Yasemin KARADENİZ Normal Yasemin KARADENİZ 2 1 2013-10-01T10:53:00Z 2013-10-01T10:53:00Z 116 67988 387538 3229 909 454617 14.00 false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk

 

 

DÖNEM: 24                                                                 YASAMA YILI: 3

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 57

138’inci Birleşim

12 Temmuz 2013 Cuma

 

 

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

 I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Elâzığ Milletvekili Enver Erdem ve 19 milletvekilinin, emniyet mensuplarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/717)

2.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve 21 milletvekilinin, Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Hükûmetinin Irak politikasının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/718)

3.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve 21 milletvekilinin, Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Hükûmetinin Süryani-Asuri politikasının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/719)

 

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

 

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

3.- Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/498) (S. Sayısı: 173)

4.- Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778) (S. Sayısı: 478)

5.- Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ile Milli Savunma Komisyonu Raporu (1/795, 2/64) (S. Sayısı: 479)

6.- Sanal Ortamda İşlenen Suçlar Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/676) (S. Sayısı: 380)

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı Karaman Milletvekili Lütfi Elvan’ın 478 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesiyle ilgili redaksiyon talebine ilişkin açıklaması

2.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı Karaman Milletvekili Lütfi Elvan’ın 478 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesiyle ilgili redaksiyon talebine ilişkin açıklaması

 

VII.- OYLAMALAR

1.- (S. Sayısı: 478) Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

2.- (S. Sayısı: 479) Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin 17’nci maddesinin oylaması

 

VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, internet üzerinden yapılan alışverişlere ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/23691)

2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da tüketici hakem heyetinin faaliyetlerine ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/24103)

3.- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un, çiftçiler ile Ziraat Bankası, tarım kredi kuruluşları ve tarıma dayalı sanayi kuruluşları arasındaki ilişkiye ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/24736)

4.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, soru önergelerine ve bunların cevaplandırılmasına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/24775)

5.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlak’ın, Alaplı Kavukkavlağı mevkiindeki deniz kirliliğine,

İzmit Körfezi’ndeki kirliliğe,

İlişkin soruları ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/24851), (7/24852)

6.- Bursa Milletvekili Sena Kaleli’nin, Bursa’nın İnegöl ilçesine bağlı bir köyde kurulması planlanan hidroelektrik santralin çevreye etkilerine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/24853)

7.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, 3. Havalimanı Projesi ihalesinin çevre mevzuatına uygun olmadığı iddiasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/24859)

8.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, 2002 yılından itibaren Bursa’ya veya Bursa’dan tayin edilen personele ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/25019)

9.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bakanlığın Bursa’daki yatırımlarına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/25058)

10.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bursa’da Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarda 2002 yılından itibaren meydana gelen iş kazalarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/25327)

11.- İstanbul Milletvekili Celal Adan’ın, İstanbul’da yabancılara satılan taşınmazlara ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/25333)

12.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Ankara’daki park ve bahçelerin korunması ile bu mekânlardan engellilerin rahatça yararlanabilmesi için gerçekleştirilen çalışmalara ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/25335)

13.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Ankara Güvenpark’taki dolmuş/otobüs durakları ile söz konusu durakların çevresinde hava kirliliği ölçümü yapılıp yapılmadığına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/25336)

14.- Bursa Milletvekili Kemal Ekinci’nin, Bursa’nın Orhangazi ilçesinde yapılması planlanan çöp depolama alanına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/25339)

15.- Bursa Milletvekili İlhan Demiröz’ün, Bursa Paşa Çiftliği bünyesindeki bir arazinin İller Bankası AŞ tarafından alındığı iddiasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/25340)

16.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Karabük’e yönelik proje ve yatırımlara ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/25343)

17.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, kaçak yollarla ülkeye sokulan cep telefonlarına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/25411)

18.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Karabük’e yönelik proje ve yatırımlara ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/25412)

19.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker’in, özel ağaçlandırma uygulaması kapsamında gerçek ve tüzel kişilere tahsis edilen arazilere ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/25666)

20.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2013 yılları arasında yasal olmayan yollarla ülkeye sokulan ilaçlara ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/25867)

21.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlığa yönelik siber saldırılara ve alınan önlemlere ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/25869)

22.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, engelli vatandaşların Bakanlık ve Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlara erişimini kolaylaştırmaya yönelik çalışmalara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/25985)

23.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, Van’ın Erciş ilçesinde TOKİ tarafından konut yapımı için belirlenen bir alana ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/26254)

24.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, dış borca ve cari açığa ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/26268)

25.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlık çalışanlarının e-posta ve sosyal medya hesaplarının izlenip izlenmediğine ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/26493)

26.- İstanbul Milletvekili Celal Adan’ın, soru önergelerine ve bunların cevaplandırılmasına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/26614)

27.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, muhalefet partilerine mensup kişilerin fişlenerek Bakanlık tarafından gerçekleştirilen ihaleleri kazanmalarının engellendiği iddialarına ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/26721)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak on oturum yaptı.

 

Malatya Milletvekili Öznur Çalık, 11 Temmuz Dünya Nüfus Günü’ne,

Bursa Milletvekili İlhan Demiröz, Bursa’da tarımın ve çiftçilerin sorunlarına,

Bursa Milletvekili Necati Özensoy, Srebrenitsa katliamının 18’inci yıl dönümüne,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

 

İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır,

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, MHP Grubu olarak,

İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, CHP Grubu olarak,

Srebrenitsa katliamının 18’inci yıl dönümüne;

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

Muş Milletvekili Demir Çelik ve 22 milletvekilinin, Türkiye’de basın özgürlüğünü kısıtlayan engellerin (10/714),

Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu ve 22 milletvekilinin, Van Gölü’nün korunması ve turizme kazandırılması konusunun (10/715),

Elâzığ Milletvekili Enver Erdem ve 19 milletvekilinin, Elâzığ ilindeki KOBİ’ler ile küçük esnaf ve sanatkârların sorunlarının (10/716),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

BDP Grubunun, 8/7/2013 tarihinde Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve arkadaşları tarafından Bingöl Yayladere 2’nci Komando Tabur Komutanlığında zorunlu askerlik hizmeti yaparken 23/6/2013 tarihinde silahla vurulma sonucu hayatını kaybeden Adem Kalkan’ın ölümünün araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (3818 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,

MHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin işsizlik ve buna bağlı olarak gelişen iç göç sorununun (10/214); Yozgat Milletvekili Sadir Durmaz ve 19 milletvekilinin 28/12/2012 tarih 7099 sayı ile Yozgat ilinin işsizlik sorununun; Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 19 milletvekilinin 9/4/2013 tarih 11473 sayı ile üniversite mezunlarının yaşadıkları işsizlik sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergelerinin,

CHP Grubunun, 22/5/2013 tarihinde Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve arkadaşları tarafından 2/B taşınmazları için belirlenen satış bedelleri ile ilgili sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (913 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,

Genel Kurulun 11 Temmuz 2013 Perşembe günkü (bugün) birleşiminde okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerileri yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

 

Muş Milletvekili Sırrı Sakık, Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu’nun BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında Barış ve Demokrasi Partisine,

İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Kars Milletvekili Yunus Kılıç’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında şahsına,

Kars Milletvekili Yunus Kılıç, Hakkâri Milletvekili Adil Zozani’nin CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında şahsına,

Hakkâri Milletvekili Adil Zozani, Kars Milletvekili Yunus Kılıç’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında şahsına,

İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Adil Zozani’nin CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında CHP Grubuna,

Hakkâri Milletvekili Adil Zozani, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında şahsına,

Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),

2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının (1/484) (S. Sayısı: 287),

3’üncü sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu raporlarının (1/498) (S. Sayısı: 173),

5’inci sırasında yer alan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ile Milli Savunma Komisyonu Raporu’nun (1/795, 2/64) (S. Sayısı: 479),

6’ncı sırasında yer alan, Sanal Ortamda İşlenen Suçlar Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/676) (S. Sayısı: 380),

Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

4’üncü sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporları (2/1613, 1/778) (S. Sayısı: 478), görüşmelerine devam edilerek 75’inci maddesine kadar görüşmeleri tamamlandıktan sonra Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka, bir AKP milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yapan kadın gazetecilere sarf ettiği sözleri kınadığına ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in bu konuda görüşlerini bildirmesini beklediğine,

Iğdır Milletvekili Pervin Buldan, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yapan kadın gazetecilere yönelik sözleri nedeniyle AKP’li milletvekilini kınadığına, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’den ve AKP grup başkan vekillerinden bu konuda bir açıklama yapmalarını beklediğine,

Tokat Milletvekili Zeyid Aslan, günlük bir gazetede kendisiyle ilgili çıkan habere, gazetecilerle bir sohbet esnasında söylediği sözlerin kadınlıkla, kadın gazetecilikle alakası olmadığına ve kadın gazetecilere hakaretten bahsedenlerin polislerin anasına küfreden arkadaşları için bir cümle etmediğine,

İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır, Tokat Milletvekili Zeyid Aslan’ın kadın gazetecilere yönelik kullandığı sözlerin kabul edilemez olduğuna, şahsı ve AK PARTİ’li kadın milletvekilleri adına bu ifadeleri reddettiğine,

İzmir Milletvekili Oktay Vural, MHP Grubu olarak bir milletvekilinin kadın gazetecilere yönelik sözlerini kınadığına,

İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında gazetecilere yapılanları kınadığına, adı geçen milletvekilinin sözlerinin arkasında duran bir anlayışla Genel Kurulda konuşma yapmış olmasını üzüntü verici bulduğuna ve bu konuda Başkanlık makamının üzerine düşeni yapmadığına,

Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, AK PARTİ’li milletvekilinin kadın gazetecilere söylediği sözleri doğru bulmadığına, bu milletvekilinin özür dilemek için yaptığı konuşmasını muhalefet partisindeki milletvekillerinin kesmeye çalıştığına ve herkesin hangi noktada hatası varsa üstüne gidilip kınanması gerektiğine,

İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Genel Kurul salonunun güvenliğini, sükûneti ve uyumu sağlamakla görevli olan Adalet ve Kalkınma Partisine mensup İdare Amirinin oturduğu yerden kürsüye laf atmasını, taciz etmesini kınadığına,

Mersin Milletvekili Ali Öz, evde bakım yardımı alan engellilerle ilgili yeni bir düzenleme yapılmasının düşünülüp düşünülmediğine,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın yaptığı açıklama sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.

 

Komisyonların bulunmayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince, 12 Temmuz 2013 Cuma günü saat 14.00’te toplanmak üzere 02.39’da birleşime son verildi.

 

                                                             Sadık YAKUT

                                                             Başkan Vekili

 

           Muharrem IŞIK                                                                            Dilek YÜKSEL

                 Erzincan                                                                                          Tokat

                Kâtip Üye                                                                                     Kâtip Üye

 

         İsmail KAŞDEMİR                                                                       Bayram ÖZÇELİK

                Çanakkale                                                                                       Burdur

                Kâtip Üye                                                                                     Kâtip Üye

 


II.- GELEN KÂĞITLAR

No: 198

12 Temmuz 2013 Cuma

Teklifler

1.- Antalya Milletvekili Yıldıray Sapan’ın; Çek Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1707) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.07.2013)

2.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın; Sabiha Gökçen Havalimanının İsminin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/1708) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.07.2013)

3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin; Özel Tüketim Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1709) (Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.07.2013)

4.- İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak ve İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli’nin; Marka Müzesi Kurulması ve Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1710) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor; Plan ve Bütçe ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.07.2013)

5.- İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin’in; Kamuda Aynı İşi Yapan Kadrosuz Çalışanların Sürekli İşçi Kadrolarına veya Memur Kadrolarına Atanması Amacıyla Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1711) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.07.2013)

6.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın; Dernekler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1712) (Adalet ve Anayasa ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.07.2013)

7.- Bursa Milletvekili Aykan Erdemir’in; 2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1713) (İnsan Haklarını İnceleme; Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Anayasa Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.07.2013)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Elazığ Milletvekili Enver Erdem ve 19 Milletvekilinin, Emniyet Teşkilatı mensuplarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/717) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.04.2012)

2.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve 21 Milletvekilinin, Hükümetin Irak politikasının araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/718) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.04.2012)

3.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve 21 Milletvekilinin, Hükümetin Süryani Asuri politikasının araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/719) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.04.2012)

12 Temmuz 2013 Cuma

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 138’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır, Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Elâzığ Milletvekili Enver Erdem ve 19 milletvekilinin, emniyet mensuplarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/717)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Emniyet mensuplarının sorunlarının araştırılarak, gerekli tedbirlerin alınması konusunda Anayasa’nın 98’inci ve İç Tüzük’ün 104-105’inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 29/3/2012

1) Enver Erdem                                    (Elâzığ)

2) Mehmet Şandır                                (Mersin)

3) Mehmet Günal                                 (Antalya)

4) Alim Işık                                          (Kütahya)

5) Erkan Akçay                                    (Manisa)

6) Reşat Doğru                                     (Tokat)

7) Mustafa Erdem                                (Ankara)

8) Muharrem Varlı                               (Adana)

9) S. Nevzat Korkmaz                          (Isparta)

10) Bülent Belen                                  (Tekirdağ)

11) Kemalettin Yılmaz                         (Afyonkarahisar)

12) Seyfettin Yılmaz                            (Adana)

13) Hasan Hüseyin Türkoğlu               (Osmaniye)

14) Sinan Oğan                                    (Iğdır)

15) Emin Çınar                                     (Kastamonu)

16) Ali Öz                                            (Mersin)

17) Özcan Yeniçeri                              (Ankara)

18) Mehmet Erdoğan                           (Muğla)

19) Cemalettin Şimşek                         (Samsun)

20) Atila Kaya                                      (İstanbul)

Gerekçe:

Türk polis teşkilatı mensupları, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu kapsamında kamu görevi yapan emniyet hizmetleri sınıfına mensup devlet memurlarıdır. Bütün memurların maaş ve çalışma şartları dâhil, birçok özlük hakkı bu kanuna göre şekillenir.

Kamuda çalışan diğer memurlar, haftada 40 saat çalışırken, emniyet mensuplarının (büro memurları hariç) haftalık çalışma süreleri en az 60 saat, olağanüstü durumlarda 80 saati bulmaktadır.

Devlet Memurları Kanunu’na bağlı, emniyet hizmetleri sınıfı mensuplarından, emniyet müdürleri ve bu sıfatı taşımakta olan emniyet teşkilatı mensuplarının 1’inci derecenin son kademesine, başkomiser ve emniyet amirlerinin 2’nci derecenin son kademesine, diğerlerinin ise 3’üncü derecenin son kademesine kadar yükselebilmeleri öngörülmektedir. Polis memurları ister yüksekokulu, ister üniversiteyi bitirsin, hatta isterse doktora yapsın yine de 1’inci derecenin son kademesine yükselememektedir.

Kamu kurumlarında çalışan diğer memurlar, yüksekokulu ve üniversiteyi bitirmeleri hâlinde 1’inci derecenin son kademesine yükselebilmektedirler. Emniyet mensupları için eşitsizlik söz konusudur. Yine, polis memurları çalışırken 1’inci derece kadroda çalışabilmekte ancak, 1’inci derecenin gösterge ve tazminatlarına mükteseben hak kazanamamaktadırlar. Bu nedenle, emekli olurlarken de 3’üncü dereceden emekli edilmektedirler.

Emniyet mensuplarının bir başka mağduriyetleri de ek gösterge ile alakalı durumdur. Kamuda çalışan 657 sayılı Kanun’a bağlı diğer memurlar, 8’inci dereceden itibaren ek gösterge alabilmekte, emniyet mensubu memurlar ise ancak 4’üncü dereceden itibaren ek gösterge alabilmektedirler. Bu durum emekli olurken alacakları emekli ikramiyelerini ve emekli maaşlarını olumsuz etkilemektedir.

Emniyet mensuplarının çalışma saatleri düzenlenmelidir. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 99’uncu maddesi gereğince haftalık çalışma süresi 40 saat olması ve bu saati aşan fazla çalışmalar için “İş Kanunu’na İlişkin Fazla Çalışma ve Fazla Sürelerle Çalışma Yönetmeliğine" göre saat başı hesaplanıp ücretler ödenmelidir. Görevde ve emeklilikte ücret adaletsizliğinin giderilmesi için, personelin lehine olabilecek şekilde, gerekli yasal çalışmalar yapılmalıdır.

Fazla çalışma ücretleri, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda belirtildiği gibi hesaplanmalı ve ödenmesi sağlanmalıdır. Ayrıca söz konusu fazla çalışma ücretlerinin her sene başında çıkartılan bütçe kanununda yer alması için gerekli çalışmalar şimdiden yapılmalıdır.

Emniyet hizmetlerinde çalışan polis, amir ve memurların seçimi, hizmet öncesi ve hizmet içi eğitimi, kariyer planlaması, sosyal hakları, atama, yükseltme, ödüllendirme-cezalandırma, emeklilik sorunlarının çözümü bir an önce sağlanmalıdır.

926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun 137’inci maddesinde yer alan ek gösterge tablosunun, 657 sayılı Devlet Personel Kanunu’nun 43’üncü maddesi, Emniyet ve Güvenlik Hizmeti Sınıfı adı altında birleştirilerek bu iki kurum çalışanları arasındaki eşitsiz ve haksız uygulamanın kaldırılması sağlanılmalıdır.

Emniyet mensuplarının özlük hakları, diğer kamu kuruluşlarında çalışan memurlar gibi eşit işe eşit ücret ilkesi gereğince düzeltilmeli, çalışma saatleri düzenlenmeli, ek gösterge ile alakalı durumları emsalleri ile eşitlenmeli ve refah düzeyleri yükseltilmelidir. Diğer kamu kurumlarında çalışan memurlar gibi sendika kurma ve sendikal faaliyetlerde bulunma hakkı verilmelidir.

Kamu düzenini, vatandaşın can ve mal güvenliğini canları pahasına koruyan emniyet mensuplarının daha huzurlu görev yapmalarının sağlanması, ekonomik ve sosyal durumlarının yükseltilmesi için gerekli tedbirlerin alınması amacıyla Anayasa’nın 98’inci ve iç Tüzük’ün 104-105’inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

2.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve 21 milletvekilinin, Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Hükûmetinin Irak politikasının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/718)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Hükûmetinin Irak politikası ile ilgili Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

Saygılarımla.

1) Altan Tan                                     (Diyarbakır)

2) Pervin Buldan                             (Iğdır)

3) Hasip Kaplan                              (Şırnak)

4) Sırrı Sakık                                   (Muş)

5) Halil Aksoy                                 (Ağrı)

6) Murat Bozlak                              (Adana)

7) Ayla Akat Ata                             (Batman)

8) İdris Baluken                               (Bingöl)

9) Hüsamettin Zenderlioğlu             (Bitlis)

10) Emine Ayna                              (Diyarbakır)

11) Nursel Aydoğan                        (Diyarbakır)

12) Adil Zozani                               (Hakkâri)

13) Sırrı Süreyya Önder                  (İstanbul)

14) Esat Canan                                (Hakkâri)

15) Sebahat Tuncel                          (İstanbul)

16) Erol Dora                                  (Mardin)

17) Ertuğrul Kürkcü                        (Mersin)

18) Demir Çelik                               (Muş)

19) İbrahim Binici                           (Şanlıurfa)

20) Nazmi Gür                                (Van)

21) Özdal Üçer                                (Van)

22) Leyla Zana                                 (Diyarbakır)

Gerekçe:

Türkiye Cumhuriyeti ile Irak halkı arasında derin tarihî, kültürel, ekonomik ve sosyal ilişkiler mevcuttur.

Irak halkının önemli bir kesimi Kürt, Türkmen, Arap, Asuri, Ezidi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının yakın akrabaları ve soydaşlarıdır.

Irak'ta meydana gelen her olay Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını da ilgilendirmekte ve etkilemektedir.

Hükûmetin son dönemlerdeki yanlış siyaseti bu ilişkileri olumsuz yönde etkilemektedir.

Acilen ciddi bir değerlendirmeye ve yine bu doğrultuda isabetli bir politika oluşturmaya ihtiyaç vardır.

3.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve 21 milletvekilinin, Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Hükûmetinin Süryani-Asuri politikasının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/719)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Hükümeti'nin Süryani-Asuri politikası ile ilgili Anayasa’nın 98’inci İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

Saygılarımla.

1) Altan Tan                                    (Diyarbakır)

2) Pervin Buldan                             (Iğdır)

3) Hasip Kaplan                              (Şırnak)

4) Sırrı Sakık                                   (Muş)

5) Murat Bozlak                              (Adana)

6) Halil Aksoy                                 (Ağrı)

7) Ayla Akat Ata                             (Batman)

8) İdris Baluken                               (Bingöl)

9) Emine Ayna                                (Diyarbakır)

10) Nursel Aydoğan                        (Diyarbakır)

11) Adil Zozani                               (Hakkâri)

12) Sırrı Süreyya Önder                  (İstanbul)

13) Esat Canan                                (Hakkâri)

14) Sebahat Tuncel                          (İstanbul)

15) Erol Dora                                  (Mardin)

16) Ertuğrul Kürkcü                        (Mersin)

17) Demir Çelik                               (Muş)

18) İbrahim Binici                           (Şanlıurfa)

19) Nazmi Gür                                (Van)

20) Özdal Üçer                                (Van)

21) Leyla Zana                                 (Diyarbakır)

22) Hüsamettin Zenderlioğlu           (Bitlis)

Gerekçe:

24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Anlaşması'nın 37 ve 42'nci maddeleri arasındaki bölümde Rum, Ermeni, Yahudi, Süryani, Ezidi ayrımı yapılmaksızın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan gayrimüslimlere etnik ve dinî haklar tanınmıştır.

Ancak uygulamada Süryani-Asuri ve Ezidi vatandaşlar bu haklardan yararlandırılmamışlardır.

Bu yanlış uygulamanın acilen düzeltilmesi ve Süryani-Asuri, Ezidi vatandaşların 89 yıldır devam etmekte olan mağduriyetlerinin giderilmesi gerekmektedir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler, gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 14.11


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.18

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 138’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/498) (S. Sayısı: 173)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan, Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

4.- Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778) (S. Sayısı: 478) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.

Geçen birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen teklifin beşinci bölümünde yer alan 75’inci maddenin görüşmelerinde kalınmıştı.

75’inci madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Teklifinin 75. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            Mustafa Elitaş                    Zülfü Demirbağ                  Hacı Bayram Türkoğlu

                  Kayseri                                 Elâzığ                                       Hatay

                                   Yahya Akman                     Sevim Savaşer

                                        Şanlıurfa                               İstanbul

"MADDE 75- Bu Kanunun;

a) 13 üncü maddesi 1/8/2013 tarihinde,

b) 46 ncı maddesi bu Kanunun yayımını takip eden aybaşında,

c) 75 inci maddesi 1/10/2013 tarihinde,

ç) 77 nci maddesi 15/1/2014 tarihinde,

d) 80 inci, 91 inci, 92 nci, 93 üncü, 94 üncü, 95 inci, 96 ncı, 97 nci, 98 inci ve 99 uncu maddeleri Ağustos 2013 ödeme döneminden geçerli olmak üzere 1/1/2014 tarihinde,

e) 90 ıncı maddesi 12/7/2012 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,

f) Geçici 2 nci maddesinin birinci fıkrası 1/6/2013 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,

g) Diğer hükümleri yayımı tarihinde,

yürürlüğe girer.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 478 sıra sayılı Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778) nın 75 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

       Mustafa Kalaycı                           Erkan Akçay                                     Alim Işık

               Konya                                        Manisa                                          Kütahya

        Mehmet Şandır                         Mehmet Erdoğan                              Mehmet Günal

              Mersin                                        Muğla                                            Antalya

MADDE 75- Bu Kanunun;

a) 14 üncü maddesi 1/8/2013 tarihinde,

b) 46 ncı maddesi 1/9/2013 tarihinde,

c) Geçici 2 nci maddesi 1/6/2013 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,

ç) Diğer maddeleri yayımı tarihinde,

yürürlüğe girer.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

478 sıra sayılı kanun teklifinin 75 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 75 - Bu Kanunun;

a) 14 üncü maddesi 1/9/2013 tarihinde,

b) 46 ncı maddesi bu Kanunun yayımını takip eden ay başında,

c) Geçici 2 nci maddesi 1/6/2013 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,

ç) Diğer maddeleri yayımı tarihinde,

yürürlüğe girer.

      Ferit Mevlüt Aslanoğlu                   Faik Öztrak                            Erdal Aksünger

                  İstanbul                                  Tekirdağ                                       İzmir

                       Mehmet Volkan Canalioğlu                   Turgay Develi

                                       Trabzon                                        Adana                  

BAŞKAN – Komisyon, önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor mu?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Volkan Canalioğlu.

BAŞKAN – Volkan Canalioğlu, Trabzon Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan 478 sıra sayılı Yasa’nın 75’inci maddesinin (a) bendi uyarınca söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün sevgi, hoşgörü, sabır ve dua ayı olan ramazan ayının 4’üncü günündeyiz. Dün geceden bu yana yapmış olduğumuz çalışmalarda elbette ki bu ayın özelliğine etik olarak uygun söylemler ortaya koymamız gerektiğini, bundan sonraki çalışmamızda da buna dikkat etmemiz gerektiğini buradan ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, on gündür torba yasayla ilgili çok yoğun bir çalışma içerisindeyiz. Peki arkadaşlar, bu yasaları niye son günlere bırakıyoruz? Yasama yılı içerisinde yapmış olduğumuz çalışmalarda bu yasalar getirilemez miydi? Bu yasalar toplumun yararına ise -ki bunların içerisinde toplumun yararına olan bölümler var, toplumun işine gelen bölümler var- o zaman niye bunu son güne bıraktık? Bu neye benziyor biliyor musunuz arkadaşlar? Şunu söyleyeyim: Sizler, iktidar partisi milletvekilleri ikmale kalmış öğrenciler gibisiniz. Bütün yıl boyu yatıyorsunuz ve sınıfta kalıyorsunuz, sonuçta ikmale kalmış olan öğrenciler gibi geliyorsunuz ve burada derslerinizi etkin şekilde yapmaya çalışıyorsunuz.

Bakın, bu yasanın görüşülmesinde dün akşamki bölümünde 38’i aşkın önerge verildi. Bu 38’i aşkın önerge 4 partinin grup başkan vekillerinin onayıyla verildi ve verilen bu onaylarla birlikte çok güzel bir şekilde burada kanunlar hayata geçirildi; hayırlı olsun diyorum. Ama, geldiğimiz noktada bu yasaların getirilmesinde  şöyle bir şey aklıma geldi: Şimdi iki arkadaş hapishaneye düşüyorlar, aynı hücrede kalıyorlar. Bunlardan bir tanesinin karnı ağrıyor, hastaneye kaldırıyorlar; apandisiti var, apandisitini aldırıyorlar. Tekrar koğuşuna dönüyor, beş- on gün sonra safra kesesi ağrıyor, safra kesesini aldırıyor. Beş-on gün sonra geliyor gene, ayağı ağrıyor, kangren oluyor, ayağını kesiyorlar. Daha sonra kolunu kesiyorlar, derken koğuş arkadaşı diyor ki: “Ya, arkadaş, sen işin kolayını buldun ha, parça parça kaçıyorsun.” Ya, arkadaşlar, bu torba yasaları parça parça getirmeyelim, bunları toptan getirelim ve bunları bir şekilde çıkaralım ve hayata geçirelim.

Bakın, Karadeniz Bölgesi’nde arkadaşlar, Karadenizli milletvekillerimiz de duysunlar, bir kere hayvancılık bitti, artık köylerde inekçilik kalmadı. Çocuklarımız, gençlerimiz inekleri kitaplardan tanıyorlar ve buradan ben sesleniyorum: Akvaryumlar yapıyorsunuz, Afrika’dan getirilen hayvanlara hayvanat bahçesi yapıyorsunuz, artık bundan sonra da evcil hayvanları tanımamız için, inekleri tanımamız için hayvanat bahçesi yapın, numunelik olarak da onları onun içine koyun ve gençlerimiz de bu inekleri tanısınlar ve hayvancılığın da geçmişte var olduğunu anlasınlar.

Burada söylemek istediğim konuların içerisinde elbette ki fındık, çay, tütün konusu da var ve bilhassa FİSKOBİRLİK’te çalışanların durumları konusu var. Ücret alamamış, tayin, maaş indirimi nedeniyle, çeşitli nedenlerle tayin olmuş veya işten ayrılmış olan 460 civarında FİSKOBİRLİK çalışanlarının durumlarına çözüm getirilmesi gerekiyor değerli arkadaşlarımız.

Ayrıca il müdürleri arasında bilhassa kültür ve turizm il müdürleri arasında ek gösterge farkı vardır. Bazı illerin il müdürleri 3600 ek gösterge, bazısı 3000 ek gösterge almaktadırlar, oysa aynı hizmeti, aynı görevi yapmaktadırlar. Bunları da önümüzdeki yasama süresinde veya burada verilecek önergelerle çözmemiz lazım.

Ayrıca çay eksperleri… Çay, biliyorsunuz, Karadeniz Bölgesi’nin millî ürünüdür -bilhassa Rize’de çok önem taşıyan- ve bunun illerinde ÇAYKUR Genel Müdürlüğü vardır ve burada çalışan meslek yüksekokulu mezunu çay eksperleri dört ay çalışmaktadırlar, bunların da mutlaka kadroya geçmeleri gerekiyor.

Ve TAR-GEL kapsamında… Ve ayrıca yine değerli arkadaşlarım, bakınız, 5084 sayılı Teşvik Yasası 31/12/2012’de bitti ve hâlâ bir çözüm üretemedi. Ve ne yazık ki bu Teşvik Yasası’ndan etkilenen 49 ilde 138 tane milletvekilimiz var. Arkadaşlar, Allah için bir sesiniz çıksın, şu yasayı getirelim. Ama siz ne yapıyorsunuz, biliyor musunuz. Hani bir yerde, bir savaşta çok ölü olmuş. Doktor geziyor, ayağıyla dürtüyor; orada cevap verenlere yani ses verenlere “Sedyeye…” diyor, ses vermeyenlere “Denize…” diyor ve yine bunların bir tanesine dokunuyor, ses vermiyor, “Denize…” diyor. Sedyeyle getirirlerken hastayı diyor ki: “Yahu, beni nereye götürüyorsunuz?” “Denize…” “Niye?” “Sen ölüsün.” “Yahu, niye ölüyüm? Ben konuşuyorum.” “Yahu sus, sen doktordan iyi mi bileceksin?” diyor.

Arkadaşlar, siz de kendinizi biliniz. Sayın Başbakanın her söylediğine değil, siz de kendi öz iradenizle karar veriniz ve toplumun bekleyen diğer sorunlarına da çözüm üretelim diyorum ve bu önergemizi desteklemenizi diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 478 sıra sayılı Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778) nın 75 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mustafa Kalaycı (Konya) ve arkadaşları

MADDE 75- Bu Kanunun;

a) 14 üncü maddesi 1/8/2013 tarihinde,

b) 46 ncı maddesi 1/9/2013 tarihinde,

c) Geçici 2 nci maddesi 1/6/2013 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,

ç) Diğer maddeleri yayımı tarihinde,

yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen?

OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Komisyonda Teklifle ilgili sağlıklı ve verimli bir görüşme yapılamamıştır. Komisyon görüşmeleri boyunca hangi düzenlemelerin ne amaçla ve hangi gerekçeyle yapıldığı konusunda bilinmez bir tavır sergilemiştir. 71 adet kanun ve kanun hükmünde kararnamede 142 maddelik değişiklikler yapılmasına rağmen; vatandaşlarımızın yaşadığı sorunlara çözüm getirecek konuları bir-iki husus dışında bulmak mümkün değildir. Dolayısıyla beklentiler karşılığını bulmamış, umutlar hayal kırıklığına dönüşmüştür.

Kamuda sağlıklı ve tutarlı bir personel politikası uygulanmamaktadır. Personel Rejimi nesnellikten uzaklaştırılmış, istihdam rejimi bozulmuştur. 657 sayılı Kanun, geçici işlerin ifası için istisnai hallere münhasır olmak üzere sözleşmeli ve geçici personel istihdamını mümkün kılmıştır. AKP döneminde bu istisnai uygulamalar asıl istihdam şeklinin önüne geçmiştir. Ayrıca, AKP döneminde sözleşmeli ve vekil olarak işe alınanlar, daha önce çıkarılan kanunlar ile memur kadrolarına alınmış, ancak tekrar sözleşmeli ve vekil atama yapılmasına devam edilmiş, şimdi de bunlardan bazıları tekrar memur kadrolarına alınmaktadır.

Bu yanlış uygulamalar ile birlikte, birçok mağduriyet ortaya çıkmıştır. En büyük mağduriyet ise bu istisnai yollarla iş bulamayan işsiz gençlerimizdir. Bunlar girdiği merkezi sınavı kazanıp ataması yapılamayan, bir türlü sıra gelemeyen ve sıra gelmeden de kadroları istisnai yollarla doldurulan milyonlarca işsiz vatandaşlarımızdır. Hükümetin bu yanlışı, bu haksızlığı derhal durdurması gerekir.

Bu Kanun Teklifi ile kamu kurumlarında çalışan 4/B'liler, 4924 sayılı Kanuna tabi sözleşmeliler, diğer özel kanunlara tabi sözleşmeliler ve mahalli idarelerde çalışan sözleşmeliler ile vekil Kur'an kursu öğreticilerinden şartları uyanlar memur kadrolarına atanmaktadır. Ancak, memur kadrosu verilenler arasında; mağduriyeti en derinden yaşayan 4/C'liler yoktur. Rehber ve usta öğreticileri bu düzenleme kapsamına alınmamıştır. Aile sağlığı çalışanları yoktur. Vekil ebe-hemşireler yoktur. Ücretli öğretmenler yoktur.

AKP Hükümeti tarafından yapılan ayrımcı ve adaletsiz uygulamaları saymakla bitmez. Bu Teklifte öğretmenler ve atanamayan öğretmenler yoktur. Bu düzenlemede polislerimiz yoktur. Kamu işçilerinin naklen atanabilmeleri konusu yoktur. Taşeron işçileriyle ilgili hiçbir düzenleme yoktur. Geçici ve mevsimlik işçiler yine göz ardı edilmektedir. Bu Teklifte emeklilikte yaşa takılanlar yoktur. Muhtarlarımız yoktur. Bu Kanun Teklifinde şehit aileleri ve gaziler ile engelliler ve yaşlılarla ilgili bir düzenleme yoktur.

Peki bu Kanun Teklifinde neler vardır? Mera, yaylak ve kışlakların yapılaşmaya açılması var. Köy meralarının köylünün elinden alınarak hazineye devredilmesi, imar yetkisinin belediyelerden alınması ve satış yetkisi var. Gerçeğe aykırı, usulsüz veya sahte belgeler nedeniyle verilmeyen desteklemelerin ödenmesi var. Kamulaştırılan taşınmazlarla ilgili vatandaşın hak arama hürriyetinin engellenmesi ve yargıya müdahale var. ÖSYM sınavlarına ait soru ve cevaplarla ilgili bilgi edinme hakkının engellenmesi var. Sermayesindeki kamu payı doğrudan veya dolaylı olarak % 50'den az olan şirketlerin Sayıştay denetimi dışına çıkarılması vardır. İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun uygulamasının geciktirilmesi, sertifikasını almış kişilerin mağdur edilmesi var. Sürücü belgeleri için 24 milyon vatandaşımızdan 15 lira belge parası alınması var.

Dolayısıyla yapılan düzenlemeler; kamu yönetiminin iyileştirilmesi ve çalışanların sorunlarına çözüm getirilmesi yerine; kamu arazileri nasıl talan edilebilir, kadrolaşma nasıl sağlanabilir, usulsüzlük ve yolsuzluklar nasıl affedilebilir, denetimden ve yargıdan nasıl kaçınılabilir mahiyetini taşımaktadır.

Teklifin tümüyle gözden geçirilmesi ve bu maddede düzeltme ihtiyacı bulunmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Teklifinin 75. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Sevim Savaşer (İstanbul) ve arkadaşları

"MADDE 75- Bu Kanunun;

a) 13 üncü maddesi 1/8/2013 tarihinde,

b) 46 ncı maddesi bu Kanunun yayımını takip eden aybaşında,

c) 75 inci maddesi 1/10/2013 tarihinde,

ç) 77 nci maddesi 15/1/2014 tarihinde,

d) 80 inci, 91 inci, 92 nci, 93 üncü, 94 üncü, 95 inci, 96 ncı, 97 nci, 98 inci ve 99 uncu maddeleri Ağustos 2013 ödeme döneminden geçerli olmak üzere 1/1/2014 tarihinde,

e) 90 ıncı maddesi 12/7/2012 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,

f) Geçici 2 nci maddesinin birinci fıkrası 1/6/2013 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,

g) Diğer hükümleri yayımı tarihinde,

yürürlüğe girer.”

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Yani, gücünüz gariban muhtarlara yetti, 2014’e attınız.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılıyoruz Başkanım.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Teklif metninde önergeyle yapılan değişikliklere paralel olarak yürütme maddesinin değiştirilmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Bir şeyi Genel Kurulun dikkatine sunuyorum: Korucular ve muhtarlarla ilgili burada olumlu düzenlemeler yapıldı ancak korucuların maaşlarında yapılan iyileştirmenin yürürlük tarihi “1 Ekim 2013” olarak belirlenmiş oluyor bu önergeyle. Yine, muhtarların maaşlarında yapılan, ödeneklerinde yapılan artışın yürürlük tarihi de “15 Ocak 2014” olarak belirleniyor. Yani bir hayır, bir iyilik yapılıyor ise bunu ötelemenin hiçbir anlamı yok, bunu hemen önümüzdeki ay başından itibaren yürürlüğe koyabiliriz.

Ben buradan iktidar partisine bir öneri yapıyorum: Gelin, bunun yürürlüğünü ertelemeyelim, hemen takip eden ay başında yürürlüğe girsin.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki iki önergeyi okutuyorum; bu önergeler 76’ncı madde üzerindeki önergeler.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 478 sıra sayılı Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778) nın 76 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

    Mustafa Kalaycı                         Oktay Vural                                Erkan Akçay

           Konya                                      İzmir                                          Manisa

         Alim Işık                            Mehmet Şandır                            Mehmet Günal

          Kütahya                                   Mersin                                        Antalya

                                                   Mehmet Erdoğan

                                                           Muğla

“MADDE 76.- Bu Kanun hükümleri Bakanlar Kurulu tarafından yürütülür.”

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

Mehmet Akif Hamzaçebi        Ferit Mevlüt Aslanoğlu           Mehmet Volkan Canalioğlu

              İstanbul                                  İstanbul                                       Trabzon

         Turgay Develi                          Engin Altay                              Erdal Aksünger

               Adana                                    Sinop                                           İzmir

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri üzerinde söz isteyen Oktay Vural, İzmir Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten, Anayasa, İç Tüzük ihlalleri, insan haklarına aykırı çalışma, parlamenter demokrasiye aykırı bir çalışma sonucunda ucube bir tasarı-teklif karışımını bugün nihayete erdiriyoruz.

Aslında, tabii, geçmişe bakarsak, AKP Grubu 3 Temmuz 2013 Çarşamba günü bu tasarı ve teklifin tamamlanmasına kadar çalışmaların devam etmesini istemişti; bugün ayın 12’si, demek ki hesap kitap bilmemenin sonu buraya kadar geliyor. Bundan sonra grup önerinizi hesap kitap yaparak getiriniz. Muhtarlar ve köy korucuları için hesap kitap yapıyorsunuz da, onları Ocak 2014 ya da Ekim 2013’e öteliyorsunuz da, bununla ilgili bir hesap kitabı bile tutturamıyorsunuz.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hesabı siz bozdunuz.

OKTAY VURAL (Devamla) – Ucube. Neden ucube? Çünkü teklif 46 madde, tasarı 10 madde. Doğrusu, 73’üncü madde de 54 madde, bir madde 54 madde. Kanunun tamamı 142 madde olarak çıkıyor, 71 kanunda değişiklik yapıyor. Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisine sorsam kaç madde hâlinde çıktı, doğrusu bilmiyorsunuz. Kaç?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – 180 madde.

OKTAY VURAL (Devamla) – Kaç?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – 180 madde.

OKTAY VURAL (Devamla) – Bilmiyorsunuz, bakın, bilmiyorsunuz. Yani bilmiyorsunuz, kimse bilmiyor.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – 174 madde.

OKTAY VURAL (Devamla) – Girdiler çıktılar, 170 maddeye yakın. Doğrusu, değişiklik yapılan kanun da 80’e çıktı. Gerçekten ucube.

Bu çalışma parlamenter demokratik sistemi ortadan kaldıran bir çalışmadır çünkü aslında bütün komisyonları ilgilendiren bir kanun çalışması ve bu komisyonlarda yer alan milletvekillerimizin Komisyondaki çalışmalara katkı yapması engellenmiştir. Bu bakımdan parlamenter demokratik sistem işlememiştir. Burada tamamen bürokratik oligarşik bir yapılanmanın neticesinde, sadece parmaklar kılıf olarak kullanılmıştır. Gece yarısı bürokratların getirdiği önergeler milletin iradesine sunulmuştur, bu son derece yanlıştır. Bugün, parlamenter demokrasiden, bürokratik oligarşide Millet Meclisinin şeklî bir kılıf olarak kullanıldığı bir sistemi yaşıyoruz. O bakımdan, burada özellikle bu çalışma şekli konusunda Milliyetçi Hareket Partisi olarak da bizi buraya taşıyan milletimizin verdiği yetkileri ve hakkı kullandık, hem komisyonlarda hem de Türkiye Büyük Millet Meclisinde önergelerimiz oldu. Vatandaşlarımızın sıkıntılarını çözme konusunda, birtakım önergelerle birlikte, bu tasarıda, zaman zaman bütün partilerin uzlaşmasıyla da hayırlı adımlar atıldı. Tabii, aslında tasarı ve teklif geldiği zaman vatandaşın lehine, vatandaşın sorunlarını çözüme kavuşturacak herhangi bir hüküm yoktu, ancak Komisyonda ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde nihayet vatandaşın bazı hakları bu torbaya girdi. Biz de muhalefet partisi olarak, hem Komisyonda çalışan arkadaşlarımız hem de Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan değerli arkadaşlarımızın katkılarıyla, gerçekten, hiç olmazsa bu torba yasanın içine vatandaşlarımızın sıkıntılarını çözecek çözüm maddelerini de koymuş olduk.

Komisyonlarda 4/B’lileri koyduk. 4924 sayılı Kanun’a tabi sözleşmeliler, mahallî idarelerde çalışan sözleşmeliler konuldu. Vekil imamlar, vekil Kur'an kursu öğreticileri konuldu. Tabii, vekil imam ve vekil müezzinler Genel Kurulda çıkartıldı. Özel kanunlara göre çalışan sözleşmeliler memur kadrosuna Mecliste girdi. Muhtar ve köy korucularının maaşlarının artırılması, 65 yaş muhtaç, engelli aylığının artırılması, kılık kıyafet nedeniyle disiplin cezası alanlara af getirilmesi hep Genel Kurulda getirildi.

Sayın Bakanın 102 maddelik bir tasarı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine sunduğu şehit ve gazilerle ilgili hükümler vardı. Bunların görüşülmesi maalesef mümkün olmadı, “Bunu görüşemeyiz.” dediler. Sonuçta biz dedik ki: “Gelin bunu torba yasaya koyalım. Hep beraber, partiler olarak anlaşalım.” Nihayetinde, gerçekten şehit ve gazilerle ilgili hususları da bütün partilerin mutabakatıyla torba yasaya koyduk. Bu şekilde şehit aileleri, gaziler ve malullerle ilgili istihdam hakkı, faizsiz konut kredisi, ek ödeme, öğrenim hakkı yardımı, ücretsiz seyahat, su ve elektrik ücret indirimi gibi uygulamaların kapsamının genişletilmesi ve hak ve vazife malullerinin tümünün yararlandırılması, aylık miktarlarının kısmen artırılması, malullerin çalışması durumunda aylığının kesilmemesi, Afyon’daki patlama ile terör saldırıları sonucu İstanbul Güngören’de, Gaziantep’te, Ankara Kumrular’da, Bingöl’de hayatını kaybeden ve yaralananlarının kapsama alınması burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinde gündeme sokuldu. Bu da gerçekten muhalefet partilerinin katkılarıyla oldu. İyi ki oldu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OKTAY VURAL (Devamla) – İktidar partisi de tabii katkı sağladı.

Bu bakımından, geldiğimiz bu noktada, bu kanunun hepimize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. Katkı sağlayan Komisyondaki arkadaşlara, sayın bakanlara, bütün siyasi partilere teşekkür ediyorum.

Hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki önerge üzerinde söz isteyen Mehmet Akif Hamzaçebi, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Değerli milletvekilleri, on bir gündür görüşmekte olduğumuz torba yasa tasarısının nihayet sonuna gelmiş bulunuyoruz. Görüştüğümüz maddeyle bu tasarı görüşmeleri sona ermiş olacak ve yasalaşacak.

Teklif içinde Cumhuriyet Halk Partisinin destek verdiği son derece olumlu düzenlemeler var. Özellikle Genel Kurulda tasarıya dâhil edilmiş olan, şehitlerin dul ve yetimleriyle, gazilerimizi, vazife malullerini; onların, hayatta olmayan, daha doğrusu vefat eden vazife malullerinin eşlerini ve çocuklarını ilgilendiren çok sayıda olumlu düzenlemeler var. Bunlar, Türkiye Büyük Millet Meclisinde dört siyasi parti grubunun uygun görüşüyle bu tasarının içerisinde dâhil edildiler. Gerçekte İç Tüzük hükümleri izin vermiyor olmasına rağmen, içeriğinin olumlu olması ve geniş toplum kesimlerini ilgilendiriyor olması nedeniyle Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu düzenlemelere destek verdik.

Muhtarların ödeneklerinin artırılmasına yönelik düzenlemeyi Cumhuriyet Halk Partisi olarak son derece olumlu buluyoruz. Başlangıçtan bugüne kadar, Parlamentonun 22’nci Döneminden bugüne kadar, Cumhuriyet Halk Partisinin, özellikle de o zamanki Malatya Milletvekilimiz, şimdiki İstanbul Milletvekilimiz Mevlüt Aslanoğlu’nun bu konuda son derece yoğun gayretleri olmuştur. Bu gayretlerin sonuca ulaşmış olmasından mutluyuz. Ancak, muhtarlara, verilen bu ödenek artışı yeterli değildir. Ödenek artışı yanında, muhtarlar, itibarlarının iadesini istiyor, muhtelif yasalarla kendilerinden alınmış olan yetkilerin kendilerine iade edilmesini istiyor. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu konuda vermiş olduğumuz tekliflerin önümüzdeki yasama yılında Türkiye Büyük Millet Meclisine gelerek hep birlikte bu anlayışla yasalaştırılmasını arzu ediyoruz.

Sözleşmeli personelin kadroya alınmasına yönelik düzenleme, sözleşmeli personel, işçiler ve diğer personelin kadroya alınmasına yönelik düzenleme Cumhuriyet Halk Partisinin kanun tekliflerinin konusudur. Onun da bu tasarıya dâhil edilmiş olmasını Plan ve Bütçe Komisyonunda destekledik, Genel Kurulda desteklemeye devem ediyoruz. Geçici köy korucularına ilişkin, onların özlük haklarının iyileştirilmesine yönelik düzenlemeyi son derece olumlu buluyoruz, bunları destekliyoruz.

Bunun gibi muhtelif olumlu düzenlemeler var, ancak bu olumlu düzenlemelerin yanında, tasarıya girmeyen veya girmiş olmakla birlikte olumsuz olan muhtelif düzenlemeler de var. Tasarıya girmesi gerektiği hâlde girmeyen birtakım düzenlemeler var. Örneğin, taşeron işçiler sorunu hâlen duruyor. Kamuda bugün 1 milyonu aşkın taşeron işçi çalışıyor. Bu vatandaşlarımız, bu işçilerimiz kadro bekliyor ama onlar hâlâ kadrolarını alabilmiş değiller. Bu tasarı, bu teklif kendilerine bu konuda bir umut vermiyor.

Çiftçilerimizin ÖTV’siz mazot kullanması yönündeki Cumhuriyet Halk Partisi önerisi bu teklifin içerisine girmiş değil. Gelin, yeni yasama yılında, tarımda kullanılan mazotu ÖTV’den istisna etmek suretiyle çiftçimizin satın alma gücünü artıralım, tarımsal ürünlerimizin, tarım sektörünün rekabet gücünü artıralım.

Bedelli askerlikle ilgili daha önce yapılan düzenleme nedeniyle, eksik olan o düzenleme nedeniyle oluşan beklenti bu teklifte karşılanmamıştır. Bu teklifte pekâlâ bu karşılanabilirdi, bunun içerisinde bu yok.

Kamulaştırma Kanunu’nda yapılan düzenlemeler vatandaşlarımızın haklarını ellerinden alıcı niteliktedir, bunları son derece olumsuz buluyoruz.

Yine, bir gece yarısı önergesiyle buraya dâhil edilmiş olan Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları Birliğine yönelik kanun maddesini Anayasa’ya aykırı buluyoruz ve bunu Taksim Gezi olayları etrafında Türkiye'de gelişen protesto hareketlerinin bir sonucu, bir uzantısı olarak bu protesto hareketlerine verilen bir ceza olarak yorumluyoruz. Teknik olarak istediğiniz şeyi söyleyin ama bunun tek bir nedeni vardır, o da siyasidir; Taksim Gezi Parkı olayları etrafındaki geniş kitle hareketlerine, vatandaşa ceza verilmesinden başka bir amaç taşımamaktadır.

Değerli milletvekilleri, yine, Dışişleri Bakanlığına yönelik olarak yapılan düzenleme son derece olumsuzdur.

Tasarının sözünü ettiğimiz olumsuz düzenlemelerine tasarının olumlu düzenlemelerini feda etmeyeceğiz, olumlu düzenlemelerini destekliyoruz ancak sözünü ettiğim TMMOB’la ilgili düzenleme, Dışişleri Bakanlığıyla ilgili düzenleme, bunlara kesinlikle karşıyız. Bu düzenlemeleri de Anayasa Mahkemesine götüreceğimizi buradan ifade ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) 

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Beşinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 14.49
ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 14.58

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 138’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

478 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyonun 9’uncu maddeyle ilgili İç Tüzük’ün 85’inci maddesine göre düzeltme talebi var.

Sayın Başkan, buyurun.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Sayın Başkan, 478 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesinin (1)’inci fıkrasında “altmış gün” ibaresi verilen bir önergeyle “doksan gün” şeklinde değiştirilmiştir. Maddenin hukuki bütünlüğünün korunması amacıyla aynı maddenin (6)’ncı fıkrasında yer alan “altmış gün” ibaresinin de “doksan gün” şeklinde düzeltilerek maddenin redaksiyona tabi tutulmak suretiyle değiştirilmesini takdirlerinize sunuyorum.

MEHMET AKTİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, bu redaksiyonla düzeltilebilecek bir şey değil efendim.

BAŞKAN – Efendim?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Bu redaksiyonla düzeltilebilecek bir şey değil efendim.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Gün değiştiriyor. Yani “altmış”, “doksan” olur mu efendim?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Hayır, redaksiyonla olmaz böyle bir şey. Genel Kurulun iradesi onu altmış gün olarak belirlemiş. Redaksiyon yetkisiyle yapamazsınız.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ancak önergeyle olur bunlar.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Tekiriri müzakere talep edeceksiniz...

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Şimdi, müsaade ederseniz ben bir açıklık getireyim.

İl özel idaresi veya daha doğrusu, belediyelerde sözleşmeli olarak çalışanların kadroya alınmasına yönelik olarak burada “…maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren doksan gün içinde kurumlarınca atanır.” şeklinde bir ifade var. Yine, aynı husus yani bu konuyla doğrudan ilgili (6)’ncı fıkrası…Dolayısıyla; burada zaten doksan gün” şeklinde değiştirilmiş, ilk fıkrada önergeyle değiştirilmiş, “altmış gün,” “doksan gün” olarak değiştirilmiş. (6)’ncı fıkrada da “bu altmış günlük sürenin bitiminden itibaren” deniyor, hâlbuki “doksan günlük sürenin bitiminden itibaren” olması gerekiyordu. Doğal olarak yani işin doğası gereği, birbiriyle doğrudan ilintili olan bir konu. O nedenle, tabii ki Başkanlığın takdirlerine sunuyorum, takdir Başkanlığınızda.

BAŞKAN – Biz, teknik bir hata olarak değerlendirildiği için Sayın Komisyon Başkanına bu sözü verdik.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, bakın…

OKTAY VURAL (İzmir) – (6)’ncı fıkrada da önergeyle mi olmuş? 6’ncı fıkra önerge mi, mevcut hâli mi?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Efendim, maddi hatalar ancak redaksiyona tabii tutulur, böyle bir şey değil ki bu, maddi hata değil ki.

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, yerinizden…

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı Karaman Milletvekili Lütfi Elvan’ın 478 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesiyle ilgili redaksiyon talebine ilişkin açıklaması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Değerli milletvekilleri, şimdi, yapılan yanlışlığın bir teknik hata olarak değerlendirilip Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanının oradan söz alarak redaksiyon yetkisiyle bunu talep etmesi ve bu talebe dayalı olarak düzeltilmesi mümkün değildir, İç Tüzük’ümüz buna izin vermiyor.

İkinci olarak şunu söyleyeceğim: Bu tip talepler, benim bildiğim Parlamento geleneğinde, siyasi parti gruplarına gelinir, anlatılır, bir uzlaşma zemini aranır, ondan sonra gündeme getirilir. Yani, bu Parlamento teamülü de bir kenara atıldı. Çoğunluk iradesi nasıl olsa iktidar partisi olarak bizim arkamızda, biz çoğunluk gücümüzle bunu yaparız anlayışının bir tezahürüdür Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanının konuşması. Bunu doğru bulmuyorum. İç Tüzük’e göre bunun yapılması mümkün değildir.

BAŞKAN – Evet, 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.03


 DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.05

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 138’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

478 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.

2.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı Karaman Milletvekili Lütfi Elvan’ın 478 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesiyle ilgili redaksiyon talebine ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, biraz önceki redaksiyon talebi doğru bir talep çünkü altmış gün içinde atanma doksan güne çıkarıldığına göre, sonraki altmış günlük sürenin bitimi nasıl olacak, kısıtlayacak bir hâl oluyor? O zaman, genişletici olanı uygulamak lazım, “…doksan günlük sürenin bitiminden itibaren iki ay içerisinde bildirilir” hususu olması lazım. Redaksiyonla olacak bir husustur yani bu.

BAŞKAN – Evet, bu konunun görüşülmesi için ben ara verdim, davet ettim ancak Sayın Komisyon Başkanı redaksiyon talebini geri çekeceğini söyledi.

İsterseniz tekrar ara verelim, arkada toplantı yapalım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Çekiyorsa mesele yok.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, redaksiyon talebi geri çekildi, devam edelim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Efendim, bakın, düzeltme ihtiyacı olabilir. Düzeltme ihtiyacını tekriri müzakere ile gerçekleştirebiliriz. Düzeltmeyelim demiyorum, düzeltelim ama yöntemi odur.

ENGİN ALTAY (Sinop) – 89’a göre işlem yapalım Başkanım, bu zor bir şey değil ki.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Aynen devam edelim Sayın Başkan.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Yani hemen tekriri müzakere yapılır, herhangi bir görüşme yapmayız, süratle sonuçlandırırız.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Gerek yok Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, tabii, böyle bir konuda redaksiyon talebi olduktan sonra bütün grupları çağırdınız ama bu konuda herhangi bir ortam oluşturmadan kararınızı veriyorsunuz. O zaman, AKP ile CHP beraber, birlikte ne yapıyorsa yapsın.

BAŞKAN – Sayın Vural, Komisyon Başkanı redaksiyon talebini geri çekeceğini söyledi, ben değilim kararı veren. 

OKTAY VURAL (İzmir) – Yine bizim olmamız gerekirdi çağrıldığımıza göre. 

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya, kararı veren sensin işte! Başkan olarak sensin!

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, bu redaksiyon talebiyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisinin bir itirazı ortaya çıkınca geri çekildi. Yoksa başka bir nedenden dolayı değil. Yoksa ben de…

BAŞKAN – O zaman birleşime ara veriyorum, buyurun…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hayır… Çekildi Sayın Başkan, mutabakat sağlanmayınca bu olmaz.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Geri çekilmiş zaten, neyin tartışması yapılıyor?

BAŞKAN – Evet, Komisyon redaksiyon talebini geri çekmiştir.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778) (S. Sayısı: 478) (Devam)

BAŞKAN –İç Tüzük’ün 86’ncı maddesine göre görüşlerini lehte belirtmek üzere söz isteyen Cengiz Yavilioğlu, Erzurum Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

CENGİZ YAVİLİOĞLU (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 478 sıra sayılı Kanun Teklifi’nde oyumun rengini belli etmek üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, birçok kanun maddesi vardı, toplumun farklı kesimlerini ilgilendiren maddeler vardı. Muhtarlardan harp malullerine, yaklaşık 100 bin personelin kadroya alınmasına, köy muhtarlarına, köy korucularına, memuriyetten çıkarılanlarla, Dışişleri Bakanlığı personeliyle alakalı olmak üzere toplumun birçok kesimine yönelik kanun maddeleri çıkarıldı ve bunlar çıkarılırken tabii, tartışmalı bir ortamda bu kanun maddeleri görüşüldü. Hem dışarıda hem de içeride tartışmalar oldu. Dışarıdan içeriye taşınan tartışmalardan birisi de Mısır meselesiydi, Mısır’da yapılan darbeydi. Bu, burada çok fazla konuşulmadı. Ben sözümün kalan kısmında Mısır meselesiyle ilgili konuşmak istiyorum.

Mısır meselesi Türkiye’de kurumsal olarak iyi bir şekilde tartışıldı ve kanaatler, Mısır darbesini, askerî darbesini olumsuz görecek şekilde kurumsal görüşler belirtildi. Sivil toplum kuruluşlarının darbeyle ilgili görüşleri oldukça önemliydi. Çünkü, Türkiye’de darbeyle ilgili geçmiş, Türk toplumuna, bu topluma meseleleri daha demokratik bir ortamda tartışma imkânı vermemişti. Bu nedenle, bizim, Mısır darbesine yönelik olan kanaatimiz olumsuz oldu. Fakat, Amerika ve Avrupa Birliği de dâhil olmak üzere, uluslararası örgütler bu konudaki kanaatlerini, maalesef, çok belirgin bir şekilde belirtmediler. Mesela, Amerika sözcüsü “Mursi’nin görevden alınmasının darbe olup olmadığına karar vermek zaman alacak.” dedi. Yine aynı şekilde, Avrupa Birliği sözcüsü, bununla ilgili, darbeyle ilgili kararlarını net bir şekilde vermediklerini, veremeyeceklerini belirttiler çünkü ilişki kurmaya devam etme gibi bir zorunluluklarının olduğunu söylediler. Fakat, dünya, Avrupa Birliği ve Amerika’nın bu tutumlarını acı ve esefle izledi. İlginçtir, hem uluslararası örgütler hem de Amerika ve Avrupa tarafsız kaldıklarını söylediler fakat öldürülen ve öldürenleri aynı kefeye koymak ve zalime “zalim” dememek ayrıca bir zulümdür. Batı, bu darbede, geçmişte olduğundan daha fazla bir şekilde, açık olarak yakalandı. Bütün hak ve özgürlükleri bir dinle, bir coğrafyayla veya bir medeniyet ile sınırlamak mümkün olabilir mi? Özgür olmayı hak etmenin ölçüsü nedir?

Şunu söylemek istiyorum değerli arkadaşlar: Mısır’a zulmedenler bilsinler ki adalet sizi de perçeminizden yakalayacaktır. Umarım, size hesap soracaklar adil olurlar. Diğer taraftan, bu operasyon tabii ki sadece Mısır için yapılmıyor, dünyanın birçok yerinde, birçok operasyon gerçekleştiriliyor. Avrupa Birliği ve Amerika arasında serbest ticaret anlaşması yapılıp bu ülkeler arasında ticaret genişletilirken Avrupa Birliği dışında, gelişmekte olan topraklarda, maalesef, birtakım düzensizlikler, krizler yaşanıyor.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – BOP eş başkanlığının sonucu bu!

CENGİZ YAVİLİOĞLU (Devamla) - Tekrar edeyim ki dünyadaki ekonomik ve toplumsal gelişmelere bakıldığında, gelecek, gelişmekte olan ülkelere daha yakın çünkü bu ülkeler daha büyük oranda büyüyorlar. Bu ülkelere barış, o ülkelerden hiç şüphesiz daha yakın olacak. İstemeseler de Mısır halkı özgürleşecek ve Mısır’da yeşerecek özgürlük, bütün bir Arap coğrafyası ve bütün bir dünyanın tamamına yayılacak.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bırak Mısır’ı… Irak, Suriye yerle bir oldu, sen özgürleşmekten bahsediyorsun.

CENGİZ YAVİLİOĞLU (Devamla) - Ey Mısırlı kardeşlerim, bizler, adalet, irfan ve vicdan medeniyetinin beşiğinde olan toplumlar olarak sizin arkanızdayız.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Erzurum’dan bahset, torbadan bahset!

CENGİZ YAVİLİOĞLU (Devamla) - Bütün insanlığa direnişinizin rahmet olacağını düşünüyoruz. Bizler sizleri amasız, fakatsız ve gerekçesiz olarak darbecilere karşı destekliyoruz. Çünkü, biliyoruz ki seçme ve seçilme hakkının kullanımı, bir toplumun en temel ve en kutsal haklarından birisidir. Toplumların seçtiklerine saygısızlık ile o topluma kurşun sıkma arasında hiçbir fark yoktur, bu bir cinayettir. Cinayetin canisi olmak kadar, azmettiricisi, şakşakçısı ve seyircisi olmak da olmamak da o kadar önemlidir.

S NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Ortadoğu Projesi’ni mi anlatıyor ne!

CENGİZ YAVİLİOĞLU (Devamla) - Oyumun renginin olumlu olduğunu belirtir, hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Yine, oyunun rengini belirtmek için aleyhte söz isteyen Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak yüce heyetinizi saygıyla selamlıyoruz.

AKP grup yönetiminin bir günde tamamlanacağını öngördüğü yasayı on birinci günün sonunda tamamlamış bulunmaktayız. Tabii, 46 madde olarak gelen yasa yaklaşık 180 madde olarak çıktı. Bu da gösteriyor ki…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, biz bir günde tamamlanacak dedik, o da bugün.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sen konuşmasını bilmiyorsun, hep laf atıyorsun. Laf atmaktan başka bir şey bilmiyorsun. Çık da konuş şuralarda, bir dinleyelim seni!

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - …konuşmaktan zarar gelmiyor, konuşarak, bir çok konuyu da katarak bu yasayı toplumun bir çok kesiminin sorununu çözer hâle getirdik. Buna muhalefet partilerinin katkısını inanıyorum ki AKP grubu da teslim edecektir, meseleyi doğru anlatacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak yasanın hayırlı olmasını diliyoruz.

Bir çok güzel şey yapıldı ama on yıllık, on bir yıllık bir iktidarın taahhütlerini bu kadar geciktirmiş olmasını milletimizin takdirine sunuyorum.

NURETTİN CANİKLİ (Giresin) – Bu son halka.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Ancak, bir hadise var. Bakın, bizim kültürümüzde “Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar.” derler. Aslında, bu, toplumun hakkı olan, toplumun sizin taahhütlerinizle beklentisi olan konularda yaptığınız düzeltmeler bir anlamda bir seçim rüşveti gibi algılanacak ama toplumun bir kesimi de yine hakkı olan, yine beklentisi olan sorunların çözülememiş olmasının hesabını size soracaktır. Çünkü, bu yasada toplumun birçok kesiminin sorunlarını bir ölçüde çözdünüz, analarının ak sütü kadar helal olan beklentilerini birlikte karşıladık ama birçoğunu da karşılamadınız. Yani aynı işi yapan, bir yerde Kur’an kursu öğretmeni olan… Hemen yanındaki camide vekil imam olanın hakkını vermediniz ama Kur’an kursu öğreticisininkini verdiniz. Ona teşekkür ederiz, onun hesabını da siz kendiniz vereceksiniz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, muhalefet partileri olarak bunu ısrarla belirtmemize rağmen, “Geliniz, bu bir atıfet değil, bu bir haktır ve adaletli olmak gibi bir sorumluluğunuz var, bunları da veriniz.” dememize rağmen inat ettiniz, vermediniz. Takdir milletimizindir.

Değerli arkadaşlar, bu yasada önemli düzenlemeler oldu ama bazı yanlışlıklar da oldu. Bunları da burada ifade etmeden geçemeyiz.

Bakın, bu mera, yaylak ve kışlakların yapılaşmaya açılması çok yanlış olmuştur. Değerli arkadaşlar, meralar, birçoğunuzun bildiği gibi, özellikle hayvancılık açısından o kadar değerli varlıklar ki kaybedildiği takdirde yerine konulması mümkün değil. Ama, burayı yapılaşmaya açarsanız, hatta bu konuda Bakanlığa satış yetkisi de verirseniz yanlış yaparsınız, yanlış yaptınız.

Bir başka şey: Bu usulsüz ve sahte belgeler nedeniyle verilmeyen desteklemelerin ödenmesini –yani, hukuku tersten dolaşarak- sağladınız.

Kamulaştırma Kanunu’nda yaptığınız değişiklik Anayasa’ya aykırıdır, mülkiyet hukukuna aykırıdır, hak arama hukukuna aykırıdır. Hukuk yapıyorsunuz, hukuka aykırı davranıyorsunuz.

Bir başka şey: Sayıştay denetiminden kaçırdınız, yüzde 50 payı olan, kamunun payı olan şirketleri.

Ayrıca, bu mimar mühendis odalarının işlevsizleştirilmesi kabul edilecek bir şey değil. Gelişmiş demokrasilerde güçlü bir sivil topluma ihtiyaç var. Sivil toplumun siyaset yapmasından korkmak güçlü iktidarlara yakışmaz. Dolayısıyla, burada getirdiğiniz bir düzenleme ile mimar mühendis odalarına yaptığınız hadiseyi size milletimiz pahalıya mal edecektir.

Bir başka şey: Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği hususlarda düzenleme yapmadan, buradan yeniden kanun çıkartarak, mahkeme kararını kanun çıkartarak ortadan kaldırdınız. Bunlar da doğru olmamıştır değerli arkadaşlar.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, birçok önerge verdik, birçok talepte bulunduk, arkadaşlarımız anlattılar ve bu verdiğimiz önergelerle bu kanunun adaletsizliğini ortadan kaldırmak için gayret gösterdik ama maalesef, kulaklarınızı tıkadınız, “Bu kadar.” dediniz ve bütün ısrarımıza rağmen, birçok konuda yapılması gerekenleri yapmadınız.

“Eşit işe eşit ücret.” diyorsunuz ama 4/C’li sorununu çözmediniz, taşeron işçilerin sorunlarını çözmediniz, çiftçi, esnaf, tüccar ve sanayicilerin birikmiş vergilerini erteleyin dedik, ertelemediniz. Yani, bu konuda birçok sorun… Bu kanun sorun çözdü ama…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – …daha fazlasını çözmeden kapattınız.

İnşallah, hayırlı olsun diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, bir konuyu -tutanaklara girmesi için- Komisyonun dikkatine sunmak istiyorum.

Şimdi, biliyorsunuz, sözleşmeli personeli, 4/B’lileri bir önergeyle kadroya aldık, sözleşmeli personel ve vekil imam uygulamasını bir bakıma ortadan kaldırmak amacıyla. Ama, 51’inci maddede bu sefer de Yazma Eserler Kurumundaki sözleşmelilerin oranını yüzde 10’dan yüzde 30’a çıkarttık. Bu da son derece anlamsız. Bir taraftan memur kadrosuna geçiriyorsunuz, diğer taraftan sözleşmeli personel sayısını artırıyorsunuz. Bu bir çelişki. Dolayısıyla, sözleşmeli personel uygulaması aynen devam edecek gibi gözüküyor.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Teklifin tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için iki dakika süre veriyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı         :  293

Kabul                                :  285

Ret                                    :      4                  

Çekimser                           :       4 (x)

                 Kâtip Üye                                                                             Kâtip Üye

              Muharrem Işık                                                                    Bayram Özçelik

                   Erzincan                                                                                Burdur”

Böylece, teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, ret sayısı yanlış anlaşıldı.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sen mi saydın!

BAŞKAN – Çok şükür, torbayı da kapattık yani.

Şimdi, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sayın Fatma Şahin teşekkür konuşması yapacaklardır.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; torba kanun çerçevesinde, bugün, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı şehit yakınları, gaziler ve terörle mücadeleden dolayı mağdur olan sivil vatandaşlarımızla ilgili yapılan kanun maddelerinin kabulü üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, sosyal devlet olmak, sosyal adaleti sağlamak, sosyal barışı sağlamak bir ülkenin medeniyet çizgisiyle direkt alakalıdır. Ekonomik kalkınmayla beraber, insani gelişmişlik kriterlerini beraber götürmek, yoksulun, yetimin, yaşlının, yoksunun yanında olmak, devletin şefkat elini onların onurluca yaşam mücadelelerinde hissettirmek hem bu Parlamentonun hem Hükûmetin hem devletin en temel görevidir.

İki yıl önce, Bakanlığımız yeniden yapılandırılıp şehit yakınları ve gazilerle ilgili bölüm bize bağlanınca, biz, altı ay gibi çok önemli bir mutfak çalışması yaptık. Mevzuatları taradık, bütün muhataplarla bir araya geldik, hem hukuki düzenlemelerde hem uygulamalarda yapılan eksikliklerin raporlamasını yaptık ve Sayın Başbakanımıza ilettik. Sayın Başbakanımızın “Şehitlerimiz, gazilerimiz, şehit yakınları ve onların çocukları onların bize emanetidir, başımızın tacıdır. Şehit yakınları, aileleri, çocukları bizim çocuklarımızdır. Gereği neyse en güçlü bir şekilde yapılsın.” talimatı üzerine, bir yıl içerisinde bu iki önemli yasayı huzurlarınıza getirdik. Geçen yıl bu zamanlarda da yine, paketin ilk bölümünü çıkarmayı başardık.

Öncelikle şunu belirtmek istiyorum ki: Çok insani ve çok vicdani olan bir alanda, bir Bakanlık bünyesinde çalışıyoruz ve Parlamentomuzun da bu konudaki hassasiyetiyle, Sayın Başbakanımızın, Meclis Başkanımızın, Meclis Başkan Vekilimizin, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanımızın ve değerli üyelerinin ve bütün genel başkanların, bütün grup başkan vekillerinin ve geceyi gündüz yapan değerli milletvekillerimizin çok büyük bir gayretiyle bugün bunu başarmış olduk.

Eğer müsaade ederseniz, kaç kişinin yaşamına dokunduk, Oya Hanım bunu birebir kendi yaşıyor ama Oya Hanım gibi kaç kişinin yaşamına dokunduğumuzu huzurlarınızda belirtmek istiyorum: 33.674 kardeşimizin aylığında 200 TL ile 400 TL arasında artış sağladık. 3.744 kardeşimizin anne ve babası, muhtaçlık şartı kaldırıldığı için maaş imkânına kavuşmuştur. Terör mağduru 2.600 vatandaşımıza sosyal güvencesine bakılmaksızın maaş bağlanacaktır. 8.656 vatandaşımıza daha faizsiz konut kredisi imkânı sağlanmıştır. Yaklaşık 10 milyon -buna özellikle Parlamentonun dikkatini çekmek istiyorum- engellinin, yaşlının, şehit yakını ve gazimizin ücretsiz seyahat hakkından yararlanması getirilmiştir. Ek ödeme ve eğitim yardımı alamayan 5.697 kardeşimize bu imkân sağlanmıştır ve istihdam onların en temel beklentisiydi. Bu yaptığımız  düzenlemeyle de 18 bin olan istihdam hakkına bugün 35 bin ilave yapmış ve 53 bine çıkarmış durumdayız.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, mübarek ramazan ayındayız. Rahmet ayı, mağfiret ayı, sevgi, kardeşlik, barış ayındayız ve ben inanıyorum ki bugün, bu “kabul” oylarımızla çıkardığımız kanunla, şehitlerimizin şefaatini ve onların çocuklarının da -hem bu Parlamentoda ve burada olan bütün milletvekillerimiz de- dualarını almış bulunuyoruz. Buna inancım tamdır.

Hepinizden Allah razı olsun diyorum, hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

5’inci sırada yer alan, Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ile Millî Savunma Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

5.- Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ile Milli Savunma Komisyonu Raporu (1/795, 2/64) (S. Sayısı: 479) (x)

BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon Raporu 479 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir.

Bu nedenle, tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Tasarının tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Edip Semih Yalçın, Gaziantep Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA EDİP SEMİH YALÇIN (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında MHP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, Sayın Başkan…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Böyle bir Meclis hâli olabilir mi Sayın Başkan?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda uğultu var, lütfen...

EDİP SEMİH YALÇIN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz bu yasa tasarısında, üzerinde hassasiyetle durulması ve tartışılması gereken hususlar mevcuttur. Söz konusu olan, Türk Silahlı Kuvvetlerinin İç Hizmet Kanunu’yla belirlenen görevleridir. Bu kanunda öngörülen değişiklikler ordunun görev alanlarıyla ilgili öteki yasalarda da değişikliğe gidilerek tamamlanmak istenmektedir. Ancak burada grubum adına bu genel değerlendirmeyi yaparken bu değerlendirmenin 2’nci ve 35’inci maddelerden hareketle yapılmasında fayda mülahaza ediyorum.

Bildiğiniz gibi, 2’nci maddede askerlik tarifi değiştirilmektedir. Çok yavan, ne olduğu anlaşılmayan bir tarif, sadece ve sadece bir harp sanatı olarak mütalaa edilmektedir. 35’inci maddede ise ülkemizin iç ve dış tehdit şekliyle algıladığı husus, “iç tehdit” çıkarılmak suretiyle sadece yurt dışından gelebilecek tehlikeler karşısında Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanılması öngörülmektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 2’nci maddesinde askerliğin biraz evvel ifade ettiğim şekliyle tarifinin yapılması, bu tariften “Türk vatanını, istiklal ve cumhuriyetini korumak” ibaresinin çıkarılması bizce mahzurludur. Bu ibare çıkarıldığında askerlik sadece bir harp sanatı olarak değerlendirilmiş olur ki bu fevkalade yanlış bir tariftir. Türk devlet geleneğinde askerliği sadece bir sanat olarak tanımlamak imkânsızdır değerli arkadaşlar.

35’inci madde ise Türk Silahlı Kuvvetlerinin vazifesini tarif etmektedir. Burada da yine “Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’ni kollamak ve korumak” ibaresi çıkartılmaktadır. İç tehdit görmezden gelinerek bunun yerine “yurt dışından gelecek tehdit ve tehlikelere karşı Türk vatanını savunmak” tabiri konmaktadır. Görülmektedir ki AKP, 2’nci ve 35’inci maddeleri budayarak sözüm ona, darbeye hukuki zemin olabilecek mazeretlerin de ortadan kalktığı algısını yerleştirmeye çalışmaktadır. Bu çaba samimi değildir, bizce maksatlıdır, asıl hedef de başkadır.

Değerli milletvekilleri, Türk siyasi tarihinde askerî cuntalar bazen darbelerle, bazen de muhtıralarla siyasete müdahale etmiştir. Geçmişte vuku bulan bu müdahalelerin hakiki sebebi vatanı veya rejimi kurtarma niyeti değil, planlayıcı aktörlerin siyasi görüşleri doğrultusunda hükûmet ve yönetim değişikliğine gitmektir yani darbeler daima ideolojik temelli olmuştur. Müdahalelerin hepsi de meşru yönetimleri ve seçimle iş başına gelmiş iktidarları hedef almıştır. Üstelik, cunta heveslileri, devletin ve sistemin silahlı ya da silahsız gayrimeşru güçler veya düşman tarafından ele geçirilmesi söz konusu olmadığı hâlde devreye girmişlerdir. Siyasi krizler ve sosyal olayların Türkiye'nin geleceğini tehdit edecek şekilde tırmandığı dönemlerde bile sorunların meşru iktidarlar tarafından çözülmesi demokrasinin gereği iken buna fırsat verilmemiştir; aksine, bunalımı körükleyen ve askerî müdahale beklentisini artıracak tertip ve tahriklere zemin hazırlanmış, üniformalıların baskıları demokratik sistemi işlemez hâle getirmiştir. Askerler harekete geçerken yönetim zaaflarının doğurduğu siyasi boşlukları doldurmuşlar, orduya siyasi parti gömleği giydiren bir pozisyon almışlardır. Bunun içindir ki askerlerin sivil yönetimlerin önüne geçmesinde en büyük pay, millî iradeyi temsilde yetersiz kalan, farklı sesleri kucaklamayarak kontrolü kaybeden iktidarlarındır. Ancak, parlamenter sistemin kapısına silah zoruyla kilit vurulması, millet iradesinin cebren tahakküm altına alınması ülkemize bugüne kadar hiçbir şey kazandırmamıştır. Müdahaleler yüzünden yaşanan inkıtalar demokrasimizin gelişmesine sekte vurmakla kalmamış, kalkınma hamlelerini de yavaşlatmış, hatta geriye götürmüştür. Velhasıl, darbe yönetimlerinin sosyal, siyasal ve ekonomik faturası bu ülkeye bir hayli ağır olmuştur. Bununla birlikte, köprülerin altından çok sular akmış, toplum ve kurumlar geçmişin tecrübelerinden ders almayı bilmiştir. Tam anlamıyla kurumsallaşmamış demokrasisine rağmen, Türkiye, ara rejim heveslerin beslendiği ve kendine hareket alanı bulduğu bir ülke olmaktan çıkmıştır.

Diğer taraftan, 35’inci maddenin varlığı darbeci komutanların yargılanmasına engel teşkil etmemiştir. 12 Eylül darbesinin yargılanması için hazırlanan iddianamede, 35’inci maddenin darbeye meşruiyet kazandırmayacağı ve hiçbir kanun maddesinin Anayasa’nın üzerinde olamayacağı vurgulanmıştır. Devlet düzeninin temel kurumlarından biri olan Parlamentoyu, bütün hak ve özgürlükleri ortadan kaldırmak için 35’inci maddeyi gerekçe göstermenin hukuka aykırılığa kılıf bulma gayreti olduğu bilinmelidir. 35’inci maddeyi gerekçe göstererek askerî müdahalede bulunduklarını söyleyen 12 Eylül darbecileri yargılanabildiğine göre yaptıkları darbenin yasal dayanağı ve geçerliliği yok demektir. Aksi takdirde darbecilerin yasa hükmünü yerine getirmedikleri için yargılanmamaları gerekirdi.

Değerli arkadaşlar, her darbe gayrimeşrudur ve yasal dayanaktan yoksundur. O hâlde 35’inci madde de darbeye mesnet olamaz.

Değerli milletvekilleri, kanunla darbe yapılır mı? Kanunla darbe yapılamayacağı gibi, kanunla darbe de önlenemez. Zaten darbeyi kafasına koyanların hukuka riayet etme gibi kaygıları da yoktur. Darbecilerin herhangi bir kanun maddesine sığınarak davranışlarına meşruiyet kılıfı geçirme niyetleri esasında siyasi kurnazlıktır. O bakımdan, hukuk sistemiyle oynayarak, özel yetkili mahkemeler kurarak, darbeci izi sürerek ara rejim meraklılarının tamamen caydırılması gerçekten mümkün değildir.

Darbe, bizzat adından anlaşılacağı üzere, gayriahlaki ve gayrimeşru bir fiil olup hukuksuzluğun ve kural tanımazlığın ta kendisidir. Geçmişte askerî müdahalelerin hepsindeki temel mantık durumdan vazife çıkarmak üzerine bina edilmiştir. Ayrıca, 12 Eylül darbesini yapan cuntadan başka da 35’inci maddeyi resmen gerekçe gösteren olmamıştır. Bu tasarının gerekçesinde de yer aldığı gibi, önceki müdahalelerle ilgili değerlendirmelerde zımni atıf vardır. 12 Eylül dışındaki askerî müdahale ve muhtıralarda 35’inci maddeye dayanıldığı doğrudan ilan edilmemiştir.

O hâlde, esas olan, sivil otoritenin, siyaset kurumunun buna mahal vermemesidir. Askerî müdahaleleri önlemenin ve cunta heveslilerinin cüretini kırmanın yolu orduyu devre dışı bırakmak değil, sivil otoriteyi güçlendirecek mekanizmaları kurmaktır. Daha da önemli olan, siyasi ve demokratik kültürün yaygınlaştırılması ve kurumsallaştırılmasıdır.

Yeni tasarı yasalaşırsa şayet, Türk Silahlı Kuvvetleri sadece dış tehdit karşısında devletin güvenliğini sağlamakla mükellef olacağından iç güvenlik olaylarına, esasında, müdahale edemeyecektir. İktidarın orduyu kışlaya hapsetme çabası, devleti ve sistemi dönüştürmek, terör örgütünün taahhütlerini yerine getirebilmek içindir.

AKP iktidarı, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 2’nci ve 35’inci maddelerinde ordunun Türk yurdunu, Türk istiklalini ve cumhuriyeti kollama ve koruma içinde bilhassa “Türk yurdu” lafzına kafayı takmıştır. Türk yurdu olmayınca ne Türk istiklali ne de Türk cumhuriyeti kalacaktır. Acaba gerçekteki hedef bu mudur? Türk varlığını tescil eden her ibare, dikkat edilirse, yalnızca Anayasa’dan değil yasalardan da çıkarılmaya çalışılmaktadır. Çünkü, sözde barış ve eylemsizlik sürecinin ikinci aşamasında terör örgütünün isteği bu yöndedir. İktidar bunu mu gerçekleştirmeye çalışmaktadır?

Hükûmet Parlamentoda harıl harıl bölücübaşının taleplerini hayata geçirirken terör örgütünün boş durmadığını da hep birlikte görüyoruz. Cizre’de özerk bir yapılanmanın provasına hep birlikte şahit olduk. Yeni yasal değişiklik, bu tip provaların gerçekleşmesine ve uygulamaya dönüşmesine maalesef zemin hazırlayacaktır.

Bu çevrelerde “Türk” adının geçtiği her şeye beslenen düşmanlık, bazı dizilerin yasaklanma-sından atasözlerinin kullanılmamasına varıncaya kadar fütursuzca dillendirilmektedir. Bu talepler, ayrışma sürecinin meşum tohumlarının fidan vermeye başladığını göstermektedir.

Ankara ve Diyarbakır'da sözde “demokrasi ve barış” adı altında düzenlenen ayrılıkçı konfe-ransların sonuç bildirgelerinde açıklanan talepler de aynı istikamettedir. Bu mahfillerin Türk egemenliğine açıkça tavır koydukları, bunun bir iflah olmaz paranoya hâline geldiğini göstermektedir.

Bu gerçekler karşısında, terörle mücadelenin önemli bir unsuru ve caydırıcı gücü olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin kışlaya çekilmesi, en çok terör örgütünün işine yarayacaktır. Tasarı, Hükûmetin darbeleri önleme gerekçesine sığınarak, terör örgütüne teslimiyetini gizlemesinin bir başka yoludur bizce. Anlaşılmaktadır ki Hükûmet, adım adım Kandil'in taleplerini yerine getirmektedir. 2’nci ve 35’inci maddelerde yapılan değişiklikle, terörle yurt içi mücadelede Türk Silahlı Kuvvetlerinin eli kolu bağlanmış olacaktır. Değişiklik, kurtarılmış bölgeler oluşturma ve kendi güvenlik teşkilatını kurma hevesine düşen bölücü örgütün işini kolaylaştıracak bir taviz olarak görülmelidir.

Oysa Türkiye, bölgesinde çoklu ve çok yönlü tehdit altında bulunan bir ülke konumundadır. Türkiye'nin en önemli sorunlarından biri olan ve uluslararası boyutu bulunan terör, hem iç hem de dış güvenlik sorunudur. Türkiye üzerinde uzak emelleri bulunan bazı ülkelerin de destek verdiği bölücü terör, Türkiye'nin hem dış hem de iç güvenliğini tehdit ederken orduyu devre dışı bırakmak bizce vahim bir hata olacaktır. Türkiye'nin hayati güvenlik ihtiyaçları, darbeler, terörle mücadele uygulamaları ve geçmişte yapılan hatalar dolayısıyla bir takım çevrelerde ordu üzerinde oluşan antipatiye kurban edilemez.

Bu konuda  yani  ordunun kullanılması konusunda Avrupa Birliği normlarına uygunluk gerekçesini öne sürmek de yanlış olur. Bazı Batı ülkelerinde ordu aynı zamanda iç güvenlikte de kullanılmaktadır. Almanya'da geçtiğimiz yıl ağustos ayında Federal Anayasa Mahkemesi ordunun görev alanını genişleten bir karar almıştır. Buna göre, Alman ordusu artık olağanüstü durumlarda iç güvenliği sağlamak için de rahatlıkla devreye girebilecektir. Avrupa Birliğinin lokomotif ülkelerinden birinde bu kararın alınmasında, uluslararası terörizmin sadece ülkelerin dış güvenliğini değil, aynı zamanda iç güvenliğini de tehdit etme kapasitesi etken olmuştur. Batı’da silahlı kuvvetleri iç güvenlik dayanağı olarak gören bir başka ülke de İspanya’dır. En modern anayasa metinlerinden biri kabul edilen İspanyol Anayasası’na göre ordu iç güvenliğin temel unsurlarındandır.

Şimdi, Hükûmete soruyoruz: Almanya bile ordusunu iç güvenliğin sigortası görürken biz neden bir darbe paranoyası yüzünden kendi güvenliğimizi tehlikeye sokuyoruz?

Saygıdeğer milletvekilleri, anlaşılacağı üzere, Türkiye'nin bütünlüğüne yönelmiş terör saldırılarına sınırlarımızın dışında ordunun, içinde de polisin karşı koymasına dönük bir ayrım son derece mahzurlu ve sakattır. Eğer iç ve dış tehdit algısını birbirinden ayrı düşünürseniz iç tehdit için farklı, dış tehdit için farklı personel istihdam etmek zorunda kalırsınız. Bu da bir yığın insanın boşuna görevlendirilmesi demektir. Güvenlik alanında gerçekçi politikalar üretmek yerine ideolojik ve profesyonellikten uzak yaklaşımları tercih etmek millî çıkarlarımıza aykırıdır.

Türkiye gibi bölgesinde önemli sorunlarla karşı karşıya bulunan, uluslararası terörün hedefinde bulunan bir ülkede ordunun iç güvenlikte olmadığı bir siyasal düzende her yol, bölünmeye ve ayrışmaya çıkmaktadır. Türkiye ulus devlet sürecini tamamlamadığı, etnik farklılıklar ve değişik inançlar ayrılıkçı unsurlar tarafından kaşınmaya müsait sorunlarımız olarak kalmaya devam ettiği sürece, ordunun saf dışı kalabileceği iç güvenlik yapılanması bizce ülkeyi felakete götürecektir.

Diğer taraftan, İl İdaresi Kanunu’nda yapılan bu değişikliğe göre, il sınırları içerisinde güvenliği temin için vali tarafından Türk Silahlı Kuvvetlerinin göreve çağırılması mümkün olmayacaktır 32’nci maddeye yapılan eklemeyle. Çünkü, tasarı, mevcut şekliyle İl İdaresi Kanunu hükümlerini de ortadan kaldırmaktadır.

Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu'nun 35’inci maddesindeki tanım ortadan kalkıp yerini yeni düzenleme aldığında ise valinin askerî birliğin komutanı ile yapacağı herhangi bir protokolün de, askerî birliğin komutanının komuta yetkisinin de yasal dayanağı olmayacaktır.

Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu'nda terörle mücadele kapsamında yürütülen operasyonların yasal dayanağı, değerli arkadaşlar, yine olmayacaktır. Yetkilerin devredildiği Bakanlar Kurulu tarafından alınacak kararlar da durumu kurtarmaya maalesef yetmeyecektir. Hükûmetin terörle içeride mücadele ederken yapılan operasyonlarda orduyu devreye sokması bu alınan yeni tedbirlerle mümkün görülmemektedir.

Terörle mücadele ve iç güvenlik konularında çok sert tedbirlere başvurmak ve sivil halka sert davranmakla suçlanan ordu etkisizleştirilirken, son gelişmelere ve son günlerdeki uygulamalara baktığımızda, polisimize ise alabildiğine geniş imkân ve yetkiler tanınmaktadır. Özellikle Sayın Başbakanın “Polisimiz destan yazmıştır, büyük mücadele vermiştir.” gibi cümlelerle Türk polisi ile halkı karşı karşıya getiren, biri dost, diğeri düşmanmış gibi gösteren bu yaklaşımı, son günlerdeki gelişmeler içerisinde en dikkat çekici olanıdır. Âdeta kendi vatandaşlarını başı ezilecek düşman konumunda görmeye başladığı bir dönemi yaşıyoruz hep birlikte. Sayın Başbakan öteden beri heveslisi olduğu bu anlayışa halkın tepkilerini kolluk kuvvetleriyle bastırarak ulaşmak istemektedir. Hükûmet, polis sayısını askerle eşitleyerek kendisini korumaya alırken devleti korumasız mı bırakmaktadır?

Değerli arkadaşlar, bunun adı “ileri demokrasi” olamaz. Hükûmet, geçmişteki hatalardan dolayı orduyu zapturapt altına alayım derken yeni bir üniformalı, apoletli ve eli sopalı rejim ihdas etmemelidir. Ordu da, polis de göz bebeğimiz ve varlık sigortamızdır. Lakin ara rejimlerden en çok gadre uğramış bir siyasi parti olarak asker de olsa, sivil de olsa demokrasiye üniforma giydirilmesini kabul edemeyiz. Milliyetçi Hareket Partisi, Türkiye'nin bütünlüğü açısından her ikisi de kendi yerlerinde ağır birer taş olan ordumuzun ve polisimizin fonksiyonlarını çoğulcu demokrasinin çağdaş ölçüleri içerisinde icra etmesini beklemektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EDİP SEMİH YALÇIN (Devamla) - Bütün bu gerekçelerle Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinin görevlerinde ve askerliğin tanımında değişiklik öngören maddelerine karşıyız.

Hepinizi saygıyla selamlıyor ve teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Mustafa Moroğlu, İzmir Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 479 sıra sayılı sözleşmeli er ve erbaşlar hakkındaki bazı düzenlemeler hakkında, GATA’da yapılması gereken bazı düzenlemeler hakkında, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’na ilişkin bazı düzenlemeler ve il idaresinin bazı kanunlarındaki değişikliklerle ilgili tasarı görüşmelerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu yasa görüşmelerinde, temel kanun olarak görüştüğümüz bu tasarıda en çok tartışılacak konu, elbette Türk Silahlı Kuvvetlerinin İç Hizmet Kanunu’ndaki değişiklikle ilgili; darbelerin nasıl önleneceği, darbeye karşı nasıl tutum takınılacağı konusundaki tartışmalar. Bu konudaki görüşlerimize geçmeden önce, bu tasarının niye şimdi getirildiğine ilişkin birkaç söz söylemek istiyorum. Yani, 2010 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’ndaki değişiklik için Cumhuriyet Halk Partisi tarafından bir önerge getirilmiş, dikkate alınmamış; 2011 yılında bir önerge getirilmiş yine dikkate alınmamış. Tam da Meclisin kapanmasının son günlerinde, hatta kapanma vaktinin geldiği günlerde, özellikle de birçok yasa tasarısı peş peşe getirilerek -burada eleştirildi, ben, o konudaki görüşlerimi tekrar etmek istemiyorum- hızlı bir kanun fabrikası gibi çalışan Meclisin iradesini bakanlara, Bakanlar Kuruluna ve direkt olarak onun vasıtasıyla Başbakana ipotek eden bir anlayışla çıkarılan kanunlar konusunda görüşler, eleştiriler yapıldı.

Ama, bunun getirilme nedenlerinden birisinin de dünyanın ve Türkiye’nin son günlerde dikkatle izlediği ve tartıştığı Gezi direnişleriyle ilgili olduğu düşüncesindeyim. Çünkü, Gezi direnişleriyle Türkiye’nin dört bir yanında ortaya çıkan gençlik hareketi ve karşı çıkış, özgürlük talepleri bugüne kadar ne bizlerin ne de iktidarın karşılaştığı türden bir kalkıştı; bunun ideolojisi farklıydı, bileşenleri farklıydı. Hepimiz buna karşı nasıl tavır takınacağımızı elbette gözden geçirmek ve değerlendirmek durumundaydık. Birçoğumuz, birçok sivil toplum örgütü, demokratik kitle örgütleriyle birlikte biz de Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri olarak, birey olarak bu özgürlük taleplerine destek verdik, onların yanında olduk; onların uğradığı zulüm, baskı ve şiddete karşı da onları yasalar çerçevesinde nasıl koruyacağımıza ilişkin düşünceler geliştirmeye, tedbirler almaya başladık. Ama iktidar da bir taraftan bu kalkışmanın nasıl engelleneceğine ilişkin düşünmeye başladı ve bence bu kanun tasarısını getirme nedenlerinden birisi buydu.

Bir diğeri de, özellikle Türk Silahlı Kuvvetlerinin İç Hizmet Kanunu’ndaki değişikliğe ilişkin getirdikleri konu da sizin “barış süreci” dediğiniz, benim “kalıcı bir barışın sağlanamaması için oyalama süreci” diye adlandırdığım bir sürecin tıkanma noktasına geldiğine ilişkin bir mesaj vermekti.

Bu iki meseleyi düşünerek bu konu hakkında, bu tasarı hakkında düşüncelerimizi ifade etmek istiyorum. Çünkü, niye Gezi direnişiyle ilgili olduğuna ilişkin 478 sıra sayılı Tasarı’da da olağanüstü hâle ilişkin bir yasa değişikliği getirdiniz 10’uncu maddede. Yani, durup dururken öyle tedbirler almaya başladınız ki yarın bir gün gerçekten bu kalkışın iktidara ve Başbakana yönelen, onun baskıcı, tehditkâr ve insanları ayrıştıran, bölen yasalarına, uygulamalarına karşı gelişen bu hareketi engellemek için daha sıkı tedbirler almamız gerekirse onun hazırlığını yapalım inancıyla getirildiğinin düşüncesindeyim.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin 35’inci maddesine ilişkin görüşlerimizi belirtmeden önce, şunu çok açık bir biçimde ifade etmek zorundayız: Darbenin kanunu olmaz sevgili arkadaşlar, darbe 35’inci maddeye dayanılarak yapılmaz, darbe 35’inci maddeyi kaldırarak da engellenmez. 35’inci maddedeki değişikliği onaylıyoruz. Bunu onaylamamızın nedeni de şu: Bugüne kadar tıpkı sizin birçok uygulamada yaptığınız gibi; medyayı, televizyonu, devlet kurumlarını, bürokrasiyi kullanarak yaptığınız gibi; darbeciler sanki bu yasanın arkasına gizlenerek toplumda bir aldatma, bir algı yaratmaya çalıştılar. Bu algının silinmesi için tümden bu maddenin değiştirilmesi gerektiğine inanıyoruz ve Komisyonda da buna ilişkin bazı yanlış yayınlara, gene, dezenformasyona rağmen biz olumlu oyumuzu kullandık. Bu 35’inci maddenin Komisyonda oybirliğiyle değiştirilmesini sağladık. Bu konuda bu algıyı değiştirmek için yaptığımızı anlatmak istedim. Çünkü bu madde, her zaman darbecilerin, hem 12 Mart hem de 12 Eylül darbecilerinin sığındığı bir madde hâlinde değerlendirildi. Bu algının yaratılmasına izin vermemeliydik, onun için bu maddenin değiştirilmesine olumlu oy verdik.

Sevgili arkadaşlarım, ilk önce burada hem genel başkanımız, hem de bugüne kadar Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşan bütün milletvekili arkadaşlarım açıkça ifade ettiler, ben bu kürsüden bu vesileyle bir kez daha ifade ediyorum: Darbelerin kanunu olmaz. Darbeler halka karşı, özgürlük taleplerinin yükseldiği dönemlerde ve ekonomik krizin bu özgürlük talepleriyle yürütülen mücadelelerle birlikte engellenemeyeceğinin, atlatılamayacağının anlaşıldığı dönemlerde yapılmıştır hep ve bu özgürlük talepleri sonunda daha özgürlükçü, daha demokrat iktidarların gelmesini engellemek için yapılmıştır. 1960 darbesi de böyledir, 12 Mart darbesi de böyledir, 12 Eylül darbesi de böyledir. Ve her zaman biz Cumhuriyet Halk Partililer, bütün yurtseverler darbelerin muhatabı olmuşuzdur, darbelerin mağduru değil; hiçbir zaman darbelerin mağduru olmayı da kabul etmedik, etmiyoruz, biz darbelerin muhatabı olmuşuzdur her zaman. Ve darbelerin muhatabı olanların, darbelere karşı olmayı sadece yasalarla ifade etmeleri gerekmiyor. Bu, aynı zamanda ahlaki bir duruş. Örneğin, ben, 12 Eylül darbesinin muhatabı arkadaşlarınızdan biriyim. 12 Eylül darbesinin muhatabı olarak da on beş yıl cezalandırıldım. Tek bir nedeni vardı -bugüne kadar yargılandığım mahkeme-lerden isteyen, merak eden detaylıca inceleyebilir- ne bir şiddet eylemi ne bir silahlı kalkış vardı; sadece özgürlük talebi, işine sahip çıkma isteği, demokratik, özerk üniversite mücadelesiydi. O mücadele hâlâ bugün sürüyorsa sizin 12 Eylüle karşı yaptığınız bütün direnişlerin, bütün karşı çıkışların yanıltıcı olmasından ötürüdür çünkü bunu gerçekleştiremediniz. Bu nedenledir, inceleyebilirler. Ama, ben, hiçbir zaman, 12 Eylülü gerçekleştiren generallerle yan yana gelme ihtimalim olmasına rağmen, yaptığım iş gereği, bulunduğum çevre gereği Kenan Evren’le aynı masada, aynı açılışta, aynı kürsüde bulunmak zorunda kalmama rağmen, olmadım çünkü benim için bu, ahlaki bir duruştu. Ama üçlünün -Cumhurbaşkanımız Gül’ün, Recep Tayyip Erdoğan’ın, Bülent Arınç’ın- geriye doğru arşivlerine bakın, hepsinin, Köşk’te, ortak resimleriyle, ortak yemekleriyle, ortak açılışlarıyla karşılaşırsınız. Onun için, burada, bütün milletvekili arkadaşlarım, eğer darbelere karşı çıkacaksak -ki bu görüşmelerin en faydalı yönünün bu olacağını düşünüyorum- her zaman, hep birlikte darbeyi yapanlarla ahlaki bir duruşu, bir sınırı koymamız gerekiyor. İşte, o zaman, biz, bu karşı duruşa karşı hep birlikte darbeleri önlemenin yolunu bulabiliriz.

“Neyle önleyebiliriz?” diye soracak olursanız, bence hep birlikte dönüp Gezi direnişine bakmamız gerekiyor. Hani, bazı arkadaşlar “Ya, bıktık bu Gezi direnişinden.” diyebilir ama bıkmayalım. Nedeni şu: Başta da anlattığım gibi çok değişik bir kalkışmayla karşı karşıyayız. Bakın bugün Başbakanın ve bazı bakanlarımızın “Çapulcu, terörist, anarşist” diye aşağılamaya çalıştığı insanlar, kendilerini “Devrimci, yurtsever, milliyetçi, antikapitalist Müslüman” olarak adlandırıyorlar ve renklerine bakmadan, dillerine bakmadan, dinlerine bakmadan bir arada yaşıyorlar ve -bizim en önemli bir tek talebimiz var- herkes istediğini özgürce düşünsün, özgürce ifade etsin, özgürce örgütlensin ve yan yana yaşasın, yan yana dursun istiyorlar.

Burada birçok milletvekili arkadaşım yok ama umuyorum dışarıda, odalarında dinliyorlardır. 12 Eylül darbesinin muhatabı olarak buradaki birçok arkadaş, geçmişte ya devrimci, yurtsever örgütlerde ya ülkü ocaklarında ya da Akıncılar adlı gençlik örgütlerinde mücadele ettiler. O zamanlar da bizlere, o devleti yönetenler “Anarşist, terörist, çapulcu” adlandırması yapıyorlardı. Şunu düşünmenizi istiyorum sevgili arkadaşlarım: Belki bu Gezi direnişlerinde kaybettiğimiz 6 tane genç -Biri daha komada şu an- on yıl sonra, on beş yıl sonra tıpkı bizler gibi bu Millet Meclisinde milletvekili olarak görev yapabilirlerdi. Niye biz… Genç arkadaşlarımdan heyecanlanıp bilmeden birbirlerine laf atarak “Otur oradan, sen onları mı savunuyorsun?” diyerek bize karşı çıkanlara, bu dönemi yaşamış arkadaşların onlara, bizimle o dönemi yaşamış arkadaşların onlara bunu anlatması lazım.

Darbeleri önlemenin yolu, ifade özgürlüğünün ve örgütlenme özgürlüğünün önündeki engelleri bir bir aşmaktır. Örneğin, sendikalı olduğu için iş yerinde kapının önüne konulan işçilerin kapının önüne konulmasını engellediğiniz zaman darbe yapılmamasının ve darbelere karşı dik duruşun örneğini göstermiş olursunuz.

Yine, biraz önceki arkadaşların da ifade ettiği gibi, tümüyle silahlanmaya değil de eğitime bütçe ayırdığınız zaman, sağlığa bütçe ayırdığınız zaman yani insanların günlük yaşamlarında karşılaştıkları sorunları çözdüğünüz zaman bunu kimse istismar edemez.

Evet, Başbakan konuşuyor değişik yerlerde. Sanırım bir iki gün önceki akşamda, evvelsi günün akşamında da MEMUR-SEN’in iftar yemeğinde konuştu:  “Evet, bu  Hükûmeti yıkmak için iş adamları toplanıyor, yeni senaryolar peşinde koşuyorlar, dış güçler de komplolar kuruyor.”

Bunların hepsi olabilir, bugüne kadar Türkiye’de bu tür çabalar da oldu. Fakat bunları engellemenin yolu, bu hareketlere, özgürlük taleplerine, iş, aş, ekmek taleplerine ya da Meclisin uzlaşı içinde demokratik yöntemlerle çalıştırılmalı taleplerine karşı baskı uygulamak, polis şiddetini teşvik etmek değil. “Hep beraber buradan polise, polis güçlerine, emniyet müdürlerine, bir çağrı yapalım.” diyoruz kaç gündür, o çağrı yapılmıyor.

Bu gençler bizim gençlerimiz. Gençlik fedakârdır, gençliğin kanı kaynar, gençlik ülkesi için canını feda etmeye hazırdır. Hepimiz… Ben daha önce değişik yazılarımda düşüncelerimi ifade ederken de söyledim: “Ben milliyetçiyim.” diyen gençler de bu ülkenin, kendi inançlarına göre, kurtulması için canlarını feda etmeye  hazırdılar ve feda ettiler -bugün, biz, buralara geldiysek şanslı olanlardanız- “Devrimciyim.” diyenler de bu ülkenin selameti için, halkının özgürlüğü için, işi, ekmeği için, canını feda etmeye hazırdılar; siyasal İslam’ı savunanlar da hazırdılar. Ne oldu? Şimdi, biz, bu gençlerin hepsini niye anarşist, bölücü, terörist diye adlandırırız? Niye hepsini antikapitalist Müslüman, devrimci, milliyetçi diye adlandırmayız ve onların hepsine “Gençler ülkenize sahip çıkın, bir arada yaşamak güzeldir, silaha, şiddete başvurmayın.” diye çağrı yapmayız ve bunlara çağrı yapmanın biricik yolu, yöntemi olarak, asıl güç olan, asıl sorumlu olan devlete, devletin bakanlarına, İçişleri Bakanına, Millî  Savunma Bakanına görev düşmez, yürütmeyi yürütenler onlar çünkü? Ben inanıyorum, bu duyguları bütün milletvekili arkadaşlarımın çoğu paylaşıyor ama bir şeyden öte karşı çıkamıyoruz, bir şeyden. Çünkü kendi özgürlüğüne sahip olmayanlar başkalarının özgürlüğü için mücadele edemezler değerli arkadaşlar. Kendi özgürlüğümüzü bu tür konularda göstermeliyiz. Elbette bir parti disiplini, bir parti ahlakı doğrudur, yapılır bunlar ama can söz konusu olduğunda, kan söz konusu olduğunda ve insanların birbirine düşürülmesi söz konusu olduğunda hepimiz grup aidiyetini, parti aidiyetini bir kenara bırakabilmeyi görmeliyiz, becermeliyiz diye düşünüyorum. İnsan hakları ihlallerini yok edebildiğimiz müddetçe darbeye karşı doğru bir duruş gösterebiliriz. Şimdi, 12 Eylüle karşı çıkmanın temel göstergelerinden biri de…

Değerli arkadaşlarım, bazı konular turnusol kâğıdı gibi oluyor. Örneğin yine, Başbakan MEMUR-SEN’in iftar yemeğinde “Mısır’da öldürülen 53 din kardeşimizin hesabını Allah’ın huzurunda nasıl verecekler? Suriye’de öldürülen 100 bin kişinin hesabını ebedî âlemde nasıl verecekler?” dedi, çok doğru söyledi. Nasıl verecekler, ben de merak ediyorum. Keşke hep beraber oralarda olsak da bu hesabın nasıl verildiğini biz de görsek ama bu hesabı bu dünyada görebilmek mümkün, demokratik yollarla, yargıyla, yasamayla görebilmek mümkün. Peki, son kırk günde bizim ülkemizde ölen, hiç silah kullanmadan, Mısır’da olduğu gibi, Suriye’de olduğu gibi değil sadece gaz bombasıyla, gaz bombası kapsülleriyle ya da polisin çivili  tahta saldırılarıyla ölen 6 gencin hesabını kim verecek? Allah’ın huzurunda kim verecek? Ebedî âlemde kim verecek?

Yine, turnusol kâğıtlarından biri; Uludere’yi geçiştiren bir iktidar darbeye karşı olamaz değerli arkadaşlarım. Herkes sordu, “Ne diyorsunuz? Kimdir? Kim emir verdi? Niye yaptınız? Açıklayın.” dedi. Hâlâ tık yok.  Uludere’yi geçiştiren bir anlayış, olsa olsa cami ile kışla arasındaki mücadelede mücahit olur, kusura bakmayın. Onun için bu da bir turnusol kâğıdıdır, bunu yapmadan… Darbelere karşı tek güç halktır ve halkla beraber olmaktır, hiçbir ayrım yapmadan, kim yapıyorsa, hangi iktidar yapıyorsa hangi güç yapıyorsa. Bugüne kadar bunları yapanların biri, ikisi, üçü, beşi, kaç tanesi yargı önüne çıkarılarak yargılandı? Kaç tanesine biz bu kürsüden “Ey yargı, ey yürütme -elbette sizin işlerinize karışmak için değil ama- milletin iradesi biziz, yasaları biz çıkarırız, bir yasayla engelleyebiliriz...” Yargının işine karışmıyoruz.” derseniz de orada da “Durun bir dakika!” deriz. Niye “durun” deriz? Bu ülkenin MİT Müsteşarı Türkiye'nin yargısından, polisinden bir hafta kaçtı. Bir tane genci saklayanı -bugün gene İzmir’de 15 tane gözaltı olmuş- yataklıktan gözaltına alıyorsunuz. MİT Müsteşarını bir hafta saklayan kimdi? Yataklık eden kimdi? Ve MİT Müsteşarının kurtulması için yasa çıkaran kimdi? Demek ki biz yasamayız; çıkardığımız yasalarla yürütme görevini yapacak, çıkardığımız yasalarla yargı görevini yapacak. Ama, bu konuda ortak bir davranış, ortak bir yasa maalesef çıkaramıyoruz değerli arkadaşlarım. Çünkü bu tür konularda ortaklaşa tavır alma kültürünü geliştiremedik ama gençler geliştirdi. İşte, Gezi Parkı’nın bana öğrettiği, size de öğretmesi gereken en önemli şey odur ve Türkiye’nin çıkışı oradadır. “Çapulcu” adlandırmasıyla sokaklarda yapılan birkaç molotofkokteyline bakmayın, onların hiçbiri… Ben o direnişçilerin içindeydim, buradan da ihbar ediyorum kendimi, eğer suçsa ben o direnişçilerin içindeydim, Gündoğdu’daydım, Basmane’deydim. Nedeni de şuydu çünkü o insanlar bize şunu söylüyordu: Düşünceniz, inancınız ne olursa olsun beraber yaşayabilirsiniz. Orada bir kutuya herkes birer, ikişer sigara atıp sigarası olmayanlar sigarasını içiyordu; orada kandil simidi dağıtılıyordu; orada, son günlerde gördüğünüz gibi, beraber iftar yemeği veriliyordu ve orada insanlar özgürce düşüncelerini ifade ediyordu ve hiç kimse de o düşüncelere karşı çıkışı yaftalayarak sonuçlandırmıyordu; sen şucusun, sen bucusun demiyordu. O nedenle oraya her beraber bakmamız gerekiyor.

Yine, bu kanun tasarısı görüşülürken, bugüne kadar Millî Savunma Komisyonuyla ilgili gelen bütün tasarılarda söylediğimiz gibi, bazı eşitsizliklerin ve bazı bölücü davranışların ortadan kalkması için önergelerimizi getirdik, getirmeye de devam edeceğiz. Arkadaşlarım onu anlatacak ama…

Bu resen emekliler meselesini bir kez daha anlatmak istiyorum. Bu da darbelere karşı olup olmanın kıstaslarından biri, o da şu: Daha önce çıkarılan bir yasayla Askerî Şûra kararlarıyla ordudan atılanlara özlük hakları iade edildi, görevlerine döndüler ama 1971 12 Mart darbesiyle ordudan atılanlara, 12 Eylülle ordudan atılanlara ve bu arada yargı yolu açık olarak ordudan atılanlara geriye dönme şansı verilmedi, hakkı verilmedi ve her sefer sorduk, bir kez daha soruyoruz: Sıkıyönetim mahkemelerinin yargılamalarını meşrulaştırıyorsunuz, her konuda olduğu gibi bu konuda da meşrulaştırıyorsunuz, bundan vazgeçin. “12 Martta da, 12 Eylülde de Türk Silahlı Kuvvetlerinden atılmış arkadaşların, subayların görevlerine dönebilmelerinin ve özlük haklarına kavuşabilmelerinin yolunu açın.” dedik. Her seferinde şu cevabı aldık: “Çalışıyoruz.” Çalışıyoruz, çalışıyoruz… En son, geçen görüşmeler yapılırken Bakanımıza dedim ki: “Sevgili Bakanım, artık önümüze TSK’yla ilgili bir yasa gelinceye kadar da bu ‘Çalışıyoruz.’ lafını bırakalım, hep beraber çalışalım -ve sonuçta bu çalışma işi sonuçlandı- biz de ‘Şu, şu, şu cinayeti işledikleri için, ceza aldıkları için bunların özgür haklarını iade etmiyoruz ama onun dışındakileri 12 Martla, 12 Eylülle hesaplaşmanın da bir örneği olarak iade ediyoruz.’ diyelim.”

Umarım bu görüşmelerde de tıpkı dün olduğu gibi uzlaşı önergelerle bunu sağlarız ve hep beraber darbelerin bir yarasını daha sarmış oluruz diyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Bölüm üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Hüsamettin Zenderlioğlu, Bitlis Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Bitlis) -  Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi adına 479 sıra sayılı Tasarı’yla ilgili söz almış bulunmaktayım, bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Görüşmelerini gerçekleştirdiğimiz kanun tasarısının temelinde TSK İç Hizmet Kanunu’nun meşhur 35’inci maddesinin değiştirilmesi bulunmaktadır. Bu maddenin askerî müdahalelere ve darbelere hukuksal anlamda dayanak olduğu belirtilmektedir. Barış ve Demokrasi Partisi olarak silahlı kuvvetlerin temel görevinin yurt savunması olduğunu vurgulamaktayız. Bunun dışında, silahlı kuvvetlerin, hiçbir şart altında, farklı görevlerine atıfta bulunmak yanlıştır ve edilmemelidir. Ordunun Siyasete karışması ve her ne gerekçeyle olursa olsun ülke yönetimine karışması, müdahale etmesi kabul edilmez bir olgudur. Fakat şu hususu açıkça belirtmek isterim ki Türkiye’de darbe anlayışı hukuksal dayanağından bağımsız olarak bir zihniyet meselesidir. Bu zihniyetin değişmesi gerekir. Eğer bu zihniyet değişmezse daha birçokları buna özenerek darbeye kalkışabilirler. Bu vesileyle, Türkiye’nin bu darbelerden çok çektiğini hepimiz bilmekteyiz.

Bugün hâlâ “billboard”larda “Güçlü ordu, güçlü Türkiye” yazmaktadır. Bütçede ayrılan aslan payı hâlen orduya akmaktadır ama ne yazık ki ordu denetlenmemektedir ve yargılanmamaktadır. Darbeyi yapanlar bir yasaya sığınarak, 35’inci maddeye sığınarak yıllarca kendilerini kamufle ettiler ama bu son dönemlerde artık kendilerini kamufle edemeyecekleri ortaya çıktı ve hâlen, göstermelik de olsa yargılanmaktadırlar ve birçok yakınlarını kaybedenler hâlen Kenan Evren’i mahkeme koridorlarında aramaktadır. Örneğin, Berfo Ana hâlâ oğlunu aramaktadır. Bu vesileyle, darbelerin ne kadar acımasız olduğu ortadadır.

Türkiye’nin gelişmesinin, güçlenmesinin temel dinamiği barış ve demokrasi olması gerekirken AK PARTİ iktidarı başta olmak üzere, cumhuriyet tarihindeki bütün iktidarlar gelişimin ve gücün anahtarını ordunun güçlenmesinde aramışlardır. Günümüzde hâlen, darbe yasalarıyla darbe sonucu kurulan kamu kuruluşları tarafından Türkiye yönetilmektedir. Bu konuda herhangi bir değişim çok görülmemektedir. Örneğin, Millî Güvenlik Kurulu, YÖK ve birçok kurumun var olması, Anayasa başta olmak üzere birçok yasa askerî vesayetin ürünü olarak bugün bile geçerliliğini korumaktadır.

Cuntanın eseri olan antidemokratik seçim barajları hâlen o Anayasa’nın bir ürünüdür. Darbelerin hedefi parlamenter sistemi yok etmedir. Neden şimdiye kadar biz bu Parlamento olarak Anayasa’yı değiştirmiyoruz, merak ediyorum?

Değerli arkadaşlar, başta belirttiğim gibi, Barış ve Demokrasi Partisi olarak şunu ifade ediyoruz: Mutlaka bu zihniyetin değişmesi gerekir, bu zihniyetin değişmesi için de bu Anayasa’nın değişmesi gerektiğini vurgulamaktayız. Türkiye demokrasi tarihinin askerî müdahalelerle akamete uğratılmasıyla, her on yılda bir yapılan darbelerle halkın iradesi yok sayılmıştır. Demokraside esas olan, halkın iradesine dokunmamaktır. Birçok insan, bizden önce yaşayanlar da şunu söylüyorlardı, diyorlardı ki: Kürtler her on yıl böylesi bir darbeye kendilerini hazırlıklı bulundurmak zorundadırlar. Hakikaten de öyledir, her on yılda bir darbeyle yüz yüze geldiğimizi ifade etmekte yarar görüyorum. Bu açıdan, Türkiye’nin siyasi hayatı çok zorlu günlerle yüz yüze kalmıştır. Bu anlamda, demokrasinin kesintiye uğramaması ülkenin yararına olmuştur. Bu vesileyle, Türkiye kanun devleti olmakta direnmiş, bu durum hukuk devleti olmasını da engellemiştir yani cumhuriyet hiçbir zaman hukuka evrilmemiştir ve bunun önünde bu militarist anlayış her zaman etkin olmuştur.

Darbeler, siyasi iktidara yönelik güç kullanarak ve tehditle, yasal olmayan yollarla iktidarı değiştirmeye zorlamaktır; keyfî uygulamalar sonucu, demokratik düzeni zorla, cebirle, fiilî bir biçimde ele geçirmektir; sivil toplum örgütlerini dağıtmaktır. Bütün darbelerin tarihî gerekçeleri, bozuk adalet ya da düzen değiştirmek ya da onarmaktır, bu amaçla yapılmaktadır. Bu anlayışın temelinde suçlu ya da suç unsuru yoktur. Burada “düşman” kavramı söz konusudur. Kendini haklı kılmak için her yola başvurmaktadır ve her yolu kendine mübah saymaktadır.

Değerli milletvekilleri, demokrasiyle yönetilen ülkeler ordularına şunu söylüyorlar: “Ölçülü ol, siyasal ve toplumsal konularda dilini uzatma, verilen asli görevini yap.” Türkiye'de böyle mi? Her işe karışır, asıl görevini unutur, üstüne vazife olmayan işlere karışır, siyasete karışır, her şeyi kendisine mübah görür, her şeyi o bilir, o düşünür, en iyisini o yapabilir, “Vatan-Millet-Sakarya” sloganıyla o söyler, o anlatabilir, o dillendirebilir. Evet, “Ordu-millet el ele.” sloganı altında da yapılan tahribatları manipüle ederek… Bu nedenle Türkiye tarihinin röntgenine bakarsanız her şeyi orada görmek mümkündür.

Örnek olarak, Osmanlı Dönemi’nde ordu, hoşnutsuz olduğu anda “istemezük” sloganı atarak ve sesini yükselterek, kendine biçilen görevi yerine getirmeyerek, âdeta ulufe isteme zorunda kaldı ve II. Mahmut, 1826 yılında bu gereksiz istemlerin önüne geçmek için bu ocağı kaldırdı, yerine Asakiri Mansurei Muhammediyye ocağını kurdu yani peygamber ocağını. O günden günümüze değin askerlik bir peygamber ocağı olarak halk tarafından kutsanmıştır ama ne yazık ki halk çocuklarını kışlaya gönderdikten sonra birçoğunun cenazeleri geri gelirken neden öldürüldüğü kışladaki sorumlular tarafından hâlen açıklanmış değildir.

O günden sonra halk, bu bakışla, bu anlayışla orduya güvenini yeniledi ve yaptığı bütün çalışmaları kutsal olarak değerlendirdi. Herkes ordudan övgüyle söz ederken aksini düşünenleri de vatana ihanetle suçladılar. Ancak sözüm ona bozulan güvenin yeniden sağlaması için 27 Mayıs 1960 darbesiyle iç politikaya bir kez daha müdahale ettiler. Bilinen gerekçelerle, ısrarla hepsini sıraladılar, kendilerini vatansever saydılar, iktidara “İhanet, dalalet içindedir.” dediler ve iktidarı ele geçirerek siyasi sınırları onlar belirlediler. Siyasi partiler ve siyasi aktörlerin hangi görevde bulunacaklarını, nasıl konuşacaklarını onlar belirlediler. İç ve dış destek almak için birçok taahhütlerde de bulundular. Halk tarafından doğrudan, özgür bir seçim sistemiyle seçilen temsilciler ve milletvekillerini, meşru hükûmeti beceriksizlikle suçladılar ve bunu yapmak için medyayı arkalarına aldılar. Demokrasinin lüks olduğunu söylediler. Devletin halka hizmet için var olduğunu unuttular, “Devlet ancak emir eder, vatandaş yerine getirir.” anlayışını egemen kıldılar.

Değerli milletvekilleri, 27 Mayıs 1960 darbesi Türkiye’yi geriletmiş, yasalar hiçe sayılmış, haksız yere yargılamalar yapılmış, hatta Başbakan da, bakanlar da darağacına çekilmiştir. Böylesi bir dönemde hâlen bütün askerî yasalar, İç Hizmet Kanunu devam etmektedir ve darbeler bu yasalara dayanmaktadır. Bu yasalar o dönemde çıkarılmıştır. 12 Eylül darbesi de bundan farklı değildir, 12 Mart muhtırası da öyle. Özcesi şudur: Halkın elinden demokrasiyi almaktır; başka bir izah tarzı da yoktur. Silahlı kuvvetlerin hukuk statüsünü düzenleyen mevzuata bakıldığı zaman, görev ve yetkilerinin aşırı derecede olduğu görülmektedir. O nedenle, ordu ve Genelkurmay, Millî Savunma Bakanlığına bağlanmalıdır. Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun esas itibarıyla 1960 darbesinin ürünü olduğunu bir kez daha ifade etmekte fayda görüyorum.

Değerli milletvekilleri, o günden günümüze değin neden bu yasaların değiştirilmediğini merak ediyorum. Batı demokrasilerine baktığımızda, batı demokrasilerinde, demokrasiyle idare edilen ülkelerde, ordu, Millî Savunma Bakanlığının emrindedir yani sivil hükûmetin emrindedir, başka bir yerden emir almamaktadır fakat Türkiye’ye baktığımızda, hâlen böyle bir yöntem anlayışıyla, işte birçoğunun şu anda yargılandıklarını da görmekteyiz ve bu, zihniyetin değişmediğini ortaya koymaktadır.

Eğer politika yapmak isteyen varsa apoletlerini çıkarsın ve hangi partide politika yapmak istiyorsa o partiden de aday olabilir, bunların önünü kesen yok ancak ordunun hiçbir zaman siyasete müdahale etme hakkı yoktur. Kendinde bu hakkı asla bir daha görmemesi için bu Anayasa’nın değişmesi gerekir.

Biz hepimiz eleştiriyoruz, söylüyoruz ama yerine getirmiyoruz. Neden? Mademki hepimiz demokrasiyi, parlamenter sistemi istiyoruz, neden bugüne kadar bu yönlü yasaların getirilmediğini soruyorum? Hakikaten bu yasaları getirmekte bir güçlük mü çekiliyor, bir tehdit mi var, bir baskı mı var, neden biz getirmiyoruz?

Bence bu 35’inci madde çok geç kalınmış bir maddedir. Keşke daha önce getirseydi. İşte, Mısır’da görülen manzara orada. Kim şimdi savunabiliyor onları? Hadi, vatan evlatlarını birbirine katıyorlar, olağanüstü hâlin dışında birbirlerini sanki boğazlayacaklarmış gibi bir hâlin içindedirler.

Eğer biz bu manzaraları görmek istemiyorsak, gelin, bu yasaları değiştirelim. Biz bu yasaları değiştirmezsek yarın bizim sözümüz olmaz. Hepimiz, bu yasalardan dolayı yapılan darbelerin hem sanığıyız hem tanığıyız hem de mağduruyuz, onun için söylüyoruz. Birçok darbe yapılmıştır. İşte, 1980 darbesinin ürünü ortada. Hâlen hepimiz el birliğiyle yapmaya çalışıyoruz ki “Bu kanunları değiştirelim.” ama değiştiremiyoruz. Her tarafından kırpılıyor buraya gelinceye kadar, o kanundan ne kaldığını ben de bir şey anlamıyorum; hakikaten anlamıyorum. Ne oldu?

 Eğer demokrasiye katkı sunmak istiyorsa böylesiler yani siyaseti seviyorsa, siyasal mücadeleyi kendine amaç edinmişse ordu mensupları, apoletlerini çıkarır, gelir herhangi bir partiye kaydolur ve o parti içerisinden seçilir, gelir bu Meclise, hizmet eder, halkına hizmet eder.

12 Eylül darbesinin getirdiği Anayasa mutlaka değiştirilmeli. Madem biz hepimiz bu Anayasa’dan muzdaripiz, hepimiz yakınıyoruz, bu Anayasa’nın değişmesi için, bu yasaların değişmesi için neyi bekliyoruz ve ne için beklediğimizi de lütfen bilen biri varsa bize izah etsin, biz de anlayalım.

Bunun yanında, ordu daha saydam, hesap verebilir, denetlenebilir bir organ olmalıdır, hatta bir kuruluş olmalıdır.

Bu ülkede bir Roboski gerçeği vardır. Herkes biliyor, hâlen faili kimdir, ortaya çıkmamıştır. Taş atan çocukları yakalayabiliyorsunuz, şurada şu suç işlenmiş biliyorsunuz; böylesi, 34 kişi göz göre göre savaş uçakları tarafından öldürülüyor ve kim yaptı, kim emir verdi hâlen belli değil ve mahkemeye gidiyor. Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı on sekiz ay sonra bunu başka bir mahkemeye de havale edebiliyor. Ne kadar pişkince davrandıkları da ortada.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetlerinin çok sayıda askerinin kışlalarda şüpheli bir biçimde öldüğünü biliyoruz. Yani, bunların neden öldürüldüğü henüz aileleri tarafından anlaşılmış değil. Bu konuda şunu söylemek istiyorum: Millî Savunma Bakanlığı olsun, burada sorumlu kişiler kimler ise, bundan böyle bu kışlalardaki ölümlerle ilgili mutlaka ailelerine bilgi vermeleri gerekir, kamuoyunu aydınlatmaları gerekir. Eğer bir hukuki yanı varsa, sivil mahkemelerde mutlaka hesap vermeleri gerekir. Yoksa, bunların böyle yanlarına her şey kâr kalacağından dolayı, bunlar bir daha  böylesi olayların gelişmesine de neden olabilirler.

Bir de şunu ifade etmek istiyorum: Jandarma tamamen, şu anda şaibe altındadır. JİTEM, bunun bir ürünüdür. Biz de biliyoruz, ki JİTEM’in birçok alanda yapmış olduğu cinayetlerden sorumlu olduğunu herkes biliyor. Ve ne yazık ki, bugüne kadar, bu JİTEM kimdir, nedir, ne iş yapar, ne içer, nerede yaşar, nerede barınır bilen yok. Hep inkâr edilmiştir ama bir varlığı vardır. Eğer, bu yasalar değişmezse, eğer bu yasalarda bir değişim sağlanmazsa emin olun JİTEM’in ve benzer örgütlerin ortaya çıkması kaçınılmaz olacaktır.

İşte, gladyodan söz ediliyor. Özel Harp Dairesi adı altında birilerinin bu tür eylemleri yaptığını herkes biliyor. Bölgemizde hâlen bu insanların gezdiği bilinen bir gerçek ama sorumlu olan kişilere bu aktarıldığında “Hayır efendim, öyle bir şey yok.” Bir çok insan biliyoruz ki gece yarısı evlerinden alınmış ve bilinmeyen bir yere götürülüp bu insanlar yok edilmiştir, kaybedilmiştir. Hâlen bunlarla ilgili bir doküman, hâlen bunlarla ilgili bir soruşturma, hâlen bunlarla ilgili bir yasal prosedür yoktur ortada. Bu acı verici bir şey. Bu, demokrasi açısından da, siyasal bazda da düşündüğümüzde ne kadar ölçülü olduğumuzu, ne kadar hukuka saygı duyduğumuzu, ne kadar adalete saygı duyduğumuzu da ortaya koymaktadır.

Bu yönüyle, faili meçhullerin bu örgütlerin eseri olduğu bir gerçek. İç çatışma ve savaş kışkırtıcılığının Özel Harp Dairesi tarafından gerçekleştirildiğini herkes biliyor ama sorumlu olanlar ne hikmetse bilmiyor. İş yerlerinden kaçırılıp sonra bir köprü altında ya da bir yol kenarında ölü olarak bulunanların yanında, aslında birçoğunun cesetleri bile bulunmadı ama failleri belli. Ama ne hikmetse bugüne kadar da bir yargı önüne çıkıp ifade bile vermediler. Bu açıdan, şunu söylemekte fayda var: Her zaman darbeciler ekonomiyi ve siyasi krizi kendilerine amaç edinerek, gerekçe göstererek darbeleri yapmışlardır. İşte, Darbe Komisyonu araştırmalarında da ortaya koymuştur.

Değerli milletvekilleri, bu anlayışa geçit vermemek için, bu yasayla “özel güvenlik bölgesi” adı altında yeni bir yasa ortaya getiriliyor. Biz, şimdi, bu yasanın gerçekten neyi amaçladığını…

 Burada açık ve net olarak şunu ifade etmek istiyorum: On beş yıl zaten olağanüstü bir hâlle bölgemiz idare edildi, şimdi de yeni bir Olağanüstü Hâl Yasası getiriliyor. İşte, valiye, bilmem kaymakama, şuna buna… Yeniden, ihtiyaç duyulduğunda buralar vatandaşa yasaklanan bölgeler ilan edilebiliyor 25’inci maddede.

Peki, bu ne lahana, bu ne turşu, bu ne perhiz? Mademki, biz, böyle bir barış sürecini yaşıyorsak bunu yeniden gündeme getirmenin anlamı nedir, ben anlamış değilim. Anlayan varsa şu kürüye çıksın, bir zahmet bize izahta bulunsun.

Her ne sebeple olursa olsun insanların özgürlükleri kısıtlanamaz, devletin asıl görevi bu özgürlükleri korumaktır. Barış ve çözüm sürecini konuştuğumuz böylesi bir dönemde birileri belki istemeyebilir ama en büyük adım…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Devamla) - Bugün kan akmıyorsa, anaların gözyaşı dökülmüyorsa biz bu adımın ağırlığını iyi bilmek zorundayız. Bundan rahatsızlık duyanlar olabilir, bu doğaldır. Ama yeniden bir yasak bölge yaratmak kimsenin faydasına değildir, kimsenin yararına değildir.

Türkiye'nin temel gereksinmesi, güvenlik politikalarını genişleterek karar almak değildir, özgürlükleri genişleterek demokrasiyi işletmektir. Bu temelde orduyla ilgili olarak şimdi koruculuk sistemiyle benzer yedi yıl sonra…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Zenderlioğlu.

HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, bir cümle daha ekleyebilir miyim?

BAŞKAN – Buyurun.

HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Devamla) – Askerlik yapıyor, uzman çavuş olarak alınıyor, yedi yıl sonra tekrar göreve yani kamu işlerinde istihdam edilmek isteniyor. Bence bu yasa yanlış, bu uygulama yanlıştır. Bu uygulama koruculuk sisteminde düştüğümüz belanın aynısını getirecek çünkü askerî bir eğitimle yetişen bir insanın böylesi kurumlarda yer almasını ben doğru bulmuyorum. Eğer varsa, onların özlük haklarını bin katıyla daha verelim. Başka bir yerde istihdam edilirse daha iyi olur.

Yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Mehmet Akif Hamzaçebi, İstanbul Milletvekili…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Şahsı adına ben konuşacağım Başkanım.

BAŞKAN – Engin Altay, Sinop Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Yaklaşık on iki günlük çok yoğun, yorucu bir tempodan sonra, eğrisiyle doğrusuyla, artısıyla eksisiyle torba yasayı bitirdik ve Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nda değişiklik öngören ve kimi hükümlerini değiştiren gene bir torba kanunu görüşüyoruz.

Bu kanunun esasen içindeki 43 maddede bir iki çekincemiz var, yeri geldiğinde hatiplerimiz o çekinceleri ve olması lazım gelenleri Genel Kurulun, Hükûmetin, Komisyonun takdirine sunacaklar. Ancak bu vesileyle, bu kanun görüşülürken, tabii ki kamuoyunun gözü bu yönüyle, kanun tasarısında 18’inci maddede yer alan Türk Silahlı Kuvvetlerinin İç Hizmet Kanunu’nun 35’inci maddesi. Sayın Mustafa Moroğlu da bu konudaki anlayışımızı oldukça açıklayıcı, objektif, net, somut bir şekilde ortaya koydu.

Bu vesileyle şunu söylemek isterim: Parlamento, hep söyleriz, millî iradenin tecelligâhıdır; evet, doğrudur. Buradan daha büyük bir kuvvet yoktur, doğrudur. Keşke başından beri böyle olabilseydi. Parlamentomuz 23 Nisan 1920’de kurulduğu günden itibaren sürekli değişen dünyaya, algılara, değer yargılarına, ihtiyaçlara da bağlı, paralel olarak kendini yenilemekle birlikte Parlamentomuza bir müdahale yapılmasaydı ve demokrasimiz gerçekten, işler, kullanılabilir, gerçekten, bütün kurum ve kurallarıyla demokratik sistemin oturduğu bir Türkiye’de biz bugün daha makro, daha ileri düzeyde projeleri bu Parlamentoda konuşma fırsatı bulabilseydik.

Ancak zaman zaman, özellikle iktidar partisinin darbelerden sanki en çok mağdur partiymiş ya da darbelerden en çok mağdur edilmiş siyasi heyet anlayışı içerisinde zaman zaman Türkiye’nin geriye dönük siyasal tarihine ve o tarihteki Türkiye’ye önce cumhuriyeti, sonra demokrasiyi tanıştıran Cumhuriyet Halk Partisine yönelik anlamsız,  mesnetsiz, temelsiz iddialarını bugünlerde daha sık sarf ettiklerine de nedense tanık oluyoruz. Ama Sayın Moroğlu’nun biraz önce açıkladığı gibi, darbelerle ilgili Cumhuriyet Halk Partisinin anlayışı başından beri aynı olmuştur ve olagelmiştir. Keza, Türkiye’deki –bana göre, kişisel kanaatim odur ki- ilk, bu işlerin miladı olan 27 Mayıs keşke olmasaydı, ondan sonraki, 12 Martlar, 12 Eylüller, 28 Şubatlar ve sizin hiç kabul etmediğiniz 27 Nisanlar Türkiye’de yaşanmayabilirdi. Çok açık söylemek lazımsa, 27 Mayıs darbesinin koşulları demek istemiyorum, Türkiye’nin içinde bulunduğu o günkü hâl, parlamenter demokratik sistemi zedelemeden aşılabilecek bir hâl idi. Nitekim, bunun aşılmasına yönelik toplumda da büyük bir refleks başlamıştı ve bütün o devrin yaşayan siyasetçilerinin ittifak ettiği bir şey var, o da şudur: Eğer, 27 Mayıs ihtilali yapılmamış olsaydı 1961 yılında yapılacak seçimlerde tereddütsüz Cumhuriyet Halk Partisinin bir iktidarı söz konusuydu. Böyle bakılınca, 27 Mayısın da en büyük zararı önce ülkeye olmuştur, demokrasimize olmuştur ama ondan sonra hiç şüpheniz olmasın, sizin kökünüz olan millî görüş ya da milletvekilimin dediği gibi antikapitalist Müslümanlar şu, bu değil, bu darbenin zararı Türkiye’ye, Türk milletine, siyaseten de Cumhuriyet Halk Partisi iktidarını engellemeye dönük bir dış proje olarak değerlendiriyor ve algılıyorum. Şahsım adıma konuştuğumu bilerek bunu söylüyorum ama bütün Cumhuriyet Halk Partililerin de büyük çapta böyle düşündüğünü biliyorum.

12 Eylüle geldiğimizde, gene, egemen güçlerin bölgemizdeki, coğrafyamızdaki planlarına, hesaplarına, senaryolarına bağlı olarak Türkiye’de büyük bir kaotik ortam oluşturuldu, gençler kullanıldı, idealler uğruna, güzel memleketimiz Türkiye’de herkesin refahı, huzuru, mutluluğu uğruna millet birbirini kırdı ve rejim gene kesintiye uğradı, demokrasinin gelişimi kesintiye uğradı ve böyle, böyle bugüne geldik.

Şunu zannederseniz de yanlış yaparsınız: “Türkiye’yi biz demokratikleştiriyoruz. Türkiye’de demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla işlemesi için gerekeni AKP döneminde biz yapıyoruz, bundan önce bunlar yapamadı.” diye düşünürseniz yanlış düşünürsünüz. Bunun sizin gelişinizle, sizin Hükûmetinizin tatbikatıyla ilgisi yoktur. Bu, toplumun demokrasi bilincinin gelişmesiyle ilgili bir olaydır. Zaten onun içindir ki darbeler yapıldıkları zamandaki, yapıldıkları toplumun demokrasi kültürleriyle orantılı olarak kamu nezdinde meşruiyet elde ederler. Yani, bir toplumda demokrasi kültürü yerleşmemişse darbenin kabul görmesi ve meşruiyeti kolaydır; bir toplumda demokrasi kültürü yerleşmiş, kökleşmişse darbenin meşru olması, meşrulaşması da zaten mümkün olamaz.

Ben bu Parlamentoda on bir senedir şu lafı söyleyegeldim: Bizim toplumumuz askerini sever ancak bizim toplumumuz askerini kışlasında sever, bir de 30 Ağustos günleri Zafer Bayramı’nda hükûmet konaklarının önünde, tören alanlarında geçit resminde sever. Hatta, o kadar sever ki o esnada bizim toplumumuz o asker geçerken insanların gözlerinden birer ikişer damla yaş akar. Hatta o kadar sever ki o marşla resmî geçit yapılırken insanların tüyleri diken diken olur, o kadar.

Onun dışında, bugün, Türk Silahlı Kuvvetleri olması gereken yerdedir, kışlasındadır. Emekli olup Parlamentoya gelmek serbest -Şirin Paşa’mın geldiği gibi- buna bir itirazımız yok. Nitekim, cumhuriyetin ve Cumhuriyet Halk Partisinin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk de o devirde Parlamentodaki asker kökenli ve aynı zamanda asker olan mebuslara “Artık, bir tercih zamanı geldi; ya kışla, ya siyaset.” demiştir. Biz böyle bir ahlaktan, böyle bir anlayıştan geliyoruz ama zaman zaman içinizdeki kimi hatipler -bir darbe fobisiyle, darbe sendromuyla iç içe olduğunuzu hissediyorum- CHP’nin geçmişine bu konuda çok haksız ithamlarda bulunuyorlar, bunu yapmanızı tavsiye etmem. Cumhuriyet Halk Partisinin kurucusu ve hepimizin lideri -burada “Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir.” yazılı olan- Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün en büyük ideali bu topraklarda yaşayan bu insanları, Türk milletini muasır medeniyet seviyesinin en üst noktasında görmekten başka bir şey değildi ve bütün planlamasını, bütün stratejilerini, bütün çalışmalarını, bütün düşünsel, ideolojik anlayışını yazdığı kitaplarda bu şekilde ortaya koymuştur. Böyle bir anlayış darbeyle, darbecilerle eş ve eşit görülemez, bir tutulamaz, bu büyük bir haksızlık olur. O zaman da işte arkadaşlarımız der ki: “Darbede biz mağdur olurken siz nemalandınız.” Bunları konuşmanın bir gereği yok. Artık, bana göre bu Parlamentoda “darbe” kelimesi, kavramı konuşulmamalı. (CHP sıralarından alkışlar) Milletvekilleri, Hükûmet, Başbakan darbe sendromundan kurtulmalı. Endişe etmeyin, çeşitli defalar söylediğimiz gibi artık Türkiye o Türkiye değil.

Gene, sayın milletvekilim işaret etti, Gezi Parkı’nda Türkiye’deki toplumun bütün kesimleri bir ve beraber yaşayabileceğini gösterdi ve buradaki milletvekillerinin, bizlerin şundan başka bir gayesi olamaz: Bu coğrafyada yaşayan bütün insanların, ister bütün halkların ya da Türk milletinin -Türk milleti bana göre bir şemsiyedir, içinde halklar vardır- bu coğrafyada yaşayan herkesin…

SIRRI SAKIK (Muş) – Biraz da siz halk olun, biz şemsiye olalım.

ENGİN ALTAY (Devamla) – …refahından, huzurundan ve mutluluğundan başka bir gayemiz yoktur. Buraya gelen her milletvekilinin de bu amaçtan başka bir amacı olamaz.

Sivil, sivilleşme, tabii ki her konuda sivilleşme, yeni anayasa sürecinde de sivilleşme… Niye anayasa, anayasa diyoruz? Niye yeni anayasaya ihtiyaç duyuyoruz? Temel hak ve özgürlükler bakımından ihtiyaç duyuyoruz, bu konuda bir sorun var diye ihtiyaç duyuyoruz. Ama bir yandan da dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşanan olayları eleştirir, yerer, kınarken Hükûmetin, “Türkiye’de daha çok özgürlük istiyorum; özel hayatıma müdahale edilmesin istiyorum; nerede nasıl oturacağıma, nasıl doğuracağıma karışılmasın; rakı mı içeceğim, ayran mı içeceğim, buna Başbakan karışmasın.” diyen insanları da terörist bir grup olarak, terörist bir akım olarak ya da bir darbe organizasyonu olarak görmekten kurtulması lazım.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Hükûmet adına söz isteyen Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkan,  sayın milletvekilleri; 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerine söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Kanun tasarısıyla, Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu’nda değişiklik yapılarak sözleşmeli erbaşların çalışma süresi yedi yıla çıkarılmakta, sözleşmeli er ve erbaşların iç güvenlik bölgesi dışında da çalıştırılabilmelerine imkân tanınmakta, sözleşmeyi yenileyebileceklerine dair irade beyanında bulunamayacak durumda olanların sözleşme süreleri resen uzatılmakta, terörle mücadele sırasında alıkonulan ve kaybolanların özlük hakları 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu doğrultusunda devam etmekte, yedi yıl çalışmaları ve sair şartları da taşımaları kaydıyla kamuda istihdam edilebilmelerine imkân tanınmaktadır.

Yine, gerek yedek subaylardan gerekse er ve erbaşlardan askerlik yükümlülüklerini yerine getirirken ölenler veya sakatlananlara mevcut mevzuata göre  bir aylık bağlanmamış veya bir tazminat verilmemiş ise hak sahiplerine bir defaya mahsus olmak üzere tazminat ödemesi hükmü getirilmektedir.

Yine, Askerlik Kanunu’nda değişiklik yapılarak erlere otuz günden fazla izin veya acemi eğitimi sırasında fevkalade hâllerde özür izni verme yetkisi alay komutanlığına verilmektedir. Erlerden firar edenlerin dosyası eskiden askerlik şubelerine gönderildi, şimdi askerî mahkemelere gönderiliyor. Firar olanlardan haklarında yakalama kararı çıkarılanların, kolluk kuvvetlerince aranacağı hükmü getirilmektedir. Askerlik görevi yapanlardan mesleki liyakatleri olana da kendi mesleki liyakatleri doğrultusunda komutanlarınca yine hizmet, görev verilmesi imkânı sağlanmaktadır.

Yine, askerî lise ve yüksekokulların ilgili kanunlarında değişiklik yapılarak bu okullarda öğretmen olarak görevlendirilecek personelin kapsamı da genişletilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine huzurlarınıza getirilen bu kanunda, İl İdaresi Kanunu’nun 11/d maddesinde değişiklik yapılarak… Bildiğiniz gibi, İl İdaresi Kanunu’nun 11’inci maddesine göre eğer tek ili kapsayan bir terör olayı varsa, valiliğin talebi üzerine silahlı kuvvetlerin kullanılabilmesi mümkün. Eğer birden fazla ili içine alan bir terör hareketi varsa, işte o zaman, eskiden, İçişleri Bakanlığı ile Genelkurmay Başkanı arasında yapılacak protokole göre belirlenen esas ve usullere göre silahlı kuvvetler talep edilebiliyordu, şimdi, Bakanlar Kurulunca çıkartılacak esas ve usuller doğrultusunda silahlı kuvvetlerin kullanılabileceği hükmü getirilmektedir. Sadece bir hususu söylemedik. 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu, 11’inci madde: “Vali, il sınırları içinde bulunan genel ve özel bütün kolluk kuvvet ve teşkilatının amiridir. Valiler, ilde çıkabilecek veya çıkan olayların, emrindeki kuvvetlerle önlenmesini mümkün görmedikleri veya önleyemedikleri; aldıkları tedbirlerin bu kuvvetlerle uygulanmasını mümkün görmedikleri veya uygulayamadıkları takdirde, diğer illerin kolluk kuvvetleriyle bu iş için tahsis edilen diğer kuvvetlerden yararlanmak amacıyla, İçişleri Bakanlığından ve gerekirse Jandarma Genel Komutanlığının veya Kara Kuvvetleri Komutanlığının sınır birlikleri dahil olmak üzere en yakın kara, deniz ve hava birlik komutanlığından mümkün olan en hızlı vasıtalar ile müracaat ederek yardım isterler.” Dolayısıyla, mevcut mevzuatta, valilerin ihtiyaç olduğunda Silahlı Kuvvetler birliklerinden yardım isteme keyfiyeti var mı? Var. Bu kanun değiştiriliyor mu? Değiştirilmiyor, mevcut uygulama devam ediyor.

Yine, olayların niteliğine göre istenen askerî kuvvetin çapı, vali ile koordine edilerek askerî birliğin komutanı tarafından görevde kalış süresi belirleniyor. “Birden fazla ili içine alan olaylarda ilgili valilerin isteği üzerine aynı veya farklı askeri birlik komutanlarından kuvvet tahsis edilmesi durumunda iller veya kuvvetler arasında işbirliği, koordinasyon ve kuvvet kaydırması, emir komuta ilişkileri ve gerekli görülen diğer hususlar yukarıda belirtilen hükümler çerçevesinde Genelkurmay Başkanlığı ile İçişleri Bakanlığı tarafından belirlenecek esaslara göre yürütülür.”

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3152 sayılı İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un 1’inci maddesinde “Yurdun iç güvenliğinin ve asayişinin sağlanmasında ve kamu düzeninin sağlanmasında İçişleri Bakanlığı görevlidir.” der. “Yurdun iç güvenliğini ve asayişini sağlamak –yine- İçişleri Bakanlığının görevidir.” der.

Bu kanunlar var mı? Var. Geçerli mi? Geçerli.

Emniyet Teşkilatı Kanunu var. Ne zaman çıkmış? 1937’de, Mustafa Kemal Atatürk sağken. Ne diyor: “Memleketin umumi emniyet ve asayiş işlerinden Dâhiliye Vekili mesuldür.” Kim mesul? İçişleri Bakanımız mesul ve aynı Kanun’un devamında lüzum hâlinde “İcra Vekilleri Heyeti kararıyla ordu kuvvetlerinden istifade eder...” Dolayısıyla, mevcut çıkan yazıyla ordu kuvvetlerinin artık içteki olaylarda kullanılamayacağı yönündeki açıklamaların bu kanunlar karşısında bir iler tutar tarafı yoktur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine, İç Hizmet Kanunu’nun 2, 35 ve 43’üncü maddelerinde değişiklik yapılarak, askerlik mesleğinin ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin görev tanımı değiştirilmekte ve Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının siyasi faaliyetlerde bulanamayacağı hüküm altına alınmaktadır.

Yine, Er ve Erbaş Harçlıkları Kanunu’nda değişiklik yapılarak, er ve erbaşların askerliğe sevk edilince aylığa hak kazanacakları hükmü getirilmekte.

Yine, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nda değişiklik yapılarak, “Terörle mücadele sırasında alıkonulan veya kaybolanların maaşlarının tam olarak ödeneceği; bunlardan kuruma dönenler hakkında, teşkil edilecek kurul tarafından inceleme yapılacağı; inceleme sonucuna göre kusursuz bulunanların terfilerinin gerçekleştirileceği; kusurlu bulunanların yargıya havale edileceği; sonuçta yargının vereceği karar doğrultusunda sair işlemlerin yapılacağı.” düzen-lenmektedir.

Yine, Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’na eklenen geçici maddeyle,astsubaylıktan subaylığa geçip hâlen görevde olan binbaşı ve yarbayların yaş hadleri de düzenlenmektedir.

Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu’nda yapılan değişiklik ile de terörle mücadele kapsamında Bakanlar Kurulu kararıyla askerî veya özel güvenlik bölgesi ilan edilebileceği, acil hâllerde de valilerin on beş güne kadar özel güvenlik bölgesi ilan edebileceği hükmü getirilmektedir.

PKK terör örgütü ülke dışına çekildi, silah bıraktı, PKK terör örgütü yok bir başka terör örgütü var, o terör örgütü de yok, gönül arzu eder ki bu madde kullanılmasın, bütün mevzuatlar içinde kullanılmayan maddelerle, kanunlarla doludur. Dolayısıyla da terör örgütleri olduğu sürece (a) veya (b), (b) veya (c) dolayısıyla bu kanunun olması doğrudur, gerekçesi de operasyon yapılan bölgelere masum sivil vatandaşların girmesini engellemek, zarar görmesini önlemektir.

Yine Madalya ve Nişanlar Kanunu’nda değişiklik yapılarak madalya ve nişan sahibinin vefatı hâlinde madalya ve nişanın aksi vasiyet edilmemişse en büyük evlada verileceğine dair düzenleme yapılmaktadır. Daha önceki düzenlemede “Erkek büyük evlada.” diye bir ibare vardı, şimdi artık “kadın, erkek” kaldırıldı; en büyük evlat, ekber kim olursa o hak eder aksi miras sahibi tarafından, mirasçı tarafından belirtilmemişse.

Yine, Uzman Erbaş Kanunu’nda değişiklik yapılarak sözleşmeli erbaştan uzman erbaşlığa geçiş yaşı 29’a yükseltilmekte, uzman erbaşlardan terörle mücadele sırasında alıkonulan veya kaybolanların hizmet sözleşmelerinin resen uzatılabilmesine imkân tanınmakta.

Yine, bu personelin özlük haklarında, Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu, 926 sayılı Personel Kanunu hükümlerinin uygulanacağı da düzenlenmektedir.

Yine, sözleşmeli subay ve astsubayların da sözleşmeyi uzatma beyanını irade edemeyecek durumda olması hâlinde de sözleşmelerinin kendi komutanları tarafından resen uzatılacağı da belirtilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine Harcırah Kanunu’nda değişiklik yapılarak -daha ufak birkaç kanunda daha var- bulunduğu yerden başka bir yere intikal eden birliklerdeki Mehmetçiklerin konaklama ihtiyacı karşılanamayanlara kısmi gündelik ödenmesi imkânı da getirilmektedir.

Tabii, yine bu kanun söylenirken silahlı kuvvetlerimiz gerçekten Türkiye’nin değeridir ve Türk milletinin de en çok güven duyduğu kurumların başında gelmektedir. Dolayısıyla da darbeyi -her zaman söylüyoruz- Türk Silahlı Kuvvetleri yapmaz, kurumsal olarak yapmaz. Darbeyi yapan… Bakın, Mısır’da da olmuştur. Önde kim vardır? Mikrofona bir asker konuşuyor. Arkasında kim var? Yargı. Arkasında kim var? Üniversite. Arkasında kim var? Siyasi partiler. Önde her zaman, Türkiye’de de öyle olmuştur… Darbe bir çete tarafından yapılır, bu çetenin içinde silahlı kuvvetlerden de olan vardır. Ancak bu mikrofonun önüne gerek Mısır’da gerek Türkiye’de gerek her yerde silahlı kuvvetler mensuplarını koyuyorlar. Yoksa, silahlı kuvvetler kurumsal olarak darbe yapmaz çünkü millet en büyük güveni silahlı kuvvetlere vermiştir, silahlı kuvvetler milletin güvenine ihanet etmez.

Ülkemizde bir darbe geleneği var. Darbelerin gerçek mağduru da milletin kendisidir. Niye? Millet kendi iradesiyle yönetme gücünü, hakkını verdiği kimsenin… Görüyor ki bir süre sonra bir başkası yönetime getirilmiş. Millet o zaman, hiçbir zaman tanımadı.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Bakan, 28 Şubattaki sivil darbecilerden niye hesap sormadınız?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) - 60’ta, 70’te, 80’de darbeleri ve 28 Şubat 1997 postmodern darbeyi, demokrasiye balans ayarını göz önüne alırsak, her on yılda bir toplumun kendilerine yönetme yetkisi vermediği kimselerin iş birliği ve görev paylaşımı yaptıkları gruplarla beraber halk iradesine müdahale ederek yönetme hakkını gasbettiklerini görürüz. Bu müdahale sonrası sözcülük görevi de darbe yapılanması içinde görev alan Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına verilmektedir. Böylelikle, toplum içinde kurum olarak itibarlı bir yere sahip olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu itibarını kendilerine perde ettiklerini düşünürler. Halkta darbenin TSK tarafından, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından yapıldığı algısı oluşturulmaya çalışılır. Gerçekte hiçbir dönemde halk buna inanmamıştır. Bu, 1960 darbesinde de böyle olmuştur, takip eden darbelerde de günümüzdeki darbe girişimlerinde de böyle olmuştur. Değişen bir şey yok. Düşünce aynı, gerekçeler aynı, eylem aynı, bir tek failler farklı.

Bir darbe bir cunta tarafından yapılır çünkü ancak bir çete “Hukuk düzenini, anayasayı tanımam. Onu tarihin çöplüğüne attım.” diyebilir. Bir anayasayı çöplüğe atma hakkı yine halkın kendisine aittir, ondan daha iyi bir anayasa yapmak kaydıyla. Bu hak bir başka gruba veya yapılanmaya verilmemiştir.

Çete, içerisine toplumun birçok kesiminden temsilci alır. Toplumun büyük bir kesimini temsil edeceği varsayılan kişilerle iş birliği yapılarak darbe yapılır. Bunun içinde iş adamı var, gazeteci var, öğretim üyesi var, siyasetçi var, Türk Silahlı Kuvvetleri içinde çalışan da var. Tek başına bir grup darbe yapmakla suçlanamaz. Ancak, darbeler sonrası sözcülük görevi Türk Silahlı Kuvvetleri içinde yer alan kişilere verildiğinden hedef tahtasına her zaman -şimdi olduğu gibi- Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları, daha da ileri gidilerek Türk Silahlı Kuvvetlerinin kendisi konulur. Dün de böyleydi, bugün de böyle. Darbelerin gerçek mağduru milletin kendisidir. Milletimiz bu nedenle her darbeden sonra iktidarın kime verildiğine veya verilmek istendiğine, darbecilerin darbelerden sonra hangi partilere girdiğine, milletvekili seçildiğine bakarak darbeyi ve darbecileri çok iyi tahlil etmiş ve cunta ile iş birliği yapan siyasetçilere bu ülkeyi yönetme hakkını ilk 1960’tan bu yana da vermemiştir, hiçbir zaman da iktidara da getirmemiştir.

Darbe girişiminde bulunanlar her zaman bulunduğu grubun çoğunluğunu da temsil etmezler. Bunlar her grup içinde azınlıklardır. Bunların içinde iş adamları da var; üniversite içinde de, gazeteciler içinde de, Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları içinde de azınlıktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri, milletin içinden çıkmış ve milletin iradesinin aleyhine olacak hukuk dışı hiçbir yapılanmanın içinde yer almaz.

Bir önceki hatip tarafından 1960 darbesinden bahsedildi. 1960 darbesini yapanlar, Türk Silahlı Kuvvetlerinin en üst komutanı olan Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun’u tutuklamışlar. “Bu darbeyi Türk Silahlı Kuvvetleri yaptı.” denebilir mi?

Yine, bu darbeyi yapanlar, Cumhurbaşkanını tutukladılar, siyasi faaliyetleri askıya aldılar, Başbakanı tutukladılar, Genelkurmay Başkanını tutukladılar, İstiklal Savaşı gazilerinden Ali Fuat Paşa’yı tutukladılar, Kore gazisi Tahsin Yazıcı’yı tutukladılar, emekli olduktan sonra milletvekili seçilen eski Genelkurmay Başkanı Mehmet Nuri Yamut’u da tutukladılar. Ancak, Menderes’in idamından üç hafta sonra yapılan 15 Ekim 1961 seçimlerinde Demokrat Partinin oy tabanının mirasçıları olduğunu ifade edenler, Adalet Partisi, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi ve Yeni Türkiye Partisi oyların yüzde 62’sini alarak 277 milletvekili çıkarmışlar; buna karşılık, darbenin yanında görülen veya “Şartlar tamam olursa darbe meşru olur.” diyen zihniyete 177 milletvekili vermiştir ki bir önceki milletvekili sayısından da daha az milletvekili almıştır. Dolayısıyla da darbeler hiçbir sorunu çözmemiş, aksine gittikçe sorunları çoğaltmıştır.

Sayın milletvekilleri, bu yasa tasarısına Meclisimizin destek vereceğine inancım tamdır. Çünkü çıkan yasanın muhakkak ki daha iyisi      -iyinin sınırı yoktur- aranılabilir, daha güzeli bulunabilir ancak yapılanın dünden daha iyi olduğunu söylüyorum hem demokratikleşme açısından… Biraz önce sayın hatip de söyledi, “Toplumun bu noktaya gelmesi… Özgürlüklerde geldik. Siz kendi üstünüze alınmayın.” dedi. İktidarın da katkısı vardır, toplumun demokrasi bilincinin gelişmesi de vardır. Biz toplumla beraber ilerliyoruz. İnşallah, Türkiye'nin 21’inci yüzyılı hiç şüpheniz olmasın ki bugünden daha aydınlık, daha güzel olacaktır. Zira, inancımız odur ki Türkiye'nin bugünü de dünden daha güzel, daha aydınlık, daha özgürdür.

Ben, bu duygularla yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bu yasa tasarısının vereceğiniz desteklerle daha iyi duruma geleceğini ümit ediyor ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi şahsı adına söz isteyen Şirin Ünal, İstanbul Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısında terörle mücadele görevi sırasında veya bu görevlerden dolayı kaçırılan ya da kaybolan sözleşmeli subay, astsubay, erbaş ve erler ile uzman erbaşların sözleşmeleri talep şartı aranmaksızın uzatılabilecektir. En az yedi hizmet yılını tamamlayan sözleşmeli erbaş ve erlerin belli şartlar altında kamu kurum ve kuruluşlarındaki uygun kadrolarda istihdam edilmelerine olanak sağlanmıştır. Askerlik yükümlülüğünü yerine getirmekte olan yükümlülere ölüm veya sakatlanması sonucunu doğuran olaylardan dolayı Sosyal Güvenlik Kurumunca maaş bağlanmaması veya nakdî tazminat ödenmemesi şartıyla tazminat ödenmesine imkân sağlanmıştır.

Düzenlemelerin yasalaşması hâlinde, askerlik hizmetini yerine getirirken hayatını kaybedenlerin yakınlarıyla sakatlananlara Sosyal Güvenlik Kurumunca maaş bağlanması veya nakdî tazminat ödenmesi şartıyla bir defaya mahsus olmak üzere 400.000 gösterge rakamının memur maaşı katsayısıyla çarpımı sonucunda bulunacak miktar kadar tazminat ödenebileceği hüküm altına alınmıştır.

Değerli milletvekilleri, terörle mücadele görevleri sırasında veya bu görevlerinden dolayı kaçırılan personele yapılacak maaş ödemeleriyle terfi ve özlük işlemlerine ilişkin usul ve esaslar yeniden belirlenmiş; firar, izin veya hava değişimi tecavüzünde olan yükümlülere ait suç dosyalarının 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu paralelinde derhâl tanzim edilerek adli makamlara iletilmesi ve bu makamlar tarafından verilecek kararlar üzerine yurt genelinde aranmalarını sağlayacak düzenlemelere imkân tanınmıştır.

Askerî okullarda subayların yanında, astsubaylarla sivil memurların ve diğer personelin de öğretmen kadrolarında görevlendirilmesine imkân sağlanmış, biraz önce Sayın Bakanın açıkladığı gibi, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’na ilişkin olarak düzenleme İçişleri Bakanlığı ile Genelkurmay arasındaki yetki Bakanlar Kuruluna çıkarılmıştır.

Türk siyasi tarihinde demokrasiyi kesintiye uğratan darbelerin dayanağı olarak gösterilen 35’inci madde yeniden düzenlenmiş ve silahlı kuvvetlerin vazifesi “Yurt dışından gelecek tehdit ve tehlikelere karşı Türk vatanını savunmak, caydırıcılığı sağlayacak şekilde askerî gücün muhafazasını ve güçlendirilmesini sağlamak, Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla yurt dışında verilen görevleri yapmak ve uluslararası barışın sağlanmasına yardımcı olmak.” şeklinde yeniden belirlenmiştir.

Değerli milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetlerinin her türlü siyasi tesir ve düşüncelerin dışında ve üstünde olduğuna dair hüküm değiştirilerek Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının siyasi faaliyette bulunamayacağı açık bir şekilde vurgulanmış, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunun altı çizilmiştir.

1612 sayılı Yüksek Askerî Şûranın Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun’da yapılan değişiklik ile Yüksek Askerî Şûra kararlarının Sayın Cumhurbaşkanının onayı ile tekemmül edeceği hüküm altına alınmıştır.

Silah altına alınan yükümlülere, askerlik hizmetini yerine getirdikleri tarih olarak kabul edilen sevk tarihi ile takip eden ay başı arasında da harçlık verilmesine imkân tanınmıştır.

Türk Silahlı Kuvvetlerine ait ve sivil hava ulaşımına açık havaalanları ile yalnızca askerî kullanımda olan havaalanlarına ilişkin inşaat sınırlamalı planlarının ne şekilde yapılacağı ve takip edileceğine ilişkin usuller yeniden belirlenmiştir.

Gülhane Askerî Tıp Akademisi Komutanlığının idari yapılanmasında bazı düzenlemeler yapılmış, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yurt içi ve yurt dışından temin ettiği savunmaya yönelik askerî malzemelerin taşınması ile erbaş ve erlerin taşınması faaliyetlerinin Kamu İhale Kanunu’na tabi olmaksızın yapılabilmesi ve Türk Hava Yolları tarafından taşınmasına imkân sağlanmıştır.

Millî savunma faaliyetlerinin yürütüldüğü askerî iş yerlerinin alt işveren kurumunun getireceği olumlu katkılardan yararlandırılmasına imkân sağlanmış, sözleşmeli erbaş ve erlerin hizmet süreleri yedi yılı geçmemek kaydıyla, 32 yaşının bitirildiği yılın aralık ayının sonuna kadar görev yapabilmelerine imkân sağlanmış; mühendis, laborant, elektrik teknisyeni gibi belge sahibi erbaş ve erlerin aldıkları eğitimle ilgili alanlarda çalıştırılmalarına olanak sağlanmış; 2 Eylül 1993 tarihinden önce astsubaylıktan subaylığa geçenlerin yaş hadlerinin yeniden belirlenmesi suretiyle, 49-50 yaşlarında binbaşı olanların binbaşı rütbesinin yaş haddi olan 52 yaşında emekli edilmelerinden kaynaklanacak mağduriyetleri giderilmiştir, yaş limitleri 56 ve 57’ye çıkarılmıştır.

Görev ekibinde yer alan 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na tabi sağlık ve yardımcı hizmetler sınıfında bulunan personel de aylık uçuş tazminatlarından yararlandırılmıştır.

Madalya ve nişanların öncelikle erkek çocuğa intikal ettirilmesine ilişkin hüküm değiştirilerek kız ve erkek çocuk ayrımı ortadan kaldırılmıştır.

Terfi ederek rütbe ve kıdemce ana bilim dalı başkanının üstü durumuna gelmiş personelin -Gülhane Askerî Tıp Akademisinde- ana bilim dalı başkanı kadrosuna atanmasının önü açılmış, askerî gemilerde görevli personele memuriyet mahallerinden ayrı kaldıkları süreler için doksan güne kadar gündelik verilmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri personeli ve memuriyet mahalli dışında yurt dışı limanlarda geçirilen sürelerde personel için kısmi olarak ödenmesi öngörülen gündelikler yabancı ülkelerdeki yaşam standartlarının yüksek olması, buna bağlı verilen harcırahların alım gücünün düşük kalması dolayısıyla günün şartlarına uygun olarak artırılmış ve personelimizin mağduriyeti giderilmiştir.

Değerli milletvekilleri, Anayasa’nın 6’ncı maddesi “Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.” hükmü ile “Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.” hükmünü içermektedir. Anayasa’nın 104 ve 117’nci maddelerinde silahlı kuvvetlere ilişkin düzenlemelere yer verilmiş, Anayasa’nın 87’nci ve 92’nci maddelerinde savaş ilanına karar vermek ve yabancı ülkelere asker göndermek izninin Türkiye Büyük Millet Meclisine yani bu yüce Meclise ait olduğuna, 122’nci maddede ise sıkıyönetim, seferberlik ve savaş hâline ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir. Bu bağlamda, Anayasa’nın hiçbir hükmü darbeye dayanak oluşturmamaktadır. Kaldı ki her ne kadar Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 35’inci maddesinin fiilen darbelere hukuki dayanak oluşturduğu ifade edilse bile bu yoruma katılmaya imkân yoktur. Askerî darbeler zaten bizatihi kanunsuz, fiilî bir durumdur ve meşruiyetini Anayasa’dan ve yasalardan almazlar. Doğrusunu söylemek gerekirse, anayasaları ya da yasaları askerî darbeye olanak tanıyan ülkeler de demokratik ülkeler değildir.

Büyük bir demokrasi sınavını verdiğimiz şu dönemden başarıyla geçmemizi diliyor, kanunun ülkemiz ve demokrasi adına hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde şimdi yirmi dakika süreyle soru cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim.

Efendim, Gezi olayları nedeniyle AKP, birçok yerde özellikle Tuncelili dernek üyelerini içeriye alıyor ve sorgusuz sualsiz bunlara içeride işkence de yapıyor. Mesela İzmir’de, Aktepe Tunceliler Derneğinde Emre Akdağ ve Vedat Biçici diye bunun gibi birkaç tane arkadaşımız içeriye alınıyor. Eğer bu Hükûmet, sırf Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun Tuncelili olması nedeniyle Tuncelilere karşı kin ve nefret duyarak bunları yapıyorsa bunun bedelini çok ağır ödeyeceksiniz, bir. Yani derhâl bu insanları serbest bırakın, yoksa sorumluluğunuz çok büyük olacak.

Şimdi, mevcut yasada “Askerlik: Türk vatanını, istiklal ve Cumhuriyetini korumak…” siz bunun “istiklal ve cumhuriyeti”ni kaldırıyorsunuz yerine sadece “askerlik, harp sanatı öğrenmektir.” Peki, bunu ne anlamda değiştirdiniz? Ayrıca getirdiğiniz…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Erdem…

ENVER ERDEM (Elâzığ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 478 sıra sayılı Kanun’la sözleşmeli personeli kadroya aldık. Birinci sorum: Şimdi, hayati riskleri olan ve çok önemli hizmetleri yerine getiren askerî personelin sözleşmeli çalıştırılmasını doğru buluyor musunuz?

İkinci sorum: Kanun maddesiyle darbe yapılabilir diye Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 2’nci, 35’inci ve 43’üncü maddelerini değiştiriyorsunuz. Askerin darbeleri silahlarına dayanarak yaptığını göz önünde bulundurursak askerin silahlarını da elinden almayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Korkmaz…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Bakan, 2008 yılında çıkarılan 5510 sayılı Kanun’da denildi ki: “Gazi olup da çalışmaya devam etmek isteyen tüm kamu personeli gaziler, gazi haklarını alıp aynı zamanda kurumda da çalışarak kurum maaşını da almaya devam eder.” Akabinde, 2 Kasım 2011’de bir kanun hükmünde kararname çıkarttınız, 2008 öncesi gazi olan polis memurlarının da bir ay için de müracaat etmeleri hâlinde emekli olduğu kurumda tekrar işe başlayabileceği ifade edildi. Polis gazimiz de asker gazimiz değil mi, hakikaten sormamız lazım çünkü her ikisi de bizim baş tacımız lakin bu Hükûmet, 2008 öncesi emekli olan gazi polislerimiz için kanun hükmünde kararname çıkartır iken neden rütbeli gazi askerler kapsam dışı bırakılmıştır? Yaklaşık 1.250 civarında olduğu hesap edilen rütbeli gazi askerler neden kararnameye eklenmemiştir? Bununla ilgili bir çalışmanız var mı?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Erdoğan…

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bu tasarıyla “bundan böyle ihtilal olmasın” diye İç Hizmet Kanunu’nun 35’inci maddesi değiştirilmekte ve askerin iç tehdide karşı görevi sonlandırılmaktadır. Ayrıca, 300’e yakın karakolun kapatıldığı da değişik haber sitelerinde yer almaktadır. Bu kanun ve Hükûmetin uygulamalarıyla boşaltılan alandaki güvenliği bundan sonra kim, nasıl sağlayacaktır?

Ayrıca, fotoğraflarını görmeye başladığımız PKK’nın öz savunma güçlerine alan mı açmaya çalışıyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Akçay…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, sınır boylarında nöbet tutan bir Mehmetçik’in tekmili şöyledir: “Asil Türk milletinin namus ve şerefini korumakla görevli birliğim, vatan ve millet uğruna seve seve can vermeye hazırdır.” Bu getirdiğiniz düzenlemeyle askerlik tanımından “Türk vatanı”nı, “istiklal” ve “cumhuriyet” ibarelerini çıkartıyorsunuz.

Sayın Bakan, sizin Hükûmetinizin ve grubunuzun Türklükle alıp veremediği nedir? Başbakan, Türk milletini 36 etnik gruba bölüyor, il başkanlarınız “AKP sayesinde hepimiz Türk olmaktan kurtulduk.” diyor, Ayşe Nur Bahçekapılı “Türklüğü Anayasa’dan çıkartıyoruz.” diyor. Daha pek çok örnekler verebiliriz. Ve ben AKP Hükûmetini Türk düşmanlığıyla itham ediyorum.

Bunlar hep somut örneklerdir, lütfen bunun cevabını veriniz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Türkoğlu…

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, İçişleri Bakanımızla beraber, Millî Savunma Bakanımızla beraber aynı salonda olduğunuz için şöyle bir sorum var: Eli palalı ve sopalılar, sivil kişiler polislerle beraber asayiş hizmeti vermeye başladı. PKK, Güneydoğu’da kimlik kontrolü yapıyor, şehirlerde, Cizre’de, Diyarbakır’da eğitim faaliyetleri yapıyor, yaylalarda şenliklerin güvenliğini alıyor, cenaze törenlerine katılıyor, vergi topluyor. Oysa, egemenlik devletin tekelindedir. Yani, İçişleri Bakanı ve Millî Savunma Bakanı olarak böyle bir tablodan hangi duygularla neleri ifade edeceğinizi merak ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Çınar…

EMİN ÇINAR (Kastamonu) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, son bir yılda Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde kaç askerî karakol kapatılmıştır? Bunların kapatılma sebebi nedir? Kapatılan karakolların yerine güvenlik önlemleri olarak hangi tedbirler alınmıştır? Cizre’de karakol yapımına karşı oldukları için kanunsuz gösteri yapan, vatandaşları provoke edenlere karşı hangi önlemler alınmıştır? Bunlar tespit edilmiş midir?

Geçtiğimiz günlerde PKK terör örgütü tarafından kurulduğu iddia edilen sözde asayiş birliklerinin görüntüleri basına yansımıştır. Bu haberler doğru mudur? Doğru ise terörist yapılanmalarına karşı hangi önlemler alınmıştır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Yılmaz…

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bu Kongra-Gel’in 9’uncu kongresinde üç tane önemli karardan bahsediliyor: HPG güçlendirilecek, öz savunma gücü kurumsallaşacak ve serhildan başlayacak diye. Şimdi, bu çözüm sürecinden, barıştan falan bahsederken bu alınan kararlar ne manaya geliyor? Türk Silahlı Kuvvetlerinin bölgede bazı yerleri terk ettiği ve PKK’lıların o yerlere yerleştiği iddiaları var. Yani, bu manada, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu çıkan kanunla beraber, terörle mücadele yetkilerinde zafiyete uğrayacağını düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Vural…

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, Beytüşşebap’ta, Faraşin Yaylası’nda binlerce kişi katılıyor, PKK terör örgütünün posterleri, bölücü posterler… Üstelik Kalaşnikov’lu, silahlı insanlar cenaze töreni düzenliyor. PKK’nın mezarlığında bu cenaze töreni düzenlenirken bunu görmediniz mi? Gören güvenlik gücü olmadı mı? İstihbarat olmadı mı? Müdahale etme ihtiyacı olmadı mı?

İkincisi, Cizre’de, Diyarbakır’da asayiş birimleri kuruluyor, törenler düzenleniyor, havai fişekler yapılıyor. Burada Türk Silahlı Kuvvetlerini iç güvenlikten, iç tehditlerden çekmek suretiyle acaba bölge PKK terör örgütünün unsurlarına mı terk ediliyor?

Üçüncüsü de, millî güvenlikle ilgili çok önemli bir konu: İç tehditleri çıkartıyorsunuz. Millî Güvenlik Kurulunda bu konuda alınmış bir karar var mıdır? Millî Güvenlik Kurulu toplantısı 25 Haziranda yapılmıştır. Böylesine önemli bir konuda Millî Güvenlik Kurulunda bir değerlendirme yapılmış mıdır? Millî Güvenlik Kurulu üyeleri bu konuda Sayın Başbakana ve Cumhurbaşkanına acaba bir bilgi sunmuşlar mıdır?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Kurt…

KAZIM KURT (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, demokrasinin karşıtı darbe. Darbe de demokrasiyi kesintiye uğratan, askıya alan en önemli unsur. Ancak parlamenter demokratik sistemin iyi işleyebilmesinin başka koşulları da var, örneğin siyasi katılım. Ama nedense yüzde 10 seçim barajının durduğu bir ülkede Siyasi Partiler Yasası değişmediği sürece, Dernekler Yasası, Sendikalar Yasası katılımcı demokrasinin önünü açmadığı sürece bu 35’inci maddenin kalkıp kalkmamasının çok önemli olmadığını düşünüyorum çünkü siz Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Yasası konusunda somut bir adım atmamakta diretiyorsunuz. Bu, çelişki değil mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Kuşoğlu…

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, Millî Savunma Bakanlığının yapısı değişiyor, daha farklı bir yapıya bürünüyor. Burada sivil memura daha fazla ihtiyaç var ama Millî Savunma Bakanlığı içerisindeki sivil memurlar da şu anda bakanlıklar arasında en fazla mağdur olan, özlük hakları yönünden en fazla sıkıntı çeken, gelecek açısından, promote etmek açısından da sıkıntıları olan memurlar. Onlarla ilgili bir düzenleme yapmayı düşünmüyor musunuz? Şu anda, kadrosuz olanlar da, kadrolu olanlar da sıkıntı içerisinde. Bunlarla ilgili olarak ne gibi tedbirlerimiz var, projelerimiz var?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Sakık…

Sayın Şafak…

DOĞAN ŞAFAK (Niğde) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, İran’da Musaddık, Şah Pehlevi devrilmesi ve getirilmesi, götürülmesi; Zülkfikar Ali Butto’nun Pakistan’da getirilmesi, götürülmesi; 1960 ihtilali, 12 Eylül ihtilali, hatta Willy Brandt’a yapılan operasyon ve Mursi’nin getirilmesi, götürülmesi, bunların birer dış organizasyon olduğu tarihî bir gerçektir. Bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Işık…

Son soru.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Türkiye’nin öne çıkan iç ve dış tehditleri bugün için nelerdir? Sizce PKK terör örgütü iç tehdit olmaktan çıkmış mıdır? Çıkmadıysa bu düzenleme PKK talepleri doğrultusunda mı Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirilmiştir?

İkinci sorum da: Sözde çözüm süreci kapsamı içerisinde şimdiye kadar yurt dışına çıkan PKK’lı teröristlerin sayısı ne kadardır? Bu teröristler yurt dışına çıkarken Türk Silahlı Kuvvetleri elemanlarının herhangi bir müdahalede bulunmamasının talimatını kimler vermiştir? Siz bu talimatı verenler hakkında ne yaptınız? Anayasal suç işlendiğinin farkında mısınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, buyurun.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Öncelikle, Sayın Genç’in açıklaması: Bir sefer, kesinlikle herhangi bir yörenin, herhangi bir ilin insanlarına yönelik olarak bir müdahale yapılması doğru değildir. Kesinlikle böyle bir şey vaki de değildir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Özellikle yapılıyor canım.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Genç, siz öyle diyeceksiniz ama ben doğru olanı söylüyorum. Eğer böyle bir şey varsa ben de sizinle beraber bunun doğru olmadığını ifade ediyorum. Doğru değildir yapılıyorsa. Bence yapılmıyordur -öncelikle onu söyleyeyim-  yapılıyorsa da doğru değildir. İçişleri Bakanlığımız var, Adalet Bakanlığımız var. Türkiye, hukuk devleti. Bakın, bir hukukçu olarak söylüyorum: Hukuk, mutlaka yerine gelir ama gecikmeli yerine gelir. O bakımdan, onlardan -gönlünüz ferah olsun- hiçbir sıkıntı olmaz.

İki, askerlik tanımıyla ilgili bir şey vardı. Bakın, askerlik tanımı Türkiye’de neyse yurt dışında da… Nasıl ki, doktorluğun tanımı Türkiye’de değişmezse… Amerika’da, İngiltere’de her  birisi kendi vatanını savunmak için verilmiş olan görevi en iyi şekilde yapacak, öğrenecek; budur. Dolayısıyla da ortada hiçbir ideolojik gerekçe yoktur.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – İdeolojik mi ya? “Türk” demek ideolojik olabilir mi Sayın Bakan?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ  (Sivas) –  Hayır, hayır, kesinlikle hiçbir ideolojik neden yoktur.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bu iddianın altında kalacaksınız. Türk düşmanlığınız tescillenir. Şuna bak! Doktorluk mu tanımlıyorsunuz burada, askerlik tanımlıyorsunuz.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ  (Sivas) –  Bakın, bir başka… Yine, Sayın Erdem’in “35’inci maddenin darbeye neden olduğu söyleniyor; dolayısıyla,  bunu değiştirdiniz, askerin elindeki silahı da alacak mısınız?” diye bir sorusu vardı.

Ben sadece bir maddeyi okuyorum diyor ki… Bakın gerçekten hiçbir yasa maddesi… Yine, hukukçular bilir normlar hiyerarşisi vardır, normlar hiyerarşisinde en üstte Anayasa vardır, Anayasa’dan sonra kanun, Bakanlar Kurulu, tüzük, yönetmelik, tebliğ diye gider. Dolayısıyla bir alttaki norm, düzenleme bir üsttekine aykırı olamaz; bir alttaki bir üsttekini ortadan kaldıramaz. 35’inci maddeye dayanarak siz Anayasa’yı nasıl kaldırabilirsiniz?

Bakın, 12 Eylüldeki 1 Numaralı Bildiriyi okuyorum, 1 Numaralı Bildiri diyor ki:  “İşte bu ortam içinde -saydıktan sonra- Türk Silahlı Kuvvetleri, İç Hizmet Kanununun verdiği Türkiye Cumhuriyeti'ni kollama ve koruma görevini yüce Türk Milleti adına emir ve komuta zinciri içinde ve emirle yerine getirme kararını almış ve ülke yönetimine bütünüyle el koymuştur. Parlamento ve hükûmet feshedilmiştir.”

Kanun’un neresinde “Şu olursa hükûmeti feshedebilirsin, Parlamentoyu feshedebilirsin.” diyor? Anayasa kaldırılmıştır. Anayasa’yı bir kanunla kaldırabilmek mümkün mü? “Bütün yurtta sıkıyönetim ilan edilmiştir, yurt dışına çıkışlar yasaklanmıştır, ikinci bir emre  kadar sokağa çıkmak da yasaktır.” Algılama bu. Sadece bu değil, bakın, yine 12 Eylülden önce uyarı mektubu veriliyor, o uyarı mektubunda da  aynı ifade geçiyor.

Yine, 71 muhtırasında da “İç Hizmet Kanunu’nun verdiği yetkiye dayanarak…” Doğrudur, biz düşünüyoruz, hukukçular veya Parlamentoda olanlar veya milletin çoğunluğu ama bir şekilde azınlık da olsa silahlı kuvvetleri içinde olup da buradan kendisine darbeye gidecek bir yol olduğunu görenler de var. Dolayısıyla da şunda hiçbir gerek yok ki “İster eksikliği gidermek ister algılamayı değiştirmek için bunun değişmesi gerekmektedir.” diyor.

İki: “Bu değişiklik PKK’yla yapılan bir müzakere neticesi midir?” denildi. Hayır, kesinlikle PKK’yla alakası yoktur. Bakın, İç Hizmet Kanunu’nun değiştirilmesine ilişkin CHP, Cumhuriyet Halk Partisinin teklifi 2010 yılında var, kendileri ifade ettiler, 2011 yılında var. Bu çalışmalar çok daha önce geldi. Genelkurmay Başkanlığımız bu silahlı kuvvetlerin vazifesiyle ilgili bir açıklamanın, 2010 yılında Türk Silahlı Kuvvetlerinin görev tanımının yapıldığı, dolayısıyla, bugün de yapılan tanımlamanın, yine, onunla aynı doğrultuda olduğunu belirtmektedir.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Yani darbeden mi korktunuz o askerlik tanımında? Ne alakası var, 35’le ilgisi ne?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Biz sadece olması gerektiğini söylüyoruz, hiçbir tane farklı düşüncemiz, alakamız yoktur.

Yine, bir başka husus: Karakollardan gerçekten ihtiyaç olmayan yerlerdeki karakollar kapatılıyor. İhtiyacı olan yerde de karakolların yapıldığını her yerde gördünüz. En azından güneydoğudaki bazı yerlerdeki bazı kişilerin kışkırtmasıyla veya yönlendirmesiyle “Biz buraya karakol istemiyoruz.” diyenler de oldu. Dolayısıyla güvenliğin…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Siz de “Yapmıyoruz zaten, yapmıyoruz, yapmayacağız.” dediniz.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Hayır, hayır, yok.

Şudur: İhtiyaç olan yerlerdeki karakollarımızı büyütüp genişletiyoruz, yapıyoruz; ihtiyaç olmayan yerlerde ise kapatıyoruz.

Dolayısıyla da bunlarda bir şey…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Yapılması gereken yerde yapılır. Türk devletinin iradesi istediği yerde yapar, irade koyarsın yapar. Siz irade koyamadınız. Benim Manisa’mda da var, Hakkâri’de de olur.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bir başka husus: 157 karakolun yapımı planlanmıştır; bundan 66 tanesi tamamlanmış, 54’ünün inşa faaliyetleri devam etmektedir, 20 karakolun ihalesi devam etmekte, 17’si için ise inşaat hazırlık faaliyetleri yürütülmektedir.

Yine, bir başka Sayın Vekilimiz için de: “5510 sayılı Kanun ile gaziler kurumlarda çalışmaya devam edebiliyor. Gazi askerler neden polisler gibi tekrar Türk Silahlı Kuvvetlerine alınmadı?” diye bir soru var. Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu, 926 sayılı Kanun gereği Türk Silahlı Kuvvetlerinden herhangi bir nedenle ayrılan veya çıkarılan personelin yeniden Türk Silahlı Kuvvetlerine dönmesi mümkün değildir, bu, Personel Kanunu’nda var. Biliyorsunuz, bir başka kurumdan siyasete girmek için de seçime katılmak için de istifa edenler eğer kazanamazsa tekrar kurumlarına dönüyorlar ancak silahlı kuvvetler mensupları ve yargı mensupları geri dönemiyorlar. Dolayısıyla bir yerdeki dönmesi diğer yerdeki dönmesine bir emsal oluşturmaz diye düşünüyorum.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Efendim, gazilerden bahsediyoruz, gazilerden. Bir istisna olmaz mı, gazilerden bahsediyoruz?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Bu hakkın verilmesi Türk Silahlı Kuvvetlerinin terfi sistemini ve iç işleyişini bozabilecektir. Örneğin “On yıl önce teğmen rütbesinden ayrılan kişi 40 yaşında teğmen olarak göreve mi başlatılacaktır?” diye bir husus daha.  Silahlı kuvvetlerde rütbeliyken yüzbaşı iken yaralandı, gazi oldu ayrıldı, ayrıldığı anda, şu anda diyelim ki aradan geçen yıl içerisinde rütbesi albaya gelmişse kendisine albay kimliği veriyoruz ve albay olarak da maaşını almaya devam ediyor. Aradaki tek fark, gazi olarak kurumun dışında ama maaş olarak da bir düşme yok, kimlik olarak da yine albaysa albay olarak da veriliyor. Dolayısıyla silahlı kuvvetlerin de bir diğer bölümden farklı bir imkânı budur.

Yine bir başka sayın vekilimizin de sivil memurlar için sorusu vardı. Bakanlığımız  ve Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde –Sayın Kuşoğlu, sizin de olabilir- 33.046 sivil memur görev yapmakta olup, 3.262 personel ilkokul ve ilköğretim mezunu, 9.832 personel lise mezunu, 7.259 personel yüksekokul mezunu, 11.312 personel de fakülte mezunu, 1.239 personel yüksek lisans mezunu, 42 personel ise doktora mezunudur. Sivil memurların mali, sosyal ve özlük haklarıyla ilgili olarak 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu başta olmak üzere, devlet memurlarının tabi olduğu ilgili ve diğer kanun hükümleri uygulanmaktadır. 16 Şubat 2013 tarihli ve 2861 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6413 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu ile Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapan sivil memurlar askerî disiplin mevzuatı dışına çıkarılmış, Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin özlük, mali ve sosyal haklarıyla ilgili çalışmalar personel  ayrımı gözetilmeksizin bir bütün olarak yürütülmektedir. Bu kapsamda teklifler ihtiyaç duyulan zamanlarda hâlen görevde bulunan tüm personel ve bunların emekli maaşlarına iyileştirme yapılmasını içerecek şekilde hazırlanmaktadır.

Dün bunların temsilcileriyle görüştüm Sayın Kuşoğlu, bunlardan gerçekten sivil memur olarak giren yirmi yıl da geçse, yirmi beş yıl da geçse yine sivil memur olarak emekli oluyor. Dolayısıyla “Bu sivil memurlar arasında nasıl bir hiyerarşiyle bir terfi sistemi getirebiliriz?” diye arkadaşlarla bir çalışma yapılmasının uygun olacağını söyledim.

Yine, sivil memurlar misafirhanesi var. Sivil memurların misafirhanesinin idaresinde de, yönetiminde de şu anda olduğu gibi bir komutanlık var, askerî personel. Onun da tekrar sivil memurlar tarafından yönetilmesinin daha uygun olacağını kendileri de ifade etti, biz de bunları uygun gördük. İnşallah, hep onu söylüyoruz, bugünümüzden daha iyi yaptığımız düzenlemelerle. İnşallah, hiç şüpheniz olmasın ki gerek sivil memurlar gerek astsubaylarımız… İşte gördünüz, bugün hem sözleşmeli erbaşların hem uzman jandarmanın hem de sözleşmeli subayların haklarını mümkün olduğu kadarıyla daha iyileştirmek için çalışıyoruz.

Bir başka, Sayın Akçay söylemişti: “Türklükle ne probleminiz var?” Bizim hiçbir problemimiz yok.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Var, çok probleminiz var, Başbakanın var, yöneticilerinizin var, hepinizin var.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bakın, güzel kardeşim aradaki tek fark şu: İstiyorsunuz ki herkesi Türk yapalım zorla. Ya, bu bir hisse, duyguysa “Ben Türk değilim.” diyenin de duygusuna, düşüncesine saygı duymak lazım. Biz Türkiye Cumhuriyeti’nin…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sizin daha Türk’ün tanımından, millet tanımından haberiniz yok. Irk nedir, millî kimlik nedir, bunları bilmiyorsunuz, siz cahilsiniz.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan…

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bak, çok ayıp bir şey, çok ayıp bir şey. Kem söz sahibine yakışır, kem söz sahibine yakışır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Biz ne söylediğimizin farkındayız. Hiç kimseyi zorla Türk yapmak gibi bir niyetimiz de yok.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Peki, milletin adı ne, bu milletin adı ne Sayın Bakan?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Bu milletin adı ortak yaşama iradesi olanlar, geçmiş tarihinde beraber yaşamış, iyi günde kötü günde bir arada olanlar ve ortak yaşama iradesiyle önümüzdeki bin yılda da beraber yaşamak içindeyiz diyenler Türk milleti…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Adı ne, adı?

OKTAY VURAL (İzmir) - Adı ne, adı?

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Adı ne, adı? Adını bile söyleyemiyorsun bu milletin be!

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan…

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Adını da söylüyoruz, hiç mesele yok. Senin gibi ona “Türk milleti” diyoruz, biraz önce burada söyledi, biz ne olduğunu biliriz. Adı Türk milletidir.

OKTAY VURAL (İzmir) - Tamam o zaman.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Niye bu kadar ezilip büzülüyorsunuz, ıkınıp sıkınıyorsunuz? Dosdoğru söyleyin.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Aramızdaki fark şudur: Siz herkesi Türk yapmak için zorluyorsunuz, herkesi âdeta ırkçı bir yaklaşımla ele alıyorsunuz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne zorlaması ya?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Türk milleti ırka dayanmaz, Türk milleti ortak değerlere dayanır. Bu değerleri kabul eden de bu ülkenin vatandaşıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bakın, Türkiye Cumhuriyeti’ne…

OKTAY VURAL (İzmir) – Türk Silahlı Kuvvetleri de Türk milletine zorlama mı? “Türk Silahlı Kuvvetleri” diyoruz. Bu nasıl zihniyet ya, bu nasıl bir zihniyet?

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Tek millet değil, kabul edeceksiniz, zorla da olsa kabul edeceksiniz.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Biz asla kabul etmeyeceğiz.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Görürsünüz nasıl kabul ediyorsunuz.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Asla kabul etmiyoruz.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - …vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk’tür. Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk’tür diyorum.

Hepinizi, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi, birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ilâ 21’inci maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen, Münir Kutluata Sakarya Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) – Sayın Bakan, Meclisi selamladıktan sonra, önce sizin dikkatinizi bir hususa çekmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Sayın Başkan; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakan, bu millet hiç kimseye “Sen Türk’sün” dememiştir, zorla kimseyi Türk yapmamıştır; bu millet ve bu devlet herkese “Sen de Türk’sün” demiştir. Büyük bir tarihin arkasından büyük bir medeniyetin devam ettiricisi olarak ve yedi düvele karşı varlığını korumuş bir millet olarak “Sen kenarda kalma, kendini yabancı hissetme, hepimiz aynıyız, sen de Türk’sün.” demiştir. Göreviniz icabı ve geçmişiniz icabı siz bunu biliyorsunuz, siz bunu biliyorsunuz Sayın Bakan.

ÖZDAL ÜÇER (Van) - O yüzden mi Zilan katliamını yapmıştır, o yüzden mi Dersim katliamını yapmıştır, o yüzden mi Amed katliamını yapmıştır?

MÜNİR KUTLUATA (Devamla) – Bu milleti, bu yüce milleti, bu yüce gönüllüğünden ötürü devamlı suçlamak bu milletin oyuyla iktidar olmuş bir iktidarın mensuplarına yakışmıyor.

Şimdi, yasaya geliyorum, tasarıya geliyorum.

Değerli milletvekilleri…

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Herkese zorla “Türküm” dedirtiyorsunuz. Her sabah çocuklara “andımız” diye bir yemin okutuyorsunuz.

MÜNİR KUTLUATA (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bu tasarının adı uzun ama amacına göre adlandırmak gerekirse, bu tasarı askerliği Türk vatanını koruma görevi olmaktan çıkaran, Türk ordusunu da silahlı terör örgütü güçleri önünde engel olmaktan çıkaran bir tasarıdır. Tasarı bunu 17 ve 18’inci maddeleriyle yapıyor. 17’inci madde Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 2’nci maddesinin birinci fıkrasını değiştiriyor, diyor ki: “Askerlik harp sanatını öğrenmek ve yapmak mecburiyetidir.”

OKTAY VURAL (İzmir) – Lejyoner yani.

MÜNİR KUTLUATA (Devamla) – Aslına bakıyorsunuz İç Hizmet Kanunu’nda orijinal hâl şudur: “Askerlik Türk vatanını, istiklal ve cumhuriyetini korumak için harp sanatını öğrenmek ve yapmak mükellefiyetidir.” “Türk vatanını, istiklal ve cumhuriyetini korumak için” kısmını çıkarıyorsunuz. Merak edilen konu şudur, bu tasarının İç Hizmet Kanunu’nun 35’inci maddesinin arkasına saklanmasından şüpheleri celp eden husus şudur: Neden bunu çıkarıyorsunuz? Kanunu getirenlere soruyorum, tasarıyı getirenlere soruyorum. Mademki bunu çıkarıyorsunuz, bakın yeni bir madde yazmıyorsunuz, bir kanun maddesinin baştaki sebep olan hükmünü çıkarıyorsunuz, kalan kısmını yazıyorsunuz. Kalan kısmı nedir? “Harp sanatını öğretmek.” Baş kısım nedir? “Türk vatanını, istiklal ve cumhuriyetini korumak” o zaman neden şunu yapmıyorsunuz, dürüstlük bunu gerektirir, demek gerekir ki: “İlgili maddenin İç Hizmet Kanunu’nun 2’nci maddesinin birinci fıkrasından ‘Türk vatanını, istiklal ve cumhuriyetini korumak için’ kısmını çıkarıyoruz.” dersiniz, o zaman yeni bir madde yazmadığınıza göre kalan kısım kanun hükmü olarak devam eder. Bunu diyemiyorsunuz, çünkü bunu demiş olmak maksadı ele vermiş olur. Burada bile maksadın gizlendiğini çok açık şekilde görüyoruz.

Şimdi, askerlik vatanı korumak için yapılmayacak ise askerlik ne için yapılacak, bunun bilinmesi lazım. Askerlik ne için yapılacak, bunu kürsüye çıkan kanunun ilgilileri ve sorumluları açıklaması lazım. Öyle anlaşılıyor ki, demek istiyorsunuz ki: “Harp sanatı bir altın bileziktir öğren, nerede uygularsan uygula.” Kanunun şekli budur. Eğer bu hâle getiriyorsanız, o zaman, bunu, taşeronlara mı vereceksiniz, kurslar eliyle mi yerine getireceksiniz, bunları da burada açıklamanız gerekirdi.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Madde 18’de o yazmıyor.

MÜNİR KUTLUATA (Devamla) - Madde 18’de çok daha kötü şeyler yazıyor. Şimdi madde 18’e geliyorum. İftihar ettiğiniz madde 18’e şimdi geliyorum.

Şimdi, bu kanunda bu değişikliğin zamanlaması da çok enteresan. Bakın, değerli milletvekilleri, bu değişiklik yani askerliği Türk vatanını koruma vazifesi olmaktan çıkaran değişiklik sözleşmeli askerlik uygulamasının iflas ettiği, iflas ettiği de söz konusu bu kanun tasarısının daha giriş genel gerekçesinin ilk cümlelerinde açıklanıyor; “İflas etti.” deniliyor, deniliyor ki, ifadeyi aynen alıyorum: “2013 yılı için 24 bin, 2014 yılı için 33 bin olarak öngörülen sözleşmeli personel alma konusu, sadece 579 olarak gerçekleşebilmiştir.” Bakın, 57 bin fiilî kadroya karşı 579 sözleşmeli asker temin edebilmişsiniz yani sadece yüzde 1’ini temin edebilmişsiniz. Buradan görmüş olmalısınız ki, hiç bilmiyor olsanız bile buradan görmüş olmalısınız ki bu iş parayla, maaşla yaptırılamaz, bu iş vatan sevgisiyle yaptırılır. Daha bu konu görüşülürken aynı kanunun içinde, diğer taraftan, siz bunu vatan vazifesi olmaktan çıkarıyorsunuz. Bunu sizlerin takdirine bırakıyorum.

Tasarının 18’inci maddesine gelince: Değerli milletvekilleri, tasarının 18’inci maddesi bakın, 35’inci maddeyi düzenliyor. 35’inci madde çok kısa bir madde: “Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Türk yurdunu ve Anayasa’yla tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyetini korumaktır görevi.” vazife bu. Şimdi, siz bunu çıkarıyorsunuz, diyorsunuz ki: “Vazife, Türkiye’ye dışarıdan gelecek tehditlere karşı Türk yurdunu korumaktır.” Eğer burada maksat, “Bu 35’inci madde ihtilallere gerekçe yapıldı.” diye bunu düzeltmek olsaydı, siz bunu çok net bir şekilde tahkim ederdiniz; yanlış anlamaya, mazeret olmaya sebep olmasın diye tahkim eder, ihtilallere mazeret edilemeyecek hâle getirir, güçlendirirdiniz. Bizim de bir itirazımız olmazdı, bu geçerdi ama siz bu genel şikâyet konusu olan, yanlış anlaşıldığı zannedilen bir maddeyi bahane etmek suretiyle Türk ordusunu terör güçlerinin önünden çekiyorsunuz. “Terör güçleri yurt dışına çıkıyor” derken, çıktı mı, çıkmadı mı diye Türkiye’yi tartıştırırken, çıkmadığını sonra kendi ağzınızla ifade etmişken, Türk ordusunu fiilî olarak olmasa bile görevi itibariyle yurt dışına çıkarmış oluyorsunuz. Bunlar gerçekten yakışmıyor. Bunu özellikle ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, eğer 35’inci maddeden şikâyet var idiyise bu, bu tarzda tahkim edilir ve yanlış anlamalara fırsat verilmezdi. Eğer siz 35’inci maddeyi ihtilal gerekçesi olarak görüyorsanız, o zaman ihtilallerin de meşru olduğunu kabul etmiş duruma düşersiniz. İhtilaller hiçbir şekilde meşru değildir, hiçbir maddeye de dayandırılacak hâli yoktur. Ayrıca Anayasa’mızda“Kaynağını Anayasa’mızdan almayan hiçbir gücün kullanılması meşru değildir.” denildiğine göre hiç kimse bunu ihtilal gerekçesi, önceden de yapmış olamaz, şimdi de ihtilal gerekçesi sayılamaz. Ama neden bu Türk Silahlı Kuvvetlerinin görevi bu şekilde daraltılıyor ve içerideki alan silahlı terör örgütüne bırakılmış oluyor?

Şimdi, iktidarın bir sıkıntısı vardı. Terör örgütü, “Yurt dışına çıkıyorum.” demek suretiyle anlaşma, sözleşme, terör örgütüyle pazarlık yapılan zelil masalarda, zelil görüşme masalarında Türk milleti ve Türk ordusu yenilmiş, kaybetmiş taraf olarak Hükûmet tarafından kabul edilip bu görüşmeler yapılırken göstermelik bir yurt dışına çıkış hareketliliği bekleniyordu, öyle gösteriler yapıldı ve sonunda gelindi denildi ki: “Bu sırada Türk Silahlı Kuvvetleri ne yapacak? Görevi teröristi etkisiz hâle getirmek ve vatan bütünlüğünü korumak. Bu sıkıntı konusuydu ve verilen şifahi talimatlarla Türk güvenlik güçleri seyirci konumuna getirildi.

Şimdi, bu kanunla yapılan, değerli milletvekilleri, eğer bu tasarı kabul edilirse bölücü güçlerle mücadele etmek Türk ordusunun görevi olmaktan çıkarılıyor ve iktidarın Türkiye'de alanı, bölücü silahlı güçlere fiilî teslim hâli resmiyet kazanmış oluyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MÜNİR KUTLUATA (Devamla) – Bu bakımdan bu vicdani sorumluluğu, bunun yarın sorulabilecek Türk milleti nazarında hesabını göze alabilenler varsa bu kanunun geçmesi için gayret sarf edecekler, değilse Türk milletinin bu kadar örselenmesi ve bölünmesi yolunda katkı yapmanın vebaline girmemek gerekir düşüncesiyle yüce Meclisi bu yanlış yoldan çevirecekler. Takdir sizin.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Osman Taney Korutürk. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA OSMAN TANEY KORUTÜRK (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, bugün görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı hakkında Millî Savunma Komisyonundaki arkadaşlarımız kapsamlı bir muhalefet şerhi koydular. Bu muhalefet şerhi elimizdeki metinde mevcut.

Ben burada iki noktaya işaret etmek istiyorum. Bunlardan bir tanesi, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 35’inci maddesi. 35’inci maddenin değiştirilmesini Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz 2011 seçimlerinin öncesinden itibaren kendi programımıza almıştık, bunun değiştirilmesinde fayda olduğunu düşünüyoruz. Bunun değiştirilmesinde fayda olduğunu, bunun darbelere bir hukuki gerekçe teşkil ettiği için değil ama artık darbelere hukuki gerekçe teşkil ediyor algılanmasıyla birlikte anıldığı için gerekli görüyoruz. Darbelere herhangi bir yasa maddesinin gerekçe teşkil etmesi söz konusu olmamak gerekir, Anayasa’da darbeleri engelleyecek yeterince madde var.

Bu maddede yalnız ciddi bir hata yapılıyor. Bu ciddi hata esas itibarıyla teknik bir hata ve bu ciddi hatanın sıkıntısı, öyle düşünüyorum ki, esas itibarıyla silahlı kuvvetlerin kendisine tedarik ile ilgili olarak gelecek.

Şimdi, bu maddede silahlı kuvvetlerin vazifesi, “Yurt dışından gelecek tehdit ve tehlikelere karşı Türk vatanını savunmak, caydırıcılık sağlayacak şekilde askerî gücün muhafazasını ve güçlendirilmesini sağlamak, Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla yurt dışında verilen görevleri yapmak ve uluslararası barışın sağlanmasına yardımcı olmak.” şeklinde öneriliyor.

Yurt dışından gelecek tehdit ve tehlikeler geçmiş bir konsept. Yurt dışından gelecek tehdit ve tehlikeler konsepti Doğu Bloku’nun çökmesiyle ortadan kalkmış bir konsept. Türkiye’nin de üye olduğu ve savunma konseptlerini birlikte düzenlediği NATO Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatı bu konsepti 1991 yılında değiştirdi. Şimdi, “stratejik güvenlik konsepti” diye bir konsept var. Türk Silahlı Kuvvetlerinin personel alımından teşkilatlanmasına, silah ve teçhizat tedarikine kadar bütün faaliyetlerini “konsepte dayalı ihtiyaçlar sistemi” diye adlandırılan bir sisteme göre yaptığını biliyoruz. Böyle bir eksik konseptle ortaya çıktığınız zaman bu, silahlı kuvvetlerin tedarik konumlarında ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kalmasına sebep olacak. Biz düşündüğümüz zaman sadece dış tehdit değil, Türkiye’nin ciddi iç tehditlerle de karşı karşıya olduğunu görürüz. İç tehditlerin dışında artık şimdi, siber teknik, siber tehdit, siber saldırı şeklinde birtakım elektronik tehditler de var. Onlar bunun içerisine girmiyor. Onun için bunu sadece dış tehdide bağlamak ciddi bir hatadır. O hata bu yasa buradan yasalaşmadan düzeltilirse çok daha uygun olur diye düşünüyorum.

Daha vahim ve daha önemli bir madde: Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 2’nci maddesinde askerliğin tanımına getirilen değişiklik. Askerliğin tanımında askerin yükümlülüğü Türk vatanını, istiklal ve  cumhuriyetini korumak için harp sanatını öğrenmek ve yapmak mükellefiyeti olarak tanımlanırken bunun başındaki savunma konsepti kaldırılıyor ve deniyor ki: “Askerlik: Harp sanatını öğrenmek ve yapmaktır.” “Harp sanatı öğrenmek ve yapmaktır.” demek ne demek? Paralı asker mi yetiştiriyoruz arkadaşlar, niye öğrenecek harp sanatını? Bunlar sözleşmeli asker değil, bunlar paralı asker değil, bunlar gönüllü asker değil, bunlar yükümlü. Askerlik vazifesini yapıyor, bunlar bizim çocuklarımız, askere gidiyorlar. Askerliği niçin öğrensin eğer yurt savunması için değilse? Bunu buraya koyduğunuz zaman askerin mahiyetini değiştiriyorsunuz, askeri paralı asker hâline getirmeyi düşünüyorsunuz. Askeri, yurt savunmasının dışındaki görevlerde de kullanmak imkânı bu yasayla ortaya çıkıyor. O zaman ne oluyor? Suriye’de, mesela, kimse herhangi bir askerî hareket yapmıyor, Birleşmiş Milletlerin kararı da yok, harp sanatını öğrenen askerimizi, genç çocuklarımızı, yükümlüleri Suriye’ye bu sanatı yapmak için gönderebileceksiniz bu yasaya göre. Bu doğru bir şey  mi? Bu çok korkunç bir şey. Bu, yükümlü olarak, görev olarak, vatani görev olarak askere giden çocukları, bu vatani görevin  dışında, yurt savunmasının, vatan savunmasının dışındaki hizmetlere kolaylıkla götürmeye imkân sağlayacak bir düzenleme. Bu düzenlemenin şiddetle karşısındayız, sizlerin de şiddetle karşısında olmanız lazım.

Bakın, geçtiğimiz günlerde Gezi hadiseleri yaşadık. Türkiye'nin her tarafında hadiseler oldu ve bu hadiselerde 1’i polis 6 gencimiz hayatını kaybetti. Bu 6 gencimizden 5 tanesi hakkında hiç kimseden ne bir başsağlığı duyduk, ne bir üzüntü duyduk ama Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz hepsi için üzüntü ifade ettik. Çankaya Belediyesi Çankaya’daki parklara bunların isimlerini veriyor, 6’sının da ismini veriyor, polis olan evladımızın da ismini veriyor. Ama şimdi bu yasayla, paralı asker hâline dönüştürülmüş veya dönüştürülecek olan gençlerimiz de dışarı gittiği zaman oralardan da bu gibi acı vakaların gelmesini beklemek lazım.

Atatürk’ün bir sözü var arkadaşlar, diyor ki: “Savaş yurt savunmasına yönelik, zaruri ve hayati değilse cinayettir.” Askerlerimize harp sanatını niçin öğretiyoruz, niçin yaptırıyoruz? Yurt savunması için değilse, cinayet işlesinler diye mi veya kendimizin cinayet işlemeye mi niyetimiz var? Bu, olabilecek bir şey değil.

Bakın, içimizde pek çok insanın küçük çocukları var, askerliğe gitmeyi bekleyen çocukları var. Anneler, babalar; içimizde pek çok insanın çocukları, içimizde askere gitmeyi bekleyen torunları olanlar da vardır diye düşünüyorum. Bunlar gittikleri zaman, eğer yurt savunması için gidiyorlarsa, o zaman hakikaten askerlik görevini yapıyor, vazifesidir. Türkiye’de askerlik bir yükümlülüktür, oraya gider, ona kimse bir şey diyemez; şehit olur, gelir, bağrına taş basar ama savunma görevi olmadan, askerlik sanatını, askerlik de değil harp sanatını öğrenmek ve yapmaktır. “Harp sanatını yapmak” lafı üzerinde sizlerin düşünmenizi rica ediyorum arkadaşlar. Harp sanatını yapmak, eğer ülke savunmasına yönelik değilse niye yapılır, kime karşı yapılır, nasıl yapılır, neticesi ne olur?

Dolayısıyla, bu madde son derece vahim bir madde. Bu madde, doğrudan doğruya yükümlü askerlik konseptini ortadan kaldıran bir madde. Ha, böyle bir şey düşünüyorsanız, o zaman yükümlü askerliği tamamen kaldırırsınız. Bu, yapılmayacak bir şey değil. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki gibi gönüllü askerlik sistemini kurarsınız, isteyen, sonucunu bilerek, para karşılığı, belli bir süre için gelir, askerlik yapar, dışarıda görevle kullanılır getirilir ama kendi yurdunu, kendi vatandaşlarını, kendisine ait olan değerleri korumak dışında askerlik görevine giden çocuklara harp sanatını öğretmek ve bunu yaptırmak demek çok başka bir şey, çok başka bir anlayış. Bunun üzerinde çok ciddi olarak düşünmek lazım.

Ben “Düşünmek lazım.” diyorum. Belki içinizden birçok kimse de bunları kendi kendine düşünüyor ama Meclis çalışması doğru bir Meclis çalışması değil arkadaşlar. “Düşünmek lazım.” dediğimiz şeylerin üzerinde düşünüp de bir değişiklik olmuyor, hepsi geliyor, geçiyor. Geliyor, geçiyor ama bunların sonuçları, sonra herkese, sadece ülkeye değil, kişilere de tek tek dönebilecek sonuçlar. Ne kadar iyi olurdu, burada aramızda konuştuğumuz şeyleri kendi içimizde tekrar düşünsek, desek ki: “Ya, bakın, burada bir yanlışlık var. Gelin, şunları tekrar komisyonda ele alalım, bir daha bir bakalım. Bugün çıkmasın, ne olur, iki ay sonra çıksın ama doğru çıksın, kimsenin canı yanmasın, memleket zora girmesin.” Ama bu noktalarda değiliz. Otomatik karar alan, hatta şöyle de söylemek lazım: Milletvekillerinin karar alma mekanizmasında çok ciddi bir şekilde pay almadıkları, alınan kararların esas itibarıyla bürokrasi tarafından şekillendirildiği bir sistemin içerisinde milletvekilliği yapıyoruz. Sizler bu şekilde milletvekilliği yapmaktan memnun musunuz? Olduğunuzu sanmıyorum, ben değilim.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Değiller, değiller.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ne öneriyorsunuz, öneriniz ne?

OSMAN TANEY KORUTÜRK (Devamla) – Önerim şu: Ben bir şey teklif ettiğim zaman, ben değil sadece, siz de teklif ettiğiniz zaman illaki “Şu partinindir, bu partinindir.” demeyelim. Bu memleketin seçilmiş insanlarıyız, bu memleketin halkını temsil ediyoruz. Söylediğimiz şeyler ülkenin çıkarları için. “Ya, bunu bugün geçirmeyelim ne olur, Millî Savunma Komisyonu tekrar bunu bir görüşsün.”

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Tabii yapacağız, işimiz bu. Ne yapacağız?

OSMAN TANEY KORUTÜRK (Devamla) – Yapmıyoruz işte. Ben bunları söylüyorum, şimdi kabul edeceksiniz. Elinizi kaldıracaksınız, geçecek.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Yanlış düşünüyorsunuz.

OSMAN TANEY KORUTÜRK (Devamla) – Onu yapmamak lazım. Toplanalım yapalım diyorum, yapmıyorsunuz. Onun için, bunları yapmak isterdim diyorum, sizlerin de istediğinizi tahmin ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Bölüm üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Özdal Üçer, Van Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Genel Kurulu selamlıyorum.

Sayın Başkanın da bizi konuşma kürsüsüne davet etme biçimini birkaç defadır gözlemliyoruz. Başkanlık Divanı ve Başkanlık makamına yakışmaz bir tutum içerisinde olduğunu ifade etmek istiyoruz. Başka milletvekillerini çağırırken “Sayın” ve “Buyurun” hitaplarını kullanırken bize yönelik böylesi bir nezaketten uzak tutumunu kınadığımı belirtmek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Üçel, sözlerini iade ediyorum. Tutanakları ister bakarsınız kimleri nasıl davet ettiğimi.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Duymadık.

BAŞKAN – Tutanakları inceleyin o zaman.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Tamam tutanakları incelediğimizde bakacağız.

MİNE LÖK BEYAZ (Diyarbakır) – Görevini yapıyor, hiç öyle bir şey yok. Ayıp!

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Sizin gibi milletin canını okuyacağıma tutanakları okurum. (BDP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Şovmen ya, tamam şov yapma ya.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Konuşacağım da, bazen susmak daha iyidir. Ben biraz yavaş konuşuyorum.

Sayın Başkan,. bu genel başkanlık göreviniz gereği salonda sükûneti sağlarsanız konuşmamı yapacağım.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Arkadaşlar konuşacak bir şeyi yok susun da otursun.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Çok var, çok var. Anlayacaksan konuşacak çok şey var.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Geç onları geç, şov zamanı değil. Meclisin zamanını alma.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Darbelerden en çok muzdarip olan ülkelerden birinde yaşıyoruz. Herkes darbenin olmaması, sivil demokrasinin olması gerektiği konusunda bir tutum içinde. Ama öylesi yaman bir çelişki var ki darbeden nemalanmayan da yok gibi.

Her on yılda bir darbe olan bir ülkedeyiz. Hatta son dönemler beş yılda bire gidiyor. Sadece askerî darbeler olmadı, sivil darbeler oldu. Sivil darbelere karşı yasal tedbirler nasıl alınır onu da düşünmek lazım. Askerin darbe yetkisinin elinden alınmasına ilişkin bütün Meclisin, halkın önüne çıktığında Meclis üyelerinin hepsinin istisnasız bir şekilde “Biz bu ülkede darbe olmasına karşıyız, darbelerin olmasını istemiyoruz.” diye açık beyanatlarda bulunduğunu hepimiz gözlemledik dönem dönem. Ama darbelere karşı sessiz kalındığı da gözlendi.

Darbeyi kimler yaptı, askerler tek başına mı yaptı? Kenan Evren tek başına mı bu ülkede darbe yaptı? Onun Güvenlik Konseyinde çalışanlar kimlerdi? İlk Meclis kabinesinde kimler yer aldı? Onun adına yetkiyi devralan Hükûmet hangisiydi, hangi politikaları izledi? 27 Mayıs ihtilalini yapanlar kimlerdi, kimler eliyle Meclisi yönettiler? Darbe darbedir arkadaşlar, sivili askerîsi yoktur.

Şimdi, bir darbe de şu an, hâlihazırda Hükûmet tarafından yapılıyor sivil iradeye karşı.

İHSAN ŞENER (Ordu) – Nasıl yani?

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Bir toplumda, bakın, Mısır’da askerî darbe var, sokağa çıkan insanlar güvenlik güçleri tarafından katlediliyor; bu darbedir. Türkiye'de de herhangi bir sebepten dolayı Gezi Parkı’nda veyahut da farklı bir şeyde eyleme çıkan sivil insanlar güvenlik güçleri tarafından katlediliyor; o zaman bu da darbedir.

İHSAN ŞENER (Ordu) – Nerede oldu bu?

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Demokrasinin… Demokrasinin… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Önce Sayın Başbakan çıkıp “Mezara kadar gidecek.” dediği Büyükanıt görüşmesinin özel notlarını paylaşmalıdır, bu Meclisle paylaşmalıdır, halkla paylaşmalıdır.

Darbeler demokrasi karşıtıysa o zaman demokrasiyi güçlendirmek esasında darbeyi yok edecektir. Bin tane darbe karşıtı yasa da çıkarsanız, darbe yapmayı isteyenler darbe yapacak güce geldikten sonra mutlaka darbe yapacaklardır çünkü darbe -hani, hepiniz daha iyi bilirsiniz- darp yani güç, cebir anlamındadır.

Gücü olan eğer vicdanı yoksa darbe yapacaktır ama demokrasi kültürünü geliştirirseniz, demokrasi kültürünü herkes kendine demokrat olmaktan ziyade, bir toplum yaşamının kaidesi olarak benimserse, demokrasiye saygılı bir tutum içinde olursa, darbe niteliği taşıyabilecek bütün kanuni düzenlemeler tasfiye edilir, ondan sonra darbeye karşı bir tutum geliştirilebilir.

60 darbesini kimler yaptı, kimler mağdur oldu, kimler nemalandı? 70 darbesini kimler yaptı, kimler nemalandı, kimler mağdur oldu? 80 darbesini kimler yaptı, kimler nemalandı, kimler mağdur oldu? 90 darbesini kimler yaptı? Mecliste milletvekillerimizi alıkoyup, derdest edip götüren polisler darbe yapmadı mı? O darbeydi, halkın iradesine darbeydi ama demokratik bir birliktelik, özgür bir yaşamdan bahsediliyorsa, tarihten bahsediliyorsa, kardeşlikten bahsediliyorsa, insanlık onurundan bahsediliyorsa, bir kere Türk’ü, Kürt’ü, Laz’ı, Çerkez’i olmaksızın herkes için eşitlik ilkesini ortaya koymak lazım.

Anayasa’nın kendisi darbe anayasasıdır. Zorla herkese “Türk” diyen bir darbe anayasasını zorla bize kabul ettirmeye çalışan bu Meclisin kendisi değil midir? Türk olmayan, Türk olsun ya da olmasın, bütün çocuklara zorla “Türk’üm, doğruyum, çalışkanım.”ı söylettiren bu Anayasa değil mi? O zaman, darbeye karşıysa, bu Anayasa bir an önce değişsin. İşte, 40 tane maddede uzlaşma olmuş. Hangi 40 maddede? Zaten o 40 maddede herkes uzlaşır. Devletin idari yapılanması, işleyişiyle ilgili anayasal kanunlarda uzlaşmasızlık alanı bulmak bir kere kabiliyet gerektirir ama devletin temelini esas alan, demokrasinin temelini teşkil eden ana sözleşmenin ilk 5, 10, 3, hangi maddesinde olursa olsun, bir kere temel bir kriter olacak.

Bu ülkede sadece Türkler yaşamıyor, Türklerden daha çok şehit veren halklar vardır bu ülke için ama onların ismi anılmayacak. Onlar, askerlik görevinde bile terörist kabul edilip, intihar süsü verilerek öldürülecekler. Askerde “İntihar etti, yılan soktu, zehirlendi, duvardan düştü, eğitim zayiatı.” diye kaç insan yaşamını yitirdi son on yıl içinde? Bine yakın. Bakın, dünyada savaşan devletleri istatistikleriyle değerlendirin, birçok ülke bu kadar askerini kaybetmemiştir. Hangi ülkede bir teğmen askerlerinin eline pimi çekilmiş el bombasını verip de katlediyor? O pimi çekilmiş el bombasını o askerlere veren teğmen kaç yıl ceza yedi? İki buçuk yıl, üç yıl. Ama, bir panzere taş attı diye bir çocuk on üç yıl ceza yedi. O zaman, o çocuk “Bu ülkede taş atmanın cezası bomba atmanın cezasından daha çoktur. Ben bir dahaki sefere bir şey atacaksam o zaman taş atmayayım.” demez mi? Der.

Demokrasiyse, insanlık onuruysa, özgürlükse, eşitlikse bunun pazarlığı olmaz. Darbeye karşıysanız karşısınızdır, değilseniz değilsinizdir. Bu Mecliste eğer bu madde hâlen tartışılıyorsa, ulusal güvenlik, iç güvenlik, dış güvenlik tartışılıyor ve askere yetki veriliyorsa, o zaman şu yazıyı şu duvardan sökün atın.

Ha, AKP politikası “Askerden yetkiyi aldık, polise verdik.” sözleşmesine götürüyorsa, o zaman polis devleti, o da polis darbesi olur.

Esası tartışalım; bu ülkede yaşayan halkların birlik, beraberlik değerlerini tartışalım, “Bir arada daha çok nasıl yaşayabilinir”in esaslarını tartışalım, herkesin dilini, dinini, düşüncesini, siyasetini, ideolojisini, özgürce yaşayabileceği esasları tartışalım; kanun düzenlemesiyse bu esasta tartışalım, birliktelikse bu esasta tartışalım.

“Özgürlük mücadelesini veren Kürtler teröristtir.” diyorsunuz, “Hakkını arayan emekçi teröristtir.” diyorsunuz, “Panzere taş atan çocuk teröristtir.” diyorsunuz; bir çocuğa su sıkan panzerdir terörist olan, insanları asit kuyularına atan devlettir terörist olan. Bunları, esası tartışalım.

Eğer birliktelikse, burada herkesin birliktelikten yana, açık yürekli ve demokrat olması gerekiyor. Demokrasiden yanaysak zaten bütün darbeyi andıran yasaları temizlemek gerekiyor, Anayasa’da, kanunlarda... Seçim Kanunu darbenin kendisidir. Yüzde 10 baraj darbe değil midir? Niye değiştirmiyorsunuz? Siyasi Partiler Kanunu darbenin kanunu değil midir? Gelin değiştirelim. Millî Eğitim Temel Kanunu bütün dilleri yok eden bir kanun değil midir? Gelin değiştirelim ama yok…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - …sadece laf olsun torba dolsun, dostlar alışverişte görsün hesabıysa, o zaman bazı şeyleri enikonu tartışmak lazım.

Teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Bölüm üzerinde şahsı adına söz isteyen Süleyman Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu kürsü milletin kürsüsü; bizler de bu kürsüyü onun adına kullanıyoruz. Bugün devletine ve milletine hizmet eden bir kişinin, bir uzman erbaşın şahsıma gönderdiği bir mektubu sizlerle paylaşmak istedim, onların sesi olmak istedim. Bu cümleleri, en güzel yıllarını, gençliğini vatan savunmasına ve milletine hizmetkârlığa adamış birinin, âdeta büyük aşkından karşılık görememiş bir sevgilinin duyguları olarak gördüğüm için sizlerle de paylaşmak istedim, olur ya, senelerdir ifade ettiğimiz sıkıntıyı belki onun cümleleri sizlere daha iyi anlatır diye. Uzman erbaş kardeşimiz, 45 yaşını doldurduğundan üzerindeki üniforması, ayağındaki botları çıkarılmış, binlerce uzman erbaştan sadece birisi.

Şöyle diyor bu kardeşimiz: “Sayın Vekilim, geçen hafta cuma günü itibarıyla yirmi yıl önce gönüllü olarak girdiğim Türk Silahlı Kuvvetlerine ve gönüllü olarak giydiğim üniformamı zorunlu olarak çıkarmak zorunda kaldım. Son cumaydı, üniformama veda edecektim. Sabah zor kalktım ve üniformamı çok değişik duygular içerisinde elim titreyerek giydim ve botlarımı bağladım. İçimden servise binmek gelmiyordu, iş yerine yürüyerek gittim. İşe son kez üniformayla gitmek benim için çok zor oldu. Yolda giderken hep düşündüm ‘Ben bir yerde hata yaptım da yirmi yıldır giydiğim, üzerimde şerefle taşıdığım üniformamı zorla mı çıkartıyorlar?’ diye. Sicilim pekiyiydi. 60 adet takdirim vardı. Dosyamda hiçbir cezam yoktu. Bir gün dahi istirahat almamıştım. Bir yıl yurt dışında görev yaptım. Yıllarca, çocuklarım hastalandığında eşime ‘Sen götür, benim işim var.’ dedim. Yıllarca gönüllü hafta sonu mesaiye kaldım ama şimdi bakıyorum, 45 yaş sınırı nedeniyle dört saat sonra bu üniformayı giyemeyeceğim. Gönül isterdi ki kendi isteğimle ayrılayım. İşe gidene kadar bunları düşündüm. Sıkıntılar başlamıştı eşim ve benim için, psikolojimiz bozulmuştu. Evdeki yaşanan olaylardan çocuklar da etkilenmişlerdi. İşte o gün gelip çatmıştı ama o günü yaşamak çok zordu, ancak onu yaşayan bilirdi. O son gün saatler geçmek bilmiyordu ve öğlen olmuştu. Öğleden sonra komutanımdan son iznimi aldım ve eve geldim. Botlarımın bağlarını çözdüm, içeri girdim, üniformamı her zamanki yerine astım. Botlarım üç gündür kapının önünde duruyor, ne eşim ne de ben botlarımı içeri almıyoruz. Sanki botlarımı yeniden giyecekmiş gibi her sabah onlara umutla bakıyorum.

Herhangi bir kimse özel bir şirkette 1.000 lira ile işe girse, yirmi yıl sonra ikiye, üçe katlanır ama ben mesleğe yeni başlayan uzman arkadaşımla yirmi yıldır hep aynı maaşı aldım, çünkü kamu kurum ve kuruluşlarında tek ek göstergesi olmayan biziz. Bir yılda herhangi bir nedenle üç ay istirahat alsak atılırız, bir yılda otuz gün disiplin amirlerimizden ceza alsak ya da mahkeme kararıyla bir gün ceza alsak işten atılırız.

Bütün herkese kadro verdiniz, uzman erbaşlara neden kadro verilmiyor, neden bizlere sahip çıkılmıyor? En zor şartlarda, terörle mücadelede en ön saflarda mücadele ettiğimiz için mi?” diye soruyor.

“Sayın Vekilim, 45 yaşından sonra Türk Silahlı Kuvvetleri bizi istemiyorsa, devlet memuru yapsınlar 56 yaşına kadar. 2010 ağustos yasasında 45 yaş sınırıyla sözleşmesi feshedilen uzman erbaşlar maaş bağlanana kadar memur edilir denildi ve memur oldular. Yanlarındaki memurlar 56 yaşına kadar çalışabilir iken ‘Sen uzman erbaşsın, gününü doldurup emekli olacaksın’ denildi. 6000 sayılı Yasa, uzman erbaşları memur değil mağdur etti.” diyor.

Değerli arkadaşlar, bu ve benzeri birçok sitemlerde bulunuyor. Gerçekten bu sese kulak vermemiz lazım çünkü 43 bin uzman erbaş adına konuşuyor bu kardeşimiz ve bu kardeşimizin oğlu da bir mektup yazmış yine. Kısaca şunu söylüyor: “Babamın haksızlığa ve adaletsizliğe maruz kaldığını düşünüyorum. Bu durumda benim gibi nice uzman erbaş çocukları var, ben sadece onlardan biriyim. Bu sorunun giderilmesinin üniversite hayallerimin gerçek olmasını sağlayacağını düşünüyorum.” diyor.

Kıymetli arkadaşlar, bir de 8 yaşında bir kızı var, o da kendi kalemiyle derdini anlatmak istemiş, bir ev çizmiş. Bu “Bugüne kadar bir evimiz olmadı, ben resmini çizip gönderiyorum.” diyor.

Kıymetli arkadaşlar, bu satırlar, bu çizgiler samimi çizgiler. Bu siyaset üstü bir mesele.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

S.NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Gelin bunu Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak çözelim ve umut içinde olan birçok uzman erbaşa da Parlamentomuzun şefkatini gösterelim diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Bölüm üzerinde şahsı adına söz isteyen, Selçuk Özdağ, Manisa Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 479 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Türkiye son elli yılda demokrasiye karşı yapılmış birçok müdahale gördü, millet olarak da çok ağır bedeller ödedi. Darbeler, ülkemizin yakın tarihinin karanlıkta kalmış dönemleridir. 12 Eylül darbesini yapanlar, demokratik düzene karşı yaptıkları bu müdahaleye Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 35’inci maddesini gerekçe olarak göstermişlerdir. Maalesef daha sonraki dönemlerde de askerin siyasete yaptığı her müdahalede, 35’inci madde durumdan vazife çıkarılan bir darbe emri gibi mütalaa edildi. Böylece bir yasa maddesi, yasa dışılığın aracı hâline getirildi. Dünyanın hiçbir yerinde darbe yapmanın yasal bir meşruluğu yoktur. Yasalar düzensizliğin değil, düzenin, nizamın aracıdır.

Değerli milletvekilleri, 35’inci maddeye baktığımız zaman, aslında bu maddenin askere darbe yapma yetkisi vermediği görülmektedir. Çünkü bu maddeyi böyle yorumlamak, darbecilerin yasada yazan bir emri yerine getirdiği şeklinde görüleceği için, tüm darbe yargılamalarını anlamsız kılar. Yasayı, darbe yapmayı meşru gösterecek şeklinde yorumlayanlar, yaptıkları darbelere yasal kılıf bulmak isteyen darbecilerdir.

Değerli milletvekilleri, ülkeyi yönetmek siyaset kurumunun görevidir. Bunun için hukuk dışılığın vasıtası hâline getirilen her türlü vasıtanın ıslahı ve demokrasinin gereklerine göre yeniden tanzimi elzemdir. Darbecilerin elindeki her türlü istismar malzemesini almak, elbette bu yüce Meclisin ve hepimizin görevidir.

Yasa değiştirmekle darbelerin önünün alınacağını düşünmek bir yanılgıdır. Osmanlı Devleti’ni yönetenler de Yeniçeri Ocağını lağvederken bir daha darbelerle karşılaşmayacaklarını düşünüyorlardı. Yeniçeri Ocağı lağvedildi ama yeniçeri ruhu devam etti. Kendilerine başka kılıflar bularak geleneklerini sürdürdüler.

Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu, 1961 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Başbakan Adnan Menderes ve bakanları idam sehpasına gönderen 27 Mayıs darbesi yapıldığı zaman şimdi değiştireceğimiz yasa yoktu. Bu da demek oluyor ki, darbecilerin demokrasiye müdahale etmesi için illa böyle bir yasanın bulunması gerekmiyor. Eğer, bir ülkede darbe kültürü varsa yasasının olup olmaması birinci derecede mühim değildir. Asıl olan, darbelere ve darbecilere cesaret veren kültürel zeminin kurutulmasıdır. Aslında bu yasa da, bu kültürel altyapının ıslahı için atılmış önemli bir adımdır. Bugünlerde Mısırda yaşanan olayları bir yönüyle böyle yorumlamalıyız. Bir yıl önce demokratik bir yolla seçilen Mursi’ye karşı, bir yıl sonra darbe yapılan bir ülkede, yerleşik demokrasi kültüründen bahsetmek söz konusu bile olamaz. Sadece seçim yapmakla bir ülkede demokrasi yürümez. Daha önemli olan demokrasi kültürünün oluşmasıdır.

Ülkemiz darbe kültüründen kurtulma noktasında son yıllarda çok önemli aşamalar kaydetmiştir. Ama bunu tahkim etmek, hem yasal prosedürü hem de toplumsal zemini özgürlükçü, şiddet unsuru taşımayan, her düşünceye saygılı bir noktaya getirmek hepimizin görevidir. Demokrasi hukukla ve ona sahip çıkan bireylerle korunur. Bu kültürü derinleştirmek yasa yapmak kadar önemlidir.

12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandum öncesinde, bazıları ısrarla darbecilerden hesap sorulamayacağını, 12 Eylül darbesinin zaman aşımına uğradığını iddia etmişlerdi. Zamanla bu iddiaların ne kadar mesnetsiz olduğu ortaya çıkmıştır ve darbeciler yargıya hesap vermeye başlamışlardır. Bu ve benzeri yargılamalar darbeci geleneğin yok edilmesi ve bu zihniyetten kurtulmamız açısından atılmış önemli adımlardır. Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu değişikliği de bu anlamda atılmış önemli bir adımdır.

Değerli milletvekilleri, bugünkü dünyada ülkelerin itibarı sahip oldukları demokrasinin gelişmişlik değeriyle ölçülmektedir. Üzerinde yaşadığımız coğrafya, her zaman demokrasisi, ekonomisi ve ordusu güçlü bir devlet olmamızı gerektirmektedir. Demokrasiyi özümsemiş, darbeci zihniyetten arınmış güçlü bir ordu, Türk milletinin her zaman göz bebeği olacaktır.

Değerli milletvekilleri, benim de üyesi olduğum ve çalışmaktan büyük gurur duyduğum Darbeleri Araştırma Komisyonu Raporu’nun “Sonuç ve Öneriler” kısmı, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu olan 4 partinin imzasıyla yazılmış ve üzerinde ittifak edilmiştir. Bu önerilerin bir tanesi de, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun değiştirilmesidir, diğeri ise Millî Güvenlik Kurulunun sivil yapının kontrolünde ve tavsiye organı şeklinde yapılandırılmasıdır.

Değerli milletvekilleri, demokrasimizi ve cumhuriyeti koruma görevi öncelikle milletimize aittir. Türk Silahlı Kuvvetleri, milletimizi ve sınırlarımızı dış düşmanlarımıza karşı koruduğu zaman, zaten, doğal olarak cumhuriyetimizi de korumuş ve kollamış olacaktır. İçeride ise asayişimizi korumak emniyet güçlerimizin görevi olmalıdır. Millî Güvenlik Kurulu ise olması gerektiği gibi tavsiye organı olarak görev yapmalıdır.

Değerli milletvekilleri, biz, burada, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nu, Türkiye'yi değişen dünyaya entegre etmek için, kanunla korunmayıp ve cumhura emanet edilmiş bir cumhuriyet için, orduya asıl görevinde saygınlık kazandırmak için, garnizon cumhuriyeti değil sivil cumhuriyet için değiştiriyoruz.

Unutulmamalıdır ki, demokraside bütün senaryoları halk yazar, bütün rolleri halk dağıtır, bütün roller sandıkta dağıtılır, kimin aktör kimin figüran olacağına halk karar verir. Bundan ötesini düşünmek abesle iştigaldir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – İnşallah, değiştireceğimiz bu düzenlemeyle, bir yandan demokrasimizin ihtiyacını çözeceğiz, bir diğer yandan da millet iradesini hâkim kılacağız.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Bölüm üzerinde on beş dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Bakan, anlaşılan bu kanunla siz orduyu kaldırıyorsunuz, yerine Hamas’tan, El Kaide’den, Müslüman Kardeşlerden, çoğunluğu bunlardan olmak üzere polis teşkilatı kuruyorsunuz. Bunun açıkçası şu: Ordudan çok rahatsızsınız. Bu orduyu öyle bir şekle sokuyorsunuz ki, artık ordu diye bir şey Türkiye'de kalmıyor. Bunun sebebini açıklar mısınız? Bu neden kaynaklanıyor, bu ordu düşmanlığınız?

Evet, orduda geçmişte birtakım hatalar yapanlar oldu, ihtilaller yapıldı. İhtilaller yapıldı diye bu orduyu feshetmek mi lazım, bu duruma mı düşürmek lazım.

Yarın, içeride bir polisle ordu çatıştığı zaman ne olacak bu memleketin hâli? Yani o duruma getiriyorsunuz memleketi. Bugün polisin içinde gençlerin gözüne direkt ateş eden kişiler Türk vatandaşı olamaz, Türk milletinin ferdi olamaz çünkü bunlara şu izlenim yapılıyor…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Tunceli) - …işte, bizim karşımızda olanlar, bunlar kâfirdir, katli helaldir diyorsunuz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, tekrar soruyorum: PKK terör örgütü sizce iç tehdit olmaya devam etmekte midir? Devam etmekteyse bununla mücadele eden Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına PKK terör örgütü üyelerine müdahale etmeme talimatını kimler vermiştir? Verenler hakkında Bakanlığınızda herhangi bir işlem yapılmış mıdır? Bu, anayasal bir suç değil midir?

Bir diğer sorum: Türk Silahlı Kuvvetlerinden sorumlu bir bakan olarak “Türk milleti” kavramını kullanmakta zorlanıyorsunuz. O zaman, Türk Silahlı Kuvvetlerinin adını da Silahlı Kuvvetler olarak değiştirmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Vural…

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, soru sordum ama cevabını almadım.

Faraşin Yaylası’nda PKK terör örgütü silahlı insanlarıyla cenaze töreni düzenliyor, kişiler katılıyor. Güvenlik güçleri bunları görmedi mi, müdahale etme ihtiyacı içerisinde olmadı mı? Yoksa siyasi olarak müdahale talimatı vermiyor musunuz bu girişimler karşısında, PKK terör örgütü silahlarıyla birlikte orada olurken?

Diğer taraftan, 25 Haziranda yapılan Millî Güvenlik Kurulunda, millî güvenlik siyasetini belirleme noktasında Bakanlar Kuruluna tavsiyelerde bulunan, görüş bildiren Millî Güvenlik Kurulunda Türk Silahlı Kuvvetlerinin iç ve dış tehditler karşısında görevlerini sadece dış tehditlere inhisar ettiren bir öneri görüşülmüş müdür, değerlendirmesi yapılmış mıdır? Millî Güvenlik Kurulunda bu konuda bir değerlendirme yapılıp yapılmadığını lütfen Meclis Genel Kuruluyla paylaşır mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Erdem…

ENVER ERDEM (Elâzığ) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, Türk Silahlı Kuvvetler İç Hizmetler Kanunu madde 37 askerin ne şekilde ant içeceğini düzenliyor. “Barışta ve savaşta, karada, denizde, havada, her zaman, her yerde milletime ve cumhuriyetime, doğruluk ve muhabbetle hizmet ve kanunlara, nizamlara, amirlerime itaat edeceğime ve askerliğin namusunu, Türk sancağının şanını canımdan aziz bilip, icabında vatan, cumhuriyet ve vazife uğrunda seve seve hayatımı feda edeceğime…” şeklinde yapılan yeminin size göre sakınca teşkil eden bir yönü var mıdır? Bu maddeyi de kaldırmayı düşünüyor musunuz? Çünkü içerisinde “Türk” kelimesi geçiyor, “namus”, “şeref” geçiyor, “cumhuriyet” geçiyor. Bunları kaldırmayı düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Korkmaz…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Bakan, bir yılı geçti, Genel Kurulda “Sivil memurların diğer kurumlara geçişlerinde muvafakat alma sorunları var.” dediğimde “Kim muvafakat istiyorsa buna yardımcı olacağız.” demiştiniz. Hiçbir gelişme olmadı. Türk Silahlı Kuvvetlerini temsil eden Sayın Bakanın bir ağırlığı olur, siyasal sistemimizde az konuşur, öz konuşur ama verdiği sözlerin arkasında durur. Bu sorunu genel olarak çözmediğiniz gibi, şehit eşleri ve kardeşlerine de muvafakat vermiyorsunuz. Çıkaracağınız bir genelge ile çözülebilecek servislerdeki sıralamaları, lojmanları, hatta içtimaya çıkarılması gibi birçok soruna da sırtınızı döndünüz. Sivil memurları kucaklamakla hiçbir şey kaybetmeyeceksiniz. Aksine, Türk Silahlı Kuvvetleri, onların iş memnuniyetini artırmakla daha da güçlü olacak.

Sayın Bakan, verdiğiniz sözleri ne zaman tutacaksınız? İnsan hakları hakkında yaptığınız tumturaklı konuşmaları ne zaman Bakanlığınızda uygulamaya başlayacaksınız?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Türkoğlu…

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, birinci bölümde sorduğum soruya cevap alamadım. Yani böyle “başıbozukluk” diye tarif edebileceğimiz, hem şehirlerimizde polislerin yanında sivil kıyafetli, eli sopalı, palalı adamlar geziyor hem de belli bir coğrafyayı sizin “silahlı örgüt” ya da “silahlı grup” dediğiniz PKK’lı teröristler kontrol ediyor. Bununla ilgili düşüncelerinizi almak istiyordum.

Bir de astsubaylarımızın ciddi sorunları var. Ek gösterge, çalışma şartları, OYAK’ta temsilleri gibi, emeklilikte aldıkları ücretlerle ya da birinci dereceden emekli olamamaları, yani 3600 ek göstergeleri var ama çoğu 3600’den emekli olamıyor. Dolayısıyla, böyle sorunları var, bunlara ilişkin intibaklarında sağlanacak bir düzenleme ne zaman gelecek? Onlar da bu konuda bizden bir çözüm bekliyorlar.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, devletin susturmadığı, sözde terör örgütü liderinin talimatıyla susmuş silahlar gerçekten susturulmuş mudur? Öyleyse ne karşılığında?

İki, tekrar başlaması gene sözde terör örgütü liderinin talimatıyla mümkün olmaması için ne gibi tedbirler alıyorsunuz? Güvenliği terörist başının iki dudağının arasına mı emanet ettiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Sakık…

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, ben de teşekkür ediyorum.

Aslında hayırlı bir maddeyi görüşüyoruz. Gecikmiş de olsa önemlidir Türkiye siyaseti açısından ama diliyoruz, umuyoruz, Genelkurmay’ın da çok yakın bir tarihte Millî Savunma Bakanlığına bağlandığı bir süreci hep birlikte yaşarız. Demokratik ülkelerde bu adımlar çoktan atıldı, bizim ülkemizde de atılması gerekir.

İkinci bir konu: Beş-altı aydır ülkemizde silahlar sustu. Kan yok, gözyaşı yok, tabut yok, ölüm yok. Bu sürece katkısı olan herkese çok teşekkür ediyorum. Yani, sadece insanları savaşa gönderen bir ordu değil, ordular da barışa hizmet eder. Bu konuda, bu sürece uygun adım atan herkese çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Öncelikle hem ordumuz -Türk Silahlı Kuvvetlerimiz- hem de polisimiz bu devletin hukuki organlarıdır ve her birisi de Türk milletinin güvenliğini sağlamak için… Niye güvenliğini sağlıyor? Anayasa’yla tanınmış, yasalarla tanınmış hak ve özgürlükleri kullanmak için var. Eğer milletin can güvenliğini sağlayamazsan diğer hak ve özgürlükleri kullanamaz, seyahat özgürlüğünü kullanamaz, mülkiyet hakkını  kullanamaz. Dolayısıyla, güvenlik esas çünkü hak ve özgürlüklerin kullanılması için güvenlik gereklidir.

İki: Polisle ordu niye çatışsın? Kendi düşüncenizde var. Polis ve ordu Türkiye devletini daha güçlü kılmak için var, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını daha özgür bir ortamda yaşatmak için var.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Alternatif kuvvet yaratıyorsunuz işte.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Dolayısıyla da kurumlar arasında iş birliği ve diyalog açısından hiçbir sıkıntı yok. Tüm vatandaşlarımızın böyle olmasını isterim ancak aykırı düşünenler her zaman olabilir ancak bunun da gerçeği yansıtmadığını ben ifade etmek isterim.

Türk Silahlı Kuvvetlerimiz tarihinde hiç olmadığı kadar kendi görevini yapmakta ve en güçlü dönemindedir. Yurt dışında birçok NATO toplantısına katılmış, birçok ülkenin savunma bakanını, silahlı kuvvetlerini gitmiş, görmüş, incelemiş ve birçok anlaşmaya imza atmış bir kişi olarak söylüyorum.

Sayın Işık dedi ki: “PKK iç tehdit olarak devam ediyor mu?” Devam ediyor. Bununla ilgili terörle mücadelemiz devam ediyor mu? Devam ediyor, eksiklerimizi de gidermeye çalışıyoruz. Bakın, bugün, burada, terörle mücadele sırasında, Bakanlar Kurulu kararıyla acil durumlarda valilere de gerekirse güvenlik bölgesi ilan edilebilme yetkisi şey ediyoruz. Peki, bir başka arkadaşımız “Ya, şimdi, işte, terörle mücadele yok, silahın bırakıldığı sürece geçildi. Buna ne ihtiyaç vardı?” diyen de oluyor. İşte, gördüğünüz gibi, demek ki ihtiyaç olan kanunlar da getiriliyor. Gönül arzu eder ki burada, bu ülkede hiçbir terörist örgüt olmasın, organ da olmasın, biz bu kanunları da kullanmak, uygulamak durumunda da kalmayalım.

İki: Biz Türk milletinin adından hiçbir zaman gocunmadık. Türkiye Cumhuriyeti adı da böyledir, bundan hiç kimsenin rahatsız olduğu yok. Türk Silahlı Kuvvetleriyle biz gurur duyuyoruz. Dolayısıyla, bu ülkenin, bu memleketin bir evladı olmaktan, bu ülkeyi yarına, ama 75 milyonu ayrım gözetmeksizin hepsi “Bu ülkenin vatandaşıyım.” diyerek alnı açık, başı dik şekilde, gururla Türkiye Cumhuriyeti pasaportunu her yerde taşımasından daha güzel bir şey var mı? Biz bunu istiyoruz. Ve bu nasıl olur? Türkiye’yi güçlendirmekle olur, maddi yönden, manevi yönünden, vatandaşlar arasındaki yanlış algılamaları ortadan kaldırarak, bölücü unsurlar değil, birleştirici, ortak noktalarımızı öne çıkararak. Tek 1 tane ayrılığımızı öne çıkarıp da 99 tane ortak noktamızı tahrip etmememiz gerektiğini söylüyorum, bizim düşüncemiz budur. 99 ortak noktamız var, 1 farklı noktamız var; farklı noktan senin olsun, 99 ortak nokta bizim bin yıl bir arada yaşamamız için yeterlidir. Bu ülkeyi büyüttüğümüz zaman herkes bundan pay alır; özgürlüklerden de, ekonomiden de, haktan da pay alır. Hakkâri’ye havaalanı yapılıyor, Şırnak’a havaalanı yapılıyor, Bingöl’e –bugün, herhâlde, açıldı- havaalanı yapılıyor, işte, İstanbul’a havaalanı yapılıyor, otoyollar yapılıyor. Yani, özgürlük, haklar büyürse her yer de büyür. Oradan dolayı hiçbir sıkıntı olmaz diye düşünüyorum.

Yine, Sayın Vural’ın, işte, “Elinde silahlı insanlar cenaze kaldırımına katılıyor.” Bakın, herkes hukuku çiğneyebilir ancak hukuku çiğnedikten sonra bunun karşılığını görebileceğini de bilmesi lazım. Bizim güvenlik güçlerimiz de, o hâlde, hukuka aykırı olan kişileri tespit edip onu yargı önüne getirmektedir, bu ana kadar bizim de yaptığımız budur.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani, suç işlendikten sonra, öyle mi?

MİLLİ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) – Kesin. Yani, suç işlemeden önce mi gözaltına alalım?

OKTAY VURAL (İzmir) – Silahlı insanlar duruyor orada, silahlarıyla yapıyorlar.

MİLLİ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) – Dolayısıyla, güvenlik güçlerimiz gereğini yaparlar. Eğer suç işlemişlerse, silahla gelmişlerse -ki ben de gördüm görüntüleri, işte, İçişleri Bakanımız da var- hiç merak etmeyin, hukuk işler, yavaş işler ama yerinde, zamanında işler, onda hiçbir sıkıntı olmasın.

Üç: Milli Güvelik Kurulundaki gündem gizlidir; aksine bir karar alınınca açıklanmaz.

Bir başka husus, dediği gibi…

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, basın açıklaması var.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – İşte o açıklamayla ilgili olarak…

OKTAY VURAL (İzmir) – Yok burada.

 MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Dolayısıyla da açıklanmaz, o kendi düşüncenizi bunun üzerine şey edersiniz.

İki: Sayın Erdoğan dedi, bu iç hizmet kanununda ant, yemin de vardır. Biz o anttan, yeminden dolayı bir sakınca görmedik. Ona benzer yine yeminler 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda da vardır. Ha, biz bunu değiştirmeyi düşünmüyoruz -Komisyonda bir üye arkadaşımız da dile getirmişti- ama siz eğer rahatsızsanız iktidara geldiğinizde değiştirirsiniz. Ama biz rahatsız değiliz, dolayısıyla bizim değiştirme gibi bir düşüncemiz yok, olsaydı eklerdik.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Tamamen demagoji yapıyorsunuz.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Bu söze güvenebiliriz değil mi Sayın Bakan?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bizim böyle bir rahatsızlığımız yok, oldu mu? Biz bu cumhuriyetten de rahatsız değiliz, bu milletin ortak değerlerinden de rahatsız değiliz; onları güçlendirmeye, tahkim etmeye, 21’inci yüzyıla el ele birlikte taşımaya çalışıyoruz.

Bir başka soruda yine, “sivil memurlara başka kuruluşlara geçiş izni vermiyorsunuz.” denildi. Buraya talepler geliyor, talepler geldiğinde “Arkadaşlar, bakın, bunların taleplerini kabul edin…” Birçok yerde sivil memurlar diyor ki: “Efendim, bir iyi var, iki iyi var, bu giderse hizmet aksayacak.” Şimdi bu giderse hizmet aksayacak diye sizin önünüze bir bilgi notu geldiğinde siz ne yapacaksınız? Ya hizmeti aksatacaksınız ya da o zaman dediği gibi…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Neden insanlar ayrılmak istiyor, bir sorun mu var diye düşünürüm.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Güzel. Neden insanlar ayrılmak istiyor ancak neden insanlar da -sınav yapıyoruz, bakın, şimdi sınava giriyor herkes- girmek için çalışıyor?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – İşsizlik! O da sizin eseriniz, ölümü gösterip sıtmaya razı ediyorsunuz!

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Dolayısıyla ben geldikten sonra gerçekten çok hizmet aksadı dese bile… Mesela annesinin dediği gibi, Allah göstermesin, kendisinin de bakıma ihtiyacı olan bir hastalığı varsa, ailenin bütünlüğünün korunması gerekiyor. Anayasa’da aileyi korumak herkesin görevi, dikkate almak. Dolayısıyla izin verdiklerimiz de var, vermediklerimiz de var. Biz izin vermek için elimizden geleni yapacağız. Her gelene izin vereceğiz anlamına gelmez ama biz geldikten sonra -onların listesini de arkadaşlar çıkardılar, verirler- hiç kimseye de izin vermedik değil, birçoklarının geçişine de izin verdik. Devlet hizmetinin uygun, aksamadan işlemesi bizim önceliğimizdir.

Yine bir başka soru, Sayın Türkoğlu sordu. Başıbozukluk, eli palalı, sopalı var ama hukuk düzeni de yargılıyor. Önce savcı tutuklanmasını talep etti, mahkemeye çıktı, hâkim serbest bıraktı, itiraz etti, yeniden tekrar tutuklanmasına karar verdi.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Fas’a kaçtı Sayın Başkan, Casablanca’ya kaçtı.

OKTAY VURAL (İzmir) – Siz yasta zannediyorsunuz ama o Fas’ta!

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Olabilir, olabilir, kaçar ama sonuçta Türkiye’ye geldiğinde gereğini yapar.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Komutanlarınız şu anda kaçma tehlikeliyse tutuklu bulunuyor, niye konuşmuyorsunuz?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Onların kaçma tehlikesi mi var?

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, lütfen oturun.

Sayın Bakan, sorulara cevap verin siz, lütfen karşılıklı konuşmayalım.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Peki, bir başka husus, dediği gibi, OYAK’ta temsil konusunda. OYAK’ta şu anda Silahlı Kuvvetleri temsil eden 2 tane arkadaşımız var, birisi general, birisi astsubay. Dolayısıyla, Silahlı Kuvvetlerde zaten Bakan ve diğer o komitenin atamış olduğu 4 yönetim kurulu üyesi var. O 2 üyeden 1 tanesi general, 1 tanesi de astsubay. Hatta, doktorasını yapmış, hukuk üzerine de eğitimini yapmış, kendisiyle gurur duyduğum bir kardeşim.

Yine, biz, dört yıllık okulu bitirmiş olması kaydıyla uzman erbaşların da, uzman jandarmaların da, astsubayların da, sivil memurların da -1’inci derecede astsubaylar da buna dâhil- dört yıllık okulu bitirmiş olması kaydıyla emekli olabilmelerine ilişkin yasal değişikliği yaptık.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Kimse olamıyor ama, hep 2’den oluyor.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Birinci dereceden olur. “İşte, terörle mücadeleyle ilgili ne gibi tedbirler alıyorsunuz?” Biraz önce de açıkladım, dediği gibi. Eğer ki Silahlı Kuvvetlerimiz veya emniyet güçlerimiz bu terörle mücadele konusunda gerek teknik donanımları, gerek hukuki eksiklikleri neyse… Mesela, bunlardan bir tanesi de dediğim gibi bu askerî güvenlik bölgelerinin sadece operasyon döneminde ilan edilmesiydi. Gördünüz, bunu da getiriyoruz. Biz bir olursak, beraber olursak, Türkiye büyüyünce herkesin kazanacağını, Türkiye kaybedince herkesin kaybedeceğini fark edersek, inanırsak, bilirsek ve Türkiye'yi daha güçlü yaparsak bundan herkesin menfaati olur. Biz bu düşünceyle gidersek inşallah çok daha iyi olacak diye düşünüyorum.

Bir başka kardeşim, yine, bu 45 yaşında emekli olanlar… Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin emekli yaşlarını söylemek istiyorum Muhterem Başkan, sayın milletvekilleri; mesela subaylarımız 52 yaşında emekli oluyor, astsubaylarımız 55 yaşında emekli oluyor. Uzman jandarmalar 56 yaşında, uzman erbaşlar 45 yaşında ancak bunlardan emekliliğini hak etmemiş olanlar var ise yine Millî Savunma Bakanlığı veya Türk Silahlı Kuvvetleri kadrolarında sivil memur olarak istihdam edilebilme imkânı var. O da emekli olurlarsa, kazanırlarsa, kazandıklarında da tekrar yine emekliliğe sevk ediliyorlar, diyelim.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, efendim bir konuyu arz etmek istiyorum. Biraz önce bir soru tevcih ettim Sayın Bakana. “Millî  Güvenlik Kurulunda değerlendirildi mi?” Çünkü Anayasa’mıza göre Millî  güvenlik siyaseti ve bunlarla ilgili değerlendirmeler Millî Güvenlik Kurulunda yapılır. Siz “gizlidir” dediniz. Bakın, burada Millî Güvenlik Kurulunun yaptığı basın açıklaması var. Bu basın açıklamasında çözüm sürecinden bahsediliyor, Suriye’deki gelişmeden bahsediliyor; Kuzey Afrika, Körfez ülkelerinden bahsediliyor, gıda güvenliğinden bahsediliyor ama bununla ilgili hiçbir değerlendirme yapılmamış. Yani bunun gündemde değerlendirilip değerlen-dirilmediğini, nasıl bir görüş çıktığını sormuyorum. Bu konu ele alındı mı, alınmadı mı? Bu konuda herhangi bir basın açıklaması da yok. Böylesine önemli bir konu Millî Güvenlik Kurulunda değerlendirilmez de gıda güvenliği değerlendiriliyorsa gerçekten Millî Güvenlik Kurulu içler acısı bir durumda demektir.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza soracağım.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.31
BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.48

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 138’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

479 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

1’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı "Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin" 1. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     Hasan Hüseyin Türkoğlu          Mehmet Erdoğan                    S. Nevzat Korkmaz

                 Osmaniye                               Muğla                                      Isparta

            Mesut Dedeoğlu                    Erkan Akçay                        Edip Semih Yalçın

             Kahramanmaraş                         Manisa                                   Gaziantep

                                   Münir Kutluata                         Alim Işık

                                         Sakarya                                Kütahya

“MADDE 1- 10/3/2011 tarihli ve 6191 sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanununun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “yirmidokuz yaşın bitirildiği yılın sonu” ibaresi “on yıllık hizmet süresi” olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Katılamıyoruz efendim?

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI MUAMMER GÜLER (Mardin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Semih Yalçın, Gaziantep Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

EDİP SEMİH YALÇIN (Gaziantep) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 1’inci maddeyle alakalı söz almış bulunuyorum.

Öncelikle şu hususu, Sayın Bakanım da buradayken izah etmekte fayda mülahaza ediyorum. Biraz evvel 37’nci madde ile alakalı olarak “Neden onu da değiştirmediniz?” şekli ile milletvekili arkadaşlarımızdan birisi bir sözlü soru yöneltmişti, aynı soruyu –Sayın Bakan da hatırladı- ben de Komisyon görüşmeleri sırasında ifade etmiştim. Bunun temel sebebi şudur: Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel döneminde, eski Cumhurbaşkanımız yazılı ve resmî bir sorgulamayla Genelkurmaydan bu 35’inci madde ile alakalı olarak “Darbelere neden dayanak oluyor? Bunun dışında kanunlarımızda dayanak olabilecek başka hususlar veya maddeler var mı?” şekli ile yazılı soru yöneltmişti. Buna karşılık, Genelkurmayımızdan Cumhurbaşkanlığına iletilen yazıda, 35’inci maddenin yanı sıra, biraz evvel bizim sorguladığımız 37’nci maddenin de darbelere dayanak olabileceği hususu görüş olarak beyan edilmişti. Bizim ısrarla “35’i kaldıran zihniyet, değiştiren zihniyet neden 37’yi de bu anlamda orada muhafaza ediyor?” şekli ile bir sorgulamaydı. Onu kısaca ifade etmiş olayım.

Değerli milletvekilleri, gördüğünüz gibi kanunla, yasayla ilgili görüşmeler başladığı andan itibaren, dikkat ederseniz, mevzu iki önemli noktaya kilitleniyor. Benden önce konuşan çok değerli hatiplerimiz özellikle 2’nci maddedeki askerliğin tanımı hususunda ve 35’inci maddede silahlı kuvvetlerin görev tanımı hususunda bazı ciddi endişelere sahip. Bu endişelerin mutlak surette Hükûmet ve iktidar tarafından giderilmesi lazım çünkü daha sonraki dönemde, bugün itibarıyla gideremeyeceğimiz bu sıkıntıların devletin ve iktidarın başına gaileler açacağı kanaatindeyiz.

Herşeyden evvel, ben, biraz evvel yaptığım konuşmada “Tanım neden bu kadar yavanlaştırıldı?” derken, yanlış anlaşılmasın, orada mevcut hâlde duran eski 2’nci maddede “Türk vatanı” tabirinin kaldırılmasına anlam veremediğimizden kaynaklanıyor bu kafa karışıklığımız, bu düşüncemiz ve bunun ısrarla sizden cevabını istedik komisyonlardan bu tarafa ama şu ana kadar tatmin edici bir cevap aldığımız söylenemez. O hâlde şöyle bir netice ortaya çıkmıyor mu: Halkımızın kabul ettiği o meşhur “Peygamber ocağı” tabiri, askerlikle alakalı; bugün itibarıyla böyle bir algının ortadan kaldırıldığını düşünmüyor musunuz? Çünkü o tabirin orada kalması, esasında yapmak istediklerinizi kesinlikle engellemeyecekti, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizi de bu anlamda düşünceye sevk etmeyecekti.

Bir diğer husus, yine, 35’inci maddeyle alakalı. Eş zamanlı olarak hem 32’nin hem de 2’nci maddenin değişiklikleri paralel gündeme geldiğinde kimliksiz bir ordunun orta yere çıkmaya başladığını görüyoruz. Endişelerimiz bunlardır. “Yurt dışı” tabirini 35’inci maddede tek başına bıraktığınızda, Türk ordusunun dışarıdaki uluslararası güçlere orduluk yapacağı gibi bir anlam ortaya çıkıyor. Diğer taraftan, 2’nci maddede de “Türk vatanı” tabirini kaldırdığınızda çok muğlak iki madde örtüşüyor. Yoksa dikkat ederseniz, değerli arkadaşlar, şu ana kadar partim ve grubumun yaptığı çalışmalarda 43 maddelik bu kanunla alakalı olarak askerlerimizin, erbaşlarımızın, erlerimizin özlük haklarıyla ilgili bir itirazımız söz konusu olmadı, bundan sonraki süreçte de olmayacak. Bu nedenle, tekrar ve ısraren bu hususun dikkate alınmasını arz ediyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2’nci maddede bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı "Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin" 2. Maddesine bağlı 2. fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     Hasan Hüseyin Türkoğlu          Mehmet Erdoğan                    S. Nevzat Korkmaz

                 Osmaniye                               Muğla                                      Isparta

            Mesut Dedeoğlu                    Erkan Akçay                               Alim Işık

             Kahramanmaraş                         Manisa                                    Kütahya

"MADDE 2- Her sözleşme süresinin sona erme tarihinden en az beş ay önce, sözleşmeli erbaş ve erler sözleşmeyi yenileyeceklerine dair yazılı bildirimde bulunmadıkları takdirde, sözleşme kendiliğinden sonra erer. Terörle mücadele sırasında veya bu görevlerinden dolayı alıkonulan ya da kaybolanların sözleşme süreleri, akıbetleri açıklığa kavuşturulana kadar kuvvet komutanları, Jandarma Genel Komutanı ya da Sahil Güvenlik Komutanının göstereceği lüzum üzerine, durumun devamı müddetince, Genelkurmay Başkanının onayı ile talebe bakılmaksızın bu Kanunda yer alan yaş haddini geçmemek üzere uzatılabilir. "

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI MUAMMER GÜLER (Mardin) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Enver Erdem, Elâzığ Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

ENVER ERDEM (Elâzığ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının 2’nci maddesi üzerinde verilen önerge nedeniyle söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, yapılan konuşmaları dikkatle izledim. Bizim canımız, gözümüzün nuru olan Türk Silahlı Kuvvetleriyle ilgili yapılan olumsuz değerlendirmelere katılmadığımı buradan ifade etmek istiyorum. Darbeler de dâhil olmak üzere ülkemizin yönetimiyle ilgili geçmişte yapılan hataları ayırım yapmaksızın değerlendirmek gerektiğine inanıyorum.

Değerli milletvekilleri, AKP iktidarı olarak, Hükûmet olarak karşımıza getirdiğiniz bütün kanun teklifleri ve tasarılarında aslında birkaç tane maddenin, esas kanun tasarısının veya teklifinin amacını oluşturduğu ve bunların da bu tasarı veya teklif içerisinde gizlendiğini, dışı, paketi süslü ve güzel ama içinde çok olumsuz sonuçlar doğurabilecek düzenlemeler olduğuna şahit oluyoruz. Bu, geçmişte çıkarmış olduğumuz birçok kanunda olduğu gibi -Büyükşehir Kanunu gibi, bu açılım sürecinde olduğu gibi- şimdi de bu kanunda  aynı sıkıntılarla karşı karşıyayız. Kanunun 16’ncı, 17’nci, 18’inci ve 19’uncu maddeleri ciddi riskler taşımaktadır.

Kanunun 16’ncı maddesi, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11/D maddesinde 2010 yılında yine darbelere gerekçe olabileceği endişesiyle  kaldırmış olduğunuz EMASYA protokollerini 2012 yılında tekrar geri getirmenizle beraber şimdi bu kanun çerçevesinde bununla ilgili düzenleme yapıyorsunuz.

Şimdi, hepinizin -birçok hukukçu var içimizde- çok iyi, çok net bilebileceğiniz bir konu var: Bu yeni getirmiş olduğumuz düzenlemeyle Türk Silahlı Kuvvetlerinin sadece dış tehdit algılamasıyla görev yapabileceğini düzenledikten sonra yani bu özel kanunda bunu getirdikten sonra, İl İdaresi Kanunu gibi genel bir kanunla, gerektiği zaman iç güvenlikle alakalı ordunun veyahut da askerin göreve davet edilmesinin mümkün olamayacağını ifade etmek istiyorum. Bunu, maalesef, hukukçu olmayanların buraya koymuş olduğu bir bilgi olarak değerlendiriyorum.

Yine, bu düzenlemenin, değerli milletvekilleri, 17’nci maddesinde askerlik tanımlanıyor. Askerlik “harp sanatını öğrenmek ve yapmak mükellefiyeti” olarak değerlendiriliyor, “Türk vatanı istiklal ve cumhuriyetini korumak” cümleleri buradan çıkarılıyor. Yani “Türk” kelimesini bizim kanunlarımızdan çıkarmak sizin iktidarınız zamanında, devri iktidarınızda moda hâline geldi.

Yine, değerli milletvekilleri, düzenlemenin 18’inci maddesi silahlı kuvvetlerin vazifesini tanımlıyor. Yine, burada da yapmış olduğunuz düzenlemeyle Türk Silahlı Kuvvetlerinin sadece dışarıdan gelebilecek tehdit ve tehlikelere karşı görevlendirileceğini söylüyorsunuz. Yani bunu söylerken, aslında, terörist örgütün bir şekilde sınırlarımızın içerisine girdiği andan itibaren silahlı kuvvetlerimizin bunlara müdahale edemeyeceğini söylüyorsunuz. Bunlara müdahale edebilmek için de zaten, yine, eğer 5442, 11/D’yi uygulasanız bile, ancak askerden önce yardım isteyip sonra, herhâlde, teröristleri göstermek suretiyle bunlara müdahale edilmesini isteyeceksiniz.

Esasında buradaki temel amacınızın, değerli milletvekilleri, son zamanlarda yapmış olduğunuz düzenlemelerle ve Türkiye’deki gelişmelerle terörist örgüte alan açmak olduğunu, Türk Silahlı Kuvvetlerini zaten bölgeden çektiğinizi, yerine PKK’nın asayiş timlerinin boy gösterisi yaptığı günleri de yaşadığımıza göre burada ciddi şüphelerimiz olduğunu da sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bu düzenlemenin 2’nci maddesi sözleşmeyi yenileme zamanı geldiğinde sözleşmeli er veya erbaşlar terör örgütü tarafından kaçırılırsa bunların müracaatına gerek kalmadan bunların sözleşmelerinin yenileneceğine dair bir düzenleme. Yani bu düzenlemeyi buraya koymanız bile ayıp. Aslında, Türk ordusunun bir uzmanının, bir erbaşının terörist örgüt tarafından kaçırılacağını öngörmenizin bile, onu buraya koymanızın bile bir ayıp olduğunu düşünüyorum.

Yine 478 sayılı Yasa’yla sözleşmeliler kadroya geçirilirken hayati riskler taşıyan bu insanların tekrar sözleşmeyle çalıştırılması usulüne devam edilmesi veya bu konuda düzenlemeler getirilmesinin doğru olmadığını düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

3’üncü madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı "Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun  Teklifinin 3. Maddesine bağlı fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     Hasan Hüseyin Türkoğlu          Mehmet Erdoğan                    S. Nevzat Korkmaz

                 Osmaniye                              Muğla                                      Isparta

            Mesut Dedeoğlu                    Erkan Akçay                               Alim Işık

             Kahramanmaraş                         Manisa                                    Kütahya

"MADDE 3- "(12) Esir düşen, görevi sırasında ve görev bölgesinde harp gaibi olan veya enterne edilenler ile terörle mücadele görevi sırasında veya bu görevlerinden dolayı alıkonulan ya da kaybolan sözleşmeli erbaş ve erler hakkında 926 sayılı Kanun hükümleri uygulanır."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI MUAMMER GÜLER (Mardin) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Hasan Hüseyin Türkoğlu, Osmaniye Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Sayın Başkan, Türk milletinin saygıdeğer milletvekilleri; 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Tasarı’nın 3’üncü maddesine ilişkin olarak vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarının 3’üncü maddesi 6191 sayılı Kanun’un 7’nci maddesine bir fıkra eklemek suretiyle, esir düşen veya enterne edilen ve görevinden dolayı alıkonulan ya da kaybolan personele ilişkin hususların mevzuata dâhil edilmesini hedeflemektedir.

Diğer taraftan, bu tasarı, içerdiği birçok maddeye rağmen, 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun askerliği tarif eden 2’nci maddesi ile Türk Silahlı Kuvvetlerinin vazifesinin tarif edildiği 35’inci maddesiyle gündeme gelmiştir.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; insanlık tarihinin devlet ve toplum yönetimine dair bugüne kadar keşfedebildiği en ideal rejim demokrasi rejimidir. Demokrasinin en önemli özelliği ise durağanlığı reddetmesidir. Antik Yunan’da başladığı bilinen demokrasi anlayışı, yüz yıllar içerisinde gelişerek bugünkü çağdaş demokrasi anlayışına ulaşmıştır. Ancak, bugün dünyanın ulaştığı demokratik düzen vatandaş katılımı bağlamında nihai nokta değildir. Her ne kadar çağdaş, gelişmiş demokrasi diye adlandırıyor olsak da bugün bulunduğumuz nokta, ideal demokrasi anlayışına doğru insanlığın yaptığı seyahatin bir durak noktasıdır. Demokrasi bir ideal olduğuna göre, siyasal sistemimizi, hukuk düzenimizi ve ekonomik yapımızı inşa ederken demokrasinin ne olduğundan çok, ne olmadığından hareket etmek durumundayız. Bu bağlamda, ister postallı olsun, isterse makosenli olsun yönetme hak ve yetkisini vatandaşların özgür tercihleri olmadan, seçim dışı, sandık harici yollarla gasbetmek ya da seçim yoluyla iktidara gelmiş siyasal kadroları seçim dışı yollarla iktidardan men etmek, kısaca “darbe” diye adlandırdığımız yollar, çağdaş demokrasi anlayışının kabul edemeyeceği yol ve yöntemlerdir.

Demokrasiye sözde değil, özde inanan herkes kimin, hangi ulvi amaçla yaptığına bakmaksızın darbeleri ve darbeci anlayışları reddetmek durumundadır. Millet iradesinin tek ve biricik belirleyiciliğini kendi siyasal anlayışının merkezine yerleştirmiş olan Milliyetçi Hareket Partisi de bu çerçevede millet iradesini fesada uğratacak her türlü eylem ve düşüncenin karşısındadır. Kaldı ki milliyetçi düşünce sistemi, egemenlik hakkının herhangi bir soy, sınıf, zümre ya da dinî inanışa değil, sadece ve sadece millete ait olduğunu temel siyasal paradigma olarak kabul eden bir sistemdir.

Partimizin kurucusu merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş "En kötü demokrasi, en iyi askerî yönetimden daha iyidir." dediği için dönemin silahlı kuvvetler yönetimi tarafından dışlanmış, cezalandırılmış ve yıllarca askerî zindanlarda ceza çekmiştir, çile çekmiştir. Bu nedenle, her ne kadar darbelerin dayanağı olmasa da darbelerin olabilirliğinin alametifarikası olarak kabul edilen Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 35’inci maddesinin değişmesinden yanayız. Ancak şunu da biliyor ve inanıyoruz ki; Türkiye’de hiçbir darbe 35’inci maddeye dayanarak yapılmamıştır. Darbeler yasalarla değil, tam aksine hukuk düzenini ve yasaları askıya alarak postalla, süngüyle, tankla yapılmaktadır. Darbeciler gücünü 35’inci madde gibi yasal düzenlemelerden değil, kendi antidemokratik yönetim anlayışından ve onun iş birlikçi zihniyetlerinden almaktadır. Şayet darbeciler darbe yapma hak ve yetkisini İç Hizmet Kanunu’nun 35’inci maddesinden almış olsalardı meşru hukuka dayanan bu faaliyetleri nasıl yargılayacaktınız? Eğer 12 Eylül, 28 Şubat, Balyoz ve Ergenekon adı altında davalar varsa, 35’inci maddede darbeye cevaz veren bir ifade yok demektir. Bu madde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin canı sıkıldıkça darbe yapmasına ya da siyasete müdahale etmesine meşruiyet sağlayamamaktadır. Buna karşılık, 35’inci maddenin şimdiki hâli gibi düzenlemelerin olmaması darbe ihtimalini ortadan kaldırmayacağı gibi darbecilerin darbe girişimlerini de engelleyemeyecektir. Daha dün Mısır’da yaşananlara bakalım. Mısır’da 35’inci madde mi vardı, Yunanistan’da var mıydı ya da İspanya’da? Yoktu ama darbeler ve girişimler oldu. Dolayısıyla iktidarın 35’inci maddeyi değiştirerek darbeleri önleyeceğini iddia etmesi abesle iştigaldir.

Kısacası, darbelerin olamayacağı bir düzen ancak demokrasiye inanan ve yürekten bağlı olan, bilinçli, güçlü ve örgütlü bireylerin varlığıyla mümkündür.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlar, önergemizin kabulünü dilerim. Türk Milletinin milletvekillerine de saygılarımı sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

4’üncü madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı "Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin" 4. Maddesine bağlı fıkranın ve cümlenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     Hasan Hüseyin Türkoğlu          Mehmet Erdoğan                    S. Nevzat Korkmaz

                 Osmaniye                               Muğla                                      Isparta

                                   Erkan Akçay                               Alim Işık

                                        Manisa                                    Kütahya

"MADDE 4- "(9) Sözleşmeli erbaş ve erlerin ilk ve müteakip birliklere tertibi ilgili kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı veya Sahil Güvenlik Komutanlığı Personel Birimlerince yapılır. Bu durumdaki personel hakkında 1111 sayılı Kanunun erbaş ve erlere ilişkin hükümleri uygulanır. "

"Sözleşmeli çavuşlar, uzman erbaşlığa uzman çavuş rütbesiyle başlarlar. "

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI MUAMMER GÜLER (Mardin) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Alim Işık, Kütahya Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerinde vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında söz aldım, bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Söz konusu madde 10 Mart 2011 tarihli ve 6191 sayılı Sözleşmeli Erbaş  ve Er Kanunu’nun 8’inci maddesinde bir değişiklik öngörmekte, bizim de önergemiz bu değişikliğin daha anlamlı hâle getirilmesine yönelik. Söz konusu kanunun 8’inci maddesi sözleşmeli erbaş ve erlerin izin, sosyal haklar, tertip edilme ve kuvvet değiştirmesiyle ilgili bir madde olup dokuzuncu fıkrasında sözleşmeli erlerin bir defaya mahsus olmak üzere tertip edilmesi hükmü devamlı ya da yer değiştirmesini de kapsayacak şekilde bu düzenlemeyle değiştirilmekte; olumlu, yerinde gördüğümüz bir değişiklik. Ayrıca on birinci fıkrasında sözleşmeli çavuşların sözleşmeli uzman erbaşlığa başvurmaları hâlinde uzman çavuş rütbesiyle işe başlayabilecekleri hükmünü de ekliyor, bu da yerinde bir değişiklik, buna da olumlu bakıyoruz. Ancak cümlelerin bizim önergemizdeki şekliyle düzenlenmesi daha anlamlı hâle gelecektir, o da yüce Meclisin takdirindedir.

Değerli milletvekilleri, bu maddeyle ilgili olmak üzere, özellikle uzman erbaşların, uzman çavuşların ciddi sorunlarının olduğu benden önceki konuşmacılar tarafından da ifade edildi. Özellikle 45 yaşına gelenlerin eğer emekliliklerini hak etmişlerse emekliliğe sevk edilmiş olmalarıyla, orta yaştaki bir babanın 45 yaşında emekli olduktan sonra hiçbir işe yaramayan, hiçbir yerde ailesinin geçimini devam ettiremeyen emeklilik maaşıyla da çocuklarına üniversite eğitim yaptıramayacak olması, sıkıntılı bir ortamda yaşamasına yol açmaktadır. En azından bunların emekliliğe sevk edilme yaşlarının Türkiye'nin ortalamasına yükseltilmesi ve -55-56 yaşa- diğer eş değer hizmetlerde bulunan meslektaşlarına benzer şekilde yükseltilmesi talepleri yerinde bir talep olup, mutlaka, yüce Meclisin yine bir düzenlemeyle yerine getireceği bir konudur.

Diğer taraftan, yine uzman çavuşların orduevlerinden yararlandırılmamaları ve lojmanlarda kısıtlı kontenjanlardan yararlanmalarına imkân tanınması, onlar için ciddi sıkıntıların başında gelmektedir. Bu konuyla ilgili daha önce Sayın Millî Savunma Bakanımıza vermiş olduğumuz soru önergelerine verilen cevaplardan bununla ilgili çalışmaların düzenlendiği ve Bakanlar Kuruluna sevk edildiği iki yıl önce söylenmişti. Ama iki yıldan bu yana, nasıl bir Bakanlar Kurulu çalışmasıysa, bir bakanlıktan gelen ve Genelkurmay Başkanlığının da olumlu görüşlerinin alınarak düzenlendiği bir kanun tasarı taslağı o Bakanlar Kurulundan bir türlü geçmiyor. Ama aynı Bakanlar Kurulu kendisinin bir üyesinin yaptığı yetki kanununa dayanarak Anayasa Mahkemesinin reddettiği ve yanlış hükümlerle dolu bir kanun hükmünde kararnameyi hemen değiştirip Meclisin gündemine getirebiliyor ve hiçbir kelimesini bile değiştirmeden, dayatarak, Anayasa Mahkemesine rağmen, buradan geçirtebiliyor. Demek ki Bakanlar Kurulunun önceliği milletin önceliği değil, Bakanlar Kurulunun önceliği kendi kabinesini koruma ve özellikle yandaşlara yeni istihdam alanları açma konularında her şeyi unutup onu öne alma yönünde. Bunun değişmesi lazım; bu, bu millete faydalı hizmetler yapan birçok insanın da ileride iyi anılmamasına yol açacak bir tavır.

O nedenle, ben, bu konunun yeniden yüce Meclis tarafından değerlendirilip hiç olmazsa uzman erbaşlarla ilgili özlük hakları ve sosyal haklardaki düzenlemeye yönelik Sayın Millî Savunma Bakanının hemfikir olduğu, taslağını sunduğu, Bakanlar Kurulunda değerlendirilmeyi bekleyen hazırlığın bir an önce sonuçlandırılmasından yana görüşümü beyan ediyor, tekrar saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...  Madde kabul edilmiştir.

5’inci madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 5.maddesi ile düzenlenen 6191 sayılı kanunun Ek Madde 1’in 2'nci fıkrasının son cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmesi, (4) ve (5)'inci fıkraların ise madde metninden çıkarılması için gereğini saygılarımızla arz ve teklif ederiz.

                Kazım Kurt                          Sena Kaleli                          Mustafa Moroğlu

                  Eskişehir                                Bursa                                        İzmir

         Ayşe Eser Danışoğlu       Selahattin Karaahmetoğlu                  Ali Demirçalı

                   İstanbul                               Giresun                                      Adana

(2) Bir ay içinde personeli çalıştıracak kurum tarafından yapılacak mülakatta başarılı bulunarak atananların bilgileri bir ay içinde ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından Devlet Personel Başkanlığına bildirilir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı "Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin" 5. Maddesine bağlı EK Madde 1’in aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     Hasan Hüseyin Türkoğlu          Mehmet Erdoğan                    S. Nevzat Korkmaz

                 Osmaniye                               Muğla                                      Isparta

            Mesut Dedeoğlu                    Erkan Akçay                               Alim Işık

             Kahramanmaraş                         Manisa                                    Kütahya

“Kamuda istihdam

EK MADDE 1- (1) Sözleşmeli erbaş ve er olarak en az beş hizmet yılını doldurarak ayrılanlardan nitelik belgesi olumlu olanlar, ilgili mevzuatlarındaki şartları taşımaları kaydıyla kamu kurum ve kuruluşlarının boş kadro ve pozisyonlarına bu maddedeki usul ve esaslar çerçevesinde atanırlar.

(2) Sözleşmeli erbaş ve erlerden talepte bulunanların bilgileri, hizmet süresi en fazla olandan başlamak üzere İçişleri veya Milli Savunma bakanlıkları tarafından yılda iki defa Şubat ve Eylül aylarının son gününe kadar Devlet Personel Başkanlığına bildirilir. İlgili personelin bildirilmiş olması atanma için tek başına hak teşkil etmez. Bu madde kapsamında personel istihdam etmek isteyen kamu kurum ve kuruluşları atama yapmak istedikleri boş kadro ve pozisyon sayısının dört katı kadar adayı Devlet Personel Başkanlığından her yılın 15 Mart tarihine kadar talep ederler. Devlet Personel Başkanlığınca 1 Mayıs ve 1 Kasım tarihlerine kadar yılda iki defa kamu kurum ve kuruluşlarına sözleşmeli erbaş ve er olarak hizmet süresi en fazla olandan başlayarak aday listeleri gönderilir. Bir ay içinde yapılacak mülakatta başarılı bulunarak atananların bilgileri bir ay içinde ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından Devlet Personel Başkanlığına bildirilir.

(3) Ataması yapılan personel göreve başladığı tarihten itibaren atandığı kadro veya pozisyonun mali ve diğer haklarından faydalandırılır. Bunların sözleşmeli erbaş ve erlikte gecen hizmet süreleri, 657 sayılı Kanunda öngörülen öğrenim durumlarına göre yükselebilecekleri dereceleri aşmamak kaydıyla, başlangıç derece ve kademelerine her yıl bir kademe ilerlemesi ve her üç yıl bir derece yükselmesi sayılmak suretiyle kazanılmış hak aylık, derece ve kademeleri ile emekli ikramiyesinin hesabına esas sürenin tespitinde değerlendirilir. Atama onayı alınmasına rağmen görevine başlamayanlar ile başladıktan sonra herhangi bir sebeple görevden ayrılanlar bu madde kapsamında iki yıl geçmeden yeniden istihdam edilemezler. Sıkıyönetim, seferberlik, savaş veya terörle mücadeleden kaynaklanan zorunlu hallerde, kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı veya Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından birinci fıkrada belirtilen hizmet suresi uzatılabilir.

(4) Başvuru, mülakat, atama ve diğer işlemlere ilişkin usul ve esaslar Maliye, İçişleri ve Milli Savunma bakanlıkları ile Devlet Personel Başkanlığı tarafından müştereken çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.

(5) Bu madde kapsamında ortaya çıkabilecek tereddütleri gidermeye Devlet Personel Başkanlığı yetkilidir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI MUAMMER GÜLER (Mardin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz. (MHP sıralarından alkışlar)

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi olarak verdiğimiz değişiklik önergesiyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türk siyasi tarihinde askerî cuntalar, bazen darbelerle, bazen de muhtıralarla siyasete müdahale etmişlerdir. Geçmişte vuku bulan bu müdahalelerin hakiki sebebi vatanı veya rejimi kurtarma niyeti değil, planlayıcı aktörlerin siyasi görüşleri doğrultusunda  hükûmet ve yönetim değişikliğine gitmektir. Yani darbeler daima ideolojik temelli olmuştur. Müdahalelerin hepsi de meşru yönetimleri ve seçimle iş başına gelmiş iktidarları hedef almıştır. Üstelik cunta heveslileri devletin ve sistemin silahlı ya da silahsız gayrimeşru güçler veya düşman tarafından ele geçirilmesi söz konusu olmadığı hâlde devreye girmişlerdir. Parlamenter sistemin kapısına silah zoruyla kilit vurulması, millet iradesinin cebren tahakküm altına alınması ülkemize bugüne kadar hiçbir şey kazandırmamıştır. Müdahaleler yüzünden yaşanan inkıtalar demokrasimizin gelişmesine sekte vurmakla kalmamış, kalkınma hamlelerini de yavaşlatmış hatta geriye götürmüştür. Velhasıl darbe yönetimlerinin sosyal, siyasal ve ekonomik faturası bu ülkeye bir hayli ağır olmuştur. Bugün, 35’inci maddeyi gerekçe göstererek askerî müdahalede bulunduklarını söyleyen 12 Eylül darbecileri yargılanabildiğine göre yaptıkları darbenin yasal dayanağı ve geçerliliği yok demektir. Aksi takdirde darbecilerin yasa hükmünü yerine getirmedikleri için yargılanmamaları gerekirdi. Biliyorsunuz, 12 Eylül referandumunda da en çok propaganda konusu yapılan 12 Eylül askerî darbesi yapanların yargılanmaları gündeme getirilmişti. Her darbe gayrimeşrudur ve yasal dayanaktan yoksundur. O hâlde 35’inci madde de darbeye mesnet olamaz. Kanunla darbe yapılır mı? Kanunla darbe yapılamayacağı gibi kanunla darbe de önlenemez. Darbeyi yapanlar zaten kanuna uygun yapmamışlardır. Darbeyi kafasına koyanların hukuka riayet etme gibi kaygıları da yoktur. Askerî müdahaleleri önlemenin ve cunta heveslilerinin cüretini kırmanın yolu orduyu devre dışı bırakmak değil, sivil otoriteyi güçlendirecek mekanizmaları kurmaktır; siyasi ve demokratik kültürün yaygınlaştırılması ve kurumsallaştırılmasıdır.

Bu gerçekler karşısında, terörle mücadelenin önemli bir unsuru ve caydırıcı gücü olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin kışlaya çekilmesi bugün itibarıyla en çok terör örgütünün işine yarayacaktır. Tasarı, Hükûmetin darbeleri önleme gerekçesine sığınarak terör örgütüne teslimiyetini gizlemesinin bir başka yoludur. Türkiye üzerinde emelleri olan bazı ülkelerin de destek verdiği bölücü terör Türkiye'nin hem iç hem de dış güvenliğini tehdit ederken Türk Silahlı Kuvvetlerini devre dışı bırakmak vahim bir hata olacaktır. Bugün, özellikle “barış süreci, çözüm süreci” adı altında PKK terör örgütünün Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da kendi silahlı kuvvetlerini kurumsallaştırmaya çalıştığı bir dönemde, özerkliği, federasyonu hedeflediği bir dönemde, üç gün önce toplanan Kongra-Gel Kongresi’nde alınan kararlardan bazılarında, oradaki yapılandırmayı güçlendirecek, hatta ayaklanmalardan bahsedilen bir süreç içerisinde, bugün ramazan ayı içerisine girdiğimiz bu dönemde, Türk Silahlı Kuvvetleriyle ilgili darbenin gündemde olmadığı bir dönemde alelacele bunu getirmek acaba akla PKK terör örgütünün “çözüm süreci” dediği süreçle ilgili Hükûmetin, devletin vadettiği sözleri yerine getirmediği, bu sözleri yerine getirmediği müddet içerisinde de bundan sonraki sorumluluğun kendilerine ait olmayacağını dile getirerek devleti tehdit ettiği bir dönemde, alelacele ramazan ayı içerisinde hesaplanmadan bu kanunun getirilmesi PKK terör örgütüne verilen sözün bir gereği midir; Türk Silahlı Kuvvetlerini zayıflatmak, bölgede alanı PKK’ya açmak için getirilen bir kanun mudur? Bunları kamuoyunun takdirine sunuyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 5.maddesi ile düzenlenen 6191 sayılı kanunun Ek Madde 1’in 2'nci fıkrasının son cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmesi, (4) ve (5)'inci fıkraların ise madde metninden çıkarılması için gereğini saygılarımızla arz ve teklif ederiz.

Ali Demirçalı (Adana) ve arkadaşları

(2) Bir ay içinde personeli çalıştıracak kurum tarafından yapılacak mülakatta başarılı bulunarak atananların bilgileri bir ay içinde ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından Devlet Personel Başkanlığına bildirilir.

BAŞKAN – Komisyon, önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI MUAMMER GÜLER (Mardin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ali Demirçalı, Adana Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ DEMİRÇALI (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde demokratik süreci kesintiye uğratan darbeler Türk Silahlı Kuvvetlerine de kan kaybettirmiştir. Darbe dönemlerinde yüzlerce, binlerce asker yasa dışı görüş ve inanç edinmek suçlamasıyla mahkeme kararı olmadan ordudan atılmış, açlık ve sefalete mahkûm edilmiş, birçoğu fiziki olarak da işkenceden geçirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, haklarında hiçbir mahkûmiyet kararı olmadan, yasa dışı görüş ve inanç edinmek suçlamasıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilenlerin mağduriyetini telafi etmek için 6191 sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’na geçici madde 32’ncinin eklenmesini kabul etmiştir. Söz konusu yasa 22 Mart 2011 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Gerek Sayın Başbakan gerekse Hükûmet üyeleri sık sık, Yüksek Askerî Şûra kararlarıyla ordudan atılan askerlerin göz yaşlarını dindirdiklerini, hayır dualarını aldıklarını söylemektedirler. Zulmü ve haksızlığı telafi etmek, darbelerle açılmış yaraları sarmak, mazlumların göz yaşlarını dindirmek hiç kuşkusuz onurdur. Lakin uygulamada yasanın mağduri-yetlerinin tümüyle giderilmediği, darbecilerin açtığı yaralara geçici madde 32’nin açtığı yaraların eklendiği anlaşılmaktadır.

28 Şubat 1997 sürecinde irticai faaliyet ile suçlanıp Yüksek Askerî Şûra kararıyla ilişiği kesilen askerlere özlük hakları iade edilirken, önceki darbe mağdurlarının umutlarının boşa çıkartıldığı görülmektedir. Örneğin yasanın hak başlangıcının 12 Mart 1971 olarak belirlenmesine karşın, 12 Mart 1971 muhtırasından sonraki dönemde ilişiği kesilen askerlerin geçici madde 32’den yararlanma başvuruları reddedilmiştir. Ret gerekçesi olarak 12 Mart döneminde mahkeme yolunun açık olduğu ileri sürülmüştür. Bu durum Türkiye Cumhuriyeti’nin imzaladığı etkin başvuru ve adil yargılanma haklarını düzenleyen uluslararası sözleşmelere açıkça aykırıdır. 12 Mart darbesi mağduru askerler gibi, olağan dönemde kararnamelerle ilişiği kesilen askerler de haksızlığa karşı etkili başvuru ve adil yargılanma hakkını kullanamamışlardır.

Yine, görüş ve inançları nedeniyle okullarıyla ilişiği kesilen askerî öğrenciler ağır derecede mağdur olmuşlardır. Rütbe takmasına bir gün kala, bir hafta kala disiplin notu birdenbire düşürülerek Harbiyeden atılan öğrenciler, er olarak kışlaya gönderilmek suretiyle cezalandırılmışlardır ve aileleri ağır tazminat yüküyle ezilmişlerdir. Keza, olağanüstü dönemlerin yargı bağımsızlığından ve yargıç güvencesinden yoksun sözde mahkemeleri eliyle hüküm giyen personel de yasadan yararlandırılmamıştır.

Kısacası, 2011 yılında yürürlüğe giren geçici madde 32, Yüksek Askerî Şûra kararlarıyla açılan yarayı sarmıştır ama önceki darbeler dönemlerinde açılan yaraları daha da kanatmıştır. Aradan aylar, yıllar geçmiş ama Hükûmet, geçici madde 32’den yararlanmayan mağdurlar için hiçbir adım atmamıştır. Bu çalışmanın sürüncemeye bırakılması, geçici madde 32 mağdurlarının yaralarını kanattıkça kanatmaktadır. Yüksek Askerî Şûra mağdurlarının yaralarını saran, gözyaşlarını dindiren Sayın Hükûmetin, 12 Mart ve 12 Eylül darbesi mağduru askerlerin de yaralarını sarması, gözyaşlarını dindirmesi, hayır dualarını alması vicdan borcudur.

Sayın Bakan, çok açık ve net bir açıklama yapmalısınız. Bu mağdurlar için bir düzenleme yapacak mısınız, yoksa “Bizden bu kadar.” deyip kaderleriyle baş başa mı bırakacaksınız?

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

6’ncı madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 6. maddesi ile 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanununa eklenen, Ek Madde 9'un ikinci cümlesinde geçen "ve intihar sonucu meydana gelen ölüm ve sakatlanma olaylarında" ifadesinin madde metninden çıkarılması için gereğini saygılarımızla arz ve teklif ederiz.

              Ahmet Toptaş                      Haydar Akar                         Mustafa Moroğlu

             Afyonkarahisar                          Kocaeli                                       İzmir

               Sedef Küçük                 Ayşe Eser Danışoğlu                       Kazım Kurt

                   İstanbul                               İstanbul                                   Eskişehir

                                                           Kamer Genç

                                                                Tunceli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı "Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin" 6. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     Hasan Hüseyin Türkoğlu          Mehmet Erdoğan                    S. Nevzat Korkmaz

                 Osmaniye                               Muğla                                      Isparta

            Mesut Dedeoğlu                    Erkan Akçay                               Alim Işık

             Kahramanmaraş                         Manisa                                    Kütahya

                                                       Kemalettin Yılmaz

                                                         Afyonkarahisar

"MADDE 6 - 16/6/1927 tarihli ve 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanununa aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

"EK MADDE 9 - Bu Kanun kapsamında askerlik yükümlülüğünü yerine getirenlere, askerliğe sevk edildiği tarihten geçerli olmak üzere; yedek subaylar için sınıf okulunda geçen sürenin bitiş tarihine, Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde öğretmen olacaklar için temel askerlik eğitimi süresinin bitiş tarihine, erbaş ve er olarak yerine getirenler için ise askerlik hizmet süresinin bitiş tarihine kadar ölenler ile sakatlanma sebebiyle süresinden önce terhis edilenlerden veya süresinde terhis edilmiş olsa bile yapılan tedaviye rağmen askerliğe elverişsiz hale gelecek şekilde sakatlanmış olanlardan, 5434 sayılı Kanun veya 5510 sayılı Kanun kapsamında aylık bağlanmaması veya 3/11/1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun gereğince tazminat ödenmemesi kaydıyla; ölenlerin dul ve yetimlerine 400.000 gösterge rakamının, sakatlananlara ise Vazife Malullüklerinin Nevileri ile Dereceleri Hakkında Nizamname hükümlerine göre tespit edilecek sakatlık derecelerine göre aşağıda belirlenen gösterge rakamlarının memur maaş katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunacak miktarın iki katı kadar, bir defaya mahsus olmak üzere tazminat ödenir. Ancak, söz konusu olayların gerçekleştiği tarihte bakaya, firar, izin tecavüzü, hava değişimi tecavüzünde bulunanlar ile kendini askerliğe yaramayacak hale getirmek ve askerlikten kurtulmak için hile kullanmak suçundan hüküm giyenlerin, suça konu eylemleri sonucu ölüm ve sakatlanma nedeniyle ve intihar sonucu meydana gelen ölüm ve sakatlanma olaylarında bu ödeme yapılmaz. Bu tazminattan damga vergisi dışında herhangi bir vergi ve kesinti yapılmaz ve bu tazminat haczedilemez. Tazminatın ödenmesine ilişkin usul ve esaslar Maliye, İçişleri ve Milli Savunma bakanlıkları tarafından müştereken hazırlanan yönetmelikle düzenlenir. "

Sakatlık Derecesi Ödenecek Tazminat Göstergesi

1)                400.000

2)                360.000

3)                330.000

4)                300.000

5)                270.000

6)                240.000

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 6 ncı Maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

              Pervin Buldan                      İdris Baluken                             Adil Zozani

                      Iğdır                                   Bingöl                                     Hakkâri

                  Erol Dora                 Hüsamettin Zenderlioğlu                    Özdal Üçer

                    Mardin                                  Bitlis                                         Van

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI MUAMMER GÜLER (Mardin) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Erol Dora Mardin Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, asker-sivil ilişkisi birçok gelişmekte olan ülkede olduğu gibi Türkiye’de de üzerinde tartışmaların yoğun olarak yapıldığı konulardan birisidir. Demokrasiye geçildikten sonraki dönemde periyodik olarak gerçekleştirilen darbeler, demokrasinin kurumsallaşmamasının önündeki en önemli engellerin başında gelmektedir. Askerler, yönetimi sivillere devrettikleri dönemlerde bile yönetimi kontrol etmenin yollarını aramışlardır. Bu bağlamda kendi kontrollerini anayasal bir temele oturtmuşlardır. Oluşturulan kurumsal yapı içerisinde asker, sivil yöneticilere karşı vesayeti tesis etme yoluna gitmiştir. Askerî vesayetin zaman içerisinde aşamalı olarak daha etkin bir şekilde kurumsallaşması dolayısıyla, askerin siviller üzerindeki denetimi güçlenerek devam etmiştir.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin sistem üzerinde kurduğu bu denetim mekanizmalarına rağmen, işler tam arzuladıkları gibi gitmemiş ve her on yılda bir, seçilmiş hükûmetlere darbeler düzenlemişlerdir. Seçilmişlerin eylemlerinin kontrolünü sağlamak ve gerektiğinde, yaptıkları eylemleri etkisiz kılmak için Millî Güvenlik Kurulu, Anayasa Mahkemesi gibi kurumsal yapılanmalara gitmişlerdir.

Türkiye'de demokrasinin kurumsallaşması için ordunun konumunun gözden geçirilerek, tam manasıyla, seçilmişlerin denetimi altına sokulması gerekmektedir. Bugün ise askerî vesayet ile anılan meşhur 35’inci maddenin kaldırılacak olmasına tanıklık ediyoruz. Bu düzenlemenin, çok önceleri yapılması gereken olumlu bir değişiklik olduğunu ifade etmek gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, vesayet sistemiyle demokratik anlamda mücadele ederken sadece askerî vesayet ile değil, halk ve halkın temsil edildiği bütün kurumlar üzerinde vesayet oluşturacak yaklaşımlarla yüzleşmek gerekmektedir. Bu bağlamda, askerî vesayetin kaldırılmasını, bütünüyle vesayetin kaldırılması gibi görme tuzağına düşmemek gerekir. Zira, siyasetin veya toplum üzerinde etki alanı olan tüm yapıların da vesayet sistemi kurması muhtemel olup, bu konuda da siyaset kurumunun ve yürütme erkinin sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiğini vurgulamaktayız.

Siyasi iktidarın da, halkın üzerinde tahakküm kurmaya dönük, siyaset kurumunu ve yasama görevini yürüten Meclisi, kendi yaklaşımı çerçevesinde şekillendirecek ve böylece toplumu vesayet altına alacağı yaklaşımlarla da yüzleşerek, pratikte yapılan böylesi uygulamalardan hızlıca vazgeçmesi gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; darbelere zaman hazırlayacak koşulların yok edilmesinin yanı sıra, 1961’den beri darbelerle yaşanmış mağduriyetlerin giderilmesine ilişkin bazı düzenlemelerin yapılması da oldukça önemli ve bir o kadar gereklidir.

Bildiğiniz üzere, bu tasarıdan önce görüştüğümüz 478 sıra sayılı torba düzenlemede 28 Şubat darbesinde mağdur olan ve memuriyetten çıkarılanlara ilişkin bir düzenleme yer almaktaydı. O düzenlemede de vurguladığımız gibi, darbelerle yüzleşme sürecini yaşıyorken, geçmişte yaşanan bütün darbe mağduriyetlerine ilişkin de düzenlemeler yapılmalıdır. Bu hususta öncelikle Hükûmetin ve siyasi iktidarın kapsamlı bir çalışma yapmasını ve yaşanan mağduriyetleri gidermeye dönük bir çalışmayı Meclis gündemine getirmesini önemle vurguluyoruz. Askerî darbelerin yol açtığı mağduriyetlerin giderilmesi konusunda grubumuz tarafından verilen kanun teklifinin de bu çerçevede ele alınmasının oldukça önemli olduğunu belirtiyoruz.

Bu vesileyle, yapılan kanuni düzenlemelerin demokrasiyi ilerletecek ve özgürlüklerin önünü açacak düzenlemeler olmasını temenni ediyor, Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Sayın milletvekilleri, kâtip üyeler arasında anlaşmazlık var.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı "Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin" 6. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                        Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar) ve arkadaşları

"MADDE 6 - 16/6/1927 tarihli ve 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanununa aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

"EK MADDE 9 - Bu Kanun kapsamında askerlik yükümlülüğünü yerine getirenlere, askerliğe sevk edildiği tarihten geçerli olmak üzere; yedek subaylar için sınıf okulunda geçen sürenin bitiş tarihine, Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde öğretmen olacaklar için temel askerlik eğitimi süresinin bitiş tarihine, erbaş ve er olarak yerine getirenler için ise askerlik hizmet süresinin bitiş tarihine kadar ölenler ile sakatlanma sebebiyle süresinden önce terhis edilenlerden veya süresinde terhis edilmiş olsa bile yapılan tedaviye rağmen askerliğe elverişsiz hâle gelecek şekilde sakatlanmış olanlardan, 5434 sayılı Kanun veya 5510 sayılı Kanun kapsamında aylık bağlanmaması veya 3/11/1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun gereğince tazminat ödenmemesi kaydıyla; ölenlerin dul ve yetimlerine 400.000 gösterge rakamının, sakatlananlara ise Vazife Malullüklerinin Nevileri ile Dereceleri Hakkında Nizamname hükümlerine göre tespit edilecek sakatlık derecelerine göre aşağıda belirlenen gösterge rakamlarının memur maaş katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunacak miktarın iki katı kadar, bir defaya mahsus olmak üzere tazminat ödenir. Ancak, söz konusu olayların gerçekleştiği tarihte bakaya, firar, izin tecavüzü, hava değişimi tecavüzünde bulunanlar ile kendini askerliğe yaramayacak hale getirmek ve askerlikten kurtulmak için hile kullanmak suçundan hüküm giyenlerin, suça konu eylemleri sonucu ölüm ve sakatlanma nedeniyle ve intihar sonucu meydana gelen ölüm ve sakatlanma olaylarında bu ödeme yapılmaz. Bu tazminattan damga vergisi dışında herhangi bir vergi ve kesinti yapılmaz ve bu tazminat haczedilemez. Tazminatın ödenmesine ilişkin usul ve esaslar Maliye, İçişleri ve Millî Savunma bakanlıkları tarafından müştereken hazırlanan yönetmelikle düzenlenir."

Sakatlık Derecesi Ödenecek Tazminat Göstergesi

1                 400.000

2                 360.000

3                 330.000

4                 300.000

5                 270.000

6                240.000"

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI MUAMMER GÜLER (Mardin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kemalettin Yılmaz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Kemalettin Yılmaz, Afyonkarahisar Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi olarak vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Zamanlaması oldukça manidar bir kanuni düzenlemeyi Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde görüşüyoruz. Bu kanun teklifinin 6’ncı maddesinde bir değişiklik önergesi verdik. Yedek subay veya yedek memur olarak askerlik hizmetini ifa ederken şehit olan veya gazilik şerefine nail olan kardeşlerimize ödenecek tazminat miktarının artırılması yönündeki bu talebimize destek vermenizi bekliyoruz. Öyle ki, halkımızın büyük kesiminde infial uyandıran, kaçakçılık yaparken hayatını kaybedenlere verilen tazminat, şehit ve gazilerimize verilenden daha fazla iken, bu teklifimize destek verirseniz, toplumun vicdanını bir nebze olsun rahatlatmış olursunuz.

Yıllarca eğitim alan, meslek sahibi olan yetişmiş kardeşlerimiz, vatani görevlerini yaparken bazı sebeplerden dolayı hayatlarını kaybediyorlar veya yaralanmaları sonucu ciddi sakatlıklar yaşıyorlar. En son Afyon’da yaşanan cephanelik patlamasında yaşadık, 25 vatan evladımızı şehit verdik. Bunların birçoğu, yetişmiş meslek sahibi, kısa dönem askerlik hizmetini yerine getiren evlatlarımızdı. Ne olduğu, neden olduğu dahi henüz belli olmayan bir şekilde hayatını kaybeden bu kardeşlerimizi şehit olarak kabul etmek için bile kamuoyundan tepki gelmesini bekleyen Hükûmetiniz, bir an önce şehit ve gazilerimizin haklarını bir statüye kavuşturacak onlarca ayrı kanun maddesini yeniden düzenleyerek, talepleri ve hakları olan bütün hakların verilmesini sağlamalıdır.

Değerli milletvekilleri, 479 sıra sayısıyla görüştüğümüz bu tasarının içeriğinde, ülkemizde askerlik tanımını ve ordunun yapısını tamamen değiştirecek maddeleri değiştiriyoruz. Özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nda yapacağımız, darbeye zemin olarak görülen 35’inci maddedeki değişiklik birçok sakıncayı beraberinde getirmektedir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin vazifesi olarak Türk yurdunu ve Anayasa’yla tayin edilmiş Türkiye Cumhuriyeti’ni kollamak ve korumak görevi kaldırılmış olacaktır. Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, iç tehditler tamamen ortadan kalkmış gibi sadece dış tehditler için harp hâlinde kullanılacak bir ordu hâline getirilecektir. Yani, askerliğin yapısı tamamen değiştirilecek, mana ve ehemmiyeti de tamamen farklılaştırılacaktır.

AKP Hükûmeti için paralı askerlerle vatan ve millet görevini ifa eden Mehmetçiklerimiz arasında hiçbir fark kalmayacaktır. AKP Hükûmetinin Oslo’da başlayan İmralı’da devam eden yasak aşkının meyveleri her gün sırayla piyasaya çıkıyor. 35’inci maddenin bu yeni hâli de bunun açık göstergesidir, âdeta PKK’ya verilmiş bir ikramdır, tavizdir.

AKP Hükûmeti iç tehditlerin bittiğine nasıl karar vermektedir? “Barış süreci” diye adlandırdığınız bölünme sürecinde sınır dışına kaç teröristin çıktığını bilen yetkili var mıdır? Ülkemiz huzur ve güvene kavuşmuş mudur? PKK terörü bitmiş midir? Diyarbakır’da yapılan özerklik toplantıları, güvenlik toplantıları mıydı? Huzur ve güveni, karakollara tıktığınız asker ve polisimiz yerine Cizre’de, Lice’de KCK asayiş timi olarak ortaya çıkan çapulcular mı sağlamıştır da iç huzurun ve güvenin geldiği kanaatine vardınız?

Hükûmetiniz her geçen gün ezile büzüle, sarsıla sarsıla verdiği tavizlerin altında kalmakta, acziyet ve mahkûmiyet hâlinde hainleri memnun etmeye, gönülleri hoş etmeye devam etmektedir. AKP, yaptığı bu düzenlemeyle yine çok ciddi bir tavizin fitilini ateşlemiştir. Askerliği ve Türk Silahlı Kuvvetlerini yavaş yavaş tasfiye etmenin temellerini atan bu yasal düzenlemede, bir kez daha vicdanlarınızı yoklamanızı rica ediyor, değişiklik teklifimize destek vermeniz dileğiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 6.maddesi ile 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanununa eklenen, Ek Madde 9'un ikinci cümlesinde geçen "ve intihar sonucu meydana gelen ölüm ve sakatlanma olaylarında" ifadesinin madde metninden çıkarılması için gereğini saygılarımızla arz ve teklif ederiz.

Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLİ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI MUAMMER GÜLER (Mardin) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Kamer Genç, Tunceli Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 479 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 6’ncı maddesiyle ilgili olarak verdiğimiz önerge üzerinde söz aldım. Hepinize saygılar sunuyorum.

Şimdi, bu maddede yedek subaylar, er ve erbaşların askerlik sırasında ölmeleri hâlinde kendilerine, dullarına ve yetimlerine 400.000 gösterge üzerinden bir para ödeniyor. Fakat, getirilen istisnalar arasında, eğer, ölen kişi intihar etmişse bu haktan mahrum ediliyor. Arkadaşlar, bence, haksız bir şey. Yani, bir kişi, erbaş askere gitmiş ve orada intihar etmişse bence onun da dul ve yetimine -veyahut da subay da olsa, erbaş da olsa eğer, orada, askerde intihar etmişse- bu parayı vermek lazım. Neticede bir ölüm olmuş. Bu ölüm nerede olmuş? Askerde olmuş. Askerî şartların bu kişide yarattığı olağanüstü üzüntü, ızdırap, acı dolayısıyla bu insan hayatına kıymıştır. Bana göre, buna da, bu ölüm hâlinde de bunun verilmesi gerektiğine inanıyorum ve adalet bunu gerektiriyor.

Şimdi, değerli milletvekilleri, hep öneriyoruz. Bakın, bir memleketin ordusu, her yerde ordu, o milletin göz bebeğidir. Ordu içinde hata edenler olabilir, rejim için tehlikeli de olabilir ama önemli olan, o memlekette o hataları yapmayacak duruma getirmek lazım. Geçmişte ihtilaller yapıldı, bu ihtilallerin yapılmamasının koşullarını araştırmak lazım.

Bir memleket düşünün ki, yani, şimdi, siyasi iktidarı eline geçirenler, tabii ki siyasi iktidar eline geçince para bol, mal bol, zenginleştikçe küstahlaşıyor. Ondan sonra, yetkiyi eline geçirirken firavunlaşıyor, o devletin, o milletin millî değerlerine saldırıyor, hak ve hukuk tanımıyor, yargıyı ortadan kaldırıyor, tam bir diktatör. Şimdi, arkadaşlar, her memleketin de rejiminin yaşaması lazım. Rejimi yaşatmak için -yalnız biz dünyayı keşfetmiyoruz ki- o rejimi güvenceye alan birtakım emniyet sübaplarını koymamız lazım. İşte, 1960 ihtilaliyle, ihtilal olmasın diye Anayasa Mahkemesi getirildi ama bugün maalesef Türkiye’de Anayasa Mahkemesi diye bir kurum yok. Dolayısıyla, biz, bir memleketin temel dayanağı olan, göz bebeği olan orduyu kanunlarla zayıflatarak yok edeceğimize, onun yerine orduyu yine güçlü tutalım, yine onun gücünden kaybettirmeyelim ama memleketi de iyi yönetelim. Bütün mesele bu. Eğer memleketi iyi yönetemezseniz… Arkadaşlar, akan su bir yerde kendine yol bulur yani kanunlarla ihtilaller önlenmez. Eğer siyasi gücü elinde tutan insanlar, demokrasiyi korumazlarsa, insanların yaşama haklarını sıkıntıya sokarlarsa, insanların temel hak ve özgürlüklerini yaşanmaz hâle getirirlerse o memlekette birtakım şeyler olur.

Şimdi, mesela, bana bugün telefon ettiler. İzmir’de, bizim, Gaziemir Aktepe Tunceliler Derneğindeki iki arkadaşı, yedi-sekiz kişi almışlar da, biri Emre Akdoğan, birisi Vedat Biçici… İzmir Valisine telefon açıyoruz, telefonumuza çıkmıyor; Emniyet Müdürüne açıyoruz, çıkmıyor. Şimdi, arkadaşlar, benim gördüğüm kadarıyla -bu iktidar zamanında- o Gezi olaylarına katılanların evvela filmlerini çekiyorlar, o filmlerde onların kimliklerini tespit ediyorlar, hele Tunceliliyse “Gel, bakalım. Sen ebedî bir suçlusun.” diyorlar ve içeri alıyorlar.

Sayın Bakan, öncelikle rica ediyorum. Bakın, bizim memleketimiz çok sıkıntılı bir memleket. Bu gençlerimizi bir defa içeri aldınız mı orada birtakım sıkıntılarla karşı karşıya kalıyorlar ve ondan sonra o gençler maalesef işte dağa gitmeye çalışıyor. Biz öteden beri bunun mücadelesini yapıyoruz, diyoruz ki bakın, bu Tuncelili gençleri -her taraftaki gençlere böyle yapmayın ama- içeri aldığınız zaman… Özellikle birtakım insanların Tuncelili vatandaşlara karşı kin ve nefret duygusu da var. Ben biliyorum arkadaşlar. Zaten kamu hizmetine almıyorlar. İnanmanızı istiyorum. Kaç defa gelmiştir, yüksekokulludur, yazılılarda 90-100 almış, “Sen nerelisin? Git, Tunceliliysen bizden sana iş yok.” deniliyor. Böyle bir anlayışla, böyle bir şeyle bu insanlara yaklaşmayın. Hepimiz Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşıyız. Bu insanlara özellikle bir şefkat gösterilmesi lazım. Rica ediyorum, bu insanların hakikaten bir suçları varsa bir şey demiyorum ama orada Gezi Parkı’na katıldığı için bunlar içeri alınıp da işkence yapılmasın. Bu insanlar bu memlekette devlet güçlerinden gördükleri bu kötü muamele dolayısıyla maalesef devlete karşı sevgi beslemiyorlar. Onu belirtmek istedim.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Grupların mutabakatı ile birleşime saat 21.30’a kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.58
ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 21.31

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 138’inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

479 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

7’nci madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 7 nci Maddesi ile değiştirilen 1111 Sayılı Askerlik Kanunun 77 nci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde de yer alan "asgari alay ve eşiti komutanlığa (Deniz ve Hava Kuvvetleri ile Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığında eşiti)" ibaresinin çıkarılarak yerine "ilgili alay komutanlığına" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

              Pervin Buldan                      İdris Baluken                             Adil Zozani

                      Iğdır                                   Bingöl                                     Hakkâri

                  Erol Dora                 Hüsamettin Zenderlioğlu                    Özdal Üçer

                    Mardin                                  Bitlis                                         Van

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı "Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin" 7. Maddesine bağlı cümlenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     Hasan Hüseyin Türkoğlu          Mehmet Erdoğan                    S. Nevzat Korkmaz

                 Osmaniye                               Muğla                                      Isparta

            Mesut Dedeoğlu                    Erkan Akçay                               Alim Işık

             Kahramanmaraş                         Manisa                                    Kütahya

"Yılda otuz günden fazla izin ile acemi eğitimini tamamlamamış bulunan yükümlülerden belgelendirilmiş özürleri olduğu anlaşılanlara izin verebilmek hakkı bağlı bulunduğu Birlik Komutanlığına aittir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mehmet Günal, Antalya Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, öncelikle bu tasarının zamanlamasının çok manidar olduğunu dikkatlerinize sunmak istiyorum çünkü torba kanun görüşülürken de söyledik, daha önceki yapılan anlaşmaya göre böyle bir şey yoktu. Dolayısıyla, yapılan müzakerelere paralel olarak, galiba, biz de diyoruz ki, hele hele son birkaç gündür yapılan çalışmalar sonucunda, Sayın Başbakanın ve bazı kabine üyelerinin açıklamalarından bu çalışmaların devamının olduğu da anlaşılıyor. Onun için, acil olmayan bir kanunu burada görüşüyoruz.

Öncelikle, söyleniş amacı, bu tasarının buraya getiriliş amacı olarak söylenen şey, “Efendim, bunlar daha önce darbelere dayanak teşkil etti.” sözü açıkçası çok saçma geliyor bize çünkü kanunla darbe yapılamayacağı gibi, kanunla da darbenin önlenme şansı yoktur. Bu, demokratik olgunlukla ilgili bir durumdur.

Şimdi, arkadaşlar, en çok tartışılan konulardan bir tanesi, burada askerlik tanımıyla ilgili bir şey var. Daha önce, orijinal olan 2’nci maddede deniliyor ki: “Türk vatanını, istiklal ve Cumhuriyetini korumak için…” Şimdi bakıyoruz, sadece “Askerlik sanatını öğrenmek, yapmak mükellefiyetidir.” diyor.

Açıkçası, geçmişte bizim üniversitelerden önce, lisede edebiyat tartışmalarında meşhur bir konumuz vardı “Sanat sanat için midir, sanat toplum için midir?” diye, benim o aklıma geldi. Yani, şimdi, sanat olsun diye savaşacak mıyız? Baş tarafını kaldırınca “savaşma sanatıdır” diyorsunuz. Burada askerlerimiz var, komutanlarımız var. Vallaha, Sayın Bakanım, kusura bakmayın, ben sanat olsun diye savaşmam. Beni askere gönderen şey, Türk vatanını, istiklalini, cumhuriyetini korumaktır. Eğer sadece sanat yapacaksanız… Yani “ben” derken, ben Türk milletinin ortalamasını söylüyorum, Mehmet olarak, Mehmetçikler adına söylüyorum. Hiç kimse sanat olsun diye gidip de savaşmaz; ancak egemenliğimizi, bağımsızlığımızı, vatanımızı koruyacaksak, o zaman canımızı veririz. Dolayısıyla, burada ben hakikaten bir garabet görüyorum. Biz ancak, Türk milleti olarak, her zaman vatan için, millet için çalıştık, onlar için savaştık, İlâyi Kelimetullah için savaştık asırlar boyunca ama sanat olsun diye savaşmaya benim aklım açıkçası ermiyor değerli arkadaşlar. Biz çünkü bir ordu millet geleneğinden geliyoruz, bizde ordu “Peygamber ocağı” diye geçer yani birtakım millî, manevi değerler uğruna ancak savaşırız. Burası gerçekten biraz işi hafife almak olmuş gibi geliyor bana. Askerliği de böylece -affedersiniz ama- ayağa düşürmüş oluyoruz. Sözleşmeli yapabilirsiniz, profesyonel yapabilirsiniz, o ayrı bir şeydir ama burada eğer bir askerlik olacaksa, zorunlu askerlik de devam ediyorsa, vatanın savunması için olması gerekir. “Biz ordu milletiz.” derken, tekrar dönüp böyle bir şeye geçmek açıkçası bana garip geldi Sayın Bakanım.

Az önce tutanaklara bakarken de bir şey gördüm ama Sayın İsmet Yılmaz’a… Ben hakikaten o anda oturumda… Dışarıdan gördüm. Yani o anda ya dil sürçmesi olmuş diye düşündüm veyahut da iftar öncesi belki de hiddetten mi söyledi, bilemiyorum. “Aramızdaki fark şudur: Siz herkesi Türk yapmak için zorluyorsunuz, herkesi âdeta ırkçı bir yaklaşımla ele alıyorsunuz.” demişsiniz Sayın Bakanım. Yani, ben ancak bunu bir öfkenin şeyidir diye düşünüyorum. Sizi tanıdığımız kadarıyla böyle bir şey söylemezsiniz diye düşündüm ama tutanakta da bunlar yazıyor. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak hiçbir zaman ırkçı bir milliyetçilik anlayışına sahip olmadık. Kederde, tasada, sevinçte, mutlulukta ortak değerleri paylaşan bir millettir Türk milleti; bir kavmin adı değildir sadece, bir ırkın adı değildir. Aslında bunu yapan, sizin Hükûmetinizin mensupları, başta Sayın Başbakan. Otuz altı tane etnik grubu söyleyen biz değiliz. Tek tek, her seferinde bir de ısrarla ayrılıklara vurgu yapan biz değiliz. Bizim söylediğimiz her zaman, tasada, kederde, sevinçte birleşen, aynı tarihi, aynı şuuru paylaşan bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları bizim için Türk milletinin birer neferidir, birer ferdidir; onun için, burada hiçbir zaman ırkçılık olmamıştır. Ben, bu sözleri, o andaki belki kızgınlık içerisinde verilmiş bir şeyler olarak alıyorum. Biz, her zaman, kapsayıcı, kucaklayıcı bir milliyetçilik anlayışı içerisinde olduk.

Türk milletinin üstünlüğü, tarihteki başarılarından, ortak kaderde, ortak tasada birlikte olmasından kaynaklanır diyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 7 nci Maddesi ile değiştirilen 1111 Sayılı Askerlik Kanununun 77 nci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde de yer alan "asgari alay ve eşiti komutanlığa (Deniz ve Hava Kuvvetleri ile Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığında eşiti)" ibaresinin çıkarılarak yerine "ilgili alay komutanlığına" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                    Erol Dora (Mardin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılamıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İdris Baluken, Bingöl Milletvekili.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 479 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesinde vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, burada, kürsüde konuşan değerli hatipler, sürekli olarak, ordunun bu millete neler ifade ettiğini, hangi çağrışımları yaptığını dile getirdiler; ancak, ordunun bazı çağrışımlarını ise sürekli olarak görmezden geldiler. Doğrusu, bunu anlamakta biz güçlük çekiyoruz. O çağrışımları da biz ifade edelim.

Bu ülkedeki demokrasi kesintilerine, ülkede siyaseti vesayet altına alan askerî darbelere de yine bu ordu içerisindeki bazı yapılanmaların, denetleme yetersizliklerinin neden olduğunu hepimiz iyi biliyoruz. Bu nedenle, burada orduyla ilgili bir düzenleme yapılırken, aslında, ordunun tamamen sivil denetim altına gireceği mekanizmaları getirmiş olsaydık önemli bir iş yapıyor olacaktık. 35’inci maddenin bu yönüyle tekrar düzenlenmesi son derece isabetli olmuştur, olumlu olmuştur. Ancak, yakın toplumsal tarihsel hafızamıza baktığımızda, hâlâ, bu darbeler tarihinin, bu vesayet tarihinin artık bu ülkenin gündeminden kalkması için yapılması gereken başka birtakım adımların da mutlaka yasal düzenlemelerle bu ülkenin gündemine getirilmesi gerektiğini ifade etmemiz gerekiyor. Bugün hâlâ Genelkurmay Başkanlığı Millî Savunma Bakanlığına bağlı değilse bu önemli bir problemdir. Yine, 12 Eylülün kurumlarından olan Millî Güvenlik Kurulu hâlâ bütün siyasal, toplumsal, sosyal yaşamın üzerinde duruyorsa bu son derece önemli bir problemdir. Hâlâ 12 Eylül cuntasının yazmış olduğu Anayasa’yla bu ülke yönetiliyorsa bu önemli bir problemdir.

Şimdi, AK PARTİ Hükûmeti özellikle bu askerî vesayetin geriletilmesi konusunda çok önemli şeyler yaptığını ifade ediyor. Tamam, yani her şeyi hiçleştirmek doğru bir yaklaşım değil ancak pratiğe baktığımız zaman, bu askerî vesayetin geriletildiğine dair duyguyu halka hissettirecek bir pratiği göremiyoruz. Sadece son bir ay içerisinde meydana gelen iki olaydan bahsedeceğim. Hepiniz biliyorsunuz, Lice’de yeni bir karakol yapımını protesto eden, demokratik protesto hakkını kullanan sivil halka karşı, çoluk çocuk, kadın demeden gerçek mermilerle ateş açanlar hakkında hâlâ hiçbir işlem yapılmadı. Her iki Sayın Bakanımız burada, hem Millî Savunma Bakanı hem İçişleri Bakanı burada. Cevap bekliyoruz, ne oldu? Bu sivillerin üzerine ateş açma talimatı verenler hakkında soruşturma ne aşamadadır? Hâlâ bunlar niye görevlerinin başındadır? “Askerî vesayet” dediğiniz şey de tam da böyle bir şeydi; istediği suçu, hukuksuzluğu işleyip yargının ya da siyasetin denetiminden kaçmak vesayetin kendisiydi. Lice’de 18 yaşındaki bir gencin yaşamına mal oldu bu. Medeni Yıldırım’ı katledenler, bu katliamda talimat verenler, bu katliamda tetiği çekenler hakkında siz eğer gerekeni yapmamışsanız orada vesayetle ilgili söylemiş olduğunuz sözlerin tamamı havada kalır. Benzer bir olay Bingöl’de yaşandı, 14 yaşındaki bir kız çocuğuna tam iki yıl boyunca 8 askerî personel tarafından insanlık dışı cinsel istismar, taciz, tecavüz suçu işlendi. Hâlâ hiçbir gelişme yok, hâlâ bunlar görevlerinin başında.

Sayın Bakan, bu konuda açıklama bekliyoruz. Bu mübarek ramazan gününde hangi vicdan kaldırabilir böyle bir şeyi? “Vesayet” dediğimiz şey, pratik hayata dokunacaksa, toplumsal hayata dokunacaksa bir anlam kazanır. Vesayeti geriletme anlamında söylediğiniz sözlerin anlam kazanması için, bunu halka, topluma hissettirmeniz gerekiyor. Lice ve Bingöl’de yaşanan olaylar hâlâ bu ordunun denetimiyle ilgili, ordu üzerindeki siyasi etkinlikle ilgili çok ciddi kuşkuların olduğunu bu halka hissettiriyor. Halkımızda hâlâ bu duygu maalesef ki vardır.

Diğer önergelerde de yine görüşlerimizi bildirmeye devam edeceğiz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

8’inci maddede aynı mahiyette iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı "Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin" 8. Maddesinin Tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

               Bülent Belen              Hasan Hüseyin Türkoğlu               Mehmet Erdoğan

                  Tekirdağ                             Osmaniye                                    Muğla

          S. Nevzat Korkmaz                     Alim Işık                               Erkan Akçay

                    Isparta                                Kütahya                                     Manisa

                                                        Mesut Dedeoğlu

                                                         Kahramanmaraş

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

              Pervin Buldan                      İdris Baluken                             Adil Zozani

                      Iğdır                                   Bingöl                                     Hakkâri

                  Erol Dora                 Hüsamettin Zenderlioğlu                    Özdal Üçer

                    Mardin                                  Bitlis                                         Van

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Evet, aynı mahiyetteki önerge üzerinde söz isteyen Bülent Belen, Tekirdağ Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin 8’inci maddesiyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu değişiklik önergesi üzerine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisinin her tatil dönemine girerken yaptığı uygulamaların bir tekrarını yaşıyoruz. Tasarıya baktığımız zaman, sözleşmeli erbaş ve erlerle ilgili kanun tasarısının adını duyan bu mesleği yapan vatandaşlarımız büyük bir beklenti içine giriyor fakat tasarının içeriğine baktığımızda bu insanlarımıza verdiği hiçbir şey yok. Ülkemizde Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde çalışmakta olan sözleşmeli erbaş ve erler, sözleşmelerinin bitiminden itibaren, maalesef, kendilerine çok küçük bir imkân olarak verilmiş olan “Kamu kurumlarında -iş bulabilirse, kadro bulabilirse- çalışabilir.” hükmü çerçevesinde belediye başkanlarının kapısında Medine dilencisi gibi iş dileniyorlar. Ben beklerdim ki bu tasarıda bu insanlarımızın düştükleri bu kötü durumu engelleyecek bir şeyler olsun fakat maalesef bu yok.

Öte yandan, İç Hizmet Kanunu'nun 35’inci maddesini değiştirip ülkede darbe yapılmasının önüne geçeceğinizi iddia ediyorsunuz veya zannediyorsunuz. Eğer böyle bir düşünceniz varsa düş görüyorsunuz demektir. Darbe yapanlar tankları ve bütün askerî güçleriyle bütün kritik noktaları işgal ederken, siz, elinizde kanunun değişen 35’inci maddesi, karşılarına geçerek “Dur, bu kanuna göre sen darbe yapamazsın.” mı diyeceksiniz? Onlar da bu sözün karşılığında geri dönecekler ve darbe yapmaktan vazgeçecekler, öyle mi?

Siz Adalet ve Kalkınma Partililer darbenin ne olduğunu ne bileceksiniz. Ben dâhil on binlerce ülkücü ve Milliyetçi Hareket Partili 12 Eylül 1980 darbesinin mağduru olduk. Darbeyi yapanların, kendi darbe hukukunu oluşturduğunu bilmiyor musunuz? Bizler her türlü darbeye karşıyız. Bizim düsturumuz, en kötü demokrasinin en iyi darbeden daha iyi olduğu ve aslolanın millet iradesi olduğudur. Bu değişiklikle hedefinizin başka bir şey olduğu belli, bunu saklamaya çalışmayın. Siz, Oslo'da yaptığınız müzakere neticesinde taahhüt ettiğiniz bir ödünü yerine getirmek için bu değişikliği getiriyorsunuz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; darbe yapılmasını önlemek kanunlarla olmaz. Tankı, topu ve her türlü silahıyla darbe yapmaya kalkanı kanunla engelleyemezsiniz. 12 Eylül 2010 tarihinde yaptığınız Anayasa değişikliğiyle ne yaptınız? Diyeceksiniz ki: “Darbecileri yargılıyoruz.” Evet, yargılıyorsunuz. Peki, yargılayabiliyorsanız bu değişikliğe niye ihtiyaç duyuyorsunuz? Ha, yargılayıp da ne yapabileceğiniz de belli değil. Ben, 12 Eylül darbesinin mağduru olarak, darbecileri yargılamanıza bir şey demeyeceğim. Sadece, hâlen yaşayan darbecilere yüce Allah'tan çok uzun bir ömür vermesini niyaz ediyorum ve Türk milletinin bu şahısların düştüğü düşkünlüğü, acziyeti görmesini, bilhassa Marmaris'tekinin yıllarca düşkün ve sürünür bir hâlde yaşamasını diliyorum.

Sayın milletvekilleri, geçen yıl Ankara Eğitim Araştırma Hastanesine ziyarete gittiğimde Ulucanlar Cezaevini gördüm ve içim sızladı. Darbecilerin emriyle kurdurdukları hukuk neticesinde “bir sağdan, bir soldan” mantığıyla idam ettirdikleri ülkücü fidanlar Mustafa Pehlivanoğlu, Cevdet Karakaş, İsmet Şahin, Fikri Arıkan, Ali Bülent Orkan, Cengiz Baktemur, Halil Esendağ, Selçuk Duracık gibi nice yiğitlerin işkenceler sonunda idam edilişlerini hatırladım ve içim sızladı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vermiş olduğumuz değişiklik önergesine destek vermenizi temenni eder, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde söz isteyen İdris Baluken, buyurun.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, bu darbe dönemleri, bildiğimiz gibi, olağanüstü dönemlerdir. Bir nevi olağanüstü hâl dönemlerine tekabül ediyor. Tabii, burada olağanlaşma durumunu hep beraber yaratmamız gerekir ki bu ülkede tekrar bu olağanüstü hâl durumlarını görmeyelim, yaşatmayalım. Bu olağanlaşma sürecinin tek bir ilacı vardır, o da demokratikleşmedir. Yani darbelerin antidotu, darbelerin panzehiri demokratikleşmedir. Demokratikleşmeyi sağlamadığınız sürece bu darbe zeminlerini ortadan kaldırmanız mümkün değil. Bakın, bugün pek çok antidemokratik yasa örneği verebiliriz ancak sadece Seçim Kanunu ve Siyasi Partiler Kanunu’na baktığınız zaman, hâlâ siyasetin özgür bir şekilde halkı temsil edemediği trajik bir resimle karşılaşırsınız. Düşünün ki bu ülkede bu saat, bu dakika itibarıyla 9 milletvekili şu anda cezaevinde bulunuyor. Çok tanıdık geliyor değil mi? Siyasetçilerin zindanlarda, beton duvarlar arasında, demir kapılar arasında bulunması tam da darbe döneminin uygulamalarıdır. Onlarca belediye başkanı, belediye meclis üyesi, il genel meclisi üyesi, yani milyonlarca oyun iradesi, milyonlarca oyun temsiliyeti eğer hâlâ cezaevlerindeyse burada vesayetin kaldırılmasından, darbe riskinin ortadan kaldırılmasından bahsetmemiz mümkün değildir.

Bu, yaklaşık bir hafta on gündür neredeyse yirmi dört saate varan bir emek harcanıyor, bir çalışma temposu ortaya konuyor. Ne olduğu belirsiz olan torba yasalar yerine bir demokratikleşme paketi buraya getirilmiş olsaydı, Siyasi Partiler Kanunu’ndan Terörle Mücadele Kanunu’na, Türk Ceza Kanunu’na bir demokratikleşme paketiyle biz bu Meclisi kapatıyor olsaydık ne kadar hayırlı bir iş yapmış olacaktık. Ama, maalesef, hâlâ bu ülkenin olağanlaşmasıyla ilgili net bir kararın ortada olmadığını görüyoruz.

Bakın, bu getirmiş olduğunuz yasal düzenlemede de, 25’inci maddede, her valiye olağanüstü hâl, yani bir nevi yerelde olağanüstü hâl ilan etme yetkisi veren bir düzenleme var. Böyle bir şey olabilir mi? Yani tek bir OHAL valisinin yetkilerini siz her bir ildeki valiye dağıtırsanız, orada olağanlaşmayı, demokratikleşmeyi bekleyemezsiniz. Apoletli vesayetçiler yerine takım elbiseli, aşırı yetkilendirilmiş birtakım uygulamaları devreye sokarsanız orada olağanlaşma olmaz, orada olağanüstü hâl yaşamın her alanında sürekli gündemde olur. O nedenle, acil bir demokratikleşme planını mutlaka bu Hükûmet kendi gündemine almalıdır. Çünkü “topluma karşı devlet” refleksinden kurtulmadığımız sürece, “az devlet, çok toplum” ilkesini benimsemediğimiz sürece, devlete karşı bireyin özgürlüklerini garanti altına almadığımız sürece, maalesef, bu ülkede, her zaman birtakım risklerle karşılaşmış oluruz.

Bir diğer önemli konu, ordunun özellikle şeffaf bir şekilde hesap verilebilirliği, denetlenebilirliğiyle ilgili konu. Bu konuda da çok ciddi yetersizlikler var. Sadece son bir ayda kaç kez bu şüpheli asker ölümlerini buraya getirdiğimizi artık hatırlamıyoruz. Aslında, “şüpheli” diyoruz ama şüpheli falan değil. Yani, incelendiği zaman kışla içerisinde kasti öldürme fillerinin olduğunu çok rahat görürsünüz. Çünkü, olayın üstünü kapatma, olayı sümen altına süpürmeye çalışmak, bütün bunların hepsi burada kasti birtakım uygulamaların olduğunu gösteriyor. Bu şüpheli asker ölümlerinden dolayı sadece son on yılda bine yakın gencimiz bu şekilde yaşamını yitirmiş, her yıl 100’e yakın gencimiz bu şekilde yaşamını yitiriyor. Korkunç bir tablo; Meclis müdahil olmuyor, Hükûmet soruşturma açmıyor, ordunun kendi içerisinde yürütmüş olduğu, belirtmiş olduğu soruşturmaların hiçbirinden sonuç çıkmıyor, geriye gözü yaşlı aileler, anneler kalıyor. Bu soruşturmaların tamamı askerî mahkemede olduğu sürece, böyle çift başlı bir hukuk sisteminde bu olayların üzerine gitmeye çalıştığınız sürece de herhangi bir sonuç çıkmayacaktır, tekrar hatırlatmak isterim. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...  Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...  Madde kabul edilmiştir.

9’uncu maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı “Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin" 9. Maddesine bağlı fıkraların aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     Hasan Hüseyin Türkoğlu          Mehmet Erdoğan                    S. Nevzat Korkmaz

                 Osmaniye                               Muğla                                      Isparta

                  Alim Işık                          Erkan Akçay                          Mesut Dedeoğlu

                   Kütahya                                Manisa                              Kahramanmaraş

"Firar, izin veya hava değişimi ihlalinde olan yükümlülerden haklarında adli makamlarca çıkarılmış yakalama kararları olanlar, ele geçirilinceye kadar kolluk kuvvetlerince aranır. Yakalananlar hakkında ilgili adli makamın talimatı doğrultusunda işlem yapılır."

"Haklarında adli makamlarca çıkarılmış yakalama kararı olmayanlardan kendi rızası ile teslim olan ya da kolluk kuvvetleri tarafından askerlik şubelerine teslim edilenler, yol ve iaşe bedelleri ödenerek serbest olarak birlik ve kurumlarına sevk edilirler. Terörle mücadele görevi sırasında veya bu görevinden dolayı alıkonulan veya kaybolan er ve erbaşların yeniden birliklerine dönmeleri halinde durumları, mensup oldukları kuvvet komutanlıklarınca teşkil edilecek kurul tarafından incelenir. Kaçırılma veya kaybolma ile ilgili olarak kusurlu görülenler hakkında soruşturma dosyası tanzim edilerek yetkili makamlara intikal ettirilir. Kurul tarafından kusursuz görülenler ile haklarında kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararı verilenlerin birliklerinden ayrı geçirdiği süreler hizmetten sayılır ve ödenmemiş özlük hakları ödenir."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 9 uncu Maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

              Pervin Buldan                      İdris Baluken                             Adil Zozani

                      Iğdır                                   Bingöl                                     Hakkâri

                  Erol Dora                 Hüsamettin Zenderlioğlu                    Özdal Üçer

                    Mardin                                  Bitlis                                         Van

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen?

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Adil Zozani.

BAŞKAN – Adil Zozani, Hakkâri Milletvekili.

Buyurun.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, hepinizi selamlıyorum. Önergemiz üzerinde söz almış bulunuyorum.

Bu önergeyle ilgili olarak, tabii, bu kaçırma, alıkonulma, firar, izinde firar, yani izin ihlali vesaire konularında toleranslı davranılması gerektiğini düşünüyorum. Hele hele son olarak kamu görevlilerini Metinan bölgesinden teslim alıp getirmiş, ailelerine kavuşturmuş bir arkadaşınız olarak, o askerlerin ve kamu görevlilerinin o gün içinde bulundukları ruh hâli ve psikolojiyi yakından görmüş biri olarak, bu konun ihtiyaç olduğunu düşünenlerden biriyim. Ancak, esas dikkat çekmek istediğimiz nokta şu: Belki, bu tasarı veya teklifle ilgili olarak çok şey konuşuluyor, tartışılıyor, işin teknik boyutuyla bazı şeyler konuşuluyor ama ordunun kapalı kutu olmaktan çıkarılması gerektiği hususunu gündeme taşımakta fayda var diye düşünüyoruz. Dünyada belki bizim ordumuz kadar kapalı, başka hiçbir ordu yoktur ya da başka örnekleri yoktur. Mesela, birçok noktada, bizim ordu kendi faslında tek olarak görülüyor. Örneğin, dünyada, hiçbir ordunun artık ticaretle uğraştığı görülmemiştir. Yani, holding yöneten, büyük bir sermaye grubuna hitap eden bir ordu yapısı dünyanın başka bir ülkesinde yok. Bir Arjantin örneğini biliyorum, bilmiyorum onlar vazgeçmişler mi, geçmemişler mi ama başka da bir örneğe rastlamadım, o kadar inceledim.

Ordunun bir kere ticaretten el çekmesi… Mesela, ordu, darbe, 35’inci maddeyi konuşuyoruz. Ordunun içerisinde bu kadar darbe heveslisi niye çıkıyor? Niye bu kadar şey var? Vatan, millet sevgisiyle mi oluyor? Hiç öyle olmadığı açık. Bir generalin Türkiye’de emeklilik ücretinin ne kadar olduğunu kamuoyuyla bir paylaşalım. OYAK aracılığıyla, üzerinden yönettikleri şirketlerden edindikleri payla birlikte… Ya, trilyonlarca emeklilik ücreti alan bir ordu yapısından söz ediyoruz, üst düzey yönetici yapısından söz ediyoruz. Ordunun şeffaflaştırılması gerekir, hele hele ticaretten  tamamıyla el çektirilmesi gerekir. Bu konuda bir düzenlemenin yapılması elzemdir.

İkinci önemli nokta: Bakın ordu üzerine JİTEM damgası vardır. Siz, bir dönemle hesaplaşmak istiyorsanız, ordu içindeki JİTEM örgütlenmesini ve o JİTEM örgütlenmesinin sebebiyet verdiği tahribatı kamuoyuyla paylaşmak durumundasınız. Çıktı, bir kısmı yargılanıyor. Bakın, meşhur Ergenekon davasının ek klasörlerine bir bakın. Ergenekon davasının esas, şu anda, asıl klasörleri olarak geçen klasörler o ek klasörlerin yanında devede kulak kalır. Esas suçlamalar, esas suçlanılabilecek noktalar o ek klasörlerin içerisinde olan bilgiler, dokümanlar ama onlar hiçbir zaman gündem olmadı Türkiye'de. Ordu mensuplarının karıştıkları o olayları, sebep oldukları o tahribatları kamuoyuyla paylaşmak gerekir, açmak gerekir, orduyu kapalı kutu olmaktan çıkarmak gerekir.

Asker ölümleri diyoruz, iki gündür burada asker ölümleri tartışılıyor. Bunu daha önce soru önergeleriyle Sayın Bakana da sordum. Ya, 934 insan orduda nasıl oluyor da eğitim zayiatı olabiliyor ya da intihar edebiliyor? Eğer, bu bilgi bile doğruysa bizim ordumuz büyük bir psikolojik travma yaşıyor demektir. Varsayalım ki bunlar intihardır. Bu, büyük bir psikolojik travma geçirildiğinin kanıtıdır. Bu boyutuyla bile tartışılmaya değer, incelemeye değer. Ne oluyor da bizim askerlerimiz her yerde patır patır kendini vuruyor? Hadi diyelim, bizim dile getirdiğimiz diğer hususları görmezden gelin, hepsine “intihar vakası” deyin, tek başına bu ciddi bir durumdur. Ordunun psikolojisi bozulmuşsa o psikolojik bozukluğun bertaraf edilmesi için bir araştırmak gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Ne oluyor orduda, bilmek gerekir. Dolayısıyla, acil olan durum, ordu içerisindeki o kapalı, görünmez olan durumu görünür kılmaktır. Burada Sayın Bakana çok görev düşüyor, demokrat kişiliğine inanıyorum, insancıl yapısına inanıyorum şahsen; bu boyutuyla da orduda bir iyileştirmenin önünü açabileceğine inanıyorum. Bu görev Sayın Bakanın önündedir. En azından burada birtakım bilgilendirmeler yapıp bu açıdan bir açılım yapmasını arzu ederiz. Daha bu konuda söylenecek çok şey var, üzerinde konuşulacak çok şey var ama bunları söylerken ordu karşıtı bir noktaymış gibi bir fikir algılanmasın. Bu travmayı ortadan kaldırma arzusu içerisindeyiz.

Yüce kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı "Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin" 9. Maddesine bağlı fıkraların aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş) ve arkadaşları

MADDE 9 - "Firar, izin veya hava değişimi ihlalinde olan yükümlülerden haklarında adli makamlarca çıkarılmış yakalama kararları olanlar, ele geçirilinceye kadar kolluk kuvvetlerince aranır. Yakalananlar hakkında ilgili adli makamın talimatı doğrultusunda işlem yapılır."

"Haklarında adli makamlarca çıkarılmış yakalama kararı olmayanlardan kendi rızası ile teslim olan ya da kolluk kuvvetleri tarafından askerlik şubelerine teslim edilenler, yol ve iaşe bedelleri ödenerek serbest olarak birlik ve kurumlarına sevk edilirler. Terörle mücadele görevi sırasında veya bu görevinden dolayı alıkonulan veya kaybolan er ve erbaşların yeniden birliklerine dönmeleri halinde durumları, mensup oldukları kuvvet komutanlıklarınca teşkil edilecek kurul tarafından incelenir. Kaçırılma veya kaybolma ile ilgili olarak kusurlu görülenler hakkında soruşturma dosyası tanzim edilerek yetkili makamlara intikal ettirilir. Kurul tarafından kusursuz görülenler ile haklarında kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararı verilenlerin birliklerinden ayrı geçirdiği süreler hizmetten sayılır ve ödenmemiş özlük hakları ödenir."

BAŞKAN – Komisyon, önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mesut Dedeoğlu, Kahramanmaraş Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde sözleşmeli erbaş ve er uygulaması 11 Temmuz 2011 tarihinde başlamıştır. Bu uygulama da tıpkı diğer sözleşmeli personel uygulamalarında olduğu gibi, çok önemli hak kayıpları ve sorunlarına da neden olmuştur.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da hudut birliklerinde terörle mücadelede görev yapacak olan erler 29 yaşına kadar yaklaşık 2 bin lira maaşla görev yapmaya başlamışlardır. 29 yaşına geldikten sonra da tazminatlarını alarak ordudan ayrılmaları planlanan sözleşmeli erbaş ve er projesi ne yazık ki uygulama hataları yüzünden beklenen sonucu vermemiştir.

Ağır ve tehlikeli görev şartlarına karşın maaş düzeyinin düşük olması ve 29 yaşından sonraki istihdam konusundaki belirsizlikler, sözleşmeli erbaş ve er talebini karşılanamaz hâle getirmiştir. Hükûmet şimdi hazırlamış olduğu kanun değişiklikleri ile bu hak kayıplarına çözüm bulmaya çalışmaktadır. Umarız, yapılan bu çalışmalar sözleşmeli erbaş ve er uygulamasına da katkı sağlar.

Sözleşmeli erbaş ve er konusu, ilk olarak, kamuoyuna “profesyonel askerliğe geçiş” olarak yansıtılmıştı. Bu konuda ülkemizde gençler arasında beklentiler artmış ve yoğun bir talep olmuştur. Ücret ve sosyal haklar konusunda yapılan düzenlemeler beklentilerin ve yoğun talebin düşmesine neden olmuştur.

İlk olarak 4 dönem temin faaliyeti sonucunda, 15 bin kişilik kadroya yaklaşık, ancak 1.207 sözleşmeli erbaş ve erle sözleşme yapılmıştır. Sözleşme yapılan 1.207 erbaş ve erin 29 yaşına kadar, yaklaşık yedi yıl süreyle, iç güvenlik bölgesinde görev yapacakları planlanmıştı.

Bölgenin ağır şartları ve görevin zorlukları karşısında, verilen ücret ve sosyal haklar karşısında sözleşmeli erbaş ve erler görevlerinden ayrılmaya başlamışlar, istifa etmeye başlamışlardır. Hükûmet, sözleşmeli erbaş ve erlik konusunda 2013 yılı içerisinde 24 bin ve 2014 yılı için de 33 bin olarak kadro planlaması yapmıştı. Planlanan bu kadrolara rağmen, son dönem temin faaliyetinde sınava katılan personel sayısı 3.038 olarak belirlenmiştir. Yapılan değerlendirmeler sonrası bu sayı iyice düşerek, 579 sözleşmeli erbaş ve er olarak gerçekleştirilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; terörle mücadelede profesyonel orduya geçişin ilk adımı olarak görülen sözleşmeli erbaş ve er uygulamasının ilk askerleri, şubat ayı içinde Isparta Dağ ve Komando Okulunda görev ve eğitimlerini tamamlamışlardır. Burada görev ve eğitimlerini tamamlayan 520 sözleşmeli erbaş ve er, son on yıl içinde ülkemizde en fazla olayların  olduğu bölgelere ve birliklere gönderilmiştir.

Sözleşmeli erbaş ve erlerimizin ilk olarak görev yapmaya başladıkları birlikler arasında Hakkâri Dağ Komando Tugayı, Siirt 3’üncü Komando Tugayı, Tunceli 4’üncü Komando Tugayı, Hakkâri Yüksekova 21’inci Jandarma Sınır Tugayı ve Şırnak Çakır Söğüt Jandarma Komando Tugayı olarak belirlenmiştir.

Sözleşmeli erbaş ve erler, öncelikle hudut ve komando birliklerinde görev yapmaktadırlar. Ancak, yıl içinde yapılan birtakım çalışmalar sonucunda sözleşmeli erbaş ve erlerin görev yerleri ve alanları da genişletilmiş ve dağıtılmıştır.

Sözleşmeli erbaş ve erlerle ilgili yapılan olumlu çalışmalara destek vereceğimizi belirterek yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

10’uncu madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 479 Sıra Sayılı Tasarının Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 10. Maddesine bağlı Ek Madde 8’in aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     Hasan Hüseyin Türkoğlu          Mehmet Erdoğan                    S. Nevzat Korkmaz

                 Osmaniye                               Muğla                                      Isparta

                  Alim Işık                          Erkan Akçay                          Mesut Dedeoğlu

                   Kütahya                                Manisa                              Kahramanmaraş

“EK MADDE 8- Bu Kanun kapsamında askerlik yükümlülüğünü yerine getirenlere; askerliğe sevk edildiği tarihten, askerlik hizmet süresinin bitiş tarihine kadar ölenler ile sakatlanma sebebiyle süresinden önce terhis edilenlerden veya süresinde terhis edilmiş olsa bile yapılan tedaviye rağmen askerliğe elverişsiz hale gelecek şekilde sakatlanmış olanlardan, 5434 sayılı Kanun veya 5510 sayılı Kanun kapsamında aylık bağlanmaması veya 3/11/1980 tarih ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun gereğince tazminat ödenmemesi kaydıyla; ölenlerin dul ve yetimlerine 400.000 gösterge rakamının, sakatlananlara ise Vazife Malullüklerinin Nevileri ile Dereceleri Hakkında Nizamname hükümlerine göre tespit edilecek özür derecelerine göre aşağıda belirlenen gösterge rakamlarının memur maaş katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunacak miktarın iki katı kadar olmak üzere tazminat ödenir. Ancak, söz konusu olayların gerçekleştiği tarihte bakaya, firar, izin tecavüzü, hava değişimi tecavüzünde bulunanlar ile kendini askerliğe yaramayacak hale getirmek ve askerlikten kurtulmak için hile kullanmak suçundan hüküm giyenlerin, suça konu eylemleri sonucu olum ve sakatlanma nedeniyle ve intihar sonucu meydana gelen ölüm ve sakatlanma olaylarında bu ödeme yapılmaz. Bu tazminattan damga vergisi dışında herhangi bir vergi ve kesinti yapılmaz ve bu tazminat haczedilemez. Tazminatın ödenmesine ilişkin usul ve esaslar İçişleri ve Milli Savunma bakanlıkları tarafından müştereken hazırlanan yönetmelikle düzenlenir.

Sakatlık Derecesi                        Ödenecek Tazminat Göstergesi

          1                                                      400.000

          2                                                      360.000

          3                                                      330.000

          4                                                      300.000

          5                                                      270.000

          6                                                     240.000"

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılamıyoruz Başkanım.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Vatan olarak üzerinde yaşamaya bin yıl evvel karar verdiğimiz ve bu kararımızı sonsuza dek muhafaza ve müdafaa etme kararlılığında olduğumuz Anadolu, jeo-politik ve jeo-stratejik konumu itibariyle bütün dünya milletleri tarafından imrenilerek bakılan ve ele geçirilmek istenen bir coğrafyadır.

Bu coğrafyanın özellikle Avrupa ve Asya kıtaları arasında bir köprü olması, insanlığın coğrafya değiştirmesi yani göç etmesi açısından hareketli bir trafiğe sahne olmuştur. Tarih boyunca doğudan batıya doğru yapılan göçler içerisinde en önemli göç şüphesiz Anadolu coğrafyası üzerinden yapılan göçlerdir. Halen Anadolu coğrafyasının doğusunda kalan ülkelerde yaşayan insanların, Anadolu coğrafyasının batısında yaşayan ülkelere doğru yoğun bir akımda bulundukları bilinmektedir.

Şüphesiz ki, bunun temel nedeni Anadolu coğrafyasının doğusunda kalan ülkelerdeki refah seviyesinin düşüklüğü, geri kalmışlık, mezhepsel ve dinsel çatışmalar ve küresel güçlerin o coğrafyada huzur kaçıran politikalarıdır. Buna mukabil Anadolu coğrafyasının batısındaki ülkeler ise refah seviyesi daha yüksek olduğu için cazibe merkezi haline gelmiştir.

21. Yüzyılda ise Anadolu coğrafyası özellikle enerji kaynaklarının büyük rezervlerinin bulunduğu coğrafya ile enerji kaynağına şiddetle ihtiyacı olan ülkeler ve pazarlar arasında geçiş konumundadır.

Enerji gibi hayati seviyede stratejik önemi bulunan bir unsur 20. Yüzyıldan itibaren dünyanın şekillenmesine ve dünya milletlerinin ilişkilerinin belirlenmesine sebep olmuştur. Gittikçe artan enerji ihtiyacı hem enerji kaynağına sahip ve büyük rezervleri olan ülkelere yönelik vahşi politikaların üretilmesine sebep olmakta, hem de enerji kaynağı ve nakil alanlarının korunması için aynı önemi haiz tedbirlerin alınmasını gerektirmektedir.

Anadolu coğrafyasının tam olarak bilinmeyen enerji potansiyeli ve nakil hatları üzerinde önemli bir pozisyona sahip olması, son dönemde önemini daha da arttırmıştır.

Ayrıca Anadolu, sahip olduğu boğazlar nedeniyle hayati önem arz etmektedir. Bir küresel güç olarak başta Rusya olmak üzere, Karadeniz'e açılan tüm devletler boğazları ele geçirmenin, kontrol etmenin veya maksimum derecede ortak kullanmanın çarelerini aramaktadırlar.

1000 yıl evvel kanlarımızla sulamak suretiyle vatan tuttuğumuz Anadolu büyük fedakârlıklarla elde tutulabilmiştir. 11. Yüzyılın başından itibaren batı ve Hıristiyan alemi kendi tabirleriyle "Türkleri geldikleri coğrafyaya geri göndermek" hayalleriyle yanıp tutuşmuşlardır. Bu hayal uğrunda Anadolu'da Türk-İslam neferlerinin iman dolu göğsünde eriyip giden sayısız haçlı seferi düzenlenmişlerdir.

Haçlı zihniyetinin hafızasından asla silinmeyen zaman zaman depreşip çeşitli politikalarla ortaya çıkan Türk-İslam Mührünü Anadolu'dan silme hedefi 1000 yılda birçok defa tezahür etmiştir. Osmanlı'nın dağılma döneminde ise leşe saldıran akbabalar gibi saldırmışlardır.

Milli Mücadele yıllarında Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki Türk Milleti'ne yedi düvel olarak abanmışlardır. Uluslararası güçler, bugün olduğu gibi, Soğuk savaş döneminde uygulanan başka politikalar, sonrasında ise daha başka politikalarla hep milli birliğimizi, toprak bütünlüğümüzü yok etmek istemişlerdir.

İşte tarihin sayfaları ve bugün yaşadığımız olaylar bu coğrafyada ayakta kalmanın en önemli unsurunun güçlü bir ordu, disiplinli bir askeri yapı olduğunu işaret etmektedir. Bu çerçevede Türk Silahlı Kuvvetleri'nin gücünün, etkinliğinin ve moralinin en yüksek seviyede tutulması bu coğrafyada varlığımızı devam ettirmenin en önemli şartıdır. Bir yandan ordunun güçlü kılınması, disiplinli olması diğer yandan demokrasi içerisinde kalması ve bu iki husus arasında denge kurulması çok önemlidir. Ordunun siyasetin dışında tutulması ve siyasete karıştırılmaması oldukça önemlidir. Bunu yaparken anti militarist yaklaşımlarla, asker düşmanlığı ile yapılmamalı ve ordunun gücünün zayıflatılmasını isteyenlerin emellerine hizmet edilmemelidir.

Bu önergede yapılan düzenlemeyle, Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı başlatılan itibarsızlaştırma ve karalama politikalarına aracı olunmaması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

11’inci maddede bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı "Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin" 11. Maddesine bağlı Ek Madde 9’un aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     Hasan Hüseyin Türkoğlu          Mehmet Erdoğan                    S. Nevzat Korkmaz

                 Osmaniye                               Muğla                                      Isparta

                  Alim Işık                          Erkan Akçay                          Mesut Dedeoğlu

                   Kütahya                                Manisa                              Kahramanmaraş

"EK MADDE 9- İlgili mevzuat hükümlerine uygun olarak alınmış bir diploma, sertifika veya ehliyet gibi belgelere sahip olan, bu kanun hükümlerine göre silahaltına alınan ve askerlik yükümlülüğünü yerine getirmekte olan erbaş ve erler, özel kanunlarda belirtilen koşullara uyulması şartıyla, birlik komutanının onayı ile bu belgelerin kendilerine verdiği yetki kapsamındaki görevlerde çalıştırılabilir, mesleki hizmetlerin yürütülmesinde görevlendirilebilir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Vatan olarak üzerinde yaşamaya bin yıl evvel karar verdiğimiz ve bu kararımızı sonsuza dek muhafaza ve müdafaa etme kararlılığında olduğumuz Anadolu, jeo-politik ve jeo-stratejik konumu itibarıyla bütün dünya milletleri tarafından imrenilerek bakılan ve ele geçirilmek istenen bir coğrafyadır.

Bu coğrafyanın özellikle Avrupa ve Asya kıtaları arasında bir köprü olması, insanlığın coğrafya değiştirmesi yani göç etmesi açısından hareketli bir trafiğe sahne olmuştur. Tarih boyunca doğudan batıya doğru yapılan göçler içerisinde en önemli göç şüphesiz Anadolu coğrafyası üzerinden yapılan göçlerdir. Hâlen Anadolu coğrafyasının doğusunda kalan ülkelerde yaşayan insanların, Anadolu coğrafyasının batısında yaşayan ülkelere doğru yoğun bir akımda bulundukları bilinmektedir.

Şüphesiz ki, bunun temel nedeni Anadolu coğrafyasının doğusunda kalan ülkelerdeki refah seviyesinin düşüklüğü, geri kalmışlık, mezhepsel ve dinsel çatışmalar ve küresel güçlerin o coğrafyada huzur kaçıran politikalarıdır. Buna mukabil Anadolu coğrafyasının batısındaki ülkeler ise refah seviyesi daha yüksek olduğu için cazibe merkezi hâline gelmiştir.

21. yüzyılda ise Anadolu coğrafyası özellikle enerji kaynaklarının büyük rezervlerinin bulunduğu coğrafya ile enerji kaynağına şiddetle ihtiyacı olan ülkeler ve pazarlar arasında geçiş konumundadır.

Enerji gibi hayati seviyede stratejik önemi bulunan bir unsur 20. yüzyıldan itibaren dünyanın şekillenmesine ve dünya milletlerinin ilişkilerinin belirlenmesine sebep olmuştur. Gittikçe artan enerji ihtiyacı hem enerji kaynağına sahip ve büyük rezervleri olan ülkelere yönelik vahşi politikaların üretilmesine sebep olmakta, hem de enerji kaynağı ve nakil alanlarının korunması için aynı önemi haiz tedbirlerin alınmasını gerektirmektedir.

Anadolu coğrafyasının tam olarak bilinmeyen enerji potansiyeli ve nakil hatları üzerinde önemli bir pozisyona sahip olması, son dönemde öneminin daha da arttırmıştır.

Ayrıca Anadolu, sahip olduğu boğazlar nedeniyle hayati önem arz etmektedir. Bir küresel güç olarak başta Rusya olmak üzere, Karadeniz'e açılan tüm devletler boğazları ele geçirmenin, kontrol etmenin veya maksimum derecede ortak kullanmanın çarelerini aramaktadırlar.

Bin yıl evvel kanlarımızla sulamak suretiyle vatan tuttuğumuz Anadolu büyük fedakârlıklarla elde tutulabilmiştir. 11. yüzyılın başından itibaren batı ve Hristiyan âlemi kendi tabirleriyle "Türkleri geldikleri coğrafyaya geri göndermek" hayalleriyle yanıp tutuşmuşlardır. Bu hayal uğrunda Anadolu'da Türk-İslam neferlerinin iman dolu göğsünde eriyip giden sayısız haçlı seferi düzenlenmişlerdir.

Haçlı zihniyetinin hafızasından asla silinmeyen zaman zaman depreşip çeşitli politikalarla ortaya çıkan Türk-İslam Mührünü Anadolu'dan silme hedefi 1000 yılda birçok defa tezahür etmiştir. Osmanlı'nın dağılma döneminde ise leşe saldıran akbabalar gibi saldırmışlardır.

Milli Mücadele yıllarında Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki Türk Milleti'ne yedi düvel olarak abanmışlardır. Uluslararası güçler, bugün olduğu gibi, Soğuk savaş döneminde uygulanan başka politikalar, sonrasında ise daha başka politikalarla hep milli birliğimizi, toprak bütünlüğümüzü yok etmek istemişlerdir.

İşte tarihin sayfaları ve bugün yaşadığımız olaylar bu coğrafyada ayakta kalmanın en önemli unsurunun güçlü bir ordu, disiplinli bir askeri yapı olduğunu işaret etmektedir. Bu çerçevede Türk Silahlı Kuvvetleri'nin gücünün, etkinliğinin ve moralinin en yüksek seviyede tutulması bu coğrafyada varlığımızı devam ettirmenin en önemli şartıdır. Bir yandan ordunun güçlü kılınması, disiplinli olması diğer yandan demokrasi içerisinde kalması ve bu iki husus arasında denge kurulması çok önemlidir. Ordunun siyasetin dışında tutulması ve siyasete karıştırılmaması oldukça önemlidir Bunu yaparken anti militarist yaklaşımlarla, asker düşmanlığı ile yapılmamalı ve ordunun gücünün zayıflatılmasını isteyenlerin emellerine hizmet edilmemelidir.

Bu önergede yapılan düzenlemeyle, Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı başlatılan itibarsızlaştırma ve karalama politikalarına aracı olunmaması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

12’nci maddede bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı “Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin” 12. Maddesinde yer alan; “Meslek dersleri öğretmenleri, muvazzaf veya emekli askerî personelden;” şekildeki ibarenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     Hasan Hüseyin Türkoğlu          Mehmet Erdoğan                    S. Nevzat Korkmaz

                 Osmaniye                               Muğla                                      Isparta

                  Alim Işık                          Erkan Akçay                          Mesut Dedeoğlu

                   Kütahya                                Manisa                              Kahramanmaraş

“I-Meslek dersleri öğretmenleri muvazzaf, emekli askerî personelden;”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım?

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Yusuf Halaçoğlu konuşacak.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Yusuf Halaçoğlu, Kayseri Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, aslında, askerî okullarda muvazzaf veya emekli subayların ders vermesi gayet tabiidir. Nitekim, geçmiş dönemlerde bu konuyla ilk karşı karşıya kaldığımız dönem 1700’lü yıllara dayanmaktadır ve Osmanlılarda modern askerî okulların kurulduğu dönem bu tarihte başlar. Mühendishane-i Bahrî-i Hümâyûn ve Mühendishane-i Berrî-i Hümâyûn adı altında kurulan iki askerî okulun ki bunlardan Berrî-i Hümâyûn daha sonra, 1944’ten itibaren İstanbul Teknik Üniversitesinin de temelini teşkil etmiştir. Ayrıca, tabii ki yine harp okulları kurulmuştur ve önemli subaylar yetiştirilmiştir burada. Dolayısıyla, Birinci Dünya Savaşı’nda aslında yedi düvele karşı çıkan Osmanlı ordusunun subayları da bu okullardan yetişmiştir. Dolayısıyla, askerlerin iyi eğitilmesinde büyük faydalar vardır.

Ancak, burada birkaç konuyu dile getirmek istiyorum. Şimdi, bulunduğumuz coğrafya güçlü bir orduya ihtiyaç doğuruyor ülkemizi. Gerçekten, silahlı kuvvetlerin bu coğrafyada çok güçlü olması gerekir ve iyi eğitilmiş subaylardan meydana gelmesi gerekir ama burada şunu özellikle belirteyim: Hiçbir kanun maddesi askerlerin darbe yapmasını engellemez, hiçbir kanun maddesi engellemez çünkü darbelerin hiçbir tanesi kanun maddesine dayanmaz. Yani, istediğiniz kanun maddesini koyun, darbe yapmak isteyen bir askerî cunta varsa, bir ordu varsa kesinlikle istediği şekilde darbe yapabilir çünkü darbe yaptıktan sonra, zaten anayasa da dâhil olmak üzere bütün kanunlar rafa kaldırılır. Dolayısıyla, “Bunu bundan dolayı yapıyoruz.” demeyin, şu 17’nci maddedeki ve 18’inci maddedeki durumu ama şurasını söyleyeyim; demin arkadaşlar burada şunu ifade ediyorlar: “Efendim, işte ülkede bir askerî vesayet vardır. Karakol yapımlarına bilmem neler karşı çıkıyor.” Eğer, bir ülke bağımsızsa istediği yere karakol yapar, ihtiyaç duyduğu zaman karakol yapar ama karakol yapılmasına engel olmak isteyenler varsa, kusura bakmasınlar ama, onlar da bu ülkenin vatandaşı olarak kendilerini görmüyor demektir, o orduyu kendi ordusu olarak görmüyor demektir. Dolayısıyla, bu konuda da hiç kimse “Efendim ordu baskı yapıyor, işte işkence yapıyor.” gibi birtakım sözlere girişmesin.

Değerli milletvekilleri, aslında konuyu daha farklı bir biçime sokmak istemiyorum ama şurasını özellikle ifade etmek isterim: Cumhuriyetin ilk kuruluşunda bir askerî vesayet var mıydı ülke üzerinde? Vardı, çünkü Birinci Dünya Savaşı ve sonrasında millî mücadeleyi yapanlar askerlerdi ve cumhuriyeti kuranlar askerlerdi. Dolayısıyla, belli bir askerî vesayet tabii olarak vardı çünkü sivil gruplar, her şeyden önce, Osmanlı Devleti’nden gelen hanedan silsilesini devam ettirmek arzusundaydı, cumhuriyet başka türlü kurulamazdı. Peki, askerî vesayetin ortadan kaldırıldığını söylediğimiz andan sonra nasıl bir vesayet hâkim olmuştur ülkeye? Şu Meclisi düşünün: bu Mecliste kaç maddenin görüşüldüğünü bilmeyen milletvekilleri, hangi konunun görüşüldüğünü bilmeyen milletvekilleri ve gerçekten, buraya çıkıp da tenkit etmesi gereken bir konuyu tenkit etmeyen bir milletvekili grubu var. Öyleyse, siz, tutup da askerî vesayetten söz ederken sivil bir vesayetin de size hâkim olduğunu söylemekten vazgeçemezsiniz. Burada bir sivil vesayet vardır. Bu sivil vesayet sadece Meclise hâkim değil, aynı zamanda hukuka da hâkim olmuştur. Dolayısıyla, siz, eğer, bunlardan kurtulmak istiyorsanız, samimi bir demokrasi kurmak istiyorsanız, bu bir kültür meselesidir; ne askeri kanunla engelleyebilirsiniz ne de sivili kanunla engelleyebilirsiniz, bu bir eğitim meselesidir, bu bir kültür meselesidir. Buna sahip olduğunuz zaman, ne darbeden korkarsınız ne de demokrasinin yara almasından korkarsınız. Dolayısıyla, herkes bu konuda ittifak etmelidir ve demokrasinin yerleşmesi konusunda da herkes özverili davranmalıdır.

Sözlerime son verirken Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

13’üncü madde üzerinde bir adet vardır, okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 13. Maddesine bağlı bendin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     Hasan Hüseyin Türkoğlu          Mehmet Erdoğan                    S. Nevzat Korkmaz

                 Osmaniye                               Muğla                                      Isparta

                  Alim Işık                          Erkan Akçay                          Mesut Dedeoğlu

                   Kütahya                                Manisa                              Kahramanmaraş

                                                                Ali Öz

                                                                Mersin                                          

“II- Orta öğretim öğretmenliği şartlarını taşıyan, muvazzaf, emekli askeri personelden veya sivillerden;”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ali Öz, Mersin Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 479 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 13’üncü maddesi üzerinde verdiğimiz önergeyle ilgili, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Askerî liseler, askerî eğitim ve pozitif bilim dersleri vererek harp okuluna subay adayı öğrenci yetiştirmek üzere kurulan askerî eğitim kurumlarıdır.

Askerî liselerin temel amacı, harp okulları ile Gülhane Askerî Tıp Akademisi, fakülte ve yüksekokullar gibi diğer üst eğitim kurumlarındaki eğitim ve öğretimi takip edebilecek zihinsel ve fiziksel yetenekleri gelişmiş, Atatürkçü düşünce sistemine bağlı, vatan ve millet sevgisi aşılanmış, vazife ve sorumluluk duygusu, disiplin anlayışı gelişmiş askerî öğrenciler yetiştirmektedir.

Hava Kuvvetleri Komutanlığına ve Jandarma Genel Komutanlığına ait askerî lise bulunmamaktadır. Bu komutanlıklar ihtiyaçlarını Kara Kuvvetleri Komutanlığına ait askerî liselerden ve sivil öğrenci kaynaklı liselerden karşılamaktadırlar. Askerî liselerde, Millî Eğitim Bakanlığı bünyesindeki yabancı dil ağırlıklı liselerin fen bilimleri programı uygulanmaktadır. Bu denli önemli bir misyona sahip okullara öğrenci alımında da büyük bir titizlik uygulanmaktadır. ÖSYM tarafından yapılan yazılı sınav sonrasında mülakatla bu okullara öğrenci alınmakta ve bu konuda da büyük hassasiyet gösterilmektedir.

Bu okullarda öğrencilerin eğitiminde görev yapacak öğretmenlerse kuvvet komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından yapılan sınavlarla belirlenmekte ve üniversitelerin ihtiyaç duyulan bölümlerinden mezun olan, Türk Silahlı Kuvvetlerinde çalışmak isteyen erkek ve bayanlardan sağlık nitelikleri uygun olanlar arasından muvazzaf veya sözleşmeli statüde çalıştırılmaktadırlar.

479 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 13’üncü maddesinin gerekçesinde, subayların yanı sıra, başta astsubaylar olmak üzere, diğer askerî personelin de askerî liselerde uygun görülecek öğretmen kadrolarında görevlendirmelerine imkân sağlanacağı ifade edilmektedir. Bu düzenleme, askerî eğitimin ciddiyeti, önemi ve özeniyle bağdaşan bir düzenleme değildir. Askerlik, vatan savunmasında kritik noktalarda görev yapmak, bağımsızlık ve Türkiye Cumhuriyeti’nin birlik ve bütünlüğünün korunmasında çok önemli bir unsurdur. Bu kadar önemli bir unsuru alelade bir eğitimle ve istihdam yaratmak amaçlı bir adımla sağlamak mümkün değildir, doğru da değildir. Çünkü, bu okullardan yetişen öğrencilere vatanımızı emanet edeceğiz.

Askerî personelden ve sivillerden de askerî liselerde öğretmen temini hususu ciddiyetli bir yaklaşım değildir. Bu düzenleme, askerlik mesleğinin ve öğretmenlik mesleğinin ayrı ayrı itibarsızlaştırılmasına sebebiyet verecektir. Askerî okullarda diğer okullardan farklı bir disiplin anlayışı vardır. Askerî okullarda verilecek eğitim sivil eğitimle aynı değildir, çok yönlü farklılıklar içermektedir. Burada öğretmen olarak görev yapacakların seçiminde çok hassas davranılmalıdır; tabiri caizse, kaş yapayım derken göz çıkarılmamalıdır. Burada öğretmenlik yapmak, öğrencilerin genel durumu düşünüldüğünde büyük bir ciddiyet ve hassasiyet gerektirir. Elbette ki, eğitim ciddi bir iştir ancak askerî okullardaki eğitim farklı bir formasyon gerektirmektedir. Bu okullarda görev yapacak öğretmenlerin askerî disiplin anlayışıyla eğitim fakültelerinde verilen formasyon eğitimlerinin birleştirilmesi ve bu çerçevede eğitim vermeleri gerekir. Askerî okullarda askerliğin anlayış ve yapısından kaynaklanan bir hiyerarşik yapı ve disiplin vardır. Bu yapıyı benimseyen ve özümseyen insanların vereceği eğitim daha gerçekçi ve kabul edilebilir olacaktır. Atanmayı bekleyen 350 bin civarında yüksekokul mezunu öğretmenimiz varken bunların askerî okullarda da eğitim verebilecek bir formasyonla eğitimlerinin tamamlanarak bu okullarda öğretmen olarak önlerinin açılması daha adil bir yaklaşım olacak düşüncesini ifade ediyor, yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

14’üncü madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 14. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

     Hasan Hüseyin Türkoğlu          Mehmet Erdoğan                    S. Nevzat Korkmaz

                 Osmaniye                               Muğla                                      Isparta

                  Alim Işık                          Erkan Akçay                          Mesut Dedeoğlu

                   Kütahya                                Manisa                              Kahramanmaraş

“MADDE 14- 5044 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Askeri okullar için 2 nci ve 3 üncü maddelerde yazılı şartları taşıyan öğretmen bulunmadığı takdirde, uzman askeri personel ve uzman diğer Devlet memurları, ek görev olarak, öğretmenliğe atanabilirler."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 14'ncü maddesinin kanun metninden çıkarılması için gereğini saygılarımızla arz ve teklif ederiz.

              Ahmet Toptaş                      Haydar Akar                             Kazım Kurt

             Afyonkarahisar                          Kocaeli                                    Eskişehir

                                     Hülya Güven                      Mustafa Moroğlu

                                            İzmir                                       İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Kazım Kurt, Eskişehir Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

KAZIM KURT (Eskişehir) – Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz kanunun 14’üncü maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz önerge nedeniyle söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle bu askerî liseler ve askerî meslek yüksekokullarındaki öğretmen açığıyla ilgili bir maddenin düzenlenmesi, gerçekten bu hâle gelmişse bu okullara çok ciddi bakmadığımızın göstergesidir. Bu okullarda, biraz önce Ali Bey anlatmaya çalıştı, eğitimin belli bir özelliği vardır, bu özellik korunmadığı sürece dışarıdan getireceğiniz herhangi bir öğretmenle bu eksiği giderme şansınız söz konusu olmaz. Dolayısıyla, bu teklifle teklif ettiğimiz önergenin kabul edilerek yasa metninden çıkarılmasını istiyoruz.

Bu kanunun tümüyle ilgili değerlendirmeyi yapmaya kalkarsak şöyle bir bakış açısını sunmak istiyorum: Elbette, Türkiye’de demokratik parlamenter sistem içerisinde hepimizin demokrasiyi korumak görevi var. Bu görevi gerçekleştirmek için de sadece İç Hizmet Kanunu’nun 35’inci maddesini değiştirmek yetmez. Yani, hangi darbeci “Bu yasal yetkiyle ben bu işi yaparım.” diyor? Hiçbirisi çünkü onun için ancak demokrasiye inanmak lazım, demokrasiye inanıyorsanız da belli şartları gerçekleştirmeniz lazım. Nedir bu? Bir: Yüzde 10 seçim barajını kaldıracaksınız. Siyasi Partiler Yasası’nı değiştireceksiniz. Demokrasi ve insan haklarına saygı göstereceğiz. Milletin vekillerini millet seçecek. Düşünce ve ifade özgürlüğünü güvence altına alacağız. Toplantı ve gösteri ve örgütlenme özgürlüğünü geniş bir biçimde tüm insanlara sunacağız. Din ve vicdan özgürlüğünü koruyacağız, her inanca eşit mesafede olacağız. Basın özgürlüğünü sonuna kadar sağlayacağız, baskıyı kaldıracağız. Tutuklu öğrenci, milletvekili, yazar, aydın, çizer ne varsa bunların salıverilmesini gerçekleştireceğiz. Özel yetkili mahkemeleri kaldıracağız, özel yetkili mahkemelerde yapılan yargılamaları yeniden gözden geçireceğiz, halkın seçilen vekillerini Parlamentoda çalıştıracağız ve gizli tanık hukukuna dayalı yargılamalara son vereceğiz. Eğer bunları yapmazsanız 35’inci maddeyi istediğiniz kadar kaldırın siz demokrasiyi koruyor ve kolluyor olmazsınız. Türkiye’de bu işi gerçekleştirmeye gerçekten niyetliysek buyurun, hep birlikte bu özgürlüklerin önünü açalım yoksa bu göstermelik yapılacak yasal düzenlemelerle beyninizin içindekini, kalbinizin içindekini Parlamentoya yansıtmazsanız, yasaları doğru düzgün tartışmaya, insanlarımızı doğru düzgün düşünmeye sevk etmezseniz bu işlerde hep sıkıntı çekeriz.

Türkiye’de son bir ayda, son bir buçuk ayda olan olaylara baktığımız zaman Hükûmetin tavrını, güvenlik güçlerinin tavrını gördüğümüz zaman hiç de 12 Eylül darbe döneminden farklı bir uygulama içerisinde olmadığımız çok net bir biçimde ortadadır. Sorgusuz sualsiz insanları götürüp dövmek, içeri atmak, sivil giyimli, eli sopalı ve polisin içindeki milislerle öğrencileri döverek, hatta birçoğunu da döverek öldürme sonucunda ortaya çıkan tabloyu çözmek durumundayız.

Dün, Eskişehir’de ölen çocukla ilgili Eskişehir Valisinin söylediklerini Sayın Bakanıma iletmek isterim. Acaba, Vali Bey’e sordunuz mu, gerçekten o görüntüler, o eli sopalı, maskeli, oksijen ya da gaz maskesi takan sivillerin ne işi vardı orada? İnsanlar gösteri yaparken ara sokaklarda adam döven ve polisin ortasında gezen o kişilerle ilgili Eskişehir Valiliği hangi tedbiri aldı, hangi yargılamayı yapacak hangi delili buldu? Buldukları deliller İnternet sitelerinde geziyor ama maalesef o insanlar henüz sorgulanmadı ve bu ölen kardeşimizin şu anda soruşturmasının delillerinin yeterli olmadığı söyleniyor. Oysa, çok net bir biçimde görüntüler ortada; sivil, elbette sivil ama yanında polis, korumayla birlikte geziyor ve adam dövüyor. Bunu yakalamak öncelikle İçişleri Bakanlığının, emniyetin ve valiliğin birinci görevidir ama ondan sonra da darbeyi hep birlikte önleyebiliriz.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 14. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye) ve arkadaşları

"MADDE 14- 5044 sayılı Kanunun 4 uncu maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Askeri okullar için 2 nci ve 3 uncu maddelerde yazılı şartları taşıyan öğretmen bulunmadığı takdirde, uzman askeri personel ve uzman diğer Devlet memurları, ek görev olarak, öğretmenliğe atanabilirler."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılıyoruz Başkanım.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Vatan olarak üzerinde yaşamaya bin yıl evvel karar verdiğimiz ve bu kararımızı sonsuza dek muhafaza ve müdafaa etme kararlılığında olduğumuz Anadolu, jeo-politik ve jeo-stratejik konumu itibarıyla bütün dünya milletleri tarafından imrenilerek bakılan ve ele geçirilmek istenen bir coğrafyadır.

Bu coğrafyanın özellikle Avrupa ve Asya kıtaları arasında bir köprü olması, insanlığın coğrafya değiştirmesi yani göç etmesi açısından hareketli bir trafiğe sahne olmuştur. Tarih boyunca doğudan batıya doğru yapılan göçler içerisinde en önemli göç şüphesiz Anadolu Coğrafyası üzerinden yapılan göçlerdir. Halen Anadolu coğrafyasının doğusunda kalan ülkelerde yaşayan insanların, Anadolu coğrafyasının batısında yaşayan ülkelere doğru yoğun bir akımda bulundukları bilinmektedir.

Şüphesiz ki, bunun temel nedeni Anadolu Coğrafyasının doğusunda kalan ülkelerdeki refah seviyesinin düşüklüğü, geri kalmışlık, mezhepsel ve dinsel çatışmalar ve küresel güçlerin o coğrafyada huzur kaçıran politikalarıdır. Buna mukabil Anadolu coğrafyasının batısındaki ülkeler ise refah seviyesi daha yüksek olduğu için cazibe merkezi haline gelmiştir.

21. Yüzyılda ise Anadolu Coğrafyası özellikle enerji kaynaklarının büyük rezervlerinin bulunduğu coğrafya ile enerji kaynağına şiddetle ihtiyacı olan ülkeler ve pazarlar arasında geçiş konumundadır.

Enerji gibi hayati seviyede stratejik önemi bulunan bir unsur 20. Yüzyıldan itibaren dünyanın şekillenmesine ve dünya milletlerinin ilişkilerinin belirlenmesine sebep olmuştur. Gittikçe artan enerji ihtiyacı hem enerji kaynağına sahip ve büyük rezervleri olan ülkelere yönelik vahşi politikaların üretilmesine sebep olmakta, hem de enerji kaynağı ve nakil alanlarının korunması için aynı önemi haiz tedbirlerin alınmasını gerektirmektedir.

Anadolu coğrafyasının tam olarak bilinmeyen enerji potansiyeli ve nakil hatları üzerinde önemli bir pozisyona sahip olması, son dönemde önemini daha da arttırmıştır.

Ayrıca Anadolu, sahip olduğu boğazlar nedeniyle hayati önem arz etmektedir. Bir küresel güç olarak başta Rusya olmak üzere, Karadeniz'e açılan tüm devletler boğazları ele geçirmenin, kontrol etmenin veya maksimum derecede ortak kullanmanın çarelerini aramaktadırlar.

1000 yıl evvel kanlarımızla sulamak suretiyle vatan tuttuğumuz Anadolu büyük fedakârlıklarla elde tutulabilmiştir. 11. Yüzyılın başından itibaren batı ve Hıristiyan alemi kendi tabirleriyle "Türkleri geldikleri coğrafyaya geri göndermek" hayalleriyle yanıp tutuşmuşlardır. Bu hayal uğrunda Anadolu'da Türk-İslam neferlerinin iman dolu göğsünde eriyip giden sayısız haçlı seferi düzenlenmişlerdir.

Haçlı zihniyetinin hafızasından asla silinmeyen zaman zaman depreşip çeşitli politikalarla ortaya çıkan Türk-İslam Mührünü Anadolu'dan silme hedefi 1000 yılda birçok defa tezahür etmiştir. Osmanlı'nın dağılma döneminde ise leşe saldıran akbabalar gibi saldırmışlardır.

Milli Mücadele yıllarında Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki Türk Milleti'ne yedi düvel olarak abanmışlardır. Uluslararası güçler, bugün olduğu gibi, Soğuk savaş döneminde uygulanan başka politikalar, sonrasında ise daha başka politikalarla hep milli birliğimizi, toprak bütünlüğümüzü yok etmek istemişlerdir.

İşte tarihin sayfaları ve bugün yaşadığımız olaylar bu coğrafyada ayakta kalmanın en önemli unsurunun güçlü bir ordu, disiplinli bir askeri yapı olduğunu işaret etmektedir. Bu çerçevede Türk Silahlı Kuvvetlerinin gücünün, etkinliğinin ve moralinin en yüksek seviyede tutulması bu coğrafyada varlığımızı devam ettirmenin en önemli şartıdır. Bir yandan ordunun güçlü kılınması, disiplinli olması diğer yandan demokrasi içerisinde kalması ve bu iki husus arasında denge kurulması çok önemlidir. Ordunun siyasetin dışında tutulması ve siyasete karıştırılmaması oldukça önemlidir. Bunu yaparken anti militarist yaklaşımlarla, asker düşmanlığı ile yapılmamalı ve ordunun gücünün zayıflatılmasını isteyenlerin emellerine hizmet edilmemelidir.

Bu önergede yapılan düzenlemeyle, Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı başlatılan itibarsızlaştırma ve karalama politikalarına aracı olunmaması amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

15’inci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı “Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi”nin  Tasarının 15. Maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını  arz ve teklif ederiz.

     Hasan Hüseyin Türkoğlu          Mehmet Erdoğan                    S. Nevzat Korkmaz

                 Osmaniye                               Muğla                                      Isparta

                  Alim Işık                          Erkan Akçay                          Mesut Dedeoğlu

                   Kütahya                                Manisa                              Kahramanmaraş

                                                         Necati Özensoy

                                                                 Bursa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Necati Özensoy, Bursa Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 15’inci maddesi  üzerinde verdiğimiz önergeyle ilgili söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, geçtiğimiz 478 sıra sayılıda da baş döndürücü bir hız ve torba yasa olması hasebiyle bazılarında ne olduğunu bile anlamadan geçirdiğimiz maddeler oldu. Bugün, bu görüştüğümüz yasada da böyle maddeler var. Şimdi, bunu incelemeye kalksanız, bakın, gerekçesinde bile, burada 1939 tarihinde çıkan 3656 ve 3888 sayılı kanunların kalkmasından dolayı bu maddenin uygulamada bir imkânı kalmadığı için kaldırılacağı söyleniyor. Zaten uygulamada imkânı kalmıyorsa bununla ilgili daha üzerinde konuşup tartışmaya gerek olmadığını düşünüyorum ben.

İfade ettiğim gibi, bu kanunları yaparken, maalesef, zaman zaman bazı maddelere itiraz ettiğimizde, değişiklik önerdiğimizde veya bazı konuların düzelmesini istediğimizde, sayın grup başkan vekilleri veya sayın bakanlara ilettiğimizde konuları hemen bürokratlara iletiliyor, bürokratlar uygun görürse ancak birtakım değişiklikler yapılıyor. Buna, yine, dünle ilgili size bir örnek vereceğim. Bakın, daha önce kürsüden de ifade ettim. Dün hem de o torba kanun görüşülürken ilettiğim konunun halledilmesi, burada, Sayın Bakan Fatma Şahin’in ifade ettiği gibi birçok sevap işlendi, bir sevap daha işlenmesine vesile olacaktı aslında ama ne hikmetse bunun bir şekilde ekime ertelendiği ifade edildi.

Kürsüden ifade ettim, Bartın’da bir şehit annesi beni aylardır arıyor, durumu şu: Evinde bir engelli çocuğu var. Engelli çocuğuna, biliyorsunuz, devlet yardımda bulunuyor. Bu yardımda bulunulurken çocuğunu askere gönderiyor. Çocuğu askerde şehit oluyor ve şehit maaşı bağlanıyor. Şehit maaşı bağlandığından dolayı engelli çocuğuna yapılan yardım kesiliyor ve gelir testinden dolayı, tabii, gelir seviyesi yükseldiğinden dolayı engelli maaşı kesiliyor. Şimdi, bununla ilgili, dün, Sayın Elitaş’a aktardım; gerçekten de bunun doğru olmadığını… Yani bir annenin bu anlamda evinde hem engelli çocuğunun olması hem de askerde oğlunu şehit vermesi, bu arada aldığı engelli maaşının oğlu şehit oldu, şehit maaşı bağlandı diye kesilmesi gerçekten yürekler acısı. Yani Sayın Elitaş da hemen telefonla sayın müsteşarı aradı, bununla ilgili bir önerge hazırlanmasını ifade etti ama ne hikmetse yani çok basit bir şey…

Dün, bakın, burada ifade edildi -şehit ailelerinden veya birçok kişi- 32 bin kişinin faydalandığı, işte 200-300’er lira maaşlarının artırıldığı… Türkiye’de bakın, araştırın, engelli yardımı alan ve çocuğu şehit olmuş Türkiye’de 100 kişiyi geçmez yani bunun mali bir külfeti de yok. Bir yarayı tekrar kaşımaktan başka bir işe yaramıyor bu. Yani, bu durumda olan insanların bu yaralarını her gün bu anlamda biz kanatmış oluyoruz ve ağlayarak sürekli bize bu konuda talepte bulunuyorlar. En son söylediği de o şehit annesinin şu: “Ben şehit maaşını istemiyorum, bana evladımı geri versinler.” diyor veya “Geri verin.” diyor. Yani biz bunu yapabilecek durumda mıyız? Hayır.

2010’da referandumda vatandaşın önüne çıkarken bu referandumun geçmesi için orada şehit ailelerine pozitif ayrımcılık yapılacak diye madde koymadık mı, daha doğrusu siz koymadınız mı? Peki, şehit ailelerine yapılan pozitif ayrımcılık içerisinde böyle  sadece devlete pek de külfet olmayacak -100 kişi belki- ama çok büyük bir acıyı dindirmek için bir maddeyi niye getirmediniz? Ekimde de gelmezse bunun peşini bırakmayacağımı, yaygarasını yapacağımı buradan ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınızı sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

16’ncı madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı "Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin" 16. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     Hasan Hüseyin Türkoğlu          Mehmet Erdoğan                      Mesut Dedeoğlu

                 Osmaniye                               Muğla                               Kahramanmaraş

          S. Nevzat Korkmaz                     Alim Işık                               Erkan Akçay

                    Isparta                                Kütahya                                     Manisa

“MADDE 16: 10/6/1949 tarihli ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun 11 inci maddesinin (D) fıkrasının ikinci paragrafının altıncı cümlesinde yer alan "Genelkurmay Başkanlığı ile İçişleri Bakanlığı" ibaresi "Bakanlar Kurulu" şeklinde, dokuzuncu cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Bu fıkra uyarınca görevlendirilen Türk Silahlı Kuvvetleri birliklerinin faaliyetleri, askerlik hizmet ve görevlerinden sayılır."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Hasan Hüseyin Türkoğlu, Osmaniye Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Sayın Başkan, Türk milletinin saygıdeğer milletvekilleri; 16’ncı madde üzerine vermiş olduğumuz önergeden dolayı söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Dış tehditler sadece yurt dışından gelen doğrudan tehditlerden ibaret değildir. Bu düzenlemedeki "yurt dışından gelen tehdit" ve "savunmak" ibareleri sadece askerî yöntemlerle yapılan dış saldırılar anlamına gelmektedir. Dış tehdidi biraz daha açarsak devletin anayasal düzeninin, millî varlığının, bütünlüğünün milletlerarası alanda siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik dâhil, bütün menfaatlerinin yani millî güvenliğinin dışarıdan tehdit edilmesidir. Bu, her zaman silahlı ya da askerî saldırı yoluyla da olmaz. Bazen yıkıcı, bölücü ve irticai örgütlere destek vererek, bazen ekonomik istikrarı bozarak, bazen de toplumsal hareketler, ajitasyon, provokasyon, sabotaj gibi yollarla da olur. Asimetrik savaş taktikleri ve siber savaş yöntemleri, psikolojik harekât girişimleri bunlardan bazılarıdır. Bunlar dışarıdan gelebileceği gibi, içerden de gelebilir. Kısaca, tasarı bu tür durumlar karşısında Türk Silahlı Kuvvetlerinin elini bağlamaktadır.

Evet, ordunun siyasete müdahalesi engellensin, eyvallah; ordunun siyasi rejimi koruyuculuk görevi olmasın, ona da eyvallah ama bırakın, Türk ordusu Türk devletinin varlığının, Türk vatanının bölünmez bütünlüğünün ve millî güvenliğinin teminatı olmaya devam etsin. Ülkenin emniyet ve asayişini korumak görevi de polis ve diğer iç güvenlik teşkilatlarına bırakılsın. Kaldı ki, Anayasa’mıza göre, vatanı, ülkenin bölünmez bütünlüğünü ve hür demokratik anayasal düzeni korumak her Türk vatandaşının ödevidir. Bunun için herhangi bir yasanın özel bir görev yüklemesine gerek yoktur. Bu çerçevede, önümüzdeki 35’inci maddeyi, silahlı kuvvetlerin vazifesi, ülkenin millî güvenliğine yönelik her türlü tehdit ve tehlikelere karşı Türk vatanını savunmak, caydırıcılık sağlayacak şekilde askerî gücün muhafazasını ve güçlendirilmesini sağlamak manasına gelecek şekilde düzenlemek uygun olacaktır.

Bir diğer husus da Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu'ndaki askerlik tanımının “harp sanatını öğrenmek ve yapmak mükellefiyeti" olarak değiştirilmesidir. Bu maddeyi 35’inci maddeyle beraber değerlendirdiğimizde ortaya çıkan şey şudur: Türk ordusunun Türk milletinin bağımsızlığı ve hür demokratik anayasal rejimin korunmasına ilişin görev ve sorumluluğu ortadan kalkmıştır. Bağımsızlığımızı veya demokratik düzeni yıkmaya yönelik oluşabilecek tehditler karşısında Türk Silahlı Kuvvetleri tribünde oturacak ve hiçbir şeyi önleyici girişimde bulunamayacaktır. Asker, sadece emredilirse harp edecek, başka bir görev üstlenmeyecektir. Peki, o zaman Türk Silahlı Kuvvetlerinin barış dönemindeki ülke güvenliğine, terörle mücadeleye, barışı korumaya, kriz yönetimine; doğal afetler, arama kurtarma, istihbarat, espiyonaj, savunma sanayi ve siber harbe ilişkin faaliyetlerini kim icra edecek? Askerlik tek başına harp sanatını öğrenmekten ibaret değildir çünkü askerin harp döneminde olduğu kadar sulh döneminde de önemli görevleri vardır. Genelkurmay Başkanlığının sitesine girerseniz bunların savaş döneminden daha fazla olduğunu görürsünüz. Bugün, askerlerin yürüttüğü terörle mücadele teknik olarak bir harp değildir. Bunun askerî literatürdeki adı "düşük yoğunluklu çatışma"dır. Yine, 35’inci maddeyle birlikte değerlendirirsek demek ki askerin terörle mücadele görevi artık sona ermiştir.

Sayın milletvekilleri, Allah için “evet” demeden bir kez daha düşünün. Terörle müzakere süreci başladığından beri örgüte katılım hız kazanmış. Sizin partinizden bir milletvekili arkadaşımızın hazırladığı rapor bunu söylüyor. Polis raporları da bunu teyit ediyor. Terör örgütü mensupları sınır dışına çıkmak yerine köylere inip yerleşiyorlar. Sadece Suriye kökenli militanlar Irak'a geçmişler. Diğerleri ise telsizlerini ve telsiz sorumlularını dışarıya çıkarıp kendileri içerde kalmaya devam ediyorlar.

Terör örgütü mensupları sivil kıyafetler giyerek karakollara taşlarla saldırıyor, her gün "Hükûmet adım at." diye saldırgan eylemlerde bulunuyorlar, “Biz böyle anlaşmamıştık.” diyorlar, konferanslar toplayıp ülkemizin bir bölümünü “Kuzey Kürdistan” ilan ediyorlar. Bu ahval ve şerait içerisindeyken terörle mücadelede askeri devreden çıkarmak büyük bir gaflet olur. Biz eğer ülkeyi bölünme tehlikesinden, milleti parçalanmaktan korumak için askeri kullanmayacaksak Türk milleti olarak bu kadar askeri niçin besliyoruz? Neden bütçemizin önemli bir bölümünü Türk Silahlı Kuvvetlerine ayırıyoruz?

Bu duygularla önergemizin kabulünü diler Türk milletinin milletvekillerini saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

17’nci madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi 17. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                Oktay Vural                      Mehmet Şandır                 Hasan Hüseyin Türkoğlu

                     İzmir                                  Mersin                                   Osmaniye

               D. Ali Torlak                       Bülent Belen                           Mehmet Günal

                   İstanbul                               Tekirdağ                                    Antalya

“MADDE 17- 4/1/1961 tarihli 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 2. Maddesinin birini fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Askerlik: Türk vatanını ve istiklalini korumak için harb sanatını öğrenmek ve yapmak mükellefiyetidir."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 17 inci maddesi ile değiştirilen 211 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunun 2 inci Maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"Askerlik: Savunma sanatını öğrenmek ve gerektiğinde uygulamak mükellefiyetidir. Bu gerekliliğin sınırları meşru müdafaa halleri ile sınırlı olup savaş ve başka halkların özgürlüğüne karşı güç kullanmaya dönük eylemler suç teşkil eder.

Kimse vicdani kanaatlerine aykırı olarak askerlik hizmetini yerine getirmeye veya silah altına alınmaya zorlanamaz.

Vicdani sebeplerle askerlik hizmetini reddedenler için öngörülecek alternatif kamu hizmetlerinin yerine getirilmesine ilişkin esaslar kanunla düzenlenir. Kamu hizmetinin süresi her halükarda askerlik süresinden uzun olamaz."

         Pervin Buldan                           İdris Baluken                                  Adil Zozani

                Iğdır                                        Bingöl                                           Hakkâri

                                        Erol Dora                         Hüsamettin Zenderlioğlu                

                                          Mardin                                          Bitlis             

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 17’nci maddesi kanun metninden çıkarılması için gereğini saygılarımızla arz ve teklif ederiz.

              Ahmet Toptaş                    Alaattin Yüksel                       Mustafa Moroğlu

             Afyonkarahisar                            İzmir                                         İzmir

                                     Haydar Akar                          Kazım Kurt

                                         Kocaeli                                Eskişehir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, Kamer Genç…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, bir konuyu arz etmek istiyorum, şey açısından…

BAŞKAN - Bir saniye…

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, şimdi, bu maddede askerlik hizmeti “harp sanatını öğretmek” olarak, “öğrenmek, yapmak mükellefiyeti” olarak geçiyor. Anayasa’mızda bu, bir vatan hizmeti olarak geçiyor. Yani amacı vardır askerliğin. Doğrudan doğruya, askerlik o zaman niye vatan hizmeti oluyor? Anayasa’mızda “Vatan hizmetidir.” derken askerlik tanımında Türk yurdunu, Türk vatanını korumak amacının göz ardı edilmesi doğrudan doğruya Anayasa’nın amir hükümlerine aykırı; çok açık ve net. Vatan hizmeti nasıl olacak o zaman askerlik? Vatan hizmeti değil, harp sanatını öğrenme hizmeti o zaman, profesyonel, lejyoner… Bu Anayasa’da “vatan hizmeti” dendiğine göre, askerliğin tanımının da bu şekilde yer alması gerekiyor. Yani çok açık ve net bir şekilde Anayasa’da tanımlanan… “Hizmet hak ve ödev” diyor hem de orada. Bu ödev verilmişken Anayasa’da bir kanun maddesiyle bu ödevi almak askerlikten, bizatihi, açıkça Anayasa’nın lafzına ve ruhuna tamamen aykırıdır, tamamen aykırı. Çünkü, Anayasa’mızın 72’nci maddesinde “Vatan hizmeti, her Türkün hakkı ve ödevidir. Bu hizmetin Silahlı Kuvvetlerde veya kamu kesiminde ne şekilde yerine getirileceği veya getirilmiş sayılacağı kanunla düzenlenir.” diyor, vatan hizmeti. Yani, harp sanatını öğrenmekle ilgili bir hususu aşan bir görevi ifa ediyor.

Sayın Başkanım, Anayasa’mızda açıkça bu hüküm varken silahlı kuvvetlerde askerlik tanımını bu şekilde geçiren bir şeyin bir tasarı olarak gelmesi bile son derece yanlış. Lütfen, istirham ediyorum Sayın Bakandan. Yani, ben çocuğumu askere gönderiyorsam harp sanatını öğrenmek için değil, vatan hizmeti için gönderiyorum.

BAŞKAN – Sayın Genç, bir saniye oturun da söz vereceğim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bu bir mükellefiyettir dolayısıyla bu illiyet bağının koparılması Anayasa’nın çok açık bir şekilde ihlalidir.

BAŞKAN – Evet, Sayın Bakan, buyurun.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Muhterem Başkanım, şimdi, bu askerlik vatan hizmeti olmaktan çıkmıyor, yine herkesin vatan hizmeti. İki: Buradaki vatan hizmeti her Türkün hakkı ve ödevidir. Eğer sizin dediğiniz gibi sadece askerlikle alakalı olsaydı o zaman hanımefendilerin de askere gitmesi gerekirdi. Demek ki buradaki her Türkün hakkı ve ödevi olan  vatan hizmetinin sadece askerlik olarak anlaşılmaması gerekir diye düşünüyoruz.

Askerlik Kanunu’na göre, mükellef bulundukları hizmetleri ifadan sonra, hususi kanunlara tefrikan muayyen bir hizmet taahhüdü suretiyle de vatan hizmeti yapılabilir. İşte, polisler pekâlâ buraya gitmiyor yani istisna tutulmuş dediği gibi.

OKTAY VURAL (İzmir) – Nasıl oluyor efendim? Polislerin askerlik yaptığına ilişkin kanun çıkarttık biz, öyle oldu.

BAŞKAN – Kanunla düzenleniyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kanunla düzenlendi efendim, öyle bir şey olur mu?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Kanunla düzenlendi dolayısıyla da…

OKTAY VURAL (İzmir) – O zaman, burada askerlik yapmadan biz de vatan hizmeti yapıyoruz, askerlik yapmamıza da gerek yok.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – “Vatan hizmeti” teriminden rahatsızlık duyanları rahatlatmak için mi bu?

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani “vatan hizmeti” dediğimiz şey bir illiyet teşkil eder, neden koparıyorsunuz? Biz lejyoner yetiştirmiyoruz. Lütfen, istirham ediyorum, amacı ve hedefi var bu askerliğin.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Burada bu vatan hizmetinin ne için yapılacağı, bakın hemen 35’inci maddede…

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, “Harp sanatını öğrenmek.” diyor.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – “Türk vatanını savunmak, caydırıcılık sağlayacak şekilde…

OKTAY VURAL (İzmir) – O silahlı kuvvetlerin görevi efendim.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – … askerî gücün muhafazasının güçlendirilmesini sağlamaktır.”

OKTAY VURAL (İzmir) – Askerlik hizmetiyle ilgili değil, o silahlı kuvvetlerinin görevidir; kurumun görevi, kurumsal bir görev. Buysa, bireysel olarak insanları silahlı kuvvetlere bağlayan askerlik hizmeti; “askerlik” diyor, askerlik, yani orduya bağlayan askerlik hizmeti, vatan hizmetiyle ilgili.

ENVER ERDEM (Elâzığ) – Vergi vermek gibi bir şey Sayın Bakan.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Buradaki vatan hizmeti tek başına bir askerlik olarak anlaşılamaz, öyle olsaydı hanımefendilerin de askere gitmesi gerekirdi. Dolayısıyla da efendim, burada sadece bir askerliğin tanımı yapılmakta.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani o zaman askere gitmek de mecbur olmaz, öyle mi? Onu diyorsunuz. Bundan sonra vicdani reddi de kabul ettiğini… Böyle bir şey olur mu ya! Anayasa’da açıkça var ya! Böyle bir rezalet olmaz. Buna nasıl “Evet.” denir Sayın Başkanım ya?

BAŞKAN – Sayın Vural, bunun Komisyonda değerlendirilmesi gerekirdi. Bilmiyorum Komisyonda Anayasa’ya aykırılık iddiasında bulunuldu mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Hayır, bulunulmamış.

BAŞKAN – Orada karar verilmesi gerekirdi.

Şimdi, Genel Kurulda verilen önergelerin de bildiğiniz gibi, Anayasa’ya aykırılık iddiasıyla ilgili Başkanlığın yapacağı bir şey varsa söyleyin yapalım ama yok.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, açıkça aykırı.

Ben kınıyorum buradan buna imza atan ve onay veren kim varsa, hangi mahfillerde oturuyorlarsa…

BAŞKAN – Ama tutanaklara geçmesi anlamında…

OKTAY VURAL (İzmir) – Böyle bir şeyi kabullenmemiz değil, benim oğlum askere askerlik sanatını öğrenmek için gitmiyor, vatana hizmet için gidiyor.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkanım…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Vereceğim Sayın Aydın, bir saniye.

OKTAY VURAL (İzmir) – Son derece yanlış Sayın Başkanım, ya böyle bir şey olmaz ya!

BAŞKAN - Tamam, teşekkür ediyorum.

Evet Sayın Aydın, buyurun.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, yani vatan hizmetinden psikolojik rahatsızlık duyanlar var onları şey yapmak için mi, rahatlatmak için mi?

BAŞKAN – Ama bunun Komisyonda ileri sürülmesi lazımdı, o zaman değerlendirilmesi lazımdı.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, Komisyonda olmaz, burası Genel Kurul; Genel Kurul her şeye hâkimdir.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Türkiye Büyük Millet Meclisinde böyle bir madde kabul edilemez, böyle bir kanun kabul edilemez.

OKTAY VURAL (İzmir) – Böyle bir madde nasıl kabul edilecek ya?

BAŞKAN – Anladım da Sayın Vural, Genel Kurulda bunu birkaç defa tartıştık, Anayasa’ya aykırılık iddiasıyla ilgili Başkanlığın yapacağı herhangi bir şey söz konusu ise bunu birkaç defa açıkladık.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani “Türk vatanı” neden çıkarılması gereken bir husus oluyor Sayın Başkanım ya?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Bir saniye…

OKTAY VURAL (İzmir) - Elimizi vicdanımıza koyalım ya! “Türk vatanı” Türkiye Büyük Millet Meclisi milletvekilleri aracılığıyla neden çıkartılsın, niye çıkartılıyor?

BAŞKAN – Sayın Vural, sözleriniz tutanaklara geçti.

OKTAY VURAL (İzmir) - Düşmanlık mı var yani? Bu vatana “Türk vatanı” demeyelim de…

BAŞKAN - Başkanlığın bu konuda yapabileceği bir şeyin olmadığını defalarca burada tartıştık ve karar verdik.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım…

OKTAY VURAL (İzmir) - Türk vatanı dışlanıyor askerlik hizmetinde, vatan hizmetinde.

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Aydın, söz vereceğiz.

Buyurun.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Burada…

BAŞKAN – Onlar açıklasın yani önemli de bir konu, gerçekten önemli bir konu, herkesin fikrini söylemesi lazım.

Buyurun.

AHMET AYDIN (Adıyaman) - Burada Türk vatanının dışlandığı asla ve alsa söz konusu değil. Burada vatan hizmetini bir defa sadece askerlikle de sınırlandırılmamak lazım. Askerlik dâhil çok daha geniş manada kapsıyor bu.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Her tarafa yayalım o zaman vatan hizmeti.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – “Her Türk’ün hakkı ve ödevidir.” derken vatan hizmetini sadece askerlikle sınırlandırmıyor.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Her tarafa yayalım, askerlikle sınırlandırmayalım.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Doktorluk da vatan hizmeti, öğretmenlik de  vatan hizmeti.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Askerlik de bunun içinde. Bu hizmetin… Çünkü diyor ki: “Silahlı Kuvvetlerde veya kamu kesiminde ne şekilde…”  Sadece silahlı kuvvetlerde de değil, vatan hizmeti, kamu kesiminde, kamunun diğer kesimlerinde de ne şekilde kullanılacağını kanunla düzenlenir, diyor. Burada kanunla da biz, 35’inci maddede değişiklikle Türk Silahlı Kuvvetlerinin vazifesini dercediyoruz, kanunla bu düzenlemeyi yapıyoruz. Askerlikle, vatan hizmetiyle, Türk vatanıyla alakalı en ufak bir sorun yoktur dolayısıyla bu Anayasa’ya aykırılık iddiası da yerinde bir iddia değildir. Kaldı ki Komisyonda da daha önceki görüşmelerde de böyle bir tartışma söz konusu olmamış, böyle bir itiraz söz konusu olmamış. İç Tüzük’ümüz de bu tartışmanın olması hâlinde bu iddianın ne şekilde görüşüleceğini 84’üncü maddede beyan ediyor. Anayasa’ya aykırılık iddiası doğru değildir, kanunla bunu düzenliyoruz. Vatan hizmetini de sadece askerlikle bağdaştırmamak lazım, askerlik de bunun içinde, askerlik dâhil.

OKTAY VURAL (İzmir) – İçindeyse o zaman niye çıkartıyorsun askerliği? Askerliği niye çıkartıyorsun içinden?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – “Hem Türk Silahlı Kuvvetlerinde hem diğer kamu kesiminde ne şekilde kullanılacağını kanunla düzenlenir” diyor. Kanunla da bu düzenlemeyi yapıyoruz.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Demek ki, efendim, askerliği çıkartıyoruz. “Askerlik içinde” diyor, “Kanunla düzenlenir ve çıkartıyoruz vatan hizmetini” diyor. Çok açık bir itiraf. Aynen itiraf etti.

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, vatan hizmetinin tanımlanması kamu hizmetleriyle bağdaştırılamaz. Çünkü vatan hizmeti tanımlaması kişilere Anayasa’nın amir hükmü olarak angarya yüklenemeyeceğinden kaynaklanan kamu hizmetlerindeki ücretsiz çalıştırma söz konusu değildir. Vatan hizmeti tanımlamasında askerlik bir angarya olarak görülmemesi ve emeğin karşılığında ücretlendirmenin dışında tutulması için vatan hizmeti olarak gösterilmiştir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Böyle bir şey olmaz ya? Nasıl parmaklar kalkacak bunun çıkartılması için, elinizi vicdanınıza koyun ya! Yahu “Türk vatanı ismini çıkartalım.” diyorlar.

NURETTİN CANIKLİ (Giresun) – 35’inci maddede var.

OKTAY VURAL (İzmir) – Niye çıkartıyorsunuz ya? Ne zararı var, elinizi vicdanınıza koyun ya! Anayasa’nın dibacesinde “Türk vatanı” yazıyor.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Dolayısıyla, eğer vatan hizmeti tanımından psikolojik rahatsızlık duyan, askerlik yapmak istemeyenler varsa vatan hizmetinin bundan sonra çıkarılması söz konusuysa Sayın Bakan bu hizmeti geri çeksin.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Evet, Sayın Bakan açıklama yapacak.

Buyurun.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkanım, biz İç Hizmet Kanun’unda değişiklik yapıyoruz. İç Hizmet Kanunu’nu baştan itibaren alacaksınız, okuyacaksınız ve hepsinin ruhunu anlayacaksınız. Bir maddeyle anlaşılmaz. Askerlik harp sanatını öğrenmek ve yapmak mükellefiyeti ne için?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ama Sayın Bakan, tanımları değiştiriyor.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Ya, var olanı niye değiştirelim?

BAŞKAN – Bir saniye… Açıklamayı bir dinleyelim, lütfen...

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) –Bu yasada, bu yasada…

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne sakıncası var Sayın Bakan? Ne sakıncası var?

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Rahatsız mı oluyorsunuz Sayın Bakan?

BAŞKAN – Bir saniye, Sayın Bakanın açıklamasını bir dinleyelim lütfen.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – …belirtilen silahlı kuvvetlerin görevlerini yapmak için, bu yasada belirtilen silahlı kuvvetlerin görevini yapmak için askerlik bir harp sanatıdır, eski kanunda da harp sanatı ama ne için yapıyoruz? Bu yasada belirtilen silahlı kuvvetlerin hizmetini yerine getirmek için, görevini yerine getirmek için.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ya, neden çıkartıyorsunuz? Size zararı ne? Size zararı ne var?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Türk vatanını savunmanın ne zararı var?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Çıkarmak diye bir şey yok, bakın var. “Bu yasada belirtilen görevleri yapmak için harp sanatını öğrenmek…” Nedir bu yasada belirtilenler? Türk vatanını korumak…

OKTAY VURAL (İzmir) – Türk vatanını savunmakla ilgili zararı ne var, size söylüyorum. Zararı nedir, zararı? Size zararı ne?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Hiçbir zararı olmaz, hiçbir zararı olmaz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yahu, zararı ne? Olsa ne olur? Muradınız nedir?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Hiçbir zararı olmaz. Hiçbir zararı olmaz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bugüne kadar oldu da ne sakıncası çıktı bu vatana? Niye kaldırıyorsunuz o zaman?

BAŞKAN – Evet Sayın Vural, teşekkür ediyorum. Sözler tutanaklara geçti.

Önerge üzerinde…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bunun gerekçesi ne, gerekçesi? Haklı gerekçesi ne?

OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçeniz yok. “Türk vatanı”nı neden çıkartıyorsunuz yahu?

BAŞKAN – Sözler tutanaklara geçti efendim.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – 35’inci maddede var Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Niye çıkartıyorsunuz askerlikte? Olsa ne olur? Olsa ne olur yani?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkanım, bu maddede…

OKTAY VURAL (İzmir) – Böyle bir şey olmaz yahu! Nurettin Bey, olsa ne olur? Lütfen ya…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Lütfen, 35’inci maddede aynısı var. Sayın Başkanım…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Burası tanım Nurettin Bey.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bakın, tanım neyin tanımı?

OKTAY VURAL (İzmir) – Ya, neden dışlıyorsunuz?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yazık yahu, yazık arkadaş ya!

OKTAY VURAL (İzmir) – Niye dışlıyoruz değerli milletvekilleri? Niye dışlıyoruz?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Burada Türk Silahlı Kuvvetlerinin…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Burası askerlik tanımı.

OKTAY VURAL (İzmir) – Dışlamamıza gerek yok ya, elinizi vicdanınıza koyun ya!

BAŞKAN – Buyurun.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, bu maddede biz Türk Silahlı Kuvvetlerinin vazifesini ve tanımını yapmıyoruz…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Nesini? Askerlik tanımını yapıyorsunuz.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – …görevlerini belirlemiyoruz. Bu kural 35’inci maddede açık olarak belirtilmiş. Yani Türk Silahlı Kuvvetlerinin vazifesi 35’inci maddede yani tasarının 18’inci maddesinde belirtilmiş ve orada çok açık bir şekilde, tartışmasız bir şekilde “Türk Silahlı Kuvvetlerinin vazifesi Türk vatanını savunmak” olarak açıkça zikredilmiş, konulmuş. Burada…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Nurettin Bey, askerlik tanımı, askerlik?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – İzin verin lütfen.

Bakın, burada, biz, askerlik mesleğinin -ne dersiniz deyin- onun tanımını yapıyoruz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Askerlik ne, sanat mı, vatan görevi değil mi?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Askerlik evrensel bir şeydir. Bunun askerlik tanımının Türkiye’yle, Türk Silahlı Kuvvetleriyle bir alakası yoktur.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yahu, siz  “Sanat sanat içindir.” diyorsunuz, millet için olur kardeşim.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Burada bir askerlik tanımı yapılıyor, genel bir tanım. Bu askerlik tanımı dünyanın her yerinde aynı şekilde tanımlanır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır efendim. Dünyanın her yerinde aynı şekilde tanımlanıyormuş!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ne ilgisi var ya?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Doğal olarak burada Türk Silahlı Kuvvetleri kurumdur, vazife kurumundur, askerlik tanımının değildir.

OKTAY VURAL (İzmir) – “Türk vatanı”nı neden çıkarıyorsunuz? Bırakın bunu, onu soruyoruz. Olmasının ne mahzuru var?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Yani düşünebiliyor musunuz, askerlik tanımının içerisine Türk Silahlı Kuvvetlerine verilmesi gereken vazifeden kaynaklanan bir tanım veriliyor. Böyle bir çelişki olabilir mi Sayın Başkanım?

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, olmasının ne mahzuru var ya?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Dolayısıyla, orada hiçbir sorun yoktur,…

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani “Türk vatanı” demenin ne mahzuru var?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – …“Türk vatanını savunmak.” ifadesi, ibaresi olması gereken yerdedir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, dışlıyorsunuz, adım adım dışlıyorsunuz ya!

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Türk Silahlı Kuvvetlerinin vazifesini tanımlayan 35’inci madde içerisinde çok açık ve net bir şekilde yer almıştır…

OKTAY VURAL (İzmir) – Ya, lütfen, ya böyle bir konuda çıkmaması gerektiğini söyleyin.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – …bir sıkıntı yoktur, bir yanlışlık yoktur. Aksi hâlde hukuki olarak çok yanlış bir işlem yapılmış olur.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Canikli’ye katılıyoruz Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bakın, bundan önce değerli milletvekillerinin bu konuda hassas olduğuna ilişkin bilgi geldi, doğrusu buydu, değiştirilecekti, sonra vazgeçildi. Arkadaşlar, kalmasının ne mahzuru var ya!

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hayır bakın, bakın… Hukuki olarak doğru değil…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Doğru, Sayın Canikli doğru söylüyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Elinizi vicdanınıza koyun, bunun hukukla alakası yok. Bir siyasi tavırdır bu, kesinlikle hukukla ilgili değil.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – …çünkü orada bakın, kaçırdığımız nokta şu: Askerlik tanımı yapıyoruz Sayın Vural. Askerlik nedir?

BAŞKAN – Evet, Sayın Canikli teşekkür ediyoruz.

Söz tutanaklara geçti.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Askerlik evrensel bir harp sanatı…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Nedir askerlik? Marangozluk gibi, öyle mi? Yani marangozluk gibi, berberlik gibi, askerlik o mudur? Vatan savunmasıdır askerlik!

BAŞKAN – Sayın Vural, teşekkür ederim.

Önerge üzerinde söz isteyen…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – O, 35’inci maddede var.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hayır, o, Türk Silahlı Kuvvetlerinin vazifesi.

OKTAY VURAL (İzmir) – O, silahlı kuvvetlerinin kardeşim ya!

Ya, ne olursunuz Sayın Başkan, “Türk vatanı” ismini bu Meclise değiştirtmeyin, çıkarttırmayın.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Engin Altay, Sinop Milletvekili.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Türkiye işgal altında mı arkadaş ya?

OKTAY VURAL (İzmir) – Böyle bir şey olmaz ya! Bu vatan Kuzey Kürdistan mı oldu? Neresi oldu yani? Askerlik hizmeti her yerde yapılır, Türk vatanının her yerinde yapılır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ya, burası Türkiye mi?

BAŞKAN – Anladım Sayın Vural da burada yapılacak…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Böyle şey mi olur arkadaş ya?

BAŞKAN – Hayır, Başkanlık tarafından yapılacak ne var? Bunun Komisyonda gündeme getirilmesi lazımdı.

OKTAY VURAL (İzmir) – O zaman doğu ve güneydoğuda, başka yerlerde, Kuzey Kürdistan’da askerlik olmayacak mı demek bu?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi mi o zaman ya!

BAŞKAN – Ne yapmamız gerekiyor Sayın Şandır?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Arkadaşlar, bu işe itiraz etmek lazım ya.

BAŞKAN – Tamam, nasıl edeceksek edelim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Böyle bir şey olmaz ya!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sizin de sorumluluğunuz var.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sorumluluğunuz var Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Atatürk’ün makamını işgal ediyorsunuz!

BAŞKAN – Burada yapabileceğiniz bir şey yok ki. Anayasa Mahkemesine gidilir, orada düzeltilir eğer sizin iddianız…

OKTAY VURAL (İzmir) – Böyle bir şey olur mu ya. Basit bir madde mi bu?

BAŞKAN – Sayın Altay, buyurun.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Başkanım, süremi durdurur musunuz?

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Geri çeksinler maddeyi.

BAŞKAN – Sayın Altay, buyurun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Basit midir böyle bir şey ya.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani burası Türkiye Büyük Millet Meclisi arkadaş ya.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – 35’inci maddede de “Türk vatanını korumak…”

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ya, o Türk Silahlı Kuvvetleri. Niye anlamak istemiyorsun?

OKTAY VURAL (İzmir) – Bugüne kadar oldu, ne oldu?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ya, askerlik…

ENGİN ALTAY (Devamla) – Başkanım, bu tartışmada nasıl başlayayım. Tartışanlar mevkidaşlarım.

BAŞKAN – Yeniden başlatırım, merak etmeyin.

OKTAY VURAL (İzmir) – Askerlik diyor, askerlik.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Askerlik sanat mı ya!

BAŞKAN – Sayın Şandır…

Buyurun.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bu kadar olmaz arkadaş ya!

OKTAY VURAL (İzmir) – Böyle bir şey olmaz ya!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kime ne söz verdiniz ya?

KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Apo’ya söz verdiler Apo’ya.

ENGİN ALTAY (Devamla) - …bu kanun tasarısı, teklifi esas itibarıyla kamuoyunda…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ayıptır ya! Günahtır, günahtır, şu mübarek ramazanda! Allah’tan korkmak lazım!

ENGİN ALTAY (Devamla) - …uzun zamandır tartışılan 35’inci maddeyle ilgilidir. Kamuoyunu ve kimi çevreleri, uluslararası kamuoyu da buna dâhil, tatmin etmek için… Bunun zamanlaması tartışılabilir, şu, bu tartışılabilir. Geriye kalan buradaki 43 madde dün bitirdiğimiz torba kanuna da konulabilirdi.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) - PKK’nın talepleri ya!

ENGİN ALTAY (Devamla) – Bu konuda düşüncemizi paylaşmak istiyorum, bu konuda bizim de önergemiz var. Esasen, Sayın Başkan, bu 2’nci madde değiştirilirken şu yapılmış:  Bir literatür tanım konulmuş buraya, bir sözlük tanımı yani Fransa’da, Almanya’da, İsveç’te, İran’da bir sözlük alıp “Askerlik nedir?” diye bakarsanız burada yazılan, kanunla getirilen “Harp sanatını öğrenmek ve yapmak mükellefiyetidir.” gibi çok genel, bir teknik, teorik sözlük tanımıdır. Buna hiç gerek yoktu.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Altay…

ENGİN ALTAY (Devamla) – Bitireceğim.

Onun için burada önceki şeklinde kamuoyunda çok tartışılan “Cumhuriyeti koruma ve kollama…” Cumhuriyeti koruma ve kollama görevi sivil iradenindir, Türk milletinindir, askerin değildir, asker de hükûmetlerin emrindedir, bunda hiçbir tereddüt yok. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) Biz de 35’inci maddenin kaldırılmasına ya da bu var olan hâlinin değişmesine taraf olduğumuzu parti olarak müteaddit defalar beyan ettik, bunda bir tereddüt yok. Hiçbir darbe de kanuna dayanılarak yapılmaz. Ancak, 35’inci madde ile bu 2’nci maddenin illiyeti var. “Silahlı Kuvvetlerin vazifesi; Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyetini kollamak ve korumaktır.” Bu, çağımızda kabul edilebilecek bir tanım değildir. Bunun değişmesi lazım, bunda hiçbir tereddüt yok. Ancak teklifin 17’nci maddesiyle değiştirilen Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 2’nci maddesindeki askerlik tanımı da tadile muhtaç, kesinlikle tadile muhtaç. Cumhuriyeti korumak sandıktan çıkan hükûmetin görevidir, şerefidir, namusudur. O hükûmet onu koruyacak, korumalı.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, hükûmetin değil, bizim de görevimiz.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Asker, her hâl ve şartta hükûmetin emrinde olmalıdır, bundan sonra da öyle olacaktır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Milletin emrinde olacak.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Ancak, iktidar partisine şunu da sormam lazım tabii: Bunu değiştirmenize bir itirazım yok. Getirdiğiniz çok yuvarlak, bunu hiç getirmeseniz, bu maddeyi olduğu gibi kaldırsanız daha iyi, zira getirdiğiniz şekliyle harp sanatını öğrenmek ve yapmak mükellefiyetinin bu kanunda olmasına bana göre gerek yok. Eğer olacaksa… Anayasa’nın kaçıncı maddesiydi?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – 72…

ENGİN ALTAY (Devamla) – 72’nci maddesine de bir atıf yapılarak oradan -ama burada kesinlikle cumhuriyeti koruma, kollamayı kastetmiyorum- bir “vatan hizmeti” ibaresi alınıp eklenebilir. Hatta, gelin, burada bütün siyasi partiler uzlaşalım; buraya “vatan hizmeti” ibaresini koyarak bu işte makul bir nokta yakalanabilir. Aksi takdirde ne olur? Aksi takdirde bu tartışma uzar, gider. Bu şekilde bir sözlük tanımının kanuna koyulduğuna da ilk defa tanık oluyorum.

Tekrar ediyorum, ben bir eğitimciyim. Türk Dil Kurumu belki askerliği böyle tanımlamaz ama kesinlikle bu sizin koyduğunuz bir sözlük tanımıdır.

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Aynen öyle…

ENGİN ALTAY (Devamla) -  Sözlük tanımını kanuna niye koyuyorsun kardeşim? O zaman önergeme destek ver. Biz, madde metninden kaldırılmasını talep ediyoruz; kaldıralım, gerek yok. Mevcut şekli de -35’i hatırlattığı, anımsattığı için- tadile muhtaç.

Sayın grup başkan vekilleri, size söylüyorum, sizi ikna etmeye çalışıyorum: Mevcut şekli de tadile muhtaç.

Bu konuda, bence, Sayın Başkan ara vermelidir. Bu, çok önemli bir şey ulusumuz için. Biz askerimizi, kışlamızı da severiz; sokağa ve siyasete müdahalesini sevmeyiz ama bu konuda, bence, siyasi partiler olarak bir orta yol bulunabilir diye düşünüyorum. Eğer orta yol bulunmayacaksa, önerimize destek istiyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Önergeyi oylamadan önce birleşime beş dakika ara veriyorum.

Sayın grup başkan vekillerini de davet ediyorum.

Kapanma Saati: 23.22


YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 23.49

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 138’inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

479 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

17’nci madde üzerinde Sinop Milletvekili Engin Altay ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, bir meseleyi bilginize sunmak istiyorum.

Anayasa’mızın 18’inci maddesini okuyorum: "Hiç kimse zorla çalıştırılamaz. Angarya yasaktır.

Şekil ve şartları kanunla düzenlenmek üzere hükümlülük veya tutukluluk süreleri içindeki çalıştırmalar; olağanüstü hallerde vatandaşlardan istenecek hizmetler; ülke ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı alanlarda öngörülen vatandaşlık ödevi niteliğindeki beden ve fikir çalışmaları, zorla çalıştırma sayılmaz.” Yani “Angarya olmaz.” diyor. Dolayısıyla, bu kanundaki “Vatan hizmeti” tanımı, buradaki “Vatandaşlık ödevi” tanımıdır, Anayasa’mızdaki.

OKTAY VURAL (İzmir) – Angarya olur o zaman.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Vatandaşlık hizmetini biz bu yasayla çıkarttığımızda, vatandaşlık hizmetinin çıktığı bir zorunlu askerlik angarya olarak tanımlanır ve bunun neticesinde mahkemeye giden erat, eğer vicdani redde kadar bu yasanın çıkmasından faydalanarak askerlik hizmeti yapmaktan muaf tutulur. Çünkü vatandaşlık hizmetinin dışında tanımlanacak bir görev, mutlaka ve mutlaka Anayasa’nın bu hükmünden angarya olarak tanımlanacaktır ve vicdani redde kadar gidecektir. Genel Kurulun bilgilerine sunuyorum: Angarya tanımına gidecek olan bir yasaya zemin hazırlanmaktadır. Vatandaşlık hizmeti dışındaki konum, vicdani redde giden bir konum olacaktır.

Genel Kurulun bilgilerine sunuyorum ve zabıtlara geçmesini istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Uzunırmak.

Evet, karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na

Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 17 inci maddesi ile değiştirilen 211 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunun 2 inci Maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"Askerlik: Savunma sanatını öğrenmek ve gerektiğinde uygulamak mükellefiyetidir. Bu gerekliliğin sınırları meşru müdafaa halleri ile sınırlı olup savaş ve başka halkların özgürlüğüne karşı güç kullanmaya dönük eylemler suç teşkil eder.

Kimse vicdani kanaatlerine aykırı olarak askerlik hizmetini yerine getirmeye veya silah altına alınmaya zorlanamaz.

Vicdani sebeplerle askerlik hizmetini reddedenler için öngörülecek alternatif kamu hizmetlerinin yerine getirilmesine ilişkin esaslar kanunla düzenlenir. Kamu hizmetinin süresi her halükarda askerlik süresinden uzun olamaz."

İdris Balüken (Bingöl) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İdris Baluken, Bingöl Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu konuda en rahat durumda olan partiyiz çünkü düşüncelerimiz ve önergelerimizde dile getirdiğimiz hususlar son derece açık. Biz, açık ve net bir şekilde, Türkiye'de zorunlu askerliğin artık kaldırılması gerektiğini düşünüyoruz.

Şu anda, dünyadaki pek çok ülkede tanınmış olan vicdani ret hakkı, ileri demokrasilerde, hukuka, sosyal devlet ilkelerine uyan bütün ülkelerde vicdani ret hakkı bir bireysel hak olarak zaten tanımlanıyor; Türkiye'nin altına imza atmış olduğu uluslararası sözleşmelerde ve Avrupa insan hakları mahkemelerinin de bugüne kadar vicdani retle ilgili olan başvurularda vermiş olduğu kararlarda da bu durum çok açık ve net bir şekilde görülür. Dolayısıyla, Türk Silahlı Kuvvetleriyle ilgili bir kanun tasarısı burada görüşülürken zorunlu askerliğin kaldırılması, vicdani ret hakkının tanınmasıyla ilgili bir düzenleme yapılmış olsaydı, zaten bütün bu tartışmalar anlamını yitirecekti.

Şimdi, sabahtan beri, askerlik tanımı üzerine bir tartışma var yani düşünebiliyor musunuz, askerlik tanımının içerisine “Türk vatanına hizmet, Türk vatanını savunma” şeklinde bir şey konması gerektiği ifade ediliyor. Diğer bütün mesleklerde de o zaman bunu yapalım. Ben hekimim örneğin; biz, hekimlik tanımını “insan iyileştirme sanatı” olarak tanımlıyoruz, bütün dünyada evrensel hekimlik tanımı budur. Hekimliğin Türkiye'deki uygulamalarıyla ilgili, Sağlık Bakanlığının mevzuatında, yönetmeliklerinde ilgili tanımlamalar yapılır. Siz, hekimlik tanımı içerisine “Türk vatanı içerisindeki insanları iyileştirme sanatı” olarak bir ibare koyarsanız, o zaman o tanım problemli olur. Dolayısıyla, burada da açık ve net bir şekilde bu tanımlamaların doğru yapılması, partimize göre, vicdani ret hakkının tanınması, zorunlu askerliğin de bir an önce kaldırılması gerekiyor.

Hepiniz biliyorsunuz -hepiniz askerlik yaptınız, hepimiz askerlik yaptık- orduevlerindeki gençlerin “vatan hizmeti” adı altında nasıl angaryayla çalıştırıldıklarını, bilmem, subayların kişisel ihtiyaçlarını karşılama noktasında Türkiye’deki gençlerin nasıl kullanıldığını hepiniz biliyorsunuz. Bütün bunların artık ciddi bir şekilde revize edilmesi, bir reformla değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Tabii, burada asıl problem, zihniyet problemi. Zihniyet değişmediği sürece, zihniyet sivilleşmediği sürece, bu ülkede maalesef ileriye doğru gitmenin de koşulları her geçen gün ortadan kalkıyor.

Bakın, şimdi, biz bir süreçten bahsediyoruz, çözüm sürecinden bahsediyoruz, bir barış umudundan bahsediyoruz. Elimde bazı rakamlar var, ekonomistlerin çıkardığı rakamlara göre son beş ayda askerî harcamalar yüzde 20 oranında artmış. Özellikle de bölgede yani Bingöl’de, Hakkâri’de, Şırnak’ta, Dersim’de, Ağrı’da, Bitlis’te askerî harcamalar yüzde 20 oranında artarak 9 milyar TL’ye ulaşmış, 2012 yılına göre de bu artış oranı yüzde 5’ten daha fazla. Niye? Çünkü, aynı zihniyet devam ediyor; her tarafa karakollar, kalekollar, güvenlik barajları yapınca ortaya böyle bir tablo çıkıyor. Bakın, Dersim’de, Tunceli’de Ocak-Mayıs 2013 tarihi arasında toplam harcama 237 milyon TL, bunun askerî harcama oranı 168 milyon TL, neredeyse yüzde 70, yüzde 80’e varan bir oran. Bingöl’de aynı, Hakkâri’de aynı, Bitlis’te aynı. Bu bahsettiğim illerin tamamında hastane ihtiyacı var, okul ihtiyacı var, fabrika ihtiyacı var; tarım ve hayvancılıkla ilgili hayatın normalleşmesine, ekonomik hayatın kalkınmasını sağlayacak projelere ihtiyaç var. Niye böyle askerî harcamalarda, askerî zihniyette hâlâ ısrar ediyoruz? Bu zihniyeti değiştirmediğimiz sürece, yapmış olduğumuz yasalar da maalesef kadük kalır.

Diğer taraftan, ordu içerisinde birtakım yüzleşmelerin mutlaka olması gerekiyor. Onlara belki ilerideki önergelerde değineceğiz.

Biz, tekrar altını çizerek belirtiyoruz, zorunlu askerliğin kaldırılması ve vicdani ret hakkının bireysel bir hak olarak mutlaka tanınması gerektiğini düşünüyoruz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı “Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin” 17. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                            Oktay Vural (İzmir) ve arkadaşları

"MADDE 17- 4/1/1961 tarihli 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 2. Maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Askerlik: Türk vatanını ve istiklalini korumak için harb sanatını öğrenmek ve yapmak mükellefiyetidir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten tarihî bir olayı tartışıyoruz, Türk Silahlı Kuvvetlerinin İç Hizmet Kanunu’nu değiştiriyoruz. Türk Silahlı Kuvvetlerinin görevi Anayasa’nın 72’nci maddesinde “vatan hizmeti” olarak tanımlanıyor. Şimdi, “vatan hizmetini yapma sanatı” olarak askerlik görevini yani Türk Silahlı Kuvvetlerinin vazifelerinin öznesi mahiyetinde askerlik görevinin askerlik tanımını burada değiştiriyoruz. Ne yapıyoruz? Dediğiniz şey, yaptığınız husus: “Askerlik harp yapma sanatıdır.” Sayın Baluken’in dediği gibi, artık askerlik zorunlu olmaktan çıkacak. Vicdani retçiliğe kapıyı aralıyorsunuz, adam “Ben harp yapma sanatını öğrenmek istemiyorum…”. Vatan hizmeti olmaktan çıkardığınız takdirde askerliği, artık yani bir “Ben berber olmak istemiyorum, ben marangoz olmak istemiyorum.” noktasına indiriyorsunuz. Mesele vatan savunması, vatan görevi olmaktan çıktığı an, artık Anayasa’nın 18’inci maddesinin amir hükmü gereği iş angaryaya oturur. Angarya Anayasa’ya, evrensel hukuka göre yasaktır ve siz askerliği zorunlu olmaktan çıkartmak mecburiyetinde kalırsınız.

Değerli arkadaşlar, bu kanunun eski hâli şudur. Şimdi değerli milletvekillerinin bilgisine ve vicdanına seslenmek istiyorum. Hangi gerekçeyle bunu değiştirmeyi gerekli görüyorsunuz, bunu size sormak istiyorum. Sayın Bakanla da konuştuk biz bunu, Sayın Nurettin Canikli’yle de konuştuk. “Doğrusunuz, ‘Vatan savunması için harp yapma sanatını öğrenmek ve yapmak mükellefiyetidir.’ diye tanımlayabiliriz.” dediler. Ama şimdi bunu, bilemediğimiz bir sebeple -nereden talimat geldiyse onu anlayamadık- şu iki saat içerisinde tavır değişti, yeniden meseleyi böyle vatan savunması, vatan görevi olmak vasfından çıkarttınız; böyle profesyonel yani işte, marangozluk öğrenmek, doktorluk öğrenmek gibi profesyonel bir hâle getirdiniz. Eski hâli şu değerli milletvekilleri, 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 2’nci maddesinde askerlik şöyle tanımlanıyordu: “Türk vatanını, istiklal ve cumhuriyetini korumak için harp sanatını öğrenmek ve yapmak mükellefiyetidir.” Bu tanımın neresinden rahatsız olduk? Eğer “cumhuriyeti korumak” birtakım çağrışımlarda bulunuyorsa buna tedbiren “cumhuriyeti korumak”ı çıkartabiliriz oradan, buna itiraz etmiyoruz. 35’inci maddeden de çıkartılmasına itiraz etmiyoruz ama askerlik denen hadiseyi vatan savunmasından çıkarttığınız takdirde ne anlamı kalacak? Buna niye ihtiyaç duyuyorsunuz?

Değerli arkadaşlar, bakın, şu şüpheleri birlikte size soruyorum, körüklüyorsunuz. PKK talep ettiği için mi bunları çıkarıyorsunuz? PKK’yla yaptığınız müzakerelerin bir mutabakat maddesi midir bu? Niye, niye ihtiyaç duyuyorsunuz bu düzenlemeyi yapmaya? Bu kadar yıl iktidarsınız, demokrasiye tehdit olarak gördüğünüz darbelerle ilgili mücadeleyi şimdi mi aklınıza geldi de Askerlik Kanunu’nun 35’inci maddesi ve ona dayalı olarak askerliğin tanımını değiştiriyorsunuz? Niye? Türk vatanını savunmak öznesini niye bu kanundan çıkarıyorsunuz ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin vazifesinde özneyi profesyonelleştiriyorsunuz?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Asla çıkarmıyoruz.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Artık askerlik, işte taşeron işçiliği gibi profesyonel bir hâle geliyor. Bir vatan savunması, bir vatan görevi olmaktan çıkarıyorsunuz.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bir sonraki maddede var.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Değerli kardeşim, ben soruyorum, benim çocuğum vatan savunması için askere gidiyor…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Doğru.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – …harp sanatını öğrenmek için gitmiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Niye çıkarıyorsunuz?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – O, 35’inci maddede aynen var.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, hayır.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Aynen var.

OKTAY VURAL (İzmir) – Askerlik mükellefiyeti… Asker, askerlik mükellefiyetini yerine getiriyor, kendi kendinizi kandırmayın.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Değerli arkadaşlar, her meseleyi tamamladınız da bir eksik kalan bu muydu, buna mı ihtiyacınız var?

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Hayır, kendileri söyledi.

OKTAY VURAL (İzmir) – Nurettin Bey siz de inanmıyorsunuz.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Aynen var.

OKTAY VURAL (İzmir) – Siz “Koyacağız.” dediniz.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Geldiler, kendileri burada masamızın önünde dediler “Biz koyacağız bunu.” diye.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bunu vicdanınıza bırakıyorum. Tarih sizi bundan mahkûm edecek. Yanlış yapıyorsunuz.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Onların böyle iradeleri yok ki ya, yukarıdan talimat gelir, neyse, onlar onu yaparlar.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, tasarının 17’nci maddesinin oylanmasında açık oylama şeklinde yapılmasına dair bir önerge vardır, önergeyi okutup imza sahiplerini arayacağım.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Evet, tarih tescil edecek.

OKTAY VURAL (İzmir) – Arkadaşlar çok yanlış, istirham ediyoruz inanın.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yanlış yapıyorsunuz. Tarih tescil edecektir, bu açık oylama onun için yapılıyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ondan sonrakinde asker, askerlik mükellefiyetini yerine getiren kimseye deniyor. Askerlik mükellefiyetini yerine getirmek harp sanatını öğrenmek değildir. Vicdani redde ön açıyorsunuz.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Lügat tanımıdır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ansiklopedi yazmıyoruz değerli arkadaşlar, tarih yazıyorsunuz, tarih.

BAŞKAN – Önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

17. maddenin açık oylama şeklinde yapılmasını arz ederiz.

Oktay Vural, İzmir… Burada.

Alim Işık, Kütahya… Burada.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Türk milletinin hayatında tarih yazıyorsunuz, takdir sizin!

BAŞKAN – Oktay Öztürk, Erzurum… Burada.

Celal Adan, İstanbul… Burada.

Ali Halaman, Adana… Burada.

Mesut Dedeoğlu, Kahramanmaraş… Burada.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Mahir Bey, hani “Yazacağız.” diyordunuz, “ ‘Türk vatanı’ ibaresini koyacağız.” diyordunuz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yok canım, yok, hiçbir şey yok. Söz verdiler, içeride de söz verdiler ama yok.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Burada “mükellefiyet” diyor zaten.

OKTAY VURAL (İzmir) – İçeride de aynısını söylediler, 35’inci maddedekini “yapma mükellefiyetidir” diye koyalım dedik, “tamam” dedik, onu da getirmediler.

BAŞKAN – Erkan Akçay, Manisa… Burada.

Cemalettin Şimşek, Samsun… Burada.

Murat Başesgioğlu, İstanbul… Burada.

Mehmet Şandır, Mersin… Burada

Hasan Hüseyin Türkoğlu, Osmaniye… Burada.

OKTAY VURAL (İzmir) – Açıkça her şeyi konuşalım.

Milletvekillerinin parmağına ihtiyacınız var ama vicdanlarına da ihtiyacınız var. Açıklayın.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Burada vicdan da var…

OKTAY VURAL (İzmir) – Milletvekillerine açıklayın ne konuşulduğunu.

BAŞKAN – Enver Erdem, Elâzığ… Burada.

Sümer Oral, Manisa… Burada.

Seyfettin Yılmaz, Adana… Burada.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Niye ihtiyaç duyuyorsunuz böyle bir düzenlemeye?

BAŞKAN – Yusuf Halaçoğlu, Kayseri… Burada.

Emin Çınar, Kastamonu… Burada.

Mehmet Erdoğan, Muğla… Burada.

Ali Uzunırmak, Aydın… Burada.

Ali Öz, Mersin… Burada.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bunları söylediler, “Burada değiştireceğiz.” dediler, içeride dediler.

BAŞKAN – Nevzat Korkmaz, Isparta… Burada.

Kemalettin Yılmaz, Afyonkarahisar… Burada.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Tarih sizi affetmeyecek değerli milletvekilleri.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Demokrasi tarihi bunları kaydedecek.

OKTAY VURAL (İzmir) – Biraz önce geldiniz buraya, “Değiştireceğiz, koyacağız.” dediniz, içeride de söylediniz.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – PKK sizinle gurur duyacak.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Arkadaşlar, bu siyasi bir mesele değil. Allah rızası için vicdanınızla, insafınızla karar verin. Bakın, bu bir kırılma noktasıdır bu ülke için.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – PKK’nın taleplerini kabul ettiniz.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ya, ne alakası var?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Alakası yok değil. “İç tehdit”i niye çıkartıyorsunuz?

OKTAY VURAL (İzmir) – Çıkartın bakalım “Türk vatanını”. İstiklal yok, vatan yok artık. Böyle bir muhafazakârlık olur mu yahu?

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 479 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 17’nci maddesinin açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı       :   219

Kabul                               :   186

Ret                                   :      33 (x)

                 Kâtip Üye                                                                             Kâtip Üye

              Muharrem Işık                                                                    Bayram Özçelik

                   Erzincan                                                                                Burdur”

Böylece, madde kabul edilmiştir.

18’inci madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesinde yer alan “Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla yurtdışında verilen görevleri yapmak ve uluslararası barışın sağlanmasına yardımcı olmaktır.” ibaresinde geçen “ve” sözcüğünün madde metninden çıkarılarak “Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla yurt dışında verilen görevleri yapmak, uluslararası barışın sağlanmasına yardımcı olmaktır.” Şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     Mustafa Sezgin Tanrıkulu            Mustafa Moroğlu                     Turgay Develi

                   İstanbul                                    İzmir                                     Adana

                               Malik Ecder Özdemir                      Haydar Akar

                                            Sivas                                       Kocaeli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 18 inci maddesi ile değiştirilen 211 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 35 inci Maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"Silahlı kuvvetler, barışı sağlamak, ülkeyi ve halkı korumakla yükümlüdür ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin sürekli denetimine tabiidir. Silahlı kuvvetler mensupları, siyasal konularda müdahalede bulunamaz. Türkiye Büyük Millet Meclisi Ulusal Savunma konusundaki hükümet ve silahlı kuvvetler faaliyetlerini denetleme amacıyla bir komisyon kurar. Bu komisyon soruşturma komisyonlarının bütün haklarına ve yetkilerine sahiptir."

              Pervin Buldan                      İdris Baluken                             Adil Zozani

                      Iğdır                                   Bingöl                                     Hakkâri

                  Erol Dora                 Hüsamettin Zenderlioğlu                    Özdal Üçer

                    Mardin                                  Bitlis                                         Van

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ile Milli Savunma Komisyonu Raporunun 18. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                Oktay Vural                      Mehmet Şandır                 Hasan Hüseyin Türkoğlu

                     İzmir                                  Mersin                                   Osmaniye

          S. Nevzat Korkmaz               Mehmet Erdoğan                         Enver Erdem

                    Isparta                                  Muğla                                       Elâzığ

MADDE 18- “MADDE 35- Silahlı Kuvvetlerin vazifesi; Türk Vatanını ve istiklalini iç ve dış tehlikelere karşı korumak, bunlardan caydırmak ve bunu her an ifaya hazır ve amade olmaktan, Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla yurt dışında verilen görevleri yapmaktan ibarettir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Oktay Vural, İzmir Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce kabul edilen madde, maalesef Türk milletinin ruhunu ve iradesini temsil eden, egemenliği temsil eden milletvekilleri için bence yakışıksız olmuştur çünkü Anayasa’mızda vatan hizmeti tanımlanmışken bunu sadece harp sanatına indirgemek ve onun altında, askerlik tanımının altında da asker, askerlik mükellefiyetini yerine getiren kimse olduğuna göre bundan sonra çocuklarınızın hepsi vatan hizmeti için değil, askerlik mükellefiyeti olarak tanımladığınız harp sanatını öğrenmek için gidecek. Dolayısıyla, bunun asıl amacı, vicdani reddin önünü açmaktır ve bu yönüyle bakıldığı zaman “Türk yurdunu korumak gibi bir görevim yoktur.” diyerek askerlik hizmetini yapmak istemeyenlerin eline koz vermek suretiyle bunun aslında, yaptığın hizmetin askerlik hizmetiyle ilgili, yurdu savunmakla ilgili değil, sadece harp sanatını öğrenmek için gönderiyoruz demek ve böylelikle PKK terör örgütünün istek ve arzularıyla “Biz, bu orduya asker vermeyeceğiz.” diyenler, Türk yurdunu korumak görevi bulunan ve bu görevi yapan insanlarımızı askerliğe göndermeyeceğiz diyenlere bir tavizdir.

Öte yandan, bu İç Hizmet Kanunu’nun 35’inci maddesi zaman zaman ihtilallere ve darbelere mesnet olarak ileri sürülmektedir. Bir kere Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, darbelerin meşruiyeti yoktur, hiçbir zaman kabul edemeyiz. Dolayısıyla, “İç Hizmet Kanunu’ndaki bu değişikliklerle darbeleri önleyeceğiz.” diyenler aslında darbelerin meşruiyetini savunanlardır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak  o bakımdan böyle bir illiyet bağını külliyen reddediyoruz. Şüphesiz, darbe yapanlar bu konuda kendilerine vazife çıkartmış olabilirler ama sizin çıkarttığınız darbelerle ilgili komisyon raporunda bile aslında İç Hizmet Kanunu’nun 35’inci maddesindeki “kollamak ve korumak” görevinin bir darbe gerekçesi olarak kullanılamayacağını çünkü Türk Silahlı Kuvvetlerinin siyasete müdahalesinin engellenmiş olduğu kanunlarda bizatihi yazılıyor, sizin Darbe Komisyonu Raporu’nda. Ayrıca biz, değerli kardeşlerim, özellikle bu konuda, çağdaş bir ülkede tehditler bütündür, “içi, dışı” diye ayrılmaz. Tehdit var ise dış tehditlerin önemli bir kısmı içerideki tehdit araçlarını kullanmaktadır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin millî güvenlik konseptini ikiye bölerek sadece dış tehditlere indirgemek son derece yanlıştır ve bu, çağdaş gelişmeleri algılamayan bir anlayıştır. O bakımdan, vatan savunması içeride dışarıda topyekûn yapılır. Bu yönüyle bakıldığı zaman, Türk Silahlı Kuvvetlerinin kendi görev tanımı içerisine kendi İnternet sayfasında dış tehditle ilgili bir görevi ifade etmesi ve dış tehditle ilgili bu görevi tadat etmesi de doğru olmamıştır. Bizim kanunlara göre tehdit bir bütündür, gelecek tehditlere karşı korumaktır. Türk Silahlı Kuvvetleri bu kanun yürürlükteyken nasıl olur da “Dış tehditler karşısında ben görev ifa ediyorum.” diyebilir? Türk Silahlı Kuvvetleri emrini büyük Türk milletinin egemenliğinden alır, ben de kanunla vermişim görevi. Kanunla verdiğim görevi Hükûmet sıralarındaki kimseler “Efendim, sen dış tehditle ilgileneceksin.” diyemez; bu, kanuna aykırıdır. Buradan kanun çıkmadığı müddetçe Türk Silahlı Kuvvetlerinin kendini “Dış tehditle ilgiliyim.” demek suretiyle sınırlandırması doğru olmamıştır. Millî egemenlik iradesine, Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti devletinin dayandığı millî egemenlik yapısına aykırıdır bu. Türk Silahlı Kuvvetleri gücünü kanunlardan alır, yetkilerini kanunlardan alır. O bakımdan, böyle bir görevlendirmenin, gerçekten, böyle bir düzenlemenin Türk Silahlı Kuvvetlerinin sayfasında da yer almış olmasını kabul etmemiz mümkün değil.

Arkadaşlar, ondan sonra, yeni bir görev tanımı getiriyorsunuz, uluslararası barışı sağlama görevi. Kimden alacak bu görevi?

ALİ AYDINLIOĞLU (Balıkesir) – Parlamentodan alacak.

OKTAY VURAL (Devamla) – Parlamentoda var zaten. Parlamento,  Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla verilen görevler. Benim orduma, uluslararası barışı, kim verecek bu görevi?

Değerli kardeşlerim, zaten kanunda var, “Türkiye Büyük Millet Meclisinin verdiği görevleri yapmak ve uluslararası barışı sağlamak”tır. Jandarma değildir, Türk Silahlı Kuvvetleri başkalarının jandarması değildir, küresel güçlerin jandarması değildir, millî ordudur. Bu orduyu millîlikten çıkarmak, tehdidi bölmek, PKK’nın istekleri doğrultusunda Türk Silahlı Kuvvetlerinin iç tehditler karşısında gözünü, elini, kolunu bağlamak resmen PKK terör örgütünün istekleri doğrultusunda Türk Silahlı Kuvvetlerine görevden el çektirmektir. Bugün yapılacak işte sizlerin oylarıyla bunu meşrulaştırıyorlar, bugüne kadar meşru değildi. Bu konuda bizim suç duyurumuz oldu ama şimdi sizin iradenizle bu meşrulaştırılacaktır. Bunlar doğru değildir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bu kanun tasarısında yer alan bu hususların bölücü terör örgütüyle yapılan müzakereler neticesinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne getirildiğini, Oslo’da varılan mutabakatların dolaylı olarak sizin iradenizle meşrulaştırılmak istendiği gayet açık ve nettir. Burada sizin vicdanlarınıza sesleniyorum. Biliyorum vicdanlar isyan ediyor çünkü buradaki milletvekillerinin hiçbiri Türk vatanını savunmakla ilgili bir görevin yapılmasını dışlaması mümkün değildir.

Hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Vural.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 18 inci maddesi ile değiştirilen 211 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 35 inci Maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"Silahlı kuvvetler, barışı sağlamak, ülkeyi ve halkı korumakla yükümlüdür ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin sürekli denetimine tabiidir. Silahlı kuvvetler mensupları, siyasal konularda müdahalede bulunamaz. Türkiye Büyük Millet Meclisi Ulusal Savunma konusundaki hükümet ve silahlı kuvvetler faaliyetlerini denetleme amacıyla bir komisyon kurar. Bu komisyon soruşturma komisyonlarının bütün haklarına ve yetkilerine sahiptir."

İdris Baluken (Bingöl) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Evet, önerge üzerinde söz isteyen Erol Dora, Mardin Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı içerisinde yer alan en önemli maddelerden biri de “Silahlı Kuvvetlerin Vazifesi” başlıklı 35’inci maddesidir. Şu anki hâliyle Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu, madde 35, Türkiye’de 1965 yılından beri yapılan darbelerin yasal zemini olarak kullanılmıştır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin siyasi tarihine baktığımızda, askerî darbelerle iç içe geçmiş bir yapının her daim var olduğunu görmekteyiz. Ordunun hemen her on yılda bir gerçekleştirdiği darbeler Türkiye siyasal sistemindeki temel belirleyiciler arasında yerini almıştır. Yapılan askerî darbeler, yaşatılmaya çalışılan demokrasi anlayışını, özgürlükleri ve insan haklarını yok saymış, seçilmiş siyasilerin toplumdan aldığı temsil yetkilerini sekteye uğratmıştır. Böylece, aynı zamanda, halk iradesine de müdahalede bulunularak egemenliğin halka ait olduğu teziyle tamamen ters düşen bir pratik ortaya koymuştur. Ordu kurumunun siyasi hayata yön verme isteği doğrultusunda gerçekleştirilen müdahaleler toplumda büyük yıkımlara neden olmuştur. Türkiye’de 1960, 71, 80 ve 97 yıllarında yapılan askerî darbeler sonucunda yüzlerce insan yaşamını yitirmiş, yaralanmış, tutuklanmış, ruh ve beden sağlıklarında ciddi sorunlar yaşamış, kamu memuru iken görevinden edilmiş ve daha farklı şekillerde mağdur edilmiştir. Askerî vesayet, gerçekleştirilen darbeler ile zaman içerisinde aşamalı olarak daha etkin bir şekilde kurumsallaşmış, dolayısıyla askerlerin siviller üzerindeki denetimi güçlenerek devam etmiştir.

Darbelerden sonra, sürekli olarak, yeni anayasa yapma yoluna gidilmiştir. Askerî darbeler sonucu yapılan anayasalar, söz konusu müdahaleci anlayışın siyaset kurumu üzerinde görünmez bir güç olmasına neden olmaktadır. Bu yönlü bir müdahale anlayışıyla, kendi kurumlarıyla varlığını devam ettirdikçe diğer yandan darbelerle yüzleşme ve mağduriyetlerin giderilmesi gerçekleşmedikçe askerî darbelerin de süreğen hâle geleceği bilinmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; askerî darbeler olağanüstü hâl olarak tanımlanırken, darbe zihniyetiyle düzenlenen ve içerisinde darbe zihniyetinin sorunlu bakış açısını taşıyan kurumsal veya sosyal gerçeklikler bu olağanüstü hâlin olağan hâle gelmesine neden olmaktadır. Dolayısıyla askerî darbeler, katı müdahalelerden sonra da varlığını topluma, devlete, kişiye ve zihniyete işleyerek sürdürmektedir.

Askerî darbelerin Türkiye’de bu yönlü hareketlenmesi, 1982 darbe Anayasası’yla hâlâ varlığını korumaktadır. Fakat devam etmekte olan yeni sivil anayasa çalışmaları ile darbenin içselleşmiş varlığı yok edilmeye çalışılmaktadır. Bu çalışmalar ne kadar önemliyse, darbelere zemin hazırlayan her türlü uygulamanın değiştirilmesi de bizim için o kadar önemlidir. Bildiğiniz gibi 12 Eylül darbesi yapılırken darbe sorumluları “TSK’nın İç Hizmet Kanunu’nun 35’inci maddesi bize yetki veriyordu.” demişlerdir. Bu, sadece 12 Eylül darbesi için değil, geride bıraktığımız tüm darbeler için de bir kaynak teşkil eden maddedir. Bu nedenle “Silahlı kuvvetlerinin vazifesi, Türk yurdunu ve Anayasa’yla tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’ni kollamak ve korumaktır.” açıklamasına sahip olan ve darbe girişimlerinin meşrulaşmasına neden olan 35’inci maddenin değişmesi yönündeki düzenlemeler oldukça önemlidir.

Diğer yandan belirtmek isterim ki, demokrasiyi, anayasal düzeni, Hükûmetin görevini yapmasına engel teşkil eden darbe girişimlerini yok etmek istiyorsak, bu, 35’inci maddeyi revize etmekle olacak bir durum değildir. Demokratik, halkın iradesine herhangi bir müdahalenin gerçekleştirilmeyeceği  bir siyasi hayat isteniyorsa bunun için aynı zamanda darbe kültürünün ve yönetim anlayışının halkın üzerinde baskı kurma  yönlü algısının da değiştirilmesi gerektiğine inanıyoruz.

Düşüncelerimizi bu şekilde belirttikten sonra, tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Bu 35’inci maddenin değiştirilmesinin, bütün ülkemize, demokrasimize hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP  sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesinde yer alan “Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla yurtdışında verilen görevleri yapmak ve uluslararası barışın sağlanmasına yardımcı olmaktır.” ibaresinde geçen “ve” sözcüğünün madde metninden çıkarılarak “Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla yurt dışında verilen görevleri yapmak, uluslararası barışın sağlanmasına yardımcı olmaktır.” Şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Sezgin Tanrıkulu, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli üyeler; 479 sıra sayılı Tasarı’nın İç Hizmet Kanunu’nun 35’inci maddesini değiştiren 18’inci maddesiyle ilgili söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Meclis bugün Türkiye demokrasisi bakımından bir psikolojik eşiği aşma noktasına gelmiştir. Bu, Türkiye demokrasisi bakımından sevinç duyulacak bir durumdur. Keşke bu durumu 12 Eylülden hemen sonraki Meclis yapsaydı, keşke bundan önceki meclisler yapsaydı, keşke 23’üncü dönem yapsaydı, keşke 12 Eylül 2011 tarihinde Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği önerge üzerine yapılmış olsaydı. Ama bugün de bu değişikliğin yapılmış olması sevindiricidir. Umarım, bundan sonra Türkiye darbe ve darbeleri konuşmaz ve Türkiye demokrasisi darbeler dışında demokrasisini geliştirmek amacıyla bütün eksiklerini giderir.

Değerli arkadaşlar, Amin Maalouf son kitabı Doğu'dan Uzakta’nın girişinde Fransız kadın filozof Simone Weil'in bir sözüne atıfta bulunuyor: "Kaba kuvvetle ilişkiye maruz bırakılan her şey alçalır. Darbeyi indiren de, darbeyi yiyen de aynı kirlenmeyi yaşar.” Siyaset de halen darbelerin tahribatını yaşıyor. Hukuk darbelere dayanak ve gerekçe sunamaz. Böyle bir şey hukukun kendi kendini inkârı olur. 35’inci madde darbeleri meşrulaştıracak bir hüküm değil; ancak, darbeciler, bu maddeyi hukuku katleden darbeci eylemlerini ve sonrasındaki insanlık suçlarını meşrulaştıracak bir sığınak olarak gördüler ve en kötü şekilde istismar ettiler. Bu nedenle, 35’inci maddeyi sıradan ya da masum bir hukuk kuralı olarak görmek mümkün değildir. Kirli ve kanlı bir sığınağın adıdır 35’inci madde. Bu Meclis bunu temizlemekle demokrasi, hukuk devleti ve insanlık onuru adına tarihî bir görevi ifa etmiş olacaktır.

Esasen, 35’inci maddeyi bugüne kadar hukukumuzda muhafaza etmiş olmak, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına da büyük bir ayıptır. Bundan önceki dönemlerin bu ayıpta da payı büyüktür. Bu nedenle, bugün bunun yapılacak olması da çok önemlidir. Gecikerek de olsa bu ayıbı temizleyerek tarih karşısında darbelerin bedelini doğrudan canıyla, bedeniyle, hayatının maddi ve manevi alanlarıyla yaşamış insanlarımıza karşı vicdan borcumuzu yerine getirmiş olacağız. Ayrıca gelecek nesillerin hafızasına açık alınla yerleşeceğiz.

Lakin sadece 35’inci maddeyi değiştirmek yetmez. Hukuk düzenimizi, darbenin ürünü ve darbeci anlayışın yansıması olan bütün kanunlardan kurtarmak zorundayız. Bütünsel bir temizlik yapmak zorundayız. Bu da yetmez, yönetim pratiklerini de darbeci ruhtan arındırmak zorundayız. Bu da yetmez, darbeci mantığa akraba olan her türlü zihniyet unsurunu da siyasal hayatımızdan ve toplumsal dokumuzdan silmek zorundayız.

Demokratik yollarla seçilmiş yönetimleri zorbaca devirmenin hiçbir izahı, hiçbir mazereti, hiçbir meşruiyeti yoktur ve olamaz. Bu anlamda, darbe nerede ve kime karşı yapılırsa yapılsın milletin iradesine karşı ağır bir suçtur, demokrasiye karşı ağır bir suçtur, dahası insanlığa karşı bir suçtur. Darbeleri olduğu kadar darbecilik heveslerini, darbe beklentilerini ve darbe destekçiliğini kayıtsız şartsız lanetlemek demokrasinin, insanlık onurunun ve vicdanın gereğidir. Bu görevi, bugün, bu kürsüden yerine getirmekten şeref duyduğumu, tüm halkımıza ve kamuoyuna huzurlarınızda bildiriyorum ve İç Hizmet Yasası’nın 35’inci maddesinin değişecek olmasından demokrasimizin büyük bir kazanç sağlayacağını umuyor ve darısının diğer antidemokratik hükümlerde olmasını diliyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP, AK PARTİ ve BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

19’uncu maddede bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ile Millî Savunma Komisyonu Raporunun 19. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

             Mehmet Şandır                      Oktay Vural                   Hasan Hüseyin Türkoğlu

                    Mersin                                  İzmir                                     Osmaniye

          S. Nevzat Korkmaz                    Celal Adan                              Enver Erdem

                    Isparta                                İstanbul                                      Elâzığ

                                                        Mehmet Erdoğan

                                                                Muğla

“MADDE 19- 211 sayılı Kanunun 43 uncu maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları, her türlü siyasi tesir, düşünce ve faaliyetin dışında bulunmakla mükelleftirler.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bir irade beyanında bulunmak istiyorum. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, milletin iradesine, milletin iradesiyle oluşmuş Türkiye Büyük Millet Meclisine ve bu Meclisten çıkmış siyasi iktidara karşı, sebebi ne olursa olsun, sahibi de kim olursa olsun hukuk dışı yollardan bir müdahaleye sonuna kadar karşıyız. Dolayısıyla, adına “darbe” denen bu hukuk dışı yollara hukukumuzun hangi maddesinde, hangi kanunda atıf varsa onu çıkartalım, buna hiç itirazımız yok. Cumhuriyetimizi koruma, kollama görevinin, bu cumhuriyetin kuruluşunda Türk Silahlı Kuvvetlerine verilmesi çok doğrudur, çok tabii, zorunlu bir mecburiyettir, bir mecburiyet ama geldiğimiz noktada, artık, cumhuriyeti koruyup kollama görevi Türk milletine aittir, Türk milletinin meşru güçlerine aittir, hukuka aittir, Türkiye Büyük Millet Meclisine aittir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin artık cumhuriyeti koruyup kollamak gibi bir görevi olmamalıdır.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’ndan, 35’inci maddesinden cumhuriyeti koruma, kollama görevinin Türk Silahlı Kuvvetlerinin üzerinden alınmasına başından bu yana itiraz etmiyoruz, destek veriyoruz. Ancak değerli milletvekilleri, böyle bir doğru işi yaparken çok tarihî yanlışlar da yapıyoruz. Bakınız, bu devlet bir millî mücadele sonrası kuruldu. Bu millî mücadele sonrası kurulan bu devletin kuruluş hukuku, kuruluş felsefesi kurucu kahramanlar tarafından ifade edildi. Bunu değiştirmeye kalkarsanız, hani, babasının şirketinin hukukunu değiştiren “haramzade” denilen evlat neyse, o duruma düşersiniz. Bugün, bu Anayasadan, bütün anayasalarımızda var olan özneyi buradan çıkartmaya kalkarsanız ulaşacağınız sonuç odur.

Şuurlu bir şekilde, iki ileri bir geri mantığıyla, Türk hukukundan “Türk” kelimesini çıkartmak gayretlerini tarih affetmeyecektir. Türk vatanını savunmayı Türk Silahlı Kuvvetlerinin üzerinden almak, Türk Silahlı Kuvvetlerinin öznesi olan askerliğin tanımından çıkartmak çok tarihî bir hatadır, tarih bunu affetmeyecektir. Bakınız, bu anlayışla, bu yaklaşımla ülkelerde her dönemde hemen her bölgede ayrışmalar, cepheleşmeler, çatışmalar ve kopuşlar yaşanmıştır.

Değerli arkadaşlar, devletin birliği önemli ama milletin birliği hepsinden önemli. Ama tüm bunlardan daha önemli olan milletin kimliği. Siz milletin kimliğinden… Daha anlayacağınız bir ifadeyle söylüyorum: Bir cümleden özneyi çıkartırsanız yüklemin ne anlamı var? Bu topraklarda bedelini kanla ödeyerek kurduğumuz bu cumhuriyetin, bu devletin öznesi olan Türk milletini, egemenliğimizin kaynağı, kimliği olan Türk milletini hukukunuzdan çıkartırsanız sizin yükleminizin ne anlamı var, ne değeri var? Sizi kim ciddiye alacak? Yaptığınız iş bu, damla damla, adım adım, milim milim oraya götürüyorsunuz Türkiye'yi. Hâlbuki bizim en değerli varlığımız, en önemli zenginliğimiz birliğimizdir. Birliğimizin kimliği, ismi Türk milletidir.

Bu Anayasa’dan “Türk milletini”, “Türk” kelimesini çıkartmak, bu coğrafyayı parçalamaktır, bu, PKK’nın talebidir, bu, küresel güçlerin talebidir, bu, Balkanların elimizden çıkmasına sebep olan süreçtir; bu, Orta Doğu’nun elimizden çıkmasına sebep olan süreçtir. Kafanızı kuma gömmeyin, bu coğrafyada bir Kürt devleti kurulmak istenmektedir. Bu, AKP’nin himayesinde, taşeronluğunda kurulmaya çalışılmaktadır. Kafanızı kuma sokmayın. Tarihî sorumlulukla, vicdanlarınızın sorumluluğunda sizi tekrar düşünmeye davet ediyorum.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, bu kanunda yapılan değişiklik, “siyasi faaliyette bulunamaz” şeklinde. Türk Silahlı Kuvvetlerinin elbette siyasete bulaşması kabul edilemez ama “siyasi faaliyet” derken sadece birtakım toplantılara katılmak anlamında “siyasi tesirler doğrultusunda hareket etmesini” meşrulaştırmış olmuyor musunuz? Yani “faaliyet” değil ama “siyasi tesirlerle hareket etmesi” konusunu burada siz dışlamıyorsunuz. Dolayısıyla, önerimizle, her türlü siyasi tesirlerden arındırılması gerektiğini düşünüyoruz. Sadece faaliyet değil, yani mitinge katılması ya da  siyasi faaliyet, yaptığımız odur ama önemli olan, Türk Silahlı Kuvvetleri… Darbe yapanlar da siyasi faaliyetlere katılmadılar ki ama siyasi tesirle yaptılar. Siyasi tesiri dışlayan ama siyasi faaliyeti sadece yasaklayan husus, bizatihi siyasi tesiri meşrulaştırır.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Tanımlıyor zaten “tesir”i.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bu bakımdan siyasi tesirden arındırılmasına gerektiğine ilişkin önergemiz doğrultusunda hareket etmek… Demokrasiyi eğer darbelerle ilgili bir amaçla, siyaset amacıyla yapıyorsanız, bence, bu, doğrudan doğruya siyasi tesirleri de meşrulaştırır.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – O geniş tanım hepsini kapsar.

OKTAY VURAL (İzmir) – Çünkü Silahlı Kuvvetler hiçbir partinin mitingine katılmıyor.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – O geniş tanım hepsini kapsar.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, “siyasi faaliyet” diyorum. Tesirlere müsait bırakıyorsunuz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

20’nci maddede bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı kanun tasarısının 20 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

             Mehmet Şandır                      Oktay Vural                           Necati Özensoy

                    Mersin                                  İzmir                                        Bursa

               Bülent Belen              Hasan Hüseyin Türkoğlu                   Erkan Akçay

                  Tekirdağ                             Osmaniye                                   Manisa

MADDE 20- 23/2/1961 tarihli ve 257 sayılı Er ve Erbaş Harçlıkları Kanununun 3 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

" MADDE 3- Erler askerlik hizmetine girdikleri tarih itibariyle, erbaşlar ise terfi tarihlerini takip eden aybaşından itibaren harçlığa müstahak olurlar.

a) Ailesinin toplam aylık geliri 16 yaşından büyükler için belirlenen asgari ücrete eşit veya bu ücretten düşük olan er ve erbaşlara aşağıda hizalarında gösterilen gösterge rakamlarının, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 154 üncü maddesine göre tespit olunan aylık katsayı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarlarda aylık harçlık ödenir.

Erbaş ve Erler           Gösterge

Çavuş                          3386

Onbaşı                         3250

Er                                 3115

b) Ailesinin toplam aylık geliri 16 yaşından büyükler için belirlenen asgari ücret ile en düşük devlet memurunun aldığı aylık maaş arasında olan er ve erbaşlara, aşağıda hizalarında gösterilen gösterge rakamlarının, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 154 üncü maddesine göre tespit olunan aylık katsayı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarlarda aylık harçlık ödenir.

Erbaş ve Erler           Gösterge

Çavuş                          2709

Onbaşı                         2573

Er                                 2438

c) İstekleri halinde diğer er ve erbaşlara aşağıda hizalarında gösterilen gösterge rakamlarının, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 154 üncü maddesine göre tespit olunan aylık katsayı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarlarda aylık harçlık ödenir.

Erbaş ve Erler           Gösterge

Çavuş                          2032

Onbaşı                         1896

Er                                 1760

d) Birinci ve ikinci derecede kalkınmada öncelikli yörelerde Genelkurmay Başkanlığınca tespit edilen birliklerde görevli erbaş ve erlere, birinci fıkrada belirtilen esaslara göre hesap edilecek harçlıkların iki katı tutarında aylık harçlık verilir.

e) Harçlıkların küsuratlı çıkması durumunda, ödemelerde küsuratlar tama (1 Türk Lirasına) iblağ edilir.

f) Evli olan er ve erbaşların Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda okuyan çocuklarının her türlü ihtiyacı Milli Eğitim Bakanlığı tarafından karşılanır."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Erkan Akçay, Manisa Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 20’nci maddede verdiğimiz önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, milleti “ırk” zanneden bir zihniyet, “Türk milleti” deyince aklına ırktan başka bir şey gelmeyenler, asıl ırkçılar onlardır. Biz, Türk milletini ve milliyetçiliği, her türlü ırki mülahazaların ve ırkçılığın tamamen dışında görürüz. Türk milleti, ırka dayanmaz, Türklük bir değerler manzumesidir.

Değerli milletvekilleri, ırk, millet, etnisite, kabile, asabiye birbirinden tamamen farklı kavram ve tanımlardır. Ey bilim adamları, sosyologlar, tarihçiler, sosyal antropologlar, siyaset bilimcileri neredesiniz? Bu Hükûmete bu kavramları doğru dürüst öğretiniz. “Darbeleri önleyeceğiz” bahanesiyle Türk millî kimliğine, Türk milletine darbe yapıyorsunuz. Gelmiş geçmiş bütün darbeleri reddediyoruz ve kınıyoruz. Türk Silahlı Kuvvetlerini darbeyle özdeşleştiren zihniyeti de reddediyoruz. Terör örgütüyle iş birliği yaparak, Genelkurmay Başkanını “terör örgütü lideri” diye hapse atan zihniyeti de kınıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türk milleti, tarihin bilinen ilk devirlerinden itibaren kendisini koruyan ordularına ve askerliğe büyük önem vermiş, askerlik, Türklerde millî bir görev olmuştur. Askerlik, kanunlardan önce âdetlerimizde, törelerimizde yaşatılır. Askerlik görevini ifa eden gençlerimiz, çalışma hayatından bir süreliğine kopmaktadır. Bu gençlerimizden bir kısmı, ailesinin geçimini sağlamakta veya ailesinin geçimine yardımcı olmaktadır. Askere giden birçok er ve erbaşın ailesi, kendi geçimini sağlayamadığı gibi askerlik görevini ifa eden evlatlarına harçlık dahi gönderememektedir. Zor şartlar altında ayakta durmaya çalışan aile, askere giden çocuklarına harçlık gönderememenin üzüntüsünü yaşarken, asker de görevini yaparken sürekli ailesini düşünmektedir. Geride bıraktığı yoksul ailesini, eşini ve çocuğunu düşünen asker, kısa zamanda psikolojisi bozulup depresyona da girebilmektedir ve psikolojisi bozulan askerin de kışla içerisindeki tutum ve davranışları değişebilmektedir.

Ülkesinin varlığı ve birliği için seve seve askere koşan, gerektiğinde canını feda etmekten çekinmeyen er ve erbaşlarımıza ve geride kalan yoksul ailelerine devletimiz mutlaka sahip çıkmalıdır. Yoksul ailelere Sosyal Yardım ve Dayanışma Fonu’ndan yardım yapılmaktadır; ancak başvuru sonrasındaki işlemlerin uzunluğu ve uygulama birliğinin sağlanamaması, çeşitli mağduriyetlere yol açmaktadır. Şu anda, yürürlükteki mevzuata göre, yürürlükteki gösterge rakamının maaş katsayısıyla çarpılmasıyla erlere 23 lira, onbaşılara 26, çavuşlara 30 lira aylık harçlık ödenmektedir.

Er ve erbaşlara ödenen bu harçlıklar, günümüzün ekonomik koşullarıyla bağdaşmamaktadır. Verdiğimiz kanun teklifinde ve bu değişiklik önergesiyle de ailesinin toplam aylık geliri, asgari ücretten düşük olan erlere 230 Türk lirası, onbaşılara 240, çavuşlara 250 lira maaş verilmesi öngörülmektedir. Ailesinin toplam aylık geliri asgari ücret ile en düşük devlet memurunun aldığı aylık maaş arasında olan erlere 180, onbaşılara 190, çavuşlara 200 Türk lirası harçlık öngörülmektedir. İstekleri hâlinde de diğer er, erbaş ve onbaşılara da 130, 140 ve 150 lira harçlık öngörüyoruz. Evli olan er ve erbaşların Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda okuyan çocuklarının her türlü ihtiyacının Millî Eğitim Bakanlığı tarafından karşılanmasını öngörüyoruz.

Değerli milletvekilleri, bu düşüncelerle önergemizin kabulünü diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum…

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler…

Kâtip üyeler arasında anlaşmazlık var, bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, madde kabul edilmiştir.

21’inci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin 21. Maddesine bağlı fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     Hasan Hüseyin Türkoğlu          Mehmet Erdoğan                    S. Nevzat Korkmaz

                 Osmaniye                               Muğla                                      Isparta

               Erkan Akçay                     Mesut Dedeoğlu                            Alim Işık

                    Manisa                         Kahramanmaraş                             Kütahya

"Bu Kanun hükümlerine göre aylık almakta iken; esir veya harp gaibi olanlar ve yahut enterne edilenler ile terörle mücadele görevi sırasında veya bu görevinden dolayı alıkonulan ya da kaybolanların ailelerine kanuni kesintiler dışında kalan maaşlarının tamamı ödenir. Bunların aileleri    doğum-ölüm yardımı, tahsil bursu, lojman ve sağlık tesislerinden yararlanmaya devam ederler. Yapılan maaş ödemeleri, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından hak sahiplerine aylık bağlanması durumunda, aylığın bağlandığı tarihten itibaren kesilir. Ancak bu aylığın başlangıç tarihine kadar yapılan ödemeler ilgililerden tahsil edilmez. Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre gaip olanlar hakkındaki hükümleri saklıdır. "

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Vatan olarak üzerinde yaşamaya bin yıl evvel karar verdiğimiz ve bu kararımızı sonsuza dek muhafaza ve müdafaa etme kararlılığında olduğumuz Anadolu, jeo-politik ve jeo-stratejik konumu itibarıyla bütün dünya milletleri tarafından imrenilerek bakılan ve ele geçirilmek istenen bir coğrafyadır.

Bu coğrafyanın özellikle Avrupa ve Asya kıtaları arasında bir köprü olması, insanlığın coğrafya değiştirmesi yani göç etmesi açısından hareketli bir trafiğe sahne olmuştur. Tarih boyunca doğudan batıya doğru yapılan göçler içerisinde en önemli göç şüphesiz Anadolu Coğrafyası üzerinden yapılan göçlerdir. Halen Anadolu coğrafyasının doğusunda kalan ülkelerde yaşayan insanların, Anadolu coğrafyasının batısında yaşayan ülkelere doğru yoğun bir akımda bulundukları bilinmektedir.

Şüphesiz ki, bunun temel nedeni Anadolu Coğrafyasının doğusunda kalan ülkelerdeki refah seviyesinin düşüklüğü, geri kalmışlık, mezhepsel ve dinsel çatışmalar ve küresel güçlerin o coğrafyada huzur kaçıran politikalarıdır. Buna mukabil Anadolu coğrafyasının batısındaki ülkeler ise refah seviyesi daha yüksek olduğu için cazibe merkezi haline gelmiştir.

21. Yüzyılda ise Anadolu Coğrafyası özellikle enerji kaynaklarının büyük rezervlerinin bulunduğu coğrafya ile enerji kaynağına şiddetle ihtiyacı olan ülkeler ve pazarlar arasında geçiş konumundadır.

Enerji gibi hayati seviyede stratejik önemi bulunan bir unsur 20. Yüzyıldan itibaren dünyanın şekillenmesine ve dünya milletlerinin ilişkilerinin belirlenmesine sebep olmuştur. Gittikçe artan enerji ihtiyacı hem enerji kaynağına sahip ve büyük rezervleri olan ülkelere yönelik vahşi politikaların üretilmesine sebep olmakta, hem de enerji kaynağı ve nakil alanlarının korunması için aynı önemi haiz tedbirlerin alınmasını gerektirmektedir.

Anadolu coğrafyasının tam olarak bilinmeyen enerji potansiyeli ve nakil hatları üzerinde önemli bir pozisyona sahip olması, son dönemde önemini daha da arttırmıştır.

Ayrıca Anadolu, sahip olduğu boğazlar nedeniyle hayati önem arz etmektedir. Bir küresel güç olarak başta Rusya olmak üzere, Karadeniz'e açılan tüm devletler boğazları ele geçirmenin, kontrol etmenin veya maksimum derecede ortak kullanmanın çarelerini aramaktadırlar.

1000 yıl evvel kanlarımızla sulamak suretiyle vatan tuttuğumuz Anadolu büyük fedakârlıklarla elde tutulabilmiştir. 11. Yüzyılın başından itibaren batı ve Hıristiyan âlemi kendi tabirleriyle "Türkleri geldikleri coğrafyaya geri göndermek" hayalleriyle yanıp tutuşmuşlardır. Bu hayal uğrunda Anadolu'da Türk-İslam neferlerinin iman dolu göğsünde eriyip giden sayısız haçlı seferi düzenlemişlerdir.

Haçlı zihniyetinin hafızasından asla silinmeyen zaman zaman depreşip çeşitli politikalarla ortaya çıkan Türk-İslam Mührünü Anadolu'dan silme hedefi 1000 yılda birçok defa tezahür etmiştir. Osmanlı'nın dağılma döneminde ise leşe saldıran akbabalar gibi saldırmışlardır.

Milli Mücadele yıllarında Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki Türk Milleti'ne yedi düvel olarak abanmışlardır. Uluslararası güçler, bugün olduğu gibi, Soğuk savaş döneminde uygulanan başka politikalar, sonrasında ise daha başka politikalarla hep milli birliğimizi, toprak bütünlüğümüzü yok etmek istemişlerdir.

İşte tarihin sayfaları ve bugün yaşadığımız olaylar bu coğrafyada ayakta kalmanın en önemli unsurunun güçlü bir ordu, disiplinli bir askeri yapı olduğunu işaret etmektedir. Bu çerçevede Türk Silahlı Kuvvetleri'nin gücünün, etkinliğinin ve moralinin en yüksek seviyede tutulması bu coğrafyada varlığımızı devam ettirmenin en önemli şartıdır. Bir yandan ordunun güçlü kılınması, disiplinli olması diğer yandan demokrasi içerisinde kalması ve bu iki husus arasında denge kurulması çok önemlidir. Ordunun siyasetin dışında tutulması ve siyasete karıştırılmaması oldukça önemlidir Bunu yaparken anti militarist yaklaşımlarla, asker düşmanlığı ile yapılmamalı ve ordunun gücünün zayıflatılmasını isteyenlerin emellerine hizmet edilmemelidir.

Bu önergede yapılan düzenlemeyle, Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı başlatılan itibarsızlaştırma ve karalama politikalarına aracı olunmaması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza…

III. – YOKLAMA

(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Yoklama talebi var, yerine getireceğim.

Sayın Türkoğlu, Sayın Adan, Sayın Torlak, Sayın Vural, Sayın Öztürk,  Sayın Işık, Sayın Akçay, Sayın Öz, Sayın Korkmaz, Sayın Erdem, Sayın Günal, Sayın Erdoğan, Sayın Yılmaz, Sayın Çınar, Sayın Yılmaz, Sayın Halaçoğlu, Sayın Özensoy, Sayın Şandır, Sayın Halaman, Sayın Uzunırmak.

Bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

5.- Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ile Milli Savunma Komisyonu Raporu (1/795, 2/64) (S. Sayısı: 479) (Devam)

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Böylece, birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 00.56


SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 00.57

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 138’inci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

479 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

6’ncı sırada yer alan, Sanal Ortamda İşlenen Suçlar Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

6.- Sanal Ortamda İşlenen Suçlar Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/676) (S. Sayısı: 380)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da Komisyonun bulunamayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleriyle komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 13 Temmuz 2013 Cumartesi günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 00.58