla dürtüyor; orada cevap verenlere yani ses verenlere “Sedyeye…” diyor,
ses vermeyenlere “Denize…” diyor ve yine bunların bir tanesine dokunuyor, ses
vermiyor, “Denize…” diyor. Sedyeyle getirirlerken hastayı diyor ki: “Yahu, beni
nereye götürüyorsunuz?” “Denize…” “Niye?” “Sen ölüsün.” “Yahu, niye ölüyüm? Ben
konuşuyorum.” “Yahu sus, sen doktordan iyi mi bileceksin?” diyor.
Arkadaşlar, siz
de kendinizi biliniz. Sayın Başbakanın her söylediğine değil, siz de kendi öz
iradenizle karar veriniz ve toplumun bekleyen diğer sorunlarına da çözüm
üretelim diyorum ve bu önergemizi desteklemenizi diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
478 sıra sayılı Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak
Milletvekili Özcan Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet
Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778) nın 75 inci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı (Konya) ve arkadaşları
MADDE 75- Bu
Kanunun;
a) 14 üncü
maddesi 1/8/2013 tarihinde,
b) 46 ncı maddesi
1/9/2013 tarihinde,
c) Geçici 2 nci
maddesi 1/6/2013 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,
ç) Diğer
maddeleri yayımı tarihinde,
yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Gerekçe…
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Komisyonda
Teklifle ilgili sağlıklı ve verimli bir görüşme yapılamamıştır. Komisyon
görüşmeleri boyunca hangi düzenlemelerin ne amaçla ve hangi gerekçeyle
yapıldığı konusunda bilinmez bir tavır sergilemiştir. 71 adet kanun ve kanun
hükmünde kararnamede 142 maddelik değişiklikler yapılmasına rağmen;
vatandaşlarımızın yaşadığı sorunlara çözüm getirecek konuları bir-iki husus
dışında bulmak mümkün değildir. Dolayısıyla beklentiler karşılığını bulmamış,
umutlar hayal kırıklığına dönüşmüştür.
Kamuda sağlıklı
ve tutarlı bir personel politikası uygulanmamaktadır. Personel Rejimi
nesnellikten uzaklaştırılmış, istihdam rejimi bozulmuştur. 657 sayılı Kanun,
geçici işlerin ifası için istisnai hallere münhasır olmak üzere sözleşmeli ve
geçici personel istihdamını mümkün kılmıştır. AKP döneminde bu istisnai
uygulamalar asıl istihdam şeklinin önüne geçmiştir. Ayrıca, AKP döneminde
sözleşmeli ve vekil olarak işe alınanlar, daha önce çıkarılan kanunlar ile
memur kadrolarına alınmış, ancak tekrar sözleşmeli ve vekil atama yapılmasına
devam edilmiş, şimdi de bunlardan bazıları tekrar memur kadrolarına
alınmaktadır.
Bu yanlış
uygulamalar ile birlikte, birçok mağduriyet ortaya çıkmıştır. En büyük
mağduriyet ise bu istisnai yollarla iş bulamayan işsiz gençlerimizdir. Bunlar
girdiği merkezi sınavı kazanıp ataması yapılamayan, bir türlü sıra gelemeyen ve
sıra gelmeden de kadroları istisnai yollarla doldurulan milyonlarca işsiz
vatandaşlarımızdır. Hükümetin bu yanlışı, bu haksızlığı derhal durdurması
gerekir.
Bu Kanun Teklifi
ile kamu kurumlarında çalışan 4/B'liler, 4924 sayılı Kanuna tabi sözleşmeliler,
diğer özel kanunlara tabi sözleşmeliler ve mahalli idarelerde çalışan
sözleşmeliler ile vekil Kur'an kursu öğreticilerinden şartları uyanlar memur
kadrolarına atanmaktadır. Ancak, memur kadrosu verilenler arasında; mağduriyeti
en derinden yaşayan 4/C'liler yoktur. Rehber ve usta öğreticileri bu düzenleme
kapsamına alınmamıştır. Aile sağlığı çalışanları yoktur. Vekil ebe-hemşireler
yoktur. Ücretli öğretmenler yoktur.
AKP Hükümeti
tarafından yapılan ayrımcı ve adaletsiz uygulamaları saymakla bitmez. Bu
Teklifte öğretmenler ve atanamayan öğretmenler yoktur. Bu düzenlemede
polislerimiz yoktur. Kamu işçilerinin naklen atanabilmeleri konusu yoktur.
Taşeron işçileriyle ilgili hiçbir düzenleme yoktur. Geçici ve mevsimlik işçiler
yine göz ardı edilmektedir. Bu Teklifte emeklilikte yaşa takılanlar yoktur.
Muhtarlarımız yoktur. Bu Kanun Teklifinde şehit aileleri ve gaziler ile
engelliler ve yaşlılarla ilgili bir düzenleme yoktur.
Peki bu Kanun
Teklifinde neler vardır? Mera, yaylak ve kışlakların yapılaşmaya açılması var.
Köy meralarının köylünün elinden alınarak hazineye devredilmesi, imar
yetkisinin belediyelerden alınması ve satış yetkisi var. Gerçeğe aykırı,
usulsüz veya sahte belgeler nedeniyle verilmeyen desteklemelerin ödenmesi var.
Kamulaştırılan taşınmazlarla ilgili vatandaşın hak arama hürriyetinin
engellenmesi ve yargıya müdahale var. ÖSYM sınavlarına ait soru ve cevaplarla
ilgili bilgi edinme hakkının engellenmesi var. Sermayesindeki kamu payı
doğrudan veya dolaylı olarak % 50'den az olan şirketlerin Sayıştay denetimi
dışına çıkarılması vardır. İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun uygulamasının
geciktirilmesi, sertifikasını almış kişilerin mağdur edilmesi var. Sürücü
belgeleri için 24 milyon vatandaşımızdan 15 lira belge parası alınması var.
Dolayısıyla
yapılan düzenlemeler; kamu yönetiminin iyileştirilmesi ve çalışanların
sorunlarına çözüm getirilmesi yerine; kamu arazileri nasıl talan edilebilir,
kadrolaşma nasıl sağlanabilir, usulsüzlük ve yolsuzluklar nasıl affedilebilir,
denetimden ve yargıdan nasıl kaçınılabilir mahiyetini taşımaktadır.
Teklifin tümüyle
gözden geçirilmesi ve bu maddede düzeltme ihtiyacı bulunmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun Teklifinin 75. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Sevim Savaşer (İstanbul) ve arkadaşları
"MADDE 75-
Bu Kanunun;
a) 13 üncü
maddesi 1/8/2013 tarihinde,
b) 46 ncı maddesi
bu Kanunun yayımını takip eden aybaşında,
c) 75 inci
maddesi 1/10/2013 tarihinde,
ç) 77 nci maddesi
15/1/2014 tarihinde,
d) 80 inci, 91
inci, 92 nci, 93 üncü, 94 üncü, 95 inci, 96 ncı, 97 nci, 98 inci ve 99 uncu
maddeleri Ağustos 2013 ödeme döneminden geçerli olmak üzere 1/1/2014 tarihinde,
e) 90 ıncı
maddesi 12/7/2012 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,
f) Geçici 2 nci
maddesinin birinci fıkrası 1/6/2013 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı
tarihinde,
g) Diğer
hükümleri yayımı tarihinde,
yürürlüğe girer.”
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) – Yani, gücünüz gariban muhtarlara yetti, 2014’e attınız.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılıyoruz Başkanım.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Gerekçe…
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Teklif metninde
önergeyle yapılan değişikliklere paralel olarak yürütme maddesinin
değiştirilmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Bir şeyi Genel Kurulun dikkatine sunuyorum: Korucular ve
muhtarlarla ilgili burada olumlu düzenlemeler yapıldı ancak korucuların
maaşlarında yapılan iyileştirmenin yürürlük tarihi “1 Ekim 2013” olarak
belirlenmiş oluyor bu önergeyle. Yine, muhtarların maaşlarında yapılan,
ödeneklerinde yapılan artışın yürürlük tarihi de “15 Ocak 2014” olarak
belirleniyor. Yani bir hayır, bir iyilik yapılıyor ise bunu ötelemenin hiçbir
anlamı yok, bunu hemen önümüzdeki ay başından itibaren yürürlüğe koyabiliriz.
Ben buradan
iktidar partisine bir öneri yapıyorum: Gelin, bunun yürürlüğünü ertelemeyelim,
hemen takip eden ay başında yürürlüğe girsin.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Aynı mahiyetteki
iki önergeyi okutuyorum; bu önergeler 76’ncı madde üzerindeki önergeler.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
478 sıra sayılı Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak
Milletvekili Özcan Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet
Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778) nın 76 ncı
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Oktay Vural Erkan Akçay
Konya İzmir Manisa
Alim Işık Mehmet Şandır Mehmet Günal
Kütahya Mersin Antalya
Mehmet
Erdoğan
Muğla
“MADDE 76.- Bu
Kanun hükümleri Bakanlar Kurulu tarafından yürütülür.”
Aynı mahiyetteki
diğer önergenin imza sahipleri:
Mehmet Akif Hamzaçebi Ferit Mevlüt Aslanoğlu Mehmet Volkan Canalioğlu
İstanbul İstanbul Trabzon
Turgay Develi Engin Altay Erdal Aksünger
Adana Sinop İzmir
BAŞKAN – Komisyon
aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Aynı
mahiyetteki önergeleri üzerinde söz isteyen Oktay Vural, İzmir Milletvekili.
(MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten, Anayasa, İç Tüzük
ihlalleri, insan haklarına aykırı çalışma, parlamenter demokrasiye aykırı bir
çalışma sonucunda ucube bir tasarı-teklif karışımını bugün nihayete
erdiriyoruz.
Aslında, tabii,
geçmişe bakarsak, AKP Grubu 3 Temmuz 2013 Çarşamba günü bu tasarı ve teklifin
tamamlanmasına kadar çalışmaların devam etmesini istemişti; bugün ayın 12’si,
demek ki hesap kitap bilmemenin sonu buraya kadar geliyor. Bundan sonra grup
önerinizi hesap kitap yaparak getiriniz. Muhtarlar ve köy korucuları için hesap
kitap yapıyorsunuz da, onları Ocak 2014 ya da Ekim 2013’e öteliyorsunuz da,
bununla ilgili bir hesap kitabı bile tutturamıyorsunuz.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Hesabı siz bozdunuz.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Ucube. Neden ucube? Çünkü teklif 46 madde, tasarı 10 madde.
Doğrusu, 73’üncü madde de 54 madde, bir madde 54 madde. Kanunun tamamı 142
madde olarak çıkıyor, 71 kanunda değişiklik yapıyor. Bugün Türkiye Büyük Millet
Meclisine sorsam kaç madde hâlinde çıktı, doğrusu bilmiyorsunuz. Kaç?
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – 180 madde.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Kaç?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– 180 madde.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Bilmiyorsunuz, bakın, bilmiyorsunuz. Yani bilmiyorsunuz, kimse
bilmiyor.
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – 174 madde.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Girdiler çıktılar, 170 maddeye yakın. Doğrusu, değişiklik yapılan
kanun da 80’e çıktı. Gerçekten ucube.
Bu çalışma
parlamenter demokratik sistemi ortadan kaldıran bir çalışmadır çünkü aslında
bütün komisyonları ilgilendiren bir kanun çalışması ve bu komisyonlarda yer
alan milletvekillerimizin Komisyondaki çalışmalara katkı yapması
engellenmiştir. Bu bakımdan parlamenter demokratik sistem işlememiştir. Burada
tamamen bürokratik oligarşik bir yapılanmanın neticesinde, sadece parmaklar
kılıf olarak kullanılmıştır. Gece yarısı bürokratların getirdiği önergeler
milletin iradesine sunulmuştur, bu son derece yanlıştır. Bugün, parlamenter
demokrasiden, bürokratik oligarşide Millet Meclisinin şeklî bir kılıf olarak
kullanıldığı bir sistemi yaşıyoruz. O bakımdan, burada özellikle bu çalışma
şekli konusunda Milliyetçi Hareket Partisi olarak da bizi buraya taşıyan
milletimizin verdiği yetkileri ve hakkı kullandık, hem komisyonlarda hem de
Türkiye Büyük Millet Meclisinde önergelerimiz oldu. Vatandaşlarımızın
sıkıntılarını çözme konusunda, birtakım önergelerle birlikte, bu tasarıda,
zaman zaman bütün partilerin uzlaşmasıyla da hayırlı adımlar atıldı. Tabii,
aslında tasarı ve teklif geldiği zaman vatandaşın lehine, vatandaşın
sorunlarını çözüme kavuşturacak herhangi bir hüküm yoktu, ancak Komisyonda ve
Türkiye Büyük Millet Meclisinde nihayet vatandaşın bazı hakları bu torbaya
girdi. Biz de muhalefet partisi olarak, hem Komisyonda çalışan arkadaşlarımız
hem de Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan değerli arkadaşlarımızın
katkılarıyla, gerçekten, hiç olmazsa bu torba yasanın içine vatandaşlarımızın
sıkıntılarını çözecek çözüm maddelerini de koymuş olduk.
Komisyonlarda
4/B’lileri koyduk. 4924 sayılı Kanun’a tabi sözleşmeliler, mahallî idarelerde
çalışan sözleşmeliler konuldu. Vekil imamlar, vekil Kur'an kursu öğreticileri
konuldu. Tabii, vekil imam ve vekil müezzinler Genel Kurulda çıkartıldı. Özel
kanunlara göre çalışan sözleşmeliler memur kadrosuna Mecliste girdi. Muhtar ve
köy korucularının maaşlarının artırılması, 65 yaş muhtaç, engelli aylığının
artırılması, kılık kıyafet nedeniyle disiplin cezası alanlara af getirilmesi
hep Genel Kurulda getirildi.
Sayın Bakanın 102
maddelik bir tasarı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine sunduğu şehit ve
gazilerle ilgili hükümler vardı. Bunların görüşülmesi maalesef mümkün olmadı,
“Bunu görüşemeyiz.” dediler. Sonuçta biz dedik ki: “Gelin bunu torba yasaya
koyalım. Hep beraber, partiler olarak anlaşalım.” Nihayetinde, gerçekten şehit
ve gazilerle ilgili hususları da bütün partilerin mutabakatıyla torba yasaya
koyduk. Bu şekilde şehit aileleri, gaziler ve malullerle ilgili istihdam hakkı,
faizsiz konut kredisi, ek ödeme, öğrenim hakkı yardımı, ücretsiz seyahat, su ve
elektrik ücret indirimi gibi uygulamaların kapsamının genişletilmesi ve hak ve
vazife malullerinin tümünün yararlandırılması, aylık miktarlarının kısmen
artırılması, malullerin çalışması durumunda aylığının kesilmemesi, Afyon’daki
patlama ile terör saldırıları sonucu İstanbul Güngören’de, Gaziantep’te, Ankara
Kumrular’da, Bingöl’de hayatını kaybeden ve yaralananlarının kapsama alınması
burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinde gündeme sokuldu. Bu da gerçekten
muhalefet partilerinin katkılarıyla oldu. İyi ki oldu.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL
(Devamla) – İktidar partisi de tabii katkı sağladı.
Bu bakımından,
geldiğimiz bu noktada, bu kanunun hepimize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.
Katkı sağlayan Komisyondaki arkadaşlara, sayın bakanlara, bütün siyasi
partilere teşekkür ediyorum.
Hepinize
saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Aynı mahiyetteki
önerge üzerinde söz isteyen Mehmet Akif Hamzaçebi, İstanbul Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Değerli milletvekilleri, on bir gündür görüşmekte
olduğumuz torba yasa tasarısının nihayet sonuna gelmiş bulunuyoruz.
Görüştüğümüz maddeyle bu tasarı görüşmeleri sona ermiş olacak ve yasalaşacak.
Teklif içinde
Cumhuriyet Halk Partisinin destek verdiği son derece olumlu düzenlemeler var.
Özellikle Genel Kurulda tasarıya dâhil edilmiş olan, şehitlerin dul ve
yetimleriyle, gazilerimizi, vazife malullerini; onların, hayatta olmayan, daha
doğrusu vefat eden vazife malullerinin eşlerini ve çocuklarını ilgilendiren çok
sayıda olumlu düzenlemeler var. Bunlar, Türkiye Büyük Millet Meclisinde dört
siyasi parti grubunun uygun görüşüyle bu tasarının içerisinde dâhil edildiler.
Gerçekte İç Tüzük hükümleri izin vermiyor olmasına rağmen, içeriğinin olumlu
olması ve geniş toplum kesimlerini ilgilendiriyor olması nedeniyle Cumhuriyet
Halk Partisi olarak bu düzenlemelere destek verdik.
Muhtarların
ödeneklerinin artırılmasına yönelik düzenlemeyi Cumhuriyet Halk Partisi olarak
son derece olumlu buluyoruz. Başlangıçtan bugüne kadar, Parlamentonun 22’nci
Döneminden bugüne kadar, Cumhuriyet Halk Partisinin, özellikle de o zamanki
Malatya Milletvekilimiz, şimdiki İstanbul Milletvekilimiz Mevlüt Aslanoğlu’nun
bu konuda son derece yoğun gayretleri olmuştur. Bu gayretlerin sonuca ulaşmış
olmasından mutluyuz. Ancak, muhtarlara, verilen bu ödenek artışı yeterli
değildir. Ödenek artışı yanında, muhtarlar, itibarlarının iadesini istiyor,
muhtelif yasalarla kendilerinden alınmış olan yetkilerin kendilerine iade
edilmesini istiyor. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu konuda vermiş olduğumuz
tekliflerin önümüzdeki yasama yılında Türkiye Büyük Millet Meclisine gelerek
hep birlikte bu anlayışla yasalaştırılmasını arzu ediyoruz.
Sözleşmeli
personelin kadroya alınmasına yönelik düzenleme, sözleşmeli personel, işçiler
ve diğer personelin kadroya alınmasına yönelik düzenleme Cumhuriyet Halk
Partisinin kanun tekliflerinin konusudur. Onun da bu tasarıya dâhil edilmiş
olmasını Plan ve Bütçe Komisyonunda destekledik, Genel Kurulda desteklemeye
devem ediyoruz. Geçici köy korucularına ilişkin, onların özlük haklarının
iyileştirilmesine yönelik düzenlemeyi son derece olumlu buluyoruz, bunları
destekliyoruz.
Bunun gibi
muhtelif olumlu düzenlemeler var, ancak bu olumlu düzenlemelerin yanında,
tasarıya girmeyen veya girmiş olmakla birlikte olumsuz olan muhtelif
düzenlemeler de var. Tasarıya girmesi gerektiği hâlde girmeyen birtakım
düzenlemeler var. Örneğin, taşeron işçiler sorunu hâlen duruyor. Kamuda bugün 1
milyonu aşkın taşeron işçi çalışıyor. Bu vatandaşlarımız, bu işçilerimiz kadro
bekliyor ama onlar hâlâ kadrolarını alabilmiş değiller. Bu tasarı, bu teklif
kendilerine bu konuda bir umut vermiyor.
Çiftçilerimizin
ÖTV’siz mazot kullanması yönündeki Cumhuriyet Halk Partisi önerisi bu teklifin
içerisine girmiş değil. Gelin, yeni yasama yılında, tarımda kullanılan mazotu
ÖTV’den istisna etmek suretiyle çiftçimizin satın alma gücünü artıralım,
tarımsal ürünlerimizin, tarım sektörünün rekabet gücünü artıralım.
Bedelli
askerlikle ilgili daha önce yapılan düzenleme nedeniyle, eksik olan o düzenleme
nedeniyle oluşan beklenti bu teklifte karşılanmamıştır. Bu teklifte pekâlâ bu
karşılanabilirdi, bunun içerisinde bu yok.
Kamulaştırma
Kanunu’nda yapılan düzenlemeler vatandaşlarımızın haklarını ellerinden alıcı
niteliktedir, bunları son derece olumsuz buluyoruz.
Yine, bir gece
yarısı önergesiyle buraya dâhil edilmiş olan Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları
Birliğine yönelik kanun maddesini Anayasa’ya aykırı buluyoruz ve bunu Taksim
Gezi olayları etrafında Türkiye'de gelişen protesto hareketlerinin bir sonucu,
bir uzantısı olarak bu protesto hareketlerine verilen bir ceza olarak
yorumluyoruz. Teknik olarak istediğiniz şeyi söyleyin ama bunun tek bir nedeni
vardır, o da siyasidir; Taksim Gezi Parkı olayları etrafındaki geniş kitle
hareketlerine, vatandaşa ceza verilmesinden başka bir amaç taşımamaktadır.
Değerli
milletvekilleri, yine, Dışişleri Bakanlığına yönelik olarak yapılan düzenleme
son derece olumsuzdur.
Tasarının sözünü
ettiğimiz olumsuz düzenlemelerine tasarının olumlu düzenlemelerini feda
etmeyeceğiz, olumlu düzenlemelerini destekliyoruz ancak sözünü ettiğim TMMOB’la
ilgili düzenleme, Dışişleri Bakanlığıyla ilgili düzenleme, bunlara kesinlikle
karşıyız. Bu düzenlemeleri de Anayasa Mahkemesine götüreceğimizi buradan ifade
ediyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Aynı mahiyetteki
önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Beşinci bölümde
yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.49
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 14.58
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 138’inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
478 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Komisyonun 9’uncu
maddeyle ilgili İç Tüzük’ün 85’inci maddesine göre düzeltme talebi var.
Sayın Başkan,
buyurun.
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Sayın Başkan, 478 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin 9’uncu maddesinin (1)’inci fıkrasında “altmış gün” ibaresi verilen
bir önergeyle “doksan gün” şeklinde değiştirilmiştir. Maddenin hukuki
bütünlüğünün korunması amacıyla aynı maddenin (6)’ncı fıkrasında yer alan
“altmış gün” ibaresinin de “doksan gün” şeklinde düzeltilerek maddenin
redaksiyona tabi tutulmak suretiyle değiştirilmesini takdirlerinize sunuyorum.
MEHMET AKTİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, bu redaksiyonla düzeltilebilecek bir şey
değil efendim.
BAŞKAN – Efendim?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Bu redaksiyonla düzeltilebilecek bir şey değil efendim.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Gün değiştiriyor. Yani “altmış”, “doksan” olur mu efendim?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Hayır, redaksiyonla olmaz böyle bir şey. Genel Kurulun
iradesi onu altmış gün olarak belirlemiş. Redaksiyon yetkisiyle yapamazsınız.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ancak önergeyle olur bunlar.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Tekiriri müzakere talep edeceksiniz...
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Şimdi, müsaade ederseniz ben bir
açıklık getireyim.
İl özel idaresi
veya daha doğrusu, belediyelerde sözleşmeli olarak çalışanların kadroya
alınmasına yönelik olarak burada “…maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren
doksan gün içinde kurumlarınca atanır.” şeklinde bir ifade var. Yine, aynı
husus yani bu konuyla doğrudan ilgili (6)’ncı fıkrası…Dolayısıyla; burada zaten
doksan gün” şeklinde değiştirilmiş, ilk fıkrada önergeyle değiştirilmiş,
“altmış gün,” “doksan gün” olarak değiştirilmiş. (6)’ncı fıkrada da “bu altmış
günlük sürenin bitiminden itibaren” deniyor, hâlbuki “doksan günlük sürenin
bitiminden itibaren” olması gerekiyordu. Doğal olarak yani işin doğası gereği,
birbiriyle doğrudan ilintili olan bir konu. O nedenle, tabii ki Başkanlığın
takdirlerine sunuyorum, takdir Başkanlığınızda.
BAŞKAN – Biz,
teknik bir hata olarak değerlendirildiği için Sayın Komisyon Başkanına bu sözü
verdik.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, bakın…
OKTAY VURAL
(İzmir) – (6)’ncı fıkrada da önergeyle mi olmuş? 6’ncı fıkra önerge mi, mevcut
hâli mi?
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Efendim, maddi hatalar ancak redaksiyona tabii tutulur, böyle bir
şey değil ki bu, maddi hata değil ki.
BAŞKAN – Sayın
Hamzaçebi, yerinizden…
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Plan
ve Bütçe Komisyonu Başkanı Karaman Milletvekili Lütfi Elvan’ın 478 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesiyle ilgili redaksiyon talebine ilişkin
açıklaması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Değerli milletvekilleri, şimdi, yapılan yanlışlığın bir
teknik hata olarak değerlendirilip Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanının oradan
söz alarak redaksiyon yetkisiyle bunu talep etmesi ve bu talebe dayalı olarak
düzeltilmesi mümkün değildir, İç Tüzük’ümüz buna izin vermiyor.
İkinci olarak
şunu söyleyeceğim: Bu tip talepler, benim bildiğim Parlamento geleneğinde,
siyasi parti gruplarına gelinir, anlatılır, bir uzlaşma zemini aranır, ondan
sonra gündeme getirilir. Yani, bu Parlamento teamülü de bir kenara atıldı.
Çoğunluk iradesi nasıl olsa iktidar partisi olarak bizim arkamızda, biz
çoğunluk gücümüzle bunu yaparız anlayışının bir tezahürüdür Plan ve Bütçe
Komisyonu Başkanının konuşması. Bunu doğru bulmuyorum. İç Tüzük’e göre bunun
yapılması mümkün değildir.
BAŞKAN – Evet, 5
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.03
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.05
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK
(Erzincan), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
138’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
478 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.
2.- İzmir Milletvekili Oktay
Vural’ın, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı Karaman Milletvekili Lütfi Elvan’ın
478 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesiyle ilgili redaksiyon talebine
ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, biraz önceki redaksiyon talebi
doğru bir talep çünkü altmış gün içinde atanma doksan güne çıkarıldığına göre,
sonraki altmış günlük sürenin bitimi nasıl olacak, kısıtlayacak bir hâl oluyor?
O zaman, genişletici olanı uygulamak lazım, “…doksan günlük sürenin bitiminden
itibaren iki ay içerisinde bildirilir” hususu olması lazım. Redaksiyonla olacak
bir husustur yani bu.
BAŞKAN – Evet, bu konunun görüşülmesi için ben ara verdim, davet
ettim ancak Sayın Komisyon Başkanı redaksiyon talebini geri çekeceğini söyledi.
İsterseniz tekrar ara verelim, arkada toplantı yapalım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Çekiyorsa mesele yok.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, redaksiyon talebi geri
çekildi, devam edelim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Efendim, bakın, düzeltme
ihtiyacı olabilir. Düzeltme ihtiyacını tekriri müzakere ile
gerçekleştirebiliriz. Düzeltmeyelim demiyorum, düzeltelim ama yöntemi odur.
ENGİN ALTAY (Sinop) – 89’a göre işlem yapalım Başkanım, bu zor bir
şey değil ki.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Aynen devam edelim Sayın Başkan.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Yani hemen tekriri müzakere
yapılır, herhangi bir görüşme yapmayız, süratle sonuçlandırırız.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Gerek yok Sayın Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, tabii, böyle bir konuda
redaksiyon talebi olduktan sonra bütün grupları çağırdınız ama bu konuda
herhangi bir ortam oluşturmadan kararınızı veriyorsunuz. O zaman, AKP ile CHP
beraber, birlikte ne yapıyorsa yapsın.
BAŞKAN – Sayın Vural, Komisyon Başkanı redaksiyon talebini geri
çekeceğini söyledi, ben değilim kararı veren.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yine bizim olmamız gerekirdi çağrıldığımıza
göre.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya, kararı veren sensin işte! Başkan olarak
sensin!
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, bu redaksiyon talebiyle
ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisinin bir itirazı ortaya çıkınca geri
çekildi. Yoksa başka bir nedenden dolayı değil. Yoksa ben de…
BAŞKAN – O zaman birleşime ara veriyorum, buyurun…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hayır… Çekildi Sayın Başkan,
mutabakat sağlanmayınca bu olmaz.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Geri çekilmiş zaten, neyin tartışması
yapılıyor?
BAŞKAN – Evet, Komisyon redaksiyon talebini geri çekmiştir.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Niğde Milletvekili Alpaslan
Kavaklıoğlu ve Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar ile 100 Milletvekilinin;
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778) (S.
Sayısı: 478) (Devam)
BAŞKAN –İç Tüzük’ün 86’ncı maddesine göre görüşlerini lehte belirtmek
üzere söz isteyen Cengiz Yavilioğlu, Erzurum Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
CENGİZ YAVİLİOĞLU (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
478 sıra sayılı Kanun Teklifi’nde oyumun rengini belli etmek üzere söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, birçok kanun maddesi vardı, toplumun farklı kesimlerini
ilgilendiren maddeler vardı. Muhtarlardan harp malullerine, yaklaşık 100 bin
personelin kadroya alınmasına, köy muhtarlarına, köy korucularına, memuriyetten
çıkarılanlarla, Dışişleri Bakanlığı personeliyle alakalı olmak üzere toplumun
birçok kesimine yönelik kanun maddeleri çıkarıldı ve bunlar çıkarılırken tabii,
tartışmalı bir ortamda bu kanun maddeleri görüşüldü. Hem dışarıda hem de
içeride tartışmalar oldu. Dışarıdan içeriye taşınan tartışmalardan birisi de
Mısır meselesiydi, Mısır’da yapılan darbeydi. Bu, burada çok fazla konuşulmadı.
Ben sözümün kalan kısmında Mısır meselesiyle ilgili konuşmak istiyorum.
Mısır meselesi Türkiye’de kurumsal olarak iyi bir şekilde tartışıldı
ve kanaatler, Mısır darbesini, askerî darbesini olumsuz görecek şekilde
kurumsal görüşler belirtildi. Sivil toplum kuruluşlarının darbeyle ilgili
görüşleri oldukça önemliydi. Çünkü, Türkiye’de darbeyle ilgili geçmiş, Türk
toplumuna, bu topluma meseleleri daha demokratik bir ortamda tartışma imkânı
vermemişti. Bu nedenle, bizim, Mısır darbesine yönelik olan kanaatimiz olumsuz
oldu. Fakat, Amerika ve Avrupa Birliği de dâhil olmak üzere, uluslararası
örgütler bu konudaki kanaatlerini, maalesef, çok belirgin bir şekilde
belirtmediler. Mesela, Amerika sözcüsü “Mursi’nin görevden alınmasının darbe
olup olmadığına karar vermek zaman alacak.” dedi. Yine aynı şekilde, Avrupa
Birliği sözcüsü, bununla ilgili, darbeyle ilgili kararlarını net bir şekilde
vermediklerini, veremeyeceklerini belirttiler çünkü ilişki kurmaya devam etme
gibi bir zorunluluklarının olduğunu söylediler. Fakat, dünya, Avrupa Birliği ve
Amerika’nın bu tutumlarını acı ve esefle izledi. İlginçtir, hem uluslararası
örgütler hem de Amerika ve Avrupa tarafsız kaldıklarını söylediler fakat
öldürülen ve öldürenleri aynı kefeye koymak ve zalime “zalim” dememek ayrıca
bir zulümdür. Batı, bu darbede, geçmişte olduğundan daha fazla bir şekilde,
açık olarak yakalandı. Bütün hak ve özgürlükleri bir dinle, bir coğrafyayla
veya bir medeniyet ile sınırlamak mümkün olabilir mi? Özgür olmayı hak etmenin
ölçüsü nedir?
Şunu söylemek istiyorum değerli arkadaşlar: Mısır’a zulmedenler
bilsinler ki adalet sizi de perçeminizden yakalayacaktır. Umarım, size hesap
soracaklar adil olurlar. Diğer taraftan, bu operasyon tabii ki sadece Mısır
için yapılmıyor, dünyanın birçok yerinde, birçok operasyon gerçekleştiriliyor.
Avrupa Birliği ve Amerika arasında serbest ticaret anlaşması yapılıp bu ülkeler
arasında ticaret genişletilirken Avrupa Birliği dışında, gelişmekte olan
topraklarda, maalesef, birtakım düzensizlikler, krizler yaşanıyor.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – BOP eş başkanlığının sonucu bu!
CENGİZ YAVİLİOĞLU (Devamla) - Tekrar edeyim ki dünyadaki ekonomik
ve toplumsal gelişmelere bakıldığında, gelecek, gelişmekte olan ülkelere daha
yakın çünkü bu ülkeler daha büyük oranda büyüyorlar. Bu ülkelere barış, o
ülkelerden hiç şüphesiz daha yakın olacak. İstemeseler de Mısır halkı
özgürleşecek ve Mısır’da yeşerecek özgürlük, bütün bir Arap coğrafyası ve bütün
bir dünyanın tamamına yayılacak.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bırak Mısır’ı… Irak, Suriye yerle bir oldu,
sen özgürleşmekten bahsediyorsun.
CENGİZ YAVİLİOĞLU (Devamla) - Ey Mısırlı kardeşlerim, bizler,
adalet, irfan ve vicdan medeniyetinin beşiğinde olan toplumlar olarak sizin
arkanızdayız.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Erzurum’dan bahset, torbadan bahset!
CENGİZ YAVİLİOĞLU (Devamla) - Bütün insanlığa direnişinizin rahmet
olacağını düşünüyoruz. Bizler sizleri amasız, fakatsız ve gerekçesiz olarak
darbecilere karşı destekliyoruz. Çünkü, biliyoruz ki seçme ve seçilme hakkının
kullanımı, bir toplumun en temel ve en kutsal haklarından birisidir.
Toplumların seçtiklerine saygısızlık ile o topluma kurşun sıkma arasında hiçbir
fark yoktur, bu bir cinayettir. Cinayetin canisi olmak kadar, azmettiricisi,
şakşakçısı ve seyircisi olmak da olmamak da o kadar önemlidir.
S NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Ortadoğu Projesi’ni mi anlatıyor ne!
CENGİZ YAVİLİOĞLU (Devamla) - Oyumun renginin olumlu olduğunu
belirtir, hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Yine, oyunun rengini belirtmek için aleyhte söz isteyen Mehmet
Şandır, Mersin Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyoruz.
AKP grup yönetiminin bir günde tamamlanacağını öngördüğü yasayı on
birinci günün sonunda tamamlamış bulunmaktayız. Tabii, 46 madde olarak gelen
yasa yaklaşık 180 madde olarak çıktı. Bu da gösteriyor ki…
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, biz bir günde tamamlanacak
dedik, o da bugün.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sen konuşmasını bilmiyorsun, hep laf
atıyorsun. Laf atmaktan başka bir şey bilmiyorsun. Çık da konuş şuralarda, bir
dinleyelim seni!
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - …konuşmaktan zarar gelmiyor, konuşarak,
bir çok konuyu da katarak bu yasayı toplumun bir çok kesiminin sorununu çözer
hâle getirdik. Buna muhalefet partilerinin katkısını inanıyorum ki AKP grubu da
teslim edecektir, meseleyi doğru anlatacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
olarak yasanın hayırlı olmasını diliyoruz.
Bir çok güzel şey yapıldı ama on yıllık, on bir yıllık bir
iktidarın taahhütlerini bu kadar geciktirmiş olmasını milletimizin takdirine
sunuyorum.
NURETTİN CANİKLİ (Giresin) – Bu son halka.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Ancak, bir hadise var. Bakın, bizim
kültürümüzde “Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar.” derler. Aslında, bu,
toplumun hakkı olan, toplumun sizin taahhütlerinizle beklentisi olan konularda
yaptığınız düzeltmeler bir anlamda bir seçim rüşveti gibi algılanacak ama
toplumun bir kesimi de yine hakkı olan, yine beklentisi olan sorunların
çözülememiş olmasının hesabını size soracaktır. Çünkü, bu yasada toplumun birçok
kesiminin sorunlarını bir ölçüde çözdünüz, analarının ak sütü kadar helal olan
beklentilerini birlikte karşıladık ama birçoğunu da karşılamadınız. Yani aynı
işi yapan, bir yerde Kur’an kursu öğretmeni olan… Hemen yanındaki camide vekil
imam olanın hakkını vermediniz ama Kur’an kursu öğreticisininkini verdiniz. Ona
teşekkür ederiz, onun hesabını da siz kendiniz vereceksiniz. Milliyetçi Hareket
Partisi olarak, muhalefet partileri olarak bunu ısrarla belirtmemize rağmen,
“Geliniz, bu bir atıfet değil, bu bir haktır ve adaletli olmak gibi bir
sorumluluğunuz var, bunları da veriniz.” dememize rağmen inat ettiniz,
vermediniz. Takdir milletimizindir.
Değerli arkadaşlar, bu yasada önemli düzenlemeler oldu ama bazı
yanlışlıklar da oldu. Bunları da burada ifade etmeden geçemeyiz.
Bakın, bu mera, yaylak ve kışlakların yapılaşmaya açılması çok
yanlış olmuştur. Değerli arkadaşlar, meralar, birçoğunuzun bildiği gibi,
özellikle hayvancılık açısından o kadar değerli varlıklar ki kaybedildiği
takdirde yerine konulması mümkün değil. Ama, burayı yapılaşmaya açarsanız,
hatta bu konuda Bakanlığa satış yetkisi de verirseniz yanlış yaparsınız, yanlış
yaptınız.
Bir başka şey: Bu usulsüz ve sahte belgeler nedeniyle verilmeyen
desteklemelerin ödenmesini –yani, hukuku tersten dolaşarak- sağladınız.
Kamulaştırma Kanunu’nda yaptığınız değişiklik Anayasa’ya
aykırıdır, mülkiyet hukukuna aykırıdır, hak arama hukukuna aykırıdır. Hukuk
yapıyorsunuz, hukuka aykırı davranıyorsunuz.
Bir başka şey: Sayıştay denetiminden kaçırdınız, yüzde 50 payı
olan, kamunun payı olan şirketleri.
Ayrıca, bu mimar mühendis odalarının işlevsizleştirilmesi kabul
edilecek bir şey değil. Gelişmiş demokrasilerde güçlü bir sivil topluma ihtiyaç
var. Sivil toplumun siyaset yapmasından korkmak güçlü iktidarlara yakışmaz.
Dolayısıyla, burada getirdiğiniz bir düzenleme ile mimar mühendis odalarına
yaptığınız hadiseyi size milletimiz pahalıya mal edecektir.
Bir başka şey: Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği hususlarda
düzenleme yapmadan, buradan yeniden kanun çıkartarak, mahkeme kararını kanun
çıkartarak ortadan kaldırdınız. Bunlar da doğru olmamıştır değerli arkadaşlar.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, birçok önerge verdik,
birçok talepte bulunduk, arkadaşlarımız anlattılar ve bu verdiğimiz önergelerle
bu kanunun adaletsizliğini ortadan kaldırmak için gayret gösterdik ama
maalesef, kulaklarınızı tıkadınız, “Bu kadar.” dediniz ve bütün ısrarımıza
rağmen, birçok konuda yapılması gerekenleri yapmadınız.
“Eşit işe eşit ücret.” diyorsunuz ama 4/C’li sorununu çözmediniz,
taşeron işçilerin sorunlarını çözmediniz, çiftçi, esnaf, tüccar ve
sanayicilerin birikmiş vergilerini erteleyin dedik, ertelemediniz. Yani, bu
konuda birçok sorun… Bu kanun sorun çözdü ama…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – …daha fazlasını çözmeden kapattınız.
İnşallah, hayırlı olsun diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, bir konuyu -tutanaklara
girmesi için- Komisyonun dikkatine sunmak istiyorum.
Şimdi, biliyorsunuz, sözleşmeli personeli, 4/B’lileri bir
önergeyle kadroya aldık, sözleşmeli personel ve vekil imam uygulamasını bir
bakıma ortadan kaldırmak amacıyla. Ama, 51’inci maddede bu sefer de Yazma
Eserler Kurumundaki sözleşmelilerin oranını yüzde 10’dan yüzde 30’a çıkarttık.
Bu da son derece anlamsız. Bir taraftan memur kadrosuna geçiriyorsunuz, diğer
taraftan sözleşmeli personel sayısını artırıyorsunuz. Bu bir çelişki.
Dolayısıyla, sözleşmeli personel uygulaması aynen devam edecek gibi gözüküyor.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Teklifin tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için iki dakika süre veriyorum.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi açık oylama sonucu:
“Kullanılan oy sayısı : 293
Kabul : 285
Ret : 4
Çekimser :
4
(x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Muharrem Işık Bayram
Özçelik
Erzincan Burdur”
Böylece, teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, ret sayısı yanlış anlaşıldı.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sen mi saydın!
BAŞKAN – Çok şükür, torbayı da kapattık yani.
Şimdi, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sayın Fatma Şahin
teşekkür konuşması yapacaklardır.
Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; torba kanun çerçevesinde, bugün, Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı şehit yakınları, gaziler ve terörle
mücadeleden dolayı mağdur olan sivil vatandaşlarımızla ilgili yapılan kanun
maddelerinin kabulü üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, sosyal devlet olmak, sosyal
adaleti sağlamak, sosyal barışı sağlamak bir ülkenin medeniyet çizgisiyle
direkt alakalıdır. Ekonomik kalkınmayla beraber, insani gelişmişlik kriterlerini
beraber götürmek, yoksulun, yetimin, yaşlının, yoksunun yanında olmak, devletin
şefkat elini onların onurluca yaşam mücadelelerinde hissettirmek hem bu
Parlamentonun hem Hükûmetin hem devletin en temel görevidir.
İki yıl önce, Bakanlığımız yeniden yapılandırılıp şehit yakınları
ve gazilerle ilgili bölüm bize bağlanınca, biz, altı ay gibi çok önemli bir
mutfak çalışması yaptık. Mevzuatları taradık, bütün muhataplarla bir araya
geldik, hem hukuki düzenlemelerde hem uygulamalarda yapılan eksikliklerin
raporlamasını yaptık ve Sayın Başbakanımıza ilettik. Sayın Başbakanımızın
“Şehitlerimiz, gazilerimiz, şehit yakınları ve onların çocukları onların bize
emanetidir, başımızın tacıdır. Şehit yakınları, aileleri, çocukları bizim
çocuklarımızdır. Gereği neyse en güçlü bir şekilde yapılsın.” talimatı üzerine,
bir yıl içerisinde bu iki önemli yasayı huzurlarınıza getirdik. Geçen yıl bu
zamanlarda da yine, paketin ilk bölümünü çıkarmayı başardık.
Öncelikle şunu belirtmek istiyorum ki: Çok insani ve çok vicdani olan
bir alanda, bir Bakanlık bünyesinde çalışıyoruz ve Parlamentomuzun da bu
konudaki hassasiyetiyle, Sayın Başbakanımızın, Meclis Başkanımızın, Meclis
Başkan Vekilimizin, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanımızın ve değerli üyelerinin
ve bütün genel başkanların, bütün grup başkan vekillerinin ve geceyi gündüz
yapan değerli milletvekillerimizin çok büyük bir gayretiyle bugün bunu başarmış
olduk.
Eğer müsaade ederseniz, kaç kişinin yaşamına dokunduk, Oya Hanım
bunu birebir kendi yaşıyor ama Oya Hanım gibi kaç kişinin yaşamına
dokunduğumuzu huzurlarınızda belirtmek istiyorum: 33.674 kardeşimizin aylığında
200 TL ile 400 TL arasında artış sağladık. 3.744 kardeşimizin anne ve babası,
muhtaçlık şartı kaldırıldığı için maaş imkânına kavuşmuştur. Terör mağduru
2.600 vatandaşımıza sosyal güvencesine bakılmaksızın maaş bağlanacaktır. 8.656
vatandaşımıza daha faizsiz konut kredisi imkânı sağlanmıştır. Yaklaşık 10
milyon -buna özellikle Parlamentonun dikkatini çekmek istiyorum- engellinin,
yaşlının, şehit yakını ve gazimizin ücretsiz seyahat hakkından yararlanması
getirilmiştir. Ek ödeme ve eğitim yardımı alamayan 5.697 kardeşimize bu imkân
sağlanmıştır ve istihdam onların en temel beklentisiydi. Bu yaptığımız düzenlemeyle de 18 bin olan istihdam hakkına
bugün 35 bin ilave yapmış ve 53 bine çıkarmış durumdayız.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, mübarek ramazan ayındayız.
Rahmet ayı, mağfiret ayı, sevgi, kardeşlik, barış ayındayız ve ben inanıyorum
ki bugün, bu “kabul” oylarımızla çıkardığımız kanunla, şehitlerimizin şefaatini
ve onların çocuklarının da -hem bu Parlamentoda ve burada olan bütün
milletvekillerimiz de- dualarını almış bulunuyoruz. Buna inancım tamdır.
Hepinizden Allah razı olsun diyorum, hepinizi sevgiyle saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
5’inci sırada yer alan, Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Cumhuriyet Halk
Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin Türk Silahlı
Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ile
Millî Savunma Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
5.- Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Cumhuriyet
Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin; Türk
Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifi ile Milli Savunma Komisyonu Raporu (1/795, 2/64) (S. Sayısı: 479) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon Raporu 479 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu tasarı İç
Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir.
Bu nedenle, tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine
geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer
alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
isteyen Edip Semih Yalçın, Gaziantep Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA EDİP SEMİH YALÇIN (Gaziantep) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında MHP Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, Sayın Başkan…
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Böyle bir Meclis hâli olabilir mi Sayın
Başkan?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda uğultu var,
lütfen...
EDİP SEMİH YALÇIN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, görüşmekte
olduğumuz bu yasa tasarısında, üzerinde hassasiyetle durulması ve tartışılması
gereken hususlar mevcuttur. Söz konusu olan, Türk Silahlı Kuvvetlerinin İç
Hizmet Kanunu’yla belirlenen görevleridir. Bu kanunda öngörülen değişiklikler
ordunun görev alanlarıyla ilgili öteki yasalarda da değişikliğe gidilerek
tamamlanmak istenmektedir. Ancak burada grubum adına bu genel değerlendirmeyi
yaparken bu değerlendirmenin 2’nci ve 35’inci maddelerden hareketle
yapılmasında fayda mülahaza ediyorum.
Bildiğiniz gibi, 2’nci maddede askerlik tarifi değiştirilmektedir.
Çok yavan, ne olduğu anlaşılmayan bir tarif, sadece ve sadece bir harp sanatı
olarak mütalaa edilmektedir. 35’inci maddede ise ülkemizin iç ve dış tehdit
şekliyle algıladığı husus, “iç tehdit” çıkarılmak suretiyle sadece yurt
dışından gelebilecek tehlikeler karşısında Türk Silahlı Kuvvetlerinin
kullanılması öngörülmektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun
2’nci maddesinde askerliğin biraz evvel ifade ettiğim şekliyle tarifinin
yapılması, bu tariften “Türk vatanını, istiklal ve cumhuriyetini korumak”
ibaresinin çıkarılması bizce mahzurludur. Bu ibare çıkarıldığında askerlik
sadece bir harp sanatı olarak değerlendirilmiş olur ki bu fevkalade yanlış bir
tariftir. Türk devlet geleneğinde askerliği sadece bir sanat olarak tanımlamak
imkânsızdır değerli arkadaşlar.
35’inci madde ise Türk Silahlı Kuvvetlerinin vazifesini tarif
etmektedir. Burada da yine “Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan
Türkiye Cumhuriyeti’ni kollamak ve korumak” ibaresi çıkartılmaktadır. İç tehdit
görmezden gelinerek bunun yerine “yurt dışından gelecek tehdit ve tehlikelere
karşı Türk vatanını savunmak” tabiri konmaktadır. Görülmektedir ki AKP, 2’nci
ve 35’inci maddeleri budayarak sözüm ona, darbeye hukuki zemin olabilecek
mazeretlerin de ortadan kalktığı algısını yerleştirmeye çalışmaktadır. Bu çaba
samimi değildir, bizce maksatlıdır, asıl hedef de başkadır.
Değerli milletvekilleri, Türk siyasi tarihinde askerî cuntalar
bazen darbelerle, bazen de muhtıralarla siyasete müdahale etmiştir. Geçmişte
vuku bulan bu müdahalelerin hakiki sebebi vatanı veya rejimi kurtarma niyeti
değil, planlayıcı aktörlerin siyasi görüşleri doğrultusunda hükûmet ve yönetim
değişikliğine gitmektir yani darbeler daima ideolojik temelli olmuştur.
Müdahalelerin hepsi de meşru yönetimleri ve seçimle iş başına gelmiş
iktidarları hedef almıştır. Üstelik, cunta heveslileri, devletin ve sistemin
silahlı ya da silahsız gayrimeşru güçler veya düşman tarafından ele geçirilmesi
söz konusu olmadığı hâlde devreye girmişlerdir. Siyasi krizler ve sosyal
olayların Türkiye'nin geleceğini tehdit edecek şekilde tırmandığı dönemlerde
bile sorunların meşru iktidarlar tarafından çözülmesi demokrasinin gereği iken
buna fırsat verilmemiştir; aksine, bunalımı körükleyen ve askerî müdahale
beklentisini artıracak tertip ve tahriklere zemin hazırlanmış, üniformalıların
baskıları demokratik sistemi işlemez hâle getirmiştir. Askerler harekete
geçerken yönetim zaaflarının doğurduğu siyasi boşlukları doldurmuşlar, orduya
siyasi parti gömleği giydiren bir pozisyon almışlardır. Bunun içindir ki
askerlerin sivil yönetimlerin önüne geçmesinde en büyük pay, millî iradeyi temsilde
yetersiz kalan, farklı sesleri kucaklamayarak kontrolü kaybeden
iktidarlarındır. Ancak, parlamenter sistemin kapısına silah zoruyla kilit
vurulması, millet iradesinin cebren tahakküm altına alınması ülkemize bugüne
kadar hiçbir şey kazandırmamıştır. Müdahaleler yüzünden yaşanan inkıtalar
demokrasimizin gelişmesine sekte vurmakla kalmamış, kalkınma hamlelerini de
yavaşlatmış, hatta geriye götürmüştür. Velhasıl, darbe yönetimlerinin sosyal,
siyasal ve ekonomik faturası bu ülkeye bir hayli ağır olmuştur. Bununla
birlikte, köprülerin altından çok sular akmış, toplum ve kurumlar geçmişin
tecrübelerinden ders almayı bilmiştir. Tam anlamıyla kurumsallaşmamış
demokrasisine rağmen, Türkiye, ara rejim heveslerin beslendiği ve kendine
hareket alanı bulduğu bir ülke olmaktan çıkmıştır.
Diğer taraftan, 35’inci maddenin varlığı darbeci komutanların
yargılanmasına engel teşkil etmemiştir. 12 Eylül darbesinin yargılanması için
hazırlanan iddianamede, 35’inci maddenin darbeye meşruiyet kazandırmayacağı ve
hiçbir kanun maddesinin Anayasa’nın üzerinde olamayacağı vurgulanmıştır. Devlet
düzeninin temel kurumlarından biri olan Parlamentoyu, bütün hak ve özgürlükleri
ortadan kaldırmak için 35’inci maddeyi gerekçe göstermenin hukuka aykırılığa
kılıf bulma gayreti olduğu bilinmelidir. 35’inci maddeyi gerekçe göstererek
askerî müdahalede bulunduklarını söyleyen 12 Eylül darbecileri
yargılanabildiğine göre yaptıkları darbenin yasal dayanağı ve geçerliliği yok
demektir. Aksi takdirde darbecilerin yasa hükmünü yerine getirmedikleri için
yargılanmamaları gerekirdi.
Değerli arkadaşlar, her darbe gayrimeşrudur ve yasal dayanaktan
yoksundur. O hâlde 35’inci madde de darbeye mesnet olamaz.
Değerli milletvekilleri, kanunla darbe yapılır mı? Kanunla darbe
yapılamayacağı gibi, kanunla darbe de önlenemez. Zaten darbeyi kafasına
koyanların hukuka riayet etme gibi kaygıları da yoktur. Darbecilerin herhangi
bir kanun maddesine sığınarak davranışlarına meşruiyet kılıfı geçirme niyetleri
esasında siyasi kurnazlıktır. O bakımdan, hukuk sistemiyle oynayarak, özel
yetkili mahkemeler kurarak, darbeci izi sürerek ara rejim meraklılarının
tamamen caydırılması gerçekten mümkün değildir.
Darbe, bizzat adından anlaşılacağı üzere, gayriahlaki ve
gayrimeşru bir fiil olup hukuksuzluğun ve kural tanımazlığın ta kendisidir.
Geçmişte askerî müdahalelerin hepsindeki temel mantık durumdan vazife çıkarmak
üzerine bina edilmiştir. Ayrıca, 12 Eylül darbesini yapan cuntadan başka da
35’inci maddeyi resmen gerekçe gösteren olmamıştır. Bu tasarının gerekçesinde
de yer aldığı gibi, önceki müdahalelerle ilgili değerlendirmelerde zımni atıf
vardır. 12 Eylül dışındaki askerî müdahale ve muhtıralarda 35’inci maddeye
dayanıldığı doğrudan ilan edilmemiştir.
O hâlde, esas olan, sivil otoritenin, siyaset kurumunun buna mahal
vermemesidir. Askerî müdahaleleri önlemenin ve cunta heveslilerinin cüretini
kırmanın yolu orduyu devre dışı bırakmak değil, sivil otoriteyi güçlendirecek
mekanizmaları kurmaktır. Daha da önemli olan, siyasi ve demokratik kültürün
yaygınlaştırılması ve kurumsallaştırılmasıdır.
Yeni tasarı yasalaşırsa şayet, Türk Silahlı Kuvvetleri sadece dış
tehdit karşısında devletin güvenliğini sağlamakla mükellef olacağından iç
güvenlik olaylarına, esasında, müdahale edemeyecektir. İktidarın orduyu kışlaya
hapsetme çabası, devleti ve sistemi dönüştürmek, terör örgütünün taahhütlerini
yerine getirebilmek içindir.
AKP iktidarı, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 2’nci
ve 35’inci maddelerinde ordunun Türk yurdunu, Türk istiklalini ve cumhuriyeti
kollama ve koruma içinde bilhassa “Türk yurdu” lafzına kafayı takmıştır. Türk
yurdu olmayınca ne Türk istiklali ne de Türk cumhuriyeti kalacaktır. Acaba
gerçekteki hedef bu mudur? Türk varlığını tescil eden her ibare, dikkat
edilirse, yalnızca Anayasa’dan değil yasalardan da çıkarılmaya çalışılmaktadır.
Çünkü, sözde barış ve eylemsizlik sürecinin ikinci aşamasında terör örgütünün
isteği bu yöndedir. İktidar bunu mu gerçekleştirmeye çalışmaktadır?
Hükûmet Parlamentoda harıl harıl bölücübaşının taleplerini hayata
geçirirken terör örgütünün boş durmadığını da hep birlikte görüyoruz. Cizre’de
özerk bir yapılanmanın provasına hep birlikte şahit olduk. Yeni yasal
değişiklik, bu tip provaların gerçekleşmesine ve uygulamaya dönüşmesine
maalesef zemin hazırlayacaktır.
Bu çevrelerde “Türk” adının geçtiği her şeye beslenen düşmanlık,
bazı dizilerin yasaklanma-sından atasözlerinin kullanılmamasına varıncaya kadar
fütursuzca dillendirilmektedir. Bu talepler, ayrışma sürecinin meşum
tohumlarının fidan vermeye başladığını göstermektedir.
Ankara ve Diyarbakır'da sözde “demokrasi ve barış” adı altında
düzenlenen ayrılıkçı konfe-ransların sonuç bildirgelerinde açıklanan talepler
de aynı istikamettedir. Bu mahfillerin Türk egemenliğine açıkça tavır
koydukları, bunun bir iflah olmaz paranoya hâline geldiğini göstermektedir.
Bu gerçekler karşısında, terörle mücadelenin önemli bir unsuru ve
caydırıcı gücü olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin kışlaya çekilmesi, en çok terör
örgütünün işine yarayacaktır. Tasarı, Hükûmetin darbeleri önleme gerekçesine sığınarak,
terör örgütüne teslimiyetini gizlemesinin bir başka yoludur bizce.
Anlaşılmaktadır ki Hükûmet, adım adım Kandil'in taleplerini yerine
getirmektedir. 2’nci ve 35’inci maddelerde yapılan değişiklikle, terörle yurt
içi mücadelede Türk Silahlı Kuvvetlerinin eli kolu bağlanmış olacaktır.
Değişiklik, kurtarılmış bölgeler oluşturma ve kendi güvenlik teşkilatını kurma
hevesine düşen bölücü örgütün işini kolaylaştıracak bir taviz olarak
görülmelidir.
Oysa Türkiye, bölgesinde çoklu ve çok yönlü tehdit altında bulunan
bir ülke konumundadır. Türkiye'nin en önemli sorunlarından biri olan ve
uluslararası boyutu bulunan terör, hem iç hem de dış güvenlik sorunudur.
Türkiye üzerinde uzak emelleri bulunan bazı ülkelerin de destek verdiği bölücü
terör, Türkiye'nin hem dış hem de iç güvenliğini tehdit ederken orduyu devre
dışı bırakmak bizce vahim bir hata olacaktır. Türkiye'nin hayati güvenlik
ihtiyaçları, darbeler, terörle mücadele uygulamaları ve geçmişte yapılan
hatalar dolayısıyla bir takım çevrelerde ordu üzerinde oluşan antipatiye kurban
edilemez.
Bu konuda yani ordunun kullanılması konusunda Avrupa Birliği
normlarına uygunluk gerekçesini öne sürmek de yanlış olur. Bazı Batı
ülkelerinde ordu aynı zamanda iç güvenlikte de kullanılmaktadır. Almanya'da
geçtiğimiz yıl ağustos ayında Federal Anayasa Mahkemesi ordunun görev alanını
genişleten bir karar almıştır. Buna göre, Alman ordusu artık olağanüstü
durumlarda iç güvenliği sağlamak için de rahatlıkla devreye girebilecektir.
Avrupa Birliğinin lokomotif ülkelerinden birinde bu kararın alınmasında,
uluslararası terörizmin sadece ülkelerin dış güvenliğini değil, aynı zamanda iç
güvenliğini de tehdit etme kapasitesi etken olmuştur. Batı’da silahlı
kuvvetleri iç güvenlik dayanağı olarak gören bir başka ülke de İspanya’dır. En
modern anayasa metinlerinden biri kabul edilen İspanyol Anayasası’na göre ordu
iç güvenliğin temel unsurlarındandır.
Şimdi, Hükûmete soruyoruz: Almanya bile ordusunu iç güvenliğin
sigortası görürken biz neden bir darbe paranoyası yüzünden kendi güvenliğimizi
tehlikeye sokuyoruz?
Saygıdeğer milletvekilleri, anlaşılacağı üzere, Türkiye'nin
bütünlüğüne yönelmiş terör saldırılarına sınırlarımızın dışında ordunun, içinde
de polisin karşı koymasına dönük bir ayrım son derece mahzurlu ve sakattır.
Eğer iç ve dış tehdit algısını birbirinden ayrı düşünürseniz iç tehdit için
farklı, dış tehdit için farklı personel istihdam etmek zorunda kalırsınız. Bu
da bir yığın insanın boşuna görevlendirilmesi demektir. Güvenlik alanında
gerçekçi politikalar üretmek yerine ideolojik ve profesyonellikten uzak
yaklaşımları tercih etmek millî çıkarlarımıza aykırıdır.
Türkiye gibi bölgesinde önemli sorunlarla karşı karşıya bulunan,
uluslararası terörün hedefinde bulunan bir ülkede ordunun iç güvenlikte
olmadığı bir siyasal düzende her yol, bölünmeye ve ayrışmaya çıkmaktadır.
Türkiye ulus devlet sürecini tamamlamadığı, etnik farklılıklar ve değişik
inançlar ayrılıkçı unsurlar tarafından kaşınmaya müsait sorunlarımız olarak
kalmaya devam ettiği sürece, ordunun saf dışı kalabileceği iç güvenlik
yapılanması bizce ülkeyi felakete götürecektir.
Diğer taraftan, İl İdaresi Kanunu’nda yapılan bu değişikliğe göre,
il sınırları içerisinde güvenliği temin için vali tarafından Türk Silahlı
Kuvvetlerinin göreve çağırılması mümkün olmayacaktır 32’nci maddeye yapılan
eklemeyle. Çünkü, tasarı, mevcut şekliyle İl İdaresi Kanunu hükümlerini de
ortadan kaldırmaktadır.
Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu'nun 35’inci maddesindeki
tanım ortadan kalkıp yerini yeni düzenleme aldığında ise valinin askerî birliğin
komutanı ile yapacağı herhangi bir protokolün de, askerî birliğin komutanının
komuta yetkisinin de yasal dayanağı olmayacaktır.
Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu'nda terörle
mücadele kapsamında yürütülen operasyonların yasal dayanağı, değerli
arkadaşlar, yine olmayacaktır. Yetkilerin devredildiği Bakanlar Kurulu
tarafından alınacak kararlar da durumu kurtarmaya maalesef yetmeyecektir.
Hükûmetin terörle içeride mücadele ederken yapılan operasyonlarda orduyu
devreye sokması bu alınan yeni tedbirlerle mümkün görülmemektedir.
Terörle mücadele ve iç güvenlik konularında çok sert tedbirlere
başvurmak ve sivil halka sert davranmakla suçlanan ordu etkisizleştirilirken,
son gelişmelere ve son günlerdeki uygulamalara baktığımızda, polisimize ise
alabildiğine geniş imkân ve yetkiler tanınmaktadır. Özellikle Sayın Başbakanın
“Polisimiz destan yazmıştır, büyük mücadele vermiştir.” gibi cümlelerle Türk
polisi ile halkı karşı karşıya getiren, biri dost, diğeri düşmanmış gibi
gösteren bu yaklaşımı, son günlerdeki gelişmeler içerisinde en dikkat çekici
olanıdır. Âdeta kendi vatandaşlarını başı ezilecek düşman konumunda görmeye
başladığı bir dönemi yaşıyoruz hep birlikte. Sayın Başbakan öteden beri
heveslisi olduğu bu anlayışa halkın tepkilerini kolluk kuvvetleriyle bastırarak
ulaşmak istemektedir. Hükûmet, polis sayısını askerle eşitleyerek kendisini
korumaya alırken devleti korumasız mı bırakmaktadır?
Değerli arkadaşlar, bunun adı “ileri demokrasi” olamaz. Hükûmet,
geçmişteki hatalardan dolayı orduyu zapturapt altına alayım derken yeni bir
üniformalı, apoletli ve eli sopalı rejim ihdas etmemelidir. Ordu da, polis de
göz bebeğimiz ve varlık sigortamızdır. Lakin ara rejimlerden en çok gadre
uğramış bir siyasi parti olarak asker de olsa, sivil de olsa demokrasiye
üniforma giydirilmesini kabul edemeyiz. Milliyetçi Hareket Partisi, Türkiye'nin
bütünlüğü açısından her ikisi de kendi yerlerinde ağır birer taş olan ordumuzun
ve polisimizin fonksiyonlarını çoğulcu demokrasinin çağdaş ölçüleri içerisinde
icra etmesini beklemektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EDİP SEMİH YALÇIN (Devamla) - Bütün bu gerekçelerle Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinin görevlerinde ve
askerliğin tanımında değişiklik öngören maddelerine karşıyız.
Hepinizi saygıyla selamlıyor ve teşekkür ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen
Mustafa Moroğlu, İzmir Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) – Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; 479 sıra sayılı sözleşmeli er ve erbaşlar hakkındaki
bazı düzenlemeler hakkında, GATA’da yapılması gereken bazı düzenlemeler
hakkında, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’na ilişkin bazı düzenlemeler
ve il idaresinin bazı kanunlarındaki değişikliklerle ilgili tasarı
görüşmelerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bu yasa görüşmelerinde, temel kanun olarak görüştüğümüz bu tasarıda
en çok tartışılacak konu, elbette Türk Silahlı Kuvvetlerinin İç Hizmet
Kanunu’ndaki değişiklikle ilgili; darbelerin nasıl önleneceği, darbeye karşı
nasıl tutum takınılacağı konusundaki tartışmalar. Bu konudaki görüşlerimize
geçmeden önce, bu tasarının niye şimdi getirildiğine ilişkin birkaç söz
söylemek istiyorum. Yani, 2010 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet
Kanunu’ndaki değişiklik için Cumhuriyet Halk Partisi tarafından bir önerge
getirilmiş, dikkate alınmamış; 2011 yılında bir önerge getirilmiş yine dikkate
alınmamış. Tam da Meclisin kapanmasının son günlerinde, hatta kapanma vaktinin
geldiği günlerde, özellikle de birçok yasa tasarısı peş peşe getirilerek
-burada eleştirildi, ben, o konudaki görüşlerimi tekrar etmek istemiyorum-
hızlı bir kanun fabrikası gibi çalışan Meclisin iradesini bakanlara, Bakanlar
Kuruluna ve direkt olarak onun vasıtasıyla Başbakana ipotek eden bir anlayışla
çıkarılan kanunlar konusunda görüşler, eleştiriler yapıldı.
Ama, bunun getirilme nedenlerinden birisinin de dünyanın ve
Türkiye’nin son günlerde dikkatle izlediği ve tartıştığı Gezi direnişleriyle
ilgili olduğu düşüncesindeyim. Çünkü, Gezi direnişleriyle Türkiye’nin dört bir
yanında ortaya çıkan gençlik hareketi ve karşı çıkış, özgürlük talepleri bugüne
kadar ne bizlerin ne de iktidarın karşılaştığı türden bir kalkıştı; bunun
ideolojisi farklıydı, bileşenleri farklıydı. Hepimiz buna karşı nasıl tavır
takınacağımızı elbette gözden geçirmek ve değerlendirmek durumundaydık.
Birçoğumuz, birçok sivil toplum örgütü, demokratik kitle örgütleriyle birlikte
biz de Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri olarak, birey olarak bu özgürlük
taleplerine destek verdik, onların yanında olduk; onların uğradığı zulüm, baskı
ve şiddete karşı da onları yasalar çerçevesinde nasıl koruyacağımıza ilişkin
düşünceler geliştirmeye, tedbirler almaya başladık. Ama iktidar da bir taraftan
bu kalkışmanın nasıl engelleneceğine ilişkin düşünmeye başladı ve bence bu
kanun tasarısını getirme nedenlerinden birisi buydu.
Bir diğeri de, özellikle Türk Silahlı Kuvvetlerinin İç Hizmet
Kanunu’ndaki değişikliğe ilişkin getirdikleri konu da sizin “barış süreci”
dediğiniz, benim “kalıcı bir barışın sağlanamaması için oyalama süreci” diye
adlandırdığım bir sürecin tıkanma noktasına geldiğine ilişkin bir mesaj
vermekti.
Bu iki meseleyi düşünerek bu konu hakkında, bu tasarı hakkında
düşüncelerimizi ifade etmek istiyorum. Çünkü, niye Gezi direnişiyle ilgili
olduğuna ilişkin 478 sıra sayılı Tasarı’da da olağanüstü hâle ilişkin bir yasa
değişikliği getirdiniz 10’uncu maddede. Yani, durup dururken öyle tedbirler
almaya başladınız ki yarın bir gün gerçekten bu kalkışın iktidara ve Başbakana
yönelen, onun baskıcı, tehditkâr ve insanları ayrıştıran, bölen yasalarına,
uygulamalarına karşı gelişen bu hareketi engellemek için daha sıkı tedbirler
almamız gerekirse onun hazırlığını yapalım inancıyla getirildiğinin
düşüncesindeyim.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin 35’inci maddesine ilişkin görüşlerimizi
belirtmeden önce, şunu çok açık bir biçimde ifade etmek zorundayız: Darbenin
kanunu olmaz sevgili arkadaşlar, darbe 35’inci maddeye dayanılarak yapılmaz,
darbe 35’inci maddeyi kaldırarak da engellenmez. 35’inci maddedeki değişikliği
onaylıyoruz. Bunu onaylamamızın nedeni de şu: Bugüne kadar tıpkı sizin birçok
uygulamada yaptığınız gibi; medyayı, televizyonu, devlet kurumlarını,
bürokrasiyi kullanarak yaptığınız gibi; darbeciler sanki bu yasanın arkasına
gizlenerek toplumda bir aldatma, bir algı yaratmaya çalıştılar. Bu algının
silinmesi için tümden bu maddenin değiştirilmesi gerektiğine inanıyoruz ve
Komisyonda da buna ilişkin bazı yanlış yayınlara, gene, dezenformasyona rağmen
biz olumlu oyumuzu kullandık. Bu 35’inci maddenin Komisyonda oybirliğiyle
değiştirilmesini sağladık. Bu konuda bu algıyı değiştirmek için yaptığımızı
anlatmak istedim. Çünkü bu madde, her zaman darbecilerin, hem 12 Mart hem de 12
Eylül darbecilerinin sığındığı bir madde hâlinde değerlendirildi. Bu algının
yaratılmasına izin vermemeliydik, onun için bu maddenin değiştirilmesine olumlu
oy verdik.
Sevgili arkadaşlarım, ilk önce burada hem genel başkanımız, hem de
bugüne kadar Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşan bütün milletvekili
arkadaşlarım açıkça ifade ettiler, ben bu kürsüden bu vesileyle bir kez daha
ifade ediyorum: Darbelerin kanunu olmaz. Darbeler halka karşı, özgürlük
taleplerinin yükseldiği dönemlerde ve ekonomik krizin bu özgürlük talepleriyle
yürütülen mücadelelerle birlikte engellenemeyeceğinin, atlatılamayacağının
anlaşıldığı dönemlerde yapılmıştır hep ve bu özgürlük talepleri sonunda daha
özgürlükçü, daha demokrat iktidarların gelmesini engellemek için yapılmıştır.
1960 darbesi de böyledir, 12 Mart darbesi de böyledir, 12 Eylül darbesi de
böyledir. Ve her zaman biz Cumhuriyet Halk Partililer, bütün yurtseverler
darbelerin muhatabı olmuşuzdur, darbelerin mağduru değil; hiçbir zaman
darbelerin mağduru olmayı da kabul etmedik, etmiyoruz, biz darbelerin muhatabı
olmuşuzdur her zaman. Ve darbelerin muhatabı olanların, darbelere karşı olmayı
sadece yasalarla ifade etmeleri gerekmiyor. Bu, aynı zamanda ahlaki bir duruş.
Örneğin, ben, 12 Eylül darbesinin muhatabı arkadaşlarınızdan biriyim. 12 Eylül
darbesinin muhatabı olarak da on beş yıl cezalandırıldım. Tek bir nedeni vardı
-bugüne kadar yargılandığım mahkeme-lerden isteyen, merak eden detaylıca
inceleyebilir- ne bir şiddet eylemi ne bir silahlı kalkış vardı; sadece
özgürlük talebi, işine sahip çıkma isteği, demokratik, özerk üniversite
mücadelesiydi. O mücadele hâlâ bugün sürüyorsa sizin 12 Eylüle karşı yaptığınız
bütün direnişlerin, bütün karşı çıkışların yanıltıcı olmasından ötürüdür çünkü
bunu gerçekleştiremediniz. Bu nedenledir, inceleyebilirler. Ama, ben, hiçbir
zaman, 12 Eylülü gerçekleştiren generallerle yan yana gelme ihtimalim olmasına
rağmen, yaptığım iş gereği, bulunduğum çevre gereği Kenan Evren’le aynı masada,
aynı açılışta, aynı kürsüde bulunmak zorunda kalmama rağmen, olmadım çünkü
benim için bu, ahlaki bir duruştu. Ama üçlünün -Cumhurbaşkanımız Gül’ün, Recep
Tayyip Erdoğan’ın, Bülent Arınç’ın- geriye doğru arşivlerine bakın, hepsinin,
Köşk’te, ortak resimleriyle, ortak yemekleriyle, ortak açılışlarıyla
karşılaşırsınız. Onun için, burada, bütün milletvekili arkadaşlarım, eğer
darbelere karşı çıkacaksak -ki bu görüşmelerin en faydalı yönünün bu olacağını
düşünüyorum- her zaman, hep birlikte darbeyi yapanlarla ahlaki bir duruşu, bir
sınırı koymamız gerekiyor. İşte, o zaman, biz, bu karşı duruşa karşı hep
birlikte darbeleri önlemenin yolunu bulabiliriz.
“Neyle önleyebiliriz?” diye soracak olursanız, bence hep birlikte
dönüp Gezi direnişine bakmamız gerekiyor. Hani, bazı arkadaşlar “Ya, bıktık bu
Gezi direnişinden.” diyebilir ama bıkmayalım. Nedeni şu: Başta da anlattığım
gibi çok değişik bir kalkışmayla karşı karşıyayız. Bakın bugün Başbakanın ve
bazı bakanlarımızın “Çapulcu, terörist, anarşist” diye aşağılamaya çalıştığı
insanlar, kendilerini “Devrimci, yurtsever, milliyetçi, antikapitalist
Müslüman” olarak adlandırıyorlar ve renklerine bakmadan, dillerine bakmadan,
dinlerine bakmadan bir arada yaşıyorlar ve -bizim en önemli bir tek talebimiz
var- herkes istediğini özgürce düşünsün, özgürce ifade etsin, özgürce
örgütlensin ve yan yana yaşasın, yan yana dursun istiyorlar.
Burada birçok milletvekili arkadaşım yok ama umuyorum dışarıda,
odalarında dinliyorlardır. 12 Eylül darbesinin muhatabı olarak buradaki birçok
arkadaş, geçmişte ya devrimci, yurtsever örgütlerde ya ülkü ocaklarında ya da
Akıncılar adlı gençlik örgütlerinde mücadele ettiler. O zamanlar da bizlere, o
devleti yönetenler “Anarşist, terörist, çapulcu” adlandırması yapıyorlardı.
Şunu düşünmenizi istiyorum sevgili arkadaşlarım: Belki bu Gezi direnişlerinde
kaybettiğimiz 6 tane genç -Biri daha komada şu an- on yıl sonra, on beş yıl
sonra tıpkı bizler gibi bu Millet Meclisinde milletvekili olarak görev
yapabilirlerdi. Niye biz… Genç arkadaşlarımdan heyecanlanıp bilmeden
birbirlerine laf atarak “Otur oradan, sen onları mı savunuyorsun?” diyerek bize
karşı çıkanlara, bu dönemi yaşamış arkadaşların onlara, bizimle o dönemi
yaşamış arkadaşların onlara bunu anlatması lazım.
Darbeleri önlemenin yolu, ifade özgürlüğünün ve örgütlenme
özgürlüğünün önündeki engelleri bir bir aşmaktır. Örneğin, sendikalı olduğu
için iş yerinde kapının önüne konulan işçilerin kapının önüne konulmasını
engellediğiniz zaman darbe yapılmamasının ve darbelere karşı dik duruşun
örneğini göstermiş olursunuz.
Yine, biraz önceki arkadaşların da ifade ettiği gibi, tümüyle
silahlanmaya değil de eğitime bütçe ayırdığınız zaman, sağlığa bütçe
ayırdığınız zaman yani insanların günlük yaşamlarında karşılaştıkları sorunları
çözdüğünüz zaman bunu kimse istismar edemez.
Evet, Başbakan konuşuyor değişik yerlerde. Sanırım bir iki gün
önceki akşamda, evvelsi günün akşamında da MEMUR-SEN’in iftar yemeğinde
konuştu: “Evet, bu Hükûmeti yıkmak için iş adamları toplanıyor,
yeni senaryolar peşinde koşuyorlar, dış güçler de komplolar kuruyor.”
Bunların hepsi olabilir, bugüne kadar Türkiye’de bu tür çabalar da
oldu. Fakat bunları engellemenin yolu, bu hareketlere, özgürlük taleplerine,
iş, aş, ekmek taleplerine ya da Meclisin uzlaşı içinde demokratik yöntemlerle
çalıştırılmalı taleplerine karşı baskı uygulamak, polis şiddetini teşvik etmek
değil. “Hep beraber buradan polise, polis güçlerine, emniyet müdürlerine, bir
çağrı yapalım.” diyoruz kaç gündür, o çağrı yapılmıyor.
Bu gençler bizim gençlerimiz. Gençlik fedakârdır, gençliğin kanı
kaynar, gençlik ülkesi için canını feda etmeye hazırdır. Hepimiz… Ben daha önce
değişik yazılarımda düşüncelerimi ifade ederken de söyledim: “Ben
milliyetçiyim.” diyen gençler de bu ülkenin, kendi inançlarına göre, kurtulması
için canlarını feda etmeye hazırdılar ve
feda ettiler -bugün, biz, buralara geldiysek şanslı olanlardanız-
“Devrimciyim.” diyenler de bu ülkenin selameti için, halkının özgürlüğü için,
işi, ekmeği için, canını feda etmeye hazırdılar; siyasal İslam’ı savunanlar da
hazırdılar. Ne oldu? Şimdi, biz, bu gençlerin hepsini niye anarşist, bölücü,
terörist diye adlandırırız? Niye hepsini antikapitalist Müslüman, devrimci,
milliyetçi diye adlandırmayız ve onların hepsine “Gençler ülkenize sahip çıkın,
bir arada yaşamak güzeldir, silaha, şiddete başvurmayın.” diye çağrı yapmayız
ve bunlara çağrı yapmanın biricik yolu, yöntemi olarak, asıl güç olan, asıl
sorumlu olan devlete, devletin bakanlarına, İçişleri Bakanına, Millî Savunma Bakanına görev düşmez, yürütmeyi
yürütenler onlar çünkü? Ben inanıyorum, bu duyguları bütün milletvekili
arkadaşlarımın çoğu paylaşıyor ama bir şeyden öte karşı çıkamıyoruz, bir
şeyden. Çünkü kendi özgürlüğüne sahip olmayanlar başkalarının özgürlüğü için
mücadele edemezler değerli arkadaşlar. Kendi özgürlüğümüzü bu tür konularda
göstermeliyiz. Elbette bir parti disiplini, bir parti ahlakı doğrudur, yapılır
bunlar ama can söz konusu olduğunda, kan söz konusu olduğunda ve insanların
birbirine düşürülmesi söz konusu olduğunda hepimiz grup aidiyetini, parti
aidiyetini bir kenara bırakabilmeyi görmeliyiz, becermeliyiz diye düşünüyorum.
İnsan hakları ihlallerini yok edebildiğimiz müddetçe darbeye karşı doğru bir
duruş gösterebiliriz. Şimdi, 12 Eylüle karşı çıkmanın temel göstergelerinden
biri de…
Değerli arkadaşlarım, bazı konular turnusol kâğıdı gibi oluyor.
Örneğin yine, Başbakan MEMUR-SEN’in iftar yemeğinde “Mısır’da öldürülen 53 din
kardeşimizin hesabını Allah’ın huzurunda nasıl verecekler? Suriye’de öldürülen
100 bin kişinin hesabını ebedî âlemde nasıl verecekler?” dedi, çok doğru
söyledi. Nasıl verecekler, ben de merak ediyorum. Keşke hep beraber oralarda
olsak da bu hesabın nasıl verildiğini biz de görsek ama bu hesabı bu dünyada
görebilmek mümkün, demokratik yollarla, yargıyla, yasamayla görebilmek mümkün.
Peki, son kırk günde bizim ülkemizde ölen, hiç silah kullanmadan, Mısır’da
olduğu gibi, Suriye’de olduğu gibi değil sadece gaz bombasıyla, gaz bombası
kapsülleriyle ya da polisin çivili tahta
saldırılarıyla ölen 6 gencin hesabını kim verecek? Allah’ın huzurunda kim verecek?
Ebedî âlemde kim verecek?
Yine, turnusol kâğıtlarından biri; Uludere’yi geçiştiren bir
iktidar darbeye karşı olamaz değerli arkadaşlarım. Herkes sordu, “Ne
diyorsunuz? Kimdir? Kim emir verdi? Niye yaptınız? Açıklayın.” dedi. Hâlâ tık
yok. Uludere’yi geçiştiren bir anlayış,
olsa olsa cami ile kışla arasındaki mücadelede mücahit olur, kusura bakmayın.
Onun için bu da bir turnusol kâğıdıdır, bunu yapmadan… Darbelere karşı tek güç
halktır ve halkla beraber olmaktır, hiçbir ayrım yapmadan, kim yapıyorsa, hangi
iktidar yapıyorsa hangi güç yapıyorsa. Bugüne kadar bunları yapanların biri,
ikisi, üçü, beşi, kaç tanesi yargı önüne çıkarılarak yargılandı? Kaç tanesine
biz bu kürsüden “Ey yargı, ey yürütme -elbette sizin işlerinize karışmak için
değil ama- milletin iradesi biziz, yasaları biz çıkarırız, bir yasayla
engelleyebiliriz...” Yargının işine karışmıyoruz.” derseniz de orada da “Durun
bir dakika!” deriz. Niye “durun” deriz? Bu ülkenin MİT Müsteşarı Türkiye'nin
yargısından, polisinden bir hafta kaçtı. Bir tane genci saklayanı -bugün gene
İzmir’de 15 tane gözaltı olmuş- yataklıktan gözaltına alıyorsunuz. MİT
Müsteşarını bir hafta saklayan kimdi? Yataklık eden kimdi? Ve MİT Müsteşarının
kurtulması için yasa çıkaran kimdi? Demek ki biz yasamayız; çıkardığımız
yasalarla yürütme görevini yapacak, çıkardığımız yasalarla yargı görevini
yapacak. Ama, bu konuda ortak bir davranış, ortak bir yasa maalesef
çıkaramıyoruz değerli arkadaşlarım. Çünkü bu tür konularda ortaklaşa tavır alma
kültürünü geliştiremedik ama gençler geliştirdi. İşte, Gezi Parkı’nın bana
öğrettiği, size de öğretmesi gereken en önemli şey odur ve Türkiye’nin çıkışı
oradadır. “Çapulcu” adlandırmasıyla sokaklarda yapılan birkaç molotofkokteyline
bakmayın, onların hiçbiri… Ben o direnişçilerin içindeydim, buradan da ihbar
ediyorum kendimi, eğer suçsa ben o direnişçilerin içindeydim, Gündoğdu’daydım,
Basmane’deydim. Nedeni de şuydu çünkü o insanlar bize şunu söylüyordu:
Düşünceniz, inancınız ne olursa olsun beraber yaşayabilirsiniz. Orada bir
kutuya herkes birer, ikişer sigara atıp sigarası olmayanlar sigarasını
içiyordu; orada kandil simidi dağıtılıyordu; orada, son günlerde gördüğünüz
gibi, beraber iftar yemeği veriliyordu ve orada insanlar özgürce düşüncelerini
ifade ediyordu ve hiç kimse de o düşüncelere karşı çıkışı yaftalayarak
sonuçlandırmıyordu; sen şucusun, sen bucusun demiyordu. O nedenle oraya her
beraber bakmamız gerekiyor.
Yine, bu kanun tasarısı görüşülürken, bugüne kadar Millî Savunma
Komisyonuyla ilgili gelen bütün tasarılarda söylediğimiz gibi, bazı
eşitsizliklerin ve bazı bölücü davranışların ortadan kalkması için
önergelerimizi getirdik, getirmeye de devam edeceğiz. Arkadaşlarım onu
anlatacak ama…
Bu resen emekliler meselesini bir kez daha anlatmak istiyorum. Bu
da darbelere karşı olup olmanın kıstaslarından biri, o da şu: Daha önce
çıkarılan bir yasayla Askerî Şûra kararlarıyla ordudan atılanlara özlük hakları
iade edildi, görevlerine döndüler ama 1971 12 Mart darbesiyle ordudan
atılanlara, 12 Eylülle ordudan atılanlara ve bu arada yargı yolu açık olarak
ordudan atılanlara geriye dönme şansı verilmedi, hakkı verilmedi ve her sefer
sorduk, bir kez daha soruyoruz: Sıkıyönetim mahkemelerinin yargılamalarını
meşrulaştırıyorsunuz, her konuda olduğu gibi bu konuda da meşrulaştırıyorsunuz,
bundan vazgeçin. “12 Martta da, 12 Eylülde de Türk Silahlı Kuvvetlerinden
atılmış arkadaşların, subayların görevlerine dönebilmelerinin ve özlük
haklarına kavuşabilmelerinin yolunu açın.” dedik. Her seferinde şu cevabı
aldık: “Çalışıyoruz.” Çalışıyoruz, çalışıyoruz… En son, geçen görüşmeler
yapılırken Bakanımıza dedim ki: “Sevgili Bakanım, artık önümüze TSK’yla ilgili
bir yasa gelinceye kadar da bu ‘Çalışıyoruz.’ lafını bırakalım, hep beraber
çalışalım -ve sonuçta bu çalışma işi sonuçlandı- biz de ‘Şu, şu, şu cinayeti
işledikleri için, ceza aldıkları için bunların özgür haklarını iade etmiyoruz
ama onun dışındakileri 12 Martla, 12 Eylülle hesaplaşmanın da bir örneği olarak
iade ediyoruz.’ diyelim.”
Umarım bu görüşmelerde de tıpkı dün olduğu gibi uzlaşı önergelerle
bunu sağlarız ve hep beraber darbelerin bir yarasını daha sarmış oluruz
diyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen
Hüsamettin Zenderlioğlu, Bitlis Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Bitlis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış
ve Demokrasi Partisi adına 479 sıra sayılı Tasarı’yla ilgili söz almış
bulunmaktayım, bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Görüşmelerini gerçekleştirdiğimiz kanun tasarısının temelinde TSK
İç Hizmet Kanunu’nun meşhur 35’inci maddesinin değiştirilmesi bulunmaktadır. Bu
maddenin askerî müdahalelere ve darbelere hukuksal anlamda dayanak olduğu belirtilmektedir.
Barış ve Demokrasi Partisi olarak silahlı kuvvetlerin temel görevinin yurt
savunması olduğunu vurgulamaktayız. Bunun dışında, silahlı kuvvetlerin, hiçbir
şart altında, farklı görevlerine atıfta bulunmak yanlıştır ve edilmemelidir.
Ordunun Siyasete karışması ve her ne gerekçeyle olursa olsun ülke yönetimine
karışması, müdahale etmesi kabul edilmez bir olgudur. Fakat şu hususu açıkça
belirtmek isterim ki Türkiye’de darbe anlayışı hukuksal dayanağından bağımsız
olarak bir zihniyet meselesidir. Bu zihniyetin değişmesi gerekir. Eğer bu
zihniyet değişmezse daha birçokları buna özenerek darbeye kalkışabilirler. Bu
vesileyle, Türkiye’nin bu darbelerden çok çektiğini hepimiz bilmekteyiz.
Bugün hâlâ “billboard”larda “Güçlü ordu, güçlü Türkiye” yazmaktadır.
Bütçede ayrılan aslan payı hâlen orduya akmaktadır ama ne yazık ki ordu
denetlenmemektedir ve yargılanmamaktadır. Darbeyi yapanlar bir yasaya
sığınarak, 35’inci maddeye sığınarak yıllarca kendilerini kamufle ettiler ama
bu son dönemlerde artık kendilerini kamufle edemeyecekleri ortaya çıktı ve
hâlen, göstermelik de olsa yargılanmaktadırlar ve birçok yakınlarını
kaybedenler hâlen Kenan Evren’i mahkeme koridorlarında aramaktadır. Örneğin,
Berfo Ana hâlâ oğlunu aramaktadır. Bu vesileyle, darbelerin ne kadar acımasız
olduğu ortadadır.
Türkiye’nin gelişmesinin, güçlenmesinin temel dinamiği barış ve
demokrasi olması gerekirken AK PARTİ iktidarı başta olmak üzere, cumhuriyet
tarihindeki bütün iktidarlar gelişimin ve gücün anahtarını ordunun
güçlenmesinde aramışlardır. Günümüzde hâlen, darbe yasalarıyla darbe sonucu
kurulan kamu kuruluşları tarafından Türkiye yönetilmektedir. Bu konuda herhangi
bir değişim çok görülmemektedir. Örneğin, Millî Güvenlik Kurulu, YÖK ve birçok
kurumun var olması, Anayasa başta olmak üzere birçok yasa askerî vesayetin
ürünü olarak bugün bile geçerliliğini korumaktadır.
Cuntanın eseri olan antidemokratik seçim barajları hâlen o
Anayasa’nın bir ürünüdür. Darbelerin hedefi parlamenter sistemi yok etmedir.
Neden şimdiye kadar biz bu Parlamento olarak Anayasa’yı değiştirmiyoruz, merak
ediyorum?
Değerli arkadaşlar, başta belirttiğim gibi, Barış ve Demokrasi
Partisi olarak şunu ifade ediyoruz: Mutlaka bu zihniyetin değişmesi gerekir, bu
zihniyetin değişmesi için de bu Anayasa’nın değişmesi gerektiğini
vurgulamaktayız. Türkiye demokrasi tarihinin askerî müdahalelerle akamete
uğratılmasıyla, her on yılda bir yapılan darbelerle halkın iradesi yok
sayılmıştır. Demokraside esas olan, halkın iradesine dokunmamaktır. Birçok
insan, bizden önce yaşayanlar da şunu söylüyorlardı, diyorlardı ki: Kürtler her
on yıl böylesi bir darbeye kendilerini hazırlıklı bulundurmak zorundadırlar.
Hakikaten de öyledir, her on yılda bir darbeyle yüz yüze geldiğimizi ifade
etmekte yarar görüyorum. Bu açıdan, Türkiye’nin siyasi hayatı çok zorlu
günlerle yüz yüze kalmıştır. Bu anlamda, demokrasinin kesintiye uğramaması
ülkenin yararına olmuştur. Bu vesileyle, Türkiye kanun devleti olmakta
direnmiş, bu durum hukuk devleti olmasını da engellemiştir yani cumhuriyet
hiçbir zaman hukuka evrilmemiştir ve bunun önünde bu militarist anlayış her
zaman etkin olmuştur.
Darbeler, siyasi iktidara yönelik güç kullanarak ve tehditle,
yasal olmayan yollarla iktidarı değiştirmeye zorlamaktır; keyfî uygulamalar
sonucu, demokratik düzeni zorla, cebirle, fiilî bir biçimde ele geçirmektir;
sivil toplum örgütlerini dağıtmaktır. Bütün darbelerin tarihî gerekçeleri,
bozuk adalet ya da düzen değiştirmek ya da onarmaktır, bu amaçla yapılmaktadır.
Bu anlayışın temelinde suçlu ya da suç unsuru yoktur. Burada “düşman” kavramı
söz konusudur. Kendini haklı kılmak için her yola başvurmaktadır ve her yolu
kendine mübah saymaktadır.
Değerli milletvekilleri, demokrasiyle yönetilen ülkeler ordularına
şunu söylüyorlar: “Ölçülü ol, siyasal ve toplumsal konularda dilini uzatma,
verilen asli görevini yap.” Türkiye'de böyle mi? Her işe karışır, asıl görevini
unutur, üstüne vazife olmayan işlere karışır, siyasete karışır, her şeyi
kendisine mübah görür, her şeyi o bilir, o düşünür, en iyisini o yapabilir,
“Vatan-Millet-Sakarya” sloganıyla o söyler, o anlatabilir, o dillendirebilir.
Evet, “Ordu-millet el ele.” sloganı altında da yapılan tahribatları manipüle
ederek… Bu nedenle Türkiye tarihinin röntgenine bakarsanız her şeyi orada
görmek mümkündür.
Örnek olarak, Osmanlı Dönemi’nde ordu, hoşnutsuz olduğu anda
“istemezük” sloganı atarak ve sesini yükselterek, kendine biçilen görevi yerine
getirmeyerek, âdeta ulufe isteme zorunda kaldı ve II. Mahmut, 1826 yılında bu
gereksiz istemlerin önüne geçmek için bu ocağı kaldırdı, yerine Asakiri
Mansurei Muhammediyye ocağını kurdu yani peygamber ocağını. O günden günümüze
değin askerlik bir peygamber ocağı olarak halk tarafından kutsanmıştır ama ne
yazık ki halk çocuklarını kışlaya gönderdikten sonra birçoğunun cenazeleri geri
gelirken neden öldürüldüğü kışladaki sorumlular tarafından hâlen açıklanmış
değildir.
O günden sonra halk, bu bakışla, bu anlayışla orduya güvenini
yeniledi ve yaptığı bütün çalışmaları kutsal olarak değerlendirdi. Herkes
ordudan övgüyle söz ederken aksini düşünenleri de vatana ihanetle suçladılar.
Ancak sözüm ona bozulan güvenin yeniden sağlaması için 27 Mayıs 1960 darbesiyle
iç politikaya bir kez daha müdahale ettiler. Bilinen gerekçelerle, ısrarla
hepsini sıraladılar, kendilerini vatansever saydılar, iktidara “İhanet, dalalet
içindedir.” dediler ve iktidarı ele geçirerek siyasi sınırları onlar
belirlediler. Siyasi partiler ve siyasi aktörlerin hangi görevde
bulunacaklarını, nasıl konuşacaklarını onlar belirlediler. İç ve dış destek
almak için birçok taahhütlerde de bulundular. Halk tarafından doğrudan, özgür
bir seçim sistemiyle seçilen temsilciler ve milletvekillerini, meşru hükûmeti
beceriksizlikle suçladılar ve bunu yapmak için medyayı arkalarına aldılar.
Demokrasinin lüks olduğunu söylediler. Devletin halka hizmet için var olduğunu
unuttular, “Devlet ancak emir eder, vatandaş yerine getirir.” anlayışını egemen
kıldılar.
Değerli milletvekilleri, 27 Mayıs 1960 darbesi Türkiye’yi
geriletmiş, yasalar hiçe sayılmış, haksız yere yargılamalar yapılmış, hatta
Başbakan da, bakanlar da darağacına çekilmiştir. Böylesi bir dönemde hâlen
bütün askerî yasalar, İç Hizmet Kanunu devam etmektedir ve darbeler bu yasalara
dayanmaktadır. Bu yasalar o dönemde çıkarılmıştır. 12 Eylül darbesi de bundan
farklı değildir, 12 Mart muhtırası da öyle. Özcesi şudur: Halkın elinden
demokrasiyi almaktır; başka bir izah tarzı da yoktur. Silahlı kuvvetlerin hukuk
statüsünü düzenleyen mevzuata bakıldığı zaman, görev ve yetkilerinin aşırı
derecede olduğu görülmektedir. O nedenle, ordu ve Genelkurmay, Millî Savunma
Bakanlığına bağlanmalıdır. Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun esas
itibarıyla 1960 darbesinin ürünü olduğunu bir kez daha ifade etmekte fayda
görüyorum.
Değerli milletvekilleri, o günden günümüze değin neden bu
yasaların değiştirilmediğini merak ediyorum. Batı demokrasilerine baktığımızda,
batı demokrasilerinde, demokrasiyle idare edilen ülkelerde, ordu, Millî Savunma
Bakanlığının emrindedir yani sivil hükûmetin emrindedir, başka bir yerden emir
almamaktadır fakat Türkiye’ye baktığımızda, hâlen böyle bir yöntem anlayışıyla,
işte birçoğunun şu anda yargılandıklarını da görmekteyiz ve bu, zihniyetin
değişmediğini ortaya koymaktadır.
Eğer politika yapmak isteyen varsa apoletlerini çıkarsın ve hangi
partide politika yapmak istiyorsa o partiden de aday olabilir, bunların önünü
kesen yok ancak ordunun hiçbir zaman siyasete müdahale etme hakkı yoktur.
Kendinde bu hakkı asla bir daha görmemesi için bu Anayasa’nın değişmesi
gerekir.
Biz hepimiz eleştiriyoruz, söylüyoruz ama yerine getirmiyoruz.
Neden? Mademki hepimiz demokrasiyi, parlamenter sistemi istiyoruz, neden bugüne
kadar bu yönlü yasaların getirilmediğini soruyorum? Hakikaten bu yasaları
getirmekte bir güçlük mü çekiliyor, bir tehdit mi var, bir baskı mı var, neden
biz getirmiyoruz?
Bence bu 35’inci madde çok geç kalınmış bir maddedir. Keşke daha
önce getirseydi. İşte, Mısır’da görülen manzara orada. Kim şimdi savunabiliyor
onları? Hadi, vatan evlatlarını birbirine katıyorlar, olağanüstü hâlin dışında
birbirlerini sanki boğazlayacaklarmış gibi bir hâlin içindedirler.
Eğer biz bu manzaraları görmek istemiyorsak, gelin, bu yasaları
değiştirelim. Biz bu yasaları değiştirmezsek yarın bizim sözümüz olmaz.
Hepimiz, bu yasalardan dolayı yapılan darbelerin hem sanığıyız hem tanığıyız hem
de mağduruyuz, onun için söylüyoruz. Birçok darbe yapılmıştır. İşte, 1980
darbesinin ürünü ortada. Hâlen hepimiz el birliğiyle yapmaya çalışıyoruz ki “Bu
kanunları değiştirelim.” ama değiştiremiyoruz. Her tarafından kırpılıyor buraya
gelinceye kadar, o kanundan ne kaldığını ben de bir şey anlamıyorum; hakikaten
anlamıyorum. Ne oldu?
Eğer demokrasiye katkı
sunmak istiyorsa böylesiler yani siyaseti seviyorsa, siyasal mücadeleyi kendine
amaç edinmişse ordu mensupları, apoletlerini çıkarır, gelir herhangi bir
partiye kaydolur ve o parti içerisinden seçilir, gelir bu Meclise, hizmet eder,
halkına hizmet eder.
12 Eylül darbesinin getirdiği Anayasa mutlaka değiştirilmeli.
Madem biz hepimiz bu Anayasa’dan muzdaripiz, hepimiz yakınıyoruz, bu
Anayasa’nın değişmesi için, bu yasaların değişmesi için neyi bekliyoruz ve ne
için beklediğimizi de lütfen bilen biri varsa bize izah etsin, biz de
anlayalım.
Bunun yanında, ordu daha saydam, hesap verebilir, denetlenebilir
bir organ olmalıdır, hatta bir kuruluş olmalıdır.
Bu ülkede bir Roboski gerçeği vardır. Herkes biliyor, hâlen faili
kimdir, ortaya çıkmamıştır. Taş atan çocukları yakalayabiliyorsunuz, şurada şu
suç işlenmiş biliyorsunuz; böylesi, 34 kişi göz göre göre savaş uçakları
tarafından öldürülüyor ve kim yaptı, kim emir verdi hâlen belli değil ve
mahkemeye gidiyor. Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı on sekiz ay sonra bunu başka
bir mahkemeye de havale edebiliyor. Ne kadar pişkince davrandıkları da ortada.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetlerinin
çok sayıda askerinin kışlalarda şüpheli bir biçimde öldüğünü biliyoruz. Yani,
bunların neden öldürüldüğü henüz aileleri tarafından anlaşılmış değil. Bu
konuda şunu söylemek istiyorum: Millî Savunma Bakanlığı olsun, burada sorumlu
kişiler kimler ise, bundan böyle bu kışlalardaki ölümlerle ilgili mutlaka
ailelerine bilgi vermeleri gerekir, kamuoyunu aydınlatmaları gerekir. Eğer bir
hukuki yanı varsa, sivil mahkemelerde mutlaka hesap vermeleri gerekir. Yoksa,
bunların böyle yanlarına her şey kâr kalacağından dolayı, bunlar bir daha böylesi olayların gelişmesine de neden
olabilirler.
Bir de şunu ifade etmek istiyorum: Jandarma tamamen, şu anda şaibe
altındadır. JİTEM, bunun bir ürünüdür. Biz de biliyoruz, ki JİTEM’in birçok
alanda yapmış olduğu cinayetlerden sorumlu olduğunu herkes biliyor. Ve ne yazık
ki, bugüne kadar, bu JİTEM kimdir, nedir, ne iş yapar, ne içer, nerede yaşar,
nerede barınır bilen yok. Hep inkâr edilmiştir ama bir varlığı vardır. Eğer, bu
yasalar değişmezse, eğer bu yasalarda bir değişim sağlanmazsa emin olun
JİTEM’in ve benzer örgütlerin ortaya çıkması kaçınılmaz olacaktır.
İşte, gladyodan söz ediliyor. Özel Harp Dairesi adı altında
birilerinin bu tür eylemleri yaptığını herkes biliyor. Bölgemizde hâlen bu
insanların gezdiği bilinen bir gerçek ama sorumlu olan kişilere bu
aktarıldığında “Hayır efendim, öyle bir şey yok.” Bir çok insan biliyoruz ki
gece yarısı evlerinden alınmış ve bilinmeyen bir yere götürülüp bu insanlar yok
edilmiştir, kaybedilmiştir. Hâlen bunlarla ilgili bir doküman, hâlen bunlarla
ilgili bir soruşturma, hâlen bunlarla ilgili bir yasal prosedür yoktur ortada.
Bu acı verici bir şey. Bu, demokrasi açısından da, siyasal bazda da
düşündüğümüzde ne kadar ölçülü olduğumuzu, ne kadar hukuka saygı duyduğumuzu,
ne kadar adalete saygı duyduğumuzu da ortaya koymaktadır.
Bu yönüyle, faili meçhullerin bu örgütlerin eseri olduğu bir
gerçek. İç çatışma ve savaş kışkırtıcılığının Özel Harp Dairesi tarafından
gerçekleştirildiğini herkes biliyor ama sorumlu olanlar ne hikmetse bilmiyor.
İş yerlerinden kaçırılıp sonra bir köprü altında ya da bir yol kenarında ölü
olarak bulunanların yanında, aslında birçoğunun cesetleri bile bulunmadı ama
failleri belli. Ama ne hikmetse bugüne kadar da bir yargı önüne çıkıp ifade
bile vermediler. Bu açıdan, şunu söylemekte fayda var: Her zaman darbeciler
ekonomiyi ve siyasi krizi kendilerine amaç edinerek, gerekçe göstererek
darbeleri yapmışlardır. İşte, Darbe Komisyonu araştırmalarında da ortaya
koymuştur.
Değerli milletvekilleri, bu anlayışa geçit vermemek için, bu
yasayla “özel güvenlik bölgesi” adı altında yeni bir yasa ortaya getiriliyor.
Biz, şimdi, bu yasanın gerçekten neyi amaçladığını…
Burada açık ve net olarak
şunu ifade etmek istiyorum: On beş yıl zaten olağanüstü bir hâlle bölgemiz
idare edildi, şimdi de yeni bir Olağanüstü Hâl Yasası getiriliyor. İşte,
valiye, bilmem kaymakama, şuna buna… Yeniden, ihtiyaç duyulduğunda buralar
vatandaşa yasaklanan bölgeler ilan edilebiliyor 25’inci maddede.
Peki, bu ne lahana, bu ne turşu, bu ne perhiz? Mademki, biz, böyle
bir barış sürecini yaşıyorsak bunu yeniden gündeme getirmenin anlamı nedir, ben
anlamış değilim. Anlayan varsa şu kürüye çıksın, bir zahmet bize izahta
bulunsun.
Her ne sebeple olursa olsun insanların özgürlükleri kısıtlanamaz,
devletin asıl görevi bu özgürlükleri korumaktır. Barış ve çözüm sürecini
konuştuğumuz böylesi bir dönemde birileri belki istemeyebilir ama en büyük
adım…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Devamla) - Bugün kan akmıyorsa, anaların
gözyaşı dökülmüyorsa biz bu adımın ağırlığını iyi bilmek zorundayız. Bundan
rahatsızlık duyanlar olabilir, bu doğaldır. Ama yeniden bir yasak bölge
yaratmak kimsenin faydasına değildir, kimsenin yararına değildir.
Türkiye'nin temel gereksinmesi, güvenlik politikalarını
genişleterek karar almak değildir, özgürlükleri genişleterek demokrasiyi
işletmektir. Bu temelde orduyla ilgili olarak şimdi koruculuk sistemiyle benzer
yedi yıl sonra…
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Zenderlioğlu.
HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, bir cümle daha
ekleyebilir miyim?
BAŞKAN – Buyurun.
HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Devamla) – Askerlik yapıyor, uzman çavuş
olarak alınıyor, yedi yıl sonra tekrar göreve yani kamu işlerinde istihdam
edilmek isteniyor. Bence bu yasa yanlış, bu uygulama yanlıştır. Bu uygulama
koruculuk sisteminde düştüğümüz belanın aynısını getirecek çünkü askerî bir
eğitimle yetişen bir insanın böylesi kurumlarda yer almasını ben doğru
bulmuyorum. Eğer varsa, onların özlük haklarını bin katıyla daha verelim. Başka
bir yerde istihdam edilirse daha iyi olur.
Yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Mehmet Akif Hamzaçebi, İstanbul Milletvekili…
ENGİN ALTAY (Sinop) – Şahsı adına ben konuşacağım Başkanım.
BAŞKAN – Engin Altay, Sinop Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Yaklaşık on iki günlük çok yoğun, yorucu bir tempodan sonra,
eğrisiyle doğrusuyla, artısıyla eksisiyle torba yasayı bitirdik ve Türk Silahlı
Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nda değişiklik öngören ve kimi hükümlerini
değiştiren gene bir torba kanunu görüşüyoruz.
Bu kanunun esasen içindeki 43 maddede bir iki çekincemiz var, yeri
geldiğinde hatiplerimiz o çekinceleri ve olması lazım gelenleri Genel Kurulun,
Hükûmetin, Komisyonun takdirine sunacaklar. Ancak bu vesileyle, bu kanun
görüşülürken, tabii ki kamuoyunun gözü bu yönüyle, kanun tasarısında 18’inci
maddede yer alan Türk Silahlı Kuvvetlerinin İç Hizmet Kanunu’nun 35’inci
maddesi. Sayın Mustafa Moroğlu da bu konudaki anlayışımızı oldukça açıklayıcı,
objektif, net, somut bir şekilde ortaya koydu.
Bu vesileyle şunu söylemek isterim: Parlamento, hep söyleriz,
millî iradenin tecelligâhıdır; evet, doğrudur. Buradan daha büyük bir kuvvet
yoktur, doğrudur. Keşke başından beri böyle olabilseydi. Parlamentomuz 23 Nisan
1920’de kurulduğu günden itibaren sürekli değişen dünyaya, algılara, değer
yargılarına, ihtiyaçlara da bağlı, paralel olarak kendini yenilemekle birlikte
Parlamentomuza bir müdahale yapılmasaydı ve demokrasimiz gerçekten, işler,
kullanılabilir, gerçekten, bütün kurum ve kurallarıyla demokratik sistemin oturduğu
bir Türkiye’de biz bugün daha makro, daha ileri düzeyde projeleri bu
Parlamentoda konuşma fırsatı bulabilseydik.
Ancak zaman zaman, özellikle iktidar partisinin darbelerden sanki
en çok mağdur partiymiş ya da darbelerden en çok mağdur edilmiş siyasi heyet
anlayışı içerisinde zaman zaman Türkiye’nin geriye dönük siyasal tarihine ve o
tarihteki Türkiye’ye önce cumhuriyeti, sonra demokrasiyi tanıştıran Cumhuriyet
Halk Partisine yönelik anlamsız,
mesnetsiz, temelsiz iddialarını bugünlerde daha sık sarf ettiklerine de
nedense tanık oluyoruz. Ama Sayın Moroğlu’nun biraz önce açıkladığı gibi,
darbelerle ilgili Cumhuriyet Halk Partisinin anlayışı başından beri aynı
olmuştur ve olagelmiştir. Keza, Türkiye’deki –bana göre, kişisel kanaatim odur
ki- ilk, bu işlerin miladı olan 27 Mayıs keşke olmasaydı, ondan sonraki, 12
Martlar, 12 Eylüller, 28 Şubatlar ve sizin hiç kabul etmediğiniz 27 Nisanlar
Türkiye’de yaşanmayabilirdi. Çok açık söylemek lazımsa, 27 Mayıs darbesinin
koşulları demek istemiyorum, Türkiye’nin içinde bulunduğu o günkü hâl,
parlamenter demokratik sistemi zedelemeden aşılabilecek bir hâl idi. Nitekim,
bunun aşılmasına yönelik toplumda da büyük bir refleks başlamıştı ve bütün o
devrin yaşayan siyasetçilerinin ittifak ettiği bir şey var, o da şudur: Eğer,
27 Mayıs ihtilali yapılmamış olsaydı 1961 yılında yapılacak seçimlerde
tereddütsüz Cumhuriyet Halk Partisinin bir iktidarı söz konusuydu. Böyle
bakılınca, 27 Mayısın da en büyük zararı önce ülkeye olmuştur, demokrasimize
olmuştur ama ondan sonra hiç şüpheniz olmasın, sizin kökünüz olan millî görüş
ya da milletvekilimin dediği gibi antikapitalist Müslümanlar şu, bu değil, bu
darbenin zararı Türkiye’ye, Türk milletine, siyaseten de Cumhuriyet Halk
Partisi iktidarını engellemeye dönük bir dış proje olarak değerlendiriyor ve
algılıyorum. Şahsım adıma konuştuğumu bilerek bunu söylüyorum ama bütün
Cumhuriyet Halk Partililerin de büyük çapta böyle düşündüğünü biliyorum.
12 Eylüle geldiğimizde, gene, egemen güçlerin bölgemizdeki,
coğrafyamızdaki planlarına, hesaplarına, senaryolarına bağlı olarak Türkiye’de
büyük bir kaotik ortam oluşturuldu, gençler kullanıldı, idealler uğruna, güzel
memleketimiz Türkiye’de herkesin refahı, huzuru, mutluluğu uğruna millet
birbirini kırdı ve rejim gene kesintiye uğradı, demokrasinin gelişimi kesintiye
uğradı ve böyle, böyle bugüne geldik.
Şunu zannederseniz de yanlış yaparsınız: “Türkiye’yi biz
demokratikleştiriyoruz. Türkiye’de demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla
işlemesi için gerekeni AKP döneminde biz yapıyoruz, bundan önce bunlar
yapamadı.” diye düşünürseniz yanlış düşünürsünüz. Bunun sizin gelişinizle,
sizin Hükûmetinizin tatbikatıyla ilgisi yoktur. Bu, toplumun demokrasi
bilincinin gelişmesiyle ilgili bir olaydır. Zaten onun içindir ki darbeler
yapıldıkları zamandaki, yapıldıkları toplumun demokrasi kültürleriyle orantılı
olarak kamu nezdinde meşruiyet elde ederler. Yani, bir toplumda demokrasi
kültürü yerleşmemişse darbenin kabul görmesi ve meşruiyeti kolaydır; bir
toplumda demokrasi kültürü yerleşmiş, kökleşmişse darbenin meşru olması,
meşrulaşması da zaten mümkün olamaz.
Ben bu Parlamentoda on bir senedir şu lafı söyleyegeldim: Bizim
toplumumuz askerini sever ancak bizim toplumumuz askerini kışlasında sever, bir
de 30 Ağustos günleri Zafer Bayramı’nda hükûmet konaklarının önünde, tören
alanlarında geçit resminde sever. Hatta, o kadar sever ki o esnada bizim
toplumumuz o asker geçerken insanların gözlerinden birer ikişer damla yaş akar.
Hatta o kadar sever ki o marşla resmî geçit yapılırken insanların tüyleri diken
diken olur, o kadar.
Onun dışında, bugün, Türk Silahlı Kuvvetleri olması gereken
yerdedir, kışlasındadır. Emekli olup Parlamentoya gelmek serbest -Şirin
Paşa’mın geldiği gibi- buna bir itirazımız yok. Nitekim, cumhuriyetin ve
Cumhuriyet Halk Partisinin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk de o
devirde Parlamentodaki asker kökenli ve aynı zamanda asker olan mebuslara
“Artık, bir tercih zamanı geldi; ya kışla, ya siyaset.” demiştir. Biz böyle bir
ahlaktan, böyle bir anlayıştan geliyoruz ama zaman zaman içinizdeki kimi
hatipler -bir darbe fobisiyle, darbe sendromuyla iç içe olduğunuzu
hissediyorum- CHP’nin geçmişine bu konuda çok haksız ithamlarda bulunuyorlar,
bunu yapmanızı tavsiye etmem. Cumhuriyet Halk Partisinin kurucusu ve hepimizin
lideri -burada “Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir.” yazılı olan- Gazi
Mustafa Kemal Atatürk’ün en büyük ideali bu topraklarda yaşayan bu insanları,
Türk milletini muasır medeniyet seviyesinin en üst noktasında görmekten başka
bir şey değildi ve bütün planlamasını, bütün stratejilerini, bütün
çalışmalarını, bütün düşünsel, ideolojik anlayışını yazdığı kitaplarda bu
şekilde ortaya koymuştur. Böyle bir anlayış darbeyle, darbecilerle eş ve eşit
görülemez, bir tutulamaz, bu büyük bir haksızlık olur. O zaman da işte
arkadaşlarımız der ki: “Darbede biz mağdur olurken siz nemalandınız.” Bunları
konuşmanın bir gereği yok. Artık, bana göre bu Parlamentoda “darbe” kelimesi,
kavramı konuşulmamalı. (CHP sıralarından alkışlar) Milletvekilleri, Hükûmet,
Başbakan darbe sendromundan kurtulmalı. Endişe etmeyin, çeşitli defalar
söylediğimiz gibi artık Türkiye o Türkiye değil.
Gene, sayın milletvekilim işaret etti, Gezi Parkı’nda Türkiye’deki
toplumun bütün kesimleri bir ve beraber yaşayabileceğini gösterdi ve buradaki
milletvekillerinin, bizlerin şundan başka bir gayesi olamaz: Bu coğrafyada
yaşayan bütün insanların, ister bütün halkların ya da Türk milletinin -Türk
milleti bana göre bir şemsiyedir, içinde halklar vardır- bu coğrafyada yaşayan
herkesin…
SIRRI SAKIK (Muş) – Biraz da siz halk olun, biz şemsiye olalım.
ENGİN ALTAY (Devamla) – …refahından, huzurundan ve mutluluğundan
başka bir gayemiz yoktur. Buraya gelen her milletvekilinin de bu amaçtan başka
bir amacı olamaz.
Sivil, sivilleşme, tabii ki her konuda sivilleşme, yeni anayasa
sürecinde de sivilleşme… Niye anayasa, anayasa diyoruz? Niye yeni anayasaya
ihtiyaç duyuyoruz? Temel hak ve özgürlükler bakımından ihtiyaç duyuyoruz, bu
konuda bir sorun var diye ihtiyaç duyuyoruz. Ama bir yandan da dünyanın çeşitli
ülkelerinde yaşanan olayları eleştirir, yerer, kınarken Hükûmetin, “Türkiye’de
daha çok özgürlük istiyorum; özel hayatıma müdahale edilmesin istiyorum; nerede
nasıl oturacağıma, nasıl doğuracağıma karışılmasın; rakı mı içeceğim, ayran mı
içeceğim, buna Başbakan karışmasın.” diyen insanları da terörist bir grup
olarak, terörist bir akım olarak ya da bir darbe organizasyonu olarak görmekten
kurtulması lazım.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Hükûmet adına söz isteyen Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz.
Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 479 sıra sayılı
Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı üzerine söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Türkiye Büyük
Millet Meclisi üyelerini saygıyla selamlıyorum.
Kanun tasarısıyla, Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu’nda değişiklik
yapılarak sözleşmeli erbaşların çalışma süresi yedi yıla çıkarılmakta,
sözleşmeli er ve erbaşların iç güvenlik bölgesi dışında da
çalıştırılabilmelerine imkân tanınmakta, sözleşmeyi yenileyebileceklerine dair
irade beyanında bulunamayacak durumda olanların sözleşme süreleri resen
uzatılmakta, terörle mücadele sırasında alıkonulan ve kaybolanların özlük
hakları 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu doğrultusunda devam
etmekte, yedi yıl çalışmaları ve sair şartları da taşımaları kaydıyla kamuda
istihdam edilebilmelerine imkân tanınmaktadır.
Yine, gerek yedek subaylardan gerekse er ve erbaşlardan askerlik
yükümlülüklerini yerine getirirken ölenler veya sakatlananlara mevcut mevzuata
göre bir aylık bağlanmamış veya bir
tazminat verilmemiş ise hak sahiplerine bir defaya mahsus olmak üzere tazminat
ödemesi hükmü getirilmektedir.
Yine, Askerlik Kanunu’nda değişiklik yapılarak erlere otuz günden
fazla izin veya acemi eğitimi sırasında fevkalade hâllerde özür izni verme
yetkisi alay komutanlığına verilmektedir. Erlerden firar edenlerin dosyası
eskiden askerlik şubelerine gönderildi, şimdi askerî mahkemelere gönderiliyor.
Firar olanlardan haklarında yakalama kararı çıkarılanların, kolluk
kuvvetlerince aranacağı hükmü getirilmektedir. Askerlik görevi yapanlardan
mesleki liyakatleri olana da kendi mesleki liyakatleri doğrultusunda komutanlarınca
yine hizmet, görev verilmesi imkânı sağlanmaktadır.
Yine, askerî lise ve yüksekokulların ilgili kanunlarında
değişiklik yapılarak bu okullarda öğretmen olarak görevlendirilecek personelin
kapsamı da genişletilmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine huzurlarınıza
getirilen bu kanunda, İl İdaresi Kanunu’nun 11/d maddesinde değişiklik
yapılarak… Bildiğiniz gibi, İl İdaresi Kanunu’nun 11’inci maddesine göre eğer
tek ili kapsayan bir terör olayı varsa, valiliğin talebi üzerine silahlı kuvvetlerin
kullanılabilmesi mümkün. Eğer birden fazla ili içine alan bir terör hareketi
varsa, işte o zaman, eskiden, İçişleri Bakanlığı ile Genelkurmay Başkanı
arasında yapılacak protokole göre belirlenen esas ve usullere göre silahlı
kuvvetler talep edilebiliyordu, şimdi, Bakanlar Kurulunca çıkartılacak esas ve
usuller doğrultusunda silahlı kuvvetlerin kullanılabileceği hükmü
getirilmektedir. Sadece bir hususu söylemedik. 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu,
11’inci madde: “Vali, il sınırları içinde bulunan genel ve özel bütün kolluk
kuvvet ve teşkilatının amiridir. Valiler, ilde çıkabilecek veya çıkan
olayların, emrindeki kuvvetlerle önlenmesini mümkün görmedikleri veya
önleyemedikleri; aldıkları tedbirlerin bu kuvvetlerle uygulanmasını mümkün
görmedikleri veya uygulayamadıkları takdirde, diğer illerin kolluk
kuvvetleriyle bu iş için tahsis edilen diğer kuvvetlerden yararlanmak amacıyla,
İçişleri Bakanlığından ve gerekirse Jandarma Genel Komutanlığının veya Kara
Kuvvetleri Komutanlığının sınır birlikleri dahil olmak üzere en yakın kara,
deniz ve hava birlik komutanlığından mümkün olan en hızlı vasıtalar ile
müracaat ederek yardım isterler.” Dolayısıyla, mevcut mevzuatta, valilerin
ihtiyaç olduğunda Silahlı Kuvvetler birliklerinden yardım isteme keyfiyeti var
mı? Var. Bu kanun değiştiriliyor mu? Değiştirilmiyor, mevcut uygulama devam
ediyor.
Yine, olayların niteliğine göre istenen askerî kuvvetin çapı, vali
ile koordine edilerek askerî birliğin komutanı tarafından görevde kalış süresi
belirleniyor. “Birden fazla ili içine alan olaylarda ilgili valilerin isteği
üzerine aynı veya farklı askeri birlik komutanlarından kuvvet tahsis edilmesi
durumunda iller veya kuvvetler arasında işbirliği, koordinasyon ve kuvvet
kaydırması, emir komuta ilişkileri ve gerekli görülen diğer hususlar yukarıda
belirtilen hükümler çerçevesinde Genelkurmay Başkanlığı ile İçişleri Bakanlığı
tarafından belirlenecek esaslara göre yürütülür.”
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3152 sayılı İçişleri
Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un 1’inci maddesinde “Yurdun iç
güvenliğinin ve asayişinin sağlanmasında ve kamu düzeninin sağlanmasında
İçişleri Bakanlığı görevlidir.” der. “Yurdun iç güvenliğini ve asayişini
sağlamak –yine- İçişleri Bakanlığının görevidir.” der.
Bu kanunlar var mı? Var. Geçerli mi? Geçerli.
Emniyet Teşkilatı Kanunu var. Ne zaman çıkmış? 1937’de, Mustafa
Kemal Atatürk sağken. Ne diyor: “Memleketin umumi emniyet ve asayiş işlerinden
Dâhiliye Vekili mesuldür.” Kim mesul? İçişleri Bakanımız mesul ve aynı Kanun’un
devamında lüzum hâlinde “İcra Vekilleri Heyeti kararıyla ordu kuvvetlerinden
istifade eder...” Dolayısıyla, mevcut çıkan yazıyla ordu kuvvetlerinin artık
içteki olaylarda kullanılamayacağı yönündeki açıklamaların bu kanunlar
karşısında bir iler tutar tarafı yoktur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine, İç Hizmet Kanunu’nun
2, 35 ve 43’üncü maddelerinde değişiklik yapılarak, askerlik mesleğinin ve Türk
Silahlı Kuvvetlerinin görev tanımı değiştirilmekte ve Türk Silahlı Kuvvetleri
mensuplarının siyasi faaliyetlerde bulanamayacağı hüküm altına alınmaktadır.
Yine, Er ve Erbaş Harçlıkları Kanunu’nda değişiklik yapılarak, er
ve erbaşların askerliğe sevk edilince aylığa hak kazanacakları hükmü
getirilmekte.
Yine, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nda
değişiklik yapılarak, “Terörle mücadele sırasında alıkonulan veya kaybolanların
maaşlarının tam olarak ödeneceği; bunlardan kuruma dönenler hakkında, teşkil
edilecek kurul tarafından inceleme yapılacağı; inceleme sonucuna göre kusursuz
bulunanların terfilerinin gerçekleştirileceği; kusurlu bulunanların yargıya
havale edileceği; sonuçta yargının vereceği karar doğrultusunda sair işlemlerin
yapılacağı.” düzen-lenmektedir.
Yine, Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’na eklenen geçici
maddeyle,astsubaylıktan subaylığa geçip hâlen görevde olan binbaşı ve
yarbayların yaş hadleri de düzenlenmektedir.
Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu’nda yapılan
değişiklik ile de terörle mücadele kapsamında Bakanlar Kurulu kararıyla askerî
veya özel güvenlik bölgesi ilan edilebileceği, acil hâllerde de valilerin on
beş güne kadar özel güvenlik bölgesi ilan edebileceği hükmü getirilmektedir.
PKK terör örgütü ülke dışına çekildi, silah bıraktı, PKK terör
örgütü yok bir başka terör örgütü var, o terör örgütü de yok, gönül arzu eder
ki bu madde kullanılmasın, bütün mevzuatlar içinde kullanılmayan maddelerle,
kanunlarla doludur. Dolayısıyla da terör örgütleri olduğu sürece (a) veya (b),
(b) veya (c) dolayısıyla bu kanunun olması doğrudur, gerekçesi de operasyon yapılan
bölgelere masum sivil vatandaşların girmesini engellemek, zarar görmesini
önlemektir.
Yine Madalya ve Nişanlar Kanunu’nda değişiklik yapılarak madalya
ve nişan sahibinin vefatı hâlinde madalya ve nişanın aksi vasiyet edilmemişse
en büyük evlada verileceğine dair düzenleme yapılmaktadır. Daha önceki
düzenlemede “Erkek büyük evlada.” diye bir ibare vardı, şimdi artık “kadın,
erkek” kaldırıldı; en büyük evlat, ekber kim olursa o hak eder aksi miras
sahibi tarafından, mirasçı tarafından belirtilmemişse.
Yine, Uzman Erbaş Kanunu’nda değişiklik yapılarak sözleşmeli
erbaştan uzman erbaşlığa geçiş yaşı 29’a yükseltilmekte, uzman erbaşlardan
terörle mücadele sırasında alıkonulan veya kaybolanların hizmet sözleşmelerinin
resen uzatılabilmesine imkân tanınmakta.
Yine, bu personelin özlük haklarında, Türk Silahlı Kuvvetleri
Personel Kanunu, 926 sayılı Personel Kanunu hükümlerinin uygulanacağı da
düzenlenmektedir.
Yine, sözleşmeli subay ve astsubayların da sözleşmeyi uzatma
beyanını irade edemeyecek durumda olması hâlinde de sözleşmelerinin kendi
komutanları tarafından resen uzatılacağı da belirtilmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine Harcırah Kanunu’nda
değişiklik yapılarak -daha ufak birkaç kanunda daha var- bulunduğu yerden başka
bir yere intikal eden birliklerdeki Mehmetçiklerin konaklama ihtiyacı
karşılanamayanlara kısmi gündelik ödenmesi imkânı da getirilmektedir.
Tabii, yine bu kanun söylenirken silahlı kuvvetlerimiz gerçekten
Türkiye’nin değeridir ve Türk milletinin de en çok güven duyduğu kurumların
başında gelmektedir. Dolayısıyla da darbeyi -her zaman söylüyoruz- Türk Silahlı
Kuvvetleri yapmaz, kurumsal olarak yapmaz. Darbeyi yapan… Bakın, Mısır’da da
olmuştur. Önde kim vardır? Mikrofona bir asker konuşuyor. Arkasında kim var?
Yargı. Arkasında kim var? Üniversite. Arkasında kim var? Siyasi partiler. Önde
her zaman, Türkiye’de de öyle olmuştur… Darbe bir çete tarafından yapılır, bu
çetenin içinde silahlı kuvvetlerden de olan vardır. Ancak bu mikrofonun önüne
gerek Mısır’da gerek Türkiye’de gerek her yerde silahlı kuvvetler mensuplarını
koyuyorlar. Yoksa, silahlı kuvvetler kurumsal olarak darbe yapmaz çünkü millet
en büyük güveni silahlı kuvvetlere vermiştir, silahlı kuvvetler milletin
güvenine ihanet etmez.
Ülkemizde bir darbe geleneği var. Darbelerin gerçek mağduru da
milletin kendisidir. Niye? Millet kendi iradesiyle yönetme gücünü, hakkını
verdiği kimsenin… Görüyor ki bir süre sonra bir başkası yönetime getirilmiş.
Millet o zaman, hiçbir zaman tanımadı.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Bakan, 28 Şubattaki sivil darbecilerden
niye hesap sormadınız?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) - 60’ta, 70’te, 80’de
darbeleri ve 28 Şubat 1997 postmodern darbeyi, demokrasiye balans ayarını göz
önüne alırsak, her on yılda bir toplumun kendilerine yönetme yetkisi vermediği
kimselerin iş birliği ve görev paylaşımı yaptıkları gruplarla beraber halk iradesine
müdahale ederek yönetme hakkını gasbettiklerini görürüz. Bu müdahale sonrası
sözcülük görevi de darbe yapılanması içinde görev alan Türk Silahlı Kuvvetleri
mensuplarına verilmektedir. Böylelikle, toplum içinde kurum olarak itibarlı bir
yere sahip olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu itibarını kendilerine perde
ettiklerini düşünürler. Halkta darbenin TSK tarafından, Türk Silahlı Kuvvetleri
tarafından yapıldığı algısı oluşturulmaya çalışılır. Gerçekte hiçbir dönemde
halk buna inanmamıştır. Bu, 1960 darbesinde de böyle olmuştur, takip eden
darbelerde de günümüzdeki darbe girişimlerinde de böyle olmuştur. Değişen bir
şey yok. Düşünce aynı, gerekçeler aynı, eylem aynı, bir tek failler farklı.
Bir darbe bir cunta tarafından yapılır çünkü ancak bir çete “Hukuk
düzenini, anayasayı tanımam. Onu tarihin çöplüğüne attım.” diyebilir. Bir
anayasayı çöplüğe atma hakkı yine halkın kendisine aittir, ondan daha iyi bir
anayasa yapmak kaydıyla. Bu hak bir başka gruba veya yapılanmaya verilmemiştir.
Çete, içerisine toplumun birçok kesiminden temsilci alır. Toplumun
büyük bir kesimini temsil edeceği varsayılan kişilerle iş birliği yapılarak
darbe yapılır. Bunun içinde iş adamı var, gazeteci var, öğretim üyesi var,
siyasetçi var, Türk Silahlı Kuvvetleri içinde çalışan da var. Tek başına bir
grup darbe yapmakla suçlanamaz. Ancak, darbeler sonrası sözcülük görevi Türk
Silahlı Kuvvetleri içinde yer alan kişilere verildiğinden hedef tahtasına her
zaman -şimdi olduğu gibi- Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları, daha da ileri gidilerek
Türk Silahlı Kuvvetlerinin kendisi konulur. Dün de böyleydi, bugün de böyle.
Darbelerin gerçek mağduru milletin kendisidir. Milletimiz bu nedenle her
darbeden sonra iktidarın kime verildiğine veya verilmek istendiğine,
darbecilerin darbelerden sonra hangi partilere girdiğine, milletvekili
seçildiğine bakarak darbeyi ve darbecileri çok iyi tahlil etmiş ve cunta ile iş
birliği yapan siyasetçilere bu ülkeyi yönetme hakkını ilk 1960’tan bu yana da
vermemiştir, hiçbir zaman da iktidara da getirmemiştir.
Darbe girişiminde bulunanlar her zaman bulunduğu grubun
çoğunluğunu da temsil etmezler. Bunlar her grup içinde azınlıklardır. Bunların
içinde iş adamları da var; üniversite içinde de, gazeteciler içinde de, Türk
Silahlı Kuvvetleri mensupları içinde de azınlıktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri,
milletin içinden çıkmış ve milletin iradesinin aleyhine olacak hukuk dışı
hiçbir yapılanmanın içinde yer almaz.
Bir önceki hatip tarafından 1960 darbesinden bahsedildi. 1960
darbesini yapanlar, Türk Silahlı Kuvvetlerinin en üst komutanı olan Genelkurmay
Başkanı Rüştü Erdelhun’u tutuklamışlar. “Bu darbeyi Türk Silahlı Kuvvetleri
yaptı.” denebilir mi?
Yine, bu darbeyi yapanlar, Cumhurbaşkanını tutukladılar, siyasi
faaliyetleri askıya aldılar, Başbakanı tutukladılar, Genelkurmay Başkanını
tutukladılar, İstiklal Savaşı gazilerinden Ali Fuat Paşa’yı tutukladılar, Kore
gazisi Tahsin Yazıcı’yı tutukladılar, emekli olduktan sonra milletvekili
seçilen eski Genelkurmay Başkanı Mehmet Nuri Yamut’u da tutukladılar. Ancak,
Menderes’in idamından üç hafta sonra yapılan 15 Ekim 1961 seçimlerinde Demokrat
Partinin oy tabanının mirasçıları olduğunu ifade edenler, Adalet Partisi,
Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi ve Yeni Türkiye Partisi oyların yüzde 62’sini
alarak 277 milletvekili çıkarmışlar; buna karşılık, darbenin yanında görülen
veya “Şartlar tamam olursa darbe meşru olur.” diyen zihniyete 177 milletvekili
vermiştir ki bir önceki milletvekili sayısından da daha az milletvekili
almıştır. Dolayısıyla da darbeler hiçbir sorunu çözmemiş, aksine gittikçe
sorunları çoğaltmıştır.
Sayın milletvekilleri, bu yasa tasarısına Meclisimizin destek
vereceğine inancım tamdır. Çünkü çıkan yasanın muhakkak ki daha iyisi -iyinin sınırı yoktur- aranılabilir, daha
güzeli bulunabilir ancak yapılanın dünden daha iyi olduğunu söylüyorum hem
demokratikleşme açısından… Biraz önce sayın hatip de söyledi, “Toplumun bu
noktaya gelmesi… Özgürlüklerde geldik. Siz kendi üstünüze alınmayın.” dedi.
İktidarın da katkısı vardır, toplumun demokrasi bilincinin gelişmesi de vardır.
Biz toplumla beraber ilerliyoruz. İnşallah, Türkiye'nin 21’inci yüzyılı hiç
şüpheniz olmasın ki bugünden daha aydınlık, daha güzel olacaktır. Zira,
inancımız odur ki Türkiye'nin bugünü de dünden daha güzel, daha aydınlık, daha
özgürdür.
Ben, bu duygularla yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bu yasa
tasarısının vereceğiniz desteklerle daha iyi duruma geleceğini ümit ediyor ve
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şimdi şahsı adına söz isteyen Şirin Ünal, İstanbul Milletvekili.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısında terörle mücadele
görevi sırasında veya bu görevlerden dolayı kaçırılan ya da kaybolan sözleşmeli
subay, astsubay, erbaş ve erler ile uzman erbaşların sözleşmeleri talep şartı
aranmaksızın uzatılabilecektir. En az yedi hizmet yılını tamamlayan sözleşmeli
erbaş ve erlerin belli şartlar altında kamu kurum ve kuruluşlarındaki uygun
kadrolarda istihdam edilmelerine olanak sağlanmıştır. Askerlik yükümlülüğünü
yerine getirmekte olan yükümlülere ölüm veya sakatlanması sonucunu doğuran
olaylardan dolayı Sosyal Güvenlik Kurumunca maaş bağlanmaması veya nakdî
tazminat ödenmemesi şartıyla tazminat ödenmesine imkân sağlanmıştır.
Düzenlemelerin yasalaşması hâlinde, askerlik hizmetini yerine
getirirken hayatını kaybedenlerin yakınlarıyla sakatlananlara Sosyal Güvenlik
Kurumunca maaş bağlanması veya nakdî tazminat ödenmesi şartıyla bir defaya
mahsus olmak üzere 400.000 gösterge rakamının memur maaşı katsayısıyla çarpımı
sonucunda bulunacak miktar kadar tazminat ödenebileceği hüküm altına
alınmıştır.
Değerli milletvekilleri, terörle mücadele görevleri sırasında veya
bu görevlerinden dolayı kaçırılan personele yapılacak maaş ödemeleriyle terfi
ve özlük işlemlerine ilişkin usul ve esaslar yeniden belirlenmiş; firar, izin
veya hava değişimi tecavüzünde olan yükümlülere ait suç dosyalarının 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu paralelinde derhâl tanzim edilerek adli makamlara
iletilmesi ve bu makamlar tarafından verilecek kararlar üzerine yurt genelinde
aranmalarını sağlayacak düzenlemelere imkân tanınmıştır.
Askerî okullarda subayların yanında, astsubaylarla sivil
memurların ve diğer personelin de öğretmen kadrolarında görevlendirilmesine
imkân sağlanmış, biraz önce Sayın Bakanın açıkladığı gibi, 5442 sayılı İl
İdaresi Kanunu’na ilişkin olarak düzenleme İçişleri Bakanlığı ile Genelkurmay
arasındaki yetki Bakanlar Kuruluna çıkarılmıştır.
Türk siyasi tarihinde demokrasiyi kesintiye uğratan darbelerin
dayanağı olarak gösterilen 35’inci madde yeniden düzenlenmiş ve silahlı
kuvvetlerin vazifesi “Yurt dışından gelecek tehdit ve tehlikelere karşı Türk
vatanını savunmak, caydırıcılığı sağlayacak şekilde askerî gücün muhafazasını
ve güçlendirilmesini sağlamak, Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla yurt
dışında verilen görevleri yapmak ve uluslararası barışın sağlanmasına yardımcı
olmak.” şeklinde yeniden belirlenmiştir.
Değerli milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetlerinin her türlü
siyasi tesir ve düşüncelerin dışında ve üstünde olduğuna dair hüküm
değiştirilerek Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının siyasi faaliyette bulunamayacağı
açık bir şekilde vurgulanmış, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait
olduğunun altı çizilmiştir.
1612 sayılı Yüksek Askerî Şûranın Kuruluşu ve Görevleri Hakkında
Kanun’da yapılan değişiklik ile Yüksek Askerî Şûra kararlarının Sayın Cumhurbaşkanının
onayı ile tekemmül edeceği hüküm altına alınmıştır.
Silah altına alınan yükümlülere, askerlik hizmetini yerine
getirdikleri tarih olarak kabul edilen sevk tarihi ile takip eden ay başı
arasında da harçlık verilmesine imkân tanınmıştır.
Türk Silahlı Kuvvetlerine ait ve sivil hava ulaşımına açık
havaalanları ile yalnızca askerî kullanımda olan havaalanlarına ilişkin inşaat
sınırlamalı planlarının ne şekilde yapılacağı ve takip edileceğine ilişkin
usuller yeniden belirlenmiştir.
Gülhane Askerî Tıp Akademisi Komutanlığının idari yapılanmasında
bazı düzenlemeler yapılmış, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yurt içi ve yurt
dışından temin ettiği savunmaya yönelik askerî malzemelerin taşınması ile erbaş
ve erlerin taşınması faaliyetlerinin Kamu İhale Kanunu’na tabi olmaksızın
yapılabilmesi ve Türk Hava Yolları tarafından taşınmasına imkân sağlanmıştır.
Millî savunma faaliyetlerinin yürütüldüğü askerî iş yerlerinin alt
işveren kurumunun getireceği olumlu katkılardan yararlandırılmasına imkân
sağlanmış, sözleşmeli erbaş ve erlerin hizmet süreleri yedi yılı geçmemek
kaydıyla, 32 yaşının bitirildiği yılın aralık ayının sonuna kadar görev
yapabilmelerine imkân sağlanmış; mühendis, laborant, elektrik teknisyeni gibi
belge sahibi erbaş ve erlerin aldıkları eğitimle ilgili alanlarda
çalıştırılmalarına olanak sağlanmış; 2 Eylül 1993 tarihinden önce
astsubaylıktan subaylığa geçenlerin yaş hadlerinin yeniden belirlenmesi
suretiyle, 49-50 yaşlarında binbaşı olanların binbaşı rütbesinin yaş haddi olan
52 yaşında emekli edilmelerinden kaynaklanacak mağduriyetleri giderilmiştir,
yaş limitleri 56 ve 57’ye çıkarılmıştır.
Görev ekibinde yer alan 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na tabi
sağlık ve yardımcı hizmetler sınıfında bulunan personel de aylık uçuş
tazminatlarından yararlandırılmıştır.
Madalya ve nişanların öncelikle erkek çocuğa intikal ettirilmesine
ilişkin hüküm değiştirilerek kız ve erkek çocuk ayrımı ortadan kaldırılmıştır.
Terfi ederek rütbe ve kıdemce ana bilim dalı başkanının üstü
durumuna gelmiş personelin -Gülhane Askerî Tıp Akademisinde- ana bilim dalı
başkanı kadrosuna atanmasının önü açılmış, askerî gemilerde görevli personele
memuriyet mahallerinden ayrı kaldıkları süreler için doksan güne kadar gündelik
verilmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri personeli ve memuriyet mahalli dışında
yurt dışı limanlarda geçirilen sürelerde personel için kısmi olarak ödenmesi
öngörülen gündelikler yabancı ülkelerdeki yaşam standartlarının yüksek olması,
buna bağlı verilen harcırahların alım gücünün düşük kalması dolayısıyla günün
şartlarına uygun olarak artırılmış ve personelimizin mağduriyeti giderilmiştir.
Değerli milletvekilleri, Anayasa’nın 6’ncı maddesi “Egemenlik,
kayıtsız şartsız Milletindir.” hükmü ile “Hiçbir kimse veya organ kaynağını
Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.” hükmünü içermektedir.
Anayasa’nın 104 ve 117’nci maddelerinde silahlı kuvvetlere ilişkin
düzenlemelere yer verilmiş, Anayasa’nın 87’nci ve 92’nci maddelerinde savaş
ilanına karar vermek ve yabancı ülkelere asker göndermek izninin Türkiye Büyük
Millet Meclisine yani bu yüce Meclise ait olduğuna, 122’nci maddede ise sıkıyönetim,
seferberlik ve savaş hâline ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir. Bu bağlamda,
Anayasa’nın hiçbir hükmü darbeye dayanak oluşturmamaktadır. Kaldı ki her ne
kadar Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 35’inci maddesinin fiilen
darbelere hukuki dayanak oluşturduğu ifade edilse bile bu yoruma katılmaya
imkân yoktur. Askerî darbeler zaten bizatihi kanunsuz, fiilî bir durumdur ve
meşruiyetini Anayasa’dan ve yasalardan almazlar. Doğrusunu söylemek gerekirse,
anayasaları ya da yasaları askerî darbeye olanak tanıyan ülkeler de demokratik
ülkeler değildir.
Büyük bir demokrasi sınavını verdiğimiz şu dönemden başarıyla
geçmemizi diliyor, kanunun ülkemiz ve demokrasi adına hayırlara vesile olmasını
temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde şimdi yirmi dakika süreyle soru cevap işlemi
yapılacaktır.
Sayın Genç…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim.
Efendim, Gezi olayları nedeniyle AKP, birçok yerde özellikle
Tuncelili dernek üyelerini içeriye alıyor ve sorgusuz sualsiz bunlara içeride
işkence de yapıyor. Mesela İzmir’de, Aktepe Tunceliler Derneğinde Emre Akdağ ve
Vedat Biçici diye bunun gibi birkaç tane arkadaşımız içeriye alınıyor. Eğer bu
Hükûmet, sırf Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun Tuncelili olması
nedeniyle Tuncelilere karşı kin ve nefret duyarak bunları yapıyorsa bunun
bedelini çok ağır ödeyeceksiniz, bir. Yani derhâl bu insanları serbest bırakın,
yoksa sorumluluğunuz çok büyük olacak.
Şimdi, mevcut yasada “Askerlik: Türk vatanını, istiklal ve
Cumhuriyetini korumak…” siz bunun “istiklal ve cumhuriyeti”ni kaldırıyorsunuz
yerine sadece “askerlik, harp sanatı öğrenmektir.” Peki, bunu ne anlamda
değiştirdiniz? Ayrıca getirdiğiniz…
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Erdem…
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 478 sıra sayılı Kanun’la sözleşmeli personeli kadroya
aldık. Birinci sorum: Şimdi, hayati riskleri olan ve çok önemli hizmetleri
yerine getiren askerî personelin sözleşmeli çalıştırılmasını doğru buluyor
musunuz?
İkinci sorum: Kanun maddesiyle darbe yapılabilir diye Türk Silahlı
Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 2’nci, 35’inci ve 43’üncü maddelerini
değiştiriyorsunuz. Askerin darbeleri silahlarına dayanarak yaptığını göz önünde
bulundurursak askerin silahlarını da elinden almayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Korkmaz…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Bakan, 2008 yılında çıkarılan
5510 sayılı Kanun’da denildi ki: “Gazi olup da çalışmaya devam etmek isteyen
tüm kamu personeli gaziler, gazi haklarını alıp aynı zamanda kurumda da
çalışarak kurum maaşını da almaya devam eder.” Akabinde, 2 Kasım 2011’de bir
kanun hükmünde kararname çıkarttınız, 2008 öncesi gazi olan polis memurlarının
da bir ay için de müracaat etmeleri hâlinde emekli olduğu kurumda tekrar işe
başlayabileceği ifade edildi. Polis gazimiz de asker gazimiz değil mi,
hakikaten sormamız lazım çünkü her ikisi de bizim baş tacımız lakin bu Hükûmet,
2008 öncesi emekli olan gazi polislerimiz için kanun hükmünde kararname
çıkartır iken neden rütbeli gazi askerler kapsam dışı bırakılmıştır? Yaklaşık
1.250 civarında olduğu hesap edilen rütbeli gazi askerler neden kararnameye
eklenmemiştir? Bununla ilgili bir çalışmanız var mı?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Erdoğan…
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu tasarıyla “bundan böyle ihtilal olmasın” diye İç
Hizmet Kanunu’nun 35’inci maddesi değiştirilmekte ve askerin iç tehdide karşı
görevi sonlandırılmaktadır. Ayrıca, 300’e yakın karakolun kapatıldığı da
değişik haber sitelerinde yer almaktadır. Bu kanun ve Hükûmetin uygulamalarıyla
boşaltılan alandaki güvenliği bundan sonra kim, nasıl sağlayacaktır?
Ayrıca, fotoğraflarını görmeye başladığımız PKK’nın öz savunma
güçlerine alan mı açmaya çalışıyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Akçay…
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, sınır boylarında nöbet tutan bir Mehmetçik’in tekmili
şöyledir: “Asil Türk milletinin namus ve şerefini korumakla görevli birliğim,
vatan ve millet uğruna seve seve can vermeye hazırdır.” Bu getirdiğiniz
düzenlemeyle askerlik tanımından “Türk vatanı”nı, “istiklal” ve “cumhuriyet”
ibarelerini çıkartıyorsunuz.
Sayın Bakan, sizin Hükûmetinizin ve grubunuzun Türklükle alıp
veremediği nedir? Başbakan, Türk milletini 36 etnik gruba bölüyor, il
başkanlarınız “AKP sayesinde hepimiz Türk olmaktan kurtulduk.” diyor, Ayşe Nur
Bahçekapılı “Türklüğü Anayasa’dan çıkartıyoruz.” diyor. Daha pek çok örnekler
verebiliriz. Ve ben AKP Hükûmetini Türk düşmanlığıyla itham ediyorum.
Bunlar hep somut örneklerdir, lütfen bunun cevabını veriniz.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Türkoğlu…
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Bakanım, İçişleri Bakanımızla beraber, Millî Savunma
Bakanımızla beraber aynı salonda olduğunuz için şöyle bir sorum var: Eli palalı
ve sopalılar, sivil kişiler polislerle beraber asayiş hizmeti vermeye başladı.
PKK, Güneydoğu’da kimlik kontrolü yapıyor, şehirlerde, Cizre’de, Diyarbakır’da
eğitim faaliyetleri yapıyor, yaylalarda şenliklerin güvenliğini alıyor, cenaze
törenlerine katılıyor, vergi topluyor. Oysa, egemenlik devletin tekelindedir.
Yani, İçişleri Bakanı ve Millî Savunma Bakanı olarak böyle bir tablodan hangi
duygularla neleri ifade edeceğinizi merak ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Çınar…
EMİN ÇINAR (Kastamonu) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, son bir yılda Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde
kaç askerî karakol kapatılmıştır? Bunların kapatılma sebebi nedir? Kapatılan
karakolların yerine güvenlik önlemleri olarak hangi tedbirler alınmıştır?
Cizre’de karakol yapımına karşı oldukları için kanunsuz gösteri yapan,
vatandaşları provoke edenlere karşı hangi önlemler alınmıştır? Bunlar tespit
edilmiş midir?
Geçtiğimiz günlerde PKK terör örgütü tarafından kurulduğu iddia
edilen sözde asayiş birliklerinin görüntüleri basına yansımıştır. Bu haberler
doğru mudur? Doğru ise terörist yapılanmalarına karşı hangi önlemler alınmıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Yılmaz…
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu Kongra-Gel’in 9’uncu kongresinde üç tane önemli
karardan bahsediliyor: HPG güçlendirilecek, öz savunma gücü kurumsallaşacak ve
serhildan başlayacak diye. Şimdi, bu çözüm sürecinden, barıştan falan
bahsederken bu alınan kararlar ne manaya geliyor? Türk Silahlı Kuvvetlerinin
bölgede bazı yerleri terk ettiği ve PKK’lıların o yerlere yerleştiği iddiaları
var. Yani, bu manada, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu çıkan kanunla beraber,
terörle mücadele yetkilerinde zafiyete uğrayacağını düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Vural…
OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, Beytüşşebap’ta, Faraşin Yaylası’nda binlerce kişi
katılıyor, PKK terör örgütünün posterleri, bölücü posterler… Üstelik
Kalaşnikov’lu, silahlı insanlar cenaze töreni düzenliyor. PKK’nın mezarlığında
bu cenaze töreni düzenlenirken bunu görmediniz mi? Gören güvenlik gücü olmadı
mı? İstihbarat olmadı mı? Müdahale etme ihtiyacı olmadı mı?
İkincisi, Cizre’de, Diyarbakır’da asayiş birimleri kuruluyor,
törenler düzenleniyor, havai fişekler yapılıyor. Burada Türk Silahlı
Kuvvetlerini iç güvenlikten, iç tehditlerden çekmek suretiyle acaba bölge PKK
terör örgütünün unsurlarına mı terk ediliyor?
Üçüncüsü de, millî güvenlikle ilgili çok önemli bir konu: İç tehditleri
çıkartıyorsunuz. Millî Güvenlik Kurulunda bu konuda alınmış bir karar var
mıdır? Millî Güvenlik Kurulu toplantısı 25 Haziranda yapılmıştır. Böylesine
önemli bir konuda Millî Güvenlik Kurulunda bir değerlendirme yapılmış mıdır?
Millî Güvenlik Kurulu üyeleri bu konuda Sayın Başbakana ve Cumhurbaşkanına
acaba bir bilgi sunmuşlar mıdır?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Kurt…
KAZIM KURT (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, demokrasinin karşıtı darbe. Darbe de demokrasiyi
kesintiye uğratan, askıya alan en önemli unsur. Ancak parlamenter demokratik
sistemin iyi işleyebilmesinin başka koşulları da var, örneğin siyasi katılım.
Ama nedense yüzde 10 seçim barajının durduğu bir ülkede Siyasi Partiler Yasası
değişmediği sürece, Dernekler Yasası, Sendikalar Yasası katılımcı demokrasinin
önünü açmadığı sürece bu 35’inci maddenin kalkıp kalkmamasının çok önemli
olmadığını düşünüyorum çünkü siz Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Yasası
konusunda somut bir adım atmamakta diretiyorsunuz. Bu, çelişki değil mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Kuşoğlu…
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, Millî Savunma Bakanlığının yapısı değişiyor, daha
farklı bir yapıya bürünüyor. Burada sivil memura daha fazla ihtiyaç var ama
Millî Savunma Bakanlığı içerisindeki sivil memurlar da şu anda bakanlıklar
arasında en fazla mağdur olan, özlük hakları yönünden en fazla sıkıntı çeken,
gelecek açısından, promote etmek açısından da sıkıntıları olan memurlar.
Onlarla ilgili bir düzenleme yapmayı düşünmüyor musunuz? Şu anda, kadrosuz
olanlar da, kadrolu olanlar da sıkıntı içerisinde. Bunlarla ilgili olarak ne
gibi tedbirlerimiz var, projelerimiz var?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Sakık…
Sayın Şafak…
DOĞAN ŞAFAK (Niğde) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, İran’da Musaddık, Şah Pehlevi devrilmesi ve
getirilmesi, götürülmesi; Zülkfikar Ali Butto’nun Pakistan’da getirilmesi,
götürülmesi; 1960 ihtilali, 12 Eylül ihtilali, hatta Willy Brandt’a yapılan
operasyon ve Mursi’nin getirilmesi, götürülmesi, bunların birer dış
organizasyon olduğu tarihî bir gerçektir. Bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Işık…
Son soru.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Türkiye’nin öne çıkan iç ve dış tehditleri bugün için
nelerdir? Sizce PKK terör örgütü iç tehdit olmaktan çıkmış mıdır? Çıkmadıysa bu
düzenleme PKK talepleri doğrultusunda mı Türkiye Büyük Millet Meclisinin
gündemine getirilmiştir?
İkinci sorum da: Sözde çözüm süreci kapsamı içerisinde şimdiye
kadar yurt dışına çıkan PKK’lı teröristlerin sayısı ne kadardır? Bu teröristler
yurt dışına çıkarken Türk Silahlı Kuvvetleri elemanlarının herhangi bir müdahalede
bulunmamasının talimatını kimler vermiştir? Siz bu talimatı verenler hakkında
ne yaptınız? Anayasal suç işlendiğinin farkında mısınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Öncelikle, Sayın Genç’in açıklaması: Bir sefer, kesinlikle
herhangi bir yörenin, herhangi bir ilin insanlarına yönelik olarak bir müdahale
yapılması doğru değildir. Kesinlikle böyle bir şey vaki de değildir.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Özellikle yapılıyor canım.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Genç, siz öyle
diyeceksiniz ama ben doğru olanı söylüyorum. Eğer böyle bir şey varsa ben de
sizinle beraber bunun doğru olmadığını ifade ediyorum. Doğru değildir yapılıyorsa.
Bence yapılmıyordur -öncelikle onu söyleyeyim-
yapılıyorsa da doğru değildir. İçişleri Bakanlığımız var, Adalet
Bakanlığımız var. Türkiye, hukuk devleti. Bakın, bir hukukçu olarak söylüyorum:
Hukuk, mutlaka yerine gelir ama gecikmeli yerine gelir. O bakımdan, onlardan
-gönlünüz ferah olsun- hiçbir sıkıntı olmaz.
İki, askerlik tanımıyla ilgili bir şey vardı. Bakın, askerlik
tanımı Türkiye’de neyse yurt dışında da… Nasıl ki, doktorluğun tanımı
Türkiye’de değişmezse… Amerika’da, İngiltere’de her birisi kendi vatanını savunmak için verilmiş
olan görevi en iyi şekilde yapacak, öğrenecek; budur. Dolayısıyla da ortada
hiçbir ideolojik gerekçe yoktur.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – İdeolojik mi ya? “Türk” demek ideolojik
olabilir mi Sayın Bakan?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Hayır, hayır,
kesinlikle hiçbir ideolojik neden yoktur.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bu iddianın altında kalacaksınız. Türk
düşmanlığınız tescillenir. Şuna bak! Doktorluk mu tanımlıyorsunuz burada,
askerlik tanımlıyorsunuz.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Bakın, bir başka… Yine,
Sayın Erdem’in “35’inci maddenin darbeye neden olduğu söyleniyor;
dolayısıyla, bunu değiştirdiniz, askerin
elindeki silahı da alacak mısınız?” diye bir sorusu vardı.
Ben sadece bir maddeyi okuyorum diyor ki… Bakın gerçekten hiçbir
yasa maddesi… Yine, hukukçular bilir normlar hiyerarşisi vardır, normlar
hiyerarşisinde en üstte Anayasa vardır, Anayasa’dan sonra kanun, Bakanlar
Kurulu, tüzük, yönetmelik, tebliğ diye gider. Dolayısıyla bir alttaki norm,
düzenleme bir üsttekine aykırı olamaz; bir alttaki bir üsttekini ortadan
kaldıramaz. 35’inci maddeye dayanarak siz Anayasa’yı nasıl kaldırabilirsiniz?
Bakın, 12 Eylüldeki 1 Numaralı Bildiriyi okuyorum, 1 Numaralı
Bildiri diyor ki: “İşte bu ortam içinde
-saydıktan sonra- Türk Silahlı Kuvvetleri, İç Hizmet Kanununun verdiği Türkiye
Cumhuriyeti'ni kollama ve koruma görevini yüce Türk Milleti adına emir ve
komuta zinciri içinde ve emirle yerine getirme kararını almış ve ülke
yönetimine bütünüyle el koymuştur. Parlamento ve hükûmet feshedilmiştir.”
Kanun’un neresinde “Şu olursa hükûmeti feshedebilirsin,
Parlamentoyu feshedebilirsin.” diyor? Anayasa kaldırılmıştır. Anayasa’yı bir
kanunla kaldırabilmek mümkün mü? “Bütün yurtta sıkıyönetim ilan edilmiştir,
yurt dışına çıkışlar yasaklanmıştır, ikinci bir emre kadar sokağa çıkmak da yasaktır.” Algılama
bu. Sadece bu değil, bakın, yine 12 Eylülden önce uyarı mektubu veriliyor, o
uyarı mektubunda da aynı ifade geçiyor.
Yine, 71 muhtırasında da “İç Hizmet Kanunu’nun verdiği yetkiye
dayanarak…” Doğrudur, biz düşünüyoruz, hukukçular veya Parlamentoda olanlar
veya milletin çoğunluğu ama bir şekilde azınlık da olsa silahlı kuvvetleri
içinde olup da buradan kendisine darbeye gidecek bir yol olduğunu görenler de var.
Dolayısıyla da şunda hiçbir gerek yok ki “İster eksikliği gidermek ister
algılamayı değiştirmek için bunun değişmesi gerekmektedir.” diyor.
İki: “Bu değişiklik PKK’yla yapılan bir müzakere neticesi midir?”
denildi. Hayır, kesinlikle PKK’yla alakası yoktur. Bakın, İç Hizmet Kanunu’nun
değiştirilmesine ilişkin CHP, Cumhuriyet Halk Partisinin teklifi 2010 yılında
var, kendileri ifade ettiler, 2011 yılında var. Bu çalışmalar çok daha önce
geldi. Genelkurmay Başkanlığımız bu silahlı kuvvetlerin vazifesiyle ilgili bir
açıklamanın, 2010 yılında Türk Silahlı Kuvvetlerinin görev tanımının yapıldığı,
dolayısıyla, bugün de yapılan tanımlamanın, yine, onunla aynı doğrultuda
olduğunu belirtmektedir.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Yani darbeden mi korktunuz o askerlik
tanımında? Ne alakası var, 35’le ilgisi ne?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Biz sadece olması
gerektiğini söylüyoruz, hiçbir tane farklı düşüncemiz, alakamız yoktur.
Yine, bir başka husus: Karakollardan gerçekten ihtiyaç olmayan
yerlerdeki karakollar kapatılıyor. İhtiyacı olan yerde de karakolların
yapıldığını her yerde gördünüz. En azından güneydoğudaki bazı yerlerdeki bazı
kişilerin kışkırtmasıyla veya yönlendirmesiyle “Biz buraya karakol
istemiyoruz.” diyenler de oldu. Dolayısıyla güvenliğin…
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Siz de “Yapmıyoruz zaten, yapmıyoruz,
yapmayacağız.” dediniz.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Hayır, hayır, yok.
Şudur: İhtiyaç olan yerlerdeki karakollarımızı büyütüp
genişletiyoruz, yapıyoruz; ihtiyaç olmayan yerlerde ise kapatıyoruz.
Dolayısıyla da bunlarda bir şey…
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Yapılması gereken yerde yapılır. Türk
devletinin iradesi istediği yerde yapar, irade koyarsın yapar. Siz irade
koyamadınız. Benim Manisa’mda da var, Hakkâri’de de olur.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bir başka husus: 157
karakolun yapımı planlanmıştır; bundan 66 tanesi tamamlanmış, 54’ünün inşa
faaliyetleri devam etmektedir, 20 karakolun ihalesi devam etmekte, 17’si için
ise inşaat hazırlık faaliyetleri yürütülmektedir.
Yine, bir başka Sayın Vekilimiz için de: “5510 sayılı Kanun ile
gaziler kurumlarda çalışmaya devam edebiliyor. Gazi askerler neden polisler
gibi tekrar Türk Silahlı Kuvvetlerine alınmadı?” diye bir soru var. Türk
Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu, 926 sayılı Kanun gereği Türk Silahlı
Kuvvetlerinden herhangi bir nedenle ayrılan veya çıkarılan personelin yeniden
Türk Silahlı Kuvvetlerine dönmesi mümkün değildir, bu, Personel Kanunu’nda var.
Biliyorsunuz, bir başka kurumdan siyasete girmek için de seçime katılmak için
de istifa edenler eğer kazanamazsa tekrar kurumlarına dönüyorlar ancak silahlı
kuvvetler mensupları ve yargı mensupları geri dönemiyorlar. Dolayısıyla bir
yerdeki dönmesi diğer yerdeki dönmesine bir emsal oluşturmaz diye düşünüyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Efendim, gazilerden bahsediyoruz,
gazilerden. Bir istisna olmaz mı, gazilerden bahsediyoruz?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Bu hakkın verilmesi
Türk Silahlı Kuvvetlerinin terfi sistemini ve iç işleyişini bozabilecektir. Örneğin
“On yıl önce teğmen rütbesinden ayrılan kişi 40 yaşında teğmen olarak göreve mi
başlatılacaktır?” diye bir husus daha.
Silahlı kuvvetlerde rütbeliyken yüzbaşı iken yaralandı, gazi oldu
ayrıldı, ayrıldığı anda, şu anda diyelim ki aradan geçen yıl içerisinde rütbesi
albaya gelmişse kendisine albay kimliği veriyoruz ve albay olarak da maaşını
almaya devam ediyor. Aradaki tek fark, gazi olarak kurumun dışında ama maaş
olarak da bir düşme yok, kimlik olarak da yine albaysa albay olarak da
veriliyor. Dolayısıyla silahlı kuvvetlerin de bir diğer bölümden farklı bir
imkânı budur.
Yine bir başka sayın vekilimizin de sivil memurlar için sorusu
vardı. Bakanlığımız ve Türk Silahlı
Kuvvetleri bünyesinde –Sayın Kuşoğlu, sizin de olabilir- 33.046 sivil memur
görev yapmakta olup, 3.262 personel ilkokul ve ilköğretim mezunu, 9.832
personel lise mezunu, 7.259 personel yüksekokul mezunu, 11.312 personel de
fakülte mezunu, 1.239 personel yüksek lisans mezunu, 42 personel ise doktora
mezunudur. Sivil memurların mali, sosyal ve özlük haklarıyla ilgili olarak 657
sayılı Devlet Memurları Kanunu başta olmak üzere, devlet memurlarının tabi
olduğu ilgili ve diğer kanun hükümleri uygulanmaktadır. 16 Şubat 2013 tarihli
ve 2861 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6413 sayılı Türk
Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu ile Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapan
sivil memurlar askerî disiplin mevzuatı dışına çıkarılmış, Türk Silahlı
Kuvvetleri personelinin özlük, mali ve sosyal haklarıyla ilgili çalışmalar
personel ayrımı gözetilmeksizin bir
bütün olarak yürütülmektedir. Bu kapsamda teklifler ihtiyaç duyulan zamanlarda
hâlen görevde bulunan tüm personel ve bunların emekli maaşlarına iyileştirme
yapılmasını içerecek şekilde hazırlanmaktadır.
Dün bunların temsilcileriyle görüştüm Sayın Kuşoğlu, bunlardan
gerçekten sivil memur olarak giren yirmi yıl da geçse, yirmi beş yıl da geçse
yine sivil memur olarak emekli oluyor. Dolayısıyla “Bu sivil memurlar arasında
nasıl bir hiyerarşiyle bir terfi sistemi getirebiliriz?” diye arkadaşlarla bir
çalışma yapılmasının uygun olacağını söyledim.
Yine, sivil memurlar misafirhanesi var. Sivil memurların
misafirhanesinin idaresinde de, yönetiminde de şu anda olduğu gibi bir
komutanlık var, askerî personel. Onun da tekrar sivil memurlar tarafından
yönetilmesinin daha uygun olacağını kendileri de ifade etti, biz de bunları
uygun gördük. İnşallah, hep onu söylüyoruz, bugünümüzden daha iyi yaptığımız
düzenlemelerle. İnşallah, hiç şüpheniz olmasın ki gerek sivil memurlar gerek
astsubaylarımız… İşte gördünüz, bugün hem sözleşmeli erbaşların hem uzman
jandarmanın hem de sözleşmeli subayların haklarını mümkün olduğu kadarıyla daha
iyileştirmek için çalışıyoruz.
Bir başka, Sayın Akçay söylemişti: “Türklükle ne probleminiz var?”
Bizim hiçbir problemimiz yok.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Var, çok probleminiz var, Başbakanın var,
yöneticilerinizin var, hepinizin var.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bakın, güzel kardeşim
aradaki tek fark şu: İstiyorsunuz ki herkesi Türk yapalım zorla. Ya, bu bir
hisse, duyguysa “Ben Türk değilim.” diyenin de duygusuna, düşüncesine saygı
duymak lazım. Biz Türkiye Cumhuriyeti’nin…
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sizin daha Türk’ün tanımından, millet
tanımından haberiniz yok. Irk nedir, millî kimlik nedir, bunları bilmiyorsunuz,
siz cahilsiniz.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan…
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bak, çok ayıp bir şey,
çok ayıp bir şey. Kem söz sahibine yakışır, kem söz sahibine yakışır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Biz ne söylediğimizin farkındayız. Hiç kimseyi zorla
Türk yapmak gibi bir niyetimiz de yok.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Peki, milletin adı ne, bu milletin adı ne
Sayın Bakan?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Bu milletin adı ortak
yaşama iradesi olanlar, geçmiş tarihinde beraber yaşamış, iyi günde kötü günde
bir arada olanlar ve ortak yaşama iradesiyle önümüzdeki bin yılda da beraber
yaşamak içindeyiz diyenler Türk milleti…
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Adı ne, adı?
OKTAY VURAL (İzmir) - Adı ne, adı?
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Adı ne, adı? Adını bile söyleyemiyorsun bu
milletin be!
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan…
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Adını da söylüyoruz,
hiç mesele yok. Senin gibi ona “Türk milleti” diyoruz, biraz önce burada
söyledi, biz ne olduğunu biliriz. Adı Türk milletidir.
OKTAY VURAL (İzmir) - Tamam o zaman.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Niye bu kadar ezilip büzülüyorsunuz, ıkınıp
sıkınıyorsunuz? Dosdoğru söyleyin.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Aramızdaki fark şudur:
Siz herkesi Türk yapmak için zorluyorsunuz, herkesi âdeta ırkçı bir yaklaşımla
ele alıyorsunuz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ne zorlaması ya?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Türk milleti ırka
dayanmaz, Türk milleti ortak değerlere dayanır. Bu değerleri kabul eden de bu
ülkenin vatandaşıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bakın, Türkiye Cumhuriyeti’ne…
OKTAY VURAL (İzmir) – Türk Silahlı Kuvvetleri de Türk milletine
zorlama mı? “Türk Silahlı Kuvvetleri” diyoruz. Bu nasıl zihniyet ya, bu nasıl
bir zihniyet?
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Tek millet değil, kabul edeceksiniz, zorla
da olsa kabul edeceksiniz.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Biz asla kabul etmeyeceğiz.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Görürsünüz nasıl kabul ediyorsunuz.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Asla kabul etmiyoruz.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - …vatandaşlık bağıyla
bağlı olan herkes Türk’tür. Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağıyla bağlı
olan herkes Türk’tür diyorum.
Hepinizi, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Şimdi, birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm 1 ilâ 21’inci maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
isteyen, Münir Kutluata Sakarya Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) – Sayın Bakan, Meclisi
selamladıktan sonra, önce sizin dikkatinizi bir hususa çekmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, Sayın Başkan; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Bakan, bu millet hiç kimseye “Sen Türk’sün” dememiştir,
zorla kimseyi Türk yapmamıştır; bu millet ve bu devlet herkese “Sen de
Türk’sün” demiştir. Büyük bir tarihin arkasından büyük bir medeniyetin devam
ettiricisi olarak ve yedi düvele karşı varlığını korumuş bir millet olarak “Sen
kenarda kalma, kendini yabancı hissetme, hepimiz aynıyız, sen de Türk’sün.”
demiştir. Göreviniz icabı ve geçmişiniz icabı siz bunu biliyorsunuz, siz bunu
biliyorsunuz Sayın Bakan.
ÖZDAL ÜÇER (Van) - O yüzden mi Zilan katliamını yapmıştır, o
yüzden mi Dersim katliamını yapmıştır, o yüzden mi Amed katliamını yapmıştır?
MÜNİR KUTLUATA (Devamla) – Bu milleti, bu yüce milleti, bu yüce
gönüllüğünden ötürü devamlı suçlamak bu milletin oyuyla iktidar olmuş bir
iktidarın mensuplarına yakışmıyor.
Şimdi, yasaya geliyorum, tasarıya geliyorum.
Değerli milletvekilleri…
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Herkese zorla “Türküm” dedirtiyorsunuz. Her
sabah çocuklara “andımız” diye bir yemin okutuyorsunuz.
MÜNİR KUTLUATA (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bu tasarının
adı uzun ama amacına göre adlandırmak gerekirse, bu tasarı askerliği Türk
vatanını koruma görevi olmaktan çıkaran, Türk ordusunu da silahlı terör örgütü
güçleri önünde engel olmaktan çıkaran bir tasarıdır. Tasarı bunu 17 ve 18’inci
maddeleriyle yapıyor. 17’inci madde Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet
Kanunu’nun 2’nci maddesinin birinci fıkrasını değiştiriyor, diyor ki: “Askerlik
harp sanatını öğrenmek ve yapmak mecburiyetidir.”
OKTAY VURAL (İzmir) – Lejyoner yani.
MÜNİR KUTLUATA (Devamla) – Aslına bakıyorsunuz İç Hizmet
Kanunu’nda orijinal hâl şudur: “Askerlik Türk vatanını, istiklal ve
cumhuriyetini korumak için harp sanatını öğrenmek ve yapmak mükellefiyetidir.”
“Türk vatanını, istiklal ve cumhuriyetini korumak için” kısmını çıkarıyorsunuz.
Merak edilen konu şudur, bu tasarının İç Hizmet Kanunu’nun 35’inci maddesinin
arkasına saklanmasından şüpheleri celp eden husus şudur: Neden bunu
çıkarıyorsunuz? Kanunu getirenlere soruyorum, tasarıyı getirenlere soruyorum.
Mademki bunu çıkarıyorsunuz, bakın yeni bir madde yazmıyorsunuz, bir kanun
maddesinin baştaki sebep olan hükmünü çıkarıyorsunuz, kalan kısmını
yazıyorsunuz. Kalan kısmı nedir? “Harp sanatını öğretmek.” Baş kısım nedir?
“Türk vatanını, istiklal ve cumhuriyetini korumak” o zaman neden şunu
yapmıyorsunuz, dürüstlük bunu gerektirir, demek gerekir ki: “İlgili maddenin İç
Hizmet Kanunu’nun 2’nci maddesinin birinci fıkrasından ‘Türk vatanını, istiklal
ve cumhuriyetini korumak için’ kısmını çıkarıyoruz.” dersiniz, o zaman yeni bir
madde yazmadığınıza göre kalan kısım kanun hükmü olarak devam eder. Bunu
diyemiyorsunuz, çünkü bunu demiş olmak maksadı ele vermiş olur. Burada bile
maksadın gizlendiğini çok açık şekilde görüyoruz.
Şimdi, askerlik vatanı korumak için yapılmayacak ise askerlik ne
için yapılacak, bunun bilinmesi lazım. Askerlik ne için yapılacak, bunu kürsüye
çıkan kanunun ilgilileri ve sorumluları açıklaması lazım. Öyle anlaşılıyor ki,
demek istiyorsunuz ki: “Harp sanatı bir altın bileziktir öğren, nerede uygularsan
uygula.” Kanunun şekli budur. Eğer bu hâle getiriyorsanız, o zaman, bunu,
taşeronlara mı vereceksiniz, kurslar eliyle mi yerine getireceksiniz, bunları
da burada açıklamanız gerekirdi.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Madde 18’de o yazmıyor.
MÜNİR KUTLUATA (Devamla) - Madde 18’de çok daha kötü şeyler
yazıyor. Şimdi madde 18’e geliyorum. İftihar ettiğiniz madde 18’e şimdi
geliyorum.
Şimdi, bu kanunda bu değişikliğin zamanlaması da çok enteresan.
Bakın, değerli milletvekilleri, bu değişiklik yani askerliği Türk vatanını
koruma vazifesi olmaktan çıkaran değişiklik sözleşmeli askerlik uygulamasının
iflas ettiği, iflas ettiği de söz konusu bu kanun tasarısının daha giriş genel
gerekçesinin ilk cümlelerinde açıklanıyor; “İflas etti.” deniliyor, deniliyor
ki, ifadeyi aynen alıyorum: “2013 yılı için 24 bin, 2014 yılı için 33 bin
olarak öngörülen sözleşmeli personel alma konusu, sadece 579 olarak
gerçekleşebilmiştir.” Bakın, 57 bin fiilî kadroya karşı 579 sözleşmeli asker
temin edebilmişsiniz yani sadece yüzde 1’ini temin edebilmişsiniz. Buradan
görmüş olmalısınız ki, hiç bilmiyor olsanız bile buradan görmüş olmalısınız ki
bu iş parayla, maaşla yaptırılamaz, bu iş vatan sevgisiyle yaptırılır. Daha bu
konu görüşülürken aynı kanunun içinde, diğer taraftan, siz bunu vatan vazifesi
olmaktan çıkarıyorsunuz. Bunu sizlerin takdirine bırakıyorum.
Tasarının 18’inci maddesine gelince: Değerli milletvekilleri,
tasarının 18’inci maddesi bakın, 35’inci maddeyi düzenliyor. 35’inci madde çok
kısa bir madde: “Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Türk yurdunu ve Anayasa’yla tayin
edilmiş olan Türkiye Cumhuriyetini korumaktır görevi.” vazife bu. Şimdi, siz
bunu çıkarıyorsunuz, diyorsunuz ki: “Vazife, Türkiye’ye dışarıdan gelecek
tehditlere karşı Türk yurdunu korumaktır.” Eğer burada maksat, “Bu 35’inci
madde ihtilallere gerekçe yapıldı.” diye bunu düzeltmek olsaydı, siz bunu çok
net bir şekilde tahkim ederdiniz; yanlış anlamaya, mazeret olmaya sebep olmasın
diye tahkim eder, ihtilallere mazeret edilemeyecek hâle getirir,
güçlendirirdiniz. Bizim de bir itirazımız olmazdı, bu geçerdi ama siz bu genel
şikâyet konusu olan, yanlış anlaşıldığı zannedilen bir maddeyi bahane etmek
suretiyle Türk ordusunu terör güçlerinin önünden çekiyorsunuz. “Terör güçleri
yurt dışına çıkıyor” derken, çıktı mı, çıkmadı mı diye Türkiye’yi
tartıştırırken, çıkmadığını sonra kendi ağzınızla ifade etmişken, Türk ordusunu
fiilî olarak olmasa bile görevi itibariyle yurt dışına çıkarmış oluyorsunuz.
Bunlar gerçekten yakışmıyor. Bunu özellikle ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, eğer 35’inci maddeden şikâyet var idiyise
bu, bu tarzda tahkim edilir ve yanlış anlamalara fırsat verilmezdi. Eğer siz
35’inci maddeyi ihtilal gerekçesi olarak görüyorsanız, o zaman ihtilallerin de
meşru olduğunu kabul etmiş duruma düşersiniz. İhtilaller hiçbir şekilde meşru
değildir, hiçbir maddeye de dayandırılacak hâli yoktur. Ayrıca
Anayasa’mızda“Kaynağını Anayasa’mızdan almayan hiçbir gücün kullanılması meşru
değildir.” denildiğine göre hiç kimse bunu ihtilal gerekçesi, önceden de yapmış
olamaz, şimdi de ihtilal gerekçesi sayılamaz. Ama neden bu Türk Silahlı
Kuvvetlerinin görevi bu şekilde daraltılıyor ve içerideki alan silahlı terör
örgütüne bırakılmış oluyor?
Şimdi, iktidarın bir sıkıntısı vardı. Terör örgütü, “Yurt dışına
çıkıyorum.” demek suretiyle anlaşma, sözleşme, terör örgütüyle pazarlık yapılan
zelil masalarda, zelil görüşme masalarında Türk milleti ve Türk ordusu
yenilmiş, kaybetmiş taraf olarak Hükûmet tarafından kabul edilip bu görüşmeler
yapılırken göstermelik bir yurt dışına çıkış hareketliliği bekleniyordu, öyle
gösteriler yapıldı ve sonunda gelindi denildi ki: “Bu sırada Türk Silahlı
Kuvvetleri ne yapacak? Görevi teröristi etkisiz hâle getirmek ve vatan
bütünlüğünü korumak. Bu sıkıntı konusuydu ve verilen şifahi talimatlarla Türk güvenlik
güçleri seyirci konumuna getirildi.
Şimdi, bu kanunla yapılan, değerli milletvekilleri, eğer bu tasarı
kabul edilirse bölücü güçlerle mücadele etmek Türk ordusunun görevi olmaktan
çıkarılıyor ve iktidarın Türkiye'de alanı, bölücü silahlı güçlere fiilî teslim
hâli resmiyet kazanmış oluyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MÜNİR KUTLUATA (Devamla) – Bu bakımdan bu vicdani sorumluluğu,
bunun yarın sorulabilecek Türk milleti nazarında hesabını göze alabilenler
varsa bu kanunun geçmesi için gayret sarf edecekler, değilse Türk milletinin bu
kadar örselenmesi ve bölünmesi yolunda katkı yapmanın vebaline girmemek gerekir
düşüncesiyle yüce Meclisi bu yanlış yoldan çevirecekler. Takdir sizin.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen
Osman Taney Korutürk. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OSMAN TANEY KORUTÜRK (İstanbul) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, bugün görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı
hakkında Millî Savunma Komisyonundaki arkadaşlarımız kapsamlı bir muhalefet
şerhi koydular. Bu muhalefet şerhi elimizdeki metinde mevcut.
Ben burada iki noktaya işaret etmek istiyorum. Bunlardan bir
tanesi, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 35’inci maddesi. 35’inci
maddenin değiştirilmesini Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz 2011 seçimlerinin
öncesinden itibaren kendi programımıza almıştık, bunun değiştirilmesinde fayda
olduğunu düşünüyoruz. Bunun değiştirilmesinde fayda olduğunu, bunun darbelere
bir hukuki gerekçe teşkil ettiği için değil ama artık darbelere hukuki gerekçe
teşkil ediyor algılanmasıyla birlikte anıldığı için gerekli görüyoruz.
Darbelere herhangi bir yasa maddesinin gerekçe teşkil etmesi söz konusu olmamak
gerekir, Anayasa’da darbeleri engelleyecek yeterince madde var.
Bu maddede yalnız ciddi bir hata yapılıyor. Bu ciddi hata esas
itibarıyla teknik bir hata ve bu ciddi hatanın sıkıntısı, öyle düşünüyorum ki,
esas itibarıyla silahlı kuvvetlerin kendisine tedarik ile ilgili olarak
gelecek.
Şimdi, bu maddede silahlı kuvvetlerin vazifesi, “Yurt dışından
gelecek tehdit ve tehlikelere karşı Türk vatanını savunmak, caydırıcılık
sağlayacak şekilde askerî gücün muhafazasını ve güçlendirilmesini sağlamak, Türkiye
Büyük Millet Meclisi kararıyla yurt dışında verilen görevleri yapmak ve
uluslararası barışın sağlanmasına yardımcı olmak.” şeklinde öneriliyor.
Yurt dışından gelecek tehdit ve tehlikeler geçmiş bir konsept.
Yurt dışından gelecek tehdit ve tehlikeler konsepti Doğu Bloku’nun çökmesiyle
ortadan kalkmış bir konsept. Türkiye’nin de üye olduğu ve savunma konseptlerini
birlikte düzenlediği NATO Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatı bu konsepti 1991
yılında değiştirdi. Şimdi, “stratejik güvenlik konsepti” diye bir konsept var.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin personel alımından teşkilatlanmasına, silah ve
teçhizat tedarikine kadar bütün faaliyetlerini “konsepte dayalı ihtiyaçlar
sistemi” diye adlandırılan bir sisteme göre yaptığını biliyoruz. Böyle bir
eksik konseptle ortaya çıktığınız zaman bu, silahlı kuvvetlerin tedarik
konumlarında ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kalmasına sebep olacak. Biz
düşündüğümüz zaman sadece dış tehdit değil, Türkiye’nin ciddi iç tehditlerle de
karşı karşıya olduğunu görürüz. İç tehditlerin dışında artık şimdi, siber
teknik, siber tehdit, siber saldırı şeklinde birtakım elektronik tehditler de
var. Onlar bunun içerisine girmiyor. Onun için bunu sadece dış tehdide bağlamak
ciddi bir hatadır. O hata bu yasa buradan yasalaşmadan düzeltilirse çok daha
uygun olur diye düşünüyorum.
Daha vahim ve daha önemli bir madde: Türk Silahlı Kuvvetleri İç
Hizmet Kanunu’nun 2’nci maddesinde askerliğin tanımına getirilen değişiklik.
Askerliğin tanımında askerin yükümlülüğü Türk vatanını, istiklal ve cumhuriyetini korumak için harp sanatını
öğrenmek ve yapmak mükellefiyeti olarak tanımlanırken bunun başındaki savunma
konsepti kaldırılıyor ve deniyor ki: “Askerlik: Harp sanatını öğrenmek ve
yapmaktır.” “Harp sanatı öğrenmek ve yapmaktır.” demek ne demek? Paralı asker
mi yetiştiriyoruz arkadaşlar, niye öğrenecek harp sanatını? Bunlar sözleşmeli
asker değil, bunlar paralı asker değil, bunlar gönüllü asker değil, bunlar
yükümlü. Askerlik vazifesini yapıyor, bunlar bizim çocuklarımız, askere
gidiyorlar. Askerliği niçin öğrensin eğer yurt savunması için değilse? Bunu
buraya koyduğunuz zaman askerin mahiyetini değiştiriyorsunuz, askeri paralı
asker hâline getirmeyi düşünüyorsunuz. Askeri, yurt savunmasının dışındaki
görevlerde de kullanmak imkânı bu yasayla ortaya çıkıyor. O zaman ne oluyor?
Suriye’de, mesela, kimse herhangi bir askerî hareket yapmıyor, Birleşmiş
Milletlerin kararı da yok, harp sanatını öğrenen askerimizi, genç
çocuklarımızı, yükümlüleri Suriye’ye bu sanatı yapmak için gönderebileceksiniz
bu yasaya göre. Bu doğru bir şey mi? Bu
çok korkunç bir şey. Bu, yükümlü olarak, görev olarak, vatani görev olarak
askere giden çocukları, bu vatani görevin
dışında, yurt savunmasının, vatan savunmasının dışındaki hizmetlere
kolaylıkla götürmeye imkân sağlayacak bir düzenleme. Bu düzenlemenin şiddetle
karşısındayız, sizlerin de şiddetle karşısında olmanız lazım.
Bakın, geçtiğimiz günlerde Gezi hadiseleri yaşadık. Türkiye'nin
her tarafında hadiseler oldu ve bu hadiselerde 1’i polis 6 gencimiz hayatını
kaybetti. Bu 6 gencimizden 5 tanesi hakkında hiç kimseden ne bir başsağlığı
duyduk, ne bir üzüntü duyduk ama Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz hepsi için
üzüntü ifade ettik. Çankaya Belediyesi Çankaya’daki parklara bunların
isimlerini veriyor, 6’sının da ismini veriyor, polis olan evladımızın da ismini
veriyor. Ama şimdi bu yasayla, paralı asker hâline dönüştürülmüş veya
dönüştürülecek olan gençlerimiz de dışarı gittiği zaman oralardan da bu gibi
acı vakaların gelmesini beklemek lazım.
Atatürk’ün bir sözü var arkadaşlar, diyor ki: “Savaş yurt
savunmasına yönelik, zaruri ve hayati değilse cinayettir.” Askerlerimize harp
sanatını niçin öğretiyoruz, niçin yaptırıyoruz? Yurt savunması için değilse,
cinayet işlesinler diye mi veya kendimizin cinayet işlemeye mi niyetimiz var?
Bu, olabilecek bir şey değil.
Bakın, içimizde pek çok insanın küçük çocukları var, askerliğe
gitmeyi bekleyen çocukları var. Anneler, babalar; içimizde pek çok insanın
çocukları, içimizde askere gitmeyi bekleyen torunları olanlar da vardır diye
düşünüyorum. Bunlar gittikleri zaman, eğer yurt savunması için gidiyorlarsa, o
zaman hakikaten askerlik görevini yapıyor, vazifesidir. Türkiye’de askerlik bir
yükümlülüktür, oraya gider, ona kimse bir şey diyemez; şehit olur, gelir,
bağrına taş basar ama savunma görevi olmadan, askerlik sanatını, askerlik de
değil harp sanatını öğrenmek ve yapmaktır. “Harp sanatını yapmak” lafı üzerinde
sizlerin düşünmenizi rica ediyorum arkadaşlar. Harp sanatını yapmak, eğer ülke
savunmasına yönelik değilse niye yapılır, kime karşı yapılır, nasıl yapılır,
neticesi ne olur?
Dolayısıyla, bu madde son derece vahim bir madde. Bu madde,
doğrudan doğruya yükümlü askerlik konseptini ortadan kaldıran bir madde. Ha,
böyle bir şey düşünüyorsanız, o zaman yükümlü askerliği tamamen kaldırırsınız.
Bu, yapılmayacak bir şey değil. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki gibi gönüllü
askerlik sistemini kurarsınız, isteyen, sonucunu bilerek, para karşılığı, belli
bir süre için gelir, askerlik yapar, dışarıda görevle kullanılır getirilir ama
kendi yurdunu, kendi vatandaşlarını, kendisine ait olan değerleri korumak
dışında askerlik görevine giden çocuklara harp sanatını öğretmek ve bunu
yaptırmak demek çok başka bir şey, çok başka bir anlayış. Bunun üzerinde çok
ciddi olarak düşünmek lazım.
Ben “Düşünmek lazım.” diyorum. Belki içinizden birçok kimse de
bunları kendi kendine düşünüyor ama Meclis çalışması doğru bir Meclis çalışması
değil arkadaşlar. “Düşünmek lazım.” dediğimiz şeylerin üzerinde düşünüp de bir
değişiklik olmuyor, hepsi geliyor, geçiyor. Geliyor, geçiyor ama bunların
sonuçları, sonra herkese, sadece ülkeye değil, kişilere de tek tek dönebilecek
sonuçlar. Ne kadar iyi olurdu, burada aramızda konuştuğumuz şeyleri kendi
içimizde tekrar düşünsek, desek ki: “Ya, bakın, burada bir yanlışlık var.
Gelin, şunları tekrar komisyonda ele alalım, bir daha bir bakalım. Bugün
çıkmasın, ne olur, iki ay sonra çıksın ama doğru çıksın, kimsenin canı
yanmasın, memleket zora girmesin.” Ama bu noktalarda değiliz. Otomatik karar
alan, hatta şöyle de söylemek lazım: Milletvekillerinin karar alma
mekanizmasında çok ciddi bir şekilde pay almadıkları, alınan kararların esas
itibarıyla bürokrasi tarafından şekillendirildiği bir sistemin içerisinde
milletvekilliği yapıyoruz. Sizler bu şekilde milletvekilliği yapmaktan memnun
musunuz? Olduğunuzu sanmıyorum, ben değilim.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Değiller, değiller.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ne öneriyorsunuz, öneriniz ne?
OSMAN TANEY KORUTÜRK (Devamla) – Önerim şu: Ben bir şey teklif
ettiğim zaman, ben değil sadece, siz de teklif ettiğiniz zaman illaki “Şu
partinindir, bu partinindir.” demeyelim. Bu memleketin seçilmiş insanlarıyız,
bu memleketin halkını temsil ediyoruz. Söylediğimiz şeyler ülkenin çıkarları
için. “Ya, bunu bugün geçirmeyelim ne olur, Millî Savunma Komisyonu tekrar bunu
bir görüşsün.”
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Tabii yapacağız, işimiz bu. Ne yapacağız?
OSMAN TANEY KORUTÜRK (Devamla) – Yapmıyoruz işte. Ben bunları
söylüyorum, şimdi kabul edeceksiniz. Elinizi kaldıracaksınız, geçecek.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Yanlış düşünüyorsunuz.
OSMAN TANEY KORUTÜRK (Devamla) – Onu yapmamak lazım. Toplanalım
yapalım diyorum, yapmıyorsunuz. Onun için, bunları yapmak isterdim diyorum,
sizlerin de istediğinizi tahmin ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen
Özdal Üçer, Van Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Genel Kurulu selamlıyorum.
Sayın Başkanın da bizi konuşma kürsüsüne davet etme biçimini
birkaç defadır gözlemliyoruz. Başkanlık Divanı ve Başkanlık makamına yakışmaz
bir tutum içerisinde olduğunu ifade etmek istiyoruz. Başka milletvekillerini
çağırırken “Sayın” ve “Buyurun” hitaplarını kullanırken bize yönelik böylesi
bir nezaketten uzak tutumunu kınadığımı belirtmek istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Üçel, sözlerini iade ediyorum. Tutanakları ister
bakarsınız kimleri nasıl davet ettiğimi.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Duymadık.
BAŞKAN – Tutanakları inceleyin o zaman.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Tamam tutanakları incelediğimizde
bakacağız.
MİNE LÖK BEYAZ (Diyarbakır) – Görevini yapıyor, hiç öyle bir şey
yok. Ayıp!
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Sizin gibi milletin canını okuyacağıma
tutanakları okurum. (BDP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Şovmen ya, tamam şov yapma ya.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Konuşacağım da, bazen susmak daha iyidir.
Ben biraz yavaş konuşuyorum.
Sayın Başkan,. bu genel başkanlık göreviniz gereği salonda
sükûneti sağlarsanız konuşmamı yapacağım.
KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Arkadaşlar konuşacak bir şeyi yok
susun da otursun.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Çok var, çok var. Anlayacaksan konuşacak
çok şey var.
KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Geç onları geç, şov zamanı değil.
Meclisin zamanını alma.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Darbelerden en çok muzdarip olan ülkelerden
birinde yaşıyoruz. Herkes darbenin olmaması, sivil demokrasinin olması
gerektiği konusunda bir tutum içinde. Ama öylesi yaman bir çelişki var ki
darbeden nemalanmayan da yok gibi.
Her on yılda bir darbe olan bir ülkedeyiz. Hatta son dönemler beş
yılda bire gidiyor. Sadece askerî darbeler olmadı, sivil darbeler oldu. Sivil
darbelere karşı yasal tedbirler nasıl alınır onu da düşünmek lazım. Askerin
darbe yetkisinin elinden alınmasına ilişkin bütün Meclisin, halkın önüne
çıktığında Meclis üyelerinin hepsinin istisnasız bir şekilde “Biz bu ülkede
darbe olmasına karşıyız, darbelerin olmasını istemiyoruz.” diye açık
beyanatlarda bulunduğunu hepimiz gözlemledik dönem dönem. Ama darbelere karşı
sessiz kalındığı da gözlendi.
Darbeyi kimler yaptı, askerler tek başına mı yaptı? Kenan Evren
tek başına mı bu ülkede darbe yaptı? Onun Güvenlik Konseyinde çalışanlar
kimlerdi? İlk Meclis kabinesinde kimler yer aldı? Onun adına yetkiyi devralan
Hükûmet hangisiydi, hangi politikaları izledi? 27 Mayıs ihtilalini yapanlar kimlerdi,
kimler eliyle Meclisi yönettiler? Darbe darbedir arkadaşlar, sivili askerîsi
yoktur.
Şimdi, bir darbe de şu an, hâlihazırda Hükûmet tarafından
yapılıyor sivil iradeye karşı.
İHSAN ŞENER (Ordu) – Nasıl yani?
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Bir toplumda, bakın, Mısır’da askerî darbe
var, sokağa çıkan insanlar güvenlik güçleri tarafından katlediliyor; bu
darbedir. Türkiye'de de herhangi bir sebepten dolayı Gezi Parkı’nda veyahut da
farklı bir şeyde eyleme çıkan sivil insanlar güvenlik güçleri tarafından katlediliyor;
o zaman bu da darbedir.
İHSAN ŞENER (Ordu) – Nerede oldu bu?
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Demokrasinin… Demokrasinin… (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Önce Sayın Başbakan çıkıp “Mezara kadar gidecek.” dediği Büyükanıt
görüşmesinin özel notlarını paylaşmalıdır, bu Meclisle paylaşmalıdır, halkla
paylaşmalıdır.
Darbeler demokrasi karşıtıysa o zaman demokrasiyi güçlendirmek
esasında darbeyi yok edecektir. Bin tane darbe karşıtı yasa da çıkarsanız,
darbe yapmayı isteyenler darbe yapacak güce geldikten sonra mutlaka darbe
yapacaklardır çünkü darbe -hani, hepiniz daha iyi bilirsiniz- darp yani güç,
cebir anlamındadır.
Gücü olan eğer vicdanı yoksa darbe yapacaktır ama demokrasi
kültürünü geliştirirseniz, demokrasi kültürünü herkes kendine demokrat olmaktan
ziyade, bir toplum yaşamının kaidesi olarak benimserse, demokrasiye saygılı bir
tutum içinde olursa, darbe niteliği taşıyabilecek bütün kanuni düzenlemeler
tasfiye edilir, ondan sonra darbeye karşı bir tutum geliştirilebilir.
60 darbesini kimler yaptı, kimler mağdur oldu, kimler nemalandı?
70 darbesini kimler yaptı, kimler nemalandı, kimler mağdur oldu? 80 darbesini
kimler yaptı, kimler nemalandı, kimler mağdur oldu? 90 darbesini kimler yaptı?
Mecliste milletvekillerimizi alıkoyup, derdest edip götüren polisler darbe
yapmadı mı? O darbeydi, halkın iradesine darbeydi ama demokratik bir
birliktelik, özgür bir yaşamdan bahsediliyorsa, tarihten bahsediliyorsa,
kardeşlikten bahsediliyorsa, insanlık onurundan bahsediliyorsa, bir kere
Türk’ü, Kürt’ü, Laz’ı, Çerkez’i olmaksızın herkes için eşitlik ilkesini ortaya
koymak lazım.
Anayasa’nın kendisi darbe anayasasıdır. Zorla herkese “Türk” diyen
bir darbe anayasasını zorla bize kabul ettirmeye çalışan bu Meclisin kendisi
değil midir? Türk olmayan, Türk olsun ya da olmasın, bütün çocuklara zorla
“Türk’üm, doğruyum, çalışkanım.”ı söylettiren bu Anayasa değil mi? O zaman,
darbeye karşıysa, bu Anayasa bir an önce değişsin. İşte, 40 tane maddede
uzlaşma olmuş. Hangi 40 maddede? Zaten o 40 maddede herkes uzlaşır. Devletin idari
yapılanması, işleyişiyle ilgili anayasal kanunlarda uzlaşmasızlık alanı bulmak
bir kere kabiliyet gerektirir ama devletin temelini esas alan, demokrasinin
temelini teşkil eden ana sözleşmenin ilk 5, 10, 3, hangi maddesinde olursa
olsun, bir kere temel bir kriter olacak.
Bu ülkede sadece Türkler yaşamıyor, Türklerden daha çok şehit
veren halklar vardır bu ülke için ama onların ismi anılmayacak. Onlar, askerlik
görevinde bile terörist kabul edilip, intihar süsü verilerek öldürülecekler.
Askerde “İntihar etti, yılan soktu, zehirlendi, duvardan düştü, eğitim
zayiatı.” diye kaç insan yaşamını yitirdi son on yıl içinde? Bine yakın. Bakın,
dünyada savaşan devletleri istatistikleriyle değerlendirin, birçok ülke bu
kadar askerini kaybetmemiştir. Hangi ülkede bir teğmen askerlerinin eline pimi
çekilmiş el bombasını verip de katlediyor? O pimi çekilmiş el bombasını o
askerlere veren teğmen kaç yıl ceza yedi? İki buçuk yıl, üç yıl. Ama, bir
panzere taş attı diye bir çocuk on üç yıl ceza yedi. O zaman, o çocuk “Bu ülkede
taş atmanın cezası bomba atmanın cezasından daha çoktur. Ben bir dahaki sefere
bir şey atacaksam o zaman taş atmayayım.” demez mi? Der.
Demokrasiyse, insanlık onuruysa, özgürlükse, eşitlikse bunun
pazarlığı olmaz. Darbeye karşıysanız karşısınızdır, değilseniz değilsinizdir.
Bu Mecliste eğer bu madde hâlen tartışılıyorsa, ulusal güvenlik, iç güvenlik,
dış güvenlik tartışılıyor ve askere yetki veriliyorsa, o zaman şu yazıyı şu
duvardan sökün atın.
Ha, AKP politikası “Askerden yetkiyi aldık, polise verdik.”
sözleşmesine götürüyorsa, o zaman polis devleti, o da polis darbesi olur.
Esası tartışalım; bu ülkede yaşayan halkların birlik, beraberlik
değerlerini tartışalım, “Bir arada daha çok nasıl yaşayabilinir”in esaslarını
tartışalım, herkesin dilini, dinini, düşüncesini, siyasetini, ideolojisini,
özgürce yaşayabileceği esasları tartışalım; kanun düzenlemesiyse bu esasta
tartışalım, birliktelikse bu esasta tartışalım.
“Özgürlük mücadelesini veren Kürtler teröristtir.” diyorsunuz,
“Hakkını arayan emekçi teröristtir.” diyorsunuz, “Panzere taş atan çocuk
teröristtir.” diyorsunuz; bir çocuğa su sıkan panzerdir terörist olan,
insanları asit kuyularına atan devlettir terörist olan. Bunları, esası
tartışalım.
Eğer birliktelikse, burada herkesin birliktelikten yana, açık
yürekli ve demokrat olması gerekiyor. Demokrasiden yanaysak zaten bütün darbeyi
andıran yasaları temizlemek gerekiyor, Anayasa’da, kanunlarda... Seçim Kanunu
darbenin kendisidir. Yüzde 10 baraj darbe değil midir? Niye değiştirmiyorsunuz?
Siyasi Partiler Kanunu darbenin kanunu değil midir? Gelin değiştirelim. Millî
Eğitim Temel Kanunu bütün dilleri yok eden bir kanun değil midir? Gelin
değiştirelim ama yok…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - …sadece laf olsun torba dolsun, dostlar
alışverişte görsün hesabıysa, o zaman bazı şeyleri enikonu tartışmak lazım.
Teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde şahsı adına söz isteyen Süleyman Nevzat Korkmaz,
Isparta Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu kürsü milletin kürsüsü; bizler de bu
kürsüyü onun adına kullanıyoruz. Bugün devletine ve milletine hizmet eden bir
kişinin, bir uzman erbaşın şahsıma gönderdiği bir mektubu sizlerle paylaşmak
istedim, onların sesi olmak istedim. Bu cümleleri, en güzel yıllarını,
gençliğini vatan savunmasına ve milletine hizmetkârlığa adamış birinin, âdeta
büyük aşkından karşılık görememiş bir sevgilinin duyguları olarak gördüğüm için
sizlerle de paylaşmak istedim, olur ya, senelerdir ifade ettiğimiz sıkıntıyı
belki onun cümleleri sizlere daha iyi anlatır diye. Uzman erbaş kardeşimiz, 45
yaşını doldurduğundan üzerindeki üniforması, ayağındaki botları çıkarılmış,
binlerce uzman erbaştan sadece birisi.
Şöyle diyor bu kardeşimiz: “Sayın Vekilim, geçen hafta cuma günü
itibarıyla yirmi yıl önce gönüllü olarak girdiğim Türk Silahlı Kuvvetlerine ve
gönüllü olarak giydiğim üniformamı zorunlu olarak çıkarmak zorunda kaldım. Son
cumaydı, üniformama veda edecektim. Sabah zor kalktım ve üniformamı çok değişik
duygular içerisinde elim titreyerek giydim ve botlarımı bağladım. İçimden
servise binmek gelmiyordu, iş yerine yürüyerek gittim. İşe son kez üniformayla
gitmek benim için çok zor oldu. Yolda giderken hep düşündüm ‘Ben bir yerde hata
yaptım da yirmi yıldır giydiğim, üzerimde şerefle taşıdığım üniformamı zorla mı
çıkartıyorlar?’ diye. Sicilim pekiyiydi. 60 adet takdirim vardı. Dosyamda
hiçbir cezam yoktu. Bir gün dahi istirahat almamıştım. Bir yıl yurt dışında görev
yaptım. Yıllarca, çocuklarım hastalandığında eşime ‘Sen götür, benim işim var.’
dedim. Yıllarca gönüllü hafta sonu mesaiye kaldım ama şimdi bakıyorum, 45 yaş
sınırı nedeniyle dört saat sonra bu üniformayı giyemeyeceğim. Gönül isterdi ki
kendi isteğimle ayrılayım. İşe gidene kadar bunları düşündüm. Sıkıntılar
başlamıştı eşim ve benim için, psikolojimiz bozulmuştu. Evdeki yaşanan
olaylardan çocuklar da etkilenmişlerdi. İşte o gün gelip çatmıştı ama o günü
yaşamak çok zordu, ancak onu yaşayan bilirdi. O son gün saatler geçmek
bilmiyordu ve öğlen olmuştu. Öğleden sonra komutanımdan son iznimi aldım ve eve
geldim. Botlarımın bağlarını çözdüm, içeri girdim, üniformamı her zamanki
yerine astım. Botlarım üç gündür kapının önünde duruyor, ne eşim ne de ben
botlarımı içeri almıyoruz. Sanki botlarımı yeniden giyecekmiş gibi her sabah
onlara umutla bakıyorum.
Herhangi bir kimse özel bir şirkette 1.000 lira ile işe girse,
yirmi yıl sonra ikiye, üçe katlanır ama ben mesleğe yeni başlayan uzman
arkadaşımla yirmi yıldır hep aynı maaşı aldım, çünkü kamu kurum ve
kuruluşlarında tek ek göstergesi olmayan biziz. Bir yılda herhangi bir nedenle
üç ay istirahat alsak atılırız, bir yılda otuz gün disiplin amirlerimizden ceza
alsak ya da mahkeme kararıyla bir gün ceza alsak işten atılırız.
Bütün herkese kadro verdiniz, uzman erbaşlara neden kadro
verilmiyor, neden bizlere sahip çıkılmıyor? En zor şartlarda, terörle
mücadelede en ön saflarda mücadele ettiğimiz için mi?” diye soruyor.
“Sayın Vekilim, 45 yaşından sonra Türk Silahlı Kuvvetleri bizi
istemiyorsa, devlet memuru yapsınlar 56 yaşına kadar. 2010 ağustos yasasında 45
yaş sınırıyla sözleşmesi feshedilen uzman erbaşlar maaş bağlanana kadar memur
edilir denildi ve memur oldular. Yanlarındaki memurlar 56 yaşına kadar
çalışabilir iken ‘Sen uzman erbaşsın, gününü doldurup emekli olacaksın’
denildi. 6000 sayılı Yasa, uzman erbaşları memur değil mağdur etti.” diyor.
Değerli arkadaşlar, bu ve benzeri birçok sitemlerde bulunuyor.
Gerçekten bu sese kulak vermemiz lazım çünkü 43 bin uzman erbaş adına konuşuyor
bu kardeşimiz ve bu kardeşimizin oğlu da bir mektup yazmış yine. Kısaca şunu
söylüyor: “Babamın haksızlığa ve adaletsizliğe maruz kaldığını düşünüyorum. Bu
durumda benim gibi nice uzman erbaş çocukları var, ben sadece onlardan biriyim.
Bu sorunun giderilmesinin üniversite hayallerimin gerçek olmasını sağlayacağını
düşünüyorum.” diyor.
Kıymetli arkadaşlar, bir de 8 yaşında bir kızı var, o da kendi
kalemiyle derdini anlatmak istemiş, bir ev çizmiş. Bu “Bugüne kadar bir evimiz
olmadı, ben resmini çizip gönderiyorum.” diyor.
Kıymetli arkadaşlar, bu satırlar, bu çizgiler samimi çizgiler. Bu
siyaset üstü bir mesele.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
S.NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Gelin bunu Türkiye Büyük Millet
Meclisi olarak çözelim ve umut içinde olan birçok uzman erbaşa da
Parlamentomuzun şefkatini gösterelim diyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde şahsı adına söz isteyen, Selçuk Özdağ, Manisa
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 479
sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Türkiye son elli yılda demokrasiye karşı yapılmış birçok müdahale
gördü, millet olarak da çok ağır bedeller ödedi. Darbeler, ülkemizin yakın
tarihinin karanlıkta kalmış dönemleridir. 12 Eylül darbesini yapanlar,
demokratik düzene karşı yaptıkları bu müdahaleye Türk Silahlı Kuvvetleri İç
Hizmet Kanunu’nun 35’inci maddesini gerekçe olarak göstermişlerdir. Maalesef
daha sonraki dönemlerde de askerin siyasete yaptığı her müdahalede, 35’inci
madde durumdan vazife çıkarılan bir darbe emri gibi mütalaa edildi. Böylece bir
yasa maddesi, yasa dışılığın aracı hâline getirildi. Dünyanın hiçbir yerinde
darbe yapmanın yasal bir meşruluğu yoktur. Yasalar düzensizliğin değil,
düzenin, nizamın aracıdır.
Değerli milletvekilleri, 35’inci maddeye baktığımız zaman, aslında
bu maddenin askere darbe yapma yetkisi vermediği görülmektedir. Çünkü bu
maddeyi böyle yorumlamak, darbecilerin yasada yazan bir emri yerine getirdiği
şeklinde görüleceği için, tüm darbe yargılamalarını anlamsız kılar. Yasayı,
darbe yapmayı meşru gösterecek şeklinde yorumlayanlar, yaptıkları darbelere
yasal kılıf bulmak isteyen darbecilerdir.
Değerli milletvekilleri, ülkeyi yönetmek siyaset kurumunun
görevidir. Bunun için hukuk dışılığın vasıtası hâline getirilen her türlü
vasıtanın ıslahı ve demokrasinin gereklerine göre yeniden tanzimi elzemdir.
Darbecilerin elindeki her türlü istismar malzemesini almak, elbette bu yüce
Meclisin ve hepimizin görevidir.
Yasa değiştirmekle darbelerin önünün alınacağını düşünmek bir
yanılgıdır. Osmanlı Devleti’ni yönetenler de Yeniçeri Ocağını lağvederken bir
daha darbelerle karşılaşmayacaklarını düşünüyorlardı. Yeniçeri Ocağı lağvedildi
ama yeniçeri ruhu devam etti. Kendilerine başka kılıflar bularak geleneklerini
sürdürdüler.
Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu, 1961 tarihinde yürürlüğe
girmiştir. Başbakan Adnan Menderes ve bakanları idam sehpasına gönderen 27
Mayıs darbesi yapıldığı zaman şimdi değiştireceğimiz yasa yoktu. Bu da demek
oluyor ki, darbecilerin demokrasiye müdahale etmesi için illa böyle bir yasanın
bulunması gerekmiyor. Eğer, bir ülkede darbe kültürü varsa yasasının olup
olmaması birinci derecede mühim değildir. Asıl olan, darbelere ve darbecilere
cesaret veren kültürel zeminin kurutulmasıdır. Aslında bu yasa da, bu kültürel
altyapının ıslahı için atılmış önemli bir adımdır. Bugünlerde Mısırda yaşanan
olayları bir yönüyle böyle yorumlamalıyız. Bir yıl önce demokratik bir yolla
seçilen Mursi’ye karşı, bir yıl sonra darbe yapılan bir ülkede, yerleşik
demokrasi kültüründen bahsetmek söz konusu bile olamaz. Sadece seçim yapmakla
bir ülkede demokrasi yürümez. Daha önemli olan demokrasi kültürünün
oluşmasıdır.
Ülkemiz darbe kültüründen kurtulma noktasında son yıllarda çok
önemli aşamalar kaydetmiştir. Ama bunu tahkim etmek, hem yasal prosedürü hem de
toplumsal zemini özgürlükçü, şiddet unsuru taşımayan, her düşünceye saygılı bir
noktaya getirmek hepimizin görevidir. Demokrasi hukukla ve ona sahip çıkan
bireylerle korunur. Bu kültürü derinleştirmek yasa yapmak kadar önemlidir.
12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandum öncesinde, bazıları
ısrarla darbecilerden hesap sorulamayacağını, 12 Eylül darbesinin zaman aşımına
uğradığını iddia etmişlerdi. Zamanla bu iddiaların ne kadar mesnetsiz olduğu
ortaya çıkmıştır ve darbeciler yargıya hesap vermeye başlamışlardır. Bu ve
benzeri yargılamalar darbeci geleneğin yok edilmesi ve bu zihniyetten
kurtulmamız açısından atılmış önemli adımlardır. Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet
Kanunu değişikliği de bu anlamda atılmış önemli bir adımdır.
Değerli milletvekilleri, bugünkü dünyada ülkelerin itibarı sahip
oldukları demokrasinin gelişmişlik değeriyle ölçülmektedir. Üzerinde
yaşadığımız coğrafya, her zaman demokrasisi, ekonomisi ve ordusu güçlü bir
devlet olmamızı gerektirmektedir. Demokrasiyi özümsemiş, darbeci zihniyetten
arınmış güçlü bir ordu, Türk milletinin her zaman göz bebeği olacaktır.
Değerli milletvekilleri, benim de üyesi olduğum ve çalışmaktan
büyük gurur duyduğum Darbeleri Araştırma Komisyonu Raporu’nun “Sonuç ve
Öneriler” kısmı, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu olan 4 partinin
imzasıyla yazılmış ve üzerinde ittifak edilmiştir. Bu önerilerin bir tanesi de,
Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun değiştirilmesidir, diğeri ise
Millî Güvenlik Kurulunun sivil yapının kontrolünde ve tavsiye organı şeklinde
yapılandırılmasıdır.
Değerli milletvekilleri, demokrasimizi ve cumhuriyeti koruma
görevi öncelikle milletimize aittir. Türk Silahlı Kuvvetleri, milletimizi ve
sınırlarımızı dış düşmanlarımıza karşı koruduğu zaman, zaten, doğal olarak
cumhuriyetimizi de korumuş ve kollamış olacaktır. İçeride ise asayişimizi
korumak emniyet güçlerimizin görevi olmalıdır. Millî Güvenlik Kurulu ise olması
gerektiği gibi tavsiye organı olarak görev yapmalıdır.
Değerli milletvekilleri, biz, burada, Türk Silahlı Kuvvetleri İç
Hizmet Kanunu’nu, Türkiye'yi değişen dünyaya entegre etmek için, kanunla
korunmayıp ve cumhura emanet edilmiş bir cumhuriyet için, orduya asıl görevinde
saygınlık kazandırmak için, garnizon cumhuriyeti değil sivil cumhuriyet için
değiştiriyoruz.
Unutulmamalıdır ki, demokraside bütün senaryoları halk yazar,
bütün rolleri halk dağıtır, bütün roller sandıkta dağıtılır, kimin aktör kimin
figüran olacağına halk karar verir. Bundan ötesini düşünmek abesle iştigaldir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – İnşallah, değiştireceğimiz bu
düzenlemeyle, bir yandan demokrasimizin ihtiyacını çözeceğiz, bir diğer yandan
da millet iradesini hâkim kılacağız.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde on beş dakika süreyle soru-cevap işlemi
yapılacaktır.
Sayın Genç…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Bakan, anlaşılan bu kanunla siz
orduyu kaldırıyorsunuz, yerine Hamas’tan, El Kaide’den, Müslüman Kardeşlerden,
çoğunluğu bunlardan olmak üzere polis teşkilatı kuruyorsunuz. Bunun açıkçası
şu: Ordudan çok rahatsızsınız. Bu orduyu öyle bir şekle sokuyorsunuz ki, artık
ordu diye bir şey Türkiye'de kalmıyor. Bunun sebebini açıklar mısınız? Bu neden
kaynaklanıyor, bu ordu düşmanlığınız?
Evet, orduda geçmişte birtakım hatalar yapanlar oldu, ihtilaller
yapıldı. İhtilaller yapıldı diye bu orduyu feshetmek mi lazım, bu duruma mı
düşürmek lazım.
Yarın, içeride bir polisle ordu çatıştığı zaman ne olacak bu
memleketin hâli? Yani o duruma getiriyorsunuz memleketi. Bugün polisin içinde
gençlerin gözüne direkt ateş eden kişiler Türk vatandaşı olamaz, Türk
milletinin ferdi olamaz çünkü bunlara şu izlenim yapılıyor…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Tunceli) - …işte, bizim karşımızda olanlar, bunlar
kâfirdir, katli helaldir diyorsunuz.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, tekrar soruyorum: PKK terör örgütü sizce iç tehdit
olmaya devam etmekte midir? Devam etmekteyse bununla mücadele eden Türk Silahlı
Kuvvetleri mensuplarına PKK terör örgütü üyelerine müdahale etmeme talimatını
kimler vermiştir? Verenler hakkında Bakanlığınızda herhangi bir işlem yapılmış
mıdır? Bu, anayasal bir suç değil midir?
Bir diğer sorum: Türk Silahlı Kuvvetlerinden sorumlu bir bakan
olarak “Türk milleti” kavramını kullanmakta zorlanıyorsunuz. O zaman, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin adını da Silahlı Kuvvetler olarak değiştirmeyi düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Vural…
OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, soru sordum ama cevabını almadım.
Faraşin Yaylası’nda PKK terör örgütü silahlı insanlarıyla cenaze
töreni düzenliyor, kişiler katılıyor. Güvenlik güçleri bunları görmedi mi,
müdahale etme ihtiyacı içerisinde olmadı mı? Yoksa siyasi olarak müdahale
talimatı vermiyor musunuz bu girişimler karşısında, PKK terör örgütü
silahlarıyla birlikte orada olurken?
Diğer taraftan, 25 Haziranda yapılan Millî Güvenlik Kurulunda,
millî güvenlik siyasetini belirleme noktasında Bakanlar Kuruluna tavsiyelerde
bulunan, görüş bildiren Millî Güvenlik Kurulunda Türk Silahlı Kuvvetlerinin iç
ve dış tehditler karşısında görevlerini sadece dış tehditlere inhisar ettiren
bir öneri görüşülmüş müdür, değerlendirmesi yapılmış mıdır? Millî Güvenlik
Kurulunda bu konuda bir değerlendirme yapılıp yapılmadığını lütfen Meclis Genel
Kuruluyla paylaşır mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Erdem…
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, Türk Silahlı Kuvvetler İç Hizmetler Kanunu madde 37
askerin ne şekilde ant içeceğini düzenliyor. “Barışta ve savaşta, karada, denizde,
havada, her zaman, her yerde milletime ve cumhuriyetime, doğruluk ve muhabbetle
hizmet ve kanunlara, nizamlara, amirlerime itaat edeceğime ve askerliğin
namusunu, Türk sancağının şanını canımdan aziz bilip, icabında vatan,
cumhuriyet ve vazife uğrunda seve seve hayatımı feda edeceğime…” şeklinde
yapılan yeminin size göre sakınca teşkil eden bir yönü var mıdır? Bu maddeyi de
kaldırmayı düşünüyor musunuz? Çünkü içerisinde “Türk” kelimesi geçiyor,
“namus”, “şeref” geçiyor, “cumhuriyet” geçiyor. Bunları kaldırmayı düşünüyor
musunuz?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Korkmaz…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Bakan, bir yılı geçti, Genel
Kurulda “Sivil memurların diğer kurumlara geçişlerinde muvafakat alma sorunları
var.” dediğimde “Kim muvafakat istiyorsa buna yardımcı olacağız.” demiştiniz.
Hiçbir gelişme olmadı. Türk Silahlı Kuvvetlerini temsil eden Sayın Bakanın bir
ağırlığı olur, siyasal sistemimizde az konuşur, öz konuşur ama verdiği sözlerin
arkasında durur. Bu sorunu genel olarak çözmediğiniz gibi, şehit eşleri ve
kardeşlerine de muvafakat vermiyorsunuz. Çıkaracağınız bir genelge ile
çözülebilecek servislerdeki sıralamaları, lojmanları, hatta içtimaya
çıkarılması gibi birçok soruna da sırtınızı döndünüz. Sivil memurları
kucaklamakla hiçbir şey kaybetmeyeceksiniz. Aksine, Türk Silahlı Kuvvetleri,
onların iş memnuniyetini artırmakla daha da güçlü olacak.
Sayın Bakan, verdiğiniz sözleri ne zaman tutacaksınız? İnsan
hakları hakkında yaptığınız tumturaklı konuşmaları ne zaman Bakanlığınızda
uygulamaya başlayacaksınız?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Türkoğlu…
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, birinci bölümde sorduğum soruya cevap alamadım. Yani
böyle “başıbozukluk” diye tarif edebileceğimiz, hem şehirlerimizde polislerin
yanında sivil kıyafetli, eli sopalı, palalı adamlar geziyor hem de belli bir
coğrafyayı sizin “silahlı örgüt” ya da “silahlı grup” dediğiniz PKK’lı
teröristler kontrol ediyor. Bununla ilgili düşüncelerinizi almak istiyordum.
Bir de astsubaylarımızın ciddi sorunları var. Ek gösterge, çalışma
şartları, OYAK’ta temsilleri gibi, emeklilikte aldıkları ücretlerle ya da
birinci dereceden emekli olamamaları, yani 3600 ek göstergeleri var ama çoğu
3600’den emekli olamıyor. Dolayısıyla, böyle sorunları var, bunlara ilişkin
intibaklarında sağlanacak bir düzenleme ne zaman gelecek? Onlar da bu konuda
bizden bir çözüm bekliyorlar.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, devletin susturmadığı, sözde terör örgütü liderinin
talimatıyla susmuş silahlar gerçekten susturulmuş mudur? Öyleyse ne
karşılığında?
İki, tekrar başlaması gene sözde terör örgütü liderinin
talimatıyla mümkün olmaması için ne gibi tedbirler alıyorsunuz? Güvenliği
terörist başının iki dudağının arasına mı emanet ettiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Sakık…
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, ben de teşekkür ediyorum.
Aslında hayırlı bir maddeyi görüşüyoruz. Gecikmiş de olsa
önemlidir Türkiye siyaseti açısından ama diliyoruz, umuyoruz, Genelkurmay’ın da
çok yakın bir tarihte Millî Savunma Bakanlığına bağlandığı bir süreci hep birlikte
yaşarız. Demokratik ülkelerde bu adımlar çoktan atıldı, bizim ülkemizde de
atılması gerekir.
İkinci bir konu: Beş-altı aydır ülkemizde silahlar sustu. Kan yok,
gözyaşı yok, tabut yok, ölüm yok. Bu sürece katkısı olan herkese çok teşekkür
ediyorum. Yani, sadece insanları savaşa gönderen bir ordu değil, ordular da
barışa hizmet eder. Bu konuda, bu sürece uygun adım atan herkese çok teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Öncelikle hem ordumuz -Türk Silahlı Kuvvetlerimiz- hem de
polisimiz bu devletin hukuki organlarıdır ve her birisi de Türk milletinin
güvenliğini sağlamak için… Niye güvenliğini sağlıyor? Anayasa’yla tanınmış,
yasalarla tanınmış hak ve özgürlükleri kullanmak için var. Eğer milletin can
güvenliğini sağlayamazsan diğer hak ve özgürlükleri kullanamaz, seyahat
özgürlüğünü kullanamaz, mülkiyet hakkını
kullanamaz. Dolayısıyla, güvenlik esas çünkü hak ve özgürlüklerin kullanılması
için güvenlik gereklidir.
İki: Polisle ordu niye çatışsın? Kendi düşüncenizde var. Polis ve
ordu Türkiye devletini daha güçlü kılmak için var, Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarını daha özgür bir ortamda yaşatmak için var.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Alternatif kuvvet yaratıyorsunuz işte.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Dolayısıyla da
kurumlar arasında iş birliği ve diyalog açısından hiçbir sıkıntı yok. Tüm
vatandaşlarımızın böyle olmasını isterim ancak aykırı düşünenler her zaman
olabilir ancak bunun da gerçeği yansıtmadığını ben ifade etmek isterim.
Türk Silahlı Kuvvetlerimiz tarihinde hiç olmadığı kadar kendi
görevini yapmakta ve en güçlü dönemindedir. Yurt dışında birçok NATO
toplantısına katılmış, birçok ülkenin savunma bakanını, silahlı kuvvetlerini
gitmiş, görmüş, incelemiş ve birçok anlaşmaya imza atmış bir kişi olarak
söylüyorum.
Sayın Işık dedi ki: “PKK iç tehdit olarak devam ediyor mu?” Devam
ediyor. Bununla ilgili terörle mücadelemiz devam ediyor mu? Devam ediyor,
eksiklerimizi de gidermeye çalışıyoruz. Bakın, bugün, burada, terörle mücadele
sırasında, Bakanlar Kurulu kararıyla acil durumlarda valilere de gerekirse
güvenlik bölgesi ilan edilebilme yetkisi şey ediyoruz. Peki, bir başka
arkadaşımız “Ya, şimdi, işte, terörle mücadele yok, silahın bırakıldığı sürece
geçildi. Buna ne ihtiyaç vardı?” diyen de oluyor. İşte, gördüğünüz gibi, demek
ki ihtiyaç olan kanunlar da getiriliyor. Gönül arzu eder ki burada, bu ülkede
hiçbir terörist örgüt olmasın, organ da olmasın, biz bu kanunları da kullanmak,
uygulamak durumunda da kalmayalım.
İki: Biz Türk milletinin adından hiçbir zaman gocunmadık. Türkiye
Cumhuriyeti adı da böyledir, bundan hiç kimsenin rahatsız olduğu yok. Türk
Silahlı Kuvvetleriyle biz gurur duyuyoruz. Dolayısıyla, bu ülkenin, bu
memleketin bir evladı olmaktan, bu ülkeyi yarına, ama 75 milyonu ayrım
gözetmeksizin hepsi “Bu ülkenin vatandaşıyım.” diyerek alnı açık, başı dik
şekilde, gururla Türkiye Cumhuriyeti pasaportunu her yerde taşımasından daha
güzel bir şey var mı? Biz bunu istiyoruz. Ve bu nasıl olur? Türkiye’yi
güçlendirmekle olur, maddi yönden, manevi yönünden, vatandaşlar arasındaki
yanlış algılamaları ortadan kaldırarak, bölücü unsurlar değil, birleştirici,
ortak noktalarımızı öne çıkararak. Tek 1 tane ayrılığımızı öne çıkarıp da 99
tane ortak noktamızı tahrip etmememiz gerektiğini söylüyorum, bizim düşüncemiz
budur. 99 ortak noktamız var, 1 farklı noktamız var; farklı noktan senin olsun,
99 ortak nokta bizim bin yıl bir arada yaşamamız için yeterlidir. Bu ülkeyi
büyüttüğümüz zaman herkes bundan pay alır; özgürlüklerden de, ekonomiden de,
haktan da pay alır. Hakkâri’ye havaalanı yapılıyor, Şırnak’a havaalanı
yapılıyor, Bingöl’e –bugün, herhâlde, açıldı- havaalanı yapılıyor, işte,
İstanbul’a havaalanı yapılıyor, otoyollar yapılıyor. Yani, özgürlük, haklar
büyürse her yer de büyür. Oradan dolayı hiçbir sıkıntı olmaz diye düşünüyorum.
Yine, Sayın Vural’ın, işte, “Elinde silahlı insanlar cenaze
kaldırımına katılıyor.” Bakın, herkes hukuku çiğneyebilir ancak hukuku
çiğnedikten sonra bunun karşılığını görebileceğini de bilmesi lazım. Bizim
güvenlik güçlerimiz de, o hâlde, hukuka aykırı olan kişileri tespit edip onu
yargı önüne getirmektedir, bu ana kadar bizim de yaptığımız budur.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani, suç işlendikten sonra, öyle mi?
MİLLİ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) – Kesin. Yani, suç
işlemeden önce mi gözaltına alalım?
OKTAY VURAL (İzmir) – Silahlı insanlar duruyor orada, silahlarıyla
yapıyorlar.
MİLLİ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) – Dolayısıyla,
güvenlik güçlerimiz gereğini yaparlar. Eğer suç işlemişlerse, silahla
gelmişlerse -ki ben de gördüm görüntüleri, işte, İçişleri Bakanımız da var- hiç
merak etmeyin, hukuk işler, yavaş işler ama yerinde, zamanında işler, onda
hiçbir sıkıntı olmasın.
Üç: Milli Güvelik Kurulundaki gündem gizlidir; aksine bir karar
alınınca açıklanmaz.
Bir başka husus, dediği gibi…
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, basın açıklaması var.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – İşte o açıklamayla
ilgili olarak…
OKTAY VURAL (İzmir) – Yok burada.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Dolayısıyla da açıklanmaz, o kendi düşüncenizi bunun üzerine
şey edersiniz.
İki: Sayın Erdoğan dedi, bu iç hizmet kanununda ant, yemin de
vardır. Biz o anttan, yeminden dolayı bir sakınca görmedik. Ona benzer yine
yeminler 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda da vardır. Ha, biz bunu
değiştirmeyi düşünmüyoruz -Komisyonda bir üye arkadaşımız da dile getirmişti-
ama siz eğer rahatsızsanız iktidara geldiğinizde değiştirirsiniz. Ama biz
rahatsız değiliz, dolayısıyla bizim değiştirme gibi bir düşüncemiz yok, olsaydı
eklerdik.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Tamamen demagoji yapıyorsunuz.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Bu söze güvenebiliriz değil mi Sayın Bakan?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bizim böyle bir
rahatsızlığımız yok, oldu mu? Biz bu cumhuriyetten de rahatsız değiliz, bu
milletin ortak değerlerinden de rahatsız değiliz; onları güçlendirmeye, tahkim
etmeye, 21’inci yüzyıla el ele birlikte taşımaya çalışıyoruz.
Bir başka soruda yine, “sivil memurlara başka kuruluşlara geçiş
izni vermiyorsunuz.” denildi. Buraya talepler geliyor, talepler geldiğinde
“Arkadaşlar, bakın, bunların taleplerini kabul edin…” Birçok yerde sivil
memurlar diyor ki: “Efendim, bir iyi var, iki iyi var, bu giderse hizmet
aksayacak.” Şimdi bu giderse hizmet aksayacak diye sizin önünüze bir bilgi notu
geldiğinde siz ne yapacaksınız? Ya hizmeti aksatacaksınız ya da o zaman dediği
gibi…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Neden insanlar ayrılmak istiyor, bir
sorun mu var diye düşünürüm.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Güzel. Neden insanlar
ayrılmak istiyor ancak neden insanlar da -sınav yapıyoruz, bakın, şimdi sınava
giriyor herkes- girmek için çalışıyor?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – İşsizlik! O da sizin eseriniz, ölümü
gösterip sıtmaya razı ediyorsunuz!
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Dolayısıyla ben
geldikten sonra gerçekten çok hizmet aksadı dese bile… Mesela annesinin dediği
gibi, Allah göstermesin, kendisinin de bakıma ihtiyacı olan bir hastalığı
varsa, ailenin bütünlüğünün korunması gerekiyor. Anayasa’da aileyi korumak
herkesin görevi, dikkate almak. Dolayısıyla izin verdiklerimiz de var,
vermediklerimiz de var. Biz izin vermek için elimizden geleni yapacağız. Her
gelene izin vereceğiz anlamına gelmez ama biz geldikten sonra -onların
listesini de arkadaşlar çıkardılar, verirler- hiç kimseye de izin vermedik
değil, birçoklarının geçişine de izin verdik. Devlet hizmetinin uygun,
aksamadan işlemesi bizim önceliğimizdir.
Yine bir başka soru, Sayın Türkoğlu sordu. Başıbozukluk, eli
palalı, sopalı var ama hukuk düzeni de yargılıyor. Önce savcı tutuklanmasını
talep etti, mahkemeye çıktı, hâkim serbest bıraktı, itiraz etti, yeniden tekrar
tutuklanmasına karar verdi.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Fas’a kaçtı Sayın Başkan,
Casablanca’ya kaçtı.
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz yasta zannediyorsunuz ama o Fas’ta!
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Olabilir, olabilir,
kaçar ama sonuçta Türkiye’ye geldiğinde gereğini yapar.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Komutanlarınız şu anda kaçma
tehlikeliyse tutuklu bulunuyor, niye konuşmuyorsunuz?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Onların kaçma tehlikesi mi var?
BAŞKAN – Sayın Korkmaz, lütfen oturun.
Sayın Bakan, sorulara cevap verin siz, lütfen karşılıklı
konuşmayalım.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Peki, bir başka husus,
dediği gibi, OYAK’ta temsil konusunda. OYAK’ta şu anda Silahlı Kuvvetleri
temsil eden 2 tane arkadaşımız var, birisi general, birisi astsubay.
Dolayısıyla, Silahlı Kuvvetlerde zaten Bakan ve diğer o komitenin atamış olduğu
4 yönetim kurulu üyesi var. O 2 üyeden 1 tanesi general, 1 tanesi de astsubay.
Hatta, doktorasını yapmış, hukuk üzerine de eğitimini yapmış, kendisiyle gurur
duyduğum bir kardeşim.
Yine, biz, dört yıllık okulu bitirmiş olması kaydıyla uzman
erbaşların da, uzman jandarmaların da, astsubayların da, sivil memurların da
-1’inci derecede astsubaylar da buna dâhil- dört yıllık okulu bitirmiş olması
kaydıyla emekli olabilmelerine ilişkin yasal değişikliği yaptık.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Kimse olamıyor ama, hep 2’den
oluyor.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Birinci dereceden
olur. “İşte, terörle mücadeleyle ilgili ne gibi tedbirler alıyorsunuz?” Biraz
önce de açıkladım, dediği gibi. Eğer ki Silahlı Kuvvetlerimiz veya emniyet
güçlerimiz bu terörle mücadele konusunda gerek teknik donanımları, gerek hukuki
eksiklikleri neyse… Mesela, bunlardan bir tanesi de dediğim gibi bu askerî
güvenlik bölgelerinin sadece operasyon döneminde ilan edilmesiydi. Gördünüz,
bunu da getiriyoruz. Biz bir olursak, beraber olursak, Türkiye büyüyünce
herkesin kazanacağını, Türkiye kaybedince herkesin kaybedeceğini fark edersek,
inanırsak, bilirsek ve Türkiye'yi daha güçlü yaparsak bundan herkesin menfaati
olur. Biz bu düşünceyle gidersek inşallah çok daha iyi olacak diye düşünüyorum.
Bir başka kardeşim, yine, bu 45 yaşında emekli olanlar… Türk
Silahlı Kuvvetleri personelinin emekli yaşlarını söylemek istiyorum Muhterem
Başkan, sayın milletvekilleri; mesela subaylarımız 52 yaşında emekli oluyor,
astsubaylarımız 55 yaşında emekli oluyor. Uzman jandarmalar 56 yaşında, uzman
erbaşlar 45 yaşında ancak bunlardan emekliliğini hak etmemiş olanlar var ise
yine Millî Savunma Bakanlığı veya Türk Silahlı Kuvvetleri kadrolarında sivil
memur olarak istihdam edilebilme imkânı var. O da emekli olurlarsa,
kazanırlarsa, kazandıklarında da tekrar yine emekliliğe sevk ediliyorlar,
diyelim.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, efendim bir konuyu arz etmek
istiyorum. Biraz önce bir soru tevcih ettim Sayın Bakana. “Millî Güvenlik Kurulunda değerlendirildi mi?” Çünkü
Anayasa’mıza göre Millî güvenlik siyaseti
ve bunlarla ilgili değerlendirmeler Millî Güvenlik Kurulunda yapılır. Siz
“gizlidir” dediniz. Bakın, burada Millî Güvenlik Kurulunun yaptığı basın
açıklaması var. Bu basın açıklamasında çözüm sürecinden bahsediliyor,
Suriye’deki gelişmeden bahsediliyor; Kuzey Afrika, Körfez ülkelerinden
bahsediliyor, gıda güvenliğinden bahsediliyor ama bununla ilgili hiçbir
değerlendirme yapılmamış. Yani bunun gündemde değerlendirilip
değerlen-dirilmediğini, nasıl bir görüş çıktığını sormuyorum. Bu konu ele alındı
mı, alınmadı mı? Bu konuda herhangi bir basın açıklaması da yok. Böylesine
önemli bir konu Millî Güvenlik Kurulunda değerlendirilmez de gıda güvenliği
değerlendiriliyorsa gerçekten Millî Güvenlik Kurulu içler acısı bir durumda
demektir.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki
önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza soracağım.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.31
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.48
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK
(Erzincan), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
138’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
479 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
1’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı "Sözleşmeli Erbaş ve Er
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem
İnce'nin; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifinin" 1. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Hasan Hüseyin Türkoğlu Mehmet Erdoğan S. Nevzat Korkmaz
Osmaniye Muğla Isparta
Mesut Dedeoğlu Erkan Akçay Edip Semih Yalçın
Kahramanmaraş Manisa Gaziantep
Münir
Kutluata Alim Işık
Sakarya Kütahya
“MADDE 1- 10/3/2011 tarihli ve 6191 sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er
Kanununun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “yirmidokuz yaşın
bitirildiği yılın sonu” ibaresi “on yıllık hizmet süresi” olarak
değiştirilmiştir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) –
Katılamıyoruz efendim?
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI MUAMMER GÜLER (Mardin) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Semih Yalçın, Gaziantep Milletvekili.
(MHP sıralarından alkışlar)
EDİP SEMİH YALÇIN (Gaziantep) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 1’inci maddeyle alakalı söz
almış bulunuyorum.
Öncelikle şu hususu, Sayın Bakanım da buradayken izah etmekte
fayda mülahaza ediyorum. Biraz evvel 37’nci madde ile alakalı olarak “Neden onu
da değiştirmediniz?” şekli ile milletvekili arkadaşlarımızdan birisi bir sözlü
soru yöneltmişti, aynı soruyu –Sayın Bakan da hatırladı- ben de Komisyon
görüşmeleri sırasında ifade etmiştim. Bunun temel sebebi şudur: Dokuzuncu
Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel döneminde, eski Cumhurbaşkanımız yazılı ve
resmî bir sorgulamayla Genelkurmaydan bu 35’inci madde ile alakalı olarak
“Darbelere neden dayanak oluyor? Bunun dışında kanunlarımızda dayanak
olabilecek başka hususlar veya maddeler var mı?” şekli ile yazılı soru
yöneltmişti. Buna karşılık, Genelkurmayımızdan Cumhurbaşkanlığına iletilen
yazıda, 35’inci maddenin yanı sıra, biraz evvel bizim sorguladığımız 37’nci
maddenin de darbelere dayanak olabileceği hususu görüş olarak beyan edilmişti.
Bizim ısrarla “35’i kaldıran zihniyet, değiştiren zihniyet neden 37’yi de bu
anlamda orada muhafaza ediyor?” şekli ile bir sorgulamaydı. Onu kısaca ifade
etmiş olayım.
Değerli milletvekilleri, gördüğünüz gibi kanunla, yasayla ilgili
görüşmeler başladığı andan itibaren, dikkat ederseniz, mevzu iki önemli noktaya
kilitleniyor. Benden önce konuşan çok değerli hatiplerimiz özellikle 2’nci
maddedeki askerliğin tanımı hususunda ve 35’inci maddede silahlı kuvvetlerin
görev tanımı hususunda bazı ciddi endişelere sahip. Bu endişelerin mutlak
surette Hükûmet ve iktidar tarafından giderilmesi lazım çünkü daha sonraki
dönemde, bugün itibarıyla gideremeyeceğimiz bu sıkıntıların devletin ve
iktidarın başına gaileler açacağı kanaatindeyiz.
Herşeyden evvel, ben, biraz evvel yaptığım konuşmada “Tanım neden
bu kadar yavanlaştırıldı?” derken, yanlış anlaşılmasın, orada mevcut hâlde
duran eski 2’nci maddede “Türk vatanı” tabirinin kaldırılmasına anlam
veremediğimizden kaynaklanıyor bu kafa karışıklığımız, bu düşüncemiz ve bunun
ısrarla sizden cevabını istedik komisyonlardan bu tarafa ama şu ana kadar
tatmin edici bir cevap aldığımız söylenemez. O hâlde şöyle bir netice ortaya
çıkmıyor mu: Halkımızın kabul ettiği o meşhur “Peygamber ocağı” tabiri,
askerlikle alakalı; bugün itibarıyla böyle bir algının ortadan kaldırıldığını
düşünmüyor musunuz? Çünkü o tabirin orada kalması, esasında yapmak
istediklerinizi kesinlikle engellemeyecekti, Milliyetçi Hareket Partisi olarak
bizi de bu anlamda düşünceye sevk etmeyecekti.
Bir diğer husus, yine, 35’inci maddeyle alakalı. Eş zamanlı olarak
hem 32’nin hem de 2’nci maddenin değişiklikleri paralel gündeme geldiğinde
kimliksiz bir ordunun orta yere çıkmaya başladığını görüyoruz. Endişelerimiz
bunlardır. “Yurt dışı” tabirini 35’inci maddede tek başına bıraktığınızda, Türk
ordusunun dışarıdaki uluslararası güçlere orduluk yapacağı gibi bir anlam
ortaya çıkıyor. Diğer taraftan, 2’nci maddede de “Türk vatanı” tabirini
kaldırdığınızda çok muğlak iki madde örtüşüyor. Yoksa dikkat ederseniz, değerli
arkadaşlar, şu ana kadar partim ve grubumun yaptığı çalışmalarda 43 maddelik bu
kanunla alakalı olarak askerlerimizin, erbaşlarımızın, erlerimizin özlük
haklarıyla ilgili bir itirazımız söz konusu olmadı, bundan sonraki süreçte de
olmayacak. Bu nedenle, tekrar ve ısraren bu hususun dikkate alınmasını arz
ediyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
2’nci maddede bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı "Sözleşmeli Erbaş ve Er
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem
İnce'nin; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifinin" 2. Maddesine bağlı 2. fıkranın aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hasan Hüseyin Türkoğlu Mehmet Erdoğan S. Nevzat Korkmaz
Osmaniye Muğla Isparta
Mesut Dedeoğlu Erkan Akçay Alim Işık
Kahramanmaraş Manisa Kütahya
"MADDE 2- Her sözleşme süresinin sona erme tarihinden en az
beş ay önce, sözleşmeli erbaş ve erler sözleşmeyi yenileyeceklerine dair yazılı
bildirimde bulunmadıkları takdirde, sözleşme kendiliğinden sonra erer. Terörle
mücadele sırasında veya bu görevlerinden dolayı alıkonulan ya da kaybolanların
sözleşme süreleri, akıbetleri açıklığa kavuşturulana kadar kuvvet komutanları,
Jandarma Genel Komutanı ya da Sahil Güvenlik Komutanının göstereceği lüzum
üzerine, durumun devamı müddetince, Genelkurmay Başkanının onayı ile talebe
bakılmaksızın bu Kanunda yer alan yaş haddini geçmemek üzere uzatılabilir.
"
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) –
Katılamıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI MUAMMER GÜLER (Mardin) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Enver Erdem, Elâzığ
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının
2’nci maddesi üzerinde verilen önerge nedeniyle söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, yapılan konuşmaları dikkatle izledim.
Bizim canımız, gözümüzün nuru olan Türk Silahlı Kuvvetleriyle ilgili yapılan
olumsuz değerlendirmelere katılmadığımı buradan ifade etmek istiyorum. Darbeler
de dâhil olmak üzere ülkemizin yönetimiyle ilgili geçmişte yapılan hataları
ayırım yapmaksızın değerlendirmek gerektiğine inanıyorum.
Değerli milletvekilleri, AKP iktidarı olarak, Hükûmet olarak
karşımıza getirdiğiniz bütün kanun teklifleri ve tasarılarında aslında birkaç
tane maddenin, esas kanun tasarısının veya teklifinin amacını oluşturduğu ve
bunların da bu tasarı veya teklif içerisinde gizlendiğini, dışı, paketi süslü
ve güzel ama içinde çok olumsuz sonuçlar doğurabilecek düzenlemeler olduğuna
şahit oluyoruz. Bu, geçmişte çıkarmış olduğumuz birçok kanunda olduğu gibi
-Büyükşehir Kanunu gibi, bu açılım sürecinde olduğu gibi- şimdi de bu
kanunda aynı sıkıntılarla karşı
karşıyayız. Kanunun 16’ncı, 17’nci, 18’inci ve 19’uncu maddeleri ciddi riskler
taşımaktadır.
Kanunun 16’ncı maddesi, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11/D
maddesinde 2010 yılında yine darbelere gerekçe olabileceği endişesiyle kaldırmış olduğunuz EMASYA protokollerini
2012 yılında tekrar geri getirmenizle beraber şimdi bu kanun çerçevesinde
bununla ilgili düzenleme yapıyorsunuz.
Şimdi, hepinizin -birçok hukukçu var içimizde- çok iyi, çok net
bilebileceğiniz bir konu var: Bu yeni getirmiş olduğumuz düzenlemeyle Türk Silahlı
Kuvvetlerinin sadece dış tehdit algılamasıyla görev yapabileceğini
düzenledikten sonra yani bu özel kanunda bunu getirdikten sonra, İl İdaresi
Kanunu gibi genel bir kanunla, gerektiği zaman iç güvenlikle alakalı ordunun
veyahut da askerin göreve davet edilmesinin mümkün olamayacağını ifade etmek
istiyorum. Bunu, maalesef, hukukçu olmayanların buraya koymuş olduğu bir bilgi
olarak değerlendiriyorum.
Yine, bu düzenlemenin, değerli milletvekilleri, 17’nci maddesinde
askerlik tanımlanıyor. Askerlik “harp sanatını öğrenmek ve yapmak
mükellefiyeti” olarak değerlendiriliyor, “Türk vatanı istiklal ve cumhuriyetini
korumak” cümleleri buradan çıkarılıyor. Yani “Türk” kelimesini bizim
kanunlarımızdan çıkarmak sizin iktidarınız zamanında, devri iktidarınızda moda
hâline geldi.
Yine, değerli milletvekilleri, düzenlemenin 18’inci maddesi
silahlı kuvvetlerin vazifesini tanımlıyor. Yine, burada da yapmış olduğunuz
düzenlemeyle Türk Silahlı Kuvvetlerinin sadece dışarıdan gelebilecek tehdit ve
tehlikelere karşı görevlendirileceğini söylüyorsunuz. Yani bunu söylerken,
aslında, terörist örgütün bir şekilde sınırlarımızın içerisine girdiği andan
itibaren silahlı kuvvetlerimizin bunlara müdahale edemeyeceğini söylüyorsunuz.
Bunlara müdahale edebilmek için de zaten, yine, eğer 5442, 11/D’yi uygulasanız
bile, ancak askerden önce yardım isteyip sonra, herhâlde, teröristleri
göstermek suretiyle bunlara müdahale edilmesini isteyeceksiniz.
Esasında buradaki temel amacınızın, değerli milletvekilleri, son
zamanlarda yapmış olduğunuz düzenlemelerle ve Türkiye’deki gelişmelerle
terörist örgüte alan açmak olduğunu, Türk Silahlı Kuvvetlerini zaten bölgeden
çektiğinizi, yerine PKK’nın asayiş timlerinin boy gösterisi yaptığı günleri de
yaşadığımıza göre burada ciddi şüphelerimiz olduğunu da sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Değerli milletvekilleri, bu düzenlemenin 2’nci maddesi sözleşmeyi
yenileme zamanı geldiğinde sözleşmeli er veya erbaşlar terör örgütü tarafından
kaçırılırsa bunların müracaatına gerek kalmadan bunların sözleşmelerinin
yenileneceğine dair bir düzenleme. Yani bu düzenlemeyi buraya koymanız bile
ayıp. Aslında, Türk ordusunun bir uzmanının, bir erbaşının terörist örgüt
tarafından kaçırılacağını öngörmenizin bile, onu buraya koymanızın bile bir
ayıp olduğunu düşünüyorum.
Yine 478 sayılı Yasa’yla sözleşmeliler kadroya geçirilirken hayati
riskler taşıyan bu insanların tekrar sözleşmeyle çalıştırılması usulüne devam
edilmesi veya bu konuda düzenlemeler getirilmesinin doğru olmadığını
düşünüyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
3’üncü madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı "Sözleşmeli Erbaş ve Er
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem
İnce'nin; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifinin 3. Maddesine
bağlı fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hasan Hüseyin Türkoğlu Mehmet Erdoğan S. Nevzat Korkmaz
Osmaniye Muğla Isparta
Mesut Dedeoğlu Erkan Akçay Alim Işık
Kahramanmaraş Manisa Kütahya
"MADDE 3- "(12) Esir düşen, görevi sırasında ve görev
bölgesinde harp gaibi olan veya enterne edilenler ile terörle mücadele görevi
sırasında veya bu görevlerinden dolayı alıkonulan ya da kaybolan sözleşmeli
erbaş ve erler hakkında 926 sayılı Kanun hükümleri uygulanır."
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI MUAMMER GÜLER (Mardin) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Hasan Hüseyin Türkoğlu,
Osmaniye Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Sayın Başkan, Türk milletinin
saygıdeğer milletvekilleri; 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Tasarı’nın 3’üncü maddesine ilişkin
olarak vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tasarının 3’üncü maddesi 6191 sayılı Kanun’un 7’nci maddesine bir
fıkra eklemek suretiyle, esir düşen veya enterne edilen ve görevinden dolayı
alıkonulan ya da kaybolan personele ilişkin hususların mevzuata dâhil
edilmesini hedeflemektedir.
Diğer taraftan, bu tasarı, içerdiği birçok maddeye rağmen, 211
sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun askerliği tarif eden 2’nci
maddesi ile Türk Silahlı Kuvvetlerinin vazifesinin tarif edildiği 35’inci
maddesiyle gündeme gelmiştir.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; insanlık tarihinin
devlet ve toplum yönetimine dair bugüne kadar keşfedebildiği en ideal rejim
demokrasi rejimidir. Demokrasinin en önemli özelliği ise durağanlığı
reddetmesidir. Antik Yunan’da başladığı bilinen demokrasi anlayışı, yüz yıllar
içerisinde gelişerek bugünkü çağdaş demokrasi anlayışına ulaşmıştır. Ancak,
bugün dünyanın ulaştığı demokratik düzen vatandaş katılımı bağlamında nihai
nokta değildir. Her ne kadar çağdaş, gelişmiş demokrasi diye adlandırıyor olsak
da bugün bulunduğumuz nokta, ideal demokrasi anlayışına doğru insanlığın
yaptığı seyahatin bir durak noktasıdır. Demokrasi bir ideal olduğuna göre,
siyasal sistemimizi, hukuk düzenimizi ve ekonomik yapımızı inşa ederken
demokrasinin ne olduğundan çok, ne olmadığından hareket etmek durumundayız. Bu
bağlamda, ister postallı olsun, isterse makosenli olsun yönetme hak ve
yetkisini vatandaşların özgür tercihleri olmadan, seçim dışı, sandık harici
yollarla gasbetmek ya da seçim yoluyla iktidara gelmiş siyasal kadroları seçim
dışı yollarla iktidardan men etmek, kısaca “darbe” diye adlandırdığımız yollar,
çağdaş demokrasi anlayışının kabul edemeyeceği yol ve yöntemlerdir.
Demokrasiye sözde değil, özde inanan herkes kimin, hangi ulvi
amaçla yaptığına bakmaksızın darbeleri ve darbeci anlayışları reddetmek
durumundadır. Millet iradesinin tek ve biricik belirleyiciliğini kendi siyasal
anlayışının merkezine yerleştirmiş olan Milliyetçi Hareket Partisi de bu
çerçevede millet iradesini fesada uğratacak her türlü eylem ve düşüncenin
karşısındadır. Kaldı ki milliyetçi düşünce sistemi, egemenlik hakkının herhangi
bir soy, sınıf, zümre ya da dinî inanışa değil, sadece ve sadece millete ait
olduğunu temel siyasal paradigma olarak kabul eden bir sistemdir.
Partimizin kurucusu merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş "En
kötü demokrasi, en iyi askerî yönetimden daha iyidir." dediği için dönemin
silahlı kuvvetler yönetimi tarafından dışlanmış, cezalandırılmış ve yıllarca
askerî zindanlarda ceza çekmiştir, çile çekmiştir. Bu nedenle, her ne kadar
darbelerin dayanağı olmasa da darbelerin olabilirliğinin alametifarikası olarak
kabul edilen Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 35’inci maddesinin
değişmesinden yanayız. Ancak şunu da biliyor ve inanıyoruz ki; Türkiye’de
hiçbir darbe 35’inci maddeye dayanarak yapılmamıştır. Darbeler yasalarla değil,
tam aksine hukuk düzenini ve yasaları askıya alarak postalla, süngüyle, tankla
yapılmaktadır. Darbeciler gücünü 35’inci madde gibi yasal düzenlemelerden
değil, kendi antidemokratik yönetim anlayışından ve onun iş birlikçi
zihniyetlerinden almaktadır. Şayet darbeciler darbe yapma hak ve yetkisini İç
Hizmet Kanunu’nun 35’inci maddesinden almış olsalardı meşru hukuka dayanan bu
faaliyetleri nasıl yargılayacaktınız? Eğer 12 Eylül, 28 Şubat, Balyoz ve
Ergenekon adı altında davalar varsa, 35’inci maddede darbeye cevaz veren bir
ifade yok demektir. Bu madde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin canı sıkıldıkça darbe
yapmasına ya da siyasete müdahale etmesine meşruiyet sağlayamamaktadır. Buna
karşılık, 35’inci maddenin şimdiki hâli gibi düzenlemelerin olmaması darbe
ihtimalini ortadan kaldırmayacağı gibi darbecilerin darbe girişimlerini de
engelleyemeyecektir. Daha dün Mısır’da yaşananlara bakalım. Mısır’da 35’inci
madde mi vardı, Yunanistan’da var mıydı ya da İspanya’da? Yoktu ama darbeler ve
girişimler oldu. Dolayısıyla iktidarın 35’inci maddeyi değiştirerek darbeleri
önleyeceğini iddia etmesi abesle iştigaldir.
Kısacası, darbelerin olamayacağı bir düzen ancak demokrasiye
inanan ve yürekten bağlı olan, bilinçli, güçlü ve örgütlü bireylerin varlığıyla
mümkündür.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlar,
önergemizin kabulünü dilerim. Türk Milletinin milletvekillerine de saygılarımı
sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
4’üncü madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı "Sözleşmeli Erbaş ve Er
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem
İnce'nin; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifinin" 4. Maddesine bağlı fıkranın ve cümlenin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hasan Hüseyin Türkoğlu Mehmet Erdoğan S. Nevzat Korkmaz
Osmaniye Muğla Isparta
Erkan
Akçay Alim
Işık
Manisa Kütahya
"MADDE 4- "(9) Sözleşmeli erbaş ve erlerin ilk ve
müteakip birliklere tertibi ilgili kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel
Komutanlığı veya Sahil Güvenlik Komutanlığı Personel Birimlerince yapılır. Bu
durumdaki personel hakkında 1111 sayılı Kanunun erbaş ve erlere ilişkin
hükümleri uygulanır. "
"Sözleşmeli çavuşlar, uzman erbaşlığa uzman çavuş rütbesiyle
başlarlar. "
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) –
Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI MUAMMER GÜLER (Mardin) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Alim Işık, Kütahya
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 479 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerinde vermiş
olduğumuz değişiklik önergesi hakkında söz aldım, bu vesileyle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Söz konusu madde 10 Mart 2011 tarihli ve 6191 sayılı Sözleşmeli
Erbaş ve Er Kanunu’nun 8’inci maddesinde
bir değişiklik öngörmekte, bizim de önergemiz bu değişikliğin daha anlamlı hâle
getirilmesine yönelik. Söz konusu kanunun 8’inci maddesi sözleşmeli erbaş ve
erlerin izin, sosyal haklar, tertip edilme ve kuvvet değiştirmesiyle ilgili bir
madde olup dokuzuncu fıkrasında sözleşmeli erlerin bir defaya mahsus olmak
üzere tertip edilmesi hükmü devamlı ya da yer değiştirmesini de kapsayacak
şekilde bu düzenlemeyle değiştirilmekte; olumlu, yerinde gördüğümüz bir
değişiklik. Ayrıca on birinci fıkrasında sözleşmeli çavuşların sözleşmeli uzman
erbaşlığa başvurmaları hâlinde uzman çavuş rütbesiyle işe başlayabilecekleri
hükmünü de ekliyor, bu da yerinde bir değişiklik, buna da olumlu bakıyoruz.
Ancak cümlelerin bizim önergemizdeki şekliyle düzenlenmesi daha anlamlı hâle
gelecektir, o da yüce Meclisin takdirindedir.
Değerli milletvekilleri, bu maddeyle ilgili olmak üzere, özellikle
uzman erbaşların, uzman çavuşların ciddi sorunlarının olduğu benden önceki
konuşmacılar tarafından da ifade edildi. Özellikle 45 yaşına gelenlerin eğer
emekliliklerini hak etmişlerse emekliliğe sevk edilmiş olmalarıyla, orta
yaştaki bir babanın 45 yaşında emekli olduktan sonra hiçbir işe yaramayan,
hiçbir yerde ailesinin geçimini devam ettiremeyen emeklilik maaşıyla da
çocuklarına üniversite eğitim yaptıramayacak olması, sıkıntılı bir ortamda
yaşamasına yol açmaktadır. En azından bunların emekliliğe sevk edilme
yaşlarının Türkiye'nin ortalamasına yükseltilmesi ve -55-56 yaşa- diğer eş
değer hizmetlerde bulunan meslektaşlarına benzer şekilde yükseltilmesi
talepleri yerinde bir talep olup, mutlaka, yüce Meclisin yine bir düzenlemeyle
yerine getireceği bir konudur.
Diğer taraftan, yine uzman çavuşların orduevlerinden
yararlandırılmamaları ve lojmanlarda kısıtlı kontenjanlardan yararlanmalarına
imkân tanınması, onlar için ciddi sıkıntıların başında gelmektedir. Bu konuyla
ilgili daha önce Sayın Millî Savunma Bakanımıza vermiş olduğumuz soru
önergelerine verilen cevaplardan bununla ilgili çalışmaların düzenlendiği ve Bakanlar
Kuruluna sevk edildiği iki yıl önce söylenmişti. Ama iki yıldan bu yana, nasıl
bir Bakanlar Kurulu çalışmasıysa, bir bakanlıktan gelen ve Genelkurmay
Başkanlığının da olumlu görüşlerinin alınarak düzenlendiği bir kanun tasarı
taslağı o Bakanlar Kurulundan bir türlü geçmiyor. Ama aynı Bakanlar Kurulu
kendisinin bir üyesinin yaptığı yetki kanununa dayanarak Anayasa Mahkemesinin
reddettiği ve yanlış hükümlerle dolu bir kanun hükmünde kararnameyi hemen
değiştirip Meclisin gündemine getirebiliyor ve hiçbir kelimesini bile
değiştirmeden, dayatarak, Anayasa Mahkemesine rağmen, buradan geçirtebiliyor.
Demek ki Bakanlar Kurulunun önceliği milletin önceliği değil, Bakanlar
Kurulunun önceliği kendi kabinesini koruma ve özellikle yandaşlara yeni
istihdam alanları açma konularında her şeyi unutup onu öne alma yönünde. Bunun
değişmesi lazım; bu, bu millete faydalı hizmetler yapan birçok insanın da
ileride iyi anılmamasına yol açacak bir tavır.
O nedenle, ben, bu konunun yeniden yüce Meclis tarafından
değerlendirilip hiç olmazsa uzman erbaşlarla ilgili özlük hakları ve sosyal
haklardaki düzenlemeye yönelik Sayın Millî Savunma Bakanının hemfikir olduğu,
taslağını sunduğu, Bakanlar Kurulunda değerlendirilmeyi bekleyen hazırlığın bir
an önce sonuçlandırılmasından yana görüşümü beyan ediyor, tekrar saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
5’inci madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 5.maddesi
ile düzenlenen 6191 sayılı kanunun Ek Madde 1’in 2'nci fıkrasının son cümlesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmesi, (4) ve (5)'inci fıkraların ise madde
metninden çıkarılması için gereğini saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
Kazım Kurt Sena Kaleli Mustafa Moroğlu
Eskişehir Bursa İzmir
Ayşe Eser Danışoğlu Selahattin Karaahmetoğlu Ali Demirçalı
İstanbul Giresun Adana
(2) Bir ay içinde personeli çalıştıracak kurum tarafından
yapılacak mülakatta başarılı bulunarak atananların bilgileri bir ay içinde
ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından Devlet Personel Başkanlığına
bildirilir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı "Sözleşmeli Erbaş ve Er
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem
İnce'nin; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifinin" 5. Maddesine bağlı EK Madde 1’in aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hasan Hüseyin Türkoğlu Mehmet Erdoğan S. Nevzat Korkmaz
Osmaniye Muğla Isparta
Mesut Dedeoğlu Erkan Akçay Alim Işık
Kahramanmaraş Manisa Kütahya
“Kamuda istihdam
EK MADDE 1- (1) Sözleşmeli erbaş ve er olarak en az beş hizmet
yılını doldurarak ayrılanlardan nitelik belgesi olumlu olanlar, ilgili
mevzuatlarındaki şartları taşımaları kaydıyla kamu kurum ve kuruluşlarının boş
kadro ve pozisyonlarına bu maddedeki usul ve esaslar çerçevesinde atanırlar.
(2) Sözleşmeli erbaş ve
erlerden talepte bulunanların bilgileri, hizmet süresi en fazla olandan
başlamak üzere İçişleri veya Milli Savunma bakanlıkları tarafından yılda iki
defa Şubat ve Eylül aylarının son gününe kadar Devlet Personel Başkanlığına
bildirilir. İlgili personelin bildirilmiş olması atanma için tek başına hak
teşkil etmez. Bu madde kapsamında personel istihdam etmek isteyen kamu kurum ve
kuruluşları atama yapmak istedikleri boş kadro ve pozisyon sayısının dört katı
kadar adayı Devlet Personel Başkanlığından her yılın 15 Mart tarihine kadar
talep ederler. Devlet Personel Başkanlığınca 1 Mayıs ve 1 Kasım tarihlerine
kadar yılda iki defa kamu kurum ve kuruluşlarına sözleşmeli erbaş ve er olarak
hizmet süresi en fazla olandan başlayarak aday listeleri gönderilir. Bir ay
içinde yapılacak mülakatta başarılı bulunarak atananların bilgileri bir ay
içinde ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından Devlet Personel Başkanlığına
bildirilir.
(3) Ataması yapılan personel
göreve başladığı tarihten itibaren atandığı kadro veya pozisyonun mali ve diğer
haklarından faydalandırılır. Bunların sözleşmeli erbaş ve erlikte gecen hizmet
süreleri, 657 sayılı Kanunda öngörülen öğrenim durumlarına göre
yükselebilecekleri dereceleri aşmamak kaydıyla, başlangıç derece ve
kademelerine her yıl bir kademe ilerlemesi ve her üç yıl bir derece yükselmesi
sayılmak suretiyle kazanılmış hak aylık, derece ve kademeleri ile emekli
ikramiyesinin hesabına esas sürenin tespitinde değerlendirilir. Atama onayı alınmasına
rağmen görevine başlamayanlar ile başladıktan sonra herhangi bir sebeple
görevden ayrılanlar bu madde kapsamında iki yıl geçmeden yeniden istihdam
edilemezler. Sıkıyönetim, seferberlik, savaş veya terörle mücadeleden
kaynaklanan zorunlu hallerde, kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı
veya Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından birinci fıkrada belirtilen hizmet
suresi uzatılabilir.
(4) Başvuru, mülakat, atama
ve diğer işlemlere ilişkin usul ve esaslar Maliye, İçişleri ve Milli Savunma bakanlıkları
ile Devlet Personel Başkanlığı tarafından müştereken çıkarılacak yönetmelikle
düzenlenir.
(5) Bu madde kapsamında
ortaya çıkabilecek tereddütleri gidermeye Devlet Personel Başkanlığı
yetkilidir."
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI MUAMMER GÜLER (Mardin) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Adana Milletvekili Seyfettin
Yılmaz. (MHP sıralarından alkışlar)
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi olarak verdiğimiz
değişiklik önergesiyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türk siyasi tarihinde askerî cuntalar,
bazen darbelerle, bazen de muhtıralarla siyasete müdahale etmişlerdir. Geçmişte
vuku bulan bu müdahalelerin hakiki sebebi vatanı veya rejimi kurtarma niyeti
değil, planlayıcı aktörlerin siyasi görüşleri doğrultusunda hükûmet ve yönetim değişikliğine gitmektir.
Yani darbeler daima ideolojik temelli olmuştur. Müdahalelerin hepsi de meşru
yönetimleri ve seçimle iş başına gelmiş iktidarları hedef almıştır. Üstelik
cunta heveslileri devletin ve sistemin silahlı ya da silahsız gayrimeşru güçler
veya düşman tarafından ele geçirilmesi söz konusu olmadığı hâlde devreye
girmişlerdir. Parlamenter sistemin kapısına silah zoruyla kilit vurulması,
millet iradesinin cebren tahakküm altına alınması ülkemize bugüne kadar hiçbir
şey kazandırmamıştır. Müdahaleler yüzünden yaşanan inkıtalar demokrasimizin
gelişmesine sekte vurmakla kalmamış, kalkınma hamlelerini de yavaşlatmış hatta
geriye götürmüştür. Velhasıl darbe yönetimlerinin sosyal, siyasal ve ekonomik
faturası bu ülkeye bir hayli ağır olmuştur. Bugün, 35’inci maddeyi gerekçe
göstererek askerî müdahalede bulunduklarını söyleyen 12 Eylül darbecileri
yargılanabildiğine göre yaptıkları darbenin yasal dayanağı ve geçerliliği yok
demektir. Aksi takdirde darbecilerin yasa hükmünü yerine getirmedikleri için
yargılanmamaları gerekirdi. Biliyorsunuz, 12 Eylül referandumunda da en çok
propaganda konusu yapılan 12 Eylül askerî darbesi yapanların yargılanmaları
gündeme getirilmişti. Her darbe gayrimeşrudur ve yasal dayanaktan yoksundur. O
hâlde 35’inci madde de darbeye mesnet olamaz. Kanunla darbe yapılır mı? Kanunla
darbe yapılamayacağı gibi kanunla darbe de önlenemez. Darbeyi yapanlar zaten
kanuna uygun yapmamışlardır. Darbeyi kafasına koyanların hukuka riayet etme gibi
kaygıları da yoktur. Askerî müdahaleleri önlemenin ve cunta heveslilerinin
cüretini kırmanın yolu orduyu devre dışı bırakmak değil, sivil otoriteyi
güçlendirecek mekanizmaları kurmaktır; siyasi ve demokratik kültürün
yaygınlaştırılması ve kurumsallaştırılmasıdır.
Bu gerçekler karşısında, terörle mücadelenin önemli bir unsuru ve
caydırıcı gücü olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin kışlaya çekilmesi bugün
itibarıyla en çok terör örgütünün işine yarayacaktır. Tasarı, Hükûmetin
darbeleri önleme gerekçesine sığınarak terör örgütüne teslimiyetini
gizlemesinin bir başka yoludur. Türkiye üzerinde emelleri olan bazı ülkelerin
de destek verdiği bölücü terör Türkiye'nin hem iç hem de dış güvenliğini tehdit
ederken Türk Silahlı Kuvvetlerini devre dışı bırakmak vahim bir hata olacaktır.
Bugün, özellikle “barış süreci, çözüm süreci” adı altında PKK terör örgütünün
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da kendi silahlı kuvvetlerini kurumsallaştırmaya
çalıştığı bir dönemde, özerkliği, federasyonu hedeflediği bir dönemde, üç gün
önce toplanan Kongra-Gel Kongresi’nde alınan kararlardan bazılarında, oradaki
yapılandırmayı güçlendirecek, hatta ayaklanmalardan bahsedilen bir süreç
içerisinde, bugün ramazan ayı içerisine girdiğimiz bu dönemde, Türk Silahlı
Kuvvetleriyle ilgili darbenin gündemde olmadığı bir dönemde alelacele bunu
getirmek acaba akla PKK terör örgütünün “çözüm süreci” dediği süreçle ilgili
Hükûmetin, devletin vadettiği sözleri yerine getirmediği, bu sözleri yerine
getirmediği müddet içerisinde de bundan sonraki sorumluluğun kendilerine ait
olmayacağını dile getirerek devleti tehdit ettiği bir dönemde, alelacele
ramazan ayı içerisinde hesaplanmadan bu kanunun getirilmesi PKK terör örgütüne
verilen sözün bir gereği midir; Türk Silahlı Kuvvetlerini zayıflatmak, bölgede
alanı PKK’ya açmak için getirilen bir kanun mudur? Bunları kamuoyunun takdirine
sunuyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 5.maddesi
ile düzenlenen 6191 sayılı kanunun Ek Madde 1’in 2'nci fıkrasının son cümlesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmesi, (4) ve (5)'inci fıkraların ise madde
metninden çıkarılması için gereğini saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
Ali Demirçalı (Adana) ve
arkadaşları
(2) Bir ay içinde personeli çalıştıracak kurum tarafından
yapılacak mülakatta başarılı bulunarak atananların bilgileri bir ay içinde
ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından Devlet Personel Başkanlığına
bildirilir.
BAŞKAN – Komisyon, önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI MUAMMER GÜLER (Mardin) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ali Demirçalı, Adana
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ DEMİRÇALI (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesi
üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde demokratik süreci kesintiye
uğratan darbeler Türk Silahlı Kuvvetlerine de kan kaybettirmiştir. Darbe
dönemlerinde yüzlerce, binlerce asker yasa dışı görüş ve inanç edinmek
suçlamasıyla mahkeme kararı olmadan ordudan atılmış, açlık ve sefalete mahkûm
edilmiş, birçoğu fiziki olarak da işkenceden geçirilmiştir.
Değerli milletvekilleri, haklarında hiçbir mahkûmiyet kararı
olmadan, yasa dışı görüş ve inanç edinmek suçlamasıyla Türk Silahlı
Kuvvetlerinden ilişiği kesilenlerin mağduriyetini telafi etmek için 6191 sayılı
Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’na
geçici madde 32’ncinin eklenmesini kabul etmiştir. Söz konusu yasa 22 Mart 2011
tarihli Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Gerek Sayın Başbakan
gerekse Hükûmet üyeleri sık sık, Yüksek Askerî Şûra kararlarıyla ordudan atılan
askerlerin göz yaşlarını dindirdiklerini, hayır dualarını aldıklarını
söylemektedirler. Zulmü ve haksızlığı telafi etmek, darbelerle açılmış yaraları
sarmak, mazlumların göz yaşlarını dindirmek hiç kuşkusuz onurdur. Lakin
uygulamada yasanın mağduri-yetlerinin tümüyle giderilmediği, darbecilerin
açtığı yaralara geçici madde 32’nin açtığı yaraların eklendiği anlaşılmaktadır.
28 Şubat 1997 sürecinde irticai faaliyet ile suçlanıp Yüksek
Askerî Şûra kararıyla ilişiği kesilen askerlere özlük hakları iade edilirken,
önceki darbe mağdurlarının umutlarının boşa çıkartıldığı görülmektedir. Örneğin
yasanın hak başlangıcının 12 Mart 1971 olarak belirlenmesine karşın, 12 Mart
1971 muhtırasından sonraki dönemde ilişiği kesilen askerlerin geçici madde
32’den yararlanma başvuruları reddedilmiştir. Ret gerekçesi olarak 12 Mart
döneminde mahkeme yolunun açık olduğu ileri sürülmüştür. Bu durum Türkiye
Cumhuriyeti’nin imzaladığı etkin başvuru ve adil yargılanma haklarını
düzenleyen uluslararası sözleşmelere açıkça aykırıdır. 12 Mart darbesi mağduru
askerler gibi, olağan dönemde kararnamelerle ilişiği kesilen askerler de
haksızlığa karşı etkili başvuru ve adil yargılanma hakkını kullanamamışlardır.
Yine, görüş ve inançları nedeniyle okullarıyla ilişiği kesilen
askerî öğrenciler ağır derecede mağdur olmuşlardır. Rütbe takmasına bir gün
kala, bir hafta kala disiplin notu birdenbire düşürülerek Harbiyeden atılan öğrenciler,
er olarak kışlaya gönderilmek suretiyle cezalandırılmışlardır ve aileleri ağır
tazminat yüküyle ezilmişlerdir. Keza, olağanüstü dönemlerin yargı
bağımsızlığından ve yargıç güvencesinden yoksun sözde mahkemeleri eliyle hüküm
giyen personel de yasadan yararlandırılmamıştır.
Kısacası, 2011 yılında yürürlüğe giren geçici madde 32, Yüksek
Askerî Şûra kararlarıyla açılan yarayı sarmıştır ama önceki darbeler
dönemlerinde açılan yaraları daha da kanatmıştır. Aradan aylar, yıllar geçmiş
ama Hükûmet, geçici madde 32’den yararlanmayan mağdurlar için hiçbir adım
atmamıştır. Bu çalışmanın sürüncemeye bırakılması, geçici madde 32
mağdurlarının yaralarını kanattıkça kanatmaktadır. Yüksek Askerî Şûra
mağdurlarının yaralarını saran, gözyaşlarını dindiren Sayın Hükûmetin, 12 Mart
ve 12 Eylül darbesi mağduru askerlerin de yaralarını sarması, gözyaşlarını
dindirmesi, hayır dualarını alması vicdan borcudur.
Sayın Bakan, çok açık ve net bir açıklama yapmalısınız. Bu
mağdurlar için bir düzenleme yapacak mısınız, yoksa “Bizden bu kadar.” deyip
kaderleriyle baş başa mı bırakacaksınız?
Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
6’ncı madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 6. maddesi
ile 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanununa eklenen, Ek
Madde 9'un ikinci cümlesinde geçen "ve intihar sonucu meydana gelen ölüm
ve sakatlanma olaylarında" ifadesinin madde metninden çıkarılması için
gereğini saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
Ahmet Toptaş Haydar Akar Mustafa Moroğlu
Afyonkarahisar Kocaeli İzmir
Sedef Küçük Ayşe Eser Danışoğlu Kazım Kurt
İstanbul İstanbul Eskişehir
Kamer
Genç
Tunceli
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı "Sözleşmeli Erbaş ve Er
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem
İnce'nin; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifinin" 6. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Hasan Hüseyin Türkoğlu Mehmet Erdoğan S. Nevzat Korkmaz
Osmaniye Muğla Isparta
Mesut Dedeoğlu Erkan Akçay Alim Işık
Kahramanmaraş Manisa Kütahya
Kemalettin
Yılmaz
Afyonkarahisar
"MADDE 6 - 16/6/1927 tarihli ve 1076 sayılı Yedek Subaylar ve
Yedek Askeri Memurlar Kanununa aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
"EK MADDE 9 - Bu Kanun kapsamında askerlik yükümlülüğünü
yerine getirenlere, askerliğe sevk edildiği tarihten geçerli olmak üzere; yedek
subaylar için sınıf okulunda geçen sürenin bitiş tarihine, Milli Eğitim
Bakanlığı bünyesinde öğretmen olacaklar için temel askerlik eğitimi süresinin
bitiş tarihine, erbaş ve er olarak yerine getirenler için ise askerlik hizmet
süresinin bitiş tarihine kadar ölenler ile sakatlanma sebebiyle süresinden önce
terhis edilenlerden veya süresinde terhis edilmiş olsa bile yapılan tedaviye
rağmen askerliğe elverişsiz hale gelecek şekilde sakatlanmış olanlardan, 5434
sayılı Kanun veya 5510 sayılı Kanun kapsamında aylık bağlanmaması veya
3/11/1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında
Kanun gereğince tazminat ödenmemesi kaydıyla; ölenlerin dul ve yetimlerine
400.000 gösterge rakamının, sakatlananlara ise Vazife Malullüklerinin Nevileri
ile Dereceleri Hakkında Nizamname hükümlerine göre tespit edilecek sakatlık
derecelerine göre aşağıda belirlenen gösterge rakamlarının memur maaş katsayısı
ile çarpımı sonucunda bulunacak miktarın iki katı kadar, bir defaya mahsus
olmak üzere tazminat ödenir. Ancak, söz konusu olayların gerçekleştiği tarihte
bakaya, firar, izin tecavüzü, hava değişimi tecavüzünde bulunanlar ile kendini
askerliğe yaramayacak hale getirmek ve askerlikten kurtulmak için hile
kullanmak suçundan hüküm giyenlerin, suça konu eylemleri sonucu ölüm ve
sakatlanma nedeniyle ve intihar sonucu meydana gelen ölüm ve sakatlanma
olaylarında bu ödeme yapılmaz. Bu tazminattan damga vergisi dışında herhangi
bir vergi ve kesinti yapılmaz ve bu tazminat haczedilemez. Tazminatın
ödenmesine ilişkin usul ve esaslar Maliye, İçişleri ve Milli Savunma
bakanlıkları tarafından müştereken hazırlanan yönetmelikle düzenlenir. "
Sakatlık Derecesi Ödenecek Tazminat Göstergesi
1) 400.000
2) 360.000
3) 330.000
4) 300.000
5) 270.000
6) 240.000
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 6 ncı
Maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan İdris Baluken Adil Zozani
Iğdır Bingöl Hakkâri
Erol Dora Hüsamettin Zenderlioğlu Özdal Üçer
Mardin Bitlis Van
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI MUAMMER GÜLER (Mardin) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Erol Dora Mardin Milletvekili. (BDP
sıralarından alkışlar)
EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 479
sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesi üzerinde söz almış
bulunuyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, asker-sivil ilişkisi birçok gelişmekte
olan ülkede olduğu gibi Türkiye’de de üzerinde tartışmaların yoğun olarak
yapıldığı konulardan birisidir. Demokrasiye geçildikten sonraki dönemde
periyodik olarak gerçekleştirilen darbeler, demokrasinin kurumsallaşmamasının
önündeki en önemli engellerin başında gelmektedir. Askerler, yönetimi sivillere
devrettikleri dönemlerde bile yönetimi kontrol etmenin yollarını aramışlardır.
Bu bağlamda kendi kontrollerini anayasal bir temele oturtmuşlardır. Oluşturulan
kurumsal yapı içerisinde asker, sivil yöneticilere karşı vesayeti tesis etme
yoluna gitmiştir. Askerî vesayetin zaman içerisinde aşamalı olarak daha etkin
bir şekilde kurumsallaşması dolayısıyla, askerin siviller üzerindeki denetimi
güçlenerek devam etmiştir.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin sistem üzerinde kurduğu bu denetim
mekanizmalarına rağmen, işler tam arzuladıkları gibi gitmemiş ve her on yılda
bir, seçilmiş hükûmetlere darbeler düzenlemişlerdir. Seçilmişlerin eylemlerinin
kontrolünü sağlamak ve gerektiğinde, yaptıkları eylemleri etkisiz kılmak için
Millî Güvenlik Kurulu, Anayasa Mahkemesi gibi kurumsal yapılanmalara
gitmişlerdir.
Türkiye'de demokrasinin kurumsallaşması için ordunun konumunun
gözden geçirilerek, tam manasıyla, seçilmişlerin denetimi altına sokulması
gerekmektedir. Bugün ise askerî vesayet ile anılan meşhur 35’inci maddenin
kaldırılacak olmasına tanıklık ediyoruz. Bu düzenlemenin, çok önceleri
yapılması gereken olumlu bir değişiklik olduğunu ifade etmek gerekiyor.
Değerli milletvekilleri, vesayet sistemiyle demokratik anlamda
mücadele ederken sadece askerî vesayet ile değil, halk ve halkın temsil
edildiği bütün kurumlar üzerinde vesayet oluşturacak yaklaşımlarla yüzleşmek
gerekmektedir. Bu bağlamda, askerî vesayetin kaldırılmasını, bütünüyle
vesayetin kaldırılması gibi görme tuzağına düşmemek gerekir. Zira, siyasetin
veya toplum üzerinde etki alanı olan tüm yapıların da vesayet sistemi kurması
muhtemel olup, bu konuda da siyaset kurumunun ve yürütme erkinin
sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiğini vurgulamaktayız.
Siyasi iktidarın da, halkın üzerinde tahakküm kurmaya dönük,
siyaset kurumunu ve yasama görevini yürüten Meclisi, kendi yaklaşımı
çerçevesinde şekillendirecek ve böylece toplumu vesayet altına alacağı
yaklaşımlarla da yüzleşerek, pratikte yapılan böylesi uygulamalardan hızlıca
vazgeçmesi gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; darbelere zaman
hazırlayacak koşulların yok edilmesinin yanı sıra, 1961’den beri darbelerle
yaşanmış mağduriyetlerin giderilmesine ilişkin bazı düzenlemelerin yapılması da
oldukça önemli ve bir o kadar gereklidir.
Bildiğiniz üzere, bu tasarıdan önce görüştüğümüz 478 sıra sayılı
torba düzenlemede 28 Şubat darbesinde mağdur olan ve memuriyetten çıkarılanlara
ilişkin bir düzenleme yer almaktaydı. O düzenlemede de vurguladığımız gibi,
darbelerle yüzleşme sürecini yaşıyorken, geçmişte yaşanan bütün darbe
mağduriyetlerine ilişkin de düzenlemeler yapılmalıdır. Bu hususta öncelikle
Hükûmetin ve siyasi iktidarın kapsamlı bir çalışma yapmasını ve yaşanan
mağduriyetleri gidermeye dönük bir çalışmayı Meclis gündemine getirmesini
önemle vurguluyoruz. Askerî darbelerin yol açtığı mağduriyetlerin giderilmesi
konusunda grubumuz tarafından verilen kanun teklifinin de bu çerçevede ele
alınmasının oldukça önemli olduğunu belirtiyoruz.
Bu vesileyle, yapılan kanuni düzenlemelerin demokrasiyi
ilerletecek ve özgürlüklerin önünü açacak düzenlemeler olmasını temenni ediyor,
Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Sayın milletvekilleri, kâtip üyeler arasında anlaşmazlık var.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı "Sözleşmeli Erbaş ve Er
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem
İnce'nin; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifinin" 6. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Kemalettin Yılmaz
(Afyonkarahisar) ve arkadaşları
"MADDE 6 - 16/6/1927 tarihli ve 1076 sayılı Yedek Subaylar ve
Yedek Askeri Memurlar Kanununa aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
"EK MADDE 9 - Bu Kanun kapsamında askerlik yükümlülüğünü yerine
getirenlere, askerliğe sevk edildiği tarihten geçerli olmak üzere; yedek
subaylar için sınıf okulunda geçen sürenin bitiş tarihine, Milli Eğitim
Bakanlığı bünyesinde öğretmen olacaklar için temel askerlik eğitimi süresinin
bitiş tarihine, erbaş ve er olarak yerine getirenler için ise askerlik hizmet
süresinin bitiş tarihine kadar ölenler ile sakatlanma sebebiyle süresinden önce
terhis edilenlerden veya süresinde terhis edilmiş olsa bile yapılan tedaviye
rağmen askerliğe elverişsiz hâle gelecek şekilde sakatlanmış olanlardan, 5434
sayılı Kanun veya 5510 sayılı Kanun kapsamında aylık bağlanmaması veya
3/11/1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında
Kanun gereğince tazminat ödenmemesi kaydıyla; ölenlerin dul ve yetimlerine 400.000
gösterge rakamının, sakatlananlara ise Vazife Malullüklerinin Nevileri ile
Dereceleri Hakkında Nizamname hükümlerine göre tespit edilecek sakatlık
derecelerine göre aşağıda belirlenen gösterge rakamlarının memur maaş katsayısı
ile çarpımı sonucunda bulunacak miktarın iki katı kadar, bir defaya mahsus
olmak üzere tazminat ödenir. Ancak, söz konusu olayların gerçekleştiği tarihte
bakaya, firar, izin tecavüzü, hava değişimi tecavüzünde bulunanlar ile kendini
askerliğe yaramayacak hale getirmek ve askerlikten kurtulmak için hile
kullanmak suçundan hüküm giyenlerin, suça konu eylemleri sonucu ölüm ve
sakatlanma nedeniyle ve intihar sonucu meydana gelen ölüm ve sakatlanma
olaylarında bu ödeme yapılmaz. Bu tazminattan damga vergisi dışında herhangi
bir vergi ve kesinti yapılmaz ve bu tazminat haczedilemez. Tazminatın
ödenmesine ilişkin usul ve esaslar Maliye, İçişleri ve Millî Savunma
bakanlıkları tarafından müştereken hazırlanan yönetmelikle düzenlenir."
Sakatlık Derecesi Ödenecek Tazminat Göstergesi
1 400.000
2 360.000
3 330.000
4 300.000
5 270.000
6
240.000"
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI MUAMMER GÜLER (Mardin) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir) – Kemalettin Yılmaz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Kemalettin Yılmaz,
Afyonkarahisar Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 6’ncı
maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi olarak vermiş olduğumuz değişiklik
önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Zamanlaması oldukça manidar bir kanuni düzenlemeyi Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündeminde görüşüyoruz. Bu kanun teklifinin 6’ncı maddesinde bir
değişiklik önergesi verdik. Yedek subay veya yedek memur olarak askerlik
hizmetini ifa ederken şehit olan veya gazilik şerefine nail olan kardeşlerimize
ödenecek tazminat miktarının artırılması yönündeki bu talebimize destek
vermenizi bekliyoruz. Öyle ki, halkımızın büyük kesiminde infial uyandıran,
kaçakçılık yaparken hayatını kaybedenlere verilen tazminat, şehit ve
gazilerimize verilenden daha fazla iken, bu teklifimize destek verirseniz,
toplumun vicdanını bir nebze olsun rahatlatmış olursunuz.
Yıllarca eğitim alan, meslek sahibi olan yetişmiş kardeşlerimiz,
vatani görevlerini yaparken bazı sebeplerden dolayı hayatlarını kaybediyorlar
veya yaralanmaları sonucu ciddi sakatlıklar yaşıyorlar. En son Afyon’da yaşanan
cephanelik patlamasında yaşadık, 25 vatan evladımızı şehit verdik. Bunların
birçoğu, yetişmiş meslek sahibi, kısa dönem askerlik hizmetini yerine getiren
evlatlarımızdı. Ne olduğu, neden olduğu dahi henüz belli olmayan bir şekilde
hayatını kaybeden bu kardeşlerimizi şehit olarak kabul etmek için bile
kamuoyundan tepki gelmesini bekleyen Hükûmetiniz, bir an önce şehit ve
gazilerimizin haklarını bir statüye kavuşturacak onlarca ayrı kanun maddesini
yeniden düzenleyerek, talepleri ve hakları olan bütün hakların verilmesini
sağlamalıdır.
Değerli milletvekilleri, 479 sıra sayısıyla görüştüğümüz bu
tasarının içeriğinde, ülkemizde askerlik tanımını ve ordunun yapısını tamamen
değiştirecek maddeleri değiştiriyoruz. Özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri İç
Hizmet Kanunu’nda yapacağımız, darbeye zemin olarak görülen 35’inci maddedeki
değişiklik birçok sakıncayı beraberinde getirmektedir. Türk Silahlı
Kuvvetlerinin vazifesi olarak Türk yurdunu ve Anayasa’yla tayin edilmiş Türkiye
Cumhuriyeti’ni kollamak ve korumak görevi kaldırılmış olacaktır. Türk Silahlı
Kuvvetlerimiz, iç tehditler tamamen ortadan kalkmış gibi sadece dış tehditler
için harp hâlinde kullanılacak bir ordu hâline getirilecektir. Yani, askerliğin
yapısı tamamen değiştirilecek, mana ve ehemmiyeti de tamamen
farklılaştırılacaktır.
AKP Hükûmeti için paralı askerlerle vatan ve millet görevini ifa
eden Mehmetçiklerimiz arasında hiçbir fark kalmayacaktır. AKP Hükûmetinin
Oslo’da başlayan İmralı’da devam eden yasak aşkının meyveleri her gün sırayla
piyasaya çıkıyor. 35’inci maddenin bu yeni hâli de bunun açık göstergesidir,
âdeta PKK’ya verilmiş bir ikramdır, tavizdir.
AKP Hükûmeti iç tehditlerin bittiğine nasıl karar vermektedir?
“Barış süreci” diye adlandırdığınız bölünme sürecinde sınır dışına kaç teröristin
çıktığını bilen yetkili var mıdır? Ülkemiz huzur ve güvene kavuşmuş mudur? PKK
terörü bitmiş midir? Diyarbakır’da yapılan özerklik toplantıları, güvenlik
toplantıları mıydı? Huzur ve güveni, karakollara tıktığınız asker ve polisimiz
yerine Cizre’de, Lice’de KCK asayiş timi olarak ortaya çıkan çapulcular mı
sağlamıştır da iç huzurun ve güvenin geldiği kanaatine vardınız?
Hükûmetiniz her geçen gün ezile büzüle, sarsıla sarsıla verdiği
tavizlerin altında kalmakta, acziyet ve mahkûmiyet hâlinde hainleri memnun
etmeye, gönülleri hoş etmeye devam etmektedir. AKP, yaptığı bu düzenlemeyle
yine çok ciddi bir tavizin fitilini ateşlemiştir. Askerliği ve Türk Silahlı
Kuvvetlerini yavaş yavaş tasfiye etmenin temellerini atan bu yasal düzenlemede,
bir kez daha vicdanlarınızı yoklamanızı rica ediyor, değişiklik teklifimize
destek vermeniz dileğiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 6.maddesi
ile 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanununa eklenen, Ek
Madde 9'un ikinci cümlesinde geçen "ve intihar sonucu meydana gelen ölüm
ve sakatlanma olaylarında" ifadesinin madde metninden çıkarılması için
gereğini saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
Mustafa Sezgin Tanrıkulu
(İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLİ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) –
Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI MUAMMER GÜLER (Mardin) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Kamer Genç, Tunceli
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 479
sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 6’ncı maddesiyle ilgili olarak verdiğimiz önerge
üzerinde söz aldım. Hepinize saygılar sunuyorum.
Şimdi, bu maddede yedek subaylar, er ve erbaşların askerlik
sırasında ölmeleri hâlinde kendilerine, dullarına ve yetimlerine 400.000
gösterge üzerinden bir para ödeniyor. Fakat, getirilen istisnalar arasında,
eğer, ölen kişi intihar etmişse bu haktan mahrum ediliyor. Arkadaşlar, bence,
haksız bir şey. Yani, bir kişi, erbaş askere gitmiş ve orada intihar etmişse
bence onun da dul ve yetimine -veyahut da subay da olsa, erbaş da olsa eğer,
orada, askerde intihar etmişse- bu parayı vermek lazım. Neticede bir ölüm
olmuş. Bu ölüm nerede olmuş? Askerde olmuş. Askerî şartların bu kişide
yarattığı olağanüstü üzüntü, ızdırap, acı dolayısıyla bu insan hayatına
kıymıştır. Bana göre, buna da, bu ölüm hâlinde de bunun verilmesi gerektiğine
inanıyorum ve adalet bunu gerektiriyor.
Şimdi, değerli milletvekilleri, hep öneriyoruz. Bakın, bir
memleketin ordusu, her yerde ordu, o milletin göz bebeğidir. Ordu içinde hata
edenler olabilir, rejim için tehlikeli de olabilir ama önemli olan, o
memlekette o hataları yapmayacak duruma getirmek lazım. Geçmişte ihtilaller
yapıldı, bu ihtilallerin yapılmamasının koşullarını araştırmak lazım.
Bir memleket düşünün ki, yani, şimdi, siyasi iktidarı eline
geçirenler, tabii ki siyasi iktidar eline geçince para bol, mal bol,
zenginleştikçe küstahlaşıyor. Ondan sonra, yetkiyi eline geçirirken
firavunlaşıyor, o devletin, o milletin millî değerlerine saldırıyor, hak ve
hukuk tanımıyor, yargıyı ortadan kaldırıyor, tam bir diktatör. Şimdi,
arkadaşlar, her memleketin de rejiminin yaşaması lazım. Rejimi yaşatmak için
-yalnız biz dünyayı keşfetmiyoruz ki- o rejimi güvenceye alan birtakım emniyet
sübaplarını koymamız lazım. İşte, 1960 ihtilaliyle, ihtilal olmasın diye
Anayasa Mahkemesi getirildi ama bugün maalesef Türkiye’de Anayasa Mahkemesi
diye bir kurum yok. Dolayısıyla, biz, bir memleketin temel dayanağı olan, göz
bebeği olan orduyu kanunlarla zayıflatarak yok edeceğimize, onun yerine orduyu
yine güçlü tutalım, yine onun gücünden kaybettirmeyelim ama memleketi de iyi
yönetelim. Bütün mesele bu. Eğer memleketi iyi yönetemezseniz… Arkadaşlar, akan
su bir yerde kendine yol bulur yani kanunlarla ihtilaller önlenmez. Eğer siyasi
gücü elinde tutan insanlar, demokrasiyi korumazlarsa, insanların yaşama
haklarını sıkıntıya sokarlarsa, insanların temel hak ve özgürlüklerini yaşanmaz
hâle getirirlerse o memlekette birtakım şeyler olur.
Şimdi, mesela, bana bugün telefon ettiler. İzmir’de, bizim,
Gaziemir Aktepe Tunceliler Derneğindeki iki arkadaşı, yedi-sekiz kişi almışlar
da, biri Emre Akdoğan, birisi Vedat Biçici… İzmir Valisine telefon açıyoruz,
telefonumuza çıkmıyor; Emniyet Müdürüne açıyoruz, çıkmıyor. Şimdi, arkadaşlar,
benim gördüğüm kadarıyla -bu iktidar zamanında- o Gezi olaylarına katılanların
evvela filmlerini çekiyorlar, o filmlerde onların kimliklerini tespit ediyorlar,
hele Tunceliliyse “Gel, bakalım. Sen ebedî bir suçlusun.” diyorlar ve içeri
alıyorlar.
Sayın Bakan, öncelikle rica ediyorum. Bakın, bizim memleketimiz
çok sıkıntılı bir memleket. Bu gençlerimizi bir defa içeri aldınız mı orada
birtakım sıkıntılarla karşı karşıya kalıyorlar ve ondan sonra o gençler
maalesef işte dağa gitmeye çalışıyor. Biz öteden beri bunun mücadelesini
yapıyoruz, diyoruz ki bakın, bu Tuncelili gençleri -her taraftaki gençlere
böyle yapmayın ama- içeri aldığınız zaman… Özellikle birtakım insanların
Tuncelili vatandaşlara karşı kin ve nefret duygusu da var. Ben biliyorum
arkadaşlar. Zaten kamu hizmetine almıyorlar. İnanmanızı istiyorum. Kaç defa
gelmiştir, yüksekokulludur, yazılılarda 90-100 almış, “Sen nerelisin? Git,
Tunceliliysen bizden sana iş yok.” deniliyor. Böyle bir anlayışla, böyle bir
şeyle bu insanlara yaklaşmayın. Hepimiz Türkiye Cumhuriyeti devletinin
vatandaşıyız. Bu insanlara özellikle bir şefkat gösterilmesi lazım. Rica
ediyorum, bu insanların hakikaten bir suçları varsa bir şey demiyorum ama orada
Gezi Parkı’na katıldığı için bunlar içeri alınıp da işkence yapılmasın. Bu
insanlar bu memlekette devlet güçlerinden gördükleri bu kötü muamele
dolayısıyla maalesef devlete karşı sevgi beslemiyorlar. Onu belirtmek istedim.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
Grupların mutabakatı ile birleşime saat 21.30’a kadar ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 19.58
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 21.31
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK
(Erzincan), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
138’inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
479 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
7’nci madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 7 nci
Maddesi ile değiştirilen 1111 Sayılı Askerlik Kanunun 77 nci maddesinin birinci
fıkrasının birinci cümlesinde de yer alan "asgari alay ve eşiti
komutanlığa (Deniz ve Hava Kuvvetleri ile Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil
Güvenlik Komutanlığında eşiti)" ibaresinin çıkarılarak yerine "ilgili
alay komutanlığına" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan İdris Baluken Adil Zozani
Iğdır Bingöl Hakkâri
Erol Dora Hüsamettin Zenderlioğlu Özdal Üçer
Mardin Bitlis Van
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı "Sözleşmeli Erbaş ve Er
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem
İnce'nin; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifinin" 7. Maddesine bağlı cümlenin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hasan Hüseyin Türkoğlu Mehmet Erdoğan S. Nevzat Korkmaz
Osmaniye Muğla Isparta
Mesut Dedeoğlu Erkan Akçay Alim Işık
Kahramanmaraş Manisa Kütahya
"Yılda otuz günden fazla izin ile acemi eğitimini
tamamlamamış bulunan yükümlülerden belgelendirilmiş özürleri olduğu
anlaşılanlara izin verebilmek hakkı bağlı bulunduğu Birlik Komutanlığına
aittir."
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mehmet Günal, Antalya
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, öncelikle bu tasarının zamanlamasının çok
manidar olduğunu dikkatlerinize sunmak istiyorum çünkü torba kanun görüşülürken
de söyledik, daha önceki yapılan anlaşmaya göre böyle bir şey yoktu.
Dolayısıyla, yapılan müzakerelere paralel olarak, galiba, biz de diyoruz ki,
hele hele son birkaç gündür yapılan çalışmalar sonucunda, Sayın Başbakanın ve
bazı kabine üyelerinin açıklamalarından bu çalışmaların devamının olduğu da
anlaşılıyor. Onun için, acil olmayan bir kanunu burada görüşüyoruz.
Öncelikle, söyleniş amacı, bu tasarının buraya getiriliş amacı
olarak söylenen şey, “Efendim, bunlar daha önce darbelere dayanak teşkil etti.”
sözü açıkçası çok saçma geliyor bize çünkü kanunla darbe yapılamayacağı gibi,
kanunla da darbenin önlenme şansı yoktur. Bu, demokratik olgunlukla ilgili bir
durumdur.
Şimdi, arkadaşlar, en çok tartışılan konulardan bir tanesi, burada
askerlik tanımıyla ilgili bir şey var. Daha önce, orijinal olan 2’nci maddede
deniliyor ki: “Türk vatanını, istiklal ve Cumhuriyetini korumak için…” Şimdi
bakıyoruz, sadece “Askerlik sanatını öğrenmek, yapmak mükellefiyetidir.” diyor.
Açıkçası, geçmişte bizim üniversitelerden önce, lisede edebiyat
tartışmalarında meşhur bir konumuz vardı “Sanat sanat için midir, sanat toplum
için midir?” diye, benim o aklıma geldi. Yani, şimdi, sanat olsun diye
savaşacak mıyız? Baş tarafını kaldırınca “savaşma sanatıdır” diyorsunuz. Burada
askerlerimiz var, komutanlarımız var. Vallaha, Sayın Bakanım, kusura bakmayın,
ben sanat olsun diye savaşmam. Beni askere gönderen şey, Türk vatanını,
istiklalini, cumhuriyetini korumaktır. Eğer sadece sanat yapacaksanız… Yani
“ben” derken, ben Türk milletinin ortalamasını söylüyorum, Mehmet olarak,
Mehmetçikler adına söylüyorum. Hiç kimse sanat olsun diye gidip de savaşmaz;
ancak egemenliğimizi, bağımsızlığımızı, vatanımızı koruyacaksak, o zaman
canımızı veririz. Dolayısıyla, burada ben hakikaten bir garabet görüyorum. Biz
ancak, Türk milleti olarak, her zaman vatan için, millet için çalıştık, onlar
için savaştık, İlâyi Kelimetullah için savaştık asırlar boyunca ama sanat olsun
diye savaşmaya benim aklım açıkçası ermiyor değerli arkadaşlar. Biz çünkü bir
ordu millet geleneğinden geliyoruz, bizde ordu “Peygamber ocağı” diye geçer
yani birtakım millî, manevi değerler uğruna ancak savaşırız. Burası gerçekten
biraz işi hafife almak olmuş gibi geliyor bana. Askerliği de böylece
-affedersiniz ama- ayağa düşürmüş oluyoruz. Sözleşmeli yapabilirsiniz,
profesyonel yapabilirsiniz, o ayrı bir şeydir ama burada eğer bir askerlik
olacaksa, zorunlu askerlik de devam ediyorsa, vatanın savunması için olması
gerekir. “Biz ordu milletiz.” derken, tekrar dönüp böyle bir şeye geçmek
açıkçası bana garip geldi Sayın Bakanım.
Az önce tutanaklara bakarken de bir şey gördüm ama Sayın İsmet
Yılmaz’a… Ben hakikaten o anda oturumda… Dışarıdan gördüm. Yani o anda ya dil
sürçmesi olmuş diye düşündüm veyahut da iftar öncesi belki de hiddetten mi
söyledi, bilemiyorum. “Aramızdaki fark şudur: Siz herkesi Türk yapmak için
zorluyorsunuz, herkesi âdeta ırkçı bir yaklaşımla ele alıyorsunuz.” demişsiniz
Sayın Bakanım. Yani, ben ancak bunu bir öfkenin şeyidir diye düşünüyorum. Sizi
tanıdığımız kadarıyla böyle bir şey söylemezsiniz diye düşündüm ama tutanakta
da bunlar yazıyor. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak hiçbir zaman ırkçı
bir milliyetçilik anlayışına sahip olmadık. Kederde, tasada, sevinçte,
mutlulukta ortak değerleri paylaşan bir millettir Türk milleti; bir kavmin adı
değildir sadece, bir ırkın adı değildir. Aslında bunu yapan, sizin
Hükûmetinizin mensupları, başta Sayın Başbakan. Otuz altı tane etnik grubu
söyleyen biz değiliz. Tek tek, her seferinde bir de ısrarla ayrılıklara vurgu
yapan biz değiliz. Bizim söylediğimiz her zaman, tasada, kederde, sevinçte
birleşen, aynı tarihi, aynı şuuru paylaşan bütün Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşları bizim için Türk milletinin birer neferidir, birer ferdidir; onun
için, burada hiçbir zaman ırkçılık olmamıştır. Ben, bu sözleri, o andaki belki
kızgınlık içerisinde verilmiş bir şeyler olarak alıyorum. Biz, her zaman,
kapsayıcı, kucaklayıcı bir milliyetçilik anlayışı içerisinde olduk.
Türk milletinin üstünlüğü, tarihteki başarılarından, ortak
kaderde, ortak tasada birlikte olmasından kaynaklanır diyor, saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 7 nci
Maddesi ile değiştirilen 1111 Sayılı Askerlik Kanununun 77 nci maddesinin
birinci fıkrasının birinci cümlesinde de yer alan "asgari alay ve eşiti
komutanlığa (Deniz ve Hava Kuvvetleri ile Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil
Güvenlik Komutanlığında eşiti)" ibaresinin çıkarılarak yerine "ilgili
alay komutanlığına" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Erol Dora (Mardin) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılamıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İdris Baluken, Bingöl
Milletvekili.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
479 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesinde vermiş olduğumuz önerge
üzerinde söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, burada, kürsüde konuşan değerli hatipler, sürekli olarak,
ordunun bu millete neler ifade ettiğini, hangi çağrışımları yaptığını dile
getirdiler; ancak, ordunun bazı çağrışımlarını ise sürekli olarak görmezden
geldiler. Doğrusu, bunu anlamakta biz güçlük çekiyoruz. O çağrışımları da biz
ifade edelim.
Bu ülkedeki demokrasi kesintilerine, ülkede siyaseti vesayet
altına alan askerî darbelere de yine bu ordu içerisindeki bazı yapılanmaların,
denetleme yetersizliklerinin neden olduğunu hepimiz iyi biliyoruz. Bu nedenle,
burada orduyla ilgili bir düzenleme yapılırken, aslında, ordunun tamamen sivil
denetim altına gireceği mekanizmaları getirmiş olsaydık önemli bir iş yapıyor
olacaktık. 35’inci maddenin bu yönüyle tekrar düzenlenmesi son derece isabetli
olmuştur, olumlu olmuştur. Ancak, yakın toplumsal tarihsel hafızamıza
baktığımızda, hâlâ, bu darbeler tarihinin, bu vesayet tarihinin artık bu
ülkenin gündeminden kalkması için yapılması gereken başka birtakım adımların da
mutlaka yasal düzenlemelerle bu ülkenin gündemine getirilmesi gerektiğini ifade
etmemiz gerekiyor. Bugün hâlâ Genelkurmay Başkanlığı Millî Savunma Bakanlığına
bağlı değilse bu önemli bir problemdir. Yine, 12 Eylülün kurumlarından olan
Millî Güvenlik Kurulu hâlâ bütün siyasal, toplumsal, sosyal yaşamın üzerinde
duruyorsa bu son derece önemli bir problemdir. Hâlâ 12 Eylül cuntasının yazmış
olduğu Anayasa’yla bu ülke yönetiliyorsa bu önemli bir problemdir.
Şimdi, AK PARTİ Hükûmeti özellikle bu askerî vesayetin
geriletilmesi konusunda çok önemli şeyler yaptığını ifade ediyor. Tamam, yani
her şeyi hiçleştirmek doğru bir yaklaşım değil ancak pratiğe baktığımız zaman,
bu askerî vesayetin geriletildiğine dair duyguyu halka hissettirecek bir
pratiği göremiyoruz. Sadece son bir ay içerisinde meydana gelen iki olaydan
bahsedeceğim. Hepiniz biliyorsunuz, Lice’de yeni bir karakol yapımını protesto
eden, demokratik protesto hakkını kullanan sivil halka karşı, çoluk çocuk,
kadın demeden gerçek mermilerle ateş açanlar hakkında hâlâ hiçbir işlem
yapılmadı. Her iki Sayın Bakanımız burada, hem Millî Savunma Bakanı hem
İçişleri Bakanı burada. Cevap bekliyoruz, ne oldu? Bu sivillerin üzerine ateş
açma talimatı verenler hakkında soruşturma ne aşamadadır? Hâlâ bunlar niye
görevlerinin başındadır? “Askerî vesayet” dediğiniz şey de tam da böyle bir
şeydi; istediği suçu, hukuksuzluğu işleyip yargının ya da siyasetin
denetiminden kaçmak vesayetin kendisiydi. Lice’de 18 yaşındaki bir gencin
yaşamına mal oldu bu. Medeni Yıldırım’ı katledenler, bu katliamda talimat
verenler, bu katliamda tetiği çekenler hakkında siz eğer gerekeni yapmamışsanız
orada vesayetle ilgili söylemiş olduğunuz sözlerin tamamı havada kalır. Benzer
bir olay Bingöl’de yaşandı, 14 yaşındaki bir kız çocuğuna tam iki yıl boyunca 8
askerî personel tarafından insanlık dışı cinsel istismar, taciz, tecavüz suçu
işlendi. Hâlâ hiçbir gelişme yok, hâlâ bunlar görevlerinin başında.
Sayın Bakan, bu konuda açıklama bekliyoruz. Bu mübarek ramazan
gününde hangi vicdan kaldırabilir böyle bir şeyi? “Vesayet” dediğimiz şey,
pratik hayata dokunacaksa, toplumsal hayata dokunacaksa bir anlam kazanır.
Vesayeti geriletme anlamında söylediğiniz sözlerin anlam kazanması için, bunu
halka, topluma hissettirmeniz gerekiyor. Lice ve Bingöl’de yaşanan olaylar hâlâ
bu ordunun denetimiyle ilgili, ordu üzerindeki siyasi etkinlikle ilgili çok
ciddi kuşkuların olduğunu bu halka hissettiriyor. Halkımızda hâlâ bu duygu
maalesef ki vardır.
Diğer önergelerde de yine görüşlerimizi bildirmeye devam edeceğiz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
8’inci maddede aynı mahiyette iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı "Sözleşmeli Erbaş ve Er
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem
İnce'nin; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifinin" 8. Maddesinin Tasarı metninden çıkartılmasını
arz ve teklif ederiz.
Bülent Belen Hasan Hüseyin Türkoğlu Mehmet Erdoğan
Tekirdağ Osmaniye Muğla
S. Nevzat Korkmaz Alim Işık Erkan Akçay
Isparta Kütahya Manisa
Mesut
Dedeoğlu
Kahramanmaraş
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Pervin Buldan İdris Baluken Adil Zozani
Iğdır Bingöl Hakkâri
Erol Dora Hüsamettin Zenderlioğlu Özdal Üçer
Mardin Bitlis Van
BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Evet, aynı mahiyetteki önerge üzerinde söz isteyen Bülent
Belen, Tekirdağ Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Türk Silahlı
Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin
8’inci maddesiyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu değişiklik
önergesi üzerine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma
Partisinin her tatil dönemine girerken yaptığı uygulamaların bir tekrarını
yaşıyoruz. Tasarıya baktığımız zaman, sözleşmeli erbaş ve erlerle ilgili kanun
tasarısının adını duyan bu mesleği yapan vatandaşlarımız büyük bir beklenti
içine giriyor fakat tasarının içeriğine baktığımızda bu insanlarımıza verdiği
hiçbir şey yok. Ülkemizde Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde çalışmakta olan sözleşmeli
erbaş ve erler, sözleşmelerinin bitiminden itibaren, maalesef, kendilerine çok
küçük bir imkân olarak verilmiş olan “Kamu kurumlarında -iş bulabilirse, kadro
bulabilirse- çalışabilir.” hükmü çerçevesinde belediye başkanlarının kapısında
Medine dilencisi gibi iş dileniyorlar. Ben beklerdim ki bu tasarıda bu
insanlarımızın düştükleri bu kötü durumu engelleyecek bir şeyler olsun fakat
maalesef bu yok.
Öte yandan, İç Hizmet Kanunu'nun 35’inci maddesini değiştirip
ülkede darbe yapılmasının önüne geçeceğinizi iddia ediyorsunuz veya
zannediyorsunuz. Eğer böyle bir düşünceniz varsa düş görüyorsunuz demektir.
Darbe yapanlar tankları ve bütün askerî güçleriyle bütün kritik noktaları işgal
ederken, siz, elinizde kanunun değişen 35’inci maddesi, karşılarına geçerek
“Dur, bu kanuna göre sen darbe yapamazsın.” mı diyeceksiniz? Onlar da bu sözün
karşılığında geri dönecekler ve darbe yapmaktan vazgeçecekler, öyle mi?
Siz Adalet ve Kalkınma Partililer darbenin ne olduğunu ne
bileceksiniz. Ben dâhil on binlerce ülkücü ve Milliyetçi Hareket Partili 12
Eylül 1980 darbesinin mağduru olduk. Darbeyi yapanların, kendi darbe hukukunu
oluşturduğunu bilmiyor musunuz? Bizler her türlü darbeye karşıyız. Bizim
düsturumuz, en kötü demokrasinin en iyi darbeden daha iyi olduğu ve aslolanın
millet iradesi olduğudur. Bu değişiklikle hedefinizin başka bir şey olduğu
belli, bunu saklamaya çalışmayın. Siz, Oslo'da yaptığınız müzakere neticesinde
taahhüt ettiğiniz bir ödünü yerine getirmek için bu değişikliği getiriyorsunuz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; darbe yapılmasını önlemek
kanunlarla olmaz. Tankı, topu ve her türlü silahıyla darbe yapmaya kalkanı
kanunla engelleyemezsiniz. 12 Eylül 2010 tarihinde yaptığınız Anayasa
değişikliğiyle ne yaptınız? Diyeceksiniz ki: “Darbecileri yargılıyoruz.” Evet,
yargılıyorsunuz. Peki, yargılayabiliyorsanız bu değişikliğe niye ihtiyaç
duyuyorsunuz? Ha, yargılayıp da ne yapabileceğiniz de belli değil. Ben, 12
Eylül darbesinin mağduru olarak, darbecileri yargılamanıza bir şey demeyeceğim.
Sadece, hâlen yaşayan darbecilere yüce Allah'tan çok uzun bir ömür vermesini
niyaz ediyorum ve Türk milletinin bu şahısların düştüğü düşkünlüğü, acziyeti
görmesini, bilhassa Marmaris'tekinin yıllarca düşkün ve sürünür bir hâlde
yaşamasını diliyorum.
Sayın milletvekilleri, geçen yıl Ankara Eğitim Araştırma
Hastanesine ziyarete gittiğimde Ulucanlar Cezaevini gördüm ve içim sızladı.
Darbecilerin emriyle kurdurdukları hukuk neticesinde “bir sağdan, bir soldan”
mantığıyla idam ettirdikleri ülkücü fidanlar Mustafa Pehlivanoğlu, Cevdet
Karakaş, İsmet Şahin, Fikri Arıkan, Ali Bülent Orkan, Cengiz Baktemur, Halil
Esendağ, Selçuk Duracık gibi nice yiğitlerin işkenceler sonunda idam
edilişlerini hatırladım ve içim sızladı.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vermiş olduğumuz değişiklik
önergesine destek vermenizi temenni eder, Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde söz isteyen İdris Baluken,
buyurun.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, bu darbe dönemleri, bildiğimiz gibi, olağanüstü
dönemlerdir. Bir nevi olağanüstü hâl dönemlerine tekabül ediyor. Tabii, burada
olağanlaşma durumunu hep beraber yaratmamız gerekir ki bu ülkede tekrar bu
olağanüstü hâl durumlarını görmeyelim, yaşatmayalım. Bu olağanlaşma sürecinin
tek bir ilacı vardır, o da demokratikleşmedir. Yani darbelerin antidotu,
darbelerin panzehiri demokratikleşmedir. Demokratikleşmeyi sağlamadığınız sürece
bu darbe zeminlerini ortadan kaldırmanız mümkün değil. Bakın, bugün pek çok
antidemokratik yasa örneği verebiliriz ancak sadece Seçim Kanunu ve Siyasi
Partiler Kanunu’na baktığınız zaman, hâlâ siyasetin özgür bir şekilde halkı
temsil edemediği trajik bir resimle karşılaşırsınız. Düşünün ki bu ülkede bu
saat, bu dakika itibarıyla 9 milletvekili şu anda cezaevinde bulunuyor. Çok
tanıdık geliyor değil mi? Siyasetçilerin zindanlarda, beton duvarlar arasında,
demir kapılar arasında bulunması tam da darbe döneminin uygulamalarıdır.
Onlarca belediye başkanı, belediye meclis üyesi, il genel meclisi üyesi, yani
milyonlarca oyun iradesi, milyonlarca oyun temsiliyeti eğer hâlâ
cezaevlerindeyse burada vesayetin kaldırılmasından, darbe riskinin ortadan
kaldırılmasından bahsetmemiz mümkün değildir.
Bu, yaklaşık bir hafta on gündür neredeyse yirmi dört saate varan
bir emek harcanıyor, bir çalışma temposu ortaya konuyor. Ne olduğu belirsiz
olan torba yasalar yerine bir demokratikleşme paketi buraya getirilmiş olsaydı,
Siyasi Partiler Kanunu’ndan Terörle Mücadele Kanunu’na, Türk Ceza Kanunu’na bir
demokratikleşme paketiyle biz bu Meclisi kapatıyor olsaydık ne kadar hayırlı
bir iş yapmış olacaktık. Ama, maalesef, hâlâ bu ülkenin olağanlaşmasıyla ilgili
net bir kararın ortada olmadığını görüyoruz.
Bakın, bu getirmiş olduğunuz yasal düzenlemede de, 25’inci
maddede, her valiye olağanüstü hâl, yani bir nevi yerelde olağanüstü hâl ilan
etme yetkisi veren bir düzenleme var. Böyle bir şey olabilir mi? Yani tek bir
OHAL valisinin yetkilerini siz her bir ildeki valiye dağıtırsanız, orada
olağanlaşmayı, demokratikleşmeyi bekleyemezsiniz. Apoletli vesayetçiler yerine
takım elbiseli, aşırı yetkilendirilmiş birtakım uygulamaları devreye sokarsanız
orada olağanlaşma olmaz, orada olağanüstü hâl yaşamın her alanında sürekli
gündemde olur. O nedenle, acil bir demokratikleşme planını mutlaka bu Hükûmet
kendi gündemine almalıdır. Çünkü “topluma karşı devlet” refleksinden
kurtulmadığımız sürece, “az devlet, çok toplum” ilkesini benimsemediğimiz
sürece, devlete karşı bireyin özgürlüklerini garanti altına almadığımız sürece,
maalesef, bu ülkede, her zaman birtakım risklerle karşılaşmış oluruz.
Bir diğer önemli konu, ordunun özellikle şeffaf bir şekilde hesap
verilebilirliği, denetlenebilirliğiyle ilgili konu. Bu konuda da çok ciddi
yetersizlikler var. Sadece son bir ayda kaç kez bu şüpheli asker ölümlerini
buraya getirdiğimizi artık hatırlamıyoruz. Aslında, “şüpheli” diyoruz ama
şüpheli falan değil. Yani, incelendiği zaman kışla içerisinde kasti öldürme
fillerinin olduğunu çok rahat görürsünüz. Çünkü, olayın üstünü kapatma, olayı
sümen altına süpürmeye çalışmak, bütün bunların hepsi burada kasti birtakım
uygulamaların olduğunu gösteriyor. Bu şüpheli asker ölümlerinden dolayı sadece
son on yılda bine yakın gencimiz bu şekilde yaşamını yitirmiş, her yıl 100’e
yakın gencimiz bu şekilde yaşamını yitiriyor. Korkunç bir tablo; Meclis müdahil
olmuyor, Hükûmet soruşturma açmıyor, ordunun kendi içerisinde yürütmüş olduğu,
belirtmiş olduğu soruşturmaların hiçbirinden sonuç çıkmıyor, geriye gözü yaşlı
aileler, anneler kalıyor. Bu soruşturmaların tamamı askerî mahkemede olduğu
sürece, böyle çift başlı bir hukuk sisteminde bu olayların üzerine gitmeye
çalıştığınız sürece de herhangi bir sonuç çıkmayacaktır, tekrar hatırlatmak
isterim. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
9’uncu maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı “Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Cumhuriyet
Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin; Türk
Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifinin" 9. Maddesine bağlı fıkraların aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hasan Hüseyin Türkoğlu Mehmet Erdoğan S. Nevzat Korkmaz
Osmaniye Muğla Isparta
Alim Işık Erkan Akçay Mesut Dedeoğlu
Kütahya Manisa Kahramanmaraş
"Firar, izin veya hava değişimi ihlalinde olan yükümlülerden
haklarında adli makamlarca çıkarılmış yakalama kararları olanlar, ele
geçirilinceye kadar kolluk kuvvetlerince aranır. Yakalananlar hakkında ilgili
adli makamın talimatı doğrultusunda işlem yapılır."
"Haklarında adli makamlarca çıkarılmış yakalama kararı
olmayanlardan kendi rızası ile teslim olan ya da kolluk kuvvetleri tarafından
askerlik şubelerine teslim edilenler, yol ve iaşe bedelleri ödenerek serbest
olarak birlik ve kurumlarına sevk edilirler. Terörle mücadele görevi sırasında
veya bu görevinden dolayı alıkonulan veya kaybolan er ve erbaşların yeniden
birliklerine dönmeleri halinde durumları, mensup oldukları kuvvet
komutanlıklarınca teşkil edilecek kurul tarafından incelenir. Kaçırılma veya
kaybolma ile ilgili olarak kusurlu görülenler hakkında soruşturma dosyası
tanzim edilerek yetkili makamlara intikal ettirilir. Kurul tarafından kusursuz
görülenler ile haklarında kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararı
verilenlerin birliklerinden ayrı geçirdiği süreler hizmetten sayılır ve
ödenmemiş özlük hakları ödenir."
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 9 uncu
Maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan İdris Baluken Adil Zozani
Iğdır Bingöl Hakkâri
Erol Dora Hüsamettin Zenderlioğlu Özdal Üçer
Mardin Bitlis Van
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen?
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Adil Zozani.
BAŞKAN – Adil Zozani, Hakkâri Milletvekili.
Buyurun.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, hepinizi selamlıyorum. Önergemiz üzerinde söz
almış bulunuyorum.
Bu önergeyle ilgili olarak, tabii, bu kaçırma, alıkonulma, firar,
izinde firar, yani izin ihlali vesaire konularında toleranslı davranılması
gerektiğini düşünüyorum. Hele hele son olarak kamu görevlilerini Metinan
bölgesinden teslim alıp getirmiş, ailelerine kavuşturmuş bir arkadaşınız
olarak, o askerlerin ve kamu görevlilerinin o gün içinde bulundukları ruh hâli
ve psikolojiyi yakından görmüş biri olarak, bu konun ihtiyaç olduğunu
düşünenlerden biriyim. Ancak, esas dikkat çekmek istediğimiz nokta şu: Belki,
bu tasarı veya teklifle ilgili olarak çok şey konuşuluyor, tartışılıyor, işin
teknik boyutuyla bazı şeyler konuşuluyor ama ordunun kapalı kutu olmaktan
çıkarılması gerektiği hususunu gündeme taşımakta fayda var diye düşünüyoruz.
Dünyada belki bizim ordumuz kadar kapalı, başka hiçbir ordu yoktur ya da başka
örnekleri yoktur. Mesela, birçok noktada, bizim ordu kendi faslında tek olarak
görülüyor. Örneğin, dünyada, hiçbir ordunun artık ticaretle uğraştığı
görülmemiştir. Yani, holding yöneten, büyük bir sermaye grubuna hitap eden bir
ordu yapısı dünyanın başka bir ülkesinde yok. Bir Arjantin örneğini biliyorum,
bilmiyorum onlar vazgeçmişler mi, geçmemişler mi ama başka da bir örneğe
rastlamadım, o kadar inceledim.
Ordunun bir kere ticaretten el çekmesi… Mesela, ordu, darbe,
35’inci maddeyi konuşuyoruz. Ordunun içerisinde bu kadar darbe heveslisi niye
çıkıyor? Niye bu kadar şey var? Vatan, millet sevgisiyle mi oluyor? Hiç öyle
olmadığı açık. Bir generalin Türkiye’de emeklilik ücretinin ne kadar olduğunu
kamuoyuyla bir paylaşalım. OYAK aracılığıyla, üzerinden yönettikleri
şirketlerden edindikleri payla birlikte… Ya, trilyonlarca emeklilik ücreti alan
bir ordu yapısından söz ediyoruz, üst düzey yönetici yapısından söz ediyoruz.
Ordunun şeffaflaştırılması gerekir, hele hele ticaretten tamamıyla el çektirilmesi gerekir. Bu konuda
bir düzenlemenin yapılması elzemdir.
İkinci önemli nokta: Bakın ordu üzerine JİTEM damgası vardır. Siz,
bir dönemle hesaplaşmak istiyorsanız, ordu içindeki JİTEM örgütlenmesini ve o
JİTEM örgütlenmesinin sebebiyet verdiği tahribatı kamuoyuyla paylaşmak
durumundasınız. Çıktı, bir kısmı yargılanıyor. Bakın, meşhur Ergenekon
davasının ek klasörlerine bir bakın. Ergenekon davasının esas, şu anda, asıl
klasörleri olarak geçen klasörler o ek klasörlerin yanında devede kulak kalır.
Esas suçlamalar, esas suçlanılabilecek noktalar o ek klasörlerin içerisinde olan
bilgiler, dokümanlar ama onlar hiçbir zaman gündem olmadı Türkiye'de. Ordu
mensuplarının karıştıkları o olayları, sebep oldukları o tahribatları
kamuoyuyla paylaşmak gerekir, açmak gerekir, orduyu kapalı kutu olmaktan
çıkarmak gerekir.
Asker ölümleri diyoruz, iki gündür burada asker ölümleri
tartışılıyor. Bunu daha önce soru önergeleriyle Sayın Bakana da sordum. Ya, 934
insan orduda nasıl oluyor da eğitim zayiatı olabiliyor ya da intihar
edebiliyor? Eğer, bu bilgi bile doğruysa bizim ordumuz büyük bir psikolojik
travma yaşıyor demektir. Varsayalım ki bunlar intihardır. Bu, büyük bir
psikolojik travma geçirildiğinin kanıtıdır. Bu boyutuyla bile tartışılmaya
değer, incelemeye değer. Ne oluyor da bizim askerlerimiz her yerde patır patır
kendini vuruyor? Hadi diyelim, bizim dile getirdiğimiz diğer hususları
görmezden gelin, hepsine “intihar vakası” deyin, tek başına bu ciddi bir
durumdur. Ordunun psikolojisi bozulmuşsa o psikolojik bozukluğun bertaraf
edilmesi için bir araştırmak gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ADİL ZOZANİ (Devamla) – Ne oluyor orduda, bilmek gerekir.
Dolayısıyla, acil olan durum, ordu içerisindeki o kapalı, görünmez olan durumu
görünür kılmaktır. Burada Sayın Bakana çok görev düşüyor, demokrat kişiliğine
inanıyorum, insancıl yapısına inanıyorum şahsen; bu boyutuyla da orduda bir
iyileştirmenin önünü açabileceğine inanıyorum. Bu görev Sayın Bakanın
önündedir. En azından burada birtakım bilgilendirmeler yapıp bu açıdan bir
açılım yapmasını arzu ederiz. Daha bu konuda söylenecek çok şey var, üzerinde
konuşulacak çok şey var ama bunları söylerken ordu karşıtı bir noktaymış gibi
bir fikir algılanmasın. Bu travmayı ortadan kaldırma arzusu içerisindeyiz.
Yüce kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı "Sözleşmeli Erbaş ve Er
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem
İnce'nin; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifinin" 9. Maddesine bağlı fıkraların aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş) ve
arkadaşları
MADDE 9 - "Firar, izin veya hava değişimi ihlalinde olan
yükümlülerden haklarında adli makamlarca çıkarılmış yakalama kararları olanlar,
ele geçirilinceye kadar kolluk kuvvetlerince aranır. Yakalananlar hakkında
ilgili adli makamın talimatı doğrultusunda işlem yapılır."
"Haklarında adli makamlarca çıkarılmış yakalama kararı
olmayanlardan kendi rızası ile teslim olan ya da kolluk kuvvetleri tarafından
askerlik şubelerine teslim edilenler, yol ve iaşe bedelleri ödenerek serbest
olarak birlik ve kurumlarına sevk edilirler. Terörle mücadele görevi sırasında
veya bu görevinden dolayı alıkonulan veya kaybolan er ve erbaşların yeniden birliklerine
dönmeleri halinde durumları, mensup oldukları kuvvet komutanlıklarınca teşkil
edilecek kurul tarafından incelenir. Kaçırılma veya kaybolma ile ilgili olarak
kusurlu görülenler hakkında soruşturma dosyası tanzim edilerek yetkili
makamlara intikal ettirilir. Kurul tarafından kusursuz görülenler ile
haklarında kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararı verilenlerin
birliklerinden ayrı geçirdiği süreler hizmetten sayılır ve ödenmemiş özlük
hakları ödenir."
BAŞKAN – Komisyon, önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mesut Dedeoğlu, Kahramanmaraş
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesi
üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına söz aldım. Bu vesileyle yüce
Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde sözleşmeli erbaş ve er
uygulaması 11 Temmuz 2011 tarihinde başlamıştır. Bu uygulama da tıpkı diğer
sözleşmeli personel uygulamalarında olduğu gibi, çok önemli hak kayıpları ve
sorunlarına da neden olmuştur.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da hudut birliklerinde terörle
mücadelede görev yapacak olan erler 29 yaşına kadar yaklaşık 2 bin lira maaşla
görev yapmaya başlamışlardır. 29 yaşına geldikten sonra da tazminatlarını
alarak ordudan ayrılmaları planlanan sözleşmeli erbaş ve er projesi ne yazık ki
uygulama hataları yüzünden beklenen sonucu vermemiştir.
Ağır ve tehlikeli görev şartlarına karşın maaş düzeyinin düşük
olması ve 29 yaşından sonraki istihdam konusundaki belirsizlikler, sözleşmeli
erbaş ve er talebini karşılanamaz hâle getirmiştir. Hükûmet şimdi hazırlamış
olduğu kanun değişiklikleri ile bu hak kayıplarına çözüm bulmaya çalışmaktadır.
Umarız, yapılan bu çalışmalar sözleşmeli erbaş ve er uygulamasına da katkı
sağlar.
Sözleşmeli erbaş ve er konusu, ilk olarak, kamuoyuna “profesyonel
askerliğe geçiş” olarak yansıtılmıştı. Bu konuda ülkemizde gençler arasında
beklentiler artmış ve yoğun bir talep olmuştur. Ücret ve sosyal haklar
konusunda yapılan düzenlemeler beklentilerin ve yoğun talebin düşmesine neden
olmuştur.
İlk olarak 4 dönem temin faaliyeti sonucunda, 15 bin kişilik
kadroya yaklaşık, ancak 1.207 sözleşmeli erbaş ve erle sözleşme yapılmıştır.
Sözleşme yapılan 1.207 erbaş ve erin 29 yaşına kadar, yaklaşık yedi yıl
süreyle, iç güvenlik bölgesinde görev yapacakları planlanmıştı.
Bölgenin ağır şartları ve görevin zorlukları karşısında, verilen
ücret ve sosyal haklar karşısında sözleşmeli erbaş ve erler görevlerinden
ayrılmaya başlamışlar, istifa etmeye başlamışlardır. Hükûmet, sözleşmeli erbaş
ve erlik konusunda 2013 yılı içerisinde 24 bin ve 2014 yılı için de 33 bin
olarak kadro planlaması yapmıştı. Planlanan bu kadrolara rağmen, son dönem
temin faaliyetinde sınava katılan personel sayısı 3.038 olarak belirlenmiştir.
Yapılan değerlendirmeler sonrası bu sayı iyice düşerek, 579 sözleşmeli erbaş ve
er olarak gerçekleştirilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; terörle mücadelede
profesyonel orduya geçişin ilk adımı olarak görülen sözleşmeli erbaş ve er
uygulamasının ilk askerleri, şubat ayı içinde Isparta Dağ ve Komando Okulunda
görev ve eğitimlerini tamamlamışlardır. Burada görev ve eğitimlerini tamamlayan
520 sözleşmeli erbaş ve er, son on yıl içinde ülkemizde en fazla olayların olduğu bölgelere ve birliklere
gönderilmiştir.
Sözleşmeli erbaş ve erlerimizin ilk olarak görev yapmaya
başladıkları birlikler arasında Hakkâri Dağ Komando Tugayı, Siirt 3’üncü
Komando Tugayı, Tunceli 4’üncü Komando Tugayı, Hakkâri Yüksekova 21’inci
Jandarma Sınır Tugayı ve Şırnak Çakır Söğüt Jandarma Komando Tugayı olarak
belirlenmiştir.
Sözleşmeli erbaş ve erler, öncelikle hudut ve komando
birliklerinde görev yapmaktadırlar. Ancak, yıl içinde yapılan birtakım
çalışmalar sonucunda sözleşmeli erbaş ve erlerin görev yerleri ve alanları da
genişletilmiş ve dağıtılmıştır.
Sözleşmeli erbaş ve erlerle ilgili yapılan olumlu çalışmalara
destek vereceğimizi belirterek yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
10’uncu madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 479 Sıra Sayılı Tasarının Görüşülmekte olan 479
sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili
Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 10. Maddesine bağlı
Ek Madde 8’in aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hasan Hüseyin Türkoğlu Mehmet Erdoğan S. Nevzat Korkmaz
Osmaniye Muğla Isparta
Alim Işık Erkan Akçay Mesut Dedeoğlu
Kütahya Manisa Kahramanmaraş
“EK MADDE 8- Bu Kanun kapsamında askerlik yükümlülüğünü yerine
getirenlere; askerliğe sevk edildiği tarihten, askerlik hizmet süresinin bitiş
tarihine kadar ölenler ile sakatlanma sebebiyle süresinden önce terhis
edilenlerden veya süresinde terhis edilmiş olsa bile yapılan tedaviye rağmen
askerliğe elverişsiz hale gelecek şekilde sakatlanmış olanlardan, 5434 sayılı
Kanun veya 5510 sayılı Kanun kapsamında aylık bağlanmaması veya 3/11/1980 tarih
ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun gereğince
tazminat ödenmemesi kaydıyla; ölenlerin dul ve yetimlerine 400.000 gösterge
rakamının, sakatlananlara ise Vazife Malullüklerinin Nevileri ile Dereceleri
Hakkında Nizamname hükümlerine göre tespit edilecek özür derecelerine göre
aşağıda belirlenen gösterge rakamlarının memur maaş katsayısı ile çarpımı
sonucunda bulunacak miktarın iki katı kadar olmak üzere tazminat ödenir. Ancak,
söz konusu olayların gerçekleştiği tarihte bakaya, firar, izin tecavüzü, hava
değişimi tecavüzünde bulunanlar ile kendini askerliğe yaramayacak hale getirmek
ve askerlikten kurtulmak için hile kullanmak suçundan hüküm giyenlerin, suça
konu eylemleri sonucu olum ve sakatlanma nedeniyle ve intihar sonucu meydana
gelen ölüm ve sakatlanma olaylarında bu ödeme yapılmaz. Bu tazminattan damga
vergisi dışında herhangi bir vergi ve kesinti yapılmaz ve bu tazminat
haczedilemez. Tazminatın ödenmesine ilişkin usul ve esaslar İçişleri ve Milli
Savunma bakanlıkları tarafından müştereken hazırlanan yönetmelikle düzenlenir.
Sakatlık Derecesi Ödenecek Tazminat
Göstergesi
1 400.000
2 360.000
3 330.000
4 300.000
5 270.000
6 240.000"
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) -
Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılamıyoruz
Başkanım.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Vatan olarak üzerinde yaşamaya bin yıl evvel karar verdiğimiz ve
bu kararımızı sonsuza dek muhafaza ve müdafaa etme kararlılığında olduğumuz
Anadolu, jeo-politik ve jeo-stratejik konumu itibariyle bütün dünya milletleri
tarafından imrenilerek bakılan ve ele geçirilmek istenen bir coğrafyadır.
Bu coğrafyanın özellikle Avrupa ve Asya kıtaları arasında bir
köprü olması, insanlığın coğrafya değiştirmesi yani göç etmesi açısından
hareketli bir trafiğe sahne olmuştur. Tarih boyunca doğudan batıya doğru
yapılan göçler içerisinde en önemli göç şüphesiz Anadolu coğrafyası üzerinden
yapılan göçlerdir. Halen Anadolu coğrafyasının doğusunda kalan ülkelerde
yaşayan insanların, Anadolu coğrafyasının batısında yaşayan ülkelere doğru
yoğun bir akımda bulundukları bilinmektedir.
Şüphesiz ki, bunun temel nedeni Anadolu coğrafyasının doğusunda
kalan ülkelerdeki refah seviyesinin düşüklüğü, geri kalmışlık, mezhepsel ve
dinsel çatışmalar ve küresel güçlerin o coğrafyada huzur kaçıran
politikalarıdır. Buna mukabil Anadolu coğrafyasının batısındaki ülkeler ise
refah seviyesi daha yüksek olduğu için cazibe merkezi haline gelmiştir.
21. Yüzyılda ise Anadolu coğrafyası özellikle enerji kaynaklarının
büyük rezervlerinin bulunduğu coğrafya ile enerji kaynağına şiddetle ihtiyacı
olan ülkeler ve pazarlar arasında geçiş konumundadır.
Enerji gibi hayati seviyede stratejik önemi bulunan bir unsur 20.
Yüzyıldan itibaren dünyanın şekillenmesine ve dünya milletlerinin ilişkilerinin
belirlenmesine sebep olmuştur. Gittikçe artan enerji ihtiyacı hem enerji
kaynağına sahip ve büyük rezervleri olan ülkelere yönelik vahşi politikaların
üretilmesine sebep olmakta, hem de enerji kaynağı ve nakil alanlarının
korunması için aynı önemi haiz tedbirlerin alınmasını gerektirmektedir.
Anadolu coğrafyasının tam olarak bilinmeyen enerji potansiyeli ve
nakil hatları üzerinde önemli bir pozisyona sahip olması, son dönemde önemini
daha da arttırmıştır.
Ayrıca Anadolu, sahip olduğu boğazlar nedeniyle hayati önem arz
etmektedir. Bir küresel güç olarak başta Rusya olmak üzere, Karadeniz'e açılan
tüm devletler boğazları ele geçirmenin, kontrol etmenin veya maksimum derecede
ortak kullanmanın çarelerini aramaktadırlar.
1000 yıl evvel kanlarımızla sulamak suretiyle vatan tuttuğumuz
Anadolu büyük fedakârlıklarla elde tutulabilmiştir. 11. Yüzyılın başından
itibaren batı ve Hıristiyan alemi kendi tabirleriyle "Türkleri geldikleri
coğrafyaya geri göndermek" hayalleriyle yanıp tutuşmuşlardır. Bu hayal
uğrunda Anadolu'da Türk-İslam neferlerinin iman dolu göğsünde eriyip giden
sayısız haçlı seferi düzenlenmişlerdir.
Haçlı zihniyetinin hafızasından asla silinmeyen zaman zaman
depreşip çeşitli politikalarla ortaya çıkan Türk-İslam Mührünü Anadolu'dan
silme hedefi 1000 yılda birçok defa tezahür etmiştir. Osmanlı'nın dağılma
döneminde ise leşe saldıran akbabalar gibi saldırmışlardır.
Milli Mücadele yıllarında Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki
Türk Milleti'ne yedi düvel olarak abanmışlardır. Uluslararası güçler, bugün
olduğu gibi, Soğuk savaş döneminde uygulanan başka politikalar, sonrasında ise
daha başka politikalarla hep milli birliğimizi, toprak bütünlüğümüzü yok etmek
istemişlerdir.
İşte tarihin sayfaları ve bugün yaşadığımız olaylar bu coğrafyada
ayakta kalmanın en önemli unsurunun güçlü bir ordu, disiplinli bir askeri yapı
olduğunu işaret etmektedir. Bu çerçevede Türk Silahlı Kuvvetleri'nin gücünün,
etkinliğinin ve moralinin en yüksek seviyede tutulması bu coğrafyada
varlığımızı devam ettirmenin en önemli şartıdır. Bir yandan ordunun güçlü
kılınması, disiplinli olması diğer yandan demokrasi içerisinde kalması ve bu
iki husus arasında denge kurulması çok önemlidir. Ordunun siyasetin dışında
tutulması ve siyasete karıştırılmaması oldukça önemlidir. Bunu yaparken anti
militarist yaklaşımlarla, asker düşmanlığı ile yapılmamalı ve ordunun gücünün
zayıflatılmasını isteyenlerin emellerine hizmet edilmemelidir.
Bu önergede yapılan düzenlemeyle, Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı
başlatılan itibarsızlaştırma ve karalama politikalarına aracı olunmaması
amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
11’inci maddede bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı "Sözleşmeli Erbaş ve Er
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem
İnce'nin; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifinin" 11. Maddesine bağlı Ek Madde 9’un aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hasan Hüseyin Türkoğlu Mehmet Erdoğan S. Nevzat Korkmaz
Osmaniye Muğla Isparta
Alim Işık Erkan Akçay Mesut
Dedeoğlu
Kütahya Manisa Kahramanmaraş
"EK MADDE 9- İlgili mevzuat hükümlerine uygun olarak alınmış
bir diploma, sertifika veya ehliyet gibi belgelere sahip olan, bu kanun
hükümlerine göre silahaltına alınan ve askerlik yükümlülüğünü yerine getirmekte
olan erbaş ve erler, özel kanunlarda belirtilen koşullara uyulması şartıyla,
birlik komutanının onayı ile bu belgelerin kendilerine verdiği yetki
kapsamındaki görevlerde çalıştırılabilir, mesleki hizmetlerin yürütülmesinde
görevlendirilebilir."
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) –
Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ İSMET YILMAZ (Sivas) –
Katılmıyoruz Başkanım.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Vatan olarak üzerinde yaşamaya bin yıl evvel karar verdiğimiz ve
bu kararımızı sonsuza dek muhafaza ve müdafaa etme kararlılığında olduğumuz
Anadolu, jeo-politik ve jeo-stratejik konumu itibarıyla bütün dünya milletleri
tarafından imrenilerek bakılan ve ele geçirilmek istenen bir coğrafyadır.
Bu coğrafyanın özellikle Avrupa ve Asya kıtaları arasında bir
köprü olması, insanlığın coğrafya değiştirmesi yani göç etmesi açısından
hareketli bir trafiğe sahne olmuştur. Tarih boyunca doğudan batıya doğru
yapılan göçler içerisinde en önemli göç şüphesiz Anadolu coğrafyası üzerinden
yapılan göçlerdir. Hâlen Anadolu coğrafyasının doğusunda kalan ülkelerde
yaşayan insanların, Anadolu coğrafyasının batısında yaşayan ülkelere doğru
yoğun bir akımda bulundukları bilinmektedir.
Şüphesiz ki, bunun temel nedeni Anadolu coğrafyasının doğusunda
kalan ülkelerdeki refah seviyesinin düşüklüğü, geri kalmışlık, mezhepsel ve
dinsel çatışmalar ve küresel güçlerin o coğrafyada huzur kaçıran
politikalarıdır. Buna mukabil Anadolu coğrafyasının batısındaki ülkeler ise
refah seviyesi daha yüksek olduğu için cazibe merkezi hâline gelmiştir.
21. yüzyılda ise Anadolu coğrafyası özellikle enerji kaynaklarının
büyük rezervlerinin bulunduğu coğrafya ile enerji kaynağına şiddetle ihtiyacı
olan ülkeler ve pazarlar arasında geçiş konumundadır.
Enerji gibi hayati seviyede stratejik önemi bulunan bir unsur 20.
yüzyıldan itibaren dünyanın şekillenmesine ve dünya milletlerinin ilişkilerinin
belirlenmesine sebep olmuştur. Gittikçe artan enerji ihtiyacı hem enerji
kaynağına sahip ve büyük rezervleri olan ülkelere yönelik vahşi politikaların
üretilmesine sebep olmakta, hem de enerji kaynağı ve nakil alanlarının
korunması için aynı önemi haiz tedbirlerin alınmasını gerektirmektedir.
Anadolu coğrafyasının tam olarak bilinmeyen enerji potansiyeli ve
nakil hatları üzerinde önemli bir pozisyona sahip olması, son dönemde öneminin
daha da arttırmıştır.
Ayrıca Anadolu, sahip olduğu boğazlar nedeniyle hayati önem arz
etmektedir. Bir küresel güç olarak başta Rusya olmak üzere, Karadeniz'e açılan
tüm devletler boğazları ele geçirmenin, kontrol etmenin veya maksimum derecede
ortak kullanmanın çarelerini aramaktadırlar.
Bin yıl evvel kanlarımızla sulamak suretiyle vatan tuttuğumuz
Anadolu büyük fedakârlıklarla elde tutulabilmiştir. 11. yüzyılın başından
itibaren batı ve Hristiyan âlemi kendi tabirleriyle "Türkleri geldikleri
coğrafyaya geri göndermek" hayalleriyle yanıp tutuşmuşlardır. Bu hayal
uğrunda Anadolu'da Türk-İslam neferlerinin iman dolu göğsünde eriyip giden
sayısız haçlı seferi düzenlenmişlerdir.
Haçlı zihniyetinin hafızasından asla silinmeyen zaman zaman
depreşip çeşitli politikalarla ortaya çıkan Türk-İslam Mührünü Anadolu'dan
silme hedefi 1000 yılda birçok defa tezahür etmiştir. Osmanlı'nın dağılma
döneminde ise leşe saldıran akbabalar gibi saldırmışlardır.
Milli Mücadele yıllarında Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki
Türk Milleti'ne yedi düvel olarak abanmışlardır. Uluslararası güçler, bugün
olduğu gibi, Soğuk savaş döneminde uygulanan başka politikalar, sonrasında ise
daha başka politikalarla hep milli birliğimizi, toprak bütünlüğümüzü yok etmek
istemişlerdir.
İşte tarihin sayfaları ve bugün yaşadığımız olaylar bu coğrafyada
ayakta kalmanın en önemli unsurunun güçlü bir ordu, disiplinli bir askeri yapı
olduğunu işaret etmektedir. Bu çerçevede Türk Silahlı Kuvvetleri'nin gücünün,
etkinliğinin ve moralinin en yüksek seviyede tutulması bu coğrafyada
varlığımızı devam ettirmenin en önemli şartıdır. Bir yandan ordunun güçlü
kılınması, disiplinli olması diğer yandan demokrasi içerisinde kalması ve bu
iki husus arasında denge kurulması çok önemlidir. Ordunun siyasetin dışında
tutulması ve siyasete karıştırılmaması oldukça önemlidir Bunu yaparken anti
militarist yaklaşımlarla, asker düşmanlığı ile yapılmamalı ve ordunun gücünün
zayıflatılmasını isteyenlerin emellerine hizmet edilmemelidir.
Bu önergede yapılan düzenlemeyle, Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı
başlatılan itibarsızlaştırma ve karalama politikalarına aracı olunmaması
amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
12’nci maddede bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı “Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Cumhuriyet
Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin; Türk
Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifinin” 12. Maddesinde yer alan; “Meslek dersleri öğretmenleri, muvazzaf
veya emekli askerî personelden;” şekildeki ibarenin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hasan Hüseyin Türkoğlu Mehmet Erdoğan S. Nevzat Korkmaz
Osmaniye Muğla Isparta
Alim Işık Erkan Akçay Mesut Dedeoğlu
Kütahya Manisa Kahramanmaraş
“I-Meslek dersleri öğretmenleri muvazzaf, emekli askerî
personelden;”
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım?
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Yusuf Halaçoğlu konuşacak.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Yusuf Halaçoğlu, Kayseri
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, aslında, askerî okullarda muvazzaf veya emekli subayların
ders vermesi gayet tabiidir. Nitekim, geçmiş dönemlerde bu konuyla ilk karşı
karşıya kaldığımız dönem 1700’lü yıllara dayanmaktadır ve Osmanlılarda modern
askerî okulların kurulduğu dönem bu tarihte başlar. Mühendishane-i Bahrî-i Hümâyûn
ve Mühendishane-i Berrî-i Hümâyûn adı altında kurulan iki askerî okulun ki
bunlardan Berrî-i Hümâyûn daha sonra, 1944’ten itibaren İstanbul Teknik
Üniversitesinin de temelini teşkil etmiştir. Ayrıca, tabii ki yine harp
okulları kurulmuştur ve önemli subaylar yetiştirilmiştir burada. Dolayısıyla,
Birinci Dünya Savaşı’nda aslında yedi düvele karşı çıkan Osmanlı ordusunun
subayları da bu okullardan yetişmiştir. Dolayısıyla, askerlerin iyi
eğitilmesinde büyük faydalar vardır.
Ancak, burada birkaç konuyu dile getirmek istiyorum. Şimdi,
bulunduğumuz coğrafya güçlü bir orduya ihtiyaç doğuruyor ülkemizi. Gerçekten,
silahlı kuvvetlerin bu coğrafyada çok güçlü olması gerekir ve iyi eğitilmiş
subaylardan meydana gelmesi gerekir ama burada şunu özellikle belirteyim:
Hiçbir kanun maddesi askerlerin darbe yapmasını engellemez, hiçbir kanun
maddesi engellemez çünkü darbelerin hiçbir tanesi kanun maddesine dayanmaz.
Yani, istediğiniz kanun maddesini koyun, darbe yapmak isteyen bir askerî cunta
varsa, bir ordu varsa kesinlikle istediği şekilde darbe yapabilir çünkü darbe
yaptıktan sonra, zaten anayasa da dâhil olmak üzere bütün kanunlar rafa
kaldırılır. Dolayısıyla, “Bunu bundan dolayı yapıyoruz.” demeyin, şu 17’nci
maddedeki ve 18’inci maddedeki durumu ama şurasını söyleyeyim; demin arkadaşlar
burada şunu ifade ediyorlar: “Efendim, işte ülkede bir askerî vesayet vardır.
Karakol yapımlarına bilmem neler karşı çıkıyor.” Eğer, bir ülke bağımsızsa
istediği yere karakol yapar, ihtiyaç duyduğu zaman karakol yapar ama karakol
yapılmasına engel olmak isteyenler varsa, kusura bakmasınlar ama, onlar da bu
ülkenin vatandaşı olarak kendilerini görmüyor demektir, o orduyu kendi ordusu
olarak görmüyor demektir. Dolayısıyla, bu konuda da hiç kimse “Efendim ordu
baskı yapıyor, işte işkence yapıyor.” gibi birtakım sözlere girişmesin.
Değerli milletvekilleri, aslında konuyu daha farklı bir biçime
sokmak istemiyorum ama şurasını özellikle ifade etmek isterim: Cumhuriyetin ilk
kuruluşunda bir askerî vesayet var mıydı ülke üzerinde? Vardı, çünkü Birinci
Dünya Savaşı ve sonrasında millî mücadeleyi yapanlar askerlerdi ve cumhuriyeti
kuranlar askerlerdi. Dolayısıyla, belli bir askerî vesayet tabii olarak vardı
çünkü sivil gruplar, her şeyden önce, Osmanlı Devleti’nden gelen hanedan
silsilesini devam ettirmek arzusundaydı, cumhuriyet başka türlü kurulamazdı.
Peki, askerî vesayetin ortadan kaldırıldığını söylediğimiz andan sonra nasıl
bir vesayet hâkim olmuştur ülkeye? Şu Meclisi düşünün: bu Mecliste kaç maddenin
görüşüldüğünü bilmeyen milletvekilleri, hangi konunun görüşüldüğünü bilmeyen
milletvekilleri ve gerçekten, buraya çıkıp da tenkit etmesi gereken bir konuyu
tenkit etmeyen bir milletvekili grubu var. Öyleyse, siz, tutup da askerî
vesayetten söz ederken sivil bir vesayetin de size hâkim olduğunu söylemekten
vazgeçemezsiniz. Burada bir sivil vesayet vardır. Bu sivil vesayet sadece
Meclise hâkim değil, aynı zamanda hukuka da hâkim olmuştur. Dolayısıyla, siz,
eğer, bunlardan kurtulmak istiyorsanız, samimi bir demokrasi kurmak
istiyorsanız, bu bir kültür meselesidir; ne askeri kanunla engelleyebilirsiniz
ne de sivili kanunla engelleyebilirsiniz, bu bir eğitim meselesidir, bu bir
kültür meselesidir. Buna sahip olduğunuz zaman, ne darbeden korkarsınız ne de
demokrasinin yara almasından korkarsınız. Dolayısıyla, herkes bu konuda ittifak
etmelidir ve demokrasinin yerleşmesi konusunda da herkes özverili
davranmalıdır.
Sözlerime son verirken Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
13’üncü madde üzerinde bir adet vardır, okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Cumhuriyet
Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin; Türk
Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifinin 13. Maddesine bağlı bendin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Hasan Hüseyin Türkoğlu Mehmet Erdoğan S. Nevzat Korkmaz
Osmaniye Muğla Isparta
Alim Işık Erkan Akçay Mesut Dedeoğlu
Kütahya Manisa Kahramanmaraş
Ali
Öz
Mersin
“II- Orta öğretim öğretmenliği şartlarını taşıyan, muvazzaf,
emekli askeri personelden veya sivillerden;”
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ali Öz, Mersin Milletvekili.
(MHP sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 479 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 13’üncü maddesi üzerinde verdiğimiz önergeyle ilgili, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum.
Askerî liseler, askerî eğitim ve pozitif bilim dersleri vererek
harp okuluna subay adayı öğrenci yetiştirmek üzere kurulan askerî eğitim
kurumlarıdır.
Askerî liselerin temel amacı, harp okulları ile Gülhane Askerî Tıp
Akademisi, fakülte ve yüksekokullar gibi diğer üst eğitim kurumlarındaki eğitim
ve öğretimi takip edebilecek zihinsel ve fiziksel yetenekleri gelişmiş,
Atatürkçü düşünce sistemine bağlı, vatan ve millet sevgisi aşılanmış, vazife ve
sorumluluk duygusu, disiplin anlayışı gelişmiş askerî öğrenciler
yetiştirmektedir.
Hava Kuvvetleri Komutanlığına ve Jandarma Genel Komutanlığına ait
askerî lise bulunmamaktadır. Bu komutanlıklar ihtiyaçlarını Kara Kuvvetleri
Komutanlığına ait askerî liselerden ve sivil öğrenci kaynaklı liselerden
karşılamaktadırlar. Askerî liselerde, Millî Eğitim Bakanlığı bünyesindeki
yabancı dil ağırlıklı liselerin fen bilimleri programı uygulanmaktadır. Bu
denli önemli bir misyona sahip okullara öğrenci alımında da büyük bir titizlik
uygulanmaktadır. ÖSYM tarafından yapılan yazılı sınav sonrasında mülakatla bu
okullara öğrenci alınmakta ve bu konuda da büyük hassasiyet gösterilmektedir.
Bu okullarda öğrencilerin eğitiminde görev yapacak öğretmenlerse
kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı
tarafından yapılan sınavlarla belirlenmekte ve üniversitelerin ihtiyaç duyulan
bölümlerinden mezun olan, Türk Silahlı Kuvvetlerinde çalışmak isteyen erkek ve
bayanlardan sağlık nitelikleri uygun olanlar arasından muvazzaf veya sözleşmeli
statüde çalıştırılmaktadırlar.
479 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 13’üncü maddesinin
gerekçesinde, subayların yanı sıra, başta astsubaylar olmak üzere, diğer askerî
personelin de askerî liselerde uygun görülecek öğretmen kadrolarında
görevlendirmelerine imkân sağlanacağı ifade edilmektedir. Bu düzenleme, askerî
eğitimin ciddiyeti, önemi ve özeniyle bağdaşan bir düzenleme değildir.
Askerlik, vatan savunmasında kritik noktalarda görev yapmak, bağımsızlık ve
Türkiye Cumhuriyeti’nin birlik ve bütünlüğünün korunmasında çok önemli bir
unsurdur. Bu kadar önemli bir unsuru alelade bir eğitimle ve istihdam yaratmak
amaçlı bir adımla sağlamak mümkün değildir, doğru da değildir. Çünkü, bu
okullardan yetişen öğrencilere vatanımızı emanet edeceğiz.
Askerî personelden ve sivillerden de askerî liselerde öğretmen
temini hususu ciddiyetli bir yaklaşım değildir. Bu düzenleme, askerlik
mesleğinin ve öğretmenlik mesleğinin ayrı ayrı itibarsızlaştırılmasına
sebebiyet verecektir. Askerî okullarda diğer okullardan farklı bir disiplin
anlayışı vardır. Askerî okullarda verilecek eğitim sivil eğitimle aynı
değildir, çok yönlü farklılıklar içermektedir. Burada öğretmen olarak görev
yapacakların seçiminde çok hassas davranılmalıdır; tabiri caizse, kaş yapayım
derken göz çıkarılmamalıdır. Burada öğretmenlik yapmak, öğrencilerin genel
durumu düşünüldüğünde büyük bir ciddiyet ve hassasiyet gerektirir. Elbette ki,
eğitim ciddi bir iştir ancak askerî okullardaki eğitim farklı bir formasyon
gerektirmektedir. Bu okullarda görev yapacak öğretmenlerin askerî disiplin
anlayışıyla eğitim fakültelerinde verilen formasyon eğitimlerinin
birleştirilmesi ve bu çerçevede eğitim vermeleri gerekir. Askerî okullarda
askerliğin anlayış ve yapısından kaynaklanan bir hiyerarşik yapı ve disiplin
vardır. Bu yapıyı benimseyen ve özümseyen insanların vereceği eğitim daha
gerçekçi ve kabul edilebilir olacaktır. Atanmayı bekleyen 350 bin civarında
yüksekokul mezunu öğretmenimiz varken bunların askerî okullarda da eğitim
verebilecek bir formasyonla eğitimlerinin tamamlanarak bu okullarda öğretmen
olarak önlerinin açılması daha adil bir yaklaşım olacak düşüncesini ifade
ediyor, yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
14’üncü madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Cumhuriyet
Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin; Türk
Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifinin 14. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederim.
Hasan Hüseyin Türkoğlu Mehmet Erdoğan S. Nevzat Korkmaz
Osmaniye Muğla Isparta
Alim Işık Erkan Akçay Mesut Dedeoğlu
Kütahya Manisa Kahramanmaraş
“MADDE 14- 5044 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Askeri okullar için 2 nci ve 3 üncü maddelerde yazılı
şartları taşıyan öğretmen bulunmadığı takdirde, uzman askeri personel ve uzman
diğer Devlet memurları, ek görev olarak, öğretmenliğe atanabilirler."
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 14'ncü
maddesinin kanun metninden çıkarılması için gereğini saygılarımızla arz ve
teklif ederiz.
Ahmet Toptaş Haydar Akar Kazım Kurt
Afyonkarahisar Kocaeli Eskişehir
Hülya
Güven Mustafa Moroğlu
İzmir
İzmir
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Kazım Kurt, Eskişehir
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
KAZIM KURT (Eskişehir) – Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri,
görüşmekte olduğumuz kanunun 14’üncü maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz önerge
nedeniyle söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle bu askerî liseler ve askerî meslek yüksekokullarındaki
öğretmen açığıyla ilgili bir maddenin düzenlenmesi, gerçekten bu hâle gelmişse
bu okullara çok ciddi bakmadığımızın göstergesidir. Bu okullarda, biraz önce
Ali Bey anlatmaya çalıştı, eğitimin belli bir özelliği vardır, bu özellik
korunmadığı sürece dışarıdan getireceğiniz herhangi bir öğretmenle bu eksiği
giderme şansınız söz konusu olmaz. Dolayısıyla, bu teklifle teklif ettiğimiz
önergenin kabul edilerek yasa metninden çıkarılmasını istiyoruz.
Bu kanunun tümüyle ilgili değerlendirmeyi yapmaya kalkarsak şöyle
bir bakış açısını sunmak istiyorum: Elbette, Türkiye’de demokratik parlamenter
sistem içerisinde hepimizin demokrasiyi korumak görevi var. Bu görevi
gerçekleştirmek için de sadece İç Hizmet Kanunu’nun 35’inci maddesini
değiştirmek yetmez. Yani, hangi darbeci “Bu yasal yetkiyle ben bu işi yaparım.”
diyor? Hiçbirisi çünkü onun için ancak demokrasiye inanmak lazım, demokrasiye
inanıyorsanız da belli şartları gerçekleştirmeniz lazım. Nedir bu? Bir: Yüzde
10 seçim barajını kaldıracaksınız. Siyasi Partiler Yasası’nı değiştireceksiniz.
Demokrasi ve insan haklarına saygı göstereceğiz. Milletin vekillerini millet
seçecek. Düşünce ve ifade özgürlüğünü güvence altına alacağız. Toplantı ve
gösteri ve örgütlenme özgürlüğünü geniş bir biçimde tüm insanlara sunacağız.
Din ve vicdan özgürlüğünü koruyacağız, her inanca eşit mesafede olacağız. Basın
özgürlüğünü sonuna kadar sağlayacağız, baskıyı kaldıracağız. Tutuklu öğrenci,
milletvekili, yazar, aydın, çizer ne varsa bunların salıverilmesini
gerçekleştireceğiz. Özel yetkili mahkemeleri kaldıracağız, özel yetkili
mahkemelerde yapılan yargılamaları yeniden gözden geçireceğiz, halkın seçilen
vekillerini Parlamentoda çalıştıracağız ve gizli tanık hukukuna dayalı yargılamalara
son vereceğiz. Eğer bunları yapmazsanız 35’inci maddeyi istediğiniz kadar
kaldırın siz demokrasiyi koruyor ve kolluyor olmazsınız. Türkiye’de bu işi
gerçekleştirmeye gerçekten niyetliysek buyurun, hep birlikte bu özgürlüklerin
önünü açalım yoksa bu göstermelik yapılacak yasal düzenlemelerle beyninizin
içindekini, kalbinizin içindekini Parlamentoya yansıtmazsanız, yasaları doğru
düzgün tartışmaya, insanlarımızı doğru düzgün düşünmeye sevk etmezseniz bu
işlerde hep sıkıntı çekeriz.
Türkiye’de son bir ayda, son bir buçuk ayda olan olaylara
baktığımız zaman Hükûmetin tavrını, güvenlik güçlerinin tavrını gördüğümüz
zaman hiç de 12 Eylül darbe döneminden farklı bir uygulama içerisinde
olmadığımız çok net bir biçimde ortadadır. Sorgusuz sualsiz insanları götürüp
dövmek, içeri atmak, sivil giyimli, eli sopalı ve polisin içindeki milislerle
öğrencileri döverek, hatta birçoğunu da döverek öldürme sonucunda ortaya çıkan
tabloyu çözmek durumundayız.
Dün, Eskişehir’de ölen çocukla ilgili Eskişehir Valisinin söylediklerini
Sayın Bakanıma iletmek isterim. Acaba, Vali Bey’e sordunuz mu, gerçekten o
görüntüler, o eli sopalı, maskeli, oksijen ya da gaz maskesi takan sivillerin
ne işi vardı orada? İnsanlar gösteri yaparken ara sokaklarda adam döven ve
polisin ortasında gezen o kişilerle ilgili Eskişehir Valiliği hangi tedbiri
aldı, hangi yargılamayı yapacak hangi delili buldu? Buldukları deliller
İnternet sitelerinde geziyor ama maalesef o insanlar henüz sorgulanmadı ve bu
ölen kardeşimizin şu anda soruşturmasının delillerinin yeterli olmadığı
söyleniyor. Oysa, çok net bir biçimde görüntüler ortada; sivil, elbette sivil
ama yanında polis, korumayla birlikte geziyor ve adam dövüyor. Bunu yakalamak
öncelikle İçişleri Bakanlığının, emniyetin ve valiliğin birinci görevidir ama
ondan sonra da darbeyi hep birlikte önleyebiliriz.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Cumhuriyet
Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin; Türk
Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifinin 14. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederim.
Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
ve arkadaşları
"MADDE 14- 5044 sayılı Kanunun 4 uncu maddesinin birinci
fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Askeri okullar için 2 nci ve 3 uncu maddelerde yazılı
şartları taşıyan öğretmen bulunmadığı takdirde, uzman askeri personel ve uzman
diğer Devlet memurları, ek görev olarak, öğretmenliğe atanabilirler."
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) –
Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılıyoruz Başkanım.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Vatan olarak üzerinde yaşamaya bin yıl evvel karar verdiğimiz ve
bu kararımızı sonsuza dek muhafaza ve müdafaa etme kararlılığında olduğumuz
Anadolu, jeo-politik ve jeo-stratejik konumu itibarıyla bütün dünya milletleri
tarafından imrenilerek bakılan ve ele geçirilmek istenen bir coğrafyadır.
Bu coğrafyanın özellikle Avrupa ve Asya kıtaları arasında bir
köprü olması, insanlığın coğrafya değiştirmesi yani göç etmesi açısından
hareketli bir trafiğe sahne olmuştur. Tarih boyunca doğudan batıya doğru
yapılan göçler içerisinde en önemli göç şüphesiz Anadolu Coğrafyası üzerinden
yapılan göçlerdir. Halen Anadolu coğrafyasının doğusunda kalan ülkelerde
yaşayan insanların, Anadolu coğrafyasının batısında yaşayan ülkelere doğru
yoğun bir akımda bulundukları bilinmektedir.
Şüphesiz ki, bunun temel nedeni Anadolu Coğrafyasının doğusunda
kalan ülkelerdeki refah seviyesinin düşüklüğü, geri kalmışlık, mezhepsel ve
dinsel çatışmalar ve küresel güçlerin o coğrafyada huzur kaçıran
politikalarıdır. Buna mukabil Anadolu coğrafyasının batısındaki ülkeler ise
refah seviyesi daha yüksek olduğu için cazibe merkezi haline gelmiştir.
21. Yüzyılda ise Anadolu Coğrafyası özellikle enerji kaynaklarının
büyük rezervlerinin bulunduğu coğrafya ile enerji kaynağına şiddetle ihtiyacı
olan ülkeler ve pazarlar arasında geçiş konumundadır.
Enerji gibi hayati seviyede stratejik önemi bulunan bir unsur 20.
Yüzyıldan itibaren dünyanın şekillenmesine ve dünya milletlerinin ilişkilerinin
belirlenmesine sebep olmuştur. Gittikçe artan enerji ihtiyacı hem enerji
kaynağına sahip ve büyük rezervleri olan ülkelere yönelik vahşi politikaların
üretilmesine sebep olmakta, hem de enerji kaynağı ve nakil alanlarının
korunması için aynı önemi haiz tedbirlerin alınmasını gerektirmektedir.
Anadolu coğrafyasının tam olarak bilinmeyen enerji potansiyeli ve
nakil hatları üzerinde önemli bir pozisyona sahip olması, son dönemde önemini
daha da arttırmıştır.
Ayrıca Anadolu, sahip olduğu boğazlar nedeniyle hayati önem arz
etmektedir. Bir küresel güç olarak başta Rusya olmak üzere, Karadeniz'e açılan
tüm devletler boğazları ele geçirmenin, kontrol etmenin veya maksimum derecede
ortak kullanmanın çarelerini aramaktadırlar.
1000 yıl evvel kanlarımızla sulamak suretiyle vatan tuttuğumuz
Anadolu büyük fedakârlıklarla elde tutulabilmiştir. 11. Yüzyılın başından
itibaren batı ve Hıristiyan alemi kendi tabirleriyle "Türkleri geldikleri
coğrafyaya geri göndermek" hayalleriyle yanıp tutuşmuşlardır. Bu hayal
uğrunda Anadolu'da Türk-İslam neferlerinin iman dolu göğsünde eriyip giden sayısız
haçlı seferi düzenlenmişlerdir.
Haçlı zihniyetinin hafızasından asla silinmeyen zaman zaman
depreşip çeşitli politikalarla ortaya çıkan Türk-İslam Mührünü Anadolu'dan
silme hedefi 1000 yılda birçok defa tezahür etmiştir. Osmanlı'nın dağılma
döneminde ise leşe saldıran akbabalar gibi saldırmışlardır.
Milli Mücadele yıllarında Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki
Türk Milleti'ne yedi düvel olarak abanmışlardır. Uluslararası güçler, bugün
olduğu gibi, Soğuk savaş döneminde uygulanan başka politikalar, sonrasında ise
daha başka politikalarla hep milli birliğimizi, toprak bütünlüğümüzü yok etmek
istemişlerdir.
İşte tarihin sayfaları ve bugün yaşadığımız olaylar bu coğrafyada
ayakta kalmanın en önemli unsurunun güçlü bir ordu, disiplinli bir askeri yapı
olduğunu işaret etmektedir. Bu çerçevede Türk Silahlı Kuvvetlerinin gücünün,
etkinliğinin ve moralinin en yüksek seviyede tutulması bu coğrafyada
varlığımızı devam ettirmenin en önemli şartıdır. Bir yandan ordunun güçlü
kılınması, disiplinli olması diğer yandan demokrasi içerisinde kalması ve bu
iki husus arasında denge kurulması çok önemlidir. Ordunun siyasetin dışında
tutulması ve siyasete karıştırılmaması oldukça önemlidir. Bunu yaparken anti
militarist yaklaşımlarla, asker düşmanlığı ile yapılmamalı ve ordunun gücünün
zayıflatılmasını isteyenlerin emellerine hizmet edilmemelidir.
Bu önergede yapılan düzenlemeyle, Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı
başlatılan itibarsızlaştırma ve karalama politikalarına aracı olunmaması
amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
15’inci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı “Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Cumhuriyet
Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin; Türk
Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifi”nin Tasarının 15. Maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Hasan Hüseyin Türkoğlu Mehmet Erdoğan S. Nevzat Korkmaz
Osmaniye Muğla Isparta
Alim Işık Erkan Akçay Mesut Dedeoğlu
Kütahya Manisa Kahramanmaraş
Necati
Özensoy
Bursa
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Necati Özensoy, Bursa
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 15’inci maddesi üzerinde verdiğimiz önergeyle ilgili söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, geçtiğimiz 478 sıra sayılıda da baş döndürücü bir hız ve
torba yasa olması hasebiyle bazılarında ne olduğunu bile anlamadan geçirdiğimiz
maddeler oldu. Bugün, bu görüştüğümüz yasada da böyle maddeler var. Şimdi, bunu
incelemeye kalksanız, bakın, gerekçesinde bile, burada 1939 tarihinde çıkan
3656 ve 3888 sayılı kanunların kalkmasından dolayı bu maddenin uygulamada bir
imkânı kalmadığı için kaldırılacağı söyleniyor. Zaten uygulamada imkânı
kalmıyorsa bununla ilgili daha üzerinde konuşup tartışmaya gerek olmadığını
düşünüyorum ben.
İfade ettiğim gibi, bu kanunları yaparken, maalesef, zaman zaman
bazı maddelere itiraz ettiğimizde, değişiklik önerdiğimizde veya bazı konuların
düzelmesini istediğimizde, sayın grup başkan vekilleri veya sayın bakanlara
ilettiğimizde konuları hemen bürokratlara iletiliyor, bürokratlar uygun görürse
ancak birtakım değişiklikler yapılıyor. Buna, yine, dünle ilgili size bir örnek
vereceğim. Bakın, daha önce kürsüden de ifade ettim. Dün hem de o torba kanun
görüşülürken ilettiğim konunun halledilmesi, burada, Sayın Bakan Fatma Şahin’in
ifade ettiği gibi birçok sevap işlendi, bir sevap daha işlenmesine vesile
olacaktı aslında ama ne hikmetse bunun bir şekilde ekime ertelendiği ifade edildi.
Kürsüden ifade ettim, Bartın’da bir şehit annesi beni aylardır
arıyor, durumu şu: Evinde bir engelli çocuğu var. Engelli çocuğuna,
biliyorsunuz, devlet yardımda bulunuyor. Bu yardımda bulunulurken çocuğunu
askere gönderiyor. Çocuğu askerde şehit oluyor ve şehit maaşı bağlanıyor. Şehit
maaşı bağlandığından dolayı engelli çocuğuna yapılan yardım kesiliyor ve gelir
testinden dolayı, tabii, gelir seviyesi yükseldiğinden dolayı engelli maaşı
kesiliyor. Şimdi, bununla ilgili, dün, Sayın Elitaş’a aktardım; gerçekten de
bunun doğru olmadığını… Yani bir annenin bu anlamda evinde hem engelli
çocuğunun olması hem de askerde oğlunu şehit vermesi, bu arada aldığı engelli
maaşının oğlu şehit oldu, şehit maaşı bağlandı diye kesilmesi gerçekten
yürekler acısı. Yani Sayın Elitaş da hemen telefonla sayın müsteşarı aradı,
bununla ilgili bir önerge hazırlanmasını ifade etti ama ne hikmetse yani çok
basit bir şey…
Dün, bakın, burada ifade edildi -şehit ailelerinden veya birçok
kişi- 32 bin kişinin faydalandığı, işte 200-300’er lira maaşlarının
artırıldığı… Türkiye’de bakın, araştırın, engelli yardımı alan ve çocuğu şehit
olmuş Türkiye’de 100 kişiyi geçmez yani bunun mali bir külfeti de yok. Bir
yarayı tekrar kaşımaktan başka bir işe yaramıyor bu. Yani, bu durumda olan
insanların bu yaralarını her gün bu anlamda biz kanatmış oluyoruz ve ağlayarak
sürekli bize bu konuda talepte bulunuyorlar. En son söylediği de o şehit
annesinin şu: “Ben şehit maaşını istemiyorum, bana evladımı geri versinler.”
diyor veya “Geri verin.” diyor. Yani biz bunu yapabilecek durumda mıyız? Hayır.
2010’da referandumda vatandaşın önüne çıkarken bu referandumun
geçmesi için orada şehit ailelerine pozitif ayrımcılık yapılacak diye madde
koymadık mı, daha doğrusu siz koymadınız mı? Peki, şehit ailelerine yapılan
pozitif ayrımcılık içerisinde böyle
sadece devlete pek de külfet olmayacak -100 kişi belki- ama çok büyük
bir acıyı dindirmek için bir maddeyi niye getirmediniz? Ekimde de gelmezse
bunun peşini bırakmayacağımı, yaygarasını yapacağımı buradan ifade ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınızı sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
16’ncı madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı "Sözleşmeli Erbaş ve Er
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem
İnce'nin; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifinin" 16. Maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hasan Hüseyin Türkoğlu Mehmet Erdoğan Mesut Dedeoğlu
Osmaniye Muğla Kahramanmaraş
S. Nevzat Korkmaz Alim Işık Erkan Akçay
Isparta Kütahya Manisa
“MADDE 16: 10/6/1949 tarihli ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun
11 inci maddesinin (D) fıkrasının ikinci paragrafının altıncı cümlesinde yer
alan "Genelkurmay Başkanlığı ile İçişleri Bakanlığı" ibaresi
"Bakanlar Kurulu" şeklinde, dokuzuncu cümlesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Bu fıkra uyarınca görevlendirilen Türk Silahlı Kuvvetleri
birliklerinin faaliyetleri, askerlik hizmet ve görevlerinden sayılır."
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Hasan Hüseyin Türkoğlu,
Osmaniye Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Sayın Başkan, Türk milletinin
saygıdeğer milletvekilleri; 16’ncı madde üzerine vermiş olduğumuz önergeden
dolayı söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Dış tehditler sadece yurt dışından gelen doğrudan tehditlerden
ibaret değildir. Bu düzenlemedeki "yurt dışından gelen tehdit" ve
"savunmak" ibareleri sadece askerî yöntemlerle yapılan dış saldırılar
anlamına gelmektedir. Dış tehdidi biraz daha açarsak devletin anayasal
düzeninin, millî varlığının, bütünlüğünün milletlerarası alanda siyasi, sosyal,
kültürel ve ekonomik dâhil, bütün menfaatlerinin yani millî güvenliğinin
dışarıdan tehdit edilmesidir. Bu, her zaman silahlı ya da askerî saldırı
yoluyla da olmaz. Bazen yıkıcı, bölücü ve irticai örgütlere destek vererek,
bazen ekonomik istikrarı bozarak, bazen de toplumsal hareketler, ajitasyon,
provokasyon, sabotaj gibi yollarla da olur. Asimetrik savaş taktikleri ve siber
savaş yöntemleri, psikolojik harekât girişimleri bunlardan bazılarıdır. Bunlar
dışarıdan gelebileceği gibi, içerden de gelebilir. Kısaca, tasarı bu tür
durumlar karşısında Türk Silahlı Kuvvetlerinin elini bağlamaktadır.
Evet, ordunun siyasete müdahalesi engellensin, eyvallah; ordunun
siyasi rejimi koruyuculuk görevi olmasın, ona da eyvallah ama bırakın, Türk ordusu
Türk devletinin varlığının, Türk vatanının bölünmez bütünlüğünün ve millî
güvenliğinin teminatı olmaya devam etsin. Ülkenin emniyet ve asayişini korumak
görevi de polis ve diğer iç güvenlik teşkilatlarına bırakılsın. Kaldı ki,
Anayasa’mıza göre, vatanı, ülkenin bölünmez bütünlüğünü ve hür demokratik
anayasal düzeni korumak her Türk vatandaşının ödevidir. Bunun için herhangi bir
yasanın özel bir görev yüklemesine gerek yoktur. Bu çerçevede, önümüzdeki
35’inci maddeyi, silahlı kuvvetlerin vazifesi, ülkenin millî güvenliğine
yönelik her türlü tehdit ve tehlikelere karşı Türk vatanını savunmak,
caydırıcılık sağlayacak şekilde askerî gücün muhafazasını ve güçlendirilmesini
sağlamak manasına gelecek şekilde düzenlemek uygun olacaktır.
Bir diğer husus da Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu'ndaki
askerlik tanımının “harp sanatını öğrenmek ve yapmak mükellefiyeti" olarak
değiştirilmesidir. Bu maddeyi 35’inci maddeyle beraber değerlendirdiğimizde
ortaya çıkan şey şudur: Türk ordusunun Türk milletinin bağımsızlığı ve hür
demokratik anayasal rejimin korunmasına ilişin görev ve sorumluluğu ortadan
kalkmıştır. Bağımsızlığımızı veya demokratik düzeni yıkmaya yönelik
oluşabilecek tehditler karşısında Türk Silahlı Kuvvetleri tribünde oturacak ve
hiçbir şeyi önleyici girişimde bulunamayacaktır. Asker, sadece emredilirse harp
edecek, başka bir görev üstlenmeyecektir. Peki, o zaman Türk Silahlı
Kuvvetlerinin barış dönemindeki ülke güvenliğine, terörle mücadeleye, barışı
korumaya, kriz yönetimine; doğal afetler, arama kurtarma, istihbarat,
espiyonaj, savunma sanayi ve siber harbe ilişkin faaliyetlerini kim icra
edecek? Askerlik tek başına harp sanatını öğrenmekten ibaret değildir çünkü
askerin harp döneminde olduğu kadar sulh döneminde de önemli görevleri vardır.
Genelkurmay Başkanlığının sitesine girerseniz bunların savaş döneminden daha
fazla olduğunu görürsünüz. Bugün, askerlerin yürüttüğü terörle mücadele teknik
olarak bir harp değildir. Bunun askerî literatürdeki adı "düşük yoğunluklu
çatışma"dır. Yine, 35’inci maddeyle birlikte değerlendirirsek demek ki
askerin terörle mücadele görevi artık sona ermiştir.
Sayın milletvekilleri, Allah için “evet” demeden bir kez daha
düşünün. Terörle müzakere süreci başladığından beri örgüte katılım hız
kazanmış. Sizin partinizden bir milletvekili arkadaşımızın hazırladığı rapor
bunu söylüyor. Polis raporları da bunu teyit ediyor. Terör örgütü mensupları
sınır dışına çıkmak yerine köylere inip yerleşiyorlar. Sadece Suriye kökenli
militanlar Irak'a geçmişler. Diğerleri ise telsizlerini ve telsiz sorumlularını
dışarıya çıkarıp kendileri içerde kalmaya devam ediyorlar.
Terör örgütü mensupları sivil kıyafetler giyerek karakollara
taşlarla saldırıyor, her gün "Hükûmet adım at." diye saldırgan
eylemlerde bulunuyorlar, “Biz böyle anlaşmamıştık.” diyorlar, konferanslar
toplayıp ülkemizin bir bölümünü “Kuzey Kürdistan” ilan ediyorlar. Bu ahval ve
şerait içerisindeyken terörle mücadelede askeri devreden çıkarmak büyük bir
gaflet olur. Biz eğer ülkeyi bölünme tehlikesinden, milleti parçalanmaktan korumak
için askeri kullanmayacaksak Türk milleti olarak bu kadar askeri niçin
besliyoruz? Neden bütçemizin önemli bir bölümünü Türk Silahlı Kuvvetlerine
ayırıyoruz?
Bu duygularla önergemizin kabulünü diler Türk milletinin
milletvekillerini saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
17’nci madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Cumhuriyet
Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin; Türk
Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifi 17. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Oktay Vural Mehmet Şandır Hasan Hüseyin Türkoğlu
İzmir Mersin Osmaniye
D. Ali Torlak Bülent Belen Mehmet Günal
İstanbul Tekirdağ Antalya
“MADDE 17- 4/1/1961 tarihli 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç
Hizmet Kanununun 2. Maddesinin birini fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Askerlik: Türk vatanını ve istiklalini korumak için harb
sanatını öğrenmek ve yapmak mükellefiyetidir."
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 17 inci
maddesi ile değiştirilen 211 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunun 2
inci Maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
"Askerlik: Savunma sanatını öğrenmek ve gerektiğinde
uygulamak mükellefiyetidir. Bu gerekliliğin sınırları meşru müdafaa halleri ile
sınırlı olup savaş ve başka halkların özgürlüğüne karşı güç kullanmaya dönük
eylemler suç teşkil eder.
Kimse vicdani kanaatlerine aykırı olarak askerlik hizmetini yerine
getirmeye veya silah altına alınmaya zorlanamaz.
Vicdani sebeplerle askerlik hizmetini reddedenler için öngörülecek
alternatif kamu hizmetlerinin yerine getirilmesine ilişkin esaslar kanunla
düzenlenir. Kamu hizmetinin süresi her halükarda askerlik süresinden uzun
olamaz."
Pervin Buldan İdris Baluken Adil Zozani
Iğdır Bingöl Hakkâri
Erol
Dora Hüsamettin
Zenderlioğlu
Mardin Bitlis
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 17’nci
maddesi kanun metninden çıkarılması için gereğini saygılarımızla arz ve teklif
ederiz.
Ahmet Toptaş Alaattin Yüksel Mustafa Moroğlu
Afyonkarahisar İzmir İzmir
Haydar
Akar Kazım Kurt
Kocaeli Eskişehir
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Kamer Genç…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, bir konuyu arz etmek
istiyorum, şey açısından…
BAŞKAN - Bir saniye…
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, şimdi, bu maddede askerlik hizmeti
“harp sanatını öğretmek” olarak, “öğrenmek, yapmak mükellefiyeti” olarak
geçiyor. Anayasa’mızda bu, bir vatan hizmeti olarak geçiyor. Yani amacı vardır
askerliğin. Doğrudan doğruya, askerlik o zaman niye vatan hizmeti oluyor?
Anayasa’mızda “Vatan hizmetidir.” derken askerlik tanımında Türk yurdunu, Türk
vatanını korumak amacının göz ardı edilmesi doğrudan doğruya Anayasa’nın amir
hükümlerine aykırı; çok açık ve net. Vatan hizmeti nasıl olacak o zaman
askerlik? Vatan hizmeti değil, harp sanatını öğrenme hizmeti o zaman,
profesyonel, lejyoner… Bu Anayasa’da “vatan hizmeti” dendiğine göre, askerliğin
tanımının da bu şekilde yer alması gerekiyor. Yani çok açık ve net bir şekilde
Anayasa’da tanımlanan… “Hizmet hak ve ödev” diyor hem de orada. Bu ödev
verilmişken Anayasa’da bir kanun maddesiyle bu ödevi almak askerlikten,
bizatihi, açıkça Anayasa’nın lafzına ve ruhuna tamamen aykırıdır, tamamen
aykırı. Çünkü, Anayasa’mızın 72’nci maddesinde “Vatan hizmeti, her Türkün hakkı
ve ödevidir. Bu hizmetin Silahlı Kuvvetlerde veya kamu kesiminde ne şekilde
yerine getirileceği veya getirilmiş sayılacağı kanunla düzenlenir.” diyor,
vatan hizmeti. Yani, harp sanatını öğrenmekle ilgili bir hususu aşan bir görevi
ifa ediyor.
Sayın Başkanım, Anayasa’mızda açıkça bu hüküm varken silahlı
kuvvetlerde askerlik tanımını bu şekilde geçiren bir şeyin bir tasarı olarak
gelmesi bile son derece yanlış. Lütfen, istirham ediyorum Sayın Bakandan. Yani,
ben çocuğumu askere gönderiyorsam harp sanatını öğrenmek için değil, vatan
hizmeti için gönderiyorum.
BAŞKAN – Sayın Genç, bir saniye oturun da söz vereceğim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bu bir mükellefiyettir dolayısıyla bu
illiyet bağının koparılması Anayasa’nın çok açık bir şekilde ihlalidir.
BAŞKAN – Evet, Sayın Bakan, buyurun.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Muhterem Başkanım,
şimdi, bu askerlik vatan hizmeti olmaktan çıkmıyor, yine herkesin vatan
hizmeti. İki: Buradaki vatan hizmeti her Türkün hakkı ve ödevidir. Eğer sizin
dediğiniz gibi sadece askerlikle alakalı olsaydı o zaman hanımefendilerin de
askere gitmesi gerekirdi. Demek ki buradaki her Türkün hakkı ve ödevi olan vatan hizmetinin sadece askerlik olarak
anlaşılmaması gerekir diye düşünüyoruz.
Askerlik Kanunu’na göre, mükellef bulundukları hizmetleri ifadan
sonra, hususi kanunlara tefrikan muayyen bir hizmet taahhüdü suretiyle de vatan
hizmeti yapılabilir. İşte, polisler pekâlâ buraya gitmiyor yani istisna
tutulmuş dediği gibi.
OKTAY VURAL (İzmir) – Nasıl oluyor efendim? Polislerin askerlik
yaptığına ilişkin kanun çıkarttık biz, öyle oldu.
BAŞKAN – Kanunla düzenleniyor.
OKTAY VURAL (İzmir) – Kanunla düzenlendi efendim, öyle bir şey
olur mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Kanunla düzenlendi
dolayısıyla da…
OKTAY VURAL (İzmir) – O zaman, burada askerlik yapmadan biz de
vatan hizmeti yapıyoruz, askerlik yapmamıza da gerek yok.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – “Vatan hizmeti” teriminden rahatsızlık
duyanları rahatlatmak için mi bu?
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani “vatan hizmeti” dediğimiz şey bir
illiyet teşkil eder, neden koparıyorsunuz? Biz lejyoner yetiştirmiyoruz.
Lütfen, istirham ediyorum, amacı ve hedefi var bu askerliğin.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Burada bu vatan
hizmetinin ne için yapılacağı, bakın hemen 35’inci maddede…
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, “Harp sanatını öğrenmek.” diyor.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – “Türk vatanını
savunmak, caydırıcılık sağlayacak şekilde…
OKTAY VURAL (İzmir) – O silahlı kuvvetlerin görevi efendim.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – … askerî gücün
muhafazasının güçlendirilmesini sağlamaktır.”
OKTAY VURAL (İzmir) – Askerlik hizmetiyle ilgili değil, o silahlı
kuvvetlerinin görevidir; kurumun görevi, kurumsal bir görev. Buysa, bireysel
olarak insanları silahlı kuvvetlere bağlayan askerlik hizmeti; “askerlik”
diyor, askerlik, yani orduya bağlayan askerlik hizmeti, vatan hizmetiyle
ilgili.
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Vergi vermek gibi bir şey Sayın Bakan.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Buradaki vatan hizmeti
tek başına bir askerlik olarak anlaşılamaz, öyle olsaydı hanımefendilerin de
askere gitmesi gerekirdi. Dolayısıyla da efendim, burada sadece bir askerliğin
tanımı yapılmakta.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani o zaman askere gitmek de mecbur olmaz,
öyle mi? Onu diyorsunuz. Bundan sonra vicdani reddi de kabul ettiğini… Böyle
bir şey olur mu ya! Anayasa’da açıkça var ya! Böyle bir rezalet olmaz. Buna
nasıl “Evet.” denir Sayın Başkanım ya?
BAŞKAN – Sayın Vural, bunun Komisyonda değerlendirilmesi
gerekirdi. Bilmiyorum Komisyonda Anayasa’ya aykırılık iddiasında bulunuldu mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) –
Hayır, bulunulmamış.
BAŞKAN – Orada karar verilmesi gerekirdi.
Şimdi, Genel Kurulda verilen önergelerin de bildiğiniz gibi,
Anayasa’ya aykırılık iddiasıyla ilgili Başkanlığın yapacağı bir şey varsa
söyleyin yapalım ama yok.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, açıkça aykırı.
Ben kınıyorum buradan buna imza atan ve onay veren kim varsa,
hangi mahfillerde oturuyorlarsa…
BAŞKAN – Ama tutanaklara geçmesi anlamında…
OKTAY VURAL (İzmir) – Böyle bir şeyi kabullenmemiz değil, benim
oğlum askere askerlik sanatını öğrenmek için gitmiyor, vatana hizmet için
gidiyor.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkanım…
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Vereceğim Sayın Aydın, bir saniye.
OKTAY VURAL (İzmir) – Son derece yanlış Sayın Başkanım, ya böyle
bir şey olmaz ya!
BAŞKAN - Tamam, teşekkür ediyorum.
Evet Sayın Aydın, buyurun.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, yani vatan hizmetinden
psikolojik rahatsızlık duyanlar var onları şey yapmak için mi, rahatlatmak için
mi?
BAŞKAN – Ama bunun Komisyonda ileri sürülmesi lazımdı, o zaman
değerlendirilmesi lazımdı.
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, Komisyonda olmaz, burası Genel
Kurul; Genel Kurul her şeye hâkimdir.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Türkiye Büyük Millet Meclisinde böyle bir
madde kabul edilemez, böyle bir kanun kabul edilemez.
OKTAY VURAL (İzmir) – Böyle bir madde nasıl kabul edilecek ya?
BAŞKAN – Anladım da Sayın Vural, Genel Kurulda bunu birkaç defa
tartıştık, Anayasa’ya aykırılık iddiasıyla ilgili Başkanlığın yapacağı herhangi
bir şey söz konusu ise bunu birkaç defa açıkladık.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani “Türk vatanı” neden çıkarılması gereken
bir husus oluyor Sayın Başkanım ya?
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Bir saniye…
OKTAY VURAL (İzmir) - Elimizi vicdanımıza koyalım ya! “Türk
vatanı” Türkiye Büyük Millet Meclisi milletvekilleri aracılığıyla neden
çıkartılsın, niye çıkartılıyor?
BAŞKAN – Sayın Vural, sözleriniz tutanaklara geçti.
OKTAY VURAL (İzmir) - Düşmanlık mı var yani? Bu vatana “Türk
vatanı” demeyelim de…
BAŞKAN - Başkanlığın bu konuda yapabileceği bir şeyin olmadığını
defalarca burada tartıştık ve karar verdik.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım…
OKTAY VURAL (İzmir) - Türk vatanı dışlanıyor askerlik hizmetinde,
vatan hizmetinde.
BAŞKAN – Bir saniye Sayın Aydın, söz vereceğiz.
Buyurun.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Burada…
BAŞKAN – Onlar açıklasın yani önemli de bir konu, gerçekten önemli
bir konu, herkesin fikrini söylemesi lazım.
Buyurun.
AHMET AYDIN (Adıyaman) - Burada Türk vatanının dışlandığı asla ve
alsa söz konusu değil. Burada vatan hizmetini bir defa sadece askerlikle de
sınırlandırılmamak lazım. Askerlik dâhil çok daha geniş manada kapsıyor bu.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Her tarafa yayalım o zaman vatan hizmeti.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – “Her Türk’ün hakkı ve ödevidir.” derken
vatan hizmetini sadece askerlikle sınırlandırmıyor.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Her tarafa yayalım, askerlikle
sınırlandırmayalım.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Doktorluk da vatan hizmeti, öğretmenlik
de vatan hizmeti.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Askerlik de bunun içinde. Bu hizmetin…
Çünkü diyor ki: “Silahlı Kuvvetlerde veya kamu kesiminde ne şekilde…” Sadece silahlı kuvvetlerde de değil, vatan
hizmeti, kamu kesiminde, kamunun diğer kesimlerinde de ne şekilde
kullanılacağını kanunla düzenlenir, diyor. Burada kanunla da biz, 35’inci
maddede değişiklikle Türk Silahlı Kuvvetlerinin vazifesini dercediyoruz,
kanunla bu düzenlemeyi yapıyoruz. Askerlikle, vatan hizmetiyle, Türk vatanıyla
alakalı en ufak bir sorun yoktur dolayısıyla bu Anayasa’ya aykırılık iddiası da
yerinde bir iddia değildir. Kaldı ki Komisyonda da daha önceki görüşmelerde de
böyle bir tartışma söz konusu olmamış, böyle bir itiraz söz konusu olmamış. İç
Tüzük’ümüz de bu tartışmanın olması hâlinde bu iddianın ne şekilde
görüşüleceğini 84’üncü maddede beyan ediyor. Anayasa’ya aykırılık iddiası doğru
değildir, kanunla bunu düzenliyoruz. Vatan hizmetini de sadece askerlikle
bağdaştırmamak lazım, askerlik de bunun içinde, askerlik dâhil.
OKTAY VURAL (İzmir) – İçindeyse o zaman niye çıkartıyorsun
askerliği? Askerliği niye çıkartıyorsun içinden?
AHMET AYDIN (Adıyaman) – “Hem Türk Silahlı Kuvvetlerinde hem diğer
kamu kesiminde ne şekilde kullanılacağını kanunla düzenlenir” diyor. Kanunla da
bu düzenlemeyi yapıyoruz.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Demek ki, efendim, askerliği çıkartıyoruz.
“Askerlik içinde” diyor, “Kanunla düzenlenir ve çıkartıyoruz vatan hizmetini”
diyor. Çok açık bir itiraf. Aynen itiraf etti.
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, vatan hizmetinin
tanımlanması kamu hizmetleriyle bağdaştırılamaz. Çünkü vatan hizmeti
tanımlaması kişilere Anayasa’nın amir hükmü olarak angarya yüklenemeyeceğinden
kaynaklanan kamu hizmetlerindeki ücretsiz çalıştırma söz konusu değildir. Vatan
hizmeti tanımlamasında askerlik bir angarya olarak görülmemesi ve emeğin
karşılığında ücretlendirmenin dışında tutulması için vatan hizmeti olarak
gösterilmiştir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Böyle bir şey olmaz ya? Nasıl parmaklar
kalkacak bunun çıkartılması için, elinizi vicdanınıza koyun ya! Yahu “Türk
vatanı ismini çıkartalım.” diyorlar.
NURETTİN CANIKLİ (Giresun) – 35’inci maddede var.
OKTAY VURAL (İzmir) – Niye çıkartıyorsunuz ya? Ne zararı var,
elinizi vicdanınıza koyun ya! Anayasa’nın dibacesinde “Türk vatanı” yazıyor.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Dolayısıyla, eğer vatan hizmeti tanımından
psikolojik rahatsızlık duyan, askerlik yapmak istemeyenler varsa vatan
hizmetinin bundan sonra çıkarılması söz konusuysa Sayın Bakan bu hizmeti geri
çeksin.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Evet, Sayın Bakan açıklama yapacak.
Buyurun.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkanım, biz İç
Hizmet Kanun’unda değişiklik yapıyoruz. İç Hizmet Kanunu’nu baştan itibaren
alacaksınız, okuyacaksınız ve hepsinin ruhunu anlayacaksınız. Bir maddeyle
anlaşılmaz. Askerlik harp sanatını öğrenmek ve yapmak mükellefiyeti ne için?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ama Sayın Bakan, tanımları değiştiriyor.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Ya, var olanı niye değiştirelim?
BAŞKAN – Bir saniye… Açıklamayı bir dinleyelim, lütfen...
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) –Bu yasada, bu yasada…
OKTAY VURAL (İzmir) – Ne sakıncası var Sayın Bakan? Ne sakıncası
var?
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Rahatsız mı oluyorsunuz Sayın Bakan?
BAŞKAN – Bir saniye, Sayın Bakanın açıklamasını bir dinleyelim
lütfen.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – …belirtilen silahlı
kuvvetlerin görevlerini yapmak için, bu yasada belirtilen silahlı kuvvetlerin
görevini yapmak için askerlik bir harp sanatıdır, eski kanunda da harp sanatı
ama ne için yapıyoruz? Bu yasada belirtilen silahlı kuvvetlerin hizmetini
yerine getirmek için, görevini yerine getirmek için.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ya, neden çıkartıyorsunuz? Size zararı ne?
Size zararı ne var?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Türk vatanını savunmanın ne zararı var?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Çıkarmak diye bir şey
yok, bakın var. “Bu yasada belirtilen görevleri yapmak için harp sanatını
öğrenmek…” Nedir bu yasada belirtilenler? Türk vatanını korumak…
OKTAY VURAL (İzmir) – Türk vatanını savunmakla ilgili zararı ne
var, size söylüyorum. Zararı nedir, zararı? Size zararı ne?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Hiçbir zararı olmaz,
hiçbir zararı olmaz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yahu, zararı ne? Olsa ne olur? Muradınız
nedir?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Hiçbir zararı olmaz.
Hiçbir zararı olmaz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bugüne kadar oldu da ne sakıncası çıktı bu
vatana? Niye kaldırıyorsunuz o zaman?
BAŞKAN – Evet Sayın Vural, teşekkür ediyorum. Sözler tutanaklara
geçti.
Önerge üzerinde…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bunun gerekçesi ne, gerekçesi? Haklı
gerekçesi ne?
OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçeniz yok. “Türk vatanı”nı neden
çıkartıyorsunuz yahu?
BAŞKAN – Sözler tutanaklara geçti efendim.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – 35’inci maddede var Sayın Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir) – Niye çıkartıyorsunuz askerlikte? Olsa ne olur?
Olsa ne olur yani?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkanım, bu maddede…
OKTAY VURAL (İzmir) – Böyle bir şey olmaz yahu! Nurettin Bey, olsa
ne olur? Lütfen ya…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Lütfen, 35’inci maddede aynısı var.
Sayın Başkanım…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Burası tanım Nurettin Bey.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bakın, tanım neyin tanımı?
OKTAY VURAL (İzmir) – Ya, neden dışlıyorsunuz?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yazık yahu, yazık arkadaş ya!
OKTAY VURAL (İzmir) – Niye dışlıyoruz değerli milletvekilleri?
Niye dışlıyoruz?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Burada Türk Silahlı Kuvvetlerinin…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Burası askerlik tanımı.
OKTAY VURAL (İzmir) – Dışlamamıza gerek yok ya, elinizi
vicdanınıza koyun ya!
BAŞKAN – Buyurun.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkanım, bu maddede biz Türk Silahlı Kuvvetlerinin
vazifesini ve tanımını yapmıyoruz…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Nesini? Askerlik tanımını yapıyorsunuz.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – …görevlerini belirlemiyoruz. Bu kural
35’inci maddede açık olarak belirtilmiş. Yani Türk Silahlı Kuvvetlerinin
vazifesi 35’inci maddede yani tasarının 18’inci maddesinde belirtilmiş ve orada
çok açık bir şekilde, tartışmasız bir şekilde “Türk Silahlı Kuvvetlerinin
vazifesi Türk vatanını savunmak” olarak açıkça zikredilmiş, konulmuş. Burada…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Nurettin Bey, askerlik tanımı, askerlik?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – İzin verin lütfen.
Bakın, burada, biz, askerlik mesleğinin -ne dersiniz deyin- onun
tanımını yapıyoruz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Askerlik ne, sanat mı, vatan görevi değil
mi?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Askerlik evrensel bir şeydir. Bunun
askerlik tanımının Türkiye’yle, Türk Silahlı Kuvvetleriyle bir alakası yoktur.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yahu, siz
“Sanat sanat içindir.” diyorsunuz, millet için olur kardeşim.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Burada bir askerlik tanımı yapılıyor,
genel bir tanım. Bu askerlik tanımı dünyanın her yerinde aynı şekilde
tanımlanır.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır efendim. Dünyanın her yerinde aynı
şekilde tanımlanıyormuş!
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ne ilgisi var ya?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Doğal olarak burada Türk Silahlı
Kuvvetleri kurumdur, vazife kurumundur, askerlik tanımının değildir.
OKTAY VURAL (İzmir) – “Türk vatanı”nı neden çıkarıyorsunuz?
Bırakın bunu, onu soruyoruz. Olmasının ne mahzuru var?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Yani düşünebiliyor musunuz, askerlik
tanımının içerisine Türk Silahlı Kuvvetlerine verilmesi gereken vazifeden
kaynaklanan bir tanım veriliyor. Böyle bir çelişki olabilir mi Sayın Başkanım?
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, olmasının ne mahzuru var ya?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Dolayısıyla, orada hiçbir sorun
yoktur,…
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani “Türk vatanı” demenin ne mahzuru var?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – …“Türk vatanını savunmak.” ifadesi,
ibaresi olması gereken yerdedir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, dışlıyorsunuz, adım adım
dışlıyorsunuz ya!
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Türk Silahlı Kuvvetlerinin vazifesini
tanımlayan 35’inci madde içerisinde çok açık ve net bir şekilde yer almıştır…
OKTAY VURAL (İzmir) – Ya, lütfen, ya böyle bir konuda çıkmaması
gerektiğini söyleyin.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – …bir sıkıntı yoktur, bir yanlışlık
yoktur. Aksi hâlde hukuki olarak çok yanlış bir işlem yapılmış olur.
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Canikli’ye katılıyoruz Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bakın, bundan önce değerli
milletvekillerinin bu konuda hassas olduğuna ilişkin bilgi geldi, doğrusu
buydu, değiştirilecekti, sonra vazgeçildi. Arkadaşlar, kalmasının ne mahzuru
var ya!
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hayır bakın, bakın… Hukuki olarak
doğru değil…
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Doğru, Sayın Canikli doğru söylüyor.
OKTAY VURAL (İzmir) – Elinizi vicdanınıza koyun, bunun hukukla alakası
yok. Bir siyasi tavırdır bu, kesinlikle hukukla ilgili değil.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – …çünkü orada bakın, kaçırdığımız
nokta şu: Askerlik tanımı yapıyoruz Sayın Vural. Askerlik nedir?
BAŞKAN – Evet, Sayın Canikli teşekkür ediyoruz.
Söz tutanaklara geçti.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Askerlik evrensel bir harp sanatı…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Nedir askerlik? Marangozluk gibi, öyle
mi? Yani marangozluk gibi, berberlik gibi, askerlik o mudur? Vatan savunmasıdır
askerlik!
BAŞKAN – Sayın Vural, teşekkür ederim.
Önerge üzerinde söz isteyen…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – O, 35’inci maddede var.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hayır, o, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
vazifesi.
OKTAY VURAL (İzmir) – O, silahlı kuvvetlerinin kardeşim ya!
Ya, ne olursunuz Sayın Başkan, “Türk vatanı” ismini bu Meclise
değiştirtmeyin, çıkarttırmayın.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Engin Altay, Sinop
Milletvekili.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Türkiye işgal altında mı arkadaş ya?
OKTAY VURAL (İzmir) – Böyle bir şey olmaz ya! Bu vatan Kuzey
Kürdistan mı oldu? Neresi oldu yani? Askerlik hizmeti her yerde yapılır, Türk
vatanının her yerinde yapılır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ya, burası Türkiye mi?
BAŞKAN – Anladım Sayın Vural da burada yapılacak…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Böyle şey mi olur arkadaş ya?
BAŞKAN – Hayır, Başkanlık tarafından yapılacak ne var? Bunun
Komisyonda gündeme getirilmesi lazımdı.
OKTAY VURAL (İzmir) – O zaman doğu ve güneydoğuda, başka yerlerde,
Kuzey Kürdistan’da askerlik olmayacak mı demek bu?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi mi o
zaman ya!
BAŞKAN – Ne yapmamız gerekiyor Sayın Şandır?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Arkadaşlar, bu işe itiraz etmek lazım ya.
BAŞKAN – Tamam, nasıl edeceksek edelim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Böyle bir şey olmaz ya!
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sizin de sorumluluğunuz var.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sorumluluğunuz var Sayın Başkan.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Atatürk’ün makamını işgal ediyorsunuz!
BAŞKAN – Burada yapabileceğiniz bir şey yok ki. Anayasa
Mahkemesine gidilir, orada düzeltilir eğer sizin iddianız…
OKTAY VURAL (İzmir) – Böyle bir şey olur mu ya. Basit bir madde mi
bu?
BAŞKAN – Sayın Altay, buyurun.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Başkanım, süremi durdurur musunuz?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Geri çeksinler maddeyi.
BAŞKAN – Sayın Altay, buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir) – Basit midir böyle bir şey ya.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani burası Türkiye Büyük Millet Meclisi
arkadaş ya.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – 35’inci maddede de “Türk vatanını
korumak…”
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ya, o Türk Silahlı Kuvvetleri. Niye
anlamak istemiyorsun?
OKTAY VURAL (İzmir) – Bugüne kadar oldu, ne oldu?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ya, askerlik…
ENGİN ALTAY (Devamla) – Başkanım, bu tartışmada nasıl başlayayım.
Tartışanlar mevkidaşlarım.
BAŞKAN – Yeniden başlatırım, merak etmeyin.
OKTAY VURAL (İzmir) – Askerlik diyor, askerlik.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Askerlik sanat mı ya!
BAŞKAN – Sayın Şandır…
Buyurun.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bu kadar olmaz arkadaş ya!
OKTAY VURAL (İzmir) – Böyle bir şey olmaz ya!
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kime ne söz verdiniz ya?
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Apo’ya söz verdiler Apo’ya.
ENGİN ALTAY (Devamla) - …bu kanun tasarısı, teklifi esas
itibarıyla kamuoyunda…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ayıptır ya! Günahtır, günahtır, şu
mübarek ramazanda! Allah’tan korkmak lazım!
ENGİN ALTAY (Devamla) - …uzun zamandır tartışılan 35’inci maddeyle
ilgilidir. Kamuoyunu ve kimi çevreleri, uluslararası kamuoyu da buna dâhil,
tatmin etmek için… Bunun zamanlaması tartışılabilir, şu, bu tartışılabilir.
Geriye kalan buradaki 43 madde dün bitirdiğimiz torba kanuna da konulabilirdi.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - PKK’nın talepleri ya!
ENGİN ALTAY (Devamla) – Bu konuda düşüncemizi paylaşmak istiyorum,
bu konuda bizim de önergemiz var. Esasen, Sayın Başkan, bu 2’nci madde
değiştirilirken şu yapılmış: Bir
literatür tanım konulmuş buraya, bir sözlük tanımı yani Fransa’da, Almanya’da,
İsveç’te, İran’da bir sözlük alıp “Askerlik nedir?” diye bakarsanız burada
yazılan, kanunla getirilen “Harp sanatını öğrenmek ve yapmak mükellefiyetidir.”
gibi çok genel, bir teknik, teorik sözlük tanımıdır. Buna hiç gerek yoktu.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Altay…
ENGİN ALTAY (Devamla) – Bitireceğim.
Onun için burada önceki şeklinde kamuoyunda çok tartışılan
“Cumhuriyeti koruma ve kollama…” Cumhuriyeti koruma ve kollama görevi sivil
iradenindir, Türk milletinindir, askerin değildir, asker de hükûmetlerin
emrindedir, bunda hiçbir tereddüt yok. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Biz de 35’inci maddenin kaldırılmasına ya da bu var olan hâlinin değişmesine
taraf olduğumuzu parti olarak müteaddit defalar beyan ettik, bunda bir tereddüt
yok. Hiçbir darbe de kanuna dayanılarak yapılmaz. Ancak, 35’inci madde ile bu
2’nci maddenin illiyeti var. “Silahlı Kuvvetlerin vazifesi; Türk yurdunu ve
Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyetini kollamak ve korumaktır.”
Bu, çağımızda kabul edilebilecek bir tanım değildir. Bunun değişmesi lazım,
bunda hiçbir tereddüt yok. Ancak teklifin 17’nci maddesiyle değiştirilen Türk
Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 2’nci maddesindeki askerlik tanımı da
tadile muhtaç, kesinlikle tadile muhtaç. Cumhuriyeti korumak sandıktan çıkan
hükûmetin görevidir, şerefidir, namusudur. O hükûmet onu koruyacak, korumalı.
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, hükûmetin değil, bizim de
görevimiz.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Asker, her hâl ve şartta hükûmetin emrinde
olmalıdır, bundan sonra da öyle olacaktır.
OKTAY VURAL (İzmir) – Milletin emrinde olacak.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Ancak, iktidar partisine şunu da sormam
lazım tabii: Bunu değiştirmenize bir itirazım yok. Getirdiğiniz çok yuvarlak,
bunu hiç getirmeseniz, bu maddeyi olduğu gibi kaldırsanız daha iyi, zira
getirdiğiniz şekliyle harp sanatını öğrenmek ve yapmak mükellefiyetinin bu
kanunda olmasına bana göre gerek yok. Eğer olacaksa… Anayasa’nın kaçıncı
maddesiydi?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – 72…
ENGİN ALTAY (Devamla) – 72’nci maddesine de bir atıf yapılarak
oradan -ama burada kesinlikle cumhuriyeti koruma, kollamayı kastetmiyorum- bir
“vatan hizmeti” ibaresi alınıp eklenebilir. Hatta, gelin, burada bütün siyasi
partiler uzlaşalım; buraya “vatan hizmeti” ibaresini koyarak bu işte makul bir
nokta yakalanabilir. Aksi takdirde ne olur? Aksi takdirde bu tartışma uzar,
gider. Bu şekilde bir sözlük tanımının kanuna koyulduğuna da ilk defa tanık
oluyorum.
Tekrar ediyorum, ben bir eğitimciyim. Türk Dil Kurumu belki askerliği
böyle tanımlamaz ama kesinlikle bu sizin koyduğunuz bir sözlük tanımıdır.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Aynen öyle…
ENGİN ALTAY (Devamla) -
Sözlük tanımını kanuna niye koyuyorsun kardeşim? O zaman önergeme destek
ver. Biz, madde metninden kaldırılmasını talep ediyoruz; kaldıralım, gerek yok.
Mevcut şekli de -35’i hatırlattığı, anımsattığı için- tadile muhtaç.
Sayın grup başkan vekilleri, size söylüyorum, sizi ikna etmeye
çalışıyorum: Mevcut şekli de tadile muhtaç.
Bu konuda, bence, Sayın Başkan ara vermelidir. Bu, çok önemli bir
şey ulusumuz için. Biz askerimizi, kışlamızı da severiz; sokağa ve siyasete
müdahalesini sevmeyiz ama bu konuda, bence, siyasi partiler olarak bir orta yol
bulunabilir diye düşünüyorum. Eğer orta yol bulunmayacaksa, önerimize destek
istiyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Önergeyi oylamadan önce birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Sayın grup başkan vekillerini de davet ediyorum.
Kapanma Saati: 23.22
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 23.49
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK
(Erzincan), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
138’inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
479 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
17’nci madde üzerinde Sinop Milletvekili Engin Altay ve
arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, bir meseleyi bilginize
sunmak istiyorum.
Anayasa’mızın 18’inci maddesini okuyorum: "Hiç kimse zorla
çalıştırılamaz. Angarya yasaktır.
Şekil ve şartları kanunla düzenlenmek üzere hükümlülük veya
tutukluluk süreleri içindeki çalıştırmalar; olağanüstü hallerde vatandaşlardan
istenecek hizmetler; ülke ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı alanlarda öngörülen
vatandaşlık ödevi niteliğindeki beden ve fikir çalışmaları, zorla çalıştırma
sayılmaz.” Yani “Angarya olmaz.” diyor. Dolayısıyla, bu kanundaki “Vatan
hizmeti” tanımı, buradaki “Vatandaşlık ödevi” tanımıdır, Anayasa’mızdaki.
OKTAY VURAL (İzmir) – Angarya olur o zaman.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Vatandaşlık hizmetini biz bu yasayla
çıkarttığımızda, vatandaşlık hizmetinin çıktığı bir zorunlu askerlik angarya
olarak tanımlanır ve bunun neticesinde mahkemeye giden erat, eğer vicdani redde
kadar bu yasanın çıkmasından faydalanarak askerlik hizmeti yapmaktan muaf
tutulur. Çünkü vatandaşlık hizmetinin dışında tanımlanacak bir görev, mutlaka
ve mutlaka Anayasa’nın bu hükmünden angarya olarak tanımlanacaktır ve vicdani
redde kadar gidecektir. Genel Kurulun bilgilerine sunuyorum: Angarya tanımına
gidecek olan bir yasaya zemin hazırlanmaktadır. Vatandaşlık hizmeti dışındaki
konum, vicdani redde giden bir konum olacaktır.
Genel Kurulun bilgilerine sunuyorum ve zabıtlara geçmesini
istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Uzunırmak.
Evet, karar yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na
Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 17 inci
maddesi ile değiştirilen 211 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunun 2
inci Maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
"Askerlik: Savunma sanatını öğrenmek ve gerektiğinde
uygulamak mükellefiyetidir. Bu gerekliliğin sınırları meşru müdafaa halleri ile
sınırlı olup savaş ve başka halkların özgürlüğüne karşı güç kullanmaya dönük
eylemler suç teşkil eder.
Kimse vicdani kanaatlerine aykırı olarak askerlik hizmetini yerine
getirmeye veya silah altına alınmaya zorlanamaz.
Vicdani sebeplerle askerlik hizmetini reddedenler için öngörülecek
alternatif kamu hizmetlerinin yerine getirilmesine ilişkin esaslar kanunla
düzenlenir. Kamu hizmetinin süresi her halükarda askerlik süresinden uzun
olamaz."
İdris Balüken (Bingöl) ve
arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İdris Baluken, Bingöl
Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Bu konuda en rahat durumda olan partiyiz çünkü düşüncelerimiz ve
önergelerimizde dile getirdiğimiz hususlar son derece açık. Biz, açık ve net
bir şekilde, Türkiye'de zorunlu askerliğin artık kaldırılması gerektiğini
düşünüyoruz.
Şu anda, dünyadaki pek çok ülkede tanınmış olan vicdani ret hakkı,
ileri demokrasilerde, hukuka, sosyal devlet ilkelerine uyan bütün ülkelerde
vicdani ret hakkı bir bireysel hak olarak zaten tanımlanıyor; Türkiye'nin
altına imza atmış olduğu uluslararası sözleşmelerde ve Avrupa insan hakları
mahkemelerinin de bugüne kadar vicdani retle ilgili olan başvurularda vermiş
olduğu kararlarda da bu durum çok açık ve net bir şekilde görülür. Dolayısıyla,
Türk Silahlı Kuvvetleriyle ilgili bir kanun tasarısı burada görüşülürken
zorunlu askerliğin kaldırılması, vicdani ret hakkının tanınmasıyla ilgili bir
düzenleme yapılmış olsaydı, zaten bütün bu tartışmalar anlamını yitirecekti.
Şimdi, sabahtan beri, askerlik tanımı üzerine bir tartışma var
yani düşünebiliyor musunuz, askerlik tanımının içerisine “Türk vatanına hizmet,
Türk vatanını savunma” şeklinde bir şey konması gerektiği ifade ediliyor. Diğer
bütün mesleklerde de o zaman bunu yapalım. Ben hekimim örneğin; biz, hekimlik
tanımını “insan iyileştirme sanatı” olarak tanımlıyoruz, bütün dünyada evrensel
hekimlik tanımı budur. Hekimliğin Türkiye'deki uygulamalarıyla ilgili, Sağlık
Bakanlığının mevzuatında, yönetmeliklerinde ilgili tanımlamalar yapılır. Siz,
hekimlik tanımı içerisine “Türk vatanı içerisindeki insanları iyileştirme
sanatı” olarak bir ibare koyarsanız, o zaman o tanım problemli olur.
Dolayısıyla, burada da açık ve net bir şekilde bu tanımlamaların doğru
yapılması, partimize göre, vicdani ret hakkının tanınması, zorunlu askerliğin
de bir an önce kaldırılması gerekiyor.
Hepiniz biliyorsunuz -hepiniz askerlik yaptınız, hepimiz askerlik
yaptık- orduevlerindeki gençlerin “vatan hizmeti” adı altında nasıl angaryayla
çalıştırıldıklarını, bilmem, subayların kişisel ihtiyaçlarını karşılama
noktasında Türkiye’deki gençlerin nasıl kullanıldığını hepiniz biliyorsunuz.
Bütün bunların artık ciddi bir şekilde revize edilmesi, bir reformla
değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Tabii, burada asıl problem, zihniyet
problemi. Zihniyet değişmediği sürece, zihniyet sivilleşmediği sürece, bu
ülkede maalesef ileriye doğru gitmenin de koşulları her geçen gün ortadan
kalkıyor.
Bakın, şimdi, biz bir süreçten bahsediyoruz, çözüm sürecinden
bahsediyoruz, bir barış umudundan bahsediyoruz. Elimde bazı rakamlar var,
ekonomistlerin çıkardığı rakamlara göre son beş ayda askerî harcamalar yüzde 20
oranında artmış. Özellikle de bölgede yani Bingöl’de, Hakkâri’de, Şırnak’ta,
Dersim’de, Ağrı’da, Bitlis’te askerî harcamalar yüzde 20 oranında artarak 9
milyar TL’ye ulaşmış, 2012 yılına göre de bu artış oranı yüzde 5’ten daha
fazla. Niye? Çünkü, aynı zihniyet devam ediyor; her tarafa karakollar,
kalekollar, güvenlik barajları yapınca ortaya böyle bir tablo çıkıyor. Bakın,
Dersim’de, Tunceli’de Ocak-Mayıs 2013 tarihi arasında toplam harcama 237 milyon
TL, bunun askerî harcama oranı 168 milyon TL, neredeyse yüzde 70, yüzde 80’e
varan bir oran. Bingöl’de aynı, Hakkâri’de aynı, Bitlis’te aynı. Bu bahsettiğim
illerin tamamında hastane ihtiyacı var, okul ihtiyacı var, fabrika ihtiyacı
var; tarım ve hayvancılıkla ilgili hayatın normalleşmesine, ekonomik hayatın
kalkınmasını sağlayacak projelere ihtiyaç var. Niye böyle askerî harcamalarda,
askerî zihniyette hâlâ ısrar ediyoruz? Bu zihniyeti değiştirmediğimiz sürece,
yapmış olduğumuz yasalar da maalesef kadük kalır.
Diğer taraftan, ordu içerisinde birtakım yüzleşmelerin mutlaka
olması gerekiyor. Onlara belki ilerideki önergelerde değineceğiz.
Biz, tekrar altını çizerek belirtiyoruz, zorunlu askerliğin
kaldırılması ve vicdani ret hakkının bireysel bir hak olarak mutlaka tanınması
gerektiğini düşünüyoruz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı “Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Cumhuriyet
Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin; Türk
Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifinin” 17. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Oktay Vural (İzmir) ve arkadaşları
"MADDE 17- 4/1/1961 tarihli 211 sayılı Türk Silahlı
Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 2. Maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Askerlik: Türk vatanını ve istiklalini korumak için harb
sanatını öğrenmek ve yapmak mükellefiyetidir."
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) –
Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mehmet Şandır, Mersin
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
gerçekten tarihî bir olayı tartışıyoruz, Türk Silahlı Kuvvetlerinin İç Hizmet
Kanunu’nu değiştiriyoruz. Türk Silahlı Kuvvetlerinin görevi Anayasa’nın 72’nci
maddesinde “vatan hizmeti” olarak tanımlanıyor. Şimdi, “vatan hizmetini yapma
sanatı” olarak askerlik görevini yani Türk Silahlı Kuvvetlerinin vazifelerinin
öznesi mahiyetinde askerlik görevinin askerlik tanımını burada değiştiriyoruz.
Ne yapıyoruz? Dediğiniz şey, yaptığınız husus: “Askerlik harp yapma sanatıdır.”
Sayın Baluken’in dediği gibi, artık askerlik zorunlu olmaktan çıkacak. Vicdani
retçiliğe kapıyı aralıyorsunuz, adam “Ben harp yapma sanatını öğrenmek
istemiyorum…”. Vatan hizmeti olmaktan çıkardığınız takdirde askerliği, artık
yani bir “Ben berber olmak istemiyorum, ben marangoz olmak istemiyorum.”
noktasına indiriyorsunuz. Mesele vatan savunması, vatan görevi olmaktan çıktığı
an, artık Anayasa’nın 18’inci maddesinin amir hükmü gereği iş angaryaya oturur.
Angarya Anayasa’ya, evrensel hukuka göre yasaktır ve siz askerliği zorunlu
olmaktan çıkartmak mecburiyetinde kalırsınız.
Değerli arkadaşlar, bu kanunun eski hâli şudur. Şimdi değerli
milletvekillerinin bilgisine ve vicdanına seslenmek istiyorum. Hangi gerekçeyle
bunu değiştirmeyi gerekli görüyorsunuz, bunu size sormak istiyorum. Sayın
Bakanla da konuştuk biz bunu, Sayın Nurettin Canikli’yle de konuştuk.
“Doğrusunuz, ‘Vatan savunması için harp yapma sanatını öğrenmek ve yapmak mükellefiyetidir.’
diye tanımlayabiliriz.” dediler. Ama şimdi bunu, bilemediğimiz bir sebeple
-nereden talimat geldiyse onu anlayamadık- şu iki saat içerisinde tavır
değişti, yeniden meseleyi böyle vatan savunması, vatan görevi olmak vasfından
çıkarttınız; böyle profesyonel yani işte, marangozluk öğrenmek, doktorluk
öğrenmek gibi profesyonel bir hâle getirdiniz. Eski hâli şu değerli
milletvekilleri, 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 2’nci
maddesinde askerlik şöyle tanımlanıyordu: “Türk vatanını, istiklal ve
cumhuriyetini korumak için harp sanatını öğrenmek ve yapmak mükellefiyetidir.”
Bu tanımın neresinden rahatsız olduk? Eğer “cumhuriyeti korumak” birtakım
çağrışımlarda bulunuyorsa buna tedbiren “cumhuriyeti korumak”ı çıkartabiliriz
oradan, buna itiraz etmiyoruz. 35’inci maddeden de çıkartılmasına itiraz
etmiyoruz ama askerlik denen hadiseyi vatan savunmasından çıkarttığınız
takdirde ne anlamı kalacak? Buna niye ihtiyaç duyuyorsunuz?
Değerli arkadaşlar, bakın, şu şüpheleri birlikte size soruyorum,
körüklüyorsunuz. PKK talep ettiği için mi bunları çıkarıyorsunuz? PKK’yla
yaptığınız müzakerelerin bir mutabakat maddesi midir bu? Niye, niye ihtiyaç
duyuyorsunuz bu düzenlemeyi yapmaya? Bu kadar yıl iktidarsınız, demokrasiye
tehdit olarak gördüğünüz darbelerle ilgili mücadeleyi şimdi mi aklınıza geldi
de Askerlik Kanunu’nun 35’inci maddesi ve ona dayalı olarak askerliğin tanımını
değiştiriyorsunuz? Niye? Türk vatanını savunmak öznesini niye bu kanundan
çıkarıyorsunuz ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin vazifesinde özneyi
profesyonelleştiriyorsunuz?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Asla çıkarmıyoruz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Artık askerlik, işte taşeron işçiliği
gibi profesyonel bir hâle geliyor. Bir vatan savunması, bir vatan görevi
olmaktan çıkarıyorsunuz.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bir sonraki maddede var.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Değerli kardeşim, ben soruyorum, benim
çocuğum vatan savunması için askere gidiyor…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Doğru.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – …harp sanatını öğrenmek için gitmiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Niye çıkarıyorsunuz?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – O, 35’inci maddede aynen var.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, hayır.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Aynen var.
OKTAY VURAL (İzmir) – Askerlik mükellefiyeti… Asker, askerlik
mükellefiyetini yerine getiriyor, kendi kendinizi kandırmayın.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Değerli arkadaşlar, her meseleyi
tamamladınız da bir eksik kalan bu muydu, buna mı ihtiyacınız var?
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Hayır, kendileri söyledi.
OKTAY VURAL (İzmir) – Nurettin Bey siz de inanmıyorsunuz.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Aynen var.
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz “Koyacağız.” dediniz.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Geldiler, kendileri burada
masamızın önünde dediler “Biz koyacağız bunu.” diye.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bunu vicdanınıza bırakıyorum. Tarih sizi
bundan mahkûm edecek. Yanlış yapıyorsunuz.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Onların böyle iradeleri yok ki ya,
yukarıdan talimat gelir, neyse, onlar onu yaparlar.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, tasarının 17’nci maddesinin oylanmasında
açık oylama şeklinde yapılmasına dair bir önerge vardır, önergeyi okutup imza
sahiplerini arayacağım.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Evet, tarih tescil edecek.
OKTAY VURAL (İzmir) – Arkadaşlar çok yanlış, istirham ediyoruz
inanın.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yanlış yapıyorsunuz. Tarih tescil
edecektir, bu açık oylama onun için yapılıyor.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ondan sonrakinde asker, askerlik
mükellefiyetini yerine getiren kimseye deniyor. Askerlik mükellefiyetini yerine
getirmek harp sanatını öğrenmek değildir. Vicdani redde ön açıyorsunuz.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Lügat tanımıdır…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ansiklopedi yazmıyoruz değerli
arkadaşlar, tarih yazıyorsunuz, tarih.
BAŞKAN – Önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
17. maddenin açık oylama şeklinde yapılmasını arz ederiz.
Oktay Vural, İzmir… Burada.
Alim Işık, Kütahya… Burada.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Türk milletinin hayatında tarih
yazıyorsunuz, takdir sizin!
BAŞKAN – Oktay Öztürk, Erzurum… Burada.
Celal Adan, İstanbul… Burada.
Ali Halaman, Adana… Burada.
Mesut Dedeoğlu, Kahramanmaraş… Burada.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Mahir Bey, hani “Yazacağız.”
diyordunuz, “ ‘Türk vatanı’ ibaresini koyacağız.” diyordunuz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yok canım, yok, hiçbir şey yok. Söz
verdiler, içeride de söz verdiler ama yok.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Burada “mükellefiyet” diyor zaten.
OKTAY VURAL (İzmir) – İçeride de aynısını söylediler, 35’inci
maddedekini “yapma mükellefiyetidir” diye koyalım dedik, “tamam” dedik, onu da
getirmediler.
BAŞKAN – Erkan Akçay, Manisa… Burada.
Cemalettin Şimşek, Samsun… Burada.
Murat Başesgioğlu, İstanbul… Burada.
Mehmet Şandır, Mersin… Burada
Hasan Hüseyin Türkoğlu, Osmaniye… Burada.
OKTAY VURAL (İzmir) – Açıkça her şeyi konuşalım.
Milletvekillerinin parmağına ihtiyacınız var ama vicdanlarına da
ihtiyacınız var. Açıklayın.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Burada vicdan da var…
OKTAY VURAL (İzmir) – Milletvekillerine açıklayın ne
konuşulduğunu.
BAŞKAN – Enver Erdem, Elâzığ… Burada.
Sümer Oral, Manisa… Burada.
Seyfettin Yılmaz, Adana… Burada.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Niye ihtiyaç duyuyorsunuz böyle bir
düzenlemeye?
BAŞKAN – Yusuf Halaçoğlu, Kayseri… Burada.
Emin Çınar, Kastamonu… Burada.
Mehmet Erdoğan, Muğla… Burada.
Ali Uzunırmak, Aydın… Burada.
Ali Öz, Mersin… Burada.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bunları söylediler, “Burada değiştireceğiz.”
dediler, içeride dediler.
BAŞKAN – Nevzat Korkmaz, Isparta… Burada.
Kemalettin Yılmaz, Afyonkarahisar… Burada.
Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Tarih sizi affetmeyecek değerli
milletvekilleri.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Demokrasi tarihi bunları kaydedecek.
OKTAY VURAL (İzmir) – Biraz önce geldiniz buraya, “Değiştireceğiz,
koyacağız.” dediniz, içeride de söylediniz.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – PKK sizinle gurur duyacak.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Arkadaşlar, bu siyasi bir mesele
değil. Allah rızası için vicdanınızla, insafınızla karar verin. Bakın, bu bir
kırılma noktasıdır bu ülke için.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – PKK’nın taleplerini kabul ettiniz.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ya, ne alakası var?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Alakası yok değil. “İç tehdit”i niye
çıkartıyorsunuz?
OKTAY VURAL (İzmir) – Çıkartın bakalım “Türk vatanını”. İstiklal
yok, vatan yok artık. Böyle bir muhafazakârlık olur mu yahu?
(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 479 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
17’nci maddesinin açık oylama sonucu:
“Kullanılan oy sayısı : 219
Kabul : 186
Ret : 33
(x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Muharrem Işık Bayram
Özçelik
Erzincan Burdur”
Böylece, madde kabul edilmiştir.
18’inci madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 18’inci
maddesinde yer alan “Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla yurtdışında verilen
görevleri yapmak ve uluslararası barışın sağlanmasına yardımcı olmaktır.”
ibaresinde geçen “ve” sözcüğünün madde metninden çıkarılarak “Türkiye Büyük
Millet Meclisi kararıyla yurt dışında verilen görevleri yapmak, uluslararası
barışın sağlanmasına yardımcı olmaktır.” Şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Mustafa Sezgin Tanrıkulu Mustafa Moroğlu Turgay Develi
İstanbul İzmir Adana
Malik
Ecder Özdemir Haydar
Akar
Sivas Kocaeli
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 18 inci
maddesi ile değiştirilen 211 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun
35 inci Maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
"Silahlı kuvvetler, barışı sağlamak, ülkeyi ve halkı
korumakla yükümlüdür ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin sürekli denetimine
tabiidir. Silahlı kuvvetler mensupları, siyasal konularda müdahalede bulunamaz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Ulusal Savunma konusundaki hükümet ve silahlı
kuvvetler faaliyetlerini denetleme amacıyla bir komisyon kurar. Bu komisyon
soruşturma komisyonlarının bütün haklarına ve yetkilerine sahiptir."
Pervin Buldan İdris Baluken Adil Zozani
Iğdır Bingöl Hakkâri
Erol Dora Hüsamettin Zenderlioğlu Özdal Üçer
Mardin Bitlis Van
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Cumhuriyet
Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin; Türk
Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifi ile Milli Savunma Komisyonu Raporunun 18. Maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Oktay Vural Mehmet Şandır Hasan Hüseyin Türkoğlu
İzmir Mersin Osmaniye
S. Nevzat Korkmaz Mehmet Erdoğan Enver Erdem
Isparta Muğla Elâzığ
MADDE 18- “MADDE 35- Silahlı Kuvvetlerin vazifesi; Türk Vatanını
ve istiklalini iç ve dış tehlikelere karşı korumak, bunlardan caydırmak ve bunu
her an ifaya hazır ve amade olmaktan, Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla
yurt dışında verilen görevleri yapmaktan ibarettir.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Oktay Vural, İzmir
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz
önce kabul edilen madde, maalesef Türk milletinin ruhunu ve iradesini temsil
eden, egemenliği temsil eden milletvekilleri için bence yakışıksız olmuştur
çünkü Anayasa’mızda vatan hizmeti tanımlanmışken bunu sadece harp sanatına
indirgemek ve onun altında, askerlik tanımının altında da asker, askerlik
mükellefiyetini yerine getiren kimse olduğuna göre bundan sonra çocuklarınızın
hepsi vatan hizmeti için değil, askerlik mükellefiyeti olarak tanımladığınız
harp sanatını öğrenmek için gidecek. Dolayısıyla, bunun asıl amacı, vicdani
reddin önünü açmaktır ve bu yönüyle bakıldığı zaman “Türk yurdunu korumak gibi
bir görevim yoktur.” diyerek askerlik hizmetini yapmak istemeyenlerin eline koz
vermek suretiyle bunun aslında, yaptığın hizmetin askerlik hizmetiyle ilgili,
yurdu savunmakla ilgili değil, sadece harp sanatını öğrenmek için gönderiyoruz
demek ve böylelikle PKK terör örgütünün istek ve arzularıyla “Biz, bu orduya
asker vermeyeceğiz.” diyenler, Türk yurdunu korumak görevi bulunan ve bu görevi
yapan insanlarımızı askerliğe göndermeyeceğiz diyenlere bir tavizdir.
Öte yandan, bu İç Hizmet Kanunu’nun 35’inci maddesi zaman zaman
ihtilallere ve darbelere mesnet olarak ileri sürülmektedir. Bir kere Milliyetçi
Hareket Partisi olarak biz, darbelerin meşruiyeti yoktur, hiçbir zaman kabul
edemeyiz. Dolayısıyla, “İç Hizmet Kanunu’ndaki bu değişikliklerle darbeleri
önleyeceğiz.” diyenler aslında darbelerin meşruiyetini savunanlardır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak o
bakımdan böyle bir illiyet bağını külliyen reddediyoruz. Şüphesiz, darbe
yapanlar bu konuda kendilerine vazife çıkartmış olabilirler ama sizin
çıkarttığınız darbelerle ilgili komisyon raporunda bile aslında İç Hizmet
Kanunu’nun 35’inci maddesindeki “kollamak ve korumak” görevinin bir darbe
gerekçesi olarak kullanılamayacağını çünkü Türk Silahlı Kuvvetlerinin siyasete
müdahalesinin engellenmiş olduğu kanunlarda bizatihi yazılıyor, sizin Darbe
Komisyonu Raporu’nda. Ayrıca biz, değerli kardeşlerim, özellikle bu konuda,
çağdaş bir ülkede tehditler bütündür, “içi, dışı” diye ayrılmaz. Tehdit var ise
dış tehditlerin önemli bir kısmı içerideki tehdit araçlarını kullanmaktadır.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin millî güvenlik konseptini ikiye bölerek sadece dış
tehditlere indirgemek son derece yanlıştır ve bu, çağdaş gelişmeleri algılamayan
bir anlayıştır. O bakımdan, vatan savunması içeride dışarıda topyekûn yapılır.
Bu yönüyle bakıldığı zaman, Türk Silahlı Kuvvetlerinin kendi görev tanımı
içerisine kendi İnternet sayfasında dış tehditle ilgili bir görevi ifade etmesi
ve dış tehditle ilgili bu görevi tadat etmesi de doğru olmamıştır. Bizim
kanunlara göre tehdit bir bütündür, gelecek tehditlere karşı korumaktır. Türk
Silahlı Kuvvetleri bu kanun yürürlükteyken nasıl olur da “Dış tehditler
karşısında ben görev ifa ediyorum.” diyebilir? Türk Silahlı Kuvvetleri emrini
büyük Türk milletinin egemenliğinden alır, ben de kanunla vermişim görevi.
Kanunla verdiğim görevi Hükûmet sıralarındaki kimseler “Efendim, sen dış
tehditle ilgileneceksin.” diyemez; bu, kanuna aykırıdır. Buradan kanun
çıkmadığı müddetçe Türk Silahlı Kuvvetlerinin kendini “Dış tehditle ilgiliyim.”
demek suretiyle sınırlandırması doğru olmamıştır. Millî egemenlik iradesine,
Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti devletinin dayandığı millî egemenlik
yapısına aykırıdır bu. Türk Silahlı Kuvvetleri gücünü kanunlardan alır,
yetkilerini kanunlardan alır. O bakımdan, böyle bir görevlendirmenin,
gerçekten, böyle bir düzenlemenin Türk Silahlı Kuvvetlerinin sayfasında da yer
almış olmasını kabul etmemiz mümkün değil.
Arkadaşlar, ondan sonra, yeni bir görev tanımı getiriyorsunuz,
uluslararası barışı sağlama görevi. Kimden alacak bu görevi?
ALİ AYDINLIOĞLU (Balıkesir) – Parlamentodan alacak.
OKTAY VURAL (Devamla) – Parlamentoda var zaten. Parlamento, Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla
verilen görevler. Benim orduma, uluslararası barışı, kim verecek bu görevi?
Değerli kardeşlerim, zaten kanunda var, “Türkiye Büyük Millet
Meclisinin verdiği görevleri yapmak ve uluslararası barışı sağlamak”tır.
Jandarma değildir, Türk Silahlı Kuvvetleri başkalarının jandarması değildir,
küresel güçlerin jandarması değildir, millî ordudur. Bu orduyu millîlikten
çıkarmak, tehdidi bölmek, PKK’nın istekleri doğrultusunda Türk Silahlı
Kuvvetlerinin iç tehditler karşısında gözünü, elini, kolunu bağlamak resmen PKK
terör örgütünün istekleri doğrultusunda Türk Silahlı Kuvvetlerine görevden el
çektirmektir. Bugün yapılacak işte sizlerin oylarıyla bunu meşrulaştırıyorlar,
bugüne kadar meşru değildi. Bu konuda bizim suç duyurumuz oldu ama şimdi sizin
iradenizle bu meşrulaştırılacaktır. Bunlar doğru değildir. Milliyetçi Hareket
Partisi olarak, bu kanun tasarısında yer alan bu hususların bölücü terör
örgütüyle yapılan müzakereler neticesinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne
getirildiğini, Oslo’da varılan mutabakatların dolaylı olarak sizin iradenizle
meşrulaştırılmak istendiği gayet açık ve nettir. Burada sizin vicdanlarınıza
sesleniyorum. Biliyorum vicdanlar isyan ediyor çünkü buradaki
milletvekillerinin hiçbiri Türk vatanını savunmakla ilgili bir görevin
yapılmasını dışlaması mümkün değildir.
Hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Vural.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 18 inci
maddesi ile değiştirilen 211 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun
35 inci Maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
"Silahlı kuvvetler, barışı sağlamak, ülkeyi ve halkı
korumakla yükümlüdür ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin sürekli denetimine
tabiidir. Silahlı kuvvetler mensupları, siyasal konularda müdahalede bulunamaz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Ulusal Savunma konusundaki hükümet ve silahlı
kuvvetler faaliyetlerini denetleme amacıyla bir komisyon kurar. Bu komisyon
soruşturma komisyonlarının bütün haklarına ve yetkilerine sahiptir."
İdris Baluken (Bingöl) ve
arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) –
Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Evet, önerge üzerinde söz isteyen Erol Dora, Mardin
Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 479
sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı içerisinde yer alan en önemli
maddelerden biri de “Silahlı Kuvvetlerin Vazifesi” başlıklı 35’inci maddesidir.
Şu anki hâliyle Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu, madde 35, Türkiye’de
1965 yılından beri yapılan darbelerin yasal zemini olarak kullanılmıştır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin siyasi tarihine baktığımızda,
askerî darbelerle iç içe geçmiş bir yapının her daim var olduğunu görmekteyiz.
Ordunun hemen her on yılda bir gerçekleştirdiği darbeler Türkiye siyasal
sistemindeki temel belirleyiciler arasında yerini almıştır. Yapılan askerî
darbeler, yaşatılmaya çalışılan demokrasi anlayışını, özgürlükleri ve insan
haklarını yok saymış, seçilmiş siyasilerin toplumdan aldığı temsil yetkilerini
sekteye uğratmıştır. Böylece, aynı zamanda, halk iradesine de müdahalede
bulunularak egemenliğin halka ait olduğu teziyle tamamen ters düşen bir pratik
ortaya koymuştur. Ordu kurumunun siyasi hayata yön verme isteği doğrultusunda
gerçekleştirilen müdahaleler toplumda büyük yıkımlara neden olmuştur.
Türkiye’de 1960, 71, 80 ve 97 yıllarında yapılan askerî darbeler sonucunda
yüzlerce insan yaşamını yitirmiş, yaralanmış, tutuklanmış, ruh ve beden
sağlıklarında ciddi sorunlar yaşamış, kamu memuru iken görevinden edilmiş ve
daha farklı şekillerde mağdur edilmiştir. Askerî vesayet, gerçekleştirilen
darbeler ile zaman içerisinde aşamalı olarak daha etkin bir şekilde
kurumsallaşmış, dolayısıyla askerlerin siviller üzerindeki denetimi güçlenerek
devam etmiştir.
Darbelerden sonra, sürekli olarak, yeni anayasa yapma yoluna
gidilmiştir. Askerî darbeler sonucu yapılan anayasalar, söz konusu müdahaleci
anlayışın siyaset kurumu üzerinde görünmez bir güç olmasına neden olmaktadır.
Bu yönlü bir müdahale anlayışıyla, kendi kurumlarıyla varlığını devam
ettirdikçe diğer yandan darbelerle yüzleşme ve mağduriyetlerin giderilmesi
gerçekleşmedikçe askerî darbelerin de süreğen hâle geleceği bilinmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; askerî darbeler olağanüstü
hâl olarak tanımlanırken, darbe zihniyetiyle düzenlenen ve içerisinde darbe zihniyetinin
sorunlu bakış açısını taşıyan kurumsal veya sosyal gerçeklikler bu olağanüstü
hâlin olağan hâle gelmesine neden olmaktadır. Dolayısıyla askerî darbeler, katı
müdahalelerden sonra da varlığını topluma, devlete, kişiye ve zihniyete
işleyerek sürdürmektedir.
Askerî darbelerin Türkiye’de bu yönlü hareketlenmesi, 1982 darbe
Anayasası’yla hâlâ varlığını korumaktadır. Fakat devam etmekte olan yeni sivil
anayasa çalışmaları ile darbenin içselleşmiş varlığı yok edilmeye
çalışılmaktadır. Bu çalışmalar ne kadar önemliyse, darbelere zemin hazırlayan
her türlü uygulamanın değiştirilmesi de bizim için o kadar önemlidir.
Bildiğiniz gibi 12 Eylül darbesi yapılırken darbe sorumluları “TSK’nın İç
Hizmet Kanunu’nun 35’inci maddesi bize yetki veriyordu.” demişlerdir. Bu,
sadece 12 Eylül darbesi için değil, geride bıraktığımız tüm darbeler için de
bir kaynak teşkil eden maddedir. Bu nedenle “Silahlı kuvvetlerinin vazifesi,
Türk yurdunu ve Anayasa’yla tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’ni kollamak
ve korumaktır.” açıklamasına sahip olan ve darbe girişimlerinin meşrulaşmasına
neden olan 35’inci maddenin değişmesi yönündeki düzenlemeler oldukça önemlidir.
Diğer yandan belirtmek isterim ki, demokrasiyi, anayasal düzeni,
Hükûmetin görevini yapmasına engel teşkil eden darbe girişimlerini yok etmek
istiyorsak, bu, 35’inci maddeyi revize etmekle olacak bir durum değildir.
Demokratik, halkın iradesine herhangi bir müdahalenin
gerçekleştirilmeyeceği bir siyasi hayat
isteniyorsa bunun için aynı zamanda darbe kültürünün ve yönetim anlayışının
halkın üzerinde baskı kurma yönlü
algısının da değiştirilmesi gerektiğine inanıyoruz.
Düşüncelerimizi bu şekilde belirttikten sonra, tekrar Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. Bu 35’inci maddenin değiştirilmesinin, bütün ülkemize,
demokrasimize hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 18’inci
maddesinde yer alan “Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla yurtdışında verilen
görevleri yapmak ve uluslararası barışın sağlanmasına yardımcı olmaktır.”
ibaresinde geçen “ve” sözcüğünün madde metninden çıkarılarak “Türkiye Büyük
Millet Meclisi kararıyla yurt dışında verilen görevleri yapmak, uluslararası
barışın sağlanmasına yardımcı olmaktır.” Şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Mustafa Sezgin Tanrıkulu
(İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Sezgin Tanrıkulu, İstanbul
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
üyeler; 479 sıra sayılı Tasarı’nın İç Hizmet Kanunu’nun 35’inci maddesini
değiştiren 18’inci maddesiyle ilgili söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Meclis bugün Türkiye demokrasisi bakımından
bir psikolojik eşiği aşma noktasına gelmiştir. Bu, Türkiye demokrasisi
bakımından sevinç duyulacak bir durumdur. Keşke bu durumu 12 Eylülden hemen
sonraki Meclis yapsaydı, keşke bundan önceki meclisler yapsaydı, keşke 23’üncü
dönem yapsaydı, keşke 12 Eylül 2011 tarihinde Cumhuriyet Halk Partisinin
verdiği önerge üzerine yapılmış olsaydı. Ama bugün de bu değişikliğin yapılmış
olması sevindiricidir. Umarım, bundan sonra Türkiye darbe ve darbeleri konuşmaz
ve Türkiye demokrasisi darbeler dışında demokrasisini geliştirmek amacıyla
bütün eksiklerini giderir.
Değerli arkadaşlar, Amin Maalouf son kitabı Doğu'dan Uzakta’nın
girişinde Fransız kadın filozof Simone Weil'in bir sözüne atıfta bulunuyor:
"Kaba kuvvetle ilişkiye maruz bırakılan her şey alçalır. Darbeyi indiren
de, darbeyi yiyen de aynı kirlenmeyi yaşar.” Siyaset de halen darbelerin tahribatını
yaşıyor. Hukuk darbelere dayanak ve gerekçe sunamaz. Böyle bir şey hukukun
kendi kendini inkârı olur. 35’inci madde darbeleri meşrulaştıracak bir hüküm
değil; ancak, darbeciler, bu maddeyi hukuku katleden darbeci eylemlerini ve
sonrasındaki insanlık suçlarını meşrulaştıracak bir sığınak olarak gördüler ve
en kötü şekilde istismar ettiler. Bu nedenle, 35’inci maddeyi sıradan ya da
masum bir hukuk kuralı olarak görmek mümkün değildir. Kirli ve kanlı bir
sığınağın adıdır 35’inci madde. Bu Meclis bunu temizlemekle demokrasi, hukuk
devleti ve insanlık onuru adına tarihî bir görevi ifa etmiş olacaktır.
Esasen, 35’inci maddeyi bugüne kadar hukukumuzda muhafaza etmiş
olmak, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına da büyük bir ayıptır. Bundan önceki
dönemlerin bu ayıpta da payı büyüktür. Bu nedenle, bugün bunun yapılacak olması
da çok önemlidir. Gecikerek de olsa bu ayıbı temizleyerek tarih karşısında
darbelerin bedelini doğrudan canıyla, bedeniyle, hayatının maddi ve manevi
alanlarıyla yaşamış insanlarımıza karşı vicdan borcumuzu yerine getirmiş
olacağız. Ayrıca gelecek nesillerin hafızasına açık alınla yerleşeceğiz.
Lakin sadece 35’inci maddeyi değiştirmek yetmez. Hukuk düzenimizi,
darbenin ürünü ve darbeci anlayışın yansıması olan bütün kanunlardan kurtarmak
zorundayız. Bütünsel bir temizlik yapmak zorundayız. Bu da yetmez, yönetim
pratiklerini de darbeci ruhtan arındırmak zorundayız. Bu da yetmez, darbeci
mantığa akraba olan her türlü zihniyet unsurunu da siyasal hayatımızdan ve
toplumsal dokumuzdan silmek zorundayız.
Demokratik yollarla seçilmiş yönetimleri zorbaca devirmenin hiçbir
izahı, hiçbir mazereti, hiçbir meşruiyeti yoktur ve olamaz. Bu anlamda, darbe
nerede ve kime karşı yapılırsa yapılsın milletin iradesine karşı ağır bir
suçtur, demokrasiye karşı ağır bir suçtur, dahası insanlığa karşı bir suçtur.
Darbeleri olduğu kadar darbecilik heveslerini, darbe beklentilerini ve darbe
destekçiliğini kayıtsız şartsız lanetlemek demokrasinin, insanlık onurunun ve
vicdanın gereğidir. Bu görevi, bugün, bu kürsüden yerine getirmekten şeref
duyduğumu, tüm halkımıza ve kamuoyuna huzurlarınızda bildiriyorum ve İç Hizmet
Yasası’nın 35’inci maddesinin değişecek olmasından demokrasimizin büyük bir
kazanç sağlayacağını umuyor ve darısının diğer antidemokratik hükümlerde
olmasını diliyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP, AK PARTİ ve BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
19’uncu maddede bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Cumhuriyet
Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin; Türk
Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifi ile Millî Savunma Komisyonu Raporunun 19. Maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Şandır Oktay Vural Hasan Hüseyin Türkoğlu
Mersin İzmir Osmaniye
S. Nevzat Korkmaz Celal Adan Enver Erdem
Isparta İstanbul Elâzığ
Mehmet
Erdoğan
Muğla
“MADDE 19- 211 sayılı Kanunun 43 uncu maddesinin birinci
fıkrasının birinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları, her türlü siyasi tesir,
düşünce ve faaliyetin dışında bulunmakla mükelleftirler.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mehmet Şandır, Mersin
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bir irade beyanında bulunmak istiyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, milletin iradesine, milletin iradesiyle
oluşmuş Türkiye Büyük Millet Meclisine ve bu Meclisten çıkmış siyasi iktidara
karşı, sebebi ne olursa olsun, sahibi de kim olursa olsun hukuk dışı yollardan
bir müdahaleye sonuna kadar karşıyız. Dolayısıyla, adına “darbe” denen bu hukuk
dışı yollara hukukumuzun hangi maddesinde, hangi kanunda atıf varsa onu
çıkartalım, buna hiç itirazımız yok. Cumhuriyetimizi koruma, kollama görevinin,
bu cumhuriyetin kuruluşunda Türk Silahlı Kuvvetlerine verilmesi çok doğrudur,
çok tabii, zorunlu bir mecburiyettir, bir mecburiyet ama geldiğimiz noktada,
artık, cumhuriyeti koruyup kollama görevi Türk milletine aittir, Türk
milletinin meşru güçlerine aittir, hukuka aittir, Türkiye Büyük Millet Meclisine
aittir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin artık cumhuriyeti koruyup kollamak gibi bir
görevi olmamalıdır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Türk Silahlı Kuvvetleri İç
Hizmet Kanunu’ndan, 35’inci maddesinden cumhuriyeti koruma, kollama görevinin
Türk Silahlı Kuvvetlerinin üzerinden alınmasına başından bu yana itiraz
etmiyoruz, destek veriyoruz. Ancak değerli milletvekilleri, böyle bir doğru işi
yaparken çok tarihî yanlışlar da yapıyoruz. Bakınız, bu devlet bir millî
mücadele sonrası kuruldu. Bu millî mücadele sonrası kurulan bu devletin kuruluş
hukuku, kuruluş felsefesi kurucu kahramanlar tarafından ifade edildi. Bunu
değiştirmeye kalkarsanız, hani, babasının şirketinin hukukunu değiştiren
“haramzade” denilen evlat neyse, o duruma düşersiniz. Bugün, bu Anayasadan,
bütün anayasalarımızda var olan özneyi buradan çıkartmaya kalkarsanız
ulaşacağınız sonuç odur.
Şuurlu bir şekilde, iki ileri bir geri mantığıyla, Türk hukukundan
“Türk” kelimesini çıkartmak gayretlerini tarih affetmeyecektir. Türk vatanını
savunmayı Türk Silahlı Kuvvetlerinin üzerinden almak, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin öznesi olan askerliğin tanımından çıkartmak çok tarihî bir
hatadır, tarih bunu affetmeyecektir. Bakınız, bu anlayışla, bu yaklaşımla
ülkelerde her dönemde hemen her bölgede ayrışmalar, cepheleşmeler, çatışmalar
ve kopuşlar yaşanmıştır.
Değerli arkadaşlar, devletin birliği önemli ama milletin birliği
hepsinden önemli. Ama tüm bunlardan daha önemli olan milletin kimliği. Siz
milletin kimliğinden… Daha anlayacağınız bir ifadeyle söylüyorum: Bir cümleden
özneyi çıkartırsanız yüklemin ne anlamı var? Bu topraklarda bedelini kanla
ödeyerek kurduğumuz bu cumhuriyetin, bu devletin öznesi olan Türk milletini,
egemenliğimizin kaynağı, kimliği olan Türk milletini hukukunuzdan çıkartırsanız
sizin yükleminizin ne anlamı var, ne değeri var? Sizi kim ciddiye alacak?
Yaptığınız iş bu, damla damla, adım adım, milim milim oraya götürüyorsunuz
Türkiye'yi. Hâlbuki bizim en değerli varlığımız, en önemli zenginliğimiz
birliğimizdir. Birliğimizin kimliği, ismi Türk milletidir.
Bu Anayasa’dan “Türk milletini”, “Türk” kelimesini çıkartmak, bu
coğrafyayı parçalamaktır, bu, PKK’nın talebidir, bu, küresel güçlerin
talebidir, bu, Balkanların elimizden çıkmasına sebep olan süreçtir; bu, Orta
Doğu’nun elimizden çıkmasına sebep olan süreçtir. Kafanızı kuma gömmeyin, bu
coğrafyada bir Kürt devleti kurulmak istenmektedir. Bu, AKP’nin himayesinde,
taşeronluğunda kurulmaya çalışılmaktadır. Kafanızı kuma sokmayın. Tarihî
sorumlulukla, vicdanlarınızın sorumluluğunda sizi tekrar düşünmeye davet
ediyorum.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, bu kanunda yapılan
değişiklik, “siyasi faaliyette bulunamaz” şeklinde. Türk Silahlı Kuvvetlerinin
elbette siyasete bulaşması kabul edilemez ama “siyasi faaliyet” derken sadece
birtakım toplantılara katılmak anlamında “siyasi tesirler doğrultusunda hareket
etmesini” meşrulaştırmış olmuyor musunuz? Yani “faaliyet” değil ama “siyasi
tesirlerle hareket etmesi” konusunu burada siz dışlamıyorsunuz. Dolayısıyla,
önerimizle, her türlü siyasi tesirlerden arındırılması gerektiğini düşünüyoruz.
Sadece faaliyet değil, yani mitinge katılması ya da siyasi faaliyet, yaptığımız odur ama önemli
olan, Türk Silahlı Kuvvetleri… Darbe yapanlar da siyasi faaliyetlere
katılmadılar ki ama siyasi tesirle yaptılar. Siyasi tesiri dışlayan ama siyasi
faaliyeti sadece yasaklayan husus, bizatihi siyasi tesiri meşrulaştırır.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Tanımlıyor zaten “tesir”i.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bu bakımdan siyasi tesirden arındırılmasına
gerektiğine ilişkin önergemiz doğrultusunda hareket etmek… Demokrasiyi eğer
darbelerle ilgili bir amaçla, siyaset amacıyla yapıyorsanız, bence, bu,
doğrudan doğruya siyasi tesirleri de meşrulaştırır.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – O geniş tanım hepsini kapsar.
OKTAY VURAL (İzmir) – Çünkü Silahlı Kuvvetler hiçbir partinin
mitingine katılmıyor.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – O geniş tanım hepsini kapsar.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, “siyasi faaliyet” diyorum. Tesirlere
müsait bırakıyorsunuz.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
20’nci maddede bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı kanun tasarısının 20 nci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Şandır Oktay Vural Necati Özensoy
Mersin İzmir Bursa
Bülent Belen Hasan Hüseyin Türkoğlu Erkan Akçay
Tekirdağ Osmaniye Manisa
MADDE 20- 23/2/1961 tarihli ve 257 sayılı Er ve Erbaş Harçlıkları
Kanununun 3 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
" MADDE 3- Erler askerlik hizmetine girdikleri tarih itibariyle,
erbaşlar ise terfi tarihlerini takip eden aybaşından itibaren harçlığa müstahak
olurlar.
a) Ailesinin toplam aylık geliri 16 yaşından büyükler için
belirlenen asgari ücrete eşit veya bu ücretten düşük olan er ve erbaşlara
aşağıda hizalarında gösterilen gösterge rakamlarının, 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununun 154 üncü maddesine göre tespit olunan aylık katsayı ile
çarpımı sonucunda bulunan miktarlarda aylık harçlık ödenir.
Erbaş ve Erler Gösterge
Çavuş 3386
Onbaşı
3250
Er 3115
b) Ailesinin toplam aylık geliri 16 yaşından büyükler için
belirlenen asgari ücret ile en düşük devlet memurunun aldığı aylık maaş
arasında olan er ve erbaşlara, aşağıda hizalarında gösterilen gösterge
rakamlarının, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 154 üncü maddesine göre
tespit olunan aylık katsayı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarlarda aylık
harçlık ödenir.
Erbaş ve Erler Gösterge
Çavuş 2709
Onbaşı 2573
Er 2438
c) İstekleri halinde diğer er ve erbaşlara aşağıda hizalarında
gösterilen gösterge rakamlarının, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 154
üncü maddesine göre tespit olunan aylık katsayı ile çarpımı sonucunda bulunan
miktarlarda aylık harçlık ödenir.
Erbaş ve Erler Gösterge
Çavuş 2032
Onbaşı 1896
Er 1760
d) Birinci ve ikinci
derecede kalkınmada öncelikli yörelerde Genelkurmay Başkanlığınca tespit edilen
birliklerde görevli erbaş ve erlere, birinci fıkrada belirtilen esaslara göre
hesap edilecek harçlıkların iki katı tutarında aylık harçlık verilir.
e) Harçlıkların küsuratlı
çıkması durumunda, ödemelerde küsuratlar tama (1 Türk Lirasına) iblağ edilir.
f) Evli olan er ve
erbaşların Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda okuyan çocuklarının her
türlü ihtiyacı Milli Eğitim Bakanlığı tarafından karşılanır."
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) –
Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Erkan Akçay, Manisa
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
20’nci maddede verdiğimiz önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, milleti “ırk” zanneden bir zihniyet,
“Türk milleti” deyince aklına ırktan başka bir şey gelmeyenler, asıl ırkçılar
onlardır. Biz, Türk milletini ve milliyetçiliği, her türlü ırki mülahazaların
ve ırkçılığın tamamen dışında görürüz. Türk milleti, ırka dayanmaz, Türklük bir
değerler manzumesidir.
Değerli milletvekilleri, ırk, millet, etnisite, kabile, asabiye
birbirinden tamamen farklı kavram ve tanımlardır. Ey bilim adamları,
sosyologlar, tarihçiler, sosyal antropologlar, siyaset bilimcileri neredesiniz?
Bu Hükûmete bu kavramları doğru dürüst öğretiniz. “Darbeleri önleyeceğiz”
bahanesiyle Türk millî kimliğine, Türk milletine darbe yapıyorsunuz. Gelmiş
geçmiş bütün darbeleri reddediyoruz ve kınıyoruz. Türk Silahlı Kuvvetlerini
darbeyle özdeşleştiren zihniyeti de reddediyoruz. Terör örgütüyle iş birliği
yaparak, Genelkurmay Başkanını “terör örgütü lideri” diye hapse atan zihniyeti
de kınıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türk milleti, tarihin bilinen ilk
devirlerinden itibaren kendisini koruyan ordularına ve askerliğe büyük önem
vermiş, askerlik, Türklerde millî bir görev olmuştur. Askerlik, kanunlardan
önce âdetlerimizde, törelerimizde yaşatılır. Askerlik görevini ifa eden
gençlerimiz, çalışma hayatından bir süreliğine kopmaktadır. Bu gençlerimizden
bir kısmı, ailesinin geçimini sağlamakta veya ailesinin geçimine yardımcı
olmaktadır. Askere giden birçok er ve erbaşın ailesi, kendi geçimini
sağlayamadığı gibi askerlik görevini ifa eden evlatlarına harçlık dahi
gönderememektedir. Zor şartlar altında ayakta durmaya çalışan aile, askere
giden çocuklarına harçlık gönderememenin üzüntüsünü yaşarken, asker de görevini
yaparken sürekli ailesini düşünmektedir. Geride bıraktığı yoksul ailesini,
eşini ve çocuğunu düşünen asker, kısa zamanda psikolojisi bozulup depresyona da
girebilmektedir ve psikolojisi bozulan askerin de kışla içerisindeki tutum ve
davranışları değişebilmektedir.
Ülkesinin varlığı ve birliği için seve seve askere koşan,
gerektiğinde canını feda etmekten çekinmeyen er ve erbaşlarımıza ve geride
kalan yoksul ailelerine devletimiz mutlaka sahip çıkmalıdır. Yoksul ailelere
Sosyal Yardım ve Dayanışma Fonu’ndan yardım yapılmaktadır; ancak başvuru
sonrasındaki işlemlerin uzunluğu ve uygulama birliğinin sağlanamaması, çeşitli
mağduriyetlere yol açmaktadır. Şu anda, yürürlükteki mevzuata göre,
yürürlükteki gösterge rakamının maaş katsayısıyla çarpılmasıyla erlere 23 lira,
onbaşılara 26, çavuşlara 30 lira aylık harçlık ödenmektedir.
Er ve erbaşlara ödenen bu harçlıklar, günümüzün ekonomik
koşullarıyla bağdaşmamaktadır. Verdiğimiz kanun teklifinde ve bu değişiklik
önergesiyle de ailesinin toplam aylık geliri, asgari ücretten düşük olan erlere
230 Türk lirası, onbaşılara 240, çavuşlara 250 lira maaş verilmesi
öngörülmektedir. Ailesinin toplam aylık geliri asgari ücret ile en düşük devlet
memurunun aldığı aylık maaş arasında olan erlere 180, onbaşılara 190, çavuşlara
200 Türk lirası harçlık öngörülmektedir. İstekleri hâlinde de diğer er, erbaş
ve onbaşılara da 130, 140 ve 150 lira harçlık öngörüyoruz. Evli olan er ve
erbaşların Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda okuyan çocuklarının her
türlü ihtiyacının Millî Eğitim Bakanlığı tarafından karşılanmasını öngörüyoruz.
Değerli milletvekilleri, bu düşüncelerle önergemizin kabulünü
diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum…
OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler…
Kâtip üyeler arasında anlaşmazlık var, bir dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, madde
kabul edilmiştir.
21’inci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Cumhuriyet
Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin; Türk
Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifinin 21. Maddesine bağlı fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Hasan Hüseyin Türkoğlu Mehmet Erdoğan S. Nevzat Korkmaz
Osmaniye Muğla Isparta
Erkan Akçay Mesut Dedeoğlu Alim Işık
Manisa Kahramanmaraş Kütahya
"Bu Kanun hükümlerine göre aylık almakta iken; esir veya harp
gaibi olanlar ve yahut enterne edilenler ile terörle mücadele görevi sırasında
veya bu görevinden dolayı alıkonulan ya da kaybolanların ailelerine kanuni
kesintiler dışında kalan maaşlarının tamamı ödenir. Bunların aileleri doğum-ölüm yardımı, tahsil bursu, lojman ve
sağlık tesislerinden yararlanmaya devam ederler. Yapılan maaş ödemeleri, Sosyal
Güvenlik Kurumu tarafından hak sahiplerine aylık bağlanması durumunda, aylığın
bağlandığı tarihten itibaren kesilir. Ancak bu aylığın başlangıç tarihine kadar
yapılan ödemeler ilgililerden tahsil edilmez. Türk Medeni Kanunu hükümlerine
göre gaip olanlar hakkındaki hükümleri saklıdır. "
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Vatan olarak üzerinde yaşamaya bin yıl evvel karar verdiğimiz ve
bu kararımızı sonsuza dek muhafaza ve müdafaa etme kararlılığında olduğumuz
Anadolu, jeo-politik ve jeo-stratejik konumu itibarıyla bütün dünya milletleri
tarafından imrenilerek bakılan ve ele geçirilmek istenen bir coğrafyadır.
Bu coğrafyanın özellikle Avrupa ve Asya kıtaları arasında bir
köprü olması, insanlığın coğrafya değiştirmesi yani göç etmesi açısından
hareketli bir trafiğe sahne olmuştur. Tarih boyunca doğudan batıya doğru
yapılan göçler içerisinde en önemli göç şüphesiz Anadolu Coğrafyası üzerinden
yapılan göçlerdir. Halen Anadolu coğrafyasının doğusunda kalan ülkelerde
yaşayan insanların, Anadolu coğrafyasının batısında yaşayan ülkelere doğru
yoğun bir akımda bulundukları bilinmektedir.
Şüphesiz ki, bunun temel nedeni Anadolu Coğrafyasının doğusunda
kalan ülkelerdeki refah seviyesinin düşüklüğü, geri kalmışlık, mezhepsel ve
dinsel çatışmalar ve küresel güçlerin o coğrafyada huzur kaçıran
politikalarıdır. Buna mukabil Anadolu coğrafyasının batısındaki ülkeler ise
refah seviyesi daha yüksek olduğu için cazibe merkezi haline gelmiştir.
21. Yüzyılda ise Anadolu Coğrafyası özellikle enerji kaynaklarının
büyük rezervlerinin bulunduğu coğrafya ile enerji kaynağına şiddetle ihtiyacı
olan ülkeler ve pazarlar arasında geçiş konumundadır.
Enerji gibi hayati seviyede stratejik önemi bulunan bir unsur 20.
Yüzyıldan itibaren dünyanın şekillenmesine ve dünya milletlerinin ilişkilerinin
belirlenmesine sebep olmuştur. Gittikçe artan enerji ihtiyacı hem enerji
kaynağına sahip ve büyük rezervleri olan ülkelere yönelik vahşi politikaların
üretilmesine sebep olmakta, hem de enerji kaynağı ve nakil alanlarının
korunması için aynı önemi haiz tedbirlerin alınmasını gerektirmektedir.
Anadolu coğrafyasının tam olarak bilinmeyen enerji potansiyeli ve
nakil hatları üzerinde önemli bir pozisyona sahip olması, son dönemde önemini
daha da arttırmıştır.
Ayrıca Anadolu, sahip olduğu boğazlar nedeniyle hayati önem arz
etmektedir. Bir küresel güç olarak başta Rusya olmak üzere, Karadeniz'e açılan
tüm devletler boğazları ele geçirmenin, kontrol etmenin veya maksimum derecede
ortak kullanmanın çarelerini aramaktadırlar.
1000 yıl evvel kanlarımızla sulamak suretiyle vatan tuttuğumuz
Anadolu büyük fedakârlıklarla elde tutulabilmiştir. 11. Yüzyılın başından
itibaren batı ve Hıristiyan âlemi kendi tabirleriyle "Türkleri geldikleri
coğrafyaya geri göndermek" hayalleriyle yanıp tutuşmuşlardır. Bu hayal
uğrunda Anadolu'da Türk-İslam neferlerinin iman dolu göğsünde eriyip giden
sayısız haçlı seferi düzenlemişlerdir.
Haçlı zihniyetinin hafızasından asla silinmeyen zaman zaman
depreşip çeşitli politikalarla ortaya çıkan Türk-İslam Mührünü Anadolu'dan
silme hedefi 1000 yılda birçok defa tezahür etmiştir. Osmanlı'nın dağılma
döneminde ise leşe saldıran akbabalar gibi saldırmışlardır.
Milli Mücadele yıllarında Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki
Türk Milleti'ne yedi düvel olarak abanmışlardır. Uluslararası güçler, bugün
olduğu gibi, Soğuk savaş döneminde uygulanan başka politikalar, sonrasında ise
daha başka politikalarla hep milli birliğimizi, toprak bütünlüğümüzü yok etmek
istemişlerdir.
İşte tarihin sayfaları ve bugün yaşadığımız olaylar bu coğrafyada
ayakta kalmanın en önemli unsurunun güçlü bir ordu, disiplinli bir askeri yapı
olduğunu işaret etmektedir. Bu çerçevede Türk Silahlı Kuvvetleri'nin gücünün,
etkinliğinin ve moralinin en yüksek seviyede tutulması bu coğrafyada
varlığımızı devam ettirmenin en önemli şartıdır. Bir yandan ordunun güçlü
kılınması, disiplinli olması diğer yandan demokrasi içerisinde kalması ve bu
iki husus arasında denge kurulması çok önemlidir. Ordunun siyasetin dışında
tutulması ve siyasete karıştırılmaması oldukça önemlidir Bunu yaparken anti
militarist yaklaşımlarla, asker düşmanlığı ile yapılmamalı ve ordunun gücünün
zayıflatılmasını isteyenlerin emellerine hizmet edilmemelidir.
Bu önergede yapılan düzenlemeyle, Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı
başlatılan itibarsızlaştırma ve karalama politikalarına aracı olunmaması
amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza…
III. – YOKLAMA
(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Yoklama talebi var, yerine getireceğim.
Sayın Türkoğlu, Sayın Adan, Sayın Torlak, Sayın Vural, Sayın
Öztürk, Sayın Işık, Sayın Akçay, Sayın
Öz, Sayın Korkmaz, Sayın Erdem, Sayın Günal, Sayın Erdoğan, Sayın Yılmaz, Sayın
Çınar, Sayın Yılmaz, Sayın Halaçoğlu, Sayın Özensoy, Sayın Şandır, Sayın
Halaman, Sayın Uzunırmak.
Bir dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
5.- Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Cumhuriyet
Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin; Türk
Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifi ile Milli Savunma Komisyonu Raporu (1/795, 2/64) (S. Sayısı: 479)
(Devam)
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Böylece, birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları
tamamlanmıştır.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 00.56
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 00.57
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK
(Erzincan), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
138’inci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
479 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6’ncı sırada yer alan, Sanal Ortamda İşlenen Suçlar Sözleşmesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
6.- Sanal Ortamda İşlenen Suçlar
Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/676) (S. Sayısı: 380)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonra da Komisyonun bulunamayacağı anlaşıldığından, alınan
karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleriyle komisyonlardan gelen diğer
işleri sırasıyla görüşmek için 13 Temmuz 2013 Cumartesi günü saat 14.00’te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.