DÖNEM: 24 CİLT: 55 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
130’uncu Birleşim
4 Temmuz 2013 Perşembe
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Adıyaman
Milletvekili Mehmet Metiner’in, şiddet ve nefret suçuna ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa’nın eğitim sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Şırnak Milletvekili
Hasip Kaplan’ın, darbelere ilişkin gündem dışı konuşması
V.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR
1.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, 3/7/2013 tarihli 129’uncu Birleşimde yapmış olduğu
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin konuşması
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Antalya
Milletvekili Gürkut Acar ve 27 milletvekilinin, özelleştirme uygulamalarının ve
Van depreminin hayvancılık sektörüne etkilerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/694)
2.- Mersin
Milletvekili Vahap Seçer ve 27 milletvekilinin, yağlı tohum politikasının tüm
yönleriyle araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/693)
3.- Ankara
Milletvekili Aylin Nazlıaka ve 20 milletvekilinin, trafik kazalarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/695)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun,
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, Türkiye’deki basın
özgürlüğünün önündeki engellerin bütün boyutlarıyla araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (10/76)
görüşmelerinin, Genel Kurulun 4 Temmuz 2013 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- MHP Grubunun,
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan, Elâzığ Milletvekili Enver
Erdem ve arkadaşları tarafından geçici köy korucularının sorunlarının
araştırılması ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin
görüşmelerinin, Genel Kurulun 4 Temmuz 2013 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun,
Çorum Milletvekili Tufan Köse ve arkadaşları tarafından Çorum olaylarının
sorumlularının, amaçlarının ve olayların arkasında bulunan unsurların ortaya
çıkarılması amacıyla 11/4/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 4
Temmuz 2013 Perşembe günkü birleşiminde okunarak
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın BDP grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında şahsına ve Adalet ve Kalkınma
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
2.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin konuşması
3.- Çorum
Milletvekili Tufan Köse’nin, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can’ın CHP grup
önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
4.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin
konuşması
5.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın görüşülen
kanun teklifinin 16’ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşma
sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
6.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in görüşülen
kanun teklifinin 17’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşma
sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
7.- Sinop
Milletvekili Engin Altay’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşma sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
8.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkan Vekili Süreyya Sadi
Bilgiç’in yaptığı açıklama sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
9.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in sataşma
nedeniyle yaptığı konuşma sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
10.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Ankara Milletvekili İzzet Çetin’in görüşülen
kanun teklifinin 19’uncu maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşma
sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
11.- Sinop
Milletvekili Engin Altay’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşma sırasında CHP Grubuna, tekraren sataşması nedeniyle
konuşması
12.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşma sırasında MHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.- Devlet Sırrı
Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları
(1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Orta Asya ve
Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Tarım
Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/498) (S.
Sayısı: 173)
4.- Niğde
Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar ile
100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporları (2/1613, 1/778) (S. Sayısı: 478)
X.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Görüşülen
kanun teklifinin 9’uncu maddesiyle 24 ayrı kanunda değişiklik yapılması
nedeniyle her fıkranın ayrı ayrı görüşülüp görüşülmemesi hakkında
2.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’e, görüşülen kanun teklifinin 16’ncı maddesiyle ilgili
önerge üzerinde yaptığı konuşma sırasında Cumhurbaşkanıyla ilgili sözlerinden
dolayı üç birleşim için Meclisten geçici olarak çıkarma cezası verilip
verilmemesi hakkında
XI.- DİSİPLİN CEZASI İŞLEMLERİ
1.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’e, Cumhurbaşkanıyla ilgili sözlerinden dolayı, üç
birleşim için Meclisten geçici çıkarma cezası verilmesi
XII.- AÇIKLAMALAR
1.- Eskişehir
Milletvekili Salih Koca’nın, Genel Kurul salonunda yerinden söylediği bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
2.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Çelebi’nin, Genel Kurulun çalışma yöntemine ve mesai
saatine ilişkin açıklaması
XIII.- OYLAMALAR
1.- Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesinin oylaması
XIV.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbaba’nın, kayısı tüketiminin teşvikini sağlamak için bir
kamu spotunun hazırlanmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı (7/23990)
2.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, İstanbul’da yapılması planlanan üçüncü köprünün
inşaatı ile ilgili çeşitli hususlara ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/24375)
3.- Antalya
Milletvekili Gürkut Acar’ın, elektrik sayaçlarının değiştirilmesi ile elektrik
faturalarındaki kalemlere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’ın cevabı (7/24452)
4.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, 2002 yılından itibaren Bursa’ya veya
Bursa’dan tayin edilen personele ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet
Yılmaz’ın cevabı (7/25057)
5.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Başbakanlık çalışanlarının e-posta
ve sosyal medya hesaplarının izlenip izlenmediğine ilişkin Başbakandan sorusu
ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/26142)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.03’te açılarak on dört oturum yaptı.
Şanlıurfa Milletvekili Zeynep Karahan Uslu, Emekliler Haftası’na,
Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk, hukuk devletinde protesto
hakkına,
Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı, şehit yakınlarının ve
gazilerin sorunlarına,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
BDP Grup Başkan Vekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın,
Suriye’den gelen sığınmacıların sorunlarının (10/690),
İzmir Milletvekili Hülya Güven ve 30 milletvekilinin, Alevi
vatandaşların evlerinin işaretlendiği iddialarının (10/691),
İstanbul Milletvekili İhsan Özkes ve 20 milletvekilinin, hac ve
umre organizasyonlarının (10/692),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve görüşmelerinin sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
BDP Grubunun, 1/7/2013 tarihinde Grup Başkan Vekili Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan tarafından Diyarbakır’ın Lice ilçesi Kayacık köyünde
1 yurttaşımızın ölümüyle sonuçlanan olayların araştırılması amacıyla Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (3772
sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin
önüne alınmasına,
MHP Grubunun, Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve arkadaşları
tarafından 1/7/2013 tarih 15481 sayı ile son günlerde Irak Türklerine ve Doğu
Türkistan Türklerine karşı yapılan saldırıların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin,
CHP Grubunun, 3/7/2013 tarihinde Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk ve arkadaşları tarafından Devlet Personel Başkanlığının 2013 Mart ayı
itibarıyla açıkladığı 4/C kapsamında çalışan on binlerce kamu çalışanının tüm
sorunlarının araştırılıp tespit edilmesi ve çözüm önerilerinin belirlenmesi
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin (990 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınmasına,
Genel Kurulun 3 Temmuz 2013 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde
okunarak görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerileri
yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulu’nun BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında AK
PARTİ Grup Başkanına ve Adalet ve Kalkınma Partisine,
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu, Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında
Cumhuriyet Halk Partisine ve şahsına,
Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Muş Milletvekili Sırrı Sakık, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un
BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin bir
açıklamada bulundu.
AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri ile
gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine; 478 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
ve 479 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 4’üncü ve
5’inci sıralarına alınmasına ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesine; 3 Temmuz 2013 Çarşamba ve 9 Temmuz 2013
Salı günkü birleşimlerinde sözlü sorular ile diğer denetim konularının
görüşülmemesine ilişkin önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),
2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
raporlarının (1/484) (S. Sayısı: 287),
3’üncü sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, Orta Asya ve
Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Tarım
Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu raporlarının (1/498) (S.
Sayısı: 173),
Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından ertelendi.
4’üncü sırasına alınan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel
kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu
ve Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporları (2/1613, 1/778) (S.
Sayısı: 478), görüşmelerine başlanarak 8’inci maddesinin (c) bendine kadar
görüşüldükten sonra Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından
ertelendi.
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in görüşülen kanun teklifinin 1’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşma sırasında AK PARTİ Grup Başkanına ve Adalet ve Kalkınma
Partisine,
Sinop Milletvekili Engin Altay, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında CHP Grubuna,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Sinop Milletvekili Engin
Altay’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında Adalet ve Kalkınma
Partisine,
Sinop Milletvekili Engin Altay, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında CHP Grup Başkanına,
Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin bir
açıklamada bulundu.
Alınan karar gereğince, 4 Temmuz 2013 Perşembe günü saat 14.00’te
toplanmak üzere 02.01’de birleşime son verildi.
Sadık
YAKUT
Başkan
Vekili
Mine
LÖK BEYAZ Muhammet
Rıza YALÇINKAYA
Diyarbakır Bartın
Kâtip Üye Kâtip
Üye
GELEN KâĞITLAR
No.:
190
4 Temmuz 2013 Perşembe
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili Vahap
Seçer ve 27 Milletvekilinin, yağlı tohum politikasının tüm yönleriyle
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/693) (Başkanlığa geliş tarihi:
29.03.2012)
2.- Antalya Milletvekili
Gürkut Acar ve 27 Milletvekilinin, özelleştirme uygulamalarının ve Van
depreminin hayvancılık sektörüne etkilerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/694) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.03.2012)
3.- Ankara Milletvekili Aylin
Nazlıaka ve 20 Milletvekilinin, trafik kazalarının önlenmesi için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/695) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.03.2012)
4 Temmuz 2013 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 130’uncu Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN – Elektronik cihazla
yoklama yapacağız.
Beş dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, efendim, İç Tüzük’ün 58’inci maddesine göre, geçen tutanakta yer alan
bir ifademi düzeltmek üzere söz istiyorum.
BAŞKAN – Gündem dışı ilk söz…
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Efendim, birleşimin başında istenir, 58’inci madde öyle. İç Tüzük’ün 58’inci
maddesinde der ki: “Bir milletvekili veya bakan geçen tutanakta yer alan bir
ifadesini düzeltmek isterse birleşimin başında Başkan kendisine beş dakikayı
geçmemek üzere söz verir.”
BAŞKAN – Gündem dışından
sonra değerlendireceğim Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Peki.
BAŞKAN – Gündem dışı ilk söz,
şiddet ve nefret suçu hakkında söz isteyen Adıyaman Milletvekili Mehmet
Metiner’e aittir.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in, şiddet ve nefret suçuna
ilişkin gündem dışı konuşması
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün akşam bütün dünyanın gözü önünde bir
darbe gerçekleşti, Mısır’da Sisi darbesi gerçekleşti. Bin yıllardır
firavunların yönetiminde olan bir ülkede Tahrir’den demokrasi çıkaran bir
halkın umutları askerî darbelerle bitirilmek isteniyor. Tahrir’den demokrasi
çıkmasından rahatsızlık duyanlar Tahrir’den darbe çıkardılar. Bütün bir
dünyanın gözü önünde cereyan eden bu olayı ilkeli, tutarlı bir dille eleştirmek
her demokratın olmazsa olmaz görevidir. “Ama” diyerek, bahane arayarak bir
biçimde darbeye arka çıkan anlayışları asla tarih affetmeyecektir.
Bugün biz İnsan Hakları
Komisyonumuzda, Komisyonumuzun her partiden üyeleri, bu darbeye karşı çıkan
ortak bir bildiri kaleme aldık. Partilerimizin darbe konusunda göstermiş olduğu
duyarlılık elbette ki her türlü takdirin üstündedir.
Burada işaret etmek istediğim
bir iki husus var. Son zamanlarda sıkça konuşulan, tartışılan bir iki hususa
burada dikkatinizi çekmek istiyorum. Birincisi: Demokrasi elbette ki bir sandık
rejimi değildir. Demokrasi elbette ki sandıktan ibaret bir rejim değildir ama
Mısır Genelkurmay Başkanı Orgeneral Sisi’nin şu açıklamasını da ibretle
okuduğumuzu belirtmek isteriz; şöyle diyor Sisi, darbece Sisi: “Yemin ederiz ki
Mısır ve onun halkını teröristlere, radikallere ve ahmaklara karşı savunmak
için kanımızı feda ederiz.” Bu ahmakça darbenin böylesine ahmakça bir argüman
arkasına sığınılarak savunulmasını da ayrıca kınamak istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
demokrasilerde, evet, çoğunluk her şey demek değildir ama demokrasilerde
çoğunluk olmadan da yönetim olmaz. Demokrasilerde, evet, çoğulculuk olmazsa
olmaz bir ilkedir ama çoğulculuk, gücünü sandıktan almayan birtakım çevrelerin
iktidar ortaklığı demek de değildir. Devlet hayatına katılımcılıkla siyasal
ortaklığı birbirine karıştırmamak lazım. Demokrasilerde çoğunluğun yönetimi
“Ben ne istersem onu yaparım. Başkalarının hak ve özgürlüklerini askıya
alırım.” anlamına gelen bir yönetim değildir ama azgın bir güruhun, azgın bir
topluluğun, bir daha asla sandıktan çıkamayacağını gören bir topluluğun da
çoğunluğun iradesini zapturapt altına alacağı bir rejimin adı değildir
demokrasi arkadaşlar. Çoğulculuk, herkesin temel hak ve özgürlüklerinin garanti
altına alınması demektir. Çoğulculuk, kendi içinde katılımcılığı öngörür ama
sokaktan iktidar devşirmeyi asla öngörmez. Demokrasinin çoğulculuk ilkesini
birilerinin sokaktan iktidar devşirmesi veya sokakta hükûmet kurması biçiminde
algılayanlar yanılıyorlar.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, dün Mısır’da darbe gerçekleştiğinde Türkiye’de bir kısım
çevrelerin, malum çevrelerin nasıl sevindiklerine üzülerek tanık olduk. Adını
vermeyeceğim, bir televizyonumuzun attığı başlık aynen şu: “Mısır’ın Tayyip’i
devrildi.” Utanç verici bir şeydir bu, demokrasi adına utanç verici bir şeydir
bu. Cumhuriyet Halk Partisinin, kurumsal olarak, Sayın Genel Başkanının
ağzından Mısır’daki darbeye karşı çıkmasını anlamlı ve takdire şayan buluyorum
ama şunu çok net bir biçimde söylemek istiyorum: Askerî darbeye ilkesel olarak
karşı çıkarken hiçbir “ama”nın arkasına sığınmamamız lazım. Mısır’ı örnek
göstererek buradaki Tayyip Erdoğan’ı tehdit eder bir siyasi dil kullanmak
demokratik anlayışla bağdaşmaz. Bakınız, askerî darbeye karşı olduğunu söyleyen
o birileri aynı zamanda şöyle deme ihtiyacını hissediyorlar, aynen aktarıyorum:
“Mısır’daki gelişmeler çok önemli. Demokrasinin sadece sandıktan ibaret
olmadığının göstergesi, tüm siyaset kurumları ders almalı.” diyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET METİNER (Devamla) –
Arkadaşlar, iktidar sandıktan çıkar, iktidar sandıktan çıkar. Demokrasi
sandıktan ibaret değildir ama iktidarı sokakta arayan ve sokaktan iktidar
devşirmeye çalışan her türlü anlayışı da şiddetle ve hiddetle kınamamız
gerekiyor.
Darbeyi kınıyorum, darbeye
göz yuman, arka çıkan Amerika Birleşik Devletleri’nin, Avrupa Birliği
üyelerinin de demokrasi anlayışlarını şiddetle ve hiddetle kınıyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı ikinci söz,
Manisa’nın eğitim sorunları hakkında söz isteyen Manisa Milletvekili Erkan
Akçay’a aittir. (MHP sıralarından alkışlar)
2.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa’nın eğitim sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Manisa’nın eğitim sorunlarıyla ilgili söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Millî Eğitim Bakanlığının
verilerine göre, 2013 öğretim yılı itibarıyla Manisa’da 380 yerleşim biriminde
okul yoktur, 380 yerleşim birimi. İlköğretimde 396, ortaöğretimde 375 dersliğe
ihtiyaç vardır. Manisa’da 936 ilk ve ortaokuldan 166’sında ikili eğitim
yapılmaktadır. Hayırsever iş adamlarımız da olmasa Manisalı çocuklarımız
neredeyse okuyacak okul bulamayacak. Ve yine Manisa’da 2.368 öğretmen açığı
vardır. Manisa’nın eğitim alanındaki bu sorunları Yükseköğretime Geçiş
Sınavlarına da yansımış ve Manisa, Yükseköğretime Geçiş Sınavı’nda yani YGS’de
47’nci sıraya gerilemiştir.
Kalkınma Bakanlığının 2013
Yılı Kamu Yatırımları Programı’na göre, Manisa’ya 2013 yılında 65 milyon
liralık eğitim ödeneği aktarılmıştır. Bu ödeneğin ancak 25 milyon 960 bin
lirası Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde yapımı devam eden 17 adet okul,
pansiyon, eğitim ve araştırma merkezleri için ayrılmıştır. Bu ödenek ile
Manisa’daki eğitim yatırımlarının süresi içinde bitirilmesi kesinlikle
imkânsızdır.
Manisa’da millî eğitim
yatırımları bünyesindeki projelerin nasıl ilerlediğiyle ilgili bir örneği
sizlerle paylaşmak istiyorum: Demirci ilçemizin en önemli sorunlarından birisi,
ortaöğretimde yatılı okuyan öğrencilerin yurt sorunudur. Bu sorunu çözmek
amacıyla, 1998 yılında 200 yataklı ortaöğretim pansiyonu yapımına başlanmış
ancak hâlâ bitirilememiştir ve bu gidişle bitirileceği de son derece
şüphelidir.
2009 yılı Ocak ayında,
Selendi’ye, 800 bin Türk liralık, öğretmenevi ve anaokulu yapılmasına dair
protokol imzalanmıştır. Manisa İl Özel İdaresi Encümeninin de onayladığı bu
proje daha sonra iptal edilmiştir. 2012 yılında, Selendi’ye, 200 bin Türk
lirası değerinde, 2 katlı, 180 metrekarelik öğretmenevinin yapılacağı yönündeki
bilgiler siyasiler tarafından, iktidar partisinin bazı temsilcileri tarafından
kamuoyuna yansıtılmış ancak bu proje tekrar askıya alınmıştır.
Celal Bayar Üniversitesinde,
23 profesör, 45 doçent, 119 yardımcı doçent, 60 öğretim görevlisi, 120
araştırma görevlisi, 16 uzman ve 50 okutman olmak üzere toplam 433 akademik
personel açığı bulunmaktadır. Manisa Celal Bayar Üniversitesinin akademik
personel noksanlıklarının giderilmesi, hızla büyüyen üniversitenin hedeflerine
ulaşmasında ve çağdaş normları yakalamasında önemli katkılar sağlayacaktır.
10 bin civarında el
tezgâhının bulunduğu Demirci ilçesi, makine halıcılığıyla kaybettiği pazarı,
duvardan duvara ve cami halıcılığıyla yeniden kazanmıştır. Halıcılık ve yün
sektörünün geliştiği Demirci’ye, Celal Bayar Üniversitesi bünyesinde halıcılık
ileri teknoloji enstitüsü, halıcılık araştırma enstitüsü, fakülte veya
yüksekokul açılmasında çok büyük fayda görüyoruz.
Manisa’nın on beş ilçesinden
sadece Selendi’ye yüksekokul açılmamıştır. Selendili hemşehrilerimiz fakülte
veya yüksekokulu özlemle beklemektedir. AKP’li siyasetçiler, her seçim öncesi,
Selendi’ye yüksekokul yapılacağına dair söz vermekte ancak seçimlerden sonra bu
sözler unutulmaktadır. Ayrıca, yüksekokul inşası halkın üstüne havale
edilmektedir.
2012 yılında 6 ilçeye millî
eğitim ilçe müdürü atanmıştır. Bu müdürler atanırken hangi liyakat ve kariyer
kıstasları aranmıştır? Ataması yapılan 6 ilçe millî eğitim müdürünün hepsinin
atamadan önce Hükûmet yandaşı sendika üyesi olması bir tesadüf müdür? Mevzuata
ve Millî Eğitim Bakanlığının genelgelerine göre, vekâleten görevlendirilen
kişilerin asaleten atama şartlarını yerine getirmesi gerekmektedir. Manisa
merkezde 8 olmak üzere, toplam 16 şube müdürünün görevlendirmesi yapılmıştır.
Şube müdürü olarak atanabilmek için, dört yıllık yüksekokul mezunu olmak ve
şube müdürlüğü sınavını kazanmış olmak gerekmektedir ancak ataması yapılan 16
şube müdüründen hiçbiri bu şube müdürlüğü sınavını kazanmamıştır. Yine, on iki
yıllık temel eğitim ile ilgili bazı radikal kararlar alınarak okullar
dönüştürülmüş…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Devamla) –
…ancak Manisa’da bu dönüştürme sağlanamamış ve bu da eğitimin kalitesini
olumsuz yönde etkilemektedir.
Bu düşüncelerle muhterem
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı üçüncü söz,
darbeler hakkında söz isteyen Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’a aittir. (BDP
sıralarından alkışlar)
3.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, darbelere ilişkin gündem dışı
konuşması
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Değerli milletvekilleri, 21’inci yüzyılın en son darbecisi El Sisi “…”(x)
“Devrim yaptım.” diyor darbeci, genellikle darbeciler öyle der, sonra da Anayasa
Mahkemesi Başkanı Adli Mansur’u getirir, Mansur da seçilen birine “tiran” der.
Tarihimize bakmak ve
hatırlamakta yarar var arkadaşlar. 1960, Türkiye’de darbe oldu ve dönemin
Başbakanı ve arkadaşları idam edildi, ona da “devrim” dediler. 1968, Irak,
Saddam darbe yaptı. Saddam nerede? “…”(xx) gitti, öldü. 1969, Kaddafi, Libya;
aynı akıbet. 1973, Pinochet, Şili; hesap verdi, öldü. 1978, Ziya Ül Hak,
Pakistan; aynı şekilde, öldü. 1987, Tunus, Bin Ali; sürgün, kaçtı. 1980, Kenan
Evren; “…”(xxx) gitmedi, ölmedi, yaşıyor, istirahat ediyor ve “Darbecileri
yargılıyorum.” diyenler, bunca bedelin üzerinden bu zatın beş yıldızlı
istirahatgâhlarda nasıl yargılandığının izah edilmesi gerekir. 1989, El Beşir,
Sudan, Darfur katliamı; Uluslararası Ceza Mahkemesi tutuklama kararı verdi.
Katar, 1965, Hamad Bin Khalifa. Pakistan, 1999, Pervez Müşerref; tutuklu
yargılanıyor. Orta Afrika, Fransuva Bozize, 2003. Moritanya, 2008, Veled
Abdülaziz. 2009, Madagaskar, Andry ve Honduras, 2009, Roberto Micheletti. Alın
size yakın dönemin darbeleri.
Peki, Türkiye’deki darbeler
niçin yapıldı? Bütün darbelerin kökenine bakarsanız, bölücülük ve irtica
nedeniyle yapıldığını görürsünüz. Peki, aradan geçen otuz beş sene içinde ne
oldu? 12 Eylül darbesinin anayasası olduğu gibi duruyor, Siyasi Partiler Yasası
olduğu gibi duruyor, seçim yasaları aynı duruyor. Retçi, inkârcı,
asimilasyoncu, militarist, şovenist, ırkçı, tekçi anlayışı ve despotik
anlayışı, sansürcü anlayışı aynen devam ediyor. Geldiler, izlediler,
fişlediler, gözaltına aldılar ve bugün, o dönemin mağdurlarının torunları dahi
bu fişlerin hesabını soruyor.
Türkiye’nin mağdurları
emekçilerdir, sendikacılardır, dernek yöneticileridir, devrimcilerdir,
sosyalistlerdir ve 1960’ta sağcılar bedel ödemiştir, 1970’te Deniz Gezmiş ve
arkadaşları bedel ödemiştir. 12 Eylüle gelindiği zaman, sağ da ödemiştir, sol
da ödemiştir ama solun ve Kürtlerin mağduriyeti sağın yanında binlerce kattır.
(x) Bu bölümde Hatip
tarafından Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.
(xx) Bu bölümde Hatip
tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(xxx) Bu bölümde Hatip
tarafından Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.
Bunların hepsine baktığınız
zaman, hepsinin bir tasarrufu var arkadaşlar; kurdukları, Millî Birlik
Komitesi, Millî Güvenlik Kurulu, Millî Güvenlik Konseyi. Hepsinin, darbelerin
etiketi, patenti, markası “millî”dir. Böyle millîliğin, böyle milliyetçiliğin
Allah belasını versin, lanet okuyoruz ki bu Meclisi kapatmıştır, bu partileri
kapatmıştır, milletvekillerini içeri almıştır, liderlerini Zincirbozan’a
göndermiştir. Bu Mecliste, bu darbelerden, bu eziyetten sonra çıkıp bu kürsüde
darbeyi lanetlemekten başka bir yol yoktur arkadaşlar. Bugün bütün partiler
Mısır’daki darbeyi lanetleyen ortak bir açıklama yapmalıdır, lanetlemelidir.
Yine, dört parti grubu, darbe
dayanağı 35’inci maddeyi, bir Danışma Kuruluyla, anlamlı olması açısından,
mesaj olması açısından, bugün, hemen Meclise indirip bunu geçirmelidir, bunlar
sağlanmalıdır. Darbelere karşı olmak, lafla değil. Darbe sürüyor, darbe hukuku
sürüyor, darbe tehlikesi Türkiye’de sürüyor, herkesi bu konuda uyanık olmaya
davet ediyoruz.
Saygılarımla. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkanım, tutanaklara geçmesi açısından bir şey arz etmek istiyorum.
Sayın hatibin söylediği bir cümle yanlıştır. Türkiye’de yapılmış tüm askerî
darbelerin milliyetçi olmak gibi bir iddiası bulunmamaktadır.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Millî
kuruluşlar kuruyorlar.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – İki,
bu darbelerin en büyük mağduru da Türk milliyetçilerdir. Tutanaklara geçmesi
gerekir. Sayın hatibin darbeleri suçlarken milliyetçiliği de suçlaması doğru
olmamıştır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Genç, 58’inci maddeye
göre söz istediniz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet.
BAŞKAN – Burada tutanaktaki
hangi sözünüzü düzelteceksiniz?
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Efendim, geçen tutanakta, benim darbe çağrışımı yaptığıma dair bir izlenim var,
onu düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN – Peki, ona dün söz
vermedim mi size?
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Efendim?
BAŞKAN – Dün bununla ilgili
söz vermedim mi size, düzeltmeyle ilgili?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır
efendim, burada, tutanakta… Ama, kamuoyuna yansıması da kötü oldu. Vermediniz.
Yani, onun için, düzeltme yapmak istiyorum. 58’inci madde açık Sayın Başkan.
BAŞKAN – Anladım, 58’inci
maddeyi biliyoruz efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Anlattım işte.
BAŞKAN - Sayıları da
biliyoruz, Tüzük’ü de biliyoruz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Orada
geçen ifademi düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN – Yalnız, Sayın Genç,
baştan ikaz ediyorum, düzeltmeyle ilgili konuşacaksınız.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Düzeltmeyle ilgili konuşacağım, tamam.
BAŞKAN – Buyurun.
V.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR
1.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, 3/7/2013 tarihli 129’uncu
Birleşimde yapmış olduğu konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin konuşması
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; dün, ben burada konuşma yaparken, AKP Grup
Başkan Vekili Mustafa Elitaş bana dedi ki:
“Darbe çağrışımı yaptırıp, darbe yolunu göstermeye çalışan bir milletvekili.”
diye yorum yaptı burada.
Benim konuşmam şu arkadaşlar:
Bakın, biz bu memlekette barış sağlamak zorundayız, bu memlekette huzur
sağlamak zorundayız, bu memlekette kardeşlik duygularını güçlendirmemiz lazım.
Bunu sağlayabilmemiz için de evvela iktidar partisine büyük bir sorumluluk
düşüyor. Şimdi, iktidar partisi eğer hep kavgaya giderse, eğer tahrik ederse,
bu olmaz.
Bakın, Tayyip Bey’in geçen
grupta yaptığı konuşma şu: “Bugün CHP’nin başında, celladına yaranmak ve
zencilikten beyaza geçmek için her çirkinliği meşru gören bir kişi var.” diyor.
Sayın Genel Başkanımıza diyor. “Bu Genel Başkan Cumhuriyet Halk Partisinde
siyasetin de yüz karasıdır.” diyor.
Bakın, bunu sizlere
söylüyorum, eğer birisi sizin Genel Başkanınıza böyle bir laf söylese, bu lafın
arkasında barış söylemi var mıdır?
Yine, Afrika’dan gelirken
havaalanında verdiği bir beyanatı var, çok dikkatle dinledim.
BAŞKAN – Sayın Genç,
darbelerle ilgili sözünüzü düzeltmek için geldiniz.
KAMER GENÇ (Devamla) – Hayır,
oraya geleceğim. Tamam, düzeltmek için. Diyorum ama, ben bunları… Yani,
konuşmamda var. Yani onu düzeltmek için söylüyorum Sayın Başkan.
“Cumhuriyet Halk Partisi
zihniyeti pisliktir.” diyor.
Arkadaşlar, bir partinin
zihniyeti, onun ilkeleri ve programıdır. Cumhuriyet Halk Partisinin ilkeleri
laikliktir, cumhuriyettir. Yani, laiklik ve cumhuriyet pislik mi oluyor? Onun
için diyoruz ki, arkadaşlar, bakın, biz Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak,
artık, gelişmiş, ilerlemiş, Avrupa seviyesine gelmiş bir devlet seviyesindeyiz
demokrasimizle, insan haklarımızla, yönetimimizle. Onun için, bu seviyeye göre
hareket edelim. Dolayısıyla, ortalığı kardeş kavgasına götürmeyelim.
Bugün Gezi olaylarında, eğer
hakikaten Hükûmet orada, o gençlere karşı o sert müdahaleyi yapmasaydı… İşte,
mesela, ben 2 tane genci gittim gördüm, 2’sinin de gözüne isabetli ateş
etmişler, yüzünü parçalamışlar, iki gözü kör. 12 tane çocuk var böyle, 5 tane
insanımız öldü, binlerce insanımız var. İktidar partisini ikaz etmek de bizim
görevimiz. Diyoruz ki: “Bakın, bu memlekette sertlik yapmayalım. İnsanların
birtakım karşı düşünceleri olabilir, bu karşı düşüncelerini anlayışla
karşılayalım.” İktidarın özelliği de bu; insanları kucaklayacak. İnsanlara
karşı copla, biber gazıyla, tazyikli su ile su sıkmaya kalktığınız zaman, bu
olmuyor.
Geçen gün Dikmen’deki 2 tane
hanım –Angora’da oturuyorum- sabahleyin kapımı çaldı. “Efendim, polis geliyor,
gece çocuklarımızı evden alıyor, döve döve götürüyor.” diyor. Şimdi, bunlar acı
olaylar, “Bunları önleyin.” diyorum. Bizim istediğimiz, Türkiye’de barış olsun.
Bakın, arkadaşlar, darbenin
en büyük zararı… Ben Danışma Meclisi üyeliğini yaptım, tamam, kabul ediyorum
ama sonra istifa ettim. 1982 Anayasası’nı yaparken, orada gelen kanunlara
müzakere eden… Açın bakın bakalım benim orada söylediğim sözlere. Şimdi, ben
orada, 12 Eylül Anayasası’na da tek başıma ret verdim, çıktım. Orada 160 tane
Danışma Meclisi üyesi vardı, yaptığım konuşmalardan dolayı yüzüne bakacağım
kimse yoktu. Niye? Çünkü hep konuşmalarımda gerçekleri vurguluyordum, millet de
“Acaba bu Kamer Genç’e askerler bir şey yapar mı?” diye bana kin ve nefret
duyuyorlardı.
Öyle bir ilin milletvekiliyim
ki ilimde çok büyük, zulümane olaylar uygulandı. Kardeşi kardeşin yanında ağaca
bağlayarak yaktılar. Öyle bir durumdaydı ki, arkadaşlar, maalesef, o zaman
işkence yapılıyordu, işkence yapan kişiye doktor işkence raporunu vermiyordu.
Savcı, korkusundan o kişi hakkında soruşturma açmıyordu. Hâkim, korkusundan o
işkence yapan kimseyi yargılamıyordu. İşte, askerî ihtilallerin en büyük
ızdırabını çeken bir ilin milletvekiliyim. Onun için, benim bunu istemem söz
konusu değildir. Askerî ihtilallere karşıyım ama sivillerin de akıllarını
başına toplaması lazım, rejimi tıkanmaya götürmemesi lazım. Rejimi tıkanmaya
götürdüğünüz zaman, rejim bir yerde patlar. Rejime garantiyi sağlayacak,
dengeyi sağlayacak birtakım otomatik kanalları işlettirmeniz lazım. Benim demek
istediğim budur. Dolayısıyla, bize “Efendim, bu, ihtilal çağrışımı yapan…”
diyen arkadaşlar haksızlık yapıyorlar. Ama, bugün 12 Eylülden daha beter bir
adalet sistemi var, yargı sistemi var, onu da herkesin bilmesi lazım.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşlar vardır.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin üç adet önerge vardır, okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar ve 27 milletvekilinin,
özelleştirme uygulamalarının ve Van depreminin hayvancılık sektörüne
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/694)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye'de hayvancılığın
durumu, Van depreminin hayvancılık sektörüne etkileri ve yaşanan sorunlar, et
kombinalarının özelleştirilmesinin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ndeki
etkilerinin araştırılması, Türkiye'de ve Van'da hayvancılığın yeniden
canlandırılması ve istihdam sağlayacak bir sektör hâline getirilmesini
sağlayacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98, TBMM İçtüzüğü'nün
104 ve 105'inci maddeleri kapsamında Meclis araştırması açılması konusunda
gereğini arz ederiz.
1) Gürkut
Acar (Antalya)
2) Kemal
Değirmendereli (Edirne)
3) Mehmet
Ali Ediboğlu (Hatay)
4) Ali
Sarıbaş (Çanakkale)
5) Namık
Havutça (Balıkesir)
6) Veli
Ağbaba (Malatya)
7)
Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
8)
Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
9) İlhan
Demiröz (Bursa)
10) Kadir
Gökmen Öğüt (İstanbul)
11)
Bülent Tezcan (Aydın)
12)
Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
13)
Sakine Öz (Manisa)
14) Tanju
Özcan (Bolu)
15) Osman
Aydın (Aydın)
16) Recep
Gürkan (Edirne)
17)
Mehmet Şeker (Gaziantep)
18)
Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
19)
Selahattin Karaahmetoğlu (Giresun)
20) Doğan
Şafak (Niğde)
21) Haluk
Eyidoğan (İstanbul)
22) Ali
İhsan Köktürk (Zonguldak)
23)
Turgut Dibek (Kırklareli)
24) Ömer
Süha Aldan (Muğla)
25) Dilek
Akagün Yılmaz (Uşak)
26) Hasan
Akgöl (Hatay)
27) İhsan
Özkes (İstanbul)
28)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
Gerekçe:
Türkiye'de özellikle Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde hayvancılık alanında ciddi bir gerileme söz
konusudur. Son olarak Van ve Erciş'te ağır tahribat yapan depremler, bölgedeki
sosyal ve ekonomik tüm yaşamı olumsuz etkilediği gibi hayvancılık sektöründe
faaliyet gösteren işletmelere de ağır darbe vurmuştur.
Depremin hayvanları olumsuz
etkilediği, süt veriminin düştüğü, yavru atma olaylarının arttığı gelen
bilgiler arasındadır. Hayvancılık sektöründe faaliyet gösteren işletmeler
zincirinin kırıldığı, yem işletmelerinin kapanması nedeniyle hayvanlara yem
bulunamadığı, mandıraların kapanması nedeniyle de düşük kapasitede de olsa
üretilen sütün değerlendirilemediği bildirilmektedir.
Yaşanan bu sorunların,
hayvancılık destekleri, vergi ve kredi ödemelerinin ertelenmesi ile çözülmesi
mümkün değildir. Bu tablonun sürmesi, Van ve bölgenin hayvancılığına ağır bir
darbe vuracaktır.
1980'li yıllarda büyükbaş
hayvan sayısı bakımından dünyanın 4'üncü ülkesi durumunda bulunan Türkiye,
Turgut Özal'ın iktidara gelmesinin ardından uyguladığı et ithalatı
politikasıyla ağır darbe almıştır. Daha sonraki yıllarda Et ve Balık Kurumunun
özelleştirilmesi ve et kombinalarının devreden çıkmasıyla hayvan üreticileri
desteksiz ve sahipsiz bırakılmıştır. Hayvan varlığımız bu yıllarda gerilemeye
başlamış ve kaderine terk edilmiştir. Et ve Balık Kurumunun sağladığı fiyat
istikrarı ve küçük üreticinin korunması politikası ortadan kalkınca et
fiyatları yükselmiş, hayvan üreticisi ise yoksullaşmıştır.
AKP'nin son on yılda izlediği
yanlış politikalar nedeniyle de hayvancılık sektöründeki kayıplar ciddi
boyutlara ulaşmıştır. Son yıllarda 1 milyona yakın büyükbaş, 2 milyona yakın
küçükbaş canlı hayvan ithalatı yapılmış, ayrıca 200 bin tona yakın da karkas et
ithalatı gerçekleştirilmiştir. İthalata rağmen et fiyatları düşürülememiştir.
Türkiye, kendi üreticisini, çiftçisini desteklemek yerine ithalat yoluyla başka
ülkelerin hayvancılık sektörüne kaynak aktarmıştır. Bu tablo kabul edilebilir
değildir.
Türkiye'de hayvancılık
sektörünün yeniden canlandırılması, hem Türkiye'nin kırmızı et ihtiyacının
karşılanması hem de istihdam açısından büyük önem taşımaktadır. Hayvancılık
desteklerinin amacına ulaşıp ulaşmadığının araştırılması, gerekirse yeni bir
sisteminin oluşturulması bir zorunluluktur.
Et ve Balık Kurumunun
özelleştirilmesinin hayvan üretimine ve besicilik sektörüne etkilerinin
araştırılması önem kazanmıştır. Halkımızın ucuz et yiyebilmesi bakımından böyle
bir araştırma yapılarak Et ve Balık Kurumunun yeniden yaşama geçirilmesi ve
devreye sokulması gerekliliği incelenmelidir.
Bu nedenlerle, özelleştirme
uygulamalarının ve Van depreminin hayvancılık sektörüne etkilerinin
araştırılması, destek sisteminin etkinliğinin gözden geçirilmesi, hayvancılık
sektörünün yeniden canlandırılmasını sağlayacak önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılması gerekli görülmektedir.
2.- Mersin Milletvekili Vahap Seçer ve 27 milletvekilinin, yağlı tohum
politikasının tüm yönleriyle araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/693)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Yağlı tohum ithalatı ve
ithalatın neden olduğu sorunların tespiti ve çözümleri konusunda Anayasa’mızın
98’inci maddesi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104 ve 105’inci
maddeleri gereğince bir araştırma komisyonu kurularak konunun tüm boyutlarıyla
araştırılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1) Vahap
Seçer (Mersin)
2) Celal
Dinçer (İstanbul)
3) Ali
Sarıbaş
(Çanakkale)
4) Kemal
Değirmendereli (Edirne)
5) Namık
Havutça (Balıkesir)
6) Mehmet
Ali Ediboğlu (Hatay)
7) Gürkut
Acar (Antalya)
8) Veli
Ağbaba (Malatya)
9) İlhan
Demiröz (Bursa)
10)
Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
11) Kadir
Gökmen Öğüt (İstanbul)
12) Tanju
Özcan (Bolu)
13) Osman
Aydın (Aydın)
14)
Bülent Tezcan (Aydın)
15)
Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
16)
Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
17)
Mehmet Şeker (Gaziantep)
18)
Selahattin Karaahmetoğlu (Giresun)
19)
Sakine Öz (Manisa)
20) Doğan
Şafak (Niğde)
21) Haluk
Eyidoğan (İstanbul)
22) Ali
İhsan Köktürk (Zonguldak)
23)
Turgut Dibek (Kırklareli)
24) Ömer
Süha Aldan (Muğla)
25) Dilek
Akagün Yılmaz (Uşak)
26) Hasan
Akgöl (Hatay)
27) İhsan
Özkes (İstanbul)
28)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
Gerekçe:
AKP Hükûmeti için, göreve
geldiği 2002 yılı milat niteliğindedir. Başbakan başta olmak üzere, hangi
Hükûmet sözcüsü icraatları anlatmaya kalksa sözü önce 2002'ye getirmekte ve
cumhuriyet tarihi boyunca yapılanlardan daha fazlasının bu dönemde yapıldığını
savunmaktadır.
Tarıma ilişkin
değerlendirmelerde de 2002 ve sonrasındaki yıllarda yapılanlar öylesine
abartılı anlatılmaktadır ki sanki 2002'den önce bu ülkede tarım bile
yapılmıyormuş gibi bir izlenim yaratılır. Oysa gerçeklerin, söylenenlerin tam
tersi olduğu bilinmektedir. Tarımda geçmişten bu yana çok önemsenen yağlı
tohumlar politikası ve bu alandaki rakamlar, bu gerçeği tam olarak
göstermektedir. 2002'den bugüne yağlı tohumlarda izlenen çarpık politikanın
sonuçlarını istatistikler daha iyi açıklamaktadır.
Bitkisel Yağ Sanayicileri
Derneğinin verilerine göre, 2002'den 2011 sonuna kadar yağlı tohum
ithalatındaki görünüm şöyledir:
Türkiye, bitkisel yağ
imalatında değerlendirmek üzere 2002'de 613 bin ton soya fasulyesi ithal
ederken, 2011'de 1 milyon 298 bin ton ithalat yapmıştır.
2002'de sadece bin ton olan
kolza (kanola) tohumu ithalatı, 2010'da 307 bin tona ulaşmış, 2011 yılında da
122 bin ton ithalat yapılmıştır.
Ayçiçeği tohumu ithalatı
2002'de 129 bin ton iken, 2011'de 911 bin tona yükselmiştir.
Türkiye'nin yağlı tohum
ithalatı toplamda 2002'de 798 bin ton iken, 2011'de 2 milyon 331 bin tona
ulaşmıştır.
Türkiye bitkisel yağ imalatı
için sadece yağlı tohum ithalatı yapmamaktadır, ham yağ ithalatı da
yapmaktadır. 2002 yılında 707 bin ton olan toplam ham yağ ithalatı 2011'de 1
milyon 43 bin tona ulaşmıştır.
Değer bakımından
incelendiğinde, söz konusu vahim tablo daha netleşmektedir. Türkiye, yağlı
tohum ithalatına 2002'de 223 milyon dolar öderken, 2011'de bu rakam 1 milyar
358 milyon dolara çıkmıştır. Ham yağ ithalatına 2002'de 340 milyon dolar
ödenirken 2011'de 1 milyar 338 milyon dolar ödeme yapılmıştır.
Bu veriler, Türkiye'nin
2002'den bu yana uyguladığı tarım politikasının, verdiği desteklerin ve
çıkardığı yasaların yağlı tohum üretimini artırmaya yetmediğini ortaya
çıkarmaktadır. 2002'den bugüne kadar uygulanan, genelde tarım, özelde yağlı
tohum politikası Türkiye'yi dışa bağımlılıktan kurtarmak bir yana, daha da
bağımlı hâle getirmiştir. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının hazırladığı
Türkiye Tarım Havzaları Üretim ve Destekleme Modeli’nin ana hedeflerinden
birisinin yağlı tohum üretimini artırmak olmasına rağmen, söylenen sözler uçup
gitmiş, raporlar, modeller hep kâğıt üzerinde kalmıştır.
Türkiye'nin bitkisel yağda
net ithalatçı bir ülke konumunda olduğunu ortaya koyan bu tablo, yağlı tohumlar
politikasının iflası anlamına gelmektedir. Oysa tüm dünyada olduğu gibi
ülkemizde de yağlı tohumlu bitkiler stratejik ürün olarak kabul edilmeli ve
üretimi mutlaka artırılmalıdır.
Açıklanan nedenlerle, yağlı tohum
politikasının tüm yönleri ile araştırılması, gerekli önlemlerin alınması
amacıyla Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca
bir Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
3.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka ve 20 milletvekilinin, trafik
kazalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/695)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizin önemli
sorunlarından biri olan trafik kazaları büyük can kaybına neden olmakta, on
binlerce vatandaşımızın yaralanmasına ve milyarla ifade edilen maddi hasara yol
açmaktadır. Sadece 2011 yılında meydana gelen 277.976 trafik kazasında 2.568
vatandaşımız yaşamını yitirmiş, 193.096 kişi yaralanmıştır. Rakamlar sorunun
ciddiyetini de ortaya koymaktadır.
Türkiye'de trafikte hayatını
kaybedenlerin sayısı Avrupa ortalamasının 2 katıdır. Gelişmekte olan ve az
gelişmiş ülkelerde güvenlik ihtiyacının önemli bir bölümünü trafikte güvenlik
ihtiyacı oluşturmaktadır. Çünkü, bu ülkelerde trafik güvenliği yeterli düzeyde
sağlanamadığı için, trafik kazaları sonucu ortaya çıkan ölüm, yaralanma ve
maddi kayıplar ürkütücü boyutlardadır.
Trafik kazalarının oluşumunda
taşıt, yol ve insan olmak üzere üç temel unsur önemli rol oynamaktadır.
Gelişmiş ülkelerde bu unsurların kazalardaki rolünü en aza indirmek amacıyla
altyapıya yönelik çok yönlü bilimsel çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmalar
okullardaki eğitim çalışmalarıyla da desteklenmektedir.
Ülkemizde trafik kazalarını etkileyen
bir diğer unsur ise demir yolu, deniz yolu ve hava yolu ulaşımının istenilen
düzeye çıkartılamamasıdır. Ülkemizin ulaşım politikalarının ana eksenini kara
yolu oluşturmaktadır. Ülkemizi enerji konusunda dışarıya bağımlı hâle getiren
bu model aynı zamanda daha pahalı bir altyapı maliyetini de beraberinde
getirmektedir. 1950’li yıllardan sonra uygulanan kara yolu ağırlıklı ulaşım
politikaları sonucunda, 1950-2010 yılları arasında kara yolu uzunluğu yaklaşık
yüzde 80 artarken demir yolu uzunluğu sadece yüzde 10-15'ler düzeyinde
kalmıştır. Bu ulaşım politikalarının doğal sonucu olarak ülkemizin ulaşım
sistemi âdeta tek bir sisteme dayandırılmıştır. Ülkemizin yolcu taşıma
paylarına bakıldığında, kara yolu yolcu taşıma payı yüzde 96, demir yolu yolcu
taşıma payı ise yalnızca yüzde 2'dir. Yük taşıma payında ise kara yolu ile yük
taşıma oranı yüzde 94, demir yoluyla yük taşıma payı ise yüzde 4'tür.
Ulaşım teknolojileri ve
deniz, hava, demir yolu ulaşımında yaşanan gelişmeler gelişmiş ülkelerde trafik
kazalarını minimum düzeye indirmiştir. Ülkemizin ağır trafik bilançosuna
bakıldığında, konuyla ilgili acil önlem alınması gerektiği çok açıktır.
2002-2011 yılları arasında, diğer bir ifadeyle AKP iktidarında, ülkemiz 41.873
vatandaşını trafik kazalarında kaybetmiştir. Aynı dönemde 1 milyon 672 bin 696
kişi yaralanmıştır. Kazalar nedeniyle engelli duruma düşen vatandaşlarımız ve
yaşadıkları sorunlar konusunda ise ne yazık ki sağlıklı veri bulunmamaktadır.
Trafik kazalarının önlenmesi
için ulaşım altyapısı, ulaşım alternatifleri, trafik eğitimi başta olmak üzere
mevcut durumun saptanması, bu konularda etkin ve kalıcı politikaların
oluşturulması, trafik kazalarının nedenlerinin araştırılarak meydana gelen
kazaların önlenmesi için alınacak önlemlerin saptanması amacıyla, Anayasa'mızın
98, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Aylin Nazlıaka (Ankara)
2) Sakine Öz (Manisa)
3) Bülent Tezcan (Aydın)
4) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
5) Recep Gürkan (Edirne)
6) Osman Aydın (Aydın)
7) Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
8) Mehmet Şeker (Gaziantep)
9) Kemal Değirmendereli (Edirne)
10) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
11) Selahattin Karaahmetoğlu (Giresun)
12) Doğan Şafak (Niğde)
13) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
14) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
15) Turgut Dibek (Kırklareli)
16) Ömer Süha Aldan (Muğla)
17) Dilek Akagün Yılmaz (Uşak)
18) Hasan Akgöl (Hatay)
19) Namık Havutça (Balıkesir)
20) İhsan Özkes (İstanbul)
21) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler, gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır. Okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan,
Türkiye’deki basın özgürlüğünün önündeki engellerin bütün boyutlarıyla
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin
(10/76) görüşmelerinin, Genel Kurulun 4 Temmuz 2013 Perşembe günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
4/7/2013
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 04/07/2013 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti
grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin
İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Pervin
Buldan
Iğdır
Milletvekili
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmında yer alan (10/76) Türkiye'deki basın özgürlüğünün önündeki engellerin
bütün boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin görüşmelerinin
Genel Kurulun 04/07/2013 Perşembe günlü birleşiminde birlikte yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN – Barış ve Demokrasi
Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Değerli milletvekilleri, eğer bir ülke darbelerden korunmak istiyorsa
basınının, medyasının özgür olması, önündeki engellerin kaldırılması gerekiyor.
Biz bu konuda bir araştırma önergesi verdik. Neden verdik? İnsan Hakları
Evrensel Beyannamesi’nden tutun, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne, Birleşmiş
Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’ne tüm bunlar burada imzalandı,
kabul edildi. Ama, uygulamaya geldiğimiz zaman Türkiye’de, maalesef, basının,
medyanın yazılı ve görsel anlamda özgür olmadığını görüyoruz, hatta hedef
alınıyor, hatta köşe yazarları her gün atılıyor ve bunun ötesinde Uluslararası
Yayıncılar Birliği’nin birçok açıklaması, basın kuruluşlarının birçok
açıklaması ve Avrupa Birliğiyle ilgili FLA’nın açıklamaları da birçok noktada
Türkiye’de yasal mevzuatın, engellerin bu konuda devam ettiğini gösteriyor.
Şimdi, bunu ifade etmek için
şöyle bir kıyaslama yapalım: Türkiye’de, 6’sı imtiyaz sahibi ve yazı işleri
müdürü, 68 gazeteci şu an tutuklu. Şimdi, Türkiye’nin dünyadaki basın özgürlüğü
sıralamasına baktığımızda 122’nci sırada ve dünyada basından tutuklunun olduğu
ülke durumundayız. Mesela, şunları biliyor musunuz?
Abdullah Çetin, Dicle Haber
Ajansı
Ahmet Birsin, Gün TV Genel
Yayın Yönetmeni
Ali Konar, Azadiya Welat
gazetesi Elâzığ temsilcisi
Ayşe Oyman, Özgür Gündem
gazetesi editörü
Aziz Tekin, Azadiya Welat
gazetesi Mardin temsilcisi
Bahar Kurt, Tavır Yayınları
sahibi
Bayram Namaz, Atılım gazetesi
yazarı
Bayram Parlak, Gündem
gazetesi Mersin temsilcisi
Cengiz Doğan, Azadiya Welat
gazetesi Nusaybin muhabiri
Cengiz Kapmaz, Özgür Gündem
gazetesi yazarı
Cihan Deniz Zarakolu, Belge
Yayınları editörü ve çevirmeni
Çetin Kirşiz, Özgür Gelecek
gazetesi Erzincan muhabiri
Davut Uçar, Etik Ajans Müdürü
Deniz Kılıç, Azadiya Welat
gazetesi Batman temsilcisi
Deniz Kısmetli, Halkın
Günlüğü gazetesi İzmir temsilcisi
Dilşah Ercan, Azadiya Welat
gazetesi Mersin muhabiri
Dilek Demiral, gazeteci,
Özgür Gündem gazetesi eski editörü
Doğan Karataştan, Yürüyüş
dergisi
Erdal Süsem, Eylül dergisi
Erol Zavar, Odak dergisi
Ertuş Bozkurt, Dicle Haber
Ajansı editörü
Fatih Özgür Aydın, Artı İvme
dergisi
Fatma Koçak, Dicle Haber
Ajansı
Faysal Tunç, Dicle Haber
Ajansı Şırnak muhabiri
Ferhat Arslan, Dicle Haber
Ajansı (DİHA) Mersin muhabiri
Ferhat Çiftçi, Azadiya Welat
gazetesi Gaziantep temsilcisi
Füsun Erdoğan, Özgür Radyo
eski Genel Yayın Koordinatörü
Gamze Keşkek, Tavır dergisi
Genel Yayın Yönetmeni
Hamit Duman, Azadiya Welat
Gazetesi yazarı
Hasan Özgüneş, Azadiya Welat
Gazetesi yazarı
Hatice Duman, Atılım gazetesi
Yazı İşleri Müdürü
Hüseyin Deniz, Evrensel
gazetesi muhabiri
İzzet Uysal, Özgür Gelecek
gazetesi
Kamuran Sunbat, Dicle Haber
Ajansı Çukurova eski muhabiri.
Kenan Karavil, Radyo Dünya
Yayın Yönetmeni.
Kenan Kırkaya, Dicle Haber
Ajansı Ankara temsilcisi
Mazlum Özdemir, Dicle Haber
Ajansı muhabiri
Mehmet Emin Yıldırım, Azadiya
Welat gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
Murat İlhan, Azadiya Welat
Gazetesi Diyarbakır muhabiri
Musa Kurt, Yürüyüş dergisi
muhabiri
Mustafa Gök, Ekmek ve Adalet
dergisi Ankara temsilcisi
Nahide Ermiş, Demokratik
Modernite dergisi
Nevin Erdemir, Özgür Gündem
Gazetesi editörü
Nilgün Yıldız, Dicle Haber
Ajansı Mardin muhabiri
Nurettin Fırat, Özgür Gündem
Gazetesi yazarı
Nuri Yeşil, Azadiya Welat
gazetesi
Ömer Faruk Çalışkan, Özgür
Halk dergisi
Ramazan Pekgöz, Dicle Haber
Ajansı Diyarbakır editörü
Sadiye Eser, Evrensel
Gazetesi muhabiri
Sami Menteş, Yurt gazetesi
muhabiri
Sebahattin Sürmeli, Özgür
Halk Dergisi
Semiha Alankuş, Dicle Haber
Ajansı
Sevcan Atak, Özgür Halk
Dergisi editörü
Seyithan Akyüz, Azadiya Welat
gazetesi Adana temsilcisi,
Sibel Güler, gazeteci, Özgür
Gündem eski editörü,
Sinan Aygül, Dicle Haber
Ajansı Bitlis muhabiri,
Sultan Şaman, Hevîya Jine
dergisi editörü,
Şahabettin Demir, Dicle Haber
Ajansı Van muhabiri,
Şükrü Sak, Akıncı Yol ve
Baran dergisi,
Tayyip Temel, Azadiya Welat
gazetesi Eski Genel Yayın Yönetmeni,
Turabi Kişin, Özgür Gündem
gazetesi editörü,
Turhan Özlü, Ulusal Kanal TV
Genel Yayın Yönetmeni,
Ulaş Yıldız, Mücadele Birliği
dergisi,
Yalçın Küçük, gazeteci,
Yeliz Kılıç, Yürüyüş dergisi,
Veysel Şahin, Tavır dergisi,
Yüksel Genç, Özgür Gündem
gazetesi yazarı.
Şu an ki tutukluları saydım.
Dikkat edin, yüzde 90’ı Kürtçe yazan Azadiya Welat gazetesinin… Arkadaşlar, ya,
Kürt diline, Kürt düşüncesine, Kürt gazetesine de bu kadar düşmanlık olmaz.
Barış sürecindeyiz, çözüm sürecindeyiz…
Bakın, 1999’da bir çözüm süreci
şansı doğmuştu koalisyon hükûmetleri döneminde ve o zaman, yine gerilla sınır
ötesine çekilip silahlar sustuğu zaman, Türkiye’de yirmi beş yıldır süren
çatışma ortamına rağmen, o yoğun ortama rağmen, Avrupa ve Amerika terör
örgütleri listesini düzenlerken Türkiye yoktu gündemde. Ne zaman silahlar sustu
Türkiye’yle ilgili PKK o zaman terör örgütleri listesine alındı yani silahların
bırakıldığı anda. Şimdi de bir barış ve çözüm süreci var. Dikkat edin ama bu
barış ve çözüm sürecinde, tam da Avrupa’nın en uygar ülkesi olduğunu söyleyen
Danimarka, ne yapıyor? Nûçe TV, müzik kanalı olan Mezopotamya TV ve Roj TV’nin
yayın lisansını iptal ediyor, dikkat edin. Bunlar hem “Türkiye’de basın
özgürlüğü yoktur.” diyorlar hem Türkiye’yi eleştiriyorlar hem kendileri basın
özgürlüğü… Hatta müzik kanalını bile yasaklıyorlar.
Şimdi, burada, çözüm
süreciyle beraber birileri rahatsız oluyor. Bu rahatsızlığın hemen basına
yansıması dikkat çekicidir.
Yapılan anketlerde, doğuda,
güneydoğuda en fazla izlenen televizyonlar bunlardır arkadaşlar, onlardan sonra
izlenen televizyon ise Meclis TV’dir. Bu gerçeğin de altını çiziyorum yani
Nûçe, Sterk TV, Roj TV ve Mezopotamya TV 1’inci sırada en çok izlenen; onlardan
sonra, canlı yayın varsa Meclis TV izleniyor, en çok izlenen televizyon kanalı.
Şimdi, bu kanalları kapatmak,
farklı düşüncedeki insanları 12 Eylül darbesinin Anayasası’na, Basın Yasası’na,
Millî Güvenlik Kurulunun çıkardığı Basın Yasası’na dayanarak içeri almak,
içeride tutmak, inanın, darbeciler için -mümbit derler herhâlde, Tarım Bakanı
burada olsaydı- verimli bir toprak, verimli bir ortam; yasaklar, sansür,
yasaklama. İşte gördük, Uludere’de katliam oluyor, basınımız susuyor. Gezi’de
bir şeyler oluyor, ana akım medya susuyor ama susturulamayanlar da var
arkadaşlar, sosyal medyayı susturamıyorlar. Sosyal medya bu sefer devreye
giriyor, bu sefer sosyal medya alanındaki çalışmalar rahatsız etmeye başlıyor.
Şimdi, bunu, demokrasinin kanallarını açarak -darbenin gerekçelerinden birisi
olan- halkı aydınlatmayı, kamuoyunu aydınlatmayı, doğru haber yapmayı, doğru
bilgi vermeyi, basının bunu sağlamasını sağlayacak olan Meclistir. Bunun bir
araştırmasını yapalım. Allah aşkına, söyleyin bana… Bu medya patronlarının
hepsi, medya dışında her şeyi yapıyor, ticaret, enerji alanındalar, Türkiye’nin
bütün maden şirketleri onlarda; vallahi Hükûmetin de emrindeler, hükûmet ne
isterse onu yazıyorlar. Şimdi, yazmayan… Kürşat Bumin, Yeni Şafak’tan en son
yazıları nedeniyle bırakıldı; daha önce Hasan Cemal, daha önce birçok
tanıdığımız televizyoncu. Arkadaşlar, bu baskıları araştırmak lazım. Birinin
çanına ot tıkamak lazım ki bu ülkede özgürlük gelişsin, bunun başka yolu yok.
Bu araştırma önergesi size de fayda sağlar.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) – Yoksa,
El Sisi’ler bitmez, El Sisi’lere dikkat edin; bizden söylemesi, bizden
uyarması.
Böyle faydalı bir araştırma
önergesine de “Evet” demenizi bekliyoruz. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.58
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 130’uncu Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi
grup önerisi aleyhinde söz isteyen Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii, basın özgürlüğü
taleplerine karşı olmak veya basın özgürlüğünün sorunlarının tedbirleri için
araştırma yapmaya karşı olmak mümkün değil ama İç Tüzük’ün şekil şartı yerine
gelmesi hasebiyle verilmiş olan bu grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, tabii,
Türkiye’mizin uluslararası camiada basın özgürlüğü kısıtlamaları noktasında
suçlanmasını kabullenebilmek mümkün değil. Maalesef, her zeminde ve çok uzun
zamandan bu yana, Türkiye, basın özgürlüğü konusunda “kısmi özgür basına sahip
ülkeler” arasında gösteriliyor. Bunu kabullenebilmek mümkün değil çünkü eğer
Türkiye demokratik bir hukuk devletiyse basının özgür olması zorunludur; eğer
Türkiye, demokrasisini geliştirmek, ileri demokrasiye taşımak gibi bir iddianın
sahibiyse öncelikle ifade özgürlüğünün ve ifade özgürlüğünün en geniş kapsamlı
hâliyle basın özgürlüğünün önündeki tüm kısıtlamaların kaldırılması gerekiyor.
Bu anlamda, uzun zamandan bu yana Meclisimiz, Genel Kurulumuz bu tutuklu
gazeteciler meselesini, uzun tutukluluk hâllerini sürekli tartışmaktadır ama bu
noktada iktidarla muhalefet arasında tanım farklılığından kaynaklanan ama
sorunu çözmeyen, uluslararası camiada suçlanmamızı engellemeyen bir süreç devam
etmektedir. Hâlbuki, bu konuda iddialar ortaya konulmalı, bu iddialar yanlışsa,
yalansa doğru cevaplandırılmalı ama dünya kamuoyu önünde, Türkiye, basın
özgürlüğü konusunda, geri ülkelerin, her anlamda bizimle mukayese edilemeyecek
ülkelerin arasında gösterilmemeli. Bunu bir onur meselesi, bunu bir gurur
meselesi yapmamız lazım. Bu noktada öncelikle sorumluluk da iktidar partisinin,
Türkiye’yi Türk milleti adına yöneten AKP Hükûmetinindir.
Bakınız, verilen önergenin
gerekçesini de okudum. Gerçekten bu konudaki sorunların araştırılarak alınması
gereken tedbirlerin belirlenmesini talep ediyor. Bana göre çok masum, makul bir
talep. Bunun ciddiye alınmasında veya “Efendim, niye bir başka parti? Doğruyu
biz biliriz, biz yaparız, biz söyleriz.” iddiasındaysanız iktidar grubunun
vermesinde ve bu konudaki iddiaların araştırılmasına imkân vermesinde fayda
vardır. Ve dünyaya da kalkar deriz ki: “Biz bu konudaki eksikliklerimizi
tamamlamak için komisyon kurduk, Meclis olarak çalışıyoruz ve size gerekçeleri
söyleyeceğiz.” Ama, maalesef, iktidar bu konularda “Ben bilirim.” diyor.
Bildiğiniz, Türkiye’yi ayıplı
olmaktan kurtarmıyor Sayın Elitaş.
Bugün, burada, işte elimde,
gelirken hemen İnternet’e girerek getirdiğim belgeler var. “Özgürlük Evi” diye
Amerikan merkezli kuruluşun açıklaması var, 2013 dünya basın özgürlüğü
konusunda Türkiye’yi ağır cümlelerle suçlayan beyanları var. “Avrupa Birliğine
gireceğiz.” diyorsunuz, Avrupa Birliğinin genişlemeden sorumlu görevlisinin
daha geçen günlerde yaptığı açıklamaları ve Türkiye’yi suçlayan beyanları var.
Bunlar, bir muhalefet partisi olarak, bu ülkenin bir vatandaşı olarak ve bir
siyasi partisi olarak bizleri yaralamaktadır ve iktidara tekrar buradan, bu
konuyla ilgili ne yapılması gerekiyorsa Türkiye’yi ayıplı ülke olmaktan
çıkartmanızı talep ediyoruz, bunu yapmayışınızdan dolayı da sizi milletimize
şikâyet ediyoruz.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın
Şandır, o gazeteciler terör örgütlerinin propagandasını yaptıkları için
tutuklular.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Anladım da yani ben uluslararası kuruluşları söylüyorum, tutuklu gazetecilerin
beyanlarını söylemiyorum. Uluslararası kuruluşlar, gerektiğinde o kuruluşların
beyanıyla kendimizi ifade etmeye çalışıyoruz ama onların, basın özgürlüğü
konusunda Türkiye’ye yaptığı suçlamaları karşılamamız lazım. İşte “terörist
gazeteci” falan diyerek meseleyi geçiştiremeyiz.
Değerli arkadaşlar, bir başka
hususu da söylemek istiyorum: Tabii, Mısır’da yaşanan hadise, tekrar bu konuda
tüm siyasi partiler olarak bir irade beyanı ortaya koymamızı zorunlu hâle
getirmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak söylüyorum: Milletin
iradesine, milletin özgür iradesiyle kendi geleceğine karar verdiği sistemin
hukuk dışı yollardan değiştirilmesine hepimizin karşı çıkmamız lazım sebebi ne
olursa olsun, sahibi kim olursa olsun. Ama, bir yanlışı da buradan hatırlatmak
lazım: İşte “Arap Baharı” diye sahiplendiğiniz, bir nevi ümitlendiğiniz, “Orta
Doğu’ya, işte, özgürlük geliyor, demokrasi geliyor.” diye millete anlatmaya
çalıştığınız, bir anda sözcülüğünü yapmaya çalıştığınız bu Büyük Orta Doğu
Projesi’nin gerçeği dün Mısır’da yaşanan hadiseyle ortaya çıkmıştır. Bundan da
ders alalım. Yani, Batı’dan gelen her şey doğru değil arkadaşlar. Buna itiraz
edelim. Yani, biz bu bölgenin ülkesi, milleti olarak Batı’nın projelerine
taşeronluk yapmak, o projeleri sahiplenmek ve bölgemize bunun dikta
ettirilmesine destek vermek… Türk milletinin misyonuna, bu coğrafyaya
sorumluğumuz var; bu coğrafyayı biz yönettik, bu coğrafya bizim. Bu coğrafyaya,
bu coğrafyanın dışından gelen güçlerin bu türlü dayatmaları… Müslüman kanı
akıyor, bugün dünyada Müslüman kanı akıyor, bölgemizde de Türkler zulüm
görüyor. Dolayısıyla, Mısır’da yaşanan hadiselerden de ders almamız gerektiği
kanaatindeyim.
Bir meseleyi de tekrar ifade
edeyim: Değerli arkadaşlar, kabuk tutmuş yaraları kaşımanın bir anlamı yok. İki
haftadır Çorum olaylarını, Sivas olaylarını ve diğer geçmişte kalan, büyük
acılar yaşadığımız, utandığımız birtakım olayları sürekli burada konuşarak bu
kabuk tutmuş yaraları kaşımanın bu ülkeye bir faydası yok. Sorgulanmamalı mı?
Sorgulanmalı ama gereken, görevliler gereğini yapmalı. Konuşarak görev yapılmış
olunmaz. Eğer bu işin suçluları araştırılacaksa o araştırılsın, devletimizin
ilgili kurumları var ama bunu sürekli siyasetin malzemesi yapmaya kalkarsak bu
işe hizmet etmiş olmayız çünkü bu ülkenin en önemli değeri birliğidir.
Birliğimizi zedeleyecek, farklılığımızı ayrışmaya dönüştürüp çatışmaya
dönüştürecek, bu, geçmişte yaşanmış olayları sürekli gündeme getirerek bu
milletin huzurunu kaçırmamak gerektiği kanaatindeyim.
Bir başka husus, değerli
arkadaşlar, biz bundan önceki…
TUFAN KÖSE (Çorum) –
Yapanların yanına kâr mı kalsın Sayın Hatip?
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Hayır, kalmasın ama ilgili kurumlar var, onlar araştırsınlar. Konuşarak bir
sonuç alınmıyor farkındaysanız.
Değerli arkadaşlar, biz bir
önceki Danışma Kurulu toplantısında bir uzlaşma yapmıştık. Bu uzlaşma “torba
yasa” dediğiniz bu yasanın görüşmelerinin tamamlanmasına kadardı ama daha
sonra, vardığımız, bizim de altına imza koyduğumuz uzlaşmayı bize sormadan
bozdunuz. Başka kanunlar getirdiniz; 1 kanun, 5 tane, 6 tane de uluslararası
sözleşme getirdiniz; buna hakkınız yok. Ramazana giriyoruz, dönemin sonundayız.
Birlikte çalıştık, birlikte karar verdik, altına imza koyduk. Bunu bozmaya,
bize danışmadan bozmaya hakkınız yok.
Dolayısıyla, ramazan öncesinde
bu Genel Kurulun huzurunu kaçırmanın sorumluluğu da maalesef siyasi iktidar
olarak AKP İktidar Grubunun üzerindedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Dolayısıyla, yani çok sıkıntılı bir çalışma beklediğimi de sizlere ifade etmek
istiyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Grup Başkan Vekili biraz önce hem ismimle hitap ederek hem de en son
cümlesinde “Biz bir uzlaşma yaptık, uzlaşmayı bozmanın sorumluluğu iktidara
aittir.” diye sataşmada bulundu. İki dakikada cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun, iki dakika
söz veriyorum sataşma nedeniyle. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır’ın BDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında şahsına ve Adalet
ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Saygıdeğer milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bakınız, biz, iktidar olarak,
her hafta pazartesi günü o haftayla ilgili ne yapacağımızı siyasi parti grup
başkan vekillerine bildiriyoruz ve kamuoyundan, medyadan, hatta bizim
grubumuzdan önce özellikle muhalefet partilerinin hafta içerisinde ne
görüşeceğimizle ilgili bilgileri oluyor. Bunu kimse inkâr edemez. O gün
yaptığımız konuşmada TSK İç Hizmet Kanunu’yla ilgili 35’inci maddenin
değiştirilmesi konusunda siyasi partilerimize de bilgi verdik. Nitekim, Meclis
Başkanı siyasi parti gruplarıyla görüştü. TSK İç Hizmet Kanunu’nun görüşülmesi
konusunda Komisyon pazartesi günü toplandı ve kararını verdi. O çerçevede devam
ediyoruz.
Dün Danışma Kurulunda -siz
gelseydiniz- ifade ettik; acil, çok önemli olduğunu ifade eden Ulaştırma
Bakanlığının uluslararası sözleşmeleri var, bu sözleşmelerin eylül ayı
içerisinde veya ağustos ayı sonunda onaylanması gerektiğine dair bir zorunluluk
var. Bu sözleşmelerle ilgili, bakın, değerlendirin, bize bilgi verin dedik.
“Hangi ülkeyle?” dediler. Ama, arkadaşlarımıza ifade ettik, baktık, ülkelerle
alakasının olmadığını, genel bir sözleşme olduğunu ifade ettik. “Biz de
inceleyelim, bakalım.” dediler. Bize henüz bir dönüş olmadı ama şunu söylüyoruz,
diyoruz ki: Olağanüstü durumla ilgili bir meselede herhâlde muhalefet partileri
de buna katkı yaparlar diye inanıyoruz. Ama değerli arkadaşlar, bakın,
uzlaşmayı böyle döndürdük, şunu yaptık…
Sayın Şandır, etikten
bahsediyorsunuz. Dün verdiğiniz önergelere Allah rızası için bir bakın. Önergeleri, maddeyi kabul etsek
herhâlde Kanunlar Kararlar nereye koyacaklarını bilmiyorlar. Aynı madde önerge
olarak gelmiş, bakıyoruz ne var burada? Değiştirdik, kabul ettik. Nereye konulacak?
İşlenmesi mümkün olmayan önergeler var. Lüften, önergeleri hassas bir şekilde
değerlendirip…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) –
Engelleme yapabilirsiniz…
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sen
kendi yaptığını bir anlatsana millete.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) –
…ama İç Tüzük kurallarını uygulamamızı…
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Şöyle, televizyon varken bir anlat bakalım.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) –
…farklı olarak değerlendirmeniz yanlış olur.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Benim konuşmam üzerine Sayın Elitaş Genel
Kurula bir bilgi verdi. Verdiği bilgiyle benim söylediklerim bir yanlış
anlamaya gitti; onun için, müsaade ederseniz cevap olarak…
BAŞKAN – Cevap olmaz ki, sataşma varsa söz vereceğim.
Buyurun Sayın Şandır sataşma
nedeniyle iki dakika söz veriyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
konuşması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Elitaş, yani sataşma olsun diye
isminizi telaffuz etmiyorum, dostumsunuz, mesai arkadaşıyız.
Siz, pazartesi günü toplantı
yapıyorsunuz ama zannediyorum birbirinizden haberiniz yok. Sayın Nurettin
Canikli’nin katıldığı 1 Temmuz öncesindeki yani Meclisin tatile girmesi İç
Tüzük gereği zorunlu olduğu Danışma Kurulu toplantısında Meclis Başkanının
önerisiyle AKP Grubunun önerisini birleştirdik, altına biz de imza attık Meclis
1 Temmuzda tatile girmeyecek, şu kanunu görüşeceğiz ondan sonra gireceğiz diye.
Sayın Nurettin Canikli burada, Sayın İdris Baluken ve CHP Grubundan Mevlüt
Aslanoğlu… Orada bize ifade edilen şey “Torba yasayı görüşeceğiz, 1 Temmuzda tatile
girmesi gereken Meclisi tatile sokacağız.” Bu, salı günü yaptığımız Danışma
Kurulu toplantısı, pazartesi yaptığımız toplantıdan sonra. Altına biz de imza
koyduk. Dört beş aydır burada Danışma Kurulu kararı çıkmıyor ama o gün biz de
imza koyduk kendi grup önerimiz olmasına rağmen ama sonra nerede ne karar
alındıysa…
Bizim itirazımız şu: Yani,
bize göre iç tehlike kalkmamıştır. Dolayısıyla, iç tehlikeyi gündemden çıkartan
bu getirdiğiniz kanun tasarısı PKK’nın talebi; bize göre öyle, size göre değil
olabilir. Dolayısıyla, kim, nerede, ne konuştu da vardığımız mutabakatı bozup
yeniden bu Türk Silahlı Kuvvetleriyle ilgili 43 maddelik kanuna 2 madde
koyuyorsunuz? Bizim tepkimizi bilmenize rağmen o 2 maddeyi koyarak buradaki
uzlaşmayı dinamitliyorsunuz, işin aslı bu, buna itiraz ediyoruz biz. Yoksa,
Danışma Kurulu kararıyla Sayın Nurettin Canikli’nin ifadesiyle “1 Temmuzda
tatile girmeyecek, Meclisi torba yasayı bitirdikten sonra tatile sokacağız.”
mutabakatında biz varız. Ama, sonra bize danışmadan bu mutabakatı bozarak
buraya şu sebeple uluslararası sözleşme getirmek, şu sebeple şu kanunu
getirmek…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
…hak değil, doğru değil. O, uzlaşmayı bozmaktır. Onu ifade etmek…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Şandır, Meclis Başkanı “Siyasi parti gruplarıyla görüştüm.” dedi, biz
onun üzerine bunu yapıyoruz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Olmaz böyle.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- BDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan,
Türkiye’deki basın özgürlüğünün önündeki engellerin bütün boyutlarıyla
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin
(10/76) görüşmelerinin, Genel Kurulun 4 Temmuz 2013 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
(Devam)
BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi
grup önerisi lehinde söz isteyen Melda Onur, İstanbul Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
MELDA ONUR (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli vekiller, basın
özgürlüğüyle ilgili yeni bir araştırma önergesinin, belki defalarca verilmiş,
defalarca reddedilmiş bir araştırma önergesinin daha lehinde söz almış
bulunmaktayım. Benzeri bir konuşmayı geçenlerde burada hapishanelerin durumuyla
ilgili yapmıştım; sanıyorum, bir benzerini de şimdi basın özgürlüğüyle ilgili
yapacağım.
Şimdi, ben eski bir
gazeteciyim -bunu zaten arkadaşlarımız biliyor- eski dönemlerde nasıl olurdu,
biraz onu anlatayım. Şunu kabul edelim ki basının üzerinde her zaman için bir
baskı vardır, bunu hiç kimse reddedemez. Ama, eski dönemlerde yani bizim
gazetecilik yaptığımız dönemlerde -ki bu dönemler hani biz sol grubun
ifadesiyle sağ iktidarların yani Özal, Tansu Çiller, Demirel gibi eski
siyasetçilerin iktidarlarının döneminde ben gazetecilik yaptım- evet, yani
çeşitli müdahaleler olurdu haberlerimize ama en azından o haberleri gazetenin
içerisine sokabilirdik, daha sonra müdürlerimiz biraz ayar verirlerdi ama bugün
gelinen noktada o haberler daha gazetenin içerisine değil, binadan içeri
giremiyor. Şu anda artık bırakın muhabirlerin otokontrolünü direkt patron
seviyesinde sabaha karşı gelen telefonlarla, sabaha karşı talep edilen 1’inci
sayfalarla, televizyonlarda kulaklıklara gelen talimatlarla bu haberler ne
yazık ki verilemiyor. Şu andaki durum, son dönem, benim tanık olduğum en
azından, medya, tarihinin en kötü döneminde.
Şimdi, bunun kanıtını aslında
geçtiğimiz günlerde yaşadığımız Gezi olaylarında gördük. Nasıl oldu? Bu son
dönem tutuklamalarla, patron seviyesinde ayarlamalarla iktidar zannetti ki baş
belasından kurtuldu çünkü onun için basın, serbest basın, özgür basın bir baş
belasıydı ama ne yazık ki başka bir baş belası çıktı. Bu da bir kuştu, fazla
cikledi ve Başbakan konuşmasında “Twitter diye bir baş belası var.” dedi. Neden
Twitter diye bir baş belası çıktı? Çünkü siz ne kadar bastırırsanız bastırın,
ifade özgürlüğü, serbest haber yapma özgürlüğü, sözlerini ifade özgürlüğü bir
şekilde bir yerlerden patlak veriyor. Sosyal medya, bu şekilde yeni özgür medya
olarak ortaya çıktı. Tabii, biz, bu yeni özgür medyadan sokakların durumunu
izlerken ana akım medya başka bir kuşu veriyordu, kutuplarda yaşayan
penguenler, baş belası olmadan, halka izlettiriliyordu. Ama sanıyorum onlar da
bir noktadan sonra gerçekleri gördüler ki uluslararası bağlantılarda,
uluslararası kanallarda bu hareketlilik gösterilince kendi kanallarında da
göstermek zorunda kaldılar.
Şimdi, eğer bağımsız bir
medya olsaydı belki de bu çok şikâyet edilen, işte “Yalan yazdılar.”, “Manipüle
ettiler, yönlendirdiler.”, “Halkı galeyana sevk ettiler.” tarzında şikâyetler
olmayacaktı çünkü ana akım medya, diğer medya olsun, özgürce bu görüntüleri
verebilecekti, özgürce haberlerini yazabilecekti ve belki de kimse sosyal
medyaya itibar etmeyecekti. Ama ne yazık ki son dönemde basın üzerinde yaşanan
baskılar, tutuklamalar, işten çıkartılmalar sosyal medyaya böyle bir alan açtı.
O yüzden, hiç şikâyet etmeye gerek yok.
Şunu görüyoruz ki bu Gezi
sürecinde muhalif olan birçok arkadaşımız gerek kendiliğinden işten
ayrıldı -işten ayrılma gerekçeleri,
yeterince gazetecilik yapamadıkları- birçok kişi TMSF’nin el koyduğu yayınlarda
işten çıkarıldı. Daha dün, çok değerli olduğunu düşündüğümüz bir yazar, ne
yazık ki Hükûmet sempatizanı bir gazeteden personel, insan kaynakları
vasıtasıyla işinden atıldı -ben burada adını dillendirmek istemiyorum-
gerçekten çok üzüldüm. Bu, bir dönemde yapılan, hani kapıya geldiğinizde
kartınızın çalışmaması kadar insanı ötekileştirici, aşağılayıcı bir şey.
Şimdi, hazır buraya gelmişken
bu Gezi Parkı süresince sizlerden uzak kaldım, biraz da benim gözümden dinleyin
istiyorum çünkü benim de bir gazeteci olarak, aslında, Gezi Parkı’nı bir
milletvekili olmanın ötesinde, bir gazeteci gibi izleme imkânım oldu. Hem de
şunu gördük: Hani biz burada parlamenter demokrasi işlemiyor, işte, az önce
Sayın Şandır, buradaki birtakım kararlara uyulmuyor gibi şikâyetler… Efendim,
bizim dışarıda dokunulmazlığımız da kalmamış, biz onu gördük ne yazık ki. Ben
dokunulmaz olduğumuzu zannediyordum ama değilmişiz.
Sizi 31 Mayıs sabahına
götürmek isterim. 31 Mayıs öncesi, biliyorsunuz, çok küçük bir çevre eylemi, ne
yazık ki polisin orantısız gücüyle… Ki ben burada, herhâlde, faiz lobisinin o
polis olduğunu düşünüyorum çünkü savunmasız, kasksız, gözlüksüz bir kadına
biber gazı sıkıp bir de arkasından koşturan kişi esas komployu kuran kişidir.
Bilmiyorum, o polis hakkında faiz lobisi, Yahudi lobisi, içki lobisi, her neyse
bir soruşturma açıldı mı, ona bakmak lazım. Orada bulunan vatandaş İstanbul
milletvekillerini Twitter üzerinden çağırdı. Bilmiyorum, sizi çağırdı mı?
Muhtemelen sizleri de çağırmışlardır yani burada iktidar partisinin İstanbul
milletvekillerini görüyorum ama bizi çağırdılar ve biz, milletin vekili olarak
oraya gitmek durumundaydık ve gittik. 30 Mayıs akşamı orada bir şenlik vardı,
tamamıyla bir şenlikti. Orada, hani “marjinal”, “radikal” falan deniyor ya,
birtakım gruplar… Onların da ne olduğunu tam olarak bilmiyorum yani hiçbir
yasadışı örgüt değildi oradakiler. İşte, konserler verildi ve geç saat ben de
oradayım, Genel Başkanımız “Arkadaşlarla durun, nöbet tutun.” demiş,
bekliyoruz. Dediler ki bana: “Ya, Sayın Vekilim, galiba polis buraya operasyon
yapacak.” Dedim ki: Mümkün değil ya, delirmiş olmalı. Yani bu kadar barışçı bir
gruba, en ufak bir aykırı slogan… Şarkılar söyleniyor, işte yani konuşmalar
yapılıyor. Mümkün değil, yapmaz dedim yani olamaz öyle bir şey. “Yok, olurdu,
olmazdı.” Geç bir saat. Biraz daha azaldı insanlar. Çevreci gruplar var;
Derelerin Kardeşliği, işte HES eylemcileri falan. Derken, baktık bir
hareketlilik var, kalktık, gittik, Çevik Kuvvet’in yanına gittik. Baktık, böyle
bir hareketlenme, dedik ki: Ya biz İstanbul milletvekiliyiz. Ve o akşam İlhan
Cihaner ve Müslim Sarı vardı. İlhan Cihaner’i -bize göre daha ünlü- tanıyorlar,
biz de kendimizi tanıttık. Sonra döndüm, dedim ki: Ya olamaz, mümkün değil, biz
milletvekilleriyiz, biz öne geçelim, onlar gelirken durdururuz biz onları, bize
saldırmazlar. Çünkü ben, doğrusunu söylemek gerekirse, buna alışkındım. Çeşitli
KESK eylemlerine gittiğimizde polis telsizlerinden “Ya, milletvekilleri de
burada.” diye bir şey duyuyordum yani bir ölçü vardı ve biz, kasksız, gözlüksüz
-o kadar eminim ki polisi durdurabileceğimize- 3 kişi önden yürüdük, “Durun.”
dedik. Yani, ayağımın dibine atılan fişekler, gözümü yakan biber gazı, nefesimi
kesen biber gazı canımı acıtan şey değildi, canımı acıtan şey
dokunulmazlığımızın olmadığını görmek oldu arkadaşlar ve ne yazık ki bu Gezi
olayları süresince bu dokunulmazlığımızın olmadığını tek tek gördük. En acı
olanı… Ve çeşitli defalar çağırıldık. Zaten bulunduğumuz yerlere biber gazı
atıldı.
Hani, diyeceksiniz ki: “Sizin
orada olup olmadığınızı nereden bilecek?” Vali Bey’e gittik, dedik ki: Ya,
burada vekiller oluyor, siz biliyor musunuz? Vali Bey dedi ki: “Biz o parkta,
kim giriyor, kim çıkıyor, hangi marjinal, hangi radikal, hangi örgüt, hangi
vekil var anı anına, saniyesi saniyesine biliyoruz.” Demek ki Şafak Pavey’in
ayağının önüne atılan biber gazını da zaten biliyorlardı.
Ve son olarak biliyorsunuz,
Divan Oteli’nin önünde ambulans geçişlerine yardımcı olmaları için polisle
konuşmaya çalışan Amasya Milletvekilimizin suratına bir kask fırlatılarak burnu
kırıldı. Ve ben, Divan Otel’de sıkışıp âdeta bir “Die Hard” filmi gibi
-bilmiyorum hiç seyrettiniz mi?- içeride yaralılar, inleyenler, biber gazı…
İçeriye biber gazı atıldığında yukarıya kaçmak zorunda kaldığımızda bir kadın
şöyle diyordu: “Vekilsiniz bize niye kalkan olmuyorsunuz?” Dedim ki: Çok özür
dilerim, vekiliz ancak sizinle biber gazına, copa, kaska, dayağa ortak
olabiliriz, ne yazık ki size kalkan olamıyoruz çünkü bizim artık gördüğümüz
kadarıyla, bu polisle, sokaklarda bir dokunulmazlığımız kalmamış.
Şimdi, bunları niye anlattım?
Benim gözümden de bunu görmenizi istedim. Şimdi, size şöyle bir şey söyleyeyim
son olarak: Hani deniyor ya “Polise taş atan, saldıran marjinal, radikal
gruplar…” Arkadaşlar, ilk dört gün, hiç öyle bir şey yoktu. Fakat ilk dört gün
kırmızılı kadına, oradaki birkaç kişiye orantısız olarak biber gazı atan… Biber
gazı havaya atılır arkadaşlar, biber gazı insanların gaz yayıldığında kaçmasını
sağlamak içindir –gözümüzle- direkt hedefe sıktılar. Tüm bunlar olduktan sonra
birileri de sanıyorum bu arkadaşları savunmak istedi. Ama şunu söyleyeyim: Hani
“yağmacı” falan diyorlar ya İstiklal Caddesi’nde bir tane dükkânın içinden bir
tişört çalınmış mı, buyurun araştırın, bir tane büfeden bir tane sigara paketi
çalınmış mı?
Teşekkür diyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grup önerisi aleyhinde söz isteyen Gökcen Özdoğan Enç, Antalya Milletvekili.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin grup
önerisi aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Basın özgürlüğü, haber,
bilgi, düşünce ve kanaatlerin kitle iletişim araçları yoluyla serbestçe elde
edilebilmesi, ifade edilebilmesi ve yayılabilmesi haklarını içerir. Basın
özgürlüğünün gerçekleşebilmesi için üç temel unsur gerekmektedir: Bir, bilgiye,
habere ulaşabilme hakkı. Ülkemizde gayet rahat bir şekilde, bilgiye, habere
ulaşabilme hakkı vardır. Diğer ikincisi, elde edilen bilginin, haberin,
düşüncenin açıklanabilme hakkı.
Üçüncüsü, bu bilgiyi, düşünce
ve kanaati haber, yorum ve görsel ürünüyle yayabilme hakkı. Bunlar basın
özgürlüğünün vazgeçilmez unsurları arasındadır ki ülkemizde bununla ilgili… Ben
de iletişimciyim, iletişim fakültesi okudum ben de, bize öğretilenler de
bunlardı ve bunlar, basın özgürlüğünün devamı için de gerekli olan koşullar aslında.
Uluslararası hukukta basın
özgürlüğü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin de 10’uncu maddesinde
düzenlenmiştir. Biz, tabii, on yıl boyunca ciddi çalışmalar yaptık bununla
ilgili. Ben, özellikle, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10’uncu maddesini
okumak istiyorum size: “Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir
toplumun gereklerine uygun olarak başkalarının şöhret ve haklarının, toplum
sağlığının ve ahlakının millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak
bütünlüğünün korunması, devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin
önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla
sınırlandırılabilir.” Yani buradan şuraya gelmek istiyoruz: Sarı basın kartı
olan ya da herhangi bir şekilde herhangi bir gruba ait olan kişiye suç işleme
hakkını hiçbir bir şekilde vermiyor. Sarı basın kartı olan terör örgütü üyesi
olamaz diye bir kaide yok, hırsız olamaz diye bir kaide yok. O yüzden biraz
evvelki, -kamuoyunda bir yanlış algı var, basında da yer alıyor sık sık tutuklu
gazetecilerle ilgili- aslında içeriğine baktığınız zaman biraz önce ifade
ettiğim maddeyle tamamen örtüştüğünü söylemek gerekiyor. Basın Kanunu’nda…
VELİ AĞBABA (Malatya) –
Hırsız kim?
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Devamla)
– Dinlerseniz devam edeceğim.
Basın Kanunu’nda
gazetecilerin haber kaynaklarının hiçbir şekilde…
VELİ AĞBABA (Malatya) –
Hırsız gazeteci kim, onu merak ediyorum. Belki Sayın Hasip Kaplan bilir.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Devamla)
– …açıklanmaya zorlanamayacağı, düzeltme ve cevabın yayınlanmasıyla basılmış
eserleri engelleme, tahrip ve bozma fillerine uygulanan yaptırımlar dışında
para cezalarının hürriyeti bağlayıcı cezaya çevrilemeyeceği de hükme bağlanmış
bulunmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
Sayın Başkan; demokratik bir ülkede basın özgürlüğü olmazsa olmazlardan
biridir.
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) –
Yani Türkiye’de yok!
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Devamla)
– Biz, tek sesli basından yana hiçbir zaman olmadık.
TUFAN KÖSE (Çorum) – Akşam
gazetesi ne oldu, Akşam gazetesi?
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Devamla)
– Aksine, çok sesliliği savunduk.
Bakınız, şunu da ifade etmek
istiyorum: Sansürden de bahsediliyor ancak ülkemizde güvenli, nitelikli basın
kuruluşlarının varlığı demokratik sürecin devamı için şarttır. Taraflı basından
muhalefet kadar, biz de en az sizin kadar rahatsızız çünkü gerçekleşmeyen
olayları sanki gerçekleşmiş gibi kanallar vasıtasıyla topluma empoze etmeye
çalışan bir kısım medya da mevcut bu ülkede. Bunun yanında, gerçekler
anlatılırken saptırma yoluyla daha önce yayınlaşmış görüntüleri bugün yayınlanmış
gibi, bugün gerçekleşmiş gibi birtakım kanallarda da izlediğimizi unutmayalım.
“Arşiv” yazma gereği bile duymadan sürekli o yayınları yirmi dört saat döndüren
basın kuruluşlarını da buradan kınıyorum, bunun adı “özgürlük” değil
arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) – Siz
de Hürriyet’in genel yayın yönetmenliğine adaysınız herhâlde, Akşam’ı aldınız
nasıl olsa. Genel yayın yönetmeliğine aday, Mehmet Ocakden’den sonra aday,
iletişim fakültesi mezunu da.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Devamla)
– Son on yılda yayınlarımızın, son on yılda yasalarımızı Avrupa Birliğiyle
uyumlaştırmak ve daha da önemlisi, vatandaşlarımızın haklarını, özgürlüklerini
arttırmak amacıyla basın özgürlüğünü genişletmeye biz devam edeceğiz. Çünkü,
katılımcı demokrasinin araçlarından biri olduğunu düşünüyoruz basın
özgürlüğünün. Ne olursa olsun, bu konuda kararlıyız.
Sonuç olarak şunu ifade etmek
istiyorum: Türkiye'de basın ve ifade özgürlüğünün daha ileriye taşınması için
son yıllarda ciddi adımlar attık. Bu paralelde özgürlükçü bir anlayışla bu
adımları atmaya devam edeceğiz.
Bu düşüncelerle Barış ve
Demokrasi Partisinin grup önerisinin aleyhinde olduğumuzu belirtiyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Daha
beş dakika vardı ya.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın
Başkan, Türkiye'deki basın özgürlüğü
iktidar partisi tarafından en fazla beş dakika anlatılabilmiştir, tutanaklara
geçmesi açısından efendim.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya)
– Çok komiksin sen ya!
BAŞKAN – Barış ve Demokrasi
Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
2.- MHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan,
Elâzığ Milletvekili Enver Erdem ve arkadaşları tarafından geçici köy
korucularının sorunlarının araştırılması ve alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan
Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 4 Temmuz 2013
Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
4/7/2013
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 4/7/2013 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti
grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisini
İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz
ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmında yer alan Elâzığ Milletvekili Enver Erdem ve arkadaşlarının 24 Mayıs
2012 tarih, 5131 sayı ile TBMM Başkanlığına vermiş olduğu geçici köy korucularının
sorunlarının araştırılması ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması önergesinin 4/7/2013 Perşembe günü (bugün) Genel Kurulda
okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket
Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Hasan Hüseyin Türkoğlu, Osmaniye
Milletvekili.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) – Sayın Başkan, Türk milletinin saygıdeğer milletvekilleri; bölücü,
yıkıcı, ayrılıkçı terörle mücadelenin önemli bir parçası olan geçici ve gönüllü
köy korucularımızın sorunlarını dile getirmek üzere huzurlarınızdayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Güvenlik güçlerinin terörle
mücadelede önemli bir unsurunu oluşturan köy korucularının sorunlarını henüz
geçtiğimiz ay içerisinde Milliyetçi Hareket Partisi olarak Türkiye Büyük Millet
Meclisi gündemine taşımış idik. Belki Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı
altında bu hususun kısa bir zaman aralığı içinde tekrar gündeme gelmiş olması
dikkatinizi celbetmiş olabilir. Ancak korucularımızın bugün itibarıyla yani
Temmuz 2013 tarihi itibarıyla çok vahim, endişe verici sorunları vardır.
Konunun aciliyeti, önemi ve vahameti sebebiyle korucularımızın durumu bir kez
daha konuşulmalıdır, dikkatlerin korucular üzerine çekilmesi gerekmektedir.
Konuşmama başlarken, evvela
koruculuk sistemi hakkında bazı bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum: “Köy
koruculuğu” kavramı 1924 tarihli 442 sayılı Köy Kanunu’yla gündeme gelmiştir.
Cumhuriyetin kuruluşuyla beraber hedeflenen topyekûn kalkınmanın hedef kitlesi
olan Türk toplumu yüzde 80 oranında köylerde yaşamaktaydı. Bu sebeple Köy
Kanunu’yla köy muhtarına özel bir pozisyon yükleyen o günkü anlayış “Köy
muhtarının emrine bir tür kolluk gücü” diye isimlendirilebilecek koruculuk
sistemini vermiştir. Köy korucuları köyde yaşayan toplumun ırzını, canını,
malını eşkıyadan ve gerçek anlamda çapulcudan koruyacak bir kolluk kuvvetiydi
ve 1980’li yıllara kadar bu vazifelerini başarıyla yerine getirmişlerdir. Terör
olaylarının yoğunlaşması üzerine 26 Mart 1985 tarihinde 442 sayılı Köy
Kanunu’nun 74’üncü maddesinde değişiklik yapılarak geçici köy koruculuğu
sistemi ihdas edilmiştir. Söz konusu kanuna göre şiddet hareketlerine ait ciddi
belirtilerin köyde veya çevresinde ortaya çıkması veya her ne sebeple olursa
olsun köylünün canına ve malına tecavüz hareketlerinin artması üzerine Bakanlar
Kurulunca belirlenen illerde valinin teklifi ve İçişleri Bakanının onanıyla
yeteri kadar geçici köy korucusu görevlendirilebilmektedir.
Geçici köy korucularıyla
ilgili tüm işlemler 442 sayılı Köy Kanunu’nun 74’üncü maddesinde değişiklik
yapan 5673 sayılı Kanun ve bu kanunun ek 18’inci maddesine dayanılarak Bakanlar
Kurulunca yayımlanan Geçici Köy Korucuları Yönetmeliği ve uygulamada birliktelik
sağlaması amacıyla İçişleri Bakanının onanıyla hazırlanan Geçici Köy Korucuları
Yönergesi hükümlerine göre yürütülmektedir. 1985 yılında 22 ilde başlatılan
geçici köy koruculuğu sistemi 1987’de ilan edilen olağanüstü hâl ile devam
ettirilmiş, 1992’de koruculara ücret verilmeye başlanmış, 1993’te sistemin
uygulandığı il sayısı 35’e çıkarılmıştır.
Geçici köy koruculuğu
sistemi, bölücü terör örgütüne karşı orada yaşayan vatandaşların bir duruş
sergilemesi, vatandaşlarımızın kendi rızalarıyla kendi hanelerini, aile
fertlerini, kendi köylerini ve kendi memleketlerini silahlı olarak savunmaları
için tasarlanmış ve hayata geçirilmiş bir yapıdır. Geçici ve gönüllü köy
korucuları sayıları zaman zaman değişmekle birlikte terörün yoğun olduğu
dönemlerde 80 bini aşmıştır. İçişleri Bakanlığının açıkladığı son bilgilere
göre 46 bine yakın ücrete tabi geçici köy korucusu vardır. 20 binden fazla da
ücret almayan, sadece silahı olan gönüllü köy korucusu söz konusu olup toplamda
yaklaşık 66 bin kişilik bir güçtür.
Bugüne kadar geçici ve
gönüllü köy korucuları, asker ve polis silah arkadaşlarıyla beraber terörle
mücadelede görevlerini layıkıyla yerine getirmişlerdir. Koruculuk Doğu ve
Güneydoğu Anadolu’da terör örgütüne ve terör olaylarına karşı toplumsal manada
bir duruşun göstergesi olmuştur. Korucular ve aileleri, aşiretleri terör
örgütüne karşı bölgede direnç gösteren toplumsal bir kesimi oluşturmuşlardır.
Korucular önceleri uluslararası kamuoyunda şimdi ise iç kamuoyumuzda kendi
kaderlerini tayin etme hakkı, selfdeterminasyon iddiasında bulunan ayrılıkçı
fikirlerin, emellerin hayallerini devlet bütünlüğünden yana boşa
çıkarmışlardır.
Önemli bir bölümü Kürt
kökenli olan Türk devletine bağlı, Türk milletine âşık vatan sevdalılarıdır
korucular. Korucular ve aileleri en zor şartlarda yaşayarak ve ölümü göze
alarak devlete ve millete bağlılıklarını ispatlamışlardır. Bu uğurda en ağır
bedelleri ödemiş ve aslında en fazla travmaya maruz kalmış sivil kitledirler.
Ancak, tüm bu yaşanan travmalar, korucuların dik ve onurlu duruşunu
değiştirmemiştir.
Köy korucuları bölgenin
insanı olmalarından dolayı araziyi iyi tanımaları sebebiyle terör örgütü
mensuplarının nerelerde barınabileceklerini, neler yapabileceklerini,
güçlerinin neler olabileceğini, kimlerin bölücü terör örgütü ile iltisaklı
olabileceklerini bildikleri için PKK tarafından algılanan büyük bir
tehdittirler.
Köy korucularımız tüm
yaşamlarını görev yaptıkları yerde geçirmektedirler çünkü oralar onların
memleketidir. Bu yüzden üç yüz altmış beş gün yirmi dört saat eşkıyanın hedef
tahtasındadırlar. Onun içindir ki köy korucularımızın sorunları bir an evvel
çözülmeli, bu husus hepimiz için bir vazife olmalıdır.
Geçici ve gönüllü köy
korucuları bölünmez vatan bütünlüğü uğrunda Türk Bayrağı’nın dalgalanması, Türk
devletinin egemen olması için bugüne kadar 1.696 şehit ve 1.916 yaralı, gazi
vermişlerdir. Bu dik duruşları ve hizmetlerine karşılık köy korucularımızın 810
TL ile 880 TL arasında değişen ücretleri açlık sınırının altındadır. Bu yıl
için ücret artışı da 10 TL gibi komik bir seviyede olmuştur. Korucuların
aldıkları bu aylıklar Türkiye standartlarında düşük bir rakamdır. Hele hele
Haziran 2013 Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre açlık sınırı 1.022 Türk
lirası, yoksulluk sınırı 3.328 Türk lirası iken 810 TL bırakın açlık sınırını
karşılamayı, yanından bile geçmemektedir.
Gönüllü korucularla beraber
tüm koruculara en az sözleşmeli erlere verilen ücret kadar yani 1.600 lira
ücret verilmelidir. Sosyal güvenlik primleri, emekli maaşları, çalışma
saatleri, gündelik ve kumanyaları gibi her konuda önemli problemleri olan
gönüllü ve geçici köy korucuları, özellikle “açılım süreci” ya da “barış
süreci” diye adlandırılan Hükûmet politikaları çerçevesinde yalnızlığa
itilmişlerdir.
Bölücü ve yıkıcı terörist
unsurların talepleri doğrultusunda, değil sorunlarını çözmek, köy korucuları
PKK ve siyasi uzantılarının inisiyatifine terk edilmişlerdir. Yıllardır
mücadele ettikleri PKK’nın ve siyasi uzantılarının etki alanı içinde yalnız
bırakılan köy korucularından özellikle terörle mücadelede geçmişte başarıları
olanların tek tek cinayetlere kurban gittikleri ve faillerinin de PKK’lı
terörist oldukları bilinmektedir.
AKP Hükûmetinin sözde açılım
süreci devam ederken, teröristlerin korucularımıza yönelik eylemleri de devam
etmektedir. Basına yansıyan haberlere göre, 13 Mart 2013 tarihinde, Şırnak ili
Cizre ilçesinde korucumuz Mehmet Sait Coşkun sokak ortasında teröristler
tarafından şehit edilmiştir. Yine, geçtiğimiz günlerde Şırnak’ın Silopi
ilçesinde geçici köy korucularımızdan Ramazan Erkan silahlı saldırı sonucu
şehit edilmiştir. Mehmet Güven
Cizre’de, Sıtkı Unat Uludere Şenoba’da, Ali Nat Şırnak’ta, Ali Kılıç Cizre’de
hayatlarını kaybetmişlerdir.
Bize gelen bilgilere göre, bu
korucular terörle mücadelede büyük başarılara imza atmışlardır. Terör örgütünün
elinde korucularımıza ilişkin bir infaz listesi olduğu iddia edilmekte,
cinayetleri bu listeye göre yaptıkları söylenmektedir. Terör örgütünün,
Hükûmetin yanlış politikalarıyla alanı PKK’ya terk etmesinden sonra, bölgedeki
korucuları -âdeta bir cadı avı gibi- onları tek tek infaz ederek şehit ettiği
yönündedir.
Geçtiğimiz mayıs ayında ise
Şırnak’ın Gümüşyazı köyünde köy korucularımızdan Abdülvahap İlhan PKK’lılar
tarafından Kandil’e kaçırılmıştır ve kendisinden hâlen haber alınamamaktadır. Abdülvahap İlhan ve diğer kaçırılan
korucularla ilgili güvenlik güçlerinin ve Hükûmetin bir çalışması var mıdır?
Hükûmet korucularımızı, Necip
Fazıl’ın ifadesiyle, öz yurdunda garip bırakmıştır. Hükûmet, Necip Fazıl’ın
ifadesiyle, baba katiliyle babayı ayna safa koymuştur. Korucularımıza yönelik
gerçekleştirilen saldırılar hakkında açıklama yapması gereken Hükûmet, hâlen
teröristlerin silahlarını bırakıp gideceklerini hayal edecek kadar zafiyet
içindedir. Eğer Hükûmet zafiyet içinde değil ise ve bir çaba göstermiyor,
onlarla anlaşmaya çalışıyor ise Hükûmet PKK’yı eli yüzü düzgün, sözüne
güvenilir Türk vatandaşları mı zannetmektedir?
Hükûmet artık bölücü terör
örgütünden bahsederken “bölücü”, “terör”, “eli kanlı katil” gibi ifadeler
kullanmamaktadır, hatta Başbakanın görevlendirdiği akiller verdikleri
raporlarla PKK’nın sözcülüğüne soyunmuşlardır. Akiller, PKK ne istiyorsa çözüm
olarak onu raporlarına yazmışlardır. Yoksa, Hükûmet PKK’yla aynı şeyi mi
düşünmektedir, aynı şeyi mi istemektedir? Bu sorularımızın cevabını Parlamento
çatısı altında duymak istiyoruz.
Bütün bu sorulara ilave
olarak, büyükşehir düzenlemesiyle koruculuk sistemine dâhil köy ve beldelerin
bölücü çevrelerin yönetimine dâhil edilmesi, terk edilmesi korucuların
sorunlarını tepe noktalara taşımıştır. Hükûmet korucuları PKK’nın kucağına
atmaktadır.
Bu düşüncelerle önergemizin
kabulünü diler, Türk milletinin milletvekillerini saygıyla selamlarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi
grup önerisi aleyhinde söz isteyen Mehmet Ersoy, Sinop Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET ERSOY (Sinop) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin geçici köy
korucularının sorunlarının araştırılıp ekonomik ve sosyal haklarının
iyileştirilmesi amacıyla vermiş olduğu önerinin aleyhine söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Bir ay önce yine bu konuyu
konuşurken, sözlerime başlarken söylediğim gibi, bizim bu önerinin aleyhine söz
almış olmamız, varsa köy korucularımızın ekonomik, sosyal alanlarla ilgili
sorunlarına duyarsız kalacağımız anlamına elbette ki gelmiyor. “Bu sorunlarla
ilgilenmeyelim.” anlamına elbette ki gelmiyor. Bu, sadece bugün Meclisimizin
gündeminde bulunan, iş hayatından finans hayatına kadar, kamu kurumlarının
çalışma koşullarından devlet memurlarının birtakım sorunlarına kadar birçok
alanda yeni düzenlemeler getiren yasa görüşmelerinin kesintiye uğramadan devam
etmesini arzu etmemizden kaynaklanmaktadır. Elbette ki korucularımızla ilgili
her türlü düzenleme de yapılacaktır.
Değerli milletvekilleri,
hepimizin bildiği gibi, köy koruculuğu sistemi, 1984 yılından itibaren
ülkemizin belli bir bölgesinde yaşanan kesif ve halkımızın günlük hayatını
gerçekten çok derin şekilde etkileyen terör olaylarına karşı, güvenlik
güçlerimizin ulaşmakta güçlük çekeceği yerleşim birimlerinde halkımızın can ve
mal güvenliğini korumak ve onların daha güvenli bir şekilde yaşamlarını
sürdürmelerini sağlamak amacıyla alınmış geçici bir tedbirdir. Maalesef her geçen
gün artan şiddette devam eden terör olayları, başlangıçta 40 bin olarak
öngörülen sayıların çok daha yukarılara çıkmasına, bir ara 70 binlere kadar
ulaşmasına neden oldu. Elbette ki o bölgede yaşanan bu yoğun mücadelede
gerçekten çok büyük bir kararlılıkla, devletinin, milletinin yanında yer alarak
ülkemizin birliği, bütünlüğü için o günün güvenlik konsepti içinde, o günün
mücadele anlayışı içinde kendilerine yüklendirilen sorumlulukları çok büyük bir
fedakârlıkla yerine getiren köy korucularımızın bu fedakârlıklarının görmezden
gelinmesi, bugün itibarıyla hele hele onların hiçbir şekilde ne ekonomik
haklarına ne sosyal haklarına ne de bundan sonraki yaşamlarının hiçbir şekilde
göz ardı edilerek, görmezden gelinerek yok sayılmaları asla mümkün değildir. Türkiye
Cumhuriyeti devleti, kendisine hizmet eden her vatan evladına her zaman sahip
çıkmaya ve onlara hak ettikleri haklarını en iyi şekilde, ülkenin kendilerine
sağladığı imkânlar nispetinde vermeye devam edecektir.
İktidarımız döneminde,
başlangıçta, 1985’li yıllarda başladıkları noktadan çok daha iyi noktalara
gelmelerine imkân tanınmış, çıkarılan kanunlarla, yönetmeliklerle,
düzenlemelerle hem ekonomik ve mali haklarıyla ilgili hem özlük haklarıyla
ilgili hem sosyal haklarıyla ilgili birçok düzenleme yapılmıştır. Hepinizin
bildiği gibi, bugün köy korucularımız hatırı sayılır bir maaş almaktadır;
emeklilerine, 55 yaşını ve on beş yılını dolduranlara emekli maaşı
verilmektedir; şehit yakınları, şehit ve gazi yakınlarına sağlanan bütün
imkânlardan faydalanmaktadır.
Bunun yanında, bir ay önce
konuştuğumuzda, bu konuyu tartıştığımızda ifade ettiğim gibi, Hükûmetimizin
geçici köy korucularımızın özlük haklarıyla ilgili çalışmalar yaptığını, bu
çalışmaların İçişleri Bakanlığı tarafından yürütüldüğünü ifade etmiştim. Bugün
itibarıyla çok büyük ölçüde bu çalışmalar tamamlandı, inşallah önümüzdeki
bugünlerde yaptığımız çalışmalar tamamlanmadan aynı şekilde AK PARTİ Grubunun
bir teklifi olarak geçici köy korucularımızın özlük haklarının
iyileştirilmesine yönelik teklifler de yüce Meclisimizin, Genel Kurulumuzun
takdirlerine sunulacaktır, şimdiden köy korucularımız için hayırlı uğurlu olsun
diyorum. Bundan sonra da hem korucularımızla ilgili hem ülkemizin güvenliği,
barışı, huzuru için mücadele eden bütün kamu görevlilerimizin haklarıyla ilgili
duyarlılıklarımızın devam edeceğini ifade etmek istiyorum.
Sayın milletvekilleri, bu
vesileyle, özellikle dün Mısır’da yaşanan acı hadiselerden sonra ben de birkaç
kelime bu konularla ilgili fikrimi ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
darbelerin hiçbir şekilde meşru kabul edilmesi, darbelerin hangi bahaneyle ve
gerekçelerle olursa olsun hiçbir şekilde olabileceğini kabul etmek millet
iradesine ve seçilmişlere karşı yapılacak en büyük haksızlık, en büyük
hakarettir. Darbeciler, sadece ellerinde bulundurdukları silahtan aldıkları
güçle kendi iradelerini millete dayatmayı ve seçilmişlerin yaptığı bütün
yanlışlara rağmen kendilerinin mutlak anlamda doğru yaptığı inancını bütün bir
millete kabul ettirmeyi kabul etmiş, aslında psikolojik olarak da, ruhsal
olarak da sakat ve hasta bir mantığın temsilcileridir. Hiçbir şekilde bu
mantığın kabul edilebilmesi, bu mantığın hiçbir şekilde bazen gerekebileceğinin
ima edilebilmesi bugün artık demokratik hiçbir anlayışın kabul edebileceği bir
davranış değildir.
Dün Mısır’da Mursi idaresine
karşı yapılan darbeden sonra 4 siyasi partimizin de bu darbeyi kınaması ve
kabul etmemesi sevindirici bir gelişmedir ancak bazı siyasetçilerimizin hâlâ
“ama”lı, “velakin”li açıklamalar yapması, bundan Türk siyasetinin, Türk
siyasetçilerinin dersler çıkarmasını tavsiye etmesi gerçekten üzüntü vericidir.
Hiçbir darbecinin meşru
siyasetçilere verebileceği bir ders olamaz. Hiçbir darbecinin yaptığı
şiddetten, baskıdan, terörden ülkeyi yönetenlerin çıkarabileceği ders olamaz.
Olsa olsa, siyasetçilerin düşüneceği, bu darbecilere hiçbir şekilde fırsat
vermeyecek, bu darbecilerin hiçbir şekilde çözüm olarak akla gelmeyecek bir
yönetim sistemini, milletin iradesine her zaman ve her platformda sahip çıkma
iradesini birlikte ortaya koyma düşüncesi olmalıdır. Bunun için, değerli
arkadaşlar, bütün siyasi aktörlerimiz böyle dönemlerde söylemlerine dikkat
etmeli, darbecilerden değil, geçmişte tarihimizde yaşadığımız darbelerden
alınmış derslerle, artık hiçbir şekilde sadece ve sadece üçüncü dünya ülke ve
demokrasilerinde görülen olayların ve eylemlerin ülkemizdeki bazı kişi ve
kesimler tarafından da akla getirilmemesi, akla ziyan bu davranışların toplumun
hiçbir kesimi tarafından kabul görmemesini temenni ediyor, Meclisimizin
gündeminde olan “torba kanun” diye tabir ettiğimiz kanun tasarısının
görüşmelerine devam etmemiz gerektiğinden, Milliyetçi Hareket Partisinin
bugünkü önerisinin aleyhinde olduğumu ifade ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi
grup önerisi lehinde söz isteyen, Levent Gök, Ankara Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
Görüştüğümüz konu, sorunlar
olarak çok eskiden beri, yaklaşık yirmi yıldır Türkiye siyasetini ilgilendiren
bir konu. Karmaşık ama çözüm yolları konusunda da partilerimizin
uzlaşabildikleri pek fazla ortak bir nokta yok.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Anayasa’mızın 128’inci maddesinde “Devletin, kamu iktisadî
teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre
yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli
görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür.” denmektedir.
Dolayısıyla, güvenlik gibi devletin yürütmesi gereken asli ve sürekli bir kamu
hizmetinin de memurlar ve diğer kamu hizmetlileri eliyle yerine getirilmesi
gerekmektedir ancak 1924 yılında 442 sayılı Köy Kanunu ile birlikte uygulamaya
girmiş ve 1985 yılında yapılan kanun değişikliğiyle sınırları ve yetki alanı
belirsiz bir şekilde geçici köy koruculuğuna dönüştürülmüş, güvenlik alanında,
emniyet ve jandarma personeli gibi bir statüye sahip olmadıkları ve benzer
eğitimlerden geçmedikleri hâlde, benzer yetkiler ve silahlarla donatılmış köy
korucuları üretilmiştir. Devletin güvenlik gibi insan haklarına her an tehdit
oluşturabilecek hassas bir hizmet alanında geçici, yetkileri ve statüleri
muğlak, gerekli eğitimden yoksun kişilerle hizmet vermeye çalışması, aslında
hukuk devletiyle de bağdaşmaz, insan haklarıyla da bağdaşmaz.
Değerli milletvekilleri,
devletin pek çok eğitiminden geçmiş jandarmasının ve polisinin, geçtiğimiz
günlerde Gezi olaylarında gördüğümüz gibi, orantısız güç kullanması, yine
geçtiğimiz günlerde Lice’de bir karakoldan açılan ateş sonucu 1 arkadaşımızın
öldürülmesinde gördüğümüz gibi güvenlik güçlerinin eğitimi büyük bir önem
taşımaktadır.
Aslında, geçici köy
korucularının, içinde yer aldıkları sistemden büyük bir memnuniyetsizlik
duydukları da ortadadır. 2011 yılında yapılan bir saha araştırmasına göre,
geçici köy korucusu olma isteğinin en önemli nedeni işsizlik ve yoksulluktur.
Korucuların yüzde 55’i sistemden memnun olmadığını belirtirken çalışmaya devam
etmek isteyenlerin oranının yüzde 93 düzeyinde olması sisteme bir istihdam
olanağı olarak bakıldığını açıkça göstermektedir. Geçici köy korucusu oldukları
için herhangi bir zorlukla karşılaşmadıklarını belirtenlerin oranı ise sadece
yüzde 4’tür. Araştırma sonuçlarına göre, geçici köy korucuları çalışma
şartlarının ve özlük haklarının iyileştirilmesini ve kendilerine başka
kurumlarda çalışma fırsatı verilmesini talep etmektedirler.
Değerli milletvekilleri, 1985
yılındaki kanun değişikliğiyle, geçici köy koruculuğu oluşturulurken ilgili
maddede, olağanüstü hâl ilanını gerektiren sebeplerden bahsedilmiştir.
Olağanüstü hâl uygulamasına on yıl önce son verildiği bilindiğine göre,
ülkemizdeki gerekçelerin geçici köy korucuları için ortadan kalktığı bir
gerçektir. Önemli olan, bir istihdam için bu işe başvurduklarını söyleyen köy
korucularına istihdam olanakları yaratacak tedbirleri almamız gerekmektedir.
Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bölgenin öncelikli olarak kalkınmasını
hedeflerken sayıları yaklaşık 70-80 bini bulan köy korucularını da önemsiyoruz.
Değerli milletvekilleri, doğu
ve güneydoğunun kalkınması için öncelikli hedefimizin yeterli kamu
kaynaklarının bölgeye aktarılması olduğunun bilincindeyiz. Devlet, kalkınmanın
sorumluluğunu burada üstlenmelidir. Kamu öncülüğünde girişimcilik
yaygınlaştırılmalıdır. Özelleştirme sonrası duran tesisler ekonomiye
kazandırılmalıdır. Bölgede, sosyal devlet uygulamalarına hız verilmelidir.
Yoksullukla mücadele ve sıfır açlık için vatandaşlık hakkı ödemesi ve bunların
da bedelsiz olarak sağlık hizmeti projelerinin uygulanmasına başlanılmalıdır.
Mayın alanları temizlenerek tarıma elverişli hâle getirilmelidir. Sınır
bölgelerindeki mayınların Türk Silahlı Kuvvetlerinin sorumluluğu altında hızla
temizlenmesi sağlanmalı ve Tarım Bakanlığının da yaygın denetimi altında
sözleşmeli organik tarım işletmeciliği yapmaları koşuluyla çevrede yaşayan ve
tarım kooperatifleri bünyesinde örgütlenen topraksız veya az topraklı köylüye
tahsis edilmesi gerekmektedir.
Çatışma döneminin bölgede
yarattığı sosyoekonomik yaralar hızla sarılmalıdır. Doğu ve Güneydoğu
Anadolu’da yaşam kalitesinin hızla gelişmesine katkıda bulunulmalı, terör
ortamının yaratmış olduğu ekonomik mağduriyetler, hak ve hukuk temelinde,
hoşgörü anlayışı çerçevesinde giderilerek gerekli tüm sosyoekonomik önlemler
alınmalıdır. Boşaltılmış köylerin geri dönüşü mutlaka sağlanmalıdır, güvenlikli
ve gönüllülük kriteri çerçevesinde bu köylerin tekrar geri dönüşlerine olanak
verilmelidir.
Görüldüğü gibi, köy
koruculuğunu sadece bir istihdam aracı olarak değil, bölgenin kalkınmışlık ve
gelişmişlik açısından da değerlendirmemiz ve onları da güneydoğu ve doğunun
ekonomik sistemine katmamız gerekmektedir. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
bu sistemin devletin güvenlik zafiyetinden kaynaklandığını ve devletin güvenlik
güçlerinin görevlerini yerine getirmemesinden kaynaklanan bu açıktan dolayı
oluşturulan köy korucularının, artık kurumlarının daha fazla sürdürülemez
olduğunu görmekteyiz.
Bu nedenle, vermiş olduğumuz
kanun teklifleriyle, geçici köy korucularının ve çalışma şartlarının, özlük
haklarının iyileştirilmesini ama sonuç itibarıyla da geçici köy korucularının
kaldırılarak, devletin asli güvenlik güçleri varsa, onların görevlerini yerine
getirmesini öneriyoruz.
Kanun teklifimizde,
çalıştıkları her yıl için yüz seksen gün yıpranma payı getiriyoruz köy
korucularımıza. Böylece, on yıl görev yapanların on beş yıllık bir hizmet
süresi olacak, emeklilik yaşını da 45’e indirmek suretiyle, on beş yıllık
hizmeti olanlara çalışırken aldıkları maaşı emeklilikte alacak şekilde emekli
olma hakkı getiriyoruz. Bu konuyu görüştüğümüz zaman, umuyorum ki, bütün
partiler de ortak bir görüş, irade beyanında bulunurlar. Yaş ya da çalışma
süresini doldurmayanlara ise bu şartları yerine getirinceye kadar kamu
kurumlarında çalışma olanağı sağlıyoruz yani burada, köy korucularının hemen
tasfiye değil, bu kişilerin mağduriyetlerini giderecek ve taleplerini yerine
getirecek sosyal güvenceye kavuşturulmalarını arzu ediyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye’de parlamenter demokrasiyi
kuran ve çok partili sisteme Türkiye’yi götüren bir partidir. Dün Mısır’da
gerçekleştirilmiş olan askerî darbede Cumhuriyet Halk Partisinin görüşü çok
açıktır ve çok nettir. İnsan haklarını, özgürlüğü, demokrasiyi, hukukun
üstünlüğünü ve çok partili siyasal yaşamı savunan Cumhuriyet Halk Partisinin
darbeler karşısındaki durumu çok açıktır. Cumhuriyet Halk Partisi, dünyanın
neresinde olursa olsun hatta Türkiye’de bu konu konuşulduğu zaman dahi
darbelerin her zaman karşısında olmuştur, karşısında olmaya da devam edecektir.
Bu konuda, Cumhuriyet Halk Partisinin geçmiş dönemlerde darbelerden en zarar
gören partilerden biri olduğunu hepinizin hatırlaması gerekmektedir. Darbelerin
mağduru olmuş bir partinin, elbette ki, dünyanın neresinde olursa olsun bir
darbenin karşısında olması kadar hepimiz açısından önem arz eden bir durum
olamaz. Cumhuriyet Halk Partisi ve tüm üyeleri, başta Genel Başkanı olmak üzere
bütün en sade üyelerine kadar tümüyle darbelere karşıdır. Türkiye’de biz
demokrasiyi işletmek istiyoruz. Türkiye’de sorunlarımızı konuşarak ve mutlaka
sandıkta çözmek istiyoruz. Bu amaçta olan Cumhuriyet Halk Partisinin bütün
üyelerinin her biri, hiç şüpheniz olmasın ki, sokağa inen tankların karşısında
korkusuzca duracaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sağ olun. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi
grup önerisi aleyhinde söz isteyen Ali Ercoşkun, Bolu Milletvekili…
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) –
Sayın Salih Koca konuşacak efendim.
BAŞKAN – Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
SALİH KOCA (Eskişehir) –
Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz; Milliyetçi Hareket Partisi grup
önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi
kurulduğu ilk günden beri, bu ülkede yaşayan 75 milyonun hak ve hukukunu
savunmak adına, adaleti sağlamak adına gereken imkânlar, devletimizin imkânları
dâhilinde gereken tüm çalışmaları yapmış ve bundan sonra da yapmaya devam
edecek. Önemli olan ülkemizde birlik ve beraberliği sağlamak, kardeşliği
sağlamak, milleti ile devletini barıştırmak ve barışık bir ülke hâline bu
ülkeyi getirmek.
Bizler, kurulduğu günden beri
işçimizin, memurumuzun, kısacası tüm çalışanlarımızın hak ve hukuklarını
koruduk ve gözettik, bu süre içerisinde de enflasyona ezdirmediğimiz gibi,
enflasyon üzerinde, on yıllık dönem içerisinde, yüzde 140’lara varan bir
enflasyon olmasına rağmen en az yüzde 250’ler ile 750’lere varan oranlarda
maaşlarda iyileştirmeler yapıldı, hak ve hukuklar korunmaya çalışıldı ve bundan
sonra da bu hassasiyetle, inanıyorum ki Hükûmetimizin ve partimizin
politikaları devam edecek, çalışmaları aynı şekilde sürecektir.
Ben, bu vesileyle, bundan
sonraki dönemde, hem köy korucularımızın hem tüm bu ülkenin birlik ve
beraberliği için mücadele etmiş çalışanlarımızın hak ve hukuklarının
korunacağını ve korunması konusunda gerekli çalışmaların yapılacağına
inanıyorum.
Belirlenmiş çalışmalar ve takvim
doğrultusunda Genel Kurulumuzun çalışmalarını sürdürmesinin uygun olacağını
düşünüyor, MHP grup önerisinin aleyhinde olduğumuzu bildiriyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Başkanım, karar yeter sayısı.
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket
Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler... Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 16.08
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.18
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 130’uncu Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi
grup önerisinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi öneriyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler…
Kâtip üyeler arasında
anlaşmazlık olduğu için elektronik cihazla oylama yapacağız.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi kabul edilmemiştir,
karar yeter sayısı vardır.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
3.- CHP Grubunun, Çorum Milletvekili Tufan Köse ve arkadaşları
tarafından Çorum olaylarının sorumlularının, amaçlarının ve olayların arkasında
bulunan unsurların ortaya çıkarılması amacıyla 11/4/2013 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin,
Genel Kurulun 4 Temmuz 2013 Perşembe günkü
birleşiminde okunarak görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 4/7/2013
Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu
maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Engin
Altay
Sinop
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Çorum Milletvekili Tufan Köse
ve 24 milletvekili tarafından 11/4/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Çorum olaylarının sorumlularının, amaçlarının ve olayların
arkasında bulunan unsurların ortaya çıkarılması amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırma önergesinin (852 sıra nolu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 4/7/2013 Perşembe günlü birleşimde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Tufan Köse, Çorum Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi, dünyada Mussolini,
Hitler, Franco, Salazar ve benzeri faşist diktatörler iktidarda iken, iktidar
var iken “Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir.” diyerek millet iradesini
kutsayan, çok partili yaşamı ülkemize, ülkemizin siyasal tarihine ve siyasal
yaşamına getiren bir geleneğin partisidir. Bu tarihî misyonuyla Cumhuriyet Halk
Partisi, millet iradesine, halk iradesine dışarıdan yapılacak her türlü
müdahaleye ilkesel olarak karşı çıkar ve onunla mücadele eder. Bu anlamda,
Mısır’da yapılan askerî darbeye, askerî müdahaleye de karşı olduğumuzu ve
kınadığımızın bilinmesini istiyoruz. Ancak, sandıktan alınan oydan sonra
kitlelerin duyarlılıklarına kulakların tıkatılmaması, fırsatçılara fırsat
verilmemesi hususlarında da hepimize bir ders olmasını diliyorum.
Ulusal şairimiz Nazım
Hikmet’in “İstiklal” şiirinden bir dörtlükle de yoksul Mısır halkını buradan
selamlamak istiyorum:
“Mısırlı kardeşim,
Şarkılarımız kardeştir,
İsimlerimiz kardeş,
Yoksulluğumuz kardeştir,
Yorgunluğumuz kardeş.”
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin 12 Eylül faşist darbesine giden
yola döşenmiş önemli taşlardan birisi olan Çorum olaylarının, Çorum katliamının
faillerinin ortaya çıkarılması, olayların, katliamın arkasındaki sırrın, gizin
ortaya çıkarılması için grubumuzca verilen Meclis araştırması açılması önergesiyle
ilgili olarak söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım.
Bugün 4 Temmuz 2013, Çorum
katliamının 33’üncü yıl dönümü; otuz üç yıl önce, 1980 yılının Mayısının
sonunda başlayan ve aralıklarla iki aşamada yaklaşık kırk gün süren olaylarda
içlerinde yaşlıların, hamile kadınların, çocukların ve engellilerin de
bulunduğu 57 yurttaşımızın yakılarak, vurularak, bıçaklanarak, işkence edilerek
katledildikleri gündür. Yalnızca 4 Temmuz günü 17 kişi katledilmiştir. Anıları
önünde saygıyla eğiliyorum.
Çorum katliamı, ülke
genelinde işlenen siyasal cinayetlerden, Gazi olaylarından, Malatya, Maraş
katliamlarından, 1969 kanlı pazarından, 1 Mayıs 1977’den, Bahçelievler
katliamından soyutlanarak değerlendirilemez. Bu katliamlar, emperyalist güçler
ve onların yerli iş birlikçilerinin, etnik ve mezhep topluluklarının iç içe
yaşadığı Doğu, Güneydoğu ve İç Anadolu’da gelişen toplumsal muhalefeti
bastırmak, baskı ve katliamlarla onları susturmak, solcu ve Alevileri göçe
zorlayarak 12 Eylüle giden yola döşenmiş bir taştır.
Katliamlarla yüzleşilmeden
yenileri engellenemez. MHP Grup Başkan Vekili Sayın Mehmet Şandır’ın söylediği
gibi, bugün ben burada yaraları kanatmak için konuşmuyorum. Çorum’da
yaşananların, Sivas’ta yaşananların, Gazi’de yaşananların, Uludere’de
yaşananların hafızalardan silinmemesi bu bakımdan da önemlidir. Çorum katliamı
aydınlatılamamıştır, aydınlatılmalıdır; aydınlatılmadan yurdumuza gerçek
demokrasinin gelmesi ve demokrasinin içselleştirilmesi de mümkün değildir.
Değerli arkadaşlar, 17
kişinin katledildiği 4 Temmuz 1980 asla unutulmaması gereken bir tarih ve
olaydır. Keza, 2 Temmuz 1993 de asla unutmamamız ve unutturmamamız gereken bir
tarih. Gazi Mahallesi de öyle, Uludere de öyle, 1 Mayıs da öyle unutulmaması ve
unutturulmaması gereken tarih ve olaylardır. Ancak, öyle kin ve nefret
biriktirmek için değil, acılarımızı tazelemek için değil, bir daha böylesi
acılar asla ve asla yaşanmasın diye unutmamak ve unutturmamak gerekir.
Faillerini, gerçek faillerini, faillerin arkasında duranları bulup en ağır
biçimde cezalandırmak için unutmamak ve unutturmamak gerekir. Böylesi
barbarlıkların bu topraklardan, yeryüzünden sonsuza dek sökülüp atılması için
unutmamak ve unutturmamak gerekir. Unutmayacağız, unutturmayacağız.
Peki, değerli arkadaşlarım,
Çorum’daki katliamın üzerinden otuz üç yıl geçtikten sonra, Sivas katliamının
üzerinden yirmi yıl geçtikten sonra bu katliamlara bahane edilen hususlar
ortadan kalkmış mıdır; siyasi ortam daha mı yumuşamıştır, daha mı
demokratikleşmiştir ya da katliamın yapıldığı atmosferle bugünkü atmosfer
arasında çok mu fark vardır; iktidarların mı söylemleri değişmiştir,
siyasetçilerin mi söylemleri değişmiştir? Hepimiz biliyoruz ve görüyoruz ki
hiçbirisi değişmemiştir. Hatta, o kadar çok benzerlikler var ki bir kısmını
sizinle paylaşmak istiyorum. Örneğin, Çorum’daki olayların başlangıcı, 4
Temmuzda 17 kişinin öldürülmesine sebep olan olayların başlangıcı bir cuma
gününe rast geliyor ve cuma günü Çorum’da bir caminin bombalandığı ve
Müslümanların katledildiği yalanı ve iftirası Çorum’da polis telsizi de dâhil
olmak üzere birçok yerden geçiyor. Bu neyi hatırlatıyor bize? Bugün de Sayın
Başbakan, İstanbul’daki bir camide alkol tüketildiğini ve ahlaka aykırı
hareketler yapıldığını söyleyerek bir kısım insanları tahrik ediyor ve
ayrımcılığı körüklüyor.
Yine, TRT ne yaptı bu Gezi
olaylarında? TRT bu Gezi olaylarında geçmişte olmuş, başka yerlerde olmuş bir
Türk Bayrağı yakılması hadisesini Türkiye’deki insanlarımıza defalarca
izleterek yine tahrikçilik yaptı. Peki, 1980’de ne yapmış TRT? 1980’de de
Müslümanların katledildiği, cami bombalanarak Müslümanların katledildiği
iftirasını defalarca yayında, altyazı ve haberlerinde vererek insanları tahrik
etmiştir yani kafa aynı kafa, zihniyet aynı zihniyet.
Peki, 19 Mayıs, Çorum
olaylarının başlamasından bir hafta önce, yine, “Müslüman Kardeşler” isimli ya
da “Müslüman Gençler” isimli bir topluluk, kız öğrencilerin kıyafetlerini
bahane ederek insanları tahrik ediyor. Yani, Gezi Parkı’nda da -anımsatayım
hemen- yine Sayın Başbakanın söylemiyle söylüyorum: “Oralar sidik kokuyor,
orada insanlar prezervatif bulmuşlar.” diyerek orada yaşayan insanlara karşı
bir kısım grupları tahrik etmişti.
Peki, sadece Başbakan mı
yapıyor bunu? Sadece Başbakan yapmıyor, iktidarın bütün temsilcileri de
yapıyor. Bülent Arınç, 10’uncu Yıl Marşı’ndan rahatsız. Neyinden rahatsızsın
sen kardeşim 10’uncu Yıl Marşı’nın? 15 milyon gençten mi rahatsızsın?
AHMET YENİ (Samsun) –
100’üncü yıla geliyoruz.
TUFAN KÖSE (Devamla) - Asabı
bozuluyormuş. Demir yollarından, demir ağlarından mı rahatsızsın yoksa, açık
alından mı rahatsızsın? Bunu da söyle, bunu da bilmek istiyor bu vatandaş.
MİHRİMAH BELMA SATIR
(İstanbul) – Onu da biz örüyoruz, biz. Demir ağlarla ördük Türkiye’yi.
TUFAN KÖSE (Devamla) - Peki,
sadece Hükûmet mi yapıyor bunu? Belediye başkanları da yapıyor, belediye
başkanları da yapıyor.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) –
100’üncü yıl marşı yazdık.
TUFAN KÖSE (Devamla) - Bakın
kardeşim, bakın arkadaşlarım…
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Sen
hâlâ 10’uncu yıldasın.
TUFAN KÖSE (Devamla) -
…Bülent Arınç’a “Bülent” diye hitap ediyor bizim bir kısım milletvekilimiz, ben
düşünüyordum “Ya ayıp ediyorlar, Sayın Başbakan Yardımcısına niye ‘Bülent’
diyorlar?” diye. Bülent Arınç Çorum’a gidiyor, hâlâ daha aklanmamış herhangi
bir mahkeme kararıyla ve bir Meclis kararıyla da itibarı iade edilmemiş
İskilipli Atıf Hoca’nın ismini bir parka verirken “Sayın…” sayın da demiyor
“Çorum Milletvekili Tufan, dinle, ben sana buradan hitap ediyorum.” diye suç
işliyor, saygısızlık yapıyor, ülkemizin değerlerine saldırıda bulunuyor,
cumhuriyet değerlerimize.
Peki, başka ne yapıyoruz?
Belediye başkanları, Çorum’un Belediye Başkanı, bakın, sizin de 22’nci
Dönemdeki milletvekili arkadaşınız. Çorum’un Belediye Başkanı, Çorum’da, bizce
ve bize göre tüm halkımızca cumhuriyet değerlerine sahip çıkan, Türkiye’de
cumhuriyet hukukunun kurulmasında, cumhuriyet hukukunun yaşatılmasında ve
cumhuriyet hukukunun Türkçeleştirilmesinde, öz Türkçeleşmesinde çok büyük emeği
geçen Profesör Doktor Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nun adını o parktan çıkarıyor
ama başka bir parka da İskilipli Atıf Hoca’nın ismini veriyor yani suçu ve
suçluyu övüyor.
Değerli arkadaşlarım,
bunlarla da bitmiyor, bunların hiçbirisi sosyal barışa hizmet etmiyor. Sayın
Başbakan, öldürülen insanları mezhebiyle tanımlıyor, “54 tane Sünni
vatandaşımız öldürüldü.” diye.
Şimdi, tabii, tüm bu
yaşananlara rağmen Aleviler, eşit yurttaşlık talebinden ve inançlarından ve
bildikleri gibi yaşamaktan vazgeçmemişlerdir, asla da vazgeçmeyeceklerdir.
Yani, sizlerin söylediği gibi Alevilerin inancı inanç değil midir? Yani,
cemevlerini niye ibadethane yapmıyorsunuz, cemevlerinin ibadethane yapılmasına
niye karşı çıkıyorsunuz? Yani, siz, zannediyor musunuz ki Aleviler elektrik, su
parasını almıyorsunuz diye inançlarını satacaklar 2 kuruş paraya? Yani, siz,
inançlarınızı satıyor musunuz parayla da Aleviler satsın? “Gitsin camide ibadet
etsinler.” bu söylenecek laf mıdır? Demokratik hak ve özgürlükler, değerli
arkadaşlarım, pazarlık konusu yapılamaz. Ne zaman ki demokratik hak ve
özgürlükler pazarlık konusu yapılmayacak, ülkemize gerçek demokrasi de o zaman
gelecektir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisi aleyhinde söz isteyen Ramazan Can, Kırıkkale Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisinin aleyhinde olduğumuzu beyan ediyorum.
Öncelikle şunu söylemek
istiyorum: 33’üncü yıl dönümünde gerek Çorum gerek Sivas gerekse Kahramanmaraş
gerekse 1 Mayısta hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet
diliyorum, yakınlarına da başsağlığı dileklerimi tekrar iletiyorum.
Demin, hatip bir şeylerden
bahsetti, “Darbeye karşıyım.” dedi. Gerçekten darbeye karşı, hukukun
üstünlüğüne, demokrasiye inanan bir demokrat milletvekili “Darbeye karşıyım
ama…” diye başlayan cümle kurmaz, kuramaz.
Yine, Çorum Belediye
Başkanından burada bahsetti, Çorum Belediye Başkanının, Hıfzı Veldet
Velidedeoğlu’nun adına olan parkın ya da caddenin ismini, “İskilipli Atıf Hoca”
diye değiştirdiğinden bahsetti. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nun, ben İstanbul
Hukuk Fakültesi mezunuyum, İstanbul Hukuk Fakültesinde de bir amfisi vardır.
Orada dedim ki kendi kendime: “Hukuk adamı yetiştiren, demokrat insanlar
yetiştiren bir fakültede Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nun niye ismi var.” diye de
düşünmedim değil. Çünkü, biliyorsunuz, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, ihtilalden
sonra generallere “Nasıl anayasa istiyorsanız o şeklide hazırlayalım paşam.”
diyen, maalesef akademik unvan taşıyan bir hocadır.
Tabii ki İskilipli Atıf
Hoca’nın ismini verecekti. İskilipli Atıf Hoca darağacına çekilirken
göstermelik mahkemelerle, göstermelik ilamla maalesef infaz edilmiştir,
maalesef katledilmiştir. Tabii ki onun ismini yaşatmak da Çorum Belediye
Başkanına nasip olmuştur. Muzaffer kardeşime de saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Evet, 1980 yılına gelinirken
bazı hadiseler yaşandı. Temelinde ne vardır? Temelinde darbeye zemin hazırlamak
vardır. Darbeye zemin hazırlayanlar, darbeciler kilometre taşlarını özenle
taşırlar ve özenle döşerler. Bunun sebeplerinden biri de şudur: Toplumda meşru
bir zemin oluşturmak. Kaotik ortam oluşturarak, faili meçhul cinayetler
oluşturarak, fail meçhul cinayetlere sebep olarak ve diğer taraftan da
sokakları illegal örgütler marifetiyle, derin yapılar marifetiyle terörize
ederek iktidarı, seçimle, sandıkla gelmiş millî iradeyi istiskal ederek, küçük
düşürerek toplumda “Darbe yapılsın, iyi ki ordu var, iyi ki bu yapılar var.”
dedirtmek için kaotik ortam oluşturmaya gayret ederler.
TUFAN KÖSE (Çorum) – Başbakan
tahrik ediyor.
RAMAZAN CAN (Devamla) - Bunun
en önemli göstergelerinden biri de meşhur Maraş olayları, yine Çorum olayları.
Peki, şunu söyleyebilir
misiniz, “Çorum olayları, 1 Mayıs olayları ve Maraş olaylarından sonra darbe
yapılmadı.” diyebilir misiniz? Darbeye zemin oluşturmak için bu faili meçhul
cinayetler oluşturulmuştur. Nitekim, o dönemin yargılamasını yapan hâkimler ve
savcılar ve o dönemde yargılananların demeçlerinden anlaşılan şudur ki: Sağ
elini kaldıran, namaz kılanlara “gerici” dedik, sol elini kaldıranlara
“komünist” dedik. Aynı silah sağcılara verildi, solcular öldürüldü öğleden
önceki olaylarda; öğleden sonraki olaylarda ise solculara silah verildi,
sağcılar öldürüldü. Ülkücülere silah verildi, komünistler öldürüldü;
komünistlere silah verildi, ülkücüler öldürüldü.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Ülkücüleri bırak, kendini anlat.
RAMAZAN CAN (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, aynı silahtan aynı kurşunla öldürüldü bu insanlarımız. Bu
tamamen derin bir yapının mahsulüydü. O nedenle dikkat etmemiz lazım. Nitekim,
faili meçhul cinayetlerle birlikte ülkede kaotik ortam oluşturmaya çalışanlar,
60 ihtilalinde, 6-7 Eylül olaylarıyla da birlikte farklı dine mensup insanları,
vatandaşlarımızı birbirine kırdırtmaya çalıştılar ve 60 ihtilaline giden süreci
başlattılar. 80’e geldiğimizde ise Alevi-Sünni çatışması, ülkücü-komünist
çatışması, inanan-inanmayan çatışması yaptılar ve başarıya ulaştılar.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Komünist kim ya?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Siz
neredeydiniz, siz?
RAMAZAN CAN (Devamla) – Yine,
28 Şubat sürecine geldiğimizde ise bir dönemden hatırlayın arkadaşlar, daha beş
altı sene öncesine kadar da aynı olaylar meşru değil miydi? “İrtica hortladı,
laiklik elden gidiyor.” Bütün bunlar aslında bir darbeye zemin oluşturmak için
seçilmiş yollardan biriydi. Nitekim, ekonomiyi de idare edemediklerinden dolayı
2002’de kriz oldu ve milletin insanlarını millet seçimle iktidara getirdi ve AK
PARTİ iktidarına da aynı şekilde darbe yapmaya çalıştılar. Bu nasıl bir
darbeydi? Baktılar ki sokakları terörize edemiyorlar, derin yapılarla birtakım
şeyler yapmaya çalıştılar, ondan da netice alamadılar. Ondan sonra da
cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde 367 ucubesini ortaya getirdiler. Bundan da
sonuç alamayınca ne yapmak istediler? Meşru yoldan halkın oyuyla iktidara
gelmiş Hükûmete karşı dava açtırdılar. Bütün bu yapılar, hukuk dışı yapılardı.
Ama, bir şeyi unuttular, 2002’den sonra AK PARTİ iktidara geldiğinde
muhalefetin unuttuğu şey şuydu: Milletin insanları, milletin adamları iktidara
gelmişti ve milletten almış olduğu yetkiye sahip çıktılar, başının üstünde
tuttular.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Amerika’nın
destekçileri gelmişti, Amerika’nın destekçileri.
TUFAN KÖSE (Çorum) – 28 Şubat
sizi iktidara getirmek için yapıldı.
RAMAZAN CAN (Devamla) – Bu
millî iradeye sahip çıkan iktidar, görülmüş bir şey değildi bu zamana kadar.
Nitekim, postalı görüp şapkasını alıp gidenlerden değildi bu iktidar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Netice itibarıyla, AK PARTİ
Genel Başkanının dik durması ve demokrasi ve hukuk devletine inanması gereğince
bunlara set çekti ve darbe ortamı oluşturamadılar. Bu darbe ortamını
oluşturamayan zihniyet, Gezi Parkı’nda çıkan uluslararası bağlantıların da
etkisiyle, orada çıkan isyana mal bulmuş mağribi gibi saldırmaya çalıştılar.
Ama, şu var ki Gezi Parkı’ndaki olayları dizayn eden yapı da bunları o Gezi
Parkı’na almadı.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ya,
onlar yalanlar, sen inanıyorsun, kendin de inanıyorsun.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) –
Gezi Parkı’ndakiler tatilde; Çeşme’de, Bodrum’da.
RAMAZAN CAN (Devamla) -
Netice itibarıyla aslında Gezi Parkı’nda olay çıkaranların da haklı bir
gerekçesi vardı. O gerekçe nedir biliyor musunuz değerli arkadaşlar? İktidara
gelmeye umudu kalmayan, aslında sandıktan almadıkları yetkiyi, imtiyazı belli
şekilde alan, aslında çoğunluğu sandık iradesine dayanmayan bu yapı bir şekilde
iktidara sahip oluyordu. Ama, güvendikleri dağlara karlar yağdı, o yapı
Silivri’de “Ergenekon” adı altında yargılanıyor, “Balyoz”da yargılanıyor. Netice
itibarıyla oradan cesaret alamadılar, “Nasıl bir hâl çaresine bakalım?” diye
düşündüler, dediler ki: “Biz muhalefet partisini dizayn edelim.” Muhalefet
partisini de bir kasetle dizayn ettiler ama oradan da sonuç alamadılar.
Gerçekten çaresizlik…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Kaseti niye bulamadınız? Bir tweet’i buluyorsunuz da bunu niye bulamıyorsunuz?
Yapan olunca bulunmuyor değil mi?
RAMAZAN CAN (Devamla) -
Arkadaşlar, çaresiz olmak gerçekten zor bir durum. Çaresiz olmak o kadar zor
bir durum ki ben sizlerin durumunu da iyi anlıyorum. Gerçekten, sizlere oy
veren, sizlerden ümit bekleyen değerli hemşehrilerimizin, değerli
vatandaşlarımızın durumunu da iyi anlıyorum, onlar da çaresiz. Keşke muhalefet
olsanız da, iktidar olmaya aday olsanız da o kişilere ümit verseniz. O kişilere
ümit verseydiniz bu Gezi Parkı olayı, Gezi Parkı hadisesi olmayacaktı.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; burada özellikle Çorum’la ilgili olaylara da kısmen değinmek
istiyorum. Çorum’da davalarda avukatlık yapan Avukat Sadık Eral diyor ki: “Aynı
şekilde, toplum mühendisleri önce sol kesime silah verdi, sağcılar öldü; aynı
silahı sağ kesime verdi, solcular öldü; neticede aynı silahla kardeşler
öldürüldü.”
Yine, Çorum olaylarıyla
ilgili olarak dönemin Cumhuriyet Başsavcısı Ertem Türker de diyor ki: “Öğleden
önce çıkan olaylarda aynı silahla vurulan Alevi vatandaşlarımız, öğleden sonra
aynı silahla vurulan Sünni vatandaşlarımız hep aynı silahlarla öldürülmüştür.”
(AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar, gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, dinleyemiyoruz. Arkadaşımız çok önemli meseleler söylüyor.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
RAMAZAN CAN (Devamla) – 12
Eylül darbesine zemin hazırlamak için Çorum olayları tezgâhlanmıştır. Bu bir
mizansendir, bir tiyatrodur. 12 Eylül darbesini gören Çorumlu hemşehrilerimiz
acı tecrübeyi tatmışlar ve büyük olgunlukla…
TUFAN KÖSE (Çorum) – Aynısını
bugün Başbakan yapıyor.
BAŞKAN – Sayın Köse…
RAMAZAN CAN (Devamla) - Sayın
Tufan Köse, değerli hemşehrilerimiz, Çorumlu hemşehrilerimiz, bu kirli
senaryoyu tanımışlardır, Gezi Parkı olaylarını da Çorum’a taşımak isteyen
provokatörlere prim vermemişlerdir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Çorum’da “Cami yaktı.” diyenler ile “Camide içki içiliyor.” diyenler aynı
mantıktadır, aynı zihniyettedir; aynı provokatörlüktür.
BAŞKAN – Sayın Akar…
RAMAZAN CAN (Devamla) - Bütün Çorumlu hemşehrilerimize aklıselim
davrandıkları için teşekkür ediyor, onlara saygılar sunuyorum ve Allah onlardan
razı olsun diyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
artık, Türkiye eski Türkiye değil; 2002’den bu yana gelişen, değişen bir
Türkiye var. Daha önce ellerinde imtiyazları olan gerçekte azınlık olan
çoğunluğa hükmedenler, milletin vermediği yetkiyi vesayet kanalıyla
kullananlar, işte bunlar imtiyazlarını kaybetmeye başladılar ve asıl yetki
milletin temsilcilerine verildi. Milletten yetkiyi alan milletin adamları
karanlık olayların üzerine gitti, neticede kimsenin yargıdan ve hukuktan muaf
olmadığı ortaya çıktı. Kimsenin silahı ya da namlusu ya da rütbesi ya da
apoleti ya da makamı ya da statüsü ya da mezhebi ya da ırkı ya da dini ya da
mesleğinin yargılanmasına engel olmadığına bütün Türkiye şahit oldu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Hukukun üstünlüğü, eşitliği
ortaya çıktı. İşte bu nimetler AK PARTİ dönemlerinde oldu. AK PARTİ’ye teşekkür
ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın
Başkan, darbeye karşı olduğumu açıkça, Cumhuriyet Halk Partisi geleneğiyle
birlikte anlattığım hâlde beni darbeci olmakla suçladı. Ona iki dakika cevap
vermek istiyorum.
BAŞKAN – Ne söyledi de sizi
darbeci olarak suçladı?
TUFAN KÖSE (Çorum) –
“’Darbeye karşıyım ama’ diye başlayarak bir milletvekiline yakışmıyor.” diye devam
etti.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Köse,
iki dakika söz veriyorum sataşma nedeniyle.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin, Kırıkkale Milletvekili Ramazan
Can’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
TUFAN KÖSE (Çorum) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Şimdi, önce İskilipli Atıf
Hoca’dan başlamak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
hukukçular bilir, bir mahkemenin verdiği karar -hukukçu olmayanlar laf atmasın- ancak
iadei muhakeme kararıyla ya da Türkiye Büyük Millet Meclisinin alacağı bir af
kararıyla ortadan kaldırılabilir; her ikisi de İskilipli Atıf Hoca için mevcut
değildir. İskilipli Atıf Hoca’nın yargılanmasını tartışmıyorum, kendisi vatan
hainliği suçlamasından cezalandırılmıştır. Onun isminin bir parka verilmesi
suçu ve suçluyu övmek suçudur. (AK PARTİ sıralarından “Allah, Allah!” sesleri)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Allah Allah!
TUFAN KÖSE (Devamla) – Zamanı
gelince yargılanacaksınız bu suçtan. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Vay
be! Ayıp be!
TUFAN KÖSE (Devamla) – Artı,
İskilipli Atıf Hoca’nın ismini bir parka vermek zimmet, ihtilas, irtikap,
ihaleye fesat karıştırma suçundan yargılanan Çorum Belediye Başkanını
kurtarmaya yetmeyecektir. Bunu da buradan söylemek istiyorum, bilginiz olsun.
Şimdi, 12 Eylüle giden yolda
yapılanlarla bugün yapılanların aynı olduğunu söyledim, ısrarcıyım bu konumda.
Az evvel “Başbakan darbe tahrikçisi” dedim, Başbakan darbe tahrikçisi. Aynı
“Camiye bomba attılar, Müslümanları katlediyor.” diyen zihniyetle…
AHMET YENİ (Samsun) –
Övmediniz mi o isimleri?
TUFAN KÖSE (Çorum) – “Camide
içki içiyorlar, gayriahlaki hareketler yapıyorlar.” diyen zihniyetin hiçbir
farkı yoktur Ahmet Bey. Bunu bugün Başbakan yapıyor, dün de başkaları yapmıştı.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Hâlâ olayları kavrayamamışsın, hâlâ.
TUFAN KÖSE (Devamla) – Şimdi,
değerli arkadaşlarım, hiç kahramanlık yapmayın. Amerika’nın destek vermediği
hiçbir darbenin başarılı olma şansı yok. Bugün Amerika’yla çok iyi ilişki
içerisindesiniz. Ne diyor Sayın Başbakanınız?
AHMET YENİ (Samsun) – Senin
de Başbakanın değil mi o?
TUFAN KÖSE (Devamla) –
“Allah, Amerika Başkanını İsa Mesih’in yolundan ayırmasın.” diyor. Çok iyi
geçiniyorsunuz, Türkiye’de darbe filan olmaz. Eğer Amerika isterse sizi
içinizden bölerek sivil darbe bile yaptırır, bunu unutmayın. O zaman da buna
karşı çıkacak yine Cumhuriyet Halk Partisi Partisinin Türkiye Büyük Millet
Meclisi çoğunluğu ve örgütleridir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın
Başkan, tutanaklara geçmesi bakımından, müsaade ederseniz…
Sayın hatip, bugüne kadar
gelmiş geçmiş bütün hükûmetler içerisinde sadece şu anki iktidar partisi
Hükûmetinin ve Sayın Başbakanın milletin adamları olduğunu söyleyerek bundan
önceki hükûmet mensuplarına, başbakanlara bir haksızlık etmiştir.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) –
Şapkalarını alıp gittiler.
ENGİN ALTAY (Sinop) - 1960,
1961, 1971, 1974…
YILMAZ TUNÇ (Bartın) –
Şapkalarını alıp gittiler.
ENGİN ALTAY (Sinop) –
Terbiyesizlik yapma!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sen
terbiyesizsin! Ne demek ya?
ENGİN ALTAY (Sinop) –
Konuşuyorum burada, saygılı ol biraz! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Öyle söyleme…
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
ENGİN ALTAY (Sinop) – 1960,
1961, 1971, 1974 ve 1980, 1983 dönemleri dışındaki gelmiş geçmiş bütün başbakanlar
ve hükûmetler milletin adamlarıdır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) –
Şapkasını alıp gidenlerdi…
ENGİN ALTAY (Sinop) –
Konuşma!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Milletin adamlarını astılar, belli!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sen
kendine bak, asıl terbiyesiz sensin!
ENGİN ALTAY (Sinop) – Bak,
ukalalık yapma, saygılı ol biraz! (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı
laf atmalar, gürültüler)
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, Çorum Milletvekili Tufan Köse ve arkadaşları
tarafından Çorum olaylarının sorumlularının, amaçlarının ve olayların arkasında
bulunan unsurların ortaya çıkarılması amacıyla 11/4/2013 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin,
Genel Kurulun 4 Temmuz 2013 Perşembe günkü
birleşiminde okunarak görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Sırrı Sakık, Muş milletvekili.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Başkan, Türkiye halklarının değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla sevgiyle
selamlıyorum. (AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar)
ENGİN ALTAY (Sinop) – Ne
yapmaya çalışıyorsunuz siz burada?
Milletvekili olmayı öğrenin
önce.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Bir dakika…
ENGİN ALTAY (Sinop) –
Başkanım, böyle bir şey yok. Ben burada konuşuyorum, laf atamaz oradan.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Benim, kürsüde konuşan arkadaşıma laf atmayacak. O da atmayacak, o da…
SIRRI SAKIK (Devamla) – Sayın
Başkan…
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Evet,
siz de susturacaksınız.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Önce bir susturacaksın, ondan sonra…
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Arkana
bak, önce arkanı susturacaksın. (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı
laf atmalar, gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.48
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 130’uncu Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisi üzerinde söz isteyen Sırrı Sakık, Muş Milletvekili.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; ben de hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Aslında, burada tabii, önemli
konular konuşuluyor, tartışılıyor. Yani çözüm yeri olarak Parlamentoyu
gördüğümüz için burada bir konsensüs sağlanması lazım. Yani Çorum’da bu vahşet
uygulanmadı mı? Uygulandı. Kahramanmaraş’ta aynı vahşet uygulanmadı mı?
Uygulandı. Gazi’de, Sivas’ta… Yani bu sorunları bu Parlamentonun tartışması,
komisyonlar oluşturması gerekmez mi? Acılarımız yok mu? Buraya çıkan her
arkadaşımız… Yani tarihimiz acılarla, katliamla dolu. Yani sadece biz çıkıp
Sivas’ı, Çorum’u, Kahramanmaraş’ı değil, bir arkadaşımız çıkıp efendim,
İskilipli bilmem hoca efendiyle ilgili, onun hukukunu da savunmak bizim namus
borcumuzdur. Yani o istiklal mahkemelerindeki o zalimane politikaları siz nasıl
tasvip edebilirsiniz? Yani siz ortaklaşmadan biz iç barışımızı nasıl
sağlayabiliriz?
Bugün Mısır’da darbe oluyor,
bazı şahsiyetler postal seslerinden, o askerî darbeden devrim yaratmaya
çalışıyorlar. Ya, postaldan, silahtan yani askerî darbeden devrim yaratılır mı?
Biz dünyanın her yerinde darbelere karşıyız, açık ve net olarak söylüyoruz.
Dünyanın neresinde darbe olursa Barış ve Demokrasi Partisi ‘ama’sız, ‘lakin’siz
bir şekilde darbecilere karşıyız. diyoruz, Her darbeci alçaktır diyoruz.
Ülkemizde de darbe yapanlar alçaktır, başka ülkelerde darbe yapanlar da
alçaktır. Bu kadar kalın çizgilerle söylüyoruz ama biz dönüp diyoruz ki: Eğer
Çorum’da yüzlerce insan katledildiyse, Sivas’ta ve Kahramanmaraş’ta insanlar
katledildiyse ve bu cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar Alevilere zulüm
politikaları uygulandıysa, cumhuriyet öncesi de uygulandıysa Alevilerin de
dönüp şunu sorma hakkı yok mu: Kardeşim, siz bizden ne istiyorsunuz? Biz bu
ülkenin vatandaşları değil miyiz? Canınız sıkıldığında alacaksınız silahınızı,
faşist odaklarınızla sokaklara çıkacaksınız, bizi linç edeceksiniz,
öldüreceksiniz, sonra ortak vatandan bahsedeceksiniz. Aynı sesi Kürtler de
yüksek sesle seslendiriyor: Kardeşim, bu toprakların sahipleriysek bizim
ortaklaşmamız lazım, bize tepeden bakmamanız lazım. Bizim oturup sorunlarımızı
tartışabilir, konuşabilir bir iklim yaratmamız lazım.
Şimdi, bu Parlamento, Allah
aşkına, çıksa, bir komisyon oluştursa, geçmişte Çorum’da, Sivas’ta, Gazi’deki
olaylarla ilgili bir araştırma önergesini kabul etse, dört siyasi partiden
temsilciler bulunsa ne kaybederiz? O katilleri kollamak, korumak bizim
görevimiz mi, yoksa katilleri teşhir etmek Parlamentonun vicdani ve ahlaki
sorumluluğu mudur? Biz kendimizi öyle görüyoruz.
Bakın, yakın tarihimizde
Sivas’ı, Çorum’u, Kahramanmaraş’ı, efendim, 80 öncesi, 80 sonrası… Bir buçuk
yıl önce Roboski’de de aynı şeyler yaşandı. Şimdi Roboski’deki olayların da
üstünü kapattık. Biz hepimiz buralara çıktık, kürsüde onlarca kez dedik ki: Ey
savcılar, sizi göreve davet ediyoruz. Roboski’de 34 insan katledildi. O
katliamı gerçekleştirenler, o katliam için emir verenler, o Heronları
gönderenler, o görüntüleri alıp sonra ‘vurun’ diyenler, muhakkak birileri var. Ama savcılar bir buçuk yıl
dolaştılar, dolaştılar -sonra ne yaptılar biliyor musunuz- askerî savcılara
havale ettiler.
E, siz daha önce burada
anayasa değişikliği yaptınız ey AK PARTİ’liler. Ne yaptınız? Rejime karşı
askerleri tasfiye ettiniz. İyi ettiniz ama yurttaşın hukukunu koruyan anlayışta
siz sınıfta kaldınız. İşte Roboski bu. Roboski’deki olayları siz askerî savcılara
havale ettiniz. Askerî savcı generalini nasıl yargılayacak? İşte asıl sorun
burada. Demokraside çifte standartlar olursa sorunlarımızın çözümüyle ilgili
arpa boyu kadar yol almayız. Bir taraftan 12 Eylül askerlerinden,
Anayasası’ndan hesap sorarsınız, bir taraftan da onların getirdiği Siyasi
Partiler Yasası ve Seçim Kanunu’ndan da iktidar olmayı sağlarsınız. O zaman
dersiniz ki: “Biz askerî darbelere karşıyız.” Hodri meydan, karşıysanız
-anayasayla ilgili çalışmaları sürdürüyorsunuz- gelin, 12 Eylülün ürünü olan
Siyasi Partiler Yasası, Seçim Kanunu, yüzde 10’luk baraj ve Hazine barajını
gelin, birlikte değiştirelim. “Hayır.” Çorum’la ilgili, Sivas’la ilgili bir
komisyon oluşturalım. “Hayır.” Peki, ne yapacağız? Roboski’yle ilgili biz
savcıları göreve davet ediyoruz. “Hayır.” Bir barış iklimi görüşülüyor. Biz
kılı kırk yararak gidiyoruz. Bütün olumsuzluklara rağmen bu sürecin heba
edilmemesi için çok çaba sarf ediyoruz ve çok duyarlıyız da ama tek taraflı
duyarlılık bu işi götürmüyor.
Bakın, bir taraftan barış
görüşmelerinin devam ettiği bir süreçte, biliyoruz, haberimiz de var ama
pratikte hayata yansıyan bir şey yok. Siz barış sürecini sürdürürken karakol
yapamazsınız sevgili arkadaşlarım, yapamazsınız. Siz barış görüşmelerini
sürdürürken, siz havada keşif uçuşları yapamazsınız. Siz barış görüşmeleri
yaparken yeniden köy korucu kadrolarını tahsis edemezsiniz, askerî birlikleri
oralara sevk edemezsiniz. Barışın ruhu neyi emreder biliyor musunuz? Sayın
Başbakan çıkıp iki kelimeyle “Barış görüşmeleri devam ediyor, bu ülkede barış
görüşmeleri sürdüğü müddetçe karakol yapımları asla olmayacak.” diyecek. Tek
kelimeyle, bakın, bu ne kadar, ülkede önemli bir iklim oluşturur, tek bir
kelimeyle biz barışımızı bile sağlayabiliriz. Ama siz bunu yapmadığınız hâlde
ne oluyor? PKK da alttan diyor ki: “Vallahi, bunların bir A projesi var, bir de
B projesi var. B projesi, karakolları inşa ediyorlar, yeniden Kürtlere savaş
açacaklar. Biz ne yaparız? Biz de Kürt gençlerine sesleniriz ‘Ey Kürt gençleri,
bakın, devletin barışla ilgili samimiyeti yoktur, siz de bizlere gelin ve
dağlara sığının.’” Ve şu anda gerilla saflarına epeyce insanın katıldığını da biliyoruz. O vesileyle
bunları söylerken acı gelebilir ama bizim realitemiz bu. Bizim bu konuda
sorumluluklarımız varsa bunun ruhuna uygun hareket etmeliyiz. Yani, Lice’deki insanlar gerçekten karakolun
önüne kadar gidiyor “Bakın, barışın
ruhuna aykırıdır. Siz burada karakol yapıyorsanız, siz bize yeniden savaş açmak
için karakol yapıyorsunuz.” diyorlar ve orada bu insanların üzerine ateş açılıyor, hepsi de sırtından
vuruluyor ve “Medeni Yıldırım” diye bir kardeşimiz yaşamını yitiriyor ve sonra
dönüp ne diyorsunuz? “Efendim, uyuşturucu” diyorsunuz. El vicdan be, el vicdan!
Bakın, dönün uluslararası
arenaya bakın, bütün ülkeler, PKK’yi terörist ilan eden ülkeler bile PKK’ye bu
konuda bin kez teşekkür ediyor. Kürt aileleri, Türk aileleri, Avrupa’dakilerin
hepsi PKK’nin uyuşturucuyla nasıl uluslararası arenada mücadele ettiğini dost
ve düşman hepsi biliyor.
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – PKK?
PKK? El insaf!
SIRRI SAKIK (Devamla) – Evet, evet, açıkça söylüyorum, boş
konuşmuyorum ben, açıkça söylüyorum bunu. Gidin, Avrupa’da, Amerika’da,
dünyanın dört bir tarafında bir tane PKK’liyi uyuşturucuyla iç içe bulursanız
ben burada milletvekilliğinden istifa
ederim ve Türk, Kürt ailelerinin…
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – El
insaf! El insaf!
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Bakın, size açıkça söylüyorum, Kürt ve Türk ailelerinin PKK’ye… Bakın, PKK’ye
saldırabilirsiniz, eleştirebilirsiniz ama iftira ve yalanlarla bu iş yürümez ve
ben emin olun, Avrupa’da binlerce ailenin bu konuda nasıl minnet duygularını
dile getirdiklerine tanıklık ettim “Bizim çocuklarımızı sokaktan, uyuşturucudan
bunlar alıp getirdiler...” Eş Başkanımız size o gün seslendi: “Arkadaşlar, sorun
uyuşturucuysa biz Diyarbakır’dan, Lice’den yüzlerce insanı alıp gidip o
tarlaları talan etmek bizim görevimiz ve bizim böyle insani, vicdani bir
sorumluluğumuz var.” dediler. Sorun uyuşturucu değil.
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) –
Danimarka niye kapattı televizyonları? El insaf!
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Sizden rica ediyorum, sorunun çözümüyle ilgili politikanız, projesiniz yoksa
sadece uyuşturucuya havale ederek sorunu çözemezsiniz. Tek bir şey
yapabilirsiniz: Kardeşim, bu ülkede barış istemeyen güçler var, hâlâ o güçler
direniyor; adı karakol komutanı, adı infaz koruma memuru, adı, efendim, bir
cezaevinde müdür; bu süreçten rahatsızlık duyanlar var. Bu pencereden
bakacaksınız ve barışımızı böyle inşa edeceğiz ve birbirimize tahammül
göstereceğiz. Sivas’ın, Çorum’un, Maraş’ın, hepsinin faillerini araştıracağız.
İstiklal mahkemelerinde kimler katledilmişse onların faillerini bulmak
hepimizin boynunun borcudur. Biz size dostça sesleniyoruz. Bakın, yanı
başımızda olup bitenler bize ders vermiyor mu? Bu sokakları tetikleyenlerin
asıl niyetinin bu olduğunu siz, biz, hepimiz iyi biliyoruz.
Biz bu önergeye olumlu oy
kullanacağız.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, kürsüde, hatip konuşmasına başlarken silahla, tankla, tüfekle,
topla devrim olmayacağını ifade etti, güzel bir cümle kurdu. Her kim ki
şiddetle demokrasiyi getirmeye çalışıyorsa alçaklık yapmıştır. Her kim ki
silahla devrim yapma niteliğinde yapıyorsa halkı kandırıyordur, alçaklık
yapıyordur. Darbeleri herkes lanetlemelidir, Türkiye Büyük Millet Meclisi de
darbeleri lanetliyor. Ama bir terör örgütünü burada överek başka noktalara
doğru götürmek hiçbir milletvekiline yakışan bir hareket değildir. Terör
örgütünü burada övenleri şiddetle kınıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Evet,
Sayın Başkan PKK bir terör örgütüdür, hem de narko-terör örgütüdür. Bu konuda
PKK terör örgütünün uyuşturucu ticareti yaptığı, insan ticareti yaptığı,
kaçakçılık yoluyla doğu ve güney-doğuda başta olmak üzere Kürt kökenli
insanları katlettiği hakkında hükümler vardır. Dolayısıyla PKK terör örgütünü
Türkiye Büyük Millet Meclisinin kürsüsünde kimse aklamaya kalkmasın. Burası
Türk milletinin kürsüsüdür, o bakımdan karakollar da askerimizin ve polisimizin
varlığı da ancak dosta güven, düşmana korku salar. Türk milletinin askerleri ve
polislerini, karakollarını, varlığını hazmedemeyenler milletin egemenliğini
hazmedemeyenlerdir. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sözlerim
yanlış anlaşıldı. Ben bir durum tespiti yapıyorum. Müsaade ederseniz açıklık
getireyim. PKK’nin benim övgülerime ihtiyacı yok.
BAŞKAN – Yerinizden…
Bak, grup başkan vekilleri
yaptı yerlerinden.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Başkan, bu kadar şeyden sonra ben iki kelime söylemek istiyorum.
BAŞKAN – Anladım da Sayın
Sakık, niye itiraz ediyorsunuz? Grup başkan vekilleri yerlerinden konuşuyorlar
da siz niye yerinizden konuşmuyorsunuz?
Bak, sataşma nedeniyle söz
isteseniz ayrı bir şey ama açıklama…
SIRRI SAKIK (Muş) - Ben,
sataşma nedeniyle Parlamentoyu bilgilendirmek istiyorum.
BAŞKAN – Tamam, yerinizden
buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş ve İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın açıklamalarındaki bazı ifadelerine
ilişkin konuşması
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Başkan, şimdi, tabii, sorunları çözmek istemeyenler her şeyi tersten
anlıyorlar. Ben, uyuşturucuyla ilgili, PKK’nin uluslararası arenada, Avrupa’da
ailelerin çocuklarıyla ilgili hassasiyetine vurgu yapmak istedim. PKK’nin benim
övgülerime ihtiyacı yoktur. PKK, bir siyasi harekettir. PKK, otuz yıldır bu
coğrafyada…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Terör örgütüdür!
SIRRI SAKIK (Muş) – Siz öyle
görürsünüz ama halkın…
OKTAY VURAL (İzmir) – PKK,
terör örgütüdür.
SIRRI SAKIK (Muş) - Şimdi,
ben, bu konuda herkesi…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Silahla siyaset yapılmaz!
OKTAY VURAL (İzmir) – Hem de
Kürtleri öldüren bir terör örgütü!
SIRRI SAKIK (Muş) – Bakın,
Sayın Başkan…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Kürtlerin düşmanı!
SIRRI SAKIK (Muş) – Bakın,
biz, hiç birimiz, birilerinin acısını yüceltip birilerinin acılarını yerden
sürüklendirme hakkına sahip değiliz. Ölen insanların…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – 30
bin insanımızı katleden bir terör örgütüdür.
SIRRI SAKIK (Muş) – 50 bin
insan ölmüşse bunun 45 bin insanı Kürt’tür ve Kürt çocuklarıdır.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Öldüren terör örgütü!
SIRRI SAKIK (Muş) - O
vesileyle yani bizim de tasvip etmediğimiz, koşulların getirdiği bir çatışmalı
süreci yaşadık. Hepimiz bu süreçten çok ağır bedeller ödedik. Bugün bu süreci
daha kazasız belasız bir şekilde, nasıl ülkemizde silahlara veda edebiliriz, bu
topraklarda silahları nasıl bu topraklara gömebiliriz çabası içerisindeyiz. Ama
bu şiddetten beslenen, hiçbir argümanları olmayanlar ve sadece bütün bunun
üzerine siyasi hayatlarını inşa edenlerin konuşmalarını ben dikkate de
almıyorum, ciddiye de almıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
SIRRI SAKIK (Muş) - Ama şunu
açıkça söylüyorum, benim orada söylediğim şu: Lice’de, Sayın Başkan, uyuşturucu
yok.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Konu anlaşılmıştır efendim,
SIRRI SAKIK (Muş) - Lice’de
olup bitenler barışa karşı bir suikasttır. Sizi de bunun için uyardım. Ben,
darbelere karşıyım ve silahların da toprağa bir an önce gömülmesi için çaba…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Silahla siyaset olmaz!
BAŞKAN - Sayın Sakık,
teşekkür ediyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın
Başkan, izin verirseniz, tutanaklara geçmesi için buradan…
BAŞKAN – Ama Sayın Kaplan,
lütfen, böyle bir usulümüz…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın
Başkan, sayın hatip…
BAŞKAN - Her sayın
milletvekili, el kaldıran her sayın milletvekilinin konuşma hakkı yok ki, böyle
bir usul yok Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın
Başkan, sayın hatibe cevap verilirken partimizin tümünü…
BAŞKAN – Cevap verdi Sayın
Sakık.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın
Başkan, Türkiye…
BAŞKAN – Sayın Kaplan, böyle
bir usulümüz yok, lütfen… Hayır, böyle bir usulümüz yok. Niye, Sayın Sakık
konuştu. Lütfen ama…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın
Başkan, burada grup başkan vekilleri konuşurken…
BAŞKAN – Sayın Kaplan…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – İzin
verin. Sayın Başkan, bu Mecliste…
BAŞKAN – Ama bu sesinizi
yükseltmekle falan olacak bir hadise değil. Grup başkan vekilleri konuştu,
Sayın Sakık da cevap verdi.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın
Başkan, bakın, bu Mecliste Susurluk çetesi raporu yazılmıştır. Bu ülkede,
bakın, bu ülkede…
BAŞKAN - Sayın Kaplan, böyle
bir usulümüz yok, lütfen…
HASİP KAPLAN (Şırnak) -
…Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz, Eldiven, Balyoz, çeteler türemiştir.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, Çorum Milletvekili Tufan Köse ve arkadaşları
tarafından Çorum olaylarının sorumlularının, amaçlarının ve olayların arkasında
bulunan unsurların ortaya çıkarılması amacıyla 11/4/2013 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin,
Genel Kurulun 4 Temmuz 2013 Perşembe günkü
birleşiminde okunarak görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – Evet, Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen İdris Şahin, Çankırı
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bu
ülkenin, devletin resmî görevlileri bu işleri yapmıştır. Sizler de bunu
göreceksiniz arkadaşlar, bunların hepsini göreceksiniz, hep beraber göreceğiz
bunları. Öyle çıkıp böyle hamaset nutukları atmayın burada, boşu boşuna da
konuşmayın.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 12 Eylül darbesi öncesinde gerçekleşen Çorum
olaylarının sorumlularının, amaçlarının ve olayların arkasında bulunan
unsurların ortaya çıkarılması için Cumhuriyet Halk Partisi tarafından verilmiş
olan Meclis araştırma önergesinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle şunu ifade etmek
isterim ki, meydana gelen hadiseler gerek 12 Eylül öncesinde olsun gerekse 12
Eylül sonrasında Sivas’ta, Başbağlar’da, Gazi Mahallesi’nde meydana gelen
hadiselerin, 12 Eylül öncesinde yine Sivas, Kahramanmaraş ve Çorum’da meydana
gelen hadiselerin hiçbirinin Türk milletinin fertleri tarafından kabul görmesi
mümkün değildir. O hadiseler son derece acıdır. Otuz yılı aşkın bir süre geçmiş
olmasına rağmen, hâlâ bizlerin içini acıtmakta ve eylemlerin faillerini buradan
bir sefer daha kınadığımızı, ölenlere Cenabıhak’tan rahmet dilediğimizi,
yakınlarına da dün olduğu gibi, bugün de sabır temenni etmemiz gerektiğini bir
sefer daha ifade etmek istiyorum.
Çorum olaylarının bir adli
vaka yönü bir de siyasi boyutu var. Ben adli yönüne çok fazla burada girmek
istemiyorum çünkü olay öncesinde dönemin Milliyetçi Hareket Partisi Genel
Başkanı Gün Sazak’ın ölümünü protesto etmek için yürüyüş yapan bir kısım
öğrencilerin, özellikle Çorum’da Alevi nüfusuna sahip olan bir kısım
vatandaşlarımızın iş yerlerine taş atmak suretiyle zarar verdiğinden bahisle
olayların meydana geldiği…
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Ya,
saçmalıyorsun sen be! Nereleri karıştırıyorsun!
İDRİS ŞAHİN (Devamla) - …daha
sonra ise bu olayı bir kısım sol örgütlerin bu olayları kaşımak suretiyle arada
bin yıldır kardeşane yaşadığımız, hiçbir şekilde…
ERKAN AKÇAY (Manisa) – İçinde
miydin olayların?
İDRİS ŞAHİN (Devamla) - Bir
dinlersen, sonunu nereye bağlayacağımı anlarsın ama önce bir dinle.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Tahrik
ediyorsun!
KEMALETTİN YILMAZ
(Afyonkarahisar) - Yalan yanlış konuşuyorsun. Yaşadın mı o günleri?
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Mezhepçilik yapıyorsunuz, bölücülük yapıyorsunuz o kürsüden.
İDRİS ŞAHİN (Devamla) - Bin
yıldır kardeşçe yaşadığımız, Alevi ve Sünni ayrımı diye bir hadisenin olmadığı
bir gerçeği bir sefer daha burada ifade etmek istiyorum.
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Tahrikçi!
İDRİS ŞAHİN (Devamla) –
Şimdi, hadisenin vuku bulduğu tarih itibarıyla olayları incelediğimiz zaman,
kozmik odalarda mayalandırılmış ve darbeye zemin hazırlamak için bir kilometre
taşı meydana getirilmek istenen bir kurgunun olduğu, o dönem 12 Eylül öncesinde
sağ-sol, 12 Eylül sonrasında ise laik-antilaik ayrımlar yapılmak suretiyle bu
ülkenin insanlarının birbirine kırdırıldığı ve bir şekliyle gerçekte olmayan
ancak bu olayları düzenleyenlerin tamamen senaryosunu çizdikleri, ülkeyi kaosa
sürüklediği bir ortamı yaşıyoruz. Ve olay sonrasında yaklaşık mayıstan başlayıp
temmuzun 11’ine kadar devam eden süreç içerisinde, 1980 yılında, bu Çorum
ilimizde çok büyük sıkıntılar ve acılar yaşandı. 49 insanımız yaşamını yitirdi,
53 kişi yaralandı, 454 kişi gözaltına alınıp bunların 159’u tutuklandı ve bir
şekliyle bunlar hakkında da yargılamalar vuku buldu. Sonrasında adli makamlar
bunlar hakkında gerekli elbette ki cezaları verdi ve bir şekliyle sonuç alındı
ama asıl önemli olan, burada görmemiz gereken fotoğraf, bu hadiselerin
arkasındaki gerçek ellerin ve niyetlerin neler olduğuydu. 12 Eylül öncesindeki
de 28 Şubat öncesinde de bu ülkeyi kaşımak ve karıştırmak isteyen zihniyet bu
ülkede darbenin önünde bir kısım olaylar ve kargaşalar çıkarmak suretiyle
toplumda meşru bir zemin yaratmaya çalıştılar ve bunu gerçekleştirdiler mi?
Elbette ki gerçekleştirdiler. Gerçekleştirememiş olsalar idi, 12 Eylül askerî
darbesiyle birlikte bir anda ülkedeki bütün kargaşa ortamı sonlanmayacaktı.
Yine, var olduğunu iddia ettikleri bir kısım girişimler 28 Şubat süreciyle
birlikte ortadan bir an içerisinde kaybolmayacaktı. Şimdi, olayın bu yönünü
görmek lazım, arkasında siyasi bir kısım emellerin olduğunu görmek lazım.
Yoksa, bin yıldır bu ülkede kardeşçe yaşayan Alevi ve Sünni kardeşlerimizin
hiçbir problemi yoktur ve onlar birbirinden kız alıp kız vermişlerdir, aynı
ortamı paylaşmışlardır, dün bir televizyon kanalında gösterildiği üzere,
caminin altında cemeviyle birlikte aynı mekânı kullanır hâle gelmişlerdir. Bu
insanlar arasındaki bu fitneyi ortaya çıkartanların emelleri farklıdır. Asıl
burada hedef alınan kitle millî iradedir ve millî iradenin dokunulmazlığına
inanmayanlar, millî irade konusunda hazımsız olanlar, gerçekleştirdikleri bu
şer şebekeleriyle, maalesef yapmış oldukları darbelerle de sonuçlarına
ulaşmışlardır.
Ben özellikle burada, Çorum
olaylarının cereyan edişinin 30’uncu yılını aşkın bir süredir buradaki
yaşadığımız hadisenin tamamının darbelere yönelik eylemlerin altyapısını
oluşturduğunu ifade etmek istiyorum.
Darbeler, demokratik
seçimlerle başa gelmiş bir yönetimin, gerekçesi ne olursa olsun, askerî
darbeyle devrilmesi asla ve asla kabul edilemez. Demokratik süreçlerin
yıkıntıya uğraması bütün milletin kaybı olacaktır. Darbelerle kazananlar,
sadece, elinde silahlı güç bulunduran bir kısım cuntacılar ile bunların
işbirlikçileri ve onlara destek verenlerdir. Ama kaybedenleri bütün bir millet
olmaktadır ve bunun acısını da uzunca süredir bizler yaşamaktayız. Askerin
gücünün tartışmasız tek kaynağı silahtır. Darbeler filin züccaciye dükkânına
girmesi gibidir. Bu olaydan zarar görmeyen toplumun hiçbir ferdi olmamaktadır
ve olmamıştır.
Yine, demokrasilerde, ordudan
siyasal ve toplumsal konularda dilsiz olması istenir ama maalesef, demokratik
ülke olduğunu ifade edenler ve her daim demokrasiden dem vuranlar iş Müslüman
bir ülkeye geldiği zaman bu söylemin tamamen dışından hareket etmektedirler.
Ben, bunları milletimizin vicdanına havale ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; darbelerle yüzleşmek için kurulmuş bir komisyon olarak Darbe
ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu son dönemlerde, özellikle 12 Eylül öncesi
başta olmak kaydıyla, 27 Mayıs ihtilali başta olmak kaydıyla yakın dönemimize
dair tüm karanlık eylemleri bir bir inceledi ve orada edindiğimiz kanaat şuydu:
Biz kesinlikle bu hadiselerin toplumumuzun değişik katmanlarını oluşturan
grupların birbirleriyle çatışmasının normal bir süreç olmadığının tespitine
vardık. Her tarafı mutlak surette örgütleyen ve arkasında gizli ellerin
olduğunu, bunların kozmik odalarda mayalaştırılarak toplumun huzuruna çıkartıldığı
ve kardeşin kardeşe bu şekliyle kırdırıldığını gördük ve bu araştırma
komisyonumuz sonucunda da ülkemizin son derece önemli bir sıkıntısı olan
darbelere karşı bir ortak bilinç ve bir ortak hafıza yarattık. Bu bilinçle
birlikte de yaklaşık 20 tane öneri metnini Darbeleri Araştırma Komisyonunun
sonuç bildirgesinde dört siyasi partimiz ortaklaşa olarak huzura sundular.
Ben inanıyorum ki o gün
tespit ettiğimiz bir kısım düzenlemeler bugün Meclis Genel Kuruluna bir bir
geliyor. Vakıfların mallarının iade edilmesi gibi yine, İç Hizmet Kanunu’nun
35’inci maddesi gibi o dönem içerisinde 28 Şubatta ve darbe dönemlerinde mağdur
olan vatandaşlarımızın haklarının iade edilmesi gibi bir kısım düzenlemeler bir
bir bugün bu Meclisten geçiriliyor. Dolayısıyla bizim sahip çıkmamız gereken
yegâne kurum işte bu Meclis iradesi ve demokrasinin kazanımlarının asla ve asla
geriye yürümemesi için, demokrasimizin daha da güçlenip taçlanması için millî
iradeye herkesin dünden ve bugünden daha fazla sahip çıkması gerekiyor.
Ben burada, özellikle
Mecliste grubu bulunan bütün siyasi partilerimize bu tür konular gündeme
getirilirken geçmişin hatalarını hep birlikte burada irdeleyelim ve dile
getirelim. Ne tür sıkıntıların olduğunu, adli makamlarda bir kısım eksiklikler
varsa bunların burada konuşulmak suretiyle giderilebileceğini de ifade edelim.
Ancak geçmişi ısıtıp ısıtıp önümüze getirerek, her gün farklı bir gündem
yaratmak suretiyle değerlerimize buradan dil uzatmayalım.
Ben, yine, buradan,
Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili arkadaşımızın bu ülkenin gerçek değeri
olan İskilipli Atıf Hoca’yla alakalı söylediklerini bir Çorum Milletvekili
olarak kendisine yakıştıramıyorum. Ben, çünkü, o yörenin insanıyım ve komşusu
Çankırı vilayetindenim. Bizim için İskilipli Atıf Hoca, son derece mukaddes,
son derece kıymetli bir şahsiyettir. Dolayısıyla, bu kürsüden, bu ülkenin
dinamiklerine ve bu ülkenin değerlerine dil uzatmanın doğru olmadığını ifade
ediyorum.
Çözüm süreciyle alakalı
olarak da, biz, AK PARTİ iktidarı olarak 76 milyonun arzu ettiği demokratik
koşullarda çok çok daha özgür bir birey olarak yaşamanın alt yapısını
oluşturuyoruz ve burada attığımız adımların tamamı 76 milyonu kucaklayan
adımlardır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İDRİS ŞAHİN (Devamla) –
Dolayısıyla, o bölgede yaptığımız bir kısım işlemleri sona erdirmek gibi
veyahut da onları burada eleştirmek gibi bir hakka kimsenin sahip olmadığını
düşünüyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
İDRİS ŞAHİN (Devamla) – Ben,
bu duygu ve düşüncelerle önergenin aleyhinde olduğumu belirtiyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmemiştir.
Gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri İle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1'inci sırada yer alan,
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde değişiklik yapılmasına dair İç Tüzük
teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı:
156)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2'nci sırada yer alan, Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile
Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer alan, Orta
Asya ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonu
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Tarım,
Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri
Yetiştiriciliği Komisyonu Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ile Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu
Raporları (1/498) (S. Sayısı: 173)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer alan, Niğde
Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar ile
100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu
raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.- Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak Milletvekili
Özcan Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet Memurları
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778) (S. Sayısı: 478) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Geçen birleşimde İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen teklifin birinci bölümünde
yer alan 8’inci maddesinin “b” bendi kabul edilmiş, “c” bendi üzerindeki önerge
işlemlerine başlanılmıştı.
Şimdi, hatırlatmak için
önergeleri tekrar okutup işleme alacağım.
Madde üzerinde iki adet
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 478 Sıra
Sayılı Kanun Teklifinin sekizinci maddesinin c bendinde yer alan “doğumdan
sonraki iki yıl süreyle” ibaresinin “doğumdan sonraki iki yıl, çocuk sahibi
olan erkek memurlara ise bir yıl süreyle” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Pervin Buldan Adil Zozani İbrahim Binici
Iğdır Hakkâri Şanlıurfa
Sırrı Sakık Abdullah Levent Tüzel Nazmi Gür
Muş İstanbul Van
Hasip
Kaplan
Şırnak
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Kanun Teklifinin çerçeve 8 inci maddesinin (c) bendinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
Mustafa Kalaycı Erkan Akçay Enver Erdem
Konya Manisa Elâzığ
Mustafa Erdem S. Nevzat Korkmaz Ruhsar
Demirel
Ankara Isparta Eskişehir
“c) 101 inci maddesinin
ikinci fıkrasında yer alan “doğumdan sonraki bir yıl süreyle” ibaresi “doğumdan
sonraki üç yıl süreyle” şeklinde değiştirilmiştir.
(x) 478 S.
Sayılı Basmayazı 3/7/2013 tarihli 129’uncu Birleşim Tutanağı’na eklidir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SALİH KOCA (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Ruhsar
Demirel, Eskişehir Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün gece kaldığımız yerden inşallah
devam ediyoruz tam da kadınlara bir şeyler mi oluyor, iyi bir şeyler mi geliyor
derken bir hanım milletvekilini kürsüde bırakan bir Meclis olarak tarihe
geçtik. Ne yapalım biz kaldığımız yerden devam ederiz.
Efendim, bu önergemizle biz
neden “Üç yıl” diyoruz öncelikle onu söyleyeyim: Bu, bir bilimsel kriter. Madem
bir iyilik yapıyoruz bunu tam olarak yapmamız gerekir çünkü çocuk, yaşamındaki
0-3 yaş itibarıyla 3’üncü yaşına geldiği zaman ancak bireysel ihtiyaçlarını
karşılayabilme, birey olarak kendini algılayabilme, karşıtını ifade edebilme,
ihtiyaçlarını erteleyebilme becerisine sahip oluyor. Bunun üç yıla
çıkarılmasının sebebi tamamen bilimsel bir argümana dayanıyor ama siz niye “İki
yıl” dediniz onu bilemiyorum. O sebeple eğer bir iyilik yapılacak ise 657’ye
tabi hanımlar açısından üç yıla çıkarılması bilimsel bir gerçekliktir. Ancak burada
tabii ki yine eşitliksiz bir durum var. Şimdi, bazı konular var bütünün
içindeki parçasıyla tanımlanıyor. Hani “Ceylan derisi koltuk” denildiği zaman
biz bunun Meclis Genel Kurulunda oturduğumuz koltuklar olduğunu anlayabiliyoruz
veya birisi “Üç hilal” dediği zaman bunun Milliyetçi Hareket Partisini ifade
ettiğini biliyoruz ya da “ampul” denildiğinde bir başka partiyi ifade ettiğini
biliyoruz. Bütünün parçasıyla ifade edilebilme kavramına da “metonimi”
deniliyor. İşte böyle bir şey var ki bu 2010 yılı referandumu itibarıyla
özellikle Adalet ve Kalkınma Partisinin çok sık söylediği bir şey var “Hanım
kardeşlerimize haklar getiriyoruz.” diye. Vallahi şunu tarih teslim edecektir:
Kadın haklarıyla anılamayacaksınız, siz bu bütünün bir parçası ifade edildiğinde
akla gelmeyeceksiniz. Çünkü Türkiye’de kadınlar yalnızca 657’ye tabi olarak
çalışmıyorlar; sosyal sigorta veya sosyal güvenlik şemsiyesi içinde olan
kadınlar veya olmayan kadınlar diye baktığınızda Türkiye’de 657’ye tabi çalışan
ağırlıklı olarak iki sektörde kadın var. Bunların bir kısmı Millî Eğitimde, bir
kısmı da Sağlık Bakanlığında çalışır, diğer sektörlerde çok azdır. Bir hekim
olarak biliyorum ki Sağlık Bakanlığı çalışanı olan hanımlar -ki özellikle
doktor, hemşire, ebe hanımlar- bu gece nöbeti ve vardiya hakkını kullanmazlarsa
Türkiye'de mesleklerini icra etme şansları yoktur. Bir asistan hekim hanımı
düşününüz. “Doğum yaptıktan sonra gece nöbeti tutmuyorum, vardiyaya
kalmıyorum.” dediği zaman ortalıkta doktor bulamazsınız zaten. O zaman aslında bizim
İş Kanunu’muzu, iş yasalarımızı daha cinsiyet eşitlikçi bir hâle getirmemiz
lazım. Benzer şekilde öğretmenler için de öyle. Ama bütün bunları bir kenara
koyduğumuzda diyelim ki bunu gerçekleştirebildiniz, diğer yasalara tabi çalışan
kadınların haklarını ne anlamda buranın dışında tutabiliyoruz? Bütün
yasalarımızda kadınlar için doğum sonrası böyle bir hakkı getirmek, hani hep
söyleniliyor ya gelecek kuşaklara yatırım yapmak, Türkiye'nin ilerisini
düşünüyorsak, o çocukların sağlıklı büyümesi ve beslenmesi bizim için
öncelikse, sağlıklı nesiller yetiştirmek istiyorsak, işte, o sebeple asıl biz
bu yasayı o çerçevede düşünmeli ve Türkiye'de çalışan bütün kadınlar için doğum
yaptıkları takdirde doğum sonrası üç yıllarında bazı istisnai haklara sahip
olabilmelerini de taahhüt altına almalıyız. Yasayı çıkarmak yetmiyor,
yönetmeliklerle bunun yürütülebilmesini, icranın gidebilmesini sağlamamız
gerekiyor. Dolayısıyla zaten hakkaniyetli olmayan hiçbir yasanın da uygulamada
yeri olmuyor.
Bu, tabii ki, bir torba yasa
ve dolayısıyla bazen bir atıf yapılıyor, “Çuval mıdır, torba mıdır?” diye.
Biliyorsunuz, Türkiye'de “çuval” denildiği zaman hepimizin aklında tam on yıl
öncesi var; 4 Temmuz 2003’te Kuzey Irak’ta askerlerimizin başına geçirilen bir
çuval. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu ister adına torba deyin
isterseniz -tam kışlıkları kaldırıyoruz- hurç deyin ister başka bir şey ama bu
çuval umuyorum başta kadınlarımız olmak üzere milletin başına geçmesin
inşallah.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 478 Sıra
Sayılı Kanun Teklifinin sekizinci maddesinin c bendinde yer alan “doğumdan
sonraki iki yıl süreyle” ibaresinin “doğumdan sonraki iki yıl, çocuk sahibi
olan erkek memurlara ise bir yıl süreyle” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Pervin
Buldan (Iğdır) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SALİH KOCA (Eskişehir) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Değerli milletvekilleri, yani Sayın Başbakan “3 çocuk yapın.” deyip duruyor.
Allah aşkına, “3 çocuk yap.” dedikten sonra biraz da bunların bakımı için de şu
süreyi biraz uzat; onun gereğidir, sonuçlarıdır. Daha iyi yetişmesi için
bebeğin ilk bir yıl bakamı çok önemlidir, bunu herkes bilir.
Şimdi, biz önergemizi verdik,
kabul etmeyeceğinizi biliyorum ama bugün sizi kutlamak istiyorum, güçlü
iktidarınızı kutlamak istiyorum çünkü bu torba kanunda dünyada bir rekor
kırıyorsunuz yasama açısından. Nasıl bir rekor kırıyorsunuz? Güçlü iktidar
olmanın gücünü kullanıyorsunuz. Nasıl kullanıyorsunuz? Şöyle kullanıyorsunuz,
bakın: 73’üncü maddeyi açın arkadaşlar, bu torba kanunun içinde. 73’üncü
maddeyi açtıktan sonra sayfaları çevirin. Yalnız, çevirirken iyi dikkat edin
kaç tane fıkra yer alıyor? Ben üşenmedim, saydım. 1 madde; 1,2, 3, 4, 5, 6, 7,
8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16 -buçuk da var- 16,5 sayfa arkadaşlar ve 119
maddeden oluşuyor. Size Guinness Rekorlar Kitabı’na geçmenin plaketini saman
kâğıdına çizip vereceğim. Bu yasalaşma sürecine bir yenilik getirdiniz, bir
katkı sundunuz.
Benim bir asker arkadaşım
vardı. Askerde sorardık “Ne var sabah kahvaltısında?” “Kilim gibi işkembe
çorbası var.” derdi, çok sık çıkardı. Şimdi, bu kilimi de geçti, tarlayı da
geçti, futbol sahasını da geçti.
Şimdi, siz, 16,5 sayfa, 119
madde… Sağlık var, eğitim var, Cumhurbaşkanlığı var, genel sekreterlik var, YÖK
var, Millî Güvenlik Kurulu var, var da var. Hepsi bunun içinde. Şimdi, bununla
ilgili beş dakika konuşacaksınız, iki dakikada da şipşak elinizi kaldıracaksınız,
bu yasa çıkmış olacak. Bu kadar hızlı kanun çıkaran, bu kadar jet çalışan, bu
kadar muhteşem… Vallahi, billahi, şimdi sorsam, milletvekillerinin -Plan ve
Bütçe Komisyonu üyeleri hariç- hiçbirisi de bu 73’üncü maddenin ne olduğunu
bilmez.
E şimdi, bilmediğiniz bir
yasayı oyluyorsunuz, bilmediğiniz bir yasayı konuşuyorsunuz. Bilmediğiniz bir
yasayı Meclis iradesi olarak çıkaracaksınız. Buna gerek yok arkadaşlar.
Bürokratlarınız Hükûmet tasarılarını hazırlıyor. Bürokratlar yasayı yapsın.
Komisyona gerek yok. Genel Kurulda sağlığınızı… Niye sabahlara kadar uykusuz
bırakıyorsunuz? Bırakın onları da yeni bir teklif çıkarsınlar, “Böyle maddeler
üç saniyede görüşülür.” desinler. Üç muhalefet partisi var, her birisine 1’er
saniye muhalefet zamanı tanınmıştır. Bu kadar basit.
Şimdi, arkadaşlar, bu
sağlıklı mı? Bu hukuk mu? Hukuk tekniği mi? Temel kanun mu? İç Tüzük’te torba
kanun var mı? Yazıktır, günahtır arkadaşlar. Bu Meclisin bir saati kaça
çalışıyor biliyor musunuz? Şu ışıklar, şu aydınlanma, şu mikrofon, çaycısından
tut stenografına kadar, Meclis Başkanından kâtiplerine kadar; Allah’tan korkun,
bu kadar masraf etmek, memleketin parasını çarçur etmek günah değil mi? 16,5
sayfa olmasın; 116,5 sayfa yapın, 1 madde yapın, onun içine de 399 maddeyi koyun,
bir defada oylayın gitsin. Madem böyle yasa yapılacak, sağlıksız; kestirme yolu
öneriyorum size: Kestirmeden 399 maddeyi 1 maddeye koyun, o madde de geçici
olsun, o maddede de bir önerge beş dakika olsun, kimse de konuşmasın, siz de
tatile -niye pazartesiye kadar kalasınız ki?- yarın gidersiniz. Verin yarın bir
önerge, size kolay yolu gösteriyorum. Haa, buna “kanun”, “hukuk”, “yasama”
diyorsanız, vallahi şimendifer bile değil.
Kolay gelsin diyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara
veriyorum sayın milletvekilleri.
Kapanma Saati: 17.44
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.58
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 130’uncu Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
Şimdi 478 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
8’inci maddenin (ç) bendinde
iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 478 sıra
sayılı Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak Milletvekili Özcan
Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet Memurları Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778)’nın çerçeve 8’inci maddesinin (ç) bendinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Oktay Vural Mustafa Kalaycı Erkan Akçay
İzmir Konya Manisa
Mehmet Günal Kemalettin Yılmaz
Antalya Afyonkarahisar
"ç)
152’nci maddesinin " II- Tazminatlar" kısmının " A-Özel Hizmet
Tazminatı" bölümünün (i) bendine "Gümrük ve Ticaret
Denetmenleri," ibaresinden sonra gelmek üzere "Sosyal Güvenlik
Denetmenleri," ibaresi eklenmiş ve " 120" ibaresi
"130" olarak değiştirilmiştir.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 478 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 8 nci maddesinin ç bendine aşağıdaki
paragrafların eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Aydın Ağan Ayaydın İzzet Çetin
İstanbul İstanbul Ankara
Musa Çam Kazım Kurt Mahmut Tanal
İzmir Eskişehir İstanbul
Bülent
Kuşoğlu
Ankara
"152 inci maddesinin II-
Tazminatlar kısmının A- Özel Hizmet Tazminatı bölümünün (h) ve (i) bentleri
yürürlükten kaldırılmış; (ğ) bendine "Maliye Uzmanları" ibaresinden
sonra gelmek üzere "kurumların görevde yükselme ve unvan değişikliği
yönetmeliklerine göre yapılan görevde yükselme sınavına göre müdür, sayman,
vergi dairesi müdürü, emlak müdürü, personel müdürü, askeri defterdar,
defterdar yardımcısı, malmüdürü, il müdürü, şube müdürü kadrolarına atananlar
ile Defterdarlık Uzmanları, İçişleri Bakanlığı İl Planlama Uzmanları, İl Göç
Uzmanları, Vergi İstihbarat Uzmanları, Gelir Uzmanları, Mali Hizmetler
Uzmanları, İl İstihdam Uzmanları, Büyükşehir Belediyeleri ile bunlara bağlı
genel müdürlük Başmüfettiş, Müfettiş ve Müfettiş Yardımcıları, İl Eğitim Denetmenleri,
Ürün Denetmenleri, Gümrük ve Ticaret Denetmenleri ve bunların yardımcıları, (f)
ve (g) bendinde sayılmayan İç Denetçiler" ibareleri eklenmiş ve (ğ)
bendindeki Hazine Uzmanları, İhracatı Geliştirme Uzmanları, Kalkınma Bakanlığı
Planlama Uzmanları ve Yüksek Kurum Uzmanları ibareleri bent kapsamından
çıkarılarak "Enerji ve Tabi Kaynaklar Denetçi ve Denetçi
Yardımcıları" ibaresinden sonra gelmek üzere (g) bendine eklenmiştir.
Ekli I SAYILI CETVEL'in I-
GENEL İDARE HİZMETLERİ SINIFI bölümünün (h) bendi yürürlükten kaldırılmış; (g)
bendi (ğ) olarak değiştirilmiş ve değiştirilen (ğ) bendine "Maliye
Uzmanları" ibaresinden sonra gelmek üzere, "kurumların görevde
yükselme ve unvan değişikliği yönetmeliklerine göre yapılan görevde yükselme
sınavına göre müdür, sayman, vergi dairesi müdürü, emlak müdürü, personel
müdürü, askeri defterdar, defterdar yardımcısı, malmüdürü, il müdürü, şube
müdürü kadrolarına atananlar ile en az 3 yıl süreli yükseköğretim veren
yüksekokulları bitirerek mesleğe özel yarışma sınavı ile giren ve belirli
süreli meslek içi eğitimden sonra bir yeterlik sınavı sonunda atanan
Defterdarlık Uzmanları, Gelir Uzmanları, İl İstihdam Uzmanları, Mali Hizmetler
Uzmanları, Vergi İstihbarat Uzmanları, İçişleri Bakanlığı Planlama Uzmanları,
İl Göç Uzmanları, Ürün Denetmenleri, Gümrük ve Ticaret Denetmenleri kadrolarına
atananlar" ibareleri eklenip, "Hazine Uzmanları, İhracatı Geliştirme
Uzmanları, Kalkınma Bakanlığı Uzmanları, Yüksek Kurum Uzmanları" bent
kapsamından çıkarılarak (g) bendi aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir.
"g)
Hazine Uzmanları, İhracatı Geliştirme Uzmanları,
Kalkınma
Bakanlığı Planlama Uzmanları, Yüksek Kurum
Uzmanları
ve bunların Yardımcıları 1 4800
2 4400
3 4000
4 3600
5 3000
6 2600
7 1900
8 1300
9 1150
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SALİH KOCA (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Bülent Kuşoğlu, Ankara Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
478 sıra sayılı torba kanunun
8’inci maddesi üzerine verdiğimiz (g) bendiyle ilgili bir önergeyle ilgili
konuşacağım.
Değerli arkadaşlarım, 657
sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 152’nci maddesi, devlet memurlarına ödenmesi
gereken zamlardan ve tazminatlardan bahseder. Aslında, bu 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu ilk şekliyle basit bir kanundur, mümkün olduğunca devlet
memurlarıyla ilgili personel rejimini, özlük haklarını iyi bir şekilde kavrar.
Ancak, yıllar içerisinde, özellikle de son dönemlerde yapılan değişikliklerle
devlet personel rejimi altüst olmuş vaziyettedir. Personel rejimimiz gerçek
anlamda bir kaos yaşamaktır. Özellikle 2011’de yapılan 35 KHK değişikliğiyle,
666 sayılı KHK’da yapılan değişiklikle Türkiye’de personel rejimi altüst
edilmiş vaziyettedir, büyük sıkıntılar vardır.
Maliye Bakanlığı da bundan
nasibini alan kurumlarımızdan bir tanesidir. Maliye Bakanlığı aslında oturmuş
kurumlarımızdan bir tanesiydi, gelenekleri vardı yazılı kuralların dışında ama
maalesef, bu kanun hükmünde kararnamelerle Maliye Bakanlığı da altüst edildi,
kurumsallaşmasına son verildi. Bugün Maliye Bakanlığı da büyük sıkıntılar
yaşıyor.
Şimdi, aranızda devlet
memurları var. Şu soruyu sorayım: Bir müdüre bağlı uzmanlar müdürden daha fazla
ücret alırlar mı? Normalde almaması gerekir, değil mi? Ama alıyorlar, şu anda
Maliye Bakanlığındaki şube müdürlerinden daha fazla Maliye Bakanlığı uzmanları
ücret alıyorlar. Hâlbuki şube müdürüne ya da müdürlere bağlı olarak
çalıştıkları hâlde daha fazla ücret alıyorlar çünkü rejim, personel rejimi
orada da altüst olmuş vaziyette.
Verdiğimiz önerge bunun
giderilmesiyle ilgili. Bunun düzeltilmesi gerekir. Epeyden beri de bu konuyla
ilgili olarak kendileri de uğraşıyorlar. Maliye Bakanlığı da bu konuyla ilgili
olarak hemfikir ama başka yapması gereken işler de olduğu için, başka
düzeltmesi gereken konular da olduğu için hepsini beraber ele almak istiyor,
dolayısıyla yapamıyor. Ama bunun yapılması lazım, bu düzetmenin muhakkak
gerçekleşmesi lazım, yarına bırakılmaması lazım çünkü “Hepsini toptan yapalım.”
dediğimizde daha büyük sorunlara sebep oluyoruz, her geçen gün haksızlıkları
devam ettirmiş oluyoruz.
Ayrıca, merkez uzmanlarıyla
taşra uzmanları arasında da fark var. Uzman uzmandır, yani merkezdeki uzmanla
taşradaki uzman arasında fark olur mu? Maalesef böyle bir farklılık da var, bu
farklılığın da giderilmesi lazım.
Değerli arkadaşlarım, biraz
önce Sayın Sağlık Bakanı da buradaydı, Sağlık Bakanlığıyla ilgili olarak da
benzeri bir durum söz konusu, onu da müsaadenizle anlatmak istiyorum.
Sağlık Bakanlığında da epey
sıkıntı var, sorun var. Mesela, ataması yapılması gereken hastane müdürleri,
maalesef, dikkat edilmiyor, sağlık idaresi yüksekokulu mezunları arasından
seçilmiyor, böyle bir yanlışlık yapılıyor. Önüne gelen, dört yıllık fakülteyi
bitiren herkes, hiçbir ilgisi olmasa da, hastanede bir tecrübesi olmasa da
sağlık idarelerine, şu andaki hastane birliklerine genel sekreter olarak, idari
ve mali hizmetler başkanları olarak orada yönetici olarak atanabiliyorlar.
Hâlbuki hastanecilik çok zor
bir iştir. Hastanecilik birbirinden farklı en az 17 fonksiyonu bilmeyi
gerektirir, güvenlikten restoran işletmeciliğine, otelcilikten tıbbi hizmetlere
kadar çok şekilde uzmanlığı gerektirir, bir tecrübe gerektirir, kariyer bir
meslektir ama bütün bunlar dikkate alınmıyor, önüne gelen –ücreti de yüksek
olduğu için- hastane yöneticisi olarak atanabiliyor.
Bütün bunlara dikkat etmek lazım. Eğer bir devletten
bahsediyorsak, devlette devamlılıktan bahsediyorsak, devleti önemsiyorsak,
ülkeyi önemsiyorsak bütün bunlar önemli konulardır, hiç hafife alınacak konular
değildir. Bunlar cephede yapılan kahramanlıklardan daha da önemli konulardır,
hepinizin dikkat etmesini diliyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 478 sıra
sayılı Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak Milletvekili Özcan
Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet Memurları Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778) nın çerçeve 8 inci maddesinin (ç) bendinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Oktay
Vural (İzmir) ve arkadaşları
"ç) 152 nci maddesinin
"II- Tazminatlar" kısmının " A-Özel Hizmet Tazminatı"
bölümünün (i) bendine "Gümrük ve Ticaret Denetmenleri," ibaresinden
sonra gelmek üzere " Sosyal Güvenlik Denetmenleri," ibaresi eklenmiş
ve " 120" ibaresi "130" olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SALİH KOCA (Eskişehir) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Erkan Akçay, Manisa Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 478 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 8’inci
maddesinin (ç) fıkrası için vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bu teklifin 8’inci maddesinin
(ç) fıkrasında, Devlet Memurları Kanunu’nun “Zam ve tazminatlar” başlıklı
kısmında “Özel hizmet tazminatları” bölümüne sosyal güvenlik denetmenleri
eklenmektedir ve bu (ç) fıkrası Komisyona gelişinde kanun tasarısının ilk
hâlinde yoktu, Komisyonda dâhil edilmiştir ve sosyal güvenlik denetmenlerinin
dâhil edilmesi doğru bir uygulamadır, onu baştan ifade edelim. Biz de bu
değişiklik önergemizle, ilaveten, özel hizmet tazminatının yüzde 120 olan
puanının yüzde 130’a çıkarılmasını öneriyoruz. Gerekçemiz de, bu kısımda yer
alan vergi istihbarat uzmanları, gelir uzmanları, mali hizmetler uzmanları, il
istihdam uzmanları, gümrük ve ticaret denetmenleri ile sosyal güvenlik
denetmenlerinin özel hizmet tazminat oranlarının yüzde 120’den yüzde 130’a
çıkarılmasını teklif ediyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tabii, 657’deki bu “Tazminatlar” başlığında düzenlenen özel
hizmet tazminatı görevin önem, sorumluluk ve niteliği, görev yerinin özelliği,
hizmet süresi, kadro unvan ve derecesi ve eğitim seviyesi gibi hususlar,
kriterler göz önüne alınarak belirlenmektedir ve güya öyle belirlenmektedir
çünkü zaman içerisinde maalesef bu düzenlemeler artık içinden çıkılamaz bir
hâle gelmiştir. Mesela ve ayrıca genel idare hizmetleri ve yardımcı hizmetler
sınıfına mensup personelin özel hizmet tazminatlarının eğitim durumu ve kadro
durumu da gözetilerek yükseltilmesi gerekmektedir. Yani bu sadece belki de
100’e yakın talepten birisidir ve en düşük özel hizmet tazminatının da en az
yüzde 65 olarak belirlenmesinde yarar görüyoruz. Bu düzenlemede tespit edilmiş
olan özel hizmet tazminatı oranlarının tamamında 21 puan eklenerek tüm
memurların özel hizmet tazminatlarının da artırılmasında fayda görüyoruz.
Yine, kurumlarda, her ne ad
altında olursa olsun, uzman kadrosunda görev yapan bütün memurlar “Özel hizmet
tazminatı” bölümünün (h) bendine de eklenmelidir. 6111 sayılı Kanun’la ihdas
edilen denetmen kadrolarında görev yapan memurlar da bu özel hizmet tazminatına
ilişkin bendin (e) alt bendinde yer alan özel hizmet tazminatından emsal
nitelikteki kadrolarda olduğu gibi yararlandırılmalıdır.
Yine, ayrıca, ekonomist ve
programcı ve çözümleyici unvanlı memurların özel hizmet tazminatı oranları
teknik hizmetler sınıfında yer alan kadrolarla da eşitlenmelidir.
Görüldüğü üzere, değerli
milletvekilleri, işin aslı şudur: Kamu personel rejimi karman çorman olmuştur
ve artık neredeyse içinden çıkılamaz bir hâle gelmiştir. Herkes küstür ve
herkes mutsuzdur.
Özel hizmet tazminatlarını,
makam tazminatlarını, mali sorumluluk tazminatlarını, ek tazminatları,
üniversite ve yargı ödeneklerini, güvenlik tazminatlarını yeniden ele alıp,
gerçekten görevin önemi, özelliği, niteliği, sorumluluk derecesi, kıdem, eğitim
durumu gibi hususlar gerçekten de dikkate alınarak, hak, adalet ve imkânlar
çerçevesinde yeniden düzenlemeler yapılmalıdır.
Bu düşüncelerle önergemizin
kabulünü diler, saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
8’inci maddenin (d) bendi
üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 478 sıra
sayılı Yasa Teklifi’nin 8’inci maddesinin (d) fıkrasının sonundaki “ikinci,
üçüncü” ifadesinin, “ikinci ve üçüncü” olarak değiştirilmesini arz ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu İzzet Çetin Mahmut Tanal
İstanbul Ankara İstanbul
Ali Özgündüz İlhan Demiröz Emin Çınar
İstanbul Bursa Kastamonu
Bülent
Kuşoğlu
Ankara
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 478 sıra sayılı Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak
Milletvekili Özcan Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet
Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778)’in çerçeve
8’inci maddesinin (d) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mustafa Kalaycı Oktay Vural Erkan Akçay
Konya İzmir Manisa
Emin Çınar Mehmet Günal Kemalettin Yılmaz
Kastamonu Antalya Afyonkarahisar
“d) Ek 41 inci maddesinin
ikinci fıkrasında yer alan "Adalet Uzman Yardımcılığı, Millî Savunma Uzman
Yardımcılığı, İçişleri Uzman Yardımcılığı, Dışişleri Uzman Yardımcılığı,
Yükseköğretim Kurulu Uzman Yardımcılığı ve Bakanlar Kurulu tarafından belirlenen
bakanlık bağlı kuruluşlarının uzman yardımcılığı için" ibaresi yürürlükten
kaldırılmış, yedinci fıkrasında yer alan "Üçüncü" ibaresi
"İkinci, üçüncü" şeklinde değiştirilmiştir.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SALİH KOCA (Eskişehir) – Katılamıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Emin Çınar, Kastamonu Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
EMİN ÇINAR (Kastamonu) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 478 sıra sayılı Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi’nin 8’inci maddesinin d) bendinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
olarak vermiş olduğumuz değişiklik önergesi ile ilgili söz almış bulunmaktayım,
yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Kanun yapmak zor bir iştir.
Kanunlar yapılırken asla aceleye getirilmemeli, uzmanların görüşleri alınmalı,
sivil toplum kuruluşları ile istişare edilmeli ve gerekli görüşmeler yeterince
yapılmalıdır. Ancak, ne yazık ki Parlamento olarak çıkardığımız kanunlar
iktidarın dayatmaları ile yeterli müzakereler yapılmadan, gece yarıları,
acelece, sanki bir şeyler saklar gibi “Ben yaptım oldu.” anlayışla buradan
geçirilmektedir.
Bir de AKP’nin adet hâline
getirdiği torba yasa uygulamasıyla kanunlar çıkarmaktadır. Hepimizin bildiği
gibi torba kanun uygulaması geleneksel komisyon sistemini devre dışı
bırakmaktadır. Görüşülen bu teklif ile başka komisyonların görev ve
uzmanlıkları alanına giren düzenlemeler ilgili komisyonlarda görüşülmeyerek
komisyonlar devre dışı bırakılmıştır. Bu nedenle de İç Tüzük hükümleri ihlal
edilmektedir. Bu, Hükûmetin yapılan kanunları ne kadar ciddiye aldığının bir
göstergesidir. Alelacele, yangından mal kaçırır gibi, yeterince tartışmadan ve
görüşmeden kanun teklifi hazırlıyorsunuz ve birçok hata yaparak Genel Kurula
getiriyorsunuz. Ondan sonra da başka tekliflerle, yaptığınız hataları düzeltmek
için uğraşıyorsunuz.
Görüştüğümüz bu yasanın
sadece 72’nci maddesiyle otuzdan fazla kanunda değişiklik yapılmaktadır. Sadece
bu madde on beş sayfadan oluşmaktadır. Diğer maddeler ile kırk beş kanunda
değişiklik yapılması öngörülmüştür. Bu durum işleri ciddiye almamaktır. “Bir an
önce yapalım, kimse ne yaptığımızı anlamasın, işimize gelen olsun da gerisi
önemli değil.” zihniyetinden başka bir şey değildir.
İşte bugün, on iki yıllık AKP
iktidarının yine Meclisin son zamanına sıkıştırdığı, hatalarla dolu bir torba
yasayı görüşmekteyiz. Bugün görüştüğümüz bu yasa televizyon ekranlarından
binlerce aile tarafından dikkatle takip edilmektedir. Bunun nedeni ise, kamu
çalışanları, 4/B’li olarak tabir edilen yaklaşık 96.500 sözleşmeli personel
memur kadrosuna alınacaktır. Bu yasanın sonunda binlerce insanımız ve aileleri
memur oldukları için sevineceklerdir. Biz de o ailelerin sevincini paylaşıyor,
onlara bu kadroların hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyoruz. Fakat, kamuda
çalışan diğer sözleşmeli personeller neden sevinemiyorlar? 4/C’li geçici
personeller, mevsimlik ve geçici işçiler, üniversite mezunu ve teknik personel
olarak çalışanlar, taşeron işçiler, bu görevlerde çalışan insanlarımız neden bu
kadrodan mahrum bırakılmaktadır? Taşeron işçi olarak çalışan binlerce personel
neden boynu bükük bırakılmıştır?
Değerli arkadaşlar, seçim
bölgem olan Kastamonu’da, Karayolları Bölge Müdürlüğünde, Orman Bölge
Müdürlüğünde, kamu hastanelerinde, il özel idaresinde ve Devlet Su İşleri Bölge
Müdürlüğünde ve diğer kuruluşlarda yüzlerce taşeron işçi görev yapmaktadır. Bu
insanlar kadro beklentisi içerisindedir. Bir an önce taşeron işçilere
kadrolarının verilmesini, Hükûmet tarafından bu konunun dikkate alınmasını
arzuluyoruz.
Ülkemizin ekonomiden sosyal
yaşama, eğitimden geçim sıkıntısına birçok sorunu bulunmaktadır. İddia
ettiğiniz gibi, son on yılda ülkemiz çağ atlayarak refaha kavuşmamıştır.
Aksine, yoksulluk artmış, tarım bitmiş, insanlarımız geçinemez duruma
düşmüştür. Sanayici, esnaf, tüccar ve çiftçimiz de ekonomik sorunlarla piyasada
yaşanan durgunluk ve tahsilat sorunları nedeniyle vergi ve prim borçlarını
ödemekte sıkıntı çekmekte, hatta ödeyememektedir. Bu yüzden de birçok esnafımız
iş yerini kapatmaktadır. Sadece Kastamonu’da son beş yıl içerisinde 800’den
fazla iş yeri kapanmış ve esnafımız kendi ilinden göç edip büyükşehirlerde
kendisine iş bulabilmenin gayreti içerisinde olmuştur.
Artık popülist politikalardan
vazgeçilmeli, Parlamento olarak daha ciddi ve özverili çalışmalarla kanunlar
hazırlamalıyız. Bunu da sağlayacak olan iktidar partisi yani AKP’dir.
Dayatmaları bir tarafa bırakıp “Ben yaptım oldu.” anlayışından vazgeçmeli,
muhalefetin önerilerini dikkate almalıdır.
Yanlışlardan bir an önce
vazgeçmeniz dileğiyle önergemize desteklerinizi bekliyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım. Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Sayın milletvekilleri, karar
yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 18.24
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 18.34
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 130’uncu Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
478 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin 8’inci maddesinin (d) bendi üzerinde Kastamonu Milletvekili Emin
Çınar ve arkadaşlarının önergesinin oylanmasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Teklifin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 478 sıra
sayılı Yasa Teklifi’nin 8’inci maddesinin (d) fıkrasının sonundaki “ikinci,
üçüncü” ifadesinin, “ikinci ve üçüncü” olarak değiştirilmesini arz ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SALİH KOCA (Eskişehir) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) –
Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Ali Özgündüz, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aynı zamanda, burada olmayan,
cezaevinde tutuklu bulunan milletvekillerimizi de saygıyla selamlıyorum ve
biliyorsunuz biraz önce Anayasa Mahkemesi bir karar verdi, Türk hukuk tarihi
açısından önemli bir karar, onların da gözü aydın olsun diyorum.
Anayasa Mahkemesi… Biz baştan
beri, biliyorsunuz, uzun tutukluluk süresinin adil yargılanma ilkesini ihlal
ettiğini savunuyorduk. Hükûmet de sizler de iktidar partisi de diyordunuz ki:
“Efendim, yargı karar veriyor, ne yapalım?”
Şimdi, değerli arkadaşlar, Anayasa
Mahkemesi bu hükmü iptal ederek Hükûmete bir yıllık süre tanıdı. Hükûmete diyor
ki: “Bir yılda yeni bir düzenleme yap.” Dolayısıyla, bu saatten sonra top
Hükûmettedir. Siz, umarım bu bir yıllık süreyi sonuna kadar kullanmayı
düşünmezsiniz çünkü şu anda millî iradeyi temsil eden milletvekilleri içeride,
beş yıldan fazla tutuklu olanlar var. Bir an önce, umarım -şu anda görüşülen
kanundan çok daha önemlidir bana göre- bu uzun tutukluluk sorunu çözmek için
Meclis tatile gitmeden Hükûmet hemen bir tasarı getirir, biz de destekleriz.
Dolayısıyla, bu da sizin, hakikaten, millî iradeye, demokrasiye, insan
haklarına ne kadar saygılı olduğunuzun güzel bir göstergesi olacaktır.
Evet, değerli arkadaşlar,
şimdi gelelim görüşülmekte olan kanun tasarı üzerine görüşlerime. Öncelikle,
kanunun 4 ve 5’inci maddesiyle ilgili ben görüşlerimi arz edeceğim. Dün, 5’inci
maddeyle ilgili bazı tereddütler vardı. Özellikle, Türkiye’de bulunan yaklaşık
3 milyon civarında Azeri Caferi kesimin kendi imkânlarıyla yaptırdığı camilere
ait işletmelerin Diyanet İşleri Başkanlığına devredilip edilmeyeceği; daha
doğrusu, kendi imkânlarıyla, kendi paralarıyla, devletten herhangi bir kuruş
yardım almadan, aldıkları arsa üzerine yaptırıp ibadetlerini sürdüren bu
kesimin mülkiyet hakkına tecavüz edilip edilmeyeceğiyle ilgili bir şüphe vardı.
Bu konuda Sayın Bakanımızla görüştük, Sayın Faruk Çelik; yine, iktidar partisi,
muhalefet partisindeki arkadaşlar katkı verdiler, o yanlış anlaşılma
düzeltildi. Dolayısıyla, ben, huzurunuzda teşekkür ediyorum, bu düzenleme
yapıldığı için, özellikle emeği geçen herkese.
Değerli arkadaşlar, bir başka
konu: 4’üncü maddede “diyanet” kelimesinin tekeli sadece Diyanet İşleri
Başkanlığına veriliyor. Burada başka bir sıkıntı çıkabilir. Şu anda,
biliyorsunuz, Diyanet Sendikası var, Diyanet çalışanlarının kurduğu bir sendika
var. Yarın, Diyanet İşleri Başkanlığı “Efendim, ben ‘Diyanet’ isminin
kullanılmasını istemiyorum.” dediği zaman, bu bir sıkıntı yaratacak.
Dolayısıyla, bu konuda, hiç olmazsa “Türkiye”, “Türk”, efendim “cumhuriyet”
gibi kelimelerin kullanılması nasıl Bakanlar Kurulu’nun iznine tabii ise, buna
dönük bir düzenleme yapılması daha makul olurdu; aksi takdirde, Diyanet İşleri
Başkanlığı, işine geldiği zaman “Diyanet” kelimesini kullanan vakıf ve
derneklere izin verecek, işine gelmediği zaman bu hakkı engelleyecektir. Onun
için, buradan, bu uyarı görevimi yapmak istiyorum. Sayın Bakanım, bu konuda bir
düzenleme yapılırsa daha uygun olur kanaatindeyim.
Değerli arkadaşlar, yine,
konu Diyanetken, biliyorsunuz, ben, Plan ve Bütçe Komisyonunda da Diyanetin
bütçesi görüşülürken gündeme getirdim. Bu sene yaklaşık 4,6 milyar TL bir bütçe
ayrıldı Diyanet İşleri Başkanlığına. Fakat, bu bütçe, bütün kesimlerden,
Türkiye'de yaşayan müslim, gayrimüslim; Müslümanların içinde, işte, Alevi,
Caferi, Şafi kesimden alınan vergilerle Diyanete bu bütçe ayrılıyor ancak ne
yazık ki Diyanet sadece tek bir mezhebe hizmet eder durumdadır. Bu vesileyle de
yeniden Alevi açılımının kaldığı yerden başlayacağına ilişkin Hükûmetten gelen,
kamuoyuna yapılan açıklamalar var. Umarım yeni bu açılımla birlikte bu
haksızlıklarda giderilir. Diyanet İşleri Başkanlığının mutlaka revize edilmesi,
bütün inanç gruplarının eşitçe temsil edilmesi ve kaynaklardan da herkesin
nüfusu oranında -efendim- pay alması hem hakkaniyete hem hukuka hem İslam’a
daha uygun olacaktır diye düşünüyorum.
Bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
8’inci maddenin (e) bendi
üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 478 sıra
sayılı Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak Milletvekili Özcan
Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet Memurları Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778) nın çerçeve 8 inci maddesinin (e) bendinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Kalaycı Erkan
Akçay Mehmet
Günal
Konya Manisa Antalya
Oktay Vural Kemalettin Yılmaz Nevzat Korkmaz
İzmir Afyonkarahisar Isparta
"e)
Geçici 39 uncu maddesinin son fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.
"Ancak,
söz konusu mevzuatta yabancı dil yeterliğine ilişkin şartların ek 41 inci
maddede öngörülenlerden daha ağır olması hâlinde, yabancı dil yeterliğine
ilişkin ek 41 inci madde hükümleri uygulanır."
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 478 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 8-E maddesinin Teklif metninden
çıkarılmasını ve madde numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve
talep ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Mahmut Tanal Bülent Kuşoğlu
İstanbul İstanbul Ankara
Ali
Özgündüz Kazım
Kurt
İstanbul Eskişehir
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SALİH KOCA (Eskişehir) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Kazım Kurt, Eskişehir Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
KAZIM KURT (Eskişehir) –
Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; 478 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerine,
8’inci maddenin (e) bendi üzerine vermiş olduğumuz önerge için söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, alışık olduğunuz
üzere, temel kanun-torba kanun çelişkisini bir kez daha vurgulamak istiyorum.
İç Tüzük’ün 91’inci maddesi neyin temel kanun olarak görüşülmesi gerektiğini
çok açık ve net biçimde yazdığı hâlde bu torba kanunların temel kanun olarak
görüşülmesi hem İç Tüzük’e aykırı hem Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin
denetim imkânını elinden aldığı için hukuka aykırı bir uygulama.
Şimdi görüşmekte olduğumuz
kanun teklifi ile Türkiye’de çok ciddi sayıda bir kanunu değiştiren bir hüküm
koymak üzereyiz. 657 sayılı Kanun bunlardan birisi ve 657 sayılı Kanun kendi
başına bile kanun olmaktan çıkmış; 200 küsur madde, 40 küsur ek madde, 40 küsur
geçici madde, 40 küsur ek geçici madde, bu hâle gelmiş bir kanun ve şimdi buna
yeni yeni ekler yapmak suretiyle gerçekten garipsenecek bir hukuk yaratmak
üzereyiz. Hele, bu, 8/e fıkrasında koymaya çalıştığımız madde Türkiye’de Avrupa
Birliğiyle uyum süreci içerisinde yaşamak üzere sözleştiğimiz, pek çok protokol
imzaladığımız ortamda, yabancı dilin önemini üstüne basa basa vurgulamak
gerekirken “Yabancı dili eh, biraz az bilse de zarar etmez.” mantığıyla yeni
bir uygulama getirmeye çalışıyoruz ki bu, gerçekten kabul edilmesi mümkün
olmayan bir uygulamadır.
Türkiye’de 657 sayılı Yasa’da
yapılması gereken değişiklikleri tam anlamıyla ve geniş boyutlu bir biçimde ele
almak durumundayız. Eğer bunu sağlamazsak çalışma yaşamı içerisinde kaç çeşit
çalışan statüsü olduğunu hiçbirimiz bilemiyoruz. Ve bu arkadaşlarımız Sayın
Başbakanın açıklamalarından sonra bizden farklı bir haber bekliyor. Kim, hangi
konuda kadro alacak, hangi konuda iş güvencesi elde edecek, hangi çalışan
kadroya geçirilecek; bu konuda çok net bir açıklama, çok net bir uygulama bu
Meclisten beklenmektedir ama maalesef gerçekleştirilememektedir.
Bir üsteki fıkrada koymaya
çalıştığınız tazminatlarla ilgili, yine, çalışan ve idareci konumdaki
memurların çok büyük beklentileri vardı, bu karşılanmadı. Türkiye’de pek çok
kurumda uzman, uzman yardımcılığı, denetçi, denetçi yardımcılığı gibi yeni
statüler oluşturulduğu hâlde, mevcut çalışanlarla ilgili ek tazminatlar ve ek
ödemeler konusunda olumlu adım atılmamıştır, bu da insanlarımızın
beklentilerini karşılamamıştır.
Belediyelerdeki belediye
başkan yardımcıları, üniversitelerdeki genel sekreterler, genel sekreter
yardımcıları, daire başkanları ciddi anlamda bu konuda beklenti içindeyken bu
kanunda da bir karşılık bulamamanın sıkıntısını yaşayacaktır ve bunun hesabını
da sizden soracaktır.
Türkiye gerçek anlamıyla bir
personel rejimini, çalışan ve çalışanlarla ilgili bir düzenlemeyi ILO
standartlarında gerçekleştirmek durumundadır. Bundan kaçarak kanuna ek madde,
ek geçici madde, geçici madde eklemek suretiyle bu çözümü gerçekleştirme
şansımız asla olamaz. Türkiye'nin getirmesi gereken, hukukun üstünlüğüne inanan
ve idare mahkemelerinin, anayasa mahkemelerinin iptal ettiği yasaları yeniden,
yeniden yasa hâlinde Meclisten geçirmek değil, doğru, düzgün ve herkesin kabul
edebileceği bir yasa yapmaktır. Bunu da bir an önce gerçekleştirmek hepimizin
görevidir.
Önergemize desteklerinizi
bekliyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 478 sıra
sayılı Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak Milletvekili Özcan
Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet Memurları Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778) nın çerçeve 8 inci maddesinin (e) bendinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Kalaycı (Konya) ve arkadaşları
"e) Geçici 39 uncu
maddesinin son fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.
"Ancak, söz konusu
mevzuatta yabancı dil yeterliğine ilişkin şartların ek 41 inci maddede
öngörülenlerden daha ağır olması hâlinde, yabancı dil yeterliğine ilişkin ek 41
inci madde hükümleri uygulanır."
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SALİH KOCA (Eskişehir) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI
FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Süleyman Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının
8’inci madde (e) bendi üzerine verdiğimiz önerge üzerine söz aldım. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
AKP’nin hem idari sistemimizi
hem millî ekonomiyi hem de yasama düzenimizi altüst eden tahribatları devam
ediyor. Bir kanun tasarısı ya da teklifinin nasıl müzakere edileceği ve
bunların nasıl yasalaşacağının İç Tüzük’te düzenli bir şekilde düzenlenmiş
olduğu bilinmesine rağmen, ne hukukçular tarafından ne de vatandaşlarımız
tarafından takibi mümkün olmayan bir yöntem, daha doğru bir ifadeyle
usulsüzlük, Türkiye Büyük Millet Meclisine -torba yasa kisvesi- bilmem kaçıncı
kere dayatılmaya devam olunuyor.
Bu yöntem, kuralsızlığı
kural, kaosu düzen yapmaktadır ki siyasi, idari, ekonomik, sosyokültürel
sistemlerde karmaşa ve çatışma yaratan, hem Parlamentoyu hem de toplumu
kutuplaştıran sonuçlar doğurmaktadır. “Ben yaptım oldu.”cu bir zihniyetin,
“Kuralı ben koyarım.” dayatmacılığının ne sokaktaki karmaşadan ne de Gezi
olaylarından şikâyet etmeye hakkı yoktur. “Rüzgâr eken fırtına biçer.” demişler.
“Meclisi hep birlikte işletelim. Muhalefet de bu milletin iradesi
içerisindedir, o hâlde onlara da saygı gösterelim.” zihniyetinden nasibini
almamış bir davranışın egemen kılındığı bu Meclis ve yaratılan gerginlik
sokaklara taşmıştır. Gezi olayları AKP dayatmacılığının bir sonucudur, AKP’nin
eseridir çünkü milleti şirazeden çıkaran ve sokaklara döken AKP dayatmacılığı,
AKP diktatörlüğüdür.
Bir yasanın tüm taraflarca,
hak ettiği ölçüde tartışılması, muhalefetin de katkılarının alınması yerine,
karman çorman bir torba yasa getirilmiştir. Bu yasa, maalesef, bu Mecliste
iktidar partisi milletvekillerinin bile bir fikri olmadan oylanacaktır.
Bu torba yasalar bürokrasinin
Meclise dayatmasıdır. Her fırsatta “Bürokratik hegemonyaya karşıyım.” diyen
AKP’nin bu sözünde de gayrisamimi olduğuna şahit olmaktayız. Bürokrat
istemekte, AKP milletvekilleri el kaldırmaktadır ve bunun adı da AKP’ye göre
“millî iradenin tecellisi” sayılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, AKP
dönemi ülke için kayıp yıllardır derken hakikaten abartmıyoruz. On bir yıldır
tek başına ülkeyi yöneten AKP, milletimizin kronikleşmiş hiçbir problemini
çözmediği gibi, bunun üzerine uyguladığı ayrımcı, ayrıştırmacı politikaları ile
millet birlikteliğinin zeminine zarar vermektedir. AKP bu on bir yılda hangi
problemi çözmüştür? Eğitim sistemimiz; AKP’nin her değişen bakanının
değiştirdiği, arada milyonlarca çocuğumuzun plansız, projesiz, hazırlıksız
değişiklikler ile âdeta telef edildiği eğitim sistemimiz geçmiştekine göre daha
mı iyidir? Hayır.
Bakın, özel hastaneler itiraf
ediyor, kamu hastaneleri ikrar edemez, ifade edemez çünkü: “Ağır hastaları
üniversite hastanelerine havale edip kurtuluyoruz. Adımız hastane neredeyse
pansuman yapılan sağlık evlerine dönüştük.” derken, soruyorum sizlere, sağlık sistemi
düzeltilmiş mi oluyor? Hayır.
İşsizlik almış başını gitmiş,
tarım sistemimiz çökmüş, sanayimiz büyük yabancı tekeller karşısında teslim
olmuş; işçi, memur, emekli, çiftçi sıkıntılardan inlerken, on bir yıldır ülkeyi
tek başına yöneten AKP hangi kronik sorunları çözmüştür.
AKP iktidarı halka hizmet
prensibi üzerine değil, kendi siyasi iktidarını ebedî kılma prensibi üzerine
yol almaktadır. Bu saikle hareket eden AKP kanayan yara olan devlet personel
rejimini de iflas ettirmiştir. Evet, kamu personel rejiminin AKP döneminden
önce de sıkıntıları vardı ancak AKP’nin diğer hükûmetlerden farkı, tek başına
on bir yıldır iktidar olmasıdır. Kendisine yakın personel, kendisine yakın
kurumların sözcülüğü gibi milletin iktidarına yakışmayacak bir tavırla kurumlar
arasında ayrımcılık yaparak dengesizlikleri katbekat artırmıştır. Bugün de bu
torba yasa 8’inci madde (e) bendiyle, bileğinin hakkıyla yabancı dil sınavında
daha yüksek puan alan gençlerin bileği arkadan bükülerek, ekarte edilerek, daha
az not alan birisinin önünün açılmasının yolu yapılmaktadır. Bunun ne adaletle
ne de insafla alakası var. Hakkı yenen çocuk bir yetim çocuğu, bir şehit çocuğu
ya da gazi çocuğu olabilir, bunu nasıl içinize sindireceksiniz? Tamamen
keyfîliğe açık, istismara açık bir değişiklik. Hakikaten merak ediyorum; işleyen,
oturmuş bir sistem varken bu değişikliği önermekle, onların hakkını
gasbetmekle, bunun önünü açmakla millete hizmet etmiş mi oluyorsunuz?
“Bu meseleye ‘evet’ dememiz
mümkün değildir.” diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
BAŞKAN – 8’inci maddenin (f)
bendi üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 478 sıra
sayılı Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak Milletvekili Özcan
Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet Memurları Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778) nın çerçeve 8 inci maddesinin (f) bendinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Erkan Akçay Mehmet Günal
Konya Manisa Antalya
Oktay Vural Kemalettin
Yılmaz
İzmir Afyonkarahisar
"f) Eki (I) sayılı Ek
Gösterge Cetvelinin "I- Genel İdare Hizmetleri Sınıfı" bölümünün (h)
bendine '"Gümrük ve Ticaret Denetmenleri," ibaresinden sonra gelmek
üzere "Sosyal Güvenlik Denetmenleri," ibaresi eklenmiş, aynı bentte
yer alan "Defterdarlık uzmanları" ibaresi çıkarılmış ve bölümün (g)
bendine "Defterdarlık uzmanları" ibaresi eklenmiştir."
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SALİH KOCA (Eskişehir) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Hasan Hüseyin Türkoğlu, Osmaniye Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) – Sayın Başkan, Türk milletinin saygıdeğer milletvekilleri; 478 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddenin (f) bendini değiştirmek gayesiyle
vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Önergemizle 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu’nun eki (1) sayılı ek gösterge cetvelinde bulunan
“defterdarlık uzmanları” ibaresinin yeri değiştirilmek istenmektedir. Bu
önergemizin kabulü söz konusu olursa defterdarlık uzmanlarının 2200 olan ek
göstergesi 3600’e kadar yükselebilecektir.
Doğası gereği hiçbir kariyer
meslek grubunun, uzmanlığın bir diğeri ile ast-üst olması söz konusu değildir.
666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile getirilen düzenlemede aynı unvanı haiz
olmakla beraber farklı hizmet sınıfında bulunan uzmanlara farklı özlük hakları
söz konusu olmuştur. 659 ve 666 sayılı kanun hükmünde kararnameler sonrasında,
kanun hükmünde kararname öncesinde aynı özlük haklarına sahip bulunan Maliye
uzmanlarının ek göstergeleri 2200’den 3600’e çıkarılmak ve 2000 makam tazminatı
verilmek suretiyle maaşlarında 1.500 liraya varan bir artış yapılırken, yine,
benzer işleri bakanlık merkez ve taşra teşkilatında uzun yıllardır özverili bir
şekilde görev yapmakta olan defterdarlık uzmanları düzenleme kapsamına alınmayarak
mağduriyete uğratılmış, defterdarlık uzmanları ile Maliye uzmanları arasında,
kabul edilebilirlikten uzak bir fark yaratılmıştır. Bu çerçevede, diğer uzman
kadrolarına nazaran mağdur edilmiş olan defterdarlık uzmanlarının bu önerge ile
mağduriyetleri giderilebilecektir.Tasviplerinize takdim ediyoruz.
Ek gösterge ve mağduriyet
deyince akla gelen kesimlerden biri de şüphesiz, emniyet sınıfı yani
polislerimizdir. Buradan, 2007 yılında yani altı yıl evvel sayın Başbakanın
canlı TV yayınlarında vermiş olduğu sözü bir kez daha hatırlatmak isterim.
Polislerimiz artık “Aslan polis, destan yazdı; al sana aylıkla ödüllendirme.”
sözlerine itibar etmemektedirler, icraat beklemektedirler. Bir ulufe edasıyla
dağıttığınız aylıkla ödüllendirme karın doyurmamaktadır, polisimiz kalıcı
düzenleme beklemektedir.
İktidar partisi her yasama
yılı sonuna, yani milletvekillerinin, Meclis çalışanlarının aşırı derecede
yorulduğu, tatil beklentisi içinde oldukları döneme Anayasa, İç Tüzük ve diğer
mevzuatı da çiğneyerek hazırladığı torba kanunları getirmektedir. Böylece
milletvekillerinin yorgunluğundan ve dalgınlığından faydalanarak, bir an evvel
tatile gitme isteklerini istismar ederek, çok düşünmeden, müzakere etmeden
yasal düzenleme yapılmasını amaçlamaktadır.
İktidar partisi mevzuat
hükümlerini çiğneyerek Meclisten geçirdiği düzenlemelerden dolayı daha sonra
ise mahcup olmaktadır. Örnek mi istiyorsunuz? Yaygın adıyla “2/B yasası” olarak
bilinen yasa en bariz örnektir. Meclise Hükûmet tasarısı olarak gelen 2/B
düzenlemesi yeterince incelenip müzakere edilmeden gündeme gelmişti. Tasarıya
ilişkin muhalefet partilerinin görüşleri de dikkate alınmadan Komisyon ve Genel
Kuruldan geçirilen tasarı, yürürlüğe girdikten sonraki bir yıl içerisinde 2
kere tadil edilmek zorunda kalınmıştır.
“4+4+4” diye bilinen eğitim
yasası da başka bir örnektir. Mecliste müzakere edilirken altmış aylık
çocuklarla ilgili düzenlemenin yanlış olduğunu söyledik. “Okulları dörder yıl
olarak kademelendirme, eleman ve fiziki mekân sıkıntısına sebep olur.” gibi
eleştirilerimiz hiç dikkate alınmamıştı. Şimdi ise eğitime kabul edilen altmış
aylık çocukların bir eğitim öğretim yılı içinde yaşadığı sıkıntılar gazete
manşetlerini süslemekte, kamuoyunun gündeminde dolaşmaktadır.
Bir örnek de bedelli askerlik
yasasıdır. Bu yasa çıkarken süreye, bedele ilişkin itirazlarımızı dile
getirdik, dedik ki: “Fakirin çocuğu da bundan faydalanabilsin, bedeli fazla
tutmayın ya da yaşı şu şekilde yapalım.” Yine dinletemedik. Şimdi bedelli ile
ilgili ikinci değişikliğin hazırlığının yapıldığını duymaktayız.
Saygıdeğer milletvekilleri,
bu torba kanunun da birçok hükmü arızalı çıkacak ve kamu vicdanı tarafından
kabul edilmeyecektir ve siz bu tasarının bazı maddelerini düzeltmek için geri
getireceksiniz ama bu arada olan, uygulama imkânı olmayan kanunları çıkardığı
için Türkiye Büyük Millet Meclisinin itibarına olacaktır; bu arada bu
kanunlardan dolayı mağdur olan, adaletsizliğe uğrayan vatandaşa olacaktır ve
nihai olarak, bu uyarıları yapmamıza rağmen, bu yanlış düzenlemelerin
yasalaşması için parmak kaldıran milletvekilleri bu vebal altında kalacak ve
ezileceklerdir.
Bu düşüncelerle önergemizin
kabulünü diler, Türk milletinin milletvekillerini saygıyla selamlarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
9’uncu madde üzerinde dört
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 478 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 9 uncu maddesiyle 657 sayılı Kanuna eklenmesi öngörülen
geçici 41 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini, (c) bendinin eklenmesini, fıkranın sonunda yer alan
"altmış gün" ibaresinin "doksan gün" olarak
değiştirilmesini, dördüncü ve altıncı fıkralarından sonra gelmek üzere
aşağıdaki fıkralar ile altıncı fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesini ve
dördüncü fıkranın son cümlesinin "Bu madde kapsamında memur kadrolarına
atananların beş yıl süreyle başka kamu kurum ve kuruluşlarına nakli
yapılamaz." şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk
Çelik
Şanlıurfa
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı
a) 25/6/2013 tarihi
itibarıyla;
1) Bu Kanunun 4 üncü
maddesinin (B) fıkrası,
2) 11/8/1983 tarihli ve 2876
sayılı Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Kanununun 97 nci maddesinin
birinci fıkrasının (a) bendi,
3) 9/11/1983 tarihli ve 2945
sayılı Millî Güvenlik Kurulu ve Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği
Kanununun 17 nci maddesi,
4) 2/3/1984 tarihli ve 2985
sayılı Toplu Konut Kanununun ek 3 üncü maddesi,
5) 10/10/1984 tarihli ve 3056
sayılı Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun 35 inci maddesi,
6) 7/11/1985 tarihli ve 3238
sayılı Kanunun 8 inci maddesi,
7) 21/5/1986 tarihli ve 3289
sayılı Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 30 uncu
maddesi,
8) 09/12/1994 tarihli ve 4059
sayılı Hazine Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 7 nci
maddesinin (e) fıkrası,
9) 10/7/2003 tarihli ve 4924
sayılı Eleman Temininde Güçlük Çekilen Yerlerde Sözleşmeli Sağlık Personeli
Çalıştırılması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun,
10) 23/7/2003 tarihli ve 4954
sayılı Türkiye Adalet Akademisi Kanununun 24 üncü maddesi,
11) 6/11/2003 tarihli ve 5000
sayılı Türk Patent Enstitüsü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 26 ncı
maddesi,
12) 5/5/2005 tarihli ve 5345
sayılı Gelir İdaresi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 29
uncu maddesinin sekizinci fıkrası,
13) 10/11/2005 tarihli ve
5431 sayılı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanunun 25 inci maddesi,
14) 16/5/2006 tarihli ve 5502
sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanununun 28 inci maddesinin üçüncü fıkrası,
15) 17/2/2010 tarihli ve 5952
sayılı Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanunun 10 uncu maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi ile 13 üncü maddesi,
16) 24/4/2010 tarihli ve 5978
sayılı Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanunun 21 inci maddesinin üçüncü fıkrası,
17) 28/12/2010 tarihli ve
6093 sayılı Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanunun 7 nci maddesi,
18) 17/2/2011 tarihli ve 6114
sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanunun 6 ncı maddesinin dokuzuncu fıkrası,
19) 16/5/2012 tarihli ve 6306
sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 8 inci
maddesinin dördüncü fıkrası,
20) 27/6/1989 tarihli ve 375
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 6 ncı maddesi,
21) 27/10/1989 tarihli ve 388
sayılı Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 6 ncı maddesi,
22) 3/6/2011 tarihli ve 642
sayılı Doğu Anadolu Projesi, Doğu Karadeniz Projesi ve Konya Ovası Projesi
Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlıklarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin 5 inci maddesinin üçüncü fıkrası,
23) 29/6/2011 tarihli ve 644
sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin 36/A maddesi,
24) 24/11/2011 tarihli ve 656
sayılı Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 16 ncı maddesinin yedinci
fıkrası,
uyarınca vizelenmiş veya
ihdas edilmiş sözleşmeli personel pozisyonlarında çalışmakta olan ve 48 inci
maddede belirtilen genel şartları taşıyanlardan, bu maddenin yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren, birinci ve dokuzuncu alt bentler kapsamına girenler otuz
gün, diğer alt bentler kapsamına girenler ise altmış gün içinde yazılı olarak
başvurmaları halinde pozisyonlarının vizeli olduğu teşkilat ve birimde, 190
sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye tabi kurumlar
bakımından bu Kanun Hükmünde Kararnameye ekli cetvellerde yer alan bulunduğu
pozisyon unvanıyla aynı unvanlı memur kadrolarına, diğer kurumlar bakımından bu
kurumların kadro cetvellerinde yer alan aynı unvanlı memur kadrolarına;
pozisyon unvanlarıyla aynı unvanlı memur kadrosu olmaması halinde ise ilgisine
göre 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ekli cetveller veya kurumların kadro
cetvellerinde yer alan kadro unvanlarıyla sınırlı olmak üzere Maliye Bakanlığı
ve Devlet Personel Başkanlığınca müştereken belirlenen memur kadrolarına,"
"c) Türkiye Radyo ve
Televizyon Kurumunda 11/11/1983 tarihli ve 2954 sayılı Kanunun 50 nci
maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendi ile geçici 12 nci maddesi çerçevesinde
25/6/2013 tarihi itibarıyla sözleşmeli personel pozisyonlarında çalışmakta olan
ve Türkiye Radyo-Televizyon Kurumunda Memur Statüsünde İstihdam Edilen Personel
Yönetmeliğinin 37 nci maddesinde belirtilen genel şartları taşıyanlardan, bu
maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren otuz gün içinde yazılı olarak
başvuranlar, bulunduğu pozisyon unvanıyla aynı unvanlı memur kadrolarına,
bulunduğu pozisyon unvanıyla aynı unvanlı memur kadrosu olmaması halinde
Kurumda halen var olan kadro unvanlarıyla sınırlı olmak kaydıyla Genel
Müdürlükçe belirlenecek memur kadrolarına,"
"25/6/2013 tarihinden
önce bu madde kapsamındaki vizeli sözleşmeli personel pozisyonlarına personel
alımına yönelik olarak ilanı verilmiş ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte
yerleştirme işlemleri bitmiş olan sözleşmeli personel hakkında da bu madde
hükümleri uygulanır. Bunlar için birinci fıkrada belirtilen süreler, göreve
başladıkları tarihten itibaren başlar."
"Geçici 37 nci madde
kapsamında memur kadrolarına atanamayan sözleşmeli personelden, bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarihten önce idarî yargı mercilerine başvuran ve açtıkları
idari davalarda verilen yargı kararları sonucu memur kadrolarına atanmış olup
davaları henüz bitmemiş olanlardan bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren otuz gün içinde kurumlarına başvuranlar, halen bulundukları memur
kadrolarına bu madde kapsamında atanmış ve açmış oldukları idari davalardan
vazgeçmiş sayılırlar. Söz konusu davalar için ayrıca vekalet ücretine
hükmedilmez."
"Birinci fıkranın (c)
bendi kapsamında memur kadrolarına atananların pozisyonları da başka bir işleme
gerek kalmaksızın iptal edilmiş sayılır, ancak 2954 sayılı Kanunun 50 nci
maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendi kapsamında istihdam edileceklerin
pozisyon sayısının 300'ün altına düşmesi halinde, anılan bent kapsamında
istihdam edilecekler için kullanılabilecek toplam pozisyon sayısı 300 olarak uygulanır."
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 478 Sıra
Sayılı Kanun Teklifinin dokuzuncu Maddesinin a bendinde yer alan "Bu
Kanunun 4 üncü maddesinin (B) fıkrası ve 10/7/2003 tarihli ve 4924 sayılı
Eleman Temininde Güçlük Çekilen Yerlerde Sözleşmeli Sağlık Personeli
Çalıştırılması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun uyarınca vizelenmiş veya ihdas edilmiş sözleşmeli
personel pozisyonlarında 25/6/2013 tarihi itibarıyla çalışmakta olan ve 48 inci
maddede belirtilen genel şartları taşıyanlardan" ibaresinden sonra gelmek
üzere "7.5.1987 tarih ve 87/11782 sayılı Bakanlar Kurulu Kararınca Sanat
ve Sahne Uygulatıcıları Hizmet Sözleşmesi ile sözleşmeli statüde
çalıştırılanlar, Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğüne
bağlı Senfoni-Koro-Topluluklar, Devlet Opera ve Balesi ile Devlet Tiyatroları
Genel Müdürlüklerinde 375 sayılı KHK'nın Ek 7. Maddesi ve Bütçe yasasının 23.
Maddesi uyarınca vizelenmiş, sözleşme ile çalıştırılanlar; Gençlik ve Spor
Müdürlüklerinde Sözleşmeli statüde çalışanlar, Milli Eğitim Bakanlığında
çalışan vekil, ücretli öğretmen, Sağlık Bakanlığı ve Üniversite Hastanelerinde
çalışan vekil ebe ve vekil hemşireler, Diyanette görevli yeterlik belgesine
sahip vekil müezzin ve imamlar; tüm kamu kurum ve kuruluşları ile belediyelerde
4/C statüsünde çalışanlar ile taşeron ve mevsimlik veya geçici işçi statüsünde
çalışanların, durumlarına uygun memur veya sürekli işçi kadrolarına atanmak
üzere yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 1 ay içinde başvurmak kaydıyla,
ibaresinin eklenmesini;
4. Fıkrasının sonunda yer
alan "Birinci fıkranın (b) bendine göre memur kadrolarına atananların
başka kamu kurum ve kuruluşlarına nakli yapılamaz" ibaresinin madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Adil Zozani Hasip Kaplan Pervin Buldan
Hakkâri Şırnak Iğdır
Abdullah Levent Tüzel Erol Dora
İstanbul Mardin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifinin 9 uncu maddesi ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa
eklenen geçici 41. maddenin birinci fıkrasının (a) bendinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini ve maddeye aşağıdaki (c) ve (d) bentlerinin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Ayşe Nedret Akova Süleyman Çelebi
İstanbul Balıkesir İstanbul
Kazım Kurt Alaattin Yüksel
Eskişehir İzmir
“a) Bu
Kanunun 4 üncü maddesinin (B) fıkrası ve 10/7/2003 tarihli ve 4924 sayılı
Eleman Temininde Güçlük Çekilen Yerlerde Sözleşmeli Sağlık Personeli
Çalıştırılması ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun uyarınca vizelenmiş veya ihdas edilmiş sözleşmeli
personel pozisyonları ile Dışişleri Bakanlığının yurtdışı teşkilatında 657
sayılı Kanunun 4/B maddesine göre sözleşmeli olarak çalışan Türk uyruklulardan
25/06/2013 tarihi itibarıyla çalışmakta olan ve 48 inci maddede belirtilen
genel şartları taşıyanlardan, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren
otuz gün içinde yazılı olarak başvuranla, pozisyonlarının vizeli olduğu
teşkilat ve birimde, bulunduğu pozisyon unvanıyla aynı unvanlı 190 sayılı Genel
Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameyle ekli cetvellerde yer alan
memur kadrolarına, bulunduğu pozisyon unvanıyla aynı memur kadrosu olmaması
halinde, 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ekli cetvellerde yer alan kadro
unvanlarıyla sınırlı olmak ve sözleşmeli personel pozisyonlarına ilişkin vize
cetvellerindeki nitelikler dikkate alınmak suretiyle Maliye Bakanlığı ve Devlet
Personel Başkanlığınca müştereken belirlenen memur kadrolarına,”
"c) Kamu kurum ve
kuruluşlarının merkez ve taşra teşkilatı ve bunlara bağlı döner sermayeli
kuruluşlarda; TBMM idari teşkilatı personeli dahil olmak üzere bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarihte bu Kanunun 4 üncü Maddesinin (C) fıkrası kapsamında
çalışmakta olan ve 3 ay içinde yazılı olarak başvuranlar, pozisyonlarının
vizeli olduğu teşkilat ve biriminde bulunduğu pozisyon unvanıyla aynı numaralı
190 sayılı Genel Kadro ve Usul Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye ekli
cetvellerde yer alan memur kadrolarına, bulunduğu pozisyon unvanıyla aynı
unvanlı memur kadrosu olmaması halinde 190 sayılı Kanunun Hükmünde Kararnameye
ekli cetvellerde yer alan kadro unvanıyla sınırlı olmak suretiyle Maliye
Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığınca müştereken belirlenen memur
kadrolarına bu maddelerin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki ay içinde
kurumlarınca atanır.
4 üncü maddenin (C) fıkrası
uyarınca çalışmakta iken bu maddenin yayımı tarihinden önce askerlik, doğum,
milletvekili ve mahalli idareler genel ve ara seçimleri ile ücretsiz izin
nedeniyle görevlerinden ayrılanlardan ilgili mevzuata göre yeniden hizmete
alınma şartlarını kaybetmemiş olmak hakkında da bu madde hükümleri uygulanır.
Bunlar için birinci fıkrada belirtilen süreler yeniden hizmete alındıkları
tarihten başlar.
Bu madde hükümlerine göre
memur kadrolarına atananların 4 üncü maddenin (C) fıkrasına tabi olarak
geçirdikleri hizmet süreleri, öğrenim durumlarına göre yükselebilecekleri
dereceleri aşmamak kaydıyla kazanılmış hak aylık derece ve kademelerinin
tespitinde değerlendirilir. Bunlar, atandıkları kadronun mali ve sosyal
haklarına göreve başladıkları tarihi takip eden aybaşından itibaren hak kazanır
ve önceki pozisyonlarında aldıkları mali ve sosyal haklar hakkında herhangi bir
mahsuplaşma yapılmaz."
"d) 04.04.2007 tarihli
ve 5620 sayılı Kanun çerçevesinde sürekli işçi kadrolarına geçirilemeyen geçici
pozisyonlardaki işçilerden bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte her türlü kamu
kurum ve kuruluşlarında halen yıl içerisinde usulüne uygun olarak vizesi
yapılmış geçici iş pozisyonlarında çalışmakta olan işçiler 657 sayılı Kanunun
4/D maddesinde belirtilen sürekli işçi kadrolarına ilgili mevzuattaki
sınırlamalara tabi olmaksızın atanırlar. Aynı şartlarda çalışıp askerlik, doğum
veya sağlık kurulu raporuyla belgelendirilen, sağlık sorunları sebebiyle iş
sözleşmesi askıda kalanlar da bu madde kapsamında değerlendirilir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 478 sıra
sayılı Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak Milletvekili Özcan
Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet Memurları Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778) nın 9 uncu maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Oktay Vural Mustafa Kalaycı Erkan Akçay
İzmir Konya Manisa
Mehmet Günal Enver Erdem Kemalettin
Yılmaz
Antalya Elâzığ Afyonkarahisar
MADDE 9- 657 sayılı Kanuna
aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 41- Kamu
kurum ve kuruluşlarının merkez ve taşra teşkilatı ile bunlara bağlı döner
sermayeli kuruluşlarda;
a) Bu Kanunun 4 üncü
maddesinin (B) fıkrası ve (C) fıkrası ile 10/7/2003 tarihli ve 4924 sayılı
Eleman Temininde Güçlük Çekilen Yerlerde Sözleşmeli Sağlık Personeli
Çalıştırılması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun ve özel kanunları uyarınca vizelenmiş veya ihdas
edilmiş ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile diğer kanunların sözleşmeli
personel çalıştırılmasına dair hükümlerine bağlı kalınmaksızın sözleşmeli
personel pozisyonlarında 25/6/2013 tarihi itibarıyla çalışmakta olan ve 48 inci
maddede belirtilen genel şartları taşıyanlardan, bu maddenin yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren otuz gün içinde yazılı olarak başvuranlar, pozisyonlarının vizeli
olduğu teşkilat ve birimde, bulunduğu pozisyon unvanıyla aynı unvanlı 190
sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye ekli
cetvellerde yer alan memur kadrolarına, bulunduğu pozisyon unvanıyla aynı
unvanlı memur kadrosu olmaması hâlinde, 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye
ekli cetvellerde yer alan kadro unvanlarıyla sınırlı olmak ve sözleşmeli
personel pozisyonlarına ilişkin vize cetvellerindeki nitelikler dikkate alınmak
suretiyle Maliye Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığınca müştereken
belirlenen memur kadrolarına,
b) Bu Kanunun 86 ncı ve 89
uncu maddeleri kapsamında kadrolu olmaksızın vekil ya da ücretli çalıştırılan
öğretmen, ebe-hemşire, usta öğreticiler ile 24/11/2004 tarihli ve 5258 sayılı
Aile Hekimliği Kanunu kapsamında çalıştırılan aile sağlığı elemanlarından
25/6/2013 tarihi itibarıyla çalışmakta olan ve 48 inci maddede belirtilen genel
şartları taşıyanlardan, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren otuz
gün içinde yazılı olarak başvuranlar, teşkilat ve birimde, bulunduğu pozisyon
unvanıyla aynı unvanlı 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnameye ekli cetvellerde yer alan memur kadrolarına,
c) İl özel idaresi, belediye
ve bağlı kuruluşları ile mahalli idare birliklerinde 3/7/2005 tarihli ve 5393
sayılı Belediye Kanununun 49 uncu maddesinin üçüncü fıkrası çerçevesinde
25/6/2013 tarihi itibarıyla çalışmakta olan ve 48 inci maddede belirtilen genel
şartları taşıyanlardan, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren otuz
gün içinde yazılı olarak başvuranlar, sözleşmeli personel olarak
çalıştırılmalarına esas alınan memur kadrolarına,
bu maddenin yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren altmış gün içinde kurumlarınca atanırlar.
Birinci fıkra kapsamındaki
idarelerde geçici veya mevsimlik işçi ya da taşeron işçisi statüsünde
çalışanlardan otuz gün içinde yazılı başvuranlar, niteliklerine uygun sürekli
işçi kadrolarına bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 60 gün içinde
Maliye Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanacak
esaslar çerçevesinde kurumlarınca atanırlar.
Birinci fıkra kapsamındaki
idarelerde memurlar eliyle gördürülmesi gereken asli ve sürekli görevlerde
işçi, geçici işçi ya da taşeron işçisi olarak çalışanlar hakkında da birinci
fıkra hükümleri uygulanır.
Birinci fıkrada belirtilen
mevzuat hükümlerine göre çalışmakta iken 25/6/2013 tarihinde askerlik, doğum
veya ücretsiz izin nedenleriyle görevlerinde bulunmayanlardan ilgili mevzuatına
göre yeniden hizmete alınma şartlarını kaybetmemiş olanlar hakkında da bu madde
hükümleri uygulanır. Bunlar için birinci fıkrada belirtilen süreler yeniden
hizmete alındıkları tarihten itibaren başlar. 25/6/2013 tarihinden önce 4’üncü
maddenin (B) fıkrası ve 4924 sayılı Kanun uyarınca çalışmakta iken 24/11/2004
tarihli ve 5258 sayılı Aile Hekimliği Kanunu kapsamında görev alanlar hakkında
görevlerinden ayrılmalarına gerek kalmaksızın bu madde hükümleri uygulanır.
Bu madde hükümlerine göre
memur kadrolarına atananların, söz konusu mevzuat hükümlerine göre sözleşmeli
personel olarak geçirdikleri hizmet süreleri, öğrenim durumlarına göre
yükselebilecekleri dereceleri aşmamak kaydıyla kazanılmış hak aylık derece ve
kademelerinin tespitinde değerlendirilir. Bunlar, atandıkları kadronun mali ve
sosyal haklarına göreve başladığı tarihi takip eden ay başından itibaren hak
kazanır ve önceki pozisyonlarında aldıkları mali ve sosyal haklar hakkında
herhangi bir mahsuplaşma yapılmaz.
Bu madde kapsamında memur
kadrolarına atananlara iş sonu tazminatı ödenmez. Bu personelin önceden iş sonu
tazminatı ödenmiş süreleri hariç, iş sonu tazminatına esas olan toplam hizmet
süreleri, 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanunu uyarınca ödenecek emekli ikramiyesine esas toplam hizmet süresinin
hesabında dikkate alınır.
Bu maddenin birinci
fıkrasının (a) bendi kapsamında sözleşmeli personelin atanacağı memur
kadroları, 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ekli cetvellerde yer alan
sınıf, unvan ve derecelerine uygun olmak şartıyla, başka bir işleme gerek
kalmaksızın atama işleminin yapıldığı tarih itibarıyla ihdas edilerek
kurumların 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ekli cetvellerinin ilgili
bölümlerine eklenmiş ve memur kadrolarına atananların pozisyonları başka bir
işleme gerek kalmaksızın iptal edilmiş sayılır. İhdas edilen kadrolar ile iptal
edilen pozisyonlar; unvanı, sınıfı, adedi, derecesi, teşkilatı ve birimi
belirtilmek suretiyle birinci fıkrada belirtilen altmış günlük sürenin
bitiminden itibaren iki ay içinde Maliye Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığına
bildirilir.
Bu maddenin uygulamasında
ortaya çıkabilecek tereddütleri gidermeye birinci fıkranın (a) bendi kapsamına
girenler yönünden Maliye Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığı, birinci
fıkranın (b) bendi kapsamına girenler yönünden ise İçişleri Bakanlığı ve Maliye
Bakanlığı yetkilidir."
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ SALİH KOCA (Eskişehir) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Enver Erdem, Elâzığ Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 478 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 9’uncu
maddesi üzerinde verilen önerge nedeniyle söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu
düzenleme ile sözleşmeli personelin bir kısmının kadroya alınması sağlanacaktır
ancak bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu hususta verdiğimiz birçok
kanun teklifimiz ve araştırma önergelerimizde sorunlarının çözümünü istediğimiz
4/C’li geçici personelin, geçici ve mevsimlik işçilerin, taşeron işçilerinin,
üniversite mezunu ve teknik personel olarak çalışan işçilerin, rehber ve usta
öğreticilerin, korucuların, muhtarların, şehit ve gazi yakınlarının
sorunlarının çözümünü içeren bir düzenleme olmayacaktır. Bu düzenleme,
sözleşmeli olarak çalışan yaklaşık 200 bin personelden sadece yarısının kadroya
atanmasını ilgilendiren düzenleme olacaktır.
Bizim talebimiz, Anayasa’nın
10’uncu maddesindeki eşitlik ve adalet ilkesine uygun olarak, bu kesimlerin
tamamının sorununun çözülmesidir. Yoksa, sadece sözleşmeli personelin yarısının
yani siyasi olarak yakınlığınız olan insanların önce sözleşmeli kadrolara
alınması ve ondan sonra da sürekli kadrolara atanması değildir.
Değerli milletvekilleri, on
bir yıllık AKP iktidarları döneminde ülkemizdeki çalışma hayatı ciddi ölçüde
zedelenmiştir. Bu hususları giderme adına da köklü bir çözüm bulunamamıştır.
Her seçim döneminde kısmi ve palyatif çözümlere başvurularak, ulufe dağıtma
mantığından hareketle insanlarımız istismar edilmiş ve istismar edilmeye de
devam edilecektir. Hatırlayınız, daha iki yıl önce, sözleşmeli personelle
ilgili olarak, 200 bin personeli yine seçimler öncesinde ulufe olarak dağıtmış
ve bunların nemalarını almıştınız. Bu düzenlemeyle, özel kanunlarla
çalıştırılan sözleşmeliler ve 4/C mağdurlarına ayrımcılık ve haksızlık
yapılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, yine
kamu personeli seçme sınavlarında başarılı olmak için gece gündüz çalışan,
hatta yüksek puan aldıkları hâlde mülakat sınavlarında düşük puanlar verilerek
başarısız sayılan ve kadroya atanamayan insanlarımızın hakları da gasbedilmiş
olacaktır. Son on yıldır, kamuda istihdam yöntemlerinde hep bu haksız uygulamalar
tekrar etmiş ve AKP’nin istihdam politikaları maalesef istismar politikaları
hâline gelmiştir. Geçici ve mevsimlik işçiler göz ardı edilmektedir. Ülkemizde
“geçici ve mevsimlik işçiler” adı altında bir dram yaşanmaktadır. Yüz binlerce
işçi, devletin asli ve sürekli hizmetlerini yapmalarına rağmen, geçici işçi
statüsünde çalıştırılmaktadır. Yine bu düzenleme, AKP iktidarlarının taşeron
işçileri köle gibi çalıştırması anlayışına engel olmayacaktır. Sayın Çalışma
Bakanı ve AKP milletvekilleri, sayıları 1 milyon 600 bini bulan taşeron
işçilerinin kaderlerinin ne olacağını burada milletimize açıklamak zorundadır.
Sadece umut vermek değil, seçim dönemlerinde vaatlerde bulunmak değil, taşeron
işçilerinin akıbeti ne olacaktır? Bunları kadroya alacak mısınız? Taşeron
işçileri lehinde verilen mahkeme kararlarına uyacak mısınız? Yani
demokrasilerin, hukuk devletlerinin… Yargının verdiği kararlara bile uyulmayan
bir ülke hâline getirdiniz. Mahkemeler karar veriyor ama maalesef, AK PARTİ
iktidarları bu kararları yerine getirmiyor.
Değerli milletvekilleri, bu
düzenleme çerçevesinde gelin, sulama birlikleri sürekli işçi statüsünde
çalışırken birliklerinde kapanması nedeniyle işsiz kalan, çok ciddi maddi ve
manevi sorunlar yaşayan toplam 400 civarındaki işçiyi ilgilendiren bu sorunları
da çözelim.
Yine, son olarak, bu
düzenlemenin 9’uncu maddesinde, bu düzenlemeye göre memur kadrolarına atanan
kamu görevlilerinin başka kurumlara naklinin mümkün olmadığı ifade ediliyor. Bu
hem Anayasa’nın eşitlik ilkesine hem Devlet Memurları Kanunu’nun memurların hak
ve hukuklarına ilişkin düzenlemelerine aykırılık teşkil edeceğinden, bunu da
burada düzeltmekte fayda olduğuna inanıyorum.
Yine, son bir söz olarak,
değerli milletvekilleri, bu madde kapsamında sözleşmesi feshedilen işçilerin
yargıya intikal etmiş olanlarından, ki bunların yüzde 90’ının lehlerine karar
alacağı da göz önünde bulundurulduğunda, mutlaka bunları da burada düzenlememiz
gerekmekte. Ayrıca, bu hususta AKP’nin vermiş olduğu önergeye de Milliyetçi
Hareket Partisi olarak…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ENVER ERDEM (Devamla) -
…destek olacağımızı ifade ediyor, önergemize destek vermenizi de talep ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler.. Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri,
birleşime bir saat, 20.35’e kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.34
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.35
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 130’uncu Birleşiminin Yedinci
Oturumunu açıyorum.
Şimdi 478 sayılı Kanun
Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
9’uncu madde üzerindeki
önerge işlemine devam ediyoruz.
Sıradaki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Bazı Kanun
ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 9
uncu maddesi ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa eklenen geçici 41.
maddenin birinci fıkrasının (a) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve
maddeye aşağıdaki (c) ve (d) bentlerinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları
“a) Bu Kanunun 4 üncü
maddesinin (B) fıkrası ve 10/7/2003 tarihli ve 4924 sayılı Eleman Temininde
Güçlük Çekilen Yerlerde Sözleşmeli Sağlık Personeli Çalıştırılması ve Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun uyarınca
vizelenmiş veya ihdas edilmiş sözleşmeli personel pozisyonları ile Dışişleri
Bakanlığının yurtdışı teşkilatında 657 sayılı Kanunun 4/B maddesine göre
sözleşmeli olarak çalışan Türk uyruklulardan 25/06/2013 tarihi itibarıyla
çalışmakta olan ve 48 inci maddede belirtilen genel şartları taşıyanlardan, bu
maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren otuz gün içinde yazılı olarak
başvuranla, pozisyonlarının vizeli olduğu teşkilat ve birimde, bulunduğu
pozisyon unvanıyla aynı unvanlı 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnameyle ekli cetvellerde yer alan memur kadrolarına, bulunduğu
pozisyon unvanıyla aynı memur kadrosu olmaması halinde, 190 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameyle ekli cetvellerde yer alan kadro unvanlarıyla sınırlı
olmak ve sözleşmeli personel pozisyonlarına ilişkin vize cetvellerindeki
nitelikler dikkate alınmak suretiyle Maliye Bakanlığı ve Devlet Personel
Başkanlığınca müştereken belirlenen memur kadrolarına,”
"c) Kamu kurum ve
kuruluşlarının merkez ve taşra teşkilatı ve bunlara bağlı döner sermayeli
kuruluşlarda; TBMM idari teşkilatı personeli dahil olmak üzere bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarihte bu Kanunun 4 üncü Maddesinin (C) fıkrası kapsamında
çalışmakta olan ve 3 ay içinde yazılı olarak başvuranlar, pozisyonlarının
vizeli olduğu teşkilat ve biriminde bulunduğu pozisyon unvanıyla aynı numaralı
190 sayılı Genel Kadro ve Usul Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye ekli
cetvellerde yer alan memur kadrolarına, bulunduğu pozisyon unvanıyla aynı
unvanlı memur kadrosu olmaması halinde 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye
ekli cetvellerde yer alan kadro unvanıyla sınırlı olmak suretiyle Maliye
Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığınca müştereken belirlenen memur
kadrolarına bu maddelerin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki ay içinde
kurumlarınca atanır.
4 üncü maddenin (C) fıkrası
uyarınca çalışmakta iken bu maddenin yayımı tarihinden önce askerlik, doğum,
milletvekili ve mahalli idareler genel ve ara seçimleri ile ücretsiz izin
nedeniyle görevlerinden ayrılanlardan ilgili mevzuata göre yeniden hizmete
alınma şartlarını kaybetmemiş olmak hakkında da bu madde hükümleri uygulanır.
Bunlar için birinci fıkrada belirtilen süreler yeniden hizmete alındıkları
tarihten başlar.
Bu madde hükümlerine göre
memur kadrolarına atananların 4üncü maddenin (C) fıkrasına tabi olarak
geçirdikleri hizmet süreleri, öğrenim durumlarına göre yükselebilecekleri
dereceleri aşmamak kaydıyla kazanılmış hak aylık derece ve kademelerinin
tespitinde değerlendirilir. Bunlar, atandıkları kadronun mali ve sosyal
haklarına göreve başladıkları tarihi takip eden aybaşından itibaren hak kazanır
ve önceki pozisyonlarında aldıkları mali ve sosyal haklar hakkında herhangi bir
mahsuplaşma yapılmaz."
"d) 04.04.2007 tarihli
ve 5620 sayılı kanun çerçevesinde sürekli işçi kadrolarına geçirilemeyen geçici
pozisyonlardaki işçilerden bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte her türlü kamu
kurum ve kuruluşlarında halen yıl içerisinde usulüne uygun olarak vizesi
yapılmış geçici iş pozisyonlarında çalışmakta olan işçiler 657 sayılı Kanunun
4/D maddesinde belirtilen sürekli işçi kadrolarına ilgili mevzuattaki
sınırlamalara tabi olmaksızın atanırlar. Aynı şartlarda çalışıp askerlik, doğum
veya sağlık kurulu raporuyla belgelendirilen, sağlık sorunları sebebiyle iş
sözleşmesi askıda kalanlar da bu madde kapsamında değerlendirilir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen İzzet Çetin, Ankara Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
İZZET ÇETİN (Ankara) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 478 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesinde vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, tipik bir
AKP klasiği. Alt komisyonda görüşmeler sırasında, bu 9’uncu maddeye ilişkin,
657 sayılı Kanun’a göre sözleşmeli çalışanların kadroya alınmasına ilişkin bir
düzenleme yoktu. O günlerde Başbakan bir açıklama yaptı, Sayın Bakan da
bürokratlarıyla bir çalışma yapıp apar topar ana Komisyonun toplanacağı gün
“Bunu yaptık, şunu yaptık.” diyerek Meclisi ve milletvekillerini, Plan ve Bütçe
Komisyonu üyelerini töhmet altında bırakacak tarzda, yandaş bir sendikanın
genel başkanıyla açıklama yaparak 9’uncu madde metne, teklife girdi. Biz de
itiraz etmedik. Dünkü konuşmamda da söyledim, buna itiraz etmek mümkün değil,
sözleşmelilerin kadroya alınmasını Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizler de
istiyoruz.
Esasında, Anayasa’nın
128’inci maddesi: “Devletin kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu
tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu
hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu
görevlileri eliyle yürütülür.” hükmünü içeriyor. Tabii ki yapılması gereken,
yasalarda ve Anayasa’mızda belirlenen çalışma ilişkilerinin dışında çalışma
modeli geliştirmemektir. Ancak, on bir yıldan bu yana, devletin hem kamuda hem
de özel kesimde çalışma ilişkileri alabildiğine farklılaştı. Sayın Bakan da
vermiş olduğu bir demeçte, sadece memur pozisyonlarında çalışmaların bile çok
çeşitli hâle geldiğini ve içinden çıkılmaz bir hâl aldığını söyledi. Esasında
yapılması gereken, böyle bir düzenleme ile değil, köklü bir personel reformuyla
bu işe el atmaktı.
Şimdi, Komisyonda bize
getirdikleri öneride “96.505 personel kadroya alınacak.” Demişlerdi, biz de
kurumsal sözleşmeli 3.439 kişinin ne olacağını sormuştuk. Şimdi, biraz sonra
görüşeceğiz, AKP’nin önergesinde 24 kanunda değişiklik yapılıyor. Değerli
arkadaşlar, bu bir önerge ama 24 kanunda değişiklik yapılıyor. Bu, bir kere
yasa yapma usulüne ve tekniğine aykırı. Sayın Mehmet Ali Şahin de burada,
Meclis Başkanlığı yaptı. Değerli arkadaşlar, yani bu Meclisin, bu kurumun
korunması gereken bir kurum olduğunu burada görev yapan herkesin bilmesi
gerekir. Milletvekilleri sadece parmak kaldıran, indiren kuklalardan ibaret
değildir. Komisyonlar kukla komisyon olamaz. Bakan, Başbakan “Yaptık.” diye
açıkladıktan sonra gelen bir yasanın burada onaylattırılması bizi mühürcü
başından başka bir şey yapmaz. Milletvekillerini böyle değerlendiren bir
mantık, bir anlayış ülke yönetemez.
Değerli arkadaşlar, bakınız,
yasa yapan bir organ Büyük Millet Meclisi. Dün de söyledim, burada, AKP
işbaşına gelinceye kadar 4/C’li çalıştırma diye bir model yoktu. Biz
önergemizde, Türkiye Büyük Millet Meclisi idari teşkilatı personeli dâhil olmak
üzere 4/C’lilerin de kadroya alınmasını istedik, önergemiz onu içeriyor. AKP,
Sayın Başbakanın açıklamalarından sonra, Bakanın ve bürokratlarının yapmış
olduğu bir hazırlıkla alelacele Komisyona getirdi ve metin buraya girdi. Şimdi,
az sonra, Sayın Bakanın ve bürokratlarının yapmış olduğu önerge önümüze
gelecek, 24 kanunda değişiklik yapılıyor. Her kanunda ayrı ayrı, vekillerin söz
alma hakkının olması gereken bir düzenleme, madde ihdası yapılsa böyle olacak.
Çünkü, her kurum kanununda sözleşmeliler farklı çalışıyor. Sayın Bakana düşen
görev, böyle bir temmuz ayında, Anayasa’daki hükmüne göre Meclisin tatil olması
gerektiği bir sırada, milletvekillerinin çoğunun olmadığı, ilgi duymadığı bir
dönemde personel rejimine bir çomak da kenardan sokmak değil. Yapacakları bir
tek şey var, yapılması gereken bir tek düzenleme: Gerek sözleşmelileri gerekse
4/C’lileri, yaşa takılanları yani bu ülkede çalışanların sorunlarını topyekûn
ele almak.
Çalışma Bakanı neden kaçıyor
bilmiyorum ama ben burada Çalışma Bakanı kadar, Devlet Personel Başkanı ve…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İZZET ÇETİN (Devamla) – …üst
düzey bürokratları da en az AKP iktidarı kadar suçlu görüyorum. Yani,
görevlerini gerektiği şekilde yerine getirmeyenler bakanları, Başbakanı da
zaman zaman zorda bırakıyorlar.
Bizim önergemizdeki,
özellikle Mecliste çalışan sözleşmeli personelin, 4/C’lilerin de kadroya
alınması ve memur statüsünün verilmesi gerektiğini düşünüyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 478 Sıra
Sayılı Kanun Teklifinin dokuzuncu Maddesinin a bendinde yer alan "Bu
Kanunun 4 üncü maddesinin (B) fıkrası ve 10/7/2003 tarihli ve 4924 sayılı
Eleman Temininde Güçlük Çekilen Yerlerde Sözleşmeli Sağlık Personeli
Çalıştırılması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun uyarınca vizelenmiş veya ihdas edilmiş sözleşmeli
personel pozisyonlarında 25/6/2013 tarihi itibarıyla çalışmakta olan ve 48 inci
maddede belirtilen genel şartları taşıyanlardan" ibaresinden sonra gelmek
üzere "7.5.1987 tarih ve 87/11782 sayılı Bakanlar Kurulu Kararınca Sanat
ve Sahne Uygulatıcıları Hizmet Sözleşmesi ile sözleşmeli statüde
çalıştırılanlar, Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğüne
bağlı Senfoni-Koro-Topluluklar, Devlet Opera ve Balesi ile Devlet Tiyatroları
Genel Müdürlüklerinde 375 sayılı KHK'nın Ek 7. Maddesi ve Bütçe yasasının 23.
Maddesi uyarınca vizelenmiş, sözleşme ile çalıştırılanlar; Gençlik ve Spor
Müdürlüklerinde Sözleşmeli statüde çalışanlar, Millî Eğitim Bakanlığında
çalışan vekil, ücretli öğretmen, Sağlık Bakanlığı ve Üniversite Hastanelerinde
çalışan vekil ebe ve vekil hemşireler, Diyanette görevli yeterlik belgesine
sahip vekil müezzin ve imamlar; tüm kamu kurum ve kuruluşları ile belediyelerde
4/C statüsünde çalışanlar ile taşeron ve mevsimlik veya geçici işçi statüsünde
çalışanların, durumlarına uygun memur veya sürekli işçi kadrolarına atanmak
üzere yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 1 ay içinde başvurmak kaydıyla,
ibaresinin eklenmesini;
4. Fıkrasının sonunda yer
alan "Birinci fıkranın (b) bendine göre memur kadrolarına atananların
başka kamu kurum ve kuruluşlarına nakli yapılamaz" ibaresinin madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Pervin
Buldan (Iğdır) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Sebahat Tuncel, İstanbul Milletvekili.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; verdiğimiz önerge üzerine söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu kürsüde çok defa ifade
ettik aslında, özellikle iktidarın kanun yapma yaklaşımı, ciddi anlamda Türkiye
işçilerine, emekçilerine, yoksullarına, kadınlarına her zaman için olumsuz
olan, belki bazı olumlu düzenlemeler olsa da yapma tarzı olumsuz bir yaklaşım.
Yine, bir torba yasayla karşı
karşıyayız ve bu torba yasada neler var, ne oluyor? Bu bölümler hâline
getirilip aslında, maddeler üzerinde de kapsamlı tartışmamız engelleniyor. Bu
ciddi bir sorun yani. Aslında, bu tarzın ortadan kaldırılması gerekiyor, daha
kolektif, daha katılımcı, herkesin, muhalefetin sözünü söylediği bir noktaya
gelmesi gerekiyor. Bu, demokrasi işleyişi açısından da önemli ama ne yazık ki
burada “el kaldır, indir” yaklaşımı içerisinde… Halk iradesinden bahseden,
yüzde 50 oy üzerinden bu kadar çok siyaset yapan AKP iktidarının aslında kendi
durduğu noktada bu yönteme itiraz etmesi gerekiyor. Bir, bunun altını çizmek
istiyorum.
İkincisi: Türkiye’de
özellikle Kürt sorununun çözümü tartışmalarını yaptığımız bir yerde, bir yandan
PKK’nin ateşkes ilan ettiği ve güçlerini sınır dışına çektiği, Türkiye’den de
adım beklediği, bu Parlamentodan adım beklediği bir yerde, ne yazık ki biz ne
demokratikleşme konusunda ne insan hakları konusunda ciddi adımlar atmıyoruz.
Yani, toplumun beklediği Terörle Mücadele Kanunu’nun değişmesi ya da Siyasi
Partiler Kanunu’nun değişmesi, barajın düşürülmesi, demokratik siyasetin
önündeki engellerin kaldırılması meselesinde, iktidar bunu gündemine almıyor,
ana muhalefet de zaten bu konuda çözüm sürecini… Hani, Mecliste bir komisyon
kurulmuş, bu komisyona bile üye vermiş değil. Bu Parlamento nasıl bu
Türkiye’nin sorunlarını çözecek? Bu da ciddi bir sorun. Yani, bu Parlamento
Türkiye’de yaşayan bütün sorunlar için sorumlu olmalıdır. Bu konuda her iki
yaklaşım da yani gündemine almayan, erteleyen…
Şimdi, yarın Meclis tatile
girecek, herkes gidecek ama bu süreç o kadar zor ki. Orta Doğu’da, yanı
başımızda, Mısır’da, Suriye’de olan gelişmelere baktığımızda bile, Türkiye
demokratikleşme konusunda elini çabuk tutmak durumunda. Yani, bunu yapmak, bunu
tartışmak yerine, biz bir torba kanunu konuşuyoruz. Belli ki AKP bunu seçime
şey yapacak, seçim öncesi hazırlık “Bak, biz şu kanunu çıkardık, bu kanunu
çıkardık.” konusu üzerinden. Nereden bunu diyorum? Çünkü, Meclis tatil olacak,
çalıştığında bir ay çalışacak, bütçe görüşmelerinden sonra da seçim takvimi
giriyor. Bu çok da kendimizi yormamız gereken bir konu değil.
Değerli milletvekilleri,
verdiğimiz önergeye ilişkin ise, biz, bu önergenin yani maddenin kapsamının
genişletilmesini istiyoruz yani bazıları için madem bir düzenleme yapıyoruz,
olumlu bir düzenleme olacak, o zaman bunun kapsamını genişletelim. Gerçekten,
bütün sözleşmeli personeli bu konudan yararlandıralım. Biraz önceki
milletvekili arkadaşımız söyledi mesela: “Hakları en fazla ihlal edilenler, bu
Mecliste çalışanlar.” Bu Meclis personelini bile siz, diyelim ki bu yasa
kapsamına almıyorsunuz. Bu çok ciddi bir sorun.
Şimdi, bu noktada, her bir
düzenleme yapıldığında başka zaman, başka bir düzenleme yapmak durumunda
kalıyoruz. En azından, bizim önergemizle bu şeyden vazgeçilmesi ve bunun
kapsamının genişletilmesi gerektiğini… Bunu yapmak pekâlâ mümkün yani bunu
yapma konusunda Hükûmetin çekingen davranmaması gerekiyor. Gerçekten, eğer,
zaten bir seçim yatırımıysa bu, size daha çok puan kazandırır yani daha geniş
bir kesimi bu işin içerisine almak, kanun kapsamına almak, daha çok sözleşmeli
çalışanın, diğer kurumlarda, söylediğimiz gibi, bakanlıklarda çalışan, memur
olan kişilerin bu şey içerisine alınması durum açısından daha iyi olacaktır
diye düşünüyorum.
Bu, aynı zamanda eşitsizliği
de giderecektir yani çalışanlar arasındaki bu eşitsizliği de gidermiş
olacaktır. Biz, hep eşitlik meselesinden bahsediyoruz, bu, eşitsizliği
tetikleyen bir durum.
İkinci önerimiz de (4)’üncü
fıkranın sonunda yer alan “Birinci fıkranın (b) bendine göre memur kadrolarına
atananların başka kamu kurum ve kuruluşlarına nakli yapılamaz.” ibaresinin
çıkarılması. Mesela, biz, ihtiyaca göre bunu düzenlemişiz, madem ihtiyaç var,
boşluk var, personel alalım diye, ihtiyaç olduğunda bunları başka alanlarda da
görevlendirebiliriz. Bu konudaki yaklaşım, aslında sınırlayan bir yaklaşım
içerisinde oluyor.
Sonuç itibarıyla, biz burada
yaptığımız düzenlemeleri ne yazık ki işçilerin, emekçilerin lehine yapmıyoruz.
Daha çok aslında, bunun üzerinden nasıl bir rant elde edebiliriz, bunun
üzerinden daha olumlu bir düzenleme yapıyormuş gibi söz söyleyip… Aslında, pratikte
çok ciddi sorunlar yaşanıyor. Bir bütün torba yasanın kendisine baktığımızda,
aslında yeni bir rant paketiyle, torbasıyla karşı karşıya olduğumuzu da çok net
olarak görüyoruz. Yani, AKP bazen yapamadığını, toplumsal muhalefetle
karşılaştığı şeyleri torba yasayla yaparak toplum üzerinde yeniden bir baskı
kurmaya çalışıyor.
Artık, bu yöntemden
vazgeçmesi gerektiğini düşünüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Karar yeter sayısı istiyoruz efendim.
BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza
sunacağım ancak karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 20.54
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 130’uncu Birleşiminin
Sekizinci Oturumunu açıyorum.
478 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin 9’uncu maddesi üzerinde İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve
arkadaşlarının önergesinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Teklifin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 478 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 9 uncu maddesiyle 657 sayılı Kanuna eklenmesi öngörülen
geçici 41 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini,
(c) bendinin eklenmesini, fıkranın sonunda yer alan "altmış gün"
ibaresinin "doksan gün" olarak değiştirilmesini, dördüncü ve altıncı
fıkralarından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkralar ile altıncı fıkrasına
aşağıdaki cümlenin eklenmesini ve dördüncü fıkranın son cümlesinin "Bu
madde kapsamında memur kadrolarına atananların beş yıl süreyle başka kamu kurum
ve kuruluşlarına nakli yapılamaz." şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Faruk
Çelik
Şanlıurfa
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı
a) 25/6/2013 tarihi
itibarıyla;
1) Bu Kanunun 4 üncü
maddesinin (B) fıkrası,
2) 11/8/1983 tarihli ve 2876
sayılı Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Kanununun 97 nci maddesinin
birinci fıkrasının (a) bendi,
3) 9/11/1983 tarihli ve 2945
sayılı Millî Güvenlik Kurulu ve Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği
Kanununun 17 nci maddesi,
4) 2/3/1984 tarihli ve 2985
sayılı Toplu Konut Kanununun ek 3 üncü maddesi,
5) 10/10/1984 tarihli ve 3056
sayılı Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun 35 inci maddesi,
6) 7/11/1985 tarihli ve 3238
sayılı Kanunun 8 inci maddesi,
7) 21/5/1986 tarihli ve 3289
sayılı Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 30 uncu
maddesi,
8) 09/12/1994 tarihli ve 4059
sayılı Hazine Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 7 nci
maddesinin (e) fıkrası,
9) 10/7/2003 tarihli ve 4924
sayılı Eleman Temininde Güçlük Çekilen Yerlerde Sözleşmeli Sağlık Personeli
Çalıştırılması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun,
10) 23/7/2003 tarihli ve 4954
sayılı Türkiye Adalet Akademisi Kanununun 24 üncü maddesi,
11) 6/11/2003 tarihli ve 5000
sayılı Türk Patent Enstitüsü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 26 ncı
maddesi,
12) 5/5/2005 tarihli ve 5345
sayılı Gelir İdaresi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 29
uncu maddesinin sekizinci fıkrası,
13) 10/11/2005 tarihli ve
5431 sayılı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanunun 25 inci maddesi,
14) 16/5/2006 tarihli ve 5502
sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanununun 28 inci maddesinin üçüncü fıkrası,
15) 17/2/2010 tarihli ve 5952
sayılı Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanunun 10 uncu maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi ile 13 üncü maddesi,
16) 24/4/2010 tarihli ve 5978
sayılı Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanunun 21 inci maddesinin üçüncü fıkrası,
17) 28/12/2010 tarihli ve
6093 sayılı Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanunun 7 nci maddesi,
18) 17/2/2011 tarihli ve 6114
sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanunun 6 nci maddesinin dokuzuncu fıkrası,
19) 16/5/2012 tarihli ve 6306
sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 8 inci
maddesinin dördüncü fıkrası,
20) 27/6/1989 tarihli ve 375
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 6 nci maddesi,
21) 27/10/1989 tarihli ve 388
sayılı Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 6 ncı maddesi,
22) 3/6/2011 tarihli ve 642 sayılı Doğu Anadolu Projesi, Doğu Karadeniz
Projesi ve Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlıklarının Teşkilat
ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 5 inci maddesinin üçüncü
fıkrası,
23) 29/6/2011 tarihli ve 644
sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin 36/A maddesi,
24) 24/11/2011 tarihli ve 656
sayılı Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 16 ncı maddesinin yedinci
fıkrası,
uyarınca vizelenmiş veya
ihdas edilmiş sözleşmeli personel pozisyonlarında çalışmakta olan ve 48 inci
maddede belirtilen genel şartları taşıyanlardan, bu maddenin yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren, birinci ve dokuzuncu alt bentler kapsamına girenler otuz
gün, diğer alt bentler kapsamına girenler ise altmış gün içinde yazılı olarak
başvurmaları halinde pozisyonlarının vizeli olduğu teşkilat ve birimde, 190
sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye tabi kurumlar
bakımından bu Kanun Hükmünde Kararnameye ekli cetvellerde yer alan bulunduğu
pozisyon unvanıyla aynı unvanlı memur kadrolarına, diğer kurumlar bakımından bu
kurumların kadro cetvellerinde yer alan aynı unvanlı memur kadrolarına;
pozisyon unvanlarıyla aynı unvanlı memur kadrosu olmaması halinde ise ilgisine
göre 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ekli cetveller veya kurumların kadro
cetvellerinde yer alan kadro unvanlarıyla sınırlı olmak üzere Maliye Bakanlığı
ve Devlet Personel Başkanlığınca müştereken belirlenen memur kadrolarına,"
"c) Türkiye Radyo ve
Televizyon Kurumunda 11/11/1983 tarihli ve 2954 sayılı Kanunun 50 nci
maddesinin birinci fıkrasının maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendi ile
geçici 12 nci maddesi çerçevesinde 25/6/2013 tarihi itibarıyla sözleşmeli
personel pozisyonlarında çalışmakta olan ve Türkiye Radyo-Televizyon Kurumunda
Memur Statüsünde İstihdam Edilen Personel Yönetmeliğinin 37 nci maddesinde
belirtilen genel şartları taşıyanlardan, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren otuz gün içinde yazılı olarak başvuranlar, bulunduğu pozisyon
unvanıyla aynı unvanlı memur kadrolarına, bulunduğu pozisyon unvanıyla aynı
unvanlı memur kadrosu olmaması halinde Kurumda halen var olan kadro
unvanlarıyla sınırlı olmak kaydıyla Genel Müdürlükçe belirlenecek memur
kadrolarına,"
"25/6/2013 tarihinden önce
bu madde kapsamındaki vizeli sözleşmeli personel pozisyonlarına personel
alımına yönelik olarak ilanı verilmiş ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte
yerleştirme işlemleri bitmiş olan sözleşmeli personel hakkında da bu bu madde
hükümleri uygulanır. Bunlar için birinci fıkrada belirtilen süreler, göreve
başladıkları tarihten itibaren başlar."
"Geçici 37 nci madde
kapsamında memur kadrolarına atanamayan sözleşmeli personelden, bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarihten önce idarî yargı mercilerine başvuran ve açtıkları
idari davalarda verilen yargı kararları sonucu memur kadrolarına atanmış olup
davaları henüz bitmemiş olanlardan bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren otuz gün içinde kurumlarına başvuranlar, halen bulundukları memur
kadrolarına bu madde kapsamında atanmış ve açmış oldukları idari davalardan
vazgeçmiş sayılırlar. Söz konusu davalar için ayrıca vekalet ücretine
hükmedilmez."
"Birinci fıkranın (c)
bendi kapsamında memur kadrolarına atananların pozisyonları da başka bir işleme
gerek kalmaksızın iptal edilmiş sayılır, ancak 2954 sayılı Kanunun 50 nci
maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendi kapsamında istihdam edileceklerin
pozisyon sayısının 300'ün altına düşmesi halinde, anılan bent kapsamında
istihdam edilecekler için kullanılabilecek toplam pozisyon sayısı 300 olarak
uygulanır."
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Sayın Başkanım, usul hakkında söz istiyorum.
Burada 24 ayrı kanunda
değişiklik yapılıyor. 24 ayrı kanun var, 24 ayrı kanunun ayrı ayrı görüşülmesi
gerekir Sayın Başkanım. Bu önergede 24 ayrı kanun var, onun için her birinin
ayrı ayrı görüşülmesi gerekiyor tıpkı 73’üncü maddede olduğu gibi Sayın
Başkanım.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir saniye Sayın
Elitaş.
Usul tartışması açıyorum.
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul)
– Lehte.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Lehte.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Aleyhte.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Aleyhte.
Her gruptan birer arkadaş
konuşsun da...
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
buyurun.
Üç dakika süre veriyorum.
X.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Görüşülen kanun teklifinin 9’uncu maddesiyle 24 ayrı kanunda
değişiklik yapılması nedeniyle her fıkranın ayrı ayrı görüşülüp görüşülmemesi
hakkında
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 73’üncü maddeyi
inceleyin. 73’üncü madde -artık alfabede harf kalmadı- (z) bendine kadar gitti
ve içeriğinde (1), (2), (3), (a), (b) şıkları var. Bunların hepsi ayrı ayrı
kanun olduğu için Sayın Başkan, hepsi ayrı ayrı geldi ve ayrı ayrı görüşülecek.
Sayın Bakanın önergesi yaklaşık 24 kanunda farklı değişiklik yapıyor. Bu
nedenle, bu önergenin her birinin ayrı ayrı görüşülüp, ayrı ayrı oylanması
gerekiyor. Her biri değişik bakanlıklara ait, her biri değişik kanun hükmündeki
kararnameyi değiştiriyor.
Bu açıdan, ben, usul hakkında
söz aldım. Kesinlikle her bir maddenin ayrı ayrı görüşülmesi gerekiyor. Ben,
Başkanlık Divanına bu önerimi yapıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Aslanoğlu aleyhte söz
istemişti.
Şimdi, lehte söz isteyen
Mustafa Elitaş, Kayseri Milletvekili.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada, eğer, önerge metninin ilk
sayfasında sayılan kanun tarih ve numaralarından sonra gelen paragraftaki
cümleye baktığımızda, son cümleye… 24’ü okuyorum Sayın Aslanoğlu: “24/11/2011
tarihli ve 656 sayılı Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 16 ncı maddesinin
yedinci fıkrası…” Yani buradaki “24” sıra numarası tamamen hangi kanunu
ilgilendirdiğiyle ilgili bir tarif yapmaktadır. O tarif çerçevesinde,
bulunanların, sözleşmeli personelin kanunun yayımı tarihinden itibaren
25/6/2013 tarih arasındaki dönem içerisinde, 25 Haziran 2013 tarihine kadar
sözleşmeli olarak çalışanların 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na tabi
olması gerekir. Burada bir değişiklik yapılmıyor, tarif yapılıyor. Bu tarifte
“şu kurumda şuna göre çalışan, bu kurumda buna göre çalışanlar” dediğinizde 657
hükmüne giriyor ama sizin ifade ettiğiniz gibi mesela, birincisindeki 2876
sayılı Kanun’da bir değişiklik yapan hüküm olsaydı, 73’üncü maddeye göre
değerlendirmek mümkündü ya da az önceki, geçtiğimiz 8’inci maddeye göre
değerlendirmek mümkündü. Bir şeyi tarif ederken bunu… Bir maddede değişiklik
yapmak herhâlde farklı bir anlam taşır diye düşünüyorum.
Yapılan uygulamanın ve bu
önergenin İç Tüzük hükümlerine tamamen uygun olduğunu ifade ediyor, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Tutumum aleyhinde söz isteyen
Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii, yani önergenin neleri
içerdiğini anlayabilmek için bile birkaç saat zamana ihtiyaç var, üzerinde
çalışmak gerekiyor. Okuduğumuz kadarıyla -tek tek de işaretledik- doğru şeyler
getiriyor. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bu getirilenleri
destekliyoruz, daha fazla olması lazım ama bir yanlış yapılıyor yani birine
veriyorsunuz, birine vermiyorsunuz Sayın Bakan.
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
4/C’liler noksan.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Eksik var mı burada kalan? Sözleşmelilerin tamamı oluyor burada.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Yani, bu adaletsizlik, bana göre, tüm nimetleri, tüm gayretleri ortadan
kaldırıyor. Şimdi, mesela Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı ile -hemen şu kısa
zamanda baktığımız- burada çalışan sözleşmelileri kadroya alıyorsunuz ama
34’üncü maddede sözleşme sayısını artırıyorsunuz. Göreceksiniz yakında Sayın
Bakanım; bunu incelediğinizde, bu getirdiğiniz önergeyle burada getirdiğiniz
kanunla çelişen birçok konuyu yakalayacaksınız, birbiriyle çelişen. Evet, yani
torba kanun, temel kanun birbirine karıştı. Neresine muhalefet edeceksin, insan
şaşırıyor.
Şimdi, bir madde düşünün ki
cumhuriyet tarihinde veya tüm dünyada, tüm parlamentolarda böyle bir yasama
örneğini bulamazsınız, 73’üncü madde. 73’üncü maddenin altında yaklaşık 70
madde var. Yani Sayın Bakanım, ben biliyorum, sizin de içinize sinmiyor bu ama
biz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak sabahtan bu yana -benim telefonumun
şarjı bitti- toplumdan o kadar çok tepki alıyoruz ki “Biz niye yokuz?”
diyorlar. Yani bir şey yapıyorsunuz -devletimiz güçlü, atıfette adaletli olmak
lazım- şunu tamam yapın. Biz çalışmaya hazırız, ramazanda burada kalmaya da
razıyız. Gelin, şunu doğru dürüst tanzim edelim, adaletli bir şekilde. Bu
konuda “eşit işe eşit ücret” sizin tabiriniz. Aynı durumda olan, aynı kurumda
olan, aynı işi yapan insanların bazılarına kadro verip bazılarına vermemek…
Adınız “Adalet” ama bu adalet değil ki. Bu 4/C’liler meselesini nasıl
ayıracaksınız arkadaşlar? Bazılarına verip…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Meclis personeli, Mehmet Bey, Meclis personeli.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Meclis personeline… Şimdi, yemek yiyorsunuz –ben daha önce de ifade ettim- bu
aşçılar sizi zehirleyecek.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sizinkini ayıracaklar mı?
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Vallahi bilmiyorum yani. Biri 4/C’li, biri kadrolu; biri 2 bin lira alıyor,
biri 4 bin lira alıyor. Ya, olmaz, bu adaletsizlik ya.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Lütfen Sayın Bakan, çalışalım düzgün yapalım şunları.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Ekleyelim şunları da Sayın Bakan ya.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Ben
bu önergede getirilen bu hususlara karşı değilim, destekliyorum; yetersizliğini
ifade ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Tutumum hakkında lehte söz
isteyen Mehmet Doğan Kubat, İstanbul Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, bu maddeyi anladınız mı siz?
BAŞKAN – Sayın Genç, siz
anladıysanız herkes anladı.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Başkanın anlamasına gerek yok, Başkan yönetecek ya, oy kullanma hakkı bile yok.
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul)
– Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri; açılan usul görüşmesinde Sayın
Başkanın tutumunun lehinde söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla
selamlarım.
Değerli milletvekilleri,
Hükûmet tarafından verilen önergede yer alan fıkranın alt bentlerinin ayrı bir
kanun değişikliği içerdiği ve bu nedenle ayrı madde olarak görüşülmesine yönelik
bir tartışma açıldı. Biraz önce Grup Başkan Vekilimiz de ifade ettiler, bu (a)
bendinde sıralanan 24 tane kanun ve KHK’ya sadece atıf yapılmaktadır yani bu şu
anlama gelir: Kamu hukukunda, kamu personelinin nasıl istihdam edileceği kural
olarak 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda düzenlenmiştir ama kurumların ve
kuruluşların kendi özel kanunlarında da istihdama ilişkin özel düzenlemeler yer
alır. İşte bu kamu kurumlarında çalışan sözleşmeli personele ilişkin ortak ve
genel bir düzenleme yapıldığı için (a) bendinin alt bentlerinde…
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Sesini
duyamıyoruz.
MEHMET DOĞAN KUBAT (Devamla)
- …bu düzenlemelerin yapılmış olduğu kamu…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ne
anlatıyor, anlamıyoruz ya!
MEHMET DOĞAN KUBAT (Devamla)
- …kurumunun personelinin statüsünü düzenleyen kanunlara atıf yapılmaktadır.
Yani, bahse konu 24 ayrı kanuna tabi olan sözleşmeli personel statüsünde
çalışanların kadroya geçirilmesine yönelik düzenleme yapıldığından, sadece bu
kanun maddelerine atıf yapılmakta ve bu maddeler, şu anda aynı geçerliliğini
herhangi bir içerik değişikliğine uğramaksızın, herhangi bir değişikliğe
uğramadan yürürlülüğünü sürdürmektedir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ama o
zaman “bütün sözleşmeli personel” olarak yazmak lazım.
MEHMET DOĞAN KUBAT (Devamla)
- Şimdi, değerli arkadaşlar bu düzenleme çok önemli bir düzenleme.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Maddeyi anlamamışsın da konuşuyorsun ya, böyle boş konuşmak olur mu!
MEHMET DOĞAN KUBAT (Devamla)
- Toplam 3.439 personel bu düzenlemeyle -sözleşmeli personel- bu düzenlemeden
yararlanacaktır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Kubat niye 5 bin personel değil?
MEHMET DOĞAN KUBAT (Devamla)
- Hazine Müsteşarlığından 51, Spor Genel Müdürlüğünden 981, SGK’dan 48,
TOKİ’den 245, TRT’den 837, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığından 1, YÖK’ten
231, ÖSYM’den 25, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ve bağlı
kuruluşlarından 6, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünden 39, Başbakanlık ve
ilgili kuruluşlardan 499, Savunma Sanayi Müsteşarlığından 148, Türk İşbirliği
ve Koordinasyon Ajansından 41, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklarından 44,
Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresinden 60, Çevre ve Şehircilik
Bakanlığından 57, büyük ölçekli BİM’lerde çalışanlardan 126…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya
konuşmacı seni anlamıyoruz, seni anlamıyoruz ya, sesin duyulmuyor.
MEHMET DOĞAN KUBAT (Devamla)
- …personel getirilen bu düzenlemeyle bu hükümden yararlanacaktır. Bunların
genel olan durumunu, aynı statüye bağlı olduklarını belirterek atıf yoluyla
düzenleyen bir önergedir. Dolayısıyla, işleme alınmasında herhangi bir hukuka
ve İç Tüzük’e aykırılık yoktur.
Yüce heyetinizi saygılarımla
selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Sayın Başkan, tutanaklara geçmesi açısından söylüyorum. Biz,
devlette çalışan tüm 4/B’lilerin memur olmasına karşı değiliz, asla; hepsi
geçsin ama hepsi geçsin…
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu,
usul tartışmasıyla ilgili değil söyledikleriniz.
Teşekkür ediyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Bu arkadaşlarımıza karşı değiliz ama diğerleri olmadığı için…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Yok, düzeltme şimdi.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Hayır.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Düzeltme, farklı farklı söyledin.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Neyi düzeltiyorum? Neyi düzeltiyorum? Her biri ayrı ayrı
görüşülsün, her birini ayrı ayrı oylayalım. Sayın Elitaş, provoke etme.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, önergeyle 657 sayılı Kanun’a geçici madde 41 eklenmekte ve bu
maddeyle farklı kanunlara atıf yapılmakta, yeni bir düzenleme getirilmektedir.
Söz konusu önergeyle yapılan farklı kanunlarda değişiklik değil, aynı amacı
gerçekleştirmek için yapılan farklı kanunlara atıftır. Bu nedenle, önergenin
tek bir madde olarak görüşülmesi İç Tüzük’e aykırı düşmeyecektir. Önerge
işlemine devam ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan…
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak Milletvekili
Özcan Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet Memurları
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778) (S. Sayısı: 478) (Devam)
BAŞKAN – Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Önergeyle teşkilat
kanunlarında yer alan düzenlemelere istinaden sözleşmeli personel olarak
istihdam edilenlerin de memur kadrolarına atanması ve buna ilişkin usul ve
esaslar ile hâlen sınav süreci devam eden 4/B alımlarının da kapsama alınması
ve 2011 yılında 632 sayılı KHK'nin yürürlüğe girdiği tarihte sözleşme
imzalandığı hâlde çalışma şartını taşımamaları sebebiyle kadroya geçemeyen
4/B’li personelden idari yargıda dava açanların durumu düzenlenmektedir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan, burada tabii kanunlar tadat edilmiş ama sözleşmeli personel, bir
çalıştırma hükmüdür. Dolayısıyla, burada başka kanunlarda sözleşmeli personele
bu hakkı vermemek, diğerlerine vermek Anayasa'nın eşitlik ilkesine de aykırı
olur. O bakımdan, burada aslında yapılması gereken çeşitli kanunlarla
çalıştırılan sözleşmeli personellere bu hakkı vermek olmalıydı. Aksi takdirde
eşitlik ilkesinden dolayı, zaten bu Anayasa Mahkemesine gittiğinde bu hüküm
teşmil edilir. O bakımdan yani istisnası varsa tabii, onu ifade ediyorum.
BAŞKAN – Evet, teşekkür
ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Maddeyi oylarınıza sunacağım
ancak açık oylama talebi var.
Sayın milletvekilleri,
teklifin 9’uncu maddesinin oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasına dair
bir önerge vardır, önergeyi okutup imza sahiplerini arayacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
9’uncu maddenin oylamasının
açık oylama şeklinde yapılmasını arz ederiz.
Oktay Vural? Burada.
Mehmet Şandır? Burada.
Mehmet Günal? Burada.
Erkan Akçay? Burada.
Reşat Doğru? Burada.
Enver Erdem? Burada.
Mehmet Erdoğan? Burada.
Necati Özensoy? Burada.
Kemalettin Yılmaz? Burada.
Nevzat Korkmaz? Burada.
Ali Öz? Burada.
Emin Çınar? Burada.
Mesut Dedeoğlu? Burada.
Özcan Yeniçeri? Burada.
Yusuf Halaçoğlu? Burada.
Seyfettin Yılmaz? Burada.
Muharrem Varlı? Burada.
Celal Adan? Burada.
Durmuş Ali Torlak? Burada.
Hasan Hüseyin Türkoğlu?
Burada.
Yusuf Ziya İrbeç? Burada.
Sümer Oral? Burada.
Alim Işık? Burada.
Cemalettin Şimşek? Burada.
Ali Halaman? Burada.
BAŞKAN – Evet, açık oylamanın
şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik
oylama cihazında yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylamaya
başlandı)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, açık oylama yapıyoruz. İç Tüzük’ün 143’üncü maddesine göre,
oylamaya ilk önce açık oylama yapan milletvekillerinin girmesi gerekir, aksi
hâlde onlar girmediği takdirde işari oy hâline gelir. Sayın milletvekillerini
uyarırsanız…
OKTAY VURAL (İzmir) – O
zaman, Sayın Başkan, şöyle yapalım: Biz girelim, AKP girmesin efendim. Demek
kendileri girmek istemiyorlar.
Yani, ret mi edeceksiniz?
BAŞKAN – Oylama işlemi
başladı efendim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Hayır, o zaman işari oy hâline gelir.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Efendim, Sayın Elitaş diyor ki: “Muhalefet girsin.” Evet, biz giriyoruz.
Efendim, AKP girmesin, biz istediğimiz için önce biz girelim, sonra onlar
girsin.
(Elektronik cihazla oylamaya
devam edildi)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, 478 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesinin açık
oylama sonucu:
“Kullanılan
oy sayısı : 228
Kabul : 227
Ret : 1 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Bayram Özçelik Muhammet Rıza
Yalçınkaya
Burdur Bartın”
Böylece madde kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, yeni
madde ihdasına dair önerge vardır. Malumları olduğu üzere, görüşülmekte olan
tasarı veya teklife konu kanunun komisyon metninde bulunmayan ancak tasarı ve
teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve
komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak
görüşme açılacağı İç Tüzük’ün 87’nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür. İç
Tüzük’ün 91’inci maddesine göre, yeni bir madde olarak görüşülmesine komisyonun
salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde görüşmeler açılır ve bu maddede
belirtilen sayıda önerge verilebilir.
Bu nedenle, önergeyi okutup
Komisyona soracağım, Komisyon önergeye salt çoğunlukla, 21 üyesiyle katılırsa
önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt
çoğunlukla katılmaması hâlindeyse önergeyi işlemden kaldıracağım.
Şimdi önergeyi okutuyorum:
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 478 sıra
sayılı Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak Milletvekili Özcan
Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet Memurları Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778) nın 9 uncu maddesinden sonra gelmek üzere
aşağıdaki maddenin eklenmesini ve madde sırasının buna göre teselsül
ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Erkan Akçay Mehmet Günal
Konya Manisa Antalya
Oktay Vural Kemalettin Yılmaz
İzmir Afyonkarahisar
“MADDE 10- 657 sayılı Kanuna
aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
GEÇİCİ MADDE 42 – Bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten önce 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 36 ncı
maddesinin ‘VIII- Yardımcı Hizmetler Sınıfı’ kısmına tabi olarak görev yapan
personelden gerekli nitelikleri taşıyanlar, bu maddenin yürürlük tarihinden
itibaren üç ay içerisinde başvurmaları halinde başkaca bir işleme gerek
kalmaksızın 36 ncı maddesinin ‘I- Genel İdare Hizmetleri Sınıfı’ kapsamında,
eğitim durumlarına uygun kadrolara atanırlar.”
BAŞKAN – Sayın Komisyon,
önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz? Önce bir davet edin Komisyon
üyelerini.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Sayın Başkan, salt çoğunluğumuz yoktur,
katılamıyoruz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Ama davet etmediniz Sayın Başkan!
İZZET ÇETİN (Ankara) – Davet
etmedin!
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz
kaldırmıyor musunuz efendim?
BAŞKAN – Sayın Başkan, lütfen
davet edin.
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz
“Evet” diyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Benim “Evet” demem çok fazla bir şey ifade
etmiyor.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır,
hayır, 1 kişi…
BAŞKAN – Sayın Başkan, davet
edin lütfen.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Evet, Komisyon üyesi katılmak isteyen
arkadaşlarımız vardır.
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz
Başkan olarak katılıyor musunuz efendim? Siz de kaldırın.
İZZET ÇETİN (Ankara) –
Çağırsana, el kaldır.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) –Sayın Başkan zaten okudu.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Sen
kaldır.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Bu madde ihdasına katılmak isteyen
arkadaşlarımız gelip katılabilirler.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Lütfi,
bana bakarak konuş, hiç yakışıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Size bakıyorum efendim.
Salt çoğunluğumuz yoktur,
katılamıyoruz.
İZZET ÇETİN (Ankara) –
“Gelmeyin” diyor, adamları dışarıya gönderiyor.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Gelmek isteyen gelebilir tabii.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Bu
kadar tahakküm fazla değil mi ya?
OKTAY VURAL (İzmir) –
Komisyon Başkanı olarak katılıyor musunuz efendim? Şahıs olarak –üyesiniz-
katılıyor musunuz?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, salt çoğunluk yok.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Benim katılıp katılmamam herhangi bir
değişiklik getirmez.
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz
tarafsızsınız. Ama oy hakkınızı kullanın.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Çünkü 21 kişinin burada olması gerekir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır
ama sizinle 21 olacak.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Dolayısıyla katılamıyoruz efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ha,
katılmıyorsunuz!
BAŞKAN – Evet, Komisyon
önergeye salt çoğunlukla katılmamış olduğundan önergeyi işlemden kaldırıyorum.
10’uncu madde üzerinde üç
adet önerge vardır, okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 478 Sıra
Sayılı Kanun teklifinin 10 uncu Maddesinin ikinci fıkrasında yer alan
"İçişleri Bakanlığında ve İçişleri Bakanlığınca uygun görülecek teşkilat
ve kurumlarında" ibaresinin "İçişleri bakanlığınca uygun görülecek
İçişleri Bakanlığı merkez ve taşra teşkilatı kurumlarında" ve ikinci
fıkrada yer alan "kurumlarda" ibaresinden sonra gelmek üzere
"emniyet hizmetleri sınıfındaki memurların görevlendirilebileceği"
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan Adil Zozani Sırrı Sakık
Iğdır Hakkâri Muş
İbrahim Binici Abdullah Levent Tüzel Nazmi Gür
Şanlıurfa İstanbul Van
Hasip
Kaplan
Şırnak
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette bulunduğundan
önergeyi birlikte işleme alacağım, talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı
ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi aynı mahiyetteki diğer önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 478 sıra
sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifinin 10 uncu maddesinin Teklif metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Kazım Kurt İzzet Çetin
İstanbul Eskişehir Ankara
Musa Çam Bülent Kuşoğlu İlhan Demiröz
İzmir Ankara Bursa
Mahmut Tanal Ali Serindağ
İstanbul Gaziantep
Diğer
önerge sahipleri:
Erkan Akçay Mustafa Kalaycı Oktay Vural
Manisa Konya İzmir
Mehmet Günal Mehmet Erdoğan Kemalettin
Yılmaz
Antalya Muğla Afyonkarahisar
BAŞKAN – Komisyon aynı
mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki
önergeler üzerinde kim söz istiyor?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Mehmet Erdoğan konuşacak.
BAŞKAN – Mehmet Erdoğan, Muğla
Milletvekili.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 478 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
10’uncu maddesi üzerinde vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, AKP iktidara geldiği
zaman ilk çıkardığı kanun numarasıyla son kanun arasındaki farka baktım
arkadaşlar. AKP 2002’de ilk iktidara geldiğinde kanun numaraları 4700’de, bugün
6500’e gelmiş. On yıl, üç bin altı yüz elli gün… Yarısında Parlamentonun
çalıştığını düşünürsek her gün bu Parlamentodan AKP iktidarı boyunca 1 kanun
çıkmış.
Ancak, bu çıkan kanunlarla
ilgili başka bir konuya daha dikkatinizi çekmek istiyorum. Bugün bu önergeyle,
bu görüştüğümüz 10’uncu maddedeki olay, Sivil Savunma Genel Müdürlüğünün
kapatılmasıyla ortaya çıkan boşluğu doldurmak için yeniden Sivil Savunma Genel
Müdürlüğünün temellerinin bir şekilde atılmaya çalışılmasını ortaya
koymaktadır.
AKP, Sivil Savunma Genel
Müdürlüğünü ve Başbakanlıktaki Acil Afet Durum Genel Müdürlüğünü kapatıp AFAD’ı
kurarken Ankara’da yapılacak koordinasyonun AFAD eliyle yapılması gerektiğini
düşündü ama taşrada bu işlerin nasıl yapılacağını hiç hesap etmedi. Bugün geldiğimiz
noktada da -değişik süreçlerle on yıl içinde geldiğimiz noktada- ülkeyi, bu
sivil savunma hizmetlerini, tekrar, ilk devraldığı noktaya getirme noktasına
gelmiştir. Yani, burada üze rinde durulması gereken iş şudur: Parlamentoya
saygı duyacaksınız, demokrasiye inanacaksınız ve Meclisi çalıştıracaksınız.
Şu görüşmekte olduğumuz çorba
kanunuyla 70’ten fazla kanun değişmektedir. Ama bu kanun, bu kadar çok kanunu
değiştiren bu çorba kanun sadece Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmüştür.
Pekâlâ, bu Meclisteki diğer komisyonlar niçin kurulmuştur? Kapatalım o zaman
onları, kapatalım. Oradaki arkadaşlarımız, o komisyona seçilen arkadaşlarımız
kendi komisyonlarıyla ilgili hiçbir şeyden, hiçbir konudan haberdar değiller
midir? Eğer haberdarlarsa, o arkadaşlarımız kendi uzmanlık alanlarına göre
belli komisyonlara seçilmişlerse onlara niye saygısızlık yapılmaktadır burada?
Osmanlının son döneminde
çıkan Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat bir asır uygulanmış bu ülkede
arkadaşlar. Ama AKP iktidara geldiğinden bu yana aynı kanunlar yeniden gündeme
getirilmekte, bir yap bir boz hâline getirilmektedir. Yani, benim oğlan bina
okur, döner döner gene okur! Arkadaşlar, Parlamento ciddi bir iştir, kanun
yapmak ciddi bir iştir. Kanun yapmayı bu kadar hafife alırsanız, her gün aynı
konuları görüşür durursak bu ülke bir arpa boyu yol gidemez. Bu ülkenin bir
arpa boyu yol gidebilmesi için lütfen demokrasiye saygılı olun, seçilmiş
insanlara saygılı olun, kendi milletvekillerinize de saygılı olun. İlgili
komisyonlardaki arkadaşlarınız fikirlerini ortaya koyup… Şu anda, bu
görüştüğümüz maddede olduğu gibi, aynı kanunu on senede on defa görüşmek
zorunda kalmayalım; bu, Türkiye’ye bir şey kazandırmaz. Allah rızası için,
ülkenin bu kadar sorunu varken böyle lüzumsuz konularla zaman kaybettirmeye
kimsenin hakkı yok.
Gene, bu kanun tasarısı
görüşülmeye başlandığından bu yana, sosyal medyada emeklilikte yaşa takılan
insanlar feryatlarını dile getirmektedir. Ancak, ne AKP sıralarından ne Hükûmet
sıralarından bu konuyla ilgili şu ana kadar bir adım atılmamıştır. Emeklilikte
yaşa takılanların durumunun da muhakkak -madem ki bu kadar karışık bir çorba
yaptınız- bunun içerisinde değerlendirilmesinde fayda var. Sadece
yandaşlarınıza değil, derdini söyleyen, ağlayan, feryat eden vatandaşlara da
sahip çıkın.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki
öneri üzerinde söz isteyen Ali Serindağ, Gaziantep Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu maddeyle, 10’uncu maddeyle
711 sayılı Yasa’da bir değişiklik öngörülüyor. Yasanın mevcut hâlinde
bakanlıklarda ve bakanlığa bağlı birimlerden, hangilerinde nöbetçi memurluğun
ihdas edileceği bakanlık kararına bağlanmış bulunuyor ama öngörülen
değişiklikle sadece İçişleri Bakanlığında veya İçişleri Bakanlığına bağlı
kurumlarda nöbetçi memurluğun ihdası öngörülüyor. Bu değişikliğin sebebini
doğrusunu ben anlayamadım; yasa teklifinde yok, tasarıda yok, alt komisyonda
görüşülmemiş; sonra, esas Komisyonda, bir sayın Komisyon üyesinin önerisiyle
böyle bir değişiklik gerçekleşmiş. Bu değişikliğin niçin yapıldığı konusunda
gerçekten doyurucu bir açıklamanın olmadığını görüyoruz.
Şimdi, bir de şu var, mevcut
yasanın 7’nci maddesi diyor ki: “Bu kanun hükümleri Millî Savunma Bakanlığı
teşkilatı hakkında uygulanmaz.” Bunun mefhumu muhalifinden diğer teşkilatlarda
uygulanacağı anlamı çıkıyor. Oysa, önerilen değişiklik sadece İçişleri
Bakanlığında nöbetçi memurluğunun ihdasını öngörüyor.
Şimdi, bu neyi gösteriyor
biliyor musunuz? Şayet bir metne yasa vasfı kazandırılmak gerekiyorsa Meclise
geliyor ve biz onu yasa olarak çıkarıyoruz. “Biz” derken tabii sizi
kastediyorum, biz buna katılmıyoruz ama maalesef durum bu.
Şimdi, bunları söyledikten
sonra, izninizle, bir hususu dikkatinize sunmak istiyorum: Sayın
milletvekilleri, dün Avrupa Birliği Bakanı Sayın Egemen Bağış Genel Kurula
geldi. Belki bir bölümünüzün dikkatini çekmiş olabilir veya çekmemiştir, yakasında
parti rozeti var.
Sayın milletvekilleri,
bakanlar partiye mensup olabilirler ama bakanlar cumhuriyet hükûmetinin
bakanlarıdır. Bakan olduktan sonra parti rozetiyle dolaşması bir bakana
yakışmaz.
Zaten sizin anlamak
istemediğiniz veya üzerinde özellikle durmak istemediğiniz husus bu. Biz
diyoruz ki: Siz 76 milyonun hükûmeti olun, biz bunu öyle istiyoruz. Ama
ısrarla, Hükûmetiniz diyor ki: “Biz 76 milyonun hükûmeti değiliz, biz ancak
bize oy verenlerin hükûmetiyiz.” Bu yanlış bir şeydir. Bakın, ben size dostça
söylüyorum, bu yanlıştır. 76 milyonun hükûmeti olduğunuzu ve 76 milyonu
kucakladığınızı davranışlarınızla, sözlerinizle, tüm yaptıklarınızla
kanıtlamanız lazım. Aksi hâlde, size oy vermeyenleri dışlarsanız o zaman,
onların haklarını meydanlarda aramalarına meşruiyet kazandırmış olursunuz. O
zaman, onlar da gider haklarını meydanda ararlar. Buna imkân vermemek
bakımından, daha doğrusu böyle bir zorunluluğa insanları itmemek bakımından 76
milyonun hükûmeti olduğunu bu Hükûmet idrak etmek zorunda. Zaten çıkan
olayların sebebi de budur. Ülkede cereyan eden olayların sebebi de budur.
Lütfen, bunu tekrar tekrar söylüyorum, insanları size oy verenler veya
vermeyenler diye ayıramazsınız. 76 milyona hizmet etmek zorundasınız ve
hizmetlerinizi ona göre planlamak zorundasınız.
İkinci bir konu, çok yakında,
2010 yılında EMASYA Protokolü’nü kaldırdığınızı iddia ettiniz, daha doğrusu
söylediniz. Kaldırıldı ama kısa bir süre önce bu EMASYA Protokolü’nü yeniden
yürürlüğe koydunuz. Neden? Yani şimdi, üç yıl evvel kaldırılan bir protokolü şimdi
neden yürürlüğe koyuyorsunuz? Madem yürürlüğe koyacak idiyseniz neden o zaman
kaldırdınız? Neden? Çünkü siz konjonktüre göre bazı kararlar alıyorsunuz veya
aldığınızı söylüyorsunuz. Aslında siz o kararları alıyorsunuz ama almamış
oluyorsunuz çünkü uygulama devam ediyor. EMASYA Protokolü uygulamadan
kaldırıldıktan sonra da uygulama devam etti, şimdi de devam ediyor. Niye? Çünkü
zaten İl İdaresi Kanunu’nun 11’inci maddesi var. İl İdaresi Kanunu’nun 11’inci
maddesine dayanılarak bu protokol hazırlanıyor, o protokol olsa da olmasa da İl
İdaresi Kanunu’nun o hükmü yürürlükte. Siz âlâyı vâlâyla insanlara yanlış bilgi
vermek suretiyle bir şeyler yaptığınızı varsayarak böyle söylüyorsunuz…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Hâlbuki
sizin göreviniz insanlara doğruları anlatmaktır.
Teşekkür ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki
önergeleri oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı isteniyor.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, maddenin metinden çıkarılma önergesi değil mi bu?
BAŞKAN – Evet.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
Kabul edilen önergeyle de
10’uncu madde de teklif metninden çıkarılmıştır.
Diğer önergeyi işlemden
kaldırıyorum ancak bir karışıklığa mahal vermemek için teklifin mevcut
maddeleri üzerinden görüşmelerine devam edeceğiz. Kanunun yazımı esnasında
madde numaraları teselsül ettirilecektir.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Karar yeter sayısı yok Sayın Başkan.
BAŞKAN – Açıklama yaptım
efendim, “Karar yeter sayısı vardır.” dedim.
11’inci madde üzerinde iki
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 478 sıra
sayılı yasa teklifinin 11. maddesindeki “muteber saydığı” ifadesi yerine “yetki
verilen” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Mahmut Tanal Engin Altay
İstanbul İstanbul Sinop
Bülent Kuşoğlu İzzet Çetin Müslim Sarı
Ankara Ankara İstanbul
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 478 sıra sayılı Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak
Milletvekili Özcan Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet
Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778)’nın çerçeve
11inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Erkan Akçay Oktay Vural
Konya Manisa İzmir
Mehmet Günal Muharrem Varlı Kemalettin
Yılmaz
Antalya Adana Afyonkarahisar
MADDE 11- 14/1/1970 tarihli
ve 1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununun 45 inci maddesinin
birinci fıkrasının birinci ve ikinci cümleleri aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Banka, muteber saydığı
asgari üç imzayı taşımak şartıyla kendi belirleyeceği esaslar dâhilinde
bankalar tarafından verilecek ticari senet ve vesikaları reeskonta kabul
edebilir. Reeskonta kabul edilecek ticari senet türleri ve imzalardan biri
yerine geçebilecek teminatlar ile diğer koşullar bankanın yönetim kurulu tarafından
tespit edilir."
BAŞKAN – Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ İLKNUR DENİZLİ (İzmir) – Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Muharrem Varlı, Adana Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM VARLI (Adana) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 11’inci maddesinde, burada
Merkez Bankasına verilen senet güvencesinin yenilenmesi, vadelerin üç aydan
daha sonraya ertelenmesiyle alakalı düzenlemeler var.
Tabii, mesele bankalarla
alakalı düzenleme olunca -yani isterdik ki- keşke burada Türk çiftçisinin
Ziraat Bankasına olan borçlarında, tarım krediye olan borçlarında yeniden bir
düzenleme yapılarak onlara bir kolaylık sağlansaydı daha iyi olurdu diye
düşünüyoruz ama tabii sizin öncelikleriniz farklı, Türk çiftçisiyle alakalı
öncelikleriniz yok, olsa da kendi seçmenlerinize öncelik var, başka tarafta
çiftçilik yapanlara bir yardımınız ve katkınız yok.
Ben bu hafta sonu Karadeniz
Bölgesi’ndeydim, Trabzon ve Rize bölgesinde. Orada gezerken bazı muhtar
kardeşlerimizle karşılaştık, onların bazı sıkıntılarını sizlerle paylaşmak
istiyorum. Biliyorsunuz, muhtarlar bir dönem muhtarlık yaptıktan sonra eğer bir
daha muhtar seçilemezlerse silah ruhsatlarını para vererek alıyorlar.
Muhtarlarımızın, Türkiye Büyük Millet Meclisinden, bir defa muhtarlık yaptıktan
sonra ruhsat parası harcı ödemeden yeniden ruhsatlarını yenilemek gibi bir talepleri
var. Buradan, onların sözcüsü olarak bunu iletmek istiyorum.
Yine, maaşlarının, aldıkları
paranın kendilerine yetmediğini söylüyorlar ki doğrudur çünkü onlar bir kamu
görevi yapıyorlar. Akşam hastası olan, jandarmada işi olan, kavga eden, dövüş
eden herkes gelir, muhtarları bulur, muhtarlardan dertlerinin çözülmesini ister
ama muhtarlar aldıkları parayla bırakın bu işleri çözmeyi, köyünden şehre
gidecek kadar benzini bile koyamazlar arabalarına. En azından asgari ücret
seviyesinde bunların maaşlarının iyileştirilmesi lazım Sayın Bakan. Gelin, eğer
ki bu torba yasada iyi şeyler yapacağız, güzel şeyler yapacağız diyorsanız,
kamu görevi yapan, gerçekten köylüye, halkına hizmet eden muhtarlarımızın
maaşlarında bir iyileştirme yapalım, en azından asgari ücret seviyesine çekelim
ve onlara bir katkı sağlayalım.
Yine, şimdi, ayda eski
parayla 50 milyar lira yani yeni parayla 50 bin lira kazancı olan ile emekli
olan muhtarların almış olduğu 300 milyon lira maaştan aynı kesintiyi
yapıyorsunuz. Yani, emekli olmuş bir muhtar yeniden seçilmiş ve ona maaş
ödüyorsanız onun maaşından da yüzde 15 kesinti yapıyorsunuz; 50 bin lira aylık
geliri olan, emekli olan insanlardan da yüzde 15 kesinti yapıyorsunuz. Burada
bir adaletsizlik var. Bence eğer bu torba yasada iyi bir şey yapalım
diyorsanız, gelin bu adaletsizliği de ortadan kaldıralım, bir düzenleme yapalım
ve katkı sağlayalım insanlarımıza.
Yine, çay üreticilerinin,
özellikle Rize bölgesindeki çay üreticilerinin aşırı derecede sıkıntıları var.
Hükûmet, yaş çay alım fiyatını 1 milyon 200 bin liradan yani yeni parayla 1,2
liradan açıkladı ama orada hâlâ 60 kuruştan çay satılıyor arkadaşlar, özel
sektör 60 kuruştan çay alıyor. Yani, çiftçi kendi ürettiğinden para
kazanamıyor; gübresini ödeyemiyor, yaktığı mazotu ödeyemiyor, yevmiyecinin
parasını ödeyemiyor. Çay üreticilerinin aşırı derecede sıkıntıları var.
Hükûmetin bir an evvel kafasını kaldırıp, bunlara kulağını verip, bunların
dertlerini dinleyip bunların dertlerine çözüm bulması lazım.
Yine bu kaçak çayla alakalı,
oradaki çay üreticilerimizin çok feveranları var yani yurt dışından o kadar çok
kaçak çay geliyor ki… Zaten sınırlarımız hallaç pamuğu gibi, gelen geçiyor.
İşte Suriye sınırı, az ileriye git Irak sınırı, her taraf tamamen terör
örgütüne teslim edilmiş, ne askerin güvenliği var ne bir başkasının güvenliği
var. İsteyen istediği gibi geçtiği için kaçak çay, kaçak sigara, kaçak içki…
Türkiye şu anda ne yazık ki bu kaçakçıların cenneti hâline geldi.
Ben Adana Milletvekiliyim.
Hatay milletvekillerimiz de, Osmaniye milletvekillerimiz de, Mersin
milletvekillerimiz de bunu gayet iyi bilirler, bizim bölgemizde aşırı derecede
kaçak çay, aşırı derecede kaçak sigara ve aşırı derecede kaçak içki var. Bunun
sebebi de yine Hükûmetin yanlış uygulamaları. Neler? Bir: Sınır güvenliğini
sağlayamayışı. İki: Son zamanlarda yapılan aşırı zamlar. Bunlar, insanları
kaçak sigaraya ve kaçak içkiye yönlendiriyor. Onun için, bu konuda da Hükûmetin
bir an önce tedbir alması lazım, kendi üreticilerimizi, kendi insanımızı
korumamız, başkalarının bizim ülkemizde para kazanmasını ve bizim paramızın da
başka ülkelere gitmesini engellememiz lazım.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 478 sıra
sayılı yasa teklifinin 11. maddesindeki “muteber saydığı” ifadesi yerine “yetki
verilen” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ İLKNUR DENİZLİ (İzmir) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Müslim Sarı, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
MÜSLİM SARI (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; üzerinde konuştuğumuz 11’inci madde Merkez Bankasında
reeskontu alınan senetlerin süreleriyle ilgili yapılan bir düzenlemeyi ifade
ediyor ve bu, likidite düzenleme amacıyla yapılmış olan bir düzenleme olarak
görünüyor. Kuşkusuz, Merkez Bankasının görevlerinden biri piyasadaki likiditeyi
kontrol etmek ve bu çerçevede de para politikasını mümkün olduğu kadar enflasyonla
mücadele çerçevesinde, düzgün, doğru, etkili biçimde götürmektir. Ancak, bu
vesileyle, dünyanın her yerinde olduğu gibi, merkez bankalarının, Türkiye
Cumhuriyeti Merkez Bankasının da performansının ölçüldüğü enflasyon konusunda
bazı düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bir merkez bankasının
politikasının başarılı olup olmadığının ölçüsü, enflasyon hedefini tutturup
tutturamamasıdır. Enflasyonun tutmaması, tek başına merkez bankasının kendi
amacına ulaşmamasıyla ilgili değil, aynı zaman da hükûmetin de para politikası
konusunda ne kadar doğru adımlar attığını göstermesi açısından ilginçtir.
Sayın milletvekilleri,
enflasyon hedefimiz yüzde 5. 2006 yılında biz enflasyon hedeflemesi sistemine
geçtik. Enflasyon hedeflemesi sistemine geçtikten sonra yedi yıl geçti. Bu 7
yılın 5’inde enflasyon hedefini tutturamamış bir merkez bankası ve hükûmet var.
Bakınız, size devletin resmî
rakamlarını söyleyeyim: 2006 yılında enflasyon hedefi yüzde 74 sapıyor, 2007
yılında yüzde 110 sapıyor, 2008 yılında yüzde 153 sapıyor, 2011 yılında yüzde
89 sapıyor, 2012 yılında yüzde 24 sapıyor. Sadece 2009 ve 2010 yıllarında
enflasyon hedeflerini tutturmuş bir merkez bankası ve hükûmet var. Ancak, 2009
ve 2010 yılında da hedefler revize edildiği için tuttu. Dolayısıyla, orijinal
hedeflere baktığımız zaman, 2009’da ve 2010’da da yüzde 63 ve 60 enflasyon
hedefi sapması var. Dolayısıyla, biz yedi yıldır enflasyon hedeflemesi sistemi
uyguluyoruz. Yedi yılın hiçbir yılında Merkez Bankası ve dolayısıyla Hükûmetin
enflasyon hedefine ulaşamadığını görüyoruz.
Önümüzdeki yıllarda yani bu
yıl ve sonraki iki yılda da yüzde 5 olan enflasyon hedefini tutturmamız
imkânsızdır. Elimizde en son haziran ayı enflasyon rakamı var, yüzde 8,3; yıl
sonu enflasyon hedefi yüzde 5. Dolayısıyla, daha bugünden önümüzdeki dönem enflasyon
hedeflerimizi tutturmamıza olanak yoktur. Niye? Çünkü enflasyon en nihayetinde
toplam arz ile toplam talep arasındaki dengesizliktir, toplam talep lehine olan
bir dengesizliktir. Biliyorsunuz, 2012 yılında Türkiye’de toplam yurt içi talep
çökmüştür, negatiftir. Toplam yurt içi talep negatif olduğu anda biz enflasyon
hedefini tutturamamışız. Yani 2012 yılında yurt içi talep negatifken yüzde 5
olan enflasyon hedefi yüzde 24 şaşmışken şimdi Hükûmet 2012 ve sonrasında yurt
içi talebin canlanacağını söylüyor. Tabii, o da ayrı bir hikâye yani gelirler
politikası değişmediği sürece, insanlar enflasyon hedefine ek olarak ücret
zammı almadığı sürece ya da kredi politikası değişmediği sürece yurt içi
talebin canlanmasını gerektirecek herhangi bir şey yoktur. Ama velev ki biz
bunu doğru kabul edelim, velev ki yurt içi talep canlanacak kabul edelim; yurt
içi talebin düşük olduğu, negatif olduğu, toplam arzın altında olduğu bir yerde
enflasyon hedefini tutturamayan bir Hükûmetin ve bir Merkez Bankasının, yurt
içi talebin canlandığı bir konjonktürde, şu anda yüzde 8,3 olan enflasyon
hedefini yüzde 5’e yakınsaması imkânsızdır.
Önümüzdeki dönem büyümeye
ilişkin sorunlar vardır. Büyümeye ilişkin sorunlar vergi hedeflerini
etkileyecektir çünkü dolaylı vergiler büyüme hedefleriyle çok yakından
ilişkilidir. Büyüme hedefleri tutmazsa vergi hedefleri tutmayacak, vergi
hedefleri tutmayınca da Hükûmetin önünde iki seçenek kalacak, ya yeni vergiler
koyacak ya mevcut olan kamu mallarına zam yapacak.
Dolayısıyla, ben bugünden
şunu iddia ediyorum: Önümüzdeki dönem sonbahardan itibaren yurt içi talep ve
büyümeye ilişkin hedefler tutmadığından ve vergi hedefleri de bundan
etkileneceğinden, dolayısıyla ciddi zamlar kapıdadır, başta doğal gaz olmak
üzere, elektrik olmak üzere kamunun yönettiği bütün ürünlerde zamlar söz
konusudur. Böyle bir zam patikasında yurt içi hedefleri tutturmak ve enflasyon
hedeflerini tutturmak imkânsızdır. Dolayısıyla, Merkez Bankası performansına ve
Hükûmetin enflasyon karnesine baktığımızda maalesef nahoş bir tabloyla karşı
karşıyayız.
Hepinize saygılar sunarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Karar
yeter sayısı…
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler... Kabul
etmeyenler...
Sayın milletvekilleri, karar
yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 22.00
DOKUZUNCU OTURUM
Açılma Saati: 22.07
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 130’uncu Birleşiminin
Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.
478 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin 11’inci maddesi üzerinde İstanbul Milletvekili Müslim Sarı ve
arkadaşlarının önergesinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, önergeyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Evet, karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Teklifin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
11’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
12’nci madde üzerinde 3 adet
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 478 sıra
sayılı Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak Milletvekili Özcan
Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet Memurları Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778) nın çerçeve 12 inci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Erkan Akçay Oktay Vural
Konya Manisa İzmir
Mehmet Günal Kemalettin Yılmaz Özcan
Yeniçeri
Antalya Afyonkarahisar Ankara
MADDE12 - 28/3/1983 tarihli
ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununun ek 140 ıncı
maddesinin başlığı ve birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Yüksek İhtisas
Üniversitesi"
"Ankara'da Türkiye
Yüksek İhtisas Hastanesi Vakfı tarafından, 2547 sayılı Kanunun vakıf
yükseköğretim kurumları ile ilgili hükümlerine tabi olmak üzere, kamu tüzel
kişiliğini haiz Yüksek İhtisas Üniversitesi adıyla bir vakıf üniversitesi
kurulmuştur."
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette bulunduğundan
önergeleri birlikte işleme alacağım. Talepleri hâlinde de önerge sahiplerine
ayrı ayrı söz vereceğim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 478 sıra
sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifinin 12 nci maddesinin Teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Kazım Kurt İzzet Çetin
İstanbul Eskişehir Ankara
Musa Çam Bülent Kuşoğlu İlhan Demiröz
İzmir Ankara Bursa
Süleyman
Çelebi
İstanbul
Diğer
önergenin imza sahipleri:
Pervin Buldan Adil Zozani Sırrı Sakık
Iğdır Hakkâri Muş
İbrahim Binici Levent Tüzel Nazmi Gür
Şanlıurfa İstanbul Van
Hasip
Kaplan
Şırnak
BAŞKAN – Komisyon aynı
mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Aynı mahiyette
önerge üzerinde söz isteyen Süleyman Çelebi, İstanbul Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
İki günden beri bu yasayla
ilgili aslında söylenecek ve her çıktığımızda da söyleyeceğimiz söz aynı olacak
çünkü bu yasa hukuksuzluğu ve adaletsizliği getiriyor.
Şimdi biz “AKP” deyince
kızıyorsunuz, “Doğru söyleyin ismimizi.” diyorsunuz. Evet, söyleyelim. Doğru
söylediğimizde siz doğru noktada değilsiniz ki. Yalnız isminiz kalmış,
hukuksuzluk ve adaletsizlik sizin en önemli şiarınız olmuş.
Şimdi, bir bonus koydunuz bu
sözleşmeli personelle ilgili. Bu bonusla diğer maddelerin her tarafını
kuşatıyorsunuz ve topluma sunulan, kamuoyunun bildiği şu: Sözleşmeli personel
kadroya alınacak ama diğer taraftan, milyarlarca lira kaynak başka yerlere
aktarılacak ve yine, buradan verilen bu bonusla beraber bir haksızlık da
yapıyorsunuz. Yani her şey çözüldü, çözüldü, sonuçta iş 4/C’lilerin başına
patladı.
Şimdi, hep beraber ramazanda
herhâlde o oruç çadırlarına gideceksiniz. Orada size soracaklar: Değerli
milletvekillerim, ya niye bize haksızlık yaptınız, niye vicdansızlık yaptınız,
niye bizim hakkımızı gasbettiniz? O çadırlara gittiğinizde, bu halk, o
4/C’liler sizin yakanıza yapışacak. Yapışmıyorsa o zaman bizim yakamızdan da
insinler. Çünkü, her gün bunu şikâyet edenler, her gün bu konuda bize dert
yananlar artık derdi üreten siyasal partinin ne yaptığını burada, bir kez daha
görsün değerli arkadaşlar.
Nedir yani 23 bin kişi? Bu
kadar insanın kadro sorunu çözülüyor da devlet bu 23 bin kişiden mi batıyor? 23
bin kişiyle ilgili bu sorunu kilitlediğiniz zaman bu soruna çare mi üretmiş
olacaksınız?
Dışarıda çalışan, Dışişleri
Bakanlığının yurt dışı teşkilatında çalışan 4/B’li sözleşmelilerin kadro
talepleri var verdiğimiz önergelerde ama anlatıyoruz anlatıyoruz boşuna
anlatıyoruz. Çünkü, çoğunluk oylarınızdan ne getirsek burada reddediliyor ve
yok sayılıyor.
Değerli arkadaşlar, siz Mecliste
çalışan bütün personelle her gün muhatapsınız. Mutlaka size de geliyorlardır,
mutlaka size de söylüyorlardır: “Ya, şu 4/C’den bizi kurtarın.” Bu, burada
gördükleriniz sadece, bunlar her gün burada muhatap olduklarınız çünkü,
yemekte, çay içmede, başka yerde karşılaştığınızda her gün karşı karşıya
bulunduğunuz insanlar. Oysa, 4/C statüsünde olanların çoğu bu konuyla ilgili
çözüm istiyorlar. İlla bu insanlar sokağa mı çıktığında hak arama noktalarında
bulunabilecekler? İlla bu insanları sokağa çıkarttıktan sonra mı “Evet ya, bunu
gündeme alalım. Bunu da bu parçada çözelim.” diyeceksiniz? Çünkü, parçalı iş
yapıyorsunuz. Şimdi bir parmak bal sürüyorsunuz birilerine, sonraki dilimde…
Ben iddiayla söylüyorum bu kürsüden, bu 4/C sorunu çözülecek, eninde sonunda
çözülecek. Ama, gelin, yol yakınken çözün, şimdi çözün, şimdi gereğini yapın,
sonraya bırakmayın; bunu seçim ve siyaset malzemesi, yapmayın diyoruz, şimdiden
bunu istiyoruz. Bunu şimdi yaparsanız bir şey ifade eder, bir anlam taşır,
biraz olsun adaletsiz ve hukuksuz uygulamaya son vermiş olursunuz.
Değerli arkadaşlarım,
dolayısıyla, canı yananların bir kez daha sesi olmak adına buradan ifade
ediyorum ve onların sözcüsü olarak diyorum ki bu parçalı işleri bırakın. Her
çıktığımız maddede, her bulduğumuz fırsatta bilin ki bu kürsülerden bu
4/C’lilere yapılan zulmü…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Meclis personeli… Meclis personeli…
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) –
Meclis personelini söyledim.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) –
Onlara yapılan zulmü, diğer insanlara yapılan zulmü her yerde her alanda
anlatacağım.
Hepinize saygılar, sevgiler
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
SIRRI SAKIK (Muş) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Üniversitelerin isimlerinin
sık sık değiştirilmesi oldukça yanlış bir uygulamadır. Ulusal ve uluslararası
arenada üniversite taşıdığı isim ile tanınmaktadır. Ayrıca bu isim adı altında
her üniversite kendi kültürünü yaratmaktadır. Bu nedenle de üniversite isimlerinin
merkezî iktidarın ya da mütevelli heyetlerinin talebi doğrultusunda sık sık
değiştirilmesi doğru bir uygulama değildir. Üniversite isimleri sadece o
üniversitedeki bilim emekçileri, öğrenim gören öğrenciler ve üniversitenin
bulunduğu kentte yaşayan yurttaşlar tarafından önerilen, üniversitenin
bulunduğu bölge insanının yaşamı ve kültürü üzerinde pozitif etkisi tüm
toplumca kabul edilmiş tarihî şahsiyetlerin isimleri, o bölge insanı üzerinde
büyük etkiye sahip kültürel, tarihsel ya da coğrafik imgelerin ya da üniversite
bileşenleri tarafından kabul gören başka bir ismin kullanılması gerekmektedir.
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki
önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 478 sıra
sayılı Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak Milletvekili Özcan
Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet Memurları Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778) nın çerçeve 12 inci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan
Akçay (Manisa) ve arkadaşları
MADDE 12 - 28/3/1983 tarihli
ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununun ek 140 ıncı
maddesinin başlığı ve birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Yüksek İhtisas
Üniversitesi"
"Ankara'da Türkiye
Yüksek İhtisas Hastanesi Vakfı tarafından, 2547 sayılı Kanunun vakıf
yükseköğretim kurumları ile ilgili hükümlerine tabi olmak üzere, kamu tüzel
kişiliğini haiz Yüksek İhtisas Üniversitesi adıyla bir vakıf üniversitesi
kurulmuştur."
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Özcan Yeniçeri, Ankara Milletvekili.
Buyurun Sayın Yeniçeri. (MHP
sıralarından alkışlar)
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 478 sayılı torba kanunun 12’nci maddesi
üzerinde verdiğimiz önerge dolayısıyla Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Torba yasalar daha önce
çıkarılmış çeşitli yasaların eksikliklerini gidermek, gözden kaçan hususları
ilave etmek, yasaların uygulamalarından kaynaklanan sakıncaları ortadan
kaldırmak için çıkarılıyor. Bu torba yasanın içerisinde de 73 maddeden 45’i
çeşitli kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik öngörüyor. Bu durum,
daha önce Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının çıkardığı kanun hükmünde
kararnamelerin ve yasaların düzeltilmeye muhtaç olduğunu göstermektedir.
Türkiye’de çıkarılan her yeni
yasa yeni mağdurlar ordusu yaratmaktadır. İktidar bunları gidermek için torba
yasaları devreye sokuyor. Yasalar sorun çözmek için vardır, sorun çıkarmak için
yasa yapılmaz arkadaşlar. AKP’nin daha önce çıkardığı torba yasalarda
unutulmuş, eksik bırakılmış, sakıncalı bulunmuş hususlar yeni torba yasalarla
düzeltiliyor. Torba yasa yap boz, dene yanıl, koy kaldır yasasıdır ve çıkarılan
bütün yasaların, bu Parlamentoda geçen hemen hemen bütün yasaların da
düzeltilmeye muhtaç bölümleri torba yasalar hâlinde, seri bir şekilde önümüzden
geçiyor. Acele, üstünkörü, zaman baskısı altında, yangından mal kaçırırmış gibi
çıkarılan yasalar sağlıksız ve sorunludur. Bütün bunlar daha önce de defalarca
söylenmesine rağmen iktidar yanılmaz olduğunu düşünüyor, yaptığı her işin de
doğru olduğunu sanıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisini bu şekilde çalıştırmak
doğru değildir. Torba yasalarla haksızlıkları bile parça parça, taksit taksit
gideriyorsunuz. Çalışanlara Çin işkencesi yapılması bunun bir örneğidir. Adalet
geneldir, eşittir, herkesedir. Adalet herkese hakkını vermek, her şeyi yerli
yerine koymaktır.
Ne kadar torba yasa
çıkarılırsa yasalar ve yasama da o kadar sorunlu demektir. Ne kadar kanun
hükmünde kararname çıkarılırsa demokrasi de o kadar tartışmaya açılır demektir.
Buradan bir kez daha söylüyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve Türk
demokrasisinin iki tane virüsü vardır; bunlardan birisi, kanun hükmünde
kararnamelerdir, diğeri de torba yasalardır. Bunları tedavi etmeden Türkiye’de
demokrasiyi tedavi edemezsiniz. Bir iktidar kanun hükmünde kararnameye ne kadar
az başvuruyorsa o kadar demokratiktir. İktidarın istisnai hâllerde başvurması
gereken kanun hükmünde kararname ve torba yasaya sürekli başvurduğunu
görüyoruz.
Değerli milletvekilleri,
üniversite açmak, bina yapmak ve çağdaş teknolojiyle binaları teçhiz etmek
önemlidir ve gereklidir ancak yeterli değildir. Üniversitenin öğrenci, insan ve
yönetici odaklı olması gerekmektedir. AKP iktidarı son zamanlarda üst üste
üniversite açıyor, açılmış olan üniversitelere eski ve yeni parti
yetkililerinin adını veriyor. AKP’nin aklına hiçbir zaman üniversite
çalışanları, akademik personelin durumlarını düzeltmek ve onların durumlarını
gözden geçirmek gelmiyor. Özellikle devlet üniversiteleri Adalet ve Kalkınma
Partisi döneminde yüksek liselere dönüştürülmüştür. Devlet üniversitelerinde
yetişmiş elemanlar özel üniversitelere, vakıf üniversitelerine gidiyor.
Akademisyenler
üniversitelerde devasa sorunlar içinde inim inim inlemektedir. Akademisyenlerin
çalışma şartları, ücretleri ve karşılaştıkları sorunların çözülmesiyle ilgili,
AKP’nin tek bir adım, tek bir düzenleme yaptığı bile söylenemez. Araştırma
görevlileri, yardımcı doçentler, doçentler ve profesörler sorunlar yumağıyla
karşı karşıyadır. Akademisyenlerin ekonomik statü ve çalışma şartlarıyla ilgili
olarak hiçbir düzenleme yapmayan AKP iktidarı sürekli üniversite açmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
üzerinde konuştuğumuz madde, Yüksek İhtisas Üniversitesi kurulmasına ilişkin
bir maddedir. Bu nedenle, kısaca, ihtisaslaşmanın yararlarına ve bu arada aşırı
uzmanlaşmanın sakıncalarına değinmek istiyorum.
İhtisas, bölümlere ayrılma ve
uzmanlaşma, bir gelişme ve ilerleme alametedir. Çağın gereği olarak uzmanlaşma
giderek önem kazanıyor ancak aşırı uzmanlaşmanın konu körlüğü, enformatik
cehalet yarattığı da biliniyor. İhtisas, parça üzerinde bilgili, bütün üzerinde
cahillik yaratmamalıdır. Bu nedenle, bölümler ve uzmanlıklar arasındaki
duvarların belli ölçülerde esnetilmesi gerekmektedir.
Aşırı uzmanlaşmanın
sakıncalarını da bir sonraki madde üzerinde konuşacağım.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
13’üncü madde üzerinde üç
adet aynı mahiyette önerge vardır, okutup birlikte işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 478 Sıra
Sayılı Kanun teklifinin 13 üncü maddesinin kanun metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Pervin Buldan Adil Zozani Sırrı Sakık
Iğdır Hakkâri Muş
İbrahim Binici Abdullah Levent Tüzel Nazmi Gür
Şanlıurfa İstanbul Van
Hasip
Kaplan
Şırnak
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Aydın Ağan Ayaydın Kazım Kurt
İstanbul İstanbul Eskişehir
Musa Çam Sedef Küçük Mahmut Tanal
İzmir İstanbul İstanbul
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Mustafa Kalaycı Erkan Akçay Mehmet Günal
Konya Manisa Antalya
Oktay Vural Kemalettin Yılmaz Özcan Yeniçeri
İzmir Afyonkarahisar Ankara
BAŞKAN – Komisyon aynı
mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki
önergeler üzerinde söz isteyen Özcan Yeniçeri, Ankara Milletvekili.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce de ifade ettiğim gibi,
uzmanlaşmanın son derece, ihtisaslaşmanın son derece önemli ve bir toplumun
gelişmesini, ilerlemesini gösteren yanının bulunduğundan ancak bunun yanı sıra
uzmanlaşmanın birtakım sakıncalarının da olduğundan söz etmiştik.
Uzmanlık alanına takılıp
kalanlar teknolojinin gelişmesi karşısında mesleklerini ömür boyu sürdürme
imkânına bugün sahip olamıyorlar. Gelişmiş ülkelerde insanlar belli bir yaştan
sonra yeni bir mesleğe geçmek için çalışmalar yürütüyor.
Bu nedenle, kurulacak olan
Yüksek İhtisas Üniversitesi disiplinler arası ilişkileri önceleyen bir misyon
edinmelidir. Yüksek İhtisas Hastanesi Vakfının Yüksek İhtisas Üniversitesi
kuracak yetenek ve kapasiteye ulaşmış olması da aslında sevindiricidir.
Yüksek ihtisas üniversiteleri genel olarak
dünyadaki örnekleriyle rekabet edebilecek nitelikte altyapı imkânları ve insan
gücüne sahip olmak için kurulurlar; bilim ve teknolojide ileri düzeyde
araştırma, eğitim, öğretim, yayın ve danışmanlık yaparlar.
Değerli milletvekilleri,
kurumlar taleplere dayalı olarak bir yandan değişerek gelişmek, diğer yandan da
büyümek zorundadırlar. Radikal değişim ve dönüşümün yaşandığı sağlık sektöründe
ihtisas her şeyin üstünde gelmektedir. Her şeyin değişip dönüştüğü bir sektörde
değişimi yönetemeyenler değişim tarafından yönetilmek zorunda kalırlar.
Özellikle sağlık alanında değişimin trendini tahmin edebilmek, çağın
gerçeklerini okuyabilmek ve geleceğe hazır hâle gelmek, bir kurum yönetimi için
var olma, yok olma sorunudur.
Yüksek İhtisas Hastanesi ya
kendi kendini tekrar ederek varlığını sürdürmeye çalışmak ya da kurumlaşarak
büyümek, üniversiteleşmek zorundaydı. Yüksek İhtisas Hastanesinin Yüksek
İhtisas Üniversitesine dönüşme kararı bu yönden doğru bir karardır.
Teknolojik gelişmenin ve
ilerlemenin ortaya çıkardığı değişime ayak uydurabilmek için kurumsallaşıp
entegre ihtisas organlarına sahip olması zorunludur. Burada izlenecek yol,
yöntem ve zihniyet de o derece önemlidir. Kurulacak Yüksek İhtisas
Üniversitesi, değişimin içinden çıkılmaz sorunlarıyla baş edebilmek, değişimin
arkasından gitmek yerine önüne geçebilmek ve değişimi yönetmeyi esas almalıdır.
Bu bağlamda maliyet, kalite, hizmet ve hız gibi çağımızın en önemli performans
ölçülerinde çarpıcı ilerlemeler sağlanması şarttır; bu amaçla kurulacak ihtisas
üniversitesinin iş süreçlerini temelden, yeniden ve radikal bir şekilde
tasarlanmasını zorunlu kılmaktadır. İşin özü “eski tas eski hamam” diye
atalarımızın ifade ettiği durumu “eski tas yeni hamam” ya da “yeni tas eski
hamam” biçimine dönüştürmemelidir.
Bu vesileyle Yüksek İhtisas
Üniversitesinin örgütlenmesini mantıklı, tutarlı ve rasyonel bir şekle bağlamak
gerekiyor. Bütün üniversiteler gibi Yüksek İhtisas Üniversitesi de bir,
değişimi yönetebilmeli; iki, öğrenen organizasyon hâline gelmeli; üç, Değişim
mühendisliğinin farkında olmalıdır.
Yüksek İhtisas Üniversitesi
öğrenen organizasyon gibi hareket etmelidir. Bilindiği gibi, öğrenen
organizasyonlar yaşadığı her türlü olaydan sonuç çıkarabilecek şekilde
örgütlenerek örgütün edindiği deneyimleri değişen çevre şartlarına uymakta
kullanabilme yeteneğine sahip kurumlara denir. Öğrenen organizasyon, kendi
geleceğini yaratma kapasitesini durmadan geliştiren bir organizasyondur. Kurum
mensupları yetkilendirme ve grubun ortak kararları için yeni kurallar
geliştirdikleri zaman örgütsel öğrenmeden söz edilebilir. Birey kendi
davranışlarından şahsi faaliyet teorileri oluşturduğu gibi kurumun
davranışlarından da kuruma ait faaliyet teorileri çıkarabilir. Yani kurum
üyeleri kurumun kullanılmakta olan davranış modellerindeki hataları bularak ve
düzelterek iç ve dış çevredeki değişikliklere cevap veren ve bir değişim uzmanı
gibi hareket ettikleri zaman örgütsel öğrenme organizasyonunu kurmuş olur ve
devreye sokmuş olur. Bu organizasyonlar örgütün geçmişte yaşadığı deneyim ve
birikimleri en üst seviyede kullanabildiği için hataları tekrarlama riskini
düşürür. Denilebilir ki öğrenen organizasyonu aynı konuda, benzer ortam ve
şartlarda 1 hatayı 2 kez tekrarlama lüksünü reddeden yönetim felsefesi ortaya
çıkarır.
Üniversite açmak, binalar
dikmek ve insanları içine doldurmak eğitilmiş insanı yetiştirmek için yeterli
değildir. Şunu kesine yakın bir şekilde ifade etmek gerekir ki: İnsan
yetiştirme düzeni yanlış olan bir toplumda hiçbir şey doğru değildir. Bir
toplumun insan yetiştirme düzeni o toplumun geleceğini şekillendirir. Bu tür
üniversiteler de buna katkı sağlayacaktır. Onun için bu üniversitelerin bundan
sonra çağın şartlarına uygun bir biçimde şekillendirilip yürütülmesi
gerekmektedir.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Aynı mahiyetteki önerge
üzerinde söz isteyen Sedef Küçük, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
SEDEF KÜÇÜK (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 478 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
13’üncü maddesi üzerine söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bildiğiniz gibi üzerinde konuştuğumuz bu madde üniversitelerimize ilişkin. Bu
vesileyle, geçenlerde basınımızda yer alan bir haberi sizlerle paylaşmak
istiyorum. Habere göre, bir üniversitede, Gezi olaylarında yaşanan
hukuksuzlukları soru olarak sorduğu için bir öğretim üyesine soruşturma
açılmıştır. Demokratlık iddiasında olan hangi ülkede böyle bir uygulama vardır
bilmiyorum. Ancak, bildiğim, Taksim direnişi sonrasında sanatçıların,
gazetecilerin, akademisyenlerin hatta banka müdürlerinin bile iştahlı bir cadı
avının kurbanı olduklarıdır. Bu yüzden, bizim ülkemizde, bizim yarım yamalak
demokrasimizde bir üniversite hocasına böyle davranılması kimseyi
şaşırtmamıştır. Aslında sorun bu vahim olayın şaşırtıp şaşırtmaması da
değildir, sorun bunu içimize sindirip sindiremediğimizdir. Bir üniversite
hocası, bir sanatçı, anayasal haklarını kullanan gençlere destek olduğu için
cezalandırılmakla tehdit ediliyorsa, bunun amacı korku iklimi yaratmaktan başka
bir şey değildir. (CHP sıralarından alkışlar) Ben bu korku iklimini
kabullenemiyorum. Yaratılmaya çalışılan bu korku iklimi yüzünden bu insanlar
sokaklara döküldü.
Bütün bunları görmezden
gelebilirsiniz, kendinizi uluslararası komplolarla kandırabilirsiniz ancak
gerçeği örtemezsiniz. Emin olun, “faiz lobileri” denilen hayaletin arkasına bu
sindirme politikaları sığmaz. Tarihin hangi dönemine bakarsanız bakın, “cadı
avları” denilince akıllara adaletsizlikten başka bir şey gelmez. Sizlerin de
çok iyi bildiği gibi, adaletsizlik, insanların güvenini de, siyaset kurumunu da
aşındırır. Adaletin olmadığı yerde hepimiz topyekûn kaybederiz.
Bakın, daha iki gün önce
dinimizi nefretlerine alet eden insanların yirmi yıl önce diri diri yaktığı
canlarımızı andık. Adaletsizliğin açtığı yaraları kapatmanın mümkün olmadığını
bir kez daha gördük. Bu acılar dinmez. İnsanlar bunu unutmaz ve unutturmaz.
İnsanlar “onlar-bunlar” diye, “dindar-kindar” diye ayrıştırıldıklarını da
unutmazlar; yıllardır insanların sudan sebeplerle hapislere atıldıklarını,
adaletin bu ülke insanlarından esirgendiğini de unutmazlar. İnsanlar, yalnızca yürekleriyle meydana çıkan
gençlere devlet eliyle anlamsız ve orantısız bir güç kullanıldığını da
unutmazlar. Hukuksuzlukların üstünün örtüldüğünü de unutmaz insanlar. İşte, bu
yüzdendir, Madımak da, Taksim de, Uludere de unutulmayacak.
Değerli milletvekilleri,
öncelikle şunu akıldan çıkarmamak gerekiyor: Yapılacak her cadı avı toplumdaki
ayrışmaları derinleştirecektir. İşten atılan veya hapse atılan her gazeteci,
her muhalif, tepki olarak geri dönecektir. “Onlar-bunlar” diye ayrılan her
insan öfkeyi biraz daha besleyecektir. Aşağılanan her sanatçı, her bilim insanı
bizi çağdaş dünyadan biraz daha uzaklaştıracaktır. Eminim, bu gerçeklerin
sizler de farkındasınız. Toplumsal barışın böyle kurulamayacağını, eminim,
sizler de görüyorsunuz. İnsanları ayrıştırarak, toplumu kamplaştırarak
demokrasi olmayacağını sizler de iyi biliyorsunuz. Tarihte hiçbir yönetimin bu
yollarla halkına güzel bir gelecek sunamadığını göz ardı etmememiz gerek diye
düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, eğer
halkımıza güzel bir gelecek vermek istiyorsak nefretin değil, kardeşliğin
dilini kullanmamız gerekir; bize gerekenin ötekileştirmek değil, bir arada
yaşayabilmek olduğunu görmemiz gerekir; birbirimizin inancına ve bakış açısına
saygı duyarak yaşamamız gerekir. Eğer insanlarımıza yaşam biçimleri dayatırsak,
inançları yok sayarsak, istenildiği gibi düşünmedi diye cadı avları başlatırsak,
korkarım, geleceğe acıdan, öfkeden başka bir miras bırakmış olmayız. Bunun
yaratacağı sonuçların altından da hiçbirimizin kalkamayacağına inanıyor, yüce
heyetinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Üniversitelerin isimlerinin
sık sık değiştirilmesi oldukça yanlış bir uygulamadır. Ulusal ve uluslararası
arenada üniversite taşıdığı isim ile tanınmaktadır. Ayrıca bu isim adı altında
her üniversite kendi kültürünü yaratmaktadır. Bu nedenle de üniversite isimlerinin
merkezi iktidarın ya da mütevelli heyetlerinin talebi doğrultusunda sık sık
değiştirilmesi doğru bir uygulama değildir. Üniversite isimleri sadece o
üniversitedeki bilim emekçileri, öğrenim gören öğrenciler ve üniversitenin
bulunduğu kentte yaşayan yurttaşlar tarafından önerilen, üniversitenin
bulunduğu bölge insanının yaşamı ve kültürü üzerinde pozitif etkisi tüm
toplumca kabul edilmiş tarihi şahsiyetlerin isimleri, o bölge insanı üzerinde
büyük etkiye sahip kültürel, tarihsel ya da coğrafik imgelerin ya da üniversite
bileşenleri tarafından kabul gören başka bir ismin kullanılması gerekmektedir.
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki
önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler
kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
14’üncü madde üzerinde iki
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 478 sıra
sayılı yasa teklifinin 14. Maddesinin 1. Paragrafındaki "Vergi kanunları
hükümleri saklıdır" ifadesinin teklif metninden çıkartılmasını arz ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Aydın Ağan Ayaydın Kazım Kurt
İstanbul İstanbul Eskişehir
Mahmut Tanal Bülent Kuşoğlu Musa Çam
İstanbul Ankara İzmir
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 478 sıra sayılı Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak
Milletvekili Özcan Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet
Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778) nın çerçeve 14
üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Erkan Akçay Mehmet Günal
Konya Manisa Antalya
Oktay Vural Kemalettin
Yılmaz
İzmir Afyonkarahisar
MADDE 14 - 13/10/1983 tarihli
ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 3 üncü maddesinde yer alan
"Otomobil","Kamyonet", "Otobüs",
"Motosiklet", "Bisiklet" ve "Motorlu bisiklet"
tanımları aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve aynı maddeye "Motorlu taşıt
sürücüsü sertifikası", "Sürücü belgesi" ve "Uluslararası
sürücü belgesi" tanımları ile maddenin son fıkrasına "Bu maddede yer
alan tanım ve terimlerle ilgili olarak vergi kanunları hükümleri
saklıdır." cümlesi eklenmiştir.
"Otomobil: Yapısı
itibarıyla, sürücüsü dahil en fazla dokuz oturma yeri olan ve insan taşımak
için imal edilmiş bulunan motorlu taşıttır."
"Kamyonet: Azami yüklü
ağırlığı 3.500 kilogramı geçmeyen ve yük taşımak için imal edilmiş motorlu taşıttır.
Sürücü ve yanındaki oturma yerleri dışında başka oturma yeri de bulunabilen,
sürücü bölümü gövde ile birleşik kamyonetlere panelvan denir."
"Otobüs: Yolcu
taşımacılığında kullanılan, sürücüsü dahil dokuzdan fazla oturma yeri olan
motorlu taşıttır. Troleybüsler de bu sınıfa dahildir. Sürücüsü dahil oturma
yeri onyediyi aşmayan otobüslere minibüs denir."
"Motosiklet: Azami
tasarım hızı 45 km/saatten ve/veya silindir kapasitesi 50 santimetreküpten
fazla olan sepetli veya sepetsiz iki veya üç tekerlekli motorlu taşıtlar ve net
motor gücü 15 kilovatı, net ağırlığı 400 kilogramı, yük taşımacılığında
kullanılanlar için ise net ağırlığı 550 kilogramı aşmayan dört tekerlekli
motorlu taşıtlardır. Elektrik ile çalışanların net ağırlıklarının
hesaplanmasında batarya ağırlıkları dikkate alınmaz. Bunlardan karoseri yük
taşıyabilecek şekilde sandıklı veya özel biçimde yapılmış olan ve yolcu
taşımalarında kullanılmayan üç tekerlekli motosikletlere yük motosikleti
(triportör) denir."
"Bisiklet: Üzerinde
bulunan insanın adale gücü ile pedal veya el ile tekerleği döndürülmek
suretiyle hareket eden motorsuz taşıtlardır. Azami sürekli anma gücü 0,25 KW'ı
geçmeyen, hızlandıkça gücü düşen ve hızı en fazla 25 km/saate ulaştıktan sonra
veya pedal çevrilmeye ara verildikten hemen sonra gücü tamamen kesilen
elektrikli bisikletler de bu sınıfa girer."
"Motorlu bisiklet: Azami
hızı saatte 45 kilometreyi, içten yanmalı motorlu ise silindir hacmi 50
santimetreküpü, elektrik motorlu ise azami sürekli nominal güç çıkışı 4
kilovatı geçmeyen iki veya üç tekerlekli taşıtlar ile aynı özelliklere sahip
net ağırlığı 350 kilogramı aşmayan dört tekerlekli motorlu taşıtlardır.
Elektrik ile çalışanların net ağırlıklarının hesaplanmasında batarya
ağırlıkları dikkate alınmaz."
"Motorlu taşıt sürücüsü
sertifikası: Teorik ve uygulamalı sınavlarda başarı gösteren sürücü adaylarına
verilen belgedir."
"Sürücü belgesi: Bu
Kanunda belirtilen motorlu araçların sürülmesine yetki veren belgedir."
"Uluslararası sürücü
belgesi: İki veya çok taraflı anlaşmalar uyarınca sınıflarına göre araç
kullananlara belli süre ile verilen belgedir.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Evet, önerge
üzerinde söz isteyen Enver Erdem, Elâzığ Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 478 sıra sayılı Teklif’in 14’üncü maddesi
üzerine verilen önerge nedeniyle söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
tasarının 14’üncü maddesi, Karayolları Trafik Kanunu’nun 3’üncü maddesinde
değişiklikler öngörmektedir. Bu vesileyle ben de sizlerle nakliyeci, kamyoncu,
minibüsçü ve taksici esnaflarının sorunlarını paylaşmak istiyorum. AKP
iktidarları döneminde, nakliyeci ve kamyoncu esnafına sektörde çalışabilmesi
için öncelikli şart olarak sunulan K belgesi çile hâline gelmiş, 20 bin TL’ye yaklaşan
belge maliyeti sektör çalışanlarını hayatından bezdirmiştir. Küçük esnafa
zorluklar yaşatan bu belge ilk çıkarıldığında, minibüs hatları ve taksi
plakaları gibi değerli olacağı söylenmiş ancak değerli olmadığı, sadece AKP
hükûmetlerine gelir kaynağı olduğu geçen süre içerisinde anlaşılmıştır.
Söz konusu K belgeleri için
beş yılda bir -vize yenileme bahanesiyle- 2.500 TL’ye yaklaşan ücretler talep
edilmekte, ayrıca, vizesini yaptırmayan kamyoncu esnafı aracını muayene
yaptıramamakta, bundan dolayı da araçları trafikten menedilmektedir. Kamyoncu
esnafının hayatı yollarda geçtiğinden, K belgesinin vize tarihini geçirdiği
için belge iptal edilmekte ya da aynı belge 4.500 lira gibi yüksek rakamlarla
cezalı olarak yenilenmektedir.
Değerli milletvekilleri, her
vesile ile ekonominin çok iyi yolda olduğunu söyleyen iktidar mensuplarına,
ekonominin ne kadar iyi gittiğini görmeleri için bir de nakliyecilik sektörü
açısından bakmalarını tavsiye ediyoruz. Kamyon garajlarına baktığınızda eğer az
sayıda kamyon görüyorsanız korkmayın, ekonomi iyi yoldadır. Yok, bugünkü gibi
kamyon garajlarında yer bulunamıyorsa ekonominin iyi gittiğine dair
fikirlerinizi tekrar gözden geçirmenizi tavsiye ediyoruz.
Nakliye sektörünün ve
kamyoncu esnafının diğer bir sorunu da, akaryakıt fiyatlarının pahalılığına
karşılık nakliye fiyatlarının düşük olmasıdır. 2002 yılında mazotun litre
fiyatı ortalama 1,25 lira civarında iken bugün 1 litre mazot 4 lira 50 kuruş
seviyesine yükselmiştir. Sadece mazot fiyatlarına bakarak bile ekonominin ne
kadar iyiye gidip gitmediğini, enflasyonun hangi düzeyde olduğunu tahmin etmek
güç olmayacaktır.
Değerli milletvekilleri, AKP
iktidarları, tüm sektörlerde olduğu gibi nakliye sektöründe de küçük esnafı
yani kamyoncuyu yok ederek ekmeğe muhtaç edip bu işi de nakliye baronlarına
teslim etmiştir aynen bakkalları ve küçük esnafları market ve hipermarket
baronlarına teslim ettiği gibi.
Bugün, kamyoncu esnafı geçim
sıkıntısı çekmektedir, ağır vergiler altında ezilmektedir, BAĞ-KUR ve vergi
borcunu ödeyemedikleri için kamyonları Maliye ve İçişleri Bakanlığının ortak
kararıyla trafiğe çıkarılmamaktadır. Yine, zorunlu trafik sigortası ve kasko
fiyatlarının aşırı derecede yüksek olması nedenleriyle çok büyük sıkıntılar
çekmektedir. Şimdi ise Avrupa Birliği standartlarına uygun ehliyet ve takograf
cihazı takılması zorunluluğu getiriyorsunuz. Yaşam standartlarında Avrupa
Birliği standartları getirmek yerine, şekilde Avrupa Birliği standartları
getirmek sorunları elbette çözmeyecektir.
Taksici ve minibüsçü esnafı
da ciddi sorunlarla karşı karşıyadır. Taksici ve minibüsçü esnafını en çok
etkileyen hususlar şunlardır: Birincisi, yüksek akaryakıt ve yedek parça
fiyatları; ikincisi, süreklilik arz eden yüksek trafik cezaları. Ayrıca, taksici
ve minibüsçüler çoğunlukla kayıt dışı çalıştıkları için sosyal güvenceden
mahrum kalmaktadır. Bu sorunun çözümü için de mutlaka tedbir alınması
gerekmektedir.
Yine, taksi şoförlerinin
hırsızlık ve gasp gibi suçlara daha çok muhatap olmaları nedeniyle can ve mal
güvenliklerinin korunması için, uluslararası uygulamalarda olduğu gibi, özel
donanımlı ve güvenlikli araçlarla değiştirilmesi için bir seferliğe mahsus KDV
ve ÖTV muafiyeti getirilmesi önem arz etmektedir.
Değerli milletvekilleri,
nakliyeci esnafının sorunlarına çözüm bulunmasını diliyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Sonra söylediniz
Beyefendi. Şimdiki önergede isteyebilirsiniz.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 478 sıra
sayılı yasa teklifinin 14. Maddesinin 1. Paragrafındaki “Vergi kanunları
hükümleri saklıdır” ifadesinin teklif metninden çıkartılmasını arz ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Kemal Ekinci, Bursa Milletvekili. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
KEMAL EKİNCİ (Bursa) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; 478 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 14’üncü maddesi
üzerinde söz aldım. Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Söz konusu yasa, 13/10/1983
tarihli, 2918 sayılı Yasa’dır. Bu yasada taşıtların yeniden tanımıyla ilgili
bir şey var. Bunun da nedeni Avrupa’yla adaptasyonumuzu tamamlamak. Esasında,
aynı Bakanlığa bağlı iki genel müdürlük var: Birisi, Karayolları Genel
Müdürlüğü Trafik Daire Başkanlığı; birisi de Kara Taşımacılığı Daire Başkanlığı.
Şimdi, ne hikmetse hem Kara Taşımacılığı Daire Başkanlığında hem de Karayolları
Trafik Yasası’nda bir sürü eksiklik var. Bu eksiklikler, aynı Bakanlığa bağlı
iki genel müdürün bir eş güdümü, bir uyumlu koordinasyonu neticesinde çok daha
güzel, verimli şeyler hazırlanabilirdi ihtiyaca binaen. Bu koordinasyon
sağlanamıyor. Bir acelecilik içerisinde ve günü kurtarmak adına, parça parça bu
torba yasalarla Türkiye’yi yönetmek, yön vermek, düzeltmek olası değildir.
Bizim temennimiz, önümüzdeki zaman içerisinde bu iki genel müdürlüğün
aralarındaki eş güdümle kara yollarıyla ilgili ve trafikle ilgili yasaların bir
an önce çıkmasıdır. Kara yolları taşımacılığıyla ilgili şunu söyleyeyim: Demin
benden önce konuşan arkadaş, sanki birlikte hazırlamışız gibi çok ciddi bir iki
şeyin üzerinde durdu. K1 belgesi diye bir belge var, kamyoncuların belini
büken, kamyoncuları sıkıntıya koyan, kamyoncu esnafını yoksullaştıran bir
belge. Bütün zaman içerisinde, iddiamız, bu belge bir kereye mahsus
alınmalıdır. Öyle bir olay ki, kamyonu devredince, satınca aynı belgeyi yeniden
sürücü almak durumundadır. Hatta, babadan oğula geçse bile, o belge iptal
ediliyor, yeni bir risk getiriyor, yeni bir yük getiriyor. Bundan dolayı da, bu
K1 belgesini, özellikle Hükûmet ve Parlamentoda çoğunluğu bulunan Adalet ve
Kalkınma Partisi, şoför esnafının bu sızlanmasını, bu yakınmasını dikkate
almalıdır.
Bir başka şey, Karayolları
Trafik Kanunu’nda azami yük taşıma kapasitesiyle ilgili. Dingil yükü belli, her
sene yeni çıkan araçlar, çift dingilli kamyondan başladı, kırkayak, tır ve
bizim yollarımızın taşıyamayacağı kapasiteye yükseldi. Bu kapasiteyi artırmanın
olasılığı yoktur, ya yol gövdesini değiştireceğiz, ya da yollardaki bu tamirat,
bu sarf devam edecek. Bunun önüne geçmenin yolu da –yine söylüyorum-
Karayolları Genel Müdürlüğü Trafik Güvenliği Dairesi Başkanıyla Kara Ulaşım ve
Taşımacılık Genel Müdürlüğü mutlaka bir araya gelip bu meseleyi çözmelidir.
Aksi hâlde, karayolları taşımacılığında da, Trafik Yasası’nda da hep keşmekeş
devam edecek.
Bu yasayı irdelediğinizde,
alt alta sıralanmış bir yıl içerisinde üç dört değişiklik ve kanun hükmünde
kararname görürsünüz. Bu, o andaki bürokrasinin verdiği karar ve günü
geçiştirmek için alınmış kararlardır. Umuyorum önümüzdeki zamanlarda bunlar düzeltilir.
Bu vesileyle hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunacağım, karar yeter sayısı istenmişti, karar yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 22.53
ONUNCU OTURUM
Açılma Saati: 23.07
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 130’uncu Birleşiminin Onuncu
Oturumunu açıyorum.
478 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin 14’üncü maddesi üzerinde Bursa Milletvekili Kemal Ekinci ve
arkadaşlarının önergesinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, önergeyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Teklifin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
14’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
15’inci madde üzerinde iki
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 478 sıra
sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile 13/10/1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik
Kanununun 8 inci maddesini değiştiren teklifin 15 inci maddesinin üçüncü
fıkrasının (b) bendinin (2) ve (3) numaralı alt bentlerinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"2. Trafik kazalarında
yaralananların en kısa zamanda sağlık hizmetlerinden istifadelerini temin etmek
üzere, İçişleri Bakanlığının uygun görüşü de alınarak karayolları üzerinde ilk
yardım ve acil müdahale istasyonları kurmak, bu istasyonlarda verilecek
hizmetin gereklerine göre trafik kazaları için eğitilmiş sağlık personeli ile
(travmatoloji, dâhiliye, acil tıp uzmanı), diğer sağlık personeli (anestezi
teknisyeni, hemşire), idari ve teknik personel ile araç ve gereci sağlamak.
3. Her ilde trafik kazaları
için eğitilmiş sağlık personeli ile birlikte yeteri kadar ilk yardım ve acil
müdahale ambulansı bulundurmak. Acil müdahale istasyonlarında hava ambulansı
bulundurmak"
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Kazım Kurt Hülya Güven
İstanbul Eskişehir İzmir
Musa Çam Mahmut Tanal İlhan Demiröz
İzmir İstanbul Bursa
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 478 sıra
sayılı Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak Milletvekili Özcan
Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet Memurları Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778) nın çerçeve 15 inci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Erkan Akçay Mehmet Günal
Konya Manisa Antalya
Oktay Vural Muharrem Varlı Kemalettin Yılmaz
İzmir Adana Afyonkarahisar
"MADDE 15- 2918 sayılı
Kanunun 8 inci maddesi, başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Millî Eğitim Bakanlığı,
Sağlık Bakanlığı ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığının görev ve
yetkileri
MADDE 8- Bu Kanun kapsamında
Millî Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanlığının görev ve yetkileri şunlardır:
a) Millî Eğitim Bakanlığı:
1. Motorlu araç sürücülerinin
yetiştirilmesi için 123 üncü madde gereğince sürücü kursları açmak, özel sürücü
kursu açılmasına izin vermek, bunları her safhada denetlemek.
2. Sürücü adaylarının teorik
ve uygulamalı sınavlarını yapmak ve başarılı olanlara sertifika verilmesini
sağlamak.
3. Okul öncesi, okul içi ve
okul dışı trafik eğitimini düzenleyen trafik genel eğitim planı hazırlamak ve
ilgili kuruluşlarla işbirliği yaparak uygulamak.
b) Sağlık Bakanlığı:
1. Karayollarında meydana
gelen trafik kazaları ile ilgili ilk ve acil yardım hizmetlerini planlamak ve
uygulamak.
2. Trafik kazalarında
yaralananların en kısa zamanda sağlık hizmetlerinden istifadelerini temin etmek
üzere, İçişleri Bakanlığının uygun görüşü de alınarak karayolları üzerinde ilk
yardım istasyonları kurmak, bu istasyonlara gerekli personeli, araç ve gereci
sağlamak.
3. Her ilde trafik kazaları
için eğitilmiş sağlık personeli ile birlikte yeteri kadar ilk ve acil yardım
ambulansı bulundurmak.
4. Trafik kazalarında
yaralanıp sağlık kuruluşlarına sevk edilenlerden kazanın sebep ve tesiriyle
otuz gün içinde ölenlerin kayıtlarını tutmak ve takip eden ayın sonuna kadar
Emniyet Genel Müdürlüğüne bildirmek.
c) Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığı:
1. Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığının ilgili birimleri, bu Kanun ve diğer mevzuatla verilen
hizmetleri yapmak, bu Kanun açısından karayolu taşımasına ilişkin gerekli
koordinasyonu sağlamak, tescile bağlı araçların muayenelerini yapmak veya
yaptırmak, muayene istasyonlarını denetlemek, 35 inci madde hükümlerine aykırı
hareket edenler hakkında tutanak düzenleyerek idari para cezası vermek, bu
maddede belirlenen idari tedbirleri almak, trafik zabıtasının görev ve
yetkileri saklı kalmak üzere, araçların ağırlık ve boyut kontrollerini yapmak
veya yaptırmak ve denetlemek, aykırı görülen hususlarla ilgili olarak
sorumlular hakkında idari para cezasına dair tutanak düzenlemek.
2. Araçların ağırlık ve boyut
kontrollerini yapmak üzere yetkilendirilenler, Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığınca denetlenir ve aykırı hareketi tespit edilen işletme
sahipleri 1.500 Türk Lirası idari para cezası ile cezalandırılır. Yetkilendirme
konusu işletme şartlarında giderilebilecek eksiklik olması hâlinde, işletme
sahibine, bu eksiklikleri gidermesi için azamî otuz gün süre verilir.
Bu süre zarfında
eksikliklerin giderilmemesi hâlinde, izin belgesi iptal edilir.
3. Araçların ağırlık ve boyut
kontrollerinin yapılması veya yaptırılması ile ilgili olarak Karayolları Genel
Müdürlüğünce verilen hizmet sürdürülürken kullanılan ve Genel Müdürlüğün diğer
hizmetleri ile ilişkili olmayan bina, arazi, arsa gibi taşınmazlar Maliye
Bakanlığınca Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığına tahsis edilir. Bu
görev yürütülürken yararlanılan tesisat ve teçhizat Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığına devredilir. Araçların ağırlık ve boyut kontrollerini
yapmak üzere Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığınca yetkilendirilme
yapılması hâlinde tahsis edilen taşınmazlar ile devredilen tesisat ve
teçhizatın kullanılması hususunda, Maliye Bakanlığının görüşü alınarak,
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı ile yetkilendirilenler arasında
özel hukuk hükümleri gereğince sözleşme yapılabilir."
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Muharrem Varlı, Adana Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 15’inci maddesi üzerinde söz aldım.
Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu maddede sürücü kurslarıyla
alakalı Millî Eğitim Bakanlığının yapacakları, Sağlık Bakanlığının yapacakları
ve Ulaştırma Bakanlığının yapacaklarıyla alakalı bir düzenleme var. Tabii, bu
düzenlemeler yapılırken hangi kriterler göz önünde bulunduruldu, kimlere
soruldu, açıkçası çok kestiremiyorum. Niye? Çünkü çok profesyonelce hazırlanmış
şeyler değil bunlar ama yine de az da olsa yetmez ama tamam diyelim.
Peki, sürücü kurslarının
açılmasıyla alakalı neden bir düzenleme yok burada? Çünkü bakıyorsunuz, 10 bin
nüfuslu, 15 bin nüfuslu bir ilçede birkaç tane sürücü kursu birden açılabiliyor
yani hem ekonomik ihtiyaca cevap verecek pozisyonda değil hem o ilçenin
nüfusunun çok çok üzerinde bir yapı oluşuyor. Dolayısıyla, rekabet ortamında
hem işletmeler zarar görüyor hem de çok sağlıklı sonuçlar ortaya çıkmıyor.
Dolayısıyla, sürücü kurslarıyla alakalı yapılan bu düzenlemede bana göre, belli
bir kriter ve belli bir nüfus oranı mutlaka bu kanuna konulmalıydı, sürücü
kursu açılırken o nüfus kriterine göre açılmalıydı. Dolayısıyla, eksik
kalmıştır.
Yine, burada bir başka
maddede sınavların Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yapılacağı veya Millî
Eğitim Bakanlığının uygun göreceği herhangi bir özel kurum tarafından
yapılacağı söz konusu. Şimdi, bu özel kurum, kim olacak? Bu özel kurum, kime
göre karar verecek? Veya burada faydalandırılmak istenen, menfaatlendirilmek
istenen, rant elde ettirilmek istenen bir çevre mi var? Bu mu oluşturulmaya
çalışılıyor? Bu da yanlış bir maddedir. Dolayısıyla, burada da bir eksik
vardır.
Yine, sürücü belgelerinin
değişmesiyle alakalı bir madde var. Sürücü belgelerinin değişmesinde harç
alınmayacağı söyleniyor ama sürücü belgesi değişirken “değerli evrak” denilerek
101 lira para alınacak. Zaten sıkıntı içerisinde olan vatandaşa ek bir külfet
daha getirmiş olacağız. Yani eski sürücü belgesi olanların sürücü belgeleri
eğer kullanılabilecek mahiyette, okunabilir durumdaysa niye değişikliğe gerek
görüyoruz ki? Neden yani böyle bir şey? Ha, bundan sonra alacak olanlar yeni
sürücü belgesini bastırırlar, yeni sürücü belgesini alırlar. Dolayısıyla da
eskisi de yürürlükte kalır, yeni kullanılan da bundan sonrakiler de yenilerini
almış olurlar.
Yine, bu trafik cezalarıyla
alakalı vatandaşta acayip bir sıkıntı var, acayip bir problem var. Sayın
Başbakan “Herkese ceza yazılacak.” diye bir talimat veriyor. Ondan sonra,
İçişleri Bakanı da herhâlde illere diyor ki: “Siz şu kadar ceza keseceksiniz.”
Örnek veriyorum, A iline, B iline “Sen bu kadar ceza kesip göndereceksin.” Ardı
ardına radar, ardı ardına radar, 5 kilometreye bir radar konuluyor. Yani bu
kadar acımasızca bir uygulama olur mu? Hem de öyle yerlere konuluyor ki, tam
pusu kurar gibi böyle. Yani bütçedeki açığı trafik cezalarıyla mı kapatmaya
çalışıyorsunuz? Ne yapmaya çalışıyorsunuz? İnsanları bu kadar mağdur etmenin
bir anlamı var mı? Köyün çıkışına gidiyor, duruyor, adam traktörle buğdayını
götürecek, pamuğunu götürecek, 3 ton, 5 ton, onun için kamyon mu tutsun yani,
bir de kamyona mı para versin? Zaten mazot parasını karşılayamıyor, zaten
gübresini karşılayamıyor, ektiğinin, diktiğinin, biçtiğinin karşılığını
alamıyor. “Vay efendim, römorkta şu eksik.”, “Vay, traktörde bu eksik.”,
basıyor cezayı, adamın traktörü belki o kadar para etmez, adamın traktöründen
fazla ceza yazılıyor. Allah’tan reva mıdır? Yani biraz bu işleri idare etmek
lazım veya kanuni bir düzenleme getirmek lazım.
Ee, traktör tarlada çalışan
bir araç, yani onun elbette ki eksikleri olacak, elbette ki otomobil gibi her
şeyinin tamam olmasını beklemek mümkün değil, ama yaşlı bir amcam 3 ton buğday
yüklemiş, 1 milyar lira, yani yeni parayla bin lira ceza kesiyorlar. Götürdüğü
buğday o kadar para etmez. Yazıktır, günahtır! Yani bunlarla ilgili ya genelge
ya da bir düzenleme yapmak lazım, insanları rahatlatmak lazım. Yani bütçedeki
açığımızı veya Sosyal Yardımlaşma Fonu’na trafik cezalarından göndereceğiniz
paraların hesabını yaparak eğer bu trafik cezalarını kestiriyorsanız, çok yazık
ediyorsunuz insanlarımıza, zulmediyorsunuz.
Hele hele bu radar konusu
gerçekten çok önemli, yani bir tanesini geçiyorsunuz, 5 kilometre ileride bir
başka radarla daha karşılaşıyorsunuz.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 478 sıra
sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile 13/10/1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik
Kanununun 8 inci maddesini değiştiren teklifin 15 inci maddesinin üçüncü
fıkrasının (b) bendinin (2) ve (3) numaralı alt bentlerinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"2. Trafik kazalarında
yaralananların en kısa zamanda sağlık hizmetlerinden istifadelerini temin etmek
üzere, İçişleri Bakanlığının uygun görüşü de alınarak karayolları üzerinde ilk
yardım ve acil müdahale istasyonları kurmak, bu istasyonlarda verilecek
hizmetin gereklerine göre trafik kazaları için eğitilmiş sağlık personeli ile
(travmatoloji, dâhiliye, acil tıp uzmanı), diğer sağlık personeli (anestezi
teknisyeni, hemşire), idari ve teknik personel ile araç ve gereci sağlamak.
3. Her ilde trafik kazaları
için eğitilmiş sağlık personeli ile birlikte yeteri kadar ilk yardım ve acil
müdahale ambulansı bulundurmak. Acil müdahale istasyonlarında hava ambulansı
bulundurmak.”
Hülya
Güven (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Hülya Güven, İzmir Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
HÜLYA GÜVEN (İzmir) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 478 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin 15’inci maddesiyle ilgili verdiğimiz önerge üzerinde söz almış
bulunuyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği gibi, Dünya Sağlık
Örgütü verilerine göre Türkiye’de her yıl 10 bin yurttaşımız trafik kazaları
nedeniyle hayatını kaybetmektedir. Ölenlerin yüzde 55’i dört tekerlekli
araçların sürücü ve yolcuları, yüzde 19’u ise yayalardır. 2013 yılının ilk üç
ayında meydana gelen 552 ölümlü trafik kazasında da 665 kişi hayatını
kaybetmiş, yaklaşık 50 bin kişi de yaralanmıştır. Tabii ki bunlar kayda geçen
rakamlardır. Yani, hayat kurtarıyor diye sunulan bölünmüş yolların aslında
kazaları azaltamadığını görüyoruz. Verilen bu rakamlar otoyollarda ve
şehirlerde acil tıbbi müdahalenin önemini de ortaya koymaktadır. Bu tür
kazalarda ilk yardım yapıldıktan sonra acil uzmanı hekim eşliğinde
kazazedelerin en kısa sürede tam teşekküllü bir hastaneye ulaştırılmaları
gerekmektedir. Hatta hava ambulansının da hızlı müdahalede önemi büyüktür.
Ancak, bu hususta ülkemizin önünde katetmesi gereken çok önemli mesafelerin
olduğunu görüyoruz.
Üzerinde görüştüğümüz 15’inci
maddede Sağlık Bakanlığının görevi olarak “…kara yolları üzerinde ilk yardım
istasyonları kurmak, bu istasyonlarda gerekli personeli, araç gereci sağlamak.”
ve “Her ilde trafik kazaları için eğitilmiş sağlık personeli ile birlikte
yeteri kadar ilk ve acil yardım ambulans bulundurmak.” denilmektedir. Bu madde
ile Hükûmetin acil durumlara nasıl baktığını görüyoruz. Çünkü, hâlen
uygulamadaki kanunda bu maddeler zaten var. Hükûmet var olan ama uygulamadığı
maddeleri pişirip önümüze yeni gibi sunmaktadır. Önce, bize, on bir yıldan bu yana
bu kanunun neden uygulanmadığının açıklanması gerekmektedir. Uygulanmayan
eskiler yurttaşlara da yeni gibi sunulmaktadır.
15’inci maddede, kurulacağı
belirtilen ilk yardım istasyonlarında çalışacak hekim ve hemşire ile bunların
nitelikleri de tanımlanmamış. Burada çalışması gerekenler acil tıp,
travmatoloji uzmanı gibi acil hizmeti verebilecek hekimlerdir. Bu önerilen
maddede, nasıl bir sağlık personeli alınacağı ise tanımlanmamış. Göstermelik ya
da bir haftalık eğitim ile sertifika verilen kişiler olacak herhâlde. Kısaca,
yollarda trafik kazası geçiren yurttaşlarımızın ocakları yine sönmeye devam
edecektir. Üstelik, Sağlık Bakanlığının önümüzdeki günlerde sunacağı kanun
teklifi ile de Hipokrat yemini etmiş hekimlerimizin, yanlarında olacak bir kaza
anında ya da bir ani hastalanma durumunda müdahale etmeleri engellenmiştir.
Çünkü, hemen karakola götürüleceklerdir ve bir yıldan üç yıla kadar da
ruhsatsız oldukları gerekçesiyle hapis cezası alacaklardır.
Sağlık Bakanlığı bugüne kadar
uyguladığı Sağlıkta Dönüşüm Programı ile tüm yurttaşlarımızın sağlık hakkını
elinden almış, paralı hâle dönüştürmüştür. Herhâlde, bu yollarda kurulacak olan
acil istasyonları da daha sonra özelleştirilerek paralı şekle dönüştürülecektir.
İktidarın on bir yıl
sonrasında, İçişleri Bakanı Sayın Muammer Güler, trafik konusunda toplumda
farkındalık yaratacaklarını söyledi. Aslında, geç kalındı.
Bu nedenle, iktidar
milletvekillerini, 15’inci maddeye eklediğimiz bu birimlerde uzman hekimlerin
bulunması ile ilgili değişikliklere katkı sunarak gecikmişliği ortadan
kaldırmaya davet ediyor, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
16’ncı madde üzerinde iki
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 478 sıra
sayılı yasa teklifinin 16. maddesindeki “sürücü belgelerinin şekli” ifadesinden
sonra gelmek üzere “sürücü belgelerinin şekli, sınıfı, içeriği” şeklinde
değiştirilmesini arz ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Kamer Genç Aytun Çıray
İstanbul Tunceli İzmir
Gürkut Acar Haluk Eyidoğan
Antalya İstanbul
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 478 sıra sayılı Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak Milletvekili
Özcan Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet Memurları
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778) nın çerçeve 16 ncı maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Erkan Akçay Kemalettin Yılmaz
Konya Manisa Afyonkarahisar
Mehmet Şandır Mehmet Günal Oktay
Vural
Mersin Antalya İzmir
MADDE 16- 2918 sayılı Kanunun
38 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 38- Sürücü
belgesi sınıfları, belge sahiplerine sürme yetkisi verilen motorlu araçların
cinsi, özelliği, sürücü belgesinin şekli, içeriği ve verilmesine ilişkin
hususlar ile Uluslararası Sürücü Belgesinin verilmesine dair usul ve esaslar
yönetmelikle belirlenir."
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen
Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Önergemiz bir düzeltme
önergesi. Kanun metninde madde metnindeki yazımı hatalı bulduğumuz için ama
içeriğini değiştirmeyen böyle bir düzeltme önergesi verdik, okursanız bunu
göreceksiniz. Aslında hem bu maddede hem de birçok maddede Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak bizim bir itirazımız yok, desteğimiz var.
Bir iki hususu kabullenmek
mümkün değil. Bunun biri, sürücü belgelerinden para alınıp insanımıza eziyet
edilmesine evet demiyoruz. İkincisi, meraların imara açılması çok yanlış bir
hadisedir. Mera Kanunu’nu çıkarıncaya kadar bu Meclis çok emek verdi, çok
uğraştı, mera çok önemli çünkü. Onu burada imara açıyorsunuz, ona itiraz
ediyoruz. Onun dışında, personel kanunuyla ilgili ve diğer düzenlemelerle
ilgili Milliyetçi Hareket Partisinin aslında herhangi bir itirazı yok,
desteğimiz var. Komisyonda bu yönde de gayretimiz oldu. E, niye muhalefet
yapılıyor, niye bu türde her maddede önerge veriliyor, konuşuluyor, bunu arz
etmek üzere söz aldım aslında. Yoksa önergenin içeriği, önergenin yaptığı
değişiklik çok da anlamlı değil.
Değerli arkadaşlar, burada
hep beraber çalışıyoruz. Her defasında buranın gündemini belirlemek için
Danışma Kurulu toplantıları yapıyoruz ve her defasında diyoruz ki: Buranın
gündemini belirleme yetkisi, hakkı iktidar grubundadır. Buna da saygı
gösterdiğimizi söylüyoruz millî iradenin gereği. Ancak, gündem belirlemede
oluşturulan bu uzlaşma maalesef her defasında bozuluyor. Tekrar gündeme
getirmem istendi. Yoksa bu kanuna bir muhalefet maksadıyla böyle önerge vermiş
değiliz. Ama ayın 27’sinde yaptığımız ve 4 partinin katılımıyla oluşturulan
Danışma Kurulu… Kaldı ki yedi sekiz aydır biz burada Danışma Kurulu
çıkaramıyoruz. Ama o gün 4 partinin birlikte imzaladığı Danışma Kuruluyla
Meclisin kapatılıncaya kadar yani tatile girinceye kadar gündemini belirledik.
Sayın Nurettin Canikli, Sayın Mevlüt Aslanoğlu, Sayın İdris Baluken ve ben,
Meclis Başkanı Sayın Cemil Çiçek’le birlikte hem Meclisin gündemini yani
seçimlerin gündemini hem de çıkarılacak torba yasayla ilgili gündemi
belirleyerek ayın 27’sinde imza altına aldık ve burada getirdik, oyladık,
onayladık, kabul ettik. Ama ben inanıyorum, grup başkan vekillerine de
danışmadan bir yerlerden, nereden rüzgâr estiyse yeni bir kanun getirildi.
ÜNAL KACIR (İstanbul) –
Hangisi o?
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bu
kanun bu, 479 sayılı Kanun.
Değerli arkadaşlar, on yıllık
bir iktidarın, millî iradeye bu kadar önem ve değer veren bir iktidarın, millî
iradeye hukuk dışı yollarla yapılan müdahaleleri Ergenekon ile bilmem ne türlü
davalarla cezalandıran bir iktidarın, böyle dönemin sonuna gelip de iç
hizmetteki 35’inci maddeyi değiştirmeyi dayatmasını biz çok anlamlı bulduk, çok
doğru bulmadık. Netice itibarıyla, 43 maddelik bir kanun bu. Bu kanun, Sözleşmeli
Erbaş ve Er Kanunu’nda ve bazı kanunlarda değişiklik… Eyvallah, biz buna da
destek veriyoruz ama bu kanunun 17,18,19’uncu maddesi Türk Silahlı Kuvvetleri
Kanunu’nu değiştiren maddeleri getiriyor. Burada, bize göre çok anlamlı, bize
göre çok maksatlı, çok iyi niyetli olmayan değişiklikler yapılıyor. Yapılan
değişiklik şu: “Türk vatanını, istiklal ve cumhuriyetini korumak için harp
sanatını öğrenmek, askerliktir.” diye yapılan tanım ortadan kaldırılıyor yani
Türk vatanını korumak, cumhuriyeti korumak, istiklali korumak artık askerlik
olmaktan çıkartılıyor, yalnızca “harp sanatını öğrenmek olarak” askerlik
tanımlanıyor. Neden, niye buna ihtiyaç duyuluyor, niye şimdi ihtiyaç duyuluyor?
Yani ihtilal için hukuka gerek var mı, hangi ihtilalci Anayasa’nın bilmem hangi
maddesine göre ihtilal yapıyor? Ama, İç Hizmet Kanunu’ndaki 35’inci maddenin
değiştirilmesine öyle bir zamanla getiriliyor ki… Çok açık, ayan beyan sordum,
ben bugün de sordum burada, PKK’nın talepleriyle mi bunu getiriyorsunuz? Bu
müzakerelerin tıkanma noktasına geldiği veya işte tehdit noktasına geldiği bir
noktada, Türk Silahlı Kuvvetlerinin tanımını değiştirerek, bu kadar sene
tartışılan bu 35’inci maddeyi değiştirerek, böyle dar bir zamanda varılan
mutabakatı da bozarak buraya getirmenin anlamı, gereği, gerekçesi nedir?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Bunu millete anlatmak durumundasınız. Tabii ki Milliyetçi Hareket Partisi
olarak biz, eleştirimizi ifade etmek için… Bu masum, birçok yönüyle masum olan
bu kanun ve maddeler, maalesef, böyle sakata gelmiştir. Bunu kamuoyuna da
açıklayacağız. Sayın Elitaş da gelsin, kürsüde cevabını versin, niye ihtiyaç
duyuldu?
Teşekkür ederim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, Sayın Şandır beni kürsüye çağırıp cevap vermem konusunda uyardı,
izin verirseniz…
BAŞKAN – Bir saniye.
Sayın Elitaş, buyurun.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Şandır, AK PARTİ Grup Başkan Vekili Sayın Canikli’nin ve bütün siyasi
partilerin imzası olduğu Danışma Kurulu önerisinde “Görüşmelerimizde böyle bir
şey yoktu, verilen sözün dışında.” diye yanıltıcı bir ifade kullandı.
BAŞKAN – Evet, iki dakika söz
veriyorum sataşma nedeniyle. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Lütfen sataşmaya mahal
vermeyelim.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Mustafa yine ayaklandın, Mustafa! Mustafa ayaklandın yine!
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
5.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır’ın görüşülen kanun teklifinin 16’ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşma sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir parazit var ama onu dikkate
almıyorum, o devamlı parazitlik yapıyor. Gerçi, söylemiştik ama artık söylemeyelim.
Değerli milletvekilleri,
bakınız, Danışma Kurulu önerisi önümde.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Elitaş, 27 Haziran tarihli Danışma Kurulu önerisi.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – 25
Haziran tarihli Danışma Kurulu önümde.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – 27
Haziran.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) –
Danışma Kurulu önümde. Buna “Danışma Kurulu toplantısı” diyebilirsiniz,
birlikte imza atmışsınız.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) –
Sayın Elitaş, parazit kim, parazit?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) –
Danışma Kurulu önerisi burada.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Evet.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) –
Danışma Kurulu önerisinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin İç Tüzük’ün 5’inci
maddesi gereğince, 30 Haziranda tatile girmeyip, 1 Temmuzdan itibaren tatile
girmeyip, çalışma kararı alınmış. O gün, 3-4 Temmuz tarihinde çalışma kararı
alınmış, 475 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın temel kanun olarak görüşülmesi ve
kalkınma planının bir gün içerisinde görüşülmesi, siyasi parti gruplarına şu
kadar süre, otuzar dakika, bunları bölerek görüşme imkânı ve Başkanlık
Divanı’nın kaç kişiden oluşacağıyla ilgili -biliyorsunuz, paylaşılması oranlar
çerçevesinde- bu düzenlemeler yapılmış. Biz söyledik, açıkçası arkadaşlarımıza
da ifade ettik, Sayın Torlak vardı, pazartesi günün ki toplantımızda, bu
pazartesi günkü toplantımızda. “Değerli arkadaşlar, bakın, acil bir durum
geldi, uluslararası sözleşme var 6 tane. Hatta, ben bunları Sayın Bakana
sordum. Olmazsa olmaz 1 tane mi 6 tane mi? Bunların 6 tane olduğunu söyledi.”
dedim. Sayın Aslanoğlu dediler ki: “Hangi ülkeleri ilgilendiriyorsa bunları da
görelim, bakalım, değerlendirelim.” “Varsa bu konuyla ilgili itirazlarınız biz
de Sayın Bakanlığa iletelim, bunu gündemin dışına çıkaralım.” dedik.
Şimdi, Sayın Şandır, yani biz
bu yasaya karşı durmuyoruz ama şundan dolayı itiraz ediyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) –
Sayın Başkan, izin verirseniz bir dakika daha… (CHP sıralarından “Süre bitti.”
sesleri)
Bakın, şundan dolayı karşı
duruyoruz demek kamuoyunda vicdanınızı rahatlamak değildir.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Hayır, vicdan rahatlatması değil, sorumuza cevap istiyoruz Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) –
Vicdanınızı rahatlatmak demektir.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Vicdanımızı rahatlatmak için sana ihtiyacımız yok Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) -
Siz, o yasada istediğiniz gibi direnebilirsiniz, o yasada istediğiniz
engellemeyi yapabilirsiniz ama yasanın tamamına ben karşı değilim, hepsine
“Evet” diyorum; şundan şundan dolayı diye vazgeçiyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Cevap istiyoruz, cevap, gezeleme.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) –
“AK PARTİ Grup Başkan Vekili bize verdiği sözü yerine getirmedi.” diyorsunuz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yine
tutmuyorsunuz?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) -
Fakat biz 12 grup başkan vekiliyle imzaladığımız teklifi…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – 4
grup başkan vekili.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – 12
grup başkan vekili imzaladık biz Sayın Şandır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak Milletvekili
Özcan Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet Memurları
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778) (S. Sayısı: 478) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 478 sıra
sayılı yasa teklifinin 16. maddesindeki “sürücü belgelerinin şekli” ifadesinden
sonra gelmek üzere “sürücü belgelerinin şekli, sınıf, içeriği” şeklinde
değiştirilmesini arz ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Kamer Genç, Tunceli Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 478 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin 16’ncı
maddesiyle ilgili olarak verdiğimiz önerge üzerine söz almış bulunuyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Şimdi, tabii, burada önemli
olan memleket bu kadar sıkıntıdayken Meclisin tatile girmemesi lazım. Tabii,
aslında AKP bir an önce Meclisi tatile sokmak istiyor çünkü bu kürsünün
işlemesinden kendileri çok rahatsız. Çünkü, halkın karşısında hesap verecek
yüzleri kalmamış.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, bunda sürücü belgelerinin tespitiyle ilgili genel ilkeleri
getirmiş, yönetmeliğe bırakılmış. Aslında, AKP iktidarı zamanında hiç tüzük
kullanılmıyor. Aslında, bunun tüzüğe bırakılması gerekirken yönetmeliğe
bırakmışlar çünkü yönetmeliği değiştirmek o kadar kolay ki… Şimdi, tabii
AKP'nin burada bir taktiği var. 24 milyon sürücü belgesi değiştirilecek, en
azından 2,5 katrilyon lira gelir elde edilecek, bütün vatandaşlardan 100’er
liralık bir para alınacak, işte bütün hesapları bu. Yani, 2,5 katrilyon lira
vatandaştan para alınınca bütün hesap budur. Ötekiler, gerisi teferruat.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, tabii ilk defa, Meclis Başkan Vekili arkadaşımızdan 58’inci
maddeye göre bir söz istedim ve 58’inci maddeye göre beş dakika konuşma hakkı
vardı, bana da verdi. Kendisine teşekkür edeceğim, onu da söyleyeyim.
Şimdi, ben sabahleyin
yaptığım konuşmada bazı şeyler söyledim. Mesela, Tayyip Bey konuşmalarında,
bizim Sayın Genel Başkanımızı “Celladına yaranmak, zencilikten beyazlığa geçmek
için her çirkinliği meşru gören kişi” olarak tanımladı ve Genel Başkanımız
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nu, “CHP’nin ve siyasetin yüz karası kabul ettiğini”
beyanatında söyledi. Yine, Afrika’dan gelirken işte “Cumhuriyet Halk Partisi
zihniyetinin kirli olduğunu, çirkin olduğunu” söyledi. Ben dilerdim ki burada…
Mustafa Elitaş, bir gün önce benim burada yaptığım konuşmayla ilgili “Bu
kişinin konuşmalarına bir arıtma tesisi koysunlar da arıtma tesisinden
geçtikten sonra, süzgeçten geçtikten sonra konuşsun.” demiş. Ben dilerdim ki
kendisi çıkıp da “Tayyip Bey'in ağzına bir arıtma tesisini koyalım, bu arıtma
tesisinden konuşmaları geçsin, ondan sonra düzgün bir konuşma çıksın.” desin,
demedi tabii, kendi takdiri.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, bakın, birilerine söylediğin lafı birileri size getirip
söylerler. O bakımdan, bizim istediğimiz… Şimdi, bu yasayla pek fazla bir
şeyler de getirilmiyor. Yani, yasada, Divanda konuşan kişinin sözü
anlaşılmıyor, Meclis Başkanının sözü anlaşılmıyor, kürsüde konuşanların sesi
anlaşılmıyor. Böyle bir şey olmaz ya! Yani, bu Mecliste kim, neye oy verdiğini
bilmiyor arkadaşlar. Böyle bir Meclis müzakeresi olmaz, böyle bir yasa oylaması
da olmaz. Yani, çok ciddi meseleler konuşuyoruz ama kimse bilmeden, ne
konuştuğunu bilmeden burada oy veriyor. Şimdi, buraya getirilen birtakım
kanunlar bana göre komisyonlarda ciddi tartışılmıyor, Genel Kurulda
tartışılmıyor. Ne getirdiği ne götürdüğü belli olmayan kanun tasarıları ve
burada, herkes neye oy verdiğini de bilmiyor. Dolayısıyla, Türkiye'nin
geleceğini karanlığa götürecek böyle bir uygulama içindeyiz.
Onun için, sayın
milletvekilleri, bu müzakere tarzıyla maalesef memlekette sağlıklı bir hizmet
getiremiyoruz. O bakımdan, bu kanun müzakeresi sistemleriyle memleketimize
sağlıklı hizmet etmiyoruz. Yani, şu saatlere kadar niye burada kalalım? Bu
saatte… İnsanların artık belli bir saatten sonra kafası çalışmıyor, algılama
duyguları işlemiyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
RECEP ÖZEL (Isparta) - Kendi
kafan çalışmıyorsa ne yapalım, bizimki çalışıyor.
KAMER GENÇ (Devamla) – Ya,
anladım da, bakın, insanlara işkence yapıyorsunuz, işkence yapıyorsunuz.
KAMER GENÇ (Devamla) – Bakın
bir şey daha söyleyeyim, Abdullah Gül diyor ki: “Efendim, o köprüye Yavuz Selim
ismini verdik. Başka bir yere de Pir Sultan Abdal ile Hacı Bektaş’ın ismini
verelim.” Bu kadar, bal kabağı gibi bir laf söylenmez. Şimdi, Pir Sultan’la…
BAŞKAN – Sayın Genç… Sayın
Genç…
KAMER GENÇ (Devamla) – Bir
dakika canım…
BAŞKAN - Lütfen…
KAMER GENÇ (Devamla) – Pir
Sultan’la…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) -
Sayın Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Cumhurbaşkanıyla
ilgili böyle konuşamazsınız.
KAMER GENÇ (Devamla) –
Efendim, Hacı Bektaş, herhangi bir kişiyi katletmemişler ki…
BAŞKAN – Haddinizi bilin bir
defa!
KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi,
Yavuz Sultan Selim…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) – …bir
kitleyi katleden bir kişi. Yani, Türkiye Cumhuriyeti devletinde bir… Tamam,
Osmanlı Devleti’nde büyük bir ismi olan bir kişi ama Alevi vatandaş kitlesine…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) -
Sayın Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet
Meclisi kürsüsü Sayın Cumhurbaşkanına hakaret kürsüsü değildir hiçbir zaman
için.
KAMER GENÇ (Devamla) –
Hakaret etmedim canım! Etmedim hiç hakaret falan.
BAŞKAN – Konuşmalarınıza
dikkat edin!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan…
KAMER GENÇ (Devamla) – Yani,
Abdullah Gül diyor ki “Efendim…” (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
“Sayın Abdullah Gül…” “Sayın Abdullah Gül…”
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Otur yerine! Otur yerine!
KAMER GENÇ (Devamla) –
“…İstanbul’daki köprüye Yavuz Sultan Selim ismini verelim ama…
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) –
Anladık, kafan çalışmıyor, anlamıyorsun!
KAMER GENÇ (Devamla) - …bazı
yerlere de Pir Sultan Abdal, Hacı Bektaş ismini verelim.” Böyle bir mukayese
olur mu?
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) –
Bu saatte çalışmıyor kafan!
BAŞKAN – Sayın idare
amirleri…
KAMER GENÇ (Devamla) – Pir
Sultan’la, Hacı Bektaş’la Yavuz Sultan Selim mukayese edilir mi?
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) -
Hadi anladık, kafan çalışmıyor bu saatte!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Otur yerine!
KAMER GENÇ (Devamla) –
Mustafa, ya sen geç, otur! Sen, şimdi Başkana… O zaman, sen geç otur Başkanın
yerine. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen, terk edin!
Sayın Genç…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, İç Tüzük’ün 161’inci maddesini okuyorum. Sayın Başkan, 161’inci
maddesini uygulanmasını istiyorum.
KAMER GENÇ (Devamla) – Sen
bir yerine geç, otur!
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) –
Kafan çalışmıyor!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Korkma, geç şuradan, korkma!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 23.43
ON BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 00.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 130’uncu Birleşiminin On
Birinci Oturumunu açıyorum.
Şimdi, 478 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
16’ncı madde üzerindeki
Tunceli Milletvekili Kamer Genç ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Şimdi, sayın milletvekilleri,
Sayın Genç’in söylediği sözle ilgili tutanağı getirttim. “Bakın, bir şey daha
söyleyeyim, Abdullah Gül diyor ki: ‘Efendim, o köprüye Yavuz Selim ismini
verdik. Başka bir yere de Pir Sultan Abdal ile Hacı Bektaş’ın ismini verelim.’
Bu kadar, bal kabağı gibi laf söylenmez.”
Evet, sayın milletvekilleri,
Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç’in Cumhurbaşkanımızla ilgili sözleri
Meclisten geçici olarak çıkarma cezasını gerektiren bir fiildir. Bu nedenle,
Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç’e İç Tüzük’ün 163’üncü maddesi uyarınca…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir saniye efendim,
sözlerim tamamlansın, söz vereceğim, hayhay.
…Meclisten geçici olarak üç
birleşim çıkarma cezası verilmesini teklif edeceğim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, söz istiyorum.
BAŞKAN – Ancak, 163’üncü
madde gereğince Sayın Genç kendisini savunabilir veya bir başkasına…
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Savunma yapacağım efendim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Bir saniye efendim…
Usulle ilgili bir söz
istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Genç, kürsüye çıktı, bir değerlendirme yaptı. Ben tutanağı
istedim, tutanak da nedense siz kürsüye çıkınca bana geldi. Siz herhâlde daha
önce bu tutanağı edinme imkânı buldunuz. Siz kürsüye çıktığınızda tutanak bana
geldi. Bir kere, bana tutanağın geç gelme nedeninin açıklanmasını istiyorum.
İkincisi: Siz arkaya geçtiniz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Evet.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Ben takip ettim, Adalet ve Kalkınma Partisinin grup başkan vekili
ve 3-4 milletvekili sizin yanınızdan çıktı.
BAŞKAN – Doğrudur, evet.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Siz bu konuyu Adalet ve Kalkınma Partisi grup başkan vekiliyle,
milletvekilleriyle değerlendiriyorsunuz, buradaki muhalefet partilerini,
özellikle de Cumhuriyet Halk Partisi Grubunu, onun grup başkan vekilini,
değerlendirmek için yanınıza, arkaya davet etmiyorsunuz. Bu doğru mudur Sayın
Başkan?
BAŞKAN – Tamam mı sözleriniz?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Siz, iktidar partisinin Meclis Başkan Vekili misiniz, yoksa
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Meclis Başkan Vekili misiniz? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Bir saniye, sayın
milletvekilleri, lütfen…
Sayın Hamzaçebi, tamam mı?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Hayır, efendim, bir saniye, bitmedi sözüm.
Buna hakkınız yok. Bir
değerlendirme yapacaksanız, bütün Meclis başkan vekillerini, siyasi parti
gruplarının grup başkan vekillerini davet eder, değerlendirme yapar, bu
görüşünüz sizin görüşünüzdür, orada bunu paylaşırsınız, bizlerin görüşüne
katılır veya katılmazsınız ama medeni bir şekilde konuyu siz tartışırsınız. Siz
burada, bakın, tek yanlı bir yönetim sergiliyorsunuz. Buna eğer devam ederseniz
usul tartışması isteyeceğim Sayın Başkan, hakkınız yok.
BAŞKAN – Tamam, bitti mi
Sayın Hamzaçebi?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Evet.
BAŞKAN – Tamam mı sözleriniz?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Evet, bitti.
BAŞKAN – Sözleriniz tamam mı?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Bitti ama buna bir açıklama bekliyorum tabii ki.
BAŞKAN - Açıklama yapacağım
işte sözleriniz tamamsa.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Tabii, buyurun.
BAŞKAN – İktidar partisinin
grup başkan vekilini veya başka milletvekillerini ben içeri davet etmedim bu
konuyu görüşmek için. Biz içeri girdikten buraya gelene kadar Kâtip Üye Sayın
Rıza Yalçınkaya Bey’le başından sonuna kadar birlikteydik. Tutanağı Kanunlar
Dairesinin görevlileri getirdikten sonra fotokopi çektirmek için Sayın
Yalçınkaya fotokopiciye gönderdi ve aldıktan sonra size gönderildi. Aynı anda
aldık. Ben henüz tutanağı okumadan fotokopi…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Hayır.
BAŞKAN – Bir saniye efendim,
yani…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Aynı anda almadık. Siz aldınız, ondan sonra bana geldi.
BAŞKAN – Tamam, işte, onu
söylüyorum ben.
Burada, içeride otururken
aldım, hemen, alır almaz Sayın Yalçınkaya aldı ve fotokopiye gönderdik.
İçeride de grup başkan
vekiliyle ve milletvekiliyle bir değerlendirme yapmadım.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Ne yaptınız acaba yani?
BAŞKAN - Bu kendi kararım
efendim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Efendim, bizi de davet etseydiniz.
BAŞKAN – E, tutanak beklemek
zorundayım ben arka tarafta efendim, başka yerde bekleyemem ki.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Tutanakları istedim,
tutanak bekledim. Hepsi bu.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Tutanağı bana da getirin, tutanağı ben de alayım.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Bakın, Sayın Başkan, siz iktidar partisinin grup başkan vekilini
davet etmemiş olabilirsiniz. Onlar bu konuyu görüşmek üzere sizin yanınıza
geldiler. Sizin “Rıza Yalçınkaya yanımızdaydı.” demeniz, doğrusu, benim için
üzüntü verici bir açıklamadır. Yani Cumhuriyet…
BAŞKAN – Hayır, üzüntü
verirse verir, onu bilemem de yani Sayın Yalçınkaya’nın orada olduğunu
belirtmek istiyorum. Ne söylemem gerekir Sayın Hamzaçebi? Anlamış değilim yani
sözlerinizden bir şey.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, bir şey rica edeceğim: Lütfen, bakın, sizde şöyle
bir üslup var -doğrusu üzüntü duyuyorum, bu sadece sizde var- ben konuşmamı
bitirmeden siz araya girip kesiyorsunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, usul tartışması açın. Böyle ayakta…
BAŞKAN – Ama hiç mi cevap
vermeyeceğim Sayın Hamzaçebi yani?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Bu da bizim anlaşmamızı zorlaştırıyor efendim. İzin verirseniz,
konuşmamı bitireyim.
Arkaya, siz davet etmediğiniz
hâlde iktidar partisinin mensupları geldi, grup başkan vekili geldi. Muhtemelen
bir konuşma, bir değerlendirme, bir şey yapıldı veya onlar görüşlerini size
ifade ettiler. Mademki böyle bir ortam doğmuştur, size düşen, size yakışan, o
makama yakışan, bizi de oraya davet etmektir. Bu olmamıştır Sayın Başkan. Tek
yanlı bir kararı iktidar partisiyle olgunlaştırıyorsunuz, burada Genel Kurula
tebliğ ediyorsunuz. Bunu kabul etmiyoruz.
BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi,
benim 161’inci maddeyi uygulamam için, Sayın Genç veya bir başkasına eğer ceza
verilmesi iddia ediliyorsa ve gerekiyorsa bunu hiçbir siyasi parti grup başkan
vekiliyle değerlendirmem gerekmez. Böyle bir şey de yapılmamıştır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Net bir şekilde ifade edeyim. Tamamen kendi düşüncem,
kendi fikrim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bunun haricinde,
efendim, biraz önce usul tartışmasından bahsettiniz. Onu da açarım, önemli
değil, konuşursunuz, herkes de konuşur…
TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın
Başkan, Kamer Genç’in anasına sövülürken neredeydin sen?
BAŞKAN - …ama asıl önemli
olan, bir Sayın Milletvekilinin buraya her çıktığında İç Tüzük’ün 161’inci
maddesinin üçüncü fıkrasındaki hadiseyi meydana getirecek, Sayın
Cumhurbaşkanına, Sayın Başbakana, Meclis Başkanına, Başkanlık Divanına hakaret
edilmesi tartışılması gerekirken…
TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın
Milletvekilinin anasına sövülürken neredeydin sen Başkan?
BAŞKAN - …milletvekiline bir
daha bunun yapılmamasının anlatılması gerekirken “Bu nasıl tartışıldı,
kimlerle…” Kimseyle tartışmadım efendim, kendim karar verdim, ben de
uygulayacağım.
Buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, bakın, lütfen konuyu başka bir tarafa çekmeyin. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Hiç başka tarafa
çekmiyorum efendim.
Buyurun.
MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) –
Başka tarafa çeken sizsiniz.
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Ne
tarafa çeksin ya!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Arkadaşlar, medeni bir şekilde bir konuşma yapıyorum yani eğer
buna tahammülünüz yoksa pes doğrusu! (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, şu anda sizin tutumunuz tartışılıyor, usul tartışmasını açın,
yapalım efendim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, izin verir misiniz, ben konuşuyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Usul tartışması açalım.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, ben konuşmamı bitirmedim.
BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi,
usul tartışması açıyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Efendim, bir saniye…
BAŞKAN – Lehte, aleyhte?
ENGİN ALTAY (Sinop) –
Aleyhte.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, burada böyle bir usul yok.
BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Lehinde, lehinde… Sayın Başkan, lehinde.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Usul tartışması
açıyorum efendim. Lehte mi istiyorsunuz, aleyhte mi, söyleyin.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Aleyhte.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, lehinde.
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul)
– Lehinde.
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Hamzaçebi.
İki dakika süre veriyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, yani neden iki dakika efendim?
BAŞKAN – Kaç dakika vereyim
efendim?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Beş dakika istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Vermedim şimdiye
kadar.
Üç dakika süre veriyorum
efendim; her zaman yaptığımı yapıyorum.
Buyurun, üç dakika süre
verdim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Tamam, demek ki üç dakika olabiliyor Sayın Başkan.
BAŞKAN – Her zaman üç dakika
veriyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Ama “iki dakika” dediniz baştan.
BAŞKAN – Buyurun.
X.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER (Devam)
2.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’e, görüşülen kanun teklifinin
16’ncı maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşma sırasında
Cumhurbaşkanıyla ilgili sözlerinden dolayı üç birleşim için Meclisten geçici
olarak çıkarma cezası verilip verilmemesi hakkında
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
bakın, ben Sayın Kamer Genç’in söylediği kelimeye gelmedim, ben usulle
ilgileniyorum önce.
Sayın Başkan, size yakışan,
oraya iktidar partisinin grup başkan vekili ve milletvekilleri gelince bizi de
oraya davet etmektir. Mademki öyle bir görüşme ortamı olmuştur, bizi de
çağırırsınız, bizim görüşümüze uyarsanız veya uymazsınız ama bu Meclis, bu Parlamento,
demokrasi bunu gerektirir; bu bir.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) –
Rıza Yalçınkaya’ya sor.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) – İki: Ben burada, geçenlerde bir oturumda, iktidar partisinden bir
bayan milletvekilinin çok ağır cümlelerini duydum. Ben, oturumu kim yönetiyordu
hatırlamıyorum ama Meclis başkan vekili herhangi bir uyarı ihtiyacını bile
duymadı. İktidar partisinin grup başkan vekilinden bir tepki bekledim, herhangi
bir tepkiyi göstermedi. O bayan milletvekili dedi ki: “Ben Cumhuriyet Halk
Partili milletvekilleriyle aynı çatı altında olmaktan utanıyorum.” Ben o
cümleyi eden milletvekili arkadaşımın bu cümlesinden üzüntü duydum, o
hanımefendiye bunu yakıştıramadım. Beklerdim ki grubu burada bir tepki
göstersin, “Olmadı hanımefendi, gelin, bunu düzeltin.” desin ve onu düzeltsin.
Bunu yapmadı.
İkincisi: Yine Sayın Kamer
Genç’le ilgili burada talihsiz bir olay yaşandı, bunu hepiniz biliyorsunuz.
Hatırlatmayı arzu etmezdim ama hatırlatmak mecburiyetinde kaldım. Orada iktidar
partisinin tutumunu, tek yanlı tutumunu, demokrasi dışı tutumunu, otoriter
tutumunu sizler oluşturdunuz. Sizler o milletvekili arkadaşımıza ceza
verilmesini engellediniz.
İHSAN ŞENER (Ordu) – Genel
Kurulda verildi ceza.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) – Verildi mi? Yanlış da hatırlıyor olabilirim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Verdik ceza.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) – Düzeltiyorum, düzeltiyorum
cümlemi. Düzeltiyorum, evet, orada, doğrusu, olabilir.
Şimdi, Sayın Kamer Genç’in
cümlesine geleceğim. Şüphesiz kendisi kendisini savunacaktır, benim o konuda
herhangi bir değerlendirme yapma imkânım yok. Elbette Sayın Cumhurbaşkanı
hepimizin Cumhurbaşkanıdır, o makama hepimizin saygı göstermesi gerekir. Sayın
Cumhurbaşkanını günlük siyasi tartışmaların dışında tutmamız gerekir. Sayın
Kamer Genç’in söylediği cümleyi ben, Sayın Cumhurbaşkanına hakaret olarak
almıyorum. Talihsiz bir cümle, amacını aşan bir cümle. Yapılan uygulamayla
ilgili, bu “İçi boş bir laf.” anlamında yapılan bir değerlendirmedir. Ben
buradan hakaret kastını almıyorum. Sayın Genç’e bu fırsat eğer verilirse, verilmiş
olsaydı, bunu düzelteceğine, bu yanlış anlamayı düzelteceğine eminim. Bunu
yapmak varken bu torba yasa görüşmelerini yeniden bir gerilime taşımanın
anlamını görmüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) – Bu, yönetimsizlik olmuştur. Bu, idaresizlik olmuştur. Ben iktidar
partisi Grup Başkan Vekilinin dikkatini çekiyorum, boşu boşuna bir gerilim
ortamı yaratmayalım. Önemli bir yasayı görüşüyoruz, bunu suhuletle,
soğukkanlılıkla değerlendirelim.
Hepinize saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) –
Hep aynı şeyi yapıyor.
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Bu
saatte konuşturmayın.
BAŞKAN - Tutumum lehinde söz
isteyen Mustafa Elitaş, Kayseri Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grup
Başkan Vekilinin, bu milletvekilinin yaptığı, bugüne kadarki, normalleşmiş hâle
getirdiği hakaretlerini, küfürlerini, Sayın Cumhurbaşkanına, Meclis Başkanlık
Divanına, Meclis Başkanına ve Sayın Başbakana, hatta sayın milletvekillerine
yaptığı hakareti rutin bir hâle getirmesine rağmen, Sayın Hamzaçebi’nin burada
o milletvekilini savunma pozisyonuna düşmesini de üzüntüyle ifade ediyorum.
Biz, burada, kürsüyü işgal edip bir kadın bakana karşı söylediği hakaret
sözlerini uyaran bir arkadaşımız ve tahrik eden bir milletvekiliyle yaptığı söz
dalaşındaki uygulamamız kınama cezası gerektiren fiildi, kınama cezasını
verdik. En ağır fiil kınama cezasıydı.
TUFAN KÖSE (Çorum) – Ne
söyledi Sayın Bakana?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) –
Bakın, burada, İç Tüzük’ümüzün 156’ncı maddesinden 163’üncü maddesine kadar
olan kısımlar disiplin cezalarını gerektirir. Milletvekiline verilmesi gereken
en ağır ceza kınama cezasıydı ve biz, burada kınama cezasını verdik. Ama Meclis
Başkanlık Divanına, Meclis Başkanına, Cumhurbaşkanına, cumhuriyetin kurumlarına
hakarette bulunmak, sövmek, İç Tüzük’ümüzün 161’inci maddesi gereğince Türkiye
Büyük Millet Meclisi görüşmelerinden çıkarma cezası verilir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Okusana
şu hakareti bir!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) –
Burada Sayın Hamzaçebi’nin, bir milletvekili arkadaşın, kim olduğunu
bilmiyorum…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Okusana! Okusana!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) –
Laf atma, sus! Medeni bir şekilde dinle! Sayın Hamzaçebi’nin söylediği gibi,
medeni bir şekilde dinle, medeni bir şekilde dinle!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Okusana! Neresi hakaret? “Bal kabağı” gibi bir laf…
BAŞKAN – Sayın Özel, lütfen…
Sayın Özel…
RECEP ÖZEL (Isparta) – Dinle,
dinle!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) –
Ben dilerdim ki, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekilinin -Sayın Altay’ı
özellikle uyarıyorum- arkasından konuşmacıya, grup başkan vekiline laf atmasını
“Sus.” diye uyarmasını, ikaz etmesini beklerdim. Ama benim milletvekilime orada
herkes laf atacak, benim milletvekilim burada konuşacak, bir grup başkan vekili
konuşacak ve tam arkasında laf atarken başkasıyla konuşmaya geçecek,
duymazlıktan gelecek. Bu herkese aynı şekilde olacak.
TUFAN KÖSE (Çorum) – Zeyid
Aslan’ı ne yapacağız, Zeyid Aslan’ı?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) –
Biz İç Tüzük’teki gerekli en ağır cezayı verdik ve şunu söylüyoruz: Bakın,
Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzük Uzlaşma Komisyonunda küfre, hakarete ağır
cezalar getiren düzenlemeler yaptık.
TUFAN KÖSE (Çorum) – Anasına
söverken neredeydiniz?
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) –
Sus, dinle!
TUFAN KÖSE (Çorum) – Konuşma lan! Ne terbiyesiz bir adamsın!
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) –
Sensin terbiyesiz!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) –
Sayın grup başkan vekili, sayın grup başkan vekilleri; bakın, bana orada laf
atarken şurada yaptığınız sözleri tevil eden bir davranış içerisinde
bulunuyorsunuz. Bakın, orada laf attığıyla ilgili ifadeyi… Kalkıp “Grup Başkan
Vekili refleks göstermeyecek.” diyorsunuz, en arkadan, üç sıra arkadan “Konuşma
lan!” diyen milletvekiline “Sus.” diyemiyorsunuz. İşte sizin adaletiniz bu. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) –
Cumhurbaşkanına hakaret etmeyi alışkanlık hâline getiren bu milletvekiline,
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerine hakaret etmeyi alışkanlık hâline getiren
bu milletvekiline, Başbakana hakaret etmeyi alışkanlık hâline getiren bu
milletvekiline verilmesi gereken ceza İç Tüzük’ümüzün 161’inci maddesine
göredir. Başkanlığın tutumunun doğru olduğunu ifade ederek hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Elitaş.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Elitaş sataştı ama sataşmadan söz istemeyeceğim,
sadece şu konuyu açıklamak istiyorum: Bizim sıralardan kürsüye yönelik olarak
söylenen bazı sözler üzerine, bize yönelik olarak “Laf atan milletvekillerinizi
neden susturmuyorsunuz?” diye bir değerlendirme yaptı. Ben gerçekten merak
ediyorum Sayın Elitaş’ı, yani bu “adalet” dediğiniz şey sadece sizin için mi
geçerlidir? Biraz önce ben bu kürsüdeydim. Tutanakları getirip bakalım, ben
konuşurken sakin bir konuşma yapmaya çalıştım ama Adalet ve Kalkınma Partisi
sıralarından beni konuşturmamak için birçok arkadaş laf attı.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Susturduk, elimizi kaldırdık. Olur mu? Farkında değilsin.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Buna rağmen, siz seyirci kaldınız orada.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Göz
göre göre yalan atma.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
“Yalan” diye konuşma, terbiyesizlik yapma!
ENGİN ALTAY (Sinop) – Hadi
buyurun!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Görüyorsunuz değil mi? Bakın, bir grup başkan vekili, oturuyor,
şimdi bizim taraftaki arkadaşlarımıza laf atıyor.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Yazıklar olsun!
RECEP ÖZEL (Isparta) – “Yalan
söylüyor.” diyor burada ya!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sizin muhatabınız orası mı? Sizin muhatabınız benim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Hayır, bana “Yalan söylüyorsun.” diyor. Yazıklar olsun!
BAŞKAN – Tutumum aleyhinde
söz isteyen Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın
Başkan, aslında… Sayın Şandır konuşsun.
BAŞKAN – Söz verdim, bir
saniye…
ENGİN ALTAY (Sinop) – Bir
dakika… Verdiniz ama tutanaklara bakarsanız, aleyhte söz benimdi ama Sayın
Şandır’a ben devrettim, buyurun. Ha, tutanakta benim yani.
BAŞKAN – Ama Sayın Altay,
anladım da her partiden olsun diye değerlendirdim yani.
Buyurun.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Ama
benim yani aleyhte. Buyurun, Sayın Şandır’a ben devrediyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Değerli arkadaşlar, bu ve buna benzer hadiseleri birçok defa yaşadık. Tüm
yaşadıklarımızın ortak özelliği, bu zaman. Gecenin saat on ikisinden neyin
hayrını bekliyorsunuz, neyin güzelliğini bekliyorsunuz? Dolayısıyla, bu
yaşananlar, bu konuşulanlar Meclisimize yakışmıyor. Bir defa, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak söylüyorum: Sayın Cumhurbaşkanına, devletimizi
yönetenlere asla hakaret edilmesini tasvip edemeyiz, bunu hiçbir şekilde
savunamayız. Sayın Kamer Genç kendini savunacaktır ama bizim, grup olarak,
devleti yönetenlere, Sayın Cumhurbaşkanına, hatta hiç kimseye hakaret
edilmesini tasvip etmemiz mümkün değil.
İkinci bir husus, ben Sayın
Hamzaçebi’nin tepkisine saygı duyuyorum. Gerçekten, Türkiye Büyük Millet
Meclisi, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan partilerin grup başkan
vekilleriyle birlikte yönetilmelidir ve bunu hep yapıyoruz zaten. Her defasında
Sayın Yakut da bunu yapıyordu. Bu gibi durumlarda grup başkan vekillerini arka
odaya çağırır, neyin yapılması gerektiği birlikte kararlaştırır, birlikte
sahiplenirdik eylemi. Bu defa öyle olmadı; öyle olsa, güzel olurdu. Sayın
Elitaş arkaya geçti, beklerdik ki bizi de çağırsaydı. Yani bir karar
verilecekse bu kararı hepimiz verip hepimiz sahiplenseydik daha güçlü olurdu,
daha anlamlı olurdu. Bunu yapmamıştır. Yapmayışında bir özel maksat var mı yok
mu, onu bilmiyorum Sayın Başkanın ama bunun yapılmasında fayda olduğu
kanaatindeyim.
Tekrar söylüyorum değerli
arkadaşlar, yani saat 14.00’ten bu yana çalışıyoruz, saat yirmi dört, on saati
geçtik. Dolayısıyla, buna fiziğimizin dayanması mümkün değil. Ben size şimdi
güzel sözler söylesem onlar da ağır gelir. Bu yorgunlukla bardak taşıyor. Yani
son damlaya suçu yüklemek hakkında değiliz, o bardağı dolduran tüm sebepleri de
sorgulamamız lazım. Dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi gibi böyle
milletin Meclisinde, millete yakışmaz birtakım davranışlara muhatap veya sebep
oluyorsak, bu haksızlıktır, bu sorumluluk gerektirir. Bunun sebeplerini -yani
sivrisineği öldürebilirsiniz ama bataklığı kurutmazsanız olmaz- bu sebepleri
ortadan kaldırmamız gerekir. Dolayısıyla, ben, Sayın Meclis Başkanının, bu
türlü kararları verirken, tüm grup başkan vekillerini arkaya çağırarak kararı
birlikte almalarının daha doğru olduğu kanaatindeyim. Bu defa yapmamış
olmasının sebebini bilmiyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, bur konuda, izin verirseniz bir açıklık getirmek istiyorum.
Bakın, milletvekili burada
Sayın Cumhurbaşkanına hakaret ettiğinde ben söz almak için buraya geldim.
Kürsüden inmedi, çekindi, korktu, geri çekildim geçsin diye. O ara siz Genel
Kurulu kapattınız. Genel Kurulu kapattığınızda niye kapattınız diye geldim.
Fakat o ara siz tutanakları istediniz.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sana
ne? Başkan, kapatır.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Orada farklı bir cümle olduğunu ifade ettim. Orada, işte arkadaşımız şahit, biz
şu şekilde ceza verilmesi anlamında bir şey ifade etmedik. Zaten tutanaklar…
Siz, ben konuşmadan, İç Tüzük’ün 161’inci maddesine göre bu cezanın gerektiğini
ifade etmiştiniz. Bir yanlış anlamayı önlemek için bunu ifade ettim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Şu
milletvekilli yeminini bir tazelesek mi ya?
BAŞKAN – Evet, tutumum
lehinde söz isteyen Mehmet Doğan Kubat, İstanbul Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul)
– Başkanım, tutumunuzun lehinde söz aldım. Yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, az önce
gerçekten hepimizi üzen bir değerlendirme oldu burada. Cumhurbaşkanı, 104’üncü
maddede, Anayasa’da şu şekilde nitelendirilir: “Cumhurbaşkanı devletin başıdır.
Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder;
Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını
gözetir.” Dolayısıyla, Cumhurbaşkanı, şahsının ötesinde, devletimizin ve
milletimizin birliğini temsil eden sembolik bir değerdir. Ona yönelik her türlü
hakaretamiz ifade milletimize yapılmış bir hakarettir esasında.
Değerli milletvekilleri,
Tüzük’ün 157’nci maddesinde “söz kesmek, sükûneti, çalışma düzenini bozmak,
şahsiyatla uğraşmak”, yine 160’ta “kaba ve yaralayıcı sözler söylemek, Mecliste
gürültü ve kavgaya sebep olmak, saldırıda bulunmak”, hepsi yasak bunların güya.
Başkandan söz almadan konuşmak da yasak, şu sıralardan buraya söz atmak da
yasak ama maalesef -üzülerek söylüyorum- hangimiz bunlara ne kadar uyuyoruz?
Özellikle şu kürsüye en son
çıkan muhalefet milletvekili için söylüyorum, değerli grup başkan vekillerime
sesleniyorum Cumhuriyet Halk Partisinden, siz içinize sindirebiliyor musunuz
gerçekten bu değerlendirmeleri? Sayın Cumhurbaşkanına belki saygı duymayabilir,
sevmeyebilir ama Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanını ismiyle
-aşağılarcasına- birtakım değerlendirmelere konu etmek yakışıyor mu Allah
aşkına?
Onur, şeref ve saygınlığını
rencide edecek şekilde nitelendirmeler yapmak illa suç olması gerekmiyor.
Bunlar Türk Ceza Kanunu’nun 125’inci maddesinde sayılmış. “Hırsız” demeniz
gerekmiyor bir insanın onurunu incitmek için, onu rencide etmek için.
Değerlendirmelerimize dikkat etmemiz lazım.
Değerli arkadaşlar,
dolayısıyla, 161’inci maddenin üçüncü fıkrasında… (CHP sıralarından gürültüler)
Hiç laf atmayın arkadaşlar.
161’inci maddenin üçüncü
fıkrası çok açıktır. Sayın Cumhurbaşkanına yönelik hakaretlerde bulunmak,
sövmede bulunmak geçici çıkarmayı gerektiren bir fiildir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Doğan
Abi, oku bir, ne söylemiş ya?
MEHMET DOĞAN KUBAT (Devamla)
– Burada hakaret olmasa bile, somut bir fiil isnadı yoksa bile burada, bu sövme
fiilini ortadan kaldırmaz.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Oku
bakalım, ne yazıyor?
MEHMET DOĞAN KUBAT (Devamla)
– Zira, burada aşağılayıcı bir değerlendirmeyle…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bir
oku, nasıl söylemiş ya?
MEHMET DOĞAN KUBAT (Devamla)
– …Sayın Cumhurbaşkanının onurunu, şerefini, haysiyetini rencide edecek bir
değerlendirmeye konu etmek de sövme suçudur ve bu maddenin kapsamındadır.
Dolayısıyla, Sayın Başkanın resen bu maddeyi uygulama noktasında, yüce Meclisin
kararına sunmak üzere işlem yapması yerindedir.
Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç’e Meclisten geçici çıkarma cezasının
verilmesi yönündeki tutumumda bir değişiklik olmamıştır.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak)
– Sayın Başkan, hakaret yok ki.
BAŞKAN – Yapılan işlem İç
Tüzük’ün 161, 162 ve 163’üncü maddelerine uygundur.
Şimdi, Sayın Genç savunmasını
yapmak isterse kürsüye davet ediyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Kaç
birleşim veriyorsunuz? Kaç birleşim çıkarma cezasını veriyorsunuz?
BAŞKAN – Üç birleşim ceza
teklif edeceğim, evet.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Üç
birleşim, peki, tamam.
BAŞKAN – Evet.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, savunma hakkı kısıtlanamaz, bak, onu söyleyeyim.
BAŞKAN – Beş dakika süre
veriyorum Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır,
beş dakika olmaz efendim. Savunma hakkı kısıtlanamaz.
BAŞKAN – Sabaha kadar vereyim
o zaman canım.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Efendim, hayır, süresiz vereceksin bana. Meclisin çalışma usullerinde, savunma
hakkı kısıtlanamaz.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Kısıtlanamaz.
BAŞKAN - Daha önceki
uygulamalar ortada Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Kısıtlayamazsınız Sayın Başkan. Bakın, süreyle beni kısıtlayamazsınız çünkü savunma
hakkı kısıtlanamaz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, İç Tüzük 163’te yazıyor.
BAŞKAN – Sayın Genç, beş
dakika süre ile savunmanızı yaparsınız, buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Savunma hakkını kısıtlayamazsınız, onun için süreyi de kısıtlayamazsınız.
BAŞKAN – Daha önceki
uygulamalar ortada.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bakın,
süresiz…
BAŞKAN – Burada siz karar
verecek değilsiniz, teamüller var.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır,
efendim, bakın, yani şu Mecliste…
BAŞKAN – Teamül var ortada,
daha önceki uygulamaları çıkartırım ben.
Buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Efendim, uygulamada öyle bir şey yok. Şimdiye kadar bu kürsüde verilen savunma
hakkı kısıtlanamaz.
BAŞKAN – Karar mercisi siz
değilsiniz.
Buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben
sabaha kadar savunma hakkımı kullanacağım.
BAŞKAN – Süreniz başladı
efendim, beş dakika, buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır,
beş dakika değil, süresiz…
Arkadaşlar, yani, savunma
hakkı kısıtlanamaz, savunma hakkı sonsuzdur çünkü bakın, İç Tüzük’e de bakın…
(AK PARTİ sıralarından gürültüler) Ama onu şey edin.
SITKI GÜVENÇ (Kahramanmaraş)
– Savunma hakkı suistimal edilemez.
KAMER GENÇ (Devamla) – Yani,
Sayın Başkan, yakışıyor mu size? Yani, insanların savunma hakkını kısıtlamak…
Böyle bir şey olur mu?
SITKI GÜVENÇ (Kahramanmaraş)
– Suistimal ediyorsun.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Getirin bakalım, savunma hakkının beş dakika olacağına dair nerede var? Böyle
bir şey olmaz.
İHSAN ŞENER (Ordu) – Teamülde
var, teamülde.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır
efendim, hayır, yani, savunma hakkı kısıtlanamaz arkadaşlar.
BAŞKAN – Sayın Genç, sürenizi
yeniden başlatıyorum, genel hükümlerden dolayı on dakika veriyorum.
Buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yahu,
on dakika da vermenize gerek yok.
XI.- DİSİPLİN CEZASI İŞLEMLERİ
1.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’e, Cumhurbaşkanıyla ilgili
sözlerinden dolayı, üç birleşim için Meclisten geçici çıkarma cezası verilmesi
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bakın,
sayın milletvekilleri, şimdi, aslında ben Abdullah Gül’ün AKP Grubu tarafından
seçilen bir kişi olduğunu görüyorum. Onun için, kendime Cumhurbaşkanı kabul
etmiyorum. Olabilir. (AK PARTİ sıralarından “Sayın Cumhurbaşkanı” sesleri,
gürültüler)
Ya, bir susun, ondan sonra
konuşayım.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi,
bakın neden kabul etmiyorum? Şimdi, evvela, bir defa, Anayasa’mızın
Cumhurbaşkanı seçilmesiyle ilgili maddesi var. Cumhurbaşkanı seçilebilmek için evvela
Mecliste 367 milletvekilinin oy kullanması lazım. Bunun bir anlamı var.
104’üncü maddede, Cumhurbaşkanı, tarafsız, devletin organlarının işleyişine
nezaret eden, herkesin sevgisini, saygısını kazanan, devletin sıkıştığı anda
devletin kurumlarını, demokrasiyi, tökezlediği zaman, tıkandığı zaman… İşte o
kişinin, tarafsız, yaptığı icraatlar dolayısıyla halk tarafından, siyasi
partiler tarafından kendisine müracaat edilen bir makam gibi görülen, tarafsız
bir kişi olması lazım. Bu tarafsız kişi olması Anayasa’da öngörüldüğü için
–ben, bu Anayasa’nın yapımcıları arasındayım- 367 tane oyun kullanılması lazım.
Eğer Cumhurbaşkanı seçiminde 367 oy kullanılmamışsa, o zaman Meclis diyor ki:
“Ben bu aday gösterilen kişiyi tasvip etmiyorum. Ey Meclis, sen bunu geri çek.
Bunun yerine yeni bir Cumhurbaşkanı adayı bana getir.” Bunun hukuki… Yani, bunu
anlayan adamlar bilir, bunu hukuktan anlayan, anayasa felsefesini, hukukunu
bilen insanlar bilir. Ha, bilmeyen cahillere bir şey söyleyecek durumum yok.
Şimdi, böyle olunca, evvela,
Abdullah Gül bu usullere göre seçilmemiştir, AKP tarafından seçilmiş, tek
taraflı işlem yapan, âdeta AKP’nin orada noterliğini yapan bir kişidir.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) –
Ahmet Necdet Sezer ne yaptı?
KAMER GENÇ (Devamla) - Ve bakın,
Anayasaya üye seçer, Danıştaya üye seçer. Tayyip Erdoğan’ın teyzesinin oğlu
Yüksek İslam Enstitüsü mezunuyken getirmiş, Danıştaya üye seçmişler, Danıştayla
ilgisi yok ve getirmişler, bir yerlere vermişler kendisini. Dolayısıyla,
yaptığı hiçbir tasarrufta, yaptığı hiçbir uygulamada tarafsızlığı yoktur,
Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurumlarını sağlamakta hiç tarafsızlığı yoktur,
laik Türkiye Cumhuriyeti devletine sahip çıkmamıştır. Bu kürsüde Türkiye
Cumhuriyeti’ne hakaret ediliyor, devletin birlik ve bütünlüğüne hakaret
ediliyor, bu cumhuriyetin coğrafyası bölünüyor, siz neredesiniz? Niye sahip
çıkmıyorsunuz? Bir güne bir gün, bu devletin birlik ve bütünlüğüne,
cumhuriyetine, burada coğrafyası parçalandığı zaman, içinizden biri çıkıp da
“Ya, böyle bir coğrafya yok.” dediniz mi? Bu cumhuriyete bu kadar hakaret
edildiği zaman karşı çıktınız mı? Çıkmadınız. Çünkü, sizin de kafanızın
arkasında Türkiye Cumhuriyeti’ne saygı yok, laik Türkiye Cumhuriyeti devletine
saygı yok, Türk milletine saygı yok, bu devletin kurucularına saygı yok.
ORHAN ATALAY (Ardahan) –
Yalan söyleme, yalancı!
KAMER GENÇ (Devamla) -
Dolayısıyla, kişiliğiniz bu. Onun için, şimdi, ben burada…
Abdullah Gül çıkıyor,
“Efendim, Yavuz Selim ismini vereceğim köprüye.” diyor. Kendisi orada çıktı,
böyle gülerek söyledi. Alevi vatandaşlar bu defa “Ya olmaz” deyince, “Tamam,
oraya Yavuz Sultan’ın ismini verelim de ama başka bir yere de Hacı Bektaş
ismini verelim, Pir Sultan Abdal ismini verelim.” diyor.
Değerli arkadaşlarım, Yavuz
Sultan büyük bir Osmanlı kumandanı olabilir, saygı duyarım, ben bir şey
demiyorum ama kendisi, bir sefer yaparken Kürt İdris-i Bitlisi’yle birleşerek
Kızılbaşları kesmiş, büyük bir katliam yapılmış. Bu, tarihten gelen bir gerçektir.
Şimdi, Alevi vatandaşlarımız
“Arkadaş, bu, bizim inancımızdan gelen insanları kesmiştir, katletmiştir.
Tamam, komutanlığına bir şeyimiz yok, saygı duyuyoruz yani Osmanlı Devleti’nin
saygıdeğer bir komutanıdır ama bu şeyinden dolayı bu köprüye bu isim verilmesin.
Dolayısıyla, bu bizi rencide ediyor.” diyorlar. Şimdi Abdullah Gül bunu
açıkladı, Abdullah Gül de, “Efendim, bu köprüye Yavuz Sultan Selim ismini
verelim ama başka bir yere de Hacı Bektaş’la Pir Sultan Abdal’ın ismini
verelim.” diyor.
Arkadaşlar, Pir Sultan
Abdal’la Hacı Bektaş, insanlığa büyük hizmetler yapmış, insanlara sevgiyi,
saygıyı, birliği, bütünlüğü, insan sevgisinin en güzelini aşılamış,
hayatlarında en ufak bir kötülük kimseye yapmamış, çok insancıl, pir insanlar.
İHSAN ŞENER (Ordu) – Sana hiç
etkisi olmamış!
KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi,
bu insanları Yavuz Sultan Selim’le mukayese edecek kişide bir ifade eksikliği
var, bir anlayış eksikliği var. Yani “Bal kabağı” lafıyla demek istediğim de
bu. Yani, arkadaş, tamam da şimdi, bu Pir Sultan Abdal çıkıp bir mezhepteki
insanları kesseydi veyahut Hacı Bektaş da bir mezhepten olan insanları
kesseydi, katletseydi; yahu, tamam da işte ona o ismi verdik, buna da bu ismi
verelim deseydi, bir mantığı olurdu, bir aklı olurdu.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) –
Konuşma! Sabiha Gökçen’i söyle!
KAMER GENÇ (Devamla) –
Dolayısıyla, bunu söylemek kadar basit, içi boş bir laf olamaz, ben bunu
söyledim. Yani, şimdi, Abdullah Gül sizin bir partili mensubunuz olabilir.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) –
Sabiha Gökçen, Tunceli!
KAMER GENÇ (Devamla) – Yani,
ben Abdullah Gül’e bir saygı duymuyorum çünkü burada çıkan her antidemokratik
kanunu, en ufak ülke menfaatini, millet menfaatini düşünmeden hepsini onayladı,
Anayasa Mahkemesine atadığı üyelerin kalitesi ortada, Danıştaya atadığı
üyelerin kalitesi ortada. E, şimdi, arkadaşlar, Cumhurbaşkanlığı makamında
oturan bir kişi, o Cumhurbaşkanlığı makamının gerektirdiği tarafsızlık,
yansızlık, demokrat, hukuk ilkeleri çerçevesinde eğer hareket etmiyorsa biz ona
saygı duyamayız çünkü o, o makamı temsil ederken saygı duyulması gereken ortamı
kendisinin yapacağı işlemlerle sağlayacak.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) –
Sabiha Gökçen’e niye saygı duyuyorsun? Celladına niye söylemiyorsun?
KAMER GENÇ (Devamla) – Ya,
şimdi, Sabiha Gökçen… Sen ismini değiştir işte.
Ya, şimdi, bakın yani o kadar
ilkel düşünüyorsunuz ki! Ya, şimdi, siz bu cumhuriyeti kuranlara düşmansınız.
Siz bu cumhuriyeti yok etmek için özel görevle gelmiş insanlarsınız.
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) –
Celladına âşık mısın?
KAMER GENÇ (Devamla) –
Dolayısıyla, şimdi, bunları söylerken bakın, sizin Genel Başkanınız ağzına
gelen her hakareti yapıyor. Bu hakaretleri yapan bir kişiye bir şey
demiyorsunuz. Ben demişim ki: “Yani, bu kadar bal kabağı bir laf söylenmez.”
Bunda hakaret yok arkadaşlar. Ha, hakaret kabul ederseniz edin. Siz zaten,
sizin elinizde fırsat olsa var ya, beni diri diri yakarsınız, ben bunu
biliyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler) Çünkü
niye? Ben sizin yaptığınız hırsızlıkları dile getiriyorum, yolsuzlukları dile
getiriyorum. Bu memleketin bütün en mukaddes değerlerini yok ettiniz, bu
memleketin birlik ve bütünlüğünü yok ettiniz. Şimdi, doğu, güneydoğuyu PKK’ya
teslim ettiniz. Bugün, orada artık ordu karakola çekilmiş, Türkiye Cumhuriyeti
devleti orada yok. Bunun sebebi sizsiniz, bunun sebebi Tayyip Erdoğan’dır,
bunun sebebi Abdullah Gül’dür.
MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN
(Balıkesir) – Yazıklar olsun sana!
KAMER GENÇ (Devamla) – Bunun
bedelini çok ağır ödeyeceksiniz (CHP sıralarından alkışlar) Siz bakmayın şimdi…
Yarın öbür gün, oralarda siz de çıkamazsınız dışarıya ama siz… Abdullah Gül
diyor ki: “Efendim, Tayyip Erdoğan’ı on bir senedir iktidarda tutan benim”
diyor. Doğru diyor ve 21 Martta Diyarbakır meydanında diyor ki:“Ey vatandaşlar…
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) – Sen
Diyarbakır’a gidebiliyor musun?
KAMER GENÇ (Devamla) – …bu
ülkede artık yeni bir güneş doğacaktır. Bu güneş, yeni bir devlet doğacaktır.
Artık, Türkiye Cumhuriyeti Bayrağı yok edilecektir ve şeriat bayrağı altında
bir devlet kurulacaktır.”
MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN
(Balıkesir) – Ne alakası var? Yalan söyleme be terbiyesiz!
KAMER GENÇ (Devamla) – Ve
senin Abdullah Gül de diyor ki: “Biz bunu tasvip ediyoruz.” Tayyip Erdoğan
diyor ki: “Biz bunu tasvip ediyoruz.”
MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN
(Balıkesir) – Yazıklar olsun!
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) –
Diyarbakır’a gidecek yüreğin var mı?
KAMER GENÇ (Devamla) – Bunun
anlamı şu yani diyorlar ki: “Biz Türkiye Cumhuriyeti devletini yok edeceğiz,
bunun yerine bir şeriat devleti altında Türk Bayrağı’nı da kaldıracağız.” (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
Yahu, işte Tayyip Erdoğan ne
diyor? “Artık Türk Bayrağı’nı kaldırın, bunun yerine üç hilal bayrağını
getirin.” diyor. Bunun anlamı nedir? Türk Bayrağı’nı kaldırıyorsunuz.
Türk milletinin millî
duygularının yok edilmesi için her türlü tertibin içindesiniz. Bunun başında
Abdullah Gül var, Tayyip Erdoğan var.
Cumhuriyet Bayramı
kutlamalarını kaldırıyorsunuz, 30 Ağustos Zaferi’nin kutlamalarını
kaldırıyorsunuz, 19 Mayıs kutlamalarını kaldırıyorsunuz, bu memleketin millî
heyecanlarını yok ediyorsunuz.
Siz kimin Hükûmetisiniz,
hangi devletin Hükûmetisiniz? Kimin peşinde koşuyorsunuz? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Bu devlet bu kadar tahrip
edilir mi arkadaşlar? Yani, siz bana ne ceza verirseniz verin, bana vız gelir
tırıs gider ama ben… (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın
Başkan, benim sözüm daha bitmedi.
BAŞKAN – Evet, Sayın Genç,
teşekkür ediyorum.
KAMER GENÇ (Devamla) –
Lütfen, savunma hakkımı kullanayım.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) –
Vah zavallı!
BAŞKAN – Süre tamamlandı
Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Devamla) –
Savunma hakkımı kullanayım, müsaade edin.
BAŞKAN – Lütfen Sayın Genç.
Usul…
KAMER GENÇ (Devamla) –
Savunma hakkı kısıtlanamaz.
BAŞKAN – Vermiyoruz efendim,
bunu biliyorsunuz yani.
KAMER GENÇ (Devamla) – Ara
verin, Meclis Başkanlık Divanında konuşun. Savunma hakkı kısıtlanamaz
arkadaşlar.
BAŞKAN – Şimdiye kadar
yapılan uygulamalar bu şekilde Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi,
dokunulmazlığı kaldırılan insanlar burada savunma yaptılar.
BAŞKAN – Teamül oluşmuş…
KAMER GENÇ (Devamla) –
Savunma hakkı kısıtlanamaz ama siz savunmanın ne olduğunu bilmiyorsunuz.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Devamla) – Bu
bakımdan yani burada, Abdullah Gül benim Cumhurbaşkanım değildir. (CHP
sıralarından alkışlar)
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) –
Allah’a şükür senin değil!
BAŞKAN – Evet, sayın
milletvekilleri, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç’e İç Tüzük’ün 163’üncü
maddesi uyarınca, Meclisten geçici olarak üç birleşim çıkarma cezası
verilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Sayın Genç, lütfen Genel
Kuruldan ayrılınız.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben
çıkmıyorum. Birleşime ara ver, ondan sonra çıkacağım.
BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen…
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Çıkmayacağım.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın
Başkan…
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) –
Çık!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın
Başkan, kurallara saygılı bir kişi ve parti olarak, biraz önce…
Önce şunu söyleyeyim: Sayın
Genç’in Genel Kurulu terk etmesi için bence ara vermeniz gerekir, ondan sonra
geldiğinizde Kamer Genç gereğini yapmış olur.
Ancak, şimdi, madem Disiplin
Yönetmeliği’ni bu kadar uyguluyorsunuz Sayın Başkan, 157’nci madde… Kamer Genç
kürsüdeyken 18 defa -çetele tuttum- 9 ayrı milletvekili tarafından ihlal
edildi.
Şimdi, bence de Sayın Genç’in
bugünkü konuşmasında söylediği “bal kabağı gibi bir laf…” Şayet, buradaki “bal
kabağı”ndan kasıt Sayın Cumhurbaşkanıysa bu cezayı hak etmiştir ancak Sayın
Genç’in cümlesindeki “bal kabağı gibi laf”tan kasıt, söylenen lafla ilgili bir
sıfatsa böyle bir ceza dünya parlamentoları tarihine geçer.
MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN
(Balıkesir) – Daha ne söylesin!
ENGİN ALTAY (Sinop) – Bir
cumhurbaşkanının söylediği bir söze… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Buyurun Sayın Başkan,
buyurun… Biz nasıl çalışacağız burada?
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
ENGİN ALTAY (Sinop) – Bir
Grup Başkan Vekili olarak ben meramımı anlatamıyorsam nasıl çalışacağız?
BAŞKAN – Sayın Altay, sadece
sizin için değil ki her konuşmacı için, her parti yapıyor bunu.
KAMER GENÇ (Tunceli) – AKP’ye
hizmet ediyorsun!
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın
Başkan, bitiriyorum. Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Özetle Sayın Başkanım, bu
ülkede, Çankaya Köşkü’yle ilgili geçmişte, siyasal yaşamımızda çok şey
söylendi. Velev ki sataşma Parlamento geleneğinde vardır ama bu son günlerde,
iktidar partisinde sataşmanın yerini taciz aldı, hem de koro hâlinde bir taciz
aldı ve siz, bu konuda Başkan Vekili olarak, oturum yöneten Meclis Başkan
Vekili olarak aciz içindesiniz. Biz, muhalefet olarak, azınlık olarak bu durumu
artık kabul edilebilir noktaların üstünde görüyoruz. Verilen karar, bu akşam
söylenen söz için değil. Ancak Sayın Genç’in müteaddit defalar Parlamentoda,
Genel Kurulda şahsınıza yönelik -ben şahidim- 161’e uyan 10 tane eylemi vardı,
vermediniz, önermediniz. Ama nedense, bu, 161’i gerektiren, Sayın Genç’in
şahsınıza yönelik, size yönelik hakareti, vesaire eleştirileri için
vermediğiniz cezayı, bu akşam,
birikmiş, birikmiş, birikmiş, son damlayla bardaktan taşan bir su edasıyla,
Sayın Cumhurbaşkanını da kullanarak verdiniz.
Hiç sorun değil ancak Sayın
Genç oturuma ara vermediğiniz sürece Genel Kurulu terk etmeyecek.
Saygılar sunarım.
BAŞKAN – Sayın Altay, 162’nci
maddenin (2)’nci fıkrasını okuyorum: “Bu ceza verilir verilmez derhâl yerine
getirilir. Bu cezaya uğrayan milletvekili cezasının yerine getirilmesine karşı
gelirse…”
KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet,
geliyorum çünkü senin cezana saygı duymuyorum.
BAŞKAN – Sabredin biraz.
“… başkan oturumu derhâl
kapatarak o milletvekilinin salondan çıkarılmasını idari amirinden ister.”
ENGİN ALTAY (Sinop) – Tamam,
siz kapatın.
BAŞKAN – Ben, önce, Sayın
Genç’e “Lütfen Genel Kurulu terk ediniz.” demek durumundayım.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Tamam,
şimdi kapatın.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben de
etmiyorum çünkü sana saygı duymuyorum, bu gruba da saygı duymuyorum.
BAŞKAN – Ama, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin kürsüsü Sayın Cumhurbaşkanına, Sayın Başbakanına ve sayın
devlet görevlilerine hakaret kürsüsü değildir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 00.44
ON İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 00.57
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 130’uncu Birleşiminin On
İkinci Oturumunu açıyorum.
Şimdi, 478 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak Milletvekili
Özcan Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet Memurları
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778) (S. Sayısı: 478) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
16’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
17’nci madde üzerinde üç adet
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 478 Sıra
Sayılı yasa tasarısının 17. maddesinin 3. fıkrasındaki “Bu şekilde yenilenen
sürücü belgelerinden harç alınmaz” ifadesinin “Bu şekilde yenilenen sürücü
belgelerinden harç ve kıymetli evrak bedeli alınmaz” şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Özgür Özel Ferit Mevlüt Aslanoğlu İzzet Çetin
Manisa İstanbul Ankara
Ayşe Nedret Akova Haydar Akar Mustafa
Serdar Soydan
Balıkesir Kocaeli Çanakkale
Veli
Ağbaba
Malatya
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 478 Sıra Sayılı Kanun teklifinin 17 nci Maddesinde yer alan “Bu şekilde
yenilenen sürücü belgelerinden harç” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve değerli
kâğıt bedeli” ibaresinin eklenmesi şeklinde, değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Pervin Buldan Adil Zozani Sırrı Sakık
Iğdır Hakkâri Muş
Abdullah Levent Tüzel Hasip Kaplan İbrahim Binici
İstanbul Şırnak Şanlıurfa
Nazmi
Gür
Van
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 478 sıra sayılı Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak
Milletvekili Özcan Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet
Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778) nın çerçeve 17
nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Erkan Akçay Mehmet Günal
Konya Manisa Antalya
Oktay Vural Mehmet Erdoğan Kemalettin Yılmaz
İzmir Muğla Afyonkarahisar
"MADDE 17- 2918 sayılı
Kanunun 39 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 39- Sürücü
belgesi sahiplerinin, sürücü belgelerinin sınıfına göre sürmeye yetkili
oldukları araçlar ile Türk vatandaşlarının ve yabancıların dış ülkelerden
aldıkları sürücü belgelerinin ülkemiz sürücü belgeleri ile değiştirilmesine ve
dış ülkelerden aldıkları sürücü belgeleriyle ülkemizde araç kullanmalarına
ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir.
Sürücü belgesi sahiplerinin,
sürücü belgelerinin sınıfına göre sürmeye yetkili oldukları araçların dışındaki
araçları sürmeleri yasaktır. Bu fıkra hükmüne aykırı hareket eden sürücüye 500
Türk Lirası idari para cezası verilir. Bu kişilere araç kullandıran araç
sahibine de tescil plakası üzerinden aynı miktarda idari para cezası verilir.
Sürücü belgeleri süreli
olarak verilir. Belgelerin geçerlilik süreleri, yenilenmesinde aranacak şartlar
ile diğer usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir. Bu şekilde yenilenen sürücü
belgelerinden harç alınmaz. Geçerlilik süresi dolan sürücü belgesi ile araç
kullanan sürücüye 343 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgesi
geri alınır.
Dış ülkelerden aldıkları
sürücü belgeleri ile yönetmelikte belirtilen süre ve şartlara aykırı olarak
araç kullananlar hakkında her seferinde 343 Türk Lirası idari para cezası
verilir."
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) – Katılamıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Mehmet Erdoğan, Muğla Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 478 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 17’nci
maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge hakkında Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi, bu maddedeki en önemli
husus, sürücü belgelerinin değiştirilmesi. Bununla ilgili, bu konu ilk gündeme
geldiğinde, ben İçişleri Bakanlığına bir soru önergesi verdim ancak gelen
cevapla verdiğimiz soru önergesi birbiriyle örtüşür durumda değil. Bir defa
sürücü belgesinin kaç yıl geçerli olacağının yönetmelikle belirlenmesi doğru
değildir, bunun kanunda açıkça belirtilmesi lazım.
Yine, sürücü belgelerini
değiştirmenin elbette ki bir bedeli var, bu bedeli kim ödeyecek? Zaten
vatandaşın canı burnunda, herkes geçim derdine düşmüş. Şimdi, bunun üzerine,
bugün sosyal medyada 101 lira bu belgelerin değiştirilmesiyle ilgili bedel
alınacağı, ücret alınacağı beyan edilmektedir ama bu işin maliyeti kaç paradır
ve bu işten elde edilecek geliri kim elde edecektir? Yani, bu işin gerçekten
maliyeti nedir, bu işten ne kadar para kazanılacaktır ve bu parayı kim
kazanacaktır? Yani, bu belgeleri devlet kendisi mi değiştirecek, yoksa bu
değiştirme işi birilerine peşkeş mi çekilecek veya bu değiştirme işinin
ücretini devlet mi karşılayacak, vatandaş mı karşılayacak, yoksa bundan geri
adım atılıp bu para vatandaştan mı alınacak?
Tabii, buradaki değiştirme
işleminin kriteri ne olacak? Bu da çok önemli. Mesela, şu anda, SRC Belgesi
diye bir belge verilmekte vatandaşa, verilen bu belgelerde vatandaştan istenen
şey şudur: Sürücü belgenin fotokopisini çek, nüfus cüzdanının fotokopisini çek,
şuraya şu kadar para yatır, gönder, ondan sonra bir ay sonra senin eline SRC
Belgesi gelsin. Arkadaşlar, vatandaşın zaten ehliyeti var, nüfus cüzdanı da
var, uydurma bir belge veriyorsunuz. Hiçbir sınav yok, bir kriter yok, sağlık
kontrolü yok, ortada hiçbir şey yok. Sadece vatandaştan bir miktar -150 lira
mı, 155 lira mı neyse paranın miktarı, bu da her sene herhâlde yılbaşında
değişiyor- para almak için vatandaş bir SRC Belgesi zulmü yapılıyor. Buradaki
ehliyeti değiştirme zulmü de acaba bunun gibi bir şey mi olacaktır?
Şimdi, eğer ehliyet verme
işini özelleştirmeyi düşünüyorsanız bu konuda vatandaşın sırtından kimlere para
kazandırmayı düşünüyorsunuz, bu kanunla birlikte Hükûmet yetkilisi, Hükûmet
temsilcisi bunu da açıklasın açıkça.
Bir de tabii, bugünlerde Gezi
eylemlerinde görev yapan çevik kuvvet polislerinin değişik miktarlarda maaş
taltifiyle ödüllendirilmeleri konuşulmaktadır. Bununla ilgili bugün Emniyet
Genel Müdürlüğü de bir açıklama yapmış ve çevik kuvvette görev yapan personele
1.000 ila 1.500 lira arasında değişik maaş ödüllendirmeleri verildiği ilan
edilmiştir. Bu ödüllendirme olayında da emniyet teşkilâtı bir kez daha
ayrıştırılmıştır. Trafik polisleri, karakolda çalışanlar, değişik birim ve
illerden İstanbul’a, Ankara’ya polis topladınız. Bunlara nasıl ödül
vereceksiniz? O çevik kuvvetle bunların arasındaki farklılık nedir yani çevik
kuvvet polislik görevini yapıyor da diğerleri yapmamakta mıdır? Çevik kuvvete
verilen bu para bunlara niçin verilmemektedir? Yine, bu olaya gitmemekle
beraber, birçok arkadaşının bu olayda görevlendirilmesi sebebiyle, 12-12
karakollarında, görev yaptığı birimlerde çalışan diğer emniyet personelinin
suçu, günahı nedir? Yani, çevik kuvvetin sizin açınızdan diğer polislerden
farkı nedir?
Biliyorsunuz, geçen sene,
kanun hükmünde kararnameyle tazminatları düzenlerken de çalıştığı birime göre
polislerin aldığı tazminatları farklılaştırdınız. Dolayısıyla “benim
polisim-benim olmayan polis” diye polisi de kendi içerisinde ayrıştırmaya devam
ediyorsunuz. Bu, yarın, bundan sonra diğer olaylara müdahale sırasında sizin
önünüze sıkıntı olarak dönecektir. Polisi yanlı kullanıyorsunuz, bir de polisi
kendi içinde ayrıştırıyorsunuz; hem vatandaşla polisi karşı karşıya
getiriyorsunuz hem de polisi kendi içinde birbiriyle karşı karşıya
getiriyorsunuz. Buna hakkınız yok arkadaşlar. Bu, önümüzdeki dönemde yeni
sıkıntılar olarak, yeni huzursuzluklar olarak size dönecektir. Bu hatanızdan
bir an önce dönün. Bu polisin hepsi Türk devletinin, Türk milletini polisidir,
hepsine eşit davranın.
Teşekkür ediyorum, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağı kalktı)
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın
Başkan, yoklama talep ediyoruz.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunacağım ancak yoklama talebi var, yerine getireceğim.
Sayın Altay, Sayın Aslanoğlu,
Sayın Çetin, Sayın Özkoç, Sayın Köktürk, Sayın Özgündüz, Sayın Çıray, Sayın
Ağbaba, Sayın Eyidoğan, Sayın Acar, Sayın Özel, Sayın Kurt, Sayın
Değirmendereli, Sayın Kuşoğlu, Sayın Özkan, Sayın Seçer, Sayın Öz, Sayın Küçük,
Sayın Köse, Sayın Köprülü.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak Milletvekili
Özcan Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet Memurları
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778) (S. Sayısı: 478) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 478 Sıra
Sayılı Kanun teklifinin 17 inci Maddesinde yer alan “Bu şekilde yenilenen
sürücü belgelerinden harç” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve değerli kağıt
bedeli” eklenmesi şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin
Buldan (Iğdır) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) – Katılamıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Teklif ile yenilenen sürücü
belgeleri için trafik harcı ödenmemesi öngörülmektedir. Bu kamu yararına uygun
bir değişikliktir. Fakat sürücü belgesi almaya ilişkin mali külfet iki tanedir.
Biri 492 sayılı Harçlar Kanununa göre alınmakta olan trafik harcı, diğeri ise
210 sayılı Değerli Kağıtlar Kanununa göre tahsil edilen değerli kağıt
bedelidir. Sürücü belgesi almaya hak kazanan bir vatandaş, ehliyet sınıfına
göre 110 TL ila 556 TL arasında değişen harç ödemekle birlikte, belgesinin
kendisi için ise 89 TL değerli kağıt bedeli ödemek durumundadır. Sürücü
belgelerinin yenilenmesinde her yıl Maliye Bakanlığınca güncellenen değerli
kağıt bedeli tutarını ödemek durumunda kalacaktır.
Trafik harcı için öngörülen
kamu yararının, değerli kağıt bedeli içinde düşünülmesi ve yenileme
süreçlerinde bu bedelin alınmaması doğru olacaktır.
Bu nedenlerle maddenin teklif
metninde değiştirilmesi gerekmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 478 sıra
sayılı yasa tasarısının 17. maddesinin 3. fıkrasında “Bu şekilde yenilenen
sürücü belgelerinden harç alınmaz.” ifadesinin “Bu şekilde yenilenen sürücü
belgelerinden harç ve kıymetli evrak bedeli alınmaz.” şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Özgür
Özel (Manisa) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) – Katılamıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Özgür Özel, Manisa Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; önergemiz üzerinde söz aldım, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
8 milletvekilinin tutuklu
olduğu, 100’e yakın gazetecinin tutuklu olduğu, binlerce öğrencinin, 10 binlere
yakın düşünce suçlusunun tutuklu olduğu bir ülkede bu bizim imajımızı ne kadar
sıkıntıya sokuyor, bunlara, Türkiye'nin bu sıkıntılı durumuna nasıl çözüm
bulabiliriz derken biraz önce öyle bir şeye daha imza attık ki “bal kabağı”
gibi bir sözü, “içi boş” bir söz” tanımını hakaret kapsamına aldık. Şimdi, biz
her şeyde bir suç bulan savcılara, uzun tutukluluklara karar veren hâkimlere ne
diyelim? Demek isterim ki üzüm üzüme baka baka kararır, korkarım ki
oturumlardan men edilebilirim; demek isterim ki armut dibine düşer ama belki de
milletvekilliğim yanar. Düşünün ki herkesin kürsüden nasıl konuşacağına, ne
görüşü ifade edeceğine, hangi önergeyi destekleyip desteklemeyeceğine bile ayar
vermeye çalışan, alkışlayanlara “Bu sözü alkışlamaya utanmıyor musunuz?”
diyecek kadar kibre boğulmuş bir iktidar partisi grubu en son bugün bunu da
yaptı. Oysa biz, dün, öyle bir gece yaşadık ki bütün dünyayla birlikte bir
darbeyi canlı yayında izledik. Bir yıl önce seçimle gelmiş olan bir
cumhurbaşkanı, bir askerî darbeyle görevden uzaklaştırıldı. Bu sabah, bu
Meclisin bir Komisyonunun dört partinin üyelerinin ittifakıyla bunu
kınamasından duyduğum memnuniyeti ifade etmek için çıkacaktım kürsüye…
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta)
– Bravo!
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – …ve
her türlü darbeye karşı olduğumuzu ifade edecektim. Dün akşam, Sayın Sadık
Yakut’un yönettiği bir oturumda burada gerçekleştirilmeye çalışılan bir sivil
darbeye, bir iktidar darbesine Sayın Yakut’un nasıl direndiğini övecektim ki
Sayın Yakut da bugün ortaya koyduğu bu performansla bu övgüleri yapmaktan beni
alıkoydu maalesef. Ama, dün akşam, İç Tüzük’ün “Muhalefet tarafından verilen
önergelere Hükûmet katılmıyorsa muhalefet temsilcisi beş dakika süreyle bunu
izah eder.” maddesini, oradaki bir boşluktan yorumlayarak Sayın Elitaş’ın
teklifi ve Sayın Maliye Bakanıyla orada… Maliye Bakanı “Biz bu önergeye
katılıyoruz.” deyip iktidar partisi oylarıyla önergeyi düşürme ve muhalefet
partisini susturma gibi Parlamento içi bir darbeye kalkışıldı dün akşam burada.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta)
– İç Tüzük, İç Tüzük…
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Biz
üzülerek ve âdeta şunu düşünerek izledik: Yani, bir gün, Allah göstermesin
-bundan sonra olmayacak, öncekileri kınıyoruz, sonrakilere göğsümüzü siper
edeceğiz- askerin dipçiğiyle gelip çenemize çenemize vurup bizi susturması ne
demekse, dün akşam, Sayın Elitaş’ın yapmaya çalıştığı odur. (CHP sıralarından
alkışlar)
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta)
– Hakaret ediyor Komisyona. Komisyon özgür iradesiyle katılma kararı verdi.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Çok
açık ve net olarak ifade etmek istediğim bir husus da var ki dün akşam, Sayın
Bakanın yaptığı mesele şudur: Bir gariban vatandaş, bir zenginin, Mehmet’in
arabasıyla kaza yapmış. Mehmet diyor ki: “Aramızda anlaşalım, tutanağa gerek
yok, işi uzatmayalım, sen git bizim dükkâna Mustafa paranı versin.” Vatandaş
itimat ediyor, gidiyor Mustafa’nın dükkâna, Arap hurmadan indi, mafiş; “Seni
tanımam kardeşim, tuttursaydın tutanağı.” İndir kaldır, konuşma hakkın yok.
Mehmet, bir tane çek vermiş
vatandaşa, gitmiş Mustafa Bey’den tahsilata, karşılığı yok.
Arkadaşlar, biraz önce
verdiğim bu iki basit örnekte, eğer, bir tanesi ticari ahlaka ne kadar
aykırıysa, öbürü kişisel ahlaka ne kadar aykırıysa dün akşamki hareket de
siyasi ahlaka o kadar aykırıdır. (CHP sıralarından alkışlar)
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta)
– Utanmazsın sen, utanmaz!
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Dün
akşamki davranışı, bir demokrasi darbesi olarak…
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta)
– Sen, utanmaz bir adamsın!
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) -
…açıkça ifade ediyorum ve bir tek şey söylüyorum: Sayın Bakanım, orada
oturuyorsunuz. Sayın grup başkan vekilleri gündüz buluttan nem kapıp yayın
saatlerinde her şeye itiraz ediyorlar, konuşuyorlar. Bu vakitlere gelince
yoruluyoruz, yoruluyorlar, asapları bozuluyor, biraz önceki harika örnek gibi
son damla bardağı taşırmaya başlıyor, çare arıyorlar: “Muhalefeti susturalım,
önergeleri geçirelim.” Sayın Bakan, vakit yaklaştı, Sayın Elitaş bir sivil
darbeye daha kalkışabilir. Sizden, Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosunun ve
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin bir Bakanı olarak haseten rica ediyoruz, ne
gelirse gelsin partinizden öneri, lütfen, bu gazi Meclisin anlına böyle bir
kara leke sürmeyiniz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta)
– Sayın Başkan, Komisyon olarak söz talebimiz var.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Özel.
Sayın Özel, Cumhurbaşkanını
Türkiye Büyük Millet Meclisi seçmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin her
ferdinin, kendi iradesine sahip çıkıp Sayın Cumhurbaşkanına söylenen
hakaretamiz sözlere karşı durması gerekir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ne
hakareti? Hakaret değil Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hiç kimse sevmek
zorunda değil. Efendim, Sayın Cumhurbaşkanının söylediği söze “İçi boş bir
laf.” demek, Sayın Cumhurbaşkanına hakarettir. (CHP sıralarından gürültüler)
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) –
Daha neler!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Değildir, değildir; eleştiridir.
BAŞKAN - Ama herkes
Cumhurbaşkanını saymak zorunda.
GÜRKUT ACAR (Antalya) –
Değildir, ağır bir eleştiridir ama hakaret değildir.
BAŞKAN - Ne Meclis
kürsüsünden ne Twitter hesabından Sayın Cumhurbaşkanını aşağılayıcı, Sayın
Cumhurbaşkanına hakaret etme hakkı kimsenin değildir.
TUFAN KÖSE (Çorum) –
Allah’tan sen hâkimliği bırakmışsın da milletvekili olmuşsun.
BAŞKAN - Bu hak kimseye
verilmemiştir, buna da mümkün olduğunca engel olunur.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Elitaş.
TUFAN KÖSE (Çorum) – Özel
yetkili Meclis Başkan Vekili.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, az önce konuşan kişi ismimden de bahsederek dün bir sivil darbe
yapmak istediğimi ifade etmiştir.
TUFAN KÖSE (Çorum) – Hâkim
olsan herkese ceza vereceksin.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - İç
Tüzük’ün kurallarını uygulamak için yaptığım bir hareketti.
İzin verirseniz cevap vereceğim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Elitaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İki dakika süre veriyorum.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
6.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Manisa Milletvekili Özgür
Özel’in görüşülen kanun teklifinin 17’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşma sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Değerli milletvekilleri, burada bir İç Tüzük var, İç Tüzük’ü uygulamaya
çalışıyoruz ama üzülerek ifade ediyorum ki özellikle 24’üncü Dönemde İç Tüzük
diye bir şey kalmadı. Eline İç Tüzük’ü alıyor…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
İşte görüldüğü gibi…
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) -
…Türkiye Büyük Millet Meclisine, kürsüsüne ve Başkanlık Divanına “Sayın Başkan,
Sayın Başkan” diyor ve buradan konuşuyor. İnceleyin 23’üncü Dönemi, inceleyin
22’nci Dönemi, inceleyin 21’inci Dönemi, bundan önceki dönemleri ama…
TUFAN KÖSE (Çorum) – İç
Tüzük’ü nereden öğrendin? Hangi hukuk fakültesi mezunusun sen?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) -
Sayın Başkan, biraz önce Sayın Altay…
BAŞKAN – Sayın Milletvekili,
her çıkan konuşmacı hangi okul mezunu olduğunu söylemek zorunda değil ki
burada.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) –
Sayın Altay biraz önce demişti ki: “İç Tüzük’ün 157’nci maddesini uygulayın.”
ENGİN ALTAY (Sinop) – Oraya
uyguluyorsa, buraya da uygulasın. Oraya uygulasın, memnuniyetle buraya da
uygulasın. Öyle şey olur mu?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) –
Bakın, değerli milletvekilleri, Medenî Kanun’un 2’nci maddesi hakkın
istismarının suistimalini engellemiştir. Şu anda yaptığımız işler -dün de ifade
ettim- hiç kelime değişikliği dahi yapmadan maddeyi aynen olduğu gibi alıp
-özellikle uzun maddeleri- ve matbu gerekçelerle birlikte burada okutarak zaman
kaybettirmeye çalışmak Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerine işkenceden başka
bir şey değildir.
TUFAN KÖSE (Çorum) – Sen mi
karar vereceksin ona?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - İç
Tüzük 87’yi okursanız İç Tüzük 87’de ne olduğu belli, açın okuyun.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Size
yakışıyor işkence, sabahlara kadar…
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) -
Eğer komisyon ve hükûmet katılırsa bir önergeye -komisyonun katılması için 14
üyenin orada bulunması gerekir- o önergenin gerekçesi okunmaz ve oya sunulur.
Yapılan iş budur. Şu anda sizin yaptığınız iş tamamen İç Tüzük’ün istismarıdır.
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) - Sen
ne kadar temsil ediyorsan ben de o kadar temsil ediyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - İç
Tüzük’e karşı yapılmış bir istismarla ilgili bizim yaptığımız İç Tüzük’e uygun
bir hareketi niye darbe olarak görüyorsunuz?
İZZET ÇETİN (Ankara) – Bir
madde 17 sayfa olur mu?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) -
Ama hayatınız darbelerle geçmiş. Her şeyi darbeden bekliyorsunuz, sadece
namludan medet umuyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İZZET ÇETİN (Ankara) – Ya,
hangi yasadan bahsediyorsunuz?
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Bu
kanunun kendisi İç Tüzük’ün ağır ihlalidir, böyle bir kanun olur mu?
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Sayın
Elitaş, nerede var, nerede var?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) –
Söylenenler edepsizdi. Edep, edepsizliğe cevap vermemektir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta)
– Sayın Başkan, Komisyon olarak söz talebimiz var. Siyasi ahlaktan bahsetti,
Komisyonu ahlaksızlıkla suçladı.
BAŞKAN – Hayır, sataşma
nedeniyle söz isteyecekseniz ayrı ama Komisyon olarak…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, Komisyonun her zaman konuşma hakkı vardır.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Sayın Altay,
buyurun.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, Sayın Grup Başkan Vekili bizim
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nü istismar ettiğimizi ifade etmiştir.
Bu, herhâlde takdir edersiniz ki ciddi bir sataşmadır grubumuza. Söz talep
ediyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Altay.
(CHP sıralarından alkışlar)
Sataşma nedeniyle iki dakika
söz veriyorum.
7.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında CHP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
ENGİN ALTAY (Sinop) –
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, öncelikle şunu
da belirtmem lazım: Sayın Elitaş geldi, “Herkes artık eline bir İç Tüzük
alıyor, havada sallıyor.” falan dedi.
Sayın Elitaş, Türkiye Büyük
Millet Meclisi üyelerinin tümünün en iyi bilmesi gereken birinci şey İç
Tüzük’tür, ikincisi de partilerinin grup iç yönetmeliğidir. Milletvekillerimizin
hepsinin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nü bilmelerinden doğal bir şey
olamaz, önce onu söyleyeyim. İç Tüzük’ü bilmek, İç Tüzük uyarınca hak aramak
sizi rahatsız edebilir. Bu beni ilgilendirmez, bir.
Sayın Başkan, ikinci sözüm de
size. Madem İç Tüzük’ten açtık bugün, Sayın Başkan, sizin de Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 64’üncü maddesini bir kere daha okumanızı tavsiye
ederim,
Üç: Burada dün gece yaşanan
hakikaten bir siyasi trajediydi. Değerli arkadaşlar, bunu hepiniz biliyorsunuz.
Madem böyle bir şeye cüret
ettiniz Sayın Elitaş, suratınız bir karış niye oradan çantaları, tası tarağı
toplayıp bu Parlamentoyu terk ettiniz? Önce çıkın burada bunun cevabını verin,
hem kendi grubunuza verin hem muhalefete verin. Sizin grubunuzdaki çok sayın
milletvekilleri de muhalefet de sizin ve Hükûmetinizin oyuncağı değildir.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak Milletvekili
Özcan Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet Memurları
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778) (S. Sayısı: 478) (Devam)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
18’inci madde üzerinde iki
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 478 sıra
sayılı Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 18 nci maddesi ile değiştirilen
2918 sayılı kanunun 41 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (c) bentlerinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Aydın Ağan Ayaydın İzzet Çetin
İstanbul İstanbul Ankara
Musa Çam Kazım Kurt Ercan Cengiz
İzmir Eskişehir İstanbul
Mahmut Tanal Veli
Ağbaba
İstanbul Malatya
“a)
Yönetmelikte belirtilen yaş ve ağır vasıta sürücü belgesi için deneyim şartını
taşımaları,
c)
İçişleri ve Sağlık Bakanlıklarınca müştereken çıkarılacak Yönetmelikte
belirlenen sağlık şartlarının aile hekimince veya tek hekimce tespit edilmiş
olması,”
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 478 sıra sayılı Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak
Milletvekili Özcan Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet
Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778) nın çerçeve 18
inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Erkan Akçay Mehmet Günal
Konya Manisa Antalya
Oktay Vural Kemalettin
Yılmaz
İzmir Afyonkarahisar
“MADDE 18 - 2918 sayılı
Kanunun 41 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 41- Sürücü
belgesi alacakların;
a) Yönetmelikte belirlenen
yaş ve deneyim şartlarını taşımaları,
b) Öğrenim durumu itibarıyla
en az ilkokul düzeyinde eğitim almış olmaları,
c) İçişleri ve Sağlık Bakanlıklarınca müştereken çıkarılacak
yönetmelikte belirlenen sağlık şartlarını taşımaları,
d) Sürücü kurslarında teorik ve uygulamalı eğitimini tamamlayıp
sürücü sınavlarını başararak, motorlu taşıt sürücüsü sertifikası almış
olmaları,
e) Adli sicilinde, 26/9/2004
tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 188, 190 ve 191 inci maddeleri,
21/3/2007 tarihli ve 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun 4 üncü
maddesinin yedinci fıkrası, 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve
Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunun 12 nci maddesinin ikinci ve takip
eden fıkralarında belirtilen suçlardan hüküm giydiğine dair kayıt bulunmaması,
f) Önceden verilmiş aynı
sınıf bir başka sürücü belgesinin bulunmaması,
g) Başka sınıf sürücü belgesi
alabilmek için, daha önce verilmiş ancak geri alınmış olan sürücü belgesinin bu
Kanunda öngörülen şartlar yerine getirildiği için sahibine iade edilmiş olması,
zorunludur.
Sürücüler ile sürücü
adaylarının hangi şartlarda ve hangi sınıf sürücü belgesi alabilecekleri ile
bunların araç kullanma şartları, kullanılabilecek araçların niteliklerine ve
sağlık şartlarına dair usul ve esaslar İçişleri, Sağlık ve Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanlıklarınca çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
Bu maddede aranan şartlardan
herhangi biri mevcut olmadan veya hileli yollarla temin edilmiş olduğunun
anlaşılması hâlinde, sürücü belgesi, Emniyet Genel Müdürlüğü veya bağlı trafik
tescil kuruluşlarınca iptal edilir. Bu kişilere, bu madde hükümlerine uygun
olarak yeniden sürücü sertifikası alınması hâlinde yeniden sürücü belgesi
verilir.
Sürücü belgesi alındıktan
sonra bu maddenin birinci fıkrası (e) bendinde belirtilen suçlardan biri ile
mahkûmiyet hâlinde bu kişilerin sürücü belgeleri, bu Kanunun 6 ncı maddesinde
sayılan görevliler tarafından bu maddenin birinci fıkrasının (e) bendinde
belirtilen şartlar sağlanıncaya kadar geri alınır. Bu Kanunun 48 inci madde
hükümleri saklıdır."
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Başkan, katılıp
katılmadığımı belirtmeden önce, Komisyon adına bir açıklama yapmak istiyorum.
Az önce milletvekili
arkadaşımız Özgür Özel bir konuşma yapmıştır. Plan Bütçe Komisyonu ve
üyelerinin burada kendi özgür iradeleriyle İç Tüzük’ten gelen bir hakkı
kullanmalarını siyasi ahlaka aykırı olarak nitelemiştir. Ben şu an orada
kendisinin yapmış olduğu konuşmanın siyasi ahlaka uymadığını ve Komisyonun
tamamen İç Tüzük kuralları içerisinde hareket ettiğini sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Önergeye de katılmıyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) –
Nasıl İç Tüzük’e göre hareket ettin? Nasıl ettin?
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Kemalettin Yılmaz, Afyonkarahisar Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Önerge işlemi
bitsin, tamam.
KEMALETTİN YILMAZ
(Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 478 sıra sayılı Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 18’inci
maddesinde Milliyetçi Hareket Partisi olarak vermiş olduğumuz değişiklik
önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bildiğimiz üzere, bir AKP
klasiği daha yaşıyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisi tarihine AKP sayesinde
kanun çıkarmanın -tabiri caizse- laçkalaştırıldığı kanun hükmünde
kararnamelerin arkasını toplamaya çalışıyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisinin
kapanmasına yakın, apar topar hazırlanan onlarca önemli değişikliğin olduğu bu
torba kanun, umarız son olur. Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma düzeninin
de ayaklar altına alındığı bu yöntemden inşallah bir an evvel vazgeçilir.
Milliyetçi Hareket Partisi
olarak bu kanunun 18’inci maddesinde bir değişiklik önergesi verdik. 18’inci
madde ile birçok temel değişiklikler getiriliyor. “Sürücüler ile sürücü
adaylarının hangi şartlarda ve hangi sınıf sürücü belgesi alabilecekleri ile
bunların araç kullanma şartları, kullanılabilecek araçların niteliklerine ve
sağlık şartlarına dair usul ve esaslar -Türkiye Cumhuriyeti- İçişleri ve
-Türkiye Cumhuriyeti- Sağlık Bakanlıklarınca çıkarılacak yönetmelikle
belirlenir.” denilmektedir. Ancak, burada büyük bir eksiklik vardır. Ülkemizde
ulaştırmanın temeli, bu kanunun asıl kontrol merkezi olması gereken Türkiye
Cumhuriyeti Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı maalesef saf dışı
bırakılmıştır. Bu düzenlemelerin içinde mutlaka Türkiye Cumhuriyeti Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı da bulunmalıdır. Özellikle araçların
nitelikleri ve birçok aracın kullanılabilmesi ve trafikte yer alabilmesi için
gerekli olan yetki belgelerini veren bu Bakanlık neden bu yönetmeliklerin
çıkartılmasında yer almamaktadır, anlamak maalesef mümkün değil. Bu
Bakanlığımızın yasa teklifi hazırlanırken apar topar yapılan yasa maddelerinde
unutulduğunu düşünerek önergemizle eklenmesini istedik. Makul olan bu
teklifimizin dikkate alınmasını istiyoruz.
Değerli milletvekilleri,
ülkemizde her yıl binlerce kişinin hayatını kaybettiği, binlerce kişinin
yaralandığı, büyük maddi hasarlı trafik kazalarının gerçekleştiğini göz ardı
etmemeliyiz. Son on yılda 1 milyon 330 bin trafik kazası gerçekleşti. Bu kazalarda
maalesef 43 bin insanımız yaşamını yitirdi, 2 milyona yakın vatandaşımız da
yaralandı, maddi kaybın ise haddi hesabı yok. Yıllardır uygulanan sisteme
rağmen, kazalar maalesef her geçen gün gittikçe artıyor. Ehliyet sınavlarındaki
usulsüzlükler ve ahbap çavuş ilişkileri maalesef had safhada. Sürücü kursları
–maalesef diyorum tekrar- gereği gibi denetlenemiyor. Ehliyet almak âdeta
sıradan bir durum hâline geldi.
Değerli milletvekilleri,
gerek ehliyet alma olayında gerek eğitim olayında gerekse imtihan olaylarındaki
denetimler çok daha sıkı yapılmalı, sınavlar da sağlıklı bir şekilde yapmalı ki
trafikte can ve mal kaybını en aza indirebilelim.
Saygıdeğer milletvekilleri,
gerçekten trafikteki can ve mal kaybının aza indirilebilmesi için hepimizin çok
daha duyarlı olması ve konuyu önemseyerek gündelik yaşamımıza taşımamız lazım.
Bu duygu ve düşünceler
içerisinde yüce heyetinize saygı ve selamlarımı sunar, çıkartılacak olan
yasanın hayırlı uğurlu olmasını dilerim.
Cümleten iyi geceler efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın
Başkan, karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar
yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 01.33
ON ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 01.39
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 130’uncu Birleşiminin On
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
478 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin 18’inci maddesi üzerinde Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin
Yılmaz ve arkadaşlarının önergesinin oylanmasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi, önergeyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Teklifin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Diğer önergeyi okutmadan
önce, Sayın Özel, sataşma nedeniyle söz talebiniz vardı ancak ben ara vermek
zorunda kaldım.
Buyurun.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Aynı oturumda almanız gerekirdi.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Evet,
evet, biliyorum efendim.
Bu durumda adaleti nasıl
tesis etmeyi takdir ederseniz ben ona uyacağım efendim.
BAŞKAN – Efendim?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bu durumda
adaleti nasıl tesis etmeyi takdir ederseniz ben ona uyacağım yani yerimden mi
vermek istersiniz yoksa tutanağa…
BAŞKAN – Hayır, önce ne için
söz istiyorsunuz onu bir söyleyin.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Efendim, biraz önce Sayın Bilgiç’in benim sözlerim üzerine doğrudan ismimi de
zikrederek ve hem ifade ettiğim kelimeleri çarpıtarak bir başka yöne çevirmesi
hem de şahsımla ilgili hakaretinden dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN – Peki, nasıl takdir
etmemi istiyorsunuz adaleti; yerinizden mi, kürsüden mi?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Kürsüden olursa daha memnun olurum efendim. Takdir şahsınıza ait.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Ama sataşmadan söz veriyorsunuz
efendim. Sayın Başkan, oturum geçti, önergesi üzerinde konuşsun.
BAŞKAN – Sataşma nedeniyle
daha önceki oturumda söz istedi.
Buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
8.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkan
Vekili Süreyya Sadi Bilgiç’in yaptığı açıklama sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; lafı çok uzatmayacağım, bu iyi niyeti de
suistimal etmek istemem.
Sayın Bilgiç benim
açıklamalarım üzerine, söz alarak da değil, kendisine bir sonraki önergeye
katılıp katılmadığı sorulduğunda,
kendisine İç Tüzük tarafından verilen bir hakkı kötüye kullanarak -ki hukukun
en temel ilkesidir, hiçbir hak kötüye kullanılamaz- bu Parlamentoda şahsıma bir
hakaret ve sataşmada bulundu. Buna karşılık bir tek şunu söyleyeceğim: Takdir
bütün milletvekillerimizin iç dünyasında olsun. Bu Parlamentoda, ben diyorum
ki, muhalefet partilerinin önergelerine eğer daha önceden Hükûmetin paralel bir
görüşü yoksa ve altında iktidarın da önergeleri yoksa genelde katılamadığını
ifade ediyor ve daha sonra da bu iktidar partisinin oylarıyla reddedilmeden
önce burada çıkıp beş dakika konuşuyoruz. Bu, bu döneme ait değil,
Parlamentonun yıllardır uygulanan iç tüzüklerine ve teamüllerine uygun bir
durum.
Sayın Bilgiç diyor ki: “Biz,
milyonlarca kez tekerrür etmiş bu olayın hilafında, dün akşam, sayın grup
başkan vekili oraya gidip geldikten sonra Sayın Bakan ve komisyon sözcüsü ilk
kez ve kendiliğinden ve özgür iradeleriyle bir muhalefet önergesine katıldılar,
sonra da grubumuz, Bakanımız ve Komisyonun katılmasına rağmen kendi özgür
iradesiyle reddetti.” Eğer bu böyleyse ben siyasi olarak ahlaksızlık yaptım.
Eğer böyle olduğunu vicdanınıza ikna edemiyorsanız siyasi ahlaksızlık kime
aitmiş takdirlerinize arz ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Başkanım, siz Sayın
Demirel’i konuşmak için çağırdınız ve Meclis kapandı.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, ismimi zikrederek yapılan uygulama ve Komisyona talimat verdiğim
hakkında bir fikir beyan etti, sataşmada bulundu.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Dün önerge oylanmadı, belki Genel
Kurul önergeyi kabul edecekti. [CHP sıralarından gülüşmeler(!)]
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Sayın Başkan, komisyon sıralarından ne zamandan beri laf atılıyor?
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Elitaş, sataşma nedeniyle size de iki dakika söz veriyorum.
9.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Manisa Milletvekili Özgür
Özel’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakın, size bir Türkiye Büyük Millet
Meclisi tutanağını okuyorum. Tutanak tarihi 14 Mayıs 2002. Önerge sahibi Saadet
Partisinden Fethullah Erbaş. Başkan soruyor: “Komisyon, önergeye katılıyor
musunuz?” Komisyon: “Katılıyoruz efendim.” “Hükûmet, katılıyor musunuz?”
“Katılıyoruz efendim.”
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Komisyon katılamaz, takdire bırakmıştır. Doğru okuyun.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Evet, doğru söylüyor.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) –
Şimdi, 14 kişi orada var…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Efendim, katılıyorlar mı, takdire mi bırakıyorlar?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) -
Komisyon Başkanı kim biliyor musun? Turhan Tayan. Bakan kim biliyor musun?
Yılmaz Karakoyunlu.
Tekrar bir örnek veriyorum
size: 2 Mayıs 2002. Meclis Başkan Vekili Yüksel Yalova, Komisyon Başkanı Turhan
Tayan. Fethullah Erbaş’ın önergesi Saadet Partisinden.
ENVER YILMAZ (İstanbul) –
Saadet değil, Refah…
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) -
“Komisyon önergeye katılıyor mu?” “Katılıyoruz efendim.” Yeterli sayıyı
bulmuşlar. Başkan soruyor: “Katılıyor musunuz?” Devlet Bakanı Yılmaz
Karakoyunlu: “Katılıyoruz efendim.” “Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.”
Yine, bir daha… Şimdi, burada
sık sık yapılıyor ya… Şimdi, Saadet Partisinden milletvekili arkadaş diyor ki:
“Sayın Başkan, yoklama talebimiz var.” Yüksel Yalova, Meclis Başkan Vekili…
İZZET ÇETİN (Ankara) –
Fazilet, Fazilet…
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) –
Saadet Partisi.
“Değerli milletvekili, biraz
önce istemiştiniz, olmaz ki canım böyle. Az önce istemiştiniz, vardı.”
“Efendim, hakkım…” “Ben o hakkı uygulamıyorum, onun için, yoklama talebiniz ve
karar yeter sayısı talebinizi dikkate almıyorum.”
Özgür Özel, sen, burada,
geliyorsun, konuşuyorsun, “Tarihte var mı?” diyorsun, “O zaman ben siyasi
ahlaksızım.” diyorsun. İşte, sana belgesi.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın
Başkanım, doğrudan sataştı.
BAŞKAN – Hayır, tartışma
bitti Sayın Özel, lütfen…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın
Başkanım, doğrudan sataştı.
BAŞKAN – Lütfen Sayın Özel…
İZZET ÇETİN (Ankara) –
Hakaret var.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Son
cümlesi, benim cümlem…
FATİH ŞAHİN (Ankara) –
Sataşma yok, belge sundu.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın
Başkan, benim cümlem Sayın Komisyon Sözcüsünün “Biz bunu özgür irademizle
yaptık, bunu böyle söylemesi siyasi ahlaksızlıktır.” lafına cevaben “Bu
defalarca bu şekilde olmasına rağmen, siz bunu böyle yapıyorsanız…” dedim,
kendisi “’Tarihte yoktur.’ dedin.” dedi. Oysa benim ifadem öyle değil. Tarihte
olduğunu biliyorum, Köksal Toptan’ın Meclis Başkanlığında defalarca yapıldığını
biliyorum ve şimdi şunu söylemeye çalışıyorum efendim: Şimdi burada ifade
etmeye çalıştıkları mesele, Sayın Bilgiç’in benim hepimizin gözünün içine baka
baka, dün akşam yaşananları hepimiz bile bile, “Biz onu dün özgür irademizle
yaptık.” demesidir.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum,
konu anlaşıldı, üçüncü, dördüncü defa söylediniz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Söz
istemeyeceğim efendim, yerime oturuyorum.
BAŞKAN – Tamam, anlaşıldı
konu.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Oysa
hepimiz biliyoruz ki dün akşam bu yapılmaya çalışılan, muhalefeti susturma
sivil darbesine siz direndiniz.
BAŞKAN – Sayın Özel,
anlaşıldı konu, teşekkür ediyorum, tamam.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sizin
direnişinizi takdir ediyor, Sayın Elitaş’ı bir kez daha kınıyorum efendim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Senin kınama hakkın yok.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak Milletvekili
Özcan Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet Memurları
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778) (S. Sayısı: 478) (Devam)
BAŞKAN – Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 478 sıra
sayılı Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 18 nci maddesi ile değiştirilen
2918 sayılı kanunun 41 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (c) bentlerinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları
“a) Yönetmelikte belirtilen
yaş ve ağır vasıta sürücü belgesi için deneyim şartını taşımaları,
c) İçişleri ve Sağlık
Bakanlıklarınca müştereken çıkarılacak Yönetmelikte belirlenen sağlık
şartlarının aile hekimince veya tek hekimce tespit edilmiş olması,”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Sayın Bilgiç, takdire bırakacaksın.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Veli Ağbaba, Malatya Milletvekili.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Sayın Bilgiç, takdire bırakacaksın, “Katılmıyorum.” diyemezsin.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
“Katılmıyoruz.” der ya, Allah Allah!
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – “Katılıyoruz.” diyemem ama
“Katılmıyoruz.” diyebilirim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Diyemez efendim, 14 kişi yok orada.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ya
“Katılmıyoruz.” der. 14 kişi olursa “Katılıyoruz.” der.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Diyemez!
Diyemezsin Sayın Bilgiç!
BAŞKAN – Sayın Ağbaba,
buyurun…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Engin Altay doğru söylüyor, “Şu İç Tüzük’ü herkes bilmeli.” diyor. Bak,
oku Engin’in önündeki İç Tüzük’ü.
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Ağbaba.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın
Başkan, hatibin süresini yeniden başlatmanızı talep ediyorum.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, 24’üncü
Dönem Parlamento, maalesef, çoğunluk sahibi parti grubu sayesinde birçok ilki
yaşıyor ve bu Parlamento maalesef dünya tarihinde parlamentolarda olmayan,
yaşanmayan olaylarla karşı karşıya kalıyor ve bu Parlamento maalesef kendi
tarihinde, kuruluşundan beri yaşamadığı birçok şeyi ilk kez yaşıyor.
FATİH ŞAHİN (Ankara ) – Önergeye gel, önergeye.
VELİ AĞBABA (Devamla) –
Bunlardan ilki 12 Haziran 2011 seçimlerinde halkın oyuyla seçilen 8
milletvekilinin eksik toplanması. Bir diğeri ise bir parlamenterin seçildiği
hâlde oy hırsızlığı yapılarak Parlamentoya girememesi.
Değerli milletvekilleri, bu
Parlamento eksik bir Parlamento, bu Parlamento millî iradenin eksik olduğu bir
Parlamento. Bu Parlamentoda 8 milletvekili görev yapamıyor ve bundan dolayı
başta çoğunluk milletvekilleri, çoğunluk parti grubu olmak üzere Parlamentoda
bulunan herkesin vicdanen kendini sorgulaması gerekiyor. 8 milletvekili sizler
gibi seçilmişken cezaevlerinde kalmaları hangi vicdana sığar, onu da Meclisin
takdirlerine bırakıyorum.
Değerli arkadaşlar, 24’üncü
Dönem milletvekilleri olarak bizler Meclisin saygınlığına yönelik saldırılara,
milletvekillerine yönelik küfür ve şiddete, Parlamentonun âdeta yok sayılmasına
karşı direniyoruz.
Değerli milletvekilleri,
bakınız, 24’üncü Dönemde bu Mecliste neler yaşadık? Daha Meclis açılır açılmaz,
adımımızı atar atmaz, görevinin ne olduğunu bilmeyen bir Meclis idare amiri
burada konuşan milletvekilini şiddetle buradan indirmeye kalkıştı ve buna ceza
vermedi bu grup, bu Meclis bu insana ceza vermedi.
Yine, 4+4+4’te
yaşadıklarımızı düşündükçe, aklıma geldikçe acaba burası Türkiye Parlamentosu
mu, Mustafa Kemal Atatürk’ün eşi benzeri olmayan bir savaşla kurduğu Parlamento
mu, yoksa bir kralın, bir diktatörün Parlamentosu mu, bunda ayrım yapamıyorum
ve orada yaşananlardan bir milletvekili olarak utanç duyuyorum. Bakın, orada
milletvekilleri tekme tokat dışarıya atıldı, milletvekilleri konuşturulmadı,
milletvekillerinin üzerinde baskı kuruldu.
Yine, değerli
milletvekilleri, bu kürsüde ben konuşurken bir yazar eskisi -bu kürsüde- bana
saldırdı. AKP Grup Başkan Vekili Sayın Nurettin Canikli, CHP Grup Başkan Vekili
Sayın Muharrem İnce, MHP Grup Başkan Vekili Sayın Mehmet Şandır ve BDP grup
başkan vekili hep beraber kınama istediler bu milletvekili hakkında. Sayın
Başkan burada, o da kınama istedi ama siz o milletvekili hakkında kınama
veremediniz.
AHMET YENİ (Samsun) – Hür
irademiz.
VELİ AĞBABA (Devamla) –
İradeniz falan yok sizin, iradeniz falan yok.
Kınama veremediniz ve grup
olarak bu utancı taşımaya devam edeceksiniz.
Yine, Aykut Erdoğdu, KİT
Komisyonunda bir milletvekili tarafından ölümle tehdit edildi ve maalesef bir
grup başkan vekili veya bir vicdanlı milletvekili kalkıp cevap veremedi. Bu
milletvekiliyle birlikte aynı komisyonda görev yapmaktan büyük onur duyduğum
kardeşim Özgür Özel’e, burada kavga ayırmaya çalışırken bazı -tırnak içinde
söylüyorum- şiddetsever milletvekilleri saldırdı ve yine Sayın Mevlüt
Aslanoğlu’nun ayağına tekme atıldı bir kınama veremediniz.
Yine, o alkol yasası geçerken
basının attığı manşet neydi? “Tekme tokat alkol yasası geçti.” AKP grup başkan
vekili kürsüye saldırdı, arkadaşlar, bu dönemde. Yine, bu dönemde Sayın Kamer
Genç’e ağza alınmayacak, eminim ki sizlerin de duymayacağı, ana avrat küfürler
edildi ve maalesef AKP disiplin kurulu bunu kınamaya gerek görmedi.
Değerli arkadaşlar, geçtiğimiz günlerde
bir usul tartışması
açıldı -demokrasiye bakışınızı
sorgulamanız açısından önemlidir- Başkana diyorlar ki: “Efendim, sonucu belli
olan usul tartışmasını açmaya ne gerek var?” Bu mantığa göre çoğunluğunuz var,
bugün bunları da oylamamamız lazım; çoğunluğunuz var, seçim yapmamamız lazım.
Bu mantık benim kitapta okuduğuma göre demokrasi değil, bunun adı, değerli
arkadaşlar, maalesef, yazan adı faşizmdir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
19’uncu madde üzerinde iki
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 478 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 19. maddesinin 6. fıkrasından sonra aşağıdaki fıkranın
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Engin Özkoç İzzet Çetin
İstanbul Sakarya Ankara
Veli
Ağbaba Vahap
Seçer
Malatya Mersin
5. ve 6. fıkralarda
belirtilen sertifika, bu fıkralarda belirtilenler dışında kimseye verilmez.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 478 sıra
sayılı Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak Milletvekili Özcan
Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet Memurları Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778) nın çerçeve 19 uncu maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Erkan Akçay Mehmet Günal
Konya Manisa Antalya
Oktay Vural Seyfettin Yılmaz Emin Çınar
İzmir Adana Kastamonu
Kemalettin
Yılmaz
Afyonkarahisar
MADDE 19 - 2918 sayılı
Kanunun 42 nci maddesi, başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Sürücü adaylarının
sınavları ile sürücü belgelerinin verilmesi esasları
MADDE 42-Sürücü kurslarında
teorik eğitimini tamamlayan sürücü adaylarının teorik sınavları yazılı ya da
elektronik ortamda Millî Eğitim Bakanlığınca yapılır.
Uygulamalı sürücü eğitimini
sürücü kurslarından alan ve teorik sınavda başarılı olanlar Millî Eğitim
Bakanlığınca yapılacak uygulamalı sürücü sınavına girmeye hak kazanır, bu sınavda
da başarılı olanlara motorlu taşıt sürücüsü sertifikası verilir. Sürücü
adaylarının uygulama sınavı Milli Eğitim Bakanlığının yetiştireceği sınav
yapıcılara yaptırılır.
Sürücülerin eğitimleri ve
sınavları, eğitimlerin ve sınavların süresi, içeriği ve yapılacağı yerlerin
özellikleri, sınav yapıcıların nitelikleri ve eğitimi ile diğer usul ve esaslar
İçişleri Bakanlığının uygun görüşü alınarak Millî Eğitim Bakanlığınca
çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
Teorik ve uygulamalı sınavlar
için sürücü adaylarından alınacak sınav ücreti ile sınavlara ilişkin iş ve
işlemlerde görev alanlara ödenecek ücretler her yıl Millî Eğitim Bakanlığınca
belirlenir.
Emniyet Genel Müdürlüğünün
motorlu araç sürücüsü ihtiyacını karşılamak üzere belirli eğitim programları
çerçevesinde yönetmelikte belirtilen esas ve şartlara uygun olarak, illerde
emniyet müdürünün teklifi valinin onayı, merkez teşkilatı için Trafik
Hizmetleri Başkanının teklifi Emniyet Genel Müdürünün onayı ile Emniyet Genel
Müdürlüğü personeline ve Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı eğitim ve öğretim
kurumlarında öğrenim görenlere sürücü belgesine dönüştürülmek üzere motorlu
taşıt sürücüsü sertifikası verilir. Bunların sınavları, nitelikleri Emniyet
Genel Müdürlüğünce belirlenen sınav sorumluları tarafından yapılır.
Jandarma teşkilatının motorlu
araç sürücüsü ihtiyacını karşılamak üzere belirli eğitim programları
çerçevesinde ve yönetmelikte belirtilen esas ve şartlara uygun olarak, illerde
İl Jandarma Komutanlıklarının teklifi, valinin onayı, merkez teşkilatı için
Harekât Başkanının teklifi Kurmay Başkanının onayı ile jandarma teşkilatı
mensubu subay, astsubay, uzman jandarma ve uzman erbaşlar ile Jandarma Okullar
Komutanlığında öğrenim gören öğrencilere sürücü belgesine dönüştürülmek üzere
motorlu taşıt sürücüsü sertifikası verilir. Sürücü belgesi sınavları, Jandarma
Genel Komutanlığınca belirlenen sınav sorumluları tarafından yapılır.
İş makinesi sürücülerinin
eğitimleri ve sınavda başarılı olanların belgeleri Millî Eğitim Bakanlığınca
veya Millî Eğitim Bakanlığınca yetkilendirilen kurumlarca verilir. Bu
kurumların işleyişine ilişkin usul ve esaslar ile uygulanacak öğretim
programları Millî Eğitim Bakanlığınca belirlenir.
Sınav sonucunda başarı
gösterenlerin sürücü belgelerinin düzenlenmesi, kişiselleştirilmesi,
kişiselleştirilen belgelerin basımı ve ilgililerine teslimi işlemleri
sertifikalarında bulunan veya Millî Eğitim Bakanlığından elektronik ortamda
alınan bilgiler esas alınmak suretiyle Emniyet Genel Müdürlüğü veya bağlı
trafik tescil kuruluşlarınca yapılır. Kişiselleştirilen sürücü belgelerinin
ilgililerine teslimi, Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından belirlenen kamu kurum
veya kuruluşları ile özel hukuk tüzel kişilerine de yaptırılabilir.
Sürücü belgesi almak
isteyenlerin müracaatları ile belgelerin düzenlenmesine, kişiselleştirilmesine,
basımına ve ilgililerine teslimine dair usul ve esaslar yönetmelikle
belirlenir.
Sürücü sertifikaları,
sınıfına uygun sürücü belgelerine dönüştürülmedikçe sahiplerine karayolunda
araç kullanma yetkisi vermez. Sürücü sertifikasını sürücü belgesine
dönüştürmeden karayolunda araç kullandığı tespit edilen sürücüye 700 Türk
Lirası idari para cezası verilir. Bu kişilere araç kullandıran araç sahibine de
tescil plakası üzerinden aynı miktarda idari para cezası verilir."
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Mevcutla arasında bir farkı tespit edemedik efendim, hemen
hemen aynısı. Bir farklılık var mı?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
İzah edelim efendim.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Peki.
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Katılmıyorsunuz.
Önerge üzerinde Seyfettin
Yılmaz, Adana Milletvekili.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 478 sıra sayılı Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin
19’uncu maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, gecenin bu vaktinde bir
torba yasası görüşüyoruz. Ben şunu ifade etmek istiyorum: Mısır’da yapılan
darbeyi şiddetle kınıyoruz. Milletin iradesiyle gelen, milletin iradesiyle
gider. Bir yönetimi beğenmeyebilirsiniz, onunla demokratik kurallar içerisinde,
hukuk kuralları içerisinde mücadele edersiniz ve sandıkta sonucu alırsınız.
Buna katılmamak mümkün değil ama bunu iktidar partisinin yöneticileri,
milletvekilleri defalar kere dile getirmesine rağmen, kendilerine geldiği zaman
demokrasiyi işleten anlayış, ne yazık ki başkalarının iradesini irade olarak
görmedikleri zaman bu demokrasi değildir.
Ben şimdi size soruyorum: Adana’da
üç buçuk yıldır görevinin başında olmayan Aytaç Durak kimin iradesiyle geldi?
(MHP sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar) Oradaki Adana halkını siz irade
olarak görmüyor musunuz? Sizin zamanınızda beş yıl belediye başkanlığı yaparken
dünyanın en namuslu adamı olacak ama Milliyetçi Hareket Partisinden seçildikten
beş ay sonra görevden alacaksınız. Adana halkının iradesini irade yerine
koymayanın, kendine geldiği zaman milletin iradesinden bahsetmesi yalancı
demokratlıktır. (MHP sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar) Eğer demokrasiye
inanıyorsanız herkese eşit şekilde, mesafeli davranmalısınız. Bugün, burada
yapmak istediğiniz de budur. Grup çoğunluğuyla, grup çoğunluğunuzun getirdiği
güçle kendinize gelen bir şeyi kabul edeceksiniz ama bir toplum psikolojisiyle,
kalabalık grup psikolojisiyle dediklerinizi yaptıracaksınız, bu demokrasi
anlayışı doğru değildir. Demokrasi herkese lazımdır, hukuk herkese lazımdır,
adalet herkese lazımdır. Eğer siz Adana’da, birileri hazmedemediği için,
birileri orada Başbakana söz verdiği hâlde seçimi kaybettiği, kaybetmesinin
faturasını Adana halkına çıkarıyorsa ve siz burada “Demokratım” diye geçinerek,
kürsüye her çıktığınızda demokrasiden, “Milletin iradesiyle geleni millet
götürür.” diye konuşurken, Adana’da üç buçuk yıldır demokrasi katliamına sessiz
kalıyorsanız, sizin demokrasiniz kendinize demokrasidir. Eğer kendi
menfaatinize dokunduğu zaman demokrat ama başkalarına geldiği zaman demokrat
değilseniz, siz sahte demokratlıktan bahsedebilirsiniz ancak, gerçek demokratlıktan
bahsedemezsiniz.
Bakın, size bir şey daha
söyleyeceğim: Bir milletvekili siyasi linç ediliyor. Bir vali savunmamı alıyor
benim, vali muavini vasıtasıyla iki defa savunma gönderiyor. Nedir biliyor
musunuz? Altında imzamın olmadığı hususta, sadece burada Orman Bakanını
eleştirdim diye… Müfettiş bir başka yerde –hepsinin kayıtları var- “Ben bu suçu
Seyfettin Yılmaz’a nasıl dayarım.” diye bunu söyleyecek kadar bir müfettiş
rapor hazırlıyor, altında imzam olmadığı hâlde. Ve ne oldu biliyor musunuz? Dün,
bu ülkenin şerefli cumhuriyet savcıları “Soruşturmaya gerek yok, burada bir
soruşturma yoktur.” diye karar verdiler ama bir senedir biz bununla uğraşıyoruz
değerli milletvekilleri.
Bir vali hakkında yüzlerce
iddia var, birinizin sesi çıkıyor mu? Bir valiyle ilgili diyorlar ki; “Bu, her
gittiği yere müteahhidi götürüyor.” Ya, bize inanmıyorsanız, kendi partinizin
milletvekili dilekçe verdi “Bir vali bizi dinletiyor. Gittiği yere kendi
müteahhidini götürüyor. Hakkında bir sürü hukuksuzluk var.” diyor. Ama, niye
işinize geliyor biliyor musunuz? Ben, Adana’da 238 bin oyla gelmiş bir
milletvekiliyim. Adana’daki bir problemle ilgili Adana’nın Valisini arıyorum,
telefonuma çıkmıyor ama buna kimse ses çıkarmaz çünkü sizin telefonlarınıza
çıkabilir. Bizim aldığımız 238 bin oy demokrasinin bir gereği değil! Bunlar
demokratlık değil ama bu şekilde bakarsanız yarın… Bakın, nasıl 28 Şubat
sürecinde, 28 Şubat kararlarına, uygulamalarına dimdik durduysak, haksızlık
yapan karşısında herkes dik durduğu zaman bu ülkeye demokrasi gelir. Haksızlık
karşısında susan, dilsiz şeytandır. (MHP sıralarından alkışlar) Eğer “Benim
hırsızım haklıdır.” diyorsanız, “Demokratlık bana göre.” diyorsanız, yarın,
bakın, samimiyetimle söylüyorum, bunlara ihtiyacınız olacak. Onun içir her zaman
doğru durmak lazım.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 478 sıra
sayılı kanun teklifinin 19 uncu maddesinin 6. fıkrasından sonra aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları
5. ve 6. fıkralarda
belirtilen sertifika, bu fıkralarda belirtilenler dışında kimseye verilmez.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Başkan, Plan ve Bütçe
Komisyonu üyelerini buraya davet ediyorum. Yeterli çoğunluğu sağlarsak
katılacağız.
Evet, Plan ve Bütçe Komisyonu
üyesi arkadaşlarımızı buraya alalım.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Ek madde ihdası değil ki!
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi
arkadaşlar, buraya lütfen.
BAŞKAN – Hayır, yeni madde
ihdası değil.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Hayır efendim, katılacağız biz.
Önergeye katılabilmek için benim 14 kişiyi, yeterli çoğunluğu toplamam
gerekiyor Sayın Başkan.
BAŞKAN – Tamam, davet edin o
zaman.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Daha ne kadar bekleyeceğiz?
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın
Başkan, ne kadar süre vereceksiniz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Peki efendim, yeterli çoğunluğu
sağlayamadık, takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Efendim, doğru yazılmış bir önerge, katılıyoruz.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Ya,
bu saatte dalga geçiyorsunuz!
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen, İzzet Çetin, Ankara Milletvekili.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 478
sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 19’uncu maddesi üzerine verdiğimiz önerge üzerine
söz aldım.
Değerli arkadaşlar, önce,
önergenin amacı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı
bünyesinde bu sürücü belgesi, geçici sürücü belgeleri veriliyor öğrencilere ve
o kuruluşlarda görev yapan kamu görevlilerine ama son zamanlarda -ya da uzun
zamandan bu yana- bu görevlilere verildiği gibi, aile efradına, çocuklarına,
yakınlarına da verilir konuma gelmiş. Önergeden maksadımız bunun engellenmesi.
Yani, hem o kurumları zan altında bırakmayı ortadan kaldırma hem de bir nevi
kamunun kaynaklarının kötüye kullanılmasını engelleme amacıyla verildi, kabul
edeceğinizi umuyorum.
Değerli arkadaşlar, bakınız,
bu yüce Parlamento cumhuriyet kurmuş bir Parlamento. Kurtuluş Savaşı’nı bu yüce
Meclis verdi. Bu Meclisi korumak hepimizin görevi. Gerçekten bugün yaşanan
olaylar ve gelişmeler Meclisin hem kurumsal kimliğini hem de hepimizi ve
yurttaşlarımızı üzen bir tutum. Bunun nedeni sadece bir arkadaşımızın burada
konuşması değil veyahut da arkadaşlarımızın birbirine laf atması değil. Uzun
zamandan bu yana Mecliste yasa yapma yöntemleri değişti. Çoğulculukla çoğunluk
karıştırıldı. Çoğunluğunuza dayanarak çalışma yöntemleri ve usulleri, neredeyse
zora ve şiddete başvurmaya başladı.
Önceki gün de söyledim, bir
kişinin savaş hâlinde bile on bir saatten fazla süre çalışmasına Bakanlar
Kurulu karar verir, o da on dört saati hiçbir suretle aşamaz. Dünyada genel
kabul görmüş çalışma kuralı budur. Ama biz ne yapıyoruz? Sabahtan kalkıp Meclis
açılıncaya kadar ziyaretçilerimizle, gelen misafirlerimizle ilgiliyiz. 14.00’te
Meclis açılıyor, gece saat 02.00 oldu, on iki saattir aralıksız bu Mecliste
çalışıyoruz. Dün öyleydi, bugün öyle. Geçtiğimiz hafta da biz onda başladık,
sabah yedide bitirdik. Böyle bir çalışma yöntemi içerisinde sinirler geriliyor,
insanlar geriliyor ve küçücük bir kıvılcım ortalığı karıştırmaya yetiyor. Buna
ne bakanların ne Başbakanın ne Cumhurbaşkanının ne Meclis Başkanının ya da
başkan vekillerinin hakkı yok.
Çalışma usul ve esasları
hiçbir dönemde bu kadar dejenere edilmedi. O nedenle, bu çatı altında bizim
birbirimizi hırpalamamıza, öfkeli bir şekilde kötü söz söylememize gerek
olmamalı, buna meydan verilmemeli.
Ben arkadaşlardan özellikle
rica ettim. Katılmadığımız, çok ağır bir karar verdiniz. Ona rağmen, ben, bu
Meclisin onurunun, tüzel kişiliğinin, kurumsal kimliğinin korunması açısından
“Ne olur kapatın, bu 4 maddeyi, görüşeceğimiz 4 maddeyi yarın süratle
kapatırız.” dememe rağmen görüşmeleri sürdürmeye ısrar ediyorsunuz ve bu
tartışmalar devam ediyor. Eğer böyle devam ederse, ilerleyen saatlerde hepimizi
üzen olaylar yine meydana gelecektir ki bunun sorumlusu başta Meclis Başkan
Vekili ve AKP grup başkan vekilleriyle, Hükûmet üyeleri olacaktır.
Değerli arkadaşlar, gerçekten
bu Meclisin korunmaya ihtiyacı var. Yani, biz yüz yüze bakıyoruz. Gün oluyor
buradan kötü söz söylüyoruz belki, amacı aşan ifadeler söylüyoruz ama gün
oluyor birbirimizden özür diliyoruz. Yani, buna hakkınız yok.
Gerçekten, son birkaç aydan
bu yana Başbakan bu ülkeyi gerdi, Başbakan bu ülkeyi yordu. Yani, hiçbiriniz
ama hiçbiriniz, bakanlarınızdan grup başkan vekillerine kadar -bütün dünyanın
Türkiye’ye bakışını seyrediyorsunuz- Başbakanınıza ortamı yumuşatması
gerektiğini söyleyemiyorsunuz.
Biz, hepimiz Allah’ın
kuluyuz. Kula kulluk yapmak hiçbir insana yakışmaz ve demokrasilerde kulluğun yeri
yoktur. Onun için, bu Meclisin kurumsal kimliğini başta Meclis Başkan Vekilinin
koruması gerekirdi.
Ben bu önergeye her şeye
rağmen katılacağınızı umut ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Konuşmacı, bu saate kadar çalışmanın, dün on iki saat, on dört saat, bugün saat
14.00’ten şimdi 02.00’ye kadar yaptığımız çalışmanın sorumluğunu hem size hem bize
yükledi. İzin verirseniz o konuyu açıklamak istiyorum.
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Bunda ne var şimdi, neyini açıklayacaksın?
ALİM IŞIK (Kütahya) – Ne var
bunda Sayın Başkan?
BAŞKAN – Tamam da niye yüksek
sesle konuşuyorsunuz sayın milletvekilleri?
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Anlamadık da, yani bu kadrolu konuşmacı mı Sayın Elitaş?
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın
Başkanım, burada herhangi bir sataşma yok.
BAŞKAN – Lütfen ama yani…
Konuşmasın mı o zaman?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Eleştirileri yaptı, her şeye cevap vermek zorunda mısınız yahu? O zaman hiç
eleştirmeyelim, konuşmayalım.
BAŞKAN – Hayır, sataşma
neresinde Sayın Elitaş?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sataşmadan efendim…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Kim, ne
sataştı ya?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Bakın, burada, hem Hükûmeti hem AK PARTİ grup başkan vekili olarak bizi hem de
sizi…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Eleştirdi sadece, ne var bunda ya?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
“Sorumluluk size aittir.” dedi.
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Doğru, vakıa bu zaten.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sorumluluk olan bir şeyi ifade etmemiz lazım.
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Elitaş, iki dakika söz veriyorum, sataşma nedeniyle.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Ya,
bu kadrolu konuşmacı mı Sayın Başkanım, böyle bir şey var mı ya?
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
10.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Ankara Milletvekili İzzet
Çetin’in görüşülen kanun teklifinin 19’uncu maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşma sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Çetin, size katılıyorum, haklısınız.
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Haklı çıkarıyorsun işte, şu anda sen yapıyorsun.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) –
Bugün saat 14.00’te başladık, 3 partinin grup önerisini görüşmeye başladık.
Aslında, 2011 yılı seçimlerinden sonraki kırmızı gündeme bakarsanız Danışma
Kurulunda sadece salı günlerinin denetim günü, diğer günleri kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşülme günü olarak kabul ettik imzalarımızla. Bugün
getirdiğiniz grup önerilerinin tamamı denetim önerileridir. Aldığımız kararla,
altına imza attığımız kararla salı günlerini denetim günü olarak kabul ettik.
Şimdi, şu önergeye bakın: 2
sayfa, gerekçe matbu, önerge matbu. Biraz önce Sayın Bakan “Ben bu değişiklikte
bir şey görmedim, farkına varmadım.” dedi. Şu 2 sayfalık önerge yedi dakikada
okundu. Yedi dakikada okunan önergede ne değişiyor biliyor musunuz? “Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme” diye 3 tane -“ve”yi eğer kelime sayarsanız 4 tane-
kelime değişiyor.
Yani Allah aşkına, bir
muhalefet partisi olarak sizin önergeniz 10, 15, 20 kelime, 30 kelime ve doğru
bir düzenleme -az önceki- biraz sonra
oylayacağımız önerge. Ama şu önergede “ve” bağlacıyla birlikte sadece 4
kelimenin değiştiği bir önerge yedi dakika okunuyor, birinci okuma. İkinci
okuma yedi dakika okunuyor. Allah aşkına, adil olun, adaletli olun, bu
haksızlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisine yapılan işkenceyi kimin yaptığını
ifade edin. Bir de İç Tüzük’te yazıyor, diyor ki: “Önerge sahibi beş dakikayı
geçmemek üzere gerekçesini kısaca açıklayabilir” Allah aşkına, kim önergesiyle
ilgili konuşuyor burada? Sayın Altay diyor ki: “Meclis Başkanını İç Tüzük’e
davet ediyorum.” Başkan, sürekli olarak konuya gelmeye davet eder, 66’ncı madde
“Konuya gelmeyen milletvekilinin sözünü keser.” diyor.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Hür
irademizi kullandık.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) –
Hür irade, buradakilere işkence yapmak değildir. Ben, Sayın Çetin’in
söylediklerine katılıyorum ama hedefi yanlış seçtiniz.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sen
de yanlış seçtin!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) -
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın
Başkan…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkanım, zannediyorum, Sayın Elitaş bizi kastediyor.
BAŞKAN – Önce hanginize söz vereyim?
Aranızda anlaşın.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Takdir sizin.
ENGİN ALTAY (Sinop) - Sıradan
gidelim, büyük toparlasın.
BAŞKAN – Sıradan mı gidelim?
O zaman Sayın Altay, buyurun.
ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın
Elitaş’a verdiğiniz gerekçeyle ben de söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Ne dedi Sayın
Elitaş?
ENGİN ALTAY (Sinop) - Yani
Sayın Elitaş’a…
BAŞKAN – Sayın Elitaş ne
dedi? Sayın Elitaş ne için sataşma olduğunu izah etti.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın
Başkan, müsaade edin, ben meramımı anlatayım.
BAŞKAN – Ben soracağım
efendim, öyle şey yok.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın
Elitaş’ın istediği gerekçeyle söz istiyorum, öyle söyleyelim.
BAŞKAN – Ne dedi Sayın
Elitaş? Ne diyerek sataştı?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
“İşkence yapıyorsunuz.” dediniz.
ENGİN ALTAY (Sinop) –
Efendim, ben Sayın Elitaş’a hangi gerekçeyle söz verdiğinizi anlamadım.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Evet.
ENGİN ALTAY (Sinop) –
Anlamadım.
BAŞKAN – Hayır, Sayın Elitaş
sayın hatibin neler söylediğini izah etti burada, ondan sonra söz verdim ben.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, İç Tüzük’ün hangi maddesine istinaden söz verdiniz?
BAŞKAN - Sayın Elitaş, sayın
hatibin nasıl sataştığını söyledi, izah etti, ondan sonra söz verdim.
Siz de Sayın Elitaş’ın…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Nasıl sataştı, anlamadık.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Hiçbir sataşma yok ki.
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Nasıl sataşmış? Biz de anlamadık, bir de bize anlatın.
BAŞKAN – Siz anlamadıysanız
sizin sorununuz o Sayın Şandır, benim sorunum değil.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Olmaz öyle şey!
İZZET ÇETİN (Ankara) - Grup
başkan vekillerini töhmet altında bıraktı.
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Anlayışına hayranız Başkanım!
BAŞKAN – Ne dedi de sataştı,
onu söyleyin, ben söz vereceğim size.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın
Elitaş bizi adil olmamakla suçladı. Herhâlde o cümleyi hatırlamışsınızdır.
BAŞKAN – Tamam.
Ne dediğini
söyleyeceksiniz.
Buyurun, iki dakika söz
veriyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Kürsüde hiç eleştiri yapılmasın, istedikleri bu.
Biraz önce İç Tüzük’le
çıkıyordun Sayın Elitaş, şimdi de çıksaydın. 19’uncu maddede var İç Tüzük’te.
11.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında CHP Grubuna, tekraren sataşması
nedeniyle konuşması
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın
Başkan, sürem işliyor bir yandan.
Bu kürsüde konuştuğumuz
mevzuyla ilgili adil olma konusunda en son konuşacak kişi Sayın Elitaş’tır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
İktidar grubudur.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Sayın
milletvekilleri, kanun yapma tekniği baştan sona hatalı, insani değerler, biraz
önce Sayın Çetin’in söylediği çalışma şartları, dünyanın belki de hiçbir
yerinde yok.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sebebi sizsiniz, sebebi siz.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Tabii,
tabii.
Parlamento, gerekirse 7/24 de
çalışır.
Bu Parlamento, Polatlı’dan
top sesleri gelirken mum ışıklarında zeytin, ekmek, helvayla çalışmış
milletvekillerinin bize bıraktığı bir kutsal emanettir.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Doğru, doğru.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Ama
siz, bir ayda 4 kanun, 27 uluslararası anlaşmayla burada yan gelip
yatacaksınız, akşam beşte, altıda Parlamento kapatacaksınız, tam Meclis tatile
girerken buraya 100 küsur 150 küsurluk bir torbayı getireceksiniz, torbanın
içinde torbacık, torbacığın içinde paket. Bu bir kepazeliktir Sayın Elitaş.
Kanun yapma tekniği bakımından da yanlıştır. Ondan sonra, gelip burada bu
Parlamentonun bu saatlere kadar çalışmasını muhalefete bağlamak en nazik
ifadeyle gaflettir. Daha farklı bir şey… Yani pişkinliğin, yüzsüzlüğün bu
kadarına sadece sadece “Pes.” denir Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Hayır, terbiyeli ol, terbiyeli ol.
ENGİN ALTAY (Sinop) - Bunu
anlamak mümkün değil. Buradan şunu çıkarıyorum: Altı saniyede söyleyemem, çok
önemli bir şey söyleyecektim, bunu yarına ya da biraz sonraya saklayacağım.
Sayın Başkan, çok teşekkür
ederim söz verdiğiniz için. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Şandır. Siz niye…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkanım, Sayın Elitaş’ın kastettiği önerge bizim önergemiz. Onun için
müsaade ederseniz…
BAŞKAN – Ne söyledi Sayın
Şandır, size ne söyledi?
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Allah Allah, ya hayret bir şey ya, hâlâ “Ne söyledi?” diyorsun ya.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri lütfen müdahil olmayın. Sayın Şandır, kendi…
MEHMET GÜNAL (Antalya) -
Onunkini nasıl anladın demin?
BAŞKAN - Yani yüksek sesle
konuşmakla neyi çözüyorsunuz, ben onu anlamış değilim.
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Bağırıyorum. Onu nasıl anladın demin?
BAŞKAN – Sayın Şandır izah
edemiyor mu efendim?
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Ya,
burada okudu demin.
BAŞKAN – O zaman, öne gelin,
siz Sayın Şandır’ın yerine izah edin.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Onu
da anla.
BAŞKAN – Söyleyecek efendim
ne söylediğini.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, arkadaşlarımın tepkisi çok makul. Siz tabii ki, yani gecenin bu
saatinde söylenenleri anlamamakta haklı olabilirsiniz. Ama ben çok dikkatlice
dinledim…
BAŞKAN – Sayın Şandır, tekrar
ediyorum “Ne söyledi?” diyorum. Size karşı ne söyledi, nasıl sataştı onu izah
edeceksiniz. Ben de söz vereceğim.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sen
burada değil miydin ya!
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
İşkence ettiğimizi söyledi.
BAŞKAN – Bunu baştan
söyleyeceksiniz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ama
bunu siz de duydunuz.
BAŞKAN – Ben sormak
durumundayım, siz de söylemek durumundasınız Sayın Şandır. Bu ilk defa olmuyor.
Buyurun.
12.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında MHP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, Allah aşkına yani…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
İktidar partisi grubu leb demeden leblebiyi anlıyorsunuz, bizi üç dakika burada
ayakta dikiyorsunuz.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Biz
Çorum’a gidiyoruz, hâlâ anlamıyorsun leblebiyi geçtik.
BAŞKAN – O sizin anlayışınız.
Sayın Şandır, buyurun.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim?
MEHMET ŞANDIR (Devamla) -
Sayın Elitaş hangi nedenle söz istedi?
BAŞKAN – Söyledi, izah etti,
sordum.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – İç
Tüzük’ün hangi maddesine dayanarak çıktı?
BAŞKAN – Sayın Şandır,
buyurun söz veriyorum.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Bu
kürsüden 69’a göre söz verebilirsiniz, o da hakaret olursa. Sayın Elitaş’a
hangi hakaret vardı da burada söz verdiniz?
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Kime
hakaret var?
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Sayın Başkanım, gecenin bu saatinin hayrı yoktur.
Değerli arkadaşlar…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Biraz önce İç Tüzük’ten bahsediyordu, kürsü işgalinden bahsediyordu biraz önce,
kendisi yapıyor.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Süremi de yeniden başlatmanızı istirham ediyorum.
Değerli arkadaşlar, bakınız,
yani “Dinime söven bilmem ne olsa.” derler.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan…
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Sayın Elitaş, bu kanun sizin. Şu kanunu gördünüz mü? Bir maddesi 16 sayfa. Sizi
tarihe şikâyet ediyorum. Siz kanun yapmanın içine ettiniz! Bu mudur kanun
yapmak? Neyi suçluyorsunuz siz? Muhalefet partisini suçlamaya hakkınız yok!
Gözünüzü severim!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Şandır, bu saatte uykusuzluktan söylediğine veriyorum!
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Kibar bile söyledi!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Bak, dikkat et Sayın Şandır!
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Sayın milletvekilleri, bakınız… Lütfen, bakın…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Şandır, böyle önergeler vererek milleti bekletmeyin! Bu kanuna itiraz
ettiğinizi söyleyin, “Engel oluyoruz.” deyin! Bak, millet bizi bekliyor!
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, bakın, böyle kanun yaparsanız böyle önergeyle
karşılaşırsınız! Böyle kanun yaparsanız, böyle önergeyle karşılaşırsınız!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
İçine eden sensin, bu kanunun içine eden sensin!
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Sayın Başkan… Uyarsanız ya Sayın Başkan. Uyarsanız ya! Allah Allah! Biz
konuşunca bağırıyorsunuz ya!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Böyle içine ediyorsun önergelerin zaten! İçine ediyorsun!
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Evet, ediyorsunuz!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Kanunun da içine ediyorsun!
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Ediyorsunuz!
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Evet, budur, budur! Alın, burada 73’üncü madde, tam 16 sayfa.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Sen
sözünü geri al!
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Az
bile söylüyor.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın
Elitaş, burada açıklarsınız.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sen konuşma!
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, tabii, haddini aşan, kastını aşan bir kelimeydi, o sözü
geri alıyorum, tamam. Ama Sayın Elitaş’ın kalkıp da muhalefeti suçlaması hak
değil arkadaşlar, biz nasıl muhalefet, siyaset yapacağız?
Yani, burada, bakınız,
dinleyiniz beni lütfen. 142 maddelik bir kanunu bir günde bitirmeye burada
Danışma Kurulu kararı aldınız. Sayın milletvekilleri, parmaklarınızla bu kanunu
dün bitirmek üzere karar aldınız. Nasıl bitecekti? Nasıl bitecekti Allah aşkına
ya?
SALİH KOCA (Eskişehir) –
Sakin ol… Sakin ol…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Kendi
işine bak sen!
SALİH KOCA (Eskişehir) –
Terbiyesizlik yapma!
ENGİN ALTAY (Sinop) – Tamam
Özgür… Hocam…
SALİH KOCA (Eskişehir) –
Yüzüme bakacak yüzün kalsın.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Salih
Bey, tamam uzatmayın.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Değerli arkadaşlar…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Evet, teşekkür
ederim.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Sayın Başkan, “Süreyi baştan başlat.” demesine rağmen, başlatmadınız!
BAŞKAN – Sayın Korkmaz,
lütfen…
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Sayın Başkan, konuşmanın yarısı…
BAŞKAN – Lütfen Sayın Şandır,
süreyi veriyorum ya, yapmayın şunu!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bu
kadar saygı duyduğumuz adam şuurunu kaybetti. Olacak şey değil ya!
SALİH KOCA (Eskişehir) –
Kaybettiriyorsun!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Kaybediyorsun.
SALİH KOCA (Eskişehir) –
Şerefsizleşme! Yeter! (CHP sıralarından gürültüler)
ENGİN ALTAY (Sinop) –
“Şerefsiz” diyen şerefsizdir! Öyle şey olur mu ya, ne demek şerefsiz.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) –
Haddini aşma, her şeyin bir sınırı var.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın
Başkan, şuraya bir bakar mısınız lütfen.
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Hepimiz duyduk.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın
Başkan, Salih Bey milletvekilimize…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
İktidar grubunun tavrı bu, hiç muhalefeti suçlamaya hakkınız yok.
BAŞKAN – Sayın Şandır,
teşekkür ediyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan…
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın
Başkan, önce ben söz istedim, ayağa ben kalktım.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 02.21
ON DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 02.39
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 130’uncu Birleşiminin On
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
478 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak Milletvekili
Özcan Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet Memurları
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778) (S. Sayısı: 478) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
19’uncu madde üzerinde Ankara
Milletvekili İzzet Çetin ve arkadaşları tarafından verilen ve Hükûmetin
katıldığı, Komisyonun ise takdire bıraktığı önergeyi oylarınıza sunmadan önce,
Sayın Koca, tutanakları inceledim, sözlerinizden dolayı lütfen kürsüye buyurun
ve Genel Kuruldan özür dileyin.
Buyurun.
XII.- AÇIKLAMALAR
1.- Eskişehir Milletvekili Salih Koca’nın, Genel Kurul salonunda
yerinden söylediği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
SALİH KOCA (Eskişehir) –
Sayın Başkanım, değerli milletvekillerimiz; gecenin bu vaktinde bu Genel Kurula
yakışmayan sözlerin sarf edildiğinin farkındayız. Ben genel olarak bu tür
üslubu kullanmayan ve bu tür üsluptan uzak kalmaya çalışan bir milletvekiliyim.
Bu tür üslubun hiçbir milletvekiline, bu Genel Kurulda kullanılan birçok
kelimenin, üslubun bu çatı altında milletvekillerine yakışmadığını da beyan
etmek istiyorum. Burada akşamdan beri gerçekten çok olumsuz kelimeler
kullanıldı. Ben de hiçbir milletvekiline burada anlaşıldığı şekilde bir hitapta
bulunmadım ama bu gece vaktinde bu Genel Kurulun vaktini aldım. Vakit kaybına
bu tür ifadelerle neden olduğuma inanıyorum. Maksadı aşan ve bana yakışmayan
bir sözün tam anlamıyla anlaşıldığı şekilde çıkmadığını da biliyorum ama o
şekliyle de olsa yakışmadığına inanıyorum, yüce heyetiniz saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak Milletvekili
Özcan Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet Memurları
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778) (S. Sayısı: 478) (Devam)
BAŞKAN – 19’uncu madde
üzerinde Ankara Milletvekili İzzet Çetin ve arkadaşları tarafından verilen ve
Hükûmetin katıldığı, Komisyonun ise takdire bıraktığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
20’nci madde üzerinde iki
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 478 sıra
sayılı kanun teklifinin 20. maddesinin ikinci satırında “görülmesi ve”
kelimelerinden sonra “tam teşekküllü sağlık kuruluşunca” kelimelerinin
eklenmesini arz ederiz.
Kazım Kurt Müslim Sarı Musa Çam
Eskişehir İstanbul İzmir
İhsan Özkes Ali
Özgündüz
İstanbul İstanbul
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 478 sıra sayılı Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak
Milletvekili Özcan Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet
Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778) nın çerçeve 20
nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Erkan Akçay Mehmet Günal
Konya Manisa Antalya
Oktay Vural Kemalettin Yılmaz S. Nevzat Korkmaz
İzmir Afyonkarahisar Isparta
"Madde 20- 2918 sayılı
Kanunun 45 inci maddesi, başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Sürücülerin sağlık
şartlarında sonradan meydana gelen değişiklikler
Madde 45 - Sürücü belgesi
sahibi kişide sağlığı bakımından sürücülüğe engel aşikâr bir değişikliğin
görülmesi ve tespiti hâlinde, trafik görevlilerince sürücü belgesi geri
alınarak, kişinin sağlık kuruluşlarında muayenesi istenir. Sağlık şartları
bakımından sürücülüğe engel bir hâlinin olmadığı veya mevcut olan bu hâlin daha
sonra ortadan kalktığı sağlık raporuyla tespit edildiği takdirde, sürücü
belgesi kişiye iade edilir.
Bu maddenin uygulanmasına
ilişkin diğer usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir."
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Ali Öz, Mersin Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 478 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 20’inci maddesi üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum.
Burada bugün aslında yapmaya
çalıştığımız, ilk düğmenin yanlış iliklenmesinden ibaret gömleğin düzgün bir
şekilde insanın üzerinde durmaması. Kanun hükmünde kararnamelerle başlayan,
yüce Mecliste muhalefet olarak itirazlarımıza sürekli kulak asılmamasının
bedelini gecenin bu saatlerinde, bir torba yasa içerisinde, çok değişik
şekillerde yeni bir düzenleme yaparak, yeni yanlışlıklara da vesile olarak
yapmak istiyoruz.
Bu torba yasanın içerisine
özellikle trafikle alakalı sürücü belgeleri, sürücü belgesinin alınması, sürücü
belgesinin değiştirilmesi… Bunların gerçekten Türkiye’de neler kazandıracağının
herkes tarafından iyi bilinmesi lazım. Ülkemizde 2002’yle 2011 yılları arasında
her yıl yaklaşık 4 bin, 5 bin civarında vatandaşımızı trafik kazalarında
maalesef kaybediyoruz. Ülkemizde yine 2002’yle 2011 yılları arasını
kıyasladığımız zaman, ölümlü trafik kazalarında bir değişiklik olmamış
olmamasına rağmen trafik kazalarının sayısında ve yaralanmaya vesile olan, daha
sonra da vatandaşlarımızın engelli hâlde kalmasına yol açan çok sayıda trafik
kazasının yaşandığını bilmek durumundayız. Yapmış olduğumuz kanunun sadece sürücü
belgelerinin yenilenmesi, trafik polislerinin keyfî uygulamasına da vesile
olacak, eskisinden farklı olmayan bir düzenlemenin yeniden burada kanun
içerisine derç edilmiş olmasını anlamak aslında çok da mümkün değil. Normalde
bu kanunun daha önceki hâlinde “Sağlık durumlarında sürücülüğe engel bedensel
bir değişikliğin görülmesi ve tespiti hâlinde sağlık kuruluşlarında muayenesi
istenir.” ibaresi yani hâliyle “Aşikâr bozukluk” olarak değerlendirilmekte. Bu
aşikâr bozukluğun kararını verecek olan kim? Hangi durumda niye aşikâr bozukluk
diyecek? Oysa ki sağlık kurulu raporlarında, son zamanlarda, sürücü belgesi
alımı için yetkili kılınan bazı yerlerdeki yetersiz incelemelerin denetiminin
daha sağlıklı yapılması, bu maddenin gerçekte uygulanmasını daha da kolaylaştıracağı
anlamına gelmekte.
Tabii ki ülkemizde toplu
taşımaya önem verilmemesi, büyükşehirlerimizde taşıtların âdeta bir yerden bir
yere taşınma amacı dışında sığınma amaçlı kullanıyor gibi olması,
büyükşehirlerdeki trafik karmaşası… Her ne kadar çok fazla miktarda övündüğünüz
duble yolların Anadolu’daki köy yollarıyla iller arasındaki bağlantı yolları
dışında ilçeler ve beldeleri birbirine bağlayan yollarda hâlâ ne kadar geri
olduğumuzun herkes tarafından bilinmesi lazım. Aslında, bu kanunu düzenlerken
asıl önemsememiz gereken artan fazla taşıt sayısıyla ne yapmak istediğimiz,
çevre kirliliğine nasıl katkıda bulunduğumuz. Dolayısıyla, sadece sürücü
belgesinin değiştirilmesi, değerli kağıt parası alarak maliyeye bir kazanç
temin etmesinin ötesinde bu düzenleme çok fazla bir şey getirmeyecektir. Bu
düzenlemeyi yaparken temelde, esasında, üzerinde durmamız gereken bir diğer
nokta da sürücü belgesini tedbiren geri aldığınızda bu sürücü belgesini -hangi
amaçla- keyfî amaçla geri alan trafik polislerine neyi yapmayı düşündüğümüzde
aslında kanunla net bir şekilde ifade etmek durumundayız. Burada, ruhsal
bozukluğu değerlendirirken başlangıçta sürücü belgeleri verilirken, bunların
iyi değerlendirilmesi, ruhsal bozukluğa bağlı olarak değerlendirmenin yetersizliği
durumunda da trafik polislerinin arada kalacağı, keyfî uygulamalara yol
açacağının göz ardı edilmemesi gerektiğine inanıyor, düzenlemenin aslında iyi
niyetle düzenlenmiş olmasına rağmen, birtakım sorunlara da vesile olacağını
herkesin bilmesini istiyor diyor, saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Karar yeter sayısı istiyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Evet, karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 02.48
ON BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 02.53
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur),
Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 130’uncu Birleşiminin On
Beşinci Oturumunu açıyorum.
478 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin 20’nci maddesi üzerinde Mersin Milletvekili Ali Öz ve
arkadaşlarının önergesinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Teklifin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Diğer önergeyi okutuyorum…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, az önceki önerge maddeyi tamamıyla değiştirdi.
BAŞKAN – Kabul edilen önerge
maddenin tümünü tamamen değiştirdiği için diğer önergeyi işlemden kaldırıyorum.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Kabul edilen önerge doğrultusunda Sayın Başkan.
BAŞKAN – Evet.
Yeni madde ihdasına dair bir
önerge vardır.
Sayın milletvekilleri,
malumları olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı veya teklifte konu kanunun
komisyon metninde bulunmayan ancak tasarı ve teklif ile çok yakın ilgisi
bulunan bir maddenin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla
katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı İç Tüzük'ün
87'nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür.
İç Tüzük'ün 91'inci maddesine
göre, yeni bir madde olarak görüşülmesine komisyonun salt çoğunlukla katıldığı
önergeler üzerinde görüşme açılır ve bu maddede belirtilen sayıda önerge
verilebilir.
Bu nedenle, önergeyi okutup
Komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla, 21 üyesiyle katılırsa
önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt
çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden kaldırıyorum.
Şimdi önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 478 Sıra
Sayılı Kanun Teklifinin 20. maddesinden sonra aşağıdaki madenin eklenmesini ve
madde numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Mahmut Tanal İlhan Demiröz
İstanbul İstanbul Bursa
Bülent Kuşoğlu Ramazan Kerim Özkan Ali
Özgündüz
Ankara Burdur İstanbul
MADDE 21
– 2918 sayılı Kanunun 85. maddesinin son fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.
“Ancak,
işletenin mali sorumluluğu aracın kasko bedelinin iki katından fazla olamaz.”
Bu hüküm açılmış davalarada uygulanır.
BAŞKAN -
Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılıyor mu?
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RECAİ BERBER (Manisa) – Sayın Başkan, Komisyonumuzun
çok kıymetli üyelerini öncelikle buraya davet ediyoruz.
Komisyonumuzun
salt çoğunluğu olmadığı için katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Evet, Komisyonun salt çoğunluğu olmadığı için önergeyi işlemden kaldırıyorum.
21’inci
madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 478 sıra sayılı kanun teklifinin 21. maddesinin 6. fıkrasının madde
metninden çıkarılmasını arz ederiz.
Kazım Kurt Musa Çam Rahmi Aşkın Türeli
Eskişehir İzmir İzmir
Mahmut Tanal İlhan Demiröz Müslim
Sarı
İstanbul Bursa İstanbul
İzzet
Çetin
Ankara
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 478 sıra sayılı Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak
Milletvekili Özcan Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet
Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778) nın çerçeve 21
inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Erkan Akçay Mehmet Günal
Konya Manisa Antalya
Oktay Vural Kemalettin
Yılmaz
İzmir Afyonkarahisar
"MADDE 21 - 2918 sayılı
Kanunun 112 nci maddesi, başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Sürücü belgelerinin
geri alınmasında ve iptalinde yetki
MADDE 112 - Bu Kanunun 6 ncı
maddesinde sayılan görevlilerin ve trafik tescil kuruluşlarının
yetkilendirildiği hâller hariç olmak üzere, sürücü belgelerinin geri alınmasına
ve iptaline sulh ceza mahkemeleri karar verir.
Bu Kanunun 51 inci maddesinin
ihlali ve 118 inci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarında yazılı "100
ceza puanını doldurmak" eylemi nedeniyle sürücü belgelerinin geri
alınmasına yine bu Kanunun 6 ncı maddesinde sayılan görevliler yetkilidir.
Sürücü belgelerinin geçici
olarak geri alınması veya iptaline dair verilen kesinleşmiş mahkeme kararı
örnekleri, sürücülerin sicillerine işlenmek üzere mahkemelerce ilgili trafik
birimlerine gönderilir.
Bu Kanuna göre görülen
davalar, diğer kanunlara göre görülen davalarla birleştirilemez.
Askeri araçları süren kişiler
ile asker kişilerin bu Kanunda yazılı suçlarla ilgili davalarına da bu
mahkemelerde bakılır.
Askeri görev ve hizmetlerin
yürütülmesi sırasında askeri araç sürücülerinin asker kişilere karşı
işledikleri trafik kazalarıyla ilgili suçlarda 25/10/1963 tarihli ve 353 sayılı
Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu hükümleri saklıdır."
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ RECAİ BERBER (Manisa) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılıyoruz efendim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Adnan Şefik Çirkin efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Şefik Çirkin, Hatay Milletvekili.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum, hayırlı sabahlar
diliyorum.
Yani, gecenin bu saatinde,
sabahın bu saatinde mutlaka burada birbirimizi yormamak lazım ama tabii, kader,
nasip; inatla murat olmuyor. Madem öyle, işte hep birlikte devam edeceğiz,
vaziyet onu gösteriyor.
Şimdi, bu kanuna
baktığımızda, sürücü belgeleriyle ilgili, bunların iptaliyle ilgili yetkileri
düzenleyen, aynı zamanda asker sivil arasında bu kazalarda hangi mahkemelerin bakacağını
ifade eden bir kanun.
Şimdi, bütününe bir
baktığımız zaman, bir bakıyoruz, sürücü belgeleriyle ilgili bir maddeden sonra
barajlarla ilgili bir bölüm geliyor, barajlardan sonra çok farklı bir konuyla
ilgili bir bölüm geliyor. Yani, kafayı da toparlayıp bir konu bütünlüğü de
yapamıyoruz.
Efendim, askerî araçlar
sivile çarparsa -kaba tabirle- sulh ceza mahkemelerinde görülecek, asker askere
çarparsa, askerî görevle ilgili bir kazaysa askerî mahkemelerde görülecek.
Peki, sivil askere çarparsa ne olacak? Bunlar, üzerinde çok daha iyi
düşünülmesi gereken şeylerdir.
ALİ TURAN (Sivas) – Kendi
aralarında anlaşsınlar!
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Devamla)
– Buyurun efendim?
ALİ TURAN (Sivas) – Kendi
aralarında anlaşsınlar!
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Devamla)
– Anlaşamazlarsa ne olacak?
Şimdi, tabii, bu trafik
tescil belgeleri, ehliyetler, şunlar bunlar derken 24 milyon ehliyet sahibinden
101 milyon lira civarında bir para kesileceği ifade ediliyor. Yani, Allah
aşkına, vatandaşın bunu verecek hâli var mı? Yaklaşık 2,5 katrilyon bir para
tutuyor. Buna gerek var mı? 24 milyon ehliyet sahibi birdenbire bu parayla, bu
parayı ödemeyle yüzleşince… Aslında bu, belki de bizim işimize gelecek yani
bunu biz kullanacağız, “İktidar sizi haraca bağlamış.” diyeceğiz ama gerek yok.
Yani, 16’ncı büyük ekonomi diyoruz her zaman, işte, şu kadar millî gelir
diyoruz, ondan sonra vatandaşın hazır, cebindeki ehliyetinden 100 milyon ver
diyoruz. Yani, bu vergi terörünün bir başka, kibar usulü olsa gerek. Bunda da
Hükûmetimizi gerçekten takdir ediyoruz.
Bir sürü kanun maddesi var
içinde. Meralarla ilgili kanun var. Ben Tarım Komisyonu üyesiyim ve çok
tehlikeli bir kanun, yani vatandaşın merasının üstüne otel, her türlü tesisi
yapabilecek müsaadeleri veren, tahsisli; yanlış anlamıyorsak, ücret bile ödenmeden
alınabilecek meralara ait bir kanun. Yani, Tarım Komisyonu niye kurulmuş? Tarım
Komisyonu ne işe yarar? Burada iktidar partisinden Tarım Komisyonunda
arkadaşlarımız var, hepsi de iyi niyetli arkadaşlar, hepiniz iyi niyetlisiniz,
inanıyoruz buna ama Allah aşkına, biz bu sene tarım Komisyonunda çiftçinin
hangi meselesini hallettik? Çıkardığımız Mera Kanunu’yla çiftçinin elinden,
meraların bir kısım iş adamına verilmesinin yolunu açtık. Bu kürsüde de
bağırdık, yanlış yapıyorsunuz dedik. Getirdiğiniz bu kanun meraları köylünün
elinden alır.
Yani, şimdi, sabahın bu
saatinde, işte, Sayın Hacı Bayram Türkoğlu uyuyor, yani şimdi beni dinlemiyor
Hataylı hemşehrim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Hayır, o kitap okuyor kitap, kanunu okuyor. Önergenizin ne değiştirdiğini
okuyor.
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Devamla)
– Kitap okuyor diyelim.
Yok, biraz sonra biz de
uyuyacağız yani, bu işin gidişatı bu.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Bir
de arkaya bakın.
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Devamla)
– Gelin şu, Sayın Grup Başkan Vekilimiz Mehmet Şandır Bey’in ifade ettiği
maddelerde bunları aceleye getirmeyin. Bir darbe tehlikesi de yok Allah’a
şükür, Allah nasip etmesin. Eğer olursa, emin olun, burada bütün siyasi
partiler direniriz. Böyle bir korku da yok ama bunun zamanlaması çok kötü bir
zamanlama ve çekip evimize gidelim.
Hepinize saygılar, sevgiler
sunuyorum efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen bu önergeyle 21’inci madde
tümüyle değişmiş olduğundan bu maddede değişiklik öngören diğer önergeyi
işlemden kaldırıyorum.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda 21’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
22’nci madde üzerinde bir
adet önerge vardır, okutuyorum:
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Sayın Başkan, Başkanlığınızın uygulamaları konusunda 69’a göre usul tartışması
açılmasını…
BAŞKAN – Hangi konuda?
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Başkanlığınızın uygulamaları konusunda 63’e göre…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ne
uygulaması?
BAŞKAN – Anladım da hangi
konuda, hangi uygulamam konusunda?
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Bütün uygulamalarla ilgili, şu anda yapılan uygulamalarla ilgili. Usul hakkında
efendim, önemli açıklayacağım şeyler.
BAŞKAN – Buyurun, açıklayın.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Müsaade ederseniz açıklayayım.
BAŞKAN – Neyi
açıklayacaksınız?
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Efendim, sizin uygulamalarınız konusunda ve Meclisin çalışmaları konusunda,
usul hakkında konuşmak istiyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır,
Başkanı gündeme davet ediyorsanız gündemdeyiz.
BAŞKAN – Anladım da hangi
uygulama konusunda, söyleyeceksiniz ki ona göre ben…
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Çalışmayla ilgili efendim, çalışma yöntemimizle ilgili.
BAŞKAN – Yani neyin
çalışmasıyla ilgili?
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Meclisin çalışmalarıyla ilgili efendim.
BAŞKAN - Bu saate kadar
sürdüğüyle mi ilgili, söz vermediğimle mi ilgili, nedir Sayın Çelebi?
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Hayır efendim, bütününe ilişkin.
Sayın Başkan, şu anda çalışma
yöntemimize ilişkin, mesaimize yönelik iki cümle konuşacağım müsaade ederseniz.
BAŞKAN – Çalışma yöntemimizin
hangisi konusunda Sayın Çelebi? Genel Kurul bir karar almış, ben devam
ediyorum. Benim yaptığım uygulamadaki yanlışlık, eksiklik, söyleyin, ona göre
söz vereceğim.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Sizin devam etmeniz benim böyle bir tartışma yapmama engel değil ki?
BAŞKAN – Efendim?
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Benim böyle bir konuşmama engel değil ki, çalışmaya devam ederiz.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın
Başkan, milletvekilimiz, uygun görürseniz, gecenin bu saatinde, iki dakikalık
bir toleransla Genel Kurula düşüncesini… Uygun görürseniz Sayın Başkanım,
milletvekilimizin böyle bir arzusu var.
Takdirinize sunuyorum.
BAŞKAN – Yerinizden vereyim o
zaman, oturun.
ENGİN ALTAY (Sinop) –
Yerinden de olabilir.
XII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi’nin, Genel Kurulun çalışma
yöntemine ve mesai saatine ilişkin açıklaması
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Tabii, gecenin bu saatinde
–ben bir sendikacıyım- buradaki milletvekillerinin haklarını da savunmak
durumundayım. Sendikaları yok, istedikleri gibi özgür de değiller. O nedenle
tam on üç saattir çalışıyoruz.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Biz
memnunuz.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Bu, ILO sözleşmelerine aykırı; bu, uluslararası sözleşmelere aykırı, Anayasa’ya
da aykırı. Şu anda bu çalışma yöntemiyle aslında doktorlar da biraz önce sağlık
koşullarımızın çok kötüleştiği konusunda uyardılar. Burada doktor arkadaşlar
var, tansiyonu düşen arkadaşlar var, uyuyan arkadaşlar var. Yani kıyametin sonu
değil. Lütfen burada bu çalışmayı noktalayalım, yarın devam edelim Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Evet, teşekkür
ediyorum. Noktalayacağız.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Bu koşullarda uygun bir çalışma yok.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, Sayın Çelebi’yi tutan yok, evine gitsin. Zaten bir kişi yetiyor
burada.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
Hayır, öyle değil. Sorumluluğum gereği burada durmak durumundayım ama sizi de
düşünmek zorundayım…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Peki, teşekkür ediyoruz.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
…burada çalışanları da düşünmek zorundayım. Sizin sendikanız yok, sendikanız da
olmadığı için bu hakları da kimse savunmuyor. Sizin adınıza da savunuyorum...
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Çelebi, tamam.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) –
…buradaki bütün milletvekilleri adına da savunuyorum. (“Bravo” sesleri, alkışlar)
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak Milletvekili
Özcan Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet Memurları
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778) (S. Sayısı: 478) (Devam)
BAŞKAN – Madde üzerinde bir
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 478 sıra
sayılı Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak Milletvekili Özcan
Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet Memurları Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778) nın çerçeve 22 nci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Erkan Akçay Mehmet Günal
Konya Manisa Antalya
Oktay Vural Kemalettin Yılmaz
İzmir Afyonkarahisar
"Madde 22- 2918 sayılı
Kanunun 115 inci maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkraları yürürlükten
kaldırılmış ve maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
"Trafik idari para
cezaları; Maliye Bakanlığına bağlı muhasebe birimlerine, vergi dairelerine ve
Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığınca yetkilendirilen banka ve PTT
aracılığıyla ödenebilir.
Bu Kanunun 114 üncü maddesine
göre trafik idari para cezası karar tutanağı düzenlemeyle yetkilendirilen
personel tarafından trafik idari para cezası tahsilatı yapılamaz.
Bu Kanunun 116 ncı maddesine
göre yabancı plakalı araçların plakasına uygulanan, ancak tebliğ edilememiş
olan trafik idari para cezalarının ödenmesi hâlinde trafik idari para cezası
karar tutanağının tebliğ tarihi olarak ödeme tarihi esas alınır.
Yabancı plakalı araçların
plakalarına düzenlenen, ancak tebliğ edilmemiş olan trafik idari para
cezalarına ilişkin tutanakların tebliği ve tahsiline ilişkin usul ve esaslar
Maliye ve İçişleri Bakanlıklarınca müştereken belirlenir."
BAŞKAN – Komisyon, önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ RECAİ BERBER (Manisa) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz efendim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Gerekçe.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Komisyonda Teklifle ilgili
sağlıklı ve verimli bir görüşme yapılamamıştır. Komisyon görüşmeleri boyunca
hangi düzenlemelerin ne amaçla ve hangi gerekçeyle yapıldığı konusunda bilinmez
bir tavır sergilemiştir. 71 adet kanun ve kanun hükmünde kararnamede 142
maddelik değişiklikler yapılmasına rağmen; vatandaşlarımızın yaşadığı sorunlara
çözüm getirecek konuları bir-iki husus dışında bulmak mümkün değildir. Kanun
Teklifi kamu personelinin hukuki ve mali statüsüne ilişkin çok sınırlı
değişiklikler getirmektedir. Dolayısıyla bu düzenlemede beklentiler karşılığını
bulmamış, umutlar hayal kırıklığına dönüşmüştür.
Kamuda sağlıklı ve tutarlı
bir personel politikası uygulanmamaktadır. Personel Rejimi nesnellikten
uzaklaştırılmış, istihdam rejimi bozulmuştur. 657 sayılı Kanun, geçici işlerin
ifası için istisnai hallere münhasır olmak üzere sözleşmeli ve geçici personel
istihdamını mümkün kılmıştır. AKP döneminde bu istisnai uygulamalar asıl
istihdam şeklinin önüne geçmiştir.
Ayrıca, AKP döneminde
sözleşmeli ve vekil olarak işe alınanlar, daha önce çıkarılan kanunlar ile
memur kadrolarına alınmış, ancak tekrar sözleşmeli ve vekil atama yapılmasına
devam edilmiş, şimdi de bunlardan bazıları tekrar memur kadrolarına
alınmaktadır.
Bu yanlış uygulamalar ile
birlikte, birçok mağduriyet ortaya çıkmıştır. En büyük mağduriyet ise bu
istisnai yollarla iş bulamayan işsiz gençlerimizdir. Bunlar girdiği merkezi
sınavı kazanıp ataması yapılamayan, bir türlü sıra gelemeyen ve sıra gelmeden de
kadroları istisnai yollarla doldurulan milyonlarca işsiz vatandaşlarımızdır.
Hükümetin bu yanlışı, bu haksızlığı derhal durdurması gerekir.
Bu Kanun Teklifi ile kamu
kurumlarında çalışan 4/B'liler, 4924 sayılı Kanuna tabi sözleşmeliler ve
mahalli idarelerde çalışan sözleşmeliler ile vekil imam, vekil müezzin ve vekil
Kur'an kursu öğreticilerinden şartları uyanlar memur kadrolarına atanmaktadır.
Ancak, memur kadrosu verilen sözleşmeli personel ve vekiller arasında; Özel
kanunları hükümleri çerçevesinde görev yapan sözleşmeli personel yoktur.
Mağduriyeti en derinden yaşayan 4/C'liler yoktur. Rehber ve usta öğreticileri
bu düzenleme kapsamına alınmamıştır. Aile sağlığı çalışanları yoktur. Vekil
ebe-hemşireler yoktur. Ücretli öğretmenler yoktur.
AKP Hükümeti tarafından
yapılan ayrımcı ve adaletsiz uygulamaları saymakla bitmez. Bu Teklifte
öğretmenler ve atanamayan öğretmenler yoktur. Bu düzenlemede polislerimiz
yoktur. Kamu işçilerinin naklen atanabilmeleri konusu yoktur. Taşeron
işçileriyle ilgili hiçbir düzenleme yoktur. Geçici ve mevsimlik işçiler yine
göz ardı edilmektedir. Bu Teklifte emeklilikte yaşa takılanlar yoktur.
Muhtarlarımız yoktur. Bu Kanun Teklifinde şehit aileleri ve gaziler ile
engelliler ve yaşlılarla ilgili bir düzenleme yoktur.
Peki bu Kanun Teklifinde
neler vardır? Mera, yaylak ve kışlakların yapılaşmaya açılması var. Köy
meralarının köylünün elinden alınarak hazineye devredilmesi, imar yetkisinin
belediyelerden alınması ve satış yetkisi var. Gerçeğe aykırı, usulsüz veya
sahte belgeler nedeniyle verilmeyen desteklemelerin ödenmesi var.
Kamulaştırılan taşınmazlarla ilgili vatandaşın hak arama hürriyetini
engellenmesi ve yargıya müdahale var. ÖSYM sınavlarına ait soru ve cevaplarla
ilgili bilgi edinme hakkının engellenmesi var. Sermayesindeki kamu payı
doğrudan veya dolaylı olarak % 50'den az olan şirketler Sayıştay denetimi
dışına çıkarılması vardır. İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun uygulamasının
geciktirilmesi, sertifikasını almış kişilerin mağdur edilmesi var. Sürücü
belgeleri için 24 milyon vatandaşımızdan 101 lira belge parası alınması var.
Dolayısıyla yapılan
düzenlemeler; kamu yönetiminin iyileştirilmesi ve çalışanların sorunlarına
çözüm getirilmesi yerine; kamu arazileri nasıl talan edilebilir, kadrolaşma
nasıl sağlanabilir, usulsüzlük ve yolsuzluklar nasıl affedilebilir, denetimden
ve yargıdan nasıl kaçınılabilir mahiyetini taşımaktadır.
Teklifin tümüyle gözden
geçirilmesi ve bu maddede düzeltme ihtiyacı bulunmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
23’üncü madde üzerinde bir
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 478 sıra
sayılı Niğde Milletvekili Alpaslan Kavaklıoğlu ve Zonguldak Milletvekili Özcan
Ulupınar ile 100 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Devlet Memurları Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporları (2/1613, 1/778) nın çerçeve 23 üncü maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Erkan Akçay Mehmet Günal
Konya Manisa Antalya
Oktay Vural Kemalettin Yılmaz S. Nevzat Korkmaz
İzmir Afyonkarahisar Isparta
"MADDE 23- 2918 sayılı
Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
"Aday sürücülük
EK MADDE 17- İlk defa sürücü
belgesi alanlar en az iki yıl süre ile aday sürücü olarak kabul edilirler.
Aday sürücülüğün süresi, aday
sürücülerin sürücü belgelerinin iptal edilme ve yeniden sürücü belgesi alma
şartları ile diğer usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir.
Aday sürücülerle ilgili
olarak yönetmelikte belirtilen iptal edilme şartlarının oluşması hâlinde, bu
Kanunun 6 ncı maddesinde sayılan görevliler tarafından sürücü belgeleri iptal
edilir."
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ RECAİ BERBER (Manisa) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz
isteyen Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 23’üncü madde üzerine verdiğimiz önerge
hakkında söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
ülkemizin önemli problemlerinden biri de trafik kazaları ve bu kazalarda
kaybettiğimiz canlar, sönen ocaklar. Elbette bu hususta geçmişe göre
iyileşmeler getiren, iyileşmeler öngören değişiklik önergelerine Milliyetçi
Hareket Partisi olarak dün olduğu gibi bugün de yakın dururuz, destek veririz.
Ancak, maalesef, Komisyonda teklifle ilgili sağlıklı, verimli ve yeterli bir
müzakere yapılmadığı görülmüştür. Komisyon görüşmelerinde değiştirilen kanun
metinleri, değişiklik önergeleri havada uçuşmuş, kim hangi amaçla ne
önermiştir, anlaşılamamıştır. Bu kaotik ortamda, Komisyondaki
milletvekillerinde hangi düzenlemeyi ne için yaptıklarına dair belirsizlikler
oluşmuştur.
Sayın Başkan, büyük bir
uğultu var, ben kendimi duyamıyorum.
Sorulan sorulara ne Hükûmet
temsilcileri ne de Komisyonun AKP milletvekilleri doyurucu açıklamalar
yapmamışlardır. Biz, bu teklifimizle, ilk defa sürücü belgesi alanlara, bir yıl
değil de, en az iki yıl süreyle aday sürücü olma statüsü getiriyoruz. Böylece,
aday sürücülerin adaylık statüsünün uzatılmasıyla eğitim süreleri de uzatılmış
olmaktadır. Kaldı ki bu sürenin uzatılması aday sürücülerle ilgili olarak
düzenlenecek yönetmelikte belirtilecek iptal şartlarının oluşmasına da bir
zaman kazandıracak, bu husustaki keyfîliğin ve acemiliğin de nispeten ortadan
kalkması sonucunu doğuracaktır. Bir yıl süre sonunda ortaya çıkabilecek sürücü
mağduriyetlerinin de böylece kısmen önleneceğini düşünüyoruz.
Sayın milletvekilleri, bu
önergeyi de fırsat bilerek bu kürsüden daha önceki konuşmalarımızda dillendirip
çözüm beklediğimizi beyan ettiğimiz Karayolları teşkilatı sorunlarını bir kez
daha Genel Kurulla paylaşmak istiyorum çünkü bugüne kadar, maalesef, hiçbir
ilerleme kaydedilememiştir. Karayolcuların ümitleri kursaklarında kalmıştır.
Karayolları teşkilatı
ülkemizin en köklü teşkilatlarından biri olmasına rağmen, hem tecrübeli teknik
kadrosu hem de idari kadrosunun, diğer kamu kuruluşu personeliyle
kıyaslandığında, en az ücretle çalışan personel olduğunu görmekteyiz. Bugüne
kadar kendilerine birçok defalar özlük haklarının iyileştirileceğine dair
sözler verilmiş olmasına rağmen, her şeyi içine attığınız bu torba yasada bir
onlar ve onların beklentileri yoktur. “Şu kadar yol yaptık, bu kadar tünel,
köprü.” diye kasım kasım kasılmanıza rağmen, bu övünmenize sebep olan bu
kişilere bu yapılanları borçlu olduğunuzu çok çabuk unuttunuz. Yaz-kış araç
üzerinde, sürekli ölümle burun buruna gelen, herkes evinde sıcak sobasının
başında ya da deniz kenarlarında tatildeyken, en ücra geçitlerde, kötü hava
şartlarında hizmet veren bu insanların aileleriyle birlikte, namerde muhtaç
olmadan, insanca yaşama talebini daha fazla görmezlikten gelemezsiniz. Bu
kardeşlerimizin Hükûmetten haklı beklentileri vardır. Nedir bunlar?
Teşkilatlarında döner sermaye kurulmasını, diğer kurumlara kaçışların önüne
geçmek üzere ücretlerinin iyileştirilmesini, bölünmüş yolların teknik kadroya
getirdiği ek yükümlülükler dikkate alınarak ek ödeme verilmesini, yine,
gelişmekte olan yörelere teşvik amacıyla ücret farkı getirilmesini
istemektedirler.
Değerli milletvekilleri, bu
talepler bin atla bin deve değildir. Madem ülkemiz 3 kat zenginleşmiştir, madem
fert başına millî gelir 10 bin doları aşmıştır, o hâlde, bahsettiğiniz bu refah
payından haklarını verin ya da bu refah artışının sosyal kesimlere değil de
neden faiz lobisine aktarıldığının hesabını verin.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Böylece birinci bölümde yer
alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi ikinci bölümün
görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm 24 ila 52’nci
maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Erkan Akçay, Manisa
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkanım, önce suhuleti bir temin edin.
BAŞKAN – Gidiyorlar, ne
yapayım Sayın Şandır?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Biraz beklet o zaman.
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Bağırmadan gitsinler. Ara ver beş dakika, ondan sonra başlat, ne var yani? Beş
dakika sonra başlayalım.
ERKAN AKÇAY (Devamla) – Sayın
Başkan, gidiliyorsa bu ikinci bölüm niye konuşuluyor? Ne bu ciddiyetsizlik!
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Hatibi beklet o zaman ya da…
ERKAN AKÇAY (Devamla) – 478
sıra sayılı Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sabahın bu kör vaktinde,
AKP’nin âdeta yangından mal kaçırırcasına, ciddiyetten uzak, İç Tüzük
hükümlerini yok sayan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin itibarını zedeleyen bir
torba teklifinin görüşmelerini yapıyoruz. Teklifle, 71 kanun ve kanun hükmünde
kararnamede değişiklik öngörülmektedir. Toplumun her kesimini yakinen
ilgilendiren düzenlemelerle birlikte, kamu yönetimini zedeleyen, Türkiye Büyük
Millet Meclisine olan güveni sarsacak olan düzenlemeler Meclise ve milletimize
âdeta dayatılmaktadır. Her torba kanunun özellikleri burada da görülmektedir.
Olumlu ve olumsuz düzenlemeler bir aradadır. Aslında olumsuz düzenlemeleri zerk
etmek için de bu birkaç olumlu düzenleme araya serpiştirilmiştir. Teklifin Genel
Kurul gündemine gelme süresi İç Tüzük hükümlerinin ihlalidir. İçeriği
itibarıyla farklı ihtisas komisyonlarında görüşülerek bu komisyonların
görüşleri alınması gerekirken bu süreç işletilmemiştir ve ilgili kurumların
görüşleri de alınmamıştır.
Değerli milletvekilleri,
teklifin ikinci bölümünde, Katma Değer Vergisi Kanunu’ndan Karayolları
Kanunu’na, Bilgi Edinme Hakkı Kanunu’ndan Tarım Kanunu’na kadar geniş alanlarda
değişiklikler öngörülmektedir. Teklifin bu bölümünde 29 maddede ve 21 kanunda
değişiklik yapılmaktadır.
Teklifin 34’üncü maddesi
ikinci bölümün dikkat çekici düzenlemelerinden birisidir. 34’üncü maddeyle ÖSYM
tarafından uygulanan sınavlara ait soru ve cevapların Bilgi Edinme Hakkı Kanunu
kapsamı dışına çıkarılması öngörülmektedir. Bu uygulama sınavlara dair
tartışmaları ve bilgi kirliliğini tetikleyecek, devletin yaptığı sınavlara olan
güven daha da azalacaktır. Bu güven zaten sarsılmıştır. 34’üncü maddeyle
ÖSYM’nin kapalı bir kutu hâline getirilmesi için bir aşama daha katedilecektir.
Bundan sonrasında ise ÖSYM belirli kitlelerin kurumu gibi algılanacak, kurum
içi şeffaflık ve güven yok olacaktır. Bu düzenleme, ÖSYM’nin üzerine düşen
görevi gereğince yerine getirmediğinin bir itirafıdır. Milyonlarca gencimizin
hayatını bağladığı bir kurum, kapalı kapılar arkasına gizlenmek istenmektedir.
Son üç yıldır neredeyse şaibesiz sınav yapamaz duruma gelen ÖSYM, kamuoyu
yargısından kurtarılmak istenmektedir. Daha önce Şubat 2011’de TSK’da, MİT’te
olmayan bir ayrıcalık tanındı ve ÖSYM’nin kuracağı veya iştirak edeceği
şirketten sınav hizmetlerine yönelik olarak yapılacak alımlar Kamu İhale Kanunu
kapsamından çıkarıldı. Eğer şimdi Bilgi Edinme Hakkı Kanunu’nun kapsamından da
çıkarılırsa artık ÖSYM’yi en ziyade müsaadeye mazhar kurum olarak sayarız veya
da en çok kayrılan kurum olarak ilan etmenin zamanı çoktan gelmiştir. Bütün bu
gerekçelerle, 34’üncü maddenin teklif metninden kesinlikle çıkarılması
gerekmektedir.
37’nci maddeyle Tarım
Kanunu’na geçici madde eklenmektedir. Buna göre, naylon şirketler eliyle sahte
müstahsil makbuzlarıyla destekleme alanlara ilişkin her türlü inceleme veya
adli ve idari soruşturmaya konu olan tarımsal desteklemelere dair ödeme
yasakları kaldırılmaktadır. Yine, desteklemelerden yararlanmak için başvurduğu
hâlde herhangi bir nedenle desteklemelerden yararlandırılmayan veya
yararlandıkları destekleme tutarı geri alınanlara üç ay içinde başvurmaları
hâlinde destekleme ödemeleri geri ödenmektedir. 37’nci madde, sahtekârlık
yapanı, devleti, kamuyu dolandıranı, sahte belgelerle bu desteklemelerden
yararlananları koruyan ve onları affeden bir maddedir. Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, madde hükmünün gerekçesini mutlaka açık bir
şekilde Mecliste açıklamalıdır, anlatmalıdır. Sayın Bakan bu açıklamayı
yaparken 2006-2012 yılları arasında kendi seçim bölgesi Diyarbakır’da 41 özel
firmanın ve bunların da bir kısmı hayalî şirketlerdir ve bu hayalî firmaların
hayalî olarak çiftçilere müstahsil makbuzu verdiğini de, nasıl verdiğini de
gelip anlatmalıdır.
Bu özel firmadan sahte makbuz
alan 16 bin çiftçi, 2006-2012 yılları arasında devletten sahte belgelerle 40
milyon liralık destekleme almıştır. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı 41 özel
firma -ki bunların bir kısmı, ifade ettiğimiz gibi, hayalîdir, naylondur- ve
onlarla hayalî işlem yapan 16 bin çiftçi hakkında soruşturma başlatmıştır.
Bakanlık, çiftçilerin aldığı primi iade etmeleri için tebligat göndermektedir.
Destekleme primi alan çiftçilerin aldıkları parayı ödememeleri hâlinde, beş yıl
destek almamaları gerekecektir.
Açıkça dolandırıcılık yaptığı
bilinen bu kişilerin içerideki destekleme paraları mahkeme bitinceye kadar
dondurulmuş, beş yıl süreyle bu insanlara destek verilmemesi
kararlaştırılmışken, yargı sürecine müdahale ederek bu insanların desteklerden
yararlandırılmasına ve içerideki paralarının verilmesine yönelik bir düzenleme
getirilmektedir.
Organize bir dolandırıcılık
faaliyeti olan bu durumda, bırakın destekleme ödemelerinin devam ettirilmesini,
başta Tarım Bakanı olmak üzere, bu uygulamadan sorumlu kim varsa mutlaka hesap
vermesi gerekmektedir. Bu çerçevede, 37’nci maddenin de teklif metninden
mutlaka çıkartılması gerekir fakat dürüst olduğu ve gerçekten üretim yaptığı
hâlde bu sahte, naylon firmalar nedeniyle mağdur olan dürüst çiftçiyi koruyacak
lokal düzenleme ayrıca yapılabilir. Yalnız, bu düzenleme, dürüst çiftçiyi
değil, aksine, dolandırıcıyı gözeten bir düzenlemedir.
Bu konuda, bir Manisa
Milletvekili olarak Manisalı çiftçilerle gurur duyuyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar) Çünkü, geniş bitkisel ve hayvansal ürün yelpazesiyle
Türkiye tarımında çok önemli bir yere sahip olan Manisa, tarımsal üretimde ilk
üç il arasında yer almaktadır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – 10 milyar nerede, 10 milyar?
ERKAN AKÇAY (Devamla) – Üzüm,
kiraz, tütün, zeytin, mısır ve pamuk üretiminde, ülkemizin en önde gelen
üretici illerinin başında gelmektedir. Manisa’nın nüfusu 1 milyon 346 bin
kişiyken, tarımda çalışanların sayısı ise yaklaşık 450 bin kişidir. Gıda, Tarım
ve Hayvancılık Bakanlığı müfettişlerinin yaptığı incelemelere göre, Manisa’da
bir tek sahte müstahsil makbuzuna rastlanmamıştır, bir tek çiftçi böyle bir
yola tevessül etmemiştir ve haksız yere 1 kuruş destekleme primi de almamıştır.
Bu nedenle, Manisalı çiftçilerimizi buradan başarı dileklerimle kutluyorum ve
kendilerine teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
43’üncü maddede, 28 Şubat 1997’den sonra disiplin cezaları nedeniyle
memuriyetten çıkarılanların yeniden göreve alınmaları durumunda bütçe kanunu
kısıtlamalarının kaldırılması düzenlenmektedir. Daha önce de af kanunlarıyla
görevlerine dönen vatandaşlarımız olmuştu. 1999 ve 2005 yıllarında, bu disiplin
aflarıyla ve memuriyete geri dönüşlerle ilgili iki kanun çıkarılmıştı. Vahim
olan, Hükûmet hâlen kaç kişinin görevlerine dönebilecek durumda olduğunu
bilmemektedir. Diğer bir ifadeyle, bu düzenlemenin bir anlamı yoktur.
Gerçekten, ifade ediyorum ki belki de bu tasarının en saçma düzenlemelerinden
birisini getirmiştir ve yoklukla maluldür bu düzenleme. Kanunlar ihtiyaçtan
doğar. Bu düzenleme hangi ihtiyaçtan doğmuştur? Hiçbir ihtiyaçtan doğmamıştır
ve hiçbir kişi de yararlanmayacaktır çünkü geçmişte çıkan iki kanunla zaten…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Devamla) -
…memuriyete dönecekler döndü. Bu sadece seçim meydanlarında afaki, boş övünmelere
fırsat tanımaya yönelik afaki bir düzenlemedir.
Bu düşüncelerle konuşmama son
veriyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Kazım Kurt, Eskişehir Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA KAZIM KURT
(Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın milletvekilleri,
sabahın bu saatinde devam eden çalışmalarımızda aslolan, düzgün bir kanun
yapmak ve bunun da yolu, bu konularda birlikte tartışabilmek, birlikte
değerlendirebilmek.
İkinci bölüm, 20 küsur
maddeden oluşan, karayolları, tarımsal destekleme, kamulaştırma, memur affı,
Vakıflar Kanunu, Ticaret Kanunu gibi pek çok kanunda değişiklik yapan
maddelerden ibaret. Keşke bu temel kanun olarak değerlendirilen kanun, İç
Tüzük’ün 91’inci maddede tarif ettiği anlamda bir temel kanun olabilseydi.
Bakınız, orada diyor ki: “Bir hukuk dalını sistematik olarak bütünüyle veya
kapsamlı olarak değiştirecek biçimde genel ilkeleri içeriyorsa temel kanundur.”
Oysa, bu getirilen kanun teklifi asla temel kanun olma özelliği taşımayan bir
kanundur. Torba kanun olarak gündeme getirilmiş ve içinde 100’e yakın kanunda
değişiklik yapan maddeler sıralanmış. Dolayısıyla, çok ayrıntılı bir biçimde
değerlendirilmesi, incelenmesi ve yorumlanması gerekir. Ne Komisyonda düzgünce
tartışma şansı bulabildik ne de bugün, Meclis Genel Kurulunda bu konuda
tartışma şansı bulabildik. Birkaç önerge kabul edilmek suretiyle o maddelerde
hangi değişiklikleri yaptığımızı bile Genel Kurul anlayamadı ama az insan
konuşsun, daha çok konuşma olmasın, tartışma olmasın mantığıyla
milletvekillerinin konuşma, değerlendirme yapma şansı elinden alındı.
Bunlar olumsuz şeyler, bunlar
iktidar partisinin yapmaması gereken şeyler. Burada kanunları çıkarmak da,
Meclis Genel Kurulunu çalıştırmak da iktidar partisinin görevi. Eğer bu
görevse, “Demokrasi, uzlaşma.” diyorsak, bunun da gereğini yerine getirmemiz
lazım. Yoksa, “Ben darbeye karşıyım, sen darbeden yanasın.” bu değil, ayinesi
iştir kişinin, gerisine bakılmaz. Eğer gerçekten demokratik, katılımcı bir
mantık taşıyorsak, bu yasaları yasa gibi çıkarmamız gerekir.
Şimdi, ikinci bölüme genel
olarak şöyle bakmak istiyorum: Karayolları Trafik Kanunu’nda yapılması gereken
çok önemli değişiklikler var, evet ama bu yeterli mi? Değil. Karayolları Trafik
Yasası kendi başına bağımsız olarak alınmalı, incelenmeli, değerlendirilmeli ve
o, kendisinin sahibi olduğu komisyonlarda tartışıldıktan sonra buraya
getirilmeli ama maalesef bu olmadı.
Kamulaştırma Yasası’nda
yapılmaya çalışılan değişiklik, Anayasa Mahkemesinin iptallerini ortadan
kaldırmaya yönelik değişiklikler. Bu, hukukun ardından dolanmaktır, hukuku
yanlış yola getirmektir ve Parlamentoyu mahkemenin karşısında yasa yapmaya zorlamaktır,
hukukun üstünlüğüyle asla bağdaşmaz.
28 Şubat mağdurlarının
affıyla ilgili madde elbette olmalıdır ama sadece 28 Şubata hasredilen bir
düzenleme, eşitlik anlamında yanlıştır, hukuka aykırıdır, Anayasa Mahkemesinden
dönecektir çünkü Türkiye’de, sadece memurlara 28 Şubatta haksızlık yapılmadı,
Türkiye’de 12 Eylülün baskı rejiminin, 12 Eylülün işkencelerinin hâlâ izi var
ama maalesef, 12 Eylül yasalarını, 12 Eylül kalıntılarını temizleme konusunda
Adalet ve Kalkınma Partisi ciddi adım atmıyor, olumlu adım atmıyor, sadece
demokratlığını 28 Şubatta göstermeye çalışıyor. Bu çok doğru bir yaklaşım
değildir. 28 Şubatta mağdur olanların affedilmesi elbette doğrudur ama
Türkiye’de, hâlâ 4045 sayılı Kanun nedeniyle iş bulamayan, işe başlatılamayan
kamu görevlileri, işçiler mağduriyetini gideremedi. Gelin, bu konuda da bir
adım atalım, o konularda vereceğimiz önergelere destek verin. 12 Eylülde
“güvenlik soruşturması” diye bir ucube icat edildi ve o güvenlik
soruşturmasında iki askerin “Hayır, bu işe giremez.” dediği insanlar işe
giremedi, “Bu işte çalışamaz.” denilen insanlar işte çalışamadı ama mağduriyet
sadece 28 Şubata hasredilince doğru bir
yaklaşım değil.
Yine, Vakıflar Kanunu’nda
yapılmaya çalışılan değişiklikler çok ciddi değişiklikler değil. Vakıflar
Kanunu’nda ciddi anlamda, köklü değişiklik yapmak zorunludur ve bu zorunluluğu
bu Parlamento yerine getirmelidir. Vakıfların ideolojik anlamda demokratik ve
katılımcı bir yöntemle yönetilmesini sağlayacak formülü üretmemiz ve bu formülü
geliştirmemiz zorunludur.
Hiç kimse Türkiye’deki
mahkeme kararlarının tersine bir dolanmayla hukuku düzeltmeye kalkmamalıdır.
Pek çok konuda idare mahkemelerinin ve Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu bozma
kararlarının 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu’nda yeniden gözden geçirilmesi gerektirmektedir ama bu konuda bir adım
atılmamıştır.
Her ne hikmetse Türk Ticaret
Kanunu yeni bir kanun olmasına rağmen, sık sık değişmektedir ve kişiye özel
değişiklikler gerçekleştirilmektedir. Daha önce, Konya Şeker Fabrikası ve Konya’daki
Şeker Anonim Şirketiyle ilgili değişiklikler yapıldı, şimdi, burada Sermaye
Piyasasının eline geçmiş olan Turkcell’le ilgili özel değişiklikler yapıldı.
Bunu da yine dikkatinize sunmak istiyorum. Kişiye özel kanun yapmak bu
Parlamentonun işi değildir. Bu Parlamento, bütün Türkiye’yi ilgilendiren
kanunları yapmak zorundadır.
Bu Parlamento darbe
kanunlarını değiştirmek zorundadır ve onun için de ilk önce 12 Eylül
Anayasası’ndan, 12 Eylülün Siyasi Partiler Kanunu’ndan, 12 Eylülün Dernekler
Kanunu’ndan başlamak zorundadır. Eğer bunu yapmıyorsanız ve bunu yapmamakta
direniyorsanız, “Biz siviliz, sivil bir demokrasi istiyoruz.” diyemezsiniz.
Gelin, bu konuyu çözelim, Siyasi Partiler Yasası’nı değiştirelim, Seçim
Yasası’nı değiştirelim, yüzde 10 barajını bir an önce kaldıralım. Bu
gerçekleşmezse, bu doğru bir yaklaşım olmaktan çıkar ve insanlarımızı sadece
kandırmaya yönelik, oyalamaya yönelik bir çalışma olur.
Şimdi yaptığımız çalışma
sadece ve sadece bürokratların “Çok acele.” diyerek ihtiyaç gidermek anlamında
koydukları maddeler. Ama, hangi maddeler? Türkiye’de ehliyetlerin değişmesiyle
ilgili ne acelemiz var? Ama, Parlamentoyu tatile sokmadan bu konuyu
değiştirmeye çalışıyoruz ya da Türkiye’de bu vakıfların kiraya verilmesiyle
ilgili, gayrimenkullerin kiraya verilmesiyle ilgili acelemiz ne? Sanayi
siciliyle ilgili 1957’de çıkmış, 1957’den bu yana sicil tutulmamış, biz şimdi
onlara af getiriyoruz ve Parlamentoyu tatile sokmadan yapıyoruz. Böyle bir
mantıkla demokrasiden bahsetme şansımız olmaz. Bu keyfî yönetimin ta
kendisidir, milletvekillerine işkence yapmanın başka bir adıdır. On üç saat, on
dört saat çalışan bir Parlamentoda yasaları doğru değerlendirme şansımız
olmamıştır, olmayacaktır. İddia ediyorum, önümüzdeki süreçte, bugün
değiştirdiğimiz, bu 478 sıra sayılı Teklif’in içindeki kanunları tekrar
değiştirmek zorunda kalacağız çünkü özelikle son önergelerle yapılan
değişikliklerde hiç kimse doğru bir iş yaptığını bilmiyor, tesadüfen yapılan
değişiklerdir. Bu konuda Parlamentoyu daha fazla baskı altında tutmanın bir
anlamı yoktur.
İktidar partisinin değerli
temsilcilerine bu tavsiyeleri yapıyorum. Önümüzdeki süreçte, inşallah ekimden
sonra, Parlamentoda yasa yapma konusunda daha samimi ve daha demokrat
davranırsınız.
Teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Bölüm üzerinde şahsı
adına söz isteyen Erkan Akçay, Manisa Milletvekili.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bu
saatten sonra konuşulmaz Sayın Başkan, vazgeçtim.
BAŞKAN – Tufan Köse, Çorum
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
TUFAN KÖSE (Çorum) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Bugün, AKP’li grup başkan
vekillerinin en büyük eleştirisi, muhalefetin bir kısım İç Tüzük hükümlerini
kullanarak yasamayı, AKP’nin yapmak istediği yasama çalışmalarını engellediği
ve bu sebeple Meclisin on üç saat, on dört saat, on beş saat çalışmasının da
doğal ve normal olduğu yönünde.
Tabii, bu iktidar, Meclisteki
başarısını –maalesef- çıkarttığı yasa sayısıyla ölçen bir iktidar. Tabii,
geciken adalet adalet olmadığı gibi, hızlı adalet de adalet değil; geciken
yasama gerçek bir yasama olmadığı gibi, hızlı yasama da gerçek bir yasama
değildir, bunu bütün hukukçular bilir, hukuk fakültesinin birinci sınıfında
bunlar öğretilir.
Demokratik meclislerde
engelleme muhalefetin en temel ve en doğal hakkıdır ve demokrasinin bir
gereğidir. Muhalefet, çok sakıncalı gördüğü bazı yasalarda, bazı kararlarda, bu
kanunu geciktirmek için İç Tüzük’ün kendisine sağladığı bütün imkânları
kullanır ki bu süreç içerisinde de kamuoyunu arkasına alır, kamuoyunu
bilgilendirir ve bir kısım taleplerini mümkünse iktidara kabul ettirmek ister;
bu anlamda önerge verir, bu anlamda uzun konuşmalar yapar, önergelerinin
sayısını artırır, iktidarın işini sonuç olarak zorlaştırır; amacı ise -az evvel
söylediğim gibi- kanun çıkartılırken kamuoyunu bilgilendirmek ve kamuoyunun
desteğini arkasına alarak bazı maddelerde, bazı hususlarda değişikliği
sağlamaktır. İktidara düşen ise demokratik bir olgunluk içerisinde, muhalefetin
bu uzatma girişimlerine, bu engelleme ve geciktirme girişimlerine sabır ve
tahammül göstermektir. Dünyanın her yerinde bu vardır, bütün gelişmiş
demokrasilerinde, Amerika’sında da vardır, Avrupa’sında da vardır, adına da
”filibuster” denilir. Bundan kimsenin gocunmaması, kimsenin rahatsız olmaması
gerekir diye düşünüyoruz.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
Meclise geleli iki seneyi geçti ama maalesef, gördüğümüz şu: Bir ciddiyetsizlik
var, gerçekten ciddiyetsizlik var Mecliste, özellikle iktidar partisinin
ciddiyetsizliği var. Az evvel hepimiz izledik, Komisyonun bir başkan vekili
var, zannediyorum babası da bu memlekette bakanlık yaptı, milletvekilliği yaptı
ama yaptığı keyfîliği, hukuksuzluğu gülerek, bir de alay ederek muhalefet
partilerine bakarak ciddiyetsizliğini sergiledi.
Zorbalık var, gerçekten
zorbalık gördük. 4+4+4’ün Komisyon çalışmalarını hatırlayın. Sonradan bakan da
yapılan Komisyon Başkanı, 100-150
AKP’li milletvekilinin Komisyon odasını -bir gün öncesinden hazırlamış-
sabahında işgaliyle, bizleri içeriye sokmayarak ve Komisyon Başkanıyla da
muhalefet partisi milletvekillerinin arasındaki irtibatı kesecek şekilde bir
yığınak yaparak, “Okundu… Kabul eden… Etmeyen… Kabul edilmiştir.” diyerek çok
önemli bir kanunu büyük bir hızla geçirdi. Bugün de sakıncalarını hep birlikte
görüyoruz. Kaldı ki birçok kanunda bu sakıncaları
yaşıyoruz.
İşte, kanun hükmünde
kararname çıkartıyor iktidar, aradan bir ay geçmiyor ki düzeltmek için yeni bir
kanun çıkartmasın. Kanun çıkartıyor, aradan on beş gün geçmesin ki yeni bir
kanun çıkartmasın. Yani zorbalık da bu Parlamentonun bir yasama yöntemi oldu.
Yine, bu Parlamento, emir ve
komuta zinciri içerisinde çalışıyor, Başbakan “pat” diye emrediyor, AKP
çoğunluğu “şak” diye yerine getirmeye çalışıyor. Yani ben, artık, bu kadarına
da ayıp diyorum. Kendi iradelerini kullanmayan bir parlamentere parlamenter
demek dünyanın hiçbir yerinde herhâlde mümkün değildir.
Yine, bu Parlamentoda çift oy
kullanma, olmayanın yerine oy kullanma da bir yasama tekniği, yasama yöntemi
olarak kullanılıyor. Yani, insanlar hiç utanmadan, hiç sıkılmadan, yüzleri
kızarmadan çift oy kullanabiliyorlar. Dünyanın neresinde görülmüştür, hangi
parlamenter demokraside bu vardır? Bunu da anlamak mümkün değil.
Yine, bu Parlamentoda tehdit
de bir yasama faaliyeti olarak öngörülüyor. Ben canlı şahidiyim, KİT
Komisyonunda, KİT Komisyonunun Cumhuriyet Halk Partili sözcüsü AKP’li bir
milletvekili tarafından ölümle tehdit edildi, hakaret ve küfre uğradı.
Yani, bu Parlamentoda çok
ilkler yaşanıyor, o anlamda, ben iktidar partisine, iktidar partisinin
milletvekillerine, demokratik bir olgunluk telkin etmek istiyorum. Sabahki
konuşmamda da söyledim, Sayın Başbakan bana göre darbe tahrikçiliği yapıyor.
Lütfen, sizler yapmayın, bu Parlamentonun kuruluş felsefesine uygun davranın.
FATİH ŞAHİN (Ankara) – Ne
bağlamda? Nasıl?
TUFAN KÖSE (Devamla) – Hangi
bağlamda?
MİHRİMAH BELMA SATIR
(İstanbul) – Ne alakası var? Yani, gecenin bu saatinde…
TUFAN KÖSE (Devamla) – Çok
alakası var. O zaman, konuşalım.
Bir beş dakika daha süre
veriyor musunuz Sayın Başkanım? Arkadaşlar soru sordular, onlara cevap vereyim.
BAŞKAN – Yarın kaldığımız
yerden devam ederiz.
TUFAN KÖSE (Devamla) – Öyle
mi? Kaldığımız yerden devam edeyim.
Sayın Başbakan darbe
tahrikçiliği yapıyor. Gündüz yaptığım konuşmamda da söyledim…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
TUFAN KÖSE (Devamla) – Çorum
olayları bir darbe tahriki ise Alaattin Camii’nin bombalanarak Müslümanların
katledildiğini iddia etmek de darbe tahrikidir.
BAŞKAN – Sayın Köse, teşekkür
ediyorum.
Yarın kaldığımız yerden devam
ederiz.
TUFAN KÖSE (Devamla) – Aynı
şekilde, Başbakanın söylediği “Camide içki içiliyor, camide edebe aykırı,
ahlaka mugayir hareketler yapılıyor.” sözleri de darbe tahrikçiliğidir.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Köse.
Bölüm üzerinde on beş dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 03.47
ON ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 03.48
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 130'uncu Birleşiminin On
Altıncı Oturumunu açıyorum.
478 sıra sayılı Kanun
Teklifi'nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonra da Komisyonun
bulunmayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 5
Temmuz 2013 Cuma günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.